Zygmunt Bauman - Postmodern Etik

February 22, 2017 | Author: Neserina Rengin | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download Zygmunt Bauman - Postmodern Etik...

Description

Z Y G M U N T BAUM AN 1920'de Polonya’da doğan B aum an sırasıyla faşizmi, sosyalizmi ve kapitalizmi eleştirel bir mesafeyi koruyarak yaşamış ve hiçbir zaman bağımsız entelek­ tüel kişiliğinden taviz verm em iştir. 1% 8 ’de Polonya’dan sm ır dışı edilmes­ inin ardından İsrail'e, oradan da Leeds Üniversitesi Sosyoloji Kürsiisü'ııün başına geçm ek üzere Britanya'ya gitmiştir. Bu görevini 1971-1990 arası başarıyla sürdüren B aum an, ilk yıllardan itibaren hem en h er konuda sosy­ olojik bakışın çerçevesini genişleten eserler vermiştir. Baum an genellem eleri seven bir yazardır; am a yöntem bilim ve kavram tartışmaları yerine doğrudan toplum la ilgilenir. Eserleri b ir sorun ve teşhis etrafında döner. Bu anlamda Britanya geleneğinden kopar. G öçm enliği, öncelleri K. M annheim , A. Löwe. N . Elias gibi ona da, am pirik ve pragm atik bir geleneğin şekillendirdiği ada kültürüne dışarıdan bakm a im kânı verm iştir. Ayrıca onlar gibi, hakikat ve ahlâkı sosyolojiye taşır. Baumaıı kültür ve iktidarın çözüm lem esine özel ö nem verm iş ve bu çerçe­ vede toplum , ideolojiler, milli kim likler, devlet, aldaki seçim, m odernızm ve postm odernizm konularını ele alarak sosyolojiye yeni b ir soluk getirm iştir. Yayımlanan kitaplarından bazıları şunlardır: Between Class anıl Élite: 71te Evolution o f the British Labour Movement (1972); Towards a Critical Sociology: A n Essay on Commonsense and Emancipation (1976); Socialism: The Active Uto­ pia (1976); Memories o f Class: The Pre-History and After-Life o f Class (1982); Legislators and Interpreters (1987) [ Vasa Koyucular ile Yorumcular, Çev. K. Atakay. M etis Yay., 1996]; Freedom (1988) | Özgürlük, Çev. Vasıf Erenus, Sarmal Yay., 1998|: Modernity and the Holocaust (1989) | Modernlik ve Holocaust, Çev. Süha Sertabiboğlu, Sarmal Yay., 1997]; Modernity and Ambivalance (1991) [Modernlik ve Müphemlik. Çev. İsmail T ürkm en, Ayrıntı Yay., 2003]; Mortal­ ity, Immortality and Other Life Strategies (1992) [Öliinılüliik, Ö lüm süzlük ve Diğer Hayat Stratejileri, Çev. N urgül D em irdöveıı, Ayrıntı Yay., 2000]; Life in Fragments-Essays in Postmodern Morality (1995) [Parçalanmış Hayat-Postmoderıt Ahlâk Denemeleri. Çev. İsmail T ü rk m en , Ayrıntı Yay., 2 0 0 1 1; Postmodernity and its Discontents (1997) |Posmıc>eniden üretilen m ekâna bir doğallık gö­ rünüm ü verebilecek hiçbir etkili merkezi polis gücü yoktur. G ö­ rünürde güçlü ve sağlam mekânın tem ellendirildiği uzlaşm anın za­ yıflığı açığa çıkar, m ücadelenin ve sürekli şiddetli rekabetin gücü, düzenli bir yurdun tek güvenilir temeli olarak ortaya çıkar. An­ lamlı bir yeni toplum sal m ekân oluşturm a görevi tek tek, ayrı ayrı ve kolektif olarak üstlenilir; tüm düzeylerde, hakem lik yapm a istek ve becerisine sahip ve sonunda barış koşullarım (yani bilişsel, es­ tetik ve ahlâki sınırları kaydırm a çabalarını sapkın ya da yıkıcı ola­ rak değerlendirm ek ve sonunda etkili bir şekilde m arjinalize etm ek için kullanılacak standartları belirleyen bir düzen ve bağlayıcı bir yasa) dayatabilecek bir koordinasyon/denetim kurum unun ol­ mam ası, dağınık taban hareketi inisiyatiflerinin sonsuz bir şekilde çoğalm asına yol açar, herbirinin sertlik ve kararlılığını artırır ve üzerinde anlaşılan tüm çözüm leri uzak bir ihtimal haline getirir. Bu tür güvensizlik nöbetleri hiçbir şekilde yeni değildir; bu nö­ betlere verilen tipik yanıtlar da öyle. H er ikisinin de tarih boyunca, savaşlardan, şiddetli devrim lerdcn, im paratorlukların çöküşünden sonra ya da hâlâ mevcut denetim kurum lan tarafından özümsenem eyecek kadar geniş ya da hızlı toplum sal değişikliklerin tabii sonuçları olarak ortaya çıktıkları bilinm ektedir. G ünüm üzde A v­ rupa çapındaki yeniden mekân oluşturm a patlam ası (ve sö­ m ürgecilik sonrası dünyada bu tür çabaların hiçbir zam an lam ola­ rak sönm eyen varlığı) aynı Ortodoks nedenlerle açıklanabilir. Pax Sovietica. Pax Titoica ve Berlin Duvarının çöküşü ve bunu izleyen yeniden m ekân oluşturm a çılgınlığı, en canlı ve en iyi anım sanan öriiniüsü K aranlık Ç ağda Pax R om ana'nm çöküşünün ardından oluşan, tekrarlanan bir görüngünün en son örnekleridir. Yok olm akta olan düzenin yapay yaşam ını uzatm a yönündeki titiz baskının sinsi aşılam ayla işbirliği yaptığı, sıkı sıkı denetlenen Sovyet im paratorluğunun çöküşünden sonra kabileciliğin ve hemşerilik anlayışının yeniden dirilm esi, beklenm esi gereken bir du­ rumdu am a B an 'n ın tamamen modern ülkelerinde de esas olarak benzer eğilim lerin yeniden canlanması birçok gözlem ciyi şa­ şırtm ıştır. A m a paradoksal bir şekilde, yaygın ve haklı olarak glo­ bal güvensizliğin kaynağı olarak görülen dünyanın ikiye bö­ lünmüşlüğü, geriye dönüp bakıldığında barikatın her iki yanında 277

istikrarın korkunç am a etkili garantisiydi. Global mekânın genel hatları meydan okum aya ve sorgulam aya karşı bağışıklığı olan ik­ tidar tarafından çizildi - e n kavrayışlı zihinlerin bile değişim imkânını görm e konusundaki şaşırtıcı başarısızlıklarıyla dolaylı olarak onayladıkları bir durum . Bu hatları işaretleyen dikenli tel­ lerin ve tankların ortadan kalkm asıyla birlikle, düşünülm em iş imkânlar açıkça ortaya çıktı. Dünya haritası ve otoritelerini ondan alan yerel haritalar yeniden akışkan hale geldi: Bu artık korkunç bir rahatlam a kaynağı değil, bir seferberlik çağrısıydı. Bu çok önemli değişiklik daha elverişsiz bir anda gerçekleşem ezdi. Yalnızca ulus devletin -s o n birkaç yüzyıldır bilişsel, estetik ve ahlâki mekân oluşturm a süreçlerini bir araya getirm eyi ve “ hom ojenlcştirm eyi” başaran ve sonuçlarını üçlü (politik, eko­ nomik ve askeri) egem enliği içinde güvenli kılan şu şaşılası ter­ tib atın - krizi olarak adlandırılabilecek bir zam anda geldi. G ünüm üzde, daha eski ulus devletlerin tarihsel olarak elde et­ tiklerine benzer bir statüyü talep eden birim lerin çoğalması daha küçük ve daha zayıf kendiliklerin artık makul bir şekilde uy­ gulanabilirlik iddiasında bulunabileceklerini ya da bunun için m ü­ cadele edebileceklerini kanıtlam az; yalnızca uygulanabilirliğin ulus devlet oluşum unun bir koşulu olm aktan çıktığını kanıtlar. Daha da önem lisi, “yüksek m odernlik" çağında klasik egem enlik üçlüsüne sahip olduğunu iddia edebilecek büyük ve orta ile büyük arasındaki devlet organlarının eski anlam da uygulanabilirliği y i­ tirdiklerini -dolaylı o la ra k - ileri sürer. Aşırı kalabalıklaşm ış BM binası, milliyetçi ilkenin nihai zaferini değil, ulus devletle birlikte toplum sal sistem in bölgesel olarak ve nüfusa bağlı olarak ta­ nım landığı çağın sonunun (tekrarlayalım , zorunlu olarak m il­ liyetçilik çağının sonunu değil) geldiğini haber verir. Dünya ekonom isinin (bugün gerçek bir dünya ekonom isi var­ dır) bugünkü işleyiş biçim inin yanı sıra onu işleten bölgedışı eko­ nomik elitler, ekonom iyi yürütenlerin onun sahip olm asını is­ teyecekleri işleyiş biçimi üzerine kısıtlam alar getirm ek bir yana, etkili bir şekilde ekonom inin işleyişine ilişkin koşullar dayatam ayan devlet organlarını desteklem ektedirler; ekonom i fiilen ulusaşırıdır. Büyük olsun küçük olsun, hemen lıerpen her devletle ilişkili olarak, nüfusun gündelik yaşam ı için hayati önem taşıyan 278

ekonom ik kıym etlerin çoğu “y a b a n c fd ır - y a da serm aye trans­ ferleri üzerindeki tüm kısıtlam alar kaldırıldığında, yerel yö­ neticilerin naif bir şekilde kendilerini karışacak kadar güçlü gör­ meleri durum unda bir gecede yabancı olabilir. Politik otarşi (gerçek ya da sanal) ve ekonom ik otarki arasındaki bölünm e daha eksiksiz olam azdı; ayrıca geri döndürülem ez gibi görünm ektedir. Paul Valéry “les races et les nations ne se sont abordées que par des soldats, des apôtres et des m archands” , [Irklar ve uluslar bir­ birlerine ancak askerler, havariler ve tüccarlar aracılığıyla yak­ laşırlar] diye yazalı çok olm adı. Üçü de değişen düzeylerde etkin olm aya devam ettiği halde, bugün hiç olm adığı kadar etkin olanlar tüccarlardır. Gözü yükseklerde ulus yapıcıların en küçük nüfuslara alışıldık bakanlıklar, elçilikler ve profesyonel eğitim ciler kotasının potansiyel kaynağı olarak um utla bakm alarının nedeni tam da budur. (“Ulusun temel yeniden inşası”, Fichle’nin kâhince göz­ lemlediği gibi, “eğitilm iş sınıflara bir görev gibi sunulur”.)5 Bu ko­ şullar altında ancak Eric H obsbaw m ’in ardından “ herhangi bir po­ litik, hatta varoluşsal anlam ı olm ayan etnik kim liklerin... bir gecede grup kim liğinin işaretleri olarak gerçek bir dayanak elde edebilecekleri yadsınam az” , diye tekrar edebiliriz.6 M ichael Walzer’in “devletler giderek büyüyen m ahalleler haline gelirse, m a­ halleler de küçük devletlere dönüşebilir. Ü yeleri yerel po­ litikalarını ve kültürlerini yabancılara karşı savunm ak üzere örgütlenirler. Tarihsel olarak, devlet açık olduğu her zam an... m a­ halleler kapalı ya da hem şerilik anlayışına dayalı topluluklara dö­ nüşm üşlerdir”,7 şeklindeki gözlem inin kâhince bilgeliğini kabul etm ek zorundayız. Paradoksal olarak, kozm opolitan ekonom i çağında, politik ege­ m enliğin bölgeselliği de serm ayenin ve malların serbest harekelini kolaylaştıran önemli bir faktör haline gelir. Egem en birim ler ne kadar parçalanırsa, ilişkili bölgeler üzerindeki pençesinin çerçevesi 5. Johann G ottlieb R ch te . A dd re sse s to the G erm an N ation, ing. gev. R .F. Jones ve G .H . Turnbull (W estport, C onn.: G reen w oo d Press, 1 9 7 9 ), s. 17. 6. Eric H obsbaw m , “W hose Fault-line is it Anyway?", N e w S tatesm an a n d S o­ ciety, 2 4 N isan 1992, ss. 2 4 -5 . 7. M ichael W alze r, S pheres o f Justice: A D efense o f P luralism a n d E quality (N ew York: Basic Books, 1983), s. 38.

279

o kadar zayıf ve dar, serm aye ve m alların global akışı da o kadar serbest olur. Ekonom inin ve bilginin globalleşm esi ve politik ege­ menliğin parçalanm ası (daha doğrusu sıradan bir “yeniden hemşcrilik anlayışına dönüş“ ) -g örünüşün tersin e- karşıt, dolayısıyla karşılıklı olarak çalışm alı ve uyum suz eğilim ler değildir; daha çok sistemik bütünleşm enin çeşitli yönlerinin devam etm ekte olan y e­ niden düzenlenişindeki eşzam anlı faktörlerdir. Kendi aralarında, devletler, giderek malların ve paranın çokuluslu (daha doğru bir ifadeyle, ulusal olm ayan) şirketler tarafından idare edilen dünya ça­ pındaki seyahatindeki transit istasyonlardan biraz daha fazla bir şey haline gelen yerelliklerde koşulları düzenli bir şekilde denetler. Devlet politikasında ekonom ik yönelim den geriye kalanlar, turdaki sermayeyi bir m ola verm eye ve uçuş ihtiyaçlarını karşılam ak için gerekli olandan biraz daha uzun bir süre kalm aya itecek kadar baş­ tan çıkarıcı olm ak üzere, çekici bir şekilde kârlı ve zevkli koşullar (düşük vergiler, düşük m aliyetli ve yum uşak başlı em ek, iyi faiz oranları ve -so n am a en az önemli olm am ak iizere- tüm giderleri ödenen gezgin yöneticiler için keyifli eğlenceler) sunm a ko­ nusundaki rekabete indirgenm iştir. Egemenlik (son tahlilde, m ekân oluşturm a süreçleri üzerindeki kontrolü ele geçirm e) m ücadelesi g id e re k ' serm ayenin dünya ç a ­ pındaki dağılım ında daha iyi bir pay edinm e konusundaki bir re­ kabete dönüşmektedir. Bu, günüm üzde gözlem lenen egem enlik id­ dialarının her iki türü için de gcçerlidir: Devletin ısrarla vurgu­ ladığı gibi “bir ulus" olarak ele alınm ası gereken nüfusun daha yoksul kesim leriyle kendi zenginliklerini paylaşm ak istemeyen Lombardiya gibi zengin bölgelerden gelenler; ve bir bütün olarak devlet tarafından ele geçirilen zenginliğin çok küçük bir parçası olarak gördükleri paylarına itiraz eden İskoçya gibi yoksul bölgeler tarafından ileri sürülenler. H er iki durum da da şikâyeti, ekonom ik olması büyük ölçüde kolaylaştırm aktadır. Bunun ardından dağınık yoksunluk duygularım ortak bir kader ve ortak bir dava imgesinde harmanlama ve yoğunlaştırm a yönünde çılgınca bir çaba gelir: “devlet iktidarının devri” için mücadelede etkili bir kültürel ser­ maye olarak kullanılacak kolektif bir kimlik oluşturm a süreciyle. Ortak bir kültürel kim liğin, bireysel olarak yaşanan .yoksunluğu ko­ lektif bir telâfi elde etme çabasına dönüştüreceği umut edilir. 280

H er zam an var olan önemli kültürel farklılıklar ne “ nesnel ola­ rak verilir” ne “ nesnel olarak silinebilir” ne de eşitlenebilir. Kül­ türel anlam lar ancak içinden (prensipte sonsuz olan) bir seçim ler vc bileşim ler hacminin oluşturulabildiği ve oluşturulduğu bir sim ­ geler havuzu biçim inde bir bütünlük haline getirilebilir. En önem ­ lisi, kendi kendine yaratılm ış kim liklerin oluşturulduğu bir ham ­ madde görevi görürler; gerçekten önem taşıyan (görünür kılınan, fark edilen, grup bütünleşm esi için yönelim noktası ya da etiket görevi gören ve hep birlikte savunulan) kültürel farklılıklar bu tür kimlik oluşturm a süreçlerinin ürünleridir. (Ernest G cllner’in göz­ lem lediği gibi. “ H er etkili m illiyetçilik için birçok zayıf ya da uyku halinde m illiyetçilik vardır. B atanlar nesnel olarak etkili olanlar kadar m eşrudur...”)1* Bazı lehçeleri dil düzeyine çıkartan ve bazı dilleri lehçe düzeyine indiren (her zaman tartışm alı olarak); anım ­ sanan ya da uydurulan geçm işi ayrı ya da ortak gelenekler halinde düzenleyen; genel olarak bazı kültürel im geler karşısında taklitçi dürtüleri harekele geçiren ve diğerlerinin benim senm esine yasak koyan, bu tür süreçlerin varlığı ya da yokluğu ve göreceli güç­ leridir. Gerçekten de Eric H obsbaw m 'ın gözlem lediği gibi, geçmiş ne kadar ölü ve etkisizse, tam am en sim gesel, harekete geçirici kul­ lanım bakım ından o kadar özgürdür.v D ünyanın “ m odernleşm iş” kısm ında, kim lik ihtiyaçları bugün, ulus devletlerin geçm işteki kim lik üreticisi vc tedarikçisi rolünü -y a n i mekân oluşturm a m ekanizm alarının etkili, güvenilir ve em ­ niyetli yöneticileri/m uhafızları ro lü n ü - yerine getirm e konusunda­ ki başarısızlıklarının giderek açığa çıkm asından sonra giderek daha şiddetli (ve geçm işte olduğundan daha fazla ayırıcı) hale gelme eğilim indedir. Y erleşik ulus devletlerin uzm anlaştıkları kimlik oluşturm a işlevi başka bir taşıyıcı arayabilir ve var olan al­ ternatiflerin yum uşaklığı nedeniyle bu arayış daha da gayretli ola­ caktır.

8. Ernest G ellner, “Ethnicity, Culture. C lass and P ow er”. E th n ic D iversity a n d C onflict in Eastern E urope içinde, der. P eter F. S in g er (S a n ta Barbara: A B C Clio, 1 9 80 ), s. 2 6 0 9 . 9. C f. The Invention o f Tradition, der. Eric H obsb aw m v e T e re n ce Ranger (C am b ridge University Press, 1 9 83 ), s. 4. 281

C. GÜVENSİZLİK VE ZALİMLİK Ayrıca, ulus devletler çağının insan yapım ı kolektif kim liklerinin -ancak “veri” olarak algılandığında ve böylece insanın m anipülasyon gücünün dışına çıktığında sıkıca tutunulabilen türden kim ­ liklerin- paradoksu ortadan kalkm am ıştır; hatta m odem çağın ön­ ceki aşam alarına göre daha da keskinleşm iştir. Ö te yandan, çö­ zümü her zam ankine göre daha da zorlaştırm ıştır. K im likler ancak giivenli bir toplumsaL m ekânın içinde güvenli ve sorunsuz ola­ bilirler: M ekân oluşturm a ve kim lik üretim i aynı sürecin iki yü­ züdür. Ama bugün baskı gören ve kritik m eydan okum ayla karşı kırşıya kalan lam da birleşik, yönetilen ve kontrol edilen bir mekâna ilişkin büyük m odern projedir. Modern çağın şafağında, bilinçli, amaçlı bir etkinlik haline gel­ mesinden bu yana kim lik oluşturm a her zam an onarıcı ve üretici hedeflerin bir karışım ını içerm iştir (birinci kategori Blut utul Boden.’ la te n e et les m o rts" çağrısında ifade edilm iştir, İkincisi ise yurtseverlik talebinde, kayıtsızlığın ihanet olarak suçlanm a­ sında ve döneklere karşı ihtiyallılık talebinde). Oysa, bugün üretici yönler açıkça ön plana geçm iştir -k im liğin (bölge ya da ırk gibi) görünüşte en sağlam tem ellerinin çaresizce akışkan; m uğlak ve diğer açılardan güvenilm ez olduğu (en azından dünyanın post­ modern durum a şim diden yaklaşan kısm ında) güncel uygulam ayla açığa çıkarılm ıştır. Bu nedenle, tarihselliğini ve insan yapım ı kö­ kenlerini açıkça kabul eden, am a yine de kim lik taşıyıcılarının ancak tehlike altında gözardı edebilecekleri birey üstü bir otorite ve bir değer atfedilebilen kolektif kim liklerin bu tür “nesnel” te­ mellerine yönelik bir tür “ toplum sal talep” vardır. Taşıyıcılarının özgüvenleriyle ters orantılı olarak doğurdukları yabancı düşm anlığjyla tam amlanan kim lik (yani tartışm asız toplum sal mekân) kay­ gıları her ihtimale göre “kültür” olarak sınıflanan -d a h a doğrusu içkin olarak çelişkili talebi karşılam ak için ısm arlam a yap ılan - böl­ gede dem ir atm aya çalışacaktır. S im m erin “kültürün trajedisi” ola­ rak tanımladığı görüngü (insan lininin ürünü olarak kültür kipliği iİs artık onu özüm seyem eyen bireyler tarafından yaşandığı haliyle ‘ ^lm.: Kan ve Toprak, (y.h.n.) ” Fr.: Toprak ve ölüler, (y.h.n.)

2*2

yaratılm ış kültürün korkunç, muazzam “ nesnelliği” arasındaki çe­ lişki) yüz yıl sonra postm odern olum sallık ve göçerlik dünyasında sağlam kim likler arayanlar için en son umut kırıntısı haline gel­ miştir. Aynı zam anda tartışmalı toplum sal mekân ve kim lik oluş­ turmanın odağı şim di Tönnies tarzı miras alınm ış bir G em einschaft olarak, tasarlanm ış, düzenlenm iş topluluk kılığına girm edir, ama aslında çoğunlukla, belki de yalnızca üyelerinin adanm ışlıklarının yoğunluğuyla var edilen ve varoluşu korunan K ant’ın estetik top­ luluklarına çok daha yakındır. Tam am ıyla estetik m ekâna ait olan özellikler toplum sal m ekânı sular altında bırakm ak ve kolonize etm ek ve toplum sal mekân oluşturm anın başlıca araçları olmak eğilim indedir. G elgelelim , bu tür araçlarla üretilen topluluk geçici bir şekilde, bireysel seçim lerin birleşik gücü aracılığıyla var ol­ makta ve var olm aya devam etm ektedir. Y erleşik belirsizlik ne­ deniyle bu tür topluluk sürekli endişe durum unda yaşar ve sal­ dırganlık ve hoşgörüsüzlük yönünde sinsi ve pek az gizlenm iş bir eğilim sergiler. Bu kendisiyle özdeşleşm e yönündeki bireysel ka­ rarlardan başka hiçbir temeli olm ayan -a m a tüm bireysel ka­ rarlardan iistiin ve onlardan önce olduğunu karar alıcıların kafalanna sokm ak zorunda o la n - bir topluluktur; tek yaşam sıvısı olarak popüler duyguların sıvı yakıtına sahip olduğu için yıldan yıla, günden güne, saatten saate oluşturulm ak zorunda olan bir top­ luluk. D olayısıyla her zam an istikrarsız ve dolayısıyla kavgacı ve hoşgörüsüz, güvenlik m eseleleri konusunda nevrotik, çevrenin düş­ manlığı ve kötü niyetleri konusunda paranoyak olm aya m ecbur bir topluluk. M ichel M affcsoli’nin eski tarz kabilelerin güvenliklerini elde ettikleri şeyden yoksun oldukları için daha da evham lı ve huy­ suz olan yeni kabileleri: Üstünlüklerini ve tekelci itaat taleplerini “nesnelleştirecek” etkili güçler. Bu “yeni kabileler” yalnızca kırılgan bir yaşam sürerler; ani bir yoğunlaşm a anında ortaya çıkarlar -a m a sonra bir süre sağlam lık görünüm ü veren kendini adam a enerjisiyle birlikte her gün bu­ harlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Ü stünlükleri ne kadar kısa olursa olsun, bağlılığın kısalığı önceden kabul ve itiraf edil­ seydi hiç mümkün olm azdı. Üretim düzeltm e ya da onarm a olarak düşünülm elidir; yeni temel kazm a hâlâ mevcut kıtaların haritasının 283

çıkarılması olarak düşünülm elidir. Ö zim genin karşı-olgusallığı, ba­ şarı bu kadar kırılgan ve kaygan olsa bile, başarının esas koşuludur. Böylece kültürel söylem den alınan kavram lar bir gün işe yararlar: Yaşam biçim leri, gelenek, topluluk gibi kavram lar. Yabancıların reddi kendisini ırkçı terim lerle ifade etm ekten utanabilir, am a tüm başarı umudunu yitirm em ek için keyfi olduğunu itiraf etm ekten ka­ çmama/.; bu nedenle kendisini kültürlerin uyuşm azlığı ya da karışamazlığı ya da geleneğin m iras bıraktığı bir yaşam biçim inin özsavunusuyla açıklar. M üphem lik korkusu bilinçte, ancak ortak anlayışın getirebileceği komünal bağlılık ve mutabakat değeri ola­ rak yerleşir. Bir zam anlar toprak ve kan im gelerine dem ir atanlar kadar sağlam ve dayanıklı olm ak isteyen savlar, şimdi insan yapımı kültürün retoriğine ve değerlerine bürünm ek zorundadır. Böylcce. paradoksal bir şekilde, şu anda kom ünal kimlik oluş­ lumla stratejilerine ve ilişkili dışlam a politikalarına eşlik eden ide­ olojiler, geleneksel olarak dahil edici kültürel söylem in sahiplen­ diği dili kullanırlar. Bu ideolojilerin sabit olarak -bozulm am ış bir şekilde korunm ası gereken eşsiz bir kendilik ve kültürel kökenli herhangi bir yöntem le anlamlı bir şekilde değiştirilem eyen b u ger­ çeklik o larak - sundukları kalıtsal bir genler koleksiyonundan çok kültürün kendisidir. Bize kültürlerin, daha önce' kültürel ho­ mojenliğin esas silahı olarak işe yaram ası umut edilen Akıldan önce geldiği, onu biçim lendirdiği ve tanım ladığı (her biri kendi bi­ ricik tarzında) söylenir. G eçm işin kastları ya da sınıfları gibi, kül­ türler en iyi durum da işlevsel işbölüm ü çerçevesi içinde ile­ tilebilirler, am a asla birbirlerine karışm azlar; ve her birinin nadide kimliğinin tehlikeye girm em esi ve aşınm am ası için karışmamaları gerekir. Şimdi “doğal olm ayan’’ olarak, ak tif bir şekilde karşı ko­ nulması gereken anorm allik olarak düşünülen kültürel çoğulculuk ve ayrılıkçılık değil, kültürel m ühtedilik ve kültürel birleşm e dür­ tüsüdür. Dışlayıcı ideolojinin çağdaş vaizlerinin ırkçı etiketi hor görerek reddetmelerinde şaşılacak bir yan yok. Onların insanlar arasındaki farklılıkların genetik belirlenim ine ve bu farklılıkların kalıtsal sü­ rekliliğinin biyolojik tem ellerine ilişkin tezlere ne ihtiyaçları vardır ne de bu tezleri kullanırlar. Basım ları ise, ırkçı epketin uygun ol­ duğunda ısrar ettikleri zam an, karşı davayı, birarada yaşam a ve 28}

karşılıklı hoşgörü davasını çok fazla ilerletm ezler. H asım lann gö­ revinin asıl karm aşıklığı, bir zam anlar liberal, asim ilasyoncu, dahil edici stratejinin alanı olan kültürel söylem in dışlayıcı ideoloji ta­ rafından “ kolonize edilm iş” olması ve dolayısıyla geleneksel “kültüralist” sözdağarının kullanılm asının artık dışlayıcı stratejinin yı­ kılm asını garanti etm em esidir. Sözde “ ırkçılık karşıtı” davanın A vrupa’nın her yerinde yakıcı bir şekilde hissedilen bugünkü za­ yıflığının kökleri, kültürel söylem in kendisindeki derin dönüşüm de yatm akladır. Bu söylem in çerçevesi içinde, insanlar arasındaki farklılığın kalıcılığına ve kategorik ayrım uygulam asına karşı bir tezi çelişkiye düşm eden (ve krim inal suçlam alar riskine girm eden) savunm ak giderek zorlaşm aktadır. Bu zorluk, “çokkültürcü” tezin kavgacı kabileciliğin ilerlem esini durdurm ak bir yana, ona meydan okum a konusundaki gözle görülür yetersizliğinden endişe duyan birçok yazarı, “tam am lanm am ış modern proje"yi akıntıyı dur­ durm aya belki de hâlâ m uktedir olan tek siper olarak yeniden par­ latm a çabalarını iki katm a çıkarm aya itmiştir. Paul Y onnet10 gibi bazıları, karşılıklı hoşgörüyü farklı kültürlerin ve kabilelerin barış içinde bir arada yaşam asını vaaz eden ırkçılık karşıtı güçlerin, hoşgörü vaizlerinin yerleştiğini iddia ettikleri “doğal olm ayan” sü­ rekli belirsizlik rejim ine karşı “doğal” bir yanıt olm anın ötesine geçm ey en - dışlayıcı eğilim in artan m ilitanlığından sorum lu ol­ duğunu iddia edecek kadar ileri gittiler. K endisinin de itiraf ettiği y ap a y lığ ıy la-Y o n n et’nin iddiasına g ö re-A y d ın lan m an ın ilham et­ tiği özgün hom ojen düzen projesi, evrensel değerleri ilerletmesi, farklılığa ve am ansız kültürel haçlı seferlerine karşı uzlaşm az tavrı ile, karşılıklı imhanın yerine barış içinde bir arada yaşam ayı ge­ tirme konusunda daha şanslıdır (belki de bu var olan ve var ola­ bilecek olan tek şanstır). Daha önce gördüğüm üz gibi Öteki, toplum sal mekân oluş­ turmanın bir yan ürünüdür; kesilmiş, uygun şekilde aralıklar bı­ rakılm ış yaşanabilir yerleşim bölgesinin kullanılabilirliğini ve gü­ venilirliğini garantileyen artık bir mekân; insan yurdunun dış sınırlarını belirten eski haritaların ııhi leonesı. Ötekinin otelciliği ve toplumsal mekânın güvenliği (dolayısıyla kendi kim liğinin gü­ 10 C f. Paul Yonnet, Voyage a u centre du m alaise français (Paris: G allim ard, 1993).

2K5

venliği) bir birine sıkı sıkı bağlıdır ve bir birini destekler. Am a as­ lında ikisinin de nesnel, gerçek ya da rasyonel bir “tem eli” yoktur; her ikisinin de tek tem eli, Cornelius C asloriadis’in dediği gibi, ona duyulan inançtır, daha özgül olarak, dünyayı ve yaşamı tutarlı (an­ lamlı) kılma iddiasıdır, yaşamı ve dünyayı tutarlı ve anlamlı kılmanın başka yollan olduğuna ilişkin kanıtlar üretilir üretilmez kendisini ölümcül bir tehlike içinde bulur... Ötekinin öteki olarak varoluşu beni tehlikeye sokar mı?... Tek bir koşulda sokabilir: Kişinin benmerkezci kalelerinin en derin oyuk­ larında bir sesin yumuşak ama yorulmaksızın duvarlarımız plastikten, akropolisimiz kartondan diye tekrar etmesi koşuluyla." Ses yum uşak olabilir, am a onu bastırm ak için çok bağırm ak ge­ rekir. Ö zellikle de iç ses -h e m anlam lı hem de güvenli bir dünya uğrunda her biri tam am en farklı bir reçele su n a n - çevredeki yük­ sek seslerin bir yankısından başka bir şey olm adığından ölürü. Ve bağırmak kişinin davasını savunm ak için yapabileceği tek şey ol­ duğundan: H er ses aklın sesidir, her reçete rasyoneldir, her zaman söz konusu olan bir rasyonelliğe karşı bir diğeridir ve akıl yü­ rütülerek ulaşılan tezlerin pak az yararı vardır. Her reçeteyi kabul etmek için iyi nedenler vardır ve günün sonunda haklılığın ga­ rantisini sağlayan yalnızca sesin perdesi ve koronun büyüklüğüdür. Bağırıyorum, öyleyse varım -c o g ito 'n u n yeni kabile versiyonudur. Postm odern kabilelere kısa öm ürlü hayatlarını veren patlayıcı sosyalliktir. O rtak eylem ortak çıkarları izlemez; onları yaratır. Ya da daha doğrusu eylem e katılm ak paylaşılacak tek şeydir. Ortak cy:em, yasayla desteklenen toplum sallaşm anın eksik olan gücüne vekâlet eder; o yalnızca kendi gücüne dayanabilir ve yıldırıcı yapılaştırma görevini yalnızca kendi gücüyle yerine getirm ek zo­ rundadır -b u hem kendi kim liğini hem de yabancıların ya­ bancılığını ileri sürm ek anlam ına gelir. Eskiden karnavallarda yüzeye çıkan, sürekliliğin anlık bir kopuşu, kuşkunun şenlikli bir şekilde ertelenm esi olan şey, yaşam tarzı haline gelm ektedir. Postm odernliğiıı iki yüzü vardır: “Zorunlu olanın isteğe bağlı 11 Cornelius C astoriadis, "Reflections on R acism ”, İng. çe v.,D a vid A m es Curtis. Thssis Eleven içinde, cilt 3 2 (1 9 9 2 ), ss. 6, 9.

2Ht>

olanda erim esi”nin12 görünüşte karşıt, am a yakından ilişkili iki et­ kisi vardır. Bir yanda, yeni kabile otoriterliğinin bağnaz öfkesi, şid­ detin düzen kurucu başlıca araç olarak yeniden ortaya çıkm ası, terk edilm iş a g o ra ’nın boşluğunu dolduracağı um ut edilen gerçeklerin hararetle aranm ası. Öte yanda, dünün agora retorikçilerinin se­ çimleri yargılam ayı, aralarında ayrım ya da seçim yapmayı red­ detm eleri: H er seçim , bir seçim olması koşuluyla geçerlidir ve her düzen, birçok düzenden biri olması ve diğerlerini dışlam am ası ko­ şuluyla iyidir. Retorik ustalarının hoşgörüsü kabilelerin hoş­ görüsüzlüğünden beslenir. Kabilelerin hoşgörüsüzlüğü, retorik us­ talarının hoşgörüsünden güven alır. Kuşkusuz bir zam anlar ayrım yapm aya ve yasa koym aya çok istekli olan retorik ustalarının bugünkü suskunluklarının iyi ne­ denleri var. M utluluk yasasını koyan akla ilişkin m odem hayal acı m eyveler verm iştir. İnsanlığa karşı (ve insanlık tarafından) işlenen en büyük suçlar, aklın hâkim iyeti, daha iyi düzen ve daha büyük mutluluk adına işlenm iştir. Zihni uyuşturan bir tahribatın, felsefi kesinlikle baştakilerin küstah özgüvenleri arasındaki evlilikten kaynaklandığı anlaşılm ıştır. Evrensel akıl ve m ükem m ellikle mo­ dern rom ansın pahalı bir ilişki olduğu ortaya çıkm ıştır; ayrıca* büyük düzen fabrikası daha fazla düzensizlik ürettiği, m üphem liğe * karşı yürütülen kutsal savaş daha fazla m üphem liğe yol açtığı için bunun başarısız bir ilişki olduğu da anlaşılm ıştır. M odern va­ atlerden kuşkulanm ak ve onları doğru kıldığı ileri sürülen araç­ lardan şüphelenm ek için nedenler var. Felsefi kesinlik konusunda ihtiyatlı ve dikkatli olm ak için nedenler var; ve evrensel kesinliğin atanm ış evlilik partneri -evrenselleştirici özlem lerle ve onları des­ tekleyen kaynaklarla övünen g ü ç le r- hiçbir yerde görülm eyeceği için bu uyarıyı akıllıca ve gerçekçi olarak düşünm ek için nedenler var. 12 Alain Finkielkraut, L e M écontem parain: Péguy, ie cte u r du m onde m oderne (Paris: G allim ard, 19 91 ), s. 174. Finkielkraut d e vam eder: D ésorm ais post­ m odern e. Ihom m e contem porain proclam e légalité d e lancien et du nouveau, du m ajeur et du m ineur, des goûts et des cultures. Au lieu de concevoir le présent co m m e un cham p d e bataille, il louvre sans préjugé et sans exclusive à toutes les com binaisons. [B undan böyle postm odern olan çağdaş insan eski ile y e ­ ninin, önem li v e önem sizin, beğenilerin ve kültürlerin eşitliğini ilan ed er. Bugünü bir savaş alanı olarak algılam ak yerine, onu önyargısız ve istisnasız olarak tüm bileşim lere açar.]

287

Ama suskunluğun da m aliyeti yüksektir. Düzen ve saydam lıkla girilen modern m aceranın bulanıklığı ve m üphem liği beslemesi gibi, postm odern hoşgörü hoşgörüsüzlüğü besler. Toplum sal mekânın m odem devletleştirilm esi muazzam ve yoğunlaşm ış bas­ kıyı doğurm uştur; toplum sal m ekân oluşturm anın postm odern özel­ leştirilmesi dağınık ve küçük ölçekli, am a türlii türlü ve aynı anda her yerde hazır ve nazır baskıyı doğurm uştur. Z or kullanm a artık devletin tekelinde değildir, am a bu zora daha az başvurulm ası an­ lamına gelm ediğinden, bunun ille iyi bir haber olm ası gerekm iyor. Büyük kesinlik dağılm ıştır - a m a süreç içinde, önem sizlikleri ne­ deniyle daha sıkı sarınılan birçok küçük kesinliğe bölünm üştür. Hem insan haklarını hem de kültürler arasında diğer kültürler hak­ kında değer yargılarında bulunm am ızı önleyen radikal bir farklılık olduğu düşüncesini vaaz eden, son birkaç on yılın “entelektüel izcileri” nin13 (C astoriadis’in özlü nitelem esiyle) belirsizlikle örülm üş dünyaya nasıl bir yararı dokunduğunu m erak ediyor insan; bu kül­ türlerin birçoğu Batılı silahları ve video kayıt cihazlarını hırsla ve neşeyle benim serken, habeas corpus' ya da yurttaşlık gibi Batılı icatları ödünç alm ak söz konusu olduğunda şaşırtıcı bir çekingenlik gösterm ektedir. Açm azdan kolay çıkm anın yolu yoktur.- Evrensel değerler hemşerilik anlayışının durgun sularının baskıcı sıkıcılığına karşı iyi bir ilaç olduğu ve kom ünal özerklik evrenselcilerin kibirli katı y ü ­ rekliliğine karşı duygusal olarak mem nun edici bir kuvvetlendirici sağladığı halde, düzenli olarak alınan her ilacın zehire dönüştüğünü yaşayarak öğrendik. G erçekten de, seçim iki ilaç arasında olduğu sürece, sağlıklı olm a ihtimali zayıf ve uzak olacaktır. Bununla birlikle, her iki düzeltici tedavinin aynı nedenle patojenik olm a eğilim i taşıdığı söylenebilir. H er ikisi de, ister “insan hakları taşıyıcıları’' ister “halkın sadık evlâtları” olsunlar, bir­ birlerinin amaçlarını tek bir sıfatla kabul eder ve hoş görürler: Ahlâki benlikler olarak. Ahlâki benliğin özerkliği ikisinin de m em ­ nuniyetle kabul edem eyeceği tek sıfattır, çünkü ikisi de onunla, sağlam laştırm aya ya da korum aya kararlı oldukları türden kesinlik de dahil olmak üzere her kesinliğin önündeki bir engel olarak kar­ 13 C astoriadis, "Reflections on R acism ", s. 10. * Yasanın tasarrufundaki beden, hukuki kişi, (y.h.n.)

288

şılaşır. ikisi de kendi tarzında davrandığında, sonuç çarpıcı bir şe­ kilde benzer olacaktır: Ahlâki itkilerin ve ahlâki sorum luluğun dı­ şarıda bırakılm ası ve sonra giderek yok olm ası. Tedaviyi öldürücü olduğu noktada durdurm a şansına sahip olan güçleri önceden sa­ katlayan ve güçsüzleştiren tam da budur. Bir kez ahlâki so­ rum luluk ellerinden alınınca ya da ahlâki sorum luluktan m uaf tu­ tulunca özneler ne zaman (yine Bertrand R ussell’dan alıntı yaparsak) bağırm aya başlam ak gerekliğini artık bilm ezler. İnsan hayatlarını zalim liğe karşı korum a ihtim alleri (her biri za­ limliğin köklerinin kokusunu farklı bir ağaç altında alm akla bir­ likte, gerek m odern projenin gerekse postm odern red’d inin vaat et­ tiği bir şey) söz konusu olduğunda, toplum sal mekân oluş­ turm aktan kim in sorum lu olduğunun ve kim in haritalarının zorunlu ilan edildiğinin çok önem i yoktur; insan yurdunu yapıiaştıranın bi­ lişsel mekân mı yoksa estetik mekân mı olduğunun da önemi yok­ tur. Önem li olan bir şey varsa o da ahlâki kapasitenin geri alınması ve aslında insan m ekânının yeniden ahlâkileşlirilm esidir. “ Bu öner­ m e gerçekçi değil” biçim indeki m uhtem el itiraza verilecek yanıt şudur: “G erçekçi olsaydı daha iyi olurdu” .

D. SERSERİ VE TURİST: POSTMODERN TİPLER Çağdaş erkek ve kadınların açmazı sık sık göçebelerin açm azıyla karşılaştırılm ışım (Ben ise, önceki çalışm alarım da “ postmodern g ö çe b e le r’in durum unu m odern hacıların durum uyla karşılaştır­ dım .) A m a bu m etafor dikkatli incelem eye dayanam am aktadır. Y erleşiklerin tersine göçebeler hareket halindedirler. Am a her par­ çanın uzun süre önce verilm iş ve sabit bir anlam a sahip olduğu, ya­ pılaşm ış bir bölge etrafında daire çizerler. H acıların tersine, iz­ leyecekleri yolu önceden çizen nihai bir hedefleri olm adığı gibi, geçtikleri tüm diğer yerlerin istasyonlardan başka bir şey ol­ m am asına yol açan ayrıcalıklı bir yer de yoktur. A m a yine de çok düzenli bir sırayla, şeylerin düzenini izleyerek, geldiklerinde dü­ zeni oluşturm adan ve gittiklerinde yeniden yıkm adan bir yerden bir yere giderler. Bu nedenle göçebeler postm odern durum daki e r­ kekler ve kadınlar için kusurlu bir m etafordur. P ld O N / l 'o u m u d c r n E lik

28 9

Serseriler ve başıboş kişiler daha uygun bir m etafor sağlarlar. Serseri, şim di olduğu yerde ne kadar kalacağını bilm ez ve ge­ nellikle konaklam anın ne zam an sona ereceğine karar verm ek ona kalmaz. Y eniden harekete geçtiğinde, hedeflerini giderken ve yol işaretlerini okurken belirler, am a o zaman bile bir sonraki is­ tasyonda durup durm ayacağını, durursa ne kadar duracağını bil­ mez. Bildiği tek şey büyük bir ihtim alle molanın geçici olacağıdır. Yolculuğa devam etm esinin nedeni son ikam et yeriyle ilgili düş kı­ rıklığı ve henüz ziyaret etm ediği bir sonraki yerin, belki de ondan sonraki yerin, kendisini daha önce geçtiği yerlerde iten hatalardan arınmış olabileceği şeklindeki her zaman için için yanan umuttur. Denenm emiş um utla ileri doğru çekilir, kırılm ış um utla arkadan iti­ lir... Serseri, hedefi olm ayan bir hacı, izlenecek yolu olmayan bir göçebedir. Serseri, yapılaşm am ış bir mekân içinde yolculuk yapar; yalnızca kendi ayaklarının oluşturduğu ve geçtiği anda rüzgârın d a­ ğıttığı izleri bilen çöl gezgini gibi, serseri, o anda işgal ettiği yeri yapılaştırır ve terk ettiğinde yapıyı yeniden yıkar. Bir birini izleyen her mekân oluşturm a yerel ve geçicidir -ep izodiktir. Am a postm odern yaşam a uyan bir m etafor daha var: Turist metaforu. Belki de ancak serseri ve turist birlikle bu yaşam ın tüm ger­ çekliğini ifade edebilir. Serseri gibi turist de geldiği yerde uzun süre kalm ayacağını bilir. Ve serserinin durum unda olduğu gibi, zi­ yaret ettiği yerleri birbirine bağlam ak için yalnızca kendi bi­ yografik zam anına sahiptir; bunun dışında ona şu ya da bu geçici biçimi em reden hiçbir şey yoktur. Bu sınırlılık ya da kıtlık, mekânın uysallığı deneyim i olarak geri seker: İçkin anlamları ne olursa olsun, “şeylerin düzeni”ndeki “doğal” yerleri ne olursa olsun, bunlar bir yana itilebilir ve yalnızca turistin yargısına göre turistin dünyasına sokulabilir. Turistin yaşam dünyasının oluş­ turulm asında hemen hemen tam özgürlüğe sahip görünen, turistin estetik kapasitesidir -m erak ı, eğlenm e ihtiyacı, yeni, zevkli ve keyif verici yenilikte deneyim leri yaşam a istemi ve yeteneği; ya­ şamak için ziyaret ettiği yerin acım asız gerçeklerine bağımlı olan ve m em nuniyetsizlikten ancak kaçarak kurtulabilen serserinin ancak rüyasında görebileceği bir özgürlük. Turistler özgürlükleri için para öderler; yerel kaygıları ve duyguları dikkate almama hak­ kını, kendi anlam lar ağını örm e hakkını ticari bir alışverişle elde 290

P I ‘M R K A /P o s tm o d e ı n E lik

ederler. Ö zgürlük bir sözleşm eyle gelir, özgürlüğün ölçüsü yal­ nızca ödem e kabiliyetine bağlıdır ve bir kez satın alındıktan sonra turistin yüksek sesle talep edebildiği, ülkenin m ahkem elerinde ara­ yabildiği ve karşılanm asını ve korunm asını um ut edebildiği bir hak haline gelir. Serseri gibi turist de bölge dışıdır; am a serserinin ter­ sine turist, bölgedışılığı bir ayrıcalık, bağım sızlık, özgür olma hakkı, seçm e özgürlüğü olarak yaşar; dünyayı yeniden yapılaştırm a izni olarak yaşar. Y erliler için rutin gündelik hayat ola­ bilen (düşündüğünüzde m uhtem elen öyledir, am a neden dü­ şüneceksiniz ki?) şey turist için bir egzotik heyecanlar derle­ mesidir. T uhaf kokulu yem ekleriyle lokantalar, tuhaf giysili gö­ revlileriyle oteller, başka birilerinin tarihsel dram larının tuhaf gö­ rünen anıtları, başka birilerinin gündelik rutinlerinin tuhaf ritüelleri -h e p si turistin göz atm ası, dikkat etm esi, zevk alm ası için yu­ m uşak başlılıkla beklem ektedir. Dünya turistin istiridyesidir. Dünya zevk alarak yaşanm ak ve böylece anlam verilm ek üzere orada durm aktadır. Çoğu durum da, estetik anlam ihtiyaç duyduğu - v e taşıyabildiği- tek anlam dır. Serseri ile turistin yaşam larını birleştiren bir özellik daha var­ dır. H er ikisi de başka insanların içinde yaşadıkları m ekânların içinden geçerler; bu başka insanlar m ekân oluşturm aktan sorumlu olabilirler -a m a çabalarının sonuçları serseriyi, özellikle de turisti etkilem ez. Serseri ve turist, yerlilerle en kısa ve en üstünkörü kar­ şılaşm alara girerler (önceki bölüm lerde tanım landığı gibi sahte karşılaşm alar). Bir tiyatro gösterisi gibi, en dram atik ve etkileyici tem aslar güvenli bir şekilde sahne kulisleri arasında ve perdenin kalkışı ve inişi arasında -k u şk u n u n askıya alınm ası için ayrılm ış zam an ve yer için d e- tutulur ve (turistin isteğine göre, anılm aya değer m aceralar olarak, özel m ülkiyet olarak -ç o ğ u durum da fo­ toğrafların, daha da iyisi silinebilir video teyplerin uzun süre kalıcı olm ayan güvenliği içinde saklan arak - sevgiyle korunm adıkça) ora­ lardan sızm am ası ve dökülm em esi sağlanır. Fiziksel açıdan yakın, tinsel açıdan uzak: Hem serserinin hem de turistin hayatlarının for­ m ülüdür bu. Böyle bir yaşam ın baştan çıkarıcı cazibesi, fiziksel yakınlığın dişlilerinden çıkıp ahlâki yakınlığa kaym asına izin verilm eyeceği şeklindeki ciddi vaatten kaynaklanır. Ö zellikle turistin durum unda. 291

garanıi hemen hemen kesindir. Ahlâki ödevden özgürlük için ön­ ceden ödem e yapılır; paket tur uçak tutm asını önlem eye yönelik ilaçların yanında vicdan azaplarına karşı koruyucu ilaçlar da içerir. Serserinin ve turistin yaşam ının içerm ek üzere tasarlanm adığı ve çoğunlukla içerm ekten m uaf tutulduğu tek şey sıkıcı, güçsüzleştirici, keyif bozucu, uyku kaçırıcı ahlâki sorum luluktur. Masaj salonunun zevkleri, fuhuş am acıyla satılan çocuklara ilişkin üzücü düşüncelerden arındırılm ıştır; yerlilerin tercih etlikleri diğer tuhaflıklar gibi çocukların fuhuş pazarında satılm asının so­ rumluluğu, utancı m üşteriye ait değildir, m üşterinin edim i değildir -m üşterinin bunu düzeltm ek için yapabileceği (ve dolayısıyla yap­ mak zorunda olduğu) hiçbir şey yoktur. Aktörün biricikliği hiçbir yerde turistin durum unda olduğu kadar çok ve radikal olarak red­ dedilm ez, silinm ez ve yok edilmez. Herkesten çok turist utan­ mazca, alenen sayılar içinde erir, birbirinin yerine geçebilir, gayri şahsileşir. “Hepsi aynı şeyi yapar” . Sallanan yol sayısız ayak ta­ rafından basılm ış, çiğnenm iştir; keskin görüntüler sayısız göz ta­ rafından yuvarlaklaştırılm ıştır; pürüzlü yapılar sayısız el tarafından parlatılm ıştır. Ahlâki yakınlık, sorum luluk ve ahlâki öznenin bi­ ricikliği -y e ri dolduru lam azlığ ı- bir üçlüdür; birbiri olmadan ya­ şayam azlar (daha doğrusu ortaya çıkm azlar). “ H içkim se yapm ıyor” la birlikte gelse bile, kaçınılm az olarak “ herkes yapabilir” anlam ına gelen “ herkes yapıyor” durum unda ahlâki sorum luluk kaybolur. Turist, ahlâk açısından kötü haberdir. Postm odern dünyada, serseri ve turist artık marjinal insanlar ya da marjinal durum lar değildirler. Yaşamın bütünlüğünü ve gün­ delik hayatın tam am ını işgal etm eye ve biçim lendirm eye yönelik kalıplara; tüm pratiklerin ölçüldüğü örüntülere dönüşürler. Ticari işletm eciler ve m edya dalkavukları korosu tarafından övülürler. M utluluğun ve genel olarak başarılı yaşam ın standardını belirlerler. Turizm artık tatillerde uygulanan bir şey değildir. Norm al yaşam ın -iy i bir yaşam olabilm esi iç in - sürekli bir tatil olması gerekir ya da sürekli bir tatil olursa daha iyi olur. (İnsanın içinden B akhtin’in ta­ nımladığı “karnaval kültürünün” -ru tin d ek i bir ara, norm alliğin anlık olarak askıya alınm ası ve birikm iş buharı serbest bırakm ak ve normalliği dayanılabilir kılmak için rollerin tersine çevrilm esine yönelik şu döngüsel kam usal ahlâk ihlâli panayırları- norm ve 292

rutin haline dönüştüğünü söylem ek geliyor. Bir zam anlar Ortodoks Bakhtinci anlam da karnaval kültürünün yerine getirdiği terapötik normların tersine çevrilm esi işlevini üstlenen, artık öteki insanların felâketleriyle kolektif em patinin m ekânı belirlenm iş ve kısa öm ür­ lü kamusal rilüellerdir.) İdeal olarak insan her yerde ve her gün bir turist olm alıdır. Bir şeyin içinde, am a ona ait olm adan. Fiziksel açıdan yakın, tinsel açıdan uzak. Ayrı. Ö zgür -sö zleşm eye dahil olm ayan tüm görevlerden m uafiyetin önceden satın alınm ası. İdeal olarak, ahlâki vicdan başarılı olacağı kesin olan uyku ilaçlarıyla beslenm iş olarak. Politika sadık bir şekilde eğilim i kaydeder, izler ve güçlendirir. Ahlâki m eseleler giderek -fo lk lo rik olarak kendi başına bırakılma hakkı olarak tercüm e ed ile n - “ insan hakları" düşüncesi içine sı­ kıştırılır. Bir zam anlar bireysel m utluluk ve keder açısından ev­ rensel olarak paylaşılan sorum luluk ilkesinin işlerliğinin yansım ası olan Refah D evletinin yıkılm ası -d a h a birkaç yıl önce en kav­ rayışlı zihinler için düşünülem ez olan bir ih tim al- artık ger­ çekleşiyor. Refah devleti akıllıca, kaderin ortaklığım kurum sal­ laştırdı: Tedarikleri aynı ölçüde her katılım cıya (her yurttaşa) yö­ nelikti, böylece herkesin yoksunluklarını herkesin kazançlarıyla dengeliyordu. Y avaş yavaş bu ilkeden “ ihtiyacı olanlar” için araç­ ları test edilm iş “dar kapsam lı” yardım a doğru geri çekilm e ka­ derin çeşitliliğini kurum sallaştırdı ve böylece düşünülem ez olanı düşünülebilir kıldı. Şim di başka birinin, yardım alanın ka­ zançlarına karşı dengelenm esi gereken vergi m ükellefinin yok­ sunluklarıdır. Her ebeveyn için çocuk yardım ında ve yalnızca tembel ebe­ veynler için çocuk yardım ında tam am en farklı ilkeler söz ko­ nusudur. Birincisi kam usal ile özel, topluluk ve birey arasındaki bağı som utlaştırır ve topluluğu bireyin güvenliğinin tem inatı ola­ rak belirler. İkincisi kam usal olan ile özel olanı karşı karşıya koyar ve topluluğu bireyin derdi ve felâketi olarak belirler. Birincisinin yitirilm esine çoğu kişi üzülecektir, çünkü vergilerdeki düşüşün ge­ tirdiği kazanç bu kaybı ancak az sayıda kişi açısından den­ geleyebilir. İkincisinin ortadan kalkması ya da azalm ası, kayba uğ­ rayan birkaç kişi dışıflda herkes tarafından m em nuniyetle karşılanacaktır. Refah Devletinin hemen hemen her bölümünde bi­ 293

rinci durum ile ikinci durum arasındaki görünm ez ayrım çizgisi bu­ lunm aktadır ve eskiden bireysel felâketlere karşı kolektif bir si­ gorta olan şey, prim ödeyenlerle yardım alanlar arasında bölünm üş bir ulusa dönüşm üştür. Yeni dizgede, ödem e yapm ayanlara yönelik hizm etler ödem e yapanları kızdırır - v e bu hizm etleri azaltm a ya da tam am en ortadan kaldırm a talepleri giderek artan sayıda taraftar bulacaktır. Refah D evletinin kurulm ası ekonom ik çıkarları ahlâki sorum luluğun hizm etine sokm a yönünde b ir girişim idiyse, Refah Devletinin yıkılm ası ekonom ik çıkarı, politik hesapları ahlâki kı­ sıtlam alardan kurtarm anın bir aracı olarak kullanır. Ahlâki so­ rum luluk bir kez daha “karşılığı ödenm esi gereken” bir şey, do­ layısıyla insanın “ödem e gücüne sahip olam ayabileceği” bir şeydir. M erham etli olm ak için, paraya ihtiyaç vardır. Para yoksa m er­ hametli olm a konusunda kaygılanm aya gerek yoktur. Refah D evletinin yıkılm ası esas olarak “ahlâki sorum luluğu ait olduğu yere yerleştirm e” -y a n i bireyin özel kaygılan arasına yer­ leştirm e- sürecidir. Bu, ahlâki sorum luluk açısından zor bir dönem anlam ına gelm ektedir; yalnızca sorum lu insanlardan oluşan bir top­ lum a en fazla ihtiyaç duyan yoksullar ve talihsizler üzerindeki d o ­ laysız etkileri nedeniyle değil, aynı zam anda (ve belki de uzun d ö ­ nem de esas olarak) (potansiyel) ahlâki benlikler üzerindeki kalıcı etkileri nedeniyle. “Ö teki için varlığı”, tüm ahlâkın bu köşe taşını bir hesaplar ve hesaplam alar, paranın değeri, kazançlar ve kayıplar, izin verilebilecek ya da verilem eyecek lüks m eselesine indirger. Süreç kendi kendini ilerletir ve hızlandırır: Yeni perspektif ka­ çınılm az olarak kolektif hizm etlerin (kamu sağlığı hizmetinin, kamu eğitim inin ve kam u iskân ya da ulaşım ından geriye ka­ lanların kalitesinin) hızla bozulm asına yol açar ve bu imkânı olan­ ları parasını ödeyip kolektif hizm etlerden vazgeçm eye iter, ki bu er ya da geç parasını ödeyip kolektif sorum luluktan vaz geçme an­ lam ına gelen bir edimdir. Bu, “param için değeriniz” durum udur: Yurttaşlık daha az har­ cam ayla daha iyi hizm et alm a, kam usal olarak ‘o nay a sürülen pa­ raya daha az katılm a ve daha fazla alm a hakkı anlam ına gelir. S o­ rum luluk ne neden olarak gelir, ne de am aç olarak. Yurttaş için ideal olan, memnun olm uş bir müşteridir. Toplum , bireylerin bi­ reysel ihtiyaçlarını karşılam aya çalışm aları ve karşılam aları için 294

vardır. Toplum sal mekân esas olarak otlam a alanıdır, estetik m ekân ise bir oyun alanı. H içbiri ahlâki m ekân oluşturm aya izin verm ez ve onu istem ez. Tüketici toplum unun yazılı ya da yazılı ol­ m ayan yurttaş beratı, yurttaşın statüsünü bir turist olarak belirler. T atillerde ve gündelik rutinde hep bir turist. D ışarıda ve ülkesinde, her yerde bir turist. Toplum da bir turist, hayatta bir turist -kendi estetik m ekânını oluşturm akta özgür ve ahlâki m ekânı unuttuğu için affedilen bir turist. Hayat turistin uğrağıdır.

E. POSTMODERN BİLGELİK, POSTMODERN GÜÇSÜZLÜK Postm odern perspektif daha fazla bilgelik sağlar; postm odern ortam bu bilgelik tem elinde hareket etm eyi zorlaştırır. K abaca postm odern zam anın krizler içinde yaşam olarak hissedilm esinin nedeni budur. Postm odern zihnin farkında olduğu şey, insani ve toplum sal ya­ şam da iyi çözüm leri olm ayan sorunların, düzeltilem eyen dolaşm ış güzergâhların, düzeltilm ek için acı acı feryat eden dilsel hataların ötesine geçen m üphem liklerin, ortadan kaldırılam ayan kuşkuların, aklın dikte etliği reçetelerle tedavi edilm ek şöyle dursun yatıştırılam ayan manevi acıların varlığıdır. Postm odern zihin m uğlaklık, risk, tehlike ve hata içerm eyen, her şeyi kucaklayan, tam ve nihai bir yaşam form ülü bulacağını artık umut etm ez ve bunun tersini vaat eden her sese büyük b ir kuşkuyla yaklaşır. Postm odern zihin, görünüşteki hedefiyle ölçüldüğünde etkili olsun ya da olm asın, her yerel, özelleştirilm iş ve odaklanm ış tedavinin, onardığından faz­ lasını değilse bile en az onardığı kadarını bozduğunun farkındadır. Postm odern zihin, insanlık durum unun karışıklığının kalıcı olduğu düşüncesiyle uzlaşmıştır. Bu en genel hatlanyla postm odern bil­ gelik denilebilecek şeydir. Postm odern ortam , postm odern bilgelikle hareket etm ek için pek az fırsat sunar. G lobal ve kolektif refahın talep edeceği ko­ lektif ve global olarak hareket etme araçlarının hepsi itibardan düş­ m üş, dağıtılm ış ya da yitirilm iştir. T üm biraraya gelm eler ve güç­ leri birleştirm eler, sonucu sıfır olan bir oyundaki hamlelerdir; 295

başarıları sonuç olarak ortaya çıkan bölünmelerin sıkılığıyla öl­ çülür. Sorunlar ancak yerel olarak ve her biri kendi tarzında ele alı­ nabilir; ancak bu şekilde ele alınabilen m eseleler sorun olarak ifade edilir. Tüm sorun çözm eler, başka bir yerdeki düzen pahasına ve düzenlem eyi -h erh an g i bir d ü zen lem ey i- m üm kün kılan azalan kaynakların tüketilm esinin yanı sıra artan global düzensizlik pa­ hasına mini bir düzen inşa etm ek anlam ına gelir. Çağdaş toplum un etik problem lerinin -ç ö z ü le b ilirse - ancak po­ litik yollarla çözülebileceğini onaylam ak sıradan bir tavır haline gelmiştir. Ahlâk ile politika arasındaki ilişki sorunu felsefi ve ka­ musal tartışm aların gündem ini uzun süre terk etm edi. G elgelelim , meşgul olunan, kam usal olarak incelenen ve hararetle tartışılan po­ litikacıların ahlâkıdır, politikanın ahlâkı değil. A hlâk ve politika gündemini dolduran ya da hemen hemen dolduran, kam usal or­ tamda insanların nasıl davrandığıdır, ne yaptıkları değil -k işisel ahlâklarıdır, destekledikleri ya da desteklem eyi başaram adıkları etik değil, politik iktidarın toplumsal olarak tahribat yaratan etkileri değil, kişisel bozulm aya yol açan e tk ilerid ir-p o litik acıların ahlâki dürüstlükleridir, destekledikleri ya da sürdürdükleri dünyanın ahlâkı değil. Kam usal alanları işgal edenlerin ahlâki tem izliğine gösterilen kamusal ilgide yanlış bir yan yoktur; kam usal olarak gü­ venilen insanların güvenilir olm aları ve bunu kanıtlamaları gerekir. Yanlış olan, politikacıların ahlâki dürüstlüklerine bu kadar çok dik­ kat edilirken, yönettikleri evrenin ahlâki çürüyüşünün rahat rahat devam edebilm esidir. A hlâki olarak kusursuz politikacılar ahlâki sorum lulukların yok olm asına başkanlık edebilirler ve et­ m ektedirler ve ahlâki kaygıları zayıflatan, m arjinalleştiren, gündem dışına atan m ekanizm aları yağlam akladırlar. Ahlâki olarak temiz politikacılar ahlâki ödev politikalarını tem izleyebilirler ve te­ m izlemektedirler. Politikacıların ahlâkı politikalarının ahlâki etkisinden tamamen farklı bir meseledir. (Çağım ızın en korkunç ve kanlı tiranları ben­ cillikten uzak çilecilerdir.) Ama ayrıca, politika artık politikacıların yaptığı şey değildir; gerçekten önem li olan politikanın, po­ litikacıların bürolarından uzak yerlerde yapıldığı söylenebilir. Patrick Jarreau'nun les politoerates üzerine yeni bir çalışm aya ilişkin incelemesinde dediği gibi, 296 ı

politika her yerdedir, kent planlamasında, okul müfredatlarında, film prodüksiyonunda, hemofılililere AIDS virüsünün bulaşmasında ya da evsizlerin ev,sahibi yapılmasında. Öte yandan aynı zamanda politika hiçbir yerde, en azından olması gerektiği yerde, yurttaşların oylarının erişebildiği yerde olmadığı izlenimini vermektedir: Milletvekillerinin ve hatta senatörlerin neredeyse evrensel bir kayıtsızlık içinde, medya tarafından seçilmiş günün sözcülerinin ya da uzmanlarının ara­ cılığından geçmeden kamuya ulaşmayan problemlerle meşgul ol­ dukları parlamentoda yoktur; yerel konseylerin toplantılarında da yok­ tur; militanlarını kaybeden ve düşünceler hakkında tartışmayı yeniden canlandırma çabalan boşa giden politik partilerde de yoktur.14 Am a postm odern yurdun ahlâki krizi her şeyden önce po­ litikanın -is le r politikacıların politikası olsun islerse bu kadar kay­ gan ve kontrol dışı olduğu için daha da önem li olan polisentrik, da­ ğınık politika o lsu n - ahlâki sorum luluğun bir uzantısı ve kurumsallaşm ası olm asını gerektirir. Y üksek teknoloji dünyasının gerçek ahlâki m eseleleri genellikle (en iyi ihtim alle tek tek ya da grup halinde bu konularda endişe etm em e hakkını satın alabilen ya da ihmalin etkileri nedeniyle çekilen acının geçici olarak tecil edil­ mesinin karşılığını ödeyebilen) bireylere uzaktır. Teknolojinin et­ kilen uzun m esafelidir, dolayısıyla önlem e ve çare bulma gi­ rişimleri de öyle olm alıdır. Hans J o n a s ’m “ uzun erimli etik”i, olabilirse ancak p o litik bir program olarak anlam lı olabilir -a m a postmodern yurdun yapısı düşünüldüğünde, devlet iktidarı uğrunda rekabet eden herhangi bir politik partinin bir intihar girişim i olarak bu hakikati onaylam aya ve ona göre hareket etm eye hazır ola­ bileceğini um ut etm ek zordur. Norbert Elias, E dgar Allan P o e ’nun, girdaba yakalanan, ikisi korkuyla paralize olup hiçbir şey yapm adan ölen, üçüncüsü ise yu­ varlak nesnelerin daha yavaş battığım fark ederek bir varilin içine girip kurtulan üç balıkçıya dair öyküsünü yorum larken, çıkışı ol­ mayan bir durum da çıkış bulm a yolunu çizm ektedir. Elias’a göre, hayatta kalan balıkçı daha serinkanlılıkla düşünmeye başlamıştır; geriye yaslanarak, kendi korkusunu kontrol ederek, ötekilerle birlikte bir satranç tahtasında bir 14. Patrick Jarreau. "Le Politique mis â nu",

Le M onde içinde, 12 Ş ubat 1993. s. 27. 297

oyun kuran bir satranççı gibi kendisini bir uzaklıktan görerek dü­ şüncelerini kendisinden uzaklaştırıp içinde bulunduğu duruma yö­ neltebilmişim..Simgesel olarak zihninde olayların yapısını ve akış yö­ nünü belirleyerek bir kaçış yolu bulmuştur. Bu durumda, kendini kontrol etme düzeyi ve süreci kontrol etme düzeyi... birbirine bağımlı ve birbirini tamamlayıcıydı.15 P oe’nun soğukkanlı ve akıllı balıkçısının tek başına kur­ tulduğuna dikkat edelim . B iz gem ide kaç tane varil kaldığım bil­ miyoruz. Varillerin nihai bireysel inziva yerleri olduğu da Diogenes’ten beri bilinm ektedir. Soru - te k tek kurnaz kişilerin yanıt verem ediği so ru - bireysel hayatta kalm a tekniklerinin (sırası gel­ mişken, şim diki ve gelecekteki, gerçek ve farzolunan girdaplar için, m ecbur ve kâr etm eye istekli mal ve fikir tüccarları tarafından bol bol sağlanan tekniklerin) kolektif hayatta kalm ayı k u ­ caklayacak şekilde ne ölçüde genişletilebileceğidir. İçinde ol­ duğum uz -h e p birlikte ve çoğunlukla bireysel o larak - türden gir­ dap, ortak sağkalım m eselesini bir çuval dolusu bireysel hayatta kalm a m eselesine indirgem e ve sonra böylesine ezilip toz haline getirilm iş m eseleyi politik gündem in dışına atm a eğilim i nedeniyle çok ürkütücüdür. Süreç tekrarlanabilir mi? Parçalanan, tekrar bütün haline getirilebilir mi? Onu bir bütün halinde tutacak kadar güçlü bir yapıştırıcı nereden bulunur? Bu kitabın birbirini izleyen bölüm lerinin ileri sürdüğü bir şey varsa, o da aklın hesaplayım ve yasa koyucu çabalarıyla ahlâki m e­ selelerin çözülem eyeceği, insanlığın ahlâki yaşam ının garanti al­ tına alınam ayacağıdır. Aklın sözcüleri tam da bunu vaat ettikleri halde ahlâk aklın elinde güvenlikte değildir. Akıl benliği, onu ahlâki benlik yapan şeyden yoksun bırakm adan ahlâki benliğe yar­ dım edem ez: Ö tekine doğru uzanm ak, okşam ak, onun için olm ak, onun için yaşam ak yönünde şu temeli olm ayan, rasyonel olm ayan, tartışılabilir olm ayan, özrü olm ayan ve hesaplanabilir olmayan itki. Akıl doğru kararlar alm aya ilişkindir, oysa ahlâki sorum luluk bir eylem in doğruluğunun onaylanm asına izin verecek herhangi bir m antık hakkında kaygılanm adığı, kaygılanam adığı için kararlara ilişkin tüm düşüncelerden önce gelir. Bu nedenle ahlâk ancak kendi 15. N orbert Elias, T h e Fisherm en in the M aelstrom , Involvem ent a n d Detachm ent içinde (Oxford: Basil Blackw ell, 1987), s. 46 .

298

kendini yadsım a ve kendi kendini yıpratm a pahasına “rasyonel­ leştirilebilir”. Aklın yardım ettiği bu kendi kendini yadsım adan benlik ahlâki olarak silahsızlanm ış olarak, sayısız ahlâki meydan okum aya ve etik em irler kakofonisine karşı koyam ayacak (ve karşı koym aya isteksiz) bir durum da çıkar. Aklın uzun yürüyüşünün en sonunda ahlâki nihilizm beklem ektedir: En derininde bağlayıcı etik kodun ve göreci teorinin hatalarının yadsınm ası anlam ına değil, ahlâki olm a kabiliyetinin yitirilm esi anlam ına gelen şu ahlâki ni­ hilizm. A klın, insanların bir arada yaşam alarının ahlâkını oluşturm a ka­ biliyetine ilişkin kuşkular söz konusu olduğunda, kabahat ortodoks felsefi program ı reddetm e yönündeki postm odern eğilim in eşiğine atılamaz. Program atik ya da mütevekkil ahlâki güreciliğin en be­ lirgin tezahürleri, postm odern hüküm leri reddeden ve bu hü­ küm lere içerleyen, postm odern perspektiften geçtiği varsayılan yargıların geçerliliği şöyle dursun, postm odern perspektifin var­ lığına ilişkin kuşkular dile getiren düşünürlerin yazılarında bu­ lunabilir. İlave edilen değer işaretlerinden ayrı olarak (çoğunlukla iş işten geçtikten sonra akla gelen bir fikir olarak), yeterli mekân ve zam an verildiğinde, “yerleşik benlikler”in tarzları ve araçlarına ilişkin görünüşte “anli-postm odern” , bilim sel kayıtlar ile “ her şey uyar” şeklinde küstahça dile getirilen “postm odern” beyanlar ara­ sında bir seçim yapm aya değer pek bir şey yoktur. Ahlâki olarak hareket etm esi için kişinin öncelikle zorlayıcı ya da satın alınabilir uzm anlık tarafından özerklikten yoksun bırakılm ası gerektiği var­ sayımı -m o d em çağın uzun idarecilik çabalarıyla ve bu çabaların oluşturm ayı başardığı toplum sal yurdun gerçeklikleriyle bel­ gelenen varsayım - konusunda aralarında pek az anlaşm azlık var­ dır; ve eylem in köklerinin ahlâki olarak değerlendirilebileceği ve edim lerin ahlâkını değerlendirm e ölçütlerinin aktöre dışsal olması gerektiği şeklindeki (yine çağdaş yaşam tarzının gerçekliklerini yansıtan) diğer bir varsayım konusunda da anlaşm azlıkları azdır. Etik güreciliğin ve ahlâki nihilizm in inatçı çürütülcm ezliğinin ge­ risinde duranın, ahlâki benliğe dışsal kurum lar (rakip ve kavgacı, ama etik yanılm azlık iddialarında aynı ölçüde gürültücü olan çok sayıda kurum ) tarafından ahlâki ayrıcalıklara el konulm ası ve ahlâki ehliyetin gasp edilmesi olabileceği ihtim alini inkâr ya da 299

göz ardı etm e açısından, görünüşte birbirine zıt olan tutum lar ara­ sında pek az farklılık var. El koyucu/gasp edici kuram ların, ahlâkın kaderinin kendileriyle birlikte güvencede olduğuna dair tem inatlarına güvenm ek için pek neden yoktur; şim diye kadar durum un böyle olduğuna dair pek az kanıl vardır ve bugünkü çalışm aları incelendiğinde gelecekte du­ rumun daha iyi olabileceği um uduna varm ak zordur. Evrensel ahlâki kesinliğe ulaşm a, insanların ahlâkını ve insanlar için ahlâkı oluşturm a, hatalı ve güvenilm ez ahlâki itkilerin yerine toplum sal olarak onaylanm ış etik kodu koym a yönündeki hırslı modern pro­ jenin sonunda, kafası karışm ış ve yönünü şaşırm ış benlik (açık se­ çim ler şöyle dursun) iyi seçim lerin olm adığı ahlâki ikilemler, ç ö ­ zülm em iş ahlâki çatışm alar ve ahlâki olm anın ezici zorluğu karşısında kendisini yapayalnız bulm aktadır. İnsanlık açısından iyi bir durum olarak (ahlâki benlik açısından her zaman olm asa da) ve ters yöndeki tüm uzman çabalarına kar­ şın, ahlâki vicdan -ah lâk i itkinin şu esas suflörü ve ahlâki so­ rum luluğun k ö k e n i- yalnızca anestezi edilm iştir, kesilip atıl­ m amıştır. Belki uykulu, çoğunlukla şaşkın, bazen utanç nedeniyle suskun, ama uyandırılm aya elverişli, L övinas'ın sarhoş edici uyu­ şukluktan ayılm a cesaretine sahip olarak durm aktadır. Ahlâki vic­ dan, emre itaat edileceğinin kanılı olm adan itaat emreder; vicdan ne ikna edebilir ne de zorlayabilir. Vicdan modern dünyanın otorite işaretleri olarak tanıdığı silahlardan hiçbirini kullanm az. Modern dünyayı destekleyen standartlara göre vicdan zayıftır. Ahlâki ben­ liğin vicdanının insanlığın tek garantisi ve umudu olduğu önerm esi modern zihne m antıksız gelebilir; saçm a değilse, uğursuzdur: Tek tem eli (otorite bilincine sahip zihnin kararsız, “sadece öznel”, bir ucube olarak reddettiği) vicdan olan bir ahlâkın ihtim ali nedir? Ve yine de... H annah Arendl, Yahudi soykırım ının ahlâki derslerini özet­ leyerek şu talepte bulunur: insanlar, kendilerine yol gösteren tek şey. zaman zaman çevrelerindeki herkesin ortak fikri olarak görmek zorunda oldukları yargıyla ta­ mamen farklı olabilen kendi yargıları olduğunda bile doğruyu yan­ lışlan ayırabilmelidirler... Hâlâ doğruyu yanlışlan ayırabilen birkaç kişi gerçekten de sadece kendi yargılarıyla harekel ederler ve bunu ser300

bestçe yaparlar; bağlı kalınacak hiçbir kural yoktur... çünkü eşsiz olan açısından hiçbir kural olamaz.16 Kesin olarak bildiğim iz şey, ahlâki vicdanın görünüşteki güç­ süzlüğünün tedavisinin ahlâki benliğe bırakıldığında, bir kural ola­ rak, ahlâki benliği, “çevresindeki herkesin ortak fikri” ve seçilmiş ya d a kendinden m enkul sözcüleri karşısında silahsız bıraktığıdır; oysa bu ortak fikrin sahip olduğu güç, hiçbir şekilde etik değerinin bir garantisi değildir. Bunu bildiğim izde, ne kadar ölgün olursa olsun kötülük yapm a em rine başkaldırm a sorum luluğunu aşılayabilen vicdana oynam aktan başka pek az seçeneğim iz var. En eleştirisiz şekilde kabul edilen felsefi aksiyom ların tersine, top­ lumsal olarak uzlaşılan ve rasyonel olarak “tem ellendirilen” norm ­ ların etiğinin reddedilm esi (ya da bu etiğe kuşkuyla yaklaşılm ası) ile ne yaptığım ızın ve neden vazgeçtiğim izin önem li olduğu ve ahlâki olarak önem li olduğu konusunda ısrar edilm esi arasında hiç­ bir çelişki yoktur. Bu ikisi birbirini dışlam ak şöyle dursun, ancak birlikte kabul ve reddedilebilir. Kuşku varsa, vicdanınıza-danışın. Ahlâki sorum luluk insan m ülklerinin en kişisel ve dev­ redilem ez olanı, insan haklarının en değerlisidir. A lınam az, paylaşılatnaz, devredilem ez, rehine verilem ez ya da em anet edilemez. Ahlâki sorum luluk koşulsuz ve sınırsızdır, kendisini yeterince or­ taya koym am anın sürekli kederi içinde kendisini ortaya koyar. Ahlâki sorum luluk var olm a hakkının tem inatını ya da var olm am a hakkının özürlerini aramaz. O her tür tem inat ya da kanıttan önce ve her tür özür ya da günah bağışlatm adan sonra oradadır. En azından, tersini kanıtlam a -g erçek k ılm a - yönündeki uzun modern m ücadeleye geri dönüp bakıldığında bulunabilecek olan budur. 16 H annah A rendt, E ichm ann in Je ru sa le m : A R eport o n the B anality o l E vil (N e w York: Viking Press, 1964), ss. 2 9 4 , 2 9 5 . M o d e rn ity a n d the H olocaust'da (C am bridge: Polity Press, 1 9 89 ), ss. 1 7 7 -8 ’d e Arendt'in cüm lesinin top­ lum sallaşm aya ve etik olarak doğru o la n a ilişkin birey dışı hüküm konusunda h a k iddia eden diğerlerine karşı ko ym ak için ahlâki sorum luluk sorusunu gün­ d e m e getirdiğini ileri sürdüm . M odern tinin ve pratiğin en uç tezahürü olan Y a ­ hudi so ykırım ının yü zey e çıkardığı "normal" koşullar altında bulanıklaşan ve su­ lanan hakikattir: A hlâk kendisini "toplumsal olarak desteklenen ilkelere karşı başkaldırm ada v e toplum sal d a yan ışm a v e m u tab akata aç ıkç a m eydan okuyan bir eylem de" ifade edebilir ve etm elidir.

301

Dizin 18pP

A

a h l â k î a ç ıd a n ö n e m s iz 4 3

a c ın ın p la n lılığ ı 271

a h lâ k î a la n 9 6 a h l â k î a n k s iy e te 103

a d a le t 2 7 4 a d a le ts iz lik 2 7 5 A d e m ile H a v v a 138 a d ia fo rik 4 3 ,1 5 5 a d ia f o r iz a s y o n 221 A d o m o , T h e o d o re 4 7 a g a p e 123, 124 a h l â k î d a v ra n ış 2 0 3 a h lâ k î itk in in n ö tra liz e e d iliş i 1 5 4 a h lâ k î y a k ın lık 2 0 2 a h lâ k 13, 1 5 , 2 1 , 2 2 , 2 4 , 2 5 , 7 2 , 7 3 , 7 4 , 91, 92 a h lâ k ala n ı 107 a h lâ k b o z u k lu ğ u 3 6 a h lâ k d ü ş ü n ü rle ri 8 4 a h lâ k fe lse fe si 5 0 a h lâ k k u ra lla rı 88 a h lâ k s a n a tı 2 2 1 , 2 2 2 a h lâ k v e p o litik a 170 a h lâ k /y a s a d iy a le k tiğ i 4 2 a h lâ k ı y e n id e n k iş is e lle ş tir m e k 4 8 a h lâ k ın a m a c ı 7 2 , 7 3 a h lâ k ın b a ş la n g ıc ı 137 a h lâ k ın d ış e rk liğ i 82 a h lâ k ın ilk p e rd e s i 137

a h l â k î b e lirs iz lik 2 9 , 4 4 a h lâ k î b e n 6 3 a h iâ k î b e n liğ in p a rç a la n m a s ı 157 a h lâ k î b e n lik 2 5 . 8 1 . 8 2 , 9 6 . 9 7 . 9 8 , 1 0 0 , 1 0 2 , 103, 1 3 7 , 2 3 9 . 2 4 0 . 3 0 0 a h l â k î b e n lik le rin g a s p ı 159 a h lâ k î b ilg i 2 8 a h lâ k î b irliğ in s a v u n m a s ız lığ ı 139a h l â k î b irlik 6 4 . 6 7 . 7 0 , 7 1 , 8 0 , 1 1 6 , 1 3 7 , 1 3 9 , 1 4 2 , 1 5 8 , 16 1 , 1 7 6 , 177 a h lâ k î ç a ğ n 7 9 a h i â k î d u ru m iş a re tle ri 2 0 a h lâ k î a h lâ k î a h lâ k î a h lâ k î a h lâ k î a h lâ k î a h lâ k î

d u ru m u n m ü p h e m liğ i 2 2 5 d u ru m u n ö n c e s i 9 2 d u r u ş 7 4 , 119, 177 d u r u ş te m e li 65 d ü rtü 13 8 , 153 e h liy e ts iz lik 150 e y le m 154

a h lâ k î fail 4 4 . 2 2 3 , 2 2 4 a h lâ k î fe n o m e n le r 21 a h lâ k î ile r le m e 2 7 6 a h l â k î iliş k ile r 9 2 a h lâ k î ilk e le r 85

a h lâ k ın k iş is e lle ş tirilm e s i 154

a h lâ k î in s a n 2 2 5

a h lâ k ın o la n a k lılığ ı 9 8 a h lâ k ın ö n c e liğ i 9 2

a h lâ k î itk i 8 0 , 8 1 , 8 2 . 8 3 , 1 0 7 , 1 3 8 , 1 53, 2 2 1 ,2 1 9

a h lâ k ın te m e li 9 4 . 100 a h lâ k ın u m u d u 2 2 4 a h lâ k ın v a rlık ta n ö n c e liğ i 9 6 . 9 7

a h l â k î k a r a rla rın m ü p h e m liğ i 4 6 a h lâ k î k iş i 68

a h lâ k ın y e te rs iz liğ i 2 6 2 a h lâ k ın y ık ım ı 2 6 4

302

a h l â k î k a p a s ite 4 5 , 4 8 , 2 6 3 , 2 8 9

a h lâ k î k iş in in a h lâ k î k a y g ıs ın ın n e s n e s i 6 8 a h lâ k î k riz 33

a h lâ k î k u r a lla r 8 9 a h lâ k î m a s u m iy e t 138

a m a ç s ız c a d o la ş m a 2 0 6 a n s ic h 5 0 a n c ie n r é g im e 166

a h lâ k î m e k â n 1 7 9 , 2 0 1 . 2 0 2 . 2 0 3 , 2 0 4 , 219

a n la m a k 18 0 , 181 a n la m la r a la n ı 110

a h lâ k î m ü p h e m lik 3 3 a h lâ k î n ih iliz m 2 9 9

a n o n im lik 182

a h lâ k î o lm a k 8 0 a h lâ k î o r ta m 2 2 3

a n tr o p o e m ik 1 9 9 ,2 0 0

a h lâ k î m a h r e m iy e t 4 9

a h lâ k î ö z e r k l ik 4 4 , 2 2 3 a h lâ k î ö z n e 7 1 , 7 2 , 7 3 , 8 7 a h lâ k î ö z n e o la r a k a k t ö r 156 a h lâ k î p o ta n s iy e l 3 9 a h lâ k î p r a t ik 104 a h l â k î s e ç im le r 3 3 , 4 5

a n t i- p o s tm o d e m 2 9 9 a n tr o p o f a jik 1 9 9 ,2 0 0 a n tr o p o lo ji 144 a p a ç ık ç ö z ü m le r in y o k lu ğ u 4 5 a p o r e tik 1 7 , 2 0 , 2 2 a p rio ri k o m ü n a l k o n u m la n d ır m a 6 3 a p r io ri s o r u m lu lu k 109

a h lâ k î s o r u m lu lu k 4 8 , 6 8 , 6 9 . 7 2 , 7 3 , 9 6 ,

a r a ç la r / a m a ç la r 2 3 0 . 2 3 1 , 2 5 5 A rd in g . J . E. 2 5 6

1 6 3 , 2 0 3 . 2 2 0 , 2 4 1 , 2 6 3 , 2 6 6 .2 6 8 , 2 9 2 ,2 9 4 .3 0 1 a h lâ k î s ta n d a r t 4 4 , 138

A r e n d t, H a n n a h 1 5 6 , 2 7 4 , 3 0 0 A ris to te le s 5 5 a rm ağ an 7 5 .7 6

a h lâ k î ş o k la r 2 7 6 a h lâ k î ş ü p h e 103

a r ş im e d n o k ta s ı 2 3 9 artı d e ğ e r 2 5 3 , 2 5 5

a h lâ k î ta m a m la n m a m ış lık 103 a h lâ k î te m e l 6 7 , 9 7 , 1 0 3

A s a n ıe , M o le fı 261

a h lâ k î to p lu m 1 3 9 a h lâ k î u y g u n lu k ö lç ü s ü 157 a h lâ k î v a s a t 166 a h lâ k î v ic d a n 3 0 0 a h lâ k î y a k ın lık 161 a h lâ k î y a ln ız lık 8 0 a h îâ k î y a rg ı 4 1 , 5 4 a h lâ k î y ü z y ü z e lik 7 0 a h lâ k î z o r la m a 133 a h lâ k îlik 2 6 , 6 0 a h lâ k lı k iş i o lm a k 2 2 2 a h lâ k lı o lm a a r z u s u 3 9 a h lâ k lı o lm a k ş a n s lılığ ı 9 8

a s im e trik iliş k ile r 142 a s k e r i m ü d a h a le 2 6 0 a ş a ğ ı ır k la r 149 â ş ığ ın ö lü m ü 127 â ş ık o lm a k 122 â ş ık m ış g ib i y a p m a k 126 a ş k a p o r i s i 121 a ş k e tiğ i 119 a ş k p a th o s u 1 1 8 , 120 a ş k ı s a b itle m e 1 2 4 , 1 2 5 ,1 2 7 a ş k ı s ü rü k le m e 1 2 4 a ş k ın a p o re tjk liğ i 128 a ş k ın a ş k ın a ş k ın a ş k ın

a p o r is i 12 2 , 136 b itiş i 120 e p iz o d ik liğ i 1 3 4 ,1 3 5 g iz e m i 120

a h lâ k s ız lık 2 2 1 ,2 7 3 a ile ç a tıs ı 2 17 A k h ille u s 2 2 9

a ş k ın h a m iliğ i 1 2 4

a k ıl 1 5 , 4 0 . 4 1 , 4 5 . 4 6 . 8 8 . 8 9 . 1 4 2 , 143, 1 4 4 , 1 6 3 ,2 8 7

a ş k ın id e a li: m e z a r ıd ır 128 a ş k ın ilâ h iliğ i 123

a k ıl v e a h lâ k 2 9 8

a ş k ın in s a n iliğ i 123

a k ıl v e k u r a lın k ıla v u z lu ğ u 8 7 a k ıl v e tu tk u 166

a ş k ın m ü p h e m liğ i 1 2 2 , 12 4 a ş k ın o lm a z s a o lm a z k o ş u lu 122

A lb e r o n i, F - V e c a , S . 125 A lb c rti, L e o n B a ttis ta 35

a ş k ın ö lü m lü lü ğ ü 124 a ş k ın ru tin le ş m e s i 131

a lg ıla m a la r ın s im e tris i 185 a lış v e r iş 2 1 2 ,2 1 6

a ş k ın s o n u ç s a llığ ı 134 a ş k ın s ü r ü k le n m e s i 1 3 1 ,1 3 3 , 1 3 5

a l io k r o n ik 5 3

a ş k ın ta ıııa m la n m ış lığ ı 1 2 8 . 129

a ş k ın te h lik e liliğ i 129 a ş k ın te n e z z ü l e d iş i 123

b e n in ö te k ile ş m e s i 116 B e n ja m in , W a lte r 2 0 6 , 2 1 1 , 2 1 3 . 2 7 0

a ş k ın y e n i, b ü y ü y e n s o r u m lu lu k la r ı 134

b e n liğ e d ö n ü ş 109 b e n liğ in d o ğ u ş u 9 8

a ş k m lık 9 2 . 9 3 . 9 4 a y a k ta k ım ı a h lâ k ı 150 A y d ın la n m a 3 8 , 2 8 5 a y d ın la u lm a 4 0

b e n liğ in g e riliş i 112 b e n lik v e b irlik 9 9 B c n th a m , J e rc m y 8 4

a y d ın la tm a 2 3 4 a y ılm a 9 8 , 100

B e rg s o n , H e n ri 1 18

a y la k a d a m 2 1 3 a y la k d o la ş m a k 2 1 0

b ile n in s a n la rın o to rite s i 4 0 b ilim 2 4 2 ,2 4 3 b ilim v e te k n o lo ji 2 5 0 .2 5 1

a y la k lık 194 a y r ıc a lık s ız la r 2 6 0 ,2 6 1 a y r ıc a lık lıla r 2 6 0 , 261 a z ın lık h a k la n 6 3 A z iz A u g u s lin e 1 3 ,4 1 a z iz lik s ta n d a rd ı 7 0

B B a k h ıin 2 9 2 B a rth e s , R ö la n ti 12 0 B a rto s z e tv s k i, V la d y s la w 103 b a s tın lm ış d ü ş m a n lık 191 B a te s o n 2 1 5 B a u d e la ire . C . 2 0 6 , 2 1 3 , 2 1 4 B a u d r illa rd , J e a n 2 0 9 B a u m a n , Z y g m u n t 8 9 ,2 0 2 b a z ıla rı d a h a b a ğ ım lı 4 3 b a z ıla rı d a h a ö z g ü r 4 3 B e c h , H e n n in g 2 1 0 .2 1 6 B e c k , U . - B e c k , E . G . 126 B cck, U. 2 9 ,2 4 1 .2 4 2 ,2 4 7 . 25 0

B e rlin D u v a rın ın ç ö k ü ş ü 2 7 7

b ilim s e l ile r le m e 2 3 3 b iliş s e l h a rita 196 b iliş s e l m e k â n 179, 1 9 7 , 1 9 8 ,2 0 1 .2 0 2 . 203 b ir a d ım d a h a fa z la 109 b ir ilk e y e g ö re h a re k e t 8 5 b ir m e s a fe d e n b a k m a 19 0 b ir o y u n o la ra k h a y a t 2 0 6 b ir ş e y y a p m a 2 2 8 b irç o ğ u n b e k a s ı 143 b ir e y 15 b ire y v e ö te k i 107 b ir e y c ilik 11 b ir e y in a h lâ k ta n ç ık a rı n e 4 9 b ir e y in g ü v e n ilm e z liğ i 4 2 b ir e y in y ü k ü m lü lü ğ ü n d e n k u r tu lu ş u 106 b ire y lik le r i e z m e 151 b ir e y s e l ö z g ü r lü k 4 2 b iri b u n u n a s ıl o ls a y a p a c a k 31

b e k le n m e d ik s o n u ç 2 4 0 b e lirle n m iş , ç ö z ü m le r 4 6

b irle ş tirm e 2 3 4 b ir lik te o lm a 9 2 ,2 2 5 b ir lik te v a r o lm a k 6 6

b e lir s iz lik 2 2 B e ll, D a n ie l 2 7 . 28

b ir lik te y a ş a d ığ ım ız ö te k ile r 2 0 2 b irlik te y a ş a m a k a d e ri 4 8

b e n b e n im 9 8 b e n iç in im 9 8

b irlik le y ü r ü m e k 6 6

b e n ö te k i iç in im 95

b iy o g r a f ik d e n e y im 182 b iz 6 6

b e n s e n in iç in im 6 7 b e n v e ö te k i 6 6 . 6 7 , 6 9 . 9 5 , 9 6 , 9 7 , 100,

b iz v e b e n 6 3 . 6 4 , 6 7 b iz a tih i in s a n 1 0 5 ,1 0 6

138 b e n v e ö te k i v e o n la r 140 b e n v e p a r tn e r 7 7 ,7 8

b iz a tih i m e k â n 178

b e n - o 6 5 ,6 6

B la n c h o t, M a u ric e 8 0 , 112

b e n -s e n 6 5 , 6 6

B lu s tc in , J e ff re y 121 BM 278

b e n -s e n a s im e tr is i 109 b e n d e ö te k in in s o r u m lu lu ğ u 9 5 b e n im b e k a m 143

304

b iz a tih i v a rlık 9 9 B la c k . M . 2 2 6

b o n a fid e 5 6 b o ş m e k â n la r d a s e y a h a t 193

b o ş lu k k o r k u s u 4 7 .1 1 2 b o z u lm u ş m a lz e m e le r 2 5 9 B r o w n , L o u is 2 6 1 B u b e r . M . 188 b u k a le m u n 35 b u n u h e r k e s y a p a r 101

d e ğ e rle r v e g e r ç e k lik 2 3 5 d e m o d e m iz e 2 2 3 d e o n to lo jik a n la y ış 8 8 D e r rid a , J a c q u e s 9 4 . 1 2 8 , 1 2 9 D c s c a r tc s . R e n e 9 2 d e v le t 18. 5 5 . 5 6 . 5 7 , 6 0 . 6 1 . 2 2 2 , 2 2 3

b ü y ü k b ö lü n m e 3 6 . 3 7 b ü y ü k k a p a tm a 152 b ü y ü s ü b o z u lm u ş d ü n y a 2 3 4

d e v le t ik tid a r ın ın d e v r i 2 8 0

C-Ç

d ış g ö r ü n ü ş le r 2 1 0 ,2 1 1 d ış a r lık lıla r 198

c a d d e le r 2 1 4 . 2 1 5 C a m u s . A lb e rt 13 7 C a n e tti. E lia s 16 1 . 162 c a n g ıl y a s a s ı 8 3 C a r r o l, J o h n 35 C a r r o ll, L e w is 2 5 3 C a s ıo r ia d is , C o r n e liu s 6 2 . 2 8 5 , 2 8 8 C h r is tie . N ils 151 C io r a n . E . M . 2 7 5 C ip o lla . C a r lo M . 231 c is m a n i o h m 165 c is m a n i v e k u ts a l 166 c is m a n i y a p ı 1 6 6 c o g ito 4 9 , 2 8 6 C o h e n , R ic h a rd A . 9 3 C o h e n . S ta n le y 1 4 9 , 152 c o m m u n ila s 14 5 . 146 C o m te , A u g u s t 2 2 9 c o n a tu s e s s e n d i 154 C o o p e r , N eil 5 4

d e v le t m e rk e z li m a n e v iy a t 170 d e v le t v e y u rtta ş 1 7 2 , 173 d e v le t, a d a le t, p o litik a 141

d ı ş e r k 4 1 , 163 d ış e r k lik 25 D id e r o t 3 7 ,5 8 d ik k a t b e k le y iş i 1 12 d ile g e tir ilm e m iş liğ in ra d ik a lliğ i 102 d in 15 d in s e l o to r ite 3 8 D io g e n e s 2 9 8 d is ip lin 88 d o ğ a 2 8 .2 3 4 ,2 3 6 d o ğ a l te m e l tu tu m 18 0 , 181 d o ğ u ş ta n iy i v e k ö tü 11 4 d o la y ın d ı e y le m 15 5 D o m en ech , Jac q u e s 37 d o s t/d ü ş m a n m u ğ la k lığ ı 186 d o s t/d ü ş m a n /y a b a n c ı 187 d o s tla r 2 2 4 D o w n ie , R . S .- T a lf e r , E . 125 D r e y fu s , H u b e rt 2 2 4

c u iu s r c g io , e iu s r e lig io 5 7 ç a m u r u n b u la ş m a s ı 31 ç a tış m a la r a la n ı 114

D r u c k c r . P e te r 172

ç ık a r 4 0 ç if te v ic d a n 146

166. 1 7 0 d u y g u la n ım la r 8 7 . 107

ç i f tle r 6 6 ç o b a n ıl ik t id a r 130 ç o ğ u lc u lu ğ u n ö z g ü r le ş tir ic iliğ i 3 4

d u y g u la r 8 7 , 8 8 , 8 9 d ü n y a e k o n o m is i 2 7 8 d ü n y a n ın b ü y ü s ü n ü b o z m a 2 4 6

D

d ü r ü s t m ü b a d e le 2 6 5 d ü ş ü n ü m lü lü ğ ü n s ın ır la r ı 2 4 4 , 2 4 6

d 'A le m b e r t 38

d ü ş ü n ü m lü lü k 2 4 4 , 2 4 7 , 2 5 6

d 'H o lb a c h 37 d a h a iy i o lm a k 140

d ü z e n m u h a fız la rı 82

d a im i a n o m i 8 0 d a r g ö r ü ş lü lü k 25

d ü z e n in g a s p ı 2 6 0

D u m o n t, L . 2 3 4 D u rk h c im , E . 4 2 . 7 5 , 8 0 , 1 1 0 , 1 6 4 . 165,

d ü z e n li p o lis 194

D a v ie s . S te v ie 3 5

E

D e a n e . P h y llis 2 3 1. 2 3 2 d e ğ e rle n d irm e ö lç ü tle ri 14

ego 99 e g o v e ö te k ile r 10 6

K 2U Ö N /!’u ıln ıo U c rn E lik

305

e g o iz m 9 8 c g z c rji 2 5 7 .2 5 9 e ğ itim 4 7 e ğ le n c e d e ğ e ri 2 2 0 e ğ le n m e 2 1 8 e h v e n iş e r 3 2 e ig e n s c h a f te n lo s 187 e in d e u lig k e it 129

e tik k u r a lla r ın m ü d a h a le s i 1 1 4 e tik m ü z a k e r e 4 7 , 4 8 e tik ö d e v 62 e tik ö n c e s i 9 8 e tik ö z g ü r lü ğ ü n d o ğ u ş u 111 e tik ta h a k k ü m 41 e tik ta r a f s ı z lı k 6 6

e k o n o m ik b ü y ü m e 2 4 8 ,2 5 8

e v c ille ş tir m e 2 3 e v i n k a l e o lu ş u 2 1 5

e k o n o m ik - k ü ltü re l-a s k c rî g ü ç 171 e l a ltın d a o lm a k 181 E lia s , N o r b e r t 1 9 6 ,2 9 7

e v lilik 2 1 8 e v r e n s e l a h lâ k 5 7 e v r e n s e l in s a n lık d u ru m u 4 2

E llu l, J . 2 2 7 , 2 2 8 , 2 3 0 , 2 3 3 , 2 3 7 , 2 3 8 em ek d eğ e r 255

e v r e n s e l ö te k ile r 189 e v r e n s e l s ta n d a r t 71

e m p a li 177 e m p e r y a liz m 2 5 8

e v r e n s e lc ilik 5 4 , 5 6 , 5 7 , 5 8 e v r e n s c lle ş tir ilc m e z iik 2 2 , 2 3 . 2 5 , 3 7 , 5 4

e m r in k ılık d e ğ iş tirm e s i 158 E m s le y , C liv e 150

e v r e n s e l lik 18, 1 9 ,5 5 ex n ih ilo 2 4 ex p o s t fa c to 2 9 , 142

e n e rji 2 5 6 ,2 5 7 e n e rji te m e llü k ü 2 5 7 e n f la s y o n 2 5 8 e n g e lle n m e m iş b e n lik 5 4 , 5 5 , 6 3 e n te le k tü e l iz c ile r 2 8 8 e n te le k tü e lle r 168 e n tr o p i a rtış ı 2 5 6 e p is te m o lo jin in o la n a k lılığ ı 9 8 c p iz o d la r 192 E ra s m u s 35 e r f a h r u n g 132 e r le b e n 132 e ro s 123 e ro tik a ş k 1 1 8 ,1 1 9 e s k i v e g e r in in k ö k ü n ü n k a z ın m a s ı 167 e s te tik k o n tro l 2 0 5 e s te tik m e k â n 179, 2 0 4 , 2 0 5 , 2 1 7 , 2 1 9 e s te tik y a k ın lık 161 e s te tik /a h lâ k î m e k â n 2 2 0 e ş ik d u r u m la rı 71 e ş itlik ç i ü to p y a la r 2 5 9 e ş its iz lik s ın ırla rı 2 5 9 e ü k 11, 13. 1 5 , 2 1 , 2 5 , 3 7 , 8 0 . 9 1 , 9 2 . 9 3 , 97 e tik a ç m a z 39 e tik a m a ç la r 3 0

e y le m in d ış e r k liliğ i 158 e y le m le r 47 e y l e m le r - s o n u ç la r 2 9

F F a b ia n . J o h a n n e s 5 3 fa illik d u r u m u 1 5 5 ,1 5 6 f a rk lılık 2 4 5 ' fa r k lılık v e b e n z e r lik 161 fa ş iz m 1 6 8 ,1 7 0 f a y d a c ılık 1 3 0 , 131 fe ls e fe c ile r 3 7 , 3 8 , 3 9 , 4 0 , 4 4 , 4 5 , 4 6 , 5 1 . 5 2 .8 1 ,8 2 fe ls e fe c ile r in e tiğ i 38 F ıc h te 2 7 9 F ic in o , M a r s ilio 3 5 F in k ie lk r n u t, A la in 5 8 fiz ik s e l m e k â n 178 flâ n e u r 2 0 6 , 2 1 0 , 2 1 1 . 2 1 2 , 2 1 3 , 2 1 5 , 2 1 6 , 217 f lâ n e u r is m e 2 1 2 ,2 1 6 f o r m a la r 31 F o u c a u lt, M ic h e l 130, 150 F o u r a s ıiâ . J c a n 8 0 F re u d , S ig m u n d 4 2

e tik b iz 6 3

F ris c lı, M a x 120

e tik k o d 2 0 . 2 1 , 2 3 , 2 5 , 3 8 . 3 8 , 3 9 , 4 1 e tik k o d s u z y a ş a m a 4 6 , 4 7

F ro m m , E ric h 113

e lik k r iz 2 8 , 3 3

G

e tik k u r a lla r 2 7

G a lb r a ith 172

306

R İÜ A R K A /P ostm oJcrn Etik

g a lip le r v e m a ğ lu p la r 2 7 3 ,2 7 4 G a r f in k e l, H a ro ld 4 9 g a y n - r a s y o n e ! 21 g e le c e ğ i k o lo n iz e e ım e 2 4 4

h e r b iç im e b ü r ü n e b ile n k o r k u 2 0 4 h e r b iç im e b ü r ü n e b ile n s e v g i 2 0 4 h e r ş e y u y a r 25 h e r z a m a n tu ris t 2 9 5

g e le c e k m u tlu lu k 271

h e r k e s y a p ıy o r 2 9 2 h e r k e s in ç ık a rı m a n u ğ ı 6 2

g e le c e k ö te k id ir 118 g e liş m e k te o la n 2 6 0

H e r z l, T h e o d o r e 168 H e s io d 2 2 9

G e lln e r , E . 281 g c m e in s c h a f ı 5 0 , 1 4 5 , 2 8 3

H ır is tiy a n a h lâ k ilk e le r i 3 7 H ır is tiy a n a h lâ k ı 101

g e n iş b o ş m e k â n a la n la r ı 192 g e r ç e k b e n lik 31

h iç k im s e n in h a k im iy e ti 15 6

g e le c e ğ in iy iliğ i 2 7 1

g e r ç e k lik 2 8 , 2 0 8 , 2 0 9 g e s e lls c h a f t 145 G id d e n s . A n th o n y 2 9 , 13 2 , 13 3 , 1 4 7 ,2 3 8 , 244 g iz e m 4 7 g le ic h s c h a ltu n g 2 3 . 7 2 g lo b a l d ü z e n s iz lik 241 g lo b a l ile r le m e 2 5 8 g lo b a lle ş m e 2 8 0 G o f f m a n . E r v in g 189 g ö r c c ilik 2 5 g ö r m e z lik te n g e lm e 189 g ö rü n m e z el 2 2 2 g ö z te m a s ın d a n k a ç ın m a k 189 g r u b u n b e k a s ı 142 g ü d ü k k a b ile le r 175 g ü n a h d e n e y im i 138 g ü n a h k a r k a y ıts ız lık 117 g ü n d e lik d ü n y a 165 g ü v e n v e g ü v e n s iz lik 144 g ü v e n ilm e z lik 198 g ü v e n s iz lik 3 3 , 4 7 , 4 8 , 9 0 , 100

H

h is to r io s o p h y 5 8 H o b b e s , T h o m a s 106 H o b s b a w m , E ric 2 7 9 , 281 h o m o c c o n o m ic u s 2 3 9 h o m o fa b e r 2 0 7 h o m o h o m in i lu p u s 143 h o m o lu d e n s 2 0 7 ,2 3 9 h o m o s a p ic n s 2 0 7 h o m o s e n tim a n ıa lis 2 4 0 H o m b c r g , A l f 2 5 6 ,2 5 7 H u iz in g a , J o h a n 2 0 6 , 2 0 9 h u k u k k u ra lla r ı 107 H u s s e rl. E d m u n d 9 8 , 1 8 0 h ü m a n iz m 19

i -i h a li 9 8 iç in o lm a k 6 7 . 13 8 . 1 6 1 ,2 2 5 iç in d e o lm a k 161 iç im d e k i a h l â k î y a s a 6 5 ik i ö te k in in ile tiş im i 141 ik tid a r 2 7 3 ile b e r a b e r 93 ile ri to p lu m la r 2 5 9 ile r le m e 2 4 9 , 2 7 0 .2 7 2

h abeas c o rp u s 2 8 8 H ab erm a s, Jü rg en 2 6 5 h a k ik a t 4 6

ilk fe ls e fe n in e tik liğ i 9 2 ilk o lg u 4 9

h â k im d ü ş ü n c e le r 261 h a lk ın a h lâ k ı 8 0

in p o te n tia 3 9 in -d iv id u a l 2 3 4 ,2 3 7 in s a n ç a b a la r ın ın n a fıle liğ i 3 0

H a lle r , A . 140 H a m p s h ir e , S tu a rt 13 0

in s a n d o ğ a s ı 3 7 . 3 8 , 3 9 . 5 4 . 5 6 in s a n g e r ç e k liğ in in k a r ış ık lığ ı 4 6

H a n , H . L. A . 54

in s a n h a k la rı 6 3 ,2 9 3 in s a n in s a n ın k u r d u d u r 143

h a lk y ığ ın ı 38

h a v a d a k a la n s o r u m lu lu k 156 h a y a tta k a lm a 189

İly a s 10 3 , 104

H c id c g g c r . M a r tin 6 6 . 9 1 . 1 1 8 ,1 8 1

in s a n o lm a k 9 9 in s a n o lm a k ta n ç ık a rm a k 2 0 3

H e lv d ıiu s 37

in s a n ş e y le r 2 3 3

in s a n te k n iğ i 2 3 7 in s a n i d iiz e n 33 in s a n i ö z 106

k a r n a v a l d ü n y a s ı 165 k a rn a v a l k ü ltü r ü 2 9 2 k a rş ılık lılık 7 4 . 7 5 , 7 6 . 7 7 , 1 0 9

in s a n iy e ts iz lik 2 7 6

k a rş ıtlık 9 4

in s a n lığ ın a ç m a z ı 128 in tih a r 2 5 8

k a v ra n a m a y a n g e le c e k 118

ip s e ite 91 irra s y o n e l 2 3 .1 47 irra sy o n e l e y le m le r 154 irra s y o n e l v e a h lâ k î 2 0 4 irra s y o n e l v e a h lâ k s ız 2 0 4 İ s a 101. 123 isra f 257 i? a h lâ k ı 7 2 .7 3 iş le m s e l to ta lita r iz m 2 3 9 iş le r b ö y le y ü r iiy o r 101 ila a t 3 2 . 4 0 . 4 1 , 163 ita a ti k a fa la ra s o k m a k 1 5 0 iy i, a ç ık la m a g e r e k tir m e z 3 4 iy i b a s ın 2 5 9 iy i d a v ra n ış 4 0 iy i d a v ra n ış la r 150 iy i iy id ir 3 4 iy i s e ç im le r y a p m a 4 2 iy i v a k it g e ç ir m e 2 1 8

k a v u ş a n aşİc 13 2 , 134. 135 k a y ıts ız in c e le m e 189 k e n d i k e n d is i o lm a 91 k e n d ile ri iç in y a ş a d ığ ım ız ö te k ile r 2 0 2 k e n d iliğ in d e n y a p ıla ş m a 173 k e n d im e u y a n ış ım 9 9 k e n d in y a p 2 4 5 k e n t 1 9 2 ,2 1 1 k e n t g e z g in i 2 1 3 k e s in ilk e le r 4 6 k ıy a m e t te h d id i 2 6 7 K ie rk e g a a rd . S o rc n 5 6 , 1 2 0 K ie rn a n , V . G . 5 3 k im lik 9 3 k im lik ü re tim i 2 8 2 k im lik le r 2 8 2 k ir lilik 198 k iş ilik s iz le ş tirm e 151 k iş is e l k im lik 183

J

k n o w -h o w 2 2 9 .2 3 5 ,2 3 7 K o h lb e r g . L 2 6 5 . k o le k tif v ic d a n 170 k o m ş u e tiğ i 2 6 3 k o m ş u la r d ü n y a s ı 184. 185

J a n k 6 l6 v itc h , V la d im ir 4 9 . 1 3 8 J u rre a u . P . 2 9 6

k o m ü n iz m 1 6 8 , 170 k o ııf b rm is t 3 2

J o n a s , H . 2 6 2 ,2 9 7 Jon as. H ans 28

k o n u m la n d ırılm ış b e n lik 5 5 . 5 6 . 6 1 , 6 2 . 63 k o rk u h u lg u s a llığ ı 2 6 7

K

k o ş u ls u z lu k 9 5 k o y u ıla n m ış to p lu lu k la r 6 2

iy i v e k ö tü 5 1, 5 2 , 5 3 , 7 2 . 7 3 . 8 8 . 13 8 , 139

k a b a s a b a y ığ ın 3 5 , 3 6 K a b il v e H a b il 9 0 . 9 6 k a b ile c ilik 2 7 7

k ö le lik iç in d o ğ m u ş s ü rü 35 k ö r e y le m 2 9

k a ç ın m a te k n ik le ri 189 K a fk a . F . 6 6 ,6 9 . 136

k ö tü n iy e t 4 9

k a la b a lığ ın to p lu m s a llığ ı 163 k a la b a lığ ın y ü z s ü z lü ğ ü 190

K u n d e ra . M ila n 1 9 1 ,1 9 2

k a la b a lığ ın y ü z ü 161 k a la b a lık y a p ı 162 k a m u sa l m e k â n 2 1 5 K a n t. I. 4 9 . 6 5 , 6 8 . 8 7 . 8 8 , 1 2 5 .2 8 3

k ro n o p o litik 5 3 k u ra lla r d a n a r ın d ır ılm a 4 7 k u r a lla r 3 2 k u ra lla r ın ç o ğ u llu ğ u 3 3 k u ts a l k a r ş ı- y a p ı 16 6 k u ts a l o la n 165

k a p a lıç a r ş ıla r 2 1 1 . 2 1 3 , 2 1 4

k ü ltü re l ç o ğ u lc u lu k 2 8 4

k a p ita liz m 2 5 3 , 2 5 4 .2 5 5 k a rm a ş ık lık 2 4 5

k ü ltü re l h a ç lı s c f e r le r r 8 6 7

308

k ü ltü r le r 2 8 3

k ü ltü r ü n tr a je d is i 2 8 2

L

m e s a f e n in y ö n le n d ir ilm e s i 181 M ilg ra m , S ta n le y 155 m i lliy e tç ilik 1 6 7 ,2 7 8 .2 8 1 M ilto n , J o h n 35

L a c h s , J o h n 155

m in im a lis t a h lâ k 1 1

L a m e lle , F r a n ç o is 108 L a sc h . S . 2 4 4 ,2 4 5

M ir a n d o la . G io v a n n i P ic o d e l la 3 4 , 3 5

k ü re s e lle ş m e 5 8 ,7 1

L e B o n . G u s ta v e 174 le m e n u p e u p le 35 L e a c h , E d m u n d 186 L e ib n iz 91 L e is s . W . 2 5 7 le s p h ilo s o p h e s 3 7 , 3 8 L é v i- S tr a u s s , C . 7 6 .1 9 8 , 199 L é v in a s , E. 6 4 . 6 5 . 6 6 . 6 7 . 7 0 . 8 1 , 9 0 . 9 1 , 9 2 . 9 3 . 9 4 . 9 5 . 9 7 . 9 8 . 9 9 . 108, 109, 1 1 1 , 1 1 7 , 1 1 8 , 1 1 9 , 1 3 5 , 1 4 1 ,1 5 4 , 265, 300 lib e r a lle r 5 6 L ip o v e ts k y , G ille s 1 1 L o c k e . J . 106 L o f la n d , L y n H . 189

m it 91 m ite in a n d e r s e in 91 m its e in 6 6 m o d e m b ilim 2 3 5 m o d e m b ir e y 4 4 m o d e m ç a ğ 13, 1 5 ,4 5 m o d e m d e v le t 5 4 m o d e m d e v le tin s o n u 171 m o d e m d ü ş ü n ü m lü lü k 2 3 8 , 2 4 3 . 2 4 4 m o d e m e n e ıji 2 3 2 m o d e m e tik 3 3 m o d e m h a p is h a n e 151 m o d e m ile r le m e 2 2 9 m o d e m in s a n 58 m o d e m in s a n l a r 2 3 7

L o g s tr u p , K n u d E. 1 0 1 , 10 2 . 143

m o d e m k im lik l e r 149 m o d e m ö n cesi 2 3 2

L u k â c s , G . 1 2 2 ,1 2 6 , 127 L u x e m b u rg , R o s a 2 5 3 , 2 5 4 , 2 5 5 L y o ta r d . J -F . 1 2 8 .2 7 1

m o d e m te k n o lo ji 2 6 2 m o d e m to p lu m 4 4 , 1 0 7 . 152 m o d e m to p lu m d a k i ik ilik 4 2

M

m o d e m y a ş a m 195 m o d e m z ih in 4 7 m o d e rn le ş m e 2 4 2

M a c ln ty r c . A la s d a ir 5 4 . 6 7 m a d e n c ilik 2 3 2 ,2 3 3 M a ffe s o li, M ic h e l 163, 1 7 4 , 2 8 3 m a h k u m e tm e k ıla v u z u 151 m a h r e m to p lu m 137 m a h r e m iy e t 182 m a n tık ç ı p o z itiv iz m 157 M a rk o v s ü re c i 2 0 9

m o d e rn le ş tiric i d e v le t 1 6 7 m o d e rn le ş tiric i s ü re ç 2 5 8 m o d e rn liğ in p a r a d o k s u 2 2 2 m o d e r n lik 12, 17, 1 8 , 2 0 , 2 3 , 2 5 . 2 9 , 3 3 , 5 7 ,1 0 5 ,2 3 1 .2 3 2 .2 3 4 ,2 4 1 .2 4 2 ,2 4 3 , 2 5 5 .2 5 6 .2 5 7 . 2 6 0 , 2 6 1 ,2 6 2 ,2 6 4 . 2 6 7 ,2 7 0 ,2 7 1 .2 7 6

M a rx , K . 2 5 3 m a s k e le r 143

m o d u s v iv e n d i 1 6 4 ,2 7 6 M o n ta ig n e 5 1 , 5 2

m a s k e le r e g ü v e n m e k 143

M o o r e , G . E. 3 4

M a u s s . M a rc e l 7 6

M o s c o v ic i, S e r g e 169 M o s s e , G e o r g e L. 1 6 7 , 168

m e d y a 175 m e k â n o lu ş tu r m a 2 8 2 m e k a n ik iliş k ile r 106

M u c h e m b le d , R o b e r t 3 6 m u h a f ız la r v e v e s a y e t a ltın d a k ile r 2 7 6

-m e k g ü c ü n d e o lm a k 2 2 9

M u m fo rd , L e w is 1 8 4 ,2 3 2

-m iş g ib ilik 2 0 7 ,2 0 8

M u s il. R o b e rt 5 1 , 5 2 m u tla k b a ş la n g ıç 95 m ü b a d e le e ş its iz liğ i 2 5 8 , 2 5 9 m ü k e m m e llik 21 m iip h e m liğ e s a y g ı 4 7

m e li/m a lı 8 2 M c n n e l, S te p h e n 197 m e s a f e le r 1 6 1 ,1 6 2 m e s a f e n in b a s tır ılm a s ı 111

309

m ü p h e m lik 2 0 , 2 1 , 2 4 . 2 6 , 1 0 0 ,1 9 8 .2 2 1 , 287

o to r ite 4 1 , 4 9 , 8 7

m ü p h e m lik le y a ş a m a k 221

o to r ite le r 3 2 , 33 o to r ite r k ıla v u z lu k 8 7

m ü p h e m lik te n k a ç ış 136

o to te lik 5 0 . 1 4 7 ,1 6 0 O u a k n in , M . A . 108, 117

N

o x y m o ro n 2 0

n e d e n a h lâ k lı o lm a lı 3 0 n e g e n tr o p i 2 5 8

o y u n 2 0 7 ,2 0 8 .2 1 0 o y u n k u ra lla r ı 2 0 9

N e ls o n , B e n ja m in 189

o yun oynam ayı oynam ak 218

n e s n e le r in g ö rü n ü rlü ğ ü 181 n e s n c le ş liric i b a k ış 9 9

oyunbozan 209 o y u n c u la r 2 1 0 . 2 1 1

N ie b u h r , R c in h o ld 107

o y u n u n b a ş la n g ıc ı v e s o n u 2 0 8

N ie tz s c h e , F . 1 2 3 ,1 2 4 , 149

o y u n u n g e r e k s iz liğ i 2 0 7 o y u n u n ö z g ü rlü ğ ü 2 0 7

n ih a i e s te tik m e k â n 2 1 7 n ih a i ö z g ü rlü k 154 n ih a i o y u n 2 0 6 n ih iliz m 2 6 4 n ite lik te n y o k s u n 187 n iy e t ö n c e si 87 n iy e t ö le s i 87 n iy e tin ö te s in d e 112 n o r m la r a v e k c n d iliğ in d e n lik 166 n o r m la r 144 n o r m la r a u y m a 163 n ö tr 91 n ü f u s p a tla m a s ı 2 4 9

O O a k e s h o ıt, M ic h a e l 55 O dum , H. T. 256 01X101 133 o k ş a m a 118. 119 o k ş a m a n ın ç o k - s o n u llu ğ u 119 o k ş a m a n ın m ü p h e m liğ i 119 o k ş a y a n el 117

o y u n u n te k ra rla n a b ilirliğ i 2 0 8

ö ö d e v a h lâ k ı 126 ö d e v v e a ş k 126 ö d e v - s o n r a s ı ç a ğ ı 11 ö d e v le r 7 2 , 7 3 ö lç ü m ik iliğ i a ç m a z ı 4 3 ö lü m s ö z le ş m e s i 127 ö lü m s ü z lü ğ ü n y a p ıç ö z ü m ü 174 ö n c e o lm a k 140 ö n c e v e so n ra 9 2 ,9 3 ,9 7 ö te - o y u n 2 1 0 .2 1 6 Ö te k i iç in o lm a k 2 4 ö te k i 6 5 , 6 6 , 6 7 , 9 3 . 9 4 ö te k i d ik k a tti r 112 ö te k i e tiğ i 119 ö te k i iç in 8 0 ö te k i in s a n h ü m a n iz m i 108 ö te k ile r 3 6 ö te k ile r b ild ik le r im iz 1 7 9

o la n v e o lm a s ı g e r e k e n 91

ö te k ile r in y o ru m la n ış ı 179

o lm a k y a d a o lm a m a k 9 4 o lu m s a llık 2 4 5

ö te k ile r in y ü z s ü z lü ğ ü 143 ö te k ile r le b irlik te 8 0

o n la r v e b iz 5 1 . 5 2 o n to lo ji 9 1 , 9 2 . 9 3 , 9 6 , 9 7

ö te k ile r le b ir lik le y a ş a m a k 179 ö le k ilik 5 3

o n to lo ji ö n c e si ta le p 102 o n to lo ji ö n c e si v a r lık 9 3

ö te k in d e k i b a ş k a lık 118 ö te k in i b e k le m e k 112

o n to lo jik a y rılık 9 0 ,9 1

ö te k in in a c ıs ı 135

o n to lo jik ta n ım la m a n o s y o n u 9 4 o n to lo jik u za k b irlik te lik 9 0 o r a d a o lm a k 181 o rd u 185

ö te k in in b a n a b a k ış ı 9 9

o r ta k ç ık a r 2 4 9

ö te k in in d ire n c i 101 > ö te k in in d ü ş ü n ü r ü 108

o r ta la m a s e ç m e n te o re m i 251

310

ö te k in in b e n d e k i s o r u m lu lu ğ u 1 10 ö te k in in b ilg is i 115 ö te k in in b ö lü n ü ş ü 143

ö te k in in e m ri 115 ö te k in in g ü c ü 113 ö te k in in h a l ın iç in 117 ö te k in in ik tid a rı 1 13 ö te k in in k o r k u n ç lu ğ u 3 6 . 108 ö te k in in m e s a fe s i 115 ö te k in in o to rite s i 9 5 , 1 0 2 , 1 1 3 ,1 1 6

p o litik a c ıla r 2 9 6 P o llo c k , G r is e ld a 2 1 2 p o s ı-d c o n tik ç a ğ 1 1 p o s t- P la to n c u lu k 7 0 p o s tö ro m a n e 5 8 p o s tm o d e rn b ilg e lik 2 9 5 p o s tm o d e rn 2 0 ,2 9 9

ö te k in in ö n c e liğ i 109

p o s tm o d e rn a h l â k î k r iz 3 3

ö te k in in ö te k iliğ i 2 8 6

p o s tm o d e rn b ir e tik 1 0 8 , 1 0 9 p o s tm o d e rn ç a ğ d a d e v l e t 1 7 0

ö te k in in y ü z ü 9 5 ,1 0 1 , 1 4 3 , 1 5 3 ,1 5 4 ö z 9 3 ,9 5 ö z y ık ım itk is i 114 ö z ç ık a r 4 0 ö z e rk a h lâ k î s o r u m lu lu k 6 2 ö z e r k lik 2 5 ö z g ü r ir a d e 13 ö z g ü r lü ğ ü n s ın ırlılığ ı 110 ö z g ü r lü k 16 ö z g ü r lü k a y r ıc a lığ ı 4 3 , 4 4 ö z n e llik 9 9 ö z n e n in k u ru lm a s ı 108 ö z n e n in p a r ç a la n m ış lığ ı 2 4 0 özsevgi 40

p o s tm o d e rn d u r u m 175, 2 6 9 p o s tm o d e rn e tik 12, 117 p o s tm o d e rn g ö ç e b e le r 2 8 9 p o s tm o d e rn k a la b a lık la r 175 p o s tm o d e rn m a h r e m iy e t 133 p o s tm o d e rn o lm a k 4 6 p o s tm o d e rn p e r s p e k t if 12 p o s tm o d e m lik 1 2 ,4 6 . 1 0 8 . 2 6 7 . 2 6 9 , 2 7 0 , 2 8 6 ,2 8 7 p o s tm o d e m lik a h lâ k ı 4 6 P r ig o g in e 173 p rim o m a ıe r io 146 P r itc h a r d , M ic h a e l S . 4 9

ö z s ın ır la m a e tiğ i 2 6 6 ö z ta n ım la m a 3 6

p ro le ta r y a 2 5 4 P ro m e th e u s 2 2 9 ,2 3 0 p r o s e d ü ra liz m 8 8 , 8 9

P

p ro le o fili 2 0 4 p ro te o f o b i 2 0 0 , 2 0 1 , 2 0 4 P ro te s ta n e tik 14

p a n te o n v e ş e n lik le r 167 P a p a z K o lb e 103 p a r e x c e lle n c e 9 5 p a ra 187

P r o te u s 34 p s ik o lo jik k a la b a lık 175

p a r a iliş k is i 187 p a r ç a la n m ış b e n lik 2 3 9 P ascal 69 Pax R o m a n a 2 7 7 P a x S o v ie tic a 2 7 7 P a x T i to ic a 2 7 7 p a z a r 2 2 2 ,2 2 3 p a z a r e k o n o m is i 2 5 9 P c la g iu s 41

R ra is o n d e tre 3 7 ra s y o n e l e y le m le r 154 ra s y o n e l v e a h l â k i 2 0 4 r a s y o n e llik 2 1 , 2 7 2 , 2 7 3 R a w ls , J o h n 8 5 .2 6 5 R e d n e r, H a rry 2 3 6 re f a h d e v le ti 2 5 9 , 2 9 3 , 2 9 4

p e r s o n a 143 p e r s p e k tif le rin k a r ş ılık lılığ ı 1 8 0 ,1 8 5

R e n a u t, A la in 108

p e t ih o p r in c ip ii 8 6

ris k b ilg is i 2 4 5

P la to n 133 P le s s n e r , H c lm u th 190

ris k ris k ris k ris k

P oe. E. A . 297 p o lis 5 5 , 1 8 5 p o litik lid e r lik 3 7 p o litik a 2 9 6

ris k b e lir le m e le r i 2 4 3 b irik im i 2 5 2 g ö z e tim i 2 4 4 is ta tis tiğ i 2 4 5 k o n u m la n 2 5 0

ris k k ü ltü rü 2 9 ris k m ü c a d e le s i 2 4 7

ris k to p lu m u 2 4 1 . 2 4 2 , 2 4 3 . 2 4 6 , 2 6 5 r is k u z m a n lığ ı 2 5 1

s iv il to p lu m 2 2 2 .2 2 3

r is k y ö n e tim i 2 4 7 ,2 5 0

S k in n e r . Q u e n tin 172, 173 s o c ie ta s 145, 146

r is k le s a v a ş 251

s o lita ire 2 1 0 . 2 1 7

ris k le r in e ş itle y ic i e tk ile ri 2 5 2

s o n u c u n s o ru m lu lu ğ u 3 0 S o re l, G e o r g e s 148

R oegen. N. G. 256 ro l v a p m a k 3 l ro lle r 3 0 . 31 R o u s s e a u . J . J . 4 2 ,1 2 1 R ön esan s 3 4 ,3 5 R ö n e s a n s h ü m a n iz m i 35 R u s s e ll. B e r tr a n d 1 17 r u tin le ş m iş a ş k 126, 127

s o r u m lu lu ğ u m d a n s o r u m lu o lm a k 1 15 s o ru m lu lu ğ u n b iric ik liğ i 6 9 s o ru m lu lu ğ u n y ü z m e s i 31 s o r u m lu lu k 2 2 . 2 4 . 3 2 , 3 3 , 4 2 . 4 9 . 9 9 . 1 0 9 ,1 1 0 ,I I I s o r u m lu lu k ö z g ü rlü ğ ü 1 0 0 s o ru m lu lu k p a r a d o k s u 113

S

s o s y a lis t b irik im 2 5 4 s o s y a lis t to p lu m la r 2 5 4 . 2 5 5

s a f iliş k i 1 3 2 , 133 ,1 3 6 .1 3 4 s a f y a k ın lık 119

s o u s r a lu re 9 4 . 1 1 1 s o y k ır ım 2 7 4

s a h te k a r ş ıla ş m a 188. 189. 190. 191. 193, 205

S p e n c e r, H e rb e rt 4 2 S p rig g e . T . L . S . 8 4

s a h te k a r ş ıla ş m a c p i z o d la n 191 s a n a y i d e v rim i 2 3 1.2 3 2 s a n a y i ö n c e s i e n e rji 2 3 2

s p ritu s m o v e n s 129 s ta tü d e ğ iş tir m e k 146 s te r e o tip le r 143

s a n a y i to p lu m u 241 S a rtre , J. P . 9 9 . 118

S tr a u s s , L e o 8 2 S tra w s o n , P . F . 4 9 s iir ü le ş m c 5 6

S c h e le r , M a x 1 2 3 . ISO S c h ü tz , A lfr e d 180, 188 S c h ü tz . M . 182 S c o ts o n , J o h n L . 196 S c o tt v e W y n n e 2 4 6 s e ç im y a p m a ö z g ü r lü ğ ü 150 s e ç im y a p m a su çıı 1 4 9 ,1 5 0 s e ç k in h ü m a n is t k u rtu lu ş 3 6 s e ç k in le r 35 s e k ü le r d in 167 s e k ü le r le ş m e 15 S e n n e ıt. R ic h a rd 1 9 2 .2 1 5 s e r b e s t tic a re t 2 5 9 (R . L u x e m b u rg ) 2 5 3

Sermaye Birikimi

ş

ş e f f a f to p lu m 4 5 ş e fk a t v e ö z e n 122 ş e h ird e k i y a ş a m 189 ş e y le ri k a ç ış h a lin d e y a k a la m a k 2 1 3 ş e y le rin d ü n y a s ı 2 3 5 ş iz m o g e n e tik z in c ir 2 1 5

T ta lih s iz lik 2 4 0 T a lm u d 103

s e r s e r ile r 2 8 9 ,2 9 0 .2 9 1

ta m a m la n m a m ış m o d e m p r o je 2 8 5 T a n a ta s 128, 136

s e v g ilin in y a ln ız lığ ı 120 S h e s to v 138

T a n n 3 5 , 5 6 . 9 0 , 9 2 . 9 6 , 123, 138 ta rım 2 3 3

s ib e r n e tik 231

te h lik e v e ris k 2 4 2

s ila h la r 2 7 5

te h lik e li in s a n la r 2 1 4

s im e tr ik iliş k i 6 6 s im e tr is iz s o ru m lu lu k 1 11

te k s o ru n h a r e k e tle ri 2 4 0

S im m e l.G . 1 0 6 . 141. 14 2 , 18 6 , 1 8 7 ,1 9 1 .

te k n is y e n le r 2 2 8

1 9 5 ,2 6 1 ,2 8 2 S im o n , C la u d e 5 8 s is te m le ş tirm e 2 3 4

te k n o lo ji 2 2 6 , 2 2 7 .2 2 8 . 2 3 0 , 2 3 6 , 2 3 7 .

312

tek b a ş ın a o y n a n a n o y u n 2 1 0

2 3 9 ,2 4 1 .2 5 0 •' te k n o lo jik d e v rim 2 3 4 .2 3 5

te k n o lo jik d ü n y a g ö r ü ş ü 2 3 3 te k n o lo jik g e liş m e 2 5 8 te k n o lo jik n e s n e le r 2 3 7 te k n o lo jik ta lim a t 2 3 7 te k n o lo jik to p lu m 2 3 5 le k r a r la n a b ilir lik 129 te le k e n i 2 1 6 ,2 1 7 ,2 1 8 te m b e llik 198 te m e l b ilg i 180 te m e lle r 1 8 ,1 9

to p lu m s a llık a la n ın ın b o ş lu ğ u 173 to p lu m s a llık p a tla m a la r ı 174 to p lu m u n d o ğ u ş u 140 to p lu m u n d u ru m la rı 147 to p lu m u n is ü k r a r s ız d ü z e n liliğ i 153 to p lu m u n p a r ç a s ı o la n b ir e y 1 0 6 T o u lm in , S te p h c n 144 T ö n n ie s . F . 5 0 , 1 4 5 ,2 8 3 tö v b e 7 2 , 7 3 T u a n , Y i-F u 122

te r m o d in a m ik 2 5 6 , 2 5 9

tu ris tle r 2 9 0 ,2 9 1

te r s in e ç c v rilc m c z lik 6 9 te r tiu m n o n d a ı u r 101

T u m e r . V . 144. 1 4 5 . 14 6 , 147

T h a te h e r , M a rg a r e t 2 2 2 tıp is ta tis tik le r i 2 4 5 tik s in ti 191

tu lu m u n m ü p h e m liğ i 195 tü m k ıs ıtla r d a n ö z g ü r lü k 3 6 TV 217

tip le ş tir m c b ilg is i 183 to p la m d ü z e n 2 5 6

U-Ü

to p lu lu k lid e r le ri 61 to p lu lu k ç u la r 5 6 . 5 9 to p lu m 144

ıılu s -d c v le t 5 7 . 5 8 , 5 9 . 6 1 , 6 3 , 1 06, 1 67, 1 6 8 , 1 7 1 ,2 7 8 , 2 8 1 , 2 8 2 u lu s a l ru h 169

to p lu m v e a h lü k 8 0 to p lu m a k a rş ı b ire y 4 2

ıılu s a ş ırılık 2 7 8

to p lu m s a l a k tö r le r 154 to p lu m s a l d ü n y a 2 8 to p lu m s a l d ü z e n a la n ı 141

u la ş ıla m a y a c a k s ta n d a rt 1 0 4

u lu s la r a ra s ı iliş k ile r 5 7 u lu s u n in ş a s ı 2 7 9 u y a n ış 9 8 , 9 9 . 100 u y g a r ilg is iz lik 18 9 , 190, 2 0 5

to p lu m s a l d ü z e n i k o r u m a k 153 to p lu m s a l d ü z e n le m e 2 0

u z la ş ım s a l n e z a k e t 101 u z m a n la r 2 3 7 , 2 3 8 . 2 3 9 , 2 4 4

to p lu m s a l to p lu m s a l to p lu m s a l to p lu m s a l

u z m a n la r ın ro lü 158, 15 9 u z u n e rim li e lik 2 9 7

d ü z e n le m e le r 158 e y le m le r 154 h a r e k e tle r 2 4 0 ,2 4 1 ik i s ü re ç 147

to p lu m s a l m e k â n 178, 18 4 . 1 8 5 . 1 9 9 ,2 0 1 . 2 1 9 ,2 8 3 to p lu m s a l m e k â n d a n ç ık a r m a k 1 9 0 to p lu m s a l m e k â n ı e v c ille ş tir m e 176

U b c rm e n sc h h c it 3 6 ü ç ü n c ü b ir v e ri y o k 101 ü ç ü n c ü n ü n d ü n y a s ı 162 ü ç ü n c ü n ü n k o n u m u 142

to p lu m s a l m o d e lle r ç if ti 145

ü ç ü n c ü n ü n o r ta y a ç ık ış ı 140, 143 ü ç ü n c ü n ü n ö ıe k iliğ i 1 4 0 , 141 ü s tin s a n 149

to p lu m s a l m ü h e n d is lik 8 4 to p lu m s a l n o r m la r 101

ü s tü n a h lâ k 2 7 5 ü to p y a c ılık 9 7 . 9 8

to p lu m s a l ö r g ü tle n m e le r 153. 1 5 5 . 158 to p lu m s a l u z la ş ım la r 10 1 , 102

V

to p lu m s a l y a p ı 153

v a h iy 3 8

to p lu m s a l/b iliş s e l m e k â n 2 0 2

V a lé ry , P a u l 2 7 9 v a rlığ ın a h lâ k ta n ö n c e liğ i 9 7 v a rlığ ın a lt e d ile m e z ik iliğ i 120

to p lu m s a lla ş m a 1 4 7 .1 4 8 . 1 4 9 ,1 5 3 .1 5 9 , 1 6 0 ,1 6 2 . 1 6 3 .1 6 4 .1 7 6 to p lu m s a lla ş m a v e to p lu m s a llık 166 to p lu m s a lla ş m ış in s a n 1 10

v a rlığ ın y a k ın lığ ı 119 v a rlık 9 2 . 9 3 , 9 4 . 9 8

to p lu m s a llığ ın s e rb e s tis i 170

v a rlık a la n ı 110 v a rlık ta n ö n c e v a rlık 9 4 . 9 6 . 9 7

to p lu m s a llık 147, 14 8 , 1 5 9 . 160, 1 6 3 , 176

3t3

v a r o lm a ç a b a s ı 154 v a r o lu ş s a l a ç m a z 4 2

y a r a u k la r 186

V c b le n . T h o rs le in 2 1 2

y a s a 4 1 , 9 1 , 9 2 , 1 0 3 , 1 0 4 ,1 5 4

V e tlc s c n , A m e J o h a n 1 7 7 ,2 2 5 ,2 6 5

y a s a a la n ı 107

v ic d a n 71 V ie tn a m 2 7 4 ,2 7 5

y a s a k o y u c u la r 4 5 , 1 2 9

V o lta ire 4 0 v o r h a n d e n 181

y a s a l- ra s y o n e l d e v le t 1 6 9 y e n i d ü n y a d ü z e n s iz liğ i 2 7 6 y e n i k a b ile c ilik 162

W

y e n i k a b ile le r 174, 1 7 5 , 1 7 6 . 2 8 3 , 2 8 6 , 287

W a d d in g to n , C . H . 8 8 , 8 9 W a lz e r , M ic h a e l 5 5 , 2 7 9 W a m o c k , M a ry 3 4

y a r a u k l a r d ü n y a s ı 184

y a s a v e a h lâ k 169

y e n id e n a h lâ k île ş tirilm c 2 8 9 y e n id e n m e k â n o lu ş tu r m a 2 7 7

W e b e r, M a x 1 4 ,7 9 , 1 6 0 ,2 3 4 W ie n e r, N o rb e rt 231 W ittg e n s te in , L u d w ig 1 8 0 , 2 0 0 .2 1 0

y e n id e n s a h n e y e k o n u lm a 175 y e n id e n v a s ıf lıla ş m a 2 3 8

W o lfe . A la n 4 4 , 4 5 . 2 2 0 , 2 2 2 , 2 2 3 W y n e , B. 2 4 5

y e r e l g e le n e k le r 168 y e r i d o ld u ru la b ilir lik 142

W y s c h o g ra d . E d ith 119

y e r in d o ld u r u la m a z lığ ı 13 9

Y

y e r le ş ik le r /d ış a r lık lıla r 1 9 6 , 197, 1 9 8 y e tk ile n d irilm e 2 3 8 y ık a n m a m ış b ü y ü k k a la b a lık la r 197

y a o y a b u 199 y a b a n c ıla r 183, 186. 188, 1 9 3 , 1 9 5 ,1 9 9 . 2 0 0 ,2 0 1 ,2 0 4 ,2 0 5 .2 1 0 ,2 1 1 ,2 1 6 , 217 y a b a n c ıla r e tiğ i 144 y a b a n c ıla rı y e rle rin d e tu tm a k 193 y a b a n c ıla rın y a r a u lm a s ı 195 y a b a n c ın ın a p o ris i 194 y a b a n c ın ın g ö rü n tü s ü 2 1 0 y a b a n c ın ın te h d id i 184 y a b a n c ıy la y a ş a m a 1 9 4 , 196 y a b a n i k irli ş e h v e t d ü ş k ü n ü 3 6 y a k ın la ş tık ç a u z a k la ş m a k 121

y e r e l ç ık a r la r 2 5 0

y o l a y rım la rı 4 6 y o l g ö s te r ic i 3 3 Y o n n e t, P a u l 2 8 5 y ö n e tic ile r 8 4 ,1 4 8 , 149 y u k a r ıd a n b a k ış 16 y u r tta ş lık 5 5 , 6 1 , 2 9 4 y ü c e o to r ite 3 9 y ü k b o ş a ltm a 16 1 , 162 y ü k s e k m o d e rn lik 2 5 7 , 2 7 8 y ü z o to rite s i 9 4 y ü z y ü z e 13 7

y a k ın lığ ın a p o ris i 117 y a k ın lık 1 1 1 , 112

y ü z y ü z e b irlik te lik 9 2 . 9 3 , 9 4 . 9 5 y ü z s ü z le ş tir ilm iş b ir e y le r 191 y ü z s ü z lü k 1 5 1 ,1 6 1

y a k ın lık ç a tış m a s ı 114

y ü z ü n k a y b o lm a s ı 190

y a k ın lık e liğ i 144

y ü z ü n s ilin m e s i 157

y a k ın lık /u z a k lık 182 y a ln ız m o n a d 106 y a ln ız c a ö b ü r le r in in y a p tığ ın ı y a p ın 163

Z

y an y a n a v a r o lm a k 6 6

z a m a n s a lla ş tır m a 53 z a te n o r a d a o la n 9 6

y a n ıls a m a la rın o lm a d ığ ı m o d e r n lik 4 6

z a y ıf la m ış k a la b a lık la r 175

y a n ın d a o lm a 2 5 , 6 6 , 1 3 7 , 161 y a n ın d a v a r o lm a k 6 6 . 6 7

z e v k n e s n e le ri 2 1 7

y a n ın d a y a ş a m a k 191 y a n lış a n la m a k 180, 181 y a p ı v c a n ti- y a p ı 1 4 5 .1 4 7 , 1 6 5 , 166 yapı v e ta rih 162

314

z e n g in e fa z la y o k s u la a z 4 3 z o rla u y m a 32 z o rla y ıc ı k u r u m la r 4 2 z u h a n d e n 181

Judith Butler

İktidarın Psişik Yaşamı T A B İY E T

Ü Z E R İN E

T E O R İL E R

İnnlm e/Ç et'iren: Fatma T ütü n cü /i9 0 sayfa/ISB N 975-539-442-7 D o k s a n la r d a n

bu

yana

to p l u m s a l

c i n s i y e t,

c in s e l

k im lik ,

p s iş e ,

özne

o lu ş u m u v e b e d e n ü z e r i n e y a p tığ ı ç a lış m a la rla d ü ş ü n s e l h a y a ta y ö n v e r m iş son

d e r e c e ö n e m l i b i r d ü ş ü n ü r o la n J u d i t h

B u tl e r ;

F o u c a u l t, D e l e u z e

v e L a c a n g ib i d ü ş ü n ü r l e r i n a ç tığ ı u f u k t a y ü r ü m ü ş , e le a ld ığ ı k o n u l a n b u d ü ş ü n ü r l e r i n ış ığ ın d a ta r tış m ış tır . Ç a lış m a la n y la f e m in is t d ü ş ü n c e y e y e n i b o y u t l a r k a z a n d ır m a y ı a m a ç la y a n d ü ş ü n ü r , ö z e lli k le to p l u m s a l c i n s i y e d e r in ta r tış ılm a s ın d a

k ad m -erk ek

k u tu p s a l lığ ı m n

m u tla k

o la r a k

a l ın m a m a s ın ı

s a v u n u r . Z i r a B u d c r ’a g ö r e “ k a d ı n ” v e “ e r k e k ” , b ir t a k ım ö z s e l n it e li k le r i n b e lir le d iğ i s a b it k a t e g o r i l e r o la r a k g ö r ü l m e m e l i d i r . Ö z n e n i n c in s e lliğ i, b u t ü r d ış la y ıc ı v e s a b id e y ic i k a t e g o r il e r le d e ğ il, p r a t ik le r e v e b u n l a r ı n y o l a ç tığ ı a k ı c ı k im lik o lu ş u m l a n n a y a p ıla n g ö n d e r m e l e r l e e le a l ın m a lıd ı r .

ihtidanıt Psişik Yaşamı.

B u d e r ’ın

F o u c a u l t 'c u

ö z n e a n la y ış ın d a n

h a re k e ­

tle ö z n e - i k t i d a r iliş k is in i e l e a ld ığ ı b ir ç a lış m a . B u d e r b u k it a b ın d a fa rk lı k a y n a k la r a y ö n e l e r e k p a ra d o k sa m e rc e k aym

F o u c a u l t ’n u n

ç a lış m a s ın d a

te ş h is e t tiğ i ş u ö n e m l i

t u t u y o r : E ğ e r ik t i d a r s a d e c e ö z n e y i

k ıs ıd a y a n

d e ğ il,

z a m a n d a ö z n e y i k u r a n te m e l u n s u rs a , o h a ld e h e r h a n g i b i r ik t id a r

ilişk isi o lm a d a n

ö z n e n in

v a r o la m a y a c a ğ ım

s ö y le m e k

z o ru n d a y ız .

P eki

e ğ e r ik t i d a r i l iş k ile r in d e n a z a d e b ir ö z n e d e n b a h s e d e n ı c y e c c k s e k , ö z n e le r in i k tid a r a d ir e n e b i l e c e k l e r i n i y a d a ta b i o ld u k l a r ın ı s ö y le m e m i z n a s ıl m ü m k ü n o la c a k tır ? Ö z n e b a s it a n la m d a i k t id a r ı n b i r ü r ü n ü m ü d ü r , y o k s a ö z n e y le ik t i d a r a r a s ın d a d a h a k a r m a ş ık b i r iliş k i m i s ö z k o n u s u d u r ? B u tle r,

bu

so ru n u

g ib i d ü ş ü n ü r l e r i n

çözm ek

ü z e re

k u ra m la rın a

H e g e l,

N ie tz s c h e ,

b a ş v u ru y o r; m u tsu z

F reu d ,

b il in ç ,

A lth u s s e r

k a r a v ic d a n ,

ç a ğ ır m a , ö z d e ş l e ş m e v e m e la n k o l i g ib i k a v r a m la r ı F o u c a u l t ’n u n k u r a m ıy la i l e tiş im e s o k a r a k p s iş e ııiıı ik tid a r la o la n

iliş k is in in b a s it b i r k a b u l le n m e

v e i ç s e lle ş t im ı e d e n ib a r e t o lm a d ığ ı m v u r g u l u y o r . B u d e r b ö y le c e s ö z ü n ü e t tiğ i m iz d ö n g ü s e ll ik le b aş e t m e y e ç a lış ıy o r, a n c a k b u n u d ev re

d ış ı

b ır a k m a y ı

d e ğ il,

d e r i n le ş ti r ip

i n c e lt m e y i

d i ğ e r k it a p la r ın d a b a ş la ttığ ı ç iz g iy i s ü r d ü r e r e k ,

y a p a rk e n

h e d e f l iy o r .

İhtidamı Psişik

onu

B u tl e r .

Y iişn m ı'n d a

d a ö z n e n i n k u r u l u ş u n d a p r a t ik le r i n , p e r f o r m a n s ı n v e d e ğ i ş k e n ö z d e ş le ş m e i l iş k ile r in in ö n e m i n i ir d e liy o r . S o n u ç t a k a r ş ım ız a , iç i n d e ç e ş itli e y l e m v e ö z d e ş l e ş m e o la n a k la r ı b a r ı n d ı r a n , a k ıc ılığ ı s a y e s in d e h e r t ü r l ü s a b id e ş tir ic i s ın ın

ih la l

e d e b ile n ,

d e ğ işim e

a ç ık

b ir

özne

re sm i

ç ı k ıy o r ;

İ k ti d a n ıı

s ın ır la y ıc ı v e d ö n ü ş t ü r ü c ü i m k â n l a n n ı k e n d i b ü n y e s i n d e b u lu ş tu r a n , e y l e m s e l v e ü r e t i c i e n e r j is in i b u ç a n ş m a d a n a la n b i r ö z n e .

E. J. Hobsbawm 1780’deıı Günümüze

Milletler ve Milliyetçilik " P R O G R A M . M İT , G E R Ç E K L İK * ’ Irıuletnc/Çev.: Osman A ktn h a y/2 4 0 sayfa/tSB N U75-539-QJ.)-2 O n d o k u z u n c u v e y irm in c i y ü z y ıl ta rih i d e n in c e ak la g e le n ilk is im le rd e n b in o la n J . H o b s b a ıv m . m ille rin ic a d ım , ta m d a

E.

Mifktler re MUJiyctçilik'u:,

y o k o lm a y a b aşla d ığ ı b ir ta rih s e l a n d a n g e riy e b a k a ra k a n la tıy o r. K ita p , a rtık m illiy e tç iliğ in ta rih i ü z e rin e b ir k la sik h a lin e g e lm e s in in y a n ın d a , b ir M a rk s is t ta ra lın d a n m ille tle rin g e lişim i ü z e rin e y az ılm ış e n iyi ça lışm a lard an b ir i o lm a ö z e lliğ in i ta şıy o r. H o b sb a v v m . m ille tin n e s n e l ya da ö z n e l, s a b it b ir ta n ım ın ın v e rile m e y e c e ğ in i, ç ü n k ü ta m a m e n m o d e m b ir k u r g u o ld u ğ u n u v e sü re k li d e ğ işe n b ir Ö zel­ lik te o ld u ğ u n u b e lirtiy o r, ö ö y le c e m ille tle r in “ hakiki** b ir e tn ik te m e le d a y a n ıp d a y a n m a d ığ ı ta rtışm a sın ı b ir k e n a ra b ıra k ıp , foımuN o la rak m ille tin p o litik a d a k i ve to p lu m d a k i d e ğ işim v e b aşk a la şım la rın ın iz in i ik i y ü zy ıl b o y u n c a s ü r ü y o r . Y a z a r m illiy e tç iliğ i, siyasal ve m illi b irim le rin ö rtü ş m e si g e re ğ in i sa v u n a n b ir h a t o la rak ta n ım la y a ra k y o la k o y u lu y o r . Y a y g ın y ak laşım ı iz ley ip İrla n d a v e y a P o lo n y a g ib i e z ile n m ille tle r d e n y o la ç ık m a k y e rin e ö n c e lik le F ransa v e İn g ilte r e g ib i e n e r k e n u lu s d e v le tle ri e le a lıy o r v c b u m ille tle rin ic a d ım aslında Hiç d c b ilm e d iğ im iz i g ö s te riy o r, lî u n o k ta d a d ilin r o lü n ü etraflıc a ta rtışa n H o b sb a sv n ı, b u d e v le tle rin k u ru lu ş aşam asın d a h a lk ın a n c a k k ü ç ü k b ir a z ın lığ ın ın " m illi’* dili b ild iğ in i v e m illi/d ils e l b irliğ in a n c a k b ir le h ç e n in d iğ e rle rin e siyasal g ü ç , z o r u n lu e ğ irim v e e k o n o m ik zo rla h â k im g e lm e s iy le sa ğ la n d ığ ın ı g ö s te riy o r. D o lay ısıy la m illiy e tç i­ lik k arşım ızd a, d e v le t ik tid a rın ın y a n ın d a , m a tb a a v c T V g ib i te k n o lo jik v e iılk'c p azarı g ib i e k o n o m ik g e liş m e le rin b ir ü r ü n ü o la ra k b e liriy o r v e ta rih se lle şiy o r. M ille tin s ın ırla n iç in d e k i n ü fu s u n farklı s m ld a n ı a y rıld ığ ın ı v e d o la y ısıy la a y n ı m illi d e n e y im e sah ip o lm a d ığ ın ı s a v u n a n H o b sb a v v m , b u n o k ta d a m illiy e tç iliğ in ta r ih in in h e p y u k a rıd a n y a z ıld ığ ım h a tırla ta ra k a şağ ıd ak ileri» m illiy e tç ilik d e n e y ­ im in e d e ışık tu tu y o r : Y azar, d e v le tle rin v c e litle rin m illi id e o lo jile rin e b a k a ra k g en iş h alk k e s im le rin in d e n e y im v e d u v g u la n n ı an la y a m a y a c a ğ ım ız ı, ç o ğ u in san iç in m illi k im liğ in d iğ e r tü m k im lik le rin ü s tü n d e k i b ask ın k im lik o ld u ğ u n u varsayam ayacağım i7.î v e m illi d u y g u la n ır s ü re k li d e ğ işim iç in d e o ld u ğ u n u u n u tm a m ız g e re k tiğ in i v u r g u lu y o r, H o b x b jw m . İk in c i D ü n y a S a v a ş ı'n d m s o n ra m illi k im liğ in b ir ç o k ü lk e d e k i m illi k u rtu lu ş h a re k e tle riy le b ir lik te s o lu n c e p h a n e liğ in e d a h il o ld u ğ u n u , a n c a k g ü n ü m ü z d e k i çeşitli m illiy e tç i y e n id e n d o ğ u ş la ra ra ğ m e n a r tık m ille tle ri aşan ç o k d a h a g e n iş k im lik le r in z a m a n ın ın g e ld iğ in i v e s o lu n d a k e n d is in i b u y e n i d ö n e m e h az ırlam ası g e re k tiğ im s ö y lü y o r. M i l l e t l e r v c M i l l i y e t ç i l i k c in c n ı lı b i r y a p ı t ; ö n e m i n i y a ln ı z k o n u n u n g ü n c e l liğ in d e » d e ğ il, o n u ta r ih s e l h a ğ L ı ı m n . ı o t u r t m a s ı n d a n a lı y o r . V e b iz i, u lu s ç u lu k h a k k ı n d a k a p ı ld ı ğ ı m ı z , h ız la g e liş e n g ü n c e l o la y l a r ı n ( a k t ı ğ ı i t g ö z l i i ğ ü n ü n

y a ra ttığ ı

p a n ik t e n k u r u n p . o n u d a h a b i r

s o ğ u k k a n lı d e ğ e r le n d ir m e y e ç a ğ ı r ı y o r

A lic d d in $ e n c l. B irikim

Saul Newman

Bakunin’den Lacan’a A N T İ-O T O R İT E R Y A N İZ M

V E İK T İD A R IN

A LTÜ ST

O LU ŞU

hhrh-'nc/Çrı1.: Karşad KızıhuJj/307 sayfa/ISB N 975-539-491-5 İ k tid a r s o ru tıu , h e m siyasal te o ri ta rtış m a la rın ın lıe m d e ra d ik a l siyasal ç ö z ü m le ­ m e le r in m e r k e z in e g e ri d ö n ü y o r . İ k tid a r v e o to r i te s o r u n u n u n " d e v le tte n ö t e ” Yİ d e iç e r e n ç o k d a h a k a p sa m lı b ir k av ray ışı g e re k tir d iğ i a rtık a ç ık ç a an laşıld ı. İ k tid a r v e o to r ite n in d e ğ işik b iç im le riy le y ü z le ş m e k iç in k la sik d e v rim c i siy asetin d a y a n d ığ ı k a v ra m sa l k a te g o rile rin v e ak ılcı s ö y le m le rin b a z ıla rın ı ‘y a p ıs ö k ü m e u ğ r a tm a k ', ik tid a n d e v irm e y e y ö n e lik k im i " d e v r im c i" g iriş im le rin ik tid a n y e n id e n ü re ttiğ in i g ö s te r m e k y e te rli. B u d u r u m d a ik tid a r ın iç in d e n d ire n iş i te o r ile ş tim ıe n in b az ı z o rlu k la rıy la h esap laşm ay ı g e re k tiriy o r. B ir k ita p , h e m b ir y a n d a n g ü n ü m ü z ü n ra d ik a l sol siy aseti iç in b ir y ak laşım f o r m ü le e t m e a ra y ış m d a k ilc re k ış k ırtıc ı m a lz e m e le r s u n a rk e n b ir y a n d a n da k a d im siy aset felsefesi ta rtış m a la rın a nasıl y e m b ir alan aç ab ilir? S au l N e w m a n b u z o r te r k e d ilir m e v z ile re y ö n e lik o p e r a s y o n u n u s a k in b ir d ille g e rç e k le ş tiriy o r. P o sty ap ısalcı

te o r in in

kum

te m e l

d ü ş ü n ü r le r in in

y a p ıd a rıy la

an a rşist siyasi

g e le n e ğ in klasik y a z a rla rın ın g ö rü ş le rim k e s iş tire re k y e m b ir a n a rş iz m siy aseti te o ris i g e liş tirm e y e k o v u lu y o r . B u h e d e f iç in ö n c e M a rk s is t v e an arşist siyasi g e le n e k le rle h e s a p la ş ıy o r v e a n a rş iz m e d a h a y a k ın d u rm a k la b e r a b e r h e r ik i g e le ­ n e k te k i ö z c ü e ğ ilim le ri e le ş tiriy o r, k lasik a n a rş iz m ile k lasik M a rk s iz m a rasın d ak i ta rih sel

m ü n a k a ş a la rın

te m e l

u n s u rla rıy la

y ü z le ş m e y e

d a v e t e d iy o r o k u ru .

P o sty ap ısalcı te o r in in nasıl ra d ik a l siy asete e v rile b ile c e ğ in e d3İr b ir ö n e r i o rta y a k o y a ra k , b u a rg ü m a n la r ın g e tird iğ i e le ş tirile ri m a n tık lı b u la n , a m a b u ra d a n n asıl b ir siyasi p r o je n in ç ık a rtıla b ile c e ğ in i g ö re m e d iğ i iç in u z a k d u ra n la r ın d ik k a tin i ç e k iy o r . N ie tz s c h e g ib i p o sty a p ısa lc ı d ü ş ü n c e n in ö n - c ü U e r in d e n b ir i o la ra k e le ald ığ ı S t i n i e r i y a fta la rd a n ö z g ü rle ş tiriy o r ve te h lik e li b ir siyasi fig ü r lıa iin e g e t­ ir m e k te n ç e k in m iy o r . F o u c a u lt, D c le u z e v e G u a tta ri ile D e r r id a 'n ın ç a lışm a larım b u p e rs p e k tifle d e a lıy o r v e ik tid a n k irle n m e m iş , s a f b ir D ışarısı n o s y o n u n a d a y a n d ırm a k s ız ın ra d ik a l b ir siyasi k a lk ış m a n ın n asıl g e liş tirile b ile c e ğ iııi ö z e n le ta rtış ıy o r. B u a m a ç la e le ald ığ ı L a c a n 'u ı D ış a n s ı k a v r a m ım ö z c ü liiğ ü v e saflığı d ışla y an siyasi b ir k alk ış n o k ta sı o la ra k p o sty ap ısa lcı a n a rşiz m le b u lu ş tu r u y o r . B u p e rs p e k tifin g ü n ü m ü z siyasi h a re k e tle rin d e k i k a rşılık la n da g ü n d e m e g e t­ iriliy o r v e ö z e llik le S e a ttle '0 9 so n rası sü re c i b e lirle y e n a l te r n a t if k ü re s e lle ş m e h a re k e ti v e Z a p a tistle riıı m e rk e z s ız v e h iy e ra rşik o lm a y a n siy aset v e k a ra r alm a b iç im le r in e d ik k a t ç e k ile re k a n a rş iz m in g e le c e ğ in n ıd ik al s iy a s e tin d e k i e tk ili k o n u m u n a işare t e d iliy o r. O kuyucu

N c s v n ı a n 'ı n b u k it a b ı n d a , ç a ğ d a ş s iy a s a l t c u n n i n e n ö n e m li m e s e le le r in e d a ir

o ld u k ç a d ik k a t t i , ö z g ii n v e k a v r a y ış g ü c ü y ü k s e k b i r t a r a ş ı n a b u la c a k E r n e s t o L a c la u

Julia Kristeva

R uhun Yeni Hastalıkları !ıh cimi r/{ea.. Nilgiin Tutal/253 sayfa/lSB N 975-539-504-0 H â lâ b ir r u h u m u z v a r m ı? Ç a ğ ım ız d a b u m ü m k ü n m ü ? E ğ e r v a n a , n e r e d e k o n u m l a n ır ?

B e y in d e m i , k a lp te m i,

b e d e n s ıv ıla rın d a

m ı? R u h

n e d ir ?

K o n u ş a n v a r lığ ın d iğ e r k o n u ş a n v a rlık la rla b a ğ ı v e b ir a n la m y ap ısı m ıd ır ? P e k i, ç a ğ ım ız a n la m y a p ıla r ın ı y o k e d e n b ir ç a ğ ise, r u h u m u z a n e o lm u ş tu r ? K ris te v a b u s o r u la r ın , m o d e m v a rlık la r o la r a k iç in d e b u lu n d u ğ u m u z ç a ğ ın te m e l s o m l a n o ld u ğ u n u ile ri s ü r ü y o r ; ü s te lik ik n a g ü c ü d e o ld u k ç a y ü k s e k . M odem

in s a n

g ü n lü k

s ü r ü k le n m e k te d i r .

Bu

d e n e y im i n d e çöküş,

iç se l

te le v iz y o n

y a ş a m ın ın d iz ile r in in

çöküşünün d u ygusal

iz in d e

ş a n ta jın d a ,

r o m a n tik ta tm in s iz lik te , d in l e r e y ö n e liş te h e r g ü n a ç ık ç a ifa d e s in i b u lm a k c a d ır . B u n la r K ris te v a ’y a g ö r e s a k a tla n m ış ö z n e lliğ in e m a r e le r id ir . B u g e z g in , d u r d u r a k b il m e y e n v e p e r f o r m a n s s a r h o ş u ö z n e lliğ in o lu ş u m m e k â n ın ı e n iyi te m s il e d e n g e le c e ğ in k e n t m o d e li N e w k e m in d e

y aşay an

m o d e rn

p e ş in d e n

k o ş a r. B u

yaşam

iıısaıı,

Y o r k ’tu r . Ç a ğ ı m ız ın b u s im g e

k a z a n m a n ın ,

h a r c a m a n ın ,

haz

a lm a n ın

d e n e y im i n d e b e lk i ac ı ç e k e r , a m a p iş m a n lık

v e v ic d a n az ab ı d u y m a z , im g e le r e b o ğ u lu r , im g e le r o n u n y e r i n e g e ç e r . Y a ş a d ığ ı h a y a l â l e m i n d e , g ö s te r id e n o d a b ir p a y a lm a y a ça lışır. S ö y le m i s ta n d a r tla ş ırk e n , e d i m v e v a z g e ç iş a n la m y o r u m l a r ın ı n y e r in i a lır. B u n e d e n le m o d e m n arsıs b u k a r m a ş a n ın iç in d e r u h u n u n e r e y e h a p s e ttiğ in i b ilm e z . H a tta r u h u n u k a y b e tm e k t e o ld u ğ u n u n fa rk ın a b ile v a ra m a z . K risceva r u h u n y e n i h a s ta lık la rın ın ta n ıs ın ı b u r a d a k o y a r; Ö z n e iç in t e m ­ silleri v e a n la m s a l d e ğ e rl e r in i k a y d e d e n r u h , y a n i p sişik a y g ıt b o z u lm ıış r u r , ç a lış m a m a k ta d ır. Ç a ğ ı m ız d a tıp k ı r u h u n u y it ir m e k te o ld u ğ u n u b il m e y e n in s a n g ib i, k e n d i b il in c i n d e o lm a y a n

b i r m e d e ts iz lik

ç a ğ ıd ır. Ç a ğ ım ız ın

h a s ta lığ ı, p sişik te m s il im k â n s ız lık la rı v c y e te r s iz lik le rid ir . P sişik u z a m ı ö lü m e s ü r ü k le y e b ile c e k h a s ta lık la rd ır b u n la r . G ö s te r i t o p l u n u n u m

a k t ö r ü y3 da

tü k e tic is i, im g e s e l y o k s u n lu k h a s ta lığ ın a y a k a la n m ış tır . T a n ın ın

a rd ın d a n ,

m odem

in s a n ı

bu

k ö tü r ü m l ü k t e n

p s ik a n a liz in

n asıl

k u r ta r a c a ğ ı s o r g u la m a la r ı g e lir. K n s te v a ’y a g ö r e m o d e m in s a n a n a lis tte n p sişik a y g m n ı ta m ir e tm e s in i b e k le m e k te d ir . K ris te v a b u s o r u n s a lın iz in i. J e a n n e G u y o n g ib i b i r X V I I

y ü z y ıl g iz e m c is in d e ; G e r m a i n e d e Sıafcl g ib i d a h a

X V 1I1. y ü z y ıld a e n t e le k t ü e l ü g iır o la r a k y e r i n i a la n b i r k a d ın ın ş ö h r e t v e y as tu t k u s u n d a ; ç a ğ ım ız ın is te riğ i d e d iğ i S a b in a S p ie l r e in ’ııı te m s ile b a ş k a ld ıra n b e d e n s e l h a fız a o lm a s ın d a ; d e p r e s y o n u n d ilim k a d ın lık k o n u m u ile b ir le ş tir e n H c le n e D e u ts c h e ’u n a ç ık y a p ıs ın d a s ü r e r . A m a te m s il, aşk v e ö z d e ş le ş m e konusundaki u ğ ra k la n n d a

s o rg u la m a la rı

bu

ta n ıla n ın

H r is tiy a n h k - M u s c v i lik

d e r in le ş tir ir .

Bu

d e r in le ş m e n in

ile J o y c e , a şk , e d e b iy a t,

ö z d e ş le ş m e ü z e ri n e ç ö z ü m le m e le r y e r a lır.

k u ts a llık

ve

Jacques Le GofF

Ortaçağda Entelektüeller Iıueteme/Çcv.: Mehmet A li KıUçbay/22} sayfa/IS B N 975-539-041-3 A y d ı n l a n m a a k l ı, k e n d i z o r b a y a n l a r ı n ı g i z l e m e k v e t a r i l ı i n “ k ö t ü ” d e n “ iy i" y e

d o ğ ru

b ir

“ ile rle m e ”

o ld u ğ u n u

k a n ıtla m a k

iç in

o rta ç a ğ ı

“ k a r a n lık b ir ç a ğ ” o la r a k g ö s te r ir . B u k ita p , o rta ç a ğ ın d a d iğ e r z a m a n la r k a d a r “ k a r a n lık " v e “ a y d ın lık ” o ld u ğ u n u g ö s te r e r e k b u y a n ılg ıy ı y ık a n , b u g ü n y e n i lik d iy e a d la n d ır d ığ ım ız k im i d ü ş ü n s e l ta v ır la rın g e ç m iş te k i k ö k e n l e r in e iş a re t e d e n b o z m a d ır.

Ö rn e ğ in

b i r t ü r “ k a r ş ı - t a r i h ” ç a lış m a s ı , b i r t ü r e z b e r

X II.

y ü z y ıld a ,

g e z g in

o k u m u ş la r

d e n e b ile c e k

G o l i a r d l a r ş i i r l e r i n d e d ü z e n k a r ş ıt ı b i r t a v ı r i z l e y e r e k e r o t i z m e v e y o ğ u n b ir to p lu m s a l e le ş tir iy e y e r v e r m iş le r d ir. G ü ç lü b ir “ e v lilik k a r ş ıtı” a k ım o lu ş m u ş , “ d o ğ a l a ş k ” te o ris i b u d ö n e m d e o r ta y a a tılm ış tır. A b é la rd v e H e l o ı s e ’i n “ y a s a k a ş k ” ı i k i e n t e l e k t ü e l i n d ü ş ü n c e l e r i n e u y g u n b i r h a y a t k u r m a ç a b a s ın ın d ö n e m le r i n i a şa n b i r ö r n e ğ i d ir . O r ta ç a ğ k a ra n lığ ıy la b i r a r a d a v e k ö t ü l e y i c i b i r a n l a m d a k u l l a n ı l m a s ı n a a l ış ılm ış s k o la s ti k d ü ş ü n c e , e n s o n d ö n e m in d e g e rç e k te n d u m u r a u ğ rasa b ile , b ir d ö n e m d in s e l d ü ş ü n c e n i n v e o n u n l a b i r l i k t e g e n e l d ü ş ü n d ü n y a s ı n ı n r a s y o n a l iz e e d ilm e s in é h iz m e t e tm iş tir .

Oftdfağttti Entelektüellerde a n la tılırk e n ,

m odem

“m ik ro k o z m o s

B a tı a y d ın ın ın

k ü ltü rü n

in s a n ” ,

doğuş

te m c ile r in i

"doğa”

ve

k o ş u lla n

o lu ş tu ra n

“ a k ı V 'm

ve

e v rim i

“ h ü m a n iz m a ” ,

ta r ih s e l

k ö k e n le ri

de

e le ş tire l b ir b iç im d e s o r g u la n ır . E n t e le k tü e li n e m e k ç i o lm a k is te r k e n a r is to k -ra tla ş n ıa s ı, s k o la s tik te n

k u ts a l c e h a l e t e g e r i d ö n ü ş ,

ü n iv e rs it­

e n i n u lu s la r a r a s ı n i t e l i ğ i n i y i t i r e r e k m i lli le ş m e s i v e p o l i t i k ç a t ı ş m a l a r ı n a r a c ı h a l i n e g e l m e s i o r t a ç a ğ d a n ç ı k ış ın İ liç d e “ i l e r l e m e " s a y ıl a m a y a c a k g ö s t e r g e l e r i d i r . V e o r t a y a ç ı k a n “ h ü m a n i s t ” ti p i a n r i - e n t e l e k t ü a l i s t b i r n ite lik g ö s te r m e k te d i r : B ilim s e l o lm a k ta n ç o k e d e b i, a k ılc ı o lm a k ta n ç o k i m a n a d ı r ; k a p a l ı a k a d e m i o r t a m ı n ı n v e s iy a s i i k t i d a r ı n a d a m ı d ı r . G ünüm üzün

çokça

ta r t ı ş ı l a n

k u m u lla rın d a n

b iri o la n

Ü n i v e r s i t e 'n i n

B a tı o r ta ç a ğ ın d a k i k ö k le r i d e J a c q u e s L e G o f T u n b u k e y ifli in c e le m e s ­ in in e n ilg in ç y ö n le r in d e n b ir in i o lu ş tu r u y o r . G ünüm üzün

“ te k

tip ”

to p lu m la n m n

sun d u ğ u

bayat

im k â n la rın ın

ç o k t a n t ü k e n d i ğ i n e i n a n ı y o r s a n ı z b u k i t a p s iz e b a ş k a b i r ş e y i d e g ö s ­ t e r e c e k t i r : “ Ç o k s e s li” g e l e c e k ta s a v v u r l a r ı i m k â n s ı z v e h a y a li d e ğ i l d i r ; in s a n lık ta r ih i b u n u n m ü m k ü n o la b ile c e ğ in i g ö s te r e n ö r n e k l e r le d o l u ­ d u r . Y e t e r k i g e ç m i ş i m i z e , “ r e s m i t a r i h ” in g ö z l ü ğ ü n ü ç ı k a r a r a k b a k a l ı m .

Antonio Negri

Devrimin Zamanı ItitYİt'inp/Çaırrıı: Ytıruz Alogıin/333 sayfa/ISİSS 975-539-450-8

Devrimin Zımnin

N e g r i 'n i n d ü ş ü n c e s in i n y i m ı i y ıllık g e l iş im i n i, ö z e llik le

im p a r a t o r l u k

ç o k lu k

ve

g ib i ik i a n a h t a r k a v r a m ın ı n

s e riliş in i iz le y e n b i r k ita p ; d ü ş ü n ü r ü n

Kıtirin, Alına Venüs, Muhitinle a d lı

o r ta y a

ç ık ış ın ı v e

Zımnimi Oluşumu b a ş lık lı

y a z ıs ıy la ,

k i t a b ı n d a n o lu ş u y o r .

Y a z a r b u m e t i n l e r d e , M a r x ’ırı " k a p i ta l is t ö lç ü o la r a k z a m a n " n o s y o n u n a iliş k in , b iz z a t g e liş tir d iğ i “ p r o l e t e r ö z d e ğ e r l e m e " v e “ iş b irliğ i h a l in d e k i ç o k l u k k ü m e l e r i " g ib i k a v r a m la r a iliş k in a p o r ia d e d i ğ i fe lse fi z o r l u k la r ı o k ıır a a ç ık la y a c a k y e r d e , b u z o r l u k la r ü z e r i n d e y a z a r a k d ü ş ü n ü y o r ; k a p i ta l­ iz m in z a m a n ı n ı n e g e m e n l i ğ i n i te s p i t e d i p d e v r i m c i b ir z a m a n a n la y ış ı ö n e r i ­ y o r . N e g r i ’y e g ö r e . “ M a te r y a lis t , d i n a m i k v e k o l e k t i f b i r z a m a n a lg ıla y ış ı o lm a k s ız ın d e v r i m i d ü ş ü n m e k

d a h i m ü m k ü n d e ğ i l d i r ." B u y e n i z a m a n

d ü z e n i k a p i ta l iz m i n d ö n ü ş ü m ü n ü a n l a m a k iç ııı k il it ö n e m

ta ş ır. E m e ğ in

v e a r t ıd e ğ e r i ıı ö lç ü l m e s i n d e k u ll a n ıl a n te m e l b ir i m ç a lış m a s a a tid ir . A n c a k k a p i ta l iz m i n b u z a m a n a n la y ış ı g e r ç e k e m e ğ i s o y u ta in d i r g e r ; b a ş k a b ir d e y iş le e m e ğ i n a r d ı n d a y a ta n ç e ş itlilik ; k o m p l e k s , ü r e t k e n g ü ç , n ic e lik s e l b ir b ir i m e in d i r g e n m i ş , b ö y le c e n it e li ğ in y e r i n i n ic e lik a lm ış o lu r . K a p ita liz m in g e ç ir d iğ i d ö n ü ş ü m d e z a m a n , y a v a ş y a v a ş b ir ö lç ü

o lm a

ö z e lliğ in i d a h i

y it ir m i ş , h a y a tın v e ü r e r i m i n ö z ü h a l in e g e lm iş tir .

Knirds, Alımı I eııııs, Mııltiludo’ya g e l d iğ im iz d e

a rtık ' k ü r e s e l k a p i ta l iz m fa rk lı

b o y u tl a r a u la ş m ış , iç i n d e ü ç te m e l y ö n e t i m b iç im i n i - m o n a r ş i , a ris to k r a s i v e d e m o k r a s i - b a r ı n d ır a n , s ın ır s ız v e m e r k e z s iz b i r im p a r a t o r l u k h a lin i a lm ış tır . Ç o k l u k d a i m p a r a t o r l u ğ u n ö z n e s i d ir . Ç o k l u k a r l ık h ı r İ m p a r a to r lu ğ u n ö t e s ­ in d e b i r " d ı ş a n " m n o lm a d ığ ı n ı k a b u l e d e c e k , “ iç e r i d e n ” o m ı k e m ir e c e k v e İ m p a r a to r lu ğ u n siy âsi b il e ş e n le r i n in k o m p o z i s y o n u n d a d e ğ i ş i k lik l e r ta le p e d e c e k t i r . . . N e g n 'n i n z a m a n fe ls e fe s in d e y o k s u llu k v e a ş k d a b i r b i r i n e s ık ıc a b a ğ lıd ır . A şk k u r u c u o n t o l o j i k b ir g ii ç ti ir . lıiy o p o J itik b ir g ü ç : z a m a n ın v e u z a m ın k u r u c u s u , o r t a k o la n ın k u r u c u p ra k s ıs id ir. “ Ç e liş k i v e a n t a g o ıı iz n ı b iç im l e r i iç in d e y a ş ıy o r u z ," d e r N e g r i . “ B u r a d a k o m ü n ist

z .ın ıa n

h a k i k a ti

vc

k a v ra m ı

b iz e

g ü v e n li

b ir

fiz ik s e l z a m a n

y ö r ü n g e s i o l m a k ta n ç o k . lıa v a ı f iş e k le r v c p a r la m a la r o la r a k g ö r ü n e c e k tir ." B u k it a b ın d a h e r b ö l ü m ü h a v a i f iş e k le r d e n v e p a r la m a la r d a n o lu ş m a k ta d ı r Z anunm uzın en önem li düşüııürlenııdcn binim i kalem inden çıkmış yoğun telsefl bir bildin. F. Janıesorı B u r u d a t a m a m e n f r r k l ı b i r N e g n k e y f e d iy o r u z , fe ls e f i h a r ta t e o l o j i k h ı r s o r u n s a lı n d e r in ­ li k l e r i n e g ö m ü lm ü ş b i r N e g r i. B u k i u b ı o k u m a k ş a rt. N e g r i ' n i n k ü r e s e l k a p it a liz m i a n a liz e t t i ğ i . e ld e n e le d o la ş a n I n ı p a r a t o r iu k 'u n a u y g u n b i r a r k a p la n s u n u y o r . S.

Zi i t

k

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF