Ziya Pasa Nin Endulus Tarihi Andalus History of Ziya Pasha
May 8, 2017 | Author: Ali Bora Aygün | Category: N/A
Short Description
Download Ziya Pasa Nin Endulus Tarihi Andalus History of Ziya Pasha...
Description
TC. MARMARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ ĐLAHĐYAT ANABĐLĐMDALI ĐSLAM TARĐHĐ BĐLĐM DALI
ZĐYA PAŞA’NIN ENDÜLÜS TARĐHĐ Yüksek Lisans Tezi
Zehra GÖZÜTOK
Đstanbul, 2008
TC. MARMARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ ĐLAHĐYAT ANABĐLĐMDALI ĐSLAM TARĐHĐ BĐLĐM DALI
ZĐYA PAŞA’NIN ENDÜLÜS TARĐHĐ Yüksek Lisans Tezi
Zehra GÖZÜTOK
Danışmanı: Prof. Dr. Đsmail YĐĞĐT
Đstanbul, 2008
İÇİNDEKİLER SayfaNo. İÇİNDEKİLER-------------------------------------------------------------------------------------I-IV ÖNSÖZ--------- --------------------------------------------------------------------------------- V-VI KISALTMALAR-------------------------------------------------------------------------------VII-VIII 1.GİRİŞ 1.1. Ziya Paşa’nın Hayatı ve Eserleri------------------------------------------------------1 1.1.1. Ziya Paşa’nın Hayatı ----------------------------------------------------1.1.1.1. Doğumu, Aile Çevresi ve Tahsili -----------------------------1.1.1.2. Sadâret-i Uzmâ ve Saray’daki Kâtiplik Görevi---------------2 1.1.1.3. Diğer Memuriyetleri ---------------------------------------------4 1.1.1.4. Avrupa’da Geçirdiği Yıllar -------------------------------------5 1.1.1.5. İstanbul’a Dönüşü ve Yürüttüğü Valilikler ------------------1.1.1.6. Vefatı ve Şahsiyeti -----------------------------------------------6 1.2. Ziya Paşa’nın Eserleri ------------------------------------------------------7 1.2.1. Şiirleri --------------------------------------------------------------1.2.2. Nesir, Tercüme ve Derlemeleri -----------------------------------8 1.2.3. Gazete Yazıları -----------------------------------------------------10 2. ZİYA PAŞA’NIN ENDÜLÜS TARİHİ ---------------------------------------------11 2.1. Genel Bilgiler ve Muhtevası ---------------------------------------------------------2.1.1. Özelliklerine Genel Bir Bakış ------------------------------------------I
2.1.2. Yazılış Sebebi ve Yazılış Tarihi----------------------------------------2.1.3. Tertip ve Muhtevası ------------------------------------------------------13 2.1.3.1. Birinci Cilt --------------------------------------------------------15 2.1.3.2. İkinci Cilt ---------------------------------------------------------19 2.1.3.3. Üçüncü Cilt ------------------------------------------------------2.1.3.4. Dördüncü Cilt ----------------------------------------------------22 2.2. Eserin Dönemi İçin Önemi ve Etkileri, Yasaklanan Kitaplar Arasında Oluşu, Hakkında Yapılan Bazı Değerlendirmeler --------------------------23 2.2.1. Dönemi İçin Önemi ve Etkileri ----------------------------------2.2.2. Yasaklanan Kitaplar Arasında Oluşu ----------------------------27 2.2.3. Eser Hakkında Yapılan Bazı Değerlendirmeler ----------------28 2.3. Müellifin Üslûbu ve Metodu-Eserin Kaynakları ------------------------29 2.3.1. Müellifin Üslûbu ve Metodu-------------------------------------2.3.1.1. Kıta, Beyit, Mısra ve Rubâiler ---------------------------30 2.3.1.2. Atasözleri---------------------------------------------------31 2.3.1.3. “Öldü” Demek İçin Kullandığı Süslü İfadeler --------2.3.1.4. Bedduâ------------------------------------------------------32 2.3.1.5. Ziya Paşa’nın Kendi Dönemine Atıfta Bulunması 2.3.2. Eserin Kaynakları -------------------------------------------------33 2.3.2.1.Ziya Paşa’nın Kaynak Gösterme Üslûbu ---------------2.4. Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi ile İlgili Yapılmış Çalışmalar-----------38
II
3. ESERİN ZİYA PAŞA’YA ÂİDİYETİ ---------------------------------------------42 3.1. Eserin Ziya Paşa’ya Âidiyeti ile İlgili Görüşler ------------------------3.1.2. Eserin Tercüme Olduğu Görüşü ----------------------------------43 3.1.2.1. Louis Viardot’nun Hayatı, Eserleri ve Tarihi ---------3.1.2.1.1.Hayatı ve Eserleri --------------------------------3.1.2.1.2.Tarihi -----------------------------------------------44 3.1.2.1.2.1.Yazılış Sebebi ve Yazılış Tarihi --------45 3.1.2.1.2.2.Tertip ve Muhtevası ----------------------46 3.1.2.1.2.3. Kaynakları --------------------------------49 3.1.2.1.2.4. Eser Hakkında Viardot’nun Kendi Düşünceleri, Metodu ve Aldığı Tepkiler ------------50 3.1.3.Eserin Mütercimi Hakkında İhtilâf--------------------------------53 3.1.3.1.Tercümenin Edhem Paşa Tarafından Yapıldığı Görüşü 3.1.3.2. Tercümeye Edhem Paşa’nın Başlayıp Ziya Paşa’nın Devam Ettirdiği ve Üslûplandırdığı Görüşü- -----------------54 3.1.3.3. Eseri Ziya Paşa’nın Tercüme Ettiği Görüşü--------------55 3.1.4.Eserin Mahiyeti------------------------------------------------------57 3.1.4.1.Eserdeki Aidiyet İfadeleri-----------------------------------3.1.4.2.Anlattığı Konu İle İlgili Kendi Düşünce ve Yargıları ---58 3.1.4.3.Eserin Kısmen Tercüme Kısmen Derleme ve Yer Yer Yapılan Yorumlarla Oluştuğuna Dair Kendi İçersinde Bulunan İfadeler------------------------------------------------------------------------63
III
3.1.4.4.Eserin Kısmen Tercüme Kısmen Derleme Olduğuna Dair Diğer Ayrıntılar--------------------------------------------------------------65 3.1.4.4.1.Ziya Paşa’nın Eseri ile Viardot’nun Eserini Ter tip, Amaç ve Üslûp Açısından Karşılaştırma-----------------------------66
3.1.4.4.2.İki Eseri Başlıklar Açısından Karşılaştırma-----69 3.1.4.4.3.İki Eseri Muhteva Açısından Karşılaştırma-----71 3.1.4.4..4.Viardot’da Olmayıp Ziya Paşa’nın İlave Ettiği Bölümler----------------------------------------------------------------------80 4. SONUÇ -----------------------------------------------------------------------------------87 KAYNAKÇA -------------------------------------------------------------------------------89 EKLER -------------------------------------------------------------------------------------EK1 – ZİYA PAŞAˈNIN ENDÜLÜS TARİHİˈNDEN BAZI SAYFALAR
- ---------------------------------------------------------------------------96
EK2 – ATATÜRK’ÜN, ENDÜLÜS TARİHİˈNDEN ALTINI ÇİZEREK OKUDUĞU SAYFALARIN FOTOKOPİSİ ----------------------------------- 100
IV
ÖNSÖZ
Osmanlı âlimleri Endülüs topraklarında yetişen âlimlerin eserlerini okumuş, fikirlerinden etkilenmiş ve onlara değer vermiş olmalarına rağmen bölgenin yaşadığı târihî süreci konu edinen müstakil kitaplar yazmamışlardır. Oysa Avrupa’daki İslam varlığını temsil eden Endülüs, bir kitap medeniyeti idi. Endülüs’ü yıkmaya gelen bağnaz Hristiyanlar önce bu kitapları, yani medeniyeti yakıp yıkmakla başladılar. Avrupa’nın medeniyetle buluşmasının müsebbibi olan bu medeniyet yüzlerce yıl neredeyse dokunulmamış, araştırılmamş ve hatta çok da konuşulmamıştır. Dolayısıyla bu önemli süreci gün yüzüne çıkaran Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi büyük önem taşımaktadır. Bu eser hakkında herhangi bir çalışmanın yapılmamış olması bu konuyu seçmemizin en önemli sebebi olmuştur. Fransız müellif Louis Viardot tarafından yazılan Histoires des Arabes et Des Mores d’Espagne adlı eser, Türkçeye Endülüs Tarihi adı altında tercüme edilmiş ve Ziya Paşa’ya nisbeti şöhret bulmuştur Ziya Paşa hakkında bilgi veren kaynaklar, onun bu eseri tamamen kendisinin mi tercüme ettiği ya da telif ettiği hususunda görüş birliği hallinde değillerdir. Eser kendisinden sonra bir süre de olsa etkilisini sürdürmüş, Endülüs konulu hikaye,şiir,piyes yazılmasına vesile olmuştur. Buna rağmen Ziya Paşa’nın hayatı ve eserlerinden bahseden kaynaklarda bu eserin önemiyle mütenasip bir şekilde tanıtım ya da üzerinde ciddiyetle durma söz konusu değildir. Ziya Paşa’nın eserlerinden alıntılar yapma yolunu izleyen eserlerde bile Endülüs Tarihi’ne yeterince yer verilmişmemiştir Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’nin özgün bir eser olup olmadığı, tercüme veya derleme ise bunun hangi boyutta bir tercüme ya da derleme eser olduğunun ortaya konulması; eserin dönemi ve sonrası için ifade ettiği değer, bu çalışmanın gayesini oluşturmaktadır. Araştırma Giriş ve iki bölümden meydana gelmektedir. Girişte Ziya Paşa’nın hayatı ve eserleri üzerinde durulmuştur. Tezimizin temel konusunu, isminden de anlaşılacağı üzere Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi oluşturmaktadır. Birinci bölümde, Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi, dönemi için önemi, muhtevâsı ve tertîbi ele alınacaktır.
V
Çalışmanın ikinci bölümünde, Eserin Ziya Paşa’ya Âidiyeti ile İlgili Görüşler ifade edilecektir. Bu görüşler sonrasında ise eserin bir eserin tercümesi mi veya kısmen tercüme, kısmen diğer eserlerden derlenen bilgiler ve yapılan yorumlardan oluşturulan bir kitap mı olduğuna dair ipuçlarıyla bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Ayrıca, tercümesinin yapıldığı veya derleme haline gelmesinde bazı bölümlerinin tercüme edildiği söylenen ve dijital ortamda ulaşma imkanı bulduğumuz Histoire des Arabes et des Mores dˈEspagne adındaki eserin yazarı Louis Viardot, hayatı ve bu eserin tanıtımı yapılacak ve Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi ile bazı açılardan karşılaştırmaya gidilecektir. Bu çalışma boyunca tavsiye ve tasshihleriyle yardım ve teşviklerini gördüğüm danışman hocam Prof. Dr. İsmail YİĞİT’e, eserin bazı kısımlarının okunmasında yardımlarını esirgemeyen hocam Prof. Dr. Ziya YILMAZER’e, karşılaştırma için Louis Viardot’nun eserinden seçtiğim sayfaların Fransızca’dan Türkçe’ye tercümesinde büyük hassasiyet gösteren Zehranur YILMAZ ve Nesrin ELDEMİR’e, her daim ümidimi tazeleyen ailem ve arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. İstanbul-2008
Zehra GÖZÜTOK
VI
KISALTMALAR a.g.e.
: Adı geçen eser
a.g.m.
: Adı geçen makale
b.
: bin
bk
: Bakınız
bs.
: Basılış
DİA
: Türkiye
h.
: Hicrî
haz.
: Hazırlayan
Hz.
: Hazreti
İSAR
: İslâm, Târih, Sanat ve Kültürünü Araştırma Vakfı
m
: Mîlâdî
nşr.
: Neşreden
ö.
: Ölüm tarihi
s.
: Sayfa
sy.
: Sayı
trc.
: Tercüme eden
tsh.
: Tashîh eden
thk.
: Tahkîk eden
Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
VII
t.y.
: Tarih yok
vd.
: Ve devamı
v.dğr.
: Ve diğerleri
yay.
: Yayınları, Yayınevi
YKY
:
Yapı Kredi Yayınları
VIII
IX
1. GİRİŞ 1.1. ZİYA PAŞA’NIN HAYATI VE ESERLERİ 1.1.1.Ziya Paşa’nın Hayatı 1.1.1.1. Doğumu, Aile Çevresi ve Tahsîli Asıl adı Abdülhamid Ziyaüddin1 olan Tanzimat Dönemi edebiyatçısı Ziya Paşa, 1829 yılında istanbul’da doğmuştur2. Babası Galata gümrük kâtiblerinden Erzurumlu Feridüddin Efendi; annesi ise Itır Hanım’dır3. İlköğrenimine çocukluğunun bir kısmının geçtiği Kandilli’de başlamıştır. İstanbul’a taşındıklarında babası onu Süleymaniye yakınlarındaki Mekteb-i Ulûm-i Edebiyye’ye vermiştir4. Derslerinde başarılı olan Ziya, arkadaşları arasında yükselmek, üstün gelmek hevesi ile doluydu. Bunu fark eden lalası İsmail Ağa, bu noktada kendisini teşvik etti. Hatta o dönemde, okulunda seçmeli olarak okutulan Farsça dersine girmesi için cesaretlendirdi. Neticede babasının istememesine rağmen Ziya, bu derse girmeye başladı5. 1.1.1.2. Sadâret-i Uzmâ ve Saray’daki Kâtiplik Görevi Mekteb-i Edebiyye’de, arkadaşları arasında gerek bilgisi gerekse el yazısının güzelliği ile dikkatleri üzerinde toplayan6 Ziya, bu okulu bitirdikten sonra, Sadâret-i Uzmâ Mektubî Kalemi’ne kâtip olarak girdi. Buradaki hayatı, katıldığı meclisler* sebebiyle biraz düzensiz geçmiş; fakat yazdığı gazeller, istihzalar,
1
Vasfi Mahir Kocatürk’ün önsözüyle, Ziya Paşa’nın Şiirleri, 1.Basım 1959, Ankara: Edebiyat Yayınevi, 1967, s.3; İbnülemin Mahmud Kemal İnal, “Ziya Paşa”, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1970, X, 2028. 2 Doğum tarihi ile ilgili olarak çeşitli tesbitlere dayalı fazla bilgi için bk. Kaya Bilgegil, Ziya Paşa Üzerinde Bir Araştırma, s.2-4. 3 Kaya Bilgegil, Ziya Paşa Üzerinde Bir Araştırma, 2. Baskı, I, Ankara: Sevinç Matbaası, 1979, s.6. 4 İsmail Hikmet, Ziya Paşa, Hayatı ve Eserleri, İstanbul: Kanaat Kütüphanesi, 1932, s. 7. 5 Ebuzziya Tevfik, Numûne-i Edebiyât-ı Osmaniyye, Kostantıniyye: Matbaa-i Ebuzziya, 1329 (1911), 6.Baskı, s. 225. 6 Abdullah Uçman, “Ziya Paşa ve Adana”, Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprü Başı”, İstanbul: YKY, 2001, s. 397. *Gümüşhalkalılar, Servililer, Altınoluklular gibi meyhaneler ve ayrıca bazı şair konakları. Daha fazla bilgi için bk. Kaya Bilgegil.
1
hicviyelerle katıldığı meclistekilerin iltifatlarına mazhar olmuştur7. Ayrıca övgü içeren sözleri, kasîdeleriyle de kendisini hem yetiştirmeye hem de önemli görevlere gelmesi için çaba sarf edecek olan Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın ve Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey’in beğenilerini kazanmıştır8. Kalem’deki başarısı ve yazdığı şiirlerle takdir kazanan Ziya, kendisini fark edenlerden biri olan Reşid Paşa’nın yardımı sayesinde 1855’de Mabeyn’e9 üçüncü kâtip olarak girmiştir. İşi dışındaki saatlerini zikredilen toplantılarda geçirmeye alışkın olan Ziya’nın, saraya girmekle hem bedeninde hem de rûhunda meydana gelen değişiklikler onu daha sâkin, içine kapanık hale bürümüş10; bu halden kurtulması için ise Mabeyn Feriki Edhem Paşa11 lisân öğrenmesini tavsiye ederek, batı edebiyatını tanıyacağı Fransızca’ya başlamasına ön ayak olmuştur. Büyük bir heves ve azimle başladığı Fransızca’yı altı ayda öğrenip, o dilden tercümeye bile başladığı bildirilir 12. 1859’da Reşid Paşa’nın vefâtı üzerine, Ziya Paşa’nın saray görevi, ömür boyu husûmetleri sürecek olan Âlî Paşa13 dolayısıyla zor bir hal almıştır14. Bu durumu Kenan Akyüz, “Ziya Paşa’nın Biyoğrafisine Ait Yeni Belgeler” adlı yazısında şöyle dile getirmektedir: “Fakat, zamanla ve Abdülaziz’in iltifâtlarından kuvvet alarak politikaya bulaşması ve bu arada, idâre tarzını beğenmediği Âlî Paşa’yı padişaha çekiştirmesi, Padişah’ın da onun sözlerini Âlî Paşa’ya nakletmesi; Âlî Paşa 7
E. Tevfik, s. 256-257. Bilgegil, s. 25. 9 Mabeyn: Harem ile selamlık arasındaki daire veya oda ki hem harem hem selamlık tarafından kullanılabilir. Saray-ı Hümâyûn’un vükelâ ve sâir zevâtının müracaat ve mukarrabinîn ikâmet ettikleri dâire-i mahsûse. Şemseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, 13.bs., İstanbul: Çağırı yay., 2004, s.1253. 10 E. Tevfik, s. 259. 11 1818’de Sakız Adası’nda doğdu. 1831’de tahsil için Paris’e gönderilmiş böylece Avrupa’ya tahsil için gönderilen ilk Osmanlı talebesi arasında yer almıştır. Döndüğünde yüksek memuriyetlerde bulunmuş, sarayda iken Sultan Abdülmecid’e Fransızca okutmuştur. 1893’te vefat etmiştir. Bk. Mahmud Kemal İnal, Osmanlı Devri’nde Son Sadrazamlar, 4. Basılış, IV, 598 vd., İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. 12 E. Tevfik, s. 260-261. 13 Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz Han devrinde , birkaç defa Sadâret’e geçmiş, vüzerâdan ve Osmanlı siyâsî meşhûrlarından olup İstanbullu’dur. 1245’de Divân-ı Hümâyûn Kalemi’ne girmiş, sonra Mühimme ve Terceme Odası’na nakl edilmiştir. Bir süre Viyana’da baş kâtiplik göreviyle bulunmuş, Fransızca’yı ilerletmiş, İstanbul’a döndüğünde Divan-ı Hümâyûn tercümanlığı memuriyetine nasb olunmuştur. Türkçe ve Fransızca’da kitâbet ve inşâsı mükemmel, şark ve garb edebiyatında mâhir, siyasî iktidarı güçlü idi. Bk. Şemseddin Sami, Kâmûsu’l- Aʻlâm, IV, 3050 vd., İstanbul: Mihran Matbaası, 1311 (1893). 14 İ. Hikmet, s. 22. 8
2
ve yakın mesâî arkadaşı Fuat Paşa ile aralarının açılmasını ve onların tesiriyle saraydan uzaklaştırılmasını gerektirdi (Ocak 1862)...Aralarına böylelikle girmiş olan mesâfeyi gittikçe açmış ve karşılıklı husûmetleri sonuna kadar sürmüştür.” 15. 1.1.1.3. Diğer Memûriyetleri Saray’daki bu gelişmelerden sonra, İstanbul’dan uzaklaştırılmak istenen Ziya Bey önce, siyasi sebepler dolayısıyla gidemese de Atina sefâretine tayin edildi. Ardından “Paşa” ünvanıyla kendisine Kıbrıs mutasarrıflığı verildi16. Kaya Bilgegil’in araştırmasından, Ziya Paşa’nın, Kıbrıs’ın bir türlü iyi gelmeyen havası dolayısıyla ailece yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen, ziraat ve ticaret işlerini yoluna koyduğunu, toplumsal huzursuzlukları ortadan kaldırarak asayişi sağladığını, okul ve cami yaptırdığını anlıyoruz17. Ekim 1862’de İrâde-i Seniyye ile Meclis-i Vâlâ’ya tayin edilen Ziya Paşa, Bosna tarafına teftiş için gönderildi. Bir süre sonra istifa ederek Deâvî Nezâreti’ne18 atandı. 1863’ te mutasarrıf olarak gittiği Amasya’da da imâra önem vermiş, tarih de düştüğü önemli binalar yaptırmış; fakat uğradığı iftiralar dolayısıyla soruşturma geçirmiştir19. 1865 Kasım ayından 1866 Mart ayı sonuna kadar Canik mutasarrıfı olan Ziya Paşa, azledilip Samsun’a tayin edilse de hakkında açılan soruşturmadan aklanarak İstanbul’a dönmüştür20. İmparatorluğun toprak kaybı ve ayaklanmalar karşısındaki tutumu dolayısıyla hükûmete ve özellikle de arası düzelmeye başlayan Âlî Paşa’ya bakış açısı değişen21 Ziya Paşa, bu tarihten sonra, Bâbıâli’nin politikasını eleştirmeye ve gazete yazılarıyla bunu daha da dillendirmeye başlamıştı22. Yazdığı yazılar ve 1865’te Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne üye olması Ziya Paşa’nın tekrar Kıbrıs mutasarrıflığına atanmasına ve gazetenin de kapatılmasına sebep oldu. Bu gelişmeler üzerine, Erzurum vali muavinliğine tayin edilen Namık Kemal ile birlikte 1867’de 15
Kenan Akyüz, “Ziya Paşa’nın Biyografisine Ait Yeni Belgeler”, Türk Dili, X, 547, sy.57, 1 Haziran 1956. 16 İ. Hikmet, s. 27. 17 Bilgegil, s. 32 vd. 18 Deâvî Nezâreti:Tanzîmat’ın ardından kurulan ve daha sonra Adliye Nezâreti, Adliye Vekâleti ve Adliye Bakanlığı adlarını alan bakanlık. 19 İ. Hikmet, s. 27 vd. 20 Bilgegil, s. 66. 21 Önder Göçgün, Ziya Paşa, 1. bs., İzmir: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.:815, 1987, s. 4-5. 22 Uçman, s. 368.
3
Avrupa’ ya kaçma kararı aldı. Ve böylece, Âlî Paşa’nın ölümüne kadar yani yaklaşık beş yıl sürecek olan Avrupa hayatı başlamış oluyordu23. 1.1.1.4. Avrupa’da Geçirdiği Yıllar Ziya Paşa’nın Avrupa hayatı Paris’te başladı. Abdülaziz’in bir sergi dolayısyla Paris’e daveti üzerine oradan ayrılmaları istenince Ziya Paşa, Namık Kemal, Âgâh Efendi ve Ali Süavi, “Hürriyet” adlı yeni bir gazete de çıkaracakları Londra’ya gitttiler24. Ayrıca İsviçre ve Cenevre’ye de giden Ziya Paşa, 1871’ de Âlî Paşa’nın vefatı üzerine ülkesine geri döndü25. 1.1.1.5. İstanbul’a Dönüşü ve Yürüttüğü Valilikler İstanbul’a dönüşünden bir buçuk yıl sonra Divân-ı Ahkâm-ı Adlîye’de İcrâ Cemiyeti Reisi olsa da bir süre sonra görevinden alınan ve bu sırada maddî-rûhî sıkıntılar çeken26 Ziya Paşa, V.Murad döneminde Mabeyn Başkâtipliği’ne getirilmişti. Fakat âni çıkışları hoşa gitmeyince buradaki görevi sadece bir gün sürmüştü27. Daha sonraları altı aylık bir süreyle Maârif Müsteşarlığı’nda çalıştı. Bu memûriyetinde hep siyâsi-politik işlerle ilgilenen Ziya Paşa, Kânûn-i Esâsî hazırlıklarında, Midhat Paşa’nın çalışmalarına yardımcı oldu. Ayrıca Ziya Paşa, II. Abdülhamid’in önemle üzerinde durduğu ve kurulma amacı, Avrupa basınında Şark ile ilgili çıkan yazıları tercüme edip gerekli cevaplandırmayı da yapmak olan Tercüme Cemiyeti’ne ve askerin kışlık ihtiyacını karşılamak gayesine hizmet eden Hediye Cemiyeti’ne de başkanlık yaptı28. II. Abdülhamid tarafından Suriye valiliğine tayin edilen Ziya Paşa, Suriye’nin kendine has toplumsal durumu dolayısıyla çok sıkıntı çektiği bu yerden Konya’ya tayin edildi ve orada da eğitim adına önemli çalışmalar yaptı29. Son olarak
23
Murat Uz, Ziya Paşa Hayatı ve Şiirleri ( Zafernamesiyle Terkib-i Bendi tamam olarak alınmıştır), İstanbul: Nümûne Matbaası, Tefeyyüz Kitabevi, 1946, s. 7. 24 Bilgegil, s. 113 vd. 25 İ. Hikmet, s. 53. 26 Bilgegil, s. 191 vd. 27 Nurullah Çetin, “Ziya Paşa”, Tanzimat, haz. İsmail Parlatır v.dğr., Ankara: Akçağ Yay., 2006, s.134. 28 Göçgün, s. 10. 29 Bilgegil, s. 255 vd.
4
Adana valiliği yapan Ziya Paşa, burada tiyatro binası yaptırmış, okullar açtırmış ve memurlara Fransızca kursları tertip ettirmişti30. 1.1.1.6. Vefâtı ve Şahsiyeti Ziya Paşa, 17 Mayıs 1880’de Adana’da, sirozdan31 vefât etmiştir. Ziya Paşa’nın Kıbrıs dönüşü hasta olan ve vefât eden ilk eşinin ismi tesbit edilememiştir. İkinci hanımı ise Saadet Hanım’dır. İlk eşinden Hayâli Bey, Seniha Hanım ve Vâhid Ziya Bey adlı üç çocuğu olmuştur32. Zekâsını lisan öğrenmede, eleştiri, istihzâ ve hicivlerinde çok etkili bir şekilde kullanan Ziya Paşa, çocukluk yıllarındaki bilinen hırsını, daha sonraki yıllarda hayatının her halini şekillendirmede etkili olan ikbâl hırsına çevirmiştir. Bu hırs onu kimi zaman çelişkili davranmaya bile götürmüştür. Gerek siyasî hayatında gerekse edebî hayatında yani çeşitli karelerde gördüğümüz bu çelişkili tabloyu biraz da dönemin kendi içerisinde değerlendirmekte fayda vardır33. Nazım Paşa34 anılarında onun kişiliği hakkında şöyle der: “ Ziya Paşa, çok hoş sohbetti. İş başında, resmî münasebetlerde; maiyetinde çalışanlara, kendisiyle temas edenlere karşı çok ciddiydi. Fakat husûsî hayatnda, kendi evine ziyaretine gelenlere en küçük bir memura bile büyük bir nezâketle muâmele ederdi”35.
1.2. Ziya Paşa’nın Eserleri 1.2.1. Şiirleri
30
İ. Hikmet, s. 65 ; Bilgegil , s. 277; Adana’daki çalışmaları ile ilgili olarak fazla bilgi için bk. Taha Toros, Ziya Paşa’nın Adana Valiliği. 31 Vasfi Mahir Kocatürk’ün önsözüyle, Ziya Paşa’nın Şiirleri, s.5. 32 Bilgegil, s.411. 33 Bilgegil, s. 445 vd. 34 Esbak Selanik valisi. Ziya Paşa Adana valisi iken mektupçusu idi. İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, s.1983’teki dipnot bilgisi. 35 Nazım Paşa, Bir Devrin Tarihi – Ziya ve Mithat Paşalarla Kemal Beyin Hayatlarına Ait Hatıralar, Selanik Vali-i Sabıkı Nazım Paşanın Hatıraları, İstanbul: Arba Yay., 1992, s. 9 (21 Kânûn-i Sânî 1932- 2 Mart 1932 tarihlerinde Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilmiştir.)
5
Okul yıllarında, lalasının Âşık Ömer ve Gevherî’den ezbere okuduğu beyitler, gazeller Ziya Paşa’nın şiire olan ilgisini artırmıştır. Yazdığı bir Nâʻt-ı Nebevîye ile şiire adım atan Ziya Paşa, ilk önceleri çeşitli nazîreler yazmıştır. Sadâret Kalemi’nde tanıştığı Tezkiretüˈş-Şuʻâra sahibi Davud Fatin Efendi ise ona vezin ve kafiye kurallarını öğretmiştir. O da artık, gazeller, kasîdeler, şarkı, nazîre, hicivler, tarih düşmeler ile bu yolculuğa devam etmiştir. Klasik şiirin bütün şekillerini kullanan Ziya Paşa, Avrupa’da kaleme aldığı “Şiir ve İnşâ” adlı makâlesinde Divan Edebiyatı’nı yerip Halk Edebiyatı’nı ve dilde sadeleşmeyi övse de Avrupa’dan döndükten sonra yazdığı “Harâbât”la birlikte yüzünü tekrar Divan Edebiyatı’na çevirmiştir36. Külliyât-ı Ziya: Ziya Paşa’nın Avrupa’ya gitmeden ve Avrupa’dan döndükten sonra söylediği manzumelerdir. Basılan ilk külliyâtı olan bu mecmua, ilk olarak 1881’de İstanbul’da yayınlanmış37, Önder Göçgün tarafından Latin harflerine çevrilmiştir. Gazellerinde, Müslüman beldelerin durumundan, Bâbıâli’nin durumuna; toplumdaki inanç ve ahlaki yapıdan yaşanan değişimlere; kendi valiliklerinden, özelden genele doğru giden konuları ele almaktadır38. Tercî-i Bend: Ziya Paşa’nın şiirde şöhretine vesile olan39 bu bendi,
kâinatın ve
yaratılmışların durumundan, çeşitli hâdiselerden bahsedip ibret alınmasına dikkat çekip, “Tanrı’nın birlik ve azâmeti”ni dile getirmektedir.40 Peygamberler, Halifeler ve benzeri konular yanında ayrıca halkın sosyo-kültürel-ahlâkî durumuyla ilgili tahlillere de yer vermektedir.
36
İ. Hikmet, s.11 vd. i. Hikmet, s. 85. 38 Daha fazla bilgi için bk: Önder Göçgün, Ziya Paşa, 1. bs., İzmir: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 815, 1987. 37
39
i. Hikmet, s. 87. Şükrü Kurgan, Ziya Paşa; Hayatı, Sanatı, Eserleri, İstanbul: Varlık Yay., Yeni Matbaa, Ekim 1953, s. 39. 40
6
Terkîb-i Bend: Birkaç baskısı yapılmış olan ve sosyal olayları adeta hicvederek anlatan bu eser, Halep mebûsu Muhammed Beşir Efendi tarafından “Hadâiku’r- Rind” adıyla Arapça’ya çevrilmiştir41. Zafernâme: Ziya Paşa’nın başkalarının ağzından Âlî Paşa’yı takdir eder gözüküp yerdiği ve hicvettiği bu eseri; dua edip taşlama yaparak, önceden yapılan kaba dilli istihzânın şeklini değiştirmiş olması42 ve sosyal-politik mizâhı geliştirmeye başlaması açısından nevinin dikkat çeken örneklerindendir43. Cemil Meriç, Ziya Paşa’nın bu eseri hakkında, “Büyük bir kabiliyetin küçük kinlerini dikenleştiren Zafernâme” ifadesini kullanmaktadır44. Harâbât: Ziya Paşa’nın, şiirde yönünü tekrar Divan Edebiyatı tarzına çevirdiğini gösteren bu eserde; Arap, Acem, Çağatay ve Osmanlı şairlerinden seçmeler bulunmaktadır. 1874’te Matbaa-i Âmire’de basılmış olan üç ciltlik büyük bir eserdir. Özellikle dikkat çeken Mukaddime kısmı,özetlenmiş bir edebiyat tarihi gibidir45. 1.2.2. Nesir Eserleri, Tercüme ve Derlemeleri: Batı edebiyatını okuyup tanıyana kadar klasik edebiyatın bütün şekillerini kullanan Ziya Paşa daha sonraları dilde halkın anlayabileceği kadar sadeliği savunur ve bunu kendi yazılarında uygulamaya başlar. Özellikle gazete yazıları ve Emil tercümesi buna örnek olarak gösterilebilir46. Ziya Paşa’nın nesri Edhem Paşa’nın
41
İ. Hikmet, s.87. Kurgan, s.138. 43 Mehmet Kaplan, İnci Enginün ve Birol Emil, Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi II, 1865-1876, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1978, s. XIV-XV. 44 Cemil Meriç, Bu Ülke, İstanbul: Ötüken Yay., 1973, s.36. 45 i. Hikmet, s.94. 46 İ.Hikmet, s.77. 42
7
arzusu üzerine yazdığı Endülüs Tarihi’ndeki ağır üslûp bir yana bırakılırsa gittikçe sadeleşen bir nesirdir47. Rüyâ: Ziya Paşa’nın Londra’da iken yazdığı ve aslında onun siyâsi fikirlerini ihtivâ eden düz yazı şeklinde olan bu küçük eseri, sonradan İstanbul’da basılmıştır48. Osmanlı İmparatorluğu’nun içine düştüğü durumun sebebi olarak Âlî Paşa’yı gösteren siyâsî bir tenkid metni olan eser, oldukça sade bir dil ile kaleme alınmıştır49. Bu tarz bir eserin, edebiyatımızda röportajın ilk örneği sayılabilecek karaktere sahip olduğuna dair değerlendirmeler yapılmıştır50. Arz-ı Hâl: Bir dilekçe mahiyeti taşıyan, Âlî Paşa’ya olan kin ve husûmetini yansıtan, yetmiş iki sayfalık, sade dilli bu eserini Ziya Paşa, Londra ziyareti esnasında Sultan Abdülaziz’e sunmuştur51. Verâset Risâlesi: Ziya Paşa’nın Avrupa’da iken yazdığı, adından da anlaşılacağı üzere siyâsi olan bu risâle iki uzun mektuptan oluşur52. Defter-i ‘Aʻmâl: Çocuk terbiyesinin ehemmiyetini izhâr etmek adına, kendi çocukluğundan beri başına gelenleri53 oldukça sade bir dille kaleme aldığı; bizdeki Avrupâî tarzdaki hatırâtların ilk örneklerinden biri olan54 önsöz yerindeki bu kısım, Ziya Paşa’nın
47
“Ziya Paşa”, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 874. İ. Hikmet, s.112-113. 49 Kurgan, s.18. 50 Nihad Sami Banarlı, “Ziya Paşa”, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Fasikül 9, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1976, I, 878. 51 Çetin, s.251. 52 İ. Hikmet, s.120. 53 a.g.e., s.114-115. 54 Banarlı, s.878. 48
8
ölümünden sonra “Ziya Paşa’nın Evân-ı Tufûliyyetine Dair Makalesi” ismiyle Ebuzziya Tevfik tarafından yayımlanmıştır55. Endülüs Tarihi: Tezimizin konusunu teşkil eden bu eseri, geniş bir şekilde incelemeye çalışacağız. Engizisyon Tarihi: Ziya Paşa’nın Theophile Lavallee adlı Fransız coğrafyacı ve tarihçisi ile diğer bir
56
Fransız yazarı Cheruel’ den özetlemek sûretiyle tercüme ettiği bu tarih,
aynı dönemde yazılmış olmasına rağmen dil açısından Endülüs Tarihi’nden daha sâdedir. İspanya’daki Engizisyon mahkemelerinde özellikle Yahûdiler’e yapılan işkenceleri anlatmaktadır57. Riyânın Encâmı: Fransız komedyacısı Moliere’in Tartuffe isimli komedyasının Ziya Paşa tarafından, sade bir dille yapılmış manzûm tercümesidir. İki yüzlü bir sofu olan Tartuffe konu edilmiştir58. 1.2.3. Gazete Yazıları Ziya Paşa çeşitli zamanlarda olmak üzere Muhbir, Hürriyet, İttihâd, İnkılâb gazetelerinde çoğu zaman kendi ismiyle bazen de Ârif mahlasıyla, edebî, siyâsî, kişisel yazılar yazmıştır59. Bu yazı ve makâlelerinde beğenmediği siyâsî tabloyu tenkid
eder; Tanzimat
devrinde
dış
müdahalelerine
nasıl
yol açıldığını,
müdahalelerin nasıl genişlediğini tasvîr eder; medrese eğitimindeki, mâlî konulardaki noksanlıkları ifade eder60. Devrinin realitelerini61 ifade eden makâlelerinde tahlilci ve 55
Uçman, s.405. İ. Hikmet, s.111. 57 Göçgün, s.30. 58 a.g.e., s.103 vd. 59 Bilgegil, s.113 vd. 60 İhsan Sungu, “Tanzimat ve Yeni Osmanlılar”, Tanzimat 2, Komisyon, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1999, s. 786 vd. 61 Gözde Sağnak, Ali F. Karamanlıoğlu ve Mehmed Çavuşoğlu’nun Ders Notları, 1962, Edebiyat Dersleri / A. Hamdi Tanpınar, haz. Abdullah Uçman, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 2002, s.171. 56
9
tenkidci zekâsı ile devrine göre yüksek bir düşünce seviyesine ulaştığı ifade edilmektedir62.
62
Mehmet Kaplan v.dğr., s.XIII.
10
2. ZİYA PAŞA’NIN ENDÜLÜS TARİHİ 2.1. GENEL BİLGİLER VE MUHTEVASI 2.1.1. Özelliklerine Genel Bir Bakış Endülüs Tarihi, giriş mahiyetindeki bir kısımla başlamaktadır. Dört cildi tek kitap halinde basılmış olan eserin birinci cildi iki yüz sekiz, ikinci cildi yüz on dokuz, üçüncü cildi iki yüz doksan dört, dördüncü cildi yüz kırk sekiz sayfadan oluşmaktadır. Ziya Paşa, giriş kısmında Endülüs Tarihi’nin lüzûm ve faydası üzerinde durmakta, böyle bir medeniyet hakkında yeterince bilgiye sahip olunmamasını büyük bir eksiklik olarak gördüğünü ifade etmektedir. İlk üç ciltte, İslâmî fetihlerin başlaması, Endülüs’te kurulan İslâm devletlerinin tarihi seyri, müslümanların oradaki Hristiyan devletlerle olan ilişkileri, daha çok dönemin melikinin ismi başlığı altında anlatılmış ve devletin sona ermesine kadar geçen süreç böylece tamamlanmıştır. Dördüncü cilt ise, Endülüs ilim ve medeniyetine ayrılmıştır. Eser, dönemin yazı üslûbuna uygun olarak oldukça süslü bir şekilde kaleme alınmış, sık sık Arapça, Farsça beyitler, neşîdeler, kıtʻalar ve atasözleriyle renklendirilmiştir. İleride eserin özelliklerini daha ayrıntılı bir şekilde vereceğimiz için burada bu kısa açıklama ile yetiniyoruz. 2.1.2. Yazılış Sebebi ve Yazılış Tarihi Ziya Paşa, esas konuya başlamadan önce önsöz niteliğinde olan ilk sayfalardaki bahiste, niçin böyle bir çalışma ihtiyacı hissettiğini şöyle ifade etmektedir: “Amma altı yüz târihinden sonra gerek hilâfet-i Bağdâd ve gerek idâre-i Endelüs tegallübât-ı kevniye ile rehîn-i zevâl ü inkırâz olarak kevkeb-i dürre-i İslâm matla‘-ı Rûmˈdan eşi“a-pâş-ı mefârik-i enâm olmağla, Bağdâdˈın kurb-i civârı cihetiyle anın döküntüleri Rûmistanˈın ileride kesb ettiği feyz u irtifâya medâr-ı küllî olup, ol havâlîde bulunan nice ulemây-ı fazîlet- şiʻar ve kütüb ü âsâr berü tarafa nakl
11
edilmiş ise de Endelüs63’ün buʻd-i mesâfesi ve oradaki düvel-i İslâmiyyeˈnin mutaʻassıbîn Hristiyânˈın ʻaraza-i şiddet-i intikâmları olarak pek ziyâde rahne-dâr ve müteferrik ve târ u mâr ve mevcûd olan âsâr-ı ilmiyyelerinin ekserîsi tuʻme-i âteş-i kahr u demâr olmuş olması cihetiyle o tarafın enkâzından Devlet-i Osmaniyye hiç istifâde edemediğinden başka, ol iklîm-i cesîmin ahvâli bile ahâlî-i şarkıyye beyninde bir efsâne-i bî-ahkâm gibi bir müddet ağızlarda söylenüp sonraları bütün bütün mahv u bî-nişân olmuşdur. Halbûki işbu Endelüs kıtʻasında zuhûra gelen hey’et-i müctemiʻa-i İslâmiyyeˈnin mebde’-i teşekkülünden âhir-i inkırâzına kadar yedi yüz yıldan ziyâde zaman güzerân edüp, bu müddet-i medîde arasında cereyân eden vukûʻât ve husûsiyle ʻArablarˈın kıtʻa-i mezkûreye sûret-i tecâvüzleri ve hîn-i tahattîlerinde buldukları ahvâl ve orada îfâ eyledikleri âsâr-ı ʻimâret ve mağlûbîn hakkında ittihâz ettikleri meslek-i ‘adl u merhamet ve ʻâkıbetinde mazhar oldukları muʻâmelât ve sâ’ir havâdisât hakîkâten şâyân-ı kemâl-i iʻtinâ ve iltifât-ı umûrdan olduğu hâlde şimdiye kadar böyle bir eser minassa-i şuhûdda cilve-ger olmamış ve bunun sebebi dahi çünki İspanyaˈda Hristiyanlarˈın lehîb-i nâr-ı taʻassublarından halâs olmuş kütüb-i ʻArabiyye pek nâdir olup… Fakat gerek Endelüs ve gerek Avrupa müverrihlerinden meslek-i bî-tarafâne ihtiyâr etmiş bazı muhakkıkînin eserlerinde görülen muhâkemât-ı maʻkûle ve bazen dahi bu yolda müşevveş zikr olunmuş bir vakʻanın siyâk u sibâkı delâleti ile ekser ahvâl vâreste-i kuyûd-i işkâl olmak imkân ve ihtimâline rubʻ-meskûnun kıtaʻât-ı cesîmiyyesinden böyle bir kıtʻada ser-ber-âverde-i şuʻbede-gâh-ı deverân olan havâdis-i muʻtenâ bihâdan cümle millet istifâde eyledikleri hâlde, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye gibi sâye-i âsayiş-vâye-i ʻadl u nasfetinde her türlü maʻlûmâttan intifaʻ olunmak mücâz ve mürevvec olan bir devlet-i maʻdelet- perver-i ahâlî ve tebʻasının 63
Endülüs: Kelime kökeni tam tesbit edilememiş olan Endülüs (Endelüs) ismi, Araplar tarafından İspanya için kullanılmış ve İspanyolca’ya Andalucia şeklinde geçmiştir. İlk İslâm fetihlerinin son bölümünü oluşturan Endülüs fethi için 710 yılında keşif amacıyla gidilmiş, Mûsâ b. Nusayr’ın önceden gönderdiği Târık b. Ziyâd komutasındaki orduya kendisi de fethin tamamlanmasına yardımcı olmak amacıyla birlikleriyle 712’de katılmış ve fetihten sonra Endülüs’te 755’e kadar sürecek olan Valiler Dönemi başlamıştır. 756-1031 yılları arasında Endülüs Emevileri, 1031-1090 yılları arasında Mülûküˈt-tavâif, 1090-1147 yılları arasında Murâbıtlar, 1147-1229 yılları arasında Muvahhidler, 1238-1492 yılları arasında ise Gırnata Benî Ahmer Emirliği (Nasrîler) hüküm sürmüştür. Böylece Endülüs’te İslâm hâkimiyeti son bulmuş, kalan Müslümanlar ise morisko adı altında büyük sıkıntılar yaşamışlar ve 1609 yılında tamamen o bölgeden sürülmüşlerdir. Geniş bilgi için bk. Mehmet Özdemir, “ Endülüs”, DİA, XI, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, (211-225).
12
mahrûm ve bî-gâne kalmış olması te’essüfü dahi munzam olarak işbu iki vech-i cemîl zikr olunan iki mes’eleye karşı birer müskit delîl...”64. İfade edildiği üzere, Endülüs’ün diğer İslâm şehirlerinden uzak oluşu ve ayrıca yedi yüz yıldan fazla yönetimde kalmış İslâm idaresinin taassub sahibi Hristiyanlar tarafından, neredeyse bütün
medeniyet
unsurlarının
ortadan
kaldırılması
sebebiyle
Osmanlı’nın
gündeminin dışında kalmıştır. Ziya Paşa, doğuda halk arasında sadece bir efsane olma değeri taşıyan bu medeniyetlere örnek teşkil eden Endülüs’ün tarafsız tarihçilerin söyledikleriyle tekrar aydınlığa kavuşturulması gerektiğine inanmaktadır. Çünkü o topraklar çok değerli alimler de yetiştirmiştir. Ayrıca Ziya Paşa’nın “bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” sözünce, ismini ve eserini bâkîleştirmek gibi doğal bir niyeti de vardır. İşte bu amaç ve niyet onu, bu eseri hazırlamaya sevketmiştir. Bu ideolojik açı dışında İsmail Hikmet Endülüs Tarihi’nin telif sebebine dönemin şartlarına göre, kendini gösterme ve yükselme gayreti açısından yaklaşmakta ve şöyle demektedir: “ Her şâir ve edip için zamanının takdirini kazanmak ilk gayedir. Bu da ancak zamanında kıymet ve şöhret sahibi olan üstadları taklit ve tanzir ile olur. Onlara yetişmek, onlar sırasına geçmek, mevkiini yapmak demektir”65. İsmail Hikmet, Endülüs Tarihi’nin başlangıç sayfasından bir parça örnek vererek, bu eserin Ziya Paşa’nın münşîliğini, o zamanın münşî geçinen kalem sahipleri arasında isbât ettiğini belirtmektedir. İki cüzden oluşan eserin ilk cildi 1859’da Takvimhâne-i Âmire’de, yine iki cüzden oluşan ikinci cildi 1863’de Tercümân-ı Ahval Gazetesi’nde basılmıştır66. 1887’de ise dört cilt tek kitap halinde yayınlanmıştır67. 2.1.3. Tertib ve Muhtevâsı 64
Ziya Paşa. Endülüs Tarihi, nşr. Kirkor, II.baskı, I-IV, Dersaâdet: Karabet ve Kasbar Matbaası, I-
II-III:1304 (1886), IV: 1305 (1887), I, 4-7. 65
İ. Hikmet, s.109. a.g.e., s.108. 67 Göçgün, s.30. 66
13
Dört cilt halinde düzenlenmiş olan Endülüs Tarihi’nin giriş mahiyetinde olan beş sayfalık kısma Ziya Paşa, mutâd olduğu şekilde besmele, Allah ı övgüyle birlikte hamdele, Peygamber’i övgüyle birlikte salvele ile başlamıştır. Bu eseri ilim ve irfan sahiplerine hediye ettiğini belirttikten sonra, İslâm’ın doğduğu ve yayıldığı yerlerde meydana getirdiği değişim ve gelişim, fetihler, Endülüs kıtʻasının durumu, orada neş’et eden medeniyetin önemi, fakat Osmanlı ülkesinde bu medeniyetten yeterince haberdar olmayış, bu eserin meydana getiriliş sebebi, izlenen yol, esere kaynak teşkil eden kitapların özellikleri ve Padişah Sultan Abdülmecid Hân’a övgüyle devam etmektedir. Ayrıca kendisinden sonrakilerden de eksiklerin tamamlanması hususunda temennîde bulunmaktadır. Daha sonraki sayfalarda İslâm’ın doğuşu esnasında Arap kabilelerinin kötü halleri, İslâm akidesinin hayatlarına girişiyle birlikte hayatlarında tezâhür eden değişimler, fetihlere başlayışları, ilim ve irfân meşaleleriyle gittikleri yerleri aydınlatmaları, hilâfet merkezlerinin önce Medine, sonra Şam, Bağdat, Mısır ve Endülüs topraklarında bulunduğundan bahsetmektedir. Fetihlerin temel özelliğinin ise adâlet ve medeniyet taşıyıcı olmasını vurgulamaktadır. Sonraları İslâm yıldızının Diyâr-ı Rûm’da parlamaya başladığı, Endülüs uzakta olduğu için Osmanlı’nın oradaki ilim ve medeniyetinden istifade edemediği, o toprakların mutaassıb Hristiyanlar tarafından mahvedildiği üzerinde durmaktadır. Yine o bölgenin, doğudaki ahâlî arasında, efsâne gibi dillerde dolaşıp unutulduğundan, oysa ki Araplar’ın orayı sahiplenişleri, adâletli davranışları sayesinde yedi yüz yıldan fazla hüküm sürmüş olması, bıraktıkları eserlerin ve kitapların Hristiyanlar tarafından yakılıp yıkıldığı için pek ulaşmamış ve Osmanlı alimleri tarafından onlardan bahseden bir eser vücuda getirilmemiş olmasından bahsetmektedir. Bu yıkımdan kurtulan ve Avrupalılar’ın ellerine geçerek lisanlarına tercüme edilen kitaplar da çok azdır. Ona göre sahih bir Endülüs tarihi için Arapça eserler yeterli değil, Avrupa lisanlarındakileri tercüme işinin de hem zaman alıcı hem de külfetli olacağı âşikârdır. Ayrıca bu eserlerde taraflı bilgiler de çoktur. Bu yüzden
14
eserin hazırlanmasında Endülüs ve Avrupalı tarihçilerin tarafsız olanlarının verdiği bilgilerin tercih edilmeye çalışıldığını ifade etmektedir.68. Bu bilgilerden sonra Endülüs Tarihi genel olarak, dört cüz halinde tertip edilmiş;
bu tertip kendi içinde başlıklara ayrılmıştır. İlk üç ciltte bu başlıklar;
meliklerin zamanları şeklinde olup, son ciltte ise medeniyete dâir keşifler, ilim ve ma’ârife dair başlıklar altındadır. 2.1.3.1. Birinci Cilt Bu kısımda altmışıncı sayfaya kadar herhangi bir başlık konulmadan, İspanya’da kurulan Benî Ümeyye hânedânı zamanına kadarki târihî süreç anlatılmaktadır. Bu bağlamda değinilen konular şöyledir: Hz. Osman zamanında fetih için Ifrıkiyye tarafına gönderilen ilk ordu, Tunus civarının fethi, Ukbe b. Nâfi’nin fetihleri, Moritanya’daki Berberîlerin yardımları, Mağrib’e gitmek için Mûsa b. Nusayr’ın tayini, Berberîler’i hezimete uğratması, fethettiği yerlerin halkına karşı adâletli davranması, Berberîler’i de ordusuna katarak yeni fetihlerde bulunması, İspanya’nın coğrâfî ve târihî geçmişi, İspanya’da yaşayan milletler, kurulan şehirler, Yunanlılar, Romalılar ve Got kavminin oraya tahakkümü, Musa b. Nusayr’ın İspanya’yı fethinden hemen önceki idârî yapıları. Bundan sonrasında ise Mağrib’in fethi için Mûsa b. Nusayr’ın, dönemin Emevî halifesi Velid b. Abdülmelik’ten izin almak için bölgenin coğrafî güzelliklerini övücü ifadeler kullandığı bir mektup göndermesi, Mûsa’nın asıl amacının İspanya’nın fethinden sonra Fransa ve Macaristan’ı fethedip Macaristan tarafından gelerek Konstantıniyye’yi (İstanbul) alarak hadîs-i şerifin övgüsüne nâil olmak olduğu,
Mûsa’nın fetih hazırlıkları, Târık b. Ziyâd’ la birlikte hareketi,
İspanya kralının bu fetihler karşısında şaşkınlık yaşayıp asker toplaması, Müslüman ordusunun silahlanış şekli, Târık b. Ziyâd’ın cesâretlendirici konuşması, kazanılan zafer, Tuleytula, İşbiliyye ve diğer önemli şehirlerin fethi, halkın her açıdan emniyetinin sağlanması için şartnâme hazırlanıp bütün şehirlerde ilanı, krala olan iyi davranış ortaya konulmaktadır.
68
Ziya Paşa, I, 2-7.
15
Mûsâ b. Nusayr ile Târık arasında geçen bazı meseleler ve bazı rivayetler, halife Velid’in vefatı, Süleymân b. Abdülmelik’in tahta geçmesi, Mûsâ’nın Şam’a dönüşü, Mûsâ’nın hak ettiği iltifât yerine halifeden hakâret işitmesi, halifenin Mûsâ b. Nusayr’ın oğullarına yaptıkları, özellikle Mûsâ’nın sonra Mağrib ve Endülüs’te vekil bıraktığı oğlu Abdülaziz’i öldürtmesi, Endülüs idâresine Eyyûb b. Habîb’in getirilmesi, divanın İşbiliyye’den Kurtuba’ya nakli, o dönemde İspanya’nın dört bölgeden oluştuğu, oralarda yaşayan halklar ve hepsinin inançlarını serbestçe yaşayabiliyor olmaları, üzerinde durulan konulardandır. 98 (716) yılında Şam idâresi tarafından el- Hûr b. Abdurrahmân es-Sakafî’ nin Endülüs’e vali tayin edilmesi, Fransa sınırındaki Bertat dağlarına kadar yapılan fetihler, iki yıl sonra onun yerine es-Semh’in tayin edilmesi, kişiliği, denizcilikteki gelişmeler, şehid olması ve yerine adâleti ve İslâm, Hristiyan ve Yahudi hukûkunu hakkıyla icrâ eden diğer valiler ve sonra da 110 (728) senesinde vali olan Abdurrahman b. Abdullah el-Gafikî’nin getirilişi anlatılmaktadır. Onun zamanında yapılan fetihler, 113 (731) yılında Bertat dağlarını aşıp Tulûşe, Bordo, Puvatya ve birçok şehri alması, daha sonra fethedilen Tûr şehrinde ganimetin bol oluşunun Müslüman askerin hareketini sekteye uğratması ve bunun Müslümanlara ağır bir ceza olarak döndüğü vurgulanmaktadır. Bu savaşta Abdurrahmân şehid olmuş, kalan asker Erbûne’ ye kaçmıştır. Puvatya savaşı 114 (732) yılında meydana gelmiştir. Ayrıca bu sayfalarda Müslümanların adâletli idâreleri, ilim ve medeniyet sahalarında yaptıkları ve bunun Hristiyan tarihçiler tarafından övülmesi, ehl-i İslâm’ın şerefinin artmasının sebebinin ancak İslâm dininin şerefi sayesinde olduğu, yenilgilerin ise din dışındaki iç ve dış sebepler dolayısıyla olduğu, ayrıca Bertat dağı yani Pireneler’in ötesinde yaşanılan yenilginin sebepleri sıralanmaktadır. Abdülmelik b. Katân Endülüs’e emir olarak atanmış, daha sonra ise halife Hişâm tarafından onun yerine Ukbe b. Haccâc el-Kaysî getirilmiştir. İyi idâresi sayesinde İspanya’daki durumu iyice düzeltmiş, uygulamalarındaki adâlet sebebiyle dost düşman herkesin övgüsünü kazanmış, şehir ve köylerde okullar yaptırmış, rütbe ve memuriyetleri herkese açık hale getirmiştir.
İç huzuru sağlayıp tekrar gazâ
maksadıyla Frank bölgesine gidecek iken, Kuzey Afrika’da murâbıtîn diye bilinen Berberî kabilelerinde çıkan isyanlar üzerine yoldan dönmüş, Cebel-i Târık’ı geçerek
16
âsileri itaat altına alıp yeniden Endülüs’e gelmiştir. Onun Endülüs’ten bu sebep dolayısıyla uzak kalışı buradaki her önemli idarenin kendi başına buyruk hareket etme düşüncesine girmesine sebebiyet vermiştir. Hişâm, 124 (741) senesinde vefat etmiştir. Hâricî isyanlara karşı yaşanan Ifrıkiyye bozgunları Endülüs’ü kendi yöneticileri tarafından idâre olunması gibi düşüncelere yöneltmiş, Ukbe’den sonra halife tarafından Endülüs’e vali olarak gönderilen İbn Katân bunu fark ettiği için üzerlerine asker göndermiştir. Fakat onlar kendi aralarında birleşip valiye galip geldiler. Endülüs halkı bu durumu Ifrıkiyye valisi olan Hamdullâh’a iletip ondan iktidar için güçlü bir kişi istediklerinde, o Hizan b. Dırâr el- Kelbî’yi, Berberîler’den büyük bir toplulukla 126 (743) yılında Endülüs’e gönderdi. Memleketin asâyişini uzun süre koruma amacıyla, her kabileyi kendi vatanının havasına, suyuna ve iklimine benzer mahallere yerleştirdi. Bu dönemde Asturiş bölgesi dışında bütün İspanya, İslâm idaresindeydi. Ancak Asturiş’e giderek İslâm yönetimine yük olmaya başlayacak ve sonunda da çöküşüne sebep olacaktır. Çünkü dağlarla çevrili olan bu bölge deniz kıyısına kadar uzanıyordu ve İslâm yönetimine girmeyenler buralara saklanmışlardı. İslâm ordusu ise bu tarafı önemsememiş ve diğer taraflara doğru gitmişti. Onlar da bunu intikam için fırsat bilmişlerdir. Bunların başında İslâm’ın zuhûrundan önce Belay adlı biri bulunuyordu. 133 (750) senesinde Belay’ın damadı Alfons kral seçilmiş ve ülkesini Şelemenke şehri yakınlarına kadar genişletmiştir. Vali aldığı iyi tedbirlerle İspanya’nın âsâyişini sağlamışsa da kendisine yer verilen bazı kabileler bunlara kanâat etmeyip isyâna kalkışmışlar, hatta vali hapsedilmiştir. Hapisten kurtarılsa da yolda öldürülmüştür. Bu sırada İbn Seleme el-Cüzâmî, Kurtuba’yı; Semâil de Sarakosta ile kuzeydeki eyâletleri istilâ edip bağımsızlık iddiasına kalkışmışlardır. Fakat bu karışık durumun çözümü için kabile ileri gelenlerinden oluşan müzâkere meclisi Ukbe b. Nâfi’nin torunlarından Yûsuf Abdurrahmân el-Fihrî’yi 129 (749) yılında vali seçmişlerdir. Böylece ilk defa vali Şam’daki halife tarafından onaylanmış olsa da, ona müracaat edilmeden Endülüs’teki liderler tarafından aralarından biri vali
17
seçilmiştir. Böylece halifenin Endülüs kıtası üzerindeki nüfuzu azalmış oluyordu. Yûsuf el-Fihri gerek Müslümanlar ve gerekse Hristiyanlar arasında başarılarıyla kabul görmüştür. Onun zamanında İspanya beş kısım olarak kabul edilmiştir. Kurtuba, Tuleytula, Mâride, Sarakosta, Erbûne vilayetleri ve bunlara bağlı mekanlar. Yûsuf’un başarılı idaresi dört sene sürdü. Peygamberimiz’in alemdârı olan zâtın torunlarından Âmir b. Amr el-Kureyşî’yi emirüˈl-mâ görevinden azletmesi, İspanya’da yeniden isyân ortamı meydana getirdi. Ayrıca doğuda Abbasiler’in ortaya çıkışı, Emeviler’in çöküşü hâdiseleri de halk arasında duyulmuştu. Âmir, evvela Abbasiler adına Şam’dan gelen kabileleri sonra da Berberiler’i ayaklandırıp Sarakosta’yı zabtetti. Vali Yûsuf da Yemen’den gelen kabileleri ve diğer bazı yerlerin halkını kendi yanına çekti. 138 (755) senesinde meydana gelen şiddetli çarpışmada Âmir yenilerek kaçmak zorunda kaldı69. Birinci ciltte sayfa altmıştan sonraki başlıklar şu şekilde sıralanmaktadır: İspanya’da Kurulan Benî Ümeyye Hükûmeti üst başlığı ve Melik I. Abdurrahmânˈın Zemânı70, Hişâm b. Abdurrahmânˈın Zemânı71, Melik Hakemˈin Zemânı72, II.Abdurrahmân b. Hakemˈin Zemânı73, Endelüs Beşinci Meliki Muhammed b. Abdurrahmânˈın Zemânı74, Endelüs Altıncı
Meliki
Münzir b. Muhammedˈin Zemânı, Melik Abdullah b. Muhammedˈin Zemânı75, Melik
Üçüncü
Abdurrahmân 76,
Melik
İkinci
Hakem
ibni
Üçüncü
Abdurrahmânˈın Zemânı77, Melik İkinci Hişâm ibni Hakem Müstansırˈın Zemânı78, Mütegallib Muhammed b. Abdülcebbârˈın Zemânı, Süleyman Müteğallibˈin Zemânı79, Melik Hişâm b. Hakemˈin İkinci Defʻa Cülûsu80, Süleyman Müteğallibˈin İkinci Defʻa Teğallübü Zemânı81, ʻAli b. Hammûdˈun
69
Ziya Paşa, I, 10-59. Ziya Paşa, I, 60-74. 71 Ziya Paşa, I, 74-78. 72 Ziya Paşa, I, 78-84. 73 Ziya Paşa, I, 84-96. 74 Ziya Paşa, I, 96-103. 75 Ziya Paşa, I, 107-112. 76 Ziya Paşa, I, 113-148. 77 Ziya Paşa, I, 149-160. 78 Ziya Paşa, I, 161-184. 79 Ziya Paşa, I, 184-188. 80 Ziya Paşa, I, 188-191. 81 Ziya Paşa, I, 191-194. 70
18
Zemânı82, Melik IV. Abdurrahmân ile Kâsım b. Hammûdˈun Zemânları83, Melik V. Abdurrahmân el-Müstazhir billâh Zemânı84, Muhammed b. Abdurrahmân Müstekfî billâhın Zemânı85, Yahyâ b. Ali b. Hammûdˈun Zemânı86, Melik Hişâm b. Muhammed b. Abdülcabbârˈın Zemânı87. 2.1.3.2. İkinci Cilt İkinci ciltte yer alan başlıklar şu şekildedir: Tavâif-i Mülûk88 ve Murâbıtîn89 Devleti Zemânı90, Melik Cevher b. Muhammed’in Zamanı91, Melik Muhammed b. Cevher’in Zamanı92, Zuhûr-i ve Hurûc-i Murâbıtîn93, Vurûd-i Murâbıtîn bi-İspanya94, Zuhûr-i Sâhib-i Devlet-i Muvahhidîn Muhammed b. Tûmert el-Müştehir biˈl-Mehdî95.
2.1.3.3. Üçüncü Cilt
82
Ziya Paşa, I, 194-195. Ziya Paşa, I, 195-198. 84 ZiyaPaşa, I, 198-200. 85 Ziya Paşa, I, 200-202. 86 Ziya Paşa, I, 202-204. 87 Ziya Paşa, I, 204-208. 88 Mülûküˈt-tavâif: Endülüs Emevî Devleti’nin ardından 1031-1090 yılları arasında hüküm sürmüş küçük devletleri ifade eder. Bağımsızlığını ilan eden bu nüfuzlu ailelerden bazıları şunlardır: Zünnûnîler, Abâdîler, Eftâsîler. Bu dönemde Müslümanlar arasında kendilerinin zayıflamasına ve Hristiyanlar’ın reconquista hareketini başlatıp güçlenmelerine sebep olacak savaşlar devam etmiştir. Hatta önemli bazı yerlerin hristiyanlarca zaptedilmesi üzerine Kuzey Afrika’da hüküm süren Murâbıtlar’dan yardım istenmiştir. Daha fazla bilgi için bk. Mehmet Özdemir, “Endülüs”, DİA, XI, 214. 89 Murâbıtlar: 1056-1147 yılları arasında kuzey Afrika, Endülüs ve Balear adalarında hüküm süren, kurucusu din âlimi Abdullah b. Yâsin olan, berberî hânedânı ve devletidir. Ed-Devletü’l-Lemtûniye, el-Mütesellimûn, el-Mülessimûn diye de isimlendirilen bu devlet, Yûsuf b. Taşfin döneminde, en büyük İslâm devletlerinden biri olmuş; küçük emirliklere bölünmüş; ülkesinin sınırlarını Tunus’tan Atlas okyanusuna kadar genişletmiş ve Endülüs’te sona ermek üzere olan İslâm varlığının devamının sağlamıştır. İsmail Yiğit, “Murâbıtlar”, DİA, XXXI, İstanbul: 2006, (152- 155). 90 Ziya Paşa, II, 2-14. 91 Ziya Paşa, II, 14-20. 92 Ziya Paşa, II, 20-48. 93 Ziya Paşa, II, 48-54. 94 Ziya Paşa, II, 54-97. 95 Ziya Paşa, II, 97-119. 83
19
Üçüncü ciltteki başlıklar şöyledir: Muvahhidîn96 ve Benî Ahmer97 Zemânları ile Müdeccerîn Hakkında İcrâ Olunan Muʻâmelât ve ana Mütaʻallik Vukûʻât Beyânındadır98, Vefât-ı
Abdülmü’min99, Vakʻa-i
Şentemirîn
(Şenterîn) ve Şehâdet-i Sultân Ebû Yaʻkûb Şâh, Cülûs-i Sultân Yaʻkûb, Erâke Muhârebe-i Meşhûresi, Vefât-ı Sultân Yaʻkûb, Vefât-ı Muhammediˈn-Nâsır ve İstilây-ı Übbeze, Bakiyye-i Ahvâl-i Muvahhidîn, Vefât-ı Yûsuf el-Mustansır ve Sû-i Tedbîr-i Cülûs-i
Melik Abdullah el-Mansûr, Ahvâl-i Kral Ferdinando100,
Ebuˈl-ʻAlâ İdrîs, Teşebbüsât-ı
Mütehaddise,
Melik
Memûnˈun
Melik
Me’mûn
İspanya’ya Mürûru
ve
ve Gavâiˈl-i İnhizâm
ve
Vefâtıyla Muvahhidîn Devletiˈnin İnkırâzı, Kral Cekomˈun Cezâyir-i Balyâr’ı Sûret-i İstilâsı, Şûriş-i İspanya ve Sûret-i Zuhûr-i Devlet-i Benî Ahmer, Taarruzât-ı Ferdinand
ve Cekom ve Melʻanet-i Don Âlvar, Bakıyye-i
Ahvâl-i İbn Hûd, İstilây-ı Kurtuba101, Mefâsid-i Kral Ferdinando, Cülûs-i Ebû ʻAbdullah Muhammed b. Yûsuf b. el-Ahmer, İstilây-ı Belensiye ve Harekât-ı
Gadriye-i
Kral Cekom,
Kral Ferdinando’nun
Mursiye’ye
Taʻarruzu, Aragon Kralı Cekom’un Denye ve Şâtıbeˈyi İstilâsı, Kaştâle Kralı Ferdinando’nun Ercûne İşbiliye’yi İstilâsı, Vefât-ı
ve Cehn’i
İstilâsı,
Kral
Ferdinando’nun
Kral Ferdinando, Ahvâl-i Hükûmet-i
Kaştâle,
Maʻmûriyet-i Gırnata, Binây-ı Kasr-ı el-Hamrâ, Hareket-i Müdeccirîn102-i 96
Muvahhidler: 1130-1269 yılları arasında Kuzey Afrika ve Endülüs’te hüküm süren Berberî hânedânıdır. Murâbıtların yanlış buldukları bazı dinî uygulamalarını durdurmak amacıyla yeni bir ıslah hareketinin temsilcisi olarak Kuzey Afrika’da ortaya çıkmıştır. Hânedânın kurucusu İbn Tûmert din ilimlerinde sahip olduğu zengin birikimin yanında eylemci kişiliği ile de dikkat çekmiştir. Mehmet Özdemir, “Muvahhidler”, DİA, XXXI, İstanbul, 2006, (410-412). 97 Benî Ahmer (Gırnata Emirliği, Nasrîler); Muvahhidlerin İkab yenilgisinin (609/ 1212) ardından Endülüs’te çok sayıda şehir düşmüş ve Müslümanların elinde kalanlarda otorite boşluğu ortaya çıkmıştı. Bu sırada bazı liderler bulundukları merkezlerde kendi başlarına hareket etmeye başlamışlardı. Onlardan İbnü’l-Ahmer diye tanınan Muhammed b. Yûsuf bir süre İbn Hûd’a tâbi olmuş, onun ölümünün ardından ise Gırnata’da (Granada) “emirü’l-müslimîn” unvanı ile Gâlib billâh lakabıyla biat alıp Nasrîler hânedânını kurdu. 250 yıldan fazla hüküm süren Nasrîler Devleti, kurucusu İbnü’l-Ahmer’e nisbetle Benî Ahmer, başşehrine nisbetle Gırnata Sultanlığı veya Gırnata Emirliği olarak da adlandırılmaşıtır. İsmail Yiğit, “Nasrîler”, DİA, XXXII, İstanbul, 2006, (420-424.). 98 Ziya Paşa, III, 2-8. 99 Ziya Paşa, III, 8-32. 100 Ziya Paşa, III, 32-58. 101 Ziya Paşa, III, 58-80. 102 Müdeccer (Mudejar: Ziya Paşa, İspanyolca okunuşunu tercih etmiştir.). Müdeccen: İspanyolların, Müslümanlardan geri aldığı Endülüs şehirlerinde bir süre daha antlaşmalar çerçevesinde, getto benzeri mahallelerde ya da kendilerine ayrılmış köylerde yaşayan ancak daha sonraları hristiyanlaştırılan Müslümanlar için kullanılmış bir ifadedir. Arapça kaynaklarda müdeccel, İspanyolca’da ise mudejar şeklinde kullanılmaktadır. Mehmet Özdemir, DİA, XXXI, İstanbul, 2006, s.465.
20
Belensiye, Mefsedet-i Benî Şakaylûle, İstilâ-yı Mursiye, Hareket-i Sâniye-i Müdeccerîn-i Belensiye ve Vefât-ı Kral Cekom103, Vefât-ı Muhammed b. elAhmer ve Vürûd-i Sultân Yaʻkûb Ebû Yûsuf bi-Endelüs, Vakʻa-i Don Nuno, Kral Alfons’un Halʻ-i ve Sultân Yaʻkûb’un Muʻâvenetiyle Defʻa-i Sâniyede Cülûsu, Muhâtabât-ı Sultân Yaʻkûb ve Melik Muhammed-i Sâni, İstikrâr-ı Devlet-i Benî Ahmer, Vefât-ı Muhammed-i Sâni ve Giriftâri-i Cebeli’t-Târık, Tampele Vakʻası, Ahvâl-i Reʻâyây-ı İslâmiyye104: Bu başlık altında, Ziya Paşa, müslüman halkın durumunu anlatırken; İspanya’daki Hristiyan yönetime tâbi Müslümanların, mürtedler, esirler, azadlılar ve müdeccerler105 adıyla anıldıkları bilgisini vermiştir. Bu Müslümanların haklarının ne kadar kısıtlı olduğu; damgalı birer köle haline getirildikleri; verilen cezâların ne kadar ağır olduğu ve özellikle esirlerin insan sayılmadığı olayları tafsilâtıyla anlatılmıştır. Özellikle müdeccerleri anlatırken, onların hiçbir yerde hristiyanlarla birlikte yemek yiyemediklerini ve aynı hamamda dâhi yıkanamadıklarını bildirmiştir106. Üçüncü
ciltteki
diğer
başlıklar
ise
şöyledir:
Kaştâle
Kralı
Ferdinandoˈnun Sûret-i Vefâtı, Şûriş-i Hükûmet-i Gırnata, İstirdâd-ı Beyzâ ve Martus
ve
Katl-i
Ebuˈl-Velid,
İstirdâd-ı
Muhammed-i Râbiʻ, Ahvâl-i Melik Yûsuf
Cebeliˈt-Târık
ve
Katl-i
Ebuˈl-Haccâc, Abdülmelikˈin
Endelüsˈe Mürûru ve Sûret-i İnhizâmı107, Tafsîl-i Vakʻa-i Tarîf ve İnhizâmı İslâmiyân, İstilây-ı Cezîretüˈl-Hadrâ, Vakʻa-i Cebeliˈt-Târık ve Vefât-ı Kral Alfons, Katl-i Yûsuf İsmâîl
ve
ʻÂkıbet-i
Hükûmetiˈnde Müdeccerlerinin
Ebuˈl-Haccâc ve Hâlʻ-i Muhammed-i Hâmis, Katl-i Hâl-i Ebû Saʻîd, Ahvâl-i
Bulunan Müdeccerînin
Ahvâli,
Müdeccerîn, Aragon
ve
Kaştâle Belensiye
Ahvâli108, Kemâl-i Maʻmûriyet-i Gırnata, Hikmet, Ebû
ʻAbdullah Yûsufˈun ve Muhammed-i Sâdisˈin Zemânları, Yûsuf-i Sâlisˈin Zemânı,
Muhammedüˈl-Yesârîˈnin bi-Tekrâr Halʻ-i ve Defʻa-i Sâlisede
Cülûsu, Muhammedüˈl-Yesârîˈnin Üçüncü Defʻa Halʻ-i ve Muhammed b. ʻOsman 103 104
el-Ahnefˈin Cülûsu,
Muhammed
Ziya Paşa, III, 80-96. Ziya Paşa, III, 96-127.
106
Ziya Paşa, III, 96-127. Ziya Paşa, III, 127-141. 108 Ziya Paşa, III, 141-168.
107
21
b. İsmâilˈin
Cülûsu, Tafsîlât,
Cülûs-i Melâ ʻAli Ebuˈl-Hasan 109, Ahvâl-i Gırnata, Sû-i Tedbîr-i Ebiˈl-Hasan ve İstilây-ı el-Hamâ, Mukâtelât-ı Dâhiliyye ve İstihlâs-ı Lûşe, Harekât-ı Ebi ʻAbdullâh ez-Zağal ve Giriftâri-i Ebi ʻAbdullâh es-Sağîr, Şûriş-i Gırnata110, Teşebbüsât-ı Ferdinand ve İzabel ve İstilây-ı el-Vâvü’l-Uzine ve Nemâkeş ve Setnil, İstilây-ı bi-Nemâkeş ve Kavin ve Kartema ve Ronda (Runde) ve sâire, Muhâsara-i Lûce ve Vales ve Himmet-i Ebi ʻAbdullah ez-Zağal ve Rıdvan111, Hıyânet-i Ebi ʻAbdullah es-Sağîr ve İstilây-ı Malaka, Tafsîlât, Gayret-i ez-Zağal ve Sûret-i İstilây-ı Şehr-i Beyzâ, Ahvâl-i Gırnata ve Ebû ʻAbdullah
es-Sağîr112, ʻUzr-i ve Âkıbet-i Hâl-i Ebi Abdullah
Müşâvere-i
Rü’esây-ı
Gırnata,
Gırnatalılarˈın
ʻOsmaniyyeˈden İstimdâdları, Müddet-i
ez-Zağal,
Devlet-i ʻAliyye-i
Muhâsara ve Binây-ı Sentafi
(Şentefîle, Santafila), Müşâvere-i Sâniye ve Hamiyyet-i Mûsa, Gırnataˈnın Teslîmine
ve
Ahâlîsine
Verilecek
İmtiyâzâta
Dâ’ir Mukâvele-nâme113,
Gırnata Meliki Mevlâ Ebû ʻAbdullah es-Sağîr ile Müteʻallikâtı İçin Kral Ferdinand ve Kraliçe İzabel Tarafından İ ʻtâ Olunan İmtiyâz-nâme, Gayret-i Mûsa b. Ebuˈl-Gâzân, Şûriş-i Gırnata ve Nâme-i Kral Ferdinand, Sûret-i Nâme114, İstilâ-yı Gırnata ve İnkırâz-ı Devlet-i İslâmiyye115. 2.1.3.4. Dördüncü Cilt Dördüncü cilt, yüz kırk sekiz sayfadan oluşmaktadır. “Endelüs’de zuhûr eden bazı meşhûr ʻulemânın ahvâli ve ilmî eserleriyle birtakım memleket ve beldelerin isimleri, mevkiʻleri, İslâm ahâlîsinin bazı dâhilî idâresi ve millî âdetleri ve medenî hizmetleri beyânındadır.” açıklaması altında; Endülüslü Müslümanların hristiyanlar tarafından uğradığı çeşitli belâlar, Endülüs’ün yetiştirdiği âlimleri doğunun çok da fazla tanımadığı, s.4-69 arasında verilen cetvelin meydana
109
Ziya Paşa, III, 168-194. Ziya Paşa, III, 194-211. 111 Ziya Paşa, III, 211-241. 112 Ziya Paşa, III, 218-214. 113 Ziya Paşa, III, 214-276. 114 Ziya Paşa, III, 276-291. 115 Ziya Paşa, III, 291-294. 110
22
getirilişinde izlenen yol, bu cetvelde bulunmayan daha çok âlimin var olduğu anlatılmaktadır116. Başlıklar ise şu şekildedir: “Bazı Meşâhir-i Fuzalây-ı Endelüs”: Bu başlık altında künye, isim ve şöhreti; maskat-ı re’si (doğum yeri); târih-i ve mahall-i vefâtı; müteʻârif olan âsârı bölümleriyle oluşturulan cetvelde iki yüz doksan sekiz âlim tanıtılmaktadır117. “Memâlik-i Endelüs” başlığı altında yüz seksen yedi şehir, belde ve ada, coğrafî, târihî, kültürel, meşhûr olan tarafları, yapıları, ahâlîsinin etnik yapısı, orada yetişen meşhûr şahsiyetler, bazılarının şimdiki durumları ile birlikte tanıtılmaktadır118. Ziya Paşa’nın şehir tanıtımlarını hangi eserleri kullanarak yaptığını, eserin kaynakları hakkında bilgi verirken aktarmaya çalışacağız. Endelüs Ahâlî-i Müslimesiˈnin Bazı
Usûl-i
Millîyeleri 119, Hükûmet-i İslâmiyye Raʻiyyetinde Bulunan
Hristiyanlarˈın Ahvâli120, Ahvâl-i Tâ’ife-i Benî İsrâîl121, Nüfûs122, Cibâbet (Vergi)123, Ahvâl-i
Askeriyye124, Umûr-i
Bahriyye125, ʻArablar’ın Bahr-i
Muhîti Teftîşe ʻAzîmetleri126, Atlantik İklîm-i Cesîminin Sûret-i İnhisâf ve Ğuyûbetine Dâ’ir Makâlât127, Maʻârif128, Muhteraʻât129. Endülüs Tarihi’nin sonunda hâtime yerine geçecek herhangi bir sonuç bölümü yoktur. 2.2.
ESERİN
DÖNEMİ
İÇİN
ÖNEMİ
VE
ETKİLERİ,
YASAKLANAN KİTAPLAR ARASINDA OLUŞU, HAKKINDA YAPILAN BAZI DEĞERLENDİRMELER 2.2.1. Dönemi İçin Önemi ve Etkiler
116
Ziya Paşa, IV, 2-4. Ziya Paşa, IV, 4-69. 118 Ziya Paşa, IV, 70-93. 119 Ziya Paşa, IV, 94-95. 120 Ziya Paşa, IV, 95-100. 121 Ziya Paşa, IV, 100-101. 122 Ziya Paşa, IV, 101-102. 123 Ziya Paşa, IV, 102-104. 124 Ziya Paşa, IV, 104-107. 125 Ziya Paşa, IV, 107-108. 126 Ziya Paşa, IV, 108-110. 127 Ziya Paşa, IV, 110-116. 128 Ziya Paşa, IV, 116-138. 129 Ziya Paşa, IV, 138-148. 117
23
Ziya Paşa’nın eserinin ilk sayfalarında ifâde ettiği gibi Endülüs konusu, Osmanlı toplumunda o dönemde üzerinde durulmayan bir konudur. Ziya Paşa, Endülüs’ün siyâset ve medeniyet açısından uzak kalınmış bir coğrafya olarak karşımızda durduğunu ve muhakkak araştırılması gereken bir mevki olduğunu da özellikle ifâde etmektedir. Ziya Paşa’nın özet-tercüme ettiği Engizisyon Tarihi ve tercüme-derleme yoluyla yazdığı Endülüs Tarihi ile o dönemde kısa bir süre de olsa Türk aydınının ilgi alanına girmiş olan Endülüs, daha sonra uzun süre bu alandan uzaklaşmış ve bu süre arada bazı tercümeler dışında 1980’lere kadar devam etmiştir. Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi, Türk kalem erbâbının, Endülüs ve orada neş’et edip yüzyıllar boyu yaşamış medeniyetine ilgi duymasına vesile olmuştur. Böylece İslâm tarihinin çok da ilgilenilmemiş olan bu kısmı, çoğu yazar ve şâirin dikkatini çekmiş; bu konu hakkında eserler yazılmıştır130. Tanzimat sonrasında Endülüs’ü düşünce hayatımıza dâhil eden Ziya Paşa, sadece tarihî değil o bölgenin edebiyatından da haberdâr olup, bunu Harabât mukaddimesinin son bölümünde “Ahvâl-i Şuarâ-yı Arab” başlığıyla ifâde etmiştir. Ziya Paşa vesilesiyle o dönemde aralarında Nâmık Kemâl, Muallim Nâci, Recâizâde, Abdülhak Hamid gibi aydınların Endülüs’le ilgilendiklerini biliyoruz. Bu ilgi, kendisini çeşitli eserler şeklinde göstermiştir. Bunlar içerisinde, Endülüs’te kurulan parlak medeniyeti örnek gösterip, İslâm’ın ilerlemeye engel olmadığını, aksi görüşlere ispata çalışan reddiyeler, piyesler, tiyatrolar vardır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum ile o devir Gırnata Benî Ahmer devletinin yaşadığı süreç ve aradaki benzerlikler göz önüne alınarak çıkarılması gereken dersler şeklinde de yazılar yazılmıştır. Beşir Ayvazoğlu bu noktada, Mir’at’in Ramazan 1279(Şubat 1863) tarihli ilk sayısındaki “Esbâb-ı Servet” başlıklı yazıda, İspanya’daki Müslümanların ulaştıkları yüksek ilim ve medeniyet seviyesi ve sonradan bu değerleri kaybedip düştükleri halden bahsedildiğini ifâde etmektedir131.
130
Endülüs’ten İspanya’ya, Beşir Ayvazoğlu, Edebiyatımızda Endülüs, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1996, s.80. 131 a.g.m. s.81.
24
Nâmık Kemâl’in Midilli’de yazdığı mensûr eserlerinden biri olan Renan Müdâfaa-nâmesi; Ernest Renan (1823-1892)’ın 1883’de Sorbonne’da verdiği, İslâmiyetin Maârife Mâni Olduğuna Dair Konferansı’na cevap mahiyetindedir. Konferanstan üç ay sonra, Nâmık Kemâl, gönderdiği mektupta Renan Müdafaası’nı hazırlamak için faydalanmak üzere Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’ni, İbn Hallikân’ın Vefeyâtüˈl-Aʻyân ve Ahmed Midhat’in üç ciltlik Müdâfaası’nı istetmiştir132. Ziya Paşa’nın etkisiyle Endülüs konulu yazılar yazmaya yönelen yazarlarımızdan biri de Şemseddin Sâmi’dir. Tiyatro alanında Abdülhak Hamid’den önce Endülüs temâsını işleyen Şemseddin Sâmi’nin
“Seydi Yahyâ” ve ayrıca
neşredilmeyen “Mezâlim-i Endülüs” adlı bir piyesi daha vardır. Muallim Nâci de 1299 (1882) yılında yayınlanmış bir manzûm destân niteliğindeki denemesinde, Endülüs’te hüküm süren son İslâm hânedanının çöküşü günlerinde gösterdiği kahramanlık ve başarı sayesinde gönüllerde yer kazanmış Mûsa b. Ebi’l-Gâzân’ın savaşlarını ve şehâdetini anlatmıştır. Endülüs’ün
yıkılış
döneminde
yaşadığı
olaylar
ve
gerginliklerle
Osmanlı’nın yaşanılan dönemde karşılaştığı olaylar ve bunlar arasında bir benzerlik gördüğünü ifade edip, birlik ve beraberliğin çok elzem olduğuna dikkat çeken Recâizâde’nin Taʻlîm-i Edebiyat’ı da bu noktada önemlidir133. Tanzimat dönemi yazar ve şâirlerinden Abdülhak Hamid, Ziya Paşa’dan sonra Endülüs’le en çok alâkadar olan kişidir. Onun, bu topraklar hakkındaki ilgisinin ve bilgisinin kaynağı ise Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’dir. O bilgileri alıp, Müslümanların fetih heyecanı ve inşâ ettikleri güçlü medeniyeti hissedip, heyecanla eserlerine aktarmıştır134. Arapların İspanya’da asırlarca sürmüş hâkimiyetleri ve oluşturdukları medeniyetleri onun ilgisini o derece çekmiştir ki beş oyununa bu konu ana tema olmuştur.
Bunlardan “Nazife”de; Endülüs yıkıldıktan sonra, İspanya
kralının âşık olduğu Nazife’nin intihârı anlatılmaktadır. “Tezer yahut Melik Abdurrahmân-ı Sâlis” de; İspanyol kızı Tezer ile ona âşık olan III. Abdurrahmân 132
Fevziye Abdullah, Namık Kemal’in Midilli’de Yazdığı Manzum ve Mensur Eserler, Türkiyât Mecmûası, 1955-12, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul, 1955, s.88-89. 133 Ayvazoğlu, a.g.m., s.82. 134 “Abdülhak Hamid’in Tiyatro Eserleri Makalesi”, Nahid Sırrı, Ülkü Halkevleri Dergisi, X, 13, Ankara: Ulus Basımevi.
25
arasında geçen trajedi söz konusu edilmiştir. “Târık yahut Endülüs’ün Fethi” ise Târık b. Ziyâd’ın fütûhâtına ayrılmıştır. Bu eserde Hamid, kendi devrinin siyâsî ve sosyal meselelerine de temas etmektedir. “İbni Mûsâ yahut Zatüˈl-Cemâl” ise Târık’ın hemen hemen bir devamı şeklindedir. Bu eserlerde daha çok tarihi isimlere büründürülmüş hayalî olaylar anlatılmaktadır. Yalnız Târık’da fetih, tarihî seyri içinde süslenerek ele alınmıştır135. Eseri, Atatürk’ün okuduğu ve özellikle bazı kısımlarını çizip, sayfa kenarlarına not düştüğü kitaplar arasında da görüyoruz. Bu felsefî, fennî ve tarihî kitapların altları çizilmiş, özel işaretler konulmuş, uyarılarda bulunulmuş ve not düşülmüş sayfalarını Gürbüz Tüfekçi, “Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar” isimli çalışmasının ilgili bölümünde bir araya toplamıştır. Örnek olarak ise
Endülüs
Tarihi’nin birinci cildinin kırk üç, kırk dört ve altmış üçüncü sayfaları; üçüncü cildin ikiyüz doksan, ikiyüz doksan ikinci sayfaları; dördüncü cildin ise doksan dört, doksan beş ve doksan altıncı sayfaları asılları ve sadeleştirilmiş halleriyle verilmiş; fakat kitabın hemen hemen her sayfasının Atatürk tarafından işaretlendiği ifade edilmiştir. Biz, Atatürk’ün okuduğu nüshayı göremediğimizden Gürbüz Tüfekçi’nin örnek olarak vermiş olduğu sayfa bilgilerini verebildik. Ekler kısmında da fotokopi olarak iki sayfayı koymayı düşündük136. Tanzimat döneminde, Ziya Paşa’dan sonra ilgi duyulan ve yazılara, şiirlere, piyeslere konu olan Endülüs’e, bu dönemden sonra epeyce bir süre birkaç yazı ve tercüme dışında rastlayamıyoruz. Bunlar arasında 1960 yılında Sigrid Hunke tarafından yazılıp 1970’lerde Türkçe’ye tercüme edilen “Avrupa’nın Üzerine Doğan İslâm Güneşi” adlı eser vardır137. 1966 yılında Türkçe’ye tercüme edilen “Garp Medeniye’tinin Kuruluşunda Müslümanların Rolü” adlı eser zikredilebilir138. 1969 yılında
Ahmet
Gürkan
tarafından
yazılan
135
“İslam
Kültürünün
Garbı
Ayvazoğlu, a.g.m., s.82-83. Atatürk’ün okuyup işaretler koyduğu diğer kitaplar için ve özellikle Endülüs Tarihi için bk.. Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, der: Gürbüz Tüfekçi, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Yonca Matbaası, 1983, s. 185-191. 137 Sigrid Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslâm Güneşi, trc. Servet Sezgin, İstanbul: Bedir Yay., [t.y.], Orijinal Adı: Allahs sone über dem abendland-unser Arabischen erbe. 138 Haydar Bammat, Garp Medeniyetinin Kuruluşunda Müslümanların Rolü, çev. Avni İlhan, Ali Muhammed Ömeri, İstanbul: Bahar Yay., 1966. 136
26
Medenileştirmesi” adlı eseri de dikkate değerdir139. 1980’de Salih Tuğ tarafından Türkçe’ye çevrilen Philip Hitti’nin dört ciltlik “Political and Cultural Islamic History” (Siyâsî ve Kültürel İslâm Târihi) eseri de bunlar arasındadır. Ayrıca 1986’da Çağ Yay. tarafından yayınlanan “Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi”nin dört ve beşinci ciltlerinde Endülüs tarihine ait bilgiler yer almaktadır. 1990’lara gelindiğinde ise Türkiye’de Endülüs’le ilgili gerek tercüme gerekse akademik çalışmaların hızla arttığını görmekteyiz. 2.2.2. Yasaklanan Kitaplar Arasında Oluşu Endülüs Tarihi, yazıldığı dönemde ilgi görüp olumlu bir etki meydana getirmiş olmasına rağmen, 1304 (1887)’te yayımlanışından on yıl sonra Osmanlı topraklarına girişi yasaklanan kitaplar arasına alınmıştır140. Osmanlı’da çoğu şeyde olduğu gibi matbûʻatta da icâzet önemliydi. Matbûʻatın gelişimi için çeşitli vasıtalar, teşvikler yanında bazı yasaklarla da belirli düzen korunmaya çalışılıyordu. İlk defa 1858’de yürürlüğe konulan Matbaʻalar Nizamnâmesi’nde, matbûʻat şartları ve yasakları ifade edilerek; saltanat makamı, bütün semâvî dinler ve temel ahlakî değerleri korumak amaçlanmıştı. Buna bağlı olarak, ruhsatlı da olsa bir matbaʻa, yasaklanmış bir kitabın basımını yaptığında kapatılabiliyordu. Matbaʻaların ve sahafların denetlenmesi bilhassa Jöntürk neşriyâtının yurda girip yayılmaya başlamasıyla hız kazanmıştır. İktidar, toplumun düşünce yapısını etkileyecek her türlü yayına, kafaları karıştırır düşüncesiyle dikkatli yaklaşıyordu. İşte bu şekilde yasaklanan kitaplar arasında Ziya Paşa’nın eserleri de bulunmaktadır. Terkîb-i Bend, Tercî-i Bend yanında Endülüs Tarihi bu eserleri arasındaydı. Özellikle bu yasaklama durumunun II.Abdülhamid döneminde olması, onun aleyhine tartışmaların başlamasına neden olmuştur. Oysa yasaklanan kitap türlerine bakıldığında bu hâlin sadece siyasî değil, toplumun her kesiminin dinî ve ahlâkî
139
Ahmet Gürkan, İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi”, Ankara: Akçağ Yay., 1969. Nizamettin Parlak, “Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi ve Günümüz Türkçesiyle Neşrinde Yapılmış Okuma Yanlışlıkları”, İslâmiyât, 8, 2005, s. 111-112. 140
27
durumuyla da yakından ilgili olduğu göze çarpmaktadır. Ayrıca bu yasakların çoğu kısmının bütün memleketlerde uygulanan yasaklardan olduğu da dikkate değerdir141. Nizamettin Parlak’ın makalesinde belirttiği üzere bu kitap, Ziya Paşa’nın şahsî ve siyasî görüşlerinden ya da içeriğinden dolayı da yasaklanmış olabilir. Memûriyette bulunduğu yerlerde yaşadığı olaylar; uygulamalarıyla bazı çevreleri rahatsız etmiş olması; Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne katılmış olması ve son dönemine girmiş olan Osmanlı’nın benzer olayları yaşayarak son bulan Endülüs Devleti tarihinin toplum üzerinde olumsuz etki yapabileceği gerekçeleri de yasaklanma sebepleri arasında gösterilmiştir142. 2.2.3. Eser Hakkında Yapılan Bazı Değerlendirmeler Ziya Paşa’nın, en az değerlendirilmeye tâbi tutulan eserleri arasında Endülüs Tarihi ve konu olarak bir parçası olan Engizisyon Tarihi’ni görmekteyiz. Endülüs Tarihi ile ilgili olumlu ve olumsuz düşünceleri şöyle verebiliriz: Eseri değerlendirmeye dikkatli bir şekilde yaklaşan Beşir Ayvazoğlu’nun olumlu düşüncesine göre eser, Türk aydınının ilgisini Endülüs’e ve orada büyümüş medeniyete çekmiş ve birçok esere konu teşkil etmiştir143. Şemsettin Şeker de eserin, Tanzimat sonrasında Endülüs mefhûmunu düşünce dünyamıza dâhil ettiği görüşündedir. Ayrıca Ziya Paşa’nın, yaptığı tercümede Viardot’nun eserinin aslına sâdık kalmayarak, Hristiyan müellifin yazdıklarına bir cevap verme durumunda olduğunu ifade etmektedir. İslâmiyet’in ilme, fenne, ilerlemeye engelmiş gibi gösterilmemesi gerektiğinin vurgusunu yaptığını belirtmektedir. Bu açıdan, eserin, Nâmık Kemâl’in “Avrupa Şarkı Bilmez” makalesi ve “Renan Müdâfaʻası” ile birlikte incelenmesi gerektiği görüşünü taşımaktadır. Yazara göre, eserin tercüme şekli ya da bir çeşit reddiye olmasından
141
Ali Birinci,Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Osmanlı Devletinde Matbuat ve Neşriyat Yasakları Tarihine Medhal, , IV, sy.7, İstanbul: Bilim ve Sanat Vakfı, 2006, s.293 vd. 142 Parlak, a.g,m., s.112-113. 143 Ayvazoğlu, a.g.m., s. 80.
28
ziyâde, Ziya Paşa’nın, yaşadığı devre Endülüs’ü göstermiş olması bakımından önemi büyüktür144. Eseri akademik açıdan değerlendiren Mükrimin Halil Yinanç’ın ifadeleri, eserin hemen hemen hiçbir ilmî değerinin olmadığı yönündedir. Yazar, 1908’den önce yazılmış ve tercüme edilmiş tarihlerin, tarih bilincinden uzak kişilerce kaleme alındığını ifade etmektedir. Bu düşünceyle Endülüs Tarihi için de aynı değerledirmeleri yapmaktadır. Ona göre; eserin ilk mütercimi Ethem Paşa ile esere edebî üslûp veren Ziya Paşa, tarih ile hiç ilgilenmemiş oldukları için eserde geçen müverrih ve yer isimleri yanlış kaydedilmiş; asılları ancak Avrupa kütüphanelerinde bulunabilecek eserleri görmüş ve incelemiş gibi kendilerine mal etmişlerdir. Yazara göre, durumun daha da vahim tarafı ise, eserin nasıl yazıldığını bilmeyen aydınlarımızın, eseri büyük bir takdirle karşılayıp,
kaynak olarak göstermiş
olmalarıdır. Ayrıca yine ona göre eser, Endülüs’ün kaybedilişine duyulan üzüntü sebebiyle Osmanlı vatandaşlarının İspanya halkına ve diğer Hristiyanlara kin ve nefret duygularına yol açmış hatta şairlerin şiirlerine konu olmuştur145. Eser, ilmî çalışma şartlarını taşımayabilir. Fakat bir eseri sadece bu açıdan değerlendirip halkta uyandırdığı etkiyi görmezden gelip bir köşeye atmak da çok olumlu bir tutum olmasa gerektir. Kaldı ki eser, ileride de üzerinde duracağımız gibi unutulan bir milletin sadece siyasî tarihini hatırlatmakla kalmıyor. Ayrıca, Ziya Paşa’nın dördüncü cildin çoğu sayfasını ayırdığı Endülüs âlimlerini, Endülüs şehirlerini, halkının etnik ve kültürel yaşamını, dinsel zenginliği ve birlikte yaşayabilmenin mümkün olmuş olduğunu hepimizin gözü önüne seriyor. Mükrimin Halil Yinanç’ın ifade ettiği gibi kin büyütmeye ve nefrete sebebiyet vermekten ziyade tarihî gerçekleri gözler önüne sermiştir diye düşünmekteyiz. 2.3. Müellifin Üslûbu ve Metodu- Eserin Kaynakları 2.3.1. Müellifin Üslûbu ve Metodu
144
Şemsettin Şeker, Kültür, Modern Türk Edebiyatında Endülüs, sy.8, 2007, s.105. Tanzimattan Meşrutiyete Kadar Bizde Tarihçilik, Tanzimat 2, Komisyon, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yay.,1999, s. 573-595. 145
29
Ziya Paşa, eserini Arapça ve Farsça terkiblerin bol olduğu bir uslûpla kaleme almıştır. Belki bu durum, eserin hitap alanını daraltmaya sebep olmuş olabilir ve hatta bu durum kendisinin ileride benimseyeceği dil ve üslûb tarzıyla da çelişik gözükebilir. Ancak dönemin kültürel yapısını dikkate aldığımızda bunun yaygın olduğu, yazı sahasında kişinin kendini ispatlamasını ifade ettiği görülür. Çocukluğudan beri şiirle meşgul olan Ziya Paşa, eserine kıtʻa, beyt ve mısralar yanında, âyet, hadis, kelâm-ı kibâr ibâreleri de yerleştirmiş; övgü ve yergilere de bolca yer vermiştir. Ziya Paşa, olayları anlatırken kendi düşünçe ve değerlendirmelerini de vermekten kaçınmaz. Anlattığı olayın önceki olaylarla bağlantısını kurmuş, neticelerini değerlendirerek okuyucunun zihnini devamlı canlı tutmak istemiştir. 2.3.1.1.Kıt’a, Beyit, Mısra ve Rübâîler Ziya Paşa, hemen her başlık altında, konu ve durumla ilgili olarak en az birkaç beyit, mısra, kıtʻa ya da rübâʻi vererek, târih temâlı eseri ayrıca bir şiir antolojisi haline getirmiştir diyebiliriz. Fakat yazdığı bu şiirlerin, beytlerin kime ait olduğunu bildirmemiştir. İncelediğimiz İslâm târihlerinde de durum buna benzemektedir. Ziya Paşa’nın eserini yazarken faydalandığını düşündüğümüz İslâm tarihi kaynaklarının hemen hepsinde, özellikle Endülüs tarihlerinde bu geleneği görmekteyiz. O eserlerde de konular arasına serpiştirilmiş çok sayıda beyit, rübai, kıt’a bulunmakta ve genellikler sahipleri zikredilmemektedir. Metin aralarına ilave edilen bu şiir parçaları ve beyitler arasında Arapça olanlar varsa da büyük kısmının Farsça olması dikkat çekicidir. Kuvvetli sanat özellikleri ve âhenkli ifâde tarzları olan bu beyitlerden Arapça iki örnek vermekle yetineceğiz. Fakat eserin edebî açıdan dahi incelemeye ihtiyâcı olduğunu da ifade etmeden geçemeyeceğiz. 1- “Ve li’l-umûri mevâkîtün mukadderatün
30
Ve küllü emrin lehu haddün ve mizânün” 146. 2- En-nefsü tetmaʻu veˈl-esbâbü âcizetün Veˈl-mer’ü yühlekü beyneˈl-ye’si veˈt-tamaʻ147. 2.3.1.2. Atasözleri 1-
Kral Rodrik’in ölümünü ifade ettikten sonra, gelen kralın onu bile
arattığını ifade için Arapça bir atasözü kullanmıştır: “Rahimehullâhuˈn-nebbâşeˈl-evvel” (Allah ilk mezar soyucuya rahmet etsin.)148. “İttekı şerre men ehsante ileyhi” (Kendisine iyilik ettiğin kimsenin
2-
şerrinden kork)149. 3-
“El-hâinü hâif” (Hâin kişi korkak olur)150.
4-
“Men yezraʻ eş-şevke lem yahsud bihi ‘ıneben”(Diken eken, üzüm
biçemez)151. “ Baş gidince pâyidâr olmaz ayak” 152.
5-
2.3.1.3.“Öldü” Demek İçin Kullandığı Süslü İfadeler 1- I. Abdurrahmânˈın vefâtını ifade etmek için kullandığı güzel temenni şöyledir:
“Târik-i tâc ve taht-ı hükûmet ve mütevâri-i lahd-i gufrân u rahmet
olmuşdur”153.
146
Ziya Paşa, III, 30. Ziya Paşa, III, 44. 148 Ziya Paşa, I, 15. 149 Ziya Paşa, I, 141. 150 Ziya Paşa, II, 40. 151 Ziya Paşa, II, 42. 152 Ziya Paşa, I, 143. 153 Ziya Paşa, I, 72. 147
31
2- Hişâm b. Abdurrahmânˈn vefâtını yine şu güzel ifade ile süslemiştir: “Terk-i
meşgale-i
umûr-i
dünyâ
ve
ʻazm-i
niʻmet-gâh-ı
cennetü’l-me’vâ
eylemekle…”154. 3- II.Abdurrahmân b. Hakemˈin vefâtını bildirirken şu güzel ifadeyi tercih etmiştir: “ Dest-keş-i dağdağa-i devlet-i yek-rûze-i fenâ ve râhile-bend-i rahmet-gâh-ı cenâb-ı Kibriyâ oldu”155. 4- Kötü bir şekilde ölen kral Ferdinand’ın vefâtını, bir felâket bildirir gibi haber vermeyi tercih ettiği şu ifadeyi kullanmaktadır: “Reh-rev-i diyâr-ı ʻadem ve resîde-i ser-menzil-i ilâ haysü elkat rahlehâ Ümmü Kaşʻam olmuşdur”156. 2.3.1.4. Bedduâ 1- Tuleytula episkoposunun Gırnata’da beş binden fazla Kur’ânˈı ateşe atmış olmasını anlattıktan sonra “elleri dert görsün” anlamına gelen şu ifâdeyi kullanmıştır: “Şellet yedâhu”157. 2.3.1.5. Ziya Paşa’nın Kendi Dönemine Atıfta Bulunması Ziya Paşa, Endülüs Tarihi’nde zaman zaman kendi asrına atıflarda bulunmaktadır. Bu atıflar daha çok bir şehrin isminin yahut bir ölçü biriminin, kendi döneminde kullanılış şekli ve yeni ismi ile ilgili olmaktadır. Mesela, Mecrit diye tanıttığı şehrin, kendi döneminde Madrid olarak tesmiye olunduğuna işaret etmektedir. Ayrıca tesbit edebildiğimiz bir yerde ise, Endülüs’ün ulaştığı yüksek medeniyet seviyesinin İslâm dini ve Hz. Muhammed yolunun şerefi dolayısıyla olduğu yoksa Endülüs medeniyetinin sona erişi ve şimdi kendi döneminde ise Avrupa medeniyetinin güç ve kuvveti hususunda din meselesinin değil de çeşitli iç ve dış sebeplerin neden olduğuna şu ifâdelerle dikkat çekmektedir: “ İşte ehl-i İslâmˈın bu vecihle iʻtilây-ı şân u şevketlerine bâdî ancak şeref-i dîn-i Muhammedî olup yoksa gerek Endelüs hükûmetinin baʻd-ı zemân zaʻaf-ı inkırâzına ve gerek Avrupa devletlerinin işbu ʻasrımızda görülen kuvvetine ve 154
Ziya Paşa, I, 78. Ziya Paşa, I, 96. 156 Ziya Paşa, II, 27. 157 Ziya Paşa, IV, 137. 155
32
intizâm-ı medeniyyetine dîn mes’elesinin sebebiyeti olmayıp her biri hâricî ve dâhilî nîce ʻılel ve esbâba mübtenî olduğunu sûret-i vukûʻât kendisi isbât eder”158. 2.3.2.Eserin Kaynakları 2.3.2.1. Ziya Paşa’nın Kaynak Gösterme Üslûbu Ziya Paşa, eserinin ilk sayfalarında, doğru bir Endülüs tarihi yazabilmek için gerekli olan Doğu ve Batı kaynaklı eserlerden bahsederken, İspanya’da Hristiyanlar’ın saldırısından kurtarılmış çok az Arapça eser olduğunu ve bunların da ancak bir kısmının elimize geçtiğini vurgulamaktadır. Ayrıca bu eserlerin batı dillerine de çevrildiğini bildirmektedir. Kendisinin kullanıp kullanmadığını belirtmese de isimlerine yer verdiği bu Arapça eserler arasında Endülüs’ün fethine dair Kurtubalı Ebû Abdullah Muhammed el-Humeydî, Mayorkalı Ahmed b. Yahyâ ed-Dûbî159, Abdülmelik b. Habîb Zilmî, Abdullah b. Yûnus, Abdullah b. Vahîd160, Ebuˈ-Kâsım Abdurrahmân161, Belensiyeli İbnüˈ-Ebbâr162, Ebû Mervân b. Hayyân163 ve İşbiliyye emîri İbn Abbâd’a dair Muhammed Ebû Bakar, Tavâif-i Mülûk’a dair Ebuˈ-Kâsım Halef, Murâbıtîn ile Muvahhidîn’e dair Abdüˈl-Hâtem’in eserlerini zikredip, bunların içinden bazılarının doğu taraflarına ulaşabildiğini zikretmektedir. Dolayısıyla eldeki Arapça eserler yeterli olmadığı için de Avrupa dillerindeki eserlere başvurulması gerektiğini, bunun da çok külfetli olacağını söyleyen Ziya Paşa, tarafsız tarihçilerin eserlerine başvurularak bu eserin meydana getirildiğini ifade etmektedir164. Fakat Ziya Paşa, yeri geldikçe ifade edeceğimiz gibi, yukarıda saydığımız isimler de dahil, çok fazla isim zikretmeden eseri tamamlamıştır.
158
Ziya Paşa, I, 48-49. Bugyetüˈl-mültemis fî târîhi ricâli ehliˈl-Endelüs eserinin müellifi Ebû Caʻfer Ahmed b. Yahyâ b. Ahmed el-Endelüsî Dabbî (599/1203)ˈdir. Ziya Paşa, Viardot’dan tercüme ederken harf değişikliklerine dikkat etmemiş olma ihtimali büyüktür. 160 Târihüˈl-Endelüs eserinin müellifi Ebû Muhammed Muhyiddin Abdülvâhid Abdülvâhid elMerâküşî (647/1250)ˈdir. Önceki dipnottaki ihtimal üzerinde durulabilir. 161 Fütûhu Ifrıkiyye veˈ-Endelüs eserinin müellifi Ebüˈl-Kâsım Abdurrahmân b. Abdullah İbn Abdülhakem (257/871) olmalıdır. 162 Divânü İbniˈl-Ebbâr, el-Muʻcem fî eshâbiˈl-kadi el-İmâm Ebû Ali es-Sadefî, et-tekmile li-kitâbiˈssıla, el-Hulletiˈs-siyera adlı eserlerin müellifi Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Ebî Bekr İbnüˈl-Ebbâr (658/1259)ˈdır. 163 el-Muktebes fî ahbâri belediˈl-Endelüs, el-Muktebes fî tarihiˈ-Endelüs, el-Muktebes min enbâi ehliˈl-Endelüs eserlerinin müellifi Ebû Mervân Hayyân b. Halef İbn Hayyân (469/1076)ˈdır. 164 Ziya Paşa, I, 5-6.
159
33
Ziya Paşa, anlattığı olayla ilgili rivâyetleri verirken daha çok genel ifade tarzlarını tercih etmiştir. Bu ifade tarzları arasında şunlara rastlamaktayız: “Bazı tarihçilerin aktardığına göre…”, “ Vukûʻât-ı mezkûre şu vechile hâme-güzâr-ı erbâbı tahkîkdir ki…”, “ Avrupa mü’errihlerinin rivayetlerine göre…”, “Böyle denildiği mazbût-ı tevârihtir.”,
“Hristiyan mü’elliflerin
bazılarına göre…”, “Bî-tarâf
mü’elliflerin dediğine göre…”, “Fransa tarihlerinde mestûr ve muharrerdir.”, “ Ol asrın sikât-ı mü’errihinin tafsîl ve beyânlarına göre…”, “Arap tarihçilerinin rivâyetlerine göre…”, “ İspanya mü’errihlerinin tahrîrine göre…”. Diğer bir rivayet tarzı ise olayı ya da sözü naklettiği tarihçinin adını, çok nâdir de olsa kitabının adını da zikretmiş olmasıdır. Bu ifade tarzına da şunları örnek verebiliriz: “İbn Haldûnˈun nakline nazaran…”, “Fransalı mü’errih Viyardo der ki…”, “Fransa
mü’errihlerinden Mösyö
Sirkor
bu mahâlde der ki…”,
“İbn
Hayyân ve sâ’ir mü’errihîn-i sâdıkuˈl-beyân kavillerince…”, “İmâm Makkarî’nin beyânına göre…”, “İşbu fıkra İbnüˈl-Esîrˈden nakl ile Âli târihinde dahi bi-ʻaynihi mezkûr olup…”, “İbn Hallikân Vefeyâtüˈl-Aʻyânˈında İbn Beşküvâlˈden nakl ile der ki…”, “Doğu bilimlerine âşina olan Mösyö Reynold …Fave’nin 1847ˈde neşrettikleri kitapta…”, “Hukemây-ı Efrenciyyeˈden Dalamber Tarih-i Ehl-i Hey’et ismiyle müsemmâ kitabında der ki..,”, İspanyol mü’errihlerinden Jan (Joseph) Kondˈun rivâyetine göre…”, “Ifrıkiyeli Leon nâm mü’errihin kavlince…”, “Mişel Kazırî der ki…”, “Mösyö
Lebri
târihinin dördüncü cildinde …”. Fakat Ziya
Paşa’nın bu şekilde isim belirterek rivayette bulunması çok azdır. Ayrıca bu isimlerin çoğu da Ziya Paşa’nın eserinin dördüncü cildinde toplanmış gibidir. Ziya Paşa’nın rivayetlerinde genel ifadelere daha çok ağırlık verip, bilgi aktardığı yazar veya tarihçi isimlerine nadiren yer vermesi, eserinin ilmî çalışmalarda güvenilerek kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Ziya Paşa’nın kaynak gösterme üslûbuna birkaç örnek vermek istiyoruz: 1- “Mûsa, Merdâ şehrine gelip oranın yüksek sûr ve kalelerini görünce, ʻgûyâ kâffe-i nevʻ-i beşer bir yere gelip cümle kudret ve maʻrifetlerini onun ‘azamet
34
ve ziynet-i metânetine sarf eylemişler zannolunur. Saʻâdet onu feth edene’ dediği mazbût-ı tevârihtir”165. 2- “Avrupa müˈerrihlerinin rivâyetine göre ol zaman Tûr şehri daha alınmamışdı. Lâkin Arap mü’errihlerinin ifâdelerine nazaran düşmanın hemen takrîbinde şehr-i mezkûr Abdurrahmân himmetiyle alınıp…..”166. 3- Puvatya savaşı hakkında yazılan şeylerin ne kadar hristiyanlık taassubunda
saplantıya
düştüklerini
gözler
önüne
sererken,
bu
savaşın
Müslümanlarca kazanılması halinde hristiyanlılğın tamamen ortadan kalkacağı inancına sarılan taraflı tarihçiler yanında adaletli tarihçilerin de olduğunu şu şekilde kelimelere dökmektedir: “İşbu Puvatya bozgunluğu hicretin yüz on dördüncü ve milâdın yedi yüz otuz iki senesinin Teşrîn-i Evvelˈinde vâkıʻ olup bu bâbda Hristiyan mü’ellifleri tûl u dırâz-ı mübâhaset ve mütâlaʻât tahrîr ü beyân eyleyip, eğer ki bazıları rekâbet-i dîniyyeyi ber-tarâf ederek bî-garâzâne beyân-ı hâl eylemişler ise de ekserîsi dahi dağdağa-i dîn ü mezheb ile ʻırk-ı hamiyyet-i câhiliyyeleri heyecân etmekle, her biri bir gûne hevâ çalmışlardır; meselâ bunlara göre cünûd-i İslâm cesûr haydût kabîlinden maʻdûd olup, eğer Şarl Martel onları bozmamış olsaydı Almanyaˈyı feth ederek Kostantıniyyeˈyi muhâsara etmekde olan hem-cinslerine mülâkî olup bütün küre-i ʻarz İslâm hükûmetine dâhil ve bütün ʻâlem Muhammedî olarak bu sûretle Hristiyan dîni münhasif
ve zâ’il
olmakla, dünyâ dalâletten
kurtulmaz idi. Ve işbu mutaʻassıb gürûhu “Hristiyanlık ser-menzil-i ʻimâret ve medeniyyet için bir şah-râh-ı ʻadl u istikâmettir” zuʻmunda olup, mülâhazasız muhâkemeye ve mukâbelesiz isbât-ı daʻvâya çalışırlar ve terâzûy-i ʻadl u insâf ile vezn-i vukûʻât-ı eslâf eden Hristiyan mü’elliflerinden bazıları ………. ve târih-i ʻâlem ʻalâ vechiˈl-ʻumûm mütâlaʻa olundukda, medâr-ı medeniyyet ve ʻumrân zuʻm olunan Hristiyanlık mezhebinde bulunanların kendi beyninde ve gerek âharları hakkında icrâ eylemiş oldukları muʻâmelât-ı zulmiyye ve taʻaddiyyât-ı fâhişe bir vakitde ehl-i İslâm tarafında vukûʻ bulmadığı dahi tebeyyün ederek başka delîl
165 166
Ziya Paşa, I, 27. Ziya Paşa, I, 44.
35
ityânına hâcet kalmaz. İşte bî-taraf mü’elliflerin hulâsa-i efkârı bu merkezde olup ….”167. 4- “İbn Haldûn’un nakline
nazaran Abdurrahmân en-Nâsır vaktinde
Ifrıkıyye ve Endelüs donanmaları iki yüz kıtʻa veya daha ziyâde sefîneye bâliğ olmakla……”168. 5- “Hristiyan mü’errihleri işbu Zellâka muhârebesi hakkında pek az şey yazmışlar ise de sâhib-i târih-i ʻAbdülhamid ile muhârebede bulunmuş olan mü’errih Ebû Mervânˈın hulâsa-i tahrîrlerine göre ….”169. Ziya Paşa, eserini yazarken belirli kısımlarını tercüme ederek yararlandığı eserin yazarı Louis Viardot’ya, özellikle dördüncü ciltte ismini de zikrederek yer vermiştir. Bunların tamamını vermeyi uygun bulduk: 1- “Hükûmet-i İslâmiyye raʻiyyetinde bulunan Hristiyanlarˈın ahvâli” başlıklı konuda Ziya Paşa şöyle demektedir: “…bu mahâlde Fransalı meşhûr müe’rrih Viyardo170 şevk ve heyecâna gelip der ki: Monteskiyo nâm hekîm RûhuˈlKavânîn nâmındaki kitâbının ondördüncü faslında “hukûk-i cinsiyyeyi, yani gâlib-i şeref-i muzafferiyeti kemâl-i fütüvvetinden mağlûba terk etmek ve mağlûbun mal ve cânına ve hürriyetine ve usûl ve âdât-ı kadîmesine ve din ve mezhebine dokunmamak âdâb-ı insâniyyesinin zuhûruna Hristiyanlık masdar olmakla, ʻarz-ı teşekküre mecbûruz” demiştir. Lâkin Monteskiyo ʻafv eder, ben bu re’yin hilâfındayım; zira Hristiyanlar bu ʻâdâb-ı insâniyyeyi ne kendi hem-mezhebleri ve ne de Amerika ahâlîsi haklarında henüz icrâ etmemişler iken ʻArab Müslümanlarˈı ol âdâbı Hristiyan milleti hakkında tamâmıyla sarf eylediler”171. 2- “Atlantik iklim-i cesîminin sûret-i inhisâf ve guyûbetine dâ’ir makâlât” başlığıyla verdiği konuya, “ Mü’errih Viyardo der ki: İşbu ifâdenin esâsına nazar olundukda, Arablarˈın kadîm Atlantik iklîm-i bâkiyelerinden olan Mader ve Asor 167
Ziya Paşa, I, 46-47. Ziya Paşa, I, 146. 169 Ziya Paşa, II, 55-56. 170 Ziya Paşa, Viardot ismini okunduğu şekliyle (Viyardo) olarak yazmıştır. 171 Ziya Paşa, IV, 98-99. Louis Viardot, Müslümanların gerek kültür ve medeniyete ait hizmetlerini, gerekse hristiyan ve Yahudi teb’asına karşı olumlu davranışlarını yeri geldikçe vurgulamakta ve aksini söyleyenlere karşı reddiye sunmaktadır. 168
36
cezîrelerine
gitmiş oldukları tebeyyün eder….”
diyerek başlamış ve devam
ettirmiştir172. 3- Ziya Paşa “Ma’ârif” ana başlığı altındaki filâhat konusunda “…mü’errih Viyardo der ki: “Filâhata (çiftçilik) dâir Eskoryal Kütüphanesi’nde bulunan bir cild Arabî kitâbı mukaddema Don Joze Antonyo nâmında bir İspanyol terceme etmiş bulunduğundan Endelüs Arabları’nın bu fende ne mertebe ilerlemiş oldukları ondan münfehimdir”….” alıntısını yapmaktadır173. 4- Ziya Paşa “tabîʻat-ı eşyâ” başlıklı konuda, Zekeriyyâ b. Muhammed b. Mahmûd el-Kazvîniˈnin Acâ’ibuˈl-Mahlûkât ve Garâ’ibuˈl-Mevcûdât adlı kitâbından bahsederken “… mü’errih Viyardo der ki: “İşte bunlar mütâlaʻa olundukda İmâm Kazvini meşhûr Aristo ve Bufon ve Goviye gibi hakâ’ik-i tabiʻiyyeyi vech-i müessir ile tersîm ve ifâde-i ʻilmiyye ile şîve-i belâgati mezc u tefhîm husûsunda ne mertebe kâmil olduğu anlaşılıyor” diye devâm eden alıntısını yapmaktadır174. 5- Ziya Paşa “Mekâtib-i ʻUmûmiyye” başlıklı konuda Viardot’nun şu övgüsünü aynen nakletmektedir. “Mü’errih Viyardo’nun tahkîkâtına göre mekâtib-i mezkûrenin bir takımında rahle-nişîn tedrîs olan talebe-i ʻulûm gündüz derslerini aldıktan başka gece dahi hânelerine gitmeyüp mekteblerinde itʻâm ve ikâme olunduklarından terbiyye-i milliyye için mekâtib-i ʻumûmiyye tahsîsi ve talebe derûnunda ikâmetle müteʻaddid hocalardan fünûn-i mütenevviʻa tahsîl etmek usûlü her milletten mukaddem Müslümanlarˈda görülmüş ve bu husûsta dahi Avrupalılar millet-i İslâmiyyeˈye mukallid ve şâkird olmuştur… 175. 6- Ziya Paşa barutun icâdıyla ilgili bilgiler verirken Viardot’nun ifâdelerini aynen alır. “Mü’errih Viyardo der ki: “Barudun ve topun mûcidi Arablar olduğunu onsekiz sene mukaddem Fransaˈda hiçbir mü’ellif bu reyde bulunmazdan evvel ben iʻlân etmiş idim. Şimdi Reynold ve Fave gibi muhakkiklerin hulâsa-i tahkikâtı dahi beni tasdîk ve te’yîd eylediğinden nefsimi bahtiyâr ʻaddederim” 176.
172
Ziya Paşa, IV, 110-111. Ziya Paşa, IV, 117. 174 Ziya Paşa, IV, 124. 175 Ziya Paşa, IV, 132-133. 176 Ziya Paşa, IV, 147. 173
37
Ziya Paşa’nın eserinde geçen tarihçi isimlerinin bazılarını Louis Viardot’nun eserinde bulamadık. Ziya Paşa’nın okumuş olma ihtimali olduğunu düşündüğümüz kitaplara başvurduğumuzda Viardot’da olmayan isimlerin o eserlerde olduğuna rastladık. Bu da eserin birebir tercüme değil de, tercüme-derleme olduğunu göstermesi açısından bizim için önemli bir durumdur. Bu konu üzerinde ileride daha geniş ve örnekli olarak durulacaktır. 2.4.Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi ile İlgili Yapılmış Çalışmalar Yayınlandığı dönemde Endülüs Tarihi üzerinde bazı çalışmalar yapılmıştır. Eserle ilgili ilk çalışmayı, araştırmamıza rağmen ulaşamadığımız gibi hakkında fazla bir bilgi sahibi de olamadığımız Abdurrahman Arşîdat yapmıştır. Abdurrahman Arşîdat, eseri Arapça’ya çevirmiş ve eser, 1989’da Amman’da basılmıştır177. Endülüs Tarihi ile ilgili diğer bir çalışma ise eserin Selis Yayınları tarafından sadeleştirilerek, tek cilt halinde, 2004 yılında yayınlanmasıdır178. Aslının ağır bir dille yazılmış olması dolayısıyla fazla okuyucuya ulaşamaması göz önünde bulundurulursa, yapılan bu çalışma gayet faydalı olmuştur. Basın tarafından da bu fayda ve önem çeşitli haberlerle duyurulmuş ve eser, önemle tavsiye edilmiştir. Ancak böyle bir çalışmanın ciddi olmayan bir üslûpla ele alınıp, yapılmaması gereken hatalarla dolu olarak yayınlanmış olması gerçekten üzücüdür. Ziya Paşa’nın kullandığı süslü,
edebî üslûp dolayısıyla eserin
sadeleştirilmesinde zorlukların yaşanması tabîidir. Fakat yapılan hataların türü açısından baktığımızda bu hiç de doğal karşılanacak bir durum değildir. Okuma yanlışlıkları arasında en çok göze çarpanlar; kelimelerin yanlış okunması, şahıs ve yer isimleriyle ilgili hatalar, aynı isimlerin farklı yerlerde farklı şekillerde okunmuş olması, aynı kelimeye farklı yerlerde farklı anlamlar yüklenmiş olması, okuyucu tarafından anlaşılamayacak derecede ağır olan bazı ifadelerin sadeleştirilmeden aynen verilmesi, tam zıt anlam verilmiş olması, anlam kargaşası
177
Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, haz. Ramazan Şeşen, İstanbul: İSAR, 1998, s.74. Ziya Paşa Endülüs Tarihi, yay. haz. Yasemin Ödük, Kâzım Mâsûmî, Fatma Şahin, İstanbul: Selis Yay., 2004. 178
38
meydana getirecek kadar düşük cümleler, bazı ifadelerin, beyitlerin ve hatta cümlelerin sadeleştirme esnasında unutulmuş ya da çıkarılmış olması durumlarıdır. Biz burada sadece birinci cildin sadeleştirilmesinde yapılmış bazı yanlış okumaları ve eksik verilmiş bilgi ve ifadeleri Nizamettin Parlak’tan aktarmakla yetineceğiz179.
179
Parlak, a.g.m., s.111-122.
39
metin ifâdesi
sadeleştirilmiş ifâdesi
s.9- beher süvâriye
s.18- deniz piyadelerine
s.17- hatta yazdığı ʻarîzasında
s.23-
mektupta,
Hatta yazdığı mektubunda, zikredilen
cezîre-i
Endülüs yarımadasının çok güzel
yarımadanın, bulunduğu güzel mevki
mevkiʻ cihetiyle berrüˈş-Şâmˈa ve
ve
suyu
dolayısıyla Şam topraklarına, ılık hava
iʻtidâl-i âb ve hevâca Yemenˈe ve
olduğundan, buradaki bitki ve
ve suyu açısından Yemen’e, çiçek ve
ezhâr ve ʻıtriyât husûsunda Hind
çiçeklerin
ıtriyât
ve fevâkih ve esmâr bahsinde
bahsetmişti.
Mısırˈa ve meʻâdin-i girân-behâsı
bucaksız
hakkında Çinˈe teşbîh eylediği
benzediğini de belirtmişti
tesbit edilmiştir.
s.42-
Kilise sandıklarında
mezkûreyi
letâfet-i
hatta
temiz
Her süvariye
yazdığı
bir
doğrusu
hava
ve
bolluğundan
bakımından
Hindistan’a,
Özellikle
uçsuz
meyve-sebzece
Mısır’a,
değerli
madenleriyle
Çin’e
madenleri açısından Çin’e benzetildiği
müsbettir s.36- kenise sandıklarında
Kenisa
–Keneysa-
sandıklarında s.61-hânesinde
bulunmadığı
s.53- evinde bulunduğu için
Evinde bulunmadığı için
s.64- Şehr-i Rebîuʻl-Âhirin
s.55- rebiülevvel ayının
Rebiu’l-Âhir ayının
s.68- yani milâdın yedi yüz yetmiş
s.58-miladi 770’de
Milâdın yedi yüz yetmiş yedisinde
s.61- oğullarından en doğru olan
Oğullarından yaşça en genç olan
s.74- bir gözüne âmâ târî olmuştu
s.62- bir sonbaharda âmâ olmuştu
Bir gözü kör olmuştu
s.78- otuz yaşında
s.65- otuz beşinde
Otuz yaşında
s.87- muʻallim
s.71- malum
Muallim
s.93- ol zamana kadar
s. 75- önceki zamana kadar
O zamana kadar
s.96- melik-i merhûmun sinni
s.77- merhum melikin yaşı altmış
Merhûm melikin yaşı altmış beşe
altmış beşe yetmiş ve müddet-i
beş-yetmiş, saltanat müddeti de
gelmiş ve saltanat süresi de otuz bir
saltanât-ı dahi otuz bir seneye
otuz seneye erişmişti
Seneye ulaştığı halde
cihetle
yedisinde s.72- oğullarından en hadisiˈssinni bulunan
erişmiş olduğu hâlde…
40
s.101- Navar kralının kızını tezvîc
s.81- Navarra kralının kuzeniyle
Navarra
eylemiş olduğundan
evlenmiş olduğundan..
olduğundan
s.112- fenn-i firâset ve iʻmâl-i
s.89-
esliha
ilminde mahirdi
at
binme
41
ve
yetiştirme
kralının
kızıyla
evlenmiş
Binicilikte ve silah kullanmada çok mahâretli idi.
3. ESERİN ZİYA PAŞA’YA ÂİDİYETİ 3.1. ESERİN ZİYA PAŞA’YA ÂİDİYETİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER Ziya Paşa, Endülüs Tarihi’ne yazdığı girişte eserin kendi te’lîfi veya terceme olduğu husûsunda herhangi bir açıklama yapmamıştır. Ayrıca bu bölümde İspanya tarihi ile ilgili bazı kitap ve müellif ismi geçmesine ve eseri hakkında bir iki cümle de olsa yazı yazan herkesin Endülüs Tarihi’nin Viardot’dan tercüme edilmiş olduğunu
söylemelerine
rağmen
eserde,
Viardot’tan
veya
eserinden
de
bahsetmemiştir. Bu oldukça dikkat çekicidir. Çünkü Ziya Paşa diğer tercümesi olan Engizisyon Tarihi’nin giriş kısmında, eseri nasıl oluşturduğunu kendi ifâdeleriyle şöyle belirtmektedir: “ Meclis-i mezkûrun sûret-i vazʻu îcâdına ve dîn nâmına icrâ ettiği kabâyih ve seyyi’âtına dâ’ir pek çok kitâblar yazılmış ise de cümlesinin muhtasar ve muʻtemedi ( Kerûl, Cheruel) ile (Lâvalle, Lavallee)’nin İspanya ve engizisyon hakkındaki eserleri olduğundan, telhîs [kısaltma] ve telfîk [ekleme] tarîkiyle lisânımıza nakli münâsib görüldü”. Ziya Paşa’nın, Engizisyon Tarihi için çok açık ve net bir şekilde, Fransız yazarların kitaplarından özetleme yoluyla Türkçe’ye aktardığını belirtmiş olmasına rağmen Endülüs Tarihi için bu tür açıklamalar yapmamış olması, eserin Engizisyon Tarihi’nden farklı olduğu diğer bir ifadeyle tercümeden ibaret olmadığı şeklinde anlaşılmaya müsait görünmektedir. Eserin değişik bölümlerinde yer yer tesbit edebildiğimiz “bu târihimiz”, “yaptığımız tahkîkât” gibi ifadeler kullanılmıştır. Özellikle dördüncü cildinde başka eserler ve tarihçilerden nakiller yanında Viardot’tan nakiller de vardır. Ayrıca Viardot’dan tercüme olduğunu gösteren bir açıklama da bulunmamaktadır. Ziya Paşa adına yayınlanan ve adından ona ait özgün bir esermiş gibi anlaşılan Endülüs Tarihi’nin Edhem Paşa tarafından tercüme edildiği ihtimalini ifade edenlerin de olması bu konuda bazı soruları da beraberinde getirmektedir. Biz bu konudaki görüşleri, eserin kendi içinde bulunan aidiyet ifadelerini, eserde ismi geçen fakat Viardot’da bulunmayan tarihçi isimlerinin nerelerde geçtiğini ayrıntılı olarak verip bir sonuca varmayı düşünüyoruz.
42
3.1.2. Eserin Tercüme Olduğu Görüşü Endülüs Tarihi’nin, Louis Viardot’nun eserinin tercümesi olduğu görüşünün yaygın olduğunu belirtmiştik. Tercüme olduğu görüşünü dikkate alarak, o dönemde bir şekilde Endülüs tarihi ile ilgilenmiş ve eserler yazmış olması dolayısıyla Louis Viardot’yu, eserlerini ve Tarihi’ni anlatmayı uygun gördük. 3.1.2.1 Louis Viardot’nun Hayatı, Eserleri ve Tarihi 3.1.2.1.1. Hayatı ve Eserleri Fransız yazar Louis Viardot 1800’de Dijon’da doğmuş, 1883’de Paris’te ölmüştür180. 1838-1840 yılları arasında İtalya tiyatrosunda yöneticilik yapmıştır. 1840’ da ünlü İspanyol şarkıcısı Pauline Garcia ile evlenmiştir. Le Globe, Le National, Le Siėcle, la Revue des Deux Mondes, la Revue Paris gibi dergilerde yazılar yazmış olan Louis Viardot, 1841’de kurulan Revue Independante adlı derginin kurucuları arasında yer almıştır. Güzel sanatlarla ve tarihle ilgili çok sayıda eseri ve tercümeleri bulunmaktadır. Özellikle Don Kişot tercümesi önemlidir. İspanya tarihi ve edebiyatı üzerine
yaptığı
çalışmalar
dolayısıyla
İspanyol
akademisi
tarafından
ödüllendirilmiştir181. Bazı Eserleri 1- Essai Sur I’histoire des Arabes et des Mores d’Espagne (İspanya Arapları ve Kuzey Afrikalı Hanedanlar Tarihi Üzerine Bir Deneme): 1833’te iki cilt halinde yayınlanan Fransızca eser, beş yüz altmış sayfadan oluşmaktadır. Viardot, bu denemesi için yazdığı önsözü, daha sonra tanıtacağımız tarihinin önsözü olarak da kullanmıştır.
180
İ. Hikmet, a.e., s. 108.
181
http://fr.wikisource.org/wiki/Louis_Viardot , "http://es.wikipedia.org/wiki/Louis_Viardot",
http://fr.wikisource.org/wiki/Dictionnaire_fran_de_Larive_et_Fleury_-_Viardot.
43
2- A Brief History of the Painters of all Schools (1877’de basılmıştır. Beş yüz on altı sayfadan oluşmaktadır. Bu eserin ikinci bölümündeki « School of Spanish » ana başlığı altında yüz doksan dokuzuncu sayfada « School of Andalusia » adlı konu vardır182. 3.1.2.1.2. Histoire des Arabes et des Mores d’Espagne (İspanya’daki Araplar ve Kuzey Afrikalı Hânedânlar Tarihi)183 Bu eser, ilk eserin genişletilmiş halidir. Louis Viardot’nun bu eseri iki ciltten oluşmaktadır. Birinci cilt dört yüz yirmi bir sayfa, ikinci cilt dört yüz elli sekiz sayfadır. Birinci cilt yedi bölüm, özet, notlar ve kronolojik listelerden oluşmaktadır. Bu cilt, İslâm tarihi ve biraz öncesinden başlayan tarihî süreç, Endülüs’ün fethi, halifeler, kurulan devletler ve İspanya’daki İslâm medeniyetinin son bulması ile sonuçlanmaktadır. İkinci cilt, genel anlamda İslâm kültür ve medeniyetine ve özellikle Endülüs’te iyice şekillenen ve Avrupa’yı etkileyen İslâm kültür ve medeniyetine, ilme ve ilmî keşiflere ayrılmıştır. İkinci cildin birinci bölümünde; yönetim, siyâsî, sosyal, ekonomik durum, ikinci bölümde; keşifler, İslâm medeniyetinin Avrupa’ya etkisi, ilim ve sanat, üçüncü bölümde; Müslümanların sanat dünyası ve onuncu asırda İspanya’nın durumu, câmi, mehdîlik inancı, üniversiteler, savaş gibi özel başlıklar bulunmaktadır. Viardot, önce muhtasar ilk kitabını yazmıştır. 1883’te yayınladığı ve gençlik dönemi eseri olarak tanımladığı bu eserinden yirmi yıl sonra, Ziya Paşa’nın eseri için faydalandığı geniş eseri kaleme almıştır. Viardot, bu eseri denemenin planına, şekline ve bölümlerine sâdık kalarak yeniden inşâ ettiğini belirtmektedir. Bu
182
Diğer bazı eserleri şunlardır: Histoire du soulèvement, de la guerre et de la révolution d'Espagne, Scenes de
Moeurs Arabes, Peintres de lˈEspagne. Burada tanıtılan eserleri ve diğer eserleri hakkında bilgi almak için bk. http://www.sudoc.abes.fr/LNG=FR/DB=louis+viardothttp://books.google.com/booksq=louis+viardot&hl=tr. 183
Louis Viardot, Histoire des Arabes et des Mores d’Espagne, I-II, Paris: Pagnerre, Editeur, 1851, İnternet ortama aktarım: Google, 2006. Eserin İspanyolca ismi Historia de los Arabes y de los Moros en Espana, Barcelona, 1844.
44
eserin yeni bir kitap olduğunu göstermek için de önceki deneme şeklindeki eserinden farklı bir isim koymuştur. 3.1.2.1.2.1. Yazılış Sebebi ve Yazılış Tarihi Louis Viardot, 1833 yılında yayınlanan Essai Sur lˈHistoire des Arabes et des Mores adlı muhtasar eserin önsözünü yeni mufassal eseri için de önsöz olarak kullanmıştır. Her iki eserine koyduğu önsözünde eserin yazılış sebebini ve kendi amacını şöyle belirtmektedir: “Şarlken’e kadar olan İspanya tarihi çok az bilinir. Bu ülke ve bu dönem hakkında yazılanlar son derece eksik, çelişkili ve hatalı olduğundan, bu tarihin halen yazılmayı beklediğini cüretkâr bir dille ifade edebiliriz. Başka bir mes’ele için giriştiğim bazı araştırmalarım beni hakikî kaynaklara götürünce bu tarihî boşluğu doldurmayı düşündüm. Ortaçağdaki, bizim bucak
franchise’lerine nisbeten
incelenmeye daha değer bulduğum için, esasen, önce Gotik kurumlarını daha sonra da Kastil ve Aragon kurumlarını incelemek sûretiyle, “hürriyet kadim, despotizm yenidir” darb-ı meseline yeni deliller getirmek istiyordum. İlk önce Fenikelilerin ve Yunanlıların İberya’ya ilk yerleşmelerini, ve Kartacalıların bu beldeyi almalarını tasvir ettim. Daha sonra, Romalıların kesin bir fetihle bu vilayete verdikleri şekli ve bu vilayetin onların hakimiyeti altında uğradığı ard arda değişimleri yazdım. İmparatorluğu yıkan barbarların ortaya çıkıp İspanya’yı bastıklarını
da
anlattıktan
sonra
Vizigotların
nasıl
bu
civara
yerleşip
yapılandırdıklarını ve burada onların hakimiyetinde meydana gelen hadiselerden bahsettim. Ardından, Muhammed’in takipçileri olan Arapların Vizigotların üzerindeki galibiyetlerine gelmiştim ki, yepyeni bir durum başladı. Şimdiye kadar beni meşgul eden görüntüden daha şaşırtıcı, daha canlı ve daha büyük bir görüntü. Hani Yeni Dünyanın ilk kâşifleri yeryüzünde belirsiz bir gümüş madeninin izini sürerken önlerine bir altın madeni damarı çıktığında ilk keşiflerini yüzüstü bırakıp toprağın ta derinliklerine kadar diğerini aramaya koyulur. İşte ben de aynı bu kâşifler gibi, yolumu kesen bu kıymetli damarı takib edip ilginç ve yeni bir tarihin göstereceklerine nüfuz etmek üzere, tuttuğum bu yolu bıraktım. Fetheden ve medeniyet getiren halkın tarihinin fethedilen ve medenîleştirilen halkın tarihinde
45
basit bir kesit olmadığını hemen gördüm. Ve diğerinden daha az biliniyor ama bilinmeye daha değer. Keşfettiğim bu toplum öyle bir toplum ki, arkasından ne bir varis, ne bir gelenek, neredeyse ne de bir kalıntı bırakmadan yeryüzünden gelip geçmiş, yıkılmış, dünyadan silinip gitmiş ve tâ eserlerine ve hatırasına varana dek yokoluşunun peşini bırakmayan bir vefasız kine maruz kalmış. Bu toplumu insanların ortak hafızasına ve tarihî hayata yeniden kazandırmak için, tarihinde meydana gelen hadiseler zincirini ortaya çıkarmak yetmiyor. O toplumun siyasî düzenini yeniden bulmak, ayrıca yükselişinin ve düşüşünün sebeplerini de sergilemek gerekiyor. Bunun da ötesinde, bu yüce medeniyeti -ki ondan hayatta kalan yegâne varlık olan etkisi, bütün Avrupa’ya yayılmıştır- bizim müteşekkir hayranlığımıza sunmak gerekiyor. Yine ölüleri çağırıp, harabeden taşlar kaldırarak o toplumun ahlakî değerlerini, âdetlerini, aile ve toplum hayatını tasvir etmek gerekiyor. Böylesine güzel, böylesine şiir dolu bir konu tarihî roman yazarının hayaline hiç gelmemiştir belki de. Yeni bir Walter Scott bir gün bu konuyu kendine maledebilir; benimse gücüm buna yetmez. Ancak benim tek hedefim ve tek emelim var, o da, genel bilgiler binasına bir kiremit de ben koyup, birkaç ilim adamı dışında kimsenin bilmediği bu tarihi, sosyete ehline184 öğretmektir. Medeniyet getiren bir toplumun, çok şey borçlu olduğumuz adını ve nîmetlerini hatırlatmak. Gayem, o toplum hakkında merakın, ilginin ve inceleme arzusunun uyanması; sadece ilk adımlarını çizeceğim bu yolun takib edilmesi, daha doğrusu aşılmasıdır.” 185 3.1.2.1.2.2. Tertip ve Muhtevası Önsözde belirtildiği üzere eser iki ana bölüme ayrılmış ve bu iki ana bölüm iki cilt haline getirilmiştir. Birinci cilt siyâsî ve askerî olaylara; ikinci cilt ise Endülüs Müslümanlarının medeniyette ulaştıkları seviye ve bu medeniyetin Avrupa medeniyetine etkilerine tahsis edilmiştir. Viardot, eserinde anlattığı konular içinde konularla ilgili târihî rivâyetler, âyetler ve bazen de şiirler aktarmıştır. Bu ayetlerin sûre ve âyet numarlarını da 184
Viardot dipnotta, sosyete ehlinin, bazı meşhur salonlarda bir araya gelen ilim adamı ve sanatkârlardan oluştuğunu açıklamıştır. 185 Viardot, s. I-IX.
46
vermeye dikkat etmiştir. Ancak yaptığımız karşılaştırmalarda bu sûre ve âyet numaralarında yanlışlıklar yapıldığını gördük. Birinci ciltte Hz.Muhammed’le ilgili olarak, yirmiyedinci sayfada verdiği on âyetten beşi doğru diğer beşi ise ya âyet ya da sûre numarası açısından tutarlı değildir. Meselâ, Viardot’nun sûre üç, ayet yüz seksenüç diye belirttiği sûre, üçüncü sûre olmasına rağmen âyet numarası yüz kırkdörttür. Âyetin Fransızca meâli şöyledir: “Mahomet n’est qu’un apôtre; s’il était tué, retourneriez- vous a vos erreurs. (3/183).” . Bu âyetin Türkçe meâli ise şöyledir : “ Muhammed sadece bir elçidir. şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ökçeleriniz üzerine geri mi döneceksiniz”(3/ 144). Viardot, yararlandığı kaynakları ve ayrıntılı açıklamak istediği ya da farklı anlamlara gelen ifadeleri belirtmek üzere çok sayıda dipnot kullanmıştır. Bu noktada dikkatimizi çeken önemli bir husûs bu dipnotlarda, konu içinde geçen Arapça kelimelerden bazılarının Türkçe karşılıklarını da vermiş olmasıdır. Bu konuda bir örnek vermekle yetineceğiz: Eserin ikinci cildinde population başlığı altında anlatılan evlilik konusunda geçen fakîh kelimesinin Türkçe karşılığının derviş186 olduğu dipnot bilgisi olarak verilmiştir. Eseri ana ve alt başlıklarının Türkçe karşılığını vererek ve bazı başlıklarda kısa açıklamalar yaparak tanıtmaya çalışalım: Histoire des Arabes et des Mores d’Espagne -Arap-İspanyol medeniyeti, Kuzey Afrika Berberî hanedanlarının modern medeniyete etkisiBirinci ciltte, Kısaca Tarihi Olaylar başlığı altında yedi bölüm vardır. Birinci bölümde Muhammed ve Kur’an, İspanya’nın 711’deki Fethine Kadar Araplar ve İspanyollar, ikinci bölümde İspanya’nın Fethi, Valiler Dönemi, İlk Kuruluş (710756), üçüncü bölümde Endülüs Emevî Devleti Dönemi, İkinci Kuruluş (756-1001), dördüncü bölümde İmparatorluğun Parçalanması, Emevilerin Düşüşü ve Kurtubâ Halifesi, Murâbıtların Fethi, Üçüncü Kuruluş, Arap Tarihinin Bitişi ve Kuzey 186
Viardot, birkaç yerde daha bu şekilde, bazı kelimelerin Türkçe karşılıklarını vermiştir. Bu o dönemde, Osmanlı’nın siyasî ve edebî hayatta, Müslümanların temsilcisi olarak görüldüğü ihtimalini aklımıza getirmektedir.
47
Afrikalı Berberî Hânedanları Dönemi (1002-1094), beşinci bölümde Muvahhidlerin Fethi, Yeniden Parçalanmalar, İspanyolların İstirdâtı, (1094-1266), altıncı bölümde Granada Krallığı, Dördüncü Kuruluş (1246-1492), yedinci bölümde Moriskoların Tarihi (1492-1614) konuları anlatılmaktadır. Bu bölümlerden sonra kronoloji listeleri verilmiş ve bu listelerde; Halifeler ve İspanya’da Hüküm Süren Valiler, Kurtubâ Emirleri, Afrika Emirleri ve Granada Kralları, İspanya’da Araplar ve Kuzey Afrikalı Hanedanlar Zamanındaki Hristiyan Krallar -Asturiş, Leon, Kastilya, Navarra, Aragon, Portekiz Kralları tarihleriyle birlikte sıralanmıştır. İkinci ciltte ise üç kısım ve onların alt başlıkları şöyle verilmiştir: Araplarda Siyâsî Yapı, Onların Çöküş Nedenleri ve Yıkılmaları, Yönetim, Kanunlar, Millet, Halk: Viardot, bu kısımda Arapların evlilikleriyle ilgili geniş bilgiler vermiştir. İspanya’ya gelen Asya ve Afrikalıların çok eşli ve çok çocuklu olmalarına rağmen evliliğin çok düzenli bir kurum olduğunu, fakîh önünde evlilerin hak ve hukuklarının açıkça belli olduğu vb. konular üzerinde durmaktadır. Ordu ve Denizcilik, Vergi, Anayasa Detayları, Çöküşün Diğer Nedenleri, Arapların Medeniyet Durumu, Onların Avrupa’ya Etkileri, Arapların Medeniyetleri: Kâbe’nin Yapılışı, Hz.İbrahim, Mekke, Medine, Yemen, Mısır, Hindistan, Suriye bölgeleri, Emevi ve Abbasi idâreleri söz konusu edilmektedir. “Sanatlar, Mimârî” başlığı altında Medinetü’z-Zehrâ’nın yapı özellikleri ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Diğer alt başlık ise mûsikidir. altında verilen alt başlıklar
Bilimler başlığı
ziraat, tıb, eczacılık, doğa tarihi, matematik,
astronomidir. Şiir- Edebiyat bölümünün alt başlıkları ise felsefe, belâgat, İslâm hukûku, tarih (burada önemli arap tarihçi ve eserleri üzerinde durulmaktadır), coğrafya, gramer (burada Türk gramerinden de bahis vardır), şiir (bu başlık altında Kâbe’ye asılan muʻallaka-i sebʻadan ve şairlerinden bahis vardır. Ayrıca Hz. Peygamber’e yazılan Arapça, Farsça, Türkçe şiirler, kasîde, gazel, divân anlatılmaktadır). “Tanınmış Kadınlar” başlığı altında, sekreterlik yapan Ayşe, Lobnah, yazıcı olan Fatıma Zekeriyya, Cafer b. Nusayr el-Temimî’nin kızı Hatice, Ebû Yakub elFayzûlî’nin kızı şair Meryem ve diğer bazı kadınlardan bahsedilmektedir. Bilimsel Kurumlar bölümünün alt başlıkları ise Medreseler, Akademiler, Kütüphaneler’dir.
48
Bu başlıklar altında Arabların eğitim sistemi, medrese yapıları, Kâhiredeki Ezher üniversitesi ve bu medreselerin Avrupa eğitim sistemine model teşkil etmiş olması uzunca anlatılmaktadır. Keşifler bölümünün alt başlıkları ise Duvar Saati, Pusula, Barut’tur. İkinci bölümde Arap Medeniyetinin Avrupa’ya Etkileri, Yunanlı Yazarlar, Matematik Bilimleri, Tıp, Ziraat, Mimârî, Mûsikî, Şiir- Edebiyat, Töreler, Kahramanlık, Denizcilik anlatılmaktadır. Üçüncü bölümde Araplarda Tiyatro Sanatı, İspanya- Onuncu Asır, Câmi, Savaş, Medreseler, Aile, Mehdî İnancı ve Kehânet konuları işlenmektedir. 3.1.2.1.2.3. Kaynakları Viardot, eserin önsözünde metodu ve kaynakları ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Olayların anlatımında esas olarak Joseph Conde’un Histoire de la Domination
des
Arabes
et
des
Maures
en
Espagne187(İspanya’da
Arap
Hakimiyeti’nin Tarihi) eserini kullandığını belirtmiştir. Conde’un bu eserinin Arapça el yazması kitaplardan tercüme edilerek oluşturulduğunu ifade eder. Elektronik ortamda yaptığımız incelemede; üç ciltten meydana gelen eserin hiçbir başlık koyulmadan, Endülüs tarihinin tarihi sürecini anlattığını gördük. Joseph Conde, Viardot’nun ve Ziya Paşa’nın yaptığı gibi son cildi Endülüs medeniyet ve kültürüne ayırmamıştır. Zaten Viardot da eserinin ana kaynağı olan bu eseri kendisinin nasıl derleme haline getirdiğini ve dolayısıyla kaynaklarını da şu ifadelerle anlatmaktadır: “Conde’un eserini İspanyol tarihçilerinin dedikleri ile karşılaştırdım, tâ ki millî gurur’un abartıları ile yabancı düşmanlığının hakaretleri arasında hakikati bulmak için. Bu niyetle eleştirmen Masdeu’den sonra, tercihen, Mariana’nınki kadar parlak olmasa da ondan daha doğru ve eski kroniklerden daha sadakatle kopyalanmış olan Ferreras’ın Genel Tarih’ine müracaat ettim. Moriskolar dönemi için Hurtado de Mendoza, Marmol, Aznar, Bleda gibi yığınla çağdaş yazarlar arasında seçim yapmam gerekiyordu. Arap medeniyetine ilişkin belgeleri ise bir genel edebiyat
187
Joseph Conde, Histoire de la Domination des Arabes et des Maures en Espagne, I-III, Madrid, 1821.
49
tarihi yazan başrahip Juan Andrès bizzat verdi ya da işaret etti. Son olarak, Arapça imlâ ve etimolojisini M. Davezac’ın derin bilgisine borçluyum.”188. 3.1.2.1.2.4. Eser Hakkında Viardot’nun Bazı Düşünceleri, Metodu ve Aldığı Tepkiler Eseri iki kısma ayırıp ilk kısmı tarihi olayların akışına ikinci kısmı ise medeniyete ayıran Viardot, bunun sakıncalı olduğunu ifade etmektedir. Ona göre, kesintisiz olarak tarihi süreci anlatmak özellikle birinci kısmı bir kısırlık ve monotonluğa sürüklemiştir. Çünkü olaylar peş peşe anlatılınca birbirine benzerler. Çok fazla sayıda olan sefer ve savaşlarda birbirine düşman iki toplum için ya yenilgi ya da galibiyet vardır. Bundan başka çok fazla bir çeşitlilik göstermeleri mümkün değildir. Her şeye rağmen bu bir sanat eseri değil de bir inceleme olduğu için bunun da normal karşılanacağı görüşündedir. Ayrıca dikkatlerin üzerine toplanması gereken asıl şeyin de tarihçinin değil tarih olduğu vurgusunu yapmaktadır189. Viardot, kendisine gelinceye kadar tek bir toplum gibi görülen Araplar’la Kuzey Afrikalı Berberî hanedânları, iki ayrı toplum olarak sunmuş ve bunu en başta yani kitabına verdiği isimle ortaya koymuştur. Bu ayırt edişin tarihe mâl olduğunu ifâde
eden
Viardot,
kendisinden
sonrakilerden
bazılarının,
eserine
atıfta
bulunmasalar da eserinin önemini kabul ettiklerini ifade ettiklerini belirtmektedir. Bu ayrımın yeni ve çok önemli olduğu üzerinde duran Viardot, bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmektedir: “Evet, bu ayrım yeniydi: Eski kronikler veya yeni tarihler olsun, Mariana, Ferreras, Masdeu ve Marca, Père d’Orléans ve Voltaire gibi Fransızlar veya İspanyollar olsun, hepsi ama hepsi Arapları ve Kuzey Afrikalı Berberî hanedânları tek ve aynı millet saymışlardı. Dahası da var: Arapçadan tercüme edenler veya orijinal
kaynaklardan
faydalanabilenler
dahi
bu
hatayı
yapmaktan
geri
durmamışlardı. Meselâ yazdığı çok kısa ve çok eksik olan tarihinin tamamında Cardonne, bu Arap ve Kuzey Afrikalı Berberî hanedânlar arasında hiçbir ayrım yapmadan, Afrika ve İspanya Müslümanları için kullanmaktadır. Hattâ Conde bile
188 189
Viardot, I, I-IX. Viardot, II, I-IX.
50
binbir yerde aynı hatayı işlemektedir. Bu ayrımı yapmak önemli idi zira İspanya’nın modern edebiyatının ünlülerinden birisi, oybirliği ile, İspanyol Akademisi’ne katılmam istendiği şerefli haberini verdiğinde, bu denememle ilgili olarak: “Tarihimizin anahtarını buldunuz” demişti.190” Viardot, ilk eserin bir takım kusurlarına rağmen çok fazla övgüye lâyık görüldüğünü ifâde edip bu övgülerden bazılarını şöyle sunmuştur: “İspanyolca bir tercüme’nin editörü de aynı iyi niyetle, kendi milletinden olanlar da dahil, diğer eserlere göre bu basit denemeyi tercih etmesinin sebeplerini şöylece açıklıyor: “Conde materyalleri bir araya getirmiş, Viardot ise binayı yükseltmek için bunları kullanmış… Viardot Conde’a çok şey borçlu; ancak tarih dostları da Viardot’ya çok şey borçlu…”191. Viardot, önsöze ek olarak yazdığı kısımda ise yukarıda belirtilen iltifâtlar dışında yapılan eleştirileri ve bunların haksızlık derecesine vardığını ifade etmektedir. Bu eleştirilerin odağında Dozy bulunmaktadır. Dozy’nin yazdığı Recherches et litteraire de I’Espagne Pendant le Moyen Age (Ortaçağ İspanyası’nın Siyasî ve Edebî Tarihi Üzerine Araştırmalar) adlı kitabında diğer tarihçiler yanında Viardot’nun çokça istifade ettiği Conde hakkında da sert eleştiri bulunmaktadır. Dozy’nin Cond ve onun yanlışlarına aldananlar hakkında yazdıklarını Viardot aynen önsöze almıştır. Biz de Dozy’nin ifadelerinden bazılarını buraya almayı uygun bulduk: “Conde, Arap harflerinin okunuşu dışında Arapçayı bilmeden Arapça belgeler üzerinde çalışmıştır; ancak en temel bilgilerin kendisinde olmayışını, aşırı derecede zengin bir hayal gücü ile telâfi edip benzersiz bir arsızlıkla yüzlerce tarih uydurmuş binlerce olayı kafadan atmıştır…”192. “Modern tarihçiler de bir kalpazana aldandıklarını akıllarına dahi getirmeden, büyük bir saflıkla, bütün bu yalanları aynen yazmışlar, hattâ bazen hocalarını geride bırakmışlardır… ”.
“Conde’a sahtekâr ve kalpazan demek
190
Viardot, II, I-IX. Viardot, II, I-IX. 192 Vİardot, II, I-IV.(a.g.e. s.VII). 191
51
lâzım…” , “Beceriksiz bir kalpazan kadar cahil…”, “M. Aschbach, Rosseuw SaintHilaire ve Romey bu saçmalıkları olduğu gibi kopya etmişler, …bu acınacak budalalıklara inanmışlar…” , bu konuda, yani Valensiya Tarihi hakkında, “Conde’da, M. Romey’de ve hemcinslerinde ne varsa yanılgı ve yalandan ibarettir”, “Zaten Masdeu bir bakkaldır,” “M. Romey bir eser korsanıdır.”, “M. Aschbach da sadece birşeyler karalamıştır ama buna rağmen bunlar İspanya tarihleri yazarlar!”193. Bu yazılanları görünce Viardot, ilk önce yazdığı her şeyi yakmayı düşündüğünü ifade etmektedir. Çünkü Viardot da bu kişilerin yazdıklarını kitabına almıştır. Fakat daha sonra bu suçlama ve ithamlara konu olan şeylerin çok da önemli olmadığına karar vermiştir. Viardot ya göre bunlar hatalı bir tarih belirtme, yanlış tercüme edilmiş bir cümle, yanlış deşifre edilmiş bir madalya, oğlu yeğen, kuzeni amca, bir liman adını insan adı zannetme gibi bir yanılmadan ibaret şeylerdir. Ayrıca Viardot, Dozy’nin belirttiği bu hataların büyük olayları ve tarihi şahsiyetleri etkilemediği görüşündedir. Bu yüzden istemeyerek, dikkatsizlikten ya da cehalet eseri olarak bu hataları yapanlar hakkında, haklı olunsa bile bu kadar ağır konuşmanın doğru olmadığını ifade etmektedir. Son olarak, eserinin Dozy’nin eline geçmesi halinde şöyle bir temennide bulunmaktadır: “ Bana gelince, olur da bu kitap bilgin ve öfkeli Leyde profesörünün gözüne veya şimşir sopasına takılırsa, eski İspanyol komikleri gibi yazar hataları için kendisinden aman diliyorum. Ve tevazu ile beyan ediyorum ki; birincisi, Arapça bilgim ve kendisi gibi orijinal kaynaklara başvurmamı sağlayacak talihli bir kabiliyetim olmadığından, mütercimlerin hüneri ve samimiyetine güvenmek zorunda kaldım. İkincisi, bu çalışmam basit bir temel bilgiler kitabı, bir tarih kitapçığı olup, imtiyazlı, bilgin beyefendilerin nazarlarına ve tepeden bakışlarına talip değildir. Sadece genel okuyucuya, incelemeyi seven ancak bu hengâmeli hayatta kısa zamanda her şey hakkında biraz bilgi edinmek isteyen sosyete ehline hitap eder. İşte ben, bu insanlar içindir ki, dünya tarihinin enteresan bir bölümü ile ilgili genel ve yeterli kavramları, özetle, açık ve sistemli bir şekilde bir araya getirmeye gayret ettim”194.
193 194
Viardot, II, I-IV (a.g.e. s.VIII, s.30,s.219, s.38, s.308, s.428, s.604). Viardot, s. I-IV.
52
3.1.3. Eserin Mütercimi Hakkında İhtilâf 3.1.3.1. Tercümenin Edhem Paşa Tarafından Yapıldığı Görüşü Bu görüşü benimseyen kişi Said Paşa’dır. Gazeteci Lisanı adlı eserinde, bu eser ve Ziya Paşa hakkında şöyle demektedir: “ ..Türk ve Fransız lisânlarında belîğâne inşâ-yı kelâmı müsellem olan lehce sâhibi Ahmed Vefik Paşa, diğeri ulûm-i riyâdiye, tabîʻiyye, fünûn-i idâre ve siyâsiyede tefennîyle berâber Fransız edebiyâtında mâhir, Türkçe bilâ-noksân kitâbete muktedir Edhem Paşa’dır. Bahsimize müteʻallik olduğu için beyân edelim ki iki maʻnâsıyla müstahakk-ı iʻtibâr olan Endülüs Târihi’ni Türkçe olarak kaleme alan Edhem Paşa idi. Nusk-i tahrîr fâsılalı cümleler ile olduğu için üslûb-i maʻhûde tevfîkini Ziya Paşa’dan ricâ etmişti. O da meslek-i edebiyesine muhâlif ise de sâhib- i eserin temenni-i refîkânesini isʻâfen nüsha-i asliyenin cümlelerini bir dereceye kadar cümel-i müteselsileye, elfâzını zevk-i âdi-i edebimize elverir terâkibe tahvîl etmiştir. Şimdi elde olan nüshalar Ziya Paşa’nın tashîhâtına göre temsîl olunmuştur. Elde dedik ama maʻârifin nazar-ı teftîşinden geçip de mevzû-u vekâyi-‘i târihiye ise de gâyet dekâyik-i siyâsiyeye müteʻalliktir yolunda mülâhazât-ı amîka deverânıyla elden çıkmış olması da muhtemeldir. Ziya’dan masûn olmuşlar ise Ziya Paşa’nın şîve-i kalemini bilenler tağayyür eden mahalleri istikşâf edebilirler…” 195. Said Paşa’nın söylediklerinden anlaşıldığı gibi, Edhem Paşa’nın tercüme ettiği eseri Ziya Paşa’nın edebi üslûptan geçirdiği ve onun düzenlemesine göre bastırıldığı düşüncesindedir. Bu bilgileri yorumlayan İsmail Hikmet, Ziya Paşa’nın Ethem Paşa ile ilişkilerinin iyi olduğunu ifade etmiş, dolayısıyla Ethem Paşa’nın tercüme ettiği bir eseri kendisinin tercümesi olarak yayınlamasını düşünmenin doğru olmayacağını söylemiştir. İsmail Hikmet bu konuda, Edhem Paşa’nın tercüme ederek Ziya Paşa’ya tashih ettirdiği başka bir “Endülüs Tarihi” olması ihtimalini de göz önünde bulundurmaktadır. Ona göre Edhem Paşa’nın, Fransızca’yı yeni öğrenen Ziya Paşa’ya, Viardot’nun eserini verip, tercüme yapması konusunda onu cesaretlendirmiş olması
mümkündür. İsmail Hikmet, bu
konudaki fikrini
desteklemek üzere aynı eser hakkında Ziya Paşa’nın vefatından sonra çıkan “Arakel Kütüphanesi” fihristinin yüz on birinci sayfasında okuduğu şu ilanı da aktarmaktadır 195
Sait Paşa, Gazeteci Lisanı, Dersaadet: Sabah Matbaası, 1317 (1899), s.54-55.
53
: “[Endülüs Tarihi: Eâzım-ı üdebâ-yı asırdan Ziya Paşa merhûmun âsarı makbûle ve mergûbesinden olup Endülüs iklîm-i cesîminde zuhûra gelen hey’et-i müctemiʻa-i İslâmiyyenin ibtidâ-yı teşekkülünden intihâ-yı inkırâzına değin yedi yüz sene zarfında cerey ân eden vukûʻât-ı adîde ve ahvâl-i nâdîde ile Arapların kıtʻa-i mezkûreye sûret-i tecâvüzleri ve orada icrâ eyledikleri âsâr-ı imâret ve maglûbîn hakkında ittihaz eyledikleri meslek-i adl ü merhamet ile nihâyet mazhar oldukları envâ-ʻi iltifât ve havâdisâtı şâmildir.]”196. 3.1.3.2. Tercümeye Edhem Paşa’nın Başlayıp Ziya Paşa’nın Devam Ettirdiği ve Üslûplandırdığı Görüşü İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar adlı eserinden edindiğimiz bilgilere göre, Viardot’nun eserinin tercümesine, mükemmel Fransızcası yanında tarihe de ilgisi olan Mabeyn Müşiri Edhem Paşa başlamış, birinci cildi bitirdikten sonra Ziya Paşa’ya bırakmıştır. Özetleme ve derleme suretiyle yapılan bu tercümeyi Ziya Paşa tamamlamış ve onun adına neşr edilmiştir197. Bu düşüncede olan Nihad Sami Banarlı, ayrıca yapılan bu ortak tercümenin, Ziya Paşa’ya dil öğrenme ve tercüme kabiliyeti kazandırdığını, daha sonrasında da Engizisyon Tarihi’ni tercüme etmesine zemin hazırladığını ilave etmiştir198. Ziyaeddin Fahri, Şükrü Kurgan ve Abdullah Uçman da bu görüşü paylaşanlar arasındadırlar199. Beşir Ayvazoğlu “Edebiyatımızda Endülüs” adlı yazısında, tercümenin mahiyetine değinmeksizin,
Mabeyn
Müşiri Edhem Paşa’nın
Fransızca’dan
çevirmeye başladığı eserin daha edebi bir üslûpla çevrilmesini Ziya Paşa’dan rica ettiğini belirtir200.
196
İ. Hikmet, s.110-111. İbnül Emin Mahmud Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar, s. 602 vd. ; Mahir Aydın, “Edhem Paşa”, DİA, İstanbul 1994, X, 418-420. 198 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1976, Fasikül 9, II, s.868-878. 199 Ziyaeddin Fahri, s. 102; Şükrü Kurgan, s. 15; Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Dersleri, haz. Abdullah Uçman, YKY, İstanbul. 200 Ayvazoğlu, a.g.m., s.79-85. 197
54
Eserin sonraki yazarlar için yanlış bir ilgi ve etkilenmeye sebep olduğunu ağır ifadelerle anlatan Mükrimin Halil Yinanç, ayrıca Ziya Paşa’nın bu eseri kendine mal ettiğini de ifade ederek bu konuda şöyle demektedir: “ Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’ne gelince bu eser Viardot’nun İspanya İslâmlarına dair yazmış olduğu, bugün çok eskimiş ve kıymetten düşmüş olan iki ciltlik bir eserden –Halil Ethem Bey’in rivayetine göre- pederi sadr-ı esbak Ethem Paşa tarafından iltikat ve ihtisar suretiyle vücuda getirilmiş ve ilk defa olarak müellif ve mütercim adları zikredilmeksizin müstakil bir telif şeklinde basılmıştır. Bilahare şair Ziya Paşa bu kitabı kendine mal etmiş ve onun telifatına olmak üzere tekrar basılmıştır. Maalesef ilk mütercim Ethem Paşa ile sonradan ona tesahup eden ve ilk mütercimin tercümesine edebi bir üslup veren Ziya Paşa – tarih ile hiç müteveggil [bir işle derinlemesine meşgul olan kişi] olmamış olacaklar ki – bu kitaptaki İslam ümerâ ve ekâbirinin adlarını bile tercüme ederken yanlış yazmışlar ve aynı zamanda kitaba me’haz olan Endülüs Arap müverrihlerinin eserlerini zikrederken bu müverrihlerin isimlerini bile doğru kaydetmemişlerdir….”201. Bu görüşler neticesinde bizde oluşan düşünce ise kendisinden Fransızca öğrenen Ziya Paşa’ya, kütüphanesinde bulunan Viardot’nun Endülüs tarihi ile ilgili eseri veren Edhem Paşa’nın önceden tercüme ettiği kısımlarda ona yardımda bulunmuş olmasıdır. Kısa sürede bir tarih kitabının tercüme edilebilme olasılığının az olması gerçeği bizi bu düşünceye götürmektedir. Diğer yandan yapılan şey sadece Fransızcadan Osmanlıca’ya yapılmış bir tercüme değildir. Uzak kalınmış bir medeniyetin âlimlerinin, şehirlerinin, meliklerinin isimlerinin çevirisi hususu bile çok zordur. Bu noktada bile Ziya Paşa’nın bu dile hâkim birisinden yardım alması zorunluluğu vardır.
3.1.3.3. Eseri Ziya Paşa’nın Tercüme Ettiği Görüşü
201
Mükrimin Halil Yinanç, Tanzimattan Meşrutiyete Kadar Bizde Tarihçilik, “ Tanzimat 2” , Komisyon, İstanbul.1999, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., 3275, s. 594-595.
55
Ziya Paşa’ya nisbet edilen Endülüs Tarihi’nin Viardot’dan tercüme olduğu görüşünde olanlar, tercümenin kimin tarafından yapıldığı husûsunda iki farklı sonuca ulaşmıştır. Birinci grub, eserin Ziya Paşa tarafından tercüme edildiğini söylerler. Bu görüşte olanlardan Ebuzziya Tevfik, Ziya Paşa’nın Fransızca öğrenmeye başladıktan altı ay sonra Viardot’nun eserini tercüme etmeye başlayıp, başarıyla bitirdiğini söylemektedir202. Önder Göçgün de bu eserin, Ziya Paşa’nın Edhem Pertev Paşa tavsiyesiyle Viardot’ dan çevirdiği ilk tercüme çalışması olduğu görüşündedir203. Eserin özellikle üslubunun çok ağır olduğunu ifade eden Murat Uraz, eserin Viardot tarafından yazılıp Ziya Paşa tarafından Fransızca’dan tercüme edildiği görüşüne katılmaktadır204. Seyit Kemal Karaalioğlu ve Mustafa Nihat Özön de aynı kanaati paylaşır205. Osmanlı şiiri hakkında yazdığı beş ciltlik eserinde Gibb de, Ziya Paşa’nın altı ayda öğrendiği Fransızcasıyla eseri Türkçe’ye “Endülüs Tarihi” adı altında
çevirdiğini 206
bahsetmektedir
ifade
ettikten
sonra
eserin
bürokratik
üslûbundan
.
Ziya Paşa hakkında yaptığı kapsamlı çalışmanın, onun hayatına ayırdığı birinci cildindeki kısa tanıtımda Kaya Bilgegil, eseri Ziya Bey’in Türkçe’ye çevirdiği bilgisini vermektedir207. Eserleriyle ilgili ayrıntılı bilgiyi diğer cilde bırakmış olduğunu ifade eden Kaya Bilgegil’in bu cildi yayınlanıp yayınlanmadığı hakkında herhangi bir malumata ulaşamadık. Diğer yandan Kaya Bilgegil’in kitabının birinci cildinin eklerinde, Ziya Paşa’ya ait vesikalar arasında, Endülüs Tarihi’nin basılması iznine dair yazılmış 14 Receb 1276 (6 Şubat 1860) tarihli dilekçede müellif veya mütercim ismi bulunmamaktadır208. Ancak bu yedi isimden hiçbiri tercümenin mahiyeti üzerinde durmamıştır.
202
E.Tevfik, s.261. Göçgün, s.30. 204 Murat Uraz, Ziya Paşa, Hayatı ve Şiirleri, İstanbul: Nümûne Matbaası, 1946, s.10. 205 Seyit Kemal Karaalioğlu, Ziya Paşa Hayatı ve Şiirleri, İstanbul: İnkılap-Aka Basımevi, 1984, s.28. ; Mustafa Nihat Özön, s. 311. 206 E.J.W.Gibb, A History of Ottoman Poetry, V, London: 1967, s.58. 207 Bilgegil, s.26. 208 Vesika için bk. Bilgegil, s.313. 203
56
Eserin sadeleştirilmiş nüshasındaki okuma yanlışlıkları ile ilgili yazdığı yazıda Nizamettin Parlak, yapılan tercümenin mahiyeti hakkında da açıklamalar yapmaktadır. Ona göre bu eser, Viardot’nun eserinin Türkçe’ye aynen tercümesi olmadığı gibi, çıkarılan kısımlar, ilave edilen yorum ve bilgiler olmuştur. Mesela Viardot’nun eserinin hemen başında yer alan 11-68. sayfalar arasındaki kısım ve 397-420. sayfalar arasındaki kısım Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’nde yoktur. Yine ikinci cildin sonundaki yaklaşık ikiyüz yirmi sayfalık kısım sadece yirmibeş sayfada özetlenmiştir209. Bizim de yaptığımız incelemelerde bu bölümlerin bulunmamasının yanısıra başka bölümlerde de çıkartmalar, eklemeler mevcuttur. Bu konu üzerinde son bölümde durulacaktır.
3.1.4.Eserin Mahiyeti 3.1.4.1. Eserdeki Âidiyet İfâdeleri Eseri incelememiz esnasında rastlayabildiğimiz âidiyet ifadeleri on civarındadır. Bu ifadeler arasında daha çok “biz, bizim, târihimizin, yaptığımız tahkîkât…” ifadeleri bulunmaktadır. Bunlardan ikisini aynen vermeyi uygun bulduk: 1- Ziya Paşa, Endülüs Emevi Devleti’nin kuruluşundan önceki tarihi seyri anlatırken,
Müslümanların
ne
derece
medenî
olduklarını,
buna
mukâbil
Hristiyanlar’ın ise ne derece taassub içinde hareket ettiklerini anlattığı satırlarda şöyle bir ifade kullanmaktadır: “ Ve işbu târihimizin âhirlerinde yani Endelüs Hükûmetiˈnin zemân-ı inkırâzını beyân…”210. 2- “İşte zikr olunan Becâ vukûʻâtı dahi esâsen gerek İspanyollar ve gerek Avrupalılar tarafından bizim tafsîl eylediğimiz vech üzere nakl ve beyân olunmuş ise de kullandıkları lisân-ı mülâyimden güyâ Ferdinandoˈnun Müslümanlarˈı aldatmak ve onlara gadr etmek ile vazîfe-i insâniyyetini îfâ eylemiş maʻnâsı istinbât olunur.”211.
209
Parlak, a.g.m., s.111. Ziya Paşa, I, 48. 211 Ziya Paşa, II, 36. 210
57
Ziya Paşa ve eserleri hakkında çalışmalar yapan araştırmacılar, tespit edebildiğimiz kadarıyla bu eserin ona nisbeti husûsunda, kitap üzerinde pek fazla bir inceleme yapmaksızın, edindikleri kanaatlerini kısaca ifade etmekle yetinmişlerdir 3.1.4.2. Anlattığı Konu ile İlgili Kendi Düşünce ve Yargıları Ziya Paşa, tercüme veya iktibaslar yanında anlattığı kişi ya da olay ile ilgili olarak bazen ihtâr, bazen şikâyet bazen de yargı bildirerek kendi düşüncelerini de sunmuştur. Bunları daha çok, bir kısmını tercüme ederek derlemesine aldığı eserdeki mübâlağalı ve yanlı ifaledelere, Müslümanlar hakkında yapılan haksız eleştirilere karşı bir reddiye tarzında vermektedir. Ayrıca meliklerin uygulamaları hakkındaki beğeni ve eleştirilerini de açıkca ifade etmektedir. Biz burada bu tür değerlendirmelerden birkaç örnek vereceğiz: 1- I. Abdurrahmân’ın Abbasi zulmünden kaçıp Endülüs’e gelip, değer görmesi ve idâreye geçmesi husûsunu değerlendirme bâbında “lâkin şarkda gurûb eden âfitâb ı devlet-i Emeviyyeˈnin ufk-i garbdan talʻat-nümây-ı işrâk olması mânend-i eşrât-ı sâʻât nice şûriş ü müşkilât îkâʻ edeceği emr-i tabiʻî idi.”212 ifadesini kullanmaktadır 2- I. Abdurrahmân’ın yaptığı güzel işleri ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra “ ehl-i İslâm’ın dahi medeniyyet ve insâniyyette neye muktedir olduğunu ʻâleme bildirdi”213 değerlendirmesini yapmaktadır. 3- Melik Hakem döneminde uygulamaya başlanılan, şehre giren erzaktan vergi alınması âdeti ve halkın bunu kabul etmemesi, halka şiddet uygulanması ve sebebiyet verdiği şey üzerine eleştiride bulunmaktadır. İdarelerin halktan istediği itaatin, onlara zorbalıkla davranarak elde edilmeyeceği; böyle yapıldığı taktirde günün birinde halkta huzursuzluk meydana geleceği ve bunun da onları güç kullanmaya sevkedeceği şöyle ifade edilmektedir: “Ancak hükûmetin ahâliden taleb eylediği emniyyet ve itâʻat keyfiyyetleri mücerred teşdîd-i kavâʻid-i cebr u siyâset ve taʻmîm-i nevâ’ib-i ruʻb u dehşetle hâsıl 212 213
Ziya Paşa, I, 64-65. Ziya Paşa, I, 71.
58
olamayup, belki hem usûl-i siyâsiyyenin ve hem de muʻâmele-i latîfiyyenin terâzûyi himmet-i hükûmetde kefe-zîb-i tesâvî u iʻtidâl olmasından vücûda geleceği muktezeyât-ı tabîʻiyyeden iken husûs-i mezbûrda bilʻakis lüzûmundan ziyâde sûret-i gadr u şiddet gösterildiğinden, büsbütün ahâlînin emniyyeti münselib olmağla hemen silahlanup…..” 214. 4- Müslüman askerlerin, savaş sonunda kaçan birkaç düşman askerinin taʻkîbinin yapılmaması ve bunun daha sonrasında sebebiyet vereceği büyük yıkım yani Endülüs’teki İslam idaresinin çöküşü hakkında da şu değerlendirmeyi Arapça bir ifade de ekleyerek şöyle vermektedir: “Kaçanı kovmak ve zebûnu öldürmek muvâfık-ı şiʻâr-ı medeniyyet ve İslâmiyyet olmamağla, bunların ellerinde kalan bir mikdâr toprağın ahz u intizâʻına tenezzül olunmayup, haklarında muʻâmele-i tedâfüʻ icrâ olunduğudur. Lâkin ihtikâr olunan işbu şirzime-i kalîle “ve katrun ʻalâ katrin izâ ictemaʻat nehrün ve nehrün ʻalâ nehrin izâ tefakkat bahrun” meâlince etrâfdan birer ikişer toplanan Hristiyanlar ile muahharan kesb-i ittisâʻ u miknet ……..bu hâlet bilâhire hükûmet-i İslâmiyye’nin Endelüs kıtʻasında rehîn-i zevâl ve inkırâz olmasına bâʻis u ʻillet olmuşdur.”215. 5- Ziya Paşa, Viardot’nun ikinci cildinde meşhûr kadınlar başlığı altında tanıttığı Müslüman âlim, şâir, kâtib, muallim olan kadınları bu sayfalara taşımıştır. Bunları anlattıktan sonra hâtıra başlığı altında, İslâm’da ilme kadın erkek herkesin teşvik edildiğini; oysa din düşmanlarının câhilce ifâdelerinin gerçeği yansıtmadığını; yukarıda tanıtılan isimlerin de buna delil olabileceğini şöyle vurgulamaktadır. “Hâtıra: Dîn-i mübîn-i cenâb-ı Muhammedîˈnin hâvî olduğu ahkâm-ı şerʻiyye bilâ-tahsîs nevʻ-i beşerin hasbeˈl-hilka müstefîd olacağı kemâlât-ı insâniyyenin tahsîlini muktezî olan kazâyây-ı hikemiyyeden ʻibâret olup nusûs-i Kur’âniyye ve gerek ehâdîs-i sahîha-i Nebeviyye ile müsbet olduğu üzere iktisâb-ı ʻulûm ile tezkiyeten zâhir ve bâtın eylemek her Müslim-i ʻâkıl için farîza-i mahsûsa olduğu ve bilʻakis sâ’ir edyânın cümlesinde sıfât-ı cehâlet mürevvec ü memdûh ve tahsîl-i ʻulûm ile intibâh-ı nefs eylemek mezhebce nâ-makbûl ve makdûh bulunduğu
214 215
Ziya Paşa, I, 81. Ziya Paşa, I, 97-98.
59
halde, husamây-ı dîn-i İslâmˈın bazı bî-vukûfları tarafından nisvân-ı Müslimiyyeˈnin hazîz-i cehl ü nadânîde kalması ve zükûrun mütesâʻid olduğu şevâhik-i kemâlât-ı ilmiyyeye vusûlden mahrûmiyyetleri mutlaka bulundukları dînin muktezeyât-ı şerʻiyyesindendir yollu bî-insafâne îrâd olunan müftereyâtın mahz-ı kizb ü hilâf olduğuna işbu zikr olunan nisvân-ı Müslimeˈnin iktisâb eylemiş oldukları kemâlât-ı ilmiyye sebebiyle umûr-i mühimmede istihdâm kılınmış ve ʻalenen tedrîse kıyâm ile şakirdler yetiştirmiş olmaları şâhid-i ʻâdildir”216. 6- Emevî hânedânının Endülüs ülkesindeki yıkılış süreci ve sebepleri anlatılırken, kendi devrimizden bakarak o devirleri yargılamanın yanlış olacağı, her devrin kendine has özellikler taşıdığı şöyle ifade etmektedir: “Dakîka: Maʻlûm-i erbâb-ı rüşd ü basîret olduğu vechile her asır ve zemân bir şîve-i hâs üzre cereyân edip …..nüfûs-i beşeriyye ve eşyây-ı sâ’ire ol devre mahsûs olan tabîʻatın kuvve-i istiʻdâdiyyesiyle perveriş olarak terkîb-i binâ etmiş olduğundan, ol binâda mütehaddis olan bir ârıza-i muzırranın izâlesi dahi yine devr-i mezkûrda hükümrân olan tabîʻat-ı külliyyenin şîr-i pistân feyziyle neşv ü nemâ bulan bir devâ ile hâsıl olacağı gibi………..”217. 7- Ziya Paşa, altı yedi asır öncesine ait olaylara ve olayların meydana geliş sebeplerine bu asırdan ve sadece yazılmış şeylere bakarak yargılarda bulunmanın zorluğunu ifâde ettikten sonra, yine de Muvahhidîn askeri idâresinin Benî Ümeyye gibi davranmış olsaydı dahi etse bu duruma düşülmemiş olacağını şu şekilde anlatmaktadır: “...eğer ki altı yedi yüz sene akdem sûret-nümây-ı ʻarsa-i ʻâlem olan vukûʻâtın esbâb-ı hakîkiyyesi kâmilen mazbût olamadığı cihetle muhâkeme-i sahîha üzerine bir hüküm beyânı muvâfık-ı usûl-i hikmet olamaz ise de karîne-i siyâk u sibâka ve delâlet-i emsâl u âdât ve ahlâka nazar olundukda, eğer gerek Murâbıtîn ve gerek ahvâli bundan böyle tahrîr kılınacak olan gürûh-i Muvahhidîn, usûl-i harbiyye ve umûr-i mülkiyyede Benî Ümeyye zamanında bulunan dilaverân-ı ehl-i îmânın eser-i ʻâdilânelerine gitmiş ve düşmanlarını mağlûbiyyetleri hâlinde muktezây-ı
216 217
Ziya Paşa, I, 157. Ziya Paşa, II, 2-3.
60
fenn-i harb üzere taʻkîb ederek şecere-i fesâdı esâsından kalʻ u kamʻ etmeğe himmet etmiş olsalar idi, cebel-i Bertat’a kadar mu’ahheran istilâ-zede-i dest-i aʻdâ olan memâliki yeniden feth edecekleri ihtimâlden baʻîd değil idi.” 218. 8- Ziya Paşa, Muvahhidler’in
Endülüs’teki Emevîler’in,
düştükleri
ortak
hatâları
anlatırken
Murâbıtlar’ın hem de şu
değerlendirmede
bulunmaktadır. “...insan ne mertebe câhil ve bî-basîrettir ki hezarân emsâli tecribe olunmuş olan bir mazarratı ihtiyârda meşkûkuˈl-husûl biraz fevâ’id mülâhaza etse defaʻât-i sâbıkada zuhûr eden seyyi’ât için ol ʻasrın hükm-i iktizâsı olmak ve yahud mübâşir olanların noksân-ı tedbîr ve harekâtından neş’et etmek gibi zihince münâsib te’vîller bularak kendisi bu defʻa da bî-müzâhim ü mevâniʻ nâ’il-i âmâl u menâfiʻ olurum iʻtikâdıyla mecbûl olduğu hırs u tamaʻı yine ol mazarrat-ı mücerrebeye irtikâba sevk eder...”219. 9- Ziya Paşa, Hristiyan tarihçilerin yazdıkları şeylerde hep din taassubu bulunduğunu,
bir
söylentiye
bile
dayansa
kendilerinin
lehlerinde
olarak
Müslümanların ise aleyhinde olan şeyleri ayrıntılarıyla verdiklerini şöyle şikâyet etmekte; bu yüzden bu tarihçilerin eserlerinin dikkatli tedkîk edilmesi uyarısında bulunmaktadır. “Şikâyet:
İspanya Hristiyanları millet-i İslâmiyye hakkındaki buğz u
ʻadâvetlerini bir hadde vardırmışlardır ki, tahrîr etdikleri târih kitaplarının her harfi tahtında bûy-i taʻassub istişmâm olunup, meselâ kendilerinin lehine ve müslümanlar ʻaleyhine dâ’ir bir vâkıʻa ağız rivâyeti olsa bile tafsîlatıyla zikr olunmuş ve bilʻakis Müslümanlar lehine ve kendülerinin ʻaleyhine müteʻallik bir maslahat ve lev delâ’il-i vâzıha ile müberhen ve müteayyen olsun ya hiç yazılmamış ve yâhûd yazılmış ise de ifâdesinde taʻbirât-ı hasmâne istiʻmâl edilmiş olmağla, nazar-ı insâf ile bakılsa hakîkaten bunlar gayret-i dîniyye uğruna fedây-ı insâniyyet ve dirîğ-i hakkâniyyet eylemiş oldukları âşikârdır” 220.
218
Ziya Paşa, II, 108. Ziya Paşa, II, 113. 220 Ziya Paşa, III, 34-35. 219
61
11- Gırnata’nın ma“mûriyyeti ile ilgili anlatılanlardan sonra “hikmet” başlığı altında kısaca şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: “Hükemây-ı mütekaddimîn demişlerdir ki, ʻuluvv-i himmet bir sıfât-ı hasenedir ki pîş-gâh-ı ʻazîmetine müşkilât-ı ʻakliyye ve mümteniʻât-ı nazariyye hâ’il ü hâciz olamaz. Ve bu sıfat, sıfât-ı memdûhe-i insâniyyetin kâffesini câmiʻ olduğundan, ashâbının kalbine hırs u tamaʻ ve garaz u rekâbet gibi emrâz-ı mühlike yol bulamaz. Binâ’en ʻalâ zâlik sıfat-ı mezkûre ile muttasıf olan her me’mûr ıslâhı muhavvel-i ʻuhde-i zimmeti olan umûrda her ne kadar bozukluk ve perîşânlık ve mevâniʻ ve müşkilât görür ise meftûr olmayup imkân-ı hakîkî müsâʻid ve vüsʻ ve kudreti mütehammil olduğu mertebe hayra saʻy eder. ……İşte İspanya kıtʻâsında sernümây-ı zuhûr olup zimâm-ı idâresi ashâb-ı himmet elinde olduğu halde birinci asırlar kıtʻâ-i mezkûreyi kâmilen istîʻâb etmiş olan devlet-i İslâmiyye, sonraları küçüle küçüle avuç içi kadar bir kûşede sıkılıp kalmış ve ol zemânlarda cârî bulunan Hristiyanlık taʻassubundan görmediği dâhiye uğramadığı beliyye kalmayup önü aʻdâ arkası d eryâ olmağla bir imdâd-ı hâricî ile dahi kesb-i kuvvet etmesi mümkün olamamış iken İbn Ahmer Hânedânıˈndan gelen birkaç melik-i âlî-himmetin çîre-i dest-i saʻy ü ikdâmlarıyla şu kadarcık zamanda bunca mevâkiʻ-i müşkilât arasında insan ayağı görmemiş ormanlar bağ bostan ……olup…”221. 12- Ziya Paşa, özellikle üçüncü cildin yüz doksanıncı sayfalarından sonraki kısımlarda anlatılan olayların Fransız tarih kitaplarında her açıdan çelişkili olduğunu, doğru bir Endülüs tarihini ancak iyi Arapça bilenlerin yapabileceklerini ve bunun da yapılması gerektiğini şöyle ifâde etmektedir: “Kirâren ve mirâren zikr olunduğu üzere İspanya vukûʻâtını sebt u beyân eden mü’errihîn-i Efrenciyye kitâblarında her hatvede bir ihtilâf görülmek ʻâdet olduğu hâlde buraya kadar elde bulunan müteʻaddid târihleri yekdîğerine tatbîk u tevfîk ile her vâkıʻa mümkin mertebe tahkîk u tenmîk olunmakda idi. Lâkin bu mahâlden aşağı gerek asıl vukûʻât ve gerek zabt-ı sinîn ve evkât husûslarında bir derece teşvîş olunmuşdur ki, bir maddede birinin kavli diğerinin nakline tevâfuk etmeyüp, meselâ bir mahalle, kimi memleket ve kimi kalʻa ve kimisi saray demiş, bir takımı en muʻtenâ bir maddeyi hiç zikr etmeyip kimi dahi sâ’irlerinde olmayan bir 221
Ziya Paşa, III, 170-172.
62
şeyi yazmış…………kendüleri lisân-ı ʻArabiyyeˈye âşinâ olmadıkları halde esâmi-i Arabiyye’yi hatt-ı Efrenciyye ile kayd etmeleriyle eşhâs ve memâlik isimlerinin hall u keşfi dahi mümteniʻ sûretde …….”
222
dedikten sonra, kendilerinin sözlüklerden
bulabildiklerini yazdıklarını, târihlerden de yakın olanları tercîh ettiklerini fakat yine de acz içinde bulundukları için bunu daha iyi yapabileceklere havâle ve kusûrlarının da affını ricâ etmektedir. Konularla, rivâyetlerle ya da kişilerle ilgili düşüncelerini aynen vermeyi uygun bulduğumuz Ziya Paşa’nın, eserine bu şekilde ilâvelerde bulunmak sûretiyle, sadece tercüme ve derleme yapmakla yetinmeyip bizzat değerlendirmeler yaptığı da anlaşılmaktadır. Tabi burada eseri için büyük bir kısmından tercüme yoluyla faydalandığı Batılı yazarın bildiği ve uygulamaya çalıştığı tarih anlayışının da etkisi olmuştur diyebiliriz. Ayrıca Ziya Paşa, aralara serpiştirdiği bu şikâyet, hikmet, hâtıra şeklinde yazılarla da Batılı kaynaklardaki önyargılı ifadelere, yanlış bilgilere dikkatimizi çekmekte ve bunların iyice araştırılması gerektiğini vurgulamaktadır.
3.1.4.3.Eserin
Kısmen
Tercüme
Kısmen
Derleme
ve
Yer
Yer
YapılanYorumlardan Oluştuğuna Dair Kendi İçerisinde Bulunan İfadeler Endülüs Tarihi’nin nasıl yazıldığına dair net açıklamalar olmamakla beraber, içinde geçen bazı ifadeler, eserin çeşitli tarih kitaplarından derlenmiş olduğuna yönelik ipuçları vermektedir. Nizamettin Parlak, Ziya Paşa’nın aşağıda verdiğimiz ifadelerle aslında Viardot’nun eserini çeşitli Avrupalı tarihçilerin eserlerinden istifade ederek yazmış olduğunu da kasdetmiş olabileceği ihtimaline değinmektedir. Ancak biz yaptığımız incelemelerin sonunda bu ifadelerin Viardot’nun derlemesini göstermesi yanında, aynı zamanda Ziya Paşa’nın da gerek İspanya hakkında yazılan eserlerden ve bilhassa Müslüman tarihçilerin eserlerinden bilgiler derleyerek esere önemli bir katkıda bulunduğu sonucuna ulaştık. Ziya Paşa veya Viardot’nun eserin kısmen de olsa derleme olduğunu gösteren ve Ziya Paşa tarafından ifade bulan cümlelerini şöyle sıralayabiliriz:
222
Ziya Paşa, III, 193-194.
63
1- Ziya Paşa, eserin oluşturulmasında Fransızca kitapların kullanıldığını, çünkü Müslüman tarihçilerin kitaplarının yok edilmesi dolayısıyla ellerinde fazlaca bulunmadığını şöyle ifade etmektedir: “ Çünkü şu tahkîkat, biˈl-cümle kütüb-i Efrenciyyeˈden iltikât [çeşitli kitaplardan toplama] olunmuş şeyler olarak âsâr-ı İslâmiyyeˈden Avrupalılarˈın ellerine geçen kitâblar ise pek az olmağla…”223 . 2- İhtâr : “Kirâren ve mirâren zikr olunduğu üzere İspanya vukûʻâtını sebt ve beyân eden mü’errihîn-i Efrenciyye kitâblarında her hatvede bir ihtilâf görülmek ʻâdet olduğu halde, buraya kadar elde bulunan müteʻaddit târihleri yek-diğere tatbîk ve tevfîk ile her vâkıʻa mümkün mertebe tahkîk [araştırma] ve tenmîk [yazma] olunmakda idi.”224 . Bu uyarının sonraki kısımlarında Ziya Paşa, bu olaydan sonra yazılan şeylerdeki ihtilâfları çeşitli kitaplardan bulup düzeltmenin mümkün olamadığını beyân edip, eksiğinin bu konuyu çalışacaklarca giderilmesini istemektedir. 3- “İ’tizâr : “ Elimizde bulunan târihlerde melik Muhammed-i Sâniˈnin Cehn üzerine ʻazîmeti bu mahalle kadar nakl olunup, Episkopos ordusunu bozduktan sonra Cehnˈi aldığına yâhûd almaksızın ʻavdet ile Gırnataˈya veya Ebû Yûsuf ile mülâkat zımnında Ceziretüˈl-Hadrâˈya gittiğine dâ’ir bir şey yazılmamış ve hele üçüncü koldan Kurtuba üzerine yürüyen vülât-ı müttefikanın ne yaptıklarından bütün bütün sükût olunmuştur. İspanya târihlerini mütâlaʻa eden erbâb-ı dikkâtin maʻlûmu olduğu üzre mü’errihîn-i Efrenciyye kitâblarında yazılan havâdisât bir silsile i muntazamada olmayıp çok yerlerinde bu maʻkûle rahneler olduğu gibi, tevârih-i ʻArabiyye dahi başlıca Endelüs vukûʻât-ı ʻumûmiyyesini yazmadıklarından, eğer ki, bunların birinde olmayan bir vakʻa diğerinden ahz ve taʻvîz olunarak işbu kitâbın ʻalâ kadriˈl-imkân ikmâline bezl-i ihtimâm olunmuş ise de yine böyle bazı mahalleri kanâʻat-bahş erbâb-ı teftîş olacak sûrette olmadığına maʻaˈt-te’essüf iʻtizâr işte zikr olunan Becâ vukûʻatı dahi esâsen gerek İspanyollar ve gerek Avrupalılar tarafından bizim tafsîl eylediğimiz vech üzre nakl ve beyân olunmuş ise de
223 224
Ziya Paşa, IV, 148. Ziya Paşa, III, 193-194.
64
kullandıkları lisân-ı mülâyimden gûyâ Ferdinandoˈnun Müslümanlarˈı aldatmak ve onlara gadr etmek ile vazîfe-i insâniyyetini îfâ eylemiş maʻnâsı istinbât olunur.”225. 4- “ Bazı kitâbların mütâlaʻâsı esnâsında Endelüs meşâhir-i ʻulemâsından bazılarının şöhret ve nisbetleri ve maskat-ı re’s ve târih-i vefâtları ile bazı eserleri nazar güzâr-ı tahkîk olmağla târih-i vefâtları sırasınca tertîb olunan cedvelde teberrüken zikr ve îrâd kılındı.”226. 3.1.4.4.Eserin Kısmen Tercüme Kısmen Derleme Olduğuna Dair Diğer Ayrıntılar Endülüs Tarihi içerisinde, eserin tercüme olduğuna dair herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Diğer yandan önceki bölümlerde de zikrettiğimiz gibi, Ziya Paşa, Engizisyon Tarihi’nin giriş kısmında eserin Fransız yazarlardan özetleme ve ekleme yoluyla Türkçe’ye çevirdiğini beyân etmiştir. Fakat Endülüs Tarihi için aynı açıklamayı görememiş olmamız, bizde eserin tek bir kaynaktan yapılan tercüme olmaktan ziyade çeşitli eserlerden istifade edilerek hazırlanmış kısmen tercüme kısmen derleme bir kitap olduğu intibaını uyandırmıştır. Yine de eserin derleme olduğunu söyleyebilmemiz için öncelikle, epeyce bir kısmını tercüme edildiği eserle mukayese edip, tercümenin derecesini anlamamız; çıkarılan yerler varsa tesbit etmemiz; eklenen yerlerin nerelerden alındığını tesbite çalışmamız gerekiyordu. Bu tesbit için Ziya Paşa’nın, zikrettiği eserler ve kullanmış olabileceğini tahmin ettiğimiz eserlere başvurduk. Onun isimlerini zikrettiği Müslüman tarihçiler arasında İbnüˈ-Ebbâr, Abdüˈl-Vâhid el-Merrâküşî, İbn Hayyân, Dabbî ve diğer Endülüs tarihçileri bulunmaktadır. İlerleyen bölümlerde bu isimler üzerinde durulacaktır. Fakat bu isimlerin çoğu Viardot’da da geçtiği için, Ziya Paşa’nın bunların çoğuna doğrudan bakmadan Viardot’nun eserinden tercüme ettiği ihtimali kuvvetlidir. Bu yüzden öncelikle Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi ile Louis Viardot’nun Histoire des Arabes et des Mores d’Espagne adlı eserini kısmî karşılaştırma yapma yoluna gittik.
225 226
Ziya Paşa, II, 35-36. Ziya Paşa, IV, 4.
65
3.1.4.4.1. Ziya Paşa’nın Eseri ile Viardot’nun Eserini Tertip, Amaç ve Üslûp Açısından Karşılaştırma Eserleri muhteva açısından karşılaştırmaya geçmeden önce eserlere verilmiş isimler üzerinde durmak yerinde olacaktır. Viardot eserine Histoire des Arabes et des mores d’Espagne (İspanya’daki Araplar ve Kuzey Afrikalı Berberî Hânedânlar Tarihi) ismini vermiş, altına da Arap kültür ve medeniyetinin Avrupa’ya etkisi açıklamasını eklemiştir. Görüldüğü gibi Arapların İspanya için kullandıkları isim olan Endülüs kelimesini hiç kullanmamıştır. Eserine kısa bir isim veren Ziya Paşa ise bu kelimeyi tercih edip sadece Endülüs Tarihi demekle yetinmiştir. Viardot’nun eseri toplam sekiz yüz yetmiş dokuz sayfadan, Ziya Paşa’nın eseri ise yedi yüz altmış dokuz sayfadır. Viardot’nun eserindeki sayfalar yirmialtı, Ziya Paşa’nın eserindeki sayfalar ise yirmi bir satırdan oluşmaktadır. Bu açıdan da değerlendirdiğimizde iki eser arasında yaklaşık yüz elli sayfa fark vardır. Bu da Ziya Paşanın, eseri tam olarak tercüme etmediğinin ilk işareti olması açısından önemlidir. İki eserin de önsözlerini incelediğimizde, Ziya Paşa, döneminin kitap yazma usûlüne uygun olarak hamdele, salvele ile başlayıp İslâm tarihinin başlangıcına dair birkaç satırdan sonra bu eseri niçin yazdığını ifade etmektedir. İzleyeceği usûl üzerinde de çok kısa duran Ziya Paşa, kaynakları hakkında ayrıntılı açıklama yapmamaktadır. Viardot da kendisini eseri yazmaya götüren süreci, izlediği yolu, Ziya Paşa’ya göre daha ayrıntılı bilgi vererek kullandığı kaynakları belirtmektedir. Eseri yazma gâyeleri açısından ele aldığımızda şu benzerlik dikkat çekicidir: Viardot yola İspanya’nın kültür ve medeniyetini araştırma adına çıkmıştır. Tarihi derinliklere indikçe kendisini çok daha fazla inceleme konusu olacak İslam medeniyetiyle karşı karşıya bulmuştur. Ziya Paşa ise kendisinden Fransızca öğrendiği Edhem Paşa’nın tavsiyesi üzerine yola çıkmıştır. Fakat her ikisi de devam ettikçe, bu konunun üzerinde önemle durulması gerektiği inancına ulaşmışlardır. Böylece, efsâne gibi bir zamanlar çok yüksek derecelere çıkıp sonrasında insanların hafızalarından tamamen silinmeye çalışılmış olan bu medeniyeti incelemek ve tanıtmak hem Viardot hem de Ziya Paşa için en temel amaç olmuştur. Yoksa Viardot, eserine temel olarak aldığı Joseph Conde’u; Ziya Paşa’da Viardot’yu
66
tercüme ederek bu yolculuğu tamamlayabilirlerdi. Eserlerin tanıtımlarını yaptığımız bölümlerde yazarların amaçlarını kendi ifadelerini kullanarak verdiğimiz için burada tekrar etmek istemedik. Eserlerinin metodlarını karşılaştırdığımızda, Viardot bunu şu şekilde anlatmaktadır: “İlk önce Fenikelilerin ve Yunanlıların İberyaya ilk yerleşmelerini, ve Kartacalıların bu beldeyi almalarını tasvir ettim. Daha sonra, Romalıların kesin bir fetihle bu vilayete verdikleri şekli ve bu vilayetin onların hakimiyeti altında uğradığı art arda değişimleri yazdım. İmparatorluğu yıkan barbarların ortaya çıkıp İspanyayı bastıklarını
da
anlattıktan
sonra
Vizigotların
nasıl
bu
civara
yerleşip
yapılandırdıklarını ve burada onların hakimiyetinde meydana gelen hadiselerden bahsettim. Ardından, Muhammed’in takipçileri olan Arapların Vizigotların üzerindeki galibiyetlerine gelmiştim ki, yepyeni bir gösteri başladı. Şimdiye kadar beni meşgul eden gösteriden daha şaşırtıcı, daha canlı ve daha büyük bir gösteri. Hani Yeni Dünyanın ilk kâşifleri yeryüzünde belirsiz bir gümüş madeninin izini sürerken önlerine bir altın madeni damarı çıktığında ilk keşiflerini yüzüstü bırakıp toprağın ta derinliklerine kadar diğerini aramaya dururlardı. İşte ben de aynı bu kâşifler gibi, yolumu kesen bu kıymetli damarı takib edip ilginç ve yeni bir tarihin göstereceklerine nüfuz etmek üzere, tuttuğum bu yolu bıraktım.. Olayların anlatımı esasen Joseph Conde’un İspanya’da Arap Hâkimiyetinin Tarih’inden alınmıştır. Bu eser, aslına bakılırsa, az bir sanatkârlık ve zevkle birbirine bağlanmış Arapça el yazması kitap parçalarının literal tercümesinden ibarettir, ancak yine de bu tarih’in her bölümüne fazlasıyla ışık tutar ve en kıymetli materyali sunar. Kendim bu derlemeyi şu şekilde kontrol etmeye özen gösterdim: Conde’un eserini İspanyol tarihçilerinin dedikleri ile karşılaştırdım, tâ ki millî gururun abartıları ile yabancı düşmanlığının hakaretleri arasında hakikati bulmak için. Bu niyetle eleştirmen Masdeu’den sonra, tercihen, Mariana’nınki kadar parlak olmasa da ondan daha doğru ve eski kroniklerden daha sadakatle kopyalanmış olan Ferreras’ın Genel Tarih’ine müracaat ettim. Moriskler dönemi için Hurtado de Mendoza, Marmol, Aznar, Bleda gibi yığınla çağdaş yazarlar arasında seçim yapmam gerekiyordu. Arap medeniyetine ilişkin belgeleri ise bir Genel Edebiyat Tarihi yazan (bu eser
67
İspanyolca ve İtalyanca yazılmış ama dilimize tercüme edilmemiş ve de pek az bilinir) başrahip Juan Andrès bizzat verdi ya da işaret etti. Son olarak, Arapça imlâ ve etimolojisini M. Davezac’ın derin bilgisine borçluyum.227” Ziya Paşa ise çok açıklayıcı bir metod sunmamıştır. Kimlerden ne derece faydalandığını ifadeden uzak durmuştur. Kaynaklarında ifade ettiğimiz gibi, Hristiyanların taassubundan kurtarılan Arapça eserlerin azlığına dikkat çekmiş, Avrupa dillerindeki eserlerin tercümesinin de hayli zaman alıcı olduğu ve bunların da çoğunun din ve milliyet kaygısıyla tarafsızlıklarını yitirdikleri üzerinde durmuştur. Bütün bunlara rağmen tarafsız tarihçilerin doğruladıkları şeylerin eserine alınmış olduğunu, bu dikkati tercümelerde de uyguladığını belirtmiştir228. Eserin tarih süreci ve medeniyet kısımlarına ayrılmış olması benzerdir. İki yazar da eserlerinin son bölümlerini kültür ve medeniyete tahsis etmişlerdir. Fakat bu bölümlere ayrılan sayfa sayıları arasında epeyce fark vardır. Viardot, dört yüz elli sekiz sayfadan oluşan ikinci cildi tamamen kültür ve medeniyete dâir konulara ayırmışken, Ziya Paşa ise bu konulara yüz kırk sekiz sayfadan oluşan dördüncü cildi ayırmıştır. Eserlerin isimlerini karşılaştırırken Viardot’nun, eserinin isminin altında verdiği açıklama bu farkı anlatmaktadır. O, bu dönem tarihine daha çok kendisinin diğer çalışmalarının da esas konusunu teşkil eden kültür ve medeniyet açısından yaklaşmış ve eserin cildinin birini tamamen bu konuya özel kılmıştır. Viardot, eserinde çok sayıda âyete yer vermiştir. Âyetlerin sûre ve âyet numaralarını da vermeye dikkat etmiştir. Ziya Paşa’da ise âyetler sadece üç yerde, herhangi bir sûre ismi veya âyet numarası verilmeksizin geçmektedir. Viardot, yararlandığı kaynakları ya da yaptığı tercümede geçen dipnotları ve bazı kelimelerin diğer dillerdeki karşılıklarını ifade etmek istediği durumlarda dipnotları ayrıntılı ve çok düzenli bir şekilde vermiştir. Ziya Paşa’nın eserinde ise dipnot sayısı altmışı geçmemektedir.
Verilen dipnotlarda ise bazı kelime veya
tabirler kısaca açıklanmakta ve Viardot’nun verdiği dipnotlarla kıyaslanamayacak kadar ayrıntısız kalmaktadır.
227 228
Viardot, I, önsöz, I-IX. Ziya Paşa, I, 5-7.
68
3.1.4.4.2. İki Eseri Başlıklar Açısındandan Karşılaştırma Başlıklar açısından baktığımızda ise, Viardot’nun ikinci cildinde, Ziya Paşa’nın ise son cildinde bulunan kültür ve medeniyet incelemesindeki bazı başlıklar dışında isim benzerliği yoktur. Viardot, emirler dönemi, Endülüs Emevîleri dönemi, Murâbıtlar dönemi şeklinde vermeye başladıktan sonra melik isimlerine göre ayırmadan, târihî süreci anlatmaya devam etmiştir. Ziya Paşa da ciltleri ve ana başlıkları ayırırken bu esasa göre davranmış, ama bu ana başlıklar altında melik isimlerini alt başlıklar halinde vererek o dönemi anlatmıştır. Bunu daha net görebilmek için Viardot’nun eserini esas alarak iki ciltten de biraz karşılaştırma yapmayı gerekli gördük: ZİYA PAŞA
VIARDOT
Birinci Cilt
Tome I Chapitre 1
Endülüs Tarihi (2-69)
Precis des Evenements Historiques
Hükûmet-i müstakbele-i Benî Ümeyye der-İspanya, Melik ʻAbdurrahman-ı Evvel’in
(Kısaca târihî olaylar)
zemânı, Hişâm b. ʻAbdurrahmânˈın zemânı, Mahomet et le Koran (Muhammed ve Kur’ân) - Les Arabes et les Espagnols jusqua la conquete
de I’Espagne en 711 ( İspanya’nın
711’deki fethine kadar Araplar ve İspanyollar ) (s.11-67).
Melik Hakemˈin zemânı, ʻAbdurrahmân-ı Sâni b. Hakemˈin zemânı, Beşinci Melik-i Endelüs Muhammed b. ʻAbdurrahmânˈın zemânı, Altıncı Melik-i Endelüs Melik Münzir b. Muhammedˈin zemânı, Melik ʻAbdullah b. Muhammedˈin zemânı, Melik ʻAbdurrahmân-ı Sâlis, Melik
Chapitre II
Hakem-i Sâni ibn ʻAbdurrahmân-ı Sâlis zemânı,
Conquete de I’Espagne (İspanya’nın
Melik Hişâm-ı Sâni ibn Hakem Müstansırˈın
fethi )- Emyrs (emirler)- Premire etablissement
zemânı,
Müteğallib
de (İlk kuruluş) (710 a 756) (s.68-109).
ʻAbdülcabbârˈın
Muhammed
zemânı,
b.
Süleymân
Müteğallibˈin zemânı, Melik Hişâm b. Hakemˈin Chapitre III Khalyfat Halifesi)-
Dynastie
ikinci defʻa cülûsu, Süleymân Mütegallibˈin de
Cordoue Ommeyade
(Kurtuba (Emevi
hânedânı)- Second etablissement (İkinci kuruluş) (de 756 a 1001) (s.110-191).
defʻa-i sâniyede teğallübü zemânı, ʻAli b. Hammûdˈun zemânı, Melik ʻAbdurrahmân-ı Râbiʻ ile Kâsım b. Hammûdˈun zemanları, Melik ʻAbdurrahman-ı
Hâmis
el-Müstazhir
billâh
zemânı, Muhammed b. ʻAbdurrahmân Müstekfî
69
billâhˈın zemânı, Yahyâ b. ʻAli b. Hammûdˈun
Chapitre IV
zemânı, Dechirement
de
I’Empire
(İmparatorluğun
parçalanması)
Ommeyades
du
et
khalyfat
-chute
Melik
Hişâm
b.
Muhammed
b.
ʻAbdülcebbârˈın zemânı.
des
de Cordoue(
Emevîlerˈin düşüşü ve Kurtuba halifesi) Conquete des Almoravides (Muvahhidler’in fethi ) - Troisieme etablissement (Üçüncü kuruluş) Fin de I’histoire des Arabes et commencement de celle des Mores ( Arap tarihinin bitişi ve Kuzey Afrika Hânedânları’nın başlangıcı ) ( de 1002- a 1094). (s.192-251). Tome Second
Dördüncü Cilt
Constitution politique des Arabes (
-Endelüsˈte zuhûr eden bazı meşhûr
leur
ʻulemânın ahvâli ve ilmî eserleriyle birtakım
de’cadence et de leur destruction ( Onların çöküş
memleket ve beldenin isimleri, mevkiʻleri, İslâm
nedenleri ve yıkılmaları) (s.5).
ahâlîsinin bazı dâhilî idâresi ve millî ʻâdetleri ve
Araplar’da
politik
yapı)
-causes
de
medenî hizmetleri beyânındadırGouvernement (yönetim), Legislation ( Kanunlar),
Bazı meşâhir-i fuzalây-ı Endelüs
Nation ( Millet), Population (
Halk), Armee et marine (Ordu ve denizcilik),
Memâlik-i Endelüs
Revenus publies (Vergi), Vices de la constitution (Anayasa),
Autres
causes
de
decadence
(Çöküşün diğer nedenleri) (s.6-57).
Endelüs ahâlî-i Müslimesi’nin bazı usûl-i millîyeleri
Etat de la civilisation chez les arabesleur
influence
sur celle
de
l’Europe
Hükûmet-i
İslâmiyye
raʻiyyetinde
bulunan Hristiyanlar’ın ahvâli
(Araplar’ın medeniyyetleri- onların Avrupa’ya Ahvâl-i tâ’ife-i Benî İsrâil
etkileri), Civilisation des Arabes (Araplar’ın medeniyyetleri) (s.57-69).
Nüfûs Arts (Sanatlar), Sciences (Bilimler), Cibâbet
Belles-lettres ( Şiir- edebiyat), Femmes celebres (Tanınmış kadınlar), Etablissement scientiflques (Bilimsel
kurumlar),
Inventions
Ahvâl-i ʻaskeriyye
(Keşifler), Umûr-i bahriyye
Papier (Kağıt), Boussde (Pusula), Poudre a canon ( Barut) (s.58-167).
Arapların Influence des Arabes sur la civilisation de
70
bahr-i
muhîti
teftîşe
l’Europe
(Arap medeniyetinin
etkileri), Auteurs
Grecs
Avrupa’ya
ʻazîmetleri
(Yunanlı yazarlar), Atlantik
Scolastique (Skolastik), Sciences mathematiques (Matematik
bilimleri),
Agriculture (Ziraat),
Medecine
(Tıp),
Moeurs
chevaleresques (Töreler), Navigation
(Denizcilik) (s.167-235). Senes de Moeurs Arabes
cesîminin
sûret-i
inhisâf ve guyûbetine dâ’ir makâlât
Architecture (Mimâri),
Musique (Müzik), Belles- lettres ( Şiir-edebiyat),
iklîm-i
Maʻârif
-tıp,
cerrâha,
saydeliyye,
tabîʻât-ı eşyâ, hisâb, hendese, hey’et, rasad, mantık, mekâtib-i ʻumûmiyye, mecâlis-i ʻaliyye, hazâ’inüˈl-kütüb-
(Araplar’da
Muhteraʻât- çalar saat, kâğıd, barud-
tiyatro sanatı), Espagne-dixieme siecle (İspanyaonuncu asır), la mosquee (Câmi), le combat ( Savaş), les academies (Akademiler), la famille (Aile), la mahdy (Mehdi-Arap kabilelerindeki dînî ve askerî baş-), la prediction (Kehânet) (s.235-436).
Ziya Paşa’nın eserinin başlık sistemi ile Viardot’nun eserinin başlık sistemi arasında önemli farklılıklar görülmektedir. Bu açıdan incelediğimiz bazı klâsik İslâm tarihi kaynaklarında Ziya Paşa ile aynı tarz başlıklar konulduğunu gördük. Mesela İbnüˈ-Esîrˈin “el-Kâmil fiˈt-Târih” adlı eserinde konular, melik adlarına ve önemli olaylar başlığı altında verilmiştir. Ayrıca her meliğin döneminin sonunda, o meliğin fizikî, ahlâkî, ilmî özellikleri verilmiştir. Ziya Paşa’nın eserinin ilk sayfalarında belirttiği Endülüs tarihçilerinden Abdü’l-Vâhid el-Merrâküşî’nin “Târihüˈl-Endelüs (el-Mu’cib fî Telhîsi Ahbâri’lMağrib)”229 adlı eserini incelediğimizde kullanmış olduğu başlıklarla Ziya Paşa’nın tercih ettiği başlıkların hemen hemen aynı olması dikkatimiz çekmektedir. Her iki eserde de başlıklar melik dönemlerine göre sıralanmıştır. 3.1.4.4.3. İki Eseri Muhteva Açısından Karşılaştırma 229
Merraküşi, Târihüˈl-Endelüs, [y.y: y.y.], 1914. (Kahire: Matbaatüˈl-Cemâliyye).
71
Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi, Viardot’nun eserinin tam tercümesi midir yoksa özetlemesi midir, yahut da belirli yerlerinin alındığı, ekleme ve çıkarmalarla yapılan bir derleme midir? Bunu ortaya koyabilmek için Viardot’nun eserini esas alarak karşılaştırmalar yapacağız. Viardot’nun eserinin birinci cildinin ilk elli sekiz sayfasında anlatılan Hz.Muhammed’in peygamberliği öncesi durum, Mekke’nin durumu, kabileler, peygamber oluşu, ilk inananlar, Kur’ân, ibâdetler, Hz.İbrâhim, Hz. Mûsa, Kur’ân kıssaları, âyetler, İslâm’ın şartları, ehl-i beyt, halifeler, ilk savaşlar, Asya, Hindistan, Çin tarafına gidilmesi konularının işlendiği “Mahomet et le Koran, les Arabes et les Espagnols jusqua la conquete de I Espagne en 711 (Muhammet ve Kur’ân, İspanya’nın 711’deki fethine kadar Araplar ve İspanyollar)” başlığı altındaki bölüm, Ziya Paşa’nın eserinde yer almamaktadır. Ziya Paşa, eserinde ismini zikrettiği Abdullah İbn Abdülhakem’in eserindeki gibi Ifrıkiyye ve Endülüs fetih hareketleriyle başlamaktadır230. Bu anlatılanlar Viardot’da s.55-68 arasında yer almaktadır. Her üç eserde de anlatılanlar hemen hemen aynı seyirdedir. Viardot’nun 68-110 sayfaları arasındaki “de conquete de IˈEspagne, emyrs, premire etablissement (İspanya’nın fethi, melikler, ilk kuruluş)” başlığı altında anlatılanları, Ziya Paşa’nın eserinin birinci cildinin 15-60. sayfaları arasında bulmaktayız. Bu kısımdan birkaç sayfayı değerlendirme açısından karşılaştırmayı uygun görmekteyiz. Bu karşılaştırmayı yaparken ilk sütunda Ziya Paşa’nın eserinden, ikinci sütunda ise Viardot’nun eserinden belirlenen sayfaları verdik. ZİYA PAŞA
VIARDOT
[s.15] “ ve bu zaman dahi halife
s.68
Bahsi
geçen
Velid'in
[s.16] Velid b. Abdülmelik asrıdır ki pederinin
döneminde (705-715) Arapların gücü asağı
yerine seksen dörtte mesned-i hükûmete cülûs
yukarı son sınırına gelmistir. Aynı zamanda bu
eylemişdi. İşbu Velid eğerçi hırs ve tamaʻla
dönem, Peygamberin başlattığı işin nasıl küllî,
mevsûf idi. Kim mescid-i Rasûlullâh’ı tevsiʻ ve
harikulâde,
Beytüˈl-Makdisˈde olan Mescid-i Aksâ’yı taʻmîr
gerçekleştiğini gösterir. İktidar birliği Emire
ve Şâm’da dahi Câmiʻ-i Benî Ümeyye’yi binâ
millet üzerine büyük bir tesir gücü vermesine
230
karşı
koyulmaz
bir
heyecanla
Abdullah İbn Abdülhakem, Fütûhu Ifrıkıyye veˈl-Endelüs, nşr. Abdullah Enis et-Tabbâ’, Beyrut: Dârüˈl-Kitâbiˈl-Lübnânî, 1987.
72
ettirip yevmiyye on bin amele işlederek beş
rağmen, bu hükümdarın dönemindeki önemli
milyon altı yüz aded dinar sarf eylemişdir
işleri, emir olmadan ve emire rağmen, milletin
(Viardot’da bu sayılar farklıdır) ve eğerçi
kendisi
zâlim ve gaddâr idi. Fakat ibtidâ yolcular için
anlattığına göre Velid cimriliğiyle tanınırdı.
misafirhâne ve gurebâ için bîmarhâne inşâ
Ancak Medine’deki eski ibadethaneyi ihtişamlı
ettirmişdir ve eğerçi lisânı olan ʻArabçayı dahi
bir şekilde o yeniden inşa ettirmiş ve meşhur Şam
doğru söyleyemez mertebede hilye-i ʻilm ve
mescidinin
maʻrifetden bî-nasîb idi. Ancak ahkâm-ı evâmir
mescidde, 15 yıl içinde 12 bin işçi çalışmıştır ve
ve nevâhide onun zamanına kadar Rûm lisânı
herbiri 14 bin dinar altın değerinde 40 seleye mal
istiʻmâl olunur iken bu ʻâdeti kendisi lağv edip o
olmustur. Velid acımasızdı, ancak yolcular için
makûle ahkâm-ı ʻimâret lisân-ı ʻArabî üzere
halka açık bedava kervansaraylar, hastalar için
yazılır oldu ve eğerçi gâyetle korkak ve
hastahaneler yaptıran ilk melik odur. Velid, cahil
mütelevvinüˈl-mizâc olup Şâm’daki sarayından
ve ümmîydi, o kadar ki, grameri dahi hiç
dışarı çıkmamış idi. Lâkin ümerâsı ism-i Velid’i
öğrenmediğinden çok kötü Arapça konuşurdu.
aksâ-yı şark ve garba îsal eyleyüb hükûmet–i
Ancak bütün imparatorlukta, kamusal akitlerde
ʻArab onun zamanında kesb-i şevket ve rifʻat
Yunancanın
eylemişdir. Mûma ileyhin birâderi Mesleme,
Arapçayı koyan da O’dur. Utangaç, tembel,
Rûmlar’dan Ermenistân’ı ve nice memâliki feth
kararsz olan Velid, orduların basında hiç
edip sevâhiˈl-i Bahr-i Siyâhˈa ve belki dârü’l-
görülmedi, sarayından hiç çıkmadı. Ancak yine
hükûmet-i Yunaniyân olan belde-i Kostantıniyye
de en uzak ülkelerin fethi onun ismini dünyanın
duvarına kadar savlet-endâz olmuş ve bir
iki ucuna yaydı. Velid'in kardeşi Mesleme
tarafdan dahi ümerâsından Kuteybe aksâ-yı
Ermenistan’ı
Türkistân’ı istilâ edip hudûd-i Çin’e vusûl
Bizans’ın elinden almış, Pont-Euxin’a kadar
bulduğu misillü bir yandan dahi Hindistân emîri
ilerlemis ve Konstantinopol’ü tehdit etmeye
Muhammed b. Hüsâm es-Sakafî Sind ve
başlamıştı.
Multan’ı feth u teshîr eylemiş s.17 ve Mûsa b.
geçerek, Horasan'dan Türkistan'a geçmiş ve Çin
Nusayr dahi zikr olunacağı vechile Avrupa
sınırlarına kadar gelmişti. Bu arada, Hindistan
toprağına girmiş idi.
emiri Muhammed ibn-i Hüsam es-Sakafî de
gerçeklestirmistir.
Tarihçilerin
inşasını da o baslatmıştır. Bu
kullanımını
Silisya'yı
Generallerinden
yasaklayıp
ve
yerine
Kapadokya’yı
Kuteybe
Oxus'u
Sind'den sonra Multan'ı fethetmişti. Mûsa ise nihayet Avrupa'ya girmişti. Musa
ibn
Nusayr
Mağrib
Mağrib’i
fethedip
barışı
zamanını kâmilen kabza-i tasarrufunda müsahhar
sağladıktan sonra, Vali Musa, teslim olup İslâm’i
ve ahâlisini kerîve-i dalâletten çıkarıb envâr-ı
kabul eden Berberleri ordusuna kattı. Sonra da,
İslâmiyye
sonra,
Peygamberin kılıcını ve imanını, harika bir
Endülüs cezîresinde dahi velvele-i kavs-i dîn-i
memleket olan Endülüs adasına231 taşımak için
ile
münevver
eyledikten
231 Viardot, dipnotta şu bilgiyi vermektedir: Araplar’ın İspanya’nın tamamına verdikleri isim Cezîretu'l-Andalûs'tur. Bu isim iki ayrı temele dayandırılmaktadır: bazılarına göre, Vandallar’ın 410 yılları civarında yerleştikleri zamandan kalma olarak, eski Bétique'in adı Vandalicia idi. Araplar da dillerinde v sesi olmadığından Andalusiya demişlerdir; başkalarına göre de (Casiri de dahil) bunun
73
Muhammedî’yi tınîn-i endâz-ı samiʻa-i ehl-i
halife Velid'e mektup yazarak izin istedi. Bu
dalâl u inâd, yani îfâ-yı farîza-i gazâ vü cihâd
memleket, iklimi, toprağı, nehirleri, yağmurları,
eylemek üzere halîfeden ba-tahrirât istidʻâ-yı
şehirleri
ruhsat eyleyüp hattâ yazdığı arîzasında cezîre-i
uyandırıyordu.
mezkûreyi letâfet-i mevkiʻ cihetiyle berrü’ş-
yazıyordu: "Gökyüzünün ve toprağının güzelliği
Şâm’a ve iʻtidâl-i âb ve havâca Yemen’e ve
ile Suriye'yi, ikliminin ılımanlığı ile Yemen'i,
ezhâr ve ıtriyât husûsunda Hind ve fevâkih ve
çiçekler ve kokuları ile Hindistan’ı, meyveleri ile
esmâr bahsinde Mısır’a ve meʻâdin-i girân-
Mısır'ı, değerli madenleriyle de Çin'i andıran bir
behâsı hakkında Çin’e teşbîh eylediği müsbitdir.
memleket". Bu mektup üzerine, ashâbına Doğu
Bu enhâ üzerine ol havâlînin feth u teshîri
ve Batı hakimiyetini va’deden Peygamber va’dini
zımnında
irsâl
gerçekleştirme heyecanıyla, Halife hemencecik
olunduğuna mebnî Vâli-i Mağrib ibn Nusayr
gerekli vekâleti ve kuvveti vali'ye gönderdi.
ihtiyârlığına ve meşâkk-ı sıferiyeye [seferiyeye]
(Ziya Paşa, bu kısımda konu ile ilgili hadis-i
bakmayıp hattâ bazı rivâyete nazaran maksad-ı
şerifi vermiştir).
cânib-i
halîfeden
taʻlimât
ve mimarî
yapıları ile hayranlık
Musa,
mektubunda
şöyle
aslîsi İspanya’nın fethine muvaffak olduktan Cesur ama kurnaz, hırslı ama
sonra Fransa ve Almanya’yı dahi istilâ ve Macaristan tarafından gelerek Kostantıniyye’yi zabt eylemek ve bu teşebbüsle “ le-tüftehenneˈ Kustantıniyye fe-leniʻmeˈl-emîru emîruhâ ve le niʻmeˈl-ceyşü zâlikeˈl-ceyşü” hadîs-i şerîfi mısdâkına mazhar olmak idi. Bu maksadının husûlü esbâbını tefekkürde iken min ğayr-i
temkinli olan ihtiyar Musa, mahir bir kumandan olarak, bir süre kafasındakileri gizli tutmus, çok daha büyük bir planın parçası olan bu önemli teşebbüsün
başarısı
için
gizlice
hazırlıklar
yapmıştı. Coğrafya bilgisi çok az olan Mûsa ( Viardot, burada Mûsâ b. Nusayr’ın İstanbul’u
me’mûlin bir sebeb dahi zuhûr eyleyip sebeb-i
fetih hayâli kurmasıyla ilgili bir hafife alma
mezkûru İspanyaˈya murûruna ʻayn-ı fırsat
ifadesi olarak O’nun coğrafî bilgisinin azlığına
ʻaddeyledi.
dikkat
çekiyor).İspanya’nın
Konstantinopol'ün Şöyle ki İspanya kralı Rodrik [s.18]
Şöyle ki:
fethi
fethi
hayalini
Önce Fransa'yı,
içinde
kuruyordu.
Almanya'yı
ve
sadece "akşam bölgesi, güneşin battığı bölge, regio vespertina" manasına gelen ve Yunanlılar’ın Hesperi'sine tekabül eden Arapçadaki Handalos tabirinden ibarettir. 232 Viardot burada verdiği dipnotta şu açıklamayı yapmaktadır: Alphonse le Savant'un Chronique Générale'ine bakılırsa, İspanyol tarihçileri kont Julyanus'un ihanetini şu şekilde anlatırlar: Emirlerindeki subayların çocuklarını, adeta ellerinde rehin tutarcasına, saraya alıp büyütmek Got krallarının geleneğindendi. Roderik'in sarayında büyütülen bu çocuklardan birisi de Julyanus'un kızı Floriade idi. Floriade'in aşırı güzelliği bu sefih kralda şiddetli bir tutku uyandırmıştı. Roderik de, Julyanus'un yüksek hizmetlerini hiçe sayarak, kızına tecavüz etti. Bu saldırı karşısında çaresiz kalan baba Julyanus da intikam almak için Arapları yardıma çağırdı. Zaten hikayenin anlatış biçimi tamamen şarkîdir: Julyanus'un kızına La Cava (Arapça meretrix, kötü kadın), hizmetçisine de Alifa adının verilmesi bunun bir Arap efsanesi olup an'anelere geçtiği ve, başka çok hikayelerde olduğu gibi İspanyol kroniklerince toplandığına delâlet eder. İlk olarak Silos keşişi bu hikayeyi yaymış. Don José Condé'nin tercüme ettiği Arap tarihçileri ise sadece şöyle der: Kral Roderik tarafindan şerefleri lekelenen Endülüs yarımadasındaki bir kısım Hiristiyanlar, İspanya’yi alması için Musa'ya teklifte bulundular. "İntikam arzusunun gücüne bakın ki" diye ekleyerek kendileri de Musa'ya yardım etmek için bütün imkânlarını seferber edeceklerini va“d ettiler. Bu Hiristiyanlar mutlaka azledilen kral Witiza taraftarları idiler. Ki, Julyanus bunlarla yakın akraba idi.
74
tarafından Sebte şehri muhâfızı bulunan kont
Macaristan'ı alıp, oradan da Konstantinopol'ü
Culyânus,
kral
gördüğü
bazı
zapt edecekti. Beklenmedik mutlu bir sebebin
dolayı
İbn
ortaya çıkışı hemen karar vermesine vesile oldu.
Nusayr’a şehr-i mezkûru teslîm edeceğini vaʻd
Şöyle ki: Kral Roderik Müslüman ordularına
ve ikrâr ve Got hükûmetinin hâl u keyfiyetinden
karşı halen Sebte şehrini eski Septa, (ad septem
âgâh ve haberdâr eyledi. Lâkin İbn Nusayr
montes'ten
Culyânus’un kelâmlarına pek de emniyyet
Moritanya valisi Kont Julyanus'a (Julyan ya da
edemediğine binâ’en berây-ı istikşâf-ı hâl, ol
Illan comes Julianus'tan gelir) yönelik ciddî bir
emirde Berber kumandan sevâhiˈl-i İspanya’ya
hakarette232 bulunmuştu. Bu yüzden intikam
vukûfu olan Tarîf b. Mâlik nâm kimesneyi beş
almak isteyen Kont emrindeki kaleyi Musa'ya
yüz nefer fârisân ile büyücek birkaç kayığa irkâb
teslim etti,Got krallığının zaafından da haberdar
edip, 91 (709) senesinde irsâl eyledi.
edip Yarımada'nın kolayca fethedilebilecegine
muʻâmelât-ı
merkûmdan
gayr-ı
lâyıkadan
gelir)
müdafaa
etmekte
olan
dair teminat verdi. Arap kumandanı da, artık Merkûm Tarîf dahi sevâhilin bir
kendi arzusuna mukavemet edemedi.
mahalline nüzûl eyledi ki mahall-i mezkûra baʻdehu bir şehir binâ ve Tarîf tesmiye olunmuştur.
Herşeye rağmen, bu Hristiyan zatın dediklerinin doğruluğunu tesbit için, tedbiri elden bırakmayan vali, seferi başlatmadan önce,
Mahall-i merkûmdan bazı hayvanât ve birkaç esir alıp ve nakl ve ihrâc-ı asker hakkında lüzûmu olan mevâkiʻin ahvâlini ve sâ’ir esbâb-ı teshîliyeyi gereği gibi anlayıp sâlimen Mûsa nezdine ʻavdet ve nakl-i keyfiyyet eyledi. Mûsa b. Nusayr bu husûsun bitarîkiˈs-sühûle husûle geldiğinden hüsn-i tefe“ül ederek çokdan berü tasavvur etdiği fütûhâtın kuvveden fiʻle ihrâcını tasmîm etmekle Sebte ve Tanca limânlarında münâsib sefîneler ihzâr ve kabâil-i Berberiyye’den dahi cesûr ve cengâver olanları intihâb ile sene-i âtiyede yani doksan iki senesi evvel bahârında Târık b. Ziyâd nâm kimesneyi serdâr nasb ve taʻyîn ederek BâbüˈzZükâk yani el-hâletü hâzihi Sebte boğazı ve Cebel-i Târık denilen boğazı imrâra izʻâm eyledi.
mes'eleyi anlamak adına, muhtemelen Berberî olan ve İspanya kıyılarını iyi bilen Tarif b. Malik'i, emrine 500 süvari vererek gönderdi. Tarif dört büyük kayıkla, daha sonra Tarifa şehri kurulan mevkide kıyıya yanaştı (710) ve hiç bir mukavemetle
karşılaşmadı.
Kayıkla
içeriye
girmenin kolaylığını tesbit ettikten sonra, bir kaç hayvan sürüsü ve bir kaç esirle geri döndü. Bu başarılı denemeden cesaret alan Musa, bunu uğur getirecek
bir
iş
sayarak
büyük
hedefini
gerçekleştirme kararı aldı. Sebte ve Tanca limanlarına çok sayıda gemiler yığdı ve Arap ve Berberîlerden savaşçılar çağırttı. En son da, bir sonraki yılın ilkbaharında (711), muhtemelen Berberî olan başka bir kumandan, meşhur Tarık b. Ziyad, İslâm ordusunda büyük bir birliğin başında olarak boğazı yeniden geçti. Bu boğaza
Târık dahi Cebeliˈl-Feth [s.19] nâm
onlar Babü’z-Zükâk (yani Dar Geçit Kapısı)
bîrûna muttasıl Cezîretüˈl-Hadrâ nâm cezîre-i
adını veriyorlardı. Bu sefer, Tarık eski Kalpe
sağîreye nüzûl eyledi ki el’an anda olan şehre el-
(Calpe) dağının (Cebelü’l-Feth, Giriş Dağı) eteğindeki küçük adaya ayak bastı ve buranın
75
Cezîre tesmiye olunur.
adını Yeşil Ada (Ceziretü’l-Hadrâ) koydu. Bu ada ve karşısındaki şehir (el-Cezire) halen aynı isimle anılır.
Karşılaştırmaya çalıştığımız bu bölümde gördüğümüz gibi, anlatılan tarihî süreçte büyük benzerlik vardır. Ziya Paşa, Viardot’nun kısaca verdiği bazı şeyleri mübâlağa ile anlatmış, bazılarını kısaltmıştır. Diğer bölümlerde ise Viardot’nun anlattıklarına karşı bazı ihtar ve şikayetlerde bulunmaktadır. Önceki bölümlerde bunun örneklerini verdiğimizden233 burada tekrar ayrıntıya girmeyi uygun bulmadık. Viardot’da
“Khalyfat
de
Cordoue,
Dynastie
Ommeyade,
Second
Etablissement (Kurtuba halifesi, Emevî hanedânı, İkinci kuruluş)”234 başlığı altında anlatılanlar; Ziya Paşa’nın eserinde “Hükûmet-i Müstakbele-i Benî Ümeyye derİspanya”235 başlığı altında ele alınmaktadır. Viardot’nun
“Dechirement de I’Empire, Chute des Ommeyades et du
Khalyfat de Cordoue, Conquete des Almoravides, Troisieme Etablissement, fin de I’Histoire des Arabes et Commencement de celle des Mores -de 1002-1094 (İmparatorluğun
parçalanması,
Emevîler’in
düşüşü
ve
Kurtuba
halifesi,
Muvahhidler’in fethi, Üçüncü kuruluş, Arap tarihinin bitişi ve Kuzey Afrika Berberî hanedânlarının başlangıcı)”236 başlıkları altında anlattığı konulara; Ziya Paşa’da 178208. sayfaları ve ikinci cildin 1-84. sayfaları arasında yer verilmektedir. Viardot’nun eserinde “Conquete des Almohades, Nouveau Dechiriment, Conquete des Espagnols -1094-1266 ”237 başlığı altında anlatılanlar; Ziya Paşa’da üçüncü cilde geçince başlamaktadır. Viardot’nun tarihinde “Histoire des Morisques (de 1492 a 1614)”238 başlığı altında moriskoların durumuyla ilgili konuyu Ziya Paşa anlatmamıştır. Fakat dikkat etmemiz gereken husus, Engizisyon Tarihi’ndeki gibi hiç
233
bk. s. 34-36. Viardot, I, 110-191. 235 Ziya Paşa, I, 60-178. 236 Viardot, I, 191-252. 237 Viardot, I, 252-306. 238 Viardot, I, 363-393. 234
76
anlatılmaması değil, özellikle bu tarihten, Gırnata’nın düşüşünden sonraki işkence ve sosyal hayattan dışlanma durumlarının anlatılmamasıdır. Viardot’nun eserinin birinci cildinin son kısmında verilen kronoloji listesi239 Ziya Paşa’da yoktur. Viardot bu kronoloji listesinde halifeler, İspanya’da hüküm süren doğu emirleri, Afrika emirleri, Granada kralları, İspanya’da Araplar zamanındaki hristiyan krallar (Asturiş, Leon, Kastilya, Navarra, Aragon, Portekiz Kralları) ve dönemlerini vermiştir. Ayrıca 407-421 sayfaları arasında verilen notlar kısmı da yine Ziya Paşa’da yoktur. Ziya Paşa’nın sadece yüz kırk sekiz sayfadan oluşan dördüncü cildini ayırdığı ilim ve medeniyet kısmına Viardot iki ciltten oluşan eserinin dört yüz elli sekiz sayfalık ikinci cildinin tamamını ayırmıştır. Bu durumda Ziya Paşa’nın bu kısımları ciddi bir boyutta özetlediği ve bazı başlıkları hiç almadığı göze çarpmaktadır. Hatta dördüncü cildin yarısından fazlasını oluşturan ve Viardot’da bulunmayan çok önemli iki bölümüyle birlikte, bu cilt tamamen Ziya Paşa’nın başka kaynakları da kullanarak derlediği bilgilerle oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu kısımları ayrıntılı olarak ileride ele alacağız. Viardot’nun eserinin “Gouvernement (Yönetim)”240 başlığı altındaki “Khalyfat, Administration” kısmı, Ziya Paşa’da bulunmamaktadır. Ziya Paşa’nın detaylı olarak verdiği âlimler listesi241 ise Viardot’da bulunmamaktadır. Viardot’nun incelediğimiz eserinde “Legislation (Kanunlar)”242 ana başlığı altındaki “Justice (Hukuk)” konusu Ziya Paşa’da yoktur. Viardot’da “Nation (Millet)” ana başlığı altında verilen “Musulmans, Chretiens ve Juifs”243 alt başlıkları Ziya Paşa’da “Endülüs Ahali-i Müslimesinin Bazı Usûl-i Milliyeleri”, “Hükûmet-i İslâmiye Ra’iyetinde Bulunan Hristiyanların Ahvâli” ve “Ahvâl-i Tâife-i Benî İsrâîl”244 başlıkları altında kısaca verilmiştir. Viardot’daki “İdolarates”, “Esclaves” hakkındaki kısımlar ise Ziya Paşa’nın eserinde yer almamaktadır. Viardot’da 239
Viardot, I, 397-407. Viardot, II, 6-12. 241 Ziya Paşa, IV, 5-69. 242 Viardot, II, 12-16. 243 Viardot, II, 16-27. 244 Ziya Paşa, IV, 94-101. 240
77
“Population (Halk)”245 başlığı altında anlatılanlar, Ziya Paşa’da arasında “Nüfûs”246 başlığı altında özetlenmiştir. Viardot’nun tarihinde “Armee et Marine (Ordu ve Denizcilik)”247 başlığına karşılık Ziya Paşa’da bu konular “Ahvâl-i
ʻAskeriyye ve Umûr-i Bahriye”248
başlıkları altında özetlenmiştir. Viardot’da “Revenus Publics (Vergi Sistemi)” ana başlığı altında “Mines, İmpôts, Autres Revenus du Khalyfe”249 alt başlıkları verilmiştir. Bu konular Ziya Paşa’da “Cibâyet (Vergi Tahsîli)”250 bölümüyle özetlenmiştir. Louis Viardot’nun eserinde verdiği “Vices de la Constitution (Yasa)” ana başlığı altındaki “Succession au Trone, Pouvoir des Walis, Diverstite des Races”251 alt başlıkları Ziya Paşa’da bulunmamaktadır. Viardot’da “Autres Causes de Decadence
(Çöküşün
Diğer
Nedenleri)”252
konusu
da
Ziya
Paşa’da
anlatılmamaktadır. Ayrıca Viardot’nun eserinin ikinci bölümünde yer alan Kâbe’nin yapılışı, Hz.İbrahim, Mekke, Medine, Yemen, Mısır, Hindistan, Suriye, Emevîler ve Abbasîler’in konu edildiği “Civilisation des Arabes (Araplar Medeniyeti)”253 kısmı Ziya Paşa’da bulunmamaktadır. Viardot’nun eserinde s.69’da başlayan “Arts” ana başlığı altında yer alan ve özellikle Medînetüˈz-Zehrâ’nın yapı özelliklerinin anlatıldığı “Architecture, Musique, Arts İndustriels”
konuları Ziya Paşa’da
bulunmamaktadır. Viardot’da “Sciences” ana başlığı altında verilen “Agriculture, Medecine, Chirurgie, Pharmacie, Histoire Naturelle, Mathematiques, Astronomie”254
alt
başlıkları Ziya Paşa’da “Maʻârif” ana başlığı altında “Filâhat, Tıb, Cerrâha,
245
Viardot, II, 27-35. Ziya Paşa, IV, 101-102. 247 Viardot, II, 36-45. 248 Ziya Paşa, IV, 104-108. 249 Viardot, II, 45-52. 250 Ziya Paşa, IV, 102-104. 251 Viardot, II, 52-57. 252 Viardot, II, 57-65. 253 Viardot, II, 66-69. 254 Viardot, II, 91-103. 246
78
Saydaliyye, Tabîʻât-ı Eşyâ, Hisâb ve Hendese, Hey’et”255 alt başlıkları altında anlatılmıştır. Viardot’nun
“Belles-Lettres
(Şiir-Edebiyat)”
ana
başlığı
altındaki
“Philosophie, Grammaire et Rhetorique, Eloquence (belâgat), Theologie et Jurisprudence (İlâhiyat hukûku), Histoire (önemli arap tarihçi ve eserleri üzerinde durulmaktadır), Geographie, Genealogies, Contes et Romans, Proverbes (Atasözleri), Langues Etrangeres (Arapça-İspanyolca kelimeler), Poesie”256 alt başlıklarında anlatılanlara da Ziya Paşa’nın tarihinde rastlamamaktayız. Louis Viardot’nun “Femmes Celebres (Tanınmış Kadınlar)”257 başlığı altında anlatılan Müslüman şâir, âlim, kâtib, edebiyatçı, matematikçi ve muallim olan kadınlar konusunu anlatmayı; Ziya Paşa “Hâtıra” başlığı ile üzerinde durduğu bir konu dolayısıyla öncesinde vermeyi uygun bulmuştur258.
Avrupalı tarihçilerde,
İslâm’da ilmin sadece erkeklere farz olduğu yanlış düşüncenin yaygın olduğunu ifade eden Ziya Paşa,
çeşitli ilim dallarında meşhur olmuş kadınları tanıtarak,
mutaassıb tarihçilere cevap vermektedir. Viardot’da “Etablissments Scientifiques (Bilimsel Kurumlar)” ana başlığı altında “Colleges, Observatoires (Rasathâne), Academies, Bibliotheques”259 alt başlıkları altında anlattıklarını Ziya Paşa’da s.132’de başlayan “Mekâtib-i ʻUmûmiyye, Rasad, Mecâlis-i ʻİlmiye” başlıkları altında verilmiştir. Viardot’nun eserinde “Academies” konusu, Ziya Paşa’da “Mecâlis-i ʻİlmiyye” başlığı altında hemen hemen aynen verilmiştir. Fakat Ziya Paşa bazı tarihleri yanlış olarak almıştır. Viardot’nun tarihinde “Inventions (Buluşlar)” ana başlığı altında anlatılan “Horloges (Çalar Saat)”260 alt başlığında verilmiş konu, Ziya Paşa’da s.138’de “Muhteraʻât” ana başlığı altında “Çalar Sâʻat” alt başlığı altında özetlenmiştir. Bu konu, iki eserde de aynı sayfalara denk gelmektedir.
255
Ziya Paşa, IV, 116-129. Viardot, II, 103-129. 257 Viardot, II, 129-131. 258 Ziya Paşa, I, 157. 259 Viardot, II, 131-138. 260 Viardot, II, 138-142. 256
79
Viardot’nun eserinde “Papier”261 başlığı altında anlatılanlar Ziya Paşa’da “Kâğıd” başlığı altında özetlenmiştir. Viardot’nun tarihinde “Boussole (Pusula)”262 başlığı altında verilmiş konu, Ziya Paşa’da anlatılmamaktadır. Viardot’da “Poudre a Canon (Barut)”263 başlığı altında anlatılanlar Ziya Paşa’da “Barud”264 başlığı altında özetlenmiştir. Ziya Paşa, böylece eseri tamamlamıştır. Viardot’nun eserinde “Influence des Arabes sur la Civilisation de I’Europe (Arap Medeniyeti’nin Avrupa’ya Etkileri)” başlığı altında anlatılan ve daha öncesinde anlatılan konuların daha ayrıntılı bir şekilde sunulduğu “Auteurs Grecs, Scolastique,
Sciences
Mathematiques,
Medecine,
Agriculture,
Architecture,
Musique, Belles-Lettres”265 alt başlıklı konulara Ziya Paşa’da tekrar dönülmemiştir. Viardot’da “Navigation (Denizcilik)”266 alt başlığında anlatılanlar Ziya Paşa’da “Atlantîk İklîm-i Cesîminin Sûret-i İnhisâf ve Guyûbetine Dâir Makâlât”267 başlığı altında verilmektedir. Ayrıca Viardot’da “Note”268 başlığı altında şiirler ve meliklerle
krallar
arasında
geçen
mektuplaşmalar
bulunmaktadır.
Bu
mektuplaşmaları Ziya Paşa’da, dördüncü ciltte ilgili melikin döneminde verilmiştir. Louis Viardot’da s.235’ten sonra anlatılan Scenes de moeurs Arabes (Araplar’da Tiyatro Sanatı), La Mosquee (Câmi), Le Combat (Savaş), La Famille (Aile), La Mahdy (Mehdilik İnancı), La Prediction (Kehânet) konuları Ziya Paşa’da yer almamaktadır. 3.1.4.4.4. Viardot’da Olmayıp Ziya Paşa’nın İlave Ettiği Bölümler Ziya Paşa, eserinin dördüncü cildinde vefat tarihlerine göre sıraladığı bir âlimler listesi vermektedir. Viardot’da bulunmayan bu kısmı Ziya Paşa bazı kitapları gözden geçirerek hazırlamıştır. Fakat Ziya Paşa, kullandığı kaynaklar hakkında 261
Viardot, II, 142-148. Viardot, II, 148-151. 263 Viardot, II, 151-166. 264 Ziya Paşa, IV, 144-148. 265 Viardot, II, 167-205. 266 Viardot, II, 205-220. 267 Ziya Paşa, IV, 110-116. 268 Viardot, II, 225-233. 262
80
birkaç rivayetin râvisi dışında çok fazla bilgi vermemektedir. İncelediği kitaplarda bulunan alimlerin hepsini değil de bir kısmını aldığını da ifade etmektedir. Ziya Paşa’nın âlimler cetvelini oluştururken kullanmış olabileceği kaynaklardan inceleyebildiğimiz birkaç esere göre değerlendirme yapmaya çalışacağız. Bu tercihimizde eser isimlerinin bazılarının Endülüs Tarihi’nin ilk sayfalarında geçmiş olması önemli yer tutmaktadır. Fakat diğer bir kısmı ise, Ziya Paşa’nın ve özellikle bu eseri oluştururken kullanmış olabileceği Edhem Paşa’nın kütüphanesi hakkında yeterli bilgiye sahip olamadığımızdan, tahmîni olacaktır. Bu konuda Zübeydî269, Humeydî’270, Dabbî271, Yâkût el-Hamevî’272, İbnü’lEbbâr’273, Makkarî’274 ve Kâtip Çelebi’275nin eserlerini esas aldık ve karşılaştırmaları bu eserler üzerinden yapmaya çalıştık. Humeydî ve İbnü’l-Ebbâr’da benzerlik çok azdır. Ziya Paşa’da “eş-Şeyh el-Kâdı el-Muhakkık Münzir b. Saîd el-Bellûtiyyü, Maskat-ı re’si: Kurtuba, Târih-i ve mahall-i vefâtı: 355 (966), Müteârif olan âsârı: Ahkâmü’l-Kur’ân ve’n-Nâsih ve’l-Mensûh” şeklinde tanıtılan alim276, Yâkut elHamevî’de ise “Münzir b. Saîd Ebu’l-Hakem el-Bellûtî el-Endelüsî, Vefâtı: 355 (966), Eserleri: Ahkâmü’-Kur’ân, Kitâbü’n-Nâsih ve’l-Mensûh” şeklinde tanıtılmış,
269
Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasan b. Ubeydullah Zübeydî 379/ 989, Tabakatüˈn-nahviyyin veˈllugaviyyin, thk. Muhammed Ebüˈl-Fazl İbrâhim, 2.bs., Kahire: Dârüˈl-Maârif, [t.y.]. Ziya Paşa’nın tanıtım şekliyle bir benzerlik yoktur. 270 Ebû Abdullah. Muhammed Fütuh b. Abdullah Mayurki Ezdi Humeydî (488/1095), Cezvetü’lMuktebis fî Zikri Vülâti (fî Târihi Ulemâi)’l-Endelüs, thk. Muhammed b. Tavit Tanci, Kahire: Mektebetü Neşri’s- Sekâfeti’l-İslâmiyye, 1953. 271 Dabbî, Bugyetüˈl-mültemis fî târihi ricâli ehliˈl-Endelüs, thk. İbrâhim Ebyari, Kahire: DârüˈlKütübiˈl-Mısri, 1989. Endülüs âlimleri, emîrleri, şâirleri tanıtılmaktadır. Ziya Paşa’nın tanıtım şekliyle benzerlik yoktur. 272 Ebû Abdullah Şihâbeddin Yakut b. Abdullah Yâkût el-Hamevî (626/1229), Mu’cemu’l-Üdeba, Beyrut: Dâru İhyai’t-Türâsi’l-Arabi [t.y.]. 273 Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Ebî Bekr İbnü'l-Ebbar, 658/1259, el-Mu'cem fî Eshâbi’lKâdı el-İmâm Ebû Ali es-Sadefi, Beyrut : Dâru Sâdır, [t.y.]; et-Tekmile li-Kitâbi's-Sıla, Madrid : El-
Matbaatü'ş-Şerefiyye, 1919; el-Hulletiˈs-siyera, thk. Hüseyin Muʻnis, 2. bs., Kahire: Dârüˈl-Maârif, 1985, I-II. Hicrî yüzyıllara göre Arap edebiyatçılara ve şiirlerine yer verilmiştir. Ayrıca Divânü İbnü’lEbbâr’da bulunan Endülüs melikleri ve şehirleri hakkındaki şiirlerden de Ziya Paşa alıntı yapmış olabilir. 274
Ebu’l-Abbas Şehâbeddin Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Makkarî (1041/1631), el-Endelüs min Nefhi’t-Tib, nşr.Adnan Derviş, Muhammed Mısrî, Dımeşk: Vezâretü’s-Sekâfe,1990. 275 Hacı Halife Mustafa b. Abdullah Kâtib Çelebi (1067/1657), Keşfü’z-Zünûn an Esâmi’l-Kütüb ve’l-Fünûn, tsh. M. Şerefettin Yaltkaya, Kilisli Rifat Bilge, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 1941. 276 Ziya Paşa, IV, 8.
81
eserlerinin tamamı verilmiş ayrıca hayat hikâyesi anlatılmıştır277. Diğer yandan Ziya Paşa’nın verdiği bilgilerin hepsi, Makkarî’de aynen bulunmaktadır278. Yani Ziya Paşa, Makkari’den özetleme yapmıştır diyebiliriz. Ziya Paşa’nın tarihinde “eş-Şeyhü’l-Ekber el-Ahmer el-Ârif el-Âlim elĞâmil el-İmâmü’l-Kâmil Ebû Abdullah Muhammed Muhyiddin Ali b. Muhammed b. Ahmed b. Abdullah el-Hâtemî et-Tâî el-Ma’rûf bi-İbni Arabî, vefât tarihi: 863 (1459)” ve önemli eserleri verilmektedir279. Keşfü’z-Zünûn’da280 ise isim ve künyeleri, sıfatları aynı, fakat vefât tarihi 638 (1240)’dir. Ziya Paşa’nın eserinde “eş-Şeyh el-İmâm el-Âlimüˈl-Allâme bakıyyetüˈlMüctehidîn Lisânü’l-Mütekellimîn hüccetü’l-münâzırîn Ebû Abdullah Lisânüddin Muhammed b. el-Hatîb el-Vezirü’l- Hâzır el-Maktûl uzren- bi’l-Mağrib, vefat tarihi: 776 (1374)” ve önemli eserleri verilmiş olan âlimin tanıtımını281 Keşfü’Zünûn’da hemen hemen aynen buluyoruz282. eksiklikler bulunmaktadır. eserdeki li harf-i cerri,
Fakat eser isimlerinde farklılıklar ya da
Meselâ Ziya Paşa’da İşâretün li-Âdâbi’l-Vizâre adlı Keşfü’z-Zünûn’da ilâ olarak geçmektedir283. Divânü
Lisânüddin fî Mücelledetin isimli eserinin son kelimesi Keşfü’z-Zünûn’da Mücelledeyn olarak geçmektedir284. Bu tip farklılıkların tashîh hatası olma ihtimâlini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Ziya Paşa’nın “eş-Şeyh el-Fâzıl el-Muhakkık Ebu Abdullah Muhammed b. Yahyâ b.Ahmed et-Temîmî el-Mâliki, Maskat-ı re’si: Kurtuba, Târih-i ve mahall-i vefâtı: 416 (1025), müteârif olan âsârı: el-Büşrâ fî Taʻbîriˈr-rü’yâ” şeklinde tanıttığı âlim285, Yâkut el-Hamevî’de “Muhammed b. Yahyâ b. Muhammed Ebu Abdullah b. el-Hazzâî et-Temîmiyyü’l-Endelüsî, vefât tarihi: 410 (1019)” diye verilmiş ve biyoğrafisi ayrıntılı olarak anlatılmıştır286.
277
el-Hamevî, a.g.e., XIX, 174. Makkarî, 405. 279 Ziya Paşa, IV, 47. 280 Kâtip Çelebi, I, 533. 281 Ziya Paşa, IV, 65. 282 Kâtip Çelebi, I, 925. 283 Kâtip Çelebi, I, 97. 284 Kâtip Çelebi, I, 808. 285 Ziya Paşa, IV, 14. 286 Hamevî, XIX, 108-109. 278
82
Ziya Paşa’nın Endülüs Târihi’nde “el-İmâm el-Allâme el-Fâzıl EbuˈlMeccâc Yûsuf b. Süleyman b. Îsâ, İşbiliye, 476 (1083), Şerhuˈl-Cümeliˈl-Kebîra, Şerhu’l-Hamâse –hamse mücelledât” eserleriyle tanıtılan âlim; Hamevî’de
287
Yâkût el-
ise “Yûsuf b. Süleyman b. Îsâ Ebu’l-Haccâc eş-Şentemerî” olarak ve
diğer biyoğrafik bilgileriyle verilmiştir. Ziya Paşa’da Haccâc yerine Meccâc yazılması anlaşılan bir tashîh hatasıdır. Ziya Paşa’da “eş-Şeyh el-Muhaddis el-Fakîh Ebû Abdullah Muhammed b. Yûsuf Sa’âde, Mursiye, vefat yeri: Dımeşk ya da Şâtıbe, eseri: Şeceretü’l-Vehmi’lMüterakkiyeti ilâ Zirveti’l-Fehm”288 olarak tanıtılan âlim, Mu’cemu’l-üdebâ’da289 “Muhammed b. Yahyâ b. Sa’âde Ebû Abdillah el-Mursî, vefat yeri: Şâtıbe” eserlerinden biri olarak da Ziya Paşa’nın verdiği fakat bir kelimesinde farklılık olan “Şeceretü’l-Vehmi’l-Mürakkiyeti ilâ Zirveti’l-Fehm”dir. Ziya Paşa’nın “eş-Şeyh el-Fâzıl el-Müneccir Ebûbekr Yahyâ b. Sa’dûn Temmâm b. Muhammed el-Ezdî mülakkab bi-Ziyâi’d-dîn, Kurtubâ, 567 (1180) Musul, eseri: Delâilüˈl-Ahkâm” olarak tanıttığı âlim290,
Mu’cemu’l-Üdebâ’da291
“Yahyâ b. Saʻdûn b. Temmâm b. Muhammed Ebûbekr el-Ezdî el-Kurtûbî elMülakkab Sâbikuˈd-dîn, vefat yılı ve yeri: 567 (1180) Musul” olarak tanıtılmaktadır. Fakat burada sayılan eserler arasında Ziya Paşa’nın zikrettiği eser yoktur. Ziya Paşa’nın eserinde bulunup da Viardot’nun eserinde bulunmayan bir bölüm de Endülüs şehirlerinin tanıtıldığı “Memâlik-i Endülüs”tür. Ziya Paşa, Endülüs bölge ve şehirlerini alfabetik olarak sıralamış; coğrafî, kültürel, târihî özelliklerini anlatmış ve o bölge ya da şehirde doğmuş ya da yaşamış önemli kişileri zikretmiştir. Bu
kısım
için
düşünüldüğünde, Yakut
Ziya
Paşa
hangi
başvurabilir
diye
el-Hamevî’nin292, Merraküşî293 Himyerî’nin294
ve
287
kaynaklara
Hamevî, s.23. Ziya Paşa, IV, 36-37. 289 Hamevî, s.109. 290 Ziya Paşa, IV, 37. 291 Hamevî, XX, 14. 292 Hamevî, Kitâbu Mu’cemiˈl-Buldân, nşr. Ferdinand Wüstenfeld, ed. Fuat Sezgin, Frankfurt, 1994. 288
83
Makkarî’nin295 eserleri benzer tanıtımları bulunmaları yönüyle göze çarpmaktadır. Şehir isimlerini yazdıktan sonra kelimeyi harekelemiş olması açısından Yâkût ile büyük bir benzerlik göstermektedir. Fakat harekelemede farklılıklar olduğunu da belirtmek de konumuz açısından önemlidir. Şehirlerin tanıtımında en çok faydalandığını düşündüğümüz Makkarî de hareke zabıtlarını bazen vermektedir. İncelediğimiz bu eserlerdeki bilgileri Ziya Paşa’nın özetlediği veya tavsîfte ayrıntıya girdiği ve günümüzdeki durumu hakkında bilgi verdiği göze çarpmaktadır. Makkarî, tanıttığı şehirleri bölge bölge alırken, Ziya Paşa alfabetik yolu tercih etmiştir. Ziya Paşa yararlandığını düşündüğümüz bu eserlerdeki bütün şehirleri de almamış, önemlilerini seçme yoluna gitmiştir. Burada birkaç şehir tanıtımını vererek, Ziya Paşa’nın bilgiyi nereden aldığına dair bir fikre ulaşılabilir: Ziya Paşa’nın bahsettiği ilk şehir Übbeze (Übbede) şehridir. Ziya Paşa’nın eserinde Übbeze şehri: “Hemzenin zammı ve bâ-yı muvahhide-i müşeddedenin ve zâl-ı muʻcemenin fethalarıyla Endülüsˈte bir beldedir” diye tanıtılmıştır296. Yâkût’un eserinde Übbede ismi: “Bi’z-zammi sümme’l-fethi ve’t-teşdîdi ismü medinetin biˈlEndelüs…..” şeklinde harekelenmiştir297. Ziya Paşa’nın Endülüs Târihi’nde son ciltte bahsettiği başka önemli bir şehir Eriliye şehridir.298 Ziya Paşa’da Uşbûne şehri hakkında ise şu bilgiler verilmektedir: “Leşbûne lafzında lügatdir ve Leşbûne cüz-i evvelde beyân olunduğu vechile hâlen
293
Merraküşî, Tarihüˈl-Endelüs, [y.y. : y.y.], 1914, Kahire: Matbaatüˈl-Cemâliyye. Eserin son sayfalarında Endülüs’teki madenler, önemli nehirler ve kısaca bulundukları yerlerin ifade edildiği Endülüs şehir isimleri bulunmaktadır. Ziya Paşa’nın şehir tanıtımı şeklinde değildir. 294 Ebû Abdullah el-Himyerî (900/1395), el- Coğrafya’l-İslâmiyye, Sıfatü Ceziretiˈl-Endelüs min Müntehabâti min Kitâbi’r-Ravdi’-Mi’târ fî Haberiˈl-Aktâr, nşr. E. Levi Provençal, Leiden, 1938. 295
el-Makkarî, a.g.e. Ziya Paşa, IV, 70, Himyeri’nin eserinde de Übbeze diye harekelenmiştir. 297 Hamevî, 210, 78. 298 Ziya Paşa c.IV, s.70’de ve Yâkût’ta c.210, s.78’de harekelemeyi ve Endülüs’te bir kale adı olduğu 296
bilgilerini aktarmışlardır. Fakat bu şehir hakkında Himyerî’de bilgi yoktur.
84
Portekiz devleti dârü’l-mülki olan Lizbon şehridir ki, Lizbon Leşbûne’den muharref olur.”299. Ziya Paşa’nın eserindeki İşbiliye şehrinin tanıtımı300, Makkarî’deki tanıtımın bir özeti durumundadır301. Fakat bazı farklılıklar da yok değildir. Ziya Paşa’nın şehrin medhine dâir İbn Sefer’in kıt’asını naklettiği tarihçi ismi İbn Şekandî,
Makkarî’de yoktur. Fakat Makkarî’de diğer sayfalarda bu isim
geçmektedir. Şiirde de bazı harf ve kelime farklılıkları vardır. Ayrıca Ziya Paşa’nın son cümlede Makkarî’nin rivâyetini almış; melik Hakem b. Hişâm asrında İşbiliye’nin vergi miktarının otuz beş bin yüz dinara ulaştığını söylemiştir. Fakat Makkarî’ bu bilgiyi şehrin tanıtımında vermeyip ileriki sayfalarda “HarâcülEndelüs” ve “Cibâyetü’l-Emvâl” başlığı altında vermiştir. Ziya Paşa “Cibâyet”302 başlığı altında Makkarî’den başka rivayetlerde de bulunmuştur. Bu da bize Ziya Paşa’nın, Makkarî’nin eserini inceleyip eserinde kullanmış olma ihtimalini göstermesi açısından önemlidir. Yine Ziya Paşa’da üçüncü ciltte geçen mektuplaşmalar, Müslümanların meşveretleri Makkarî’de dördüncü ciltte yer almaktadır303. Belensiye, Ziya Paşa’nın eserinde genişçe yer verilen şehirlerden biridir304. Harekelerini bildirdikten sonra, İbn Zükâk el-Belensî’nin, şehri medheden şiirini vermiştir. el-Hamevî’de de Ziya Paşa’nın değindiği bütün bilgiler vardır305. Fakat şehir hakkında söylenmiş çok fazla şiir olmasına rağmen el-Belensî’ye ait şiirler içerisinde Ziya Paşa’da geçen şiiri değil de başka bir şiiri vardır.
Yaptığımız
araştırmada, Ziya Paşa’nın İbn Zükâk el-Belensî’den aldığı şiiri Makkarî’nin eserinde306 şehirler hakkında söylenmiş şiirler başlığı altında görmekteyiz.
299
Ziya Paşa, IV, 71. el-Hamevî’de de s.275’te Leşbûne lafzında olduğu aynen ifâde edilmiştir.
300
Ziya Paşa, IV, 71. Makkarî, s. 198-207. 302 Ziya Paşa, IV, 102. 303 Makkarî, Nefhüˈt-Tib min Gusniˈl-Endelüsiˈr-Râtib ve Zikru Veziriha Lisâniˈd-Dîn İbniˈlHatib, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, IV, Kahire: Matbaatüˈs-Saʻâde, 1969. 304 Ziya Paşa, IV, 78. 305 Hamevî, 211, 730. 306 Makkarî, s. 603. 301
85
Ziya Paşa’da Kurtuba hakkında verilen bilgiler307, Makkarî’de verilen bilgilerin bir özetlemesidir308. Ziya Paşa, yaptığı bu derleme eseri için yararlandığı Louis Viardot’nun eserinde bulunmayan bu kısımlar hakkında yaptığımız incelemelerde önceliği Ziya Paşa’nın isimlerini eserin ilk sayflarında zikrettiği müellif ve eserlerine verdik. Fakat bunların tanıtım şekilleriyle Ziya Paşa arasında benzerlik göremedik. Şehir ve âlim tanıtımlarında geçen bazı isimleri ve kendi tahminlerimize göre seçtiğimiz bazı eserleri incelediğimizde ise yakın benzerlikler olduğunu fark ettik.
307 308
Ziya Paşa, IV, 86-90. Makkarî, Nefhüˈt-Tıb, s.158-182.
86
SONUÇ Bu çalışmamızda, Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’nin, bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi, Viardot’nun Histoire des Arabes et des Mores d’Espagne adlı eserinden satır satır tercüme edilmediğini, ilavelerin, eksiltmelerin, savunma ve reddiyelerin olduğunu tesbit ettik. Bu tesbiti yapmak için iki eserde aynı konulara tekâbül eden sayfaları yan yana vererek, karşılaştırmanın kolayca görülebilmesine çalıştık. Bu karşılaştırmada gördük ki Ziya Paşa sadece Müslümanlara ait hoş şeyleri almamış, onların yaptığı hataları da tenkid bölümleri açarak beyân etmiştir. Avrupalılar’ın Müslümanlar’a ait yanlış bilgi ve değerlendirmelerine karşı savunmasını belli kriter ve şâhitler getirerek sağlam zeminlere oturtmuştur. Bunları yaparken Avrupalı tarafsız tarihçi ve yazarların sözlerine, düşüncelerine de yer vermiş; özellikle Viardot’nun, Müslümanların medeniyette açtıkları kapıların Avrupa’yı nasıl etkilediğini, onlara ön ayak olduklarını ifade ettiği sözlerini tam olarak verip, hakkını ödemiştir. Endülüs
Tarihi’nin
ilk
sayfalarında
geçen
Endülüs
tarihçilerinin
isimlerinden yola çıkarak ve kendi tahminlerimize göre bazı Endülüs tarihlerini inceleyerek Ziya Paşa’nın kısmen derleme kısmen tercüme ve yorumlarla bu eseri oluştururken kimlerden yararlanmış olabileceğini bazı örneklerle ortaya çıkarmaya çalıştık. Sonuçta ise eserin tek bir kaynaktan yapılan tercüme olmaktan ziyade çeşitli eserlerden istifade edilerek hazırlanmış kısmen tercüme kısmen derleme bir kitap olduğu fikrine ulaştık. Osmanlı dönemi için tespit edebildiğimiz kadarıyla Endülüs konusunda bir ilk olan bu eser üzerinde yapılmış çalışmalara değindik. Birkaç yıl önce yapılan ve aslından okuyamayacaklar için iyi bir fırsat olan sadeleştirmesinde pek çok hata bulunduğunu örneklerle göstermeye çalıştık. Viardot’nun da zaman zaman ortaya koyduğu İslâmî düşünce ve kültürün İspanya’daki Hristiyan ve yahudilerde bıraktığı güzel etkiyi, ilim, ticaret, sanat ve ziraatteki başarı ve buluşlarıyla Avrupa’nın içinde bulunduğu karanlık durumdan çıkmalarına ön ayak olduklarını Ziya Paşa tekrar Osmanlı’ya hatırlatmıştır. Böyle bir
87
medeniyetin yaşamış olduğunu, yalnız bir efsâne olmadığını canlı bir şekilde ortaya koymuştur. Ziya Paşa’nın, devrinin yazı zevkine uygun olarak ağır ifadeli, seci’li bir yazı üslûbuyla kaleme aldığı bu eser, tarihi seyir içerisine serpiştirilen beyit, kıta ve rübâilerle bir şiir antolojisini andırmakta ve bu açıdan da ayrı bir çalışma konusu olarak incelenebilecek bir özellik taşımaktadır. Endülüs’te Müslümanlar’la Yahûdi ve Hristiyanlar’ın birlikte yaşama tecrübelerinin bir benzerini tekrar yaşayamayan Batı için de gerek Viardot’da gerek Ziya Paşa’da anlatılanlar bir ibret tablosu olarak canlı bir şekilde karşımızda durmaktadır. Saygı içinde bir arada yaşamanın (convivencia) en güzel modelini sunmaktadır. Eser her şeyden önce, Fransızca’dan tercüme edilen kısımların kim tarafından tercüme edildiği; tercüme esnasında yapılan okuma yanlışlıklarının bulunup bulunmadığı yapılan ilave ve yorumların tartışmaları bir tarafa bırakıldığında, uzun bir süre Müslümanlar’ın hatırına gelmeyen bir dönemin tarihini tekrar gözler önüne sermekle hayırla yâd edilecek bir hizmeti yerine getirmiştir.
88
KAYNAKÇA Akıncı, Gündüz. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı, Eserleri ve Sanatı, Ankara: Türk Tarih Kurumu basımevi, 1954. Akyüz, Kenan, Ziya Paşa’nın Biyoğrafisine Ait Yeni Belgeler, Türk Dili V, 55-60, 1956, sy. 57, s.547-553. Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, Derleyen Gürbüz D. Tüfekçi, Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1983. Bilgegil, M. Kaya, Ziya Paşa Üzerinde Bir Araştırma, I, ikinci baskı, Ankara: Sevinç Matbaası, 1979. Bilgegil, Zöhre. M. Kaya Bilgegil’in Makaleleri, Ankara: Akçağ yayınları, 1997. Canelli, Mustafa, Ziya Paşa, Hayatı, Sanatı, Fikirleri, İstanbul: Yeni Asya yayınları, 1986. Dabbî, Ebû Caʻfer Ahmed b. Yahyâ b. Ahmed el-Endelüsî. Bugyetüˈlmültemis fî târihi ricâli ehliˈl-Endelüs, thk. İbrâhim Ebyari. -- Kahire
:
Dârü'l-
Kütübi'l-Mısri, 1989. Dağlı, Yücel. Üçer, Cumhure. Tarih Çevirme Klavuzu, I-V, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1997. Devellioğlu, Ferit. Osmanlıca-Türkçe ansiklopedik lugat: eski ve yeni harflerle. 4.bs., Ankara: Aydın Kitabevi, 1980. Emil, Birol, “Ziya Paşa’da İslamiyet ve Meşveret (parlemento) Fikri”, Türk Kültür ve Edebiyatından Şahsiyetler 2, Akçağ Yayınları, ty. Eraslan, Cezmi. II. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul: Ötüken, 1992.
89
Fahri, Ziyaeddin. Erzurum Şairleri, İstanbul: Sanayi-i Nefise Matbaası, 1927. Gibb, E. J. W. A History of Ottoman Poetry, yay. haz. Edward G. Browne, 1967, Göçgün, Önder. Ziya Paşa, İzmir: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987. Hamevî, Ebû Abdullah Şihâbeddin Yakut b. Abdullah Yakut. Kitâbu Mu’cemiˈl-Buldân, nşr. Ferdinand Wüstenfeld, ed. Fuat Sezgin, Frankfurt, 1994. --Mu’cemüˈl-Üdebâ, Beyrut: Dâru İhyaiˈt-Türasiˈl- ʻArabî, [t.y]. Hasan, İbrahim Hasan. İslâm Tarihi, trc. İsmail Yiğit v.dğr., 3.Baskı, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1992 Hikmet, İsmail. Ziya Paşa Hayatı ve Eserleri, İstanbul: Kanaat Kütüphanesi, 1932. Himyerî, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Abdullah. elCoğrafya’l-İslâmiyye,
Sıfatü Ceziretiˈl-Endelüs Müntehabâti min Kitâbiˈr-
Ravdi’-Miʻtâr fî Haberiˈl-Aktâr, tsh. E. Levi Provençal, Leiden, 1938. Humeydî, Ebû Abdullah. Muhammed Fütuh b. Abdullah Mayurki Ezdi (488/1095), Cezvetü’l-Muktebis fî Zikri Vülâti (fî Târihi Ulemâi)’l-Endelüs, thk. Muhammed b. Tavit Tanci, Kahire: Mektebetü Neşri’s- Sekâfeti’l-İslâmiyye, 1953. Hunke, Sigrid. Avrupa’nın Üzerine Doğan İslâm Güneşi, trc. Servet Sezgin, İstanbul: Bedir Yay., [t.y.]. İbn Abdülhakem, Ebüˈl-Kâsım Abdurrahmân b. Abdullah. Fütûhu Ifrıkıyye veˈl-Endelüs, nşr. Abdullah Enis et-Tabbâ’, Beyrut: Dârüˈl-KitâbiˈlLübnânî, 1987.
90
İbn Hayyân, Ebû Mervân Hayyân b. Halef b. Hüseyin el-Ümevî. elmuktebes fî ahbari belediˈl-Endelüs, thk. Abdurrahmân Ali el-Hacci, Beyrut: Dârüˈs-Sekâfe, 1965. -- el-Muktebes fî tarihiˈl-Endelüs, thk. İsmail Arabi, Mağrib: DârüˈlÂfâkiˈl-Cedîde, 1990. -- el-Muktebes min enbâi ehliˈl-Endelüs, thk. Mahmud Ali Mekkî, Beyrut: Dârüˈl-Kitâbiˈl-Arabî, 1973. İbnüˈl-Ebbâr, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Ebî Bekr. Divânü İbniˈl-Ebbâr, thk. Hüseyin Muʻnis, I-II, 2. bs., Kahire: Dârüˈl-Maârif, 1985. --el-Muʻcem fî eshâbiˈl-kadi el-imâm Ebû Ali es-Sadefî, thk. İbrâhim Ebyarî, Kahire: Dârüˈl-Kütübiˈl-Mısrî, 1989. --el-Hulletiˈs-siyera, thk. Hüseyin Muʻnis, I-II, 2. bs., Kahire: DârüˈlMaârif 1985. --et-Tekmile li-kitabiˈs-sıla, I-II, .Kahire: ed-Dârüˈl-Mısriyye liˈt-Te’lif veˈt-Terceme, 1966. İmamüddin, S.M. Endülüs Siyâsi Tarihi, trc. Yusuf Yazar, Ankara: Rehber Yayınları, 1990. İnal, İbnülemin Mahmud Kemal. “İbrahim Edhem Paşa”, Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar, Dördüncü Basılış, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. --Son Asır Türk Şairleri, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1970. Kaplan, Mehmet. Enginün, İnci. Emil, Birol. Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi II, 1865-1876, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1978. Kâtip Çelebi, Hacı Halife Mustafa b. Abdullah. Keşfüˈz-Zünûn ʻan Esâmiˈl-Kütüb veˈl-Fünûn, tsh. M.Şerefettin Yaltkaya, Kilisli Rifat Bilge, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 1941.
91
Kocatürk, Vasfi Mahir. ”Ziya Paşa”, Türk Edebiyatı Antolojisi, Ankara: Buluş Yayınevi, ts. Köprülü, M. Fuad. Edebiyat Araştırmaları I, Ötüken, 1966. Kurgan, Şükrü. “Ziya Paşa”, Türk Ansiklopedisi, XXXIII, Ankara: 1984. Kurgan, Şükrü. Ziya Paşa Hayatı Sanatı Eserleri, İstanbul: Varlık yayınevi, 1953. Makkarî, Ebu’l-Abbas Şehabeddin Ahmed b. Muhammed b. Ahmed. elEndelüs min Nefhiˈt-Tib, nşr. Adnan Derviş, Muhammed Mısrî, Dımeşk: Vezâretü’s-Sekâfe, 1990. --Nefhüˈt-Tib min Gusniˈl-Endelüsiˈr-Râtib ve Zikru Vezîriha LisâniˈdDin İbniˈl-Hatîb, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, I-VII, Kahire: Matbaatü’s-Saade, 1969. Meriç, Cemil, Bu Ülke, İstanbul: Ötüken Yayınevi, 1973. Merraküşî, Ebû Muhammed Muhyiddin Abdülvâhid Abdülvâhid. TârihüˈlEndelüs, [y.y.: y.y.], 1914. (Kahire: Matbaatüˈl-Cemâliyye). Özdemir, Mehmet. Endülüs Müslümanları-1, Ankara: DİA, 1994; -“Endülüs’ün Yıkılışı Üzerine Mülâhazalar”, Endülüs’ten İspanya’ya, DİA, 1989, Ankara, Ocak 1996. - Academic Researches in Turkey on al-Andalus –Islamic Spain-, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XLI, Ankara, 2000. - “Endülüs”, DİA, XI, İstanbul, 1999. - “Muvahhidler”, DİA, XXXI, İstanbul, 2006. - Müdeccen, Dİa, XXXI, İstanbul, 2006.
92
Özön, Mustafa Nihat. Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Maarif Matbaası, 1941. Sait Paşa, Gazeteci Lisanı, Dersaadet: Sabah Matbaası, 1317, s.54-55. Sevük, İsmail Habib. Avrupa Edebiyatı ve Biz, Garpten Tercümeler, I, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1940. Sırrı, Nahid. Abdülhak Hamid’in Tiyatro Eserleri, Ülkü Halkevleri Dergisi, X, Ankara: Ulus basımevi, 1937. Son Vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi, II. Meşrutiyet Olayları, haz. Bayram Kodaman, Mehmet Ali Ünal, Ankara: Türk Tarih Kurumu basımevi, 1996. Şair Ziya Paşa’nın Kendi Çocukluğu Üzerine Bir Makalesi, sadeleştiren: Şevket Rado, Hayat Tarih Mecmuası, 11/2, İstanbul, 1975. Şeker, Şemsettin. “Modern Türk Edebiyatında Endülüs”, Kültür, 8, İstanbul,2007. Şemseddin Sâmi. Kâmûs-i Türkî, 13. bs., İstanbul: Çağrı Yay. ,2004. Şeşen, Ramazan. Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul: İSAR, 1998. Tanpınar, Ahmet Hamdi. 19.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Çağlayan Kitabevi, 1985. - Edebiyat Dersleri, haz. Abdullah Uçman, İstanbul: YKY. -Tanzimat Edebiyatı, haz. İsmail Parlatır, İnci Enginün, Ahmet b. Ercilasun, Zeynep Kerman, Abdullah Uçman, Nurullah Çetin, Ankara: Akçağ yayınları, 2006. Tansel, Fevziye Abdullah. Namık Kemal’in Midilli’de Yazdığı Manzum ve Mensur Eserler, Türkiyat Mecmuası 1955-12, İstanbul: Osman Yalçın Matbaası, 1955.
93
Tevfik,
Ebuzziya.
Numûne-i
Edebiyât-ı
Osmâniye,
6.
baskı,
Kostantıniyye, Matbaa-i Ebuzziya, 1329. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, IV, sy. 7, İstanbul: Bilim ve Sanat Vakfı, 2006. Uçman, Abdullah. “Ziya Paşa”,Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, devirler/ isimler/ eserler/terimler, VIII, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1998. -“Ziya Paşa ve Adana”, Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprü Başı, haz. Erman Artun, M. Sabri Koz, İstanbul: YKY, 2001. Uraz, Murat. Ziya Paşa Hayatı ve Şiirleri, İstanbul: Nümune Matbaası, 1946. Viardot, Louis, Histoire des Arabes et des Mores dˈEspagne, II, Paris: Pagnerre, Editeur, 1851. Yalt, Ali Rıza. Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük: Grand dictionnaire français-turc,...2.bs…İstanbul: Serhat Kitap Yay. Dağıtım, 1984. Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, II, İstanbul: YKY, 1999. Yeğin, Abdullah v.dğr. Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, İstanbul: TÜRDAV, 1987. Yiğit, İsmail. İslâm Târihi, Endülüs (Gırnata) Benî Ahmer Devleti ve Kuzey Afrika İslâm Devletleri, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1995. - “Murâbıtlar”, DİA, XXXI, İstanbul: 2006. -“Nasrîler”, DİA, XXXII, İstanbul, 2006. Yinanç, Mükrimin Halil, Tanzimattan Meşrutiyete Kadar Bizde Tarihçilik, Tanzimat, Komisyon, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1999.
94
Ziya Paşa.
Endülüs Tarihi, II.baskı, Dersaâdet: Karabet ve Kasbar
Matbaası, I-II-III: 1304, IV: 1305. -Verâset-i Saltanat-ı Seniyye, Dersaadet, 1326. -Zafernâme Şerhi, y.y., 1297/1880. Ödük, Yasemin. Masumi, Kâzım. Şahin, Fatma. Ziya Paşa, Endülüs Tarihi, İstanbul: Selis Kitaplar, 2.baskı, 2005. Zübeydî, Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasan b. Ubeydullah. Tabakatüˈnnahviyyin veˈl-lugaviyyin, thk. Muhammed Ebüˈl-Fazl İbrâhim, 2. bs., Kahire: Dârüˈl-Maârif, [t.y.].
95
EKLER EK-1 ZİYA PAŞAˈNIN ENDÜLÜS TARİHİˈNDEN BAZI SAYFALAR
96
97
98
99
EK-2 ATATÜRK’ÜN, ZİYA PAŞA’NIN ENDÜLÜS TARİHİˈNDEN ALTINI ÇİZEREK OKUDUĞU SAYFALARIN FOTOKOPİSİ
100
View more...
Comments