Zekeriya Kitapçı - Ortadoğu'da Türk Askeri Varlığının İlk Zuhuru.pdf
April 17, 2017 | Author: Selçuk | Category: N/A
Short Description
Download Zekeriya Kitapçı - Ortadoğu'da Türk Askeri Varlığının İlk Zu...
Description
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
Orta Doğu da Türk Asker! Varlığının İlk Zuhuru
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRM ALARI VAKFI
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI YAYINI
:
28
BU ESER B ak an la r K u ru lu ’n u n 20.7.1980 ta rih ve 8/1307 sayılı k a ra rıy la kam u y a ra rın a h izm et verd iğ i kab u l ed ilerek v erg i m u afiy e ti ta n ın m ış olan T Ü R K DÜN YASI A R A ŞTIR M A LA R I V A K F I’n ın y ay ın ıd ır. ile r h ak k ı m ah fu z d u r. T Ü R K DÜN YASI A R A ŞTIR M A LA R I V A K F I’nın m üsaadesi olm aksızın tam am en , kısm en v ey a h erh an g i b ir değişiklik y a p ıla ra k ik tib as edilem ez.
Haberleşme Adresi
: P.K, 94
Aks ar ay - İSTANBUL
Telefonlar
511 10 06 - 520 53 63
Dizgi
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı YULUĞ TEKİN Dizgi Merkezi
Baskı
Anadolu Matbaa ve Tic. Koli. Ş t i . T l f . 526 79 99 - 526 20 48
İSTANBUL - 1987
SU N U Ş
T ürk Dünyası A raştırm aları Vakfı olarak yayınladığımız bu kitap, Is lâm dünyası içinde T ürk askerî varlığının ve nüfuzunun bir tarihçesidir. . T ürkler O rta Doğu’yu kendi devletleriyle hâkimiyetleri altına alm adan, askerlikteki üstün vasıflarıyla ele geçirmişler ve Islâm dünyasının tek askerî ve siyasî gücü olm aya namzet millet olduklarını göstermişlerdir. Selçuklu ve Osmanlı Devletleri’nin kurulm asıyla fiilen T ürk milletinin hâkimiyetine geçen bu bölge, bu gün anarşinin, soğuk ve sıcak harplerin ve ızjdırabın kol gezdiği bir coğrafyadır. T ürk milletinin ve ordusunun, gelecekte askerî ve siyasî güç olarak bu bölgede müessis olacak bir potansiyel olarak değerlendirildiği ve dünyada uzun vadeli hesapların buna göre yapıldığı bir gerçektir. Kıymetli ilim adamı Zekeriya K itapçı’yı bu çok faydalı çalışmasından dolayı tebrik etmeyi bir vazife sayıyorum. P rof. D r. Turan YAZGAN
ORTA D O Ğ U ’D A TÜRK ASKERİ VARLIĞ ININ İLK ZU H U R U
Ö N S Ö Z ................
VI1
TH E M ILITARY A P P E A R A N C E OF TH E TURKS IN T H E M ID D LE E A ST ................
Xl
BİRİNCİ BÖLÜM
Orta D oğu’da T ürk Askirî Varlığının ilk Zuhuru G İR İŞ ............................................... Eski A rap K aynaklarında Türk Kahramanlığı ile İlgili Şiirler ve T ürkler’de Binicilik ve Okçuluk 1- Türklerle ilgili Şiirlere Genel Bir Bakış ................................. 2- Abbasiler Devrinin Özelliğini Gösteren Şiirler................................... 3- Türk Kahram anlığını Çekemeyen Şiirler.............................................. 4- T ürkler H arplerde Fırtınalar G ibidir..................................................... 5- Eski A rap K aynaklarında T ürkler’de Binicilik ve O kçuluk
1
8 11 13 16 18
İKİNCİ BÖLÜM
Emeviler Devrinde T ürkler’den Kurulu ilk Ordu Birlikleri: Mevâlîler. 1- M evâlî’nin T ürk olmasını Gerektiren Sebepler.............................. 2- Sem erkant’da Türk Nüfus ve Hakim iyeti........................................... 3- ilk Tem aslar ve T ürkler’in H arp Sanatında M üslüman A raplar’a Tesirleri................................................................................................................ 4- A rap Şehirlerinde İlk Türk Askeri Birlikleri....................................... 5- Emevî Saraylarında ilk Türk M uhafız Alayı..................................... 6- M üslüm an T ürkler’den Kurulan İlk Ordu Birlikleri: M evâlîler. .. r 7- A rap lar’ın Türk Askerî Varlığından Y ararlanm aları....................... 8- M evâlîler’in Sosyal ve Ekonom ik D urum ları......................................
22 25 27 30 32 34 37 42
Ü Ç Ü N C Ü BÖLÜM
Abbasiler Devrinde H ilâfet O rdusu’nun Türkleştirilmesi: îlk Çalışmalar 1- Abbasiler Devrinde O rdu Kadem elerinde İlk T ürkler...................... 2- El- M em un’un T iirkler’le İlk M ücadele Yılları................................. 3- El- Memun T ürk H akanına Sığınmak İstiyor.................................... 4- Türkler Hilâfet ord u su ’nun Yeni A dayları.......................................... 5- Şûra Ehlinin T ürkler’i Değerlendirm esi............................................... 6- H üm eyd’in T ürkler H akkında Geniş Değerlendirmesi.................... 7- Toplantı İle İlgili Bazı Meseleler............................................................ 8- El-M em un’un H uzurunda Türkler H akkında Yapılan Diğer T o p la n tı................................ 9- El-M emun Devrinde Zirvedeki T ü rk ler............................................... 10- El-M u’tasım ve T ü rk ler........................................................................... 11- Hilâfet O rdusu’nun Türkleşm esinin Asıl Sebepleri......................... 12- El- M u’tasım ’m T ürklüğü...................................................................... 13- T ürkler’in B ağdad’a C elbi..................................................................... 14- O rdudaki T ürkler’in Sayıları.................................................................
44 50 54 57 59 62 67 68 71 72 72 74 75 78
ÖNSÖZ
P ro f. D r. Zekeriya KİTAPÇI
Gerçekte T ürk askerî varlığının O rta D oğu’da ilk zuhûru, bunun gide rek gelişmesi ve sonunda bölgedeki bütün denge unsurlarını kendilerine değişti rerek yegâne hâkim bir unsur haline gelmesi, üzerinde çok daha etraflı bir şekilde durulm ası gereken önemli konulardan biridir. H er ne kadar Hz. Peygamber ve onu takib eden devirlerde A rap yarım adası ve çevresinde T ürk varlığı, araştırıl ması zor bir konu ise de T ürkler’in askeri bir unsur olarak O rta D oğu’ya ilk ayak basm aları, Emevîlerin ilk devirlerine kadar ulaşm aktadır. Muaviye zam anında H orasan’a vali olarak gönderilen A rap kom utan ları, T ürk yurtlarına yaptıkları anî baskın ve yağmalar sırasında esir aldıkları T ürkler’i bir taraftan A rap şehirlerine sevkederken, diğer taraftan da onları teş kilâtlandırarak Doğu çephesinde, harbeden A rap askerleri safında çok kuvvetli bir birlik oluşturm uşlardır. Hatta Buhara ve Semerkant gibi büyük şehirlerin fethedilm esinde bu Türk birliklerinin büyük hizmetleri olm uştur.
Fakat T ü rk ler’in, O rta Doğu’da vurucu bir güç olm aları,'özellikle hi lâfet merkezinde askerî aristokrasiyi ele geçirmeleri, ilk Abbasî Halifelerinden El-M ansûr zam anında başlamış ve daha sonraları yavaş yavaş gelişerek en yük sek zirveye ulaşm ıştır. E l-M em ön, hilâfet ordusunun Türkleştirilm esinin temel lerini atm ış, El-M u’tasım bu büyük oluşumu gerçekleştirerek Türkler’den oluşan büyük bir ordu kurm uş ve onlar için belki tarihte ilk defa olmak üzere bir Ordu Kent; Samarra şehrini inşa ettirm iştir, El-Vfisık ve hele El-M ütevekkil devirle rinde ise Türkler Orta D oğu ’da hilâfet ordusu ve askerî aristokrasiye tamamen hâkim olmuşlardır.
H addi zâtında bu ilk m erhaledir. Yani T ürkler’in Abbasiler devrinde, askerî aristokrasiyi ele geçirerek hilâfet ülkelerinde bir varlık haline gelmeleri, dağılmak ve çökm ek em âreleri göstermeye başlayan İm paratorluğa yeni bir güç vererek, onu yeni, zinde bir hayata kavuşturm alarıdır. Bundan sonra ikinci m er hale gelm ektedir. O d a T ürkler’in O rta Doğu’ya bir k u rtarıcılar ordusu olarak gelmeleri ve bütün O rta Doğu ve eski hilâfet ülkelerine sahip çıkm alarıdır. Artık Dununla yeni bir devir yani Türkler’in idaresinde Orta-Doğu devri başlamış ve »u devir Birinci D ünya harbinin sonuna kadar devam etmiştir.
Bu ikinci gelişmenin öncülüğünü Selçuklular yapmışlardır. Selçuklular, Abbasî İm paratorluğunun gerek dinî, gerekse siyasî bakım dan tam bir buhran ve çalkalanm alar içinde kaldığı acı bir dönem de tarih sahnesine çıkmışlardır. Do ğudan kopan bu İlahî fırtına sanki İlahî bir rahm et olarak O rta D oğu’ya yağmış tır. Selçuklu TUrkleri, mekân ve zaman mefhumunu aşarak Orta D oğu’ya gelmişler, Şiî Büveyhîler’in elinde hor, hakir âdeta bir esir olarak yaşayan A bba sî H alifesi’ni kurtarmakla kalmamışlar aynı zamanda Sünnî Doktirinin zaferini ve hilâfet m üessesesinin de üstünlüğünü sağlamışlardır.
Ondan sonra devreye Osm anlı Türkleri girmiştir. Osmanh Türkleri’nin gerek kuruluş felsefesi gerekse daha sonraları Türk ve İslâm dünyası için ifa de ettiği askerî m isyon, ne kendilerinden önce ve ne de kendilerinden sonra kurulmuş hiç bir İslâm devletiyle mukayese edilemeyecek kadar zengin ve haş metlidir. Dünyada, İslâm cihad ruhuna sahabe devrinden sonra, onlar kadar ken dini adapte eden ve kendini İslâm Dini espirisine bu kadar adayan başka bir millet yoktur. Sanki onlar M ekke’yi fetheden o m ukaddes gücün bir devamı idi. Daha sonraları K udüs’ü alan bu ruh OsmanlIların şahsında tecellî ediyordu. O nlar, bu aynı ruh ve heyecanla İstanbul’u fethetmişler sonra Rom a’ya yönelmiş, ve Viyan a’ya kadar da ilerlemişlerdir. Hz. Peygam ber ve O nun etrafında çepeçevre halkalanan O sahabiler, sanki Osmanlı Türkleri ile “ bir gaziler nesli’’ olarak âdeta yeniden ve bir kere daha tarih sahnesine çıkıyorlardı. Zira M ekke’nin fethini müteakip hemen Ka be’nin damına çıkarak “ Allah (C .C .)’ın Birliğini” ilân ve bunu lâhuti sesiyle dalga dalga insanlığın muzlim afakına ulaştıran Hz. Peygamber’in müezzini Bilâl-i H a beşî ile, asırlardır ayakla duran en . , ‘jtnu kom utanlara meydan okuyan O m ağ rur Bizans surlarına tırm anarak İslaımn tevîıid sancağını onun burçlarına diken heybetli T ürk, L’lubatlı H aşan arasında ne ruh ve ne de ifa ettikleri yüce misyon bakımından her hangi bir fark yoktur. Yine bunun gibi M ekke’yi fetheden ve Kâbe’ye gelerek, onun harîm-i ismetine sığınmış, kara talihlerinin zebunu olmuş âsî ve fakat ümidsizlik içinde kıvranan binlerce şaşkına “ — gidiniz artık hepiniz serbestsiniz!” Diyen m uzaf
fer İslâm Peygam ber’i Hz. M uhammed (S. A. V .)’le, İstanbul’u fetheden ve dün yanın en muhteşem mabedlerinden biri olan Ayasofya’ya gelerek, onun karanlık dehlizleri arasında her şeyden ümidlerini keserek bekleşip duran zavallılara “ -gi diniz bundan sonra herkes dininde serbesttir!” diyen yüce Türk padişahı Fatih Sultan M ehmet’in sergilediği manzara bizler için ne kadar ulvî ve göz yaşartıcıdır. O sm anlılar’dan misâl olarak zikredebileceğimiz olaylar bunlardan iba ret de değildir. Bu yüce, misyon benzerliğini yansıtan daha bir çok ibret verici olaylar vardır. Meselâ, H z. Peygamber’in vefatından sonra İslâm ordularını za ferden zafere koşturan ve çok kısa bir zamanda birlik ve beraberlik içinde İslâm devletini güçlü bir imparatorluk haline getiren H z. Ömer (R .A .)’le, ilk defa İs lâm dünyasını Türk’ün gücü ve İslâmın bayrağı altında toplayan cihangir Türk H akan’ı Yavuz Sultan Selim Han dava ve hizmet anlayışı bakımından aynı yüce gay nin içindedir. Hatta ben her zaman, Yavuz Sultan Selim ’in şahsında Hz. Ömer (R .A .)’i arayıp durmuşumdur.
İşte O rta D oğu’da Türk askerî varlığının zuhuru konusunda yaptığımız bu çalışmalardan asıl maksadımızda budur. Yani İslâm dünyasının, hatta bir çok yönlerden bütün insanlığın hayrına olan bu büyük oluşum un oturduğu zemini aydınlatm ak, neticelerini tespit etmek ve yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gitm ektir, Zira çok yakın bir tarihten başlamak üzere gerilere doğru bakıldığın da Türk askerî varlığının O rta D oğu’da zuhuru on asra kadar ulaşm aktadır. Bu dem ektir ki on asırdan fazla bir süredir Türkler bu topraklarda ak tif bir rol oy nam ışlardır. Çok uzun asırları ve bir çok milletlerin varlığını kucaklayan bu de virlerde, bölgedeki Türk askerî varlığının A nadolu’nun bağrında yükselen ve bir çok efsanelere konu olan Ağrı Dağı gibi yüce ve heybetli olduğu görülür.
Zira, O rta D oğu’ya Türkler’in hâkim olmaları iledir ki İslâm dini doğ duğu topraklara çekilip gitmekten kurtulmuş, onlar sayesinde A raplar parçala nıp yok olmak yerine yeni bir yaşama im kânına kavuşmuş ve onlar sayesindedir ki. İslâm dini diğer dinlere nazaran yani, hem siyasi hem dinî rekabet bakım ın dan gücüne erişilmez bir üstünlük kazanmıştır Bıı bakım dan diyebiliriz ki İslânı dini en ihtişamlı izzet ve ikbâl bakımından eıı parlak devirlerini artık bu Türkler sayesinde yaşamıştır. M üslümanların çökmesiyle İslâm dünyası ve genel olarak insanlık ne kaybetm iştir? bu bir sorudur. Belki gene! manada bunu değerlendirenler ve mu hasebesini yapanlar olacaktır. Halbuki bundan çok daha önce, Türk unsurun Orta-Doğu'daki askerî varlığı nüfuz ve hakimiyeti, şu veya bu şekilde son bul duktan sonra, eski hilâfet ülkesinin bu topraklan, Araplar, diğer İslâm devletle ri, hatta bütün insanlık ne kaybetmiştir? Bu onlara neye mal olmuş veya olacaktır? İslâm dininin kayıpları nelerdir? Önce bunların muhasebesi yapılması ve gerçek-
ci yoldan hiç bir aşırılığa kapılm adan tarihin âdil bükümünü verebilmesi için ba zı hususların tespit edilm esi gerekmektedir. Bu bizim için hem tarih, hem de o
şerefli maziyi bize arm ağan edenlere karşı bir vebâl ve bundan da öte, bir vecibe dir. Bu taktirde, bölgenin bu gün içine düştüğü ceherinemî çıkmazın altında ya tan sebebler çok bariz bir şekilde gözler önüne serilecek ve bir çok istifham lar da gerçek cevabını bulm uş olacaktır. İşte elinize sunm aktan m utlu olduğum uz bu eseri ortaya koym aktan m aksadım ız, bu büyük değerlendirmeyi yapm ak isteyenlere belirli ölçüde yar dım ve onların Türk tarihinin böylesine önemli bir meselesi hakkında görüş açı larını tespit etm ektir. Yoksa gayemiz ilk devirlerden başlayarak Emevîler Abbasîter, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar da dahil zamanımıza kadar T ürk ler’in bir çok kahram anlıkları ile dolu olan askerî tarihini yazmak değildir. Konuya bu açıdan yaklaşılm ası iledir ki, dört yüz sene bu topraklan sulh, emniyet ve istikrar içinde idare edenlerden sonra onlann yerine gelenler ve dünyanın bu en önem li stratejik bölgesini büyük bir otorite boşluğuna itenler» bu yöndeki ihtirastan ile İlâhî iradeye karşı tavır takm anlann nasıl olup da bura ları beş-on sene gibi kısa bir zam anda bir barut fıçısı, bir ateş kasırgası, bir kan gölü haline getirdikleri anlaşılm alıdır. Bu tarihî gerçeğin ortaya konulm ası, hem tarih, hem de bu topraklarda yaşayan milletlerin haynna olacaktır. Bu arada Türk tarihi, Türk medeniyeti ve kültürünü ihya etmek için didinen ve bu uğurda bir birinden güzel bir çok eserler yayınlamakla milletimi zin çok baklı olarak şükran ve minnetlerine mazhar olan Türk Dünyası Araştırm alan V akfı’nın değerli başkanı P rof. Dr. Turan Yazgan ve onun seçkin elemanlarına teşekkür etm ek benim için kalbi bir bahtiyarlıktır.
IN THE MIDDLE EAST
Assot. Prof. Zakaria KİTAPÇI Head of Department of History University of Fırat ELAZIG/TURKEY
As a Tnatter of fact, the Turks especially after adhering to the Müslim Community, they became a dominant military power in the Middle East in a short time. The military supremacy represented by the Turks in the Middle East, started as early as Abbasids and continued up to the disentagration of the Ottoman Empire after the First Worid War. They ofcourse played a very important role for a millenium of a century as a fighting povver against the social and political upheavals in the Middle East and protected to the old caliphal lands including a big part of Europe to its internal and outsider enimies. While explaining the position of the Turks and their military mission in the moslim countries B. Lewis an eminent scholar says that; olmost eVery where else in the Middle East, the Turks though a minority for med the ruling element. Even in Persia, Siyria, and Egypt even as far away as Müslim India the ruling dynasties were Turkish, the armies were Turkish, even the över vvhelming mass of the population were not. Through a millenium of Turkish hegomony it came to be genarally accepted that the Turk commanded while others obeyed and non Turks in this authority was regarded as oddity.’’
But here a guestion is arising; When the Turks appeared in the Middle East and how they establashed their military and adminisirative supremacy in the most geostrattejik parts of the world? Infact except for a few verses dating from the pre Islamic period of Arabic poetry about the Turkish military hiroism and a good number the Hadith of the Holy Prophet, mostly recorded by the famous scholars in their authantic collections, the early and possibly social and political realations which might have exist between the Arabs and the Turks during the pre and early Islamic periods stili remains an obscure but important subjects.un explained in the pages of the Turco-Arap history. But there might be some slight nerrations and objects like a Turkish Tent ( * ■« )
in the life of the Holy Prophet, gave us some insight in the ex’istance of the Turks in the Arap society particularly in the time of the Prophet of İslam. There are ofcourse some reasons like the geographical isolation of the Arabian Peninsula from the main body of Asia and its mostly deserted structure vvhich made it non etractive for the Turkish nomadic immigrants, played an important but negative role for the improvment of the military and political relations between Araps and the Turks. Insipite of these geographical factors, which impeded the several developments among the two nations, the Turks appeared in the Middle-East almost in succession in the important Arap cities in parallal to the Arabic expention in the East and their conquest of Central Asia, during the early umayyads period. İnfact, the Arabs after achieving a strong unity through the Islamic Faith for the first time in their long history, spread ali över the world from the Arabian Peninsula vvith a new rcligious aspiration and became the founders such a mighty empire streaching from the Central Asian steeps to the shore of West-Africa. They conquered the whole of Persia vvith a fevv lightening wars and also reached the Oxsus River which is accepted a traditional border betvveen İRAN and TURAN since its early ages of the history. ,
When the Arabs started their invisions to the Lovver Türkestan (in Islamic sources Mavvarau’n-nahr), insipite of the strong prohibition of the Caliph Omar, at the biginning of the Umayyads period during the time of Muavviya (661—779), that paved the vvay for the Turks to come more often to the big Arap cities in the Middle East as mercenaries. They first appeared in Basra, VVasıt, both are in lraq, Damascus, later on Bağhdad, Samarra and soon became an effective military povver around the high ranking officials ineluding the chalifs. * * * * * * * * * * * * * * * * The elearest indication about the early Turks in the Middle East are the Turkish Archers who settled in Basra, a military garrison founded by the Orthodox Caliph Omar. According to these narrations from the main source, Ubaidullah b. Ziyad, who appoited a military governer to Khorasan by Muavviya b. Abu Sufyan, the first cabable Umayyads Caliph and the outstanding figüre in Islamic History, he prepared an army and attacked Bukhara. (54/673) After his brillant victory against the small loca! State of Bukhara vvich was ruled by a Turkish origine queen called KHATUN at that times, he got many prisoners and terned back to Marw to their military headquarters in Iran. Later on he brought 2000 from these healthy Turks to Basra and regestred their name for the regular vvages. Probably they vvere the first Turkish mercenaries vvho came to the Middle East in the early Islamic period and vvere cmploved as security guard to restore order in the vvıde regions centered in Basra. Rashid et-Turkî, vvas the commander of this Turkish ar chers rendered exe!latıt Services to put an and to some internal strife and temptations. One occasion the Governor of Basra sent thenı to Yamamah to reduce the bedoin Arabs vvho rcvvolted and commited many murders. . On the ot her hand its intresting to note that the İmperial Guards for the Umayyad Caliphs also formed from the Turks.around the same period. They came may not be small in their number to Damascus as prisoners of vvar and recruited bay the Caliphs as ım-
perial guards for their personnal and administrative sacurity. Because we are understanding from some of the events which occured in the time of Abdu’l-Mâlik b. Marvvan (685/705) the Turks whom were from FARGHANA, were functioning as imperial guards in Damascus and were effective to suppress on the rioting of al-Haris a false prophet against the Caliph particularly in Kuds and restor the stability in the trobled regions. With Said b. Osman the son of the third orthodox caliph, another further step had been taken for the Turks during his governership in Khorasan in the time of Muawiya. (55/674) He introduced a new policy and formed a Turkish units for the first time as fighting power beside the Arap soldiers, mostly from the captives, wihch he took from Samarkant the famous Turkish military çenter, after a sudden attack he luanched against to the local Turkish ruler. Kutaiba b. Müslim, the great Arap commander who conquered the Lower Türkistan, follovved the same policy for the recruiting of the Turks as regular soldiers. He after conquering Bukhara, as well as Samarkant again initiated the same policy of levying auxiliary troops from the local people to serve the Arap army when their Services are required. Thier number were verified between 10.000 to 20.000 according to our several sources. Turkish auxiliary troops in Umayyad army were participating the wars and acompaniying the Araps in their raids to the big cities of Turkestan. They were taking active part to win the final viçtory of the Arabs. Even Kutaiba, as it is stated by H. R. Gibb, succeeded in conquering the city of Samarkant-mostly populated by the Turks-vrith the strong help of this auxiliary troops in his army.
When his social and military positions rapidly deteriorated with the death of al—Hajjaj, his protector against the tricks that created by his opponents in the Umayyad Court and also with the ascendance of Sulaiman the son of Abdu’l-Mâlik to the throne of caliphate, Kutaiba remembered the Turks one more in his army before supmitting himself to the iron will of his destiny. He was seeking help from the Turkish as v/ell as from the Persian lords as savior of his life against the Arab troops were urged on to mutiny and though Kutaiba managed for a time to keep the support of the Pcrsians and Turks in his around but it was not for long. After the tragic death of Kutaiba due to the tribal rivalry by his own soldiers who he made them victorious and wealthy the Turkish auxiliary troops continued its existance and supported the Arabs as fighting power beside regular Arab army in Turkestan in the whole Umayyad era. İts intresting to note that on many occasion the Governors of lraq were sending meıerial help to the military governors of Khorasan for financing or the equipment of these non Arabs soldiers. Nasr b. Seyyar, the last Umayyad governor of Khorosan launched several attacks ön the semi-nomadic Turkish forces led by Kulchur, the founder of a newly appeared Turgash State. The Turkish soldiers were always taking active part on his expedition towards the iner side of Central Asia. Even he developed his family reletions with the local Turkish cheifs and his doughter merried with a Turkish prince the ruler of Bukhara named Tuğshad. After defeating the strong Turgesh army led by Kulchur and killing him in a most tragick way he marched to Shash, that is called to day Tashkent, hopping to extend the Arabic occupation up-to the Chiness Wall. Probably this was not but only
to strenghthen his power and to raise his military fame like what was done by Kutaiba According to the narrations of at-Tabarî 20.000 non Arab soldiers mostly the Turks were acompaniying him on his expedition in Central Asia. This number, that is recorded by the several authority, at the same time give us a sufficent idea about the Turks and how they were povverfull if we compered with them the differant tribalistic units vvhere their numbers vvere hardly verifying between 4.000 to 10.000. *
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
İn our previous pages we tried to give a considerable account of the early Turks in the Middle East during the entire Umayyad Period and their military existance in the Arab Army in Khorasan. When the Abbasids came to the power through a bloody mass revolution against the Umayyads rule, the Turkish sovereignty increased gradualy in the army as well as in the administration to such extend that they were capable of making and unmaking the Caliphs. Th/e Turks were the only dominant military force to restore the order and stability in the vvide multinational Caliphate Empere. Therefore there is no exaggration in the follovving verse that is recorded by alMasfidî a great contemporary historian inconnection with the Turks and their strong position in the Abbaside society. He is bitterly comlaining against the increasing Turkish power and authority in the whole social and military fîelds in the following stateıjıe/ıt and says that;
J c. Bağdad. 1965. s.. 150. cl-C'ahiz. Hırıstayanlık içinde aynı görüşleri ileri sü rm ek le ve Sasanîlere karsı mağlııp olan Bizaııstılann bu m a ğ lubiyetlerine sebeb olanların Hırisıitan Olmalarını gösterm ekledir. Kr> Barthold. T. W. O r ta Asya T ü r k Tarihi H a k k ı n d a Dersler İsı. 1927. s. 45 \ d . 8- Barth old . T
W. a. g. e., s. 47.
kanlığının Bism ark’ı” demişlerdir9. İşte bu T onyukuk-H an o zam ana kadar üç
G öktürk-H akanfna hizmet etmiş olan em ektar vezir, Bilge Kağana Budizm’in Türk toplum una neye amil olacağını izah etmiş ve ona “ Buda dini Türk’ün as kerlik ruhuna çok kötü tesirler icra edecektir!” diyerek Türk Kağanımı her na sılsa saplanıp kaldığı bu çok tehlikeli fikirlerinden vaz geçirmeye m uvaffak olm uştur10. Ne ilginçtir ki buna benzer bir durum daT ürklerin bir kan ve ateş ka sırgası arasında İslâm dini ile ilk tem asları sırasında vuku bulm uştur. Şöyle ki; Aşağı T ü rk istan’da Türgeş akınları ile Arap siyasî hakim iyetinin büyük ölçüde sarsıldığı ve Su-Lu H a n ’ın onları bu bölgeyi terketmeye zorladığı sıralarda Emevilerin dirayetli halifelerinden Hişam b.Abdıil-M elik çok am ansız rakibi olan bu Türk H akanm a,İslâm Dinine girmesi için bir davet heyeti gönderm iştir. İslâm C oğrafyacılarından Yakut El-Hamevîhin ayrıntılı bir şekilde riayet ettiğine göre Türk H akanı kendisini İslâm dinine davet eden bu A rap heyetinin dikkatle din lemiş ve uzun uzun düşünm üştür. Sonunda kısa zam anda hazırlanan yüz bin ki şilik bir ordu ile Arap heyetinin şerefine muazzam bir askerî merasim icra etmiş ve tercüm anına dönerek aynen şöyle demiştir. “ -Bu elçiye söyleyiniz; Efendisine gitsin ve desin ki; Bu silâhlı süvarile rin içinde ne bir hekim, ne bir kunduracı ne de bir terzi okuyucu vardır. (Hiç biri esn af yoktur, hepsi askerdirler.) Şimdi eğer bunlar müsiüman olupta İsîâmın şartlarını yerine getirmeye kalkışırlarsa nereden yiyecekler ve nasıl geçimle rini temin edeceklerdir11
Y ukarıdan buraya kadar olan açıklamalarım ızda kısmende olsa Tiirklerde askerlik ruhu ve onun belirli ölçüde Türk toplum unda ki önemi üzerinde durulm uştur. H albuki, “ Orta Doğuda Türk Askerî varlığının Zuhuru” adındaki eserimizde ise konu; bir bütünlük arzetmesi bakım ından ilk İslâmi devirlerden baş'lıyarak Abbasilerin haşmet devirlerini kadar olan çok uzun tarihî bir seyir içinde ve bütün varyantları ile ele alınmış ve derli toplu bir şekilde okuyucuların istifadesine sunulm uştur. Bunun içinde önce Arap kaynaklarında Türk kahram anlığı ile ilgili şi irler üzerinde durulm uştur. Bunların çok bilinen bir kaç beyti m üstesna12 diğer beyitler öyle tahm in ediyoruz ki T ürk tarih literatürüne belki de ilk defa kazan dırılm aktadır. Bu şiirlerde ilk devirlerden başlıyarak Arap şair ve ediplerinin des 9- t işe n . I .. Bilinmeyen İv Asya. İ v . !9"0. 11. v 18. 10- B a rıh o ld. a. t>- c ., s. II. I iveli. I... a. g. e.. s . 18. I I- ci-Ham evj. MııceımiT-Biıldan. n e v r in . 195". I! 34. k a/M ııi. Asartı'l Bilâd. Beyrut. 1969. e. 511. I u ı a ı ı . O. 1 ıırk Cihan H akim iy eti Mefkuresi t a r i h i . II. v 142. 12- Şescıı. R eski A ra planı G n r e liirkler, Türk iyat Mecm u.ı s:.W . s . 196 S, s. 11-56.
tanlara konu olan Türk kahram anlığına hangi gözle baktıklan ve bu duygularını nasıl dile getirdikleri ele alınm ış ve onlar perde perde gözler önüne serilmiştir.
Şüphesiz bu konunun ilginç bir yönünü oluşturm aktadır. M am afih bu küçük araştırm a bile bu sahalarda bizlerin çok daha gerilrede olduğum uzu gösterm ektedir. D aha açık bir ifade ile çok geniş bir sahaya yayılan ve uzun devirleri kapsayan A rap şiirlerinde sosyal, siyasî ve edebî yönle ri ile T ürk varlığına nasıl yaklaşıldığı başlı başına bir araştırm a konusudur. Bu konu; işin çilesini çekecek bıkm adan usanm adan çalışacak kararlı azimli araştır macıları beklemektedir. Bu küçük eserimizde kısmen de olsa; klasik A rap kay naklarında Türk kahram anlığı ile ilgili şiirler üzerinde durduk. O kuyuculara millî gururum uzu okşayan böylesine güzel ham asî şiirlerden oluşan bir çiçek demeti sunmak istedik. Halbuki durum bundan ibaret değildir. M adalyonun bir de öbür yüzü vardır. Bizi yani Türk varlığını öven göklere çıkaran şiirler olduğu gibi on ları yeren hicveden ve gerçekten de ağır ifadelerle dolu şiirler de vardır. Bunlar büyük bir yekûna ulaşmaktadır. Bu şiirlerde ele alınması ve konunun bütün yönleri ile ortaya konulm ası herhalde çok faydalı olacaktır. Bu çalışmamızın bir diğer ilginç yönü daha vardır. O da Fm eviler dev rinde dinamik Türk askeri varlığı ve bunun çeşitli ortam larda yani halifenin biz zat yakın çevresi hilâfet ülkesi ve Arap ordu m uhitlerinde yaptığı m akeslerin ele alınması ve bir senteze doğru gidilmesidir. Bunun içinde ilk defa Emeviler dev rinde kurulan gari Arap “ M e v â I / ” ordusunun üzerinde durulmuştur. Eserde temel kaynaklarda etnik yapıları hakkında pek fazla bir bilgi verilmeyeni bu or dunun ana unsurunun, özünün çtkirdiğinin Türklerden oluştuğu vurgulanmak tadır. Bu şüphesiz bir fanatizm değildir. Konu kendi bölümünde daha etraflı bir şekilde incelenmiştirJSundan maksadımız, şimdiye kadar hernedense üzerinde du rulmayan bu önem li m eseleyi, tamamen yan bir platforma çekmek ve bu Plat formda onu, temel kaynakların verileri, akıl ve mantığın değer hükümleri ile yargılayarak yeni bir senteze doğru gitmektedir. Kabul edip etmemek ayrı bir konudur. Fakat, her halükârda bu kabil çalışmalarla Türk tarihi, İlmî mathfel lerde yeni yeni boyutlar kazanacaktır.
Fakat bu arada işaret etmek istediğimiz bir nokta daha vardır. O da dinamik Türk askeri varlığının uzun asırları kapsayan Abbaşiler devri (749-940) Arap toplum unda ifade ettiği mana ve bunun sosyal, siyaâsi ve edebî hayata olan tesir ve tezahürlerinin bir bütün olarak ortaya konulmasıdır. Onun için bu a ra ş tırm am ızda daha ziyade El-Memun dönemi üzerinde durulm uştur. Onu um ûm î politikasına yön veren tarihi olayların içinde görmeye çalıştık. Türk büyükleri hatta Türk Hakanı ile olan ilişkilerini sergiledik. Bir de gördük ki, Abbasi ha nedanının bu dirayetli HalifesiEl M em un’un Türklere karşı büyük ilgi ve sevgi muhabeti vardır. O kadar ki, kendisini, içinde bulduğu İran sultanı ve A rap çem
berini bu Türkler vasıtasıyla kırmayı planlam aktadır. Bu arada küçük bir husu su belirtmekte yarar vardır. Bu araştırmanın asıl çekirdeğini Türkoloji13 ve Tarih 14 kongrelerine sunduğum uz tebliğler oluşturm uştur. Bir tebliğ süre ve çerçeve sini çoktan aşan bu konular daha da geliştirilmiştir diğer konularla zenginleştirılmiş yeni bölüm ler ilâve edilmiş ve böylece okuyucuların eline sunmaya çalıştığımız bu eser ortaya çıkmıştır. Eğer bu küçük eserimle Türk tarih ve kül türüne bir nebze olsun hizmet edebilirsem bu benim için tadabileceğim en büyük m utluluk olacaktır.
I?- K m ıp s i. Z . K m e t î l e r l)r> r in d e A r a p O r d u l a r ı n d a k i m tıs lııın a ıı T t ır k B irlik le ri. \ II. T ı t t k oloii K ongrem . 1 5 0 1 .
J9S6. Ki.
14- Kitap.-;. Z. H a liic e'- M a m u m ır. Hilâle" O rı d u s u m ı ı : Tıırkio-meNi Y o lu n d a İlk (.'alışma ları. \ . T ü r k Tarih k o n g r e s i . 2 2— 26. t \lul. I*)X J LİZ) ! ÇjÜjİc —
LSLjjuiÇj »•
j LJ
“ Onlar(yani Türkler)kınalı bıyıklı ve ellerinde sopalar (oklar) olduğu nu görünce devem i (korkudan daha fazla beklemeden) sulardan çevirdim, (ve oradan ayrıldım ).15 Yine ilk devirlere aid olm ak üzere bıı konuda zikredebileceğimiz bir di ğer beyit de A m e 11 e s b. U 11 a fa’nın şiirleri arasında bulunm aktadır.Kendisi G atafân kabilesinin pek meşhur şairlerinden biridir. Amelles b. Ullafa’nm, bü yük A rab edibi El-Cahiz’in kaydettiği bu beytinde Türk kahram anlığı ile ilgili olarak şöyle denilmektedir: 11
Zj i İE
—
Ç jLİ L>jJlŞ
dllaJLi >>
“Başımın tepesi ağardıktan sonra onda Türkün (düşmanlığını) kahra manlığını ve Ebu H isl’in kinini gördiimf de şaşdım ka ld ım )'''b. Amelles’in bu şi irini kendine has bir uslublayorumlayanEl-Cahiz,bunu Türklerin kahramanlığına bir misal olarak göstermiş ve: “A rap ordularının kalblcritıi Türkler gibi titreten daha başka bir millet yo k tu r. ” dem iştir1 . Fakat yine bu ilk devirlerde yazılmış bir çok şiirlerde, Türk kahram an lığı büyük Tiirk Hakanının şahsında dile getirilmiş ve O herşeyde (binicilik ok çuluk ta dahil) en ideal örnek bir kahram an olarak tavsip edilmiştir. Nitekim Semtnah b. Zırar, (öl. 643) söylediği bir şiirde bu samîmi duygularını dile getire rek Türk hakanına şu mesajı göndermek istemiştir;
15* el-Ouhız. F ıv ailu'l-K ir âk. (R es iiU fl-C'ahı/) T a h . A. M. H arın ı, kahire» i % 4 . I. s. 76.
16- el-CaİH/., I c/ail, I. ] • • t’î-C a t ı i / . h c / a i l . !. v
46, 6.
* «■ d
I
s-*
^J
t
_j-L#
^
pJj * >
“ Ey insanlar! Şu benim istediğimiTiirk Hakanına kim söyliyecek; O, kış bastırınca düşünsün! Ta soğukta üşüyen (zavallı) çocukları ve yaşlılığı artık çekemez hale gelen ihtiyarları kanadının (şefkatinin) altına alsın. ISitekim tavu ğun civcivleride kargaşalık çıktığı zamanlarda horoza uyarlar, (onun himayesine sığınırlar ) ’,ıs. Gerçekte bu kabil bazı şiirlerde Türk H akanı, destanı Tiirk kahram an lığını sembolize etm ekte ve A raplar için bir öğünç ve gurur kaynağı olm aktadır. Bunun en güzel misâli Emevîlerden el Velîd b. Abdü’l-Melik (742-743)’in söyle diği şiirlerdir. Nitekim o, kendi muhaliflerinden asiEl-Velîd b. Yezid b. Atik a ’yı öldürdüğü m uharebelerde şu beyti söylemiştir;
l
L if
,y
“Ben Kisranm oğluyum, babam ise Mervan’d ır. Kayser ise dedem ve diğer ceddim H a k a n fdır ” '9. A
O ’nun buna benzer bir başka beyti daha vardır. Bu beytinde Türk H a kanı Yezid’in gönlünde sanki bir fırtına ve okyanısların derinliklerinden koyub gelen bir dalgayı andırm aktadır. Kendisinin üstünlüğü ve kahramanlığı ile öğiinmek istediği zam anlarda O ’nun aklına artık ne babası ve ne de Kisra gelmekte dir. Onun gönlünde ve kalbinde sadece Türk Hakanı vardır. Bir beytinde O, bu engin duygularını dile getirirken şöyle demektedir;
O t £ 4 ^ ^5 " j f '& J
a^o_jÛ-Î _
ıi
“ Eğer ben (kâh) önüme, (kâh) arkama doğru ok atıyor ve (hırçın) tay lar üzerinde dik yamaçlı kayalıklardan (korkusuzca) inebiliyorsam (buna şaşma mak gerekir.) (Sen şunu iyi bil ki!) benim dedem Hakandır. Onun bozkırlarda ve yal çın kayalıklarda neler yaptığını hatırla, (o sana yeter ) ” 20. Büyük Arap edibiEİ-C'aiıiz, bu beyti sorum larken kendini çok daha ra hat hissetmekte ve Yezid’in cesaret, kahram anlık ve harbçilikten bahsedince sa dece Türk Takanı ile iftihar ettiğini kayd etm ek ted ir1. ıs- cı-C.ılıı/. K. e l - l a » . h.ı.
V M
t l a n ü ı . M ı v r . iy.«S I. •>. 200.
I'l- K’l a ; v ı . /.. . l i - t u r k fi \1 m 'l l i 'h ı l i l -( altı/, Iteyrı:'.. !V~2. \. 10?. 20- el-t ai’. ı / . I c / a i l . i. - S2. 21- oî-C'altı/.. t i'/ail. i v bırakildiği için yüz üs tü kaldı. Böylece üzüntü (ve hom urdanmalar da)daha yaygın bir hale geldi. (Ne olacak), senin bütün him m et ve gayretin bu hor ve hakir Türkler dir. Sen bu Tiirklerin artık hem anası hem de babası oldun ” 3Ü. .*0- D rb ııi d - H u / a i . ! )'* a n . l u h . Abdul-kcm ı» l
m ü :.
Dımışk, \. 2.>4.
Bütün bunlar Türk askerî varlığının, Türk nüfuz ve Türk kahram anlı ğının hangi boyutlara ulaştığını açıkça gösterm ekte ve bizlere bir fikir vermekte dir. Bunlar arasında Türk kahramanlığını ve aristokrat Türk varlığını bir zorbalık olarak tavsif edenler de vardır. Bu şiirlerin birinde şöyle denilmiştir; Uİ)j
İ.İ.İ.I-İ- t t
ı < t lidLiJ i
_
i j y ı5 ı*
“H alife Vasîf’la Boğa*arasında sanki kafesteki bir kuş gibidir. O, papağanlar gibi onlar kendisine ne söylemişlerse o da onu aynen tekrar edib d u rm aktadır.’’31. Abbasî hilâfetindeki Türk askerî varlığıiran aristokrasisinide bir hayli tedirgin etmiştir. Onların Türkiere karşı bu kadar açık ve toleranslı davranm ala rı, diğer bit ifacde ile Türk militarizmini tercih etmeleri sadece A raplar değil, İran entellektüeli tarafından da yadırganmış, hoş karşılanm amış ve zam an za man protestolara sebeb olm uştur. Fars entellektüeli, Türk askerî varlığı sayesin de, hilâfet ülkesinde özellikle Abbasî toplunıundaki izzet ve ikbal devirlerinin sönüp gitm ■ ■bir türlü razı olmamıştır. Nitekim İran millî duygusunu dile ge tiren, bir şair bu hususta duyduğu ezikliği ifade ederken acı acı şöyle yakın m aktadır; _
y * ı3 l
I S s jL ij L^-L^î <
jT |_p-s£
lâj. ılx c
'<
^jLxİ\ j LİXc^JLâ _
ıJ-iO ( j ! j
t CkJ» s "il
“E y amca oğullan! Siz ve bizler, (tranlılar ve Araplar) tıpkı birbirine kenetlenm iş iki elin parmakları (gibiy) dik E y anıca oğullan! Siz buna rağmen Türkleri işim izin başına getirdiniz. Oysa biz bu devletin çok daha önceden hem dayanağı ve hem de direği idik. Allah (C .C )'a yem in ederim ki (bundan böyle bir damla bile) berrak su içmiyecegim. İçsem bile (çok az) ancak yaşayabilecek kadar içecek (ve açlık grevi yapacağım ta ki. ya o Tiirkler gider veya) bu direk yıkılana k a d a r.''32 Türk Arap münasebetleri geliştikten ve A raplar Türkleri çok daha ya kından tanıdıktan sonra, A raplar’m Türk kahram anlığı hakkında söyledikleri şiirler, gerek metin ve gerekse muhteva bakım ından çok daha değişik bir m ahi yet arz etm ektedir. Bu şiirlerde gerçek anlam da Türk kahramanlığı dile getiril miş ve Türkler’e büyük bir hayranlık duyulmuştur. Gözü pek ınüslüman Türkler, 31- Yukııhi. a. u. c.. İî. v 32- o l* k a > ıc \;m ; . I n İk t u ' I - U lıi)> B o vru :! I ° “ 2. S.
harplerde gösterdikleri üstün cesaret, kahram anlık, yiğitlik, mertlikleri ile sade ce kendi milletlerinin değil, A raplar’m bile iftihar ve hayranlıklarını celb etm iş ler, onların mşiirlerine ilham kaynağı olmuşlardır. Türkler bu şiirlerde, sanki bir fırtınadır, bir şim şektir, karşısına kimsenin çıkmaya cesaret edemediği m üthiş bir varlıktır. 4 - TÜRKLER H A R BLER DE FIRTINALAR GİBİDİR Haddi zatında çeşitli yönleri ile A rap şiirlerinde,Türk kahram anlığı ha lâ üzerinde durulm ası gereken önemli konulardan biridir. Bu hususlarda çalış mak isteyenler eminim ki yeterinden fazla malzeme bulacaklardır. Ancak biz burada, konum uzun elverdiği ölçüde bu şiirlerden çok az bir kısmım burada zik retmiş bulunuyoruz. Öyle tahm in ediyorum ki,bu şiirler okuyucuya bu konular da çok daha yeterli ve anlam lı fikirler verecektir. Meselâ; Türk kahram anlığını, harblerde sebat gösteren bir avuç Türkün düşm ana nasıl çullandığını vurgula yan Ali b. e!-Abbas er-Rûmî (öl. 896) bir şiirinde33 onlar için engin ve zengin duygularını şu şekilde ifade etmektedir; J
4jlJ LlÖjİİ J LSö _
15jûS.1
J İ*
I
1b \ 11
_
ı îu >
ti
‘‘Onlar, harplerde bir sebat (direnme) leri kamaştıran (yüce) bir sed olurlar.
görsünler, sanki demirden göz
H arp meydanlarında göründüklerinde sanki tam bir kor parçası, aic\ leri düşmanları yakıp tutuşturan bir ateş gibidirler. Düşmanla harbe tutuştuklarında, kendileri büyük (bu dev gibi) dirler. Yer yüzünün hükümdarları bile onların gözünde artık küçücük oluif,}*. İ b r a h i m b. e 1 - / z z ı",(öl. 1120) harb meydanları kendilerine dar gelen bu yıldırım ve tufan müjdecisi bir bölük Türk hakkında şöyle demiştir; 1X.w»V j •<
vI I
as.yJJ
L? IjJLjjyJ»
Lî dJ °jjd 1 dİ)lÜ" Jj 1
>- —
**ğisij t >
Ij j 15" l_^Lı^i I b J. çjii
“ Türklerde bir bölüğü (harpederlerken gördüm .) Onlar düşmana hücüm ederken sanki bir gök gürültüsünü andırıyordu. Oysa onlar öyle bir millettir ki kendileri ile dost geçinildiği ve iyi karşı33- İbn er-Rıımi rtıd. İ.A. VIII. s. 873. E A l . I. s. 79. 34- er-Rcmzi. M. M .. I c l f î k u ’l-A h bar, O ren b erg , 190S. I. s. 38. el-H akinı. d -M u M cd rck . IV,
474.4 75 , $e$cn. R.. tî>ki A r a p l a r a .G ö r e T ü rk ler. T ürk iyat Mecm uası. İstan bul. X V . s. 35.
landıklan zaman sanki melekler gibidirler, aksine onlar bir kere harbe girerlerse (ele avuca sığmaz) ifritler gibi olurlar " 3\ Buna benzer bir beyit d e A b d ü l k â n f’nin henüz neşredilmemiş el l i a m a s e adındaki şiir koleksiyonunda zikredilmiştir. Bu beyitte harb mey danlarındaki Türkler şu şekilde tasvir edilmektedir;
“ Harp kızışıp da kan gövdeyi götürmeye başladığı zaman T ü r k ve C i I nerede kaldı diye soruymaya başlar. Halbuki (harp meydanlarında) Cîl ancak lâ f eder, Türk ise kahramanlığını gösterir. ’M A l i b . H a s a n el - B a h a r z Fnin Dûm iyyetü’l-Kasr adındaki kıy metli eserinde Türkler ve Türk kahramanlığı hakkında çok ilginç ve çok çarpıcı şiirler bulunm aktadır.M eselâ^unlardan birinde E b ü ’l - H a s a n e t - T a vlk î Türkleri hicvetmeye kalkışan birine azarlarcasına şöyle dem ektedir;
“E y Türklerin ayıplarını arayan (ulu orta konuşan) kişi, yavaş ol. Senin onları kötülem ene yol (sebeb) yok. - Sen onlar hakkında ağır ve kötü sözlerini geveleyip duruyorsun! Ey babası kahrolası, sen bu gevelemelerinle ne dem ek istediğini (çok iyi) biliyorsun (değil mi). - Onların asil olanları diğer asillerin sultanıdır, onların köleleri bile za manla efendisinin hükümdarı olur. - (İyi bilesin ki!) bütün insanlar Türklerin kölesi. Türkler ise onların hüküm darlarıdır. Bu Tiirklere (sen ne kadar kötüleşen de) m ükâfat olarak veter A ynı eserde Türkler hakkında daha bir çok beyitler var. H atta bunlar dan biri hakkında D um iyyelü’l-Kasr müellifi: 35- t bııi Halli kân . Vcfevatii'l-Ayan. T a t . M. M. A b d u ’l- H a m td . k a h i r e . 19~4 . I. v 396. er-R em zî. M . M. a. g. e.. I. s. 3 8 . 36- Abd ıil-K âfi, H a m a s e l ı i V - Z a r e f â . o/el yazm a mıslıa. V: -43b. 3"- el-Baharzi. E b l’l-Hasa n Ali b. ci-Hasaıı. D û ı n i y y c l ü 'l - k a s r . B ey m ı. I s. 209.
F.2
** liÜL*5
°çŞ 2A ’j j vljLLjİ 2
“ Türkler hakkında şim diye kadar bundan daha güzel bir manalı şiir duym adım ” dem iştir 38. Ş e r î f ü ’ s -S â d e el - B e l h î ’ye aid olan bu beyit lerde Türkler hakkında şöyle denilmektedir:
‘‘B ütün insanları bırak artık Türklere (dön, onlara) uy! Zira,onlar kır da ve şehirde (bedevi ve m edenî) yaşayan insanların hep efendisi olmuşlardır. Onlar zam anın hem acısını hem de tatlısını tatmışlar,darlık ve bolluğu nu görm üş insanlardır). H em onlara göre acılık (meşakkat sevilecek bir şeydir. M ahzende yıllanan acılaşan şarabın sevildiği gibi). Bu devirlerde Türk askerî varlığı ve Türk kahramanlığı bir dereceye ka dar paralara, meskukâta kadar yansımıştır. N itekim A bbasî halifelerinden er-' R azî Billah dönem inde bastırılan dirhemlerin bir yüzünde Beçkem adındaki Türk kom utanının p ü r silâh bir sureti resmi nakşedilmiştir. EI-M esûdî’nin, bildirdiği ne göre Ebü ’I-Hasan el-Arîzî, (H alife er-Razînin hocasıdır), bu dinar ve dirhem lere B eçkem ’in suretinin etrafına şu şiirin yazılm ış olduğunu rivayet etm ektedir; t <
Lü 1 jJ L i
I_rx>!>U
ı*"^ ^
^ ^*-*1
‘ ‘
‘‘Bütün ululuklar iyi bilki en büyük kom utan içindir. O da insanların ulusu B e ç k e m ’d ir .”40. 5OKÇULUK
ESKİ A R A P K A Y N A K LA R IN D A TÜRKLER’DE BİNİCİLİK V
Buraya kadar olan açıklamalarımızda, Arap şiirlerinde Türk kahram an lığı üzerinde durulmuş ve konuyla ilgili bir demet şiir sunulmuştur.Şimdi konunun kısmen de olsa ilginç bir diğer yönü üzerinde durm ak istiyoruz.O da daha ziyade Arap kaynaklarına göre, Türk ‘‘b i n i c i I i k ” ve “ a 1 1 c 1 1 1 k ” konusudur. Söz konusu kaynaklarda sade Türk kahramanlığı ile ilgili bir çok güzel şiirler değil, gururumuzu okşayan ve eski Türklerin ata binmekte ve ok atm akta ne ka dar m ahir insanlar olduklarını gösteren pek sitayişkâr rivayetler, ilginç müşahadeler bulunm aktadır. Türk kahramanlığı ve millî kültürümüzün en önemli 38- el-Baharzt. a. j>. e .. I. s. 210. 39- e l-B ah aı/î. a. *•. c .. I. s. 210. 40- d - M c s û d d i . IV. s. 33.
motiflerinden biri olan binicilik ve atıcılık hakkındaki bir çok tesbit ve açıkla malar ne yazık ki daha ham bir malzeme yığını halinde ve gayretli araştırm acıla rını beklemektedir. Şu bir gerçektir ki; Emevîler iktidara geldikten sonra başlatılan fetih hareketeleri sonucu im paratorluğun doğudaki hudutları süratle gelişmeye başla mıştır. A raplar bu ilk hamlelerinde, ta ilk çağlardan beri genellikle A r î 1 e r. l e - T û r a n î l e r arasında geleneksel bir sınır olarak kabul edilen C e y hu n N e h r i ’ne kadar ulaşm ışlar,41ve Türklere komşu olm uşlardır. Bu sürekli tem aslar ve sonunda bir kan ve ateş kasırgası haline gelen harbler neticesinde A raplar Türklerin cesur, askerlik sanaat ve mesleğine vâkıf, son derece sağlam karakterli, güçlü kuvvetli kimseler olduklarını görm üşlerdir. Bu hususlarda söy lenen pek çok önemli rivayetlerin dışında, kudretli A rap edibi el-Cahiz’ln Eez a i I ü ’ 1 - E t t a k adındaki kıymetli eseri sanki Türklerin binicilik, atıcılık hulasa iyi bir asker olm aları bakım ından taşıdıkları üstün meziyet ve kabiliyetle rini ortaya koymak için yazılmıştır. Türkleri çok yakından tanıyan ve onlarla uzun süre bir arada bulunan el-Cahiz bu hususlarda aynen şöyle demektedir;
“ Türk vahşi hayvana kuşa havadaki hedeflere, insana gizlenmiş veya yere yatmış hayvanlara, avının üzerinde pike yapan kuşlara dahi ok atar. O ka dar ki, T ürk’ün sanki ikisi yüzünde, ikisi kafasının arkasında dört gözü vardır” 42. Yine aynı konularda El-Cahiz; “ Türk kolay kolay geri çekilmez. Bir kere o geri dönmeye görsün, o sanki öldürücü bir zehir, insanın işini bitiren bir ölüm dür.Zira Türk arkasında ki insana bile önündeki insan gibi ok atar. Ve isabet oc eder” dem ektedir43. Türklerin biniciliği hakkında ise kudretli yazarımız çok daha cesur konuşm aktadırCTürk*ünömrünü geçirdiği günleri hesab edersen,O nun at sırtında geçen gün lerin fazla olduğunu görürsün.” 44 Yine O, kıymetli eserinin bir başka yerinde aynen şöyle demektedir; “ Bizden bir süvarinin önünde iken görmediği şeyi (avını) o, arkasından iken gö rür. O bizden bir süvariyi av zannederse kendisi pars olur, süvari geyikse kendisi 41- Barthol d. W ., Tıırkestaıı D ouıı to Moııgnl Inıisiuıı. l.otıdoıı. !%S. s. M . t atıdau. K. Islattı a n d Ilıt' A rahs. 1.o n d u n . IdsŞ. M illi. P. k . , The A r a h s. Chiza.ço. 1%2. s 80. 42- el-Cahız. F c / a i l . l . s. 45 45- el-Cah ı/. l ı v a i l . I. s. 48.
J,U II
a j U İ I j^-II j+ i
14 1 ^ j S i l J *
44- el-Caili/. H '/ a i l . !. s. 48.
" d'j'*' j+k
**1^1 ^ jji\ CdUt»-jij ‘-'.d-rzr' j—Wl etvl.5
hemen usta bir av köpeği olur. A llah’a yemin olsun ki Türk eli kolu bağlı ola rak bir kuyuya atılsa dahi m utlaka bir çaresini bulacak ve kurtulacaktır” 45. T ürklerde binicilik ve atıcılık hakkında bize bilgi veren yardım eden sadeceEl-Cahiz değildir. Bunun gibi daha bir çok A rap yazarları vardır. Bunlar dan biri de Abbasîler devrinin pek ünlü seyyahı İ b n i F a z 1 a n ’dır. îbni Fazlan Türk yurtlarına doğru yaptığı meşhur seyahat izlenimlerini anlatırken, bizim açı mızdan gerçektende önemli ilginç bir olayı anlatm aktadır. O diyor ki; ” Ben bir T ü rk ’ü gördüm .O ’nun çok güzel ata bindiğini ve ok attığını söylüyorlardı . Ni hayet bir gün uzun seyahatimiz esnasında o bize rehberlik ediyordu. Bu arada karşımıza (havada) bir ördek topluluğu çıkıı vermesin mi? Hemen o Türk yayı nı onlara doğru çevirdi, atını m ahm uzlayarak kuşlara karşı vaziyet aldı ve oku nu fırlattı. Bir de ne görelim , Türk ördeği vurarak yere indirm işti” ^®. İbnü’l-Fakîh iseT ürk’ün harblerde gösterdiği sebat ve olayları göğüsle mede ne yam an bir millet olduğuna işaret ederek şöyle demektedir; *
* Li
11
I
^
Ij
#
> m
L » L ı j j u i l j l£ I ti) ^JCJî_^
< t
A
“ T ürk insanlar arasında düşmanın en yamanı, kâfirlerin m ücadele yö nünden en serti, hayatın çile ve m eşakkatlerine karşı da en sabırlı, nimetlerinde ise en az istifade eden (kanaatkar) bir kimsedir47 Yine büyük Arap yazarlarından es ■S a a I i b /"'Yunanlıların filozofları kadar. Türklerinde ok atmada keşhur olduklarını” kaydetmektedir48. Aynı konu larda el-Cahiz ise;Çinlilerın sanatta, Yunanlıların felsefede ve hikm ette, Sasanîlerin siyâsette, Türklerin ise harb etmede gösterdikleri maharet gibi hiç bir kavim
tam ve mükemmel değillerdir, dem ektedir49. Türklerin ok atm ada, binicilik Ve harbçiliği hakkındaki rivayetler şüp hesiz bunlardan ibaret değildir. Kaynaklar tarandığında bu konuda d aha bir çok malzeme çıkacaktır. Nitekim, Ubeyduliah b. Ziyad’ın önüm üzdeki sayfa larda,daha da ayrıntılı olarak zikredileceği gibi Buhartfdan alıp geldiği ve Basrsf ya yerleştirdiği 2000 kadar T ürk’ün ok atm a ve ata binmede çok m ahir çok yetenekli kimseler oldukları bir çqk kaynaklar tarafından açıklanm aktadır50. Y ukardan buraya kadar yaptığımız açıklamalarda, Arap kaynakların da Türk kahramanlığı ile ilgili şiirler, eski Türklerde binicilik ve atıcılık üzerinde 45- el-Cahız, Fe/.ail, 1. s. 58. 46- R isaletü' İbni F azlan . neşr. Sâm î a d - D a h h a n , Dımışk, 1960, s. 10. 47- İ b n ü ’l-Fakîh, K. el-Büldân, I.eiden, 1302, ş. 316. es-Sealibî, l.etaifii’l-Maarif, Mısır. 1960, s. 32. 48- es-Saalibi, L e t a i fü 'l - M a a ri l .. 1960. s. 32. 49- el-Cahız, Fezail. 1. s. 7 1 0 U U - J I ^ , ^ 1 J * F , ı u £ J I v * j - ^ 1^ b j l ~ » 50- Kitapçı, Z ., A r a p Şehirlerine Yerleştirilen İlk T ürk ler. T ü rk Kültıiru, A n k a r a . 1972. no. 112. s. 213—215.
durulm uş ve belirli ölçüde okuyucuya konuyu tamamlayıcı bilgiler verilmiştir. Bundan sonraki bahislerde Emevîler devrinde m üslüman Türklerden oluşan s a r a y m u h a f ı z l a r ı ve cephedeki o r d u üzerinde durulacaktır.
b i r I i k 1 e r i ( Mevâlî )
İK İN C İ B Ö L Ü M
EM EVÎLER D E V R İN D E T Ü R E L E R D E N K U R U L U İLK O R D U BİRLİK LERİ : M EVÂLİ
1 - M E V Â L Î’NİN TÜRK O LM ASINI GEREKTİREN SEBEBLER
Değil Emevî ordularında müslüman T ürkler, İslâm ülkelerindeki ilk müslüman Türkler bile uzun süre aydınlatılması gereken bir konu olm uştur. O r ta Doğu ve hilâfet ülkelerinde Türkler deyince hem en ilk akla gelen Selçuklular ve daha o fatihler neslinin başka bir koldan devamı olan Osmanlı Türkleri ol m uştur. Değil O rta Doğu, uzun tarihî seyri içinde büyük ölçüde Türk varlık ve nüfuzunun tesiri altında kalmış, önemli Türk yerleşim bölgelerinden biri olan Aşağı Türkistan (İslâmî kaynaklarda M averaü’n-nehr) de bile bir kısım yazarla ra göre Türk varlığından söz etmek hâlâ m üm kün değildir.O nlar daha da ileri giderek temel kaynakların bu konulardaki açık ifadelerini kabul etm em ekte ve Türk kelimesinin “ acem ” anlam ına kullanıldı ğını iddia ederek bu bölgedeki Türk nüfusunu inkâr etmişler ve Türkleri daha küçük bir coğrafî m ekâna doğru itme ve sığdırma gayreti içine düşm üşlerdir. Fakat m anzara bu bir kaç satır içind e hulâsa etmeye çalıştığımız bu üzü cü durum dan ibaret değildir. K onunun bu k aram sar yönüne rağmen m adalyo nun bir de öbür yüzü vardır. O da bu yolda ümid verici çalışmaların başladığı ve bunların gittikçe gerçekten de daha sevindirici bir hal aldığıdır A rtık O rta Doğu ve hilâfet ülkelerindeki Türk varlığı üzerinde yapılan İlmî araştırm a ve çalışma lar gittikçe daha tatm in edici, daha inandırıcı bir mecraya doğru gitm ektedir. Bu şüphesiz hayırlı bir gelişme ve T ürk tarihçiliği için tesbit edilmesi gereken se-
vindirici bir durumdur*. Biz bu araştırm am ızda daha ilginç bir konuyu ilk defa gündem e getir mek ve ilim aleminin tartışm asına sunm ak istiyoruz. O da “Emevîler devrinde dinam ik Türk askerî varlığı ve bunun çeşitli ortamlarda yani halifenin bizzat ya kın çevresi, hilâfet ülkesi ve Arap ordu muhitlerinde yaptığı m a ’keslerdir. Daha açık bir ifade iîe Emevîler devrinde Türklerden kurulan ilk ordu birliklerinin Ta rih O bjektifinde değerlendirilmesi ve yavaş yavaş bir görüş birliğine doğru gidil mesidir. Halbuki Doğu cephesi yani Türk yurtlarını fethetmek ve buralarda Arap hakimiyetini yerleştirmek için sevkedilen A rap ordularında bulunan ve onlarla birlikte bir çok harplere iştirak edengayriA rap unsurları üzerinde daha şimdiye kadar durulm am ıştır. Her ne kadar A rap ordularında “M e v â l î ” denilen ve gayri A rap unsurlardan oluşan bir ordunun ana unsurunun hangi kavimlerden teşekkül ettiği üzerinde pek fazla durm adıkları gibi, yine onlar bu konu ile ilgili olarak kullanılan “ ab d ” , “ mevlâ” gibi daha bir nice kelimeler ve bunların nü ansları üzerinde de durm am ışlardır. Bunun tarihî realiteler ve bizim açımızdan ne kadar önem li bir nakîsa ve m ahzur teşkil ettiği önüm üzdeki sayfalarda yeteri kadar açıklanacaktır.Hatta bu kabil bir kısım yazarlar daha da ileri giderek bi zim m illî haysiyet ve izzeti nefsim izi rencide eder ifadeler kullanm aktan bile ken dilerini alamamışlardır. Bu gerçeği gizler önüne sermek ve konuya bir yaklaşım sağlamak için bu meseleyi biraz olsun aralam ak ve açıklam akta fayda vardır. Şöyleki; îç Asyadan kopup gelen T ürkler’in S e m e r k a n t ve havalisini özellikle Aşağı T ürk istan’ın Türklerle meskûn bölgelerine toplandıkları ve buralardan çeşitli vesilelerle O rta Doğu ve hilâfet ülkelerine sevkedildikleri bir gerçektir. Türk göçlerinin du rakladığı veya tam am en kesildiği devirlerde bile T ürk kölelerinin A rap şehirleri ne inmeleri, çeşitli aralıklarla devam etmiştir. Tarihin hangi devirlerinde başladığı pek de bilinmeyen bu köle sevkiyatı İslâmî devirlerde özellikle Emevîler Devrin de, Türk-Arap münasebetlerinin başlaması, Türk yurtlarına karşı düzenlenen yağ*- Bu yöııdc ka y d a değer çalışmaların ilk filizleri eski Diyanet İşleri B a ş t a n l a r ı n d a n Ş. Yalıkaya taıafınd aıı dikilm iştir. Aynı şokla A. Sayılı ve N. R. f ry e'n in de kıymetli araştırm aları vardır. Dah a so n r a , kom i ta r a l ı m ı z d a n ele alınmış ve cl-Tiırk fi-M üeltefaliT -C ahız ad ınd ak i d o k t o r a tezi mizde ( k a r a ç i Üniversitesi 'P a k i s t a n ) , O r ta Doğu ve hilâfet ülk eler inde ki T ürk ler üzerind e çok ge niş bir şekilde d u r u l m u ş t u r . Emevîler özellikle Abb asîler dev rinde as kerî, İdarî ve e d eb î sa h alard a T ü rk varlığını ele alan bu eser Beyrutta yayınlanılır» (1972) ve T ü rk basının da geniş ilgi gö rüştü r. A y rıca'“ İlk devirlerd e A r a p şehirlerine yerleştirilen ilk T ü r k l e r " a d ın d a k i baş ka bir a r aştır m am ızd a aylık T ü r k k ü l t ü r ü der gisinde yayınlanmıştır.! 1972) Bu k o n u la r d a H . D. Vıldız'ında İslâmiyet ve T ü rk l e r adıyla yay ınlanm ış bir eseri vardır. (1976) son o larak ise R. Şeşen. İslâm C o ğrafyacıların a go re T ü rk l e r ve T ü r k İ lkeleri a d ın d ak i eserinin ön sö z ün de k on u üzerinde doy urucu bir şekilde d u r m u ştu r.
ma ve baskınlar sonucu daha da çoğalm ıştır. Abbasîler iktidara geldikten sonra bu nerede ise bir göç halini almış ve binlerce Türk B ağdad’a akın etmişlerdir. Bunda, A bbasî H alîfe ve devlet adam larının Türk asıllı köle ve aristokratlarının hilâfet ülkelerine celb ve sevkedilmelerini geniş ölçüde teşvik ve bunu çok esaslı bir devlet politikası haline getirm elerinin de önemli rolü olm uştur. Temel kaynaklarda A rap toplum una katılan bu yabancı unsurlar fazla bir ayırım gözetilmeden “ abd” ju * , “ abîd” , “ m evlâ” çoğul olarak “ m evâlî” * “ ğulam ” fite , çoğul alarak “ ğdmân” , ^ U Jj. , gibi isimlerle zikredilmektedir. Böyle kim seler, eski A rap adet ve ananelerine göre bir kimsenin veya bir kabilenin himaye sine alması (velayet) sayesinde ancak o toplum a katılır ve onlar arasında yaşayabilirdi. Başka türlü onların bu toplum da barınm alarına imkân yoktu. H ür riyetten yoksun, her türlü ağır işlerde çalıştırılan ve toplum da hor ve haKÎr görü len ikinci sınıf bir gürûh olarak kabul edilir, çarşı ve pazarlarda bir ticaret metaı gibi rahatlıkla alınıp satılabilirlerdi. Bunların hukukî statüleri, fıkıh kitapların da uzun uzadıya izah edilmiştir. A ncak, Türk asıllı köleler temel kaynaklarda zikredilen ve m alum alı şıla gelmiş “ ab îd ” , “ a b d ” hatta “ mevlâ” Türkçe karşılığı “ köle” m efhum ve statüsünden çok daha farklı anlam da mütalaa etmemiz gerekmektedir. Temel kay naklarda bu yönde bize yardım edecek ip uçları vardır. Bir kere söz konusu kay naklarda, Türk asıllı köleler için abd ve abîd yerine daha ziyade ğılman veya ğılmanü'l-etrâk-Türk delikanlıları tabirlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu dik kat çekici bir husustur. Zira aynı kaynaklarda diğer köleler için abd veya mevlâ denilmiş, onlar genellikle ev, bağ, bahçe işlerinde çalıştırılmışlardır.Konunun var yantlarının daha yeterli bir derecede incelenmesinde bir çok yararlar vardır. Ç ün kü yukarda da ifade edildiği gibi temel kaynaklardaki bu inceliğe dikkat etmeyen veya görmemezlikten gelen yazarlar Türk asıllı köleler için yanlış yargıya var m akta ve bizim millî haysiyetimizi rencide vder görüşier ileri sürm ektedirler. Diğer taraftan temel kaynaklarda mevzu bahs edilen Türkler, anladığı mız m anada ev hizmetleri, bağ, b a h a islerinde kullanılan ve boğaz tokluğuna çalıştırılan alelâdc köleler değillerdi. Bunlar, başta halifeler olmak üzere, büyük kom utanlara ve eyalet valileri tarafından şehirlere celbedilir ve bir nevî “ özel m u hafız gücü” olarak tutulurlardı. Bu Türklerin cemiyette belli bir yeri olurdu. O n lara yeterli m iktarda ücretler ödenir ve toplum da bir dereceye kadarda saygı görürlerdi. Onlar üzerlerinde özel giysiler ve altında atları ile zam an zaman bir nevî hafif süvari birliği gibi kullanılırlardı. Kaynaklarda bunların ilginç örnekle ri vardır. Bu anlam da olmak üzere, Türklerin halife saraylarında ve ümera ko-
naklarında görevlendirilmeleri, Emevîler devrinin ilk yıllarına kadar gitmekte dir. Türkler genellikle sıhhatli düzgün yaradılışlı, heybetli gözü pek ve cesur kimseler olduklarından gerek halifeler gerekse ümera, özel muhafız gücü olarak genellikle Türkleri tercih ederlerdi. Bazı hallerde buTürklerin sayılarının hiçde küçümsenmiyecek bir rakam a ulaştıkları 4-6 bin kişiye yaklaştıkları görülm ekte dir. Bunlar halifenin saraylarını beklemek ve şahsî emniyetlerini sağladıkları gi bi, dış ülkelerden gelen heyetleri karşılamada bu günün tabiri ile bir şeref kıtası olarak merasimlere katılırlardı. Nitekim Abbasîler devrinde de uygulama bu mer kezdedir. Bu Türklerin hilâfet ordularının Türkleşmesinde büyük ölçüde olumlu tesirleri olm uştur. M am afih bizim burada üzerinde durm ak istediğimiz temel kaynaklar dan “ köle” m efhum u ve onun Türklerle olan ilişkisi değildir. Asıl hedefimiz, Emevîler devrinde müsliiman Türklerden kurulan ilk ordu birlikleri ve bunların yeni toplum daki sosyal ve siyasî durum larının gün ışığına çıkarılması ve konu nun hiç olmazsa İlmî platform da objektif olarak m ünakaşa edilmesidir. Belki böyle bir konuda söylenecek pek fazla bir şey olmadığı ve “ mevâlî” olarak bili nen bu ordunun daha çok Fars (İranlılarda)dan oluştuğunu iddia edenler ola caktır. Fakat mesele bize göre pek o kadar da basit değildir. Bilindiği gibi, müsliiman Araplar, İran'ı Hz. Ömer devrinde (634-643) fethetmişlerdir. Orta Asya fetihlerinin ilk yıllarına kadar aradan yaklaşık olarak yarım asır gibi uzun bir zaman geçmiş olm asına rağmen Araplar "m evâlî” denilen ve asıl unsuru İranlI lardan oluşan her hangi bir ordu kurm am ışlardır.Bu durum , bizim asıl konuya çok daha rahat bir şekilde yaklaşabilmemiz için tesbit edilmesi gereken bir husmstur. Diğer taraftan kaynaklarımızın nerede ise ittifakayakın bir ekseriyetle • bildirdiklerine göre, Arap ordularına gayri Arap unsurlardan oluşan ve “ mevâlî” denilen ilk ordu birlikleri Emevîlcrin ilk halifesi Muaviye zam anında H orasan’a vali olarak gönderilen Saicl b. Osman tarafından kurulm uştur. S aid.H orasan'a gelince (h.55 '6 7 4) uzun yıllardııTürk m ahallî hanları tarafından idare edilmek le olan Sem erkant’a hücum etmiş ve onlardan aldığı çok büyük rakam lara ula san esirlerden büyük bir kısmını teskilâtlandıraral Arap ordularının yamsıra ilk orcu birliklerini kurm uştur. İşte başta klasik: kronolojiler olmak üzere, temel kaynaklar hatta onları takiben yazılmış bir çok eserlerde “ mevâlî” olarak zikre dilen ve fakat etnik yapıları hakkında hernedense hiç bir bilgi verilmeyen ordu nun temeli böyle atılmıştır. 2 - SEM KRKANT’DA T İ R k N EFES VE HAKİM İYETİ Sem erka n t’a gelince', uzun tarihi ve seyri içinde İç Asya Türklüğünün akınına uğramış bir şehirdir. Türkler tarihî İpek Yolunun da \ erdiği rahatlık ve
refahtan yararlanarak bu bölgeye gelmişler ve yerleşmişler, büyük nüfus kesafe ti peyda etmişlerdir. Dolayısıyla bölge İslâm î fetihlerden çok daha önce Türkleş miş ve bir Türk m uhiti olmuştur. Hatta Buhara’ya nisbetle Sem erkant’m Türklüğü çok kuvvetli ve çok daha köklüdür. Soğdiana mahallî idaresinin m erkezi olan bu şehir, İslâm î fetihler sırasında Türk asıllı hanedan aileleri tarafından idare edildiği gibi, bütün Aşağı Türkistanda Türk askerî varlığının en canlı en faal m er kezlerinden biri idi. Arapların sık sık yağma ve baskınlarına m aruz kalan diğer m ahallî Türk hanlarının imdadına hep bu Sem erkantlı Türkler koşmuşlardır. Sem erkant’m bölge Türklüğü açısından bir diğer özelliği daha vardır. O da uzun devirlerdir burasının A syanın iç kısımlarından kopup gelen Türklerin bir kaynaşma bir buluşma ve bir toplanma m erkezi idi. H atta daha sonraları Or ta D oğu ve hilâfet merkezilerine sevkedilen ve İslâmî kaynaklarda genellikle m evâlî ve Türklere has olarak “gılm an” veya “gılm anü’l-etrak” diye zikredilen köleler bunlardır ve özbe ö z Türktür. İslâm Coğrfyacılarının eserlerinde bu k o nularda geniş açıklamalar ve bu Türkler hakkında sitayişkâr ifadeler bulun m aktadır. «
Sem erkant bütün bu yönleri ile Türk militarizminin adetâ bir ocağını teşkil etm ekte idi Zira ilk fetih yıllarında Arap akmları karşısında ağır zayiatlar veren m ahallî Türk hanlıkları, dolayısıyla Türk varlığı İç Asyadan ko p u p gelen bu Türklerle beslenmiş, yeni güç ve kuvvet kazanarakAraplar karşısında daha fazla direnme im kânı bulmuşlardır. Meselâ, K uteybe’nin B uhara’yı ancak dör düncü defa olarak kesin bir şekilde fethetmesinin başka türlü izahı m üm kü n de ğildir. İşte Said b. Osman ’m Sem erkant ’dan aldığı ve kaynakların 30 bin ola rak bildirdiği eli silâh tutan sıhhatli kimseler bunlardı. Yani Aşağı Türkistan da, Türk m ilitarizminin ana unsuru ve temelini oluşturan Türklerdi. Said b. O sm an’ın kurduğu ve kaynaklarda pek tabiî olarak etnik yapı ları ve ırkî özellikleri hakkında pek fazla bir bilgi verilmiyen ve genellikle mevâlî denilen ordunun özü, çekirdeği .temeli şüphesiz bu Semerkanlı Türklerdi.Bu T ürk ler, A rap orduları ile birlikte harblere iştirak edecek, onların zaferler kazanm a larında yardım da bulunacak ve dolayısıyla Arap hakimiyetinin kesin bir şekilde Türk yurtlarında yerleşmesini sağlayacaktı. Said, böyle yapmakla ilerdeki say falarda geniş bir şekilde üzerinde durulacağı gibi bir taşla bir kaç kuş birden vur mak istemişti. Fakat bunlardan en önemlisi, şüphesiz bölgedeki Türk varlığına, Türk nüfusuna en ağır darbeyi vurm ak, m uharib Türk unsurunun direniş gücünü kır mak ve bu potansiyeli kendi lehlerine yani A rap siyasî hakimiyetinin yerleşmesi için ustalıklı bir şekilde kullanm aktı.O , böylece bir taraftan çarpışan A rap o rd u larına yeni yeni insan gücü (ki bugün bile teknolojinin bunca gelişmesine rağ
men harplerde en önemli unsurdur,) temin ederek onların zindeliğni arttırm ak harp aktivitelerini devam ettirm ek,diğer taraftan da çok m ahirane bir şekilde, m uharip Türk unsurunu saf dışı etmeyi planlamıştı. Bu yönde ilginç gelişmeler olm uştur. Ondan sonra gelen A rap valileri bir adım daha ileri atarak A ristokrat Türk askerî kadrolarını bile kendi saflarına çekmeyi başarm ışlar ve onların as kerî tatkik, strateji, bilgi ve tecrübelerinden bilfiil yararlanm ışlardır. M amafih bundan sonra ceryan eden bir çok olaylar, Said b. O sm an’ın böyle yapm akla ne kadar basiretli davrandığını bir kere daha ortaya koyacaktır. Hulâsa; Emevîler devrinde Türklerden kurulan ilk ordu birlikleri der ken, bizim meseleye bakış açımız ve yaklaşma tarzımız budur.K abul edip etme mek ayrı bir konudur. İlimde son sözü söylemek kimsenin hakkı değildir. Yeter ki fikirler belli bir görüş ve m antık silsilesi açısından hareketle ortaya konulmuş olsun. Bizim bu mütevazı araştırm am ızdan asıl m aksadım ız şimdiye kadar her nedense üzerinde hiç bir şekilde durulm ayan bu önemli meseleyi yeni bir platfor ma çekmek ve bu platform da onu ilmin verileri, akıl ve m antığın değer hüküm leri ile yargılayarak bir senteze doğru gitmektir. Böylece, Türk tarihi ilim aleminde yeni yeni boyutlar kazandıracaktır. Bize göre bu bir başlangıçtır. Bu yöndeki ça lışmalarımız illerde de devam edecektir.
3İLK TEM A SLA R VE TÜRKLER’İN H A R B SA N A T IN D A M ÜSLÜ M A N A R A P L A R A TESİRLERİ
Hz. Peygamberin vefatından sonra, özellikle H z.Ö m er devrinde girişi len büyük fetih hareketleriyle, müslüman A raplar asırlık Sasanî devletini yıka rak Ceyhun nehrine kadar ulaşmışlar ve Türklerle komşu olm uşlardır. Her ne kadar A raplar, bu ilk hamlede Hz. Ö m er’in de kesin emriyle Türk yurtlarını is tilâ etmeye pek fazla cesaret edememişlerse de daha sonraları fırsat buldukça Türk yurtlarına hücum etmekten bir an bile geri durm am ışlardır51. Böylece A raplar, Türklerle daha pek ciddî bir harbe tutuşm adan önce, onların gerçekten ne kadar harbçi bir millet olduklarını yakından tanım a ve gör me imkanı bulmuşlardır. Bu münasebetler zamanla gelişmiş ve çok daha ileri bo yutlara ulaşmıştır. A rap valileri H orasan’a geldiklerinde bir taraftan Türklerin askerî karakterlerini harb sanatı ve muharebe taktiklerini öğrenirken, diğer ta raftan da onları hem Arap merkezlerinde muhafız birliği,hem de sınır boyların da çarpışan m üslüman A rap askerlerinin yanında bir takviye gücü olarak kullanm ışlar ve bu yolda büyük başarılar elde etmişlerdir. 51- Kitapçı, Z . cl-Tiırk. B o r u ;. 1972, s.45.
Müslüman Araplar bununla da yetinmemişler veTiırklerden istifade yo lunda çok daha ileri gitmişlerdir. Onlar Türk aristokrat erkânına, mahallî Türk hüküm darları ve veliahdlarına yaklaşm ışlardır. Önce bu Türk büyüklerine miişlümanlığı telkin etm işler,sonra da onlardan hem taktik hem de strateji yönün den istifade etm işlerdir. Kendi kom uta heyeti ve askerleriyle birlikte müslüman A rapların safında çarpışan bu Türk H anları Semerkant, Buhara gibi büyük şe hirlerin feth edilmesi, A rap ordularının kesin zaferlere ulaşm asında çok müessir rol oynam ışlardır. Türklerin harb sanatı ve cengâverlik yönünden müslüman A raplara köklü tesirleri daha bu ilk tem asların hemen akabinde başlamıştır. Bu hususta konuyu aydınlatm am ıza yardım edecek bir çok kıymetli rivayetler vardıı.Bunlara bir misâl olmak üzere büyük A rap kom utanı M u h e 11 e b b. E b u S ufr a ile, Türk süvarileri arasında geçen çok yaman bir boğuşmayı zikretmekte fayda vardır. O sıralarda H orasan’da bulunan El-Mühelleb, ordusuyla birlikte A fganistan’ın içlerine yani Kabil'e doğru yaptığı bir seferde, K î k a n yani, bu günkü Beiîeislan’a yaklaştıklarında nereden çıktıkları pekte belli olm ayan onsekiz kadar Türk cengâverinin hücum una uğramışlardı (664). Kuyrukları düğüm lenmiş atlarla bu Türk cengâverleri El-Mühellep ve ordusuna öyle bir çullanmışlardı ki,EI-M uhalleb ve askerleri bu durum da 11e yapacaklarını şaşırıp kalmışlardı. El-Cahiz, “ mehtemelen Türklerin kemendinden bütün zamanlar için de el-M iihellebten başka kurtulan pek az kimse olm uştur” derkcn,bu m üthiş b o ğuşmayı kasdetmiş olsa gerekir5-. - Her ne kadarEl-M ühelleb pek ağır zayiatlar vererek bu onsekiz Türk bahadırını saf dışı etmişse de O,kuyrukları düğümlenmiş atlara binmiş ye bu Türk süvarilerinin harb m eydanlarında çok daha çevik, çok daha süratli ve atlan fev kalade manevra gücüne sahip olduklarını görm üştür. El-Mühclleh artık o gün den sonra Türk ceııgâvcrlerini takdir ederek ilk defa ordusunda bulutlan atların lıarbierde kuyruklarını düğümlenmesini emretmiş ve bunun Arap ordularında uy gulanmasında da öncülük etm iştir5'. Bu rivayetler diğer taraftan bölgedeki Türk nüfuz ve tesirinin o dc\ itlerde nerelere kadar uzandığı ve yayıldığı hakkında da 52- e l - t u h ı / . . 1 e/.ailiı'l-ıirâk, i Rc saıiu'l-Calu,'). tai;. \ . M. H a r u n . Kahire. Ü164. i. s. 65. .55- e i - H a m e 'i . M u 'ceım i'l-B ııkla n . Heşrıı'. IV55. IV. v -422.
eJ
1—
^
L .L »
«ILy^öl p^-tf.'VI • ............ —ü I
KjjUS ^ULlİİI
JLkj
y l ( .ll
Ij 1,'i'.,»Li
J J 1^ l£2*
^
,,
üj
bizlere kıymetli fikirler verm ektedir'4. El-M ühelleb b. E buS ufra'nın başından geçen bu olayla bizim burada vurgulamak istediğimiz asıl nokta, çölde harbetmekic dağlık bölgelerde harbetmenin taktik ve ve sıtratefi bakım larından tam am en farklı olmasıdır. Çölde açık arazilerde harbetmek ne kadar kolaysa, dağlık ve düşm anın ne zam an ve nere den çıkacağı belli olmayan engebeli arazilerde harbetm ek te o kadar zordur. İşte Araplar böylesine dağlık ve engebeli arazilerde harbetmeyi gerektiği hallerde ge rillâ harbinin uzun seneler devam eden Aşağı Türkistan harbleri sırasında Türklerden öğrenmişler ve bu öğrendiklerini Türklerc çok büyük bir ustaiıklada uygulamışlardır.
M am afih Türkler ve onların askerî taktik ve stratejilerini anlam aya ve onlardan yararlanm aya çalışan sadece cesur Arap kom utanı el- Mühelleb değil dir. Diğer bir çok şeylerde olduğu gibi bu sahalarda da en büyük başarıyı elde eden şüphesiz K u t e y b e b.M ü s I i m olm uştur. Kuteybe Türk yurtlarında Arap hakimiyetini çok sağlam ve kesin bir şekilde yerleştirmişse bunda en önem li faktör O ’nun Türkleri ve onların askerî taktik ve stratejilerini çok yakından tanıyan ve bilen bir kimse olmasıdır. Türk’ün askerlik sanatını ve Türk aristok rat tabakasını bütün yönleri ile çok yakından tanıyan Kuteybe, gayet ince bir diplom asî (çoğu kez kaypaklığa kadar varan) ve geniş bir manevra gücü ile bazan Türkleri yanına, bazan da karşısına alarak onlara kendi taktik vesilahlarıile öyleağırdarbeler indirm iştir ki, nerede ise Türk askeri aristokrasisini şaşkına çe virmiştir. Türklerin bu şaşkınlığına temas eden H .A .R . Gibb, M averaü’n-nehr (aşağıTürkistan)hanlannın bir hayli vakit geçtikten sonra bile istiklallerinin kay bolduğunu anlayamamış olduklarına dikkatimizi çekm ektedir^.Bu durum , Emevîler zam anında Aşağı Türkistan’da nerede ise yarım asır bu şekilde devam etmiştir. Emevîler yıkıldıktan sonra yerlerine Abbasîler geçmişlerdir(749). Abbasîler devrinde Türklere gösterilen ilgi, onları askeri bakım dan değerlendirme ler, Emevilerin tam aksine daha bir sıcak ve daha bir samimîdir. Abbasîler devrinde ve onların millî karakter ve meziyetlerini çok yakından tanıyan kimse ler vardır ve bunların başında ise o devrin gerçektendc kudretli yazarı büyük kü tür adam ıEl-C ahiz ile.El-M em un’un şerefli generallerinden biri olan Humcyd b. Abdülhamid gelmektedir. Türkler ve onların sosyal ve askerî yaşayış54- Bu k o n u l a r d a dal'.;; y e n b ı ı y i k ın bk. . 1 ı a ı ı : , S. M.. Mııdıes ın Islamiı lli\inr> and Cu lture, Lahore, 1970, s. 82 sd. "l neıdcm alls Iı ıııusi also rem arked ılıaı ılıe presence ol ılıe " I u r k s " m Ihe regiotı relerc d io abovc i ' also proved b\ t he faet ılıaı t he suecessise ss.ıses ol' no m adie tribes ıhat m igrate d frıtn C e ntral Asia iıııo T raıısosıan a also itıfltraıed in io the traeı İyine soııth o f the H i n d i k u s h . " R a s. H . C .. D şnaslic History f Norllıern İndia. t a l a n l a . 1951. C h a p te t. II. 55- Ciibb. H . A. R.. t ) r l a Asyada A rap Kııtııhatı. e e \ . H. H akkı. İst. 1950. s. 49. " M a s c r a ü n nehr (Aşağı T ü rk is ta n ) prensleri A r ap lar a câpulvu eo/ı; ile b a k m a s a o k a d a r alışmışlardı ki. ar a d a n bir hayli vakit geçtikten so nra bile istiklallerini a n l a y a m a m ı ş l a rd ı ."
lan hakkında çok derin bilgisi olduğunu yakından bildiğimiz bu general, onların askerî karakter ve üstünlükleri hakkında yaptığı çok uzun bir değerlendirmede harb sanatları hakkında ez cümle şöyle demektedir. ^ L_* I J-5 Sj o 15" O 1 !i 1 1 l j u ıı. Vll. >. |7ınaü'l-M ug(alin. ( V n a d ü ü 'l- M a h ıu ta t) . K a hire, 195-1. 11. s. 166. k ita p v i. 7 . a. u. mk.
216.
Bu harblerde Türkleri çok daha yakından tanım a fırsatı bulan, Said, onların A rap ordularının yanısıra özel bir takviye gücü olarak teçhiz edilmeleri nin büyük yararlar sağlıyacağını düşünm üş ve çekirdeğini genellikle bu esir T ürk lerin oluşturduğu ilk m e v a 1 î p a r a l ı a s k e r l e r ordusunu kurm uş tur. Öyle tahm in ediyoruz ki Said’in çok kısa süren H orasan valiliği sırasında gerçekleştirdiği en önemli hizmet de bu idi74. Sem erkant’ın uzun tarihî seyri içinde bir Türk bölgesi ve Orta Asyanın iç kısımlarından kopup gelen Türklerin genellikle toplandığı bir şehir olduğu k a bul edilirse, Said b.O sm a n ’ın Sem erkant’dan aldığı bu esirlerin çok büyük bir ekseriyetinin Türklerin oluşturduğundan asla şüphe edilmemelidir. H atta bu y ö nüyle Semerkant Abbasiler devrinde de aynı fonksiyonunu devam ettirmiş ve Bağda d ’a büyük kaffleler halinde sevkedilen Türklerin önemli bir karargâhı olmuştur. Bu bakımdan biz daha da ileri giderek diyoruz kiSaid’in almış olduğu bu esirler senelerdir Araplara karşı direnen, harbeden, muharib Türk unsuru idi. Böylece Said çok daha akıllı davranmış ve m uharip Türk ordusunun direnme gücüne çok ağır bir darbe vurarak onları s a f dışı bırakm ak istemiştir. Genellikle Türklerden oluşan, bu yeni sınıfın, mevâlî m üslüman to p lum daki durum ları, onlarla nasıl bir uyum sağladıkları hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi verilmemektedir. Ancak, onların norm al bir dînî eğitim gör dükleri, müslüman oldukları ve gerektiğinde Arap askerleri ile birlikte harblere iştirak ederek büyük zaferler kazanılmasında etkin oldukları da bir gerçektir. M a mafih Said b. O sm an’dan sonra yukarıda da dediğimiz gibi bu bir team ül haline gelmiş ve H orasana gelen A rap valileri, Türkistana yaptıkları akınlar esnasında esir aldıkları Türk gençlerini A rap ordularının yanında bir takviye gücü olarak teçhiz etmeye devam etm işlerdir. İlk müslüman Türklerden oluşan bu m uharib unsurlar, ihtiyaç anında cepheye sevkedilmek üzere daima ve bir A rap kom uta nın emrinde hazır vaziyette beklerlerdi.İşte A rap kaynaklarında m e v l î denilen etnik yapıları hakkında pek fazla bilgi verilmeyen ve bir çok yazarların her ne dense derinliğine pek fazla üzerinde durm adıkları askerler bunlardı ve çekirdeği ni müslüman Türkler oluşturm akta idi. B aykent,Buhara ve Sem erkant gibiTürk H üküm dar ve aristokrat Türk askeri ailelerinin hakimiyeti altında buluan büyük şehirleri birer birer fetheden ve siyâsî Arap hakimiyetini Türk yurtlarında kesin bir şekilde yerleştiren K u te y be b .M ü s 1 i m on seneden fazla devam eden bu askerî harekâtı sırasında Türklerden hem m âlîhem de insan gücü yönünden geniş ölçüde yararlanm ış ve daha önceki valiler gibi O da Türkleri teçhiz ederek Arap ordularının yanında bir takviye gücü olarak kullanm ıştır. 74- K itapçı,. 7... c l-T ü rk , s. 102.104. H asah , İ. H ., a. u. e ., I. s. 301.
Kuteybe Buharayı dördüncü defa ve kesin bir şekilde ele geçirdikten sonra (707), yerli halkın ve Türk unsurunun direnm e gücünü kırmak için 50.000 kişiyi esir alm ıştır''.A ynı durum Semerkant için de söz konusudur. Sem erkant’ı daha önce yapılan bir sulh anlaşmasını hiçe sayarak tekrar istîla eden Kuteybe yeniden ve çok daha ağır bir anlaşm a yapmış ve bu anlaşm a gereğince yerli halk tan eli silâh tutan 30.000 genci de esir alm ıştır26.Pek taiidir ki M üslüman Fatih bu esirlerden yararlanm ış ve onları Arap ordularının yanında teçhiz ederek cep heye sürm üştür. Böyle yapm akla Kuteybe, bir taşla iki kuş vurm uş oluyordu. O, bir ta raftan m uharib Türk unsuruna çok ağır darbeler indirirken diğer taraftanda Arap ordularına hem yeni, hem zinde, yıpranmamış taze bir güç kaynağı sağlıyordu. H o rasan ’daki A rap ordularının sayısal durum larına tem as eden H .İ. Haşan bu hususlarda et-Taberînin rivayetlerini kaydederek şöyle demektedir: “Kuteybe, Buharayı ele geçirdikten sonra, sadece şehrin sosyal işleri ile ilgili hareketlerle yetinm em iş, bu hareketlerini orduya da teşmil etmiştir. O sırada Horasanda ki Arap ordularının miktarı şöyle idi; Basra :.; 9.000, BenîBekr; 7.000, B enî Temim; 10.000, A b d ü ’l-Kays; 4.000, B enîE zd; 10.000, Küfeli; 7,000 olm ak iizerc toplam 47.000 neferden ibaret idi. Bunlar arasmda7.000 kadar da mevâlî b u lu n u y o rd u 1.tşıc Kuteybe Buhara'vı ele geçirdikten sonra yerli halk tan oluşan ve 10.000 ilâ 20.01X1 kişi arasında değişen bir ordu kurm uştur” 8. Haddi zatında Türklerden müteşekkil ilk ordu birlikleri Kuteybeden çok daha önce kurulm uştu. Kuteybenin burada yaptığı sadece m c v â 1 î denilen bu orduya bir çeki düzen vermesi daha disiplinli hale getirmesi ve sayılarını dahada arttırarak 20.000 ‘e yükseltilmesidir. Zira yukarıda da temas edildiği gibi bu Türk birlikleri, büyük kuşatm aların kesin zaferlelere neticelenmesinde çok müessir bir rol oynannşlardr. Hatta Buhara ve Sem erkant’ııı fethi bu Tiirk birliklerinin gös terdikleri üstün başarılar sayesinde m üm kün olmuştur. 1 - ARAPL VRIN T İ RK ASKI Rİ \ ARLIĞINDA YARARLANM A LARI Gelişmeler sadece bunlardan ibaret değildir. Araplar Orra-Asya fetih lerinde sadece muharib Türk unsurundan asker olarak değil, dirayetli Türk k o mutanlarından, Türk militarizmindende yararlanmışlardır. Bunların başında e l - H a ı n c v t . a. ı>. ı \ . I.
356.
76 rl-T a h c ri, V i. v 475.
..
^ I j >-»n
7 " - i' i - l a İ K T İ . İS . v 4 > HiiMiıı. I
H .. a . j;.
I- -
’' (ü .
^ —11 >“U->
ö1
Bazgis ve çevresinin Türk asıllı hüküm darı N i z a k T a r h a n gelmektedir.Gerçekte, Kuteybe, H orasana geldikten sonra Nizak T arh an ’ın ne kadar güçlü ve kuvvetli bir hüküm dar bir kom utan olduğunu anlam akta gecikmedi. O nun Ku teybe ile münasebetleri belki ayrı bir inceleme konusudur. Fakat Kuteybe bu hu susta çok daha akıllıca davranmış, Onu karşısına alacağı yerde yanma maiyyetine alm ıştır. Bu cümleden olm ak üzere Kuteybe önce ona İslâm dinini telkin etmiş tir. D aha sonra, m üslüman olan ve A rapların olgun ve müessir kişiliğnden dola yı kendisine M “ E b e 1 h e y v â c-harb ve darbgörm üş kişi- lakabının taktıkları bu Türk generalini çevresindeki subay ve askerleri ile birkendi saflarına katılm aya çağırmış ve onun bilgi ve tecrübesinden geniş ölçüde yararlanmıştır. Böylece Nizak T arhan maiyyetinde bulunan Türk askerleri ile birlikte Arap o rd u la rın d a çarpışan ilk T ürk generali oluyordu. Daha sonra gelişen olaylar zekî diplomat Kuteybenia böyle davranmakla ne kadar isabetli hareket ettiğini ortaya koym uştur.Bundan sonra cereyan eden bütün harblerde artık Nizak Tarhan, Kuteybenin yanında ve onun bir nevî sağ kolu olmuş ve ona askerî harekâtında büyük yararlılıkları dokunm uştur. Nite kim, Kuteybe, Buharanm fethi için ilk adım olarak önce Nimsekesve R)â m i s e n ’e hücum etti .Geri dönerken, A rap askerleri yolda K ür M uğnan etT ü rkî ^ j j S I q Uâ» j j S"(K ara M u h a n ) adındaki bir T ürk generalinin tu zağına düşmüşlerdi. Nizak T arhan, çevreyi coğrafî bakım dan çok iyi bilen bu T ürk hüküm darıKuteybenin safında katıldığı bu harblerde çok yaman kahra manlıklar göstermiş, âdeta müslüman A rapların Kara M uhan birlikleri tarafın dan imha edilmelerini önlemiştir (706)80.Nitekim Nizak T arhan Bay kent ve Buharanın fethinde de Kuteybe’nin yanında yer almış ve O na bu müreffeh şehirle rin ele geçirilmesinde büyük yardımları dokunm uştur. Mevâlî ordusu, genellikle bir Arap generalinin kom utası altında hare ket ederdi. Bu generallerin kimler olduğunu tayin ve tesbit etmede şimdilik zor luklar çekmekteyiz. Ancak E|t-Taberî*nin hicrî 96/714 senesi, yani Kuteybe’nin ölüm ü ile ilgili olaylar arasında zikrettiğine göre M evâlî ordusunun kom utanı, H a y y a n e n - N a b t î olduğu anlaşılm aktadır810 H ayyan ki Kuteybe’hin en güvendiği adam lardan biri olm asına rağmen, Kuteybeye sonunda itaati red detmiş ve emrindeki acemlerin ( T ü r k l e r ) yardımı ile Kuteybe ve çok yakınla rı ile bir çok kimsenin boynunu uçurm uştur 82 Kuteybe b. Müslimden sonra H orasan’a Y e z i d eI-M ü h el l e b vali olarak gönderilm iştir (97/716). Yezid devrinde de şüphesiz ekseriyetini 79- e t-T a b e ri, VI. s. 429. 457. 80- e t-T a b e ri, VI, s. 437. ***** f 81- e t-T ab eri, V I. s. 512. 82- e t-T ab eri, VI, s. 512. vd.
J*J ^ »r> 4 4 - J J ^
IJ . B u e sir a lın a n la rın a r a s ın d a şü p h e s iz S u l T e k i n ’in
k e n d isi de va rd ı.
N it e k im Y â k û t , S u l ve y a k ın k o m u t a n la r ı hatta a sk e rle ri o L J U j
j.»
ile b irlik te E m e v î ta ra fta rla rın d a n A b b a s b E l- V e lî d ’e s ığ ın d ık la r ın ı ve
O n u n .E l
N lü h e lle b in b azı e vlad la rı ile b ir lik t e b u T ü r k h ü k ü m d a r ı ve y a k ın la r ın a d a “ e m -
a n - güvence”
d o k u n u lm a z lık v e r d iğ in i k a y d e tm e k te d ir. F a k a t d a h a s o n r a d u r
u m , sü ra tle k ö t ü y e d o ğ r u g itm iştir. S u l T e k in ve m a iy y e ti b u
şe k ild e
te sirsiz
. b ir h a le g e ld ik te n s o n ra A b b a s A r a p devlet a d a m la r ın d a ö r n e ğ in i s ık sık g ö r d ü ğ ü m ü z g ib i s ö z ü n d e d u r m a m ış ve S u l T e k in d e
d a h il
k e n d is in e
s ığ ın a n bu
T ü r k a r is t o k r a t la r ı ve a s k e r le r in in h e p sin i in s a f s ız c a ö l d ü r m ü ş t ü r (7 1 9 )89. M a m a f ih , T ü r k le r d e n y a r a r la n m a ve o n la r ı p a r a lı a s k e r o la r a k k u lla n m a k e y fiy e ti H o r a s a n ’a v a li o la ra k g ö n d e rile n b ü tiin A r a p k o m u t a n la r ı t a r a f ın d a n ü ze rin d e ö n e m le d u r u la n b ir m esele o lm u ş t u r . A n a ik m a l m e rk e z le rin d e n k ilo m e tre le rc e u z a k b ir c o ğ r a f y a ve çevre iç in d e m ü c a d e le veren A r a p g e n e ra lle ri, in s a n g ü c ü ve a s k e r a ç ığ ın ı zin d e , m u lıa r ib T ü r k u n s u r u ile d o ld u r m u ş la r d ır . M e s e lâ If iş a m b. A b d ü ’i- M c lik z a m a n ın d a H o r a s a n ’a v a li o la r a k
Seyyar
Nasr b.
g ö n d e r ilm iş t ir ( " . 'S ) 90. A r a p h a k im iy e t in i T ü r k y u rt la rın d a k e sin b ir şe k ild e y e rle ştirm e y e ka-
. rar1 1 o la n N a s r . hu a z m in i y a p m ışt ır. O b u h a rb le rd e .
ge rç e k le ştirm e k için .
T ü r k i c r c k a rşı b ir ç o k h a rb le r
T ü r k m ilit a riz m in d e n y a r a r la n d ığ ı g ib i, T ü r k le r d e n
p a ra lı a s k e r o la r a k ta b ü y ü k ö lç ü d e y a ra rla n m ıştı!'. N it e k im İb n i C e ı î r . S e y y a r ’ m T a ş k e n t 'i feth e tm e k için y o la ç ık t ığ ın d a m e v a lî T ü r k a ğ ır lık lı 2 0 .0 0 0 k iş ilik o r d ııs u n u n d a b u sefe rle re k a t ıld ığ ın ı b ild ir m e k t e d ir 9!B u r a k a m a y n ı z a m a n d a m ü s lü m a n A r a p . o r d u la r ın d a ç a rp ışa n T ü r k le r in s a y ıs ı h a k k ın d a d a b ir fik ir v e r m e k te d ir.
O s m a n lı o r d u s u n d a k i Y e n iç e rile rin ilk k u r u lu ş y ılla r ın d a s a y ıla r ın ın
8 -1 0 b in a r a s ın d a o ld u ğ u d ü ş ü n ü lü r s e A r a ç
o r d u s u n d a k i T ü r k v a r lığ ın ın gayet
ta tm in edici o ld u ğ u g ö z e ç a rp m a k ta d ır.
S,s n -1 aberi. VI. s. ftU l. Sy- e ı-I aberi. V I, s. (SOI. et-Ha'mevi. a. o. e.. |, s. !66. W - e t-T a b e ri. V II. s. 154. b i- c ı-I a b e ri. VI t. s. m 1*4. ibni Cer ir. bu o rd u n u n B u h a ra. S em er k an ı. Kiss ve lA nisen* h alk ın d an c'lıısuıfiıımı k a y d e tm e k le d ir.' ı ' , , Ull H a n a bun la: ayıı ayrı h u likleı o lu sıu n ış o fla rıiı. S eıııerkanr-bırlıklerıne ise -\smı b. L ınevrr konıuıa •.\iı\o rd ii. V a s :. o ra d a n .I'e ı süneye doSrtı ilericınış u l-ereane T ü rk lerin d en ? 0. 000 Wisi esir alm ıştır.
8- M EV A LÎLER İN SO SYAL VE EKONOMİK DU RUM LARI
Bütün bunlara rağmen, müslüman A rap orduları safında çarpışan ve onlara kesin zaferlerinin kazanılm asında büyük yararlıljklar gösteren Mevâlî’ye A rap idarecilerin pek fazla iltifat ve rağbet etmedikleri anlaşılm aktadır. O nlar, daim a bu toplum da ikinci sınıf bir vatandaş muamelesi görmüşlerdir. Bu acı ger çek, Emevî Halifelerinden Ömer b.A bdül-A ziz’i ziyaret eden bir heyet tarafın dan bütün açıklığı ile ortaya konulm aktadır. Şöyle ki; Büyük tarihçilerimizden Et-Taberî, A b d u 1 1 a h b. el-C e r r a h ’m H orasan valiliği sırasında Şam a kadar gelen ve tslâmın adil halîfesi tarafından kabul edilen bir heyetten bahsetmektedir(718). Dirayetli ve ne söyliyeceğini çok iyi bilen olgun kişilerden oluşan bu Heyetle Halîfe Ömer arasında geçen konuş m alar yerli halka ve A rap ordularındaki müslüman Türklere ne şekilde muamele edildiğini bütün açıklığı ile gözler önünü sermektedir92. Ömer, H orasandan ge len bu heyetle çok yakından ilgilenmiş ve onların meselelerini dikkatle dinlemiş tir. Et-Taberinin kaydettiğine göre, Ömer heyetten biri olduğu halde kendi halinde duran ve konuşm alara hiç katılmayan bir adam a döndü, O na “ - Sen bu heyetten değil misin? dedi. Adam, “ - Evet bu heyettenim ” dedi. “ - Öyleyse seni konuşm aktan men eden şey nedir” diye sordu. O za man adam bütün ciddiyet ve samimiyeti ile söze başlıyarak dedi ki: “ - Ey M ü'm inlerin Em îri! Haroeden 20.000 m evâlî vardır. Bunlara ne bir aylık verilir ne de bir ücret. Ehli zim m etten bir o kadarı da müslüm an olm uş lardır. Buna rağmen onlardan hâlâ haraç alınmaktadır. Başım ızdaki vali (clCerrah) ise bambaşka bir adamdır. Irkçı bir zorbadır. Her cuma giinii hitab et m ek için minberim ize çıkar, halka karşı ıılu orta konuşm aktan hiç çekinm ez ve der ki: “Size eza ve cefa etmek için geldim. Bugün ben ırkına düşkün bir ada m ım . Allah ’a yem in ederek söylüyorum ki benim milletimden olan kim se (Arap) bana göre diğer kavim lerden olan yü z kişiden daha sevimli ve m akbuldür. ” Bü tün bu yaptıklarından sonra Q zulüm ve merham etsizlikte başımızda sanki Haccac’m kıhnçlarıııdan bir kılıııç g ib id ir',v\ H alife Ömer b. A bdü’l-A zizle, Türkistan’dan gelen bu heyet arasında geçen bu konuşmalar, sadece üzerinde durduğumuz konuya değil, Arap vali ve devlet adamlarının, yerli halka karşı takındıkları olum suz tavır ve hareketlerini de, yapmacıktan uzak en samimî bir şekilde dile getirmektedir. M amafih bütün 92- et-T ab eri, V I. s. 559. Üç kimiden o luşan bu heyet ara sın d a “ E b u ’s -S a y d â " lakabıyla m a r u f S alih b. T u re y f de b u lu n m a k ta idi. Ibııi C e rîr, O nun h a k k ın d a “ din ve diyanetini bilir fazîletli b ir kim se id i” d em ek ted ir. İşıe H alîfe Ö m e r’e acı gerçekleri en sam im î bir şekilde dile getiren de bu dini b ü tü n m ü slü m an o lm u ştu r. 93- et-T ab eri, V I, s. 559.
bu olunisuz yönlerine rağmen müslüman Türkler’den kurulan bu ordu bütün Eme vîler devri süresince varlıklarım devam ettirmiştir. Emevîler devleti yıkılıp da, onların yerine Abbasîler hâkim olduktan sonra, durum süratli bir şekilde Türk ler’in lehine olarak gelişmeye başlamıştır.
Zam anla ordu tam am en m üslüm an Türklerden oluşmuş, ayrıca yük sek kom utanlıklar, Türk asıllı generallerin eline geçmiştir. Devlet ve hükümet idaresinde T ürk asıllı kimseler büyük yerler işgal etmeye başlam ışlardır. Dolayı sıyla hilâfet ülkelerindeki Türk nüfuz ve saltanatı göz kam aştıracak bir hale gel m iştir. Önümüzdeki sayfalarda Abbasi devletinin sosyal askerî ve İdarî çehresini değiştiren bu gelişmeler üzerinde daha etraflı bir şekilde durulacaktır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ABBASÎLER DEVRİNDE HİLAFET ORDUSUNUN TÜRK LEŞTİRİLMESİ İLK ÇALIŞMALAR 1TÜRKLER
A BBA SİLER
DEVRİNDE
ORDU
K ADEM ELERİNDE
bm cvîler Devleti yıkıldıktan re onların yerine kanlı bir ihtilâl ile A b basîler iktidara geldikten sonra durum süratle Türklerin lehine olarak değişme ye başlamıştır. Daha ziyade gayri A rap unsurlara dayanmayı devletin temel po lilikası haline getiren A bbasi halifeleri, diğer unsurlara olduğu kadar, Tiirklere de büyük önem vermişlerdir. A bbasî devletinin gerçek kurucusu olan büyük halîfe el- M a n s u r ‘ d a n itib a re n d u r u m te d ricî b ir şe k ild e T ü r k le r in le h in e o la ra k d e ğ işm e y e b a ş la m ış ve T ü r k n u f u z u k ısa z a m a n d a b ü y ü k m e sa fe le r k a te tm iştir. B i r ta r a lt a ıı
h u le lâ ve
tan ve a s k e rle r in s a y ıla n
ümeranın
-
y a k ın ç e v re sin d e T ü r k a sıllı k o m u
y ü k s e lir k e n , d iğ e r ta ra fta n d a h ü k ü m e t ve İd a r î k a d e
m e le rd e h a tta e d e b î s a h a la r d a b o y g ö s t e r e ııT ü r k le r k e n d ile rin i k ıs a z a m a n d a k a b u l e ttire re k b ir v a r lık h a lin e g e lm işle rd ir. D a h a ilk d e v irle rd e n itib a re n b ü y ü k ö lç ü d e A b b a s î h a life le rin in destek ve h im a y e s in e m a z h a r o la n T ü r k le r in z a m a n la A b b a s î t o p lu m u n d a v a r lık ve n ü fu z la rı ç o k d e r in b o y u t la r a u la ş m ış tır. O k a d a r ki A b b a s î h a lîfe le rin in ik t id a r d a k a lm a la r ı h a tta h a y a tla rı ta m a m e n b u T ü r k le r in in s a f ve m e rh a m e tin e k a lm ıştı. O n l a r ist e d ik le rin i h a lîfe ilân e d iy o r, d ile d ik le rin i azl e d iy o r ve y e rin e h iç b ir çe v re d e n m u k a v e m e t g ö rm e d e n b ir b a ş k a s ın ı h ilâ fe t m a k a m ın a g e t ir e b iliy o r la rd ı. A r t ı k h a lîfe le r, ta m a m e n b u T ü r k a s k e rî a r is t o k r a t la r ın ın a rz u ve te m a y ü lle rin e g ö re h a re k e t e d e r o lm u ş la r d ır . N it e k im T ü r k le r in A b b a s î t o p lu m u n d a u la ş m ış o l d u k la r ı b u k u d re t ve sa lta n a tt a n acı acı y a k m a n b ir A r a p ş a ir i
a y n e n şö yle
İL
“A rtık Türkler her şeycsahib ve malık oldular,diğer bütün insanlar on ların sözünü dinlemek ve kendilerine bas eğmekten başka yapacak bir şeyleri kalmadı. ” . G e n e llik le y a z a rla r, T ü r k le r d e n m ü t e şe k k il ilk o r d u b ir lik le r in in A b b â s île r d e v rin d e
El- M u’t a s ı m ’ın b ü y ü k h im m e t ve g a y re tle ri ile k u r u ld u ğ u n u
y a z m a k t a d ır la r . H a lb u k i,
d a h a 'ö n c e k i b a h is le rd e u z u n u z u n d ıy a a ç ık la d ığ ım ız
g ib i m ü s lü m a n T ü r k le r in ge re k h ilâ fe t m e rk e z in d e m u h a f ız , g e re k A r a p o r d u l a r ın d a b ir t a k v iy e g ü c ü o la ra k ist ih d a m e d ilm e le ri, E m e v îie r in ilk d e v irle rin e k a d a r u z a n m a k t a d ır .
A bbasîler devrine gelince, T ürkler’in saray ve yakın çevrelerinde boy göstermeleri, hemen ilk devirlerden itibaren başlamış ve bu gelişmeler sonunda hilâfet ordusunun büyük ölçüde Türkleşmesine kadar sürm üştür. Bu devirde T ürkler’in hilâfet ordusunda ilk nüveleri Abbasî H alîfelerinden El-Mansur tara fından olm uştur. îbni C erîr’in bazı rivayetlerinden, El-M ansur’un bu hususlar da bir arayış içinde olduğu anlaşılm aktadır. Bir defasında bu dirayetli Abbasî Halifesi, yakın adam larından İsmail b. A bdullah’ı yanm a çağırarak, ondan bazı kavim ve kabileler hakkında bilgiler vermesini istemiştir. İsmail H i c a z ehlinin özelliğinden başlayarak, I r a k , Ş a m , H o r a s a n ahalisinin temel karakterleri hakkında kısa kısa bilgiler vermiş ve bu arada T ürkler’den sitayişle bahsetmiş tir. D aha sonra İsmail b. Abdullah Halifeye “ Türkler’in zor şartların adamı ve akıncılar nesli” olduklarını söylemiştir95. Bütün bunlardan sonradır ki ElM ansur daha da cesaretli adım lar atarak, T ürkler’i, hilâfet ordusun da istihdam etmenin kapılarını açmıştır. Nitekim, değerli İslâm Tarihçilerinden hemEl-Musûdî, hem deEs-Süyûtî, açık bir şekilde Abbasî Halifelerinden El-M ansur’un gayri A rap unsurları yani “m e v â l î ” \ e ğ ı 1m a n ” ı ilk defa A raplara tercih ederek onlara önemli görev ler verdiğini daha sonra bu unsurların, süratle çoğalarak A rapları askerî ve idârî işlerde çok çok geride bıraktıklarını bildirmektedir96. Her ne kadar Es-Süyûtî, bu kölelerin (Mevâlî ve ğılman) etnik yapıların hakkında pek fazla bir açıklam a da bulunm am akta ise de es-Sealibî konuya daha da açıklık getirmekte ve şöyle dem ektedir. 9-i- e İ - M e s û d ı , M t ı r ı u . t \ . s. P 9 .
95- e t-T a b e ri. V III. s. 71.
jO U y i
j S j
o
l
44
— »I .......................... J
I
* I
i
11 j
j
J U #
iU I
1
l_L »
jj-S I j
İ l» V )
^ » - ^ 1
J t i
I
İj
96- el-M esudî, a. g. e., IV. s. 315.
jjJI
^ jj, ü>.>j t .- U j 'j j
UUtl
I
J .,1 o j-r * 1*11 tUüJi etli
A _ _ iö l *2 liL»»- a J ıiö l ı j^ a İ- J I *■U Ü JI {j* «J I
I (>» . liö l {j* J jl *•
p i
15"j U-»
“ Türkler’i ilk defa (yakın çevresinde) görevlendiren A bbasî Halifele rinden el-Mansur olmuştur. O, H a m m a d e t-T il r k î ’ y i istihdam etti. A rtık bundan sonra bu (diğer halifeler için) bir âdet haline geldi. Bütün halifeler diğer ileri gelenler bu iki halifeye uyarak Türkler’i yakın çevrelerinde görevlendirmeye devam etmişlerdir*7 El-M esûdî’nin bahsettiği ve H alife El-M ansur’un sarayında bulunan gayri A rap unsurlarının (ğılman ve Mevâlî) T ürkler’den başka bir kavim olm a dığı böylece açıklık kazanm aktadır. Ancak gerek El-M esûdî’nin gerekse esSealibî’nin demek istediği bu değildir. Onların asıl maksadı ordu ve saray çevre sinde T ürkler’in artık paralı askerler olarak kullanılm aya bu ilk devirlerde he men başladığını ve T ürkler’den müteşekkil m e v â l î birliklerinin artık kurulmuş olduğunu ifade etm ektedir. Zira, tbni Cerir h. 158/774 yılı olaylarından bahse derken, halkın devam edip giden um um î şikayetlerinin artm ası üzerine elM ansur’un bir defasında k o m u t a n l a r ı n ve M evâliler’den oluşan a . ?92. k r v K itapçı. Z- el-T ü rk , s. 111.
j & j l j ..
rek et-Türkî ile sıkı ilişkileri bulunm aktadır. Fakat ordu kademelerinde yeni yeni
kendini gösteren bu Türk asıllı kom utanlar El-M ansur’a son derece bağlı, o ka dar ki.El-Cahiz’e göre onlar hilâfet çevrelerinde bir Hz. İbrahim ’e bir de H alife ye güvenip sığınmakta idiler101. Türkler’in A bbasî velâyetine böylesine sadık ve bağlı olm aları ilerde halifelerin onları değerlendirmelerinde olum lu yönden bü yük gelişmeler sağlayacaktır. Diğer taraftan,H am m ad’ın Halife nezdinde çok büyük bir itibarı var dır. İbni C erîr’in bildirdiğine göre Halifenin üzerine titrediği çok muhkem bir sandığı bulunm akta idi. Devletin bütün gizli evrakı ve Halifenin sır olabilecek nesi varsa hepsi bu sandıkta saklı idi.Üzerine b ird e kilit vurulmuştu. İşte böylesine önemli bir sandık ve anahtarının muhafazası H am m ad’a verilm işti10'. Bu H am m ad’ın ay nı zam anda Halife ile olan ilişki ve yakınlığının hangi boyutlara ulaştığı hakkın da bizlere çok önemli ip uçları vermektedir. El-M ansur, daha sonraları Abbasî devletinin kökleşip gelişmesine esas olacak nizam ve müesseseleri kurduktan sonra Onu bir nevi h a c i b olarak kullanmış ve önemli görevler verm iştir.H am m ad Et-T ürkî bir aralık, Halife tarafından S e v a d bölgesine um um î vali olarak tayin edilm iştir 105 El-.Vf e h d î halîfe olduktan sonra (775-785) O da babasının yolunda yürümüş veTürklere ilgi göstermeye desam etm iştir.Onun zam anında Türk asıl lı askerlerden artık yüksek komuta mevkilerine doğru tırm anm alar başlamıştır. Bu kom utanlar arasında Ş a k i r et - T ü r k î Hn, M ii b â r e k et- T ü r k î 105 ve T Cı I y a et- T ii r k î 1(16 bu devirde yetişmiş ve zirvedeki Türk komutanları arasındadır. O nun oğluEl-H â d î, hilâfet m akam ına geldiğinde, (785-786) ' M ü b a rek e t-T ü r k î Halifenin hizmetinde dirayetli Türkasıllı kom utanlardan biri idi. Nitekim O.H z. Ali’nin torunlarından Hüseyin b. Ali Medînedc başkal dırdığı zam an (169/786), emrindeki Türk birlikleri ile bu isyanı bastırm aya gön derilm iştir.107. O ’nun, Abbasî devletine hizmeti sadece bundan ibaret değildir. Daha sonra Halife O ’nu üstün yetkilerle maiyyetiyle birlikte Kazvin’e gönder miştir. M übaıek burada devlet otoritesini sağlamakla kalmamış, ayrıca bir garnizon kurarak maiyetindeki Türkleri bu garnizona yerleştirmiştir.Daha son raları burası gelişmiş, kontrol altında mamur bir şehir haline gelmiş ve bu yeni kurucusundan dolayı “ Medine-i M übarek " 11111 veya "el-M übarekkiyye” adıyla 101- el-C ah ız, te z a il, 1. s. 175.
«JUI
U,
102- e l-T a b e ri, V III. s. 103. 103- el-C ehşiyârî, K itabii'l-V iizera. nesi. M. e v S a k k i. İ. el-E b> âri. K ahire. 1357. i. 134. 104- el-C eh şiy ârî, s . 1 5 1 . 105- es-S ealibi, s .20. el-C ahız. te z a il, 1, s. 75. I0*1
ker bir millet olduklarım yakından görmüş ve artık tefessüh etmeye başlayan hi lâfet ordusunun büyük ölçüde Türkler’den oluşmasını istem iş ve bu yolda ciddi adımlar atmıştır. F a k a t b iz im a sıl k o n u y u d a h a e tra flı b ir şe k ild e ta r t ış m a y a g i r m e d e n ö n c e . E l - M e m u n 'u n ilk g e n ç lik y ılla rı ve T ü r k le r le o la n ilk te m a sla r ın a k ıs a d a o ls a b ir g ö z a t m a m ız h e rh a ld e y a r a r lı o la c a k t ır. B ilin d iğ i g i b i , E l - M a m u n d a h a şe h z a d e liğ i z a m a n ın d a , İm p a r a t o r lu ğ u n en h a re k e tli b ö lg e s i o la n H o r a s a n ’a va li o la r a k g ö n d e r ilm iş t i, (h. 1 9 2 / 8 0 7 )123. O n u n T ü r k le r ve T ü r k h a k a n ı ile ilk te m a sla rı işte b u H o r a s a n ’a v a li o l d u ğ u y ıl la rd a b a ş la m ış t ır . O H o r a s a r f a g e ld ik te n s o n r a T ü r k y u r t la r ın a b ir ç o k seferler d ü z e n le m iş ve b u n d a b e lirli ö lç ü d e b a şa rılı d a o lm u ş t u r . N it e k im o n u n T ü r k le r e k a r ş ı y a p t ığ ı g a z a ve b a ş a rıla rın ı m e d h ede n ş a ir ş ö y le d e m iştir;
ıs"ı
15^ 5 L j v k J i v ü l L i -
, < L5”T I Ü !>0 L> £& y i _ J J iS ' » 1 j j ^ Z j j ıyû*“Hakan, geri çekilip gittiği halde senin atlıların Onun üzerine yürüdü ler ve yiğitçe döğiiştüler. Sonunda Taşkent’in ötelerine kadar ilerlediler ve öyle bir yere vardılarki,orada sen Hakana Türklerini bir ganimet olarak bağışladın, b ıraktın l24. D iğ e r t a r a f t a n E l - M e r n u n , T ü r k le r ve T ü r k b ü y ü k le r in e k a r ş ı h e r z a m a n s a y g ılı d a v r a n m ış , o n la r ı İs lâ m d in in e k a z a n d ır m a k iste m iş, b u y o ld a k e n d is in d e n ö n c e k i h a lîfe le re g ö re b ü y ü k m e sa fe le r a lm ış t ır. O n u n T ü r k le r e k a rşı b e sle d iğ i bu iyi n iy e t,b u sıc a k se v g i ve s a m im iy e t in in b a z ı ö n e m li n e d e n le ri o lm a sı g e re k m e k te d ir . A m a her şe y d e n ö n c e O n u n b u d u r u m u A b b a s î h a n e d a n ı |i k t id a ra getiren H o r a s a n lıla r a ka rşı gö ste rile n u m u m î p o lit ik ilg in in d ış ın d a m üta iea e d ilm e lid ir. E l - M e m u n , T ü r k l e r ’e ve T ü r k b ü y ü k le rin e o la n b u s ıc a k ve s a m îm i d a v r a n ış la r ın ı o n u n b e lk i d e a n a t a r a f ın d a n T ü r k o lm a s ı n e d e n iy le iz a h e d e n le r o la c a k tır. Z îr a b ir ç o k y a z a rla rın a k s in e /
ç i 1 a d ın d a
b
ıı
i H
a
z
m .
O n u n a n a s ııım A /
e
r
a-
b ir T ü r k asili; b ir ca riye o ld u ğ u n u k a y d e t m e k t e d ir 1"'.F a k a t bize g ö
re E i - M e m u n b u n d a ta m a m e n k e n d i in siy a tifi ve m u h a k e m e s in in k u lla n m ış t ır . T ü r k le r in ye.nî d a y ıla rım k e n d isin e eıı b ü y ü k destek o la ra k g ö r m ü ş \ c o n la r ı ken d i sa fın a çekm ek k a z a n m a k istem iştir. B u n u n için o n ia n Islâ m d in in e ç a ğ ırm ış, T ü r k b ü y ü K İe ı in in m ü s lü m a n o lm a la r ı y o lu n d a ç o k c id d i te şe b b ü sle rd e b u lu n m u ş t u r . M a m a f i h d a h a s o n r a ce rya n eden ö n e m li o l a v i a r E l - M e m u n ’u n içine d ü ş t ü ğ ü r u h î b u n a lım ve s iy â s î b u h r a n la r O n u n bu h u s u st a ne k a d a r u z a k g ö r ü ş lü hareket 12.?- el-B o lu /u ri, s.60(>. e ı-T a b rri. Y lll. s 366. vcl. 124- el-Lıisari. Müslim 1' Velisi. D isanıı Sarlıı’l-tia sa n i. T h k . S. vsl-Dalıhaıı. M ısır. 1958, s 331. 125- İhın H azırı. C c \n ıu ;h -S irc . u- H am se Keso.il. la iı. V e l - l s t d . I. A bbas, A . Ş a k ıt. M ı sır, s. 37(1. İbni K ın cybc. ıııcI-M aarif, s 169.
ettiğini göstermektedir. İlk devirlerde, klasik İslâm Tarihi yazarlarındanEl-BalâzurîEl M em un’un Horasan’da bu ilk valilik yıllarında Türklerle olan bu sıcak ilişkileri ve onların İslâm dinine kazandırm ak için gösterdiği ciddî gayret ve teşebbüsleri hakkında ilginç açıklam alarda bulunm aktadır »El-Belâzurî’nin şüphesiz diğer kaynaklardan oldukça farklı ve çok selis bir üslûpta bildirdiğine göre:El-M em un daha halîfe olm adan önce henüz müslümaniığı kabul etmemiş olan Türklere karşı gazalar yapılmasını ve onların m üslüman olması için çaba sarfedilmesini emrederdi. O n lardan müslümaniığı kabul edenlere çok daha yum uşak davranır izzet ve ikram larda bulunurdu. Hele T ürk hüküm darlarından biri müslüman olupta kendisini ziyarete gelmişseEl-M emun ona izzet ve ikram için ne yapacağını şaşırır kalırdı. Onları adeta lutuf ve ihsanlara boğardı126. O, H orasanda bu hayırlı teşebbüs ve hareketleri ile yani'Türklerle ya kından ilgilenen ve bunu idârî daha d a ileri giderek bir devlet politikası haline getiren ilk Abbasî valisi olm uştur. Bu müsbet politikası sonucu çevresinde, bir çok Türk toplanm ıştı. H atta, O daha H orasan’d a vali iken bu Türklerden oluşan ve kendisine son derece bağlı b'irlikler kurm uş üstelik bu birliklerle başarılı gaza larda bulunm uştu. Nitekim El-Cahiz bu husustaki yakın m üşahedelerini dile getirirken şöyle demektedir: »
"
“ Bir defasındaEl-M em un’un gazalarının birinde, Onun karargâhı ya kınında, sağ tarafta Türklerden yüz kişi sol tarafta başka askerlerden yüz kişi olmak üzere,yolun iki tarafında dizi miş bir bölük süvâri gördüm .O nlar.saflar halindeEl-M em un’un gelmesini bekliyorlardı. Öyle vakti olm uş, sıcaklık da son derece şiddetlenmişti. Derken El-M em un çıka geldi. Fakat buna rağmen üç ve dört nefer hariç Türklerin hepisi dimdik ve atlarının üstünde duruyorlardı. Di ğer askerlere gelince, sıcaktan üç veya dördü hariç hepsi kendilerini yere atmış ve serilmiş kalm ışlardı” 12'. b- El-E m i ıı’i n el- M e m u n*l a T a h t K a v g a s t ve T ii r k I e r: M am afih, daha sonra cereyan eden olaylar, yukarıda da işaret edildiği gibi, El MemuıTun Türklere karşı bu müsbeı politakast ve onları Abbasî toplum una kazandırm ak için gösterdiği gayretlerinde ne kadar isabetli ve uzak görüşlü oldu ğunu gösterm ektedir. Zîra hilâfet merkezinde, yeni yeni bir kısım olaylar başla mıştı. Bunların hepsi Ei-M em un aleyhine, hemde çok tehlikeli gelişmelerdi. Şöyleki; H arunE r-R eşîd, ölüm ünden sonra oğulIarıEl-Em in El-M em un veElM utem ’in sırasıyla halîfe olmasını istemiş, başta saray, ulema ve devlet erkânın126- el-B clâzuri. t u l ü h . s. 606. 127- c l-C a h ı/. F e /a il.
1 . s. 61.
da m uvafakatini (b î a t) olarak hazırladığı bir ahidnâm e’yi kudsiyetine binaen Kâbe’nin duvarına asmıştı (h. 194/810)128. F akat bundan sonra cereyan eden olaylar, büyük halifenin isteğinin tam aksine olarak gelişmiştir. H arunEr-R eşid, T ürkler’in büyük ölçüde desteğini kazanan âsî R a f i b. L e y s’ i tedîb için tertiplediği bir sefer sırasında T u s’ a gelmiş ve kaderin garip bir çilvesi olarak burada vefat etmişti (h. 195/811). Babasının ölüm ünden sonra pek tabî olarak El-Emîn, hilafet m akam ına geçmiştir, Es-Süyûtî onun hak kında “çok güçlü, çok kuvvetli fakat, tedbirde hata eden za y ıf iradeli aptal bir kimse idi, hilâfete asla uygun değildir” , dem ektedir129. El-Em în, halife olduk tan sonra F a z 1 b. Er-R a b i’ in büyük ölçüde tesiri altında kalm ıştır. Fazl, bu haliyleEl-Em in’in uzun süre, hilâfet koltuğunu m uhafaza edemiyeceğini çok iyi bildiği için onu üvey kardeşi aleyhine tahrike başlam ış ve bunda gerçekten de m uvaffak olm uştur. F akat, olaylann ayrıntılarına geçmeden önce bir duru mu tesbit ve açıklam am ızda yarar vardır. El-Emîn anne ve baba tarafından halis A rap idi. O nun bu asaleti saray ve çevresinde izzeti nefisleri rencide edilen A fapların asabiyet duygularını d a ok şadığı için bir hayli gururlandırıyordu. Fakat İran asıllı B e r m e k î l e r i n b ertaraf edilmesinden sonra başsız kalan İran aristokrasisi başta F a z l b. Se h I olm ak üzere,O nun bu durum undan yararlanm ayı düşünm üş ve geniş ölçü de onu desteklemeye başlamışlardı. Fakat asılEl-M em un’a gelince: O günkü şart lar gereği, her ne kadar kendisini İranlı unsurlar kuşatmış ve çevresinde onların ileri gelenleri yer almışsa da.O ,T ürk unsuruna güvenmeyi isteyen,Türkler’in des, teğını arayan gerekirse Bağdad’a değil Türk H akanına, dayılarına sığınmayı ta sarlayan bir kimse idi .Nitekim O, bu düşünce yetasarılarını bir çok vesîle ile hatta Fazl b. Sehle karşı bile açıklam aktan çekinmemişti. Aksi takdirde O nun hilâfet m akam ına geldikten hemen sonra, hilâfet ordusunun Türkleşmesi için attığı ilk ciddî adım ve teşebbüsleri başka türlü izah etmemize im kân yoktur. FakatEl-M em uıfun bizim açımızdan şanssızlığı,daha o devirlerde, yu karıda da belirttiğimiz gibi, Arap ve hele hele İran A ristokrasisine meydan oku yabilecek bir T ürk entellektüel tabakasının henüz teşekkül etmemiş olmasıydı. Varsa bile bu o kadar kuvvetli ve müessir değildi.El-M am un saray ye çevresin den gelebilecek tehlikelere karşı Türk desteğinden tam am en yoksundu. Meselâ bir Faz b.Sehl’in karşısında Türk asıllı büyük devlet adamıEl-M ütevekkil’in sad razam ı olmuş birF e: t h b.H a k a n gibi dirayeti herkesçe kabul edilmiş bir Türk yoktu.Yine o devrin İran asıllı komutanı Tahir b. elHüseyn’e karışı Türk asıllı el-A f ş în unvanıyla anılan,el-M utasım devrinde hilâfet orduları başkomu128- es-S u y û tî, a . g. e ., s. 298. 129- es-S ü y û lî, a . g. e ., s. 297.
e l-T a b tri, Y lil. s. .177. vd.
., îjioU ja^/y ^ 1x 111 ^ - 3 ü er
L
u ,^
ü ts"j
tanı olan bir H a y d a r b.K â v u s yoktu. DolayısıylaEl-M em un’un bugünkü şartlar altında,H arunEr-R eşîd devrinde büyük ölçüde tırpalananiran entelektüeli tarafından kuşatılması ne kadar tabîı ise, O nun da realiteyi olduğu gibi takabbül etmesi de aynı şekilde tabîî idi. Başka türlü davranm asına imkan yoktu. Bu bakım dan olayların tezgahlanması ve ortaya konulm asında neflUEmîn ve nede El-M emun’un kendi insiyatifleri ile hareket etmelerine imkan yoktu. IşteEl-Emin halife olduğu sıralarda, hilâfet merkezindeki sosyal ve si yâsî durum bu idi. El - Em in, iktidara geldikten kısa bir süre sonra vezîrı Fazl b.Er-Rabi’in büyük ölçüdeki tahrik ve kışkırtm aları ileEI-Memunu velîhadlıktan azl etmiş ve halife olmasını tam am en önlemek istemiştir. Bu cümleden olmak üzere , iki oğlundan M u s a ’ya ve Abdullahı ise
“ Doğru Söyleyen”
^ J L ip S U ll
“ Adaletle Yaşayan” Unvanıyla veliahd
olarak ilân etmişti. O, H orasan’ın dışında bütün eyaletler, saraya yakın çevre sininde bu hususta m uvafakatlarını almayı ( b î a t ) ihmal etmedi" . Her ne kadar,
olayların ayrıntıları bu yöndeki uzun yazışmalar bizim konum uzun
dışında isede bundan sonra ceryan eden
olaylar tam bir trajedi halinde geliş
iniştir. El-Mîemun ister istemez bu fiilî durum u reddederek Halifeye isyan etti. Bunun üzerineEl-Em în asî kardeşini tenkil etmek için A I i
b. İ s a
b . M a-
h a n kuvvetli generali, kom utasında H orasaıfa çok büyük bir ordu gönderdi. İbni Cerîr bu ordu için: (j*
_r*J» L»
O • t
• . . .
0
“ Ehli Bağdad’ın bu ordudan, askerce daha çok silâhça daha yeterli, ha zırladıkça daha üstün, heybet (korku) bakım ından yeterli başka bir ordu görm e diklerini kaydetm ektedir1' 1. 3- EL-M EM U N TÜRK H A K A N IN A SIĞINM AK İSTİYOR
Birbiri arakısndan gelen hu kötü haberler ve beklenmedik gelişmelerEiM em un’u adeta şaşkına çevirmiş w ne yapacağına bir türlü karar veremez bir hale gelmiştir. Onun içinde bulunduğu bu sıkıntı, daha açık bir ifade ile şaşkınlı ğının hangi boyutlara ulaştığını ibn-i C erîr’iıı rivayetleri bize bütün açıklığı ile ortaya koym aktadır. Büyük Tarihçinin kaydettiğine göre El- Memun kendisine kayıtsız şartsız teslim olması ve bütün yetkilerini bırakarak B ağdad’a dönmesini 130- e(-T ab eri, V III. s. 406. cs-S üyûtî, s. 297. 131- e(-T aberi, VH1. s. 406. 132- el-T ab eri. V III. s. 403.
emreden, Halîfenin m ektubunu alınca İran asıllı akıl hocası F a z I b.S e h I ’i çağırmış ve bu hususta ne düşündüğünü sorm uştur. Fazl, Ona yerinden hiçbir şekilde ayrılm am asını söyleyince El-M emun, Ona aynen şöyle mukabelede bu lundu; “ Nasıl olurda yerimden ayrılmama veEl-Emin’e karşı koyarım. Zîra bü yük komutanların ekserîsîveordu onunla beraberdir.Mal ve hazîne onun elindedir İnsanlar paraya düşkündür. Onu elde ettiği zaman kimse biat ettiklerine aldır mazlar ve verdikleri sözle bile durm azlar.” Lâkin Fazl görüşünde ısrar edince o zaman El-M emun yine yakınm alarına devam etmiş ve bütün açık kalbliliği ile şöyle demiştir; “ Benim durum um kuvvetli olsaydı bu belâyı defetmek m üm kün dü. Fakat bütün bu musibetler benim başıma H orasan’ın tam bir kargaşalık içinde bulunduğu, Cebeğu ye(Yapgu Bey’e)’in ayrıldığı itaatten çıktığı, H akan’ın tibet hüküm darı ile anlaştığı ve Kabül Hüküm darının H orasan ülkesine saldırmaya hazırlandığı bir sırada geldi. Ben iyi biliyorum ki, el-E m in’in beni çağırması m u t laka gönlüne koyduğu bir kötülüğü yapm ak içindir. Bu bakımdan bana sahib olduğum her şeyi terketm ek büyük Türk Hakanına sığınmak ve Onun civarına kapılanm aktan başka yapacak bir şey kalmadı. Böylece kendim em niyet içinde olduğum gibi bana kim se zulum ve hiyanette etmemiş o /u r133. Fakat burada işaret etmek istediğimiz bir husus vardır. Hilâfet merkezi El-Emîn ve El-M emun un düştüğü kötü durum ve siyasî buhranlarda bileY a b g u B e y ve T ü r k H a k a n ı dostluğu aranan ittifat ve desteği beklenen Türk hüküm darlarıdır. El-M emun’un baş danışm anı,sonra büyük vezirlerinden biri olan Fazl b. Sehl, bu son derece vahim durum dan bir çıkış yolu bulm ak için Onu, şu önemli ve stratejik tavsiyelerde bulunm uştur;
dJj — LJ) dİ
i_>j L>*»
aJI
Jl
L
L»^J
I L^J
. . . L^il Jı» \ j _
J » \
»
Ij iü» j U»LioöE»Jdl ^
j
l
q
I . U 1 v a n e 1 - H a r u r î etmiş ve Alevîler nerede ise devletten lcopacak bir nale gelmişlerdi (h.202/818)'44. Bağdad, kuvvetler ayırımı (Arap-îran) nedeniyle için için kaynayan bir yer olm uştu. H atta bir defasında Bağdad halkı E l-M e mun. Merv’de bulunduğu bir sırada baş kaldırmış veEl-M ehdînin oğlu î b r &f t î m ’ i ' E l - M ü b a r e k ” unvanıyla halîfe ilân etmişlerdi (201/817)145. A y rı ca koyu birEI-Em în taraftarı olan ve Arapların iktidarını isteyen N a s r b. Ş e b s de yeni halifeye baş kaldıranlar arasında idi. Bütün bunlardan daha tehlikelisi B a b e k el- H u r r e m î nin ortaya çıkması oldu. Bugünkü kom ünizmin neredeyse bir nevi babalarından olan B a b e k , devlete baş k al dırmış ve kısa zam anda, eşkıyâlardan ve zorbalardan oluşan büyük bir ordu to p lamış ve nerede ise, devleti tehdîd eder bir mahiyet almaya başlam ıştı.El-M em un’ un genarelleri Babek’in üzerinde hiç bir başarı kazanam am ışlardı 14 6 Kısaca tem as etmeye çalıştığımız bütün bu olaylar, ve hilâfet ülkesinin başbaşa kaldığı tehlikeler nedeniyle başkaEl-Memun olmak üzere, bir kısım ümera ve vüzera A rap ve tranlı askerlerin dışında devletin güç ve otoritesini temsil ede bilecek yeni bir unsura ihtiyaç duymaya başlamışlardı. Artık lüks ve israfa yöne len A raplarla B ağdad’ın binbir gece masallarını andıran zengin hayatına ayak uyduran ve askerliği çoktan bırakmış olan Farslılardan fazla bir ümid kalm a mıştı. Olayların süratle gelişmesi isyan ve ayaklanm aların bir birini takib etmesi, bu yeni unsur yani güçlü kuvvetli asker aram a ihtiyacını dahada süratlendirm işti. H albuki, bir çok olaylarla yıpranmış ve pörsümüş olduğu sabit olan A rap ve Fars unsurunun dışında, bu büyük misyona yani devlet gücünü temsil etmeye Türklerden başka aday kalmamıştı. Bu konuda Türkleri ve onları destekleyen devlet erkânını haklı çıkaracak bir çok sebeb vardı. Biz hemen şunuda ilâve edelim; O devirde Türkler İslâm dinine yeni yeni girmeye başlamış, kalb ve gönülleri bu yeni dinin heyecanı ile dolu idi. Yer leşik hayatın yani B ağdad’ın lüks ve israfı, tatlı yaşama ihtirası onların um um î ahlâk ve davranışlarına daha tesir etmemişti. Akıl ve düşünceleri saf, kalbleri temiz,.saray ve çevresinin kirli oyun ve entrikalarından uzak idi. Bütün bu olumlu m ulahalar yanısıra Türkler İslâm milletleri arasında şecaat, kahram anlık, m ert lik ve yiğitlikleri ile de ün salmışlardı. Nitekim büyük Arap edibiEl-Cahifiıı aşa ğıya aktaracağımız sözleri onun şahsî ve samimî duygusu olm aktan öte, aynı zamanda hilâfet ve yakın çevrede bir çok devlet erkânının görüşlerini yansıtm ak tadır.El-C ahiz, şüphesiz büyük bir gerçeği yansıtan bu tesbitlerinde dem iştir ki: 1 4 4 - e t - T a b e r i , V I I I , s. 558. 1 45 - e s - S ü y u t î , 3 0 7 . e t - T a b e r i , V 1 11. s. 4 5 6 , 5 5 5 . 1 4 6- e t - T a b e r i , V I I I , s . 5 7 6 , 5 9 5
11 . . . .
* !_^aV I p.*.>.wA">|*Jj ^-ı_J I
“Türkler, öyle bir millettirki, onlar yaltaklanma, tatlı sözler, nifak, k o yuculuk, yapm acık davranma, dedikodu, riyakarlık, ümeraya karşı kibirlilik, hulefya karşı kö tü lü k, entrika nedir aslâ bilmezler. Rîya nedir tanımazlar, heva ve heves daha onların ahlâk ve karakterini bozm am ıştır. ” 14? HülâsaEİ-M em un hilâfet koltuğuna oturduktan sonra, her şey Türkle rin lehine idi. Şartlar onların yeni ve güçlü bir unsur olarak hilâfet ordusundaki şerefli yerini almaya adata zorluyordu. Diğer taraftan,biz konunun daha ilginç bir yönünü zikredelim. O da El-Me.mun’un diğer üvey bir kardeşe ve ana tarafından kendisi gibi Türk olan el-M u t a s ı ra’m gösterdiği sabırsızlıktır.El-M utasım ’da velîahdlığı zam anında H orasanda bulunm uş böylece dayılarını yakından tam m ış ve kendisi için T ürk lerden müteşekkil 4.000 kişilik özel bir muhafaza alayı kurm uştu. O, bir çok olay larla da bu Türklerin en namüsait şartlarda bile kendisine nasıl sadık kaldıklarını hayretler içinde görm üştü148. Onun için, El-M u’tasım kardeşini bu hususlarda bütün var gücüyle hem teşvik ediyor, hem de destekliyordu. H atta İbni Kuteybe’nin bize bildirdiğine göre, O daha da ileri gitmiş ve El-M em un’a bir m ektup yazarak Türkler’in hilâfet merkezine celbedilmesini istemiştir149. El-Mu’tasım bu haliyle, Hilâfet ordusunun Türkleştirilmesi yolunda ilk ciddi adımı atan ve bu nun öncülüğünü yapanlardan biri olm uştur. M am afih ibni Kuteybe bu hususta yalnız değildir.Yakûbî’nin çok daha ayrıntılı bir şekilde bildirdiğine göre, EI-M utasım ,El-M em un’un hilâfeti zam a nında C a f e r el-H u ş a k î adında birisini Semerkaııt amili N u h b. Es e d 'in yanma göndermiş ve Türklerin celbini em retmiştir. O da, her sene Türk nüfûzunun çok daha yoğun olduğu bu bölgeden belirli ölçüde Türkleri alarak Bağdad’a şevketm iş ve bu şekilde Halifenin paralı asker olarak hizmetine gi renlerin sayısı 3.000’ i bulmuştu150. HattaEl-M em un bu şekilde satınaldığı Türk lere bin-ikibin dinar arasında para ödemekte idi. 5 - Ş Û R A E H L İN İN
T Ü R K L E R İ D E Ğ E R L E N D İR M E S İ
Türklerin, hilâfet ordusu saflarına alınması yolunda ki bütün bu sos yal ve siyâsî gelişmelere Halifenin reaksiyonu ne olmuştur? Kanaatimize göre asıl aydınlatılması gereken, konu bu olsa gerektir. Yukarıdan buraya kadar yaptığı1 4 7- e l » C a h i z , F ezail.I. s. 62 1 48 - e t-T a b e ri, V I I I , s. 55 8
.
41^
,5 1 *^. I U v1*
tr* O’r->
149 - İ b n i K u t e y b e , E l-M aarif, s . 391 150- e l - Y a k û b î , K . c i - B ü l d a n . n ş r . M . S. d e G o j c , L e i - d e n , 18 9 2 . s. 255
5*
ü ’ 1 *"
mız bütün bu açıklam alar, yeni olaylar, H alîfeEl-M em un’un.kopuya sadece dik katini çekmekle kalm am ış, O nu konuyu bütün ayrıntıları ile düşünmeye ve umûmi bir değerlendirmeye sevk etm iştir. Zîra bütün bu hayırlı gelişmeler ve işa retlere rağmen, H ilâfet ordusunun Türkleştirilmesi meselesi hala çok önemli ve ciddi bir mesele idi. F akat genç Halîfenin bu hususlarda gerçektende olgun d a v randığı ve olayların içinde yoğrulm uş bir kimse olarak, çok daha realist bir yol takib ettiği anlaşılm aktadır. O, konunun çok yönlü ve bir çok kimseler tarafın dan enine boyuna tartışılm asını istem iştir. Böylece saray ve çevresinde hem bir kam u oyu oluşacak, hem de kendisi çok daha rahat bir karar verebilecek ve bir hareket serbestisine sahib olacaktı. Bu cümleden olmak üzere o devrin ileri gelenlerinden bir meclis oluş turm uş, bugünün tabiri ile bir ihtisas komisyonu veya bir şûra oluşturm uş ve bu önemli meseleyi işte bu şûraya havale etm iştir. H alîfeEl-M em un’un emri ile ku rulan bu şûra da konu bütün yönleri ile ele alınmış, hilâfet ülkesinin kilit adam ları askerî ve sivil erkân Türkleri çeşitli yönlerden değerlendirmişler, onİan askerlik mesleği bakım ından diğer mevcud sınıflarla çok geniş bir mukayesesini yaparak * fikir ve kanaatlerini uzun uzadıya bildirmişlerdirJBu hususlarda bir fikir sahibi olm ak isteyenler gerçekten de çok şanslı görülm eketedir.Zîra.bu ihtisas kom is yonunun, m ünakaşaları, orada söylenen sözler, yapılan tavsiye ve çok yönlü de ğerlendirmeler o devri bütün özellikleri ile yaşayan çağdaş ve güçlü bir yazar olan El-Cahiz tarafından bütün ayrıntıları ile kaydedilmiş ve dolayısıyla bize kadar ulaşmıştır. Bu konularda yegâne kaynağımız olatnEl-Cahiz’ın rivayetlerinden tesbit edebildiğimiz kadarı ile ihtisas kom isyonunun üyeleri şu önemli kimselerden oluşm akta idi. M uhammed b.el-C ehm , El-M em un’un ilgisini görm üş bir filozoftu151. Semâme b. Eşres, mutazilenin ileri gelenlerinden, fesahat ve belâgati ile m eşhurdur(öl.813î15? el-Kasim b. Seyyar, El-M em un’un sohbetinden hoşlandığı sevip saydığı kimselerden biri idi.153Humeyd b. Abdü’l -H am id, genç Halifenin büyük kom utanlarından biri idi. İbrahim b.El-M ehdî ve çevresindeki leri dağıtan general bu idi .15 4 Ihşîd es-Soğdî, kaynaklarda kimliği hakkında fazla bir bilgi yoksa da, O nun aslen Türk ve Ihşidler (Akşitler adındaki m eşhur bir 151- M uham m ed b. el-C ehm , el-M am un’u devrinin ünlü fikir a d am lan n d an d ır. H alîfenin yakın sohbetlerinde b u lu n m u ştu r. el-C ahizla ilişkileri dostluk derecesindedir. O k a d a r ki el-C ahiz, “ K itabü’l-
H ica” adlı eserini o n u n için yazm ıştır, el-A ganî, X III, s. 16. el-H ayevan, II, s. 226. IV , s. 442. elBeyan, 1. s. 38, 103, d -Ik d , IV , s. 235 152- D ah a geniş bilgi için b k z. T arihu B ağdad, V II, s. 145. 147. ei-H ıtat, I I, s. 348. M izanii’lIlidal, I. s. 173. et-T aberi, V I, s. 186. V III, 275, 288, 577 153- el-H ayevan, IV , s. 442 154- A b basîler devletine hizm eti d o k u n m u ş b ü y ü k k o m u ta n la rd a n b irid ir. E bi Tem m am ın k endisini m eth ed en b ir çok kasideleri v a rd ır. el-A gant, X IX , s. 100. 114. Esm aii’l-M ugtalfn, s. 72, 74. el-H ayevan, V I, s. 421, et-Taberi, V III, s. 608
sülalenin ileri gelenlerinden olması gerekmektedir. Yine bunlar arasında Ebu Şuca’ Şebîb b. Buhar H uda,El-M em un’un ünlü kom utanlarından Yahya b. Muaz153 ve Zülyemîneyn lakabı ile meşhur İran asıllı Tah ir b. el Hüseyn de bulunm akta idi.156Tahir b.El-Huseyriin bu toplantıda bulunması ve Türkler hakkında olum lu kanaatlerini beyan etmesi ayrıca dikkatimizi çekmektedir. Bu açıklam alardan da anlaşıldığı üzere, şûra ehli o devrin harp ve darp görm üş um uru devlete vakıf veEİ-Cahiz’m tabiri ile “ harp ilminde ileri gitmiş sayılı tecrübeli, talimli, harp sanatında çok uğraşmış,” yüksek rütbeli general ve bir çok devlet ileri gelenle rinden oluşm akta idi .1 3 7 El-Cahiz’ın rivayetlerinin umumî seyrinden anlaşıldığına göre söz ko nusu kimselerden oluşan böylesine önemli bir meclis teşekkül ettikten sonraElM em ûn’un temsilcisi, Rasûlü’l-M emun, söz alarak orada bulunan zevatı kira m a aydınlatılması gereken asıl meseleyi ortaya atmış ve şöyle demiştir: “-Halife size buyuruyor ki! Sizler ayrı ayrı veya hepiniz, aranızda fa raza her bir kom utanın emrinde itim ad ettiği seçkin y ü z askeri oisa, bu y ü z aske ri ile, y ü z Türk ile m i? Yoksa yü z haricî ile mi? Karşılaşmayı harbetmeyi tercih ettiğini söylesin. Ayrıca bu husustaki leh ve aleyhdeki delil ve iddialır kaydetsin, yazsın” 15? B undanda anlaşılıyorki, mesele çok sade ve açık bir şekilde bizzat ElMemun tarafından tesbit edilmiş, harp eden askerlerin kıymetli harbiyesi ve ko m utanların sevk ve idarede, liyakat ve kabiliyetleri öğrenilmek istenilmişti. H ali fe dahada kurnaz davranarak, onların hangi unsurları desteklediği ve kimlerden çekindiğini yazılı bir belge içinde öğrenmek istemişti. Demek ki o devirlerde askeri bakımlardan değerlendirilebilecek pek göz de iki unsur vardı. Bunlardan.birisi Türk; yapıcı , diğeri ise İslam dünyasında karışıklık ve kargaşalıkları ile m aruf yıkıcı haricîler guruhu idi. Böylece, konu açık ve seçik bir şekilde ortaya konulmuş ve komisyon üyeleri arasındaki asıl mü nakaşalarda bundan sonra başlamıştır. Orada bulunanlardan bir çoğunun Türkler hakkındaki şahsî düşünce ve kanaatleriniEl-Cah'ız’ın verdiği bilgiler dışında şim155- tbni C e rir, bir çok olaylar dolayısıyla o n d a n b a h se tm e k te d ir, bkz. e t-T a b e ri, V III, s. 322, 339, 341, 369, 371, IX , s. 55. İb n ü 'l-E sir. V I, s. 141, 142, 145, 245 156- e l-M a m u n ’un büyük generallerinden b irid ir. O nu n H alîfe o lm asın d a çok ön em li hiz m etleri d o k u n m u ştu r. el-M am u n a olan hizm et ve sa d ak ati dolayısıyla B a ğ d ad a u m u m î in zib atı sağ lam akla görevlendirilm iştir. D aha sonra H alîfe ile arası bozulm aya başlayınca m erkezden uzaklaştırılm ış ve H o r a s a n ’a vali o la ra k g ö n d erilm iştir. F a k a t O b u ra d a isyan etm iş ve h u tb ey i k en d i a d ın a o k u ttu ğu C u m a g ü n ü gecesi B e lh ’de ö ld ü rü lm ü ş tü r. (H . 207/S 22) V efeyat, II, s.201-206, T a rih u B ağdad, IX , 353,355. e t-T ab eri, V III, s. 375, 376, 407, IX , 145, 273, 292 157- el-C ah iz, F ezail, I. s. 40 158- el-C ah iz, F ezail. I. s. 40 J '
S*»-l u * l
J ^ - J JS"
" trTj l®- i î L » j Ü U
01
^
ZİAC ^
^ISTi I |Xö> a i u J5"
dilik tesbit etmemiz m üm kün değildir. Ancak, hemen hepsi yüz Türke karşı harbetmeyi yüz haricîye karşı harbetm eye tercih ettiklerini söylem işlerdir15? Bu asker olarak onların gözünde, haricîlerin çok daha korkunç ve tehlikeli bir im a ja sahip olduklarını göstermektedir. M amafih böyle bir iddiada bulunanların delil ve kanaatlerini nasıl m üdafaa ettiklerini de bilmiyoruz. AncakEl-Cahiz’in bu hu susta sükût etmesi, bizde onların konuşm alarının bir kîlü kaiden ileri gitmediği zihabını uyandırm aktadır. Y ineEl-Cahiz’în kıymetli rivayetlerinden anlaşıldığı na göre, bunlar arasında koyu harici taraftarları veya onlardan son derece yıl mış olanlar da vardır. Meselâ El-Kasım b. Seyyarın bunlardan biri olduğu anlaşılm aktadır. O toplantıda, haricîleri göklere çıkaran bir konuşm a yapmış, onları öven şiirler okum uş ve şöyle demiştir; “A kşam olup da haricî,kılıncını çekince arslanlarla karşılaşmak onun la karşılaşmaktan dah'a yeğdir(!)” ^ 9 M am afih bütün bu kabil konuşm alar bize devlet erkânından daha bir çok kimsenin ya Türkleri yeteri kadar tanım adıklarını yada çevreden çekindikle rini . österm ektedirAm a her iki halde deEl-M emuuün böyle bir şûra ehli kurm ak ve meseleyi onların tartışm asına sunm akla ne kadar haklı ve nıüsbet bir yol izle diği de ortadadır. 6 - HÜM EY D’ÎN TÜRKLER HAKKINDA GENİŞ D EĞ ER LEN D İR M ESİ »
Fakat mecliste Humeyd b. A bdii’l-H am idEı-Tûsî de vardır. O. aynı zam anda El-Memun-un en şerefli generallerinden biri idi.Bu meselede O nun fi kir ve görüşleri çok önemli idi. Fakat O, konuşulanları dikkatle dinliyor ve hiç bir şey söylemiyordu. Herkes bu şekilde delillerini açıkça ortaya koyduktan son ra Halifenin Elçisi, Humevde; “-Herkes söyliyeceğini söyledi, sende söyliycccğini söyle ve yaz! Bu se nin lehine ve aleyhine delil olacaktıri e ! Demiş ve Onun açıkça kanaatlerini or taya koymasını istemiştir. Şim diye kadar olup, biten konuşmaları sabır ve sükûnetle dinleyen İran asıllı büyük Kom utan bu emri vaki karşısında konuşm a ya vaşlamış ve Türkler hakkında bugün bile okuyan herkesi hayrette bırakan fi kirler söylemiştir. Onun Türkler hakkında ki bu müktesebatı engin fikirleri ve zengin müşahedelerin asıl kaynağı bizler için hala bir merak konusudur.Hıımeyd’in nereden ve nasıl olupta bu bilgileri topladığı, kimlerden öğrendiğini şu anda kestirmek çok güçtür. Kudretli m ü e llif cl-Cahiz, Fdzaili’l-Etrak adındaki kıym etli eserinde, Onun bu konuşmalarını ilginç bir hafıza örneği vererek zikretm ektedir. Daha 159- e l - C a h i z , F e z a i l , I. s. 4 0 16 0- d - C a h ı z , F e z a i l , 1. s. 4 6 16 1- c l - C a h i z , 1, s . 4 4
ham bir malzem e yığmı halide bulunan ve lıernedense tarih otoriteleri tarafın dan pek fazla temas edilmeyen Türklerin harb sanaat ve kabiliyetini tahlil eden bizim konum uzun esasını bel kemiğini teşkil etmektedir. Bu bakım dan, Humaydin söz konusu tahlilini burada biraz ayrıntılı olarak kaydetm ekte yarar görm ek teyiz. el-C ahiz’ın kaydettiğine göre H umeyd, şöyle demiştir: “-Ben y ü z harici ile savaşmayı tercih ederim. Zira haricinin bütün muhariblere ağır bastığı hususların Türklerde çok daha m ükem m el olduğnu gördü ğüm halde, Haricîlerde m ükem m el olmadığını gördüm .B u hususlarda T ü rk’ün Haricîye üstünlüğü bilakis, Haricinin diğer muhariblere üstünlüğü derecesinde dir. Ayrıca bazı bakımlardan Türkler, Haricîlerden öyle tem ayüz etmişlerdir ki bu hususlarda Haricîlerin herhangi bir iddiası ve hakkı da yoktur. Üstelik T ürk’ ün Haricîlerin ayrılığı bu meziyetler bazı bakımlardan çok daha tehlikeli ve çok daha fazla işe yarayıcıdır ' ’ 163 Daha sonra H umeyd, Haricîlerle Türkleri, askerî meslek ve kabiliyet leri bakımından çok muhteyalı bir mukayesesini yapm ıştır. Önce hilâfet çevrele rinde, Haricîleri diğer, muhariplere üstün kılan ana hususları belirtmiş ve sonra bu hususlarda Türklerin onlardan çok daha üstün, çok daha cesur, çok daha ye tenekli fevkalade bir millet olduklarını isbat etmiştir. Haricilerin H tımeyde göre uzun uzun izah ettiği üstünlükler şunlardır: A - H arpte ilk huiicûmu onların yap maları, B - Baskın yapmaları ve düşmanı gafil avlamaları, C- Hızlı yürüyüş ve gece seferlerinde sabr etmeleri, D - İstediğini yapalama ve kim seye yakalanm a maları, E - Onların diğer insanları harbe temas ettirecek kadar mal ve servetleri nin bulunmayışı, F - Düşmana yağma ve baskın yapm akta son derece mahir olm aları.. . “ İşte Haricîlerin öğündükleri tarafları ve kum andaların onlarla kar şılaşmayı istememelerine sebep olan üstünlükler bu n lard ır . 16 3 Humeyd bu şekilde Haricîler’in hilâfet ordusundaki askeri sınıflara olan üstünlüklerin ne olup ne olm adıklarını ele alınış sonra aynı hususlarda Türklerin ne olup ne olmadıklarını ele almış çok geniş mukayese ve değerlendirmelerde bu lunm uştur. El-Cahiz. Hum eyd’in bu açıklamalarını butiin ayrıntıları ile naklet mektedir. Ona göre: İlk hücuma gelince, i iırk bu husufta daha sağlam bir etkiye sahih tir. Haricî hücum anıda mızrak darbelerine gü\enir. Tiirk ise değil haricî, hatta daha iyi mızrak kullanır. Hücûm anında onlardan bin süvari, bin düşm an atlısı na ok atsalar, onların hepsini yere sererler.Bıı Türklii hucuma hiç bir ordu dayanaz. Türk vahşi hayvanlara kuşa havadaki hedefe, insana, çöm eltilmiş veya yere konm uş hayvana, avının üzerinde pike yapan kuşlara ok atar.Harici yayma bir 162 - el -C ' a h i z , Fezııil. 1 s. 41 162 -
e l - C a h İ 7 „ Fezail. I. s
42
ok koym adan Türk on o k atar. Bir dağdan inerken, veya bir çukur vadiye girer ken, âtını Haricinin d ü z yerde sürdüğünden daha hızlı sürer. 64 Hum eyd, d ah a sonra Horasanlı ve Haricîlerin harplerde nasıl geri çe kildikleri üzerinde durm uştur. Buna göre H orasanlılar düşm anla karşılaşmanın hemen başlangıcında geri çekilirler, bu sırada birde kaçmaya başlam ışlarsa o n ları kimse durduram az. Artık tam bir hezim ettir. Haricîler ise dahada kötüdür. O nlar hele bir geri çekildilermi artık savuşup gitmişlerdir. Geri çekildikten sonra tekrar hücum a geçmeleri çok nadirdir. Fakat Türklere gelince, Horasanlı gibi geri çekilmez. Hele o bir kere geri dönm eye görsün, o öldürücü bir zehir insanın işini bitiren bir ölüm dür. Üstelik bu kadar hızlı gitmesine rağmen kem ent atm a sından, kem endi ile düşm anın atını yere yıkm asından ve süvariyi atının üzerin den kapıp almasından asla kim se kurtaramaz. Hızlı yürüyüş, devamlı yolculuk, uzun gece seferleri ve memleketler katetmeye gelince O bu hususlarda gerçekten de şaşılacak bir üstünlüğe sahiptir. Meselâ Türlâin öm rünü günlerini hesab edersen at üstünde geçen günlerinin yer yüzünde oturarak geçirdiği günlerden çok daha uzun olduğunu görürsün. Türk* ün yolculuk sırasındaki m eşakkatlere sabretmesi ise, şaşılacak bir şeydir. H udut boylarındaki askerlerin bütün posta ulaklarının, hâdimler ve haricîlerin kuvvet leri tek bir şahısta toplansa bile bunlar, tek bir T ürk’ün bu konudaki kuvvetine müsavî olam azlar. Değil insanlar,T ürk’ün uzun yolculuklarına hayvanlardan bi le pek asilleri taham m ül edebilirler. H um eyd,Türklerin barış veya harb anında bir yerden bir yere ne kadar hızlı yürüdüklerini,kısa zam anda nasıl büyük mesafe kat ettiklerini de orda bu lunanlara büyük bir vukufla izah etmiş ve şöyle dem iştir;“ T ürk’ün diğer asker lerle yola çıktığını düşünelim.» Başkaları daha on mil bile mesâfe kat etmeden, Türk yirmi mil kat eder. H atta o kadar ki, gece yürüyüşü, uzadığı, yolculuk şid detlendiği, menzil çok uzaklarda bulunduğu, yorgunluk arttığı, insanların bit kin bir hale geldiği bir an önce dinlenmek için can attığı hallerde dahî, eğer menzilin yakınında bir yaban eşeği veya geyik gördüğü, önüne bir tilki veya tav şan çıktığı zaman sanki bu kadar yolu yürüyen ve bu şekilde yorulan o insan değilmiş gibi Türk’ü yeniden zinde bir şekilde avının peşine takıldığını görürsün. Halbuki bir haricî istediği zaman yakalar, takib olunduğunu anlayınca da he men kaçıp kurtulan bir kimse olmasıyla m eşhurdur.Oysa T ürk’ün zaten kaçm a ya ihtiyacı yoktur. Ele geçmesi ümid edilmeyen, arkasından kim koşmak ve yakalam ak ister . ” 16 5 O ,daha da ileri giderek bugün bile millî gururum uzu okşayan şu be yanlarda bulunm aktadır;”H a rp te seçim hakkı T ürk’ün ihtiyarına kalmıştır. Ka164- cl-C ahiz, F ezail, I. s. 45 165- el-C ahiz, F ezail, 1. s. 46
çarsa bir ceza göreceğinden korktuğu için değildir. Yararlılık kahramanlık gösterirsede fazla bir m ükâfat beklemez. Türkler memleketlerinde, yağmaların da savaşlarında işte hep böyledirler. Onların peşine kimse takılam az, fakat on lar herkesin peşine takılırlar. Onların karşısında kimse duramaz. Bununla beraber, Haricînin mızrağının karşısı uzun ve içi dolu olduğu halde,Türk ün mızrağının kargısı uzun kısa ve içi boştur. İçi boş ve kısa kargılı m ızraklar ise daha iyi sap lanır, taşınm aları daha hafiftir. Fakat bu çeşit m ızrakları hendek (kapılarında, veya geçitlerde genel likle E bnâ kullanır. Am a Ebnâ da bu konuda Türkler ve H orasanlılarla yarış edem ezler.” Humeyd Türk biniciliği ve süvarileri hakkında da şaşılacak şeyler söy lemiştir. Türkler ve H orasanlılar, atlı süvarilerdir. O nlar ordunun temel rüknü dür. Geri çekilerek tekrar hücum edenler onlardır... At kişneten, toz koparan nal sesleri çıkartan, istedikleri zaman düşmana yetişen, takib olundukları zaman da kaçıp kurtulanlar yine onlardır.” Türk harb sanatına temas eden Humeyd demiştir ki; “ Türkler bir or duya karşı saf bağlayınca düşman saflarında bir eksiklik varsa hepsi onu görür ve bilirler. Eğer bir eksiklik bulunm az, düşm andan bir şey elde im kanı yoksa ve hücum dan vaz geçmek mümkünse, yine aynı m ahzurları görürler, aynı kanaata varırlar. Bu durum da en münasib hareketin, ne olduğunda hepsi ittifak ederler. Artık bundan sonra onlar bir kere de hücum ettiler mi, onların hepsinin düşün celeri aynı, temayülleri aynıdır. A ralarında harbin sevk ve idaresi yolunda her hangi bir ihtilafta çıkm az . ” 166 Humeyd bu uzun konuşmasının sonunda, Türkleri millet olarak Arap ve İranlIlardan ayıran bazı temel karekterlerini de dile getirm iştir. Bu uzun ko nuşmasının adeta bir hulasası olan ve bugün bile geçerliliğini sürdüren ilginç tesbiti şudur. Ona göre: “ Tiirklcr tevillerle, boş laflar, tefahiir, şiir söylem ekle meşgul olan, övünen kimseler değillerdir. Gayeleri durumlarını daha ağlam bir hale getirmektir. Aralarında anlaşmazlık azdır. " 167 Humeyd bu son teşditlerinde bir vâkıayı, gerçeği dilegetirm iştir. T ürk lerin şiir yani hoş laflara iltifat etmedikleridir. Bıı daha sonra ki devirlerde başka vesilelerde açıklanmıştır. Nitekim İbni Es'ad b. el-Mûsılî bir Türk valisine atfen yazdığı Kâfiye adlı kasidesinde demiştirki; **
ir1 «r*-11
J 1j ^
(JJȉJ1
1 6 6- e l - C a h i z , F e z a i l . I . s . 51
44
^
j La->J1j e_*_LJİ
J3lo
1 67 - e l - C a h i z , F e z a i l , I. s . 53
j *t
İ l Jjü l
jLS M e . K a h i r e . 1 9 6 0 . I I I . s. 11 9. 1 9 0 - H a ş a n , 1. H . . e l - I a r i h u l - İ s l â m î , I I . s. 2 3 9 . 1 9 1 - Ş e l e b î , A h m e d . a . j>. e . . I I I , .s. 120. 1 9 2 - E m i n , A . , Z u h r u ' l - İ s l â m . K a h i r e . 1 9 6 2 . I. S . 4 . 1 93 - C e b r , C e m i l . e l - C a h ı z v e M u e l e m c a l i i A s r ı h i , B e y r m , 1 9 5 7 , s . 2 2 . 1 9 4 - e l - K i n d î , K i t a b ü l - V ü l â t , s . 1 88 . İ b n i T a ğ r ı b e r d i , e n - N u c û m e z - Z a h i r e . I I . s. 2 0 8 . 195- İbni K e s ir, c l - B id a y e . X , s. 208.
Türk bölgesi) gelen 196 ve T ürk asıllı olan M aride belkide H arunE r-R eşîd’in en fazla hoşlandığı cariyelerden biri i di ^ Nitekim Ibnel-Mu’tezzin bildirdiğine gö re, bir defasında aralarında vaki olan kırgınlık sebebiyle ondan bir kaç gün ayrı kalan H arunEr-Reşîd, ona olan aşkı yüzünden nerede ise ölecek hale gelm işti.I9ft İşte El-M u’tasım ’ı dünyaya getiren bu cariye olduğu gibi, onun yetişme ve terbi yesiyle de bu cariye meşgul olm uştur. 12- F.L-MUTASIM’IN TÜRKLÜĞÜ: Gcrçekte,El-Mu’tasım,bedenî yaratılış, güç kuvvet, heybet, kahramanlık ve yiğitlik bakımından dayıları olan Tiirklereçok benzemekte idi. Hatta,Es-Süyûtî bıı hususlarda çok daha ileri gitmekte ve El-Mu’;asım"m acem hüküm darlarına (Türk H akanlarına çok benzediğini ve yürüyüşünde onlar gibi haşmetli birşckild e:yürüdüğünii kaydetm ektediıl99Yine o devrin ileri gelenlerinden Ibni Ebi Davud’ın bu hususta ilginç tesbitlcri vardır.Ona göreEl-Mu’tasım bazan kolunu sıvar ve pazusunu sıktıktan sonra derdi ki: “ — Ya eba A bdullah, hadi kolumu bütiin kuvvetinle ısır!” Ben bun; dan çekinince de .“ — Korkma onun bana bir zararı dokunm az” derdi. Ben ise bütün gü2()() cümle onun kolunu ısırdağım halde bir diş bile geçiremezdim. Bununla beraber El-M u’ıasmı.eünde olmadan yaşadığı bir çok olaylar, ve tecrübeler, Türklerin gerçekten de çok güvenilir kimseler olduğunu göstermiş ve onda Türkler için sarsılmaz bir kanaat ve hüsnii niyet uyandırmıştır. O bir çok sıkışık anlarında Türklerin sayıca çok az olm alarına rağmen, gösterdikleri kahramanlık sebat ve mukavemeti çoğu zaman hayretle izlemiştir. Meselâ bir de fasında, El-Memun H orasanda iken, Bağdad halkı isyan etmiş ve yerine EIM ehdî’nin oğlu İbrahim ’i halife olarak ilan etmişlerdi. Bu karışıklıklar sebebiyle Mchdî b. l.'lvan el-Harurî ileEI-Mu’tasım ,ara sında çıkan iıarblerdcEl-M utasım’ın ordusu dağılmış ve etrafında bir bölük Türkten başka kimse kalmamıştı. Sayı bakımından çok az olmalarına rağmen, harbin bütün şiddetini göğüsleyen bu T ürkler,El-M u tasımın etrafında kenetlenmişler ve onıı mutlak bir ölümden kurt ar mı sl ar dn. İste bu ve bunun gibi olaylar ElVI u t asım’a okadar derin tesirler bırakmışıırki onun için bu kargaşa, fitne ve çal kantılar dünyasında Türklerden başka dayanacak, güvenecek unsur kalmamıştı. Bu bakımdan daha o veiialıd iken bile çevresindeki Türklerin sayısını bir hayli İS>6- Ibni H a /m . (.'cvaıııiu's-S iiT . s.370.* e l- la b e r i, V III, s. 360. IX , 133, 197- i b n ü T - M u ’i e z , T a b a k a ! ı- .y Ş iu a ra . s. ICO 198 - e s - S ı ı y û t î , e l - H ı ı l e f â . Lilahli, 1345. S . 2 3 1 . 199- e s - S ü y û t î , s. 2 3 2 .
.. .
^ U J I JS >^-1 C U K i
çoğaltmıştı. H atta o,d aha da ileri giderekEl-M em un'a hilâfet ordusunda Türk unsuruna daha fazla yer verilmesi için önemli bir mekttıb dahi yazm ıştı . 201 13- TÜRKLERİN BAĞDAD A CELBİ: ArtıkEl-M u’tasım halife olunca,çoktandır gözetlediği fırsat kendiliğin den ortaya çıkmış oluyordu. Türkler için, bütün kapılar açılmıştı. Yeni Halîfe, şu veya bu nedenle Bağdad’a gelen Türkleri toplam akla kalmamış, ayrıca Ho rasan valisi Abdullah b. T ahir’e bir mekttıb yazarak, Aşağı Türkistanda ki Türk varlığı yani hilâfet ordusunun Türkleştirilmesinde bu şehir ve kasabalardan nekadar T ü rk ’ü celbedebileceği hakkında çok etraflı bilgiler,bugünün tabiri ile ge nişçe bir rapor istemiştir. Büyük İslâm coğrafvacıstEl-Istahafî’nin bu hususlarda ilginç açıklam aları vardır. Ona göre,Nuh b. E sedE l-M u’tasım ’a çok geniş bir rapor hazırlamış ve bu raporunda Aşağı Türkistanda İslâmî kaynaklarda (M averaü’n-Nehr) üçyüz bin kadar köy bulunduğunu bu köylerden piyade ve süvari olarak celbedilebilecek kimselerin miktarını ayrı ayrı belirtmiş hatta Şaş (Taşkent), Ferganede askerlik bakımından çok daha üstün kabiliyetli insanların bulunduğunu bu raporunda bildirmiştir.El-İstahrî bu husustaki yorumunda şöyle dem ektedir; “ Türklere gelince, halifeler, düşm ana karşı direnme, cüret, cesaret, ileri atılm a, güzel itaat ve disiplinli oluşları, ayrıca sultanı (ipekli sırmalı) elbi seler ile bir başka heybetli göründükleri için, asker olarak onları diğer insanlara göre daim a tercih ederlerdi. Bövlecc onlar, halîfenin en yakını, onların yegâne güvendikleri, Fergaııeliler misâli, askerlerin kom utanları oldular. Artık hilâfet Merkezinin dizginleri onların eline geçti.” 20' Yine İslam coğrafyacılarından İb ni H avkal, Türklerin asker olarak bir mukayesesini yapm akta, Abbasî Halîfele rinin onlara olan derin rağbetini şu şekilde izah etm ektedir. Abbasî halifeleri, yeni m uhafız birlikleri için Aşağı Türkistandan Türkleri celbettiler. Bunlar as ker olarak ordunun diğer unsurlarından çok daha üstün idiler. Türk asıllı asker ler, geldikleri bölgelere göre tanzim edilir ve onlara kom utan olarak kendi bölgelerinden gelen bir asilzade verilirdi. Türkler hilâfet ordusunun en etkin un surunu teşkil ediyorlardı.20'" Ei-Mu’tasım. Türkleri cclbctmede daha da ileri gitm iştir.O , Türk aris tokratlarına cengel atmış, onlara samimî iltifatlarda buiunmuş ve böylece bir çok Türk asıizâdcsini, hatta hüküm dar veya bu hanedana mensub kimseleri, çev resinde toplam aya m uvaffak olmuştur. Meselâ C uf b. Yaitekin işte bu yolla ge lenlerden biridir. İbni Hallikân'ın bildirdiğine göre.El-M u’tasım ’a Fergâne Türklerinden bir gurub gelmiş ve ona ısrarla, harblerde bir çok kahram anlıklar 2 0 1 - İ b n i K u t e y b e . e l - M a a r i f . s . 79 1 . 202- cl-lsuthari, M esalik . 2 0 2 - İ b n i H a v k a l . s. 4 6 S .
291.
gösteren C uf ve daha benzeri bir çok Türk büyüklerinden bahsetmişlerdi 204 Bu nun üzerineEl-M utasım Bağdad’tan özel bir ulak göndererek C u f’u getirtmiş ve kendisine çok büyük izzet ve ihram larda bulunm uştur.El-M u’tasım .daha ileri giderek ona Sam arra’da özel bir bölge tahsis etmiştir. Bu ve bunun gibi Türk aristokratlarının ilk devirlerde büyük kafileler halinde Bağdad’a gelen Türkleri askerlik bakım ından talim ve eğitmek için kullanılmış olabilecekleri gözdfcn kaç mamalıdır. Bağdad’a bu şekilde başlayan Türk akını gittikçe süratlenmiş veElMu’tasım’ın çevresinde binlerce Türk toplanmıştır.Bu Türkler Dlvanül-Ceyş’e kay dedildiği gibi, onlara m untazam aylık maaşlar bağlanmış, hatta bazı im tiyazlar da verilmişti. Bu im tiyazlar Türkleri daha da teşvik etmiş ve onbinlerce Türk Bağdad’a gelmişlerdir.El-M u’tasım bu Türklere çok büyük önem veriyordu. O n ların kanlarının bile bozulmarnasını istemiş bunun içinde Türk m uhitlerinde gü zel endamlı kızlar getirterek onların özbeöz bu Türk kızları ile evlendirmiş ayrıca bu kızlara aylık m aaşlar vermiştir. Türklerin bu kızlardan ayrılmaları ve gayrı Türk bir kadınla evlenmeleri yasaklanm ıştı . 205 ' 14- ORDUDAKİ TÜRKLERİN SAYILARI: El-Mu tasım devrinde (832—841), Divanü’l-Ceyş’e kaydedilen Türkle rin sayısı hakkında kaynaklarda çeşitli rivayetler bulunm aktadır.Es-Süyûtî, bu hususlarda ki rivayetinde Türkleri, Divanü’I-Ccyş’e kaydeden ilk halifenin EIMu’tasım olduğunu, kendisini bariz bir şekilde acem hüküm darlarına yani Türk hakanlarına benzediğini hatla yürürken bile onlar gibi haşmetle yürüdüğünü ve Türk askerlerinin sayısının on bin küsür olduğunu bildirmektedir.206 El-Mes’ûdî, ise bu hususta daha çekingendir. Ona göre Türk askerlerinin sayısı 4000 bin207 dir. O nunEl-M u’tasım ’ın ordusunda ki Türklerin sayısı hakkında verdiği bu rakam ın gerçeği’yansıtmadığı da ortadadır. ZîraEl-Kindinin yukarda da zikret tiğimiz ve İbni T ağriberdî’ninde kaydettiği bir rivayetindeEl-M ü’tasım’ın daha halife olm adan önce Mısıra geldiğinde çevresinde 4000 Türk'ten oluşan bir m u hafız alayı vardı. Pek tabii olarak" bu sayı özellikldEl-Mutasım halife olduktan sonra sü ratle artm ıştır. Zîra bir taraftan Türklere tanınan büyük imtiyazlar, diğer taraftanEl-M u’tasım ’ın özel tutkusu ve bunu çok iyi bilen Horasan vâlilerinin teşvik, ve yardımları sayesinde B ağdad’a büyük bir Türk akını başlamış ve binlerce Türk 2 0 4 - İ b n i H a l l i k â n , I V , s . 14 7 . 205- el-M e sû d î,
M iirûc,
B u la k , 1383, II, S. 272.
L^.1 C x f î l jl « S l 3 Î îl j J t Z)i j j V I ıS j !>»JI «i v
L»U- Irfj
j J İ p « I x J I , ^ 1 11
206- e s - S iıy û tî, e l - H u l e f a . s. 2 3 2 . 2 0 7 - e l - M e s û d î , m i l i , s. 2 7 2 .
ı> I f i j lirf a IV , i j i ^ l
" ^1
hilâfet merkezine gelmiştir. El-Hamevî bu Türklerin sayısının 70.000 İbni T ağr’ı berdî ise 80.000 kişi olduğunu kaydetm ektedir .’ 09 Bu bakımdan Ali b. elCehın bir şiirinde Türkleri kasdederek şöyle demiştir:
“Benim öyle bir halifem vardır ki, Onun Türklerden (yağmurlar gibi) süratli ok atan yetm iş bin askeri vardır.’’2*0 ■ Hilâfet ordusunda ki Türklerin savılan daha sonra gelen halı'feler za manında artmaya devam etmiştirJVleselâEI-Mütevekkil zamanında belkide Türkler asker olarak ulaşabilecekleri en yüksek zirveye ulaşm ışlardır, bu altın devrinde eğer Et-Taberi’nin biraz da mübalağah'değilse hilâfet ordusundaki T ürkler’in sa yısı 200.000 ulaşm ıştır.2" Bu Türklerden bir çokları askerî rütbeleri süratle ge çerek, büyük ve dirayetli birer komutan olm uşlardır.A fşin, Vasîf, Boğa, Eşnas, Aytah gibi daha bir çokları zirvedeki bu Türk kom utanları arasındadır.Saray ve çevresinde ki nüfuz ve kudretlerine gelince bunuEI-M esûdî’nin yukarda bir kaç vesile ile kaydettiğimiz beyti ne güzel ifade etm ektedir. “A rtık Türkler her şeye hâkim oldular. Başkalarına onların emirlerine boyun eğmek ve kendilerine itaat etmekten başka ne kaldı. " 2 1 2 M am afih, Abbasî halîfelerinin Tiiıklere karşı bu aşırı sevgi, h atta bir tutku haline gelen davranışları daha önce de ifade edildiği gibi, hem Arap hemde İran entelektüelinin tepkisine yol açmış, onların şiddetli bir şekilde protesto larına sebeb olm uştur, bu durum dan acı acı yakınan bir şair şöyle demiştir:
“ E y k e n e tle n m iş
A m c a
iki
e lin
O ğ u lla n !
S iz
p a r m a k la r ı
v e b i/ .ler.
(gib i)
(ira n lıla r
ve
A r a p k ir )
tıp k ı
b irb irin e
id ik.
Ey Amca Oğulları! Siz, (buna rağmen) Türkleri işimizin başına getirdi niz. Oysa biz bu devletin çok daha öhcedcn hem dayanağı kem de direği idik. 2 0 8 - e l - H a m c v î . İ t i . s. 1 ' 4 . 2 0 9 - İ b n i T a ğ r ı h e r d i , eıı-N iicıım , II, s. 2 35. 2 1 0 - K i t a p ç ı . Z . cl-T ü rk . s. 129. 2 1 1 - e l - T a b e r i , l \ , S . 165 . 2 1 2 - el M e s f ı d î . 11. s. 2 5 6 .
_^syi ^
UJI w z l U 4#i J I
Bu barbar Türkler (şimdi) nasıl olur da bizim servet ve ganimetlerimize ortak olurar. (H albuki herkes bilir ki o bizim hakkım ızdır. Allaha yem in ederim ki,(bundan böyle bir damla) taıh su içmiveceğim. İçsem bile ancak yaşayabilecek kadar içeceğim, (açlık grevi yapacağım, ya o Türk ler gider ya da bu) devletin direği yıkılana kadar. ” 2 1 3 Ei-Mırtasım’dan sonra Türkler için O rta Doğu ve hilâfet ülkelerinde yeni bir devir daha başlayacaktır Bu devirde Türkler, bizzat icraatın içindedirler. Türklerin, hilâfet merkezinde icraata ortak olmaları ve bunun başta halifeler olmak üzere idârî, askerî hatta edebî sahalardaki tezahürleri, bu yöndeki sosyal ve siyâ sî gelişmeler ayrı bir inceleme konusu olacaktır.
2 1 2 - e l - K a y r a v a n î , Z i i h e n ı ' l - A d â h , H e y r ı ı t . 1 9 7 2 . s. 22 0 .
Barthold. T. W ., O rta A s y a T ü r k T a rih i h a k k ın d a B arthold. T. W .,
Turkestan
dersler
İst. 1927
D o w n îo M o n g o l In vısıo n . L o n d o n . 1968
E l-B a h a rzı, E b i ’l-H a sa n A li b. E I-H a s a n O u m iyye tü ’l-K asr. Be yru t El-B elâzurî, Fû tu h ü l-B ü ld a n , Tah. A . E , E T - T a b b a ’ ve Ü . E . E t -T a b b a ’. B e y rut 1958 E l-B u h tu ri, D iv a n ü ’L -B u h lu r i Tah. H . K ., E s-Se y y a fi, K a h ire 1963 E l-C a h ız, Fezailü’l-Etrak, (R e sailü ’l-C ahız,) Tah. A . M . H a ru n , Kah ire , 1964 E l-C a h ız, K ita b ü ’l-Heyevan, Tah. A . M . H a ru n , M ıs ır, 1958 E l-C ahtz, Zem m ü, A h lâ k ı el-Küttab, (R e sa ilü ’l-C a h ız) Tah. A . M . H a ru n , K a hire, 1965 El-C e h şiyari, E l-V ü ze ra vel-Küttab, Kahire 1938 C o rci Zeydan, T a rih u M ıs ır el-Hadis, M ıs ır 1967 C o rc i Z eyd an, T a rih et-Tem eddün el-İslâm î, M ıs ır 1967 C ebr, Cem il., E l-C a h ız ve M uetem atu A srih i, Beyrut 1957 Eliot. C ., T u rk e y in A o u n ıp e , L'ondon 1945 İb n ü ’l-E sir, E l-K â m il, Beyrut 1965 E l-E n sa ri, M ü slim b. E l-V e lid, Divaıut S a riu ’l-G avani, T a h. S. Ed. D a h h a n , M ı sır, 1958 Emin.. A ., E l-K â m il, Kahire, 1962 G ib b. H . A . R., O rta A s y a ’da A r a p Futuhatı, çev. M . H a k k ı, İst. 1930 H a llin g G ., A Study in T u rk ish Values, L o n d o n 1954 Hitti P. K ., T he A ra p s, C h ic a go 1962 H a şan . İ. H ., T a rih ii’l-İslâm , Kahire, 1958 E l-H a m a vi, M u c e m ü ’l-U dab a, M ıs ır 1931 El-H a m a v i, M u c e m ü ’l-Biild an, Beyrut 1955 İb n u A b d ı Rab bih , EI-lkde)-Ferid, Kahire 1944 İbni K esir. El-B idaye. M ıs ır 1932 İbni H ub eyb , E sm e ii’l-M u ğ la li (K a v a d iru ’l-M ahtutat), Ka h ire 1964 İb n ii’l-Fakih, Kitebii’l-Büldan, l.eiden, 1885 İbnü-1-lbri, T a rih u M u h tta sa ru ’d-D üvel (Tarihsiz) İb ni H a zm , C evam iussira ve Ham se Kesail, Tah. N . E l-E se d İ. A b b a s A . Şa k ir M ıs ır İb ni H u b eyb , E s m a ü ’l-M u ğta lin m ine’l-Kşraf, Tah. A . M . H a ru n , Kahire 1954 E l-H a tib El-B ağda d î, T a rih u Bağdat, M ıs ır 1931 El-İsb a ha n ı, E l-A ğ a n î, Kahire İbni Fzalan, Risâle. Neşr., Sam i e d-D ah h an, D ım ış k 1960 İb n ü ’l-Fakih, K . E l-B iild a n , Leiden 1302 İbni T ayfur, Kitabu B ağdad., Tah. M . Z . H . El-K e vse ri, i. A . E i-H u se y n i, K a hire, 1944 İbni Ktıteybe, E l-M a a rif, Tah. S. A k k a şe . Kahire , 1960
İb n i T ağrıb erd i, E n -N u c û m E z-Z a h ire , Kahire, 1930 İb n ü ’l- M ü ’tez, T a b a k a t es-Suaura, L o n d o n , 1936 İb n ü H a v k a l, K ita b iis Su ra t e l-A rd . E d . J. H . K ram e rs, Leiden, 1938— 39 El-İsta h a ri, M e s a lik e l-M e m a lik, Leiden, 1927 Kitap çı, Z , E t - T ü r k fi M ü e lle fâ t’il-C a h ız, Beyrut, 1972 K itapçı, Z ., H z z . P ey g a m b e r’in H ad islerind e T ü rk le r, IstafibUl, 1986 Kitapçı, Z., Sem erkant’da Islâmiyetin Yayılışı, TU rk D ü n y a sı Araştırm aları,no:29 K itapçı, Z ., A r a p Şehirlerine Yerleştirilen tik T ü rk le r, T U rk KtlitUırü, A n k a r a 1972, no:112 Kitapçı, Z., U m m a h a tü ’l-H ulefa Mecelleh, M e c m a u ’l-L u ğ a el-Arabiyye, D ım ışk 1972, no:3 Kitapçı, Z., T h e first C h alla n ge o f the T u rk s apainst the A ra b , T a rih D e rgisi, X X X I I , İst. 1979 Le w is B., T h e M id d le E a st and W e st,L o n d o n , 1960 Ligeti L ., Bilin m e ye n tç A s y a , İst. 1970 L a n d a u R., tslâ m and A ra b s. L o n d o n , 1958 E n -N e c m V .T ., E l-C a h ız ve l-H a d ra tü ’l-A bb assiyye , Bağdad,. 1965 R a y H . C . D y n a sti H is to ry o f N o rthe rn tndia, Calcutta, 1931 E s-Sü y û ti, F a rih u 'l-H u le fa , M ısır, 1952 E r-R e m z i M . M . , T e lfik u ’l-A h b a r.O re n b e rg, 1908 Sh aban , M . A . , T h e A b b a sid R e volu tion , C am b ridge, 1970 Es-Sealibi, L e ta ifü ’l-M a a rif, M ısır, 1960 Şeşen, R .,E s k i A ra p la ra göre Türkler. T ü rk iy ya t m ecmuası, İst. 1969, X V , 11-36 Şeşen, R., tslâm C oğra fy a cıla rın a göre Türkle r. A n k a ra , 1985 Şelebi A hm e t, Et-T a rih u l-tsiâ m i vel H id a re tü ’l-tslam iyye, K a h ire 1960 Sayılı, A . and Frye, R. N .,T h e T u rk s in K h u ra sa n and H ra n so x a n ia at the time o f the A r a p C onq u e st, M ü s lim W o rld , X X X V , 1945, 308-315 Sayılı, A . and Frye, R. N ., Se lçuklu lardan E vve l O rta Şa rkf t T ü rk le r, Belleten, X X X V I I , 1946, 97-131 E l-M e su d i, V u ru c ez-Zeheb, Tah. M . M . A b d d u l-H a m id , M ıs ır, 1964 Et-Taberi, T a rih u ’l-U m m an vel-M ülük, Tah. M . Ebul-Fazl İbrahim , Beyrut, 1966 E b i Tem ınam , D iv a n ü ebi T cm m am , B i-Ş e rh i’l-H atib et-Tebrizi, Tah. A b d u A z zam , M ıs ır, 1951 Y ıld ız H . D ., İslâm iyet ve T ürkle r, İst. 1976 Y a k û b i İb n i V a zıh , T a rih Beyrut, 1960 I — I I el-Büldan, N e şr M . S. de goje, L e iden, 1892 Y u s u f S. M ., Studies in İslâ m ic H isto ry and Culture, Lahore, 1970
E L M U H E L L E B .2 9
H A Y A N E N N A B T İ. 3 8
E M E V İ , 22.25,27.29.31,32,33,40,34,39,
H A Y D A R B . K A V U Ş , 54
4 1 .4 2
H İ C A Z , 45
E M E V İL E R . 2 . 5 . 6 , 8 . ll. 1 9 .4 3 .4 5 .7 3
H İN D . 4 . 4 9
E M F . V t L E R D E V L E T İ , 44
H İN D İS T A N , 3
E S S A L İ B İ , 2 0,4 5
F fİŞ A M B. A B D Ü L - M E L İK . 5
E S S U Y Ü T İ. 4 5 , 5 3 , 7 2 . 7 4 , 7 6
H İŞ A M B .4 1
E S E D E S - S A M İ. 7 2
H O R A S A N , 2:" 2 7 ,2 8 ,3 0 ,3 1 ,3 5 ,3 6 ,3 7 ,
E SN A S.7 2 ,7 7
3 8 .4 1 .4 2 ,4 5 ,5 i .5 5 ,5 7 ,5 9 ,6 9 ,7 0 .7 2
E T A H V A L , 56
H O R A S A N l . 1 , 4 8 , 6 4 .6 5 ,6 6 ,6 7
E T C A H İZ . 6 8
H U M E Y D B . A B D Ü ’L H A M İ D . 6 0
E T 1 A B E R İ . 3 1 ,3 2,42,56
H U M E Y D B . A B D Ü ’L - H A M İ D E T
E T T Ü R K İ. 4 7 , 4 9
T C JSİ.6 2
F . T - T A B E R İ. 4 1,71.77
H U M E Y D , 2 9 .6 3 ,6 4 ,6 5 .6 6 ,6 7 .6 8
E T R A K .3
H Ü S E Y İ N B . A L İ . 47
E V E L İR . 2 3
H Ü S E Y N F.L Z A H H A K . 1 3
F A R S . 14.1 5 ,25
H Z . A L İ , 47
F A R S L IL A R . 5 8
H Z . İ B R A H İ M , 47
F A Z L B . E R R A B İ.5 3 ,5 4 .5 7
H Z .M U H A M M E D .l
F A Z L B .S E H L .5 3 .5 5 ,5 6
H Z . Ö M E R , 35
F E N A İ L İ 'L E T R A K . 6 2 .6 8
H Z . P F . Y G A M B E R . 1 , 40,71
F E R G A N E L İ3 3 . 3 4
H A N İB .3 2
F E R G A N E L İL E R .7 5
I R A K . 45
F E T H . B . H A K A N . 53
İB N . 3 1
F E Z A L L Ü ’L - E T R A K , 19
İB N E L -M U T E Z Z İN . 7 4
G A L L A L E .3 1
İ B N İ C E R İR . 4 1 . 4 4 , 4 6 . 5 0 ,
G İB B .2 9
İ B N İ E S 'A D B . E L M D S İ L İ . 6 5
G Ö K T Ü R K H A K A N I,5
İ B N İ F A Z L A N . 20
GÖKTÜRK. 4
İ B N İ H A L L İK A N . 7 5
G Ö K T Ü R K L E R .4
İ B N İ H A V K A L , 75
H .A .R .2 9
İB N İ H A Z M .5 1
H . D A T L D IZ . 5 7
İ B N İ K U T E Y B E . 59
H . İ . H A Ş A N . 37
İ B N İ T A G R İ B E R D İ , 7 6 ,7 7
H . Z Ö M E R . 25
İB N İ T A Y F U R , 69
H A C C A C . 32.42
İ B N U ’U L E S İ R , 31
H A D İ M Ü ’R R E S İ D . 4 8
İB N Ü R A B B İH . 4 9
H A K A N . 10.48,51
İ B N İ C E R İR . 4 5
H A M M A D E L T Ü R K İ. 46
İ B R A H İ M B . E L İZ Z İ.1 6
H A M M A D .4 7
İB R A H İM M E H D İ B .U L V A N
H A R İ C İ . 65
E L - H A R U R İ. 7 4
H A R İ C İ L E R , 58.6 4 ,65
İ B R A H İ M , 58
H A R İ S . 33
İB R A H İM B .E L A B B A S E S S D L İ.6 8
H A R U N E L R E Ş İD . 4 9 , 5 2 . 5 3 .5 4 .7 2 .7 3
İ B R U ’L F A K İH . 2 0
İÇ ASYA,23,25 İHŞİDLER.60 İHŞİD ES SOĞDİ.60 İPEK YOLU,25 İRAN.6,14,15,29,49,59,61,66,70,73,77 İRANL1.25,34,50,57.65 İRANLILAR, 1,71 İSMAİL B.ADBULLAH.45 KABİLE,4 KARA MUHAN.38 KARLUK.3 KAYSER,10 . KAZVİN.47 KISRA.8 KUDÜS.33,34 KUFE.39 KUR'AN,34 KUTEYB.36 KUTEYBE.26.29,37,38 KÜR MUĞNAN.38 KABE.39,53,72 KABİL,28,55 KAVUŞ,57 KİKAN.28 KÖFELİ.37 LATİNCE,1, LEYS.53 MANİ.4 MANİHEİZM.3 MAVALİ ,21 MAVERAÜNNEHİR.22,29 MAVALİ.25,36 MEDİNE,1,47 MEHDİB.58 MERACİL.51 MERV.35,67 MERVAN.10 MERVE.57 MEVALİ,6,23,30.35,37,38,39,42,45, 46.69 MISIR.3,71,73,76, MİLLET. 16 MUAVİYE.2,25,31
MUHAMMED B.EL CEHM.60 MUHELLEB.28 MUSA ABDULLAH,54 MUSA,50 MÜBAREK.47 MÜSLÜM.32 MÜSLÜMAN TÜRKLER 22 MÜSLÜMAN.14,15,27,28 MARİDE.72,73,74 MDMİYYETÜ’L KASR.17 NASR B.ŞEBS,58,70,71 NİMSEKES.38 NİZAK.38 NUH B.ESED.59,75 ORTA ASYA.25,30,35,36,37 ORTA ASYA,37 OSMANLI TÜRKLERİ,22 ÖMER B.ABDÜLAZİZ.39,42 PEYGAMBER,34 RATİP.53 REDŞtD B. KAVUŞ,57 RESUL.39,40 RESÖLLÜX-MEMUN,61 REŞİD.32 RAMİSEN,38 SADRAZAM.13 SAİD B. OSMAN,25,26,35,36 SAMARRA.76 SASANİ DEVLETİ,1,27 SELÇUKLULAR,2,22 SEMERKANT.25,26,28,35,37,59,73 SEMAME B.EŞRES.60 SEVAD.47 SOĞDİANA.26,73 SUL TEKİN.39,40,41 ŞAM,33,34,39,42,45 ŞAKİR ET TÜRKİ.47 ŞEHİR DEVLETİ, 1 ŞERİFÜ’S SADE EL BELHI.17 TABERİSTAN.39 TAHİR B. EL HÜSEYİN, 11,50,61,66, 70, TAMİM B. BAHR.4 TARHAN.38
İNDEKS
A B B A S İ .2 ,5 ,6 ,1 1 ,1 3 .1 4 ,1 7 ,2 0 ,2 5 , 2 9 ,3 6 ,4 1 , 4 3 , 4 4 , 4 5 , 4 6 , 4 7 , 4 8 , 4 9 , 5 0 , 5 1 , 5 7 ,6 6 ,6 9 ,7 2 , 7 3 . 7 7 , A B D İ R A B B İH .31 A B D U LLA H B .T A H İR ,7 5 A B D U L L A H .42 ,7 4 A B D Ü T K A Y S .37 A B D Ü L M ELİK ,3 3 ,4 0 ,4 1 A B D Ü L K A N İ.17, A C E M ,2 2 ,6 9 ,7 1 A FK A N İST A N ,28 A F Ş IN .7 7 A H M E D B .H A L İD .56 A K R A .40 A K ŞİT L E R .6 0 A L E V İL E R ,58 ALİ B . EL A B B A S E R R U M İ,16 ALİ B . EL C E H M ,1 1 ,7 7 ALİ B . H A ŞA N EL B A H A R Z İ.1 7 ALİ B .İS A B .M A H A N .54 ALİ CE V A D .50 A L L A H ,1 3 ,1 4 ,1 5 ,2 0 ,3 4 ,3 9 ,4 0 ,4 2 ,7 8 A L M A N ,4 A M İL.48 A R A P Ç A ,1,34 A R A PL A R , 1 .1 3 ,1 4 ,1 5 ,1 6 ,1 8 ,1 9 ,2 0 ,2 3 ,2 4 ,2 5 , 2 6 .2 7 ,2 8 ,2 9 ,3 0 ,3 1 ,3 2 ,3 5 ,3 6 ,3 7 ,3 8 ,3 9 , 4 0 ,4 1 ,4 2 ,4 4 ,4 5 ,4 6 ,4 9 ,5 0 .5 3 ,5 7 ,5 8 ,6 0 . 6 5 ,6 6 ,6 7 ,7 1 ,7 3 ,7 7 A R İ,3 ,4 A R ÎL E R .19 A ŞA Ğ I T Ü R K İS T A N ,5 ,2 6 ,2 9 .7 5
A .T O N Y B E E .3 A TİLA .3 ATLAS O K Y A N U S U , 1 A Y NI Z E R B A .4 9 A Y TA H .77 B .A B D Ü L H A M İD ,2 8 ,2 9 B .A K İY L .32 B .E B U S U F R A .2 8 ,2 9 B.E L C E R R A H ,4 2 B .M Ü S L Ü M .2 9 ,3 6 B .S E Y Y A R ,41 B .T A V V A F.31 B .Y U S U F ,3 2 B .Z İY A D .31 B .Z İY A D .3 5 B A B E K EL H U R R E M t,5 7 ,5 8 BA Ğ D A D , 1 1 ,1 4 ,3 6 ,4 6 ,5 0 ,5 3 ,5 4 ,5 6 ,5 8 , 5 9 .6 7 ,6 8 ,7 0 ,7 2 ,7 4 .7 5 ,7 6 BA H A R A T Y O L U .4 B A S G İS .3 8 B A S R A .2 0 ,3 1 ,3 2 ,3 9 B A S R A L I.3 7 B A Y K E N T .3 6 B EÇ KEM '. 17 B E L H .6 7 BF.1.İC İSTA N,28 B E N İ E Z D .3 7 B E N İ B E R K ,37 B E N İ T E M İM ,37 B E R M E K İL E R .5 3 B E R N A R D L E W İS,3 B İL G E K A Ğ A N ,4 ,5 B İSM A R K .5
B İZ A N S . 1 B İZ A N S I .'LA R .48.49 B O Ğ A EL K E B İR .72 B O Ğ A .2 .14.77 B U D A ,4,5 B U D İZ M .4.5 B U H A R H U D A .61
F.l. H AM AV İ.31 EL H A M M A S E .17 EL H U R E Y M İ, 11
B U H A R A .20,26,28.31.35.36.37,38 B U H A R İY E T U Z-ZİY A D .31 CAFER E l. H U S A K Î.5 9 CEBEGU Y A B U B E Y .55 CE.NAB-1 H A K .72 CEN G İZ H A N .3 C E Y H U N . 19.27.35 C İL .17 CUF B .Y A LT E K İN .7 5 CUF.76 C Ü R C A N .39 CİN Ş E D D İ. 1 C İN C İL E R .4.20 DE Yı .E M .39 D O K U Z O Ğ U Z .3 EBA SUEEYM F K K İÂ ET TÜ R K İ.4S E BA 1.7 4 EBİ DAV'UD.74
Ol H A D İM
E B N A .66.69.70 EBE S Ü L E Y M A N .49 EBU S U C A S E B tB B .İB R A H İM .61 1 BU TE.MMAN. 12 13 e b u i f İ d a .:-;;. E H U İS H A K El -H U R E Y M .50 E BU ı.FİD A.34 E B Ü ’İ. H A Ş A N ET T A Y LK Î.17 ED-DIM1SKE33 1 i l i I B E Y , .39 E l A B B A S İ.52 EL A F Ş İN .12.13.41.53,57.71 Kİ. C A H İZ .4 .19.20.28.29.31.52.58.60. 61.62,63.67,69, El. C E R R A H .42 EL E M İN .50.5,,.54.58 EL FETH B. H A K A N .13
EL H Ü S E YN .67 F.L H A D İ.47 EL IS F E H A N İ.4 0 EL K A S IM B. S E Y Y A R .60 EL K U N A S E .50 EL M A N S U R .44.45 EL M E H D İ,47 EL M E H D İ,46.58,60,74, Ei M E M U N .4 ,11.12,19,29.52.53,54.55, 56,57.58,66,68.74. EL M * " T A S İM .U .12.13.48.53.58 EL. M U TEM .52 EL M Ü B A R E K .58 El. MÜHEL1.DA.39 EL MÜHELL.EB.40,41 EL M Ü T E V E K K İI..13 EL R A Z ÎB İL L A H . 17 El T A İ . l l 13 El. VEI.İ1.) B. A BD Ü LM E EİK.S EL V El.İD B Y A Z İD B. A R İK A .8 El V E L İD .41 E i.-A LS IN . 71 E L-B U H T U R !. 13 E L-C A H İZ .3.66 E l.-i M İN .5 6 ,7 1 ,72. E l.-H A M A V t.77 EL-İSTFH A R İ.75 El -K A SIM B .S E Y Y A R .62 Ei -K İN D İ.73.76 I l.- M \N S U R .4 6 E I.-M E M Ü N ,50.51.59.60.61 .(>2.67.69, >
1 . /a
.
El ■Mİ .SUi -'!.45.46.47.77 EL-M U T A S I. 2.59.69.7 1 ,7 2 ,7 3 .7 4 .7 5 . 76.78 El -M U T E M 72 E! .-M Ü B A R IK ÎY E .47 E L-M Ü T E V E K K İL.53.72.77 E i-M A N S U R .47 ELİO T.3.
TARİH KONGRELERİ,7 TARSUS,48 TAŞKENT.41,51 TDLON.71,72 TONYUKUK,4,5 TUS.53 TÜLYA ET TÜRKt,47 TÜR,57 TÜRGİŞ.5 TÜRK HAKANI,4,6 TÜRK KAĞANI,5 TÜRK MİLLETİ,13 TÜRK,13,14,20,23,24,25,26.27,28.29, 32.34,37,38,40,41,47,49,50.56.62,64, 71.74,75,76 TÜRKİSTAN,32,42 TÜRKLER.l,2,11,12,14,16,17,18,19, 30,31,33,35,36,39.40,42,43,45,46,47, 48,51,52,53.58,59,60,61,63,65,66,67, 68,69,70,71,72,73,77,78,80, TÜRKLEŞMEK,45,53 TÜRKLEŞTİRİLMEK,60,71,75 TÜRKLEŞTİRMEK,73 TÜRKOLOJİ KONGRELERİ,7
TDRANILER.19 UBEYDULLAH B. ZİYAD.20 UBEYDULLAH,31,32,35 ULVAN EL HARURİ.58 UMMU’L VELED.48 URVE.32 UŞRUSANA,56,57 UYGUR,3 VASIF,2,32 VASIK.48 VASIT.32 YABGU BEY KAVUŞ,56 YAHYA B.MUAZ.61 YAKUT EL- HAMAVİ.5 YAKÜBİ.59 YAKDT.40 YEMAME.31 YEZİD EL MÜHELLEB.38 YEZİD,39,40 YUNANLILAR,20 YAK ÜT,41 ZERDÜŞTLÜK.3 ZÜLYEMİNEYN,60,61
View more...
Comments