Yavuz Sultan Selim

May 8, 2017 | Author: Tolga Onur Dinkçi | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download Yavuz Sultan Selim...

Description

Yavuz Sultan Selim

M U K A D D E M E Sultan S elîm -i E v v e li râm elm eyüp ecel Fethetm eliydi

âlemi

şân-ı

M uham m edi

Yahya Kemal

Kitabın müellifi Namık Kemal’in dediği gibi «Şu devlet-i muazzama-i Osmaniye’nin en büyük adamı Sultan Selim’dir.» Halife-Padişah Sultan Selim’in yaptığı işler büyük olduğu kadar, manevi dünyası da o mabette büyüktü. Hatta diyebüiriz ki, manevî dünyası, o muazzamat-ı umur sayılan işlerle kıyas edilse ruhi âleminin vüs’atı bizleri hayretlere gark edecek derecededir. Zaten bu muvakkat dünyadaki hareketlerin nâzımı da o âlem değil midir? Bizi hayrete düşürür dedik. Çünkü bâzı nâdir yaratılışlarda bu âlem o kadar derin ve o kadar bizim gibi insanlar tarafından ihata edilemiyecek derecede yüksektir ki, vâlih ü hayran temaşa etmemek imkânsızdır. İşte o âlemden fışkıran ve taşan beyitlerinden biri: Murâd-ı her dü cihan herkesi ârzıı dâred Selîm ânaede bârî be teng-i ez dü cihân

MUKADDEME

6

«İki cihâıı muradı, dünyada ve ukbâda

saadetle

yaşamak, herkesin arzusu ve isteğidir. Fakat Salim iki cihandan da, dünyadan da ukbâıhıı da sıkılmıştır» Bn ulvî ruhun sahihi, «mu nzâ-yı İlâhiyi

istihsal

edecek ilerden başka bir şeyle meşgûl etmemiş, yaratılışın hikmetine muvafık olarak yaşamağa çalışmış, yaşamış bir zattı. Nâil olduğu büyük zaferler böyle bir şalisi gurura elbette sevketmezdî. Nitekim kendisi de bunu, Diişmen-i siyehdil çt dân in hâlet

Feth-i leşker-i mâ zuhûr-ı ilâhİst «K ara gönüllü düşman benim askerimin zaferlere ulaşmasının, sırf Allahın yardımından başka U r şey olmadığını ne bilsin?» beytinde ne güzel ifade etmiştir. Ku dâhi Pâdişâh, büyük devlet adamı, büyük asker, büyük âlim ve büyük şâirin hayatını ve, devrim en inre teferruatına kadar cilt cilt, ayrı ayrı kitaplar halinde yazmayı ve kendisinin en büyük emeli olan İslâmî tek noktaya toplamayı onun torunları bulunan bizlere Müsei)bib-ül-esbab olan Allahın nasıb etmesini niyaz edelim. Yavuz Sultan Selİm’in büyüklüğünü ve sekiz sene gibi bir zamanda yaptığı işlerin azametini böyle ufak bir kitapçıkda anlatmak imkânsızdır. Fakat haşmetli ve şanlı ve yegâne iftiharımız olan mazimizin, hattâ yakın mazimizin bile bilinmediği, unutturulmak istendiği, tahrif edildiği şu son devirde; neslimize atalarımızın büyüklüğünü, velev ki ufak bir risale ile olsun anlatmak arzusu ve iştiyakı bize bn eseri neşrettirdi. Kitabın müellifi hakkında Türkiye'de birçok inceleme yapılmış, hakkında birçok şey söylenmiştir. TttrIdyenin son 150 senelik mazisinde yapılan işlerin ga-

MUKADDEME

7

Tipliği, Türk milletinin rağmına meydana getirilen ıslahatların zararları, bu hareketlerde rol alan bazı devlet adamlarının gafleti ve hatta ihaneti; bugün sevinerek söylemek lâzımdır ki, memleketin bütün münevverleri tarafından olmasa bile, şuurlu ve vatansever^ mazisini ve milletini bilir vatan evlâtları tarafından farketlilrniş, bilinmiş ve artık tetkik safhasına geçilmiştir. Namık Kemal bu 150 senelik, büyük bir Türk şairinin tabiriyle, «inkâr devri» idinde yetişmiş fikir adamlarımızdan biridir. Kendisi tahrîr sahasının hemen her nevinde eserler vermiş bir kimsedir. Gençliğinde tutulduğu Jön-Tiirk hastalığı hariç bırakılırsa, N.Kemal diğer taraflarıyla şuurlu bir vatansever ve İ6İâmcı idi. lttihad-ı İslama taraftardı. Ve bunu gerçekleştirecek esbabın da Osmanlı İmparatorluğunda olduğunu biliyor, onun yıkılmasıyla lttihad-ı İslâm fikrini kuvveden fiile çıkarmanın artık bir hayal derecesine düşeceğini farkediyordu. Bu yüzden Ömrünün son devirlerinde tamamiyle Osmanlı tarihi ile meşguldü. Tamamhyamadığı Osmanlı Tarihine muhterem Ziya N ur Bey ağabeyimiz, «Osmanlı Şehnamesi» tabirini vermişlerdir ki, intak-ı hak dense sezadır. Onun bu ııfak kitabı da Türk tarihinin efsane şahsiyeti ve Türk mitetinin idealindeki lideri olan Yavuz Sultan Selini Hazretlerini anlatmaktadır. Kîtab gayet muhtasar olduğu için bazı mühim meseleler de bir iki satırla geçiştirilmiştir. Bu sebepten yer yer haşiyeler koymağa mecbur olduk. Senelerdir lisanımızın başına belâ olan uydurmacılık dolayısiyle neslimiz, ecdadımızın eserlerini, şu I-âtin harfleriyle yazılsa dahi, okuyup anby&mamaktadır. Bu sebepten N.Kemal’in türkçesini de uslûbuna dokunmamağa gayret ederek istemiye istemiye sadeleştirdik.

MUKADDEME

8

Fakat bazan, lisana başka bir güzellik veren terkiblere lıic,- dokunmadık. lîu arada Sultan Selim için, Devr-i Sultan Selîm’i yazmak içiin Seyf-i meslûl kıldı hâmesini Halk Yahya Kemâl’e rahmet okur Gûşederken Selîmnâme’smi diyerek muhteşem bir Selimnâme yazan büyük şâir Yahya Kemal’in bu şaheserinin de tamamım, yer yer kitaba dere ettik. H er iki Kemal’ler için de, Sultan Selîm-i Evvel’i yâdâ vesile oldukları için Bari-i Taâlâ’dan rahmetler diler, bizlere de onların hayal ettikleri dünyayı nasib etmesini niyaz eyleriz.

A hmed Yücel

BAŞLAYIŞ —

Eflâkden o dem ki peyâm-i kader gelür Gûş-i cihâne velvele-i bâl ü per gelür Devr-I fütûlıu sûr-i Sir&fil müjdeler Hak'dan nizaın-ı âlemi te’mîne er gelür Ebvâb-ı Ravza-î Nebevfden firiştegân Cibril’i gördüler nice demdir gider gelür Derk ettiler ki merkad-i pâk-î Muhammed’e Kûhü’I - Kudüs’le arş-ı Huda’dan haber gelür Kûy-î zemini tâbî-i fermanı kılmağa Sultan Selim Han gibi bir şîr-i ner gelür Hayâtının alemleri üstünde uçmağa Sîmürg-i feth hem-cü nesîm-i seher gelür Hakan ki at sürünce bir iklim-i düşmene I*İ3 ü peşinde mahşer-i tiğ ü teber gelür Ey gaasıb-ı diyâr-ı Arab bekle vaktini Evvel oezâ-yı saltaaat-ı sürh-ser gelür K ik,' fâtih-î zaman gören Iran-zemin bugün Görsün kiminle hangi cüyûş-i zafer gelür Tekbirlerle halka ıyân oldu tuğlar Sahrâ-yı Üsküdâr’e revân oldu tuğlar

1514 —

10

YAVUZ SULTAN SELİM

Sultan Selîm-i E vvel ki, Yavu z lâkabıyla mâruftur; (1 ) 875 H. senesinde Am asya’da cihana gelmiş (2 ) ve çocukluğunu büyük babasının (F a tih ) terbiyesinde tamamlıyarak, Bâyezid’in cülusundan sonra o zamanlar mer’İ olan âdet muktezasınca, Trabzon sancağına memur olmuştu. Kendi, cihanı değiştirmek kudretinde bir istidatla yaradılmışken, zaman ve imkân müsait olmamak hasebiyle kırkiki yağma girince(1 ) B u lâk abın Tlirkçede kullanılış şeklini ve m in is in i izah ccirrı H am ıııer m ütercim i M ehm et A tâ B e y şöyle d iy o r: « A h . m el V e fik l'aşii Lehçe'de bu kelim eyi (şehid, ^ r s m a ı , haşin, uz zıd d ı) suretinde ve uz kelimesini (u ygu n , iyi, y a ra r, ceyyid; halini, o ğ u z ) diye İzah ile, ikinci kelim ede

(a z olsun öz olsun,

çok olup y a v u z ola c a ğ ın a ) şeklinde b ir de d a rb -ı mesel yazar. Şu d a rb -ı meselin birinci kısm ı mu.Hım ise de ikinci kısmını işittiğim iz yoktur. Ç a ğ a ta y L ü g a ti olan A h u ş k a ’d a ne Yavuzu, ne de (u z ) un bu nıân&Kinı görem iyoruz. Pariste 1870 de İm p aişıttlğim iz yoktur. Ç a ğ a t a y L ü g a ti olan A b u ş k a ’d a ne yavuzu, (nınııvais, quereileur. fa ib le ) «fen a, m ünazaacı z a y ıf» diye i*ah edilm iştir; lâkin hu da vesikadan uzaktır. B u h a ra lı Şeyh S ü leym an ETcndiRİn 1298 de Istan tın lıkı tabedilen Ç ağ a tay -i T ürk i-i O sm ani lügatim le ine (Y a v u z - pakizc, âlâ, nik. hah, gtU el, m üste sn a ) şeklinde yazılm ıştır. F ilh a k ik a O sm an lılık ta (Y a v u z A t ) denildiği zam an herkes atın âlâsını, en kuvvetlisini a nlar. H aram erin hliyük tab’ımlü y a vu z (tranı-hant,. inJlexible - keskin, e ğ ilm e z) ve M u h tasarın d a keskinden so n ra (v ig o u re u x ) kuvvetli kelim esiyle tefsir edilm iştir. B u h a ra lı Süleym an Efendinin k ay ıt şekli

Hanm ıerin

tercümesine m u va lık

o lm a k la be ra b e r en

d oğ ru su bu görülüyor. Y a v u z kılıç ya vu z at, kılıncın ve atın b ü tün hasselerini erlini âlâsı, m üstesnası dem ek old uğu g ib i; Sultan Selim e, Y a v u z denilm esi P a d işa h lık hasaisini tam am iyle haiz olm asından neşet etm iş ola ca k tır.» ( D evlet-i O sm aniye Tarihi, H anım er, M. A tA B e y tercümesi, s. 9fi; M ütercim N o tu ) (3 )

Saadeddin

Selitıınfınıesinde K enıalpaşazâdenin

eserin-

den ııakieıı yazıyor kİ, Sultan Selim in velâdeti heng&m ında bir derviş alesseher S a ra y kapıısunda bu lun arak «B u g ü n bu hanedandan b ir erkek çocuk d o ğ ac a k tır ve babasının yerine geçecektir. Vücudunda yedi ben bulun acaktır; onların m ik tan n ea â lişan boylere galebe edecektir» dem iş idi.

YAVUZ SULTAN SELİM

11

ye kadar nâehiller elinde bulunan devletin tam bir ik bale doğru yönelmesine â r a olan durgunluğa teessüfle bakarak ömür geçirdi. Ancak bu zaman zarfında. Osm a n lI Hanedanı âzâsının ilim v e kültürde en büyüklerine muadil ve edebiyatta cümlesine Üstün gelecek derecede b ir ilim tahsil etmekle beraber, himmetini yalnız kalem cihetine hasretmiyerek, cihana düşürmek istediği inkılâplara bir mukaddime olmak Üzere sancağına (vilâyetin e), Kanûn-u Osmânl’de garip bir değişiklikle, âdeta bir istiklâl şekli vermişti. Etrafında bulunan «Gürcü ve Kızılbaş Ü m erâsıyla» muamelelere, muharebelere girişiyordu. H attâ kuvveti, dairesi balkına münhasırken kudret v e şöhreti şarkta T iflis ve cenubda Erzincan’a kadar erişmişti. N e fâidesi va r ki, Bâyezid babalık şefkatini, huyu ve zevkleri bakımından kendisine benzeyen Şehzade Sultan Ahm ed’e hasrettiğinden, Selimin bu şecaat dolu hizmeti Istanbulca bayağı günah renginde ve mueib-i tekdir olurdu.

görünür

Biraderinin nüfuzu ve kendinin itibarsızlığı bir derece idi ki, Sultan Süleyman rüşt yaşına vardığı zaman uhdesine bir sancak verilmesini arzetmesi üzerine taraf-ı pâdişahîden Şebinkarahisarma memur edilince, Sultan Ahm ed oranın kendi sancağıyla komşuluğunu bahane edip hemen tstanbula bir şikâyetçik yazıvermekle, çocuğun memuriyeti Bolu’ya çevrilmiş ve fa k a t beriki oranın dahi saltanat makamına yakınlığından ve yol üzerinde bulunduğundan bahisle yine şehzâdeyi istiskal eylediğinden, biçâre bir zamanlar amcasının heves ve isteklerinin oyuncağı olarak öteye beriye naklolunduktan sonra serhaddin en ucunda bulunan K efe'ye (K ırım ) gönderilmişti. Sultan Selim bu garip halleri, hakîmâne hazmeder dururdu. Fakat daha sonra baş gösteren iki bil-

12

YAVUZ SULTAN SELİM

yük sebep, ihtiyarını elinden alarak politika meydanına başka bir tavırla atılmasını ieab etmiştir. Şöyle ki, bir taraftan İranı istilâ eden İsmail Safevî, yeniden takviye ettiği Şiiliğin direklerini, galibiyet kılıcının döktüğü kanlarla kuvvetlendirdikten sonra, gizli surette sevkettiği memurlarla Anadolu ahalisinden dahi pek çok taraftar celbetmiş ve bu cihetle mülkün içinde devleti tehlikeli bir inkıraza düşürecek bir fesat ateşi tutuşmağa başlamıştı. Bir tafatan Bâyezid’in artan yaşı münasebetiyle zaten zayıf olan mizacı, bir kat daha kuvvetten düştüğünden, Sultan Ahmet taraftarları münasebet düşürdükçe fesatlıklarında kusur etmiyerek saltanatın, efendilerine terki için Pâdişâhın kalbinde bir meyil hâsü etmişlerdi. Sultan Selîm oğlunun Kefe taraflarında hükümetini kuvvetlendirmek için Çer keşlerle (Gürcülerle) harble meşgul bulunduğu sıralarda, birden bire bu hareketinden dolayı tekdîri ve sancağına avdet emrini havi, pederinden şiddetli bir nâme gelmekle beraber; yüksek yaratılışına meftun olduklarından dolayı yükselmesini isteyen bazı hamiyetli zevat tarafından da İstanbul ve Anadolunun vekayii tafsilâtıyla huzuruna arzolundu. Şehzâde bu dehşetli haberi alınca kardeşinin mîzac ve mahiyetini ve zamanın hal ve âdetini lâyıkıyla bildiğinden gerek devleti ve gerek kendi hakkında ne kadar büyük bir âfet hazırlanmakta olduğunu anlıyarak, hem babasını teskin etmek ve hem de zuhuratı (meydana çıkacak hâdiseleri) bir münasebetli taraftan beklemenin çaresini bulmak için Kefe'ye, mücerret devletin muhafaza ve genişlemesine hizmet niyetiyle geldiğini bildirir, İstanbul’a bir arıza takdim ederek, sonunda sükûnet halinden şikâyetle gaza ile

YAVUZ SULTAN SELİM

13

meşgul olmak için kendine Rumeli’de bir sancak tevcih olunmasını istida eyledi.

Buna red cevabı aldıktan ve isteğini iki defa daha tekrar ederek kabul ettiremedikten sonra, babasını bizzat görmek arzusuna düştü. Bu arzusu ise Sultan Ahmet taraftarlarını bütün bütün ürküttüğünden, yalnız red cevabı ile iktifa etmediler; Şehzadeyi her ne şekilde olursa olsun, kararından men için zamanın meşhur âlimlerinden Mevlâna Nureddin’i, hem gönlünü alıcı, hem de korkutucu sözlerle huzuruna gönderdiler. Mevlâna, şehzadenin, bütün cihanın beğendiği tavırlarını ve makul sözlere dayanan istidasını yalnız haklı görmekle kalmamış, döndüğü zaman huzur-u Pâdişahide isteklerinin kabulü için onu müdafaa bile etmişti. Fakat beri tarafm nüfuzu galip geldiğinden Sultan Bâyezid, bu defaki cevabını da Anadolu’da iki eyalet teklifine hasreylediği için, Sultan Selim babasına vasıta ile meramını anlatmaktan âciz kalmış ve nasıl olursa olsun bir kere mülakata nail olmak için ağırlığını denizden Ahyolu’ya (3) irsal ile kendisi dairesi halkını yanma alarak Kırım üzerinden İstanbul’a doğru yürümüştü. Vakta ki, Silistre Valisi tarafmdan bu hareket bâb-ı devlete arzolundu; Sultan Ahmed taraftarları Şehzâdeye bin türlü suiniyet isnat ederek, ihtiyarlık münasebetiyle adetâ çocuklaşmış olan Padişahı mükemmel ordu ile Edirne üzerine çıkardılar. Sultan Selim Edirneye yaklaşınca daha evvel Mevlâna Nureddin ile gelenlerden, yanında tuttuğu bir diyerek Pâdişâhı, terk-i saltanattan men’e çalıştıysa da faydası olmadı.

YAVUZ SULTAN SELİM

1?

Nihayet taraftarları Sultan namına biat almağa başladılar, ve kendisinin îstanbula gelişini devamlı mektuplarla çabuklaştırdılar. Bu haberler Sultan Selime Zağra (4) taraflarında ulaştığı gibi dakika geçirmeksizin Kesri’ye doğru at sürerek, Çorlu civarında Ordu-yu Hümayuna yetişti ve bir adamını pederinden va’dini ihlâlin sebebini sual etmek ve mülakat istemek için irsal eyledi. İki taraf için dahi zaman en muhataralı bir buhran vaktiydi. Ne Pâdişâhın hazin göz yaşları faide verdi; ne Şehzadenin hakaret görmüş bir arslan gibi gösterdiği kızgınlıklar tesir etti. Şu bedhah adamlar, yılan gibi aciz ve miskinliklerini gösterip yerlerde sürünerek ve kâh Padişaha sadakat ve kâh vatana hamiyet gibi göz aldatacak bin türlü renklerde görünerek, işi istedikleri kadar karıştırdılar. Ve orduyu Hümâyûnun askerî kırkbin kişiyi geçer, ve beri tarafın mevcudunun topu altı bin kişiden ibaret iken, Şehzade hareketine sırf isyan ve sırf tecavüz hükmü vererek bîçâre Sultan Bâyezid’den ister istemez muharebeye ferman aldılar. (5) (4 ) Şimdi ne yazık ki Bulgaristan'da kalan eski bir »anengımı*. Meşhur 93 bulunuyordu. Bayezid devrine şeref veren 60 Jakih arasın* d a İkisi; diğer bir ilini şubesinde dahi yüksek şöhret kazanm ışlardır. B un lar birincini Tıbda İkincisi riyaziyatta m eşlin r H e kim Şah ve M irim çelebidir, (K a d ı Zâde R um î, Sultan Beyazıd'ın ulum -u riyaziye m uallim dir) Bayezid’in saltanat devri, T acl Beyin iki uğlu C âfer ve Saadeddin’in eserleriyle Türk inşa mektebinin en mühim iki nümünesini yetiştirm iştir. Aynca m üverrih N eşri ve Idrisl’yi suret-i m ahsusada zikretm emiz lâ zım gelir kİ, padişah m em ri üzerine tesisinden kendi devrinin nihayetine kadar Devlet-î A Üyenin tarihini yazm ışlardır. N e ş ri Türlıçedtt, MUle bir iislûh ile yazm ış; tdrisi F a r s çay» ve A r a b müneverrihi Yem in!

İle Aecm miineverrihi V a s s a fia tum turak-

lı tarzını ihtiyar etmiştir. Birincisi sadece bir vakanüvis, İkincisi ise, Hanedfuı-ı Al-i O sm anın îsiâm âleminde ifa ettiği büyük varifeyi metfilı ve l’fâ e jo n bir tarihçidir, B âyezîd ’in edebiyat ve ulema hakkında gösterdiği himaye bütün Islâm âlemin# ve yabancı d iy arlara, hatta H orasan ile İra n ’ın ve Tilrkistnn'ın diğer vilayetlerine kadar genişlerdi. B u son memleketlerde Şâlr-İ Azftm Çitini ve m ütebahhir b ir fak lh olan C elâieddiıı-i Devvftni 800 ve 1000 a l t ı n olm ak üzere yıllık tahsisat alırlardı. İra n M iiftlsl MevlAnı» Seyfeddln Ahm ed ve Câroi-i hadis olan CeıııûJeddln Atftultalı, Paddşahm cömertliğinden hissedar olm uşlardır. Bu suretle Bayerid Tiirk Dünyasındaki kültür birliğine hizmet etm iş, onu inkişaf ettirm iş v e tersin etmiş b ir zattır, Böyleee de bütün Islâm v? T ürk dünyasında Osm anlI

Türltleri lehine büyük bir muhabbet ve sevginin uyanmasını

YAVUZ SULTAN SELİM

21

lâkat arzusu ve cesur yaratılışının da tesiriyle kahraman-ı zaman, kendi yüksek tabiatının, bile fevkine çıkarak, yanında olan bir iki bin kişiyle o kadar şidtaınin etmiş, çok uzak görüşlü bir adam olduğu anlaşılır. Bununla üa İkinci K osova’dan beri cihan hakimiyetine güreşen ve daha ikiyüzelii sene İm hâkimiyeti yed-i İktidarında tutacak olan Türklere bütiln ‘İ slâm âleminin manevi iletenini sağlam ak istiyordu. Saltanat devrinin en büyük şeyhi İskilipli Y avusl'dlr k i, Bâyezid A m a s y a valisj iken, H ac'dan avdetinde taht-ı saltanatta göreceğini keşf ile Şehzadeye beyan etmişti. Yavıısl'nin (H uslihiddin F in iz Y av si, H icri 926, M iladi 1519 da vefat etm iştir) büyük şöhreti kendisine ŞeyhU’s-Selâtin ve Sultanil’iM esâyih Unvanını verdlnuiştir. Zaviyesi daim a devletin yüksek m em urları ve büyük fakahası ile dolıı idi. Sultan Selim Istanbtıla gelip de, P&yitaht şeyhlerini davet ettiği zaman yalnız Seyyid-i velâyet Şeyh Hüneyni (78 yaşında olduğu halde 929 hicri, 1529 miladide vefat etm iştir) hu davete icabet etmemeğe cüret eylemişti. Bunun sebebi sual edildikte yeni Pâdişâhın miiddet-i saltanatının az olacağı keşfinde nulunduğunu beyan eylemiştir, 'tkinci M urad akrabasından bulunan, Şeyh Ahnıcd Buharı, b ir sene M ek k e’de k alarak her gün yedi def a Kfibcyi ta v a f etmiştir, Bâyezid devrinde yetişen Mııdurnu’lu Şeyh Dâvud, tasavvufa dair bir eser yazm ıştır kİ, Şeyh M ahin ud-U ŞebUstori’nin CrUlşen-i R â z’ma lahika teşkil eder, Yttvusl ve D âvud gibi meşayih ile sohbet etmiş bıılıın ııuiMinriandır ki, Sultan Bâyezid şiirlerine m ümeyyiz vasıf ohtıak üzere, mutaHavvıfân» bir renk ve uzlet vermiştir. K ardeşi Cem ’in vc oğlu K orkud'un şiirleri ise, aşk ve açktan şikâyeti hâvidir. Lâkin Bây oıid’in (-ocukları arasında şairane bir tab’a ve mizaca en ziyade sahih ve bununla mümtaz olan Selîm’dlr. D iğer şehzâdeleri şa irlik iddiasında bulunm am akla beraber şuarânın sohbet lirinden nıahzuz olurlardı. Bundan dolayıdır İd, Zekâi Şehzâde* A lem sah’ın kfttibl, Zihni, Şehzâde Mehmed Şahın defterdarı olmuşlardı. Büyük İskender hakkında bir kaside tanzim etmiş olan şair Figftnt, Şehzftdo Alıdullahın beğendiği adam lardan biridir, A fi tâbi, N e cfttl (ki bir çok tran eserlerini tercüme etmiş şairlerdir) Ş i'h iâde Ahıııedin hizmetinde bulunmuşlardır, Şehzâde Abdılllahın vefatından sonra Şehzâde M a h d u d u n S aray ı N işan cı sıfatıyla N e cati'yi hikâyenüvis sıfatıyla F if â n i ve Andelihî'yJ, defterdar sıratıyla Talit’yİ, Divan kâtibi sıfatıyla S arii’yi toplamıştır. Bayezid devrinde Acem şâirleri gibj H am se yazan ilk Osm anlı şairi, Behlştrdir. Süleyman Peygam berin tarihini y a n sı mensur, y a n sı manzum olarak 360 cildde yazm ıştır. BonJan Bavezid’e takdim

YA V U Z SULTA N SELİM

22

detli hücum etti ki, koca orduyu baştanbaşa korku ve hayrete garketti ve O tağ-ı H üm âyûna erişerek nâil-i m urad olmasına az b ir şey kaldı. F a k a t Bâyezid zam anında gayretsizliklerinden dolayı düşm anlara karşı Osm anlı askerlerinin, harb gücünü zayıflatm ış olan zorba idareciler, sanki devletin en büyük hasm -ı

cânıyla

karşılaşm ış gibi, olanca kuvvetlerini s a r f ederek etm esiyle tırm ı^tır.

çar-

Z fıt-ı N âhûne 80 ini in tih ap ■ederek bak iy yeain i y a k -

S u ltan B ay ezid v e fa t ettiği za m a n , Is jâ m d ü n y ıu ın ın b ir ç « k y erlerin d e,

h atta d a h a e v v e l h a r p

ettiği, M e m lû k la rın

K a h ire 'd e ve «u la r ın N a i b - ü s - S a lt a n a ’lığ ı liğ i)

olan

(v ila y e ti, b e y le rb e y -

(Şam’da « O a a i p cen aze n a m a z ı» k ılın m ıştır. K en d ileri

S o lak zü d c'n in vcch -i

m e rk e zi

t a b ir iy le : « U z u n

Herifleri benli, r e fi-ü l -

boylu, k ü sâd e y üzlii, e lâ güzlü, kadr, o m u z la n

m ttlâyem et üzre,

11hyeleri sünnet iîzre, «talih a â b id , m u tta k i v e zahid, d erv iş n ihad ve k a v i-i itik ad v e sa h ib -i tem ekkün, vaJsuur v e la y e t v e k er i m e t le m e şh u r b ir r a d iş a h id i.» Y in e a y n ı m ü n evverin padişah ın İbadet

ve

İn attak i

iti::.;sı ile itik a d -ı

şö y le a n la t ır : « O l

dini yelerin i b ir v a k ’a

ile

k e b irii’l - e lt â f v e H a k a a n -ı sltû d e e v -

sa fın /.Utaıl ii ta k v a sı bir !>:ıdde idi k i, d a r ü ’l - mUlk-1 K o sta n tin ly e’de

b in a

olunan cam ii

h fh e m ta la n n d a ih tid a n a m a z

k ıld ığ ı

gü n , fe rm a n b u y u rd u la r 1J «m ü d d eti ö m rü n d e ikindi n am azın ın viinnetint terk e tm rııılş v a r ine, g e lsü n im am ete g ö ç sü n » d ediklerin de, fe rd -î vahit) b u lü n m ay iıb , a k ib e t y in e k en d ileri tıulunub im am et etm işlerdir.

( Hm ım ıer, S o la k zâ d e , H o c a S aad ed d in , A y -

nî tarih leri, E v liy a Çeleli! vs..) Bir izah attan an ln şrlır ki, B a y e z id d e v ri T ü r k iy e d e bü yü k h a y ır vc kiiltiir eserlerin in in şa e d ild iği, ilm i in k işa fın y ü k se k b ir te ra k k i k ay d ettiği llerlk l elli senede biitim cihanı titretecek olan T ilrl; k u ru ve deniz sllfıhlı k u vvetlerin in tek n ik y e n ilik le rle teçhiz edildiği b ir to p la n m a ve h a z ır la n m a d ev rid ir. B u d evre r iy a s e t eden D evle! B a ş k a n ı -da din d ar, şair, m u sik işin as, h a tta ; fa k ih , â lim ve veli hıınlet bir p âd işâh olan BayezicS-j «a n id ir. N e {çarip d ir ki, B u y e/id -i veli tırrlhon m a ğ d u r onıın ebedî m a ğ d u rla rd ım yazm ak b ir

m ecburiyetin de

eihanjçir

tirm iş, F a tih

e v lâ t.

biz

bir] o lm a m a sı için bu uzun h aşiyeyi

k ald ık .

K an u n i

gib i elhan

b ir p a d iş a h ’t ır ;

K endim izi,

(ciTıi

tarih in in

m u h teşem en b ü y ü k

S u ltan

Selim

b ir to ru n

g ib i

yetiş-

şahsiyetinin o ğ lu

olan b ir z a ta karşı, vazifem izi İfa za ru re tin d e hissettik. C e n a b -ı H a k , k a b rj şe rifle rin i n u r eyieye...

23

"YAVUZ SULTAN SELİM

pışmayı, devletin ciddî m uharebelerinden sayılabilecek bir hâle getirdiler. B ir kaç saat süren bu k a vga sırasında tarafından yedi sekiz bin kişi

Pâdişâh

m aktul olmuş ise

de,

Şehzadenin adam larının hemen hepsi velinimetleri yolunda fedayı cân ettikleri cihetle umulanın im kân kalm adığından

Şehzade, K arabu lu t

olmasına ismindeki

b ir kiîheylâna süvar olarak, felâketten arta kalan yedi sekiz adam ıyla A hyolu tarafına doğru dört nala sürdü gitti. (6 ) (6 )

N . K e m a l de, b azı ta rih çiler, g i b î ; S u ltan S e lim ’le pede-

ri a r a s ım la b îr m u h a re b e g eçtiğin i y a z ıy o r s a d a S o la k zfid e ile diğ e r bazıfrın a k sin i id d ia etm ek ted irler. Btı son İd d ia U n » b a k ik a te d a h a y a k ın g ö rü n ü y o r. E sa se n T iirk le rd e k i İs lâ m î v e m illi a n ’ane de hu .yoldadır. N . R e m a ll’i te k zib eden S o la k z â d e ’nin ya* z ıh ın ın ayn en a lıy o ru z : «Ş e h z â ıle -i n a ın d â r â s â r - k e re m zu h u ru n a in tizard a İken g ö rd i ki n ak k aij-ı r tlz ig â r b ir a h a r n a k ış g ö s t e r t l. H e r çend ki n w n ’in « s a y eyledi. V e k ız m a y u b hu m ak û le a h v â le t a a c c ü b kı]dı. B u k a ziy y e e r k â n -ı devletin t a h r ik v e ijrvâsı ile id ü fü n bllıli, V e jfâynt edeb kad, eılilb m in b a ’din c id a le m ü b a ş e re t etm edi. V e ask e rd e n kim senin k ılıç k a b z a s ın a el n rm a sın a d a ie â z e t v erm ed i. « { S o Takz&de,

V arak .

17S). B u n d a n s o n ra m e ş h u r m ü verrih , S u lta n

8 elhı>‘in harek etin in m û clp sebeplerini de ayn en göy le a n la t ır : «Şeh z& de

çok lu k

ik b â l su retin

gösterm ed i. B u y u r d u la r k i, « B i z

sevilft-yı s a lt a n a t ve y a h u t t a le b -i m em lek et için o l t a r a f a v a r m a n ı»} idik. B e lk i b a b a m ız p ir v e z a y ıf v e bim eeal ve n a h if olm aftın, eüm leten u m u ru v liz e r â y a te v liz

etm ek le âdft-yı din Ü

d e v le t h er eftnlbden b a ş k a ld ın b b âis-i ih tilâ l v e reftyft pftym al o/mıısjtur. V e s a ir

k a rın d a şım ız k endi h e v â -y ı heveslerine

fâ b f

o lu p naz ü noinıle pt'rverde ve p erv ereş o lm u ştu r. H e r biri istirahata* meylîılkib d e f-j düşm en hâcetlerî d e ğ il. B izim k a rtım ız sıy â n e t içlin devlet ve him & yet-i n a m u s-u sa lta n a t İdi ki, v a ru lı baltam ızı z iy a re t ediip s ıla eılelüm . V e hem b ir m ik t a r a s k e r is tey ü b eh l-i htırüeuu h a k k ın d a n gelelü m . V ü z e r â g â n -ı devlet, hu h u su sa m ü sa a d e et m eyil b ta m â -ı tâc ü tah t töh m eti İle a r a m ız a nifaU

ve h âil ılo f’iınize m û il o ld u la r.

M u k a d d e r ne ise zııhûr

eder. A s k e r ^>küh b a b a m ız ın ü zerin e y ü r ü m e k bize dü şm ez. H u lk ya n ın d a ve H a k y a n ın d a m ezm u m olu ru z. B e lk i m ııazzeb olu ru z, tleyü

covah e y le d ile r,»

V a r a k . 179).

(S o la k z â d e ,

N u ru o s m a n iy e

K ü tü p h an esi

24

YAVUZ SULTAN SELİM

Orduda bulunan süvarinin hepsi Şehzâdeyi takip ve öldürmek için vezirler tarafından kati surette emir almışlardı. Atına güvenenler tâ sahile varıncaya kadar peşinden ayrılmadılar. Yetişenleri kâh kendiai ve kâh bendeleri arslanca hamlelerle def ederlerdi. Hattâ bir Azeb neferi Şehzâdeye yaklaşarak, kılıçla hücum ettiği sırada Ferhad Ağa ustaca bir hamle ile düşmanın hücumunu defedince, Sultan Selim Hazretlerinin «Biz Azebiıı kılıcından kurtulduk. Bakalım bundan sonra bizim kılıcımızdan kim kurtulabilir» dediği meşhurdur. Bu hal ile Sultan Selim vükelânın Ahyolu'da bulunan gemileri yakmak için gönderdikleri fermandan evvel sâhile ulaşarak ağırlığıyla Kırım’a hareket etti. Kırım H&m kendisinin kayınpederi olduğundan ikbalini araştırıp sorma arzusunda bulunduğu takdirde, bütün ordusunu hizmetine vermeği vâd etmişse de yüksek himmeti ve gayret-i vataniyesi dolayısiyle mülkünü, şunun bunun minnetiyle almak küçüklüğünde bulunacak bir kimse olmadığından, meydana çıkacak hâdiselere ve zuhurata tâbi olmayı ihtiyar etmiştir. Beri tarafta ise bahsettiğimiz muharebe, Yeniçerilerin görmedikleri ve pek nâdir olarak işittikleri, büyük hâdiselerden olduğu için, nazarlarında bu mağlûbiyet, birkaç büyük galibiyetten daha çok şanını yükseltmiş ve bu yüzden saltanatı Sultan Ahmede verme işi pek güçleşmişti. Hersek oğlu bu hakikati Pâdişaha arzetmekle bir müddet Karaman’da durması için Sultan Ahmede emir gönderildiyse de, sair taraftarları Şehzâdenin bu üzüntü ile pek kederli olduğunu, iğfal edici bir lisanla tarif ve yaşlı gözlerle de te’yid ederek zavallı ihtiyarın irâ-

YAVUZ SULTAN SELİM

35

desini selbettiler. Ve Şehzadeyi tekrar davet ettirdiler. Sultan Ahmed emri aldığı gibi alel’acele Karaman’dan hareketle Maltepe’ye kadar ulaşmış ve ertesi gün culûs etmesi kararlaşmış idi. Fakat Yeniçeriler, kendinin rahata düşkünlüğünü ve Sultan Selimin yüksek karakterini tamamiyle anladıkları için, içten gelen bir samimiyetle ve hamiyetle silâha sarıldılar ve saltanata öyle içki ve işretle meşgul rahat bir kimsenin gelmesinden ise, fevkalade şecaat ve cesaretine meftun oldukları kahramanın getirilmesini ısrarla istemeğe başladılar. Bu beklenmiyen hâdise üzerine Sultan Ahmed sancağına dönmekten başka bir çare bulamadı. Avdeti esnasında, Şah İsmail’in halifelerinden Nur Ali’nin başına toplanan âsileri yola getirerek, Yeniçerilere bir cemile göstermek istediyse de, gönderdiği asker mağlûp olduğundan ve tabii, vak’a da Istanbulda beklenilenin aksi bir tesir uyandırdığından, nihayet Yeniçerilerin Sultan Selimi istemekteki ısrarları da günden güne arttığından, yine huzur-u hümâyûnda bir meclis aktolunarak, Şehzadenin getirilmesine karar verildi ve keyfiyet, bir davetname ile kendisine bildirildi. Vükelâca Sultan Ahmed’in artık asker nazarında tezkiyesini düzeltmeğe bir çare kalmadığından, acele olarak Sultan Rorkudu İstanbul’a getirterek Kışlaya iltica ettirdiler. Korkud, Fatihin vefatı esnasında zuhur eden fitneyi bastırmak için babasına vekâleten saltanat tahtında bulunduğu zaman, çok kimselere ihsanlarda bulunarak çok iyi bir şöhret kazanmış ve sonraları da ilim ve irfan ile şöhret bulmuş olmasına nazaran, asker tarafından heyecanla kabule mazhar olacağını umdular.

*26

YAVUZ SULTAN SELtM

Fakat milletin yüksek ahlâkı henüz bozulmadığmdan, asker takımı kendilerini nimetlere garkedecek bir kimse yerine, devletin şanını yükseltecek kudretli bir eli tercih ederek, Korkud’a fevkalâde bir ihtiram göstermekle beraber Sultan Selimi de istemekteki ısrarlarından dönmediler. Binaenaleyh, Sultan Selime ister istemez Saltanat müjdesini havi davetname gönderildi. İşte Sultan Selim, saltanatın üçüncü derecede vâ risı iken zaman, erşedi, ekbere tercih ederek Osmanlr tahtını bu şekilde vakitsizce ayağına getirmiştir. Kendisi bu fırsatı ganimet bilerek kanaatten ise, zuhur eden değişiklikten bir kat büyük bir inkılâp meydana getirerek, nıillet-i islâmiyenin riyasetine, geçtiğinde, Beni Umeyye saltanatının zuhurundan beri sırf alelade bir merasim hükmüne girmiş olan biat-ı şer'iye’yi hakikaten yerine getirmek istedi. Erbab-ı hail ü akd'in (7) hepsini huzuruna toplıyarak «Ben Pâdişâh olursam niyetim Arabistanı Çerkeslerden, bilâdı Acemi şia’dan tathirdir. Hatta İslâmî bir noktaya cem için Hind ve Turan’a gideceğim ve şark ve garbda ilây-ı kelimetullaha çalışacağım (8) Zalemeye, evlâdım ol(7) Devlet işlerimle Krlâhiyetll şahıslar. (S) Sultan Sc'linı'in bu sözleri gayet mühimdir. Hin il fütuhatını tHMiriııı ettiği ele muhakkaktır. Hattâ Mısırda iken İskender'in Uinıl Seferinde Reçtiği yolları harita üzerinde işaretle, konaklanarak intihal İt"r i ve askeri noktaları dahi mülâhaza ettiği rivâyi't edilir. ('İhım haritasına bakarak: «Dünyanın bir sultan için dar»
View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF