Walt Whitman - Çimen Yaprakları

May 20, 2018 | Author: Neserina Rengin | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Walt whitman-çimen yaprakları...

Description

f

Walt Whitman ÇİMEN YAPRAKLARI Memet Fuat “ W h itm an ’i an lam ak için, ö n ce şu n u an lam alıyız: T o p lu m a d e ğ e r verm ek, in san a d eğ er verm ek d em ek tir. T e k insan to p lu m a k arşı o ld u ğu an d a, ö b ü r te k in san lara k arşıd ır, yeni ken d i k en din e k a rşı... W alt W h itm an bir halk ço cu ğu o lm ak la övü n ü rdü . H alkın a r a sın d a y aşam ak , h alkla k ay n aşm ak on u g ön en d irird i. Ş o fö rle r, a rab acılar, çiftçiler, d en izciler, u sta la r la d ü şü p k alk ard ı. G eçim ini alnının teriyle sağ lay an k im se lere k arşı bir yakınlık d u yar, devlet b aşk an m d an en kü çü k ç ıra ğ a k ad ar, bü tü n çalışan in san ları severd i. “ Y ığın lard an sö z açm alıy ım ,” d erd i. “ S ırad an in san lara bak ıy oru m da, g e le c e ğ e güvenim a rtıy o r,’ ’derdi. Ş irilerin d e sık sık işçileri an ard ı: “ T a baştan beri, erkek işç iler de benim say falarım d a, kadın işçiler d e ...” M em et F u at B ü tü n bir A m e rik a an ak a ra sın d a yirm inci yüzyıl şiirin e esin kay n ağı olan , pek ço k ülkenin şiirin e şu ya da bu ölçü d e etk ileri u zan an W alt W h itm an ’in Ç im e n Y a p r a k la r ı “ dünya şiirinin u sta la r ı” dizim izin ikinci kitab ı. A m erikan şiirinin tüm in san lığı sevgiyle k u cak layan “ K o c a R e is” ini, M em et F u a t’ın tü rk çesin d en , şiiri ü stü n e y azılm ış g e n iş bir incelem eyle su n u yo ru z.

S a y fa lard an çıkıp kollarınıza atılıyorum

ARMAĞANLAR

T E K İN SA N IN ŞARKISINI SÖYLÜYORUM Tek insanın şarkısını söylüyorum, bir basma, her­ hangi bir insan, Gene de Demokratik sözcüğünü, Yığınlar sözcüğünü kullanıyorum. Tepeden tırnağa bütün vücudun şarkısını söylüyo­ rum, Ne yalnız yüz, ne de yalnız beyin değerlidir esin perisi için, ben vücut bütünüyle çok daha değer­ lidir diyorum, Erkeklere eşit olarak kadınların şarkısını söylüyorum.. Duygu, heyecan, güç ymklü yaşamın, Neşeli, en özgür davranışlar için, tanrısal yasalarla. yaratılmış, Yeni İnsan’m şarkısını söylüyorum. (One s Self 1 Sina;

32

YABANCI TOPRAKLARA Duydum ki Yeni Dünya denilen bu bilmeceyi çöze­ cek bir şey anyormuşsunuz, Amerika’yı tanımlayacak bir şey, onun atletik De­ mokrasisini, İşte bunun için şiirlerimi gönderiyorum size, onlar­ da bulasınız diye aradığınızı.

(To Foreign Lctnds) KAPATMAYIN KAPILARINIZI Kapatmayın kapılarınızı bana gururlu kitaplıklar, Tıklım tıklım raflarınızda eksik olan en gerekli şeyi getiriyorum, Savaştan çıkıp gelirken bir kitap derledim, Sözcükleri önemli değil kitabımın, tortusu önemli, Apayrı bir kitap, ötekilerle hiçbir bağıntısı yok, akıl­ la kavranmaz, Ama her sayfasında daha önce söylenmemiş, gizli ger­ çeklerle titreyeceksiniz. (Shut Not Your Doors)

AM ERİKA’N IN ŞARKISINI DUYUYORUM Amerika’nın şarkısını duyuyorum, çeşit çeşit şarkılar duyuyorum. Ustaların şarkıları, herkes kendi şarkısını söylüyor, sevinçli, güçlü, Doğramacı kendi şarkısını söylüyor, önündeki tah­ tayı ya da direği ölçerken, Duvarcı kendi şarkısını söylüyor, işe başlarken ya da paydos ederken, Kayıkçı kayığını anlatıyor, tayfa güvertede söylüyor şarkısını, Kunduracı örsün basma oturmuş söylüyor, şapkacı ayakta söylüyor, Oduncunun şarkısı, çiftçi çocuğun şarkısı sabah tar­ laya giderken ya da öğle paydosunda ya da gün batarken, Ananın tadına doyulmaz şarkısı ya da iş gören genç kadının ya da dikiş diken, çamaşır yıkayan kızın, Elerkes kendi şarkısını söylüyor, başkasınınkini değil, Gün günün olanı söylüyor — gece genç arkadaşlar, sağlıklı, sevecen, Ağız dolusu, uyumlu, gür şarkılarını söylüyorlar. (1 Hear America Singing)

33

34

G ELEC EĞ İN ŞAİRLERİ Geleceğin şairleri! geleceğin söylevcileri, şarkıcıla­ rı, çalgıcıları! Bugün doğrulayamaz beni, ne istediğimi, neden ya­ na olduğumu bilemez, anlatamaz bugün, Ama siz, yeni bir döl, katışıksız, atletik, bu toprağın yetiştirdiği çocuklar, gelmiş geçmiş döllerin en büyüğü, Kalkın! çünkü siz doğrulayacaksınız beni. Ben gelecek için yalnızca bir iki aydınlatıcı sözcük söylerim, Karanlıkta bir an ileri atılıp yolu gösterir, gene geri çekilirim. Ben, yavaş yavaş salma salma yürüyen, ama biç dur­ mayan bir insanım, arada bir size kaçamak bir göz atar, sonra hemen başımı çeviririm, İnandırmayı, anlatmayı size bırakıyorum, En önemli şeyleri sizden bekliyorum. (Poets to Come)

SANA Yabancı, yolunun üstünde bana rastlar da, konuş­ mak istersen, niçin benimle konuşmayasın? Ya da ben niçin seninle konuşmayayım? (To

Yon)

KENDİ ŞARKIM 1 Kendimi övüyorum, kendimi anlatıyorum, Bende olanlar sizde de olacak, Çünkü bendeki her atom benim olduğu kadar sî­ zindir de. Sere serpe ruhumu çağırıyorum, Eğilip koyveriyorum kendimi yeşeren yaz çimenin; gözleyerek. Dilim, kanımın her atomu, bu topraktan oluşma, bu havadan, Burada doğmuş ana babalardan doğma, onların da ana babaları burada doğmuş, onların da, onla­ rın da, Ben, otuz yedi yaşımda bugün, sağlık içinde başlıyo­ rum, Ölünceye kadar durmama umuduyla.

inançlar, mezhepler ara verdi, Geri çekilip öylece kaldılar, ama hiç unutulmaya­ caklar, Ben hem iyinin, hem kötünün limanıyım, ne paha­ sına olursa olsun izin veriyorum konuşmaya, Denetlenmeyen doğa, özgün enerjisiyle.

2

Evlerle odalar kokularla dolu, raflar kokularla dolu, İçime çekiyorum güzel kokuları, tanıyorum, hoşlanı­ yorum, Kokular nerdeyse kendimden geçirecek beni, ama izin vermem buna. Atmosfer bir koku değil, onda damıtılma tadı yok, o kokusuz, O tam bana göre, onu sevivorum, Ormanın yanındaki koruya gideceğim, soyunup çı­ rılçıplak olacağım orada, Deli oluyorum onun hana dokunmasına. (...)

7

Doğduğuna sevinen biri mi var? Hemen söylemek isterim ona, ölüm de sevinilecek bir şeydir, biliyorum.

Ben ölenlerle geçtim ölümü, yeni doğan bebelerle geçtim doğumu, ben öyle şapkamla ayakkabıları­ mın arasına çakılıp kalmam, Her şeyi öğrenmek isterim ben, hepsi başka başka, hepsi de güzel, iyi, Dünya iyi, yıldızlar iyi, onların uzantıları, hepsi iyi. Ben bir dünya değilim, ya da bir dünyanın uzantısı değilim, Ben dostu, yol arkadaşıyım insanların, hepsi benim kadar ölümsüz, benim kadar derin, (Onlar bilmez ne ölümsüz olduklarını, ben bilirim.) Her tür kendine, her tür kendinin, benim erkekle­ rimle dişilerim de bana, Bana bütün o delikanlılar, kadınlara sevdalanan, Bana o gururlu, o küçümsenmeye gelmez adam, Bana o sevgili, o yaşlı kadın, bana o analar, o ana­ ların anaları, Bana o gülümseyen dudaklar, göz yaşı döken gözler, Bana o çocuklar, o çocukları yaratanlar. Kaldırın örtüleri! günah işlemiş, ya da yıpranmış, ya da atılmış değilsiniz benim gözümde, Ben örtülerin, dokumaların arkasını da görürüm, Ben hep yanıbaşmızda, vazgeçmez, kavrayan, yorul­ mak bilmez, kurtulunmaz olanım. (...)

38

10 Kaçak köle evime geldi, dışarda durdu, Yerdeki küçük, kuru dallan çıtırdatıyordu kıpırdan­ dıkça, Mutfağın kapalı, yarım kapısından gördüm onu, can­ sızdı, sıskaydı, Yanma gittim, bir kütüğün üstünde oturuyordu, elin­ den tutup eve soktum, korkacak bir şey olmadığı­ nı söyledim, Su getirdim, batyayı doldurdum, terli vücudunu, ezil­ miş, sıyrılmış, kızarmış ayaklannı yıkadı, Ona kendi odamın yanındaki odayı verdim, ona kalın, temiz giysiler verdim, Durmadan dönen gözlerini, çekingenliğini bir türlü unutamıyorum, Boynundaki, topuklarındaki yaralan ilaçlayıp sarışı­ mı bir türlü unutamıyorum; Tam bir hafta benimle kaldı, iyileşene, kendini toparlayana kadar, sonra kuzeye gitti, Sofrada yanıma oturtuyordum onu, tüfeğim köşede öylece duruyordu. (...)

18 Gümbür gümbür geliyorum, borularım, davullarımla, Marşları yalnız yenenler için değil, yenilenler, öl­ dürülenler için de çalıyorum.

Günü üstün kapamanın iyi olduğunu duydunuz mu? Ben alt olmak da iyidir diyorum, savaşlar kazanıldık­ ları ruhla yitirilirler. Davulumu ölenler için çalıyorum, Borularımı bütün gücümle, sevinçle onlar için üflüyorum. Yaşasın yenilenler! Yaşasın savaş gemileri denize gömülenler! Yaşasın kendileri denize gömülenler! Yaşasın savaşlan yitiren generaller, yenilen bütün yi­ ğitler! Sayısız adı bilinmeyen yiğitler, bilinenlerin en yü­ celerine esit olan! (. . .)

21 Ben Vücudun şairiyim, ben Ruhun şairiyim, Cennetin tatları benimle, cehennemin acıları be­ nimle, Tatları kendime aşılıyor, çoğaltıyorum, acıları yeni bir dile çeviriyorum. Ben erkeklerin olduğu kadar, kadınların da şairiyim, Kadın olmak da, erkek olmak kadar büyüktür diyo­ rum, İnsanların anasından daha büyük bir şey olamaz di­ yorum.

40

Ben büyüklüğün, ya da gururun şarkısını söylüyo­ rum, Kendimizi küçük görerek, alçalarak katlandıklarımız yeter, Biricik gelişmenin büyüklük ölçülerinde olduğunu gösteriyorum. Ötekileri geride mi bıraktın? Başkan mı oldun? Boş şey, onların hepsi varacak oraya, vanp geçecek, daha ilerilere gidecekler. Ben gittikçe gelişen, büyüyen geceyle, genç geceyle birlikte yürüyorum, Gecenin yarı yarıya örttüğü toprağa, denize sesle­ niyorum. İyice yaklaş, bağrı çıplak gece — iyice yaklaş, çekici, besleyici gece! Güney rüzgârlarının gecesi — birkaç kocaman yıldı­ zın gecesi! Hâlâ uyuklayan gece — çılgın, çıplak yaz gecesi. Gülümse, ey iç açıcı, serin soluklu toprak! Uyuklayan, eriyip giden ağaçlann toprağı! Batan güneşin toprağı — tepeleri dumanlı dağların toprağı! Testekerlek ayın, mavi mavi saçılan, parkk ışıkların toprağı! Irmakların alçalıp yükselişini alaca bulaca renklere boyayan aydınlıkların, karanlıkların toprağı!

Benim hatırım için parlaklaşan, temizlenen boz bu- 41 lutlann toprağı! Alabildiğine uzanıp giden, dirseklenen toprak — el­ ma çiçeklerine bürünmüş, bereketli toprak! Gülümse, sevgilin geliyor. Eli açık toprak, sen bana aşk verdin — işte ben de sana aşk veriyorum! Sözcüklere sığmayan, ateşli bir aşk. (...)

24 Walt Whitman, bir evren, bir Manhattan çocuğu, Kavgacı, etli canlı, duyarlı, yiyen, içen, çoğalan, Alçakgönüllü olmayanlardan daha alçakgönüllü de­ ğil. Sökün kilitleri kapılardan! Sökün kapılan kasalarından! Birini küçümseyen beni de küçümsemiş demektir, Kime ne yapılır ya da söylenirse sonunda bana gelip dayanır. Bütün bilgiler bende kabarıp yükselir, bende akar, bende yön bulur. Ben en eski parolayı söylerim, demokrasi derim geç­ mek için,

Tanrım! herkesin aynı oranda payını almadığı hiç­ bir seye el süremem. (...)

33

(...) Bir inanç uğruna ölenlerin büyüklüğü, sessizliği, Yaşlı bir ana, büyücü diye yakalanıp kuru odunlar­ la yakıldı, oğullarının, kızlarının gözü önünde, Köpeklerle kovalanan bir köle, yorgun düşmüş, bit­ kin, parmaklığa yaslanıyor, soluk soluğa, ter için­ de, Bacaklarına, boynuna iğneler batıyor, ağnlar bıçak gi­ bi saplanıyor, öldürücü saçmalar, kurşunlar ya­ ğıyor, Bütün bunları kendimde duyuyorum, daha doğrusu bütün bunlar ben’im. Kovalanan köle ben’im, köpekler ısırınca geri sıçrı­ yorum, Acılar, umutsuzluklar çöküyor üstüme, tüfek sesle­ riyle geliyor insan avcıları, Parmaklığın çubuklarına sarılıyorum, ezilen kaburga­ larım, kanayan derimin altında inceliyor, Otların, taşların üstüne yuvarlanıyorum, Biniciler, isteksiz atlarını mahmuzluyor, yaklaşıyorlar, Sersemlemiş kulaklarıma doluyor kötü sözleri, biç acı­ madan kamçıların sapıyla vuruyorlar kafama.

Acıları bir giysi gibi geçiriyorum üstüme, Yaralı insana nasıl olduğunu sormuyorum, ben ken­ dim yaralı insan oluyorum onu görünce, Şöyle arkama yaslanıp bakıyorum, yaralarım kara ka­ ra, çürük rengi yaralarım. (...)

47 (...) Bunları bir dolar için ya da vapur beklerken vakit geçirmek için söylemiyorum, (Benimle birlikte, benim kadar siz de konuşuyorsu­ nuz, ben sizin dilinizim, Sizin ağzınızda bağlanıp kalan şeyler, bende çözülü­ yor.)

Yemin ederim bir daha adını anmayacağım aşkın ya da ölümün bir dam altındayken, Yemin ederim açık havada benimle başbaşa kalma­ yan erkeğe ya da kadına kendimi anlatmayaca­ ğım bir daha. Beni anlamak istiyorsanız, dağların tepelerine çıkın, ya da denizlerin, suların kıyılarına gidin, Küçücük bir böcekte bile neler neler açıklanır, bir damla, ya da dalgaların kıpırdanışı bir anahtar gibidir, Bir çekiç, bir sandal küreği, bir testere, benim söz­ lerimin anlaşılmasına yardım eder.

44

Pancurlu odalar, okullar bana yaklaşamaz, Bilgisiz, kaba insanlar, küçük çocuklar çok daha iyi anlaşır benimle. Genç usta bana herkesten daha yakındır, o beni bilir, Baltasını, testisini alıp ormana giden oduncu beni bütün gün gezdirir yanında, Tarlaları süren çiftçi çocuk benim sesimi duyunca sevinir, Yelken açan teknelerde dolaşır sözcüklerim, balıkçı­ larla, denizcilerle açıklara giderim, severim onları. Kampta dinlenen, ya da yolda yürüyen er benimdir, Gece, gelip gelmeyeceği bilinmeyen bir savaştan ön­ ce, birçoklan beni arar, hiçbirini yalnız bırakmam onlann, O ağır, o düşüncelerle dolu gecede (belki de son ge­ celeri), beni bilenler beni arar. (. . .)• , (Song of Myself'den)

ÂDEM ’İN ÇO CUKLARI

ELEK T R İK Lİ V Ü C U D U N ŞARKISINI SÖYLÜYORUM (...) 3 Bir adam tanımıştım, sıradan bir çiftçi, beş oğlan babası, Ve onlar da oğlanların babaları, onların oğulları da. Bu adamın şaşılacak bir çalışma gücü, durgunluğu, güzelliği vardı, Kafasının biçimi, soluk sarı kırlaşmış saçları, sakalı, kara gözlerinin ölçüsüz anlamlılığı, davranışları­ nın zenginliği, genişliği, Bunları görmek için giderdim ona, akıllıydı da, Uzun boylu, seksen yaşının üstünde, oğullan da iri yarı, tertemiz, sakallı, yanık yüzlü, yakışıklı. Hepsi babalarına sevgiyle bağlı, kızlan da öyle, ber gören severdi onu,

/

46

Hoşgörüye dayanan bir sevgi değil, içten gelen bir sevgi, Su içerdi yalnızca, yüzünün temiz, yanık derisinden kan fışkırırdı adeta, Sık sık ava gider, balığa çıkardı, kayığını kendi kul­ lanırdı, bir sandal yapımcısının armağan ettiği çok güzel bir kayığı vardı, sevgi dolu dostlarının armağan ettiği tüfekleri vardı, Ava ya da balığa beş oğluyla, torunlarıyla çıktığında, hepsinin en güzeli, en canlısı olarak göze çar­ pardı, Onun yanında olmak isterdiniz hep, kayıkta onun ya­ nında oturmak isterdiniz, ona dokunmak ister­ diniz. (. . . ) 7 Bir erkek vücudu açık artırmaya çıkarılmış, (Savaştan önce, sık sık köle pazarına gider, satışları izlerdim de,) Yardım ediyorum satıcıya, herif işini hiç bilmiyor. Baylar, şu akıl almaz şeye bakın, Ne kadar artırırsanız artırın, onun değerini karşıla­ yamazsınız, Yeryüzü, daha üstünde tek bir hayvan, tek bir bitki yokken, kentrilyonlarca yıl onu karşılamaya ha­ zırlandı, Çağlar birbiri ardına onun için gelip geçti.

Bu kafada, ne olduğu anlaşılmaz, anlatılmaz bir be- 47 yin, içinde, altında onun, yiğitliğin hamuru. Şu kollara, bacaklara bakın, kızıl, kara, ya da ak, kasları, sinirleri ne kadar güzel, Soyalım da iyice görün. Keskin duygular, yaşam fışkıran gözler, ataklık, istek, Göğüs kaslarının lifleri, kolayca eğilip bükülen bel­ kemiği, boyun, sımsıkı bir deri, biçimli, uzun uzun kollar, bacaklar, Daha bir sürü akıl almaz şey. içinde kan dolaşıyor, Bildiğimiz kan! kıpkırmızı, yerinde duramayan kan! Bir yürek çarpıyor içinde, içinde tutkular, istekler, kavuşmalar, umutlar, (Salonlarda, okullarda anlatılmadı diye, onun içinde böyle şeyler yok mudur sanıyorsunuz?) Bu tek bir insan değil, bu bir baba, oğulları da, sı­ rası gelince, baba olacaklar, Onun içinde, kalabalık devletlerin, zengin cumhuri­ yetlerin başlangıcı saklı, Sayılamayacak kadar çok, ölümsüz yaşam çıkacak on­ dan, sayılamayacak kadar çok vücutlar, sevinçler çıkacak. Yüzyıllarca sonra, onun çocuklarının çocuklarından kim bilir kimler doğacak?

48

(Şöyle bir araştırsanız geride kalan yüzyılları, kendi babalarınızın babaları olarak, kimleri bulurdunuz acaba?)

■8 Bir kadın vücudu açık artırmaya çıkarılmış, O da yalnızca kendisi değil, bereketli anası anaların, Erkekler getirecek bize, büyüyüp analara koca olacak erkekler. Siz hiç bir kadın vücudu sevdiniz mi? Siz hiç bir erkek vücudu sevdiniz mi?

Görmüyor musunuz bunların tıpatıp aynı olduğunu, bütün uluslarda, bütün çağlarda, bütün dünyada? Kutsallık varsa, en başta insan vücudu kutsaldır.

(I Sing the Body Electric den)

BİR KADIN BEKLİYOR BEN İ Bir kadın bekliyor beni, ber şeyi içeren bir kadın, hiçbir eksiği olmayan, Gene de her şey eksik olacaktı cinsellik olmasaydı, ya da güçlü erkeğin ıslaklığı olmasaydı. . Cinsellik her şeyi içeriyor, vücutlar, ruhlar, Anlamlar, saptamalar, lekesizlikler, incelikler, sonuç­ lar, duyurular, Şarkılar, buyruklar, sağlık, gurur, analık gizi, döl sütü, Bütün umutlar, iyilikler, armağanlar, bütün tutku­ lar, aşklar, güzellikler, yeryüzü tatları, Bütün hükümetler, yargıçlar, tanrılar, bütün ardın­ dan gidilen insanları dünyanın, Bütün bunları içeriyor cinsellik, kendi parçalan ola­ rak, kendi doğrulayıcıları olarak. Cinselliğinin tadını bilen ve utanmadan söyleyen er­ keği severim, Cinselliğinin tadını bilen ve utanmadan söyleyen ka­ dını severim. Duygusuz kadınlardan uzak tutarım kendimi, Beni bekleyen kadınla gidip kalacağım, sıcakkanlı ka­ dınlarla, beni doyuran kadınlarla, Beni onlar anlar, beni geri çevirmez onlar, Görüyorum, tam bana göreler, onların güçlü kocası olacağım.

50

Onlar benden bir milim bile aşağı değil, Yüzleri parlayan güneşle, esen rüzgârlarla yanık, Etlerinde eski kutsal uysallık var, güç var, Yüzmeyi, kürek çekmeyi, ata binmeyi, güreşmeyi, ateş etmeyi, koşmayı, vurmayı, geri çekilmeyi, ilerlemeyi, dayanmayı, kendilerini korumayı bi­ liyorlar, Onlar dürüstlükte en yüce olanlar — sessiz, açık, en iyi davrananlar. Sizi bağrıma basıyorum, kadınlar, Sizi bırakamam, size iyilikler getiriyorum, Ben sizinim, siz benimsiniz, yalnız kendimiz için de­ ğil, başkaları için de, Sizin bedeninizde nice yiğitler, nice şairler uyuyor, Benden başka hiç kimsenin dokunuşuyla uyanmaz onlar. Ben geldim, kadınlar, ilerliyorum, Sert, kaba, iri, durdurulmaz bir kişiyim, ama sizi se­ viyorum, Gereğinden fazla yakmam canınızı, Bu Devletlere uygun oğullar, kızlar yaratacak erkek­ liğimi boşaltıyorum size, yavaş dolgun kaslarımla bastırıyorum, Yeterince geriyorum kendimi, yalvarıp yakarmalara aldırmam, Nicedir içimde birikeni size doldurmadan geri çekilemem.

Durgun ırmaklarımı size akıtıyorum, Sizin içinizde gelecek binlerce yıh kucaklıyorum, Size kendimin ve Amerika’nın en sevgili aşılarını aşı­ lıyorum, Size bıraktığım damlalardan ateşli, atletik kızlar ge­ lişecek, yeni sanatçılar, müzikçiler, şarkıcılar, Sizden olan çocuklarımın da. çocuklan olacak sırası gelince, Bol bol verdiğim aşkımın karşıkğmda kusursuz er­ keklerle kadınlar isteyeceğim, Onlann da başkalarıyla birleşmelerini bekleyeceğim, bizim şimdi birleştiğimiz gibi, Onların boşaltacağı sağanağın meyvelerine de, şimdi kendi boşalttığım sağanağın meyvelerine güven­ diğim kadar güveneceğim, Sevgi dolu ürünlerini alacağım doğumdan, yaşamdan, ölümden, ölümsüzlükten, şimdi böylesine sevgiy­ le diktiklerimin. (.A Woman Waits for Me)

52

KALABALIK BİR K E N T T E N G EÇ M İŞTİM Kalabalık bir kentten geçmiştim, belki ilerde işe ya­ rar diye, görünüşlerini, yapılarını, âdetlerini, ge­ leneklerini aklima yerleştirmeye çalışarak, Ama şimdi bütün o kentten yalnızca bir kadını ha­ tırlıyorum, orada rastladığım, beni sevişmek için yolumdan alıkoyan bir kadın, Gece gündüz ayrılmamıştık birbirimizden — ötekile­ rin hepsini çoktan unuttum, Bana istekle sarılan o kadını hatırlıyorum yalnızca, Gene dolaşıyoruz birlikte, sevişiyoruz, ayrılıyoruz gene, Gene tutuyor beni elimden, gitme diyor, Onu yanıbaşımda görüyorum, dudaklan sessiz, üzüntü içinde, her yanı tir tir titriyor. (Once I Pass’d Through a Populous City)

CA LAM US

S E N İN İÇ İN EY DEM OKRASİ Gel, bu topraklan çözülmez bir bütün yapacağım, Bugüne dek güneşin aydınlattığı insan soylarının en büyüğünü yaratacağım, Tanrısal, mıknatıslı topraklar yaratacağım, Aşkıyla dostlann, Ömür boyunca süren aşkıyla dostların. Dostluğu dikeceğim, ağaçlar gibi sık, Amerika’nın bü­ tün ırmaklan boyunca, bütün büyük göllerin kı­ yılarına, bütün otlaklara, Kolları birbirinin boynunda, ayrılmaz kentler kura­ cağım, Aşkıyla dostlann, Erkekçe aşkıyla dostların. Senin için yazdım bunları, ey Demokrasi, sana hiz­ met için kadınım! Senin için, senin için söylüyorum bu sarkılan. \ (For You O Democracy)

54

YÜZYILLAR SONRA YAZACAK O LAN T A RİH ÇİLER Yüzyıllar sonra yazacak olan tarihçiler, Gelin, sizi bu dış görünüşün, bu cansız kalıbın içine götüreceğim, benim için neler yazmanız gerekti­ ğini söyleyeceğim, Adımı yazarken, resmimi aşarken, âşıkların en duygulusuydu deyin benim için, Bu bir arkadaşın, bir âşığın resmidir deyin, arkadaş­ larının, âşıklarının el üstünde tuttuğu bir insa­ nın resmidir deyin, Şarkılarıyla övünmezdi, içindeki sonsuz aşk deniziy­ le övünürdü, hiç çekinmeden boşaltırdı onu in­ sanın üstüne, Sevgili arkadaşlarını, âşıklarını düşünerek, tek başı­ na yürüyüşlere çıkardı sık sık, Geceleri, sevdiğinden uzakta, gözlerini yummadan, düşünceli, üzüntülü, öylece yatardı sık sık, Sevdiğinin kendisine içten içe ilgisiz kalabileceği kuş­ kusunun acısını çok iyi bilirdi, En güzel günleri, tarlalarda, ormanlarda, dağlarda, bir başkasıyla el ele gezdiği günlerdi, Salma salma dolaşırdı sokaklarda sık sık, onun kolu arkadaşının omuzunda, arkadaşının kolu onun omuzunda. (Recorders Ages Hence)

BİR YABANCIYA Yoldan geçen yabancı! sana nasıl istekle baktığımı bilemezsin, Sen aradığım erkeksin, ya da aradığım kadın, (sanki bir düş görüyorum.) Bir yerde, tatlı bir yaşam geçirmiş olacağız seninle, Her şeyi hatırlıyorum, hepsi yeniden canlanıyor gö­ zümde, yan yana yürüyoruz, akıcı, sevgi dolu, içi dışı tertemiz, olgun, Benimle büyüdün sen, küçük bir oğlan, ya da kü­ çük bir kızdın benimle, Ben yemek yedim seninle, ben uyudum seninle, se­ nin vücudun senin olarak kalmadı yalnızca, be­ nim vücudumu benim olarak bırakmadı yalnızca, Gözlerinin, yüzünün, etinin tadını veriyorsun bana, birlikte yürüyoruz, karşılığında sakalımın, göğ­ sümün, ellerimin tadını alıyorsun, Seninle konuşmasam da bir şey değişmiyor, tek ba­ şıma oturduğum, ya da gece tek başıma uyandı­ ğım zamanlar seni düşünüyorum, Bekliyorum, seninle gene buluşacağız, kuşkum yok bundan, Seni hiçbir zaman yitirmemeye bakıyorum. (To a Stranger)

}

56 D U YD U M BEN İ SU ÇLU YO RLA RM IŞ Duydum, beni yerleşmiş inançları yıkmaya çalışmak­ la suçluyorlarmış, Ama gerçekte ben ne yerleşmiş inançlardan yanayım, ne de onlara karşı, (Onlarla ortak ne’m olabilir? ya da onların yıkılışıyla?) Ben, Mannahatta’da bu Devletler’in ' bütün kentle­ rinde, içerlerde, kıyılarda, Tarlalarda, ormanlarda, sulan yarıp ilerleyen, büyük küçük bütün teknelerde, Sırtımı koca koca yapılara, kurallara, güvenilen ki­ şilere, düşüncelere dayamadan, Arkadaşlığı öveceğim, bütün yüreklere arkadaş sev­ gisini sokacağım, onu yerleşmiş bir inanç haline getireceğim. (I Hear It Was Charged Against Me)

D Ü ŞÜ M D E GÖRDÜM Düşümde gördüm, yenilmez bir kent gördüm, bütün dünyanın saldırılarına karşı koyuyordu, Arkadaşlık Kenti’ydi düşümde gördüğüm kent, Orada hiçbir şey sağlam, sağlık içinde bir aşka üstün tutulmuyordu, orada her şeye aşk öncülük edi­ yordu, N e zaman bakarsanız bakın, o kentteki insanların hareketlerinde açıkça belli oluyordu bu, Bakışlarında, sözlerinde açıkça görülüyordu. (I Dream’â in a Dream)

A Ç IK YO LU N ŞARKISI 1 Yayan olarak, yüreğim sevinç içinde çıkıyorum açık yola, •Sağlıklı, özgür, bütün dünya önümde, Uzun, toprak rengi patika önümde, nereye istesem götürür beni. Bundan böyle talihin arkasına düşmeyeceğim, ben kendim talih’im, Uundan böyle sızlanmayacağım, işimi geri bırakma­ yacağım, hiçbir şey istemeyeceğim, Ç atı altındaki mızmızlıklardan, kitaplardan, her şeye bir kusur bulan kurallardan bıktım artık. Güçlü, doygun, açık yolda yürüyorum. Yeryüzü yeter bana, Yıldız kümeleri daha yakın olsa demem, Biliyorum, oldukları yerde iyidir onlar, Biliyorum, kendi üstündekilere de onlar yeter.

(Ben, burada, hâlâ o eski, o tatlı işimi yapıyorum, İnsanları taşıyorum, kadın erkek, nereye gidersem 'birlikte götürüyorum, Yemin ederim, onlardan kurtulmak olanaksız benim için, Onlarla doluyum ben; karşılığında ben de onları dol­ duracağım.) (...) 9 Haydi! kim olursan ol, gel, benimle yürü! Benimle yürürken, insanı hiç yormayan, bıktırma­ yan şeyi bulursun. Toprak hiç bıktırmaz insanı, Toprak kabadır, sessizdir, kolay anlaşılmaz, doğa ka­ badır, kolay anlaşılmaz, Cesaretin kırılmasın, ilerle, tanrısal şeyler vardır üst­ leri iyice örtülü, Sana yeminle söyleyeyim, sözcüklerin anlatamaya­ cağı kadar güzel, tanrısal şeyler vardır. Haydi! durmamalıyız burada, N e kadar tatlıysa da bu biriktirilmiş şeyler, ne kadar kullanışlıysa da bu ev, biz burada kalamayız, N e kadar kuytuysa da bu liman, ne kadar durgun­ sa da bu sular, biz burada demir atmamalıyız,

60

N e kaçlar iç açıcıysa da bizi saran bu konukseverlik, biz onu yalnızca kısa bir zaman için tatmaya izinliyiz.

11 Dinleyin! açık konuşacağım sizinle, Ben eski, pürüzsüz ödüller vermiyorum, ben kaba, yeni ödüller veriyorum. Bugünü, kendi günlerinizi yaşamalısınız diyorum: Siz zengin olmaya bakmayacaksınız, Siz bütün kazandıklarınızı, ya da ele geçirdiklerinizi, cömertçe dağıtacaksınız, Gitmekte olduğunuz kente vardığınızda, şöyle otu­ rup yorgunluğunuzu bile almadan, dayanılmaz, karşı durulmaz bir ses çağıracak sizi, yeniden yo­ la çıkacaksınız, Arkanızda kalanlar gülümseyecek, alay edecek, du­ dak bükecekler, Aşklannı sunanlar da olacak, onlara yalnızca ateşli ayrılış öpücükleriyle cevap vereceksiniz, Sizi tutmak, yolunuzdan alıkoymak için, ellerini uza­ tanların dokunuşlarına göz yummayacaksınız. (...) 14 Haydi! kavgalann, savaşlann arasından, ileri! Yola çıkarken söyledik nereye gideceğimizi, değiştir­ mek olmaz.

Eski kavgaların bir yararı oldu mu? Kime yararı oldu? size mi? ulusunuza mı? doğaya mı? Şimdi iyi dinleyin beni, anlamaya çalışın — her şe­ yin yapısı böyle örülmüş, her başarının getirdik­ lerinden, ne olursa olsun, daha büyük bir kavga­ yı gerekli kılan bir şey çıkıyor ortaya. Benim çağrım savaş çağrısıdır, ben gerçek bir baş-: kaldırıya çağırıyorum insanları, Benimle gelecek olanlar tepeden tırnağa silahlanmak, Benimle gelecek olanlar açlığa, yoksulluğa, kızgın düşmanlara, tek başına kalmaya katlanabilmek.

15 Haydi! yol önümüzde! Korkacak, çekinecek bir şey yok — ben daha önce de geçtim bu yoldan — ayaklarım bilir bu yolu — durmayın, geride kalmayın! Bırak yazılmamış kâğıtları masanın üstünde, kitap açılmasın, kalsın öylece! Bırak aletleri çalıştığın yerde! bırak, para kazanılma­ sın! Bırak dursun okul! kulak asma bağırmasına öğretme­ nin! Bırak, din adamı konuşsun istediği kadar! bırak, avu­ kat savunmasını yapsın, yargıç yasalan açıklasın.

62

Arkadaş, sana elimi veriyorum! Sana paradan daha değerli olan sevgimi veriyorum, Sana din konuşmalarından, yasalardan önce, kendi­ mi veriyorum; Sen de bana kendini verecek misini3 gelip benimle yürüyecek misin? Yaşamımız boyunca birbirimize bağlanacak, tutu­ nacak mıyız? (Song of the Open Road'dan)

UĞRAŞ Ü ZER İN E BİR ŞARKI 1 Uğraş üzerine bir şarkı! Ben makinelerin, alışverişin, tarlaların işlemesinde bulurum gelişmeleri, Sonsuz anlamları. Erkek işçiler, kadın işçiler! Bütün işe yarar ve parlak bilgiler bende toplansaydı, neye yarardı? Bir başöğretmen, bir eliaçık varlıklı, bir akıllı devlet adamı gibi olsaydım, neye yarardı? Sizi çalıştırıp paranızı ödeyen işveren gibi olsaydım,, boşunuza gider miydi? İyi okumuş, dürüst, yardımsever, bütün alışılmış söz­ ler, Benim gibi bir adamla yok olur bütün alışılmış söz­ ler.

Ben ne uşağım, ne de efendi, Küçüğü, büyüğü hiçbir ücret bana verilecek bir mut­ luluğun yerini tutamaz, N e ben size üstünüm, ne de siz bana. Bir dükkânda çalışırsanız, ben size o dükkânda en yakınlardan yakın sokulup çalışırım, Kardeşine ya da en yakm arkadaşına armağanlar ve­ rirsen, ben de isterim kardeşin ya da en yakm ar­ kadaşın gibi o armağanlardan, Sevgilin, kocan, karın gündüz ya da gece boş kar­ şılanırsa, ben de onlar gibi hoş karşılanmalıyım, Sen alçalır, suç işler, hasta olursan, ben de salt se­ nin için alçalır, suç işler, hasta olurum, Sen delice, yasadışı işlerini hatırlarsan, ben de de­ lice, yasadışı işlerimi hatırlayamaz mıyım sanı­ yorsun? Sen masanın bir yanında içki içersen, ben de masa­ nın öte yanında içki içerim, Sen sokaklarda yabancılara rastlar, kadın ya da er­ kek, onları seversen, ben hep sokaklarda yaban­ cılara rastlar, onları severim. Ne düşünüyordun kendin için? Sen misin yoksa kendini küçümseyen? Sen misin Başkanın senden daha büyük olduğunu düşünen? Ya da varlıklıların senden daha iyi olduğunu? ya da okumuşların senden daha akıllı olduğunu?

(Yağ içinde ya da sivilceli olduğun için, ya da bir zamanlar içkici, ya da hırsız olduğun 'için, Ya da hastalıklı, ya da romatizmalı, ya da orospu ol­ duğun için, Ya da boş gezen, ya da güçsüz olduğun için, ya da bilgelikten uzak, adını bir kez bile basılı görme­ miş olduğun için, Daha az ölümsüzlüğe katlanacak mısın?)

2 Erkeklerin ruhları, kadınların ruhlan! sizi görünmez, duyulmaz, dokunulmaz, dokunmaz diye anmı­ yorum, iyiliğinizi, kötülüğünüzü tartışmıyorum, canlı mısı­ nız ya da değil misiniz, araştırmıyorum, Ben açıkça benimsiyorum sizi, başkaları benimsemese bile. Yetişkin, yarı yetişkin, bebek, bu ülkede ya da baş­ ka ülkelerde, evlerde ya da sokaklarda, herkes birbirine denk, görüyorum, Arkalarında ya da içlerinde başka ne varsa, hepsini görüyorum. Kadın, kocasından bir milim bile aşağı değil, Kız, o da oğul kadar iyi, Ana, her yönüyle baba kadar değerli.

66

Bilgisizlerin, yoksulların çocuklan, çırak verilenler, Çiftliklerde çalışan genç insanlar, çiftliklerde çalışan yaşlı insanlar, Denizciler, tacirler, kıyılarda mal alıp satanlar, göç­ menler, Bütün bunları görüyorum, daha yakında ya da da­ ha uzaktakileri de görüyorum, Hiçbiri benden kaçmayacak, kaçmak istemeyecek. Her şeyden çok özlediğiniz ama aslında her zaman sahip olduğunuz şeyi getiriyorum size, Para değil, aşk değil, giyecek, yiyecek, bilgi değil, ama onlar kadar iyi, Bir temsilci ya da aracı göndermiyorum, değeri be­ lirleyen bir şey sunmuyorum, değerin kendisini sunuyorum. Bir şey vardır insana şimdi geliveren ve sürekli, Basılı değildir, buyurulmuş, tartışılmış değildir, tar­ tışmadan da, basımdan da kaçar, Bir kitaba sokulamaz, bu kitapta da yok, O şenindir kim olursan ol, duyman ya da görmen sana ne kadar uzak olabilirse, o da ancak o ka­ dar uzaktır, En yakın, en sıradan, en hazır şeylerde gizlidir, hep onlarla canlanır. Birçok dil bilseniz de, onunla ilgili hiçbir şey oku­ yamazsınız, Başkan'm demecini okuyabilirsiniz, ama içinde onun­ la ilgili hiçbir şey yoktur,

Devlet Bakanlığı’nın ya da Maliye Bakanlığı’nın bil­ dirilerinde, ya da günlük gazetelerde, ya da haf­ talık gazetelerde onunla ilgili hiçbir şey yoktur, Ya da nüfus sayımında, ya da bütçe gelirinde, cari fiyatlarda, ya da sermaye hesaplarında onunla ilgili hiçbir şey yoktur.

3 Gökyüzünde akıp giden bu güneş, bu yıldızlar, ( Bu elma biçimli dünyamız ve üstünde biz, kesinlik­ le yüce bir şey bu sürükleniş, N e olduğunu bilmiyorum, yüceliğinin ötesinde, bir mutluluk olduğunun ötesinde, Ama bizim buraya doldurulmamızın anlamı bir dü­ şünme eylemi, ya da bir ince alay, ya da bir de­ neme değil, , Talihimiz varsa bizden yana dönecek, talihimiz yok­ sa yıkımımız olacak bir şey değil, Belli bir durumda geri alınacak bir şey değil. Işık ve gölge, vücudun görülmemiş duyarlığı, özdeş­ lik, her şeyi eksiksiz bir incelikle yiyip yutan is­ tek, Sonsuz gururu, yayılmışlığı insanın, anlatılmaz mut­ luluklar, üzüntüler, Gördüğü her kişide insanın gördüğü mucizeler, za­ manın her dakikasını sonsuza dek dolduran mu­ cizeler, Niçin sanıyorsun bunları, arkadaş?

İşin için ya da çiftliğin için mi? ya da dükkânının daha çok para getirmesi için mi? Ya da sana toplumda bir yer sağlamak için mi? ya da seçkin bir bayın, ya da seçkin bir bayanın boş zamanlarını doldurmak için mi? Şu görünüm bir resme konu olmak için mi oluştu, biçimlendi sanıyorsun? Ya da erkeklerle kadınlar yazılıp anlatılsınlar, şarkı­ ları söylensin diye mi? . Ya da yerçekimi, doğa yasaları, bu uyumlu iç içelik, havayı dolduran bu gazlar, bilginlere konu olsun diye mi? Ya da kara toprak, ya da mavi deniz, haritalarla paf­ talar için mi? Ya da yıldızlar, geceleri donatsın, garip adlar takıl­ sın diye mi? Ya da tohumların büyümesi tarım tabloları için mi, ya da doğrudan tarım için mi? Eski kurumlar, bu sanatlar, kitaplıklar, söylenler, der­ lemeler, babadan oğula geçip gelen beceriler, ya da anadan kıza, bunları en yüce değerler mi sa­ yacağız? Gelirimizi, alışverişimizi yüce değer mi sayacağız? Karşı çıkmıyorum, Onlan en yüce değerlerle bir tutuyorum — ama bir kadınla bir erkekten doğan çocuğu en yüce de­ ğerlerin de üstüne koyuyorum. <

Birleşik Devletlerimizi büyük biliyoruz, Anayasa’mızı büyük biliyoruz, Onlar büyük değil, iyi değil demiyorum, çünkü öyle­ ler, Ben de bugün onlara sizler gibi aşkla bağlıyım, Öyleyse Size aşkla bağlıyım, yeryüzündeki bütün insanlarıma aşkla bağlıyım. Kutsal kitapları, dinleri tanrısal biliyoruz — tanrısal değiller demiyorum, Ama hepsi sizden çıktı diyorum, gene de çıkabilir, Yaşam veren onlar değil, yaşam veren sîzsiniz, Yapraklar ağaçlardan ya da ağaçlar topraktan fışkır­ dıkları gibi, onlar da sizden fışkırıyorlar.

Bilinen bütün saygıların toplamını size katıyorum, kim olursanız olun, Orada Beyaz Saray’daki Başkan sizin için, burada siz onun için değilsiniz, Bakanlar bakanlıklarında sizin için çalışıyorlar, bura­ da siz onlar için değil, Kongre her On ikinci Ay’da sizin için toplanıyor, Yasalar, mahkemeler, kurulan Devletler, kentler, ge­ lip giden mallar, mektuplar, her şey sizin için.

70

İyi dinleyin, sevgili bilginlerim, Doktrinler, siyasalar, uygarlıklar sizden çıkar, Heykeller, anıtlar, ya da herhangi bir yere işlenen herhangi bir şey önce sizde biçimlenir, Erişilebilen en eski tarihçelerin, istatistiklerin özü şu anda sizdedir, söylenlerin, masalların da öyle, Siz burada soluk alıp dolaşmasanız, nerede olurdu onlar? En ünlü şiirler kül olurdu, söylevler, oyunlar boşluk­ ta erirdi. Bütün mimarlık siz dönüp baktığınız zaman sizde oluşan şeydir, (Siz onu beyaz ya da boz taşlarda mı sanıyordunuz? ya da kemerlerin, saçakların çizgilerinde mi? Bütün müzik çalgıların sizde uyandırdığı şeydir, Kemanlar, kornetler değil, obua ya da davulların vu­ ruşu değil, ya da bir baritonun, ya da bir erkek­ ler korosunun, ya da bir kadınlar korosunun söy­ lediği aşk şarkılarının noktaları değil, Bunlardan hem daha yakın, hem de daha fazladır.

5 Bütünlük geri gelecek mi öyleyse? Herkes görebilecek mi aynaya bir bakışta en iyinin izlerini? daha büyük ya da daha fazla hiçbir şey yok mu? Hepsi orada sizinle mi oturacaklar, gizemli, görün­ mez ruhla?

Garip, anlaşılması güç, aykırı gerçeği sunuyorum, Bütün görünen nesneler ile görünmez ruh birdir. Ev yapımı, ölçme, tahtaları biçme, Demircilik, camcılık, çivicilik, fıçıcılık, tenekecilik, çatı kaplamacılığı, Kalafatçılık, tersane yapımcılığı, balık tuzlamacılığı, kaldırım taşı döşeyiciliği, Tulumba, şahmerdan, maçuna, kömür ocağı, tuğla ocağı, Kömür madenleri, bütün o yer altındaki şeyler, ka­ ranlıkta lambalar, yankılar, şarkılar, düşünceler, kapkara yüzlerden kaygılı bakışlar, Demir işleri, dağlardaki ya da ırmak boylarındaki ocaklann alevleri, eriyen madeni büyük demir çubuklarla yoklayan adamlar, maden filizleri, ma­ den, kireç, kömür bileşimleri, Eritme ocağı, tavlama ocağı, eriyen madenin dibine çöken topak, demir çekme fabrikası, kısa ham demir çubukları, sağlam, düzgün biçimli uzun demiryolu rayları, Petrol işleri, ipek işleri, kurşun işleri, şeker yapımevi, buharlı testereler, büyük işlikler, fabrikalar, Taş yontmacılığı, binaların yüzlerindeki ya da pen­ cerelerin, kapıların üstlerindeki işlemeler, ağır çekiç, dişli keski, baş parmak koruyucusu, Kalafat kalemi, kaynayan tutkal kabı, kabın altında­ ki ateş,

71

i

72

Pamuk balyası, yükleme boşaltma işçisinin çengeli, bıçkıcının bıçkısı ile tezgâhı, dökümcünün kalıbı, kasabın bıçağı, buz testeresi, buzla görülen bü­ tün işler, Gemicinin, çımacının, yelkencinin, palangacının iş­ leri, araçlan, Ağaç özünden, sert kâğıttan işler, renkler, fırçalar, fırça yapımı, camcının avadanlığı, • Kaplamacının tutkalı, şekercinin süsleri, sürahi ile bardaklar, makaslarla ütü, Kunduracının bizi, göğüslüğü, litre, ölçüsü, galon öl­ çüsü, tezgâh ile tabure, tüy ya da metal yazı ka­ lemi, keskin ağızlı aletlerin her türlü ürünü, Bira fabrikası, bira yapımı, bira mayası, fıçılar, bira­ cıların, şarapçıların, sirkecilerin yaptıkları her şey, Deri giysiler, araba yapımı, kazan yapımı, ip yapjmı, imbikçilik, tabelacılık, kireç ocakçılığı, pamuk toplayıcılığı, elektrolizcilik, klişecilik, stereotip baskıcılık, Delme makineleri, plan makineleri, biçme makineleri, sürme makineleri, harman makineleri, buharlı va­ gonlar, Arabacının iki tekerlekli küçük arabası, otobüs, ko­ caman, ağır yük arabası, Fişekçilik, gece gökyüzüne atılan renk renk fişekler, garip biçimler, fıskiye gibi yayılmalar, Ağıldaki sığırlar, mezbaha, kasabın hayvan keserken giydiği önlük,

Besili domuzlar, öldürme çekici, domuz çengeli, baş- 73 lama teknesi, iç organları çıkarma, kesicinin sa­ tırı, paketleyicinin tokmağı, kış boyunca süren domuz paketleme işleri, Un işleri, buğdayın öğütülmesi, çavdar, mısır, pirinç, variller, yarım variller, çeyrek variller, yüklü mav­ nalar, iskelelere, rıhtımlara yığılmış büyük te­ peler, Sallarda, demiryollarında, kıyı gemilerinde, balıkçı gemilerinde, kanallarda çalışan adamların işleri, Senin kendinin ya da herhangi bir insanın yaşamın­ da saati saatine akıp giden düzen, dükkân ya da açık bir işyeri, mağaza ya da fabrika, Bütün bunlar gece gündüz yambaşmda senin — iş­ çi! kim olursan ol, bunlar senin günlük yaşamın! Bunlarda en ağır olanın ağırlığı — bunlarda düşü­ nebildiğinden çok daha fazlası, (hem de çok daha azı), Bunlarda senin için, benim için gerçekler, bunlarda senin için, benim için şiirler, Bunlarda, kendin değil — sen ve ruhun içeriyor her şeyi, tahminlere aldırmadan, Bunlarda iyi gelişmeler — bütün konular, örtülü uyanlar, olanaklar. Bunlardan öte ne görürseniz değersizdir demiyorum. size durmanızı öğütlemiyorum. Büyüklüğüne inandığınız şeyler büyük değildir de­ miyorum,

74

Ama hiçbir şey sizi bunların ulaştıracağından daha büyüğe ulaştıramaz diyorum.

6 Uzaklarda mı arayacaksınız? sonunda geri gelecek­ siniz nasıl olsa, En iyi bildiklerinizde en iyiyi bulacaksınız, ya da en iyi kadar iyi olanı, Size en yakın olan kişilerde en tatlı, en güçlü, en sevgi dolu olanı bulacaksınız, Mutluluk, bilgi, başka bir yerde değil, burada, baş­ ka bir zamanda değil, bu zamanda, İlk gördüğünüz ya da dokunduğunuz erkek, hep bir arkadaşta, ağabeyde, en yakın komşuda — kadın, anada, ablada, karıda, Yaygın tatlar Ve işler önce şiirlerde yer alan ya da. her yerde, Siz bu Devletler’in kadın işçileri, erkek işçileri, sizin Kendi kutsal, kendi güçlü yaşamınız var, Her şey yer açar sizin gibi erkeklerle kadınlara. İlahici yerine ilahinin kendisi ses verdiği zaman, Vaiz yerine vaazın sesi geldiği zaman, Kürsüyü yapan oymacı değil de, konuşmacı çekip gittiği zaman, Ben kitaplann bedenine gece gündüz dokunabildi­ ğim, kitaplar da benim bedenime dokunabildiği zaman,

Bir üniversite dersi uyuklayan bir kadınla bebeği ka­ dar inandırıcı olduğu zaman, * Mezara işlenen altın, gece bekçisinin kızı gibi gülüm­ seyebildiği zaman, Kefilli sözleşmeli işler karşımdaki sandalyelere yayı­ lıp benim içten dostlarım oldukları zaman, Onlara elimi uzatmak, sizin gibi erkeklerle kadınlara nasıl yaklaşıyorsam, onlara da öyle yaklaşmak isterim. (A Sowg for Occupatiöns)

G EN ÇLİK , G Ü N , YAŞLILIK, G ECE Gençlik, geniş, istekli, seven — gençlik, incelik, güç, çekicilik dolu, Biliyor musun ki Yaşlılık da ardından aynı incelik, güç, çekicilikle gelebilir? Gün sonuna kadar açılmış, pırıl pırıl — gün, canlı, tutkulu, güneşli, kahkahalar içinde, Hemen ardından Gece geliyor milyonlarca güneşi, uykusu, sağlık verici karanlığıyla. (Youth, D ay, Old Age, and Nıght}

G Ö ÇM EN KU ŞLAR

E V R E N SE L İN ŞARKISI 1 Gel, dedi esin perisi, Bana öyle bir şarkı söyle ki, daha hiçbir şair söy­ lememiş olsun, Bana evrenselin şarkısını söyle. Bu geniş dünyamızda bizim. Ölçüsüz kötülüğün, bu süprüntünün ortasında, T a yüreğinde onun, güvenle korunan, Eksiksizliğin tohumu yatıyor. Her yaşayanda bir parçası var, az ya da çok, Hepsinden önce doğmuş, kiminde saklı, kiminde saklı değil, tohum bekliyor.

78

2 Bak! keskin gözlü bilim, Yüksek tepelerden yeniliği gözlerken, Sarsılmaz buyruklar veriyor birbiri ardınca. Bak! gene de bu ruh bütün bilimlerin üstünde, Dünyayı bir kabuk gibi saran tarih onun için, Gökte bu on binlerce yıldız onun için dönüyor. Dolambaçlı yollarda, uzun kıvrılışlarla, (Denizde oynak bir tekne gibi,) Parçalar onun için bütüne doğru akıyor, Gerçek onun için ideale doğru gidiyor. Onun için bu örtülü gelişme, Yalnızca doğruluk değil haklı olan, kötü dedikleri­ miz de haklı. Hepsinin maskelerinin altından, hangisi olursa olsun, Bu gittikçe çürüyen koca gövdeden, kurnazlıktan, hi­ leden, gözyaşlarından, Sağlık doğacak, neşe doğacak, neşe evrenseldir. Karışıklıktan, hastalıktan, basitlikten, Kötü çoğunluktan, insanların, devletlerin çeşitli, sa­ yısız yalanlarından, Elektrikli, antiseptik, birleştiren, kucaklayan hepsini, Yalnızca iyilik evrenseldir.

3 Dağlar gibi hastalığın, üzüntünün üzerinde, Yakalanmamış bir kuş sürekli uçuyor, uçuyor, Yukarda, daha temiz, daha mutlu bir havada. Kötülüğün en karanlık bulutundan, Parlak bir ışık çizgisi fışkırıyor hep, Gökyüzünün üstünlüğünü gösteren bir parıltı. Modaların, alışkanlıkların uyumsuzluğuna, Çılgın gürültüsüne Babil’in, sağır edici eğlencelere^ Sessizlikleri bile yatıştıran bir şarkı geliyor, ancak duyuluyor, x Uzak bir kıyıdan son koronun sesleri yükseliyor. Ey kutsal gözler, mutlu yürekler, Gören, bu güçlü kargaşa boyunca yol gösteren ipliği bilen, Böylesine iyi bilen.

79

.80 4 Ve sen Amerika, Bu amacın yükselmesi, bu düşünce, bu gerçek için, Bunlar için geldin sen, (kendin için değil). Sen de hepsini çevreliyorsun, Hepsini kucaklıyor, taşıyor, ağırlıyor, geniş, yepyeni yollardan sen de İdeale doğru gidiyorsun. Öbür toprakların ölçülü inançları, geçmişin büyük­ lükleri, Senin için değil, ama senin kendi büyüklüklerin, Tanrısal inançların, genişliklerin hepsini yutuyor, ku­ caklıyor, Hepsi uygun hepsine. Hepsi, hepsi ölümsüzlük için, Aşk bir ışık gibi sessizce sarıyor hepsini, Doğanın iyiliği hepsini kutluyor, Tomurcuklar, yüzyılların yemişleri, tannsal, güven­ li bahçeler, Biçimler, eşyalar, büyüyüşler, insanlıklar ruhsal ör­ neklere doğru olgunlaşıyor.

Bana ver, ey Tanrı, bu düşüncenin anlatılmasını, Senin bütünlüğüne karşı o sönmez inancı bana ver, sevdiğim birine ver, Başka ne esirgersen esirge bizden, . Zaman ve mekânda gizlenen, seni yaratma inancını, Evrensel olan sağlığı, barışı, bağışlamayı esirgeme. Bu bir düş mü? Hayır, asıl bunun eksikliği bir düş, Ve bunun ötesinde yaşamın bilgisi, zenginliği bir düş, Ve bütün dünya bir düş. fSong of the Universal)

82

Ö N CÜ LER ! EY Ö N CÜ LER ! Gelin, benim yanık yüzlü çocuklarım, Sıraya girin, yürüyün, silahlarınız hazır olsun, Tabancalarınız yanınızda mı? keskin ağızlı baltaları­ nız yanınızda mı ? Öncüler! Ey öncüler! Daha fazla oyalanamayız burada, Yürümeliyiz sevgililerim, her türlü tehlikeyi göze al­ malıyız, ' Biz genç, sağlam soylarız, herkes bize güveniyor, Öncüler! Ey öncüler! Siz, ey gençler, batılı gençler, Böyle sabırlı, hareketli, gururlu, dostluk dolu, Açıkça görüyorum sizi, batılı gençler, sizi en önde yürür görüyorum, Öncüler! Ey öncüler! Eski soylar duraladılar mı? Gevşediler mi? derslerini kestiler mi? orada, denizle­ rin ötesinde yorgun mu düştüler? Bu sonsuz görevi, bu yükü, bu dersi biz alıyoruz üs­ tümüze, Öncüler! Ey öncüler!

Bütün geçmişi geride bırakıyoruz, 83 Daha yeni, daha güçlü bir dünyada, bambaşka bir dünyada ilerliyoruz, , Taze, sağlam bir dünya, çalışma, ilerleme dünyası, Öncüler! Ey öncüler! Durmadan ileri aülıyoruz, Uçurumların kıyılarından, geçitlerden, dağların üze­ rinden, Bilinmeyen yollan ele geçirerek, alarak, korkusuz, atılgan, Öncüler! Ey öncüler! Biz, el değmemiş ormanları keserek, Biz, ırmakları setlerin içine sokarak, biz, madenleri kucaklayıp, ta içlerinden delerek, Biz, geniş alanları aşarak, biz, kız gibi topraklan alt üst ederek, Öncüler! Ey öncüler! Colorado’luyuz biz, Dev gibi tepelerden, büyük sıra dağlardan, yüksek yaylalardan, Madenlerden, sulann kazdığı geçitlerden, avcıların dolaştığı yollardan geliyoruz, Öncüler! Ey öncüler!

84

Nebraska’dan, Arkansas'dan, Orta Amerika’nın insanlarıyız biz, Missouri’den, da­ marlarımızda toprağımızın kanı var, Bütün dostların ellerini birleştirerek geliyoruz, bütün güneylilerin, bütün kuzeylilerin, Öncüler! Ey öncüler! Ey karşı durulmaz, içi içine sığmaz insanlar! Ey sevgili insanlar! Ah, yüreğim aşkınızla sızlıyor! Ah, yas tutuyorum, gene de sevinçliyim, kendimden geçtim aşkınızla, Öncüler! Ey öncüler! . Yukarı kaldırın güçlü anamızı, sevgilimizi, Yükseklerde dalgalansın ince sevgilimiz, yıldızlı sev­ gilimiz her şeyin üstünde dalgalansın, (hepiniz eğin başlarınızı,) Kaldırın, kaldırın keskin dişli, kavgacı sevgilimizi, yenilmez, korkusuz, eli silahlı sevgilimizi, Öncüler! Ey öncüler! Bakın çocuklarım, inanmış çocuklarım, Arkamızda kalanlar hiçbir zaman yolumuzdan alıkoymamalı, duralatmamalı bizi, Kaşlarım çatmış yüzyıllar duruyor geride, milyonlar­ ca hayalet bizi ilerlemeye zorluyor. Öncüler! Ey öncüler!

Dirsek dirseğe, omuz omuza, ileri, ileri, Bizi beklemekte olan vanş noktalanna doğru, ölüle­ rin yerlerini bemen doldurarak, Savaşlardan, yenilişlerden geçerek, ilerleyen, ilerle­ yen, biç durmayan, Öncüler! Ey öncüler! Ab, ilerlerken ölmek! Aramızda gevşeyecek olanlar, ölecek olanlar var mı? saatimiz geldi mi? Öyleyse durmayın, ilerlerken ölelim, bemen dolacak boşalan yerlerimiz, hemen dolacak, Öncüler! Ey öncüler! Dünyanın bütün nabızları, Bizim için atıyor, batıkların ilerleyişiyle atıyor, Teker teker, ya da hep birlikte dayanıyoruz, durma­ dan ilerliyoruz, her şey bizimle birlik, her şey bizim için, Öncüler! Ey öncüler! Yaşamın karmakarışık, çeşitli gösterileri, Bütün biçimler, görünüşler, bütün çalışan işçiler, Bütün denizciler, toprak adamlan, bütün efendiler, bütün köleler, Öncüler! Ey öncüler!

86

Bütün talihsiz, sessiz sevgililer, Cezaevlerindeki bütün mahkûmlar, bütün dürüst in­ sanlar, bütün kötüler, Bütün neşeliler, bütün üzüntülüler, bütün canlılar, bütün ölüler, Öncüler! Ey öncüler! Ben de, ruhumla, bedenimle, Biz, üç garip arkadaş, adımlarımızı dikkatle atarak, dolaşarak yollarda, Kıyılar boyunca, gölgelerin arasında, hayaletlerle iti­ şerek, Öncüler! Ey öncüler! Bak, fırlayıp dönen çember! Bak, her yanda kardeş çemberler, her yanda güneş­ ler, gezegenler, Bütün göz kamaştırıcı günler, düşlerle dolu, gizem­ li geceler, Öncüler! Ey öncüler! Bunlar bizden, hepsi bizimle birlik, Hepsi en gerekli iş için, arkamızdan gelenler, daha bir biçime girmemiş olanlar, orada bekliyor, Biz bugün ilerleyenlerin başındayız, biz arkamızdan geleceklere yol açıyoruz, Öncüler! Ey öncüler!

Siz ey batının kızları! Siz ey genç kızlar, yaşlı kızlar! Siz ey analar, kanlar! Hiçbir zaman ayrılmamalısınız, birleşmiş ilerliyor­ sunuz, bizimle yan yana, Öncüler! Ey öncüler! Odaklarda yetişmekte olan şairler! (Başka toprakların kefenli şairleri, siz susabilirsiniz artık, işinizi bitirdiniz,) Şarkılar söyleyerek gelişinizi duyacağım yakında, siz de doğrulacak, bizimle birlikte yürüyeceksiniz yakında, Öncüler! Ey öncüler! N e tatlı, baygın eğlenceler isteriz, N e yastık, ne terlik, ne sessizlik, ne çalışkanlık, ne rabat, N e de usandırıcı zenginlik, bizim için değil tehlike­ siz şeyler, Öncüler! Ey öncüler! Eğlence düşkünleri oburluk içinde mi yü­ züyor? Şişman uykucular uyuyorlar mı? kapılarını kitlediler, sürmelediler ipi? Gene de bizim olsun iki lokma ekmek, toprağın üs­ tünde battaniye, Öncüler! Ey öncüler!

Karanlık bastırdı mı? Sonlanna doğru yol bu kadar yorucu mu geldi size? cesaretimiz kırılarak, uyuklayarak mı durduk? Size bir saat mola veriyorum, dinlenmeniz, kendini­ ze gelmeniz için, Öncüler! Ey öncüler! Borazanın sesini duyana kadar, Uzaklardan güneşin doğuşu sizi çağırana kadar — dinleyin! nasıl da yüksek, tertemiz duyuyorum sesini borazanın, Çabuk! ordunun başına! — çabuk! yerlerinize koşun! Öncüler! Ey öncüler! (Pioneers! O Pioneers!)

D E N İZ İN G ETİRD İKLERİ

G EC E KUM SALDA Gece kumsalda, Bir kız çocuğu duruyor babasıyla yan yana, Doğuya bakıyor, güz göklerine. Yukarda, karanlıkların içinde, Gökleri aç kurt gibi yutan bulutlar, her şeyi örten bu­ lutlar, kara yığınlar halinde yayılırken, Durmadan alçalırken, hızla, düşmanca, Doğuda, daha örtülmemiş, aydınlık, temiz bir mavi­ likte, Yıldızların şahı Jüpiter, kocaman, sessiz, yükseliyor, Hemen yanında, üstünde azıcık, Pleiad adlı yedi yıldız, yedi kızkardeş yüzüyor. Kumsalda babasının elini tutmakta olan çocuk, Her şeyi yutmak, her şeyi gömmek için, böyle gu­ rurla alçalan bulutlara Bakarak, sessizce ağlıyor.

90

Ağlama, çocuk, Ağlama, sevgilim, Bırak bu öpücüklerle gözlerini sileyim, Her şeyi yutan bulutların zaferi uzun sürmeyecek, Uzun zaman onların olmayacak bu gök, onlar yıl­ dızlan yalnızca görünüşte yutuyorlar, Jüpiter gene çıkacak, sabırlı ol, başka bir gece gelip gene bak, Pleiad’lar çıkacak, Onlar ölümsüzdürler, bütün yıldızlar, gümüşten, al­ tından yıldızlar gene parlayacak, JBüyük yıldızlar da, küçükleri de gene parlayacak, her şeye dayanır onlar, Kocaman, ölümsüz güneşler, sabırlı, dalgın aylar ge­ ne parlayacak. Hem sen, en sevgili çocuk, yalnız Jüpiter için mi yas tutuyorsun? Yalnız yıldızların gömülüşünü mü düşünüyorsun? Öyle bir şey var ki, f Seni dudaklarımla yatıştırarak, fısıldıyorum, Sana ilk düşünceyi, sorunu, karışıklığı veriyorum,) Öyle bir şey var ki, yıldızlardan bile daha ölümsüz, (Birçok ölümler, birçok günler, birçok geceler geçip gidiyor,) Öyle bir şey var ki, parlak Jüpiter’den bile daha çok dayanacak, Güneşten ya da dönen gezegenlerden daha çok, Ya da pırıl pırıl Pleiad’lardan daha çok dayanacak. (On the Beach at Nig}ıt)

GECE KUMSALDA YALNIZ Gece kumsalda yalnız, Yaşlı ana boğuk şarkısını söyleyerek sallarken onu, Ben parlak yıldızların ışıltısına bakarken, evrenlerin, geleceğin anahtarı olan bir düşünceye daldım. Sonsuz bir benzerlik birleştiriyor hepsini, Bütün küreler, gelişmiş, gelişmemiş, büyük, küçük, güneşler, aylar, gezegenler, Bütün uzaklıkları mekânın, ne kadar geniş olursa ol­ sun, Bütün uzaklıkları zamanın, bütün cansız biçimler, Bütün ruhlar, bütün bedenler, bu kadar çeşitli ol­ malarına, ya da başka başka dünyalarda bulun­ malarına karşın, bütün canlılar, Bütün gazlar, suların, bitkilerin, madenlerin geliş­ meleri, balıklar, hayvanlar, Bütün uluslar, renkler, barbarlıklar, uygarlıklar, dil­ ler, Bu dünyada, ya da herhangi bir dünyada var olan, ya da var olabilecek, bütün bir örnek şeyler, Bütün yaşamlar, ölümler, bütün geçmiş, şimdiki za­ man, gelecek, Bu sonsuz benzerlik kavrıyor hepsini, her zaman kavramış, Her zaman kavrayacak, sımsıkı tutacak onları, iyice saracak. ı (On the Beach at Nigkt Alone)

91

Y O LU N KIYISINDA

TAN RILAR Kutsal sevgili, eksiksiz Arkadaş, En önemli şeyi bekleyen, daha görünmüyor, ama gö­ rünecek, Tanrım ol sen benim. Sen, sen, İdeal İnsan, Dürüst, tuttuğunu koparan, güzel, tok gözlü, sevgi dolu, Bedeni tam, ruhu geniş, Tanrım ol sen benim. Ey Ölüm, (çünkü Yaşam sırasını savdı), Gökler evini açan kapıcı, Tannm ol sen benim. Gördüğüm, aklımın aldığı, ya da bildiğim en güçlü,, en iyi şey, (Bu durgun bağı kırmak için — seni, seni kurtarmak için, ey ruh,) Tannm ol sen benim.

Bütün büyük düşünceler, soyların emelleri, Bütün yiğitlikler, kendinden geçmiş, coşkun kimse­ lerin yaptığı işler, Tanrılarım olun siz benim. Ta Ya Ya Ya

da Zaman ve Mekân, da tanrısal, eşsiz biçimi dünyanın, da görüp taptığım herhangi bir güzel biçim, da gündüz güneşin, gece yıldızların çevresini sa­ ran parlaklık, Tanrılarım olun siz benim. (Gods)

94 OTURMUŞ, ÇEVREME BAKIYORUM Oturmuş, çevreme bakıyorum, yeryüzünün bütün üzüntülerine, bütün zorbalıklara, bütün utanı­ lacak şeylere bakıyorum, Duyuyorum, gizliden gizliye, sarsıla sarsıla hıçkırı­ yor delikanlılar, kendi kendilerine kızan, yaptık­ larına pişman olan delikanlılar, Görüyorum, çocukları kötü çıkan bir ana, öldü öle­ cek, kimsenin aldırdığı yok, hastalıklı, sıska, umutsuzluk içinde, Görüyorum, kocası kötü çıkan bir kadın, görüyorum, genç kızları kandırmaya çalışıyor iki yüzlü er­ kekler, Gözümden kaçmıyor kıskançlığın yarattığı acılar, gizlenmeye çalışan, karşılık görmemiş aşklar, yer­ yüzünde bunlan görüyorum, Görüyorum, savaşın getirdiği kötülükler, salgınlar, baskılar, görüyorum, şehitler, tutsaklar, Görüyorum, denizde bir kıtlık, görüyorum, bir sürü denizci öldürülüyor, ötekiler kurtulsun diye, Görüyorum, kendini üstün sanan budalalar, işçile­ re, yoksullara, zencilere bin türlü saygısızlık edi­ yor, küçültücü hareketler yapıyorlar; Bütün bunlara — bütün bayağılıklara, sonsuz acıla­ ra, oturduğum yerden bakıyorum, Görüyorum, duyuyorum, susuyorum. (I Sit and Look Out)

G Ü ZEL KADINLAR Kadınlar oturuyor, ya da oradan oraya gidip geliyor­ lar, kimi yaşlı, kimi genç, Gençler güzel — ama yaşlılar gençlerden de güzel. (Beautiful Women)

D Ü ŞÜ N C E Boyun eğme düşüncesi, inanmak, bağlanmak, Şöyle uzakta durup baktığım zaman, insana inan­ mayanların önderliğinde giden insan yığınların­ da, bana son derece dokunan bir şey var. (Thought)

96

D Ü ŞÜ N CE Adalet düşüncesi — sanki adalet doğanın yarattığı, yargıçların, kurtarıcıların açıkladıkları o büyük yasadan başka bir şey olabilirmiş gibi, Sanki verilecek kararlara göre, şöyle değil de böyle olabilirmiş gibi. (Thought)

D Ü ŞÜ N CE Eşitlik düşüncesi — kendime verdiğim fırsatları, hak­ ları herkese vermelim, sanki bana bir zararı do­ kunurmuş — sanki herkesin eşit hakları olması, benim haklanm olması demek değilmiş gibi. (Thought)

TR A M PET SESLER İ

ÇA LIN! ÇA LIN! TRAM PETLER! Çalm, çalın, trampetler — ötün! borular! ötün! Pencerelerden süzülün — kapılardan süzülün — aman dinlemez bir yırtıcılıkla, ulaşın her yana, ulaşın, Asık suratlı kiliseye dalın, dışarı çıkarın herkesi, Okullara kadar gitsin sesiniz, öğrenci bıraksın artık çalışmayı; Damada rahat vermeyin — gelinin güzellikleriyle oyalanmanın sırası değil şimdi, Çiftçiyi çağırın, sessizlik içinde tarlasını süren, ya da ekin biçen çiftçiyi gürültülere boğun, Delicesine, gümbür gümbür çalin trampetler — acı acı ötün borular! Çalın! çalın! trampetler — ötün! borular! ötün! Kentlerin uğultusunu bastırın — tekerlek gürültüle­ rini bastırın; Yataklar mı yapılıyor evlerde? bu gece kimse uyumamalı,

98

Alışverişi bırakmalı herkes bir yana — para kazan­ mayı bırakmalı — dinlemiyorlar mı? Konuşmakla mı harcıyorlar zamanı? şarkıcı şarkı söy­ lemeye mi hazırlanıyor? Yargıca derdini mi anlatıyor avukat? Öyleyse daha hızlı, daha gürültülü çalın trampetler — daha acı ötün borular! Çalın! çalın! trampetler — ötün! borular! ötün! Durmayın hiç — kimseyi dinlemeyin, Korkaklara aldırmayın — ağlayanlara, yakaranlara aldırmayın, Gençleri durdurmak isteyen yaşlılara aldırmayın, Çocuğun sesi duyulmasın — ananın sesi duyulmasın, Toprağa girmeye hazırlanan ölüleri bile sarsın, dirilt­ meye çalışın, Öylesine hızlı çalın ey korkunç trampeder — öyle­ sine hızlı ötün ey borular! (Beat! Beatl Drums!)

G Ü RLE! BÜ YÜ K ADIM LARLA İLERLE, DEMOKRASİ!

(...) 3 Gürle! büyük adımlarla ilerle, Demokrasi! öc alırcasma vur! Ey günler, ey kentler, yükselin, her zamankinden daha yükseklere çıkın! Daha hızlı esin, daha hızlı çarpın ey fırtınalar! ba­ na çok iyiliğiniz dokunmuştu, Dağlarda gelişmiş olan ruhum, sizin ölümsüz, güç­ lü, doyurucu yiyeceklerinizle besleniyor, Kentlerimde, çiftliklerden geçerek giden yollarımda çok dolaşmıştım, doyamazdım bir türlü, Bir kuşku, mide bulandırıcı bir kuşku, yılan gibi kıvrıla kıvnla, önüm sıra sürünürdü toprakta, Adımlanma uydururdu gidişini/ikide bir dönüp üs­ tüme atılmaya kalkardı, alaycı bir sessizlikle tıs­ lardı; Öylesine sevdiğim kentleri bırakıp kaçtım, kendime uygun kuşkusuzluklara doğru koştum, Açlığıyla, açlığıyla, açlığıyla ilkel enerjilerin, doğa­ nın yılmazlığının, Onlar canlandırdı beni, yalnızca onlann tadına va­ rabildim,

100

Örtülü bir alevin ortaya çıkışını, parlayışını bekle­ dim yıllarca —• suda, havada bekledim, çok bek­ ledim; Ama artık beklemiyorum, iyice doydum, çatlayasıya doydum artık, Gerçek şimşeği gördüm, elektrikli kentlerimi, gördüm, İnsanoğlunun ileri atılışını, savaşçı Amerika’nın aya­ ğa kalkışını gördüm, Kuzeydeki insansız toprakların yiyeceklerini arama­ yacağım artık, Dağlarda dolaşmayacağım, fırtınalı denizlere açıl­ mayacağım artık. (Rise O Doy s frorn Your Fathomless Deeps’den)

TARLALARDAN GEL, BABA Tarlalardan gel, baba, mektup var Petemizden, On kapıya çık, ana, mektup var sevgili oğlundan. Bak, güzdeyiz, Bak, ağaçlar, daha yeşil, daha sarı, daha kırmızı, Rüzgârda uçuşan yapraklarıyla, Ohio köylerini se­ rinletiyor, tatlılaştırıyorlar, Elma ağaçları olmuş elmalarla dolu, asmalar üzüm­ lerle, (Asmalardaki üzümlerin kokusunu duyuyor musu­ nuz? Anların vızıldadığı darı ekili tarlaların kokusunu duyuyor musunuz?) Hepsinin üstünde, bak, sessiz gökyüzü, pırıl pırıl, cam gibi, bir yağmurdan sonra, eşi görülmemiş bulutlarla kaplı, j Aşağıda da, her şey sessiz, her şey canlı, güzel, çift­ likte işler iyi gidiyor. Tarlalarda işler iyi gidiyor, Ama şimdi bırak tarlalan da gel, baba, kızın çağı­ rıyor, gel, Kapının önüne çık, ana, ön kapıya çık çabuk. Kadın koşa koşa geliyor, içinde bir korku, adımları titrek, Saçlarını, başlığını düzeltmek için oyalanmıyor.

102

Çabuk ol, aç şu mektubu, Ah, bu oğlumuzun yazısı değil, ama altında onun adı yazılı, Ah, bir yabancı el yazmış bunu sevgili oğlumuzun yerine, ah, ta yüreğinden vurulan ana! Hepsi akıp gidiyor gözlerinin önünden, karanlıklar­ da ışıklar çakıyor, tek tük sözcükler çarpıyor ku­ lağına, belli başlı sözcükler, Kırık dökük sözcükler, göğsünde hir kurşun yarası, küçük hir çarpışma, hastaneye kaldırıldı, Şimdilik kiraz kötü, ama yakında iyileşecek. Ah, şu anda bir tek insan var gözümde, Bolluk içinde yüzen Ohio’nun bütün kenderinde, bütün çifdiklerinde bir tek insan görüyorum, Yüzü bembeyaz, kafası karmakarışık, eli ayağı tut­ muyor, Bir kapının kenarına yaslanmış. Üzülme hu kadar, sevgili anacığım, (genç kız hıçkıra hıçkıra konuşuyor, Küçük kızkardeşleri korkuyla birbirlerine sokulmuş, ses çıkarmadan bakıyorlar,) Bak, sevgili anacığım, hak ne diyor mektup, yakın­ da iyileşecekmiş Bete. Zavallı oğul, hiçbir zaman iyileşmeyecek o, (iyileş­ mek isteği yok artık onun, korkusuz, basit bir ruh,) Onlar evde, kapının önünde dururlarken, oğul çok­ tan öldü ötede, Biricik oğul öldü.

Ama ananın iyileşmesi gerek, 103 Karalar giyinmiş, incecik bir kadın, Gündüz yemekler tabağında öylece duruyor, gece yanm yamalak bir uyku, ikide bir uyanıyor, Gece yarısı uyanıyor, gözyaşlarıyla, içinde dayanıl­ maz bir özlem, Ah, kimseye görünmeden çekip gitse, sessizce kaçıp yaşamdan, çekip gitse, Sevgili, ölü oğlunun arkası sıra, onu aramaya, onun yanında olmaya. (Come Up {rom the Fields Father)

104 BİR BAŞIBOZUĞA Kulağa hoş gelen, tatlı şiirler mi bekliyorsun ben­ den? Başıbozukların durgun, yatıştırıcı şiirlerini mi arı­ yorsun? Söylediğim şarkıları beğenmedin mi, anlamadın mı? Sen anlayasm diye söylemedim o şarkıları — sen anlayasm diye söylemiyorum; (Ben savaşın doğduğu anadan doğdum, Trampet sesleri bana tatlı musiki gibi geliyor, ölen­ lerin arkasından söylenen ağıtları seviyorum, Sessiz iniltiler, titrek seslerle, ölü subayı toprağa ve­ rirken söylenen ağıtları seviyorum; Senin gibi bir insana, benim gibi bir şair ne diyebi­ lir? iyisi mi bırak şiirlerimi elinden,Git, anlayacağın şeylerle uyut kendini, yumuşak ses­ lere gömül, Ben ninni söylemiyorum, sen hiçbir zaman anlaya­ mazsın beni. (To a Certain Civilian)

BAŞKAN L IN C O L N ’U A N IŞ

Ö N BA H ÇED E LEYLAKLAR SO N A Ç TIĞ IN D A 1 Ön bahçede leylaklar son açtığında, Gece iri yıldız batı göğünde erkenden alçalırken, Yas tuttum ve yas tutacağım dönüp gelen her ilk­ yazla. Dönüp gelen her ilkyaz bana bir üçlü getirecek, Hiç solmayan bir leylak, batıda alçalan bir yıldız, Ve sevdiğimin anısı.

2 Ey Ey Ey Ey

düşen güçlü batı yıldızı! gecenin gölgeleri — Ey gözleri yaşlı, içli gece! yok olan iri yıldız — Ey o yıldızı örten karanlık! beni güçsüzleştiren acımasız eller — Ey çaresiz ruhum! Ey ruhumu sanp koyvermeyen bulut!

Eski bir çiftlik evinin Önündeki bahçede, kireç bo­ yalı beyaz çitlere yakın, Yemyeşil yürek biçimli yapraklarıyla bir leylak ağa­ cı yükseliyor, Açılmış ince sivri salkım salkım çiçekleri, sevdiğim güçlü kokusu, Her yaprağıyla bir hayranlık kaynağı — ve ben ön bahçedeki bu ağaçtan, İnce, renkli salkımları, yemyeşil yürek biçimli yap­ raklarıyla yükselen bu ağaçtan, Çiçekli bir dal kırdım.

4

.

Bataklığın ıssız köşelerinde, Ürkek, kaçak bir kuş ötüyor. Tek başına bir ardıç kuşu, İçine kapanmış, bir yalnız yaratık, yerleşme yerle­ rinden uzakta, Bir şarkı söylüyor kendi kendine. Kanayan bir gırtlağın şarkısı, Ölümü yaşamdan uzaklaştıran bir şarkı, (çünkü çok iyi biliyorum ki, sevgili arkadaş, Bu şarkıyı söyletmeseler sana ölüp gidersin.)

5 İlkyazın, toprağın üstünden, kentlerin arasından, Yollardan, boz tabanı menekşelerle donanmış eski ormanların arasından, Yolların iki yanındaki otlann airasmdan, uzayıp gi­ den otları aşarak, Yeşil uçlu buğdaylan, kara topraktan yükselen ber bir taneyi aşarak, Bahçeleri beyazla, pembeyle renklendiren elma ağaç­ larını aşarak, Mezannda dinlenecek bir ölüyü taşıyan, Bir tabut yol alıyor gece gündüz.

6 Yollardan, caddelerden geçen tabut, Gece gündüz ülkeyi karartan büyük bir bulutun al­ tında, indirilmiş bayrakların önünden, karalara bürünmüş kentlerden, Yas giysisi içinde bir kadın gibi duruyor Devletler, Uzayıp giden alaylar, gecede ışıklarıyla, Sayısız meşale, sessiz bir deniz gibi yüzler, açık baş­ lar, Bekleyen tren istasyonu, yaklaşan tabut, donuk göz­ ler,

107

108

Gecede ağıtlar, güçle, ağırbaşlılıkla yükselen binler' ce ses, Üzgün sesler, ağıtlarıyla tabutu saran, kucaklayan, Alacakaranlık kiliseler, tüyleri ürperten org sesleri — bunlann arasında yol alıyorsun, Çanlar sürekli çalıyor, Al, yavaşça geçen tabut, Kırdığım leylak dalını sana veriyorum.

7 (Ne yalnız sana, ne de yalnız bir kez, Çiçekleri, yeşil dallan, bütün tabutlara getiririm ben, Sabahlar kadar taze, ancak böyle bir şarkı söylene­ bilir senin için ey bilge, ey kutsal ölüm. Gül demetleri üstünde, Ey ölüm, seni güllerle, erken açan zambaklarla ör­ terim, Ama şimdi leylak ilk açan, Bol bol kırıyorum, kırıyorum dalları ağaçlardan, Kollanmı doldurup geliyorum, üstünü örtmek için, Senin ve bütün tabutlannın üstünü örtmek için, ey ölüm.)

Ey gökyüzünde akıp giden batı yıldızı, Şimdi anlıyorum bir ay kadar önce bana ne demek istediğini kırlarda yürürken, Sessizce yürürken saydam gölgelerle dolu gecede, Bir şey söylemeye çalıştığını görmüştüm eğilerek ba­ na doğru, birbirini izleyen geceler boyu, Yanıma gelmek ister gibi alçaldığını gökyüzünden (öbür yıldızların bakışları altında), Birlikte dolaşırken sıkıcı gecede (beni uykusuz bı­ rakan neydi bilmiyorum), Gece ilerlerken, batının kıyısında ne kadar üzüntü­ lü olduğunu görmüştüm, Ben yükselen toprakta dururken serin, saydam gece­ nin esintisine karşı, Karanlığın derinliklerine dalıp yok oluşunu izler­ ken senin, Rubum anlayamamanın sıkıntısına batarken, sen üz­ gün yıldız, Gecede alçalmış, gitmiştin.

110 9 Öt orada bataklıkta, Utangaç, ince şarkıcı, duyuyorum sesini, çağrını du­ yuyorum, Duyuyorum, geliyorum şimdi, seni anlıyorum, Bu bir kıpı duralamam, parlak yıldız beni oyaladığı için, İri yıldız, ayrılıp giden arkadaşım tutuyor, oyalıyor beni.

10 Ya ben nasıl şakıyacağım sevdiğimin ölüsü için? Şarkımı nasıl donatacağım o giden yüce ruh için? Sevdiğimin mezarına hangi kokulan taşıyacağım? Doğudan, batıdan deniz rüzgârlan esiyor, Doğu denizlerinden, batı denizlerinden esip otlak­ larda buluşuyorlar, Onlann ve şarkımın soluğunun Güzel kokulannı taşıyacağım sevdiğimin mezarma.

Odaların duvarlarına neler asacağım? Hangi resimlerle süsleyeceğim duvarları, Sevdiğimin cenaze töreninde? Gelişen ilkyazın resimleri, çiftliklerin, evlerin, Dördüncü aya girerken güneşin batışı, yükselen par­ lak, saydam, boz bir duman, Ağır ağır batan güneşin göz kamaştıran, gökyüzünü ateşe verip genişleten, san altın ışıklan, Ayaklar altında taptaze çimenler, verimli ağaçlann soluk yeşil yaprakları, Uzakta akıp giden bir cam gibi ırmağın göğsü, ora­ da burada tek tük rüzgâr benekleri, Kıyılannda sıra sıra tepeler, göğe doğru yükselen çiz­ gilerle gölgeler, Yakındaki kent, üst üste evleri, sıra sıra bacalarıyla, Bütün yaşam görünümleri, işlikler, evlerine dönen işçiler.

112

12 Bak, beden ve ruh — bu memleket, Benim Manhattan’ım, ince uzun otlan, pırıl pırıl, aceleci gelgitleri, gemileriyle, Çeşitli, geniş topraklar, Güney’i, Kuzey’i ışıklar için­ de, Ohio kıyılan, göz kamaştıran Missouri, Çimenler, ekinlerle kaplı geniş otlaklar, tarlalar. Bak, güneşlerin en güzeli, durgun, yüksek, Mor, erguvan rengi sabahlar, belli belirsiz bir esinti, İncecik, yeni doğmuş, sakmmasız bir ışık, Yayılıp her şeyi saran, anndıran, bir tansık gibi, tam gelişmiş öğle, Tadına doyulmaz akşamüstü, sevgiyle karşılanan ge­ ceyle yıldızlar, Kentlerimin üzerinde pırıl pırıl yanıyor, insanı ve toprağı sarıyorlar.

13 Öt, öt, boz benekli kahverengi kuş, Bataklıklardan, ıssızlıklardan, çalılıklardan söyle şar­ kını, Alacakaranlıklardan, sedir ağaçlarından, çam ağaç­ larından. Söyle sevgili kardeş, tiz ötüşünle söyle, İnsanın şarkısını, sonsuz üzüntülü bir sesle. Ey akıcı, özgür, ince olan! Ey ruhumu yıpratıp dağıtan — Ey olağanüstü şarkıcı Yalnız seni duyuyorum — gene de yıldız tutuyor be­ ni (ama nerdeyse bırakıp gidecek), Gene de leylak kavrayıcı kokusuyla tutuyor beni.

113

114

14 Gündüz oturup baktığımda, Gün sona ererken, ışıklan, ilkyaz tarlaları, ürünleri­ ni hazırlayan çiftçileriyle, Geniş ulaşılmaz görüntüleriyle memleketimin, göl­ leri, ormanları, Göklere yaraşır güzelliğiyle, (kasıp kavuran rüzgâr­ lardan, fırtınalardan sonra), Oğleüstünün hızla gelip geçen yüksek gökleri al­ tında, çocuklann, kadınların sesleriyle, Denizde gelgitler, gemiler gördüm yelken açan, Zenginlikle yaklaşan yaz, tarlalarda an gibi çalışan­ lar, Ardı arkası kesilmez tek tek evler, nasıl yaşadıkları, yiyip içtikleri, günlük alışılmış işlerin sayısız.ayrıntılanyla, Nasıl attığını sokakların nabzının, kentlerin nasıl kapandığını — bak, sonra, orada, Hepsinin üstüne inen, içine giren, beni de ötekiler­ le birlikte saran, Bulut göründü, uzun kara duman göründü, Tanıdım ölümü, ölüm düşüncesini ve kutsal bilgi­ sini ölümün.

Sonra bir yanımda ölüm bilgisiyle yürürken, Öbür yanımda ölüm düşüncesi, Ve ben ortalarında, iki arkadaşımın ellerini tutar gi­ bi, İleri atıldım saklayan, karşılayan, konuşmayan gece­ ye, Su kıyılarına, bataklıktaki loş patikadan, Ağırbaşlı gölgelik sedir ağaçlarına, sessiz hayaletler gibi yükselen çamlara. Ürkek, kaçak şarkıcı karşıladı beni, Boz benekli kahverengi, kuş karşıladı biz üç arkadaşı, Ölümüp şarkısını söyledi bize, sözleri sevdiğim insan için. Derin ıssız köşelerden, Güzel kokulu sedir ağaçlarından, hayaletler gibi yük­ selen çamlardan, Geldi kuşun şarkısı. Dalıp gittim bu şarkının güzelliğine, Gecenin içinde arkadaşlarımın ellerini tutarken, Ruhumun sesi kuşun şarkısına uydu

116

Gel güzel, dinginlik veren ölüm, Dalgalan dünyanın çevresinde, yavaşça sokul, sokul, Gündüz, gece, herkese, her bir kişiye, Erken ya da geç ince ölüm. Övgüler olsun bu uçsuz bucaksız evrene, Yaşamına, sevincine, nesnelerine, ilginç bilgilerine, Aşkına, tatlı aşkına — ama övgüler! övgüler, övgü­ ler! Ölümün iliklere işleyen serinliğine, kavrayıp saran kollarına. Yumuşak adımlarla kayıp yaklaşan karanlık ana, Kimse candan bir karşılama şarkısı söylemedi mi sa­ na? Öyleyse ben söylüyorum, seni her şeyin üstüne ko­ yuyorum, Gelmen gerektiğinde hiç duralamadan gelmeni sağ­ layacak bir şarkı söylüyorum. Yaklaş güçlü kurtarıcı, Geldiğin, onları aldığın zaman sevinçli şarkılar söy­ leyeceğim ölülere, Senin sevgiyle akıp giden denizlerinde yiten, Senin mutluluğunun sularında yıkananlara, ey ölüm. Benden sana sevinçli şarkılar, Danslar sana, seni karşılamak için, süslemeler, şö­ lenler sana,

Geniş toprakların görünümleri, engin gökler sana, Yaşam sana, tarlalar, ucu bucağı görünmeyen düşün­ celi geceler sana. Sayısız yıldızın altındaki sessiz gece, Okyanus kıyısı, dalgaların tanıdığım boğuk, fısılda­ yan sesi, Ve ruh sana yönelen, ey geniş, sımsıkı örtünmüş ölüm, Ve beden değerbilirlikle sokulan sana. \

Sana ağaçların üzerinden bir şarkı yolluyorum, Yükselip alçalan dalgaların üzerinden, binlerce tar­ lanın, geniş otlakların üzerinden, Kalabalık kentlerin üzerinden, kaynaşan rıhtımların, yolların üzerinden, Bu şarkıyı yolluyorum sevinçle, sevinçle sana ey ölüm.

15

Ruhumu okşayan, Tiz, güçlü bir ötüşle, boz benekli kahverengi kuş, Temiz, güvenli seslerle doldurdu geceyi. Çamlardan, kuytu sedir ağaçlanndan yükselen, Islak, bataklık kokan bir tazeliğin temizliğinde, Ve ben, orada, gecede arkadaşlarımla.

118

Gözlerime bağlanıp kalan görme gücüm çözülür, Yepyeni görünümlere açılırken. Bir yan bakışla ordular gördüm, Sessiz düşlerde gibi yüzlerce savaş bayrağı gördüm, Savaşların tozu dumanı içinde yükselirken kurşun­ larla delinmiş bayraklar, Oraya buraya savrulurken savaşların tozu dumanı içinde, yırtılmış, kana bulanmış, Sonunda birkaç bez parçası kalmış sopaların ucun­ da (tam bir sessizlikle), Ve sopalar yarılmış, parçalanmış. Cesetler gördüm, binlercesini, Beyaz iskeletlerini gördüm genç adamların, Savaşta ölen askerlerin kalıntılarını, kalıntılarım gör­ düm, Ama sanıldığı gibi değillerdi, gördüm, Huzur içindeydiler, acı çekmiyorlardı, Yaşayanlar, geride kalanlar acı çekiyordu, analar acı çekiyordu, Karılar, çocuklar, düşüncelere dalan arkadaşlar acı çekiyordu, Geride kalan ordular acı çekiyordu.

16 Görüntüleri aşarak, geceyi aşarak, Arkadaşlarımın ellerini bırakmadan, Ürkek kuşun şarkısını, ruhumu okşayan şarkıyı aşa­ rak, Üstün gelen şarkıyı, ölümü dışarı çıkaran şarkıyı, durmadan değişen, renklenen şarkıyı, Alçalan, inleyen, gene de her notası seçilen, yükse­ lip düşen, geceyi dolduran, Üzüntüyle batan, silinen, fısıldanan bir uyarı gibi, sonra gene sevinçle çınlayan, Yeryüzünü kaplayan, gökyüzünü boydan boya dol­ duran, Gece ıssızlıklardan gelen güçlü bir ilahi gibi, Aşarak, yürek biçimi yapraklarınla bırakıyorum seni, leylak ağacı, Seni, orada, ön bahçede bırakıyorum, her ilkyaz ye­ niden çiçeklenmeye. Senin için kesiyorum şarkımı, Gözlerimi sana dikip yüzümü batıya dönüyor, se­ ninle konuşuyorum, Ey gecede yüzü gümüş gibi parlayan arkadaş.

119

120

Gene de herbirinin ve hepsinin anısını korumak için, geceden çıkarılıp getirilenlerin, Şarkıyı, boz benekli kahverengi kuşun eşsiz şarkısını Ruhumda yankılanan okşayıcı şarkısını, Üzüntü dolu yüzüyle alçalan parlak yıldızı, Kuşun çağrısına yaklaşırken ellerimi tutanlan, Arkadaşlarımı, ortalarında ben, onların hep yaşaya­ cak anısını, öylesine sevdiğim ölülerin, En tatlı, en akıllı ruhun, bütün günlerimi, bütün topraklarımı dolduran ruhun — ve bu onun gü­ zel anısına, Leylak, yıldız ve kuş, ruhumun şarkısının ikizleri, Orada güzel , kokulu çamlarda, sedir ağaçlarında. (When Lilacs Last in the Dooryard Bloom'd)

EY KAPTAN! CA N IM KAPTANIM ! Ey Kaptan! canım Kaptanım! korkulu yolculuğumuz sona erdi, Bütün tehlikeleri atlattı gemi, kavuştuk isteğimize kavuştuk, Liman şuracıkta, bak, çan sesleri geliyor, sevinç için­ de halkımız, Gözler dümdüz ilerleyen teknemizde, teknemiz gu­ rurlu, korkusuz; Ama ey yürek! yürek! yürek! Ey kanayan kırmızı damlalar, Orada, güvertede KaptanınYyatıyor, Buz gibi olmuş, ölmüş. Ey Kaptan! canım Kaptanım! ayağa kalk, çanları din­ le, dinle; Ayağa kalk — bayrak senin için çekildi — borular se­ nin için çalıyor, Buketler, kurdeleli göğüsler senin için — senin için dolup taşıyor kıyılar, Herkes seni çağırıyor, yerinde duramıyor kalabalık,, herkes seni görmek istiyor; Gel Kaptan! sevgili babacığım! Koluma daya başını, koluma daya! Bu bir düş, bu bir yalan, böyle güvertede,. Senin buz gibi olman, ölmen.

122

Kaptanım ses vermiyor, dudakları soluk, cansız, Babam kolumun dokunuşunu duymuyor, nabzı at­ mıyor artık, Gemi demirledi, güvenli, görev sona erdi, tamam, Korkulu yolculuğundan, şanlı gemi, amacına ulaş­ mış olarak dönüyor: Sevinin ey kıyılar, çalın ey çanlar! Ama ben üzüntülü adımlarla, Kaptanımın yattığı güvertede dolaşıyorum, Buz gibi olmuş, ölmüş. (O Captainl My Captain!)

ÇADIRLAR SESSİZLİĞ E G Ö M Ü LSÜ N BUGÜN

(4 Mayıs 1865) Çadırlar sessizliğe gömülsün bugün, Erler, savaşların yıprattığı silahlarımızı kılıflarına so­ kalım, Kavgayı bırakıp düşüncelere verelim ruhumuzu, Sevgili komutanımızın ölümüne yanalım. Yaşamın fırtınalı kavgaları onun için değil artık, N e yenmek, ne yenilmek — zaman’m karanlık işle­ ri onun için değil artık, Gökyüzünü sonu gelmeyen bulutlar gibi dolduran bu olaylar, bu kötülükler onun için değil artık. Ama, ey şair, bir ağıt söyle bizim adımıza, Ona olan sevgimizi anlatmak için bir şarkı söyle — çünkü sen — çadırlarda yaşayan, yakından bilir­ sin sevgimizi. Onlar tabutu indirirlerken orada, Sen söyle — onlar toprağın kapılarını kapatırken onun üstüne — bir şiir söyle, Erlerin kurşun gibi yüreklerini anlatan bir şiir. /

*

(Hush’â Be the Camps To-day)

G ÜZ DERELERİ

BAYAĞI BİR OROSPUYA Bırak kendini — rahatla yanımda — ben Walt Whitman’ım, doğa gibi bağımsız, istekli, Güneş seni bırakmadıkça ben de bırakmam, Sular senin için parıldamayı bırakmadıkça, yaprak­ lar senin için hışırdamayı bırakmadıkça, benim sözcüklerim de senin için parıldamayı, hışırda­ mayı bırakmaz. Güzel kızım, seninle buluşmaya geleceğim, iyice süslen, hazırlan bana, Sabırlı ol, kusursuz ol gelişimi beklerken. O güne kadar bu anlamlı bakışla selamlıyorum seni, beni unutmayasın diye. (To a Common Prostitute}

YARATILIŞ YASALARI Yaratılış yasaları, Güçlü sanatçılar, önderler için, Amerika’nın yeni öğ­ retmenleri, yazarları için, Seçkin bilginler, gelecek müzikçiler için. Her şey dünyadan örnek almalı, dünyanın yoğun gerçeğinden, Tam kesinlik yok hiçbir konuda — bütün yapıtlar do­ laylılığın tanrısal yasasını yansıtır. Nedir sanıyorsun yaratılış? Nedir sanıyorsun ruhu doyuran, bağımsızca yürü­ mekten, üstünleri olmamaktan başka? Nedir sanıyorsun sana yüz türlü anlatmaya çalıştı­ ğım şey, kadın erkek, insanların Tanrı değerin­ de olduğunu belirtmekten başka? Senden, daha kutsal bir Tanrı olmadığını belirtmek­ ten başka? En eski ve en yeni söylenlerin sonuçta bunu anlat­ tığını belirtmekten başka? Senin ya da herhangi bir kimsenin yaratılışa bu gi­ bi yasalarla yaklaşmanız gerektiğini belirtmekten başka? (Laws for Creation)

AYRILIŞ ŞARKILARI

HOŞÇA KALIN! Bitirirken, benden sonra nelerin geleceğini bildiri­ yorum. Bütün bütün açılmadan daha sayfalarım, Söylemiştim sesimi coşkuyla yükselteceğimi, nelere kavuşacağımızı açıklayacağımı söylemiştim, ha­ tırlıyorum. Amerika kendisinden bekleneni gerçekleştirince, Yüz milyonlarca örnek insan yürümeye başlayınca bu Devletler’de, Bütün ötekiler birbirinden ayrılıp örnek insanlara katılınca, Doldurunca Amerika’yı eksiksiz anaların dölleri, Bana gelecek, benim olacak amacına varma sevinci.

Ben hiç duralamadan ilerledim, yılmadan, kimseden 127 bir şey beklemeden, Bedenin şarkılarını söyledim, ruhun şarkılarını söy­ ledim, savaşın, barışın şarkılarını söyledim, ya­ şamın, ölümün şarkılarını söyledim, Doğumun şarkılarını söyledim, birçok doğumlar ol­ duğunu gösterdim. Herkesi, herkesi çağırdım yanıma, sağlam adımlarla ilerledim; Dolu dizgin tadını çıkarırken yaşamın, fısıldıyorum: Hoşça kalın! Genç kadının elini tutuyorum, genç erkeğin elini tu­ tuyorum, son olarak. Bildiririm, doğaya uygun insanlar gelecek, Bildiririm, adalet her şeyin üstünde, Bildiririm, pazarlıksız özgürlük, eşitlik, Bildiririm, doğruluk değerlendirilecek, ağırbaşlılık değerlendirilecek. Bildiririm, bu Devletlerin benzerliği yalnız bir ta­ nesi benzerliklerin, Bildiririm, çok daha geniş, büyük bir Birlik, sımsıkı,, çözülmez bir Birlik, Bildiririm, yeryüzünün bütün eski küçüklüklerini, politikalarını hiçe indirecek parlaklıklar, üstün­ lükler, büyüklükler.

128

Bildiririm, bağlılık, sonsuz olacak diyorum, çözülmez olacak, Aradığınız arkadaşı bulacaksınız diyorum. Bildiririm, bir erkek, ya da bir kadın gelecek, belki de sizsiniz o, (Hoşça kaim!) Bildiririm, yüce birey, doğa gibi akıcı, tertemiz, sev­ mesini, acımasını bilen, tepeden tırnağa silahlı. Bildiririm, bir yaşam, bolluk içinde, duygulu, kor­ kusuz, Bildiririm, bir son, dünyasını kolayca, mutluluk için­ de değiştiren. Bildiririm, sayısız genç insan, güzel, dev gibi, sıcak kanlı, Bildiririm, sayısız yaşlı insan, doğayla sarmaş dolaş, büyük bir soy. Ey gittikçe çoğalarak, gittikçe daha hızlı — (Hoşça kalın!) Ey çevreme toplananlar, Çok, pek çok şey görüyorum, seziyorum, bu kadarı­ nı ummuyordum, Ben ölüyorum, öyle görünüyor. Çabuk ol boğaz, sonunun geldiğini bildir, Selamla beni — selamla günleri bir daha. Çınlasın sesin bir daha.

Sarsıcı, elektrikli çığlıklar atarak, atmosferi çekerek ciğerlerime, Sağa sola bakarak, her gördüğümü yutarak, kucakla­ yarak, Hızla, hızla ilerleyerek çok kısa bir süre duralayarak, Anlaşılmaz, örtülü haberler vererek, Sıcak ışıklar, tertemiz tohumlar saçarak toprağa, Kendim de bilmeyerek onların içindekini, gene de ' görevimi yerine getirerek, sorup öğrenmeye cesa­ ret edemeyerek, Tohumların büyüyüşünü yüzyıllara, yüzyıllara bı­ rakarak, Savaşlardan çıkan birliklere yönelerek, üstüme aldı­ ğım görevi anlatarak onlara, Kadınlara fısıltılarımı bırakarak, neden hoşa gittik­ lerini iyice açıklayarak, Genç erkeklere sorunlarımı sunarak — oyun oynamı­ yorum ben — beyinlerini çalışmaya çağırarak, Öylece ölüyorum, kısa bir süre sesim çıkıyor, görü­ nüyorum, karşı duruyorum, Sonra uyumlu bir yankı, duygulu, canlı bir yankı, (ölüm beni ölümsüzleştiriyor gerçekten,) Sonra en güzel görüntüm, artık görünmeyen, yıllar yılı buna hazırlanmıştım. Başka ne var? neden yavaşlıyor, duruyor, neden bü­ zülüyor, sakınıyor, ağzımı açıyorum? Ayrılırken söylenecek başka bir söz mü var?

130

Şarkılarım sona eriyor, ayrılıyorum onlardan, Perdenin arkasından, saklandığım yerden çıkıp iler­ liyorum, ben, kendim, yalnız başıma geliyorum size. Arkadaş, kitap değil bu, Buna dokunan, bir insana dokunur, (Gece mi? ikimiz burada yalnız mıyız?) Tuttuğunuz ben’im, sizi tutan ben’im, Sayfalardan çıkıp kollarınıza atılıyorum — ölüm beni çağırıyor. Ah, parmaklarınız uyutuyor beni, Soluğunuz çiğ gibi yağıyor üstüme, nabzınızın atı­ şı kulağımın dibinde ninni söylüyor, Tepeden tırnağa sarılmış, yutulmuş gibiyim, N e kadar hoş, yeter. Yeter, ey hazırlıksız, gizli işler, Yeter, ey akıp giden şimdiki zaman — yeter, ey geç­ miş. Sevgili arkadaş, her kim olursan ol, şu öpücüğü geri çevirme, Onu sana veriyorum, beni unutma, Bütün gün çalıştıktan sonra dinlenmeye çekilen bir insan gibiyim.

Her türlü değişikliğin tadına varıyorum, girdiğim bü­ tün kalıpları seviyorum, yenileri bekliyor beni kuşkusuz, Bilinmeyen bir küre, umduğumdan çok daha gerçek, çok daha yakın, uyandırıcı ışıklar salıyor çevre­ me, Hoşça kalın! Söylediklerimi unutmayın, gene geri dönerim belki bir gün, Sizi seviyorum, yalnızca maddelerden ayrılıyorum, Bedeninden çıkıp gitmiş bir insanım, başarıya ermiş, ölmüş bir insan. (So Long!)

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF