Varlık Yayınları - Cep Dergisi 4

February 15, 2018 | Author: ergunpelit | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Varlık Yayınları , Cep Dergisi 4...

Description

iÇiNDE K i LE R



Andre M1 a'urois Bize ihtiyacı olan şu gençler Davit Rousset Orta Doğuda içsavaşlar Jacques Dainy Marks da eleştiriliyor

3 8 12 15 Siniavski-Daniel sorunu 19 Nikolay Tikhonov Halife (hikaye) 28 Sandor Petöfi Şiirler . . . . . Ü lkü Tamer Harlem altıları 33 37 Carlo M. Cipolla Dünyada nüfus artışı Phi lippe Larkin Bir genç kadının albümü üstüne dizeler 45 47 Nurullah Berk Moskova . . . . . . . 52 G. - G. Nordau Kıta Çin'inde bilim 57 Angel Karaliyçev Madara efsanesi (hikaye) Vasko Popa Şiirler 63 . . . . . . . 68 Emile Benveniste Dilciliğin gelişmesi 80 J. B. Priestley H. G. Wells . . . Kafka Mektuplar 86 . . . . . Osman Türkay Gözler gökyüzünde 94 . 104 Salvatore Quıa simodo Şiirler Mario Sold:ati Romayı yakmalı mı? . 107 .110 İki Çağdaş Türkmen Şairi'nden şiirler .113 Primo Levi Bunlar da mı insan? . 118 Günler Grass Şiirler . . . . . . . . Theodor Mazilu Soğanla peynir (hikaye) . 121 Ü lkü Tamer Yabancı yayınlar arasında . . . . 127 Özdemir Nutku Yirminci yüzyıl başında tiyatro . 131 Willi Baumeister Dünya resmi . . . . . . . . .136 Miklos Yanço Macar sinemasının durumu . . . . 148 Stephenı Spendler Bir ilkokul dershanesi (şiir) . . . 151 Wilfred Owe·n Ölüme mahkum gençlere ağıt (şiir) 152 . Muhtar Körükçü Ve O hiç bir şey demedi .153 Sami N. Özerdim Çeviri kitaplar . 157



i Ç i N D E K i LE R

YAŞLILARIN GÖZIYLE GENÇLER

bize ihtiyacı olan şa gençler Andre MAUROIS Geçen sayımızda bir Fransız gencinin, gençlere na" sihatlerde bu1lunan Andre Maurois'ya ve·rdiği cevabı okudiunuz. Şimdi aşağıdak i yazıd'a Andre Mauro1is'· nın düşüncelerini eleştiren iki delikanı l ının görüşl e!. rine verdiği cevabı okuyacaksınız. Böylece de yaş­ lılarla gençler arasında ötedenıberi sürüp giden a"'" laşmıazlığın tatlıya bağlanmış bir yeni beli rtisini ta­ mıamlamış oluyoruz. Birkaç gÜn içinde, birbirinden apayrı, iki kimse tarafın­ dan ifade olunan önemli ve incelemeğe değer aynı fikri iki ke­ re duymuş bulunuyorum. Fikir sahiplerinden biri yirmi yaş­ larında genç bir öğrenci, radyo kendisiyle Yaşam Düzeni Ko.­ nu.sunda Bir Gence Mektup adlı son eserim üzerine tartışmamı teklif etti. Bu genç, kibar, zeki ve açık söz!üydü. "Benim kuşağıma., sizin kuşağınızın yaşamını için koca bir kitap yazmışsınız.

anlatmak

Güzel, teşekkür ederim; ama

izin verirseniz açık konuşayım: kuzum sizin yaşarıvınızdan bi­ ze ne? Hoş, çağdaşlarınız arasında önemU kimseler nu

olduğu­

kabul ediyorum. Ne var ki, siz ve onlar, bizimkine ben­

zemiyen bi1· dünyada yaşadını.z.

insanlığın önceden bu denli

çabuk bir df!ğişim geçirdiğini sanmıyorum. Kanıt mı istersi­ niz? 35 yaŞını geçmemiş teknik eleman, mühendis; 40 yaşını geçmemiş istatistikçi aranıyor. Niçin f Çünkü metodlar ve ma­ kineler öyle çabuk değişiyor ki, okulunu bitiren bir oğlan ço­ cuğu, kıdemli bir mühendisten daha çok şey biliyor. Bir baş­ ka kanıt : bizlere aşk ve evliıik üstüne öğütleı·

veriyorsunuz.

Oysa bizim törelerimiz sizinkiler gibi değil ki.

Canla başla

çalışma gerekliliği üstünde d'lıruyorsunuz.

Oysa biz biı· bol­

luk ve bo l boş zaman çağına doğru gidiyoruz.

Siz küıtürünü­

ziln nasıl olduğunu anlatıyorsıınuz, oysa biz bizimkini

icad

ediyorıız. Farzedin iyi niyetli bir kimse, gelişmemiş ülkelerin birinden gelip, size:

"Tecrübem emrinize amadedir'' dese,

ne

DÜNYAYA AÇILAN PENCERE

4

olur? Seviyesi ne denli yüksek o lursa olsun, size yeni bir .şey getirmez. A.ffedersiniz ama, iki durıım da aynı. Siz geçmişten gelip bize bir felsefe teklif ediyorsıınuz.

Kıısura

bakmayın

ama, bunu biz kendimiz yapıyoruz. Yeni meslekdaşım Leprince-Ringuet'nin parlak kabul söy­ levinde cı,ynı temaları b elirli ui'r şekilde bulduğıımda şa.şırdım. "Zaman eskisinden başl�'k tilrlü geçmekte. Neslin biri btr öte­ kini gerçekten kovuyor, evrim ise tabiattan daha, hızlı gelişi­ yor; he1' bilimsel ya da yadırgamadan

teknik değişiklik, değişen

eskisini Uen yeni

dünyay1

bir nesil yaratıyor. Jetlerin

bulıınıışu pervaneli ııçakları geçmi.şe itmiştir. Atom nesli, kö­ mür sanayinin dumanlarını itmişUr; kozmonotların ortaya çı· 7�ı.şı p'ilotları da aynı şekilde bir yana itmek üzeredir. Fizikde, biyolojide, elektronikde yedi, sekiz yılda yeni bir nesU ortaya çıkıyor. Yakında yer alan kongrelerin sıralarına çalı.şkan öğ­ renciler gibi o turmuş notlar alan ve yeni şekilcilikleri anla­

mağa çalı.şan, bıında, da bayağı giiçlük çeken 10 yıl önce bü­ tün uluslararası tartışmalarda yetkisi tamamiyle çok

tanınmış bir­

büyük fizikçi gördüm." Evet, aynı fikir, ama Leprince­

Ringııet şöyle ilave ediyor: "Belki bunun sadece teknik alanda o ldu,ğıınu söyliyerek karşı çıkılabilir. Ama insanın özünü mey­ dana getiren geri kala,n şeyi,

bütün zihnini

eski felsefelerin

innelemesine veren o sürekliliğin -anın görüntüleri ve

çağın

o layları ötesinde- varlığını savunma imkanı yok mu artık?"

Savunmak istediğim bütün tezim buydu. Yeni teknik ve bilimlerin geleneksel kuralları değiştirebileceğini tabii kabul ediyorum ; fakat bu değişiklikler kabul edilse de, değişimler­ den artakalan, kaybolmıyan, büyük çapta değişmiyen bir şe­ yin olduğuna inanıyor ve biliyorum. önce neyin değiştiğini ve klasik ahlakın bu değişiklikler tarafından nasıl etkilendiğini görelim. Cinsel yaşayış alanın­ da bir yandan gebelik önleyici tedbirlerin etkinliği, öte yandan Freudizmin açıkladığı tehlikeler, kadına olsun, erkeğ·e olsun çok daha geniş bir töre özgürlüğü sağlamıştır. Az sonra ge­ rekli sınırlamaları göreceğiz. ınuslararası yaşayış alanında ha­ berleşmelerin çabukluğu, televizyon ve gezegenlerin doğurdu­ ğu bilgi ortaklığı daha yaygın toplumsal birliklerin doğabile­ ceği ümidini canlandırıyor : belki de (örneğin) gerçekten bir­ leşmiş bir Avrupa ...

5

CEP DERGİSİ

Andre Maurois

Yine de bundan henüz pek uzakta olduğumuzu kabul et­ memiz gerek, tarihsel farklar, tür!ü eğitim yolları, özellikle de dil, henüz halkları birbirinden ayırmaktadır. İsveç'le, İtalya, Belçika ile Polonya arasındaki gediği doldurmak, eskiden Fransa'nın meydana gelmesinden önceki Normandie ile Lor­ raine, ve Bourgogne ile Provence arasındaki gediği doldur• maktan daha güç. Halkın kültüründe ve siyaset alanında, radyonun, televiz­ yonun ve cep kitaplarının töreleri değiştirdiğini kabul ediyo­ rum. Bir Devlet Başkanı ve özgür bir ülkede muhalefetin ken­ di, eskiden Forum'da olduğu gibi, bütün bir ulusa ve çok daha bilgili bir halk yığınına yine hitap edebilmektedir. Fa­ ris taksi şoförleri, yabancı siyaset konusunda çoğu zaman bil· giçce laf etmektedirler. Çalışma alanında, otomatiklik, hesap makineleri, robotlar, daha çok okumuş yeni elemanlar gerek-

6

DÜNYAYA AÇILAN PENCERE

tirmektedir, bu yüzden teknik öğretimde daha geniş çapta bir reform zorunluluğu vardır. Bir filo kumandanı, "bana bir bilimciler tayfası gerek" demişti. Bir sanayi müdürünün sa­ dece bilginlerden meydana gelmiş bir personel kullanacağı gün yakındır. Buysa, sınıflar arasındaki bağları altüst edecektir. gençli­ Bütün bunları kabul ediyorum ve değişikliklerin ğin, tazelik çağı olduğunu kabul ediyorum; ama aynı zaman­ da, teknik ne olursa olsun, klasik durumların pek az değiş­ tiğini görüyorum. Fabrikaların en modernine bakın, şefi şef yapan nitelikler, bütün enerji kaynaklarının buhar makinesi ve değirmenden ibaret olduğu zamankinin aynı. Eski bir kurtun tecrübesinin yeni bir patron için pek değerli olacağı bir ko­ nu bu. Bilimsel araştırmayı alın ele ; bir Claude Bernard, ya da Fleming'in inceledikleri olgulardan bambaşka olgularla uğraşmaktadır; ama deney ilkeleri sezgi niteliği ve yeni du­ rumlar yaratma sanatı eskisi gibi. Bambaşka bir alanda, vatandaşların erdemlerini düşünün. İ lişkilerdeki sadakat ve güvenin artık gerekli olmadığını .cid­ di bir şekilde söyliyebi!ir misiniz? İster vahşiler, ister bilgin­ ler toplumu olsun, kimsenin kimseye güvenmediği yerde ya­ şanabilir m i ? öç alma ve suikastlerle çok geçmeden yok olur gider. Sefihlik, uyuşturucu maddelerin kullanılması, mutlak si­ niklik, bir insan topluluğunun sürekli varlığıyla uyuşabilir mi ? Bence uyuşamaz. İ nsanın yapısı binlerce yıldır pek değiş­ memiştir. Belli bir çaba, eğlence ve çılgınlık dozu kaldırabil­ mektedir sadece. Aşırı gidilirse, yok edilmiş olur. Ahlak ku­ ralları, yaşlı ahlakçıların zorla kabul ettirdiği, modası geç­ miş değerler değildir. İnsan türünün devamı için tecrübenin gerektirdiği şartlardır. Jet uçaklarıyla yolculuk ediyorum, ya da bir gezegenin yaydığı imajları televizyonumda seyrediyorum diye Marcus Aurelius'u, ya da Montaigne'i okumakla faydasız bir bilgeli­ ğin karı;nsında olduğumu sanmıyorum. Nitekim jet pilotunda bazı temel erdemler olmasa, yolcuların hayatı tehlikeye düşer. Parmağı, bütün insanlığın öıümüne ve mahvına sebep olabi­ lecek olan öldürücü düğmede bulunaı;ı Devlet Başkanı geç­ mişteki büyük adamların sabrına ve basiretine sahip olmasa, dünyamızın yerinde yeller eserdi. Sadece eski felsefeler üs­ tünde değil, aynı zamanda modern bilim üstünde de yetişmiş,

CEP DERGİSİ

7

yeni bir Montaigne çıkacak olaydı, ondan değerlisi olmıyabi­ Iirdi. "Herkesin bilebileceği bir duruma gelen bilimin bir et ve kan biçimiyle birleşmeğe hazır olacağı zaman hiç gelmezse', şair, böyle yaratılmış varlığı insan varlıklarının gerçek bir üyesi gibi kabul ederdi. Solucanlardaki veraset, ya da atom varsayımlarımız ile romatizmamız veya cinsel hayatımız Ue ilgilendiğimiz kadar ilgilenseydik, şairler nükleik asidi, çeki­ nen metreslerinin quantumlar mekaniğini terennüm ettiği ka­ dar, bir çocuğun öliimünü terennüm ettikleri gibi, terennüm ederlerdi." der Aldous Huxley. Ama molekül biyolojisininki gibi, astronomların varsayımları da sadece bir bilginler azın­ lığını ilgilendiriyor: bir Valery'yi örneğin ve ona benzeyen­ leri. Tersine, bilginler de dahil olmak üzere, bütün insanlar, birtakım duyular duymakta, dostluklar kurmakta ve siyasi tutkulara kapılmaktadırlar. Böylelikle insanlığa ortak o büyük gövdeye bağlanıyorlar. Ayrı dallara ait olmalarına rağmen, aynı özsu ile beslenmekteler. Orly hava alanından, uçakların ışıklarının göz kırpmasına, ışıldakların fırıl fırıl dönmesine, pistlerin renkli ampullerine bakıp, mutluluk duyan çocuk, bir yandan modern dünyadan faydalanırken, hemen hemen Çe­ kov'un, Joubert'in, Shakespeare ve Racine'in ve geçmişteki her sevgilinin duyduğu şeyi de duyuyor. Onların yaşantısını ya­ şıyor. Teknikteki değişimler ç abuk yer almaktadır, duyularda­ ki değ·işikliklerse görevlerdeki değişiklikler gibi ağır olmakta­ dır.

(Çeviren: Ender GÜ ROL)

KAYNAYAN KAZAN

orta doğada iç savaşlar David ROUSSET Ortadoğu, daha doğrusu Ortadoğu1nun Arap dünya­ sı içinı için homurdanan� her anı patlamaya hazır bir yanardağ görüntüsü içinde. En solundan en sağına kadar çeşitli akımlarla çeşitli çıkarların böldüğü ve İsrail tehlike, s inin birleştirmeye yetmediği bu alem­ de neler olup bitiyor? İşte aşağıdaki yazı sizi bu konuda aydınlatacak yoırumlar' taşıyor. Yeni bir askeri unsur çıkmıştır sahneye: Filistin'de ted­ hişçi teşkilatlar, Şukeyri siyasetinin Filistin İstiklal Teşkild­ tı'ndan daha sert bir teşekkül olarak beliren El Feth sdy,8$:i · topluluğu ile ordudaki kolu El Asifa. Resmi iktidarlardan da­ ha bağımsız, daha az kontrollü, daha az kontrol edilebilir du­ rumda görünmektedir. Muvazzaf kuvvetlerle çatışmalar yazdan beri daha sık yer almış olup, daha yüksek seviyeli vasıtalara başvurmakta hiç kusur etmemiştir. Ekim'de Tiberyad Gölü üstünde Suriye ile çatışma, Kasım'da ürdün'e İsrael'in yaptığı öldürücü baskın hareketi, yakınlarda da Mısırlılara karşı girişilen hava çarpış­ ması. Bu olaylarda tanklar, half-track'ler Mirages ve Mig tipi ' uçaklar işe karışmıştı. Tehlikelerin bu artışı mayınlı bir arazide yer almakta­ dır. Arap ülkelerinin başkentleri için olsun, büyük kuvvetler için olsun, olaylara hakim olmak gittikçe gücleşiyor. Bun­ ları önemsememekle büyük yanlışlık işlenmesi tehlikelerin il­ ki sayılır. İkinci tehlike durumun son derece karmaşık oluşunda. İlk bakışta İsrael Devleti ile, Arap ülkeleri arasındaki sürekli ça­ tışmanın yeni şiddetli bir safhası sayılabilir. Doğru tabii, ama bu, gerçeğin sadece bir yanı. Her şeyin temelinde, bir kere Orta-Doğu'nun toplumsal kargaşalığı var. Büyük kuvvetler tarafından doğrudan doğru­ ya yönetilen feodalite rekabetlerinden başka birşey olmıyan çatışmaların yer aldığı zamanlar çoktan geçti. Devletler ara­ sındaki karşılaşmalar da niteliklerini değiştirmiş bulunuyor-

CEP DERGİSİ

9

!ar. Genç şehirli proleterya, özellikle de petrol proleteryası, tarım işçileri, küçük ve orta malsahipleri, küçük tüccar bur­ juvazisi ve milliyetçi entelektüeller bugün sahnenin önünde oy­ nuyor. Suriye ve Mısır'da solcu sivil ve askeri rejimler, kuv­ vetlerini, tamamiyle dolaylı bile olsa, bu derin devrimden al­ maktadırlar. Bu yeni kuvvetlerin ortaya çıkışının etkisi altında petrol burjuvazisi ile, petrol kralları imkanlar ının ve rollerinin daha , büyük çapta bilincine varmış bulunmaktadır. Dolayısiyle, bu büyük değişikliklerden faydalanarak, batılı kuvvetlerin ve uluslararası şirketlerin karşısında daha belirli bir bağımsızlık elde etmeğe çalışmışlardır. Ama aynı zamanda, Orta Doğu'­ daki toplumsal bir devrimin kendi ayrıcalıkları ve iktidarları üstünde ağır bastığı tehditlerin farkına varmış bulunuyorlar. Ama durum gerektirdiğinden Mısır'ın veya Suriye'nin her tür­ lü desteklenmesi, Arabistan'ın geleneksel ve muhafazakar or­ tamlarında toplumsal ve siyasal bakımdan bir zayıflama ifa. de ediyor. · Bir yandan Suudi Arabistan, Kuvait ve Ürdün ile, öte yan­ dan Mısır ve Suriye arasındaki savaş toplumsal bir savaş ni­ teliğinde olup, çetinliği bu yüzdendir. Arap ülkeleri arasında­ kinin bugünkü patlayıcı değerini sağlıyan şey, toplumsal çı­ karlarla devletin çıkarları arasındaki çatışmadır. Yemen bir yandan Mısır ve. Suudi Arabistan'ın dolaysız saldırısının yer aldığı sahneyken, öte yandan iç savaşa açık bulunmaktadır. İktidarı şimdi Şam'da elinde bulunduran aşırı solcu Baas, hem büyük şehirlerin tüccar burjuvazisine, hem de ürdün'e, Suudi Arabistan'ın açık tehditlerine karşı koymak zorunda­ dır. ürdün'de, de Filistin şehirlerindeki grevler ve gösteriler sadece dış siyaset üstündeki bir anlaşmazlığı açığa vurmuyor, aynı zamanda kabilelere, yani muhafazakar ve geleneksel sos­ yal kuvvetlere dayanan Haşimi kralcılığı karşısında düşman­ ca davranıyor. Bu patlayıcı karışım bütün Orta Doğu büyük bir tehlike göstermektedir.

için

Amerikan - Sovyet rekabetine gelince, bu temel karşıtlık­ ta ifadesini buluyor. Washington, stratejik amacı solcu Ara­ bistan'ın yükselişini önlemek olacak olan büyük bir İslam Bir­ liği kurmağa teşebbüs eden Faysal ile Hüseyin'i destekliyor. Moskova ise, tersine Kahire ile Şam'ı desteklemede ; Suriye ile Mısır'ın yaklaşması Sovyetlerin tavsiyeleri ve baskısı

ile

10

DÜNYAYA AÇILAN PENCERE

olmuştur. Irak ile Suriye'nin barışması da, güç-belA onlar sa­ yesinde olmaktadır. İki büyük dünyanın bu bölgesini ister istemez birinci sınıf stratejik değeri olan bir bölge gibi gör­ mekte ve etkilerini burada genişletmek için çabalamaktadır­ lar. Yine de Sovyetıer Birliği şimdiki yerleşmesine tabii uzun vadeli bir politikaya bağlı yeni bir çıkar getirmektedir. Do­ ğu Avrupanın uzmanları, gelecek yirmi yıl içinde halkçı de­ mokrasilerin Orta-Doğu'dan büyük çapta petrol ihtiyaçları olacaktır. İki büyüğütı faal varlığı bu patlayıcı bölgede bir silahlanma yarışı açmıştır. İsrael'in elinde şimdi 350 avcı ve bombardıman uçağı var­ dır. Arapların elindeyse 550 savaş uçağı vardır; ayrıca taşıt uçakları, sayısız helikopterler, 1200 tank, 6 destroyer, 9 deniz­ altı, torpil ve fÜze atan 44 gemi, 320-650 Km. lik bir çap için­ de satıhtan-satıha yüz kadar güdümlü mermi vardır.

Bu üs

potansiyeli günden güne gelişmektedir. Geçen Ağustos ayın­ da Büyük Britanya, Suudi Arabistan'a satıhdan havaya 37 Thunderbird güdümıü mermisi vermiştir, bunlar Yemen sı­ nırından 130 Km. kadar uzağa yerleştirilmiştir, aynı zaman­ da dört Lightning ve altı Hawker-Hunter avcı uçağı da ver­ miştir. Britanya kaynaklarına göre, İskenderiye - Asuan - Süez - Kahire dörtkenarında 25 adet Sam 2 Sovyet güdümlü mer­ mi üssü vardır. En sonunda, geçen Eylül'de A.B.D., Suudi Arabistan'la yüz milyon dolarlık silah teslimi için bir andlaş­ ma imzalamıştır. Son aylar içinde, Kuvaitliler, Suudi Arabistanlılar, Libya üstünde güclü baskıda bulunmak, aynı :>:amanda da Kahire'deki düşmanlarına güçlük çıkarmak için mali güc­ lerine başvurmuşlardır. İntra-Bank'ın iflasının derin siyasi sebeplere dayandığı açıktır. Intra-Bank, Nasır'ın teşebbüsleri­ nin finansman aletiydi. Suudi Arabistanlıların, Kuvaitlilerin' ve Güneydeki emirliklerin büyük çapta çekilmesidir Intra­ Bank'ın iflasına yol açan. Suriye'nin lehinde görünen, Nii­ sır'a da iyi gelen Libya politikasını frenlemek için bir yoldu bu. Tabii Intra-Bank aşırı derecede maceracı bir tutum güt­ meseydi başarı kazanamazdı. öte yandan, bu hareketin, si­ yasi olduğu, solcu Arabistan'ın kalbini hedef tuttuğu açıktır. Arap devrimi petrol krallarının iktidar ve imtiyazlarıyla savaşıyorsa, aynı zamanda, büyük petrol şirketlerinin durum­ larına da saldırıyor.

Bu çatışmanın başında bugün

Suriye

11

CEP DERGİS İ

var. Bu işdeki çıkar, Suriye'nin bir imalat ülkesi değil, bir transit ülkesi oluşunda. Suriye iki şey istemektedir. Şam her şeyden önce Irak Petroleum Comp any'den tediyesi gecik­ miş taksitleri talep etmektedir. Suriyeliler 1955 andlaşmasının yeniden gözden geçirilmesini değil, uygulanmasını istemekte­ dirler. İleri sürdüklerine göre, I.P.C. bütün bu yıllar boyunca kanunen ödemeleri gereken borçlarını ödememişlerdir. Şirke­ te teferruatlı bir muhasebe fişi sunmaktadırlar. I.P.C., Suri­ ye'nin talebinin gerçeğe uygunluğunu kabul edecek olursa, birtakım muhasebe oyunları yapmış olduğunu itiraf etmiş ola­ caktır ; bunu itiraf etmekse, kolay olmaz. Ayrıca bir örnek yaratmış olacaktır. Libya olsun başka transit Ülkeleri olsun, bundan böyle aynı talepte bulunabilirler. Buysa, mantıken Devletlerin şirketleri kontrolüne, sonra da işletmeye tam ola­ rak katılması tezine yol açar. Ayrıca Suriyeliler prensip olarak imalatçı bir ülkeyle, tran­ sit ülkesi arasında eşitlik gütmektedir. Bu da, sonucu dev­ rimsel olacak olan bir taleptir. öte yandan, Mısır'ın bir Ame­ rikan şirketiyle 16 Kasım'da yaptığı andlaşma da, petrol sta­ tüsünün toptan değişmesi yönüne gitmektedir. Orta-Doğu böylece son derece nazik birtakım sektörlere yayılmış patlayıcı maddelerle yüklü bulunmaktadır. Güney­ de, İ ngilizlerin durumu açıktır. Nitekim 1968 de çekilecekler­ dir. Bu emirliklerdeki tedhişçi hareketler, iktidar yarışında sol ve sağı birbirine tutuşturmaktadır. Savaş Yemen'i ikiye ayırmış bulunmaktadır. Suriye kapalı gibi görünen, bir iç savaş içindedir. Zincirin en zayıf halkası Ürdün gibi görün­ mektedir. Haşimi krallığı kurulalı pek uzun süre olmamıştır. En zengin taraf, ürdün'ün batısında Filistin'dir, iki :milyon nüfusun sadece üçte biri Maverayı Ürdün'e aittir, ki Haşimi İ srael ise bütün bunla­ krallığı gücünü bundan almaktadır. rın arasında topyekun bir yangının nifak kıvılcımını teşkil edebilir. Washington, olsun, Moskova olsun, Orta-Doğu'da, yay­ gın bir düşmanca hareket istememektedir. Asya'nın Güney­ Doğ·u'sundaki savaş sürerken bu bölgede çıkacak bir savaş Kahire'nin de Pentagon tarafından bir facia gibi görü!ür. durumu kötüıeştirmek istememesi muhtemeldir. hiç bir taraf duruma hakim olamıyabilir de.

öte yandan,

(Çevire,n: Ender G Ü ROL)

SOVYETLER Bİ RLİGİNDE

m ar k s d a

e l e ş t ir il iy o r Jacques DAİNY

Diyoruz ya, dünyamız kesin, keskin değişmelerle do• lu bir çağa girmiş bulunuyor. Bu değişmelerin en ilginçleri, eskiden Demirperde adı verilen Komünist ülkeler içinde geçiyor. Aşağıda okuyacağınız yazı­ da bir Sovyet organından aktarılarak verilen haber gerçekten önemlidir. Çünkü şimdiye kadar Rusya'­ da Mark'sı, E ngels'i, Leniın'i eleştirmek, onların ba­ zı düşüncelerinin yanlışlığını ileri sürmek en büyük suç sayılırdı. Bugün ideolo,ji alanında da tartışma· ların başladığını gösteriyor bu gözlemler. Sovyet aydınlarının için için kaynaştığı bellidir. Siniavski Daniel olayı unutulmamıştır, tersine, Sovyet yazarlarını hare­ kete getirmektedir ; başlarında İlya Ehrenbourg olmak üzere, kırk kadarı, geçen ilkbahar mahkum edilmiş olan iki yaza­ Partinin rın, meslekdaşlarının kefaleti altında, Devletin ve lfıtfuna başvurarak serbest bırakılmasını dilemişlerdir. :ooğu Avrupamn resmi bilginleri ve filozofları arasında geçen, Mark­ sist. diyalektiğin, tabiat bilimlerinin gelişmesindeki rolünü ba­ yağı şüpheye düşürücü bir tartışmanın yankıları .Komsomols· kaya Pra vda 'da çıkmış bulunuyor. Doğu ülkelerdeki revizyonizm, Stalin'in marksizme :�attı­ ğı dogmalara yönelmemekte sadece. Şimdi yeni kurbanları var: Engels ile Lenin, bir dereceye kadar da Marx'ın kendi. Amacı, diyalektikle tabiat bilimleri arasındaki gerçek bağ­ lwr olan ve Moskova'da bir sürü Sovyet, Polonyalı, Çek, Ma­ ama car, Yugoslav v.s. bilginler olan, gürültü koparmadan, aynı zamanda duraklamadan, hiç olmazsa şimdilik, resmi marksizmin temel yapılarından birini, yani, "diyalektik meto­ dun" matematik bilimlere uygulanmasını, şüphe konusu ya­ pıyor. Aynı zamanda, bu toplu haldeki konuşma, sözü geçen metodla, yani tabiatın diyalektiği ile yapılan araştırmalara el atan felsefe öğretisini de mahkum etmiştir. Bilindiği gibi, resmi marksizm, özellikle Engels ile :Cenin'-

13

CEP DERGİ Sİ

in yazıları, insan, tabiat kanunlarının (niceliğin niteliğe ge­ çişi, ölümsüzlüğün inkarı v.s.) "diyalektik" niteliğinin bilin­ cine varınca bilginlerin araştırmalarında artık diyalektik me­ tod kullanılması gerektiğini ileri sürmektedir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin ve halk de­ mokrasilerinin araştırıcılarının artık üstünde hemfikir olma­ dığı ilke budur. Bu anlaşmazlık açığa çıkmıştır artık : bilgin­ ler, diyalektikle tabii bilimler arasındaki gerçek bağları, �op­ lu haldeki konuşma sırasında, serbestçe yüksek sesle açıkla­ madan çekinmemişlerse, S.S.C.B.'nin komünist gençlik organı Komsomolskaya Pravda'da, kendi hesabına, bu tartışmaları yayınlamada duraklamamıştır. üstelik, bu gazete, en gürül­ tülü sözlerini onaylar gibidir. örneğin : "Çağdaş

felsefe,

özellikle

de

araştırma vasıtaları gösterebilir? tal'e'' atıfta bıılıınmaktadırlar.

diyalektik,

bilime

ne

gibi

Genellikle filozoflar "Kapir Ama Marx

tarafından kıılla­

nılan, araştırma metodıınıın evrnnselliği kavramımız doğru mu­ duY? Sovyet profesörü

l.

S. Narski, bu şekilde ifa,de etmekte,

Mrıra;'ın kullandığı özel araştırma yollarının, bir sürü bilime, fü:ellikle de yeni bilimlere nasıl ve ne şekilde uygulanabileceği­ nin henüz gösterilemediği,ni söylemektedi1·." Komsomolskaya Pravda,, Marx tarafından kullanılan araş­ tırma yollarının "evrenselliği"ne karşı, konuşmağa :'
View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF