Talat Turhan - ÖZEL SAVAŞ TERÖR VE KONTRGERİLLA.pdf

October 21, 2017 | Author: Votka Limon | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download Talat Turhan - ÖZEL SAVAŞ TERÖR VE KONTRGERİLLA.pdf...

Description

TALAT TURHAN ÖZEL

SAVAŞ

TERÖR

VE

KONTRGERİLLA

Özel Savaş Terör ve Kontrgerilla, Talat Turhan

Her hakkı saklıdır. Kitapta yer alan belge, bilgi ve şemaların kullanılması, yazarın ve yayınevinin iznine bağlıdır.

tümza mani aryayıncı lık Bilim veAraştırma Dizisi: 1

B

a

s

k

ı

Dizgi ve Baskıya Hazırlık K

a

p

a

: Ayhan Matbaası

: Gül Ajans Tel: 347 05 62

k

: Nilgün Öneş

Birinci Baskı - Mart 1992

Neşet Ömer Sok. No: 10/124 Tel: 347 08 27 - 349 43 14 Kadıköy - İSTANBUL Genel Dağıtım: Akyüz Kitabevi

YAYINEVİNİN NOTU

Talat Turhan'ın görüşlerine katılabilirsiniz veya katılmazsınız. Görüşlerinin ve ortaya koyduğu savlarının bir bölümü size yakın gelebili r, bir bölümü de başkalarına. Ama her iki durumda da ,Talat Turhan'ın belge ve şemalarla destek­ leyerek ortaya koyduğu görüş ve savlan tartışmak zorundasınız. Konu özel savaş, terör ve Kontrgerilla olunca, bu daha da önem kazamıyor. Talat Turhan, ülkemizin güncelliğini çözümlemeye çalışıyor, 'kaide olarak kanuni statüye sahip olmayan', bir gayrinizami kuvvetin yeraltı un­ surlarını tahlil ediyor. Yeni NATO stratejisi ile birlikte, buna bağlı olarak geliştirilen özel savaş politikalarını ve özel savaş politikalarının yeni yöntemlerini tartışma gündemine sokuyor. Yayınevimizin Bilim ve Araştırma Dizisi'nden 'Özel Savaş, Terör ve Kont ■gerilla' başlığı altında yayınladığı Talat Turhan'ın yeni kitabının, ka­ muoyunda geniş bir yankı uyandıracağını, tartışma konularını genişleteceğini umut ediyoruz. Yayınevimiz, önümüzdeki dönemde, Bilim ve Araştırma Dizisi'nden yeni dtapları da içeren yüklü bir yayın programı ile, kültür yaşamımızın oluşmasına ve politik tartışmaların derinleştirilmesine katkıda bulunmayı hedeiliyor. Kısa zaman aralıklarıyla yeni kitaplarda buluşmak dileğiyle...

tümzamanlarvaymcıhk

TALAT TURHAN ÖZEL

SAVAŞ

TERÖR

VE

KONTRGERİLLA

Özel Savaş Terör ve Kontrgerilla, Talat Turhan

Her hakkı saklıdır. Kitapta yer alan belge, bilgi ve şemaların kullanılması, yazarın ve yayınevinin iznine bağlıdır.

tümza mani aryayıncı lık Bilim veAraştırma Dizisi: 1

B

a

s

k

ı

Dizgi ve Baskıya Hazırlık K

a

p

a

: Ayhan Matbaası

: Gül Ajans Tel: 347 05 62

k

: Nilgün Öneş

Birinci Baskı - Mart 1992

Neşet Ömer Sok. No: 10/124 Tel: 347 08 27 - 349 43 14 Kadıköy - İSTANBUL Genel Dağıtım: Akyüz Kitabevi

YAYINEVİNİN NOTU

Talat Turhan'ın görüşlerine katılabilirsiniz veya katılmazsınız. Görüşlerinin ve ortaya koyduğu savlarının bir bölümü size yakın gelebili r, bir bölümü de başkalarına. Ama her iki durumda da ,Talat Turhan'ın belge ve şemalarla destek­ leyerek ortaya koyduğu görüş ve savlan tartışmak zorundasınız. Konu özel savaş, terör ve Kontrgerilla olunca, bu daha da önem kazamıyor. Talat Turhan, ülkemizin güncelliğini çözümlemeye çalışıyor, 'kaide olarak kanuni statüye sahip olmayan', bir gayrinizami kuvvetin yeraltı un­ surlarını tahlil ediyor. Yeni NATO stratejisi ile birlikte, buna bağlı olarak geliştirilen özel savaş politikalarını ve özel savaş politikalarının yeni yöntemlerini tartışma gündemine sokuyor. Yayınevimizin Bilim ve Araştırma Dizisi'nden 'Özel Savaş, Terör ve Kont ■gerilla' başlığı altında yayınladığı Talat Turhan'ın yeni kitabının, ka­ muoyunda geniş bir yankı uyandıracağını, tartışma konularını genişleteceğini umut ediyoruz. Yayınevimiz, önümüzdeki dönemde, Bilim ve Araştırma Dizisi'nden yeni dtapları da içeren yüklü bir yayın programı ile, kültür yaşamımızın oluşmasına ve politik tartışmaların derinleştirilmesine katkıda bulunmayı hedeiliyor. Kısa zaman aralıklarıyla yeni kitaplarda buluşmak dileğiyle...

tümzamanlarvaymcıhk

İ Ç İ N D E K İ L E R

ÖNSÖZ................................................................................. 9 SUNUŞ................................................................................. 11 Birinci Bölüm GLADIO, KONTRGERlLLA, DEV-KURT VE ÖTESİ.............................................................................. 19 Bölüm içi Ek: Türk Gladiosu Özel -larp Dairesi'dir................................................................... 21 İkinci Bölüm GLADIO TARTIŞMASININ r:ÜRKÎYE BOYUTU.............................................................. 43 Üçüncü Bölüm KARANLIKTAN AYDINLIĞA......................................... 81 Dördüncü Bölüm GÎZLl NATO ÖRGÜTÜ VE TERÖR.............................................................................. 95 Beşinci Bölüm KONTRGERlLLA GERÇEĞİ............................................... 111 Bölüm - içi Ek: Ansiklopedik Bilgi................................ . 120 Altıncı Bölüm POLİTİK İSTİKRAR HAREKATI*....................................... 127 Yedinci Bölüm SONUCA DOĞRU................................................................. 145

İ Ç İ N D E K İ L E R

ÖNSÖZ................................................................................. 9 SUNUŞ................................................................................. 11 Birinci Bölüm GLADIO, KONTRGERlLLA, DEV-KURT VE ÖTESİ.............................................................................. 19 Bölüm içi Ek: Türk Gladiosu Özel -larp Dairesi'dir................................................................... 21 İkinci Bölüm GLADIO TARTIŞMASININ r:ÜRKÎYE BOYUTU.............................................................. 43 Üçüncü Bölüm KARANLIKTAN AYDINLIĞA......................................... 81 Dördüncü Bölüm GÎZLl NATO ÖRGÜTÜ VE TERÖR.............................................................................. 95 Beşinci Bölüm KONTRGERlLLA GERÇEĞİ............................................... 111 Bölüm - içi Ek: Ansiklopedik Bilgi................................ . 120 Altıncı Bölüm POLİTİK İSTİKRAR HAREKATI*....................................... 127 Yedinci Bölüm SONUCA DOĞRU................................................................. 145

ÖNSÖZ Soğuk Savaş bitti. Yaşanan olayı "Üçüncü Dünya Savaşının sonu" diye niteleyen­ ler var. Batı ile Doğu blokları arasındaki duvarlar yıkıldı; nükleer çatışma korkusu aşıldı; Sovyetler Birliği artık yok. SSCB dağıldı. Komünist partilerinin tekelleri, yerini çok partili siyasal rejim­ lere bıraktı. Moskova ile VVaşington tam bir işbirliği içindedir. Soğuk Savaş'ı kazanan ABD oldu. "Yeni Dünya Düzeni" kuruluyor. Medir bu düzen? Tartışılıyor. "Zenginler Kulübü" yeni düzenin kurucusu ve egemenidir. Do­ ruklardan gelen ideolojik esintiye göre ABD'nin liderliğinde "küresel bir sistem" sözkonusudur. Sistemin iki ayağı var : Birincisi serbest piyasa ekonomisi, İkincisi demokrasi!.. Artık insan hakları ve temel özgürlüklere dayanan bir dünya görüşü gezegenimize egemen olacak; ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar Birleşmiş Millet­ ler kapsamında barışçı yollardan çözümlenecek!. Silahlanmaya paydos boruları çalıyor. İnsanlık, uygarlığın ortak paydalarında buluşacak, ortak değerlerini paylaşacak. Düzenin bir yüzü bu !.. Ya öteki yüzü? Öteki yüzü, Doğu ve Batı bloklarının bütünleşmesinden sonra daha çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor; "Zengin Kuzey" ile "Yoksul Gündy" çelişkisinin derinliğinden kaynaklanıyor. Öyle görünüyor ki savaş, iç savaş, darbe, ayaklanma, dikta, terör gibi yöntemleri " Zenginler Kulübü" yoksullara bırakmaktadır. Evet, serbest piyasa ekonomisi olacak ama, yeryüzündeki stratejik mad­ delerin denetimini ve fiyatını, yeryüzünü ahtapot gibi saran tekel­ ler saptayacak; petrol kaynakları neredeyse Amerika da oradadır; Suudi Arabistan'dadır, Kuveyt'tedir, Türkiye'nin Güneydoğu'sundadır; "küresel" serbest piyasa ekonomisinin egemenleri, ülkelerin sınırlarını paspas gibi çiğneyen uluslararası tekellerdir. Bilimlsel Teknolojik Devrimin olağanüstü gücünü de seferber eden kapitalizm, gezegenimizde yaşayan dört milyar yoksulun üstüne yeni düzenini cuk oturtmaya çabalamaktadır. Ifeki, yem düzen yerli yerine oturacak mı?

Türkiye gibi, jeopolitik açıdan iki arada bir derede yaşayan toplumlar için "iki yüzlü yeni düzenin" Anadolu'ya taşıyacağı olasılıklar nelerdir? Kafkasya kaynıyor; Balkanlar fokurduyor. Or­ tadoğu gezegenimizin en sıcak bölgesidir; ilan edilmiş ya da edilme­ miş savaşlar sürüyor; Anadolu'nun Güneydoğu bölgesinde 'Olağanüstü Hal' geçerlidir; büyük kentlerde terör, yaşamın bir parçasına dönüşüyor. Silah seslerinin kulağımızın dibinde yoğunlaştığı bu süreçte, çok partili rejim evrensel demokrasinin gerçeklerini içeren sürekli bir hayat biçimine dönüşebilecek mi? Soru ve sorun bu noktada odaklaşıyor. Demokrasi açıklık rejimidir; siyasal düzen saydamlaştıkça temel özgürlükler ve haklar hayata geçirilebilir. Karanlıklarda, kuytularda, gölgelerde kalan gizli güç odakları, demokrasiler için her zaman tehdit odakları oluştururlar. Hele devlet içinde devlet çekirdeği taşımak eğilimi gösteren örgütler gün ışığına çıkarılıp irdelenmeden; demokrasiye geçtik di­ yemeyiz. Yeryüzünün en sıcak bölgesinde, Amerika'nın elinin altındaki bir ülkede aydınların birincil görevlerinden biri de " dev­ let içindeki devlet" in" teşrih ” ini yapmaktır. Çarpıcı örnekleriyle soralım: Yunanistan'da Cunta generalleri yargılanabiliyor. İtalya'da NATO'nun gizli örgütü Gladio'nun ipliği pazara çıkarılabiliyor. Türkiye'de herşey neden gizli kapaklı? Geçmişte yaşananların üzerine örülen karanlık şal kaldırılmadan, gele­ ceğimizi aydınlık görmek olanakları ne ölçüde geçerlidir? Talat Turhan, uzun bir süreden beri çok yakın geçmişin olay­ ları üzerinden bir karanlık şalı kaldırmaya çalışıyor. Belgeli, örnekli, şemalı, planlı, olaylı, tarihİi, somut kanıtlarla süregelen bu çabanın çok satışlı gazetelerimizde gerekli yankılan yarattığı söylenemez. Türk basını, olayların üstüne gitme cesareti­ ni yeterince gösteremiyor; Batı'da olsa, bu konular hallaç pamuğu gibi atılır; gazeteler ve gazeteciler tarafından didik didik edilirdi. Türkiye'de sis perdelerinin yarattığı karanlığın üstüne gidil­ meden, evrensel demokrasinin güvencelerini sağlamak, düşsel bir özlem gibi kalacaktır. Dilerim İd Talat Turhan'ın kitapları, yalnız bugünün tarihini yazacak olanlara birer kaynak niteliğinde kal­ masın; güncel Türkiye'de demokrasinin kurulması için gerekli çabayı göstermek isteyenlerin itici gücünü de oluştursun. İLHAN SELÇUK

SUNUŞ Kamuoyunda 1973 yılından bu yana Kontrgerilla konusu tartışı maktadır. Ancak bugüne kadar sorunun aydınlandığı söylenilemez. C rneğin, bu dönemde de milletvekili olan, Sayın Azimet Köylü oğlu'nun 1977 yılında TBMM'ye verdiği soru önergesinde, Sayın Demirci'den Kontrgerilla konusunda doyurucu yanıt aldığını sanmıyorum (1). Oysa on beş yıl sonra bugün iktidar ortağı iki partide bulunuyorlar. Hala sorun askıda. Bir yıl sonra Sayın Ecevit Başbakan olunca bu kez de Sayın Demirel, iktidarı köşey î sıkıştırma taktiğini yeğledi (2-3). Sorunun üzerine gidebile­ cek iktidar gücüne egemen olamayan Sayın Ecevit, bu konuda 1973 )ilından bu yana öne sürdüğü ve kendisini bağlayıcı savları unutnjıuş görünmeyi yeğledi ve "Kontrgerilla denilen bir resmi kuvvet yok" (i) şeklinde konuşup geri çekildi. Örnekleri çoğaltmak olası, ama gereksiz. 1990'lı yıllara kadar dondurulan bu sorun, İtalya'da Gladio Skandali patlak verince, tüm NATO ve hatta Avrupa ülkelerine yansıc ı. Batı'da başlangıçta "Süper NATO" vb. kod adlarıyla anılan Gladio örgütünün ülkemizdeki koşutunun varlığı yeniden gündejme geldi. Bu evrede bir yıl süreyle yerli ve yabancı basın mensuplarına demeçler verdim. Bazı illerde söyleşiler yapıp gerçeğin aydınlanmasına katkıda bulunmaya çalıştım. Bu yapıt, çabalarımın daha derli toplu olarak, geniş bir okuyucu kitlesine ulaşma özleminin yanında, TBMM'yi harekete geçirmek için kale-

me alınmıştır. Nitekim 1990 yılında SHP ve DYP'liler tarafından desteklenen Kontrgerilla önergesi, ANAP'm engellemesiyle 1991 yılı Aralık ayına bırakılmıştı. Oysa önergeyi veren partiler bugün iktidardadırlar. Özellikle Güneydoğu Anadolu'daki kuşkulu ey­ lemlerin, Kontrgerilla tarafından yönlendirildiğine ilişkin haberler basınımızda yer almaktadır. Gerçek demokrasiye yönelmemizin önkoşulunun, 1973 yılından bu yana, tüm istihbarat ve güvenlik örgütlerinin TBMM'ce denetlenebilir konuma getirilmesinden geçtiğini iddia ediyorum. Önerilerimi gözardı eden politikacılar iktidarlarını yitir­ diler, partilerinin kapatılmasını görmek gibi güç durumlara düştüler. Yassıada'yı, Hamzakoyu, Zincirbozan, Uzunada izledi. Ülkemizde yetkili kişiler zaman zaman "Devlet Üzerinde Dev­ let "in varlığından söz etmek gereksinimi duyarlar. Ama "Karanlık Güçler" bildikleri gibi eylemlerini sürdürmeye devam ederler ve gerektiğinde emperyalist devletlerin buyrukları doğrultusunda de­ mokrasi askıya alındığında, boyun eğmeyi yeğlerler. Tanımımız doğru ise "Devlet Üzerinde Devlet" veya "Karanlık Güçler" gibi soyut kavramları somutlaştırmamız gerekecektir. Yapıtın bir amacı da böyle bir savın gerçekleşmesine katkıda bu­ lunmaktır. TBMM denetimi dışında tutulan, denetimden kaçan, yasal yet­ kilerini kötüye kullanan legal, yarı-legal, militer, paramiliter sivil her türlü istihbarat ve güvenlik örgütü "Karanlık Güçler" sayılmalıdır. Aslında tüm dünyada bu tür kuruluşların, örgütlenme biçimi, yapısı ve gelenekleri gereği, zaman zaman denetimden kaçıp Ana­ yasa ve yasaları hiçe sayarak eylemlere giriştikleri bilinen bir gerçektir. Demokrasi geleneği oluşmuş ülkelerde böyle bir durum saptanıldığında, parlamenter denetim işletilip bu tür örgütlerden hesap sorulup yasal çizgiye alınmalarına karşın, bizde bu tür örgütler bugüne kadar denetlenebilmiş değildir. Dış bağıntıları bi­ lindiği halde. Kontrgerilla da anılan güçlerden biri olmasına karşın, Genel­ kurmay bu konudaki gerçeği yadsımaya devam etmektedir (5). Koalisyon hükümetinin Güneydoğu Bölgesi'ne şefkatle yaklaşma ilkesini benimsemesine karşın Lice, Hazro, Silvan ve

Kulp'ta güvenlik güçleri halkın üzerine ateş açmaktadırlar. Bu gerçeğin Lice Kaymakamı Beyazıt Tunç tarafından "Askerler sivil otoriteyi tanımıyor, söz dinletemiyorum" şeklinde dile getirilmesi (6) anlayabilene öz bir mesajdır. SHP Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Kılıç'm konuya ilişkirı yorumu Lice Kaymakamı'nı doğrulayıcı nitelikte görür mektedir: "Özel Harp Dair esi'nin adamları Ankara'dan kalkıp Diyarbakır'da, Adıyaman'da bu işi yapmıyorlar. Jandarması yapıyor, po­ lisi yapıyor, sivil giysili memuru yapıyor" (7). TBMM'ye bu konuda verilen beş raporda da varılan sonuç aynıdır: "Askeri otorite sivil otoriteyi dinlemiyor"(8). Özel Harp Dairesi(C HD)'nin Yerüstü Birlikleri'nin Komando birliklerinden oluştuğu talimnamelerde yazılıdır. Bunun yanında muvazzaf subayı, astsubaylardan oluşan Özel Tim ile sivillerden Vatansever­ lerdeki ), oluşan yeraltı örgütünün varlığı, 3 Aralık 1990 günü basın mensuplarına verilen Brifingle Genelkurmay yetkililerince açıklanmış bulunmaktadır.(9) A slında bu konuda yalın gerçek de Genelkurmay Brifingiyle açıklanmıştı: "Özel Harp Güneydoğu'da bölücü eşkiyaya karşı devam eden iç güvenlik harekatında görev aldı"(10). C nümüzde tüm ağırlığıyla duran sorun ÖHD'nin görevlerini iktida -in programı doğrultusunda ve denetim içinde yapıp yap­ madığının saptanılmasıdır. Ziverbey Köşkü'nden söz etmek durumundayım. Çünkü Ge­ nelkurmay Brifinginde Gn. Kur. Hrk. Bşk. Sayın Korg. Doğan Bayazıt, "Ö.H.D'nin Ziverbey Köşkünde kullanılmadığım büyük bir fe­ rahlıkla söylüyoruz" (11) demiştir. Sayın General'le ne yazık ki aynı kariyerden geliyoruz ve işkence gören bizleriz. Devlet 1973 yılından bu yana öne sürdüğümüz savlan hasıraltı etmeseydi bu konudaki gerçek aydınlanabilirdi. Oysa bugün bu şekilde konuşanlar Faik Türün'lerle koşut duruma düşerler(I2). Yıllardan beri tüm yazı ve yapıtlarımla Savunmamda yinele­ diğim gibi, Kontrgerilla Örgütü deyimi, ilk kez 12 Mart sonrasında Ziverbey Köşkü'nün işkencecileri tarafından kullanılmıştır. İşkenceciler, kurbanlarına, kendilerinin böyle bir örgütün üyesi olduklannı söylüyorlardı. Bu konudaki gerçeğin açıklığa çıkarılması için yaptığım tüm yasal başvurular ve girişimler bugüne kadar

yanıtsız bırakıldı. Bu nedenle sorumluları şimdiden tarihin sanık sandalyasma oturttuğuma inanıyorum. Yargılama süreci dışında da Ziverbey Köşkü'nde düzenlenen aşağılık tertiplerin açığa çıkarılması için girişimlerde bulundum (13-16). Yazılarımla Ziverbey Köşkü'nün işkencelerinin baş sorumlu­ ları olarak gördüğüm, dönemin Sıkıyönetim Komutam Faik Türün ile Köşk yöneticisi Memduh Ünlütürk'ü basın önünde açık tartışmaya çağırdım. Her ikisi de tartışmadan kaçıp tarih önünde suçlamalarımın altında kaldılar. Yıllar sonra Sayın Korgeneral Doğan Bayazıt, ÖHD'yi savu­ nayım derken, Ziverbey Köşkünden söz etmek gibi bir yanlışlığa düşmüştür.Umarım ilerde bu hatasını düzeltir. Bugünlerde "12 Eylül cuntacılarından hesap sorulacağı "ndan sıkça söz edilmektedir. 12 Mart, 12 Eylül'ün anasıdır. Bu anlayışla askeri darbeciler­ den hesap sorulacaksa, bunun başlangıç tarihinin 12 Mart olmasının kesin zorunluluk olduğuna inanıyorum. Oysa 12 Mart sonrası işkence ve tertiplerinin baş sorumlusu olmakla kamuoyu tarafından suçlanılan Faik Türün'ün ardındaki politik güç AP'dir. Sayın Demirel o dönemde ona açık destek vermiştir. Türün bu des­ tekle TBMM'ye alınmış ve Cumhurbaşkanı adayı gösterilmiştir. 20 yıl sonra iktidara yeniden gelen Sayın Demirel, Türün'den nasıl hesap sorabilecektir? Gerçekçi yanıtı biz verelim: Bu hesabı tarih soracaktır. İşkencecilerin soyundan gelecek kuşakların onların soyadlarını taşımaktan utanç duyup, değiştireceklerine inanıyorum. Başlangıçta Ziverbey Köşkü'nden kaynaklanan Kontrgerilla tartışması zaman içinde şekil değiştirdi. Sorumlu kişilerin - Ecevit ve Evren gibi - açıklamaları, bu konudaki tartışmaları ve kuşkulan Özel Harp Dairesi üzerinde yoğunlaştırdı. Bu anlamda doğal ola­ rak ÖHD-Ziverbey Köşkü ilişkisinden söz edilemez. Gladio tartışmasının sürdüğü bir dönemde bu konudaki kanımı, "Türk Gladio'su Özel Harp Dairesi'dir" (17) şeklinde açıkladım. Elinizdeki yapıtla, günümüze kadar süregelen kavram kargaşasına son vereceğimi, terim cambazlığına sığınarak

tartı jmadan kaçanları susturacağımı ve sorunu TBMM gündemine yeniden getirerek ,demokrasiye katkıda bulunacağımı umuyorum. Bun i başarabilirsem demokrasinin geleceği adına umutlu olacığım. Özel Savaş Dairesi'nin, Vatansever (!) sivillerden oluşan Yeraltı Örgütü’nü kamuoyu "Kontrgerilla Örgütü" olarak ad­ landırmaktadır. Aslında Kontrgerilla, Gayrinizami Harp'in bir bölümü olup, bir yöntemi tanımlamaktadır. İlgililer bu nedenle kavı am kargaşasının ardına sığınıp gerçekleri yadsıma yolunu seçmektedirler. Bu yapıtta, alaturka kurnazlıklara başvurarak gerçekleri soyut suçlamalarla örtbas etmek kolaycılığını seçenlerin maskelerini düşürmek için, bundan sonra Özel Harp Dairesi'nin köylere kadar örgütlenmiş, gizli silah depoları bulunan; istihbarat, sabotaj ve tedhiş ajanlarından oluşan Yeraltı Örgütü'ne "X Örgütü” diyeceğiz. Okuyucularım yapıtlarımdaki tekrarlar nedeniyle beni eleştirmektedir. Kuşkusuz haklıdırlar. Ancak belleğin kural­ larından birinin tekrar olduğunu bildiğim için, bu yola başvurmayı yeğliyorum. Aynı konuda değişik söyleşileri içeren bir yapıtta tekrarların bira? daha fazla olması doğal olmasına karşın, tekrarlan elimden geld iğince önlemeye çalıştım. Beni bağışlayacağınızı umut ederek saygjılar sunuyorum. TALAT TURHAN 26 Ocak 1992

SUNUŞ BÖLÜMÜNÜN DtPNOTLARI

(1) Sivas Milletvekili Köylüoğlu, Demirel'den Kontrgerilla'nın Nasıl Bir Kuruluş Olduğunu Sordu. Vatan 13 Kasım 1977 (2) Demirel, Hükümeti Kontgerilla ve tahrikçi ajanları ortaya çıkarmaya davet etti. Cumhuriyet:,22 Ocak 1978 (3) Demirel: Kontrgerilla için Başbakan Açıklama Yapmalı. Cumhuriyet:,2 Şubat 1978 (4) Milliyet, 4 Şubat 1978 (5) Gn. Kur. Gn. Sek. Tuğg.Hurşit Toton: Kontrgerilla Kesinlikle Yok,2000'e Doğru Dergisi, 22 Aralık 1991 (6) 2000'e Doğru Dergisi, 29 Aralık 1991 (7) Bkz. Dipnot: 5 (8) M ediş'te Kulp, Lice Olaylarıyla ilgili Beş Rapor, 200O'e Doğru Dergisi, 19 Ocak 1992 (9) Güneş, 5 Aralık 1990 (10) Cumhuriyet, 4 Aralık 1990 (11) Bkz. Dipnot :10 (12) Doğan Beyazıt halen Orgeneral ve Ege Ordusu Komutanı. (13) Türün'den Cevap Bekliyorum, Talat Turhan, Cumhuriyet, 5 Ekim 1975 (14) Kontrgerila Köşkü'ne Girdik Anlatan: Talat Turhan, Yazan: Şükran Ketenci, Fotoğraf: Erdoğan Köseoğlu Cumhuriyet, 11 Ekim 1975 Y.n.: Bu girişim 12 Ekim 1975 seçimlerinden iki gün önce yapılmıştır. Bu seçimde Faik Türün, İstanbul AP Kontenjan Senatörü adayı idi. İstanbul'un tüm duvarları O'nun sıfatlarını (!) içeren sloganlarla donatılmıştı. Seçim sonunda kazanmak şöyle dursun ,halk tarafından hezimete uğratıldı. (15) Talat Turhan, Sadi Koçaş Ve Memduh Ünlütürk'e Cevap Ve­ riyor, Kontrgerilla Gerçeği, Politika, 10 - 15 Mayıs 1978 (16) Bomba Davası'nın Hesabı Görülmeli, Talat Turhan, Yeni Gündem, 15-28 Kasım 1985 (17) Talat Turhan'ın Raf et Ballı ile söyleşisi Milliyet, 16 Kasım 1990 (Bkz. Bölüm-İçi Ek)

BİRİNCİ BÖLÜM

GLADIO, KONTRGERİLLA, DEV-KURT ve ÖTESİ İtalya'da kuşkulu tüm terör ve cinayet olaylarının ardındaki gücün CIA tarafından örgütlenmiş Gladio kod adlı Yeraltı Örgütü oldu ğu savcı Felice Casson tarafından ortaya çıkarılınca, skandala dönüşen olay tüm NATO ülkeleri ile bazı Avrupa ülkelerine yansıdı. Bu nedenle 1990 yılının Kasım ve Aralık aylarında manşetlerde kaldı. NATO ülkelerini kapsayan yeraltı örgütlenmesinin Türkiye'de de uzantısı aranmaya başlandı. Ülkemizde yıllardan beri işkence, terör, toplumsal kışkırtıcılık, provokasyon, sahte ve gerçek operas­ yonların ardındaki gücün Kontrgerilla Örgütü olduğuna kamuoyu inanıyordu. Buna karşın anılan örgütü ve eylemlerini aydınlığa çıkarmak için TBMM'de sürdürülen girişimler hep sonuçsuz kalıyor, tartışmalar vardır ya da .yoktur şeklinde kısır bir çekilmeye dönüşüyordu. ladio olayı Türkiye'ye yansıyınca, 1973 yılından beri bu konudâ sürdürdüğüm çabaların ayrımında olan iç ve dış basın ve yayın organlarınca kaynak kişi seçildim. 1990 yılı Kasım ayında gazete ve dergilerde söyleşilerim yayınlandı (1-7). Gerçekte 1990 yılında, henüz Gladio olayı patlak vermeden bir kaç ay önce de, Özel Harp Dairesi'ne ilişkin görüşlerim

yayınlanmıştı. Geçen zaman beni doğruluyordu. Sayın Tahir Aka yazılarında bu gerçeği vurguluyordu (8). Aynı dönemde basın organları ve köşe yazarları alıntılar yapa­ rak görüşlerimin yayılmasına katkıda bulundular. Milletvekili Sayın Mahmut Almak, bana gönderme yaparak TBMM'ye soru önergesi verdi. Sorunu başlangıcından bu yana Demokrasi Savaşımı olarak algıladığım için, bu değerli katkı sahiplerine teşekkür ediyorum. Bu arada yabancı basın ve yayın organlarından gelen istemleri kabul ederek demeçler verdim, söyleşiler yaptım. BBC teleröportaj yaparak yayınladı. İsveç televizyonu evimde çekim ve söyleşi yapıp, yayınladı. Batı Alman VDR radyosu yaptığı söyleşiyi "Kritiches Tagebuch" programında yayınladı. Bati Alman Tageszeitung - Taz gazetesi söyleşimi yayınladı. Spiegel dergisi 26 Kasım 1990 günlü sayısında bana gönderme yaptı. Sayın Yavuz Baydar, İsveç'ten teleröportaj yaptı ve yayınladı. Cumhuriyet Gazetesi ve Sayın İlhan Selçuk Almanya basımında adımdan söz etti. İç ve dış basından gelen istekleri karşılayamayacak duruma gelince: 27 Kasım 1990 günü İstanbul'da bir basın toplantısı düzenledim (9). Daha sonraki günlerde de çağrılı olarak söyleşi ve açık otu­ rumlara katıldım: Mülkiyeliler Birliği -Ankara, 5 Aralık 1990 (Söyleşi); HEP İstanbul İl Örgütünün düzenlediği Açık Oturum, 22 Aralık 1990; ÎHD Adana Şubesi Konferansı, 16 Aralık 1990; Kaleiçi SanateviAntalya, 23 Kasım 1991 (Söyleşi) Bu dönemde bir gazete "Yerli Gladio Kontrgerilla"(10) başlıklı bir haber yayınladı. Aynı gazetede ertesi gün benimle yapılan söyleşi yayınlandı. Konuya açıklık getirmek için, Rafet Ballı'nın yaptığı ve 16 Kasıml990 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan söyleşiyi Bölüm - İçi Ek olarak bütünüyle yineliyorum. Rafet Ballı'nın yaptığı röportajda Gladio ve Kontrgerilla konu­ larında , kamuoyunda tartışılan birçok soruna açıklık getirdim.

"TÜRK GLADIO'SU, ÖZEL HARP DAİRESİDİR" Emeldi Kurmay Yarbay Talat Turhan Ltalya'da Gladio adıyla ortaya çıkarılan gizli NATO örgütünün Türkiye'deki adının "Özel Harp Daire­ si" olduğunu ileri sürdü. Talat Turhan'a göre, örgüt Türkiye'nin NATO'ya girmesinden sonra Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla kuruldu ve semadan Özel Harp Dairesi adını aldı. 20 yıldır terör ve istihbarat ko­ nularında yaptığı çalışmalar ve kitaplarıyla tanınan Turhan resmi talim­ namesine göre sabotajdan adam öldürmeye kadar her türlü kanunsuz iş yapma "hakkı" tanınan örgütün, bu faaliyetlerinden dolayı kanunlara bağlı olmadığım iddia etti. Emekli Kurmay Yarbay Turhan, gerçeklerin ortaya çıkması için MIT ve Özel Harp Dairesi'nin bir parlamento komis­ yonu tarafından denetlenmesini de istedi. Talat Turhan, sorularımızı şöyle cevapladı: Soru: "Türkiye'de de İtalya'daki gibi gizli bir NATO örgütü var mı?" Turhan: "Benim kanıma göre-ki yaklaşık 20 yıldan beri iddiam da budı r-tüm NATO ülkelerinde ve tabii Türkiye'de bu örgüt vardır. Her ülkede adı farklıdır, işte Ltalya'da Gladio’dur, Fransa'da Rüzgar Gülü'dür, falan. Tabii bunlar maske adlardır. Türkiye'de ise Özel Harp Dairesi 'dir." 12 Mart'ta Öne Çıktı. Soru: "Özel Harp Dairesi'nin gerçekte Kontrgerilla olduğu hep söyl înegelmiştir. Siz ne diyorsunuz?" Turhan: "Türkiye'de Kontrgerilla lafı ilk kez, 12 Mart'tan sonra Istan bul Erenköy'deki köşkte, baskı görenlere karşı kullanıldı." Soru: "Meşhur Ziverbey Köşkü'nden siz de geçtiniz. Siz de bu sözü duydunuz mu?" Turhan: "Evet. Standart, herkese olduğu gibi bana da söylendi. 'Bur ısı Kontrgerilla örgütü. Biz uyumuyoruz. Şu andan itibaren bizim esirimizsiniz.' Evet 'esir' dediler. Çünkü bu örgütün talimnamesinde 'esir' tabiri kullanılır. 'Burada Anayasa, kanun, nizam geçmez. Ne

söylersek, onu yapacaksınız; Aynen böyle. Görevliler bunu boşa kullan­ madılar. O dönemde söz konusu ilerici örgütler, 'ikinci Kurtuluş Savaşı veriyoruz' diyorlardı ya.; görevlilerin mantığına göre, Kurtuluş Savaşı verenler gerilla idi. Kendilerine de, bunları bastıran güç saydıkları için, Kontrgerilla dediler. Gerçekte eski adı Seferberlik Tetkik Kurulu, bugünkü adı Özel Harp Dairesi olan kuruluşun kullandığı yöntemin adıdır Kontrgerilla, Örgüt'ün değil, yöntemin adıdır. Onun mantığı, 'Gerilla hiçbir kanun, nizam dinlemiyor. Her türlü yönteme başvuruyor. Öyleyse, ben de onu bastırmak için her türlü yönteme başvurmalıyım' şeklindeydi. Onun için her türlü sorgulamayı meşru görüyorlardı." Soru: "Yani siz, Kontrgerilla'mn adresi Özel Harp Dairesi'dir mi diyorsunuz?" Turhan: "Şimdi bakınız, Kontrgerilla lafım ilk kez Erenköy görevlilerinin çıkarttığını söyledim. Onlar gerçekten Özel Harp Daire­ si'nin adamları mıydı? Bu sorunun kesin yanıtı henüz verilmiş değil. Yalnız, eskiden beri bir iddiam var: Bir örgüt, eğer kendini temize çıkarmak isterse, adına yasadışı kirli iş yapanlardan hesap sorar. Bakıyoruz, Erenköy görevlileri hâlâ etkinliğini sürdürüyor. Devletin ya da Özel Harp Dairesi'nin, kendi adına iş yapmamışlarsa, bunlardan hesap sorması gerekirdi."

Amacı Neydi? Soru: "Özel Harp Dairesi'nin kuruluş amacı ne idi?" Turhan: "Özel Harp Dairesi bir düşman istilasına karşı memleketi konmak ve milli direnişi örgütlemek, yardımcı olmak amacıyla kuruldu. Bir örgütün kuruluş amacı kutsal olabilir. Ama devlet adına yeraltı örgütü kurarsanız, o sizin elinizden kayar ve yeraltının her türlü pisliğine bulaşır. Türkiye'de 20 yıldan beri olan karanlık ve herkesin kafasını bulandıran bu olayları kim yaptı? Şimdi Türkiye'nin gündeminde bu soru var." Soru: "Özel Harp Dairesi ne zaman kuruldu?" Turhan: "Kesin tarihini bilemiyorum. Türkiye 1947'den itibaren ikili Antlaşmalarla ABD'nin etkisi altına girmeye başladı. Ardından ' Türkiye, NATO ya üye oldu. ABD'nin etkisi daha da arttı. ABD, komünizme karşı bir antikomünist cephe yaratma çabası içindeydi. Her ülkede antikomünizmi örgütledi. Bunu açık da yaptı, gizli de. NATO'ya

girmemizden sonra önce Seferberlik Tetkik Kurulu olarak kuruldu bu teşkile t. Ardından kuruluşun adı Özel Harp Dairesi olarak değiştirildi.' Soru:"12 Mart'tan önce Özel Harp Dairesi'ni biliyor muydu­ nuz? Turhan: "Tabii biliyordum."

Soru: "Her subay bilir miydi böyle bir kuruluş olduğunu?" jurhan: "Bilirdi ama mahiyeti hakkında çok sınırlı bilgi vardı, işte, bu yeraltı teşkilatı, memleket işgal edildiğinde işgale karşı direnişi organi­ ze edecek diye bilinirdi. Yani Kurtuluş Savaşımız'da çetelerin, efelerin yaptığını organize olarak yapacak diye. Kutsal bir işlevi yerine getirmek amacıyla kurulmuş bir örgüt." Soru: "Size teklif gelseydi, siz de çalışırdınız demek ki?" Turhan: "Tabii, böyle bir teşkilatta çalışanlar kendisini çok kutsal bir işte zanneder."

Talimnameler Ne Diyor? Soru: Siz, 'Savunma-1' adlı kitabınızda, Özel Harp Dairesi'ne ait re smi talimnameden bazı bölümleri yayınladınız. Yayınlanan bölümlerde bu örgütün, adam öldürme de dahil her türlü kanun­ suz işi yapabileceği belirtiliyor. Nasıl olur bu?” Turhan: "Bizim ordu talimnameleri Amerikan talimnamelerinin tercümesidir. Amerika'da Kontrgerilla örgütünün talimname numarası FM-31'dir. Yani Field Manuel-31. Bize ST-31 olarak tercüme edildi. Yani Sahra Talimnamesi-31. Bu talimnameye göre, 'Gayrinizami harp unsurları' iki gruptan oluşur: Bir yeraltı grubu, bir de yerüstü'grubu. Yeraltı grubu, işte bu bahsedilen ve bütün NATO ülkelerinde ortaya çıkarılmaya başlanan örgütün kendisidir. Baktığınız zaman bu örgütün içinde ne var? Köye kadar inmiş bir örgütlenme bu. istihbarat birimleri, sabotaj birimleri, cinayet birimleri var. Bakınız faaliyetleri arasında neler var? Resmi talimnameden aynen okuyorum. 'Adam öldürme, bombala­ ma, s'lahlı soygunculuk, işkence, kötürüm haline getirme, adam kaçırmak suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj.' Ve yine talimnamede bu örgüt için şöyle bir ayrıcalık var;Yine resmi ta­ limnameden aktarıyorum: 'Bir gayrinizami kuvvetin yeraltı unsurları kaide olarak kanuni statüye sahip değillerdir.'

Soru: "Nasıl olur? Resmi bir kuruluş kanuna nasıl tabi ola­ maz?" Turhan: "Ben bunları 17 senedir söylüyor ve yazıyorum. Bugüne kadar kimse çıkıp da, bu söylediklerin yanlıştır diyemedi. Diyemez, çünkü bunları devletin resmi yayınlarından aktardım." Soru: "Türkiye'de bu talimnameyi kim yayınladı?" Turhan: "Söz konusu ettiğim ST-31-15 nolu Kontrgerilla talimna­ mesini Kara Kuvvetleri Komutanlığı yayınladı. Girişinde de, o zamanki komutan Ali Keskiner'in imzası var. Anayasal bir ülkede, resmi bir gizli örgüt cinayet işler diye yazarsanız, suçlusunuzdur. Adamı mezardan çıkarıp asarlar. Sadece Kara Kuvvetleri sorumlu olmaz. Devrin Genelkur­ may Başkanı Cevdet Sunay da, devrin Başbakanı Süleyman Demirel de bundan sorumludur. Bugün 'vardır-yoktur' diye lafı gevelemekle olmaz bu iş. Olay bu boyutta." Soru: "Siz o günden beri hep bu görüş ve iddiaları dile getirip durdunuz. Hiçbir savcı iddialarınızı ihbar kabul edip sizi ifadeye çağırdı mı?" Turhan: "Nerede? İtalya'daki Felice Cassoıı gibi yürekli bir savcıya rastlayamadığım için çok üzgünüm."

Önce Terör, Sonra Darbe Soru: "Bazı emekli paşalar, 'Türkiye zaten NATO ve ABD kampında, NATO bağlantılı bir örgüt Türkiye'de neden karışıklık çıkarsın? Bu rakip kampın, Sovyetler'in işine yarardı' diyorlar. Turhan: "Onların destabilizasyon kuralından haberleri yok. Tüm ülkelerde darbe öncesinde anarşinin tırmandığım görüyoruz. Tırmanan anarşiyi darbe izliyor. Darbe de ABD 'ye hizmet ediyor. Bu mekanizmayı Türkiye'de artık çocuklar bile biliyor. 12 Mart öncesinde de, 12 Eylül öncesinde de böyle oldu. Olay şudur. Eğer bir ülkede terörün tüm varyas­ yonları meydana geliyor ve faili meçhul kalıyorsa, suçlu, o ülkenin istih­ barat örgütüdür. Genel kural budur." Soru: "Her faili meçhul cinayeti istihbarat örgütüne yüklemek mümkün mü?" Turhan: "Hepsi değil, genellikle diyorum." Soru:”Somut örnek verebilir misiniz?" Turhan: "12 Mart “ta İstanbul Dev-Genç davasının zabıtlarına bak-

man 12 lazım. Üniversite bahçesindeki Beyazıt Kulesi'ne kızıl bayrağı hangi MUT ajanının astığım söyledim. Ajanın ismini zapta geçmediler." Soru: "Şimdi de söyleyiniz?" Turhan: "Yok, geçti artık. Şahıs önemli değil. O şahsın MLT ajanı olması anlamlı." Soru: "Taylan Özgür'ün öldürülmesi, 1977 Taksim'deki 1 Mayıs katliamı, MİT Müsteşarı Bahattin Özülker'in Samsun'da otel odasında ölmesi, 1977'deki Sirkeci Gan ve Yeşilköy Havaalanı'na bomba konulması gibi olaylardan hep şüphe ile bahsedilir. Sizin de bu konularda bilgi sahibi olduğunuz ileri sürülür. Açıklama yapmak ister misiniz?" Turhan: "Ben bu konularda bütün söyleyeceklerimi zamanında söyleiim. Ayrıca size gerek Türkiye, gerekse diğer ülkelerdeki siyasi cina­ yetlere ışık tutacak bir done verdim. ST-31-15 talimnamesinde bir yeraltı örgütü var. O yeraltı örgütünün yapacağı işler arasında adam öldürme de ver. Öldürülenin sağcı, solcu olması farketmez. Yeter ki cinayet bu örgülün amacına hizmet etsin. Şimdi, devlet içindeki bir örgütün kuramında adam öldürme varsa ve o ülkede siyasi cinayetler işleniyorsa, kuşkunun birinci odağı bu örgüt olur. "

CHP Hükümeti'ne Açıkladım Soru: "Şüpheli olaylarla ilgili kime açıklama yaptınız?" Turhan: "CHP Hükümeti zamanında, Başbakan Ecevit'e iletilmek üzere 10 sayfalık bir rapor hazırladım. Ayrıca olaylar hakkında etraflı bir şekilae Deniz Baykal ve Haşan Fehmi Güneş'e bilgi verdim." Soru: "Gereği yapıldı mı?" Turhan: "Bu soruyu bana değil, kendilerine sorunuz." Soru: "Siz bu aşamada gerçeklerin ortaya çıkması için ne öneri yorsunuz?" Turhan: "Bakınız, MIT hakkında zaman zaman çeşitli ithamlar yapılıyor. Son MLT raporunda bu görüldü. Fakat MLT'e bugüne kadar bir pc rlamento komisyonu girmedi? " Soru: "Daha şimdiden, 'efendim gizlilik' itirazlarını duyar gibi­ yim.' Turhan: "Parlamenter bir demokraside parlamentonun üzerinde, onun bilmeyeceği bir gizlilik olamaz. Varsa orada demokrasi yoktur. Amerika'da CIA bile parlamentonun denetimi altındadır. Özel Harp Dai­

resi de dahil, bu tür örgütler hakkında parlamenter denetim arıyorum ben." Milliyet, 16 Kasım 1990, Rafet Ballı Milliyet'teki söyleşinin yayımlandığı tarihten bir gün sonra ga­ zetelerde Genelkurmay'ın açıklaması yer aldı: "Gladio'nun Özel Harp Dairesiyle ilgisi yok" (11). Görüldüğü gibi, eski bir kurmay subay olarak Genelkurmayla bu konuda farklı düşündüğümüz böylece ortaya çıkmış bulun­ maktadır. Elinizdeki yapıt bu konudaki gerçeği açıklığa çıkarma savmdadır. Hakem sizlersiniz. 1975 yılında idam istemiyle İstanbul Sıkıyönetim Askeri Mah­ kemesinde Bomba Davası'nda savunma yaparken, savlarımı des­ tekleyen 90 yapıtı da mahkemeye verdim. Bu yapıtlardan 42. sırada olanı bir talimname idi: "ST 31-15 Kara Kuvvetleri Sahra Talimnamesi-Gayrinizami Kuvvetlere Karşı Harekat" Bu talimnamenin 6'ncı sayfasında yer alanYeraltı Teşkilatı'nın şemasını bir belge olarak sunuyorum. (12) (Şema:l) Savunma'mda ve yayınlanan yazılarımda ST 31-15 Talimna­ mesi ayrıntılarıyla eleştirilmektedir. Ancak bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum: Talimnameler teorik bilgiler içeren yapıtlar olduğu kadar, uygulanmak için de yayınlanırlar. Nitekim ST 31-15, 25 Mayıs 1964 gün ve OPS: 1708-74-64-Mr. Ta.Krl. sayılı KKK emriyle ve Orgeneral Ali Keskiner imzasıyla uygulamaya ko­ nulmuştur. Yani Şema 2'de bölümleri verilen örgüt kurulmuştur. Bugüne kadar yetkili kişiler, bu örgüt elemanlarının Vatansever (!) sivillerden oluştuğunu da açıklamışlardır. Saklanmak istenen Gla­ dio'nun koşutu olan bu örgütün kod adıdır. Demokratik hukuk devletinde talimnamelerin yasalar ve ana­ yasadan üstün olduğu düşünülemez. Oysa ki anılan talimnamenin 9. maddesi: "Bir gayrinizami kuvvetin yeraltı unsurları kaide olarak kanuni statüye sahip değillerdir" diyor ve devam ediyor: "Tarih, kanuni statülerin gayrinizami kuvvet üyelerini pek az ilgilendirdiğini ve bun­ ların gayrinizami faaliyetlere katılma kararlarında pek az müessir olduğunu göstermektedir" (13).

Şema - 2'de Yeraltı Örgütü'nün hücre şeklinde düzenlendiği, köylere kadar gizli istihbarat, sabotaj ve tedhiş-terör yapacak tim­ lerden oluştuğu görülmektedir. Sayın Ecevit geç kalsa da sormak gereksinimi duyuyor: "Genelkurmay 'ın açıklaması var 'Özel Harp Dairesi hiç bir terör olayına karışmamıştır' diye. Fakat zamanın Genelkurmay Başkam Evren 'de ' karışmışlardır ama ben buna son verdim' diyor. Hangisine inanacağız" (14). İlginç değil mi? Genelkurmay'ı yadsıyan kişi eski Genelkur­ may Başkanı, Devlet Başkanı ve Cumhurbaşkanı. İlgili ve yetkili kişiler gerçekleri bildikleri halde sadece tartışıyorlar. İtalya'da Gladio kod adlı Yeraltı Örgütü'nün kuşkulu terör ve cinayet olaylarında parmağı olduğu ortaya çıktı. Bizde yıllardır kuşkulu terör olayları meydana geliyor ve siyasal cinayet­ ler işleniyor. Failleri bulunamıyor. Anayasa ve yasalara bağlı olmadığı talimnamesinde açıkça yazılan 'Vatansever' lerden oluşan Yeraltı Örgütü'nün yapısının bu tür eylemleri profesyonelce yapmaya çok uygun olduğu görülmektedir. O halde iktidarlara düşen görev ya olayların gerçek faillerini yakalamak ya da bu Yeraltı Örgütü'nü diğer bazı NATO ve Avru­ pa ülkelerinde olduğu gibi lağvetmektir. Demokratik hukuk devle­ ti olmanın ön koşulu budur. Kaldı ki 'Vatanseverlerin MHP bağlantısı hakkında ciddi kuşkular bulunduğu gibi, Özel Harp Da­ iresi'nin finansmanının ABD tarafından sağlandığı da yetkili kişiler tarafından açıklanmıştır. Özel Harp kapsamı içinde istikrar Harekatı da bulunmaktadır. Darbeleri önlemenin önkoşulunun da, bu tür yöntemlerden vazgeçilmesine bağlı olduğunu vurgulamak isterim. 27 Kasım 1990 günü İstanbul'da Basın Toplantısı yaptığımı açıklamıştım. İlginç bir rastlantı olsa gerek bir hafta sonra 3 Aralık 1990 günü, Genelkurmay Başkanlığı'nda Özel Harp Dairesi konu­ sunda basın mensuplarına bir Brifing verildi. Bu Brifingi'de açıklanan Özel Harp Dairesi'nin kuruluş şemasını da, Sunuş bölümünde belge olarak sunuyorum (15). Şema' da gösterilen Yeraltı bölümünü büyüteç altına alınca, bu bölümde bilerek bir kelimenin yazılmadığı kanısına varılabilir.

Gerçekte 'Yeraltı' değil 'Yeraltı Örgütü' olarak gösterilmesi gerekir­ di. Aslında Şemalarda ayrıntılarıyla gösterilen Yeraltı Örgütü ile Genelkurmay şemasındaki Yeraltı bölümü birbirlerinin koşutudurlar. Gene bizim kanımıza göre Genelkurmay şemasında sivilerden oluştuğu açıklanan bu bölüm, "Savaşta Teşkil Edilecek Unsurlar" arasında gösterilerek, ikinci kez bazı gerçekler gizlenmeye çalışılmıştır. Eğer gerçek böyle ise, yıllardan bu yana yetkililerin açıkladığı ve Genelkurmay Özsunuşunda da kabul edilen Vatanseveri'.) sivil­ lerin niçin şemada görünmediğini irdelememiz gerekecektir. Denilebilir ki Özel Harp Dairesi şemasında Özel Kuvvetler'e bağlı olarak gösterilen muvazzaf subay ve astsubaylardan oluşan Özel Tim, bu örgütlenme içinde asker kanadın bir bölümünü oluşturmaktadır. Yeraltı şeklinde gösterilen bölümde ise Vatansever (!) siviller bulunmaktadır. Barış döneminde kilit personel sayılan bu kişiler, savaşta gi^li silah depolarındaki silahlan, güvenilir, eğitilen personele dağıtarak kadrolannı genişleteceklerdir. Nitekim ST 31-15 talimnamesinin 5. maddesi bu konuya açıklık getirmektedir: "Büyük bir gayrinizami kuvvet, kaide olarak biri açık faaliyet gösteren Gerilla unsuru (Komando birlikleri), diğeri gizli faaliyette bulu­ nan Yeraltı unsuru olmak üzere iki müşekkel unsurdan terekküp eder". Talimnamede gerilla unsuru olan birliğin de kuruluş şeması açıklanmaktadır. Aslında 1977'de yayınladığım bir dizi yazıda, bu konudaki ayrıntılara yeterince yer verilmiştir (16). Sayın Korg. Doğan Bayazıt, Genelkurmay Brifingi'de Sayın Ecevit ve beni ismen muhatap alarak sorunu kişisel bir baza oturt­ mak gibi bir yanılgıya da düşmüştür (17-19). Tartışmalarda tez, an­ titez, sentez yolunu daha bilimsel bir yaklaşım olarak düşündüğüm için, kişisel sataşmalara yanıt vermeyi gereksiz görüyorum. Antalya söyleşimizden (23 Kasım 1991) sonra da konu gündemde kaldı, SHP Grup Başkanvekili Sayın Mahmut Almak bir gazeteye yaptiğı açıklamada görüşlerimize sahip çıkü. Sayın Almak diyor ki: "Hükümetimizin demokratikleşme yolunda atacağı her olumlu

adıma çelme atmak Kontgerillamn tek ve asıl amacı olacaktır. Demokra­ tikleşmeye ilişkin çalışmaları sekteye uğratmamak için Kontrgerilla psikolojik bir mücadeleye girişebileceği gibi, öte taraftan da adam kaçırmalardan tutun da cinayetlere kadar her türlü yönteme başvurarak şiddeti tırmandırmaya ve hükümetin önünü kapatmaya çalışacaktır. Bu nedenle ülkenin esenliğe çıkması ve demokratikleşme hedefinin gerçekleşmesi isteniliyor ise, öncelikle devlet içindeki bu karanlık gücün ortaya çıkarılarak dağıtılması gerekmektedir. Bu konuda en büyük görev de yeni TBMM'ye düşmektedir. TBMM kendi güvencesi, halkın güvencesi için vakit geçirmeden bu karanlık gücü ortaya çıkartmalı ve dağıtmalıdır. Aksi halde bütün iyi niyetli çabalar boşa çıkacaktır. Kont­ rgerilla'nın varlığı sürdüğü takdirde de, darbe tehlikesi de her zaman gündemde olacak, artarak devam edecektir. "(20) Sayın Alınak, Antalya söyleşimizden haberdar olmadığı halde, yüzde yüz koşutluk içinde görüşlerimize sahip çıkmış ve so­ runa en gerçekçi tanıyı koymuş bulunmaktadır. Top TBMM'dedir. Güneydoğu Anadolu üzerinde hazırlanan raporlarda SHP Milletvekili Sayın Salman Kaya 'sivil demokrasi’nin kuru­ labilmesi için: "Bölgede terörün esas kaynağı MLT, Kontrgerilla ve çevik güçlerdir. "Yaşama hakkı' güvence altına alınmalıdır. Kontrgerilla MLT dağıtılıp bunlardan hesap sorulmalıdır" derken; Diyarbakır Tabip Odası, Diyarbakır Barosu ve İnsan Haklan Derneği, Mimarlar Odası, Makina, İnşaat, Elektrik Mühendisleri ve Serbest Muhase­ beciler Derneği yöneticileri tarafından yayınlanan ortak açıklamada " 1991 yılı içerisinde 25 kişinin Kontrgerilla tarafından öldürüldüğü " belirtilmektedir (21). Aslında bu konu 8 Aralık 1991 - 29 Aralık 1991 tarihleri arasında yayınlanan 2000 'e Doğru Dergisi'nde " işte Mardin Kontrgerillası " başlığı altında yeniden gündeme gelmiş bulunmak­ tadır. ANAP eski Muş Milletvekili Alaattin Fırat hükümete "Kont­ rgerilla'yı açığa çıkarsınlar" derken SHP Milletvekili Ahmet Türk: "Kontrgerilla sergilenmedikçe, bu konu açıkça tartışılmadıkça, parlamen­ tonun ve halkın iradesini herşeyin üzerine çıkarmadıkça bu sorunların çözüleceğine, ciddi bir demokrasi olacağına inanmıyorum" şeklinde konuşmuştur. Sayın Ferit İlsever 2000'e Doğru’nun baş yazısına "Acil Önlem Kontrgerilla'nın Tasfiyesi" başlığını atarken, bir gaze­

te 12 Eylül'ün İçişleri Bakara Orhan Eren'in, kontrol altına ala­ madıkları bir ekibin varlığından bahsettiğini yazmaktadır (22). Kuşkusuz bu tablo içinde "Egemenlik Ulusundur" sloganı anlamını yitirecektir. Genelkurmay Başkanlığı'nda basma verilen Brifingde Özel Harp Dairesi Başkanı Tuğgeneral Kemal Yılmaz, "Özel Harp Dairesi'nin 27 Eylül 1952 tarihinde, şimdiki Milli Güvenlik Kurulu'nun işlevini gören Milli Savunma Yüksek Kurulunun 17/c sayılı kararıyla kurulduğunu.." (23) açıklamıştır. Bu karar TBMM'den geçmiş ve onanmış mıdır? Yasalara bağlı olmadığı talimnamesinde açıkça yazılı olan bu örgüte daha ne kadar katlanılacaktır? izninizle dünyadan çok yeni bir örnek vermek istiyorum. El Salvador'da hükümetin orduyu küçültme planı, "gerillaya karşı ku­ rulmuş özel ordu birimlerini tamamen kapatmayı" (24) da içermektedir. Burada sözü edilen "özel ordu biriminin" Gladio'nun koşutu olduğu anlaşılmaktadır. Türk demokrasisi El Salvador'dan her halde daha geride değildir. ÖHD'nin Yeraltı Örgütünün yasaların üstünde olduğunu açıklamıştım. Örgütler insanlardan oluşurlar. ÖHD'de üst düzeyde görev almış kişilerin gizli bir dokunulmazlığı olduğu anlaşılıyor. Üst rütbelere ulaşan generallerin çoğunun, Özel Savaş Dairesi'nde ya da MİT'te görev yapmaları bir rastlantı mıdır? Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri emekli orgeneral Kemal Yamak ile Cumhurbaşkanı Danışmanı emekli general Recai Engin ÖHD'nin eski başkanlandırlar. Bu kişilerin asıl görevleri dışında Çankaya'da işlevleri var mıdır? Emekli general Recai Engin, Kenan Evren zamanında da Köşkte görevliydi. Çankaya el değiştirdikten sonra üst düzeydekilerin çoğu ayrıldığı halde Recai Engin kutup yıldızı gibi neden yerinde durmaktadır? 12 Eylül döneminde bir bankadaki yönetim kurulu üyeliği ne­ deniyle hakkında soruşturma açılan Recai Engin'in, Anayasa ve yasalar hiçe sayılarak emirle yargılanmasını engelleyen güç hangi­ sidir? Sunay döneminde Çankaya'da görevlendirilen emekli general Rüştü Naipoğlu'nu başbakanlıkta sürekli danışmanlıkta tutan güç

nedir? Ankara 'da sosyete terzisi olarak tanınan bu kişinin kızının ilişkileri değerlendirilmiş midir? Adı 12 Mart döneminde işkenceye, 12 Eylül döneminde bir kooperatif yolsuzluğuna karışmış eski MIT görevlisi Bülent Öztürkmen'in, Özal'ın Başbakanlığı döneminde hayali ihracata destek verdiği savlan neden hasır alti edilmekte ve bu kişi etkin­ liğini korumaktadır? Antalya söyleşisinde, 1 Mayıs 1977 toplu kıyımından ve o dönemde bir darbe olasılığından söz etmiştim (25). Anlayabil­ diğim kadanyla bir dergi, bu savdan hareketle yapmış olduğu bir araştırmadan ilginç ve çok faydalı sonuçlar elde etmiş gibi gözüküyor. Dergi, Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu'nun Özel Harp Daire­ siyle ilişkisi ve emekli generaller Recai Engin, Musa Öğün ve Rüştü Naipoğlu'yla birlikte Orgeneral Namık Kemal Ersun Cun­ tası içinde bulunduğunu ve bu cuntanın 1 Mayıs katliamının ve bir dizi başka provokasyonun sorumlusu olarak, bazı yerli ve yabancı basın organlarında isminden bahsettirdiğini ortaya koyuyor ve bu savlara karşın Sayın Orhan Kilercioğlu'nun görüşlerine başvuruyordu: - "Çeşitli gazete ve dergiler geçen yıla kadar sizden "1 Mayıs katli­ amının sorumlusu hatta tertipçisi şeklinde söz ediyorlardı. 12 yıl boyunca sürekli sizden bu şekilde bahsedilmesine ses çıkarmadınız. Kilercioğlu: Onlara bir yanıt vermeyi hiç bir zaman düşünmedim. Devletin her şeyi vardır. Mekanizmaları vardır. Hiç üzerinde durmadım. -1 Mayıs katliamıyla ilginiz olduğu bir Amerikan gazetesinden atıf yapılarak yayınlanmıştı. Ayrıca haftalık bir dergide sizin Kontrgerilla ile ilginiz olduğu yazılıyordu. Kilercioğlu- Devletin hukuku mahkemeleri var. Bir takım şeyler altında. Böyle bir şey olsa dururlar mıydı şimdiye kadar. Herşey yapılmıştır. - Peki siz bu haberleri yayınlayan kuruluşlara hiç tekzip gönderdiniz mi? Kilercioğlu- Hatırlamıyorum." Görüldüğü gibi, Sayın Kilercioğlu sorulardan kaçmakta ve gargara yapmaktadır. General ve Bakan olmuş bir kişinin, haklannı korumak için, tekzip ya da yargı yoluna başvurmamışsa, bu

konudaki savları güçlendireceğini bilmesi gerekirdi. Sayın Kilercioğlu bir başka soruya verdiği yanıtta ise: "Hayatta bulabileceğiniz en temiz, pırıl pırıl insanların en başında ben gelirim"diyor. Kendisini böyle tanımlayan bir kişiye konulacak tanıyı doktora bırakalım.. Sayın Kilercioğlu, emekli olduktan sonra 1989'da verdiği bir demeçte ise "Bilirsiniz orduda çarpışan ekipler vardı. Biz çarpıştık ye­ nildik" (27) derken "ekip" üyesi olarak, bir anlamda cuntacılığını da teslim etmiş oluyor. Bu açıklamadan O'nun cuntacı olduğu sonucu çıkarılabileceği gibi, eğer sav gerçekse, Orgeneral Namık Kemal Ersun Cuntasının Demirel iktidarını al aşağı edeceği sonucu da çıkarılabilir. Bu du­ rumda Sayın Demirel kendisini devirmeyi hedefleyen bir cunta üyesini nasıl bakan atayabiliyor? Sayın Kilercioğlu, Sayın Demirel’in "günahlarından biri" olmasın? Sayın Demirel'in, tüm deneyimine karşın, vefa duygularıyla insan seçmede büyük günahları bulunmaktadır. Tüm kamuoyunun işkencecilikle suçladığı bir kişi olan Türün'ü milletvekili seçtirmişir. O kadarı ile de yetinmeksizin Türün’ü partisinin Cumhurbaşkanı adayı göstermiştir. O dönemde Yassıada ve infazlar, AP politikasının temel öğelerinden olmasına karşın Sayın Demirel, Yassıada infazlarında olumsuz rol oynadığı bugün açığa çıkan Sunay'ı Cumhurbaşkanı seçtirmiştir. Sayın Demirel'in adam seçmedeki en büyük günahının 'aile boyu' olduğunu her halde kendileri de kabul ederler? ANAP dönemindeki ithal prensler, Denvrel iktidarında yerli trilyoner prenslere dönüştü. Vefa ama bir yere kadar. Kilercioğlu'na dönelim. "Çarpışan taraflardan biri" olduğunu itiraf eden bu kişiye, emekli olur olmaz bir kısım basın organları, TRT ve bazı sermaye grupları sahip çıkmışlardır. Kuşkusuz bu onun "piri pırıl olmasından" kaynaklanmamaktır. Anlaşılan odur ki sermayenin çıkarlarını koruyan faşist kanatta olduğu için, emekli olduktan sonra sermayeye açık hizmet sunmuştur. Yaşar Holding'den bakanlık koltuğuna oturan bu kişi, başta hayali ihracat olmak üzere yolsuzluklarla nasıl mücadele edecektir doğrusu merak ediyorum.

Sayın Demirel'in yakm çevresinde, geçmişi kuşkulu kişilerin bulunmasını sırf O’nun vefa duygusuna bağlamak bizleri yanıltabilir. Nitekim Sayın Kilercioğlu da bakan oluşunu bir vefa hikayesine bağlamıştır. Uluslararası finans kuruluşları ve onların yerli işbirlikçisi örgütleriyle içli dışlı olan istihbarat örgütleri bir yolunu ve yöntemini bularak kendi adamlarının etkin görevlere atanmasını sağlamada başarılıdırlar. Bu nedenle iktidar sahipleri yakın çevresindekilerin biyografilerine beşikten son güne kadar, egemen olamazlarsa yanılgıya düşebilirler. Sayın Semih Sancar'm Ankara Sıkıyönetim Komutanı olarak 12 Mart'ta oynadığı rol-Kızıldere olayı dahil- karanlıktadır. Bu kişinin Genelkurmay Başkanlığı döneminde Sayın Demirel'in ken­ disinin Brüksel'deki oğlu ile ilgilendiğini herhalde anımsayacaklardır. Sayın Orhan Kilercioğlu, Bakanlıktan ayrıldıktan sonra J.J. Rousseu gibi açık kalple anılarını yazsa "Kenan Evren'in Anıları" solda sıfır kalır. Bu işte iyi para da var, bizden söylemesi. Paradan söz açılmışken kendimden söz etmek istiyorum. Bu yapıtla yansıyan etkinlikler için ne basın mensuplarından ne de beni çağıran kuruluşlardan seyahat masrafı dahil bir kuruş almadım. Bu çabayı amatör bir ruhla kendi sınırlı bütçemden karşıladım. Yalnız BBC yayınladığı teleröportaj karşılığı telif hakkı olarak bana 37 sterlin gönderdi. 28 yıllık emeklilik yaşamımın ilk profesyonel işinden aldığım bu dövizi güzel bir anı olarak saklıyorum. Sayın Orhan Kilercioğlu cuntacılıktan özel sektöre oradan ba­ kanlık koltuğuna "pırıl pırıl bir insan" olduğu için atlarken, cun­ tacılıkla suçlanılan ben, bu memleketin hapishanelerine konuk edi­ liyorum. İlginç bir çelişki değil mi? Önemli olan cuntacı olmak değil. Cuntacı da olsanız sermayeden yana iseniz size bakanlık su­ nulur. Emekten yana iseniz bizim gibi hapishanelerden hapisha­ nelere taşınmak zorunda kalmayı göze alacaksınız. Yanlış anlaşılmaktan korkarım. Şu anda Orhan Kilercioğlu'yla konumu­ mu değiştirme önerisini alsam, öneriyi duraksamadan reddede­ rim. 1965 yılında Ankara'da Emperyal Oteli'nde bir arkadaşımla birlikte kalıyordum. Gece 24.00'te kapım çalındı. Karşımdaki kişi

Emniyet müfettişi Hakkı Kütük olarak kendisini taktim etti. İlk anda bizi almaya geldiğini düşündüm, ama gerçeğin öyle olmadığım hemen kavradım. Sayın Kütük, Bakanın benimle görüşmek isteğini bildiriyordu. Kendisini kırmamamı, hatta hemşehri olduğumuzu da anımsatarak daveti reddetmememi rica ediyordu. Zamanını sordum. 'Hemen' diye yanıt aldım. Gayet kon­ forlu bir araba ile gecenin karanlığı ve sessizliğinde İçişleri Bakanlığı'na geldiğimde, Sayın Faruk Sükan beni bekliyordu. Kendi­ siyle saatlerce konuştuk. Bu konudaki ayrıntıyı açıklama zamanı geldiğine inanıyor ve bunu Sayın Sükan'dan bekliyorum. Ben, konuşmanın sadece bir bölümünü açıklamak istiyorum. O günlerde Orgeneral Cemal Tural, darbe hevesine kapılmış Genelkurmay Başkanı olarak, TRT, TMO gibi ilgili ilgisiz sivil ku­ rumlan teftiş etmeye başlamıştı. Herkesin sindiği bu dönemde Sayın Emekli Kur. Alb. Selçuk Atakan'la kendisine bir açık mektup yazmış ve tutuklanma olasılığına karşı da bavullarımızı alıp Anka­ ra'ya gitmiştik. Bu çıkışımız Sayın Sükan'ın gözünden kaçmamıştı. Bundan önce de, Cemal Tural'ın peşime taktığı 7 polise emir vere­ rek geri çekmişti. Sayın Sükan, hükümet olarak "Cemal Tural'ı emekli etmeye karar verdiklerini" açıkladıkan sonra, bu konuda benim görüşlerimi almak istedi. Kuşkusuz bu durumda TSK'nın tepkisini öğrenmek istiyordu. Kendisine Cemal Tural'ın ayrılmasıyla hiç bir şeyin değişmeyeceğini, önemli olanın TSK'daki darbe arzusunun, söyledikten sonra, Cemal Tural'ın imzasını taşıyan bir darbe planı bulunduğunu, bu plana katliam listeleri ek­ lendiğini, bu nedenle Tural emekli edildikten sonra, hakkında TCK'nın 146.maddesi uyannca dava açılması gerektiğini söyledim. O dönemde AP'nin gücü bu öneriye olumlu yanıt verecek durum­ da değildi. Ancak önerim kabul edilseydi ne 12 Mart ne de 12 Eylül dar­ besi yapılabilirdi. Çünkü Cemal Tural'ın mahkumiyeti darbecilerin cesaretini kıracaktı. 12'li darbeler, Tural’dan kalan darbe planının geliştirilmiş şekline dayanılarak yapıldı. Bu anlamda demokrasiye yapmak istediğim katkıyı okuyuculann takdirine bırakıyorum. Emperyalist A.B.D. komünizmle mücadele ediyordu. O dönemde CIA, tüm ülkelerde LYNX listelerini (28) yerli işbirlikçi

istihbarat örgütleriyle hazırlamıştı. Darbe ile sıkıyönetim dönemlerinde sakıncalı sayılan kişiler, farklı düzeylerde etkisiz hale getirilecekti. Örneğin Endonezya'da bir katliam ile komünist sayılan kişilerin tümü öldürülmüştü. Bizim Mc Charty’cilerin iştahlan kabarmıştı. Endonazya'dan daha mı geri idik? Onlar komünistleri öldürüyorlar, biz ise besliyorduk. Cemal Tural'ın darbe planı doğrusu dört dörtlüktü. Plana iliştirilen ek listelerle, başta komünistler olmak üzere, düzen karşıtları-kim saptıyorsamilliyetçi generalin emriyle ortadan kaldırılacaklardı. Bu sayede devlet kurtarılmış olacaktı. (!) Planın adı da işlevine uygundu: Dev-Kurt ... O dönemde basının haberdar olduğu bu plan eleştirildi. Sonraki darbeciler, planlannın adını değiştirdiler ve uy­ guladılar. Ama dünyada ve ülkedeki insan hakları normlannda ki değişim nedeniyle arzu ettikleri ölçüde düzen karşıtlarını (!) asa­ madılar, hapishanelerde beslemek zorunda kaldılar. Tural'ın yüreği darbe yapmaya yetseydi, bertaraf edilecek vatan hainlerini; başta Vatanseverler olmak üzere istihbarat ve güvenlik örgütleriyle, devlete yardımcı olarak seçilen milliyetçi gençlerantikomünist cephenin desteğiyle ortadan kalkdıracaklardı. Örgütleri emperyalist devlet açısından sıralamak gerekirse; - Birinci öncelik : X Örgütü (Yasadışı, ABD finansmanı) - İkinci öncelik : İstihbarat örgütü (Yasası var, ama denetim dışı) - Üçüncü öncelik : Güvenlik örgütleri (Yasalarla demokrasi dışı yetkilerle donatılmıştır. Şefleri ABD'de özel eğitimden geçiriliyor.) Daha açık bir deyişle polis, MİT ve ÖHD'den korkmaktadır. Bu durumda yasadışı kurulmuş Yeraltı Örgütü denetlenememekte ve ülkemizde demokrasi bir türlü rayına oturamamaktadır. Saym Mahmut Alınak TBMM'de düzenlediği basm toplantısında, Güneydoğu Anadolu bölgesinde kaybolan ya da öldürülmüş ola­ rak bulunan kişilerin listesini açıklamışır (29). Bu kişilerin faillerini yakalayabilmek için, önce istihbarat ve güvenlik örgütlerinden hesap soracaksınız. Sonra da bu güçleri halkın güveneceği bir ko­ numa getireceksiniz. Demokratikleşme bu aşamaları izleyebilir. Sadece yolsuzlukların hesabını sormakla kangren olmuş bu

yaralan temizleyemezsiniz. Yunanistan ve Arjantin, cuntacılardan hesap sordu, işkencecileri yargıladı. Kayıp ve ölüm olaylarının ardındaki istihbarat ve güvenlik örgütü mensupları yargılandı. Gene 1985 yılında Papandreu, Sheep Skin-Koyun Postu-kod adlı "X örgütü"nü lağvetti, Biz bu örgütleri bugün lağvetsek, bu anlam­ da Yunanistan demokrasisinin 7 yıl gerisinde kalacağız. Oysa bizde iktidarlar, istihbarat ve güvenlik örgütlerinin üzerine gitmek şöyle dursun, onlan korumakta ve suçlannı örtbas etmektedirler. Neden? Polislerin işlediği suçlann dökümünü yapıp, bunu diğer ülkelerle karşılaştırırsanız durumun kor­ kunçluğunu saptayabilirsiniz. Uzun süre polis muhabirliği yapmış deneyimli gazeteci Sayın Halil Nebiler'in söylediklerini kulak ardı edemezsiniz. "kafa Koparmak (Kelleci): Açığını bulup bir kişiden para sızdırmak, bulunmazsa açık yaratmak suretiyle para almak. Torbaci: Sağdan soldan para toplayıp bunu gerekli yerlere dağıtan kişi. Sakalci :Trafik polisinde örneğin "At bir sakal demek 90 bin liralık cezanın 20 binini at kurtul" anlamına geliyor. Iş Kazasi: işkence esnasında ölen kişiye verilen isim." (30) Eğer bu argoyu örneklemek gerekirse belleğinizi yoklamanız yeterli. Bir yapıtımda İstanbul'un meşhur eski polis müdürüne ABD'nin neden "Green Card" verdiğini sormuştum. Bugüne kadar yanıt alamadım. Bir başka yapıtımda, bir polise gönderme yaparak 12 Mart döneminde Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün kırtasiye giderlerini ABD Büyükelçiliği'nin sağladığını yazmıştım. O konuda da kimse­ den ses seda çıkmadı. Güvenlik ve istihbarat örgütlerini güvenilir hale getireceksi­ niz. Bunun için reform yetmez, devrim yapacaksınız. Bu örgütlerde devrim yapmanın ön koşulu örgütlerin ABD etkisinden kurtarılmasından geçer. İkincisi bu örgütlere halkın sempati duy­ masını sağlayacaksınız vb. gibi. Güvenlik ve istihbarat örgütlerini güvenilir hale getirdikten sonra, devletin güvenliğini bu güçlere emanet edeceksiniz. Devlete yardımcı olarak örgütlediğiniz gücün, denetimden

çıktığım 12 Eylül'de gördünüz. Hala aynı yollan denemekte yarar olduğunu sanmıyorum. PKK ile çatışmada şehit olan 4 erin cenaze töreninin Kayseri'de ülkücü gençlerce düzenlenmesinin Kürt-Türk çatışmasına neden olacağını bir dergi yazmaktadır . Kayseri SHP İl Başkanı Yüksel Müftahi: ". burada çok kanlı bir Kürt-Türk çatışması yaşanabilir. Kimbilir belki binlerinin varmak iste­ diği nokta budur", DYP İl Başkanı İrfan Aksoy "Önlem alınmazsa ufak bir kıvılcım birçok şeye neden olabilir ", MÇP İl Başkanı Aydın Çetin Kaya "Ülkemiz dış kaynaklı provokasyon ve tertiple bir Ülkücii-Kürt çatışmasına sürüklenmek isteniyor" şeklinde konuşmuşlar ve aynı kanıda birleşmişlerdir. MÇP eski MYK üyesi Yaşar Yıldınm ise "Bazıları Kürt-Türk çatışmasından yarar umuyor olabilir. Ama biz ülkücü gençlerin yeniden Kontrgerillanın oyuncağı olmasını istemiyo­ ruz" derken, Erciyes Üniversitesi Öğrenci Demeği Başkanı Şenol Uğurlu ise " 1980 öncesinde, ülkücüler komünistlere karşı devletin yap­ ması gereken şeyi yapmak zorunda kaldı. Ancak devletin çözemediği prob­ lem ister istemez halka inecektir. Güneydoğu 'da devletin çözemediği so­ runa artık gençler sahip çıkmaktadır" (31)şeklinde konuşarak kendi kendine bir misyon yüklenmeye kalkışmıştı. Bu anlayışın sakıncalarını yaşayarak gördük. Devlet, kendi örgütleriyle sorunlann üstesinden gelecek şekilde örgütlenmeli ve bu tür yardımcılar' dışlanmalıdır. Ve bir ülkücünün bile kabul ettiği gibi, kimseyi Kontgerilla'nın oyuncağı haline getirmemelidir. Bunun yolu bu örgütü lağvedip hesap sor­ maktan geçer.

BİRİNCİ BÖLÜMÜN DİPNOTLARI (1) Terörde CIA parmağı, Merdan Yanardağ- Talat Turhan Söyleşisi, Güneş, 15 Kasım 1990 (2) Türk Gladio'su, Özel Haber Dairesi'dir -Rafet Ballı- Talat Turhan söyleşisi- Milliyet, 16 Kasım 1990 (3) Bu Utanç Kuruluşu Denetlensin, Zaman,17 Kasım 1990 (4) Örtbas etmeyin, Yeni Asya, 17 Kasım 1990 (5) Susmayın Paşalar -Tahir Aka -Talat Turhan söyleşisi - Yeni Asya, 18 Kasım 1990 (6) Şimdi de Islamı Düşman Seçtiler, Mustafa Ünal- Talat Turhan söyleşisi, Zaman, 19 Kasıml990 (7) Suçlular işbaşında, Tahir Aka-Talat Turhan söyleşisi ,Yeni Asya24 Kasım 1990 (8) Tahir Aka-Talat Turhan söyleşisi-Yeni Asya, 25 Eylül 1990 (9) y.n. Basın Toplanışı ve söyleşiler 3-3,5 saat sürdü. Bunun bir saati konferans diğer bölümü soru yanıtlardan oluştu. (10) Milliyet, 15 Kasım 1990 (11) Genelkurmay: Gladio 'nun Özel Harp Dairesi 'yle ilgisi Yok, Hürriyet, 17 Kasım 1990 (12) KKK. ST-31-15 Gayrinizami Kuvvetlere Karşı Harekat, 1965 (13) Bomba Davası'nda Savunma -10 Klasör, 4500 sayfa - Talat Turhan (çoğu yayınlanamadı) (14) Cutnhııriyet: 18 Kasım 1990 (15) Şema 5 Aralık 1990 tarihli Güneş gazetesinde yayınlanmıştır. (16) iktidarların Çeteleşmesi ve Bürokrasi, Talat Turhan- 7 Gün Dergisi: 3 Ağustos -14 Aralık 1977 (17) Cumhuriyet, 4 Aralık 1990 (18) Güneş, 4 Aralık 1990 (19) Güneş, 5 Aralık 1990 (20) Kontrgerilla Korkusu, Halil Oral'ın Haberi- Milliyet, 15 Aralık 1991 (21) Önce Sivil Demokrasi, Faruk Bildirici'nin Haberi, Cumhuriyet, 23 Aralık 1991 (22) Kimin Parmağı, Yeni Asya, 27 Aralık 1991 (23) Güneş, 4 Aralık 1991

(24) El Salvador'da Savaşa Son, Milliyet, 20 Ocak 1992 (25) Talat Turhan Askeri Darbe 1977'de Olacaktı, Hikmet Yıldız'm haberi, Milliyet, 25 Kasım 1991 (26-27)) Kilercioğlu Ne Kadar Şeffaf, Tülay Çetin Üleç, Aktüel, sayı: 22, 5-11 Aralık 1991 (28) CIA Günlüğü, Philippe Agee, 2 cilt, E yayınları -1975 (29) Almak'tan Kayıp Ve Ölüm Listesi, Milliyet, 24 Ocak 1992 (30) Poliste At izi It izine Karıştı, Halil Nebiler, Aktüel, sayı: 22, 5-11 Aralık 1991 (31)Aktüel,sayı: 22, 5-11 Aralık 1991

ÎKİNCÎ BÖLÜM

Kitabın bu bölümü Antalya Kaleiçi Sanatevi'nin 23 Kasım 1991 tarihinde Antalya'da düzenlediği konferansta yaptığım konuşmanın tam metnini kapsıyor.

GLADIO TARTIŞMASININ TÜRKİYE BOYUTU Sevgili AntalyalIlar, basınımızın değerli üyeleri ve seçkin ko­ nuklar, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlarken, beni dinlemek üzere geldiğiniz için hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Özellikle beni söyleşi yapmak üzere buraya çağıran, Gladio konusu üzerine yeniden eğilmeme neden olan Kaleiçi Sanatevi so­ rumluları Sayın Safai Özer ve Hatice Boztepe'ye de huzurlarınızda teşekkür etmeyi borç biliyorum. Bilindiği gibi söyleşinin konusu "Gladio'nun Türkiye'ye Yansıması "dır. Aslında, bundan 18 yıl önce bu konu, Kontrgerilla tartışması şeklinde, Ziverbey İşkence Köşkü'yle ilgili olarak Türkiye'nin gündemine tarafımdan sokulmuştu. Başbakanlar, ba­ kanlar, parlamenterler, demokratik kitle örgütleri ve basın organ­ ları tarafından konu, o günden bu yana yeni yeni içerikler kazana­ rak tartışılmaktadır. Bütün bu çabalara karşın, alman mesafe bir arpa boyu olarak nitelendirilebilir. Sorunu, bir demokrasi kavgası olarak algıladığım için, çabalarımı belirli özveri içinde sürdürmeye çalışıyorum. Bu anlayışla, söyleşimizin bu salonla sınırlı kalmasını istemiyor, değerli basın mensuplarının katkıları ile sorunun yeniden gündeme getirilmesini istiyorum. Kuşkum yok, sizler demokrasi savaşımında beni yalnız bırakmayacaksınız (1). Konuya açıklık getirmek için, önce teorik kavramlara yer ver­ mek gerektiğine inanıyorum. Soğuk Savaş: İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki bloklaşma so­ nucu, Batı ve Doğu blokları arasında süregelen gerginlikten doğan bir kavram olup, Gorbaçov'un Glastnost ve Perestroika politika­ larının sonucunda, geçen yıl Paris'te imzalanan AGÎK anlaşması ile sona erdirilmiştir. Bu antlaşmaya, 16'sı NATO devleti, 6'sı Varşova Paktı olmak üzere toplam 34 devlet imza koymuştur^,). Daha sonra katılanlar da olmuştur. Gerçekte Özel Savaş kavramı

Soğuk Savaş'm ürünüdür. Günümüzde Soğuk Savaş bittiğine göre, bu amaçla kurulmuş örgütlerin dağıtılması ve Özel Savaş yöntemlerinden vazgeçilmesi gerekmektedir. ileride açıklayacağım gibi, ne yazık ki Türkiye'de durum bütünüyle farklıdır. Oysa Gladio olayından sonra NATO ülkelerinin birçoğu bu tür örgütlerini ortadan kaldırmışlardır. Özel Savaş'a ilişkin yayımlanmış yapıt ve dizi yazılarımda ayrıntılı bilgiler bulunmasına karşın, çoğunlukla ÖHD'nin (Özel Harp Dairesi'nin) eski başkanlarından Em. Org. Sayın Sabri Yirmibeşoğlu'nun görüşlerini yansıtma yolunu tutacağım. "Nükleer çağda genel ve bölgesel savaşlar çok tehlikeli sonuçlara tırmanacağından, bunun yerine devrim, bağımsızlık, kurtuluş ve sömürüye karşı çıkma sloganları arkasında hedefe ulaşmak üzere yeni bir savaş türü uygulanmaktadır. Bu türe Özel Harp ya da Modern Savaş de­ nilmektedir "(3). Khruschev, 1961 yılında yaptığı bir konuşmada tüm dünyadaki Kurtuluş Savaşlan'na arka çıkmıştı. ABD bu konuşmadan sonra konu üzerine daha da eğilerek karşı yöntemleri geliştirmeye başlamıştır. Başkan Kennedy, 1962 yılında yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "Bu savaş, gerillaların, yıkıcı unsurların, ayaklananların yaptığı bir savaştır. Çarpışma yerine pusu kurma, tecavüz yerine sızma, düşmanla yüzyüze dövüşme yerine onu yıpratma ve takattan düşürme yolu ile zafe­ re ulaşmak istenen bir savaştır. Bu savaşlar, ekonomik huzursuzluk ve ırk mücadelesinden istifade eder. Yepyeni bir strateji, tamamen farklı bir kuvvet ve dolayısı ile yeni ve bambaşka bir eğitime ihtiyaç vardır." Kennedy'nin Özel Savaş'ı tanımlaması böyledir. O günden bugüne ülkemizdeki Amerikanlılaşmaya koşut yozlaşmanın bu anlayıştan kaynaklandığını düşünüyorum. "Özel Harp, Soğuk Harp'in her şeklinde ve her uygulama alanında Psikolojik Harp ile başlamakta ve yıkıcı faaliyetlerle, tedhişe dönüşen ey­ lemlerden sonra, Gayrinizami Harp şekline dönüşmekte, iç savaşa yol açmakta ve böyle bir felaketi önleme veya bertaraf etme yöntemlerini kap­ sayan istikrar harekatından oluşmaktadır." Yani hedef ülkeyi, ABD emperyalizminin amacına ulaşması için, ilk önce "tedhişe dönüşen eylemlerle" istikrarsız hale getireceksi­ niz (destabilisation) sonra istikrar Harekatı'nı (stabilisation)

gündeme getireceksiniz. Türk halkı bu filmi 12'li darbelerle yaşadı. Darbe öncesinde terörün durdurulamamasının, darbe sonrasında ise hemen kesilmesinin nedeni işte bu stratejiden kaynaklanmak­ tadır. Onun için Sayın Demirel'in, 12 Eylül darbesi öncesi akan kanların darbe gerekçesi yapıldığı şeklindeki karasını, birkaç yıl önce yayımlanan yazı ve söyleşilerimde paylaşmıştım. Bir ülkede ayaklanma meydana geldiğinde buna Gayrinizami Harp adı verilmekte ve askeri ve yarı askeri örgütlerin katkısı ile yürütülmektedir. Gerilla Harekatı: "Gayiınizami Harp'itı en etkili uygulamasını, kırsal bölgelerde ve günümüzde kentlerde etkin olmaya başlayan, partizan ve çete harekatı, komitacılık, sivil savaş, küçük savaş deyimleri ile de ifade edilen Gerilla Harekatı oluşturmaktadır... Günümüz savaş kavramı içinde gerilla savaşı, gerçek ve sözde kurtu­ luş ve devrim savaşlarında yer almaktadır" (4). Mukavemet Harekatı: "Bu harekat yeraltı harekatı olarak da isimlendirilmektedir.Mukavemet Harekatı çoğunlukla kentlerde, varolan siyasi iktida­ ra veya işgal kuvvetlerine karşı en basit direnişten şiddet kullanmaya kadar bir seri mukavemet faaliyetlerinden oluşmaktadır. Bu savaşın başlıca silahları: Uluslararası ve ulusların içindeki mücadelede yıkıcı faaliyetler, Örtülü tecavüzler, insanın düşünce düzeyine yerleştirilen psikolojik etki­ ler, dehşet, suikast, adam kaçırma, öldürme, uçak kaçırma, rehine alma, sabotaj ve kundakçılıktan oluşmaktadır "(4). Sayın Gn. Sabri Yirmibeşoğlu'nun bu çok değerli açıklamalarına nokta koyduktan sonra, Amerikan kaynaklı olan ve FM-31-15 simgesi ile tüm NATO ülkelerinde uygulanan, Türkçeye ST-31-15 olarak tercüme edilen Gayrinizami Kuvvetlere Karşı Ha­ rekat Talimnamesi'ne bir göz atalım: "Açık ve Sinsi Faaliyetler: adam öldürme, bombalama, silahlı soy­ gunculuk, işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırma suretiyle tedhiş, olayları tahrik , misilleme ve rehinelerin alıkonulması, kundakçılık, sabo­ taj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj" (5-6). ABD dolarları ile beslenen bu kişiler, ayrıntılarıyla açıklanan eylemleri yapacak ve yasal statüye tabi olmayacak. Dün

komünizme, bugün acaba hangi ideolojiye karşı? Nerede Anayasa, yasa, hukuk devleti ve demokrasi? Şimdi isterseniz sorunu biraz daha irdeleyerek geçen yıl, 3 Aralık 1990 günü yapılan Genelkurmay Başkanlığı Brifingi'nde açıklanan ÖHD'nin (Özel Harp Dairesi'nin) sivil bölümünde yeralan Yeraltı bölümünü görelim (Şema:2) ve buradan yine ST 31-15 talimnamesine dönerek Yeraltı Örgütü şemasına göz gezdirelim.
View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF