T. Dogan Karlibel Kacak Naziler Ve Mossad

April 4, 2018 | Author: Mehmet Erdivan | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

kaçak naziler ve mossad...

Description

KAÇAK NAZİLER VE MOSSAD Mahir Cayan Olayı ve Kızıltepe'nin İç Yüzü

T. DOĞAN KARLIBEL Kaçak Naziler ve Mossati Yazar: T. Doğan Karlıbel © T. Doğan Karlıbel / Neden Kitap 1. Baskı / Nisan 2 0 0 6 ISBN: 9 7 5 - 2 5 4 - 1 3 0 - 5

Baskı: Kilim Matbaası

NEDEN KİTAP Yayıncılık Hizmetleri S a n . T i c . Ltd. Şti. Büyükdere Cad. Tevfik Erdönmez S o k . Diker Apt. No: 2 6 / 5 Esentepe/İSTANBÜLTel: 0 2 1 2 2 7 3 2 2 3 4 Fax: 0 2 1 2 2 7 3 2 5 1 9 web: www.nedenkitap.com.tr / e-mail: [email protected]

Vıpdprî K İ T A P

Yazar Hakkında 29.11.1967 yılında Ankara'da doğmuştur. 1971 yılın­ da ailesinin yanına Almanya'ya gitmiştir. Eğitimini ora­

İÇİNDEKİLER

da tamamladıktan sonra 1984 yılında Alman Sosyal De­ mokrat Partisi'nin (SPD) gençlik koluna üye olmuş, Jusos'larda aktif olarak çalışmıştır. 1985 yılında Polon­ Önsöz

7

Nazilerin yaptığı soykırımlardan çok etkilenmiş ve bu

HİTLERİN YÜKSELİŞİ ve ÇÖKÜŞÜ

9

konuyla ilgilenmeye başlamıştır. 1988 yılında Simon Wi-

ALMANYA'DAKİ AŞIRI SAĞCI GRUPLAR VE PARTİLER

17

esenthal merkezinde çalışan bir arkadaşı vasıtasıyla Na­

ALMANYA'DA NAZİLER TÜRKLERİ NEDEN SEVMİYOR?

25

zi karşıtı çalışmalarına başlamıştır. Halen fahri olarak

2000'Lİ YILLARDA EN ÇOK ARANAN KAÇAK NAZİLER

31

bu çalışmaları sürdürüyor.

DÜNYACA TANINMIŞ NAZİ AVCILARI

37

NAZİLERİN ZAMAN ÇİZELGESİ

43

ya'nın Auschwitz kampına yaptığı bir okul ziyaretinde

Ayrıca tercümanlık ve çeviriler yapmaktadır. Al­ manya, Hollanda, ABD ve İsviçre'de bu çalışmalar üze­ rine sempozyumlar vermiştir. Bekâr ve İstanbul'da ya­ şamaktadır.

İSRAİL BAŞKONSOLOSU'NUN ÖLDÜRÜLMESİNDEKİ NAZİ BAĞLANTISI ve MAHİR CAYAN OLAYININ İÇ YÜZÜ

53

EICHMAN OPERASYONU ÖNCESİ

63

EICHMAN OPERASYONU

71

DR. MENGELE GELMEDİ, ÇÜNKÜ O 1978'DE PERU'DA KANO KAZASINDA ÖLMÜŞTÜ

85

İSVİÇRE VE NAZİLER

97

GÜNEY AFRİKADA'Kİ NAZİLER

107

ARAP ALEMİ VE NAZİLER

115

DAVID IRVING VE FRED LEUCHTER

121

AUSCHWITZ BIRKENAU

125

S

KAÇAK NAZİLER VE GLADIA TEŞKİLATI GLADIO'NUN ODESSA'YLA İŞBİRLİĞİ

133

NAZİ SUBAYLARININ KAÇIŞLARI VE TÜRKİYE'DEKİ KAÇAK NAZİLER

139

KURDA TUZAK

149

TÜRK NAZİLERİ VAR MI?

159

TOPLAMA KAMPINDA ÖLEN TÜRKLER

165

Önsöz

Nazizm dediğimiz zaman akla ilk gelen isim Adolf Hit/

leı dir. Ama yalnız Hitler değil, onunla birlikte, başlattığı mü­ cadelede onun yandaşları ve onun ölümünden sonra bu ide­ olojiyi devam ettirmek isteyen Alman ve Fransız partileri ve gruplarıdır. 1932'den 1945 yıllarına kadar Neo Nazilerin insan­ lığa açtıkları zararlar paha biçilemeyecek boyutlardadır. Top­ lam 55 milyon insan bu süre içersinde bu sistemin ırkçı ve mil­ liyetçi siyasetinden dolayı hayatından olmuştur. İnsanlar evsiz barksız, sefalet içerisinde yaşamak mecburiyetinde kalmışlar­ dır. Kimisi babasını, kimisi kardeşini, kimisi her şeyini kaybet­ miştir. İnsanlık tarihinde görülmemiş bir soykırım Yahudilere ve Çingenelere yapılmıştır. Tam 6 milyon Yahudi öldürülmüş, 700 bine yakın Çingene hayatından olmuştur. Neden? Çünkü kendisini ve ırkını bütün dünya ırklarından üstün gören bir diktatörün yüzünden. Dünya II. Dünya Savaşı'ndan sonra Naziler ve Adolf Hitler yüzünden Doğu-Batı Bloku adı altında ikiye bölünmüş ve 40 se­ ne soğuk savaşla mücadele etmiştir. Bunların sebeplerini araş­ tırdığımızda hep Hitler ve adamları yüzünden olduğunu göre­ ceksiniz. Yalnızca Adolf Hitler değil, onun emir komutasında 6

7

görev almış herkes bu soykırımlar ve insanlık dışı muameleler­ de suçludurlar. Çoğu harpten sonra Nümberg'te yargılanmış ve asılmışlardır. Bunların dışında daha 10 bine yakın savaş suçlusu bulunmaktaydı. O zamanlar bunlar genellikle ya yakalandılar, veyahut yurtdışına kaçıp orada sahte kimliklerle hayatlarını sürdürdüler. Bu insanların yargı önüne çıkarılıp yargılanmaları­

HİTLERİN YÜKSELİŞİ ve ÇÖKÜŞÜ

nı sağlamak bir insanlık görevidir. Daha doğrusu bunları des­ tekleyenlerin de yataklıktan yargılanmaları gerekmektedir. Be­ nim son 16 senede fahri şekilde yaptığım ve benim gibi dünya­ da bulunan 100'e yakın insanın bu kaçak Nazilerle ilgili takibat

Braunau kentinde doğan, babası postacı, annesi ev hanımı

ve soruşturma çalışmalarını anlayabilmenizi, bu kamplardan bi­

olan Adolf Hitler'in çocukluğuyla ilgili birkaç fotoğraftan başka

rine gidip orada bu Nazilerin insanlara yaptıkları insanlık dışı

bir şey yoktur. Babasının ölümünden sonra 17 yaşında ailesinin

muameleyi ve onların nasıl katledildiklerini görmenizi isterdim.

reisi olarak Braunou'da hamallık yapmaya başlar. Evine getirdi­ ği üç beş kuruşla ancak günlük yiyecek giderlerini karşılar. Ab­

Avrupa'da ikamet eden birçok Türk vatandaşımız genellik­ le bu kampları öğrenci yıllarında ziyaret etme imkânını bulmuş­ lardır. Bu kamplarda sırf Avrupa Yahudileri değil, bizim de va­ tandaşlarımız öldürülmüştür. Bunların sayısı ortalama 2000'e yakındır. Genellikle Musevi olan vatandaşlarımızdan ölenlerin sayısı -yukarıdaki belirttiğim sayının içinden- 800'e yakındır. Bu insancıklarımız için harpten sonra Alman hükümetinden hiçbir tazminat alınmamış, bunların ailelerine de hiçbir rehabilitasyon yapılmamıştır. Bizim bu insanlarımız için bir anıt yapmamız her medeni devlette olduğu gibi şarttır. Çünkü bu insanların ataları

lası ondan iki yaş büyüktür. Evlenip Salzburg şehrine yerleşir. Hitler'in annesi 18 yaşındayken zatürreeye kapılarak ölür. Onu muayene eden doktorun da Yahudi olduğu tarih kitaplarından bellidir. Adolf o zamanlar ona düşmanlık beslemiştir. Çünkü pa­ rası olmadığı için annesinin ölümünden onu sorumlu tutar. Ev­ lerini satarak Viyana'ya gider. Orada güzel sanatlar akademisi­ ne girmek için müracaatta bulunur. Ama yeteneksiz bir öğrenci olduğu için Yahudi olan hocaları onu okuldan uzaklaştırırlar ve okula girecek olan daha yetenekli öğrenciler olduğundan onla­ ra öncelik tanırlar.

bu memleket için Çanakkalelerde, Galiçyalarda ve Arap yarıma­ dasında savaşmışlardır. Hepsi bizim vatandaşımızdır ve bunla­

Viyana Güzel Sanatlar Akademisi'nin bütün hocaları Muse­

rın haklarını savunmak da bize düşer. Çünkü onların suçsuz ye­

vi kökenliydi. Çünkü o zamanlar Avrupa'daki sanat kültürünü

re bu totaliter ve ırkçı sistemde dini, siyasi görüşleri yüzünden

elinde tutanlar Avusturyalı ve Alman Musevileriydi. Tabii ki öğ­

öldürülmeleri insanlık dışı bir olaydır.

rencilerin de % 80'i Museviydi. Bu da o zamanın şartlarında Ya­ hudilerin yalnızca ekonomik anlamda değil, kültürel konularda da üstünlüğünün kanıtıdır. Adolf un Yahudi düşmanlığı o za9

manlarda başlar. Viyana'da bekârlar evinde 8 metrekarelik bir

Adolf Hitler ilk toplantıya katıldığında 30 kişilik bir grup

odada yaşamını sürdürür. Gündüzleri yaptığı ufak yağlıbov

vardı. Tabii komünistlerin toplantılarında hep 500 ile 1000 kişi­

resimlerini satarak hayatını finanse etmeye çalışır. Ablasıyla ara­

lik seyirci mevcuttur. Burada milliyetçi cephenin oy oranının %

da sırada mektuplaşarak ailevi hasretini giderir, ama ona da an­

5'lerde olmasından kaynaklanıyordu. Hitler o akşam bekârlar

nesinin ölümünde yanında olmadığı için çok kızgındır ve ileri­

evine döndüğünde, arkadaşına bunların kafasız oldukları ve bu

de bu konuyu ona açıklayacaktır. 1. Dünya Savaşı'nın başlama­

politikayla her zaman parlamento dışı kalacaklarını söyler. Esas

sıyla onun hayatında yeni bir dönem başlar. Onun gençlik resmi

devrimin, bütün German halkının birleşerek öncelikli olarak Ya­

Viyana meydanında belediye başkanının on binlere yaptığı ko­

hudileri, sonra da komünistleri elemine ederek başarılacağmın

nuşmada görülür. Fırsat bu fırsat der ve kendisini askere gönül­

kanaatinde bulunur. Ertesi haftaki toplantıda korunma hakkı

lü olarak yazdırır. Onu temel eğitimden sonra birliğiyle birlikte

alarak, ilk konuşmasını yapar. Haf Bran Haus'takiler bunun kim

Fransız cephesine yollarlar. Orada 1917 yılında yaralanır ve as­

olduğunu aralarında soruştururlar. Çünkü Adolf, uyuyan, yarı

kerlik hayatı bitmiştir. Yoksulluk, çaresizlik ve harbin mağlubi­

sarhoş Bavyerahları yüksek ses tonuyla uyandırmıştır ve onla­

yeti Adolf Hitler'i bunalıma sokar, Viyana'ya geri dönerek ora­

rın ilgisini çekmeye başlamıştır. Konuşma bittikten sonra parti

da eski mesleğine devam etmekten başka çaresi kalmaz.

başkanı onu çağırarak, onun bu konuşmaları her hafta yapabi­

Bir imparatorluk nasıl yıkılmıştı ve bunun sebepleri ve so­ rumluları kimlerdi? Burada Hitler Yahudileri sorumlu tutar ve bu harbi Yahudilerin tezgâhladığını, bunu yapmalarının sebebi­ nin de Avrupa ekonomisini ellerine geçirmek olduğunu ileri sü­ rer. Tabii bu fikirleri başlangıçta Viyana'daki bekârlar evindeki arkadaşlarına da açar ama onlar onu deli olarak görürler, çünkü çoğunun patronu Yahudidir ve Adolf bu fikirlerinden dolayı ev­ den atılır. Artık sokaklarda yatıp kalkar, onu bu fikirlerinden dolayı Viyana'da hiçbir bekâr evi almaz. Çareyi Almanya'ya gi­

leceğini söyler. Hitler de her hafta propagandasını yaparak Haf Brau Haus'u üç ay içinde doldurmuştur. Artık insanlar onu ka­ pının ve camların dışından dinlemektedir. Çaresiz Almanlar iş­ sizliğin ve savaşın malubiyetinden Yahudilerin ve Bolşeviklerin sorumlu olduklarına çabucak inanırlar. Bir sene içersinde onba­ şı Adolf Hitler partinin başına geçer ve bu da siyasi kariyerinin başlangıcı olur. Bavyera'da ihtilalini yapmak ister ve başarısız olur. Tutuklanır ve çok cüzi bir cezayla cezaevine girer. Orada Kavgam kitabını yazar.

derek, Yahudilerin olmadığı, daha doğrusu Yahudilerin söz

Hitler'in cezaevine girmesiyle popülerliği daha da artar.

hakkının az olduğu Münich'e yerleşmekte bulur. Orada yine re­

Hapisten çıktıktan sonra yeniden NSDAP partisinin başkanlığı­

sim satarak hayatını devam ettirir. Karşı fikirleri orada daha il­

na seçilir ve partisi ilk defa 1926 seçimlerinde parlamentoya gi­

gi çekmeye başlar ve Münich bekârlar evinden bir arkadaşı onu

rer. Burada da Adolf un stratejisi çok iyi olduğu için 1929 seçim­

Haf Brou Haus'taki bir toplantıya çağırır. O zamanlar sağcılar

lerinde parlamentonun % 25'i NSDAP partisindendir. Partinin

Haf Brau Haus'ta buluşurlardı. Komünistlerse Barger Veller'de.

genel felsefesinin işçiden ve köylüden yana olması, oylarının artmasının sebeplerinden biridir. Bu da Adolf Hitler'in kişiliği-

10

.1 1

nin başarısıdır. Kimse düşünemezdi on sene önce Viyana'daki

SSCB öyle bir savaşı yapmak istemektedir. Polonya'nın kuze­

bekârlar evinden çıkıp Almanya'nın en başarılı politikacısı ola­

yinde Schlesien eyaleti Almanların atalarının yani Prusyalıların

cağını, ama tabii verilen oylar partiye değil de Adolf Hitler'ey-

ana vatanıdır. Buranın ünlü limanı Danzig, Hitler'in ilgi odağı­

di. Kendisinin Führer lakabını almasının sebebi zaten buydu.

dır ve bununla ilgili Polonyalılarla masaya oturmak isterler, ya­

Yani Adolf Hitler'in kişiliği. Tabii bunlar en çok insanın katledil­

ni Hitler aynı Çekoslovakya'daki gibi her şeyi masada bitirmek

diği, 50 milyon insanın öldüğü bir savaşın da başlangıcıydı.

istiyordu. Polonyalılar da hem İngilizlerle hem de Fransızlarla

1932 yılında partisi NSDAP 300 milletvekili ve % 58'lik oyla ik­

ortak savunma anlaşması imzalayarak herhangi bir Alman sal­

tidarı ele geçirir. İlk yaptığı şey parlamentodan tam desteği ala­

dırısında müşterek müdahale etmek için kendilerini diplomatik

rak Hinderburg'un yerini almaktır. Eski kafalarla Almanya'nın

açıdan garantiye almışlardı. Ama karşılarındaki Almanya değil­

yürütülmeyeceğim, bunun büyük German imparatorluğuna za­

di, Adolf Hitler'di. Hitler Alman halkına Lebens Raum ( sınırsız

rar vereceğini düşünür. Komünistlere Almanya'yı Bolşevikleş-

yaşam) vaat etmişti. Bu da tabii doğuya doğru gidiyordu. Çün­

tirmek istedikleri için yasak koyar ve partiyi kapattırıp çoğunu

kü doğu Avrupa'nın Bolşevizmden ve Yahudilikten kurtarılma­

tutuklattırır. Yahudilerin bankalardaki mevduatlarına vergi ko­

sı Hitler'in öncelikli planıydı. 1939'da Polonya'ya saldırarak 2.

yarak, o paraları maliye bakanlığının kasasına aktarır. Bu da ta­

Dünya Savaşı'nı başlatır.

bii Yahudilere yapılan baskıların başlangıcıdır. İleride onlara ti­ caret yapma yasağı getirir ve Nürnberger Rasengesetse adında, Türkçesi Nürnberg ırk kanunları olan bir kanun çıkarır. Alman­ ya'da ari ırktan olan Yahudilerle evlenme yasağı koyar. O za­ manlar Almanya sınırları içersinde 900 bin Yahudi vardır. Bu ka­ nunlar çıktıktan sonra bunların 200 bini göç eder. 1936 olimpi­ yatlarında insanlar havada savaş bulutları olduğunu görmezler ama 1938'de bunun ilk belirtileri görülmeye başlar. Avusturya Almanya'yla birleşir ve bir millet olurlar. Hitler Çekoslovak­ ya'dan Sudenland'ı ister ve bunu İngilizlerin savaş tehditlerini hiçe sayarak alır. Çekler buna hiç karşı çıkmazlar. Çünkü Sudedenland'ta bir milyon Alman yaşamaktadır. İngilizler ve Fran­ sızların anlaşarak Hitler başka bir Avrupa devletine aynı teca­ vüzde bulunursa bunun bir savaşın başlangıcı olacağına dair bir ültimatom verirler. Almanlar, 1939'un Mayıs ayında Sovyetler Birliği'yle karşılıklı saldırmama anlaşması yaparlar. O anlık 12

İngiltere ve Fransa, Almanya'ya harp ilan ederek, Polon­ ya'ya karşı ortaklık anlaşmasını yerine getirirler. Hitler amacına ulaşmıştır. Versail'de yapılan anlaşmaları test ederek Avrupa'yı karanlık ve kanlı bir çağa sürüklemişti. İnsanlık tarihinde görül­ memiş askeri mekanizmalarla Alman orduları 1939-42 yıllarına kadar bütün Avrupa'ya, Kuzey Afrika'ya ve Rusya'da Stalingrad'a kadar gelmişlerdi. ABD'nin de savaşa girmesi bu denge­ lerde değişiklik yapmıştır. ABD, Ruslara İran üzerinden silah vererek Rusların Almanları durdurması için Ural'da 18 milyon kişilik büyük bir ordu hazırlamıştı. Hitler'in kurmaylarının ope­ rasyon (Barbarosa'nın) istihbarat raporlarında, Rusların mevcut 8 milyon askeri olduğunun, 5 milyon da yedek askeri bulundu­ ğunun raporlarını görebilirsiniz. Buna karşılık olarak Almanlar, orduları üçe bölerek 2,5 milyon piyadeyle Rusya'ya saldırır. 1942 yılma gelindiğinde Ruslar hâlâ pes etmezler ve Almanların elinde 7 milyon Rus askeri esirdir. Buna bir o kadar zayiat ekler13

sek, Alman istihbaratının Rusya'ya saldırmadan önce yaptığı is­

vatana girmişlerdi ve Alman şehirleri tek tek düşüyordu. Adolf

tihbaratın yanlış olduğunu Hitler de fark eder, generaller de.

Hitler ve yandaşları da Berlin'deki Hitler'in yani sığınağında

Mareşal Paulus ve 6. ordusu Stalingrad'ta büyük yenilgiye uğ­

düşmanı nasıl durdurabileceklerinin arayışındaydılar. İtalyan­

rarlar. 360 bin Alman askeri Ruslara esir düşer.

lar Mussoloni'yi asmışlardı. Hitler aynı şeyi kendisinin yaşaya­

Hitler bunun gibi yenilgilerin sorumlularının generallerin­

bileceği düşüncesini aklından bile geçirmiyordu. Çünkü o hiçbir

de olduğunu seslenişlerinde bağıra bağıra anlatır. Tabii bir on­

zaman teslim olma niyetinde değildi ve kader arkadaşlarının da

başının kafasıyla bir mareşalin kafası aynı değildir. Eğer Hitler

aynı görüşte olduğunu biliyordu. 1945 Şubat, Mart aylarında

operasyon Barbarossa'yı başlatmasaydı, harbin bitişi ve galiple­

Berlin savunması için iki milyon Alman askeri toplanmıştı. Bu­

ri daha değişik olurdu. Ama aynı hataları hep yapıyordu ve bu

nun % 30'u 15-17 yaş arası çocuklardı. % 40 da 60-70 yaş arası

artık saldırı değildi. Almanlar savunmaya geçmişti. Alman şe­

yaşlı Alınanlardı. Yani Hitler savaşın son günlerinde ve ayların­

hirleri her gün bombalanıyordu. Hitler'in Hava Kuvvetleri Ko­

da elindeki son erkekleri bile, vatan, daha doğrusu Berlin sa­

mutanı Hermann Göring Hitler'e bir gün şu cümleyi kullanır:

vunmasına kullanacaktır. Hitler çareyi intiharda bulur ve hanı­

"Sayın Führer'im, eğer Berlin üzerinde bir düşman uçağı görür­

mı Eve Braun'la birlikte kapsül alarak kendilerini zehirlerler.

seniz benim adım Mat olsun." (Mat Almanların bir nevi palya-

Sonra da yaveri tarafından ikisinin de ölüsü yakılır. Çünkü Hit­

çosudur.) Tabii The Day, yani Normandi Çıkartması'nda da on­

ler Mussolini'nin akıbetine uğramak istemiyordu. Komünistler

başı Adolf en iyi Mareşali Erwin Rummel'i dinlemez miydi?

onun ölüsünü Bolonya'da sokağa asmışlardı. 8 Mayıs 1945, 2.

Rummel'in elinde 500 bin asker, 6000 tank, 3000 adet uçak var­

Dünya Savaşı'nın bitişidir ve dünyanın totaliler, ırkçı, faşist gö­

dı ama çıkartma nereye yapılacaktı? Hitler hep çıkartmanın İn­

rüşlü liderlerinden kurtuluşudur.

giliz adasına en yakın Brüt yarımadasında yapılacağının tezini

Avusturya'nın Braunan kasabasında başlayıp Berlin'deki

sürdürüyordu ve Rummel'e savunma ağırlıklı olarak birliklerin

sığmakta hayatına son veren Adolf Hitler'in hayatı kadar siya­

çoğunu orada tutmasını emretti ama Rummel bu büyüklükte

seti de karadır. İnsanlık tarihinde böyle bir insanın bir daha her­

bir çıkartmanın ancak Normandi'de yapılabileceğinin kanaatin­

hangi bir devletin başına geçmemesi temennimizdir. Asker ve

deydi. Çünkü bütün askeri hareketler bunu gösteriyordu. Ama

sivil olarak altı milyon Yahudi ve bir milyon çingene gaz odala­

Hitler ordunun başkumandanı olduğu için onbaşı hatasıyla bu

rında katledilmiştir. Dünya Hitler'in açtığı savaştan sonra doğu

teoriye inanmıyordu.

ve batı olarak kutuplaşmıştır. Bu da bize 40 yıl soğuk savaşı ge­

Hitler burada da hayati hatayı yaparak artık total bir sava­ şa giriyordu. Yani hem Alman halkını hem de Avrupa'yı ateşe atıp savaş alanlarında kaybettiğini sivil halktan çıkarmaya baş­ lamıştı. 1944'te artık müttefik kuvvetler Almanya'ya yani ana-

14

tirmiştir. İnsanoğlu atom bombasıyla tanışmış ve bunun insan­ lığa ne zararı olduğunu görmüştür. Gelelim Almanlara. Onlar da bu savaşın verdiği yenilgiyle ikiye bölünerek, 40 yıl boyun­ ca, dünyada bir millet iki ayrı devlet sistem içinde Berlin'deki utanç duvarıyla yaşamaya başlamışlardır. Batı Almanya suçları-

m kabul ederek savaş borçlarının hepsini öder ve 40 yıl içinde dünyanın yine üçüncü büyük gücü olur. Nazi rejiminin insanlığa getirdiği zararlar bilinen şeyler­

ALMANYA'DAKİ AŞIRI SAĞCI GRUPLAR VE PARTİLER

dir. Onun için bu rejimin hâlâ siyasi platformlarda tartışılması anlaşılabilecek bir şey değildir. Çünkü insanoğlunun ikinci bir Hitler vakasına artık hiç tahammülü yoktur ve bu insanlarla ve Nazi rejimi gibi yanlışlarla her zaman mücadele etmek şart­ tır. Yoksa Hitler'de yapılmış, kolay telafisi olmayan hatalar yi­

Cr-ıf DEUTSCHLAND dann EUROPA

ne tekrarlanır. "««tmV'^oİ wl»W»r der An«*ıluB «Mille»»»/*«

SgS«*: Nation^Mtung j I s t die EG u n s e r U n t e r g a n g ?

DVU Deutsche Volks Union (Alman Halk Birliği) Genel Başkanı Dr. Gerhard Frey Almanya'daki en zengin Nazi'dir. Milliyetçi gazetelerin sahibi olan Frey'in partisi şimdi Almanya'daki en güçlü Nazi partilerinden biridir. Kayıtlara gö­ re 8500 parti üyesi vardır. Ayrıca Adolf Hitler'in Kavgam kitabı­ nı dünya çapında ve Türkiye'de pazarlama ve satış teşvikini ya­ ptığı bilinen kişidir. Almanya ve Avrupa'nın birçok ülkesinde yasaklı olan birçok Nazi gruplarının da sponsoru Gerhard Frey'dir. Solingen ve Mölln şehirlerinde Türklere karşı yapılan saldırıları yapan zanlılara cezaevinde maddi destek sağlamıştır. Kendisi dünyada sayılı Türk düşmanlarından biridir. Yayınladı­ ğı National Zeitung ve Deutsche Wochen Schau gazetelerinde her hafta Türkiye ve Türkler'e karşı yazılar görebilirsiniz. Bu parti­ nin genel ideolojisi Yahudi ve Türk karşıtıdır. Şimdiye kadar

17

T.C.'de bu parti başkanına veya üyelerine hiçbir adli takibat ya­ pılmamıştır.

NPD (Alman Milliyetçi Partisi) Nazi partilerinin içinde en eski partidir. Adolf Hitler'in (NSDAP) partisinin savaştan sonra gayrı resmi tek temsilcisidir. Temel ideolojisi, Almanya'yı ve Alman ırkını yabancılardan ve Zionist güçlerden kurtarmak, iktidara gelirlerse Almanya'da ikamet eden bütün yabancıları sınır dışı etmektir. DVU partisiy­ le de birçok eyalet seçimlerinde ortak ittifak yapmışlardır.

REP Republikana Partisi Baden Wurtemberg, Bremen ve daha dört eyalet parlamen­ tosuna % 5 barajı aşarak girmişlerdir. Aşırı sağ partilerin içer­ sinde en demokrat parti olarak kendilerini gösterseler de, parti üyelerinin ve yönetiminden birçok kişinin illegal aktivitelere ka­ tılmış Nazilerle yoğun şekilde irtibatta oldukları Alman Anaya­ sayı Koruma Teşkilatı tarafından tespit edilmiştir. Partinin genel başkanı ve kurucusu Franz Schönhuber kendisinin ne kadar Türkleri sevdiğini söylese de son Baden Wurtemberg seçimle­ rinde anti Türk propagandasıyla % 12 oy almıştır. Franz Schön­ huber'in Bodrum'da bir villası vardır, kendisi sık sık Türkiye'ye gelerek yıllık iznini burada geçirir.

FAP (Özgürlükçü Alman İşçi Partisi) WK Wiking Jugend (Wiking Gençliği)

Fr2SS.pi ' \/ y

mMm fHIM'I

Sıralan ada üçü cü

;

"

P a r t i ° l a r a k geçer. Her eyalette temsilcilikleri ol­ masa da 9 eyalette faal­

1996'dan beri yasaklı olan bir Neo Nazi partisidir. Parti, başkanlık ve üyelerinin Yahudi mezarlarına yaptıkları saldırı­ lardan ve Türk lokallerini kundaklamaktan yargılandıkları için 1996 Ağustos ayında yasaklanmıştır. Parti başkanı bu suçlardan sekiz sene hapis cezası almıştır.

dirler. Efsanevi kurucusu ve liderleri Michael Kuhnen ilk Körfez savaşında Irak'a 100 tane Alman lejyoner göndermiştir. Kendisi anti-siyonist tavırlarıyla tanınan bir insandı ama 1992 yılında homoseksüel olduğu ortaya çıktığında partisi dağılma pozisyonuna gelmişti. Michael Kuhnen 1994 yı­ lında AİDS'ten ölmüştür.

18

NF Nationale Front (Milliyetçi Cephe) 200 üyesi olan ufak bir partidir, bu parti de aynı Wiking Ju­ gend partisi gibi illegal aktivitelerden dolayı 1999 yıllında kapa­ tılmıştır. Partinin kapatılma sebeplerinden biri de Dortmund şehrinde bir Türk lokaline yapılan molotof kokteylli saldırıdır. İtfaiyenin çabuk müdahalesi o zamanlar bir faciayı önlemiştir. Çünkü bu saldırı sırasında lokalde, evi olmayan ve o binada ya­ tıp kalkan 22 tane vatandaşımız vardı. Bunlara sonra Alman hü­ kümeti tarafından yüklü miktarda tazminatlar ödendi. 19

DFF Deutsche Frauen Front (Alman Kadın Cephesi)

Deutsche Bürgerinisyatife e.v. (Alman Halk Kuruluşu Vemiyeti)

1984 yılında kurulan bir kuruluş­ tur. Almanya çapında 250 üyesi vardır. Amaçları, Alman kadınlarının yabancı VORWÄRTS INI K A M P F FÜR

DIE EINHEIT DER NATION

Fremde Truppen raus aus *,

na toplamaktır. Yasaklı olan birçok Na­

uyruklu erkeklerle evlilik yapmamasını

zi kuruluşlarıyla irtibatta olup, bunla­

sağlamaktır. Bununla ilgili birçok yazı­

rın siyasi arenada faaliyetlerini sürdür­

lar ve aylık yayınlanan bir dergi çıkarı­

meleri için çaba harcıyorlarsa da, Al­

yorlar. Bu grubun yabancılara ve Türk­ lere karşı herhangi bir illegal aktiviteleri olmamıştır ama gene

Üyesi 250 olan bu cemiyetin amacı Alman aşırı sağcı grupları bir çatı altı­

Deutschland

de anayasayı koruma teşkilatı tarafından her yıl yayınlanan is­

man kanunlarına göre Almanya'da si­ yasi yasaklı olan bir parti veya parti üyesinin bu tip illegal faaliyetlerden

f b s t f a c h UOPO 744 5000 Kâin 80

tihbarat raporlarında bu kuruluş üzerine değerlendirmelere

dolayı yasağı ömür boyu sürer.

rastlayabilirsiniz. Bürger und Bauerninityatife e.v. Neonazizentrum um Ernst Tag (Neonazi grubu Ernst Tag)

(Vatandaş ve Köylü Birlik Cemiyeti)

Ernst Tag ve arkadaşlarının kurduğu bu ufak grubun 70'e yakın sempatizanı vardır. Ernst Tag bulunduğu kasabada Türk

Alman köylülerinin haklarını savunmak amaçlı Bavyera

vatandaşlarına karşı ırkçı tavırlarıyla tanınan bir kişidir. Kendi­

eyaletinde kurulan ve kurucuları Bavyeralı köylülerden oluşan

si eski NPD Partisi üyesidir.

bir dernektir. Bu derneğin birçok üyesi de yukarıda belirttiğim partilerde üyedirler.

Neonazikreis um Curt Müller (Nazi grubu Curt Müller) Curt ve Ursula Müller çiftinin kurduğu bir kuruluştur. 80 ila 150'ye yakın sempatizanı olan bu teşkilat Frankfurt'ta Türk ve İsrail bayraklarını yakmalarıyla tanınan insanlardır. Ursula Müller bulunduğu bölgede Türk kadınlarına hakaretten birçok kez yargılanmıştır.

Junge National Demokratlar (Genç Milliyetçi Demokratlar) Almanya'daki bütün Nazi partilerinin gençlik kolları olma­ dığı için genç milliyetçi demokratlar bir cemiyet altında kurulur ve burada yaptıkları çalışmalar sonunda bu cemiyetin üyeleri geçmek istedikleri partiye üye olurlar. Bu grubun Almanya ça-

21

pında toplam olarak 3500 tane üyesi vardır. Almanya çapında bütün eyaletlerde temsilcilikleri bulunan bu cemiyetin ana sponsoru da Bavyeralı DVU Başkanı Dr. Gerhard Frey'dir. Yurt­ dışından maddi desteği de Fransız Faşist Partisi lideri Le Pen'den alıyorlar. Bu cemiyet başkanının 2000 yılında yaptığı açıklama Alman kamuoyunda büyük bir yankı yapmıştır.

tartışmalara yol açmıştır. Birçok parlamenter bu konuyla ilgili soru önergeleri vermişlerdir. Çünkü AB'de şu an üye devletlerin Nazi akımlı Fransa, Almanya ve İtalya'daki partilerin temsilci­ leri AB parlamentosunda birçok milletvekili çıkarmışlardır. Bü­ tün Nazi partilerinin temel elementleri ve ideolojileri yahudi ve Türk karşıtlığı ile başlamaktadır. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmaması için bu partiler

WAW Weise Arische Wiederstand

birçok imza kampanyaları başlatmışlardır. Fransa'da bununla

(Beyaz Aria Ayaklanması)

ilgili halk oylamasının sebebi de Fransız Front National Parti­

Bu kuruluş 1988 yıllında kurulduktan altı ay sonra yasak­

si'nin başkanı Le Pen'in Fransız parlamentosunda yaptığı ko­

lanmıştı. Birçok illegal aktivitelerde imzaları vardır. Mölln ve

nuşmadır. Aynı tavrı Almanya'nın Bavyera eyalet başbakanında

Solingen facialarını yapan zanlıların bu kuruluşla irtibatta ol­

görebilirsiniz. Bavyera sağın sağı olan birçok partinin merkez

dukları Alman polisi tarafından tespit edilmiştir. 1990-1995 yıl­

üstü olarak geçer. 1980-1999 yılları arası Almanya'da Neo Nazi­

ları arasında bu kuruluşun üyelerine karşı birçok operasyonlar

lerin yaptığı saldırılarda toplam olarak 27 Türk vatandaşı öldü­

düzenlenmiş ve bu şahıslar uzun yıllar cezalar almıştır.

rülmüştür. Aynı gruplar bu süre içersinde toplam 450 kere Türk­ lere ve Türk derneklerine saldırılar düzenlemişler ve bunlarda sadece 45 kişi yakalanıp cezaevine konulmuştur. Türkiye'de şimdiye kadar bu gruplara karşı hiçbir hukuki takibat yapılma­

Genel Değerlendirme

mıştır. Ama Türkiye sınırları içersinde AB üyesi olan bir memle­ ketin vatandaşına Almanya'da Nazi gruplarının yaptığı saldırı­

Yukarıda saydığım partiler ve cemiyetler Almanya'nın en

ların aynısı yapılsa, herhalde kıyametler kopardı.

azılı Nazi partileri ve cemiyetleridir. Bu kuruluşların toplu üye sayıları 100.000 civarındadır. Son Almanya seçimlerinde bu par­ tiler toplam olarak % 5.5'lik oy almışlardır. 64 milyon seçmen üzerinden ve % 78'lik bir oy kullanma oranından gidersek bu partilere oy veren seçmen sayısının 3 milyona yakın olduğunu görürüz. Ayrıca bir şeyi daha dikkate almak lazım: bu partilerin birçok eyalet seçiminde aldıkları oylar Almanya genelinde % 12'lere geliyor, yani 7 milyon Alman dolaylı yoldan bu partilere oy veriyor. Bu durum, Avrupa Birliği'nde parlamento bazında 22

23

ALMANYA'DA NAZİLER TÜRKLERİ NEDEN SEVMİYOR?

Almanya'da Nazi görüşlü ve aşın sağ görüşlü insanların Türkleri ve Yahudileri sevmemelerinin sebebini Almanlar bile şimdiye kadar anlayamamışlardır. Bu düşmanlığın sebeplerine bs kıldığı zaman 2. Dünya Savaşı'nm öncesinde Yahudi düşmanlığını tetikleyen sebeplerin aynısını şu anki Almanya'da görürsünüz. Çünkü o zamanlarda Alman Musevileri Avrupa'nın en ileri gelen insanlarıydı. Eko­ nomi onların elindeydi, kültürel faaliyetlerde onların üzerine sanatçı yoktu. Albert Einstein, yazar Berthold Brecht, Thomas Mann, psikolog Sigmund Freud gibi önemli şahsiyetler çıkar­ mışlardı. Bu insanlar o zamanın Avrupası'nda ve bütün dünya­ da tanınan kişiliklerdi. Bütün fakültelerde toplam olarak 850 ta­ ne Yahudi kökenli Alman profesör vardı. Bu insanların hayatla­ rı Adolf Hitler başa geldikten sonra temelinden değişti ve çoğu toplama kamplarında öldürüldü. Şu anki Almanya'da da bizim vatandaşlarımız artık çöpçü Ali veyahut işçi Mustafa değil de, bir işadamı, sanatçı, usta ba­ şı, hukukçu gibi meslekleri sürdürüyorlar. 25

1960'larm başlarında ağırlıklı olarak İç Anadolu'dan Al­ manya'ya işçi olarak giden ilk gurbetçilerimiz o zamanın şartla­

Okuma oranı da Almanya'da yaşayan ve oranın vatandaş­ lığına geçen vatandaşlarımızda yükselmiştir.

rında dil bilmemek ve vasıfsız işçi olmanın zorluklarını çekiyor­

1960'h yıllarda Alman üniversitelerinde 1500 Türk öğrenci

lardı. Sonraki jenerasyonlarda bu kademe kademe değişmiştir.

varken, bu 1970'lerde 4 bine, 1980'lerde 6 bine, 1990'larda 12 bi­

Nasıl diyeceksiniz?

ne ve 2000'li yıllarda ise 25 bine çıkmıştır. Bu gurur duyacağımız

Bu insanlarımız kendilerini serbest mesleklere atarak, Al­ manya'da günümüze kadar birçok başarılara vesile olmuşlardır. Şu an Almanya'da serbest meslekle uğraşan 60 bine yakın

bir tablodur. Mesleklerde ise ağırlıklı olarak tıp, hukuk ve mühendislik bölümleri vatandaşlarımız tarafından tercih edilmektedir.

Türk işvereni vardır. Bunların sağladığı istihdam sayısı ise top­

Sanat okullarında da durum aynıdır. Şu an Almanya'da do­

lam olarak 320 bindir. Yaptıkları cirolar ise AB üyesi ülkelerden

ğup orada sanat okulunu bitirmeyen Türk gençlerine az rastlar­

Lüxemburg, Litvanya, Slovenya, Letonya, Kıbrıs Cumhuriyeti,

sınız.

Belçika, Slovakya'dan fazladır; tam tamına 70 milyar eurodur.

Bütün bunlar ırkçı aşırı sağcı Nazilere ve onların yoldaşla­

Düşünün, bu devasa ciroların Alman hükümetine kazandırdığı

rına Almanya'nın geleceğini tehdit edecek bir sorun olduğunun

vergileri. Bunların yan sanayilerini de göz önüne alırsak bu

işaretini vermekte. Çünkü şu an Almanya'da yaşayan 2.6 mil­

miktara 15 milyar euro daha eklememiz lazım.

yon vatandaşımızın çoğunluğu Alman vatandaşı olmuş ve se­

Nazi partilerinin bu devasa finans ve işletme gücüne karşı tavırları da aynı 1930'ların Almanyası'ndaki siyasi zihniyettir. Çünkü onlar bu çıkışa köstek olmak istiyorlar ve bunun son bul­ ması için bu firmalara karşı önlemler alınmasından yanalar. Se­ bep olarak da, Made in Germany damgasının arkasında Alman firmalarının olmasını ve bunu Türk kökenli şirketlerin kullan­ mamasını gösteriyorlar. Sanatta ve kültürel faaliyetlerde de vatandaşlarımız son se­

çimlerde oy verme hakkı kazanmışlardır. Birçok Türk kökenli parlamenter Alman federal parlamentosunda, eyalet parlamen­ tolarında ve AB parlamentosunda Alman milletvekili olarak ve­ kil olmuşlardır. Bu da tabii birçok aşırı sağcı Almanı ve Nazi partilerini bir Türk kompleksine düşürmüştür. Vatandaşlarımızın Almanya'ya yaptıkları yatırımlar ise son 20 senede 150 milyar euro civarında. Düşünün, 100 bine yakın Türkün orada evi var. Bunun Alman finans sektörüne katkısına hiçbir zaman paha biçilemez.

nelerde çok başarılı oldular. Fatih Akın gibi Türk kökenli bir yö­

Almanya'da Tübingen Üniversitesi'nin yaptığı bir araştır­

netmenin başarısı, Almanya'da birçok Almanı bile şaşırtmıştı.

mada, 2025 yılında Almanya'da dört milyon Türk kökenli Al­

Çünkü uzun zamandır Alman film camiası uluslararası yarış­

man vatandaşı olacağı ve 150 bine yakın işverenin 1 milyon in­

malarda başarı elde edemiyordu.

sana istihdam sağlayacağına dair sonuca vardılar.

26

27

Almanya'da doğum oranları çok düşük olduğu için Alman

çilerin camilerini de eklersek, vatandaşlarımızın 2000'e yakın

nüfusunun 2025 yılında 75 milyona düşeceğini ve bunun Alman

resmi ve gayri resmi ibadet yerleri vardır. Din özgürlüğü oldu­

ekonomisine ileride büyük sorunlar açabileceğini Almanlar da

ğu için orada sorun yaşanmıyor ama birçok Nazi partisinin be­

biliyor. Bu soruna şimdiden önlem alınması için, federal hükü­

lediye temsilciliklerinde encümenleri var. Bunlar da genellikle

met yeni yabancılar yasasında değişiklik yaparak yurtdışından

bu tip dinsel faaliyetlere karşıdır ve bunun terör gruplarının ve

kalifiye elemanlar getirmeye başladılar.

aşırı radikal dincilerin buluşma noktaları olduğunu her seferin­

Irkçı Almanların korktuğu da zaten budur. Çünkü çocuk

de dile getirirler.

üretmeyen bir milletin sonunda yabancı ırklarla eşleşerek ari ır­

Anlayacağınız 2000 yıllarının demokrat Almanyasında ya­

kın ileride sonunu getireceği kanaatindeler. Onlar için en üstün

şayan vatandaşlarımızın yaşama imkânlarını ve haklarını kısıt­

ırk kendi ırklarıdır ve bunu da her zaman ideolojilerinde açıkla­

lamak isteyen bu aşırı sağcı Naziler ve partileri, bize ileride de

mışlardır.

çok sorunlar yaşatacaklar. Çünkü bu düşmanlık yavaş yavaş bo­

İşsizliğin sebebini de her zaman orada yaşayan vatandaşla­

yutlarını aşmaya başlamıştır. Bunu 90'lı yılların ortalarında ya­

rımızda bulmuşlardır. Almanya'da aşırı sağ partilerin üyelerine

şadık. Türklerin yaşadıkları yerlerin Naziler tarafından kundak­

baktığımızda akademisyen seviyede insan az bulursunuz. Çoğu

lanıp birçok vatandaşımızın öldürülmesi ve birçok Türk kültür

işsiz, işsizlik parasıyla ve sosyal yardımla geçinen insanlardır.

merkezlerine yapılan kalleşçe saldırılar bunun ne boyutlara git­

Bu ırkçılık onların bir kompleksi olarak da görünebilir, çünkü

tiğinin göstergesidir.

kendi memleketlerinde bir şey olamamanın ve anti sosyal yaşa­

İleride bir Türk kökenli Almanın bakan veya başbakan ol­

mın onlara verdiği tutum onları aşırı sağcı Nazilerin önüne atı­

ma ihtimalini hiçbir zaman göz ardı etmememiz lazım. Bu in­

yor. Bunun büyük bir sorun olduğunu Alman siyasetçiler de bi­

sanları her zaman bu tip Nazilerden korumamız da bizim milli

liyorlar ve bu duruma karşı önlemler alınıyor ama bu her za­

açıdan menfaatlerimizden biri olmalıdır. Çünkü biz onlara sa­

man yeterli olmuyor.

hip çıkarsak, onların ileride yapacağı lobi çalışmalarıyla milleti­

Nazi partileri eğer ileride aynı 2. Dünya Savaşı'nın öncesin­ deki gibi başa gelirlerse, orada yaşayan vatandaşlarımızın ciddi problemleri olacak. Buna bizim siyasetçilerimizin de el atmaları lazım. Dini kültürümüz de birçok Almana ters düşüyor. Hele 11 Eylül olaylarından sonra bu daha da sertleşmeye başladı. Bütün büyük Alman şehirlerinde diyanet işlerimizin camileri vardır. Bunların dışında Kaplancıların, Süleymancıların ve Milli Birlik28

mizin imajının düzeleceği kanaatindeyim.

2000'Lİ YILLARDA EN ÇOK ARANAN KAÇAK NAZİLER Dr. ALBERT HEİM 2000'li yıllarda Nazi savaş suçlusu olarak bilinen iki şahıs vardır. Bunlar­ dan biri Nr. Alois Brunnur'dur. Şu anki yaşı 93'tür. Diğeri ise Dr. Albert Heim. Bu ünlü doktor da tıpkı Mengele gibi on binlerce insanı öldürmüştür. Bu şahıslar dışında aranan daha birçok kaçak Nazi savaş suçlusu vardır, ama bunlarla ilgili yaşadıklarına dair hiçbir bilgi yoktur. Şunu da göz önüne almak lazım; birço­ ğunun yaşları 95-100 arası olduğundan bunların muhtemelen ölmüş oldukları kanaatindeyiz. Dr. Albert Heim'in son olarak İspanya'da olduğuna dair belirtiler vardı. Fakat bunların yanlış bilgilendirme olduğu, gerçekte Latin Amerika devleti Urugu­ ay'da olduğuna dair somut bilgiler vardı. Kimdi bu Dr. Albert Heim? Aynı Dr. Mengele gibi tıp oku­ muştur. Kendisi şu anki Çek Cumhuriyeti sınırlarında yer alan Mauthausen toplama kampının doktoruydu. Bu kamp çocuk kampı olarak da bilinir. Burada 1941-1944 yılları arasında 72 bin Yahudi kökenli çocuk öldürülmüştür. Albert Heim, Bergen Bel31

sen ve Zurvefalten akıl hastanesinde de görev yapmıştır. Onun yarattığı sistemle, insanları 15 saniyede öldüren metotlar denen­ di. Bu, kalbe veya damara ufak bir iğneyle enjekte edilen bir tür zehirdi. Bu zehrin deneme aşamasında Albert Heim, kişisel ola­ rak 1800 kişiyi kobay olarak kullanmış ve bunların ölümlerine sebep olmuştur. Kendisi ne kadar suçsuz olduğunu belirtse de bu suçlardan dolayı gıyabında tutuklanma kararı vardır. Kendisi 2. Dünya Savaşı'ndan sonra İsviçre'ye giderek orada iki sene yaşamıştır ve tıp mesleğini devam ettirmiştir. 1951'de Al­ manya'ya dönerek Wurtemberg eyaletinde yaşamaya başlamış­ tır. O ana kadar Nazi savaş suçluları bilgi toplama merkezinde onunla ilgili hiçbir bilgi yoktu. Yani aranmıyordu. Ne zaman ki 1961'de Adolf Eichman operasyonu gerçekleşti, o andan itibaren Almanlar eski dosyaları açtıklarında Albert Heim'in ismine rast­ larlar ve onunla ilgili arama emri çıkarırlar. Heim 1975'te Baden kasabasından İspanya'ya kaçar. Orada 1999 yılına kadar yaşar. Fakat orada da özgeçmişiyle ilgili araştırmalar başlayınca Latin Amerika'nın Uruguay devletine kaçar. Hâlâ orada yaşamaktadır. Onu orada bulmak için birçok tatbikatlar yapıldı. Daha doğrusu 2006 Ocak ayında Uruguay'ın tropikal ormanlarmdaki köyleri ve kasabaları 12 kişilik Nazi avcısı timi aramıştı ama bu başarısızlık­ la sonuçlanmıştı. Heim'in bazı ufak kasabalarda iki tane genç refakatçıyla dolaştığına dair bilgiler elde edilmişti ama bu bilgilerin doğruluğuyla ilgili çelişkiler vardı. 12 kişilik Nazi avcısı grubunda bulunan arkadaşlar üç kol­ dan aramalarını ve tatbikatlarını 20 gün sürdürmüşlerdir. Her grup ikiye ayrılarak 20 günde 80 tane köy ve kasabada yaptık­ ları tatbikatlarda ne Heim'e rastlamışlar, ne de Heim'le ilgili ye­ ni bilgiler edinmişlerdi. Albert Heim'in Uruguay'da yaşadığı

32

kesin ama yer tespiti ile ilgili sorunlar yaşanıyor. Yerli halktan yeterli bilgi alınamıyor. Neden dersek, bu adam bulunduğu her yeri gizlice karıştırıyor. PKK gibi bir örgütün türemesi ve bu ör­ gütün 80'li ve 90'h yıllarda Suriye'de merkezinin bulunması ve bu teşkilatın elindeki silahların çoğunluğunun Almanlar tara­ fından verilmesi ve bu terör örgütünün içinde 200'e yakın Al­ manın da bulunması, burada muhtemel olarak Bronner ve Odessa'nın bu teşkilatla işbirliği yaptığını doğruluyor. 1983 yı­ lında Alman ve ABD basınında Bronner ile ilgili birçok yazı çık­ tı. Kendisinin Suriye'de olduğu ve Şam'da yaşadığına, onun orada görüldüğüne dair birçok belirtiler vardı ama ona Şam'ın tutumu aynı Öcalan'daki gibiydi. 'Biz bir şey bilmiyoruz!' İsra­ illiler birçok kez oraya ekip yolladılar ama onlar da onun izine rastlamayarak oradan çekilmek zorunda kaldılar. Bronner şu an 94 yaşında ve dünyada en çok arananlar listesinde 1. sıradadır. Alois Bronner ise harpten sonra Türkiye'ye kaçarak burada bir­ çok kaçak Nazi gibi yaşamaya başladı. Burada Odessa'nın ba­ şında yıllarca en kıdemli olarak onların yönetimini aldı ve 197072 yıllarında Suriye'ye kaçtı. Bronner'in suçları neydi? O da 120 bin Yahudinin katliamın­ dan sorumludur. O ünlü hayvan vagonlarının Macaristan sorumlusuydu. Yani Adolf Eichman'ın iki basamak altındaydı. Kendisi Budapeşte'de 280 kişiyi vagonda yakaladı. O zamanki arkadaşıyla iddiaya girmişti. İddianın amacı Yahudilerin 10 da­ kikada yakılarak öldürülmesiydi. Araştırmalar daha derinlere gittiğinde, onun Macaristan'daki Yahudi nakliyatlarının baş ak­ törü olduğu ortaya çıktı. Bu nakliyatlar Macaristan'dan Polon­ ya'nın Russchwitzine giden nakliyatlardı. Onun Türkiye'den kaçtıktan sonra Suriye'de yaşamasının sebebi de Şam'da Odessa teşkilatının bir üssü bulunuyor. Suriye rejiminin anti İsrail politikasından dolayı onun oradan iade edilemeyeceğini bildiği 33

için Şam'da şu an 30'a yakın eski Nazi olduğu biliniyor ama Şam'ın bunları teyit etmemesi burada bir sorun yaratıyor.

nin bir yaşta oldukları tespit edilmiştir. Gizli bir kilisede onun

İsrailliler, Almanlar ve Fransızlar aracılığıyla Hafız Esad'a

için ayin okunduğu da biliniyordu. Bu en çok aranan SS Nazile-

bu konuyla ilgili bir dosya verseler de, Esad'ın buna sıcak bak­

ri 160 bin insanın katili olarak aranıyorlardı. Onların işledikleri

aynı Mengele'deki gibi onun Almanya'da yaşayan aile fertleri­

madığı belliydi. Çünkü baş düşmanına Suriye'de bütün kapılar

suçlar insanlık tarihinde görülmemiş bir katliamdır. Bu insanla­

açıktı. Suriye gizli servisi onlara sahte kimlikler vermişler ve son

rın yargı önüne çıkarılıp işledikleri sistematik soykırım suçların­

20 senede bir Arap gibi yaşamaya başlamışlardı. Bronnerle ilgi

dan yargılanmayıp, normal ölümlerden ölmeleri bir insanlık

resim yok ama onun askeri taraftarlarından şu an nasıl olabile­

ayıbıdır.

ceğine dair bilgisayar montajları var. En enteresanı da Bron­ ner'in 1960-1972 yılları arasında Türkiye'de yaşadığı. Daha doğ­ rusu Gümüşsuyu'nda Alman Konsolosluğu'nun karşısındaki bir binada, adında sahte bir kimlikle Türkiye'de Alman firmala­ rına danışmanlık yapıyordu. Etrafındaki insanlar Alovis Bron­ ner'in gerçek kimliğini bilmiyorlardı ama o zamanlar Alman konsolosluğundaki milli bayramlarda kokteyl partilerinin da­ vetlilerinden biriydi ve hiç eksik olmazdı. Ona öncelikli olarak konsolosluk mensupları davetiyeler verirlerdi. Bronner genel­ likle oraya ticari amaçlı kamyonlar ve Alman makine sanayisi­ nin ürettiği makineleri satardı. Bronner İsrail başkonsolosu Efraim Elrom'un öldürülmesinden sonra Türkiye'yi terk edip Su­ riye'ye geçmiştir. 1982-83 yıllarında 70 yaşlarında olan Bronner Türkiye'ye tekrar gelerek bir haftalık Urfa ve Gaziantep seya­ hatlerinde bulunur. Heim bir doktordu. 2005 yılının mart ayında normal bir yol­ la öldüğü, resmi olmasa da gayri resmi taraflar tarafından bili­ niyordu. İsrailliler onun mezarını lokalize edip, onun da aynı Mengele gibi bir DNA testiyle bu şahsın Mauthausen kasabı Dr. Albert Heim olup olmadığının tespitine çalışıyorlar. Bunun res­ mi kanallardan açıklanması sanırım bir iki sene sürer. Çünkü

34

35

DÜNYACA TANINMIŞ NAZI AVCILARI

Nazi avcıları, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kaçak olan Nazileri bulmak için o zamanın ABD ve İngiliz askeri polis teşkilatı­ nın görevlendirdiği sekiz subaydan oluşuyordu. Onların yaptı­ ğı tatbikatlarda 1950 yılma kadar 120 tane kaçak Nazi üst düzey subayı yakalanıp yargılanmıştı. 1945 yılında ABD askerleri tara­ fından Avusturya'nın Mauthausen toplama kampından kurtarı­ lan Simon Wiesenthal özgürlüğüne kavuştuğu gün tam 45 ki­ loydu. Onun gibi şanslı olmayan akrabalarının çoğu Hitler'in kasapları tarafından öldürülmüştü.

Simon VViesenthal Kendisi iki ay askeri hastanede kaldıktan sonra 62 kiloyla hastaneden taburcu olur ve Graz şehrine gider. Orada ablasın­ dan kalma bir evi vardır. Ablası da savaşın başlangıcında Dachau kampında ölmüştür. Kendisi Ukrayna Yahudisi olduğu için Almanca, Rusça ve İngilizceyi çok iyi konuşuyordu. ABD aske­ ri polisinde tercüman olarak işe başladı ve bu Nazilerle ilgili bö­ lümde, Rusya'dan gelen Rus Yahudilerinin tercümanlığını yap-

37

fa. 1951 yılında bu bölüm kapanınca, Simon VViesenthal isyanlar­

onun 1979 yılında kano kazasında Peru'da öldüğünü duydu­

dadır ve bu dosyaların bu kadar çabuk bir zamanda kapanma­

ğunda gözleri yaşarmıştı. Çünkü gene yüksek düzeyde bir Na­

sından ve ABD'lilerin vurdumduymazlığından şikâyetçidir ve o

zi adalet önünde hesabını vermeden ölmüştü. 90'h yıllarda VVi­

zamanın ABD başkanına bu konuyla ilgili bir mektup yazar

esenthal yaşlandığı için merkezi Los Angeles şehrine aldırdı.

ama buna cevap bile alamaz.

Kendisi birçok üniversitede dünya çapında sempozyumlara ka­

Yeni kurulmuş İsrail devleti de kendi iç sorunlarıyla uğraş­

tılarak yaptığı çalışmalar üzerine kamuoyunu bilgilendiriyor­

tığı için bu konuyla o sıralarda pek ilgilenmezler. VViesenthal

du. 2005 yılının Eylül ayında Simon VViesenthal 96 yaşında ha­

kendisi bu konuya el atarak o zamanın ABD bölge komutanına

yata gözünü yumdu. Kendisi son 50 yılda 1100'e yakın savaş

bu konuyu açar. Kendisinin özel tatbikatlar yapmak istediğini,

suçlusunu dünyanın çeşitli devletlerinde yakalatarak yargı önü­

bunun sebeplerinden birinin kendi ailesinden 89 kişinin bu Na­

ne çıkardı. Onun adına 2007 yılında Los Angeles'da bir müze

ziler tarafından öldürülmesi olduğunu ve bu insanlar adına

açılacaktır.

adalet istediğini dile getirir. Komutandan olumlu mesajı alınca çalışmalara başlar ve bir arşiv hazırlar. İlk altı ay içerisinde 12 Nazi savaş suçlusunu yakalattırır. İki sene içersinde Simon Wi~

Serge Klarfeld

esenthal'in ismi hem Naziler tarafından, hem de kamplardan

Fransız olarak tanınan bir hanımefendinin ismidir. Bu ha­

kurtulan Yahudiler tarafından tanınan bir isim olur. Simon Wi-

nım, 1967 yılında o zamanın Fransız istihbaratının başkanını 2.

esenthal'in ünü en çok 2.5 milyon Yahudinin katledilmesinde

Dünya Savaşı'nda Nazilerle işbirliği yaptığından ve Paris'teki

masa suçlusu olarak bilinen Adolf Eichman'ın Arjantin'de Mos-

4000 Yahudinin katledilmesinden sorumlu tutuyordu. Ama bu­

sad ajanları tarafından kaçırılmasıydı. Bu istihbaratı Mossad'a

nu tam olarak ispatlayamadığı için Fransız istihbaratının şefi

veren adam Simon VViesenthal'dir.

Paponn yargılanamamıştı. 1980'lerin sonunda Klaus Barbi adın­ da uluslararası aranan bir kaçak Naziyi tutuklattırır ve onun

Treblinka kampının komutanı Franz Stangel'in yakalanma­ sında da Simon Wiesenthal'den alınan istihbarattan yararlanıl­ mıştı. Yıllarını kaçak Nazileri yakalamaya adayan bu insan ne­ den bu kaçakların peşine düşmüştü? Bu soruyu kendisine 1992 yılında Viyana'da sorduğumda bana herkese söylediği şeyi söy­ ledi: "Adalet olmadan özgürlük de olmaz." Bu sözler beni de bayağı etkilemişti. Kendisinin tek yakalayamadığı ünlü Nazi de

ömür boyu ceza almasını sağlar. Bu yargılama basında dikkati çeker ve dünya medyasında sık sık haberleri çıkan bir kişilik olur. Ama onun amacı eski istihbarat servis şefini yargı önüne çıkarmaktı. Sonunda bunda da başarılı oldu ve istihbarat başka­ nı müebbet hapse mahkûm oldu. Kendisi şu an yaşlandığı için çalışmalarına devam etmiyor. Fransız üniversitelerinde sem­ pozyum vererek gençliği Nazizmle ilgili bilgilendiriyor.

Dr. Josef Mengele'ydi, onu hep son dakikada kaçırıyordu ve

39

Jossi Ben Akiva

İki yıl VViesenthal Los Angeles şubesinde çalışır ve 1980 yı­

Jossi Ben Akiva eski Şin Bet ajanıdır ve

lında ABD Adalet Bakanlığı'nın Nazi savaş suçluları özel soruş­

binbaşı rütbesinden malulen emekliye ayrıl­

turma biriminin başına müfettiş olarak atanır. Burada Avustral­

mıştır. Ailesi Polonya yahudisidir ve Krakau

ya, Kanada, İngiltere ve diğer ülkelerde saklanan Nazi firarileri­

şehrinde 2. Dünya Savaşı'ndan önce emlakçı-

nin kimliğini ortaya çıkarır.

lıkla uğraşmışlardır. Harpte tek Jossi'nin ba­

1986 yılında VViesenthal merkezine dönerek, uluslararası

bası sağ kurtulmuş, 122 tane yakın akrabası ve

Nazi suçlularının aranmasını koordine etmek için görevlendiri­

dedesi Naziler tarafından gaz odalarında kat­

lir.

ledilmiştir. Ben Akiva Tübingen'de ikamet edip Almanya'da birçok eski Nazinin korkulu rüyası olmuştur. Popülaritesinin zirvesi ise benimle birlikte yaptığı çalışmada Alman Emniyet Genel Müdürü Alois Gabriesch'e Mariborn toplama kampında komutan olarak yüzlerce yahudiyi öldürdüğü suçlamasıyla il­ gili açtırdığımız davaydı. Burada Gabriesch yargılanmıştı, bu çok büyük bir başarıydı o zamanlar. Ben Akiva meslek olarak şu an hâlâ tarihçilik yapıyor ve Tübingen'de yaşıyor. Kendisi

2002 yılında Targum Shlishi Vakfı'nm kurucusu olan arka­ daşı Aryeh Rubin ile birlikte Nazi savaş suçlularının yakalan­ ması ve cezalandırılması için bilgi verenlere para ödülü veren bir kampanya olan 'Son Şans Operasyonu'nu başlatır. Zuroff 1994'te Nazi Avcısı adlı bir kitap yazar. Kitabı 1996'da Almancaya çevrilince Almanya'da popülaritesi artar. Efraim Zuroff 1989'dan bu yana VViesenthal merkezinin di­ rektörü olarak dünya üzerindeki Nazileri izliyor...

evli ve bir çocuk babasıdır.

(Efraim Zuroff) Efraim

Zuroff,

1948

yılında

lABD'de, New York'ta dünyaya gelir. I Zuroff tanınan Nazi avcıları içersinde laile fertlerinden kimseyi kaybetmeyen I tek kişidir. 1978 senesinde Los Angelles'ta Simon Wiesenthal'le tanışır ve lonun yaptığı çalışmalardan etkilenir, I onunla birlikte çalışmaya başlar.

40

41

NAZİLERİN ZAMAN ÇİZELGESİ

(1933) ,30 Ocak - Hitler, NSDAP, DNVP ve çelik miğfer partilerin­ den oluşan bir koalisyonun başına imparatorluk şansölyesi oluyor.

I Şubat -Devlet başkanı ve millet meclisinin feshedilmesine ilişkin talimat.

22 Şubat - SA. SS. ve çelik miğfere mensup yaklaşık 30.000 yardımcı polisin Prusya'ya yerleştirilmesi.

22 Mart -Toplama kampı Dachau

II Nisan - Goring imparatorluk valisi vekili ve Prusya baş­ bakanı oldu.

21 Nisan - Rudolf Hess, Hitler'in vekili oldu.

43

2 Mayıs- Özgür sendikaların ortadan kaldırılması, binalar, işletmeler ve İşçiler Bankası SA ve NSBO tarafından işgal edildi.

2 Ağustos - Hindenburg öldü. Hitler, Führer ve şansölye ol­ du. Orduda yeni başkomutan Hitler üzerine yemin ettirildi.

Karşı gelen yetkililer gözaltına alındı.

11 Eylül - Papazlar acil durum birliği kurularak Protestan

(1935)

kiliseler mücadelesi başlıyor. 16 Eylül - NSDAP'nin özgürlük kongresi imparatorluk va­ tandaşlık yasası ve Alman kanının ve onurunun korunmasına (1934)

ilişkin yasa (Nürnberg ırk yasaları) çıkarıldı.

20 Nisan - Hitler ülke çapında Gestapo'nun müttefiki olu­ yor. Reinhard Heydrich de Gestapo'nun yöneticisi konumuna getiriliyor.

13 Aralık - Çocuk nüfusunun desteklenmesine yönelik ola­ rak SS Lebens Born'un kurulması.

30 Haziran - Ernst Röhm ve çevresindeki SA yönetiminin azledilmesi ve katledilmesi.

(1936)

30 Haziran - Muhafazakâr rejimi eleştirenlere yönelik cina­ yet aksiyonu.

1 Temmuz - Çok çocuklu yoksul insanlara çocuk zammı ve­ riliyor.

2 Temmuz - Viktor Cutze, SA'nın yeni kurmay başkanı Hit­ ler tüm toplama kamplarını Himmler'e bağlıyor. SS özerlik ka­ zanıyor.

2 Ağustos -Cari von Ossietzky'ye Nobel barış ödülü verili­ yor. Kendisi 1933'ten beri bir toplama kampında tutuklu bulu­ nuyor.

3 Temmuz - SA yönetimine ve muhafazakârlara karşı yürü­ tülen aksiyon bilhassa yasa çıkartılmak suretiyle, devletin nefsi müdafaası olarak yasallaştırılıyor. 44

27 Kasım - Dünyaca ünlü bilim adamı Yahudi kökenli Albert Einstein ABD'ye kaçıyor.

45

1 Ekim - Alman birlikleri Çekoslovakya'ya giriyor ve Avus­

(1938)

turya gibi birleşiyor. 13 Mart - Alman birliklerinin Avusturya'ya girişi ve bağlan­ ma yasası (birleşme yasası)

8 Aralık - Yahudilere karşı kitlesel cinayetler (imparatorluk kristal gecesi) başlıyor.

10 Nisan- Referandum ve büyük Alman millet meclisi seçimi. 8 Aralık - Çingenelerin sistematik olarak saptanması ve kimlikleri bağlamında ele alınmaları ile ilgili Himmer'in genel­ 11 Nisan- Yahudi işletmelerinin sistematik olarak arileştiril-

gesi.

mesine başlanması. 16 Aralık - Yedi çocuktan fazla çocuğa sahip olan Alman an­ 30 Nisan - Yahudi koruma kanunu, çocukları çalıştırma ya­

nelere verilmek üzere onursal haç ihdas edildi.

sağı konması. (1939) 31 Mayıs - Her tür soysuzlaşmış sanat eserlerinin tazminat­ sız olarak alıkonmasma ilişkin yasa

3 Haziran - Flosenburg ve Mauthausen toplama kampının kurulması.

13-18 Haziran - Gestapo binlerce anti-sosyal insanı toplama kamplarına götürdü.

3 Eylül - Sudet krizi. Beck çevresindeki yüksek düzeyli su­ baylar, Hitler'i tutuklamayı planlıyor.

46

6 Şubat - Gestapo Katolik genç erkekler derneğini lağvetti.

25 Mart - 10-18 yaş arasındaki tüm gençlerin Hitler gençli­ ğine zorunlu olarak katılması.

15 Mayıs - Kadınlara yönelik Ravensbrick toplama kampı açıldı.

1 Eylül - Savaş ilan edilmeksizin Almanya'nın Polonya'ya saldırısı gerçekleşti. II. Dünya Savaşı başladı.

47

3 Eylül - İngilizlerin ve Fransızların Alman imparatorluğu­ na yönelik savaş ilanı. Savaş sırasında ülke içi güvenliğini sağ­ lamak amacıyla gestapo karşıtlarını ve sabotajları mahkeme ka­ rarı olmaksızın da infaz edebileceğine dair gizli genelge.

I Ekim - Yurtdışına göç etme yasağı başlıyor.

14 Ekim - Alman Yahudilerinin doğu Avrupa'daki gettolara nakledilmesi emri verildi.

5 Ekim - Ötenazi aksiyonunun başında Hitler'in yetki yazısı. II Aralık - Hitler ABD'ye savaş ilan etti. (1940) 3 Ağustos - Doğu Avrupa'da çok sayıda Yahudi gettosunun oluşturulması.

(1942) 20 Ocak - Yahudi sorununun nihai çözümüne ilişkin ön­ lemlerin eşgüdümüyle ilgili VVansee konferansı.

26 Mart - Frankfurt'da, Alfred Rasenberg'in yüksek oku­ lunda Yahudi sorununun araştırılmasına ilişkin enstitü kuruldu. 28 Mart - Batı Avrupa topraklarından ilk Yahudiler Ausch­ witz Birkenauer'e naklediliyor. 3 Mart - Yerli halkın göç ettirilmesi ve işgal altındaki bölge­ lerin Almanlaştırılması maksadıyla doğu genel planı geliştirildi ve Himmler tarafından 12.6.1942 tarihinde imzalandı.

22 Haziran - Almanların Sovyetler Birliği'ne yönelik saldırı­ sı gereçekleşti. SS komandoları, komünistleri, Yahudileri, çinge­

26 Nisan - Hitler en üst düzeydeki yargıç oluyor.

4 Ekim - Gestapo, Kırmızı Şapel adlı direniş organizasyo­ nunu çökertiyor. Yaklaşık 100 kişi idam ediliyor.

neleri öldürdü. (1943) 28 Ağustos - Psikopat Clemen Graf van Galen, Münste/de ötenazi aleyhine protesto gösterisinde bulundu.

1 Eylül - Almanya'daki Yahudiler sarı yıldız işaretini taşı­ mak zorunda kalıyorlar.

48

19 Nisan - Varşova gettosunda ayaklanma bastırılıyor.

25 Nisan - Münih'te kaleme alman dindarlar mektubu Al­ man Yahudilerin yok edilmesini lanetliyor.

49

(1944)

1 Kasım - Himmler Auschwitz'teki gaz katliamlarının sona erdirilmesini emretti.

Kısaltmalar

(1945) DNB 27 Ocak Auschwitz, Sovyet birlikleri tarafından kurtarıldı.

GESTAPO - Gizli Devlet Partisi HJ

- Hitler Gençliği

30 Nisan - Hitler intihar ediyor.

KL

- Toplama Kampı

7 Mayıs - Türkiye Almanya'ya savaş ilan ediyor.

NS

- Nasyonal Sosyalizm, Nasyonal Sosyalistler

NSDAP

- Nasyonal Sosyalist Alman işçileri Partisi

OKW

- Ordu Üst Komutanlığı

SA

- Hücum Bölümü

SD

- Güvenlik Hizmetleri

SS

- Koruma Kıtaları

8 Mayıs - II. Dünya Savaşı bitiyor.

50

- Alman Haber Ajansı

NSDAP'nin ÜYE SAYISI GELİŞİMİ

İSRAİL BAŞKONSOLOSU'NUN ÖLDÜRÜLMESİNDEN NAZİ BAĞLANTISI ve MAHİR CAYAN OLAYININ İÇ Y Ü Z Ü

1925 sonu

27000

1930 Eylül

130000

1933 Ocak

850000

1936 Mayıs

2500000

18 Mayıs 1971 Pazartesi günü Türkiye'deki bütün haber

1939

5300000

ajanslarına ve gazetelere, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'un

1942

7100000

1945

8500000

kaçırılma olayı bomba gibi düşmüştü. 17 Mayıs'ta İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim El­ rom'un Mahir Çayan'ın önderliğini yaptığı Türkiye Halk Kurtu­ luş Cephesi adlı yasadışı örgüt tarafından kaçırılması ve örgü­ tün, tutuklu arkadaşları serbest bırakılmadığı takdirde El­ rom'un öldürüleceği yolunda açıklama yapması hükümetin tav­ rının iyice sertleşmesine neden olmuş. Olay üzerine başbakan yardımcısı Sadi Koçaş'm radyoda okuduğu hükümet bildirisin­ de, Elrom'un derhal serbest bırakılmaması halinde bu eylemi düzenleyen örgütle uzaktan yakından ilişkisi bulunan herkesin tutuklanarak sıkıyönetim komutanlıklarına teslim edileceği, başkonsolos öldürüldüğü takdirde de idam cezası öngörülen geriye yürütmeli yasalar çıkarılacağı açıklandı. Bu arada güvenlik güçleri yaygın bir tutuklama dalgası baş­ lattı. Türkiye'de ilk defa bir yasadışı örgüt bir yabancı üst düzey diplomatı kaçırmıştı. Efraim Elrom'u kaçırma nedeni olarak da hapiste bulunan arkadaşlarını serbest kalması olduğu söylen53

mistir. Bir erkek Harbiye Radyoevi'ne, Milliyet gazetesine ve

Eli çiçekli genç adam biraz sonra Taksim Meydanı'ndaki otobüs

Türk Haberler Ajansı'na telefon ederek Elrom'un THKP-C tara­

duraklarına geldi. Durakta kendi yaşlarında, elinde siyah çantası olan

fından kaçırıldığını bildirdi. Kaçırma eyleminin nedenlerini ve

bir başka gençle selamlaştılar. Sonra ikisi birden duraktan ayrıldılar.

örgütlerinin amaçlarını anlatan bildirileri, bu kurumların önün­ deki belirli yerlere bıraktıklarını telefonla bildirilmişlerdi. İnsanların ve haber ajanslarının merak konusuydu: hiçbir silahlı eğitim almamış üç kişilik bir örgüt, Mossad ajanlığı yap­

Biraz sonra birlikte bir apartmanın girişi önündeydiler. Kapıcı Galip Işık kapıyı açıp bekleyenlere, - Ne istiyorsunuz? diye sordu.

mış ve konusunda her türlü eğitimi almış bir kişiyi kaçırmayı

- Dr. fak Eskenazi'yi görmek istiyoruz.

nasıl başarmıştı?

- Dr. Eskenazi burada yok, İsrail'e gitti.

Yapılan çeşitli araştırmalarda olayı çeşitli kaynak ve örgüt mensupları şöyle anlatıyorlardı:

- Evde kimse yok mu? - Eşi burada. - O zaman eşiyle görüşmek istiyoruz, diyerek içeri girmek istediler.

17 Mayıs 1971 Pazartesi Saatll.OO

Üç kişiydiler. Üçü de düzgün giyinmiş genç insanlardı. Birinin elinde bir buket çiçek, birinin elinde siyah bir çanta vardı. Kapıcı geri çekildi, içeri girdiler. Kapıcı ile birlikte asansöre doğru ilerlediler.

Genç adam çiçekçi dükkânının kapısından girdi. - Dört kırmızı, dört beyaz karanfil istiyorum, dedi adam.

Asansörün yanına geldiklerinde elleri boş olan genç, kapıcının koluna girdi. Kapıcı irkildi. Aynı anda karın boşluğuna bir silahın namlusu­ nun dayandığını hissetti. Ne oluyor demeye kalmadan, sakin bir ses:

- Buket mi olsun yoksa böyle mi almak istersiniz, dedi çiçekçi.

- Sakın bağırma, sesini çıkarma, dedi.

- Buket olsun.

Ses sakin ama otoriterdi. Kapıcı uysalca başım salladı.

Çiçekçi Ömer Çetin alışılmış hareketlerle süsleyerek jelatine sardı

17 Mayıs Pazartesi günü öğleye doğru Taksim Seyhan apartma­

karanfilleri. Ağırdan almadı, acele de etmedi. Pek âdeti değildi, müşte­

nına Dr. Eskenazi'yi ziyaret amacıyla değil, İsrail Başkonsolosu Efra-

risine dikkatle bakmadı. Genç bir insandı işte. Kim bilir hangi genç kı­

im Elrom'u kaçırmak için gelmişlerdi... Kapıcıdan yandaki dairenin

zın gözlerinde ışıklar yanacaktı biraz sonra.

Kurtuluş Savaşı'nda komutanlık yapmış General Rafet Bele'ye ait ol­

Genç adam parayı uzattı, iyi günler diledi, çıkıp gitti. Harbiye İş-

duğunu öğrendiler, kapıyı açtırdılar. îçeridekilere sakin olmalarını, ses

haninın bitişiğindeki çiçekçi dükkânının sahibi en fazla iki saniye son­

çıkarmamalarım, kendileriyle problemleri olmadığını anlatarak apart­

ra unuttu genç müşterisini.

man girişini kontrol altına aldılar. Sonra dış kapıyı açarak dışarıda bekleyen diğer örgüt militanlarını da içeri aldılar.

54

55

Cevahir, apartmana gelecekleri içeri almak için kapıcı bölmesine

çırılması bir araya getirdi. Mossad ajanı olduğu gerekçesiyle ka­

geçerken, Ulaş rehinelerin başında bekledi. Elrom binaya girene kadar

çırılan ve nerede olduğu bilinmeyen Elrom'un bulunması için

kapıyı çalan herkes Rafet Bele'nin evinde beklemeye alındı. Saat

Türk gizli servis yetkilileri ve İsrail'den gelen yedi kişilik en seç­

13.30'a doğru Elrom dış kapıda göründü. Kapıcının ziline bastı, kapı

kin Mossad servis görevlileri bir kurtarma operasyonunun üze­

açıldı... İçeri girdi, dairesine giden merdivenlere yöneldi. Cevahir elin­

rinde çalışıyorlardı ki, 23 Mayıs günü Elrom'un cesedi İstanbul

de silah Elrom'a yaklaşarak, Rafet Bele'nin evine girmesini söyledi.

Nişantaşı'nda bir apartman dairesinde bulundu.

Konsolos direndi. Mahir elindeki silahın kabzasıyla Elrom'un kafasına

Bu olayın ardından silahlı Türk solu ve özellikle de THKP-C

vurarak etkisiz hale getirirken, İngilizce konuşarak Elrom'a durumu

üzerinde "çalışmaya" başlayan Mossad, çok kısa bir süre içinde

özetledi:

bu örgütlerin Lübnan ve İspanya'daki Filistin kamplarındaki si­

-Biz

Türkiye

Halk

Kurtuluş

Savaşçılarıyız.

Daha

fazla

direnmeyin ve bizimle gelin!" Elrom'u daireye aldılar. Kolonya ile elini yüzünü ovup kendisi­ ne gelmesini sağlarlarken, Mahir İngilizce olarak açıklamasına de­ vam etti. - Amacımız sizi rehin alarak cezaevlerindeki arkadaşlarımızı ser­ best bıraktırmak. Herkesin el ve ayakları bağlandı, ağızları banttandı. Üstlerine çe­

lahlı eğitim notlarından mali kaynaklarına kadar elindeki bütün bilgileri Türk istihbaratına vererek, THKP-C üyelerinin tek tek ya­ kalanmaları ve hatta öldürülmelerinde büyük rol oynadı. Mos­ sad'ın göndermiş olduğu seçkin elamanlarının başında bulunan şahıs Zirri Aharoni'ydi. Zirri Aharoni Mossad'ın en seçkin operas­ yon şeflerindendi. Sportif yapılı olan Aharoni, Uzakdoğu sporla­ rından judo uzmanıydı. Çok iyi Türkçe, İngilizce ve İspanyolca bi­ liyordu. Zirri Aharoni o dönemde ayrıca Türkiye masası şefiydi. Türkiye ile ilgili tüm yasadışı örgütler hakkında yetkin bilgiye sa­

kidüzen verip Elrom'u battaniye ve Perihan Bele'nin kürk mantosuna

hipti. O dönemde anti Amerikan görüşlü insanlar genelde ya ko­

sarıp eşya taşımakta kullanılan bir hurcun içine koydular. Görüntü

münist ya da anarşist olarak fişlenirlerdi.

kuşku uyandırmasın diye rehin aldıkları bir seyyar satıcının bavulunu da alıp hurçla birlikte Ulaş'ın kapıya getirdiği arabaya yerleştirdiler. Bavul bagaja, hurç arabanın arka koltuğuna yerleştirildi. Elrom'un şoförü az ilerde konsolosun binadan çıkmasını bekliyor­ du. Yanından geçip gittiler.

23 Mayıs günü Elrom'un ölüm haberini alan dönemin dışiş­ leri bakanlığı sözcüsü, İsrailli arkadaşına telefonda ne söyleye­ ceğini bilemiyordu. Nasıl oluyordu da Elrom kaçırılmış ve bir­ kaç gün sonra da öldürülmüştü? O zamanın şartlarına göre, bunu Türkiye'de yapabilecek ne

Bu olay tarihe "Balyoz Harekâtı" olarak geçmişti.

maddi ne de lojistik imkânları mevcut yasadışı bir Türk örgüt

İstihbarat alanındaki ilişkileri "rutin" bir işbirliğine giren

yoktu. Ayrıca var olan çoğu örgütün zihniyetinde, seslerini du­

Türkiye ve İsrail görevlilerini 17 Mayıs 1971 tarihinde İsrail'in

yurabilmek için eylemlerinde ya araba yakmak ya da molotof­

İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'un THKP-C tarafından ka-

kokteyli atmak vardı.

56

57

O dönem bir gizli servis yetkilisine göre; yakalandığı za­

tıktığını görmesiyle birlikte, Ulaş Bardakçı tarafından tabanca ile atı­

man Mahir Cayan ile yapılan özel görüşmede Cayan, Elrom'u

şa başlanılmıştır. Bu durum karşısında polis memuru Reşat Okutan

bir balıkçı teknesinde götürürlerken onu kimin vuracağını Ulaş

ile oda penceresi dışında bulunan diğer görevliler de karşı atışta bu­

Bardakçı ile yazı tura atarak belirlediklerini söylemiştir.

lunmaları sonucu, Ulaş Bardakçı, isabet eden 22 kurşun sebebiyle öl­

Ve yaptığımız araştırmadan anladığımıza göre, dönemin Emniyet 1. Şube Müdürü Mahmut Dilelir'in kaldığı binada Ulaş Bardakçı kalıyordu.

müş, görevli polis memuru Reşat Okutan ve Tamer Gürbüz hayati tehlike arz edecek biçimde yaralanmışlardır. Görevlilerce mahallinde yapılan tespit ve tahkikte: Ulaş Bardakçı

"Ulaş Bardakçı'nın Arnavutköy Üvez Sokak No. 8/1'deki evde

tarafından çatışmada kullanılan 9 mm. çaplı Smith-Wesson marka ta­

gizlendiği tespit edilmesi üzerine, 19 Şubat 1972 günü saat 07.00'de

banca ve 62 adet aynı çaplı mermi, yasaklanmış Marksist-Leninist ki­

mezkûr mahalle komiser Muavini Alican Özgenler başkanlığında po­

taplar bulunmuştur. Ulaş Bardakçı'nın üzerinde 11853,50 lira, ayrıca

lis memurları Reşat Okutan, Tamer Gürbüz, Tayfun Ergüven, Turan

gizli haberleşmeyi sağlamada kullanılan harfleri ifade eden muayyen

Koçak, Salim Somun ve Habib Gür'den müteşekkil tim gelmiştir. Ev

şekillerden ibaret şifre belgesi bulunarak, güvenlik kuvvetlerince zapt

çevresinde asker ve toplum zabıtası kuvvetlerince çevre emniyeti alın­

edilmiştir."

masını müteakip Alican Özgenler, Reşat Okutan, Tamer Gürbüz ve Turan Koçak, Ulaş Bardakçı'nın gizlendiği öğrenilen Lale Arıkdal'a

Bu olaydan bir süre sonra 1. Şube Müdürü öldürülmüş ve cinayeti işleyen bulunamamıştı.

ait daire kapısını çalmışlardır. Elrom'u kimin veya kimlerin kaçırdığı hakkında yukarıda Görevliler, kapıyı açan hale Arıkdal'a evde arama yapacaklarını,

anlatılan olaylar bazı kişi ve kişilerin istedikleri gibi o dönemde

başkaca kimse olup olmadığını sorduklarında, adı geçenin gayet soğuk­

yazılı kaynaklara aktardığı ve günümüzde çoğu insanın bildiği

kanlı bir şekilde evde yalnız oturduğunu, başka bir kimse olmadığını

şeylerden ibarettir.

beyan etmesi üzerine tim mensupları derhal eve girerek salon salaman­ je, bir küçük oda, bir küçük koridor, mutfak ve iki odadan ibaret daire­ de arama yapmaya başlamışlardır.

Peki nasıl olmuştu da Mahir Cayan ve arkadaşı Ulaş Bar­ dakçı, tarihe geçecek bu olaylar zinciri içine girmiş veya atılmış­ lardı?

Komiser muavini Alican Özgenler ve görevli memurlardan ikisi Lale Ankâal'dan gerekli görülen bazı konuları sorarken, polis memu­ ru Reşat Okutan küçük koridor nihayetindeki odaya girmiş, oda kapı­ sı soluna düşen köşedeki karyola üzerinde bir erkek ceketinin bulundu­ ğunu görerek arkadaşlarına burada erkek elbiseleri var diye seslenmiş­ tir. Bu sırada karyolanın karşısındaki duvara bitişik bulunan gardıro­ bun ön tarafının açıldığını, bir tabanca namlusunun dışarı doğru uza58

İsrail gizli servisi yetkilileri Elrom'u kaçıran ve öldüren kişi ve kişiler hakkında ayrıntılı bir bilgiye sahiptiler. Bu bilgileri Türk gizli servisi ile paylaşmış ve Mahir Cayan ve arkadaşı Ulaş Bardakçı'nın ölümüne sebep olmuşlardı. Kızıltepe olayında Mahir Cayan'ın yeri ve takibini belirle­ yip Türk istihbarat güçlerine bildiren kimdi?

59

O dönemi yaşayan Türk istihbarat yetkilisi şöyle anlatıyor­ du:

de olduklarının tespiti önceden yapılmış ve genelkurmay istih­ barat başkanlığına bildirilmiştir. Genelkurmay istihbarat daire

"O dönemde biz tespit edilen anti Amerikan yanlılarının oluştur­

başkanlığı 25 Mart 1972 yılında Ordu-Fatsa kaymakamını ara­

duğu örgütlerin hücre evlerine ait bilgilere ulaşsak dahi operasyon dü­

yarak kaymakamlığı açık tutmasını, oraya bir öncü birlik yolla­

zenlemek için ne personel ne de araç bulabiliyorduk. Operasyonla ilgi­

yacağını ve istihbarat daire başkanlığından yüksek rütbeli bir

li bilgiler zaten onlara ulaşıyor ve o evler terk ediliyordu. Elrom ola­

subayın da akşam helikopterle oraya geleceğini bildirmiştir. Fa­

yında ise kaçıran kişiler hakkında bilgiler bize çok çabuk geliyor ve

kat bir gün sonra Mahir Cayan ve arkadaşları 26 Mart 1972'de

kimse bilginin yabancı istihbarat kaynaklarından geldiğine dair bir te­

üç ingiliz teknisyenini de yanlarına alarak, Tokat ilinin Niksar

ori oluşturamıyordu. Mahir Cayan ve arkadaşı Ulaş Bardakçı'ya yöne­

ilçesine bağlı Kızıltepe köyüne kaçmışlardı.

lik düzenlenecek operasyon Türkiye'de ilk defa çok geniş ve kapsamlı

Nasıl oluyordu da Türk güvenlik birimleri 26 Mart'ta ola­

yapılan bir operasyon olacaktı ve biz sadece bir maşaydık. Sadece ma­

cak bir eylemi 25 Mart'ta, yani bir gün evvel biliyordu da, bu­

dalyonun görünen yüzü biz olacaktık.

nun önlemini alamamıştı?

Mahir Cayan, Ulaş Bardakçı ve arkadaşları

Ziri Aharoni ile 1996 yılında Tübingen'de yapmış olduğum

Elrom'u kaçırmalarının ardından İsrail gizli ser­

birebir görüşmede, bana Elrom'un kaçırılıp öldürülmesiyle ilgi­

visi Mossad tarafından takibe alınmış ve bulun­

li olarak şunları söyledi:

dukları yerler her zaman belirlenmişti. Mossad Türkiye'de operasyon yapmayı riskli bulduğun­ dan dolayı, belirledikleri adresleri Türk güvenlik güçlerine bildirmiş, suçluların yakalanıp yargı­ lanmalarını ve idam edilmelerini sağlamıştır. Mahir Cayan her zaman grup halinde dolaştı­ ğından dolayı, Mossad asıl istediği olan onları kendilerinin infaz etme isteklerini yerine getiremedikleri için, Cayan ve arkadaşlarının yakalanmaları ile ilgili Türk emniyet güçlerine istih­ barat konusunda yardımcı olmuşlardır.

Mossad içinde Elrom öldürüldükten sonra bunu öldürenlere kar­ şı bir intikam hissi doğmuştu, ama jeopolitik olarak Türkiye'nin konu­ mu A.B.D ve İsrail'e yakınlığından dolayı gerçekleştirilemiyordu. Biz de bu şahısları takibe alarak bunların tam olarak nerede bulundukları­ na dair istihbaratı, yakalanıp cezalandırılmaları için Türk istihbarat birimlerine bildirdik. Mahir Cayan ve ekibi Kızıltepe olayı olmadan on gün evvelinden itibaren 12 kişilik bir timin takibatı altındaydı. Ama bir türlü Cayan'ı tek başına kıstıramıyorlardı. Çünkü onu tek bir yer­ de kıstırsalardı, onu öldürmekten başka çareleri kalmayacaktı. Çünkü bir tek Cayan'ı vurmak o zamanlar Türkiye'de pek fazla yankı yapmaz­

Mossad, Mahir Cayan ve grubunu o kadar iyi takip ediyor­

dı, ama bütün ekibi kıstırarak havaya uçurmakla birçok insanın tepki­

du ki, atacakları her adımı ve giriştikleri tüm yasadışı operas­

sini alırlardı. Burada yapılacak tek şey, yerel güvenlik güçleriyle işbir­

yonları önceden öğrenebiliyordu. Üç ingiliz teknisyenin kaçırıl­

liği yapmaktı. Türk güvenlik güçlerinin bu şahıslarla çatışmaya girip

ma olayında ise, Mahir Cayan ve ekibinin Ordu ili Fatsa ilçesin-

öldürülmesi, olayın yakın bir yerinde olan timimin takibatçıları tara-

60

61

fından bana rapor edilerek bildirilmiştir. Ben de Türk istihbarat teşki­ latından bununla ilgili olarak operasyon raporunu aldım. Kendilerine minnettarlığımı bildirerek Ankara'da bulunan İsrail büyükelçiliğine gidip Tel Aviv'e kriptolu mesaj yolladım. Bu grubun İspanya ve Filis­ tin bağlantılarını sonraki aylarda yakalayarak cezalandırdıklarını ve

EICHMAN OPERASYONU ÖNCESİ

Türkiye'deki devrimci ve komünistlere ibret olsun diye bu şahısların öldürüldüğüne dair bilgi verdi. Ayrıca, bu takibatlar sırasında kaçak olan Hans Fichtel adlı SS

Mossad 1951'de İsrail'de kurulmuş gizli bir servisti. Kuru­

yarbayının da İstanbul'da izine rastladıklarını ve onun sahte bir Türk

cusu ufak tilki lakaplı, 1,60 boylarında İzzar Harel'di. İzzar Ha-

kimliğiyle İstanbul'da ikamet ettiğini söyledi. Odessa teşkilatında en

rel ilk ekibini 60 kişilik askeri timlerden oluşturmuş ve kurduğu

baş sıralarda olduğu için direkt söylemese de onu İstanbul'da etkisiz

Mossad'ın İsrail devletinin en seçkin özel istihbarat kuvveti ol­

hale getirdikleri belliydi. Bunun ne demek olduğunu kendisine sorma­

masını sağlamıştı.Kurduğu bu özel kuvvet, Araplara hiç göz aç-

mıştım, çünkü o zamanlar zor duruma düşebilirdi."

tırmamıştı, en ufak olayda veya saldırıda Arapları yok etmek

Elrom'un kim olduğu sadece kayıtlarda gecen ve doğrulu­

için çalışıyorlardı.

ğu şüpheli olan bilgilerle o dönemde yazılı ve görsel basında

1990'lı yıllarda Kanadalı bir Yahudi ve eski İsrail ajanı olan

hep yer aldı. Elrom kimdi ve İsrailliler için niye bu kadar önem­

Victor Ostrovski'nin çıkardığı Mossad adlı kitap, İsrail'in çıkart­

liydi? Mahir Cayan ve Ulaş Bardakçı neden Amerikan, Fransız

tığı mahkeme kararıyla ABD ve Kanada'da yasaklatılmaya. çalı­

veya İngiliz başkonsoloslarını değil de, İsrail başkonsolosunu

şılmıştı. Çünkü o kitapta da İsrail'in kuruluşu ve Mossad'ın dü­

kaçırmıştı?

zenlediği uluslararası operasyonlar hakkında çeşitli bilgililer ilk

Mossad için Elrom'un öldürülmesine ve katillerin bulun­

defa halka sunulmuştu ve bu Mossad'ın geleceği için hiç iyi ol­

masına neden bu kadar önem verilmişti ve cinayetin arkasında­

mamıştı. Çünkü Mossad'ın gerek Türkiye'de, gerekse diğer ül­

ki gizli sırlar ve güçler kimlerdi? İşte bu soruların cevabı Mos­

kelerde yaptığı tüm yasal ve yasa dışı operasyonlar anlatılıyor­

sad tarihine bakıldığında ve gizli kaynaklar araştırıldığında El­

du. Mossad 1952 ve 53 yıllarında İsrail'de Nazi'lerle ilgili bir ko­

rom'un gerçek perde arkası katillerinin istemeyerek veya bilme­

misyon kurmuştu. Nazi soykırımında görev alan suçluların ya­

den Mahir Cayan ve arkadaşı Ulaş Bardakçı olduğunu söyleye­

kalanması ve İsrail'de yargılanması amaçlanmıştı. Hazırlanan

biliriz. Bunun arkasında kaçak Nazilerin de olabileceği tezini de

bildirgede Mossad'a tam yetki verilmişti. İzzar Harel bu yetkiyi

yürütmek lazım.

aldıktan sonra Mossad içinde bir bölüm oluşturmuş ve bu bölü­ mün başına Efraim Elrom getirilmişti. Kurulan bölüm, çalışma­ larına hemen başladı.

62

63

İlk olarak, Avustralya'nın Graz şehrinde bu konulara vakıf

Almanla ilişkisi olduğunu, bu kişinin eskiden Almanya'da yük­

ve hayatını bu konulara adayan, 2005 yılının Eylül ayında 93 ya­

sek rütbeli bir subay olduğunu ve şu an Buenos Aires'te bir

şında ölen Simon VViesenthal (baş Nazi avcısı) ile bağlantıya ge­

Amerikan firmasında çalıştığını bildirir. Ayrıca mektupta Mar-

çildi. VViesenthal o dönemde Nazilerle ilgili bilgileri topluyor ve

tin'in babasının toplama kamplarında mahkûm sevkıyat sorum­

arşivliyordu. Bunu yapmasının nedeni: Kaçak olarak yaşayan

lusu olduğunu ve Almanya'daki soyadlarınm Eichman olduğu­

on bin SS Nazi subayı olmasıydı. Bunlar dünyanın dört bir ya­

nu da ekler. Mektubu okuyan savcı Bauer hemen bunu kendi

nında yaşıyor, yakalanıp yargılanmamak için sürekli yer değiş­

makamlarına iletir. Bu bilgi çok önemlidir ve sızma riski yük­

tiriyorlardı. Elrom ve ekibi 1954 yılında bu konuyla ilgili çalış­

sektir. Hemen Viyana'da bulunan Simon VViesenthal'i arayarak

malarına daha çok ağırlık vermeye başlamıştı. Dünyanın dört

bilgileri aktarır.

bir yanında yaşayan Musevilerle ilgili toplanan bilgiler aktarı­ lıp, Nazilerle ilgili olarak Latin Amerika devletleri olan Arjan­ tin, Brezilya, Peru, Uruguay, Şili gibi ülkeler üst seçilmiş, arama­ VViesenthal trene binerek Frank­

lar o devletlerde yoğunlaştırılmıştı.

furt'a gelir ve Ernst BaueıTe buluşur.

Elrom'a bağlı ekibin bir kısmı Almanya'ya giderek, aranan

Frankfurt'tan o dönemde İsrail'e

listesinde ilk onda olan Nazilerin doktoru olan Dr. Mengele ve

haftada bir uçak kalkardı. VViesent­

Adolf Eichman'ın akrabalarını ve aile fertlerini takip altına alıp

hal ondan mektubu ve yapılan araş­

sorguluyorlardı. Sorgulama, araştırmalar ve gelen ihbarlar Tel

tırma belgelerini alarak iki günlüğü­

Aviv'de bulunan Mossad Akademisi'nde değerlendirilir ve sak­

ne Viyana'ya geçme kararı alır. Ko­

lanırdı. 1953 ve 1960 yıllarında derlenen bilgiler ve deliller sonu­

nuyu hemen Harel'e iletir. Harel bu

cu toplam 35 Nazi subayı yakalanıp yargılanmış, 10'u idam

haber karşısında çok sevinmiştir. O

edilmişti.

da hemen Efraim Elrom'u çağırarak

Bu yakalama ve yargılama olayları İsrailliler için iyi bir ba­ şarı olarak görülmüyordu. Çünkü yakalanan Naziler, yakalan­

(Adolf Eichman, 1906-1962)

ekibi hazırlamasını ve Almanya'dan çok önemli bir konuğunun geleceği­

ma listesinin ilk 500'ü içinde son 400'lü sıralarda bulunan SS su­

ni bildirir. Tüm Mossad ajanları gelecek olan bu konuğu ve ge­

baylarıydı ve Top 10'daki subaylar halen yakalanamamıştı. 1960

tireceği bilgilerin ne olabileceğini heyecan ve merakla Mossad

yılının Kasım ayında Almanya'nın Stuttgart kentinde olan Ernst

genel merkezinde beklemeye başlarlar. İki gün sonra VViesent­

Bauer adlı Alman eyalet savcısına, Arjantin Buenos Aires şehrin­

hal, Tel Aviv havalimanına iner. Onu karşılamaya İzar Harel'in

den bir mektup gelir. Bu mektubu yazan Musevi kökenli gözle­

özel şoförü gider. VViesenthal'i alarak Tel Aviv dışında bulunan

ri görmeyen bir Arjantin vatandaşı, kızının Martin adında bir

Mossad genel merkezine götürür.

64

65

VViesenthal Mossad merkezine geldiğinde onu bina giriş ka­

le bir yerde oturmayacağını, onun kaçarken yüzlerce kilo altın­

pısında İzar Harel karşılar. İzar Harel ve VViesenthal kısa bir

la kaçacağını tahmin etmektedir ve Eichman'a benzeyen bir er­

sohbetten sonra özel bir odaya geçerek, konu hakkında ayrıntı­

keğin bu binada ikamet etmediğini, onun tipine benzeyen herhangi

lı bilgi paylaşımına başlarlar. VViesenthal, İzar Harel'e elindeki

bir kişinin de oraya girip çıkmayacağını raporlarında bildirirler.

mektupta yazan kişinin muhtemelen Adolf Eichman'ın olduğu­ nu söyler ve konuyu kendi ajanlarınca da araştırmasını ister. VViesenthal elinde bulunan mektubun bir örneğini ve araştırma sırasında topladığı bilgi ve kaynaklan İzar Harel'e teslim ettik­ ten sonra tekrar Frankfurt'a geri döner. Tel-Aviv'de hemen kriz masası oluşturularak istihbarat değerlendirilmesi yapılır. Harel hemen Elrom'a talimat vererek, beş kişilik bir ekiple Arjantin Buenos Aires'e gitmesini emreder. O zamanlar Buenos Aires'e İsrail'den uçak olmadığından, Londra üzerinden aktarmalı uç­ ması için biletler alınarak iki gün içerisinde Buenos Aires'e git­ mek için hareket edilir.

Elrom'a geri dönmesi için talimat verilerek İsrail'e ekibiyle dönmesi sağlanır. Elrom gitmeden bilgiyi veren Yahudiye Bu­ enos Aires İsrail büyükelçiliğinin telefonlarını verir. Eğer kendi­ sine yeni bilgiler getirirse bu bilgileri Almanlara değil de İsrail­ lilere vermesini ister. Üç ay sonra Eichman ile ilgili bilgi veren şahıs Buenos Aires'teki İsrail büyükelçiliğini arayarak onunla buluşmak ister. İrtibatçı binbaşı Goldman bu buluşmaya gider ve ne tür yeni bilgiler olduğunu sorar. Adamın diyeceği ilk şey şu olur: Eichman çalıştığı firma tarafından üç aylığına bir maki­ nenin montajı için Brezilya'nın ikinci büyük şehri Sou Paulo'ya gönderilmiştir. O sırada görevinden yeni döndüğünü, ayrıca

Orada İsrail Büyükelçiliği Askeri Ataşesi ekibi karşılar ve

Eichman'nın yeni isminin Ricardero Clement olarak kayıtlara

onlar için tutulmuş özel bir bina tahsis edilir. Elrom ve ekibi işa­

geçtiği ama büyük oğlunun adının Martin Eichman olarak ya­

damı sıfatında Buenos Aires'te bulunan bazı firmalarla irtibata

bancılar partisinde kayıtlı olduğunu iletir. Binbaşı Goldman bu

geçerler. Aynı hafta mektubu yazan Yahudiyle buluşup ondan

haberi duyunca sevinçten gözleri yaşarır. 2,5 milyon Yahudi ka­

bilgileri alırlar.

tilini belki de yakalama fırsatı yeniden doğmuştur. Binbaşı

Eichman'ın nerede oturduğu ve nerede çalıştığına dair bil­

Goldman hemen oradan ayrılarak bu haberi İsrail'de bulunan

giler alınır. Aranan Eichman listede ikinci sırada olduğu için ko­

Mossad genel merkezine teleksle iletir. Teleks geldiğinde Tel

nuya çok hassas yaklaşılır. Hata yapmamak için takibatlar Bu­

Aviv'de saat gece 2:30'du. Harel evinde uyurken koruması onu

enos Aires Slam bölgesi yani varoşların kaldığı Garibaldi soka­

arayarak ona teleks hakkında bilgi verir. Harel hemen giyinerek

ğına, Eichman'ın kaldığından şüphelenilen evin yanma kadar

Mossad genel merkezine gitmek için hazırlanır, evden çıkma­

yapılır. Ama ev ev değil, 30 metrekarelik bir baraka yanında

dan Elrom'u arayarak acil toplantı için genel merkeze gelmesini

ufak bir bahçesi olan bir gecekondu konumunda, tuğlalardan

emreder. Harel genel merkeze gelir gelmez teleksi okur, yüzün­

yapılmış, ancak hayvanların kalabileceği bir yerdir. Elrom İsra­

deki şaşkın ve sert ifade kaybolur, mimiklerde gözle görülür bir

il'e verdiği raporda 2,5 milyon Yahudinin katili Eichman'ın böy-

gevşeme yaşanır. Elrom da genel merkeze girer girmez meraklı ve heyecanlı bir şekilde Harel'in bulunduğu odaya girer. Harel

66

67

sin yüzünde bir sevinç belirtisi görülür. Toplanan deliller de ar­

teleksle bildirirler ve Harel durumu Dışişleri Bakanı ve Başbakan'a rapor eder.

tık Eichman'm Buenos Aires'te yaşadığını kanıtlıyordu, çünkü

2,5 milyon Yahudinin gaz odalarında katledilmesinin baş

Eichman'ın eski SS subaylarına ve Almanya'da bulunan tanı­

aktörü Adolf Eichman'ın savaş bittikten 16 sene sonra yeri tes­

dıklarına gönderdiği mektupların Buenos Aires'ten gönderildi­

pit edilmişti. Garibaldi sokak, No: 17'de kurulan tuzağın için­

ği belirlenmişti. Artık tüm bilgiler somut olarak Eichman'ın Bu­

deydi artık. İsrail'de yapılan toplantıda Harel, Adolf Eichman'ın

enos Aires'te yaşadığının birer ispatıydı.

Kidon timi tarafından infaz edilmesini istiyordu. Dışişleri Baka­

gelen teleksi Elrom'a ve diğer Mossad ajanlarına okutur. Herke­

Artık sıra Adolf Eichman'ı yakalamaya gelmişti. Bir plan

nı ve Başbakan buna karşı çıkmışlardı. Bunun sebebi ise tüm ka­

yapılmış ve Adolf Eichman'ı yakalamak için iki ekip kurulmuş­

çak Nazilere ibret olması için savaş suçları mahkemesinde soy­

tu. Bu ekipler ve görevleri şunlardı:

kırım suçundan yargılanmasını ve böylelikle diğer kaçak Nazi­ lerin de korkup Adolf Eichman gibi bir hataya düşerek yakalanmasıydı. İsraillilerin burada istediği şey aslında intikam değildi;

1. EKİP

amaçları Kaçak Nazileri yakalayıp yargı önüne çıkarmaktı.

5 kişiden oluşan Metsada, yani takip timi

Adolf Eichman'ın İsrail'e sağ bir şekilde getirilmesi emri El­ rom'a teleksle şifrelenmiş bir şekilde bildirilmişti. Elrom, Adolf Eichman'ı paketleyip İsrail'e götürmek üzere kafasında iki plan

2. EKİP 3 kişiden oluşan Kidon, yani infaz timi. Bu timde bir genel cer­ rahi uzmanı askeri doktor, bir lojistik ve ikamet organizasyon ele­ manı ve tim komutanı yarbay Efraim Elrom bulunuyordu. Kurulan bu ekipler Londra aktarmalı olarak uçakla Buenos Aires'e giderler. İkinci ekip Buenos Aires'in sakin bir semtinde bahçeli bir ev kiralar. İkinci alternatif olarak adresi gizli bir ev kiralayıp iki de araç satın alırlar. Araçların birine diplomat plakası fCD) takarlar. Üç ay evvelki bırakılan yerden takibata başlarlar ve takibatın ikinci günü Metsada timleri Adolf Eichman'la bir takibatta karşılaşırlar. Bu karşılaşmada Ricardero Clement'in aslında Adolf Eichman olduğunu tespit ederler. Hemen o akşam İsrail'e durumu

68

hazırladı. Elrom'un birinci planı şuydu: üç hafta sonra Buenos Ai­ res'te İsrail ticaret fuarı vardı. İsrail'den gelecek olan ticari he­ yetle beş kişilik bir destek timini de getirttirerek Eichman'ı giz­ lice bir uçağa bindirerek İsrail'e götürecekti. İkinci plan olarak, Eichman'ı Brezilya'ya kaçırarak orada karayoluyla Amerikan üstüne getirip, ABD üzerinden İsrail'e getirme imkânını da göz önüne almışlardı. Tabii yapılan bu ikinci plan biraz riskliydi. Elrom kafasında yaptığı bu iki plan­ dan ikincisine göre en az riski taşıyan birinci planı seçerek, Eich­ man'ın İsrail'e götürülmesini sağlayacaktı.

EICHMAN OPERASYONU

Ricardo Clement yani Adolf Eichman'ın evini 24 saat göze­ tim altına aldılar. Adolf Eichman tipik bir Alman olarak sabah 7.00'da evden çıkar, 8:30'da işyerinde olur, akşam ise 17:45 oto­ büsüyle evine gelirdi. Duraktan evine 1.8 km'lik yolu sabah ve akşam yürüyordu. Evde üç yaşlarında küçük bir erkek çocuk vardı. Bu çocuk Eichman'ın 1958'de dünyaya gelen oğlu Ricar­ do idi(Ricardo Eichman 1988 yılında Tübingen Üniversitesi Or­ tadoğu arkeoloji şefiydi. Halen aynı görevdedir. ). Eichman'ın oğluna kendi kod ismi olan Ricardo'yu vermesinin sebebi, iler­ de kendi öldüğü zaman Eichman soyadını alması içindi. Eğer kaçak bir yaşam sürmeseydi, oğluna kendi gerçek isim ve soy ismini vermeyi istiyordu. Elrom ve ekibi için artık beklenen gün gelmiştir. Eichman bir perşembe günü her zamanki gibi sabah saat 7:00'da işine git­ mek üzere evinden çıkar. Eichman işine giderken de Metsada ta­ kip timi onu işine kadar paketlemek için takip eder. Takip esna­ sında yolda yol bakım çalışması yapan işçiler nedeniyle, operas­ yon Eichman'ın iş dönüşüne bırakılmıştır. Çünkü yolda bakım için çalışan işçiler 16:30'da işi bıraktıklarında yol daha sakin ve hava daha karanlık olacaktır. Bu da operasyonun sağlıklı bir şe­ kilde ilerlemesi için daha elverişlidir. Elrom üst olarak kiralanan 71

villada telsiz başında doktorla birlikle bekler. İsrail'den ticaret

men dışarı çıkarak arkadaşlarına haber verir. 10 veya 15 kişilik

heyetiyle birlikte getirilen destek timi de villa etrafında ellerin­

bir grup Ricardo Clement, yani Adolf Eichman'ı aramaya baş­

de MP-3 silahlarıyla konuşlanmış olabilecek bütün ihtimallere

larlar. Ama hiçbir ize rastlayamazlar. Garibaldi sokağının sa­

karşı bekliyorlardı. Eichman saat 17:00'da otobüse binecek ve

kinlerinden biri Eichman'm bir minibüse zorla sokulup götür­

onunla birlikte takip timinde kadın ajan Clara da aynı otobüste

düğünü anlatır. Martin en yakın polis karakoluna giderek ba­

olacaktı. Clara bir evvelki durakta Eichman inmeden iner, he­

basının kaçırıldığını bildirir. Buenos Aires polisi derhal bütün

men Ziri Aharoni'nin kullandığı arabaya binerek otobüsü taki­

ekiplere kaçırılan Ricardo Clement'le ilgili bilgileri geçer. Mar-

be alır. Beş dakika sonra Eichman da her gün indiği durakta

tin'e babası eğer başına bir şey gelir veya bir terslik olursa ara­

elinde ufak bir torbayla iner ve yürür. 100 metre ilerde VW mi­

yarak yardım alabileceği bir telefon numarası bırakmıştır.

nibüsün önünde bir kadın durur ve çaresiz bir şekilde arabası­

Martin polis merkezinden ayrılarak hemen eve gidip, babası­

nın bozulduğuna dair belirtiler yaparak Eichman'm dikkatini

nın ona bıraktığı telefon numarasını alarak en yakın telefon

çeker. Minibüsün arkasında iki Kidon elemanı ve Eichman'm

kulübesine gider. Telefonda karşısına çıkan kişi babasının en

geliş yönünden elinde spor çantalı üçüncü Kidon elemanı Eich­

eski silah arkadaşlarının, yani kaçak SS subaylarının Latin

man arkasından yürür. Tam Eichman minibüsün yanma geldi­

Amerika'da yardım eli uzatan Odessa (Organisation Der Ehe-

ğinde 1,90 boyundaki bir Kidon elemanı Eichman'ı yakalayıp

maliye SS Ofiziere) yetkilisi çıkar ve onlara babasının kaçırıldı­

minibüsün içine atar. 2,5 milyon Yahudinin masa katilini yaka­

ğına dair bilgi verir.

larlar. Ziri Aharoni de ekibiyle minibüsü takibe alır ve telsizle Elrom'a "SERÇE EVİNE DÖNDÜ" parolasını vererek operasyo­ nun başarıyla gerçekleştiğini bildirir. Bu esnada Elrom dışarıda bulunan destek timine misafirlerin 15 dakika içinde gelecekleri­ ne dair işareti verir. Minibüs villanın içinde bulunan garaja gi­ rer. Hemen Eichman'a sakinleşmesi ve uyuması için iğne yapı­ lır. Elrom derhal büyükelçiliğe giderek İzzar Harel'e teleks geçe­ rek Eichman'm yakalandığını bildirir. İsrail'e sapa sağlam geti­ rilmesi ve operasyonun ikinci planına geçilmesi için emir bekler. Harel ondan, ertesi gün İsrail'den ticaret fuarı için heye getiren EL-AL Havayollarının İsrail'e geri dönen uçağıyla serçeyi yuva­ ya getirmesini ister. Saat 19:30. Eichman'm hanımı ve oğlu merak ederler. Eich­

Odessa'ran o dönemde Latin Amerika'da 1500'e yakın aktif üyesi vardı. Bu üyeler 1960'lı ve 70'li yıllarda CIA tarafından La­ tin Amerika'da komünistlere karşı silahlı eylemler yaparak Amerikalılara taşeronluk yapmışlardı. Odessa yetkilileri duru­ mu derhal Latin Amerika'da bulunan üyelere bildirerek hava­ alanlarını, tren garlarını aratmaya başlattı. Ekip Buenos Aires'de çıkışları tutularak aramalarına devam etti. Odessa yetkilileri Ar­ jantin polisiyle beraber çevirmeler yaparak aramalara başlamış­ lardı. Yapılan tüm aramalar cevap vermiyor, Ricardo Clement yani Adolf Eichman bulunamıyordu. Adolf Eichman, 12 saatlik uzun uykusundan olan bitenden habersiz şekilde uyandığında insanlık tarihinde görülmemiş bir katliam yaptığı için cezasını çekme zamanı geldiğini anlar.

man 12 yıldır hep dakik şekilde evine gelirdi. Oğlu Martin he72

73

Sabah olduğunda bütün ekip Buenos Aires'te bulunan rad­

Goldman hemen büyükelçiliğe gelerek parayı tamamlar ve İsra­

yolarda Adolf Eichman adında bir SS subayının kaçırıldığına

il ve Elrom'a operasyon için yeşil ışık yakar. Birinci tim hemen

dair haberler vermeye başlar ve ortalık bayağı karışır.

polis kıyafetlerini giyerek Eichman'ı havaalanına getirir. Uçağı

Elrom'un içinde Eichman'ı akşamki uçakla İsrail'e götürüp

arama bahanesiyle aynen planlandığı gibi uçağa biner ve pake­

götüremeyeceğine dair kaygılar oluşmaya başlamıştı ve bu kay­

ti yani Eichman'ı ikinci time yani Elrom'a teslim ederler. Elrom

gıları hissetmekte haklıydı. Çünkü havaalanlarına giren çıkan

ve timi Eichman'ı alarak İsrail'e getirirler. İsrail de Eichman'ın

tüm araçlar çok sıkı şekilde didik didik aranıyordu. Elrom, Eich­

gerçek kimliği belirlendikten sonra dünya kamuoyuna ve bası­

man'ı İsrail'e götürmek için İsrail Büyükelçiliğinde görevli olan

nına Adolf Eichman'ın yakalandığını ve İsrail'de olduğunu bir

binbaşı Goldmann'm yanına gider. Goldmann'm Arjantin polisi

basın toplantısında bildirirler.

ve askeri çevrelerle arası çok iyiydi. Goldmann'm Arjantin poli­

Buenos Aires'te bulunan Odessa mensupları içinde bir hu­

siyle o zamanlar rüşvetle yapamayacağı bir şey yoktu. Gold-

zursuzluk başlamıştı. Nasıl olmuştu da SS albayı Adolf Eich­

mann ve Elrom İzar Harel'e bir teleks çekerek Buenos Aires em­

man'ın yeri Yahudiler tarafından tespit edilmişti. Odessa teşki­

niyet müdürüne 50 bin dolar para teklif eder ve onun da bu tek­

latı üyeleri bunu gururlarına yediremiyorlardı. Ama diğer Ka­

lifi kabul edeceğini çok iyi bildiği için, havaalanına Elrom'u ve

çak SS subaylarının da yeri tespit edilmiş olabileceği ihtimalini

ekibini sokarak İsrail'e dönebileceklerini iletirler. Harel ortalık

göz önünde bulunduruyor ve hemen Arjantin'den çıkarmaları

çok karıştığı için ona temkinli bir şekilde yaklaşmasını, Eich-

gerekiyordu. Dr. Mengele'yi hemen Peru'ya götürmüş ve gü­

man'ın ellerinde olduğunu, fakat nerede olduğunu asla söyle­

venli bir yerde saklamışlardı.

memesini ister. Goldman'm kurduğu plan şudur: Ajanların hepsi Portekizce ve İspanyolca'yı çok iyi biliyor­

Odessa teşkilatı Adolf Eichman'ın kaçırılmasından kim so­ rumluysa yakalanıp öldürülmesi için ant içerler.

lardı. Onlara polis kimliği vererek uçağı arama süsü verip Eich­

1961 yılının Eylül ayında Tel Aviv yüksek mahkemesinde

man'ı uçağa sokacaklardı. İkinci tim de uçakta Eichman'ı teslim

Adolf Eichman'ın yargılanmasına başlanmıştı. Mahkeme salo­

ederek İsrail'e götürecekti. İlk tim karayoluyla Brezilya'ya gi­

nuna 80'e yakın seçkin seyirci katılmıştı. Dünya basını da bu du­

dip, oradan New York'a uçarak aktarmalı olarak İsrail, Tel

ruşmaya büyük ilgi göstermiş, 800 tane basın mensubu mahke­

Aviv'e döneceklerdi. Goldmann konuyu müdüre açar. Ona ya­

meyi dışarıdan takip etmişti.

pacağı bu yardımın tutulacağını, insanlık namına 2,5 milyon in­ sanın katilinin yakalanması için katkıda bulunmuş olacağını, karşılığında ise kendisine 50 bin dolar ödeneceğini söyler. Em­ niyet müdürü ise kendilerine yardım edeceğini, fakat karşılığın­ da onlardan 100 bin dolar istediğini söyler. Bu durum üzerine

Adolf Eichman davasında mahkeme salonunda onu kaçı­ ran tim komutanı Efraim Elrom ve yardımcısı Ziri Aharoni de vardır. (Ziri Aharoni, 1996 yılında yazdığı "Ben, Eichman'ı Ka­ çırdım" adlı kitabında da o davayı anlatmıştır.)

75

74

t

Mahkeme salonunda bulunan diğer bir konuk da Buenos

la ilgili haber ve fotoğraflar yayınlandı. Türkiye'de o zamanlar

Aires'te Tagblatm gazetesi yazan Roberto Kuhnled'tı. Roberto

Amerikan karşıtı hareketler vardı ama İsrail karşıtı haraketler

1941-1945'e kadar Hitler'in propaganda gazetesinde köşe yazarı

yoktu. Çünkü Türkiye'de ne aşırı sağcı-solcu görüşler, ne de ir­

olarak çalışmıştı. 1948 yılında Arjantin'e yerleşmiş ve mesleğine

ticai gruplar vardı. Ama 1960 yılından sonra ortaya çıkan ve

burada devam etmişti. Odessa teşkilatıyla çok iyi irtibatı olan

yüzlerce eski Nazi savaş suçlusunun kaçtığı Express hattının

bir adamdır. Mahkeme salonunda çektiği fotoğrafları ileride ka­

merkezi İstanbul'da Odessa teşkilatının merkezi vardı. Bu gay­

çak Nazilere vererek orada kimlerin mevcut bulunduğunun tes­

ri resmi merkezin yeri, İstanbul'daki Alman başkonsolosluğu­

pit edilmesinde bilmeyerek yardım etmiş oldu. 1962 Mart ayın­

nun karşısındaki ve günümüzde CNN TURK 5N1K programı­

da Tel Aviv yüksek mahkemesi Eichman'la ilgili nihai kararı ve­

nın sunulduğu binanın yanında bulunan binadır. Bu binada ça­

rir. 2,5 milyon Yahudinin katledilmesinde başrol oynayan ve in­

lışan elemanlar normal tüccar görünümündeydiler. Gayri resmi

sanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı idama mahkûm olmuş,

yaptıkları çalışmalara da devam ediyorlardı. Bunlar İsrail dev­

Mayıs 1962'de idam edilmiştir. Elrom ve ekibi İsrail devletinin

letinin ve bunun dış temsilciliklerine karşı yapılabilecek saldırı

verdiği en büyük kahramanlık nişanıyla ödüllendirilmiştir.

planlıyorlardı.

Ödülü İsrail devletinin kurucusu David Bengurion kişisel ola­ rak vermiştir.

Türkiye'ye atanan İsrail başkonsolosunun özgeçmişini araştırmaya başlamışlardı. İstanbul'da bulunan Odessa örgütü­

Odessa yetkilileri bu idam olayından sonra boş durmuyor­

nün başında benim yapmış olduğum araştırma sonucu çıkan

du. 1963 Ağustos ayında Buenos Aires Emniyet Müdürü çapraz

isim Alois Bronner'den başka kimse değildi. Çünkü Bronner şu

ateşe tutularak öldürülüyor. Aynı ay Buenos Aires'te bulunan

an 93 yaşında ve Suriye'nin başkenti Şam'da kaçak olarak yaşa­

Yahudi sinagoguna bomba konuluyor: 2 ölü 15 yaralı. Yine 1963

maktadır. Kendisi 120 bin Yahudinin gaz odalarında katledilme­

yıllında Latin Amerika'da yani Adolf Eichman'm asılmasından

sinin baş sorumlusudur. Yıllarca Türkiye'de yaşayarak Elrom

sonra, birçok Yahudi mahallesine bombalar konuluyor, basında

suikastından sonra Suriye'ye kaçmıştır. Şu an arananlar listesin­

anti-semitist yazılar çıkmaya başlıyor ve Yahudi düşmanlığı git­

de birinci sıradadır. Bronner Nazi suçlusu olarak Odessa teşki­

tikçe artıyordu. Bunları organize eden ise Odessa üyeleriydi.

latı İsrail başkonsolosunun Adolf Eichman davasında çekilen

Mahkeme salonundaki insanların kimlikleri tespit edilmeye ça­

fotoğraflar içinde tespit edilmişti. Orada niçin bulunduğuna da­

lışılıyordu ama hiçbir başarı sağlanamıyordu. Tespit edilenler

ir tahkikatlar yapmaya başlar. Muhtemel olarak Adolf Eich­

de İsrail'de oturuyordu. Odessa'nın araştırma yapamadığı tek

man'm kaçırılması ile ilgili Elrom'un bir parmağı olabileceğine

yerdi İsrail. Elrom ajanlık kariyerini 1965'te bitirerek Dışişleri

dair kanaatler getirmeye başlarlar. Ve onu nasıl cezalandırabile­

Bakanlığına geçti. Diplomat olarak o görevde başarılar elde

cekleri hakkında planlar yapmaya başlarlar, çünkü işinin bitir­

edip, 1969 yılında Türkiye'ye İstanbul Başkonsolosu olarak

mek istedikleri şahıs İsrail büyük konsolosudur. Herhangi bir

atandı. Türk basınında da Elrom'un konsolos olarak atanmasıy-

sinagog veya rüşvetçi bir memur değildi ve ona yapılacak her-

76

77

hangi bir saldırı da Türkiye'de yaşayan kaçak Nazi subayları için bayağı sorun olabilirdi. Türkiye 2. Dünya Savaşı'nda bağımsız kalarak her iki tara­ fı da iyi bir diplomasiyle idare etmiştir. Kimse Türkiye'de kaçak Nazilerin yaşayabileceği ihtimalini düşünmemiştir. Çünkü her­ kes kaçakların Latin Amerika'da olabileceklerine dair ihtimaller yürütüyorlardı. Çünkü Adolf Eichman Arjantin'de yakalanmış­

bu ilişkiyle ilgili haber alırsa ortalığın karışma ihtimali büyük­ tü. Onun için arada hep biraz mesafe bırakılmıştı. Ama Nazi­ ler de uzun zamandır Yahudilere karşı saldırılarda bulunma­ mışlardı ve amaçları Führerlerinin bıraktığı Musevi vasiyetini yerine getirmek ve dünya âlemini sistematik olarak yok et­ mekti. Fakat şu faktörü de göz ardı etmişlerdi: karşılarında ar­ tık zayıf bir Yahudi dünyası yoktu.

tı. Dr. Mengele'nin de Arjantin'de yaşadığına ve sonrasında kaç­

Dört bin yıllık sürgün ve kaçıştan sonra Musa peygamberin

tığına dair bilgi ve kanıtlar vardı. Ama tabii Türkiye'de baş Ya­

evlatları kaçtıkları ana vatanlarında huzur içinde yaşamak hak­

hudi düşmanı Alois Bronner, Adolf Eichman'm intikamını al­

larına sahip olmuşlardı. Onların yüz yıllardır çektikleri haksız­

mak ve dünya kamuoyuna biz halen varız demek istiyordu

lıklara ve katliamlara artık baş eğme niyetleri yoktu ve karşıla­

Odessa'nın maddi imkânları çok iyiydi, o zaman camilere gide­

rına gelebilecek her düşmanlığa karşı koyma imkânına sahipti­

rek İsraillilerin Filistin'de neler yaptıklarının ve Müslümanların

ler. Ellerinde çok iyi bir gizli servisle dışarıdan İsrail devletleri

orada Yahudiler tarafından katledildiğinin fetvası verdiriliyor­

ve vatandaşlarına gelebilecek her düşmanca saldırıyı önceden

du. Ama Amerikan karşıtı propagandalar yapılmıyordu.

belirleyip önlem alma imkânları vardı. İsrail gizli servisi Mos-

Amerika'nın 1950'de soğuk savaşın bitimine kadar sürdü­ ğü yeraltı çalışmalarına Adolf Hitler ve adamları 1930'larda başlamışlardı ve tabii Amerikalılar eski düşmanlarının bu ko­ nuyla ilgili yardımlarına minnettardılar. Bu teşkilatın adını da İtalyanca Gladio koymuşlardı. Gladio'nun görevi, komünizm­ den istila edilen herhangi bir Nato devletinde gizli bir bütçe ve militan gruplar oluşturarak bir çalışma yapmaktı. Ama tabii bunların görevleri de, savaş olmayan zamanlarda komünist idealistliğini yürüten insanları pasifize etmek ve rejimleri yık­

sad dünyanın en küçük gizli servisiydi. 2000 yılında aktif maaş­ lı 1180 elemanı olan, tabii bunların içinde çaycı, sekreter ve te­ mizlik elemanlarının da dahil olduğunu hesaba katarsak gerçek elem sayısı 800'leri buluyor. Ama dünya çapında 20 milyon in­ sanın Mossad'a bilgi verdiğini düşünürsek, bunların içinden de sırf 18 milyonun Yahudi asıllı olduğunu hesaba katarsak, Mossad gibi bir teşkilatın dünyanın dört bir yanında olan olayları Amerikan haber alma servislerinden daha evvel bilmesinin se­ beplerini anlayabiliyoruz.

maktı. Yani Odessa teşkilatı 1960'tan sonra Amerika Haber Al­ ma Teşkilatı'yla iç içeydi. Ama aralarında bulunan Nazi men­ supları dünya çapında insanlığa karşı işledikleri suçlardan do­ layı CIA ve Pentagon'u bayağı zarara sokuyordu. Çünkü Ame­ rikan ekonomisini ayakta tutan Yahudi sermayesiydi ve onlar

78

7')

Mahir Cayan bağlantısı

rusu Türkiye'de Nazilerle ilgili bir balta girmemiş orman oldu­

Mahir Cayan ve arkadaşları 60' lı yılların ortalarına doğru

ğu ve ekspres hattının içeriğine dair haberler çıkabilirdi.

dünyanın her yerinde gerçekleşen öğrenci hareketlerini Türki­

İsrailliler zaten arka kapı saydıkları Türkiye'ye gelerek pa­

ye'ye taşıyıp Amerikan karşıtı ruhu Türk camiasında aktifleştir-

ket operasyon yapabilirlerdi. Ve Efraim Elrom kaçırılıyor, yıllar­

mek konusunda oldukça

başarılıydılar. Amerika'nın Viet­

dan 1971. Emniyet genel müdürlüğünün o zamanki istihbarat

nam'da yaptığı katliamlar onlar için bardağı taşıran son damla

dairesinin adı Önemli İşler Müdürlüğ) konuya el atıyor, tahki­

olmuştu. Altı askerin Dolmabahçe sarayında denize dökülmele­

kat yapıyor. İstanbul'da yollarda ilk defa çevirmeler oluyor ve

ri ve o zamanın İstanbul valisinin genel talimatıyla eğlence mer­

evler basılıyor. Emniyete gelen bir ihbar telefonuyla İstanbul'a

kezlerine ve Taksim meydanına vatandaşlarımızın girmeme ka­

gelen İsrail ajanlarının bilgilerini değerlendiren o zamanın

rarı o zamanlar solcusunu da, daha yeni türemeye başlayan sağ­

önemli işler müdürü olayın faillerinin anarşist sol çevrelerde

cısını da hareketlendirmiştir. Mahir Çayanlarm o zamanlar işle­

aranacağına dair basma belirtiler verir. Ama tabii isimler veya

dikleri suçları şimdiki T.C.K.'ya göre üç sene hapislik cezalardı.

grupların ismini vermez. İki gün sonra Elrom kafasına sıkılmış

Araba yakmalar, adam dövmeler ve bildiri dağıtmalar onların o

kurşunlarla arabanın bagajında bulunur. Gelen bir ihbar telefo­

zamanlar yaptığı eylemler ( O zamanın şartlarına göre yıkıcı ve

nuyla arabanın nerede olduğunun tespiti yapılır. Tabii suçlular

anarşist dil ve eylemler) bugünkü Türkiye'mizde, medyadan ta­

hem gelen gizemli ihbar telefonlarında verilen hem de Elrom'un

kip ederseniz, İstanbul gibi bir metropolde her gün oluyor. Sa­

dostu Ziri Ahara'nm verdiği isimdir. Mahir Cayan ve arkadaşla­

nıklar bu tip suçlarda tutuksuz yargılanıyorlar. 1960'larda yapı­

rı gerisini ve olayın gidişatını biliyor. Suçlular çalışmada vuru­

lan araştırmalara göre Türkiye'de 200-300 kaçak Nazi subayı ya­

luyor ve sonra ölüyorlar. Elrom olayı da T.C.'de işlenen birçok

şıyordu.

cinayet gibi kapanıyor.

Bunların hepsi olmasa da 40-50 tanesi Odessa teşkilatında

Gelelim yaptığım araştırmalara... Benim tezim o zamanın

aktif rol almışlardır. Aralarında en kıdemlisi Alosis Bronner'di.

şartlarına göre bu olayın böyle kapanmasına sebep veren unsur­

Bronner'e göre Elrom'un Adolf Eichman'm olayında kesinlikle

lara dayanıyor: 1. Odessa teşkilatı 1955'ten 1980'lere kadar Tür­

parmağı vardı ve onu bu kaçırma olayıyla ilgili sorumlu tutmak

kiye'de aktifti ve başında Elrom öldürülünceye kadar Alois

istiyordu. Kendi yakın çevrelerinde oluşturduğu bir ekiple El-

Bronner vardı. Adolf Eichman'ın kaçırılmasının arkasından inti­

rom'u gece gündüz takip etmeye başladılar. Hangi cafelere git­

kam olarak yapılmış, Elrom Odessa teşkilatının vurulacaklar lis­

tiğini ve hangi sinemalarda film seyrettiğini öğrendiler. Amaçla­

tesinde en baş sıralarında yer almıştır. Elrom'un Mahir Cayan

rı Eichman'ın intikamını almaktı, başka bir şey değil. Kendi öz

ve arkadaşları tarafından öldürülmesi onların da işine gelmişti.

geçmişlerinin Türkiye'de yaşadıkları süre içinde deşifre olma­

Anlayacağınız Cayan ve arkadaşları istemeyerek de olsa bir ne­

ması gerekiyordu. Çünkü olursa onların peşinde ve daha doğ-

vi bilmeden Nazilere tetikçilik yapmışlardır.

80

8]

Herhalde Elrom'un tam özgeçmişini bilselerdi, bu konu

Gelelim İsraillilere ve Mossad'a. En iyi ajanları öldürülmüş­

tarihimizde daha değişik şekilde yerini bulurdu. Elrom'un öl­

tü ve İsrail ilk defa zor duruma düşmüştü. Çünkü bir yandan

dürülmesi tabii kaçak Nazileri de zor duruma düşürmüştü.

büyük abisi ABD'nin komünizme karşı desteklediği Odessa teş­

1988'de Bronner'in Şam'daki bir arkadaşı, ona Şam'ın İstan­

kilatı vardı, bir yandan da kendilerinin ABD ile yaptıkları işbir­

bul'dan daha kötü olduğunu, İsrailli yüksek düzeyli bir dip­

liği hem komünistlere karşı hem de Araplara karşıydı. Tabii

lomatın öldürülmesi ve bunun organizasyonunda kendisinin

Mossad Elrom'un Alois Bronner ve ekibi tarafından öldürülmek

de dahil olduğunu, bu diplomatın Adolf Eichman'ın kaçırıl­

istendiğini biliyordu ama bilmemezliğe geldi, çünkü onlar için

masıyla bağlantısı sebebiyle öldürüldüğünü söylemiştir. Evet,

bu cinayeti Mahir Cayan ve arkadaşlarının yaptığı tezi işlerine

bu açıklamaları yapan şahıs hâlâ Şam'da yaşamaktadır ve yüz

yarıyordu. Türkiye ihbarla yanlış zanlıların yakalanmasına im­

binin üzerinde insanın ölümünden sorumlu olan Alouis Bron­

kân tanındı ve gizlice Odessa teşkilatının İstanbul'daki ikinci

ner'dir. Bronner ayrıca o zamanki Türk emniyetini yanlış bil­

elemanın infazını gerçekleştirdiler. Bronner'in kaçış sebeplerin­

gilerle ve sahte ihbarlarla yanlış yere yönlendirdiklerini söy­

den biri de buydu. Türkiye'de komünistlere karşı bir hareket ba­

lemiştir.

şarısı kazanılmıştı, bu büyük ağabeyleri ABD'nin de işine yarı­

Bu ifadelerden şu tezi yürütmek zorunda kalıyorum: Odessa Gladio'nun emri altında Türkiye'deki anti-komünist güçleri paramiliter olarak destekliyordu, bu cinayetin Mahir Cayan ve arkadaşları tarafından yapılmasını da. Ne kadar Cayan'ın arka­ daşları polise verdikleri ifadelerde olayı onların işlemediğini belirtseler de, ifadelerin o zamanın şartlarında ağır işkence altında alındığına dair kanıtlar vardır. Elrom öldürüldükten sonra Tür­ kiye'de komünistlere ve devrim görüşlü kişilere karşı aynı Latin Amerika'da yapıldığı gibi gizli bir temizleme operasyonu başla­ dı ve ilk defa silahlı çatışmalar çıktı. Düşünürsek, Elrom öldü­ rülmeden evvel emniyet veya Türk istihbaratı sağ-sol eğilimle­ rini Türkiye'yi bir iç savaşa sürükleyecek pozisyona kadar getir­ mişti. Bunların hepsi 80 ihtilalinden bir kalemdi, kesildi... 13

yordu. Çünkü o sıralar Türkiye haşhaş ambargosu yüzünden bayağı sıkıntılar yaşıyordu ve direkt olarak ABD'ye bağlıydı. Amerika için de Türkiye stratejik yönden çok yaralı bir devletti. Bu devletle Amerikan karşıtı güçlerin dolaylı yolla yok edilme­ si herkesin yararmaydı. Ama tabii şunu da söylemek lazım: Mossad, daha doğrusu Elrom'un arkadaşları onun aktif görev­ den ayrılarak diplomatik ajanlığa geçmesini hiç desteklemedi­ ler. Onu makamına geçtikten sonra birçok kez aktif göreve ça­ ğırdılar ama Elrom bunu kabul etmedi. Türkiye'nin zor bir dev­ let olduğunu ve İstanbul'un yabancı ajan kaynadığını ve onun İstanbul'da çokça sorunla karşılaşabileceğini ve yaptığı aktif gö­ rev sırasında düşmanları tarafından deşifre olacağını her hafta­ lık rutin toplantılarda kendisine iletildi ama boşundaydı.

Eylül 1980 yılında ne anarşist vardı, ne de ülkücü; hepsi sanki bir gizemli güçten dur emri almışlardı.

82

83

Sonuç: Efraim Elrom'un öldürülmesi Türkiye'de ve Ortadoğu'da neleri değiştirdi? Bütün anarşist sol görüşlü devrimci güçler ya­ saklandı. Herkes idam veya ömür boyu hapis aldılar. Mahir Ca­

DR. MENGELE GELMEDİ, ÇÜNKÜ O 1978'DE

yan ve arkadaşları öldürüldü, Deniz Gezmiş ve arkadaşları asıl­

PERU'DA KANO KAZASINDA ÖLMÜŞTÜ

dı. Türkiye'de ilk defa sağcı milliyetçi cephe ortaya çıktı. Türki­ ye'ye yapılan haşhaş ambargosu kalktı. Amerika ilk uzun mevzili atom başlıklarını Türkiye'ye getirdi. İsrail'le bazı anlaşmalar yapıldı. Savunma sektöründe Türkiye'de ilk iltica faaliyetleri ve gruplar ortaya çıktı.

Dr. Josef Mengele 1912 yılında Almanya'nın Bavyera eyale­ tinin 25 bin nüfuslu Günzburg şehrinde doğmuştur. Babası zen­ gin bir sanayici olarak Günzburg şehrinde Mengele traktör ve römork fabrikasının sahibidir. Oğlunu ileride bu fabrikanın ba­

Değerlendirmeyi kitabı okuyan okuyucularımıza bırakıyo­

şına geçirmek istediğini bu ufak kasabada herkes bilirdi. Oğlu­

rum. Memleketin jeopolitik yönden ne kadar önemli olduğunu,

nun ders notları o kadar iyidir ki, her sene sınıfını birincilikle bi­

o zamanki stratejik konumu sebebiyle dış güçler tarafından ka­

tirir. Biyoloji dersine yatkınlığıyla bilinen bir öğrenciydi. Herke­

rıştırıldığını ve bunun ekonomik yönden nelere mal olduğunu

se tıp okumak istediğini belirterek, bu vesileyle babasının hep

hepimiz biliyoruz...

tepkisini alırdı, çünkü onun ticarete yatkınlığı hiç yoktu ve bu ufak kasabadan da gitmek istiyordu. 1930 yılında Heidelberg tıp akademisine giderek, 1935 yılında birincilikle mezun oldu. Öğrenci yıllarında NSDAP Partisi'nin gençlik koluna üye olmuş ve partide bayağı başarılar kazanmıştı. Sınıf birincisi olduğu için ve parti üyeliğinden dolayı Nürnberg Hastanesi'ne tayin edildi. Nürnberg Hastanesi o zamanlar yeni kurulan SS birlikleri­ nin mensuplarının gittiği hastaneydi. SS Hitler'in özel birlikle­ riydi, bu birlik önce 10 bin, 1930'da 100 bin ve 1943'te de 350 bin seviyesine çıkarılmıştı. 1936 yılında SS'lerin başı Heidrich Nürnberg Hastanesi'ne gelerek genel cerrahi kısmında bir hafta yatacaktır. Bu esnada genç, dinamik ve mesleğine vakıf bir dok­ torla tanışır. Bu doktor Dr. Mengele'dir.

85

Heidrich ona SS doktoru olması için ricada bulunur. Çünkü

1939 yılında Polonya Almanlar tarafından istila edilmiştir.

bu özel birliğin doktorlarının da özel olması gerekmektedir.

Ve Alman ordularını durduracak derecede nizami bir ordu kar­

SS'in labora tu varlarında ve deney yerlerinde çok eksikliği vardı

şılarına çıkamıyordu. Birkenau Polonya'nın Çek sınırına yakın

ve Mengele gibi iyi doktorlar da işine yarardı. Ona şu anki ma­

bir kasabadır. Bu kasabada Himmler'in ve Heidrich'in SS'leri,

aşının iki katını teklif eden Heidrich, karşısındakinin Mengene

dünyada şimdiye kadar görülmemiş bir toplama kampı yaptır­

traktör fabrikasının vârisi olduğunu bilmiyordu. Bunu ileride

dılar. Bu toplama kampı bütün ufak kamplardan toplanan ve ar­

öğrenecektir. Mengele, Heidrich'e maaşının şu ankinden fazla

takalan insanların yok edileceği bir yerdi, yani insan mesanesiy-

olmaması şartıyla, onu ne zaman isterse çağırabileceğini söyle­

di. 1941'den 1944' ün Aralık ayma kadar toplam olarak 2,6 mil­

yip teklifi kabul eder. Heidrich çok duygulanır. 3. Reich'ın böy­

yon insan sistematik şekilde katledilmiştir. Himmler buraya baş

le vatansever bir evladını kendi teşkilatında görmek onu duy-

tabip olarak Dachau kampında görevli olan Dr. Mengele'yi ge­

gulandırmıştır. Bir ay sonra Bavyera'nın Dachau şehrine, siyasi

tirir. Çünkü Mengele'nin son buluşu, bir tür gazın su ve buhar­

suçluların yattığı, Almanya'nın ilk toplama kampına Heid­

la karışımında insanların bir dakikada ölmesini sağlayan bir bu­

rich'in özel emriyle başhekim olarak atanır.

luştu. Söz ettiğimiz gaz ünlü Ziklon-B gazıdır. Bu gaz başka bir

Dachau kampı insanlara birçok deneylerin yapıldığı insan­ lık dışı bir kamptı. 1940'ta gaz odaları yapılmış ve 1941'de bu gaz odaları ve krematoryumlar faaliyete geçmiştir. Burada Mengele'nin yapacağı deneyler ileride Alman ordusunun doğuda

Alman biyolog tarafından bulunmuştur. Ve o biyolog tarafından Yahudi kökenli insanlara Dachau kampında denenmiştir. Bu ça­ lışmanın hızlanması için de doktor Mengele bunu buhar ve su karışımıyla denemiş ve başarılı olmuştur.

yapacağı hareketlerde çok işine yarayacaktır. Mengele ilk kaş­

1940 Kasım ayında Almanya ve Almanya'nın istilası altın­

mir kamuflajların askerlere giydirilmesi için tıbbi deneyler ya­

daki devletlerde bulunan kamplarda 4 milyona yakın Yahudi

parak, bunun -30 derecede insan vücudunu dondurmayacak

bulunmaktadır. Hitler bunların son çözümünü 1941 yılının

kumaş olduğunun tezine varmıştır. Bu, Berlin'deki siyasetçile­

Ocak ayındaki konferansta verir ve Himmler'e verilen tam yet­

rin ve Hitler'in bu genç doktora dikkatlerini çekmiştir. 1939 yı­

kiyle Yahudi sorununu Avrupa ve dünyada kökünden çözmek

lında Hitler Mengele'yi Berlin'e çağırarak ona yılın tıpçısı ödü­

ister. Öldürme mekanizması gizli ve delil bırakmayacak şekilde

lünü verir. Ve onu çok özel bir konu için makamına çağırtır. Hit­

ister. Dr. Mengele de bu imha mekanizmasına kendi metotlarıy­

ler'in bir sorunu vardır: kendisi çocuk yapamadığı için bunu na­

la katkıda bulunmaktadır. Mengele'nin uzmanlık dalı ikizler ve

sıl yapabileceğine dair ondan bilgi ve çalışma yapmasını ister.

siyam ikizleri üzerinedir. Ve kadınların altı, yedi ve sekiz ayda

Mengele, şimdiki tıpta tüp bebek dediğimiz sistemi 65 yıl evvel

yapacakları erken doğumlardan doğan çocukların yaşama süre­

araştıran ilk tıpçıdır. Latin Amerika'ya kaçtığında, oradaki in­

cinin ne kadar olacağına dair çalışmalar yapan bir katildir. Men­

sanlara yaptığı çalışma ve deneylerle bu konuyla ilgili tıp litera­

gele 2800 kadını zorunlu olarak hamile bıraktırmıştır. Bu insan­

türünde de ileride adını duyuracaktır.

ları o zamanlar narkozsuz şekilde bıçak altına yatırarak, birço-

86

87

ğunun daha doğumunu gerçekleştirmeden kanamadan ölmele­

yani Nürnberg savaş suçluları mahkemesi başlamadan, Dr.

rine sebep olmuştur. Bu insanlar daha sonra fırınlarda yakılmış­

Mengele'nin yaptığı bütün barbarca suçlar üzerine bir dosya ha­

lardır. Dr. Mengele'nin yapmış olduğu bu vahşi deneylerden

zırlanmıştı. Ve acilen bu şahsın yakalanması için Bavyera'daki

dolayı, adı kampta "ölüm doktoru" olarak geçmeye başlar.

(MP) askeri polise talimat verilmişti. O zamanlar Mengele aile­

Mengele 1940'tan 1944 Kasım ayma kadar

si, Günzburg şehrinde en büyük işveren oldukları için sevilen

toplam olarak 8 bin kişinin ölümünden sorum­

bir aileydiler. Tabii bu ailenin vârisinin insanlık suçlarını

ludur. Mengele ünlü Alman ilaç fabrikası Ba-

1960'lardan sonra anlamaya başlarlar. Savaştan bir sene sonrası­

yerln ürettiği ilk ilaçları da kampında Yahudi-

na kadar Mengele ismi Günzburg'ta dokunulmaz bir statüdey­

lerde dener. Bu ilaçların insan vücudunda ne

di. Amerikalıların Mengele'yi aradıkları şehirde kulaktan kula­

tür hastalıklara yol açacağını araştırır. 1944 Ka­

ğa dolaşır ve Dr. Mengele'nin kaçmaktan başka şansı kalmamış­

sım ayında Kızılordu, Birkenau şehrini istila

tır. O zamanlar yeni kurulan Odessa teşkilatı tarafından önce İs­

ettiğinde, kamptaki bir deri bir kemik kalmış insanların resmin-

viçre'ye kaçırılır. Her şey yatıştıktan sonra, Vatikan'ın organize

deki tablodan, burada nasıl bir vahşetin işlendiğinin ve insanlık

ettiği fare hattından İsviçre pasaportuyla ünlü birkaç Nazi'yle

tarihinde görülmemiş katliamın yapıldığının farkına iki üç ay

birlikte Arjantin'e kaçar. Bu onun için tabii zor bir karardı. Al­

sonra varır. Sorumlular kampın komutanını ve üst subaylarını

manya'da kalsa asılacağından, Almanya'da başka şehirlerde

1945'in Ocak ayında idama mahkûm ederek asarlar. Geri kalan

kalma şansı yoktu. Çünkü Dr. Mengele'nin fotoğrafı birçok ga­

üst düzey sivil bürokratların çoğu tutuklanıp 1946 ve 1947 yılla­

zetede çıkmıştı. Arananlar listesinde top 50'de bulunuyordu. O

rında aynı kamp komutanları gibi idam edilirler. Dr. Mengele ve

zamanlar kurulan Yahudi intikam timleri onu buldukları yerde

ekibi Kızılordu kampı basmadan iki gün öncesinde Mengele'in

infaz edeceklerdi. Bu korku da Mengele'yi, istemeyerek de olsa

Bavyera'nm Günzburg şehrine kaçarak saklanırlar. Mengele

hayatının geri kalanını Arjantin'de devam ettirmeye götürecek­

Günzburg'ta hiçbir şey olmamış gibi muayenehane açarak ha­

tir. Mengele Buanes Aires'e geldikten sonra, 1949 yılında Buenes

yatını sürdürmeye devam eder. Çünkü o sıralar harp bitmek

Aires tabipler odasına kendi ismiyle kayıt yaptırıp muayeneha­

üzereydi ve Bavyera da Amerika istilası altındaydı. Mengele

ne açma yetkisini alır.

suçlu olarak bilinmiyordu. 8 Mayıs 1945'te, harbin bitiş tarihin­

İspanyolca ve Portekizcesi çok iyidir. Buenes Aires ileri ge­

de Mengele için her şey değişecekti. Çünkü müttefik devletleri

lenleriyle kısa sürede dostluklar kurarak, onların aile doktoru

kamplarla ilgili rapor hazırlayarak, bunun sorumlularının yar­

olmayı başarır. Herkes onu, Almanya'dan maddi sebeplerle ge­

gılanmasında iddianame olarak kullanacaklardı ve kamplarda­

lerek, hayatını savaş olmayan bir yerde geçirmek isteyen ve

ki her personeli, şoför dahi olsa yargı önüne çıkaracaklardı. Lis­

mesleğini insanlık sağlığına adamış bir tabip olarak tanır. Dr.

teler hazırlanıyor ve hazırlanan listelerde tek bir isim dikkat çe­

Mengele Buenes Aires'in zengin muhitlerinde çok güzel bir vil­

kiyordu, o da Dr. Mengele ismiydi. 1946'nın ortalarına doğru,

la alarak, her gün şoförüyle ve iki eski SS subayı olan koruma-

88

89

larıyla, evden işe işten eve giden normal bir vatandaş gibi haya­

rında çalışma alanında ağırlık üç kişi üzerineydi: 1. Alois Bron-

tım sürdürmeye başlar. 1960 yılında, Buenes Aires Kurier gaze­

ner. 2. Dr. Albert Heim. 3. Dr. Mengele. Mengele'yle kişisel ola­

tesinde onunla ilgili resimsiz bir yazı çıkar. Yazıda onun savaş

rak işi vardı. Çünkü Christian'm ailesinden 10 kişi Mengele ta­

suçlusu arananlar listesinde baş sıralarda olduğu belirtilmekte­

rafından öldürülmüştü. Günzburg şehrine giderek Mengele ai­

dir.

Ama resim olmadığından, bu adamın buradaki Menge-

lesinin evine kadar girmiş evin gizlice fotoğrafını çekmiştir.

le'yle bir ilgisi olup olmadığı bu yazıyı okuyanların hiç akılları­

Kendini mühendis olarak tanıtarak evin bahçıvanıyla diyalog

na gelmez. Buanes Aires'te Adolf Eichman'ın kaçırma operasyo­

kurmuştur. Bahçıvan Heinz Loter, 50 yaşındadır ve ailenin 25

nu tamamlandıktan sonra ve Eichman'la ilgili yazılar Arjantin

yıllık bahçıvanıdır.

basınında çıktıktan sonra yerel basın acaba buralarda başka ka­ çak Naziler var mı? arayışına girmiş ve aranan savaş suçluları­ nın fotoğraflarını yayınlamıştır. Dr. Mengele'nin nerede bulun­ duğunu dair bilgiler gelmeye başlar. Dr. Mengele'nin kurduğu iyi dostluklar onun yakalanmasını geçici olarak önler ve kaçma­ sını sağlar. Çünkü Dr. Mengele büyük paralar yedirerek soluğu Peru'da alır. Orası o zaman kaçak Nazilerin yaşayabileceği en son yerdi.

Chiristian'ı çok sever ve onunla yılda birkaç kez buluşarak yemeğe çıkar. Chiristian'ı bir mühendis olarak bilirdi, ona hay­ ranlığı o kadar çoktu ki, çalıştığı yerde olan bitenleri hep ona an­ latırdı. Oldukça geveze bir adamdı. Bir gün Mengele'nin evinde büyük hazırlıklar olduğunu, evin esas büyüğünün yakında eve geleceğini belirtir. Chiristian'da alarm çanları çalar ve ordan ay­ rıldıktan sonra buluşacağımız gün Mengele dosyasıyla gelir ve bize hepimizin şaşıracağı konuyu açar. Dr. Mengele evine gele­

1992'nin ilkbaharında grubumuz Tübingen'de aylık rutin

cektir. Ünlü doktor 80. yaş gününü ailesinin yanında geçirecek

toplantıları yapmak için toplanmıştı. Amacımız, o zaman Bosna

diye çoğumuz bu teze inanmamıştık. Çünkü 80'li yıllarda Men­

Hersek'in Zeneza şehrinde kurulanT3oşnak Savaş Suçluları Der­

gele'nin ölmüş olacağına dair birçok bilgi Viyana'daki Simon

neği'nin başkanı Yusuf Kuloviç'in adamlarına eğitim vermek

VViesental Enstitüsü'ne gelmişti. Daha doğrusu Mossad, Peru'ya

için hazırladığımız plan üzerine çalışmaktı. Çünkü orada da

ekip yollayarak bunu orada araştırmıştı. Bir de orada Menge-

yüzlerce savaş suçlusu vardı ama bu dernek 1993 yılında çalış­

le'ye rastlamıştı. Mengele'nin yaşayıp yaşamadığını bilmiyor­

malarını Lahey'de kurulan Savaş Suçları Mahkemesi'ne devret­

duk, tabii ki arkadaşımızın yaptığı çalışmayı da hiçe saymıyor­

ti. Arkadaşlarımız bilgi toplamada çok başarılıydılar ve birçok

duk. Çünkü onun da bu çalışmalarda bayağı başarısı vardı. İtal­

Sırp ve Hırvat savaş suçlusunun yakalanmasında katkıları oldu.

ya'da Erich Ripken'in yakalanıp ömür boyu cezaya çarptırılma­

Chiristian şimdi Kanada'da yaşıyor. O zamanlar Baden

sından tutun da, Alois Gabriyesch davasında Chiristian Slovan-

VVürtember parlamentosundan sonra Alman bakanı olan Rezza

ya'nın Maribuna şehrine giderek bir aylık çalışmasında Gabri-

Sehlauch'un danışmanıydı ve bizim grubumuzda bir Kanadalı

yesch'le ilgili yargılanmadaki hayati delili bulan adamdı. Bu

Yahudi olarak da aktif şekilde çalışıyordu. Onun boş zamanla-

yüzden onun bu olayla ilgili getirdiği bilgiyi hepimiz değerlen­ direrek, müşterek şekilde hareket etmemiz kararına vardık.

90

91

Ben o sıralar narkotik istihbarat daire şefliğinde tercüman olarak çalışıyordum. Buradaki arkadaşlara, emniyette iyi diya­ logları olan bir kişinin yakınından yardım almamız gerektiğini söyledim. Çünkü tatbikatı yapacağımız yer Bavyera eyaletinde

evi amcamın evinden iki sokak ötedeydi. Uç arkadaşım ve ben bütün gün turist gibi Günzburg'ta dolaşarak fotoğraf çekiyor­ duk. Günzburg'un eski evleri ve tarihi binaları çoktu.

olduğu için burada sorunlarla karşılaşacağımızın tahminlerini

Mengele'i ailesinin ve bu telefon dinlenmesinde ana bir nu­

ve gerekçelerini arkadaşlarıma bildirdim. Benim düşüncelerimi

mara bizim şüphelerimizle ilgili doğruluğu kanıtlamıştı. Son

benimsemişlerdi. VViesbadin'e giderek konuyu emniyet müdü­

haftalarda Mengelelerin evi Peru'dan 30-40 defa aranmıştı. Bu

rü arkadaşıma açtım ve ondan takip ve gözetleme için destek is­

da bizim düşündüklerimizi doğruluyordu, ama telefon bir kili­

tedim. O, savcıdan onayı aldıktan sonra bize ne zaman hareket

senin telefonuydu. Konuşan da yarım yamalak Almancasıyla

edebileceğimizi sordu. Ben de ona 4-5 güne kadar hareket ede­

Mengele'nin torunlarıyla görüşüyordu ve en yakın zamanda

ceğimizi, Mengele'nin yaş gününün 10 gün sonra olduğunu, 3-

Günzburg'a geleceğini belirtiyordu. Yani hangi uçakla hangi

4 gün evvel evin etrafında önlem alacağımızı ve bu konunun ke­

gün geleceğine dair bilgiler telefon dinlemesinde alınmıştı. Bu

sinlikle yerel polise ve eyalet emniyetine bildirilmemesi gerekti­

tarih de Mengele'nin yaş gününden bir gün önceydi. Son arama

ğini ilettim. BKA Alman FBI'ı olarak bilinir. Onların yerel emni­

da bir gün sonraydı. Münich havaalanına gelecekti. Münich

yet güçlerine haber vermeden de takip, tahkikat ve operasyon

şehri Günzburg'a 125 km uzaklıktaydı. Bu otobandan bir saatlik

yapma yetkileri vardır. Direkt olarak Alman cumhuriyet başsav­

bir yol demekti. Ekhard hemen takip timini ikiye bölerek birin­

cısına ve içişleri bakanına bağlıdırlar. Biz de İsviçre, Fransa ve

ci grubu havaalanına yolladı. Eğer Mengele uçakta ise onu ha­

Hollanda'daki arkadaşlarımızı çağırarak 40 kişilik bir grup

vaalanında yakalamak çok basitti. Havaalanındaki gümrük me­

oluşturduk. İsrail'den de 8 kişi gelmişti. Ayrıca Alman emniye­

murlarına ve oradaki mevcut emniyet güçlerine Mengele'nin

tinden 30 kişilik takip timi, 16 kişilik destek tim, 11 kişilik GSG,

yaşlı halini gösteren altı ihtimal fotoğraflar verilir ve uçak hava­

9 anti'terör timi, 3 kişilik tam teşekküllü ambulans timi hazırdı.

alanına indiği zaman özel fotoğraflar çekilir ve tifüs ihbarıyla karantinaya alınırdı. Bunu Elhardt organize etmişti, bize sonra

100 kişilik bir grup Mengele için hazırdı. Chiristian, bilgisa­

söyledi. Kimlik, pasaport kontrollerindeydi, şüpheli kimse yok­

yarda Mengele'nin eski fotoğrafından şu an nasıl olabileceğine

tu ama bir Katolik rahibesi vardı. Bu rahip muhtemelen Men­

dair altı çeşit fotoğraf hazırlayarak bütün arkadaşlara dağıttı.

gele'nin torunlarıyla konuşan şahıstı ama bu adam Peru'dan

Günzburg'un beş çıkış yolu vardır. İlk önce bu çıkış yolları kont­

kalkıp niye gelmişti? Bu işaretler herkesin kafasında çeşitli yo­

rol altına alındı. Mengele'in ailesinin evinin çevresinde, iki hane

rumlara yol açmıştı. Rahip takibe alındı ve umduğumuz gibi

içinde gizlice tuzak kuruldu. Eğer bir ihtimal kaçarsa ikincisin­

Mengele'nin torunlarının bulunduğu eve geldi. Evde bayağı bir

den kaçması imkânsızdı. Kimse işi tesadüfe bırakmak niyetinde

hareketlenme vardı. 7-8 tane lüks araba gelmişti. Rahip geldik­

değildi. Ben amcamın Günzburg'ta olan evinde kaldım ve cep

ten sonra beklemekten başka çaremiz yoktu. İsrail'den gelen

telefonuyla arkadaşlarla hep irtibattaydım. Mengele ailesinin

ekip bir şeyler sezmeye başlamıştı ve rahibin 100'e yakın fotoğ-

92

93

rafını çektiler. Ama bize yanımızda Almanlar olduğu için bilgi

Almanla ilgili bilgi almak istemişler. Rahip önce tedirgin davra­

vermiyorlardı. Haklıydılar. Aynı suçlardan aranan başka bir Na­

narak bilgi vermek istememiş. Ama paranın tadı ve kilisenin

zi Dr. Albert Heim'in, 1975 yılında, İsrailliler tarafından Alman­

restorasyon olayının başlamasından sonra, onlara bu gizemli

ya'da yaşadığı şehirde takibat yapılmıştı ve bu konu o zamanın

Almanla ilgili bilgi vermeye başlamış. 1965 yılında Dr. Mengele

emniyet güçlerine bildirilerek onun yakalanması için harekete

golleriyle ünlü Leasa bölgesine gelip orada yaşamak niyetinde

geçilmesi istenmişti ama Dr. Albert Heim evinden kaçmamıştı

olduğunu, o zamanki rahibe iletmiş. Ona para almadan burada­

ve bir daha hiç bulunamadı. Bu da tabii İsrailliler'de Almanlara

ki insanları muayene edeceğini ve hayatını burada devam ettir­

karşı bir güvensizlik yaratmıştı. Çünkü Heim'in arandığını Al­

mek istediğini söylemiş. Tabii Mengele kiliseye o zamanın para­

man polisinden başka kimse bilmiyordu.İsrailleri anlıyordum,

sıyla da kırk bin Amerikan doları para yardımı yapmış ve kili­

ikinci bir hata yapmak istemiyorlardı.

seyi yeniden inşa etmiş. Kendisini Arjantin'de karısından ayrıl­

Rahip arabaya binerek havaalanına doğru gitti, uçağına bi­

mış, ünlü bir tıpçı olarak tanıtmış. Tabii yanındaki üç refakatçi­

nerek Peru'ya geri döndü. Biz bunun ne demek olduğuna dair

si da Mengele'nin yanından hiç ayrılmıyorlarmış. Onlar da be­

birbirimize sorular soruyorduk. Ekhard ve ekibi bizden Tübin-

lirli bir zaman sonra yerli halkların kadınlarıyla evlenerek ora­

gen'e giderek İsraillilerle bu konunun değerlendirilmesinin ya­

da yaşamaya başlamışlar.

pılmasını istedi. Aralarındaki en kıdemli olan 50 yaşlarındaki Is-

Kasaba ufak, bin beş yüz nüfuslu ve 20 km karelik bir çev­

sak bize şunu söyledi; "Uçakta bizden iki kişi vardı ayrıca Pe­

redeki bütün köylerin bağlı olduğu bir kasabadır. En yakın ilçe

ru'da da bir ekip rahibi bekliyordu," biz şaşırmamıştık. Acaba

150 km uzaklıktadır. Pastar kendisinin o zamanlar daha genç ol­

bu konuyu bize neden açmıştı. İsraillilerin bize olan güveni son­

duğunu ve bu beyle 1968 yılında tanıştığını söyler. İsrailliler

suzdu, çünkü onların yapamadığı çalışmaları dünyada bizim

gerçek kimliklerini ve ne amaçla burada olduklarını, Tasepin Ja-

gibi 150 kişi yapıyordu. Bu çalışmalardan hiçbir finansal çıkar

sept'in aslında Dr. Mengele olduğunu, Mengele'nin binlerce in­

sağlamadan boş zamanımızı kaçak Nazilere ayırmıştık. Bunda

sanın ölümünden sorumlu tutulduğunu ve Papa'mnda bu suç­

da son yıllarda bayağı başarılıydık. Issak bize bu konuyla ilgili

ların yargılanmasını desteklediğini anlattıktan sonra Pastar her

alacağı haberleri amirinden sonra bizimle paylaşacağının garan­

şeyi anlatmaya başlar. Jasepin daha doğrusu Mengele'nin orada

tisini verdi. Aradan iki ay geçmişti ki, Issak Almanya'ya gelerek

on seneye yakın bir süredir yaşadığım ve 1977 yılının ilkbaha­

bize sevinebileceğimiz çok güzel bir haber verdi. Mengele öl­

rında yaş gününden bir gün sonra kano gezisindeyken, kano­

müştü, inanamadık. Çünkü bunu hiç düşünemiyorduk.

nun kazara devrilmesi sonucu boğularak öldüğünü bildirir. Da­

Bize olayı şöyle anlattı: Rahip Peru'ya gittikten sonra Issak bir yolunu bulup rahip­ le irtibatı kurmuştu. Ana kilisesini restore etme vaadiyle eski bir 94

ha sonra onun arkadaşları tarafından gömüldüğü ve cenazesine 300 yabancının geldiğine dair bilgi verir. Bu yabancıların çoğu­ nun cenazede askeri üniforma giydiklerini ve Mengele'nin eski silah arkadaşı olduklarım, ama kendisinin buna bir anlam vere95

mediğini söyler. Ayrıca her beş yılda bir Josef in ailesinin daha doğrusu akrabalarının Almanya'ya çağırarak evlerinde ayin yaptığını ve buna karşılık da kilise için her seferinde yüz bin mark aldığını belirtir. Rahip bu adamın ne yaptığını ve ne gibi insanlık dışı suçlar işlediğini tam olarak öğrendiğinde, adama olan saygısı silinmiş gibiydi. Ama ailesi ona bu adamın tam ola­

İSVİÇRE VE NAZİLER

rak kim olduğunu neden anlatmamıştı, bunu anlayamıyordu. İsrailliler özel izin alarak mezarı açtırırlar ve Dr. Mengele'den geri kalan kemikleri İsrail'e götürmek için alırlar. Rahibe de yir­ mi beş bin amerikan doları vererek oradan ayrılırlar. Tel Aviv'deki adli tıp kurumu Mengele'nin kemiklerini araştırmaya başlarlar.

İsviçre, Orta Avrupa'nın ortasında yüzölçümü Türkiye'nin Trakya bölgesi kadar olan ufacık bir devletçik. Çok temiz olma­ yan bir öz geçmişe sahip İsviçreliler 2. Dünya Savaşı'nda ne ka­ dar tarafsız kalıp kendilerinin Yahudi soykırımında hiçbir ilişki­

Uzmanlar ellerindeki bulguların Mengele'ninkine tıpatıp

lerinin olmadığını söyleseler de, gene de Yahudi altınları skan­

uyduğuna kesin kanaat getirdikten sonra konuyu ve raporu

dali ortaya çıktıktan sonra bu tarafsızlığın iki yönlü olduğunu

başbakana sunarlar. Issak Schamir 1992 yılında dünya basınına

ve maddi çıkarlar çerçevesinde yürüdüğü görüldü.

bu bilgileri vererek Mengele'nin 1977 yılında Peru'da geçirdiği bir kano kazasında öldüğünü tüm dünyaya bildirir.

1990 ortalarında Zuricher Hypo bankasında güvenlik görev­ lisi olarak çalışan Marko Winter aynı zamanda hobi olarak tarih­

Mengele'nin cezasını çekmeden ölmesi Christian'ı üzmüştü ama olsun diyordu. Onun ölü haberi bile sakat bıraktığı insan­ ları rahatlatacak ve 50 sene sonra da bu insan kasaplarının yap­ tığı suçlar üzerine tartışma yaratacaktı.

le ilgilenmektedir. Birçok eski eseri evinde saklar ve okurdu. Bu alışkanlık boş zamanlarını geçirecek bir hobiydi. Bankanın mü­ dür yardımcısı çıkarken ona iki tane karton verir. Marko ona bun­ lar ne efendim diye sorduğunda, müdür ona, 50 yıldan fazla bir süredir arşivde depolanan eski müşterilere ait bilgiler olduğunu ve atmasını söyler. Marko bunları atmak yerine arabasının arka bagajına koyar ve eve götürür, evindeki garaj onun arşividir. Bu kartonlan oraya bırakarak evine çıkar. Marko'nun o kadar çok es­ ki kitap, defter, notlarla ilgili malzemesi vardır ki, bu kartonları aldıktan ancak dokuz ay sonra bunlara bakma imkânı olur. 1943 yılında Hitler'in ticaret ve sanayi bakanı Albert Speer İsviçre mali bakanıyla Latin Amerika ve Afrika'dan alman mal-

96

larla ilgili İsviçre üzerinden ödeme yapma imkânını araştırır, is­

kibat banka tarafından yapılmamış. Marko'nun bir haftalık izni

viçreliler bu tip transferlerde yüklü miktarda komisyonlar al­

bittikten sonra bunu bir iki hafta daha uzatır. Müdürüne kendi­

dıkları için, bu çalışma sistemi onlara cazip gelir. İsviçre üzerin­

sinin evinde tadilat işi yaptığını ve bu sebeple yıllık izninin hep­

den Alman vatandaşı olan Yahudilerin İsviçre bankalarında

sini kullanmak istediğini söyler. Marko'nun şu dikkatini çeker:

yüklü miktarda paraları bulunduğuna dair bilgilerin olduğunu

8900 hesabın sahibinin tüm akrabalarının ölmesi veya kaybol­

ve bu paraların Yahudiler öldüğü için Almanya'ya transfer ya­

ması ihtimalde bir milyonda birdir. Çünkü hesap sahibi ölmüş­

pılmasını ister. İsviçreli maliye bakanı buna karşılık 'bunu bir

se birinci, ikinci, veya üçüncü akrabasının adresini vermek mec­

araştırmamız lazım' der. Seer bununla ilgili kendilerine bilgi ak­

buriyetindedir. Burada bir yanlış olabileceğine dair Marko'nun

tarılacağına dair onu oyalamaya çalışır. Yapılan araştırmalarda

kafasında çelişkiler belirmeye başlar. Müdürüne, son 40 yılda

o zamanın parasıyla 300 milyon Reichs marka bulunmaktadır.

böyle bir sorunun olup olmadığını sormak ister, fakat müdürü­

Bu paraların sahipleri son iki yılda hesaplarıyla ilgili hiçbir ak­

nün bu konuyla ilgili herhangi bir yanlış anlama fikrini göz

tarma yapmamışlardır. İsviçre kanunlarına göre eğer bir hesap­

önüne alarak, konuyu arasının çok iyi olduğu müdürünün sek­

ta on sene hiçbir aktivite yoksa o hesabın sahibi aranıp bulunun

reterine sorar. Onun araştırmalarına göre son 40 yılda üç vaka

Eğer bulunmazsa ve ölmüşse, onun en yakın akrabalarına bu

olmuş: müşteri on yıl yok, akrabaları da bulunmamış ve para,

para faiziyle verilir. Makro, bir hafta sonu elindeki kartonları

vatandaşı oldukları devletin büyükelçiliğine verilmiş. Bu kadar

eve çıkararak bakmak, işe yaramayacak şeyleri de atmak iste­

basit!

miştir.

Marko hemen eve gider ve yine yeniden belgeleri kurcala­

Züricher Hypo Bank iyi geçmişi olan bir bankaydı ve bu

maya başlar. İnanamayacağı bir sonuca varır: 1940-1944 yılları

bankanın mevduatları Türkiye'deki bütün bankalardaki mev­

arasında Yahudi kökenli müşterilerinin muhtemelen gaz odala­

duatlara eşittir. Az şubesi olan ama çok büyük paraların trans­

rında yok edildiği, bunların akrabalarının da aynı işkence ile ya­

fer yapıldığı bir bankadır. Ayrıca dünyada 11 şifreli üç banka­

şamlarını yitirdikleri ve çalıştığı bankanın bu paraya el koydu­

dan biridir. Marko 40-50 sayfa okuduktan sonra dikkatini bir

ğu sonucuna varır. Bunu kime danışacaktır. Bankaya söyleye­

şey çeker. İsimlerin hep Goldman, Stern, İsrail vs. olması, yani

mezdi, onu işten atarlardı. Başkasına konuyu açsa vatan haini

Yahudi isimleri olması. O kadar ilgisini çeker ki, bu belgeleri

damgasını yiyebilirdi. Çaresiz şekilde ne yapacağını düşünür.

araştırmak ve okumak için ertesi gün bankayı arayarak bir haf­

İnternetten World Lewosel Zendrum'un, yani dünya Yahudi

talık izin ister. Her ismin bir hesap numarası vardır. 1940,41,42,

merkezinin internet adresini bulur ve uzun bir mektupla konu­

43, 44 yıllarında her hesaba o zamanın şartlarına göre yüklü

yu onlara açar. Bir hafta sonra ona bir mail gelir: Mailde iki gü­

miktarda para yatırılmış, ama on yıldan fazla bir aktivite olma­

ne kadar New York'tan üç kişilik bir heyetin geleceği ve onunla

dığı için hesaplar dondurulmuş. Müşterilerin yaşayıp yaşama­

bu konu üzerinde konuşacağına dair bilgi verilir. Marko onlara

dığına, veya akrabalarının olup olmadığına dair herhangi bir ta-

bir ön açıklamada bulunur: bu konunun hassasiyetini ve kendi-

98

99

sine olabilecek şeyleri söyler. Eğer bu bilgiler doğruysa mahke­

İsviçreliler bu konuyu bir Yahudi komplosu olarak yorum­

mede şahitlik edeceğini, sonra da İsviçre'de istenmeyen bir in­

larlar ve kendilerinin kimseye hesap verme mecburiyetinde ol­

san olabileceğini ve ailesinin de bu konuyla ilgili sorunlar yaşa­

madıklarını açık açık dünya kamuoyuna bildirirler. Aşırı sağcı

yabileceğini Amerikalı Yahudilere söyler. Onlar, eğer belgeler

Nazi sempatizanı gruplar ve partilere üye kayıtları o haftalar

doğruysa, ona gelebilecek bütün sorunlarda ona maddi ve ma­

patlar. NSF National Schwizi Frant partisinin 900 olan üye sayı­

nevi destek sağlayacaklarına, onu Amerika Birleşik Devletle­

sı üç hafta içinde 3 binlere fırlar. Sokakta yabancılara karşı ırkçı

ri'ne getirme imkânlarının olduğuna dair hiçbir şüphesi olma­

tavırlar çoğalmaya başlar, ama İsviçre katı tavrından vazgeç­

masının garantisini verirler ve dosyaları incelemeye başlarlar.

mez. Bu konunun Yahudiler ve Wall Strett'in bir yalanı olduğu,

Bir haftalık incelemeden sonra onlar da Marko'nun kanaatine

isviçre ekonomisine zarar getirmek isteyen gruplar ve insanlar

varıp burada 2. Dünya Savaşı'nda pis işler döndüğünün ve ban­

tarafından tezgâhlandığına dair yorumlar yaparlar. New York

kanın bu parayı bile bile iç ettiği sonucuna varırlar.

Musevi cemaatleri açık kartlarla oynayarak, konuyu tam olarak

Ne yapılacak? Bu soru işareti herkesin kafasındaydı. Mar-

Marco'nun isim-soyadıyla ve bu belgelerin hangi bankaya ait

ko'yu Zürich'te bırakarak üç kişi New York'a uçarlar ve orada­

olduğuna, bu belgelerin nasıl ellerine geçtiğine dair açıklama

ki hukuk bürolarında bu konuyu konuşurlar. Öncelikli olarak

yaparlar. Marko ve ailesine tehditler gelmeye başlar. Çalıştığı

dünya çapında bu konuyla ilgili bir basın açıklaması yapılarak,

bankadan işine son verilir. Hanımı da işinden atılır. Marco New

bu konuyu dünya kamuoyuna bildirmek gerekir. Eğer İsviçreli­

York sınırları içersinde iltica etmeleri için belediye başkanı Go-

ler konuya sıcak bakarsa sorunun çözümü sorun değildi, ama

lani'den destek alır.

tabii tavırları hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi olursa, o zaman da­

Bir hafta içinde Marco Amerika'ya gelerek bir milli kahra­

ha değişik metotlarla bu sorunu çözmek istiyorlardı. CNN In­

man olarak karşılanır. Ona hemen dayalı döşeli bir ev ve 100 bin

ternational, NBC ve bütün Amerikan kanalları, Nazi altınları ve

dolar maddi yardımda bulunulur. Ona ve hanımına derhal çalı­

İsviçre'deki bankaların 2. Dünya Savaşı ve İsviçre hükümetinin

şabilmeleri için iş imkânı sağlanır. İsviçreliler çok kızgındırlar.

tutumuyla ilgili program yapmaya başladılar. Bomba patlamış­

Konunun Museviler tarafından biraz abartıldığını, kendi yap­

tı. Dünya Yahudi cemaati başkanı, bu konuyla ilgili İsviçre hü­

tıkları araştırmalarda birkaç hesabın sahipleri ve vârisleri bu­

kümetinin bir komisyon kurarak, bankalardaki dondurulmuş

lunmadığı için paranın bankalar tarafından kendi hesaplarına

hesapların sahiplerinin ve vârislerinin bulunup faiziyle iade

geçirildiğini söylerler. Ama tabii bu doğru değildi. Toplam 9000

edilmesini ister. Tabii Avrupa basını da bu konuya geniş bir yer

bine yakın hesapla şimdinin parası 5-8 milyar dolar arasında bir

ayırarak kamuoyunda tartışmalar açar. Haftalarca dünyanın

miktardı bu. Museviler konuyu New York belediye meclisine

birçok devletine şirin ve mazlum gözüken, çikolatası, saatleri ve

açıp, Amerika Birleşik Devleti'nin kurulduğundan beri ilk defa

ünlü çakısıyla nam yapan ve dünya sermayesinin % 30'unu tu­

bir eyaletin başka bir devlet ticari ambargo koyması konusunu

tan İsviçre'yi konuşur.

meclise getirdiler. Tabii bu sırada İsviçreliler hesapların birkaç 101

değil de, birkaç yüz olduğunun açıklamasını yapıp, New York

talep ettiklerinde, hava trafik müdürlüğü en yakın havaalanı

belediye meclisinin tavrını kınarlar. İsviçre dünya kamuoyuna

Washington'da olan hava limanına onları yönlendirip, uçakları­

bir açıklama yaparak kendilerini hiç kimsenin şantajla ve tehdit­

nın New York hava limanına inişinin yasak olduğunu bildirir.

le haksız yere karalama haklarının olmadığını söyleyerek konu­

Sebebinin de İsviçre'ye koyulan ambargodan kaynaklandığını

nun medyada yeniden alevlenmesine yol açarlar. New York be­

söyler. Bu tehdidi kimse varsaymıyordu. Herkese bu, Yahudiler

lediyesi özel bir oturumda % 85 oy birliğiyle İsviçre şehrine am­

tarafından organize edilen bir blöf veya komplo olarak görünü­

bargo koymaya başlar.

yordu. Tabii ki gerçekleri gördüklerinde ve yaşadıklarında buna bir son vermenin çarelerini aramaya başlamaya koyulmuşlardı. Düşünürsek, İsviçre bankalarının ve ortaklarının sırf New York

Ambargoda şunlar vardır:

şehrinde mevduat olarak 7 milyar dolar nakit paraları bloke ol­

1. İsviçre'yle hiçbir mal alımı ve satımı New York eyalet sı­

muştu. İsviçreli firmaların borsadaki zararları ilk gün 600 mil­

nırları içerisinde yapılmayacak. 2. Hava, kara ve deniz taşımacılığı yasak.

yon dolardı. Buna bankalar ve geçilen mal alımlarını da katar­ sak, 800 milyon doları buluyordu. Yani bir şehir İsviçre'ye eko­ nomik savaş açmış ve İsviçre'yi dize getiriyordu. İsviçre'nin bu

3. Bankalar arası transfer ve havaleler yasak. 4. Walt Strett'teki bütün İsviçre asıllı ve ortaklı hisse senet­ lerine ihtiyatlı tedbir kararı konulması. 5- Bankalardaki İsviçre firmalarının ve İsviçre bankalarına ait paraların ve hesapların dondurulması. 6- İsviçre vatandaşlarının havaalanında ve gemi limanında vizelerinin iptal edilip, giriş yasağının konulması.

konuyu acil şekilde halletmesi gerekiyordu. Yoksa büyük bir ekonomik krizle karşılaşabilirlerdi. Daha doğrusu karşılaşma­ nın basındaydılar. İsviçre başbakanı ve cumhurbaşkanı konuya el atarak, Amerikalı meslektaşlarına bu konuyu çözmek için Washington'da buluşmalarını istedi. Ambargonun İsviçrelilere beş günlük zararı 1.8 milyar dolardı. Krizin beşinci günü İsviç­ reliler pes ederek, dünya Musevi cemaatinin şartlarını kabul et­ tiler.

70 milyon dolarlık bir transferi yapmak isteyen Zurich Zentral bankası çalışanı gözlerine inanamaz. Bilgisayarda hiçbir işlem yapamıyor. Ne havale, ne de oradaki paraları hesaptan hesaba aktaramıyordu. Bu nasıl olurdu? Madeni ve milli geliri 40 bin dolar olan bir devletin Amerika'da artık hiçbir itibarı yok­ tu ve bir muz cumhuriyeti gibi Londra'daki bankalara yüksek komisyon ödeyerek bu problemi çözme imkânından yararlandı­ lar. Swiss Air uçakları John F. Kenndy havaalanına iniş için izin

İsviçreliler, dünyadaki bütün devletlerin sayılı gazetelerine hesaplardaki isimlerin yayınlanması için reklam vereceklerdi. Ayrıca dünya Yahudi cemaati merkezine de 5 milyar Amerikan doları verecek ve bu krizi sonlandıracaklardı. Bu para fonlara bölünerek, gaz odalarından kurtulup yaşayan Musevilere bir yardım olarak dağıtılacaktı. Paranın kalan kısmı da bir mevdu­ at hesabına yatırılarak, Avrupa ve dünyadaki anti semit faaliyet­ leri sürdüren gruplar içindi. Sonuç olarak küçük ama finans sek103

töründe ve bankacılık sektöründe dev olan İsviçre 2. Dünya Sa­

bilgiler çöp yerine Marko gibi bir adamın eline düşerse, belki

vaşı'nda yaptığı hataların bedelini, toplam 11 milyar dolarla ka­

dünya kamuoyu daha yeni bilgiler edinir. Bizi bir maçtan dola­

patma imkânını bulmuştu. Tabii dünyanın dört bir yanında in­

yı barbarlıkla suçlayan İsviçre'nin ne kadar güzel bir özgeçmişi

sanların bu küçük Alp Dağları' ran ortasındaki devlete karşı gös­

vardır: Yüksek refahın, kişi başına düşen milli gelirinin 40 bin

terdikleri sempati de minimuma inmişti. Kirli defteri kapatarak

dolar olmasının sebebi saat, çikolata veya kimisine hammadde

ya da para kesesinin ağzını açarak, insanların kafalarından bu

satılması değil de uyuşturucu ve silah kaçakçılarının paralarını

görüşleri atamazlardı. Gelelim, İsviçre'nin tutumuna: 1930-

güzel şekilde saklayarak bundan aldığı kârlarla vergilendirme-

1945'e kadar olan zamanda, Hitler Almanya'nın başına geçtiğin­

sidir. Bu vergilerle halkının refah seviyesini en üst düzeyde tu­

de, İsviçre'de birçok aydın Avusturya gibi İsviçre'nin de Alman­

tan İsviçre'ye 1994-1996 yılları arasında Nazilerle ilgili bir çalış­

ya'yla birleşip büyük German imparatorluğunun bir parçası ol­

ma yapmaya gidiyordum. Beni sınırda bir terörist, bir uyuşturu­

ması hayalleriyle yaşıyordu Alp devleti İsviçre 3 kantondan olu­

cu taciri gibi arıyorlardı. 50 kere giriş çıkışım vardı, her seferin­

şuyordu 1. Alman kontonu 2. İtalyan kontonu 3. de Fransız kon-

de Türk olduğum için bunu bana yapıyorlardı. Benim ne amaç­

tonu. Her kanton kendi dilini konuşur ama okullarda ve resmi

la İsviçre'ye gelip ne gibi çalışmalar yaptığımı öğrendikleri za­

dairelerde ana dil Almanca konuşulurdu. İsviçre'nin 1. Dünya

man, Almanya'da ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ömür bo­

Savaşı'nda tarafsız kalması İsviçrelilerin Almanlar tarafından is­

yu oturma ve çalışma iznim olduğu halde, istenmeyen bir insan

tila edilmesini önlemiştir. Bir de Hitler'in işine yarayabilirdi.

olarak İsviçre'ye giriş yasağı verdiler. Bizi barbarlıkla suçlayan

Çünkü Alman silah sanayisi de dışarıya bağımlıydı. Uluslarara­

bir millet kendi kirli özgeçmişinden hiçbir şey öğrenmemişti.

sı ticaret o zamanlar Londra veya New York'da İsviçre'den da­ ha geriydi. Bunu sanayi devletlerinin hepsi biliyordu. Onun için Amerikalıları ve Ruslar da 1945'lerde Almanya'yı istila ettikle­ rinde İsviçre'ye dokunmamışlardı. Çünkü İsviçreliler harbe hem Almanları, hem de karşı tarafı diplomatik ve ticari açıdan idare ediyordu ve bu faaliyetlerden bayağı mali avantajlar sağ­ lıyordu. Yani iki tarafın da kirli işlerinin bitirilmesini İsviçre üst­ leniyordu. Anlayacağınız kanlı paralarla İsviçreli bankalar ve işadamları servetlerine servet katmışlardır. Tabii bu II. Dünya Savaşı'ndan sonra da devam etti. Bankaları, banka gizliliği de­ dikleri bir kanunla korudular. Yani düşünün, adamların anaya­ sasında böyle bir kanun var ve bu konuyla ilgili yorum yapmak istemiyorlar. Tabii günün birinde yine bir bankanın deposundan

104

105

GÜNEY AFRİKADA'Kİ NAZİLER

Güney Afrika cumhuriyeti Afrika kıtasının en güneyindeki devlettir. Nüfusu % 20 beyazlardan ve % 80 zencilerden oluşan, milli geliri 12 bin Amerikan doları olan bir devlettir. Alman Halkçı Birliği partisinin başkanı Gerhard Frey'in çıkardığı Nati­ onal Zeitung ve Deutsche Wochen Schau gazetelerinde her hafta Güney Afrika'yla ilgili seyahat reklamları görebilirsiniz. Bu rek­ lamlar genellikle orada yaşayan eski Naziler tarafından verilir. Çünkü onlar kendi atalarının memleketlerine gidemedikleri için, memleketlerindeki dayanışmacı arkadaşlarını genellikle oraya çağırırlar. Ağırlıklı olarak Kapstadt ve Johanesburg şehir­ lerinde toplam 38 bin Alman kökenli Güney Afrikalı yaşamak­ tadır. Bunların çoğunluğu 1950 yıllarından sonra Güney Afri­ ka'da ikamet etmeye başlar. Tipik Alman karakteri olarak da di­ yebilirim ki, en kısa zamanda oraya ayak uydurup entegre olur­ lar. Siyaset, kültür ve ticari etkinliklerde kendilerini en kısa za­ manda gösterirler. Apertheid rejiminin en büyük destekçileri­ dirler. Almanların çoğu bu partiye oylarını verirler. 1950 yılla­ rında Güney Afrika'ya gelen Almanların çoğunluğu zorunlu şe­ kilde gelmişlerdir. Çünkü onların kaçacak başka yerleri o za­ manlar yoktu ve oradaki siyasi sistem Hitler Almanyası'ndaki gibi ırkçılık üzerine kurulmuştu. Onlar için zenciler kendi top-

107

raklarında tutsaktılar ve sıfatsız bir anti sosyal kişiliktiler. 1958-

buna herkes bilerek göz yumuyordu. İçişleri bakanlığının bu

1960 yılları arasında Güney Afrika Halk Cumhuriyeti partisi ku­

ayaklanmaları durdurmak için acil müdahale etmesi lazımdı,

rulmuştu. Bu partinin kurucusu Nelson Mandela'ydı.

aksi taktirde orada % 20 olan beyaz vatandaşların artık orada

Mandela Johanesburg'ta 40 bin kişinin katıldığı bir miting

yaşama imkânları kısıtlanacaktı. Çünkü akşamları sokağa çık­

yapar ve demokrasinin genel kurallarında eşitlik haklarına ağır­

ma yasağı verilmişti, bu da tabii birçok beyazı tedirgin ediyor­

lık verir. Kültürel faaliyetlerden zencilerin yararlanmamasının

du. Bakan bir plan hazırlayarak, zencilere bütün hakların veri­

bir ırkçı tavır olduğunu dile getirir. Tabii bu beyazların % 100

leceğine dair basına yanlış bilgiler sızdırtıyordu. Paralel şekilde

kolluk görevleri yaptığı bir memlekette düşünülemeyecek bir

bir paramiliter örgüt kurulacaktı ve kısa bir eğitimden sonra bu

istekti. Johanesburg polisi içişleri bakanının talimatı üzeri mitin­

örgüt olaylara müdahale edip sorunu kökünden çözecekti.

gi dağıtmak ister ve bunda başarısız olur. Mandela birçok bü­

Odessa teşkilatının elemanları hükümetten tam desteği alarak

yük şehirde aynı izlenim sayılarıyla bu tip mitingler organize

Johanesburg'un 350 km dışında bir kamp kurarlar. Bu ekibinin

eder. Güney Afrika hükümeti çaresizdi çünkü polisin elinde bu

ana grubu 720 eski Alman subayından oluşuyordu. Çoğunlukla

tip organizasyonlar için yeterli elamanı yoktu. Bunu değişik me­

SS subayları bulunuyordu. Ayrıca 4000 kişilik Güney Afrika be­

totlarla çözmenin yollarını arıyorlardı. Mandela'nm siyasi görü­

yazlarından oluşan asker ve polislere bu Alman grubu altı aylık

şü o zamanlar Latin Amerika'daki sosyalist halk ayaklanması­

bir eğitim verirler. Çölde üç tane Almanya'daki gibi toplama

nın değişik versiyonuydu. O zamanların beyaz liderleri onun

kampı inşa ettirirler, bu kamplara ileride yapılacak tutuklama­

görüşleri komünist ideolojisine yakın olduğu için, bunun çaresi­

larda ihtiyaç olacaktır. Nelson Mandela ise bütün dünyada sem­

ni ABD'de aramak mecburiyetinde kaldılar.

patiyle karşılanan bir kişilik haline gelir. Yalnızca sosyalist dev­

SSCB ise Afrika'da birçok sosyalist görüşlü milletlere mad­ di ve eğitim imkânı tanıyordu. Küba bile 2500 doktor ve subayı çeşitli Afrika devletlerine yollamıştı. ABD yardım karşılığında

letlerden değil, demokrasiyle yönetilen birçok devlet adamın­ dan destek alır. ABD'de yaşayan zenciler, onu zencilerin kurta­ rıcısı olarak görürler.

Güney Afrika Cumhuriyeti' nden güney adalarında bir askeri

2. Dünya Savaşı'ndan sonra, dünya çapında, ağırlıklı olarak

üst kurmak için talepte bulundu. Buna Afrikalılar tam destekle­

Afrika'da 80'e yakın devletin kurulmasına sebep olur. İnsanlar

rini verdiler ve orada 7500 ABD askerinin konuşlanmasını sağ­

ve milletler artık yüzyılların verdiği sömürge ve emperyalist sis­

ladılar. ABD dünyanın her yerinde komünistlere savaş açtığı

temlere karşı kendi bağımsızlıklarından başka çare bulamazlar.

için paramiliter eğitimler için elinde yeterince eleman yoktu

Çünkü kapitalist devletlerin bu insanları yüzyıllarca sömürme­

ama Latin Amerika'daki Odessa teşkilatının elemanlarının Gü­

leri bu insanlarda bu sisteme karşı bir düşmanlık beslemesine

ney Afrika'da birçok bağlantıları olduğunu biliyordu. Onlar

sebep olmuştu. Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ise durum deği­

orada kaçak oldukları halde sahte kimliklerle yaşıyorlardı ve

şikti, çünkü buradaki tablo tam tersineydi. Burada zenciler nü­ fusun beşte dördünü oluşturuyordu ve doğal olarak beyazlarla

108

109

aynı hakları olmaması, onların kendi devletlerinde ikinci sınıf

bunun uzun vadede planlanmış bir temizlik olduğunu. Alman

insan olmalarına sebep oluyordu. ABD üstlerini kurmuştu ve

kökenli paramiliter gruplar her yerde zencilere terör estirirler ve

hayatından memnundu.

ilk üç ayın bilançosunda 1000 kişi öldürülür, 7000 kişi tutukla­

Düşünsenize, 1860-1864 Abraham Linclon'un başlattığı ba­ ğımsızlık savaşının sebepleri zencilere uygulanan kölelik siste­ minin kaldırılmasmdandı. 600 bin ABD'li bu savaşta hayatlarını kaybetmişti ve onun torunları kurulan demokrasilerin ideoloji­ sini yüz yıl sonra bir başka memlekette çiğniyordu. Çünkü ora­ da ABD çıkarları vardı ve bu çıkarların savunulması Pentagon'a verilen bir görevdi. Bu çıkarları korumak için eli kanlı insanları taşeron olarak kullanmak Amerikalıların işine yarıyordu ve on­ ların menfaatlerineydi. Mandela'nın Kapstadt'ta yaptığı en son

nır. Güney Afrika Apertheid rejimi bundan memnundur, tabii ABD de. Ama bu sorunun temelinde Nelson Mandela yattığı için, onun da bir nevi bu ayaklanmalardan dolayı cezalandırıl­ ması gerekir ve bununla ilgili bir anti anarşist kanunu o zama­ nın Güney Afrika parlamentosundan geçer. Mandela ve arka­ daşları tutuklanır. Mandela'ya ömür boyu hapis cezası verilir, arkadaşlarına da. Cezanın sebebi şudur: Anayasal düzeni boz­ mak ve azınlık olan beyazlara karşı zenci Güney Afrika vatan­ daşlarını ayaklandırmak.

mitingte 175 bin kişi gelmişti ve ortalık bayağı karışmıştı. Zen­

Bu gerekçeyle Nelson Mandela 1990'ların başına kadar ce­

ciler artık işe gitmeme boykotlarına başlamışlardı ve beyazlara

zaevinde kaldı. 1960'tan 1980'li yılların ortalarına kadar toplam

karşı ilk saldırılarda aşırı zenci milliyetçileri tarafından organi­

olarak Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 40 bin kişi öldürülmüş

ze edilmeye başlanmıştı. Beyaz rejim artık zor durumdaydı ve

ve 100 bine yakın kişi uzun seneler siyasi suçlu olarak cezaevin­

bu sorunu en kısa zamanda sonuna getirmek istiyordu. Alman

de kalmışlardır. Uluslararası baskılar ve Güney Afrika'ya uygu­

subayları tarafından kurulan paramiliter teşkilat hazırdı ve baş­

lanan ambargolar sonucu Apertheid rejimi biraz yumuşamaya

bakandan emir bekliyordu.

başlamıştır. En son olarak da Londra'da yapılan Nelson Mande­

Güney Afrika bakanlar kurulunun gizli milli güvenlik top­ lantısında sonunda bu operasyonlar için yeşil ışık yakıldı. Al­ man destekli timler gruplara ayrılarak öncelikli olarak aşırı sağ­ cı zenci gruplarında tutuklamalara başladılar. Paralel şekilde bu

la konserinde toplam 300 bin kişinin katılımıyla Mandela'nın serbest bırakılması için yapılan çabalar meyvesini vermiştir ve Mandela 30 yıla yakın mahkûmiyetten sonra özgürlüğüne ka­ vuşur.

grupların liderlerini yargısız infaz yaptılar. Bir hafta içerisinde

Hayatını barışa adayıp özgürlükler dünyasına adını yazdı­

bu gruplara karşı yapılan operasyonlarda 1962 yılında ilk etap­

ran bu sembol kişilik, gösterdiği ılımlı tavrıyla da ileride Güney

ta 800 kişi tutuklanmış ve 200'e yakın kişi öldürülmüştü. Man-

Afrika Cumhuriyeti'nin başbakanı olur ve yaptığı çalışmalar­

dela bu müdahaleleri protesto etmek için bütün zencilerden işe

dan dolayı Nobel Barış Ödülü'nü alır.

gitmeme boykotu yapmasını ister ve milyonlarca zenci bu çağ­

Açılan soruşturmalarda sonuca varılması için Güney Afrika

rıya uyarak bu operasyonu protesto ederler. Ama bilmiyorlardı,

proje grubu kurulur. Bu grubun çalışmaları 60'lı yıllardan 90'lı

110

yıllara kadar kaybolan ve öldürülen insanların akıbetiyle ilgili­

lü bir lobiciler. Şu an ortalama 180 bine yakın Alman kökenli

dir. Bu insanlara ne olmuştu? Nerdeydiler ve öldülerse nerede

Güney Afrikalı vardır ve bunların içinde uluslararası aranan

gömülmüşlerdi?

en aşağı 500'e yakın kaçak Nazi bulunmaktadır ve şimdiye

Komisyon her iki tarafa da açık kartlarla oynamaları, bu­

kadar bu insanlara orada hiçbir hukuki takibat yapılmamıştır,

nun karşılığında cezadan muaf olacaklarına dair teklifte bulu­

insanlar da bu konunun üzerine pek gitmek istemiyorlar, çün­

nuyordu. Herkes artık bu kapitalin kapanması için çaba harcı­

kü son 30 yılda yaşananlardan sonra burada gene iç savaşa

yordu ve komisyon bunun verilerini iki yıllık çalışmasından

kadar sürebilecek tutumlardan kaçmıyorlar. Bunu da anlayış­

sonra almıştı.

la karşılamak normaldir.

Kaçırılan, öldürülen ve işkence gören insanların akıbetleriyle ilgili neticelere varılmıştı ve bu, iki tarafı da memnun etmişti ama insanların anlayamadığı konu şuydu: neden bu kadar ileri gidilmişti o zamanlar. Bu sorunun cevabı ABD hükümetinin araştırma komisyonunda da Pentagon üyelerine sorulmuştu. Onların hazırladığı bir raporda, bu Güney Afrika çalışmasında ilgili dosyalar ABD milli güvenliği açısından ancak 2036 yılında araştırma komisyonuna ve kamuoyuna açıklanacaktı. Bu kıyımların tetikçileri de Güney Afrika yasalarına göre suç işlememiş oluyordu. Onların çoğunluğuna gösterdikleri ba­ şarılardan dolayı vatandaşlık hakları verilmiş ve orada rahat bir yaşam sürdürmeleri için imkânlar tanınmıştı. Alman National Zeitung ve Deutsche VJochen Zeitung güney Afrika Cumhuriyeti'nde toplam olarak haftalık üç bin adet satılıyor. Bu Almanya'daki satışlardan sonra en çok satılan yerdir. Onun haricinde toplam olarak 7 milyon euro'luk aşırı sağcı basın yayınları ve ki­ tapları, bayraklar, flamalar ve rozetlerden oluşan ürünlerin yıl­ lık satımıdır. Bu kaçak Nazilerin Afrika ekonomisine de katkıları bü­ yüktür. Onların şirketleri toplam olarak 300 bin kişiye istih­ dam sağlıyor. Kültürel etkinliklerde de çok başarılılar ve güç112

113

ARAP ALEMİ VE NAZİLER

Araplarla Nazilerin bağlılığı ve işbirliği 1940'lara dayanır. Adolf Hitler, dönemin Beyrut müftüsünü Berlin'e davet eder ve ona Kuzey Afrika'da yapacakları saldırıyla ilgili bilgi vererek, ye­ rel halkın Almanlarla işbirliği yapması için ondan yardım ister. Karşılığında ise ileride istila ettikleri yerlerin genel imamlığını teklif eder. Onun düşündüğü şudur: İmam ve adamları, Çöl Til­ kisi Mareşal Ervin Rommel'in askerleri için, cephe arkasından İn­ gilizlere sabotajlar düzenleyeceklerdi, böylece İngilizlere askerle­ rini orada tutmaları için bir gerekçe verilmiş olacaktı. Bu da tabii Rommel'in işine yarayacaktı, çünkü Mısır'da İngilizlerin 98 bin kişilik bir birliği vardı, ayriyeten Libya'da da 44 bin kişilik bir or­ duları vardı. Yani Kudüs'te bir ayaklanma olursa, İngilizlerin ora­ ya en aşağı kolordu seviyesinde bir birlik yollamaları lazımdı. Böylece Mısır'daki birlikler Libya'ya yapılacak bir saldırıya mü­ dahale edemeyecekti, çünkü Almanların mevcut 85 bin askeri vardı. Bir de 70 bin kişilik İtalyan ordusu vardı. Rommel'in em­ rinde 2500 tank ve 900 uçaklık bir güç vardı. İmam'm sorunu Ku­ düs'teki Yahudi nüfusunun çoğalmasıydı. Bu, savaştan önce 185 bindi, savaş başladıktan sonra 350 binlere çıkmıştı. Ve her hafta yeni gemiler geliyordu. Bunlar, Hitler'in soykırımından kaçan Yahudilerdi. Onlar anavatanlarına dönüyorlardı.

115

Hitler Yahudi sorununu kökten çözmek istediğinden, ima­ ma bunu onlar için yapmasını rica etti. Almanlar Araplara Su­ udi Arabistan üzerinden silah ve mühimmat yardımı yapmaya başladı. Ayrıca SS paraşütçü birliğinden bir bölük askeri de oraya indirerek, Araplara bu silahların kullanımıyla ilgili eği­ tim vermeye başladı. Yahudi köylerini basarak Alman destekli katliamlar yapmaya başladılar. İngilizler buna müdahale için 2500 kişilik bir destek tugayı yolladı. Baktılar ki duruma mü­

rı alır. Öncelikli hedef, ağır silahları Yemen'den sokarak düşman hatlarında bulunan 1000'e yakın Alman askeri, 40 bin Arap ve Bedeviyle birlikte hem orada bulunan Yahudi halkını yok et­ mek, hem de İngilizlere hemen arkadan ikinci bir cephe açmak­ tı. Yani İngiliz birliklerini ikiye bölüp, Rommel'in Mısır'ın El Alamain şehrine yapacağı silahlı saldırıda, İngilizleri zayıflat­ mayı sağlamaktı. Yahudilerin nüfusu 1942'de 600 bini bulmuştu ve azımsan-

dahalede zorluk çekiyorlar, Kahire'deki merkez komutanlığın­

mayacak bir güç olmaya başlamışlardı. Davut peygamberin ço­

dan destek isteyip oraya 14 bin kişilik 2. tümenin gelmesinin

cukları artık ezilmiyordu. Onların da silahları vardı ve Arapları

sorunun çözümünde yararlı olacağını bildirdiler. Yakalanan

epey zarara uğratıyorlardı. Çünkü yüzyılların verdiği baskı reji­

Arapların elindeki mühimmatın, Alman yapımı olduğunu an­

mi, artık Kudüs'teki kutsal topraklarda yoktu. Burada kendi va­

ladılar. Hemen merkez komutanlığına telgraf çekerek bunu ra­

tanlarının ve namuslarının savunmasını yapıyorlardı. Tabii İn­

por ettiler. Mareşal Rommel, Tripolis'i almış, 25 bin İngiliz as­

gilizler de onlara el altından silah yardımı yapıyordu. Hatta ve

keri esir düşmüş ve 800 adet İngiliz tankı imha edilmişti. Bu

hatta Yahudilerin içinde 50-60 civarında eski savaş pilotu vardı

Hitler'i bayağı sevindiriyordu, çünkü müftüyle yaptığı anlaş­

ve bunlara 40 tane uçak verilerek farklı bir üstünlük sağlanmış­

ma meyvelerini vermeye başlamıştı. İngilizlerin Sudan'da 20

tı. Yahudiler ikinci hafta içerisinde 30 bin Arabi ve 600 Alman

bini İngiliz, 70 bini yerli, toplam 90 bin askeri vardı. Adolf Hit­

askerini esir almıştı. Bunlar sorgulandıklarında, amaçlarının ne

ler bunları hiç hesaba katmamıştı, çünkü askerlerin Sudan'ın

olduğu ortaya çıkmıştı. Almanlar El Alamain Muharebesi'nde

başkenti Hartum'dan Nil Nehri vasıtasıyla Kahire'ye gelmele­

55 bin kayıp verip, bütün tank ve uçaklarını kaybederek, Lib­

ri en fazla dört gün alırdı.

ya'nın Tripolis şehrine geri çekilir. Hitler bu yenilgiyi kabul ede­

İngilizlerin kafasını asıl karıştıran ise her direnişçi Araptan, Alman mühimmatının çıkmasıydı. Bunlar nereden geliyordu acaba? Bu soruları, İngiliz General Montgomery de kendi ken­ dine soruyordu. İngilizler güzel bir plan yapıp, Kudüs ve çevre­ sindeki Yahudi köylerini silahlandırdı. Çünkü insanlar kendile­ rini savunabilirlerse, onlar da ellerindeki iki tümeni oradan çe­ kip, Mısır'a doğru yaklaşan Çöl Tilkisi Mareşal Rommel'e karşı kullanabilirdi. Alman istihbaratı, İngilizlerin bu taktiğini öğre­ nir ve SS paraşütçü birliklerinden 2. taburu oraya yollama kara116

mez ve bunun sebebinin Kudüs'te yaşayan Yahudiler olduğunu dile getirir. İmam'a bununla ilgili bir telgraf yollar ve artık ora­ daki askeri başarının ancak ve öncelikli olarak orada yaşayan yüz binlerce Yahudinin Avrupa'daki gibi kamplara koyulduk­ tan sonra gerçekleşebileceğini belirtir. İmam'a SS hava indirme tugayı yollayarak bu temizlikte onlara destek çıkacaklarının va­ adini verir. SS tugayı gerçekten de iner ama onlar da başarılı olamayıp hezimete uğrar. Tabii müftünün danışmanlığına bir ge­ neral, 10 albay ve 100 SS subayı verilir. 117

2. Dünya Savaşı'nın bitimiyle Kudüs-Şam-Mısır'da bulu­

aşamada bile Ortadoğu'da önemli bir askeri güç meydana getir­

nan 2300 Alman askeri personelin görevi de filen bitmişti. Bun­

di. Arapların nüfusu İsraillilerin elli misli olmasına rağmen, ka­

ların en kısa zamanda silahlarını bırakıp ingilizlere teslim ol­

vimler arasındaki sorunlar nedeniyle sürekli çatışıyorlardı.

ması gerekiyordu. Ama çoğu buna razı değildi, çünkü Füh-

Kudüs müftüsü, yanma iki bin adamını alarak Ürdün'e

rerleri ölmüştü ve bir SS yemini vardı: Führer ölünce onun si­

kaçtı, çünkü Ürdün birçok Filistinlinin yaşadığı bir krallıktı.

yasi vasiyetini, SS orduları yerine getirecekti. Artık hiçbir şey

1949 yılında Alman ekibinin başındaki yüksek rütbeli subay­

eskisi gibi değildi. Onlara mühimmat, araç ve gereç getirecek

lar, Ürdün'de eski müftüyle buluşup, ona direnişini bırakma­

ne hava kuvvetleri ne de deniz kuvvetleri kalmıştı. Baş düş­

masını, kendisini Yahudi devletini yıkana kadar destekleye­

manları Yahudilerin sayısı ise bir milyonu geçmişti. Yahudile­

ceklerini söylerler. Bu destekle kurulan grubun adı, herkesin

rin nizami olmayan, ama çok iyi paramiliter eğitim almış 70

bildiği Filistin Kurtuluş Ordusu'dur. Almanlarla ortaklık için­

bin askeri vardı. Almanların karşısında 80 uçak, 20 tank ve 180

de olan müftü ise, Filistin devletinin kurulması için, hayatının

zırhlı araçlık çok ciddi bir güç vardı artık. Bununla sabotajlar

45 yılını harcayan Yaser Arafat'ın amcasıdır. Yani PLFN kuru­

yaparak mücadele etmek zorunda kaldılar. Almanlar gruplara

cuları, müftüyle işbirliği yapan elli beş eski Alman subayıdır.

ayrılarak, Şam'da gizli bir üs kurarlar. Güney Afrika'dan gizli­

Neden diyecekseniz? O zamanki Arapların kafalarında bağım­

ce gelen silahları nakledebilmek için de Yemen'de, liman bölü­

sızlık diye bir şey yoktu. Onlara bu vaadi verenler, kaçak Na-

münde, kinci bir üs kurarlar. Çekirdek ekipte 400 kişi kalır ve

zilerdi. Bunlarla ancak yerel nüfuslardan destek alarak başa çı­

geri kalanlar teslim olur. 300 kaçak Nazi subayı ise Türkiye

kabilirlerdi. Çünkü onların insan gücü Yahudilerden kat kat

üzerinden, 47- 48 yıllarında Şam'a ve Kahire'ye giderler. İpte

fazlaydı ve bunu başarabilirlerdi. Führer'lerinin vasiyetinde

öleceklerine, Ortadoğu'nun sıcağına katlanmak onlara daha

olduğu gibi, Yahudileri dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar

anlamlı geliyordu. Kaçak Nazilerin maddi sıkıntıları yoktu,

bulup yok etmek, onların işiydi. PLFN, kuruluş yıllarında 2-3

paraları değil ama 2-3 ton altınları vardı. Bu da tabii Ortado­

bin kişiden oluşan bir gerilla grubuydu. Askeri eğitimin tama­

ğu'da en değerli ödeme şekliydi.

mı, Almanlar tarafından vermiştir.

1948 yılında İsrail devleti, birçok devletin onayıyla kurulur. İngilizler karşı çıkar ama İsrailliler, İngiliz valisinin makamını binasıyla birlikte havaya uçurup 270 İngilizi öldürünce, İngiliz­ lerin oradan tamamıyla geri çekilmekten başka çaresi kalmaz. İsrail devletinin kuruluş yıllarında, Yahudi nüfusu 1,6 milyondu ve gerilla savaşında deneyimli çok iyi bir ordusu vardı. Bunlar en kısa zamanda düzenli birliklere çevrilip, tank ve uçak gibi sa­

60'lı yılların sonlarına doğru bu grup dünyanın birçok ye­ rinde Yahudi merkezlerine ve havayollarına saldırılar düzenle­ meye başladı. Şam'da bulunan eski Naziler de siyasi etkinlikle­ ri vasıtasıyla müdahale için baskı yaptılar. Araplar iki bloğa bö­ lünmüştü. ABD'nin İsrail'le yaptığı stratejik ortaklıktan dolayı, Araplar da SSCB ile ortaklığa başlamıştı. Onların aldığı silah ve sanayi ürünleri Sovyet ekonomisine yıllık ortalama 5 milyar do-

vaş ekipmanlarıyla güçlendirildiler. Böylece yeni kurulduğu 118

119

larlık bir katkı sağlıyordu. Bu da tabii ABD'nin İsrail'e destek vermesinin sebeplerinden biriydi, Dünya Musevi Cemaati'nin merkezinin New York'ta olması da bu desteği güçlendiriyordu. Odessa'nm üyelerinin yaş ortalamaları 80'li 90'lı yıllarda 55-75 yaş arasıydı. Bunlar yaşlarından dolayı Yahudilere karşı

DAVID IRVING VE FRED LEUCHTER

operasyon yeteneklerini yitirdikleri için, müdahale imkânları yoktu. Ama ticari ilişkileri o kadar iyiydi ki, Saddam Hüseyin'in

David Irving ünlü bir İngiliz tarihçidir. Avrupa'da aşırı sağ

yapmak istediği mega topun planlarını, Almanya'dan Irak'a ge­

ve Neo Nazi gruplara yakınlığıyla tanınan bir yazardır. Alman­

tirerek orada yapılması için çalışmalara başlayıp, ayrıca sinir ga­

ya'da birçok sağcı partinin toplantılarında misafir konuşmacı

zı üretimi için Münihli bir profesörü Irak'a çağırarak seri üretim

olarak birçok konuşmalar yapmıştır. Fred Leuchter de bir ABD

için tesis bile kurdular. Bu tesis 1990'daki ilk Çöl Tilkisi Operas­

vatandaşı olup mesleği idam uzmanlığıdır. Uzmanlık dalı ise

yonu'nda hava saldırısıyla yok edilmiştir. Almanlar 70, 80 ve

idama mahkûm edilmiş mahkûmları gaz odasında son yolculu­

90'lı yıllarda, toplam 150 bin Arap kökenli insana Almanya'da

ğuna yollamaktır. Leuchter, 1977 yılında Florida eyalet yüksek

iltica hakkı vermiştir. Bunların arasında 11 Eylül saldırılarının

mahkemesinin idamların darağacında yapılmasının insan hak­

mimarı Muhammet Atta da vardır. Atta, 1994 yılında Alman­

larına aykırı olabileceğinin kararını verdikten sonra, bu eyalette

ya'dan iltica hakkı alarak, 1998 yılında Alman vatandaşı olmuş­

alternatif infaz metotları üzerinde çalışılmıştı. Burada Fred Le­

tur. Hamburg'ta uçuş eğitimi alarak yapacağı saldırının planla­

uchter'in hazırladığı bir rapor o zamanın demokratlarından

rını da orada yapmıştır.

olan valinin ilgisini çekmişti. Bu sistemin Florida'da artık idama mahkûm olan mahkûmların infazını gerçekleştirebilecek bir in­ faz metodu olduğunun kararını eyalet senatosundan aldırır. Le­ uchter kurduğu ilk gaz odasında maymunlarda deneyler yapa­ rak, o zamanlar hayvanları koruma derneklerinin tepkisini de almıştı. Fred Leuchter de, David Irving gibi Almanya'da Neo Nazi partilerinde sözü geçen bir bilim adamıydı. Bu iki insanı birbirine çeken konu neydi? Bu konu 1990'larm başında Alman­ ya'da ve bütün dünyada tepki çeken soykırımı yalanlama konu­ suydu. Bu tartışmalar günlerce Avrupa kamuoyunda tartışıldı ve ABD'de bulunan Musevi cemaatleri bu konuyla ilgili Alman hükümetini sorumlu tuttular. Onlara bu sorunun çözülmesi için önlemler almaların: bir protestoyla ilettiler. .

120

121

Yahudilere yapılan soykırımı inkâr etmek ve yalanlamak

ğu, kaç kilo oldukları, altın dişlerinin olup olmadığı defterlere

Almanya'da artık bir suçtu. Bu tezi destekleyenler artık Alman­

yazılmıştı. Bu defterler 2. Dünya Savaşı bittikten sonra ABD ve

ya'da iki ila yedi sene içersinde yargılanacaktı. Neydi bu ünlü

Rusların eline geçmiştir ve kamplarda kaç insanın katledildiği

Irving ve Leuchter tezi? David Irving tarihçi olarak Alman tari­

tespit edilmiştir. David Irving ve Fred Leuchter'e karşı Alman­

hi üzerine yaptığı çalışmalarda, 2. Dünya Savaşı'nda Almanlar

ya'da kimse bir suç duyurusu yapmamıştı. Ben ve arkadaşlarım

tarafından öldürülen Yahudi sayısının dünya tarihçilerinin yaz­

David Irving'in Pforzheim şehrinde yaptığı bir konuşmayı vi­

dığı gibi altı milyon değil de, üç milyon olduğunu ve bu insan­

deo kaydına alarak Alman savcılığına suç duyurusu yaptık,

ların çoğunun kamplara götürülürken yollarda hastalıklardan

ama David Irving İngiltere'ye geri dönmüştü. Fred Leuchter ise

öldüklerini savunuyordu. Bunun bir Yahudi yalanı olduğunu,

ABD'ye gitmişti. Bu insanları Almanya'ya getirip yargılanabil-

dünya Musevi cemaatlerinin ve İsrail devletinin Almanlardan

meleri için davet ettik. Irving tamam dedi, ama Leuchter isteme­

daha fazla tazminat almaları için böyle bir sahtekârlığı yayarak

di. Çünkü Leuchter'e karşı ABD Musevileri oranın yasalarına

insanlığı kandırdıklarını söylüyordu. Fred Leuchter ise aynı Ir­

göre suç duyurusu yaparak onun orada yargılanmasını sağladı­

ving gibi gaz odalarında bu kadar Yahudinin üç senelik bir kısa

lar. Irving 1993 yılında Londra'dan uçakla Stutgart havaalanına

dönem içinde öldürülemeyeceğini, bunun bir yalan olduğunu

indiğinde, onu hayatının en büyük sürprizi bekliyordu. Pasa­

savundu. Çünkü onun uzmanlık dalı olan gazla insan öldürme

port kontrolüne geldiğinde polis ona burada tutuklanma kararı

metotlarından gidildiğinde, böyle bir mekanizmanın bu kadar

olduğunu söyleyince Irving'in suratı sapsarıydı. Nöbetçi mah­

kısa bir süre içersinde gerçekleşemeyeceğine, o zamanın siste­

kemeye çıkarılarak tutuklandı ve cezaevine konuldu. Dört haf­

miyle ancak 25 sene içersinde böyle bir temizliğin gerçekleşebi­

talık bir tutukluluktan sonra avukatları onun kefaletle serbest

leceğine dair fikrini yürütüyordu. Almanya'da bütün Nazi par­

bırakılması için bir yüksek mahkemeye başvurdu. Bu da kabul

tileri ayaklanarak sokaklara dökülmüştü. Bu açıklamalardan

edildikten sonra 8000 Mark ve her hafta bulunduğu karakola gi­

sonra insanlar bu yalanlara kanarak birçok Yahudi mezarlarını

dip imza atmak şartıyla serbest bırakıldı. Kendisi sonra Ham­

geceleri tahrip etmişlerdi. Solcular ise bu Nazi saldırılarına kar­

burg'a giderek oradan bir yatla İngiltere'ye kaçtı. Altı ay sonra

şı, Nazilere karşı saldırılar yaparak ortalığı bayağı karıştırmış­

Avusturya'ya gelerek orada da aynı tezleri savunarak açıklama­

lardı.

lar yaptı ve o zamanın şartlarında Schengen Anlaşması olmadı­

Irving'in ve Leuchter'in tezleri insanları doğrulardan saptır­ maktan başka bir şey değildi. Çünkü dünya tarihçileri bu ko­ nuyla ilgili 50 yıldan fazla bir süre araştırmalar yapmışlardı ve Hitler ve rejiminin Alman disiplininden dolayı kamplarda öl­ dürdükleri her insanın kişisel bilgilerini üstelemişlerdi. Kamp­ larda insanlar ölüme gitmeden önce saçlarının kaç gram oldu122

ğı için Avusturya'ya geldiğinde havaalanında tutuklanmadı. Ama bu sene Avusturya'ya ikinci kez gelmek isterken, onu ha­ vaalanında o zaman yaptığı konuşma yüzünden tutukladılar ve Avusturya mahkemeleri onu sekiz sene hapis cezasına çarptırdı. Bu cezanın üç senesini çekip Almanya'ya iade edilerek, orada 1993 yılında aldığı cezanın kalanını çekecektir. David Irving

123

yaptığı yalan açıklamalardan dolayı da birçok kez yüksek mik­ tarda para cezalarına çarptırıldı ve halen bu cezalardan dolayı icralıktır. Kendi evi bile açık artırmayla satılıp borçlarına gitmiş­ tir. Fred Leuchter de aynı akıbet içersindedir ama o bu konular­ la ilgili hiçbir ceza yatmamıştır. Bu yalanlardan sonra AB üyesi devletlerden birkaçı soykırım yalan yasasını çıkararak bu tip açıklamaları yapanların yargı önüne çıkarılarak cezalandırılma­

AUSCHWITZ BIRKENAU

larını sağlamıştır. Almanya, Avusturya, Bel­ çika, Çek Cumhuriyeti, Fransa,

Birkenau Polonya'nın Çekoslovak sınırının yakınında olan

isviçre, Litvanya, Polonya ve

ufak bir kasabadır. Bu kasaba adını Hitler'in kurduğu bir kamp­

Slovakya'da 'Yahudi Soykırımı

la duyurur. Bu toplama kampı insanlık tarihinde şimdiye kadar

Yok' derseniz yargılanırsınız.

görülmemiş bir katliamın merkeziydi. Burada toplam 2,5-3 mil­

David

Irving'e

Alman­

ya'da sahip çıkan partiler ise DVU Dr. Gerhard Frey'in parti­ si, NPD National Demokratlar,

yon insan katledilmiştir. Birkenau neden kuruldu? Bu soruya cevabı tarihçiler bile veremiyor. 1940 yılının Mayıs ayında Ber­ lin'in Van See gölünde yapılan bir gizli toplantıda bunun ceva­ bını bulabilirsiniz.

FAP Özgürlükçü İşçi Partisi. Almanya dışı ise Avusturyalı parti FPÖ'dür. Bu partide ken­ disini liberal olarak tanıtır. Yıl­ larca genel başkanlığını yapan Jörg Heider büyük bir Türk düşmanıdır. Türklere karşı tavırla­ rıyla bilinen bir siyasetçidir. Heider'in yaptığı skandal açıklama ise 1994 yılmdaydı. O da şuydu: Avusturya'da yaşayan bütün Türkleri gettolara koymak! Bu açıklamalardan sonra Avustur­ ya'da Heider'e karşı dava açıldı ve bu davalardan Heider akla­ narak beraat etti.

Burada verilen karar, Avrupa dahil 11,5 milyon Yahudinin ve bir milyon çingenenin sistematik bir şekilde imha edilmesi­ dir. Bu yetkiyi Adolf Hitler SS'nin başında olan Himmler'e ver-

124

125

mistir. Himmler SS içinde özel bir birim oluşturarak, bunun adı­

yanan Yahudilerin kokusu, yani insan etinin kokusu ortadaki

na da (totenkopf verbende) 'ölü kafatası birliği' adını vererek

vatandaşları bayağı rahatsız etmeye başlamıştı. Daha doğrusu

planlarını hazırlayıp, 1941 Şubat ayma kadar kampın tamam­

Alman halkının çoğu bu katliamlardan habersizdi. 1941 Mayıs

lanması için gereken bütün imkânları seferber etmiştir.

ayında ilk insan nakliyeleri gelmeye başladı. İlk etapta iki kişi­

Kampın amacı ufak kamplardan oraya trenlerle Yahudileri getirip burada toplu kıyım yapmaktı. Birkenau'ya gidenler

lik imha etme kapasitesi vardı, bunlar genellikle kadın, çocuklar ve yaşlılardı.

kampın nasıl bir şekli olduğunu görmüşlerdir. Toplam 8 duş

O kadar çok günlük nakliye oluyordu ki, gelen sayısı 3-3,5

odası, 80 tane krematoryum tabip deney binası, 5 bin metre ka­

bin arasında, imha edilen sayısı da 2 binlerdeydi. Barakalar do­

relik ve 120 adet barakaların içi tahtalardan yapılma ranzaların­

lup dolup boşalıyordu. İnsanların olan bitenlerden haberleri

dan oluşur. Her yatağa dört insan düşerdi, insanlar açlıktan bir

yoktu ama bir şeyler seziyorlardı. Çünkü giden gelmiyordu. So­

deri bir kemik oldukları için, kışın soğuktan etleri tahtaya yapı­

rulduğunda da ya kafanıza bir kurşun sıkılıyordu, ya da biraz

şırdı. Yazın da barakalar boşaldıktan sonra yeni gelen mahkûm­

iyi niyetli bir SS onların başka kamplara götürüldüğünü söylü­

lar bu barakalara yerleştirilirdi.

yordu. Ama gerçek bu değildi. Size görgü tanıklarının anlattık­ larını aynen yazıyorum. "Kampa ilk geldiğimizde sizin sağlam olup olmadığınıza bakıyorlar. Sağlamsanız sizi ileriki bir zamana ayırıyorlar, çün­ kü sağlamlara deneyler yapma imkânı oluyor. Eğer yaşlı veya hastaysanız sistem şöyle işliyor: Seksener kişilik gruplara şu de­ niyor: 'Bu kampa geldiğiniz için önce temizlenmeniz ve bulaşı­ cı hastalıkları başkalarına kaptırmamanız için saçlarınız sıfıra vurularak, giyimleriniz de yakılarak dezenfekte yapılmanız la­ zım. Sonra da kampın içindeki çeşitli birimlere dağıtılarak ora­ da çalışma imkânınız olacak.'

Hitler'in amacı Avrupa'da ona göre parazit olan Yahudi in­ sanın bu kamplarda kökünü kurutmaktı. Himmler 1941 başla­ rında kampın tamamlandığını gördüğünde, gizli bir talimat ve­ rerek bütün imha programının burada yapılması için gereken birimlerine emir verir. Çünkü Münich'in Dachau'daki kampta

126

İnsancıklar zulüm gördükleri öbür kamplardan buranın da­ ha iyi olduğunun bilincindeydiler. Bu da onlara son aylarda ya­ şadıkları zulümleri unutturuyordu. O kadar inandırıcı oluyor­ lardı ki Himmler'in adamları, hepsi kırmızı haç kabuğuyla dola­ şıyorlardı. Yani insanlara yaşadıkları son dakikalarda bile sahte bir görünüm gösteriyorlardı. Saçlar sıfıra vurulduktan sonra in-

127

sanların giyimleri çıkarılıyor ve çırılçıplak duş odasına koyulu­ yordu. Zırhlı kapı kapatıldıktan sonra, üç dakika içinde kaynar su veriliyordu. Deliklerden kaynar suyun çıkardığı buhar odayı komple kaplardı. Su verildikten dört dakika sonra bacalardan özel yapılmış borulardan Ziklon-B gazı verilirdi. Bu gaz hava alamayan insancıkları beş dakika içersinde can çekişe çekişe öl­ dürüyordu. Gazın ardından tesirin gitmesi ortalama bir saat sü­ rüyordu. Kapılar açıldıktan sonra da özel erkek Yahudi mah­ kûmları ölen insanların bedenlerini el arabalarına yükleyerek krematoryumlara götürüyorlardı. Burada da ikinci plan devre­ ye giriyordu: insanlar yakıldıktan sonra kalan kemikleri ayrılı­ yor, külleri de kampın dışında yerin on metre altına gömülüyor­ du. İnsanların saçlarından kampta ufak el süpürgeleri veya ayakkabı fırçaları imal ediliyordu. İnsan kemiklerinden de mum veya köpeklerin oynamaları için kemikçikler imal ediliyorlardı. Altın dişli Yahudilerin dişle­ ri duşa girmeden önce sökülüyor ve gene Yahudi mahkûmlar­ dan oluşan kuyumcu bölümünde külçelere dökülüyordu. Bura­ da 1941'den 1944 Aralığına kadar 4-5 ton altın Berlin'deki mer­ kez bankasına götürülmüştür. 1943 yılından itibaren Himmler kamptaki imha kapasitesini iki veya üç katma çıkarmak ister ve sekiz ay içersinde bu kapa­ site 1944 Ocak ayından itibaren günlük dört bine çıkarılır. Artık sırf gündüzleri değil, 24 saat ölüm mekanizması yürümeye baş­ lar. Adolf Hitler ve Himmler bundan çok memnundurlar, hayal­ leri gerçekleşiyordur. Hitler'e göre bir cihan harbini başlatan, 1920'lerin sonunda dünya ekonomisini batıran ve Almanya'nın harbi kaybetmesinin ve 2. Dünya Savaşı'nm başlamasına sebep olan parazit Yahudileri artık sistematik şekilde yok ediliyordu. Her olumsuz şeyde, bunun arkasında Yahudiler var diyordu.

128

ABD'yi de savaşa sürükleyen anlaşma Hitler'in tezine göre kamplarda sağ kalabilenlerdi: ya tıpçılar ya da temizlik işlerini yapanlar, yani ölü temizlikçiler. Onların barakaları genellikle kampın içindeydi. Kampın öbür mahkûmlarıyla diyaloga geçer­ lerse hemen vuruluyorlardı. Onların aldığı yemek bile günde tam ekmek ve çorbadan oluşuyordu. Ölüme mahkûm olanlar da 200 gram ekmek ve çamurlu su alırlardı. Kampa seksen kilo gelen bir kadın, ikinci ayında ortalama kırk kiloya düşüyordu. Bu da tabii insan vücudunda yarattığı etkiden dolayı ani kalp durmalarına ve açlıktan ölmelerine sebep oluyordu. Günde or­ talama beş yüz kişi bu tip vakalardan ölüyordu. Bin beş yüz ki­ şi olan işçi mahkûmların ortalama günün on altı saati ölü yak­ mak, kemikleri ayıklamak ve kül gömmekle geçiyordu. Onlarda bile ani ölümler gerçekleşmeye başlamıştı. Tıp bölümünde ünlü Dr. Josef Mengele vardı. Onun da binlerce insanın ölümü ve öl­ dürülmesine katkısı çoktur. Dışarıya ufak tefek bilgiler sızıyordu ama insanlar bunun bu boyutlarda olduğunu bilmiyorlardı. Ama gerçeği 1944 son­ baharında bütün dünya öğrenecekti. Çünkü Naziler o kadar bü­ yük bir sürprizle karşılaşmışlardı ki, karşılarında Kızılordu'yu gördüklerinde. Çünkü onlara gelen istihbaratta onlara karşı güçlü bir savunma sistemi kurulu olduğunu ve bunu geçmele129

rinin en az altı ay süreceği söylenmişti. İstihbarat raporunda he­ sabı tabii yanlış yapmışlardı ve güneydoğudan gelen on bir Kızılordu'nun Birkenau kasabasına 3 km yakınlıkta olduklarını bilmiyorlardı. Ruslar Birkenau'ya yaklaştıklarında burunlarına gelen yanık kokusunun nedeninin gaz odalarında yeni ölmüş 870 tane çocuk ceseti olduğunu anlarlar. Binlerce insan bir deri bir kemik barakalarda yatıyordu, onlar artık hayatlarının zu­ lümlerinin yaşamanın çaresizliğinde. Almanlar o kadar disiplinliydiler ki öldürdükleri her insa­ nın ismini ve kimlik bilgilerini Üstelemişlerdi. Bu listelemeden dolayı öldürülen insanların tam sayısı açığa kavuşacaktır ve hangi kamplardan geldikleri de bu vesileyle tespit edilmiş olur. Rus mareşali ölülerin sayısıyla ilgili raporu görünce inanamaz. Toplu imha edilen insan sayısı 2,7 milyondur. 2,5 milyonu Yahu­ di, 150 bin Çingene ve 62 milletten 50 bin kişi vardı. Bunların içinde ortalama 487 adet de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var­ dı. Hemen Josef Stalin'in emriyle kampta görevli bütün subay­ lar kurşuna dizilirler. Harp bittikten sonra da 70 kişi daha idam edilir. Hitler dünyayı sırf harbe sürükleyerek insanlığa German ırkının üstünlüğünü ispatlamak için 50 milyon insanın hayatına mal olmuştur. Yalnızca 6 milyon Yahudi değil, bir milyona yakın Çingeneyi de katlederek insanlık tarihinde görülmemiş bir kı­ yım yapmıştır.

130

Birkenau şehri her sene Nazilerden kurtuluşunu kutlar. Kamplardan şans eseri sağ kurtulan Yahudiler her sene orayı zi­ yaret ederler. Çektikleri acıları ve uğradıkları haksızlıkları in­ sanlığa ve yeni nesile aktarmak, totaliter milliyetçiğin insanoğ­ luna getirdiği zararları, insanları dinlerinden ve yurtlarından et­ menin ayrılıkçılığını dünyanın birçok yerinde sempozyumlarla anlatmaya çalışırlar. Birkenau insanlık için bir utançtır. Onu yapanlar, onu yap­ tıranlar ve göz yumanlar tıpkı tetiği çekenler gibi suçludurlar. Ama tabii temennimiz böyle bir soykırımın bir daha hiç gerçek­ leşmemesi ve böyle bir şeyi yapmak isteyenleri siyasi platform­ dan silip, onlara gereken cezayı vermek.

131

KAÇAK NAZİLER VE GLADIA TEŞKİLATI GLADIO'NUN ODESSA'YLA İŞBİRLİĞİ

1950 yılında Berlin'deki Spandau cezaevinde, Hitler reji­ minde bakanlık yapmış 22 ünlü kuvvet komutanlığı ve Hitler'in gizli Serais şefi Van Gehlen vardı. 1950 yılında Kore savaşının başlamasında soğuk savaşın ve dünyanın iki ayrı görüşlü siste­ me bölünmesinin başlangıçlarıdır. Bir tarafta komünist ve sos­ yalist sistemi dünya platformuna oturmak isteyen Sovyetler Bir­ liği, bir yandan da ABD. Kore'deki savaşı bir kuzey-güney sava­ şı değil de, iki dünya devinin ve üçüncü olan Çin'in Bolşevikle­ re verdiği destekle bir komünist demokrat savaşına dönmüştür. NATO'nun kurulmasında ABD, İngiltere, Fransa, Kanada, İspanya gibi devletleri kendi tarafına çekmiştir. Anlaşmalar kapsamında bu devletlerden biri SSCB tarafından tecavüze uğ­ rarsa, bütün topluluk tecavüze uğrayan devletin savunması için elindeki bütün askeri mekanizmayı aktive ederek katkıda bulu­ nacaktır. Karşı taraf da (Varşova Paktı) anlaşmasında Romanya, Polonya, daha sonra Macaristan, Çekoslovakya ve Yugoslav­ ya'yı içine alarak, aynı sistemle Nato'nun karşısında bir güç oluşturmuştu. Artık dünya ikiye bölünmüş, bir tarafta ABD-Nato'yla, bir tarafta SSCB-Varşova Paktı devletleriyle birbirlerine ilk darbeyi vurmak için bir sinir savaşı başlamıştır. 133

ABD'de Allen Waren CIA'nm başına geçer. Waren idareyi eline aldıktan sonra artık bildiğiniz CIA ve KGB gizli savaşı da başlar. Waren nasıl bir sistemle Bolşeviklere karşı gizli bir sava­ şı sürdüreceğine yönelik araştırmalar yapar. Hitler Bolşeviklere yaptığı sistemi kullanmak ister ama bu sistem nasıl bir şeydi bu­ nu kimden öğrenecektir? Bu stratejisini senatörlere nasıl anlata­ caktır? Bütün bunlar Allen Waren'i müthiş bir fikre getirir. Ko­ nuyu başkana açmak için Beyaz Saray'a gider ve burada komü­ nistlere karşı başka kimseden stratejik olarak destek alamaya­ caklarını söyler. Spandar'de yatan mahkûmlarla bu konuyla il­ gili irtibata geçip, onlara ceza indirimi yaparak ABD'yle komü­ nistlere karşı mücadele başlatmakta yardım ederlerse ceza indi­ riminden yararlanma şansı verilmesini talep eder. 1

Askeri kamplardan ayrılanlar bir araya gelerek SS'ye almdıklarındaki yemini devamını ettirmek istiyorlardı. Bu yemin şöyledir: SS'ye giren herkes ölene kadar SS üyesidir. Dünyanın neresinde bir SS subayı ve askeri zor duruma düşerse, en yakın olan SS askeri ona bütün imkânlarıyla yardım edecektir. Bunu yapmadığı takdirde vatan hainliğiyle cezalandırılıp hemen kur­ şuna dizilmesine karar verilir. Ayrıca SS teşkilatının dünyada iki düşmanı vardı: 1. Yahudiler 2. Bolşevikler ve komünistler. SS kavramı müttefik devletler tarafından yasaklandığı için bunun adını eski SS birlikleri yanlıları adında 1946'da yeniden kurmuşlardır. Kısaltması Odessa olan bu teşkilatın 2. Dünya Sa­ vaşı'ndan sonra neler yaptığını kitabında belirtmiştir. Waren kurmaylarını alarak dosyalarında hangi Nazilerin işine yaraya­ cağına dair araştırma yapar. Bunların arasında en asil olan ami­ ral Donitz'ti. 10 yıllık bir cezaya çarptırılmış, en temiz özgeçmi­ şi olan ve çok eski bir bahriyeli ailenin oğlu olan amiral partiye 1944 yılında üye alınmıştı. Van Gehlen eski askeri istihbarat baş­ kanıydı ama pis bir geçmişi vardı.

134

Aralarında da tek diplomat olarak Van Papan vardı, eski İs­ tanbul konsolosuydu. Almanya'nın 1951 Ocak ayında Amiral Donitz askeri göreve çağırılır ve onun komünistlere karşı müca­ delede destek vermesi durumunda hemen salıverileceğini dair teklifte bulunurlar. Amiral Donitz teklifi hemen kabul eder ve iki gün içerisinde Spandan askeri cezaevinden salıverilir. Ruslar buna bayağı itiraz ederler ama oybirliği 3-1 olduğu için bu itiraz yerini bulmaz. Amiral Donitz ve Van Papan iki hafta içinde Pentogan'a getirilerek orada komünizmde mücadele hangi mevki­ de hareket edeceklerini ve bir komünist istilasında halkı nasıl ayaklandıracaklarına dair planlar yaparlar. Daha doğrusu böyle bir plan üzerinde çalıştığını, bu planın da Yugoslavya'da baya­ ğı başarılı olduğunu Almanların Balkan istilasında başarılarının bu planlardan kaynaklandığını eski dosyalardan görebiliyorlar­ dı. Ama tabii gene de bazı konularda temkinliydiler, çünkü sa­ vaş biteli daha altı sene olmuştu ve birçok eski Nazi kaçaktı. Ço­ cuğunun savaş suçlusu olarak aranması devam ediyordu. Amiral Donitz'in planı şuydu: Her Nato üyesi devlet gizli silah depoları oluşturup bu depoları istila anında kullanılmak üzere gizli silahlar konularak her hava şartına uyacak şekilde saklayabilmesi gerekiyordu. Ayrıca tümen veya kolordu seviye­ sinde personel yetişecek, bu personel devletin maaşlı subay as subaylarında oluşacak, aktif görevleri bittiği zamanda ömürleri­ nin sonuna kadar bu göreve sadık kalarak sivil hayatlarında kimsenin yaptıkları işle ilgili bilgileri olmayacaktı. Bir paramiliter ordu kurulacak ve komünizm istilası yapılan yerlerde bir ayıklama veya sabotaj eylemler yapılacaktı. Tıpkı general Tilgnun'un Yugoslavya'da yaptığı gibi. Tabii bunu Waren biliyordu. Donizt'e de şu şekilde yapılacağını belirttiler: Bu askerler aynı SS gibi aşırı milliyetçi olacaklar ve bunlara karşı tarafın parayla satın alamayacağı şekilde eğitilecekler. Yani her grup bir hücre halinde çalışacak ve bulunduğu bölgedeki birliklerin olacak. Bir 135

grup öbür grubun ne yaptığını bilmeyecek. Bu fikir Waren'in kafasına yattı. İlgili raporu o zamanki Nato genelgesine iletti. Üye devletler oy kararıyla bu genelgeyi imzaladıktan sonra o zamanki çekirdek üyeyi oluşturan devletler Nato'dan bunun eylemi için talepte bulundular. Allen Waren bu eylem için Van Papan'dan ve Admiral Donitz'ten eğitmenler istedi. Amiral Donitz bunu ancak eski SS eğitmenlerden alacağını, onlardan baş­ ka da bu konulara vakıf elemanlar olmadığını iletir. ABD için komünizm Adolf Hitler'den daha tehlikeli bir unsurdu. Çünkü SSCB ilk atom bombasını patlatmıştı ve bunu seri şekilde üretmeye başlamıştı. Her hafta buna yenisi ekleni­ yordu yani ABD tek atom gücü olmaktan çıkıyordu; en büyük düşmanı aynı güce sahip olacaktı. Buna acil şekilde çare bu­ lunmalıydı. Başkandan alman özel bir izinle bu gizemli teşki­ latı kurma yetkisini aldı ve bunun kuruluşunda her yöntemi başarıyla bitireceğinin yetkisini verdi. Bu kuruluşun adı ne olacaktı? Pentagon'un araştırmacıları eski Roma'da böyle bir kuruluş olduğunu ve bunun başında Brütüs'ün, yani Cesar'ı öldürten kişinin bulunduğunu bildirdiler. Buna bağlı olarak örgüte Gladio ismini vermeyi teklif ettiler. Tabii bütün Gladio bir merkeze bağlıydı ve gayriresmi adı Gladio, resmi adı da kayıtlarda özel birlikler olarak geçiyordu. Odessa teşkilatı gay­ riresmi olarak bu ABD özel birimini Nevada Teksas'ta eğitme­ ye başladılar. Eğitim süreleri bir senelik ilk etaptan sonra dört seneye çıkarıldı. Bu sürede Gladio fiilen 1951'den itibaren Na­ to seviyesinde faaliyete geçmiştir. 1952 yılında da, özel harp dairesi olarak Türkiye Nato'ya girdikten sonra burada da kurulmuştur. Odessa ve Gladio 60'h yıllarda Latin Amerika'da bayağı aktifti ama Küba'da başarılı olamadılar. Daha doğrusu Domuz Burnu'ndaki çıkartma te­ şebbüsünde hüsrana uğradılar. Batista'nın kaçmasına ve Fidel

136

Castro'nun, Che Guevara'yla ve devrimci güçlerle rejimi ele almasına yol açtılar. Berlin duvarının yapılmasıyla Küba'nın blok yapılması soğuk savaşı doruğuna getirmişti. İki taraf da düğmeye basma pozisyonuna geldiler ama tabii Keneddy ılımlı politikasıyla Churuçhov'u füzeleri çekmesi için ikna et­ mişti. Ruslar da buna karşılık, ABD'nin Türkiye'deki füzeleri çekmelerini istemişti. Sonuçta ABD'nin dediği oldu ve Ruslar buna ikna edildi. Buna karşılık Ruslar Çekoslovakya ve Macaristan'da dev­ rim yaptılar. ABD Avrupa'daki üye sayısını on bire çıkarmıştı. Latin Amerika'da bayağı etkindi. Burada şunu söylemek gere­ kir: Orada Odessa'nm desteği olmasaydı, ABD Latin Ameri­ ka'da o kadar başarılı olamazdı. Gladio ve Odessa'nm başarılı olamadığı yerler Afrika ve Arapkir'di. Burada da SSCB'nin ve Küba'nın etkinlikleri yoğundu. Anlayacağınız dünya iki büyük dev arasında pinpon topu gibi oynanıyordu. Burada tek kârlı çı­ kan da Odessa üyesi eski kaçak Nazilerdi. Bunların 1970'ten sonra ABD güçleriyle yaptıkları çalışmalar artık ABD tarafından benimsenmiyordu. Çünkü İsrail artık Ortadoğu'da bayağı bir güç kazanmıştı. Ayrıca ABD ekonomisinin % 75'i Musevilerin elindeydi. Yahudi katliamlarını da yapan insanlarla ABD gü­ venlik güçlerinin iş yaptığı ortaya çıkarsa dünyadaki dengeler oldukça bozulurdu. Çünkü sırf ABD değil dünya ekonomisinin % 45'ini ellerinde tutuyorlardı. Konuyu şöyle değerlendirecek olursak, ABD 2. Dünya Sa­ vaşı' ndan sonra, eli kanlı katilleri sırf milli çıkarlarını korumak için taşeron olarak kullanmıştır. Çünkü ABD ideolojisinde düş­ manlar Bolşevikler, komünistler ve Yahudilerdi. Bu insanların da düşünebilirsiniz ki binlercesi kaçaktı. 1950-2005 yılları ara­ sında toplam 150 tanesi yakalanarak cezalarını gördüler. Geri kalanları neredeydi, bunları kim koruyor ve saklıyordu? Bun-

137

lardan kimler çıkar sağlıyordu? Bu soruların tek bir cevabı var­ dı: ABD ve Pentagon bir kişi veya beş kişi gözden kaçırabilir. Ama yedi bin kişiyi bulamamaları hiç normal değil. Ya da tam bulunacakları sırada büyük bir güç onu oradan sizden önce alı­ yor, daha güvenli bir yere götürüyor, yeni bir özgeçmiş, yeni bir hayat, yeni bir kimlik veriyorlar.

NAZİ SUBAYLARININ KAÇIŞLARI VE TÜRKİYE'DEKİ KAÇAK NAZİLER

Neden? Komünizmle savaşta, aynı cephede savaşıp, bu mücadelede onlardan en iyi dostluğu gördükleri için, 1992'den 2005 yılına kadar size belirttiğim 150 kişiden 110 tanesi yakalandı. Çünkü ABD'nin Latin Amerika'da artık hiçbir hükmü kalmamıştı. Pa­ nama'da Noriega'yı devirdiler, Şili'de General Pinochet yargı­ landı, Venezüella'da Paras halk kahramanı seçildi. Honduras, Bolivya, Kolombiya gibi tüm bu devletlerde, artık ABD'nin sö­ zü geçmiyordu. Buralarda solcular, daha doğrusu 60'lı yıllardan 90'h yılla­ rın başına kadar ezilen sosyalist görüşlü solcular, idareyi elleri­ ne almıştı ve kendi özgeçmişleriyle hesaplaşıyorlardı. Tabii bu­ rada da, onlara mahkeme salonlarındaki ifadelerinde refakat eden Latin Almanlardan bahsediliyordu. İşkence gören bir mağdur, 1982'de, Şili'nin başkenti Santi­ ago'daki bir spor salonunda, onları sorgulayan askerlerin ya­ nındaki sarışın, elli yaşlarında ve Almanca konuşan bir adam­ dan talimat aldıklarını ve onun verdiği emirlerle kimin sağ ka­ lıp kimin öldürüleceğine karar verildiğini söyledi. Şili'de, Arjan­ tin'de ve Peru'da generallerin birbirleriyle Hitler selamıyla selamlaştıklarmı basın kaynaklarından öğrenebilirsiniz. Yani ABD, Latin Amerika'da komünizme karşı mücadelede kaçak Nazileri, daha doğrusu Odessa'yı, kırk yıla yakın kullanmıştır. 1991'den itibaren ise işbirliği sona ermiştir. 138

1945 yılının Ocak ayı Adolf Hitler ve adamları savaşın so­ nuna geldiklerini anlamışlardı ki, Hitler sekreteri Martin Bor­ inan'ı, çok gizli bir iş için, gizli bir emirle İsviçre'nin Basel şeh­ rine yolladı. Tabii Borman'm yanında SS Himmler'in yaveri Hans Lutz da vardı. Bu beylerin amaçları, Alman imparatorlu­ ğunun çöküşü ve muhtemel bir kapitülasyondan sonra, Sovyet­ ler Birliği'nin istilası altına girecek yerlerde paramiliter faaliyet­ leri sürdürebilmek ve Siyonizm ideolojisinin yok edilmesini dı­ şardan tamamlamak için görüşmeler yapmaktı. Basel'deki Cafe Hof Breu Haus'da Vatikan'ın temsilcisi ve İspanya'nın büyükel­ çisiyle bir toplantı yapılarak, harbin bitişinden sonra yüksek dü­ zeyde subayların güvenli bir bölge veya ülkeye geçmeleri için pazarlığa oturuldu. Amaçları, bu yüksek düzeydeki subaylara -ki bunlar genel­ likle SS subaylarıydı- maddi ve lojistik olanaklar sağlayarak, ye­ ni bir hayat ve yaşama imkânı sağlamaktı. O kadar çok yüksek rütbeli subay ve bürokrat vardı ki, bun­ ların sayıları 50 binin üzerindeydi. Bu insanları altı ay içerisinde Almanya'dan çıkarmak ve düşmana yakalanmadan İsviçre sı­ nırlarına sokmak, bir problemdi. Bu konuda Himmler'in operas139

yon şefi Martin Glück, kod adı Raten Linie (Fare Hattı) olan bu plan için, bir çalışma grubu oluşturdu.

Bütün bu gizli çalışmalar Bormann ve Himmler'in ekipleri tarafından yapılırken, o, zamanın sanayi bakanı Albert Sperde

Bu çalışmalar esnasında yapılan araştırmalarda, bu kadar

gereken maddi imkânların sağlanması için kendi emri altındaki

insanı düşman hatlarından geçirerek, yakalatmadan kaçırmanın

elemanlarına, Alman Merkez Bankası'ndaki depolardan bu ope­

büyük bir soruna yol açacağını tespit ettiler. Alternatif arayışlar

rasyon için gerekli külçe altın, elmas ve tarihi eserlerin verilme­

içersine giren SS'ler, burada öncelikle İspanya'nın faşist lideri

si talimatını verir. Böylece bunların en kısa zamanda İsviçre'ye

Franco'dan destek talebinde bulundular. Franco, gizli servis şe­

geçirilmesi için gereken işlemleri başlatır. İsviçre'de Almanca

fi Roberto Sanchez'e talimat vererek, dostu Adolf Hitler'in sadık

konuşulan kantonda, bu konu ve genel operasyonla ilgili bir ko­

elemanlarını İspanya üzerinden ve İspanyol gemileriyle Arjan­

muta merkezi kurulur. Bu komuta merkezi, ufak kasabalar tes­

tin'e götürme operasyonunu organize etmesini istedi. Ayrıca, bu

pit ederek, buralarda gizli para ve silah depoları kurar.

insanların kalabilecekleri bölgelerde, onlara ev ve iş imkânı ya­

Adolf Hitler, savaşın gidişatının Almanya için bir felakete

ratılması için gereken yerel desteğin sağlanması ve onlara Ar­

doğru gittiğinin hâlâ farkına varamamıştır. Cephede, silah altın­

jantin kimliklerinin verilmesi için de genel bir talimat verdi. Bu,

da 8 milyon Alman askeri vardır ve hâlâ mucize silahların, sa­

elbette bir alternatifti ve Franco bunu sadık dostu Hitler için ya­

vaşın son haftalarında bile onu kurtaracağını zanneder. Ama

pıyordu. Hitler de İspanya'daki iç savaşta Franco'yu destekle­

Doğu'da, Sovyet orduları yirmi milyon, Batı'da da ABD ve İngi­

mek için iki tümen yollamıştı ve Franco bu tümenler sayesinde

liz orduları 5 milyon askerle Almanları çember altına almıştı. Bu

ihtilali gerçekleştirmişti. Himmel ve adamları başka alternatifle­

çember 3. Reich'in, Hitler'in ve adamlarının etrafında oldukça

ri de değerlendiriyordu. Bu alternatiflerden biri de savaş öncesi

daralmaya başlamıştı.

Türkiye'de, askeri ataşelik yapmış bir albayın loen bir düzine adamımızı Türkiye'ye sokarım' demesiydi. Albayın planı şuy­ du: Berlin'deki Türk Büyükelçiliği bombalanarak, oradaki seya­ hat belgeleri ve mühürleri çalınacaktı. Türkiye'ye kaçacak as­ kerlerin, en kısa zamanda temel Türkçe öğrenmeleri için ise o zamanın Alman dışişlerinden Türkçe sözlükler alınarak, bu in­ sanlara Türkçe dil eğitimi verildi. Berlin her akşam bombalandı­ ğı için SS özel birliklerinden bir grup, Potsdam'da bulunan Türk Büyükelçiliği'ne giderek, oradaki kasada saklı olan seyahat bel­ gelerini alır. Toplam 450 adet seyahat belgesi bulunur. Bu ko­ nuyla ilgili bilgiler Almanya'nın Ludvigsburg şehrindeki Nazi dokümantasyon Merkezi'nden alınabilir. 140

Amerikan 21. Piyade Tümeni'nin 16. Tabur'u, 8 Ocak 1945 yılında Buchenwald kasabasına girdiğinde, her Alman kasaba­ sını veya şehrini istila ettiğinde olduğu gibi, burada da kasaba­ nın önemli yerlerini denetim altına aldı. Ama bu kasaba, öbür Alman kasabaları gibi normal bir kasaba değildir. Bu kasaba, Polonya'nın Birkenau şehrindeki toplama ve imha kampından sonra, en büyük Yahudi toplama kamplarından birisidir. Asker­ ler kamp kapılarına dayandıklarında, kampın komutanı ve onun SS üyesi elemanları çoktan kaçmıştı. Askerlerin gördüğü manzara pek de iç açıcı değildi. Kampta toplam 3500 kişi bir de­ ri bir kemik kalmış, açlık ve sefalet içerisinde ölüme terk edil-

141

mislerdi. Taburun doktoru derhal burayı karantinaya alır ve ge­

yakın SS subayı, bu şekilde kaçıyordu. Her kaçış noktasına Al­

reken tıbbi müdahaleleri yapmaya başlar. Bu kampla ilgili ABD

manlarca bir kod adı verilmişti. Bunlar şöyle sıralanmıştı:

Genelkurmay Başkanlığı'na derhal bilgi verilir. Ardından da denetlemeciler hemen gelip durumu kendileri de görmek isterler. Emirlerin verildiği hafta Bergen Belsen, Teresian Stadt ve Dachau şehirlerinde de benzer kamplar bulunur. Amerikalılar yavaş yavaş Hitler rejiminin azınlıklara, daha doğrusu Yahudi­ lere karşı tutumunun ne denli barbarca olduğu gerçeğine ina­ nırlar. Müttefik Kuvvet Komutanlığı üç ay içerisinde, yani sava­ şın bitişine kadar, benzeri kamplardan toplam 48 tane tespit eder. Bu kamplar, ABD ve diğer müttefik devletler ve hatta bü­ tün dünya basınında günlerce ve haftalarca manşet olmuştu.

1. Raten Linie (Fare Hattı): Bu İsviçre üzerinden ve Va­ tikan destekli bir hattı. Bu hattan kaçanlar, genellikle Latin Amerika'ya gitmişti. 2. Franco Hattı: Ünlü İspanyol faşist lider Franco'nun adından alınmadır. İsviçre, İtalya, oradan da gemilerle İs­ panya'ya geçilerek, burada kısa bir süre mola verildikten sonra İspanyol bandıralı gemilerle Latin Amerika'ya gidil­ miştir.

Dünya artık totaliter ve ırkçı bir milletin, insanlık tarihinde ben­

3. Exprès Hattı: Bu hat ise ismini ünlü Orient Exp­

zeri olmayan bir katliamı niçin yaptığının cevabını arıyordu.

ress'ten almıştır. İsviçre üzerinden iki kaçış yolu izlenmiş­

Suçluların, daha doğrusu kampların komutanlarının ve yetkili­

tir. Bunlardan ilki, trenle düşman hatlarından geçip İstan­

lerinin izleri, bütün Avrupa'da aranmaya başlamıştı. Nazilerin

bul'a varmak. Öbür kaçış noktası ise yine İsviçre üzerinden

kaçmaktan başka çareleri kalmamıştı.

İtalya'ya geçilerek, Brindisi limanından gemiyle İstanbul'a varmak.

isviçre sınırına paralel olan Singen kasabasında, savaşın son günlerinde bayağı bir hareketlilik vardı. Yüksek rütbeli SS su­ bayları, kasabanın her yerinde göze batıyorlardı, çünkü sınırın

Albay Hofmann'm grubunun birçoğu, üç aylık Türkçe eği­

öbür tarafında toplam 500 bin Alman subayı ve sivil bürokrat

timden sonra ellerindeki Türk pasaportlarıyla, kendilerini Türk

toplanmıştı. Bunların hepsi onlara verilecek sahte kimlik ve pa­

Ermenisi olarak tanıtarak İsviçre'deki Türk Büyükelçiliği'ne sı­

saportları, daha doğrusu kendilerini idam sehpasından kurta­

ğınmak ister. Dönemin büyükelçilik personeli bu seyahat belge­

rıp, hayatlarını yeni gidecekleri yere hazırlayacak kaderlerini

lerinin, Berlin Büyükelçiliğimiz tarafından verildiğinin tespitini

bekliyorlardı. İlk 250 kişi Haziran 1945'te Vatikan üzerinden, İs­

yapar. Onları önce elçilik binasında sorgulayarak Türkiye'ye

viçre pasaportuyla, İtalya'nın Brindisi şehrindeki limandan, Ar­

gitmekteki nedenlerini olumlu bulduktan sonra, kendilerine İs­

jantin bandıralı bir gemiyle Buenos Aires'e yola çıktılar. Bu ilk

viçre ve İtalya'daki seyahatlerinde herhangi bir sorun çıkmama­

giden grubun içinde, sonradan İsrailliler tarafından kaçırılıp

sı için birer belge verir. Bunun nedeniyse, o sıralarda İtalya'nın

idama mahkûm edilen Adolf Eichman da vardır. Her gün 200'e

ABD istilası altında olmasıydı. Almanlar dikkat çekmemek için

142

143

beş kişilik gruplara ayrılarak, akrabaymış gibi ve tek tük Türk­

toplam olarak 12 kilo altın verilir. Amaç, ekonomik olarak rahat­

çeleriyle Brindisi kasabasına, kendi maddi imkânlarıyla intikal

larını garantilemektir. Christopf Schmidt, 1965 yılında Alman­

ederler. O sıralarda İstanbul'dan İtalya'ya, haftada bir gemi kal­

ya'ya dönerek orada yargılanır. Kısa bir süre cezaevinde yattık­

kardı ve bu gemide genellikle tütün ve gıda mamulleri bulunur­

tan sonra tahliye olur ve hayatının kalan kısmını, 1989 yılında

du. O dönemde Gümüşsuyu'ndaki Alman Konsolosluğu'nda

ölene dek Nürnberg şehrinde geçirir. Jochen Gonser ise 1984 yıl­

bayağı bir hareketlilik vardı, bunu ABD ve İngiliz askeri istihba­

lında Çanakkale'de kanserden ölür ve Almanya'nın Padeborn

rat kaynaklarından tespit edebilirsiniz. Çünkü ABD ve İngiltere

şehrine gömülür. Bunların dışında daha birçok Alman kökenli

tarafından, Alman Konsolosluğu'nun karşısındaki blokta, Al­

SS subayı Türkiye'de yaşamış ve esas kimliklerini deşifre etme­

manların Türkiye'deki aktivitelerini takip edecek üsler kurul­

den hayatlarını ölene dek burada sürdürmüştür.

muştu. Bu ofisler, dikkat çekmemek için, gayrimüslimlerin

Tabii bu kaçak Nazilerden, birçok vatandaşımız da maddi

üzerlerine kurulan şirketlerdi. Bu şirketler kanuni ticari faaliyet­

kazanç sağlamıştır. Bunlar genellikle Malatya esnafmdandır.

lerde bulunduğu için yerel makamların dikkatini çekmiyordu.

Malatya, Suriye sınırına yakın olduğundan, bu kaçakları Suri­

Savaş bitmişti ama konsoloslukta görev yapan diplomatlar ve

ye'ye geçirmek daha kolaydı. Bu bilgiler Alman NS arşivlerin­

ataşeler görevlerini hâlâ Nazi hiyerarşisine göre yerine getiri­

den de alınabilir. O arşivlerde, Türkiye'yle ilgi çok kısa bir bel­

yordu. Bu diplomatlar, Türkiye'ye kaçan vatandaşlarına -ki

ge birikimi var, ama bu belgelerin şimdiye kadar Türkiye'de ka­

bunlar genellikle yüksek düzeydeki SS subaylarıydı- İstan­

muoyuna sunulmaması herhalde bizim bu konuya ilgimizin ol-

bul'da rahatlıkla yaşayabilecekleri ikametleri sağlamakla görev­

mamasmdandır. Bu namı diğer işadamlarımız, 1946'dan 1971

lendirilmişti. Toplam 22 nakliyatta, 300'e yakın SS subayı, 1946

yılına kadar o zamanın parasıyla toplam 900 bin Amerikan do­

yılma kadar İstanbul'a getirilmişti. Buradan da, Türkiye'nin çe­

ları kazanç sağladılar.

şitli yerlerine dağıtılmışlardı. Birçoğu da Gümüşsuyu'ndaki Al­ man Konsolosluğunun arkasındaki tünelden, Tophane'ye indi­ rilip, oradan da kayıklarla Üsküdar'a getirilmiş ve ardından da ünlü Selmanıpak Caddesi üzerinden Malatya'ya ve sonra da yolculuğun son durağı olan Suriye'nin başkenti Şam'a ulaştırıl­ mışlardı.

Bilinen bir başka konu da, 40'a yakın subayın, Almanya'da ve İsrail'de onları bekleyen cezalardan kaçmak için Türkiye'de kalıp, ellerinde olan altınla, ticarete atıldığıdır. Bunlar genellikle Alman makine sanayisinin makinelerini pazarlıyorlardı. Hepsi­ nin kültür seviyesi yüksekti ve zamanla da çok iyi Türkçe konu­ şur oldular. Onlar artık bizim içimizde birer Türk gibi yaşama­

Albay Hofmann ve grubu, Gümüşsüyü ve çevresinde odak­

ya başlamıştı. Beyoğlu sosyetesinde, genellikle gayrimüslimler­

lanmıştı ve gelecek talimatları bekliyorlardı. Bunlardan Yüzbaşı

den oluşan bir burjuva takımının içinde, onlara da esas özgeç­

Christopf Schmidt ve Jochen Gonser, gruptan ayrılmak isterler,

mişlerini bilmeden bir yer verilmişti. Burada tabii bizim yetkili­

çünkü akrabaları Çanakkale'de yaşamaktadır. Oradaki hayata

lerimizde de biraz vurdumduymazlık var, çünkü bu konuya bi-

daha rahat entegre olabilme ihtimalini düşünürler. Kendilerine 144

145

raz vakıf olan kişiler bununla ilgili araştırmalar yapsaydı, o za­

Oteli'nde görüşmeler yapması, cemevlerinin ileri gelenlerini

man bu insanların gerçek kimlikleri ortaya çıkardı. Çünkü ar­

konsolosluğa çağırıp onların da Kürtler gibi bir azınlık oldukla­

şivlerimizden aldığım bilgilere göre, 1948'den 1951 yılma kadar,

rını ve Alman hükümetinin, gayri resmi de olsa onları destekle­

Almanya ve Avusturya'dan Türkiye'ye gelen bekâr Alman ha­

diğinin söylenmesi gibi konular nedeniyle Türkiye'de son yüz­

nım sayısı 280'dir. Bunların soyadlarına ve geldikleri Alman

yılda temiz bir kimliği yoktur. Bergama Madenleri projesinin bir

ikametlerine baktığımız zaman, bu ikametlerde oturan hanımla­

Alman istihbaratı tarafından koordine edildiğini herkes biliyor.

rın eşlerinin, genellikle yüksek düzeyde SS subayları olduğu ve

Burada kendimizde şu soruyu sormalıyız: Diplomatik amaçla

hepsinin savaşta kayıp olduklarını tespit edebilirsiniz. Daha de­

Türkiye'de bulunan Alman diplomatlarının, bizim iç sorunları­

tayına girdiğimizde, bunların hepsinin savaş suçlusu olarak

mızla ilgilenmeleri ya dikkatsizliğimizden kaynaklanıyor veya

arandığının tespitini yapabilirsiniz. Bu hanımlar Türkiye'ye ge­

bu konular üzerinde Almanlarla polemiğe girmek istemiyoruz.

lerek, eski kocalarının yeni kimlikleriyle yeniden evlenip, Al­

Ahmet Taner Kışlalı'nm, Bergama üzerine yazdığı kitabın bası­

manya'da yarıda bıraktıkları hayatlarını, burada sürdürmeye

mından kısa bir süre sonra öldürülmesi, herhalde Türkiye'de

devam etmişlerdir.

kimsenin dikkatini çekmemişti ki; bununla ilgili herhangi bir ta­

O dönemde Alman Konsolosluğu da vatandaşlarını bu ko­ nuda kasıtlı olarak oldukça desteklemiştir. Bizim güvenlik güç­ lerimiz ve siyasetçilerimiz ise muhtemelen II. Dünya Savaşı'nda sürdürdüğümüz tarafsız politikayı, harpten sonra da devam et­ tirmiştir. Çünkü bu kaçak Nazilerle ilgili Cumhuriyet tarihimiz­ de hiçbir araştırma yapılmamış ve bununla ilgili hiçbir basın ku­ ruluşumuzda herhangi bir haber çıkmamıştır. Alman Konsolos­ luk mensupları bu konu hakkında, birçok kez yazılı olarak baş­ vurduğum halde, benimle görüşme talebimi reddettiler. Sebebi­ ni bilmiyorum ama bu tavrın, konsolosluk mensuplarının bu konuya vakıf olmamalarından da kaynaklanabileceği ihtimalini

kibat yapılmamıştır. Cinayetten bir hafta önce, Almanya'dan GSG. 9 anti terör timlerinden l.Tim BND, Alman gizli servisi ko­ mutası altında buraya getirilmişti. Bu timin Türkiye'ye ne amaç­ la geldiği de meçhuldür, ama bilinen şu ki, bu timin gittiği her yerde, ya bir terörist ölü olarak bulunuyor ya da anti Alman propagandası yapan bir kişi kayboluyor veya öldürülüyor. Ka­ çak Nazilerin birçoğu ölmüştür. Ama onların bıraktığı ideoloji, dünyanın birçok ülkesinde hâlâ gençler tarafından hayal edili­ yor. Bu insanların çoğu, yaptıklarıyla kalmış ve cezalarını çek­ meden ölmüştür. Ama barbarlık sıfatının en üst düzeylerinde yer almışlardır.

göz ardı etmiyorum. Alman basınının ise bu konuya ilgisi daha büyüktü, çünkü onların elinde bu konuyla ilgili daha detaylı bilgiler vardı. Ama gene de Alman Konsolosluğu'nun, kaçak Nazilere destekleme­ si, konsolosluk mensuplarının PKK gibi terör örgütleriyle Etap

146

147

KURDA TUZAK

Yıl 1994. Aylardan Ocak. Tübingen'de her zaman buluştu­ ğumuz kafede oturuyorduk. Haftalık rutin konularda lası, Franku ve ben bilgi takası yapıyorduk. Hatırladığıma göre, o gün bütün Alman gazetelerinde Solingen faciasının karar günü ol­ duğu yazıyordu. Beş suçsuz Türk vatandaşını yakan canilerin, ne kadar ceza alacaklarına dair fikir yürütüyorduk. Kararı duy­ duğumuzda hepimiz şoke olduk, çünkü beş insanın hayatına karşılık kesilen ceza, sadece sekiz seneydi. Hepimiz, eski Nazi­ ler ve SS subayları ile uğraşırken, modern Naziler insanları kat­ lediyor ve cüzi cezalarla yargılanıyordu. Buna inanamıyorduk. Bu konuyla ilgili araştırma yapmaya karar verdik ve Solingen Dosyası'nın fotokopisini, maktullerin avukatları tarafından bize yollanmasını istedik. Dosyayı araştırdığımız süreçte hep aynı telefon numarasına rastlıyorduk. Bu telefon Münich şehrinin yakınındaki Dachau kasabasında bir birahanenin telefonuydu. Zanlıların olayı gerçekleştirmeden bir ay önce ve gerçekleştir­ dikten bir gün sonra, bu numarayı aradıklarını tespit ettik. Tabii Alman polisi de bu araştırmayı yapmıştı. Alman polisinin tespi­ tine göre, bu lokal genellikle DVU Partisi üyelerinin sık sık ge­ lip yemek yedikleri bir yerdi. Şahısların olay zamanında uyuş­ turucu ve alkol almaları ve yakalandıklarında suçlarını kabul

149

edip pişmanlık duymaları, Alman polisi ve savcıları tarafından,

Mesleği ise matbaacılıktı. Haftalık bir milliyetçi gazete çı­

dosyanın kapanıp mahkemeye şevki için yeterliydi. Ayrıca Al­

kartıyor, aşırı sağcıların yayınladığı kitapları basıyor ve dünya

man polisi bu araştırmada, cinayet dosyalarında yapılan rutin

çapında pazarlıyordu. Düşündüğümüz şey partiyi kapattırmak­

araştırmaları yapmamıştı. Dikkatimizi çeken konulardan bir di­

tı. Bunun için somut deliller gerekiyordu. Alman federal savcı­

ğeri ise, baş zanlının hesabında son üç ayda gerçekleşen hare­

sına giderek konuyu açtık, ona hukuk dışı sistemle bu konuyu

ketlerdi. Münich'teki Dresdner Bank'tan, altı havalede, toplam

aydınlatabileceğimizi söyledik, tabii aldığımız hayır yanıtıyla

4.000 Alman Markı şahsın hesabına aktarılmıştı. Bu havaleleri

ümitlerimiz kırıldı. Bu kez Tübingen'de hukuk profesörü olan

yapan kişinin, Dachau'daki birahaneyi sık sık ziyaret ediyor ol­

Prof. Dr. Hans Birkenmaier aracılığıyla ikna etmeye çalıştık ama

ması da dikkat çekiciydi. Ama bu durumun araştırılması Alman

somut deliller istediğini ve bunlar olmadan cevabının hep hayır

makamları tarafından yapılmamıştı.

olacağını söyledi. Böylece ne yapmalıyız diye düşünürken, ar­

Arkadaşlarımla, gerekirse tüm imkânlarımızı seferber ede­ rek, bu olayı açığa çıkarma kararı aldık. Dachau kasabasındaki birahaneye müşteri gibi girip takılmaya başladık. Üç gün sonra DVU partisinin Dachau temsilcileri yemeğe geldiler. Gizlice fo­ toğraflarını çektik ve Tübingen'deki merkezimizde bunları de­ ğerlendirmeye aldık. Manfred Lutz denen şahıs dikkatimizi çekti. Çünkü partinin genel merkez yönetim kurulundaydı. Araştırmamızı daha da derinleştirdik. Lutz'un anti Türk ve Ya­ hudi propagandasından iki kere para cezası aldığını öğrendik. Genel başkan Dr. Gerhard Frey'in en iyi adamlarmdandı. Parti­ nin birçok pis işlerini halleden adamdı. Daha doğrusu, Rus fa­ şistlerinden Jirinovski'yi sahte belgelerle Almanya'ya sokan ki­ şiydi. Sık sık Moskova ve Paris gezileri düzenliyordu. Fransa'da

kadaşım Barbara güzel bir fikir ortaya attı. Frey ve Lutz'u suça teşvik edecektik ve suç unsurları tamamlandığı zaman savcıya gidip suçüstü yakalanmalarını sağlayacaktık. Benim fikrimse Türk makamlarının bu konuyla ilgili çalışma yapmasını sağla­ maktı. Yani Frey'in Türkiye'de yargılanmasını sağlamak. Türk Ceza Kanunu'nda böyle bir imkân vardı, tabii Frey ve Lutz'un bu olaylarla ilgilerinin olduğuna dair delilleri, Türk makamları­ na sunmamız gerekliydi. Ertesi gün hemen uçağa atlayıp Anka­ ra'ya uçtum. İsmini açıklayamayacağım bir üst düzey istihbarat yetkilisiyle bu konuyu konuştum. Onunla bu sorunu nasıl çöze­ bileceğimize dair fikirler yürütmeye çalıştık, çünkü o sıralar Türkiye'de Necmettin Erbakan'ın başbakanlığında bir yönetim vardı.

da Front National partisinin başkanı Le Pen'le diyalogları çok

Ben bir plan önerdim. İstanbul'da bir antisiyonizm sempoz­

iyiydi. Bu üç milletten oluşan partilerin amacı, devletlerine to­

yumu düzenleyecektik. Bu hayali sempozyuma o dönemdeki

taliter rejim getirip bütün yabancıları yok etmekti.

yönetimin birkaç milletvekilini de davet edecektik. Sincan Bele­

Lutz'un mal varlığı da oldukça fazlaydı. Bankalarda iki mil­ yon Mark'a yakın nakit, Münich'te altı daire, üç dükkân ve Dachau'da 2.500 metrekare üzerinde 450 metrekarelik villa...

diye Başkanı'nı konuşmacı, Almanya'dan da DVU Partisi Baş­ kanı Dr. Gerhard Frey'i de konulu konuşmacı olarak davet ede­ rek onun buradaki antisiyonizm platformuna destek çıkması için bu konuşmayı yapmasını rica edecektik. Tabii amacımız

150

151

başkaydı. Frey'in ve Lutz'un Türkiye'ye girip burada yargılan­

daha dikkatli olmaya başlamıştı. İdeolojik dostu ve FAP Parti­

malarını sağlamak.

si'nin başkanı Michael Kuhnen için bütün tıbbi yardımlar geç

Parti günlerinde, Frey'in Türkiye'yle ilgili eleştirilerini ve

gelmişti ve onu AİDS virüsü öldürmüştü. Yossi'ye göre bu gizli

sözlerini Kıbrıs Rum kesimi başkanı bile söylemişti. Almanlar

bir Mossad operasyonuydu. İsraillilerin ikinci bir Adolf Hitler'e

Frey'e fazla destek çıkmazlardı, anti Yahudi ve anti Türk teşki­

tahammülü yoktu. Onun için bu sorunu kökten yok etmek isti­

latlarının baş finansörünün içeride olması, Alman hükümetini

yorlardı.

resmi olmasa da gayri resmi olarak rahatlatırdı, çünkü Frey, dü­

Salı günü istihbaratçı arkadaşımla Hilton Oteli'nin kafesin­

şünce özgürlüğünden dolayı bu konularla ilgili Almanya'da

de buluştuk. Bana yürekli bir Türk savcısının olaya sıcak baktı­

yargılanamıyordu. Plan çok güzeldi ve istihbaratçı arkadaşımın

ğını, Frey Lutz'u T C . sınırlarına ayak bastıktan sonra tutuklata­

çok hoşuna gitti. "Tanıdığım bir savcıyla konuşmam gerek," de­

bileceğin! söyledi. Sevinçten havalara uçuyordum. Hemen cep

di. Daha sonra buluşmak üzere ayrıldık. Uçakla İstanbul'a gi­

telefonuyla Almanya'yı arayıp sevinçli haberi verdim. Arkada­

derken, Almanya'ya göndereceğim raporumu hazırladım. İs­

şım bunun mali boyutunu bizim organize etmemizi söyledi,

tanbul'da da evimden Yossi'yi arayarak, durumla ilgili bir ön ra­

çünkü bununla ilgili bir ödenek alamayacağını dile getirdi. An­

por verdim. Ondan olayın mali boyutlarını ayarlamasını rica et­

laşmamız şöyleydi: Frey ve adamları TC'ye geldiğinde arkada­

tim. Çünkü salon tutulacak, afişler basılacak ve olayın yerel ba­

şım ve adamları olaya el koyacaklardı. Çok güzel koordine

sında yer alması için birkaç gazeteciye para verilerek antisiyo-

olunması gereken bir organizasyondu. Ben kendisinden ayrıl­

nizm platformunun alt yapısı hazırlanacaktı. Yossi bunun prob­

dıktan sonra ertesi gün için salon ve matbaa işlerini ayarlamak

lem olmayacağını söyleyerek, gerekli bütçeyi en yakın zamanda

üzere Karaköy'e geçtim ve işlerimi hallettikten sonra, aynı gün

bildirmemi istedi.

Almanya'ya uçtum. Tübingen'de Hollanda, Fransa, Avustralya

Günün yorgunluğunu atmak için ünlü Bulgurlu Hama­

ve Almanya'daki Nazi avcılığı yapan arkadaşlarla bütün hafta

mı' na gittim. Almanya'da böyle bir şey olmadığından, bana en­

sonu kriz toplantısı yaptık. 20 kişilik grupta herkesin fikirlerini

teresan geldi. Azizi Hüdayi Hz.'nin yattığı taşa yatıp keselen­

dinleyerek ortak kararlar aldık:

dim. Bir yandan kafamda, ya planı gerçekleştiremezsek diye so­

1. Ben Türkiye'ye gidip antisemit olan Sincan Belediye Baş­

ru işaretleri oluştu. Çünkü karşımızdaki adam çok akıllı ve her

kanı'nı bu yapılacak sempozyum için Frey'e yollayacağımız da­

şeyi önceden araştırarak ön tahkikatlar yapan bir adamdı. Aynı

vetiyeye imzasının atılmasına ikna edecektim.

zamanda 24 saat boyunca dört korumayla dolaşan ve İsrail giz­ li servisi MOSSAD'm namlusunda olan bir adamdı. Ama koru­ maları sorun çıkartıyordu. Ona 1990 yılında hastanede Aids vi­ rüsünü enjekte etmek istemişlerdi. Olay patladıktan sonra adam

152

2. Türkiye'deki antisemit akımın, Almanya'daki 1935-1938 arası Yahudi karşıtı akıma benzediğini gösteren bir videokaset hazırlanıp, davetiyeyle birlikte Frey'e yollanacaktı. Onu ancak böyle bir somut altyapıyla Türkiye'ye çekme imkânımız vardı.

153

Öncelikle, Almanya'da böyle çalışmalar yaptığıma dair

yakın bir zamanda iktidara geleceklerini, sonra da ABD ve İsra­

belgeler hazırlamam gerekiyordu. Sincan Belediye Başkanı'yla

il politikalarında radikal bir değişiklik yapacaklarına dair bilgi­

görüştüğümde, karşısına Almanya'da yetişmiş bir Türk Na­

ler verdi. Kendisine böyle bir sempozyumda konuşma yapabil­

zi'si olarak yaptığım antisiyonist çalışmalarımla ilgili bilgiler

me imkânını tanıdığım için bana teşekkür etti. Ayrıca Frey gibi

verecek ve bu çalışmalarda, Yahudileri kötüleyerek onların Al­

bir Alman siyasetçiyle tanışmanın ve onunla aynı antisiyonist

manya'nın bölünmesindeki asıl unsur olduklarını kendisine

ideolojide olmalarının, ona ileride de avantajlar sağlayacağına

açıklayacaktım. O adamı inandırmak mecburiyetindeydim.

dair görüşlerinden bahsetti.

Bayrampaşa'daki bir matbaayla anlaştım. Kendimle ilgili ha­

3 saatlik buluşmadan ve bir öğle yemeğinden sonra amacı­

berlerin yer aldığı, hayali bir Alman gazetesi düzenledim. Bas­

ma ulaşmıştım ve bundan da çok memnundum. Başkandan izin

kılar çok güzel çıkmıştı ve insanları bu baskılarla inandırabilir­

isteyerek kalktım ve Ankara Kızılay'da telefonu teslim ettim. Ve

dik. Bütün işlemler bittikten sonra Ankara'ya uçmak için hava­

aynı gün İstanbul'a uçarak, konuyu Almanya'ya rapor ettim.

alanında bilet baktım.

Rapor fakslandıktan sonra Almanya'daki arkadaşlar her şeyin

Direkt uçuşlar olmadığı için İstanbul üzerinden Ankara'ya

planlı gitmesinden memnundu. En başta Yossi beni arayarak er­

aktarmalı uçtum. Hilton Oteli'nde iki gün kalarak randevu tale­

tesi gün Türkiye'ye geleceğini bildirdi. Onu havaalanından al­

bim kabul edildikten sonra, istihbarattaki arkadaşımla buluş­

dıktan sonra otele gittik ve akşam yemeğinde konuyla ilgili fikir

tum. Görüşmeye giderken bana vereceği telefonu yanımda gö­

alışverişi yaptık. Bana hemen afişleri hazırlatıp, en kısa zaman­

türmemi istedi. Ben de ona bunun bir problem olmayacağını

da Almanya'ya geri dönmemi söyledi. Ben de ona bunun daha

söyledim. Amacının ne olduğunu sormama gerek yoktu, çünkü

bir hafta süreceğini söyledim. Yossi'nin İstanbul'a ilk gelişi de­

anlayabiliyordum. Başkan irticai bir faaliyette bulunuyordu ve

ğildi. Sanırım son 30 senede birçok kez gelmiştir. Bana hep an­

bu dinleme sistemi de o zamanlar istihbaratta ilk kez kullanılan

latırdı. "Her şey güzel de, bir tek tuvaletler çok pis" derdi.

bir sistemdi. Ertesi gün, Özel Harekât'tan bir komiser ve polis

Şimdi sıra Frey'i ikna etmeye geliyordu ve bu da çok zordu.

memurunun refakatiyle Sincan'a gittik. Arkamızda ise destek ti­

Kurda tuzak kurmuştuk ama kapana sıkışacak mıydı? Bu bir so­

mi vardı. Komiser, acil bir durumla karşılaşırsam, telefona bas­

ru işaretiydi bizim için. Bunun için İstanbul'da irtibat telefonla­

mamı söyledi.

rı olan bir ofis ve sekreter organize ettim. Bu da maliyetleri artı­

Sincan belediye binasına geldiğimde, belediyenin zabıta

rıyordu. Finansörlerimiz genellikle zengin Musevi işadamlarıy-

müdürü beni kapıda karşıladı. Ön odada birkaç dakika durduk­

dı, tabii onlar da başarı görmek istiyorlardı. Referanslarımız çok

tan sonra başkanla tanıştım. Ona İstanbul'da yapmak istediğim

iyi olduğu için, bu konuda hiçbir zaman problem yaşamadık.

antisiyonist sempozyumdan ve Almanya'da yaptığım antisemit

Ama bir defasında 150 bin marklık harcırahı olan bir Nazi

çalışmalardan bahsettim. Başkanın gözleri birden açıldı ve bana

operasyonunda, bütün olay fos çıkınca bayağı bir tartışma ko-

154

155

nusu olmuştuk ve o zamanlar birçok konuda suçlanmıştık. He­ pimizin bu konularla ilgili çok iyi bir özgeçmişi olduğundan, finansörlerimiz bunu pek dikkate almamıştı. Yaptığımız tahkikat­ ların hepsinin başarılı olacağına dair bir mecburiyet yoktu. Ge­ nellikle beş ihbarın birinde başarılı olunuyordu. Bu da bizim için elbette iyi bir referanstı.

Sabahleyin erken kalkıp yapacağım ziyaretle ilgili kafamda olan sorulara cevap aradım. Şoför beni 09.00'da alarak Münich'in yan kasabalarından birine götürdü. Orası Frey'in gazete­ lerinin basıldığı yerdi. Binaya girdikten sonra üç kat çıktık ve beni Frey'in danışmanı Bay Sturkel karşıladı. Dr. Gerhard Frey'le buluştuktan sonra ona Türkiye'de yapmak istediğimiz antisiyonist konferansla ilgili bilgiler verdim ve kendisinin bu

Bir hafta sonra Almanya'ya dönerek hazırlık yaptık. Sıra Frey ve Lutz'taydı. Özel sekreterini arayarak randevu aldım. İs­ tanbul'dan geleceğimi söyledim. Bu konuyla ilgili kartvizitim hazırdı. Sekreteri bana ancak on gün sonrası için bir randevu ve­ rebileceğini iletti. Ben de İstanbul'dan geliyormuş gibi önce Frankfurt'tan İstanbul'a bilet ayarladım, sonra da İstanbul-Münich uçağında yer ayırtarak, oyunun son aktörüyle buluşmak üzere İstanbul'a gittim. Havaalanında Türk istihbaratından olan arkadaşımla buluştum ve ondan gereken hazırlıkları yapmasını istedim. Bana her şeyin hazır olduğunu ve benden haber bekle­ diğini söyledi. Yolculuğumun böyle dolaylı yoldan olmasının sebebi de Frey'in adamlarının beni havaalanından almasıydı. Bir de eğer onlar herhangi bir şeyden şüphe duyarlarsa yapacakları tahki­ katta benim İstanbul'dan gelmediğimi tespit edebilirlerdi.

konferansta misafir konuşmacı olarak davetli olacağını ilettim. Türkiye'de onun görüşüne yakın, geniş bir kitlenin olduğunu söyleyip, onun ideolojik fikirlerine Türkiye'de birçok kişinin destek çıkacağına dair yorumlar yaptım. Frey bana bunu hemen kabul ettiğini ve Türkiye'yi ve Türkleri çok sevdiğini söyledi. Bu kelimeleri duyduğumda kendime inanamadım, çünkü adam yüzüme bakarak bana bariz bir şekilde yalan söylüyordu. Bana son çıkardığı kitabını hediye edip gazetelerinin son baskılarını da vererek, yaptığım çalışmalarda başarılar diledi. İstanbul'da yapmak istediğimiz sempozyuma katılacağını belirtti. Ben de kendisine gösterdiği ilgiden dolayı teşekkür ederek yanından ayrıldım. Ertesi gün İstanbul'a uçarak arkadaşlarla buluşup durum de­ ğerlendirmesi yapük ve Frey'in Türkiye'de yargılanabilmesi için gereken gazete kupürleri ve video kayıtlarının en kısa zamanda

Akşam saat sekizde, Münich havaalanına indim. Pasaport

Türkiye'ye getirilmesi gerektiğine karar verdik. Almanya'ya uça­

kontrolünden geçtikten sonra beni 1.90 boylarında, yapılı iki ki­

rak onları hemen hazırladık ve kargoyla Türkiye'ye yolladık.

şi aldı ve iyi bir otele götürdüler. Onlarla akşam yemeği yedik­

Beklemekten başka çaremiz yoktu. Arkadaşlarla bütün ihtimalle­

ten sonra odama çıktım ve İstanbul'daki telefonumuzu arayıp

ri düşündük ve olabilecek herhangi bir problemde bunun nasıl

herhangi bir mesaj var mı diye sordum. Çünkü Yossi'yle ancak

aşılacağına dair fikir yürüttük. Türkiye'deki irtibat telefonunu

oradan irtibat kuruyorduk. Bunun nedeni acil durumlarda onun

cep telefonuma yönlendirdim. Sturkel, aradan bir hafta geçtikten

müdahale edebilmesini sağlamaktı. Buna ek olarak oradaki tele­

sonra beni arayarak, Türkiye'deki organizasyonla ilgili herhangi

fonu Tübingen'deki merkezimize yönlendiriyorduk.

bir değişiklik olup olmadığını sordu. Ben de değişiklik yok de157

dim. Aradan bir ay geçti ve Frey Moskova'ya gitti. Onu ünlü Rus faşisti Jirinovski karşılayacaktı, ama Frey havaalanında sorun ya­ şıyordu. Onu Rusya'ya almıyorlardı. Bunun sebebi de İsraillilerin Ruslardan, onu ülkelerine sokmama ricasında bulunmasıydı. Frey de inatçı bir şekilde girmek için direnmiş, ama iki gün sonra Rus makamları tarafından sınır dışı edilmişti.

TÜRK NAZİLERİ VAR MI?

Frey Almanya'ya döndükten sonra, çıkardığı gazetede Ya­ hudilere ve Siyonistlere vurdu savurdu ve böyle rezaletlere ma­ ruz kalmamak için 1994 yılındaki tüm yurtdışı aktivitelerini ip­ tal etti. Tübingen'de hepimiz şoktaydık. Böyle bir şeyi hiç bek­ lemiyorduk.

Neo Nazi veya Türk Nazileri var mı derken, Avrupa'da ika­ met eden vatandaşlarımızın çoğu genellikle oradaki ülkü ocak­ larını veya MHP'yi Nazilere yakın ya da onların sempatizanı

Sturkel İstanbul'daki telefonlarımızı arayarak orada yapıla­

olarak görür. Ama aşağıdaki satırlarımı okuduğunuz zaman ve

cak sempozyuma katılamayacağını ve buna çok üzüldüğünü di­

yaptığım araştırmaların sonuçlarına bakıldığında, bunun orada­

le getirdi. 64 yaşındaki kurt yine kaçmıştı ve biz bir şey yapamı-

ki vatandaşlarımız tarafından yanlış anlaşılan bir fikir olduğu­

yorduk. Yossi bu konuyla ilgili olarak bir hafta içerisinde daha

nu göreceksiniz. Çünkü Avrupa'daki sol ve sağ görüşlü partiler

detaylı bilgiler edineceğini söyledi.

genellikle iç içedir ve hiçbir zaman ideolojilerinde karşılıklı isti­

Ertesi hafta Tübingen'de buluşarak Frey'in Moskova'da ne­

şare olmadan herhangi bir konuda yalnız hareket etmezler. Tür­

ler yaşadığını öğrendik. Frey Moskova Havaalanı'nda İsrailliler

kiye'deki bütün sol partiler, son 35 senede, yurtdışından 15 mil­

tarafından tartaklanmış ve ona gözdağı verilmişti. Daha doğru­

yon Amerikan dolarına yakın para yardımı almışlardır. Bunlar

su Alman Konsolosluğu'nun irtibat memuru havaalanında ol­

genellikle Alman, Fransız ve İsveç sosyal demokrat vakıfların­

duğu için, ona daha kötü muamele yapılamamıştı, ama onun

dan verilmiştir. Bu, partilerin oy oranlarına göre verilir ve genel­

Almanya'da sürdürdüğü antisemit faaliyetlerinden dolayı kara

likle Sosyalist Enternasyonal teşkilatında üye olan partiler önce­

listede olduğu İsrailliler tarafından kendisine iletilmişti. Kısaca

likli olarak seçilir. Geri kalanlar ise bölgesel olarak yerel ve sol

ayağını denk alması ve bir dahaki sefere kendisine bu kadar na­

görüşlü partilerdir. Bunlar genellikle sosyal demokrasiye yakm

zik davranılmayacağma dair bir ihtar çekilmişti. Onun yurtdışı

partilerdir. Sağcı partiler de aynı solcular gibi, ağırlıklı olarak

seyahatlerini niye iptal ettiğini de böylece anlıyorduk.

Alman CDU Partisi'nin vakfından, yani Hıristiyan Demokrat

Frey bu olaydan sonra akıllandı mı? Hayır! Tam tersine da­ ha saldırgan açıklamalar yapmaya başladı ve gerçek yüzünü in­ sanlara gösterdi. 158

Partisi'nin vakfından yardım almıştır. Bu 'Konrad Adenauer Stieftung' isimli vakıf, 1965 yılında kurulmuş ve AB üyesi ülkeler ve AB'ye üye olacak ve bu statüyü almış ülkelerdeki, genellikle

159

sağcı akımlara -demokratik partiler olmak şartıyla- para yardı­

rin çoğunluğu Hıristiyan'dır. En önemli unsur da, bunu söyle­

mı yapmıştır. Bu ve bunun gibi Fransa ve italya'da bulunan va­

mek mecburiyetindeyim, bizim milliyetçilerimiz veya onların

kıflar son 35 senede Türkiye'deki sağcı demokrat partilere 35

yandaşları ki bunlar MHP, BBP veya ülkü ocakları mensupları­

Milyon Amerikan doları para yardımı yapmıştır. MHP'ye gelin­

dır, hiçbir Almanın veya Fransızm yaptığı gibi geceleyin uyu­

ce onların da ideolojik olarak Avrupa'daki aşırı sağcı partilerle

yan insanları molotofkokteyli ile yakmaz. Bu bizim kültürel ter­

diyalogları son 25 senede oluşmuştur ve onlarla komünizmle

biyemize uymaz. Tabii aşırı sağcılık Türkiye'de de kendisini

mücadelede her zaman fikir alışverişleri yapmıştır. Öte yandan

gösteriyor. Bilindiği gibi bazı vatandaşlarımızın Fener Rum Pat-

hiçbir konuda ortak işbirliğine gitmemiştir.

rikhanesi'ne gidip orada protestolar yapıp ortalığı karıştırmala­

Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın (Alman iç istihba­

rı ve bunun da yurtdışındaki basında manşetlere taşınması, Or­

rat servisi) yıllık istihbarat raporlarında, MHP ve Almanya'daki

han Pamuk davasında yine sağın radikal kısmındaki vatandaş­

ülkü ocaklarının faaliyetlerinin aşırı sağa yakınlığıyla bilinmesi­

larımızın Orhan Pamuk'u ve yanındakileri tartaklaması, Heybe-

ne rağmen, Almanya'da veya herhangi bir AB üyesi ülkede hiç­

liada Ruhban Okulu'yla ilgili basında yapılan eleştiriler, bizim

bir şiddet olayına karışmadığı yer almaktadır. Bu konudaki bil­

ve Türkiye'deki ılımlı sağcıların imajını yurtdışında bayağı ze­

gileri iç istihbarat raporlarında bulabilirsiniz. Buna ek olarak bu

delemiştir. Çünkü protesto ettiğimiz insanlar, hepimiz gibi T C .

kuruluşların Alman, Fransız, italyan ve Danimarkalı aşırı sağcı

vatandaşıdır. Türkiye'deki aşırı sağın bu konuda kendisini daha

ırkçı partilerle fikir ayırımında olduğunu da görebiliriz. Neden?

ılımlı ve demokrat göstermemesi durumunda, Avrupa'daki aşı­

Almanya ve öbür AB üyesi ülkelerde son 15 senede Yahudilere

rı sağcı ve ırkçı partilerden bir farkı olmayacaktır. Şunu da söy­

ve onların mekânlarına yapıkn saldırılar genellikle Alman ve

lemek isterim: Burada da yine MHP veya BBP'nin içine sızmış

Fransız Neo Nazileri tarafından yapılmıştır. Bu tip saldırıları,

olabilecek dış kaynaklı ajan provokatörlerin parmağı olduğu

Avrupa'daki bütün ülkü ocakları da kınamıştır. Çünkü bu tip

kanaatindeyim, çünkü son 25 senelik siyasi çalışmalarında, bu

kincilik veya ırkçılık, onların ideolojik felsefelerine ve manifes­

partiler, ne Rum Patrikhanesi, ne de Ermeni ve diğer azınlıkları­

tolarına uymamaktadır. Düşünün Türkiye'de MHP'nin en çok

mız üzerinde faaliyetler yapmıştır. Ama son yıllarda, Abdullah

oy aldığı zamanlarda bile hiçbir azınlık gruba ne saldırı olmuş­

Öcalan'm yakalanıp PKK terörünün duraklamasının ardından,

tur, ne de herhangi bir antisemit veya ırkçı miting... MHP veya

bazı güçler bir mekanizmayı faaliyete geçirerek, halkımızın mil­

Avrupa'daki ülkü ocakları, Alman, Fransız ve italyan aşırı sağcı

liyetçi görüşlü kitlesini kışkırtıp burada suni bir sorun çıkararak

partilerinde şimdiye kadar hiçbir para yardımı da almamıştır ve

bizim AB'ye girmemize köstek olmak istemektedir.

bunu da her zaman reddetmiştir.

2. Dünya Savaşı'ndan önce Hitler bıyığı İstanbul'da ve di­

Türk milliyetçileriyle Avrupa'daki milliyetçileri ayıran te­

ğer büyük şehirlerimizde sık sık moda olan bir bıyık türüydü.

mel konu da ayrı kültür ve dinden olmalarıdır. Avrupa'dakile-

Bu tip bıyıkların moda olmasının sebebi, vatandaşlarımızın Adolf Hitler'e karşı olan sempatisinden değil de, bizim İngiliz-

160

161

leri sevmememizdendi. Çünkü o dönemde herkes, Hitler'i, İngi­ lizleri dize getirecek bir kişilik olarak görüyordu. Tabii bizim ba­ zı siyasetçilerimiz de, Hitler'in orduları sınırlarımıza dayandı­ ğında, onunla beraber savaşıp, Osmanlı İmparatorluğu'nda kaybettiğimiz eski Misak-ı Milli sınırlarımıza kavuşmanın haya­ liyle yaşıyordu. İsmet İnönü'nün, iki tarafı da idare etme diplo­ masisi, bizim 2. Dünya Savaşı'na girmeden, savaşı atlatmamıza imkân sağladı. Ama Balkanlarda yaşayan bazı Türk kökenliler, Almanlarla işbirliği yaparak savaştan nasiplerini almıştır. Bun­ ların en ünlüsü ise Bosnalı Türk Taburu'dur. Bu tabur 660 kişi­ lik Bosnalı Türklerden oluşan bir birlikti ve 2. Dünya Savaşı'nda Hitler rejimi için savaştı. Bunların çoğu Doğu Cephesi'nde öldü, geri kalanı da esir düştü. Rusların elinde olanlar genellikle Sibir­ ya'da kürek cezalarına çarptırılıp, oradaki uzun mahkûmiyet­ ten sonra memleketlerine dönebilmiştir. Batı'da olan tutsaklar da ABD güçlerine "biz Türküz" diyerek serbest kalmıştır. Bu in­ sanlar, 60'lı ve 70Ti yıllarda, Alman hükümetinden emekli ma­ aşı almaya başlamıştır. 2000'li yıllarda Türkiye'deki vatandaşlarımızda Hitler'e ve

dırlar. Bu insanların amaçları ya halkı kışkırtıp yeni bir düşman yaratmak, ya da şimdiki istikrarımızı bozmaktır. Bu tip şirketler ve kurumlar AB'de genellikle ya ırkçılıktan yargılanıyor, ya da kara listeye almıyor. Eğer Türk şirketleriyle ilgili böylesi bir ra­ por ABD'deki yetkililere veya AB üyesi devletlerin yetkililerine verilirse, bu insanların çıkar amaçlı sürdürdüğü ticari ilişkiler, herhalde oradaki Musevi cemaatlerinin protestosundan dolayı son bulurdu. Yeni Aktüel dergisinin editörü Murat Yalnız'ın bir habe­ rinde, Türkiye'deki bazı gençlerin Adolf Hitler ve onun kitabı Kavgam'a olan sempatileriyle ilgili bir haber okumuştum. Bu haberle, gençlerimizin nasıl yanlış yola sürüklendiğine dair bazı sorular beni çelişkiye düşürdü. Acaba bu gençler bir istis­ na mı, yoksa bizim gençliğimiz böyle uçuk siyasi görüşlere çok mu yakındı? Burada görev, Milli Eğitim Bakanlığı'na dü­ şüyor. Okullarda 2. Dünya Savaşı'nda yapılan soykırımla ilgi­ li özel dersler verilmeli. Aynı sorun 1991 yılında Slovakya Cumhuriyeti'nde de vardı. Oradaki okullarda verilen özel dersler Hitler ve totaliter rejiminin insanlığa getirdiği zararlar

onun totaliter rejimine yönelik bir sempati doğmaya başlamıştır.

ve böyle bir sistemin Birleşik Avrupa'da yerinin olamayacağı­

Bunun, mevcut siyasi partilerin Yahudilere karşı olan antipatisi

na dair konulan içeriyordu. Bu eğilimdeki gençlerimize mü­

ve Filistin meselesini desteklemelerinden kaynaklandığını dü­

dahale edilmezse, ileride ciddi bir sorun olabilirler. Basında

şünüyorum. Enteresan olansa, bu partilerin yöneticilerinin ve

da bu sorunla ilgili yazıların sık sık çıkması lazım ki, bu sorun

üyelerinin birçoğunun ticari ortakları, genellikle ABD Yahudile­

gündem dışı kalmasın.

ri, Avrupa Yahudileri veya Arap sermayesinde ve şirketlerinde hissedar olan Yahudilerdir. ABD ve İsrail karşıtı oldukları halde hepsinin ABD'de Green Kartları ve oturma müsaadeleri vardır. Şunu demek istiyorum: Giydikleri iç çamaşır bile ABD veya Ya­ hudi etiketlidir ve yaşadıkları saltanat hayatı, Yahudi sermayesiyledir. Ama iş siyasete geldiğinde hepsi ABD ve İsrail karşıtı162

Türkiye'de Nazi ruhunu yaratmak veya ayakta tutmak is­ teyen insanlar, genellikle dini gruplarda veya partilerde aktif görev alan kişilerdir. Bu insanlar, kendilerini dışarıya yönelik; vatansever, dindar, milliyetçi ve işadamı olarak gösterirler. Ama gerçek şudur ki, bunların çoğu gayrimeşru yollardan

163

servetlerini edinmiş veyahut Yahudi sermayeleriyle ortaklı çalışmalardan paralarını kazanmıştır. Çoğunun çocukları, alt­

TOPLAMA KAMPINDA ÖLEN TÜRKLER

larında ABD yapımı ciplerle ve askere gitmeme çabası içinde, yurtdışında ikamet ederek bedelli askerlikten yararlanmışlar­

Auschwitz Birkenau

580

Duchou

40

telerine, Türkiye'den, son iki senede altı milyon kez girildiği­

Bergen Belsen

120

ne dair raporları vardır. Bu sitelere girenlerin genellikle İstan­

Buchenwald

80

Teresienstadt

200

zarar gördü ki, bunun ikinci kez tekrarlanmaması için bütün

Mauthausen

60

medeni devletler, kendi emniyet veya istihbarat servislerinde

Sachsenlausen

100

Flosenburg

23

Mariborn

12

Krukau

150

Warschauer Gethosu

80

15. Ayrı Doğu Bloklardaki Kamplar

155

dır. Alman ve ABD istihbarat kaynaklarının, gözetimi altında bulunan Alman asıllı Neo Nazi parti ve grupların internet si­

bul'daki dini partilere yakınlığı olan ilçelerimizden olduğuna dair raporlar vardır. İnsanlık, bu Neo Nazizmden o kadar çok

bununla ilgili bir birim oluşturmuşlardır.

TÜRK KÖKENLİ OLUP SONRADAN VATANDAŞLIK DEĞİŞTİRENLER

164

Aushwitz Birkend

180

Duchou

22

Bergen Belsen

38

Sachsenhausen

15

15. Ayrı Doğu Bloklardaki Kamplar

80

165

Bir önceki sayfada belirttiğim gibi kamplarda 1939-1945 arası toplam olarak 1600 TC vatandaşı ve 335 de yabancı devle­ tin vatandaşlığına geçmiş ama türk kökenli olan insanlar Nazi­ ler tarafından öldürülmüştür. Toplu olarak sayarsak 1935 vatan­ daşımızı harbe girmediğimiz halde Hitlerin kasapları tarafın­ dan elimine edilmiş ve biz bu vatandaşlarımız için ne tazminat talebinde bulunmuşuz, ne de bu katliamlardan sorumlu şahısla­ rı İsrailliler gibi paket yapıp burada yargı önüne çıkarmışız. Bu vatandaşlarımız ve aile fertleri içinde herhangi bir tazminat bile bulunmamışız. Çok iç karartıcı bir durum. Çünkü 480 bin nü­ fuslu olan Hollanda'nın eski kolonisi Surinam bile 1960-80 ara­ ları Alman hükümetinden Hollanda istilasında ölen 38 vatanda­ şı için yüksek miktarda tazminatlar almıştır. Yetkililerimizin neden bu konuya el atmadığını hâlâ anla­ yamadım. Çünkü Almanlar bu tip talepler gelmediği sürece, herhangi bir açıklama yapmıyorlar ve tazminatta ödemiyor­ lar.

166

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF