Stella Adler - Aktörlük Sanatı

March 21, 2018 | Author: HazarSayar | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

ABD tiyatro tarihinin en etkili ve önemli 'oyunculuk hocası' Stella Adler (1901-1992) kendi adını taşıyan konser...

Description

STELLA ADLER / AKTÖ RLÜK SANATI

S T E L L A A D L E R - A K T Ö R L Ü K SA N A T I ( The A rt of Acting ] Derleyen ve Düzenleyen Howard Kissel Tiirkçesi: Nazım Uğur ÖZÜ AYDIN TİYATRO /KÜLTÜ R D İZİSİ 76 Baskı, cilt: Ulus Matbaası, Topkapı-İstanbul. Tel. 212. 544 65 81 Copyright © Applause Books, 2000 Türkiye Yayın Hakları: Copyright © Tem Yapım Ltd., 2006 1. Baskı: 2007

Mitos-Boyut Tiyatro Yayınları TE M Yapım Y ayın cılık Ltd. Şti. Ağa Çırağı Sok. 7/2; Gümüşsüyü/ 34437 İstanbul Tel. 212. 249 87 37-38; Faks. 212. 249 02 18 E.posta: tem yapim @yahoo.com ; web: www.mitosboyut.net

M İTO S-BO YU T Yayınları • T İY A T R O /K Ü L T Ü R DİZİSİ 76

STELLA ADLER

A K T O R L U K SANATI [ T h e A rt o f A c tin g 1

D ü zen ley en H OW ARD KISSEL

T iirk çesi N azım U ğ u r Ö zü ay d m

M ito s Boyut

İÇ İN D E K İL E R : MARLON BRANDO'nun Önsözü

5

ÇEVİRMEN'in Önsözü

6

D ERSİ

7

Sahnede İlk Adımlar

DERS 2 Sahnenin Dünyası Sizin Dünyanız Değildir

25

DERS 3

Oynamak Yapmakhr

39

DERS 4

Oyuncu Güçlü Olmalıdır

47

DERS 5

Hayal Gücünü Geliştirmek

56

DERS 6

Oyunun Dünyasını Kendi Dünyanız Haline Getirmek

67

DERS 7

Oyunculuğun Kontrolünü Ele Geçirmek

78

DERS 8

Eylemleri Öğrenmek

86

DERS 9

Eylemleri Yapılabilir Hale Getirmek

95

DERS 10 Eylem Dağarcığı Oluşturmak

106

DERS 11 Anlık ve İçsel Gerekçelendirmeler

117

DERS 12 Eylemleri Karmaşıklaştırmak

130

DERS 13 Eylemlere Büyüklük Katmak

140

DERS 14 M etni A n lam ak .

152,

DERS 15 Karakter Unsurları

170

DERS 16 Rolü Giydirmek

181

DERS 17 Bir Karakterin Ritmini Öğrenmek

191

DERS 18 Oyuncular Aristokrattır

200

DERS 19 Kostümü Gerçek Hale Getirmek

209

DERS 20 Oyuncu Savaşçıdır..

220

DERS 21 Stanislavski ve Yeni Realist Tiyatro

229

DERS 22 Sahnede Bir Smıfı Resmetmek

243

SONSÖZ /Howard Kissel

256

s

ÖNSÖZ M arlon BR A N D O Bana göre Stella A d ler bir o yu n cu lu k öğretm eninden ço k d ah a fazlasıdır. O yaptığı işle bilgilerin en değerlisini sunuyor, kendi kendim izin ve dolayısıyla başkalarının d u ygu sal m ekaniğinin d o ­ ğasını nasıl keşfedeceğim izi bize gösteriyor. O asla, iyi bilinen di­ ğ e r sö zd e oyunculuk "m eto tların ın " yapbğı gibi bayağı söm ü rü le­ re b oy u n ieğmedi. Sonuç olarak d a tiyatro k ü ltü rü n e yaptığı katkı­ lar b üyük ölçüde arka p lan d a kaldı, tanınm adı ve değeri bilinem e­ di. Bildiğim kadarıyla o, insan d avranışların ın usta bir gözlem cisi ve R us tiyatrosunun en seçkin şah siyeti olan K o n stan tin S ta n is­ lavski ile çalışm ak için P aris'e gitm iş tek A m erikan sanatçısıydı. Ü lkeye S tan islavsk i'n in tekniğinin bilgisini getirm esinin yanı sıra, bu tekniği kendi verdiği eğitim e d e dahil etti. Bunu yaparken , öğretisinin dünya çap m d a tiy atro k ü ltürüne yapacağı etkilerin pek farkında değildi. D ü n y a'n m n ered eyse tüm film yapım cılığı A m erikan film lerinden, A m erik an filmleri d e S tella A d ler'in ö ğre­ tisinden etkilenmiştir. Ç ok sayıd a seveni olan S tella A d le r'e bu an lam da çok şey borçluyuz. S tella A d ler'e, yaşam ım a yap tığı paha biçilmez katkılardan dolayı m innettarım ; adım ın onunla v e ailesiyle gerek profesyonel, gerekse kişisel b ağlam d a birlikte anılm asından da kıvanç d u y u y o ­ ru m .

6

Stella A dler

Ç EV İR M EN İN ÖNSÖZÜ N azım U ğu r Ö ZÜ AYDIN A m erikan tiyatro tarihinin en önem li oyunculuk eğitm enlerin­ den biri ve K o n stan tin S tan islav sk i ile çalışm a imkânı yakalam ış tek Amerikalı oyuncu olan Stella Adler, oyunculuk anlayışında Stanislavski'nin takipçisi olarak yola çıkmış, fakat hem N ew York ve H ollyw ood'daki uzun oyunculuk kariyeri, hem de daha sonra tiyatronun ve sinem anın en önem li oyuncuları haline gelen öğren­ cilerini yetiştirdiği eğitm enlik kariyeri boyunca, kendi üslubunu geliştirm iş ve kendi efsanesini yaratm ıştır. Stella A d ler, sadece M arlon B rando'nun değil, aynı zam an d a Robert de N iro, W arren Beaty, H arvey Keitel, H enry Winkler, M atth ew M odine, M artin Sheen, Roy Scheider, Vincent D'Onofrio, M ark Ruffalo ve Benicio Del Toro, Elaine Stritch, M ario Van Peebles, C andice Bergen, M ervl Streep, M elanie Griffith gibi oyuncuların ve onların kuşaklarının en büyük oyunculuk eğitm eniydi. Stella A dler, bu kitapta, h ayata, sanata ve tiyatroya d air kültü­ rel bir bakış açısıyla, sadece oyunculuğu değil, aynı zam an d a bir oyuncunun işine yaklaşım ının nasıl olması gerektiğini, insan ol­ m anın anlam ını ve "b ü y ü m e"n in önem ini öğretiyor. Bu değerli eseri T ü rk çe'ye kazandırarak Türk oyuncularına, oyunculuk öğrencilerine ve oyunculukla ilgilenen herkese faydalı olm ayı um uyor, çeviri sürecinde bana yardım cı olan sevgili dos­ tum Saygun M eh m et C eb eci ve Sayın U ğu r A k p u r'a teşekkür ediyorum .

A ktörlük Sanatı

7

D ers B ir SAHNEDE İ L K A D IM L A R Ö nüm üzdeki birkaç ay b oyu nca tekrar tekrar oyun cu lu ğu n kendiniz hakkında olm adığını söylediğim i duyacaksınız. A m a en başta kendinizin de önemli olduğunu bilmenizi isterim . Ç ok m eşgul bir d ü nyada yaşıyorsu n uz. K ahvenizi içm ediniz, ya da kafeteryadan aldınız. Bebeğiniz evde ağlıyor, eşiniz sizi sev­ m iyor, ya da sevgiliniz sizi aram ad ı. H erkesin sorunları var. N ered e olduğunu bilm eyen, dağınık biri çıkageliyor. N edensiz yere g eç kalm ış, geç kalm ış işte. Bu onun yaşam biçimi... Şunu anlam alısınız ki, bu o dad ayk en dış dünyayı dışarıda bı­ rakırsınız. B urada kendinizin tam am ına ihtiyacınız var. Babanıza, annenize, eşinize, çocu ğu n uza ihtiyacınız yok. N eıv York Tim es'da n eler olduğu sizi ilgilendirm ez. İhtiyacım z olan şey, kendinize d air % 100 saygın bir bencilliktir. ▼

Yaklaşık 2000 yıllık bir m esleği kucaklam ak üzeresiniz. Fakat, bu sürenin büyük bölüm ünde o yu n cu olm anın taşıdığı anlam , şu an taşıdığı anlam la aynı değil. G ün ü m ü zd e oyuncular, bundan elli yıl önce duyulm am ış, h at­ ta im kânsız sayılabilecek gereklilik ve gerçekliklerle y üz yüze. Bir aktristin Juliet'i oynam ak için seçm eye katılmasının gerekliliği in­ sanları fazlasıyla şaşırtırdı, örneğin. Ben genç bir aktrisken, seçm e diye bir şey yoktu. Bir kum panyanın bir parçası olurdunuz; sizi görürlerdi. H atta sizi onlar yetiştirm iş olurdu. Ellerinde yetenekli bir Rom eo, yetenekli bir Juliet, iyi bir h e m ­ şire, iyi bir Rahip Laurence o ld u ğun d an kesin olarak em in olm a­ dıkları sürece Romeo ve Juliet'i sahnelem eyi akıllarından bile g e­ çirm ezlerdi. O yu n culuğunuzun zam an içindeki gelişimini takip etm iş olduklarından, neyi yapıp neyi yapam ayacağınızı da bilir­

8

Stella A dler

lerdi. K u m p an yaya katılıp eyaletleri gezerdiniz. K üçük roller oyn ar­ dınız, oyunculuğu da bu şekilde o yu n culuğu öğrenirdiniz. M ızrak tutm ayı size on lar gösterirdi. M ızrağı yanlış tu ttu ğu n u zu fark edip size d oğru su n u gösterirlerdi; bu şekilde d e m ızrak tutm ayı, ve en sonunda da H am let'i oyn am ayı öğrenirdiniz. O kadar şanslı değilsiniz. Sadece öyle olduğunuzu d ü şü n ü yor­ sunuz, çünkü bir m ark et köşesinde "keşfedilen" oyu n cu olm a dü­ şü içinize işlenmiş. A m a bu düş gerçekleşse ve zirveye çıksanız bi­ le, o m ızrağı tutm ayı asla öğrenm ediğiniz için kötü bir oyu n cu olursunuz. N edenini de asla bilem ezsiniz. M ızrak tutm ak sizi farklı biri yapar. O zam an lard a m ızrak tut­ m anın ne dem ek oldu ğu n u anlam alısınız. G ün ü m ü zd e m ızrak tutm ak için bir neden yok, ya da olsa bile o günlerdekiyle aynı ne­ den değil. O günlerde m ızrak tutm ak, bunu d oğru y ap m ak için fevkalade önem li nedenler varm ış. Büyük bir serem oni için mi? Yoksa savaş için mi? Bu nedenleri iyi anlam alısınız. Bu oyu n cu olarak bizim işim izin özüdür. G ün üm üzde işe, m ızrak tutm ad an , am a yine de en tepeden başlayabilirsiniz. G ünüm üzde anında oyuncu olanlar m evcu t. Ö y­ le ki, işe istenen yerden başlayabiliyorsunuz, h atta başrolden bile. Bu yepyeni bir olgu. Kim se sizi bir m arketten çıkarıp "G el D 'A rtag n an 'ı o y n a," de­ m ezdi. Bir k u m p an yada olurdunuz, genç bir adam ı, belki de yaşlı bir adam ı oynardınız. Biraz kom edi, biraz d ram a oynardınız. Falstaff'ı oynayan biri asla R om eo'yu da o yn ayam azdı. Böyle bir kum ­ p an yad a olunca herkes yerini bulurdu. G ünüm üzün oyuncuları bu p aha biçilm ez olan ağa sahip değil. Siz ve yeriniz denklem in bilinm eyenleri d u rum u n da. G ün ü m ü ­ zün şartlarında yerinizi ve işinizi çabucak öğrenm enin -k i g ü n ü ­ m ü zd e oyun cu lu ğu n sizden talebi b u d u r - tek yolu bir stüdyo, bir okul. Bugünlerde oyunculuğu o yn ayarak öğrenm enin m üm kün ol­ m adığı yönünde züppece bir sav hâkim . O yu n cu lu ğu sınıfta öğ­ renm ek zo ru n d a olduğunuzu düşünüyorlar. Ben oyu n cu lu ğu oy­ n ayarak öğrendim , am a o gün ler geride kaldı. Ü zeri kapalı yük

A ktörlük Sanatı

9

arabalarında ülkeyi dolaşan insanlar vardı, onlar da geçm işte kal­ dı. Sınıf ortam ı ku su rsuz ya da ideal bir seçim değil, am a elinizde­ ki tek fırsat bu. Bu y ü zd en b u rad asım z. İki bin yıl öncesine dayanan bir geleneği öğrenm ek için b u ra ­ dasınız. Tiyatronun kökleri A ntik Y un an 'a kadar uzanır. D ram atik ed eb iyat akımı R om a dönem inden Elizabeth, Jacob, R estorasyon, Fran sız Rönesans'ı, R om antik D önem , Ibsen Realizmi ve n atü ralizm e ve oradan da 20. yüzyılın başına k ad ar gider. Tiyatro gelene­ ği, tüm bölgesel ve ulusal karakteristikleri, dilleri, kaym aları, tarz­ daki değişim leri, farklı dönem leri, toplum un farklı tabakalarını, geçen yıllarla değişen d eğer yargılarını, kuşaktan kuşağa farklılık gösteren giyim tarzlarını, değişik m obilyaları, m üziğin h avad a yankılanan tınısını, toprak kaptan kâğıt b ard ağa kadar u zan an e v ­ rimi, hep beraber kucaklar. Bu, bir bakım a oyun cu ya, yan i gü n ü ­ m ü zü n tiyatro öğrencisine kalan mirastır. Bütün bunlar oyu n cular için fazla görünebilir, am a oyu n cu la­ rın bunların farkında olm ası gerekir. G ünüm üzün genç o yu n cu la­ rı "k ü çü k " olm a eğilimi gösterirler. K üçük sandalyelerinde, kotla­ rını giym iş, rahatça otu ru p sağdan sola k ad ar uzanan küçük d ü n ­ yalarını izlerken, küçük d u ygu lan n ı k oru m ak am acındadırlar. Sadece kendi nesillerinin tem p osun a ayak uydurm u şlard ır; n a ­ bızları ona göre atm aktadır. Kendilerini kendi dünyalarının sınır­ lan içerisine hapsetm işlerdir; nabzı kendi nabızlarıyla ahenkli a t­ m ayan her olguya ve dönem e uzaktırlar. Bunun sonucu olarak da d ü n yay a karşı genel bir saygısızlık, kendi yaşam tarzına direkt uyum sağlam ayan her şeye karşı bir yabancılık ortaya çıkm aktadır. H atta oyu n cu kendi birikimlerinin ve hatalarının ne o ld uğun a dair yetkinliğini de k aybetm eye başlar; zira onları karşılaştırabileceği hiçbir şeye sahip değildir. Artık at gözlüğünü çıkarm anın zam an ı geldi.

H epiniz toplum un farklı kesim lerinden, farklı m ahallelerden geliyorsunuz. İnanın bana, şu anda sizi burada bir aray a getiren şey yeteneğiniz. Size, "B ir şeyler y apm ak istiyorum ," dedirten şey,

io

Stella A dler

işte o yeteneğinizin başladığı nokta. H er zam an hatırlam anız ve önem sem eniz gereken şey şu: Bir yetişkin olarak yolunuzu bulm ayı, form u dold u rm ayı, b aşv u ru ­ nuzu yapm ayı, buraya gelm eyi başaracak cesarete sahipsiniz. Şimdi kendinize bir p u an kazandığınızı söyleyin, bunu kim se için gözden çıkarm ayın. Bunu siz başardınız. Eski binaları yıkıp yerlerine ap artm an dikilen bu top lu m d a, ço­ ğ u n u z para kazanm a am acı gütm ektesiniz. Bir rahip bile bu işe so­ yunurken akimın bir köşesinde bundan para kazan m ak vardır. B u n u bir rahibin kendisine h en ü z sorm u ş değilim , am a bir gün so­ racağım . İçinizde bu farklı am açlar var; annenizin, babanızın d ü ­ şündükleri var. H erkes size başarılı olm anız gerektiğini telkin edi­ yor. Bazılarınız için bu başarı televizyona çıkm ak, film lerde o yn a­ m ak, sürekli çalışm ak, alkışlanm ak, kendine güveninizi taze tu t­ m ak anlam ına geliyor. Size büyük bir sır vereyim . H içbir oyuncu k e n d is i i n a n m a ­ d ı k ç a , i yi o l d u ğ u n u i ç i n d e h i s s e t m e d i k ç e başarılı değil­ dir. E ğer siz iyi o ld u ğu nu za inanm ıyorsanız, kazan acağın ız hiçbir p ara, alacağınız hiçbir alkış, sizi buna inan dıram az. Başarıyı sim geleyen hiçbir şey bu d u yg u yu size verem ez. Bir o yu n cu d a bu duygu, bu güven, h er şeye rağm en daim a içten gelm eli. İşte size k azandırm am ız gereken ilk şey bu güven d u ygu su . B una sahip ol­ d u ğu n u z zam an artık bana ya da başkasına ihtiyacınız olm ayacak . Yönetm enle işbirliği içerisinde olacaksınız, am a ondan yard ım is­ tem eyeceksiniz. T

Bir oyuncu kendini sağlam hissetm eli. Kendinizi sağlam hisset­ m eniz doğrultusunda size d oğru tekniği gösterecek kişiyi bulm ak için gerekirse 15000 kilom etre yol gideceksiniz. Kendinizi sağlam hissetm ek için öncelikle sürekli büyü m e halinde olm anız gerek. K üçük hedefleriniz o l m a m a l ı . K üçük hedefleriniz olursa ken­ dinizi sağlam hissetm ezsiniz. Kendinizi sağlam hissettiğinizdeyse daha çok büyürsünüz. Kendini geliştirm eyen bir d ok tor gibi, ken­ dini geliştirm eyen bir oyu n cu da i ş i n i n h a m a l ı olm aktan ö te­

A ktörlük Sanatı

n

ye gidem ez. Şunu bir yere yazm : "B enim am acım Bayan A d ler'd en ve diğer herkesten bağım sız olmak. Bunu siz ne k ad ar ivi biliyorsanız ben de o kadar iyi biliyorum, bu b ağlam da da size gereksinim d u ym u ­ y o ru m ." Ve ben de, bu bağım sızlığı kazanm anıza yardım ed ece­ ğim.

Z am an zam an bana gelip "S iz 'Y ö n tem 'i mi öğretiyorsu n u z?" ya da "Siz 'Y ö n tem 'in ta kendisi m isin iz?" diye soran lar oldu. S tan islavsk i bizzat gayet tu tu cu bir eğitm endi; ki bunu kendi­ siyle çalışm a olanağı bulm uş tanıdığım tek kişi kendim olduğum için güvenle söylüyorum . E ğ er onun kitabını okursanız bunu göreceksiniz. A m a onun ki­ tabını okum ayın, çünkü hiçbir anlam ı yok. O hepinizinkinden çok farklı bir kültürden geliyor, o y ü zd en de pek bir şey an lam ayacak ­ sınız. İkinci kitabı ve üçüncü kitabı tam am en bir sesli harfin güzel­ liği, "e s "in ne anlam a geldiği ve "e s "in nasıl beş m ilyon farklı an­ lam a gelebileceği üzerinde konuşm akla geçiyor. Olsa olsa kafanız karışacaktır. Kendisi "Y ö n tem "in sö zd e yoru m u yla uzaktan y a ­ kından ilgisi b ulunm ayan şeylerle fazlasıyla m eşguldü. S tan islav sk i'n in kendi yöntem i vardı. A n lıyor m u su n u z? Com ­ media deU'Arte temelli Fran sız o yu n cu lu ğu n u ve İtalyan opera oyu n culuğu ekolünü k ap sayan b ir yön tem d i. S tan islavsk i için en iyi oyuncu Salvini'ydi; Salvini, "O yu n cu lu k nedir? Ses, ses ve ses," derdi. Stanislavski de bunu yön tem in e dahil etmişti. Yön tem benim aracılığım la bulacağın ız bir şey. Ben ondan il­ h am alan 2 m ilyon kişiden biriyim . A m a benim bireysel katkım si­ zi ondan bağım sız kılm ak olacak. O and an itibaren de yöntem i kendinizce yeniden form üle edip kendi yolu nu zd a gitm e yetisine kavuşacaksınız. B u günlerde 'Y öntem O yu n cu su' olm ak m oda. O y ü zd en de d e­ ğişimin zam anı geldi. Bir şey fazla m od a olduğunda, yolunda git­ m eyen bir şeyler v ar demektir. G ünün birinde bir oyu ncu b an a gelip, "Ben bir Y ö n t..." dedi

Stella A dler

12

ve sonra da bir şeyler geveledi. Ben de ona dedim ki, "Ç ık dışarı. Burada bu tarz şeyler istem iyorum , çok dejenere." T

Yaşam ınızda bunu öğren m ek için on kez şansınız olm ayacak. Şanslısınız çünkü ben sizinle aynı toplum un içinden geliyorum . Toplum beni yutm ad ı, beni çiğneyip tükürm edi. Denedi, am a ben kurtuldum . Siz de bir şekilde bunu başaracaksınız. Bir şekilde yaşam ınızı sü rd ü rm ek zoru nd a olduğunuzu ve b a­ şarm ak zorund a olduğunuzu biliyorum . Bizim toplum um uzda başarı önem li değilm iş gibi d avran m a şansına sahip olm adığım ızı biliyorum . A m a bunun da ötesinde şunun farkına varm alısınız ki pek yakında karşınızda kendi resminizi göreceksiniz, tanım layıcı bir fotoğrafınızı. Bu fotoğraf size neyi yapıp neyi yapam ayacağın ızı ve hangi yönlerinizi geliştirm eniz gerektiğinizi söyleyecek. O noktadan sonra da başarı ve para gelebildiğiniz düzeyle orantılı olacak. H er yol ayrım ında kendinize şu soruyu sorm alısınız: "B u k ad ar çalış­ m a ve gelişimi bu k adar başarı ve p arayla değişir m iyim ?" Tabii bazen p ara ve başarı sıfır olacak. G ünüm üzde toplum un etkisi, insana olgunlaşm adan başarıya ulaşm a yön ü n d e bir baskı u yg u lu y or. Sizi, siz b ü yü k , tatlı, m u h ­ teşem , genç potan siyel o yu n cu ları aşağı çekiyor. Sizi h alihazırda o k adar aşağı çekm işler ki y o k olm anın eşiğindesiniz. A m a gelin görü n ki bunun farkında değilsiniz, çünkü başarılı olm a azm in iz var. Sizin, "B ana bu rolü verebilirler y a da elim den alabilirler. Bili­ yorum ki ben bir oyu n cu yum . Bana o rolü verseler de verm eseler de işimle nasıl yaşayacağım ı biliyorum . Bana bir şans verm edikle­ ri zam an da bunu biliyorum ," diyebilecek duru m d a olm anızı isti­ yorum . Bunu nasıl başarırım ? İyi bir tiyatroda oynayabileceğim i bildi­ ğim yerde, ticari bir oyu n d a oyn am ak zaten aklım dan geçm em iş­ tir. S tan islavsk i, G uth rie v e R ein h ard t gibi değerli insanları tanı­ dım. O nların hedefleri çoğu yönetici k ad ar düşük değildi. Onların

A ktörlük Sanatt

13

saygısını kazanm aya ihtiyacım vardı. Eğer, "Televizyona çıkm ak istiyorum ," derseniz, televizyonu elinizden aldıklarında ne yapa­ caksınız? Nasıl ayakta kalacaksınız? A m a G uthrie'den televizyonu alsalar bile o hâlâ G uthrie'dir. Aynı şey Reinhardt için de geçerli. Tiyatroda kazan acağm ız h er kuruş için, "B u p ara olm adan na­ sıl yaşayıp çalışacağım ı bilm ek istiyorum , bunu öğren eceğim ," de­ m enizi öneririm . Tiyatrodan para k azan m ak için h arcayacağınız h er saate karşılık, bir saatinizi b aşka b ir işe ayırın. Bu saat kendi­ niz için olacaktır. Bu size, sadece p ara olarak değil, aynı zam an d a büyüm e ve ayakta kalm ak için daha güçlü bir d uru ş olarak geri dönecek, size d ışan d an bakıldığında görü n en b aşan d uygusunun üzerinde, içi­ nizde bir b ü yü m e yetisi kazandıracaktır. E ğer çalışıp büyüm eyi öğrenirseniz, yaşam ınızın dış d ü n ya tarafından yok edilem eyecek hale geldiğini de görü rsü nü z. E ğ e r günd e sekiz saat çalışm anız gerekiyorsa, ü ç ya da b ir saati p ara kaygısı olm adan kendinize ayırın. Bu benlik bilinci takviye edilmelidir. Benim le olan çalışm anızın sonunda, "N ered e olursam olayım , y aşam ım bana aittir," diyebilm eniz gerek. Birileri size iş verm ed i­ ği için b aşan sız d u ru m a düşm em elisiniz. Başarısız d urum a düş­ m em enin yolu d a p ara k azan m ak için harcadığınız her saat için si­ zi destekleyecek bir yol bulm aktan geçer. Z a m a n ı n ı z ı b i r s ü ­ r e i ç i n b ö l m e k a h n y a z ı n ı z d ı r . Bu da bir rolü oynam ak is­ tem ekle, o rolün bir parçası old u ğu bir h ayat yaşam ak arasındaki farktır. Başarılı olm a am acının içinde kaybolup gitm iş olsanız bile -k i o lab ilirsin iz-b u eğitim işinize y arayacak , çünkü daim a tiyatroya her türlü deneyim inizi getirm en iz gerektiğini bileceksiniz. Aksi takdirde başarıyı size verecekler ve başarılı olacaksınız, am a b a ş a r ı y ı

elinizden

aldıklarında

başarısız

ola­

caksınız. Bu da yaşam ınız için b ir riziko. Yaşadığınız sürece h er şe­ yin kontrolü elinizde olmalı. O yu ncu o ld u ğun u za göre d e kontrol­ d e tutm anız gereken şey bu. Esnek olm anız için ben size yardım cı olacağım , am a ilk başta am acınızın kafanızda net olarak şekillenm iş olm ası gerek.

Stella A dler

140

Ders On Üç EYLEMLERE BÜYÜKLÜK KATMAK Şu ana k adar çalıştığım ız eylem ler basit d ü zeyd e eylem lerdi, am a yine de eylem lerin h ayal gü cü n ü ze bağlı olarak karm aşık ola­ bildiğini anladığınızı u m u t ed iyoru m . M uhakkak ki bazı eylem ler başlangıç için oldukça zo r olabilir. D aha ağır oyunları sergilem ek için onları anlam ak zoru nd ayız. "A cı çekm ek" eylem ini ele alalım örneğin. Acı çekm enin nede­ ni, bir şeyi sonsuza dek kaybetm ektir. Çok sevdiğiniz bir şey siz­ den alınmıştır. Bunu bir kayb etm e tecrübesi olarak algılam alısınız. Genellikle bu, yaşad ığınız ya da en azm dan gözlem lediğiniz bir eylemdir. Bir diğer b ü yü k eylem , "felsefe yapm ak"tır. Felsefe yapm ak, insan davranışını araştırm ak, hayatın gizem ine dalm ak demektir. Bu entelektüel bir o yu n d u r ve dolayısıyla da içinde eğlenceli un­ surlar barındırm alıdır. Shavv'un oyunlarında sıklıkla karşılaştığı­ m ız gibi, bu k avram , içinde h araret taşım ayan bir tartışm a özelliği taşır. Sıklıkla gerçekleştirm eniz istenecek olan bir eylem ise, "ta v si­ yede bulunm ak" olacaktır. Birine tavsiyede bulunm ak, birinin si­ zin açıklayabileceğiniz b ir şeyi bilm eye ihtiyaç d u yd u ğu anlam ına gelir. Birine gayrim enkul, finans, ev hayatı v eya onların kişisel ya­ şam ları hakkında tavsiyed e bu lursunuz. Tavsiye alm ak için nere­ ye gidersiniz? Bir d ok torun m uayenehanesine, bir avukatın ofisi­ ne, anne-babanıza ya d a y an d airede o tu ran kom şunuza. Tavsiyede bulunm anın an atom isi düzen, akıcılık v e kendiliğindenlik içerir. D urağan olm anın aksine tavsiye, eylem in karakteris­ tik jestleriyle -v u rg u için parm ağın ızla işaret etm e g ib i- paralellik gösteren belirli bir ritm e ihtiyaç duyar. Bu, tekrar eden bir eylem ­ dir. "Tavsiyede b u lu n m ak " tam am en akılla ilgilidir. Kalple değil,

Aktörlük Sanatı

141

beyinle yapılır. Fakat tavsiye, ben im kalbim den sizin kalbinize gi­ den öğretm e eylem inden faklıdır. Bir polise tavsiyesini alm ak için b aşv u rd uğu n u zda, o size m etroy a nasıl gideceğinizi "ö ğ retm ez." Aynı şekilde bir doktor da hangi ilaçları alacağınızı size "ö ğ ret­ m e z ." Size tavsiyede bulunurlar. Size b ir çöldeyken suyu nasıl bu­ labileceğiniz konusunda tavsiye verebilirim . Bunun için bir koru­ luğa giden develerin ayak izlerini takip etm eniz gerektiğini ve o korulukta da su bulabileceğinizi söyleyebilirim . Tavsiyede bulunm ak m antık gerektirir. A nlatm ak istediğiniz şeyleri bir aray a getirip onları b ir sıraya koym alısınız: bir, iki, üç, dört. O yunculuk eğitimi alm ak isteyen gençlere tavsiyeniz, oku­ lun oyu n cu lar için kötü bir y e r oldu ğu şeklinde olabilir. İşaret et­ m ek istediğiniz noktaları bir aray a getirirsiniz: Okul sizlere kur­ tulm ası z o r alışkanlıklar kazan dırır ve yeteneğinize z arar verir. İçi­ nizden geleni değil, size söyleneni yap m an ız gerekir. Sizden yete­ neğinizi en ü st seviyeye çıkarm anız isten m ez. Bunun tam aksine okul sizi kendi seviyesine indirger. Soğuk ve gerekçeli m antığına ilave olarak, tavsiyede bulunm ak genellikle ruh hali olarak karanlıktır. Bunun profesyonel olm akla yakın bir ilişkisi vardır. Tavsiyede bulunan oyuncu, sesin gerekli otoriter tonu verm ek için, tavsiyed e b u lun d u ğu kişinin bilm ediği çok önem li bir şeyi bildiğine kendisini ikna etmelidir.

D aha karm aşık yapıdaki bir başka eylem ise "itiraf etm ek " ya da "açığ a vurm ak"tır. Kişinin kendisini açığa vurm ası, iç dünyası­ nı ve en derinlerde sakladığı düşüncelerini sınırlam adan bir baş­ kasına açm asıdır. Bu, tiyatroda sıklıkla karşılaştığım ız evrensel bir insani deneyim dir. İtiraf etm e güçlü duygularla ilintilidir. Fakat diğer tüm eylem ­ lerde olduğu gibi girişim iniz o n lan d oğ ru d an ifade etm ek olm a­ malıdır. Bunun aksine eylem e odak lan m ak ve eylem e bir tepki olarak duyguların kendiliğinden açığa çıkm asına izin verilmelidir. Eylem i daha d a sıradan bir d ü zey e indirgeyelim : D oktora gidip "kendinizi anlattığınızda" ona belirtilerinizden söz ederek şöyle

14

Stella A dler İlk ödeviniz am acınızın ne olduğunu yazıya dökmek. Ö rneğin

"B enim am acım tiyatronun parlaklığını, kahkahasını, eğlencesini tecrübe etmektir. Bunun için de dansa, hareket halinde bir bedene ihtiyacım var. Şarkı söylem eyi öğreneceğim . M üzik bilgisine ihti­ yacım var. Komik, hızlı, iyi olan h er şeyle, her daim tüm donanı­ mımı gerektiren her şeyle b aşa çıkmayı öğrenm em gerek. Sadece şimdi değil, Gilbert ve Sullivan'ı oynadığım da d a," yazabilirsiniz. Kısa süre içinde göreceksiniz ki, gerçek boyutunuzda başarıya ulaşm ak için esnem ek, genişlem ek durum undasınız. Sahnede günlük konuşm anızla konuşam azsınız, bu işe y aram az. Esnem ek m üthiş bir ayrıcalıktır. Sadece sanatçının esnem e sorum luluğu vardır. Bu tam am en size kalm ış bir şeydir ve kolay değildir. A m a sanatçı esnediğinde bütün d ü n ya oyuna hazır olur. ▼ Söze ilk başladığım da, işiniz ü zerinde yoğunlaşan bir bencilli­ ğe hakkınız olduğunu söylem iştim . B uraya bir sessizlik anlayışıy­ la gelmelisiniz. Bir şeyi u n u tu rsanız -"K itab ım nerede? Beni a ra ­ yan olm uş m u ? " - bunu yapam azsınız. Ben sessizlik isterim . H er şeyden kurtulun. G azeteden, not def­ terinden, rujdan, hepsinden kurtulun. Bunu yaptığınızda üzeri­ nizden bir yükün kalktığım fark edeceksiniz. R andevularınızı birbirine karıştırabilirsiniz, aynı anda iki kişi­ ye randevu verebilirsiniz, bahane öne sürm eden bir partiye gitm e­ yi reddedebilirsiniz; am a dersi kaçıram azsınız. Ö lüm dışında hiçbir nedenle dersten u zak kalm ayın. H astalanm ayın, psikologa gitm eyin, sırt ağrısı çekm eyin. Bunlar t i y a t r o y a

ait

şeyler

değil. Y ü zd e y ü z sağlıklı olm alısınız. Sağlıklı olm alısınız ve sağlıklı olduğunuzu bilmelisiniz. O yu n cu lar sahnede hapşırm azlar, zatü r­ reeye yakalanm azlar, üşüm ezler, kaşınm azlar, ayakları sızlam az, bel ağnsı çekm ezler. Kısacası onlara h i ç b i r ş e y olm az. Sağlık kendinize ve m esleğinize borçlu olduğunuz bir şeydir. Ö m rüm boyunca hep bir aktristtim , am a asla baş ağ n sı çekm edim . Teslim olm am alısınız. Bu, yaşam ın ızd a tam am en kontrol altında

A ktörlük Sanatı

15

tutulan bir alan olarak kalmalı. H atalarınızı kendi kendinize çözm elisiniz. Ben evinize gelip de size hem şirelik yapam am , kim se de y apm az. H atalarınızı bilip on­ ları düzeltm elisiniz. S tan islav sk i peltekti. P aris'te onunla birlikte çalıştığım sırada bana, "Sabah seni görem eyeceğim . Peltekliğim üzerinde 2 saat çalışm am gerek," dedi. Bunu, ölüm ünden 2 yıl ö n ­ ce, M oskova Sanat Tiyatrosu'nun başkanı olan, 70'lerinde bir ad am söylüyordu. Böyle bir sorunu olduğunun farkındaydı, üstesinden gelm ek için hep çalıştı. B u rad a, herkesin ü zerinde çalışacakları sorunları var. Ç alışm ak için böyle bir şansa sahip olm ak da b ir ay­ rıcalıktır. E ğer bedeniniz ya da sesiniz iyi du ru m d a değilse, o yu n cu lu ğu ­ n u z da iyi du rum d a olam az. A n lıyor m usunuz? Kilitlenmiş de h a ­ reket ed em iyorm u ş gibi olu rsun u z. Olay, oyn ayam ıyor olm anız değil, onda dokuzunuzun bu h apish anede kilitli kalm ası. ▼ Büyük bir düzensizliğin eg em en old uğu gün ü m ü zd e, d ü z e n yaşam ım zı k u rtaracak tek şeydir. Z aten tiyatro öğrencileri de ken­ dilerine daha fazla düzen gerektiren bir m eslek seçem ezlerdi; zira p erde saat sekizde açılacaktır ve tam saatinde o rad a olm anız g e­ rekmektedir. K a y ı t s ı z l ı k o yun cu ya işinde pek yardım cı olm az. R u sya'd a eğitm en sınıfa girdiğinde ay ağ a kalkan tiyatro öğrencileri g ö r­ düm . Sanatçı olarak geleneksel bir anlayış üzerine kurulu bir for­ m aliteyi koruyorlar. R usya'da genç bir öğrenciyle tanıştırıldığınız­ da, önünüzde reverans yapıyor. Ziyaretçiye kendini özel hissettirildiği anda da tiyatronun kendine özgü doğası bir kez d aha kanıt­ lanm ış oluyor. Gün boyu kayıtsız olm akta ısrar ederseniz, sonunda farkına varılm ayan biri halline gelirsiniz. S haw , K ırgınlar Evi'nde, kendi­ ni sürekli yatıştırm a yoluna gittiği için duygu su zlaşan bir kız ço ­ cuğu yaratm ıştı. Kayıtsız tavrı benim sem ek yerine, hata yapm a riskini alın ve kendiniz olun. Çaba göstererek, aklınızı, kalbinizi ve ruhunuzu bulacak, kendinize güveninizi kazanacaksınız.

i6

Stella A dler ▼

Benim peşinde old uğum şey yapabileceğinizin en iyisi. Yapabi­ leceğinizin en iyisini keşfetm ek zorundasım z. Sizin en iyiniz Barrym ore'u n ya da O livier'in en iyisi değil, benim en iyim de değil, kendi en iyiniz. H erkesin kendi norm ları v ard ır; o n orm lara göre herkes bir yıldızdır. O livier başının ü zerinde dik durabilir, am a yi­ ne de siz olam az. Sadece siz kendiniz olabilirsiniz. N e ayrıcalık! K im se sizin yaptığınıza onu siz yaptığınız sürece ulaşam az. O zam an yapın onu. Yapabileceğinizin en iyisine ihtiya­ cım ız var, bedeninizle ve sesinizle yapabileceklerinizin en iyisine. Kimseyi taklit etm enize gerek yok, çünkü bu yapabileceğiniz ikin­ ci en iyi şey olur. İkinci en iyi de en kötüden daha iyi değildir. Eğer buraya dans öğren m eye gelm iş olsaydınız, ders bacakla­ rınız üzerine olacaktı. P iyano öğrenm eye gelseydiniz, enstrüm an üzerine olacaktı. O yuncu bacaklarını kullanır. O yuncu sesini, göz­ lerini, ellerini kullanır. O yuncu bedeninin her parçasını kullanır. Bedeni onun enstrüm anıdır. O yuncu sürekli teşhir halindedir. Sahnede v e sp ot ışığı altm da durur. H er hareketi incelenir, saklanacak hiçbir yeri yoktur. Eğer canm ız saklanm ak istiyorsa, yanlış gere gelm işsiniz, demektir. O yuncunun yaptığı h er şeyin bir son u cu vardır. K açam ak sözler yoktur, söylenen h er sö z ad eta O rient Ekspres'in rayları gibi döşe­ nip sabitlenir. O yu n cu bedenini geliştirm ek d u rum undadır. O yu n cu sesiyle ilgili çalışm alar yapm alıdır. A m a oyuncunun ü zerinde çalışm ası gereken en önem li ayrıntı aklıdır. ▼

G ün üm üzde oyunculuk hakkında çoğunlukla söylenen şey, kendinizi bir karakterin içinde buluverm ekten fazlası değil. Bu ba­ na cazip gelm iyor. Tabii ki oynadığınız karakterlere kendi dene­ yimlerinizi uygulayacaksınız, am a şunu en baştan bilm elisiniz ki H am let "sizin gibi biri" değildi. Benim içinde b ü yü d ü ğü m tiyatro, g ü n ü m ü zd e oldu ğu gibi oyuncuların kendilerini oyn am ak istediği bir yer değildi. Kendile-

A ktörlük Sanatı

17

rinden farklı karakterleri oyn am a gibi bir hevesleri de yoktu. İste­ dikleri şey, kendilerinden büyük karakterleri oynam aktı. Bizim tiyatrom u zd a oyu n cu lar genellikle kendilerini k arakte­ rin düzeyine yükseltm ezler, aksine karakterleri kendi düzeylerine indirirler. Korkarım ki küçüklüğe prim tanıyan bir dünyad a yaşı­ yoruz. A b artıyor m u yum ? Evet. İstisnalar v a r mı? M utlaka. Ç ok istisna v ar m ı? Hayır. Bir zam an lar O idipus'u o yn am ak için önem li bir oyu n cu olm a­ nız gerekirdi. O tuz ya da kırk yıl öncesine kadar, herhangi bir önem li rolü oynam ak için - k i bu, H am let d e olabilir Willy L om an d a - çapm ız, bü yüklüğünüz olm ası gerekirdi. Bunu bir k öşeye y a ­ zın: Çapınızı geliştirm eniz, b üyü m en iz gerek. Burada bunun ü ze­ rinde çalışm ak için bulunuyoruz. Büyük bir y azara yaklaşırken o n d a b ü yü k olan neyse onunla boy ölçüşebilm eniz gerekir. Yazarın b ü yü klüğü n ü ölçm eli, bu d u ­ ruşla boyutu kendinizde bulm alısınız. Büyüklük sözcü ğü n e geri dön üyoru m , oyunculuğun büyüklükle ilgisi vardır. Bu, o yun u n kuralıdır. ▼

O yunculukla ilgili çoğu şey kolaylıkla anlaşılabilir şeylerdir. Çoğu o yu n cu seslerini nasıl kullanm aları gerektiğinin ve bedenle­ riyle neler yapabileceklerinin bilincine daha işin başında varırlar. Yapacağınız bazı egzersizler size ilk başta m ekanikm iş gibi g ö rü ­ nebilir, am a sizi temin ederim ki mekaniklikleri sadece sizin izin verdiğiniz ölçüd e olacaktır. H epsi daha büyü k şeylere ışık tutarlar. Sizin işiniz yalnızca egzersizi y ap m ak değil, onu bir eg zersiz­ den d aha fazla bir şeym iş gibi görerek yapm ak. Ya egzersizi La S c a 1 a 'nın galasıym ışçasına ciddiye alarak yaparsınız, y a da La S c a 1 a 'nın açılışının bir eg zersizd en farkı kalm az. A nlıyor m u su ­ nuz? O yun cu olarak yapacak lan m ızın belli bir kısmı tam am en kon­ trolüm üz altındadır. Teknik, h er şeyden önce sahnede ne y a p a ca ­ ğımızı kontrol etm enin bir yoludur. A yrıca daha derin bir yere v a r­ m am ız, daha so y u t ya da daha z o r bir şeyler yap m am ız için bize

iS

Stella A dler

yardım cı olur; ki b oğu şm ayı sürdürebilm ek için bunları öğren m e­ m iz gerekir. L au ren ce O livier makyajını bitirdiği ve kostüm ünü ayarladığı andan söz ederdi. Soyunm a odasını terk etm eden önce ay n ay a son bir kez bakarm ış. Z am an zam an bu bakışı yaptığın da kendisini makyaj ve kostüm le g ö rm ü y o rm u ş gibi hissettiğini söylerdi. Bu­ nun yerine görd ü ğü n ü n onun karakterinin aynad an kendisine b a­ kan yansım ası olduğu gibi esrarengiz bir d u ygu ya kapılırm ış. Bir gece, O livier Othello’yu oynarken büyüleyici bir p erfor­ m ans sergilem iş. Ö yle ki kendisi bile etkilenmiş. Seyirci d u rm ak ­ sızın alkışlıyorm uş. D esd em ona'yı canlandıran M aggie Smith de h ayran kalmış. P erd e indikten sonra da kendi soyu n m a odası ye­ rine O livier'inkine gitm iş ve onu karanlıkta yalnız başına o tu ru r­ ken bulmuş. "Larry, bunu nasıl y ap tın ?" diye sorm u ş ona. "B ilm iyorum , b ilm iyo ru m ," yanıtını almış. O livier'in m üthiş b ir tekniği vardı. Bazen biz A m erikalılar îngilizler'in tekniğini fazlasıyla yüceltiriz. Bazen de tüm sahip ol­ dukları tek şeyin teknikleri olduğunu, bizde çok fazlasıyla bulu­ n an ham duygunun zerresin den nasiplerini alm adıklarını d ü şü ­ nürüz. O livier'in o geceki perform ansına tekniğiniz ve fevkalade bir tutkunuz olm adan ulaşm anız olası değil, ancak m üthiş bir de d uru şu nu z olmalı. İlginçtir ki, bu kayda d eğer perform ansın ardından O livier kor­ kunç bir sanatsal çöküntünün içine girdi. Sanırım orta yaş bunalı­ mı dedikleri bu olsa gerek, am a bu alışılm adık şekilde şiddetliydi. Kendi kendini oyu nculuktan hiç anlam adığına ikna etm işti. Sahneye her çıkışında, ezberini unutup ya da rolünü becerem eyip sahne ışıklarının önü n d e diz çökerek seyirciye yalvaracağı, p er­ denin inmesini isteyeceği bir an geleceği korkusuna kapılıyordu. Böyle bir şey hiç olm adı, am a yıllar boyu bunun olabileceği korkusu onu yiyip bitirdi. Yıllar sonra bir röportajda bu kriz hak ­ kında konuştu, ben de acab a o yaşam ındaki en iyi oyunculuğunu sergileyip de nasıl yaptığım kendisinin de anlam adığı geceyle bir ilgisi var mı diye d ü şü nd ü m . Onunki bugünlerde g örm eye alışık o ld u ğum u z d ü zeyd e bir

A ktör/iik Sanatı

19

oyunculuk değildi. H atta sözü m ü sak ın m ayarak diyorum ki, biz bu tip bir oyunculuktan ü rk ü yoru z. D ediğim gibi, küçüklüğe prim veren bir d ü n yad a y aşıyo ru z. A m a ü zerind e d u rd u ğu n u z sahne geniş, y azar geniş, sad ece siz küçü k sü n ü z. D aha doğru su şu ana k ad ar öyleydiniz. Size basit b ir örnek vereyim . Basit b ir şekilde iki kere iki d ört eder d eyip işin içinden çıkabilirsiniz ve d ed iğin iz şey fark edilm ez bile. A m a iki kere ikinin d ört ettiğini öyle bir şekilde söyleyebilir­ siniz ki, bunun keşfi m ilyonlarca yıl süren bir buluş olduğu g erçe­ ği göze çarpar. O yu n cu lar olarak y ap m am ız v e nesilden nesile ta­ şım am ız gereken de işte budur. İşin büyüklük gerektiren kısmı da b udur zaten .

B uraya getireceğim bir "A ra n ıy o r" afişim var. N ew York'taki en tehlikeli oyu n cu yu an yorlar. Bu o yu n cu bir katil. Sakın onun dünyasına ad ım bile atm ayın . O dili katlediyor. Fikirleri öld ü rü ­ yor, çünkü onları ayağa düşü rü yor. D ü n yam ızd a oyuncu, tiyatro­ nun en küçük unsuru haline gelm iş d u ru m d a. Ben sizden onu ye­ niden en güçlü unsuru haline getirm enizi istiyorum . Size büyüklük kazandıracak alışkanlıklar kazanm anızı sağla­ yacağım . İşe konuşm a tarzınızdan b aşlayacağız. Ses kalitenizin gelişmesi gerekiyor. Televizyon için yeterli, am a tiyatro için yete­ rince "b ü y ü k " değil. Sahnede duru rk en sanki bütün dünyaya sesleniyorm uşsunuz ve söyledikleriniz bütün dünyanın dinlemesini gerektirecek k ad ar önem liym iş gibi hissetm elisiniz. D ünyayla kendi sesinizle k on u şm u yorsu n u z. D ünyayı değiş­ tirmiş, d ü n ya için sıradan o lm ayan , dü n yad an öylesine gelip g eç­ mekten fazlasını yapm ış bir yazarın sesiyle konuşuyorsunuz. Günlük konuşm adaki dilinizle önem li yazarların dili arasındaki uçurum u ortadan kaldırm ak için çalışm alıyız. Babadan kalm a bir dil kullanm ayın. S o k a ğ ı sokak serserilerinin d i l i n i

taklit etm eyin,

kullanm ayın. "A ra n ıy o r" afişindeki

oyuncunun güvendiği dil işte budur. O o yu n cu y a benzem eyin, aşın o sokakları. G erçek yaşam a d air çok sınırlı bilginiz var, bunun üzerine çıkmalısınız.

200

Stella A dler

Ders On Sekiz OYUNCULAR ARİSTOKRATTIR O yunculuğun onda dokuzu öğrenciye yüklenen zorunluluk­ lardır. U m u t ed iyoru m ki şu ana dek, "Stella bana ne y ap m am ge­ rektiğini söyleyecek ," fikrinden vazgeçm işsinizdir. B u rad a sad ece beni dinlem ek ve defterinize bunları not alm ak için b u lu n m u yor­ sunuz. Bu, öğren m e değildir. H em yaşam ın içinde hem de sahne­ de kendinizi geliştirm ek için buradasınız. Bu ders sizin kendinizden uzaklaşm anızı sağlam aya, kullandı­ ğınız dili bayağılıktan k urtarm aya %re belki de en çok dem okratik­ leşm iş beyinlerinizden arın dırm aya yardım cı olm ayı hedeflem ek­ tedir. Size sıklıkla söylediğim gibi, sizler birer Am erikalı olarak içinde yaşadığınız toplum un sınıfsız olduğuna inanm aktasım z. Bu doğru

d e ğ i l . Sınıflar, klasik A vrupa geleneğine u y m am a­

larına karşın gene de varlar. Birer oyuncu olarak bizler, sınıfsal yapıyı aşm alıyız. Birer işçi olm am ıza rağm en, işçi sınıfı değiliz. Genellikle de orta sınıf ailele­ rinden gelm em ize karşın, orta sınıf yapısına özgün önyargılardan ve geleneklerden kendim izi sıyırm alı ve ö zg ü r kılmalıyız. Bazen zengin bir sımfa ait olabiliriz, ancak yine de benzer şekilde bu sı­ nıfın fikir yapısına u ygu n hareket edem eyiz. E ğer kendimizi bir şeyle özdeşleştireceksek bu a r i s t o k r a s i olmalıdır. A m erik a'da aristokrat sınıf yoktur. Birer aristokrat gibi davranan çok zengin ve varlıklı insanlar var, am a sadece h arcam a­ larında... Bu insanlar, aristokrasiyi oluşturan unsunlardan p araya sahip olm alarına rağm en aristokratik bir klasa sahip değiller. Ö z­ gürlüğü d oğru bir biçim de algılayam azlar; geniş d ü şünem ezler; bir aristokratın derin estetik d u yu sund an yoksundurlar. Batı dünyasında dinin oldukça baskın olduğu bir dönem olan O rtaçağ'ın din adam larını en saf halleriyle hayal edip çalıştık. O y­ nayacağınız din adam ı karakterlerinin, çalışmış old u ğu m u z bu

A ktörlük Sanatı

201

m odellere nadiren u yd u ğun u g örseniz de, söz konusu m odeller olm ası gereken ideal modellerdir. Bir rahip ya d a rahibenin nasıl olabileceğini ve bir zam an lar n a­ sıl olduğunu en ince ayrıntısına k ad ar öğrenm ek, m od ern din adam lığının yapışım öğrenm ed e bize büyük katkı yapacaktır. Bu çalışm a bize m o d em anlayışın, din ad am lannı O rtaçağ'd a üstlen­ dikleri rollerden nasıl alıkoyduğunu anlam am ıza yardım cı olacak­ tır. O rtaçağdaki m eslektaşlarının aksine m o d em din adam ları u m u du nu yitirm iş ve kalbi kırık b ir vaziyettedir. M odem d ü n ya­ nın neleri yıkıp y ok ettiğini bilm ek, biz o yu n cu lar için son derece önem lidir.

Şim di, m o d em dünyanın bizleri m irasından alıkoyduğu aris­ tokrat sınıfım ele alıp çalışacağız. A ristokrat sınıfı, tarihin bir d ö ­ nem inde tüm d ü n yad a belirleyici sınıf olm uştur. G ün üm üzde bile bu rolü tekrar üstlendiği d urum larla karşılaşm aktayız. Birleşm iş M illetler 50. kuruluş yıldönüm ünü kutladığında, bu kutlam aya otoriteleri çok açık bir şekilde hissedilen kraliyet aileleri de d avet edilmişti. A ristokrat sınıfının, dünyaya egem en olduğu ve dünyanın da onun egem enliğini kabul ettiği çağlardaki saflığını ele alacağız. E gem en sınıfın sürgün edilip yok edilm esi, toplum lara belirli bir y arard a bulunm uşsa da tiyatroyu yaralam ıştır. Birer Am erikalı oyuncu olarak zaaflarım ızdan birisi de gelenek ve düzen eksikliği çekm em izdir. Bir İngiliz oyuncunun arkasında kraliyet tacı vardır. Prens C h arles'm , yaln ızca tacı değil, aym z a ­ m and a aristokrat bir aklı var. VIII. E d w ard tacını bırakm ak zoru n ­ da kalm ıştı. İngilizler bir şeylerden vazgeçm ek ya da bir şeyleri m uhafaza etm ek gibi bir d u yu ya sahiptirler. Bu özelliklerden ço ­ ğuna bizler sahip değiliz. A m erikan Senatosunun birtakım gele­ nekleri vardır. Senatörler meslekleri gereği giyinirler, bezgin ve yorgun gözükm ezler. Buna karşın A m erikan oyuncularının bir geleneği yoktur. Bez­ gin ve yorgun görünürler. Giyinmezler. Televizyona teşekkür ede-

20

Stella A dler



Tiyatro sözcükler üzerine kuruludur. Dilin edebi kalitesine ü zerine kuruludur. K onuşm a tarzınızı gözden geçirm enizi istiyo­ rum . Başkalarının konuşm asına yoğunlaşın dem iyorum , am a ken­ di konuşm anıza özen gösterm elisiniz. Yani kendinizi düzeltm eli­ siniz. Kendinizi disipline sokm alısınız. Kesin ve net bir şekilde konuşmayı

öğren m em iz gerekiyor. Düşüncelerinizi akıcı ve

açık seçik bir şekilde ifade edebilm enizi istiyorum . Beslenm e alışkanlığım ızı da m ükem m elleştirm eliyiz. Beslenm e kendim izi düzeltm ek için çok uygun bir alan. Am erikalılar yem ek konusunda saplantılıdır. N ew York Tim es'm en çok satanlar liste­ sindeki 12 kitaptan 10 tanesi rejim üzerine. Edebiyatla ilgili hiçbir şey yok. G ünüm üzde insanlar çok içiyor, bu da beden üzerinde olum ­ su z etki yapıyor. O yuncu n un böyle bir lüksü yok, kendini d ü zelt­ m ek zorundadır. Kendinizi düzeltm ek işi, hayatınızın görevidir. Olay, seçm eler­ de ya da p rovalarda bitm iyor. Ö rneğin ben yem ek konusunda in­ ce eleyip sık dokurum , aynı şeyi okum a konusunda da yaparım . Bana istem ediğim bir kitabı okutm anız, kahvaltıda sırf biri m asa­ ya koym uş diye votka içm em k adar olanaksızdır. K aç kişi am açsız oku r? K aç kişi salt zevk için okur? Bunun için yaşınız çok büyük. O kum ak oyun için değildir, bilgi edinm ek için­ dir. Nasıl artık üç tekerlekli bisiklete binm iyorsanız, Cin A li'yi aşıp D a n te'y e geçm enizin de zam anıdır. Rahmetli kocam , M itch ell W ilson , bir bilim adam ıydı. Enrico Ferm i'y le birlikte atom bom basının gelişimi üzerinde çalışm ışlar­ dı. D erdi ki, bu devirde insan yaşam ına 10 yıl eklendi. A m a sonu­ na değil; olgunluğa 10 yıl eklem edik, ergenliğe ekledik. 2 8 yaşın­ dayken hâlâ "ço cu k " oluyoruz. Size m asum iyetin izd en öd ü n verin d em iyoru m . B u rad a bu­ lunm am ızın bir am acı da m asum iyetin izi eğitm ek, onu korum ak ve cilalam ak. A m a sakın m asu m iy etle ergenliği birbirine k arıştır­ m ayın. Ben sizin m asu m , bilge ve 95 yaşınd a olm anızı istiyorum .

A ktörlük Sanatı

2i

T

Ö ğrenilecek bir kural v ar: Yaşam siz değilsiniz. Yaşam sizin dı­ şınızda. D ışarıda o ldu ğu n a göre d e siz ona d oğru gitmelisiniz. Bir insanın üzerine d oğ ru gitm elisiniz, eğ er geri kaçıyorsa, bu onun sorunudur. Bilm eniz gereken en tem el şey, yaşam ın önünüzde ol­ d u ğu d u r; ona doğru gidin. Kendinizi önem li sanm a gafleti içerisinde olabilirsiniz. E ğer öyleyse, dünyanın size gelm esini bekleyen kayıp bir yaratıksınız dem ektir. Bir oyuncunun yaşam ı, d ü n yan ın kendisine gelmesini beklerse mahvolabilir. K endinize dü n yan ın dışarıda olduğunu, sizden gizli olm adığını, kendinize onun ü zerine atarak d ü n yad a rah at olacağınızı telkin edin. K anınıza k ad ar yara alacağınız bir alan seçtiniz. A m a acı yüzü n d en geri çekilm ek ölüm demektir.

Şimdi biraz size ve bana, nasıl birlikte çalışacağım ıza değine­ lim. Bu bir iltifat dersi değil. E ğer tek d u ym ak istediğiniz ne k adar harika old uğunuzsa, evinizde otu run v e annenizin önünde p rova yapın. K endim e asla m ethiye d ü zm em ; size d e kesinlikle y ap m a­ yacağım . Benden, sahneden, izleyiciden korkabilirsiniz. Korku izleyiciye sırtınızı döndürebilir. Ö m rün üzü korkuya y a rd ım a roller o yn aya­ rak geçirebilirsiniz. İstediğiniz bu m u ? "O n d an korkuyorum am a nedenini bilm iyorum . Sanırım o torited en korktuğum için," diye­ bilirsiniz. A çıkçası kendinize artık ço cu k olm adığınızı v e otorite diye bir şey olm adığm ı söylem ek zoru ndasınız. Benden, yönetm enden ya da eleştirm enden k orktuğunuz şeklinde bencil ve arızalı görüşle­ re saplanm am alısınız. D em elisiniz ki, "B ay an Adler, ben sizden korkm ak istiyorum , am a k orkm ayacağım , çünkü bu aptalca. Kafa­ m a silah dayam ış değilsiniz ki." Z am an zam an size kızacağım , bunu kişisel algılam am aksınız. Zira bu bizzat sizinle ilgili bir şey değil, benim le de ilgili değil. Ta-

22

Stella A dler

marnıyla işle ilgili- Sizin de benim k adar um ursam anızı istiyorum . Öğrencilerim i korkuttuğum un söylendiğini duydum . N eden söz ettiklerini biliyorum , am a bu yaklaşım ı yerinde bulm uyorum . Bu derste korkudan ödü n ü z kopabilir, am a sizi korkutan ben ol­ m ayacağım , kendi kendinizi korkutuyor olacaksınız. Ö ğrenecek ne k adar çok şeyiniz olduğunu g ördü ğü n ü zd e dehşete düşebilir­ siniz. Bu tarz bir korku 19 ya da 26 yaşındaysanız iyi olabilir. Am a 36 yaşm a k adar ertelerseniz, işte o zam an korku olm aktan çıkıp trajediye dönüşür.

H alil C ib ran 'm Erm iş adlı eserini okum anızı istiyorum . Cibran 1883 Lübnan doğum lu, babası bir M anini rahibiymiş. O on iki ya­ şındayken ailecek Boston'a taşınmışlar, am a birkaç yıl sonra o Lübnan'a geri gitm ek istem iş; B eyru t'ta bir M aruni okuluna başla­ mış. M ezun olduktan sonra da bütün O rta D oğu'yu gezm iş. Daha sonra Batı'ya geri dönüp Paris'te kendisi için ufukta sanatçı olarak çok parlak bir gelecek gören usta heykeltıraş R odin için çalışmış. Ö ldüğü 1931 yılına k ad ar D oğu - Batı bilgeliklerinin bir arada su­ nulduğu, içlerinde en ünlüsü Erm iş olan çok sayıda eser üretm iş. O nun fikirlerinden birini alıp kendi kelimelerinizle sahnede anlatm anızı istiyorum . Bu dem ek olu yor ki işiniz bir metinle, fikirlerle. Fikirlerin ol­ m adığı bir m etin diye bir şey yoktur. O kudukça size bir anlam ifa­ de etm eye başlayacaktır. Size ödev olarak C ibran'ı verm em in ne­ deniyse, kendi gitm ek istediği yere sizi de kaldırıp götürebilecek olm ası. Aklınız izleyici olm a eğilim inde, am a o sizi yazdıklarının içine çekecek. Size bebek m uam elesi y ap m ak istem iyorum , am a bir bakıma m ecburum ; çünkü çoğun u z sizi tiyatroya hazırlayacak bir eğitim alm adm ız. Fikirler zordur, çünkü kâğıt üstündedirler. A m a onları birkaç kez üst üste ve y avaş y av aş okursanız sizin fikirleriniz ha­ line gelirler; onları yansıtabilirsiniz. Hiçbir şey fikirden üstün değildir. Ben de, başka hiç kimse de... O yunculuğun tüm ü verm ektir. O yuncu her şeyden önce cö­

A ktörlük Sanatt

23

m ert olmalıdır, stok yap m a lüksü yoktur. "B u yazıyı okum anızı is­ tiyoru m , içinde harika fikirler v ar," d em ek zorundadır. A ncak cöm ert olm ak için öncelikle verecek bir şeylerinizin ol­ m ası gerekir. Fikirler bacaklarınızdan çıkm az, sesinizden fışkır­ m az, aklınızda oluşur. Tiyatro, aklı geliştirm ek üzerine kuruludur, aklınız için bir nevi eğitim dir. A klınızı k u l l a n m a d a n

dans

edebilir y a da şarkı söyleyebilirsiniz, am a r o l y a p a m a z s ı n ı z . D ans düşünceyi elim ine eder. Şunu anlam anızı istiyorum ki ben bir dans eğitm eni değilim . Aklınızı kullanm ak için bedeninizi kon san tre etm eniz gerekecek. Bayan A d ler sizin güzel görün m en i­ ze ya da sesinizin güzel çıkm asına yardım cı olm ak için yok. Ben D ale C am eg ie değilim. ▼ H er şeyi gözleyip hem beğendiğiniz ve hem beğenm ediğiniz yönlerini not alm a alışkanlığı edinm enizi istiyorum . Bunu h er g ü n yapm anızı istiyorum . H atta hem en b u rad a başlayabiliriz. Bayan A d ler'in elbisesinin rengini beğendim . Küpelerini beğenm edim , biraz kaba duruyorlar. İlk sıradaki çocu ğu n elindeki deri çantayı beğendim . Birkaç hafta sonra beğendiklerinizi neden beğendiğinizi d e be­ lirtm enizi istiyorum . Kırık kaldırım ları çekici bu ld u ğunu z için sevdiğinizi, ya da h er şeyin kendine ö zgü bir şekli olm ası gerekti­ ğini d ü şü n d ü ğü n ü z için sevm ediğinizi görebilirsiniz. Algılarınız v e zevkleriniz hakkında bazı ayrın tılar keşfetm eye başlayacaksı­ nız. Bu hafta göreceğiniz on beyaz, on m avi ve on kırmızı nesne ge­ tirm enizi istiyorum . Ö rneğin şu kızın üzerindeki sü veter gibi kır­ m ızı, ya da şu çocuğun sandalyesinin altına yerleştirdiği kitap gi­ bi m avi. H er şeyin ötesinde başka bir şey vardır: O yuncunun gözleri. G örd ü ğün d e a y r ı n t ı l a r ı

g ö r ü r , genellem e y ap m az. Dikkatli

olm alı, bir y arış arabasının kırm ızısı, am b er çiçeğinin kırmızısı, ya da kanın kırmızısı gibi farklı kırm ızılar arasındaki farkları görebil­ meli. Bunlar üç ayrı kırm ızıdır v e ü ç farklı anlam a gelirler.

24

Steflcı A dler

Farkları görebilm e yetisi farklara göre tepki verm e yetisiyle bağdaşır. Bir kırm ızıya verdiğiniz tepkiyle d iğer kırm ızıya verdi­ ğiniz tepki aynı olm az. Boyası solm uş bir yangın sön d ü rü cü ye edilgen bir tepki verebilirsiniz, am a yanınızdan sirenleri çalarak geçen bir itfaiye arabasının parlak yanan ışığındaki kırm ızıya edil­ gen bir tepki verm ezsiniz. Eleştirel bakış, kendinin farkında olmak, disiplin ve kendini kontrol etm ek... bunlar, üzerinde çalışacağım ız gerekli konular. A m a üzerinde uzm anlaşıldığı anda, bunların hiçbiri enerji olm a­ dan bir işe yaram ayacak . Sahne için gereken enerjiye sahip olm a­ lısınız. Bunu size Tann bahşetm ez, elde etm ek için çalışmalısınız. D ünya gözü n ü zün önünde. Onu içinize çekm eniz, daha önce­ d en görm ediklerinizi görm eniz gerekir. Sonra d a bunu dün yaya geri verm elisiniz. O yuncu olarak h er yaptığınız şey önemlidir. O yuncu olarak ve­ rebildiklerinizin önem li old u ğun u hissetm ek zorundasınız. Yaptı­ ğınız işe yönelik, eksiksiz bir sorum luluk d u ygu nu z olmalı. Bu pratikte, kendinize iş ya da ders kaçırm am a sözü verm en iz anla­ m ına gelir. Birbirim ize bir sö z verdik. Bu sözün m anevi bir değeri old u ğu ­ na inanmalısınız. Bir zam an lar el sıkışmanın m anevi bir taahhüt anlam ına geldiğini ve erkeklerin verdikleri sözden dönm ek ya da el sıkışm ayla kastedilen sözd e du rm am ak yerine ölm eyi yeğledik­ lerini iyi anlam alısınız. O yuncunun, tokalaşm anın bile manevi bir önem i olduğunu in­ sanlara anlatm ak için m anevi güç kullanm a yetisi vardır. Bir oyun­ cunun izleyiciye hissettirebileceklerinin ve anlatabileceklerinin hiçbir sınırı yoktur. Yazarlar önem lidir, keza sahne sanatçıları ve yönetm enler de... A m a onlann sazı ele alm asına siz izin verdiniz. Biz oyu n cu lar ilk sırayı yeniden geri kazanm ak d urum undayız. Bu dersin esas ko­ nusu da budur.

A ktörlük Sanatı

25

Ders İki S A H N E N İN DÜ N YA SI S İ Z İ N D Ü N YA N IZ D E Ğ İL D İR O yu n cu olm ak için ilk öğrenm eniz gereken, tiyatronun ne an­ lam a gelebileceği, ne k adar anlam lı olabileceğidir. G ünüm üzdeki tem elinden sapm ış haldeki tiyatrodan sö z etm iyorum ; iki bin yıl­ lık tiyatro geleneğinden söz ed iyoru m . U ygarlık, birinin ne kadar para kazandığıyla ya da insanların garajlarında kaç tane BMW olduğuyla ölçülm ez. M etropolitan Sa­ n at M üzesi'ni ziyaret ettiğinizde göreceğiniz, insanların banka he­ sapları değildir. U y g a r l ı ğ ı n p a r a b i r i m i s a n a t t ı r . M üzeleri­ m izde ve kütüphanelerim izde korunan d a sanatın ta kendisidir. Bu iki bin yıllık zenginliği içinizde taşım a olanağınız var. N e v a r ki, size kalm ayan bir şeyi siz m iras bırakam azsınız. Bu b ağ­ lam da bir din adam ı kutsal kitaplar üzerind e nasıl çalışıyorsa, siz de tiyatroya öyle çalışmalısınız. Tarihim izden gelen bağı geleceğe taşım a ayrıcalığına sahipsiniz. Bugün tiyatro am acından sapm ışsa, bunun nedeni bizim am a­ cım ızdan sapm ış olm am ızdır. A m erik a'd a çevrem ize baktığım ız­ da g örd ü ğü m ü z, insanların 5 Sent için hırsızlık yaptığı, derin bir vicdan azabı çekm eden cinayet işlediği, kim senin inanca saygısı­ nın olm adığı, giyim ine özen gösterm ed iği, kendi bedenlerine bile saygı gösterm ediği bir yer oldu ğu gerçeğidir. K açınılm az şekilde tiyatro d a bütün bunları yansıtıyor. Tiyatro sözcü ğü Y unancadan geliyor, "g ö rm e y eri" anlam ındadır. Yani in­ sanların yaşam ve toplum sal du ru m hakkm daki gerçekleri g örm e­ ye geldiği yer. Tiyatro bir bakım a dönem inin m anevi ve sosyal röntgenidir. Sahne bizim kim o ld u ğu m u z hakkında röntgen ışın­ larından d aha fazla yalan söyleyem ez, tiyatro insanlara yaşam ve toplum sal du ru m hakkmdaki gerçekleri gösterm ek için yaratıl­ mıştır.

26

S tel/a A dler İlci bin yıl önce S ofok les O idipus adlı bir adam hakkında bir

oyu n yazm ıştı. Bu oyu n d a O idipus bir adam ı öldürüyor, ve onun dul karısıyla birlikte oluyordu. Ö ld ürdüğü ad am babası, yattığı kadınsa annesiydi. Bunu yapacağı konusunda kâhin tarafından uyarılm ıştı, am a o kaderinin önüne geçebileceğini düşünm üştü. O idipus, toplum sal ahlak açısından tehlikeli olan, toplum unun tüm sosyal yaşam ını tehdit eden bir şey yapm ıştı. H âlâ belli başlı davranışların toplum düzenim izi kökten sarsa­ bilecek sonuçları olabileceğini d ü şünüyoruz. S ofok les de bu ko­ n u d a yazm ıştı, erdem ve adaleti öğretm ek istemişti. Bunu anlam ak için 2000 yıl öncesine gitm em ize de pek gerek yok. 1 947'de A rth u r M iller, kendi fabrikasında üretilen bozuk uçak parçalarını devlete satan bir babanın anlatıldığı B ütün O ğullarım adlı bir oyu n yazm ıştı. Sonuç olarak bu babanın, kendi oğlu­ nun ölüm ünden sorum lu olm ası gibi bir olasılık vardı. Babanın kâr etm eyi, sorum luluk d u ygu su ü zerinde tutm a kararı, hep ­ imizin, her birimizin tehdit altında o ld u ğu m u z anlam ında da gelmektedir. A rth u r Miller erdem ve adaleti öğretm ek istiyor. Bu böyleydi, hâlâ böyle ve hep böyle olacak. Bunlar tiyatronun konuları. Eğer sizin konularınız bunlar değilse, ödediğiniz okul harem i geri al­ m ak için henüz zam an geçm iş değil.

Büyük soru lar sorm ak, usta yazarlara büyük sorular hazırla­ m alarında yardım cı olm ak için buradasınız. S ofok les'd en beri ya­ zarların yaptığı bu. H azırlığınızın bir kısmı geçm işin dilini anla­ m ak ve onu gün ü m ü zü n izleyicisi için ilgi çekici hale getirm ek. Şunu fark etm elisiniz, derin önem taşıyan bir konu bile, onun­ la aşık atacak enerji ve ilginiz olm adığında zayıflatılıp önem sizleştirilebilir. Biliyoruz ki, insanlar büyük sorular sorabilecekleri gibi sizden bir sigara d a isteyebilirler. Şu an onlardan biriyseniz, uzu n süre böyle kalm ayacaksınız demektir. Kendinize kulak verin, kom şularınıza kulak verin. Bir şeyler d u yu y or m u su n u z? Yoksa günlük dedikoduların iç k arartıcı n a­

A ktörlük Sanatı

27

karatını kanıksam aya m ı b aşlad ın ız? Bu dört d u var arasın d a ta r­ tıştığınız her konuyu en yüksek n ok tasm a k adar taşım ayı ö ğren e­ ceksiniz. Sizden C ib ran 'a ait bir şey hazırlam anızı istem em in nedeni, onun yazılarının İncil kalitesinde olm asıdır. O yazıların büyüklük­ leri var. Ç oğun uz kon uştu ğun u zd a ağzınızdan sadece hava çıkı­ yor. Söylediklerinizin bir sigara isterken d u yd u ğu n u zd an daha fazla ilgi ya da enerji içerdiği ço k ender. Tiyatronun epik old u ğu n u anlam alısınız. Yasanın, ailenin, b ü ­ yüyen ağaçların geniş olduğu gibi o d a geniş. Tabii bütün bunları besleyip büyütm elisiniz, ihm al edem ezsiniz.

Yıllar önce C olum bia Ü n iversitesi'n e gitm iştim . M im ariyle ilgi­ leniyordum . Özellikle Şarlm an m im arisinin nasıl Gotik m im ariye dön ü ştüğüyle ilgileniyordum . Ö yle çılgın bir öğrenciydim . Aynı z am an d a Broadvvay'de o yn am ak tayd ım , am a kendi kendimi C olum bia'ya, Şarlm an m im arisi o k u m ay a sürükledim . Ö ğretim üyesi M eyer S h ap iro'yd u , tüm zam anların en iyi sanat ve m im ari eleştirm enlerinden biri. Beni sınıfına kabul etti. Ö dem e yap m ayı düşünm edim , çünkü çok soyutu m d u r. Kim se de benden para istem edi, ben de sabah 1 0 'd a sınıfa girdim (Siz bu açıdan pek şanslı sayılm azsınız, biz her zam an ücreti talep etm eyi hatırlarız). Sınıftaki diğer öğrenciler yüksek lisans öğrencileriydi. Biliyor m usunuz, ben de yüksek lisans öğrencileri de ilk sabah söylenen­ lerden hiçbir şey anlam adık! N iye? Çünkü Şarlm an'dan G otik'e geçm ek için konunun önce M Ö 6. y ü zy ıl'd an başlam ası gerekti, o rad an Bizans'a v e en sonunda da Ş arlm an 'a geldik. H aliyle sınıftaki herkes, "E v e t Bay Shapiro, tabii Bay Shapiro," gibi şeyler söyledi. Sonra da h ep im iz ev d e bütün gece kitaba g ö ­ m ülüp çalıştık ki onun d ü nyasm a uzanabilelim . Bazen d üşü n ü yoru m da, sanırım benim öğrencilerim de aynı ruh hali içinde bulunuyorlar. "E v e t B ayan Adler, tabii Bayan A d ler," diyorlar. Fakat aslında akıllarındaki tek şey, "D evam et şu la­ net k on u ya."

28

Stella A dler Açıkçası bu lanet şeye öyle gelişigüzel d evam edem ezsiniz. Ya

M eyer Shapiro'nun Şarlm an m im arisini alırsınız, ya d a gösteriyi. Ve eğer ben size gösteriyi v eriy orsam sizi aldatıyoru m demektir. Eğer sizin istediğiniz g österiyse beni istem iyorsunuz dem ektir. Siz benim değil, ben sizin k on u ğ u n u zu m . S h ak esp eare'in dönem inde çoğu kişi bear baiting (Eskiden İngiltere'de boğa güreşi arenasına benzer yerlerde bir ayının zincirlenerek üzerine köpeklerin saldırtılması suretiyle ger­ çekleştirilen "eğlence") izlem eyi H a m le fe tercih ediyordu. E ğ e r ayı­

larla köpeklerin boğuşm asını izlem eye geldiyseniz, yanlış arenaya gelm işsiniz demektir. D ünya G üreş (A m erikan G üreşi) Federasyonu'nu deneyin, onlar h em oyu ncu hem d e ayı. Ben size, h arap haldeki enstrüm anınızı aktifleştirm ek ve katatonik (katatonik: insanın benlik bilincini yitirmesi ve fiziksel tepkilerinin en aza inmesi) haldeki ruhu n uzu uyand ırm ak için gereken tüm tarihi

su n u y o ru m / D ürüst olun, oku r m u su n u z? E ğ e r D an te'yi, K eats'i ya da D ostovesyk i'yi oku m u yorsam z, hiç oku m u y or sayılırsınız. Fikirleri tartışm ıyorsunuz, birbirinize ulaşm anın yolunu bilm iyorsunuz. Yaşamı adeta sıyırıp g eçiyorsu n uz. O yunculuk yeni d oğ m ad ı, 20 00 yıllık bir gelenek. İngiltere'de büyük olduğunuzun d ü şün ü lm esi için Hamlet'\ ya da Kral Lear'ı oynam ak zorundasınız. Sizde bu gelenek yok. A sla W estm inster M anastırı'na göm ü l­ m eyeceksiniz. L ord lar K am arası'n ın bir üyesi, ya da Britanya İmp aratorluğu 'nun lideri olm ayacaksınız. A m a gözü n ü z yüksekte olm azsa asla b üyük olm ayı başaram azsınız. Satıcının Ö lüm ü, H am let’i oyn am aya en çok yaklaşabileceğiniz nokta. Satıcının Ö lü m ii'n d e o yn am ak için h azır olm alısınız. Büyük oyu n larda oy­ nam ak için, oyunculuk m enziliniz, esnekliğiniz, özün ü z, yaşam tarzm ız b üyük olmalı. Ü ç B olan B ach , B rah m s ve B eeth o v en 'in eserlerinde orkestra şefliği yapm adığın ız sü rece büyük bir ork estra şefi değilsinizdir. Bir senfoni y azm ad ığın ız sü rece büyük bir besteci, şiirsel bir anla­ tım sergilem edikçe büyük b ir y a z a r değilsinizdir. Time dergisi benim le bir zam an lar öğren cim olan M arlon Brand o'yu k on uşm aya geldiğinde, bana onun büyük bir oyu n cu olup

A ktörlük Sanatı

29

olm adığını sorm uşlardı. "B ile m e y iz /' dedim , "büyüklük onun m ayasın da var, am a d ü n yad ak i hiçbir o yun cu büyük olup o lm ad ı­ ğını büyük roller oyn am adan b ilem ez." ▼

Tiyatroyu tarihi am acına o tu rtm alıyız; dünyanın h er yerin d e binlerce yıldır ne düzeyd e b u lu n d u ysa o noktaya yükseltm eliyiz. O yun yazarının dediğinden an ladığım ız kadarıyla, k urallar b u n ­ lardır, evrensel kurallar. İşte o yu n yazarlığının özü de budur. Şu anda bu lun d u ğu m u z n ok tad an bir zam an lar o ld u ğu m u z noktaya dönm ek kolay değil. G ünlük yaşam ın şüpheciliği ve sa­ natsal ideallerin kayboluşu bir saygısızlık ortam ı yaratıyor. G ünü­ m ü zü n öğrencisi kendini disipline etm ekte geçm iş nesillere göre daha çok zorlanıyor. Ö ğrenciler sık sık bana, fiziksel ve ruhsal ola­ rak dağılm ış şekilde geliyorlar. Y aşam la olan b ağlan cansızlaşm ış, görü n ü şe göre nerede olduklarına ya da nereye gittiklerine d air en ufak bir fikirleri yok. A m a insanoğlunda kendilerini geliştirm ek istem elerine neden olan temel bir dürtü var, bü yü m ek isteyen bir kıvılcım. Bu kıvılcı­ m ın canlı tutulm ası şart. N et v e çalışkan bir gayretle büyüyebilir, boşluk ve duygusuzlukla "m e z u n " olup estetik olgunluğa ulaşa­ bilirsiniz. Yerinde bir eğitim le yeteneklerinizi ölçülem eyecek d ere­ cede esnetebilirsiniz. İşte teknik denen şey bu yüzden var.

Ü zerin de çalışacağım ız ilk şey görm ek , söylediklerim ize enerji katacak görüntüler yaratm aktır. Bir şey söylediğinizde, sözü n ü et­ tiğiniz şeyi görün. G örene k ad ar d a ağzınızı açm ayın. İşte bu yüzd en sizin değişik kırm ızılar ve değişik m aviler ara­ sındaki farkı görm enizi ve o n lara nasıl tepki verdiğinizi gözlem le­ m enizi istiyorum . Posta kutusun d ak i kırm ızıya dikkatli bakm ış olan bir oyuncu bir daha asla onu, "H ah , işte bu bu yaptığım ça ­ lışm adaki kırm ızı," dem eden görm eyecektir. Bir daha asla ojedeki kırm ızıya bakıp da onu trafik lam basındaki kırm ızıyla karıştırm a­ yacaktır.

30

Stella A dter O yunculuk soyut bir eylem değildir. O yuncu haşır neşir oldu­

ğu her şeyi gerçeğe dönüştürm elidir. E ğer sahnede bir sandalye v arsa o sandalye benim dikkatim in odağı haline gelmeli ki soyut bir nesne olarak kalm asın, benim le arasında ilişki bulunan bir nes­ neye dönüşsün. Bazen bir sandalye bile bir oyunu tanım lam anıza yardım cı ola­ bilir. E d w ard A lbee'n in Bessie Sm ith'in Ö lüm ü adlı eserindeki b a­ baya baktığım ızda, onunla ilgili hem en hem en her şeyi bildiğimizi g örü yoru z, zira kendisi v eran d ad a h arap haldeki bir hasır m obil­ yanın ü zerinde oturuyor. Şunu ifade etm eliyim ki, hiçbir şey kim olduğunuzu h arap haldeki bir hasır m obilya unsurundan daha iyi betim leyem ez. Bunun bir yanı adeta d er ki, "N e oldu sana? Bir za­ m anlar beyazdın, şim di beneklisin." A lb ee'n in oyunu b üyük bir sanatçının ölüm üne sadece zenci olduğu için g öz yum an bir toplum u anlatır. Büyük Blues Şarkıcısı Bessi Smith, G üney eyaletlerindeki b eyazlara ait bir hastane ken­ disini kabul etm ediği için ölm üştü. O yunda Bessie Sm ith'in kendisini hiç görm ü yoru z, am a A lbee, derisinin rengi yüzü n d en onu ölüm e m ahkûm eden bir kültür hakkında bize çok şey gösteriyor. H asır mobilyanın üzerinde otu­ ran baba nefret dolu bir ad am ; kızından,.kendisinden, zencilerden, kasabanın kendisini görm eyecek olan belediye başkanından nefret ediyor. O, g ü reyd ek i düzenin çarpıklığını temsil ediyor. A m a bü­ tün bunları h arap haldeki h asır m obilyada görebiliyoruz. Elim deki sand alyeye gelince, gölgesinin rengindeki kahveren­ ginin tam tonunu biliyorum . A rkasındaki her çentiği, nerelerinde­ ki boyanın kalktığını, eğrilen yerlerin döşem enin nerelerinden fır­ ladığını, bacakların oyn ak olup olm adığım , kollarının onarım a ge­ reksinim d uyup duym adığını, hepsini biliyorum . Ayrıca sandalyenin benden beklentilerini de biliyorum . Dik otu rm am a izin verir mi yoksa kam bur m u durm alıyım , bunu bili­ yoru m . Bir plaj sandalyesin de otu rd u ğum d a bulunduğum yerin gerçeğine ad ap te olm am ne k ad ar sürer? S tan islavsk i'n in söylediği bir şeyi benden de sık sık d uyacak­ sınız: Sanattaki gerçeklik koşullardaki gerçekliktir; v e ilk koşul, her şeyi yöneten koşul, nered e olduğunuzdur.

A ktörlük Sanat /

31

E ğ er sandalyeyi tam olarak an lam azsam , anlıyor n um arası yapm ak zorund a kalacağım . Bu b ir oyuncunun yapabileceği en kötü şeydir. D ram atik bir m etne de aynı şekilde yaklaşm alıyız. O nu tam am en anlam alı, her türlü çuk urunu, çıkıntısını, gariplik­ lerini tanım alıyız ki kendimizi ona egem en hissedelim . Bizden ne talep ettiğini anlam alıyız. Aksi takdirde onunla iletişim k u ram a­ yız, n u m ara y apm aya başlarız ve h er şey sahte olur. Bundan d aha kötüsü olabilir mi? O yuncu, yalan söylem enin, n u m ara yapm anın ne kadar kolay olduğunu bilir. Yapması gereken çevresini gerçek olan şeylerle d o ­ natm aktır. O nlara odaklandığı sü rece de yalan söylem e dürtü sü ne kapılm az.

O yun cu daim a belli koşullar altındadır. Sahnede bize C ib ran'ın fikirlerini anlatm ak için d u rd u ğu n u z sırada kendinize n ere­ de old u ğun u zu sorun. Bu soru nu n birçok yanıtı olabilir. Gerçekçi olup da, "56. C adde Batı adresin de Stella A dler K on servatu a­ rı'n d a, beyaz duvarları ve arkasında pencerelerin bulunduğu bir sahnesi olan bir odadayım , sahneye d e şu an ışık geliyor," diyebi­ lirsiniz. Ya da hayal gücü n üzü kullanıp diyebilirsiniz ki, "İnsanların beni dinlem ek için toplanm ış old u ğu bir m eydanın ortasında di­ kilm ekteyim ." E ğer hayal gü cü n ü ze başvuracaksınız son derece kesin olmalısınız. M eydanın çevresin d e ne tarz binalar var? Ü lke­ nin neresindesiniz? H angi yıl? H angi m evsim ? Sizi kim ler dinli­ yor? Ü zerlerinde ne tip giysiler v ar? H angi toplum sal sınıfı temsil ediyorlar? Tarihi binalarla çevrili eski bir m eydand a mısınız, yok­ sa bir park ta mı? E ğer parksa hangi ağ aç türleri m evcut? H angi çi­ çekleri görü yorsu nu z? Bu liste u zayıp gider. Çevrenizdeki koşul­ lara ne k ad ar konsantre olursanız kendinizi o denli rahat hisseder­ siniz. G örm em izi sağlayan şey koşullardır. D aha kesin söyleyecek olursak, nerede du rd uğum uzu görm ek zorundayız. O rada m ev­ cu t o lm ayan ise, biz onu oraya koyana k ad ar orada değildir. E ğer

32

Stel/a A dler

oyuncu onu orda görü rse, ancak o zam an gördüğünü izleyiciye gösterebilir. O yu n culuğu n ilk kuralı budur: O rtad a birtakım g ö r ü n t ü l e r olmalıdır. O yuncu ne kadar iyiyse, koşullan da o kadar özenle yaratır. D aim a bir partneri vard ır; bazen bu partner iletişim halinde oldu­ ğu, sahnedeki bir başka oyuncudur. Bazen bu partn er izleyicidir. Bugün sahneye çıkıp bize C ibran 'ın fikirleri anlattığınızda partneriniz izleyici olacaktır. Burada sözü edilen izleyiciler, sizin dostunuz olan ve sizi anlasalar da anlam asalar da anlam ış gibi görünüp gülüm seyerek, sizi destekle­ m ek için ellerinden geleni y ap acak olan öğrenci arkadaşlarınızdan ibaret değildir. Bir tiyatroda karşınıza çıkacak tarzda bir izleyiciyi hayal etm e­ lisiniz; kim senin sizi tanım adığı, balkonda oturm uş sizi d u ym ak ­ ta güçlük çeken yaşlı kadınların olduğu bir izleyici kitlesini. Sah­ neye çıktığınızda o yaşlı kadınların söylediğiniz h er sö zcü ğ ü duy­ m ası şarttır, bu da sizin işinizdir. Biriyle k onuştuğunuz zam an , ki bu sahnedeki başka bir o yu n ­ cu da, balkondaki yaşlı kadın d a olabilir; en önem li şey onlann görm esini sağlam aktır. İletişim, birinin sizin g örd ü ğü n ü zü g örm e­ sini sağlam aktır. Ben iri sarı lim onları olan iri ağaçlard an bahsetti­ ğim de onları g ö rü y o r m u sun u z? Elinizden bir şey gelm ez, m utla­ ka görürsü nüz. Sahnede söylediğiniz h er şey de en az bu kadar görülesi netlikte olmalıdır. T

C ib ran 'ın E rm iş adlı eserindeki popüler makaleleri size ödev olarak veriyorum , çünkü konulan evlilik, çocuklar, zam an , neşe ve h ü zü n gibi evrensel meseleler. E ğ er babadan kalm a bir dille ya­ zılm ış yazılara kendinizi m ahkûm ederseniz, göreceksiniz ki onlar d oğaları gereği kafanızdan kalbinize gitmezler. Yazı bir fikirle olan ilişkinizi ortaya çıkarm alıdır, çünkü oyuncu, y a z a n n fikriyle biz­ z a t h aşır neşir olm alıdır. Fikir oyuncunun yorum u n u taşımalıdır. C ib ran 'ın fikirlerinden bazılarını öğrenip özüm sediğiniz za­ m an, onları öncelikle öyle basit ve net bir hale getirm elisiniz ki,

A ktörlük Sanatt

33

herkes, cahil bile olsa, ne dediğinizi anlasın. Tiyatro sadece zeki in­ san lar için değildir. İşiniz, bize ne denli akıllı ve g örm ü ş geçirm iş olduğunuzu g ös­ term ek değil, edebi sözcükleri nasıl kullandığınızı gösterm ektir. O nun fikirlerini kendinizinmişçesine net ve eksiksiz şekilde anla­ m alısınız; sizin için kendi fikirlerinizm iş gibi önem li olm alılar ki onları başkalarına ak tarm an m önem ini hissedesiniz. Söylem ek is­ tediğiniz şeylerin önem ini ben hissetm eliyim . İzleyiciye g örm ü ş olduklarınızı gösterm e gereksinim i sesiniz için bir itici g ü ç o la­ caktır. Kendinizi, bunu bir öğrenci olarak yapm adığınız fikrine alıştı­ rın. Bunu bir oyuncu olarak y apıyorsunu z. E ğer sadece bir öğren­ ci olarak y apıy or olsaydm ız, sokakta k onuştuğunuz sıkıcı ses to­ n unuzla, ayaklarınıza bakarak yapabilirdiniz. A m a sahnede y a p ­ m an ız gereken diğer h er şey gibi, bunu da canlı kılmalısınız. Fikir içinize girdikçe önem kazanırsınız. Fikri telaffuz etm ek yerine iletmek, daim a izleyicinin onu anlayabilm esi için daha ye­ rinde olur. Bunun için de en elverişli kelim e dağarcığı, benliğinize ve yaptığınız işe yakın olandır. M akalenin, bir fikirle aranızdaki ilişkiyi açm ası beklenir. Ö rne­ ğin C ib ran der ki, "P a z a r yerin d e ya da yol kenarında ark ad aşı­ nızla karşılaştığınızda, sesinizin içindeki sesin onun kulağının içindeki kulağa hitap etmesini sağlayın; zira onun ru h u , adeta şa­ rabın şişesi ortad an kalktığında tadının hatırlanıp da renginin u nutulduğu gibi, sizin kalbinizin gerçeğini saklayacaktır." Bunu nasıl basit ve d oğrudan aktarabiliriz? Ö rneğin şöyle: Bir arkadaşı­ nızla konuştuğunuzda sad ece sizin için gerçekten önemli olan söz­ leri kullanın ki unutm asın. Fikri açıkladıktan sonra ona tepkinizi de verin. M akale am açla­ dığım ız gibi fikirle aranızda bir köprü kurm uştur. Ayrıca bu fikirlerin evrensel oldu ğu n u zu da anlam am ızı sağla­ m alısınız. E ğer C ibran acıdan söz ed iyorsa, sözünü ettiği o acının başka bir zam an d a ya da b oyu tta olm adığını hissetm eliyiz. O acı şim di sizin içinizde olmalı, örneğin baş ağrısıysa bile en az m igren d ü zeyind e olmalı. Bu acı, Vietnam 'ın ya da Bangladeş'in çektiği acı, ya da birinin

34

Stella Adler

ölüm ünün verdiği acı olabilir. Bu acı, m ilyonlarca yıldır insanoğ­ lunun yaşam ın da boy gösterm iş, şu anda da sizin içinizi cayır ca­ yır yakan bir acı olmalı. Tabii bütün bunları bir anda başarm anızı beklem iyorum . Başa­ rısız da olacaksınız; bu son derece doğal. Size bir sır vereyim , b a­ şarısız olm ak başarılı olm ayı öğrenm enizin tek yoludur. Ö ğrenm e­ nin size bir m aliyeti olm ası gerek. E ğer başarısız olur d a başarısız­ lığınızdan bir şeyler öğrenirseniz, büyürsünüz. Ü stü n e basarak sürekli büyüklükten söz ed iyorum . Başarısızlığı yaşam adığınız sürece büyüklük kazanam azsınız, ilerleme kaydedem ezsiniz. An­ cak başarısızlıklarınızdan ders çıkaram azsanız öğrenm eyi b aşara­ m am ış olursunuz. Y ü z üste yere çakılm ak, aslında sizi o d ü ştü ğü ­ n ü z yerden kaldıran şeydir! Altı ay içerisinde bana gelip de "B ayan Adler, Cibran egzersizi­ ni yinelem ek istiyorum . Şimdi ne am aç güttüğünü an ladım ," der­ seniz gerçekten çok m em nun olurum . CibranTa b aşlam am ız onun basit, gereksiz, ya da kolay bir egzersiz olduğu anlam ına gelm ez. A slında tam tersi, üzerinde çalışacağım ız hem en her şeyin temeli ond a yatıyor. Kim başlam ak ister? Pekâlâ Robert, cesaretini takdir ettim. ROBERT: Cibran'ın evlilik hakkında söyledikleri... STELLA: Yazara paye verm en hoş tabii, am a sahnedeyken onu sen temsil ediyorsun demektir. "O lm ak ya da olm am ak ," dem en gereken yerde, "Shakespeare, olm ak ya da olm a­ m ak, diyor," dem ezsin. Sadece repliği söylersin. C ibran için de aynını yap. ROBERT: Evlilik iki insanı son su za dek birbirine bağlar, ancak birlikteliklerinde bazı boşluklar olmalıdır. STELLA: Bu açık ve netti. A m a senden biraz daha fazla şey ol­ malı. Cibran'ın ilişki kavram ına yaklaşım ına verdiğin tep­ kiye ihtiyacım var. Onun dediklerini kendi cüm lelerine dö­ kerken yanıtlam an gereken bir sürü soru var. Sence evlilik bağı kurulduğu anda otom atikm an daim i mi olm alı? Cibran'm eşlerin birbirinin kişisel özgürlüklerine m üdahale et­ m em esi yönündeki savm a katılıyor m usun? H er ana fikir

A ktörlük Sanatı

35

bir tepki, bir yoru m ister. Şimdi kim gelm ek istiyor? Sağ ol Jennifer. JEN N IFER : Z am an, elim izdeki en değerli şeydir. C ib ran 'm ya­ zısını okum adan önce sürekli saatim e bakarak zam an ı boşa h arcıyordum . Yazıyı okuduktan sonra zam an d an zevk al­ m ayı öğrendim . STELLA : Çok iyiydin Jennifer, am a zam an d an zevk alm ak d er­ ken tam olarak neyi kastettin? JEN N İFER : Yani bir yere giderken ya da bir şeyi beklerken g e ­ çen zam anın değerini biliyorum . O kum ayı aceleye getirm i­ yoru m , taksi şoförüne acele ettirm iyoru m . Bugün için yaşı­ yoru m ve dolu dolu yaşıyorum . STELLA : B ravo canım . Jennifer, C ib ran 'm yazdıklarım aldı ve onlara tepki verdi. O yun yazarların ın fikirlerini elim ize g e­ çirdiğim izde y ap m am ız gereken de bu; işimiz, onlan tecrü ­ be etm ek ve y oru m lam ak . C ib ran 'm yazısı Jennifer'm fikir­ le olan bağlantısını kurdu, sahn ede gerekli olan da bu. Sonuç olarak, sahned e y azarm kendisini istem iyoruz. Sizi, oyu n cu yu ve yazarı istiyoruz ki fikir canlı perform ans filtresinden süzülerek karşım ıza gelsin. T

Sizden tüm beklenen, bütü n bu egzersizlerin size k azan d ırm a­ ya çalıştığı tek şey büyüm edir. Bunu görebiliyor m u su n u z? Bir oyu n cu olabilmek için b ü yü m en iz gerekir. John Gabriel Borkm an'ı ya da III. R ichard'ı oynayabilm ek için ad am olm anız gerekir, çok şey bilen bir adam . A m a tüm bildikleriniz banliyölerden geliyor­ sa, H edd a Tesm an'ı ya da Shavv'ın Je a n D 'A rc'm ı oynayam azsınız. Size tüm gün b oyu n ca h ayat veren - y a da sorun çık a ra n - şey­ lerle dolu değilseniz sahneye çıkam azsınız. Sizi geliştiren budur. Ö nüm üzdeki derste d oğ ad an bir nesne getirm enizi istiyorum . Bu nesneyi sahnede d u rup bize onu verebilecek k adar çalışın. E ğer bu bir çiçekse, tam ortasındaki san renkle yapraklarının ke­

36

Stella A dler

narlarındaki sarı rengi birbirinden ayırabilecek durum da olm anı­ zı istiyorum . A yn ca bu hafta getirdiğiniz kırm ızı, m avi v eya beyazlardan bi­ rini de geri getirip kendi konteksti içinde koşullara göre betim le­ menizi istiyorum . Bir abajurdaki m aviyse, bize o plastik abajuru ters dönm üş bir çorba tası olarak gösterm enizi istiyorum . Tepesi sekiz santim ge­ nişliğinde ve otuz santim yüksekliğinde bir tahta silindir üzerinde duruyor, tahta henüz bitm em iş. Lam b aysa gri formika bir m asa­ nın üzerinde duruyor. Lam banın yanında çerçevelenm iş bir fotoğ­ raf var. Bir şeyler canlandı mı? Bu nesneleri bize öyle b ir sunm anızı istiyorum ki bu renk v e bu nesne belli başlı bir zam an dilim inde d u ru yor olsun. E ğ e r lamba plastikse ve m asa form ikaysa sad ece gün üm ü zd e olabilir. Abajurun tepesi ipektense gün ü m ü zd e olabilir, am a oldukça zengin birinin evi olmalı. M asa m aun sa gün ü m ü zd e olabilir, am a ya çok eski m oda bir dizayn, ya özellikle antikalarla donatılm ış bir ev, ya da ancak ikinci el m obilya alabilecek m addi d u ru m a sahip bir ailenin evi olabilir. O ynarken, çevren izde belli başlı bir dönem in dünyasını y a ra t­ m anız gerekir. Bunu yapabilm enizin tek yolu da kendi dünyanızı g örd üğü n ü zd en daha net görm ektir. A yrıca sizden, gerçek y aşam d a gözlem lediğiniz ve aslında sıra­ d an olm ayan bir eylem getirip bize onu sıradanm ış gibi g örd ü ğü ­ m üzü gösterm enizi istiyorum . ▼

Yaşam ı öylesine bir şeym iş gibi görm em enizi, onu önem li bir olgu olarak algılam anızı gerektiren bir m eslektesiniz. T h o rn to n W ild er iş bunu anlam aya geldiğinde tam bir dehaydı. Kasabamız, neleri bize bahşedilm iş d em irbaşlar olarak kabul ettiğimizi ger­ çekten görm em iz üzerine kurulu bir oyundur. Son perdede Em ily ölm üştür, kendi cenazesini izlem ektedir; geri gidip yaşam ındaki bir günü tekrar yaşam a şansı vardır. Bunu yapm am ası tavsiye edi­ lir, am a ısrar eder. Mutlu bir günü seçer. Bilge kayınvalidesi ona

A ktörlük Sanatı

yj

önem siz bir günü seçm esinin d ah a iyi olduğunu söyler. Gibbs an ­ ne E m ily'ye d er ki, "Z aten y eterin ce önem li olacak". Em ily on ikinci d oğu m gün ü n ü seçer. Cereyan eden h er şey olabildiğince sıradandır... A nnesi çocuklara bağırarak kahvaltıya inm elerini söylem ektedir. Bu dü n yan ın her yerinde olm aktadır ve daim a olagelmiştir. Bütün bu sıradanlığın ortasında, ölü olduğu için bu güne sadece katılm anın yanı sıra aynı anda onu gözlem le­ m ekte olan Emily, annesine yalvarır, "A h anne, bana sadece bir an gerçekten beni g örü y orm u şsu n gibi b ak san ." O laylar dizisi fevkalade entipüftendir, am a Emily olaydan ko­ pup sahne yönetm enine d ön er ve d e r ki: "Yani bütün bunlar olu­ y ord u da biz hiç fark etm edik öyle m i?" En sonunda Em ily gördüklerinin şiddetine artık d ayan am az. Sahne yönetm enine d önüp so rar: "H içb ir insan evladı yaşarken yaşam ın farkına v arıyor m u? Eksiksiz her dakikasını?" Sahne yönetm eni önce, "H a y ır," der. D aha sonra da ekler: "B el­ ki azizler ve şairler. O nlar bir kısm ının farkına varıyor." Ç evrem izd e bulunanları " o r a d a " olarak kabul etm işizdir. Bü­ tün hepsinin yüzlerce yıldır süregeldiğini v e gerçekleştiklerini fark ed em eyeceğim iz ölçüd e y a v a ş değiştiklerini anlam ayız. O y ü zd en de kendimizin ve geld iğim iz yerin bilincini kaybederiz. Tarihin devam lılığı d u yu m u zu , tarihin günlük y aşam d a h er g ü n d evam ettiği bilincimizi yitiririz. Yaşam ınızın h er anında tarihi ya yaşıyorsunuzdur, ya da yeniden yaşıyorsunuzdur. G azete alm aya giden bir ad a m görü rsü n ü z. K aç y ü z yıldır in­ san lar gazete alm aya gid iyo rd u r? Birkaç y ü z yıl? Üstelik de bütün d ü n yad a olagelm iştir bu. G azete alm ak sadece görd ü ğü n ü z bir şey değildir, siz görm ed en çok ö n ce d e v a r olan bir şeydir. Bir ta­ rihi vardır. Tarih bilinci de insanın yaşam ı ve içindeki eylem leri bahşedilm iş birer dem irbaş olarak algılam am asını sağlar. K öpeğini gezdiren b ir ‘ad am görü rsü n ü z. G enç bir ad am da olabilir, 60-70 yaşlarında bir ad am d a. Y ü z yıllardır olagelm iş bir d u ru m d u r bu. Köpeğiyle özel b ir ses tonunda konuşur, ki bu da y ü z yıllardır olagelm iş bir şeydir. Bir kızla el ele tutuşm uş bir ad a m görü rsü nüz. Bu ne k ad ard ır süregelm iştir? A d em ve H av ­ v a 'd an beri. Sıradan değildir. H e r ne k ad ar sıradan olduğunu d ü ­

38

Stella A dler

şünm e eğilim inde olsanız d a, bunun ne k adar farklı olduğu gör­ m ek oyuncuya kalmıştır. Yiyecek taşıyan bir kadın görü rsü nü z. G örm ediğinizse şudur ki insanlar tarih çağlarının başlangıcından beri yiyecek taşıyagelm işlerdir. O layın tarihsel yanı da, bugün kadının süperm arketten aldığı yiyecekleri naylon bir torbada taşıyor olmasıdır. Tarladan sebze toplayıp onları da kendi örd üğü bir çuvalın içinde taşım ak d u ru m u n da değildir. H er anı yaşam an ın önem ini farkında olmalısınız. A bartm anıza gerek yok, sadece farkında olmalısınız. Tarihi ve sizin tarihin bir d evam ı oldu ğu n u zu farkında olmalısınız. Yaşamınızı bu kriterlere göre sürdürm eniz harika olurdu, am a biliyoruz ki kazın ayağı öyle değil. İşte bu egzersizlere tam da bu y üzd en ihtiyacınız var.

A ktörlük Sanatt

39

D ers Üç O YN A M A K Y A P M A K T IR O yn am ak ve yapm ak aynı şeydir. O ynarken, bir şey yapıyorsu u ızd u r; am a oynarken onu farklı bir şekilde y ap m am ayı öğren­ mek zorundasınız. Eylem lerin ü zerinde bol bol d u racağız. İlk eylem leriniz için siz­ den, çok basit şeyler yapm anızı isteyeceğim , isteseniz de sahtesini yap am ayacağın ız şeyler. Eninde son u nda, sahnede zor da olsa h er şeyi bu basit şeylerde olduğu gibi aynen y apm ak du ru m u n da ka­ lacaksınız. Ö ncelikle kara tahtaya bakın, p iyan oya bakın, basam aklara ba­ kın, kapıya bakın, bana bakın, yeleğim e bakın. Pekâlâ, şimdi tek­ rar edelim . Kara tahtaya bakın, piyanoya bakın, basam aklara ba­ kın, kapıya bakın, bana ve yeleğim e bakın. Çetrefilli bir şey değil. Eylem in ne olduğunun ya da ne gerek­ tirdiğinin sorgulanm asını gerektiren bir durum yok. Şimdi işi biraz daha ilerletelim. Sahnedeki en büyük sandalye­ yi bulun. O ditoryum daki en büyük m obilyayı bulun. Yanm ayan lam baları bulun. Gözlüklü insanları bulun. H er iki egzersizd e de size bir şeyler yapm anızı söyledim , siz de yaptınız. Bunlar yavru eylem lerdir; küçük, zavallı şeylerdir. H ep ­ si gayet yapılabilir şeylerdi. H er eylem d e öğrenm em iz gereken de işte bu, eylem i yapılabilir kılmaktır. Dikkatinizi çekerim , asla "B u lu n ,", "B akın ," ya da "S ayın ," d e­ m edim . O nun yerine "Işıkları say ın ,", "Sandalyeleri say ın ,", "G ö z ­ lükleri say ın ," dedim . Bir şeyi sayın, bir şeyi bulun, bir şeye bakın. H ep belli bir şeyi. O yunculuk bir teorik bilim değildir. H er eylem in bir yere bağlanm ası gerekir. Bir sonu olmalıdır, h avada kalam az. O bağlam da size sad ece saym anızı söylesem işe y aram azd ı. A m a odadaki m avi bluzları saym anızı istediğim de h e­ m en işe yarıyor. H er eylem in bir sonu, bir am acı vardır. Bir eylem bitirilm ediği sürece zayıftır.

40

Stella A dler T

Şimdi hepinizin birer partnerle eşleşm esini istiyorum . Partneri­ nizin giydiği en yu m u şak kıyafeti bulun. Şimdi de partnerinizin göz bebeğinde p arlayan en küçük ışığı bulun. Bu d aha mı zor? Evet. Peki onu daha zor kılan nedir? Sonuç onu daha zo r kılıyor, bu bariz. Yani sonuç eylem e b ir g ü ç veriyor, eylem i tanımlıyor. E ğ er sizden bileğinizdeki en geniş d a m a n bulm anızı istersem bu daha zordur. Sizden paketin üzerindeki renkleri saym anızı is­ tesem bu daha da zor olur. Eylem in zorluk derecesi sonu tarafın­ dan belirlenir. Geçen dersim izde sizden d oğad an bir nesne getirm enizi iste­ m iştim . B u rad a eylem n edir? E ylem d oğad an bir nesneyi betim le­ mektir. D oğa üzerinde çalışm ak her zam an işe yarar, çünkü doğa geniştir v e zam and an bağım sızdır. Ç oğu zam an onu yaşam ım ızın bir dem irbaşı olarak algılarız. Böyle y ap arak yaşam ı aşağılam ış oluruz. Bazen bir karı koca birlikte tatile çıktığında koca, "A m a n Tan­ rım! Şunun ne olduğunu biliyor m usun? N ötre D am e!" der, karısı da, "E v et, görebiliyoru m ," şeklinde bir yanıt verir. îkisinin g ö rd ü ­ ğü N ötre D am e birbirinden tam am en farklıdır. O yuncu olarak g ördü ğü n üz h er şeyi canlı kılm ak zorundasınız. Diyelim ki bu bir taş: "K ocam an bir taş gördüm , güzel bir taş. Griydi ve yüzeyi pürüzlüydü. Yosun tutm uştu, am a yosunlar ölüy­ dü ve sararm ıştı." Taşı görm eyen ya d a söylediklerim i tekrar ede­ m eyecek olan v a r m ı? İşte bu k ad ar basit ve açık olm ak zorunda. G etirdiğiniz şeyi betim lem enin ne k adar kolay ya da zo r olaca­ ğı hangi nesneyi seçtiğinize bağlıdır. O nu bana vereceksiniz, son­ ra da sahneye çıkıp anlatacaksınız; ben size onun hakkında bazı sorular soracağım . G önüllü v a r m ı? Peki Sheryl. G örd ü ğün üz gibi Sheryl bir limon getirmiş. STELLA : Biçimi hakkında bize ne söyleyebilirsin? SH ER YL: Minik sarı bir A m erikan Futbolu topu gibi, am a iki u cu n d a çıkıntılar var. STELLA : Güzel Sheryl. Y ü zey yapısı hakkında ne diyeceksin?

A ktörlük Sanatı

41

SH ER YL: P ü rü zsüz görünüyor, am a aslında yüzeyinde küçük noktalar var. Sarı renkte, am a tek tip bir san değil. K üçük noktalar aralarındaki alana göre daha koyu. S TELLA : B ravo Sheryl. Lim onu görebildiniz m i? Yani ben onu elim de tutuyor olm a­ sayd ım da onu başka bir odadaki başka bir kişiye anlatabilir m iy­ diniz? Bunun zor bir yanı v a r m ıyd ı? H ayır. Sheryl hepim izin an laya­ cağı sözcükler kullandı. A ğd alı sözcükler kullanm ayın. A ğdalı sözcükler ağdalı du ygu lara yol açar. Ö rneğin "ay ırm ak " diyeceği­ niz yerde "birlikteliğine son verm ek " gibi bir kalıp kullanm ayın. K asap tan bir kilo et istediğinizde, size "Yağlarını ayırayım m ı?" diye sorar, "E tin yağlarıyla birlikteliğine son vereyim m i?" diye değil. O yuncular, sınıfın v e kütüphanenin akadem ik dünyasından d aha çok kasaplık işindedirler. B an a âşık olacağım sözcükler sö y ­ leyin. "Birlikteliğine son v erm ek " bana yapm acık geliyor. Bana ulaşabilecek sözcükler kullanın, bağlantı ku rm akta b aşarısız ola­ cak sözcükler değil. Sırada kim var? Pekâlâ Linda. Linda bize bir gül getirm iş. LIN D A : Gül kıpkırmızı. S TELLA : Sonra? LIN D A: Yaklaşık on santim çapında. STELLA : M atem atik d ersin de değiliz. Soyutlam alara ihtiyacı­ m ız yok. Görebilm ek istiyoruz sadece. Bu şimdi kıpkırmızı mı? LIN D A : H ayır, kenarları pem be. STELLA : Peki ya sapı? LIN D A: Sapı da koyu yeşil. STELLA : Sonra? LIN D A : Yeşil işte. STELLA : Sapı hakkında bize söylem en gerekenin hepsi bu m u? Sapla ilgili en belirli şey nedir? LIN D A : Em in değilim. STELLA : Dikenleri var! G ülün sapının en çarpıcı yanı dikenli oluşudur. Bazen en belirli şeyi saptam ak ince ayrıntıları

42

Stella A dler görm ekten d ah a zord ur, am a biz her şeyi görm eliyiz. Bu gül hakkında bize b aşk a ne söyleyebilirsin? LIN D A: Güzel bir gül. STELLA: Bu çok açık. Güle bir kez daha bak. Polenlerin oldu­ ğu yerinin kıvırcık olduğunun farkında m ısın? N e k adar yum uşak oldu ğu n u n farkında mısın? Bunlar basit gözlem ­ ler, am a partnerin e bunları söylersen kesinlikle h atırlaya­ caktır, görecektir. Partnerinizin sizin görü p anladığınız şeyleri görü p anlam asını

sağlam ak belli bir enerji gerektirir. Sadece sizin görü p anlam anız yeterli değildir. Bana gülü verdiğinizde bu sizin oyununuzdur. G ülünüzü hayal edersiniz ve geri verirsiniz. Sözcükler yalnızca gördüklerinizin sonucudur. Tek başına söz­ cükler bir şey ifade etm ez. Sözcükler ancak gördükten sonra gelir. O yüzden de sözcüklere çalışm anın ya da ezberlem enin hiçbir y a­ rarı yoktur. Ü zerinde çalıştığınız fikirleri ve nesneleri ö ld ü rm e ris­ kine girmiş olursunuz. T

O yuncu olarak ü zerinde k onu ştu ğunu z şeyi sevm eyi öğren m e­ lisiniz. İm geleriniz için d oğ aya, gerçek d ü n yaya, deniz, gökyüzü, çiçek gibi yerlere gidin. Sinem aya ya dâ televizyona, ya da başka b ir "ikinci el gerçekliğe" başvu rm ayın . M alzem enizi yaşam d an alın, yem ekten, h ayvan lardan , giysilerden... Günün birinde trenle P isa'ya gidiyordum . Tren penceresinden şehri görm ek m üm kü n d ü. Bir tren penceresinden kafanızı uzatıp Pisa Kulesi'ni görebilm ek gerçekten sıra dışı ve h eyecan verici bir deneyim di. Yanım da oturan bir adam ın elinde seyah at dosyası vardı. Pencereden bakm ak yerine dosyasındaki kent resim lerini incelemeyi tercih ed iyord u. Tabii ki A m erikalı'ydı. Yaşayan im geler için d oğ aya b aşvun nak gerek. Betim lem ek için mekanik nesneler seçm eyin. Seçim iniz bir am pul, rad y o ya da bulaşık makinesi olm asın. O nlar küçük ve soğuktur. D oğa u çsu z bucaksızdır. Sonsuza dek baki kalacak şeylere gidin, örneğin bir taşa ya da çiçeğe. Taş siz d oğ m ad an öne vardı, şu an siz bakarken hâlâ orada; siz öldükten son ra da o rad a olm aya d evam edecek. Ta­

A ktörlük Sanat /

43

şın onu betim lenm eye d eğer kılan belli bir de boyutu var. O yu ncu olarak şunu fark etm elisiniz ki, g örd ü ğü n ü z h er şey, sad ece v ar olduğu için birer m ucizedir. Sonuçta bu m esleği seçti­ niz, çünkü başka bir yaşam tarzı size im kânsız göründü. O yu n cu ­ luk kendinizi daha canlı hissettirecekti. Bu bağlam da, çevrenizde g örd ü ğü n ü z şeyleri yaşatın ki sahneye çıktığınızda onlan geri yansıtabilesiniz. G üzel olan ne gördü n ü z? Onu bana da gösterm elisiniz. Betim ­ lem eniz ü zerind e içinizdeki tüm heyecanı bana aktarabilecek dü­ zeye gelene k ad ar çalışm alısınız. "D ü n yad aki en zengin ve en d e­ rin kırmızı karanfili g ö rd ü m ." O karanfilin içsel gerçekliğini zorla yaratam azsınız, o içinizde olmalı. Ben onu tecrübe etm eden önce siz etm elisiniz. Bize seçim inizin heyecanını yaşatm aksınız. A çıklam a y ap m a­ yın. Bizi o raya götü rün. Bize, size ait bir şey gösterin, hediye edin. Betim lem e, sözcüklerden fışkıran duygulard an daha az önem taşır. H eyecanı ortay a çıkaran şey sizin seçim inizdir. Seçtiğiniz h ayvan, seçtiniz çiçek ya da yiyecek. Betim lem enizde soğukkanlı olm ayın (Eğer fazla soğukkanlı olursanız anlatım ınız ku lağa bir o yuncunun değil de bir genel m ü d ü rü n sözleri gibi gelir). N esn e­ nin d ört bir yanını ayrıntılarla çevirerek anlatımınızı zenginleştir­ m ekten çekinm eyin. Fakat açıklam a yapm ayın . İnsan gereğinden fazla sözcü k kullanm am alı, sad ece sevdiği sözcükleri kullanm alı. Betim lem enin çağrıştırdığı d u ygu , betim lem enin k e n d i s i n d e n daha önemlidir.

Sıra geldi birlikte yapab ileceğim iz bir egzersize. G ökyüzüne bir bakalım. A cele yok. O nu g ö rü y o r m u su n u z? N e renk? M avi m i? H angi renkle karışık m avi? H ep aynı tonda bir m avi m i? M avinin tonu binalara yakın y erlerd e yukarıdakinden farklı mı? Bulutların biçimi nasıl? Bilimsel ad ların d an bahsetm iyorum , sizin algıladığınız biçimleri n ed ir? G ünün geri kalanını bulutları izleyip onları nasıl betim leyebileceğinizi d üşünerek geçirebileceğinizin farkında m ısınız? G ökyüzüne iki saat önce baksaydık tam am en farklı olm uş ola­

44

Stella A dler

cağının, iki saat sonra baktığım ızda da başka türlü olacağının far­ kında mısınız? H er eylem bir dü n yad a gerçekleşir. Sizden kırm ızıları, beyazla­ rı ve m avileri özel d u ru m lard a betim lem enizi istem em , onları kendi dünyalarına yerleştirm enin bir yoludur. H e r eylem gerçekleştirişim izde, bu eylem in içinde gerçekleştiği d ünyanın farkında olm alıyız. O dünyayı ne k ad ar dikkatle inceleyebilirsek eylemini gerçekleştirm ek de o k ad ar kolay olur. Sahneye çıktığınızda sahne donanım ının sizinle konuştuğunu söylersem kaçınız beni anlar? Sahne donanım ı işinizi kolaylaştırır, am a onları görm ek ve d u ym ak zorundasınız. Bir şeyi g örü y orsa­ nız o v ard ır ve bir şekilde canlıdır. Ondaki c a r i görün. H er şeye saygı gösterin, böylece h er şey sizinle konuşur. Bir sonraki adım sa, hayal gücü n üzle günlük yaşam ın ızd a ol­ d uğu kadar net görebilm ek. H ayal gü cü n üzü yaratıcı biçim de iş­ letm enin daha ötesi yoktur. Bu içinizde yıllardır saklı kalanlan açı­ ğa çıkaracaktır. H ayal g ü cü n ü z asla düşü n m em iş old u ğu n u z şeyleri hatırlam a becerinizden oluşur. Bunu kolaylıkla yapabilm eniz için belleğini­ zin ne k adar zengin olduğunu an lam anız gerekir. H akkında hiçbir şey bilm ediğiniz bir b anka hesabınız varm ış gibi düşünün. Zira in­ sanoğlunun belleği öyle bir işler ki, görd ü ğü , d u yd u ğu ya da oku­ duğu hiçbir şeyi asla u n u tm az. Bildiğinizin çok k ü çü k bir kısmını kullanırsınız. H er şeyi bilir­ siniz, hepsi elinizin altında. Tek yapm anız gereken bildiklerinizi belleğinizden geri çağırm ak. Bu y üzden de oyuncunun aklında m üthiş bir m alzem e zenginliği yatar, am a bu m alzem enin açığa çı­ kacağı m usluk sadece oyunlarda açılır. Siz d oğm ad an önce g örd ü ­ ğünüz, d u yd u ğu n u z ya da dokun d uğun u z her şey bir yerinizde saklıdır. E ğer sad ece kendi neslinizin nabzını tutarsanız, kendinizi so­ kağınıza hapsedip nabzı sizinkine göre atm ayan h er şeyden ken­ dinizi soyutlarsanız, d ü n yayı azat etm iş, her şeyi kendinize ya­ bancı ilan etm iş olursunuz. Am erikalı o yu n cu lar genellikle ulusal ya da kişisel bellekleri­ nin zenginliğini küçüm serler. Bu bakım dan, kendilerini büyük öl­

Aktörlük Sanatı

45

çü de İngiltere'nin temel taşları olarak gören İngiliz oyuncularının tam tersidirler. Tipik bir İngiliz oyu n cu , S h ek esp eare'd ek i kralı oynarken sanki çok da uzak olm ayan bir a k r a b a s 1 n 1 oyn ar gi­ bidir. Sizin hiçbir akrabanız yok. T ü m geleneklerinizi ve tarih bi­ lincinizi bıraktınız; bu size o yu n cu olarak z a ra r veriyor. H ayal g ücü n üz üzerinde eg zersizlere başlam ak için, bilgi d a­ ğarcığınıza daha çok d eğer verm eli ve kendinizi daha çok takdir etm elisiniz. O yunculuk, sözcükler hariç, her şeydedir. Gördüklerinizi ak­ tarm akla o g örm e anını bizzat tecrü b e etm ek farklı şeylerdir. Biri­ si gazete içindir, diğeriyse sahne için. E ğer bir kadının bebeğini d öv d ü ğü n ü söylerseniz bu aktarm aktır. Ya da "Şu bebeğini döven kadına bak. N e k adar korkunç değil m i?" dersiniz, ki bu da sahne için fazla soğukkanlı olur. O anı yaşam alı, o rad a olmalısınız. Belli bir noktaya eğilirsiniz: "A m a n tanrım , zavallı bebek, zavallı be­ b ek ...". Bunu yaptığınızda o an orad asm ızdır, biz de izleyici olarak sizin gördüklerinizi aynen tecrübe ederiz. "Şu zavallı ata bak, kam çı yiyor. N e k ad ar korkunç," ... dem ek­ le, "Z avallı at kam çı yiyor," dem ek arasındaki farkı düşünün. O la­ yı şim diki zam ana taşıyarak gördüklerinizi gerçekten yaşam am ızı sağladınız. Fark bugün olayı görm ek le y a n n onu gördüğünüzü söylem ek arasındaki farktır. Bir ço cu ğ a araba çarptığında önce çığ­ lık ondan sonra tecrübe gelir. Şu anda g örd ü ğü n ü z ya d a tecrübe ettiğiniz bir şey geçm işten hatırladığınız bir şeyden farklıdır. Bir d ok tor size iğne yapm ak üzereyken, "O iğneyi istem iyorum , k orku nç bir şey !" dem enizin nedeni, d ah a önce iğnenin acısını y aşam ış olm anızdır. Sonra evde annenize anlatırsınız: "D ok tor bana bir iğne batırdı. K orkunçtu." Tabii bunların İkincisi d aha pasiftir, ilkinin yakınlığına ve etkisine sahip değildir. İkincisi yaşam ı hatırlam aktır, ilkiyse onunla karşı karşıya gelmek. Buna karşın oyuncu bu tip d u ru m lard a aşırı tepki verm enin et­ kisiyle am açtan sapabilir. Ben bir ö ğren ciye doktorun elinde u p u ­ zun bir iğne olduğunu ve az sonra onu kendisinin koluna sap laya­ cağını söylersem , öğrencinin tepkisi gereğinden fazla h azır olabi­ lir. Bu da içeriden gelen tepkinin iğneyi g ö z önüne getirerek veri­

46

Stella A dler

len tepkinin önüne geçm esinden ve dolayısıyla hissedilen bir tep­ ki yerine yaratılan bir tepkinin verilm esinden ileri gelir. Tepkiyi zorlam ayla v erm ek yanlıştır. Tepki "d o ğ m alıd ır". Elim ­ de hayali bir çanak tutark en bir öğrenciye o çanağın içinde çok sı­ cak bir su olduğunu ve bana elini uzatm asını söylersem , o öğren­ ci anında kendini geri çekecektir. K endinize dem elisiniz ki, "B en kendimi bunun olduğuna inan d ırm ayacağım . Alışım yerli yerin­ deyse, bu gerçekten olacak ." U m arım oyu ncu lu ğu n akşam tiyatroya geldiğinizde başlayan bir iş olm adığını kavram ışsm ızdır. Yaşam ınızın h er anını h a z ı r ­ l a n m a k 1a geçirdiğiniz bir iştir oyunculuk.

Ben norm al çocukluk dedikleri şeyi geçirm edim , çünkü g ö rd ü ­ ğüm en iyi oyuncu olan babam la yaşıyord u m . Jacob P. Adler, A m erika'da tüm zam an lan n en iyi oyuncularından biri olarak ka­ bul edilirdi. S tan islav sk i A m erik a'ya geldiğinde babam ı aram ıştı, çünkü babam S tan islav sk i'n in R usça oynayacağı bir oyunu Yidiş (Yahudi A lm ancası) dilinde oynam ıştı; S tan islav sk i babam ın bazı şeyleri nasıl yaptığını öğrenm ek istiyordu. Babam beni bir an bile rah at bırakm azdı. Sokakta yürürken b a­ na birini gösterip, "B ak nasıl yürüyor. Ellerini kullanış şekline bak. Sesini taklit e t," derdi. Boş boş y ürü m em em , daim a bir şeyler yap m am söylenirdi. Ba­ bam ın gözleri asla d u rm azd ı. Çocukları her şeyi taklit etm ek zo ­ rundaydı. U y u yu p u yu am ad ığım ız um ru n d a değildi. G ecenin bir vakti bizi yatağım ızd an kaldırırdı. Eşlik edecek biri de o rad a o lu r­ du. "Kalkın ve öğretm eninizi taklit ed in," diye em ir verirdi bize. Sürekli oynuyorduk. "G özlem ! G özlem ! G özlem !" derdi bize. Günün birinde onunla tiyatroda bir locada otu ru yord u k ve o sırada bir ötedeki locad a o tu ran tikli bir kız gözü n e çarptı. O nu in­ celedi ve derhal taklit etm eye başladı. Bir dakika bile d u rm azd ı. İşte böyle oyu n cu olunuyor. Eğitiminizi sınıfla sınırlandırm a lüksünüz yok. Bütün evren ve tarih çağları sizin sınıfınızdır.

A ktörlük Sanatı

47

D ers D ört OYUNCU GÜÇLÜ O L M A L ID IR G eçtiğim iz derste eylem ler üzerine çalışm aya başladık. Tiyat­ roda yaptığım ız h er şey birer eylem dir. O yunculuğun anlam ı budur. Yani öğrenebileceğim iz daha önem li bir şey yok. Bir bakım a oyunculuk çok basittir. Bir şeyi yapm aktan, m ü m ­ kün olduğu k ad ar sahici bir biçim de yapm aktan ibarettir. İşi zorlaştıransa bu eylem leri sahnede yap ıy or olm am ız ve daim a o p lat­ form a layık olm ak zoru nd a oluşum uzdur. O platform , o kahrolası p latform sizi esir alır. Yaptığınız h er şe­ ye bir ağırlık, bir önem kazandırır. B urada yürürsem sadece y ü rü yoru m d u r. Am a sahnede, o platform d a y ürüyorsam , beni izleyen herkes bilir ki o yürüyü şü n özel bir anlam ve önem i vardır. Kendinize sorm anız gereken ilk sorulardan biri, o platform da nasıl görünm ek istediğinizdir. En iyi halinizle mi görünm ek ister­ siniz? K on uştuğunuzda, en iyi şekilde konuşm ak mı istersiniz?

O yunculuk yaşam ınızda k am bur bir vü cu t kullanam azsınız. Korkarım ki bu, toplum unuzun size öğretem eyeceği bir olgudur. K am bur vücutlu insanlara, içe ya da aşağı dönük vücutlara sıkça rastlanan bir toplum da yaşıyorsunuz. Yunan heykellerinde om uzlarını sarkıtm ış birini hiç görd ü n ü z m ü ? H ayır, vücu tlar daim a diktir. Bunu bilm eyenlerin oyuncu ol­ m asına izin verm ezlerdi. H içbir role çıkm anıza izin verm ezlerdi, çünkü onlar, İngilizler, Fransızlar, A lm an lar -k ısacası Am erikalılar h ariç h erk e s- bunu biliyordu. İçbükey bir adam daim a k am bur­ dur. Bu atlarda, köpeklerde, çoğu canlıda vardır. Bazılarında da yoktur. O m urga yukarı doğru gid er ve kafa onun üzerinde durur.

48

Stella A dler

H er şey rahattır. H er zam an yukarıya yönelm e bilincinde olm alı­ sınız. O turd u ğu n uzda bile çökmemelisirıiz. E ğer o tu rd u ğu n u zd a tüm bedeninizin çök tüğü n ü düşünüyorsanız karakterinizle ilgili bir şeyi açığa vuru y orsu n u z demektir. Size yol gösterecek kim se yok. Babalarınız, h atta kısm en d ed e­ leriniz kam burdu. K aç kişinin kötü yürüm esine ses çıkarılm adı? K im se size bunları an lam anız için y a rd ım a oldu m u? Bedeninizin sizi yukarı çekm esi fikrine sadık kalm anızı istiyorum . Aynı şey sesiniz için de geçerli. Sahnede içine kapanık, m ırılda­ nan bir ses işinizi g örm ez. Ç ok küçük bir sesten ziyad e çok büyük bir sese sahip olm ak yeğdir. Sesiniz çok büyükse, h er zam an ayar yapabilirsiniz. Ç oğ u n u z kasabınıza bir parça daha biftek istediğinizi anlatabi­ liyorsunuz, am a sahn ed e bundan daha iyisine ihtiyacınız olacak. H er oyuncu televizyonda konuşabilir, am a çok az televizyon oyuncusu sahneye çıkabilir. Sahne onları bitirir. Enstrüm anınızı "H e y buraya gelsene," diye fısıldadığınızda bile sesinizi ta odanın en arkasına k ad ar duyurabilecek şekilde esnetm eksiniz. Sesiniz esnem eli. D erdinizi anlatabilecek tonu bulm alısınız. O yunculuk sesiniz olm alı. K ulağa ne kadar çirkin geldiği u m ru m da bile değil, am a y ü k s e k

bir

s e s olmalı.

K onuşam azsanız oyn ayam azsın ız. Sıkıcı olu rsun u z; bu, size söylenmelidir. Size sesinizi inşa etm e konusunda çok yardım cı olacak, y ap m a­ sı da gayet kolay olan iyi bir egzersiz, her gün b ir gazetedeki baş m akaleyi yüksek sesle okumaktır. Ö nce norm al sesinizle okuyun, göreceksiniz ki "n o rm a l" sesiniz git gide büyüyor, güçleniyor. Sonra da, sizden 5 m etre ötedeki birinin duym asını ve anlam asını isterm işçesine okuyun. Sonra dinleyiciyi m asanın karşısında hayal edin, sonra odanın d iğer u cunda, sonra karşı sokakta, 15 m etre ötede. Ses telleriniz ısınıp güçlendikçe m esafeyi arttırın. Konuşm a dışa d oğru gider, değil mi? İçinize konuşam azsm ız. Sadece akli dengesi yerin d e olm ayan insanlar kendi kendine ko­ nuşur. D uyulm ak ve anlaşılm ak için konuşursunuz. Siz "A lo ?" derken eliniz ne y ap ıy or? Siz ne yapıyorsu nu z? Dışa d oğru bir ha­ reket yapıyorsunuz. H er konuştuğunuzda bir yere u zam y orsu -

A ktörlük Sanatt

49

nuz. DIŞA. DIŞA. İçinize konuşm ak deliliktir, hiçbir anlam ı yok. N eden? Çünkü her şeyin kendi doğası vardır. Bir eylemi ince­ lediğim iz h er seferde, onun d oğasım ya da am acını çözüm lem eliyiz. K onuşm anın doğası DIŞA d oğrudur. Y ürüm enin doğası, sıkı. Bedenin doğası - nedir bedenin d oğası? Bir çocuk düşünün. Bir bebek ayaklarını iter, ellerini uzatır. Sürekli kıvranır durur. E ğer siz de böyle değilseniz, bunu d üzeltm ek zorundasınız. İçi­ nize konuşm ak pek iyi bir şey değil. B eden için de içine kapanm ak iyi değil. Bir ağacın içe doğru b ü yü d ü ğü n ü düşünsenize, hoşunu­ za gid er m iydi? Bedeniniz sizi h er dem yukarı çekiyorsa ve sesiniz odayı dol­ d u racak k adar kuvvetliyse, o sahneye çıkm aya layıksınız dem ek­ tir. Şu an için, hayatınız yapm ayı u m u t ettiğiniz bu platform da kendinizi rah at hissetm enizi istiyorum . Kalkıp orada durm anızı istiyorum . Sizi tutuyor, değil mi? Şim­ di onun sizin için orada olduğunu hatırlayın. O ndan kaçıp gitm e­ nize gerek yok. Bazen oyu n cu lar b urada d u rm aya cesaretleri oldu­ ğundan em in olam azlar. Sevimli, d u yg u sal oyuncu arkad aşları­ m ız bazen iki ayakları üzerinde durabileceklerinden bile şüpheli­ dirler. A m a bu platform h er zam an b u rad a. D ünya sizi esir alıyor m u? H er zam an sizin için o rad a olacak m ı? Bu platform için de aynı şey geçerli. Şimdi sahnede yürüyün. Gezin. Sizi tu tu yor m u? Eylem iniz nedir? Size bu so rü y u h ep soracağım . Eylem iniz ne­ dir? Şu anda yanıt gayet basit, sahnede yürüm ek. Parkta yürüm ekten biraz farklı, ya da bir uçağın içinde yü rü ­ m ekten. Pek ilginç bir eylem değil, am a kendine özgü bir doğası var. İleri geri yürüyü n. K oltuğunuza gidin, sonra geri dönün. Bu eylem için bütün yapacağınız bu. Eylem , daim a kendi kendinize yaptığınız, yapabileceğiniz bir şeydir. Eylem inizin nesnesini siz tanım larsınız, bunu altından kal­ kabileceğiniz bir şey yaparsınız. Bu olayın temelidir. Size bunun için S tan islav sk i ya d a H arold C lu rm an 'm yard ım etm esi gerek­ m ez. H atta A c t o r ' s

S t u d i o ' n u n bile yardım ına ihtiyacınız

yok. Yapabileceğiniz bir eylem tanım lam ak rahatlıkla becerebile­ ceğiniz bir şey.

jo

Ste/la A dler Olayı çetrefilli yapan nedir? Sokakta yürürken çevrenizdeki

dünyanın farkında olabilirsiniz ya da olmayabilirsiniz. Sahnedey­ ken çevrenizde bir dü n ya v a r mı? D aim a çevrenizde bir dünya vardır. A m a sahnede, hemen hem en her zam an, bu dünyayı sizin yaratm an ız gerekir. Eğer bir dünya kurm adan sahnede gezinirse­ niz, eylem iniz sadece kendisi için yapılm ış bir şey haline gelir. Sahneyi her zam an hayal gücünüzle doldurm aksınız. Bununla kendinizi çevrelem eksiniz. ▼

Çok basit bir eylem le başlayalım ; az önce yaptığınız bir şey, derse gelmek. Belki bugün derse nasıl geldiğinizi hatırlıyorsunuz, belki de hatırlam ıyorsunuz. Zaten olay yaptığınız her şeyin aynen kopyasını çıkarm akta değil. Bu kadar harfi harfine bir yansıtm a ta­ raflısı değiliz. O yunculuk günlük yaşantım ızı taklit etm ek değil­ dir; onun ö z ü n ü yakalam aktır. İzleyiciye bir eylem in ana fikrini aktarm aktır. Sahnede olanlar günlük yaşam dan daha k e s i n , da­ ha y o ğ u n ve daha i l g i n ç olmalıdır. Bu egzersizi yaparken izleyiciye bir oyunculuk dersine geldiği­ nizi yansıtm alısınız. D erse gelm ek, bir cenaze levazım atçısına ya da tiyatroya gitm ekle aynı şey değildir. Şimdi her şeyinizi toparlayın, dışarı çıkın ve tekrar içeri gelin. Ç abuk olun! A cele edin! Bunun için ne k adar düşünm eniz ge­ rekiyor ki? Pekâlâ, yaptıklarınızı bir inceleyelim. Linda, sen gelir gelm ez Jennifer'dan ödü n ç kâğıt aldın. Bu iyiydi. İçeriye elinde bir şeyle girm ek yeterince iyi değil. Bir şeyi yapm aya dışarıda başlayıp onu içeride bitirm ek çok daha iyi. N esneler yeterli değil. Elinizde bir şey olması yetm ez, bir şeyler yapm alısınız. Robert, sen ceketini giyiyordun. Ben bunun iç yüzünü biliyo­ rum . "Bu kadın ceketsiz erkeklerden hazzetm iyor," diye d ü şü n ­ dün. Am a izleyici bunu bilmiyor. O yüzden, açık ve belirgin bir al­ gıya dayanm asına karşın, izleyicide iz bırakacak bir şey değil. Jeremy, sen tişörtünü içeri soktun. Bu içten değil. Mantıklı bir nedeni yok. Tişörtün pantolonunun üzerinde sallanarak gezm i­

A ktörlük Sanatı



yorsu n, o yüzden onu içeri sokm ak için de bir nedenin yok. Kalem çıkarm ak yeterli bir ey lem değil. Ç oğu n uz tiyatroda ol­ d u ğu n u zu gösterm ek için m etin oku yorsu nuz. O kuduğunuz izle­ nimini veriyorsunuz. Bu biraz bulanık. Hiçbiriniz derse elinizde m etinle gelm ediniz. A ncak eğer metnin içinde bir şey arıyorm u ş izlenimini v erir­ sek, fakat sahiden ararsak, o zam an geçerli olur. D erse geldiğinizi içeri kahveyle girerek gösterem ezsiniz; ço ğ u ­ nuz gerçekten bu şekilde girm iş olm anıza rağm en. Dersin teması yem ek içm ek değil. İzleyiciye yanlış izlenim ler veriyorsunuz. Bir beyzbol m açına gittiğinizi sanacaklar. Fikirlerinizin çoğu sokaktan geliyor. Bir televizyon program ı için denem e çekim ine gid iyor değilsiniz. Belli bir odaya girm ek gibi basit bir şey için bile hazırlık yapıl­ malı. Biz izleyicilerin kafasında nasıl bir yerden geldiğinize, nasıl bir yere geldiğinize dair bir fikir oluşm alı. A ralarında ne gibi fark­ lılıklar var? Sizin bir şey yap ıy or o ld uğu n u z kanısına varm alıyız, boş boş dolaştığınızı d üşünm em eliyiz. Hazırlık y apm ak sizi sah­ neye eli boş çıkmanın beraberinde getireceği küçük düşm ek, rezil olm ak, yalnızlık, panik gibi d u ru m lard an kurtarır.

Sahne daim a sizi destekler, sizi asla yüz üstü bırakm az. Onun ü zerinde ölseniz bile sizi bırakm az. Ö ld ü ğü n ü zd e sizi çevreler, ki bu aslında daha bile iyi. A m a h er zam an , onun üzerinde d u rm aya, size arm ağ an ettiği dü zgün bedensel görü n ü şe layık olmalısınız. Sahneye her çıkışınızı ciddiye alm alısınız. N e yapacağınızı b aş­ tan düşünm elisiniz. Sahneye çıkm ak asla sıradan bir şey değildir. Giydiklerinizle izleyiciye bir şey sunarsınız; fakat daha önemlisi, yaptıklarınızla izleyiciye bir şey sunm anızdır. İzleyici her koşulda sizi okuyacaktır, hiçbir şey su n m am ak gibi bir seçeneğiniz yok; sa­ dece doğru şeyi ya da yanlış şeyi su nm ak gibi bir seçeneğiniz var. E ğ er hastasını m uayene etm eye gelen bir doktoru canlandırıy orsan ız bunu stetoskop takarak gösterebilirsiniz. A m a bu d u ra­ ğandır. Eylem halinde görünm elisiniz, örneğin hastanın dosyasına

Stella A dler

52

bakarken, iyi bir oyu n yazarı oyununu sözcüklerle başlatm az. Bir yerle başlatır, oyuncu da bu yerin atm osferini derhal ve net bir şe­ kilde izleyiciye taşım akla yüküm lüdür. Bir oyuncu her k onuşm a­ sında kendisine o an onu konuşturan şeyin ne olduğunu sorm alı­ dır. Bütün bunlar da hazırlık gerektirir. Bir keresinde her öğrencim in evi, oyunun ihtiyaç d u yd u ğu nes­ neleri edinm ek üzere adeta soyulm uştu . Dantelli bir m asa örtü sü ­ ne gerek v arsa evden bir tane getirm ek, y a da bir arkadaştan ö d ü n ç alm ak suretiyle ediniliyordu. Ö ğrencilerim den biri gerçek b ir kollu şam dan getirm işti. H er şeyin evden getirilm esini istem iş­ tim ki, öğrenciler gerçek bir şeylerden başlasınlar. Evleri bom boş kalacaktı, am a sahne çok gerçek görünecekti. Korkarım ki nerede o ld u ğun u zu bilm iyorsunuz. Sahnenizi tanunıyorsunuz. N ered e old uğun u zu bilm ediğiniz sürece de oyn a­ yam azsınız. İnsanların nered e olduklarını bilmedikleri tek y e r akıl hastanesidir. O yuncu olarak akıl hastanesindeki bir deliyi oyn ad ı­ ğınızda bile nerede old u ğu n u zu bileceksiniz. Size verilen h er yere tam dık olm alısınız. "B u rad a evim de gibi­ y im ," diyebilmelisiniz. Bu, h er şeyden önce gelir, sözcüklerden de, yetenekten de... S tan islav sk i, b ü yü k İtalyan oyuncu Salyini'nin O thello'yu oy­ nadığında, tiyatroya perdenin açılm asından 3 Saat önce sad ece sahnede gezinm ek için gittiğini söyler. N iye yapm ıştır böyle bir şey? Kendini d u ru m u n ve koşulların bir parçası haline getirm ek için. Ç oğu nuzun eğitm enleri dem iştir ki, "S ah n ed e y ü rü d ü ğ ü n ü z zam an önce kapıyı açarsın ız sonra da kaparsınız. Sonra da b oş bir şişe alıp içersiniz." A çıkçası bu eğitm en ler yalancıdır. Stella A d ler onların yalancı olduğunu söylüyor. H er eylem in kendine özgü hazırlıkları, kendine özgü istem leri ve gerekleri vardır. Bir şişeyi yerinden kaldırm ak için o şişeyi kal­ dırm a işinin nasıl yapılacağım kendinize sorm alı, ü zerinde en az yirm i dakika çalışm alısınız. Şişeyi doluyken d e boşken de kaldır­ malısınız. K aslarınız hareketler zincirini harfiyen ezberleyene ka­ d ar tekrarlam aksınız bunu.

A ktörlük Sanat /

53

K avan oz açm a pratiği yapın. Ö nce kapağı norm al şekilde sıkış­ mış bir kavanoz üzerinde çalışın. Sonra kapağı gevşek bir kavanoz alın elinize ve en sonda da k ap ağı n eredeyse kapanm am ış bir ka­ v an o z üzerinde deneyin. Bunu defalarca tekrarlayın, ta ki kasları­ nız h er d urum da tam olarak n e k ad ar enerji ve güç gerektiğini harfiyen ezberleyene kadar. İğne iplikle de çok iyi egzersiz yapılabilir. Ö nce gerçek iplik ve gerçek bir iğneyle deneyin. Sonra gerçek ipliği hayali bir iğnenin deliğine geçiriyorm uş gibi yapın , son ra da hayali bir ipliği v a r olan bir iğnenin deliğine yerleştirin. Şimdi iğneyi ve ipliği alıp kü­ çük bir alan üzerine hayali bir desen dikin. Bunu üst üste tekrar edin ki en sonunda aynı işi iki g erçek bir hayali nesneyle yapabilesiniz; yani iğne, iplik ve ü zerine nakış işlediğiniz küçük alandan biri olm adan. Bunun akılla bir ilgisi yok. K aslara saygı gösterm ek zo ru n d ası­ nız. İş görebiliyorsunuz çünkü kaslarınız iş görebiliyor. K aslar ak­ la benzem ez. Akıl çok karm aşıktır, kaslarsa öyle değildir. O nları bir eylem e alıştırdığınızda onu hatırlarlar. A m a kaslar kül yutm az. K aslar ço k titizdir. Tam dolu bir şişey­ le yarı dolu bir şişe, ya da kapağı sıkı kapalı b ir kavanozla kapağı g evşek bir kavanoz arasındaki farkı anlarlar. Sahnede kullandığınız h er ak sesu ar bir m ücadeleyi temsil et­ meli. H epsi size yabancıdır, onları kendinizin yapana k adar on lar­ la pratik y apm ak zorundasınız. Kullandığınız her aksesuarın hayal gücü n üzd en geçm esi gere­ kir. A sla sahne am irinden gelişigüzel bir şey alm aym . O sadece m uhtelif nesneleri bir aray a toplam ıştır. Siz o nesnelerini sizin y ap m ak zorundasınız. Sahicilik, sahn ed e evinde olabilm e becerisi dem ektir, bunu başarm anın yolu d a çevrenizdeki her nesneyi an ­ lam lı kılmaktır. Bunu da h ayal g ü cü n ü zle yaparsınız. Sahnede gördüklerinizin ve kullandıklarınızın y ü zd e doksan d okuzu hayal gücünden gelir. Sah n ede asla kendi adınıza ve kişi­ liğinizi sahip olm az, asla kendi evin izde bulunm azsınız. K onuştu­ ğu n u z herkes oyun y az a n tarafm d an h ayal gücü n e d ayan arak y a ­ zılm ış olacaktır. Kendinizi içinde b u ld u ğunu z her du ru m hayal ü rü n ü olacaktır. H er sözcük, h er hareket hayal gücünün sü zgecin ­

54

Stella Adler

den geçirilmelidir. Bunu bir yere not alm : "B ir gerçek h ayal g ücü n üzd en geçene k ad ar yalandır." H ayal gücü çok hızlı çalışır. Bir oyu n cu hızlı görm eli, hızlı dü­ şünm eli ve hızlı h avai kurm alıdır, y avaş değil. Derste yaptığım ız hayal gücünü uyarıcı eg zersizlerde öğrencilerden anlık tepkiler beklerim . H ayal gücü nün hızla d evreye girm esi için o yu n cu n tek yapm ası gereken onu serbest bırakm aktır. Bu, sık y apm anız gere­ ken bir egzersizdir.

G örm enin prensibi, bir g örü n tüy ü dikkatle ele alıp, ele aldığı­ nız şeyi de tecrübe edip bü yü tm ek te yatar. Bir şeyi b etim lem eden önce onu kafanızda canlı v e gerçek bir şekilde görebilm eniz gere­ kir. Ancak o zam an onu geri yansıtabilir, partnerinizin ya da izle­ yicinin sizin gördüklerinizi görm esini sağlayabilirsiniz. Bu bağlam da, gözlerinizi açık tutup her şeyi görsel biçim de al­ gılam anın önem ini anlayın. Yaşam sizi gerçeklerle besler. O yunlar sizi hayallerle besler. Bir şeyi betim lediğinizde o sizin içinizde y a ­ şam bulm uş olmalı. Sizi san atçı yapan olgu, onu nakletmekle, inançla ve hayal gücü yle su nm ak arasındaki farktır. G özlem yapm anın en sık kullanılan, en sanatsal olm ayan yön ­ tem i benim "H esaba y atırm ak " diye tabir ettiğim olaydır. Bu yön ­ tem de sadece soğuk gerçek ler ve nesneler vardır. Elinde bir deste banknot tutan birisine, "E lin d e ne v a r?" diye sord u ğu n u zd a, "B eş, on, onbeş, yirm i, otu z, evet, otu z d olar nakit param v ar," di­ ye, m an avd a ne g örd ü ğü n ü sord uğun u zd a da "Ü z ü m , arm u t ve m u z," diye yanıtlıyorsa, ond an tam b ir hesap adam ı olur. A m a iyi bir oyuncu olm az, çünkü o her şeyi m uhasebeci gözüyle gören bi­ ridir. N esnelerin sizinle konuşm anıza, ne görd ü ğü n ü zü aklınıza kaydetm esine izin verm elisiniz. E ğer elinde banknotları tutan ad am , "E lim de oldukça kirlenm iş banknotlar var. Belki tem izleriy­ le değiştirebiliriz," diyorsa, m eyveler konusunda da, "Ç o k lezzet­ li ve büyük am a bir o k ad ar da pahalı görünen arm u tlar ve uzun, tatlı M alağa üzüm leri g örd ü m . A yrıca minik yeşil olanlarından da vardı, hani şu yarım kilo yiyebildiklerinizden. Üstelik d e çok

A ktörlük Sanatı u cu zlar!"

55

şeklinde yanıt veriyorsa, işte bu oyuncunun yapm ası

gerekendir. İşte hazırlığın esprisi bu. H azırlığınızı adam akıllı yaptığınızda odaya nasıl girm eniz gerektiğini bilirsiniz; sahneyi nasıl kullan­ m anız gerektiğini de, sahnede gezinm enizi nasıl haklı göstereceği­ nizi de. H epsini içten bir biçim de yapm ayı öğrenirsiniz. Haklı gösterm eyi öğrenirsiniz derken, bu boş bir şişeyi alıp da onun gerçek olduğuna insanları inandırm ak dem ek değildir. Bunu kendinize yapm ayın . K ötü bir alışkanlık. Bu bir yalandır; bedeni­ niz yalana tepki verecektir. Aklınızı rahatlıkla kandırabilirsiniz. Bedeninizi kandırm ak içinse kırk fırın ekm ek yem eniz gerekir. Be­ den yalanı anında saptar. Sahnede b ir kavanoz açarak y a da örgü örerek yarattığınız ger­ çek izleyicinin size inanacağı biçim de değildir, sizin kendinize ina­ nacağınız biçim dedir. O yunculuk, kendiniz ikna oldu ğu n u zd a iç­ ten ve sahici olur. Gerçekçiliğin esaslarından biri de budur, son de­ rece sıradan şeyler yapılm ak suretiyle başarılır. Ö nüm üzdeki hafta için şu basit aksiyonları prova edin: A yak­ kabınızdan hayali bir çam uru tem izleyin, v a r olan eteğinizden ya da p an tolon u zd an hayali bir tüyü çekin. Elinizde tutkal varm ışça­ sına, bir defada bir elinizi yıkayarak h er p arm ağın o hayali tutkal­ dan tem izlenip tem izlenm ediğine bakın. Kassal belleğin d u yu m ­ sal gerçeğini öğrenin.

$6

Stella A dler

D ers Beş HAYAL GÜCÜNÜ G E L İŞ T İR M E K

B urada bir m üzik aletini öğrenm ek için bulunuyor olsaydınız, ilk öğrenm eniz gerekenlerden bir d oğru d ü zgü n bir ısınma yön te­ mi olacaktı. Bir resitalden önce parm aklarınızın ve nefesinizin kontrolünün tam am en sizde olduğundan, enstrüm anınızdan en iyi perform ansı alacağınızdan em in olabilmek için pratik y apacak ­ tınız. O yuncu olarak bizim en strü m an ım ız bedenim iz, bu y ü zd en de onları zinde tutm ak zo ru ndayız. Ö rneğin piyanist olsaydık, klav­ ye kendini saldığında işim izi nasıl yapabilirdik ki? Siz de kendini­ zi salm am alısınız. Sınıfa bakıp da askılarından d üşm üş bir yığın m on t görm eye tah am m ü lü m yok. Size daha önce de d ed iğim gibi, oyuncular kolay kolay h asta­ lanm am ak, y oru lam am alı da. O nlar farklı bir sınıfa ait insanlar. O nlar teslim olm az, kendilerini çekidüzen altında tutar, kendileri­ ni disipline ederler, kendilerine iyi bakarlar. Tetikte olurlar, parlak ve ilginçtirler. O rtadirek evlilik yorgunluğun a kendilerini kaptır­ mazlar. İçinde yaşad ığım ız toplum un, insanları rahatına düşkün olm a­ y a sevk eden gevşekliği tiyatro adına iyi bir şey değil. Yerli yerin d e bir d u ru şu m u z olm alı ki nefesim iz de d ü zgü n ol­ sun. Form d a olm alıyız. Sahnede varlık gösterebilm ek için m u az­ zam bir enerjiye sahip olm alıyız. Büyük İtalyan aktör S alvin i hakkında harika bir öykü vardır. O na 70 yaşındayken R om eo rolünü oynam asını teklif etmişler. Ro­ m eo 'y u canlandırm ak için son derece esnek olm alısınız. H er n ey ­ se, S alvini d e R om eo 'yu oyn am ak tan m utluluk duyacağını, am a esneklik kazanm ak için yedi aya ihtiyacı olduğunu belirtm iş. Es­ neklik kazanm a çalışm aları bir oyu n cu için pek eğlenceli değildir, a m a işimizi y ap m am ız için h ay ati önem taşır.

A ktörlük Sanatı

57

S alvini R om eo rolünde atlayıp zıplam ak du ru m u n da old u ğu için esneyip pratik yapm ış. Siz S alv in i k ad ar yaşlı değilsiniz, am a daha az hazır olm a lüksünüz yok. İyi durum daki bir beden sizin stan d art haliniz olmalı. Aklımızı da h azır tutm ak için y apm am ız gereken en önem li şey kondisyon çalışm ası. H ayal gü cü n ü u yarm ayı öğrenin. E n strü m a­ nı h ayata geçiren h ayal gücüdür, onu bakım lı tutar. K ontak an ah ­ tarı gibidir, onsuz hiçbir şey işlev görm ez.

G örüş yetinizi geliştirm ek ü zere egzersizler yaptık; kırm ızı, b e­ y a z ve m avinin farklı tonlan arasındaki farkları görüp o farklara nasıl tepki verdiğim izi ölçm eyi, çevrem izdeki dün yaya bakıp onu özel ve tarihi kılanın ne olduğunu tahlil etm eyi, d oğaya bakıp onun ne k ad ar zengin olduğunu, günün farklı saatlerinde g ök yü ­ zünün aynı küçük m avi p arçasın a bakıp da nasıl belirgin biçim de değiştiğini takip etm eyi öğrendik. A m a en az bu denli önem taşıyan bir görüş biçimi d aha var. İçi­ nizde görm eyi öğrenm eniz gereken m ilyonlarca şey m evcu t. A m erikalı olm ak enerjinizin posasını çıkarm ış. D uygulan , anı­ ları, içgüdüleri, geçm işi kesip atıyor. N eden? Çünkü biz "bağım sı­ zız!'' H er istediğim izde sıfırdan başlayabileceğim izi sanıyoruz. Ç ok saçm a değil mi bu? İlk d oğ d u ğu m u zd a bile taze b ir başlangıç yap m ıy oru z. Bir yaşam tarzının içine doğuyoruz. Bu sıkıcı, birey­ sel, benm erkezcil "g erçek " yaşam niteliğini aşm ak için başkaları­ nın y aşam lan n a girm eye b aşlam am ız gerek. Şim di kendi paha biçilm ez iç deneyim lerinizin ötesine geçm e­ nin zam anıdır. Ben sizin bakıp gördüklerinizi bir izleyici kitlesiyle paylaşabilm enizi istiyorum , kendi içinizde sıkışıp kalm anızı değil. S trasb erg öldü. O yuncunun tüm m alzem esini sadece kendi y aşa­ m ın dan ya da deneyim lerinden çıkarıp da oyunculuk konusunda­ ki seçim lerini ve d u ygu lan nı buna göre belirlem e lüksü yoktur. Büyük oyun yazarlarının fikirleri hem en hem en h er zam an ,en iyi oyuncuların deneyim lerinden bile büyüktür. Am erikalı oyuncuları sahnede oyun yerine kendilerini tecrübe

58

Stella A dler

etm eye ikna ederek onlara büyük bir kötülük yapıldı. Sizin tecrü­ beniz H am let'inkiyle aynı olam az, tabii siz de onun gibi D anim ar­ ka Kraliyet A ilesi'nde bir prens değilseniz. Karakterin gerçekleri sizde değil kraliyet ailesinin koşullarında saklı. H am let'in ölüm le yaşam arasında karar verm esi eylem i onun koşullarıyla ö rtü şm eli, sizinkiyle değil. G eçm işte m ezuniyet balosuna kiminle gid ece­ ğiniz konusunda yaşadığınız çelişki yeterli değil. Sahnedeki eylem ne olursa olsun, öncelikle koşulları y a ra tm a ­ lısınız. S tan islav sk i sahnede akşam yem eği yenem eyeceğini söy­ lerdi. D em ek istediği soyuttan belirgine doğru geçm eniz gerekti­ ğiydi. Öncelikle bir bıçağınız ve çatalınız olur, son ra da dantelli ö r­ tüsü olan bir m asa ve basit gü m ü ş şam danlar. Kısa süre so n ra için­ de yem ek olan bir tabak ve çorba kaşığı gelir. Bütün b u n lar eyle­ min, yani akşam yem eğinin doğasına uygundur. Eylem in koşulla­ rı her şeyden önce oluşturulm alıdır. Koşulları değiştirerek sahne­ nin atm osferini değiştirebilirsiniz. E ğer m asa örtüsü dantelli değil de kaba kum aştan olursa, ya da m asa örtüsü olm ayıp da g az lambası olursa, karşım ıza çok farklı bir akşam yem eği çıkar. K oşullar oyun tarafından yönetilir, hayal gücünüz oyunun istem lerine denk olmalıdır. H ayal gücü n üze egzersiz yaptırm ak için bilgi dağarcığınıza da­ ha yüksek değer biçmelisiniz. Siz bir görüntü d ep osu su n u z, am a sadece g ördü ğü n üz görüntülerin değil, hayal ettiklerinizin de. Bu görüntüler çok güçlüdür. K ontak anahtarınızı çevirirler, bedenini­ zi ve aklınızı birleştirirler. Şu andan itibaren sadece hayal gücü kuvvetli bir yaşam sü rm e­ lisiniz. H ayali koşullar içinde görecek ve oynayacaksınız. Bunu yapm ak hayal edebildiğiniz her şeyin içinde sizin için bir gerçek ­ lik payı olduğunu kabul ettiğinizde zo r olm az. O yu n cu n u n işini hayal ürünü olanı gerçek kılmaktır. E ğer bir limon ağacına ihtiya­ cınız varsa ve hayatınızda hiç limon ağacı görm em işseniz, kendi­ nize bir tane yaratabilirsiniz; ve onu ne k adar ayrıntılarla don atır­ sanız onu g örm ü ş olduğunuza da o k ad ar çok inanırsınız. Bir şeyi hayal ediyorsunuz, öyleyse o vardır. O yunculuğun çoğu gördüğünüz ve yaptığınız şeylerle ilgili anlık bilgiye dayanır. Hayal gücünüzün süzgecinden geçen her şeyin yaşam aya hakkı vardır.

A ktörlük Sanatı

59

K olay bir egzersizle başlayalım . Bir taşra yolunda y ü rü y o rsu ­ nuz, nerede olduğunuzu bilin. G ökyüzüne bakın. G üneş nerede? G ölgenizin uzunluğu ne k ad ar? Yol neye benziyor? Engebeli mi? G ölgenizin şeklini b ozu y or m u? Gökteki bulutlar neye benziyor? N e tür kuşlar görü yorsu nu z? Yol kenarına çit çekilm iş, ötesinde çayır var. Ç im ler ne kadar yeşil? N e uzunlukta? Ü zerinde otlayan inekler v ar mı? E ğer varsa ne renkler? Bana inekleri gerçek ve mantıklı yapacak üç d ört tane şey söyleyin. U zun bir dal yola düşm üş. Bu olalı ne k adar süre geçm iş? Ü ze­ rindeki yap rak lar hâlâ yeşil m i? Ya da dal uzun süre önce ölm üş m ü? Onu d üştü ğü yerden kaldırıp çim lerin üzerine fırlatm ak ne denli zahm etli? Sağa sap an bir toprak yol g örü y orsu n u z. Onu takip edin. Ke­ narında ne tip ağ açlar yetişiyor? M eyveleri var m ı? M eyveler ol­ gun m u? Yolun sonunda ahşap bir köprü var. Sağlam görü n ü yo r m u? Korkulukları neye benziyor? Bir göletin üzerine kurulu bu köprü. Gölette ne tip balıklar görü y orsu n u z? Su balıkları görm ek için çok m u çam urlu ? Göletin d iğer yanında iki ağ aç arasında bağlı bir h a ­ lat var. Ü zerinde giyecekler asılı; çocuk pijamaları, çoraplar, kot bir erkek göm leği, eski bir m utfak m asa ö rtü sü, bir tulum. Tulum a bakın, biçim ine dikkat edin. N e denli solm uş? H angi n oktalar onarılm ış, ne sıklıkta? M asa örtü sün d e nasıl bir desen var? Ç am aşır ipinin altındaki çim ler ne uzunlukta? Şimdi gördüklerinizin tam am en sizin. Bir oyunda oyun yazarı size asla size ait bir m asa örtü sü v er­ m ez. Bu sizin işiniz. M etinde yalnızca "m asa ö rtü sü " yazar. N e ka­ d ar eski olduğunu, ne k ad ar buruşuk olduğunu, havının ne kadar dökülm üş olduğunu, ne k adar taze ya da ne k adar kolalı old u ğu ­ nu belirlem ek size kalmış. O nu canlı kılm anız gerekecek. E ğ er oyun y azan güzel bir gün d en söz ediyorsa, m asm avi, p a­ muk gibi bulutlarla ve kuş sürüleriyle dolu bir gökyüzü hayal et­

6o

Stella A dler

m eniz gerekecek. G ünün neresinin bu k ad ar güzel olduğunu keş­ fetm ek size kalm ış. O yun yazarı size asla sizin olan bir taşra yolu verm ez. Sadece, "B ir taşra yolunda y ü rü y o ru m ," der, ayrıntıları tedarik edecek olan sizsiniz. Ö rneğin "Tozlu, p as rengi bir yol. H er iki yanında m ısır tarlaları v ar." Siz sahne ü zerind e çalışırken, oynayacağınız onun canlılığıdır, gerçekler değil. G erçekler, siz her şeyde bir yaşam olduğunu fark edene k ad ar ölü olarak kalacak. O yuncu olarak, bize yaşam ın m u ­ cizesini sunm alısınız, gerçekleri değil. İzleyiciye y aşam ı verm elisi­ niz, ölüm ü değil. ▼

Tiyatroda y aşam , oyunculuktan p ara kazandığınız zam an d ır diye bir şey yok. Sözleşm e im zaladığınız ya da bir oyu n d a oyna­ dığınız zam an d a değil. A nladığınız zam an. E ğer anlarsanız, niye oyn am ak istediğinizi bilirsiniz; e ğ er anlam azsanız, oyn am ak iste­ m ezsiniz. Siz ressam sınız. P alet sizin içinizden gelir. Boyadığınız sözcü k ­ lerin altında siz varsın ız. E ğ er öyle değilse sözcükler boş dem ek­ tir. A yrıca kendinize b ağn az A m erikan etiğini örnek alıp da d uy­ gusal olarak b oğu lm ayın . İngiltere'd e oyunculuk K raliçe Elizabeth zam anına dayanıyor, V ictoria'ya değil.

Şimdi başka bir eg zersiz yapalım . Bir Çin im p aratorunun kaf­ tanını hayal edelim . A m erikalılar olarak sorunlarım ızdan biri de yaklaşım tarzım ızın fazlasıyla pratik olm ası, gereksiz görülen şey­ lere o k ad ar kapalıyız ki, h er şeyi kendi düzeyim ize indirgiyoruz. O ysa hayal gücü d ah a geniş, d ah a güzel, d aha heyecan v e rid bir dü n yad a y aşam am ızı sağlar. Ö nce im p arato ru n kaftanının k u m aşm a göz atın. Kaliteli keten­ den mi yapılm ış? Yoksa ipek m i? Ağırlığı ne kadar? Kırmızı m ı? Altın rengi m i? H angi ton d a? N e k adar uzun? Ü zerinde ne deseni v ar? Dikişler ne k ad ar ince? D esenin içeriği doğad an m ı? Bir ağ a­ cın y ap rak lan ? Bir kuşun kanatları? Gerçekçi bir kuş mu hayal

A ktörlük Sanatı



ürünü bir kuş m u? Desen sim etrik mi? S oyu t m u ? Burada "d o ğ ru " yanıt yok. Yanıtlam aktaki am acınız da beni m em nun etm ek değil. A m aç tam am en kendi hayal gücü n üzü , ken­ di hevesinizi ateşlemek. Tabii bir d e izleyiciyle iletişim kurm ak. Ö ğrencilerim den biri bana benden korktuğunu söylem işti, gül­ d ü ğüm zam an lar dışında. O na bu d u ru m d a kendisini sınıfta bı­ raktığım ı söyledim . Tiyatroda pek g ü lü m sem e yoktur. E ğ e r ona olacağı izlenimini verdiysem , onu k arg aşa v e m utsuzluk dolu bir kariyere h azırlıyorum dem ektir. M em n u n etm ek zoru nd a old u ğu ­ n u z kişi kendinizsiniz. A m a kendinizi kolay beğenirseniz bir yere v aram azsm ız. M üm kün o ld uğu n ca istem lerinizin fazla olm asına çalışm alısınız. Pekâlâ, kim Çin im p aratoru n u n kaftanım hayal etm ek istiyor? Peki Jennifer. JEN N İFER : Benimki işlemeli turuncu bir kaftan. STEL L A : M üdahale etm ek zo ru n d ay ım Jennifer. K üçük b ir kız gibi k on uşuyorsun (Taklit ederek) "B enim ki işlemeli turuncu bir kaftan... N ok ta." Ç ok hızlı gittin. N ok taya ulaşm ak için çok acele ediyorsun. Kaftanı betim leyen ben olsaydım şu ­ nun gibi bir şey derdim : "T u ru ncu bir kaftandı, çok parlak turuncu bir kaftan." Benim onu g örd ü ğü m am a o anda be­ tim lem ek için u ygu n sözcükleri bulam ad ığım için zorlandı­ ğım d u ygu sun a kapılırdın. JEN N İFER : İşlemeli turuncu bir kaftan görd ü m . İm paratorun sırtından yarım m etre k ad ar sarkıyord u . K en arlan zü m rü t ve elm aslarla süslenm işti, arkasın da çap razlam a y ak u t ve zü m rüt p arçaları vardı, üstü elm aslarla doluydu. STELLA : Çok daha iyi, am a hâlâ tam d o ğ ru değil. Ü zerine ça­ lışılmış cüm leleri tekrarlıyorsun. İlk defa görd ü ğü n ü , açık ve net bir şekilde g örd ü ğü n ü h issetm iyorum . Bana z ü m rü t­ leri ve elm asları anlatıyorsun, çünkü istediğim in bu oldu­ ğunu düşünüyorsun. JE N N İFE R : (U z u n sü re bekledikten so n ra) U zu n , güzel, değişik bir işlemeli kaftan g örü y oru m . Ç ok p arlak tonda b ir turun ­ cu. K enarlarında pem be ve b ey az kakım kürkü var. O m u z­

62

Stella A eller ları pırlantayla bezenm iş, pıni pırıl parlıyor. Sırtı d aha da çarpıcı, ve bir dizi zü m rü tle yakut çap razlam a sıralanm ış. STELLA: Bu sefer gerçekten görd ün ü z; Jennifer da gerçekten konuşuyordu. Kullandığın sözcükler bile daha canlı ve d o ­ ğaldı. Betimini genişleterek geliştirdi. Jennifer bu sefer kaftanı anlatırken kıkırdam aya başladı, fark

ettiniz m i? Ç ok belirgindi. İlk defasında sadece naklediyordu, am a son denem esi gerçekten oyunculuktu. Bir gazeteyle sahne arasın d a büyük fark vardır. Bir m uhabirin nesnel ve soğukkanlı olm ası gerekir. O yuncununsa, tutkuyla d o ­ lup taşması gerekir. E ğ er çok soğukkanlıysa sahneye çıkm ak yeri­ ne bir şirketin genel m ü d ü rü olm ası daha yerindedir. Televizyon bizi o denli cansızlaştırdı ki, bir vü cu d u ortad an iki­ ye kesip de hiçbir şey hissetm eyen bir cerrahtan farkım ız kalm adı. Doktor, anestezi altındaki h astalard an daha az şey hisseder. Bir am eliyathanede böyle olm ası gerekli, am a sahnede bunu y a p a rsa ­ nız hasta ölür. ▼

Bir ikilem im iz var. G ördüklerim izin d ü m d ü z ve ilgi çekm ekten uzak olm asını istem iyoruz. A m a abartıp da insanların g özü n e sok uyorm uş gibi görü n m ek de istem iyoruz. Bunun çözü m ü sahici ve içten olm aktan geçer. N e k ad ar çok ayrıntıyı hayal edersek, tep ­ kilerimiz de o k ad ar d ürü st, inanılır ve enerjik olur. O yu nculuğun onda dokuzu gördükleriniz ve yaptıklarınıza d air anlık bir bilgi­ d en ibarettir. O yuncu bir y azar gibidir, onunla konuşun bir sürü izlenim e sa­ hiptir. O yuncu, "Ben p astırm ayla yum u rta istiyorum ," d em ez. Bu işsiz bir tezgâhtarın konuşm a tarzıdır. O yuncu pastırm ayla y um urtayı aldığında onları tabakta görür, yanlarında dom ates, biber ve soğanla birlikte. G arsonu görür, m a­ sayı ve bütün koşu ştu rm acasıyla lokantayı görür. Yerlerin kirli m asanm sa temiz olduğunu, çayın çok açık olduğunu ve fincanın çok küçük olduğunu, bu yüzd en de sürekli garson un dikkatini çekm esi gerektiğini görür.

Ç evresine bir bakar ve m asalard a o tu ran insanların birbiriyle hiç ilgilenm ediğini fark eder. H erkesin acelesi vardır, bakışları or­ tada boş boş gezinm ektedir. Bazen içeri kim giriyor diye kapıya d oğru bakarlar. Bir o yu n cu bütün bunları özüm ser. O raya gidip yem eğini yiyip hesabını ödeyip kalkm ak ona göre değildir. O rad a yaşar, izler, gö­ rü r ve anlar. Kendisine bir oyun yazarının ya da ressam ın y ap aca­ ğı gibi nerede olduğunu, baktığı şeyin ne olduğunu sorar. O yuncu olarak bize yaşam ın m ucizesini sunm alısınız, yalnızca kuru gerçekleri değil. Ç avu ş Joe Frid ay sad ece gerçekleri ister, çünkü o bir polistir. İnsanları sakin tutm ak ister, sizse onları kış­ kırtmak. H ayal gücün e canlılık kazandırm anın bir yolu onu m antıksıza d oğru iteklemektir. Biz bilim adam ı değiliz. H er zam an m akul ve mantıklı şeyler ü zerinde çalışm ak gibi bir zo ru nlu lu ğu m u z yok. Bir g özlüğe bakarak hayal gücü m ü seyah ate çıkarabilirim . Sa­ nırım gözlük takan çok kişi vardır, am a genelde çirkin gözlükler­ d ir bunlar. Basit iki cam parçası. G örüş kalitesini arttırm ak tan baş­ ka bir fonksiyonları yoktur. Ben d e eskiden gözlük takardım , am a bıraktım. Sanırım bu fedakârlığı y aptım çünkü cam ın bana verebi­ leceği hiçbir şey yok. Bu cam ların içinde şarap ya da viski olsa kendinizi d aha iyi hissetm ez m iydiniz? A m a tek başına bu cam ın hiçbir kişiliği yok. G özlüğün çerçevesi opak. O pak olan taşlan bilir m isiniz? Hani şu soluk yeşil olanlar, ölüm ün renkleri. K ehribar olanları güzel, ör­ neğin kehribar küpeler. K ehribar küpeler renk değiştirir. İnsanlar Paris dışında hiçbir yerde kehribar takm ıyor artık, am a orada dük­ kânlar kehribar dolu. Fransızlar için bir şeyden vazgeçm ek çok zordur. E ğ er psikiyatr olsam buna serbest çağrışım testi diyebilirdim, am a bundan d ah a kişisel v e içe d önü k olm asını isterdim . O yu n cu ­ lukta bu n a "y olcu lu k " diyoruz. Bir nesne seçiyorsunuz, ve o nes­ nenin hayal gücü n üzü g ötü rd ü ğ ü y ere gidiyorsunuz. Ben kırmızı bir san d alye g örü yoru m , o beni Venedik'e g ötü rü yo r; Venedik ba­ na El G reco 'n u n M etropolitan'daki kardinal portresindeki kafta­ nın gölgesini anım satıyor. tpek bir çiçeğe bakm ak beni San Fran cisco'd aki Çin M ahallesi­ ne g ötü rü yo r; antik saatlere, ak up unkturcunun ofisine, akşam ye­

S te Ha A dler

64

meği sonrası bir sanatçıyı dinlem eye, anne babam ın portrelerine götürüyor. Bu egzersizd e bildiğinizin farkm da olm adığınız şeylerin farkı­ na varıyorsunuz. Kullanılm ış m obilyalar satan bir dükkânda ge­ zinm ek gibi adeta. K arşınıza ne çıkacağını ya da neyin işinize y a ­ rayacağım asla kestirem ezsiniz. Z am an zam an hayal gü cü m ü zü n ortalıkta cirit atm asına izin verebiliriz. Bazen de dizginlerim ize elim ize alıp onu biz içeri al­ m ak du ru m u n d a kalırız. T

Egzersizlerim izden biri de kedileri betim lem ek. Sizden ü ç ke­ diyi betim lem enizi istiyorum : P ark Avenue kedisi, Rego Park ke­ disi, ve D okuzuncu C ad d e kedisi. N eden sizden bu ü çü n ü birden betim lem enizi istiyorum dersiniz? Sınıf farklarına dikkatinizi çek­ m ek için. A m erik a'd a hepim iz eşitm iş gibi d avran ın z, am a öyle o l m a d ı ğ ı n ı da biliriz. Park Avenue kedisi safkan olacak, m uhtem elen iyi taranm ış be­ yaz tüyleri olan, em red ici bir görüntüsü olan bir İran kedisi. Yem e­ ğini kendi küçük tasında alacak. Kilerin bir yerin d e tuvaleti ola­ cak; bir kâhya o tuvaleti sürekli tertem iz tutacak. Tüylerinin parlak ve p ü rü zsü z g örün ü m ü n e özen gösterm ek için aldığı bir sürü hapı, sağlığını iyi tutm ak için bir sürü vitam ini olacak. Büyük olasılıkla pençeleri alınmış olacak ki Park Avenue mobilyaları çizilm esin. D okuzuncu C ad d e kedisi en büyük tezat olacak. Pençeleri ol­ m ad an yaşam ası olası değil, kendiyle aşağı yukarı aynı boydaki farelere karşı kendini korum ak duru m un da. A y n ca köpeklere ve diğer kedilere karşı da sürekli savu nm a halinde olacak. Eğer şanslı g ü n ün d eyse bir dükkân sahibi bir kutu konserveyi açıp önüne bırakacak.. Aksi takdirde çöplerde yem ek aram ak zo­ runda kalacak. N eyse ki D okuzuncu C ad d e'd e çöpten bol b ir şey yok. D okuzuncu C ad d e'd e yaşadığına göre safkan b eyaz olm ay a­ cak. Büyük olasılıkla birçok rengin karışımı ve genel olarak biraz

A ktörlük Sanatı

6j

isli olacak. Kim se onu fırçalam adığı için tüyleri üst üste binmiş d u ru m d a olacak. Z am an zam an girdiği k avgalardan hatıra kalan çizikleri hatta yaraları olacak. G özleri, eğer ikisi de yerinde d u ru yo rsa, gergin bir görüntü ve­ recek; sürekli değişik yönlere bakışlar atacak. Boş boş oturm ak ya da kendine bakm ak gibi bir lüksü olm ayacak , çünkü kendi ayak­ larının üzerind e d u rm ak zo ru n d a ve bu pek de kolay değil. Park A venue kedisi huzura ve du rgu n lu ğa alışık; D okuzuncu C ad d e kedisiyse bütün gün taksilerin ani frenlerinden gelen g ü ­ rültünün, çöpçülerin çöpleri çöp arab asm a yüklem ek için kullan­ dıkları haşm etli otom atik vinçlerden gelen öğütm e seslerinin için­ de y aşam ay a. R ego Park kedisi bu ikisinin arasın d a. Park A venue kedisi gibi şım artılm ayacak, m uhtem elen safkan olm ayacak, am a D okuzun­ cu C ad d e kedisi kadar da y avu z v e açıkgöz olm ayacak. Park A ve­ nue kedisi gibi kendi tabağı olm ayacak, am a hiçbir öğünü geçiştir­ m ek zo ru n d a da kalm ayacak. D ışan ya çıkıp biraz fare peşinde koşm a şansı da olacak. Bu du­ ru m d a da pençelere ihtiyacı olacak. Z aten zarar verm e olasılığı olan m obilyalar da o k ad ar değerli değil, hatta belki de üzerlerin­ de plastik korum alar var. Bir oyu n cun u n neden bu farkları gözetm ek du ru m u n da oldu­ ğunu, hayal gücü nün anlam asına ne denli yardım cı olduğunu g ö ­ rebiliyor m usunuz? Ö ğrencilerim den biri 1860'lard a Boston'm dışında bir evde bir oyu n cu n u n içinde yaşadığı bir od ayı betim lem işti. D em ir bazali bir yatak, üzerinde eski bir yatak örtü sü, kanepenin üzerinde du­ ran b ir yorgan, eski m oda bir b ü ro v e ona yakışan her türlü nesne, d u vard a o tarza yakışan resimler, hepsini hayal gücüne d ayanarak anlatm ıştı. Bir yerde bütün bu m alzem eyi kendi kafasından çiz­ m işti, bildiklerinin ve bildiğini bilm ediklerinin bir bileşkesi. O yuncu cahil olam az. O yuncu okum alıdır, r e s m i v e m ü z i ğ i bilmelidir. Çünkü bunlar geçm işi anlam asına yardım cı olurlar, hayal gü cü n ü beslerler. Ü stün bir hayal gücüne d ayan arak y aratm ak oyunculuğun te­ mel taşıdır. O dayı bilm ediğinizi, bilm enizin m üm kün olmadığını

66

Stella A dler

söylem ezsiniz. O dayı yaratırsınız; tıpkı kaftanı yaratıp da bir an­ da onu kendinizin kıldığınız gibi. Kendinize bir şekilde o kaftanı işlevselleştirebileceğinizi söylem elisiniz. A slında zaten bu oyuncu olarak sizin işiniz. Eninde sonunda yaratıcılığınız başka noktalara uzan acak , yas tutu yor olm anın, toplum dan soyutlanm ış olm anın, terk edilip bir köşeye itilmiş olm anın, nişanlı ya da evli olm anın nasıl bir duygu olduğunu bilm eye kadar. H ayal gücü nüzün boyutları sizi hayrete düşürecektir. ▼

Bir sonraki ders için ü ç tane bahçe inşa etm enizi istiyorum : VVashington'daki Fran sız Büyükelçiliği'nin bahçesi, Boston'm bir banliyösünde orta direk bir İtalyan işçi ailesinin evinin bahçesi ve M eksika'da h arap halde bir bahçe. Bildiklerinizi de h ayal edebildiklerinizi de kullanın. İkisini bir­ birine bağlayarak işe koşun. Sahneye çıkıp bize tur rehberliği yapacaksınız. Ö rneğin sahne­ nin ön tarafının soluna gelip Fransız Büyükelçiliği'nin B ahçesinde­ ki budanm ış çalıları, ya da sahnenin arka tarafın d a İtalyan ailenin bahçesinin sarm aşık kafesini, ya da sahnenin tam o rtasm d a M ek­ sika bahçesinde ölm ekte olan bir kaktüsü göstereceksiniz. Fark ettim ki şunu size tekrar tekrar söylü yoru m ; sanattaki ger­ çeklik koşullardaki gerçekliktir. Sahneye çıktığınızda, hiçbir şey y ap m ad an ö n ce kendinize sorm an ız gereken ilk soru "Ben nered e­ yim ?" olmalıdır. Bahçeleri inşa etm ek, sahnede kendinizi nasıl evi­ nizde hissedeceğinizi anlam anız için ilk adım dır.

A ktörlük Sanatt

67

D ers Altı OYUNUN DÜ N YA SIN I K EN D İ DÜNYANIZ H ALİN E G ETİR M EK O yuncular sahne gerisinde beklem ekten rahatsız olurlar. C iddi bir sahne korkulan yoksa bile kendilerini gergin hissederler. Bunu anlam ak pek zo r değil. O yuncuların sahne gerisinde yapacakları hiçbir şey yoktur. O raya ait değillerdir. O raya ait olanlar sahne teknisyenleridir, orada y apacak işleri vardır. Biz, sahneye çık m a­ dan önce orada sad ece bekleriz. Bekleyişimizi gereksiz en dişeye kapılm ak için bir fırsata çev ir­ m ek yerine, yerinde değerlen dirm ek için tek yapılabilecek şey sahneye çıktığımızda y ap acak lan m ıza odaklanm aktır. Sahneye çıktığım ızda set ve ışık tasarım cılan nerede old uğu m u z u an lam a­ m ızda bize yardım cı olacaklar. Birlikte çalışılacak oyuncu m eslek­ taşlarım ız olacak. Sahne gerisindeyken her şey bizim elim izde. Kostüm lerim izi inceleyip düğm elerin biçim ine bakarak canlan­ dıracağım ız karakterin yaşadığı d ön em y a d a sosyal sınıfı hakkın­ da ipucu elde edebiliriz. Kim bilir, belki d e elim izde tuttu ğu m u z bir aksesuar oyunun atm osferine g irm em ize yardım cı olacak. Size sahne gerisindeki zam anınızı nefes ya d a rah atlam a eg zer­ sizleri y aparak değerlendirm enizi söyleyenler çıkacaktır. İyi fikir. Sahneye gergin bir bedenle çık m ayı asla istem ezsiniz. A m a vaktimizi değerlen dirm ek için en büyük yandaşım ız ken­ di h ayal gücü m ü zd ür; bu y ü zd en d e onu geliştirm eliyiz. Sizden üç b ahçe hazırlam anızı istem iştim . Sahneye h er çıktığınızda p ra­ tikte bir bahçe, içinde kendinizi rah at hissettiğiniz bir ortam h azırlıyorsunuzdur aslında. Sahne donanım ıyla ve setle aran ızda h ay a­ li bir bağ oluşm alı. Size y ata k odanızdaki m obilyalar k ad ar sam i­ mi gelmeliler. Kim bizi VVashington'daki F ran sız Büyükelçiliği'nin bahçesine götü rm ek ister? Gel bakalım G eorge.

68

Stella A dler G EO RGE: A rabanızı yukarı doğru sürerken... STELLA : Sözünü kesm ek zoru n d ayım . A rabayı yuk arı doğru sürm enin konum uzla ilgisi yok. O toparkla ilgilenm iyoruz. GEORGE: Bir kâhya arabanızı park eder. STELLA: Pekâlâ, bunu kabul ederim . Böylece çok resm i bir or­ tam olduğunu öğrenm iş oluyoruz. D evam et G eorge. GEORGE: Y üksek d em ir parm aklıkların arasından geçiyorsu ­ nuz. Z arif bir dizaynları var. D em irlerin bitki gibi kıvrım la­ rı var, am a tam am en simetrikler. O rtada da çevresindeki k ıvam ların yansım ası olacak şekilde zarifçe oyu lm u ş R ve F harflerini g örü y orsu n u z, bu d a Republique Française de­ mek oluyor. STELLA: Çok iyi G eorge. GEORGE: İçeriye girdiğinizde çakıl taşlı yollardan geçiyorsu ­ nuz. STELLA: G üzel. Biliyorsunuz 19. yüzyılda zenginlerin yanla­ rında bir yığın h izm etk âr çalıştırdıkları günlerde, işleri o çakılları dizm ek olan adam ları vardı. D evam et G eorge. GEORGE: Yolların k en arlan n d a çalılar v ar; şunu biliyorsunuz ki bir grup b ah çıvan bunları vakti geldiğinde buduyor. Bahçenin ortasın d a 19. yüzyılda Fran sa'dan ithal edilmiş gibi görünen b ir çeşm e var. Tam ortasında siyah m erm er­ den o yulm u ş bir tanrıça figürü bulunuyor. Bu avcı Diana ve okla yayını gök yü zü n e doğrultm u ş duru m d a. K enarlar­ da heykele d oğru su fışkırtan fıskiyeler var, gün eş ıslak m erm eri parlatıyor. STELLA : İyiydin G eorge. Büyükelçiliğin bahçesine yerleştirdi­ ğin her şey kendini kabul ettirebilmeli, zarif olm alı. O nlar oraya davet edilecek k ad ar şanslı ya da önem li olan kişiyi etkilem ek için konulm uş. Pekâlâ, B oston'm banliyösündeki orta direk İtalyan ailenin

bahçesi için kim geliyor? Gel bakalım N atalie. N ATALIE: Evin hem en yanın da içinde m enekşelerin ve nergis­ lerin old uğu bir çiçek tarhı var.

A ktörlük Sanatı

69

STEL L A : Şunu aklından çık arm a ki bu bir orta direk aile. Gü­ zel çiçekleri olabilir, am a h er şeyin b ir fonksiyonu olduğu d u ygu su n u verm elisin. O yeri sebzelere, örneğin bir sıra d om atese, kabağa ya d a m aru la ayırm aları daha olasıdır. NATALIE: Bir ü zü m çardağı k oy m ay ı d ü şünüyordum . STELLA : E ğ e r öyle b ir şey y ap acak san üzüm lerin nasıl yetişti­ ğini iyi bilmelisin. H er h alükârda sahn ed e durup h e r şeyi b ize gösterebilecek k ad ar n et görebilecek d u ru m d a olm alı­ sın. H atta belki bize b irkaç hafta ö n ce ekilen tohum ların fi­ lizlerini gösterm ek için çö m elm en gerekecek. Ç öm elm e ak­ siyonu gördüklerin tarafından yönetilecek. Sahnede yapı­ lan h e r şey karakterin kendini içinde bulduğu koşullar ta­ rafından yönetilm elidir. İtalyan bahçesinde kim seyi etkilem eye çalışm ıyorsunuz. Bura­ ya d avet edilen kişiler ark ad aşlar ve ak rab alardan ibaret. Eğer b ahçede bir heykel v arsa, bu olsa olsa b ir M eryem A n a heykeli olabilir. M asa varsa, ancak bir piknik m asası olabilir. Biraz daha çalışm an gerekiyor N atalie. Kim bize Teksas sınırına yakın M eksika evinin bahçesini anla­ tacak? Peki Jason. JASO N : Evin kendisi b ir k arav an . Yakınında bir karavan daha duruyor. Yani b ah çe b u iki k aravanın arasında. STELLA : Güzel Jason. JA SO N : Bahçede topraktan ziy ad e kum var. Burada yetişebile­ cek tek şey kaktüs. K ak tü sü n y an m d a orada y aşayan ço­ cuklardan birine ait b ir kırık o yu n cak var. STELLA : T am am Jason , oturabilirsin. Sahneye getirdiğiniz h er n esn e size canlandırdığınız karakterin ve içinde yaşad ığı d ü n yam n k oşu llan hakkında bir şeyler söyle­ meli. Ü zerin d e çalıştığınız h e r nesneyi anlam alı ve kendinize uyarlam alısm ız. H e r nesneye yaratıcı biçim d e yaklaşm alısınız. Di­ yelim ki sah n eye bir kitap getirdiniz. Bunun n e ta rz bir kitap oldu­ ğuna d air b ir fikrim iz olm alı. A nsiklopedi m i? İncil m i? O nu taşı­ m a biçim inizden bir ipu cu çıkarabilm eliyiz.

70

Stella A dler O yuncu olarak, bir çocuktaki kendini inandırm a kapasitesi biz­

de de vardır. B ir çocuk hoplayıp zıplarken bacakları arasında olan tahta çubuğun bir at old u ğu na inanır. O yunculuğun tem el unsuru da işte budur: Ç ocuğu n çubuğun bir at olduğuna olan inancı. Bir oyuncu olarak siz bu d u yg u dan soru m lusu n u z. E ğ e r D ick en s ya da B alzac için yeterin ce iyiyse bizim için de öyledir. Bir ak sesuar kullanacaksınız öncelikle onun hakkında bir şey­ ler bilmelisiniz. E ğer bir silahınız v arsa onu nasıl söküp takacağı­ nızı, nasıl tem izleyeceğinizi, nereye koyacağınızı, nasıl kullanaca­ ğınızı bilm eniz gerekir. Silahın kendine ait bir yaşam ı var, siz bu yaşam ın bir parçası değilsiniz. Bu yaşam ı, bir polisinin copunun yaşam ını anladığı gibi anlam alısınız. Bir u zm an la altı ay çalışm adan kılıç kullanm anız olası değil. Kılıç kuşanm anın başlı başına bir geleneği var. Nasıl çıkarılır? Kı­ nına nasıl geri sokulur? Çelik neyle tem izlenir? Bir nesneyi tem iz­ lem eyi ve yerine koym ayı bilm iyorsanız, onu kullanm ayı bilmi­ yorsu n u z demektir. Kardeşim L u ther A d ler bir kez M adison Square G ard en'd a bir h ayır işi için sahn eye çıkmıştı. M asadan bir silah alıp birini v u rm a­ sı gerekiyordu, am a m asada silah yoktu. H ayali bir silah alıp onunla ateş etti ve ad am düştü. Çünkü yaptığında m ükem m eli­ yetçi bir tavır vardı, çünkü kendi kendini ikna edebiliyordu; dola­ yısıyla izleyici de bir silahın ateşlenip bir adam ı öld ü rd ü ğü n e ik­ na olm uştu. M osk ova'da R üsya'nın en büyük oyuncu ların d an birinin p or­ tatif bir m erdiven dışında hiçbir şeyi olm ayan bir sahnedeki p er­ form ansını izlem iştim . P ortatif m erdivenin üzerine o tu rm u ş balık tutuyordu, ki portatif m erdiven bir nehir kıyısını temsil ediyordu. O ltası, zokası, yem i, hiçbir şeyi yoktu. A m a elini tutuşu, kolunu kaldırışı öyle iyiydi ki adeta sudaki oltayı, oltanın ucundaki yem i, balığın aniden zokayı yutuşunu görebiliyordunuz. G erçekten dâhiceydi. H er aksesuarın kendi gerçeği ve kendi doğası vardır. O yuncu olarak her aksesuarı anlam anız gerekir. N e yazık ki çoğu genç ö ğ ­ rencide her aksesuara hakkım verm e d uygusu pek yerleşm em iştir. Bir aksesuarı o na hakkını verm edikçe ve onu sevm edikçe kullana-

A ktörlük Sanatt

71

m azsm ız. O nu kullanabileceğinizden em in olana k ad ar üzerind e çalışm alısınız. A ksesuarı size özgü bir nitelikle d on atarak onları kişiselleştirin. Yakanıza takacağınız bir gülü, üzerindeki suyu alarak ya d a sapından bir diken k op ararak kendinize uyarlayın. Ç ekm eceye k oyacağım z bir süveteri, ü zerind e ayrılm akta olan bir ipi keşfedip tam ir ederek kişiselleşti rin. A yrıca nesneye sizden ne talep ettiğini sorm alısınız. F ötr şapka giyen biri onun yaşam ını d a bilm eli. F ötr şapka bir kutuda yaşar, bu d a size onun doğası ve değeri hakkında bilgi verir. Bu şapkayı nasıl fırçalayacağınızı ya d a nasıl yere bırakacağınızı biliyor m u su ­ n u z? G iym ek için iki elinizi d e kullanm anız gerektiğini biliyor m u su n u z? D üz giyilm ek için yapılm ıştır. O nu giyen kişinin kon­ trollü bir konuşm ası, kontrollü bir y ü rü y ü şü , kontrollü bir aklı vardır. Bu şapkayı giydiğinizde kendi kontrolden çıkm ış kültürü­ nüzü gerid e bırakm alısınız. Bu şapkanın toplum unda, insanlar da giysiler d e sıkı kontrol altındaydı. Sizin oyuncu olarak işiniz oyunun dünyasını kendinizinkiym iş k ad ar gerçek hale getirm ek, h atta m ü m k ü nse daha gerçek. Siz kendi koşullarınızın içine d oğm u şsu n u z. E ğ er hırslıysanız, bu ko­ şulları değiştirebilirsiniz, am a ço ğ u m u z o n lan düşünm eden kabul ederiz. Sahneye çıktığınızda hiçbir şeyi dem irbaş olarak kabul ede­ m ezsiniz. Koşulları b üyük bir dikkat ve anlayışla incelemelisiniz. O rad a kendinizi rahat hissetm enizin tek yolu budur. Sahnede y a ­ rattığınız koşullara yoğun laşm anın avantajlarından biri d e izleyi­ ciye takılm ayacak olm anızdır. Kendinizi kafayı onlara takm ış bir halde buluyorsanız oyu nu n d ü nyasına kendinizi kaptıram am ışsıruz dem ektir.

Bir oyuncunun sahneye çıktığında ilk sorm ası gereken soru "B en neredeyim ?"dir. Bu so ru y u dikkatle, düşünerek, üzerine d ü ­ şerek yanıtladığında işe h azır dem ektir. O noktadan son ra yaptı­ ğıyla ilgili bir gerginlik olm am alıdır. O raya ait olduğunu ve o yn a­

72

Stella A dler

yabildiğini bilir. R ahatlık da oyuncunun yarattığı koşulların ger­ çekliğiyle birlikte kendini gösterecektir. O yuncuların sahnede kendilerini rah at hissetm em elerinin en önemli nedenlerinden biri işe koşullar yerine sözlerden başlam a­ larıdır. Sözler bir yeri anlatabilir, am a size nasıl oyn am an ız gerek­ tiğini söyleyen, yerin ta kendisidir. Belki bazılarınız nasıl olup d a 6. derse gelm iş o lm am ıza rağ­ men size hâlâ oyn ayacağın ız bir sahne verm ediğim i m erak ed iyor­ dur. Piyano çalm aya başladığınızda hem en B eeth oven 'in son atla­ rını mı çalışm aya başlıyorsunuz? Tabii ki hayır. Ö lçüler üzerine, parm aklarınızı güçlendirm ek üzerine, arm oniyi anlam ak üzerine çalışm alar yapıyorsu nu z. B eethoven 'in sonatlarına g eçm en iz za­ m an alıyor. Aynı şey tiyatro için de geçerli. H enüz sözler üzerind e çalışm aya hazır değilsiniz. A slında öğ­ renm eniz gereken en önem li şeylerden biri de oyunun tem elde sözler üzerine kurulu olm adığıdır. O yun, s ö z l e r i n

arkasın­

d a d ı r . Yirmi yıl boyunca koşullarınızı bilm eden h an i harıl çalış­ sanız bile başarısız olursunuz. O yuncu daim a bir yerdedir. O yeri anlam ak da kendi sorum luluğudur. Boşlukta oyunculuk yapıl­ m az. Ayrıca koşullar içinden kurguyu da çıkartm ası gerekir, ki bu­ nu da mekânın ona ne yapm asını söylem esine izin vererek gerçek ­ leştirir. Fransız Büyükelçiliği'nin bahçesinde orta direk İtalyan ailesi­ nin bahçesindekiyle aynı şekilde davranm azsınız. Aynı şekilde gi­ yinm ez, hatta aynı şekilde konuşm az, aynı şekilde oturm azsınız. Tanım adığınız am a d ip lom at ya da h ü küm et yetkilisi oldukla­ rını bildiğiniz kişilerin arasında b u lunduğunuzda, şam panyanızı yudum larken y a d a kanepeleri ısırırken du ru şu n u za, sözlerinize ve davranışlan n ıza, yıllardır tanıdığınız insanlarla bir piknik m a ­ sasında otururken, old u ğu n d an daha çok özen gösterirsiniz. 'Sizden bu bahçelerin h er birinde cereyan eden kom ik, d oku­ naklı, rahatsız edici ve güzel bir şey düşünm enizi istiyorum . Fransız Büyükelçiliği'nin en güzel yanı bir diplom atm karısı­ nın teşrifi olabilir. Eski bir film yıldızı olan, hâlâ her an fotoğrafı çekilecekm iş gibi giyinen çok çarpıcı bir kadındır. Onu gözü n ü zd e nasıl canlandırdığınıza g öre bu güzelden çok kom ik de olabilir.

A ktörlük Sanatı

73

İtalyan bahçesinin güzel yanıysa, ev sahibesi m utfaktan gelip m asanın ü zerine çeşnili bir tabak m akarna bıraktığında herkesin "A a a !" diye bir tepki verm esi olabilir. Tabii aynı şey bunun için de geçerli, onu gözü n ü zd e nasıl canlandırdığınızla orantılı olarak bu durum da daha çok kom ik olabilir, am a olasılıkla diplom atın karı­ sında o ld u ğu nd an d aha sıcak bir şekilde. E ğ er İtalyan annenin gözleri pişirdiği yem ekten gu ru r d u y d u ­ ğu için ışık saçıyorsa ve o bu gururu sak lam aya çalışıyorsa, alçak­ gönüllülüğünden etkileniriz. E ğer Fran sız büyükelçisi birinden kah ram an gibi söz edip onu onore ediyorsa, o kişi de böyle büyük övg üler alm aktan rahatsız gibi görü n ü yorsa, bundan da etkileni­ riz. İki d u ru m d a da olan olaylar koşullara özgü. Soyut bir o rtam ­ da değil, belirli bir bahçede gerçekleşiyor. Ö ğren ilecek en önem li şeylerden biri de m ü m k ü n kadar

olduğu

a z "o ynam ak "tır. Koşulların yapacaklarım ızı yönetm esi­

ne izin verirsek, her şeyin m antıklı bir nedeni olacak, her şey g a ­ yet doğal ve içten görünecektir. Yalnızca koşulları kavrayam ad ığı­ m ızda "rol y ap m ak " du ru m u nda kalırız, an cak o zam an sahtesini yap m am ız gerekir. İnanın bana, izleyici bunu hisseder. Bizim işimiz izleyiciyi koşullara inandırm aktır, am a kendim iz tam am en sahnedeki dünyanın v e o rad a yaptıklarım ızın bir p arça­ sı olursak, izleyici zaten bizim le gelecektir. K onser veren bir piyanist yalnızca biraz yüksek sesle çaldığı için dinleyicinin çaldıklarını sevm eyeceği endişesine kapılm az. Dinleyiciyi akim dan bile geçirm ez. M üziği düşünür. Çaldığı p ar­ çanın mantığını anlar, çünkü onu incelem iş ve özenle p rova etm iş­ tir. P arça yalnızca kâğıtta basılı olan n otalard an ibaret değildir, no­ taların arkasındaki d u ygular da p arçay a dahildir. Piyanist bu d u y­ guları ne denli b aşan yla ifade edebilirse, dinleyici de onunla bir­ likte parçanın o denli içine çekilecektir. Biz de piyanist k ad ar hazır olm ak, piyanist k adar olayın bir parçası olm ak du rum u ndayız. Bir bu k ad ar önemlisi de, olayın hazzının, "y ap m ak "ta olduğunu kavram alıyız. E ğer biz h er şeyi kendim iz için ve oyun için yap arsak , izleyici de bizimle olacaktır. O yuncunun oynam aktan d u yd u ğu h az, seyircinin izlem ekten d u yd u ğu n d an çok daha fazladır.

74

Steila Atiler L au ren ce O liv ier ölm eden önceki son yıllarında sağlığını bü­

yük ölçüde kaybetm iş olm asm a rağm en asla oyunculuktan vaz­ geçm edi. Joh n G ielgu d asla oynam aktan vazgeçm iyor. Sahnede olm anın ne dem ek o ld u ğu nu bilen insan, bunu izleyiciler arasın­ da olm akla asla değişm ez. ▼

O yunculuğun bir stres kaynağından ziyade bir keyif k ayn ağı­ na dönüştüğü noktaya ulaşm anız gerek. Ç oğu kişi oyu n cu ların si­ nir hastası olduğunu düşünür. Çünkü onların hesaba kattıkları oyu n cu lar kötü oyunculardır. Sonuçta piyasada sinirsel çöküntü halinde olm ayı çok seven oyu n cu lar da var. Korkarım ki onları bu çöküntülerine eğitm enleri itm ektedir. E ğer öğrencilerin sinirleri laçkaysa, eğitm en daha güçlü gibi görünüyor. Bir bakım a eğitm e­ ne bağım lı kalıyorlar, ki ben asla böyle bir şey istem em . Eğitm en sürekli öğrencilerinin duygularını soran bir ebeveyn gibi, hatta d a­ ha kötüsü, bir terapist gibi oluyor. O yunculuğa yaklaşım ın, karakterden ziyade sizin kim old u ğu ­ nuza yoğunlaşan bir kısmı var. A slında oyunculuk d ü n yadaki en sağlıklı m eslek olabilir, çünkü size gerçek h ayatta y ap am ay acağ ı­ nız şeyleri yapm a fırsatı tanır. Yaşam ın size su n d uğundan çok d a ­ h a fazlasını tam m a ve an lam a fırsatı sunar. Bu teknik tam am en yapm akla ilgilidir, hissetm ekle değil. Sizi çok fazla tanım ıyoru m , am a hiçbirinizin D anim arka Pren­ si olm adığınıza bahse girerim . İçim den bir ses diyor ki, hiçbiriniz babanızın am canız tarafından öldürüldüğüne ikna olm adınız, hiçbiriniz bu su ça alet olup sonra da katil am canızla evlenen bir anneye sahip değilsiniz. Bunlar fazlasıyla kendine özgü durum lar. Bunların altını üstü ­ ne getirip hayal gücünü üzerlerin d e kullanm ak o yu n cu n u n işidir; kendi yaşam ından bu d u rum larla örtüşen koşulları bulup çıkar­ m ak yetm ez. Z aten yoktur. Çok sevdiğiniz büyükanneniz öld ü ­ ğün d e m ahvoldunuz. Ç ocu kluğun u zd an beri baktığınız köpeği­ niz bir arabanın altında kaldığında teselli edilem eyecek d u ru m ­ daydınız. Bütün b unlar size H am let'in babasınm ölüm ü hakkında-

A ktörlük Sanatt

75

ki d u yg u ları için ipucu verebilir, am a yalnızca ipucu. D uygusal belleğinizden alıp yeniden inşa ettiğiniz hiçbir şey, hayal gü cü n ü ­ zü çalıştırarak ürettiklerinizin yerini tutam az. H am let'i ele aldığım ızda, düşünsel içerikli m onologları d ü şü n ­ m e eğilim inde oluyoruz. Bunu y aptığım ızda, her şeyin H am let'in d u ygu ların d an ibaret olduğunu hayal etm ek kolay. O ysa bu işin sad ece b ir kısmı. Bu rolü oyn am an ın z o r yanı H am let'in yaptıkla­ rında yatıyor. Deli n um arası yapıyor, sevgilisine g add arca d av ra­ nıyor, en sonunda d a onun babasını ö ld ü rü p ağabeyiyle de bir dü­ ello düzenliyor. Okul arkadaşlarının öldürülm esini organ ize edi­ yor. K öşesine çekilip de intihar p lan lan y ap an biri değil. Bütün bu eylem ler m üthiş bir h azırlık evresi gerektirir; her şeyden önem lisi, bu olayların içinde geçtiği d ü n yay a ait b ir fikre sahip olm aktır.

H er dekorun kendine özgü bir atm osferi vardır. Bir oyu n cu n u n yapabileceği en büyük h atalard an biri d e atm osferi oynam aktır. E ğer koşullan anlarsanız a t m o s f e r i

oynamanız

gerek­

m e z . Bu arad a, eğ er bir yap ım d a rol alıyorsan ız ve yönetm eni y a da d iğer o yu n cu lan "atm osferi o yn am ak " üzerine konuşurlarken duyarsan ız, derhal m enajerinizi arayın . Sözleşm enizi feshedin. Böyle bir düşünceleri v arsa, bu tekniklerinin hiç olm adığı anlam ı­ na gelir. H er şeyin sahtesini y ap m ay a alışıktırlar ve siz h er şeyi yerli yerin d e y apsan ız bile o o yu n d an ne k öy olur ne kasaba. Bir oyun d aim a koşullarla başlam alıdır, başka bir yol söz konusu ola­ m az. E ğ e r b ir kilisenin içini hayalinizde doğru düzgün y aratm ışsa­ nız, atm osferi de ayarlam ış olu rsun u z. Kilisenin kendine özgü bir^ atm osferi vardır. Keza bir hastanenin, ço cu k parkının, kütüphane­ nin, ya d a pahalı bir otelde d e b ir arka sokakta da olsa h er barın, kendine özgü atm osferleri vardır. Fiziksel gerçekleri yarattığınız­ da atm osferi de y aratm ış olacaksınız. K endiniz için inşa ettiğiniz gerçeklik n e k adar eksiksizse, ka­ rakterin ve oyu nu n koşullarını o k ad ar etraflıca anlarsınız ve h er şeyi kendiniz için o k ad ar kolaylaştırırsınız.

76

Stella A dler Sahneye çıktığınızda gergin olacağınız tek d u ru m , hazırlığınızı

y apm am ış oldu ğu n u z bir du ru m d ur. Bir aksesuarı elinize alıyor­ sanız ve o sizin için yaln ızca bir aksesuarsa, özel bir bağınız olan bir şey değilse, y a da dekora baktığınızda ona d air fikirler ü retm e­ m iş olduğunuzu fark ediyorsanız, işte o zam an gerilirsiniz. E vd en giyinm eden çıkarsanız, haliyle gergin olm anız gerekir. K oşulları inşa etm ed en sahneye çıkm ak da bundan çok farklı de­ ğildir. Çıplaksınızdır, hiçbir korum anız yoktur. Sözcükler sizi k u rtarm az. Çok m atrak ya da çok derin oldukla­ rım düşünebilirsiniz, fark etm ez. Şeffaf görüneceklerdir. K oşulla­ rından içinden çıkıp gelm iyorlarsa b oş görüneceklerdir. E ğer oyun, yalnızca sözcükler üzerine kurulu olsaydı, izleyiciler evle­ rinde oturup m etni okusalar da olurdu. Tiyatroya gelm elerinin ne­ deni, oyu ncu n un sözcüklere kazandırdığı y aşam ı tecrübe etm ek­ tir. H ayal gücünün genel olarak fakirleştiği, zenginlikten ve derin­ likten uzak rom anlarm okunduğu, ergenlik çağındaki çocukların anlayışına hitap eden filmlerin ve banal televizyon program larının rev açta olduğu, insanların kalitesiz bir eğlence anlayışına alıştırıldığı böylesine bir d ön em d e yaşad ığım ız için belki de m üteşekkir olm alıyız. Yem ek alışkanlıkları bile yozlaştı. İnsanlar m akarnayla p eynir yem eye ve fast food 'a alışm ış d u ru m d a. Sizse onlara bir zi­ yafet çekiyorsunuz. Bu sizin için büyük bir fırsat. Başınızdaki dertse son su z çalışm a gerektiren bir bölüm seçm iş olm anız. İşiniz bir oyunun içinde geçtiği siyasi süreci, karakterle­ rin sosyal sınıflarını, oyu n u n stili gibi şeyleri bilmeyi gerektiriyor. Tabii bu H a rv ard 'a gitm eniz gerektiği ya da yaşam ınızın kalanını Stella A d ler K o n serv atu arın d a d ers alarak geçirm en iz gerektiği anlam ına da gelm iyor. O kum anız, gözlem lem eniz ve düşün m en iz gerektiğini anlam ı­ na geliyor; ki böylelikle hayal gü cü n ü zü ateşlediğinizde h areket edecek yakıtı olm uş olur. Bir aksesuarı elinize aldığınızda tek y ap ­ tığınız bir aksesuarı elinize alm ak değildir. O nesne sizinle konu­ şur, siz de o nesneyi izleyiciye oyu n u anlam asında yard ım cı ola­ cak bir hale getirebilirsiniz. Zaten işiniz de bu. E ğer oyu n u bütün derinliğiyle izleyiciye yansıtam ıyorsanız, zaten oyunculuk şaka

A ktörlük Sanatt

77

gibi b ir şey olur, kendini tatm in etm enin ötesine geçm ez. H er hafta bu rad a geçirdiğiniz b irkaç saatlik süre yalnızca buz dağının görünen kısmı olm alı. Şu ana k ad ar öğrendiğiniz bir şey v arsa bu da gözlem yapm ak, ayrıntılı biçim de gözlem yapm ak... G özlem ledikleriniz ve hayal ettikleriniz bir oyuncu olarak sizin zırhınızı teşkil eder. Sizi sahnede çıplak durm aktan kurtaran onlardır. Bu zırhın ne k ad ar dayanıklı ve koruyucu olacağı da sizin belirleyeceğiniz bir şeydir.

78

Stella A dler

D ers Yedi OYUNCULUĞUN KONTROLÜNÜ ELE GEÇİRMEK

B uraya oynam ayı öğrenm ek için geldiniz, am a ben size o y n a m a m a y ı öğretm ek istiyorum . U m arım biri size oyunculuk stili­ nize bayıldığını söylediğinde, bunun aslm da başarısız old u ğun u z anlam ına geldiğini biliyorsunuzdur. E ğer bir başka o yu n cu size yaptığınız şeyin gösterm ek o ld u ğ u ­ nu söylüyorsa, aslında rol yaptığınızı söylem ek istiyordur; bu, bi­ rinin size söyleyebileceği en kötü şeydir. Y üz yıl öncekinin izleyicisi, yapaylığı sineye çekm eye bugüne oranla çok daha yatkındı. O zam an oyuncunun yaptığı şeye gayet basit bir şekilde rol y ap m ak deniyordu. İnsanlar Sir H en ry Irv in g 'i rol yaparken seyretm eye gittiklerini söylüyorlardı. B u gü n ­ lerdeyse Al P a cin o 'n u n çalışm asını izlem eye gittiklerini söylü yor­ lar. G ünüm üzde yapaylık hoş karşılanm ıyor. G erçekçilik isteniyor, o yüzden de eğ er rol yapıyorsanız, izleyici onları aldattığınızı d ü ­ şünüyor. Yapm ayı öğrenm eniz gereken şey eylem leri gerçekleştir­ mektir. Çünkü bir eylem i gerçekleştirdiğinizde, bir şey y ap ıy orsu ­ n u z demektir. Yani g ö s t e r m i y o r , yapıyorsu nu z dem ektir bu. Bizim işim iz eylem ler ü zerinde çalışm ak, onları incelem ek, anatom ilerini, om urgalarını keşfetm ek. Bir m etni incelediğim izde, bizden ne gibi eylem ler istediğini bulm aya çakşırız. Bu eylem leri gerçekleştirirken, öğretm ek olsun, öğrenm ek olsun, kaçm ak, dua etm ek ya da y alv arm ak olsun, eylem in doğasında h e r ne v arsa bu­ nu izleyiciye aktarınz. Bu eylem leri gerçek ten yaptığım ızda, rol y apm akla bir işim iz kalm az. Bir şeyi gerçekten yapıyorsak, rol y apıyor d u ru m u n a d ü ş­ m e endişesi d u ym am ıza gerek yoktur. O ynam ak kelimesini h iç kullanm ayalım isterseniz. K ontroller­

A ktörlük Sanatı

79

d en bahsedelim . Kontrolleri kullandığınızda, bu yaptığınız her şe­ yin doğasını değiştirir. Sizi belli b ir biçim de oyn am aya iter. İşinizi kolaylaştırır. G enci y a d a yaşlıyı o yn ayam azsın ız, am a sizi yaşlı ya d a g en ç gösterecek fiziksel kontroller bulabilirsiniz. Topuklarınızın üzerind e eğilip gözlük takarak onların üzerin­ den dik dik bakm ak gibi basit b ir eg zersiz yapabilirsiniz. Bu size anında yaşlı b ir g örü n ü m kazandıracaktır. Tabii bunu sahneye ta­ şım ad an ö n ce topuklarınızın ü zerin d e eğilm enin bedeninizin geri­ sini nasıl etkileyeceğini, d u ru şun u zu nasıl değiştireceğini, hareket edişinize nasıl b ir etkide bulunacağım k avram an ız gerekir. Bir o yu n cu olarak bedeninizle ilgili h er şeyden kesin ve net bir şekilde h ab erd ar olm alısınız. Kaslarınızı işinizde ustaca kullana­ bilm elisiniz. G erçekleştirdiğiniz eylem leri hangi kasların kontrol ettiğini ezbere bilmelisiniz. Yine en a z bu k ad ar önem li bir başka ayrm tı da, her eylem in kaslara ne k ad ar efor sarf ettireceğini öğrenm enizdir. Ö rneğin elim e p ortatif m etal bir san d alye alıp onu bedenimden uzakta tutarsam hangi kasları kullanırım ? Bacaklarımdaki ya da ensem deki k aslan değil. Büyük ölçüd e p arm ak uçlarımdaki kasla­ rı kullanırım . N e k ad ar efo r gerektirir? Pek fazla değil. E ğer bir kütük alıp koltuk altınızda tutarsan ız farklı bir kas grubunu kullanırsınız. Ellerinizdeki, bileklerinizdeki, kollannızdaki v e om uzlarınızdaki bazı k aslan kullanm ış olursunuz. Hangi k aslan kullandığınızı ve n e k ad ar efor harcadığınızı ezberlemelisiniz, tabii ki bu, m etal sand alyedekinden ço k daha fazla olacaktır. Bunu gerçek bir kütükle y eteri k ad ar tekrarlam aksınız ki haya­ li b ir k ü tü ğe geldiğinizde bocalam ayasınız. N asıl yapılacağına ve ne k ad ar efor gerektirdiğine d air bilgi bedeninize işlenmiş olmalı. E ğer d oğru d ü zgü n hazırlanırsanız, bu bilgi gerektiği şekilde kay­ dedilir v e işlem e koym an ız gerektiğinde elinizin altında olur. Şim di o ağ zı ço k sıkı kapalı olan k avan o za dönelim . Hangi kas­ lar kullanılır? N e k ad ar efor h arcan ır? Sürekli tekrarlayın. Şimdi d e aynını h ayali b ir k avanozla y ap m . E ğ er g erçek kavanozun üze­ rinde denerken y eterince dikkat ettiyseniz, kaslarınız, sıra hayali b ir k av an o za geldiğinde, tam olarak n e y ap m alan gerektiğini ha­ tırlayacaklardır. Aynı şeyi sıkışm ış b ir kapı ü zerinde de deneyin.

8o

Stella A dler Provada, h atta sıklıkla oyu n esnasında, oyu n cu lar kendilerini

yarı hayal yarı gerçek koşulların içinde bulacaklardır. İşte bu d u ­ rum da da kas hafızasının ne k ad ar kullanışlı old u ğu kanıtlanır. Fiziksel bir kontrolü elinize alarak bedeninizin hareket biçim le­ rini dikte etm esini sağlıyorsu nuz. E ğer bedeninizin size söyledik­ lerine yoğunlaşırsanız, gerçekçi bir şey yaparsınız. Yaptığınız "rol yap m ak " ya da "g ö sterm ek " değildir. Bir şeyin sahtesini yapm ıyorsunuzdur. T

Peltekliği kontrol altına alm ak aksanlara ad ap te olm ayı öğren ­ menin ilk adım ıdır. H er aksan için dilinizin sözcükleri biçim len­ dirm e yöntem ini ayarlam an ız gerekir. Bu ayarları tu ttu rd u ğ u n u z­ da da aksanları kontrol altına almışsınız dem ektir, artık taklit y a p ­ m ıyorsunuz demektir. İnsanların aksanlı konuştukları bir m ahalleye gidin. A ksan üzerinde belirleyici rol oyn ayan iki ünlü bir ünsüz bulun. Bu m a­ hallede yaşayan biri için küçük bir konuşm a yazın. Şimdi seçtiği­ niz iki ünlüyle bir ü nsü zü h er geçtikleri yerde u y arlay arak tekrar yazın. Aksam konuşm anız üzerinde rah at ve doğal bir biçim de yansıtabildiğinizi hissedene k ad ar da yazdığınızın ikinci halini yüksek sesle okuyun. Bir başka yararlı egzersiz da pelteklik ya da aksan gibi b ir fizik­ sel kontrolü u yg u lay arak bir şiir okumaktır. Bu kontrol m ekanikleşm elidir ki bu işi hakkıyla yapıp m etne yoğunlaşabilesiniz. Bir oyuncu bedeninin her parçasm ın kontrolünü elinde bulun­ durmalıdır. Sesim üzerine çalışırken hiçbir şeyin çalışm am ı bölm esine izin verm em , telefon, mesaj, ran d evu , hiçbir şey önü m e çıkam az. Bir oyuncu tiyatronun önüne çıkardığı zorluklarla b aş edebilecek d u ­ rum da olm ak için, Antik Y u n an 'dan S h ak esp eare'e ve m od ern y a ­ zarlara k adar tiyatronun bütün tarzlarm da oynayabilm ek için, sü­ rekli çalışm ak zorundadır. Bir oyuncu bedenin kontrolünü birçok farklı tür inşam canlandırabilecek ölçüde elinde tutm alıdır. Bedeninizi kontrol etm eyi öğ­

A ktörlük Sanatı



renm elisiniz ki alışık olm adığınız hareketleri yapabilesiniz ve can ­ landırdığınız karakterlere u ygu n y ü rü y ü ş stilleri geliştirebilesiniz. Bedeninizin dizginlerini belli bir noktadan ele alın. Ö rneğin, tutuk bir diz ya da sırt olsun bu nokta, onların bu du ru m d a olm a­ sına n eden olan v e onları kontrol ed en k aslan saptayın. Bu kontrol olayını o kadar iyi anlam alısınız, onu n üzerine o k adar derinlem e­ sine çalışm ış olm alısınız ki onu m ekanik olarak, farkında bile ol­ m ad an yapabilesiniz. Ç eh o v 'u n Vişne Bahçesi adlı eserindeki kâhya Firs'in sırtı kam ­ burdur. Onu canlandıran o yu n cu n u n bu sırtın hikâyesini bilmesi gerekir, nasıl ve hangi koşullar altında k am bur kaldığını bilmeli­ dir. Bu rahatsızlığı giderm ek için bazı şeyler yapılm ıştır, oyu n cu bunlardan h ab erd ar olmalıdır. H er an uyanık olm ak, h er yapılan harekette dikkatli olm ak esastır. K am buruna alışm ış, onunla ve ona göre yaşam ayı öğrenm iştir. P ard ösü sü n ü giyerken dikkatli ol­ malıdır, dikkatli olm aya şartlanm ıştır. ▼

Şimdi tutulm uş bir diz gibi g ay et basit bir şeyi ele alm ak su re­ tiyle fiziksel kontroller üzerinde bir çalışm a yapalım . Tutuk b ir di­ zin yürü y ü şü m ü zü ya da o tu ru şu m u zu nasıl etkilediğini görü rü z. Bu basit kontrolü elinize alıp onu bir saat, bir öğleden sonra, h at­ ta bir gün boyunca rutininizin ayrılm az bir parçası haline getirm e­ yi deneyin bakalım olu yor m u, bakalım onunla yaşayabiliyor m u ­ sunuz. Bu onunla banyo yapm anız, onunla m erdiven çıkm anız, onunla yatm anız anlam ına geliyor. E ğ e r bu kontrolle en azından günün birkaç saatini geçirem iyorsanız, ya da bunu yapm ak sizi çok y oru yorsa, bu kontrolü sahneye taşım aya h enüz h azır değilsi­ niz dem ektir. A klınızda tutm anız gereken en önem li şey kontrolü norm al gösterm ektir. Ses kontrolüm üze dönelim ; pelteklik: Peltek bir in­ san sizin bunun farkında olm anızı arzu etm ez. Peltekliğini gizle­ yip kendini net bir şekilde ifade etm eye, onun üstesinden gelm e­ ye çalışır; vurgulam aya, altını çizm eye değil. Aynı şey fiziksel kontrol için, yani tutuk diz için de geçerlidir.

82

Stella A dler

Dizindeki tutulm a yaşam ının ayrılm az bir parçası olan bir kişi elinden geldiğinde norm al biçim de hareket etm eye çalışır. Dikka­ tinizi tutuk dizine çekm ek istem ez. Bununla birlikte dizi her hare­ ketini etkiler. Siz de tutuk dizin bedene olan bu etkilerinin farkın­ d a olmalısınız, am a o etkileri ortaya koyarken farkında olm adan yapabiliyor d u ru m d a olm alısınız.. C lifford O dets'in Uyan ve Şarkı Söyle adlı oyu n u nd a kardeşim Luther Adler, tahta bacaklı bir karakteri canlandırıyordu. Tüm dünya L u th er'in tek b ir bacağı olduğuna inanmıştı. Çünkü Luther, tek bacaklı bir ad am ın nasıl hareket ettiğini çok iyi etü t etmişti. Bu yetiyi basit egzersizlerden başlayarak inşa edebilirsiniz. Ye­ m ek hazırlam akla ya da iki p arm ağınız tutukken yem ek yem ekle ilgili üç adet günlük faaliyette bulunun. M utfakta bu günlük faa­ liyeti yaparken size gereken kasların hangileri old u ğu n u ezberle­ yin. Bir "kas belleği" olu şturacak kadar tekrar ettikten sonra da aynı işi nesne olm adan yapın. Bu tür egzersizler sizi bedeninizin çalışm a biçim lerine daha duyarlı hale getirir. Beden asla d ü z bir çizgide d u rm az. Bir ayak üzerinde d uru p diğer ay ağa daha az yük bindirebilecek du ru m d a olmalısınız. Bu pozisyonda bir om u z aşağıda diğeriyse y uk arıd a­ dır. Bedenin kıvrım ları çok incedir. Eğildiğinizde dizin nereden eğildiğine ve bunun diğer ayağı nasıl etkilediğine dikkat edin. Ağırlığın daim a bir yerde olduğunu, diğer tarafın rah at olduğunu gözlem leyin. N orm al şartlar altında bedeninizin nasıl davrandığını ne kadar iyi bellerseniz, onu bir oyun u n kendine özgü koşullarına göre ayarlam akta da o denli başarılı olursunuz. Bedeninizin d u ru şu n un sesiniz üzerinde de büyük etkisi v ar­ dır. Belli başlı d u ru şlar bünyelerinde büyük bir g ü ç barındırırlar ve sesin yüksek çıkmasını sağlarlar. Kendinizi m erm er bir heykel olarak h ayal edip de, "Seni öld üreceğim ," dediğiniz zam an sesiniz nasıl çıkar? N orm al sesinizle, "B ir taş atacağ ım ," deyin. Şim di tek­ ra r m erm er heykel olup bir d aha söyleyin. H eykele d ön ü ştü ğ ü ­ nüzde sesiniz ne k adar güçleniyor! Birisi olup da, "B ir taş atacağ ım ," dediğinizde, bu konuşan M usa da olabilir, çünkü siz o an d a canlandırdığınız k arak ter olup

A ktörlük Sanatt

83

m erm ere dönüştünüz. M erm erin son su zlu k özelliği vardır. Bura­ dan da, "D ostlar, Romalılar, vatan d aşlar, beni dinleyin!" diyebile­ cek g ü cü alırsınız. Julius Caesar'daki M arcus A n ton iu s'u n konuşm ası gibi ateşli bir k on u şm a, sözcüklerdeki tüm d u y g u ve gerilim le yapılm alıdır; am a bir taraftan da bunu, oyu n cu lu ğu n gerginlikten sıyrılm a ü ze­ rine kurulu o ld uğun u düşünerek, rah at bir biçim de yapm alısınız. Bedeninize egem en old u ğu n u zd a v e bedeninizin neler yapabile­ ceğini çö zm ü ş oldu ğu n u zd a bunu başarabileceksiniz.

B ugü n size söylem iş oldu ğu m h er şeyin kendine g öre bir d ü ze­ ni, sırası, yani bir yöntem anlayışı v ard ı. A m a oyunculuğun m uha­ sebecilik gibi bir iş olduğu du ygu su n a kapılm anızı asla istem em . "Y ö n tem " kavram ı işte bu y üzd en tiksinti verici bir hal alm ıştır; oyun cu lu ğu n tam am en belli bir m antık dizisine dayalı, organize bir eylem olduğunu im a eder. İlk adım ı yerine getirirsiniz, sonra ikinci adım ı, sonra adım üç, ve işlem tam am ! O an d an itibaren bir m uhasebeci değil oyuncusunuzdur. E ğ e r her şey bu k ad ar basit ol­ saydı, ortalıkta şu ankinden çok d ah a fazla oyuncu olurdu. İşte bu yüzden hayvan egzersizlerine geçm ek istiyorum . Bir h ayv an at bahçesine gidip kendinize bir h ayv an seçin ve onu ince­ leyin. H areketlerini, çıkardığı sesleri gözlem leyin. Bir m aym unun yaşam ını inceleyin ki yaptığı bazı şeylerin aynılarını yapabilesiniz. H epim iz toplum sal yaklaşım lara tabiyizdir. O nlar arkasında saklanabileceğim iz bir kalkan görevi görürler. H ayvan egzersizle­ rinin am acıysa, oyu n cu yu bu toplum sal m askesinden ve u tan gaç­ lığından kurtarm aktır. Bir h ayvan olm ak, insana özgü olm ayan hareketler yapıp sesler çıkarm ak, o yu ncu n un rezil olm a endişesi­ ni, aptal gibi görü nm e korkusunu azaltır. Sizin sahnenin ö zgü rlü ­ ğünü tecrübe etm enizi istiyorum , h er şeyi, bir şeyi yapabilecek ce­ sarete sahip olm anızı. M aym un gibi haykırm ayı öğrenin. Kuş gibi ötm eyi, aslan gibi kükrem eyi. U tangaçlığınızdan k urtulun, yeteneğinize özgü rlü ğü ­ nü bahşedin. Kendinizi son rad d ey e k ad ar kullanın.

84

Stella A dler Bir h ayv an olarak kim o ldu ğu n u zu bilmelisiniz, am a nasıl tep­

ki vereceğinizi değil. H ay v an olm ak size anlık davranışlar geliştir­ m eyi öğretir. K ork tuğu nu zd a bir şey yapm , acıktığınızda başka bir şey. D aim a belli ve kesin şeyler yapm , genellem elerden kaçının, yaptığınız her neyse onu tam , son rad dede yapm . Bir hayvanla sahneyi paylaşm anın tehlikeli yanı da zaten budur: O nlar h er şeyi en son rad d ed e yaparlar. Aynı şey Z ero M ostel için de geçerliydi. O yüzden öğrencileri­ m e sahneye asla bir h ayvan la, bir çocukla, ya da Zero M ostel'le çıkm am alarını öğütlerdim . Bir hayvan olarak size anlık d avran m a dürtüsü kazandıran sağlam b ir benlik d u yg u su n a sahipsinizdir. Bir kedi y av ru su y sa­ nız meraklısınızdır, am a aynı zam an d a ürkeksinizdir ve iri h ay­ vanlardan korkarsım z. E ğ e r bir güvercinseniz kendi işinize bakar­ sınız, tehlikeyi gözlem lersiniz v e ondan u zak d u rursunuz. Bir h ayv an a d önüşm ek son derece yararlı bir egzersizdir. Ken­ dinize her gün onbeş dakika h ayvan ve kuş sesleri çıkaracak bi­ çim de bir p rogram hazırlayın. Bu size sesinizi farklı biçim de kul­ lanm ayı öğretecektir. A yrıca bunu yapm ak yapabildiğinizi bilme­ diğiniz seslerden de sizi h ab erd ar edecektir. L au ren ce O livier'nin en akılda kalıcı rollerinden biri, insanla­ rın S h ak esp eare'in y azm am ış old u ğu nu düşünm eyi tercih ettiği, Titııs A nd ro nicu s oyunundaki başroldü. Bu oyun tüyler ürpertici olaylarla v e fazlasıyla ateşli şiirlerle bezenm iş bir oyundur. Buna karşın büyük bir oyu ncu kötü bir oyunu bile u n utulm az bir şeye dönüştürebilir. O liv ier'y i Titus rolünde izleyen hiç kim se onun insanın kanmı d on d u ran çığlığını u n u tam az. Kendisi de bir keresinde bu çığlığın kendisini bir kakım olarak hayal etm esiyle ortaya çıktığını anlatm ıştı. Kakım , kürkü için avlanan bir h a y v an ­ dır. Kürküne z a rar verm eyecek biçim de yakalam anız gerekir. Kakım buza tuz dökülerek yakalanıyor. Kakım tuzu yalad ığın ­ da dili b u za yapışıyor ve tuzağa dü şm ü ş oluyor. O livier'nin çığlı­ ğı da tuzağa düştü ğü anı hayal etm esiyle ortaya çıkmıştı. Bir hayvanı taklit etm ek size bedeninizle ilgili inanılm az dere­ cede çok şey öğretir. Bir m ay m u n gibi adım atlayarak koşm ak m üthiş bir özgürlük v e m ü thiş bir çeviklik gerektirir. H er h ayv a­

A ktörlük Sanatı

85

nın kendine özgü hareketleri v ard ır; siz bu hareketleri yeniden y a ­ ratm ayı başardıkça, genel an lam d a hareketlerinizin menzili de o k adar genişleyecektir. Bedeninizin kontrolünü eline aldığınızı hissettiğinizde kalçala­ rınızı, dizlerinizin ya da om uzlarınızın oyn am am asın a özen göste­ rerek biraz oynatın. U nutm ayın, yaln ızca kalçalarınızı. Bu değişik­ liği kontrol etm e konusundaki yetiniz, profesyonelliğinizi sına­ m ak için iyi bir araçtır. T ü m bu egzersizlerin kendilerinin ötesinde bir am acı var. Bir ses kontrolünü ya da fiziksel kontrolü elinize aldığınızda, bir h a y ­ vanı taklit ettiğinizde, bu sizi d ü n yaya farklı bir açıdan b ak m aya iter. Ayrıca sizi daha farklı h areket etm eye ve konuşm aya teşvik eder. H er d u ru m d a kendine ö zgü koşullara tepki v eriyorsu n u zdur. E ğer gerçek, d ü rü st v e içten bir tepki verirseniz, o yun cu lu ğu ­ nuzun y ap ay bir yam kalm az. Bir karakteri oluşturan hissettikleri değil, yaptıklarıdır. H isset­ m ek yapm aktan doğar.

86

Stella A dler

Ders Sekiz E Y L E M L E R İ Ö Ğ R EN M EK

19. yüzyılın sonlarında başlayan m odern tiyatroda, tartışm ak­ tan daha önem li bir eylem yoktur. Ib sen ile başlayan tiyatrod a bir oyunun eşit önem taşıyan iki düşüncesi, iki bakış açısı olmalıdır. Bundan daha da önem lisi, iki gerçeği. O yun bu gerçekleri eşit bir ağırlıkla izleyicinin gözleri önüne serer, izleyiciye de hangisini kabul edeceğine k arar verm ek kalır. Bir Bebek Evi oyu n u nu n son u nda N ora T orvald 'd an ayrılm a düşüncesini açıkladığında, Torvald ona, "Senin öncelikli görevin kocana ve çocuklarına k arşı," derken, N ora da ona, "H ayır, benim öncelikli görevim kendim e karşı," diye yanıt verir. Oyunu ilk izleyen izleyici için N ora'nın açıklam ası şok etkisi yapar. Bunu ılımlı karşılarız, am a oyunun etkili olm ası için hem Torvald'm hem de N ora'n ın göreve ilişkin düşüncelerinin bir de­ ğeri olduğunu d ü şü nm em iz gerekir. N ora'nın tarafında yer alm a­ ya meyilliyizdir. D urum böyle olduğunda da ortad a oyun diye bir şey kalmaz, çünkü m ü cad ele yoktur. İzleyicinin önce bir fikri so n ra da diğerini akla yatkın bulm ası gerekir ki tiyatroyu terk ettiklerinde hâlâ fikirlerle b oğ u şu y or ol­ sunlar. Çoğu m od ern oyun y a z a n için oyuncuların fikirleri tartışabile­ cek d urum da olm ası son derece önemlidir. "T artışm ak " eylem ini anlayabilm ek için de "k o n u şm ak ", "çen e çalm ak ", "soh b et etm ek " gibi bazı eylem lerden başlam akta y arar vardır. T

"K on u şm ak ", iletişim in en tem el biçimidir. Sürekli konuşuruz ve bunu ciddiye bile alm ayız. G ünlük y aşam d a, ulusal ekonom i

Aktörlük Sanatı

87

ya da uluslararası politika gibi bize bir şey ifade etm eyen ciddi şeyler ü zerine konuşur dururuz. Tüm yaşam ım ızı bu tarz şeyler ü zerind e konuşarak, am a onla­ rı tecrübe etm eyerek geçiririz. Ayrıca konuşurken dikkatle dinle­ m eyiz. K onuşm am n bir başka tipik özelliği de sürekli birbirimizin sözünü kesmektir. Bir eş seçip kirli duvarları boyam ak tan ya da bozuk ışıkları v e­ ya kanepeyi onarm aktan bahsedin. Ses tonunuz olağan, d oğru ­ dan, am a d u yg u su z olmalı. "Ç en e çalm ak ", günlük konuşm alarım ıza yakındır, am a önem ­ sizdir. Kulağa gelişinden de anlaşılacağı gibi belirgin bir hafifliği vardır. Ç oğu zam an görüşleri tartışm ayız, h atta pratik meseleleri bile konuşm ayız. Adı üstünde, çene çalıyoruz. "A a , ne güzel şap ­ ka. Bu ton m avi elbisene çok iyi g itm iş." Birbirim ize "N asılsın ?" derken bile aslında u m u rsam ıyoru zdur. Bu yalnızca diyalogu başlatm ak için bir yöntem dir. O neden­ le de asla, "Sorm an ilginçti, sol ayak bileğim de çok garip bir ağrı var," diye bir yanıt verm iyoruz. Ç oğu zam an "İyiyim . Sen nasıl­ sın?" dem ekle yetiniyoruz. "Ç en e çalm ay ı" betim lem enin bir yolu da "laklak ettiğini" sö y ­ lemektir. Bu çene çalm anın hoş, kibar, h avai ve hafif olduğunu, am a b oş olduğunu gösterir. Ö nem li değildir, hiçbir şey ona bağlı değildir, yalnızca vakit öldürm enin bir yoludur. A slında "çen e çalm ak" sahte bir eylem dir. A rabaya binm ek için evim den çıktığım anda şoförüm biliyor ki kim seyle tem as kurm a havasında değilim . O na, "Sizi görm ek ne g ü zel," diyorum , o bu sı­ rada yola çıkmış oluyor. Bir önem i olm adığını o da biliyor. G ayet norm al ve sahte. Bu yüzden de çene çalm ak beni rahatsız ediyor. Çene çalıyo­ rum , am a kontrol edilem eyecek bir eylem olduğu için, yaşam ım ın her anında dedikodudan sakındığım gibi ondan da sakınm aya ça ­ lışıyorum . D edikodunun am acı söylem ek istediğiniz şeyi büyüt­ mek, kızıştırmaktır. Ona sanki kim senin bilm em esi gereken bir şe­ yi söylü yorm u şçasın a bir sır niteliği kazan d ırarak onu olduğun­ dan daha önemli gösterm ektir. Bilinçli olarak "çen e çalm ak" iyi bir egzersizdir. K as belleğini

88

Stella A dler

geliştirm ek için yaptığım ız diğer egzersizler gibidir. O rad a yaptı­ ğım ız fiziksel kaslarım ızı nesnelerin farklı ağırlıklarına alıştırm ak­ tı. Burada da zihinsel kaslarım ızı h er türlü d iyalog türünün farklı ağırlıklarına alıştırıyoruz. Ç ene çalm akta yüksek ağırlıklar yoktur. O labildiğine hafiftir. Tabii aran ızd an hiçbir diyalog türüyle tanışıklığı olm ayan bazı­ ları için çene çalm ak bile pek kolay olmayabilir. Bir eş seçin ve "ç e ­ ne çalın". Şunu u n u tm ayın ki bu bir çeşit sözlü badm inton'dur. (Tenise benzer bir oyun) Tenis k adar üst düzey bir enerji, hüner, ya da çaba gerektirm ez. O lay topu ileri geri fırlatm aktan ibarettir.

"T artışm a" noktasına d oğru ilerlem em izde bir sonraki adım "sohbet etm ek " olacaktır. Aynı "çen e çalm ak" gibi "sohbet etm ek " de hafif seviyededir. H avai v e kibardır. "Ç en e çalm ak "tan fazla bir ağırlığı olm asa da, kendine özgü sosyal koşulları vardır. O rta ve ü st sınıfı ifade eder. Resmi bir akşam yem eği davetine gittiğiniz zam an oradaki in­ sanlarla sohbetinizin "tartışm a" düzeyine ulaşabileceği ölçüde uyum lu bir iletişim kurup kuram adığınızdan her zam an em in ola­ m azsınız, am a b üyük olasılıkla karşınızdaki insana u laşm ak gibi bir arzu nu z yoktur. Bu yabancıyı ikna etm eye çalışm ıyorsunuzdur. Samimi olm ak için bir neden yoktur. D inlersiniz v e yanıtlar­ sınız, kim senin sözünü kesm ezsiniz. "Ç en e çalm ak" tan d aha kişiseldir; pek derinliği yoktur. Sohbet edebilm ek sosyal bir beceridir, fazlaca tanım adığınız birine dostça davranıp bir taraftan da m esafenizi bilerek ve isteyerek k orum a­ nın bir yoludur. Eskiden uçakta yanınıza yabancı biri otu rd u ğu n d a, vakit öl­ dürm ek için onunla çene çalar ya da sohbet ederdiniz. D ostça ve u yg ar davranm anın bir yoluydu bu, am a sonu b üyük b ir sam im i­ yete ya da derin konulara varm azd ı. Fazla derinleşm em enin bir yoluydu. Şu günlerde insanlar uçaklarda pek u y g ar davranm ıyor. Elleri­ ne kitaplarını ve dergilerini alıp sanki orada yalnızlarm ış gibi d av­ ranıyorlar.

Aktörlük Sanati

89

"K on u şm ak ", "çen e çalm ak" v e "sohb et etm ek " arasındaki d e­ recelendirm eyi b aşan yla yapabildiğim iz zam an, "tartışm ak " k av­ ram ıyla da başa çıkabiliriz. Fikirlerin tartışılm ası m od em tiyatro­ nun m erkezindedir. Ib sen'd en itibaren her b üyük oyunda tartış­ m a unsurlarına rastlıyoruz. S h aw 'd an O 'C asey 'e, B eck ett'a ve P in te r'a, O 'N eill'd en ve O d ets'd en A rth u r M iller'a, T en n essee W illiam s'a ve Edw ard A lb ee'y e, m o d em , natüralist tiyatro, fikirlerin tiyatrosudur. İzleyici­ yi yaşam d ak i büyü k so m lar hakkında düşün ü p öğrenm eye y ön ­ lendirm eyi hedefleyen bir tiyatrodur. E ğer sahnedeki iki kişi aynı fikirdeyse işimiz bitmiş demektir. O rtad a bir oyun, söylenecek b ir şey kalm az. M odern tiyatronun temeli iki ayrı fikri ele alabilme yetim iz ü zerine kum ludur. H e r­ hangi bir tiyatroda, dram atik bir d u ru m d a, ben tartışılm akta olan bir fikrin yandaşı olabilirim, p artnerim de karşıtı. Torvald N 0 ra'run kendisine ve ailesine karşı olan görevleri üzerinde duruyor. N ora ise kendi kendisine olan görevlerini ön plana çıkanyor. İki karşıt g örü ş öne sürülüyor ve bunlardan birini seçm e ya da alter­ natif bir yol bulm a kararı da izleyiciye kalıyor. Tartışma bittiğinde k azanan kim se olm uyor. Tartışm a unsurunun tiyatroya girişi, orta sınıfın yükselişine ve bununla birlikte kolayca belirlenen ve b üyük ölçüde kabul gören ahlaki değerlerin, daha keskin çizgilerle tanım lanm ış sınıfsal y ap ı­ nın bir p arçası olan davranış v e d eğer yargılarının yıkılmasına d a­ yanır. O rta sınıfın değerleri görecelidir. O laylara kesin çizgilerle belirlenm iş bir bakış açıları olm am ası da h er meselenin iki yönü old u ğu nu gösterir. D olayısıyla, m o d e m tiyatroda tek bir d o ğ m yoktur. Tartışm ada meselelerin ağırlık ve ciddiyet düzeyleri arasındaki farklar göz önüne alınmalıdır. Ö lüm ün kaçınılm azlığıyla hangi başkan adayına oy verilm esi gerektiği gibi konular arasında h a n ­ gisinin daha önem li olduğu yargısının yapılm ası gerekir. N ew York'un çok kalabalık old u ğu görüşünü ele alıp bu g ö rü ­ şü d ah a yüksek bir boyuta taşıyarak, aşırı kalabalığın kent yaşam ı-

90

Stel/a A dler

nrn bir parçası olduğu tartışm asını açabilirim . D ünyadaki her kent nüfus artışına tanık olacaktır. Bunu olum lu biçim de de algılayabi­ lirsiniz, nüfus artışı sorun u n un salgın hastalık gibi gadd arca ıslah edilmesini de um abilirsiniz. Tiyatroda ilgi, fikir sahibi olm aktan doğar. Birey olarak başka görü şü n ü z varken, tiyatroda başka bir görü şü n ü z olabilir. Kentli nüfus oranının aşırı artm ası gibi bir konuda tartışm aya başladığınızda konuya sadık kalmalı ve başka yollara kayıp des­ tan yazm am aksınız. Konunun dışına çıkm aya ya da genellem ele­ re sığınm aya hakkınız yoktur. "T artışm ak" fiilini diğer iletişim türlerinden ("k on u şm ak ", "ç e ­ ne çalm ak" ya da "soh b et etm ek ") ayıran ilk nokta partnerle olan ilişkidir. A dı geçen d iğer türlerde partneri tanım ayabilirsiniz. Ö nem li değildir, zira aranızdaki bağ asla pekişm ez. G erçek bir tartışm a y aratm ak için her iki partnerin de m esele­ ye karşı ciddi bir yaklaşım içinde olm ası gerekir. Bu, içeriğin önem taşıdığı ilk eylem dir; zam an öldürm ek, kişisel olm ayan bilgileri p aylaşm ak ya da kibarlık sergilem ek için bir yol değildir. H er partnerin farklı bir bakış açısı vardır, am a diğerini dikkat­ le dinler. Fikrini değiştirm eyebilir, am a dinler. Bu çene çalm a, soh­ bet ya da konuşm a değildir, tartışm adır. Bir tartışm ada her iki p artner de fikirlerle sam im i olarak ilgile­ niyor olmalıdır. Tartışm anın konusu ortak bir ilgi alanı olmalıdır. Sizin de bir oyuncu olarak her iki tarafta da y er alabilecek d u ru m ­ da olm anız gerekir. E ğ er h er iki tarafta da yer alam ıyorsanız, bu yalnızca kendinizi oynayabildiğinizi gösterir. Yapabileceğiniz en önem li egzersiz, kürtajı yasallaştırm ak gibi Önemli bir m eselede taraf tutup o yönde tartışm ak, d aha sonra da diğer tarafı tutup onu savunm aktır. Bu savu n m ayı da o k ad ar et­ kili biçim de yapm alısınız ki dinleyen biri aslında hangi tarafı tut­ tuğunuzu çözem esin. G erçek bir tartışm ada kazanm aya gerek yoktur. Bir tartışm ada partnerinizin önünü kesm eniz gerekm ez. Partnerinizin öne sü rd ü ­ ğü görü şler sizi heyecanlandırm alıdır. G örüş alışverişi size uyarı­ cı etki yapm alıdır. Bu eylem de, d iğer iletişim türlerinde çok en d er göreceğiniz bi­

A ktörlük Sanatı

91

çim de gerçek bir anlayış vardır. D eğiş tokuş doğaldır, zoraki değil­ dir. Bu, belki de m odern oyu n yazarlığın d a göreceğiniz en önem li eylem dir, çünkü izleyici tartışm adaki iki tarafı da anlam akta ve oyundaki ü çün cü partner haline gelm ektedir. İzleyiciler tiyatroyu terk edip kendi görüşlerini kurabilirler. Pekâlâ, şim di kendim ize eş seçip şu soru yu tartışalım : Bir erkek aile babası mı olmalıdır, yoksa sanatçı mı? Bir kadın aktris mi ol­ m alıdır, yoksa bir eş ve anne m i? Birkaç dakika boyunca d ü şün ce­ lerim izi düzenleyelim , son ra da tartışm aya geçelim. Kim başla­ m ak ister? Pekâlâ, H illary v e Bob. BOB: O yunculuk tam zam anlı bir iştir. Baba olm ak da öyle. Bir erkek seçim y apm ak d u ru m u n dad ır. Kadınların duru m u farklıdır. Yalnızca kadınlar çocu k sahibi olabilir. H İLLA RY: H ayır Bob, bu yanlış ve cinsiyet ayrım cılığını teşvik edici bir yaklaşım . Ben öyle hissediyorum ki... S TELLA : Canım , sözünü kesm ek zorund ayım . O nun dedikle­ riyle ilgilenm iyorsun, y alm zca konuşm aya can atıyorsun. Böyle tartışm a olm az. Tartışm a partnerinin dediklerinden yola çıkarak oluşur, senin hissettiklerinden değil. Sizin ne hissettiğinizi bilm ek istem iyorum . Sanatın başka h er şeyden daha önemli olduğunu söylediğinizde bunu haklı çık ara­ bildiğinizi bilmek istiyorum . "B en d e tıkanıp kalm am ın önüne ge­ çebilecek bir şey var," diyebilecek d u ru m d a olmanızı istiyorum . Başarılı olabilen sanatçılar, bu konuların kişisel değil de evren ­ sel old u ğun u anlayanlardır. Bir kadının ailesiyle ilgilenmesinin esas olup olm am asının, sizin h oşu n uza gidip gitm em esiyle bir il­ gisi yoktur. Bu binlerce yıllık bir g örü ştü r ve Tanrıyla başlar. Tartışm anın düzeyinin d ah a yüksek olm ası gerekir. Bu iki du­ ru m u n dün yaya neler getirdiği ya da getireceğine odaklanm ış bir d ü zeyd e olmalıdır. Son derece aydınlatıcıdır. Fazlasıyla bilgi v e rir­ siniz, am a içinde yüreğiniz yoktur. Benim "k ışk ırtm a" dediğim şey b urad a yoktur. İçinizden ken­ dinizi zoru nda hissetm ekdikçe ağzınızı açm ayın. Güzelliğinizin size yardım cı olacağını sanıyorsunuz, am a san a­ tınıza bir yardım ı olm az. Bir adım ileride başlam anızı sağlayabilir.

Stel/a A dler

92

am a sanatınızın kökü başka yerdedir. Yaptıklarım ızın bir önem i ya vardır ya da yoktur. Eğer önem i varsa, kişisel g u ru ru m u zu n y olu ­ m u za çıkm asına izin verem eyiz. Partnerine pek konuşm a şansı tanım adın. O ysaki görüşlerini su n m aya yeni başlam ıştı. E ğer tartışm adaki görü şlerd en yalnızca biri sunulursa, izleyici kendisinden ne düşünm esinin beklendiği­ ni anlar. Am a bir görü şün iki yönünü de anlam ası gereklidir. Tar­ tışma izleyicinin bakış açısını değiştirm eli, y a da en azından tartış­ m aya tanıklık etm ed en önceki d u ygu ve düşüncelerini b ir kez d a­ ha gözd en geçirm esini sağlam alıdır. Evlerine gittiklerinde yeni bir anlayış kazanm ış olmalıdırlar. Tartışma yalnızca fikirlerle ilgili değildir. E ğer h er şey fikirler­ den ibaret olsaydı, iki m akale okuyarak ya da birilerinin bize iki makale okum asıyla da aynı işi kotarabilirdik. A ncak iki katılım cı­ nın alışverişini tecrübe etm em iz gerekir. İkiniz de konuşm anıza konuyu d u yu rarak başlam am aksınız. Bu ancak resm i bir m ü n azarad a yapılır. Söylediğiniz h er şeyin duygusal bir içeriği olmalıdır. K on uşm ad an önce belirli bir ifade­ nin sizi kışkırttığını hayal edin. O nu duyun ve tepkinizi gösterin. Başlayan siz old u ğu n u zd a bile tepki gösterm elisiniz. İkinci konuşan her kim se, onu konuşm aya başlatanın ne old u ­ ğunu açıkça belli etmelidir. Yapacakları daha önce p rova ettiği tez­ leri sunm aktan ibaret değildir. Söylediğiniz h er şeyi söylem eye, si­ zi daha önce d u yd u ğu n u z bir şeyin teşvik ettiğini hissetm eliyiz. Kendinizi ifade ederek başlam ayın. Partnerinizin söyledikleri için­ de sizi, "B en buna katılm ıyorum ," d em eye ne ittiyse o rad an başla­ yın. Aksi halde sahte bir d u ru m o rtay a çıkar, olayın sizin konuşm a­ nızla başladığı bir durum . O ysa olay siz konuşm aya b aşlam adan önce başlam alıdır. Pekâlâ, şim di tekrar deneyelim . JO H N : Sanatçılar toplum a ve aileye m esafeli olm alıdır... STELLA: K ork an m sözü nü kesm ek zoru n d ayım . O rtay a koy­ duğun entelektüel bir görüş, am a Tanrı bilir sen bir entelek­ tüel değilsin. G örüşlerini ortay a koym ak için onları haklı çıkaracak, dolayısıyla da bizi onların oku d u ğu n bir y azı­

Aktöı/iik Sanatı

93

dan değil d e sen d en geldiğine ikna edecek bi? yol bulm alı­ sın. Bir oyu n cun u n evlenip evlenm em esi gerektiği sorusu entelek­ tüel b ir m esele değildir. İki görü şü de birçok yönden sav u n m ak mümkün. Evliliğin sağlam ve uzun vadeli bir kurum olm asına karşın oyunculuğun garantili olm ayan bir m eslek old u ğu nu söyleyebilirsiniz. A m a bir oyu n cu n u n sevgiye herkesten d ah a çok ihtiyacı olduğunu ve oyuncuların sevgi potansiyellerinin g ayet yüksek olduğunu da sa ­ vunabilirsiniz. Bu noktalardan hiçbirini öne sürm eyin, ta ki onları anlayana ve onların sizi uyandırdığını hissedene dek. D iğer kişiyi yanıt verm e­ ye itecek görüşlere eğilin. D iğer yönd en bakınca, oyuncular asla g ü v en d e olm adığından evlilikte de iyi bir eş olam a/acaklarını ve hiçbir kadının bir oyun cu yla evlenm ek istemeyeceğini söyleyebi­ lirsiniz. A yrıca bir oyuncu tüm vaktini işine ayırm ak durumundadır. O yun cu nu n kariyeri, onun bir aile ku rm asın a ya de evlilik ve ço ­ cu k sahibi olm ak gibi sorum lulukları yüklenmesin« izin verm ez. Bu tez, oyun cu lu ğu n neden önem li v e oyu n cu n tn tüm benliği­ ne h ü k m ed en b ir m eslek old u ğu n a k a d a r iner.

Tanıdığım her oyuncunun sah n ed en çıkıp gittiği ve oyunu y a ­ şatm ayı becerem ediği için kendini öld ü rm ek istediği olur. Bu en ­ dişeden asla kurtulam azlar. A m a siz h er şeyi bir arda elde etm ek istiyorsunuz. Böyle bir şey olası değil. A nında üretebileceğiz tek şey sah te oyunculuktur. Buna zam an la alışm ak ve kendinizi bü­ y ü tm ek zorundasınız. H aro ld C lu rm an 'la evliydim , A m erik an tiyatrosunun k u ru cu ­ su ve en b üyük adam ıyla. A tom bom basının yapım sürecinde E nrico F erm i'nin asistanlığını y apan M itchell VVilson'la da evliydim . K ü çük dü şünm edim , çünkü öyle y aşam ak istemedim. Beni b a­ bam yetiştirdi; bizim evim izd e asla geyik muhabbeti yapılm azdı. Size gün boyunca h a y at veren, so ru n çıkaran, bcylece sizi geliş­

94

S tel la A dler

tiren şeylerle dolu değilseniz sahneye çıkam azsınız. Tartışma kavranılm ası g ü ç bir eylem dir, çünkü g ayet u yg ar bir faaliyettir. Bu ülkede pek tartışm ayız, onun yerine atışırız. Taksi şoförü gibiyizdir. Ulusal m izacım ız gereği dinlem eye taham m ü lü ­ m ü z yoktur. "A tışm ak ", eylem olarak "tartışm ak " eylem inin ötesine gider. Atıştığınızda partnerinizi duyarsınız, am a aslında duym azsınız. A nladınız mı? Kafanızdaki d ü şü n ce neyse onunla yolu nu za d e­ v am edersiniz. A tışm ad a tutku ve öfke vardır. Bu eylem akıldan ve m antıktan kopuktur. "A tışm ak "tan bir sonraki aşam a "k av ga etm ek"tir. "K av g a et­ m ek ", kontrolün olm am ası ve tarafların birbirlerini n erd eyse hiç dinlem edikleri anlam ına gelir. H er yönden saldın söz konusudur. "K avg a etm ek ", bir şeyin peşinden beklemeksizin gitmektir. Atışm anın kavgaya dönü şm esinde doğal bir gelişim süreci v ar­ dır; iş k avgaya geldiğindeyse iletişim zincirinin son halkasına ulaşm ışız demektir.

A ktörlük Sanatı

95

Ders D okuz E Y L E M L E R İ Y A P IL A B İL İR HALE G ETİRM EK

Geliştirm ekte olduğunuz tekniğin bu evresinde eylem lere d air bir dağarcık oluşturm aktasınız. H er şeyin temeli eylem dir. Bir oyu n cu , oyundaki karakteri yaptıklarıyla oluşturur. Bu yüzden de oyuncu eylem leri iyi anlam ak zorundadır. O rtay a konan her eylem in kendi doğası, kendi gerçeği vardır. Sahnede sahici olm ak için, yaptığınız şeyin doğasını bilmeli, onu sahici bir biçim de yapm alısınız. H er şeyin kendine özgü bir m an ­ tığı olm alı. G erçekliği, ilerlemesi (gelişim i), başlafıgıç, orta ve so ­ n uç boyutları olmalı. Bir oyunu izleyici için anlaşılır kılan o yu n cu ­ nun eylem leridir; oyuna yaşam verip an be an gerçeğini ortay a çı­ karan, ay n ancak m antıksal öğelerle birbirine bağlanm ış fiziksel ya da psikolojik eylem leridir. M odern oyunlarda, oyun yazarı önünüze yalnızca bir taslak ya da iskelet koyar. Ona et ve kan verip oyun yazarının fikirlerini so­ m utlaştırm ak size kalmıştır. O yunun içeriğinin h ayata geçirilmesi yalnızca sizin eylem lerinizle m üm kündür. Bir perform ansı perform an s y apan sözcükler değildir. E n iyi oyu n cu bile bildiği her şeyi sözcüklere dökem ez, zira düşünceli ve iyi hazırlanm ış bir oyuncunun karakteri hakkında bildikleri m e ­ tindeki sözlerden y üz kat daha karm aşıktır. Ve bu yalnızca eylem ­ lerde görülebilir. E ylem ler üzerine çalışm anın ü ç yolu vardır. îlki, "Ben bu eyle­ mi yaptım m ı?" diye sorm aktır. İkincisiyse, "Ben bu eylem in yapıl­ dığını g örd ü m m ü ?" diye sorm aktır. E ğer her iki soruya verilen yanıt da hayırsa, üçüncü ve bazen en önem li yaklaşım hayal gü cü ­ ne başvurm aktır. Bir şişenin kapağuu açm ak gibi belli başlı hareketleri tekrarla­ m ak üzerine çalıştık. Kaslarım ızı tam olarak ne kadar efor gerekti­

96

Stella A dler

ğini öğrenecek şekilde eğittik ki hareketi ortad a nesne yokken tek­ rarladığım ızda abartm ayalım . Bunlar ufak şeyler gibi görünür, am a önem lidirler. O yu n cu lu k ­ ta bu tarz küçük fiziksel şeylerin bedene rahatça oturm ası gerekli­ dir. Bir oyuncunun rahatını en çok kaçıran şey bir hareketi g öster­ mesi, ya da şöyle bir ü zerinden geçm esidir. Eylem in gereği olan fi­ ziksel gerçekleri "g ö sterm em ek " ve "şöyle bir üzerinden geçm e­ m ek" tekniğinizin bir parçasıdır. Bu konuda hem fikir m iyiz? Bir şişeyi açm ak çok basit bir iştir, am a bir o k ad ar da eğiticidir. Bir şişeniz var... açm ak zorundasınız... am an Tanrım, bu bayağı esaslı! Am a bir bak ıyorsun u z açılı verm iş. G arip şekilde, eğ er şişe­ yi açarsanız, eğ er onu gerçekten açarsanız, zo r olan kolaylaşm ıştır, çünkü şişeyi gerçekten açm ışsm ızdır. A nlıyor m u su n u z? E ğer şişeyi gerçekten açm am ışsanız, derin bir oh çekeceğiniz o an asla gelm ez. A nlatabiliyor m uyum ? Bu bir hünerdir, beden sa ­ hici olduğunda ruh da buna tepki verir. Beden yalan söylediğin­ deyse, ruh korkar. Sahici olduğu nu zd an emin olm anın yolu, bu küçük gerçekliklere odaklanm aktan geçer. Bütün eylem lerin ayrıntıları vardır. E ğer size, "K itabınıza bir şey n o t edin," dersem , kitabınıza uzanıp sayfayı bulm ak zo ru n d a­ sınız. Yaşam ın doğası budur. Şimdi bütün bu ayrıntıların sahnede gerçek olm ası gerekm ektedir. Bu fiziksel küçük şeylerin g erçek ol­ ması gerekir. Şimdi şunu kafanıza yazın: T ü m küçük gerçeklikle­ rini içinde barındıran h i ç b i r

fiziksel

e y l e m p rovasız g er­

çekleştirilem ez. İyice uzm anlaştığınızda belki yapabilirsiniz, an ­ cak şim di şu aşam ada yapam azsınız. İster ateş yakıyor olun, ister kahve y ap ıy or olun, ister bir g öm ­ lek ütülüyor olun, isterseniz bavulunuzu topluyor olun, hepsinde eylem in tüm parçalarının gerçek olm ası gerekir. H er eylem in içe­ riği sahici biçim de gerçekleştirilm eli. Bunu gösterem ezsiniz. İn­ sanlarla konuşm ayı ya da izleyiciye bakm ayı nasıl gösterem iyorsanız, bu küçük gerçekleri de gösterem ezsiniz. G österm ek gibi bir şansınız yoktur, olay gerçekleşm elidir. H edefleriniz küçük ve başarılabilir olduğu sürece kontrolünüz altındadır. Kontrol elinizde olduğunda da yaptığınıza h ayat vere­ bilirsiniz.

A ktörlük Sanatt

97

H afta sonunda VVilmington'a gittim ve yanım da küçük bir kız vardı. Can sıkıntısına karşı savaşm a içgüdü sün e sahipti; bu bağ­ lam d a çocuklar harika birer oyuncudur. "A a a karanlıkta k ald ık /' diyord u, d ah a sonra da, "Şim di de aydınlığa çıktık." Tekdüze bir biçim de, "Şim di karanlıktayız ve şim di de aydınlığa çıkıyoruz," d em iyord u , olayın içindeki yaşam sal canlılığı yok etm ek istem i­ yordu. Yetişkinler her şeyin içindeki yaşam sal canlılığı alırlar. Bir şey­ ler uyd u rm ak , hayal gücünü kullanm ak, olan bir şeyi öld ü rm ek ­ ten iyidir. Fiziksel bir eylem üzerinde çalışm aya başladığınızda, gösteriy­ le başlam ayın. Kendinize telkinde bulunun; deyin ki, "B en bir y ö ­ netm enim . Bununla bir u ğraşayım , bakalım oluyor m u? Çünkü eğ er kolay değilse onu izleyicinin önü n de yapm ak istem em ." T

Fiziksel eylem olarak derede çam aşır yıkam ayı ele alalım. Yapı­ lacak ilk iş derenin koşullarım inşa etm ek. Terk edilm iş bir arsanın kenarında m ı? Bir orm an m ortasm da m ı? Bu yalnızca başlangıç. K üvette çam aşır yıkam a eylem ini tecrübe ederek işe başlayabi­ lirsiniz. Size biraz deneyim kazandırır, am a yeterli değildir. Sabu­ nu düşünün. Yıkadığınız şeye nüfuz ediyor, sonra suyun içine d a ­ lıyor. Bu h er yaptığınızda büyüyebilecek küçücük bir iş. H er şeyi kendinizin yapm alısınız, yaşatm aksınız. K üvette yaptığınız işle sahnede yaptığınız arasındaki fark d a budur. D erede bir külot yıkıyorum ve su yu n çam urlu olduğunu g ö rü ­ yoru m . K ülotu suyun durulaşm asını beklem ek için dışarı çıkarı­ y oru m . D ere canlı, bana fena h ald e canlı görünüyor. G ayet duru, köpük köpük, tek kelim eyle harika. A m a bu tarafı bulanık. Su tek­ ra r durulaşana kadar külotum u yık am ayacağım . D erem i çok seviyorum , çünkü o yaşıyor. H er şey onun sayesin­ de gerçekleşiyor. Derenin y ay a kalm asına, yaptığınız işteki canlılı­ ğın b ir p arçası olm am asına izin verm em elisiniz. A teş yakm ak üzerine çalışm . Rastgele yapabileceğiniz bir şey değil. Bir odunun üzerine kibriti atıp ateşin yanm asını ya da yan ar

Stel/a A d/er

98

du rum da kalmasını bekleyem ezsiniz. K âğıt parçası gibi küçük bir şeyle işe girişm eniz gerekir. Kâğıdın üzerine çalı çırpı ve küçük dallar yerleştirebilirsiniz. A teşin inşa olması gerekir. Ö nce küçük şeyleri yakm aksınız ki onlar da büyükleri yaksın. O dun en ü stte­ dir ve altındaki her şey tutu şm adan o da yanm az. Bütün fiziksel eylem ler bunun gibidir. Mantıklarını anlam anız gerekir. O nu yapılabilir hale getirm eniz gerekir. İnsanlar gerçek y aşam lan n d a rol yapm azlar. Bir anı, sonra da bir başka am y aşar­ lar. K oşullara tepki verirler. O yuncunun işi, sahnedeyken içinde bulunduğu koşullan eylem lerine yaşam verecek biçim de canlı ve hazır tutmaktır. Güçlü ve zayıf eylem ler vardır. Güçlü olm ak için bir eylem in bir sona, bir hedefe ihtiyacı vardır. "C an ım bir şey içm ek istiyor," dediğim de bu zayıf bir eylem dir, am a eğer, "C an ım kahve içm ek istiyor," dersem , işte bu güçlüdür. Bir son, bir hedef olmalıdır, ak ­ si takdirde eylem zayıftır. "Ben gid iyoru m ," zayıftır, am a, "Ben bu odayı terk ed iy o ru m ," güçlüdür. "B ir yerlere gitm ek istiyorum ," zayıftır, "P ark a gidip dolaşm ak istiyorum ," güçlüdür. H ayali bir ateş yakm ak bize h er eylemin kendine özgü bir m an ­ tığı olduğunu gösterir. M asayı hazırlam ak ya da m ektupları sıra­ ya dizm ek gibi eylem ler üzerine çalışın. M asayı hazırlam anın te­ mel taşları oldukça basittir. Bardakları, tabaklan, çatal ve kaşıkları dizersiniz, peçeteleri katlarsınız. A m a bütün bunları sahnede y ap ­ tığınızda eylem gerçek hayattaki gibi sıradan olm am alıdır, zira gerçek h ayatta kim se bu işi sıkıcı bir biçim de yapm anızı u m u rsa­ m az. Sahnede bir an bile sıkıcı olm a lüksünüz yoktur; gerçek za­ manla sahne zam anı arasındaki fark da tam bu rad ad ır; gerçek h a­ yatta bir işi y ap m ak için harcadığınız süreyle bu süreyi temsil et­ m ek için sahnede h arcam anız gereken süre arasındaki farkta gizli­ dir. G ünlük yaşam d a bir eylem in karşılığı, tamı tam ına onu gerçek­ leştirm ek için harcadığınız süreye eşittir. Sahnedeyse gerektiğinde bir insanın otuz yılı iki b u çu k saate sıkıştırılır ve karşılığı asla sü ­ resine eşit değildir. Bu bağlam da oyuncu m ektup yazm ak , kitap okum ak ya da d ü ğm e dikm ek gibi basit eylem leri gerçekleştirir­ ken bunlarm zam an olarak karşılığının ne kadar olduğunu sürek-

A ktörlük Sanatı

99

]i sorgulam ak durum undadır. Eylem i sıkıştırm ak dediğim i, şey, gerçek süreyi sahne süresine sığdırm a tekniğidir; yani yaptğınız işi kısaltm ak, düzenlem ek, ucundan biraz kesm ek anlamını gelir. Böylece izleyici ne y aptığı­ nızı eksiksiz anlam aya d evam decek , am a işi uzattığınız d u y g u ­ suna kapılm ayacaktır. İzleyici b r zam an en iyi hükm ü verecektir, fakat oyu ncu da onların tepkisiıi tahm in etm ek zorundadır. Eylem i sıkıştırm ak için önoden plan yapm ak gerekir. Sigara içm em gerekiyorsa, paket açıktı ve içinden bir iki tane sigara u cu ­ nu dışarıya çıkarm ış bakıyordu. Rolün bir p arçası olm adığı sü re­ ce sahnede sigara bulm ak için dinüp d u rm ak gibi bir lüksüm yok ­ tur. Telefon rehberinde H harfiyt b aşlayan birinin telefon n u m ara­ sını aram ak için önce H 'yi bulnak gerekir, bu da zam an alır. K en­ dimi önceden ayarlam alı ve tan olarak h angi sayfayı açacağım ı bilm eliyim . Sonra birkaç isim ıkurum ve aradığım ismi buldu ­ ğ um da da yanına kalem le bir işret koyarım . Böylece eylem i gayet gerçekçi, am a bir o k ad ar da hıdı biçim de yapm ış olurum . Bir ki­ tabın 460. sayfasını açm ak istiyırsam sayfaların arasına bir kibrit koyarım ki orayı çabucak bulableyim. M akyaj m asasm a otu run ca, imel, ruj, allık gibi şeyler sürerim . Bütün bunlar tam am en gerçekçidir, am a sahne için fazlasıyla uzundur. Ruju tazeleyip kirpiğnize bir kez rim el sürm ek yeterlidir. Sahnedeyken önü n ü zd e k c a bir ö m ü r yoktur. Eylem lerinizi can alıcı bir iki noktayı seçerekukıştırm alısm ız.

Geçen sefer konuşm a, çene olm a, tartışm a, atışm a ve kavga et­ me öğelerini içeren eylem lerin üzerinden geçtik. M o d em tiyatro­ da sık sık karşım ıza çıkan bir e le m de, oyun yazarlarının şiiri ya da şiirsel düzyazıyı kullanmakiçin sık sık başvurduğu "geçm işe d ön ü ş" eylemidir. D aha güzel duygularla hatırlanan bir geçm işe dönüşün vurgulandığı bu akskon, y aşan m akta olan anın zam an zam an çekilm ez hale gelen gereklerinden kaçm ak için bir yöntem olarak göze çarpar.

io o

Stella A dler Geçm işe dönüş eylemi m onologlarla geçm işi hatırlam ak ve ona

yeniden hayat vermektir. H atırlam ak tan farklıdır, zira hatırlam ak günlük yaşam la doğru d an ilişkilidir. Telefon num aranızı, alışveriş listenizi ya da bir m ektuba yanıt verm eyi hatırlarsınız. Geçmişe dönüş aksiyonunda insan sevdiği şeyleri geri getirir. Ö rneğin, "B ir nehir kenarında yü rü yordu m , sessiz sessiz akıyor­ du. Çok güzel bir gündü. Bir g ölge bulup oturdum . O rtalık çok sessizdi. D ağlan görebiliyordum , gökyüzüne baktım ." G eçm işe d önd ü ğü nü zde ne k adar az fiziksel hareket gerektiğini g örü rsü ­ nüz. Ç ok sayıda sözcü k kullanırsınız ve fazla bir jeste ihtiyacınız yoktur. Geçm işe dönüş eylem inin anatom isi baştan geçen olayın yeni­ den yaşanm ası ve d aha önce görülenin yeniden görülerek güzel duygularla hatırlanm asıdır. G eçm işe dönd ü ğü n ü zd e dünyadan koparsınız. Şu anda o tu rd u ğu m bu m asa benim için artık yoktur, var olan tek şey o b ahar günü n d e bulutsuz havada dağların ara­ sındaki bir vadi boyunca kıyısında y ü rü d ü ğ ü m nehirdir. Geçm işe d ön d ü ğü m d e dalıp giderim ; sözlerim şiirsel bir nite­ lik kazanır. G eçm işe dönm ek dünyayı yeniden keşfetmektir. H a­ tırlam aksa yalnızca aynı şeyi yeniden yaşam aktır, ki bu betim le­ m eye daha yakındır. Betim lem enin jestle ifadesi, elin et doğrarcasına bir hareketiyle m üm kündür. G eçm işe dönüşün jestlerindeyse el daha yum uşak, daha özgü rce akarak bir hareket yapar; adeta el sallarm ışçasına... G eçm işe d ön üğün ü zd e geçip gitm iş olan her şey belirginleşir. G eçm işe dönüş, sizi şu anki d ü nyad an koparıp geçm işteki bir zam an dilim inde yeniden yaratır. G eçm işe dönüş, çoktan kaybol­ m uş am a hâlâ içinizde y aşayan bir yaşam a kendinizi bırakıver­ m ek gibidir. Z am an h er şeyi daha belirgin kılar. Yaşam daha korkunç ya da d aha güzel olur. G eçm işe dönerek elde ettiğiniz o yaşam a sahip ol­ d uğunuzda şu anki yaşam a ihtiyacınız kalm az. G eçm işe dönüş, yaşam ınızda büyük bir değişim e neden olan eski bir olayla ilgile­ nir. Bu aksiyon daim a üst d üzey olm alıdır, asla sıradan ya da geli­ şigüzel olam az. Geçm işe dönm ek bir öykü anlatm aktan farklıdır. "K üçükken

A ktörliik Sanatı

io ı

İngiltere'ye gitm e şansım o lm u ştu ...". Bu anlatm aktır, yaratm ak değil. Bu eylem , partnerin b ir ö n em i olm adığı birkaç eylem d en bi­ ridir. Partnerinin onu d u y u p d u ym ad ığın ı um u rsam adan , kaybol­ m uş, yaln ızca kendisinin yenid en h ay at verebileceği bir şeyi geri getirm eye çalışır. G eçm işe dönüşün içinde özlem , acı v e kaybetm e vardır. K aran­ lık bir boyutta cereyan eder, aydınlık y a da neşeli değildir. A rzu Tramvayı'nda Blanche D ubois'in kaybolan zam anlarının arasında şunlara rastlarız: "D ah a çocuk denecek y aşta bir delikanlıydı. Ben d e yeni y e ­ tişiyordum . On altı y aşm d ay d ım . Aşkın ne old u ğu n u o zam an keşfettim . Bu çok birdenbire, çok m utlak bir şekilde oldu. San­ ki o zam an a k ad ar alacakaran lık lara göm ülü bir şeyin üzerine birdenbire göz kam aştırıcı b ir ışık tutulm uştu. Yazık ki talihsiz­ m işim . K ader bana oyun e tm iş ... Bu gençte tuhaf bir başkalık, öteki erkeklerde g örü lm eyen b ir duyarlılık, yum uşaklık, sıcak­ lık vardı. Halbuki hiç d e efem ine g örü n m ü yo rd u ." G eçm işe dönüşün prensibi m etni ezberlem ek değil, d ü şü n ce akışındaki mihenk taşlarını im lem ektir. Rol yapm ayın v e kim seyi bir şeye inandırm aya çalışm ayın. Yalnızca geçm işe dönüşe zam an ayırın; olayları yeniden yaşayın . K endi içinizde geçen bir m onolog olduğu için bir partnere ihtiyacınız yok. E u gen e O 'N eill'in U fuk­ ların Ö tesinde adlı eserinin ilk perdesindeki R obert'ın m onologun­ d a konu, yaşam aya, denize ulaşıp onun gizem li gücünü tecrübe etm eye dair bir rüyadır. G eçm işe dönüş ak siyonunun p rovasın d a gerekli ad ım lar önce­ likle geçm işe dönüş için zem in h azırlam ak v e onu kendinizin y a p ­ maktır. G eçm işe dönüşte dü şün celerin belli bir akışı vardır. Bu akı­ şı sözcüklere öyle bir dökm elisiniz ki, fikirler sizin içinizde olsun, sözcüklerin içinde değil. Akışı m etin d en bağım sız olarak kendi sözcüklerinizle dold u ru n ki y azarın sözleri size ait olsun. G eçm işe dönüşe b aşlam ad an ö n ce sahnede bir tur atın. A m a bir yere gitm eden yü rü m eyin , kafan ızda başlangıç için bir görün ­ tü belirleyin. Bu sahnede b ir n esn e olabilir, örneğin kanepe ya da m asa. Bir y erd en başlayıp so n ra on u n ötesine gidersiniz. N esne­ den itici gücü aldıktan son ra kanep eyle veya m asayla işiniz biter;

i02

Ste/la A d/er

böylece zihninizdeki yalıtılm ışlık halini, bir başka zam an v e m e­ kâna gidişinizi hissedebiliriz. G eçm işe dönüşün tekdüzeliğinin önüne geçm ek için z am an zam an odaya ve şimdiki zam an a dönüp sonra yeniden geçm işe geri gidebilirsiniz. Ufukların Ö tesin de'd e Robert, geçm işe dönüşünde R uth'un varlığını kabul ediyor, d oğ ru d an ona sesleniyor: "Tarlaların ü zerind en tepelere d oğru bakardım , o rad a bir yerlere d oğru, h er nasılsa bir süre sonra çektiğim ne acı varsa onu unutup hayal k u rm aya başlardım . Bilirdim ki deniz o te­ pelerin ötesinde bir y erde y atıyor; annem ler öyle söylem işti. Denizin neye benzediğini m erak ederdim ; k afam da onun bir resmini çık arm aya çalışırdım . O zam an lar çok uzaklardaki o deniz benim için dünyadaki en büyük gizem di, hâlâ da öyle. Şimdi beni nasıl çağırıyorsa o zam an da çağırırdı. Bazen de gözlerim sanki denizi ararm ışçasın a tepelere d oğru ilerleyip, u zaklarda kaybolup giden o yolu takip ederdi. B ü yü yü p de ye­ terince güçlü o ld u ğu m d a o yolu takip edip onunla birlikte de­ nizi bulacağım a kendim e söz verirdim . Gelin görü n ki bu yol­ culuğum un tek nedeni çok önceleri verdiğim o sözü tutm ak ." Sahnelem e n o tların d a O 'N e ill, "E v e t g ö rü y o ru m ," d iyen R uth'un, "R obert'ın çocukluğundaki rü yalan nı anlatan ince m ü zi­ kal sesinden etkilendiğini," yazm ıştır. Robert d evam eder: "O zam an lar yaşam ım daki m utlu anlar bunlardan ibaretti, pencereye gidip hayal k urm ak. O günlerde yapayalnız kalm a­ yı severdim . Tüm değişik gün eş batışı tiplerini ezbere bilecek biçim de öğrenm iştim ; bütün o güneş batışları tam b urada gerçekleşirdi, ufukların ötesinde. Git gide dünyanın bütün harika­ larının o tepelerin d iğer tarafında gerçekleştiğine inanm aya b aşlam ıştım ." Bu m onologda, Robert derdini net bir biçim de anlatabilm ek için uğraşıyor, el yord am ıyla yaşam ının kaynaklarını arıyor. H er insanın zam an zam an yaptığı gibi gerçeğe bağlanm aktan kaçıyor ve yaşam ının ana kaynağına, yani denize dön m e özlem i d u yu yor; böylece hayatı daha içgüdüsel olarak yaşam ayı um uyor.

A ktörlük Sanatı

103

G eçm işe d önüş başlı başm a bir eylem değildir. Bir eylem in ey ­ lem olm ak için biraz içeriğe ihtiyacı vardır. Ö ylesine geçm işe d ö­ nem ezsiniz. Belli bir konuda geçm işe dönebilirsiniz, sizin için önem li olan bir konuda. Kaybettiğiniz yuvanız, d ö rt bir yan a d a­ ğılan aileniz hakkında geçm işe dönebilirsiniz. A ile yaşam ım n neredeyse tam am en ortad an kalktığı g ü n ü ­ m ü zd e bile, kaybedilm iş bir aile en etkili geçm işe d önüş tem ala­ rından biridir. G ün üm üzde gençler onsekiz yaşm a geldiklerinde ailelerini terk ediyor; o eve yalnızca ziyaret için dönüyorlar. Ö ğ­ rencilerim in çoğu evlerinden uzak. A ncak aile yaşam ı Jo h n Van D ru ten 'in A n n em i H atırlıyorum eseri gibi eserlerle gözler önüne serilebilir. İşte K atrin'in ailesini hatırlayışı: "Belki kom ik, am a geriye baktığım da h ep N els'i, C hristine'i • v e kendim i neredeyse b ugünkü h alim izde g örü yoru m . Sanırım b unun nedeni insanın sürekli g örd ü ğü kişilerin kafasm da dai­ m a aynı yaşta kalm ası. A m a D ag m ar farklı. O h er zam an aile­ nin bebeğiydi, o yüzden ben de onu bebek olarak g örü y oru m . H atta annem bile, kom ik am a onu hep kırklı yaşlarında g ö rü ­ yoru m . H er zam an kırk yaşında değildi y a!" Ö ğrenciler bu m etni çalıştıklarında, annenin giydiği etek ve bluz gibi giysileri, ayakkabıları, taktığı m ücevherleri, "h e r C u m a r­ tesi gecesi annenin m utfak m asasm d a oturu p babanın küçük bir zarf içinde getirdiği paraları sayışını," betim leyerek dönem i kafa­ larında canlandırm aya çalışırlar. Bir m onologu kendi sözlerinize dökerken kafanızda belli bir görü n tü olmalı. Sözcükler yerine bir yerle başlayın, bunu hep söz­ cüklere tercih edin. E ğ er bir plajdaysanız, plajdaki ne gibi bir a y ­ rıntı anneyi hatırlam anıza yard ım cı olur? D eniz kabuklarından başlayın. Sizi uygun ruh haline sokacak bir şey yapın. Şu an o rta­ da aile diye bir şey kalm am ış. G eçm işe dön ü şün ü zd e onları yeni­ den bir aray a getirm elisiniz. Seçtiğiniz nesneler size yard ım cı olabilir, ya da aksine işinizi zorlaştırabilir. Ö rneğin bir rad yo, m ekanik bir cihaz, yanlış bir se­ çimdir. O nun yerine d oğaya dönün. R ad yo bir anda içinizi buz kestirebilir.

Stella A dler

104

Ö rneğin bir öğrencim in b ir şişe birayı hiç faydalı bulm adığım hatırlıyorum . W illiam S a ro y a n 'ın O hio'da bir çiftlikte geçen bir çocukluğu konu alan Hayatı Yaşamak adlı eserini kendi sözlerine uyarlıyordu, sahnede bir m asaya oturdu. Ö nüne bir şişe bira, bir de kocam an bir bira b ard ağı koyup şişenin y an sım b a rd a ğ a b o ­ şalttı, sonra d a biradan bir y u d u m alıp ailesinin ekonom ik b u n a­ lım sırasında nasıl çiftliklerini kaybedip de kent m erkezine taşın­ m ak zorunda kaldığından sö z ettiği m onologuna başladı. Vakti geldiğinde m on ologunu kesip partnerine d ön d ü v e g ü n ­ lük konuşm aya u ygu n bir ses tonuyla, "İşte o zam an C h icago'ya taşındık," dedi. Daha sonra da o dalgın geçm işe dönüş m od un a geri döndü. A m a birayla bira bardağı, bu geçm işe dönüşün kişisel­ liğine ve hassaslığına göre çok sıradan kalmıştı. Bira yalnızca m i­ desinin içini dold urm uştu , geçm işe dönüşünün değil. Ö ğrenciler yüklü içeriği olan kaynaklara b aşvu rm ak ta gön ü l­ süz görünüyor. Yukarıdaki gibi bir öykünün sıradan gerçeklerinin içindeki trajik d ü zeye inm eye, bir adam ın ev ihtiyacı, bir ailenin hazin yıkımı, hayatın faniliği gibi d ah a büyük gerçekleri görm ey e hevesli değiller. W ordsw orth d er ki: "Şiir sükûnet içine yığılm ış duyguların bü­ tünüdür." İçine şnrsel nitelikler ekleyerek lise m ezuniyetinize geri dönün. "O gün en sonunda gelm işti! O rada bir salon vard ı... kon­ ferans salonu !". D oğal g österm ey e çalışm azsınız. O y üzd en doğal bir ses tonuyla geri gitm eye de çalışm azsınız. "M ezu n iyet v ar m ıydı? Var mıydı gerçekten? Bir elm a ağacı var. Bir de sam an ara­ bası." Onü gerçeğinizin içine taşım am alısınız, sükûnet içinde kalm a­ lı. Bu kaybolm uş dünyayı yeniden y aratıp yaratam adığınıza bak­ malısınız. G eçm işe dönüş, g ayet şiirsel bir eylem olm ası açısından, yalnızca bu d ü n yay a d ayan am ay an insanlar tarafından uygulanır. G eçm işe dönüş rü y a görm ekle ilişkilidir. H er iki eylem d e de bedeninizle olan bağlantınızı yitirirsiniz, ancak etkiyi hissetm ek için kendinizi fazla zorlayam azsın ız ve haddinden hızlı gid em ez­ siniz. Onu ilk kez gerçeğe dönüştürm elisiniz. K asabam ız'ın m u ci­ zesi bu. Koşan bir çocuk, bir elm a ağacı... ikisi de ölm üş, siz onla­ rı geri getiriyorsunuz. İnsanoğlu, geçm işe d air bellek gibi ekstra

A ktörlük Sanatı

105

bir boyu ta sahip. İlginçtir ki, bu ekstra b oyu tu sahneye de taşıya­ biliyorsunuz. G eçm işe d önüşün içinde bir m ucize vardır. "Ve canlılardı...". Yaşam ın m ucizesi... çok uzu n sü re önceydi, am a ben hâlâ görebili­ yoru m . M ucizeyi yenilem eye d evam edin.

Bir sonraki ders için bazı egzersizler: İçinde dik d u ran bir piyano ve 1900'lerd en notalar, bir dikiş se­ peti, sallanan sandalye, bir anne ve eski bir aile albüm ü bulunan eski m oda b ir taşra odası oluşturun. O zam anki yaşam ınıza d ö ­ nün, nasıl giyindiğinizi, neler yaptığınızı, piyanoyu kimin çaldığı­ nı, annenize nasıl yard ım ettiğinizi gözü n ü zde canlandırın. Bir tavan arası yaratın ; çatırd ayan m erdivenlerden çıkışınızı, görd ü ğü n ü z örü m cek ağlarını ve eski sandığı hatırlayın. Sandıkta­ ki eşyaları gözü nü zün önüne getirin: Kırık bebeği, 1900 yılında bir partiye gitm ek için giydiğiniz elbise üzerinizdeyken çekilm iş fo­ toğrafınızı... G eçm işe dönerek eylem d en uzaklaşm a ve sonra da eylem e ge­ ri dönm e konusunda pratik yapın.

Stella A dler

io 6

Ders On EYLEM DAĞARCIĞI OLUŞTURMAK H epiniz b uraya nasıl oynan acağın ı öğren m ek için geldiniz. Ben d e sürekli size nasıl o y n a n m a y a c a ğ ı n ı öğretm ek istediğim i söyleyip duru yoru m , eylem leri yerine getirm enin belirgin mantığı hariç. Sahnede bir oyu n cu d an y ap m ası istenilen şey hayatın kendisi k ad ar geniş ve sınırsızdır. E m rin d e olm ası gereken harek etler sil­ silesi ise u çsu z bucaksızdır. O yunculuk öğrencilerinin ilk işi eylem dağarcığı o lu ştu rm ak olm alıdır. "K on u şm ak ", "çen e çalm ak ", "soh b et etm ek ", "ta rtış­ m ak ", "atışm ak " ve "k av g a etm ek " gibi eylem leri geçen dersleri­ m izde gözden geçirdik. G eçm işe d ön ü şün ne anlam a geldiğini in­ celedik. Ç alışm aya değer birçok eylem vardır: göz kulak olm ak, öğren­ m ek, öğretm ek, ders çalışm ak, ifşa etm ek, itiraf etm ek, u yan d ır­ mak, kınam ak, acı çekm ek, beklem ek; sabırsız olm ak, telaşlı ol­ m ak, şaşırm ak, dua etm ek, alm ak ve satm ak, tavsiye etm ek... Bun­ lar, görece önemli ve sıklıkla kullanılan eylem ler olm akla birlikte bunlardan çok daha fazlası da bulunm aktadır. Bunların her biri kendine özgü koşullarda oluşur ve h er biri oyu n cun u n bir p artnerle çalışm asını gerektirir; geçm işe dönüş, kendini ifşa etm e v e rü y a g ö rm e gibi eylem ler hariç. İçinde bulu­ nulan koşullar ve birlikte çalışılan partner, eylem i so y u t b ir eylem olm ak tan çıkarır. Z ay ıf ve güçlü eylem ler hakkında d aha ö n ce ko­ n uşm uştuk; herhangi bir eylem i güçlü kılm ak için koşullar ve p artn er çok önem li bir rol oynar.

"G öz kulak o lm a" eylem ini ele alalım . E ğer göz kulak olm a ey ­ lem inin hedefi olarak bir kaktüsü ele alırsak, söz konusu eylem in

A ktörlük Sanatı

107

oldukça zayıf bir eylem olacağını söyleyebiliriz; zira kaktüs nere­ deyse hiç bakım gerektirm ez. F ak at g ö z kulak olm a eylem inin he­ definde hasta bir arkadaşınız v arsa, söz konusu eylem daha güçlü ve çok daha ilgi çekici olacaktır. Eylem lerin doğası aynı zam an d a onu kimin gerçekleştirdiğine bağlı olarak da değişir. E ğer eylem i y apan kişi bir doktorsa, eylem , yaşlı b ir göçm enin ya da bir çocu ğu n yapacağın d an oldukça fark­ lı olacaktır. H adi bir egzersiz yapalım . Bir ağacın yüksek dalındaki y u v a­ sından yere düşen yavru b ir kuş hayal edin. Sanki kanatlarından biri yerinden çıkacakm ış gibi y erd e sere serpe uzanan çaresiz bir yavru kuş bu. Ö yle g ö rü n ü yo r ki ölecek. O na nasıl göz kulak olur, bakardınız? Sahneye kim çıkıp bunu d enem ek istiyor? Çok güzel. Şimdi herkes sahneye çıksın ve yere eğilsin. Yaralı y av ru y u çok dikkatli bir şekilde y erd en alıyorsu nuz. Bu arad a B rad'in n e y a p ­ tığını g örü y or m usunuz? Yere bir m endil sererek yaralı kuşu bu şe­ kilde kaldırm aya çalışıyor. H epiniz yaptığı işe tam am ıyla kendini­ zi verm iş görün ü yorsu nu z. Seth, hareketlerin baştan savm a görü ­ nüyor. H ayatın boyunca h iç y aralı bir h ay v an a bakm adın mı sen? Şimdi Sarah sahneye çık ve b ir h ayv an a bakıp ona g ö z kulak olm a konulu küçük bir o yu n yarat. SA R A H : Küçükken bir k aplum bağam vardı. Ona Gretel ismini verm iştim . O nu bahçeye çıkarm ak tan büyük zevk alır, y ü z ­ m esi için bir kaba su k o y ar ve yem esi için de yeşil salata yaprakları hazırlardım . G ünlerden bir gün yan dairede y a ­ şayan küçük bir ço cu k onu çaldı ve G retel'i hayatım boyun­ ca bir daha görem eyeceğim i d üşünerek çok korktum . A m a Gretel yolunu bularak tekrar b ah çeye dönm eyi başardı ve buna çok sevindim . STELLA : M ükem m el, Sarah. Bize bir h ayvan a bakm anın ne an ­ lam a geldiğini tüm yönleriyle açıklayan güzel bir oyu n ser­ giledin. K aplum bağaya bakarken onun kendisine ait bir ha­ yatı olduğunu da anlam ışsın. Aynı zam an d a bize hikâyenin küçüğü veya bü yüğünün olm adığını da gösterdin. Onları küçülten sad ece oyunculardır.

ıo8

Stella A dler Birçok kez P ab lo C asals'ı viyolonsel çalarken dinledim . O nun­

la sizin aranızdaki fark Pablo C asals'ın hiçbir şeyin küçük olm adı­ ğını bilmesidir. H içbir nota diğerinden daha önem siz olam az. Şu ana k ad ar sıradan bir insan d ü zeyinde herhangi bir şeye g öz kulak olm ak eylem ini çalıştık. E ğer bu eylem i profesyonel d üzey­ de yapm ak zoru nd a kalsaydınız -b i r doktor v eya bir hem şire ola­ ra k - bu insanların işlerini nasıl yaptıklarını gözlem lem ek için bir hastaneyi ziyaret etm ek ve gördüklerinizin, sizin ikincil doğanız haline gelene k ad ar pratiğini y ap m ak zorunda kalacaktınız. Aynı zam an d a aram an ız ve incelem eniz gereken şey insani ça­ tışmanın kendisidir. M o d em tıp anlayışında hastane, h asta ve doktorların hepsi m ekanik hale gelmiştir. Kalbi devreden çıkartıp sadece m ekanik olarak ilgilenm e aşam asına gelinmiştir. Bir h asta­ ya bakma eylem iniz ondaki karşı eylem i uyarıp harekete geçire­ cektir: "Tam am , u n u t gitsin. Beni aldatam azsın, asla iyileşem eye­ ceğim ." Karşı eylem i kelim eler yerine devinim e dökm ek için, hastayı canlandıran oyu n cu gözyaşı dökm eli veya bunu saklam alı ya da yalnızlık, korku v e izole edilm ekten d u yduğu acıyı anlatm ak için bir şeyler yapm alı. D oktorun neşeli bir şekilde o d ad an çıktığı ve hastanın da g özyaşın a b oğu ld uğu bir o y u n daha iyi olm az mı? Bu bize neyi anlatıyor? H astanenin mekanik çalışması ile insan kalbi arasında daim a bir çatışm a bulunduğunu. Birer oyuncu ola­ rak bizler insani çatışm a olgusunu aram alıyız; zira eğer metni yo­ rum suz bir şekilde canlandırırsanız, hiçbir şey olm az. Ve hasta ölür. Bir keresinde öğrencilerim den birine, eğer hastası bir aktris ol­ saydı ona nasıl bakacağını sorm u ştu m . Bana verdiği cev ap aynen şöyleydi: "O na gönderilen bütün tel­ g raf ve notları alır ve kendisine g ötü rü rd ü m ." "B u çok fazla o lu rd u ," d edim . "Ö lçü, sahnede göz önünde en fazla bu lu n d urm an ız gereken şeydir. Bir şeyi sıkıcı olm aya başla­ m ad an sahneye ne k ad ar zam an d a gerçekleştirebileceğinizi çok iyi hesap lam ak zorund asın ız. Ö nem sem ediğiniz bir sürü şeyi sahne­ ye getirm em elisiniz." Sahnede bu k ad ar çok şey y ap m ak zoru nd a değilsiniz. Stan islavski gerçekten çok yerin d e bir şey söylem iş:

Aktörlik Sanatı

109

"Yaptığınızın % 99'u n u atın. G eriye yine d e tiyaro için fazla olan bir % 100 kalacaktır." İşte bu yüzden bu eylem leri çalışm ak zorundayım Eylem lerin özlerini nasıl ileteceğim izi anlam alıyız. Birine g öz
View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF