Slavoj Zizek - Paralaks

April 2, 2017 | Author: onrby | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download Slavoj Zizek - Paralaks...

Description

İÇİNDEKİLER

T Ü R K Ç E BASKIYA Ö N S Ö Z

viii

GİRİŞ: DİYALEKTİK MADDECİLİK KAPIYA DAYANDI I

2

YILDIZ PARALAKSI: O N T O L O J İ K F A R K I N T U Z A K L A R I 1

15

Ö Z N E , BU " Y Ü R E Ğ İ S Ü N N E T E D İ L M İ Ş Y A H U D İ " Gıdıklayan Nesne

.

Kantçı Paralaks

.

16

(Kantçı) Çatışkıların

Ruhundan (Hegelci) Somut Evrenselliğin Doğuşu . Efendi-Gösteren ve O n u n Değişiklikleri

.

Eleştirisinin Paralaksı

.

Soave Sia II Vento... .

Politik Ekonominin

"... ce seul objet dont ie néant s'honore"

2 M A D D E C İ BİR T E O L O J İ İ Ç İ N YAPI T A Ş L A R I Bir Delikanlı Leydiyle Karşılaşır Die Vërsagung

.

.

Bir Hegelci Olarak Kierkegaard

Saf Fedakarlığın Tuzakları

Bir Kantçı Olmanın Güçlüğü

.

68

.

Enkarnasyon Komedisi

Politik Bir Kategori Olarak Odradek

.

.

.

Çok Fazla Yaşam!

BİRİNCİ A R A : K A T E ' İ N SEÇİMİ YA DA HENRY J A M E S Ï N M A D D E C İ L İ Ğ İ

II

124

G Ü N E Ş PARALAKSI: HİÇKİMSE OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

145

3 T A N R I S A L BOK O L M A N I N D A Y A N I L M A Z A Ğ I R L I Ğ I Güneş Yanığı

.

Daha Birçokları

Mağaranı Seç! .

Bozumuna Direnişler

.

Kopernik, Darwin, Freud ... Ve

Yeni Bir Görünümler Bilimine Doğru .

Tanrı Devreye Girdiğinde

Yücelikten Çıkarılmış Nesnesi

.

.

.

Büyü

İdeoloji Sonrasının

Tehlike mi? Ne Tehlikesi?

146

4

ÖZGÜRLÜK DÖNGÜSÜ "Önvarsayımları Koyutlamak"

200 .

Bilişselci Bir Hegel?

Saydamsızlık

.

Yanılıyor

Hegel, Marx, Dennet

.

.

Bilinçdışı Özgürlük Eylemi

.

BASKIYA O N S O Z

B a n a sık sık soruyorlar: k i t a p l a r ı n ı z d a nasıl bir etik savunuyorsunuz? B ü t ü n h e p s i n d e ortak

Duygular Yalan Söyler, Ya Da, Damasio Nerede .

TÜRKÇE

Sahte

Fizikten Tasarıma mı?

o l a n bir e t i k t u t u m var mı?

.

İşte y a n ı t ı m : evet, var, a h l a k t a n y o k s u n bir etik s a v u n u y o r u m - a m a N i e t z s c h e ' n i n bizi

Ayartmanın Dili, Dilin Ayartması

k e n d i m i z e sadık kalmaya, i y i n i n ve k ö t ü n ü n ö t e s i n d e k i seçilmiş yolumuzda ısrar e t m e y e ç a ğ ı r a n ahlaksız etiği değil. A h l a k b e n i m diğer insanlarla o l a n ilişkilerimin simetrisiyle

İKİNCİ ARA: T O P L U M S A L BAĞLANTILARDAKİ

OBJET PETIT A,

ilgilidir; o n u n sıfır seviye kuralı " b e n i m s a n a y a p m a m ı istemediğin şeyi b a n a y a p m a " d ı r ;

YA DA A N T İ - A N T İ - S E M İ T İ Z M İ N Ç I K M A Z L A R I

252

etikse, t e r s i n e , b e n i m k e n d i m l e tutarlılığımla, k e n d i arzuma bağlılığımla ilgilenir. Fakat, etikle a h l a k ı a y ı r m a k için t ü m ü y l e farklı bir yol d a h a var: Friedrich S c h i l l e r ' i n naifle duy­ gusal karşıtlığı çizgisinde bir yol. A h l a k "duygusaldır," ö t e k i l e r i n i ( s a d e c e ) , ö t e k i l e r i n i n

III

AY P A R A L A K S I : BİR E K S İ L T M E P O L İ T İ K A S I N A D O Ğ R U

271

5 ARTI-DEöERDEN ARTI-İKTİDARA

272

Ontik Errance, Ontolojik Doğruluk Ederim Kalsın!

.

.

Gehıssenheh mı? Teşekkür

.

Dört Söylemin Tarihselliği

Kategori Olarak Jouissance

.

.

naiftir - y a p m a m g e r e k e n şeyi yapılması gerektiği için yaparım, iyiliğim y ü z ü n d e n değil. Bu naiflik düşünümselliği dışlamaz - h a t t a o n a , i n s a n ı n yaptığı şeye karşı soğuk, k a t ı bir mesafesi o l m a s ı n a izin verir. Bu t ü r d e n etik t u t u m u n en iyi ö r n e k l e r i n d e n biri, A g o t a Kristof un Defter-Kanıt-Üçüncü

Yalan adlı ü ç l e m e s i n i n ilk cildi o l a n Defter'de sergileniyor.

K i t a p İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı ' n ı n s o n ve K o m ü n i z m i n ilk yıllarında, b ü y ü k a n n e l e r i y l e birlik­

Stalinst Müzikalin Kuramına Doğru .

Biyopolitik Paralaks

gözüyle k e n d i m e b a k t ı ğ ı m d a , iyi o l a n k e n d i m i s e v m e m a n l a m ı n d a içerir; etikse, tersine,

te k ü ç ü k bir M a c a r k a s a b a s ı n d a yaşayan ikiz iki ç o c u ğ u n ö y k ü s ü n ü anlatıyor. İkizler

Politik bir

t ü m ü y l e ahlaksız - y a l a n söylüyor, şantaj yapıyor, öldürüyorlar... - y i n e d e , en saf haliyle

Hâlâ Bir Dünyada Yaşıyor muyuz?

o t a n t i k bir etik naifliği cisimlendiriyorlar. Birkaç ö r n e k v e r m e k yeterli olabilir. Bir gün, o r m a n d a aç bir asker kaçağıyla karşılaşırlar ve istediği b i r t a k ı m şeyleri o n a getirirler:

6

İDEOLOJİNİN M Ü S T E H C E N D Ü Ğ Ü M Ü VE BU D Ü Ğ Ü M Ü N ÇÖZÜMÜ

330

Akademik Rumspringa, Ya Da, İktidar ve Direniş Paralaksı insan Haklarına Karşı Gayrıinsanın Hakları Tavukların Bilgisizliği

.

.

.

H ı r i s t i y a n e t i k t u t u m u diye bir şey varsa, b u o d u r : k o m ş u l a r ı n ı n talepleri n e k a d a r t u h a f

Çerçevelenen Şiddet .

Kim korkar O Koca Kötü Köktencilikten?

Gökkuşağının Ardında Koalisyonu! Robert Schumann

.

.

olursa olsun, ikizler naifçe bu talepleri karşılamaya çalışır. Bir gece, k e n d i l e r i n i eşcinsel

.

mazoşist o l a n bir A l m a n subayıyla aynı yatağı paylaşırken bulurlar. S a b a h l e y i n uyanır ve

Bir İdeoloji Kuramcısı Olarak

Amerikan Altkültürünün Çölüne Hoşgeldiniz

Yemek ve battaniyeyle geri geldiğimiz zaman, bize şöyle dedi: " Ç o k iyisiniz." Biz de yanıt verdik: "İyi olmaya çalışmıyoruz. Bunları sana getirdik çünkü kesinlikle ihtiya­ cın var. Hepsi hu." (43)

y a t a k t a n ç ı k m a k isterler, a m a subay o n l a r ı d u r d u r u r : .

Yumurtalar, Omletler ve Bartleby'ın Gülüşü Hakkında Notlar

3g7

Sözlükçe

430

Dizin

435

"Kıpırdamayın. Uyumaya d e v a m edin." "İşemek istiyoruz. Gitmemiz lazım." " G i t m e y i n . Buraya yapın." Sorduk: "Nereye?" Şöyle dedi: "Benim üzerime. Evet. Korkmayın. İşeyin! Suratıma." Yaptık, sonra da bahçeye çıktık, çünkü yatak sırılsıklam olmuştu. (91) Aşk eylemi diye bir şey varsa, bu gerçek bir aşk eylemi! İkizlerin en yakın dostu rahibin kahyası, onları ve giysilerini yıkayan genç, şehvetli bir kadındır, onlarla erotik oyunlar oynar. S o n r a açlık içindeki bir Yahudi kafilesi kasabadan geçirilip k a m p a götürülürken bir şey olur: H e m e n önümüzde, zayıf bir kol uzandı kalabalıktan, kirli bir el açıldı ve bir ses duyuldu: "Ekmek." Kahya gülümsedi ve ekmeğinin kalanını verir gibi yaptı; uzanmış ele uzattı ekmeği, sonra k a h k a h a atarak ekmeği tekrar ağzına götürdü ve şöyle dedi: "Ben de a ç ı m ! " (107)

Ç o c u k l a r o n u c e z a l a n d ı r m a y a karar verirler: o n u n m u t f a k t a k i fırınına biraz barut koyarlar, o yüzden, k a d ı n s a b a h ateşi y a k ı n c a fırın p a t l a r ve kad ını yaralar. Kardeşler bu arada r a h i b e de şantaj yaparlar: rahibi, h a y a t t a k a l m a k için

y a r d ı m a m u h t a ç bir kız o l a n

T a v ş a n d u d a k ' ı nasıl taciz e t t i ğ i n i h e r k e s e söylemekle t e h d i t e d e r , o n d a n haftalık düzenli p a r a isterler. Ş a ş k ı n r a h i p o n l a r a sorar. "Bu çok canice. Ne yaptığınızın farkında mısınız?" "Evet efendim, Ş a n t a j . " " H e m de sizin yaşınızda.... Ç o k yazık." "Evet, bunu yapmak zorunda kalmamıza çok yazık. A m a T a v ş a n d u d a k ve annesinin paraya kesinlikle ihtiyacı var." (70) Bu şantajda kişisel h i ç b i r şey yoktur:

h a t t a d a h a s o n r a r a h i p l e yakın dost olurlar.

T a v ş a n d u d a k v e a n n e s i k e n d i başlarına yaşayabilecek h a l e g e l i n c e , r a h i p t e n d a h a fazla p a r a almayı r e d d e d e r l e r : "Yeter artık. Yeterince verdin. Kesinlikle gerekliyken p a r a aldık senden. Şimdi biraz Tavşandudak'a verecek kadar para da kazanıyoruz. H e m oma çalışmayı da öğrettik." (137) Bu başkalarına karşı soğuk tavırları, g e r e k t i ğ i n d e onları ö l d ü r m e y e de varır: b ü y ü k a n n e l e r i süt b a r d a ğ ı n a zehir k o y m a l a r ı n ı istediği z a m a n , şöyle d e r l e r :

PARALAKS

"Ağlama büyükanne. Yapacağız; eğer gerçekten istiyorsan K ı n u bizden, yapacağız." (171) Naif de olsa, bu tür öznel bir yaklaşım h i ç b i r şekilde c a n a v a r c a - s o ğ u k d ü ş ü n ü m s e l bir mesafeye engel olmaz. Bir gün, ikizler yırtık pırtık giyinip d i l e n m e y e gider; gelip g e ç e n k a d ı n l a r o n l a r a e l m a , bisküvi vb. verir, biri de başlarını okşar. S o n r a bir başka k a d ı n o n l a r a e v i n e gelip biraz çalışmalarını, karşılığında o n l a r a y e m e k v e r m e y i ö n e r i r . Şöyle dedik: "Sizin için çalışmak istemiyoruz hanımefendi. Sizin çorbanızı da ekmeğinizi de yemek istemiyoruz. Aç değiliz." O da sordu. "O zaman n e d e n dileniyorsunuz?" "Nasıl bir şeymiş görmek ve insanların tepkilerini gözlemek için." Bağıra çağıra gitti o zaman: "Sefil rezil haydutlar! Üstelik bir de edepsizler!" Eve dönerken elmaları, bisküvileri, çikolatayı ve paraları yolun kıyısındaki otların arasına attık. Baş okşamasını atmaksa olanaksız. (34) B e n i m d u r d u ğ u m yer işte bu - böyle o l m a k isterdim: d u y g u d a ş l ı k t a n yoksun etik bir c a n a v a r , k ö r bir k e n d i l i ğ i n d e n l i k l e b a ş k a l a r ı n a yardım e t m e g ö r e v i n i yerine getiren, a m a o n l a r ı n iğrenç y a k ı n l ı k l a r ı n d a n k a ç ı n a n bir c a n a v a r . Böyle d a h a çok insan olsaydı, d ü n y a , i ç i n d e duygusallığın yerini soğuk ve katı bir t u t k u n u n alacağı h u ş bir yer o l u r d u .

Slavoj Zizek

Agota Kristof, Büyük-Defter, Afa, İstanbul, 1987.

2003 yılında, m e d y a d a iki ilginç h i k a y e yer aldı. İspanyol b i r s a n a t tarihçisi m o d e r n s a n a t ı n k a s t e n bir işkence biçimi olarak k u l l a n ı l m a s ı n a ilişkin ilk ö r n e ğ i o r t a y a çıkardı: A l p h o n s e L a u r e n c i o ( S l o v e n c e bir soyadı!) adlı b i r Fransız a n a r ş i s t i n i n 1938 yılında icat ettiği " p s i k o t e k n i k " i ş k e n c e n i n uygulandığı gizli h ü c r e ve i ş k e n c e m e r k e z l e r i n i n esin k a y n a ğ ı n ı n K a n d i n s k i , Klee, B u n u e l v e Dali o l d u ğ u s a p t a n d ı : L a u r e n c i c " r e n k l i h ü c r e l e r " dediği b u h ü c r e l e r i Franco'nun

birlikleriyle

mücadeleye

bir k a t k ı

olsun

diye

yaratmıştı.

1

Hücreler

g e o m e t r i k s o y u t l a m a ve sürrealizmden, ayrıca r e n k l e r i n psikolojik özellikleriyle ilgili a v a n g a r d s a n a t k u r a m l a r ı n d a n e s i n l e n m i ş t i . H ü c r e l e r i n yatakları 2 0 derecelik açılarla yerleştirilmiş, üzerlerinde u y u m a k imkansız h a l e getirilmişti ve 1.5x1 m e t r e l i k h ü c r e ­ ler, m a h k u m l a r ı n v o l t a a t m a s ı n ı ö n l e m e k üzere tuğla ve başka g e o m e t r i k taşlarla ö r ü l m ü ş t ü . M a h k u m l a r ı n t e k yapabileceği d u v a r l a r a b a k m a k t ı v e duvarlar, i n s a n d a zihinsel kargaşa ve rahatsızlık y a r a t m a k üzere r e n k , perspektif ve ölçek o y u n l a r ı n a b a ş v u r a n , zihin karıştırıcı küpler, kareler, düz çizgiler ve spirallerle kaplıydı. Işık oyun­ ları d u v a r d a k i b a ş d ö n d ü r ü c ü ö r ü n t ü l e r i n h a r e k e t ettiği izlenimi yaratıyordu. L a u r e n c i c yeşil rengi k u l l a n m a y ı yeğlemişti, ç ü n k ü r e n k l e r i n psikolojik etkileriyle ilgili k e n d i s i n e GİRİŞ: DİYALEKTİK

MADDECİLİK

KAPIYA

DAYANDI

ait bir k u r a m a göre, bu r e n k m e l a n k o l i ve h ü z ü n veriyordu. İ k i n c i h i k a y e ; W a l t e r B e n j a m i n , 1940 yılında o İspanyol sınır k ö y ü n d e , Fransa'ya ve dolayısıyla Nazilere teslim edileceği korkusuyla k e n d i n i ö l d ü r m e d i - o r a d a S t a l i n ' i n ajanları t a r a f ı n d a n öldürüldü. 2 B e n j a m i n ö l ü m ü n d e n birkaç a y ö n c e , " T a r i h Felsefesi Ü z e r i n e T e z l e r " i n i , M a r k s i z m i n başarısızlığına ilişkin o kısa a m a etkili ç ö z ü m l e m e s i n i yazmıştı; ö l d ü r ü l d ü ğ ü sırada, ç o k sayıda eski S o v y e t yandaşı, H i t l e r - S t a l i n anlaşması n e d e n i y l e M o s k o v a karşısında hayalkırıklığına kapılmıştı. " K i l l e r a t " l a r d a n (suikast y a p a n sosyalist-entelektüeller a r a s ı n d a n seçilmiş S t a l i n i s t a j a n l a r d a n ) biri o n u bu yüz­ d e n ö l d ü r d ü . Bu c i n a y e t i n asıl n e d e n i , dağları aşıp F r a n s a ' d a n İspanya'ya k a ç m a y a çalışan B e n j a m i n ' i n , y a n ı n d a bir elyazması taşıyor olmasıydı:

Paris,

Bibliothèque

N a t i o n a l e ' d e üzerinde çalıştığı o başyapıtın, " T e z l e r " i n gözden geçirilmiş h a l i n i . Bu elyazmasını i ç e r e n ç a n t a y ı bir k a ç a k arkadaşına teslim e t m i ş ve o da ç a n t a y ı , d a h a sonra

Barselona'dan

Madrid'e

giden

bir

trende

kaybetmişti.

Kısacası,

Stalin

B e n j a m i n ' i n " T e z l e r " i n i o k u m u ş t u , b u " T e z l e r " e d a y a n a n yeni bir k i t a p p r o j e s i n d e n h a b e r d a r d ı v e b u n u n y a y ı n l a n m a s ı n ı n e olursa o l s u n e n g e l l e m e k istiyordu. ... Bu iki h i k a y e n i n o r t a k y a n ı , yüksek k ü l t ü r ( s e ç k i n s a n a t ve k u r a m ) ve acımasız bayağı p o l i t i k a ( c i n a y e t , i ş k e n c e ) arasındaki o şaşırtıcı b a ğ l a n t ı değil. Bu düzeyde, bağlantı g ö r ü n ü ş t e olduğu k a d a r b e k l e n m e d i k bir b a ğ l a n t ı sayılmaz: soyut s a n a t a bak­ m a n ı n ( t ı p k ı a t o n a l müzik d i n l e m e k gibi) işkence o l d u ğ u n u söylemek e n yaygın k a b a sağduyuya s a h i p g ö r ü ş l e r d e n biri değil midir (aynı şekilde, m a h k u m l a r a sürekli a t o n a l müzik d i n l e t i l e n bir h a p i s a n e y i de kolayca h a y a l edebiliriz)? Diğer y a n d a n , " d a h a d e r i n " bir sağduyu, S c h o e n b e r g ' i n , müziğinde, h o l o k o s t v e kitlesel b o m b a l a m a l a r ı n d e h ş e t l e r i n i o n l a r d a h a g e r ç e k l e ş m e d e n ö n c e dile getirdiğini söyler. D a h a ciddi bir şekilde, iki h i k a y e d e o r t a k o l a n b a ğ l a n t ı , yapısal n e d e n l e r l e h i ç b i r z a m a n bir araya ı'.elemeyecek

olan

düzeylerin

olanaksız bir kısa

devresine yol

açmalarıdır:

sözgelimi

" S t a l i n " e karşılık gelen şeyin " B e n j a m i n " l e aynı düzeye gelmesi, yani B e n j a m i n ' i n 3

"Tezler"inin gerçek b o y u t l a r ı n ı n S t a l i n i s t bir p e r s p e k t i f t e n görülmesi olanaksızdır. Bu

dası o l a n diyalektik m a d d e c i l i ğ i n gözden d ü ş m e s i n e d e ( h a t t a gözden k a y b o l m a s ı n a )

iki h i k a y e n i n dayandığı yanılsama, yani iki birbiriyle uyuşmaz olguyu aynı düzeye

bağlanabilir (ve b a ğ l a n m a l ı d ı r ) - b u r a d a k a s t e d i l e n o ç o k d a h a kolay k a b u l e d i l e n ve

k o y m a yanılsaması, kesin bir b i ç i m d e K a n t ' ı n "aşkınsal y a n ı l s a m a " dediği şeyin, yani

pek u t a n ç verici o l m a y a n " m a d d e c i diyalektik" değil, diyalektik m a d d e c i l i k : kararlı

b i r b i r i n e ç e v r i l e m e y e n ve a n c a k bir tür paralaks bakışla, a r a l a r ı n d a sentez ya da

d ü ş ü n ü m d e n düşiiniimsel kararlılığa k a y m a b u r a d a h a y a t i ö n e m d e d i r - bu da, bir

d o l a y ı m ı n olanaksız o l d u ğ u iki n o k t a a r a s ı n d a sürekli perspektif kaydırarak görülebilen

sözcüğün ya da sözcüklerin y e r i n i n h e r şeyi belirlediği ö r n e k l e r d e n biridir.' Burada ele

f e n o m e n l e r için aynı dili k u l l a n a b i l m e y a n ı l s a m a s ı n ı n bir benzeridir. Yani iki düzey

aldığımız k a y m a t e m e l d i y a l e k t i k kaymadır, (baskıcı) S i s t e m d e n ( A l m a n İdealist­

a r a s ı n d a bir ilişki yoktur, paylaşılan bir uzam y o k t u r - a m a b u n l a r y a k ı n d a n bağlantı­

l e r i n i n deyişiyle) Özgürlük S i s t e m i n e k a y m a - " d i r e n i ş " ve " y ı k m a " n ı n akla gelen h e r

lıdır, h a t t a özdeş bir şekilde, sanki bir M o e b i u s ş e r i d i n i n karşıt y a n l a r ı n d a gibidirler.

biçimiyle birlikte, olumsuzluk p a t l a m a l a r ı n a d a bayılan, a m a k e n d i s i n d e n ö n c e gelen

( Z ü r i h ' t e k i C a b a r e t Voltaire'de

o l u m l u d ü z e n i n parazitliğini y a p m a k t a n k u r t u l a m a y a n bir "olumsuz d i y a l e k t i k " için

D a d a c ı l a r ı n L e n i n ' l e buluşması fantazisinde olduğu gibi) yapısal olarak gerçekleşemez;

kavraması güç g e l e n bir k a y m a d ı r bu. D e v r i m c i p o l i t i k a d a n iki ö r n e k b u r a d a yeterli

L e n i n i s t politikayla m o d e r n i s t s a n a t ı n buluşması

d a h a da ciddi bir b i ç i m d e , d e v r i m c i p o l i t i k a ve d e v r i m c i s a n a t farklı zamansallıklarda

olabilir: on sekizinci yüzyıl s o n u n u n d e v r i m öncesi F r a n s a ' s ı n ı n , salonlarda tartışıp

d e v i n i r l e r - bağlantılı olsalar bile, aynı f e n o m e n i n , t a m da iki y a n oldukları için, bir

d u r a n , k e n d i tutarsızlıklarının p a r a d o k s l a r ı n ı n t a d ı n ı ç ı k a r a n l i b e r t e r l e r k e n , iktidara

araya h i ç g e l e m e y e c e k o l a n iki yanıdırlar.'' K ü l t ü r sözkonusu o l d u ğ u n d a , L e n i n i s t l e r i n

karşı

yüce klasik s a n a t ı b e ğ e n m i ş olması, birçok m o d e r n i s t i n s e politik a ç ı d a n muhafazakar,

d ö n ü ş e n o serbest d ü ş ü n ü r l e r kalabalığına h a y r a n o l m a k çok kolaydır; bu k a r g a ş a n ı n

hatta

Fransız

d e v r i m c i T e r ö r ü n katı yeni D ü z e n i n e çevrilmesini o n a y l a m a k ç o k d a h a zordur. A y n ı

D e v r i m i y l e A l m a n İdealizmi arasındaki b a ğ l a n t ı n ı n verdiği ders d e b u değil miydi?

şekilde, E k i m D e v r i m i ' n i n ilk y ı l l a r ı n d a n s o n r a gelen, d e v r i m c i a t e ş t e ü s t ü n l ü k elde

proto-Faşist o l m a s ı

tarihsel

bir

tesadüften

daha

fazla

bir

şeydir.

yönelttikleri

protestolarıyla

iktidardakileri

eğlendiren

acınası

sanatçılara

Bunlar aynı t a r i h s e l m o m e n t i n iki yanı olsa da, d o ğ r u d a n b u l u ş a m a d ı l a r - yani, A l m a n

e t m e k için r e k a b e t e d e n s ü p r e m a t i s t l e r , fütüristler, k o n s t r ü k t i v i s t l e r ve diğerleriyle

İdealizmi

dolu

a n c a k h i ç b i r politik

devrimin

gerçekleşmediği

bir

Almanya'nın

"geri"

o

çdgın

yaratıcı

ateşe

hayran

kolektifleştirmesinin d e h ş e t l e r i n d e ,

k o ş u l l a r ı n d a ortaya çıkabildi. Kısacası, bu iki h i k a y e n i n paylaştığı şey, aşılmaz bir paralaks yarığının ortaya çıkması, a r a l a r ı n d a tarafsız bir ortak z e m i n e i m k a n v e r m e y e n y a k ı n d a n bağlantılı iki 1

perspektifin karşı karşıya gelmesidir. İlk bakışta, bu tür bir paralaks yarık fikri bir tür

olmak

kolaydır;

bu d e v r i m c i

ateşi

1920

sonlarının

zorunlu

yeni bir o l u m l u t o p l u m s a l

d ü z e n e ç e v i r m e çabası g ö r m e k çok güçtür. Etik a ç ı s ı n d a n d e v r i m sonrası ş i m d i n i n Ç a r m ı h ı n d a , k e n d i l e r i n i n ç i ç e k l e n e n özgürlük h a y a l l e r i n i n d o ğ r u l u ğ u n u görmeyi red­ d e d e n d e v r i m c i G ü z e l R u h l a r d a n d a h a tiksinç bir şey yoktur.

H e g e l ' d e n a l ı n m ı ş K a n t ç ı i n t i k a m olarak g ö r ü n m e z m i ; "paralaks," iki düzey arasında

Felsefi olarak söylenirse, o S t a l i n c i "diyalektik m a d d e c i l i ğ i n " k a n l ı canlı bir e m b e -

o r t a k bir dil, paylaşılan bir z e m i n o l m a m a s ı sebebiyle, diyalektik olarak d a h a yüce bir

sillik olması da bizi k o n u d a n uzaklaştırmaz, h a t t a k o n u n u n kendisidir, ç ü n k ü asıl

senteze " d o l a y ı m l a n a m a y a c a k / o r r a d a n k a l d ı r ı l a m a y a c a k " t e m e l bir ç a t ı ş k ı n ı n yeni bir

k o n u m t a m d a H e g e l c i - L a c a n c ı k o n u m u m u n H e g e l c i bir sonsuz yargı olarak diyalek­

ismi değil midir? Bu k i t a b ı n iddiası, paralaks yarık fikrinin, diyalektiğe i n d i r g e n e m e z

tik

bir engel o l u ş t u r m a d ı ğ ı n ı , o n u n yıkıcı ç e k i r d e ğ i n i ayırt e t m e m i z i sağlayan bir a n a h t a r

k a l ı b ı n d a , en yüceyle en d ü ş ü ğ ü n spekülatif özdeşlik içinde olması gibi özdeş o l d u ğ u n u

olduğudur.

maddecilik

a ç ı k l a m a k o l a c a k . Peki, öyleyse, diyalektik m a d d e c i l i ğ i n " e n y ü c e " v e " e n d ü ş ü k " oku­

felsefesini r e h a b i l i t e e t m e k için atılacak ilk a d ı m d ı r . ' B u r a d a t e m e l bir paradoksla

ması a r a s ı n d a k i fark n e r e d e belirir? Ç e l i k gibi sert D ö r d ü n c ü Ö ğ r e t m e n , " diyalektik ve

karşılaşırız: g ü n ü m ü z b i l i m l e r i n i n birçoğu k e n d i l i ğ i n d e n bir şekilde maddeci diyalektiği

tarihsel

uyguluyor olsa da, felsefi olarak m e k a n i k m a d d e c i l i k l e idealist obskiirantizm a r a s ı n d a

lıniversalis

gidip gelirler. Burada bir uzlaşma, bir "diyalog", zor z a m a n l a r d a a r a n a n bir müttefiklik

özel a l a n ı n a uygulanması a r a s ı n d a k i fark olarak gördüğü zaman ciddi bir felsefi h a t a

uzamı y o k t u r - g ü n ü m ü z d e , yani

yaptı. Burada " e n d ü ş ü k t e n " " e n y ü c e y e " g e ç m e k için tek y a p m a m ı z gereken, evren­

Bu

paralaks

l . e n i n ' i n stratejik

yarığı

görüşü

hayati

t a m olarak

kuramsallaştırmak,

diyalektik

diyalektik maddeciliğin geçici geri ç e k i l m e ç a ğ ı n d a , önemdedir:

"Bir o r d u geri

çekilirken,

ilerleyen

maddecilik

selle

felsefesiyle

özdeş o l d u ğ u n u ,

yani

frenolojinin

m a d d e c i l i k a r a s ı n d a k i farkı ontolojikleştirdiği

tikel

ile

metaphysica

arasındaki

specialis arasındaki,

farkı

tikelin

kendisine

evrensel

"Tin

bir k e m i k t i r "

z a m a n , bu farkı

metaphysica

ontolojiyle b u n u n

toplumun

yerleştirmektir:

"diyalektik

maddecilik"

o r d u n u n ihtiyaç d u y d u ğ u z a m a n k i n d e n yüz k a t d a h a fazla d i s i p l i n e ihtiyaç duyar. ...

insanlığın k e n d i s i n e dair, tarihsel m a d d e c i l i ğ i n k i n d e n farklı başka bir bakış s u n m a k ­

Bir M e n ş e v i k , ' S e n şimdi geri çekiliyorsun; b e n b a ş ı n d a n beri geri ç e k i l m e y i savun­

tadır. . . . evet, bir kez d a h a , tarihsel ve diyalektik maddecilik arasındaki ilişki paralaksın

m u ş t u m ; s e n i n l e a n l a ş ı y o r u m , s e n i n a d a m ı n ı m b e n , birlikte geri ç e k i l e l i m ' dediği

ilişkisidir; özde aynıdırlar, b i r i n d e n diğerine k a y m a t ü m ü y l e bir perspektif kaymasıdır.

B m a n , o n a şöyle y a n ı t veririz: ' M e n ş e v i z m k a m u ö n ü n d e g ö r ü n e c e k olursa, d e v r i m c i

Ö l ü m güdüsü, i n s a n ı n " g a y r ı i n s a n " özü, insanlığın kolektif praksisinin u f k u n u n ö t e s i n e

m a h k e m e l e r i m i z ö l ü m cezası v e r m e k zorundadır, yoksa o n l a r bizim değil, T a n r ı bilir

taşan bir öz gibi k o n u l a r getirir; böylece yarığın insanlığın k e n d i s i n e içkin olduğu,

k i m i n m a h k e m e l e r i olur'.'"'

insanlıkla o n u n kendi gayrıinsan fazlalığı arasındaki yarık olduğu ö n e sürülür.

Marksizmin g ü n ü m ü z d e k i krizinin n e d e n i s a d e c e Marksist h a r e k e t l e r i n sosyopoli-

T a r i h s e l ve diyalektik m a d d e c i l i k arasındaki ilişkiyle, psikanalizin toplumsal-ide-

iık yenilgileri değildir; i ç k i n kuramsal bir düzeyde, bu kriz, M a r k s i z m i n felsefi p a y a n ­

olojik süreçlere u y g u l a n m a s ı n ı n o bezdirici bildik eleştirisine v e r i l e n m a k u l psikanali-

5

tik y a n ı t a r a s ı n d a yapısal bir analoji var: b a ş l a n g ı ç t a bireylerin tedavisi için ortaya

terimleriyle söylersek:

a t ı l a n fikirleri kolektif varlıklar için k u l l a n ı l a c a k şekilde g e n i ş l e t m e k , ve d i n d e n ,

"oluşunda"

amaç

kavramaktır.

düşünceyi

Elbette,

varlıktan

Lukâcscı

ayıran yarığı

praksis felsefesinde,

aşmak değil, düşünceyle

onu varlık

sözgelimi, "kolektif zorlamalı bir n e v r o z " olarak b a h s e t m e k "yasal" mı? Psikanalizin

a r a s ı n d a k i yarığın ortaya ç ı k ı ş ı n ı n k e n d i n e h a s bir hikayesi vardır: gözleyen özne

o d a k n o k t a s ı başka yerdedir: T o p l u m s a l , t o p l u m s a l uygulamalar v e t o p l u m s a l olarak

f i g ü r ü n ü n kendisi d e , n e s n e l s ü r e ç l e r d e n muaf olarak ve o n l a r a dışsal bir y ö n l e n d i r m e

s a h i p o l u n a n i n a n ç l a r , bireysel d e n e y i m d e n b a s i t ç e farklı bir düzeyde değil, bireyin

ci

kendisinin

"şeyleştiril-

- t o p l u m s a l praksis s a h a s ı n d a aşılmaz ufuk olarak gezinen - bu h i k a y e praksisin ortay;ı

miş," dışsallaştırılmış bir d ü z e n olarak d e n e y i m l e m e s i g e r e k e n bir şeylerdir. Bu yüzden,

çıkışını, o n u n bastırılmış " a ş k m s a l k ö k e n i n i " d e ğ e r l e n d i r m e d ı ş ı n d a bırakır. T a r i h s e l

bağlantı

kurması

gereken,

bireyin

kendisinin

minimal

olarak

olarak

müdahale

ederek,

toplumsal

yabancılaşma/şeyleşmenin

bir etkisi

olur,

fakat,

s o r u n "bireysel d ü z e y d e n t o p l u m s a l düzeye nasıl s ı ç r a m a k " değildir; sorun şudur:

m a d d e c i l i ğ i n bu eki h a y a t i ö n e m d e d i r : o olmazsa, ya t o p l u m u sözde-Hegelci m u t l a k bir

öznenin

Ö z n e d u r u m u n a yüceltiriz, ya da uzamı biraz d a h a h e r şeyi k u c a k l a y a n g e n e l o n t o l o j i

tırılmış

"akhbaştndahğını," uygulama

ve

onun

inançların

"normal"

işleyişini

dışsal-gayrışahsi

korumak

sosyo-simgesel

için,

düzeni

kurumsallaşnasıl

yapılandı­

rılmalıdır? ( S i n i k bir şekilde k a m u s a l a h l a k i n o r m l a r sistemini g ö r m e z d e n gelen ü n l ü

için açık b ı r a k m a k zorunda kalırız. B u r a d a a n a sorun diyalektik m a d d e c i l i ğ i n t e m e l "yasası", karşıtların m ü c a d c

egoisti ele alın: k u r a l olarak, böyle bir özne a n c a k bu sistem eğer "oradaysa," k a m u s a l

leşinin, N e w A g e ' e özgü k a r ş ı t l a r ı n (yin-yangve b e n z e r i ) k u t u p l a ş m a s ı fikri tarafından

olarak k a b u l ediliyorsa iş görebilir - y a n i , özel bir sinik o l m a k için, " g e r ç e k t e n i n a n a n "

s ö m ü r ü l m e s i / p e r d e l e n m e s i d i r . ilk eleştirel h a m l e bu karşıtların zıtlığı k o n u s u n u Bir'in

naif öteki(ler)in

k e n d i içindeki içkin "gerilim", yarık, uyuşmazlık kavramıyla değiştirmektir. Bu k i t a p ,

varlığını

varsaymak

zorundadır.)

Başka

deyişle,

bireysel

ve

"gayrışahsi" t o p l u m s a l b o y u t arasındaki yarık yine bireyin k e n d i içinde yer e t m i ş

Bir'i k e n d i s i n d e n ayıran bu yarığı, paralaks terimiyle t a n ı m l a m a k gibi stratejik politik

olmalıdır:

ve felsefi bir k a r a r a d a y a n m a k t a d ı r . 1 ' M o d e r n k u r a m ı n farklı s a h a l a r ı n d a ç o k farklı

davrandığı,

toplumsal ona

tam

Tözün

bu

anlamıyla

"nesnel"

bağlandığı

düzeni sürece

sadece

bireyler

var olur.

Ve

ona

burada

tam en

anlamıyla

mükemmel

paralaks k i p l e r i n d e n o l u ş a n diziler var: küantüm fiziği (dalga-parçacık ikiliği); nörobi

ö r n e k ( y i n e ) İ s a ' n ı n k e n d i s i değil m i : T a n r ı ' y l a insan a r a s ı n d a k i farkın i n s a n ı n k e n d i ­

yolojinin paralaksı (yüzün arkasına, kafatasının içine baktığımız zaman, h i ç b i r şey

sine aktarılması o l a n o değil mi?

b u l a m a d ı ğ ı m ı z ı n anlaşılması; " e v d e k i m s e yoktur", sadece gri m a d d e yığını vardır -

D ü ş ü n c e y l e varlık a r a s ı n d a k i ilişki a ç ı s ı n d a n , h e m t a r i h s e l h e m d e diyalektik m a d ­

a n l a m l a saf G e r ç e k a r a s ı n d a k i bu yarıkla o y a l a n m a k g ü ç t ü r ) ; ontolojik farkın, ontik lc

decilik, e l b e t t e , d ü ş ü n c e y i varlığın ("bağımsız, n e s n e l olarak var o l a n gerçekliğin") bir

aşkınsal-ontolojik a r a s ı n d a k i

y a n s ı m a s ı / a y n a l a n m a s ı sayan naif " d i y a l e k t i k m a d d e c i " fikri geride bırakmıştır; fakat,

" k ö k l e r i n e " indirgeyemeyiz, a m a o n t i k alanı o n t o l o j i k u f u k t a n türetemeyiz, yani,

uyumsuzluğun paralaksı

(ontolojik

ufku o n u n o n t i k

b u n u farklı şekillerde yaparlar. T a r i h s e l m a d d e c i l i k bu dışsal d ü ş ü n c e ve varlık, " n e s ­

aşkınsal kuruluş y a r a t ı m değildir); Gerçeğin paralaksı ( L a c a n c ı G e r ç e k olumlu-tözsel

n e l gerçekliğin" e d i l g e n bir a y n a l a n m a s ı olarak d ü ş ü n c e k o ş u t l u ğ u n u , ( t o p l u m s a l )

tutarlığa s a h i p değildir, o s a d e c e üzerindeki perspektifler çokluğu arasındaki yarıktır);

varlık s ü r e c i n i n k e n d i s i n i n , kolektif praksisin içkin bir m o m e n t i , t o p l u m s a l gerçekliğe

arzu ve d ü r t ü a r a s ı n d a k i yarığın paralaks doğası (basit bir el işi y a p m a k isteyen birini

( h e r n e kadar, Irak işgalinden s o n r a i n s a n b u fiili k u l l a n m a k t a n bir tür u t a n ç duyuyor­

d ü ş ü n e l i m - diyelim, k e n d i s i n d e n sürekli k a ç a n bir nesneyi yakalayacak: yaklaşımını

s a d a ) iliştirilmiş bir m o m e n t i , o n u n e t k i n m o m e n t i olarak d ü ş ü n c e ("bilinç") fikriyle

değiştirdiği a n d a , başarısızlıkla s o n u ç l a n a n eylemi t e k r a r l a m a k t a n haz almaya başladığı

Tarih ve Sınıf Bilinci'nde bu aşmayı m ü k e m m e l bir şekilde

a n d a , o n d a n k a ç a n n e s n e y i t e k r a r t e k r a r e l i n d e sıkmaya başladığı a n d a , arzudan

ele almıştır: " b i l i n ç " ( i n s a n ı n s o m u t t o p l u m s a l k o n u m u n u n v e o n u n d e v r i m c i p o t a n ­

d ü r t ü y e k a y m a k t a d ı r ) ; 1 0 bilinçdışmm paralaksı ( F r e u d ' u n k u r a m s a l b i n a s ı n ı n iki yönü

siyelinin b i l i n c i n e v a r m a s ı ) varlığın k e n d i s i n i değiştirir - y a n i , edilgen "işçi sınıfını",

arasında

a ş m a k t a d ı r . G e o r g Lukâcs

bir o r t a k

[Düşlerin

d ü ş ü n c e ve varlığın dışsal karşıtlığını o n l a r ı n pratik-diyalektik d o l a y ı m l a n m a l a r ı n ı

d e - s o n v e e n ö n e m s i z l e r i n d e n o l a n - vajina paralaksı (cinsel p e n e t r a s y o n u n s o n nes­

konuşlandırarak

n e s i n d e n , cinselliğin g i z e m i n i n c i s i m l e n m e s i n d e n , a n n e l i k o r g a n ı n a k a y m a [doğunı|).

aşacağı

değil,

olumlu

varlığın

düzgün

düzeninin

içinden,

Ilişkilerl\ ve

k u r u c u bir m o m e n t i o l d u ğ u n u ispatlamaya çalışırken, d i y a l e k t i k m a d d e c i l i ğ i n ( " ö l ü m

t o p l u l u k l a r ı n arasında, " p a r a l a k s " bir d u r u m a d ü ş m ü ş o l a n l a r ı n , o l u m l u t o p l u m s a l kim­

d ü r t ü s ü n ü n " olumsuzluğu gibi) t e m e l kategorileri d ü ş ü n c e n i n e d i l g e n l i ğ i n i n " p r a t i k "

liklerin hiçbiriyle t a m o l a r a k özdeşleşemeyenlerin düşüncesi olarak doğdu.

y ö n ü n ü h e d e f alır:

Üzerine'de,

düşünümsel

bir

mesafeye

en radikal müdahale olarak, çekilmeyi

kurabilmek

için,

ortaya

Bilinçdışıyla

Ve, son a m a e n ö n e m s i z l e r i n d e n o l m a y a n , m e v c u t felsefenin paralaks k o n u m u n u

varlıktan

olumsuzluğunun

ve

Üç Deneme ve benzeri]);

ö n e sürmeliyiz. D a h a e n b a ş ı n d a (İyonyalı pre-Sokratesciler), felsefe ö n e m l i toplumsal

bir varlığın,

düşüncenin

Şakalar

üzerine

çıktığıdır. Başka deyişle, Lukâcs ve diğerleri, d ü ş ü n c e n i n t o p l u m s a l varlığın e t k i n -

canlı

yarığın,

[Cinsellik Kuramı

nasıl

yani

arasındaki

Psikopatolojisi,

oluşumlarının yorumlan

ve d ü r t ü l e r üzerine k u r a m l a r ı

nasıl

Yaşamın

bilinçdışındaki

D i y a l e k t i k m a d d e c i l i k s e , a d e t a aynı d ü ğ ü m ü karşıt y ö n d e n ele alır: o n u n s o r u n u ,

varlık

Günlük

bulunmaması,

t o p l u m s a l y a p ı n ı n bir k a t m a n ı , d e v r i m c i bir özne o l a n " p r o l e t a r y a ' y a d ö n ü ş t ü r ü r .

düşünceyle

Yorumu,

ölçü

bir eylem-olmayanı, yaşamın

Leo Strauss "felsefi p o l i t i k a neyi

Tiranlllt

içerir" s o r u s u n a şöyle y a n ı t vermişti;

yeniden

" Ş e h r i filozofların ateist o l m a d ı ğ ı k o n u s u n d a i k n a e t m e y i , o n l a r ı ş e h r i n kutsal saydığı

ü r e t i m ç e v r i m i n i kırması/askıya alması nasıl m ü m k ü n o l m a k t a d ı r ? K i e r k e g a a r d ' ı n

şeyleri k u t s a l l ı k t a n ç ı k a r m a d ı k l a r ı k o n u s u n d a , ş e h r i n saygı gösterdiği şeylere saygı

g ö s t e r d i k l e r i n e , yıkıcı o l m a d ı k l a r ı n a , kısacası, sorumsuz m a c e r a c ı l a r değil, en iyi yurt­

m a olarak k u l l a n m a m ı z gerekir, A l m a n l a r d a n u t a n ı p k e n d i s i n i n sözde L e h k ö k l e r i n i

taşlar o l d u k l a r ı n a i k n a e t m e y t içerir."" Bu, e l b e t t e , felsefenin asıl yıkıcı doğasını gizle­

gururla ö n e ç ı k a r a n N i e t z s c h e gibi

mek

gerekir. Bir filozof için, e t n i k kökler, milli k i m l i k ve bu t ü r şeyler, s a d e c e bir doğruluk

için

benimsenmiş

savunmacı

bir h a y a t t a

kalma

stratejisidir.

Heidegger'in

birçok büyük filozofu değil o n u k u l l a n m a m ı z

d e ğ e r l e n d i r m e s i n d e bu ö n e m l i boyut yer almaz: o n u n sevgili pre-Sokratescilerinden

kategorisi değildir - ya da,

başlayarak, felsefe y a p m a k t a , nasıl o l m u ş t u da, ister " e k o n o m i " (oikos, ev içi örgütlen­

üzerine

m e ) ister polis (şehir devleti) olsun, h e r h a n g i bir k o m ü n a l kimliğe göre yersiz kalmış

varsayımlarla s ı n ı r l a n m ı ş bir k u l l a n ı m ı n a kalkışırız; yani, a k l ı n evrenselliği b o y u t u m l a

"olanaksız" bir k o n u m sözkonusu olmuştu. M a r x ' ı n alışveriş için söylediği gibi, felsefe de

yaşayan özgür i n s a n i varlıklar gibi değil, " o l g u n l a ş m a m ı ş " bireyler gibi davranırız. Bu,

düşündüğümüz

d a h a kesin Kantçı zaman,

akim

özel

t e r i m l e r l e söylersek, bir

kullanımına,

e t n i k köklerimiz

koşullu

dogmatik

farklı topluluklar arasındaki aralıklarda, o n l a r arasındaki kırılgan alışveriş ve dolaşım

kuşkusuz, h i ç b i r şekilde e t n i k k ö k l e r i m i z d e n u t a n m a m ı z ı gerektirmez; o n l a r ı sevebilir,

uzamında, o l u m l u h e r h a n g i bir özdeşlikten yoksun bir uzamda ortaya çıkar. Bu Descartes

o n l a r d a n gurur duyabiliriz; e v e d ö n m e k kalbimizi ısıtabilir - a m a b ü t ü n b u n l a r ı n

ö r n e ğ i n d e özellikle belirgin değil mi? O n u n evrensel kuşku k o n u m u n u n çığır açıcı

s o n u ç t a önemsiz o l d u ğ u gerçeği o r t a d a d ı r . Aziz Pavlus gibi d a v r a n m a m ı z gerekir, o

d e n e y i m i , kesinlikle, bizim k e n d i geleneğimizin, bize b a ş k a l a r ı n ı n " t u h a f gelenekleri

tikel k i m l i ğ i n d e n (bir Y a h u d i ve bir R o m a yurttaşı) gurur duysa da, H ı r i s t i y a n mutlak

gibi g ö r ü n e n şeylerden d a h a iyi olmadığını gösteren " ç o k k ü l t ü r l ü " bir deneyimdir:

D o ğ r u n u n t a m u z a m ı n d a , " n e Y a h u d i n e d e Y u n a n diye bir şey o l m a d ı ğ ı n ı " biliyordu. . . . O n u n katıldığı m ü c a d e l e bir e t n i k g r u b u n bir başka e t n i k grupla m ü c a d e l e s i n d e n

En garip ve en az inanılır şeylerin bile bazı filozoflarca dile getirilmiş olduğunu d a h a

" d a h a e v r e n s e l " o l m a k l a kalmaz; b u t ü m ü y l e farklı bir m a n t ı ğ a b o y u n e ğ e n bir

lisedeyken öğrenmiştim; o zamandan beri de, gezilerim sırasında, duygu ve düşünceleri

m ü c a d e l e d i r ; artık kendisiyle-özdeş tözsel bir g r u b u n bir başka grupla d ö v ü ş m e s i n i n

bizimkilere pek aykırı gelen b ü t ü n insanların, b u n d a n dolayı, ne barbar ne vahşi olduk­

m a n t ı ğ ı değildir, b ü t ü n tikel grupları ç a p r a z l a m a s ı n a k e s e n bir a n t a g o n i z m a d ı r .

larını, fakat bunların birçoğunun bizim kadar, h a t t a bizden d a h a da çok akılla hareket ettiklerini gördüm. Aynı zamanda çocukluğundan itibaren Fransızlar, ya da A l m a n l a r arasında yetişmiş olan bir insanın, ruhu aynı kalmak şartıyla, b ü t ü n hayatını Çinliler ya da yamyamlar arasında geçirmiş olsaydı, şimdi olduğundan ne kadar farklı bir insan

Burada, b u K a r t e z y e n ç o k k ü l t ü r c ü b a ş l a n g ı c ı n v e i n s a n ı n k e n d i k o n u m u n u göre c e l e ş t i r m e s i n i n sadece bir ilk a d ı m , yani miras a l ı n m ı ş görüşlerin bizim m u t l a k olarak kesin felsefi bilgiyi elde e d e b i l m e m i z için t e r k edilmesi o l d u ğ u n u , asıl evimize ulaşmak

olacağını düşündüm. Tıpkı b u n u n gibi, giyeceklerimizin biçimine varıncaya kadar, on

için s a h t e , dengesiz evimizi t e r k e t m e k o l d u ğ u n u söyleyerek b u n a kolayca karşı

yıl ö n c e beğendiğimiz, on yıl sonra da belki yine beğeneceğimiz bir şeyin bugün bize ne

sıkılabilir.

kadar garip ve gülünç geldiğini fark ettim. Böylece kesin ve şüphesiz herhangi bir bilgi­

g e z i n d i k t e n sonra, s o n u n d a ayaklarını basabileceği karayı g ö r e n bir denizciye b e n ­

d e n çok adet ve örneğe inandığımızı, oysa oy çokluğunun biraz ç e t i n doğruluklar için

zetmemiş miydi? Bu K a r t e z y e n evsizlik yanıltıcı stratejik bir h a m l e değil mi sadece?

H e g e l ' i n k e n d i s i de D e s c a r t e s ' ı n

cogito keşfini,

uzun z a m a n denizlerde

değerli bir kanıt olmadığını, b ü t ü n bir ulustan çok, tek bir insanın onları bulmasının

Burada sözkonusu o l a n şey, H e g e l c i bir " o l u m s u z l a m a n ı n o l u m s u z l a n m a s ı , " s o n u n d a

çok daha m u h t e m e l olduğu sonucuna vardım. Fakat, görüşleri başkalarının görüşlerine

keşfedilmiş o l a n k a v r a m s a l asıl e v i n s a h t e geleneksel e v i n y e r i n e Aufhebung edilmesi

tercih edilebilecek tek bir kimseyi bile seçmem m ü m k ü n değildir. Dolayısıyla da,

değil mi? Bu a n l a m d a , N o v a l i s ' i n felsefeyi kaybedilmiş asıl eve d u y u l a n özlem olarak

kendime ancak k e n d i m yol göstermek zorunda olduğumu anladım. 1 2

t a n ı m l a m a s ı n ı o n a y l a y a r a k a k t a r a n H e i d e g g e r h a k l ı değil miydi? Buraya iki şey d a h a e k l e n m e l i . Birincisi, K a n t ' ı n k e n d i s i , aslında b u k o n u d a tektir: aşkınsal felsefesinde,

Bu

yüzden

Karatani

cogito'nun

tözsel

olmayan

karakterini

vurgulamakta

haklıdır:

evsizlik

indirgenemez

olarak

duruyor;

bizler sonsuza

dek

parçalanmış,

iki

boyui

" o n d a n o l u m l u bir şekilde b a h s e d i l e m e z ; o olur olmaz, işlevini k a y b e t m e k t e d i r . " "

arasında kırılgan bir k o n u m a v e h i ç b i r garantisi o l m a y a n bir " i m a n s ı ç r a m a s ı n a "

C o g i t o tözsel bir m e v c u d i y e t değil saf yapısal bir işlev, bir boş m e k a n d ı r ( L a c a n ' ı n $'sı)

m a h k u m edilmiş olarak kalırız. İkincisi, H e g e l c i d u r u m g e r ç e k t e n ç o k açık mı? Hegel

-

bu

haliyle,

sadece

tözsel

komünal

sistemlerin

aralıklarında

ortaya

çıkabilir.

Cog'i'ro'nıın ortaya çıkışı ve k o m ü n a l k i m l i k l e r i n çözülmesi ve kaybedilmesi de, bu yüz­ d e n içkindir, ve bu D e s c a r t e s ' t a n da çok S p i n o z a için geçerli bir şeydir: S p i n o z a Kartezyen

cogito'yu

eleştirmiştir,

onu

olumlu

ontolojik

bir

mevcudiyet

olması

için, bu yeni " e v " bir şekilde evsizliğin k e n d i s i , t a m da o l u m s u z l u ğ u n açık h a r e k e l i değil mi? Felsefenin b u k u r u c u "evsizliği" ç e r ç e v e s i n d e , K a r a t a n i - H e g e l ' e k a r ş ı - K a n t ' ı n a ü ş ü n c e s i n i , ulus-devlet yurttaşlığının küresel ulus-üstü D e v l e t yurttaşlığına basit bit

n e d e n i y l e eleştirmiştir; a m a ö r t ü k bir b i ç i m d e o n u "dile g e t i r i l e n i n k o n u m u " olarak,

genişlemesi

radikal

benlik

kuşkusuyla

konuşan

bir

konum

olarak

onayladı,

çünkü

olmayan,

kozmopolit

"dünya-sivil-toplumu/Vv , e///wrgergese//sch.'i/f''

Spinoza,

d ü ş ü n c e s i n i ö n e sürer; b u d ü ş ü n c e , i n s a n ı n tikel bir g e l e n e k l e c i s i m l e ş e n " o r g a n i k "

D e s c a r t e s ' t a n d a h a d a y o ğ u n bir şekilde, n e Yahudi n e d e H ı r i s t i y a n o l m a d a n , t o p l u m ­

elııik tözüyle özdeşleşme i l k e s i n d e n , radikal bir şekilde farklı bir özdeşleşme ilkesine

sal u z a m ( l a r ) ı n a r a l ı k l a r ı n d a n k o n u ş u y o r d u .

kaymayı içerir - K a r a t a n i b u r a d a D e l e u z e ' ü n bireysellik-tikellik-genellik ü ç l e m e s i n e

A s l ı n d a , S p i n o z a , çifte parya ş e k l i n d e k i öznel d u r u ş u a ç ı s ı n d a n " t a m a n l a m ı y l a

karşı getirdiği e v r e n s e l tekillik fikrine g ö n d e r m e y a p m a k t a d ı r ; bu karşıtlık K a n t ' l a

f i l o z o f t u r (Batı uygarlığının parya t o p l u l u ğ u n d a n bile s ü r ü l m ü ş t ü r ) ; b u yüzden, o n u ,

I legel arasındaki karşıtlıktır. H e g e l için, " d ü n y a - s i v i l - t o p l u m u , " tözsel bir içeriği

b e n z e r bir d ı ş l a m a n ı n , k o m ü n a l bir " ç ı k ı k " ı n izlerini sürmemizi sağlayacak bir paradig­

olmayan, t i k e l i n a r a c ı l ı ğ ı n d a n v e dolayısıyla t a m edimselliğin g ü c ü n d e n d e yoksun

o l a n soyut bir fikirdir - y a n i , özneyi tözsel olarak k a v r a m a y a n soyut bir özdeşleştirme

f e n o m e n a l öz-farkındalığın " n e s n e l " beyin süreçlerinin bir e p i f e n o m e n i n e indirgene­

içerir; bir b i r e y i n e v r e n s e l insanlığa e t k i n bir şekilde k a t ı l m a s ı n ı n t e k yolu bu yüzden

meyeceği üzerinde ısrar e t m e k ; t o p l u m s a l a n t a g o n i z m a n m ("sınıf m ü c a d e l e s i n i n " ) nes­

tikel bir ulus-devletle t a m özdeşleşme aracılığıyla olacaktır: B e n s a d e c e bir A l m a n , bir

n e l s o s y o e k o n o m i k güçlerin bir etkisine indirgenemeyeceği üzerinde ısrar e t m e k yeterli

ingiliz olarak " i n s a n ı m " . . .

14

T a m tersine, K a n t için " d ü n y a - s i v i l - t o p l u m u " evrensel

değildir. Bir a d ı m d a h a a t m a l ı ve bu ikiciliğin k e n d i s i n i n altına, o n u y a r a t a n " m i n i m a l

tekilliğin, bir t ü r kısa d e v r e yaparak, t i k e l i n aracılığını devredışı bırakarak d o ğ r u d a n

farka"

E v r e n s e l e k a t ı l a n t e k i l bir ö z n e n i n p a r a d o k s u n u belirler.

(Birin kendisiyle

çakışmazlığına)

uzanmalıyız. Jacques

D e r r i d a ' n ı n eseriyle

Evrenselle yapılan b u

m ü c a d e l e e d e n birçok yazı yazmıştım, bu yüzden, artık - t a m da Derrida modası

özdeşleşme h e r şeyi k u c a k l a y a n küresel Tözle ( " i n s a n l ı k " ) y a p ı l a n özdeşleşme değildir,

g e ç e r k e n - bu " m i n i m a l farkın" o n u n differance dediği şeye, benzersiz m a d d e c i p o t a n ­

e v r e n s e l etik-politik bir ilkeyle özdeşleşmedir - ilkece hepsi de h e r k e s i n erişimine açık

siyeli, şöhreti y ü z ü n d e n görünmez h a l e gelmiş bu uydurma sözcüğe o l a n yakınlığına

o l a n , evrensel d i n s e l bir kolektif, bilimsel bir kolektif, küresel d e v r i m c i bir örgütle.

d i k k a t çekerek o n u n anısını o n u r l a n d ı r m a n ı n vakti gelmiştir belki d e .

K a n t ' ı n , " A y d ı n l a n m a N e d i r ? " i n ü n l ü bir b ö l ü m ü n d e , "özel"e karşıt olarak " k a m u s a l "

F a k a t , bir n e d e n a r a n a c a k s a , b u k a d i r k ı y m e t b i l m e n i n n e d e n i , o h e r z a m a n k i

d e r k e n kastettiği şey b u d u r : "özel" k o m ü n a l bağlara karşıt o l a r a k bireysel değildir,

demokrasi-geliyor-yapısökümcü-postlaik-Levinasçı-Ötekiliğe-saygı

i n s a n ı n tikel ö z d e ş l e ş m e s i n i n k o m ü n a l - k u r u m s a l düzenidir; b u n a karşın " k a m u s a l " ise

ğ i n d e n d a h a da güçlü bir sınır çizgisi çizmektir. Yani - V l a d i m i r N a b o k o v ' u n , King,

çetesinin

bekledi­

k i ş i n i n A k l ı n ı k u l l a n m a s ı n ı n ulusüstü evrenselliğidir. P a r a d o k s , i n s a n ı n " k a m u s a l "

Queen, Knave'in [Rua, D a m , Vale] İngilizce çevirisi için yazdığı Ö n s ö z ' d e k i o ü n l ü

alanın

özdeşleşmesinden

t a ş l a m a l ı a n t i - F r e u d c u uyarısını y e n i d e n d i l l e n d i r e c e k o l u r s a k - h e r z a m a n k i gibi ş u n u

çıkarılmış, h a t t a o n a karşıt bir h a l e s o k u l m u ş tekil bir birey olarak k a t ı l m a s ı n d a d ı r -

b e l i r t m e k isterim ki, demokrasi-geliyor h e y e t i h e r z a m a n k i gibi bu partiye d a v e t l i

i n s a n sadece radikal bir şekilde tekil olduğu z a m a n , k o m ü n a l k i m l i k l e r i n aralıklarında

değildir (ve, h e r z a m a n k i gibi, sevdiğim bazı hassas i n s a n l a r surat a s a c a k t ı r ) . Fakat,

g e r ç e k t e n evrenseldir. 1 1

eğer, kararlı bir d e m o k r a s i - g e l i y o r - d e m o k r a t ı araya karışmayı başarırsa, h e r k i m olursa

evrensel

boyutuna,

kesinlikle

kendi

tözsel

komünal

Paralaks yarıklar ç o k l u ğ u n u n sistemli o l m a y a n bir yayılmamda kaybolup g i t m e k

olsun k i t a b ı n orasına b u r a s ı n a b i r t a k ı m acımasız tuzaklar d ö ş e n d i ğ i n i bilsin.

ç o k kolay; b e n i m b u r a d a k i a m a c ı m b u çokluğa, o n u n ü ç a n a k i p i n e o d a k l a n a r a k asgari bir k a v r a m s a l d ü z e n g e t i r m e k : felsefi, bilimsel ve politik k i p l e r e . Ö n c e l i k l e , bizim

G ü n l ü k a k a d e m i k d e n e y i m i m i z bize L a c a n c ı sözce öznesi ve sözceleme öznesi arasın­

gerçekliğe erişimimizi b e l i r l e y e n sonul paralaks olarak,

daki farkın güzel bir ö r n e ğ i n i

ontolojik fark var; a r d ı n d a n

sunar.

Bir k o n f e r a n s s o n r a s ı n d a k o n u ş m a c ı b a n a

hikayesi/açıkla­

" K o n u ş m a m ı sevdin m i ? " diye sorarsa, k o n u ş m a n ı n sıkıcı ve a p t a l c a o l d u ğ u n u kibarca

ması geliyor, k i b u n u n d o r u k n o k t a s ı , bizim " b i r i n c i ş a h ı s " d e n e y i m i m i z i n " ü ç ü n c ü

nasıl i m a e d e r i m ? " İ l g i n ç t i . ..." diyerek. B u r a d a p a r a d o k s şudur, eğer b u n u açıkça

ş a h ı s t a n " bir n ö r o b i y o l o j i k hikayesini sağlamaya çalışan bilişselciliktir; en az diğerleri

söylersem, d a h a fazla şey söylemiş o l u r u m : mesajım, k o n u ş m a s ı n ı n reddedilmesi değil,

k a d a r ö n e m l i o l a n s o n u n c u s u da politik paralaks, yani bu k i t a b ı n s o n iki b ö l ü m ü n ü n

t a m d a k o n u ş m a c ı n ı n v a r l ı ğ ı n ı n t a m m e r k e z i n e yönelik kişisel bir saldırı, o n a yönelik

bilimsel paralaks,

gerçekliğin fenomenal

deneyimiyle

onun

bilimsel

ele alacağı t e m e l iki varlık kipiyle ( k a m u s a l Yasayla o n u n s ü p e r e g o m ü s t e h c e n eki

bir nefret eylemi olarak a l g ı l a n a c a k t ı r - bu d u r u m d a , k o n u ş m a c ı n ı n itiraz h a k k ı

a r a s ı n d a k i paralaks yarık; "Bartleby" tavrıyla t o p l u m s a l k a t ı l ı m d a n ç e k i l m e ve kolek­

doğacaktır: "Eğer g e r ç e k t e n k o n u ş m a m ı n sıkıcı ve a p t a l c a o l d u ğ u n u söylemek istediy-

tif t o p l u m s a l e y l e m a r a s ı n d a k i paralaks yarık) birlikte, ç a t ı ş a n failler arasında h e r h a n ­

sen, n e d e n ilginç o l d u ğ u n u söylemekle y e t i n m e d i n ? " ... Fakat, eğer, o k u r l a r ı n bu

gi bir o r t a k zemin s u n m a y a n sosyal a n t a g o n i z m a (bir z a m a n l a r b u n a "sınıf m ü c a d e l e s i "

kitabı ilginç b u l a c a ğ ı n ı i ç t e n l i k l e u m a c a k olursam, öyleyse bu sözcüğü d a h a kesin,

d e n i y o r d u ) . Bu üç k i p k i t a b ı n üç kısımlı yapısını açıklıyor; h e r kısım arasında da

t ü m ü y l e diyalektik bir a n l a m d a kullanıyor o l m a l ı y ı m : evrensel bir k a v r a m ı n açıkla­

( H e n r y James'in romanları; kapitalizmle anti-Semitizm arasındaki bağlantı) d a h a

ması, o n u ö r n e k l e m e k üzere o r t a y a a t ı l a n tikel d u r u m l a r k e n d i evrensellikleriyle geri­

özgül bir a l a n a a ç ı l a n k a v r a m s a l şebekeyi ele a l a n bir ara k ı s ı m yer alıyor.

lim içindeyse, " i l g i n ç " o l u r l a r - nasıl?

Bu üç k ı s m ı n h e r b i r i n d e , aynı biçimsel o p e r a s y o n , h e r seferinde farklı bir düzeyde görülüyor ve yayılıyor: bir yarık i n d i r g e n e m e z ve aşılamaz o l a r a k ö n e sürülüyor, gerçek­

Amerika'da Shakespeare]

herhangi

adlı, J o h n

bir

büyük

kitabevinden,

Shakespeare

D u r b a n d ' ı n e d i t ö r l ü ğ ü n ü yaptığı v e

Made

Easy

[Kolay

B a r o n Yayınevi'nin

lik a l a n ı n a bir sınır g e t i r e n bir yarık. Felsefe o n t o l o j i k farklılık ç e v r e s i n d e d ö n e r ,

yayımladığı kitapları s a t ı n a l m a k m ü m k ü n : S h a k e s p e a r e ' i n o y u n l a r ı n ı n "ikidilli" bir

o n t o l o j i k ufukla " n e s n e l " o n t i k gerçeklik arasındaki yarık; bilişselci b e y i n bilimleri,

edisyonü bu, özgün eski ingilizce sol sayfada, sıradan çağdaş Ingilizceye çevirisiyse sağ

ö z n e n i n f e n o m e n a l k e n d i k e n d i y l e ilişkisi ve b e y n i n biyofiziksel gerçekliği arasındaki

sayfada yer alıyor. Bu k i t a p l a r ı o k u m a n ı n verdiği m ü s t e h c e n t a t m i n , b u n u n basit bir

yarık ç e v r e s i n d e d ö n e r ; politik m ü c a d e l e aslında a n t a g o n i z m a l a r v e s o s y o e k o n o m i k

çağdaş Ingilizceye ç e v i r i d e n d a h a fazla bir şey o l m a s ı n d a n k a y n a k l a n ı r : kural olarak,

gerçeklik arasındaki yarık ç e v r e s i n d e d ö n e r . B u ü ç l e m e , e l b e t t e , E v r e n s e l - T i k e l - T e k i l

l'ıırband,

üçlemesidir: evrensel felsefe, tikel bilim, politik o l a n ı n tekilliği."' H e r ü ç ü n d e d e , s o r u n

inandığı) d ü ş ü n c e y i , g ü n d e l i k deyişle, d o ğ r u d a n formülleştirmeye çalışır - " O l m a k ya

bu yarığın maddecihir şekilde nasıl düşünülebileceğidir, y a n i : bu o n t o l o j i k ufkun o n t i k

da o l m a m a k , işte m e s e l e b u " b ö y l e c e " A k l ı m a t a k ı l a n bir şey var: k e n d i m i ö l d ü r s e m

oluşların

m ı , ö l d ü r m e s e m mi?" h a l i n i alır. Belki edebi bir klasiği j a r g o n d a n y o k s u n k ı l m a n ı n tek

bir s o n u c u n a

indirgenemeyeceği

gibi

bir

olgu

üzerinde

ısrar

etmek;

Shakespeare'in

metaforlu

deyiminde

dile

getirilen

(dile

getirildiğine

II

yolu b u , yani m e t n i n i g ü n d e l i k k o n u ş m a d i l i n e " y e n i d e n ç e v i r m e k " gibi delice bir işe

bir t ü r " o l u m s u z l a m a n ı n olumsuzlamasıyla," s a d e c e içine girilecek n e s n e değişmekle

kalkışmaktır,

a k l ı n a H ö l d e r l i n ' i n e n yüce d i z e l e r i n d e n b i r i n i n gündelik

kalmaz, eş o l a n kişinin b ü t ü n l ü ğ ü k e n d i k a r ş ı t ı n a geçer (eşcinsellik). D a h a ileri bir

A l m a n c a y a çevirisi geliyor: " W o aber G e f a h r ist, w a c h s t das R e t t e n d e a u c h " yani

gelişmeyle, a m a ç artık orgazm değildir (fetişizm). Kol-sokma bu diziye (araçsal e t k i n ­

insanın

" Ç o k sıkıntıya düşersen, h e m e n umutsuzluğa k a p ı l m a , ç e v r e n e d i k k a t l e bak, belki

liğin, ağır ç a l ı ş m a n ı n o r g a n ı o l a n ) elin v e ( " k e n d i l i ğ i n d e n " edilgen d o ğ u r m a organı

a r a d ı ğ ı n şeyi köşeyi d ö n d ü ğ ü n z a m a n b u l a c a k s ı n d ı r . " Ya da, b e n z e r bir yordamla,

o l a n ) v a j i n a n m olanaksız bir s e n t e z i n i katar. Yumruk ( a m a ç l ı ç a l ı ş m a n ı n odağı,

H e i d e g g e r ' i n S o k r a t e s öncesiyle ilgili bir y o r u m u n u m ü s t e h c e n bir ç a r p ı t m a y l a destek­

b e d e n i m i z i n en sıkı bir şekilde d e n e t l e n e n ve eğitilen kısmı olarak el) p h a l l u s ' u n

l e m e k de gelebilir i n s a n ı n a k l ı n a . Holzwege'de, A n a k s i m a n d r o s ' a uygun bir şekilde,

(dikleşmesi bizim irademizin d ı ş ı n d a gelip gittiği için, bizim bilinçli d e n e t i m i m i z i n

H e i d e g g e r Fug,

ve uyumsuzluk

dışında o l a n o r g a n l a r ı n m ü k e m m e l bir örneği o l a n o r g a n ı n ) yerini alır, t a m d a çok iyi

fügen s ö z c ü ğ ü n ü n ,

Fug ve

Unfug,

ontolojik

uyum

a r a s ı n d a k i gerilimin b ü t ü n b o y u t l a r ı n ı k o n u ş l a n d ı r d ı ğ ı sırada, f... [s.kmek] sözcüğünün

p l a n l a n m ı ş araçsal bir şekilde " k e n d i l i ğ i n d e n " ortaya çıkması g e r e k e n bir h a l e yaklaşan

de k ö k e n i n i bu kozmik Fug'da bulduğu, eril ve dişil (yin ve y a n g ve benzeri) kozmik

biri gibi ( ö r n e ğ i n , şiirlerini " r a s y o n e l " bir şekilde inşa e d e n bir şair, şairane bir kol-

ilkelerin ezeli çiftleşmesinin bir s o n u c u o l a n bir e v r e n ş e k l i n d e p a g a n bir e v r e n

s o k u c u d u r ) . E l b e t t e , b u r a d a kurgusal t ü m d e n g e l i m i b e k l e y e n başka çeşitlemeler d e

fikrinin var o l d u ğ u gibi k u r g u l a m a l a r a koyulsak ne olur - ya d a , H e i d e g g e r c i terimler­

var: eril m a s t ü r b a s y o n d a , v a j i n a n ı n , en edilgen o r g a n ı n yerini el alır, yani p h a l l u s ' u n

le söylersek, fucking'in [sikişme'nin] ö z ü n ü n o n t i k sikmek e y l e m i n i n kendisiyle bir

k e n d i s i n i e d i l g e n l e ş t i r e n e n e t k i n organ, D a h a s ı , p h a l l u s a n u s ' u n i ç i n e girdiği z a m a n ,

ilişkisi yoktur; b u sözcük, aslında e v r e n i n k o m p o z i s y o n u n u s u n a n u y u m l u - m ü c a d e l e

kurgusal dışkılama ve d ö l l e m e özdeşliğine yönelik doğru bir kavrayış elde ederiz. B u r a d a t ü r e t i l e b i l e c e k başka ç e ş i t l e m e l e r a r a m a k için yer yok: h a y v a n l a y a p m a k ,

e d e n Sikişme'yle ilişkilidir. Deıridş adlî belgesel filmde, büyük klasik filozoflardan b i r i n e b u g ü n karşılaşacak olsa n e soracağı s o r u s u n a y a n ı t olarak, D e r r i d a h e m e n şöyle söyler: "Seks h a y a t ı n ı . " Belki d e , b u r a d a D e r r i d a ' y a k a t k ı d a b u l u n m a k lazım: eğer bu soruyu açıkça sorsaydık, h e r h a l d e sıradan bir y a n ı t alırdık; a r a n a c a k şey, b u n u n yerine, h e r k e s i n k e n d i n e uygun felsefesi düzeyindeki cinsellikle ilgili k u r a m o l m a l ı . Belki bu a l a n d a akla gelebilecek en uç fantazi, o m ü k e m m e l sistemleştirmeci H e g e l ' e ait bir elyazması, i ç i n d e bir cinsellik k u r a m ı n ı n , birbiriyle çelişen, içice g e ç e n , yer d e ğ i ş t i r e n cinsel p r a t i k l e r e dair bir sis­ t e m i n , b ü t ü n (düzgün v e " s a p k ı n " ) b i ç i m l e r i n t e m e l ç ı k m a z d a n türetildiği bir sistemin geliştirildiği bir elyazması keşfetmektir.

17

H e g e l ' i n Ans/A7opeJ/'sinde olduğu gibi, ö n c e

m a k i n e - k u k l a y l a y a p m a k ; bir sürü eşle y a p m a k , sadizm ve mazoşizm... Burada asıl konu

bir b i ç i m d e n

diğerine

"ilerlemenin"

cinsel

ilişkinin yapısal

dengesizliğiyle

( L a c a n ' ı n iln'ypas de rapport sexuel"\) g ü d ü l e n m e s i d i r ; bu yapısal dengesizlik, h e r h a n ­ gi bir cinsel p r a t i ğ i n " k e n d i l i ğ i n d e n " k e n d i k e n d i n i yok e t m e p a t h o s u y l a dışsal ritüel mantığı

(kurallara

uymak)

arasında

ebedi

bir

salınım

olmasını

yasaklar.

Yani,

cinselliğin e n son s o n u c u , " s a h t e sonsuzluk" alanıdır, o n u n d a aşırıya t a ş ı n a n m a n t ı ğ ı , o

"spermathon"

yarışmalarında,

bir k a d ı n ı

bir saat

içinde

kaç

erkek

orgazma

ulaştırabilir t ü r ü n d e n yarışmalarda o l d u ğ u gibi zevksiz aşırılıkları doğurabilir ... gerçek bir filozof için, d ü n y a d a s e k s t e n d a h a ilginç şeyler vardır.

t e m e l "sekse yönelik öznel y a k l a ş ı m l a r ı n bir t ü m d e n g e l i m i gelir ( h a y v a n çiftleşmesi,

Bu a l ı ş t ı r m a n ı n ( e n a z ı n d a n bazıları için, zevksiz değilse de) t u h a f o l a n k a r a k t e r i

saf aşırı şehvet, insani s e v g i n i n ifadesi, metafizik t u t k u ) , a r d ı n d a n t a m olarak "cinsel­

m e v c u t cinsel pratiklere g ö n d e r m e y a p m a s ı n d a n gelmez, genellikle uyumsuz olarak

lik sistemi" gelir ve b u n l a r , H e g e l ' d e n bekleyeceğimiz gibi, bir ü ç l e m e l e r dizilimi

görülen, o n t o l o j i k olarak farklı düzeylerde d e v i n i y o r olarak g ö r ü n e n iki a l a n arasındaki

h a l i n d e d ü z e n l e n m i ş t i r . B u r a d a başlangıç n o k t a s ı a tergo [ a r k a d a n ] birleşme, h a y v a n i ,

kısa d e v r e d e n gelir: yüce felsefi k u r g u l a m a alanı ve cinsel pratiklere ait ayrıntıların

öznellik öncesi a n i l i ğ i n d e k i cinsel eylemdir; a r d ı n d a n o n u n aracısız (soyut) olumsuzla-

a l a n ı . H e g e l c i k a v r a m s a l m e k a n i z m a n ı n cinsel p r a t i k l e r e u y g u l a n m a s ı n ı a priori olarak

m a s ı n a geçeriz: m a s t ü r b a s y o n , b u r a d a solo k e n d i n i - h e y e c a n l a n d ı r m a fantaziyle destek­

e n g e l l e y e n bir şey o l m a s a d a , b ü t ü n bu a l ı ş t ı r m a n ı n bir b a k ı m a anlamsız, ( k ö t ü ) bir

l e n m e k t e d i r . . ( J e a n L a p l a n c h e fantazili-mastürbasyonun başlangıç, sıfır-sevıyesi, hay­

şaka o l d u ğ u görülür. Bu tür kısa d e v r e l e r i n tatsız, t u h a f etkisi o n l a r ı n bizim simgesel

v a n i içgüdüye karşı t a m bir insani d ü r t ü b i ç i m i o l d u ğ u n u ö n e s ü r m ü ş t ü . ) A r d ı n d a n

e v r e n l e r i m i z d e s e m p t o m a ! bir rol o y n a d ı ğ ı n ı gösterir: bu e v r e n l e r i n bağlı olduğu ö r t ü k ,

g e l e n şey, ikisinin bir sentezidir: m ü y o n e r k o n u m d a k i t a m olarak cinsel eylem, b u r a d a

zımni yasakları e v e getirirler. İ n s a n " k a t l a n ı l m a z " örneğiyle birlikte bir evrensellikle

yüz-yüze temas, t a m b e d e n s e l t e m a s ı n (içe g i r m e ) fantaziyle d e s t e k l e n m e s i n i güven­

yüzleşerek s o m u t evrenselliği yaşar, E l b e t t e , H e g e l c i diyalektik h e r şeyi ç ö z ü m l e m e k

ceye alır. Yani " n o r m a l " i n s a n i cinsel e y l e m çifte m a s t ü r b a s y o n yapısına sahiptir:

için kullanılabilir, a m a y i n e d e b u n u cinselliğe u y g u l a m a m a k önerilir, ç ü n k ü b u h a m l e

k a t ı l ı m c ı l a r ı n h e r biri gerçek bir eşle m a s t ü r b a s y o n y a p m a k t a d ı r . Fakat, b i r l e ş m e n i n

diyalektik ç ö z ü m l e m e fikrini g ü l ü n ç l e ş t i r e c e k t i r ; e l b e t t e , b ü t ü n i n s a n l a r eşittir - y i n e

h a m gerçekliği v e o n u n f a n t a z m a t i k desteği a r a s ı n d a k i yarık artık k a p a t ı l a m a z ; b u n u n

de, bazılarına " d a h a az eşit" gibi d a v r a n m a k tavsiye edilir, ç ü n k ü o n l a r ı n t a m eşitliğini

a r d ı n d a n gelen cinsel p r a t i k l e r i n b ü t ü n ç e ş i t l e m e ve yer değiştirmeleri, ikisi arasında

ö n e s ü r m e k eşitlik fikrinin k e n d i s i n i ç ö k e r t e c e k t i r .

y e n i d e n d e n g e kunrıaya y ö n e l i k umutsuz ç a b a l a r d a n ibarettir. Diyalektik " i l e r l e m e " böylece ö n c e yüz, cinsel o r g a n l a r ve diğer b e d e n kısımlarıyla

D e m e k , o k u r l a r ı n bu k i t a b ı , işte bu laf olsun diye o l m a y a n a n l a m ı y l a ilginç bul­ malarını

umuyorum:

somut

evrenselliği

uygulama,

Deleuze'iin,

o

büyük

anti-

o n l a r ı n karşılıklı k u l l a n ı m kipleri a r a s ı n d a k i ilişki a ç ı s ı n d a n bir dizi ç e ş i t l e m e d e n

H e g e l c i n i n " k a v r a m l a r ı g e n i ş l e t m e k " dediği şeye k a t ı l m a ç a b a m d a başarılı o l d u ğ u m

geçer: o r g a n p h a l l u s o l a r a k kalır, a m a içine girilecek açıklık değişir ( a n ü s , ağız). S o n r a ,

ölçüde. 13

I.

ONTOLOJİK

KISIM

YILDIZ

PARALAKSI:

FARKIN

TUZAKLARI

GIDIKLAYAN NESNE

Bana sık sık (bu k i t a p h a r i ç ) en u z u n k i t a b ı m ı n başlığıyla ilgili yanıtı belli a m a geçer­ li bir soru soruyorlar: " P e k i g ı d ı k l a n a n özneyi gıdıklayan k i m ya da n e ? " Yanıt e l b e t t e şu. n e s n e - fakat, hangi n e s n e ? Az ve öz (ya da öz) bir şekilde bu k i t a b ı n k o n u s u bu. Ö z n e y l e n e s n e a r a s ı n d a k i fark, aynı z a m a n d a b u n l a r a karşılık gelen iki fiil arasındaki fark o l a r a k da dile getirilebilir; i n s a n ı n k e n d i s i n i özne kılması ( b o y u n eğmesi) ve n e s n e kılması (itiraz etmesi, karşı ç ı k m a s ı , engel o l u ş t u r m a s ı ) . Ö z n e n i n ilk, t e m e l jesti ken­ dini özne kılmaktır - isteyerek, e l b e t t e : h e m W a g n e r h e m de N i e t z s c h e ' n i n , bu iki büyük r a k i b i n ç o k iyi f a r k ı n d a oldukları gibi, en yüce özgürlük eylemi a m o r /at/'nin [kader sevgisinin] sergilenmesi, yani zaten zorunlu o l a n şeyin özgürce üstlenilmesi eylemidir.' Öyleyse, eğer ö z n e n i n etkinliği, t e m e l d e , k e n d i n i k a ç ı n ı l m a z o l a n a teslim e t m e etkinliğiyse, n e s n e n i n e d i l g e n l i ğ i n i n , o n u n edilgen v a r l ı ğ ı n ı n t e m e l kipi de, h a r e k e t e d e n , bizi huzursuz e d e n , rahatsız e d e n , t r a v m a t i k h a l e s o k a n şeydir ( ö z n e l e r ) : n e s n e , en radikal haliyle engel olan, olayların düzgün akışını bozan şeydir. BİRİNCİ

BÖLÜM

Buradaki

p a r a d o k s rollerin t e r s i n e çevrilmiş olmasıdır ( e t k i n n e s n e edilgen n e s n e üzerinde etkili olur şeklindeki s t a n d a r t fikir a ç ı s ı n d a n ) : özne t e m e l bir edilgenlikle t a n ı m l a n ı r ,

ÖZNE, BU "YÜREĞİ SÜNNET EDİLMİŞ YAHUDİ"

ve h a r e k e t n e s n e d e n gelir - gıdıklayan o d u r . A m a , yine, bu hangi nesnedir? Yanıt: paralaks n e s n e . Paralaksın s t a n d a r t t a n ı m ı şöyledir: bir n e s n e n i n , gözlem k o n u m u n d a yeni bir görüş h a t t ı n ı ortaya çıkaracak bir değişim olması s o n u c u n d a g ö r ü n ü ş t e yer değiştirmesi (bir a r k a p l a n a göre k o n u m u n u n

kayması).

Buraya

eklenmesi

gereken

felsefi

bükme,

e l b e t t e , g ö z l e n e n farkın basitçe " ö z n e l " olmadığıdır, ç ü n k ü " o r a d a " var o l a n n e s n e iki farklı d u r u ş t a n , bakış a ç ı s ı n d a n g ö r ü l m e k t e d i r . Bu bir b a k ı m a , H e g e l ' i n de söyleyeceği gibi,

özne

ve

nesnenin

i ç k i n olarak

"dolayımlanması",

böylece

öznenin

bakış

açısındaki " e p i s t e m o l o j i k " k a y m a n ı n , h e r z a m a n , n e s n e n i n k e n d i s i n d e k i " o n t o l o j i k " kaymayı yansıtmasıdır. Y a d a - L a c a n c a s ö y l e r s e k - ö z n e n i n bakışı a l g ı l a n a n n e s n e n i n k e n d i s i n d e , o n u n " k ö r n o k t a s ı " , yani " n e s n e d e n e s n e d e n d a h a çok o l a n " şey, n e s n e n i n k e n d i s i n i n o bakışa y a n ı t verdiği n o k t a kılığına girmiş olarak, b u l u n m a k t a d ı r . " E l b e t t e , resim

gözümde,

ama

ben,

ben

de

resimdeyim."2

Lacan'ın

ifadesinin

ilk kısmı

özneleştirmeyi belirler, gerçekliğin k e n d i öznel k u r u l u ş u n a bağlı o l m a s ı n ı ; b u n a karşın ikinci kısım m a d d e c i bir destek sağlar, özneyi bir leke kılığıyla k e n d i imgesine y e n i d e n yerleştirir

(gözdeki n e s n e l e ş t i r i l m i ş k ı y m ı k ) .

M a d d e c i l i k b e n i m n e s n e l gerçekliğe

k a t ı l ı ş ı m ı n d o ğ r u d a n s a v l a n m a s ı değildir (böyle bir sav b e n i m sözceleme k o n u m u m u n , gerçekliğin b ü t ü n ü n ü k a v r a y a b i l e n bir dış gözlemci k o n u m u o l d u ğ u n u varsayar); mad­ decilik, d a h a çok, b e n i m k e n d i m i n d e b e n i m t a r a f ı m d a n o l u ş t u r u l m u ş resme k o n m a m ı sağlayan d ü ş ü n ü m s e l b ü k m e d e yer alır - bu d ü ş ü n ü m s e l kısa d e v r e , bu zorunlu kopya­ lama, k e n d i m i , b e n i m " m a d d i v a r l ı ğ ı m a " t a n ı k l ı k e d e n r e s m i m i n h e m dışında h e m d e i ç i n d e durur olarak k o p y a l a m a m d ı r m a d d e c i l i k . M a d d e c i l i k g ö r d ü ğ ü m gerçekliğin h i ç b i r z a m a n " b ü t ü n " o l m a d ı ğ ı a n l a m ı n a gelir - o n u n büyük kısmı b e n i dışarıda bıraktığı için değil, b e n i m o n a k a t ı l m a m ı b e l i r t e n bir leke, bir k ö r n o k t a içerdiği için.

Bu yapı en açık seçik bir şekilde, L a c a n ' ı n objet petit a'sında, a r z u n u n n e s n e n e d e n i n d e görülür. Bir n e s n e b i r d e n b i r e b e n i m a r z u m u n n e s n e s i olarak "töz değiştire­

1919 yılında, Z ü r i h ' t e b a ş l a m a k t a d ı r , psikiyatr bir arkadaşı g e n ç d o k t o r D i c k ' t e n N i c o l e ' u n zorlu vakasını d e v r a l m a s ı n ı rica eder. 3

bilir' ': size göre s ı r a d a n bir n e s n e o l a n şey b e n i m h i n libidinal y a t ı r ı m ı m ı n odak n o k ­

N e d e n bu iki v e r s i y o n u n ikisi de t a t m i n edici değildir? Belli ki, ilk versiyon d a h a

tasıdır ve bu k a y m a y a sırrına erişilmez bir X, n e s n e d e yer a l a n , a m a o n u n özel nitelik­

kifayetlidir, sadece saf d r a m a t i k - a n l a t ı s a l n e d e n l e r l e değil ( ö n c e b i l m e c e y i yaratır

l e r i n d e n h e r h a n g i biri olarak s a p t a n a m a y a n bir je ne sais quoi yol açmıştır. L'objet

- D i v e r ' l a r m e v l i l i k l e r i n i n p a r l a k yüzeyinin a r d ı n d a k i sır n e d i r ? - v e a r d ı n d a n , o k u r u n

petit a, öyleyse, K a n t ' m aşkın n e s n e s i n e yakındır, ç ü n k ü b i l i n m e y e n X'e, g ö r ü n ü m ­

ilgisini u y a n d ı r d ı k t a n sonra, y a n ı t v e r m e y e y ö n e l i r ) . R o s e m a r y ' n i n , ideal(leştirilmiş)

lerin ö t e s i n d e k i n e s n e n i n n o u m e n ç e k i r d e ğ i n e , " s e n d e n ç o k s e n i n içinde o l a n " şeye

Dick ve N i c o l e çifti karşısında b ü y ü l e n m i ş o l a n dış bakış açısı s a d e c e dışsal değildir.

karşılık gelir. Bu yüzden l'objet petit a saf, paralaks bir n e s n e olarak t a n ı m l a n a b i l i r :

D a h a ç o k , t o p l u m s a l " b ü y ü k Ö t e k i " n i n , Ego-İdeal'in, D i c k ' i n ç e v r e s i n d e k i h e r k e s i

k o n u bir tek o n u n d ı ş h a t l a r ı n ı n öznedeki k a y m a y l a birlikte d e ğ i ş m e s i n d e n değildir; o

b ü y ü l e m e y e ç a b a l a y a n m u t l u bir koca h a y a t ı s ü r d ü r m e s i n e yol a ç a n şeyin bakışını

s a d e c e manzaraya

ayırt

cisimlendirir: yani, bu dışsal bakış D i c k için içseldir, o n u n içkin öznel k i m l i ğ i n i n bir

objet petit a paralaks yarığının, simgesel kavrayıştan

parçasıdır - o h a y a t ı n ı bu bakışı t a t m i n e t m e k için s ü r d ü r m e k t e d i r . D a h a s ı , b u n u n ima

belli

bir açıdan

edilebilir. D a h a k e s i n söylenirse,

bakıldığı

zaman

vardır,

ancak o zaman

varlığı

sürekli k a ç a n ve b ö y l e c e simgesel perspektiflerin çok o l m a s ı n a yol a ç a n o erişilmez

ettiği

X ' i n ta kendisidir. Buradaki p a r a d o k s ç o k kesin bir p a r a d o k s t u r : t a m da saf bir farkın

d e ğ e r l e n d i r i l e m e y e c e ğ i d i r : D i c k ' i n üzücü k a d e r i n i bu şekilde s u n m a k (çizgisel a n l a t ı

ortaya çıktığı n o k t a d a yer alır - a r t ı k o l u m l u olarak var o l a n iki n e s n e a r a s ı n d a bir fark

kipiyle s u n m a k ) bir yalandır, dışsal t o p l u m s a l ilişkiler ağını içsel ruhsal özelliklere

o l m a y a n , bir ve aynı n e s n e y i k e n d i s i n d e n ayıran m i n i m a l bir farkın ortaya çıktığı n o k ­

d o l a y ı m l a y a n ideolojik bir gizemleştirmedir. H a t t a D i c k ' l e N i c o l e ' u n e v l i l i k l e r i n i n

t a d a - öyle ki bu " t a m a n l a m ı y l a " fark dolayımsız olarak erişilmez bir n e s n e y l e çakışır:

t a r i h ö n c e s i üzerine o l a n flashback, geri d ö n ü ş b ö l ü m ü n ü n , o s a h t e p a r l a k g ö r ü n ü m ü n

n e s n e l e r a r a s ı n d a k i basit bir farkın t e r s i n e , saf farkın kendisi de bir nesnedir.

şey,

Dick'in

kaderinin

kusurlu

bir

karakterin

içkin

yerleşimi

açısından

Paralaks

a l t ı n d a k i gerçekliğin sadık bir a n l a t ı m ı n ı s u n m a k t a n uzak o l d u ğ u n u , geçmişe d ö n ü k

yarığının bir başka adı da bu yüzden minimal farktır, o l u m l u tözsel n i t e l i k l e r e d a y a n ­

bir fantazi o l d u ğ u n u , bir b a k ı m a , k a p i t a l i z m i n t a r i h i n d e "başlangıç sermayesi b i r i k i m i "

m a y a n bir " s a f farklılık. H e n r y J a m e s ' i n " T h e R e a l T h i n g " adlı ö y k ü s ü n d e , ressam-

miti o l a r a k işlev g ö r e n şeyin a n l a t ı ş a ! versiyonu o l d u ğ u n u söylemek istiyorum. 4 Başka

a n l a t ı c ı yoksul d ü ş m ü ş " g e r ç e k " a r i s t o k r a t l a r o l a n Bay ve B a y a n M o n a r c h ' ı lüks bir

deyişle, t a r i h ö n c e s i n d e n parlak hikayeye u z a n a n düz içkin bir h a t y o k t u r : b u r a d a

k i t a b ı n resimleri için m o d e l olarak kiralamayı k a b u l eder. F a k a t , o n l a r ı n "gerçek şey"

sıçrama i n d i r g e n e m e z ; farklı bir b o y u t m ü d a h a l e ediyor.

o l m a l a r ı n a r a ğ m e n , çizimleri öyle s a h t e d u r u r ki, ressam s o n u n d a düşük sınıftan bir ç i f t t e n yardım a l m a k z o r u n d a kalır: L o n d r a işçi sınıfından k a b a saba m o d e l Bayan C h u r m v e yavşak İ t a l y a n O r o n t e ' n i n yüksek sınıf pozları ç o k d a h a yararlı olur ... b u en saf haliyle o erişilmez " m i n i m a l fark" değil midir?

olan

Yabancıya

Gönül

Verme/Geceler

Güzeldir

[Tender

bakarsak, ilk v e r s i y o n u n yetersizliğini kolayca görebiliriz: ilk k ı s ı m d a n sonraki geri d ö n ü ş ç ı k ı n t ı y a p m a k t a d ı r - b u n a karşılık ş i m d i d e n ( 1 9 2 9 , Fransız Riviera'sı) geçmişe

Bu m i n i m a l farkın d a h a karmaşık bir edebi örneği de V. S c o t t Fitzgerald'ın başyapı­ tı

B i l m e c e şu: Fitzgerald ilk v e r s i y o n d a n n e d e n t a t m i n o l m a d ı ? N e d e n o n u açıkça o n u n k a d a r t a t m i n edici o l m a y a n çizgisel anlatıyla değiştirdi? Eğer d a h a y a k ı n d a n

Is

The

Night];

zengin

bir

( Z ü r i h , 1919) sıçrama i k n a edicidir, şimdiye d ö n ü ş "işe yaramaz," sanatsal olarak t a m bir haklılığa s a h i p değildir. Öyleyse tutarlı tek y a n ı t şudur: ç ü n k ü sanatsal doğruluğa

A m e r i k a l ı mirasyedi v e şizofrenik bir ensest k u r b a n ı o l a n N i c o l e W a r r e n ' l a İsviçre'de

sadık k a l m a n ı n tek yolu "acıya k a t l a n m a k " ve yenilgiyi kabul e t m e k t i r - iki versiyonu

o n u n tedavisini ü s t l e n e n , zeki g e n ç psikiyatr R i c h a r d [Dick] D i v e r a r a s ı n d a k i üzücü h i ­

b i r d e n s u n a r a k yarığı s ı n ı r l a m a k . 5 Başka deyişle, iki versiyon ardışık değildir, yapısal

kayedir. İlk b a s ı m ı n d a , r o m a n bu o l a y d a n yıllar sonra, D i v e r ' l a r m Fransız Riviera'sın-

olarak (eşzamanlı) o k u n m a l a r ı gerekir, Levi-Strauss'un (aşağıda geliştirilen) ö r n e ğ i n d e

daki villasında başlar, çift b u r a d a gösterişli bir h a y a t s ü r m e k t e d i r ; h i k a y e R o m e -

yer a l a n , bir k ö y ü n iki haritası gibi. Kısacası, b u r a d a karşılaştığımız şey en saf haliyle

sary'nin, D i v e r ' l a r ı n fiyakalı yaşam t a r z ı n d a n e t k i l e n i p D i c k ' e aşık oları A m e r i k a l ı

paralaks işlevdir: iki versiyon arasındaki yarık i n d i r g e n e m e z , bu yarık, çevresinde

g e n ç bir s i n e m a o y u n c u s u n u n p e r s p e k t i f i n d e n anlatılır. Z a m a n l a , R o s e m a r y b u gös­

d o l a n d ı k l a r ı t r a v m a t i k ç e k i r d e k , ikisinin d e " d o ğ r u l u ğ u d u r " ; gerilimi ç ö z m e n i n , " t a m "

terişli sosyal h a y a t ı n yüzeyinin a l t ı n d a k i t r a v m a ve ruhsal krizlerin k a r a n l ı k k ı s m ı n ı

bir ç ö z ü m b u l m a n ı n yolu y o k t u r .

g ö r m e y e başlar. Bu n o k t a d a , h i k a y e D i c k ' i n N i c o l e ' l a nasıl t a n ı ş t ı ğ ı n a , kızın ailesinin

(hikayeyi nasıl, h a n g i d ü z e n l e a n l a t m a k gerekiyor) gibi g ö r ü n e n şey, bu yüzden

Başlangıçta sadece biçimsel bir a n l a t ı çıkmazı

t e r e d d ü t l e r i n e r a ğ m e n nasıl e v l e n d i k l e r i n e ve diğer şeylere geçer; bu ara p a r ç a n ı n ar­

t o p l u m s a l içeriğin k e n d i s i n e ait, d a h a k ö k t e n c i bir çıkmazdır. Fitzgerald'ın anlatısal

d ı n d a n da hikaye şimdiye d ö n e r , N i c o l e ' l a D i c k ' i n evliliğinin ağır ağır dağılışının be-

başarısızlığı ve iki versiyon a r a s ı n d a k i salınımı bize t o p l u m s a l gerçeklik h a k k ı n d a ,

t i m l e m e s i y l e d e v a m e d e r ( D i c k ' i n Rosemary'yle o l a n umutsuz ilişkisi ve, m o d e r n ede­

k e s i n a n l a m d a t e m e l bir toplumsal olgu o l a n belli bir yarık h a k k ı n d a bir şey söyler.

biyatın en üzücü ve u m u t s u z s o n l a r ı n d a n biri o l a n s o n a doğru u z a n a n diğer şeyler).

" G ı d ı k l a y a n n e s n e " b u r a d a n a m e v c u t N e d e n , b ü t ü n anlatısal çözümleri t a h r i p e d e n o

Fakat, r o m a n ı n ikinci basımı için (ilk baskı başarısız o l m u ş t u r ) , Fitzgerald malzemeyi

sırrına ulaşılmaz X'dir.

zamandizinsel sırayla y e n i d e n düzenleyerek r o m a n ı geliştirmeye çalışır: artık r o m a n

L'objet petit a psikanalizin konusu o l d u ğ u n d a n , burada t a m da psikanalitik d e n e y i m i n

...

ç e k i r d e ğ i n d e yer a l a n bir paralaks yarıkla karşılaşmamıza ş a ş m a m a k gerek. J e a n

de ikisini tek yanlı, kapsayıcı bir d o ğ r u l u ğ u n kısmi anları olarak " o r t a d a n k a l d ı r a c a k "

L a p l a n c h e F r e u d c u iğfal k o n u s u n u n a ç m a z l a r ı n ı ele alırken, aslında t a m d a K a n t ç ı bir

o l a n d a h a yüksek bir " s e n t e z " o r t a y a a t m a k t ı r ( e l b e t t e , K a n t saf k u ş k u c u l u ğ a d a çekil­

ç a t ı ş k ı n ı n yapısını y e n i d e n ü r e t m e k t e d i r . Bir y a n d a , e b e v e y n iğfalinin kaba, a m p i r i k

mez); o n u n "aşkınsal d ö n ü ş ü n ü n " payandası t a m d a i n s a n ı n k e n d i " o l u m l u " ç ö z ü m ü n ü

gerçekçiliği vardır: d a h a sonraki t r a v m a v e patolojilerin sonul n e d e n i ç o c u k l a r ı n

f o r m ü l l e n d i r m e s i i h t i y a c ı n d a n k a ç ı n m a k t ı r . K a n t ' ı n yaptığı şey, t a m d a t a r t ı ş m a n ı n

aslında yetişkinler t a r a f ı n d a n iğfal ve taciz edilmiş olmalarıdır; diğer y a n d a n , iğfal sah­

t e r i m l e r i n i değiştirmektir; o n u n ç ö z ü m ü - a ş k ı n s a l d ö n ü ş - , ö n c e l i k l e , o n t o l o j i k kap­

n e s i n i n e b e v e y n i n fantazisine o ( k ö t ü ) ş ö h r e t l i indirgenişi vardır. L a p l a n c h e ' n i n belirt­

samı r e d d e t m e s i a ç ı s ı n d a n benzersizdir: insani d u r u m u n belli bir t e m e l ve i n d i r g e n e ­

tiği gibi, b u r a d a asıl i r o n i , iğfali bir fantazi olarak r e d d e t m e n i n g ü n ü m ü z d e " g e r ç e k ç i "

mez sınırlaması ( " s o n l u l u k " ) o l d u ğ u n u k a b u l eder; bu yüzden iki k u t u p , rasyonel ve

bir t u t u m sayılması, b u n a karşılık iğfalin gerçekliği k o n u s u n d a ısrar e d e n l e r i n , s a t a n i s t

duyusal,

törenler

uzlaştırılamaz - iki b o y u t u n " s e n t e z i " (bizim A k l ı m ı z ı n bize etki e d e n dış gerçekliğin

ve

dünya

dışından

gelen

tacizlere

dek

her

tür

istismarı

savunur hale

etkin

ve

edilgen

iki

kutup

hiçbir

zaman

tam

olarak

anlaştırılamaz-

g e l m e s i n d e d i r . L a p l a c h e ' n i n çözümü kesinlikle aşkın bir ç ö z ü m d ü r : "iğfal" basitçe

yapısına uyar gibi g ö r ü n m e s i n i n n e d e n i ) h e p belli bir salto moríale,

ö z n e n i n fantazisine i n d i r g e n e m e s e de, O t e k i ' n i n " b i l m e c e m s i i l e t i s f y l e t r a v m a t i k bir

" i m a n s ı ç r a m a s ı " n a d a y a n m a k t a d ı r . . İki b o y u t u n bir " s e n t e z i n i " b e l i r t m e k t e n uzak o l a n

karşılaşmaya, O t e k i ' n i n bilinçdtşına t a n ı k o l m a y a karşılık gelse d e , ç o c u k ve yetişkin­

Kantçı

ler arasındaki edimsel bir e t k i l e ş i m i n gerçekliğine de i n d i r g e n e m e z . İğfal, d a h a çok, bir

karşılık gelir: "aşkınsal" bu yarıktaki bir şeyi işaret eder, yarığın yardığı iki o l u m l u teri­

t ü r aşkın yapı, O t e k i ' n i n , O t e k i ' n i n b i l i n ç d ı ş ı n a t a n ı k l ı k e d e n geçişmesiz eylemlerle

m i n h e r ikisine de i n d i r g e n e m e y e n yeni bir boyutu. Ve K a n t , Kartezyen cogito, yani

"aşkınsal",

cogitans,

bir b a k ı m a o n l a r ı n " t a m

"düşünen

res

z a m a n basit "olgularla" karşılaşmayız, " ç o k e r k e n " ya da " ç o k g e ç " arasındaki belirlene-

Hume'un

mezlik u z a m ı n d a yer a l a n olgularla karşılaşırız h e p : ç o c u k b a ş l a n g ı ç t a çaresizdir, k e n d i

a ç ı s ı n d a n da aynı şeyi yapar: h e r iki. k o n u m a karşı, aşkınsal t a m a l g ı n ı n öznesini ö n e

kaçışan

kendiyle

özdeş

izlenimler çokluğu

olumlu içinde

bir

i n d i r g e n e m e z yarıklarına

karşılaşan ç o c u ğ u n m i n i m a l a priori biçimsel k ü m e l e n m e s i d i r - ve biz burada h i ç b i r

özneyi

töz,"

anlamıyla"

ölümcülhanı/e'ye,

varlık

dağıtması

olarak

cogito

arasındaki

ile,

çatışkı

k e n d i n e b a k a m a y a c a ğ ı bir z a m a n d a d ü n y a y a atılmıştır - yani h a y a t t a k a l m a becerileri

sürer, bu özne a m p i r i k çokluğa i n d i r g e n e m e z bir ö z d ü ş ü n ü m s e l birlik sergilese bile,

ç o k geç gelişir; aynı z a m a n d a , cinselleştirilmiş Ö t e k i ' y l e o l a n karşılaşma h e p , yapısal

yine de h e r h a n g i bir tözsel o l u m l u v a r l ı k t a n y o k s u n d u r - yani, h i ç b i r şekilde res cogi­

bir zorunlulukla, " ç o k e r k e n " gelir, a n l a m e v r e n i n e h i ç b i r z a m a n t a m olarak çevrile­

tans değildir. Fakat, b u r a d a K a r a t a n i ' d e n d a h a kesin olmalıyız, o aşkınsal özneyi

m e y e n , s i m g e l e ş t i r i l e m e y e n b e k l e n m e d i k bir şok olarak.'' İğfal olgusu bu yüzden K a n t ç ı

d o ğ r u c a aşkınsal yanılsamayla özdeşleştirmektedir:

aşkınsal X olgusudur, yapısal olarak zorunlu bir aşkınsal y a n ı l s a m a . evet, bir ego sadece bir yanılsamadır, ama orada işleyen şey aşkınsal tamalgı X'tir. A m a metafizik olarak tanıdığımız şey X'i tözsel olarak kabul eden bir şeydir. Yine de, insan KANTÇIPARALAKS

d ü r t ü d e n [Trieb] kaçıp onu çeşitli bağlamlardaki ampirik töz kılamaz. Öyleyse, bir ego­ n u n sadece,bir yanılsama, ama aşkınsal yanılsama olduğunu söylemek mümkündür. 1 0

Transcritique' adlı etkileyici k i t a b ı n d a , Kojin Karatani bu t ü r bir "paralaks bakış"ın eleştirel potansiyelini ö n e sürmeye çalışıyor: t e r i m i n t a m K a n t ç ı a n l a m ı y l a çatışkılı bir

Fakat, aşkınsal ö z n e n i n kesin k o n u m u , K a n t ' ı n aşkınsal bir yanılsama, ya da M a r x ' i n

t u t u m l a karşılaştığımız zaman, bir görünüşü bir başkasına indirgemeye yönelik (ya da,

n e s n e l o l a r a k zorunlu d ü ş ü n c e biçimi dediği şey değildir. Ö n c e l i k l e , aşkınsal Ben,

bütün

o n u n saf tamalgısı, ne n o u m e n a l ne de f e n o m e n a l o l a n , saf olarak biçimsel bir işlevdir

çabalarımızdan vazgeçmeliyiz; tersine, çatışkıyı indirgenemez bir şey olarak ilan etmeli

- boştur, h e r h a n g i bir f e n o m e n a l sezgi o n a karşılık gelmez, ç ü n k ü k e n d i k e n d i n e

ve radikal eleştiri k o n u m u n u , bir başka k o n u m a karşıt kesinlikle belirli bir k o n u m olarak

görünecek

değil, k o n u m l a r ı n k e n d i aralarındaki indirgenemez yarık, aralarındaki tümüyle yapısal

doğrudan

ç a t l a k olarak kavramalıyız. K a n t ' ı n t u t u m u bu yüzden "şeyleri ne k e n d i bakış açısından,

aşkınsal n e s n e n i n boşluğu arasındaki koşutluk, algılarımıza yol a ç a n o erişilmez X,

ne de başkalarının bakış a ç ı s ı n d a n görmek, fark (paralaks) aracılığıyla sergilenen gerçek­

b u r a d a yanıltıcıdır: aşkınsal n e s n e f e n o m e n a l g ö r ü n ü m l e r i n ötesindeki boşluktur, b u n a

likle yüzleşmektir." 8 (Bu K a r a t a n i ' n i n Lacancı Gerçeği saf bir a n t a g o n i z m a , terim­

karşın

daha

çok,

bir

tür

karşıtların

"diyalektik

sentezini"

kurmaya

yönelik)

olsaydı, kendi

kendine

kendine

aşkınsal özne z a t e n

görünümü

saydamlığı

"Şeyin

kendisi",

yani

olacaktı."

Aşkınsal

öznenin

bir

noumenonun boşluğuyla

($)

bir boşluk olarak görünür.12

l e r i n d e n ö n c e g e l e n olanaksız bir fark olarak ilan e t m e s i n i n bir yolu değil mi/) Karatani

Bu yeni b o y u t a doğru o l u ş a n K a n t ç ı kırılışı b e t i m l e m e n i n en iyi yolu, belki de

K a n t ç ı Ding an sich ( k e n d i n d e Şey, f e n o m e n ötesi) fikrini böyle o k u m a k t a d ı r : bu Şey

" g a y r ı i n s a n " fikrinin değişen k o n u m u n a b a k m a k t ı r . K a n t olumsuz ve belirsiz yargı

basitçe kavrayışımızın ö t e s i n d e k i aşkınsal bir varlık değil, sadece gerçeklik d e n e y i m i ­

a r a s ı n d a t e m e l bir ayrım getirmişti: " t i n ö l ü m l ü d ü r " şeklindeki o l u m l u yargı iki yolla

mizin indirgenemez çatışkılı karakteri aracılığıyla ayırt edilebilecek bir şeydir. 9

olumsuzlanabilir: ö z n e d e n bir y ü k l e m esirgenir ( " t i n ö l ü m l ü o l m a y a n d ı r " ) , ve bir

K a n t ' ı n k e n d i çağını b e l i r l e y e n o bilgikuramsal çatışkıyla yüzleşmesini ele alalım:

d e ğ i l l e m e - y ü k l e m i o n a y l a n ı r ( " t i n ö l ü m l ü değildir") - b u r a d a fark, t a m olarak, b ü t ü n

amprisisizme karşı rasyonalizm. K a n t ' ı n ç ö z ü m ü , n e b u t e r i m l e r d e n birini s e ç m e k , n e

S t e p h e n K i n g o k u r l a r ı n ı n bildiği " o ö l ü değil" v e " o ö l ü m s ü z " arasındaki farkla aynıdır.

Belirsiz yargı esas ayrımı zayıflatan ü ç ü n c ü bir a l a n açar; " ö l ü m s ü z " ne c a n l ı ne ölüdür,

Kısacası, n o u m e n a l a l a n a d o ğ r u d a n erişim bizi, t a m d a aşkınsal özgürlüğün ö z ü n ü

o n l a r kesinlikle o c a n a v a r c a "yaşayan ölü"lerdir." A y n ı şey " g a y r ı i n s a n " için de geçer­

o l u ş t u r a n o " k e n d i l i ğ i n d e n l i k t e n " y o k s u n b ı r a k a c a k t ı r : bizi cansız o t o m a t l a r a ya da,

lidir: "o i n s a n değildir" ile "o gayrıinsandır" aynı şey değildir - "o insan değildir"

b u g ü n ü n terimleriyle söylersek, " d ü ş ü n e n m a k i n e l e r e " d ö n ü ş t ü r e c e k t i r . B u a l ı n t ı n ı n

b a s i t ç e o n u n i n s a n l ı ğ ı n dışında kaldığı, h a y v a n s a l y a d a tanrısal olduğu a n l a m ı n a gelir,

içeriği g ö r ü n d ü ğ ü n d e n ç o k d a h a r a d i k a l ve paradoksaldır. Eğer o n u n tutarsızlığını göz

b u n a karşın " o g a y r ı i n s a n d ı r " ç o k farklı bir a n l a m taşır: o n u n n e i n s a n n e d e gayrıinsan

ardı edersek ( k o r k u ve cansız h a r e k e t l e r nasıl bir arada olabilir?), k a ç ı n ı l m a z ç ı k a r ı m ,

o l m a d ı ğ ı n ı , a m a " i n s a n l ı k " olarak anladığımız şeyi olumsuzladığı h a l d e , insan o l m a y a

n o u m e n a l düzeyde o l d u ğ u gibi f e n o m e n a l düzeyde de, bizlerin - i n s a n l a r ı n - "basit

içsel o l a n k o r k u t u c u bir fazlalıkla d a m g a l a n m ı ş o l d u ğ u n u g ö s t e r i r . " Ve, belki de, K a n t -

m e k a n i z m a l a r " olduğu, o t o n o m i v e özgürlüğe s a h i p o l m a d ı ğ ı o l a c a k t ı r : f e n o m e n

çı d e v r i m l e birlikte değişen şeyin bu o l d u ğ u n u ö n e s ü r m e riskini de almalıyız: K a n t ö n ­

olarak, özgür değiliz, d o ğ a n ı n bir parçasıyız, n e d e n s e l b a ğ l a n t ı l a r a t ü m ü y l e b o y u n eğen,

cesi e v r e n d e , i n s a n l a r basitçe i n s a n d ı , akıl varlıklarıydı, h a y v a n s a l ş e h v e t ve tanrısal

n e d e n l e r v e etkiler b a ğ ı n ı n bir parçası olarak "basit m e k a n i z m a l a r ı z " ; n o u m e n olarak,

delilik fazlalıklarımla m ü c a d e l e ediyorlardı, fakat K a n t ve A l m a n İdealizmiyle birlikte,

biz y i n e özgür değiliz, "basit m e k a n i z m a l a r a " indirgenmişiz. ( K a n t ' ı n n o u m e n a l a n ı n ı n

m ü c a d e l e edilecek o l a n fazlalık m u t l a k olarak içkin bir şey, öznelliğin asıl çekirdeği h a ­

d o ğ r u d a n bilgisine s a h i p bir kişi o l a r a k b e t i m l e d i ğ i şey, eylemleri haz ve acı hesabı

lini aldı ( A l m a n İdealizmiyle birlikte, öznelliğin çekirdeği için k u l l a n ı l a n m e t a f o r u n ,

tarafından

A y d ı n l a n m a n ı n ç e v r e s i n d e k i k a r a n l ı k l a m ü c a d e l e e d e n A k ı l Işığı fikrinin tersine, G e ­

sadece

ce, " D ü n y a n ı n G e c e s i " o l m a s ı n ı n n e d e n i b u d u r ) . H B u yüzden, K a n t öncesi e v r e n d e , bir

K a n t ' ı n , n o u m e n a l düzeyde özgür o t o n o m failler o l d u ğ u m u z u ö n e sürebilmek için,

k a h r a m a n delirdiği z a m a n , b u o n u n insanlığını kaybettiği a n l a m ı n a gelirdi - y a n i , hay­

nedenselliği f e n o m e n a l a l a n l a sınırlamış olması

v a n s a l t u t k u l a r ya da tanrısal delilik galip gelmiş o l u r d u - , fakat K a n t ' l a birlikte, deli­

olduğu sürece özgürüz, n o u m e n a l a l a n bizim için erişilmez kaldığı sürece özgürüz.

lik bir insani varlığın asıl ç e k i r d e ğ i n i n dizginsiz p a t l a m a s ı n ı gerektirir.

tam

fenomenal

olarak ve

belirlenen

faydacı

noumenal arasındaki

bir

özneyle uzamda

örtüşmüyor

kalır.

Bu

değildir:

mu?)

yüzden

Özgürlüğümüz

konu

sadece,

biz ufkumuz f e n o m e n a l

(Kafka'nm

B u d u r u m d a n ç ı k m a n ı n yolu, n o u m e n a l olarak o t o n o m o l d u ğ u m u z sürece özgür

Dcinüşüm'ürvie, G r e g o r S a m s a ' n ı n kızkardeşi G r e t e b ö c e ğ e - d ö n e n - k a r d e ş i n i , bir c a n a ­

o l d u ğ u m u z u , a m a bilişsel perspektifimizin f e n o m e n a l düzeyle sınırlı kaldığını ö n e

var olarak a d l a n d ı r ı r - k u l l a n ı l a n A l m a n c a sözcük " e i n U n t i e r , " yani gayrı insanla t a m

s ü r m e k midir? B u d u r u m d a , n o u m e n a l düzeyde " g e r ç e k t e n özgür" oluruz, a m a eğer

bir simetri i ç i n d e o l a n , gayrıhayvan [ i n a n i m a l ] sözcüğüdür. B u r a d a karşımıza ç ı k a n şey

ayrıca n o u m e n a l a l a n a bilişsel kavrayış k a t m a m ı z gerekirse özgürlüğümüz anlamsız ola*

g a y r ı i n s a n ı n karşıtıdır: h a y v a n olarak kalsa bile, aslında h a y v a n o l m a y a n bir h a y v a n -

cakTir,~çünkü bu kavrayış bizim seçimlerimizi h e p b e l i r l e y e c e k t i r - k ö t ü l ü k y a p m a n ı n

h a y v a n o l a n h a y v a n d a n d a h a fazla şey, h a y v a n l ı ğ ı n t r a v m a t i k çekirdeği, sadece bir

b e d e l i n i n tanrısal ceza o l d u ğ u gerçeğiyle karşı karşıya k a l a n k i m k ö t ü l ü k yapmayı

h a y v a n o l m u ş o l a n i n s a n d a " t a m a n l a m ı y l a " ortaya çıkabilecek ç e k i r d e k . ) 1 1

seçer? F a k a t , b u hayali d u r u m bize " g e r ç e k t e n özgür bir e y l e m i n n e o l a c a ğ ı " sorusuna,

Öyleyse, yarığın k e n d i s i n d e ortaya ç ı k a n bu yeni boyut n e d i r ? Bu aşkınsal B e n ' i n

n o u m e n a l varlık için özgür b i r e y l e m i n , doğru noumenal özgürlüğün e y l e m i n i n ne

kendisi, o n u n "kendiliğindenlik'Hdir: e n u ç paralaks, p h e n o m e n a ile n o u m e n o n

olacağı s o r u s u n a tek m a n t ı k s a l yanıtı s u n m a z mı? B u y a n ı t , k ö t ü l ü ğ ü s e ç m e n i n b ü t ü n

a r a s ı n d a k i ü ç ü n c ü uzam, ö z n e n i n özgürlük/kendiliğindenliğidir, ki bu ayrıca basitçe

amansız k o r k u n ç s o n u ç l a r ı n ı b i l m e k

n o u m e n a l değildir - gerçi, e l b e t t e f e n o m e n a l varlığın bir özelliği değildir, bu yüzden de

" p a t o l o j i k o l m a y a n " bir e y l e m olacaktır, i n s a n ı n patolojik ç ı k a r l a r ı n a a l d ı r m a d a n

ve yine de onu seçmek o l a c a k t ı r . Bu g e r ç e k t e n

n o u m e n a l olguyu, erişilmez bir zorunluluğa t ü m ü y l e y a k a l a n m ı ş olduğumuz o l g u s u n u

e y l e m d e b u l u n m a eylemi. . . . K a n t ' a ait formülasyonlar b u r a d a yanıltıcı olur, ç ü n k ü o

gizleyen s a h t e bir g ö r ü n ü m olarak bir y a n a bırakılamaz.

Pratik Akim Eleştirisi'nde yer

g e n e l l i k l e aşkınsal özneyi, f e n o m e n a l g ö r ü n ü m ü a m p i r i k "kişi" o l a n n o u m e n a l Ben'le

a l a n , " İ n s a n ı n Bilişsel Y e t e n e k l e r i n i n P r a t i k Y e t e n e ğ i n e Bilgece U y a r l a n m a s ı Üzeri­

t a n ı m l a m a k t a , böylece r a d i k a l a n l a y ı ş ı n d a n , aşkınsal ö z n e n i n , n o u m e n a l v e f e n o m e ­

n e " başlıklı gizemli bir alt b ö l ü m d e , K a n t eğer n o u m e n a l a l a n a , Ding an siçh'e girecek

nal

olsaydık bize ne o l u r d u sorusunu y a n ı t l a m a y a çabalıyor:

k a v r a y ı ş ı n d a n geri ç e k i l m e k t e d i r .

karşıtlığının

ötesindeki

saf

biçimsel-yapısal

bir

işlev

olduğu

şeklindeki

B u K a n t ç ı p a r a l a k s ı n felsefi sonuçları, H e i d e g g e r ' i n b ü t ü n d ü ş ü n c e s i n i n o d a k n o k ­ artık ahlaki yatkınlığın eğilimlerle yürütmesi gereken ve, bazı yenilgilerden sonra, zihnin

tası o l a n , sadece s o n l u l u k t e m a s ı n ı n z e m i n i n d e t a m olarak k a v r a n a b i l e c e k o l a n o

ahlaki gücünün zamanla kazanılmasını sağlayabilecek olan mücadele yerine, Tanrı ve

o n t o l o j i k fark fikrinde geniş b i ç i m d e a r a ş t ı r ı l m a k t a d ı r . H e i d e g g e r ' i n o n t o l o j i k farkında

sonsuzluk korkunç görkemleriyle sürekli karşımıza dikilmektedir ... Bu yüzden yasaya

ikili bir doxa vardır: v a r l ı k l a r ı n özü o l a n N e ' l i k ile v a r l ı k l a r ı n ı n basit O ' l u ğ u arasındaki

uygun olan eylemlerin çoğu korkuyla yapılacaktır, çok azı umutla yapılacak, hiçbiri

farktır bu - varlıkları h e r h a n g i bir zemin/ar/cne/hedefe b o y u n e ğ m e k t e n kurtarır;

görevle yapılmayacaktır.

yüce bilgeliğin gözünde kişinin

dahası, s a d e c e gerçekliğin v a r l ı k l a r ı n ı n farklı düzeyleri) a r a s ı n d a k i değil, gerçekliğin

değerinin ve hatta dünyanın değerinin bağlı olduğu bu değer, hiç var olmayacaktır.

Hepsiyle, gerçekliğe göre, " H i ç b i r şey" o l a r a k g ö r ü n e m e y e c e k o l a n başka bir şey

Eylemlerin ahlaki değeri,

İnsanın davranışı, doğası şimdiki gibi kalacak olduğu sürece, basit bir mekanizmaya dönüşecektir, tıpkı bir kukla gösterisinde olduğu gibi, her şey iyi hareket edecek ama figür­ lerde can olmayacaktır. 1 6

arasındaki farklılıktır bu. . . . Bu doxa d e r i n bir şekilde yanıltıcıdır. Şeylerin ne olduğu ile o l m a l a r ı olgusu a r a s ı n d a k i fark şeklindeki o n t o l o j i k fark fikri

a ç ı s ı n d a n , doxa ş u n u söyler: metafiziğin yanlışı, varlığı ö n c e d e n varsayılan, en yüce

"farkı

varlıkta c i s i m l e n m i ş b i r t a k ı m özlere ( a n l a m , hedef, arkhe..) b o y u n eğdirmektir, b u n a

çatışkılarıyla H e i d e g g e r ' i n o n t o l o j i k farkı arasındaki k o ş u t l u k , h e r iki ö r n e k t e d e ,

karşın o n t o l o j i k fark varlıkları "öz-süz-leştirir", o n l a r ı Öze k ö l e l i k l e r i n d e n kurtarır,

yarığı

o n l a r ı n a n - a r k h e ' i k [an-arşik] bir özgürlük i ç i n d e olmalarına-izin-verir - h e r h a n g i bir

H e p s i - d e ğ i l i n e ait s a y m a n ı n gerekiyor olması o l g u s u n d a yatar. Fakat, K a n t ' ı n sınırlı­

" N e için? N i y e ? " ve b e n z e r l e r i n d e n ö n c e , şeyler basitçe vardır, öylece olurlar. ... Fakat,

lığı, bu s o n l u l u k p a r a d o k s u n u o n t o l o j i k ufkun k u r u c u bir öğesi o l a r a k ü s t l e n m e k t e

eğer, bu H e i d e g g e r ' i n teziyse, o z a m a n S a r t r e , Bulantı'da, en radikal haliyle o n t o l o j i k

yetersiz kalmasıdır: s o n a ş a m a d a , aşkınsal ufku, gerçekliğin s o n l u bir varlığa ( i n s a n a )

farkın a n a h a t l a r ı n ı ç ı k a r m a k t a d ı r - o r a d a en tiksindirici haliyle, bizim b ü t ü n ( i n s a n i )

g ö r ü n m e ş e k l i n e indirgedi v é o n u hepsiyle d a h a geniş bir kuşatıcı n o u m e n a l gerçeklik

a n l a m ve projelerimize kayıtsız haliyle varlığın a p t a l ve anlamsız ataleti d e n e y i m i n i

s a h a s ı n ı n i ç i n e yerleştirdi.

a n l a t m a z mı Sartre? H e i d e g g e r içinse " o n t o l o j i k fark", S a r t r e ' ı n t e r s i n e , d a h a çok, varlıkların a p t a l c a orada-olmalarıdır, o n l a r ı n anlamsız gerçekliği ile . a n l a m ufukları arasındaki farktır.

kaçırır"

ve

Varlığı

bir

başka,

"daha

yüksek"

Mevcudiyete

indirger.

Kant'ın

(fenomenal/noumenal; ontik/ontolojik) fenomenal-ontik alanın kendisinin

B ü yüzden özgürlüğün y e r i n i n , n o u m e n a l ö t e d e n ç ı k ı p f e n o m e n a l v e n o u m e n a l arasındaki yarığa kayması ö n e m l i d i r - bu t a m da, K a n t ' t a n H e g e l ' e k a y m a , içkin ve aşkın arasındaki gerilimden i ç k i n i n k e n d i içindeki m i n i m a l farka/yarığa k a y m a değil

O n t o l o j i k ve cinsel fark a r a s ı n d a bir b a ğ l a n t ı vardır ( L a c a n ' ı n " c i n s e l l e n m e formül-

mi? Öyleyse, H e g e l K a n t ' ı n d ı ş ı n d a değildir: K a n t ' t a k i s o r u n o n u n k a y m a y ı başlatmış

l e r f ' n i n h a t t ı n d a , saf bir şekilde biçimsel-aşkınsal bir tarzda k a v r a n a n bir b a ğ l a n t ı

ama, yapısal n e d e n l e r l e , açık seçik bir şekilde f o r m ü l l e n d i r e m e m i ş olmasıydı - özgür­

e l b e t t e ) . 1 7 F o r m ü l ü n e r k e k tarafı —evrensellik ve i s t i s n a - t a m a n l a m ı y l a "meta-fizik-

lüğün y e r i n i n aslında n o u m e n a l o l m a d ı ğ ı n ı , f e n o m e n a l l e n o u m e n a l a r a s ı n d a k i yarık

sel"dir ( b ü t ü n e v r e n , b ü t ü n gerçeklik o n u n k u r u c u istisnasına bağlıdır, epekeina res

o l d u ğ u n u "biliyordu", a m a b u n u açık seçik bir şekilde ortaya k o y a m ı y o r d u , ç ü n k ü ,

ous/as o l a n en yüce v a r l ı ğ ı n ) , b u n a karşın o n t o l o j i k fark t a m o l a r a k kadınsıdır: gerçek­

b u n u yapmış olsaydı, aşkınsal yapısı ç ö k e r d i . Fakat, bu ö r t ü k "bilgi" olmasa, h e r h a n g i

lik Hepsi-değildir, a m a o n u n - ö t e s i n d e hiçlik v a r d ı r ve bu H i ç l i k , Varlığın kendisidir.

bir aşkınsal b o y u t da o l m a y a c a k t ı , o yüzden şu s o n u c u ç ı k a r m a k zorundayız: K a n t ç ı

O n t o l o j i k fark, sanki H e p s i için bir S ü p e r - Z e m i n varmış gibi, v a r l ı k l a r ı n B ü t ü n ü ve

"aşkınsal" boyut, dengeli tutarlı bir k o n u m o l m a k t a n uzaktır v e k e n d i n i s ö y l e n e n v e

onların

sonlulukla

s ö y l e n m e y e n a r a s ı n d a k i kırılgan bir dengeyle, t ü m s o n u ç l a r ı n ı dile getirmeyi, " o l d u ğ u

bağlantılıdır ( H e i d e g g e r ' i n özgün anlayışı ve K a n t ' l a o l a n b a ğ l a n t ı s ı ) , yani Varlık bizi

gibi ortaya k o y m a y ı " reddettiğimiz bir şey ü r e t e r e k d e n g e d e tutabilir. 1 9 Yani K a r a t a n i ,

varlıkları Hepsileriyle k a v r a m a m ı z a e n g e l o l a n sonluluk ufkudur. Varlık varlıkların

K a n t ile H e g e l ' i karşı karşıya g e t i r i r k e n y a n ı l m a k t a d ı r : H e g e l , paralaks m a n t ı ğ ı n ı

iı, i n d e n ayrılır: o n t o l o j i k fark varlıkların H e p s i y l e d a h a t e m e l bir şey arasındaki "mega-

aşmadığı gibi, o n u K a n t ç ı " k e n d i n d e " d e n alıp " k e n d i i ç i n " e taşır. Paralaksı radikal-

Dışı

arasında

değildir.

Bu

hassas

anlamda,

ontolojik

fark

lark" değildir, o h e r z a m a n için, aynı z a m a n d a k e n d i l e r i "hepsi-değil" o l a n varlıkların

liğiyle d ü ş ü n e b i l e n s a d e c e H e g e l ' d i r , o n u içkin a n t a g o n i z m a n ı n , aşkın/olanaksız Ş e y ' i n

ilanını hazırlayan şeydir. " D o ğ r u n u n H e p s i n i s ö y l e m e k " e gelince, y i n e L a c a n c ı Hepsi-

çoklu/başarısız d ü ş ü n ü m ü n e o l a n önceliği olarak d ü ş ü n ü r .

değil p a r a d o k s l a r ı n a b a ş v u r m a m ı z gerekir: yani, iki d u r u m u katı bir şekilde karşı karşıya getirmeliyiz. Ç ü n k ü d o ğ r u k e n d i i ç i n d e hepsi-değildir, tutarsızdır, " a n t a g o n i s likrir",

"Doğrunun

hepsinin"

d a y a n m a l ı d ı r ; tersi d u r u m d a ,

her

söylenişi

bir

istisnaya,

saklanan

bir

sırra

hepsi-olmayan doğrunun söylenişi d o ğ r u n u n bir parçasını

saklamamızı gerektirmez — o n u n

ters

yüzü

olmamasıdır.16

anlatmadığımız hiçbir şeyin

C l a u d e Lévi-Strauss'un, G r e a t Lakes k a b i l e l e r i n d e n biri o l a n W i n n e b a g o ' l a r d a binaların

k o n u m u n u n uzamsal d ü z e n l e m e s i üzerine,

Yapısal Antropoloji'de yer a l a n ,

ö r n e k bir ç ö z ü m l e m e s i , b u r a d a yararlı olabilir. Kabile iki altgruba ("moiety, yarım") bölünmüştür,

" y u k a r ı d a n o l a n l a r " v e "aşağıdan o l a n l a r " ;

i ç l e r i n d e n b i r i n d e n bir

kağıdın, y a d a k u m u n üzerine k ö y ü n ü n zemin p l a n ı n ı ( k u l ü b e l e r i n uzamsal düzen­

Bu aynı z a m a n d a o n t o l o j i k farkın " m a k s i m a l , " b ü t ü n varlıklar, en yüksek genus'la

lemesini) çizmesini istesek, h a n g i altgruba ait o l d u ğ u n a bağlı olarak iki çok farklı y a n ı t

başka bir şey/daha/öte a r a s ı n d a k i fark olmadığı, " m i n i m a l " olduğu, varlıklar arasındaki

alırız. İki grup da k ö y ü bir d a i r e olarak algılar; a m a bir a l t g r u p için d a i r e n i n içinde

hiı farkın değil, m e v c u d i y e t i n m i n i m u m u y l a boşluk, hiçlik a r a s ı n d a k i farkın çıplak

merkezdeki e v l e r i n o l u ş t u r d u ğ u bir başka daire vardır, yani eşmerkezli iki daireyle

asgarisi olması d e m e k t i r . İ n s a n l a r ı n s o n l u l u ğ u n a dayandığı ölçüde* o n t o l o j i k fark

karşılaşırız, b u n a karşın, diğer a l t g r u p için daire belirgin bir ayrım çizgisiyle ikiye

" v a r l ı k l a r ı n H e p s i n i n " b ü t ü n s e l l e ş t i r i l m e s i n i olanaksız k ı l a n şeydir - o n t o l o j i k fark

b ö l ü n m ü ş t ü r . Başka deyişle, ilk a l t g r u b u n bir üyesi ( o n a " m u h a f a z a k a r - k o r p o r a t i s t "

gerçeklik s a h a s ı n ı n s o n l u olması d e m e k t i r .

diyelim) k ö y ü n z e m i n p l a n ı n ı m e r k e z d e k i t a p ı n a ğ ı n ç e v r e s i n e az ç o k s i m e t r i k olarak

"gerçek/imkansız"dır:

Ernesto

Laclau'nun

Bu hassas a n l a m ı y l a ,

o n t o l o j i k varlık

antagonizma belirlemesini

kullanırsak,

dağılmış bir evler ç e m b e r i o l a r a k d ü ş ü n ü r k e n , i k i n c i ( " d e v r i m c i - a n t a g o n i s t i k " ) altgrup

ı ı i u l a , dışsal fark içsel farkla örtüşür. Varlıklarla o n l a r ı n Varlıkları a r a s ı n d a k i fark aynı

köyünü,

lamanda v a r l ı k l a r ı n k e n d i i ç i n d e k i bir farktır; yani, varlık/mevcudiyetlerle o n l a r ı n

Strauss'un b e l i r t m e k istediği şey, bu ö r n e ğ i n bizi bir k ü l t ü r e l görececiliğe, t o p l u m s a l

g ö r ü n m e z bir sınırla

ayrılmış

iki

ayrı ev

yığını

olarak

algılar... 2 0 Lévi-

Açılışları, o n l a r ı n A n l a m ufukları a r a s ı n d a k i fark, aynı z a m a n d a h e p varlıkların k e n d i ­

uzam algısının g ö z l e m c i n i n grup a i d i y e t i n e bağlı o l d u ğ u n u k a b u l e d e n bir görececiliğe

lerinin sahasını yarar, bu sahayı t a m a m l a n m a m ı ş / s o n l u kılar. P a r a d o k s b u r a d a y a t m a k ­

tay^slendirmemesi gerektiğidir: iki " g ö r e c e " algıya a y r ı l m a n ı n kendisi, bir sabite y ö n e ­

ladır;

lik gizli bir referansı ima eder - b i n a l a r ı n n e s n e l , " e d i m s e l " d ü z e n l e m e s i n e değil, köy

bütünsellikleri

içindeki

varlıklarla

onların

Varlığı

arasındaki

fark

kesinlikle

s a k i n l e r i n i n simgeleştiremediği, h e s a b a k a t a m a d ı ğ ı , "içselleştiremediği," uzlaşamadığı

1- K a n t sonluluk yarığını, aşkınsal şematizmi, N o u m e n a l ' e (Yüce yoluyla) olumsuz

t r a v m a t i k bir ç e k i r d e ğ e , t o p l u l u ğ u n k e n d i n i u y u m l u bir b ü t ü n olarak d e n g e l e m e s i n i

erişimi olası tek seçenek olarak ö n e sürer, ve ardından, Hegel'in mutlak idealizmi

engelleyen

toplumsal

ilişkilerdeki

bir

dengesizliğe

yönelik

bir

referansı.

Zemin

p l a n ı n ı n iki algısı, bu t r a v m a t i k a n t a g o n i z m a y l a başa ç ı k m a y a , d e n g e l i bir simgesel

Kantçı yarığı kapatsa ve eleştirel metafiziğin öncesine dönse de; \

2- Metafiziği yıkma yolunda sadece yarısına kadar ilerleyen, dışsal erişilmez mevcudiyet olarak kendinde-Şey'e referansı korumayı sürdüren yine Kant'tır; Hegel sadece

y a p ı n ı n dayatılması aracılığıyla yarasını iyileştirmeye yönelik, karşılıklı olarak dışlayıcı

radikal bir Kant'tır, Mutlak'a olumsuz erişimden olumsuzluğun kendisi olarak

iki ç a b a d a n ibarettir. B u r a d a G e r ç e ğ i n nasıl kesin bir şekilde a n a m o r f o z aracılığıyla m ü d a h a l e ettiğini görebiliriz. Ö n c e l i k l e , elimizde, evlerin " e d i m s e l , " " n e s n e l " yerleşimi vardır, a r d ı n d a n h e r ikisi de edimsel yerleşimi anamorfik bir şekilde ç a r p ı t a n iki farklı

A

Mutlak'a giden adımı o atar. Ya da, b u n u epistemolojik engelden olumlu ontolojik koşula yapılan Hegelci kaymanın terimleriyle söylersek (bizim Şeye ilişkin tamam­

'i

lanmamış bilgimiz kendisi tamamlanmamış, tutarsız olan Şeyin olumlu bir özelliğine

s i m g e l e ş t i r m e gelir. B u r a d a " G e r ç e k " edimsel yerleşim değildir, k a b i l e ü y e l e r i n i n köy­

dönüşür): Kant'ı "ontolojikleştiren" Hegel değildir; tersine, yarığı sadece episte­

l e r i n d e b u l u n a n e v l e r i n edimsel y e r l e ş i m i n e ilişkin bakışını ç a r p ı t a n b i r t a k ı m t o p l u m ­ sal a n t a g o n i z m a l a r ı n t r a v m a t i k özüdür. Yani G e r ç e k , gerçeklik g ö r ü ş ü m ü z ü n a n a m o r f i k bir şekilde ç a r p ı t ı l m a s ı n a n e d e n

molojik olarak kavradığı sürece, dışarıda var olan tam yapılanmış n o u m e n a l bir alanı i

varsaymaya devam etmeyi sürdüren Kant'ın kendisidir, ve gerçekliğin dokusuna bir

L

yarık sokarak Kant'ı "ontolojik olmaktan çıkaran, deontolojikleştiren" Hegel'dir.

o l a n r e d d e d i l m i ş X'tir; o h e m d o ğ r u d a n erişimin m ü m k ü n o l m a d ı ğ ı Şey h e m d e b u d o ğ r u d a n erişimi e n g e l l e y e n engeldir, bizim elimizden k a ç a n Şey ve Şeyi k a ç ı r m a m ı z a yol a ç a n çarpıtıcı e k r a n d ı r . D a h a da kesin olarak, G e r ç e k ilk d u r u ş n o k t a s ı n d a n ikin­ c i s i n e doğru perspektif k a y m a s ı n ı n t a kendisidir. A d o r n o ' n u n t o p l u m fikrinin a n t a g o nistik k a r a k t e r i n e ilişkin ü n l ü ç ö z ü m l e m e s i n i h a t ı r l a y ı n : ilk bakışta, iki t o p l u m fikri ( A n g l o s a k s o n bireyci-adcı fikir ve D u r k h e i m c ı , b i r e y l e r d e n ö n c e gelen bir b ü t ü n s e l l i k o l a r a k t o p l u m şeklindeki organikçi fikir) a r a s ı n d a k i ç a t l a k k a p a n m a z görünüyor; d a h a yüksek bir " d i y a l e k t i k s e n t e z " yoluyla ç ö z ü m l e n e m e z g ö r ü n e n , ve t o p l u m u erişilmez bir k e n d i n d e - Ş e y h a l i n e g e t i r e n , gerçek bir K a n t ç ı çatışkıyla karşı karşıyayız gibi görünü­ yor; fakat, başka bir yaklaşımla, Şey'e erişmemizi engeller gibi g ö r ü n e n bu radikal ç a t ı ş k ı n ı n zaten Ş e y ' i n kendisi o l d u ğ u n u g ö r m e k l e yetinmeliyiz - g ü n ü m ü z t o p l u m u ­ n u n t e m e l özelliği Bütünsellik ile birey a r a s ı n d a k i çözümsüz a n t a g o n i z m a d ı r . Yani, e n i n d e s o n u n d a , G e r ç e ğ i n k o n u m u p a r a l a k t i k t i r ve, b u haliyle, tözsel-değildir: k e n d i i ç i n d e tözsel bir y o ğ u n l u ğ u yoktur, o sadece iki perspektif n o k t a s ı arasındaki yarıktır, s a d e c e b i r i n d e n d i ğ e r i n e k a y m a sırasında algılanır. Bu yüzden p a r a l a k s G e r ç e k , stan­ d a r t ( L a c a n c ı ) " h e p k e n d i yerine d ö n e n , " olası b ü t ü n (simgesel) e v r e n l e r d e aynı k a l a n G e r ç e k fikrine terstir: paralaks G e r ç e k , b u n u n yerine, h e p a l t t a y a t a n G e r ç e ğ i n g ö r ü n ü m l e r i n i n çokluğu için geçerli o l a n şeydir - A y n ı olarak k a l a n şey çekirdek değildir, g ö r ü n ü m l e r çokluğuna aynılığı serpiştiren bir görüş çekirdeğidir. İlk a ş a m a d a , G e r ç e k d o ğ r u d a n yüzleşemediğimiz, a n c a k bir simgesel kurgular, s a n a l o l u ş u m l a r ç o k l u ğ u n u n merceği aracılığıyla yüzleştiğimiz olanaksız ç e k i r d e k t i r , i k i n c i a ş a m a d a , t a m d a b u ç e k i r d e k t ü m ü y l e sanaldır, e d i m s e l olarak yoktur, s a d e c e getiye d ö n ü k o l a r a k , " e d i m s e l olarak var o l a n ı n h e p s i "

21

o l a n simgesel o l u ş u m l a r ç o k l u ğ u n d a n

y e n i d e n inşa e d i l e b i l e n bir X'tir. Felsefi a ç ı d a n , paralaks k o n u s u bizi K a n t ' t a n H e g e l ' e geçişin a n a h t a r sorunuyla yüzleştirir. Bu geçişin iki a n a versiyonu v a r d ı r ( b u da felsefeciler a r a s ı n d a başlıca ayrım ç i z g i l e r i n d e n biridir h â l â : K a n t ' ı n " a n l a m t a ş ı y a n " son kişi o l d u ğ u n u , A l m a n idealiz­ m i n i n K a n t sonrası yaptığı s a p m a n ı n felsefe t a r i h i n i n e n b ü y ü k f e l a k e t l e r d e n biri, a n l a m s ı z spekülasyona düşüş o l d u ğ u n u d ü ş ü n e n l e r , v e K a n t sonrası spekülatif-tarihsel yaklaşımı felsefenin en yüksek başarısı s a y a n l a r ) :

Başka deyişle, H e g e l ' i n h a m l e s i K a n t ç ı ayrımı " a ş m a k " değil, d a h a çok, o n u " t a m a n l a m ı y l a " ö n e sürmek, ihtiyacını

ortadan

o n u n aşılması

kaldırmaktır,

ihtiyacını, karşıtların

ayrımın

"tam

anlamıyla"

d a h a fazla "uzlaşması" nasıl

koyutlanacağı

k o n u s u n d a bir kavrayışa - t ü m ü y l e biçimsel bir paralaks kayması a r a c ı l ı ğ ı y l a - u l a ş m a k zaten a r a n a n "uzlaşmadır". K a n t ' ı n kısıtlılığı o n u n sonlu karşıtlıkların sınırları i ç i n d e kalması, Sonsuza u l a ş m a k t a k i beceriksizliği değil, tersine, s o n l u karşıtlıklar e v r e n i n i n ö t e s i n d e aşkın bir a l a n a r a m a s ı n d a d ı r : K a n t Sonsuza u l a ş a m a m ı ş değildir - aradığı şeyin

zaten

elinde

olduğunu

görememiştir.

Bu

tersine

çevirme

ünlü

"Hegelci

ü ç l e m e " n i n a n a h t a r ı n ı sağlar. " H e g e l c i ü ç l e m e " d e n bahsettiğimiz z a m a n yapılacak ilk şey y a b a n c ı l a ş m a hikayesi­ n i , b a ş l a n g ı ç t a k i organik birliğin kaybedilmesi ve " d a h a yüksek" ü s t ü n bir birliğe d ö n m e h i k a y e s i n i u n u t m a k t ı r . B u n u d a h a doğru bir şekilde a n l a m a k için, benzerleri­ n i n y a n ı sıra, C h a r l e s D i c k e n s ' ı n Büyük Umutlar'mda yer a l a n yüce t e r s i n e çevrilme­ yi h a t ı r l a m a k y e r i n d e olur. D o ğ d u ğ u z a m a n Pip, " b ü y ü k u m u t l a r v a a t e d e n bir i n s a n " olarak b e l i r l e n i n c e , h e r k e s b u n u o n u n d ü n y e v i b a ş a r ı s ı n ı n bir habercisi olarak algılar; fakat, o n u n s o n u n d a , L o n d r a ' n ı n s a h t e i h t i ş a m ı n ı terk e d i p ç o c u k l u ğ u n u n gösterişsiz t o p l u l u ğ u n a d ö n m e s i y l e , h a y a t ı n ı b e l i r l e y e n k e h a n e t i yaşadığının farkına varırız L o n d r a ' n ı n yüksek sosyetesinin boş h e y e c a n l a r ı n ı geride b ı r a k m a gücü b u l d u ğ u z a m a n , "büyük u m u t l a r v a a t e d e n bir i n s a n " o l m a fikrini h a k l ı çıkarmıştır. Burada bir tür H e g e l c i d ü ş ü n ü m s e l l i k l e karşı karşıyayız: k a h r a m a n ı n çilesi sırasında d e ğ i ş e n şey sade­ c e o n u n k a r a k t e r i değildir, aynı z a m a n d a o n u n k a r a k t e r i n i ö l ç t ü ğ ü m ü z etik ö l ç ü t ü n k e n d i s i de değişmiştir. Bu da t a m , A t l a n t a ' d a , 1996 O l i m p i y a t O y u n l a r ı ' n ı n açılışı sırasında, ağır hastalığı n e d e n i y l e yaprak gibi t i t r e y e n e l i n d e t u t t u ğ u bir meşaleyle O l i m p i y a t alevini y a k a n M u h a m m e d Ali'ye b a k a n gazetecilerin, o n u n b u n u yaparak g e r ç e k t e n " E n Büyük" o l d u ğ u n u ö n e s ü r m e s i n d e o l a n şeydir ( A l i ' n i n yıllar ö n c e k e n ­ disiyle b ö b ü r l e n m e s i n e , yıldızı o l d u ğ u filmin ve otobiyografi k i t a b ı n ı n a d ı n a g ö n d e r m e y a p ı y o r l a r d ı ) ; gazeteciler b u n u y a p a r k e n , M u h a m m e d A l i ' n i n , b e ğ e n i l m e n i n t a d ı n ı çıkarır ve ringde h a s ı m l a r ı n ı yere sererken değil, o n u t ü k e t e n hastalığa vakur bir

27

şekilde k a t l a n ı r k e n gerçek büyüklüğe ulaştığını v u r g u l a m a k istiyorlardı... " O l u m s u z u n

k e n d i s i n i n bir maskesini t a k a r a k kaçtı (bu m a s k e l e r d ü k k a n l a r d a satılıyordu ve insan­

o l u m s u z l a m a s ı " b u d u r : başarısızlığı gerçek başarıya d ö n ü ş t ü r e n perspektif kayması.

lar o n u n m a s k e l e r i n i t a k a r a k o n u n l a alay e d i y o r d u ) . A n l a ş ı l a n h i ç değilse C a v a l l o

H e g e l ' i n g ü n c e l l i ğ i n i ö n e s ü r m e n i n - y a n i , o n u s i s t e m i n i n modası geçmiş metafizik

A r j a n t i n ' d e yaygın o l a n L a c a n c ı h a r e k e t t e n bir şeyler ö ğ r e n m i ş t i - bir şey kendisinin

delilik olduğu s u ç l a m a s ı n d a n k u r t a r m a n ı n - başlıca yolu, o n u n d ü ş ü n c e s i n i bizim

en iyi maskesidir. İ n s a n ı n t o t o l o j i d e ( a y n ı n ı n t e k r a r ı n d a ) karşılaştığı şey saf farktır -

bilişsel, ve etik iddialarımızın n o r m a t i f koşullarını ya da varsayımlarını ortaya k o y m a y a

öğeyle başka öğeler arasındaki fark değil, ö ğ e n i n k e n d i s i n d e n farkı.

y ö n e l i k bir çaba olarak o k u m a k t ı r : H e g e l ' i n m a n t ı ğ ı bir e v r e n s e l ontoloji sistemi

H e g e l ' i n e n temel dersi başat o n t o l o j i k s o r u n u n gerçeklik değil, g ö r ü n ü m s o r u n u

değildir, var o l a n l a ilgili iddialarda b u l u n m a k için elimizde o l a n yolların h e p s i n i n ve

o l d u ğ u n u göstermesidir: " s o n u gelmez g ö r ü n ü m l e r o y u n u n a m a h k u m muyuz, yoksa

bu yolların iç tutarsızlıklarının sistemli bir şekilde k o n u ş l a n d ı r ı l m a s ı d ı r . Böyle o k u n ­

o n l a r ı n p e ç e s i n i n içine girip altta y a t a n asıl gerçekliğe ulaşabilir miyiz?" değil, " H e m e n

d u ğ u n d a , H e g e l ' i n başlangıç n o k t a s ı i n s a n z i h n i n i n t e m e l yapısının ö z d ü ş ü n ü m s e l

şuracıkta d u r a n düz, aptal gerçekliğin o r t a s ı n d a , g ö r ü n ü m gibi bir şey nasıl ortaya

o l m a s ı d ı r : i n s a n b a s i t ç e e y l e m d e b u l u n m a z , o özgürce e d i n i l m i ş akılcı n o r m ve güdü-

çıkabilir?" sorusu. P a r a l a k s ı n m i n i m a l ontolojisi, bu yüzden, M o e b i u s ş e r i d i n i n , k e n d i

l e n m e l e r l e e y l e m d e b u l u n u r , yani ö n e r m e v e yaklaşımlarımız için, basitçe b i r t a k ı m

k e n d i n e b ü k ü l e n kavisli uzamın ontolojisidir. Yani, m i n i m a l p a r a l a k s k ü m e l e n m e s i

o l u m l u verilere (doğal yasalar ve süreçler, tanrısal Akıl, T a n r ı ' n ı n İ r a d e s i . . . ) başvur­

basit bir ç e r ç e v e n i n k i d i r : G e r ç e ğ e m ü d a h a l e e t m e s i g e r e k e n tek şey boş bir çerçevedir,

m a k l a y e t i n e m e y i z - bu referansların h e r b i r i n i n t e m e l l e n d i r i l m e s i gerekir; n o r m a t i f

böylece d a h a ö n c e " d o ğ r u d a n " gördüğümüz şeyler ç e r ç e v e aracılığıyla görülür. Yani

bağlayıcı

basitçe

gücünün

değerlendirilmesi

gerekir.

Bu

zarif ç ö z ü m ü n

sorunu,

Hegel'i

"demistifikasyon"

yoluyla

iptal

edilemeyecek

belli

bir

artı-etki

yaratılır:

M u t l a k ' ı n yapısını t e m s i l e d e n j b i r i o l a r a k d o ğ r u d a n metafizik o k u m a k yerine, ç o k

ç e r ç e v e n i n arkasındaki m e k a n i z m a y ı sergilemek yetmez, ç e r ç e v e n i n içindeki s a h n e

m ü t e v a z ı olmasıdır: sessizce, H e g e l ' i n m a n t ı ğ ı n ı , olası b ü t ü n epistemolojik duruşların

etkisi de k e n d i o t o n o m i s i n i elde eder. Bu nasıl m ü m k ü n olur? Bu yarığı açıklayabile­

arasında, global bir epistemoloji s i s t e m i n e indirger, ve b u r a d a k a y b o l a n şey episte­

cek sadece tek bir ç ı k a r ı m olabilir: i ç i n d e yarıkların ortaya çıktığı, i ç i n d e ç e r ç e v e l e r i n

molojik ve o n t o l o j i k y ö n l e r arasındaki kesişimi, " g e r ç e k l i ğ i n " k e n d i s i n i n bizim o n u

g ö r ü n ü m l e r a l a n ı n ı yalıttığı "tarafsız" bir gerçeklik yoktur. H e r " g e r ç e k l i k " alanı ( h e r

b i l m e m i z i n h a r e k e t i n d e y a k a l a n m a tarzıdır (ya da, vice versa, bizim gerçeği b i l m e m ­

"dünya")

izin gerçekliğin k e n d i s i n e iliştirilmiş olması, tıpkı I r a k ' t a k i A B D o r d u s u n a iliştirilmiş

Paralaks simetrik değildir, aynı X üzerindeki iki uyumsuz p e r s p e k t i f t e n oluşur: iki pers­

gazetecilerde olduğu gibi).

pektif a r a s ı n d a i n d i r g e n e m e z bir asimetri vardır, m i n i m a l bir d ö n ü ş l ü b ü k l ü m . İki

zaten-hep

çerçevelenmiştir,

görünmez

bir

çerçeve

aracılığıyla

görünür.

perspektifimiz yok, bir perspektifimiz ve o n d a n k a ç a n var, öteki perspektif ilk perspek tiften göremediğimiz şeyin bu b o ş l u ğ u n u d o l d u r u y o r . (KANTÇI) ÇATIŞKILARIN RUHUNDAN (HEGELCİ) S O M U T EVRENSELLİĞİN

M o d e r n i s t bir r e s m i n m i n i m a l t a n ı m l a r ı n d a n biri o n u n ç e r ç e v e s i n i n işleviyle ilgi­

DOĞUŞU

lidir. Ö n ü m ü z d e k i r e s m i n çerçevesi o n u n asıl çerçevesi değildir; bir başka, g ö r ü n m e z çerçeve

vardır,

resmin

yapısıyla

ima

edilen

çerçeve,

bizim

resmi

algılayışımızı

K o r e ' d e k i s i l a h t a n a r ı n d ı n l m ı ş b ö l g e n i n güney tarafında, eşi benzeri o l m a y a n bir ziya­

ç e r ç e v e l e y e n çerçeve, ve bu iki ç e r ç e v e t a n ı m gereği h i ç üst üste b i n m e z - onları

retçi a l a n ı var: Kuzey'e doğru b a k a n , ö n ü n d e geniş bir e k r a n benzeri penceresi o l a n bir

g ö r ü n m e z bir yarık ayırır. R e s m i n dayandığı içerik o n u n g ö r ü n ü r kısmıyla iletilmez, iki

t i y a t r o binası. İ n s a n l a r ı n burada o t u r u p d a p e n c e r e d e n dışarı baktıkları z a m a n gözle­

ç e r ç e v e n i n bu çıkıklığında, onları ayıran yarıktadır. İki-çerçeve-arasındaki bu boyut

dikleri m a n z a r a g e r ç e ğ i n ta kendisi (ya da, bir tür "gerçeğin ç ö l ü " ) : ç e p e ç e v r e duvarla­

Kazimir M a l e v i c h ' t e

rı o l a n , çıplak, s i l a h t a n arındırılmış bölge ve ö t e l e r d e , zar zor g ö r ü n e n Kuzey K o r e .

mesafenin m i n i m a l işaretlenmesi değilse, n e d i r ? ) , Edward H o p p e r ' d a a p a ç ı k t ı r ( o n u n

( S a n k i bu kurguya u y u m sağlamak istercesine, Kuzey K o r e de bu t i y a t r o n u n ö n ü n e

gece v a k t i ofiste ya da l o k a n t a l a r d a yalnız d u r a n figürlerini h a t ı r l a y ı n , resmin çerçevesi

t ü m ü y l e s a h t e , güzel evlerle d o n a t ı l m ı ş bir m o d e l köy inşa e t t i ; akşamları, e v l e r i n ışık­

adeta bir başka p e n c e r e çerçevesiyle iki k a t ı n a ç ı k m ı ş gibidir - ya da, g ü n e ş ışınlarını

( o n u n Beyaz Zemin üzerine Siyah Kare'si,

iki ç e r ç e v e arasındaki

ları aynı a n d a yanıyor, a m a i ç l e r i n d e k i m s e yaşamıyor.) B u t a m a n l a m ı y l a ç e r ç e v e n i n

içeri a l a n , açık bir p e n c e r e n i n y a n ı n d a d u r a n k a r ı s ı n ı n p o r t r e l e r i n d e , açık p e n c e r e ,

simgesel v e r i m l i l i ğ i n e ait berrak bir ö r n e k değil mi? Ç ı p l a k bir bölgeye fantazmatik

edimsel olarak gördüğümüz şey a ç ı s ı n d a n r e s m e d i l e n içeriğin karşıtı bir fazlalıktır,

k o n u m verilmiş, bölge sadece ç e r ç e v e l e n e r e k , bir gösteriye d ö n ü ş t ü r ü l m ü ş . Tözsel

sanki b ü t ü n resmin bir f r a g m a n ı n ı görmekteyizdir, kayıp bir karşı karesi o l a n bir k a r e ) ,

c o l a r a k h i ç b i r şey değişmiyor b u r a d a - sadece, ç e r ç e v e n i n i ç i n d e n b a k ı l a n gerçeklik,

ve y i n e Edvard M u n c h ' ı n M a d o n n a ' s ı n d a da d u r u m böyledir - s p e r m d a m l a l a r ı ve

örneği

Ç i ğ M ' t a n gelen fetus benzeri figür iki ç e r ç e v e n i n arasına çıkışmıştır. Ç e r ç e v e h e p -

A r a l ı k 2 0 0 1 ' d e , B u e n o s A i r e s ' t e s a h n e l e n d i ; A r j a n t i n l i l e r m e v c u t h ü k ü m e t i , özellikle

zaten iki k a t t ı r : "gerçeklik" içindeki ç e r ç e v e h e p " g e r ç e k l i ğ i ' n i n k e n d i s i n i çerçeve­

d e e k o n o m i b a k a n ı C a v a l l o ' y u p r o t e s t o e t m e k için sokaklara çıktılar. Kalabalık C a v a l -

leyen bir başka ç e r ç e v e y l e bağlantılıdır. O r t a y a çıktığı z a m a n , gerçeklikle g ö r ü n ü m

l o ' n u n b i n a s ı n ı n ç e v r e s i n e t o p l a n ı p binayı t a l a n e t m e k l e t e h d i t e d i n c e , C a v a l l o

ııasındaki

kendi görünümüne d ö n ü ş ü y o r .

Bu

tür

ontolojik

bir

komedinin

önemli

bir

yarık h e m e n karmaşıklaşır,

kendi-kendine-yansır:

Çerçevenin

içinden

19

2

Boyut'u bir a n l ı ğ ı n a g ö r d ü ğ ü m ü z z a m a n , gerçekliğin kendisi görünüme dönüşür.

bilecek o l a n d e n e y i m : " B u o k a d a r gerçek ki, kurgu o l m a l ı ! " - insan, en radikal düzey­

&

v

\^ Başka deyişle, şeyler basitçe görünmez, görünür görünürler. Bu yüzden o l u m s u z l a m a n ı n

Öteki

de, öznel d e n e y i m i n G e r ç e ğ i n i a n c a k bir kurgu kılığıyla tasvir edebilir. İlk Aşk ( 1 9 7 4 )

S

>. olumsuzlaması bize basit düz bir o n a y getirmez: şeyler g ö r ü n d ü k l e r i ( g ö r ü n m e y e

adlı belgeselin, k a m e r a n ı n g e n ç e v l e n m e m i ş bir çifti, kızın hamileliği, ikisinin düğü­

z

başladıkları) z a m a n , s a d e c e o l m a d ı k l a r ı şey o l a r a k , bir y a n ı l s a m a yaratarak görünmez-

nü, b e b e ğ i n doğması süresince izlediği belgeselin s o n u n d a b a b a yeni d o ğ m u ş , ağlayan

«î

1er; aynı z a m a n d a öylece görünürler, g ö r ü n d ü k l e r i şey o l d u k l a r ı olgusunu gizleyerek

bebeği k o l l a r ı n d a t u t a r k e n gösterilir - Kieslowski ö t e k i n i n m a h r e m i n e bu tür haksızca

*t

g ö r ü n ü r l e r . H e g e l c i merkez k a t e g o r i l e r d e n biri o l a n " s o m u t e v r e n s e l l i k " k a t e g o r i s i n i n

sızmanın m ü s t e h c e n l i ğ i n e "gerçek gözyaşlarından k o r k a r a k " tepki vermişti. Belgesel­

3

a n a h t a r ı , " m i n i m a l farkın," bir şeyin k e n d i s i y l e k u r u c u çakışmazlığının mantığıdır.

£

ı

konumu

l a b i r l e ş t i r m e k t e h a k l ı d ı r : b ö y l e c e , ç e m b e r , b i r b a k ı m a , k e n d i ü z e r i n e k a p a n ı r , yani,

a ç ı s ı n d a n k e s i n o l a r a k b e n z e r b i r ç ı k ı ş y a p ı y o r : fantazi f i k r i n i n o n t o l o j i k p a r a d o k s u ,

edimsel yaşamın ( e k o n o m i k sürecin) eleştirisinin en dibinde, tekrar toplumsal gerçek

h a t t a s k a n d a l i , s t a n d a r t " ö z n e l " v e n e s n e l " k a r ş ı t l ı ğ ı n ı y ı k m a s ı d ı r : e l b e t t e fantazi t a n ı m

l i g i n k e n d i s i n e k a y d e d i l m i ş o l a n t e o l o j i k b o y u t l a karşılaşırız. K a r a t a n i b u r a d a F r e u d c u ,

gereği

" n e s n e l " değildir ( n a i f bir " ö z n e n i n algılarından bağımsız olarak var o l a n "

insan arzularının çokluğuyla k a r ş ı l a ş t ı r ı l a n dürtü

(Trieb) f i k r i n e g ö n d e r m e y a p m a k

a n l a m ı n d a ) ; fakat, " ö z n e l " d e değildir ( ö z n e n i n b i l i n ç l i b i r ş e k i l d e d e n e y i m l e d i ğ i

t a d ı r : k a p i t a l i z m b e l l i bir y a r ı - t e o l o j i k kişisiz " d ü r t u ' d e , y e n i d e n ü r e m e v e b ü y ü m e ,

sezgilere i n d i r g e n e b i l i r o l m a a n l a m ı n d a ) . F a n t a z i , d a h a ç o k , " n e s n e l o l a r a k ö z n e l

g e n i ş l e m e ve kâr biriktirme dürtüsünde zemin bulmaktadır.42

o l a n ı n - ş e y l e r i n , size o ş e k i l d e g ö r ü n m e s e l e r b i l e , e d i m s e l , n e s n e l o l a r a k o ş e k i l d e

Bu

aynı

zamanda

Lacan'ın

öznenin

kurucu

"merkezsizleşmesi"

önermesinin

g ö r ü n m e l e r i n i n - o a c a y i p k a t e g o r i s i n e a i t t i r " ( D e n n e t t ' i n qualia [doğrudan d o l a y ı m s ı z

a n l a m ı n ı b e l i r t m e n i n b i r yoludur: söylediği şey, b e n i m ö z n e l d e n e y i m i m i n , b e n i m

d u y u m l a r ] f i k r i n e y ö n e l i k a c ı e l e ş t i r i s i n d e b e l i r t t i ğ i g i b i ) . S ö z g e l i m i , Y a h u d i l e r e karşı

özdeneyimime göre "merkezsizleşmiş" ve tam anlamıyla, b e n i m d e n e t i m i m i n ötesinde

b i l i n ç l i o l a r a k iyi d a v r a n a n b i r i n i n y i n e d e b i l i n ç l i o l a r a k f a r k ı n d a o l m a d ı ğ ı d e r i n a n t i -

o l a n ( h e r m a d d e c i n i n ö n e sürdüğü b i r n o k t a d ı r b u ) n e s n e l b i l i n ç d ı ş ı m e k a n i z m a l a r

Semit

t a r a f ı n d a n d ü z e n l e n d i ğ i değil, ç o k d a h a huzursuz e d i c i b i r şeydir - b e n k e n d i e n kişisel

önyargılara

Yahudilerin

sahip

gerçekten

olduğunu

nasıl

olduğunu

öne

sürdüğümüz

değil,

ona

nasıl

zaman,

(bu

önyargıların

göründüklerini

yansıtması

" ö z n e l " d e n e y i m i m d e n bile, şeylerin "gerçekte b a n a göründükleri" şekilden bile, b e n i m

ö l ç ü s ü n d e ) Yahudilerin o n a gerçekten nasıl göründüğünün farkında olmadığını ö n e

v a r l ı ğ ı m ı n ç e k i r d e ğ i n i o l u ş t u r a n v e g ü v e n c e y e a l a n t e m e l fantaziden b i l e y o k s u n kalırım,

s ü r m ü ş o l m u y o r muyuz? Y a da, a y n ı p a r a d o k s u farklı b i r ş e k i l d e b e l i r t i r s e k , t e m e l fan­

ç ü n k ü h i ç b i r z a m a n b i l i n ç l i o l a r a k d e n e y i m l e y e m e m v e v a r s a y a m a m o n u . . . . Standar!

tazi

görüşe göre, ö z n e l l i ğ i n kurucusu o l a n boyut f e n o m e n a l ( ö z ) d e n e y i m i n b o y u t u d u r - şunu

gerçekliğin

(bizim

ona

yaklaşımımızın)

kurucusudur

("gerçeklik

yoluyla

y a k l a ş m a m ı z a izin v e r i l e n h e r ş e y i n k ö k ü f a n t a z i d e d i r " ) , ' 6 y i n e de, t a m d a b u n e d e n l e ,

kendime

o n u n doğrudan üstlenilmesi ya da edimselleşmesi

f e l a k e t s o n u ç l a r a yol a ç m a k t a n

d ü ş ü n c e l e r i m i h a n g i b i l i n m e y e n m e k a n i z m a y ö n e t i r s e y ö n e t s i n , k i m s e ş i m d i gördüğüm

k a ç ı n a m a z : " E ğ e r [ ö z n e l e r i n ] f a n t a z i l e r i n d e e n y o ğ u n ş e k i l d e ö z l e m duydukları şey

v e h i s s e t t i ğ i m şeyi b e n d e n a l a m a z . " Ö r n e ğ i n , t u t k u l u bir şekilde aşık o l u r s a m v e bir biyo-

söyleyebildiğim

an

bir

özne

olurum:

"Benim

eylemlerimi,

algılarımı

ve

o n l a r a g e r ç e k l i k t e s u n u l a c a k olursa, o n d a n k a ç a r l a r . ' " 7 S a ğ d u y u n u n dediği gibi: k a b u s

k i m y a c ı b a n a b ü t ü n y o ğ u n h i s l e r i m i n s a d e c e b e d e n i m d e k i biyo-kimyasal süreçlerin biı

d o ğ r u ç ı k a n b i r düştür.

s o n u c u o l d u ğ u n u bildirirse, o n a ; g ö r ü n ü m e t u t u n a r a k y a n ı t v e r e b i l i r i m : " S e n i n bütün

M a l fetişizmi k o n u s u n d a , M a r x ' t n k e n d i s i " n e s n e l o l a r a k z o r u n l u g ö r ü n ü m " ifadesi­

söylediklerin

doğru

olabilir;

yine

de,

benim

şimdi

deneyimlediğim

tutkunun

n i k u l l a n ı y o r . İ k i g ö r ü n ü m a r a s ı n d a k i b u fark ( ş e y l e r i n g e r ç e k t e bize g ö r ü n m e ş e k l i n e

y o ğ u n l u ğ u n u h i ç b i r şey b e n d e n alamaz. . . . " F a k a t , L a c a n ' ı n vurgusu, b u n u ö z n e d e n kesil l

karşı

o l a r a k alabilecek t e k k i ş i n i n p s i k a n a l i s t olduğudur - yani, o n u n asıl a m a c ı özneyi o n u n

bize

görünmek

üzere

göründükleri

şekil)

ünlü

Freudcu

fıkranın

yapısıyla

b a ğ l a n t ı l ı d ı r ; b u fıkrada b i r Y a h u d i a r k a d a ş ı n a ş ö y l e y a k ı n ı r : " N e d e n a s l ı n d a L e m b e r g ' e g i d i y o r k e n b a n a L e m b e r g ' e g i d i y o r u m d i y o r s u n ? " : s ö z g e l i m i , m a l fetişizmi ö r n e ğ i n d e , parayı h e r h a n g i

t ü r d e n b ü y ü l ü b i r n e s n e o l a r a k d e ğ i l de,

toplumsal

ilişkilerin bir

(öz)deneyim evrenini düzene sokan en t e m e l fantaziden yoksun kılmaktır. Freudcu "Bilinçdışının öznesi" sadece öznenin fenomenal (öz)deneyimi (onun " t e m e l F a n t a z i s i " ) o n u n i ç i n e r i ş i l m e z olursa, y a n i " i l k s e l o l a r a k b a s t ı r ı l ı r s a " ortaya

d ü ğ ü m ü o l a r a k a l g ı l a d ı ğ ı m v e k e n d i p r a t i ğ i m d e o n a b i r fetiş gibi d a v r a n d ı ğ ı m , b ö y l e c e

çıkar. E n radikal haliyle, Bilinçdışı erişilmez f e n o m e n d i r , b e n i m f e n o m e n a l deneyimi

f e t i ş i z m i n sahası b e n i m e d i m s e l t o p l u m s a l p r a t i ğ i m i n s a h a s ı h a l i n e geldiği z a m a n ,

m i d ü z e n e s o k a n n e s n e l m e k a n i z m a değil. B u yüzden, bir m e v c u d i y e t " i ç y a ş a m ı n "

i ş a r e t l e r i n i sergilediği a n d a b i r ö z n e y l e , y a n i dışsal b i r d a v r a n ı ş a i n d i r g e n e m e y e c e k f a n -

b i r tür K a n t ç ı a ş k ı n s a l o n t o l o j i n i n t e r s i n e ç e v r i l m e s i n i i ç e r d i ğ i n i s ö y l e m e k y e r i n d e

t a z m a t i k b i r ö z d e n e y i m l e karşı karşıya geldiğimiz ş e k l i n d e k i b a s m a k a l ı b ı n t e r s i n e , t a m

o l m a z m ı ? 4 4 K a n t ' t a , s ı r a d a n d e n e y s e l g e r ç e k l i ğ e erişebiliriz, b u n a k a r ş ı n noumenal

insan

öne

G e r ç e ğ i n kendisine aşkınsal kategorilerimizi uygulamaya başladığımız anda, çelişkileri

sürmeliyiz: f a n t a z i n i n , e n t e m e l h a l i y l e , ö z n e y e e r i ş i l m e z h a l e g e l m e s i olgusu; ö z n e y i

öznelliğini

düşeriz; k u a n t u m fiziğinde, tutarlı b i r k u r a m l a y a k a l a n ı p f o r m ü l l e n d i r i l e b i l e c e k o l a n şey

" b o ş " kılan bu erişilmezliktir.

B u yüzden k e n d i s i n i , k e n d i " i ç h a l l e r i n i " d o ğ r u d a n

n o u m e n a l g e r ç e k t i r , b u n a karşın b u k u r a m ı b i z i m f e n o m e n a l g e r ç e k l i k d e n e y i m i m i ı u

d e n e y i m l e y e n ö z n e ş e k l i n d e k i s t a n d a r t fikri t ü m ü y l e t e r s i n e ç e v i r e n b i r ilişki e l d e

t e r i m l e r i n e ç e v i r m e y e k a l k ı ş t ı ğ ı m ı z a n d a , a n l a m s ı z ç e l i ş k i l e r e düşeriz ( z a m a n geri a L u ,

ederiz: b o ş , f e n o m e n a l o l m a y a n ö z n e y l e ö z n e y e e r i ş i l m e z k a l a n f e n o m e n l e r a r a s ı n d a k i

a y n ı n e s n e aynı a n d a iki yerde olur, b i r m e v c u d i y e t h e m p a r ç a c ı k h e m dalga olur, v t

" o l a n a k s ı z " ilişki. D a v i d C h a l m e r s ( b i l i n ç l i f a r k ı n d a l ı k / d e n e y i m , v e z i h n i n e d i m s e l

b e n z e r i ) . ( F a k a t , y i n e d e b u ç e l i ş k i l e r i n s a d e c e d e n e y s e l g e r ç e k l i ğ i m i z e k u a n t u m süreç

o l a r a k yaptığı şey g i b i ) f e n o m e n a l v e p s i k o l o j i k z i h i n k a v r a m l a r ı n a karşı ç ı k a r k e n ,

l e r i n i n " G e r ç e ğ i n i " a k t a r m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı m ı z z a m a n o r t a y a ç ı k t ı ğ ı ö n e sürülebilir - kendi

fenomenal

i ç i n d e , bu g e r ç e k l i k eskisi gibi aynı kalır, bizim ç o k iyi t a n ı d ı ğ ı m ı z t u t a r l ı b i r a l a n d ı r . )

zihne

n i t e l e y e n şeyin,

dışsal

bir

bakıma,

olan psikolojik zihnin

ikisini

ayıran

mükemmel

yarık

örneği

olduğunu

olarak

Freudcu

B i l i n ç d ı ş ı n ı a l ı n t ı l a r : F r e u d ' u n B i l i n ç d ı ş ı n ı n ç a l ı ş m a s ı o l a r a k b e t i m l e d i ğ i şey, " ö t e k i

O yüzden g ö r ü n ü m ü n g e r ç e k l i ğ e i ç k i n o l m a s ı n ı n d a d ı ş ı n d a , e l d e e t t i ğ i m i z şey

s a h n e d e , " d e n e y i m l e n m e d e n gerçekleşen zihinsel nedensellik ve davranışsal d e n e ­

g ö r ü n ü m ü n k e n d i s i n d e k i a c a y i p b i r y a r ı l m a , ş e y l e r i n h e m g e r ç e k l i k l e r i n e h e m d e bize

t i m i n k a r m a ş ı k b i r ağıdır. 4 ' F a k a t d u r u m g e r ç e k t e n b ö y l e m i ? B i l i n ç d ı ş ı f a n t a z i n i n

( d o ğ r u d a n ) g ö r ü n ü m l e r i n e k a r ş ı t o l a r a k " ş e y l e r i n g e r ç e k t e bize n a s ı l g ö r ü n d ü ğ ü n ü ' '

konumu,

Freudcu

işaret e t m e n i n işitilmemiş bir kipidir. G ö r ü n ü m l e gerçeklik arasındaki yarılmadan,

yine

de,

öngörülmeyen

bir anlamda,

fenomenal

değil

mi?

Bu

B i l i n ç d ı ş ı n ı n asıl paradoksu değil mi - yani o n u n , şeylerin bize " g e r ç e k t e n göründüğü"

g ö r ü n ü m ü n k e n d i s i n e i ç k i n olan, "doğru" ve "yanlış" görünüm arasındaki yarılmaya

şekli, o n l a r ı n b i l i n ç l i g ö r ü n ü m l e r i n i n ö t e s i n d e k i şekli b e l i r t m e s i ? B e y i n b i l i m l e r i n i n d a h a

doğru bu kayma,

s o n r a yaptığı

y a r ı l m a y a . Ö y l e y s e , ( g e r ç e k l i k t e n ayrı o l a r a k ) g ö r ü n ü m , g e r ç e k l i ğ i n k e n d i s i n e i ç k i n

merkezsizleştirme t a r a f ı n d a n a ş ı l m a k t a n uzak o l a n ,

F r e u d c u merkezsiz-

ters yüzüyle b a ğ l a n t ı l ı d ı r : g e r ç e k l i ğ i n k e n d i s i n e

içkin olan

l>ıı

l e ş t i r m e , b u yüzden, basit doğallaştırma sınırları i ç i n d e k a l a n d a h a s o n r a k i n d e n ç o k d a h a

( m a n t ı k s a l o l a r a k ) ö n c e o l a n b i r y a r ı l m a o l d u ğ u i ç i n varsa, b u a y n ı z a m a n d a " g e r ç e l

huzursuz e d i c i ve radikaldir: g ö r ü n e b i l e c e k l e r i özneye sahip o l m a y a n g ö r ü n ü m l e r e , o t u h a f

l i g i n " k e n d i s i n i n s o n a ş a m a d a g ö r ü n ü m ü n b i r ( k e n d i k e n d i n e ) y a r ı l m a s ı n d a n bagkfl

"öznellik-dışı f e n o m e n l e r e " ait yeni bir a l a n açar: ö z n e s a d e c e burada "artık kendi e v i n d e

b i r şey

b i r efendi değildir" - yani k e n d i s i n e a i t o ( k e n d i k e n d i n e ) g ö r ü n ü m l e r i n i n e v i n d e .

temasından, gerçekliğe yönelik öznel perspektiflerin

" T e m e l " b i l i m l e r i n y i r m i n c i yüzyıldaki e v r i m i a y n ı p a r a d o k s u doğurdu: k u a n t u m

anlamına



gelir? A m a

bu

topos

o

eski

Rashomon

sıkıcı

indirgenemez çokluğunu,

ortaya

galanmasının

söyleyen

işlevinin çöküşüyle birlikte "temel gerçekliğin" ortaya

koymanın

hiçbir

temadan

yolu

nasıl

(bunu

farklılık

muaf konum)

noktayı

olmadır.un

aydınlatmanın

g e r ç e k l i ğ e k a r ş ı t o l a r a k , o l a n a ğ ı n , ç o k l u s e ç e n e k l e r i n v e b u n a b e n z e r diğer ş e y l e r i n

k a y n a ğ ı o l a n kısa ö y k ü y e ) g ö n d e r m e y a p m a k t a n d a h a iyi b i r yolu o l a b i l i r m i ?

hayaletimsi,

gerçekliğe

preontolojik Bu

bize

tek

bir o n t o l o j i k

Rashomon'un

göre,

Batı

kamuoyunun

sinemadaki

"Doğulu

ruhu"

keşfetmesi,

1 9 5 0 ' l e r i n b a ş l a r ı n d a A v r u p a ' d a başarıya u l a ş m a s ı y l a o l d u ; bu e f s a n e n i n

olduğuydu - v e b u n u n n e d e n i n i g ö r m e k g ü ç değil. A y n ı trajik o l a y (ıssız b i r o r m a n d a ,

salınımlar ve bu

onların

Efsaneye

kurulmuş

Akin filmin

a z b i l i n e n b i r g ö z l e m i d e b u aynı f i l m i n J a p o n y a ' d a fazla " B a t ı l ı " b u l u n d u ğ u v e başaı 1811

dalgalar,

parçacıklarla

tümüyle

( v e bu

a r a s ı n d a k i ilişkiyi nasıl k a v r a d ı ğ ı n ı g ö s t e r i r : b a ş l a n g ı ç m o m e n t i n d e , s a n k i ö n c e ( e n ontolojik olarak),

k u a n t u m fiziğinin

olarak

b i r fikir h a l i n e g e t i r i l m i ş f i l m i n e

etkileşimleri

azından

indirger.

çokluğu

adı

hiçbir

Bu

Kurosawa'nin

a l a n ı d e ğ i l d i r - g e r ç e k l i k k e n d i a l g ı s ı n d a n ö n c e a k ı ş k a n - ç o k l u - a ç ı k t ı r , v e b i l i n ç l i algı

Rashomon adlı,

sağlayacak gösterir?

ç ı k ı ş ı g ö z l e m i n s o n u c u d u r , yani b i l i n c i n m ü d a h a l e s i n i n . B u yüzden b i l i n ç , k a t ı t e k i l

bu

bu

ç o k l u p e r s p e k t i f l e r t a r a f ı n d a n ç a r p ı t ı l m ı ş b i r ş e k i l d e t e m s i l e d i l e n t e k b i r doğruluğu

fiziğinde, b i r p a r ç a c ı ğ ı n " g ö r ü n ü m ü " ( a l g ı s ı ) o n u n g e r ç e k l i ğ i n i b e l i r l e r . K u a n t u m dal­ i ç i n d e n dalga

olmadığı

tür şeyler k i p i n d e

etkileşen

ü n l ü b i r h a y d u t s a m u r a y ı n güzel k a r ı s ı n a t e c a v ü z e d e r v e s a m u r a y ı ö l d ü r ü r ) dört t a n t l

p a r ç a c ı k l a r vardır; a r d ı n d a n , i k i n c i b i r m o m e n t t e , radikal b i r p e r s p e k t i f k a y m a s ı yap­ m a y a zorlanırız - ilksel o n t o l o j i k o l g u l a r d a l g a l a r ı n k e n d i s i d i r ( y ö r ü n g e l e r , s a l ı n ı m l a r ) , v e p a r ç a c ı k l a r farklı d a l g a l a r ı n kesiştiği d ü ğ ü m n o k t a l a r ı n d a n b a ş k a b i r şey d e ğ i l d i r . B u n a b a ğ l ı o l a r a k , k u a n t u m fiziği bizi G e r ç e k l e g e r ç e k l i k a r a s ı n d a k i y a r ı k l a e n

katılımcı \

tarafından

gerçekçiliğine

bağlı

yeniden olan)

anlatılınca,

etki,

bizim

(sinemasal

d ö r t farklı

öznel

imgenin

oldukça

perspektifle

Bal ılı

karşılaşmanın

o l u y o r . F a k a t , a s l ı n d a , " D o ğ u l u r u h " d e n e n şeyi B a t ı l ı y a k l a ş ı m d a n a y ı r a n şey, t a m d a ikirciklilik ve kararlaştırılamazlığın " ö z n e l l e ş t i r i l m e m i ş " olmasıdır: ulaşılmaz bir takını

r a d i k a l ş e k l i y l e yüzleştirir: o n u n i ç i n d e bulduğumuz şey, o n t o l o j i k o l a r a k t u t a r l ı b i r

g e r ç e k l i k l e r ü z e r i n d e k i farklı " ö z n e l p e r s p e k t i f l e r e " i n d i r g e n m e m e l e r i g e r e k i r

gerçekliğe ç e v r i l e m e y e c e k olan, formüllerin nıatematikselleştirilmiş G e r ç e ğ i d i r - ya

b a k ı m a , bu " g e r ç e k l i ğ i n " k e n d i s i n i k o r u r l a r , ve ' ^ e y i n k e n d i s i " n i n bu o n t o l o j i k ikin ıl

da, K a n t ç ı terimlerle söylersek, "şematikleştirilemeyen," d e n e y i m n e s n e l e r i n e çevrile­

liği-kırılganlığını

meyen/yeri değiştirilemeyen saf kavramlar olarak kalırlar. Bu aynı zamanda,

güçtür.

1920

sinemaya

özgü

dolayımın

gerçekçiliği

Y a n i o t a n t i k Rashomon'un s ö z d e - N i e t z s c h e c i

aracılığıyla

İm

dile

getirmek

perspektifçilikle, yani

herhangi

k r i z i n d e n s o n r a , k u a n t u m fiziğinin p r a t i k t e o n t o l o j i k y o r u m krizini ç ö z m e tarzıdır: yani

bir n e s n e l doğrunun olmadığı, sadece öznel olarak çarpıtılmış-önyargılı anlatıların

b u tür b i r y o r u m s u n m a ç a b a s ı n ı i n k a r e d e r e k - k u a n t u m fiziği e n r a d i k a l h a l i y l e

i n d i r g e n e m e z ç o k l u ğ u n u n v a r olduğu fikriyle b i r ilişkisi y o k t u r .

b i l i m s e l b i ç i m s e l l e ş t i r m e d i r , yorumsuz b i ç i m s e l l e ş t i r m e d i r . Ö y l e y s e , k u a n t u m fiziğinin

Rashomon

konusunda

yapılacak

ilk

şey

biçimci

tuzaktan

kaçınmaktır:

filmin

b i ç i m s e l - o n t o l o j i k tezi o l a r a k a d l a n d ı r m a k i s t e d i ğ i m şey ( d o ğ r u l u ğ a a y n ı o l a y ı n ç o k l u

özü ö z n e l l i ğ e i n d i r g e n e m e z , i n s a n - o l m a n ı n d a h a i l k s e l b i r b o y u t u vardır; y a p ı s ö k ü m c ü

a n l a t ı l a r ı a r a c ı l ı ğ ı y l a e r i ş m e n i n o l a n a k s ı z l ı ğ ı ) b u o l a y ı n özel d o ğ a s ı n d a n s o y u t l a n m a -

Ö z n e n i n " m e r k e z s i z l e ş t i r i l m e s i " ; ö z n e ö z n e l l i k ö n c e s i m e t i n s e l s ü r e ç l e r d e n ç ı k a r ) bil

m a l ı d ı r - k a d ı n ı n e r k e k o t o r i t e s i n e m e y d a n o k u m a s ı , k a d ı n arzusunun patlayışı. D ö r t

ö z n e l l i k iddiası e ş l i k e t m e k t e d i r ( N a g e l ' d e n C h a l m e r s ' a u z a n a n , d e n e y i m i n i n d i r g e n i '

t a n ı k raporu aynı m i t i n ( t e r i m i n Levi-Straussçu a n l a m ı y l a ) dört versiyonu olarak, t a m

mez/açıklanamaz karakterini savunan bilişçiler; [özjbilincin indirgenemezliğinin onun

b i r ç e ş i t l e m e l e r m a t r i k s i o l a r a k k a v r a n m a l ı d ı r . ilk ( h a y d u t a a i t ) v e r s i y o n u n d a , k a d ı n a

d ü ş ü n ü m s e l m o d e l i a r a c ı l ı ğ ı y l a y a p ı l a n s t a n d a r t aşkınsal-felsefi s a v u n m a s ı n ı n y e n i d e n

t e c a v ü z e d e r v e s o n r a , dürüst bir d ü e l l o d a o n u n k o c a s ı n ı öldürür; i k i n c i ( h a y a t t a k a l a n

c a n l a n m a s ı ] : ö t e k i n d e düşünümsel kendi k e n d i n i t a n ı m a d a n ö n c e gelen bir kemli

kadına

kendiyle t a n ı ş m a boyutu vardır [Dieter H e n r i c h v e o n u n ekolü]; L a c a n ' ı n yeniden

ait)

versiyonda,

tecavüz

sırasında,

haydutun

zorla

sevişmesinin

yarattığı

t u t k u y a k a p ı l ı r v e s o n u n d a , h a y d u t a b u u t a n c ı n ı iki a d a m b i l i r k e n y a ş a y a m a y a c a ğ ı n ı ,

düşündüğü F r e u d c u ö z n e ; tözsel o l m a y a n cogito b i l i n ç d ı ş ı n ı n ö z n e s i d i r ) .

b i r i s i n i n ö l m e s i g e r e k t i ğ i n i söyler v e o z a m a n d ü e l l o g e r ç e k l e ş i r ; ü ç ü n c ü ( ö l ü k o c a n ı n

B u uzam i ç i n d e k i , b a s i t b i r y a n l ı ş a n l a m a n ı n s o n u c u o l a r a k a n l a ş ı l a m a y a c a k o l a n

h a y a l e t i n i n a n l a t t ı ğ ı ) v e r s i y o n d a , k o c a h a y d u t t a r a f ı n d a n serbest b ı r a k ı l d ı k t a n s o n r a ,

p a r a d o k s a l k ı s a d e v r e b i l i ş ç i H e i d e g g e r c i l e r e a i t t i r ( H u b e r t Dreyfus, A u g e H a u g e l a n d ) .

u t a n ç y ü z ü n d e n k e n d i s i n i b ı ç a k l a y ı p öldürür; ( o l a y l a r ı y a k ı n d a k i b i r ç a l ı l ı k t a g i z l e n i p

Y a n i : H e i d e g g e r c i b i r b a k ı ş a ç ı n d a n , b i l i ş ç i p s i k o l o j i " t e h l i k e n i n , " i n s a n ı n özünü unni

gözleyen o o d u n c u n u n anlattığı) son versiyonda, tecavüzün ardından haydut kocayı

m a n ı n aşırısıdır: o n u n l a b i r l i k t e , i n s a n z i h n i n i n k e n d i s i b e l l i bir b i l i m s e l a r a ş t ı r m a v e

b a ğ l a y a n ipi k e s t i ğ i n d e , k o c a ö f k e y l e k a r ı s ı n a onursuz b i r o r o s p u o l d u ğ u n u söylediği,

y ö n l e n d i r m e n e s n e s i n e i n d i r g e n i r , felsefe " i n s a n ı n ,

o n u r e d d e t t i ğ i z a m a n , d e l i y e d ö n e n k a d ı n iki a d a m a d a ö f k e s a ç a r , o n l a r ı iktidarsızlıkla

d e n e y nesnesi o l a b i l e c e k h e r şeyin ampirik b i l i m i n e dönüşür."45 Y i n e de, yaklaşım

s u ç l a r v e k e n d i s i n i i ç i n ç a r p ı ş m a y a d a v e t eder. D ö r t v e r s i y o n u n ardı a r d ı n a gelişi b u

larının

yüzden tarafsız değildir, h i ç b i r ş e k i l d e a y n ı düzeyde h a r e k e t e t m e z l e r : i l e r l e m e s ü r e ç ­

H e i d e g g e r ' i n H ö l d e r l i n ' d e n yaptığı ü n l ü a l ı n t ı y ı o n a y l a y a n b i l i ş ç i l e r d e vardır: " A m . ı

l e r i n d e , e r k e k o t o r i t e s i a d ı m a d ı m iktidarsızlaştırılır v e k a d ı n arzusu ö n e sürülür. B u

n e r e d e t e h l i k e varsa, k u r t a r ı c ı g ü ç [c/as R e r r e n t / e ] d e o r t a y a ç ı k a r . " 4 6

çıkmazını

çözmek

için,

Heidegger'e

insan için o n u n teknolojisinin

başvuran,

böylece

ironik

bir

şekilde

yüzden s o n ( o d u n c u y a a i t ) rapora vardığımızda, b u r a d a asıl k o n u , b u r a p o r u n bize

B e y i n b i l i m l e r i v e p s i k a n a l i z a r a s ı n d a k i b a ğ l a n t ı y a g e l i n c e , iki y a k l a ş ı m ı n ortak bil

" g e r ç e k t e n n e o l d u ğ u n u " a n l a t m a s ı değildir, o n u n , d ö r t v e r s i y o n u b i r b i r i n e b a ğ l a y a n

k a v r a m s a l s a h a i ç i n d e d o ğ r u d a n t a m a m l a n m a s ı a r a c ı l ı ğ ı y l a k u r u l m a y a c a k t ı r bu; d a h a

b u i ç k i n y a p ı n ı n i ç i n d e , diğer ü ç v e r s i y o n u n s a v u n m a l a r , s a v u n m a o l u ş u m l a r ı o l a r a k

çok,

a l g ı l a n m a s ı g e r e k t i ğ i t r a v m a t i k b i r n o k t a o l a r a k işlev g ö r m e s i d i r .

s o y u t l a m a l ı y ı z - s ö z g e l i m i , e n s a f h a l i y l e b e y i n b i l i m i n i n m a n t ı ğ ı n ı geliştirmeliyiz. B u

Filmin çerçeveyi

"resmi" sağlayan

mesajı

oldukça

konuşmada,

açıktın

keşiş

daha

olayların

en

başta,

verdiği

dersin

flashback'hre o

sırada

uygun

toplumun

bir

yaklaşımı

aşırı

noktasına

götürmeli,

diğerinden

radikal

bir

şekilde

n o k t a d a , b i r b a ş k a y a k l a ş ı m i ç i n yer a ç a n b i r y a r ı k l a karşılaşırız. G ü n ü m ü z ü n b e y i n bilimlerindeki

buluşlar

Freud'un

bilimlerin

psikanalizi

destekleyeceği

öngörüsünü

yaşadığı a ç l ı k , savaş v e k a o s t a n ç o k d a h a k o r k u n ç o l d u ğ u n u s ö y l e r - b u d e h ş e t n e r e d e

y e r i n e getirir gibi g ö r ü n ü y o r : a c ı , haz, t r a v m a , b a s t ı r m a v e b a ş k a ş e y l e r i n b i y o l o j i k

yatar? T o p l u m s a l bağın çözülmesinde:

m e k a n i z m a l a r ı b i l i n d i k t e n s o n r a , p a t o l o j i k r u h s a l f e n o m e n l e r i y a r a t a n b i y o l o j i k süreç

insanların g ü v e n e b i l e c e ğ i bir "büyük Ö t e k i "

yoktur, güven g ü v e n c e s i n i v e r e n ve zorunlulukları destekleyen

h e r h a n g i t e m e l bir

s i m g e s e l a n l a ş m a y o k t u r . B u yüzden f i l m a n l a t ı l a r ç o k l u ğ u n u n a r k a s ı n d a h e r h a n g i b i r

Ieri d ü z e n e s o k a b i l e c e ğ i z . Ş u a n a d e k , p s i k a n a l i s t l e r b u m e y d a n o k u m a y a iki şekilde y a n ı t verdi:

asıl ikircikliksiz g e r ç e k l i ğ i n o l m a m a s ı y l a ilgili o n t o l o j i k o y u n l a r a girmez; d a h a ç o k , t o p l u m s a l d o k u y u b i r arada t u t a n t e m e l simgesel a n l a ş m a n ı n ç ö z ü l m e s i n i n t o p l u m s a l etik

sonuçlarıyla

ilgilenmektedir.

Fakat,

öykü

-farklı

perspektiflerden

yeniden

a n l a t ı l a n o l a y - d a h a fazlasını söyler: büyük Ö t e k i y e y ö n e l i k t e h d i d i , e r k e k a n l a ş m a s ı n ı b o z a n ve e r k e k g ö r ü ş ü n ü n b e r r a k l ı ğ ı n ı b u l a n d ı r a n t e h d i d i k a d ı n d a , kadınsı arzuda sap­

. Bir olumlu b i l i m i n i ç i n d e iş gördüğü a n l a m ufkunu h i ç b i r zaman aşamayacağı ve ona karşılık g e l e m e y e c e ğ i n i işaret e t m e y ö n ü n d e h e r zamanki felsefi-aşkmsal tavra haşvin dular ( " B e y i n bilimleri bir s e m p t o m u

tümüyle n e s n e l l e ş t i r m e k t e , o n u n b i y o n ö t l l

eşdeğerini f o r m ü l l e n d i r m e k t e başarılı olsalar bile, h a s t a n ı n bu n e s n e l l i ğ e karşı öznel bil tutum

geliştirmesi

gerekecektir...").

Jacques-Alain

Miller

bile,

herkese

açık

tar. N i e t z s c h e ' n i n dediği g i b i : t a m d a tutarsızlığı v e ç o k l u ö r t ü l e r i n a l t ı n d a h e r h a n g i

konuşmalarında,

b i r s o n referans n o k t a s ı n d a n y o k s u n o l m a s ı y l a , doğruluk k a d ı n s ı d ı r .

karşılıklarına ç e v i r m e hedefine ulaşarak düşüncemizi t a m olarak nesnelleştirdiğinde

g e n e l l i k l e bu h a m l e y i

benimser:

bilim,

zihinsel

süreçleri

nöral

bile, ö z n e n i n yine de bu olguyu öznelleştirmesi, o n u b e n i m s e m e s i , o n u kendi anlam evreniyle bütünleştirmesi g e r e k e c e k t i r - ve bu simgesel b ü t ü n l e ş m e fazlalığı, bu keşlin BÜYÜ BOZUMUNA DİRENİŞLER G ü n ü m ü z d e ö z n e l l i ğ e y ö n e l i k , b e l l i belirsiz ü ç k a r ş ı t çift h a l i n d e b e l i r l e n e b i l e c e k b i r dizi y a k l a ş ı m l a karşılaşıyoruz: ü ç t e m e l " a n t i h ü m a n i s t " ve/veya " a n t i c ^ z n e l c i " k o n u m ­ ların h e r birine (bilişçi-biyolojist indirgemecilik: öznel öz-deneyimin kendisinin basit b i r " k u l l a n ı c ı y a n ı l s a m a s ı " o l a r a k bir y a n a b ı r a k ı l m a s ı ; H e i d e g g e r c i k o n u m : i n s a n ı n

"bize ve bizim i ç i n ne a n l a m ifade e d e c e ğ i " b i l i m d e n uzaktadır. . . . F a k a t , bu k e n d i n d e n h o ş n u t yanıt fazlasıyla yetersizdir: beyin b i l i m l e r i n i n Haşarısı, eğer öznel olarak benini senirlerse, bizim a n l a m özneleri k o n u m u m u z u ç ö k e r t i r . ( B u n u n mauvaise fo/'sı beyin b i l i m l e r i n i n e l e ş t i r m e n l e r i n i n iki aşırı arasında gidip g e l m e s i n d e n bellidir: kural kolay

"aşkınsal"

yanıtı

["bilim

nesnelliğe

yönelik

öznel

yaklaşımımızı

a

olarak primi

nesnelleştiremez"] b e y n i n bilimsel d e ğ e r l e n d i r m e l e r i n i n özgül başarısızlıklarına yönelik - v e bunlara k a t ı l a n - ampirik savlarla birleştirirler: özgül s a v l a m a n ı n b i ç i m i de sadece

s a v l a r ı n l i s t e l e n m e s i y l e ) ? B i r i n c i s i , b i l i ş s e l c i l i k olgusal o l a r a k y a n l ı ş t ı r . İ k i n c i s i , olgusal

olası bir başarı z e m i n i n d e a n l a m l ı o l m a k t a d ı r . ) Bu b a t t a , insanlarda özgür iradenin varlığını sorgulayan bilişçilere yönelik stan­

o l a r a k d o ğ r u olsa da, t a m d a b i l i m s e l ufkuyla s ı n ı r l a n m ı ş t ı r . Ü ç ü n c ü s ü , b i l i ş s e l c i l i k

dart n e o - K a n t ç ı k ı n a m a , bir "kategori h a t a s ı " yapma yönündedir: yasadışı bir işlem

p s i k a n a l i z i n ç o k uzun z a m a n ö n c e i n s a n z i h n i n i n işleyişiyle ilgili ö n g ö r d ü ğ ü şeyi o n a y ­

yaparak, bir e y l e m i n n o r m a t i f g e r e k ç e l e r düzeyini ( g ü d ü l e n i m l e r i ) o n u n olumlu n e d e n ­ lerine (bu e y l e m i n bir parçası olduğu o fiziksel gerçekliğin dokusuna nasıl uyduğuna) indirgerler. B e n i m bir düğünde " E v e t ! " d e m e m maddi (sinirsel, biyolojik ve benzeri) gerçekliğin n e d e n s e l bir dokusuna zincirlenmiş fiziksel bir eylem olarak b e t i m l e n e b i l i r ,

l a m a k t a d ı r . . . . B u y a k l a ş ı m l a r ı n ikisi d e - b i r b i r l e r i n i iki k a r ş ı l ı k l ı fazlalıklarıyla, ilki soyut k i b i r i y l e , i k i n c i s i b o y u n e ğ e n ı l ı m l ı l ı ğ ı y l a t a m a m l a r l a r - b e y i n b i l i m l e r i n i n m e y ­ d a n o k u m a s ı n a bir y a n ı t o l a r a k yetersizdir: b u m e y d a n o k u m a y a t e k u y g u n y a n ı t b e y i n

a m a bu " E v e t ! " d e m e m i n n e d e n i n e karşılık gelmez. İ n s a n l a r d a o n t o l o j i k olarak olgusal

bilimlerinin nöral G e r ç e ğ i n i bir başka G e r ç e k l e karşılamaktır, nöral G e r ç e ğ i n içine

g e r ç e k l i k t e n farklılık gösteren bir düzeyde işleyen n o r m a t i f bir boyut vardır (doğruluk,

F r e u d c u semblant!\

iyilik, güzellik, bir h a y a t t a k a l m a stratejisinin parçası olarak değil sırf kendisi için olan

k a l a c a k v e t e m e l k o n u m u n u k o r u y a c a k s a , o n a b e y i n b i l i m l e r i n i n k e n d i i ç i n d e bir yer

arayışlar). . . . Bu tür bir y a n ı t beyin b i l i m l e r i n i n yaklaşımının vurgusunu kaçırır: ilke

bulmalıyız,

olarak, bütün seçimlerimizin sinirsel süreçlerin terimleriyle a ç ı k l a n a b i l e c e ğ i n i ö n e sürdükleri zaman, eğer doğruysa, b u n u n özgürlüğümüzü e t k i n bir şekilde ç ö k e r t t i ğ i n i , özgürlüğümüzü aslında gösteriyi idare e d e n biyolojik süreci yanlış tanıyan, y a n ı l t ı c ı bir yaşanmış d e n e y i m e indirgediğini ö n e sürmüş olurlar. Başka deyişle, bizim öznel özgür­

[sureti] y e r l e ş t i r m e k değil.

onların

içkin

sessizlik v e

B a ş k a deyişle, e ğ e r p s i k a n a l i z h a y a t t a

olanaksızlıklarından başlayarak.

Dennett'ten

D a m a s i o ' y a u z a n a n , 4 8 b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n ı n farklı v e r s i y o n l a r ı n ı n h e p s i d e aynı paradoksa

"saplanmış" görünür: bilincin kurucusu

o l a n belli

bir kendini h a r e k e t e

g e ç i r e n m e k a n i z m a , k a p a l ı b i r k e n d i n e g ö n d e r m e d ö n g ü s ü : h e p s i d e b u paradoksu

lük deneyimimizi destekleyen n o r m a t i f düzeyle biyolojik m e k a n i z m a l a r o l a n bizler

i ş a r e t e d e r , o n u o l a b i l d i ğ i n c e k e s i n bir ş e k i l d e b e t i m l e m e y e ç a l ı ş ı r , y i n e d e o n u n t a m

arasındaki yarığı reddetmezler; ö n e sürdükleri şey bu yarığın gerçeklikle o n u n yanıltıcı

f o r m ü l ü n ü k a ç ı r ı r gibidir v e b ö y l e c e k e s i n

öznel deneyimi arasındaki yarık olduğudur. 4 7

arasında

kaybolurlar.

Bu

kitabın

tutarsızlıklar ya da b u l a n ı k metaforlar

Dördüncü

Bölüm'ünün

iddiası,

tözselleştirmeyc

Mayıs 2 0 0 2 ' d e , N e w York Ü n i v e r s i t e s i ' n d e k i b i l i m c i l e r i n bir farenin b e y n i n e ,

ç a l ı ş t ı ğ ı varsayım, b u k a y ı p k a v r a m ı n - b i l i ş s e l c i d e ğ e r l e n d i r m e l e r i n b i r t ü r n a m e v c u t

gelen sinyalleri doğrudan a l a b i l e n bir bilgisayar çipi taktığı şeklinde bir h a b e r ç ı k t ı ;

N e d e n i n i n - A l m a n İ d e a l i z m i n i n k e n d i k e n d i y l e ilişkili o l u m s u z l u k v e F r e u d ' u n " ö l ü m

b ö y l e c e fare ( h a n g i yönde çalışacağını b e l i r l e y e n ) bir d ü m e n mekanizması aracılığıyla (tıpkı uzaktan kumandalı o y u n c a k araba gibi) d e n e t l e n e b i l e c e k t i . İlk kez, canlı bir hay­

d ü r t ü s ü " o l a r a k a d l a n d ı r d ı ğ ı şeyden b a ş k a bir şey o l m a d ı ğ ı d ı r .

van failin "iradesi", o n u n yapacağı h a r e k e t l e r l e ilgili " k e n d i l i ğ i n d e n " kararları, bir dış

F a k a t , bilişsel b i l i m l e r d e n aldığımız ilk i z l e n i m , b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş m a dair bir­

m a k i n e tarafından ele g e ç i r i l e c e k t i . E l b e t t e , buradaki büyük felsefi soru şu: o talihsiz

b i r i n e u y m a y a n d e ğ e r l e n d i r m e l e r ç e ş i t l e m e s i d i r - n e r e y e gidiyorsun b i l i n ç ? Ş a ş ı r t ı c ı

fare,

o l a n " h e r şeyin g i d e r " o l m a s ı , olası b ü t ü n y a n ı t l a r ı n nasıl b i r arada yaşamasıdır; soruyu

etkin

bir şekilde

dışarıdan

belirlenen

hareketini

nasıl

"deneyimledi"? O n u

k e n d i l i ğ i n d e n bir şey olarak " d e n e y i m l e m e y e " devanı etti mi (yani, h a r e k e t l e r i n i n yönetildiğinden tümüyle habersiz miydi), yoksa "bir şeyin ters gittiğinin," bir başka, dış bir gücün h a r e k e t l e r i n i belirlediğinin farkında mıydı? İ n s a n l a r üzerinde yapılacak b u n a özdeş bir d e n e y i ç i n de aynı akıl yürütmeyi uygulamak ç o k daha ö n e m l i d i r (etik sorun­

evrimci

değerlendirmeleri

aracılığıyla

anlamsız

sayarak

göz

ardı

etmekten

onu

ç ö z ü l m e z bir gizem s a y m a y a v e b i l i n c i n h i ç b i r ( e v r i m c i ) işlevi o l m a d ı ğ ı n ı , y a n i o n u n bir y a n ürün o l d u ğ u n u , m e r k e z d e k i bir f e n o m e n değil, bir g ö l g e - f e n o m e n olduğunu

lar bir yana, teknik açıdan, bu fare ö r n e ğ i n d e olduğundan ç o k daha karmaşık o l m a ­

öne

m a l ı d ı r ) . Fare örneğinde, " d e n e y i m i n " insan kategorisini o n a uygulamamak gerektiğini,

d e ğ e r l e n d i r m e l e r i n nasıl o l u p d a h e p aynı ç ı k m a z a d ü ş t ü k l e r i d i r : e n k a r m a ş ı k s o r u l a n

a m a insani bir c a n l ı sözkonusu olduğunda, bu soruyu sormamız gerektiği ö n e sürülebilir.

b i l e ç ö z e b i l e c e k yapay zekaya s a h i p bir m a k i n e inşa e t t i k t e n s o n r a , sorular peşpeşe

O yüzden, yine, d ü m e n l e idare edilen bir insani varlık h a r e k e t l e r i n i kendiliğinden olarak " d e n e y i m l e m e y i " sürdürecek midir? H a r e k e t l e r i n i n yönetildiğinden tümüyle habersiz mi o l a c a k t ı r , yoksa "bir şeyin ters gittiğinin," bir başka, dış bir gücün hareket­ lerini belirlediğinin farkına v a r a c a k mıdır? V e , bu "dış g ü ç " t a m olarak nasıl görünür " b e n i m i ç i m d e k i " bir şey olarak, durdurulmaz bir iç dürtü olarak mı, yoksa basit bir dışsal zorlama olarak mı? Eğer özne kendiliğinden d a v r a n ı ş ı n ı n dışarıdan yönetildi­

sürmeye dek

b i r sürü y a n ı t ı n .

Bizi

asıl

çarpan

şey

evrimci

ya

d a bilişselci

gelir: " A m a e ğ e r b u n u b i r m a k i n e de, k ö r l e m e s i n e işleyen b i r m e v c u d i y e t o l a r a k yapa b i l i y o r s a , n e d e n b u n u y a p m a k i ç i n ( ö z ) f a r k ı n d a l ı ğ a i h t i y a c ı ' o l s u n ? " B u yüzden b i l i n ç n e k a d a r m a r j i n a l , gereksiz, işlevsiz o l a r a k g ö s t e r i l i r s e , o k a d a r b i l m e c e m s i b i r h a l alıyor - b u r a d a b ö l ü n e m e z b i r k a l a n ı n G e r ç e ğ i o l a n şey b i l i n c i n k e n d i s i d i r . G e n e l olarak, bu çokluk dört t e m e l k o n u m a indirgenebilir:

ğinden tümüyle habersiz kalırsa, g e r ç e k t e n b u n u n bizim özgür irade fikrimiz üzerinde bir etkisi yokmuş gibi yapmaya devam mı edeceğiz? Psikanalistler umutsuzca psikanalizle beyin

bilimleri

1. Radikal/indirgemeci maddecilik ( P a t r i c i a ve Paul C h u r c h l a n d ) : b a s i t ç e h e r h a n g i bir arasındaki

koşutluklar ya da

qualia yok, " b i l i n ç " yok, bu şeyler sadece bir tür "doğallaştırılmış" bilişsel h a t a olarak

yapısal b e n z e t m e l e r e tutunuyor ( " B a k ı n , biz haklıydık: bastırmaya karşılık gelen sinirsel

var olur. Bu k o n u m u n sezgi karşıtı güzelliği öznjelci f e n o m e n a l i z m i ters çevirmesi

bir süreç v a r " ) . Bu son tutumda umutsuz bir "Eğer yenemezsen, onlara k a t ı l " strate­ j i s i n i n bir izinden fazlası var: bilişselctliğin psikanalize bilimsel yasallık vermesi bek­ leniyor.

B u r a d a y i n e k ı r ı k ç a y d a n l ı k l a ilgili ü n l ü savla k a r ş ı l a ş m ı y o r muyuz ( b i r b i r i n i d ı ş l a y a n

( s a d e c e f e n o m e n l e r i n farkındayız, o n l a r ı n ö t e s i n d e bir şey olduğu m u t l a k bir kesinlik d e ğ i l ) - burada, var o l m a y a n saf f e n o m e n a l l i ğ i n kendisidir! 2. M a d d e c i l i k karşıtlığı ( D a v i d C h a l m e r s ) : bilinçlilik-farkındalık başka doğal süreçlerin terimleriyle değerlendirilemez; y e r ç e k i m i ya da m a n y e t i z m a gibi ilksel bir boyut olarak kavranmalı.

3 . B i l i n c i n içkin bilinemezliğini ö n e süren "bilişsel k a p s a m " k o n u m u ( C o l i n M c G i n n , h a t t a S t e v e n P i n k e r ) : b i l i n ç maddi gerçekliğin i ç i n d e n ç ı k m ı ş olsa da, k a ç ı n ı l m a z olarak bilinemezdir.

özdeşlik v e b e n z e r l i ğ i n p a r a d o k s a l d i y a l e k t i ğ i n i o r t a y a a t t ı ğ ı m ı z a n , k l o n l a n m a n ı n ü r k ü t ü c ü y a n ı o r t a y a ç ı k a r . Ç o k s e v i l e n , ö l e n v e a i l e s i n i n o n u geri g e t i r m e k i ç i n k İ o n l a m a y a k a r a r verdiği o s e v i l e n ç o c u k ö r n e ğ i n i e l e a l a l ı m : s o n u c u n c a n a v a r c a olduğu

4 . İ n d i r g e m e c i o l m a y a n maddecilik ( D a n i e l D e n n e t t ) : b i l i n ç var olur, a m a doğal süreç­ lerin sonucudur ve a ç ı k bir e v r i m c i işlevi vardır.

ç o k a ç ı k değil m i d i r ? Y e n i ç o c u k ö l ü o l a n ı n b ü t ü n ö z e l l i k l e r i n e s a h i p t i r , a m a tam d a bu

benzerlik

farkı

daha

da

hissedilir kdar -o

tam

olarak

aynı

görünse

de,

aynı

kişi

değildir, y a n i a c ı m a s ı z b i r şaka, k o r k u t u c u b i r s a h t e k a r d ı r - k a y ı p ç o c u k değildir, varlığı B u d ö r t k o n u m a ç ı k ç a b i r G r e i m a s g ö s t e r g e b i l i m k a r e s i o l u ş t u r u y o r : a n a k a r ş ı t l ı k 2 ile

M a r x K a r d e ş l e r ' i n Operada G e c e ' s i n d e n [Night at the O p e r a ] eski b i r ş a k a y ı h a t ı r l a

4 , i d e a l i z m l e m a d d e c i l i k a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı k ; 1 ile 3 ' ü n ikisi d e m a d d e c i l i k l e i d e a l i z m e

t a n z ı n d ı k bir k o p y a d ı r : " S e n i n l e ilgili h e r şey b a n a s e n i h a t ı r l a t ı y o r - g ö z l e r i n , kulak

bilişsel bir a n l a m veriyor. Y a n i , h e m 2 h e m 4 b i l i n c i n bilimsel açıklanması olasılığına

l a r ı n , ağzın, d u d a k l a r ı n , k o l l a r ı n v e b a c a k l a r ı n . . . sen d ı ş ı n d a h e r ş e y ! " 4 9

i n a n ı y o r : b i r n e s n e ( " b i l i n ç " ) v e o n u n a ç ı k l a m a s ı var, v e o y a b i l i n ç l i o l m a y a n d o ğ a l süreçlerin terimleriyle değerlendiriliyor (maddecilik) ya da kendisinin indirgenemez bir boyutu olarak kavranıyor (idealizm). Fakat, 1 için, bilincin bilimsel açıklaması a ç ı k l a n a c a k - o l a n - n e s n e n i n k e n d i s i n i n v a r o l m a m a s ı , o n u n tıpkı eski phlogiston fikri gibi e p i s t e m o l o j i k b i r h a t a o l d u ğ u s o n u c u n a g ö t ü r ü y o r ; 3 b u k o n u m u t e r s i n e ç e v i r i y o r : b u r a d a k a y b o l a n şey n e s n e d e ğ i l a ç ı k l a m a n ı n k e n d i s i ( m a d d e c i l i k doğru o l s a da, a p r i ori b i l i n c i a ç ı k l a y a m a z ) .

B u b i l i ş s e l c i ç ı k m a z l a r g ü n ü m ü z ü n b i l i m l e r i n i n , g e r ç e k l i ğ e i l i ş k i n s ı r a d a n yaşamd ü n y a fikrimizin t e m e l v a r s a y ı m l a r ı n ı d a ğ ı t m a k t a o l d u ğ u g e r ç e ğ i n e t a n ı k l ı k ediyor. B u ç ı k ı ş a karşı b e n i m s e y e b i l e c e ğ i m i z ü ç t e m e l y a k l a ş ı m var.

b a s i t ç e radikal

t e m e l k o o r d i n a t l a r ı d a ğ ı l a c a k olsa b i l e , b i l i m s e l " g e r ç e k l i ğ i n b ü y ü s ü n ü n b o z u l m a s ı " m a n t ı ğ ı n ı k a h r a m a n c a izlemek. ( B e y i n bilimlerinde, Patricia ve Paul C h u r c l a n d çok radikal bir şekilde bu yaklaşımı yeğlemiştir.)

Belki de bilinç sorunu Badiou'nun terimleriyle formüllendirilmeli: ya düşüncenin

Birincisi

d o ğ a l c ı l ı k t a ısrar e t m e k : b e d e l i n e olursa o l s u n , h a t t a a n l a m l ı d e n e y i m ufkumuzun e n

İkincisi

bilimsel

Doğruyla A n l a m ı n

m o d e r n - ö n c e s i dünyası a r a s ı n d a bir tür N e w A g e " s e n t e z e " u l a ş m a y a ç a b a l a m a k t ı r :

o r t a y a ç ı k ı ş ı asıl O l a y s a ? Z o m b i s o r u n u ( b i r i n s a n gibi d a v r a n a n z o m b i y i b i r i ç y a ş a m a

yeni b i l i m l e r i n k e n d i l e r i n i n ( ö r n e ğ i n , k u a n t u m f i z i ğ i n i n ) bizi m a d d e c i l i ğ i b ı r a k m a y a

s a h i p " g e r ç e k " i n s a n d a n n a s ı l f a r k l ı l a ş t ı r m a k ? ) d o ğ r u d a n b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n ı n ayırt

zorladığı v e y e n i b i r ( G n o s t i k y a d a D o ğ u l u ) ruhsallığı işaret e t t i ğ i y o l u n d a k i iddia, b u

edilemezliğini belirtiyor - bizim bir zombiyi " g e r ç e k " bir i n s a n d a n farklılaştırmamızı

t e m a n ı n s t a n d a r t v e r s i y o n u işte budur: " Y i r m i n c i yüzyılın asıl o l a y ı m a d d e n i n yerle bir

s a ğ l a y a c a k " n e s n e l " ö l ç ü t l e r y o k t u r , y a n i , b u fark s a d e c e i ç e r i d e n , b i l i n ç l i bir ö z n e n i n

o l m a s ı d ı r . T e k n o l o j i , e k o n o m i v e uluslar arası s i y a s e t t e , fiziksel k a y n a k l a r biçiminde

b a k ı ş a ç ı s ı n d a n k a v r a n a b i l i r ? K i e r k e g a a r d ' ı n t e r i m l e r i y l e , b u r a d a k i sorun " o l u ş - h a l i n -

k i s e r v e t kararlı bir ş e k i l d e d e ğ e r i n i v e ö n e m i n i k a y b e d i y o r . Z i h n i n g ü ç l e r i h e r yerde

d e k i - z i h n i " k a v r a m a k t ı r : b e d e n s e l g e r ç e k l i ğ e k a r ş ı t o l a n z a t e n - k u r u l m u ş z i h n i değil,

ş e y l e r i n k a b a g ü c ü n ü n ü z e r i n e ç ı k t ı . " 5 0 B u a k ı l y ü r ü t m e h a t t ı e n k ö t ü h a l i y l e ideolojiyi

zihnin

"beden

için

olma"

tarzını,

yani,

tam

anlamıyla

kırılmayı

(kaybolan

dolayımlayıcıyı).

t e m s i l e d e r : t a m b i r b i l i m s e l s o r u n s a l ı n ( k u a n t u m fiziğinde d a l g a l a r ı n v e s a l ı n ı m l a ı ı n rolü,

ve

benzeri)

"zihine

karşı

kaba

şeylerin"

ideolojik

alanına

yeniden

B i r f e n o m e n i b i l m e k l e o n u t a n ı m a k , k a b u l e t m e k , o n a var o l a r a k d a v r a n m a k

k a y d e d i l m e s i n i n b u l a n ı k l a ş t ı r d ı ğ ı şey, m o d e r n fizikte ü n l ü " m a d d e n i n gözden kaybol­

a r a s ı n d a a y r ı m y a p m a m ı z g e r e k m e s i s t a n d a r t felsefi g ö z l e m l e r d e n biridir - ç e v r e m i z d e ­

m a s ı n ı n " asıl p a r a d o k s a l s o n u c u d u r : " m a d d i o l m a y a n " s ü r e ç l e r n a s ı l k e n d i ruhsal n i t e ­

ki öteki insanların zihne mi sahip olduğunu, yoksa k ö r l e m e s i n e davranmak için pro­

l i k l e r i n i k a y b e t t i l e r v e doğal b i l i m l e r i n yasal b i r e r k o n u s u h a l i n e g e l d i l e r . Ü ç ü n c ü

g r a m l a n m ı ş r o b o t l a r m ı o l d u k l a r ı n ı " g e r ç e k t e n b i l m i y o r u z . " F a k a t b u gözlem, asıl n o k ­

s e ç e n e k de, b a ş l ı c a ö r n e ğ i g ü n ü m ü z d e H a b e r m a s o l a n , n e o - K a n t ç ı b i r d e v l e t felsefe­

tayı kaçırır: eğer m u h a t a b ı m ı n zihnini " g e r ç e k t e n bilseydim," t a m öznellikler-arasılık

sidir. H a b e r m a s ' ı n b i y o g e n e t i ğ i n y ı k ı c ı s o n u ç l a r ı n ı d e n e t l e m e y e , felsefi s o n u ç l a r ı n ı

o r t a d a n kaybolacaktı; o öznel durumunu kaybedecek ve - b e n i m i ç i n - saydam bir

a z a l t m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı n ı g ö r m e k o l d u k ç a üzücü b i r m a n z a r a d ı r - b ü t ü n ç a b a s ı o n u n bir

m a k i n e h a l i n e g e l e c e k t i . B a ş k a deyişle, ö t e k i l e r i ç i n b i l i n e b i l i r - o l m a m a k ö z n e l l i ğ i n ,

şeyin

m u h a t a b ı m ı z a b i r " z i h i n " yüklediğimiz z a m a n k a s t e t t i ğ i m i z ş e y i n ö n e m l i b i r özelliğidir:

saygınlık

edimsel olacağı, ve

otonomi

" i n s a n ı n " yeni imgesinin

yara

bir b o y u t u n u n almadan

ortaya

hayatta

çıkacağı,

kalamayacağı

eski

insani

yolundaki

a n c a k bu b e n i m i ç i n m a t olduğu ö l ç ü d e " g e r ç e k t e n bir zihne sahipsin." Belki de yine

k o r k u s u n a i h a n e t e d e r . B u tür aşırı t e p k i l e r b u r a d a s e m p t o m a t i k o l u r , S l o t e r d i j k ' i n

de b e n i m en içteki öznel d e n e y i m i m i n tümüyle öznellikler-arası karakteri şeklindeki

b i y o g e n e t i k v e H e i d e g g e r ü z e r i n e yaptığı, b i y o g e n e t i ğ i n bizi e t i ğ i n y e n i k u r a l l a r ı n ı dile

eski

getirmeye

güzel

Hegelci-Marksist

konuyu

yeniden

canlandırmamız

gerekir.

Zombi

zorladığı

şeklindeki

(oldukça V a k u l )

düşüncedeki

Nazi

öjeniğinin

v a r s a y ı m ı n ı y a n l ı ş k ı l a n şey, e ğ e r b ü t ü n ö t e k i i n s a n l a r z o m b i y s e ( d a h a k e s i n o l a r a k :

y a n k ı l a r ı n ı s a p t a y a n E l m a u k o n u ş m a s ı n d a o l d u ğ u gibi.51 B i l i m s e l i l e r l e m e y e y ö n e l i k İni

o n l a r ı z o m b i o l a r a k a l g ı l ı y o r s a m ) , kendimi d e t a m b i r f e n o m e n a l b i l i n ç sahibi o l a r a k

y a k l a ş ı m b i r t ü r " b a ş t a n ç ı k m a n ı n ( o n a karşı k o y m a n ı n ) b a ş t a n ç ı k ı ş ı " gibidir: karşı

algılayamam.

k o n u l a c a k b a ş t a n ç ı k m a t a m d a b i l i m s e l a r a ş t ı r m a y ı bizi " ç o k ileri g i t m e y e " - ( b i y o ­

M a r x K a r d e ş l e r ' i n b i r dizi ş a k a s ı y l a ( " S e n i n b i r X o l a r a k g ö r ü n m e n e ş a ş m a m a k lazım,

çünkü

sen

bir

X'sin!";

"Bu

adam

budala

gibi

görünüyor

ve

budala

gibi

d a v r a n ı y o r , a m a sizi y a n ı l t m a s ı n - o b i r b u d a l a ! " ) h a r i k a b i r ş e k i l d e ö r n e k l e n e n o

g e n e t i k y ö n l e n d i r m e l e r e v e b u tür ş e y l e r e a i t ) yasak b ö l g e y e g i r m e y e v e böylece insanlığımızın çekirdeğini tehlikeye düşürmeye- sürükleyebilecek bir baştan çıkma

G ü n ü m ü z d e onları, a n l a m l a doğruluğu birbirine yuvalanmış t u t m a n i y e t i n e "obsküran-

o l a r a k s u n m a n ı n sözde-etik tutumudur. Biyogenetik konusundaki son etik "Kriz" aslında insanın ç o k haklı olarak bir

tizm" diyebiliriz."

" d e v l e t felsefesi" adı v e r e b i l e c e ğ i b i r şeye o l a n g e r e k s i n i m i doğurdu: bir y a n d a n b i l i m ­

Badiou

s e l a r a ş t ı r m a v e t e k n i k s ü r e c e göz y u m a c a k , v e diğer y a n d a n , o n u n t a m t o p l u m s a l -

a r a s ı n d a k i yarığı, d i n s e l idealizmi m a d d e c i l i k t e n a y ı r a n m i n i m a l fark o l a r a k vurgula­

burada

anlamla

doğru

-yani,

doğrunun

hermönetik

olmayan

konumu-

s i m g e s e l d a r b e s i n i i ç i n e a l a c a k : o n u m e v c u t t e o l o j i k - e t i k k ü m e l e n m e y e bir t e h d i t

m a k t a h a k l ı d ı r . B u a y n ı z a m a n d a F r e u d ' l a J u n g a r a s ı n d a k i farktır: J u n g a n l a m ufkunda

o l u ş t u r m a k t a n a l ı k o y a c a k b i r felsefe. B u t a l e p l e r i k a r ş ı l a m a y a e n y a k ı n o l a n l a r ı n n e o -

k a l ı r k e n , F r e u d c u y o r u m a r t ı k a n l a m d a z e m i n b u l m a y a n bir doğruluğu d i l e g e t i r m e y i

K a n t ç ı l a r o l m a s ı n a ş a ş m a m a k g e r e k : K a n t ' ı n k e n d i s i de, N e w t o n c u b i l i m i t ü m ü y l e

h e d e f alır. B a d i o u a y r ı c a g ü n ü m ü z d e , a n l a m l a d o ğ r u n u n k e s i ş i m i n i n o l a n a k s ı z l ı ğ ı bize

değerlendirirken,

uzamının

d a y a t ı l ı r k e n karşımıza ç ı k a n asıl s e ç e n e ğ i f o r m ü l e e t m e k t e d e h a k l ı d ı r : y a " p o s t m o ­

ifadesiyle, b i l g i n i n

d e r n " duruşu ü s t l e n i r v e d o ğ r u l u k b o y u t u n u t ü m d e n reddeder, k e n d i m i z i ç o k l u a n l a m ­

bilimin

erişiminden

uzakta

bir

etik

sorumluluk

g ü v e n c e s i n i n nasıl verilebileceğine odaklanmıştı; K a n t ' ı n kendi

k a p s a m ı n ı i m a n v e a h l a k a yer a ç m a k üzere s ı n ı r l a m ı ş t ı . V e g ü n ü m ü z ü n d e v l e t felsefe­

l a r ı n i ç o y u n u y l a sınırlarız, y a d a a n l a m ı n d ı ş ı n d a k i b i r doğruluk b o y u t u n u , kısacası,

c i l e r i d e aynı g ö r e v l e karşı karşıya değil m i ? O n l a r ı n ç a b a l a r ı da, a ş k ı n s a l d ü ş ü n ü m ü n

gerçek o l a r a k doğru b o y u t u n u ayırt e t m e y e y ö n e l i k b i r ç a b a y a gireriz.

farklı

versiyonları

aracılığıyla, bilimin

nasıl

önceden düzenlenmiş

anlam ufkunun

F a k a t , kulağa y a n l ı ş g e l e n şey T a n r ı n ı n ö l ü m ü y l e K o m ü n i z m i n ö l ü m ü a r a s ı n d a k i

içinde dizginlenebileceğini bulmak ve b ö y l e c e o n u n sonuçlarını etik-dinsel alan için

koşutluk,

" y a s a d ı ş ı " o l a r a k i l a n e t m e k değil m i ?

o l d u ğ u n u s ö y l e y e n k l i ş e y e t e k r a r g ö n d e r m e y a p a n k o ş u t l u k t u r ; a y r ı c a , g ü n ü m ü z poli­

S l o t e r d i j k şiddetli b i r H a b e r m a s ç ı s a l d ı r ı n ı n hedefi o l m u ş o l s a da, o n u n ö n e r d i ğ i çözümün,

bilimsel

aşamada

ufkunun

ondan

"hümanist"

neredeyse

görünmez

bir

t i k a s ı n d a , " b ö l g e s e l " d o ğ r u l u k l a r l a sınırlı olduğumuz, ç ü n k ü g l o b a l a n l a m d a z e m i n bul­ ş e k l i n d e k i " p o s t m o d e r n " fikrin f a z l a s ı y l a - a c e l e c i k a b u l ü d e b u y a n l ı ş l ı k l a b a ğ l a n t ı l ı d ı r .

son

Anlam

K o m ü n i z m i n "seküler bir din"

ç ö z ü m ü n ü n , H a b e r m a s ç ı "devlet felsefesinden" ç o k daha incelikli ve alaycı bir şekilde rağmen,

eski

anti-Komünist,

m a d a n , h e r şeyi k u c a k l a y a n b i r doğruluk f o r m ü l l e n d i r m e n i n a r t ı k o l a n a k s ı z olduğu

olmasına

Doğrulukla

b i r ş e k i l d e o eski

sentezi

kuşkucu

yeni

örtük

bir

çizgiyle

B u ç ı k a r ı m ı s o r u n l u h a l e g e t i r e n şey k a p i t a l i s t g l o b a l i z m , k ü r e s e l l e ş m e o l g u s u n u n k e n ­

a y r ı l d ı ğ ı n a d i k k a t ç e k m e k i l g i n ç t i r ( d a h a k e s i n s ö y l e n i r s e , H a b e r m a s ç ı uzlaşma v e

disidir

New

sosyoekonomik

Age

tarzı

bir

obskürantist

sentez

arasındaki

ikirciklilik

içinde

dunır s a n k i ) .

-

kapitalist

küreselleşme

düzendir:

nedir?

Kapitalizm

a n l a m düzeyinde

küresel

anlamı değildir

bütünsellikten (küresel

çıkartan

ilk

bir "kapitalist

S l o t e r d j i k ' e göre, " h ü m a n i z m " h e p bu tür bir uzlaşmayı, Eskiyle Y e n i arasındaki b i r

d ü n y a görüşü" yoktur, t a m bir " k a p i t a l i s t u y g a r l ı k " y o k t u r - k a p i t a l i z m i n t e m e l dersi

köprüyü içerir: b i l i m s e l s o n u ç l a r A n l a m ı n eski e v r e n i n i ç ö k e r t t i ğ i n d e , o n l a r ı n A n l a m

t a m d a k a p i t a l i z m i n k e n d i s i n i , H ı r i s t i y a n d a n H i n t v e B u d i s t uygarlıklara d e k b ü t ü n

e v r e n i n e y e n i d e n b ü t ü n l e ş t i r m e n i n bir y o l u n u bulmalı, ya da bir b a k ı m a , metaforik o l a r a k

u y g a r l ı k l a r a ...uydurabileceğidir);

eski A n l a m e v r e n i n i , y e n i bilimsel ö n e r m e l e r i " ö r t e b i l e c e ğ i " şekilde genişletmeliyiz. Eğer

doğruluk düzeyinde, küresel piyasa m e k a n i z m a s ı n ı n " G e r ç e ğ i " olarak formüllendirilebilir.

onun

küresel

boyutu

ancak

anlamdan-yoksun-

bu dolayıınlayıcılık g ö r e v i n d e başarısız olursak, acımasız bir i k i l e m e düşeriz: ya bilimsel

B u n a bağlı olarak, kapitalizm zaten a n l a m l a doğru arasındaki kopuşu c a n l a n d ı r d ı ğ ı ölçüde,

sonuçları kabul e t m e y i gerici bir şekilde r e d d e t m e k , ya da t a m da A n l a m a l a n ı n ı n sarsıcı

o n a iki düzeyde karşı ç ı k ı l a b i l i r : ya a n l a m düzeyinde (kapitalizmi y e n i d e n belli bir toplum­

kaybı. G ü n ü m ü z d e , aynı m e y d a n o k u m a y l a karşı karşıyayız: " M a t e m a t i k ç i l e r i n şair, siber-

sal a n l a m a l a n ı n d a ç e r ç e v e l e m e y e , o n u n k e n d i n i g ö t ü r e n h a r e k e t i n i bir "topluluğu" o n u n

netikçilerin din

" o r g a n i k birliği" i ç i n d e birleştiren paylaşılan " d e ğ e r l e r i n " bir s i s t e m i n i n sınırları i ç i n d e

filozofu,

doktorların

besteci,

enformasyon

işçilerinin ş a m a n

olması

g e r e k e c e k . " " F a k a t , bu çözüm t a m da a n l a m l a doğruluğu b i r b i r i n e yuvalanmış o l a r a k

t u t m a y a yönelik muhafazakar t e p k i l e r ) , y a d a kapitalizmin G e r ç e ğ i n i o n u n a n l a m d a n -

k o r u m a y a y ö n e l i k bir ç a b a a n l a m ı y l a , obskürantîzmih çözümü değil m i ?

yoksun-doğruluğu

a ç ı ş ı n d a n sorgulayarak

(temelde,

M a r x ' i n yaptığı

budur).

Elbette,

günümüzün aşırı h a k i m d i n s e l stratejisi, bilimsel G e r ç e ğ i a n l a m sınırları i ç i n d e tutmaya . . . T a n r ı ve d i n i n en basit t a n ı m ı doğruyla a n l a m ı n aynı şey olması fikrinde yatar. T a n n ' n m ölümü doğrulukla anlamı aynı şey olarak koyutlayan fikrin sonudur. Ve Komünizmin

ölümünün

de,

tarih

sözkonusu

olduğu

ölçüde,

anlamla

doğrunun

ayrılmasını ima ettiğini söylemek isterim. " T a r i h i n anlamı'Yıın iki anlamı vardır: bir yandan " y ö n e l i m , " tarih bir yerlere gider; ve ayrıca tarihin bir a n l a m ı vardır, bu da pro­ letarya aracılığıyla insanın özgürleşmesinin tarihidir, vb. Aslında, K o m ü n i z m i n bütün o çağı haklı politik kararlar a l m a n ı n olası olduğu i n a n c ı n ı n var olduğu bir d ö n e m d i ; o m o m e n t t e , tarihin a n l a m ı y l a sürükleniyorduk. . . . S o n r a K o m ü n i z m i n ölümü T a n n ' n m i k i n c i ölümü olur a m a tarihin a l a n ı n d a . İki olay arasında bir bağlantı vardır ve b u n u n s o n u c u , deyim yerindeyse, ö n c e l i k l e bölgesel olan doğruluk yüklü etkiler (psikanalitik, bilimsel

vb.

olduğunun,

olan hiçbir

etkiler)

ortaya

çıkarmanın

zaman

global

doğruluk

hep

bir

bölgesel doğruluğun etkisi

olmadığının

farkında

olmalıyız.

...

çalışma

stratejisidir

-

bilimin

yeni

raison

c/'erre'ini

buluyor

olması

(biyogenetik

t e h d i t l e r d e m a d d e l e ş e n ) bilimsel G e r ç e ğ e bir y a n ı t gibidir: B i l i m tarafından s i l i n m e k t e n uzak olan din, h a t t a dinlerin oluşum h a l i n d e k i birliği, g e ç e n h e r gün ilerliyor. L a c a n ekümeniârrıin ruh yoksulu için olduğunu söylemişti. S e k ü l e r ve bütün dinsel o t o r i t e l e r arasında bu sorunlar üzerinde m u h t e ş e m bir anlaşma var, kendileri yankıları aynı ölçüde m u h t e ş e m k ı l m a k i ç i n belli bir yerde anlaşmaları gerektiğini söylüyor, h a t t a sonunda seklilerin de diğerleri gibi bir din olduğunu söylüy­ or.

Bunu

görüyoruz

çünkü

aslında

bilimin

söyleminin

kısmen

ölüm

dürtüsüyle

bağlantılı olduğu ortaya ç ı k t ı . D i n yaşamanın, insandaki yaşamın koşulsuz savunması, yaşamı bir mutlak h a l i n e getirerek yaşamın muhafızı k o n u m u n a yerleşti. Ve bu insan doğasının k o r u n m a s ı n a dek uzanıyor. . . . Bu . . . dine a n l a m aracılığıyla, yani - k l o n l a

maya, insan h ü c r e l e r i n i n s ö m ü r ü s ü n e - e n g e l l e r dikerek ve bilimi ölçülü bir ilerleme h a l i n e getirerek bir g e l e c e k veriyor. M u h t e ş e m bir ç a b a görüyoruz, gerçeği a n l a m a b o ğ m a ç a b a s ı n a girmiş o l a n d i n i n yeni g e n ç l i k dolu coşkusunu görüyoruz.

54

k ü l t ü r ü y l e " k a r ş ı t l a ş t ı r d ı ğ ı z a m a n , b a s i t ç e k ü r t a j a y ö n e l i k farklı t u t u m l a r d a n a b a r t m a l ı b i r ş e k i l d e y a r a r l a n m ı y o r d u . O n u n a ç ı k l a m a l a r ı ç o k d a h a b i r e b i r v e aynı z a m a n d a e v r e n s e l a n l a ş ı l m a l ı ; k o n u s a d e c e K i l i s e n i n "iyi h a b e r l e r , " g e l e c e ğ i m i z e y ö n e l i k g ü v e n , Anlamını

kültürü/Ölüm

güvenceye

kültürü

çifti

alan

Fruedcu

Umudu yaşam

barındırması ve

ölüm

değildir;

dürtüleri

Yaşam

karşıtlığıyla

i l i ş k i l e n d i r i l m e l i d i r . " Y a ş a m " " h a z i l k e s i n i n " k u r a l ı n a k a r ş ı l ı k gelir, fazla jouissance'm g e r g i n l i k yüklü s a r s ı n t ı l a r ı n d a n k o r u n a n n a z l a r ı n h o m e o s t a t i k d e n g e s i n e karşılık gelir, b u yüzden P a p a I I . J o h n P a u l ' ü n iddiası, p a r a d o k s a l b i ç i m d e , d i n s e l r u h s a l l ı ğ ı n d ü n y e ­ v i h a z l a r a k a r ş ı t o l m a d ı ğ ı değil, s a d e c e b u r u h s a l l ı ğ ı n t a m v e t a t m i n e d i c i haz d o l u y a ş a m i ç i n bir ç e r ç e v e s a ğ l a y a b i l e c e ğ i y d i . " Ö l ü m , " t e r s i n e , " h a z i l k e s i n i n ö t e s i n d e k i " alana

karşılık

Gerçeğe

dek

gelir; uzanan,

aşırı

cinsel

Gerçeğin

jouissance'dan yaşamın

yapay

canavarlar

homeostasis'ini

yaratan

bozmasına

bilimsel

yardımcı

olan

b ü t ü n a ş ı l ı k l a r a k a r ş ı l ı k gelir. . . . M i l l e r ' i n b a s i t a m a d i k k a t ç e k i c i teşhisi, a n a l i s t i " G e r ç e ğ i n ç o b a n ı " o l a r a k t a n ı m l a r k e n yaptığı t e ş h i s şaşırtıcı b i r H e i d e g g e r t e k r a r ı y l a s o n a e r e r . F a k a t , bazı t e m e l soruları a ç ı k b ı r a k ı r . B i l i m i n k a r ş ı l ı k geldiği, e t k i n l i ğ i y l e h a r e k e t e g e ç i r d i ğ i ö l ü m dürtüsü, e ş z a m a n l ı o l a r a k m ü s t e h c e n y a ş a m ı n , a n l a m d a n d ı ş l a n m ı ş v e o n a dışsal o l a n g e r ç e k o l a r a k y a ş a m ı n bir fazlalığı değil m i d i r ( K a f k a ' n ı n " O d r a d e k " i n d e d e a y n ı adı t a ş ı y a n f i l m i n " y a b a n a " s ı n d a d a c i s i m l e n m i ş gördüğümüz y a ş a m ) ? Ö l ü m d ü r t ü s ü n ü n ö l ü m s ü z l ü ğ ü n , ö l ü m ü n d e ö t e s i n d e s ü r e n b i r b a s k ı , b i r zor­ l a m a n ı n F r e u d c u adı o l d u ğ u n u u n u t m a m a l ı y ı z ( v e aynı z a m a n d a ö l ü m s ü z l ü ğ ü n ö r t ü k o l a r a k b i l i m t a r a f ı n d a n v a a t e d i l d i ğ i n i d e u n u t m a m a l ı y ı z ) . B u yüzden a y r ı c a y a ş a m l a a n l a m a r a s ı n d a , d o ğ r u y l a a n l a m a r a s ı n d a k i yarığa b e n z e r bir yarık ö n e sürmeliyiz yaşamla a n l a m h i ç b i r şekilde t a m olarak örtüşmez.

masum

insanla,

ö r n e ğ i n gaz

odalarında

öldürülen

çocuklarla

nasıl

uzlaştıracağız? Ş a ş ı r t ı c ı (ya d a ö y l e o l m a y a n ) b i r b i ç i m d e , t e o l o j i k y a n ı t l a r t u h a f bir H e g e l c i ü ç l e m e l e r dizisi i n ş a e d e r .

B u yüzden eski P a p a I I . J o h n P a u l H ı r i s t i y a n " Y a ş a m k ü l t ü r ü n ü " m o d e r n " Ö l ü m

Yaşamın

milyonlarca

55

B i r i n c i s i , t a n r ı s a l e g e m e n l i ğ i zarar g ö r m e m i ş b ı r a k m a k i s t e y e n v e b ö y l e c e T a n r ı ' y a şoatim t a m s o r u m l u l u ğ u n u a t f e t m e k z o r u n d a k a l a n l a r , kuramıyla

başlarlar

(şoah

insanlığın,

ya

da

(1)

Yahudilerin

" y a s a l a " günah-ve-ceza kendilerinin

geçmişteki

günahları için bir ceza o l m a l ı d ı r ) ; ardından ( 2 ) " a h l a k ç ı " karakter-eğitimi kuramıyla devam

ederler

(şoah

Eyüb'ün

hikayesiyle,

Tanrı'ya

olan

imanımızın

en

radikal

sınaması olarak anlaşılmalıdır - eğer bu sınavı geçersek, karakterimiz sağlam o l u r . . . ) ; v e s o n o l a r a k , şoah'la a n l a m ı a r a s ı n d a k i b ü t ü n o r t a k ö l ç ü l e r d a ğ ı l d ı k t a n s o n r a g ü n ü k u r t a r a c a k o l a n b i r tür " s o n s u z yargı"ya s ı ğ ı n ı r l a r : ( 3 ) t a n r ı s a l gizem k u r a m ı (şoah gibi o l g u l a r t a n r ı s a l i r a d e n i n h a y a l e sığmaz u ç u r u m u n a t a n ı k l ı k e d e r ) . H e g e l c i b i r iki k a t g i z e m k u r a m ı n a ( T a n r ı ' n ı n bize g ö r ü n e n g i z e m i a y n ı z a m a n d a T a n r ı i ç i n d e b i r gizem olmalı)

uygun

olarak,

bu

"sonsuz

yargının"

doğruluğu

ancak

Tanrı'nın

tam

e g e m e n l i ğ i n i v e h e r ş e y e k a d i r l i ğ i n i r e d d e t m e k o l a b i l i r . B u yüzden a r d ı n d a n g e l e n üçleme,

şoah'ı T a n r ı ' n ı n h e r ş e y e k a d i r l i ğ i y l e b i r l e ş t i r e m e y e r e k

(bunun olmasına

n a s ı l izin v e r m i ş o l a b i l i r ? ) , t a n r ı s a l s ı n ı r l a m a n ı n b i r b i ç i m i n i b a ş v u r a n l a r d a n o l u ş u r : ( 1 ) b i r i n c i s i , T a n r ı d o ğ r u d a n s o n l u , y a da, e n a z ı n d a n , k a p a l ı , h e r ş e y e k a d i r o l m a y a n , h e r şeyi k u c a k l a m a y a n o l a r a k k o y u t l a n ı r : k e n d i s i n i k e n d i y a r a t ı m ı n ı n y o ğ u n a t a l e t i a l t ı n d a e z i l i r k e n bulur; ( 2 ) a r d ı n d a n , b u s ı n ı r l a m a T a n r ı ' n ı n k e n d i s i n e o n u n özgür eylemi olarak yansıtılır: T a n r ı kendiyle sınırlıdır. G ö n ü l l ü olarak gücünü, özgürlüğüne

yer

bırakmak

üzere

dizginlemiştir,

bu

yüzden

dünyadaki

insan

kötülükten

s o r u m l u o l a n l a r biz i n s a n l a r ı z - k ı s a c a s ı , şoah gibi f e n o m e n l e r t a n r ı s a l özgürlük n i m e ­ t i n e karşılık ödememiz gereken başlıca bedeldir; ( 3 ) son olarak, k e n d i n i sınırlama dışsallaştırılır,

iki

moment

otonom

olarak

koyutlanır

- Tanrı

güç

durumdadır,

d e m o n i k K ö t ü l ü ğ ü n d ü n y a d a e t k i n o l a n b i r karşı k u v v e t y a d a ilkesi v a r d ı r ( i k i c i ç ö z ü m ) . F a k a t , s a d e c e b u r a d a , K ö t ü l ü ğ ü n k ö k e n i s o r u n u n u n ç e k i r d e ğ i y l e karşılaşırız. S t a n d a r t m e t a f i z i k - d i n s e l K ö t ü fikri iki k a t ı n a ç ı k m a , b i r m e s a f e e l d e e t m e , b ü y ü k Ö t e k i y e , K ö k e n i m i z v e H e d e f i m i z e o l a n g ö n d e r m e y i t e r k e t m e , özgün t a n r ı s a l B i r d e n yüz ç e v i r m e , k e n d i k e n d i n e g ö n d e r m e l i e g o i s t d ö n g ü y e k a p ı l m a , b ö y l e c e B i r - H e p s i ' n i n

TANRI DEVREYE GİRDİĞİNDE G ü n ü m ü z d e d i n l e ilgili t e m e l soru şudur: b ü t ü n d i n s e l d e n e y i m v e u y g u l a m a l a r g e r ç e k ­

k ü r e s e l d e n g e v e u y u m u n a b i r yarık a ç m a fikridir. B u n a y ö n e l i k k o l a y , fazlasıyla yüzey­ sel p o s t m o d e r n ç ö z ü m , b u i ç i n e g i r i l m e m i ş ç ı k m a z ı n , yüzümüzü ç e v i r d i ğ i m i z ilksel B i r

t e n d o ğ r u y l a a n l a m ı n k e s i ş i m i n i n b u b o y u t u n u n i ç i n d e t u t u l a b i l i r m i ? M u s e v i l i k , trav-

v a r s a y ı m ı n ı n k e n d i s i n i t e r k e t m e k t e n i b a r e t t i r : ilksel h a l i m i z i n k e n d i m i z i k a r m a ş ı k b i r

m a t i k bir Y a s a d a y a t m a s ı y l a , a n l a m ı n d ı ş ı n d a k i bir d o ğ r u l u k b o y u t u n u ü s t ü n k ö r ü bir

d u r u m d a bulduğumuz b i r h a l , b i r y a b a n c ı ö ğ e l e r ç o k l u ğ u i ç i n d e k i b i r h a l o l d u ğ u n u

ş e k i l d e v e r m i y o r m u ( v e b u yüzden M u s e v i l i k h e r h a n g i b i r G n o s t i k o b s k ü r a n t i z m i n

k a b u l e t m e k - s a d e c e özgün B i r i n t e o l o j i k - m e t a f i z i k v a r s a y ı m ı bizi a l i e n ' ı , y a b a n c ı y ı

ö l ü m c ü l d ü ş m a n ı d ı r ) ? V e , farklı b i r düzeyde, a y n ı şey Aziz P a v l u s i ç i n d e g e ç e r l i değil

( y a ş a d ı ğ ı m ı z ) y a b a n c ı l a ş m a n ı n b i r s o n u c u cdarak a l g ı l a m a y a zorlar.

mi?

K ö t ü ilksel B i r i n ikiye k a t l a n m a s ı , o n d a n yüz ç e v i r m e k değil, h e r şeyi k a p s a y a n bir

56

Bu perspektiften,

B u t ü r b i r s o r u ş t u r m a h a t t ı n ı n e n iyi b a ş l a n g ı ç n o k t a s ı , d i n i n k e n d i s i n i n bir trav­

B i r i n ilksel d a ğ ı l m a y a karşı d a y a t ı l m a s ı d ı r . F a k a t , y a d ü ş ü n c e n i n asıl g ö r e v i , B i r i n b e n ­

m a , d o ğ r u y l a a n l a m a r a s ı n d a k i bağı ç ö z e n b i r s a r s ı n t ı , A n l a m e v r e n i y l e b ü t ü n l e ş m e y e

lik b ö l ü n m e s i n i d ü ş ü n m e k , B i r i n k e n d i s i n i k e n d i s i n i n i ç i n d e k i b i r a y r ı l m a o l a r a k ,

karşı k o y a c a k k a d a r t r a v m a t i k b i r d o ğ r u l u k l a yüzleştiği n o k t a d ı r . H e r t e o l o g e r y a d a

i ç k i n b i r y a r ı k l a ilgili o l a r a k d ü ş ü n m e k s e ?

g e ç T a n r ı ' n ı n v a r l ı ğ ı n ı şoah y a d a b e n z e r bir a ş ı r ı l ı k ç ı k ö t ü l ü k l e n a s ı l uzlaştıracağı

G n o s t i s i z m l e t e k t a n r ı c ı l ı k a r a s ı n d a k i yarık d a b u yüzden K ö t ü l ü ğ ü n k ö k e n i n i n

s o r u n u y l a yüzleşir: h e r şeye k a d i r v e iyi T a n r ı ' n ı n v a r l ı ğ ı n ı k o r k u n ç b i ç i m d e a c ı ç e k e n

t e r i m l e r i y l e d e ğ e r l e n d i r i l e b i l i r : G n o s t i s i z m i l k s e l İyi v e K ö t ü i k i l i ğ i n i T a n r ı ' n ı n k e n -

[8j

d i ş i n d e s a p t a r k e n ( i ç i n e d ü ş t ü ğ ü m ü z m a d d i e v r e n b i r k ö t ü ve/veya a p t a l t a n r ı s a l l ı ğ ı n

di. G ü n a h kusura, t a n r ı s a l e m i r l e r i n ç i ğ n e n m e s i d e i n s a n y a s a l a r ı n a karşı s u ç a ç e v r i l ­

y a r a t ı m ı d ı r , v e bize u m u t v e r e n şey b i r b a ş k a g e r ç e k l i k , asıl e v i m i z v a a d i n i c a n l ı t u t a n

diği z a m a n , bir şeyler k a y b o l d u . "

iyi t a n r ı s a l l ı k t ı r ) , t e k t a n r ı c ı h k T a n r ı ' n ı n b i r l i ğ i n i ( b i r - l i ğ i n i ) , K ö t ü l ü ğ ü n k ö k e n i n i

s e k ü l e r - h ü m a n i s t bir t e p k i n i n yetersiz o l a r a k d e n e y i m l e n m e s i n i n n e d e n i b u d u r : b u tür

özgürlüğümüzde s a p t a y a r a k k u r t a r ı r ( K ö t ü l ü k y a t a m a n l a m ı y l a s o n l u l u k t u r , m a d d i

f e n o m e n l e r i n d ü z e y i n d e o l m a k i ç i n , ç o k d a h a g ü ç l ü b i r şey g e r e k i r , k o z m i k b i r y o l d a n

g e r ç e k l i ğ i n a t a l e t i d i r , y a d a T a n r ı ' d a n i s t e y e r e k yüz ç e v i r m e n i n ruhsal e y l e m i d i r ) .

ç ı k a r m a y a d a d ü n y a n ı n k e n d i s i n i n " ç ı ğ r ı n d a n ç ı k m ı ş o l d u ğ u " b i r f e l a k e t gibi eski d i n ­

T a n r ı ' n ı n G n o s t i k ikiliğinin sadece bizim T a n r ı ' y a y ö n e l i k değişen yaklaşımımızın

sel k o n u l a r a b e n z e r b i r şey g e r e k i r - şoah gibi b i r f e n o m e n l e k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z d a , t e k

62

Şoah y a d a G u l a g ( v e b e n z e r l e r i ) g i b i f e n o m e n l e r e

" d ü ş ü n ü m s e l b e l i r l e n i m i " o l d u ğ u n u ö n e s ü r e r e k b i r araya g e t i r m e k k o l a y d ı r : iki T a n r ı

uygun t e p k i ( A r n o M a y o r ' u n şoah ü z e r i n e ü n l ü k i t a b ı n ı n başlığı o l a n ) " G ö k l e r n e d e n

o l a r a k algıladığımız şey a s l ı n d a k e n d i d o ğ a m ı z d a k i , T a n r ı ' y l a k e n d i b a ğ l a n t ı m ı z d a k i

k a r a r m a d ı ? " gibi

yarılmadır. Fakat, gerçek görev bir yandan t e k t a n r ı c ı h k alanında kalırken T a n r ı ' n ı n

budur: g e n e l l i k l e t e o l o j i y e b a ş l ı c a m e y d a n o k u m a g i b i k a v r a n s a d a ( e ğ e r b i r T a n r ı

k e n d i s i n d e k i İyi v e K ö t ü a r a s ı n d a k i a y r ı m ı n k a y n a ğ ı n ı s a p t a m a k t ı r - A l m a n m i s t i k ­

varsa, v e e ğ e r o'iyiyse, b ö y l e b i r d e h ş e t i n o r t a y a ç ı k m a s ı n a n a s ı l izin v e r e b i l d i ? ) , aynı

lerinin

z a m a n d a b i z i m bir ş e k i l d e b u f e l a k e t i n k a p s a m ı n a y a k l a ş m a m ı z a izin v e r e n ç e r ç e v e y i

(Jakob

(Schelling, arasındaki

Bohme)

Hegel) yarılmayı

ve

onların

başarmaya tekrar

mantığını

çalıştığı

görev.

Bir Tanrı'nın

izleyen Başka

kendisi

daha

sonraki

deyişle,

görev

için yasalaştıran

filozofların İyi

ve

insani

kötü

karıştırıcı

b i r sorudur.

Şoah'm

teolojik

ö n e m i n i n paradoksu

s a ğ l a y a b i l e c e k şey s a d e c e t e o l o j i d i r - T a n r ı ' n ı n fiyaskosu h â l â T a n r ı ' n ı n fiyaskosudur.

"dışsal

düşünüme" aktarmaktır.

akıl

W a l t e r B e n j a m i n ' i n " T a r i h Felsefesi Ü z e r i n e T e z l e r " i n i n i k i n c i s i n i h a t ı r l a y ı n : " G e ç m i ş beraberinde o n a verilen kefarete g ö n d e r m e yapılmasına yol a ç a n zamansal bir

O t o r i t e s a h i b i b i r i n s a n ı n , a s l ı n d a y a p m a y ı ç o k i s t e y e c e ğ i h a l d e , o n a bağlı ö z n e y e

dizin taşır. G e ç m i ş k u ş a k l a r l a ş i m d i k i k u ş a k a r a s ı n d a gizli b i r a n l a ş m a vardır." 6 3 B u

v a a t e t t i ğ i iyi b i r işi y a p a m a y a c a k olduğu z a m a n i ç i n e düştüğü u t a n ç v e r i c i d u r u m u

"zayıf M e s i h ç i g ü ç " h â l â şoah k a r ş ı s ı n d a ö n e s ü r ü l e b i l i r m i ? Şoah g e l e c e k - o l a n - k e f a r e t i

d ü ş ü n ü n - b ö y l e zor bir d u r u m d a , t a m i k t i d a r ı n ı n g ö r ü n ü m ü n ü k u r t a r m a n ı n t e k yolu

n a s ı l g ö l g e l e r ? Şoah k u r b a n l a r ı n ı n a c ı ç e k m e s i , h i ç b i r z a m a n g e r i y e y ö n e l i k o l a r a k

a s l ı n d a o n u y a p m a k i s t e m e m i ş gibi y a p m a s ı d ı r - y a ö z n e b u n u h a k e t m e d i ğ i i ç i n , y a d a

d e ğ e r l e n d i n l e m e y e c e k , kefareti verilemeyecek, a n l a m l ı k ı l ı n a m a y a c a k bir tür m u t l a k

k e n d i s i g ö r ü n d ü ğ ü k a d a r iyi o l m a d ı ğ ı , k ö t ü b i r y a n ı d a o l d u ğ u i ç i n . " K ö t ü " g ö r ü n m e k

h a r c a y ı ş değil m i ? T a n r ı ' n ı n a c ı ç e k m e s i t a m d a b u n o k t a d a d e v r e y e girer: işaret e t t i ğ i

b ö y l e c e b i r i n i n t a m i k t i d a r ı n ı n g ö r ü n ü m ü n ü k u r t a r m a y a y ö n e l i k umutsuz bir s t r a t e j i y i

şey

gizleyebilir - aynı şey T a n r ı i ç i n d e g e ç e r l i değil m i ?

Burada

Şoah k o n u s u n a d ö n e r s e k : b u bizi y u k a r ı d a k i , ilk i k i s i n i n ( e g e m e n T a n r ı , s o n l u

acı

çekme

gibi

yankılanan

ham şey,

bir

olgunun

Yahudi

herhangi

geleneğinden

bir çok,

Authebung'unım temel

başarısızlığıdır.

Protestan

dersidir:

ö z g ü r l ü ğ e / o t o n o m i y e d o ğ r u d a n e r i ş i m y o k t u r ; i n s a n l a T a n r ı a r a s ı n d a k i i l i ş k i n i n efen-

T a n r ı ) ö t e s i n d e k i ü ç ü n c ü k o n u m a getirir, y a n i a c ı ç e k e n T a n r ı ' n ı n k o n u m u n a : s o n u n ­

d i - k ö l e alışverişiyle i n s a n i özgürlüğün t a m ö n e sürülmesi a r a s ı n d a ,

d a h e p k a z a n a n zafer d o l u b i r T a n r ı değildir, oysa " o n u n işleri gizemlidir," ç ü n k ü gizlice

anlaşılmaz tanrısal kaprisin saf bir n e s n e s i n e indirgendiği bir mutlak küçük düşürme

b ü t ü n ipleri ç e k e r ; soğuk a d a l e t d a ğ ı t a n b i r T a n r ı değildir, ç ü n k ü t a n ı m gereği h e p

ara a ş a m a s ı n ı n m ü d a h a l e e t m e s i g e r e k i r .

h a k l ı d ı r ; a m a - Ç a r m ı h t a a c ı ç e k e n İsa g i b i - i ş k e n c e g ö r m ü ş , a c ı ç e k m e y ü k ü n ü üstle­ nen,

içinde insanın

Hıristiyanlığın üç temel versiyonu da yine bir başka Hegelci ü ç l e m e oluşturmuyor

i n s a n mutsuzluğuyla d a y a n ı ş m a i ç i n d e b i r T a n r ı . " Ş u n u yazan S c h e l l i n g ' d i :

m u ? O r t o d o k s l u k , K a t o l i k l i k v e P r o t e s t a n l ı ğ ı n p e ş p e ş e g e l i ş i n d e , y e n i h e r t e r i m , bir

" T a n r ı bir yaşamdır, b a s i t ç e b i r varlık değil. A m a b ü t ü n y a ş a m ı n bir kaderi v a r d ı r v e

ö n c e k i birlikle yarılmış bir altbölümdür. Bu E v r e n s e l - T i k e l - T e k i l üçlemesi üç temsilci

acı ç e k m e y e v e o l m a y a tabidir. . . . i n s a n c a acı ç e k e n bir T a n r ı kavramı o l m a s a . . .

k u r u c u figürle d e ( Y a h y a , P e t r u s , P a v l u s ) , ü ç ı r k l a d a ( S l a v , L a t i n , A l m a n ) belir­

b ü t ü n tarih anlaşılmaz olur."58 N e d e n ? Ç ü n k ü T a n r ı ' n ı n acı ç e k m e s i o n u n tarihe

t i l e b i l i r . D o ğ u O r t o d o k s l u ğ u n d a , m e t n i n tözsel b i r l i ğ i n i v e i n a n a n l a r k o r p u s u n u bulu­

k a t ı l d ı ğ ı , o n d a n e t k i l e n d i ğ i , s a d e c e y u k a r ı d a n ipleri ç e k e n a ş k ı n b i r E f e n d i o l m a d ı ğ ı

ruz, i n a n a n l a r ı n kutsal M e t n i y o r u m l a m a s ı n a izin v e r i l m e s i n i n n e d e n i budur, M e t i n

a n l a m ı n a gelir: T a n r ı ' n ı n a c ı ç e k m e s i i n s a n t a r i h i n i n s a d e c e b i r g ö l g e tiyatrosu değil

o n l a r d a d e v a m e d e r v e yaşar, c a n l ı t a r i h i n , m u a f tutulduğu o s t a n d a r t v e m o d e l o l a n

g e r ç e k m ü c a d e l e n i n , i ç i n e M u t l a ğ ı n k e n d i s i n i n d e karıştığı v e o n u n k a d e r i n i n k a r a r ­

y a ş a y a n t a r i h i n d ı ş ı n d a d e ğ i l d i r - d i n s e l y a ş a m ı n tözü H ı r i s t i y a n t o p l u l u ğ u n u n k e n d i ­

laştırıldığı

şoah'tan

sidir. K a t o l i k l i k r a d i k a l y a b a n c ı l a ş m a y a k a r ş ı l ı k gelir: k u r u c u kutsal M e t i n l e i n a n a n l a r

s o n r a , " a r t ı k s a d e c e a c ı ç e k e n b i r T a n r ı bize y a r d ı m edebilir"™ ş e k l i n d e k i d e r i n l i k l i

korpusu a r a s ı n d a a r a c ı l ı k y a p a n m e v c u d i y e t , K i l i s e , d i n s e l K u r u m t a m o t o n o m i s i n i

mücadelenin

yeri

olduğunu

ima

eder.

Dietrich

Bonhoeffer'in,

g ö r ü ş ü n ü n felsefi a r k a p l a n ı b u d u r - H e i d e g g e r ' i n s o n s ö y l e ş i s i n d e söylediği " B i z i h â l â

tekrar kazanır.

s a d e c e b i r T a n r ı k u r t a r a b i l i r ! " s ö z ü n e t a m b i r d e s t e k . 6 0 B u yüzden " a l t ı m i l y o n u n o

h a k k ı n a s a h i p o l m a s ı n ı n n e d e n i budur; M e t i n , A y i n d e L a t i n c e , s ı r a d a n i n a n a n l a r

En yüksek

otorite

Kilisede bulunur,

kilisenin

Metni

yorumlama

ü z e r i n e k o n u ş u l a m a y a n a c ı ç e k i ş i aynı z a m a n d a T a n r ı ' n ı n a c ı ç e k m e s i n i n d e sesidir" 6 1

tarafından anlaşılmayan bir dille okunur ve h a t t a bir i n a n a n ı n M e t n i doğrudan, rahi­

ifadesini o l d u k ç a b i r e b i r a l m a l ı y ı z : b u a c ı ç e k m e n i n h e r h a n g i b i r " n o r m a l " i n s a n

b i n r e h b e r l i ğ i n i aşarak o k u m a s ı g ü n a h sayılır. S o n o l a r a k , P r o t e s t a n l ı k t a , t e k o t o r i t e

ö l ç ü s ü n e g ö r e ç o k fazla o l m a s ı o n u t a n r ı s a l k ı l a r .

M e t n i n k e n d i s i d i r v e asıl şey h e r i n a n a n ı n M e t i n d e a k t a r ı l d ı ğ ı h a l i y l e T a n r ı ' n ı n getirilmiştir:

Sözüyle doğrudan temasındadır; dolayımlayıcı ( T i k e l ) b ö y l e c e kaybolur, önemsizliğe

" S a d e c e tözü o r t a d a n k a l d ı r a n s e k ü l e r d i l l e r bir k e r e s i n d e ö f k e l e r i b ı r a k m a y a n i y e t l e n ­

çekilir, i n a n a n ı n bir "evrensel T e k i l " k o n u m u n u , tanrısal Evrensellikle doğrudan

Bu

paradoks

veciz bir

şekilde Jurgen

Habermas

tarafından

dile

temas

halindeki

aşmasını

sağlar.

birey

64

konumunu

Fakat

bu

almasını,

uzlaşma,

ancak

tikel

Kurumun

yabancılaşma

dolayımlayıcı

aşırı

noktaya

rolünü

adil, adil k a l ı r v e rezil, rezil k a l ı r . D a h a d a k ö t ü s ü , b u t a n r ı s a l duyuruda, b a s i t ç e adil bir

taşınırsa

ş e k i l d e y a r g ı l a n m ı y o r u z ; s a n k i keyfi b i r kararı ö ğ r e n i r gibi, dürüst y a d a g ü n a h k a r

m ü m k ü n olur: i l e t i ş i m k u r a b i l e c e ğ i m i z , h a t t a t a r t ı ş a b i l e c e ğ i m i z o ö z e n g ö s t e r e n v e

olduğumuz

s e v e n b i r T a n r ı ' y a i l i ş k i n K a t o l i k fikir y e r i n e , P r o t e s t a n l ı k i n s a n l a p a y l a ş ı l a n h e r h a n ­

i h b a r ediliyoruz - b u k a r a r ı n b i z i m i ç n i t e l i k l e r i m i z l e b i r ilişkisi y o k .

g i " o r t a k ö l ç ü d e n " y o k s u n T a n r ı fikriyle, t ü m ü y l e o l u m s a l b i r ş e k i l d e i n a y e t d a ğ ı t a n , nüfuz e d i l m e z b i r Ö t e o l a n T a n r ı fikriyle başlar.

65

Tanrı'nın

koşulsuz v e kaprisli

konusunda,

kurtulduğumuz

ya

da

lanetlendiğimiz

konusunda 66

dışarıdan

Ve yine, bu

a c ı m a s ı z t a n r ı s a l sadizmin k a r a n l ı k fazlalığı - v a h ş i , a m a y i n e d e adil T a n r ı i m g e s i n i n fazlalığı- Yahudi yasasının üzerindeki

H ı r i s t i y a n sevgisi

fazlalığının,

zorunlu

olarak

o t o r i t e s i n i n t a m k a b u l ü n ü n izlerini, J o h n n y C a s h ' i n ö l m e d e n b i r süre ö n c e k a y d e t t i ğ i

olumsuz bir a l t k ı s m ı : Yasayı d e s t e k l e y e n sevgiye z o r u n l u o l a r a k Yasayı d a d e s t e k l e y e n

"Adam

keyfi a c ı m a s ı z l ı k e ş l i k e d i y o r .

Çıkıp

Geldiğinde

(The

Man

Comes

Around)"

adlı

son

şarkıda,

Güneyli

Psikanalizin Etiği ü z e r i n e o l a n s e m i n e r i n d e , L a c a n " e g e m e n İyi c/as D m g Y l i r " 6 7 diye

B a p t i s t H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n d a y e r a l a n k a y g ı l a r ı n ö r n e k bir d i l e g e t i r m e s i o l a n şarkıda ayırt

ö n e sürdüğü z a m a n , e n yüksek İ y i n i n k ö t ü Ş e y l e b u ö z d e ş l e ş t i r i l m e s i t a m o l a r a k a n c a k

edebiliriz:

p a r a l a k s k a y m a y ı i ç e r e n b i r şey o l a r a k a n l a ş ı l a b i l i r : uygun bir m e s a f e d e n b a k ı n c a y ü c e B i r adam gelmiş dolanıyor, isimler topluyor ve karar veriyor

İyi gibi g ö r ü n ü r k e n , y a k ı n ı n a g e l d i ğ i m i z d e i t i c i K ö t ü gibi g ö r ü n e n şey. B u a y n ı z a m a n ­

K i m i n özgür olduğuna ve k i m i n herkesi suçlasa da karşı ç ı k ı l m a y a c a ğ ı n a

da Hıristiyan Sevgi T a n r ı s ı n ı Yahudi acımasız adalet Tanrısıyla karşılaştırmanın yanlış

Y i n e öyle altın bir merdiven o l a c a k aşağıya uzanan

o l m a s ı n ı n d a n e d e n i d i r : aşırı a c ı m a s ı z l ı k H ı r i s t i y a n S e v g i s i n i n zorunlu ters yüzüdür v e

A d a m ç ı k ı p geldiğinde

bu H e p i n i z i n korkudan omuzlarınızdaki tüyler dimdik o l a c a k

ikisi

arasındaki

acımasızlık

Ö n ü n ü z e sürülen o son k a d e h t e n yudum yudum içeceksiniz

ilişki

Tanrısı

yine

bir

arasında

paralaks

"tözsel"

ilişkisidir:

fark

yoktur,

Sevgi

Tanrısıyla

lo'mpredador

del

aşırı-keyfi

doloroso

regno,

p e r s p e k t i f i m i z d e k i bir p a r a l a k s k a y m a s ı n d a n d o l a y ı farklı bir ışık a l t ı n d a g ö r ü n e n bir

Y a d a ç ö m l e k ç i n i n yerinde kaybolacaksınız

v e a y n ı T a n r ı d ı r bu. 6 S

A d a m ç ı k ı p geldiğinde

M a r t i n L u t h e r a ç ı k ç a i n s a n ı n dışkıyla özdeşliğini ö n e r m i ş t i : i n s a n t a n r ı s a l b o k T r o m p e t l e r i dinle borazancıları dinle yüz milyon melek şarkı söylüyor

gibidir, T a n r ı ' n ı n a n ü s ü n d e n düştü. E l b e t t e , L u t h e r ' i y e n i t e o l o j i s i n e y ö n e l t e n d e r i n

K a l a b a l ı k l a r büyük bir davula yürüyor

krizler

Çığrışan sesler ve ağlaşan sesler Bazı doğmuş ve bazısı ölüyor

ele

ne

alabiliriz;

kadar

çok

şiddetli

eyledi,

bir

güçsiizleştirici

kendinden

tiksindi,

süperego

kendini

çevrimine

cezalandırdı

ve

k e n d i n e i ş k e n c e e t t i , iyi işler yaptıysa, vb., o k a d a r ç o k suçluluk duydu. Bu o n u iyi

Alfa ve omega krallıkları geliyor V e dikenli ağaçlar k a r m a n ç o r m a n

işlerin

B a k i r e l e r fitillerinin yanık yerlerini temizliyor

T a n r ı ' n ı n gazabını k ı ş k ı r t ı y o r v e l a n e t l e n m e y e yol a ç ı y o r l a r d ı . K u r t u l u ş i m a n l a gelir:

D i k e n l i ağaçlar k a r m a n ç o r m a n

s a d e c e bizim i m a n ı m ı z , k u r t a r ı c ı o l a r a k İsa'ya i m a n ı m ı z bizim s ü p e r e g o ç ı k m a z ı n d a n

S e n i n sivri şeylere t e k m e a t m a n zor şey

ç ı k m a m ı z ı sağlar. 6 9 F a k a t i n s a n ı n b u " a n a l " t a n ı m ı , L u t h e r ' i k e n d i n i - a l ç a l t m a y a doğru

K ı y a m e t ne salam ne şalom

iten

hesaplı,

bu

kirli,

süperego

bencil

olduğuna

baskısının

bir

inandırdı:

sonucuna

Tanrıyı

hoşnut

indirgenemez

-

etmek

dahası

yerine,

vardır:

E n k a r n a s y o n u n asıl a n l a m ı s a d e c e b u P r o t e s t a n i n s a n ı n dışkıyla özdeşliği m a n t ı ğ ı

S o n r a baba horoz civcivlerini eve ç a ğ ı r a c a k B i l g e adam d i k e n i n ö n ü n d e e ğ i l e c e k ve ayaklarına da

i ç i n d e f o r m ü l l e n d i r i l e b i l i r . O r t o d o k s l u k t a , İsa s o n a ş a m a d a sıradışı k o n u m u n u kaybe­

A l t ı n taçlar a t a c a k l a r

der: i d e a l l e ş t i r i l m e s i , soylu bir m o d e l o l a r a k y ü k s e l t i l m e s i o n u ideal bir i m g e y e , t a k l i t

A d a m ç ı k ı p geldiğinde

e d i l e c e k b i r figüre

indirger

( b ü t ü n i n s a n l a r T a n r ı o l m a y a ç a b a l a m a l ı d ı r ) - imitatio

A d i l o l m a y a n kimse bırakın adil olmasın

Christi K a t o l i k o l m a k t a n ç o k O r t o d o k s b i r formüldür.

A d i l o l a n kimse bırakın adil olsun

s i m g e s e l b i r alışveriş m a n t ı ğ ı d ı r : K a t o l i k t e o l o g l a r , İ s a ' n ı n g ü n a h l a r ı m ı z ı n b e d e l i n i

R e z i l o l a n kimse bırakın rezil olsun Bu

sorusunu

yakalanmıştı:

şarkı

Kıyamet,

Tüm

Zamanların

Katoliklikte,

hakim mantık

n a s ı l ö d e d i ğ i y l e , vb. ilgili uzun s k o l a s t i k h a k i m t a r t ı ş m a l a r ı n a g i r m e y i s e v e r - L t ı t h e r ' i n Sonu,

Tanrı'nın

görünüp

Son

Yargı'yı

b u m a n t ı ğ ı n e n a l ç a k ç a s o n u c u n a , k e f a r e t i n N K i l i s e d e n s a t ı n a l ı n a b i l e c e k bir şeye

g e r ç e k l e ş t i r e c e ğ i z a m a n l a ilgili v e b u o l a y s a f v e keyfi b i r t e r ö r o l a r a k s u n u l u y o r : T a n r ı

indirgenmesine

n e r e d e y s e k i ş i l e ş m i ş K ö t ü l ü k , b i r tür p o l i t i k m u h b i r , " ç ı k ı p g e l e n " v e " i s i m l e r t o p l a ­

gerçek

y a r a k , " k i m i n k u r t u l u p k i m i n k a y b o l a c a ğ ı n a k a r a r v e r e r e k d e h ş e t e yol a ç a n bir a d a m

b o k u y l a , i n s a n o l a n dışkısal G e r ç e k l e ö z d e ş l e ş t i r e n b i r T a n r ı o l a r a k k a v r a r - v e a n c a k

g i b i g ö r ü n ü y o r . E n a z ı n d a n , C a s h ' i n b e t i m l e m e s i a c ı m a s ı z bir sorgu i ç i n sıraya sokul­

bu düzeyde t a m o l a r a k H ı r i s t i y a n t a n r ı s a l sevgi fikri a n l a ş ı l a b i l i r , " i n s a n " d e n e n o sefil

m u ş i n s a n l a r ı n v e i ş k e n c e i ç i n s e ç i l e n l e r i işaret e d e n m u h b i r i n o l d u ğ u o ünlü s a h n e y i

dışkısal m e v c u d i y e t e d u y u l a n sevgi o l a r a k .

h a t ı r l a t ı y o r : m e r h a m e t y o k , g ü n a h l a r ı n affı yok, c o ş k u d a yok; h e p i m i z i n r o l l e r i b e l l i :

olarak

tepki

vermesine

koyutlar,

İsa'yı,

şaşmamak Enkarnasyon

gerek.

Protestanlık,

eyleminde,

sonunda,

kendisini

özgürce

ilişkiyi kendi

k o r u y a m a y a c a k l a r d ı r - ç o k fazla şey s ö y l e n m i ş t i r , ya da d a h a doğrusu, s ö y l e n e n söz,

İDEOLOJİ SONRASININ YÜCELİKTEN ÇIKARILMIŞ NESNESİ

büyük Ö t e k i , aşırı d o ğ r u d a n jouissance t a ş k ı n ı n ı n a l t ı n d a k a l m ı ş t ı r , b u yüzden ikisi d e İ n s a n ı n d ı ş k ı y l a ö z d e ş l e ş t i r i l m e s i , P r o t e s t a n d e v r i m i n i n b u t e m e l öğesi, e t k i s i a n c a k

diğerinin

günümüzde,

iki e ğ i l i m i n y o l u n u a ç t ı .

k a ç ı n m a y a başlarlar. B u t ü m ü y l e s a p k ı n b i r orji değil, h a k i k i fazlalıktır: " i n s a n ı n e n i ç

Birincisi, oldukça a ç ı k bir şekilde, insanın tam bilimsel-teknolojik doğallaştırılması:

f a n t a z i l e r i n i o n l a r h a k k ı n d a k o n u ş m a k y e r i n e u y g u l a m a y a s o k m a s ı " değil, t a m o l a r a k ,

tanrısal b o k aslında doğal evrimin bir başka f e n o m e n i olarak ele alınabilir. S o n r a - p e k

onlar

o k a d a r b e l l i o l m a y a n , a m a b e l k i d a h a d a b ü y ü k s o n u ç l a r ı o l a n - hazzın merkezi b i r

anlamıyla

etik-politik kategori h a l i n e yükseltilmesi: tanrısal bok herhangi bir "daha yüksek"

kurucu engelin yıkılacağı noktaya dek ele geçirmesine

m i s y o n d a n y o k s u n k ı l ı n m ı ş t ı r , s o n a ş a m a d a n a z l a r ı n h o m e o s t a t i k b i r d e n g e arayışıyla,

ö l ç ü l d ü ğ ü n d e , e n aşırı " g e r ç e k o r j i " zayıf bir v e k i l o l u r .

ileri m o d e r n l i ğ i m i z d e t a m o l a r a k h i s s e d i l e n

b u h o m e o s t a t i k d e n g e y i b o z m a y a ç a l ı ş a n fazla j o u ı ' s s a n c e ' l a r ı n yol çekim

arasında

salınan

bir

makineye

indirgenmiştir.

açtığı

Günümüzün

ölümcül

süperego

haz

varlığından rahatsız

hakkında

Adrian

konuşmak,

"sözcüklerle

Lyne'ın

olur ve

yani

ağır a ğ ı r uzaklaşır,

onların

sikişebileceği,"

Sadakatsizinde

büyük

böylece

[Unfaithful\

Öteki

birbirlerinin

dolayımını

d i l l e jouissance

cinsel

sance de lAutre m a n t ı ğ ı n ı n kusursuz bir ö r n e ğ i d i r :

insanın

arasındaki

izin v e r m e k t i r .

eylem

çift

varlığından

(evli

o

tam

temel,

Bu ölçüyle

s u n u m u k a d ı n ı n jouis­ Diane Lane

ve g e n ç

e m r i n i n s o r u n u , d a h a ö n c e k i i d e o l o j i k a ç ı k l a m a çağrısı k i p l e r i n i n t e r s i n e , t a m b i r

F r a n s ı z ) a d a m ı n d a i r e s i n d e k u c a k l a ş t ı ğ ı sırada, b a n l i y ö t r e n i n e b i n m i ş e v e d ö n e n , t e k

" d ü n y a " a ç m a m a s ı d ı r - b a s i t ç e belirsiz bir İ s i m l e n e m e y e n e g ö n d e r m e yapar. B u a n l a m ­

b a ş ı n a o t u r a n v e h a t ı r l a y a n D i a n e L a n e ' e a n i b i r g e ç i ş olur. O n u n h a t ı r l a m a s ı ( h a r i k a

d a - v e s a d e c e b u a n l a m d a - a s l ı n d a b i r " i d e o l o j i s o n r a s ı e v r e n d e " yaşıyoruz: bize sesle­

u t a n g a ç g ü l ü m s e m e l e r , gözyaşları, o l a n l a r a y ö n e l i k k u ş k u l u j e s t l e r , v e b u t ü r ş e y l e r i n

nen

h a r i k a b i r ş e k i l d e s e r g i l e n m e s i y l e tasvir e d i l m i ş t i r ) s e v i ş e n ç i f t i n k ı s a f r a g m a n l ı flash-

şey, jouissance'm

doğrudan

bir " y ü c e l i k t e n

çıkarılmış,"

artık

t a m bir

ideolojik

a n l a t ı y l a m a s k e l e n m e y e n çağrısıdır.™ B u " d ü n y a s ı z l ı k " d a h a k e s i n o l a r a k , n e y d e y e r

fcadc'leriyle durdurulur - b ö y l e c e s a d e c e sevgi e y l e m i n i , olduğu gibi,

alır?

hatırlandığı

Lacan'ın

XX.

Seminer:

Encore'da

işaret

ettiği

gibi,

jouissance k a t ı

bir

biçimde

gibi

görürüz.

Doğrudan

cinsel

jouissance

dolayımsızca

fütur anterieurde, Ötekinin

jouis-

T a n r ı ' n ı n v a r l ı ğ ı n ı n o n t o l o j i k k a n ı t ı n ı n k i y l e türdeş o l a n b i r m a n t ı k i ç e r i r . B u k a n ı t ı n

s a n c e ' m d a " o r t a d a n k a l d ı r ı l m ı ş t ı r " ; ikisi büyülü b i r ş e k i l d e örtüşür. B u r a d a n ç ı k a n ders

k l a s i k v e r s i y o n u n d a , b e n i m bir s o n l u , sınırlı v a r l ı k o l a r a k k e n d i k e n d i m i n f a r k ı n d a

" d o ğ r u " jouissance'm n e e y l e m i n k e n d i s i n d e n e d e g e l m e s i b e k l e n e n n a z l a r ı n ürper­

o l m a m dolaysız o l a r a k sonsuz, kusursuz bir v a r l ı k fikrini doğurur ve bu varlık kusursuz

t i s i n d e o l m a d ı ğ ı , o n u n m e l a n k o l i k h a t ı r l a n m a s ı n d a olduğudur. V e d e b i l m e c e şudur:

o l d u ğ u n d a n , fikri d e v a r o l u ş u n u i ç e r i r , aynı ş e k i l d e , bizim bize s o n l u , s a p t a n m ı ş , k ı s m i ,

içinde katılımcıların, " g e r ç e k t e n yaparken bile," zaten o n u , böyle tadını çıkararak

"kastre"

varoluşu

h a t ı r l a m a n ı n o hayali k o n u m u n u benimsediği bir cinsel eylem hayal e t m e k m ü m k ü n

z o r u n l u b i r b i ç i m d e o n u b i r b a ş k a ö z n e y e , o n u n " h a z a l m a s ı b e k l e n e n ö z n e s i n e " yükle­

müdür? D a h a s ı , fütur anterieur'un b u m e l a n k o l i k k o n u m u n u n k a d ı n s ı o l d u ğ u n u , b u n a

olarak

erişilebilir

olan

jouissance

deneyimimiz,

dolaysız

olarak,

n e n ö z n e t a r a f ı n d a n zorunlu o l a r a k v a r s a y ı l a n t a m , b a ş a r ı l m ı ş , sınırsız bir jouissance'\

karşın gelmesi t e k l e n e n

doğurur."

s ö y l e y e b i l i r miyiz? B e r g m a n ' ı n P e r s o n a ' s ı n d a k i o ü n l ü s a h n e y i , B i b i A n d e r s s o n ' u n

B u r a d a k i ilk t e p k i m i z , e l b e t t e , b u m u t l a k jouissancehn b i r m i t olduğu, h i ç b i r z a m a n

nazların

ürpertisiyle b e s l e n e n jouissance'm

erkeksi

olduğunu

k u m l a r d a k i bir orjiyi v e i ç i n e k a t ı l d ı ğ ı t u t k u l u b i r s e v i ş m e n i n h i k a y e s i n i a n l a t t ı ğ ı o

e d i m s e l o l a r a k v a r o l m a d ı ğ ı , o n u n k o n u m u n u n s a f bir ş e k i l d e farklılaşmış olduğudur:

ünlü s a h n e y i h a t ı r l a y ı n : flashback k a r e görmeyiz; y i n e d e b u s a h n e b ü t ü n s i n e m a tari­

o n u n s a d e c e , e d i m s e l o l a r a k d e n e y i m l e n e n h e r jouissance'm o n a g ö r e yetersiz kaldığı

h i n i n en erotik sahnesidir - h e y e c a n o n u n bunu nasıl anlattığındadır, ve k o n u ş m a n ı n

b i r o l u m s u z referans n o k t a s ı o l a r a k var olduğudur ( " b u h a l i y l e haz a l ı n a b i l i r , o h a l i y l e

kendisinde

d e ğ i l ! " ) . F a k a t b e y i n i n c e l e m e l e r i n d e k i s o n g e l i ş m e l e r , bir b a ş k a y a k l a ş ı m a yol a ç ı y o r :

yer

alan

bu

heyecan

Nathalie'de ( A n n e F o n t a i n e ,

jouissance

feminine,

dişil

jouissânce'îır.

...

1 9 9 9 ) , F a n n y A r d a n t ile G e r a r d D e p a r d i e u uzun

b i z l e r i ç i n d e a c ı n ı n ( y a d a h a z z ı n ) duyusal algılar a r a c ı l ı ğ ı y l a değil uygun s i n i r m e r k e z ­

z a m a n d ı r evli

l e r i n i n d o ğ r u d a n ( i l a ç y a d a e l e k t r i k a k ı m l a r ı y a r d ı m ı y l a ) u y a r ı l m a s ı a r a c ı l ı ğ ı y l a üretil­

Bernard'ın

diği b i r d u r u m h a y a l edebiliriz ( a r t ı k h a y a l e t m e k l e d e k a l m ı y o r u z ) - ö z n e n i n b u

B e r n a r d b u n a " B u üzerine k o n u ş u l m a y a c a k k a d a r b a n a l b i r ş e y " diye o m u z silker. A m a

d u r u m d a d e n e y i m l e y e c e ğ i şey " s a f a c ı o l a c a k t ı r , " t a m a n l a m ı y l a " a c ı , a c ı n ı n G e r ç e ğ i ;

C a t h e r i n e d e r i n bir ş e k i l d e rahatsız o l m u ş t u r , v e B e r n a r d ' ı n i h a n e t l e r i n i n n e d e n v e

ya da kesin K a n t ç ı terimlerle söylenirse, şematikleşmemiş acı, daha aşkınsal kategori­ ler tarafından kurulan gerçeklik deneyimine kök salmamış o l a n acı.

bir

o l a n b i r çift o l a n C a t h e r i n e ile ilişki

yaşadığını

düşündüren

bir

B e r n a r d ' d ı r . C a t h e r i n e şans eseri telefon

mesajına

rast

geldiğinde,

a y r ı n t ı l a r ı k o n u s u n d a u m u t s u z l u ğ a düşer. J i n e k o l o g o l d u ğ u n d a n , b i r k l i n i k u z m a n ı gibi d a v r a n ı r , M a r l e n e ( E m m a n u e l l e B e a r t ) a d l r b i r fahişeyi, " N a t h a l i e ' y i " B e r n a r d ' ı b a ş t a n

72

B u r a d a t a m o l a r a k g e r ç e k l e ş e n şeyi k a v r a m a k i ç i n , L a c a n ' ı n jouissance de l'Autre

ç ı k a r m a k v e s o n r a d a k e n d i s i n e , o n u n l a girdiği aşk i l i ş k i s i n i n a y r ı n t ı l a r ı n ı a n l a t m a k

a d ı n ı v e r d i ğ i şey a r a c ı l ı ğ ı y l a b i r y a n y o l a sapmalıyız - bu g i z e m l i jouissance n e d i r ?

üzere k i r a l a r . F i l m i n a t l a C a t h e r i n e ' i n p e r s p e k t i f i n e bağlı k a l ı r : M a r l e n e ' i n B e r n a r d ' a

Birbirlerini dile dökerek, birbirlerine en içteki cinsel fantazilerini h i ç d o k u n m a d a n ,

ilk y a k l a ş m a s ı , bir kafede o n d a n a t e ş istediği s a h n e d ı ş ı n d a , bize M a r l e n e ' i n B e r n a r d ' l a

"sadece

e t k i l e ş i m i n i g ö s t e r m e z , o n u n y e r i n e C a t h e r i n e ' e v e o n u n d ü ş ü n m e h a l i n e , gitgide

konuşmanın"

bir

sonucu

olarak

t a m orgazma erişinceye

kadar

anlatarak

kışkırtan aşk-çiftini düşünün (gerçek bir klinik bir vakadır b u ) . B ö y l e bir yakınlığı

t u t k u l u b i r h a l a l a n c i n s e l b u l u ş m a l a r ı n a y r ı n t ı l a r ı n ı ö ğ r e n d i k ç e d a h a d a huzursuz h a l e

d ü ş ü n m e k g ü ç değil: b u t ü r radikal b i r k a r ş ı l ı k l ı t e ş h i r i n a r d ı n d a n , a r t ı k aşk b a ğ l a r ı n ı

Kelen

düşüncelerine

odaklanır.

Zamanla

Catherine

ve

Marlene'in

birbirlerine

y a k ı n l a ş t ı k l a r ı a n l a ş ı l ı r - v e s a d e c e M a r l e n e , C a t h e r i n e ' i n t u h a f bir görev i ç i n seçtiği

r a m a g o c / ı / ' n i n a r t ı k o l g u n l a ş m ı ş o l d u ğ u n u b i l d i r d i : g e r ç e k - c a n l ı bir kız a r k a d a ş ı n talep

k a d ı n o l d u ğ u n d a n değil, ç o k g e ç m e d e n B e r n a r d ' a M a r l e n e ' l e buluşmak i ç i n yalanlar

e t t i ğ i z a m a n , ç a b a v e m a s r a f l a r d a n b e z m i ş o l a n l a r i ç i n , H o n g K o n g yazılım sirkeli

s ö y l e y e n C a t h e r i n e olur, h a t t a M a r l e n e ' i a n n e s i y l e b i r l i k t e bir g e c e g e ç i r m e y e d a v e t eder

A r t i f i c a l Life [Yapay Y a ş a m ] V i v i e n n e ' y i , s a n a l kız arkadaşı piyasaya sürdü. Bilgisayarla

v e B e r n a r d k a r ı s ı n ı n n e d e n k e n d i s i n e y a k ı n l a ş m a k y e r i n e uzaklaşmaya başlamış olduğunu

i ş l e n m i ş ses s e n t e z i n d e n , v i d e o v e m e t i n g ö s t e r i m i m e s a j l a r ı n d a n o l u ş a n b u ü r ü n ü n ,

m e r a k eder. M a r l e n e d a h a uzak v e " p r o f e s y o n e l " görünse de, C a t h e r i n e ' e o l a n bağlılığı, e n

y e n i , d a h a ileri t e k n o l o j i , ü ç ü n c ü n e s i l (ya d a 3 G ) c e p t e l e f o n l a r ı i ç i n b i r cazibe

azından, d a h a derin bir şeydir.

olacağı düşünüldü." V i v i e n n e sinemaya ve bara götürülmeyi, sanal çiçek ve çikolata

S o n r a ( t a m değilse d e ) b e k l e n m e d i k b i r şey o l u r : C a t h e r i n e , M a r l e n e ' l e B e r n a r d ' a

v e r i l m e y i sever, a m a h i ç s o y u n m a z v e ö p ü c ü k l e r i n ö t e s i n e g i d e n h e r şeye s e t ç e k e r ;

k e n d i s i n i n d e k a t ı l d ı ğ ı b i r b u l u ş m a a y a r l a r ( b i r k a f e d e i k i s i n e b i r d e n aynı a n d a r a n d e ­

fakat, A r t i f i c a l Life d a h a ş i m d i d e n d a h a ateşli, h a t t a p o r n o g r a f i k bir v e r s i y o n l a ilgile

v u v e r i r ) , şaşıran B e r n a r d a r k a s ı n ı d ö n ü p p a n i k l e k a ç m a y a b a ş l a y a n M a r l e n e ' i t a n ı m a z

n e n ş i r k e t l e r l e görüşüyor.

bile. D a h a sonra M a r l e n e , C a t h e r i n e ' e Bernard'ın o n u n tekliflerini reddettiğini itiraf

şehirlerinde

de

yıl

Batı Avrupa'da 2 0 0 5 baharının sonlarında ve Amerikan

sonuna

doğru

piyasaya

sürülen

Vivienne'nin

yanına,

yakında

e d e r : aşk r a n d e v u l a r ı y l a ilgili b ü t ü n r a p o r l a r ı u y d u r m a k t a d ı r . . . n e d e n ? S a d e c e para

k a d ı n l a r i ç i n s a n a l b i r e r k e k arkadaş, v e a r d ı n d a n , gay e r k e k l e r i ç i n s a n a l e r k e k arka

için

t a h m i n e d i p uydurmuş

daş v e l e z b i y e n l e r i ç i n s a n a l kız a r k a d a ş d a k a t ı l a b i l i r . A r t i f i c a l L i f e ' t a , V i v i e n n e ' n i n

m u d u r ? F i l m iki k a d ı n a r a s ı n d a k i d a h a d e r i n b i r bağı i m a e d e r : k o n u C a t h e r i n e ile

k a n l ı c a n l ı kız a r k a d a ş ı n b i r v e k i l i o l m a d ı ğ ı ü z e r i n d e duruyorlar: o g e r ç e k o l a n ı n a

B e r n a r d , y a d a M a r l e n e ile B e r n a r d değildir; a s l ı n d a , B e r n a r d ' ı n f i l m i n m e r k e z d e k i ,

g e ç m e d e n ö n c e k i bir u y g u l a m a fırsatı - y a d a ö y l e m i ? İlk b a k ı ş t a , V i v i e n n e i n s a n l a r

C a t h e r i n e ile M a r l e n e a r a s ı n d a k i i l i ş k i s i n i n g e l i ş i m i y l e s a d e c e t e ğ e t ö n e m taşıdığı

arası

a n l a ş ı l ı r . F a k a t b u r a d a k a ç ı n ı l m a s ı g e r e k e n tuzak, iki k a d ı n a r a s ı n d a k i ilişkiyi ( ö r t ü k

"gerçek

o l a r a k ) lezbiyen ilişki ş e k l i n d e o k u m a k t ı r : p a y l a ş t ı k l a r ı a n l a t ı n ı n h e t e r o s e k s ü e l o l m a s ı

aktarıldığından

ç o k önemlidir ve tek paylaştıklarının anlatı olması daha da önemlidir. Bunda hiçbir

v a z g e ç m e y e l i m ? Ş a ş ı r t ı c ı b i ç i m d e , b u bizi A l a n T u r i n g ' i n ö n e r d i ğ i ilk i n s a n zekası t e l

"hayalkırıklığı" yoktur,

t i n e geri g ö t ü r ü y o r : e ğ e r b i r m a k i n e , o n u n l a y a p ı l a n uzun bir k o n u ş m a d a , sorular soran

mi - yani,

M a r l e n e b a s i t ç e C a t h e r i n e ' i n istediği şeyi

i l i ş k i l e r i n i " b e d e n d e " t ü k e t m e n i n f e d a k a r c a feragati y o k t u r ,

temaslarımızın

gelişimindeki

insanlarla"

bir

ilişkilerimizin

yakınıyoruz

-

sonraki

gitgide

öyleyse

neden

k o n u ş m a l a r ı s o n s u z c a e r t e l e n e n t a m t a t m i n i ç i n bir ö n s e v i ş m e değildir. L e z b i y e n a l t

kişi, bir i n s a n l a mı yoksa bir m a k i n e y l e mi

m e t i n l e , e r k e ğ i d ı ş l a y a n k a d ı n s ı bağla v e b e n z e r i şeylerle ilgili b ü t ü n s p e k ü l a s y o n l a r

m a k i n e i n s a n z e k a s ı n a s a h i p sayılır.

b u r a d a geçersizdir - bu s a d e c e bizi iki k a d ı n ı n b a ğ l a r ı n ı " b a s i t s ö z c ü k l e r " düzeyinde fark

mantıksal

daha

da

kanlı

adım

çok canlı

olarak

görünüyor!

ekranlar

tarafından

bir

kişiden

tümden

ilişkide o l d u ğ u n a k a r a r v e r e m i y o r s a , o

Kuşkusuz, V i v i e n n e b i r h a v a a l a n ı n d a y a d a t r e n

istasyonunda o t o m a t i k kahve

e t m i ş o l m a l a r ı o l g u s u n u n , o n l a r ı n ;'oı//ssance'larının e n b a ş ı n d a n beri Ö t e k i n i n jouis-

makinesi kullanmaya k a l k ı n c a deneyimlediğim o "makinedeki hayalet"in fantazmatik

sance'ı olduğu o l g u s u n u n ö n e m l i r o l ü n ü a l g ı l a m a k t a n a l ı k o y a r .

yapısını c a n l a n d ı r ı r : b i r m ü ş t e r i d ü ğ m e l e r e b a s ı p parayı y e r l e ş t i r i n c e k a h v e y i h e m e n

Ve

"saf

jouissance

olasılığının

tehdit

ettiği

şey

bu

Ötekinin

jouissance^

boyu­

d o l d u r u p bardağı h e m e n uygun d e l i ğ e y e r l e ş t i r e n bir c ü c e n i n m a k i n e n i n i ç i n e sak

tudur. B u tür bir kısa d e v r e k e y i f d e n e y i m i n i y a r a t m a k i ç i n ilaç t ü k e t m e n i n t e m e l v e

lanmış

en r a h a t s ı z e d i c i özelliği

^ k u l l a n ı c ı l a r " o n u n g e r ç e k t e var o l m a d ı ğ ı n ı n " ç o k iyi f a r k ı n d a d a o l s a l a r - bizi tekrar

değil

m i ? İ l a ç l a r ı n v a a t e t t i ğ i şey s a f o t i s t i k jouissance'tu,

olduğu

gibi

çılgınca

bir

fikirden

kurtulamam.

...

Vivienne'nin

etkisi

( s i m g e s e l d ü z e n e a i t ) Ö t e k i a r a c ı l ı ğ ı y l a b i r y a n yola s a p m a o l m a d a n e r i ş i l e b i l e n b i r

Lacan'ın

jouissance

doğrudan

e ş l e m a s t ü t b a s y o n değildir ( i n s a n b u n u k e n d i k e n d i n e yapar, k e n d i n i e ş l e r l e yapılan

simgesel kastrasy-

h a y a l i e t k i n l i k l e k ı ş k ı r t ı r ) ; k e s i n l i k l e s i m e t r i k b i r ş e k i l d e , " g e r ç e k s e k s " gerçek bir eşfa

-

saldırıyla onun,

fantazmatik

temsillerle

y a r a t ı l a n jouissance.

en

temel

anlamı

değil

sinirsel

haz

merkezlerimize

İ l a ç l a r t a m da bu hassas a n l a m d a ,

jouissance'm

sadece

simgesel

temsilin

dolayımı

aracılığıyla

/'/ n'y a pas de rapport sexuet\e k a s t e t t i ğ i şeye getirir: seks s a d e c e hayali

mastürbasyonun

yapısına

sahiptir

-

aslında,

ben

kanlı

canlı

eşi

bir

fantazilerimi

( o n u n t a r a f ı n d a n a k t a r ı l m ı ş o l a r a k ) e r i ş i l e b i l i r h a l e g e l m e s i o l a n simgesel kastrasy-

y a s a l a ş t ı r m a s ı i ç i n m a s t ü r b a s y o n sondası o l a r a k k u l l a n ı r ı m . B a ş k a deyişle, V i v i e n n e

o n u n askıya a l ı n m a s ı n ı

i ç e r i r . /ou/';>sance'ın b u a c ı m a s ı z g e r ç e ğ i , a r t ı k g e r ç e k l i ğ i n

fikrini "gerdek i n s a n l a r l a g e r ç e k i l e t i ş i m e " b a ğ l a n a n l a r i ç i n ö y l e s i n e t r a v m a t i k h a l e

k u r a l l a r ı t a r a f ı n d a n d i z g i n l e n m e y e n h a y a l e t m e n i n sonsuz e s n e k l i ğ i n i n ters yüzüdür.

s o k a n şey k a n l ı c a n l ı b i r k i ş i y l e o l a n b a ğ ı n yara a l m a s ı değildir, bizim s e k s i n z a t e n / h e p

Ö n e m l i b i r ş e k i l d e , i l a ç d e n e y i m i b u iki aşırılığı d a kapsar: b i r y a n d a n , n o u m e n a l

"sanal," kanlı

(şematikleşmemiş)

o l a r a k k u l l a n ı l d ı ğ ı bir şey o l d u ğ u n u fark e t m e y e z o r l a n m a m ı z d ı r .

jouissance'm

temsilleri

aşan

Gerçeği;

diğer

yanda,

fantazi

kur­

m a n ı n v a h ş i ç o ğ a l m a s ı ( i l a ç a l d ı k t a n s o n r a , h i ç e r i ş e m e y e c e ğ i n i z i sandığınız s a h n e l e r i

bağların

ların yeni boyutları . . . ) .

anahtarı,

Bazılarımız sadece

bir o n küçük

yıl

kadar öncesinde

bir elektronik

yaşanan

tamagochi f e n o m e n i n i

oyuncağın ekranı

aracılığıyla,

hatırlar:

ekranla

için

mastürbasyon sondalan

Öyleyse, cinsel karşılıklı oyunun bu kapsamlı sanallaştırılması, bir "gerçek kişiyle"

n a s ı l h a y a l e t t i ğ i n i z l e ilgili b i l i n e n s ö y l e n t i l e r i d ü ş ü n ü n - ş e k i l l e r i n , r e n k l e r i n , k o k u ­

insanın

canlı kişilerin fantazilerimizde yaşamak

bu

kesilmesi

jouissance'm

Gerçeğiyle

nasıl

bağlantı

kurar?

Burada

yine

i ç i n d e aşırı k a r ş ı t l a r ı n buluştuğu H e g e l c i "sonsuz yargı" sağlar: " G e r ç e ğ e

y ö n e l i k t u t k u " v e " b e n z e r l i k i ç i n t u t k u " aynı f e n o m e n i n iki yanıdır, yani seksin tanı

işaret

s a n a l l a ş t ı r ı l m a s ı n d a d ı ş l a n a n " k a n l ı c a n l ı e ş " i n g e r ç e k l i ğ i G e r ç e k t e bir h ı n ç o l a r a k ,

alışverişi y a p a r a k e t k i l e ş t i ğ i bir s a n a l h a y v a n d ı bu. K i t l e m e d y a s ı bize, M a r t 2 0 0 5 ' d e

h a z z ı n / a c ı n ı n G e r ç e ğ i n i e n aşırı b i ç i m l e r i y l e d e n e y i m l e m e y e y ö n e l i k bir dürtü olarak

İdealizminin terimleriyle,

döner. B u yüzden s o n b i y o t e k n o l o j i k ç ı k ı ş l a r ı n verdiği dersi ayırt e t m e m i z g e r e k i y o r . 2 0 0 3

dediği

şey - z i h i n l e

bu

gerçeklik

K a n t ' ı n " e n t e l e k t ü e l sezgi arasındaki

yarığın

[intellektuelle Al$chaÜung\"

kapanması,

nedensel

bir şekildi-,

y ı l ı n d a , J a p o n T e l e k o m ş i r k e t l e r i k u l l a n ı c ı l a r ı n ı n çağrıları k a f a l a r ı n ı n i ç i n d e , sesi

d o ğ r u d a n g e r ç e k l i ğ i e t k i l e y e n bir z i h i n s ü r e c i , K a n t ' ı n s a d e c e T a n r ı ' n ı n sonsuz zilinim-

k e m i k a r a c ı l ı ğ ı y l a a k t a r a r a k d i n l e m e s i n i sağlayan d ü n y a n ı n ilk m o b i l t e l e f o n u y l a ç ı k ı p

atfettiği

geldi. T e l e f o n , sesleri, a l ı ş ı l m ı ş dış k u l a k d a v u l u n a sesi ç a r p m a y ö n t e m i y e r i n e , kafa-

sonluluğumuzun t e m e l bir özelliğinden yoksun kaldık. Ve bu sonluluk

tasından

K a n t ' t a n h e m d e F r e u d ' d a n ö ğ r e n d i ğ i m i z üzere, a y n ı z a m a n d a y a r a t ı c ı l ı ğ ı m ı z ı n kaynağı



kulaktaki

kulak

salyangozuna

titreşimler

aracılığıyla

aktaran

"Sonik

bu

yetenek-

("sadece

artık

gizil

olarak

yani,

gizil

hem

m a n ı n yolu dışarıdaki sesin k e m i k l e a k t a r ı l a n s e s l e r i n b o ğ u l m a s ı n ı e n g e l l e m e k i ç i n k u l a k l a r ı k a p a t m a k . B u r a d a g e r ç e k l i k l e G e r ç e k a r a s ı n d a k i L a c a n c ı a y r ı m l a karşılaşırız:

y e r i m i z e o n l a r ı n ö l m e s i n i s a ğ l ı y o r ) , z i h i n l e g e r ç e k l i k a r a s ı n d a k i d o ğ r u d a n kısa devr«

i ç g e r ç e k l i ğ i m i z d e duyduğumuz b u h a y a l i ses, dışsal g e r ç e k l i k t e bir yeri o l m a s a da, e n

r a d i k a l b i r k a p a n m a o l a s ı l ı ğ ı n ı getiriyor.

B i r a d ı m d a h a ö t e d e , 2 0 0 3 yılında, D u k e Ü n i v e r s i t e s i ' n d e k i S i n i r M ü h e n d i s l i ğ i

"kıyamet

noktasını",75

müdahale

olarak

yarığı,

uzaklık b i z i m v a r s a y ı m l a r ı z i h n i m i z d e s ı n a m a m ı z ı ve, K a r i P o p p e r ' i n dediği gibi, bizim

Lacan

nedensel

bizler

olduğundan

Etik s e m i n e r i n d e ,

gerçekliğe

açık,

H o p a r l ö r " l e d o n a t ı l m ı ş . B u yüzden b u y e n i a l e t l e , gürültülü bir o r t a m d a d a h a iyi duy­

saf haliyle G e r ç e k t i r .

d ü ş ü n c e " y l e dışsal

hepimize

Simgeselin

t a r a f ı n d a n o l a n a k s ı z d o y g u n l u ğ u n u , o n u n e n g i n jouissance'a

tam

arasındaki

jouissance'm dalışını

Gerçeği

savunuyor,

i m p l a n t l a r ı t a k ı l m ı ş m a y m u n l a r d ü ş ü n c e l e r i y l e bir r o b o t k o l u

H e i d e g g e r c i b i r ş e k i l d e , " İ ç i n d e yaşadığımız d ü n y a d a . . . çizgiyi g e ç t i k m i ? " 7 " diye

h a r e k e t e t t i r m e k üzere e ğ i t i l d i : i n c e t e l l e r t a ş ı y a n bir dizi e l e k t r o t iki m a y m u n u n bey­

sorduğu z a m a n , " S i m g e s e l i n ö l ü m ü o l a s ı l ı ğ ı n ı n e l l e t u t u l u r bir g e r ç e k l i k h a l i n e g e l m i ş

n i n e i m p l a n t edildi; a r d ı n d a n bir bilgisayar, m a y m u n l a r m e y v e suyu y u d u m l a m a k gibi

olması"77 olgusuna anıştırmada bulunuyor. L a c a n a t o m i k h o l o k o s t tehdidini anıyor;

b i r ö d ü l a l m a k i ç i n r o b o t m a n i v e l a y ı h a r e k e t e g e ç i r e n bir k o l u y ö n l e n d i r d i ğ i sırada

fakat, g ü n ü m ü z d e , biz S i m g e s e l i n b u ölümünün b a ş k a v e r s i y o n l a r ı n ı ö n e sürebilecek

o n l a r ı n b e y i n l e r i n i n ürettiği s i n y a l l e r i k a y d e t t i . M a n i v e l a d a h a s o n r a fişten ç e k i l d i v e

durumdayız, b u n l a r ı n b a ş l ı c a s ı d a i n s a n z i h n i n i n t ü m ü y l e b i l i m s e l d o ğ a l l a ş t ı r ı l m a

ayrı

sidir. 7 8

Merkezi'nde, beyin

bir

odada

bulunan

kol,

doğrudan

implantlardan

gelen

beyin

sinyalleriyle

d e n e t l e n m e y e b a ş l a n d ı . M a y m u n l a r , s a n k i r o b o t k o l u b e y i n l e r i n i n d e n e t l e d i ğ i n i bili­

Aynı

nokta Nietzscheci

t e r i m l e r l e de b e l i r t i l e b i l i r - a s l ı n d a ,

Nietzsche'deki

û

y o r m u ş gibi, m a n i v e l a y l a o y n a m a y ı b ı r a k t ı l a r . D u k e a r a ş t ı r m a c ı l a r ı a r t ı k i n s a n l a r d a k i

a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü n e d i r ? O l g u s a l t e k r a r a , olduğu gibi i s t e n m e s i g e r e k e n g e ç m i ş i n

b u n a b e n z e r i m p l a n t l a r üzerinde a r a ş t ı r m a y a p m a y a başladı: 2 0 0 4 yazında g e ç i c i o l a r a k

t e k r a r ı n a m ı , yoksa B e n j a m i n c i b i r t e k r a r a , g e ç m i ş o l a y d a k a y b o l m u ş o l a n ı n , o n u n

g ö n ü l l ü l e r i n b e y i n l e r i n e e l e k t r o t l a r i m p l a n t e t m e y i b a ş a r d ı k l a r ı bildirildi; a r d ı n d a n

s a n a l fazlalığının, o n u n k u r t a r ı c ı gizilinin b i r d ö n ü ş ü n e - y e n i d e n e d i m s e l l e ş t i r i l m e s i n a

gönüllüler video oyunları oynadı ve elektrotlar onların beyin sinyallerini kaydetti -

m i karşılık gelir? O n u olgusal tekrarı o n a y l a m a n ı n k a h r a m a n c a duruşu o l a r a k o k u m a k

beyin

i ç i n iyi s e b e p l e r vardır: N i e t z s c h e ' n i n nasıl k e s i n b i r ş e k i l d e , y a ş a m ı m d a k i h e r olayla,

e t k i n l i ğ i n i t a n ı y a c a k ş e k i l d e e ğ i t t i l e r . B e y n i n dijital ç ı t ı r t ı s ı n a e l e k t r o t l a r l a " k u l a k

e n a c ı v e r i c i o l a n l a b i l e k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m z a m a n , n e ş e y l e o n u n e b e d i y e n d ö n m e s i n i isteme

misafiri o l m a k " ( b i l g i s a y a r l a r sıfır v e b i r l e r k u l l a n ı r k e n , n ö r o n l a r d a bizim d ü ş ü n c e l e ­

gücünü

rimizi y a h e p y a h i ç e l e k t r i k a k ı m l a r ı n a şifreliyor) v e s i n y a l l e r i b e y n i n şifresini okuya­

d ü ş ü n c e s i n i b u ş e k i l d e o k u r s a k , o z a m a n A g a m b e n ' i n H o l o k o s t ' u e b e d i d ö n ü ş e karşı

bilimciler

bir

bilgisayarı

manivelanın

farklı

hareketlerine

karşılık

gelen

kendimde

bulmam

gerektiğini

söylediğini

hatırlayın.

Eğer

ebedi

donu,

b i l e n b i r bilgisayara a k t a r m a k , s o n r a d a b u sinyalleri b i r m a k i n e y i d e n e t l e m e k üzere

k e s i n sav o l a r a k a n m a s ı t a m ağırlığını k a z a n ı r : k i m o n u n e b e d i y e n d ö n m e s i n i isteye

k u l l a n m a k y o r d a m ı n a d a h a ş i m d i d e n resmi b i r a d t a k ı l m ı ş : b e y i n - m a k i n e arayüzü.

b i l i r ? F a k a t , y a e ğ e r a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü fikrini, g e ç m i ş i n g e r ç e k l i ğ i n i n tekrarı o l a r a k ,

D a h a s o n r a k i b e k l e n t i l e r s a d e c e d a h a k a r m a ş ı k g ö r e v l e r i i ç e r m e k l e k a l m ı y o r (sözgeli­

g e ç m i ş i n fazlasıyla ilkel bir f i k r i n e , g e ç m i ş i n i n d i r g e n m e s i n e , " g e r ç e k t e n o l a n şeyin,"

m i , e l e k t r o t l a r ı b e y n i n dil m e r k e z l e r i n e i m p l a n t e t m e , b ö y l e c e b i r k i ş i n i n i ç sesini bir

g e ç m i ş i n s a n a l b o y u t u n u s i l e n t e k b o y u t l u g e r ç e k l i ğ i n e d a y a n d ı ğ ı ö l ç ü d e reddedersek '

m a k i n e y e kablosuz o l a r a k a k t a r m a , b ö y l e c e i n s a n ı n " d o ğ r u d a n , " sesi y a d a yazmayı

E ğ e r a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü n ü g e ç m i ş s a n a l l ı ğ ı n k u r t a r ı c ı tekrarı o l a r a k o k u r s a k ? B u

a ş a r a k k o n u ş m a s ı n ı s a ğ l a m a ) , aynı z a m a n d a b e y i n s i n y a l l e r i n i b i n l e r c e k i l o m e t r e uzak­

d u r u m d a , H o l o k o s t k a b u s u n a u y g u l a n d ı ğ ı n d a , N i e t z s c h e c i a y n ı n ı n e b e d i dönüşü l a m

taki b i r m a k i n e y e g ö n d e r m e y i , b ö y l e c e o n u u z a k t a n y ö n e t m e y i d e i ç e r i y o r . P e k i y a

olarak

sinyalleri duyma merkezlerine elektrotlar implant edilmiş yakındaki birine göndermek,

m e m e s i H o l ö k o s t ' u n o r t a y a çıkmasiJjçiri uzamı a ç m ı ş o l a n gizilin t e k r a r ı n ı istemesi

b ö y l e c e o n u n " t e l e p a t i k o l a r a k " b e n i m i ç sesimi d i n l e m e s i n i s a ğ l a m a k ? 7 4 B ö y l e c e

gefeictiği a n l a m ı n a gelir.

Orwellci "düşünce denetimi" çok daha birebir anlam kazanacak,

insanın H o l o k o s t ' u n gerçekliği

a r a c ı l ı ğ ı y l a k a y b o l a n gizilin, e d i m s e l l e ş t i r i l -

F a k a t , a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü y l e ilgili b i r s o r u n d a h a var. Y a ş a m l a r ı m ı z ı n dijital gerçeklik

görselleştirilmesi, kimliğimizin d o n a n ı m d a n yazılıma kayması, sonlu ölümlülerden,

a r a s ı n d a k i o m i n i m a l bağ, H a w k i n g ' i n felçli b e d e n i n d e k ı p ı r d a t a b i l d i ğ i o t e k p a r ç a -

k e s i n l i k l e ısrar e d e b i l e n , bir m a d d i d e s t e k t e n d i ğ e r i n e g ö ç e d e n , " ö l m e y e n " s a n ı l

a r t ı k zorunlu o l m a y a c a k : z i h n i m l e , d o ğ r u d a n n e s n e l e r i h a r e k e t e t t i r e b i l i r i m ; y a n i ,

mevcudiyetlere değişmemiz -kısacası: insandan post-insana geçişimiz- Nietzscheci

u z a k t a n k o n t r o l m a k i n e s i o l a r a k h i z m e t e d e c e k o l a n şey b e y n i n t a k e n d i s i . A l m a n

terimlerle ne a n l a m a g e l e c e k ? Bu post-insanlık edebi dönüşün bir versiyonu mu?

Stephen

Havvking'in

ünlü

küçük

parmağı

bile

-onun

zihniyle

dış

Dijital post-insan özne N i e t z s c h e c i "üstinsan"ın bir versiyonu mu (bir tarihsel gerçek-

T E H L İ K E Mİ? N E T E H L İ K E S İ ?

[eştirmesi m i ) ? Y o k s a p o s t - i n s a n l ı ğ ı n b u d i j i t a l v e r s i y o n u N i e t z s c h e ' n i n S o n İ n s a n ı l r ı l i ğ i ş e y i n b i r v e r s i y o n u m u ? P e k i , y a eğer, b i r b a k ı m a , ikisi a r a s ı n d a k i ayrımsızlık

Günümüzde,

n o k t a s ı v e , b u h a l i y l e , N i e t z s c h e ' n i n d ü ş ü n c e s i n i n s ı n ı r l ı l ı ğ ı n ı n b i r sinyaliyse? B a ş k a

olasılığıyla

deyişle, e b e d i d ö n ü ş i n s a n s o n l u l u ğ u n d a k ö k s a l m ı ş m ı ( ç ü n k ü s a n a l l ı k l a e d i m s e l l i k

H e i d e g g e r ' i n e l e aldığı o " t e h l i k e " fikri h e r y e r d e g e ç e r l i para b i r i m i h a l i n e g e l m i ş t i r .

arasındaki

yarık

sadece

sonluluk

ufkunda

ısrar

ediyor),

yoksa

bizim

sonluluktan

a y r ı l m a m ı ş o l m a m ı z a m ı k a r ş ı l ı k geliyor? Günümüzün

öznelliği

köksüz,

insanın yüklü

fiziksel

olan

ve

ruhsal

günümüzde,

özelliklerinin

modern

biyogenetik

teknolojiye

yönlendirmesi

kaydedilmiş

olan

ve

H e i d e g g e r asıl t e h l i k e n i n , i n s a n l ı ğ ı n fiziksel ö z y ı k ı m t e h d i d i , bir ş e y l e r i n b i y o g e n e t i k m ü d a h a l e l e r l e k o r k u n ç d e r e c e d e y a n l ı ş g i t m e s i t e h d i d i o l m a d ı ğ ı n ı , t a m o l a r a k , hiçbir

göçmen,

göçebe,

melez

ve

benzeri

olarak

şeyin

yanlış gitmeyecek olması,

genetik

yönlendirmelerin

düzgün

bir şekilde

işleyecek

k u t l a n ı r k e n , d i j i t a l l e ş m e b u g ö ç m e n l i ğ i n asıl ufkunu, d o n a n ı m d a n yazılıma y ö n e l i k

o l m a s ı o l d u ğ u n u vurgular - b u n o k t a d a , bir b a k ı m a , daire k a p a n a c a k t ı r v e i n s a n -

v a h i m k a y m a n ı n ufkunu s a ğ l a m ı y o r m u : bir zihni s a b i t m a d d i c i s i m l e n i ş i n e ( t e k b i r

olmayı

b i r e y i n b e y n i n e ) b a ğ l a y a n bağı k o p a r a n v e bir z i h n i n b ü t ü n i ç e r i ğ i n i b i r bilgisayara,

(Gefohnr)

z i h n i n b e l i r s i z c e bir m a d d i c i s i m l e n m e d e n d i ğ e r i n e g ö ç e b i l e c e k v e b ö y l e c e bir t ü r

b i l i m i n n e s n e l e r i n d e n b i r i n e i n d i r g e n m e s i y l e b i r l i k t e ) " y u t m a s ı " t e h l i k e s i değil m i ?

ölmezlik

indirmek?

B u r a d a y i n e o l a n a k s ı z d a n k o r k m a formülüyle k a r ş ı l a ş m ı y o r muyuz: k o r k t u ğ u m u z şey

Metempsychosis, yani r u h g ö ç ü , b ö y l e c e t e k n o l o j i n i n b i r s o r u n u h a l i n e gelir. B u r a d a k i

o l a m a y a c a k şeyin ( ç ü n k ü o n t o l o j i k b o y u t o n t i ğ e i n d i r g e n e m e z d i r ) y i n e d e o l m a s ı d ı r .

elde

edebilecek

bir

yazılıma

dönme

olasılığıyla

birlikte

niteleyen

özgül

açıklık

ortadan

kaldırılacaktır.

Yani:

t a m da o n t i k i n o n t o l o j i k o l a n ı ( i n s a n ı n , varlığın

Heideggerci

Da'sının

tehlike

[burada'sının]

d ü ş ü n c e "bizler i n s a n g e ç m i ş i m i z d e n tıpkı biz i n s a n l a r ı n d a h a aşağı h a y v a n l a r d a n farklı

. . . v e aynı n o k t a daha genel terimlerle Fukuyama ve Habermas'tan M c K i b b e n ' e dek

o l m a s ı gibi radikal bir b i ç i m d e farklı o l a n bir d ü z e n e giriyoruz"dur: 7 9 k e n d i n i bir bilgisa­

(gizil o l a r a k i n s a n t ü r ü n ü k e n d i s i n i y e n i d e n t a s a r l a y a b i l i r v e t a n ı m l a y a b i l i r k ı l m ı ş

yara y ü k l e y e r e k , " n e i s t e r s e n o olursun. B ü y ü k ya da k ü ç ü k o l a b i l i r s i n ; h a v a d a n h a f i f

olan)

o l a b i l i r s i n , d u v a r l a r d a n g e ç e b i l i r s i n . " 3 0 E s k i güzel F r e u d c u t e r i m l e r l e , b ö y l e c e g e r ç e k ­

olanlarca

liği ( o n a a i t d e n e y i m i m i z i ) t a n ı m l a y a n m i n i m u m d i r e n i ş t e n kurtuluruz v e i ç i n d e haz

k i t a b ı n ı n b a ş l ı ğ ı n d a yer a l ı y o r : " Yeter."

i l k e s i n i n dizginsizce h ü k ü m sürdüğü, g e r ç e k l i k gireriz

-

ya

da,

David

Pearce'in

The

i l k e s i n e h i ç b i r bağı

Hedonistic

Imperative

olmadığı alana

[Hazcı

Koşul\

başlıklı

en son dile

tekno-bilimsel gelişmelerin getirilmiştir

-duyduğumuz

insan-olmamızı çağrı

en

iyi

etkileyeceğinden

şekliyle

Bili

kaygılı

McKibben'ın

İ n s a n l ı ğ ı n k o l e k t i f b i r ö z n e o l a r a k bir sınır k o y m a s ı v e b u y ö n d e k i d a h a fazla "iler­ l e m e y i " özgürce reddetmesi gerekiyor. M c K i b b e n bu sınırı ampirik olarak belirlemeye

k i t a b ı y l a ç o k y e r i n d e bir ş e k i l d e b e l i r t t i ğ i gibi: " n a n o - t e k n o l o j i v e g e n e t i k m ü h e n d i s ­

çalışıyor: somatik g e n e t i k tedavi yeter n o k t a s ı n ı n hâlâ bu yanında, o n u bildiğimiz

l i ğ i yaşayan d ü n y a d a n y ı k ı c ı d e n e y i m i k a l d ı r a c a k . B u n d a n s o n r a k i b i n yıl k a d a r b i r

d ü n y a y ı t e r k e t m e d e n uygulayabiliriz, ç ü n k ü b a s i t ç e eski " d o ğ a l " y o l d a n b i ç i m l e n m i ş

a m a n b o y u n c a , acı ç e k m e n i n biyolojik altkatmanları tümüyle silinmiş olacak," ç ü n k ü " g e z e g e n d e k i duygusal h e r o r g a n i z m a i ç i n m u r l u l u ğ u n n ö r o - k i m y a s a l hassas m ü h e n d i s ­ liğini" yapmayı başaracağız.

al

( B u alıntının Budist tonlarına dikkat e d i n ! ) Ve elbette,

i n s a n - o l m a n ı n bir t a n ı m ı d a b o k t a n k u r t u l m a n ı n b i r sorun o l m a s ı o l d u ğ u i ç i n , b u y e n i p o s t - i n s a n l ı ğ ı n bir p a r ç a s ı da o pislik ve b o k u n k a y b o l m a s ı n ı g e t i r e c e k :

bir b e d e n e

müdahale

ediyoruz;

t o h u m düzeyindeki

a n l a m ı n ötesindeki dünyada kalıyor.

84

yönlendirmelerse

diğer y a n d a ,

B i r e y l e r i n fiziksel v e b e d e n s e l ö z e l l i k l e r i n i d a h a

o l u ş m a m ı ş k e n b i l e y ö n l e n d i r d i ğ i m i z z a m a n , e h l i y e t l i p l a n l a m a n ı n e ş i ğ i n i g e ç e r , birey­ leri

ürünlere

dönüştürür,

onların

kendilerini,

isteklerine

odaklanma

çabasıyla

e ğ i t m e s i / b i ç i m l e n d i r m e s i g e r e k e n sorumlu failler o l a r a k d e n e y i m l e m e s i n i n , b ö y l e c e b a ş a r ı n ı n t a t m i n i n e u l a ş m a l a r ı n ı n ö n ü n e g e ç e r i z - b u tür b i r e y l e r a r t ı k k e n d i l e r i n i

bir süperinsan bir insandan d a h a temiz olmalı. G e l e c e k t e , tesisatımız (yeni doğanların olduğu gibi çözülüp gitmiş o l a n l a r ı n tesisatı da) d a h a hijyenik ve düzgün bir şekilde ola­ c a k . İsteyenler sıfır-kalıntı yiyecekler yiyecek, gözenekler aracılığıyla fazla su buhar olup uçacak.

B u n u n dışında, değiştirilmiş organlar arasıra küçük, kuru sağlam kalıntılar

bırakabilir." 2

m i d i r ? " B i r y a b a n c ı , y a r a t ı k bizim nefes a l m a , y u t m a , t a t m a , ç i ğ n e m e , ısırma v e gerekdövüşme,

B u a k ı l y ü r ü t m e iki k a t yetersizdir. B i r i n c i s i , H e i d e g g e r ' i n d e s ö y l e y e c e ğ i gibi, insanların insan-olmasının h a y a t t a kalması insanlar tarafından verilen o n t i k bir karara bağlı o l a m a z . İzin v e r i l e b i l i r o l a n ı n s ı n ı r ı n ı b u ş e k i l d e t a n ı m l a m a y a ç a l ı ş s a k b i l e , asıl felaket zaten

A r d ı n d a n , d e l i k l e r i m i z i n şaşkın işleyişi gelir: ç o k a m a ç l ı ağız " t u h a f v e i l k e l " değil ı iğinde

s o r u m l u failler o l a r a k g ö r m e z l e r . . . .

iğneye

iplik

geçirmeye

yarayan,

bağırmaya,

ıslık

çalmaya,

ders

vermeye ve sırıtmaya yarayan bir organımız olmasını çok dikkat ç e k i c i bulacaktır"8' ö p ü ş m e k , y a l a m a k v e e m m e k d e c a b a s ı . B u r a d a asıl h e d e f bizzat p e n i s değil m i , u t a n ç v e r i c i bir ş e k i l d e e n y ü k s e k l e ( d ö l l e m e ) e n düşüğü ( i ş e m e ) b i r l e ş t i r e n o p e n i s ?

gerçekleşmiştir,

biz

zaten

kendimizi

ilke

olarak

yönlendirilebilir

olarak

d e n e y i m l e r i z , s a d e c e ö z g ü r c e b u gizilin t a m y a y ı l m a s ı n ı reddederiz. A m a ö n e m l i n o k t a , biyogenetik planlamayla birlikte sadece anlam evrenimizin kaybolmayacak olmasıdır - a n l a m ı n k a l a c a ğ ı n ı i m a e t t i k l e r i i ç i n y a n l ı ş o l a n şey s a d e c e d i j i t a l c e n n e t i n Ü t o p yacı

betimlemeleri

değil;

teknolojik

kendi

kendini

yönlendirmenin

"anlamsız"

e v r e n i n i n karşıt, olumsuz b e t i m l e m e l e r i d e b i r p e r s p e k t i f h a t a s ı n ı n k u r b a n ı o l m u ş t u r , o n l a r d a g e l e c e ğ i , yetersiz m e v c u t s t a n d a r t l a r a g ö r e ö l ç e r l e r . Y a n i : t e k n o l o j i k k e n d i n i y ö n l e n d i r m e n i n geleceği, eğer sadece anlamlı bir e v r e n i n ne olduğuna ilişkin gelenek­ sel fikirle ( y a da, d a h a ç o k , o n u n ufku i ç i n d e ) ö l ç ü l ü r s e " a n l a m d a n y o k s u n " görünür.

kim

bir şekilde temporal loblardaki a n o r m a l elektriksel etkinlik patlamalarına ("temporal-

b i l e b i l i r ? Y a e ğ e r h e r h a n g i bir t e k i l v e b a s i t y a n ı t y o k s a , y a e ğ e r ç a ğ d a ş e ğ i l i m l e r (diji-

l o b s a r a s ı " ) k a r ş ı l ı k g e l i r l e r . B u r a d a karşı sav şudur: kuşkusuz, d e n e y i m l e d i ğ i m i z h e r şey

\\\ı

"post-insan"

evrenin "kendinde"

olmak

için kendine

ne

sergileyeceğini

l a l l e ş m e , b i y o g e n e t i k k e n d i n i y ö n l e n d i r m e ) k e n d i l e r i n i olası s i m g e s e l l e ş t i r m e n i n b i r

aynı z a m a n d a n ö r o l o j i k b i r e t k i n l i k o l a r a k var o l s a da, b u h i ç b i r ş e k i l d e n e d e n s e l l i k

ç o k l u ğ u n a a ç ı y o r s a ? Y a eğer, h e m Ü t o p y a - d o n a n ı m d a n , farklı c i s i m l e n m e l e r a r a s ı n d a

sorununu çözmez. B i r e l m a yediğimiz zaman, aynı z a m a n d a bir n ö r o n etkinliği olarak

özgürce yüzen b i r ö z n e l l i ğ i n y a z ı l ı m ı n a g e ç i ş i n s a p k ı n d ü ş ü - s a d e c e a y n ı i d e o l o j i k fan-

o n u n iyi l e z z e t i n d e n g e l e n t a t m i n i d e d e n e y i m l e r i z , a m a b u h i ç b i r ş e k i l d e e l m a n ı n

l a z i n i n o l u m l u s u v e olumsuzuysa? Y a e ğ e r b u t e k n o l o j i k g e l e c e k b i z i m s o n l u l u ğ u m u z u

g e r ç e k t e n orada olması, bizim etkinliğimize n e d e n olması olgusunu etkilemez. A y n ı

e n r a d i k a l b o y u t u y l a t a m o l a r a k k a r ş ı l a y a n şeyse?

ş e k i l d e , b i z i m b e y i n t e s i s a t ı m ı z ı n m ı T a n r ı ' y ı ( o n a i l i ş k i n d e n e y i m i m i z i ) yarattığı, h e m de harflerin

yoksa T a n r ı ' n ı n m ı b i z i m b e y i n tesisatımızı yarattığı d a t ü m ü y l e k a r a r l a ş t ı r ı l m a d a n

kağıda ç a r p m a s e s i n i yapay o l a r a k t a k l i t e d e n dizüstü bilgisayarlar alabilirsiniz - s o n

kalır. . . . F a k a t , n e d e n s e l l i ğ i n s o r u n u k o l a y c a ç ö z ü l m ü ş değil m i ? E ğ e r biz ( d e n e y y a p a n

zamanlardaki

d o k t o r ) d o ğ r u d a n b e y n i n uygun k ı s ı m l a r ı n a m ü d a h a l e e d e r , k o n u e d i l e n b e y i n e t k i n ­

G ü n ü m ü z d e , h e m e s k i bir d a k t i l o n u n p a r m a k l a r a d i r e n c i n i , sözde-somutluluk

ihtiyacına

ilişkin

daha

iyi

bir

örnek

olabilir

mi?

G ü n ü m ü z d e , s a d e c e t o p l u m s a l ilişkiler değil t e k n o l o j i d e g i t g i d e saydam o l m a k t a n

l i ğ i n e n e d e n olursa, v e e ğ e r b i z i m b u e t k i n l i ğ i m i z sırasında, ö z n e " t a n r ı s a l b o y u t u

ç i k ı y o r k e n (bir masaüstü bilgisayarın içinde n e l e r olup bittiğini k i m görselleştirebilir?),

d e n e y i m l e r s e , " b u n i h a i b i r y a n ı t sağlamaz m ı ?

bireylerin karmaşık ortamlarıyla anlamlı yaşam-dünyaları olarak bağlantı kurmalarını

B u n u n a r d ı n d a n g e l e n soru şudur: b ü t ü n b u n l a r ı n f a r k ı n d a o l a n ö z n e d i n s e l d e n e ­

s a ğ l a m a k i ç i n yapay b i r s o m u t l u ğ u y e n i d e n y a r a t m a y a i h t i y a ç vardır. B i l g i s a y a r prog­

yimini

r a m c ı l ı ğ ı n d a , b u a d ı m ı A p p l e a t t ı : i k o n l a r ı n sözde-somutluğu. G u y D e b o r d ' u n " g ö s t e r i

d e n e y i m l e m e y e d e v a m e d e c e k m i d i r ? B u r a d a k i aşırı ç ö z ü m , bizi sürekli g ö z l e y e n v e

nasıl

öznelleştirecektirt

Onu

terimin

makul

esrik

anlamıyla

"dinsel"

olarak

t o p l u m u " y l a ilgili eski f o r m ü l ü b ö y l e c e y e n i b i r a n l a m k a z a n ı y o r : i m g e l e r yeni yapay

i n a n a n l a r ı a r a s ı n d a o t a n t i k d i n s e l d e n e y i m l e r i n yetersizliğini g ö r e n T a n r ı ' n ı n , b u tür

evreni b i z i m eski

d e n e y i m l e r y a r a t a b i l e n i l a ç l a r ı n k e ş f e d i l m e s i n i s a ğ l a m ı ş o l d u ğ u n u ö n e süren A B D ' l i

yaşam-dünya

ç e v r e m i z d e n a y ı r a n yarığı d o l d u r m a k üzere o r t a y a

bir d i n i m e z h e b i n getirdiği ç ö z ü m d ü r . . . . D a h a ileri d e n e y l e r , b i r e y l e r i n k e n d i n ö r o n

çıkıyor: yani, bu yeni evreni " e v c i l l e ş t i r m e k " için. Y i r m i n c i yüzyıl b o y u n c a , s i n e m a s a n a t ı - o n u n a m b l e m a t i k s a n a t ı - k a y d e d e n

haz m e r k e z l e r i n i d o ğ r u d a n u y a r a b i l d i k l e r i z a m a n , aşırı hazza y ö n e l i k k ö r b i r z o r l a m a l ı

kameranın mekanik edilgenliğiyle kaydedilen s a h n e n i n sahnelenmesi ve o n u n daha

dürtüye kapılmadıklarını, ken d i leri n e sadece bunu (gündelik eylemlerinden dolayı)

sonraki kesim, m o n t a j sürecindeki ( y e n i d e n ) birleştirilmesi aracılığıyla y ö n e t m e n i n

" h a k e t t i k l e r i n e " i n a n d ı k l a r ı z a m a n haz s u n d u k l a r ı n ı g ö s t e r m i ş t i r - fakat, b i r ç o ğ u m u z

iradesinin

d a " n o r m a l " bir y o l l a s u n u l a n h a z l a r k o n u s u n d a aynı şeyi y a p m ı y o r muyuz? B ü t ü n b u n ­

etkin

dayatılması

arasındaki

indirgenemez

gerilimin

alanı

olarak

t a n ı m l a n d ı : s a h n e n e k a d a r y ö n l e n d i r i l m i ş olursa o l s u n , h e p b i r i n d i r g e n e m e z e d i l g e n ­

lar, d o ğ r u d a n ü r e t i l e n hazları d e n e y i m l e y e n i n s a n l a r ı n s i m g e s e l e v r e n d e b i r k ı r ı l m a

lik, " g e r ç e k t e n o l m a s ı g e r e k l i y d i " öğesi k a l d ı . ( B u yüzden, R a n c i e r e ' n i n h a k l ı o l a r a k

y a ş a m a d ı k l a r ı n ı , b u haz d e n e y i m l e r i n i o n u n l a düzgün bir ş e k i l d e b ü t ü n l e ş t i r d i k l e r i n i ,

gözlediği gibi, " b e l g e s e l f i l m " d e d i ğ i m i z şey a n l a t ı s a l f i l m d e n d a h a az kurgusal değildir

h a t t a kutsal a n l a m d e n e y i m l e r i n i z e n g i n l e ş t i r m e k i ç i n o n l a r a g ü v e n d i k l e r i n i göster­

b e l k i d a h a d a fazla ö y l e d i r . ) B u g e r i l i m y a k ı n b i r t a r i h t e d i j i t a l l e ş t i r m e n i n gelişiyle

m e k t e d i r . F a k a t , y i n e soru şudur: b u tür b ü t ü n l e ş m e l e r n e gibi i n k a r l a r i ç e r i r ; e l i m d e

radikal b i r k a y m a d a n

geçmiş görünüyor: örneğin,

G/adyaröVde

[The Gladiator], are­

n a d a k i ç a r p ı ş m a l a r ı g ö z l e y e n h a l k , d i j i t a l o l a r a k yaratıldı ve e k l e n d i , ya da, s o n Yıldız Savaşları b ö l ü m l e r i v e b a ş k a b i l i m - k u r g u f i l m l e r i n d e b ü t ü n k a r a k t e r l e r s a d e c e d i j i t a l

t u t t u ğ u m sanayi ü r e t i m i h a p ı n b e n i T a n r ı ' y l a t e m a s a s o k t u ğ u n a g e r ç e k t e n i n a n a b i l i r miyim? B i l i n ç , " g e r ç e k " b e y i n s ü r e ç l e r i n i n t e r s i n e " f e n o m e n a l " d i r , a m a asıl ( H e g e l c i )

(gerçekçi)

s o r u n d a burada yatar: s o r u n g e r ç e k l i k t e n f e n o m e n a l d e n e y i m i n n a s ı l e l d e e d i l e c e ğ i

olasılığını anmıyoruz bile, yakında M a r i l y n M o n r o e ya da H u m p r e y Bogart'a ait yeni

değil, f e n o m e n a l d e n e y i m i n "kör"/sözsüz g e r ç e k l i ğ i n o r t a s ı n d a n a s ı l v e n e d e n o r t a y a

filmler izlediğimizde b i r ş e y l e r r a d i k a l bir ş e k i l d e d e ğ i ş e c e k . S i n e m a m a d d e s i e d i l g e n ­

çıktığı/patladığıdır.

liğini, G e r ç e ğ e a i t m i n i m u m u n u k a y b e d i y o r v e i ç i n d e y a r a t ı c ı y e t e n e ğ i m i z e özgür b i r

iletişim kurdukları zaman ne olur? Bu iletişimi k e n d i m i z e nasıl temsil edeceğiz? İki

a l a n v e r i l e n , s a f bir e s n e k l i ğ e s a h i p b i r d o l a y ı m a dönüşüyor. 1 "

b o r s a simsarı b i l g i s a y a r l a r ı n ı n b i r a n l a ş m a y ı s o n u c a e r d i r m e s i n e izin v e r d i k l e r i z a m a n ,

yaratımlar oldu

- ölmüş

yıldızları

dijital

olarak

yaşama

döndürmenin

" N ö r o t e o l o g l a r " y o ğ u n d i n s e l d e n e y i m l e r e eşlik e d e n b e y i n s ü r e ç l e r i n i saptayabilir: Sözgelimi,

bir

sınırlarından saman

ve

özne serbest

bedenin

kendisini kalmış

zamansız

bir

uzamdaki

parçası

yönüyle

ve

sonsuz,

olarak ilgili

kozmik

Hepsinin,

deneyimlediğinde,

bilgiyi

işleyen kısmı

Benliğinin

B u yarığa, v e " f e n o m e n a l " düzeye, b i l g i s a y a r l a r k e n d i a r a l a r ı n d a

m a k i n e l e r , e l b e t t e , stricto sensu i l e t i ş i m kurmaz, s a d e c e h e r iki aşırı u ç t a a n l a m e l d e eden

sinyal

alışverişi

yaparlar

-

bilgisayarlar

etkileştiği

zaman

bir

"arayüz"

yoktur.

beyninin

uzam,

İ l e t i ş i m b u yüzden s a f v a r s a y ı m a i n d i r g e n e c e k t i r - v e b u n u kabul e t m e k sezgisel o l a r a k

"kararır";

yoğun

güçtür.

TTıe Matrix Revolutions'm

son

sahnesini

ele

alalım,

orada

anlaşmayı

yapan

girdileri e n g e l l e m e d e , b e y n i n ,

ç i f t i n , ( d i ş i l ) K a h i n v e ( e r i l ) M i m a r ı n b u l u ş m a s ı M a t r i x ' i n s a n a l g e r ç e k l i ğ i i ç i n d e ger­

benliği h e r k e s l e v e h e r şeyle sonsuz v e y a k ı n b i r ş e k i l d e iç i ç e ö r ü l m ü ş o l a r a k

ç e k l e ş i r - n e d e n ? İkisi d e s a d e c e bilgisayar p r o g r a m ı d ı r v e s a n a l arayüz o r a d a s a d e c e

a l g ı l a m a k t a n b a ş k a s e ç e n e ğ i y o k t u r . A y n ı şey görüler, s a n r ı l a r i ç i n d e g e ç e r l i d i r : a ç ı k

insan bakışı i ç i n vardır - bilgisayarların kendileri sanal i m g e l e m i n ekranı aracılığıyla

d ü ş ü n s e l y o ğ u n l a ş m a s ı r a s ı n d a o r t a y a ç ı k a n duyusal

197

İletişim kurmaz, d o ğ r u d a n d i j i t a l b i t l e r i n a l ı ş v e r i ş i n i yaparlar. . . . Ö y l e y s e , b u s a h n e

için

hangi bakış için sahnelenmektedir?

düşünceyi

İ l e t i ş i m t e k n o l o j i s i n i n g e l i ş i m i n d e , b a ş t a bir a r a ç o l a r a k h i z m e t e t m e s i d ü ş ü n ü l e n şey

birdenbire "şeyin k e n d i s i n e " dönüşür.

Bilgisayarlar ö n c e masaüstü yayımcılıkta

evrilmiş

olan

organları

onaylayatak anar.

yeniden

kullanarak

işlediği

" K a t ı " Darwinciler bu

yolundaki

yüzden e v r i m c i

Nietzscheci adaptasyonun

o l u m s a l ş a n s a bağlı bir ş e k i l d e , a m a ç s ı z c a o r t a y a ç ı k a n ç o k l u ç e ş i t l e m e l e r i n a s ı l kul­ landığının ( o n l a r arasından s e ç i m yaptığının) t a m olarak farkındadır. F a k a t " k a t ı "

J a b a e t k i n b a s k ı i ç i n b i r a r a ç o l a r a k k u l l a n ı l ı y o r d u - y a n i , " g e r ç e k ş e y " h â l â basılı s o n

D a r w i n c i l e r i S t e p h e n J a y G o u l d gibi t a m d i y a l e k t i k ç i l e r d e n a y ı r a n iki fark vardır.

Üründü; s o n r a i n s a n l a r bilgisayardaki s a n a l m e t n i , z a t e n d a h a s o n r a k a ğ ı d ı n ü z e r i n e

B i r i n c i s i , t a m d i y a l e k t i k y a k l a ş ı m yapısaldır. Y e n i bir ö ğ e o l a r a k değil, b i r yapı o l a r a k

basılabilecek ya da basılmayabilecek olan "şeyin kendisi" olarak kavramaya başladılar.

o r t a y a ç ı k a r . Ş a n s a bağlı bir ş e k i l d e , b i r d e n b i r e , y e n i b i r D ü z e n , y e n i uyum, K a o s u n

Ve

ya

aynı

şey

"düşünen"

bilgisayarlar

için

de

geçerliyse?

İnsan

düşünmesini

i ç i n d e n ç ı k a r . U z u n b i r g e b e l i k d ö n e m i n i (geriye y ö n e l i k o l a r a k ) s a ğ l a y a b i l s e k de, t e k

k o l a y l a ş t ı r m a n ı n bir a r a c ı o l a r a k inşa e d i l d i l e r , a m a belli b i r n o k t a d a , " ş e y i n k e n d i s i ­

bir s o n ö ğ e K a o s d a n y e n i D ü z e n e hızlı kaymayı t e t i k l e r - " k a t ı " D a r w i n c i l e r b u tür

n i " y a p a c a k l a r m ı , v e o n l a r ı k u l l a n a n i n s a n l a r t ı p k ı d i j i t a l ç a ğ d a k i b i r b a s ı h k i t a p gibi,

yapısal b i r " b ü t ü n s e l l i k " t e r i m l e r i y l e k o n u ş m a z . İ k i n c i fark: b u y e n i D ü z e n " a d a p t a s y o n "

estetik bit eke indirgenmiş mi olacaklar?

terimleriyle

B i l i ş s e l c i l i ğ i n getirdiği r a d i k a l k e n d i n i n e s n e l l e ş t i r m e g e l e c e ğ i n i n kaygı y a r a t m a ­

değerlendirilemez

-

burada

tek

kayıp

tek-anlamlı

bir

ad quem

[neye]

değildir ( n e y e a d a p t a s y o n ? ) , i n s a n ayrıca o n u n t e k - a n l a m l ı bir failini d e varsayamaz

ması i m k a n s ı z - n e d e n ? B u r a d a F r e u d ' u n kaygı ü z e r i n e iki t e m e l tezini t e r s i n e ç e v i r e n

( n e y i n a d a p t a s y o n u ? ) . B u r a d a bir kısır d ö n g ü k a ç ı n ı l m a z d ı r : bir o r g a n i z m a n ı n ortaya

L a c a n ' a bağlı k a l m a l ı y ı z : ( 1 ) b e l i r l i n e s n e y a d a d u r u m l a r a o d a k l a n a n k o r k u n u n ter­

ç ı k ı ş ı n ı b i r a d a p t a s y o n s t r a t e j i s i n i n t e r i m l e r i y l e a ç ı k l a y a n l a y ı z . Eğer bir o r g a n i z m a hay­

s i n e , k a y g ı n ı n b i r n e s n e s i y o k t u r ; ( 2 ) kaygıya bir k a y ı p ( k a s t r a s y o n , v a z g e ç i r m e ) t e h d i ­

atta k a l m a k i ç i n u y a r l a n a c a k s a , d a h a e n b a ş t a n o r a d a o l m a l ı d ı r . B i r o r g a n i z m a h a y a t t a

d i n i n d e n e y i m i yol a ç a r . L a c a n b u iki tezi t e r s i n e ç e v i r i r (ya da, F r e u d ' u n b i l m e d e n

k a l m a k üzere evrilir, a m a h a y a t t a k a l m a k üzere o r t a y a ç ı k a m a z : b e n i m k e n d i m i uyarla­

böyle

m a k üzere yaşadığımı s ö y l e m e k anlamsızdır. K ı s a c a s ı , yeni o r t a y a ç ı k a n bir D ü z e n ö t e k ­

yapmış

olduğunu

ispatlamaya

çalışır):

nesnesini

bulanıklaştıran

korkudur,

k a y g ı n m s a k e s i n b i r n e s n e s i v a r d ı r - objet petit a; kaygı bu n e s n e k a y b o l d u ğ u z a m a n

isine bağlı o l a r a k c i v a r ı n ı " y a r a t ı r " ( " k o y u t l a r " ) , k e n d i k e n d i s i y l e ilişki kurar:

değil, biz o n a ç o k y a k l a ş t ı ğ ı m ı z z a m a n o r t a y a ç ı k a r . A y n ı şey kaygı v e ( ö z g ü r ) e y l e m a r a s ı n d a k i ilişki i ç i n d e g e ç e r l i d i r . İlk b a k ı ş t a , kaygı bizler t ü m ü y l e b e l i r l e n m i ş , n e s -

Olduğu yerden ve andan bağımsız olarak, bilincin evrimi aşamalı bir süreç değildi. Razı

n e l l e ş t i r i l m i ş , h i ç b i r özgürlüğün o l m a d ı ğ ı n ı v a r s a y m a y a , bizim s a d e c e n ö r o n k u k l a l a r ı ,

filozoflar, doğadaki büyük süreksizlikleri kabul etmeyi reddederek, b i l i n c i n ağır ağır ve

k e n d i n i k a n d ı r a n z o m b i l e r olduğumuzu s a n m a y a z o r l a n d ı ğ ı m ı z z a m a n o r t a y a ç ı k a r .

derece derece, "daha az" bilinçli hayvanlardan öteki " d a h a " bilinçli olanlara doğru ortaya

( K a n t ' t a d a a y n ı d ı r : bize a i t bir e y l e m i n p a t o l o j i k bir n e d e n i n i s a p t a y a b i l d i ğ i m i z

çıktığını ö n e sürdü. . . . Aslında bilinç, tepki döngülerinin etkinliği yankılanan etkinlik

a m a n , b u ister i s t e m e z özgürlüğün k a y g ı s ı n d a n bir kurtuluş o l u r ; y a da, K i e r k e g a a r d ' ı n

düzeyine erişmedikçe ve erişmeden ö n c e ortaya çıkamazdı, ve geribesleme döngülerinin

s ö y l e y e c e ğ i gibi, asıl d e h ş e t b i z i m ölümsüz olduğumuzu, d a h a y ü k s e k b i r Ö d e v v e

bir özelliği de "ya hepsi ya da h i ç " t i r : ya yankılanan etkinlik ö n e m l i bir yaşam süresiyle

s o r u m l u l u ğ a s a h i p olduğumuzu k e ş f e t m e k t i r - s a d e c e doğal b i r m e k a n i z m a o l m a k ç o k

desteklenir ya da doğumdayken ölür.

d a h a k o l a y d ı r . . . . ) B u n a bağlı o l a r a k , b i l i ş s e l c i k e n d i n i n e s n e l l e ş t i r m e kaygı y a r a t ı r

ulaşılmıştı, tıpkı bizim uyumaktan uyanık olmaya geçerken geçtiğimiz eşik gibi. 8 8

ç ü n k ü - ö z g ü r l e ş e n i ç e r i ğ i n i n t e r i m l e r i y l e , bizi

...

bilincin birdenbire ortaya çıktığı bir eşiğe

" n e s n e l l e ş t i r d i ğ i " h a l d e - özgürleştir­

m e n i n ö r t ü k k o n u m u n u n t e r i m l e r i y l e t a m tersi e t k i y e s a h i p t i r : bizi özgürlüğümüzün

Ö y l e y s e , Y e n i n e d e n o r t a y a ç ı k a r ? S o n a ş a m a d a , s a d e c e iki tutarlı a ç ı k l a m a var: y a

u ç u r u m u y l a yüzleştirir v e aynı z a m a n d a , b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n ı n r a d i k a l olasılığıyla:

( a ç ı k ya da gizli) b i r t e l e o l o j i , ya da V a l e r a ' n ı n "dişil o n t o l o j i " dediği şey:

B i l i n ç beynimizin bir ürünüdür, o da evrimin bir ürünüdür. A m a insan b e y n i n i n özellik­

Ç ü n k ü , bütün bu olasılıklar arasında, ortaya ç ı k m a olasılığı vardı. Bu durumun bir etki­

leri ortaya çıkmıştır, bir dizi rastgele s a h i p l e n m e n i n sonucudur . . . a n c a k beyin biçim­

sidir. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Dünyada, "kibar e v r i m " ya da " s ü r ü k l e n m e " fikriyle

l e n d i k t e n sonra doğal seçilim tarafından özendirilmiş o l a b i l e c e k s a h i p l e n m e l e r i n . *

bağlantılı fazlasıyla şansa bağlı bir boyut vardır. . . . S a n k i dünyanın ontolojisi fazlasıyla dişildi, bir izin verme o n t o l o j i s i , bir olasılık ontolojisiydi. Olası olduğu sürece, olasıdır.

B u n u n a n l a m ı i n s a n b e y n i n i n g e l e c e k t e k i k u l l a n ı m l a r ı "göz ö n ü n d e t u t u l a r a k " (bazı özgül b i y o l o j i k i ş l e v l e r a ç ı s ı n d a n v a z g e ç i l m e z o l d u ğ u i ç i n ) g e l i ş m e d i ğ i d i r ; o a n i d e n ,

İdeal bir en iyide doğrulama aramaya ihtiyacım yok. B ü t ü n h e p s i n i n ortasında, yaşam 8

olasıyı dener, yaşam bir brikolaj. ''

^

i ç i n d e " n i t e l i k l e r i n y e n i b i r b i l e ş i m i n i n r a s t g e l e t ü m ü y l e ö n g ö r ü l m e m i ş b i r s o n u ç üretliği" bir sürecin içinde patlamıştır.87 Burada göründüğünden daha incelikli diyalektik bir akıl y ü r ü t m e i ş b a ş ı n d a d ı r . Y a n i : ilk b a k ı ş t a , " e k s - a p t a s y o n " fikriyle s t a n d a r t " k a t ı " I ) a r w i n c i fikir a r a s ı n d a b ü y ü k b i r fark y o k m u ş gibi görünür: D e n n e t t ' i n k e n d i s i de d o ğ a n ı n bir b r i k o l a j ustası o l a r a k , b a ş l a n g ı ç t a b a ş k a b i r i ş l e v e y ö n e l i k b e l l i b i r işlev

B u "dişil o n t o l o j i " fikri, belirsiz b i r m e t a f o r a y a s l a n m a k t a n uzak bir ş e k i l d e , L a c a n c ı H e p s i - d e ğ i l m a n t ı ğ ı n ı n k o o r d i n a t l a r ı n a kusursuz b i r ş e k i l d e uyuyor: z o r u n l u l u k " h e p s i d e ğ i l d i r , " y i n e d e o n d a n h i ç b i r şey k a ç m a z .

"ÖNVARSAYIMLARI

KOYUTLAMAK"

Ç i z g i film e v r e n i iki k a r ş ı t k u r a l a uyar, ikisi d e b i z i m s ı r a d a n g e r ç e k l i ğ i m i z i n m a n t ı ğ ı n ı ihlal e d e n kurala. Birincisi, bir kedi uçurumun üzerinde yürümektedir, ayaklarının a l t ı n d a b i r z e m i n y o k t u r , a m a s a d e c e , aşağı b a k ı p d a a y a k l a r ı n ı n a l t ı n d a s a ğ l a m bir zemin

olmadığını

fark

ettiği

zaman

düşer,

ikincisi,

bir

insan

çıkarlarına

uygun

d ü ş m e y e n bir e y l e m e t a n ı k olduğu zaman (birisi o n d a n çaldığı arabaya b i n i p gitmek­ tedir, v e b e n z e r i ) s a k i n s a k i n gülümser, h a t t a g e l i p g e ç e n l e r e e l sallar, a r a b a n ı n k e n d i ­ s i n e a i t o l d u ğ u n u ç o k g e ç fark e d e r - s a d e c e o n o k t a d a , g ü l ü m s e m e ş a ş k ı n l ı ğ a dönüşür. . . . B u iki b i r b i r i n e ters gag, ş a k a n ı n o r t a k yanı z a m a n s a l g e c i k m e d i r : b e d e n , s a d e c e , bir z e m i n d e n y o k s u n o l d u ğ u n u fark e t t i ğ i z a m a n düşer; k a r a k t e r o n a e t k i s i o l a n v e ö n ü n d e o l u p b i t e n süreci ç o k g e ç fark e d e r . . . . F a r k ı n d a l ı ğ ı n rolü, n a s ı l s a , t e r s i n e ç e v r i l m i ş t i r : ilk ö r n e k k u a n t u m fiziğindeki b i r d u r u m a b e n z e r , ç ü n k ü d i k k a t e t m e k , k a y d e t m e k , f a r k ı n d a o l m a k , o l a y ı n e d i m s e l l e ş m e k o ş u l u d u r - s a d e c e i n s a n d u r u m u n u n farkına vardığı z a m a n e d i m s e l olur; i k i n c i ö r n e k t e , f a r k ı n d a h k ç o k g e ç gelir, o l a y g e r ç e k l e ş t i k ­ t e n s o n r a - ö z n e n i n a r k a s ı n d a değil, g ö z ü n ü n ö n ü n d e - v e k o m i k e t k i ö z n e n i n ö n ü n d e DÖRDÜNCÜ

BÖLÜM

olup bitenleri ( b i r i n i n o n a ait arabayı k u l l a n d ı ğ ı n ı ) b u n u n n e a n l a m a geldiğinin, b u n u n o n a n a s ı l e t k i e t t i ğ i n i n , k e n d i s i n i n b u n a n a s ı l k a t ı l m ı ş o l d u ğ u n u n farkında

ÖZGÜRLÜK

DÖNGÜSÜ

o l m a d a n a ç ı k ç a g ö r d ü ğ ü n ü gördüğümüz z a m a n o l u r .

iki yordam gerçeküstü, hatta

b u d a l a c a g ö r ü n s e de, i k i s i n d e d e b i r g e r ç e k y a ş a m d u r u m u y a n k ı l a n ı r . P o l i t i k bir s i s t e m de, d e r i n b i r krize düştüğü z a m a n , sırf çoktan ölmüş olduğunu fark etmediği için

sürüklenmez mi - iktidarda o l a n l a r ı n

" k e n d i l e r i n e duydukları bittiğini

kabul

ettikleri

farkındalıkla edimsel

(genellikle

ifade e t t i ğ i m i z ş e k l i y l e )

i n a n c ı kaybettiği," k e n d i l e r i n e inanmayı bıraktığı, oyunun an

çok

önemlidir.

Ve

"oyunun

bittiğine"

yönelik

bu

i k t i d a r kaybı a r a s ı n d a h e p b i r z a m a n yarığı v a r d ı r - iktidarda

o l a n l a r o n a u m u t s u z c a t u t u n m a y ı sürdürebilir; ç a t ı ş m a l a r b i r sürü k a n v e c e s e t l e birlik­ t e , o y u n b i t m i ş b i l e o l s a d e v a m e d e b i l i r . B u i k t i d a r y a p ı s ı n ı n ç ö z ü l m e s i n i n p o l i t i k süre­ c i , aynı zamanda, i ç i n d e b i l i n c i n olayların edimselliğiyle eşgüdümlü o l m a k t a n çıktığı i k i n c i s ü r e c i n ö r n e ğ i n i o r t a y a k o y a r : i k t i d a r d a o l a n l a r v a k i t l e r i n i n d o l d u ğ u n u n , seyret­ t i k l e r i s ü r e c i n k e n d i c e n a z e l e r i o l d u ğ u n u n f a r k ı n d a değildir, o yüzden k e n d i s i n e ait a r a b a y a b i n i p g i d e n a d a m a e l s a l l a y a n o b u d a l a gibi g ü l ü m s e y e r e k e l sallarlar. . . . B u yüzden iki k a r ş ı t y o r d a m t e k bir s ü r e ç i ç i n d e b i r l e ş t i r i l e b i l i r : k a t a s t r o f i k bir X o r t a y a ç ı k a r , a m a e t k i l e n e n fail b u n u n f a r k ı n a v a r m a z v e y a ş a m ı n ı h e r z a m a n k i gibi sürdürür;

ancak

tiği/algıladığı

içinde

olduğu

halin

edimselleşmiş

z a m a n , b u o n u ağır bir ş e k i l d e sarsar. 1

katastrof Bu aynı

olduğunu

kaydet­

zamanda Benjamin

L i b e t ' i n ( a ş a ğ ı d a a y r ı n t ı s ı y l a e l e a l a c a ğ ı m ı z ) ü n l ü d e n e y i n i n b a ş l ı c a dersi d e ğ i l midir.''' B i l i n ç k e n d i i ç i n d e h e r h a n g i b i r tözsel r o l d e n y o k s u n d u r , s a d e c e o n d a n bağımsız olarak d e v a m e d e n bir s ü r e c i k a y d e d e r - y i n e d e b u k a y ı t , e ğ e r " n e s n e l " s ü r e ç k e n d i s i n i edimselleştirecekse, c a n alıcı önemdedir. Spielberg'in

Azınlık

Raporu'nurf

[Minority Report]

sonlarına

doğru,

tam

bir

etik

e y l e m gibi b i r şeyi s a h n e l e y e n b i r m o m e n t y e r alır. J o h n A n d e r t o n ( T o m C r u i s e ) s o n u n d a , a l t ı yıl ö n c e , o n u n k ü ç ü k o ğ l u n a t e c a v ü z e d i p o n u ö l d ü r m ü ş o l m a s ı g e r e k e n

a d a m l a karşılaşır;

4

t a m katili ö l d ü r e c e k k e n ( b u n u yapması, üç "önbilişçiler, prekogni-

t i f l e r " i n g ö r ü s ü n e g ö r e , ö n c e d e n b e l i r l e n m i ş , ö n b e l i r l e n m i ş t i r ) , durur, k a r a r ı n ı n uygu­ l a m a y a s o k u l m a s ı n ı e n g e l l e r , h a r e k e t i n i durdurur - b ö y l e c e L i b e t ' i n " H e g e l c i " a n l a y ı ­ şını, yani

t e m e l özgürlük

eylemi,

özgür i r a d e n i n s e r g i l e n m e s i n i n h a y ı r d e m e ,

bir

kararın yürütülmesini durdurma eylemi olduğu şeklindeki anlayışı onaylamış olmaz mı? E n t e m e l h a l i y l e , özgürlük i s t e d i ğ i n gibi y a p m a ( y a n i , dışsal o l a r a k d a y a t ı l a n s ı n ı r l a r o l m a k s ı z ı n e ğ i l i m l e r i n i i z l e m e ) özgürlüğü değildir, n e y a p m a k i s t e m i y o r s a n o n u yap­ m a k , b i r i t i l i m i n " k e n d i l i ğ i n d e n " g e r ç e k l e ş m e s i n e karşı g e l m e k t i r . Ö z g ü r l ü k l e , aynı z a m a n d a i n s a n ı n hazza o l a n e ğ i l i m i n i s a b o t e e t m e y e y ö n e l i k bir dürtü o l a n F r e u d c ı ı "ölüm

dürtüsü"

arasındaki

bağlantı budur.

Ve

bu

da

Freud'un Michelangelo'nun

M u s a ' s ı n d a n ç o k e t k i l e n m i ş o l m a s ı n ı n n e d e n i değil m i y d i ? H e y k e l i , M u s a ' n ı n ö f k e y e k a p ı l m ı ş v e O n E m i r ' i i ç e r e n t a b l e t l e r i k ı r m a y a n i y e t l e n m i ş olduğu a n d a , e y l e m i n i yerine getirilmesinin tam ortasında durdurma gücünü

t o p l a d ı ğ ı a n ı tasvir e d e n b i r

h e y k e l o l a r a k o k u m u ş t u . B u yüzden, D a n i e l W e g n e r , 5 ç o k d a K a n t ç ı bir tavırla, "zorun­ l u bir e y l e m k i ş i n i n k e n d i s i n d e n

istendiği

zaman

y a p a b i l d i ğ i b i r şeydir" diye ö n e

sürdüğü z a m a n , b u r a d a k i i m a t a m a n l a m ı y l a b i z i m k e n d i l i ğ i n d e n e ğ i l i m i m i z e ters düşen b i r e m r e b o y u n eğdiğimiz o l m a k t a d ı r . B u r a d a , B a d i o u y a n ı l ı r : t e m e l e t i k j e s t

B u özgür e y l e m b ü t ü n d u r u m u n k o o r d i n a t l a r ı n ı k ö k ü n d e n değiştirir: A n d e r t o n g e l e c e k / g e ç m i ş olasılığının k a p s a m ı n ı k ı r a r . R a d i k a l b i r Y e n i n i n o r t a y a ç ı k ı ş ı geriye d ö n ü k o l a r a k g e ç m i ş i d e ğ i ş t i r m e s i fikri - e d i m s e l g e ç m i ş i değil e l b e t t e (bizler b i l i m - k u r g u n u n i ç i n d e d e ğ i l i z ) , a m a g e ç m i ş o l a s ı l ı k l a r ı , y a da, d a h a k a t ı t e r i m l e r l e söylersek, g e ç m i ş l e ilgili kipsel ö n e r m e l e r i n d o ğ r u l u k d e ğ e r i n i d e ğ i ş t i r m e s i f i k r i - ilk kez H e n r i B e r g s o n t a r a f ı n d a n e l e a l ı n m ı ş t ı . " A h l a k v e D i n i n İki K a y n a ğ ı " n d a , B e r g s o n 4 A ğ u s t o s 1 9 1 4 g ü n ü , F r a n s a ' y l a A l m a n y a a r a s ı n d a savaş i l a n edildiği z a m a n yaşadığı t u h a f h i s ­ leri a n l a t ı y o r : " B ü t ü n b u k a r m a ş a y a r a ğ m e n , h a t t a zaferle s o n l a n a c a k olsa b i l e savaşın b a n a b i r f e l a k e t gibi g ö r ü n ü y o r o l m a s ı n a r a ğ m e n , [ W i l l i a m ] J a m e s ' i n b a h s e t t i ğ i şeyi, somuta

geçiş

olanağına

yönelik

bir

hayranlık

hissi

yaşadım:

böylesine

k o r k u n ç bir olayın gerçeklikte bu kadar az telaş uyandırarak ortaya çıkabileceği k i m i n a k l ı n a gelirdi?'"' Ö n c e

önemde:

ve sonra

patlamasından önce,

arasındaki

savaş,

kırılmanın

kipselliği

gerçekleşmeyi

bekleyen

çoklu

olasılıklar

var;

onların

birisi

kendisini

gerçekleştirdiği z a m a n , diğerleri iptal olur. T a r i h s e l z a m a n ı n bu t ü r b i r failinin yüc 8 örneklerinden

biri

Leibnizci Tanrı,

olası

en

iyi

dünyayı

yaratmış

olan Tann'dıı:

y a r a t ı ş t a n ö n c e z i h n i n d e olası d ü n y a l a r ı n t a m b i r g e ç i t t ö r e n i vardı v e k a r a r ı b u s e ç e n e k ler arasındaki e n iyi o l a n ı s e ç m e y i içerdi. B u r a d a , olasılık s e ç i m i ö n c e l e r : s e ç i m olasılıklar

geriye 9 dönük olarak kendi olasılığını açan bir seçim/eylem fikridir. B u t a m da A n d e r t o n ' ı m arasında b i r s e ç i m d i r . B u çizgisel t a r i h s e l e v r i m ufkunda d ü ş ü n ü l e m e z o l a n şey

olumsuz e y l e m l e yaptığı şeydin ö n c e d e n ö n l e m e y e y ö n e l i k t u t u k l a m a l a r ı yasallaştı rai ı b e l i r l e n m e c i l i ğ i n k a p a l ı ç e m b e r i n i kırar, v e o n t o l o j i k a ç ı k l ı k a n ı n ı getirir. 1 0 B a s i l c e " g e l e c e ğ i değiştirmez"; g e l e c e ğ i g e ç m i ş i n k e n d i s i n i değiştirerek değiştirir ( o n u n

içine

yeni bir olasılık y e r l e ş t i r m e n i n B e r g s o n c u a n l a m ı y l a ) . S ü r e g i d e n "özgürlüğe karşı b e y i n b i l i m l e r i " t a r t ı ş m a s ı n ı n zeki k a t ı l ı m c ı l a r ı n ı n da fark e t m i ş olduğu gibi, s o r u n " ( b e l i r l e n i m c i ) d o ğ a l n e d e n s e l b a ğ t a m a m m ı , yoksa i ç i n d e özgür b i r e y l e m e g e ç i t s a ğ l a y a n b i r yarık v a r m ı " i k i l e m i n e i n d i r g e n m e m e l i d u ; fakat

doğada

tam

bir

belirlenmezlik/olumsallık

olduğunu

-kural

olarak,

kuantum

fiziğine bir g ö n d e r m e y l e - " k a n ı t l a d ı ğ ı m ı z " z a m a n , özgürlüğün olası o l d u ğ u n u , o n u n u z a m ı n ı n " o n t o l o j i k o l a r a k g ü v e n c e y e a l ı n d ı ğ ı n ı " d ü ş ü n e n filozoflar g e n e l l i k l e böyle

olumsuz bir jesttir, i n s a n ı n doğrudan eğiliminin engellenmesi jestidir.

soyuttan

Bu tür deneyimler sıradan "tarihsel" zaman fikrinin sınırlılığını gösteriyor: zamanın hn anında,

b u r a d a c a n alıcı

B e r g s o n ' a "aynı zamanda hem olası hem

olanaksız: s o n u n a d e k k a l ı c ı l ı ğ ı n ı s ü r d ü r e n k a r m a ş ı k v e ç e l i ş k i l i b i r fikir" o l a r a k g ö r ü n ü y o r d u ; 7 s o n r a , b i r d e n b i r e g e r ç e k v e olası o l d u , v e p a r a d o k s olasılığın b u geriye d ö n ü k g ö r ü n ü m ü n d e yatıyor:

y a p m a k t a d ı r . D a n i e l D e n n e t t , b u u s a v u r m a h a t t ı n a karşı, i ç i n d e h a k i k i ş a n s ı n yol bulduğu, a m a h e r h a n g i

b i r özgürlüğün b u l u n m a d ı ğ ı b i r e v r e n i

kolayca hayal

ede

b i l e c e ğ i m i z e d i k k a t ç e k m i ş t i : b e n i m b i r şeyi y a p m a y a d a y a p m a m a k a r a r ı m (sözgelimi, ş u a n d a yazmayı b ı r a k m a k a r a r ı m ) o n u ö n c e l e y e n n e d e n s e l ş e b e k e l e r l e h a k i k a t e n tam o l a r a k ö r t ü ş m ü y o r o l s a b i l e , e ğ e r s a d e c e s a f b i r m e k a n i k o l u m s a l l ı ğ ı n (sözgelimi havaya bozuk para a t m a n ı n ) b e n i m k a r a r ı m ı şu ya da bu y ö n e ç e v i r d i ğ i n i gösteriyorsa, "özgül bir e y l e m " d e ğ i l d i r . "

" Ö z g ü r l ü k " b e l i r l e n i m c i n e d e n s e l z o r u n l u l u ğ u n karşıtı değildir

s a d e c e : K a n t ' ı n d a bildiği gibi, n e d e n s e l l i ğ i n özgül b i r kipi, failin k e n d i k e n d i n i belli lemesidir.

A s l ı n d a özgürlüğün

bir

tür K a n t ç ı

çatışkısı

vardır:

eğer bir eylem

onu

ö n c e l e y e n n e d e n l e r l e t a m o l a r a k b e l i r l e n i y o r s a , e l b e t t e , özgür değildir; fakat, eğer, geçi ci o l a r a k t a m n e d e n s e l zinciri yaralayan s a f o l u m s a l l ı ğ a bağlıysa, y i n e özgür değildir. Hu çatışkıyı ç ö z m e n i n t e k yolu i k i n c i düzeyden b i r d ü ş ü n ü m s e l n e d e n s e l l i k ortaya a t m a k ı ıı: n e d e n l e r l e b e l i r l e n i y o r u m ( b u n l a r ister k a b a doğal n e d e n l e r o l s u n ister g ü d ü l e n i m i n ) , ve özgürlük uzamı bu b i r i n c i düzey n e d e n s e l z i n c i r d e büyülü bir yarık değildir, b e n i n i geriye d ö n ü k olarak h a n g i n e d e n l e r i n b e n i b e l i r l e y e c e ğ i n i s e ç m e / b e l i r l e m e b e c e r i m d l r , " E t i k , " e n t e m e l h a l i y l e , b u sorumluluğu k a b u l e t m e c e s a r e t i n e karşılık gelir. E ğ e r , m o d e r n e d e b i y a t ı n ö y k ü s ü n d e , b u e t i k y e n i l g i y i ö r n e k l e y e n biri varsa, ( 7 d a

p 3 e n h i ç b i r zaman i n s a n ı n geçmişe gerçekliği sokabileceğini v e b ö y l e c e zamanda geriye

T e d H u g h e s ' t ü r . H u g h e s - P l a t h d e s t a n ı n ı n o d a k n o k t a s ı n d a yer a l a n , iki tarafın d a göl

gidebileceğini sanmıyordum. Fakat, insan h i ç kuşkusuz orada olası o l a n ı , ya da, belki de,

ardı e t t i ğ i asıl Ö t e k i K a d ı n As^ia W e v i l l , k o y u s a ç l ı bir Y a h u d i güzeli, H o l o k o s t ' t a n

h e r anda, olası kendisini Oraya yerleştirir. Ö n g ö r ü l e m e z o l a n ve yeni gerçeklik kendisi­

k u r t u l a n biri, T e d ' i n S y l v i a ' y ı t e r k e t m e s i n e yol a ç a n m e t r e s t i r . Y a n i d u r u m bir eşi n 11

ni yarattığı ö l ç ü d e , imgesi de belirsiz g e ç m i ş t e k e n d i s i n i n arkasında kendisini yansıtır: bu yeni g e r ç e k l i k kendisini h e p olası olmuş olarak bulur; a m a a n c a k edimsel ortaya ç ı k ı ş ı n ı n kesin a n ı n d a hep olmuş olmaya başlar, v e b ü yüzden b e n o n u n olasılığının, gerçekliğini ö n c e l e m e y e n olasılığının bu gerçeklik bir kez ortaya ç ı k t ı k t a n sonra onu ö n c e l e m i ş o l a c a ğ ı n ı söylüyorum. 8

e t m e k v e b o d r u m d a k i d e l i k a d ı n l a e v l e n m e k gibiydi - fakat, A s s i a d a h a e n başta nasıl d e l i r m i ş t i ? 1 9 6 9 y ı l ı n d a , k e n d i s i n i tıpkı S y l v i a g i b i ( g a z l a ) öldürdü, a m a k e n d i s i y l e bir likte T e d ' d e n

olma

s ü r ü k l e y e n şey

neydi?

kızı

Shura'yı

da

B u S y l v i a değil,

öldürdü.

Neden? Onu

T e d ' i n asıl e t i k

bu

ürkütücü

tekrara

i h a n e t i y d i - işte, T e d ' m

Doğumgünü Mektupları [Birthday Letters], s a h t e b i r m i t o l o j i k l e ş t i r m e y l e , e t i k o l a r a k

özdeş o r g a n i z m a n a s ı l o r t a m ı n d a n dışarı ç ı k a r ? B i r h ü c r e n a s ı l i ç i n i d ı ş ı n d a n a y ı r a n bir

itici bir m e t i n h a l i n e geliyor, bütün suçu yaşamlarımızı yürüten K a d e r i n k a r a n l ı k

zar o l u ş t u r u r ? B u yüzden asıl s o r u n b i r o r g a n i z m a n ı n k e n d i s i n i o r t a m ı n a uydurması

k u v v e t l e r i n e yüklüyor, A s s i a ' y ı k a r a n l ı k b i r b a ş t a n ç ı k a r ı c ı

kılığına sokuyor: " S e n

değil, d a h a e n b a ş t a k e n d i s i n i u y d u r m a s ı g e r e k e n b i r şey, ayrı b i r m e v c u d i y e t vardır

karanlık kuvvetsin. S e n Sylvia'yı m a h v e d e n karanlık yıkıcı kuvvetsin."12 (Psikanalitik

sorusudur. V e t a m d a b u r a d a , b u c a n a l ı c ı n o k t a d a , g ü n ü m ü z ü n b i y o l o g l a r ı n ı n dili,

B i l i n ç d ı ş ı fikri b i z i m k e n d i s o r u m l u l u ğ u m u z u a k t a r a b i l e c e ğ i m i z b u içgüdüsel akıldışı

oldukça

K a d e r i n tam karşıtıdır.) O s c a r W i l d e ' ı n Ciddi Olmanın Önemi'nden [The Importance

otopoiesis f i k r i n i a ç ı k l a d ı ğ ı z a m a n , n e r e d e y s e k e l i m e s i k e l i m e s i n e , H e g e l ' i n t e l e o l o j i k ,

tekinsiz bir şekilde,

Hegel'in diline

benzemeye

başlar.

Örneğin,

Varela

of Being Ernest] şu satırı h a t ı r l a y ı n : " İ n s a n ı n b i r e b e v e y n i n i k a y b e t m e s i b i r t a l i h s i z l i k

k e n d i n i ö r g ü t l e y e n b i r m e v c u d i y e t o l a r a k y a ş a m f i k r i n i t e k r a r l a r . O n u n m e r k e z fikri,

s a y ı l a b i l i r ; ikisini b i r d e n k a y b e t m e s i d i k k a t s i z l i k gibi g ö r ü n ü r " - a y n ı şey T e d H u g h e s

y a n i b i r d ö n g ü ya d a ç i z m e kayışı fikri, H e g e l c i Setzung der Voraussetzungen'i ( ö n v a r -

i ç i n d e g e ç e r l i değil m i ? " İ n s a n ı n e ş i n i i n t i h a r y ü z ü n d e n k a y b e t m e s i b i r t a l i h s i z l i k

sayimlan koyutlamak) andırır:

o l a r a k görülebilir; iki e ş i n i b i r d e n k a y b e t m e s i d i k k a t s i z l i k gibi g ö r ü n ü r . . . . " H u g h e s ' u n

versiyonu, Tehlikeli ilişkiler1'deki [Les liaisons dangereuses ] V a l m o n t ' u n " c e n 'est pas

O t o p o i e s i s yaşamı t e m e l h ü c r e s e l b i ç i m i y l e ü r e t e n ortaya çıkışın biricikliğini tanımla­

m a f a u f e " u n u n ["bu b e n i m h a t a m d e ğ i l " ] uzun b i r ç e ş i t l e m e s i d i r : b e n y a p m a d ı m , K a d e r

m a y a çalışmaktadır. H ü c r e düzeyine özgüdür. B i r paradoks tehlikesi yaratan çevrimsel

yaptı

ya da ş e b e k e süreci vardır: k e n d i n i örgütleyen bir biyo-kimyasal t e p k i m e l e r şebekesi,

-

onun

ifadesiyle,

sorumluluk

"sadece

ahlakçı

rolüne

giren

avukatların

dünyasında geçerli o l a n bir uydurmadır."" B ü t ü n bu Kadınsı T a n r ı ç a , Kader, astroloji v e b e n z e r i üzerine y a p ı l a n g e v e z e l i k l e r , e t i k a ç ı d a n değersizdir; c i n s e l fark b u r a d a b ö y l e bir yan a n l a m kazanır: kadın histerik, araştırmacı, o t a n t i k , k e n d i k e n d i n i yıkıcıydı; b u n a karşın adam mitolojikleştiriyor ve suçu Ö t e k i n e atıyordu.14

özgül ve biricik bir şey yapan molekülleri üretir: zarın b i l e ş e n l e r i n i üreten şebekeyi sınırlayan bir sınır, bir zar yaratırlar. Bu m a n t ı k s a l bir çizme kayışı, bir döngüdür: bir ş e b e k e bir sınır yaratan m e v c u d i y e t l e r yaratır, sınır da sınırı ü r e t e n şebekeyi dizginler. B u çizme kayışı tam d a h ü c r e l e r d e biricik o l a n şeydir. K e n d i n i ö n e ç ı k a r a n bir mevcu­ diyet çizme kayışı kapandığı zaman var olur. Bu m e v c u d i y e t kendi sınırını üretmiştir.

K a n t ' ı n t e r i m l e r i y l e , g ö r d ü ğ ü m ü z üzere, n e d e n l e r l e b e l i r l e n i y o r u m , a m a b e n geriye d ö n ü k o l a r a k h a n g i n e d e n l e r i n b e n i b e l i r l e y e c e ğ i n i b e l i r l e ( y e b i l i ) r i m : bizler, ö z n e l e r , patolojik konu ve güdülenmelerden edilgen olarak etkileniyoruz; ama, düşünümsel bir

O n u fark e t m e k , ya da " B e n buradayım" d e m e k i ç i n dışsal bir faile i h t i y a ç duymaz. O, k e n d i l i ğ i n d e n , bir kendi k e n d i n e ayrımdır. K e n d i s i n i bir kimya ve fizik çorbasından k e n d i çabasıyla çıkarır. 1 5

şekilde, kendimizin bu şekilde etkilenmeyi kabul e t m e k (ya da r e d d e t m e k ) için m i n i ­ m u m g ü c ü vardır - y a n i , g e r i y e d ö n ü k o l a r a k bizi b e l i r l e m e s i n e izin v e r i l e n n e d e n l e r i

Ö y l e y s e , b u r a d a n ç ı k a r ı l a c a k s o n u ç , b i r c a n l ı o r g a n i z m a y ı o l u ş t u r a n " i ç " v e "dış"

b e l i r l e r i z , ya da, e n a z ı n d a n , b u çizgisel b e l i r l e m e kipini b e l i r l e r i z . " Ö z g ü r l ü k " b u yüz­

a r a s ı n d a k i a y r ı m ı n o r t a y a ç ı k m a s ı n ı d e ğ e r l e n d i r m e n i n t e k yolu, - H e g e l c e s ö y l e r s e k - bir

d e n i ç k i n o l a r a k geriye d ö n ü k t ü r : e n t e m e l h a l i y l e , b i r d e n b i r e , y e n i b i r n e d e n s e l

B ü t ü n olarak organizmanın Birinin, kendi n e d e n l e r i n i n kümesini (yani t a m da içinden

b a ğ l a n t ı b a ş l a t a n özgür b i r e y l e m değildir, h a n g i z o r u n l u l u k b a ğ l a n t ı s ı n ı n / d i z i l i m i n i n

ç ı k t ı ğ ı ç o k l u s ü r e c i ) , geriye d ö n ü k b i r b i ç i m d e k e n d i s o n u c u o l a r a k , h a k i m olduğu v e

b e n i belirleyeceğini o n a y l a m a y a yönelik geriye d ö n ü k bir eylemdir. Burada, Spinoza'ya

d ü z e n e s o k t u ğ u şey o l a r a k

H e g e l c i b i r a n l a m k a t m a l ı y ı z : özgürlük b a s i t ç e " t a n ı n a n / b i l i n e n z o r u n l u l u k " değildir,

çevirmeyi koyutlamaktır.

tanınan/vatsayılan

k o ş u l l a r l a s ı n ı r l a n m a m ı ş , t e m e l d e k e n d i n i s ı n ı r l a m ı ş olur - y i n e , H e g e l ' i n d i y e c e ğ i gibi,

zorunluluktur.

zorunluluktur,

Etkinin

nedenleri

bu

tanıma

üzerindeki

aracılığıyla bu

aşırılığı

oluşturulan/edimselleşmiş bu

yüzden

aynı

zamanda

yaşam

"koyutlamasını"

s a ğ l a y a n b i r tür öz-düşünümsel

tersine

B u ş e k i l d e - v e a n c a k b u ş e k i l d e - b i r o r g a n i z m a artık dış

(bir mevcudiyetin ortamı tarafından)

dışsal

sınırlaması

kendini sınırlamaya

e t k i n i n geriye d ö n ü k o l a r a k n e d e n i n i n n e d e n i o l d u ğ u a n l a m ı n a gelir - b u z a m a n s a l

d ö n ü ş t ü ğ ü z a m a n o r t a y a ç ı k a r . 1 6 B u d a bizi sonsuzluk s o r u n u n a geri götürür: H e g e l i ç i n ,

d ö n g ü y a ş a m ı n m i n i m u m yapısıdır. G e r ç e k l i k d ü z e y i n d e , s a d e c e e t k i l e ş e n b e d e n l e r

asıl sonsuzluk sınırsız g e n i ş l e m e y e değil, ö t e k i - t a r a f ı n d a n - b e l i r l e n m e y e k a r ş ı t olarak,

v a r d ı r ; "asıl y a ş a m " m i n i m u m " i d e a l " düzeyde, c a n l ı b e d e n i n m a d d i b i l e ş e n l e r i n i n

e t k i n k e n d i n i s ı n ı r l a m a y a ( k e n d i n i b e l i r l e m e y e ) k a r ş ı l ı k gelir. B u k e s i n a n l a m ı y l a ,

kesintisiz değişimindeki " a y n ı " olarak birlik b i ç i m i n i sağlayan maddi o l m a y a n bir olay

yaşam

o l a r a k ortaya ç ı k a r . E v r i m c i b i l i ş s e l c i l i ğ i n t e m e l s o r u n u - i d e a l y a ş a m ö r ü n t ü s ü n ü n

biçimidir, ç ü n k ü zaten bir sürecin artık basitçe o r t a m ı n ı n Dışı tarafından belirlen-

ortaya çıkışı-, kaosla düzen arasındaki, Ç o k l u y l a B i r arasındaki arasındaki, parçalarla

m e m e s i n i sağlayan m i n i m u m d ö n g ü y ü i ç e r m e k t e d i r , a m a k e n d i s i b u b e l i r l e m e n i n kipi­

b ü t ü n l e r i a r a s ı n d a k i i l i ş k i n i n ç o k eski m e t a f i z i k b i l m e c e s i n d e n b a ş k a b i r şey değildir.

n i ( a ş ı r ı ) b e l i r l e y e b i l i r , v e b ö y l e c e d e " ö n v a r s a y ı m l a r ı n ı k o y u t l a r . " S o n s u z l u k ilk edimsel

" Ö z g ü r l ü k d ü z e n i n i " n a s ı l bulabiliriz, y a n i b a ş l a n g ı ç t a k i d ü z e n s i z l i k t e n düzen n a s ı l

v a r o l u ş u n u b i r h ü c r e n i n zarı k e n d i s i n i n sınırı o l a r a k işlev g ö r m e y e başladığı a n d a elde

o r t a y a çıkar?

e d e r . B u yüzden, H e g e l " y a ş a m ' k a t e g o r i s i n e m i n e r a l l e r i , o r g a n i z m a n ı n e n düşük b i ç i ­

Parçalarının basit

toplamından daha

büyük

olan

bir

bütünü

nasıl

(en

başlangıç

haliyle

bile:

canlı

bir hücre olarak)

asıl sonsuzluğun

temel

değerlendirebiliriz? Ayrı bir özbenlik sahibi o l a n B i r nasıl k e n d i ç o k l u b i l e ş e n l e r i n i n

m i o l a r a k k a t t ı ğ ı n d a , ' L y n n M a r g u l i s ' i ö n c e d e n h a b e r v e r m i ş o l m a z m ı ; ç ü n k ü o d a bitki

e t k i l e ş i m i n d e n o r t a y a ç ı k a r ? L y n n M a r g u l i s ' t e n F r a n c i s c o V a r e l a ' y a u z a n a n b i r dizi

v e h a y v a n y a ş a m ı n ı ö n c e l e y e n y a ş a m b i ç i m l e r i üzerinde ısrar e t m e k t e d i r ? B u r a d a d a h a

çağdaş araştırmacı, gerçek sorunun bir organizmayla o n u n o r t a m ı n ı n nasıl etkileştiği

ö n e m l i olgu b ö y l e c e i d e a l l i ğ i n b i r m i n i m u m u n u e l d e e t m e m i z d i r . S a f b i r ş e k i l d e sanal

y a d a b a ğ l a n t ı kurduğu değil, t a m tersi s o r u n o l d u ğ u n u ö n e sürer: ayrı b i r k e n d i s i y l e

v e b a ğ ı n t ı s a l o l a n , tözsel özdeşliği o l m a y a n b i r özellik o r t a y a ç ı k a r :

B e n i m b e n l i k duygum var olur ç ü n k ü b a n a dünyayla bir arayüz sağlar. Etkileşimlerim

" p e r f o r m a t i f " m i d i r ? " Ö z g ü r b i r e y l e m n a s ı l o l a s ı d ı r ? Ö z g ü r l ü ğ ü n b i r n e d e n s e l l i ğ i vai­

için b e n " b e n i m " , arna b e n i m " b e n " i m tözsel olarak, herhangi bir yerde yerleştirile-

m i ? " sorusu b u yüzden şu soruya eşittir: Görünüm kendine ait bir nedenselliği nasıl

m e m e s i a n l a m ı n d a var olmaz. . . . A l t t a yatan ş e b e k e n i n sağladığı bir a n i d e n ortaya ç ı k a n

dayatabiliri

özellik, içinde var olduğu sistemin o düzeyde (yani, aynı türden başka benlik ya da özdeşliklerle) arayüz o l m a s ı n ı sağlayan tutarlı bir koşuldur. H i ç b i r zaman, " B u özellik burada; o bu b i l e ş e n d e " diyemezsiniz. Otopoiesis durumunda, yaşamın - k e n d i n i üretmiş o l m a k o ş u l u - bu molekülde, ya da D N A ' d a , ya da h ü c r e zarında, ya da proteindedir diye­ mezsiniz. Yaşam, o n u a n i d e n ortaya ç ı k a n hir özellik olarak c i s i m l e n d i r e n konfigürasyon ve d i n a m i k ö r ü n t ü d e d i r . "

yoğunluğu

olmayan,

onun

tutarlılığını

güvenceye

alacak

herhangi

bir

katı

ç e k i r d e ğ i o l m a y a n b i r m e v c u d i y e t t i r . E ğ e r b i r o r g a n i z m a n ı n y ü z e y i n d e n içeri girer v e onun

daha

organlarının

derinlerine iplerini

bakarsak,

çeken

bir

hiçbir

merkezi

zaman

denetim

onun

Benliği

öğesiyle

olacak,

karşılaşmayız.

gizlice

Benliğin

t u t a r l ı l ı ğ ı b u yüzden t ü m ü y l e s a n a l d ı r ; d u r u m s a n k i a n c a k D ı ş t a n görüldüğü z a m a n , arayüz e k r a n ı n d a g ö r ü n e n b i r i ç m i ş g i b i d i r - arayüzü aşıp d a B e n l i ğ i " t ö z s e l o l a t a k , " " k e n d i n d e " olduğu gibi t u t m a y a k a l k ı ş t ı ğ ı m ı z a n d a , p a r m a k l a r ı m ı z ı n a r a s ı n d a k u m gibi k a y b o l u r . B u yüzden " a s l ı n d a b e n l i k diye bir şey y o k " d i y e n m a d d e c i i n d i r g e m e c i l e r h a k l ı d ı r , a m a y i n e d e asıl n o k t a y ı k a ç ı r ı r l a r . M a d d i g e r ç e k l i k d ü z e y i n d e ( " i ç d e n e y i ­ m i n " p s i k o l o j i k g e r ç e k l i ğ i n i i ç e r e n d ü z e y d e ) , a s l ı n d a b i r B e n l i k y o k t u r : B e n l i k bir orga­ n i z m a n ı n " i ç ç e k i r d e ğ i " değil, bir yüzey etkisidir^ " D o ğ r u " bir i n s a n B e n l i ğ i , bir a n l a m d a , bir bilgisayar e k r a n ı gibi

işler: " a r k a s ı n d a " o l a n şey " b e n l i k s i z " n ö r o n m a k i n e l e r i n d e n

o l u ş a n bir ş e b e k e d e n başka bir şey değildir. H e g e l ' i n " ö z n e bir töz değildir" tezi bu yüzden k e l i m e s i k e l i m e s i n e a l ı n m a l ı d ı r : cisimsel-maddi süreçle saf " s t e r i l " görünüm arasındaki k a r ş ı t l ı k t a , ö z n e g ö r ü n ü m ü n kendisi, k e n d i y a n s ı m a s ı n a vardırılmış görünümdür; ancak

kendine göründüğü ölçüde var olan bir şeydir. B u yüzden g ö r ü n ü m ü n ardında öznelliğin "asıl ç e k i r d e ğ i n i " a r a m a k yanlıştır: o n u n arkasında, t a m a n l a m ı y l a , h i ç b i r şey yoktur,

H e i d e g g e r o t a n t i k Daseirim ö z g ü r c e k a r a r v e r d i ğ i n i , s a d e c e " b i r i " i z l e y e n l e r i n t e r s i n e , o t a n t i k cizgürlüğü c a n l a n d ı r d ı ğ ı n ı söylediği z a m a n , o n u n özgürlük fikri özgür s e ç i m / k a r a r ı n a y n ı p a r a d o k s a l üst üste b i n m e s i n i v e N i e t z s c h e ' d e n W a g n e r ' e u z a n a n teolojisinde karşılaştığımız o ö n c e d e n

yazılmış bir z o r u n l u l u k varsaymayı

i ç e r i r ( e n yüksek özgürlük, i n s a n ı n , d e ğ i ş t i r i l e m e z o l m a s ı g e r e k e n k a d e r i n i özgürce varsayıp

canlandırmasıdır):

otantik

bir

kararda

özgür

bırakılan

şey

aslında

tam

a n l a m ı y l a Dasein d e ğ i l , d a h a ç o k , o n u n y a z g ı s ı n ı n k e n d i s i d i r - " y a z g ı n ı n g ü c ü özgür olur."

Veciz

kendimin

olarak

özgürce

özgürleştirmesidir.

söylersek, seçmesi ...

n e l e r o l u p b i t t i ğ i n i a n l a d ı k t a n s o n r a , gözü h i ç b i r şeyi g ö r m e k s i z i n k o r k u y l a k a ç ı n ı ş , yakınlardaki

benim

değil,

Burada

kararımı

benim

Hegelci

özgür

kararımın

kılan

şey

Kaderin

"önvarsayımları

b i r yolda

bir k a m y o n u n

altında

kalıp

anında

ölmüştü.

...

Bu

kadei

d e d i ğ i m i z şeyin e n u ç ö r n e ğ i d e ğ i l m i ? Ö z g ü r l ü k s o r u n u , e n r a d i k a l h a l i y l e , k a d e r i n h u çemberinin

nasıl

kırıtabileceği

sorusudur.

Yanıt,

elbette,

kırılabilir

çünkü

" g e r ç e k t e n kapalı d e ğ i l d i r , " ç ü n k ü d o k u s u n d a ç a t l a k l a r v a r d ı r o l a m a z , t e r s i n e , ç ü n k ü aşırıydı, y a n i , ç ü n k ü ö z n e n i n o n u n i ç i n d e n ç ı k m a ç a b a s ı d a d a h a e n b a ş t a o n u n i ç i n d e yer a l ı y o r d u o l m a l ı d ı r . Y a n i : bizim özgürlüğümüzü ö n e s ü r m e k v e k a d e r d e n k a ç ı n a yönündeki girişimlerimizin kendileri de kaderin araçları olduğundan, kaderden kaç m a n ı n t e k g e r ç e k y o l u b u ç a b a l a r ı reddetmek, k a d e r i k a ç ı n ı l m a z o l a r a k k a b u l e t m e k tir. ( Ö e d i p u s ' u n k a d e r i - b a b a s ı n ı ö l d ü r m e k , a n n e s i y l e e v l e n m e k - e b e v e y n l e r i n i n bun d a n k a ç ı n m a ç a b a s ı a r a c ı l ı ğ ı y l a g e r ç e k l e ş m i ş t i : k a d e r d e n k a ç ı n m a y a y ö n e l i k b u girişim olmazsa,

kader

kendisini

gerçekleştiremez.)

W.

Somerset

Maugham'ın

yeniden

anlattığı o hikayeyi, Samarra'daki randevu hikayesini hatırlayın: Bağdat'ın kalabalık p a z a r ı n d a b i r i ş i ç i n g e z e n uşak Ö l ü m l e karşılaşır; o n u n b a k ı ş ı n d a n k o r k u y a k a p ı l a r a k , e v e , e f e n d i s i n e k o ş a r v e o n d a n k e n d i s i n e b i r a t v e r m e s i n i ister, b ö y l e c e b ü t ü n gün a l sürüp a k ş a m v a k t i S a m a r r a ' y a , Ö l ü m ü n o n u b u l a m a y a c a ğ ı yere u l a ş a c a k t ı r . îyikalplı e f e n d i uşağa b i r a t v e r m e k l e k a l m a z , k e n d i s i d e pazara gidip Ö l ü m ü b u l u r v e o n d a n k o r k u y a k a p ı l m ı ş sadık u ş a ğ ı n ı a f f e t m e s i n i ister. Ö l ü m y a n ı t verir: " A m a b e n uşağını korkutmak

istememiştim.

Ben

de

onun

kadar

şaşırdım.

Burada

ne

işi

var

diye

düşündüm, b e n i m o n u n l a h u akşam S a m a r r a ' d a bir r a n d e v u m vardı? . . . " Ya

bu

hikayenin

mesajı

kaderimizden

kaçınmanın

olanaksız

olduğu,

onun

p e n ç e s i n d e n k u r t u l m a y a ç a l ı ş m a n ı n o n u n bizi d a h a sıkı t u t m a s ı n a yol a ç a c a ğ ı değil de, t a m tersiyse: kaderi k a ç ı n ı l m a z o l a r a k kabul e t v e o n u n seni t u t u ş u n d a n kurtulacaksın

h i ç b i r " d e r i n l i ğ i " o l m a y a n anlamsız doğal bir m e k a n i z m a vardır.

Protestan

D a r w i n ö d ü l ü , R o m a n y a t a ş r a s ı n d a t a m kendi

c e n a z e t ö r e n i n i n o r t a s ı n d a u y a n a n t a l i h s i z b i r k a d ı n a verildi; t a b u t u n d a n ç ı k ı p d a

kapalı

B u r a d a B e n l i k fikrini t a n ı m l a y a n m i n i m u m " i d e a l i z m l e " karşılaşırız: b i r B e n l i k t a m d a tözsel

En aptal eyleme verilen 2 0 0 1

öncelikle

kendisinin

koyutlamak"

benim gücünü

fikriyle

bir

bağlantı saptamak yerinde olmaz mı? F a k a t bu bağlantı t e m e l bir ikirciklilik barındırır: ö z n e t a m a n l a m ı y l a v e b a s i t ç e o n u ö n c e l e y e n b i r z o r u n l u l u ğ u m u varsayar, yoksa, d a h a ç o k , o n u n k a r a r ı g e r i y e d ö n ü k o l a r a k v a r s a y ı l a n zorunluluğu koyutlaması a n l a m ı y l a

a m a t a m olarak nasıl? B u r a d a yine, Azınlık Raporu yararlı h i r ipucu sağlar: baslık g e l e c e ğ i n üç "prekog, ö n b i l " tarafından yapılan görüleri arasındaki bur uyumsuzluğa gön d e r m e yapar - i ç l e r i n d e n b i r i n i n b a z e n g e l e c e ğ e y ö n e l i k farklı bir görüye s a h i p olduğunu öğreniriz. V e , ü ç " ö n b i l " i n "büyük Ö t e k f ' n i n d o ğ r u d a n bir d o l a y ı m ı o l m a s ı ölçüsünde, onların

uyumsuzlukları

Ö t e k i " n i n kendisindeki

basitçe

öznel, g e l e c e ğ i n h a t a l ı bir b i l i n m e s i

tutarsızlığın,

ondaki

içkin

değildir,

"büyük

ç a t l a k l a r ı n d o ğ n ı d a n bir ifadesidir,

P h i l i p K . D i c k ' i n h i k a y e s i n e d e n " ü ç ö n b i l i n h e p s i n i n o y b i r l i ğ i n i n u m u t edilen ama n a d i r e n görülen bir f e n o m e n " o l d u ğ u k o n u s u n d a d a h a d i k k a t ç e k i c i b i r s e b e p sunar:

| k i ö n b i l d e n ortak b i r ç o ğ u n l u k raporunu a l m a k , artı, g e n e l l i k l e zaman ve yere ilişkin referansla birlikte, h a f i f ö l ç ü d e farklı bir ç e ş i t l e m e y i de ü ç ü n c ü m u t a n t ' t a n almak J u l i a yaygın bir uygulamadır. B u da çoklu-gelecekler kuramıyla a ç ı k l a n ı r . Eğer sadece Dit zaman-yolu var olsaydı, önbilişsel b i l g i n i n h i ç b i r ö n e m i o l m a y a c a k t ı , ç ü n k ü bu bilglys sahip o l m a n ı n , geleceği değiştirmenin h e r h a n g i bir olasılığı o l m a y a c a k t ı .

18

İli,'

H i k a y e n i n k a h r a m a n ı n ı n , A n d e r t o n ' u n gelecekteki bir cinayetle nasıl suçlandığına

BİLİŞSELCİ BİR HEGEL?

ilişkin son değerlendirme ç o k daha kesindir: simgeselleştirmenin geçiciliğine dayanır. Yani:

üç

ö n b i l i n h e r biri,

D o n a , Jerry

ve

Mike,

raporlarını

(geleceğe

yönelik

Ö y l e y s e , y e n i b e y i n b i l i m l e r i n d e H e g e l c i t e m a l a r ı n izlerini n e r e d e buluruz? İ n s a n

b a k ı ş l a r ı n ı ) z a m a n d a farklı b i r m o m e n t t e y a p m ı ş l a r d ı r , v e a r a l a r d a o l a n şey g e l e c e k t e -

zekasına

k i - k a t i l i n ( A n d e r t o n ) ilk r a p o r u ö ğ r e n m e s i v e g e l e c e k p l a n l a r ı n ı d e ğ i ş t i r m i ş o l m a s ı d ı r :

i n c e l e m e s i ; e v r i m c i y a k l a ş ı m - b i r tür H e g e l c i ü ç l e m e o l u ş t u r u y o r g i b i : i n s a n z i h n i n i n

b i r s o n r a k i ö n b i l , r a p o r u n d a o n u n b i l g i s i n i d i k k a t e alır, y a n i o n u n r a p o r u z a t e n ilk

h e s a p y a p a n ( v e r i i ş l e y e n ) b i r m a k i n e ş e k l i n d e k i m o d e l i n d e s a f o l a r a k b i ç i m s e l simge­

raporu

sel b i r m a k i n e e l d e ederiz; b i y o l o j i k b e y i n i n c e l e m e l e r i t a m o l a r a k " e t p a r ç a s ı n a , " i n s a n

ve

o n u n bir

olgu

olarak sonuçlarını

içerir.

Ö n c e l i k l e , Jerry'nin

"azınlık

yönelik

üç

yaklaşım

-dijital,

bilgisayar

modelli;

beynin

nörobiyolojik

z e k a s ı n ı n dolaysız m a d d i d e s t e ğ i n e , i ç i n d e " d ü ş ü n c e n i n b a r ı n d ı ğ ı " o r g a n a o d a k l a n ı r ;

r a p o r u n u " şöyle değerlendirilir:

s o n o l a r a k , e v r i m c i y a k l a ş ı m i n s a n z e k a s ı n ı n y ü k s e l i ş i n i , p a y l a ş ı l a n b i r y a ş a m dünyası "Jerry'nin"

görüsü

yanlış

evrelenmişti.

Onbilişin

hatalı

doğası

nedeniyle,

o

a r k a d a ş l a r ı n ı n k i n d e n biraz farklı bir z a m a n - a l a n m ı inceliyordu. O n a göre, A n d e r t o n ' u n b i r c i n a y e t işleyeceği yolundaki rapor başka h e r şeyle bütünleştirilmesi g e r e k e n bir olaydı. B u sav - v e A n d e r t o n ' u n t e p k i s i - verilere e k l e n e n b i r parçaydı. B e l l i ki, " J e r r y ' n i n " raporu ç o ğ u n l u k raporunu geçersizleştirdi.

Bir cinayet

işleyeceğini ö ğ r e n e n A n d e r t o n , fikrini değişterecek ve bunu yapmayacaktı. C i n a y e t i n

içinde

insanlarla ortamları arasındaki etkileşimin

karmaşık bir toplumsal-biyolojik

süreci olarak çözümler. Şaşırtıcı bir şekilde, beyin bilimlerine ait olan en "indirgeme­ c i " y a k l a ş ı m , e n d i y a l e k t i k o l a n d ı r , b e y n i n sonsuz e s n e k l i ğ i n e vurgu y a p a r - C a t h e r i n e M a l a b o u ' n u n b e y i n b i l i m l e r i n i k ı ş k ı r t ı c ı b i r b i ç i m d e H e g e l c i o k u m a s ı n ı n söylediği budur, 2 ' b u o k u m a b e y n e M a r x ' ı n t a r i h l e ilgili

ü n l ü d ü s t u r u n u u y g u l a y a r a k başlar:

ön izlemesi c i n a y e t i iptal etmişti; profilaksi, ö n l e y i c i tedavi b a s i t ç e o n u n bilgilendiril­

insanlar kendi beyinlerini yapar, ama bunun farkında değillerdir. M a l a b o u ' n u n

miş o l m a s ı n d a görünmüştü. Ç o k t a n , yeni bir zaman yolu y a r a t ı l m ı ş t ı . "

d ü ş ü n d ü ğ ü şey ç o k k e s i n d i r v e s a ğ l a m b i r ş e k i l d e b i l i m s e l s o n u ç l a r a d a y a n ı r :

insan

b e y n i n i n r a d i k a l esnekliği. B u e s n e k l i k ü ç a n a k i p t e s e r g i l e n i r : g e l i ş m e n i n , m o d ü l a s V e A n d e r t o n ' u n son değerlendirmesinde, h e r h a n g i bir ç o ğ u n l u k raporu olmadığını

y o n u n v e o n a r ı m ı n e s n e k l i ğ i . B e y n i m i z t a r i h s e l b i r üründür, o r t a m l a e t k i l e ş i m i ç i n d e , i n s a n i praksis a r a c ı l ı ğ ı y l a gelişir. B u g e l i ş m e d a h a b a ş t a n g e n l e r i m i z d e yazılı değildir;

ö ğ r e n i y o r u z - s a h i p o l d u ğ u m u z t e k şey ü ç a z ı n l ı k raporuydu:

g e n l e r i m i z i n yaptığı b u n u n t a m tersidir: e s n e k l i ğ e a ç ı k o l a n b e y n i n y a p ı s ı n a k a r ş ı l ı k " M i k e " ü ç ü n ü n sonuncusuydu,

Kaplan'ı

g e l i r l e r , b ö y l e c e bazı p a r ç a l a r ı e ğ e r d a h a fazla k u l l a n ı l ı y o r s a d a h a fazla g e l i ş e b i l i r ; e ğ e r

öldürmemeye karar verdim. Bu ikinci raporu üretti. A m a o raporla karşılaşınca, tekrar

evet.

İlk raporun

bilgisiyle karşılaşınca,

d e v r e dışı b ı r a k ı l ı r l a r s a , b a ş k a p a r ç a l a r o n l a r ı n i ş l e v i n i ü s t l e n e b i l i r v e b e n z e r i . B u r a d a

fikrimi değiştirdim. . . . Ü ç ü n c ü rapor ikincisini tıpkı ikincisinin ilkini geçersiz kılması gibi

e l e a l d ı ğ ı m ı z şey s a d e c e f a r k l ı l a ş t ı r m a d e ğ i l t r a n s - f a r k l ı l a ş t ı r m a , "farkı d e ğ i ş t i r m e d i r . "

geçersiz kıldı. 2 0

Ö ğ r e n m e ve bellek sinaptik bağları dayatma ya da d e s t e k l e m e k t e a n a h t a r bir rol oynar; n ö r o n l a r uyarılmalarını "hatırlarlar," onları e t k i n bir şekilde yapılandırırlar ve benzeri.

Ama,

öyleyse,

neden

önbillerin

görülerini

o k u y a n bilgisayar,

daha

en başta,

bir

" ç o ğ u n l u k raporu" üretiyor, üç ö n b i l d e n ikisinin A n d e r t o n ' u n Kaplan'ı öldüreceği konusunda anlaşmış olmaları olgusuna dayanarak o n u n gelecekteki bir c i n a y e t t e n t u t u k l a n m a s ı gerektiği s o n u c u n a varıyor?

Kaplan'ı

öldürecektim.

i d e a l i z m b u e s n e k l i ğ e karşı

g ü ç b i r l i ğ i yapar:

idealizm, b e y n i n

sadece madde, dışarıdan j e s t e geçirilmesi g e r e k e n bir aktarma m a k i n e s i olduğunu, e t k i n l i k a l a n ı o l m a d ı ğ ı n ı g ö s t e r m e k i ç i n ; m a d d e c i l i k , o n u n g e r ç e k l i ğ i n m e k a n i k belir­ l e n i m c i g ö r ü s ü n ü d e s t e k l e m e k i ç i n . B u da, a s l ı n d a a r t ı k a m p i r i k o l a r a k çürütüldüğü

H e r rapor farklıydı. H e r biri b i r i c i k t i . A m a ikisi bir n o k t a d a anlaşıyordu. Eğer özgür bırakılırsam,

Kaba maddecilik ve

Bu

bir

ç o ğ u n l u k raporu

yanılsaması

yarattı.

A s l ı n d a , hepsi buydu - bir yanılsama. " D o n a " ve " M i k e " aynı olayı ö n c e d e n izledi -

h a l d e v a r l ı ğ ı n ı s ü r d ü r e n o t u h a f i n a n c ı a ç ı k l a r : b e y i n , diğer o r g a n l a r a k a r ş ı t o l a r a k , b ü y ü y ü p y e n i d e n o l u ş m a z ; h ü c r e l e r i z a m a n l a ö l ü r . B u görüş z i h n i m i z i n d ü n y a y ı s a d e c e yansıtmadığı

olgusunu

göz

ardı

eder,

zihin

dünyayla

dönüştürmeci

alışverişin

bir

a m a tümüyle farklı, tümüyle farklı koşullar a l t ı n d a g e r ç e k l e ş e n iki zaman yolunda.

p a r ç a s ı d ı r , d ö n ü ş ü m o l a s ı l ı k l a r ı n ı " y a n s ı t ı r , " d ü n y a y ı olası " p r o j e l e r " a r a c ı l ı ğ ı y l a görür

" D o n a " ve "Jerry", ç o ğ u n l u k raporunun yarısı ve sözde azınlık raporu, hatalıydı. Ü ç ü

v e b u d ö n ü ş ü m ü n k e n d i s i d e k e n d i k e n d i s i n i n d ö n ü ş ü m ü d ü r , b u alışveriş d e z i h n i n

arasında, " M i k e " doğruydu - ç ü n k ü o n u n raporunun ardından o n u geçersiz k ı l a c a k bir

b i y o l o j i k " s a h a s ı " o l a r a k b e y n i değiştirir.

rapor gelmedi. 2 1

B u yüzden " ç o k l u g e l e c e k l e r " g e r ç e k l i ğ i n d o k u s u n a k a y d e d i l m i ş b i r " o n t o l o j i k a ç ı k l ı ğ ı n " y a d a r a d i k a l b e l i r l e n e m e z l i ğ i n d o ğ r u d a n s o n u c u değildir; o n t o l o j i k " ç a t a l " , g e l e c e k g e r ç e k l i ğ i n a l m a ş ı k yolu, d a h a ç o k , g e l e c e k t e k i e y l e m l e r i ö n c e d e n b i l d i r i l e n fail o n l a r ı ö ğ r e n e c e k olursa o r t a y a ç ı k a r ; y a n i , o n u n k a y n a ğ ı b i l g i n i n öz-gönderimselliğidir. 2 2

F a k a t b u a n l a y ı ş ı k a b u l e d e r e t m e z , ş u t e m e l soruyla karşılaşırız: n e e s n e k l i ğ i ? Burada, M a l a b o u beyin bilimlerindeki beyin modeliyle toplumun baskın ideolojik modelleri arasındaki koşutluğu ortaya koyar.

24

G ü n ü m ü z ü n bilişselciliğiyle "postum

d e m " k a p i t a l i z m a r a s ı n d a a ç ı k y a n k ı l a r vardır; sözgelimi, D e n n e t t , B e n l i ğ i ruhsal yaşamı merkezi d e n e t l e m e aracı olarak gören Kartezyen fikirden, birbiriyle çekişen ç o k l u f a i l l e r i n o t o p o i e t i k e t k i l e ş i m i n e doğru b i r k a y m a y ı s a v u n d u ğ u z a m a n , b u t a m d a merkezi bürokratik d e n e t i m ve planlamadan bağlantıcılığa, aralarından bir "benliğin" k e n d i l i ğ i n d e n " o r t a y a ç ı k a n ö z e l l i k " o l a r a k yükseldiği ç o k l u y e r e l f a i l l e r i n k a r m a ş ı k

e t k i l e ş i m l e r i n e doğru k a y m a y ı d a y a n k ı l a m a z m ı ? B u yüzden t o p l u m s a l l a ş a n s a d e c e bizim

beynimiz

Malabou şeklinin

temel

değildir,

toplumun

soruyu y ö n e l t m e

imgesinin

doğruca

ve

kendisi

ihtiyacını

basitçe

doğallaştırılır; 2 5

de beyinde

vurgulamakta

kapitalizmin

haklıdır:

ruhuyla

bu

l i d e ğ i l d i r - t a m a n l a m ı y l a H e g e l c i b i r p e r s p e k t i f t e , b u karşıtlığı o n u n k e n d i k e n d i s i y l e

işleyiş

ilişkisine getirmeliyiz: asıl şok homeostatik düzenin şiddedi dayatılırıası, İçle Dış arasındaki sınırın çizilmesidir.

"beynin

örtüşmeyeceğini

nasıl

g ü v e n c e y e alabiliriz?" y a da, e s n e k l i k t e r i m l e r i y l e : b u n u n l a s a d e c e d a h a e n b a ş t a n o r t a m ı m ı z t a r a f ı n d a n v e r i l e n i h t i y a ç v e k o ş u l l a r a sonsuz uyum sağlamaya y ö n e l i k bir o l a n a k l ı l ı ğ ı m ı kastediyoruz - b ö y l e olursa sonsuzca uyum s a ğ l a y a b i l e n " h e r k ı l ı ğ a giren, P r o t e u s c u b e n l i ğ i " e l d e e d e r i z - , yoksa "olumsuzluğa," b a s ı n c a d i r e n m e v e o n u t e r s i n e ç e v i r m e y e , o n u n o r t a m ı n a , ideali i n s a n ı n /ıomeostas/s'ini sağlaması o l a n " k e n d i k e n d i ­ n i k o r u m a k t a n " ç ı k ı p k u r t u l m a y a y e t e n e k l i bir B e n l i ğ i m i kastediyoruz? Çağdaş beyin bilimcileri

arasında,

"proto-Benlik"

fikrini

ayrıntılı

Homeostasisle şoklar (travmatik karşılaşmalar) arasındaki standart "diyalektik" yeter

yüzden

B u r a d a b e l i r t i l m e s i g e r e k e n iki n o k t a var. B i r i n c i s i , b e n l i k kuruluşu b a s i t ç e ( b i y o l o j i k y a d a k ü l t ü r e l o l a r a k ) verili b i r b i ç i m e a d a p t a s y o n değildir: i n s a n k e n d i s i n i a n c a k verili

b i ç i m l e r e direnerek " b i ç i m l e n d i r i r "

Bildımg dediği

şey).

İkincisi,

z i h i n s e l a r a s ı n d a k i k o ş u t l u k t a n , z i h i n s e l i n n ö r o n a l d e z e m i n b u l d u ğ u n d a n , zihinsel hcı sürecin

bir şekilde,

(Hegel'in

" z i h i n s e l i n " k e n d i s i n ö r o n s u n i ç i n d e bir t ü r " o n t o l o j i k p a t l a m a y l a " p a t l a r : 2 7 n ö r o n a İle

nöronal

karşılığının

olması

gerektiğinden

ve

benzeri,

bahsetmek

yeterli

değildir; asıl soru, d a h a ç o k , " m e t o n i m i k " sorudur: z i h i n s e l i n o r t a y a ç ı k ı ş ı / p a t l a m a s ı

b e d e n i m i z i n h o m e o s t a s i s ' i n i d ü z e n l e y e n faili a n l a y ı ş ı y l a g e l i ş t i r e n D a m a s i o o l m u ş t u ;

nasıl

F r e u d ' u n Lust-lch, b e d e n i d e n g e v e k e n d i n i y e n i d e n ü r e t m e sınırları i ç i n d e t u t a n

özdeşliğini ( " z i h i n s e l n ö r o n a l d i r " ) radikal b i r ( k e n d i k e n d i s i y l e ) ç e l i ş k i y i b e l i r t e n " s i m

k e n d i k e n d i n i ö r g ü t l e y e n fail o l a r a k a n d ı ğ ı şeydi bu. F a k a t b u r a d a , d a h a t a m o l a r a k

suz yargı" o l a r a k k a v r a m a l ı y ı z : " z i h i n s e l n ö r o n a l d i r " d e m e k " z i h i n s e l n ö r o n a l s ü r e ç l e r e

nöronalin

kendisinin

düzeyinde

ortaya

çıkar7.

Hegelce

söylersek,

ikisinin

" z i h i n s e l i n " a l a n ı n d a değiliz: " p r o t o - B e n l i ğ i n " a r d ı n d a n k e n d i k e n d i n i n f a r k ı n d a l ı ğ ı n

i n d i r g e n e b i l i r " d e m e k değildir, " z i h i n s e l n ö r o n a l b i r ç ı k m a z d a p a t l a r " d e m e k t i r . B u

ortaya çıkışı, tekil " B e n " gelir ve son olarak da "otobiyografik B e n l i k , " " B e n i m ne

" k e n d i l i ğ i n d e n H e g e l c i l i k " e n a ç ı k ifadesini ] o h n T a y l o r ' ı n bağlantısal b i r f e n o m e n

o l d u ğ u m u n " a n l a t ı s a l t a r i h i n i n ö r g ü t l e n m e s i gelir. 2 6 T e k i l B e n l i k l e a n l a t ı a r a s ı n d a k i

olarak bilinç modelinde bulmuştur (bu model, korteks bölgelerimizdeki etkinliklerin

t a m anlamıyla diyalektik gerilim burada c a n alıcı ö n e m d e d i r : tekil B e n l i k patlayıcı,

a y r ı n t ı l ı i n c e l e m e l e r i y l e s a ğ l a m b i r ş e k i l d e d e s t e k l e n m i ş t i r ) . 2 " T a y l o r ' a göre, b i l i n ç l i

y ı k ı c ı , k e n d i n e g ö n d e r m e l i olumsuzluk m o m e n t i n e , dolaysız g e r ç e k l i k t e n b i r ç e k i l m e

i ç e r i k "şimdiyi d o l d u r m a k i ç i n g e ç m i ş i k u l l a n m a k " yoluyla b e l i r i r :

m o m e n t i n e v e b u yüzden d e o r g a n i k h o m e o s t a s i s ' i n şiddetli b i r k o p u ş u n a k a r ş ı l ı k gelir; b u n a k a r ş ı n " o t o b i y o g r a f i " y e n i , k ü l t ü r e l o l a r a k y a r a t ı l m ı ş , k e n d i s i n i bizim " i k i n c i

( ^ B i l i n ç g e ç m i ş i n olaysal, otobiyografik, anlamsal, ön-işlemci ve duygusal nitelikli bellek

d o ğ a m ı z " o l a r a k d a y a t a n b i r h o m e o s t a s i s ' i n o l u ş u m u n u işaret e d e r . " B u r a h a t s ı z l ı k iki

yapılarını ya da temsillerini içerir. Bu yapılar, girdiye, o d e n e y i m i geçmişle bağlam ılı

y o l d a n k a v r a n a b i l i r : i l k i n d e , b e n i m i ç h o m e o s t a s i s ' i m i r a h a t s ı z e d e n dışsal k a z a l a r ı n

a n l a m l a yükleyen bir tarzda, b i l i n ç l i içerik v e r m e k için kullanılır. Bu yüzden biline,

bir müdahalesi olarak - bu durumda, bir organizma bir sabitin (ya da "otobiyografik

[kaydedilmiş g e ç m i ş d e n e y i m l e r i n yeni şimdiki e t k i n l i k l e iç içe girmesinden o n a y a

Benliğin")

j ç ı k a r ; bu haliyle süreç d i n a m i k t i r . 2 '

bakımıyla

bu sabitin

kazalara,

olumsal karşılaşmalara,

ö t e k i l i ğ e maruz

k a l m a s ı a r a s ı n d a k i d e n g e d u r u m u i ç i n sürekli b i r arayış i ç i n d e d i r ; bizler k e n d i m i z i n "farkına"

homeostasis'i

tehdit

eden

dışsal

şoklarla

varırız,

ve

buna

karşı

kasıtlı

e y l e m i m i z d e asıl o l a r a k b u tür r a h a t s ı z l ı k l a r ı yeni b i r h o m e o s t a s i s ' e k a t m a ç a b a s ı o l u r . S i s t e m k u r a m ı n ı n t e m e l s o r u n u budur: b i r o r g a n i z m a y a d a bir s i s t e m d e n g e l i işleyişini dışsal

rahatsızlıklarla

bütünleşerek

nasıl

koruyabilir?

İkinci

yol

da

rahatsızlığın

B u n a bağlı o l a r a k , b i l i n ç k a t ı b i r ş e k i l d e bağlantısal b i r f e n o m e n d i r : farklı b e y i n e t k i n • l i k l e r i k ü m e l e r i a r a s ı n d a k i ( ş i m d i k i girdiyle ilgili g e ç m i ş d e n e y i m l e r i n k a y d e d i l m i ş anıları arasındaki)

e t k i l e ş i m d e n doğar; z i h i n s e l s ü r e ç l e r e b i r " g ö r ü n ü ş t e tözsüzlük"

i katan bu bağlantısallıktır ( 1 2 2 ) :

k a y n a ğ ı n ı B e n l i ğ i n t a m m e r k e z i n d e s a p t a m a k t ı r - H e g e l b u n o k t a y ı ç o k ö n c e , b u ikili h a r e k e t i , ö n c e " D ü n y a n ı n G e c e s i " n e , s a f ö z n e l l i ğ i n u ç u r u m u n a y a p ı l a n radikal b e n l i k çekilmesi hareketi, ve sonra da adlandırma olanağı aracılığıyla yeni düzenin yükselme­

Bu tür veri doldurması ortaya ç ı k a n bütünsel n ö r a l etkinliğe bir tözsüzlük hali verir. . . . B i r veri bir dizi bağlantılı etkinliği tetiklemiştir. T e t i k t e m e süreci özgün veriyi bir tüt k e n d i n i destekleyen ve tümüyle yeni bir arena gibi görünen bir yere çıkartır. S a n k i bil

s i h a r e k e t i y l e d i l e g e t i r m i ş t i : s i m g e s e l düzen v e o n u n h o m e o s t a s i s ' i d o ğ a l h o m e o s t a ­

p a t e n c i buza atlamış ve h i ç ç a b a h a r c a m a d a n kayıyor gibidir, p a t e n sahasına döğrU

sis'in

patenleriyle yürümeye çalışırken yaşadığı beceriksizliğe kıyasla h e m e n h i ç çaba h a n a

kaybedilmesine

karşılık

insanın

ikamesidir.

Özgür

bir

Benlik

sadece

r a h a t s ı z l ı k l a r ı b ü t ü n l e ş t i r m e z , o n l a r ı yaratır, h e r h a n g i b i r verili b i ç i m y a d a stasis'i pat­ latır.

Bu

Freud'un

"ölüm

dürtüsü"

dediği

"zihinselin"

sıfır

düzeyidir:

Benliğin

karşılaştığı b a ş l ı c a t r a v m a t i k Ş e y B e n l i ğ i n k e n d i s i d i r . F a k a t , burada y a p ı l m a s ı g e r e k e n t e m e l H e g e l c i vurgu, b a s i t ç e b u iki aşırıya karşı ç ı k ı p ikisi a r a s ı n d a b i r e b e d i e t k i l e ş i m k o y u t l a y a m a y a c a ğ ı m ı z d ı r ( y a ş a m l a r ı m ı z , verili

m a d a n . B a ş l a n g ı ç t a k i beceriksiz yürüme ön-işlemedir, hâlâ o n a n e d e n o l a n veriye bajll kalmıştır; a m a buza varıldığı zaman - b i l i n ç ortaya çıktığı z a m a n - nöral etkinliği sanlı ı

T o p r a ğ a bağlı k a l m a n ı n sürtünmesinden kurtulmuş gibi h a r e k e t e t m e durumuna y ıık

s e k m e k için g e r e k e n belli bir (otonomi derecesi elde edilir. N ö r a l e t k i n l i ğ i n bu şekilde t e t i k l e n m e s i n i n -buza ç ı k m a n ı n - qualia, dilegetirilmezlik, saydamlık, içkinlik gibi ö/el tiklerin t e m e l i n d e yattığını sanıyorum. ( 1 2 3 )

dengeyi rahatsız e d e n -dışsal ya da i ç s e l - olumsuzluğun patlayıcı taşmalarıyla durumu­ muzu d e n g e y e s o k a n y e n i b i r h o m e o s t a s i s d ü z e n i n i n g e t i r i l m e s i a r a s ı n d a s a l ı n ı r ) .

Y e n i duyusal v e r i n i n h e r biri', o n u n y a r ı k l a r ı n ı d o l d u r m a y a k o y u l a n " i ş l e y e n b e l l e d i n "

Ul

e t k i n l i ğ i n i t e t i k l e r ; b u ö n - i ş l e m e m o d ü l ü n d e , v e r i n i n b i r ç o k farklı y o r u m l a r ı k o ş u t b i r

g e r ç e k l e ş t i ğ i z a m a n , y a n i n ö r a l e t k i n l i k " s a n k i k a t ı t o p r a ğ ı n d e n e t i m i n d e n ç ı k m ı ş gibi

şekilde etkinleştirilmiştir: " R e k a b e t , bir ö n c e k i saniyede ya da yakınındaki girdilerin

ç e v r e d e k a y m a y a " ( 3 3 5 ) b a ş l a d ı ğ ı z a m a n aşılır - H e g e l c e s ö y l e r s e k , s a n k i geriye d ö n ü k

farklı y o r u m l a r ı n ı t e m s i l e d e n n ö r a l e t k i n l i k l e r a r a s ı n d a k i , işler d u r u m d a k i b e l l i b i r

olarak

b e l l e k t e v a r d ı r " ( 2 4 9 ) , v e b u l o k a l r e k a b e t i n k a z a n a n ı b i l i n c e e r i ş i m e l d e eder, y a n i

"dolayımsızlık" etkisini yaratan kısa devre budur: o n u n içinde, n ö r a l d o l a y ı m l a m a l a ı ı n

b i l i n ç l i bir " i ç e r i k " olarak ortaya çıkar: " B i l i n ç gelişmiş bir h a l d e ortaya ç ı k m a d a n ö n c e

karmaşık

kendi

önvarsayımlarını

dinamik

şebekesi,

koyutlayacak

doğrudan

olduğu

algının

basit

zaman;

ve

qualia'ya

dolayımsızlığıyla

lam

"ortadan

b i r sürü m e k a n i z m a n ı n ç a l ı ş m a s ı g e r e k i r " ( 1 5 7 ) . Ö n - i ş l e m e y i y a p a n d o l a y ı m l a m a

k a l d ı r ı l ı r / a u / g e h o r ı e n . " D o l a y ı m s ı z d e n e y i m i m i z i n " h a m " k a r a k t e r i b u yüzden k a r m a ş ı k

ç a l ı ş m a s ı n ı n k a r m a ş ı k l ı ğ ı y l a s o n u c u n g ö r ü n ü ş t e k i " b a s i t l i ğ i " a r a s ı n d a k i b u yarık q u a i i -

b i r d o l a y ı m l a m a ç a b a s ı n ı n s o n u c u d u r ; o n u n a t a l e t i t a m d a k a t ş ı t ı y l a , h a v a d a özgün e

a ' n ı n , " s i s t e m i n i ç i n d e n d a h a fazla a r a ş t ı r ı l a m a y a c a k o l a n " " h a m , " " d o l a y ı m s ı z " k a r a k ­

k a y a n "özgür d ü ş ü n c e " n i n hafifliğiyle d e s t e k l e n i r . Bu aynı zamanda ( K a n t ç ı terimlerle söylersek) özbilinç olmazsa t a m b i l i n ç o l m a

t e r i n e k a r ş ı l ı k gelir.

m a s ı n ı n d a nedenidir: " B e n " sadece şimdiyle b e n i m kendi g e ç m i ş i m arasındaki k i n d i B u özellik b i r p a r ç a k e s k i n v e t e r s i n m e z b i r i ş l e m e a d ı m ı , b i l i n c i n s o n u n d a o r t a y a ç ı k ı ş ı n a karıştığı z a m a n g ö r ü n ü r . B e y n e g i d e n v e r i l e r e , n i h a i e t k i n l i ğ i n b ü t ü n tür­ lerine

yaklaşan

nöral

etkinliğin

kapalı

döngüleriyle

fenomenal

farkındalığa

k e n d i s i y l e ilişki e t k i l e ş i m i o l a r a k ortaya ç ı k m a z ; " B e n l i k " dediğimiz şey k e n d i k e n d i s i y l e ilişki aracılığıyla " k a t ı t o p r a ğ ı n d e n e t i m i n d e n " k a ç m a n ı n t e m e l b i ç i m i d i r . A s l ı n d a ,

ç ı k m a l a r ı n d a n ö n c e b i r sürü ileri v e geri gidiş g e l i ş l e r olur. Y i n e d e b i l i n c e y ö n e l i k

b ü t ü n diğer b i ç i m l e r i n a l t ı n d a yer alır: algı/farkındalık f a i l i n i n k e n d i k e n d i s i y l e ilişkisi,

s o n a d ı m kısa, k e s k i n v e n i h a i o l a r a k g ö r ü n ü r . G e r i d ö n ü p , b u t ü t b i r o r t a y a ç ı k ı ş ı n

b i r b a k ı m a , " b i l i n ç l i i ç e r i ğ i n " g ö r ü n e b i l e c e ğ i s a h n e y i y a r a t ı r ( a ç a r ) ; b u , i ç e r i ğ i n evrensel

o r t a y a ç ı k ı ş tarzı ü z e r i n d e o y a l a n m a k m ü m k ü n g ö r ü n m e z . ( 2 7 5 )

biçimini, d o l a y ı m l a m a n ı n ö n - i ş l e m e ç a l ı ş m a s ı n ı n , o n u n ü r ü n ü n ü n d o l a y ı m s ı z " h a m " v e r i l m i ş l i ğ i h a l i n e g e l e b i l e c e ğ i s a h n e y i sağlar. K e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n büyü hilesi l a m

Karmaşık ön-işleme etkinliğinin,

s o n u c u n görünüşteki

dolayımsızlığına

bu şekilde

yerleşmesinin nöral koşulu (maddi desteği) "nöral etkinliğin geri-beslemesinin yine­ l e n m e s i n e bağlı o l a n l o k a l k o r t i k a l b ö l g e l e r d e k i e t k i n l i k k ö p ü k l e r i o l u ş u m u d u r " : Bir

nöron

bir

veri

tarafından

etkinleştirildiği

zaman,

etkinliği

kendisine

da

benim

"merkezsizleşmemin"

olanaksızlığı,

[bellekte kalan] ve

-Ben'in

dolayımsız

D e r r i d a ' n ı n n ö r a l differance a d ı n ı

kendinde

var

olmasının

verebileceği şeyin, geçmiş mnesık

izlerin a r a s ı n d a k i m i n i m a l d o l a n m a n ı n z o r u n l u l u ğ u n u n - doğrudan

" h a m " öz-farkındalığı olası k ı l a n m e k a n i z m a y a d ö n ü ş m e tarzında y a t a r .

b e s l e m e yapar, b ö y l e c e o n l a r ı n h e p s i n i e t k i n t u t a r . K ö p ü k l e r

Burada özneyle n e s n e arasında ayrım yapmamız gerekir. N ö r a l k e n d i kendisiyle

k ü ç ü k b i r v e r i y l e t e t i k l e n i r , b u yüzden o v e r i n i n y ü k s e l t g e c i o l a r a k işlev g ö r ü r l e r .

i l i ş k i n i n n ö r a l e t k i n l i ğ i n a r t ı k o n u t e t i k l e y e n v e r i n i n ç e v r e s i n d e d o l a n m a d ı ğ ı , kendi

k o m ş u l a r ı n a geri

O n l a r ı sürdürmek için, uyarıcı g e r i b e s l e m e n i n bir n ö r o n d a n yakın k o m ş u l a r ı n a

"nesnesini,"etkinliğinin çevresinde dolandığı odak noktasını yarattığı b ü y ü l ü momen

geçmesi

t i i ş a r e t e d e r . B u yüzden n ö r a l k e n d i k e n d i s i y l e ilişkide yeni b i r y a r ı - n e s n e o r t a y a ç ı k a ı ,

gerekir;

köpüğün yayılmasını

ve kendisini

bütün kortekse dağıtmasını

ö n l e m e k i ç i n a y r ı c a uzun m e n z i l l i k e t l e m e d e o l m a l ı d ı r . ( 2 7 6 )

s a d e c e b u " t a m a n l a m ı y l a " b a ğ l a n t ı y a b e d e n v e r m i ş o l a n p a r a d o k s a l tözsüz b i r n e s n e b i r n ö r a l " ç e k i c i " : " ç e k i c i a ğ l a r ı n ı n " s o n h a l l e r i n e " b a ş l a n g ı ç t a k i e t k i n l i ğ i kendi

B u d a bizi k o n u n u n , (algı b i l i ş s e l c i l e r i i ç i n g e n e l l i k l e s ö z k o n u s u o l d u ğ u g i b i ) s a d e c e y a r ı - H e g e l c i t e r i m l e r l e d i l e g e t i r i l e b i l e c e k o l a n p ü f n o k t a s ı n a getirir. B i l i n ç ş i m d i ( v e r i ) v e g e ç m i ş ( i ş l e m e k t e o l a n b e l l e k ) a r a s ı n d a k i b i r i c i k kısa d e v r e n i n s o n u c u o l a r a k

o r t a y a ç ı k a r : s t a n d a r t aprés coup, iş işten geçtikten ş o n r a ' n ı n , yani ş i m d i n i n geriye dönük olarak ayrıntılı bir şekilde çalışarak geçmiş bellek izlerinin anlamını kurmasının t e r s i n e , burada, ş i m d i k i d e n e y i m i m i z i n k e n d i s i g e ç m i ş t e n g e ç e n d o l a m b a ç l ı b i r yol aracılığıyla

oluşur.

Şimdiyle

geçmiş

arasındaki

bu

etkileşimin,

içinde

geçmişle

ş i m d i n i n basitçe etkileşmediği, birbiriyle basitçe bağlantı kurmadığı, ç o k daha yakın b i r ş e k i l d e b i r b i r i n e nüfuz ettiği bir k e n d i k e n d i s i y l e ilişki n o k t a s ı n a ulaşması g e r e k i r : g e ç m i ş l e b a ğ l a n t ı k u r a r k e n , ş i m d i k i d e n e y i m k e n d i s i y l e b a ğ l a n t ı kurar, olduğu şey o l u r . B u " k ö p ü k l e r " m e t a f o r u n u n d e v r e y e girdiği yerdir, tıpkı o güzel p a t e n k a y m a m e t a f o r u g i b i : k e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n kısa d e v r e s i o r t a y a ç ı k a r ç ı k m a z , n ö r a l e t k i n l i k , " o n u ü r e t e n v e r i y e k ö l e c e bağlı o l m a k t a n k u r t u l u r , d a h a ö n c e o n u z i n c i r l e y e n i p l e r d e n m u c i z e v i b i r ş e k i l d e k u r t u l m u ş o l a r a k d ö n ü ş l e r i n i s e r g i l e m e k üzere buz p i s t i n e doğru k a y a r . B u s ü r e ç k o r t e k s i n üst k a t m a n l a r ı n d a k i e t k i n l i k k ö p ü k l e r i a r a c ı l ı ğ ı y l a k u r t u l u r " ( 3 4 5 ) . E ş i k , n ö r a l k e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n " o t o n o m i s i n e " doğru büyülü s ı ç r a m a

l e r i n i n k i n e b e n z e r o l m a y a ç e k i y o r " ( 7 9 ) o l a r a k b a k ı l a b i l i r . B u ç e k i c i b u yüzden b i ç i m sel o l a r a k L a c a n c ı ohjetpetit a'yla türdeştir: b i r m a n y e t i k a l a n gibi, e t k i n l i ğ i n o d a ğ ı d ı ı , n ö r a l e t k i n l i ğ i n ç e v r e s i n d e d o l a n d ı ğ ı n o k t a d ı r , y i n e d e k e n d i i ç i n d e t ü m ü y l e tözsüzdür,

ç ü n k ü yaratılmış'koyutlanmıştır, türetilmiştir, ona tepki veren ve onunla uğrasan sürecin kendisi tarafından. B u a s k e r l i k t e n k a ç m a k i ç i n deli gibi d a v r a n a n a s k e r l e ilgili eski fıkraya b e n z i y o r ; o n u n " s e m p t o m u " t a k ı n t ı l ı b i r ş e k i l d e e l i n e g e ç e n h e r belgeyi i n c e l e m e k v e " B u d e ğ i l ! " diye h a y k ı r m a k t ı ; a s k e r i h e k i m l e r o n u m u a y e n e e d e r k e n d e aynı

şeyi

yaptı,

sonunda

psikiyatrlar o n a

a s k e r l i k h i z m e t i n d e n m u a f tutulduğunu

b e l i r t e n b i r b e l g e v e r d i l e r . A s k e r b e l g e y i e l i n e aldı, i n c e l e d i v e bağırdı: " İ ş t e h u ! " B u r a d a da, arayış k e n d i n e s n e s i n i y a r a t ı y o r . . . . Öyleyse,

kendi

kendisiyle

ilişki

burada

etkinlikten

önce

bir

"özne"

olmadığı

(eyleyen "o şeyin" "kendini koyutlamış", kendi etkinliğinin sonucu olduğu) anlamına g e l i y o r s a , ö z n e v e ç e k i c i o l a n tözsüz " n e s n e " a r a s ı n d a k i fark, t a m o l a r a k , n e y i içerir.' B u f a r k ı n t ü m ü y l e t o p o l o j i k o l d u ğ u n u u n u t m a m a k ö n e m l i d i r : " ö z n e " v e " n e s n e , " aynı düzeyde e t k i l e ş e n iki m e v c u d i y e t değil, b i r M o e b i u s ş e r i d i n i n iki y a n ı n d a k i aynı X *ı i i — H e g e l c i - K i e r k e g a a r d c ı t e r i m l e r l e söylersek, " ö z n e " v e " n e s n e " b i r v e a y n ı X ' i işaret

eder; y a " v a r l ı k " ( n é s n e ) k i p i n d e k i y a d a " o l u ş " ( ö z n e ) k i p i n d e k i , y a s o n u c u n k e n ­

g e l e n e ğ i n d e n iyi b i l i n i r : f a i l i n k e n d i " d ü ş ü n ü m s e l b e l i r l e m e s i " ( a l g ı l a n a n ) n e s n e n i n

disiyle özdeş ( d o l a y ı m s ı z ) t u t a r l ı l ı ğ ı k i p i n d e k i ya da t ü t e t i c i bir s ü r e c i n d i n a m i ğ i k i p i n ­

k e n d i s i n i n b i r özelliği o l a r a k y a n l ı ş a l g ı l a n ı r . M e t z i n g e r ' i n yaptığı şey b u y a n ı l s a m a n ı n mantığını uç n o k t a s ı n a götürmek, o n u algılayan failin kendisine uygulamaktır: nesne-

d e k i X ' i . Objet petit a d o ğ r u d a n ö z n e " o l a n " p a r a d o k s a l n e s n e d i r . B e y i n b i l i m l e r i özgürlük i ç i n a l a n ı b u ş e k i l d e a ç a r : g e n e t i k p r o g r a m l a m a y a karşı düşmekten, ve onu

i h l a l e t m e k t e n uzak o l a n özgürlük a l a n ı n ı n k e n d i s i "program­

b i ç i m l e n m e s i n i n mantığı, f e n o m e n a l deneyimi doğrudan "oradaki n e s n e l e r e " gön­ d e r m e y a p a n şeyler o l a r a k ( y a n l ı ş ) a l g ı l a m a n ı n m a n t ı ğ ı , ö z n e n i n k e n d i s i n e uygulan­

l a n m ı ş t ı r . " S ö z g e l i m i , a r t ı k dil n ö r o n l a r ı n ı n , e ğ e r a n n e sesiyle uyarılmazlarsa k ö r e l m e y e

maktadır.

d ü ş t ü k l e r i n i biliyoruz: g e n l e r ö n g ö r ü l e m e z öznellikler-arası e t k i l e ş i m e z e m i n hazırlar.

yanılsamanın

Ben

kendim

sonucu

"gerçekten

olarak

var"

görünürüm.

olmam;

ben

Kendisine

sadece

kendi

türdeş

türetici

fetişist

bir

mekanizmasını

algılama anlamında tam olarak " m a t " olabilen bir özne ( B e n l i k ) h i ç b i r zaman olamaz - bu t ü r h e r biliş sınırlıdır, b i r g l o b a l saydam b a ğ l a m a i l i ş t i r i l m i ş t i r : " b i l i ş s e l öz-gönSAHTE

d e r m e h e p saydam, k a v r a m s a l ö n c e s i b i r b e n l i k m o d e l l e m e s i z e m i n i n d e g e r ç e k l e ş i r "

SAYDAMSIZLIK

( 3 3 3 ) . O yüzden, t a m biliş a n c a k özne g ö r ü n ü m ü g e r ç e k l i k t e n a y ı r a n y a r ı ğ ı n f a r k ı n a İ n s a n b i l i m l e r i y l e b i l i ş s e l c i l i k a r a s ı n d a k i t a r t ı ş m a n ı n b a ş l ı c a h e d e f i n i n s t a n d a r t for­

varırsa o r t a y a ç ı k a b i l i r - g e r ç e k l i ğ i n f e n o m e n a l d e n e y i m i n i n i ç e r i ğ i n i n " ş e y i n k e n d i s i "

mülü

o l m a d ı ğ ı n ı n sadece yanıltıcı o l a b i l e c e k bir temsil olduğunun farkına varırsa- " b e n l i k

"yarığa

(kimyasal,

köprü

kurmak"tır

nöronal...)

-yani,

doğayla

kültür

s ü r e ç l e r l e f a r k ı n d a l ı k v e duygu

arasındaki, deneyimi

"kör"

biyolojik

arasındaki

yarığa

köprü k u r m a k - fakat, y a b u y a n l ı ş a m a ç s a ? Y a eğer asıl sorun yarığa köprü k u r m a k değil, d a h a ç o k , o n u t a m a n l a m ı y l a f o r m ü l l e n d i r m e k , o n u t a m o l a r a k k a v r a m a k s a ?

m o d e l l e m e s i n i n saydam

süreci d a h a

yüksek düzen,

b e n l i k m o d e l l e m e s i n i n bilişsel

b i ç i m l e r i y ö n ü n d e k i o l a s ı l ı k i ç i n zorunlu b i r k o ş u l d u r " ( 3 3 8 ) . Tam

da

bu_ k e s j n

anlamıyla,

Metzinger

insan

zihninin

"otoepistemik

B u r a d a , b a ş k a h e r y e r d e n ç o k burada, yarığın t a m olarak f o r m ü l l e n d i r i l m e s i s o r u n u n

k a p a l ı l ı ğ ı n d a n " b a h s e d e r : " b i l i n ç l i d e n e y i m b i z i m k e n d i m i z l e ilgili bilgi e d i n m e m i z

ç ö z ü m ü d ü r - n e d e n ? Ç ü n k ü o n u " h a i n d o ğ a d a n " ayıran yarığı y a n l ı ş a l g ı l a m a k b i l i n c i n

g e r e k e n o l a s ı l ı k l a r ı ş i d d e t l e s ı n ı r l a r . Ö z n e l d e n e y i m o eski felsefi k e n d i n i b i l m e ideali­

d o ğ a s ı n d a vardır: B e n l i k o n u n k e n d i g ö r ü n ü m ü d ü r , ç ü n k ü k e n d i s i n i b i r m o d e l o l a r a k

n i i z l e y e r e k g e l i ş t i r i l m e m i ş t i r " ( 1 7 5 ) . B u " k a p a l ı l ı k " k o n u s u n u n gizemli b i r y a n ı yok -

algılayamayacak

b u a ç ı k ç a b i r e v r i m ü s t ü n l ü ğ ü sayılabilir: s i s t e m i n e t k i n l i ğ i n i n geri k a l a n k ı s m ı n a

bir

modeldir,

b u yüzden

de

kendisini

model

olarak

algılamadığı

ö l ç ü d e v a r olur - y a da, T h o m a s M e t z i n g e r ' i n v e c i z f o r m ü l ü n ü a l ı n t ı l a y a c a k o l u r s a k :

odaklanmasını ve ona giden basamakların içgözlemsel araştırmasında kaybolmamayı

" z i h i n felsefesinde ' f e n o m e n a l b e n l i k ' d e n e n v e b i l i m s e l y a d a h a l k psikolojisi b a ğ l a m ­

sağlar. V e aynı şey B e n l i ğ i n k e n d i s i o l a n o özgül n e s n e i ç i n d e g e ç e r l i d i r : " s a y d a m b e n ­

larında sık sık b a s i t ç e ' b e n l i k ' o l a r a k b e l i r t i l e n şey, fenomenal olarak saydam bir ben­

lik m o d e l l e m e s i e v r i m c i t u t a r l ı b i r s t r a t e j i o l a r a k g e l i ş t i , ç ü n k ü s i s t e m - b a ğ l a n t ı l ı bilgiyi

lik modelidir.'"" M e t z i n g e r " s a y d a m l ı ğ ı " ç o k k e s i n o l a r a k t a n ı m l ı y o r : " H e r h a n g i b i r

s i s t e m i d a h a yüksek d ü z e n d e n b e n l i k m o d e l l e m e l e r i n i n sonsuz i ç d ö n g ü l e r i n e sok­

f e n o m e n a l hal için, f e n o m e n a l saydamlığın derecesi, daha ö n c e k i işleme aşamalarının

madan

ilgiye u y g u n l u ğ u n u n i ç - g ö z l e m s e l d e r e c e s i y l e ters o r a n t ı l ı d ı r " ( 1 6 5 ) . S a y d a m l ı k , b u

M e t z i n g e r ' i n ç ı k a r ı m ı a ç ı k v e radikaldir:

ulaşılabilir

kılmanın

güvenilir

bir

yolunu

oluşturuyordu"

(338).

Böylece

yüzden, p a r a d o k s a l o l a r a k , " k a r a n l ı ğ ı n özel bir b i ç i m i d i r " ( 1 6 9 ) : bir şeyi o s a y d a m o l d u ğ u i ç i n değil, o n u n i ç i n d e n g ö r e b i l d i ğ i m i z i ç i n görürüz. M e t z i n g e r ' i n t e m e l tezi b u tür s a y d a m l ı ğ ı n bizim b i l i n c i m i z i iki düzeyde b i ç i m l e n d i r d i ğ i y ö n ü n d e d i r - b i r i n c i s i , g e n e l o l a r a k , "bizi ç e v r e l e y e n g e r ç e k l i ğ i t e m s i l i b i r s ü r e c i n içeriği o l a r a k d e n e y i m l e meyiz, o n u n b i l e ş e n l e r i n i d e . . . b i r b a ş k a , dışsal g e r ç e k l i k d ü z e y i n i n i ç s e l yer t u t u c u ­ ları o l a r a k t e m s i l e t m e y i z . B a s i t ç e o n u i ç i n d e yaşamlarımızı yaşadığımız d ü n y a o l a r a k

F e n o m e n a l b e n l i k kendi k e n d i n i b e t i m l e y e n bir sistem içindeki o t o e p i s t e m i k bir k a p a l ı l ı k t a n k a y n a k l a n ı r ; b i r bilgi eksikliğidir. Biri olmanın düşünüm ö n c e s i , dikkat ö n c e s i d e n e y i m i doğrudan o a n d a etkin o l a n b e n l i k m o d e l i n i n içeriğinin saydam o l m a s ı n d a n k a y n a k l a n ı r . . . dünyada b e n l i k l e r diye bir şey yoktur. O n t o l o j i k . cimriliğin genel

ilkesine bağlı olarak,

b e n l i k l e r i n varlığını varsaymak gerekli

(ya da a k ı l c ı )

değildir, ç ü n k ü kuramsal mevcudiyetler olarak h e r h a n g i bir vazgeçilmez açıklayıcı

d e n e y i m l e r i z " ( 1 6 9 ) . A r d ı n d a n , a y n ı şey bizim b i l i n ç l i B e n l i ğ i m i z i n k e n d i s i i ç i n , bizim

işlevi yerine getirmezler.

z i h n i m i z d e k i b i r t e m s i l o l a n ö z - f a r k ı n d a l ı ğ ı m ı z m dolayımsızlığı i ç i n g e ç e r l i d i r v e b u

s ü r e c i n e girmiş bilgi-işlem sistemleridir. ( 3 3 7 )

V a r o l a n şey f e n o m e n a l b e n l i k

m o d e l l e m e s i n i n saydam

yüzden a y n ı z a m a n d a b u tür bir y a n ı l s a m a y a , a s l ı n d a s a d e c e b i r t e m s i l , k e n d i s i n d e n , " ş e y i n k e n d i s i " o l a r a k b i ç i m l e n m i ş o r g a n i z m a m ı z ı n bir m o d e l i o l a n ı a l g ı l a m a n ı n epist e m i k o l a r a k kuraldışı kısa devresi o l a n b i r şeye d a y a n m a k t a d ı r : " O z b i l i n c i m i z i n i ç e r i k ­ lerini b i r t e m s i l e t m e s ü t e c i n i n i ç e r i k l e r i o l a r a k d e n e y i m l e n ı e y i z , o n l a r ı s i s t e m i n h e r şeyi i ç i n e a l a n g e r ç e k l i k m o d e l i n i n i ç i n d e k i , s i s t e m i n b i r tür n e d e n s e l o l a r a k e t k i n b i r i ç y e r t u t u c u s u o l a r a k d a d e n e y i m l e n ı e y i z , b a s i t ç e k e n d i m i z o l a r a k , d ü n y a d a şimdi ş u a n d a yaşayan k e n d i m i z o l a r a k d e n e y i m l e r i z " ( 3 3 1 ) . " S a y d a m l ı ğ ı n " t e m e l m e k a n i z m a s ı H e g e l c i - M a r k s i s t fetişist y a n ı l s a m a n ı n eleştirisi

B i z l e r k e n d i m i z e s a d e c e F B M ( f e n o m e n a l b e n l i k m o d e l i , P S M ) : bizim f e n o m e n a l dolayımsızlığımız "doğrudan"

bir

"göndermesel

dolayımsızlık"

Benlik olarak deneyimlediğimde,

o l a r a k yasadışı b j r kısa d e v r e y i y a s a l a ş t m r ı m ,

(578)

değildir:

Ben

t a n ı m gereği

yani,

kendimi

epistemolojik

temsili bir f e n o m e n o n ' u " g e r ç e k l i k "

o l a r a k y a n l ı ş a l g ı l a r ı m . L a c a n ' ı n dediği gibi, e g o y a g ö r e , h e r biliş b i r y a n l ı ş t a n ı m a d ı r , ç ü n k ü e g o , b e n l i k d e n e y i m i m i z i n saydamlığı i ç i n d e özdeşleştiğimiz b i r n e s n e d i r ( b i z i m b e n l i k m o d e l i m i z ) : " B e n o y u m ! " - y a da, y i n e , M e t z i n g e r ' i n sözleriyle: " F e n o m e n a l

215

b e n l i k m ü l k i y e t i t a m a n l a m ı y l a t e m s i l i b i r yapıdır; a s l ı n d a s a d e c e b i r g ö r ü n ü m o l m a

o n u n i ç i n k a t ı b i l i ş s e l c i ç e r ç e v e n i n i ç i n d e k e s i n l i k l e b i r yer y o k t u r . N e w A g e ç ö z ü m ü

a n l a m ı n d a b i r fenomenal m ü l k i y e t t i r . B i l i m s e l v e felsefi b ü t ü n a m a ç l a r i ç i n , - k u r a m ­

bu yüzden b i l i ş s e l c i s o n u ç l a r ı n r a d i k a l l i ğ i n d e n geri ç e k i l i r : b ü t ü n o b i l i ş s e l c i duruş bizi

sal b i r m e v c u d i y e t o l a r a k - b e n l i k fikri g ü v e n l e o r t a d a n k a l d ı r ı l a b i l i r " ( 5 6 3 )

bizim b i l i n ç l i kararlarımızın nörofizyolojik öznellikdışı

( n e s n e l ) süreçler tarafından

" T a r i h Üzerine Tezler"inin ilkinde, W a l t e r B e n j a m i n 1 7 6 9 yılında B a r o n v o n

ö n c e d e n b e l i r l e n d i ğ i n i ö n v a r s a y m a y a zorlar - b u s ü c e ç l e r i b i r b a ş k a , d a h a d e r i n " B e n " c

K e m p e l e n tarafından inşa edilmiş ve d a h a sonra J o h a n n N e p o m u k Maelzel trafından

y ı k ı l a n s o n a ş a m a d a ruhsal b i r töz o l a r a k n ö r o f i z y o l o j i n i n " k ö r l ü ğ ü n e " a ç ı l a n t ü m ü y l e

geliştirilmiş o l a n ünlü s a t r a n ç o t o m a t ı n a değinir: m e k a n i k olduğu belli o l a n bir svami

g ü v e n c e s i z j b i r a d ı m d ı r . B i l i ş s e l c i l i ğ i n yarattığı h e y e c a n t a m d a o n u n , b i l i n c i n aslında

figürü k u ş k u v e r i c i b i r ş e k i l d e k a p a l ı o l a n , k a p ı v e ç e k m e c e l e r i sırayla a ç ı l a r a k izleyen­

( t ı p k ı b i r bilgisayar e k r a n ı g i b i ) a r k a s ı n d a s a d e c e k ö r öznellikdışı n ö r o n a l s ü r e ç l e r o l a n

lerin

m e k a n i z m a d a n b a ş k a b i r şey o l m a d ı ğ ı n ı " k e n d i gözleriyle g ö r m e l e r i "

bir

yazı

M e v c u d i y e t , b e n i m e y l e m l e r i m i n asıl faili o l a n , " b e n i m i ç i m d e b e n d e n d a h a fazla o l a n "

içeride

sağlanan

bir

masasının

başında

oturmaktadır.

Ardından

svami

figürü

yazı

"kullanıcı

yanılsaması"

olduğu,

ve

buna

bağlı

olarak,

birtakım

psişik

global

m a s a s ı n ı n ü z e r i n d e k i b i r s a t r a n ç o y u n u n u b i r i n s a n l a o y n a m a y a başlar, g e n e l l i k l e d e

b i r şey k o y u t l a m a y a y ö n e l i k h e r h a n g i bir k u r a m s a l i h t i y a ç o l m a d ı ğ ı ş e k l i n d e k i radikal

kazanır. Ç ö z ü m (olayı kapsamlı bir şekilde ç ö z ü m l e y e n Edgar A l l a n P o e ' n u n t a h m i ­

fikirde y a t m ı y o r m u ? P a r a d o k s a l b i r b i ç i m d e , t a m d a b u yüzden g e r ç e k F r e u d c u l a r olarak

n i n e g ö r e ) a s l ı n d a yazı m a s a s ı n ı n i ç i n d e s a k l a n m ı ş , h a m l e l e r i y a p a n k ü ç ü k b i r a d a m ,

e g o ' n u n tözsel b i r a r k a p l a n ı o l a r a k " B e n " fikrini r e d d e t m e m i z g e r e k i r .

b i r s a t r a n ç o y u n c u s u o l m a s ı d ı r - a y n a l a r d a n o l u ş a n bir s i s t e m m a s a n ı n i ç i n d e s a d e c e

" B i l i ş s e l k a p a l ı l ı k " başlığı

a ç ı s ı n d a n , ç ö z ü m deneyimsel k a p a l ı l ı k v e g e r ç e k t e n

m e k a n i z m a olduğu i z l e n i m i n i verir. P o e y a n l ı ş K a r t e z y e n ö n c ü l d e n y o l a ç ı k a r a k doğru

bilişselbir k a p a l ı l ı k a r a s ı n d a k i k a t ı a y r ı m d a y a t ı y o r gibi g ö r ü n e b i l i r : b i z i m " y a ş a n m ı ş "

ç ı k a r ı m a ulaştı: a k ı l c ı u s a v u r m a k ö r b i r m a k i n e t a r a f ı n d a n y a p ı l a m a z , o T i n i ö n v a r s a -

özdeneyimimiz

yar. P o e ' y a karşı, y a p a y zekayı s a v u n a n b i l i ş s e l c i l e r b u s a t r a n ç o t o m a t ı n ı b i z i m b e y n i ­

( y a n l ı ş ) a l g ı l a d ı ğ ı m ı z ı s ö y l e m e k b i r şeydir; b i z i m i ç i n z i h n i m i z i n b i y o - n ö r a l işleyişini

içinde,

zorunlu olarak kendimizi

özgürce

eylemde bulunuyor gibi

m i z i n a s l ı n d a n a s ı l ç a l ı ş t ı ğ ı n a y ö n e l i k b i r m e t a f o r o l a r a k k u l l a n ı r l a r : bizler, a s l ı n d a ,

t a m o l a r a k b i l m e n i n b i l i ş s e l o l a r a k o l a n a k s ı z o l d u ğ u gibi ç o k d a h a g ü ç l ü b i r i d d i a d a

s v a m i figürü k u k l a l a r ı gibiyiz, u s a v u r m a işi b e y n i m i z i n içerdiği " g a y r ı k i ş i s e l " n ö r o n a l

bulunmak

b a ş k a b i r şeydir.

İlk örnek,

Güneşin

bizim

Dünyamızdan

daha

büyük

o t o m a t tarafından yapılır. . . . B e n j a m i n aynı o t o m a t a tarihsel m a d d e c i l i k l e o n t o l o j i

o l d u ğ u n u a s t r o n o m i d e n ö ğ r e n d i k t e n s o n r a b i l e , o n u k ü ç ü k b i r t o p gibi a l g ı l a m a y a

a r a s ı n d a k i ilişkiyi d e ğ e r l e n d i r m e k üzere değinir: t a r i h s e l m a d d e c i l i k ( M a r k s i z m ) , yazı

d e v a m ediyor o l m a m ı z olgusuna benzer - bu h i ç b i r şekilde bilgimizi o r t a d a n kaldırmaz

m a s a s ı n ı n d e r i n l e r i n d e b i r yerde, t e o l o j i y e ( M e s i h ç i kurtuluş t e m a s ı n a ) karşılık g e l e n

( b u b i l g i a y n ı z a m a n d a b u y a n ı l t ı c ı algıya k a r ş ı l ı k g e l i r ) ; i k i n c i ö r m e k t e - v e kuşkusuz,

saklı b i r k u k l a olduğu i ç i n h e p kazanır. B u r a d a soru e l b e t t e şudur: eğer gizlenen herhan­

g e r ç e k t e n felsefi b i r a n l a m ı o l a n ö r n e k b u d u r - b u t ü r b i l g i n i n k e n d i s i e l d e e d i l e m e

g i b i r k u k l a o l m a d ı ğ ı n ı , karşımızda s a d e c e k ö r b i r o t o m a t o l d u ğ u n u k a b u l edersek, n e

sayılır. F a k a t , b u k o l a y ç ö z ü m ü b o z a n şey, b i z i m f e n o m e n a l b e n l i k d e n e y i m i m i z i n isi i s

olur?

n a i k o n u m u d u r : b u d e n e y i m b i l g i m i z i n b a ş l ı c a i n d i r g e n e m e z ufku o l m a k l a k a l m a z ;

Bazı N e w - A g e - m e y i l l i b i l i ş s e l c i l e r " B e n " v e " B e n " ( e g o ) a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı k t a

dahası

B e n l i ğ i m i z d e s a d e c e b i r f e n o m e n o l a r a k v a r olur: k e n d i n e g ö r ü n ü m ü n ü n

" d e h a " i ç i n yer ayırırlar: " B e n " B e n ' i n " t ö z ü d ü r " , b i r kişi o l a r a k b e n i o l u ş t u r a n i ç e r i k

a l t ı n d a B e n l i ğ i n h e r h a n g i b i r "asıl t ö z ü " y o k t u r ( G ü n e ş i n bize g ö k t e k i b i r sarı t o p gibi

zenginliğinin

görünme şekline karşıt olarak orada "gerçek" G ü n e ş olmasına koşut bir b i ç i m d e ) ,

tümüne

karşılık

gelir."

"Ben"

yandaşlarının

en

ikna

edici

savı

" k e n d i l i ğ i n d e n e y l e d i ğ i m i z , " h e r h a n g i b i r b i l i n ç l i p l a n l a m a y a p m a d a n v e y i n e d e aşırı

B e n l i k kendisinin kendisine görünümü"dür".

b i r k e s i n l i k l e , y o ğ u n b i r u s a v u r u m ö l ç ü s ü sergilediğimiz m o m e n t l e r l e ilgilidir; t ı p k ı h i ç üzerine düşünmeden kararları

o y n a y a n , d ü ş ü n m e d i ğ i h a l d e aşırı

i ç e r e n futbol

o y u n c u s u gibi

davrandığımız

k a r m a ş ı k v e hızlı s t r a t e j i k

momentlerle.

Bu

B u r a d a k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z şey, b i l i n m e y e n o l a r a k kaldığı ö l ç ü d e v a r o l a n b i r m e v c u d i ­ y e t l e ilgili o eski p a r a d o k s t u r , k l a s i k t e k b e n c i f o r m ü l esse = percipfnm t u h a f b i r ter­

fenomenler

s i n e ç e v r i l m e s i ö r n e ğ i n d e o l d u ğ u gibi: b u r a d a , a n c a k o l d u ğ u şey o l a r a k a l g ı l a n m a d ı ğ ı -

b e n i m i ç i m d e b e n i m b i l i n ç l i d ü ş ü n ü m s e l " E g o " m d a n d a h a fazla b i r şey, içgüdüsel,

d e n e y i m l e n m e d i ğ i ö l ç ü d e o l d u ğ u şeydir. B u a y n ı z a m a n d a L a c a n ' m s e m p t o m o l a r a k

k e n d i l i ğ i n d e n b i r ş e k i l d e d e olsa, ç o k d a h a fazla şey b i l e n b i r v e k i l o l d u ğ u n u g ö s t e r ­

ego

m i y o r m u ? B u tür e t k i n l i k l e r i , s a f k e n d i l i ğ i n d e n ö z g ü r l ü k l e e d i l g e n " k e n d i n i b ı r a k ­

a n l a m ı n ı n t e r s i n e , aynı z a m a n d a s a d e c e n e d e n s e l l i ğ i b i l i n m e d i ğ i ö l ç ü d e v a r o l a n bir

tezini

a n l a m a n ı n b i r yolu

mudur? Freudcu s e m p t o m ,

terimin standart

tıbbi

m a k , " k e n d i m i i ç i m d e k i B e n t a r a f ı n d a n g ü d ü l e n m e y e b ı r a k m a n ı n p a r a d o k s a l üst üste

şey, t a m a n l a m ı y l a c i s i m l e n m i ş bilgisizlik o l a n b i r şeydir. B u r a d a M e t z i n g e r ' l e C o l i n

b i n m e s i o l a r a k y a ş a m a k t a o l d u ğ u m u z g e r ç e k değil m i ? F a k a t , k a t ı b i r b i l i ş s e l c i b a k ı ş

M c G i n n karşı k a r ş ı y a g e l i r ; ' 2 M c G i n n , k u r a m s a l k e n d i n i b i l m e n i n i l k e l i b i r e l d e e d i l e

açısından, Ego'dan B e n ' e y ö n e l i k bu h a m l e derin bir şekilde sorunludur: ( b i l i n ç l i )

mezliği

iradenin özgürlüğünün olmadığını kabul e t t i k t e n sonra ( ç ü n k ü , bir e y l e m e "özgürce"

k a p a l ı l ı ğ ı " k a t ı b i r ş e k i l d e f e n o m e n a l d i r , d e n e y i m i n zorunlu b i r y a n ı l s a m a s ı d ı r , bizini

karar v e r m e d e n bir saniye ö n c e , bizim n ö r o n a l şebekemizdeki elektrik a k ı m ı n d a k i bir

b i l g i m i z i n a priori b i r s ı n ı r l a m a s ı değildir.

değişim, kararın ç o k t a n verilmiş olduğunun sinyalini hatasız bir şekilde verir), insan,

k u r a m ı n ı b i l e b i l i r , a m a i n s a n o n a " g e r ç e k t e n i n a n a m a z " - b u r a d a y i n e fetişist red

özgürlüğü k u r t a r m a k i ç i n , özgür faili " E g o " d a n " B e n " e ç e v i r m e k istiyor. B u fazla k o l a y

d e t m e fikrine d ö n m ü ş oluyoruz, je sais bien, mais quand même ...:

N e w A g e ç ı k ı ş y o l u y l a , y e n i bir m e v c u d i y e t o r t a y a ç ı k a r -psişik b i r fail o l a r a k " B e n " - ,

anlamıyla,

benliğin

bilişsel

kapalılığını

koyutlar:

onun

"otoepistemik

İ n s a n bilişsel o l a r a k F B M ' n i n ö z n e l l i k

S / z o n a inanamazsınız . . . B M K , ilke gereği ikna edilemeyeceğiniz b i r kuramdır . . . bu

11/

olgu b i l i n c i n " b i l m e c e s i n d e n " - y a d a h a t t a bazen " g i z e m i n d e n " - bahsettiğimiz zaman

haritasındaki küçük kırmızı o k l a n ö r o f e n o m e n o l o j i k troglodit [mağara a d a m ı n a ait]

aslında n e kastettiğimizin asıl özü v e e n derin çekirdeğidir. . . . E ğ e r bu hikaye doğruysa,

beynimizdeki küçük kırmızı o k arasındaki

sezgisel olarak doğru o l m a s ı n a i m k a n yoktur. ( 6 2 7 )

olmasıdır. O n u n s a d e c e bir temsil olduğu h e r zaman i ç i n a ç ı k t ı r - başka bir şeyin yer

M a r k s i s t m a l fetişizmi k u r a m ı y l a k a t ı b i r a n a l o j i i ç i n d e , k u r a m s a l bilgi u y g u l a y ı m s a l

kısımlarıyla saydamdır: . . . o sadece gelişmiş b i r düşünüm ö n c e s i c i s i m l e n m e y l e değil,

e n ö n e m l i fark dışsal o k u n saydamsız

tutucusu. . . . F a k a t , mağara a d a m ı n ı n b e y n i n d e k i b i l i n ç l i b e n l i k modeliyse, büyük

fetişizmi

ortadan

kaldırmaz.

Yine

de,

düşünülemez

düşünmeye yönelik kuramsal çabanın ötesinde,

olanı

(benlik-siz

ayrıca o n u yaşamaya,

bir

dünya)

"hiç kimse

aynı zamanda kapsamlı, h e r şeyi kucaklayan o yerleştirilmiş olmanın öznel d e n e y i m i y l e d e n i t e l e n e n f e n o m e n a l bir benliktir. ( 5 5 2 )

o l a r a k " yaşamaya y ö n e l i k b i r o l a s ı l ı k d a v a r m ı d ı r ? M e t z i n g e r ' i n izin verdiği b i r uyarı var: B u d a c ı aydınlanma, Benliğin doğrudan-deneyimsel olarak kendi varlık-olmayışını

Bu "kırmızı ok," e l b e t t e , L a c a n ' ı n başka gösterenlere karşılık gelen özneyi temsil eden

varsaydığı, y a n i k e n d i s i n i " s i m ü l e e d i l m i ş b i r b e n l i k , " t e m s i l i b i r kurgu o l a r a k t a n ı d ı ğ ı

gösterendir;

a y d ı n l a n m a - i ç i n d e f e n o m e n a l d ü ş ü n kendisine berrak olduğu b ö y l e b i r d u r u m ,

simülatörü metaforuna getirir:

ve

haritaya

tümüyle

dalmamız

bizi

üçüncü

metáfora,

bütünsel

uçuş

" d o ğ r u d a n k l a s i k b i r felsefi fikre, A s y a f e l s e f e s i n d e e n a z 2 0 0 0 yıl ö n c e s a ğ l a m b i r ş e k i l d e g e l i ş t i r i l m i ş b i r fikre, yani B u d i s t a y d ı n l a n m a k a v r a y ı ş ı n a k a r ş ı l ı k g e l i r " ( 5 6 6 ) .

B e y i n bir uçuş s i m ü l a t ö r ü n d e n , bu simülatörün i ç i n e aşama aşama " g i r e n " bir öğrenci

Bu

kendimi

pilot tarafından kullanılmamasıyla ayrılır. . . . B ü t ü n s e l uçuş simülatörü h e p pilotsuz

d ü ş ü n c e l e r i m i n faili o l a r a k d e n e y i m l e y e n B e n d e ğ i l i m ; " b e n i m " f a r k ı n d a l ı ğ ı m b e n l i k -

uçmuş o l a n ve kendi i ç uçuş simülatörünün i ç i n d e kendisinin karmaşık b i r i ç imgesini

tür

aydınlanmış

bir

farkındalık

artık

öz-farkındalık

değildir:

artık

yaratmış o l a n b e n l i k m o d e l l e m e uçağıdır. İ m g e saydamdır. Buradaki bilgi o n u n daha

siz b i r s i s t e m i n , b e n l i k - s i z b i r b i l g i n i n d o ğ r u d a n f a r k ı n d a l ı ğ ı d ı r . Metzinger'in k o n u m u en açık şekilde o n u n insan zihninin üç standart metaforunu y e n i d e n o k u m a s ı / r a d i k a l l e ş t i r m e s i n d e d i l e gelir: P l a t o n ' u n m a ğ a r a s ı ; t e m s i l c i m e t a f o r ; t a m uçuş simülatörü metaforu. P l a t o n ' u n mağarası konusunda, M e t z i n g e r - d a h a ö n c e g ö r d ü ğ ü m ü z g i b i - o n u n t e m e l ö n c ü l l e r i n i o n a y l a m ı ş t ı r : bizler f e n o m e n a l b i r " g ö l g e t i ­ yatrosunu"

(gerçekliğe

yönelik

dolayımsız

deneyimimizi)

gerçeklik

olarak

yanlış

algılarız; bizler z o r u n l u o l a r a k " o t o m a t i k " b i r ş e k i l d e , b u y a n ı l s a m a y l a s ı n ı r l a n m ı ş o l u ­ ruz v e doğru b i r k e n d i n i b i l m e e l d e e t m e k i ç i n m ü c a d e l e e t m e m i z g e r e k i r . O b i r t e k ç o k h a s s a s n o k t a d a f a r k l ı l ı k gösterir:

mağaranın derinliklerine bağlanmış olan

ve

g ü n e ş i n doğru ışığını a r a m a k üzere m a ğ a r a d a n a y r ı l a b i l e n h e r h a n g i b i r b e n l i k y o k t u r : M a ğ a r a a d a m ı n ı n b e y n i n i n nöral kullanıcı yüzeyinde dans e d e n dışsal algı n e s n e l e r i n i n

b ü t ü n olarak s i s t e m i n ulaşamamış olduğu bir içsel olarak yaratılmış imge olmasıdır. . . . N ö r o f e n o m e n o l o j i k mağara adamı gibi, " p i l o t " da d a h a en baştan bir sanal gerçekliğin i ç i n e doğmuştur - bu olguyu keşfetme şansını elde e d e m e d e n . ( 5 5 7 )

F a k a t , M a ğ a r a s a v ı n ı n b u v e r s i y o n u n d a b i r k ı s ı r d ö n g ü var ( b i r m a ğ a r a k e n d i s i n i mağara

d u v a r ı n a izdüşürüyor v e gözlemcinin kendisini yaratıyor-simüle ediyor): m a ğ a r a gözlem­ c i n i n tözsel özdeşliğini/içeriğini simüle e d e b i l e c e ğ i h a l d e , g ö z l e m c i n i n işlevini s i m ü l e e d e m e z , ç ü n k ü b u d u r u m d a tıpkı k e n d i s i n i ç i z e n eli ç i z e n b i r M a g r i t t e eli gibi, k e n d i s i ­ n i g ö z l e y e n b i r kurguyla karşılaşırdık. B a ş k a deyişle, g ö z l e m c i n i n ö z - f a r k m d a l ı k d e n e y i ­ m i i ç i n d e h e m e n özdeşleştiği şey b i r kurgu, o l u m l u o n t o l o j i k k o n u m u o l m a y a n b i r şey

olsa da, onun gözleme etkinliğinin kendisi olumlu ontolojik bir olgudur.

düşük-boyutlu f e n o m e n a l gölgeleri vardır. Bu kadarı doğru. K e s i n l i k l e bir f e n o m e n a l

Kartezyen " V a r olduğumdan e m i n i m " sözünün ayrıntılı ç ö z ü m l e m e s i n i yaparken

b e n l i k gölgesi de vardır. A m a bu gölge n e y i n düşük-boyutlu p r o j e k s i y o n u d u r ? . . . O tut­

( . 3 9 8 - 4 0 3 ) , Metzinger, L a c a n ' ı n "özgürleşme öznesi" ve "özgürleştirilmişin öznesi"

sak bir kişinin gölgesi değil, bütün olarak m a ğ a r a n ı n gölgesidir. . . . Mağarada k e n d i n i

a r a s ı n d a yaptığı a y r ı m a ç o k y a k ı n bir a y r ı m g e t i r i y o r . M e t z i n g e r i ç i n c a n a l ı c ı ö n e m d e

h e r h a n g i bir şeyle karıştırabilecek, doğru bir özne ve h e r h a n g i bir h o m u n c u l u s yoktur.

o l a n şey " B e n B e n i m v a r o l d u ğ u m d a n e m i n i m " d e k i

Bölüm

bölüm,

uyanma

ve

düş

görme

aşamaları

sırasında,

kendisini

bir sürü



duvarından b i r i n e gölge olarak y a n s ı t a b i l e c e k o l a n mağaradır. M a ğ a r a gölgesi oradadır. M a ğ a r a boştur. ( 5 5 0 )

d i n a m i k ç o k b o y u t l u b i r h a r i t a s ı d ı r - a m a biraz d e ğ i ş i k l i k l e : " i n s a n i c a n l ı l a r ı n k u l ­ l a n d ı ğ ı dışsal h a r i t a l a r ı n ç o k azı gibi, b u n u n d a k ü ç ü k kırmızı b i r o k u v a r d ı r . . . f e n o ­ m e n a l b e n l i k b i l i n ç l i g e r ç e k l i k h a r i t a n ı z d a k i k ü ç ü k kırmızı o k t u r " ( 5 5 1 ) . M e t z i n g e r uzamdaki

ikinci

"Ben"

basitçe

saydam

benlik

iki " B e n " i n b i r b i r i n d e n ayrı

modelinin

içeriğini

-Lacan'ın

" ö z g ü r l e ş t i r i l e n i n ö z n e s i , " b i r nesne o l a r a k e g o - işaret e d e r k e n , ilk " B e n " b u d ü ş ü n c e y i d ü ş ü n e n ( y a n i y a r a t a n ) d ü ş ü n ü r ü n k e n d i s i n i n saydamsız b i l e ş e n i n e karşılık gelir - yani

B u d a bizi i k i n c i - t e m s i l i y e t ç i - m e t a f o r a g e t i r i r : f e n o m e n a l d e n e y i m i m i z d ü n y a n ı n

haritalanan

olmasıdır:

gözlemcinin

konumunu

işaretleyen

şehir,

havaalanı

ya

da

alışveriş marketi haritalarına g ö n d e r m e yapmaktadır ( " Ş u A n d a B u r a d a s ı n ı z ! " ) : Z i h i n s e l b e n l i k modelleri f e n o m e n a l bir coğrafyacının kendi karmaşık zihinsel gerçek­ lik h a r i t a s ı n ı h a r e k e t e g e ç i r m e s i n e yardımcı eden küçük kırmızı oklardır. . . . M e t r o

L a c a n ' ı n "özgürleşme öznesi". Kartezyen karışıklık, doğrudan kendisini deneyimleyen k e n d i k e n d i n e s a y d a m d ü ş ü n e n tözün iki B e n ' i n yasadışı ö z d e ş l e ş m e s i y l e y a r a t ı l m a s ı , b u n a k a r ş ı n i k i n c i n i n i l k i n e iliştirilmiş o l m a s ı d ı r : saydamsız b i l e ş e n " ç o k t a n saydam b e n l i k m o d e l i n i n s ü r e k l i e t k i n z e m i n i n e ç o k t a n iliştirilmiştir" ( 4 0 1 ) . B a ş k a deyişle, i k i n c i " B e n " ( t a m da b u d ü ş ü n c e y T c l ü ş ü n e n X ) kuşkusuz bir şeye, b u d ü ş ü n c e y i y a r a t a n b i r s i s t e m e g ö n d e r m e y a p ı y o r olsa da, " a ç ı k o l m a y a n ş e y b u s i s t e m i n a s l ı n d a b i r benlik o l u p o l m a d ı ğ ı d ı r " ( 4 0 5 ) . K a n t , ö z n e n i n t a m a m ı y l a tözsel o l m a y a n k a r a k t e r i n i vurgu ladığı v e o n u n n o u m e n a l d a y a n a ğ ı n ı " d ü ş ü n e n B e n y a d a o y a d a [cansız] o " olarak

tanımladığı, aslında bir insanın k e n d i n o u m e n a l doğasının bilgisizliğinin düşünen öznelliğin o l u m l u koşulu olduğunu ima ettiği zaman ç o k d a h a kesin değil miydi? M e t z i n g e r ' i n b u k e s i n l i k t e n uzak o l u ş u n u n ( L a c a n c a söylersek, " ö z g ü r l e ş m e ö z n e siyle" "özgürleştirilenin öznesi" arasında ayrım yapmadaki başarısızlığının) o n u n bir b a ş k a k e s i n o l m a y ı ş ı y l a , y a r a t ı c ı s i s t e m i n " d ı ş s a l " saydamsızlığıyla, a n l a m ı n " i ç k i n " say­ damsızlığı görmek

arasında

ayrım

önemlidir.

Bu

yapmaktaki ayrım

başarısızlığıyla

kendisini

en

yakından

doğrudan

bir

bağlantılı şekilde

t a m o l a r a k , bizi d o ğ r u d a n g ö r d ü ğ ü m ü z ş e y i n s a d e c e saydamsız b i r d e r i n l i ğ i gizleyen y a n ı l t ı c ı b i r yüzey o l d u ğ u n u d ü ş ü n m e y e c e z b e d e n b i r y a n ı l s a m a .

olduğunu toplumsal

( y e n i d e n ) b i l i ş [ t a n ı m a ] s ü r e c i n i n tersi o l a r a k d a y a t ı r : L a c a i V í n vurguladığı gibi, b e n i m i ç i n Ö t e k i t a n ı m gereği b i r u ç u r u m d u r , o " m a t t ı r , " yani b e n h e r z a m a n d e n e y i m l e d i ğ i m

Metzinger'in

iki

TcelînlıTcten uzaklığı a r a s ı n d a k i b a ğ l a n t ı a ç ı k t ı r : i k i n c i saydamsızlık, t a m a n l a m ı y l a f e n o m e n a l d e n e y i m e i ç k i n saydamsızlık, e n r a d i k a l h a l i y l e , " ö z g ü r l e ş m e n i n ö z n e s i " n i n saydamsızlığıdır. Bu

iki saydamsızlık t i p i n e k a r ş ı l ı k o l a r a k iki farklı s a y d a m l ı k tipi vardır:

(dil)

d o l a y ı m ı n saydam o l m a s ı n ı n gerekmesi ( d i l b i l i m s e l ) a n l a m d e n e y i m i n i n bir koşuludur (biz b i r d e n b i r e s ö z c ü k l e r i n s e s i n i n m ü s t e h c e n m a d d i v a r l ı ğ ı n ı n f a r k ı n a varırsak h u say d a m l ı k ç ö k e r ) : a n l a m ı d e n e y i m l e m e k için, sözcüklerin " i ç i n d e n g ö r m e m i z " gerekir. F a k a t bu saydamlık, ü r ü n ü n ü n gölgede bıraktığı yaratıcı sürecin "fetişist" saydamlığıyla

ş e y i n y a n ı l t ı c ı o l a b i l e c e k b i r f e n o m e n a l yüzey o l d u ğ u n u n f a r k ı n d a y ı m d ı r :

a y n ı d e ğ i l d i r : a n l a m t a n ı m gereği nüfuz e d i l e m e z d i r , k e n d i n e h a s y e n i b i r saydamsızlık S e n b e n i m karımsın - yine de, b u n u n h a k k ı n d a n e biliyorsun? S e n b e n i m efendimsin - aslında, b u n d a n pek e m i n misin? Bu sözlerin temel değerini oluşturan şey bu mesajda

yaratır. Kişisel bilgisayarların gelişiminin başlarındaki büyük kaymayı, A p p l e devrimi d e n e n şeyi d ü ş ü n ü n : p r o g r a m l a m a c ı l ı k t a n s i m ü l e o r t a m a k a y m a , " k u r a l l a r ı b i l m e k t e n "

h e d e f l e n e n şeyin, hileyi açığa ç ı k a r a n şey gibi, ö t e k i n i n mutlak Ö t e k i olarak orada

d i j i t a l uzama " d a l m a y a " k a y m a . G ü n ü m ü z d e , s i b e r u z a m ı , i k o n l a r ı g ü n d e l i k g e r ç e k I i

olmasıdır. M u t l a k , yani o t a n ı n m ı ş t ı r [yeniden bilişe girmiştir], a m a b i l i n m e m e k t e d i r .

ğimizi s i m ü l e e d e n y e n i b i r s a y d a m yapay y a ş a m - d ü n y a s ı o l a r a k d e n e y i m l i y o r u z - ve bu

A y n ı şekilde, burada hileyi oluşturan şey, s o n u ç t a , b u n u n bir b i l e olup olmadığını

y e n i o r t a m t a n ı m gereği d e n e t i m s i z , k e n d i n e h a s b i r saydamsızlık sergiliyor, o n a h i ç

bilmemenizdir. Ö z ü n d e ö t e k i y l e konuşulan düzeyde söz bağlantısını n i t e l e y e n ö t e k i n i n

h a k i m o l a m ı y o r u z , o n u d a h a g e n i ş bir e v r e n i n b i r f r a g m a n ı o l a r a k algılıyoruz; o n a

başkalığındaki bu b i l i n m e y e n öğedir."

y ö n e l i k t a m y a k l a ş ı m ı m ı z d a b u yüzden p r o g r a m l ı b i r u s t a l ı k değil, o n u n y e r i n e bit brikolaj,

doğaçlama,

onun

nüfuz

edilemez

yoğunluğu

arasında

yolumuzu

bulma.

A n c a k biz b u tür b i r saydamsız Ö t e k i y l e yüzleştiğimiz z a m a n t a n ı m a [ y e n i d e n biliş]

B u r a d a k i h i l e , " g e r ç e k " b i r a ş k ı n l ı ğ a , s a n a l o r t a m l a r ı n g e r ç e k y a r a t ı c ı s ü r e c i n i n bir

k o n u s u o r t a y a ç ı k a r : t a m b i l i ş i n o l d u ğ u yerde, t a n ı m a a n l a m s ı z d ı r . F a k a t , b u Ö t e k i n i n

f a r k ı n d a l ı ğ ı n a k a r ş ı l ı k g e l m e k t e n uzak o l a r a k , b u s a y d a m s ı z l ı ğ ı n y a n ı l s a m a n ı n k e n d i s i ,

nüfuz e d i l e m e z l i ğ i Ö t e k i ' n i n h a y a l i y a n l ı ş t a n ı n m a s ı n ı n tersi değildir: bize b i r B e n l i k

e n s a f h a l i y l e y a n ı l s a m a , b i z i m f r a g m a n l ı o r t a m l a r ı m ı z ı d e s t e k l e y e n sonsuz b i r e v r e n

o l a r a k g ö r ü n e n şeyi y a r a t a n s ü r e c e y ö n e l i k d ü ş ü n ü m s e l b i r a n l a y ı ş değildir.

Burada

y a n ı l s a m a s ı o l m a s ı d ı r ; b i r b i l g i s a y a r d a uzun b i r m e t i n y a z m a d u r u m u n d a olduğu gibi,

M e t z i n g e r s a y d a m s ı z l ı ğ ı n iki farklı kipi a r a s ı n d a a y r ı m y a p a m a z : y a r a t ı c ı d o l a y ı m ı n say­

g ö r d ü ğ ü m ü z satırları o t o m a t i k b i r b i ç i m d e , e k r a n ı n a r d ı n d a b i r y e r d e v a r o l a n v e "aşağı

d a m s ı z l ı ğ ı ( a n l a m d e n e y i m i n i n yerel o l a r a k t a k i p e t t i ğ i a n l a m d e n e y i m i n i d e s t e k l e y e n

a k a n " k e s i n t i s i z b i r m e t n i n f r a g m a n ı o l a r a k algılarız. . . .

biyofiziksel beyin süreçleri) v e ram anlamıyla fenomenal deneyime içkin olan say­

M e t z i n g e r iyimser b i r n o t l a bitirir: h e r h a n g i b i r b e n l i ğ i n o l m a m a s ı olgusu y e n i bil

damsızlık, a r k a s ı n d a b i r şey o l d u ğ u n u v a a t e d e n b i r m a s k e ya da i ş a r e t i n saydamsızlığı.

f a r k ı n d a l ı k olasılığı a ç ı y o r . H e r h a n g i bir B e n l i k , y a n i bizim B e n l i k l e r o l m a d e n e y i ­

B i r i s i b i r m a s k e t a k t ı ğ ı z a m a n , k e n d i s i n i m a s k e n i n a r d ı n d a k i sır o l a r a k o r t a y a k o y a n

m i m i z o l m a d ı ğ ı n ı ö n e sürdüğümüz z a m a n , k e n d i m i z i f e n o m e n a l b e n l i k m o d e l i m i z l e

şey " g e r ç e k t e n a r k a d a o l a n , " k i ş i n i n y ü z ü n ü n fiziksel g e r ç e k l i ğ i değil, b i r b a ş k a say­

" k a r ı ş t ı r ı r ı z " - b u f o r m ü l l e n d i r m e y i n e d e y a n ı l t ı c ı d ı r , ç ü n k ü kendisine a i t y a n ı l s a m a s ı

d a m s ı z ü r k ü t ü c ü b o y u t t u r . A y n ı şey b i r k i ş i n i n g ö z l e r i n i n d e r i n l i k l e r i n e b a k t ı ğ ı m ı z

ş u o l a n b i r şey o l d u ğ u n u i m a e d e r - işte k i t a p t a k i s o n satırlar:

z a m a n d a olur: d e n e y i m l e d i ğ i m i z Ö t e k i n i n saydamsız u ç u r u m u b u k i ş i n i n n ö r o n a l gerçekliği değildir - Ü ç ü n c ü B ö l ü m ' d e B r o k s ' t a n a l ı n t ı l a n a n b ö l ü m ü hatırlayın: " H e r

Kendisine ait yanılsaması b i l i n ç l i b e n l i k o l a b i l e c e k h i ç kimse, kendisini herhangi biı

yüzün a r k a s ı n d a b i r b e n l i k vardır. I ş ı l d a y a n b i r gözün a r d ı n d a b i l i n ç sinyali görürüz v e

şeyle karıştıran h i ç kimse yoktur. T e m e l n o k t a kavranır kavranmaz . . . yeni bir boyül

kafatasının kemerinin altında, niyetle yüklenen düşünce ve hissin kayan örüntülerinin

açılır. En azından ilke olarak, insan k e n d i s i n i n biyolojik t a r i h i n d e n uyanabilir. İnsan

a y d ı n l a t t ı ğ ı g ö k s e l b i r u z a m o l d u ğ u n u h a y a l ederiz." B i l i ş s e l c i b i r b a k ı ş a ç ı s ı n d a n , b u

büyüyebilir, kendi hedeflerini

"derinlik"

A n a ' y l a konuşmaya, o n u n kendisiyle konuşmasını yeni bir düzeye taşımaya başlayabilir.

görünümü

bir

yanılsamadır

-

fakat

Metzinger'in

aktaramadığı

şey

bu

y a n ı l s a m a n ı n d o ğ r u d a n s a y d a m l ı k y a n ı l s a m a s ı değil, saydamsızlık y a n ı l s a m a s ı n ı n t a

tanımlayabilir v e o t o n o m olabilir. V e

insan

Doğa

(634)

k e n d i s i o l d u ğ u d u r : eğer, s a y d a m l ı k y a n ı l s a m a s ı n d a , bize d o l a y ı m s ı z o l a r a k v e r i l e n şeyi destekleyen yaratıcı

süreci

yanlış

tanırsak,

o zaman,

saydamsızlık

yanılsamasında,

y a n l ı ş b i r ş e k i l d e o l m a d ı ğ ı yerde b i r " d e r i n l i k " varsayarız. B u iki y a n ı l s a m a s i m e t r i k

Ş a ş ı r t ı c ı b i r b i ç i m d e , b ö y l e c e , ms/ajoöznelliğinin d o ğ a l c ı b i r i n d i r g e m e c i l i ğ i r l i n e n yük s e k n o k t a s ı n d a , A y d ı n l a n m a n ı n b i r t e m a s ı n ı n g ö r k e m l i b i r d ö n ü ş ü y l e karşılaşıyoruz,

i k i n c i y a n ı l s a m a , saydamsızlık y a n ı l s a m a s ı , t a m o l a r a k simgeseldir, ç ü n k ü

g e l i ş k i n b i r o t o n o m . . . . n e ? K e s i n l i k l e B e n l i k d e ğ i l . F a k a t b u g ö r k e m , karışık biı

d ü ş ü n ü m s e l , k e n d i k e n d i s i y l e ilişkili b i r y a n ı l s a m a , b i r y a n ı l s a m a n ı n y a n ı l s a m a s ı d ı r ,

h a y ı r d u a s ı d ı r - M e t z i n g e r yapay öznelliği o l a s ı görse, ö z e l l i k l e de h i b r i d b i y o - r o b o l i k

değildir:

1)1

y ö n ü n d e o l a s ı g ö r s e v e b u n a bağlı o l a r a k , b u n u "felsefi değil, a m p i r i k " ( 6 2 0 ) b i r k o n u

m u ? B u e t p a r ç a s ı m ı ü r e t i y o r d ü ş ü n c e m i z i ? " S i m ü l a s y o n l a m o d e l a r a s ı n d a k i farkın

saysa b i l e , o n u n e t i k o l a r a k s o r u n l u k a r a k t e r i n i vurgular: " b i l i n c i n b i y o l o j i k b i ç i m i n i n ,

b u r a d a c a n a l ı c ı ö n e m d e o l d u ğ u n u s a n ı y o r u m . B i r s i m ü l a s y o n dışsal s o n u c u farklı bir

g e z e g e n i m i z d e k i e v r i m i n g e t i r d i ğ i y e r e g ö r e , d e n e y i m i n arzulanır b i r b i ç i m i , e d i m s e l

yaratıcı mekanizma aracılığıyla taklit etmeyi ( y e n i d e n üretmeyi, ç o ğ a l m a y ı ) hedefler,

b i r kendi içinde iyi o l u p o l m a d ı ğ ı d a ç o k a ç ı k d e ğ i l d i r " ( 6 2 0 ) . B u s o r u n l u ö z e l l i k

b u n a karşın bir model bir f e n o m e n i n içsel yapısını, o n u n " i ç ç a l ı ş m a s ı n ı " sonuçla

b i l i n ç l i b i r a c ı v e eziyeti i ç e r i r : e v r i m " d a h a ö n c e y o k k e n g i t g i d e y a y ı l a n b i r eziyet v e

(dolayımsızlık içinde "şeylerin nasıl göründüğüyle) herhangi bir benzerlik olmaksızın

k a r g a ş a o k y a n u s u y a r a t m ı ş t ı r . S a d e c e b i r e y s e l b i l i n ç l i ö z n e l e r i n b a s i t sayısı değil, a y n ı

yakalamayı hedefler.

z a m a n d a o n l a r ı n f e n o m e n a l h a l u z a m l a r ı n ı n b o y u t s a l l ı ğ ı d a sürekli a r t t ı ğ ı n d a n , b u

k a t ı n a ç ı k a r : y a i n s a n e t k i n l i ğ i n i s i m ü l e e d e c e k (-dışsal b i r g ö z l e m c i y e g ö r e - i n s a n gibi

okyanus

aynı

zamanda derinleşmektedir"

yaratılmış

d a v r a n a c a k , k o n u ş m a y a k a t ı l a c a k v b . ) b i r r o b o t yapabiliriz, y a d a " i ç d e n e y i m i " b i t i n s a n ı n k i n i s i m ü l e e d e c e k ( f a r k ı n d a l ı ğ a , duygulara v e b e n z e r i ş e y l e r e s a h i p o l a c a k ) bir

dür. . . . B u e t i k t e z i n M e t z i n g e r ' i n bizzat k e n d i s i n i n yarattığı b i r ayrıksılık o l m a d ı ğ ı n ı ,

r o b o t yapabiliriz.

çerçevesinin

olmalıyız

(ya

da,

tutarlı

bir

Metzinger'in

içerimi

Ve

olduğunu

kendisinin

yeni

yapay o l a r a k

iki

f a r k ı n d a l ı k b i ç i m l e r i n i n y e n i " d a h a d e r i n " eziyet b i ç i m l e r i y a r a t a c a ğ ı n ı u m m a k m a k u l ­

kuramsal

(621).

F a k a t , bir insani varlık sözkonusu olduğunda, simülasyon

belirtmek

söyleyeceği

gibi:

konusunda dikkatli "Lütfen

şuna

dikkat

e d i n . . . ' " 4 ) : i n s a n ö z n e l l i ğ i n i n t a m d o ğ a l l a ş t ı r ı l m a s ı n ı o n a y l a d ı ğ ı m ı z a n d a , a c ı v e eziyet­ t e n k a ç ı n m a k başlıca etik referans noktası olarak görünür.

B u r a d a n ç ı k a r ı l a c a k s o n u ç F r a n c i s c o V a r e l a ' n ı n uzun z a m a n ö n c e ç ı k a r d ı ğ ı bir s o n u ç : b i l i n ç ( f a r k ı n d a l ı k ) i ç e a i t b i r k o n u değildir, "arayüze," i ç l e dış a r a s ı n d a k i yüzey t e m a s ı n a a i t b i r k o n u d u r . " S o n u ç t a , b i r res cogitans ( d ü ş ü n e n t ö z ) o l a r a k K a r t e z y e n ö z n e ş e k l i n d e k i s t a n d a r t fikri ç ö k e r t e n şey, i ç l e D ı ş a r a s ı n d a k i b u d ü ğ ü m l e n m i ş bağdır: ö z n e n i n , k e s i n b i r ş e k i l d e , b i r töz olmaması o l g u s u n u y e r i n e o t u r t u r . B u a n t i - K a r t e z y e n ' s a p m a K a r t e z y e n ö z n e n i n o diğer büyük r e d d i n e , A n t o n i o D a m a s i o ' n u n r e d d i n e nasıl

D U Y G U L A R YALAN SÖYLER, YA DA, D A M A S I O NEREDE YANILIYOR

b a ğ l a n ı r ? D a m a s i o ' n u n e l e ş t i r i s i n i n t a m tersi y ö n d e i l e r l e m e s i şaşırtıcı b i r olgu: h e r şey bir

M e t z i n g e r ' i n karmaşık ayrıntılandırmalarının ortak bağı, a n l a m ı n " i ç e r i d e k i " d e n e ­ y i m i y l e düz, a n l a m s ı z b i r o r g a n i z m a n ı n , d e n e y i m i m i z i d e s t e k l e y e n b u e t p a r ç a s ı n ı n " d ı ş a r ı d a k i " görüşü a r a s ı n d a k i p a r a l a k s yarığa y ö n e l i k a n l a y ı ş t ı r :

yana,

öznenin

"tözsel"

doğasına,

onun

bedenin

biyolojik

gerçekliğine

i l i ş t i r i l m i ş l i ğ i n e y ö n e l i k vurguyu artırıyor. B i l i n c i n , duygular t a r a f ı n d a n d a m g a l a n m a s ı i k i n c i l o l a n , s a f b i r tarafsız d ü ş ü n ü m e t k i n l i ğ i o l d u ğ u n u s ö y l e y e n K a r t e z y e n fikre ( b u fikre g ö r e duygular a m p i r i k olarak b i y o l o j i k b i r b e d e n e k ö k s a l m ı ş o l m a l a n e t i n i n b e d e l i n i ö d e y e n z i h n i n ödülüdür, bizim

Ö z n e n i n , k e n d i n ö r o n l a r ı n ı n " i ç e r i " d e n farkına v a r a b i l m e s i n i n " i ç e r i " d e n bir yolu yok­ tur. O n l a r sadece n e s n e l olarak, "dışarı"dan bilinebilirler. B e y n i n kendisini seyreden, n ö r o n l a r ı ve glia'yı algılayan bir iç göz yoktur. B e y i n , bir dış g ö z l e m c i n i n durduğu nok­ t a d a n değil, a m a ö z n e n i n durduğu n o k t a d a n "saydamdır."'

5

d ü ş ü n c e m i z i n b e r r a k l ı ğ ı n ı b u l a n d ı r a n bir o l g u d u r )

karşı, D a m a s i o ' 8 duyguyla b i l i n ç

a r a s ı n d a k i k u r u c u , zorunlu b a ğ l a n t ı y ı o r t a y a a t a r : b i l i n ç "duygusal b i r t e p k i d i r " - n e y e ? B i l i n ç , e n t e m e l h a l i y l e , o r g a n i z m a n ı n h o m e o s t a s i s ' i n d e o n u n " g e r e ğ i " ( 1 7 1 ) olarak h i z m e t e d e n dışsal ( y a d a i ç s e l ) b i r n e s n e y l e k a r ş ı l a ş m a n ı n y o l a ç t ı ğ ı b i r rahatsızlığın

E n d o j e n v e e k s o j e n [ i ç v e dış] görüş a r a s ı n d a k i , b i r s i s t e m i n " i ç i n d e o l m a k " v e " d ı ş ı n d a o l m a k " a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı k , g ö r e l i l i k k u r a m ı ( E i n s t e i n ' ı n buluşu sorduğu bir soruyla ö z e t l e n e b i l i r : b i r ışık h u z m e s i n i n y a n ı n ı z d a n g e ç i p g i t m e s i n i s e y r e t m e k y e r i n e , o n u n l a birlikte

yolculuk

ediyor

olsaydınız,

olaylar

size

nasıl

görünürdü?)

ve

Gödel'in

k a ç ı n ı l m a z T a m a m l a n m a z l ı k T e o r e m ' i n d e n ( b u t e o r e m d e , u n u t m a y a l ı m ki, h e r h a n g i b i r t u t a r l ı m a n t ı k s i s t e m i içinde, b u s i s t e m i n k u r a l l a r ı n ı k u l l a n a r a k k a n ı t l a n m a s ı ya da ç ü r ü t ü l m e s i i m k a n s ı z ö n e r m e l e r y a p ı l a b i l e c e ğ i n i ö n e sürer - e ğ e r b u s i s t e m e d ı ş t a n bakarsak, o t a m a m l a n a m a z ! ) genetik ve çevre biyolojisine dek bilimsel düşüncenin b a ş ı n d a n s o n u n a işler d u r u m d a d ı r . 1 6 F a k a t , ö z n e l d e n e y i m i m i z ( X " o l m a k " , o n u n b a k ı ş n o k t a s ı n a "yerleşmek", o n u içten d e n e y i m l e m e k a n l a m ı n a gelen şey) o n u n başlıca ö r n e ğ i n i o l u ş t u r s a d a , t u h a f b i r e n g e l i ç e r i r : burada, "içerisi" bir bakıma "dışarısı "dır.

farkındalığıdır.

Bu

yüzden

bilinç

içkin

olarak

"duygusaldır":

organizmanın

bir

rahatsızlığa e ğ i l i m l i , " t a r a f l ı " t e p k i s i n i y a s a l a ş t ı r ı n . . . A l m a n İ d e a l i z m i y l e b u l a n ı k bir şekilde tanışmış o l a n biti bile, J. G. F i c h t e ' y l e o l a n koşutluğa şaşacaktır; o n u n için de a ş k ı n s a l B e n , ( ö z ) b i l i n ç , i n d i r g e n e m e z dışsal b i r Anstoss'a t e p k i o l a r a k o r t a y a ç ı k a r (Anstoss h a r i k a b i r ş e k i l d e y e r i n e o t u r a n iki a n l a m l ı b i r A l m a n c a sözcük: i n s a n ı t ö k e z l e t e n " e n g e l " v e " t a h r i k " ) . B u yüzden, F i c h t e i ç i n , ö z n e töz değildir: ( b i l i n c i n ) ö z n e s i h o m e o s t a s i s ' i h e r tür r a h a t s ı z l ı k t a n ö n c e g e l e n v e h e r r a h a t s ı z l ı ğ ı n a r d ı n d a n h u homeostasis'i

yeniden

homeostasis'inin

kurmaya

rahatsızlığı

çabalayan

aracılığıyla

organizma ortaya

değildir;

çıkar,

özne

organizmanın

rahatsızlıklarla

baş

etme

etkinliğinin ta kendisi o"dur." G ö r d ü ğ ü m ü z gibi,

Damasio

Benliğin üç türünü

b i r b i r i n d e n ayırır ( 1 7 4 - 1 7 5 ) .

Y a n i : bizim d o l a y ı m s ı z içteki b i l i n ç l i ( b e n l i k ) d e n e y i m i m i z t a n ı m gereği b i r yüzeyde

B i r i n c i s i , b i l i n ç s i z , h â l â s a f b i r ş e k i l d e o r g a n i k - n ö r a l , Proto-Benlik vardır: organiz­

g e r ç e k l e ş e n b i r s ü r e ç t i r , o n u dıştaki b i r g ö r ü ş t e n , b u t ü r b i r d e n e y i m i y a r a t a b i l e n

m a n ı n i ç h a l i n i , a n b e a n , t e m s i l e d e n b i r b i r i n e bağlı v e tutarlı n ö r a l örürıtüler d e r l e m e

n ö r o n a l b i r s ü r e ç inşa e d e r e k yaparız - o ü n l ü a ç ı l m ı ş k a f a t a s ı n a b a k m a d u r u m u n u

si, y a n i , o r g a n i z m a n ı n k e n d i s i n d e n k e n d i h o m e o s t a s i s ' i n i d ü z e n e s o k u p k o r u y a b i l m e k

d ü ş ü n ü n : i n s a n b e y n i n i n ç ı p l a k e t i n i gördüğümüz z a m a n , ister i s t e m e z sarsılırız: " B u o

üzere b i ç i m l e n d i r d i ğ i , s ü r e k l i o l a r a k m ü d a h a l e e d e n n e s n e l e r t a r a f ı n d a n rahatsız e d i l e n

nöral "harita." Ardından, bilinçli Ç e k i r d e k B e n l i k ortaya çıkar, "bir n e s n e proto-

hikayeler anlatıldığı sürece ve a n c a k o zaman. Müzik devam ederken sen müziksin. ( 1 9 1 )

b e n l i ğ i değiştirdiği z a m a n o r t a y a ç ı k a n i k i n c i d ü z e y d e n dilsel o l m a y a n d e ğ e r l e n d i r m e " ( 1 7 4 ) . B i l i n c i n sıfır d e r e c e d e k i b i ç i m i b u yüzden D a m a s i o ' n u n " ç e k i r d e k b i l i n ç " dediği

Anlatıcının

şeydir, " k e n d i v a r l ı ğ ı n ı z ı v e ö t e k i l e r i n v a r l ı ğ ı n ı b i l m e s ü r e c i n i z d e b i r e y o l a r a k k a t ı l m ı ş

gerçekleşir? Damasio'nun başlangıç noktası

o l m a düşüncenizin -hissinizin- kendisi"

olarak

( 1 2 7 ) - D a v i d C h a l m e r s gibi filozofların

kendisinin

organizmanın

anlattığı

beyninde

hikaye

aracılığıyla bir birim

haritalanmış

kendini

olarak

olduğudur;

yaratması

nasıl

o r g a n i z m a n ı n sürekli

organizma

bir

nesneyle

a ç ı k l a m a s ı " z o r " b i r soru o l a r a k t a n ı m l a d ı ğ ı şey budur: " B i l i n ç l i s e n i n ilk t e m e l i

k a r ş ı l a ş t ı ğ ı (ya d a o n d a n e t k i l e n d i ğ i ) z a m a n , b u n e s n e a y n ı z a m a n d a b e y n i n i ç i n d e

değiştirmenin n e d e n i n i ortaya koyan bir değerlendirme içindeki değiştirilme sürecin­

haritalanır; h e m organizma h e m de nesne nöral örüntülerde, birinci sınıf haritalarda

d e k i b i l i n ç s i z p r o t o - b e n l i ğ i n t e m s i l i n d e o r t a y a ç ı k a n b i r duygudur" ( 1 7 2 ) . B u " k o y u

haritalanmıştır:

b i l i n ç " i n d i r g e n e m e z b i r ş e k i l d e ö l ü m ü n b i l i n c i d i r : bizler ( D e n n e t t g i b i ) s ı k ı c ı b i r oyun, " b i l i n ç bir b a k ı m a ölümsüz olan, bir d o n a n ı m d a n diğerine geçişte h a y a t t a kala­

B e y i n b i r n e s n e n i n - b i r yüz, b i r ezgi, b i r diş ağrısı, b i r o l a y ı n a n ı s ı gibi—

bilen bir sanal programdır", a m a "koyu" bilinç "mutlak olarak b e n i m d i r " oyununu

imgelerini biçimlendirdiği zaman ve n e s n e n i n imgeleri organizmanın h a l i n i etkile­

oynayabiliriz.

diği i ç i n , b e y i n y a p ı s ı n ı n y i n e b i r b a ş k a düzeyi n e s n e - o r g a n i z m a e t k i l e ş i m i n i n bir

ontolojik

Öyleyse,

kanıtın

günümüzde,

yankılarını

"koyu

bilinçle"

ilgili

ayırt e d e b i l i y o r o l m a m ı z a

bilişselci şaşmamak

tartışmalardaki gerek:

evrimci

t e r i m l e r l e d e ğ e r l e n d i r i l e m e y e c e k , h e r h a n g i b i r b i l i ş s e l / n e d e n s e l işlevi o l m a y a n , saf edilgen öz-farkındalık, t a m da kavramsal t e r i m l e r l e d e ğ e r l e n d i r i l e m e y e c e k o l a n ( K a n t : " v a r l ı k " b i r y ü k l e m d e ğ i l d i r ) s a f Dass-sein, s a f v a r l ı k fazlalığıyla a y n ı değil m i ? B u aynı z a m a n d a "duyusal k e s i n l i k l e , " H e g e l ' i n Fenomenölojfsindeki b i l i n c i n ilk figürünün benzeri değil mi? H e g e l diyalektik h a r e k e t i a n c a k yapının zaten kavramsal olduğunu önvarsayarak harekete geçirebilir." S o n olarak, b u Ç e k i r d e k B e n l i k , " g e ç m i ş i n v e b e k l e n e n geleceğin bireysel deneyi­ m i n i n çoklu örneklerinin örtük anılarına" ( 1 7 4 ) dayanarak,

otobiyografik B e n l i k

tarafından

desteklenmektedir.

Benliğin

koşuludur:

sonuncusu sadece Çekirdek

Çekirdek

bilinç

otobiyografik

Benliğin

yaşayan

temeli

öz-farkındalığında

ve

örnek-

l e n e b i l e c e k / e d i m s e l l e ş e b i l e c e k sanal anı ve projeler k ü m e s i n d e n ibarettir. Ç e k i r d e k b e n l i k , " a n i , i k i n c i d ü z e y d e n dilsel o l m a y a n bir d e ğ e r l e n d i r m e b i r h i k a y e a n l a t ı n c a : b a ş k a b i r şeyi t e m s i l e t m e y e d e v a m e d e r k e n k e n d i d e ğ i ş m i ş h a l i n i t e m s i l e t m e e y l e m i ­ n e y a k a l a n m ı ş o l a n o r g a n i z m a n ı n h i k a y e s i n i a n l a t ı n c a " p a t l a r . " A m a ç a r p ı c ı o l a n şey yakalayıcının

bilinebilir

mevcudiyeti

yakalama

sürecinin

anlatısında

yaratılmış

o l m a s ı d ı r " ( 1 7 0 ) . B u , y i n e , t e m e l b i r F i c h t e t e m a s ı d ı r : B e n e y l e y e n b i r fail d e ğ i l i m , eylemesinin

dışında

herhangi

bir

tözsel

kimliği

olmayan,

kendi

eylemi

"olan,"

e t k i n l i ğ i y l e t a m o l a r a k ö r t ü ş e n b i r failim. B e n k e n d i s i n i bilir, a m a h u " k e n d i s i " b i l m e s ü r e c i n i n k e n d i s i y l e t a m o l a r a k üst üste b i n e r : B e n k e n d i s i n i b i l m e o l a r a k bilir. Y a da, o r g a n i z m a n ı n m ü d a h a l e y e t e p k i s i n i n m i n i m a l bir a n l a t ı b i ç i m l e n d i r m e s i ö l ç ü s ü n d e (organizmanın homeostasis'i

bir n e s n e y l e karşılaşma yüzünden

bozulur;

organizma

o n d a n e t k i l e n i r , d ö n ü ş ü r , v e k e n d i h o m e o s t a s i s ' i n i s ü r d ü r m e k ve/veya o n a r m a k üzere ona

tepkide b u l u n u r ) , özne/bilinç, paradoksal olarak,

hikaye a n l a t m a aracılığıyla

ortaya çıkan, sadece kendi hikaye anlatmasında var olan hikaye anlatıcıdır,

s o n u c u olarak h a r e k e t e geçirilen çeşitli beyin bölgelerinde gerçekleşen olayların a n i b i r dilsel o l m a y a n d e ğ e r l e n d i r m e s i n i y a r a t ı r . ( 1 7 0 )

N e s n e - n e d e n e [objet a] a i t h a r i t a l a r o r g a n i z m a y a a i t h a r i t a l a r d a değişir, v e bu değişimi:

y i n e b a ş k a h a r i t a l a r d a ( i k i n c i düzey h a r i t a l a r d a ) t e m s i l e d i l e b i l i r , o n l a r d a

bu yüzden . . e s n e y l e o r g a n i z m a a r a s ı n d a k i

ilişkiyi

temsil eder - nesneyle organizma

a r a s ı n d a k i n e d e n s e l i l i ş k i n i n b u d e ğ e r l e n d i r m e s i a n c a k i k i n c i düzey n ö r a l h a r i t a l a r d a y a k a l a n a b i l i r . B u i k i n c i düzey h a r i t a l a m a m i n i m u m b i r ö z - d ü ş ü n ü m s e l l i ğ e yol açar! B e n s a d e c e bilmiyorum, bildiğimi d e hissediyorum ( b i l e n B e n i m ) ; b e n s a d e c e bir nes neyi algılamıyorum, B e n o n u algılayan k e n d i m i n farkındayım; B e n sadece eylemiyo

rum, e y l e y e n i n b e n o l d u ğ u n u hissediyorum. Bir nesneyle sadece bağlantı kurmuyorum

(etkileşmiyorum): ben bu "tam anlamıyla" bağlantı kurmayla bağlantıdayım. Bu yüz­ d e n b i l i n ç aynı z a m a n d a h e p ö z b i l i n ç t i r : b i l d i ğ i m z a m a n , e ş z a m a n l ı o l a r a k b i l e n i n Ben o l d u ğ u n u b i l i y o r u m ( " h i s s e d i y o r u m " ) , ç ü n k ü b u b i l g i n i n d ı ş ı n d a b i r şey d e ğ i l i m - b e n k e n d i m i n bilgisiyim. " Y a k a l a m a s ü r e c i n i n anlatısında yaratılan yakalayıcı" olarak ö z n e n i n paradoksu onun

neredeyse

simetrik

karşıtı

tarafından

desteklenmektedir:

(1)

özne

onun

a r a n ı ş ı n ı n b i r s o n u c u o l a r a k o r t a y a ç ı k m a k l a k a l m a z , o n u n tözü değil, k e n d i süreci o l m a k l a k a l m a z s a d e c e ; a m a e ş z a m a n l ı o l a r a k , ( 2 ) ö z n e n i n f a r k ı n d a l ı ğ ı soruya, d a h a a r a n m a d a n ö n c e v e r i l e n bir yanıttır - özne " G e r ç e ğ i n yanıtıdır," L a c a n ' ı n diyeceği g i b i : " Y a n ı t l a t ı n ö n c e g e l m e s i g e r e k t i . . . o r g a n i z m a n ı n ö n c e y a n ı t l a r gibi g ö r ü n e n bilgi t ü r ü n ü k u r m a s ı g e r e k t i . O r g a n i z m a n ı n o i l k s e l bilgiyi, t a l e p e d i l m e m i ş bilgiyi ü r e t e ­ bilmesi gerekti, b ö y l e c e b i l m e n i n bir sürecinin temeli atılabildi" ( 1 8 9 ) . İ l k b a k ı ş t a , iki t a t a f ister i s t e m e z k a r ş ı l ı k l ı o l a r a k dışlayıcı g ö r ü n ü y o r : b i r i n c i s i , aradığı n e s n e y i k e n d i s i y a r a t a n b i r a r a m a s ü r e c i m i z var, y a n i , - t ı p k ı k e n d i k e n d i s i n i s a ç l a r ı n d a n t u t u p b a t a k l ı k t a n ç ı k a r t a n P a l a v r a c ı B a r o n M u n e h h a ü s e n ' g i b i - dışsal

Ç e k i r d e k b i l i n c i n imgelerinde saklanan hikaye birtakım zeki h o m u n c u l u s tarafından anlatılmamıştır. H i k a y e aslında bir b e n l i k olarak s e n i n tarafından da a n l a t ı l m a m ı ş t ı r

tözsel h e r h a n g i b i r d e s t e ğ i o l m a k s ı z ı n k e n d i kısır d ö n g ü s ü n ü n i ç i n d e d ö n e n b i r süreç; a r d ı n d a n a n i b i r s o n u ç , b i r y a n ı t , v e r i l i b i r şey, h e r h a n g i b i r arayışı s ö z k o n u s u o l m a d a n

çünkü ç e k i r d e k sen a n c a k hikaye a n l a t ı l ı n c a doğar, h i k a y e n i n kendi içinde. S e n ilksel

o r t a y a fırlayan b i r şey var. F a k a t iki p a r a d o k s a r a s ı n d a k i b a ğ l a n t ı c a n a l ı c ı ö n e m d e :

hikayeler a n l a t ı l ı r k e n zihinsel bir varlık olarak, a n c a k o zaman var olursun; ilksel

eğer B e n sadece anlattığım/deneyimlediğim

hikayenin

i ç i n d e v a r o l u y o r s a m , eğer

o zaman, k e n d i m i

s u z l u k l a r ı n ı d i l e g e t i r m e l e r i n e yasak k o y m a m ı z i m k a n s ı z diye y a n ı t v e r i r . O z a m a n

arayışı f o r m ü l e e d e c e k o n d a n ö n c e

h a s t a ş ö y l e d e r : " P e k i n e d e n o n l a r ı ö l e n l e r i ç i n a y r ı l m ı ş .özel b i r o d a y a k o y m u y o r ­

g e l e n h e r h a n g i b i r ö z n e y o k t u r , soru h i k a y e t a r a f ı n d a n y a n ı t l a n ı r - Ç e k i r d e k b e n l i ğ i

sunuz?" D o k t o r s a k i n s a k i n y a n ı t l a r : " A m a z a t e n o o d a ö l m e k üzere o l a n l a r a a y r ı l m ı ş

b i ç i m l e n d i r e n ilksel a n l a t ı " o n a y ö n e l i k

olan odaydı.

o n u n d ı ş ı n d a h e r h a n g i b i r tözsel k i m l i k / i ç e r i ğ e s a h i p d e ğ i l s e m , dcııeyimlediğimde, hikaye hep-zaten oradadır,

herhangi

bir talep gelmeden sunulan

bir

. . . " H e g e l h a k k ı n d a b i r iki şey ö ğ r e n e n h e r k e s i n b u ü r k ü t ü c ü f ı k r a n ı n

" H e g e l c i " havasını kolayca ayırt e d e b i l m e s i n i n n e d e n i nedir? H a s t a n ı n öznel k o n u ­

açıklamadır":

m u n u ç ö k e r t e n o s o n d ü ğ ü m y ü z ü n d e n o l m a l ı : h a s t a k e n d i n i b i r m e s a f e k o y m a k iste­ 7

( v

7

K i m yapar . K i m bilir Y a n ı t i l k g e l d i ğ i n d e , b e n l i k hissi o r t a y a ç ı k a r v e a r t ı k bize,

. |

\ z e n g i n bilgi v e o t o b i y o g r a f i k b i r b e n l i k b a h ş e d i l m i ş y a r a t ı k l a r a , . . . s a n k i soru sorul-

5

1 muş, b e n l i k de b i l e n b i r b i l i c i y m i ş gibi g e l i r . . . O z a m a n h i ç b i r soru s o r u l m a z .

s(

t / D u r u m l a ilgili ç e k i r d e k b e n l i ğ i s o r u ş t u r m a y a y ö n e l i k b i r i h t i y a ç y o k t u r v e ç e k i r -

^

1 d e k b e n l i k h e r h a n g i b i r şeyi y o r u m l a m a z . B i l m e k c ö m e r t b i r ş e k i l d e b e d a v a y a

diği d i z i n i n i ç i n d e bulur.

41

J h ı r a d a n y o l a ç ı k a r a k , a y n ı z a m a n d a D a m a s i o ' n u n B e n l i ğ i n iki t a r a f ı n a i l i ş k i n eski b i l m e c e y e ( s ü r e k l i d e ğ i ş e n b i r b i l i n ç akışı o l a r a k B e n l i ğ e karşı, ö z n e l l i ğ i m i z i n k a l ı c ı d e n g e l i ç e k i r d e ğ i o l a r a k B e n l i k ) getirdiği ç ö z ü m ü n h e d e f i n e d e n k a ç ı r d ı ğ ı n ı g ö r e b i l i ­ riz: " g ö r ü n ü ş t e d e ğ i ş e n b e n l i k v e g ö r ü n ü ş t e k a l ı c ı b e n l i k , y a k ı n d a n b a ğ l a n t ı l ı o l s a l a r

Sunulmaktadır. (191-192)

da, bir değil iki m e v c u d i y e t t i r " ( 2 1 7 ) - ilki Ç e k i r d e k B e n l i k , i k i n c i s i d e o t o b i y o g r a f i k hu

yüzden iki y a n ı l s a m a n ı n b i r arada d ü ş ü n ü l m e s i g e r e k i y o r , a y n ı p a r a n ı n yazı

ve

i m a s ı , yüzü v e tersi gibi: ö z n e n i n zaten o r a d a o l a n , k e ş f e d i l m e y i b e k l e y e n b i r şeyi aradığı

yanılsaması

-

yani,

benim

anlatıyı

önceleyen

bir

fail-anlatıcı

olduğum

y a n ı l s a m a s ı ("birisi h i k a y e y i a n l a t ı y o r o l m a l ı , h i k a y e k e n d i n i a n l a t a m a z , b u kusursuz bir r e s i m çizip s o n r a i ç i n e g i r e r e k gözden k a y b o l a n r e s s a m l a ilgili h i k a y e k a d a r s a ç m a o l u r " ) , v e b i l g i n i n d a h a ö n c e d e n o r t a y a a t ı l m ı ş o l a n soruya v e r i l m i ş y a n ı t o l d u ğ u y a n ı l s a m a s ı . B u r a d a e l e a l d ı ğ ı m ı z şey " i k i k a t k a y d e d i l m i ş " o l a n p a r a d o k s a l b i r t e k ı i H - v c u d i y e t t i r , y a n i e ş z a m a n l ı o l a r a k a r t ı k v e e k s i k - ç o k uzun z a m a n ö n c e D e l e u z e tarafından

Anlamın

Man•tığı'hda

tarif edilen

paradoks:

simgesel

düzenin

ortaya

ç ı k m a s ı y l a b i r l i k t e , h e p b u n a e ş z a m a n l ı o l a r a k - y a p ı y a g ö r e - boş, işgal e d i l m e m i ş b i r y n o l a n v e - ö ğ e l e r e g ö r e - yersiz bir fazla işgalci o l a n b i r m e v c u d i y e t l e karşılaşırız.

40

B u b ü k ü m l ü yapı bize D a m a s i o ' n u n , i k i n c i düzey b i r h a r i t a l a m a y a , t a m d a iki m e v c u d i y e t ( o r g a n i z m a v e n e s n e ) a r a s ı n d a k i , e t k i l e ş i m i b i r i n c i düzey h a r i t a l a m a y l a

B e n l i k olur.

F a k a t burada, d e n e y i m varlıkları

olarak,

öznelliğimizin boş çekirdeği

o l a r a k b a h s e t t i ğ i m i z ( y a da, d a h a doğrusu, ö n v a r s a y d ı ğ ı m ı z ) şey i ç i n b i r y e r y o k t u r : B e n neyim? B e n b e d e n i m değilim ( B e n bir b e d e n e sahibim, B e n h i ç b i r zaman doğrudan b e d e n i m " o l m a m , " her ne kadar Merleau Ponty incelikli fenomenolojik betimlemeler­ le tam tersine ikna etmeye çalışsa d a ) , B e n b e n i m simgesel kimliğimi b i ç i m l e n d i r e n o t o b i y o g r a f i k a n l a t ı l a r ı m ı n d e n g e l i ç e k i r d e ğ i d e d e ğ i l i m ; " B e n i m o l d u ğ u m " şey o t o ­ biyografik a n l a t ı l a r ı n s ü r e k l i d e ğ i ş i m i a r a c ı l ı ğ ı y l a a y n ı B i r o l a r a k k a l a n b i r b o ş B e n l i ğ i n s a f B i r i d i r . B u B i r , dil t a r a f ı n d a n t e h l i k e y e düşürülür: n e Ç e k i r d e k B e n l i k t i r n e d e o t o ­ biyografik B e n l i k t i r , d i l e a k t a r ı l d ı ğ ı z a m a n Ç e k i r d e k b e n l i ğ i n transsubstando o l d u ğ u , töz

değiştirdiği

(ya

da

daha

doğrusu,

tözsellikten

çıktığı)

şeydir.

"Kişi"

(benim

B e n l i ğ i m i n tözsel i ç e r i ğ i n i s a ğ l a y a n o t o b i y o g r a f i k i ç e r i ğ i n z e n g i n l i ğ i ) ile s a d e c e b o ş b i r kendi

kendisiyle

ilişki

noktası

olan

aşkınsal

tamalgınıri\ s a f öznesi

y a p a r k e n , K a n t ' ı n a k l ı n d a n g e ç e n şey b u d t m -

arasında

ayrım

-—

k a y d e d i l m i ş o l a n n e d e n s e l ilişkiyi k a y d e d e n b i r h a r i t a l a m a y a d a y a n a n b i l i n ç f i k r i n i n

D a m a s i o ' n u n t e m e l " A l t h u s s e r c i " tezi " o n a k a r ş ı l ı k g e l e n duygu o r t a y a ç ı k m a d a n

h a t a l ı y a n ı k o n u s u n d a b i r ipucu verir: a ç ı k ç a , b u aşırı b a s i t g ü ç l e ş t i r m e , h a r i t a l a m a

ö n c e m e r k e z i b i r h i s s e t m e h a l i y o k t u r , ifade ( d u y g u ) h i s s e t m e y i ö n c e l e r " d i r ( 2 8 3 ) . B e n

f a i l i n i n k e n d i s i n i y a r a t m a ( o n u n f a r k ı n d a l ı ğ ı n ı ü r e t m e ) işini y e r i n e g e t i r m e y e c e k t i r .

hissetmeyi

Eğer i k i n c i düzey h a r i t a l a m a b i r i n c i düzey h a r i t a l a ı n a y ı k a y d e d e r s e , t e k e l d e e t t i ğ i m i z

duygular ç o k t a n ö z n e n i n d i r ,

şey h a r i t a l a m a n ı n iki düzeyli h a r i t a l a m a s ı olur, h a r i t a l a n a n s ü r e ç t e k e n d i s i n i i ç e r e n b i r

d e n e y i m i n e a k t a r ı l m a l a r ı n d a n ö n c e . $ b u yüzden h i s s e t m e d e n ö n c e k i d u y g u l a r ı n ö z n e l

önceleyen bu

duyguyu b o ş s a f ö z n e y l e

($)

bağlamaya

ama öznelleştirilmelerinden önce,

hevesleniyorum:

hissetmenin

öznel

B u n u n olması için (failin k e n d i s i n i n de h a r e k e t e geçirdiği

k a r ş ı l ı ğ ı d ı r : a n c a k h i s s e t m e l e r a r a c ı l ı ğ ı y l a y a ş a n m ı ş b e n l i k d e n e y i m i n i n " t a m " öznesi

.iiıvee k a t ı l m a s ı i ç i n ) , b i r t ü r k e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n , t e m s i l i n ( h a r i t a l a m a n ı n ) iki

o l u r u m . V e a r t ı k y a ş a m - h o m e o s t a s i s ' i n i n ç e r ç e v e s i i ç i n d e t u t u l a m a y a c a k o l a n , işleyişi

h a r i t a l a m a s ü r e c i değil.

düzeyi a r a s ı n d a b i r tür kısa d e v r e n i n o r t a y a ç ı k m a s ı g e r e k i r - v e L a c a n ' ı n g ö s t e r e n for­

a r t ı k b i y o l o j i k y a ş a m - d ü z e n l e m e m a k i n e s i t a r a f ı n d a n s ı n ı r l a n m a y a n " s a f ö z n e budur.

mülü ("bir gösteren bir başka gösterenin öznesini temsil e d e r " ) t a m da bu türden bir

D a m a s i o şöyle yazdığı z a m a n :

kendi

kendisiyle

ilişkili

iki

düzeyli

haritalamayı

canlandırır:

özneyi

temsil

eden

g ö s t e r e n i k i n c i d ü z e y d e n " d ü ş ü n ü m s e l " g ö s t e r e n d i r , b i r i n c i düzey g ö s t e r e n d i z i l e r i n d e öznenin vekili olarak davranır. Bu düşünümsellik D a m a s i o ' n u n değerlendirmesindeki r e d d e d i l m i ş H e g e l c i m o m e n t t i r . B u n o k t a y ı ü r k ü t ü c ü b i r fıkrayla a ç ı k l a y a y ı m : b i r sürü yatağa gürültü

s a h i p büyük yapıp

bir h a s t a n e d e yatan bir hasta,

bağırdığından,

bunun

da

onu

deliye

B i l i n c i n gücü bireysel yaşam düzenlemesinin b i y o l o j i k makinesiyle d ü ş ü n c e n i n biyolo­ j i k m a k i n e s i arasında kurduğu e t k i l i b a ğ l a n t ı d a n gelir. Bu bağlantı düşünme i ş l e m e n i n • tüm y ö n l e r i n e nüfuz e d e n bireysel bir ilginin yaratılması i ç i n t e m e l sağlar, b ü t ü n sorun ç ö z m e e t k i n l i k l e r i n e o d a k l a n ı r v e b u n l a r u z l e y e n çözümleri esinlendirir ( 3 0 4 ) '

d o k t o r a d i ğ e r h a s t a l a r ı n sürekli çevirdiğinden

yakınır.

Doktor

y a p a c a k b i r şey yok, h a s t a l a r ı n h e p s i d e ö l m e k üzere o l d u k l a r ı n ı b i l d i k l e r i n d e n u m u t ­

böylece

öznelliğin

tam

boş

çekirdeğini

($),

yaşamı

düzenleyen

homeostasis'in

ç e r ç e v e s i n i p a t l a t t ı ğ j j ^ l ç i i d e , F r e u d ' u n ö l ü m d ü r t ü s ü H e d i ğ i şeyle ö f t ü ş e n şeyi d i k k a t e

227

a l m a m ı ş olur. B u yüzden e ş d e ğ e r l i k l e r z i n c i r i k e n d i s i n i " b o ş " c o g i t o ' y l a ( K a r t e z y e n

d u y g u l a r ı m ı z değlidir; bu yarığın kendisi de "duygusal" bir olgu, yeni, özellikle insani

özne, K a n t ' ı n aşkınsal öznesi), H e g e l c i k e n d i kendisiyle ilişkideki olumsuzluk başlığı

duygulara yol açan bir olgu işlevini görür, ( b a s i t k o r k u y a k a r ş ı t o l a r a k ) kaygıdan

v e F r e u d c u ö l ü m dürtüsü b a ş l ı ğ ı a r a s ı n a s o k a r . B u " s a f ö z n e d u y g u l a r d a n y o k s u n m u

( i n s a n i ) sevgi v e m e l a n k o l i y e u z a n a n d u y g u l a r a . L e D o u x ( v e b u r a d a L e D o u x ' n u n bağlı

b ı r a k ı l m ı ş t ı r ? D u r u m o k a d a r b a s i t değil: y a ş a m d e n e y i m i n e d o l a y ı m s ı z k a t ı l m a k t a n

k a l d ı ğ ı D a m a s i o ) b u özelliği, duygularla h i s s e t m e l e r a r a s ı n d a y a p ı l a n p r o t o - A l t h u s s e r c i

k o p u k l u ğ u y e n i (duygu y a d a h i s s e t m e l e r i n değil, d a h a ç o k ) e t k i l e n i m l e r i n o r t a y a

b i r a y r ı m ı n t e m e l zayıflığı ( y a d a d a h a doğrusu, i k i r c i k l i l i ğ i ) y ü z ü n d e n m i k a ç ı r m a k ­

ç ı k m a s ı n a yol a ç a r : kaygı v e d e h ş e t . K a y g ı ö z n e n i n ç e k i r d e ğ i n i o l u ş t u t a n B o ş l u k l a

tadır? Bu ayrım açık Pascalcı bir b ü k ü m e sahip (ve "Descartes'ın h a t a s ı " n ı n 4 5 kapsamlı

k a r ş ı l a ş m a y a k a r ş ı l ı k gelir; d e h ş e t e n s a f h a l i y l e r a h a t s ı z e d i c i y a ş a m ı n , " ö l m e y e n "

eleştirisinde, D a m a s i o ' n u n Descartes'ın başlıca eleştirmeni olan Pascal'ı anmaması

y a ş a m ı n d e n e y i m i n e k a r ş ı l ı k gelir. 4 2 J ) l p r \ o 4 ı «

t a m b i r g i z e m d i r ) : fiziksel duygular i ç h i s s e t m e l e r i sergilemez, t e r s i n e , o n l a r ı yaratır.

0 k,u 1 |

Synaptic Şelfte, J o s e p h L e D o u x a y n ı s o r u n l a yüzleşir. K i t a b ı n s o n u n d a yer a l a n

F a k a t , b u r a d a e k s i k o l a n b i r şey var: b i y o l o j i k - o r g a n i k b e d e n s e l j e s t l e r o l a r a k duygular

b e y i n i ş l e y i ş i n i n yedi t e m e İ ilkesi l i s t e s i n d e k i 6 . İ l k e şudur: "Duygusal haller beyin kay­

v e k u r a l l a r a bağlı ö ğ r e n i l m i ş s i m g e s e l j e s t l e r o l a r a k duygular ( P a s c a l ' ı n diz ç ö k ü p dua

naklarını tekeline alır." B i r o r g a n i z m a t e h d i t e d i c i b i r u y a r ı m ı n s a l d ı r ı s ı n a uğradığı

e t m e s i g i b i ) a r a s ı n d a k i b i r yarık.. Ö z e l l i k l e " i n s a n i " (kaygı g i b i ) duygular, s a d e c e bir

z a m a n , h e m e n o r t a y a ç ı k a n duygusal t e p k i

i n s a n i h a y v a n b i y o l o j i k i ç g ü d ü l e r i n e y ö n e l i k duygusal h a l a t ı n ı k a y b e t t i ğ i v e b u kayıp i n s a n ı n " i k i n c i d o ğ a s ı " o l a r a k simgesel

korteksin duyu a l a n l a r ı n a nöral bağlantılar yoluyla, bu alanları uyaran dünyasının kri­ tik o l a n y ö n l e r i n e o d a k l a n m ı ş kalmaya y ö n e l t e n doğrudan geri-beslemeler gönderir. B u geri-besleme aynı zamanda düşünme ve a ç ı k anı oluşumuna girmiş başka kortikal alan­ lara uzanır, o n l a r ı n belli düşünceleri düşünmeye ve m e v c u t durumla ilgili belli anıları

olarak düzenlenen

duygularla d e s t e k l e n d i ğ i

zaman ortaya çıkar. B e y i n b i l i m l e r i n i n b i l i n ç d ı ş ı n ı F r e u d c u B i l i n ç d ı ş ı n d a n a y ı r a n yarık, b a ş k a h i ç b i r yerde, duyguların k o n u m u k o n u s u n d a o l d u ğ u n d a n d a h a b e l i r g i n b i r ş e k i l d e g ö r ü n m ü ­ y o r . D a m a s i o i ç i n , b i l i n ç d ı ş ı duygusaldır: duygular b i r o r g a n i z m a n ı n h o m e o - s t a t i k d e n ­

biçimlendirmeye yöneltir.4'

gesini

rahatsız

eden

bir

nesneyle

karşılaşmasına

verdiği

"kendiliğinden"

tepkiyi

E l b e t t e , b u n a e k o l a r a k , b a ş k a duygusal y a n ı t l a r d a k e t l e n i r : i n s a n ö l ü m ü n e k o r k t u ğ u

sergiler, b u yüzden b i r i n s a n i v a r l ı k bilişsel o l a r a k n e s n e y e y ö n e l i k doğru y a k l a ş ı m ı n

z a m a n , seks y a d a y i y e c e k g e l m e z a k l ı n a . . . . " D e n g e l i " r a s y o n e l d ü ş ü n m e y e b i r e n g e l

f a r k ı n d a o l m a s a da, duygusal y a n ı t ı b u y a k l a ş ı m a i h a n e t eder. B u n u n s t a n d a r t ö r n e ğ i

duygusal

ı r k ç ı l ı k t ı r : Y a h u d i l e r i n tıpkı diğer i n s a n l a r gibi i n s a n o l d u ğ u n a e m i n o l a b i l i r i m , a m a

e t k i n l i ğ i m i z i n d ü r t ü s ü n ü sağlar: duygusal baskı a l t ı n d a o l d u ğ u m u z z a m a n d a h a hızlı

d a h a ö n c e tarumadığım biriyle karşılaşırsam, bedensel j e s t l e r i m b e n i m bilinçdışı anti-

d ü ş ü n ü r v e e y l e m d e bulunuruz, b ü t ü n k a y n a k l a r ı m ı z ı h a r e k e t e geçiririz. B u n a b a ğ l ı

S e m i t d u r u ş u m a t a n ı k l ı k e d e n duygusal b i r t e p k i sergiler. B u r a d a " b i l i n ç d ı ş ı , " F r e u d ' a

o l a r a k , b i r d u y g u n u n d ü ş ü n c e v e e y l e m l e r i m i z i " r e n k l e n d i r d i ğ i n i " söylediğimiz z a m a n ,

açık

bunun

F r e u d ' a ait, kaygı y a l a n s ö y l e m e y e n e t k i l e n i m d i r ş e k l i n d e k i t e z i n e başvurduğu zaman

oluşturmaktan

uzak

Laclau'nun

olan

bu

türden

"hegemonyaya"

tek

yüklediği

yanlı

bir

anlamla

odak

kabul

bilişsel

edilmesi

ve

gerekir

(cum

bir karşıtlıkla,

duygusal

kalın,

grano salis): b ü t ü n ü z e r i n d e özgül b i r n i t e l i k k a t a n özgül b i r y a n . K a y n a ğ ı d a d i l i n

{kayg_ı__bu __yüzden

ortaya çıkışının

o l d u ğ u d u r : b ü t ü n d i ğ e r d u y g u l a r y a l a n söyler,

i n s a n ı n bilişsel b e c e r i l e r i y l e o n u n duygusal/güdülenimsel b e c e r i l e r i

Gerçeğin

dokunun

yakınlığını

nüfuz

belirtir),

edilemez

buradaki

arkaplanıdır.

ima

kaygının

ilke olarak yalan söylerler.

Lacan

istisna

Düşlerin

Yorumunda, F r e u d b i r k a d ı n ı n i ç i n d e b a s i t ç e b i r ö n c e k i g ü n ü n o l a y ı n ı , sevdiği b i r doâ

a r a s ı n a soktuğu d e n g e s i z l i k t i r :

tunun

cenazesini,

yoğun

b i r üzüntü

havası

içinde yinelediği

bir düşten bahseder:

D i l h e m ek bilişsel y e t e n e k l e r e ihtiyaç duydu ve yeni y e t e n e k l e r i olası kıldı, h e m de bu

F r e u d ' u n düşe y ö n e l i k a ç ı k l a m a s ı , c e n a z e d e , düş g ö r e n i n y i n e y ı l l a r ö n c e tutkuyla

değişimleri elde e t m e k i ç i n uzam ve b a ğ l a n t ı aldı. U z a m sorunu . . . m e v c u t kortikal

sevmiş

uzamda bir şeylerin yerini değiştirerek ve ayrıca uzam ekleyerek çözüldü. A m a bağlantı

B u r a d a k i vurgu s a d e c e b i r d ü ş ü n a n l a m ı n ı n o n u n b ü t ü n s e l l i ğ i y l e b a ğ l a n t ı s ı z b i r t a k ı m

sorunu

a y j m t ^ a j d ^ a r a n m a s ı g e r e k t i ğ i değildir ( a y r ı n t ı l ı y o r u m a karşı en masse, t o p t a n b e l

sadece

kısmen

çözüldü.

Çözülen

kısım,

kortikal

işleme

şebekeleriyle

olduğu v e

hâlâ

cinsel

arzular b e s l e d i ğ i

bir adamla

karşılaştığı

şeklindedir.

bağlantısallık, h o m i n i d [insanımsı] b e y n i n i n zenginleştirilmiş bilişsel y e t e n e k l e r i n i

m e n ö t i k y o r u m ) , y o ğ u n ü z ü n t ü hissi o l a r a k d e n e y i m l e n e n , b u n a e ş l i k e d e n duygunun

m ü m k ü n kıldı. A m a tam olarak ç ö z ü l m e m i ş o l a n kısım bilişsel sistemle zihinsel üçle-

y a l a n söylediğidir: o b i r m a s k e rolü görür, işlevi s e v i l e n figürle k a r ş ı l a ş m a d a duyulan

m e n i n diğer kısımları, duygusal ve güdülenimsel sistemler arasındaki bağlantısalİlktir. 4 4

n e ş e y i . g i z l e m e k o l a n b i r k o r u y u c u e k r a n - b u h a l i y l e , b i l i n ç d ı ş ı y l a b i r ilişkisi yoktur. E t k i l e n i m l e r i n b u y a n ı l t ı c ı doğası e n iyi ş e k i l d e m ü z i k t e görülür. R o m a n t i z m i n

B u ç e r ç e v e d e , " i n s a n o l m a n ı n " özgüllüğünü bilişsel v e duygusal b e c e r i l e r a r a s ı n d a k i b u

yükselişiyle b i r l i k t e , m ü z i ğ i n o n t o l o j i k k o n u m u n d a k ö k t e n c i b i r d e ğ i ş i m görülür: arı ıl<

yarıkta t e m e l l e n m i ş olarak kavramak ilginç olabilir:

sözle a k t a r ı l a n m e s a j ı n basit, b i r e ş l i k ç i s i n e i n d i r g e n m e k t e n ç ı k a r , k e n d i n e ait, sözcük

duyguları bilişsel b e c e r i l e r i n e

yaklaşmış bir insani varlık artık bir insan olmaz, insani duygulardan yoksun kalmış

lerle

s o ğ u k b i r c a n a v a r o l u r . . . . B u r a d a L e D o u x ' u d a h a yapısal b i r y a k l a ş ı m l a d e s t e k l e m e l i ­

müziğin bu ifade gizilini a ç ı k ç a d i l e g e t i r e n kişi ilk kez R o u s s e a u o l m u ş t u ; müziğini

yiz: bilişsel b e c e r i l e r i m i z i n a r k a s ı n d a k a l a n , ilkel h a y v a n d ü z e y i n d e t a k ı l a n şey s a d e c e

dilsel

aktarılandan

sözün

" d a h a .derin"

etkilenimci

bir

özelliklerini

mesaj

içermeye/aktarmaya

basitçe

taklit

etmek

başlar.

yerine,

Bu

"kendi

haliyle

adına

/ k o n u ş m a " h a k k ı n a s a h i p o l m a s ı g e r e k t i ğ i n i ö n e s ü r m ü ş t ü . A l d a t ı c ı dilsel söze k a r ş ı t olarak,

müzikte

(Lacan'ın

diliyle

konuşursak)

konuşan

doğruluğun

kendisidir.

l e m e s i n i n bir kısaltması olarak kullanır ve o n u t a m da "haz ilkesi"nin Freudcu terim­

S c h o p e n h a u r ' u n dediği gibi, müzik d o ğ r u d a n n o u m e n a l İ r a d e y i yasalaştırır/ifade e d e r ,

lerinin merkez bileşeni olarak kullanır; a c ı ve haz k e n d i içlerinde e t k i n l i k hedefleri

b u n a k a r ş ı n söz f e n o m e n a l t e m s i l düzeyiyle s ı n ı r l ı kalır. M ü z i k ö z n e n i n asıl k a l b i n i ,

değildir,

;

H e g e l ' i n " D ü n y a n ı n G e c e s i , " radikal o l u m s u z l u ğ u n u ç u r u m u dediği şeyi tasvir e d e n

desteklendiğini

\

tözdür: r a s y o n e l L o g o s ' u n A y d ı n l a n m a ö z n e s i n d e n " D ü n y a n ı n G e c e s i " n i n R o m a n t i k

d o ğ r u d a n y a d a d o l a y l ı o l a r a k , y a ş a m s ü r e c i n i d ü z e n l e m e y i v e h a y a t t a k a l m a y ı teşvik

J

ö z n e s i n e k a y m a y l a b i r l i k t e , müzik s ö z c ü k l e r i n ö t e s i n d e k i asıl m e s a j ı n taşıyıcısı o l u r ,

e t m e y i h e d e f a l m ı ş t ı r " ( 3 5 ) . B u n u n a r d ı n d a n g e l e n b ü y ü k soru şudur: b u r a d a n k a l k ı p

I !

organizmanın haz ve

homeostasis'inin

acı davranış

ve

tehdit

duygulan

edildiğini

ya

da

"o ya da bu şekilde,

F r e u d ' u n " h a z i l k e s i n i n ö t e s i n d e " dediği şeye n a s ı l ulaşırız? B u n u n o r t a y a ç ı k m a s ı i ç i n ,

\ T e k i n s i z l e karşılaşırız: a r t ı k dışsal a ş k ı n değil, a m a K a n t ' ı n a ş k ı n s a l d ö n ü ş ü n ü izleyerek,

tohumuna

ait

metaforun

Gündüzden

, " K a n t ç ı özneyi belirten içsel öte-dünyevilik"

Geceye

kaymasıyla.



dediği şey. M ü z i ğ i n ifade e t t i ğ i şey a r t ı k

" r u h u n a n l a m b i l i m i " değil, o n u n a l t ı n d a y a t a n dilsel a n l a m l ı l ı ğ ı n ö t e s i n d e k i " n o u m e n a l " jouissance akışıdır. B u n o u m e n a l b o y u t K a n t ö n c e s i a ş k ı n t a n r ı s a l D o ğ r u l u k t a n radikal \

çok

belirtirler:

hazla a c ı n ı n kendilerini sinyaller olarak hizmet e t m e şeklindeki araçsal işlevlerinden

öznenin

! t a m d a ö z n e n i n k a l b i n d e k i G e c e n i n fazlalığı ( Ö l m e y e n i n b o y u t u ) , T o m l i n s o n ' u n

/

daha

Burada

\ yani 1

bir

şekilde

farklıdır:

o

öznenin

tam

çekirdeğini

biçimlendiren

erişilmez

k o p a r m a l a r ı v e k e n d i i ç l e r i n d e h e d e f e d ö n ü ş m e l e r i g e r e k m e z m i ? B u r a d a a c ı n ı n rolü hazzın r o l ü n d e n d a h a t e m e l d i r : h a z v e a c ı n ı n a r a ç s a l i ş l e v l e r i n d e n " o t o n o m l a ş m a s ı " n ı n t e m e l formülü a c ı n ı n k e n d i s i n d e haz bulmadır. A c ı y a n o r m a l h a y a t t a k a l m a c ı bir şekilde tepki v e r m e k ( o n d a n k a ç ı n m a k ) yerine, o n a tutunurum, o n d a n tatmin a l ı r ı m . P e k i y a D a m a s i o ' n u n ü z e r i n d e durduğu, duyguyla h i s s e t m e a r a s ı n d a k i y a r ı ğ ı n kendisi, sadece duygunun araçsallaştırmadan çıkarılması aracılığıyla gerçekleşebilirse ?

fazlalıktır. Fakat,

f

D a m a s i o " t e k s ö z c ü k h o m e o s t a s i s ' V 8 b i r o r g a n i z m a n ı n t e m e l k e n d i k e n d i n i düzen­

eğer

daha

yakından

bakarsak,

müziğin

kendisinin

de

-Schopenhauer

t a r a f ı n d a n ö v ü l e n o aşırı tözsel " t u t k u l u " duygu a k t a r ı m ı n d a - s a d e c e y a l a n s ö y l e m e k ­ le kalmadığını, a m a k e n d i b i ç i m s e l k o n u m u n a göre t e m e l bir şekilde yalan söylediğini g ö r m e k t e n k a ç ı n a m a y ı z . Ö z n e n i n " D ü n y a n ı n G e c e s i " n i n fazla h a z z ı n a g ö m ü l m e s i n i n doğrudan bir aktaranı

olarak müziğin üstün bir örneğine,

Wagner'in

Tn'stan'ına,

Y a h i s s e t m e n i n ilksel, sıfır düzeyi fiziksel a c ı d u y g u s u n u n b i r a c ı h i s s i n e " a k t a r ı l m a s ı " değil, a c ı d u y g u s u n d a n h a z h i s s e t m e y s e ( y a d a t a m t e r s i ) ? D a m a s i o ' n u n y a k l a ş ı m ı n ı n s ı n ı r l ı l ı ğ ı o n u n , ı r k ç ı duygusal p a t l a m a l a r ı , asıl i ş l e y i ş i n d e , m u t l a k o l a r a k y e r i n d e o l a n b i r duygusal t e p k i n i n b i r y a n l ı ş u y g u l a m a s ı ş e k l i n d e d e ğ e r l e n d i r m e y e ç a b a l a m a s ı n d a a ç ı k ç a görülür:

m ü z i ğ i n k e n d i s i n i n s ö z c ü k l e r i n i n ç a r e s i z c e b e l i r t i r g ö r ü n d ü ğ ü şeyi g e r ç e k l e ş t i r i r gibi o l d u ğ u e s e r e b a k a l ı m : sevdalı çift t u t k u l a r ı n ı n , c o ş k u l u k e n d i k e n d i n e k ı y m a l a r ı n " e n yüksek neşe/höchste Lust"mm t a t m i n i n e a m a n s ı z c a s ü r ü k l e n m i ş t i r - fakat, b u o p e ­ r a n ı n m e t a f i z i k " d o ğ r u l u ğ u " , o n u n dile g e l m e z m e s a j ı m ı d ı r ? Ö y l e y s e , k ı y ı m u ç u r u m u ­ na

doğru

bu

amansız

kayma

neden

tekrar

sıradan

gündelik

[ötekilerdeki] farkları saptamaya y ö n e l i k toplumsal duyguların o t o m a t i k yayılmasına dayanır, ç ü n k ü fark risk ya da t e h l i k e sinyali verebilir, ç e k i l m e ya da saldırganlığı teşvik edebilir.

Bu tür bir tepki büyük olasılıkla bir kabile t o p l u m u n d a yararlı hedeflere

yaşamın

ulaşılmasını sağlamıştır a m a artık bizim toplumumuz i ç i n uygun olmadığı gibi, yararlı da

fragmanlarının (genellikle gülünç) müdahaleleriyle bozulmaktadır? En apaçık örneği,

değildir. Beynimizin h â l â o n a asırlar ö n c e ç o k farklı bir bağlamda verdiği gibi tepki veren

finalin kendisini ele alalım: B r a n g a n e ' n i n g e l m e s i n d e n h e m e n ö n c e , müzik doğruca

bir mekanizmayı taşıyor olduğu gerçeğine karşı dikkatli olmalıyız. Ve bu tür tepkileri göz

son şekil değiştirmeye, transfigürasyona,

tekrar

ırksal ve kültürel önyargılara yol a ç a n tepkiler, k ı s m e n , evrimsel olarak başkalarındaki

iki aşığın k u c a k l a ş m ı ş b i r h a l d e ö l m e s i n e

g e ç e b i l i r d i - p e k i , a k s i y o n u n ağır i l e r l e y i ş i n i n e r e d e y s e k o m i k b i r ş e k i l d e h ı z l a n d ı r a n

ardı e t m e y i öğrenebiliriz ve başkalarını da [ötekileri de] aynısını yapmaya i k n a edebili­ riz. ( 4 0 )

i k i n c i g e m i n i n bir parça gülünç gelişinin n e d e n i nedir - birkaç dakika içinde, bütün ö n c e k i s a h n e l e r d e n d a h a ç o k olay olur ( M e l o t v e Kurnewal'in ö l m e s i n e yol a ç a n

B u a ç ı k l a m a n ı n s o r u n u farklı Ö t e k i y e y ö n e l i k ı r k ç ı " t i k s i n t f n i n iki t e m e l b i l e ş e n i n i

kavga, ve benzeri)

değerlendirmeye

- tıpkı,

son

iki

dakikasında bir yığın olay

yaşanan Verdi'nin

atmamasıdır:

bu

tiksintinin,

bir

başka

t r a v m a t i k d e n e y i m i n yer

// Trovaloréú gibi. B u b a s i t ç e W a g n e r ' i n d r a m a t i k güçsüzlüğü m ü ? B u r a d a b u a n i

d e ğ i ş t i r m e s i , b ö y l e c e " b a s t ı r ı l m a s ı " ( ö r n e ğ i n , ırksal Ö t e k i y e o l a n n e f r e t i m i z d e saldırgan

t e l a ş l ı a k s i y o n u n s a d e c e o r g a z m i k k e n d i n i y o k e t m e y e d o ğ r u ağır a m a k a ç ı n ı l m a z

b i r ş e k i l d e " e y l e m e d ö k e r i z " v e t o p l u m s a l iktidarsızlığımızı, t o p l u m s a l " b i l i ş s e l h a n t a l a -

s ü r ü k l e n m e n i n geçici bir ertelenmesi olarak h i z m e t etmediğini aklımızda tutmalıyız;

m a d a n " y o k s u n l u ğ u m u z u ö r t e r i z ) o l a r a k o r t a y a ç ı k m a tarzı ( m e k a n i z m a s ı d i r i l t i l m i ş t i r ) ;

b u t e l a ş l ı a k s i y o n i ç k i n b i r zorunluluğu izler, kısa b i r " g e r ç e k l i k m ü d a h a l e s i " o l a r a k

ye, e t n i k Ö t e k i n i n v a r l ı ğ ı n a y ö n e l i k ı r k ç ı b i r duygusal t e p k i d e , t i k s i n t i n i n s a p t ı r ı l m ı ş

o r t a y a ç ı k m a s ı , T r i s t a n ' ı n I s o l d e ' n i n s o n k e n d i n i o r t a d a n k a l d ı r m a e y l e m i n i sah­

haz, e t k i l e n m e v e k ı s k a n ç l ı k b i ç i m l e r i v l e a ç ı k ç a b i r l e ş m i ş o l m a tarzı.

n e l e m e s i n e izin v e r m e s i gerekir.

47

Bu b e k l e n m e d i k gerçeklik müdahalesi olmaksızın,

B u k o m p l i k a s y o n l a n d e ğ e r l e n d i r m e y e a l m a k üzere, p s i k a n a l i z i n L a c a n ' ı n ısrarla vur­

giderdi.

guladığı t e m e l D a r w i n k a r ş ı t ı d e r s i n i a k ı l d a t u t m a l ı y ı z : i n s a n ı n o r t a m ı n a y ö n e l i k radikal

" D o ğ r u l u k " k e n d i k e n d i n e k ı y m a y a doğru o t u t k u l u s ü r ü k l e n m e d e , o p e r a n ı n t e m e l

,ve t e m e l dis-adaptasyonu, ma/-adaptasyonu [ u y u m l a n m a m a s ı , k ö t ü u y u m l a n m a s ı ] . E n

etkisinde yatmaz, o n a m ü d a h a l e eden gülünç anlatısal kaza/müdahalelerde yatar -

r a d i k a l h a l i y l e , " i n s a n - o l m a k " i n s a n ı n o r t a m ı n a g ö m ü l m e s i n d e n b i r " ç ö z m e y i " içerir,

y i n e , b ü y ü k m e t a f i z i k e t k i l e n i m y a l a n söyler.

a d a p t a s y o n u n t a l e p l e r i n i göz ardı e d e n b e l l i b i r o t o m a t i z m i i ç e r i r - " ö l ü m d ü r t ü s ü n ü n "

Tristan'ın

ölmenin

olanaksızlığından

duyduğu

ızdırap

sonsuza

dek

sürüp

s o n a ş a m a d a k a r ş ı l ı k geldiği şey budur. P s i k a n a l i z " b e l i r l e n i m c i " d e ğ i l d i r ( " Y a p t ı ğ ı m şey

i ç i n yayılır: "Yay b e n i . " B i l i m s e l fikirler, bütün m e m l e r gibi, bir tür doğal ayıklanmaya

h i l i n ç d ı ş ı s ü r e ç l e r l e b e l i r l e n i y o r " ) : k e n d i n i s a b o t e e d e n b i r yapı o l a r a k " ö l ü m dürtüsü"

tabidir, ve bu yüzeysel olarak virüs benzeri görünebilir. A m a bilimsel fikirleri irdeleyen

ı ızgürlüğün, y a r a r c ı - h a y a t t a k a l m a c ı y a k l a ş ı m d a n ç ö z ü l m ü ş b i r d a v r a n ı ş ı n m i n i m u m u n u

ayıklama kuvvetleri keyfi ya da kaprisli değildir.

t e m s i l eder. " Ö l ü m d ü r t ü s ü " a r t ı k o r g a n i z m a n ı n o r t a m ı t a r a f ı n d a n b e l i r l e n m e d i ğ i , b i r

i ç i n d e hızla yayılması h a t t a bir kızamık s a l g ı n ı n ı n b e t i m l e n m e s i gibi görünebilir. A m a

...

İyi bir fikrin bilimsel topluluk

a l t t a yatan sebepleri incelediğiniz zaman o n l a r ı n iyi sebepler olduğunu, bilimsel yön­

ı >ı ( ı ı ı o m d a v r a n ı ş ç e v r i m i n e " p a t l a d ı ğ ı / d e r l e n d i ğ i " a n l a m ı n a gelir. C a n a l ı c ı yarık budur:

t e m i n talep ettiği standartları t a t m i n ettiğini görürsünüz. İ m a n ı n yayılma tarihinde

(">zgürlüğün r a d i k a l " o n t i k " reddiyle ( b e n i d e n e t l e y e n d a v r a n ı ş ı m ı b e l i r l e y e n koşulları

s a l g ı n b i l i m d e n başka bir şey g ö r m e k güçtür, ve özellikle de n e d e n s e l salgınbilim. . . .

d e n e t l e y e n l e r ) K a n t ç ı ( v e u n u t m a y a l ı m , S a d e c ı ) koşulsuz o t o n o m i n i n ( a h l a k i y a s a n ı n ,

B i l i m s e l i n a n ç için, salgınbilim d a h a sonradan gelir ve o n u n kabul e d i l m e s i n i n tarihi­

zevk k a p r i s i n i n ) ö n e sürülmesi a r a s ı n d a k i yarık - h e r iki d u r u m d a da, v a r l ı ğ ı n z i n c i r i n d e

n i b e t i m l e r . D i n i i n a n ç için, salgınbilim k ö k nedendir. 5 0

bir k o p m a vardır. D e n n e t t b u k ı s m a h e r z a m a n k i ekşi üslubuyla yaptığı e l e ş t i r e l b i r y o r u m d ü ş m e k t e HEGEL, MARX, D E N N E T T

oldukça haklıydı:

K a r t e z y e n cogito'mın ü ç ü n c ü , ç o k d a h a e t k i l i , b i l i ş s e l c i b i r reddi d e v a r : y a n i D a n i e l

B i l i m s e l m e m l e r i n yayılma sebeplerini incelediğiniz zaman, D a w k i n s bizi " b u n l a r ı n iyi

D e n n e t t ' i n " K a r t e z y e n T i y a t r o " d e n e n şeye, i n s a n z i h n i n d e , g e l e n b ü t ü n e n f o r m a s ­

sebepler olduğunu görürsünüz" diyerek ikna eder. B i l i m i n bu standart, resmi k o n u m u ,

y o n u n toplandığı, gözden geçirildiği ve sonra

k e n d i terimleri a ç ı s ı n d a n reddedilemez, a m a mollaya ve rahibeye sorular sorulmasına

(yeniden)

eyleme yönelik emirlere

yol a ç a r - ve R o r t y de o l d u k ç a yerinde bir tavırla D a w k i n s ' e sorar: " B u ' e r d e m l e r i n ' iyi

d ö n ü ş t ü r ü l d ü ğ ü m e r k e z i b i r a l g ı - k a r a r n o k t a s ı o l d u ğ u ş e k l i n d e k i fikre y ö n e l t t i ğ i eleştiri

erdemler

var. İ n s a n z i h n i n i n b u t ü r m e r k e z d e n y o k s u n b i r " p a n d e m o n i u m " o l m a s ı fikrini o r t a y a

olduğuna

ilişkin

ispatınız

nerede?

İnsanların

bu

memleri

değerlendirip

aktardığını belirtiyorsunuz - a m a ya D e n n e t t haklıysa, insanlar da . . . büyük ölçüde

atan ilk k i ş i n i n L e v T o l s t o y o l m a s ı m o d e r n fikirler t a r i h i n i n c i l v e l e r i n d e n b i r i . T o l s t o y

m e m l e r i n yaratımıysa.

genellikle D o s t o y e v s k i k a d a r i l g i n ç o l m a y a n b i r yazar s a y ı l m ı ş t ı r - D o s t o y e v s k i ' n i n

d e ğ e r l e n d i r m e c i l e r y a r a t m a s ı n ı n neresi zekice! Ö y l e y s e , sizin bilimi kurmayabileceğiniz

varoluşsal ı z d ı r a b ı n ı n t e r s i n e , m o d e r n l i k t e t e m e l d e yeri o l m a y a n m o d a s ı u m u t s u z c a

o A r ş i m e t noktası nerede?" 5 1

...

Bazı

m e m l e r i n bir araya gelip onları o n a y l a y a n nıem-

geçmiş bir gerçekçidir o. F a k a t , belki de, T o l s t o y ' u t a m olarak yeniden ele a l m a n ı n , o n u n s a n a t v e g e n e l o l a r a k i n s a n l a ilgili k e n d i n e özgü k u r a m ı n ı e l e a l m a n ı n v a k t i

H e g e l c i b i r b a k ı ş a ç ı s ı n d a n , D e n n e t t ' i n b a ş l ı c a başarısı b i z i m k a v r a m v e yargıları t a m

g e l m i ş t i r ; b u k u r a m d a S p i n o z a ' n m imitatio afecti y a d a D a w k i n s ' i n m e m l e r f i k r i n i n

o l a r a k n a s ı l " g ö r d ü ğ ü m ü z ü " i s p a t l a m a s ı d ı r . S ö z g e l i m i , " k ı r m ı z ı s a n d a l y e l e r l e d o l u bir

y a n k ı l a r ı n ı buluyoruz. " B i r i n s a n e n f e k t e o l m u ş b i r b e y n e s a h i p o l a n , m i l y o n l a r c a

o d a " g ö r d ü ğ ü m z a m a n , h ı z l a h e p s i n i b i r d e n t a r a m a m ; o n u n y e r i n e , b i r k a ç t e s t bakışı

k ü l t ü r e l o r t a k - y a ş a r ı n b a r ı n a ğ ı o l a n v e b u n a fırsat v e r e n b a ş l ı c a şey d e d i l l e r o l a r a k b i l i n e n ortak-yaşar sistemler o l a n bir h o m i n i d ' d i r "

49

- D e n n e t t ' t a n alınma bu bölüm

halis T o l s t o y s a y ı l m a z m ı ?

a t a r ı m v e s o n r a b ü t ü n s a n d a l y e l e r i n kırmızı o l d u ğ u n u " s o n u c u n a v a r ı r ı m " - v e h e m e n b u s o n u c u görürüm. D e n n e t t ' i n tezi K a n t ' ı n g e r ç e k l i ğ i n a ş k ı n s a l k u r u l u ş u f i k r i n d e n çok

daha

radikal:

sadece

görsel

veri

aşkınsal

kategoriler

aracılığıyla

"tümden

tıpkı

a y r ı n t ı l a n d ı r ı l m ı ş " o l m u y o r , g ö r d ü ğ ü m ü z ü n i ç e r i ğ i d e - d o ğ r u d a n fiziksel n i t e l i k l e r i n i

b u l a ş ı c ı bacilli gibi, b i r b i r e y d e n d i ğ e r i n e y a y ı l a n e t k i l e n i m - y ü k l ü k ü l t ü r e l ö ğ e l e r l e

k a p s a y a n içeriği d e - ö n c e k i y a r g ı n ı n s o n u c u d u r . B u a y n ı z a m a n d a D e n n e t t ' i n m a d d e ­

e n f e k t e o l a n e d i l g e n b o ş b i r d o l a y ı m d ı r . V e T o l s t o y dosdoğru s o n u c a gider: b u d u r u m

c i i n d i r g e m e c i l i ğ e y ö n e l i k k l a s i k f e n o m e n a l i s t s i t e m e verdiği p a r a d o k s a l r a d i k a l y a n ı t ı

Tolstoy'un antropolojisinin

temel kategorisi

enfeksiyondur,

insani

özne,

e i k i l e n i m s e l e n f e k s i y o n l a r ı n y a y ı l m a s ı n ı g e r ç e k b i r ruhsal o t o n o m i y l e karşı k a r ş ı y a

a n l a m a n ı n d a uygun ş e k l i d i r : " Y a q u a l i a , t a t l ı l ı k , susuzluk v e b e n z e r i ş e y l e r i n b i r i c i k

getirmez, i n s a n ı n k e n d i s i n i b u l a ş ı c ı hacillfden k u r t a r a r a k o l g u n o t o n o m e t i k b i r ö z n e

d o ğ r u d a n d e n e y i m i n e o l a c a k ? " - Qualia yoktur. B u n u n a n l a m ı g e r ç e k l i k l e d o ğ r u d a n

o l m a k üzere e ğ i t m e s i g e r e k t i ğ i n i ö n e sürmez. T e k m ü c a d e l e iyi v e k ö t ü e n f e k s i y o n l a r

bir t e m a s olmadığı, sona,

a r a s ı n d a d ı r : H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n k e n d i s i b i r e n f e k s i y o n d u r , y i n e de iyi bir e n f e k s i y o n d u r .

doğrudan bir deneyim olmadığı a n l a m ı n a gelir - " g e r ç e k l i k " olarak deneyimlediğimiz

A s ı l i r o n i H ı r i s t i y a n T o l s t o y ' u n b u n o k t a d a D a w k i n s ' t e n d a h a m a n t ı k l ı v e radikal

şey z a t e n b u a y r ı n t ı l a n d ı r m a n ı n s o n u c u d u r .

olmasıdır: Dawkins bir y a n d a n m e m l e r i n " z i h n i n virüsleri" olduğunu, insan enerjisini " s ö m ü r g e l e ş t i r e n " a s a l a k m e v c u d i y e t l e r o l d u ğ u n u , o n u k e n d i l e r i n i ç o ğ a l t m a k üzere b i r

Dennett'in

qualia

i k i n c i b i r fırsatta, z i h n i m i z t a r a f ı n d a n a y r ı n t ı l a n d ı r ı l a n

fikrine

yönelik

eleştirisinin

temel

sonucu

qualia'nin

d o l a y ı m s ı z l ı ğ ı n ı n d o l a y u n l a n m a s ı , b a ğ l a n t ı l a r , yargılar, f r a g m a n a l g ı l a r d a n o l u ş a n b i r

araç o l a r a k k u l l a n d ı ğ ı n ı s ö y l e r k e n , y i n e d e b ü t ü n m e m l e r i n b a s i t ç e virüs o l m a d ı ğ ı n d a

b r i k o l a j ı n s o n u c u olduğudur.

ısrar e d e r :

düzgün-kesintisiz

bir

algı

( Y a r ı k l a r ı n " d o l d u r u l m a s ı " s ö z k o n u s u değildir,

oluşturmak

üzere

doldurulacak

yarık

yoktur.)

çünkü Burada,

D e n n e t t , y a n s ı m a g ö r ü n ü m l e r , b i r ş e y i n n a s ı l " g ö r ü n ü r gibi g ö r ü n d ü ğ ü " s o r u n u y l a İyi, yararlı programlar i n s a n l a r onları değerlendirdiği i ç i n , tavsiye ettiği ve başkalarına

karşılaşır: "qualia" dolayımsız deneyim/görünüm yanılsamasını belirtir, ve eğer h e r h a n ­

gönderdiği i ç i n yayılır. Bilgisayar virüsleri sırf şifrelenmiş t a l i m a t l a r cisimlendirdikleri

g i b i r q u a l i a yoksa b u n u n a n l a m ı ş e y l e r i n bize g ö r ü n ü r gibi o l d u k l a r ı h a l i y l e görün-

233

b u n a k a r ş ı n , aslında, b u

eğer a n l a m s ı z l ı ğ ı n b u k a r a r l ı h a y a l k ı r ı c ı ç e k i r d e ğ i b a s i t a n l a m ı ( b i r ö n e r m e y a d a uygu­

dolayımsızlık g e r i y e y ö n e l i k o l a r a k i n ş a edilir. D e n n e t t b u i k i n c i düzey " g ö r ü n ü m ü n

l a m a n ı n b a s i t g ö s t e r e n g ö n d e r m e s i n i ) d a h a d e r i n b i r A n l a m a ç e v i r e n şeyse? S a y d a m

madikleridir.

Biz s a n k i dolayımsız qualia'yı d e n e y i m l e r i z ,

fragmanlı

a n l a m ı n ü z e r i n d e k i b u fazlalık a y r ı c a k a r ş ı b i ç i m d e , b i r i n s a n ı n s ö z ü n ü n a n l a m ı n a

b r l k o l a j i n ı s a k l a m a k ister: b i r y a n d a n a l g ı l a r ı n , ç a ğ r ı ş ı m l a r ı n v e b e n z e r i n i n f r a g m a n l a r ı

yönelik o ironik mesafe b i ç i m i n d e de görülebilir. E r i c A m b l e r ' i n klasik casus r o m a n ı

görümünü"nü

silmek

ve

zihnimizde

edimsel

olarak

olup

biten

şeyin

vardır; diğer y a n d a n n ö r a l s ü r e ç l e r i n k ö r G e r ç e ğ i vardır - a r a l a r ı n d a h i ç b i r şey yoktur.

52

" K ı t a " felsefesi a ç ı s ı n d a n , D e n n e t t ' i n b e t i m l e d i ğ i şey f e n o m e n o l o j i y l e d i y a l e k t i k

o l a n Korkuya

Yolculukunda k a h r a m a n l a r d a n biri sırf z e n g i n k a r ı s ı n ı u t a n d ı r m a k v e

rahatsız e t m e k i ç i n a k ş a m t o p l a n t ı l a r ı n d a S o s y a l i z m i s a v u n m a y a b a ş l a r ; f a k a t yavaş

a r a s ı n d a k i a ş ı l a m a z k a r ş ı t l ı k t ı r . İkisi a r a s ı n d a k i y a r ı k e n iyi ş e k i l d e d i l k l i ş e l e r i n d e k i

yavaş k e n d i S o s y a l i s t s a v l a r ı n ı n e t k i s i n e girer, s o n u n d a t a m b i r S o s y a l i s t o l u p ç ı k a r . . .

simgesel

ya i d e o l o j i n i n nasıl çalıştığına ilişkin paradigma buysa?

"yabancılaşma"

başlığıyla

sergilenebilir:

fenomenoloji

için,

bu

tür

"ölü

metaforlar" h e r zaman i ç i n bir zamanlar doğrudan yaşanan bir d e n e y i m o l a n şeyin "tor-

D a h a s o n r a i k t i d a r d a k i l e r t a r a f ı n d a n k e n d i ö z e l ç ı k a r l a r ı n a h i z m e t e t m e k üzere

iııllaşması" ya da "kemikleşmesi"dir. " S e n i gördüğüme sevindim!" derken, elbette,

yeniden

b u n u k e l i m e s i k e l i m e s i n e k a s t e t m i y o r u m , b u s a d e c e k i b a r b i r k o n u ş m a b i ç i m i ; fakat

k ö p e k l e r h a l i n e g e t i r m e k üzere d a y a t ı l a n o t a n t i k b i r y a ş a m - d ü n y a d e n e y i m i n i n d i l e

uygun b u l u n a n

ve/veya ö z n e l e r i n e o n l a r ı

toplumsal

makine

içinde

uysal

I c ı ı o m e n o l o j i y e g ö r e , b u k i b a r b i ç i m i n b u tür b i r b i ç i m i n " g e r ç e k t e n k a s t e d i l d i ğ i "

getirmesiyle başlamayız; b a ş l a n g ı ç t a sömürgeciler tarafından dayatılan ideolojik bir

. i m a n a a i t g e ç m i ş t e k i b i r ilksel d e n e y i m d e t e m e l l e n m i ş o l m a s ı g e r e k i y o r - f e n o m e ­

yapı o l a n ş e y i n b i r d e n b i r e ö z n e l e r i t a r a f ı n d a n " o t a n t i k " k e d e r l e r i n i d i l e g e t i r m e k üzere

n o l o j i i ç i n d ü ş ü n ü l e m e z o l a n şey b i r şeyin d o ğ r u d a n " k l i ş e " o l a r a k o r t a y a ç ı k m a s ı ,

b i r a r a ç o l a r a k d e v r a l ı n m a s ı y l a o r t a y a ç ı k a n karşı s ü r e ç ç o k d a h a i l g i n ç . S ö m ü r g e

h i ç b i r zaman ciddi olarak k a s t e d i l m e m i ş olmasıdır. M o r g a n okuması sırasında, Engels,

M e k s i k a ' s ı n ı n e r k e n d ö n e m i n d e V i r g e n d e G u a d a l u p e gibi k l a s i k b i r ö r n e ğ i e l e a l a l ı m :

I lawai k a b i l e l e r i n d e k i " p u n a l u a " d e n e n a i l e y l e ilgili b i r ş e y l e r o k u r k e n b e n z e r b i r

o n u n ortaya çıkmasıyla, (o zamana dek İspanyol sömürgecilerin dayatma ideolojisi

b a l a y ı yapar ( i k i k a b i l e n i n a r a s ı n d a b a ğ l a n t ı vardır, b u yüzden b i r k a b i l e n i n b ü t ü n

o l a r a k h i z m e t g ö r e n ) H ı r i s t i y a n l ı k yerli nüfusun k e n d i s i t a r a f ı n d a n k o r k u n ç durum­

tersi):

larını s i m g e l e m e n i n bir aracı olarak benimsendi. A y n ı ç e r ç e v e d e , D e n n e t t L i n c o l n ' ü n

g ü n ü m ü z d e , iki k a b i l e m o n o g a m i uyguladığı h a l d e , ilk k a b i l e n i n b ü t ü n e r k e k l e r i diğer

ü n l ü s ö z ü n ü , " B a z e n h e r i n s a n ı v e h e r z a m a n bazı i n s a n l a r ı a l d a t a b i l i r s i n i z , a m a h e r k e ­

l a b i l e n i n b ü t ü n k a d ı n l a r ı n a " k a r ı " d i y e s e s l e n m e k t e d i r - M o r g a n ' a bağlı k a l a n E n g e l s ,

si h e r zaman aldatamazsınız" sözünü alıntılıyor ve o n u n mantıksal ikircikliliğine dikkat

erkek

kardeşleri

diğer

kabilenin

bütün

kızkardeşleriyle

b u olguyu g e ç m i ş t e k i " p u n a l u a " a i l e s i n i n d i l b i l i m s e l

evlenir

izi-kalıntısı

ve

tam

olarak yorumlar.

55

ç e k i y o r : b u sözün a n l a m ı h e p a l d a t ı l a b i l e c e k o l a n bazı i n s a n l a r olduğu m u d u r , y o k s a

Yanılmaktadır elbette: antropoloji aile yaşamının "punalua" örgütlenmesinin h i ç b i r

h e r fırsatta, ş u y a d a b a ş k a b i r i n i n a l d a t ı l m a y a m a h k u m olduğu m u d u r ? D e n n e t t ' i n

. a m a n o l m a m ı ş o l d u ğ u n u i s p a t l a d ı : karşı k a b i l e n i n b ü t ü n k a d ı n l a r ı i ç i n " k a r ı " t e r i m ­

ü z e r i n d e durduğu n o k t a 5 4 " L i n c o l n g e r ç e k t e n n e d e m e k i s t e d i ? " s o r u s u n u s o r m a n ı n

i n i n k u l l a n ı l m a s ı daha en haşmda b i r m e t a f o r d u .

yanlış olduğudur - h e r h a l d e , L i n c o l n ' ü n kendisi ikircikliliğin farkında değildi. B a s i t ç e

Burada

Engels,

dilin

sıfır-derecesinin

somut

bir

yaşam-dünya

kümelenmesine

doğrudan iliştirilmiş olması, ö n e r m e l e r i n doğrudan toplumsal bağlamlarına g ö n d e r m e yapması gerektiğini kabul "Ölü"

klişelerin

yükselişi

e d e n " f e n o m e n o l o j i k sağduyu"nun yabancılaşmanın,

biçimin

bir kurbanı olmuştur;

içeriğine

göre

aşamalı

n i n n o m l a ş m a s ı n ı n ikincil bir f e n o m e n i d i r . T a m bir diyalektik için, tersine, b i ç i m i ç e r i ğ e ö n c e l i k k a z a n m a l ı d ı r : i l k g ö s t e r e n b o ş t u r , sıfır-gösterendir, s a f " b i ç i m " d i r , g e l e e e k - o l a n a n l a m ı n boş bir vaadidir; a n c a k ikinci bir fırsatta bu sürecin ç e r ç e v e s i aşamalı

zeki b i r şey s ö y l e m e k i s t e m i ş t i v e söz " k u l a ğ a iyi g e l d i ğ i " i ç i n " k e n d i s i n i o n a d a y a t t ı . " Burada ö z n e n i n bulanık bir gösterme-niyeti

olduğu ve

(genellikle dediğimiz gibi)

"doğru ifadeyi a r a d ı ğ ı " z a m a n , e t k i n i n çift y ö n l ü o l m a s ı n ı n ö r n e k b i r d u r u m u y l a karşı karşıyayız:

k o n u sadece,

çekişenlerin çokluğu

arasında

en

iyi

ifadenin

kazanması

değildir, bazı i f a d e l e r i n k e n d i l e r i n e g ö s t e r m e - n i y e t i n i a z ç o k d e ğ i ş t i r e c e k ş e k i l d e k e n ­ disini d a y a t a b i l e c e k o l m a s ı d ı r . . . b u L a c a n ' ı n " g ö s t e r e n i n v e r i m l i l i ğ i " y l e k a s t e t t i ğ i şey değil m i d i r ?

olarak i ç e r i k l e doldurulur. O yüzden, s t a n d a r t d i y a l e k t i k f i k r i n e g ö r e , d i y a l e k t i k s ü r e ç

T o p l u m s a l y a ş a m ı n farklı b i r d ü z e y i n d e , M a r x ' ı n KapitaFde " ( ü r e t i c i g ü ç l e r i n ) ser­

y a b a n c ı l a ş m a a r a c ı l ı ğ ı y l a d o l a y ı m s ı z b i r l i k t e n s o n s e n t e z e gidiyor o l s a da, b u ş e m a

m a y e n i n a l t ı n d a b i ç i m s e l k a p s a n m a s ı " dediği ş e y d e k i m a n t ı ğ ı ayırt e d e b i l i r i z : k a p i ­

fenomenoloji

süreç

talist g e l i ş m e n i n ilk aşamalarında, prekapitalist ( z a n a a t k a r ) üretim araçları b i ç i m s e l

için

geçerlidir,

diyalektik

için

değil:

tam

diyalektik

o l a r a k k a p i t a l i s t ilişkilerin a l t ı n d a kapsanmıştı ( ö r n e ğ i n , d a h a ö n c e d e n ürünlerini d o ğ n ı c a

y a b a n c ı l a ş m a y l a başlar, o n u n ilk " k o y u t l a m a " j e s t i y a b a n c ı l a ş m a y a a i t t i r . zamanda

piyasaya s a t a n d o k u m a c ı l a r a , artık kapitalist-tarafından ö d e m e yapılıyor v e h a m m a d d e

Mısırlıların kendileri i ç i n de sırdı" sözünün a n a h t a r ı n ı sunar: " i l k e l " bir kültürden

veriliyordu); a n c a k b u b i ç i m s e l k a p s a n m a n ı n a r d ı n d a n maddi k a p s a n m a gerçekleşti, yani

gelen

sadece kapitalist fabrika ö r g ü t l e n m e s i i ç i n d e iş g ö r e b i l e c e k o l a n y e n i ü r e t i m b i ç i m l e r i

Bu

yabancılaşma

gizemli b i r d i n i

Hegel'in

ünlü

"kadim

Mısırlıların

ritüelle karşılaştığım zaman,

o l a n a k s ı z b i r gizem d e n e y i m i d i r

sırları

ilk d e n e y i m i m

aynı

nüfuz e d i l m e s i

( " Ş u a n d a gözlüyor o l d u ğ u m ş e y i n gizli

anlamını

çözmek i ç i n y e t e r i n c e b i l g i y e s a h i p o l s a y d ı m k e ş k e ! " ) ; f a k a t , y a b u r i t ü e l i n a n l a m ı k a t ı l ı m c ı l a r ı n ı n k e n d i l e r i i ç i n d e b i r g i z e m s e ? Y a e ğ e r a n l a m ı n ilksel b i ç i m i b u t ü r ' y a b a n c ı l a ş m ı ş b i r a n l a m s a - " B e n n e o l d u ğ u m u b i l m e s e m de, b i r a n l a m ı o l m a l ı " ? Y a

(büyük m a k i n e l e r v e b e n z e r i ) geliştirildi. B a ş k a deyişle, b i ç i m s e l kapsanmayla, Ü r e t i m tarzının k e n d i s i n d e b i r değişim yoktur d a h a . Teknoloji açısından konuşulursa, emek süreci eskisi gibi sürer, a m a artık sermayeye tabi kılınmıştır. Fakat, üretim süreci

i ç i n d e . . . iki gelişme ortaya çıkar: ( 1 ) üstünlük v e b o y u n e ğ d i r m e n i n e k o n o m i k ilişkisi,

H e g e l , Fenomenoloj/de, D i d e r o t ' n u n Rameau'nun

ç ü n k ü e m e k - g ü c ü n ü n kapitalist tarafından t ü k e t i l m e s i doğal olarak o n u n gözetiminde

d ö n ü k l ü ğ ü y l e T i n i n sessiz, d u r m a k s ı z ı n d o k u m a s ı " y l a ilgili ü n l ü b ö l ü m ü a l ı n t ı l a r :

v e y ö n e t i m i n d e d i r ; ( 2 ) e m e k ç o k d a h a kesintisiz v e yoğun h a l e g e l i r . "

fc^'M

Y e ğ e n ı ' n d e k i " t ö z ü n ü n basit

içe

i_ S o y l u k ı s ı m l a r a t e k r a r t e k r a r sızar v e ç o k g e ç m e d e n b i l i n ç s i z i d o l ü n b ü t ü n canlı

E m e ğ i n sermaye tarafından gerçek kapsanmasının devam etmesiyle,

k ı s ı m l a r ı n ı n v e ü y e l e r i n i n t a m s a h i b i o l m u ş t u r ; s o n r a " b i r s a b a h d o s t u n u dirseğiyle dürter, v e b a m ! G ü m ! P u t yere yuvarlanır." Eğer enfeksiyon ruhsal yaşamın h e r

ü r e t i m tarzında, i ş ç i l e r i n ü r e t k e n l i ğ i n d e v e i ş ç i l e r l e k a p i t a l i s t l e r a r a s ı n d a k i ilişki­ lerde t a m ( v e sürekli

tekrarlanan) bir devrim gerçekleşir.

altında gerçek kapsanmasıyla, e m e k sürecindeki bütün değişimler . . . artık gerçek­

lik olur ... kapitalist üretim artık k e n d i s i n i sııi generis b i r ü r e t i m tarzı olarak ortaya k o y a r v e y e n i b i r m a d d i ü r e t i m tarzını doğurur.

o r g a n ı n a nüfuz e t m i ş s e ö ğ l e v a k t i k a n s ı z g e ç e n "güzel b i r s a b a h t a . ' "

7

Emeğin sermayenin

56

F a k a t b u , H e g e l ' i n s o n sözü değildir: d e v a m e d e r , b u " e y l e m i n i k e n d i s i n d e n gizleyen T i n i n , saf anlayışın g e r ç e k l e ş m e s i n i n sadece bir yönü olduğunu" işaret eder:

aynı

z a m a n d a , b i l i n ç l i b i r e y l e m o l d u ğ u n d a n , b u T i n " m o m e n t l e r i n e b e l i r l i dışavurııuış bir

Kısacası, sömürü ve boyun eğdirme aracılığıyla, yarı-otonom dünyaların mantığına,

v a r l ı k k a t m a l ı v e s a h n e d e karşı-teziyle ş i d d e t l i b i r m ü c a d e l e v e t a m b i r ş a m a t a olaral

ü r e t i m , alışveriş v e d o l a ş ı m ı n m a d d i g e r ç e k l i ğ i n i e t k i n b i r ş e k i l d e y a p ı l a n d ı r a n b i r i l k e ­

görünmelidir."

ye yükseltilmiş olan

m a n t ı ğ ı y l a b e s l e n d i ğ i n i fark e d i n c e s o n a e r e n , t u t k u l u b i r m ü c a d e l e v a r d ı r ( s ö z g e l i m i ,

örgütleyici bir ilkeye geçeriz.

Üretici

güçlerdeki devrimlerin

58

Y e n i y e geçişinde, karşı güç bu karşıtlığının k e n d i s i n i n de hasımı un

a r d ı n d a n g e l e n ü r e t i m i l i ş k i l e r i n d e k i d e ğ i ş i m l e r l e ilgili k a b a - e v r i m c i M a r k s i s t tAMa'ya

g e r i c i A y d ı n l a n m a k a r ş ı t ı s a v ı n k e n d i s i n i n d e g i z l i c e A y d ı n l a n m a n ı n i d e o l o j i k öncül

k a r ş ı t o l a r a k , ü r e t i c i g ü ç l e r i n k a p i t a l i s t s ü r e c e u y m a k üzere m a d d i o l a r a k d e ğ i ş t i r i l m e ­

l e r i n e d a y a n d ı ğ ı fark e d i l i n c e - t ı p k ı R o b e r t F i l m e r ' i n J o h n L o c k e ' a y ö n e l t t i ğ i eleşi i ı i

si

lerden,

biçimsel

kapsanmanın

ardından

olmuştur.

Makinelerin

gelişiminin

kendisine

mesajı

aktarmalarının

mesajı

çökerttiği

günümüzün

tele-evanjelistleı i n e

g e l i n c e , o t o m a t v e b a ş k a m a k i n e l e r i n ç ı ğ gibi geliştiği ilk ç a ğ d a ( o n y e d i n c i yüzyıl),

u z a n a n ö r n e k t e g ö r ü l d ü ğ ü gibi - p e r f o r m a n s l a r ı n d a , t a m d a l i b e r a l h a s ı m l a r ı n d a öyle

o t o m a t l a r ı n yararsız y a p a y n e s n e l e r , E f e n d i ' n i n b a k ı ş ı n ı e ğ l e n d i r m e k üzere y a p ı l m ı ş

ateşli bir şekilde eleştirdikleri özellikleri, narsistçe k e n d i n e b ü y ü k s e m e d e n ticarileşınıj

oyuncaklar

olarak

inşa

edilmiş

olduğunu

unutmamamız

gerekir

(XIV.

Louis'nin

m e d y a t i k g ö s t e r i l e r e d e k h e r özelliği s e r g i l e r l e r . ) Ö y l e y s e , bu, b i z i m i k i g ö r ü n ü ş t e karşil

b a h ç e l e r i n d e k i m e k a n i k h a r e k e t e d e n heykeller gibi): a n c a k sonraları, on sekizinci

özelliği

yüzyılda, b u bilgi ü r e t i m e y ö n e l i k m a k i n e l e r ( b u h a r v e d o k u m a m a k i n e l e r i ) i n ş a e t m e k

g e r e k t i ğ i n i g ö s t e r i r : " T i n i n sessiz d o k u m a s ı " s a d e c e i ç e r i ğ i değil, b i ç i m i n k e n d i s i n i d e

Tinin Fenomenolojisi'ndeki A n t i g o n e y o r u m u n d a , H e g e l b u t ü r b o ş , s a f b i ç i m s e l jesti

önceliği;

"Tinin

sessiz

dokuması")

nasıl

bir

arada

okumamı.'

i ç e r i r - y i n e , t e l e v a n j e l i s t b i r vaiz ö r n e ğ i y l e , b u "sessiz d o k u m a " o n u n m e s a j ı n ı k e n d i

üzere k u l l a n ı l d ı .

bir

(biçimin

simgeleştirmenin

kendisinin

en

temel

biçimi

olarak

koyultuyor:

b i ç i m i düzeyinde ç ö k e r t i r (mesajı a k t a r m a yolu içeriğini ezer).

ilk

s i m g e l e ş t i r m e e y l e m i m e z a r a özgü, g ö m m e r i t ü e l i d i r , d e n e t i m i m i z d ı ş ı n d a o l a n " k ö r " bir doğal sürecin başlıca örneği o l a n ö l ü m ü n kendisinin, devralındığı, kültürel bir

FİZİKTEN T A S A R I M A MI?

süreç olarak yinelendiği ritüel - kısacası: simgesel y ö n e t i m altında "biçimsel olarak k a p s a n d ı ğ ı " r i t ü e l . G e r ç e k l i k t e h i ç b i r şey d e ğ i ş m e z , t e k o l a n şey k a ç ı n ı l m a z d o ğ a l

F a k a t , D e n n e t t ' i n d e ğ e r l e n d i r m e s i b i r dizi s o r u n u i ç e r i r . B i r i n c i s i , o n u n s o n l u l u k ,

s ü r e c e b o ş b i r b i ç i m i n e k l e n m e s i d i r . A y n ı şey k a v r a m inşası i ç i n d e g e ç e r l i d i r : H e g e l

o l u m s a l l ı k , b r i k o l a j o l a r a k e v r i m v e b e n z e r ş e y l e r k o n u s u n d a b ü t ü n ısrarıyla b i r l i k l e ,

a ç ı k l a n a c a k - s ü r e c e s a d e c e " b i l i m s e l " b i r t e r i m e k l e y e n b i l i m s e l a ç ı k l a m a y ı alaya aldığı

D e n n e t t ' i n p r o t o - P l a t o n c u b i r öğeyi o r t a y a a t m a k z o r u n d a k a l d ı ğ ı n a d i k k a t etmeliyi,-:

s ı r a d a ( i n s a n l a r ö l ü m d ü r t ü s ü n ü n e t k i s i a l t ı n d a y ı k ı c ı d a v r a n ı r l a r - p e k i ö l ü m dürtüsü

( B o r g e s ' i n B a b i l K ü t ü p h a n e s i f i k r i n e d a y a n a n ) M e n d e l K ü t ü p h a n e s i fikri, olası bütün

n e d i r ? B u tür b i r k e n d i k e n d i n i y ı k ı c ı d a v r a n ı ş a v e r i l e n a d . . . y a d a - s o n t ı b b i uygula­

g e n o m l a r ı n , b i l e ş i m l e r i n m a n t ı k s a l uzamı; e v r i m olası b ü t ü n b i l e ş i m l e r i n b u engin

m a l a r d a n b i r ö r n e k l e - b i r h a s t a h a s t a n e d e k a l m a k t a ısrar e t t i ğ i z a m a n , o n a h e m e n

eşzamanlı " e b e d i " m a n t ı k s a l matriksiyle uygun bileşimlerin, edimsel o l a r a k erişilebilıı

"hastanelitis"

o l a n b i l e ş i m l e r i n o r t a d a n k a y b o l m a k t a o l a n a m p i r i k uzamı a r a s ı n d a k i u z a m d a g e r ç e k

teşhisi

konur:

yani

hastanın

bir

hastanede

kalmakta

ısrar

etmesi

h a s t a l ı ğ ı ) , asıl i r o n i g ö z d e n k a ç ı r ı l ı r . H e g e l , b u t ü r b o ş b i r a d l a n d ı r m a e y l e m i n i n ilk

leşir. 5 9

h a m l e olması gerektiğini vurgulamaktadır: adlandırma d a h a sonra yeni içerikle doldu­

s ı n ı r l a n m ı ş o l m a m ı z a r a s ı n d a k i eski y a r ı k l a karşılaşıyoruz. 6 0

r u l a c a k o l a n uzamı a ç a r .

Yani

ebedi

mantıksal

combinatoire

ve

bizim

belli

bir

olumsal

durumla

İ k i n c i n o k t a D e n n e t t ' i n " f i z i k " t e n ^ t a s a r ı m " a u z a n a n k ı s ı m d a ( 2 6 - 4 0 ) dayandljjj

F a k a t , b i ç i m i n bu üstünlüğü, bir başka t e m e l H e g e l modeliyle, b i ç i m s e l değişimin

i k i c i o n t o l o j i y l e i l g i l i d i r - g e r ç e k l i ğ i n iki t e m e l düzeyi b e l i r l e n i m c i fiziksel düzey v e

z a t e n g e r ç e k l e ş m i ş o l a n ş e y i n s o n n o t a l m a e y l e m i n d e s o m u t l a ş t ı ğ ı o " T i n i n sessiz

t a s a r ı m ı n " d a h a y ü k s e k " düzeyidir. İ ş t e o n u n k e n d i b a s i t v e a ç ı k ö r n e ğ i ; h e r biri a ç ı k

d o k u m a s ı " m o d e l i y l e a ç ı k k a r ş ı t l ı k i ç i n d e değil m i ? H a v a d a asılı k a l m ı ş , a n c a k aşağı

ve k a p a l ı ( d o l u ya da b o ş , s i y a h ya da b e y a z ) o l a b i l e n iki b o y u t l u b i r p i k s e l ızgarası. I İSİ

I

b a k ı p d a h a v a d a asılı d u r d u ğ u n u fark e t t i ğ i z a m a n d ü ş e n çizgi film figürü gibi, ö l ü

p i k s e l i n sekiz k o m ş u s u var, d ö r t b i t i ş i k p i k s e l v e d ö r t ç a p r a z p i k s e l . B u " e v r e n " sam m

b i ç i m e h a t ı r l a t m a m ı z g e r e k e n t e k şey ö l ü o l d u ğ u , p a r ç a l a n m a k t a o l d u ğ u d u r - y i n e

h e r iki vuruşu a r s ı n d a ş u k u r a l a g ö r e değişir: ızgaradaki h e r h ü c r e i ç i n , sekiz k o m ş u s u n

ilan k a ç t a n e s i n i n a ç ı k o l d u ğ u n u say; e ğ e r y a n ı t ü ç s e , m e v c u t d u r u m u n e olursa o l s u n

t u t m a k yararlı bir yoldur. . . . T a s a r ı m tutumu kurulumlardan sanki o n l a r bir şey "bili­

h ü c r e bir sonraki a n d a a ç ı k o l a c a k t ı r ; başka h e r koşulda, bir sonraki anda h ü c r e kapalı

yormuş" ya da

u l u r . A n l a r ı n p e ş p e ş e g e l m e s i sırasında, b u r a d a h i ç b i r şey " h a r e k e t e t m e z " , t e k t e k

b a h s e d e r e k zenginleştirmek basit tasarım t u t u m u n d a n b e n i m kasıtlı tutum dediğim şeye

h ü c r e l e r t ü m ü y l e b e l i r l e n i m c i b i r ş e k i l d e a ç ı l ı p k a p a n m a k t a d ı r . F a k a t , b i r a d ı m geri

g e ç m e k t i r . . . bu bizim onları yine daha yüksek bir soyutlama düzeyinde düşünmemize,

ç e k i l i p d e d a h a büyük ö r ü n t ü l e r i d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z z a m a n ş a ş ı r t ı c ı şeyler olur. Bazı b i ç i m ­ l e r i n ( d i k e y y a d a yatay o l a r a k ü ç p i k s e l i n ) " s i n y a l l a m b a s ı " gibi d a v r a n d ı ğ ı n ı , d i k e y l e yatay k o n u m a r a s ı n d a ileri geri y a n ı p s ö n d ü ğ ü n ü görürüz; d ö r t p i k s e l d e n o l u ş a n b i r k a r e gibi b a ş k a bazı b i ç i m l e r , " p l a n ö r " gibi d a v r a n ı r , a m o e b a gibi düzel b o y u n c a yüzer. F a k a t , b a ş k a b i r d ü z e n l e m e ilk d ü z e n l e m e n i n ü s t ü n e b i n e r s e n e olur? " Y i y i c i l e r " ( b a ş k a bir b i ç i m i y i y e n b i ç i m l e r ) , " ç u f ç u f t r e n l e r " e l d e ederiz, bazı b i ç i m l e r o r t a d a n k a y b o l u r , v e b e n z e r i . B u yüzden, fiziksel g e r ç e k l i k t e z e m i n bulsa da, k e n d i k u r a l l a r ı n a u y a n b a ş k a

"inanıyormuş"

ve şu ya da bu a m a c ı

başarmak "istiyormuş" gibi

n e y e " i n a n d ı k l a r ı " ve neyi " i s t e d i k l e r i n e " dayanarak, " i n a n d ı k l a r ı " bilgiyi saklamayı nasıl başardıklarının ve nasıl ne yapacaklarını " ç ı k a r m a y ı " başardıklarının ayrıntılarını göz ardı e t m e m i z e izin verir. Biz sadece o n l a r bunu nasıl yapıyor olursa olsun, rasyonel bir şekilde yapıyor diye varsayarız - istedikleri konusunda tasarımcı

sahip için

oldukları yaşamı

bilgiden

büyük

doğru

ölçüde

verilirse,

çıkarımlar

kolaylaştırır,

bir sonra

yaparlar. tıpkı

ne yapacakları

Bu

bizim

yüksek

düzey

dostlarımızı

ve

komşularımızı ( v e düşmanlarımızı) kasıtlı sistemler olarak kavramsallaştırmamızın da yaşamı bizim i ç i n kolaylaştırması gibi. ( 4 3 )

bir o n t o l o j i k düzey o r t a y a ç ı k a r : Fiziksel düzeyde h e r h a n g i b i r d e v i n i m y o k t u r , s a d e c e a ç ı k v e k a p a l ı , v e var o l a n t e k

Bu "sanki" yaklaşımının modeli, elbette, Darwinci evrim, organizmalarının "sanki"

Tasarım

h a y a t t a k a l m a y a ç a b a l ı y o r m u ş gibi, " s a n k i " k a s ı t l ı o l a r a k e n iyi o r g a n l a r ı v e h a y a t t a

d ü z e y i n d e b i r d e n b i r e d e v a m e d e n n e s n e l e r i n d e v i n i m i y l e karşılaşırız; g ü n e y d o ğ u y a

k a l m a s t r a t e j i l e r i n i g e l i ş t i r m e y e ç a l ı ş ı y o r l a r m ı ş gibi d a v r a n d ı k l a r ı , oysa s ü r e c i n " k e n d i

bireysel

şeyler,

pikseller,

sabit

uzamsal

konumlarıyla

tanımlanır.

...

h a r e k e t e d e n b i r v e a y n ı p l a n ö r d ü r ( a m a farklı p i k s e l k u ş a k l a r ı n ı o l u ş t u r m u ş t u r )

i ç i n d e " s a f b i r b i ç i m d e m e k a n i k v e a n l a m s ı z o l d u ğ u e v r i m d i r , ( " / n e m l e r " fikri d e ter­

h a r e k e t e d e r k e n ş e k l i n i değiştirir; v e o n u y e d i k t e n s o n r a d ü n y a d a n b i r p l a n ö r

i m i n k e s i n D e n n e t t ç i a n l a m ı y l a k a s ı t l ı t u t u m u i m a e t m i y o r m u ? M e n i l e r i n bizi, i n s a n ­

eksilmiş olur. . . . diğer y a n d a n bireysel a t o m l a r ı n - p i k s e l l e r i n - varoluşları yanıp söner, açılıp kapanır, o n l a r ı n d a h a sonraki tarihini e t k i l e y e b i l e c e k h e r h a n g i bir t a r i h i , h e r h a n g i b i r d e ğ i ş i m i b i r i k t i r m e olasılığı y o k t u r , d a h a b ü y ü k y a p ı l a r zarar görür, y a p ı n ı n b i r r e v i z y o n u , g e l e c e k t e farklılık y a r a t a b i l e c e k m a d d e n i n k a y ı p y a d a

ları k e n d i l e r i n i y e n i d e n ü r e t m e k i ç i n nasıl k u l l a n d ı ğ ı n d a n b a h s e t t i ğ i m i z z a m a n , b u k ü l t ü r ü n g e r ç e k b i r sıfır d e r e c e d o ğ a l c ı a ç ı k l a m a s ı değil, k a s ı t l ı l ı ğ ı n " s a n k i " yaklaşı­ m ı n d a k i k ü l t ü r ü n g e l i ş i m i n i gözlediğimiz z a m a n k e n d i s i n i ö n e r e n b i r a ç ı k l a m a d ı r . ) Ö y l e y s e , " k a s ı t l ı t u t u m " b i r t ü r K a n t ç ı " d ü z e n l e y i c i f i k i r " işlevi g ö r ü y o r m u ? G e r ç e k l i ğ i

kazancı gerçekleşir. ( 4 0 )

d o ğ r u d a n olduğu gibi d e ğ i l d e , b i r " s a n k i " k i p i n d e , o n a h i ç b i r z a m a n t a m o l a r a k hatırlatır:

k a n ı t l a n a m a y a c a k bir teleoloji yükleyerek betimlediğimizi ima etmez ini? D a m a s i o ' n u n

W i t t g e n s t e i n ' i n Tractatus'ta şeylerle ( n e s n e l e r l e ) o n l a r a o l a n l a r (olduğu gibi o l a n , ' V a s

d o ğ r u c a fetişist r e d d e t m e f o r m ü l ü n e b a ş v u r m a s ı n a ş a ş m a m a k g e r e k - biliyoruz, a m a

der Fall ist") a r a s ı n d a k i karşıtlığı; D e l e u z e ' d e k i varlıkla oluşun a k ı ş ı n ı n karşıtlığı; A l e x i s

yine de ...:

Bu

ikicilik

Meinong'un

modern

nesnel

felsefenin

gerçeklikle

başka

farklı

birçok,

niyet

benzer

ikiciliklerini

yaklaşımlarına

karşılık

gelen

nesneler

{Jcsiderata [arzu n e s n e l e r i ] , v e b e n z e r i ) arasındaki karşıtlığı. B a ş k a b u n a b e n z e r ö r n e k l e r , e l e k t r o n i k bir ilan l e v h a s ı n d a a k a n b i r mesaj gibi bir ö r n e k d ü ş ü n m e k m ü m k ü n ; burada mesaj " b o y d a n b o y a g e ç i y o r m u ş " gibi görünür, aynı h a r f ya da sözcük soldan sağa doğru

C a n l ı v a r l ı k l a r y a r a t ı c ı zeka gibi bir şeye s a h i p o l m a d a n ç o k ö n c e , h a t t a o n l a r b e y n e b i l e s a h i p o l m a d a n ö n c e , s a n k i d o ğ a y a ş a m ı n h e m d e ğ e r l i , h e m d e kararsız olduğuna

karar

verdi.

Doğanın

tasarımla

hareket

etmediğini

ve

sanatçı

m ü h e n d i s l e r gibi k a r a r v e r m e d i ğ i n i biliyoruz, a m a b u i m g e g e d i ğ i n e oturuyor/'

ve

1

h a r e k e t e d i y o r m u ş gibi görüyür, oysa, fiziksel g e r ç e k l i k t e , s a d e c e belli ışık n o k t a l a r ı a ç ı l ı p k a p a n m a k t a d ı r ; ya da ç ö l d e k i b i r fırtına sırasında b i r k u m t e p e s i n i n " a y n ı " ş e k l i n i n o ünlü " h a r e k e t i " (şekil h a r e k e t ediyor gibi görünür, oysa s a d e c e t e k t e k k u m t a n e l e r i ç o k kısa b i r z a m a n d i l i m i n d e k u m t a n e l e r i k o n u m l a r ı n ı d e ğ i ş t i r m e k t e d i r ) . B u yüzden yapa­ b i l e c e ğ i m i z şey bu d a h a

büyük

kurulumların davranışını

t a s a r ı m düzeyinde, fiziksel

düzeyde h e s a p y a p m a y a k a l k ı ş m a d a n i n c e l e m e k olabilir: bir p l a n ö r bir başkası tatafından " y e n i l m e k t e n " k a ç ı n m a k i ç i n nasıl y a p ı l a n m a l ı d ı r , v e b e n z e r i . O y u n u n d a h a karmaşık b i ç i m l e r d e g e l i ş m e s i n e .izin verdiğimiz z a m a n , bizim insani perspektifimizden, " k a s ı t l ı " olarak b e t i m l e y e m e y e c e ğ i m i z d a v r a n ı ş b i ç i m l e r i görünür: bazı p l a n ö r l e r y e n i l m e k t e n ya ila yok e d i l m e k t e n " k a ç ı n ı r " gibi görünür, ve b e n z e r i :

Darvvinizm

o a n t i - t e l e o l o j i k d ü ş ü n c e d i r , b u yüzden b i l m e c e y e r i n d e k a l ı r :

neden

D a r w i n c i l e r , t a ş l a r ı n ı g e d i ğ e o t u r t m a k i ç i n , t a m d a karşı ç ı k t ı k l a r ı i d e o l o j i n i n i m g e s i n e i h t i y a ç duyuyor? Bizler b u r a d a a s l ı n d a varsayılan bilgiyle, L a c a n ' ı n " ö z n e n i n bildiği s a n ı l a n b i l g i " n i n b i r v e r s i y o n u y l a uğraşıyoruz. F a k a t , D a r w i n i z m i n b ü y ü k l ü ğ ü , a n l a m s ı z m e k a n i k b i r s ü r e ç t e n n a s ı l b i r a m a ç yüklü d a v r a n ı ş g ö r ü n ü m ü ç ı k a b i l e c e ğ i n e ilişkin kesin bir değerlendirme sağlamasıdır, buna karşın bu boyut D e n n e t t ' t e i h m a l edilmiştir v e b u e k s i k l i k d e i r o n i k s o n u ç l a r d o ğ u r m a k t a n geri k a l m a z : D e n n e t t d o ğ a l b i r s ü r e c e - s ö z g e l i m i , b i r t e h d i t t e n k a ç ı n m a y a - , a n c a k e ğ e r biz d o ğ a l h a r e k e t i y a v a ş l a t ı r s a k bağlılık gösteren "kasıtlı t u t u m u "

62

Bu en küçük k a ç ı n m a c ı l a r d a n o n l a r h e r h a n g i bir şey "biliyormuş" gibi b a h s e t m e k ağır

boyunca

önleme

dozda şiirsel ehliyet içerir . . . a m a o n l a r ı n i ç i n e girmiş o l a n tasarım ç a l ı ş m a s ı n ı n kaydını

i m g e l e m i m i z d e yapay o l a r a k h ı z l a n d ı r m a z s a k d e ğ e r l e n d i n l e m e y e c e k k a d a r yavaş b i r

birçok

kaçınma

ve

n a s ı l a l g ı l a y a b i l d i ğ i m i z i işaret e t t i ğ i z a m a n ( " Y o l sözkonusudur,

ama

bütün

bunlar

eğer

2*9

r i t i m d e o l u r " [ 5 1 ] ) , b u y o l l a ü n l ü K a t o l i k k ü r t a j k a r ş ı t ı film o l a n The Silent S c r e a m ' i n

n i t e l i k , y a d a s ü r e ç - n e d i r ? D e n n e t t ' i n b a ş l ı c a vurgusu zihinsel ç a l ı ş m a n ı n z a m a n v e

| Smiz Çığlık]

uzamda indirgenemez bir şekilde dağıtılmış olduğudur: merkezi bir yer ya da s a h n e ,

başvurduğu çarpıtmaya, yani b i r fetüsün kürtaj işlemi sırasında kesilip

ç ı k a r ı l d ı ğ ı ç a r p ı t m a s ı n a b a ş v u r m u ş olur; o l a y ı hızlı ileri s a r m a k i p i y l e y e n i d e n ü r e t e n

bütün etkinliği denetleyen

film, f e t ü s ü n b i r a m a ç l a h a r e k e t e t t i ğ i , u m u t s u z c a b ı ç a k t a n k a ç m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı i z l e n i m i ­

m e r k e z i n d e b i l i n ç i ç i n ' h e r ş e y i n b i r araya g e l d i ğ i ' h a y a l i yer. B ö y l e b i r y e r y o k . . . .

ni yaratır. . . .

K a r t e z y e n T i y a t r o ' d a k i h a y a l i h o m u n c u l u s ' u n y a p t ı ğ ı b ü t ü n i ş b e y i n d e z a m a n v e uzam

D e n n e t t ' i n i k i c i o n t o l o j i s i n i n s o r u n u şudur: g e r ç e k t e n " t a aşağıya k a d a r " uzanır m ı ?

B e n l i ğ i n çekirdeği yoktur:

"Kartezyen Tiyatro, beynin

içinde dağıtılmalıdır" ( 1 2 3 ) .

Ö ğ e l e r i n t ü m ü y l e b e l i r l e n i m c i d a v r a n ı ş ı n ı n düzeyi g e r ç e k t e n sıfır-düzeyi m i ? Y a k u a n -

B u ç e r ç e v e d e , D e n n e t t L i b e t ' i n ünlü d e n e y i n i n ç o k kesin bir eleştirisini ortaya

tum fiziğinin bize verdiği o ders, y a n i s a ğ l a m m a d d i g e r ç e k l i ğ i n a l t ı n d a , b e l i r l e n i m -

atar: 6 , 1 fizyolojik s ü r e ç bizim b i l i n ç l i k a r a r ı m ı z ı , a n c a k e ğ e r biz b ü t ü n v e r i y i a l g ı l a y a n v e

ı iliğin kırıldığı y e r o l a n k u a n t u m d a l g a l a r ı n ı n d ü z e y i n i n o l m a s ı ? G ü d ü l e n m e n i n "te-,

e m i r l e r v e r e n B i l i n c i n t e k i l b i r m e r k e z i y e r i n i ö n v a r s a y a r s a k , " ö n c e l i y o r m u ş " gibi

leolojik" nedenselliği

g ö r ü n ü r . F a k a t , L i b e t ' t e n a l ı n a c a k b i r ders d a h a vardır: b i l i n c i n t e m e l işlevi o l a r a k

( B e n b i r şey y a p t ı m ç ü n k ü b i r h e d e f e u l a ş m a k i s t i y o r d u m ) ,

öyleyse, s a d e c e b i r e p i f e n o m e n , t a m o l a r a k ( a y r ı c a ) doğal b e l i r l e n i m c i l i ğ i n s a f fiziksel

e n g e l l e m e n i n işlevi. B u o l u m s u z işlev iki a n a düzeyde ayırt e d i l e b i l i r : b i r i n c i s i , " k u r a l -

bir d ü z e y i n d e t a m o l a r a k b e t i m l e n e b i l e c e k o l a n b i r s ü r e c i n z i h i n s e l ç e v i r i s i m i , y o k s a

s a a k ı l " d ü z e y i n d e , b i l i n c i n g ü c ü güçsüzlüğü gibi g ö r i i n e b i l e n şeyde y a t a r : s ı n ı r l a m a ­

b u tür " t e l e o l o j i k " n e d e n l i l i k a s l ı n d a k e n d i n e h a s b i r g ü c e s a h i p v e d o ğ r u d a n fiziksel

s ı n d a , s o y u t l a m a g ü c ü n d e , ( e ş i k a l t ı ) duyu v e r i l e r i z e n g i n l i ğ i n i dışarıda b ı r a k m a s ı n d a .

n e d e n s e l l i k l e yarığı d o l d u r u y o r m u ?

B u a n l a m d a , e n d o l a y ı m s ı z duyusal g e r ç e k l i k o l a r a k algıladığımız şey z a t e n k a r m a ş ı k

D e n n e t t ' i n b i l i n c i n basitçe "beyinsel ş ö h r e t " olduğu düşüncesi - k e n d i l e r i n i başka

ayrıntılandırma ve

yargının

sonucudur,

duyusal

sinyallerle beklentiler matriksinin

f i k i r l e r i n kargaşası ü z e r i n e m e r k e z i o l a r a k d a y a t a n f i k i r ( l e r ) i n z a f e r i - iki s o r u n i ç e r i r :

bileşiminden

( 1 ) ş ö h r e t h a n g i s a h n e d e b e l i r i r ? ( 2 ) b i l i n ç g e r ç e k t e n ö n e m e , i n s a n ı n k e n d i s i n i dayat­

k e n d i l i ğ i n d e n b i r e y l e m i h i ç b i r ş e k i l d e b a ş l a t a m a y a c a k olsa da, o n u n e d i m s e l l e ş m e s i -

m a y e t e n e ğ i n e b a ğ l a n t ı l ı m ı ? Y a bazı h a y v a n l a r ı n ( b ü y ü k o l a s ı l ı k l a ) k e n d i l e r i n i n

ni "özgürce" engelleyebilir: o n u v e t o edebilir, kendiliğinden ortaya ç ı k a n bir eğilime

kaynaklanan

bir

varsayım,

ikincisi,

"pratik

akıl"

düzeyinde,

bilinç,

f a r k ı n d a o l m a s ı , b u n a k a r ş ı n b i l g i s a y a r l a r ı n (ya d a i n s a n b e y i n l e r i n i n ) h i ç f a r k ı n d a

" H a y ı r ! " d i y e b i l i r . H e g e l ' i n , a n l a m a y a a i t sonsuz o l u m s u z s o y u t l a m a g ü c ü ö v g ü s ü y l e

o l m a k s ı z ı n k a r m a ş ı k i ş l e m l e r g e r ç e k l e ş t i r e b i l m e s i ? V e o n u n vurguladığı n o k t a y ı k a b u l

birlikte

cisek

d o l a y ı m s ı z d e n e y i m i n t a m l ı ğ ı n a g ö r e b u e r t e l e m e y l e - b i r " d o ğ r u d a n b i l i n ç " b i r tür

bile,

Dennett'in

Conciousness

ExplaineJmm

[Bilinç

Açıklanıyor]

önemli

devreye

girdiği

yer

burasıdır:

bilinç

ancak

bu

kayıp

aracılığıyla

olasıdır,

ö l ç ü d e e l ç a b u k l u ğ u n a d a y a n d ı ğ ı i z l e n i m i n d e n k a ç ı n m a k g ü ç . B i r dizi z i h i n s e l v e fizik­

k l o s t r o f o b i k d e h ş e t , n e f e s a l a c a k yer b u l a m a d a n c a n l ı c a n l ı g ö m ü l m e k gibi o l a c a k t ı r .

sel y e t e n e k i ç i n e v r i m s e l a ç ı s ı n d a n zorunluluğu bilinci hiç anmaksızm d i l e g e t i r d i k t e n

A n c a k b u e r t e l e m e / s ı n ı r l a m a a r a c ı l ı ğ ı y l a " d ü n y a " k e n d i s i n i bize a ç a r : o o l m a s a , biz, b i r

s o n r a , b i r d e n b i r e ş u s o n u c a varır: " b ü t ü n b u y e t e n e k l e r g e r ç e k t e n b i l i n ç o l m a k s ı z ı n

b a k ı m a , çevremizde nefes a l a c a k yer b u l a m a d a n , doğrudan d ü n y a n ı n parçası olarak,

i ş l e y e b i l i r m i ? " S a v ı n ı n petitio principihi [ b i r t ü r m a n t ı k h a t a s ı ] bizi ister i s t e m e z

milyarlarca veriyle boğulurduk.65

çarpar: e l b e t t e yapamazlar, a m a sorun aslında o n u n kendisinin o n l a r ı n evrimsel ortaya çıkışlarını b i l i n c e h e r h a n g i bir g ö n d e r m e yapmaksızın geliştiriyor olmasıdır. . . / ' '

BİLİNÇDIŞI

ÖZGÜRLÜK

EYLEMİ

" Z i h i n s e l i ç e r i k l e r b e y i n d e k i bazı özel b ö l m e l e r e g i r e r e k , a y r ı c a l ı k l ı v e gizemli b i r d o l a y ı m a uyum sağlayarak b i l i n ç l i o l m a z , d a v r a n ı ş ı n d e n e t i m i n d e h a k i m i y e t e y ö n e l i k

Peki bütün bunlar D e n n e t t ' i n , etkileşimleri h e r h a n g i bir merkezi d e n e t i m c i tarafından

b a ş k a z i h i n s e l i ç e r i k l e r e karşı y a r ı ş m a l a r ı k a z a n a r a k , v e b u y o l l a k a l ı c ı e t k i l e r e l d e

h a k i m o l u n m a y a n b i r b i r i n e k o ş u t ş e b e k e l e r i n b i r kargaşası o l a r a k ( ö z ) b i l i n ç [ b e n l i k

e d e r e k - y a d a b a z e n y a n l ı ş b i r ş e k i l d e s ö y l e d i ğ i m i z gibi, ' b e l l e k t e yer e d i n e r e k ' b i l i n ç l i

b i l i n c i ] m o d e l i i ç i n n e a n l a m ifade eder? G ü n ü m ü z d e h a k i m doxa, e t k i l e ş e n failler

o l u r " ( 2 5 4 ) . A m a y a d a v r a n ı ş ı m ı z ı d e n e t l e y e b i l e n v e b u yüzden b i l i n ç l i g ü d ü l e n m e l e r -

m i k r o k o z m o s u n u n k e n d i l i ğ i n d e n global bir örüntüye, etkileşim b a ğ l a m ı n ı belli her­

deıı d a h a g ü ç l ü b i r r o l o y n a y a n b i l i n ç d ı ş ı i ç e r i k l e r ? P e k i y a F r e u d ' u n b i l i n ç v e b e l l e ğ i n

h a n g i b i r failde ( ö z n e n i n " a s ı l B e n l i ğ i " ) c i s i m l e n m e k s i z i n h a z ı r l a y a n ö r ü n t ü y e yol

ı e m e l d e a n t a g o n i s t o l d u ğ u y o l u n d a k i tezi ( b i l i n c i n e v a r m a d ı ğ ı m ı z şeyleri h a t ı r l a r ı z ) ?

a ç t ı ğ ı ş e k l i n d e d i r : b i l i ş s e l c i b i l i m c i l e r t e k r a r t e k r a r z i h n i m i z i n y u k a r d a n aşağı işleyen,

" C o n r a d , " yani D e n n e t t ' i n hayali saman-adam muhatabı, yarışmaları k a z a n m a n ı n

tasarımların

çizgisel

bir yolla

yerine

getiren

bir

merkezi

denetim

yapısına

sahip

bir içeriği nasıl b i l i n ç l i kıldığını, yani t a m olarak, " b i l i n ç l i o l m a n ı n " niteliksel olarak

o l m a d ı ğ ı n ı söyler; o n u n d a h a ç o k , a ş a ğ ı d a n y u k a r ı y a işbirliği y a p a n , y a n i ö r g ü t l e n ­

neyi i ç e r d i ğ i n i sorduğu z a m a n , D e n n e t t ' i n y a n ı t ı şöyle olur: " B u t ü r b i r soru d e r i n b i r

m e l e r i k a y a b i l e n , " o p o r t ü n i s t , f ı r s a t ç ı , " gürhüz, u y u m l u , e s n e k o l a n ç o k l u f a i l l e r i n b i r

k a r ı ş ı k l ı ğ ı o r t a y a k o y u y o r , ç ü n k ü olduğu ş e y i n b a ş k a b i r şey o l d u ğ u n u , b ü t ü n b u b e y i n -

b r i k o l a j ı o l d u ğ u n u s ö y l e r l e r . F a k a t , b u r a d a n ( ö z ) b i l i n c e n a s ı l ulaşırız? Y a n i : ( ö z ) b i l i n ç

v e - b e d e n e t k i n l i ğ i n e e k o l a r a k b i r t a k ı m K a r t e z y e n res cogitans o l d u ğ u n u ö n v a r s a y ı y o r .

ç o k l u f a i l l e r i n e t k i l e ş i m i n d e n " k e n d i l i ğ i n d e n " o r t a y a ç ı k a n ö r ü n t ü değil, o n u n y e r i n e ,

( : o n r a d , s e n , b e d e n i n i n g e l i ş t i r m i ş olduğu y a r ı ş m a l a r ı n b i r e v s a h i p l i ğ i a r a s ı n d a b ü t ü n

t a m t e r s yüzü, y a d a b i r tür olumsuzudur: o , ilksel b o y u t u n d a , b u k e n d i l i ğ i n d e n ö r ü n t ü

İ m y a r ı ş m a e t k i n l i ğ i n i n b i t ö r g ü t l e n m e s i n d e n i b a r e t s i n " ( 2 5 4 ) . F a k a t , b u y o l l a asıl

ya da ö r ^ ü t ^ ^

s o r u d a n k a ç ı n ı r : t a m o l a r a k , b ü t ü n b u e t k i n l i k l e r i n e r i ş m e k i ç i n yarıştığı yer - y a d a

momenti",

b e n i m şimdi-burada-canlı

(bilincin "kalın olduğumun farkındalığı)

66

aslında edilgendir:

241

öz-farkındalığın ö z n e n i n o r t a m ı y l a e t k i n ilişkisinden k a y n a k l a n d ı ğ j n ı ^ v e belirli bir

A n a l o j i k a y n ı ş e y i n özgür e y l e m i ç i n d e g e ç e r l i o l m a s ı d ı r : K a n e b i z i m e y l e m l e r i m i z d e n

hedefi g e r ç e k l e ş t i r m e e t k i n l i ğ i m i z i n k u r u c u m o m e n t i o l d u ğ u ş e k l i n d e k i fikire a ç ı k

s o r u m l u t u t u l m a m ı z i ç i n , b i r " g e r i l e m e - t ı k a c ı , " k a r a r dizilerimize z e m i n s a ğ l a y a n kuru­

k a r ş ı t l ı k l a , a s l ı n d a " f a r k ı n d a o l d u ğ u m " şey d e n e t i m d e o l m a d ı ğ ı m , t a s a r ı m ı m ı n a t e ş

c u b i r özgür e y l e m o l m a s ı g e r e k t i ğ i n i ö n e sürdüğü z a m a n , a y n ı tuzağa düşer: " E ğ e r s o n ­

a l m ı ş olduğu, ş e y l e r i n y a n ı m d a n g e ç i p g i t t i ğ i d i r . T a m d a b u

suz b i r g e r i l e m e d e n k a ç ı n ı l a c a k s a , f a i l i n y a ş a m t a r i h i n d e failin b a s k ı n g ü d ü l e r i n i n v e

nedenle programını

y u k a r ı d a n aşağı bir tarzda y ü r ü t m e k l e y e t i n e n b i r bilgisayar, " d ü ş ü n m e z , " k e n d i s i n i n

failin e y l e m d e b u l u n m a s ı n ı sağlayan i r a d e n i n zaten t e k yönlü

b i l i n c i n d e değildir.

eylemler olmalıdır."68

olmadığını gösteren

B u yüzden b e n b u r a d a o l u m l u o n t o l o j i k k o ş u l u n i ç i n e e p i s t e m o l o j i k e n g e l i d i y a l e k ­

B u r a d a K a n e ' i n k e n d i s i M a r t i n L u t h e r ' i a n a r - P a p a ' y a karşı g e l e n t e z l e r i n i o r t a y a

tik b i r t e r s i n e ç e v i r m e s i n i u y g u l a m a k i s t i y o r u m : y a " b i l i n ç b i l m e c e s i , " o n u n a ç ı k l a n a ­

a t ı p b ö y l e c e P r o t e s t a n k ı r ı l m a s ı n ı t e t i k l e m i ş o l m a s ı k o n u s u n d a , b a ş k a türlü y a p a m a ­

maz k a r a k t e r i , k e n d i ç ö z ü m ü n ü

yacağını söylemiş olmasını: "İşte buradayım. B a ş k a türlü y a p a m a m . " Öyleyse, L u t h e r ' i n

i ç e r i y o r s a ? Y a t e k y a p m a m ı z g e r e k e n şey, b i l i n c i

( ç a l ı ş m a m ı z ı n n e s n e s i o l a r a k ) " a ç ı k l a n a m a z " k ı l a n yarığı b i l i n c i n k e n d i s i n e a k t a r m a k -

bu

sa? K a n t ' ı n ,

noumenal

alana

özgürlüğün

( c ü r e t k a r j e s t i n e t e m e l oluşturan s e ç i m l e r i ) o n l a r yüzünden başka türlü davranamaya-

çekirdeğini

oluşturan

"kendiliğindenlikten"

söylediğini

c a k t ü r d e n s e b u özgür b i r e y l e m d i . A m a g e ç m i ş t e b u tür d ü ğ ü m n o k t a l a r ı , n o r m a l d e

doğrudan

erişimin

bizi

tam

yoksun

da

aşkınsal

bırakacağını

eylemi

özgür müydü,

değil

miydi? A n c a k eğer

daha

önceki

önemli

seçimleri

h a t ı r l a y ı n : bizi c a n s ı z o t o m a t l a r a ya da, g ü n ü m ü z ü n d i l i y l e s ö y l e r s e k , bilgisayarlara,

d a v r a n ı ş ı m ı z ı b e l i r l e y e c e k o l a n n e d e n s e l z i n c i r l e r e büyülü bir ş e k i l d e m ü d a h a l e e d e n

"düşünen m a k i n e l e r e " dönüştürecekti. Fakat, bu sonuç g e r ç e k t e n kaçınılmaz mı? Bizler

b u tür yol d e ğ i ş t i r i c i Ö z g ü r E y l e m l e r i b o ş yere ararız:

s a d e c e , bizi b e l i r l e y e n n e d e n l e r i y a n l ı ş t a n ı m a m ı z ö l ç ü s ü n d e m i özgürüz? ( Ö z ) b i l i n c i U z a k g e ç m i ş t e k i e y l e m l e r aslında " b a n a k a l m ı ş " değildi, a m a şimdi b e n i m G i t m e k ya da

y a n l ı ş t a n ı m a y l a , e p i s t e m o l o j i k b i r e n g e l l e ö z d e ş l e ş t i r m e h a t a s ı , o n u n gizlice s t a n d a r t , modern

öncesi,

"kozmolojik"

gerçeklik fikrini

varlığın

olumlu

bir

düzeni

K a l m a k s e ç i m i m b a n a kalmıştır çünkü o n u n " e b e v e y n l e r i " - y a k ı n g e ç m i ş t e k i birtakım

olarak

olaylar, bir süre ö n c e yaptığım seçimler gibi ş e y l e r - b a n a kalmıştı ( ç ü n k ü o n l a r ı n

( y e n i d e n ) o r t a y a a t m a s ı y ü z ü n d e n d i r : b u tür t a m o l a r a k y a p ı l a n m ı ş o l u m l u b i r " v a r l ı k

" e b e v e y n l e r i " b a n a k a l m ı ş t ı ) , ve benzeri, sonsuza dek uzanmaz, b e n i m b e n l i ğ i m e uzam

z i n c i r i n d e " , e l b e t t e , ö z n e y e yer y o k t u r , b u yüzden, ö z n e l l i k b o y u t u a n c a k k e s i n bir

ve zamanda b e n i m kararlarımın kalmış olacağı b i r b e n i n olmasını sağlayacak kadar yer

şekilde varlığın olumlu düzeninin epistemolojik yanlış t a n ı n m a s ı n a birbirine-bağımlı

sağlayacak kadar geriye uzanmaz!61-1

b i r şey o l a r a k k a v r a n a b i l i r . B u n a b a ğ l ı o l a r a k , ( ö z ) b i l i n c i n k o n u m u n u e t k i l i b i r ş e k i l d e değerlendirmenin tek yolu "gerçekliğin" kendisinin o n t o l o j i k t a m a m l a n m a m ı ş l ı ğ ı n ı

Y i n e , b u sav s a d e c e özgür e y l e m i n " z e m i n i n i n " fiziksel g e r ç e k l i k d ü z e y i n d e , b a ş k a

ö n e s ü r m e k t i r : " g e r ç e k l i k " a n c a k t a m d a k a l b i n d e o n t o l o j i k b i r yarık, b i r ç a t l a k , yani

ampirik kararlar arasında bulunamayacağını kanıtlar.

t r a v m a t i k bir fazlalık, o n u n l a b ü t ü n l e ş t i r i l e m e y e n y a b a n c ı b i r b e d e n o l m a s ı ö l ç ü s ü n d e

P a p a l ı k k a r ş ı t ı t e z l e r i n i n b i r özgür e y l e m sayılması i ç i n , b i r t a k ı m eski " s a f özgür" e y l e m ­

vardır. B u d a bizi " D ü n y a n ı n G e c e s i " f i k r i n e geri getirir; g e r ç e k l i ğ i n o l u m l u d ü z e n i n i n

ler,

b u g e ç i c i askıya a l ı n m a s ı n d a , " " g e r ç e k l i ğ i n " h i ç b i r z a m a n b i r r a m , k e n d i n e k a p a l ı , o l u m l u varlık düzeni o l m a d ı ğ ı n ı g ö s t e r e n o n t o l o j i k yarıkla karşı karşıya geliriz. A n c a k

ö n v a r s a y m a m ı z gerekmez; (özgür seçim sahibi) öznenin belli eyleminin ona kaçınılmaz olarak, "Ben başka türlü yapamam" kipinde göründüğü o kümelenmesinden sorumlu

g e r ç e k l i k t e n b u psikozlu ç e k i l m e d e n e y i m i , m u t l a k k e n d i k e n d i s i y l e ç e l i ş m e d e n e y i m i

olduğunu ö n e s ü r m e k y e t e r l i d i r .

o gizemli

a ş k ı n s a l özgürlük " o l g u s u n a " k a r ş ı l ı k gelir:

aslında "kendiliğinden" olan,

"artık

başka

türlü

yapabilirim"

kipinde

L u t h e r ' e geri d ö n e l i m : o n u n

"gerçekten"

deneyimlenmiş

eylemler

B e r n a r d W i l l i a m s b u r a d a y i n e , G e r ç e k v e S i m g e s e l l e ilgili o o l m a s ı zorunlu o l a n

k e n d i l i ğ i n d e n l i ğ i bazı " n e s n e l " s ü r e ç l e r i n y a n l ı ş t a n ı n m a s ı n ı n s o n u c u o l m a y a n b i r

[must]

(öz)bilinç için.

k a ç ı n ı l a m a y a n b i r d ü r t ü n ü n G e r ç e ğ i ( L a c a n b u yüzden b i r d ü r t ü n ü n k o n u m u n u n e t i k

B u d a bizi, R o b e r t K a n e ' i n özgür irade s a v u n m a s ı n a y ö n e l i k h a s s a s eleştirisinde,"

7

a y n ı z a m a n d a özgür k a r a r / s e ç i m a n ı n ı n k e s i n u z a m - z a m a n s a l k o n u m u n u s a p t a m a y a

ve olması gereken

fought] arasındaki a y r ı m ı y l a , yararlı o l a b i l i r :

kararından

o l d u ğ u n u s ö y l e r ) ; arzunun d i y a l e k t i ğ i n d e y a k a l a n m ı ş b i r simgesel fikir o l a r a k " o l m a s ı g e r e k e n " ( e ğ e r b i r şey y a p m a m a n ı z gerekiyorsa, b u y a s a ğ ı n k e n d i s i o n u y a p m a arzusu

y ö n e l i k h e r h a n g i b i r ç a b a n ı n başarısız o l m a s ı g e r e k t i ğ i n i d e g ö s t e r e n D e n n e t t ' a getirir.

y a r a t ı r ) . B i r şeyi y a p m a n ı z "zorunluysa", b u o k o r k u n ç olsa b i l e , o n u y a p m a k t a n b a ş k a

F a k a t , b u r a d a y a p m a m ı z g e r e k e n şey, b u savı fiziksel g e r ç e k l i k v e t a s a r ı m d ü z e y i n i n

s e ç e n e ğ i n i z o l m a d ı ğ ı a n l a m ı n a gelir: W a g n e r ' i n Die

i k i c i o n t o l o j i s i n i n t e r i m l e r i n e ç e v i r m e k t i r : D e n n e t t ' i n K a n e e l e ş t i r i s i n i n söylediği şey,

t a r a f ı n d a n k ö ş e y e sıkıştırılır, v e S i e g m u n d ' u n c i n a y e t i n e izin v e r m e s i " z o r u n l u d u r "

Walküresinde, W o t a n

Fricka

e ğ e r b a k ı ş ı m ı z ı fiziksel g e r ç e k l i k l e s ı n ı r l a r s a k , b o ş y e r e b i r " B e n l i k , " d o ğ r u d a n B e n l i k

( " y a p m a k t a n k a ç ı n a m a z " ) , oysa k a l b i onun- i ç i n ü z ü n t ü y l e doludur; B r ü n n h i l d e ' y i ,

" o l a c a k " b a ş k a ö ğ e l e r i n y a n ı sıra m a d d i b i r ö ğ e ( y a d a s ü r e ç y a d a n i t e l i k ) ararız

sevgili

iddiasıdır.

çocuğunu,

en

derin

uğraşının cisimlenmesini

cezalandırması

"zorunludur"

bir

( " y a p m a k t a n k a ç ı n a m a z " ) . V e , b u arada, aynı ş e y Tristan und Isolde i ç i n d e g e ç e r l i d i r ,

m e v c u d i y e t o l a r a k vardır; a y n ı şey D e n n e t t ' i n s a ç m a b i r " b a ş m e m e l i " p a r a d o k s u n a

M ü l l e r ' i n s o n b ü y ü k t i y a t r o başarısı o l a n B a y r e u t h s a h n e l e n i ş i i ç i n : o n l a r ı n t u t k u l a r ı n a

tatsız başvurusu i ç i n d e g e ç e r l i d i r : h e r m e m e l i , b i r a n n e m e m e l i y e s a h i p t i r , o yüzden

kapılması

m e m e l i d i y e b i r şey o l a m a z , ç ü n k ü i l k m e m e l i n i n m e m e l i b i r a n n e s i o l a m a z .

S o / / e n ' l e r i n e , t o p l u m s a l z o r u n l u l u k l a r ı n a karşı o l s a b i l e . E l b e t t e , asıl şey, b e n b i r şeyi

"Benlik"

sadece

D e n n e t t ' i n " t a s a r ı m " düzeyi

dediği

yerde,

"ideal"

...

zorunludur,

onlar

bunu

yapmaktan

kaçınamaz,

hatta

bu

onların

" y a p m a k t a n k a ç ı n a m a d a n " y a p s a m da, b u h i ç b i r ş e k i l d e b e n i o n u n i ç i n t a m s o r u m l u ­

y ö n e l i k b i r d o ğ r u d a n a n l a y ı ş t a n d a h a azdır: o m a n t ı k s a l b i r kurgu, b i r t a v ı r a , arzuya

luktan m u a f tutmaz. B u f i k r i n K a n t ' ı n " k a y n a ş m a t e z i ' y l e o l a n b e n z e r l i ğ i a p a ç ı k : bizim bizi b e l i r l e y e c e k olan

nedensel

bağı

"özgürce

seçmemiz"

gibi,

bir

meta-düzeyde

baskısını

koşulsuz

o l a r a k , bize s e ç i m b ı r a k m a y a n b i r şey o l a r a k d e n e y i m l e d i ğ i m i z e t i k zorunluluğu d a "özgürce seçeriz." Burada K a n t ' a yönelik bir başka g ö n d e r m e n i n k e n d i n i dayatmasına şaşmamak gerek: o n u n

( d a h a sonra S c h e l l i n g tarafından geliştirilmiş o l a n )

ilksel,

z a m a n d ı ş ı , a ş k ı n s a l b i r e y l e m , " e b e d i k a r a k t e r i m i z i , " e t i k k i m l i ğ i m i z i n t e m e l dış h a t ­ l a r ı n ı ayırt e t m e m i z i s a ğ l a y a n e y l e m fikri. V e F r e u d ' u n b i l i n ç d ı ş ı b i r k a r a r fikriyle o l a n bağlantı da açıktır: bu mutlak başlangıç hiçbir zaman şimdide yapılmamıştır, yani, o n u n k o n u m u s a f b i r ö n v a r s a y ı m , h e p - z a t e n g e r ç e k l e ş m i ş b i r şey k o n u m u d u r .

70

Başka

d e y i ş l e , b u b i r e d i l g e n k a r a r , varlığımızı y ü c e özgürlük e y l e m i o l a r a k t e m e l l e n d i r e n Karan

edilgen

olarak

benimseme

paradoksudur -

insanın

seçildiğini

varsaymasını

D e r r i d a , Emmanuel Levihas'a Elveda adlı k i t a b ı n d a , k a r a r ı h e r z a m a n k i m e t a f i z i k yüklemlerinden (otonomi, bilinç, etkinlik, egemenlik . . . ) koparmaya ve onu "bende­ k i ö t e k i n i n k a r a r ı " o l a r a k d ü ş ü n m e y e ç a l ı ş ı r : " E d i l g e n karar, o l a y ı n k o ş u l u , h e p , yapısal o l a r a k , b e n d e k i b i r b a ş k a s ı n ı n kararıdır, ö t e k i n i n k a r a r ı o l a r a k y ı r t ı c ı b i r k a r a r d ı r . B e n d e k i mutlak olarak öteki olanın, b e n d e b a n a karar veren mutlak olarak ö t e k i n i n kararı."71 Psikanalitik terimlerle, bu seçim " t e m e l fantazinin," ö z n e n i n bütün a n l a m kootdinatlarını

sağlayan

s a h i p o l a n , yargı v e r e n , v e b e n z e r i şeyler y a p a n " o ş e y e " k a r ş ı l ı k g e l m e k üzere e k l e n m e s i g e r e k e n b i r tözsel o l m a y a n referans n o k t a s ı d ı r . D e n n e t t ' i n t e r i m l e r i y l e söylersek: K a n t için, özbilinç sadece Kartezyen T i y a t r o ' n u n yokluğuyla e n g e l l e n m e m i ş t i r

lam

t e r s i n e , b o ş b i r m a n t ı k s a l işlev o l a r a k o r t a y a ç ı k a r ç ü n k ü b i r K a r t e z y e n T i y a t r o yokı m , ö z n e n i n d o ğ r u d a n f e n o m e n a l k e n d i k e n d i n i t a n ı ş m a s ı y o k t u r . $ o l a r a k ö z n e yoktur, t ı p k ı ( v e ç ü n k ü ) d o ğ r u d a n S e l b s t - V e r t r a u t h e i t o l m a d ı ğ ı ö l ç ü d e , t ı p k ı ( v e ç ü n k ü ) özne k e n d i s i i ç i n d o ğ r u d a n e r i ş i l e b i l i r o l m a d ı ğ ı gibi, ç ü n k ü ( K a n t ' ı n d e y i ş i y l e ) b e n h i ç b i r z a m a n n o u m e n a l b o y u t u m d a , " d ü ş ü n e n Ş e y " o l a r a k n e o l d u ğ u m u b i l e m e m . B u yüzden standart

Manfred Frank jestini,

(düşünümün başarısızlığından,

ö t e k i n d e " k e n d i s i n i " t a n ı m a d a öz-düşünümsel

ö z n e n i n özdeşliğini

temellendirmesinin başarısızlığından)

d a h a eski b i r d o ğ r u d a n k e n d i k e n d i s i y l e t a n ı ş m a s ı o l m a s ı g e r e k t i ğ i gibi b i r çıkarımda b u l u n m a h a r e k e t i n i e s k i h a l i n e ç e v i r m e y e h e v e s l e n i y o r u m : y a e ğ e r başarısızlık ö n c e

i ç e r e n e n yüksek özgür e y l e m p a r a d o k s u .

evreninin

f a r k ı n d a l ı ğ ı n d a n d a h a fazladır, v e " k e n d i m i n n e o l d u ğ u n a , " b e n i m tözsel ö z d e ş l i ğ i m e

temel

çerçeve/matriksin

seçimidir:

ben

hiçbir

z a m a n o n u n d ı ş ı n d a o l m a s a m da, b u fantazi h e p - z a t e n o r a d a o l s a da, v e b e n h e p - z a t e n o n u n i ç i n e a t ı l m ı ş o l s a m d a , k e n d i m i o n u koyudamış olan o l a r a k önvarsaymalıyım. D e n n e t t ' i n terimleriyle: bu eylem uzam-zamansal gerçeklikte h i ç g e r ç e k l e ş m e m i ş olsa

g e l i y o r s a , y a e ğ e r " ö z n e " d ü ş ü n ü m ü n başarısızlığıyla a ç ı l a n b o ş l u k t a n , y a r ı k t a n b a ş k a b i r şey d e ğ i l s e ? Y a e ğ e r o l u m l u k e n d i k e n d i y l e t a n ı ş m a n ı n b ü t ü n figürleri b u ilksel y a r ı ğ ı n b i r sürü i k i n c i l " d o l g u s u n d a n " b a ş k a b i r şey değilse? Ö z n e n i n b i r i m g e y a d a b u göstetme özelliğindeki h e r tanınması

(kısacası: h e r özdeşleşme)

zaten

çekirdeğine

i h a n e t eder; S e v i n ç d o l u h e r " B u b e n i m ! " z a t e n " B u b e n d e ğ i l i m ! " i n t o h u m u n u taşır. F a k a t , y a eğer, ö z d e ş l i ğ i n tözsel b i r ç e k i r d e ğ i n i , d ü ş ü n ü m s e l i y i l e ş m e i ç i n erişilmez o l a n ç e k i r d e ğ i n i i ç e r m e k t e n uzak o l a n ö z n e ( t ö z d e n ayrı o l a r a k ) t a m d a b u ö z d e ş l e ş m e n i n başarısızlığı m o m e n t i n d e o r t a y a ç ı k a r s a ? B u r a d a k i vurgu, L a c a n ' ı n " g ö s t e r e n i n ö z n e s i " t e r i m i n i k e l i m e s i k e l i m e s i n e kabul e t m e m i z g e r e k t i ğ i d i r : e l b e t t e , B e n ' i n b i r l i ğ i n i g ü v e n c e y e a l a n h e r h a n g i b i r tözsel gön

Dennett

t e r i l e n i ç e r i k y o k t u r ; bu düzeyde, ö z n e ç o k l u d u r , d a ğ ı n ı k t ı r , ve b e n z e r i - o n u n Birliği

h a k l ı d ı r : özgürlüğün a m p i r i k b i r k u r u c u e y l e m i y o k t u r ; d u r u m d a h a ç o k , k a r m a ş ı k v e

sadece k e n d i n e göndermeli simgesel eylem aracılığıyla g ü v e n c e y e alınır, yani, " B e n " sal

aşamalı bir süreçle, ö z n e n i n a n i d e n - pek de "özgür" ve sorumlu o l m a m a s ı , a m a -

b i r b i ç i m d e p e r f o r m a t i f m e v c u d i y e t t i r , o " B e n " d i y e n d i r . F i c h t e ' n i n araştırdığı, ö z n e n i n

da,

"tasarım"

düzeyinde

verimliliğini

sergiliyor.

O

yüzden,

bir

bakıma,

geriye dönük olarak zaten "sorumlu" olduğunun farkında olmasıdır. Buradaki paradoks

" k e n d i n i k o y u t l a m a s ı " n ı n gizemi budur: e l b e t t e , b e n " B e n " d e d i ğ i m d e , h e t h a n g i bİÎ

o r t a l ı ğ a s a ç ı l m ı ş t a n e l e r t o p l u l u ğ u n d a n b i r yığın y a p a n o ü n l ü k u m t a n e s i h i k a y e s i n -

y e n i i ç e r i k y a r a t m ı y o r u m , s a d e c e k e n d i m i işaret e d i y o r u m , ifadeyi d i l l e n d i r e n kişiyi. B u

d e k i y l e a y n ı d ı r : h i ç b i r z a m a n "farkı y a r a t a n " b i r t a n e y i ö n e ç ı k a r a m a y ı z ; t e k yapa­

k e n d i n i işaret e t m e y i n e d e o n u d i l l e n d i r e n k a n l ı c a n l ı " g e r ç e k " kişi o l m a y a n , a m a

b i l e c e ğ i m i z b i r t a n e y i işaret e t m e k v e şöyle d e m e k t i n " B e l l i b i r n o k t a d a , e n a z ı n d a n b u

b a s i t ç e v e k e s i n o l a r a k , k e n d i n e g ö n d e r m e l i işaret e t m e n i n s a f B o ş l u ğ u ( L a c a n c ı "özgiiı

tane

eklenmeden

önce,

taneler

zaten

bir

yığın

oluşturmuştu

..."

Dennett'e

l e ş m e ö z n e s i " ) o l a n b i r X ' e yol a ç a r ( [ o n u ] " k o y u t l a r " ) : " B e n " d o ğ r u d a n b e d e n i m , hatta

e k l e y e c e ğ i m i z şey " s a d e c e " ( v e H e g e l c i " ö n v a r s a y ı m l a r k o y u t l a m a n ı n " b ü t ü n ağırlığı

z i h n i m i n içeriği d e ğ i l i m ; " B e n " , d a h a ç o k , k e n d i ö z e l l i k l e r i o l a r a k b ü t ü n b u özelliklere

da bu " s a d e c e " d e yatar) bu "geriye d ö n ü k l ü ğ ü n " bir " B a ş M e m e l i " ön varsayımını

s a h i p o l a n o X ' i m . L a c a n c ı ö z n e bu yüzden " g ö s t e r e n i n ö z n e s i d i r " - a n l a m l a n d ı r m a zin

zorunlu

c i r i n d e k i g ö s t e r e n l e r d e n b i r i n e i n d i r g e n e b i l i r o l m a a n l a m ı n d a d e ğ i l ( " B e n " doğrudan

kıldığıdır:

düzeyinde

ona

nedensellik

fiziksel

gerçeklikte

bir

"ilk"

g ö n d e r m e yapmamız gerekir.

koyutlamak,

"daha

yüksek"

memeli

olmasa

B u yüzden b ü y ü l ü

ideal

(Dennett:

da,

bir

"tasarım"

bir "aşağıya

"tasarım")

inen"

süreçlerinin

n e d e n s e l olarak " d a h a düşük" m e k a n i k süreçleri belirleme, o n l a r ı n nedensel zincirini kırma

yeteneğini

koyutlamak

düşünümsel-geçişkendir,

hangi

gerekmez:

özgürlüğün

nedenselliğin

bizi

nedenselliği

belirleyeceğini

saf

bir

şekilde

belirleyen

bir

özbilinç

m a k i n e de bir özne o l u r ) , ç o k daha kesin bir a n l a m d a : b e n " b e n " dediğimde - "kemli m i " " B e n " o l a r a k işaret e t t i ğ i m d e - b u g ö s t e t m e e y l e m i b ö y l e c e i ş a r e t l e n e n (zihinsel h a l l e r i n i n , arzularının,

bu

yüzden

benim

zihnimin

hallerinin

fragmanlı

ve

kayan

tavırlarının

içeriğini

kapsayan)

"gerçek kanlı canlı

mevcu­

d i y e t e " b i r şeyler e k l e r , v e ö z n e i ş a r e t l e n e n i ç e r i ğ e o n u n k e n d i n e g ö n d e r m e l i i ş a r e t l e m e eylemi aracılığıyla

nedenselliktir. Kantçı

B e n g ö s t e r e n i değildir, ç ü n k ü , b u d u r u m d a , " B e n " yazan b i r bilgisayar y a d a başka bil

olduğunu, altında

eklenen

o X'tir.

B u yüzden B e n ' i n b i r l i ğ i n i n " b a s i t b i r kurgu"

tutarsız z i h i n s e l s ü r e ç l e r ç o k l u ğ u o l d u ğ u n u s ö y l e m e k y a n ı l t ı c ı d ı r !

b u r a d a k i vurgu b u k u r g u n u n " G e r ç e k t e k i e t k i l e r e " yol a ç t ı ğ ı d ı r , yani, o b i r " g e r ç e k "

o l m a d ı ğ ı b i z i m i ç i n b e l i r g i n değildir, y a n i o " d o ğ a s ı n a u y m a k t a n " v e y a p t ı k l a r ı n ı m u t ­ lak b i r z o r u n l u l u k l a s o n u c a e r d i r m e k t e n b a ş k a b i r şey y a p a m a z ) , K a n t v e Schelling

e y l e m l e r dizisine zorunlu b i r ö n v a r s a y ı m rolü görür. Ö z b i l i n c i n e v r i m s e l o r t a y a ç ı k ı ş ı n a i l i ş k i n kısa d e ğ e r l e n d i r m e s i n d e , D e n n e t t ' i n

f e n o m e n a l o l m a y a n b i r a ş k ı n s a l , bizim h e r b i r i m i z i n , z a m a n s a l b e d e n s e l v a r o l u ş u n d a n

t e m e l d e G . H . M e a d ' i n o ü n l ü t o p l u m s a l e t k i l e ş i m d e n B e n l i ğ i n n a s ı l ç ı k t ı ğ ı n a ilişkin

ö n c e , e b e d i k a r a k t e r i n i s e ç m e s i n i sağlayan z a m a n d ı ş ı b i r ilksel s e ç i m e y l e m i ö n e r i r l e r . ' '

değerlendirmesine dayanıyor olması dikkat ç e k i c i d i r ( M e a d ' e göre B e n l i k b e n i m başka

Z a m a n s a l f e n o m e n a l v a r o l u ş u m u z d a , b u s e ç i m e y l e m i d a y a t ı l m ı ş b i r z o r u n l u l u k olarak

bir

bakışını

d e n e y i m l e n i r , y a n i ö z n e , f e n o m e n a l ö z - f a r k ı n d a l ı ğ ı n d a , k a r a k t e r i n i n ( e t i k "doğası­

" i ç s e l l e ş m e k t e n " ç ı k a r : " v i c d a n ı m d a , " h a y a l i o l a r a k , "sessiz i ç k o n u ş m a y l a , " ö t e k i l e r i n

n ı n " ) z e m i n i n i o l u ş t u r a n özgür s e ç i m i n b i l i n c i n d e d e ğ i l d i r - y a n i , b u e y l e m radikal

b e n i m e y l e m l e r i m e karşı y ü k s e l t e b i l e c e ğ i olası s i t e m l e r i , v e b u gibi şeyleri y a p a r ı m ) .

olarak bilinçdışıdır ( S c h e l l i n g bu çıkarımı a ç ı k ç a yapar). Burada yine saf düşünümsel

özneye

nasıl

göründüğümü

hayal

etme

eylemlerimden

ve

ötekinin

F a k a t , burada, y i n e ö z n e y l e kişi a r a s ı n d a k i farkı h a t ı r l a t m a m ı z g e r e k i r : D i e t e r M e n r i c h ,

l i g i n B o ş l u ğ u o l a n , f e n o m e n a l öz-farkındalığımızla, m i r a s a l ı n m ı ş y a d a d a y a t ı l m ı ş

içselleştirilmiş

d o ğ a m ı z ı n b i r p a r ç a s ı o l a r a k d e n e y i m l e d i ğ i m i z şeyi ( o n u n özgür k a r a r ı o l a r a k ) a d e d e

toplumsal

etkileşim

olarak

öz-düşünümün

bu

diyalektiğinin

sadece

b e n i m B e n l i ğ i m y a d a "kişi o l u ş u m " i ç i n , b e n i m " b e n l i k i m g e m i " ( b e n i m h a y a l i

b i l e c e ğ i m i z o X o l a n ö z n e y l e karşılaşırız. B u yüzden ç ı k a r ı l m a s ı g e r e k e n s o n u ç , y i n e

ve/veya

ö z b i l i n c i n radikal olarak bilinçdışı olduğudur."

simgesel

özdeşleşmelerimi)

oluşturan

ö z n e n i n kendisinin $ olarak ortaya çıkışı

özellikler

i ç e n geçerli

için

geçerli

olabileceğini,

olamayacağını

belirtmekte

oldukça haklıydı.

AYARTMANIN

DİLİ,

DİLİN

AYARTMASI

Özetlersek: K a n t ç ı özbilinç sadece b e n i m b i l i n c i m i n h e r içeriğinin zaten m i n i m a l o l a r a k a k t a r ı l m ı ş / y a n s ı t ı l m ı ş o l d u ğ u n u ima e d e n s a f b i r m a n t ı k s a l işlevdir: X ' i arzu­ l a d ı ğ ı m z a m a n , h i ç b i r z a m a n " B e n işte ö y l e y i m , X ' i a r z u l a m a d a n e d e m i y o r u m , b u b e n i m d o ğ a m " d i y e m e y i z , ç ü n k ü b e n h e p X ' i arzulamayı a r z u l a n ı n , yani d ü ş ü n ü m s e l o l a r a k X ' e y ö n e l i k arzumu k a b u l e d e r i m - b e n i e y l e m e y e g ü d ü l e y e n b ü t ü n s e b e p l e r nedensel güçlerini a n c a k b e n i m onları sebep olarak " k o y u t l a m a m " ya da kabul e t m e m ölçüsünde dayatır.

. . . b e k l e n m e d i k b i r ş e k i l d e , b u bizi z a t e n p s i k a n a l i t i k s o r u n s a l a

y a k l a ş t ı r ı r ; y a n i , i n s a n " ö r t ü k d ü ş ü n ü m s e l l i ğ i n " b i l i n ç l i e t k i n l i k l e sınırlı o l d u ğ u n u v e b u h a l i y l e , b i l i n ç d ı ş ı e y l e m l e r i m i z d e y o k s u n o l a n şey o l d u ğ u n u d ü ş ü n e c e k t i r - b i l i n ç d ı ş ı d a v r a n d ı ğ ı m z a m a n , s a n k i k ö r b i r z o r l a m a y ı izliyormuş gibi, s a n k i sözde-doğal b i r n e d e n s e l l i ğ e b o y u n e ğ m i ş i m gibi d a v r a n ı r ı m . F a k a t L a c a n ' a g ö r e , " ö r t ü k d ü ş ü n ü m s e l l i k " s a d e c e " a y r ı c a " b i l i n ç d ı ş ı n d a ayırt e d i l e b i l i r b i r şey değildir, o t a m da, e n r a d i k a l h a l i y l e , b i l i n ç d ı ş ı o l a n şeydir. Ö t e k i l e r t a r a f ı n d a n nasıl k u l l a n ı l d ı ğ ı n d a n , y ö n l e n d i r i l ­

P e k i , ö y l e y s e , özgürlüğün b u geriye d ö n ü k d ö n g ü s ü n a s ı l m a d d e l e ş t i ? B u s a f o l u m s a l bir süreklenme,

(Varela'nın

deyişiyle)

"bütün

bu

olasılıklar

arasında,

ortaya

çıkma

o l a s ı l ı ğ ı d a o l d u ğ u i ç i n " o r t a y a ç ı k a n b i r şey m i y d i , y o k s a o n u n t a r i h ö n c e s i n i n d a h a k e s i n e v r i m s e l b i r d e ğ e r l e n d i r m e s i n i göze a l a b i l i r miyiz? Bazı b i l i ş s e l c i l e r t u h a f bir ş e k i l d e L a c a n ' ı n c i n s e l l i k v e dil b a ş l ı ğ ı n ı h a t ı r l a t a n b i r ç ö z ü m ö n e r d i l e r . B a ş k a l a r ı n ı n yanı

sıra, G e o f f r e y M i l l e r de, 7 4 i n s a n z e k a s ı n ı n n e f e s k e s i c i p a t l a m a s ı n ı n b a ş l ı c a

i t k i s i n i n ( o l a ğ a n ş ü p h e l i l e r i y l e b i r l i k t e : y i y e c e k m ü c a d e l e s i , d ü ş m a n l a r a karşı savun ma,

çalışma

sürecinde

işbirliği

ve

benzeri)

doğrudan

bir

hayatta

kalma

konusu

o l m a d ı ğ ı n ı , d a h a dolaylı o l a r a k , c i n s e l s e ç i m d e k i r e k a b e t , y a n i eşi b e n i c i n s e l ortak o l a r a k s e ç m e y e i k n a e t m e ç a b a s ı o l d u ğ u n u ö n e sürdü. B a n a c i n s e l r e k a b e t t e üstünlük sağlayan

özellikler doğrudan

benim

ötekilere

üstünlüğümü

ispatlayan

özelliklerim

değil, b u t ü r ö z e l l i k l e r i n b e l i r t e ç l e r i - " z i n d e l i k b e l i r t e ç l e r i " d e n e n şeydir:

diğinden, kurban edildiğinden y a k ı n a n histerik bir ö z n e n i n tipik tavrını ele alın L a c a n ' ı n b u n a verdiği y a n ı t , k o ş u l l a r ı n e d i l g e n b i r k u r b a n ı ş e k l i n d e k i b u ö z n e l k o n u ­ mun hiçbir

zaman

özneye

basitçe dışarıdan

dayatılmadığını,

onun

tarafından

en

a z ı n d a n m i n i m a l o l a r a k o n a y l a n m ı ş o l m a s ı gerektiğidir/ Ö z n e , e l b e t t e , k e n d i k u r b a n l a ş t ı r ı l m a s ı n ı n e t k i n b i r k a t ı l ı m c ı s ı o l d u ğ u n u n f a i k ı n d a değildir - b u t a m da, ö z n e n i n koşulların

edilgen

bir

kurbanı

olma

şeklindeki

bilinçli

deneyiminin

"bilinçdışı"

doğruluğudur. A r t ı k L a c a n ' ı n g ö r ü n ü ş t e a n l a m l ı g ö r ü n m e y e n t e z i n i n , K a r t e z y e n c o g i -

B i r zindelik b e l i r t e c i özellikle bir h a y v a n ı n zindeliğini t a n ı t m a k üzere evrilmiş olan b i y o l o j i k bir özelliktir. . . . Bu avlanma, alet yapma ya da toplumsallaşmak gibi h a y a n a k a l m a ve yeniden üremeyi teşvik ederek zindeliğe doğrudan k a t k ı d a b u l u n a n bir işlev değildir. O n u n yerine, zindelik belirteçleri bir tür meta-işlev görürler. Diğer adaptas­ y o n l a r ı n tepesinde oturur, kendi erdemlerini ilan ederler. . . . S i m g e c i l i k ve stratejik a n l a ş m a y a p m a n ı n göstergebilimsel uzamında yaşarlar, fabrika ü r e t i m i n i n kir pas için­ deki dünyasında değil. ( 1 0 3 - 1 0 5 )

t o ' n u n (ya da, d a h a doğrusu, K a n t ç ı ö z b i l i n c i n ) t a m d a b i l i n ç d ı ş ı n ı n öznesi o l d u ğ u t e z i n i n k e s i n p s i k a n a l i t i k b a ğ l a m ı n ı görebiliriz: L a c a n ' a göre, " b i l i n ç d ı ş ı n ı n ö z n e s i , " Freudcu B i l i n ç d ı ş ı n ı n atfedileceği özne, bir libidinal kuvvetler ve fantaziler bolluğuyla p a t l a y a n b i r ö z n e değil, k e s i n l i k l e b u b o ş k e n d i k e n d i s i y l e ilişki n o k t a s ı d ı r . B u ( t e r i m i n A l m a n İ d e a l i z m i n d e kazandığı k e s i n a n l a m l a ) ö z b i l i n c i n B i l i n ç d ı ş ı n ı n

B u r a d a a k l a g e l e n ilk soru, e l b e t t e şudur: z i n d e l i k b e l i r t e ç l e r i i ş a r e t l e r o l d u ğ u n a göre, b i r h a y v a n o n u o l d u ğ u n d a n d a h a g ü ç l ü v b . geisteren i ş a r e t l e r ü r e t e r e k h i l e y a p m a s ı n ( y a l a n s ö y l e m e s i n ) ? M u h t e m e l o r t a k doğruyu n a s ı l ayırt e d e b i l i r ? Y a n ı t " h a n d i k a p i l k e s i " d e n e n şeydedir v e b u

ö z n e s i y l e p a r a d o k s a l ö z d e ş l e ş m e s i K a n t ' t a n S c h e l l i n g ' e u z a n a n t a d i k a l K ö t ü l ü k sorun­ s a l ı n d a b e l i r g i n l e ş i r : k ö t ü b i r kişiyi y a p t ı k l a r ı n d a n n a s ı l o l u p d a s o r u m l u t u t t u ğ u m u z

devasa atığın cinsel kurlaşmanın zorunlu bir özelliği olduğunu kabul eder. T a v u s kuşları

bilmecesiyle karşılaşınca

eğer o kadar ç o k enerjilerini büyük kuyruklar h a r c a m a y a ayırmasalardı ç o k daha iyi bir tür

(Kötülük eğiliminin bu kişinin

"doğasının" parçası olup

•A:

olabilirdi. A m a erkek ve dişi bireyleri olarak, ellerinden geldiğince büyük kuyruk yapmaya

İ n s a n dili kurlaşmadaki başka türden bilgileri a k t a r a n tek sinyal sistemidir. O hâlâ bir

yönelik, ya da cezbedebildikleri en büyük kuyruğa sahip cinsel ortak seçmeye yönelik

zindelik belirteci, a m a aynı zamanda d a h a fazla bir şey. . . . dil yararlı bilgi i l e t m e k için

bastırılması

olduğu kadar zindeliğimizi sergilemek i ç i n de evrildi. B i r ç o k dil araştırmacısı ve filozo­

imkansız dürtüleri

vardır.

Doğada,

gösterişli

boşa harcayış

tanıtımdaki

fa göre, bu skandal n i t e l i k t e bir fikir. O n l a r özgeci iletişime, kendi k e n d i n e h i z m e t eden

doğruluğun tek garantisidir. ( 1 2 5 )

fantazilerimizin bazen uzaklaşabileceği bir n o r m olarak bakıyorlar. A m a biyologlar için D u r u m i n s a n i a y a r t m a d a da aynıdır: eğer b i r kız sevgilisinden büyük bir e l m a s yüzük alırsa, bu s a d e c e erkeğin s e r v e t i n i n bir işareti değil, aynı z a m a n d a o n u n k a n ı t ı d ı r - b u n u n bedeli­ n i ödeyebiliyorsa z e n g i n olmalıdır. . . . M i l l e r ' ı n ö n e sürdüğü kaymayı h o ş a gidecek ü r e t i m karşıtı t e r i m l e r l e b i ç i m l e n d i r m e s i n e ş a ş m a m a k gerek: " B i y o l o j i d e bir tür pazarlama devri­ m i n i ö n e sürüyorum. H a y a t t a k a l m a ü r e t i m gibi v e k ı r l a ş m a d a pazarlamacılık gibi.

zindelik t a n ı t ı m ı n o r m d u r ve dil o n u n istisna bir biçimidir. G e z e g e n i m i z i n evrimsel tarihinde,

aynı

Cyrano'nun

zamanda

coşkunluğu

ve

fikirleri

bir

Şehrazat'ın

kafadan lezzetiyle

diğerine

telepatinin

aktarabilen

verimliliği,

b i r sistem,

zindelik

belirteçleri ve cinsel süslemelerden oluşan bir sistem keşfeden tek türüz. ( 3 8 8 - 3 9 1 ) F a k a t , M i l l e r ' i n d i k k a t e a l m a d ı ğ ı şey, i n s a n i h a y v a n ı n i t e l e y e n c i n s i y e t l e r a r a s ı n d a k i

O r g a n i z m a l a r ürünlere b e n z i y o r v e karşı c i n s i n c i n s e l t e r c i h l e r i t ü k e t i c i t e r c i h l e r i n e b e n ­

ilişkideki t e m e l k a y m a d ı r : h a y v a n k r a l l ı ğ ı n d a , k u r a l o l a r a k e r k e ğ i n ç e k i c i ö z e l l i k l e r

ziyor" ( 1 7 4 ) . V e , M i l l e r ' a göre, i n s a n a özgü zihinsel b e c e r i l e r asıl o l a r a k psikolojik zinde­

geliştirmesi

lik b e l i r t e ç l e r i :

gerekirken,

Bu büyük bireysel farkları sergileyen yaratıcı zeka ve karmaşık dil gibi şaşırtıcı beceri­

ve

karmaşık

ayartma

ritüelleri

(danslar,

şarkılar)

gerçekleştirmesi

i n s a n t ü r ü n d e e r k e k ilgisini ç e k m e k üzere g i y i n i p k ı ş k ı r t ı c ı .bir ş e k i l d e

d a v r a n m a s ı b e k l e n e n k a d ı n l a r d ı r - b u t e r s i n e d ö n m e n i y e ? M i l l e r , e l b e t t e , farkı fark

lerle, bu gülünç d e r e c e d e yüksek kalıtsallıklara ve bu s a ç m a zaman, enerji ve ç a b a

e d e r ( " b i y o l o j i k o l a r a k , [ N i j e r y a ' d a k i b i r k a b i l e o l a n ] W o o d a b e kusursuzca n o r m a l

atıklarıyla karşılaştığımız yer burasıdır. . . . Eğer insan b e y n i n i c i n s e l olarak seçilmiş zin­

d a v r a n ı y o r , e r k e k l e r s e r g i l i y o r v e k a d ı n l a r s e ç i y o r . B a y a n A m e r i k a y a r ı ş m a l a r ı sıra d ı ş ı "

delik b e l i r t e ç l e r i n i n bir kümesi olarak görürsek, o n u n yüksek masrafları kaza değildir.

[ 2 7 7 ] ) , ama bunu değerlendirmeye almıyor.

B ü t ü n olay onlardadır. B e y n i n masrafları onu iyi bir zindelik b e l i r t e c i yapan şeydir. C i n s e l ayıklama beyinlerimizi atık h a l e getirmese de, atıkla dolu h a l e getirdi: küçük, m a y m u n tarzı verimli bir beyni sohbet, müzik ve sanat gibi lüks davranışlar tüküren k o c a m a n , enerjiye a ç bir h a n d i k a p a dönüştürdü. ( 1 3 3 - 1 3 4 )

E l b e t t e , d a h a y a k ı n d a n b a k a r s a k , s t a n d a r t k u r l a ş m a e t k i l e ş i m i d a h a k a r m a ş ı k t ı r : bir t ü r i ş b ö l ü m ü i ç e r i r . E ğ e r , h a y v a n l a r s ö z k o n u s u o l d u ğ u n d a , e r k e k z i n d e l i ğ i n i sergiliyor v e k a d ı n s e ç i m i yapıyorsa, i n s a n l a r sözkonusu o l d u ğ u n d a k a d ı n k e n d i s i n i sergiler, k e n dişini e r k e k b a k ı ş ı n a s u n a r ; s o n r a e r k e k e t k i n a y a r t m a y a , k a d ı n ı n rıza g ö s t e r d i ğ i (ya d a

Ö y l e y s e e s t e t i k (ya d a s i m g e s e l ) b o y u t u b i r ü r ü n ü n y a r a r - d e ğ e r i n e i k i n c i k b i r e k s a y a n

g ö s t e r m e d i ğ i ) a y a r t m a y a g e ç e r . A y a r t m a n ı n h a y v a n l a r d a b i r l e ş m i ş işlevi b ö y l e c e ikiye

s t a n d a r t görüşü b a ş aşağı ç e v i r m e l i y i z : a s l ı n d a , ü r e t i m i b i r z i n d e l i k b e l i r t e c i o l a r a k

ayrılır: k a d ı n güzellik s ı f a t l a r ı n ı n e d i l g e n s e r g i l e m e s i n i ü s t l e n i r , e r k e k d e a y a r t m a uygu­

h i z m e t e t m e k üzere b i r sürü e n e r j i y e m a l o l m u ş o l a n yararsız b i r n e s n e n i n " i k i n c i l k â r ı "

l a m a l a r ı n ı n ( k o n u ş m a , şarkı s ö y l e m e . . . ) e t k i n s e r g i l e n m e s i n i . B e l k i d e b u k a y m a n ı n

o l a n şey yarar-değeridir. T a r i h ö n c e s i taş b a l t a l a r gibi t e m e l a l e t l e r b i l e " e r k e k l e r

a n a h t a r ı bir başka kaymada bulunur: sadece insanlarda başlangıçta bir araç ya da

tarafından cinsel teşhirler olarak üretilmişti", çünkü onların biçimlerinin (simetri ve

b e l i r t e ç h i z m e t i v e r e n şey k e n d i b a ş ı n a b i r a m a c a y ü k s e l t i l m i ş t i r . S ö z g e l i m i , s a n a t t a ,

b e n z e r i ş e y l e r ) aşırı v e masraflı kusursuzluğu h e r h a n g i b i r d o ğ r u d a n k u l l a n ı m - d e ğ e r i n e

sıfatların sergilenmesi kendi başına t a t m i n getiren bir etkinliğe dönüşür. Bu çerçevede,

sahip değildi:

S t e v e n P i n k e r s a n a t ı t a r t ı ş ı r k e n , b u " y a n l ı ş u y g u l a m a n ı n " t e m e l f o r m ü l ü n ü verir:

Y a n i , ilk bakışta pratik bir h a y a t t a kalma aleti gibi görünen bir n e s n e y e sahibiz, a m a bu

Zihnin bazı kısımları zindelik artışlarının elde edilmesini bize bir haz duyumu vererek kaydeder.

da masraflı bir zindelik b e l i r t e c i olarak işlev görmek üzere b i r ç o k açıdan değiştirilmiştir

Diğer kısımlar hedef koymak için bir neden ve etki bilgisi kullanır. Onları bir araya getirirseniz biy­

...

ilk sanat nesneleri ve de s a n a t a yönelik yeteneği

olojik olarak amaçsız bir mücadeleye giren bir zihin elde edersiniz: kaba dünyadan hakiki zindelik

yeğleyen cinsel a y ı k l a m a n ı n en iyi örnekleri oldu. H a r i k a bir paketle, balta içgüdüyle

artışları bulup çıkarmanın sıkıntısına ginneksizin, beyin devrelerinde haz elde etmenin ve küçük

ö ğ r e n m e y i , güçle beceriyi, k a n l a ç a k m a k taşını, c i n s e l l i k l e h a y a t t a kalmayı, sanatla

keyif akımları veımenin yolunu arama mücadelesine.

baltalar atalarımızın ürettiği

zanaatı, yakınlıkla gizemi birleştiriyor. H a t t a insan kayıtlı bütün sanat tarihini, o n d a n yüzlerce kez uzun süre h ü k ü m sürmüş olan b a l t a n ı n bir dipnotu gibi görebilir. ( 2 9 1 )

Pinker'in yakalanmış

Yani

işlevsel o l m a y a n " e s t e t i k " s e r g i l e m e b o y u t u n u n h e p bir a r a c ı n

olmayan

yararını

değildir;

durum,

desteklediği bir

bakıma,

şeklindeki başka

oldukça

türlüdür:

yaygın

üretilen

vurguyu

nesnenin

t e m e l işlevsel

kısa

b i r fare

devre

için

olmasına

verdiği

ilk

şaşmamak

örneğin gerek:

ölümcül

"Bir

fare,

keyfin orta

kısırdöngüsüne

önbeyin

yığınına

y e r l e ş t i r i l m i ş b i r e l e k t r o d a e l e k t r i k uyarımları g ö n d e r e n b i r m a n i v e l a y a ulaştığı z a m a n ,

yeterli

m a n i v e l a y a y o r g u n l u k t a n d e v r i l i n c e y e k a d a r , y e m e , i ç m e v e seks y a p m a fırsatlarını bir

olmayan

y a n a b ı r a k a r a k ateşli b i r ş e k i l d e b a s a r . " 7 6 K ı s a c a s t r z a v a l l ı f a r e n i n t a m a n l a m ı y l a b e y n i

yapmak işlevsel

bu

75

" e s t e t i k " s e r g i l e n m e s i ilkseldir, v e o n u n gizil yararlılığı i k i n c i gelir, y a n i o b i r yan ü r ü n

s i k i l m i ş t i r . U y u ş t u r u c u b ö y l e ç a l ı ş ı r : d o ğ r u d a n b e y n i m i z i e t k i l e y e r e k - burada

k o n u m u n a , t e m e l i ş l e v i n asalağı o l a n b i r şey k o n u m u n a s a h i p t i r . V e , e l b e t t e , b u r a d a

e t t i ğ i m i z şey " s a f afrodizyaktır, d u y u l a r ı m ı z ı n k e n d i s i n i b e y n e haz v e r m e y e y ö n e l i k

elde

p a r a d i g m a t i k o l a n şey d i l i n k e n d i s i , yararsız retoriği fazlasıyla s e r g i l e y e n m ü k e m m e l

a r a ç l a r o l a r a k u y a r m a n ı n b i r a r a c ı değildir, d o ğ r u d a n b e y n i n i ç i n d e k i haz m e r k e z ­

z i h i n s e l z i n d e l i k b e l i r t e c i olur:

l e r i n i n u y a r ı l m a s ı d ı r . B u n u n b i r s o n r a k i , d a h a d o l a y ı m l ı a d ı m ı haz d e v r e l e r i n e "duyu

lar y o l u y l a , g e ç m i ş k u ş a k l a r d a z i n d e l i ğ e y o l a ç m ı ş o l a b i l e c e k b i r o r t a m d a o l d u k l a r ı z a m a n d e v r e l e r i u y a r a n duyular y o l u y l a " 7 7 e r i ş m e k t i r . G e ç m i ş k u ş a k l a r d a , b i r h a y v a n ortamında hayatta k a l m a (yiyecek bulma, tehlikeden k a ç ı n m a , ve benzeri) şansını a r t ı r a n b i r ö r ü n t ü t a n ı y ı n c a , b u t a n ı m a y a h a z d e n e y i m i i ş a r e t l e n i y o r d u / e ş l i k ediyordu; şimdi, organizma doğrudan bu tür örüntüleri sırf haz elde e t m e k için üretiyor. Bu m a t r i k s y i y e c e k , i ç k i v e c i n s e l hazlara d a k a r ş ı l ı k g e l i r - h a t t a s a n a t a da: e s t e t i k d e n e y i ­ m i n temeli, başlangıçta, bizim ortamımız i ç i n d e yönümüzü bulabilmemizi sağlayan ( s i m e t r i k , a ç ı k v b . ) duyusal ö r ü n t ü l e r i n t a n ı n m a s ı d ı r . E l b e t t e , b u r a d a k i b i l m e c e şu: b u kısa d e v r e n e r e d e n o r t a y a ç ı k t ı ? B a ş l a n g ı ç t a

hay­

a t t a kalmamızı hedefleyen h e d e f yönelimli etkinliğin basit bir yan ürünü (yani, bu h e d e f e ulaşıldığını g ö s t e r e n b i r s i n y a l ) o l a n h a z d e n e y i m i , n a s ı l o l d u d a k e n d i i ç i n d e b i r a m a c a d ö n ü ş t ü ? B u r a d a ö r n e k b i r durum, e l b e t t e , c i n s e l l i k t i r : b a ş l a n g ı ç t a ü r e m e h e d e ­ f i n e ulaşıldığını b e l i r t e n c i n s e l haz, k e n d i i ç i n d e b i r a m a ç olur, b ö y l e c e i n s a n i h a y v a n b u a m a c ı n p e ş i n d e d a h a ç o k v a k i t h a r c a r , o n u b ü t ü n a y r ı n t ı l a r ı y l a tasarlar, h a t t a asıl hedefi

(gebelikten

korunma

aracılığıyla)

doğrudan

engeller.

Cinselliği

hayvani

ç i f t l e ş m e y e i n d i r g e y e n , o n a s a d e c e ü r e m e h e d e f i i ç i n izin v e r e n o K a t o l i k y a k l a ş ı m d ı r . M i l l e r ' ı n b a ş l ı c a t a m o l a r a k F r e u d c u dersi d e b u yüzden, i n s a n ı n s i m g e s e l y e t e n e k ­ lerinin patlamasının sadece cinselliğin metaforik kapsamını genişletmekle kalmaması ( k e n d i i ç l e r i n d e h e r y ö n ü y l e c i n s e l l i k dışı o l a n e t k i n l i k l e r " c i n s e l l e ş e b i l i r , " h e r şey "erotikleştirilebilir" ve "o a n l a m a gelmeye" başlayabilir), daha da önemlisi, bu patla­ manın

cinselliğin

kendisini

cinselleştirmiş

olmasıdır:

insan

cinselliğinin

özgül

n i t e l i ğ i n i n ç i f t l e ş m e n i n , h a z ı r l ı k i ç i n y a p ı l a n b i r l e ş m e r i t ü e l l e r i y l e b i r l i k t e dolayımsız, o l d u k ç a aptal gerçekliğiyle alakası yoktur; sadece h a y v a n çiftleşmesi dürtünün k e n d i n e g ö n d e r m e l i k ı s ı r d ö n g ü s ü n e , o l a n a k s ı z Ş e y e u l a ş m a k t a k i b a ş a r ı s ı z l ı ğ ı n ı n süresi u z a t ı l m ı ş t e k r a r ı n a y a k a l a n d ı ğ ı z a m a n , biz c i n s e l l i k d e d i ğ i m i z şeyi e l d e ederiz, y a n i c i n s e l e t k i n ­ l i ğ i n k e n d i s i c i n s e l l e ş i r . B a ş k a deyişle, c i n s e l l i ğ i n yayılıp ( d i ğ e r ) h e r i n s a n i e t k i n l i ğ i n m e t a f o r i k b i r i ç e r i ğ i o l a r a k işlev g ö r m e s i o n u n g ü c ü n ü n b i r göstergesi değil, t e r s i n e , o n u n i k t i d a r s ı z l ı ğ ı n ı n , b a ş a r ı s ı z l ı ğ ı n ı n , i ç k i n t ı k a n ı k l ı ğ ı n ı n b i r göstergesidir. Ve belki de buradan dönmeliyiz zindelik belirteçlerine: insan türünün biricikliği bu belirteçlerin - onlarla

uğraşmaktan

aldığımız

hazzın - k e n d i

içlerinde bir a m a c a

dönüşmesinden, böylece, son aşamada, biyolojik hayatta k a l m a n ı n kendisinin basit bir araca, " d a h a yüksek e t k i n l i k l e r i n " gelişiminin t e m e l i n e i n d i r g e n m e s i n d e n gelmiyor mu?

M o d e r n l i ğ i n diğer y a n ı n a , k a p i t a l i s t d i n a m i k t e n m o d e r n d e v l e t i k t i d a r ı n a g e ç t i ğ i m i z z a m a n ohjet petit a'ya n e o l u r ? J e a n - C l a u d e M i l n e r noktası

demokrasinin

çoğunlukla

Hepsi

1

bunu ele almaya çalıştı; başlangıç

arasındaki

bir

kısa

devreye

dayandığı

ş e k l i n d e d i r : k a z a n a n h e r şeyi alır, b ü t ü n i k t i d a r a s a h i p olur, h a t t a o n u n ç o ğ u n l u ğ u , tıpkı F l o r i d a ' d a 2 0 0 0 yılı A B D s e ç i m l e r i n d e o l d u ğ u gibi, m i l y o n l a r a r a s ı n d a n b i r k a ç yüz o y o l s a b i l e : " ç o ğ u n l u k h e p s i n e karşılık g e l i r . " S t a l i n i s t İ n c i l s a y ı l a n

VKP(b)

T a r i / ı ı ' n d e , ( k i t a b ı n h a y a l e t yazarlığını y a p m ı ş o l a n ) S t a l i n 1 9 2 0 ' l e r i n s o n l a r ı n d a k i bir P a r t i k o n g r e s i n d e y a p ı l a n o y l a m a n ı n s o n u c u n u a n l a t t ı ğ ı sırada o r t a y a ç ı k a n eşsiz bir p a r a d o k s vardır:

"Büyük«.bir çoğunlukla,

d e l e g e l e r oybirliğiyle M e r k e z K o m i t e ' n i n

ö n e r d i ğ i kararı o n a y l a d ı " - e ğ e r oybirliği sağlandıysa, azınlık nereye kayboldu?Sapkın bir " t o t a l i t e r " ters a n l a m a k a ç m a k t a n uzak o l a n b u ö z d e ş l e ş t i r m e , t a m a n l a m ı y l a demokrasiyi İKİNCİ

ARA

oluşturur.

A z ı n l ı ğ ı n b u p a r a d o k s a l " h i ç y e r i n e g e ç e n b i r şey" k o n u m u , d e m o k r a s i n i n g ö n d e r m e yaptığı

demos'un h a n g i

kesin

a n l a m d a " h e p s i y l e hepsideğil/pastout arasında sürekli

s a l ı n a n " bir şey o l d u ğ u n u g ö r m e m i z i sağlar: " y a s ı n ı r l a n m ı ş H e p s i l e r i n dili s ı n ı r l a n ­ TOPLUMSAL

B A Ğ L A N T I L A R D AKİ

OBJET

PETIT

A,

m a m ı ş ı n bir figürüyle karşılaşır, ya da s ı n ı r l a n m a m ı ş bir sınır figürüyle karşılaşır." 2 Y a n i : yapısal b i r i k i r c i k l i l i k t a m d a demos fikrine k a y d e d i l m i ş t i r : ya b i r s ı n ı r l a n m a m ı ş

YA

DA

ANTİ-ANTİ-SEMİTİZMİN

ÇIKMAZLARI

kümenin

Hepsi-değiline

işaret e d e r ( h e r k e s o n a k a t ı l m ı ş t ı r ,

istisna y o k t u r , s a d e c e

tutarsız b i r ç o k l u k v a r d ı r ) ya da d ü ş m a n l a r ı n d a n s ı n ı r l a n m a s ı g e r e k e n o H a l k ı n B i r i n i işaret eder.

K a b a c a , şu ya da

bu özelliğin aşırı h a k i m i y e t i A m e r i k a l ı ve A v r u p a l ı

d e m o k r a s i l e r arasındaki karşıtlığı t a n ı m l a r : " A m e r i k a ' n ı n d e m o k r a s i s i n d e , ç o ğ u n l u k vardır, a m a k o n u ş m a z (sessiz ç o ğ u n l u k ) v e e ğ e r k o n u ş u r s a , azınlığın belli bir b i ç i m i o l u r . " ' A B D ' d e d e m o k r a s i , h i ç b i r i Hepsiyi c i s i m l e n d i r m e y e n , yani h e p s i d e " a z ı n l ı k ç ı " o l a n ç o k l u faillerin e t k i l e ş i m a l a n ı o l a r a k a l g ı l a n ı r ; A v r u p a ' d a d e m o k r a s i g e l e n e k s e l olarak B i r i n - H a l k ı n y ö n e t i m i sayılmaktadır. Fakat, M i l n e r bundan günümüzde olup b i t e n l e r e i l i ş k i n zarif bir s o n u ç ç ı k a r ı r : bir t o p l u m o l a r a k - e k o n o m i s i , k ü l t ü m , ideoloj i s i y l e - büyük ö l ç ü d e " H e p s i - d e ğ i l " o l a n A B D ' n i n t e r s i n e A v r u p a , artık k e n d i s i n i , i ç i n d e coğrafya ya da k ü l t ü r d e n bağımsız o l a r a k , K ı b r ı s ve T ü r k i y e ' y e d e k h e r k e s e y e r o l a n b i r A v r u p a l ı b i r l e ş m e süreci aracılığıyla s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r politik H e p s i ( - d e ğ i l ) o l a r a k k u r m a y a doğru g i t m e k t e d i r . F a k a t b u tür b i r b i r l e ş m i ş A v r u p a , k e n d i s i n i a n c a k b ü t ü n ayırıcı

tarihsel g e l e n e k v e y a s a l l ı k l a r ı n ı n ilerici s i l i n m e s i k o ş u l u y l a kurabilir:

b u n a bağlı o l a r a k , b i r l e ş m i ş A v r u p a t a r i h i n , t a r i h s e l b e l l e ğ i n s i l i n m e s i n e dayanır. 4 Holokost

revizyonizmi,

İkinci

Dünya

Savaşı'nm

bütün

kurbanlarının

ahlaki

e ş i t l e n m e s i ( y a n i A l m a n l a r M ü t t e f i k b o m b a l a r ı a l t ı n d a e n a z R u s v e İngilizler k a d a r a c ı ç e k t i ; R u s l a r ı n s a v a ş t a n s o n r a tasfiye e t t i ğ i N a z i i ş b i r l i k ç i l e r i N a z i s o y k ı r ı m ı n ı n k u r b a n l a r ı y l a k a r ş ı l a ş t ı r ı l a b i l i r . . gibi ş e y l e r ) gibi y a k ı n t a r i h l i f e n o m e n l e r , b u e ğ i l i m i n m a n t ı k s a l s o n u ç l a r ı d ı r : b ü t ü n b e l i r l i s ı n ı r l a r soyut e z i y e t v e k u r b a n l a ş m a a d ı n a gizil o l a r a k s i l i n m e k t e d i r . V e - M i l n e r ' ı n b a ş ı n d a n b e r i h e d e f aldığı şey b u d u r - b u A v r u p a , sınırlanmamış

açıklık

ve

çokkültürlü

hoşgörüye

yandaşlık

gösteren

Avrupa,

yine

s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r l e ş m e y e y ö n e l i k b u dürtü i ç i n yapısal bir e n g e l o l a r a k " Y a h u d i " y e i h t i y a ç d u y m a k t a d ı r ; fakat g ü n ü m ü z ü n a n t i - S e m i t i z m i , a r t ı k eski e t n i k a n t i - S e m i t i z m değildir; o n u n o d a k n o k t a s ı b i r e t n i k grup o l a r a k Y a h u d i l e r o l m a k t a n ç ı k m ı ş v e İsrail

2$3

D e v l e t i h a l i n e g e l m i ş t i r : " y i r m i b i r i n c i yüzyıl A v r u p a ' s ı n ı n p r o g r a m ı n d a , İsrail D e v l e t i 1939-45

kırılmasından ö n c e Avrupa'da 'Yahudi'

adının

işgal e t t i ğ i

konumu

" Y a h u d i " figürü b u y ü z d e n t a m o l a r a k o n t o l o j i k b i r s ı n ı r ı n e n d e k s i h a l i n e getirilir:

işgal

i n s a n ı n s o n l u l u ğ u n u n , s i m g e s e l g e l e n e ğ i n , d i l i n , b a b a y a a i t Y a s a n ı n k e n d i s i n e karşılık

etmektedir."5 Bu şekilde, günümüzün a n t i - S e m i t i z m i kendisini, H o l o k o s t kurbanlarıy-

gelir v e M i l n e r ' i n " L a c a n c ı " a n t i - S e m i t i z m değerlendirmesinde, A v r u p a ' n ı n kimli­

l a t a m b i r d a y a n ı ş m a i ç i n d e k i a n t i - a n t i - S e m i t i z m o l a r a k s u n a b i l i r ; t e k sorun, b ü t ü n

ğ i n i n t a k e n d i s i n e k a y d e d i l m i ş o l a r a k durur. " A v r u p a " ( Y u n a n v e H ı r i s t i y a n ) parouSİB

s ı n ı r l a r ı n a ş a m a l ı o l a r a k k a l k t ı ğ ı , b ü t ü n g e l e n e k l e r i n a k ı c ı b i r h a l aldığı ç a ğ ı m ı z d a ,

[yeryüzüne g e l i ş ] , Y a s a n ı n ö t e s i n d e k i , h e r h a n g i b i r e n g e l y a d a y a s a k l a m a y l a e n g e l l e n ­

Y a h u d i l e r i n k e n d i a ç ı k ç a s ı n ı r l a n m ı ş U l u s - D e v l e t l e r i n i inşa e t m i ş o l m a l a r ı d ı r .

m e m i ş t a m jouissance d ü ş ü n e k a r ş ı l ı k gelir. M o d e r n l i ğ i n k e n d i s i Y a s a l a r ı n ö t e s i n e ,

B u yüzden H e p s i - d e ğ i l i n p a r a d o k s l a r ı m o d e r n a n t i - S e m i t i z m i n d e ğ i ş i k l i k l e r i n i n

k e n d i k e n d i n i d ü z e n l e y e n s a y d a m b i r t o p l u m s a l b e d e n e g e ç m e k arzusuyla h a r e k e t eder;

k o o r d i n a t l a r ı n ı sağlar: e r k e n d ö n e m ( F i c h t e a d ı n ı n ö r n e k l e d i ğ i ) m o d e r n a n t i - S e m i -

bu destanın en son hali, günümüzün postmodern neopagan G n o s t i z m i , gerçekliği tam

tizmde Yahudiler, sınırlamaları, belli bir yaşam tarzına bağlı kalmaları, m o d e r n seküler

olarak

y u r t t a ş l ı ğ ı n sınırsız a l a n ı i ç i n d e k i m l i k l e r i n i ç ö z m e y i r e d d e t m e l e r i n e d e n i y l e reddedil­

arasında göç

m i ş l e r d i . O n d o k u z u n c u yüzyıl s o n u n u n ş o v e n i s t e m p e r y a l i z m i y l e b i r l i k t e , m a n t ı k tersi­

d ö n ü ş t ü r m e fırsatını s u n a n b i r şey o l a r a k görür. B u g e l e n e ğ e karşı, Y a h u d i l e r , radikal

n e ç e v r i l d i : Y a h u d i l e r k o z m o p o l i t olarak, s ı n ı r l a n m a m ı ş , "ırksızlaştırılmış" b i r varlığın,

b i r b i n y ı l c ı l ı k k a r ş ı t ı t a v ı r l a , Y a s a y a s a d a k a t t e ısrar eder; i n s a n l ı ğ ı n a ş ı l m a z s o n l u l u ğ u

k a n s e r l i b i r davetsiz misafir gibi belli-sınırlı h e r e t n i k t o p l u l u ğ u n k i m l i ğ i n i ç ö z m e t e h d i ­

v e b u n a b a ğ l ı o l a r a k , b i r " y a b a n c ı l a ş m a " m i n i m u m u i h t i y a c ı n d a ısrar e d e r l e r , b u yüz­

di s a ç a n b i r varlığın c i s i m l e n m e s i o l a r a k algılandılar. F a k a t , günümüzde, p o l i t i k ifadesi

d e n de "son ç ö z ü m e " y ö n e l m i ş herkes tarafından bir engel olarak görülürler. . . .

s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r İ m p a r a t o r l u k o l a n U l u s - D e v l e t - s o n r a s ı k ü r e s e l l e ş m e y e doğru ilerle­

ş e k i l l e n d i r i l e b i l i r «.bir şey, e d e r e k yüzen,

biz

sadece

Yahudiler Yasanın ötesine

insanlara

kendimizi

bir gerçeklikler çokluğu

sonsuz S e v g i n i n d e s t e k l e d i ğ i

geçilmez

ufku

konusunda

ısrar

bir m e v c u - d i y c t c

ettiği

ve

Hıristiyan

m e y l e b i r l i k t e , Y a h u d i l e r y i n e b e l l i b i r S ı n ı r a , b e l l i b i r k i m l i ğ e yapışmış o l m a r o l ü n d e

Yasanın

g ö r ü l m e k t e d i r - gitgide a r t a n b i r şekilde, ( s a d e c e A v r u p a ' d a değil, aynı z a m a n d a A v r u ­

m u n i n d i r g e n e m e z s o n l u l u ğ u n u n c i s i m l e n m e s i o l u r l a r : o n l a r t a m e n s e s t jouissance'm

p a v e A r a p d ü n y a s ı n d a d a ) b i r l e ş m e y e g i d e n yoldaki e n g e l o l a r a k a l g ı l a n m a k t a d ı r l a r .

s a d e c e a m p i r i k e n g e l i değildir, " b u h a l i y l e " e n g e l , özür i l k e s i n i n k e n d i s i , h i ç b i r z a m a n

M i l n e r b ö y l e c e A v r u p a ideolojik i m g e l e m i n d e k i " Y a h u d i l e r " fikrini birleşmeyi-

Sevgide ortadan

kaldırılmasına

(Aufbebung)

direndiği

ölçüde,

insani

duru­

b ü t ü n l e ş e m e y e c e k o l a n t e d i r g i n e d i c i f a z l a l ı k t ı r l a r . Y a h u d i l e r b ö y l e c e objet petit a'lığa

moment

( " N o t r e o b j e t a," F r a n c o i s R e g n a u l t ' u n Y a h u d i l e r ü z e r i n e o l a n k i t a p ç ı ğ ı n ı n başlığı­

olarak belirliyor; Yahudilerin h e p bir " ç ö z ü m " gerektiren bir "sorun" o l m a l a r ı n ı n

d ı r ) , 8 ( b i z i m B a t ı l ı ) a r z u n u n n e s n e - n e d e n i n e , arzuyu e t k i l i b i r ş e k i l d e d e s t e k l e y e n v e

barışı

önleyen,

Avrupa'nın

birleşmesi

için

ortadan

kaldırılması

gereken

n e d e n i budur - H i t l e r bu geleneğin sadece en radikal noktasıydı. G ü n ü m ü z d e , Avrupa

yokluğunda

B i r l i ğ i ' n i n , k a b a b i r ş e k i l d e taraflı o l a n İsrail e l e ş t i r i s i n i n g i t g i d e d a h a fazla a n t i -

A r z u l a d ı ğ ı m ı z şey a n l a m ı n d a değil, t a m d a k a t ı b i r L a c a n c ı arzumuzu d e s t e k l e y e n şey

S e m i t i k bir hal alıyor olmasına şaşmamak gerek: Avrupa k a v r a m ı n ı n kendisi anti-

anlamında,

Semitizmle

eksiksiz jouissance'm g e l i ş i n e

lekeli,

bu

yüzden d e

Yahudilerin

ilk

görevi

"Avrupa'dan

kurtulmak"

arzumuzun

da

ortadan

eksiksiz b i r öz-varlığın

ya

kaybolacağı

da

engel

olmaya

eksiksiz b i r jouissance'm

y o l a ç m a k üzere o r t a d a n

terfi

edilirler.

metafizik

kaldırılması

engeli,

gereken engel

o l u y o r - o n u göz ardı e d e r e k d e ğ i l ( s a d e c e A B D b u n u y a p m a y ı göze a l a b i l i r ) , A v r u p a

a n l a m ı n d a o n l a r b i z i m arzu n e s n e m i z olurlar; v e , b u p a r m a k l ı k l a ç e v r e l e n m e m i ş jouis­

a y d ı n l a n m a s ı ve d e m o k r a s i s i n i n karanlık alt kısmıfıa

Peki neden

sance y a p ı s a l o l a r a k o l a n a k s ı z o l d u ğ u n d a n , ne k a d a r ç o k Y a h u d i y o k e d i l i r s e o k a d a r

Y a h u d i l e r bu engel r o l ü n e çıkarıldı? Yahudi n e y e karşılık geliyor? M i l n e r ' i n buradaki

a r t a n b i r g ü ç l e h a y a l e t i m s i b i r t e h d i t o l a r a k d ö n e n şey a n l a m ı n d a d a b i z i m arzu n e s n e ­

yanıtı radikal bir yanıt: g e l e n e k l e sınırlanmış varoluş b i ç i m i n d e n de ç o k , U l u s - D e v l e t e

miz o l u r l a r .

ışık

tutarak.

...

inatçı bir bağlılıktan da ç o k - Y a s a n ı n desteklediği simgesel bir geçit olarak kuşaklar a r a s ı n d a k i alışveriş Dörtleme/guadrup/z'c/te'sine, y a n i e r i l / d i ş i l / e b e v e y n / ç o c u k l a r D ö r t leme/quadruplicite'sine k a r ş ı l ı k g e l i y o r .

6

Milner'in

anti-Semitizm

versiyonunun

zayıf y a n ı

birbiriyle

bağlantılı

bir

dizi

düzeyde b e l i r l e n e b i l i r . B i r i n c i s i , Y a s a n ı n ö t e s i n d e b u l d u ğ u m u z şey g e r ç e k t e n s a d e c e bir

Sürmekte olan o postmodern Sınır aşmanın

t a m jouissance düşü m ü d ü r , b ö y l e c e L a c a n b a b a y a a i t Y a s a n ı n b a ş l ı c a s a v u n u c u s u

asıl ufku a r t ı k H ı r i s t i y a n l ı k değil, d a h a ç o k , t e k i l b i r b e d e n e o l a n b a ğ l a n t ı m ı z ı n e n d e k ­

h a l i n e m i gelir? L a c a n ' ı n g e ç d ö n e m ç a l ı ş m a s ı n ı n t e m e l a n l a y ı ş ı t a m d a t a m jouis-

si

donanımdan

s a n c e ' a y ö n e l i k i ç k i n b i r e n g e l i n z a t e n Y a s a n ı n ö t e s i n d e işlev g ö r e n d ü r t ü d e e t k i n

yazılıma, insandan insansonrasına, geçici bir c i s i m l e n m e d e n bir başkasına g ö ç edebile­

olarak

cinsel

farkın

aşılması,

klonlantna

aracılığıyla

ölümsüzlük,

o l m a s ı değil m i d i r : b i r d ü r t ü n ü n eğri b i r uzamı i ç e r m e s i , yani n e s n e s i n i n ç e v r e s i n d e

c e k sanal

t e k r a r l ı b i r h a r e k e t e y a k a l a n m ı ş o l m a s ı n a yol a ç a n i ç k i n " e n g e l " , d a h a " s i m g e s e l kas-

m e v c u d i y e t l e r e d ö n ü ş m e y e y ö n e l i k o n e o p a g a n N e w A g e düştür - işte

M i l n e r ' i n k i t a b ı n ı n son satırları:

t r a s y o n " o l m a m ı ş t ı r . L a c a n ' ı n g e ç d ö n e m ç a l ı ş m a s ı n d a , t e r s i n e , Y a s a k - t r a v m a t i k bir

E ğ e r m o d e r n l i k düşlerin s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r gerçekleştirilmesi i n a n c ı y l a tanımlanıyorsa, b i ç i m s e l geleceğimizin hatları tam olarak çizilmiştir. B u n u n yolu m u t l a k kuramsal ve p r a t i k a n t i - M u s e v i l i k t e n geçer. L a c a n ' ı a ç ı k bir şekilde dile getirdiğinin ötesinde izle­ m e k için, yeni b i r d i n i n temelleri b ö y l e c e koyutlanır: a n t i - M u s e v i l i k gelecek-olaninsanlığın doğal dini o l a c a k t ı r .

7

k e s i ğ e k a r ş ı l ı k g e l m e k y e r i n e - t a m c f a d u r u m u d i n g i n l e ş t i r m e k , bir d ü r t ü n ü n işleyişine k a y d e d i l m i ş i ç k i n o l a n a k s ı z l ı k t a n k u r t a r m a k üzere d e v r e y e girer. İ k i n c i s o r u n : A v r u p a m o d e r n l i ğ i n i n t e m e l k a y n a k l a r ı n d a n biri d e s e k ü l e r M u s e v i l i k g e l e n e ğ i değil midir? " Y a s a n ı n ö t e s i n d e k i eksiksiz / o u / s s a n c e " ı n b a ş l ı c a f o r m ü l ü S p i n o z a ' d a , o n u n ü ç ü n c ü , e n y ü k s e k b i l m e düzeyi f i k r i n d e d e ğ i l m i ? B a ş k a l a r ı n ı n y a n ı sıra, W a l t e r B e n j a m i n ' d e

d e o l d u ğ u gibi, Y a h u d i M e s i h ç i l i ğ i n d e k ö k s a l m ı ş o l a n m o d e r n " t o t a l " p o l i t i k d e v r i m likri

açığa

vurmamış

F r e u d esrarengiz b i r ş e k i l d e ileri görüşlü bir g ö z l e m d e b u l u n d u : " H e r o d d ö n e m i n d e n

o s ı n ı r l a n m a m ı ş l ı k e ğ i l i m i n i n z e m i n i d e b u yüzden M u s e v i l i k t i r . Ü ç ü n c ü s o r u n l u y ö n

k a l m a b i r d u v a r p a r ç a s ı n ı ulusal kutsal e m a n e t e d ö n ü ş t ü r e n , b ö y l e c e o r a d a y a ş a y a n l a r ı n

M i l n e r ' ı n p o l i t i k ö n c ü l l e r i y l e ilgili: " İ s r a i l D e v l e t i ' n i n doğuşu zafer v e a d a l e t i n b i r

duygularını i n c i t e n yanlış y ö n e l i m l i sofuluğa karşı e n ufak b i r y a k ı n l ı k b e s l e m i y o r u m . "

olabileceğini

kurulmasının,

mıydı? Yahudilerin

kanıtladı.""

Avrupa

açısından,

Bu

bir engel

önermenin

Nazilerin

sildiği

kendilerinin

olmasına

şey,

tersine

çevirirsek,

Yahudilere

karşı

savaşın

İsrail

ortaya

Yahudi sorununun gerçekleştirilmiş "kesin ç ö z ü m ü " olmasıdır. Clausevvitz'i

ihtiyaç

k i m l i ğ i n i d e içerdiğini b e l i r t e l i m - A r n o l d Z w e i g ' e 1 9 3 2 y ı l ı n d a yazdığı b i r m e k t u p t a ,

duyan

arada

bunu

Devleti'nin

attığı

Yani:

başka

bir

M i l n e r ' ı n k a ç ı r d ı ğ ı i r o n i , g ü n ü m ü z d e k ü r e s e l l e ş m e n i n b i r t e h d i d i v e e n g e l i olarak

çözüm,

g ö r ü l e n l e r i n Y a h u d i l e r değil M ü s l ü m a n l a r o l m a s ı d ı r : İ s l a m d ı ş ı n d a b ü t ü n b ü y ü k d ü n y a

İsrail d e v l e t i ,

dinlerinin kapitalist modernleşmeyle birlikte yaşamanın yolunu bulduğunu belirtmek

(politik)

araçlarla

sürdürülmesi değil miydi? İsrail D e v l e t i ' y l e ilgili " a d a l e t s i z l i k l e k e s i " bu değil mi?

g a z e t e c i l e r e h a s b i r b a s m a k a l ı p h a l i n e geldi, b u yüzden d e g ü n ü m ü z d e k i ç a t ı ş m a g e n e l ­ likle d e m o k r a t Batıyla "IslamcıcFaşizm" arasındaki bir çatışma olarak betimleniyor.

2 6 Eylül 1 9 3 7 a n t i - S e m i t i z m t a r i h i y l e i l g i l e n e n h e r k e s i n h a t ı r l a y a c a ğ ı b i r t a r i h t i r :

F a k a t , M i l n e r ' ı n ç ö z ü m l e m e s i n i n c a n a l ı c ı zayıf y ö n ü , ( b i r p a r ç a ş a ş ı r t ı c ı b i ç i m d e )

d gün, A d o l f E i c h m a n n v e y a r d ı m c ı s ı , F i l i s t i n ' i ziyaret e t m e k üzere B e r l i n ' d e n bir t r e n e

a n t i - S e m i t i z m i n y ü k s e l i ş i n d e piyasa e k o n o m i s i n i n v e p a r a n ı n m u t l a k yokluğudur: y a

h i n d i : H e y d r i c h bizzat E i c h m a n n ' a , ( S i y o n i s t gizli ö r g ü t ) H a g a n a ' n ı n k ı d e m l i bir üyesi

i ç i n d e t o p l u m s a l a n t a g o n i z m a n m şeyleştirildiği " Y a h u d i " figürü n e o l a c a k ? A l ı ş v e r i ş

olan Feivel Polkes'in T e l A v i v davetini kabul e t m e ve Yahudilerin Filistin'e göç

a l a n ı n d a k i f i n a n s a l ( " ü r e t i c i o l m a y a n " ) s e r m a y e v e k â r a karşılık g e l e n , v e b ö y l e c e

e t m e s i n i s a ğ l a y a c a k A l m a n v e Y a h u d i ö r g ü t l e r i n i n e ş g ü d ü m l e n ı n e s i n i t a r t ı ş m a izni

bizim t a m d a ü r e t i m s ü r e c i n e k a y d e d i l m i ş o l a n s ö m ü r ü d e n k a ç ı n m a m ı z g e r e k t i ğ i n i , v e

verdi. H e m A l m a n l a r h e m d e S i y o n i s t l e r m ü m k ü n o l d u ğ u n c a ç o k Y a h u d i n i n F i l i s t i n ' e

o asalak

taşınmasını

istiyordu,

u y u m l u b i r ilişki y a ş a y a c a ğ ı m ı z ı s ö y l e y e n m i t i n d e s t e k b u l m a s ı n ı s a ğ l a y a n " Y a h u d i "

S i y o n i s t l e r i n k e n d i l e r i d e ' F i l i s t i n ' d e k i Y a h u d i s a y ı s ı n ı n o l a b i l d i ğ i n c e hızlı bir ş e k i l d e

figürü n e o l a c a k ? L a c a n ' ı n pastaut m a n t ı ğ ı n ı n t a m i ş l e v i n i bulduğu y e r burası: M i i n e r

A r a p l a r d a n d a h a fazla o l m a s ı n ı istiyordu. ( B u ziyaret başarısız o l d u , ç ü n k ü bazı şiddetli

" h e r ş e y p o l i t i k t i r " t e z i n i n ( o n u n M a o c u g e n ç l i ğ i n i n b i r k a l ı n t ı s ı o l a r a k ? ) pastput'fâ

huzursuzluklar n e d e n i y l e , İngilizler F i l i s t i n ' e g e ç i ş i e n g e l l e d i l e r ; a m a A i c h m a n n v e

a i t o l d u ğ u n u b e l i r t s e d e , d i k k a t ç e k i c i b i r ş e k i l d e , L a c a n p a s f o u f ' n u n t o p l u m s a l boyu­

Polkes günler sonra K a h i r e ' d e buluşup A l m a n ve S i y o n i s t e t k i n l i k l e r i n eşgüdümlen­

t u n u , b ü t ü n t o p l u m s a l b e d e n i ikiye y a r a n a n t a g o n i z m a ( " s ı n ı f m ü c a d e l e s i " ) k ı l ı ğ ı n d a

ınesini

istiyordu:

konuştu.)"' Bu

Almanlar

t u h a f olay

onları

Batı

Nazilerle

Avrupa'dan

radikal

çıkarmak

Siyonistlerin

ortak

bir çıkarı

değil,

Yahudi

sadece

p a y l a ş m a s ı n ı n y ü c e b i r ö r n e ğ i d e ğ i l m i - h e r k o ş u l d a , a m a ç b i r t ü t " e t n i k temizle-

figürü,

bizim,

davetsiz

m i s a f i r d e n kurtulur

tutarsız/sınırlanmamış Hepsi kurucu

toplumsal

kurtulmaz E m e k l e S e r m a y e arasında

olarak yerleştiriyor.

antagonizmanm

Anti-Semit

Hepsi-değilini,

onu

Yahudi

toplumsal

m r " y d i , y a n i nüfus i ç i n d e k i e t n i k g r u p l a r ı n o r a n ı n ı k ö k t e n b i r ş e k i l d e d e ğ i ş t i n n e ?

H e p s i y l e ( t o p l u m u n o r t a k fikriyle) o n u n dışsal S ı n ı r ı , o n u d e n g e s i z l i ğ e v e yozlaşmaya

( üini'ımüzde de, İ s r a i l l i l e r d e n ve A r a p l a r d a n o l u ş a n iki k ü m e n i n kesişi m i n d e yer a l a n ,

sokan

barışa b i r t ü r e n g e l o l u ş t u r a n objet petir a F i l i s t i n l i l e r değil m i ?

sağlıyor.

Yahudi

davetsiz

misafir

arasındaki

çatışmaya

aktararak,

örtmemize

olanak

N e o c o n ' l a r i ç i n , a p a ç ı k o l m a s ı n a r a ğ m e n b i l m e c e m s i o l a n , s o r u l m a s ı zorunlu t e m e l

B u d a M i l n e r ' ı n b i r l e ş m i ş b i r A v r u p a ' n ı n e n g e l i o l a r a k " Y a h u d i l e r " f i k r i n e y e n i bir

bir soru v a r : n e d e n a n t i - S e m i t d e ğ i l l e r ? Y a n i , i d e o l o j i k k o o r d i n a t l a r ı a ç ı s ı n d a n , a n t i -

ışık t u t m a m ı z a izin veriyor: y a e ğ e r a n t i - S e m i t m a n t ı ğ ı n ısrarı, H e p s i - d e ğ i l A v r u p a ' n ı n

S e m i t o l m a l a r ı g e r e k i r . B u n u n t u t a r l ı t e k y a n ı t ı şudur: ç ü n k ü g ü n ü m ü z S i y o n i z m i ,

z o r u n l u ters yüzü o l m a k t a n uzak o l a r a k , t e r s i n e , A v r u p a ' y ı k u r u c u b i r istisnaya i h t i y a ç

İsrail D e v l e t i ' n d e h a k i m o l a n p o l i t i k a d a c i s i m l e n d i ğ i ş e k l i y l e , z a t e n " a n t i - S e m i t " t i r ,

d u y a n sınırlı bir H e p s i o l a r a k k a v r a m a e ğ i l i m i n i n b i r helirtisiyse? B u yüzden h e d e f

yani, a n t i - S e m i t i d e o l o j i k h a r i t a l a m a y a d a y a n ı r . Y a s e r A r a f a t ' ı n t i p i k gazete k a r i k a t ü r ­

" b i r l e ş m e n i n " ç ı k m a z l a r ı a r a s ı n d a n ağır ağır o r t a y a ç ı k a n t a m a m ı y l a y e n i b i r p o l i t i k

lerini h a t ı r l a y ı n : k ü ç ü k t o m b a l a k h a n t a l b i r g ö v d e n i n ü s t ü n d e , b ü y ü k b i r b u r u n a v e

b i ç i m o l a r a k b i r H e p s i - d e ğ i l A v r u p a i ç i n m ü c a d e l e e t m e k o l m a l ı d ı r - b u Hepsi-değil

k a l ı n d u d a k l a r a s a h i p y u v a r l a k bir surat . . . t a n ı d ı k g e l i y o r m u ? Ş a ş a c a k b i r şey yok: b u

A v r u p a a r t ı k s ı n ı r - e n g e l o l a r a k , kurucu istisnası o l a r a k " Y a h u d i ' y e i h t i y a ç duymaya­

ç i z i m , 1 9 3 0 ' l a r d a k i o yoz Y a h u d i y e a i t eski k l i ş e ç i z i m i n ta k e n d i s i ! S i y o n i z m i n a n t i -

c a k t ı r . Y a e ğ e r b ö y l e b i r A v r u p a i s t i s n a l a r A v r u p a ' s ı y s a , yani i ç i n d e h e r b i r l i ğ i n b i r

S c n ü t i z m i n b i r türü olduğu g e r ç e ğ i n i n b a ş k a bir d o ğ r u l a m a s ı bu. D i n s e l k ö k t e n c i n e o ­

i s t i s n a o l a c a ğ ı bir A v r u p a ? K ı s a c a s ı , y a e ğ e r b u " Y a h u d i s o r u n u n u n ç ö z ü m ü " y s e ? - yani

c o n ' l a r İsrail'i s a d e c e , o n l a r ı n K ı y a m e t v i z y o n l a r ı n a göre, s o n savaş, İsrail D e v l e t i ' n i n

h e p i m i z i n " Y a h u d i l e r e , " objet petir a'lara, i s t i s n a l a r a d ö n ü ş m e m i z ? Y a n i : " p o s t m o d e r n "

irkrar ortaya çıkmasından sonra gerçekleşeceği için desteklemiyor - sebepler daha

k ü r e s e l i m p a r a t o r l u k t a , d a h a t i n c e " Y a h u d i i s t i s n a " o l a n şeyin g i t g i d e a r t a n bir ş e k i l d e

derine iniyor." doğum

S i y o n i s t l e r e karşı ö n e s ü r m e m i z g e r e k e n şey,

gününde,

konuşmada,

küresel

ekonomiye

tam

olarak,

aynı

zamanda

k u r u c u k ü l t ü r e l m i t v e r i t u e l l e r a r a c ı l ı ğ ı y l a k a t ı l a n t i k e l b i r e t n i k grup? M i l n e r ortaya ç ı k a n küresel pastout i m p a r a t o r l u ğ u n asıl işleyişini y a k a l a y a m a d ı ğ ı ö l ç ü d e bu t e m e l

temel

yaptığı

bu:

getirmesiyle

yönelik

şubesinde

mi

a ç ı k ç a g ö r ü l e n o t a m a m ı y l a Y a h u d i k o z m o p o l i t ruhudur: " İ ç i m d e n e z a m a n ulusal

deneyimine

Viyana

değil

k i m l i ğ i n i M i l n e r ' ı n D ö r t k a t l ı ' s ı n ı n d ü z e y i n d e t u t a r a k , y a n i k u ş a k t a n kuşağa a k t a r ı l a n

patetik

Brith'in

standart kural olması

ulusal

özdeşleşmenin

Bnai

Freud'un yetmişinci

güvensizliğini

dile

Coşkuya y ö n e l i k b i r e ğ i l i m h i s s e t s e m , o n u zararlı v e yanlış o l d u ğ u i ç i n b a s t ı r m a y a a b a l a d ı m . . . . " V e , bir y a n l ı ş a n l a m a y ı ö n l e m e k i ç i n , o n u n b u g ü v e n s i z l i ğ i n i n Y a h u d i

n o k t a y ı g ö z d e n k a ç ı r ı r : o n d a , b ü t ü n t i k e l k i m l i k l e r b a s i t ç e " e r i t i l m e z , " sıvılaştırılmaz, ama

korunur - İmparatorluk,

Sermayenin

birleşmiş sahasının

yapısal

ters yüzünü

2-57

o l u ş t u r a n t i k e l ( e t n i k , d i n s e l , c i n s e l , y a ş a m tarzı . . . ) k i m l i k l e r i n ç o k l u ğ u n a d a y a n ı r .

o l d u ğ u n u , h e m d e M ü s l ü m a n l a r ı n k ü l t ü r e l - ı r k s a l Ö t e k i figürü o l a r a k işlev g ö r m e y i

B u , M i l n e r ' i n k a ç ı r d ı ğ ı e n d e r i n i r o n i d i r : m o d e r n e v r e n s e l l i ğ e d i r e n e n Y a h u d i istisnası

s ü r d ü r d ü k l e r i n i ö n e s ü r m e k olasıdır. B u k a r ş ı t l ı k t a , d o ğ r u l u k n e r e d e ? K e s i n l i k l e h e r ­

t e z i n i n radikal

h a n g i b i r o r t a n o k t a d a , iki aşırı u ç t a n k a ç ı n m a d a değil. B u n u n / e r i n e , iki aşırı u c u n d a

i k i r c i k l i l i ğ i n i fark e d e m e z .

M i l n e r Yahudileri,

modernliğin Hepsi-

d e ğ i l i n i n i ç i n d e k i b u g e l e n e k ç ö z ü l m e s i n e karşı a i l e g e l e n e ğ i n i n Q u a d r u p l e ' s i n d e ısrar

doğruluğunu

ediyor olarak koyutladığı zaman, b ö y l e c e Yahudilerin kendilerinin evrensel karışma,

Y a h u d i l e r i n b i r U l u s - D e v l e t b i ç i m l e n d i r m e s i fikri M u s e v i l i ğ i n s o n u n u i m a e t m i y o r m u

öne

sürmeli,

çokkültürciilük,

ırksal kargaşa, b ü t ü n k i m l i k l e r i n e r i t i l m e s i , g ö ç e b e , ç o ğ u l , k a y a n

- Nazilerin bu planı desteklemiş olmasına şaşmamak gerek! Yahudiler tam da kendi

ö z n e l l i k i ç i n m ü c a d e l e e d e n l e r i n ö n saflarında yer a l d ı ğ ı n ı , a m a b u n d a n k e n d i k i m l i k ­

k i m l i k l e r i n i b i r U l u s - D e v l e t o l m a d a n k o r u m a k üzere " D ö r t l e m e " y i s a v u n m u ş l a r ı ! ı .

l e r i n i i s t i s n a t u t t u ğ u n u s ö y l e y e n o a n t i - S e m i t klişeyi t e k r a r l a m ı ş olur. Y a h u d i e n t e l e k ­

T e k ( k u r a m s a l v e e t i k a ç ı d a n t e k ) t u t a r l ı k o n u m b u t ü r a l t e r n a t i f l e r i r e d d e t m e k , iki de tanımaktır:

her

birini

karşıtının

"Anti-Semitizm

yoksa

kavramalıyız.

tehlikeyi

istisna olacağı şeklindeki örtük anlayışa bağlıdır, sanki Yahudi kimliği, e t n i k kimlikleri

e l e ş t i r i s i m i ? E v e t , l ü t f e n ! " - b i r b i r i n i d ı ş l a y a n k a r ş ı t l a r o l m a k t a n uzak o l a r a k , ikisi gizli

ü z e r i n d e ısrar e d e n b a ş k a i n s a n l a r l a y a n y a n a yaşadığı z a m a n h a y a t t a k a l a m a z m ı ş gibi

bir bağlantıyla b i r b i r i n e

- s a n k i , b i r tür p a r a l a k s k a y m a y l a , k i m l i k l e r i n i n dış h a t l a r ı a n c a k ö t e k i l e r i n k i m l i ğ i

S e m i t i z m görülür, s ö z g e l i m i , İsrail D e v l e t i ' n i n işgal e d i l m i ş t o p r a k l a r d a y a p t ı k l a r ı n ı

b u l a n ı k l a ş t ı ğ ı z a m a n b e r r a k l a ş ı r m ı ş gibi. A B D ' y l e İsrail D e v l e t i a r a s ı n d a k i m ü t t e f i k l i k

N a z i H o l o k o s t u ' n a , ş ö y l e b i r u s a v u r m a y l a d o ğ r u d a n e ş i t l e m e l e r i n d e : " Y a h u d i l e r artık

Gerçekten,

mi,

olarak

tüellerin tutkulu bir şekilde evrenselci ideolojilere çağrı yapması Yahudi tikelciliğin

bağlıdır.

eleştirisi

semptomu

çağdaş S o l u n

Siyonist politikanın

büyük kısmında anti-

b u yüzden iki k a r ş ı t i l k e n i n t u h a f b i r b i r a r a d a y a ş a m a s ı d ı r : e ğ e r m ü k e m m e l b i r e t n i k

ö t e k i l e t e o n l a r a y a p ı l a n şeyleri yapıyorlar, b u yüzden H o l o k o s t ' t a n y a k ı n m a y a h i ç b i r

d e v l e t o l a r a k İsrail, Q u a d r u p l e d ( g e l e n e ğ e ) k a r ş ı l ı k geliyorsa, A B D - A v r u p a ' d a n ç o k

h a k l a n y o k ! " V e a s l ı n d a e v r e n s e l " k a z a n " vaaz e d e n Y a h u d i l e r i n d e k e n d i e t n i k k i m ­

d a h a fazla b i r ş e k i l d e - t o p l u m u n H e p s i - d e ğ i l i n e , b ü t ü n s a b i t g e l e n e k s e l b a ğ l a n t ı l a r ı n

l i k l e r i k o n u s u n d a ısrarcı o l m a l a r ı d a b i r p a r a d o k s t u r . A y r ı c a bazı S i y o n i s t l e r i n arasında

ç ö z ü l m e s i n e k a r ş ı l ı k g e l i r . İsrail D e v l e t i b u yüzden, a s l ı n d a , B D ' i n b ü y ü k A ' s ı n ı n k ü ç ü k

şoati\

a'sı,

d ö n ü ş t ü r m e y e y ö n e l i k talihsiz b i r e ğ i l i m d e v a r d ı r . B u r a d a ö r n e k b i r figür, H o l o k o s t ' u n

A B D ' n i n kaotik

Hepsi-değili

için

mitsel bir referans

noktası

hizmeti gören

görünse

de,

Milner'in

fikri

İsrail-Filistin

çatışmasıyla

ilgili

olarak

A v r u p a ' n ı n k a m u a l a n ı n d a g ö r ü l e n iki k l i ş e n i n b i r i n e kusursuzca uyar. B i r aşırı u ç t a , M ü s l ü m a n l a r A v r u p a ' n ı n k u r u c u Ö t e k i s i i ş l e v i n i g ö r m e y i sürdürür: g ü n ü m ü z ü n ideolojik-politik

mücadelesinin

temel

karşıtlığı

hoşgörülü

çokkültürlü

liberal

bir

Avrupa'yla k ö k t e n c i m i l i t a n bir İslam arasındaki karşıtlıktır. M ü s l ü m a n l a r ı n h e r h a n g i b i r p o l i t i k , h a t t a k ü l t ü r e l b i r ö r g ü t l e n m e s i , bizim s e k ü l e r d e ğ e r l e r i m i z e y ö n e l i k k ö k t e n ­ c i b i r t e h d i t sayılarak h e m e n göz ardı edilir. B u n u n iyi b i r ö r n e ğ i , A v r u p a ' n ı n zaten r u h s a l o l a r a k t e s l i m o l m u ş olduğu tezini ö n e süren O r i a n a F a l l a c c i ' d i r : A v r u p a z a t e n kendisini

İslam'ın bir eyaleti

gibi

Yahudi'nin

özel

konumunu

güvenceye

alan

kurban

sunusuna

dinsel ö n e m i n i S i n a dağındaki vahiye eş g ö r e n E l i e Wiesel'dir: H o l o k o s t ' u "kutsallık­

g e l e n e ğ i n d ı ş t a k i - i ç s e l ç e k i r d e ğ i o l a r a k işler. Radikal

holokosfa,

görmektedir,

kültürel

ve

politik

kimliğini

öne

tan çıkarmaya"

ya da

"gizemlilikten

çıkarmaya" yönelik

çabalar anti-Semitizmin

k u r n a z b i r b i ç i m i d i r . B u s ö y l e m t i p i n d e , H o l o k o s t s o n u ç t a Y a h u d i l e r i n benzersiz bir agalma'sı, saklı h a z i n e s i , objet petit a'sı h a l i n e g e l i r - H o l o k o s t d ı ş ı n d a h e r şeyden v a z g e ç m e y e h a z ı r d ı r l a r . . . . B i r k e r e s i n d e , Y a h u d i b i r L a c a n c ı t a r a f ı n d a n gizli b i r a n t i S e m i t o l m a k l a s u ç l a n ı n c a , o r t a k b i r d o s t u m u z a b u aşırı t e p k i n i n n e d e n i n i s o r m u ş t u m . B a n a ş ö y l e y a n ı t v e r m i ş t i : " A d a m ı a n l a m a n l a z ı m - Y a h u d i l e r i n H o l o k o s t ' t a n , hayat­ larının odak noktasından yoksun kalmasını istemiyor. . . . " J a c q u e s - A l a i n M i l l e r ' ı n b u r a d a M i l n e r ' l a o m u z o m u z a v e r m e s i n e ş a ş m a m a k gerek: b i r v a k i t , b i r l i k t e ikisi h a k i m d e ğ e r l e n d i r m e y o r d a m ı n a karşı ç ı k a n b i r k i t a p ç ı ğ a ortak

sürmekten korkmaktadır.12 Bu perspektiften, a n t i - S e m i t i z m l e anti-Siyonizm arasındaki

imza a t t ı l a r . B u k i t a p p a r l a m e n t e r l i b e r a l d e m o k r a s i u z a m ı n a o n l a r ı n yaptığı s o n t a m

a y r ı m s a h t e d i r : İsrail p o l i t i k a s ı n ı n h e r e l e ş t i r i s i a n t i - S e m i t i z m i n b i r m a s k e s i d i r ( v e d e

katılımı

y e n i b i r g ö r ü n ü m b i ç i m i ) . A v r u p a ' n ı n O r t a d o ğ u ' d a barışı s a v u n m a s ı v e F i l i s t i n l i l e r l e

t a r t ı ş m a l a r a , ö z e l l i k l e d e z i h i n s e l sağlık s ö z k o n u s u o l d u ğ u z a m a n k a r ı ş m a k g e r e k t i ğ i n i

d a y a n ı ş m a s ı eski a n t i - S e m i t i z m i b a ş k a y o l l a r d a n s ü r d ü r m e o l a r a k a l g ı l a n ı r . . . B i r diğer

yazdı: o n a g ö r e , p s i k a n a l i s t l e r diyalog i ç i n d e v e p o l i t i k a c ı v e y ö n e t i c i l e r i n aldığı a n a ­

işaret e d i y o r - M i l l e r b i r süre ö n c e p s i k a n a l i s t i n g ö r e v i n i n ş e h i r l e ilgili

ve

litik u y g u l a m a n ı n g e l e c e ğ i n i b e l i r l e y e c e k k a r a r l a r d a k o n u ş a n taraflar o l m a y a h e v e s

H o l o k o s t ' u n a n ı l m a s ı n ı d a b u s ö m ü r g e c i y a y ı l m a y ı y a s a l l a ş t ı r m a k üzere k a p s a m l ı b i r

d u y m a l ı . " D e ğ e r l e n d i r m e i ş l e m i i n s a n ı v a r l ı ğ ı n ı n o eşsiz ö t e k i l e r - a r a s ı n d a - b i r i o l m a

ş e k i l d e p o l i t i k a ç ı d a n a r a ç s a l l a ş t ı r ı l m ı ş s a y a n l a r y e r alır; a y n ı e t i k - p o l i t i k s t a n d a r t l a r ,

h a l i n d e n ç ı k m a y a y ö n e l t i r . . . k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a y ı k a b u l eder, k a r ş ı l a ş t ı r ı l a b i l i r olur, ista­

aşırı

uçta,

West

Bank

işgalini

basitçe

Avrupa

sömürgeciliğinin

son

örneği

İsraillilerin de içinde olduğu h e r k e s için geçerli olmalıdır. Bu bakış açısından, A r a p

tistiksel b i r h a l e erişir . . . a m a p s i k a n a l i z d e eşsize b a ğ l a n ı r ı z , k a r ş ı l a ş t ı r m a y ı z . . . h e r

M ü s l ü m a n l a r ı n ı n A v r u p a ' n ı n k u r u c u Ö t e k i s i i ş l e v i n i g ö r m e y i sürdürüyor o l m a s ı , t a m

özneyi s a n k i

da, İ s l a m c ı k ö k t e n c i t e h d i t i m g e s i n i " y a p ı s ö k m e s i " g e r e k e n e l e ş t i r e l b i r ç ö z ü m l e m e y e

ilgilenir v e h e r ö z n e eşsizdir: ö z n e o r t a k b i ı > t e ş h i s e , y a d a s e m p t o m y a d a s o r u n liste­

s o k m a m ı z g e r e k e n şeydir. . . .

s i n e i n d i r g e n e m e z . A m p i r i k b i r y a k l a ş ı m v e s o r u m l u l u k i h t i y a c ı e k t e r a p i l e r i y a d a hızlı

A s ı l b i l m e c e m s i ö z e l l i k b u t ü m ü y l e k a r ş ı t iki b a k ı ş a ç ı s ı n ı n ( y i n e , b i r tür p a r a l a k s yarık i ç i n d e ) bizim kamusal alanımızda bir arada var olabildiğidir: bir ve aynı anda, hem

anti-Semitizmin

hâlâ,

"postmodern"

versiyonunda

bile

her

şeye

yayılmış

ilk k e z m i ş gibi, k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a z o l a r a k k a r ş ı l a r ı z . " " P s i k a n a l i s t ö z n e y l e

pir i y i l e ş m e v a a t e d e n l e r i g ö z d e n d ü ş ü r m e y e y ö n e l i k t i r - a m a b u t a m d a s i g o r t a şirket­ l e r i n i n , sekiz s e a n s s o n r a s o n u ç l a r ı g ö r m e y i t a l e p e d e r e k

i s t e d i k l e r i şey değil m i ?

P s i k a n a l i s t l e r i n o r a d a o l m a s ı v e ç a ğ d a ş huzursuzluk v e s ı k ı n t ı l a r ı v e d e joussiatuc

y o l l a r ı n ı r a h a t l a t m a k i ç i n sorumlu o l m a s ı gerekiyor; hızlı v e e t k i n o l m a l a r ı , a m a ilkeleri­

l a z ı m ! " M i l l e r d a p s i k a n a l i s t l e r i ç i n b e n z e r b i r rol ö n e r m i y o r m u - h a s t a l a r ı n a c ı

ni bir yana b ı r a k m a m a l a r ı g e r e k i y o r - m a h r e m dilden, bir ofisin m a h r e m i y e t i ve m e s l e ­

ç e k m e s i n i ö n l e m e k i ç i n a l t l a r ı n a yumuşak y a s t ı k l a r y e r l e ş t i r m e y i ? E l b e t t e , a n o n i m say­

ki e m s a l l e r arasında s ö y l e n e n şeyden k a m u s a l dile ve kamusal t a r t ı ş m a l a r a g e ç m e k t i r . 1 4

damsız s i s t e m l e r i n t a r t ı ş ı l m a z idaresini değiştirmek i ç i n b i r şey y a p ı l a b i l i r m i diye sor­

" Ş e h r i n t a r t ı ş m a l a r ı n a k a t ı l ı m l a r ı n d a n " b i r i n d e , M i l l e r b u noktayı geliştirdi:

m a k , y a s a k l a n m a m ı ş olsa da, b a s i t ç e yok o l a n , " k o n u d ı ş ı n d a o l a n " b i r sorudur. . . . Miller'ın kendi

Kamuyu sorunlara karşı uyarmanın ölçüsünü bulmak, en önemlisi de paniğe yol a ç m a ­ m a k . . . bu ç o k zor. . . . Analistler, günümüzün psikanalistleri, U l u s a , o n u n temsilcile­ rine . . . sahip oldukları ve aslında, d ö n e m s e l olarak patlak veren bu panik dalgalarını durdurabilecek olan bilginin belli bir k ı s m ı n ı taşıyabilmeli. r >

betimlemesinde,

psikanalistler

bu

yüzden g ü n ü m ü z ü n "özdeşleşme­

l e r i n i n d a ğ ı l m a s ı n d a n " k â r e d e n k i m s e l e r o l a r a k g ö r ü l m e k t e d i t : b u kriz n e k a d a r ciddi olursa, o n l a r i ç i n o k a d a r iş o l u r ! H e r h a n g i b i r t o p l u m s a l - e l e ş t i r e l b o y u t değil, t a m da bu, F r a n s a ' d a k i p s i k a n a l i s t l e r i n k i t l e s e l p r o t e s t o l a r ı n ı n asıl içeriği değil mi - o n l a r ı n D e v l e t t e n t a l e p l e r i ş u değil m i : " N e d e n b u krizden k â r e t m e m i z e izin v e r m i y o r s u n u z ? "

Bu düşünce h a t t ı n ı n kuramsal arkaplanı Miller'ın Bernard A c c o y e r ' e , psikanalistlerin

Y a n i , L a c a n ' ı n ö z d e ş l e ş m e l e r i n yıkıcısı o l a r a k a n a l i z f i k r i n d e n yola ç ı k a r a k , b i r tür

k o n u m u n a ilişkin y e n i yasal d ü z e n l e m e d e n s o r u m l u o l a n Fransız v e k i l e yazdığı h a l k a

z i h i n s e l t a m i r h a n e işlevi g ö r e n , ersatz ö z d e ş l e ş m e l e r sağlayan a n a l i s t l e r e l d e ediyoruz . . . y a n i i n s a n ı n m ü c a d e l e e t t i ğ i d ü ş m a n a karşı i l e r l e m e m e s i n i n b i r m o d e l i , d a h a e n

a ç ı k mektupta belirgin bir hal almıştır: Psikologun kalmadığı

dinleme bir

uygulamalarına yönelik

gerçek;

çocuklara

yönelik

talebin son on konsültasyonlar

yılda a r t m a k t a n geri

artıyor;

insanlar

artık

b a ş t a n t o p r a k l a r ı n ı t e s l i m e t m e s i n i n ö r n e k b i r vakası. A n a l i s t l e r ş e h r i n t a r t ı ş m a l a r ı n a k a t ı l m a l ı d ı r - t a m o l a r a k , n e d e n ? " D i y a l o g i ç i n d e v e p o l i t i k a c ı v e y ö n e t i c i l e r i n aldığı

aktarımını

analitik uygulamanın geleceğini belirleyecek kararlarda konuşan taraflar" o l m a k için

sağlayan c e d l e r i n i n yerine g e ç m e s i n i bekliyor, Psikologun dinleyen kulağı, nitelikli

m i ? A n a l i s t l e r i n " ç a ğ d a ş huzursuzluk v e s ı k ı n t ı l a r ı v e d e joussiance y o l l a r ı n ı r a h a t l a t ­

psikologlarından,

kendilerini

kuşaklar

arasındaki

sürekliliği

ve

değer

olsun olmasın, "risk t o p l u m u " için gerekli o l a n şefkatli yastığı sağlıyor: soyul ve a n o n ­

mak için sorumluluk sahibi olması gerekiyor" - g e r ç e k t e n öyle mi? Ve insanın kendi

im sistemlere m e c b u r i olarak sağlanan güven diyalektik olarak kişiselleşmiş ilgi ihti­

konumunu

yacını artırıyor: " B e n i m kendi psikologum var," " B e n i m bir k a n e p e m var" . . . H e r şey

dönüştürülmemesi,

kötü

zihin

sağlığının

geleceğe

yönelik

politik

bir

umut

olduğunu

gösteriyor.

G e l e n e k s e l l e ş m e k t e n uzaklaşma, davranış kaybı, özdeşleşmelerin düzensizliği, arzunun i n s a n i l i k t e n çıkması, topluluk içinde şiddet, gençler arasında intihar, psikiyatrinin kat­

formüllendirdiği

kuramsal

koordinatlar?

ötekilerle-birlikte-dizideki-bire

biricikliğine yönelik

en

eski

hermönetik

ısrar.

İstatistik

indirgenmemesi

...

Eleştirel

bir

birime

gereken

bireyin

her entelektüel

için,

ö z n e n i n b u b i r i c i k l i ğ i ü z e r i n d e k i ısrarın s a d e c e " n i t e l e m e n i n " ters yüzü o l d u ğ u , i k i s i n i n

lanması g e r e k e n e k o n o m i k kısıntılar yüzünden y e t e r i n c e ğözlenememiş olan akıl has­

aynı

tasının passage a / a c t e ' l a r ı : Neuilly'deki " C a n l ı B o m b a , " N a n t e r t e ' d e k i öldürmeler,

İ n s a n ı n p o l i t i k a c ı v e y ö n e t i c i l e r l e ç a ğ d a ş huzursuzluk v e eziyetleri r a h a t l a t m a k i ç i n

( i d e o l o j i k ) p a r a n ı n iki yüzü o l d u ğ u n u n a p a ç ı k olduğu o g ü n l e r n e r e d e kaldı?

c u m h u r b a ş k a n ı n a ve Paris belediye b a ş k a n ı n a yönelik saldırılar. B ü t ü n bunlar ne yazık

işbirliğini b a s i t ç e k a b u l e t m e y i p , d a h a ç o k , b u öznel huzursuzlukların t a m d a pürüzsüz

ki sadece birer başlangıç (bunları A B D ' y l e kıyaslayın) . . . A m a aynı zamanda stratejik

işleyişini

bir düğüm. Psikanaliz h e r z a m a n k i n d e n daha ç o k psikanaliz: büyük olasılıkla Sanayi D e v r i m i ' n d e n bu yana kesilmeden devam eden bir yeniden y a p ı l a n m a d ö n e m i n d e n g e ç e n toplumsal bağın kurucusu, ya da yeniden kurucusu."'

bozdukları

o

toplumsal

düzen

tarafından

nasıl

yaratıldığını

sormanın

g e r e k t i ğ i n i bildiği o g ü n l e r n e r e d e k a l d ı : uygarlık i ç i n d e k i ö z n e l bir huzursuzluk nasıl uygarlığın k e n d i s i y l e tözdeş o l a n b i r huzursuzluk o l a b i l i r ? L a c a n e ı y ö n e l i m i n , t a m d a t e m s i l c i l e r i k a m u s a l p o l i t i k t a r t ı ş m a l a r a m ü d a h a l e e t m e y e karar verdiği a n d a sosyo-

B u d ü ş ü n c e l e r i n e n t e l e k t ü e l yoksulluğu bizi ister istemez ç a r p ı y o r : b i r i n c i s i g ü n ü m ü z ü n

politik eleştirel y ö n ü n ü k a y b e t m i ş o l m a s ı n d a acımasız bir ironi sözkonusu - L a c a n ' ı n

i n s a n i l i k t e n ç ı k m ı ş "risk t o p l u m u " h a k k ı n d a , bireyleri idare e d e n a n o n i m soyut v e say­

o eski kibirli " e l i t i z m i " b u n d a n ç o k d a h a y ı k ı c ı y d ı ! A n a l i s t l e r i n g ö r e v i n i n t a r t ı ş m a l a r a

dam

k a t ı l m a k o l m a d ı ğ ı , i n s a n ı n , b ö y l e bir k a t ı l ı m e l e ş t i r e l m i ş gibi yapsa b i l e , e ğ e r b ö y l e bir

olmayan

sistemlere

sahip

toplum

gibi

standart

pop-sosyolojik

yavanlıklar;

a r d ı n d a n p s i k i y a t r ı n "şefkatli y a s t ı k " s a ğ l a m a k , yani, t o p l u m s a l bağı ( y e n i d e n ) k u r m a k

katılım,

gibi s ö z d e - k i ş i s e l l e ş t i r i l m i ş rolü - ya da b i r b a k ı m a , bu tür b i r b a ğ a b e n z e t m e , ç ü n k ü

k a b u l e t m e s i n e yol a ç ı y o r s a b u t a r t ı ş m a l a r a k a t ı l m a m a s ı g e r e k t i ğ i d u r u m l a r vardır.

sorunu

formiilleştiren

yönetici

ideolojinin

tarzının

temel

koordinatlarını

M i l l e r ' ı n k e n d i b e t i m l e m e s i n d e n d e anlaşıldığı gibi, b i r e y l e r i n y a ş a m l a r ı a n o n i m say­

B u yüzden M i l n e r ' m başarısızlığı bizi, o n u n ç a l ı ş m a s ı n d a i h m a l e d i l m i ş o l a n tam

damsız s i s t e m l e r l e y ü r ü t ü l m e y e d e v a m ediyor; b u n u n l a ilgili h i ç b i r şey yapılamaz, b u

a n l a m ı y l a k a p i t a l i s t d i n a m i ğ e geri getiriyor. B u d i n a m i ğ i D e l e u z e c ü p o l i t i k a n ı n b a ş l ı c a

b i z i m g e ç d ö n e m m o d e r n l i ğ i m i z i n yazgısı ( t a n ı d ı k g e l i y o r m u ? ) .

alıştırmaları

B r e c h t ' i n Alman Önlem adlı a n l a m l ı o y u n u n d a , g e n ç h ü m a n i s t yoldaş kayıkları nehirden

yukarı

çekmek

için

tutulmuş,

çıplak

ayakları

keskin

taşların

üzerinde

olarak

adlandırılabilecek olan

M i c h a e l H a r d t v e A n t o n i o N eğri'n i n

İmparatorluk v e Çokluk'u ç e r ç e v e s i n d e e l e a l a l ı m . B u iki k i t a b ı b i r t ü r t a z e l e y i c i b i r o k u m a h a l i n e g e t i r e n şey, a n t i - k a p i t a l i s t d i r e n i ş i n g e r ç e k t e n k ü r e s e l b i r h a r e k e t i n i n

p a r ç a l a n a n işçileri g ö r ü n c e üzülür; bu yüzden düz taşlar t o p l a r , i ş ç i l e r i n yanı sıra k o ş a r

k u r a m s a l d ü ş ü n ü m ü n ü n m o m e n t i o l a r a k işfev g ö r ü y o r v e o n a g ö n d e r m e y a p ı y o r - b i r

v e o n l a r ı n a y a k l a r ı n ı n i n c i n m e s i n i ö n l e m e k i ç i n b u taşları o n l a r ı n y o l u n a dizer -

bakıma

i ş ç i l e r i ç a l ı ş t ı r a n z e n g i n t ü c c a r l a r d a b u n u gördükleri z a m a n t a k d i r l e karşılarlar: " İ y i !

S e a t t l e , C e n e v r e v e Z a p a t i s t a l a r ı n k o k u v e s e s l e r i n i duyabiliyoruz. B u yüzden sınırlılık­

G ö r ü y o r m u s u n , işte şefkat d e n e n şey b u ! A c ı ç e k e n işçilere işte b ö y l e y a r d ı m e t m e k

ları aynı z a m a n d a g e r ç e k h a r e k e t i n s ı n ı r l ı l ı ğ ı d ı r .

"ona

iliştiriliyor" d e m e k

istiyorum- olmalarıdır:

akan

satırların arkasında

H a r d t v e N e g r i ' n i n ( H N ' n i n ) t e m e l h a m l e s i , h i ç b i r ş e k i l d e i d e o l o j i k o l a r a k tarafsız

sunuyor, ç ü n k ü ü r e t i m i ç i n z o r u n l u işbirliği m e k a n i z m a l a r ı e m e ğ i n k e n d i s i n i n i ç i n d e

o l m a y a n ( v e b u n u n l a b i r l i k t e , felsefi p a r a d i g m a l a r ı , D e l e u z e ' e t ü m ü y l e y a b a n c ı o l a n ! )

s a k l ı d ı r " ( 3 3 6 ) . H a r d t v e N e g r i ' n i n savı b u d o ğ r u d a n t o p l u m s a l l a ş m ı ş , m a d d i o l m a y a n

bir eylem,

üretimin,

yani

"demokrasiyi"

günümüzün bütün

özgürlükçü

hareketlerinin

ortak

sadece sahipleri

ilerici

bir şekilde

gereksiz k ı l m a k l a k a l m a d ı ğ ı

(üretim,

b ö l e n i olarak t a n ı m l a m a k ( a d l a n d ı r m a k ) olmuştur: " G ü n ü m ü z d e dünyayı kat eden

b i ç i m s e l v e içeriği a ç ı s ı n d a n , d o ğ r u d a n t o p l u m s a l o l d u ğ u z a m a n s a h i p l e r e k i m i h t i y a ç

- y e r e l , b ö l g e s e l v e k ü r e s e l d ü z e y l e r d e k i - b i r ç o k kurtuluş m ü c a d e l e v e h a r e k e t i n i n

duyar?);

o r t a k parası d e m o k r a s i arzusudur."

17

Ü t o p y a c ı b i r düşe k a r ş ı l ı k g e l m e k t e n uzak o l a n

toplumsal

üreticiler ilişkiler

toplumsal

(politika)

günümüzde,

kapitalizmin

kalbinde

telos'u

olarak

çokluğun

kaydedilmekle

yükselişi

kalmıyor;

"demokrasiyi

ilk

dahası,

kez

olası

üretimi

olur.

olurlar,

ekonomik

Bu

yüzden

çünkü üretim

demokrasinin," demokratik temsilin dolambaçlı yoluna bile girmeden kendi toplumsal

bir

kendisinin

maddesidir:

savaş h a l i n d e n t e k ç ı k ı ş y o l u m u z d u r " ( x v i i i ) . D e m o k r a s i s a d e c e m e v c u t a n t a g o n i z içkin

toplumun

düzenlemesine hakim

çalışmasının

doğrudan

çözümlerinin

üretim,

uzamın

onların

d e m o k r a s i " g ü n ü m ü z ü n c a n s ı k ı c ı s o r u l a r ı n a v e r i l e n t e k y a n ı t t ı r . . . sürekli ç a t ı ş m a v e

malara

politik

ayrıca

"mutlak

i l i ş k i l e r i n i d o ğ r u d a n d ü z e n l e y e n ü r e t i c i l e r i n yolu a ç ı l ı r . B u vizyon b i r dizi s o m u t soruya yol a ç a r . 1 8 F a k a t d a h a d a uygun o l a n e l e ş t i r e l n o k t a ,

kılıyor" ( 3 4 0 ) . Bugüne dek, demokrasi Birin, egemen devlet İktidarının biçimiyle

H N ' n i n b i ç i m i t e r i m i n k a t ı d i y a l e k t i k a n l a m ı n d a gözardı e t m e s i y l e ilgilidir. H N sürek­

s ı n ı r l a n ı y o r d u ; " m u t l a k d e m o k r a s i " ( " h e r k e s i n h e r k e s t a r a f ı n d a n idaresi, n i t e l e y i c i s i

l i o l a r a k k ü r e s e l k a p i t a l i z m i n "yersizyurtsuzlaştıran" g ü c ü y l e ç o k l u ğ u n k a p i t a l i s t ikti­

o l m a y a n , eğer ya da amaları o l m a y a n bir d e m o k r a s i " [ 2 3 7 ] ) a n c a k " ç o k l u k s o n u n d a

darın

k e n d i n i idare e d e b i l i r s e " o l a s ı d ı r ( 3 4 0 ) .

gerçekliğinden

Birine

karşı

mücadelesinin

kopmuş

vahşi

retoriği

spekülasyonlanyla

arasında birlikte

salınır. finans

Maddi

kapital,

emeğin

geleneksel

M a r x ' a göre, ileri b i ç i m d e ö r g ü t l e n m i ş ş i r k e t k a p i t a l i z m i z a t e n " k a p i t a l i z m i n i ç i n ­

S o l u n b u s t a n d a r t bete noire'ı [kara k o y u n u ] , g e l e c e ğ i n t o h u m u o l a r a k , k a p i t a l i z m i n e n

d e k i s o s y a l i z m d i " ( b i r b a k ı m a , n a m e v c u t s a h i p l e r i n g i t g i d e d a h a gereksiz h a l e g e l m e ­

dinamik ve göçebe yönü olarak kutlanır. G ü n ü m ü z kapitalizminin örgütlenme biçim­

siyle b i r l i k t e k a p i t a l i z m i n t o p l u m s a l l a ş m a s ı y d ı ) , b ö y l e c e n o m i n a l kafayı k e s m e k y e t e r

leri - k a r a r v e r m e n i n m e r k e z i l i k t e n ç ı k a r ı l m a s ı , r a d i k a l m o b i l l i k v e e s n e k l i k , ç o k l u fail­

ve

sosyalizmi

elde

ederiz.

Fakat

HN'ye

göre,

Marx'in

sınırlılığı

tarihsel

olarak

l e r i n e t k i l e ş i m i - ç o k l u ğ u n g e l m e k t e o l a n h ü k ü m r a n l ı ğ ı n a doğru işaret e d e n şeyler

m e r k e z i l e ş t i r i l m i ş v e h i y e r a r ş i k o l a r a k ö r g ü t l e n m i ş m e k a n i k , o t o m a t i k l e ş t i r i l m i ş sanayi

o l a r a k a l g ı l a n ı r . S a n k i h e r şey z a t e n burada, " p o s t m o d e r n " k a p i t a l i z m d e gibidir - t e k

e m e ğ i y l e s ı n ı r l ı k a l m ı ş o l m a s ı y d ı ; b u yüzden o n u n " o a n k i k ü r e s e l " v i z y o n u m e r k e z i b i r

g e r e k e n saf b i ç i m s e l bir ihtida, ya da H e g e l c e söylersek, K e n d i n d e n K e n d i - İ ç i n e

planlama

geçiştir, tıpkı H e g e l tarafından A y d ı n l a n m a v e İ m a n arasındaki m ü c a d e l e için, " T i n i n

vekiliydi;

ama

bugün,

"maddi

olmayan

emeğin"

hegemonik

rol

elde

e t m e s i y l e b i r l i k t e , d e v r i m c i t e r s i n e d ö n m e " n e s n e l o l a r a k o l a s ı " h a l e gelir. B u maddi

sessiz, k e s i n t i s i z d o k u m a s ı n ı " b e t i m l e r k e n geliştirdiği g e ç i ş gibi.

metinlerin,

İ n s a n r u h u n u n y e n i b i l i ş s e l c i fikriyle m o d a b i r k o ş u t l u k b i l e b u r a d a m e v c u t : aynı

y a z ı l ı m l a r ı n , r a k a m l a r ı n ü r e t i m i : yazarlar, y a z ı l ı m c ı l a r . . . ) ile e t k i l e n i m s e l e m e ğ i n

ş e k i l d e , b e y i n b i l i m l e r i bize b e y i n d e m e r k e z i b i r B e n l i k o l m a d ı ğ ı n ı , k a r a r l a r ı m ı z ı n y e r e l

olmayan

emek

entelektüel

(simgesel)

emeğin

(fikirlerin,

kodların,

( b i z i m fiziksel e t k i l e n i m l e r i m i z l e i l g i l e n e n l e r : d o k t o r l a r d a n b e b e k b a k ı c ı s ı v e u ç u ş

faillere a i t b i r k a r g a ş a s ı n ı n e t k i l e ş i m i n d e n ç ı k t ı ğ ı n ı , ruhsal y a ş a m ı m ı z ı n d a y a t ı l m ı ş

g ö r e v l i l e r i n e d e k ) iki k u t b u a r a s ı n d a yayılır. G ü n ü m ü z d e , m a d d i o l m a y a n e m e k t a m d a

h e r h a n g i b i r m e r k e z i l e ş t i r i c i v e k i l i n d e n y o k s u n " o t o p o i e t i k " b i r s ü r e ç ( ş a n s eseri, a ç ı k

M a r x ' i n , o n d o k u z u n c u yüzyıl k a p i t a l i z m i n d e , b ü y ü k s a n a y i ü r e t i m i n i n b ü t ü n s e l l i ğ e

bir şekilde günümüzün " m e r k e z i l i k t e n ç ı k a r ı l m ı ş " kapitalizmiyle koşut bir zeminde yer

r e n k t o n u n u v e r e n özgül r e n k o l a r a k h e g e m o n i k o l m a s ı a n l a m ı n d a " h e g e m o n i k t i r " -

alan bir m o d e l ) olduğunu öğretir. Yani ç o k l u ğ u n kendisini y ö n e t e n yeni toplumu,

n i c e l i k s e l o l a r a k , değil, a m a t e m e l , a m b l e m a t i k yapısal r o l ü o y n a y a r a k : " Ç o k l u ğ u n

g ü n ü m ü z d e k i gösteriyi y ü r ü t e n h e r h a n g i b i r m e r k e z i k a r a r v e r e n B e n l i k t e n y o k s u n b i r

ü r e t t i ğ i şey s a d e c e m a l y a d a h i z m e t değildir; ç o k l u k a y r ı c a v e e n ö n e m l i s i işbirliği,

e t k i l e ş e n f a i l l e r kargaşası o l a r a k e g o ş e k l i n d e k i b i l i ş s e l c i fikir gibi o l a c a k t ı r . . . . F a k a t ,

i l e t i ş i m , y a ş a m b i ç i m l e r i v e t o p l u m s a l i l i ş k i l e r ü r e t i r " ( 3 3 9 ) . B ö y l e c e o r t a y a ç ı k a n şey

HN günümüz kapitalizmini ç o ğ a l a n çoklukların t e m e l alanı olarak görseler de, çokluğa

y e n i b i r e n g i n s a h a , " o r t a k " t ı r [ k o m ü n ] : p a y l a ş ı l a n bilgi, işbirliği v e i l e t i ş i m b i ç i m l e r i

karşı B i r i n , e g e m e n İ k t i d a r ı n r e t o r i ğ i n e y a s l a n m a y ı sürdürürler; b u iki y ö n ü b i r araya

v e b e n z e r i , a r t ı k özel m ü l k i y e t b i ç i m i n e k a p a t ı l a m a y a c a k o l a n şeyler. Ö y l e y s e b u ,

g e t i r m e tarzları a ç ı k t ı r : k a p i t a l i z m ç o k l u k l a r y a r a t ı r k e n , o n l a r ı k a p i t a l i s t b i ç i m i ç i n d e

( t u t u c u k ü l t ü r e l e l e ş t i r m e n l e r i n bizi i n a n d ı r m a y a ç a l ı ş t ı r d ı ğ ı g i b i ) d e m o k r a s i y e ö l ü m ­

içerir, b ö y l e c e d e n e t l e y e m e d i ğ i b i r d e m o n u s e r b e s t b ı r a k ı r . B u r a d a s o r u l m a s ı g e r e k e n

c ü l b i r t e h d i t o l u ş t u r m a k t a n ç o k , eşsiz b i r " m u t l a k d e m o k r a s i " şansı sağlıyor - n e d e n ?

soru, y i n e d e , H N ' n i n t a m d a M a r x ' i n k i n e b e n z e r b i r h a t a yapıp y a p m a d ı ğ ı d ı r : o n l a r ı n

M a d d i o l m a y a n ü r e t i m d e , ü r ü n l e r a r t ı k m a d d i n e s n e l e r değil, t o p l u m s a l ( k i ş i l e r

k e n d i s i n i y ö n e t e n s a f ç o k l u k fikri, k a p i t a l i z m e a i t o i ç k i n e n g e l i o r t a d a n kaldırıldığı

arası) ilişkilerin kendisidir - kısacası, maddi olmayan üretim doğrudan biyopolitiktir,

z a m a n ö z g ü r c e p a t l a y a n k e n d i n i d e v r i m c i l e ş t i r e n s ü r e k l i d e v i n i m fantazisi d e ğ i l m i d i r ?

t o p l u m s a l y a ş a m ı n ü r e t i m i d i r . M a d d i ü r e t i m i n h e p aynı

zamanda

i ç i n d e oluştuğu

B a ş k a deyişle, k a p i t a l i s t b i ç i m ( a r t ı - d e ğ e r i n s a h i p l e n m e b i ç i m i ) , k e n d i n i h a r e k e t e

fakat

geçiren üretici h a r e k e t i n zorunlu biçimi, b i ç i m s e l çerçeve/koşul değil midir? B u n a

ü r e t i m i n dolayımsız sonu­

bağlı o l a r a k , H N ısrarla " b u felsefi b i r k i t a p " d i y e v u r g u l a r v e okuru " k i t a b ı m ı z ı n N e

c u / h e d e f i : " B u tür y e n i e m e k b i ç i m l e r i . . . e k o n o m i k ö z - y ö n e t i m i ç i n y e n i o l a s ı l ı k l a r

yapmalı sorusuna yanıt vermesini ya da somut bir eylem programı ö n e r m e s i n i bekle-

toplumsal

ilişkilerin

(yeniden)üretimi

günümüzün kapitalizmiyle,

toplumsal

olduğunu

vurgulayan

ilişkilerin üretimi

Marx

olmuştu;

263

m e y i n " ( x v i ) d e r k e n , b u s ı n ı r l a m a g ö r ü n d ü ğ ü k a d a r tarafsız o l m a y a b i l i r : t e m e l bir k u r a m s a l kusuru b e l i r t i r , i m p a r a t o r l u ğ a karşı d i r e n i ş i n ç o k l u b i ç i m l e r i n i b e t i m l e d i k t e n sonra,

Çokluk

büyük

Kopuşu,

çoklukların

hareketinin

yeni

bir

dünyanın

ani

d o ğ u m u n d a töz d e ğ i ş t i r m i ş o l a c a ğ ı K a r a r m o m e n t i n i i m a e d e n M e s i h ç i b i r n o t l a s o n a

c e h e n n e m gibi üzücü bir yargı olamaz, sadece T a n n ' n ı n vizyonundan sürekli yoksun kalmayı i ç e r e n bir m a h r e m i y e t cezası olur. A r a f sakinleri, l a n e t l e n e n l e r i n tersine, bu yoksunluktan a c ı ç e k m e z l e r : . . . yüce iyilikten m a h r u m kaldıklarını bilmezler. . . . Kıı büyük

ceza

-Tann'nın

vizyonundan

yoksun

kalma-

bu

yüzden

doğal

bir

neşeye

e r e r : " B u uzun ş i d d e t v e ç e l i ş k i l e r m e v s i m i n i n , k ü r e s e l i ç savaşın, i m p a r a t o r l u k b i y o -

dönüşür: geri gelmez bir şekilde kaybolduklarından, tanrısal terk i ç i n d e acı çeknıeksizln

g ü c ü n ü n y o z l a ş m a s ı n ı n v e b i y o p o l i t i k ç o k l u k l a r ı n sonsuz ç a b a s ı n ı n a r d ı n d a n , sıra dışı

ısrar ederler. 2 0

y a k ı n m a v e r e f o r m ö n e r i l e r i belli b i r n o k t a d a g ü ç l ü bir olay, r a d i k a l , i s y a n c ı b i r t a l e p ­ l e d ö n ü ş m e l i d i r " ( 3 5 8 ) . F a k a t b u n o k t a d a , b u k o p u ş u n m i n i m u m bir k u r a m s a l belir­ l e m e s i n i u m d u ğ u m u z sırada,

e l i m i z e g e ç e n şey y i n e felsefeye ç e k i l m e k t i r :

"Fakat,

b u n u n gibi felsefi b i r k i t a p , d e v r i m c i p o l i t i k k a r a r ı n v a k t i n i n y a k ı n o l u p o l m a d ı ğ ı n ı d e ğ e r l e n d i r m e m i z i n yeri d e ğ i l d i r " ( 3 5 7 ) .

Burada

H N fazla a n i

bir s ı ç r a m a

yapar:

e l b e t t e onlardan Kararın, küreselleşmiş "mutlak demokrasiye," kendini y ö n e t e n çoklu­ ğa g e ç i ş i n a y r ı n t ı l ı a m p i r i k b i r b e t i m l e m e s i n i s u n m a l a r ı n ı isteyemeyiz; fakat, ya bu sözde s o m u t g e l e c e k ç i t a h m i n l e r e g i r m e y i h a k l ı bir ş e k i l d e r e d d e t m e i ç k i n bir fikirsel d ü ğ ü m ü / o l a n a k s ı z l ı ğ ı m a s k e l i y o r s a ? Y a n i : y a p m a m ı z v e b e k l e m e m i z g e r e k e n şey, b u niteliksel sıçramanın, e g e m e n iktidarın B i r i n e direnen çokluklardan doğruca kendi­ l e r i n i y ö n e t e n , ç o k l u k l a r a g e ç i ş i n fikirsel y a p ı s ı n ı n bir b e t i m l e m e s i d i r . B u a l ı n t ı n ı n fikirsel

yapısını

sadece

direniş

hareketlerinden

bulanık

analojiler

ve

örneklerle

a y d ı n l a n a n b i r k a r a n l ı ğ a b ı r a k m a k , h e r k e s i n h e r k e s ü z e r i n d e k i b u k e n d i k e n d i n e say­ d a m o l a n d o ğ r u d a n y ö n e t i m i n i n , b u tout courc d e m o k r a s i n i n k a r ş ı t ı y l a ö r t ü ş e c e ğ i gibi

o klasik S o l c u devrimci

"iktidarı a l m a k " fikrinin sorununu ö n e sürmekte

h a k l ı d ı r : b u tür b i r s t r a t e j i i k t i d a r y a p ı s ı n ı n b i ç i m s e l ç e r ç e v e s i n i k a b u l e d e r v e s a d e c e iktidarın

bir

taşıyıcısı

("onlar")

yerine

Lenin'in

Devlet ve Devrirriâe a ç ı k ç a

bir

başkasını

gösterdiği

gibi,

("biz")

geçirmeyi

asıl d e v r i m c i

hedefler.

h e d e f "iktidarı

a l m a k " değil, d e v l e t i k t i d a r ı n ı n a y g ı t l a r ı n ı ç ö k e r t m e k , ç ö z m e k t i r . B u d a " p o s t m o d e r n " S o l c u " i k t i d a r ı a l m a " p r o g r a m ı n ı t e r k e t m e ç a ğ r ı l a r ı n ı n i k i r c i k l i y a n ı d ı r : var o l a n ikti­ d a r yapısını göz ardı e t m e m i z i m i , y o k s a , o n a d e v l e t i k t i d a r ş e b e k e s i n i n dışında a l t e r ­ n a t i f uzamlar inşa ederek d i r e n m e k l e mi (Meksika'daki Zapatista stratejisi) smırlamalıyız;

yoksa

devlet

iktidarının

zeminini

dağıtıp,

altından

almamız

gerektiğini,

b ö y l e c e d e v l e t i k t i d a r ı n ı n b a s i t ç e ç ö k ü p , d e r l e n e c e ğ i n i m i i m a e d e r l e r ? İ k i n c i durum­

B u r a d a bir t e r i m i H N , diğer iki t e r i m i d e E r n e s t o L a c l a u v e G i o r g i o A g a m b e n o l a n b i r tür ü ç l e m e oluşur. L a c l a u v e A g a m b e n arasındaki

b a ş l ı c a fark i k t i d a r ı n yapısal

tutarsızlığını i ç e r i r : h e r ikisi d e b u tutarsızlık ü z e r i n d e dursa da, o n a y ö n e l i k k o n u m l a r ı karşıttır.

Agamben'in

yasal

iktidarla

(Yasanın

yönetimiyle)

arasındaki b a ğ l a n t ı n ı n kısır döngüsüne odaklanması, bu çevrimi

şiddet

radikal b i r ş e k i l d e

k ı r m a n ı n v e ( b i r B e n j a m i n c i " t a n r ı s a l ş i d d e t " e y l e m i y l e ) o n u n d ı ş ı n a ç ı k m a n ı n olası o l d u ğ u y o l u n d a k i Ü t o p y a c ı M e s i h ç i u m u t t a n d e s t e k alır. Corning Cotnmunity'de Aziz T h o m a s ' ı n zorlu t e o l o j i k soruya verdiği y a n ı t a d e ğ i n i r : h e m g ü n a h h e m d e T a n r ı ' y ı b i l m e d e n ö l e n vaftiz e d i l m e m i ş b e b e k l e r i n r u h l a r ı n a n e o l u r ? H i ç b i r g ü n a h i ş l e m e m i ş ­ lerdir, b u yüzden c e z a l a r ı ,

onların

kaderleri

kurtuluş

modelidir:

"suç

ve

adalet

dünyasını

g ü n ] izleyen o çaresiz t a n ışığıdır. A m a s o n g ü n ü n a r d ı n d a n d ü n y a d a b a ş l a y a n yaşam basitçe

insan yaşamıdır."2'

Tanrıların Alacakaranlığının s o n u n d a

(Burada Wagner'in

s a h n e d e k a l a n , sessizce t a n r ı l a r ı n k e n d i k e n d i l e r i n i y ı k m a s ı n a t a n ı k l ı k e d e n i n s a n k a labalığı g e l i y o r ister i s t e m e z a k l ı m a - ya m u t l u o l a n o n l a r s a ? ) V e , mutatis mutandil [belli d e ğ i ş i k l i k l e r l e ] , a y n ı şey i k t i d a r a d i r e n m e y i , i ç i n d e ç o k l u ğ u n d o ğ r u d a n k e n d i n i y ö n e t e c e ğ i " m u t l a k d e m o k r a s i y e " m u c i z e v i b i r S ı ç r a m a i ç i n z e m i n h a z ı r l a y a n bir şey o l a r a k g ö r e n H N i ç i n d e g e ç e r l i d i r - b u n o k t a d a , g e r i l i m l e r ç ö z ü l e c e k , özgürlük ebedi k e n d i k e n d i n i ç o ğ a l t m a h a l i n d e p a t l a y a c a k t ı r . A g a m b e n v e H N a r a s ı n d a k i fark e n iyi ş e k i l d e soyut ve k a r a r l ı o l u m s u z l a m a a r a s ı n d a k i o eski iyi H e g e l c i ayrım a r a c ı l ı ğ ı y l a d e ğ e r l e n d i r i l e b i l i r : H N A g a m b e n ' d e n ç o k d a h a H e g e l karşıtı olsa da, o n l a r ı n d e v r i m ­ c i S ı ç r a m a s ı bir " k a r a r l ı o l u m s u z l a m a " e y l e m i , b i ç i m s e l t e r s i n e ç e v i r m e j e s t i , b a s i t ç e ö z g ü r l e ş t i r m e o l a r a k kalır;

onların tersine,

Agamben -ve yine,

paradoksal olarak,

Adorno'ya düşmanlığına rağmen- Adorno, Horkheimer ve Marcuse'ün geç d ö n e n i ç a l ı ş m a s ı n d a yer a l a n gam Anc/ere'ye ( t ü m ü y l e Ö t e k i y e ) y ö n e l i k Ü t o p y a c ı ö z l e m e , a k t a r ı l m a m ı ş bir Ö t e k i l i ğ e , k u r t a r ı c ı bir s ı ç r a m a y a ç o k d a h a y a k ı n o l a n b i r ş e y i n a n a hatlarını çıkarır. Laclau ve Mouffe de, tersine, Edouard B e r n s t e i n ' ı n baş-revizyonist " h e d e f hiçtir, h a r e k e t h e r ş e y d i r " d ü s t u r u n u n y e n i bir v e r s i y o n u n u ö n e r i r l e r : g e r ç e k t e h l i k e , d i r e n i l e c e k olan baştan çıkarma, temel toplumsal antagonizmayı çözmeyi ve kendi k e n d i n e s a y d a m o l a n y a b a n c ı l a ş m a m ı ş bir t o p l u m u n y e n i b i r ç a ğ ı n ı n g e l m e s i n i s a ğ l a y a n radikal bir k e s i k fikridir. L a c l a u v e M o u f f e i ç i n , b u tür bir fikir s a d e c e t a m a n l a m ı y l a P o l i t i k olanı, antagonizma ve hegemonya mücadelesi

da, h e m e n k e n d i n i y ö n e t e n ç o k l u k l a ilgili şiirsel f o r m ü l l e r yetersiz kalır.

kesinlikle

göre,

a r k a l a r ı n d a b ı r a k m ı ş l a r d ı r : ü z e r l e r i n e d ö k ü l e n y a ğ m u r y a r g ı n ı n novissima c7/e.s'ini |s< m

küresel k a p i t a l i z m d e g e l i ş t i r i l m i ş , zaten bir tür " k e n d i n d e - K o m ü n i z m " o l a n gizilleri

kaygı v e r i c i b i r kuşku y a r a t ı y o r ister i s t e m e z . ' " HN

Agamben'e

u z a m ı n ı değil

tam anlamıyla

insan

k o ş u l u n u n t e m e l o n t o l o j i k s o n l u l u ğ u n u da r e d d e d e r - bu yüzden bu tür b i r s ı ç r a m a y ı e d i m s e l l e ş t i r m e y e y ö n e l i k h e r h a n g i b i r ç a b a t o t a l i t e r bir f e l a k e t l e s o n u ç l a n m a l ı d ı r . B u n a g ö r e , i ç i n d e y a ş a n a b i l e c e k t i k e l p o l i t i k ç ö z ü m l e r i g e l i ş t i r m e v e u y g u l a m a n ı n tek y o l u g l o b a l a prioriçıkmazı k a b u l e t m e k t i r : t i k e l sorunları s a d e c e i n d i r g e n e m e z global çıkmaz zemininde çözebiliriz. E l b e t t e , bu h i ç b i r şekilde politik faillerin kendilerini t i k e l s o r u n l a r ı ç ö z m e k l e , e v r e n s e l l i k b a ş l ı ğ ı n ı terk e t m e k l e s ı n ı r l a m a s ı n ı g e r e k t i r m e / Laclau

ve

Mouffe

için,

evrensellik

olanaksız

ve

aynı

zamanda

zorunludur,

yanı

d o ğ r u d a n " d o ğ r u " e v r e n s e l l i k yoktur, h e r e v r e n s e l l i k z a t e n - h e p h e g e m o n y a m ü c a d e l e ­ s i n e y a k a l a n m ı ş t ı r , b u verili b i r m o m e n t v e verili bir b i r l e ş m e d e , o n u n v e k i l i olara» işlev

gören

biçimdir.22

tikel

birtakım

içeriklerle

hegemonlaştırılmış

(doldurulmuş)

boş

bu

F a k a t b u iki y a k l a ş ı m , g e r ç e k t e n g ö r ü n d ü k l e r i k a d a r r a d i k a l b i r ş e k i l d e k a r ş ı t m ı ? Laclau ve Mouffe'nin binası aynı zamanda kendi Ü t o p y a c ı noktasını i m a etmiyor mu:

lanan t e m e l sitemdir.23 Elbette,

bütün

bunlar h i ç b i r şekilde

politik

"olay

sahaları"

arayışını,

küresel

politik savaşların "özselcilik" kalıntıları o l m a d a n verilmesi gereken, bütün tarafların

t o p l u m l a r ı m ı z ı n i ç i n d e d e v r i m c i b i r gizil b a r ı n d ı r a n yerler arayışını

çabalarının

antagonizmaların

g e r e k t i r m i y o r . B i r yüzyıl ö n c e , V i l f r e d o P a r e t o t o p l u m s a l ( v e d i ğ e r ) y a ş a m ı n 8 0 / 2 0

indirgenemez karakterini tam olarak kabul ettiği noktayı? Diğer yandan, A g a m b e n ' i n

kuralı d e n e n k u r a l ı n ı b e t i m l e y e n i l k kişi o l d u : t o p r a ğ ı n yüzde 8 0 ' i h a l k ı n yüzde 2 0 ' s i n e

k o n u m u d a gizli

politik

ait, k â r l a r ı n yüzde 8 0 ' i i ş ç i l e r i n yüzde 2 0 ' s i t a r a f ı n d a n ü r e t i l i y o r , k a r a r l a r ı n yüzde 8 0 ' i

m ü c a d e l e uzamı k a p a n d ı ğ ı v e h e r tür d e m o k r a t i k - ö z g ü r l ü k ç ü h a r e k e t a n l a m s ı z l a ş t ı ğ ı

t o p l a n t ı z a m a n ı n ı n yüzde 2 0 ' s i n d e v e r i l i y o r , i n t e r n e t ü z e r i n d e k i b a ğ l a n t ı l a r ı n yüzde

i ç i n , bizler " t a n r ı s a l ş i d d e t " i n m u c i z e v i p a t l a m a s ı n ı uysalca b e k l e m e k t e n b a ş k a b i r şey

8 0 ' i i n t e r n e t - s a y f a l a r ı n ı n yüzde 2 0 ' s i n d e n azını i ş a r e t e d i y o r , b e z e l y e t a n e l e r i n i n yüzde

yapamayız. H N ' y e g e l i n c e , o n l a r bizi " t a r i h b i z i m y a n ı m ı z d a d ı r , " t a r i h s e l g e l i ş m e z a t e n

8 0 ' i b e z e l y e k a b u k l a r ı n ı n yüzde 2 0 ' s i t a r a f ı n d a n ü r e t i l i y o r . . . . B a z ı t o p l u m s a l a n a l i s t -

K o m ü n i s t g e l e c e ğ i n b i ç i m i n i y a r a t ı y o r ş e k l i n d e k i M a r k s i s t g ü v e n e geri g ö t ü r ü r l e r .

l e r i n v e e k o n o m i s t l e r i n ö n e sürdüğü gibi, g ü n ü m ü z d e k i e k o n o m i k ü r e t k e n l i k p a t l a ­

radikal

biçimde

olumsal

karakterini

ve

toplumsal

üstünlüklere sahip: günümüzün biyo-politikasıyla birlikte,

H e r k o ş u l d a , H N ' n i n s o r u n u b u yüzden ç o k M a r k s i s t o l m a l a r ı , t a r i h s e l i l e r l e m e n i n

terk etmemizi

ması bizi b u k u r a l ı n b a ş l ı c a ö r n e ğ i y l e karşı karşıya g e t i r i y o r : o l u ş a n k ü r e s e l e k o n o m i

a l t t a y a t a n M a r k s i s t ş e m a s ı n ı ü s t l e n m e l e r i d i r : M a r x gibi o n l a r d a k a p i t a l i z m i n "yersiz-

i ç i n d e i ş g ü c ü n ü n yüzde 2 0 ' s i n i n b ü t ü n z o r u n l u işi y a p a b i l e c e ğ i , b u yüzden nüfusun

yurtsuzlaştırıcı" d e v r i m c i gizilini ö v e r l e r ; M a r x gibi o n l a r d a ç e l i ş k i y i k a p i t a l i z m i n

yüzde 8 0 ' i n i n t a m a n l a m ı y l a gereksiz v e yararsız, gizil o l a r a k işsiz o l a c a ğ ı b i r h a l e doğru

i ç i n d e s a p t a r l a r : s e r m a y e n i n , fazlalığın özel m ü l k i y e t s a h i p l e n m e s i n i n b u giziliyle b i ç i ­

gidiyor.

m i a r a s ı n d a k i y a r ı k t a . K ı s a c a s ı , ü r e t i c i g ü ç l e r l e ü r e t i m ilişkileri a r a s ı n d a k i g e r i l i m

B u 8 0 / 2 0 k u r a l ı , e n ç o k b a ğ l a n t ı y a s a h i p e n a z d ü ğ ü m ü n a r d ı n d a n d a h a d a a z sayıda

ş e k l i n d e k i e s k i M a r k s i s t fikri y e n i d e n c a n l a n d ı r ı r l a r : k a p i t a l i z m z a t e n " y a ş a m ı n g e l e ­

b a ğ l a n t ı s ı o l a n ç o k d a h a b ü y ü k sayıda d ü ğ ü m ü n geldiği " ö l ç e k t e n - b a ğ ı m s ı z ş e b e k e l e r "

c e k t e k i y e n i b i ç i m l e r i n i n t o h u m l a r ı n ı " yaratır, d u r m a k s ı z ı n y e n i " o r t a ğ ı [ k o m ü n ] "

d e n e n ş e y d e n gelir. Ö r n e ğ i n , h e r h a n g i b i r i n s a n g r u b u n d a , a z sayıda i n s a n ç o k sayıda

yaratır, b ö y l e c e d e v r i m c i b i r p a t l a m a d a , b u Y e n i eski t o p l u m s a l b i ç i m d e n k u r t a r ı l m ı ş

başka insanı tanır ( o n l a r l a bağlantısı vardır), b u n a karşın insanların ç o ğ u sadece az

o l a c a k t ı r . Fakat, t a m da Marksistler olarak, M a r x ' i n eserine bağlılığımızı korurken,

sayıda i n s a n t a n ı r - t o p l u m s a l ş e b e k e l e r k e n d i l i ğ i n d e n " d ü ğ ü m l e r , " b a ş k a i n s a n l a r a ç o k

M a r x ' i n h a t a s ı n ı d a b e l i r t m e l i y i z : k a p i t a l i z m i n k e n d i n i a r t ı r a n ü r e t k e n l i ğ i n nefes kesi­

sayıda b a ğ l a n t ı s ı o l a n i n s a n l a r oluşturur. B u t ü r d e n ö l ç e k t e n - b a ğ ı m s ı z b i r ş e b e k e d e ,

c i d i n a m i ğ i n i n a s ı l s e r b e s t b ı r a k t ı ğ ı n ı gördü - o n u n k a p i t a l i z m d e n a s ı l " k a t ı o l a n h e r

rekabet

şeyin

değişir, d a h a s o n r a d a n g e l e n d a h a ö n c e k i k a z a n a n l a r ı n y e r i n i alır. F a k a t , bazı ş e b e k e ­

havaya

karıştığına,"

kapitalizmin

nasıl

bütün

insanlık

tarihinin

en

büyük

sürer:

toplam dağılım aynı

k a l s a da,

tepedeki

düğümlerin kimliği

sürekli

açık bir

ler, r e k a b e t i n kırıldığı e ş i ğ i n ö t e s i n e g e ç e b i l i r v e k a z a n a n h e r şeyi alır: b i r d ü ğ ü m b ü t ü n

ş e k i l d e b u k a p i t a l i s t d i n a m i ğ i n k e n d i i ç e n g e l y a d a a n t a g o n i z m a s ı y l a ileri g i t t i ğ i n i d e

b a ğ l a n t ı l a r ı t u t a r , geri k a l a n l a r a b i r şey b ı r a k m a z - a y r ı c a l ı k l ı b i r d ü ğ ü m o l a r a k ö n e

gördü

d e v r i m c i s i o l d u ğ u n a i l i ş k i n h a y r a n b e t i m l e m e l e r i n e b a k ı n ; diğer y a n d a n ,

sınırı

ç ı k a n M i c r o s o f t k o n u s u n d a o l a n şey t e m e l d e b u y d u : b ü t ü n b a ğ l a n t ı l a r ı t u t t u , y a n i ,

S e r m a y e n i n k e n d i s i d i r , y a n i , k e n d i m a d d i k o ş u l l a r ı n ı kesintisiz k a p i t a l i s t g e l i ş t i r m e s i

diğer m e v c u d i y e t l e r l e i l e t i ş i m k u r m a k i ç i n o n u n l a ilişki k u r m a k zorundayız. E l b e t t e

v e d e v r i m c i l e ş t i r m e s i , o n u n koşulsuz ü r e t k e n l i k s a r m a l ı n ı n ç ı l g ı n d a n s ı e n i n d e s o n u n ­

b ü y ü k yapısal soru şu: eşiği n e t a n ı m l a r , h a n g i ş e b e k e l e r , üzerinde r e k a b e t i n b i t t i ğ i v e

d a k e n d i g ü ç s ü z l e ş t i r i c i i ç k i n ç e l i ş k i s i n d e n k u r t u l m a y a y ö n e l i k umutsuz b i r k a ç ı ş t a n

k a z a n a n ı n h e r şeyi aldığı eşiği g e ç m e y e e ğ i l i m l i d i r ? 2 4

-

kapitalizmin

(kapitalist

kendini

ilerleten

üretkenliğin)

başlıca

b a ş k a b i r şey değildir. . . . M a r x ' i n t e m e l h a t a s ı b u a n l a y ı ş l a r d a n , y e n i , d a h a y ü k s e k b i r

Ö y l e y s e , g ü n ü m ü z ü n " p o s t e n d ü s t r i y e l " t o p l u m u k e n d i n i y e n i d e n ü r e t m e k i ç i n git­

t o p l u m s a l d ü z e n i n ( K o m ü n i z m i n ) olası olduğu, k a p i t a l i z m i n i ç i n d e , k e n d i i ç k i n e n g e l i

gide d a h a az işçiye i h t i y a ç duyuyorsa (bazı d u r u m l a r d a , i ş g ü c ü n ü n yüzde 2 0 ' s i n e ) , o

( " ç e l i ş k i s i " ) t o p l u m s a l o l a r a k y ı k ı c ı e k o n o m i k krizlerle t e k r a r t e k r a r k ö s t e k l e n e n k e n ­

z a m a n fazlalık o l a n

d i n i a r t ı r a n ü r e t k e n l i k s a r m a l ı n ı n gizilini s ü r d ü r m e k l e k a l m a y ı p d a h a d a yüksek b i r

" e v r e n s e l birey"inin, kaderi günümüz dünyasının adaletsizliğine karşılık g e l e n belli bir

işçiler değil S e r m a y e n i n kendisidir.

F a k a t işsizler g ü n ü m ü z ü n

düzeye t a ş ı y a c a k v e e t k i n b i r ş e k i l d e t a m o l a r a k s e r b e s t b ı r a k a c a k b i r d ü z e n i n olası

g r u b u n ç o k sayıdaki adayı a r a s ı n d a n s a d e c e b i r t a n e s i d i r : F i l i s t i n l i l e r , G u a n t a n a m o

o l d u ğ u ç ı k a r ı m ı n ı y a p m a s ı d ı r . K ı s a c a s ı , M a r x ' i n g ö z d e n k a ç ı r d ı ğ ı şey - k l a s i k D e r r i d a c ı

mahkumları.

terimlerle söylersek-, üretici güçlerin tam yayılmasının "olanaksızlık koşulu" olan, bu

y ö n e l i k b ü t ü n s t a n d a r t " p r a g m a t i k " ç ö z ü m l e r ısrarla başarısız olur, b u yüzden y e n i b i r

. . . G ü n ü m ü z d e F i l i s t i n gizil o l a y s a h a s ı d ı r ç ü n k ü " O r t a d o ğ u k r i z i n e "

z a m a n d a o n u n " o l a s ı l ı k k o ş u l u " olduğudur: e ğ e r

uzamın Ü t o p y a c ı icadı tek " g e r ç e k ç i " s e ç e n e k t i r . D a h a s ı , Filistinliler de, başlıca

e n g e l i , k a p i t a l i z m i n i ç k i n ç e l i ş k i s i n i o r t a d a n kaldırırsak, s o n u n d a k u s u r u n d a n kurtul­

K u r b a n l a r ı n ( Y a h u d i l e r i n ) k u r b a n l a r ı o l m a k gibi p a r a d o k s a l b i r k o n u m n e d e n i y l e iyi

muş ü r e t k e n l i ğ e y ö n e l i k t a m o l a r a k s e r b e s t k a l m ı ş dürtüyü e l d e e t m e y i z , t a m d a kapi­

b i r aday o l d u l a r , b u da, e l b e t t e o n l a r ı aşırı zorlu b i r k o n u m a s o k u y o r : d i r e n d i k l e r i

içkin engel/antagonizmanın, aynı

talizm t a r a f ı n d a n y a r a t ı l m ı ş v e aynı z a m a n d a k ö s t e k l e n m i ş o l a n b u ü r e t k e n l i ğ i k a y b e ­

zaman,

deriz - e ğ e r e n g e l i k a l d ı r ı r s a k , b u e n g e l i n k ö s t e k l e d i ğ i gizilgüç dağılır. B u L a c a n ' ı n

çözüm"üyle

d i r e n i ş l e r i a n ı n d a a n t i - S e m i t i z m i n b i r sürdürülmesi o l a r a k , N a z i l e r i n " s o n

M a r x ' a y ö n e l t t i ğ i , a r t ı - d e ğ e r v e artı-haz a r a s ı n d a k i i k i r c i k l i üst ü s t e b i n m e y e o d a k ­

S i y o n i s t l e r i n iddia e t m e k t e n h o ş l a n d ı k l a r ı g i b i - Y a h u d i l e r u l u s l a r ı n a r a s ı n d a k i objet

gizli

bir

dayanışma

olarak/ i l a n

edilebilir.

Aslında,

eğer

-Lacancı

267

petit a,

B a t ı t a r i h i n i n s o r u n ç ı k a r a n fazlalığıysa, kişisel d o k u n u l m a z l ı ğ a s a h i p o l a n

onlara

nasıl

Objet petit

direnebiliriz?

a'nın

objet

petit

a'sı

olmak

olası

mı?

R e d d e t m e m i z gereken tam da bu etik şantajdır.

t a r z l a r ı n ı n , m i r a s a l ı n m ı ş d i n i y a d a e t n i k y a ş a m b i ç i m l e r i n i n h e r h a n g i b i r desteğinden y o k s u n k a l m ı ş büyük b i r k o l e k t i f t i r l e r . E l b e t t e , g e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı y l a k l a s i k M a r k s i s t işçi sınıfı a r a s ı n d a c a n alil I b u

F a k a t , bu dizide a y r ı c a l ı k l ı bir s a h a da v a r : ya e ğ e r o y e n i p r o l e t e r k o n u m u g ü n ü m ü z

kırılma

vardır:

sonuncusu

kesin

ekonomik

"sömürü"

terimleriyle

tanımlanırken

m e g a p o l l e r i n d e k i g e c e k o n d u s a k i n l e r i n i n k o n u m u y s a ? S o n o n yıllarda, ö z e l l i k l e d e

( i n s a n ı n k e n d i e m e k g ü c ü n ü piyasadaki b i r m a l o l a r a k s a t m a z o r u n d a k a l m a s ı durumu

Mexico

n u n yarattığı artı-değerin s a h i p l e n i l m e s i ) , g e c e k o n d u yaşayanlarının tanımlayıcı o i l

City

ve

diğer

Latin

Amerika

başkentlerinden

Afrika'ya

(Lagos,

Çad),

H i n d i s t a n , Ç i n , F i l i p i n l e r v e E n d o n e z y a ' y a u z a n a n şiddetli g e c e k o n d u b ü y ü m e s i , b e l k i

ligi s o s y o p o l i t i k t i r ; z o r u n l u h a k l a r ı y l a ( ç o ğ u y l a )

de bizim zamanımızın en ö n e m l i jeopolitik

b ü t ü n l e ş ( e m e ) m e l e r i n i i l g i l e n d i r i r - biraz d a h a b a s i t l e ş t i r i l m i ş t e r i m l e r l e söylersek

olayıdır." Lagos örneği,

Abidjan'dan

b i r l i k t e y u r t t a ş l ı ğ ı n yasal

ıızaınıyl.ı bil

İ b a d a n ' a u z a n a n 7 0 m i l y o n kişilik b a r a k a k e n t l e r k o r i d o r u n d a k i e n büyük düğüm bura­

g e c e k o n d u yaşayanı, b i r m ü l t e c i y e göre ç o k d a h a fazla bir b i ç i m d e , Homo sacer, k u ı e

da açıklayıcı bir ö r n e k : resmi kaynakların k e n d i l e r i n e göre, 3 . 5 7 7 k i l o m e t r e karelik

sel k a p i t a l i z m i n s i s t e m l i o l a r a k y a r a t ı l a n " y a ş a y a n ölü"südür. B i r tür m ü l t e c i n i n o l u m

L a g o s D e v l e t t o p r a k l a r ı n ı n ü ç t e ikisi b a r a k a y a d a g e c e k o n d u o l a r a k s ı n ı f l a n d ı r ı l a b i l i r ;

suzudur: k e n d i t o p l u l u ğ u n u n bir m ü l t e c i s i d i r , i k t i d a r ı n t o p l a m a a r a c ı l ı ğ ı y l a ,

nüfus b ü y ü k l ü ğ ü n ü k i m s e b i l m i y o r b i l e - resmi o l a r a k 6 m i l y o n , a m a b i r ç o k u z m a n 10

L u b i t s c h ' i n To Be or Not to B e ' s i n i n u n u t u l m a z söz o y u n u n u y i n e l e r s e k ) mülteı Ilı ı

(Emil

m i l y o n o l a r a k t a h m i n ediyor. Ç o k y a k ı n l a r d a (ya da, b e l k i d e , Ü ç ü n c ü D ü n y a nüfus

k a m p k u r m a işini y a p a r k e n i k t i d a r d a k i l e r i n t o p l a m a işini yaptığı o t o p l a m a k a m p ı

s a y ı m l a r ı n ı n k e s i n o l m a d ı ğ ı düşünülürse, ç o k t a n o l m u ş o l a b i l i r ) , d ü n y a n ı n k e n t nüfusu

a r a c ı l ı ğ ı y l a d e n e t l e m e y e ç a l ı ş m a d ı ğ ı , d e n e t i m - d ı ş m d a k a l a n u z a m a i t i l e n bir insandın

kır

Foucaultcu

nüfusunu

aşacağı

ve

gecekonduda

yaşayanlar

kent

nüfusunun

çoğunluğunu

disiplin

mikro-pratiklerinin

tersine,

gecekondu

yaşayanı

o l u ş t u r a c a ğ ı i ç i n , h i ç d e m a r j i n a l b i r f e n o m e n l e uğraşıyor değiliz. B u yüzden d e v l e t

denetim

d e n e t i m i d ı ş ı n d a , yarı yarıya y a s a n ı n d ı ş ı n d a koşullarda, m i n i m a l ö z ö r g ü t l e n m e b i ç i m ­

k u ş a ğ ı n d a y a ş a m a y a b ı r a k m a y ı d a h a uygun bulduğu b i r i n s a n d ı r . 2 7

ve

disiplin

dayatma

hakkından

vazgeçtiği,

gecekonduların

İktidarın

tim

alacakaranlll

leri i h t i y a c ı i ç i n d e yaşayan bir nüfusun hızlı b ü y ü m e s i n e t a n ı k oluyoruz. B u nüfus m a r -

" G e r ç e k t e n var o l a n g e c e k o n d u l a r d a " b u l d u ğ u m u z şey, e l b e t t e , t o p l u m s a l y a ş a m ı n

j i n a l l e ş m i ş e m e k ç i l e r d e n , gereksiz d e v l e t m e m u t l a r ı n d a n v e eski k ö y l ü l e r d e n oluştuğu

d o ğ a ç l a m a k i p l e r i n i n b i r k a r ı ş ı m ı , k a r i z m a t i k b i r lider v e suç ç e t e l e r i t a r a f ı n d a n b u

h a l d e , b a s i t ç e gereksiz b i r fazla değiller: küresel e k o n o m i y l e b i r ç o k y o l d a n b ü t ü n l e ş m i ş

arada t u t u l a n d i n s e l " k ö k t e n c i " g r u p l a r d a n y e n i "sosyalist" d a y a n ı ş m a n ı n tohumla! İ M

d u r u m d a l a r , b i r ç o ğ u , g e r e k l i sağlık y a d a sosyal g ü v e n l i k k o r u m a s ı n a s a h i p o l m a k s ı z ı n ,

d e k u z a n a n bir k a r ı ş ı m d ı r . G e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı ö t e k i y e n i o r t a y a ç ı k a n s ı n ı l ı n ,

g a y r ı r e s m i ü c r e t l i - i ş ç i y a d a serbest g i r i ş i m c i o l a r a k b ü t ü n l e ş m i ş d u r u m d a . ( O n l a r ı n

"simgesel

a r t m a s ı n ı n t e m e l n e d e n i Ü ç ü n c ü D ü n y a ü l k e l e r i n i n , yerel t a r ı m ı m a h v e d e n ucuz yiye­

akademisyenler,

ceklerin

doğrudan

Birinci

Dünya

ülkelerinden

ithal edilmesiyle birlikte küresel e k o n o m i y e

sınıf

denen

(yöneticiler,

sanatçılar

evrensel

olarak

ve

gazeteciler

benzeri),

gören

(New

yine

ve

PR,

yerinden

Yorklu

bir

halkla edilmiş

ilişkiler olan

akademisyenin

ve

çalışanları, kendisini

Slovenyall

bil

k a t ı l m ı ş o l m a s ı d ı r . ) " G e l i ş m e , " " M o d e r n l e ş m e " v e " D ü n y a P i y a s a s ı " gibi s l o g a n l a r ı n

a k a d e m i s y e n l e paylaştığı şeyler, k a m p ü s ü n d e n beş yüz m e t r e ö t e d e k i H a r l e m ıenı I

asıl " s e m p t o m l a r ı " o n l a r : talihsiz b i r kaza değil, küresel k a p i t a l i z m i n m a n t ı ğ ı n ı n e n

leriyle paylaştığı ş e y l e r d e n ç o k d a h a fazladır) sınıfın karşı-sınıfıdır. S ı n ı f mücadelesinin

2

d e r i n zorunlu ürünü o l a r a k . " Gecekondulardaki

hegemonik

y e n i e k s e n i b u m u d u r , yoksa " s i m g e s e l s ı n ı f i ç k i n o l a r a k a y r ı l m ı ş d u r u m d a olduğu İçin ideolojik

biçiminin

Pentekost

Hıristiyanlık

g e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı y l a s i m g e s e l s ı n ı f ı n " i l e r i c i " k ı s m ı a r a s ı n d a b i r k o a l i s y o n oku | ğ |

o l m a s ı n a , karizmatik mucize-ve-gösterilere-yönelmiş k ö k t e n c i l i k ve toplu mutfaklar ve

k o n u s u n d a özgürlükçü

ç o c u k l a r l a y a ş l ı l a r ı n b a k ı l m a s ı gibi t o p l u m s a l p r o g r a m l a r a s a h i p H ı r i s t i y a n l ı k o l m a s ı n a

kolektiflerinden ortaya çıkacak olan yeni

şaşmamak gerek. E l b e t t e g e c e k o n d u d a yaşayanların yeni bir devrimci sınıf olarak ö n e

geleceğin tohumları olacak.

ç ı k a r ı l ı p i d e a l l e ş t i r i l m e s i gibi k o l a y b i r h e v e s e karşı ç ı k m a m ı z gerekir, a m a y i n e de, B a d i o u ' n u n t e r i m l e r i y l e , g e c e k o n d u l a r ı g ü n ü m ü z t o p l u m u n u n a z sayıdaki o t a n t i k " o l a y s a h a l a r ı n d a n " biri o l a r a k g ö r m e m i z g e r e k i r - g e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı

tam anlamıyla

"paysız pay," y u r t t a ş l ı ğ ı n y a r a r l a r ı n d a n d ı ş l a n m ı ş o l a n , t o p l u m u n "fazlalık" öğesi o l a n ­ ların bir toplamıdır; yerinden edilmiş ve mülksüzleştirilmiş olanlar, s o n u ç t a "zincir­ lerinden

başka

k a y b e d e c e k şeyleri o l m a y a n l a r . " A s l ı n d a g e c e k o n d u

b i r ç o k ö z e l l i ğ i n i n p r o l e t e r d e v r i m c i ö z n e n i n o eski görmek

yaşayanlarının

hoş betimlemesine

ş a ş ı r t ı c ı d ı r : k l a s i k p r o l e t a r y a y a g ö r e sözcüğün

ikili

anlamıyla

uyduğunu

"özgürdürler"

( b ü t ü n tözsel b a ğ l a r d a n " ö z g ü r l e ş m i ş l e r d i r " ; d e v l e t polis d ü z e n l e m e s i n i n d ı ş ı n d a , özgür bir uzamda yaşarlar);

zorla b i r araya s o k u l m u ş , bir a r a d a - o l m a n ı n b i r k i p i n i

e t m e l e r i gereken bir duruma "sokulmuş" o l a n ve aynı

icat

zamanda geleneksel yaşam

bir

b a h s e g i r e b i l i r miyiz? A r a m a m ı z g e r e k e n toplumsal farkındalık

şey gecekondu

işaretleridir: o n l a ı

III.

A Y

B İ R

E K S İ L T M E

K I S I M

P A R A L A K S 1 :

P O L İ T İ K A S I N A

D O Ğ R U

ONTİK

ERRANCE,

ONTOLOJİK DOĞRULUK

Heidegger'in yerel k ö k l e r i n e gülünç bağlılığını, o n u n " N e d e n taşrada k a l m a m gereki-' y o r ? " t e m a s ı n d a n s i n s i c e zevk a l m a k fazlasıyla k o l a y d ı r - y a e ğ e r b u n u o n u n , k e n d i d ü ş ü n c e s i n i n t r a v m a t i k r a d i k a l l i ğ i y l e b a ş e t m e s i n i s a ğ l a y a n bir tür s a v u n m a c ı s t r a t e j i olarak kavrarsak? Y a n i : ya eğer onda, h e r akşam tiyatroya giden K i e r k e g a a r d ' i n k i n e b e n z e r b i r s t r a t e j i g ö r ü r s e k ? S ü r e k l i aşırı b i r d ü ş ü n c e ç a b a s ı n a k a t l a n m a k o l a n a k s ı z d ı r - k a ç a c a k ferah bir yerimizin olması gerekir.' H e i d e g g e r h e r h a l d e y i r m i n c i yüzyılın filozofu oldu ( t ı p k ı H e g e l ' i n o n d o k u z u n c u yüzyılın filozofu o l m a s ı g i b i ) ; o n d a n s o n r a g e l e n b ü t ü n filozoflar ( R u d o l f C a r n a p ' t a n b a ş l a y a r a k ) k e n d i l e r i n i b i r s ı n ı r çizgisi ç i z e r e k , o n a karşı e l e ş t i r e l b i r m e s a f e a l a r a k t a n ı m l a m a k zorunda kaldılar. Ç o ğ u n l u k b a s i t ç e o n u reddetmiyor; b u n u n yerine, o n u n ­ l a a m b i v a l e n t b i r ilişki sürdürüyorlar, o n u n ç ı k ı ş n o k t a s ı n ı k a b u l e d i y o r a m a o n u n bunu

sonuna

dek

izleyemediğini,

çünkü

birtakım

metafizik

BEŞİNCİ

BÖLÜM

önvarsayımlara

Varlık ve Z a m a n ' d a ,

s a p l a n d ı ğ ı n ı söylüyorlar. Ö r n e ğ i n , M a r k s i s t l e r e g ö r e , H e i d e g g e r

dünyayı gözleyen m u a f bırakılmış özneden h e p zaten dünyaya atılmış, o n a katılmış o l a n bir varlık olarak insana d ö n m e k t e haklıydı; fakat, insani varlıkları

toplumsal

p r a t i k l e r i n i n t a r i h s e l b ü t ü n s e l l i ğ i i ç i n d e s a p t a m a y ı b a ş a r a m a m ı ş t ı ; mutatis mııtandis, ARTI -DEĞERDEN

ARTI-İKTİDARA

aynı şey L e v i n a s , D e r r i d a , R o r t y , bazı W i t t g e n s t e i n c ı l a r ( D r e y f u s ) , h a t t a B a d i o u i ç i n de geçerlidir'. H e i d e g g e r ' i n t e k e n b ü y ü k başarısı s o n tuluğu i n s a n - o l m a n ı n o l u m l u b i r b i l e ş e n i o l a r a k e l e a l m a s ı d ı r - b u ş e k i l d e , K a n t ç ı felsefi d e v r i m i t a m a m l a d ı , s o n l u l u ğ u n a ş k ı n s a l b o y u t u n a n a h t a r ı o l d u ğ u n u a ç ı k kıldı. B i r i n s a n i v a r l ı k h e p k e n d i s i n e g i d e n yoldadır, oluştadır,

kösteklenmiştir,

bir durumun

içine-atılmıştır,

ilksel

olarak

"edilgendir,"

b a s k ı n b i r Ş e y e uyum s a ğ l a m ı ş , t e ş h i r e d i l m i ş t i r ; o n u s ı n ı r l a m a k t a n uzak o l a n b u teşhir, t a m da a n l a m e v r e n i n i n , insanın "dünyeviliğinin" orraya çıktığı zemindir. S a d e c e bu s o n l u l u ğ u n i ç i n d e k i m e v c u d i y e t l e r bize " a n l a ş ı l ı r , " b i r d ü n y a n ı n o l u ş t u r u c u parçası o l a r a k , b i r a n l a m ufkuna k a t ı l m ı ş o l a r a k g ö r ü n ü r

k ı s a c a s ı , b u a n l a m ufkunda o n l a r ı

b i r şey " o l a r a k " k a b u l ederiz, b i r şey o l a r a k g ö r ü n ü r l e r (tout court g ö r ü n ü r l e r ) . B u n u K a n t ç ı t e r i m l e r l e s ö y l e r s e k : " e n t e l e k t ü e l sezgi" b u s o n l u l u k y ü z ü n d e n o l a n a k s ı z d ı r , o n u n y ü z ü n d e n bir i n s a n i

v a r l ı k şeyleri s a d e c e b a s i t o t a d a - o l m a y l a g ö r ü n ü m l e r i n i n

k i p i , " b u h a l i " a r a s ı n d a k i b i r yarık i ç i n d e y a k a l a y a b i l i r ; k ı s a c a s ı , h e r a n l a y ı ş b i r yarığın ü z e r i n d e k i b i r b a ğ l a n t ı n ı n o l u m s a l " p r o j e k s i y o n u " d u r , d o ğ r u d a n b i r k a v r a y ı ş değildir. A ş k ı n s a l " o l a s ı l ı k k o ş u l u " b u yüzden o l a n a k s ı z l ı k k o ş u l u n u n ters yüzüdür: b i r i n s a n i v a r l ı ğ ı n g e r ç e k l i ğ i d o ğ r u d a n s e z g i l e m e s i n i n o l a n a k s ı z l ı ğ ı , h e d e f e u l a ş a m a m a , v e başarı­ sızlığın k e n d i s i d ü n y a n ı n açıklığını, o n u n ufkunu o l u ş t u r a n şeydir. T a n r ı - ö l m a k b a s i t ç e h e r şeye-kadirlik değil, a y n ı z a m a n d a , k l o s t r o f o b i k b i r k a p a n ­ m a d ı r . V e o k a d a r d a değil: T a n r ı fikri b i l e b i r tür p e r s p e k t i f - y a n ı l s a m a s ı d ı r , s a d e c e b i z i m s o n l u l u k ufkumuzda o r t a y a ç ı k a h f f e c e k b i r o l a n a k s ı z k a p a n m a n o k t a s ı n ı n " p r o ­ j e k s i y o n u d u r , " T a n r ı n ı n " k e n d i n d e " varlığı y o k t u r , a n l a m ı n i n s a n e v r e n i n d e yeri o l a n bir görünümdür. B a ş k a deyişle, Descartes'ı ( v e T a n r ı ' n ı n varlığının o n t o l o j i k k a n ı t ı n ı n

¿73

mantığını) t e r s i n e ç e v i r m e l i y i z : s o n s u z l u k s a d e c e s o n l u l u k u f k u n d a o r t a y a ç ı k a b i l i r ; o

Heidegger

daha

sonraki

yapıtında

ısrarla,

ontolojik

doğrulukta

barınanların

bir s o n l u l u k k a t e g o r i s i d i r . V e , s o n u ç t a , H e i d e g g e r ' i n b i z i m v a r l ı ğ ı m ı z ı n aşılmaz ufku

k a ç ı n ı l m a z o l a r a k o n t i k düzeyde h a t a y a p t ı k l a r ı n ı s ö y l e r k e n , b ö y l e c e o n t o l o j i k l e o n t i k

o l a r a k s o n l u l u k savıyla h e d e f l e d i ğ i şey e n iyi ş e k i l d e D e s c a r t e s ' a k a r ş ı t l ı k o l u ş t u r u l a r a k

a r a s ı n d a k i i n d i r g e n e m e z p a r a l a k s yarığı k a b u l e t m i ş o l m u y o r m u y d u ? B u n a g ö r e , b ü y ü k

Bergilenebilir -

işte

Descartes'ın

Yöntem

Üzerine

Söylevinin Ü ç ü n c ü

Bölüm'ünün

H e i d e g g e r c i p o l i t i k h e v e s b u yarığı u n u t m a k v e o n t o l o j i k d o ğ r u l u k i ç i n y e t e r l i o l a b i l e ­

ünlü b a ş l a n g ı c ı ; b u r a d a y e n i b i r koşulsuz t e m e l a r a y ı ş ı n a girdiği sırada uyarladığı " g e ç i ­

c e k bir o n t i k düzen d a y a t m a y a k a l k ı ş m a k değil mi? 1 9 3 6 yılındaki S c h e l l i n g dersinde,

ci bir ahlak k a n u n n a m e s i n i n " zorunluluğu ve i ç e r i ğ i n i n a n a h a t l a r ı n ı çıkarıyor:

H e i d e g g e r ş ö y l e yazıyordu:

nasıl oturduğumuz evi y e n i d e n yapmaya başlamazdan ö n c e , o n u yıkmak, malzeme birik­

Aslında hem

tirmek ve m i m a r b u l m a k . . . yetmez de, aynı zamanda bu işle uğraşırken r a h a t ç a otura­

[nihilizme] karşı h a r e k e t l e r başlatmış o l a n iki a d a m ı n , h e m Mussolini h e m de H i t l e r ' i n ,

uluslarının h e m d e h a l k l a r ı n ı n politik

biçimlenmesi

için

Avrupa'da

b i l e c e k bir ev de b u l m a k gerekirse; tıpkı b u n u n gibi, a k l ı m b e n i m yargımı askıya almaya

özünde, yine farklı şekillerde N i e t z s c h e ' y l e b e l i r l e n m i ş olduğu ve b u n u n N i e t z s c h e c i

zorlarken, e y l e m l e r i m d e kararsız k a l m a m a k ve b ö y l e c e e l i m d e n geldiği kadar mutlu

düşüncenin

yaşayabilmek

gerçekleşmiş olduğu apaçık. 1

için,

kendime

üç ya da

dört

düsturdan oluşmuş,

size de

bildirmek

otantik

metafizik

alanının

süreç

içinde

yakın

bir

etkisi

olmadan

istediğim geçici bir a h l a k k a n u n n a m e s i oluşturdum. B i r i n c i s i , T a n r ı ' n ı n ç o c u k l u ğ u m d a n beri i ç i n d e y e t i ş m e m e lütuf ve inayet buyurduğu d i n e sağlamca bağlı kalarak, ü l k e m i n yasa ve a d e t l e r i n e boyun e ğ m e k ve başka h e r k o n u d a davranışlarımı e n ılımlı görüşlere göre d ü z e n l e m e k t i . . . . İ k i n c i düstur, e y l e m l e r i m d e e l i m d e n geldiği kadar sağlam ve kararlı o l m a k ve en şüpheli görüşleri bile, bir defa b e n i m s e m e y e karar v e r d i k t e n sonra, pek güvenilir ve şaşmak görüşlermiş gibi, d a i m e değişmezcesine takip e t m e k t i ; b u n u n l a yolunu şaşırıp bir o r m a n d a k a y b o l a n yolcuların yaptığını yapıyordum: bu yolcular bir o yana bir bu y a n a dolaşıp durmamak, h e l e bir yerde m ı h l a n ı p k a l m a m a k , fakat daima aynı bir y ö n e doğru, b a t t a b a ş l a n g ı ç t a o yönü rastlantıyla s e ç m i ş olsalar bile, dosdoğru yürümek ve zayıf sebeplerle yollarını d e ğ i ş t i r m e m e k zorundadırlar.

B u a l ı n t ı n ı n asıl s o r u n u g ö r ü n d ü ğ ü y e r d e ( H e i d e g g e r ' i n aşırı y u m u ş a k başlı, o n l a r a karşı t e m e l d e o l u m l u b i r y a k l a ş ı m a s a h i p o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü r e n H i t l e r v e M u s s o l i n i eleştirisinde)

daha

çok

şu

sorudadır:

"Nietzscheci

düşüncenin

otantik

m i ? B e n z e r b i r ş e k i l d e , H e i d e g g e r ' i n e r k e n d ö n e m ç a l ı ş m a s ı n ı n h a t a s ı ( 1 9 3 4 ' e dek, e n doğrudan bir şekilde o n u n rektörlük konuşmasında görünen h a t a s ı ) o n t o l o j i k temel­ lerinin farkında o l a n ve bu t e m e l düzeyinde davranan bilimlerin ( a k a d e m i k mekaniz­ manın) doğrudan

2

değildir,

m e t a f i z i k a l a n ı n a " maruz k a l m ı ş b i r p o l i t i k a n a s ı l o l u r d u ? B ö y l e b i r p o l i t i k a y a p ı l a b i l i r

olası belli

olduğuna bilimlerin

inanmasıydı rehberliğine

-

bu

Heidegger'in

geçmesini

üniversiteyi,

sağlayacak

bir

şekilde

felsefenin yenileme

tasarısının hedefiydi. 1 9 3 4 ' t e n sonra, Heidegger yarığın indirgenemez olduğunu kabul H u ilk iki d ü s t u r H e i d e g g e r ' i n s o n l u l u k o n t o l o j i s i n i n iki t e m e l ö n c ü l ü n d e y a n k ı b u l ­ m u y o r m u : bizim o l u m s a l a m a a ş ı l a m a z b i r t a r i h s e l ufka a t ı l m ı ş - o l m a m ı z fikri, v e b u n a i ş l i k e d e n koşulsuz o l a r a k b a ğ l a n m a m ı z g e r e k e n , a m a t a m o l a r a k s e b e p l e r e y e r l e ş t i r i l e ı n e y e n b i r c e h e n n e m i k a r a r fikri

(eleştirmenlerin genellikle Heidegger'in "akıldışı

e t t i : " b i l i m l e r d ü ş ü n m ü y o r " v e b u o n l a r ı n s ı n ı r l a m a l a r ı o l m a k t a n uzak b i r ş e k i l d e , o n l a r ı n gücüdür, o n l a r ı n bu kadar ü r e t k e n o l m a s ı n ı n sebebidir. H e i d e g g e r ' i n r e t o r i k t e r s i n e ç e v i r m e s i n i n b a ş l ı c a v e r s i y o n u ( " X ' i n özü ö z ü n k e n ­ d i s i n i n X ' l e m e s i d i r " ) o n u n savaş z a m a n ı H ö l d e r l i n ' i n " i s t e r " ilahisi ü z e r i n e verdiği

b i r i m c i k a r a r c ı l ı ğ ı " o l a r a k r e d d e t t i ğ i şey: " n e y e k a r a r v e r d i ğ i n i n ö n e m i y o k , asıl ö n e m i

d e r s t e . ( 1 9 4 4 ) b u l u n u r ; b u r a d a S t a l i n g r a d y e n i l g i s i n d e n s o n r a v e o n u n ü z e r i n e yorum

o l a n şey koşulsuz b i r k a r a r ı n b i ç i m i , s e n i n s e ç i m e s a d a k a t i n , s e ç i m i t a m o l a r a k s e n i n

yaptıktan

k ı l ı n a n d ı r " ) ? B a ş k a deyişle, t r a n s - t a r i h s e l m u t l a k bilgi o l m a d ı ğ ı g e r ç e ğ i n i , uyarladığımız

z a f e r i n i n k e n d i s i d i r " d i y e ö n e sürer, y a n i asıl ö n e m l i o l a n " o n t i k " askeri zaferler değil,

her a h l a k ı n " g e ç i c i " o l d u ğ u n u t a m o l a r a k varsayıp s o n u n a d e k d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z a n d a

A l m a n h a l k ı n ı n Varlığın kendisinin özündeki "mücadeleye," gizlemeyle gizlememenin

kendimizi

antagonizmasına k a t l a n ı p o n u n l a yüzleşmekteki güç ve becerileridir.

H e i d e g g e r ' d e b u l d u ğ u m u z u s ö y l e y e m e z miyiz? H e i d e g g e r ' i n t a r i h s e l v a r l ı k

sonra,

görünüşte

"kaba"

Nazi

propagandasına

karşı

"zaferin

...

özü

özün

B u tür bir

5

l ı e n n e n ö t i ğ i b i r tür " g e ç i c i v a r l ı ğ ı n o n t o l o j i s i " değil m i ? B u yüzden s o n l u l u k k o n u s u

t u t u m u n ikircikliliğini F i c h t e açısından B a l i b a r saptamıştı: bu, g e r ç e k t e n ( " o n t o l o j i k

içinden

bir

o l a r a k " ) kazanmak için, " o n t i k olarak" k a y b e t m e m i z gerektiği a n l a m ı n a gelmez mi,

m o d e r n l i ğ i n b a ş l ı c a t a n ı m ı b a ş a r ı s ı z l ı k k o n u m u n u i ç e r i r : m o d e r n l i ğ e başarısızlık a r t ı k

y o k s a b u s a d e c e bize o n t i k s a v a ş t a d i r e t m e n i n asıl g ü c ü n ü v e r e c e k o l a n o n t o l o j i k

b a ş a r ı y a k a r ş ı t b i t şey o l a r a k g ö r ü l m e d i ğ i z a m a n gireriz, ç ü n k ü b a ş a r ı n ı n k e n d i s i a n c a k

kararlılık mıdır? A y n ı ç e r ç e v e d e , ayrıca savaşın özünün ampirik savaşla bir ilişkisinin

başarısızlığın k e n d i s i n i t a m b o y u t u y l a k a h r a m a n c a ü s t l e n m e k t e , başarısızlığı " i n s a n ı n

olmadığı yolundaki " H e i d e g g e r c i " deyimi türetebiliriz: daha çok, bu özün kendisinin

I e m l i s i n i n " olarak " t e k r a r l a m a s ı n d a d ı r . " Y a n i S l o t e r d i j k şu gözlemi yaparken haklıydı:

savaşmasını

" B ü t ü n bunlarda Heidegger'in modernliğinin bir belirtisini göremeyenler, Heidegger'e

i ç ç e k i ş m e s i y l e ilgilidir. A m a H e i d e g g e r linsani öz i ç i n d e aynı t e r s i n e ç e v i r m e y i uygun

ı ; o ı e , kesin v e kader o l a n şeyin kendisini aynı z a m a n d a v e ö n c e l i k l e ü s t l e n i l e n bir

b u l u r m u y d u ? " İ n s a n ı n ö z ü n ü n o n t i k b i r v a r l ı k o l a r a k i n s a n l a ilişkisi y o k t u r ; i n s a n ı n

çıkılmaz

bir

şekilde

başarısızlık

konusuna

b a ş a r ı s ı z l ı k t a dışavurduğu g e r ç e ğ i n i h a t ı r l a m a l ı d ı r . "

3

bağlıdır.

Belki

de

tam

( H e r a k l e i t o s ' u n polemos'u [savaş t a n r ı s ı ] ) , V a r l ı ğ ı n Ö z ü n ü n a n l a ş m a z l ı ğ ı ,

özü, d a h a ç o k , özün k e n d i s i n i n ' i n s a n l a n m a s ı d ı r ' ; V a r l ı ğ ı n Ö z ü n ü n O r a d a - O l m a s m ı n , A ç ı l m a s ı n ı n s a h a s ı o l a r a k i n s a n l a r a i h t i y a c ı o l d u ğ u g e r ç e ğ i . " V e a y r ı c a , şoah gibi b i r

175

f e n o m e n açısından, " a c ı ç e k m e n i n özünün özün acı ç e k m e s i n i n kendisi olduğunu" da

fedakarlık

kabul eder miydi?6

doğruluğu y ü r ü r l ü ğ e - k o y m a n ı n k i p l e r i n d e n , d ü ş ü n m e , şiir v e d e v l e t k u r m a n ı n arasında

ölümünden

bahsediyoruz.

Heidegger,

"Sanat

Eserinin

Kökeni"nde,

H e i d e gger'in s t a n d a r t H e i d e g g e r c i s a v u n m a l a r ı n d a n biri d e o n u n d a h a s o n r a k i

b i r d e "özsel f e d a k a r l ı ğ ı " s ı r a l a d ı ğ ı n d a , b u t u h a f e k l e m e y i o n u n a y n ı d ö n e m e a i t o l a n

y a p ı t ı n d a bizim Nazi t e r ö r ü n ü n k ö k l e r i n i m o d e r n ö z n e l l i ğ i n g ü ç i s t e n c i n d e bulmamızı

Hölderlin derslerindeki bir bölümle birlikte okumalıyız; derslerdeki bu "fedakarlık"

sağlayan b i r d ü ş ü n c e geliştirdiğini ö n e s ü r m e k t i r ; H e i d e g g e r N a z i z m i n h ü m a n i s t r e d d i n i n

" c e p h e d e k i askerler arasındaki yoldaşlık" olarak belirtilmiştir: " b u n u n en derin ve ırk

n e d e n y e t e r i n c e g ü ç l ü o l m a d ı ğ ı n ı gösterir, ç ü n k ü Nazizm h ü m a n i s t etiği d e s t e k l e y e n

sebebi

ö z n e l l i k felsefesinin ta k e n d i s i n i n aşırı b i r sonucudur, . . . R e t o r i k c ü r e t i y l e sıra dışı o l a n

olmanın

b u h a m l e n i n ( F a ş i z m l e m ü c a d e l e d e h a y a t l a r ı n ı h ü m a n i s t değerler a d ı n a t e h l i k e y e a t a n

fikriyle

insanlar, d a h a derin b i r a n l a m d a , o n u n d e h ş e t l e r i y l e d a y a n ı ş m a i ç i n d e d i r v e b u haliyle,

k e n d i m e geri s a v r u l d u ğ u m z a m a n , eşsizliğimde t ü m ü y l e yalnız o l d u ğ u m u n b e l i r t i l m e s i

e t k i n bir Nazi o l a n H e i d e g g e r ' d e n d a h a ç o k suçludur) ikircikliliği kuşku verir. H e i d e g g e r

arasındaki gerilim açıktır.

bizim N a z i z m i n k ö k l e r i n i d a h a derin b i r ş e k i l d e kavramamızı sağlıyorsa, kendisi nasıl

fedakarlık olarak ö l ü m ü n yaklaşmasının kaynağı Varlık

o l a n o aynı

ve

Beistegui'nin

Zaman'daki

belirttiği

herkesi,

ö t e k i l e r e koşulsuz

bir

ail

iptal e t m e y e getirmesidir.'"' F e d a k a r l ı k o l a r a k ö l ü m ölüme-doğru-olına

gibi,

Heidegger'in

çözümlemesi

toplumsal

sırasında,

yaşama

ölümde,

yaklaşımı

"evcil"

oldu d a o n u n c a z i b e s i n e k a p ı l m a k t a n k a ç a m a d ı ? S t a n d a r t y a n ı t şudur: t a m d a "orada

e k o n o m i , " e v " i n " k a p a l ı " e k o n o m i s i fikrinin

o l d u ğ u " için, m o d e r n ö z n e l l i ğ i n aşırılığını d e n e y i m l e d i ğ i için, o n u n doğruluğunu formül-

b e l i r l e n m i ş t i r . H e i d e g g e r t e k n o l o j i d e n b a h s e d e r k e n , s i s t e m a t i k o l a r a k m o d e r n "poli­

lendirebiliyor.

için,

t i k " e k o n o m i n i n b ü t ü n a l a n ı n ı göz ardı e d e r , oysa m o d e r n t e k n o l o j i s a d e c e ampirik

i n s a n ı n bir Nazilik (ya da b u n a b e n z e r bir aşırılık) d e n e y i m i n d e n g e ç m e s i gerektiği

o l a r a k değil, k a v r a m ı n ı n k e n d i s i n d e , a r t ı - d e ğ e r y a r a t m a n ı n piyasa d i n a m i ğ i n d e kök

Bunun

anlamı,

modern

öznelliğin

midir? Ö y l e y s e olaylar t a m o l a r a k n e r e d e

doğruluğunu

kavrayabilmek

yanlış bir h a l aldı,

Varlık

ve Zamarim

salmıştır.

Modern

tematikleştirilmemiş bir baskınlığıyla

üretkenliğin d i n m e y e n dürtüsünü besleyen

kapitalizmi

sürekli

kendini

şey

devrimcileştirmenin

teknolojik

çılgın

degli

n e r e s i n d e k a ç ı n ı l m a z bir d ö n ü ş yaptı? G e n e l olarak o d a k n o k t a s ı n ı n bireysel k a d e r d e n

ekonomiktir:

dinamiğine

o r t a k f k o m ü n a l l k a d e r e geçiş olduğu kabul edilir:

h a p s e d e n şey a r t ı - d e ğ e r i n piyasa v e m a l ilkesidir. B u n a bağlı o l a r a k , m o d e r n l i ğ i n d i n a m i ğ i n i M a r x ' i n " p o l i t i k e k o n o m i n i n e l e ş t i r i s i " dediği şey o l m a d a n t a m o l a r a k yakala

A m a ya k a ç ı n ı l m a z Dasein, d ü n y a n ı n - i ç i n d e - o l m a olarak, özünde Ö t e k i l e r l e - b i r l i k t e -

m a k olanaksızdır.

o l m a d a var oluyorsa, o n u n tarihsel oluşu birlikte-tarihsel oluşsa ve ortak kader olarak

hiçbir

o n u n için belirleyiciyse. B i r topluluğun, bir h a l k ı n tarihsel oluşunu bu şekilde işaret

H e i d e g g e r , b a ş l ı c a düşü t a m d a i n s a n ı n m o d e m t e k n o l o j i y i v e sanayiyi "evcille.şi iıe

ederiz. Yazgı kendisini bireysel kaderlerden bir araya getiren şey değildir, bir başkasıyla-

bilmesi," insanın onları organik devlet-topluluğun yeni bir "ev e k o n o m i s i " ç e r ç e v e s i n e

birlikte-olnıanın birkaç ö z n e n i n bir arada görünmesi olarak kavranamayacağı gibi. Kaderlerimiz

zaten

daha

en

baştan,

aynı

dünyanın

içinde

birbaşkasıyla-birlikte-

o l m a m ı z ı n ve belirli olasılıklara yönelik kararlılığımızın kılavuzluğuna girmiştir. S a d e c e iletişimde ve m ü c a d e l e d e yazgının gücü özgürleşir. D a s e m ' i n "kuşağı " n ı n içinde ve o n u n l a birlikte k a ç ı n ı l m a z yazgısı, Dasein'in dolu, tanı hir tarihsel oluşunu hazırlar.'

şekilde

Ve

politik

"yabancılaşmış" açıdan

masum

politik

ekonomi

değildir:

yine,

konusundaki

Beistegui'nin

bu

bilgisizlik

belirttiği

gibi,

o t u r t a b i l m e s i o l a n Faşizm k o n u s u n d a d a a y n ı bilgisizliğe s a h i p t i r . V e , y a H e i d e g g e i a y r ı c a Y u n a n p o l i s ' i n i n , t o p l u l u ğ u n o r t a k k o n u l a r ı t a r t ı ş m a k v e k a r a r a b a ğ l a m a k üzere toplandığı

bu açık

uzamın ortaya ç ı k ı ş ı n ı n da zaten bu

tür hir y e r d e ğ i ş t i r m e n i n ,

ö / W u n d a h a büyük k u ş a t ı c ı b i r d ü z e n i n bir ö ğ e s i n e i n d i r g e n m e s i n i n s o n u c u olduğu g e r ç e ğ i n i göz ardı e d i y o r s a ? B u r a d a k i t a m o l a r a k t a r i h s e l i r o n i , H e i d e g g e r ' i n , o t a n ı i k

B u n u n a r d ı n d a n g e l e n de, o n u s o m u t bir g e ç m i ş l e k a r ş ı l a y a n d ü n y a y a - a t ı l m ı ş - o l m a s ı

o l a r a k o r t a k bir k a d e r ü s t l e n m e y e o d a k l a n ı r k e n , t a m d a a n o n i m piyasa g ü ç l e r i n i n

i ç i n d e , Dasein'm nasıl b i r ( g e ç m i ş ) k a h r a m a n s e ç i p o n u n e y l e m l e r i n i k o m ü n a l o l a r a k

antik

üstlenilen bir kaderde y i n e l e y e b i l e c e ğ i m a n l a t a n o ünlü bölümdür. . . .

o l m a s ı d ı r : M a r x v e H e g e l ' i n ısrarla ö n e sürdüğü gibi, m o d e r n l i k t e , K a d e r gitgide d a h a

M i g u e l d e B e i s t e g u i ' n i n b e l i r t t i ğ i gibi, b u b ö l ü m , H e i d e g g e r ' i n k a t ı f e n o m o l o j i k ç ö z ü m l e m e anlayışı

a ç ı s ı n d a n , kuraldışı o l a n bir dizi y e r d e ğ i ş t i r m e

içerir." B ö l ü m

i n s a n ı n m u t l a k y a l n ı z l ı k i ç i n d e k i e n i ç o l a ( n a k ) s ı ( z ) l ı ğ ı n ı n kararlı ü s t l e n i l m e s i o l a r a k

Kaderin

yeni

bir

versiyonu

olarak

deneyiınlenme

tarzını

gözden

kaçırıyor

fazla nüfuz e d i l e m e z ve kaprisli s o s y o e k o n o m i k b i r süreç gibi g ö r ü n ü r - i n s a n l a r ı n e t k i n l i ğ i n i n k o l e k t i f s o n u c u o n l a r ı n k a r ş ı s ı n a y a b a n c ı bir K a d e r o l a r a k ç ı k a r . Ö y l e y s e , bu k a ç ı n ı l m a z d ö n ü ş e s a h i p o l m a y a n b i r

Varlık ve Zaman h a y a l e t m e k

bireysel ö l ü m e - y ö n e l m i ş - o l m a y l a (sadece b e n k e n d i m için ö l e b i l i r i m ) , topluluğun aynı

uygun m u d u r ? B ü t ü n k o l e k t i f d e n e y i m i g a y r ı - o t a n t i k o l a r a k , D ü ş ü ş o l a r a k b i r y a n a i l e n

t u t u m u s e r g i l e m e s i a r a s ı n d a k i a n a l o j i y e d a y a n ı r - a m a e ğ e r " o t a n t i k " ö l ü m benzersiz

ve sadece bireyin kararlı

bir ş e k i l d e b a n a aitse, p a y l a ş ı l m a y a n b i r şeyse b u n a s ı l o l a b i l i r ? İ n s a n ı n ö l ü m l e karşılaş-

basitçe "bireyci" kalan bir

ölüme-doğru-olmastnı

otantik

eylem olarak

kabul

eden,

Varlık ve Zamani Ya da farklı, d a h a " i l e r i c i " b i r o t a n t i k

m a s ı n d a k i kaderi kararlı b i r ş e k i l d e ü s t l e n m e t u t u m u n u t o p l u l u k l a r h a n g i a n l a m d a

k o l e k t i f varoluşu, b i r b a k ı m a , sözgelimi, d e v r i m d e n d e g e ç m i ş i n o t a n t i k y i n e l e n m e s i

s e r g i l e y e b i l i r ? B u r a d a bir t o p l u l u ğ u n ö l ü m ü nasıl düşünülür? B a s i t ç e b ü t ü n t o p l u l u ğ u n

olarak

b a ş k a t o p l u l u k l a r l a şiddetli ç a r p ı ş m a y a g i r e r e k y o k o l m a r i s k i n i a l m a s ı y l a m ı ? B i r e y s e l

y ı l l a r ı n d a , H e i d e g g e r ş ö y l e yazdı:

Dasein

açısından,

bu

tür

bir ölüm

b e t i m l e m e tarzından radikal

Heidegger'in

b i r ş e k i l d e farklıdır:

ölüme-doğru-olmayı

daha

önce

artık bir topluluğu bütünleştiren

bahseden

Walter

B e n j a m i r ^ gibi

ele

alacak

bir

Varlık

ve

Zamani

1937*38

Muhafazakar o l a n t a r i h ç i l i ğ i n i ç i n e saplanıp kalır; sadece d e v r i m c i o l a n tarihin derin

gelmez,

A m a a ç ı k kararlılığın özü varlığın açıklığı için insan Dasein'mm üstü ö r t ü l m e m i ş

başlangıcın yeniden yapılanabilmesini sağlayacak bir ayaklanma ve alışılmış o l a n ı n

İlklerine

ulaşır.

Devrim

o l m a s ı n d a yatar ve bu öz h i ç b i r şekilde " e t k i n l i k " i ç i n güç ya da enerji t o p l a m a k t a

yeniden

değildir . . . A m a varlıkla o l a n bağlantı, b ı r a k m a k t ı r . B ü t ü n iradenin b ı r a k m a k t a zemin

yaratılması

burada

anlamına

basit

gelir.

b i r yıkım Ve

özgün

ve

yok

olan

etme

anlamına

başlangıca

ait

olduğundan,

başlangıcın yeniden yapılanması h i ç b i r zaman eskiden o l a n ı n zayıf bir taklidi olmaz; o

bulması gerekir düşüncesi sağduyuyu i n c i t e n bir d ü ş ü n c e d i r . "

tümüyle ötekidir ve yine de aynıdır. 1 0 H e i d e g g e r ' i n e t k i n k a r a r l ı l ı k l a r ı n , İ s t e m e n i n aşırı ç a b a s ı n ı n v e v a r l ı ğ ı n s ö z ü n e e d i l g e n K e n d i i ç i n d e , b u B e n j a m i n ' i n h a t t ı n d a t ü m ü y l e g e ç e r l i bir d e v r i m b e t i m l e m e s i değil m i ? Ö y l e y s e , o t a n t i k b i r t o p l u l u k kipi o l a r a k , d e v r i m c i k o l e k t i f i , y a d a P a v l u s c u b i r i n a n a n l a r kolektifi ö n e r m e m i z gerekmez mi; ve bu da aslında h e m Heidegger'in erken d ö n e m ç a l ı ş m a s ı , h e m d e B e n j a m i n i ç i n b i r m o d e l o l u ş t u r m u ş t u ? B u tür b i r k o l e k t i f , t a m d a k a p a l ı oikos v e m e k a n i k a n o n i m das Man ç i f t i n d e n , t o p l u l u k v e t o p l u m d a n k a ç a n b i r şey değil m i ? " i y i " b i r Varlık ve Zaman'ı y e n i d e n y a z m a h e v e s i n e y e n i k düşmek çok kolay - a m a bu h e v e s e yine de d i r e n m e k gerekiyor. Bireysel Dase/n'in i n s a n ı n ö l ü m e - d o ğ r u - o l m a y ı ü s t l e n m e s i n e d a y a n a n o t a n t i k k a r a r ı n d a n i n s a n ı n yazgıyı k a b u l e t m e s i n e d a y a n a n k o m ü n a l k a r a r a g e ç i ş {Varlık

ve Zaman'm

(kötü)

ünlü

74-

K ı s ı m ' ı n d a ) g ö r ü n d ü ğ ü k a d a r keyfi değildir, ç ü n k ü ç o k k e s i n bir i h t i y a c a y a n ı t verir: Heidegger'in

kendisinin

de

belirttiği

gibi,

kararlılık

saf b i ç i m s e l

bir

kavramdır;

y a p t ı ğ ı n ı z şeyi değil, o n u n a s ı l yaptığınızı b e l i r t i r v e o n u n v e c i z b i r ş e k i l d e eklediği gibi, o t a n t i k varoluşsal o l a s ı l ı k l a r ı n i ç e r i ğ i ) " ö l ü m d e n t o p l a n m a m a l ı d ı r " " - peki, n e r e d e n toplanmalıdır?

Burası

da

komünal geleneğe

yönelik

g ö n d e r m e n i n d e v r e y e girdiği

yerdir: o n l a r Daseiriin v a r l ı ğ ı n ı n y a k a l a n d ı ğ ı k o m ü n a l m i r a s t a n ç ı k a r ı l m a l ı d ı r . B a ş k a deyişle,

Heidegger'in

bireyselden

komünale

geçmek

zorunda

kalmasının

nedeni

" k a r a r a biçimselliğin" standart eleştirisinden k a ç ı n m a k içindir.

u y u m l a m a n ı n b ö y l e üst ü s t e b i n m e s i n e verdiği a d , tindir. D e r r i d a , H e i d e g g e r ' i n m e t ­ nindeki yapısökümü yapılmamış kalıntı olan,

Heidegger'in "metafiziğin y ı k ı m ı " n ı n

Düşünülmemişini temsil eden "tin"in

r o l ü n ü işaret e t m e k t e h a k l ı y d ı . 1 4 B u

istisna

k a r ş ı t l a r ı n ç a k ı ş m a s ı n ı n y ü c e ö r n e ğ i , t a m b i r k e n d i n i i n k a r v e e d i l g e n l i k vaaz e d e r k e n , en radikal k e n d i n i terbiye e t m i ş savaşçı etiğinin kurallaştırılmasını sağlamış o l a n Z e n Budizmi değil mi?15 B u da, a y n ı z a m a n d a n e d e n , h e r z a m a n yapıldığı üzere, H e i d e g g e r ' i n Metafiziğe G i r i ş i n d e k i Antigone o k u m a s ı n ı , m o d e r n ö z n e l l i k m e t a f i z i ğ i n i n yaptığı gibi b i r y a n a bırakmamamız

gerektiğini

gösterir.

İnsanın,

varlığın

Mil

TEŞEKKÜR

EDERİM,

edilemez

karanlığıyla

şiddetli y ü z l e ş m e s i n d e , düzen v e tasfiyeyi d a y a t a n v e y e n i b i r yasayı a n c a k k e n d i s i n i y a s a n ı n y ö n e t i m i n d e n i s t i s n a k ı l a r a k , yasa d a y a t a n b i r ş i d d e t e b a ş v u r a r a k d a y a t a b i l e n v e d e y e r l e ş t i r e b i l e n , a m a k a h r a m a n c a m ü c a d e l e s i s o n u n d a başarısızlığa m a h k u m o l a n , b u yüzden d e asıl b ü y ü k l ü ğ ü n h e p t t a j i k b i r y e n i l g i i ç e r m e s i n i sağlayan, 1 6 e n ü r k ü t ü c ü kuvvet-kullanıcı olarak

insanın,

i n s a n ı n b ü y ü k l ü ğ ü n ü n şiddetli d o ğ a s ı n ı n b u k u t l a ­

m a s ı n d a (insan "-sıradan anlamıylaonların

onayıyla

yatıştırma

ve

iyilik v e uzlaşma b i l m e z , b a ş a r ı , s a y g ı n l ı k v e

yumuşatma

bilmez")17

hiçbir

şekilde,

onun

1942

y ı l ı n d a k i Antigone ( y e n i d e n ) o k u m a s ı n a , H ö l d e r l i n ' i n " i s t e r " ilahisi ü z e r i n e verdiği s e m i n e r i n e h a k i m o l a n şiirsel a n m a d a d i l e g e l e n o

GELASSENHEIT

nüfuz

KALSIN!

olmaya-bırakmak,

v a r l ı ğ a doğru

"serbest b ı r a k m a k "

Gelassenheit t u t u m u n a , tutumuna

karşı

şeyleri-

olmamalıdır.18

B i z l e r k e s i n l i k l e , ö n c e i n s a n ı n özünü v a r l ı ğ ı n e t k i s i z l e ş t i r i c i H e p s i n e karşı k a y ı p b i r H e i d e g g e r ' i n 1 9 2 8 ile 1 9 3 6 ( h a t t a 1 9 3 8 ) yılları a r a s ı n d a k i d ü ş ü n c e s i n i n gizemli a ş a m a ­

mücadeleyi

sının ilginç yanı, 1. A ş a m a ' n ı n "kararcılığı" ( i n s a n ı n kaderini k a h r a m a n c a üstlenmesi)

çalışarak yürütmek olarak ö n e süren bir Heidegger'e, sonra da i n s a n ı n özünü varlığın

v e 2 . A ş a m a ' n ı n " e d i l g e n k a b u l c ü l ü ğ ü " ( v a r l ı ğ ı n yazgısal sesini a l ç a k g ö - n ü l l ü l ü k l e d i n ­

d o ğ r u l u ğ u n u n a l ç a k g ö n ü l l ü yer t u t u c u s u o l a n , v a r l ı ğ ı n a ç ı l ı ş ı n ı n d o l a y ı m ı , " b u r a d a s ı "

Beitrage zur

o l a r a k h i z m e t e d e n b i r H e i d e g g e r ' e s a h i p değiliz. H e r k o ş u l d a , ilk ( 1 9 3 5 ' i n ) " g e ç

lemesi)

arasındaki

" r e s m i " a y r ı m çizgisini

bulanıklaştırmasıdır — hatta

k a h r a m a n c a yürütmek,

o n a projeksiyonu yapılan bir düzen dayatmaya

Philosophie. Vorn Ereignis'de ( [ F e l s e f e y e K a t k ı ] 1 9 3 6 - 3 8 ) , 2. A ş a m a ' n ı n ilk t a m for-

d ö n e m " Heidegger'i,

müllendirmesini belirttiği düşünülen bu çalışmada bile Heidegger s e m p t o m a t i k bir

duruşu o n t i k b a ğ l ı l ı k l a r ı n e n aşırı ş i d d e t i n i d e s t e k l e r .

ş e k i l d e t u h a f b i r tezat i ç e r e n "Wille zum Ereignis," s a h i p l e n m e / o l a y - i s t e n c i d e y i ş i n i uyduruyor,

karşılıklı o l a r a k

b i r b i r l e r i n i d ı ş l a y a n şeyleri b i r araya g e t i r i y o r :

ö z n e l l i ğ i n t e m e l özelliği o l a r a k sürme

şiddetini

dayatmayı

istenç ve

geride

modern

Gelassenheit t u t u m u , ö z n e l k e n d i n i ö n e

bıraktığımızı

belirten

"açıklık."

Bu

tür

formül-

l e n d i r m e l e r i " r u h u n m e t a f i z i ğ i n i n b i r e y l e m c i s i n i n s ö y l e m l e r i y l e Dasein'm v a r l ı ğ ı n ı n o n t o l o j i s i n i n krizini b i r b i r i n e k a r ı ş t ı r a n ö n e k l e r " semptomal

"bükülme

noktası,"

derin

suç

12

o l a r a k göz ardı e t m e k y e r i n e , o n l a r ı

ortaklıklarını

sunan

iki

"resmi"

karşıt

( 1 9 3 8 sonrasının)

i k i n c i H e i d e g g e r ' i n e y e ğ d i r . " Gelassenheit

H e r a k l e i t o s ' u n , " h e r ş e y i n babası v e k r a l ı " o l a r a k savaşla ilgili f r a g m a n 5 3 D K ' s ı n ı o k u r k e n , H e i d e g g e r asıl savaşı tırmaya başlar:

(polemos)

agon'la,

iki d o s t a n e r a k i b i n ç e k i ş t i ğ i

rekabetçi

mücadeleyle karşılaş­

agon'un t e r s i n e , i ç i n d e " r a k i b i n b i r e ş

değil, b i r d ü ş m a n " o l d u ğ u b i r polemos'ta " i ş l e r c i d d i d i r . " S o n r a b i r d ü ş m a n ı n n e olduğunu belirtmeye başlar (bu satırların 1 9 3 3 - 3 4 ' t e , medya düşmanın k i m olduğunu ç o k açık bir şekilde gösteren m e t i n l e r l e doluyken ve Heidegger bu mücadeleye politik o l a r a k k a t ı l m ı ş k e n yazıldığını u n u t m a m a l ı y ı z ) :

s ö y l e m i n " o l a n a k s ı z " k e s i ş i m i o l a r a k k a v r a m a l ı y ı z . Metafiziğe Giriş adlı bu g e ç i ş d ö n e ­ m i n i n a n a h t a r m e t n i n d e , H e i d e g g e r şöyle yazıyor:

D ü ş m a n , bir h a l k ı n [ Volk] ve o n u n b i r e y l e r i n i n varlığına özsel bir t e h d i t s a ç a n biri ve h e r k e s t i r . D ü ş m a n ı n dışsal olması gerekmez, dışsal d ü ş m a n ı n da en tehlikelisi olması

uzun sürmez. S a n k i orada dışarıda düşman yokmuş gibi görünebilir. Bu durumda temel

B u çizgi 1 8 8 3 tarihli bir n o t t a doruk n o k t a s ı n a erişir: " H a k i m o l m a k m ı ? K e n d i tarzımı

ihtiyaç düşmanı b u l m a k , o n u ışığa ç ı k a r m a k , h a t t a o n u yaratmak, b ö y l e c e düşmana

başkalarına dayatmak

karşı bir duruş alabilmemizi ve varlığımızın aptallığından k a ç ı n m a k t ı r . D ü ş m a n , kendi­

y a t m ı y o r m u ? " " A m a ç b a s i t ç e b u " ç e l i ş k i y i " " y e n m e k " y a d a y o r u m l a m a k değildir; y.ı

ni bir h a l k ı n varlığının en derin k ö k ü n e yerleştirebilir, kendisini o n u n asıl özüne karşı

e ğ e r o n u , d a h a ç o k , N i e t z s c h e ' n i n e t i k - p o l i t i k çatışkısı, e p i s t e m o l o j i k ç a t ı ş k ı n ı n karşılığı

koyabilir ve o n a karşı e y l e m e geçebilir. Bu durumda, m ü c a d e l e ç o k daha şiddetli, güç

o l a r a k kavrarsak? B i r ve aynı m e t i n d e (iyinin ve Kcitünün Ötesinde), N i e t z s c h e iki karşıı

ve zorlu olacaktır, ç ü n k ü bu m ü c a d e l e d ü ş m a n a karşı sadece m i n i m a l darbe vurmayı

e p i s t e m o l o j i k duruşu savunuyor gibidir: 2 1 bir y a n d a , k a t l a n ı l m a z G e r ç e k Ş e y , P l a t o n ' u n

içerir; g e n e l l i k l e tam a n l a m ı y l a düşmanı yakalamak, o n u n kendisini tam a n l a m ı y l a

g ü n e ş i n e doğrudan bakış gibi t e h l i k e l i h a t t a ö l ü m c ü l o l a n doğruluk fikri vardır, hu yüz­

açığa vurmasını sağlamak, o n u n l a ilgili yanılsamalardan kurtulmak, o n a saldırmaya

d e n de sorun bir i n s a n ı n o n u s e y r e l t m e d e n ya da ç a r p ı t m a d a n ne k a d a r doğruluğa kal

hazır bulunmak, sürekli hazır olmayı b e s l e m e k ve artırmak ve saldırıyı o n u n tam yok edilmesi [mit dem Ziel der valiigen Vernichtung] hedefiyle geniş bir açıda hazırlamak ç o k daha zor ve zaman alıcıdır. 2 1

mı?

İğrenç!

Talihim

tam da

başka b i r ç o k l a r ı n ı

düşünmekte

l a n a b i l e c e ğ i d i r ; diğer yandan, g ö r ü n ü m ü n a p t a l g e r ç e k l i k t e n ç o k d a h a değerli olduğu y o l u n d a k i " p o s t m o d e r n " f i k i r - s o n aşamada, h e r h a n g i bir s o n G e r ç e k l i k o l m a d ı ğ ı , sade< e çoklu

görünümlerin

etkileşimi

olduğu,

bu

yüzden

gerçeklikle

görünüm

arasındaki

karşıtlığı da terk e t m e m i z gerektiği ş e k l i n d e k i f i k i r - i n s a n ı n büyüklüğü o n u n gri gerçek Burada h e r şeyin yorumlanması gerekiyor,

"kendisini bir h a l k ı n en derin k ö k ü n e

y e r l e ş t i r e n " d ü ş m a n , k ı s a c a s ı h a l k ı n asalağı o l a n d ü ş m a n gibi k e s i n bir m e t a f o r a d e k h e r şey.

S o r u n ş u r a d a y m ı ş gibi g ö r ü n ü y o r : b u tür bir k a h r a m a n c a m ü c a d e l e c i l i ğ i

( 1 9 3 0 ' l a r ı n ortalarındaki Heidegger için tipik r e t o r i k ) İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı ' n d a n son­ raki

hakim

Heidegger

tonu

ve

Gelassenheit,

olmaya-bırakmak,

Varlığın

sesine

alçakgönüllü teslimiyet ve kulak verme t o n u n u nasıl birleştireceğiz? Bu k a y m a n ı n H e i d e g g e r ' i n p o l i t i k b a ğ l ı l ı k t a n ç e k i l m e s i n i v e o n a karşı h a y a l k ı r ı k l ı ğ ı i ç i n d e o l m a s ı n ı b e l i r t t i ğ i n i s ö y l e y e n s t a n d a r t v e r s i y o n u n t e r s i n e , aynı p a r a n ı n iki yüzü o l a n hu iki özel­ liğin

katı

bağımsızlığı

konusunda

ısrar

etmeliyiz.

Heidegger'i

düşmanın

''Vernichf(;ng"unu s a v u n m a y a i t e n şey o n u n m ü c a d e l e y i ilksel v e k u r u c u bir m ü c a d e l e o l a r a k ö n e s ü r m e k t e n k o r k m a s ı d ı r - m ü c a d e l e y i karşıt g ü ç l e r i b i r araya g e t i r e n h e r şeyi k u ş a t a n B i r e bağlı k ı l a r ( v e T r a k l o k u m a s ı sırasında c i n s e l farka d a aynı ş e k i l d e yaklaşmaz m ı ? ) . " Musevilik için de aynıdır: edilgenleştirici Sevgi T a n r ı s ı i n t i k a m c ı Y a h o v a ' n ı n karşıtı değil, ters yüzüdür. H e i d e g g e r ' i n b u g e ç d ö n e m eseri N i e t z s c h e ' y l e k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a l ı d ı r : i n s a n ı n büyük­ l ü ğ ü n e g i d e n t e k yol o l a r a k savaş v e a c ı m a s ı z m ü c a d e l e n i n N i e t z s c h e c i ö v g ü s ü n d e n d a h a uyumsuz b i r şey v a r m ı d ı r Gelassenheit i ç i n ? F a k a t , sezgi s a h i b i b i r ç o k o k u r u n fark ettiği gibi, b u " m i l i t a r i s t " e m i r l e r e - o k a d a r ç o k v e ü n l ü d ü r l e r k i o n l a r ı a l ı n t ı l a m a k b o ş u n a o l u r - k e s i n t i s i z b i r " e d i l g e n l e ş t i r i c i " a ç ı k l a m a l a r h a t t ı eşlik eder, e n ü n l ü l e r i d e tek yanlı "kılıcı k ı r m a " çağrısıdır - bir eylem çağrısının m ü k e m m e l örneği:

lige karşı parlak e s t e t i k g ö r ü n ü m e ö n c e l i k v e r e b i l m e s i n d e d i r . Y a n i , A l a i n B a d i o u ' n u n t e r i m l e r i y l e , G e r ç e ğ e yönelik tutkuya karşı b e n z e r l i ğ i n tutkusu. Bu iki karşıt duruşu bit arada nasıl okumalıyız? N i e t z s c h e b a s i t ç e tutarsızlık mı gösteriyor burada, karşılıklı olarak birbirini dışlayan görüş arasında salınıyor m u ? Y o k s a bir " ü ç ü n c ü y o l " mu var? Y a n i : ya e ğ e r iki karşıt s e ç e n e k ( G e r ç e ğ e y ö n e l i k tutku/benzerliğe y ö n e l i k t u t k u ) N i e t z s c h e ' n i n m ü c a d e l e s i n i , o n u n formüllendirmesi o n d a n k a ç m ı ş o l a n "doğru" k o n u m u dile getirmek teki başarısızlığını sergiliyorsa? L e v i - S t r a u s s ' t a n aldığımız (geride, B i r i n c i B ö l ü m ' d e k i ) ö r n e ğ e d ö n e r s e k ; artık b u k o n u m u n n e olduğu a ç ı k o l m a l ı d ı r : h e r şey s a d e c e g ö r ü n ü m l e r i n e t k i l e ş i m i değildir, bil Gerçek

vardır

-

fakat

bu

Gerçek,

erişilmez

Şey

değildir,

bizim o n a

erişimimizi

e n g e l l e y e n yarık, a l g ı l a n a n n e s n e y i kısmi b i r p e r s p e k t i f t e n g ö r m e m i z i ç a r p ı t a n a n t a g o n i z m a n ı n " k a y a s ı d ı r " . V e y i n e , "doğruluk" ş e y l e r i n " g e r ç e k " h a l i değildir, y a n i n e s n e h i n perspektif çarpıtması

o l m a k s ı z ı n " d o ğ r u d a n " g ö r ü n ü ş ü değil,

p e r s p e k t i f çarpıl

m a s ı n a yol a ç a n a n t a g o n i z m a n ı n G e r ç e ğ i d i r . D o ğ r u l u k sahası " ş e y l e r i n k e n d i i ç l e r i n d e gerçekten,"

perspektif çarpıtmalarının

ötesindeki

halleri

değil,

bir

perspektifi

d i ğ e r i n d e n ayıran yarığın, g e ç i t i n kendisi, iki perspektifi r a d i k a l o l a r a k ortak ölçülemei k ı l a n y a r ı k t ı r ( b u durumda: nesnenin

toplumsal a n t a g o n i z m a ) . "Olanaksız olarak G e r ç e k , "

perspektifsel-olınayan

"tarafsız"

görüşüne sahip

olmanın

olanaksızlığının

n e d e n i d i r . B i r doğruluk vardır, h e r şey g ö r e c e l i değildir - a m a bu d o ğ r u l u k tam anla mıyla p e r s p e k t i f ç a r p ı t m a s ı n ı n doğruluğudur, tek-taraflı b i r p e r s p e k t i f t e n y a p ı l a n kısmi görüş t a r a f ı n d a n ç a r p ı t ı l a n doğruluk değildir.

Ve belki de bir halk, savaşlar ve zaferler ve askeri düzen ve istihbaratın en yüksek gelişimiyle ö n e ç ı k a n ve bu şeyler i ç i n en ağır fedakarlıkları yapmaya hazır o l a n bir halk, kendi özgür iradesini ilan edecek, " B i z kılıcı kırıyoruz" diyecek ve bütün askeri tesislerini yerle bir e d e c e k . İ n s a n ı n en iyi şekilde silahlandığı bir sırada, yoğun duygu­ larla kendisini silahsızlandınnası - a k l ı n barışına dayanması gereken gerçek barışın yolu

E t i k - p o l i t i k ç a t ı ş k ı n ı n ç ö z ü m ü d e t a m o l a r a k a y n ı d ı r : iki k a r ş ı t s e ç e n e k (mücadele v e ç a t ı ş m a yoluyla b ü y ü m e n i n m i l i t a r i s t r u h u n u n ö v ü l m e s i ; k e n d i n e d a y a t ı l a n

bil

s i l a h s ı z l a n m a e y l e m i , b a ş k a l a r ı n a h a k i m o l m a i h t i y a c ı n ı n r e d d e d i l m e s i yoluyla barış v i z y o n u ) N i e t z s c h e ' n i n m ü c a d e l e s i n i , o n u n f o r m ü l l e n d i r m e s i n e u l a ş a m a d ı ğ ı "doğru"

budur; b u n a karşın sözde silahlı barış, şimdi bütün ülkelerde o l a n barış, aklın barışının

k o n u m u d i l e g e t i r m e d e k i başarısızlığını sergiler. B u k o n u m e l b e t t e ,

ortak ölçüle

olmamasıdır. İ n s a n ne kendisine ne de komşusuna güvenir ve yarı nefretten, yarı korku­

mezliğin kendisiyle barışma konumudur - fakat, ne ortak ö l ç ü l e m e z l i ğ i ? Kendisini

dan, silahlarını bırakmaz. Nefret ve korkudansa yok olmak, ve k e n d i n i nefret ve korku

b u r a d a d a y a t a n ç ö z ü m " D o ğ u l u " çözüm gibi

duyulan k ı l m a k t a n s a yok o l m a k - bu bir gün h e r ulusun en yüksek düsturu olmalıdır. 2

ç ö z ü m ü - e t k i n , d ü n y a y a b a ğ l a n m ı ş o l a r a k k a l m a l ı y ı z ; b u n u s a d e c e b i r i ç mesafeyle.

görünüyor:

t a m olarak,

Gelassetlhell

ı.Nı

koruyarak

i n s a n ; b a z ı l a r ı n ı k ö l e y a p a r v e b a ş k a l a r ı n ı ö z g ü r " ) H e i d e g g e r ' i n - o n u a n t i k Yunan

y a p m a l ı y ı z - B ü t ü n ü n n a s ı l , k ı s ı m l a r ı n ı n k e s i n t i s i z ç e v i k l i ğ i a r a c ı l ı ğ ı y l a k e n d i s i y l e barış

tam

kapılmadan,

bu

bağlılıkla

varlığımızın

çekirdeğini

bozulmamış

y a ş a m ı n ı n ( k ö l e l i k v e b e n z e r i ) " a c ı m a s ı z " y ö n l e r i n i e l e a l m a m a k l a s u ç l a y a n l a r ı n ter­

i ç i n d e o l d u ğ u n u s ö y l e y e n b ü t ü n o m i s t i k ç ö p . B u y a k l a ş ı m l a , s a v a ş ç ı a r t ı k b i r kişi

sine - "rütbe ve h a k i m i y e t i n " nasıl doğrudan varlığın bir açılışında zemin bulduğunu,

olarak davranmaz, o tamamıyla öznellikten çıkarılmıştır - ya da D. T. Suzuki'nin ken­

b ö y l e c e toplumsal h a k i m i y e t ilişkilerine doğrudan o n t o l o j i k bir z e m i n sağladığına

d i s i n i n dediği gibi: " a s l ı n d a ö l d ü r m e y i y a p a n o d e ğ i l k ı l ı ç t ı r . O n u n b i r i n e zarar v e r m e k

açıkça dikkat çekiyor olmasını görmek ilginçtir:

g i b i b i r arzusu y o k t u r , d ü ş m a n g ö r ü n ü r v e k e n d i s i n i k u r b a n k ı l a r . S a n k i k ı l ı ç o t o m a t i k o l a r a k a d a l e t i ş l e v i n i , m e r h a m e t işlevini y e r i n e g e t i r i r . " 2 5 Ö y l e y s e , ş i d d e t i n b u " s a v a ş ç ı

E ğ e r günümüzde insanlar zaman zaman Y u n a n l ı l a r ı n po/ıViyle biraz fazla hevesli bir

Z e n " y a s a l l a ş t ı r m a s ı y l a İ s a ' d a n C h e G u e v a r a ' y a u z a n a n , a y n ı z a m a n d a şiddeti, C h e

şekilde ilgileniyorlarsa, o n u n bu yanını bastırmamaları gerekir; yoksa p o f o ' i n kavmin

G u e v a r a ' n m g ü n l ü ğ ü n d e k i ü n l ü s a t ı r l a r d a o l d u ğ u gibi " b i r sevgi işi" o l a r a k ö v e n o uzun

l a n kolayca zararsız ve duygusal h a l e gelir. D a h a yüksek rütbede b u l u n a n şey dalın

b a t ı l ı g e l e n e k a r a s ı n d a k i fark n e d i r ? :

güçlüdür. B u yüzden V a r l ı k , b i r araya gelmiş uyum olarak logos, h e r insandan kolayca aynı b e d e l e alınamaz, a m a h e p basit e ş i t l e m e , gerilimin kaldırılması, h i z a l a m a olan uyu­

Gülünç

görünmeyi

rehberliğinde

de

olduğunu

göze

alarak,

söyleyeyim.

gerçek Otantik

devrimcinin bir

güçlü

devrimciyi

bu

sevgi

m u n tersine, gizlenir. 2 8

hislerinin

nitelik

olmadan

d ü ş ü n m e k olanaksızdır. Bu bir lider o l m a n ı n belki de en büyük dramlarından biridir;

Heidegger'in

tutkulu bir ruhu soğuk bir akılla birleştirmeli ve t e k bir kas bile t i t r e t m e d e n acı verici

ç a b a s ı n a y ö n e l i k d e ğ i n m e l e r i n d e a ç ı k ç a ü ç farklı y a k l a ş ı m görülür. B i r i n c i s i , Vatan

kararlar vermelidir. 2 6

s a v u n m a s ı i ç i n s a l d ı r g a n a s k e r i y a k l a ş ı m ı n d o ğ r u d a n o n a y l a n m a s ı . 2 9 İ k i n c i s i , duygudaş bir

İsa'nın

Luka

İncili'ndeki

" s k a n d a l " sözleri

( " e ğ e r biri

bana

gelirse

ve

babasından,

1930'lardaki ve

tarafsızlık

nihilizminin

a n a s ı n d a n , karısından, ç o c u k l a r ı n d a n , e r k e k ve kız k a r d e ş l e r i n d e n nefret etmiyorsa -

geleneksel

vardı: bir

yaşam

elbette

ifadesiydi;

1 9 4 0 ' l a r ı n b a ş ı n d a k i A l m a n m i l i t a r i z a s y o n u v e savaş

total fakat,

askeri

seferberlik

metafiziğin

tarzlarına saplanıp

modern

Uberwindung'u

kalmaya yol

açmaz;

öznelliğin

nostaljik

bir

radikal şekilde

Heidegger'in teknolojik

e v e t , h a t t a k e n d i h a y a t ı n d a n nefret e t m i y o r s a - o b e n i m m ü r i d i m o l a m a z " [ 1 4 : 2 6 ] ) t a m

v e r i m l i l i ğ e y ö n e l i k h a y t a n l ı ğ ı n ı g i z l e y e m e m e s i n i n n e d e n i budur: " B u r j u v a kültürü v e

d a C h e ' n i n ü n l ü alıntısıyla aynı y ö n d e ilerler: " S e r t o l m a n ı z gerekebilir, a m a hassaslığınızı

ruhsallık

k a y b e t m e y i n . Ç i ç e k l e r i k e s m e n i z gerekebilir, a m a b u b a h a r a e n g e l o l m a y a c a k t ı r . " 2 7

m o t o r l a ş m a s ı n ı ' sınırsız t e k n i k l e ş m e v e m a d d e c i l i ğ i n b i r d ı ş a v u r u m u o l a r a k g ö r m e k

Y a n i y i n e , e ğ e r L e n i n ' i n d e v r i m c i şiddet e y l e m l e r i t e r i m i n e n k a t ı K i e r k e g a a r d c ı a n l a m ı y l a "sevgi

işleriyse", " s a v a ş ç ı Z e n " d e n farkı

nerededir? B u n u n

tek

mantıklı

y a n ı t ı var: J a p o n a s k e r i s a l d ı r g a n l ı ğ ı n ı n t e r s i n e , d e v r i m c i ş i d d e t " g e r ç e k t e n " şiddetsiz

perspektifinden

bakınca

insan

ordunun

yukardan

isteyebilir. G e r ç e k t e bu metafizik bir eylemdir.'"0 Öyleyse, ordusu

Norveç'i

işgal

ettiği

zaman

Heidegger'in

aşağı

'bütünsel

1940 baharında, Alman

yorumlarının

bugün

"iliştirilmiş

g a z e t e c i l i k " d e d i ğ i m i z ş e y i n b i r tür metafizik a k l a m a s ı n ı y a p m a s ı n a ş a ş m a m a k g e r e k :

bir uyum kurmayı hedeflemez; tersine, o t a n t i k d e v r i m c i kurtuluş ç o k daha doğrudan ş i d d e t l e özdeşleşir - o t a m a n l a m ı y l a k u r t a r a n ş i d d e t t i r ( ş i d d e t l i a t m a , b i r fark yarat­

G ü n ü m ü z d e , h a v a yoluyla ç ı k a r t m a yapan b i r l i k l e r i n en cesur askeri operasyonlarında,

m a , b i r a y r ı m çizgisi ç e k m e j e s t i ) . Ö z g ü r l ü k haz d o l u tarafsız b i r uyum v e d e n g e h a l i

paraşütçülerin atlayışını filme alan bir uçağın da katılıyor o l m a s ı n ı n duygusallık ya da

değil, b u d e n g e y i b o z a n ş i d d e t l i e y l e m d i r . B u d i s t (ya d a a y n ı ş e k i l d e H i n d u ) h e r şeyi k u ş a t a n Ş e f k a t , hoşgörüsüz, şiddetli H ı r i s t i y a n S e v g i y l e k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a l ı d ı r . duruş s o n a ş a m a d a A l d ı r ı ş s ı z l ı k , farkları o r t a y a k o y m a y a ç a b a l a y a n b ü t ü n

Budist

tutkuları

b a s t ı r m a n ı n duruşudur; b u n a k a r ş ı n H ı r i s t i y a n sevgi b i r F a r k o r t a y a k o y m a k , V a r l ı ğ ı n d ü z e n i n d e b i r yarık a ç m a k , b a ş k a l a r ı n ı h a r c a y a r a k bazı n e s n e l e r i a y r ı c a l ı k l ı k ı l ı p yük­ s e l t m e y e y ö n e l i k v a h ş i b i r t u t k u d u r . Ö y l e y s e bu, N i e t z s c h e ' n i n ç a t ı ş k ı s ı n ı n " D o ğ u l u " o l a n l a karşıtlığı a y n ı z a m a n d a L a c a n ' ı n s ö z c e n i n ö z n e s i y l e s ö z c e l e m e n i n ö z n e s i a r a s ı n ­ d a k i a y r ı m ı n ı n t e r i m l e r i y l e d e d i l e g e t i r i l e b i l i r : eğer, " D o ğ u l u " ç ö z ü m d e b e n i m bağlılı­ ğım, eylemde bulunurken içinde olduğum (özgürleştirmeye ait) k o n u m u n iç barışını d o k u n m a d a n bırakırsa, o zaman t a m olarak N i e t z s c h e c i çözüm " i ç barışa" y ö n e l i k her­

merakla

ilgili

bir yanı

yoktur;

b i r k a ç gün

sonra

bu

etkinliklerin bilincinin

ve

vizyonunun yayılmasının kendisi de global e t k i n l i ğ i n bir öğesi ve s i l a h l a n m a n ı n bir e t k e n i d i r . Bu tür "filme a l ı n a n h a b e r c i l i k " metafizik bir yordamdır ve günlük t e m s i l l e r le y a r g ı l a n m a y a c a k t ı r . " B u a y n ı z a m a n d a H u b e r t Dreyfus'un, g e l m e k t e o l a n Kehre'ye, y e n i t a n r ı l a r ı n g e l i ş i n e hazırlanmanın yolunun

total

teknolojik

seferberliğe d i r e n m e sahaları

olarak

işlev

g ö r e n p r a t i k l e r e k a t ı l m a k t a n g e ç t i ğ i ş e k l i n d e k i f i k r i n i n yetersiz o l m a s ı n ı n n e d e n i d i r : Heidegger p o s t m o d e r n t e k n o l o j i k pratiklere direnmemizi sağlayacak bir tür toplanı iyi araştırıyor . . . " S a n a t E s e r i n i n K ö k e n i n d e araştırdığı (paylaşılan a n l a m l ı farklılıklar

h a n g i b i r ç a b a y ı r e d d e d e r - yarığı, g e r i l i m i , v a r l ı ğ ı m ı n t a m m e r k e z i n d e o n a y l a d ı ğ ı m

getiren ve b ö y l e c e b ü t ü n bir kültürü b i r l e ş t i r e n ) kültürel t o p l a n t ı d a n yerel dünyalar

ö l ç ü d e , "dışsal" şiddete, başkalarına yönelik saldırganlığa b a ğ l a n m a m artık gerekmez.

g e t i r e n yerel t o p l a n t ı l a r a dönüyor. Bu tür yerel dünyalar geçici olarak k e n d i l e r i n e h e m

Metafiziğe Giriş'inde, a y n ı f r a g m a n 5 3 ' ü y o r u m l a r k e n ( " Ç a t ı ş m a \polemos] b ü t ü n şeylerin babası ve h e p s i n i n kralıdır. Bazılarını tanrı olarak gösterir ve başkalarını da

şeyin kendisini, h e m de şeyin kullanımıyla ilgili tipik etkinliğe karışanları getiren gün delik bir şeyin ç e v r e s i n d e görünür. H e i d e g g e r bu olayı şeyleyen bir şey ve şeyleri

ve

insanları

kendilerine,

sahiplenmelerine

getiren

pratiklere

yönelik

eğilim

olarak

adlandırır. . . . Heidegger'in bu tür yerel toplantılara odaklanan şeylere verdiği örnekler bir şarap testisi ve eski bir taş köprüdür. Bu tür şeyler Kara O r m a n köylü pratiklerini bir araya getirir, . . . aile yemeği, aile üyelerinin toplumsal ve aşçılık becerilerini kendine çektiği ve babaları, anaları, kocaları, karılan, çocukları, aile sıcaklığını, iyi mizahı ve bağlılığın en m ü k e m m e l halleriyle, ya da Heidegger'in diyeceği gibi, enkendileriyle ö n e çıkmasını iste­ diği zaman odaksal bir şey rolünü görür.'

y ü z l e ş m e s i n i s a ğ l a y a c a k e n r a d i k a l v e r s i y o n o l a r a k görür. 3 3

1 9 4 4 yılında, Heidegger

şöyle yazar: " Y u n a n l ı l a r b i r ç o k ' a r a ş t ı r m a r a p o r u n d a ' k a t ı k s ı z N a s y o n a l S o s y a l i s t l e r gibi görünüyor.

Uzmanlar böyle

Sosyalizme

ve

onun

ağır ç a l ı ş m a l a r

tarihsel

içinde,

bu

tür

'sonuçların'

b i r i c i k l i ğ i n e h i ç b i r yarar g e t i r m e d i ğ i n i

Nasyonal

ve

Nasyonal

S o s y a l i z m i n b u n l a r a i h t i y a c ı o l m a d ı ğ ı n ı fark e t m i y o r s a n k i . " 3 1 Y i n e a y n ı i k i r c i k l i l i k : N a s y o n a l Sosyalizminin antik Y u n a n i s t a n ' ı n halefi olarak yasallaştırılmasını kabul etmiyor, b u n a karşın yine de o n u n büyüklüğünü ima ediyor.

2

Y i n e , B e i s t e g u i ' n i n b e l i r t t i ğ i gibi, 3 ' s o r u n p e k d e H o l o k o s t k o n u s u n d a " H e i d e g ­ K a t ı b i r H e i d e g g e r c i k o n u m d a n , b u tür p r a t i k l e t t a m d a d i r e n i ş i n k a r ş ı t ı o l a r a k , d a h a

g e r ' i n sessizliği" değildir, o n u n sessizliğinin t a m o l m a m a s ı , b u sessizliği iki kez o n a

e n b a ş t a n (sizi işinizde v e r i m l i k ı l a n aşkınsal m e d i t a s y o n kursları g i b i ) t e k n o l o j i k sefer­

a n l a m k a t a c a k ş e k i l d e b o z m u ş o l m a s ı d ı r . H e r i k i s i n d e de, H o l o k o s t ' u d a h a büyük,

b e r l i ğ i n düzgün i ş l e y i ş i n e k a t ı l m ı ş o l a n b i r şey o l a r a k işlev g ö r e b i l i r - ve kural o l a r a k

g e n e l , t a r i h s e l b i r e ğ i l i m i n b i r ö r n e ğ i n e i n d i r g e d i : M a r c u s e ' a yazdığı b i r m e k t u p t a

da,

böyle

olur;

b u yüzden k u r t u l u ş a g i d e n yol

bağlılıktan geçer.

Ve,

son

olarak,

sadece

üçüncü yaklaşım

teknolojik da

tam

( 1 9 4 6 ) , Nazizm altında Yahudilerin başına gelen şeylerin t a m olarak aynısının artık

bağlılıktan

Doğu Avrupa'dan atılan A l m a n l a r ı n başına geldiğini, tek farkın artık hepimizin bunu

seferberliğe

Gelassenheit,

için zemin

biliyot olması olduğunu, b u n a karşın Nazilerin Yahudilere yaptıklarından A l m a n l a r ı n

h a z ı r l a m a y a k l a ş ı m ı d ı r . B u n a bağlı o l a r a k , H e i d e g g e r ' i n k ö t ü ü n l ü N a s y o n a l S o s y a ­

h a b e r d a r o l m a d ı ğ ı n ı ö n e sürdü; " D a s G e s t e l l " ( 1 9 5 0 ) adlı d e n e m e d e , " k a m p l a r d a c e s e t

l i z m i n " i ç b ü y ü k l ü ğ ü " d e ğ i n m e s i ( İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı ' n d a n s o n r a y a p ı l m ı ş bir e k l e m e ­

üretimini"

de, b u " b ü y ü k l ü ğ ü n " m o d e r n i n s a n l a t e k n o l o j i n i n b u l u ş m a s ı n d a n i b a r e t o l d u ğ u b e l i r ­

t e k n o l o j i k " ç e r ç e v e l e m e " y e özgü t u t u m u n d ı ş a v u r u m u o l a r a k a n d ı . N a z i l e r Y a h u d i l e r e

tilmiştir) tam da bu üç anlam içinde okunabilir ve okunmalıdır:

S o v y e t l e r i n b ü t ü n i n s a n l a r a y a p t ı ğ ı n ı y a p m ı ş t ı , o n l a r ı b i r "iş g ü c ü n e , " a c ı m a s ı z c a kul­

ç e k i l m e , " k a m u " d o l a ş ı m ı n d a n ç e k i l m e , sessizce t a n r ı l a r ı n olası gelişi

mekanikleştirilmiş

tarım

ve

hidrojen

bombaları

üretimiyle

birlikte,

lanılıp sonra da atılabilecek o l a n teknolojik açıdan atılabilir malzemeye indirgemişti. 1.

2.

3.

Nazi projesi t e k n o l o j i y e v e r i l e n t a m o l a r a k metafizik y a n ı t ı z a t e n sağlıyor

( H o l o k o s t kesinlikle bu şekilde düşünülemez: kaynakların e k o n o m i k ya da teknolojik

(Varlık ve Zaman'm

insanın

t o t a l seferberliği a ç ı s ı n d a n a ç ı k ç a " a k ı l d ı ş ı d ı r " - s a n a y i v e O r d u t e m s i l c i l e r i S S ' l e r i

yazgısını k a h r a m a n c a ü s t l e n m e s i ş e k l i n d e k i o t a n t i k e y l e m l e karşılıyor, yani

sürekli o l a r a k , H o l o k o s t ' u n d e v a s a b i r değerli i n s a n i , e k o n o m i k v e a s k e r i k a y n a k israfı

t e k n o l o j i y i b i r m e t a f i z i k m e y d a n o k u m a , b i r p r o j e o l a r a k g ö r ü y o r v e b u yüzden

olduğunu söyleyerek protesto etmişti - başka h e r şeyin yanında, kesinlikle ç o k daha

o n u n n i h i l i z m i n i , o n u n "das M a n " b o y u t u n u i ç e r i d e n ç ö k e r t i y o r ;

ü r e t k e n bir şekilde k u l l a n ı l a b i l e c e k olan m i l y o n l a r c a kişilik iş g ü c ü n ü n yok edilmesiy­

terimleriyle):

modern

t o p l u m u n "das M a n " ı n a

Nazizm Heidegger'in ö l ü m ü n d e n sonra yayınlanmış bir söyleşide söyledikleri

di!)

Genel

olarak,

Heidegger'in

genelleştirmeleri

ve

saklı

istisnaları

konusunda

ç e r ç e v e s i n d e o k u n m a l ı d ı r ( d e m o k r a s i n i n g ü n ü m ü z t e k n o l o j i s i n i n özü i ç i n e n

dikkatli olmamız gerekir: Nazizmin " i ç büyüklüğünü" modern insanın t e k n o l o j i n i n

u y g u n p o l i t i k b i ç i m o l d u ğ u n a i k n a o l m a m ı ş t ı r ) : Nazi t o t a l s e f e r b e r l i k t e k n o l o ­

özüyle yüzleşmesi o l a r a k b e l i r t t i ğ i n d e , h i ç b i r z a m a n a y n ı " i ç b ü y ü k l ü ğ ü " A m e r i k a n

j i n i n ö z ü n e l i b e r a l d e m o k r a s i d e n ç o k d a h a uygundur;

kapitalizmi ya da S o v y e t K o m ü n i z m i n e atfetmediğini hatırlamalıyız. B a n a göre böyle

Nazizm, özünde, en yıkıcı ve d e m o n i k haliyle modern nihilizmdir.

yapması

gerekirdi:

Nazizmin ve

Amerikan

Kapitalizminin

tersine,

sadece Sovyet

K o m ü n i z m i , yol a ç t ı ğ ı f e l a k e t e r a ğ m e n g e r ç e k b i r i ç b ü y ü k l ü ğ e s a h i p t i . ( 1 ) ' d e n ( 2 ) ' y e g e ç i ş ö n e m l i : bu, ilk ö n c e H e i d e g g e r ' i n N a z i z m i n z a t e n "t/as M a n " ı n t e k n o l o j i k n i h i l i z m i n e v e r i l e n yanıt o l d u ğ u n u d ü ş ü n m ü ş o l m a s ı g e r ç e ğ i n i m a s k e l e d i ğ i g e ç i ş t i r . Metafiziğe Giriş'te, H e i d e g g e r k e n d i i d e o l o g l a r ı n ı n i h a n e t e t t i ğ i " N a z i h a r e k e ­ tinin

i ç b ü y ü k l ü ğ ü " y l e ilgili ü n l ü sözünü söylediği

zaman, bu "büyüklüğe" yönelik

k e n d i a n l a y ı ş ı n d a k i b i r k a y m a n ı n üstünü ö r t e r : y a k l a ş ı k 1 9 3 5 y ı l ı n a d e k , N a z i z m i n b i r yandan modern teknolojinin,

i ş v e seferberliğin n a s ı l k a p s a m l ı b i r ş e k i l d e k u c a k ­

lanacağına yönelik biricik yanıtı vereceğini, diğer yandan onları kaderini seçen, bir kararla d a v r a n a n bir h a l k ı n " o t a n t i k " bir politik eylemi i ç i n e s o k a c a ğ ı n ı düşünüyordu. B ö y l e c e , ç i l e c i b i r g e l e n e k s e l c i l i k l e değil, k ö k l e r i y l e , V o l k ' l a , o t a n t i k k a r a r l a b i r l e ş m i ş t e k n o l o j i y l e karşı karşıyayız, das Man'ia d e ğ i l - bu da R u s ve A m e r i k a n v e r s i y o n l a ı ı n d a n h e r biri k e n d i n c e , b u o t a n t i k b o y u t a ( y a l i b e r a l b i r e y c i l i k l e y a d a k i t l e s e l seferb e r l i k l e ) i h a n e t e d e n v e r s i y o n l a r ı n a ters düşer.

1 9 3 5 ' t e n sonra, artık Nazizme bu

"aşkınsal"

onu

örtüyü

örtmez,

buna karşın yine

de

modern

insanın

teknolojiyle

B i r süre ö n c e S l o v e n y a v e H ı r v a t i s t a n ' d a , ü n l ü k a y a k ş a m p i y o n l a r ı v e e ğ i t m e n l e r i H i t l e r ' i n e n g ü ç l ü o n a y ı n ı v e r m e k üzere b i r b i r l e r i y l e r e k a b e t e g i r m i ş d u r u m d a y d ı l a r . H i t l e r e l b e t t e m i l y o n l a r c a i n s a n ı n ö l ü m ü n d e n sorumlu o l a n k ö t ü bir herifti - a m a k e s i n l i k l e büzük s a h i b i y d i , istediği ş e y i n p e ş i n d e n ç e l i k b i r i r a d e y l e g i t m i ş t i .

Bu

g ö r ü n ü ş t e " a p a ç ı k " n o k t a y ı b i l e k a b u l e t m e m e k ö n e m l i d i r : h a y ı r , H i t l e r b i r şeyleri g e r ç e k t e n d e ğ i ş t i r m e k i ç i n "büzük s a h i b i " d e ğ i l d i ; g e r ç e k t e n e y l e m y a p m ı y o r d u , b ü t ü n e y l e m l e r i t e m e l d e karşı e y l e m l e r , t e p k i l e r d i - y a n i h i ç b i r şey g e r ç e k t e n d e ğ i ş m e s i n diye e y l e m y a p ı y o r d u . E ğ e r b i r i g e r ç e k t e n c e s u r b i r ö y l e m a n m a k i s t e y e c e k olursa, i n s a n ı n o l a n a k s ı z o l a n ı d e n e m e k i ç i n g e r ç e k t e n "büzük s a h i b i " o l m a s ı g e r e k e n , a m a aynı zamanda k o r k u n ç bir eylem, kavraması imkansız bir acıya yol a ç a c a k bir e y l e m a n m a k isterse, b u e y l e m t a m d a S t a l i n ' i n 1 9 2 0 ' l e r i n s o n u n d a S o v y e t l e r B i r l i ğ i ' n d e k i zorunlu kolektifleştirmesiydi.

B u r a d a Badiou'yu,37 o n u n adına yapılan b ü t ü n k o r k u n ç şeylere rağmen (ya da d a h a doğrusu, b u k o r k u n ç ş e y l e r i n b e l i r l i b i r b i ç i m i a d ı n a y a p ı l a n ) , S t a l i n i s t K o m ü n i z m içkin olarak ( E k i m D e v r i m i ' n i n ) bir Doğruluk-Olay'la bağlantılı olduğunu, buna k a r ş ı n F a ş i z m i n b i r sözde-olay, o t a n t i k l i k k ı l ı ğ ı n d a k i b i r y a l a n o l d u ğ u n u ö n e s ü r e n B a d i o u ' y u izlemeliyiz. B a d i o u b u r a d a désastre ( D o ğ r u l u k - O l a y ' ı n V a r l ı ğ ı n o l u m l u b i r yapısına

Stalinist "ontolojikleştirmesi")

ve

desetre ( " F a ş i s t

Devrim" denen

sözde-

o l a y ı n F a ş i s t t a k l i d i / s a h n e l e n m e s i ) a r a s ı n d a k i farka d e ğ i n i r : mieux vaut un desastre qu'un desetre, ç ü n k ü desastre y i n e d e i ç k i n o l a r a k feci s o n u c u o l d u ğ u D o ğ r u l u k - O l a y ' a b a ğ l ı d ı r , b u n a k a r ş ı n desetre s a d e c e O l a y ı D o ğ r u l u ğ u n t ö z ü n d e n y o k s u n k a l m ı ş e s t e t i k bir gösteri olarak taklit eder. T a m da bu n e d e n l e , S t a l i n i z m i n temizlikleri o kadar y ı r t ı c ı v e Faşist ş i d d e t t e n b i r b a k ı m a ç o k d a h a " a k ı l d ı ş ı " o l m u ş t u : F a ş i z m ' d e , N a z i A l m a n y a ' s ı n d a bile, eğer insan herhangi bir m u h a l i f politik etkinliğe girmediyse (ve elbette,

Yahudi

görünümü

kökenli

sürdürmesi

değilse)

olasıydı,

hayatta

buna

karşın

kalması,

"normal"

1 9 3 0 sonlarının

gündelik

yaşam

Stalinizminde

bir

kimse

g ü v e n d e değildi; h e r k e s b e k l e n m e d i k b i r ş e k i l d e i h b a r e d i l e b i l i r , t u t u k l a n a b i l i r v e h a i n o l a r a k vurulabilirdi.

B a ş k a deyişle, N a z i z m i n " a k ı l d ı ş ı l ı ğ ı " a n t i - S e m i t i z m d e , Y a h u d i

komplosuna inanmasında "yoğunlaşmıştı," buna karşın Stalinist "akıldışılık" bütün t o p l u m s a l b e d e n i s a r m ı ş t ı . B u n e d e n l e , N a z i polis m ü f e t t i ş l e r i h â l â r e j i m e karşı fiili e t k i n l i ğ i n k a n ı t v e izlerini arıyordu, b u n a k a r ş ı n S t a l i n i s t m ü f e t t i ş l e r a ç ı k v e ikirciksiz u y d u r m a l a r a girişmişti ( u y d u r m a k o m p l o v e s a b o t a j l a r , v e b e n z e r i ) . K o m ü n i s t İ k t i d a r ı n kendi

ü y e l e r i n e uyguladığı b u şiddet r e j i m i n r a d i k a l o l a r a k k e n d i s i y l e ç e l i ş m e s i n e ,

K o m ü n i s t p r o j e y l e g e r ç e k l e ş m e s i n i n c/esastre'ına t a n ı k l ı k e d e r : r e j i m i n k ö k e n l e r i n d e , " o t a n t i k " b i r d e v r i m c i p r o j e o l d u ğ u g e r ç e ğ i n e - s a d e c e r e j i m i n k e n d i k ö k e n l e r i n i sil­ meye

yönelik olmayan,

aynı

zamanda

bir

tür " b a s t ı r ı l a n ı n

geri

dönüşü,"

rejimin

s u ç l a n a n a s l ı n d a o n l a r ı n , y e n i nomenklatura'nm ü y e l e r i o l a r a k , D e v r i m e i h a n e t e t m i ş o l m a s ı ö l ç ü s ü n d e suçluydu. S t a l i n i s t t e r ö r b u yüzden b a s i t ç e D e v r i m i n i h a n e t i , yani o t a n t i k d e v r i m c i g e ç m i ş i n b ü t ü n izlerini s i l m e y e y ö n e l i k b i r ç a b a değildi; d a h a ç o k , devrim sonrası yeni düzenin, D e v r i m i n i h a n e t i n i kendi i ç i n e ( y e n i d e n ) k a z ı m a y a , o n u n o m e n i c / a t u r a ' n m b ü t ü n ü y e l e r i n i t e h d i t e d e n keyfi t u t u k l a m a v e ö l d ü r m e l e r k ı l ı ğ ı n d a " y a n s ı t m a y a " y a d a " y e n i d e n i ş a r e t l e m e y e " z o r l a y a n b i r tür " g a r a b e t m e l e ğ i n e " t a n ı k l ı k e d i y o r d u - p s i k a n a l i z d e o l d u ğ u gibi, S t a l i n i s t suç itirafı,asıl suçu gizler. ( B i l i n d i ğ i üzere, S t a l i n N K V D ' n i n i ç i n e z e k i c e b i r ş e k i l d e , düşük t o p l u m s a l k ö k e n l e r d e n g e l e n , b u yüz­ den de kıdemli

yönetiminin

Bu n o k t a N i k i t a

Mikhalkov'un

Güneş

Yanığı (Burned by the Sun,

1944)

adlı

g e n ç güzel b i r k a d ı n l a ^ m u t l u b i r evliliği o l a n A l b a y K o l o v ' u n s o n özgürlük g ü n ü n ü n ö y k ü s ü o l a n filmde kusursuzca v u r g u l a n m ı ş t ı r . 1 9 3 6 yazında, K o t o v g e n ç güzel karısı v e kızıyla b i r l i k t e yazlığında, şiir gibi b i r pazar g ü n ü n ü n t a d ı n ı ç ı k a r m a k t a d ı r . K o t o v ' u n k a r ı s ı n ı n eski b i r aşığı o l a n D i m i t r i , b e k l e n m e d i k b i r z i y a r e t t e b u l u n u r : o y u n l a r o y n a ­ m a , şarkı s ö y l e m e v e e s k i a n ı l a r ı a n m a y l a g e ç e n h o ş b i r b u l u ş m a o l a r a k b a ş l a y a n şey b i r k a b u s a d ö n ü ş ü r - D i m i t r i , K o t o v ' u n karısıyla flört e d e r v e kızını ö y k ü v e m ü z i k l e büyülerken, ç o k g e ç m e d e n K o t o v , D i m i t r i ' n i n o n u s o n u n d a bir h a i n olarak tutukla­ m a y a g e l m i ş b i r N K V D a j a n ı o l d u ğ u n u a n l a r . . . . B u r a d a e n ö n e m l i o l a n şey şiir gibi yaz g ü n ü n ü n huzurunu b o z a n D i m i t r i ' n i n şiddetli m ü d a h a l e s i n i n t a m keyfiliği v e s a ç m a ­ lığıdır:

bu

şiirin,

nomenklatura'nm y ö n e t i m i n i d e n g e l e y e n y e n i d ü z e n i n b i r a m b l e m i

o k u n m a s ı g e r e k i r , b ö y l e c e şiiri b o z a n N K V D a j a n ı n ı n m ü d a h a l e s i , t r a v m a t i k keyfiliğiyle - y a d a H e g e l c e s ö y l e r s e k , " s o y u t o l u m s u z l u ğ u y l a " - b u ş i i r i n t e m e l s a h t e l i ğ i n e t a n ı k l ı k e d e r : y e n i d ü z e n i n D e v r i m e i h a n e t ü z e r i n e inşa e d i l m i ş o l d u ğ u g e r ç e ğ i n e . P a r t i n i n yüksek k a d e m e l e r i n i n S t a l i n i s t t e m i z l i k l e r i b u t e m e l i h a n e t e d a y a n ı y o r d u :

i ş k e n c e d e n g e ç i t e r e k nomenklatura'ya y ö n e ­

tutuklayıp

dengesiyle

eski

toplamıştı.)

nomenklatura'nm

Yeni

rütbelerinin

nomen/c/arura'nın

sürekli

temizlenmesi

kılığındaki sapkın "bastırılanın dönüşü" arasındaki bu içkin gerilim, S t a l i n i s t feno­ menin

tam

kalbindedir:

temizliklet ihanet edilen

devrimci

r e j i m e musallat olduğu b i ç i m d i r . G e n n a d i Zyuganov'un,

mirasın

hayatta kalıp

1 9 9 6 yılındaki Komünist

c u m h u r b a ş k a n ı a d a y ı n ı n düşü ( e ğ e r S t a l i n en az b e ş yıl d a h a fazla yaşasaydı ve kozmopolitizmi

halletme

ve

Rus

devletiyle

Ortodoks

Kilisesi

arasında

bir

uzlaşma

s a ğ l a m a k ş e k l i n d e k i s o n p r o j e s i n i t a m a m l a m ı ş olsaydı, S o v y e t l e r B i r l i ğ i ' n d e h e r şey y o l u n a g i r m i ş o l a c a k t ı - b a ş k a deyişle, e ğ e r S t a l i n a n t i - S e m i t t e m i z l i ğ i n i g e r ç e k l e ş ­ t i r m i ş olsaydı . . . ) , b u düş, t a m d a d e v r i m c i r e j i m i n s o n u n d a i ç k i n g e r i l i m i n d e n kurtu­ lacağı

ve kendini

elbette,

bu

dengeye sokacağı e d i l g e n l e ş m e n o k t a s ı n ı h e d e f alır - paradoks,

dengeye

erişmek

için,

Stalin'in

son

temizliğinin,

1953

yazında

g e r ç e k l e ş m e s i p l a n l a n a n v e ö l ü m ü y l e ö n l e n e n " b ü t ü n t e m i z l i k l e r i n a n a s ı n ı n " başarılı olması gerekmesidir. S h e i l a F i t z p a t r i c k , 1 9 2 0 s o n l a r ı n d a k i k o l e k t i f l e ş t i r m e v e hızlı s a n a y i l e ş m e n i n E k i m

k a l b i n d e k i radikal o l u m s u z l u ğ u n b i r h a t ı r l a t ı c ı s ı o l a n k e s i n t i s i z t e m i z l i k l e r zorunluydu.

f i l m i n d e , n o m e n / c / a t u r a ' n ı n yüksek r ü t b e l i b i r üyesi, D e v r i m i n ü n l ü b i r k a h r a m a n ı ,

apparafc/l'leri

lik n e f r e t l e r i n i s e r g i l e m e fırsatı b u l a n kişileri

D e v r i m i ' n i n i ç k i n d i n a m i ğ i n i n b i r parçası o l d u ğ u n u , o yüzden asıl d e v r i m c i k ı s m ı n a n c a k 1 9 3 7 ' d e s o n a e r d i ğ i n i ö n e sürdü - asıl " T h e r m i d o r " a n c a k b ü y ü k t e m i z l i k l e r G e t t y v e N a u m o v ' u n " p a r t i n i n t a m i n t i h a r ı " , s dediği şeyi ö n l e m e k üzere kesildiği v e P a r t i nomenklatura's^ k e n d i s i n i " y e n i b i r s ı n ı f o l a r a k d e n g e y e s o k t u ğ u z a m a n o l m u ş t u . V e , aslında, a n c a k

1 9 2 8 - 3 3 ' ü n k o r k u n ç o l a y l a r ı sırasında R u s t o p l u m u n u n yapısı

g e r ç e k t e n r a d i k a l b i r d ö n ü ş ü m d e n g e ç t i : 1 9 1 7 ' d e n 1 9 2 1 ' e u z a n a n zorlu a m a c o ş k u l u yıllarda, b ü t ü n t o p l u m bir acil durum halindeydi; Y e n i E k o n o m i k P o l i t i k a ( N E P ) bir geri

adımı,

Sovyet

devlet

iktidarının

toplums-al. y a p ı n ı n

dokusunu

(köylülerin,

zanaatkarların, e n t e l e k t ü e l l e r i n ve diğerlerinin büyük ç o ğ u n l u ğ u n u ) t e m e l d e dokun­ madan

bırakmasını

işaret

ediyordu.

Ancak

1928

atılımı

doğrudan

ve

acımasızca

t o p l u m s a l y a p ı n ı n k o m p o z i s y o n u n u d ö n ü ş t ü r m e y i h e d e f aldı, b i r e y s e l s a h i p l e r sınıfı o l a r a k k ö y l ü l e r i tasfiye e d e r e k , eski e n t e l i j e n s i y a y ı ( ö ğ r e t m e n l e r , d o k t o r l a r , b i l i m c i l e r , m ü h e n d i s l e r ve teknisyenleri) yenisiyle değiştirerek. S h e i l a Fitzpatrick'in canlı terim­ l e r l e d i l e getirdiği gibi: e ğ e r 1 9 1 4 ' t e R u s y a ' y ı t e r k e d e n b i r g ö ç m e n 1 9 2 4 ' t e d ö n m ü ş o l s a y d ı , d ü k k a n l a r , ofisler,

t i y a t r o l a r l a a y n ı ş e h r i v e b ü y ü k ö l ç ü d e d e a y n ı kişileri

i ş b a ş ı n d a b u l a c a k t ı ; f a k a t o n yıl s o n r a , 1 9 3 4 ' t e d ö n m ü ş olsaydı, a r t ı k ş e h r i t a n ı y a m a y a c a k t ı , t o p l u m s a l y a ş a m ı n b ü t ü n d o k u s u o k a d a r farklıydı.'" 1 9 2 9 ' d a n s o n r a k i k o r k u n ç

af

edilmesi

o l d u ğ u n u ö n e s ü r e n i d e o l o j i a d ı n a k ö l e l e ş t i r i l i r . S t a l i n i s t s ö y l e m d e bizi ç a r p a n ilk şey

i m k a n s ı z o l a n b ü t ü n d e h ş e t l e r d e , a c ı m a s ı z a m a t o p l u m s a l y a p ı n ı n t o t a l d e v r i m c i ayak­

o n u n b u l a ş ı c ı doğasıdır: F a ş i z m e a ç ı k b i r k a r ş ı t l ı k l a , ( n e r e d e y s e ) h e r k e s i n o n u alay

l a n m a s ı n a , y e n i b i r d e v l e t , e n t e l i j e n s i y a , yasal s i s t e m y a r a t m a y a y ö n e l i k i ç t e n v e

e d e r e k t a k l i t e t m e y e , farklı p o l i t i k b a ğ l a m l a r ı n t e r i m l e r i y l e k u l l a n m a y a b a ş l a m a s ı , v e

c o ş k u l u b i r irade g ö r e b i l i y o r o l m a m ı z d ı r . . . .

b e n z e r i . V e hepsi b u d a değil: s o n o n yıl i ç i n d e , p o s t - K o m ü n i s t ü l k e l e r i n ç o ğ u n d a

yılların,

büyük

ileri

hamle

yıllarının

yakalanması

korkunç

yanı,

kabul

Komünist g e l e n e ğ i n i c a t e d i l m e s i gibi b i r s ü r e c e t a n ı k o l d u k . K o m ü n i s t g e ç m i ş , kültüre v e y a ş a m tarzına a i t b i r f e n o m e n o l a r a k y e n i d e n y a r a t ı l ı y o r ; o n y ı l l a r c a ö n c e , B a t ı l ı " g e r ç e k ş e y i n " sefil b i r kopyası s a y ı l a n ü r ü n l e r ( k o l a l ı i ç k i l e r i n , e l l o s y o n u , düşük k a l i t e

STALİNİST MÜZİKALİN KURAMINA D O Ğ R U

buzdolapları v e ç a m a ş ı r m a k i n e l e r i n i n , p o p ü l e r müzik gibi ş e y l e r i n D o ğ u l u versiyonları Eski bir S l o v e n K o m ü n i s t d e v r i m c i olan Joze J u r a n c i c ' i n kaderi, S t a l i n i z m i n dönüşleri

. . . ) s a d e c e keyifle a n ı l m a k l a k a l m ı y o r , d a h a s ı m ü z e l e r d e s e r g i l e n i y o r - h a t t a b a z e n

i ç i n kusursuz b i r m e t a f o r o l u ş t u r u r . * 1 9 4 3 y ı l ı n d a , İ t a l y a t e s l i m o l d u ğ u z a m a n J u r a n c i c ,

başarılı b i r b i ç i m d e t e k r a r piyasaya sürülüyorlar (eski D o ğ u A l m a n y a ' d a k i F l o r e n a e l

A d r i y a t i k ' t e k i R a b adasında bir t o p l a m a k a m p ı n d a bulunan Yugoslav m a h k u m l a r ı n

l o s y o n u g i b i ) . K o m ü n i s t g e ç m i ş i n p o l i t i k y ö n ü - h e m iyi h e m k ö t ü y a n l a r ı y l a , özgür­

isyanına önderlik etti: onun önderliğinde, açlık içindeki 2 0 0 0 mahkum 2 2 0 0 İtalyan

lükçü d ü ş t e n S t a l i n i s t t e r ö r e d e k b ü t ü n p o l i t i k y ö n ü - siliniyor, yerini b a s i t v e m ü t e v a z ı

a s k e r i n i k o l a y c a zararsız h a l e g e t i r d i . S a v a ş t a n s o n r a t u t u k l a n d ı v e y a k ı n l a r d a k i ünlü

a m a t a m d a b u n e d e n l e , k a p i t a l i z m i n gergin d i n a m i ğ i n d e n d a h a m u t l u , ç o k d a h a keyif­

b i r K o m ü n i s t t o p l a m a k a m p ı o l a n Gali otök'ta ( " ç ı p l a k a d a " ) h a p s e d i l d i . O r a d a y k e n ,

li, ç o k d a h a t a t m i n e d i c i b i r y a ş a m v i z y o n u n u c a n l a n d ı r a n g ü n d e l i k n e s n e l e r alıyor.

1953

yılında

başka

mahkumlarla

birlikte,

Rab'daki

1943

isyanının

onuncu

y ı l d ö n ü m ü n ü k u t l a m a k üzere b i r a n ı t inşa e t m e s i i s t e n d i - k ı s a c a s ı , K o m ü n i s t l e r i n b i r

Komünist

"imparatorlukların"

çözülmesinden

yeni

Ulus-Devletlerin

yaratılma

süreci b u yüzden, k a p i t a l i z m i n yükselişi i ç i n , M a r x ' ı n s e r m a y e a l t ı n d a k C ü r e t i m güç­

m a h k u m u o l a n J u r a n c i c k e n d i s i i ç i n , k e n d i s i n i n ö n d e r l i k e t t i ğ i b i r isyan i ç i n b i r a n ı t

l e r i n i n b i ç i m s e l k a p s a n m a s ı n ı n m a d d i k a p s a n m a y a ö n c e l i ğ i o l a r a k b e t i m l e d i ğ i şeyin

inşa ediyordu. . . . E ğ e r şiirsel ( a d a l e t değil, d a h a ç o k ) a d a l e t s i z l i k d e n e n şeyin b i r

m a n t ı ğ ı n ı izliyor; b i r t o p l u m ö n c e b i ç i m s e l o l a r a k U l u s - D e v l e t a l t ı n d a k a p s a n m ı ş t ı ,

a n l a m ı varsa, t a m d a buydu: b u d e v r i m c i n i n kaderi S t a l i n i s t d i k t a t ö r l ü k a l t ı n d a k i

s o n r a ( b u U l u s - D e v l e t i t e m e l l e n d i r e n g e l e n e ğ i u y d u r a r a k ) i d e o l o j i k i ç e r i ğ i geliştiril­

b ü t ü n nüfusun kaderi değil m i d i r - ö n c e D e v r i m l e ancienr regimc'i k a h r a m a n c a y ı k a n

mişti.'" K ı s a c a s ı , S t a l i n i z m N a z i z m gibi y a s a k l a n m ı ş d e ğ i l : h a t t a o n u n c a n a v a r c a y ö n ­

ve sonra, yeni y ö n e t i c i l e r i n kölesi olup kendi d e v r i m c i g e ç m i ş l e r i n e anıtlar d i k m e y e

lerinin

z o r l a n a n m i l y o n l a r ı n k a d e r i ? B u d e v r i m c i b u yüzden a s l ı n d a b i r " e v r e n s e l t e k i l d i r , "

e d i l e b i l i r sayıyoruz: " H o ş ç a k a l L e n i n " h o ş g ö r ü l ü y o r , " H o ş ç a k a l H i t l e r " h o ş g ö r ü l m ü y o r

k a d e r i H e p s i n i n k a d e r i n e k a r ş ı l ı k g e l e n b i r birey. 4 1

- n i y e ? Y a da, b a ş k a b i r ö r n e k : g ü n ü m ü z A l m a n y a ' s ı n d a , piyasada eski D o ğ u A l m a n

Bu d e v r i m c i n i n k o n u m u n u basitçe trajik o l m a k t a n öteye dolanmış,

ikinci

(Komünist)

için

düzey, feda

"düşünümsel" edersiniz,

ihanettir:

sonra

bu

önce

Davanın

her

kendisi

götüren şeyinizi (onun

şey b i r t ü r neden

dava

taşıyıcıları)

t a r a f ı n d a n reddedilirsiniz, k e n d i n i z i t u t a n a c a k h i ç b i r şey o l m a d a n , h i ç b i r ö z d e ş l e ş m e n o k t a s ı o l m a d a n b i r t ü r b o ş uzamda bulursunuz.

42

O n , o n beş yıl k a d a r ö n c e A B D ,

iyice farkında

olsak bile,

Ostalgie'yi

[Doğu - A l m a n y a - nostaljisini] kabul

d e v r i m c i v e Parti ş a r k ı l a r ı n ı , " S t a l i n , F r e u n d G e n o s s e " d e n " D i e P a r t e i h a t i m m e r R e c h t " e u z a n a n o şarkıları i ç e r e n b i r sürü C D v a r - a m a N a z i P a r t i s i ' n i n ş a r k ı l a r ı n ı içeren bir C D ' y i göremiyoruz. . . . Z a t e n a n e k d o t d ü z e y i n d e , Faşist v e S t a l i n i s t e v r e n l e r a r a s ı n d a k i fark a p a ç ı k t ı r ; ö r n e ğ i n , S t a l i n i s t gösteri m a h k e m e l e r d e s a n ı ğ ı n s u ç l a r ı n ı h a l k ö n ü n d e i t i r a f e t m e s i v e

İ r a n ' a karşı s a v a ş ı n d a I r a k ' ı n t a m o l a r a k a r k a s ı n d a y k e n , S a d d a m ' ı n k i t l e i m h a silahları

bu suçları nasıl i ş l e d i ğ i n i n b i r d e ğ e r l e n d i r m e s i n i y a p m a s ı b e k l e n i r - b u , N a z i z m l e k a t ı

k u l l a n ı m ı n a v e b a ş k a d e h ş e t l e r i n e d i k k a t ç e k e n , v e B i r l e ş i k D e v l e t l e r d e v l e t aygıtı

b i r k a r ş ı t l ı k i ç i n d e d i r , o r a d a b i r Y a h u d i d e n , A l m a n u l u s u n a karşı b i r Y a h u d i k o m p l o ­

t a r a f ı n d a n göz ardı e d i l e n l e r i n - ve a r t ı k k e n d i l e r i n e ç e v r i l m i ş o l a n acımasız-suçlu-bir-

suna karışmış olduğuna y ö n e l i k bir itiraf talep e t m e k anlamsız o l a c a k t ı r .

d i k t a t ö r - S a d d a m m a n t r a s ı n ı d i n l e m e k zorunda k a l a n l a r ı n g ü n ü m ü z d e k i k o n u m u n d a

A y d ı n l a n m a y a y ö n e l i k farklı y a k l a ş ı m l a r ı n s e m p t o m u d u r : S t a l i n i z m k e n d i s i n i h â l â ,

d a b u n a b e n z e r b i r y a n y o k m u ? S a d d a m ' ı n b i r savaş suçlusu olduğu i d d i a s ı n ı n s o r u n u

A y d ı n l a n m a g e l e n e ğ i n i n , doğruluğun h e r h a n g i rasyonel bir insanın, o insan ne kadar

s a h t e o l m a s ı değil, B i r l e ş i k D e v l e t l e r y ö n e t i m i n i n o n u S a d d a m ' ı n i k t i d a r d a t u t u n -

bozulmuş

masındaki kendi sorumluluğunu kabul e t m e d e n dile getirmeye hakkı olmamasıdır -

sayıyordu, b u yüzden d e i n s a n , s u ç l a r ı n d a n ö z n e l o l a r a k s o r u m l u y d u , a m a b u a ç ı d a n

S a d d a m ' ı n a c ı m a s ı z b i r d i k t a t ö r o l d u ğ u n u n şaşırtıcı b i r ş e k i l d e g e c i k m i ş keşfi, S t a l i n ' i n

Nazilerin

1939'ların

y a p ı l a r ı n ı n a ç ı k b i r olgusuydu; i n s a n ı n o n l a r ı n s u ç l u o l d u k l a r ı n ı k a n ı t l a m a s ı g e r e k m i ­

sonunda,

Yezhov'un,

terörü

örgütleyen

N K V D ' n i n başkanının binlerce

m a s u m K o m ü n i s t i n ö l ü m ü n d e n sorumlu o l d u ğ u n u şaşkınlıkla k e ş f e t m e s i n i andırıyor. . . . Bu tür kendi k e n d i n e d o l a n m ı ş bir durumun - k e n d i n e anıtlar dikmeye indirgenmiş

olursa

olsun,

durumu

bunun

erişiminde

tam

olduğunu

tersiydi, 4 , 1

kabul

onlara

göre

eden

geleneğin

Yahudilerin

bir

B u fark

suçu

parçası

biyolojik

yordu, sırf Y a h u d i o l m a n e d e n i y l e s u ç l u y d u l a r - n e d e n ? B u n u n a n a h t a r ı , B a t ı l ı i d e o l o j i k i m g e l e m d e , R o m a n t i z m ç a ğ ı n d a gezgin " e b e d i

b i r m a h k u m o l m a d u r u m u n u n - e n u ç b o y u t u n u n ironisi F a ş i z m i n t e r s i n e , y i n e d e

Yahudi"

S t a l i n i z m e i ç k i n b i r şeydir: s a d e c e S t a l i n i z m d e i n s a n l a r b ü t ü n i k t i d a r ı n o n l a r a a i t

Yahudilere

figürünün, atfedilen

tam

da

gerçek

yaşamda,

özelliklerin bütün

topluma

kapitalizmin yayılmasıyla

patlamasıyla birlikte

birlikte,

(çünkü

mal

alışverişi b ö y l e c e h e g e m o n i k h a l e g e l m i ş t i ) a n i d e n y ü k s e l m i ş o l m a s ı n d a d ı r . B u yüzden

" b i r şişe birayla k u r b a ğ a s ı " değil m i ?

Y a h u d i l e r t a m d a o n l a r ı nüfusun geri k a l a n ı n d a n ayırt e t m e y i k o l a y l a ş t ı r a n özgül n i t e ­ liklerinden yoksun kaldıkları ve "Yahudi sorunu" Yahudilerin biçimsel özgürleştirilmesiyle p o l i t i k düzeyde - Y a h u d i l e r e b ü t ü n diğer " n o r m a l " H ı r i s t i y a n yurttaşlarla a y n ı h a k l a r ı n v e r i l m e s i y l e - "çözümlendiği" zaman, artık gülünç cimri ve tefecilet o l m a k t a n ç ı k t ı l a r , e b e d i l a n e t i n d e m o n i k k a h r a m a n l a r ı , b e l i r t i l m e m i ş v e ağza a l ı n m a z b i r s u ç u n esiri o l a n , o r t a l ı k t a g e z m e y e v e ö l ü m d e k u r t u l u ş b u l m a y a ö z l e m d u y m a y a m a h k u m o l m u ş k a h r a m a n l a r o l d u l a r . Y a n i t a m d a özgül Y a h u d i figürü o r t a d a n k a l k t ı ğ ı z a m a n m u t l a k Y a h u d i o r t a y a ç ı k t ı , v e b u d ö n ü ş ü m a n t i - S e m i t i z m i n t e o l o j i d e n ırka k a y m a s ı n ı emretti;

onların

laneti

ırklarıydı,

yaptıkları

şeylerden

(Hıristiyanları

sömürmek,

o n l a r ı n ç o c u k l a r ı n ı k a t l e t m e k , k a d ı n l a r ı n a t e c a v ü z e t m e k y a d a e n ö n e m l i s i , İsa'ya i h a n e t e d i p o n u ö l d ü r m e k t e n ) değil, o l d u k l a r ı ş e y d e n d o l a y ı s u ç l u y d u l a r - b u kay­ m a n ı n H o l o k o s t ' u n , y a n i o n l a r ı n " s o r u n l a r ı n ı n " t e k uygun s o n ç ö z ü m ü o l a r a k Y a h u d i n i n fiziksel yok e d i l m e s i n i n t e m e l l e r i n i a t t ı ğ ı n ı e k l e m e y e gerek v a r m ı ? Y a h u d i l e r b i r dizi ö z e l l i k l e r i y l e özdeşleştiği ö l ç ü d e , h e d e f o n l a r ı n d i n d e ğ i ş t i r m e s i , o n l a r ı H ı r i s t i y a n yapmaktı; ama Yahudilik t a m da varlığına ait olduğu zaman, sadece yok e t m e "Yahudi sorununu" çözebilirdi.45 Yine

"[anti-Semit]

J e a n - C l a u d e M i l n e r ' ı n da, R o u s s e a u ' y u S t a l i n i s t g ö s t e r i m a h k e m e l e r i y l e karşılaştı­ r ı r k e n b e l i r t t i ğ i gibi, t a m d a A y d ı n l a n m a m i r a s ı n ı n d e ğ e r l e n d i r m e s i a ç ı s ı n d a n , " i t i r a f konusunda, C e n e v r e M o s k o v a ' d a n üstün değildir."47 S t a l i n i s t ideolojik imgelemde, e v r e n s e l A k ı l t a r i h s e l i l e r l e m e n i n a c ı m a s ı z yasaları k ı l ı ğ ı n d a n e s n e l l e ş m i ş t i r v e biz h e p i m i z , l i d e r d e d a h i l o l m a k üzere o n u n h i z m e t l i l e r i oluruz - b u yüzden, b i r N a z i lideri k o n u ş m a y a p t ı k t a n v e k a l a b a l ı k o n u a l k ı ş l a d ı k t a n s o n r a , ö y l e c e durup sessizce alkışları

engellemeye"

yazgılı

doğru

maddeci

eder,

kendisini

alkışların

muhatabı

olarak

ayağa k a l k a r ve a l k ı ş l a r ı y l a d i ğ e r l e r i n e k a t ı l ı r . 4 8 L u b i t s c h ' i n

koyutlar;

buna

karşın

To Be or Not to B e ' s i n i n

b a ş l a n g ı c ı n d a k i h a r i k a a y r ı n t ı y ı h a t ı r l a y ı n : H i t l e r b i r o d a y a girdiği z a m a n , o d a d a k i b ü t ü n N a z i g ö r e v l i l e r e l l e r i n i N a z i s e l a m ı y l a k a l d ı r ı r v e " H e i l H i t l e r ! " diye bağırır; b u n a karşılık, H i t l e r elini kaldırır ve " H e i l k e n d i m ! " der - H i t l e r ö r n e ğ i n d e , bu saf m i z a h t ı r , g e r ç e k l i k t e o l a m a y a c a k b i r şeydir; b u n a k a r ş ı n S t a l i n ' i n k e n d i s i n i a l k ı ş l a y a n başkalarına katılarak gerçekten "kendisini selamlaması" mümkündü (ve bunu yaptı). T a m d a b u n e d e n l e , S t a l i n ' i n d o ğ u m g ü n ü n d e , m a h k u m l a r o n a m u t l u l u k v e Sosyaliz­ me

fantaziyi

kabul

S t a l i n i z m d e , b u zorunlu a l k ı ş l i d e r i n k o n u ş m a s ı n ı n s o n u n d a p a t l a d ı ğ ı z a m a n , l i d e r

başarı

dileyen

telgraflar g ö n d e r d i l e r , N o r i l s k y a d a

V o r k u t a gibi

en

karanlık

müdahaleyi

g u l a g l a r d a n b i l e ; oysa i n s a n Y a h u d i l e r i n A u s c h w i t z ' d e n H i t l e r ' e d o ğ u m g ü n ü telgrafı

ö n e r e n kişi N i e t z s c h e o l m u ş t u : İyinin ve Kötünün Otesinde'n'm N o . 2 5 1 ' i n d e , " A v r u ­

g ö n d e r m e s i n i h a y a l b i l e e d e m i y o r . . . . N e k a d a r d e l i c e v e tatsız g ö r ü n ü r s e g ö r ü n s ü n , b u

pa'yı y ö n e t e c e k yeni b i r k a s t y e t i ş t i r m e k " i ç i n , A l m a n v e Y a h u d i ı r k ı n ı n karıştırıl­

s o n a y r ı m S t a l i n i z m l e N a z i z m a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı ğ ı n uygarlık v e b a r b a r l ı k a r a s ı n d a k i

masını, b ö y l e c e A l m a n " e m i r v e r m e ve emre u y m a " b e c e r i s i n i n Yahudi "para ve sabır"

k a r ş ı t l ı k o l d u ğ u n u sergiliyor: S t a l i n i z m o n u uygarlığa b a ğ l a y a n s o n bağı k o p a r m a d ı . E n

d e h a s ı y l a b i r l e ş t i r i l m e s i n i ö n e r d i . 4 6 Bu ç ö z ü m ü n h ü n e r i a priori uyumsuz o l a n , t ı p k ı

düşük

b i r k a ç yıl ö n c e k i b i r İngiliz t e l e v i z y o n r e k l a m ı n d a olduğu gibi, a y n ı s i m g e s e l uzamda

e r i ş e b i l i y o r d u . S t a l i n i z m i n k a r ş ı l a ş t ı r m a l ı ü s t ü n l ü ğ ü a ç ı s ı n d a n b a ş l ı c a p a r a d o k s a l sav

b i r b i r i y l e b u l u ş a m a y a n iki fantaziyi bir araya g e t i r m e s i d i r . R e k l a m ı n ilk k ı s m ı n d a ü n l ü

f a n a t i k a n t i - K o m ü n i s t l e r i n o n a y ö n e l t t i ğ i s t a n d a r t savdır: e s k i - D o ğ u A l m a n y a , o n

Gulag

sakini

bile

hâlâ

evrensel

Akla

katılıyordu:

Tarihin

Doğruluğuna

m a s a l a n e k d o t u s e r g i l e n i r : b i r kız b i r n e h r i n k ı y ı s ı n d a yürür, b i r k u r b a ğ a görür, o n u

m i l y o n s a k i n i y l e b i r l i k t e , n ü f u s u n u d e n e t l e m e k üzere 1 0 0 . 0 0 0 t a m m e s a i ç a l ı ş a n gizli

n a z i k ç e k u c a ğ ı n a alır, ö p e r v e e l b e t t e , ç i r k i n k u r b a ğ a m u c i z e v i b i r ş e k i l d e yakışıklı b i r

polis a j a n ı n a sahipti, b u n a karşın G e s t a p o b ü t ü n A l m a n y a ' y ı yaklaşık 1 0 . 0 0 0 tam

g e n ç a d a m a d ö n ü ş ü r . F a k a t , h i k a y e s o n a e r m e m i ş t i r : g e n ç a d a m kıza açgözlü b i r b a k ı ş

m e s a i ç a l ı ş a n a j a n l a d e n e t l i y o r d u . . . . F a k a t , b u s a v ı n i s p a t l a d ı ğ ı şey d a h a ç o k ispatla­

a t a r , o n u k e n d i n e ç e k e r , ö p e r - v e kız a d a m ı n muzaffer b i r t a v ı r l a e l i n d e t u t t u ğ u b i r

m a k istediği ş e y i n t a m t e r s i d i r : " s ı r a d a n " A l m a n l a r ı n p o l i t i k t e r ö r e k a t ı l ı m d e r e c e s i ­

şişe b i r a y a d ö n ü ş ü r . . . . Y a b i r k u r b a ğ a y l a b i r k a d ı n a s a h i p oluruz y a d a bir şişe birayla

n i s e r g i l e r - ç o k sayıda a j a n a g e r e k y o k t u r , g e n i ş i h b a r ş e b e k e s i k e n d i k e n d i n e işler,

b i r a d a m a ; h i ç b i r z a m a n e l d e e d e m e y e c e ğ i m i z şey güzel b i r k a d ı n l a a d a m ı n " d o ğ a l " çif­

ç ü n k ü G e s t a p o sivil t o p l u m u n g e n i ş ç e v r e l e r i n i n i ş b i r l i ğ i n e d a y a n a b i l i y o r d u . B a ş k a

tidir - n e d e n ? Ç ü n k ü b u " i d e a l ç i f t i n " f a n t a z m a t i k desteği b i r şişe bira t u t a n b i r

d e y i ş l e : e v e t , doğru, n ü f u s u n r e j i m e verdiği d e s t e k N a z i z m d e ç o k d a h a " k e n d i l i ğ i n ­

k u r b a ğ a gibi tutarsız b i r figür o l a c a k t ı r . Ö y l e y s e b u , b i r f a n t a z i n i n bizim üzerimize

d e n d i " - a m a b u n u n a n l a t t ı ğ ı şey g e n i ş a h l a k i y o z l a ş m a n ı n N a z i z m d e K o m ü n i z m d e

o n u n l a ç o k aşırı ö z d e ş l e ş m e a r a c ı l ı ğ ı y l a d a y a t t ı ğ ı baskıyı ç ö k e r t m e o l a s ı l ı ğ ı s u n a r : aynı

olduğundan

anda, aynı

iki

n ü f u s u n büyük k ı s m ı ü z e r i n d e ö z e l b i r k a s t ı n y ö n e t i m i o l m a s ı d e ğ i l d i r : u n u t m a m a m ı z

ö z n e n i n h e r biri k a d ı n y a d a e r k e k o l a r a k k e n d i öznel f a n t a z i s i n e g ö m ü l m ü ş t ü r - kız

g e r e k e n şey h a l k ı n b ü y ü k ç o ğ u n l u ğ u n u n y o z l a ş m a m ı ş o l m a s ı n ı n , o n l a r ı n m e s l e k t a ş ­

a s l ı n d a b i r g e n ç a d a m o l a n k u r b a ğ a fantazisi kurar, a d a m d a a s l ı n d a b i r şişe b i r a o l a n

l a r ı n ı k e n d i l i ğ i n d e n i h b a r e t m e y e karşı d i r e n m i ş o l m a l a r ı n ı n , b u n a b e n z e r ş e y l e r i n ,

kız fantazisi. M o d e r n r e s i m v e y a z ı n ı n b u n a karşı ç ı k a r d ı ğ ı şey n e s n e l g e r ç e k l i k değil

K o m ü n i s t t e l k i n e r a ğ m e n h a y a t t a k a l m ı ş b i r " a k l ı b a ş ı n d a a h l a k d u y g u s u ' n u n işareti

uzamda,

tutarsız f a n t a z m a t i k ö ğ e l e r ç o k l u ğ u n u

kucaklayarak.

Yani:

çok

daha

yaygın

olduğudur.

Konu

sadece,

komünist

diktatörlüğün,

iki ö z n e n i n h i ç b i r z a m a n ü s t l e n e m e d i ğ i " n e s n e l o l a r a k ö z n e l " t e m e l fantazidir, b u biraz

o l m a d ı ğ ı d ı r , b u t u t u m s ı r a d a n i n s a n l a r ı n d a y a n ı ş m a s ı n ı vaaz e d e n K o m ü n i s t i d e o l o ­

b i r şişe b i r a t u t a n b i r k u r b a ğ a y ı t a s v i r e d e n , a l t ı n d a d a " B i r a d a m v e B i r k a d ı n " y a d a

j i n i n kendisi tarafından kesin bir şekilde destekleniyordu.

" İ d e a l Ç i f t " yazan b i r M a g r i t t e r e s m i n e b e n z i y o r . V e b u t a m d a N i e t z s c h e ' n i n ö n e r d i ğ i şey değil m i ? O n u n A l m a n v e Y a h u d i l e r i n k a r ı ş m a s ı y l a o l u ş a n y e n i ırk f o r m ü l ü o n u n

B u yüzden d e y i r m i n c i yüzyılın e n b ü y ü k savaşı, y a n i İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı , S t a l i n i s t K o m ü n i s t v e k a p i t a l i s t d e m o k r a s i l e r i n F a ş i z m e karşı b i r l i k t e m ü c a d e l e e t t i ğ i savaş

291

o l d u . B u aynı z a m a n d a " h ü m a n i s t " m u h a l i f K o m ü n i s t l e r l e , S S C B v e o n u n i m p a r a t o r ­ luğunda

Sosyalizmin

"bürokratik

bozulması"

olarak

algıladıkları

şeyle

mücadele

e d e r k e n k e n d i fiziksel c a n l ı l ı k l a r ı n ı t e h l i k e y e a t m a n o k t a s ı n a d e k g i d e b i l e n k i ş i l e r l e k ı y a s l a n a b i l e c e k b i r şeyi N a z i z m d e b u l a m a y ı ş ı m ı z ı n n e d e n i d i r : N a z i A l m a n y a s ı n d a , " i n s a n yüzlü b i r N a z i z m i " s a v u n a n k i m s e y o k t u .

...

Olumlu

içerikleri

açısından,

K o m ü n i s t r e j i m l e r t e r ö r v e s e f a l e t s a ç a n k a s v e t l i b i r başarısızlık o l d u , a y n ı z a m a n d a b e l l i b i r uzam a ç t ı l a r , b a ş k a ş e y l e r i n yanı sıra g e r ç e k t e n V a r o l a n s o s y a l i z m i n k e n ­ d i s i n i n başarısızlığını ö l ç m e m i z i sağlayan Ü t o p y a c ı b e k l e n t i l e r u z a m ı n ı a ç t ı l a r , A n t i K o m ü n i s t m u h a l i f l e r i n k u r a l o l a r a k göz ardı e t m e y e e ğ i l i m l i o l d u k l a r ı şey k e n d i l e r i n i n g ü n l ü k t e r ö r v e sefaleti e l e ş t i r i p i l a n e t t i k l e r i u z a m ı n k e n d i s i n i n K o m ü n i s t ç ı k ı ş l a , o n u n S e r m a y e n i n m a n t ı ğ ı n d a n k a ç m a çabasıyla açılmış ve destekleniyor olmasıdır. K ı s a c a s ı , H a v e l gibi m u h a l i f l e r m e v c u t K o m ü n i s t r e j i m i o t a n t i k i n s a n i d a y a n ı ş m a adına reddettikleri

zaman,

(çoğunlukla

bilmeden)

Komünizmin

kendisinin

açtığı

y e r d e n k o n u ş u y o r l a r d ı - b u yüzden d e " g e r ç e k t e n v a r o l a n k a p i t a l i z m " a n t i - K o m ü n i s t m ü c a d e l e l e r i n i n yüksek b e k l e n t i l e r i n i k a r ş ı l a m a d ı ğ ı z a m a n b ö y l e h a y a l kırıklığı i ç i n d e o l u r l a r . B e l k i d e V a c l a v K l a u s , H a v e l ' i n o p r a g m a t i k ikizi, H a v e l ' i " s o s y a l i s t " diye b i r yana

iterken haklıydı.

...

Polonya'daki

yakın

tarihli

bir r e s e p s i y o n d a b i r n o v e a u

r i c h e ' ı , y e n i z e n g i n b i r k a p i t a l i s t A d a m M i c h n i k ' i iki kez başarılı b i r k a p i t a l i s t olduğu i ç i n t e b r i k e t t i ( h e m s o s y a l i z m i n y ı k ı l m a s ı n a y a r d ı m c ı o l m u ş t u , h e m d e o l d u k ç a kârlı b i r y a y ı n i m p a r a t o r l u ğ u n u n b a ş ı n d a y d ı ) ; aşırı u t a n a n M i c h n i k y a n ı t v e r d i : " B e n b i r 4

k a p i t a l i s t d e ğ i l i m ; sosyalizmi yürümediği i ç i n a f f e d e m e y e n b i r sosya-listim." '' B u d a tarafsız b i r " F a ş i z m l e S t a l i n i z m i k a r ş ı l a ş t ı r m a " k o n u m u b e n i m s e m e y e y ö n e ­ lik b ü t ü n N o l t e tarzı 5 0 b ü t ü n ç a b a l a r ı n kusurudur, y a n i ş u n u s o r a n sav ç e r ç e v e s i n i n : " E ğ e r N a z i l e r i yasadışı o l a r a k m i l y o n l a r ı ö l d ü r m e k l e suçlarsak, n e d e n a y n ı ö l ç ü t l e r i K o m ü n i z m e d e u y g u l a m a y a l ı m ? E ğ e r H e i d e g g e r kısa N a z i bağlılığı n e d e n i y l e affedilem i y o r s a , n e d e n L u k â c s v e B r e c h t v e diğerleri ç o k d a h a uzun süreli S t a l i n i s t b a ğ l ı l ı k l a r ı n e d e n i y l e a f f e d i l e b i l i y o r l a r ? " G ü n ü m ü z k ü m e l e n m e s i n d e , b u tür b i r k o n u m o t o m a t i k olatak Faşizme K o m ü n i z m karşısında üstünlük s o m u t söylersek

Nazizmi,

v e r m e k a n l a m ı n a gelir:

yani, d a h a

Bolşevizmde zaten b u l u n a n pratiklerin bir tepkisine - v e

t e k r a r ı n a - i n d i r g e m e k ( p o l i t i k d ü ş m a n a karşı ö l ü m ü n e m ü c a d e l e , t e r ö r v e t o p l a m a k a m p l a r ı ) , b ö y l e c e "ilk g ü n a h " K o m ü n i z m e ait olur. B u yüzden asıl iş E k i m D e v r i m i ' n i n trajedisini d ü ş ü n m e k t i r : o n u n b ü y ü k l ü ğ ü n ü , o n u n ö z g ü r l e ş t i r i c i gizilini

algılamak ve aynı zamanda, o n u n S t a l i n i s t s o n u c u n u n

t a r i h s e l z o r u n l u l u ğ u n u a l g ı l a m a k . H e r iki h e v e s e d e karşı k o y m a l ı y ı z : S t a l i n i z m i n s o n a ş a m a d a o l u m s a l b i r s a p m a o l d u ğ u ş e k l i n d e k i T r o ç k i s t fikir t ı p k ı K o m ü n i s t p r o j e fikri gibi, ç e k i r d e ğ i n d e t o t a l i t e r d i r . O e n f e s T r o ç k i y a ş a m ö y k ü s ü n ü n ü ç ü n c ü c i l d i n d e I s a a c D e u t s c h e r 1 9 2 0 s o n l a r ı n d a k i zorunlu k o l e k t i f l e ş t i t m e y l e ilgili sezgi y ü k l ü b i r g ö z l e m yapıyor:

dışa yönelik ç a l ı ş m a k t a ve yayılmakta başarısız olan ve S o v y e t l e r B i r l i ğ i ' n i n içine sıkışan o d i n a m i k kuvvet içe yöneldi ve b i r kez d a h a S o v y e t t o p l u m u n u n yapısını şiddetli bir şekilde y e n i d e n şekillendirmeye başladı. Zorla sanayileştirme ve kolektif­

leştirme artık devrimin yayılmasının vekilleri oldu, ve Rus kulakların tasfiyesi yurt­ dışındaki burjuva y ö n e t i m i n i n devrilmesi için Ersatz o l d u . "

M a r x bir zamanlar N a p o l y o n için, N a p o l y o n S a v a ş l a r ı ' n ı n bir tür d e v r i m c i etkinlik i t h a l i o l d u ğ u n u yazmıştı: T h e r m i d o r ' l a b i r l i k t e , d e v r i m c i h a r e k e t l i l i k b a s t ı r ı l ı n c a , b u n a ç ı k ı ş s a ğ l a m a n ı n t e k yolu o n u dışa y ö n e l t m e k , b a ş k a d e v l e t l e r e karşı savaşa y ö n e l t m e k t i . 1 9 2 0 s o n l a r ı n ı n k o l e k t i v i z a s y o n u d a a y n ı j e s t i n t e r s i n e ç e v r i l m e s i değil m i ? R u s D e v r i m i ( L e n i n ' l e b i r l i k t e , k e n d i s i n i a ç ı k ç a p a n - A v r u p a d e v r i m i n i n ilk a d ı m ı olarak, a n c a k bir bütün-Avrupa devrimci patlaması aracılığıyla h a y a t t a kalıp k e n d i n i t a m a m l a y a b i l e c e k o l a n bir devrim olarak kavrayan o d e v r i m ) tek b a ş ı n a k a l ı n c a , tek ü l k e y l e s ı n ı r l a n ı n c a , e n e r j i n i n i ç e doğru b i r h a m l e y l e s e r b e s t b ı r a k ı l m a s ı g e r e k t i . . . . T r o ç k i ' n i n , S t a l i n i z m i E k i m D e v r i m i ' n i n N a p o l y o n T h e r m i d o r ' u olarak adlandır­ masını böyle nitelemeliyiz: " N a p o l y o n c u " m o m e n t , d a h a ç o k ,

1 9 2 0 iç savaşının

s o n u n d a , d e v r i m i askeri y o l l a r l a i h r a ç e t m e ç a b a s ı , Kızıl O r d u ' n u n P o l o n y a y e n i l g i s i y l e başarısız o l a n ç a b a y d ı ; a s l ı n d a gizil b i r B o l ş e v i k N a p o l y o n ' u o l a n b i r i varsa, o d a Tukhaçevski'ydi. Ç a ğ d a ş p o l i t i k a n ı n yaşadığı d e ğ i ş i k l i k b i r tür H e g e l c i d i y a l e k t i k yasayı ö r n e k l e r : "doğal olarak" bir politik bloğun y ö n e l i m i n i dile g e t i r e n t e m e l bir tarihsel h e d e f a n c a k b l o ğ a karşı ç ı k a r a k g e r ç e k l e ş t i r i l e b i l i r . B i r o n yıl k a d a r ö n c e A r j a n t i n ' d e p o p ü l i s t b i r z e m i n l e s e ç i l e n kişi, sıkı p a r a p o l i t i k a l a r ı v e " l i b e r a l " piyasa y ö n e l i m l i r a k i p l e r i n d e n ç o k d a h a radikal bir I M F ' c i özelleştirme takvimi izleyen M e n e m oldu. Fransa'da 1 9 6 0 y ı l ı n d a C e z a y i r ' e t a m b a ğ ı m s ı z l ı k v e r e r e k G o r d i a n d ü ğ ü m ü n ü k e s e n kişi ( S o s y a l i s t l e r değil) muhafazakar D e G a u l l e oldu. A B D ' y l e Ç i n arasında diplomatik ilişkiler kuran kişi m u h a f a z a k a r N i x o n o l d u . M ı s ı r ' l a C a m p D a v i d a n l a ş m a s ı n ı y a p a n d a " ş a h i n " Begin'di. Ya da yine A r j a n t i n tarihinden, 1 8 3 0 ve 1840'larda, "barbar" Federalistlerle (taşradaki

büyükbaş

hayvan

sahiplerinin

temsilcileriyle)

"uygar"

Uniteryenler

( m e r k e z i v e güçlü b i r d e v l e t e ilgi d u y a n B u e n o s A i r e s ' l i t ü c c a r l a r v b . ) a r a s ı n d a k i mücadelenin

kargaşasında

Uniteryenlerin

hayal

bile

edemediği

kadar

güçlü

bir

m e r k e z i y e t ç i h ü k ü m e t s i s t e m i k u r a n kişi, F e d e r a l i s t p o p ü l i s t d i k t a t ö r J u a n M a n u e l Rosas oldu. Aynı

mantık

1920'letin

ikinci

yarısında

Sovyetler

Birliği'nde

yaşanan

krizde

işbaşındaydı:

1 9 2 7 yılında, Stalinistlerle Buharihfeijerin yönetimdeki koalisyonu bit

yandan

çiftlik

özel

sahiplerine

ödün

verme

politikası

yürütürken,

S o l d a k i , h ı z l a n d ı r ı l m ı ş s a n a y i l e ş m e y i v e z e n g i n k ö y l ü l e r e karşı

diğer

yandan

mücadeleyi

(yüksek

vergiler, k o l e k t i f l e ş t i r m e ) s a v u n a n T r o ç k i s t l e r l e Z i n o v y e v c i l e r i n b i r l e ş i k M u h a l e f e t i n e ateşli b i r ş e k i l d e saldırıyordu. 1 9 2 8 y ı l ı n d a , S t a l i n a n i b i t " S o l c u " d ö n ü ş yapıp hızlı b i r sanayileşme ve acımasız bir toprak kolektifleştirmesi politikası dayattığı zaman S o l M u h a l e f e t i n n a s ı l şaşırdığını t a h m i n e d e b i l i r i z - s a d e c e o n l a r ı n p r o g r a m l a r ı n ı ç a l m a k ­ la kalmamış, onu onların hayal ettiklerinden ç o k daha acımasızca gerçekleştirmişti. Onların

Stalin'i

"Thermidorcu"

bir

sağ

kanat

olmakla

eleştirmeleri

birdenbire

a n l a m s ı z h a l e geldi. T r o ç k i s t l e r i n ç o ğ u n u n y ö n d e ğ i ş t i r i p t a m d a T r o ç k i s t k e s i m i acımasızca

yok

ettikleri

sırada,

onların

programlarını

gerçekleştirdikleri

sırada

293

Stalinistlere katılmış olmalarına şaşmamak gerek. K o m ü n i s t partiler " R o m a Kilisesinin iki b i n yıl s ü r m e s i n i s a ğ l a y a n k u r a l ı " n a s ı l u y g u l a y a c a k l a r ı n ı b i l i y o r l a r d ı : " p o l i t i k a s ı ü s t ü n g e l e n l e r i k ı n a , k i m s e y e b i r yarar g e t i r m e y e n l e r i k a n o n l a ş t ı r . "

52

V e b u arada,

fırsatçı y a d a t e m b e l v e ş e h v e t l i iğfalcilerdir, s o n u n d a d a y e n i d e n e ğ i t i l i r l e r v e m u t l u m u t l u t o p l u m d a k i y e r l e r i n i alırlar. B u u y u m l u e v r e n d e , h a y v a n l a r b i l e - d o m u z - l a r , inekler ve tavuklar- insanlarla birlikte mutlulukla dans eder. H o l y w o o d ' l a k a r ş ı l ı k l ı b a ğ ı m l ı l ı k h a l k a s ı n ı n k a p a n d ı ğ ı yer d e burasıdır: b u filmler

1 9 7 0 ' l e r i n b a ş ı n d a d a a y n ı t r a j i k o m i k y a n l ı ş a n l a y ı ş s ö z k o n u s u y d u : büyük ö ğ r e n c i gös­ terilerinde demokrasi çağrılarıyla birlikte, y ö n e t i m d e k i K o m ü n i s t l e r i n yeni "zengin" t e k n o k r a t l a r a yarar g e t i r e n p o l i t i k a l a r bütün

muhalefeti

bastıran

Komünist

izlediği

yolunda suçlamalar dile getirilince,

karşı

saldırı,

başka

fikirlerin

yanı

sıra

K o m ü n i s t l e r i n ö ğ r e n c i p r o t e s t o l a r ı n ı n d a m e s a j ı n ı duyduğu v e o n l a r ı n t a l e p l e r i n i n k a r ş ı l a n m a k t a o l d u ğ u fikriyle h a k l ı g ö s t e r i l m i ş t i .

...

Doğrudan ve gerçek demokrasi

ç a ğ r ı l a r ı y l a b i r l e ş m i ş piyasa karşıtı " r a d i k a l " e k o n o m i p o l i t i k a l a r ı n ı n t e z a t ı n ı izleyen S o l c u K o m ü n i s t l e r i n trajedisi buydu. Korkunç İvan'dâ, E i s e n s t e i n , S t a l i n i s t " T h e r m i d o r ' u n l i b i d i n a l e k o n o m i s i n i tasvir e t t i . F i l m i n i k i n c i k ı s m ı n d a , r e n k l i ( s o n d a n b i r ö n c e k i ) k ı s ı m , k a r n a v a l e s k bir o r j i n i n sahnelendiği salonla sınırlıdır. Bu salon içinde " n o r m a l " iktidar ilişkilerinin tersine

sadece Hollywood binasının heykeli

alametlerini

sunar,

sonra

a l ç a k g ö n ü l l ü k l e o n u n ö n ü n d e diz ç ö k e r v e e l i n i ö p e r .

S a l o n d a k i s a h n e O p r i ç n i k ' l e r i n ( İ v a n ' ı n özel o r d u s u n u n ) , t ü m ü y l e " g e r ç e k ç i o l m a y a n " b i r ş e k i l d e s a h n e l e n e n m ü s t e h c e n k o r o v e d a n s ı y l a başlar: t u h a f b i r H o l l y w o o d v e J a p o n t i y a t r o s u k a r ı ş ı m ı o l a n , sözleri t u h a f b i r h i k a y e a n l a t a n b i r m ü z i k a l s a h n e s i ( ş a r k ı d a İ v a n ' ı n d ü ş m a n l a r ı n ı n kafasını k o p a r t m ı ş o l a n b a l t a y ı ö v e r l e r ) . Ş a r k ı ö n c e m ü s r i f b i r y e m e ğ i n t a d ı n ı ç ı k a r a n b i r grup boyafx, y a n i t o p r a k ağasını b e t i m l e r : " O r t a y e r d e . . . a l t ı n k a d e h l e r . . . e l d e n e l e g e ç e r . " K o r o s o n r a , zevk v e r e n sinirli b i r b e k l e n ­ t i y l e sorar: " G e l . G e l . N e o l a c a k ş i m d i ? G e l , a n l a t b i z e ! " S o n r a s o l o O p r i ç n i k , ö n e e ğ i l i p ıslık ç a l a r a k , y a n ı t ı bağırır: " B a l t a l a r ı i n d i r i n ! " B u r a d a m ü z i k a l e ğ l e n c e n i n poli­ t i k tasfiyeyle buluştuğu o m ü s t e h c e n s a h a y a gireriz. V e , f i l m i n 1 9 4 4 y ı l ı n d a ç e k i l m i ş o l d u ğ u g e r ç e ğ i n i d i k k a t e alırsak, b u S t a l i n i s t t e m i z l i k l e r i n k a r n a v a l e s k k a r a k t e r i n i d o ğ r u l a m a z m ı ? İvan'ın ü ç ü n c ü k ı s m ı n d a b e n z e r b i r g e c e orjisiyle karşılaşırız (burası çekilmemiştir - senaryoya

bakmak

gerekir),

bu

orjide

bir

kurban

üzerine r a h i p c ü p p e l e r i n i g e ç i r e r e k

yaparlar.

E i s e n s t e i n ' i n g e r ç e k büyüklüğü

buradadır: politik şiddetin k o n u m u n d a k i t e m e l kaymayı, yıkıcı e n e r j i n i n " L e n i n i s t " özgürleştirici fışkırmasından Y a s a n ı n " S t a l i n i s t " m ü s t e h c e n alt k ı s m ı n a o l a n kaymayı s a p t a m ı ş t ı r ( v e tasvir e t m i ş t i r ) . E ğ e r öyleyse, E i s e n s t e i n S t a l i n i s t e v r e n i n m ü s t e h c e n a l t k ı s m ı n ı s a h n e l i y o r s a , o n u n h a l k a d ö n ü k yüzü, S t a l i n i s t m ü k e m m e l t ü r n e o l m a l ı y d ı ? K a h r a m a n c a savaş, t a r i h y a d a d e v r i m e p i k l e r i değil, m ü z i k a l l e r , y a n i " k o l h o z m ü z i k a l l e r i " adıyla 1 9 3 0 ortalarından

K i n g K o n g ' u n efsanevi ç e k i m i , konstrüktivist

tepesinde devasa bir L e n i n

projesinin

bir y a n s ı m a s ı

olmakla

z a m a n ı p r o p a g a n d a s ı n ı n bir parçası o l a n , d o ğ r u d a n p r o - S t a l i n i s t ü ç f i l m d e n biri o l a n The North S r a r ' ı [Kuzey Yıldızı] ç e k t i . B u r a d a k a r ş ı m ı z a ç ı k a n k o l h o z y a ş a m ı imgesi k e s i n l i k l e S o v y e t m o d e l i n i n g e r i s i n d e k a l m a z : L i l l i a n H e l l m a n ' ı n s e n a r y o s u n u yazdığı, Ira G e r s h w i n ' i n güftesini yazdığı, A a r o n C o p l a n d ' ı n müziğini yaptığı b i r film. B u t u h a f film S t a l i n i s t s i n e m a y l a H o l l y w o o d a r a s ı n d a k i i ç s u ç o r t a k l ı ğ ı n a t a n ı k l ı k e t m i y o r m u ? Pluto'nun Mahşer Günü adlı

1 9 3 5 ' l e r e a i t bir D i s n e y klasiği, P l u t o ' n u n bir ş ö m i ­

n e n i n y a n ı n d a uyuya k a l d ı k t a n s o n r a , b i r k e d i m a h k e m e s i n e s ü r ü k l e n d i ğ i , o r a d a b i r H a l k D ü ş m a n ı i l a n edildiği, bir dizi t a n ı k l ı k l a k e d i - k a r ş ı t ı d a v r a n ı ş l a r y ü z ü n d e n suç­ landığı,

sonra

da

halkın

önünde

yakılmaya

mahkum

edildiği

bir g ü l ü n ç

gösteri-

m a h k e m e s a h n e l e r . P l u t o y a n m a y a b a ş l a d ı k t a n s o n r a , e l b e t t e , u y a n ı r : düşteki y a n m a s a h n e s i , g e r ç e k h a y a t a a k t a r ı l d ı ğ ı z a m a n o n u n k u y r u ğ u n u y a k a n bir a l e v e d ö n ü ş ü r . B u düşü b u k a d a r i l g i n ç h a l e g e t i r e n şey s a d e c e a ç ı k p o l i t i k g ö n d e r m e l e r değildir ( 1 9 3 5 s a d e c e M o s k o v a m a h k e m e l e r i n i n ilk büyük yılı değildi; A m e r i k a ' d a da, H a l k D ü ş m a n ı g a n g s t e r ' l e r e , ç e t e c i l e r e karşı d ü z e n l e n e n k a m p a n y a l a r H o o v e r ' ı n

F B I ' ı n ı n halkla

ilişkiler ç a l ı ş m a l a r ı n ı n b i r p a r ç a s ı y d ı ) , a m a d a h a s ı , çizgi f i l m i n g ö s t e r i - m a h k e m e y i müzikal olarak, G i l b e r t ve S u l l i v a n ' ı n

The Mikado'sundan a l ı n m a " T h r e e L i t t l e M a i d s

from S c h o o l " u n a dek u z a n a n p o p ü l e r şarkılara b i r dizi a l a y c ı g ö n d e r m e y l e b i r l i k t e sah­ nelemesi

de

ilginçtir.

Eisenstein'den

on

yıl

önce,

müzikalle

politik

bir

gösteri-

m a h k e m e a r a s ı n d a k i bağ k u r u l m u ş t u r .

müstehcenliği

a p a ç ı k t ı r : İ v a n v e O p r i ç n i k ' l e r g e c e ziyafetlerini k a r a b i r A y i n o l a r a k , n o r m a l e l b i s e l e ­ rinin

tepesindeki

oları S o v y e t l e r S a r a y ı ' n ı n

k a l m a d ı ; 1 9 4 2 y ı l ı n d a , H o l l y w o o d ' u n k e n d i s i d e k e n d i k o l h o z m ü z i k a l i n i , e l b e t t e savaş

ç e v r i l d i ğ i , Ç a r ' ı ı ı k e n d i s i n i n y e n i bir Ç a r o l a r a k i l a n e t t i ğ i o b u d a l a n ı n k ö l e s i olduğu B a h t i n c i f a n t a z m a t i k u z a m a k a r ş ı l ı k gelir; İ v a n e m b e s i l V l a d i m i r ' e b ü t ü n i m p a r a t o r l u k

üretim sisteminin bir S o v y e t versiyonunu kurma çabasının bir

parçası değildi; ş a ş ı r t ı c ı b i r ş e k i l d e , e t k i l e r i ters y ö n d e d e h i s s e d i l d i . E m p i r e S t a t e

1 9 5 0 b a ş l a r ı n a d e k süren, e n b ü y ü k yıldızı, G i n g e r R o g e r s ' ı n b i r tür

S o v y e t karşılığı d e n e b i l e c e k L y u b o v O r l o v a o l a n m ü z i k a l l e r . B u n u n ö r n e k filmleri

o l a r a k şunlar anılabilir: Neşeli Çocuklar (ya da Çoban Kostya), Volga, Volga ( S t a l i n ' i n e n sevdiği f i l m ) v e t ü r ü n s o n eseri o l a n Kuban Bölgesinin Kazakları. B u f i l m l e r d e h a i n ­

BİYOPOLİTİK PARALAKS P e k i b u g ü n n e r e d e y i z ? İ l k a k l a g e l e n şey, Faşizm v e S t a l i n i z m ' i n , yani b ü t ü n t o p l u m s a l y a p ı n ı n f e d a k a r l ı k s e f e r b e r l i ğ i n i , bir tür k a l ı c M S t i s n a h a l i n i vaaz e d e n b u iki " t o t a l i t e r " s i s t e m i n t e r s i n e , g e ç d ö n e m k a p i t a l i z m i m i z i n i t e l e y e n ş e y i n benzersiz b i r s e r b e s t bırakm a c ı l ı k olduğudur. G ü n ü m ü z ü n m u h a f a z a k a r k ü l t ü r e l e ş t i r i s i n i n s t a n d a r t ropos'u da, serbest

bırakmacı

çağımızda,

çocukların

katı

sınıflardan,

yasaklardan

yoksun

olduğudur - b u y o k s u n l u k o n l a r ı h a y a l k ı r ı k l ı ğ ı n a uğratır, o n l a r ı bir a ş ı r ı l ı k t a n d i ğ e r i n e sürükler. S a d e c e bir s i m g e s e l o t o r i t e n i n k o y d u ğ u k a t ı s ı n ı r h e m d e n g e y i , h e m d e t a t m i n i n k e n d i s i n i s a ğ l a y a b i l i r - yasağı ç i ğ n e m e n i n , sınırı a ş m a n ı n getirdiği t a t m i n i . ...

G ü n ü m ü z d e a n a l i z e d i l e n k i ş i n i n tepkisi

F r e u d ' u n a k t a r d ı ğ ı t e p k i n i n t a m tersi

o l m u y o r m u ? " D ü ş ü m d e k i k a d ı n k i m olursa o l s u n , e m i n i m a n n e m l e b i r ilgisi v a r d ı ! " F a k a t , b u topos'un g ö z d e n k a ç ı r d ı ğ ı şey, b u r a d a i ş b a ş ı n d a o l a n asıl p a r a d o k s t u r : açık

l e r y o k t u r , y a ş a m t e m e l o l a r a k m u t l u b i r şeydir o n l a r d a : " k ö t ü " k a r a k t e r l e r s a d e c e 295

seçik sınırlamanın yokluğu,

basitçe hiçbir sınır koymadığı için bizi hayal kırıklığına

1.

K a l a n b i r k a ç " O r t o d o k s " M a r k s i s t i n k i n e b e n z e r bir inkarla, sanki aslında h i ç b i r şey

uğratmadığı gibi, karşımıza tam anlamıyla Sınırı, tatminin içkin engelini çıkarır, bu

değişmemiş

yüzden,

tarafından formüllendirilen t e m e l yapısı h â l â baş e g e m e n , değişiklikler s a d e c e yüzeysel,

açık seçik

sınırlamanın

asıl

işlevi,

onu

aşma aracılığıyla

sınırsızlığı

elde

edebileceğimiz yanılsamasını desteklemektir.

gibi davranmayı sürdürür:

Bilinçdışınm

ve o n u n o l u ş u m l a r ı n ı n Freud

o yüzden " y e n i paradigmaya" y ö n e l i k m o d a çağrıların uyandırdığı h e v e s e karşı k o y m a k

G ü n ü m ü z d e ö z n e l l i k b i r k a y m a y l a , arzudan t a l e b e k a y m a y l a n i t e l e n i r ; t a l e p , b i r t a l e p t e ısrar e t m e k , b i r t a l e b i n y a r ı k l a r ı n a g i r e n , b i r t a l e p t e b i r t a l e p t e n fazla b i r şey

gerekir. 2. Kaymayı, bir " p o s t - O e d i p a l t o p l u m a " doğru gidişi kabul e t m e k l e b i r l i k t e , bunu t e h l i k e - ,

o l a n şeye sızan a r z u n u n t a m tersidir - sözgelimi, b i r ç o c u ğ u n y i y e c e k t a l e b i b i r sevgi

li bir gelişme, t e m e l etik-simgesel k o o r d i n a t l a r ı m ı z ı n kaybolması o l a r a k görür; s o n u ç t a ,

arzusunu d i l e g e t i r e b i l i r , y a n i a n n e b a z e n t a l e b i b a s i t ç e ç o c u ğ u s ı c a k b i r ş e k i l d e k u c a k ­

bir tür babaya ait Y a s a n ı n simgesel o t o r i t e s i n e dönüşü, otistik k a p a n m a ve şiddetin

l a y a r a k d a k a r ş ı l a y a b i l i r . D a h a s ı , arzu Yasayı v e o n u n a ş ı l m a s ı n ı getirir, a r z u n u n yeri

global k a o s u n a doğru sürüklenmeyi durdurmanın tek yolu olarak savunur.

Y a s a t a r a f ı n d a n d e s t e k l e n m e k t e d i r ; b u n a k a r ş ı n , t a l e p Y a s a n ı n d ı ş ı n d a k i h e r şeye k a d i r

3. U m u t s u z c a " z a m a n a ayak uydurmaya" ve b ö y l e c e yeni bir yasallık elde e t m e y e çalışır: ya

b i r Ö t e k i y e s e s l e n i r , b u yüzden d e t a l e p l e r i t a t m i n e t m e k arzuyu b o ğ a r ( ş ı m a r ı k ç o c u k ­

yeni n ö r o b i l i m l e r i n o n u n varsayımlarını onayladığını gösteren k a n ı t l a r arar, ya da

larda o l d u ğ u g i b i ) . ( B u a y n ı z a m a n d a m a d d i telafi m a n t ı ğ ı n d a d a yanlış o l a n şeydir, b u

"postmodern"

m a n t ı k zararı k a r ş ı l a m a y a y ö n e l i k b i r t a l e b e h a k l ı b i r y a k ı n m a y ü k l e r . )

t a n ı m l a r (sözgelimi, " p a t o l o j i k N a r s i z m e " o d a k l a n ı r ) .

çağımızın

"yeni

kaygılan"na

karşı

onun

törapetik

rolünü

yeniden

B i r post-Oedipal k ü m e l e n m e y e yönelik bu k a y m a aynı zamanda politik bir liderin h a k i m figürü a ç ı s ı n d a n d a g ö r ü l e b i l i r . O l i v e r S t o n e ' u n b i r b a ş y a p ı t ı varsa, o da, s t a n ­

B u y o l l a r d a n h a n g i s i d o ğ r u yol? E l b e t t e d ö r d ü n c ü s ü : yani t a m t e r s i n e , p s i k a n a l i z i n

d a r t l i b e r a l N i x o n f o b i s i n i n ç o k ö t e s i n e u z a n a n b i r film o l a n Nixon'dur; S t o n e ' u n

çevresinde

zekice düşüncesi, N i x o n ' i son gerçek O e d i p a l politikacı olarak, son felaket a n ı n d a suçu

yaşamlarımızda

kabul edip yaptığının t a m olarak farkında olmadığı eylemler için sorumluluk üstlen­

G ü n ü m ü z ü n i d e o l o j i k - p o l i t i k k ü m e l e n m e s i n i n iki ö z e l l i ğ i n i n - b i y o l o j i k d e n e t i m v e

mek

kalan

sunmaktı.

hatırlamalıyız,

öyleyse

günümüzde

gündelik neredeyiz?

kişiliğin g e l i ş i m i a r t a n b i r k e n d i k e n d i n i d e n e t l e m e y e ( j o g g i n g , g ü v e n l i seks v e sağlıklı

zorunda

da

Peki

günümüzde,

olduğu k o l a y c a i s p a t l a n a b i l i r . B i r y a n d a n , " k e n d i n i - g e r ç e k l e ş t i r m e y e " e ğ i l m i ş n a r s i s t i k

başlatmak

şunu

sürmek.

ancak

o r a n ı y l a ö l ç e c e k o l u r s a k , o z a m a n N i x o n A B D b a ş k a n l a r ı n ı n e n solcusuydu - C a r t e r sürecini

(Burada

öne

çıkmazla

d ü z e n l e m e n i n yükselişi; aşırı n a r s i s t i k t a c i z k o r k u s u - a s l ı n d a a y n ı p a r a n ı n iki yüzü

dağıtma

olarak

karşılaştığımızı

libidinal

eğer

devletini

biri

temel

" S o l c u l u ğ u " e ğ i t i m , sağlık, sosyal y a r d ı m v e b e n z e r i b a ş l ı k l a r a a y r ı l a n m i l l i h a s ı l a

refah

zorunda

dolandığı

kalmıştı;

K o m ü n i s t l e r i n gözünde N i x o n , Ç i n H a l k C u m h u r i y e t i ' n i

dahası

t a n ı m a k gibi

anti-

b e s i n e o d a k l a n m a v e b e n z e r i n e ) yol a ç a r , y a n i , k e n d i l e r i n e b i y o p o l i t i k n e s n e l e r gibi

en temel

d a v r a n a n ö z n e l e r e ; diğer y a n d a n , d e v l e t b i y o p o l i t i k a s ı n ı n ö r t ü k a m a c ı b i r e y s e l m u t l u ­

g ü n a h ı i ş l e m i ş t i . . . . ) N i x o n ' u n t a m t e r s i n e , R e a g a n t a m a n l a m ı y l a ilk " p o s t - O e d i p a l "

luk v e h a z d o l u b i r y a ş a m , k e n d i n i g e r ç e k l e ş t i r m e y i ö n l e y e b i l e c e k h e r h a n g i b i r trav­

b a ş k a n o l d u , farklı b i r s i m g e s e l u z a m d a h a r e k e t e t t i , suç v e s i m g e s e l b o r ç b o y u t u n u

m a t i k ş o k u n o r t a d a n k a l d ı r ı l m a s ı d ı r - o y u n c u F r a n c e s c a A n n i s ' i n b i r k e r e s i n d e dediği

g ö r m e z d e n geldi.

gibi, m u t l u l u k " A m e r i k a ' d a n b i n d o k u z yüz e l l i l e r d e i t h a l e d i l m i ş b i r m a l d ı r . "

N e yazık ki, bazı L a c a n c ı l a r b u k a y m a y a m u h a f a z a k a r b i r g ü n d e m i d e s t e k l e m e k

F a k a t , b u İ a n u s suratlı b i y o p o l i t i k e g e m e n l i k m a n t ı ğ ı n ı n k e n d i s i m o d e r n l i ğ i n h e g e -

üzere d e ğ i n i y o t l a r : m u h a f a z a k a r b i r k ü l t ü r e l e l e ş t i r e l l i k tarzıyla kişi t a l e p m a n t ı ğ ı n ı

m o n i k s ö y l e m i o l a r a k Ü n i v e r s i t e s ö y l e m i n i n iki y ö n ü n d e n s a d e c e biridir. 5 ' 1 B u s ö y l e m

beğenmez

ve

bir

tür

yasağı

yeniden

dayatarak

arzunun

dönüşünü/yenilenmesini

( t o p l u m s a l b a ğ l a n t ı ) , i ç g e r i l i m i n i ( " ç e l i ş k i s i n i " ) d ı ş s a l l a ş t ı r a n iki v a r o l u ş b i ç i m i n e

s a v u n u r - " G e r i d ö n O e d i p u s , h e r şey a f f e d i l d i ! " F a k a t , t a l e p ü z e r i n d e ısrar e t m e n i n

sahiptir:

t a m d a arzuya i h a n e t e t m e kipi olduğu doğruysa da, y a s a k zorlayıcı n i t e l i ğ i n i k a y b e t t i ğ i

kavramsallaştırmıştır:

z a m a n geri d ö n ü ş y o k t u r . İ n s a n ı n o d a k l a n m a s ı g e r e k e n şey, d a h a ç o k , dürtüye g i d e n

b i y o - p o l i t i k a n ı n idaresi o l a r a k , " y ö n e t i l e r k d ü n y a " o l a r a k . . . )

b i r y o l o l a r a k t a l e p t i r ; y a n i , i n s a n ı n i h t i y a ç duyduğu şey artık Ötekiye seslenmeyen bir

("artı-değer") kesintisiz üretimi, ( y e n i d e n ) saniplenilmesi aracılığıyla h a r e k e t eden bir

biyopolitik

egemenlik

mantığı

(toplumsal

bürokratik "totalitarizm"

kuram

olarak,

burtu

farklı

teknolojinin,

kılıklarla

ataçsal aklın,

ve dinamiği fazlanın

taleptir. H e m arzu h e m d e t a l e p Ö t e k i y e d a y a n ı r - ya eksiksiz b i r t a l e b i n ( h e r şeye

sistemin kapitalist matrisi:

k a d i r ) Ö t e k i s i n e y a d a Y a s a n ı n b i r " k a s t r e " Ö t e k i s i n e ; o yüzden, h e d e f Ö t e k i n i n v a r o l -

yoluyla y e n i d e n ü r e t e n b i r s i s t e m . K a p i t a l i z m d i ğ e r l e r i y l e b i r l i k t e b i r t a r i h s e l ç a ğ

m a y ı ş ı n ı eksiksiz o l a r a k ü s t l e n m e k t i r - h a t t a v e a y r ı c a Ö t e k i ölü olsa b i l e ( L a c a n ' ı n

değildir s a d e c e - b i r b a k ı m a , b i r z a m a n l a r m o d a o l a n v e g ü n ü m ü z d e u n u t u l m u ş o l a n

d e d i ğ i gibi: T a n r ı ö l m e d i , o h e p - z a t e n ölüydü v e b u ö l ü m d i n i n t e m e l i d i r ) .

yani,

kendisini sürekli

kendi

kendini devrimcileştirme

F r a n c i s F u k u y a m a h a k l ı y d ı , k ü r e s e l k a p i t a l i z m " t a r i h i n s o n u d u r . " B e l l i b i r fazla, s a n k i

B u umutsuz y e n i d e n O e d i p a l l e ş t i r m e ç a ğ r ı l a r ı b ü y ü k b i r i r o n i taşıyor: b i r z a m a n l a r

daha ö n c e k i t a r i h t e d e n e t i m a l t ı n d a tutuluyordu, yerel bir sapkınlık olarak, sınırlı bir

" c i n s e l b a s k ı y a " karşı bir a r a ç o l a r a k g ö r ü l e n , bize k ü l t ü r ü m ü z k a r ş ı l ı ğ ı n d a ö d e m e k

s a p m a o l a r a k görülüyordu v e k a p i t a l i z m d e t o p l u m s a l y a ş a m ı n b a ş ilkesi h a l i n e g e t i r i l ­

zorunda kaldığımız t r a v m a t i k bedeli h a t ı r l a t a n psikanaliz, şimdi t a m da bu kültüre bir

di, d a h a fazla para g e t i r e n p a r a n ı n kurgusal h a r e k e t i n d e k i b a ş

dönüşü savunuyor. . . . Bu çağrı, psikanalitik k u r u m u n ideolojik sıkıntımızdaki tektonik

k o ş u l l a r ı n ı d u r m a k s ı z ı n d e v r i m c i l e ş t i r e r e k h a y a t t a k a l a b i l e n b i r s i s t e m i n b a ş ilkesi -

d e ğ i ş i m l e r e gösterdiği t e p k i n i n ş u ü ç t e m e l y o l u n d a n b i r i d i r : 5 '

yani,

içinde

şeyin

sadece

kendi

fazlalığı

olarak,

ilke, sadece kendi

durmaksızın

kendi

"normal"

sınırlarının ötesine g e ç e r e k hayatta kalabildiği bir sistemin.55

s ü p e r e g o k e y i f e m r i ; b u e m i r , b u e m r i k a r ş ı l a m a k üzere ç a l ı ş m a y a k o y u l m u ş o l a n $ ' e

P e k i t a m o l a r a k , p a r a l a k s ı n h a n g i k i p i n d e , b u iki y ö n b i r b i r i y l e b a ğ l a n t ı k u r a r ? Kapitalizmi t e k n o l o j i k e g e m e n l i ğ i n ç o k d a h a t e m e l o n t o l o j i k y a k l a ş ı m ı n ı n basit bir g ö r ü n ü m b i ç i m i n e i n d i r g e m e h e v e s i n e k a p ı l m a m a l ı y ı z ; iki düzey, a y n ı p a r a n ı n iki yüzü oldukları

ölçüde,

tümüyle

uyumsuzdur:

egemenlik

mantığını

kapitalist-fazla-

a r a c ı l ı ğ ı y l a - y e n i d e n - ü r e t i m e ç e v i r m e m i z i s a ğ l a y a n b i r m e t a - d i l y o k t u r . A n a h t a r soru b u yüzden iki fazlalık a r a s ı n d a k i ilişkidir: k a p i t a l i s t m a k i n e y e o n u s ü r e k l i k e n d i k e n d i ­ ni

devrimcileştirmeye sürükleyen güç

olarak

bütünleşmiş

olan

lık/artı; o n u n k u l l a n ı l m a s ı n a i ç k i n o l a n " p o l i t i k " g ü ç fazlalığı

"ekonomik"

fazla­

(temsil edilenlerin

ü z e r i n d e k i k u r u c u t e m s i l fazlalığı).

( b ö l ü n m ü ş ö z n e y e ) seslenir. S ü p e r e g o e m r i d e n e n şeyin t a m bir örneği o ünlü D o ğ u sözüdür: " D ü ş ü n m e , y a p ! " B u t o p l u m s a l b a ğ l a n t ı n ı n " d o ğ r u l u ğ u " S 2 , farklı k ı l ı k l a r ı y l a bilimsel-uzman bilgidir ve hedef, S j . % ö z n e n i n k e n d i k e n d i n e efendiliğini yaratmaktır - y a n i ö z n e n i n keyfe ç a ğ r ı n ı n g e r i l i m i y l e " b a ş e t m e s i n i " s a ğ l a m a k ( k e n d i n e yardım e t m e kitapçıkları aracılığıyla ve benzeri)...

B u fikir k ı ş k ı r t ı c ı d a o l s a b i r dizi soru

doğuruyor. E ğ e r doğruysa, o z a m a n , t a m a n l a m ı y l a " u y g a r l ı ğ ı n " s ö y l e m s e l işleyişiyle psikanalitik

toplumsal

bağlantı

arasındaki

fark

nerede

yatar? B u r a d a M i l l e r biraz

kuşkulu b i r ç ö z ü m e b a ş v u r u y o r : "uygarlığımızda," d ö r t t e r i m ayrı t u t u l u r , y a l ı t ı l ı r , h e r biri k e n d i b a ş ı n a işler, b u n a k a r ş ı n s a d e c e p s i k a n a l i z d e t u t a r l ı b i r b a ğ l a n t ı y l a b i r araya getirilirler:

"uygarlıkta,

dört

t e r i m i n h e r biri

birleştirilmeden

bırakılır

...

sadece

psikanalizde, saf psikanalizde bu öğeler bir söylem i ç i n d e düzenlenir."59 D Ö R T SÖYLEMİN TARİHSELLİĞİ

Fakat, psikanalitik t e d a v i n i n t e m e l i ş l e m i n i n sentez, öğeleri bir bağlantıya s o k m a k o l m a d ı ğ ı , t a m o l a r a k a n a l i z , y a n i t o p l u m s a l b i r b a ğ l a n t ı i ç i n d e , b i r b i r i n e a i t m i ş gibi

L a c a n ' ı n dört söylem matriksine kaydedilmiş tarihselliğe, m o d e r n Avrupalı gelişimin t a r i h s e l l i ğ i n e d i k k a t e t m e m i z g e r e k e n yer burası. 5 1 ' E f e n d i ' n i n s ö y l e m i - m o d e r n ö n c e s i e f e n d i y e d e ğ i l - m u t l a k m o n a r ş i y e k a r ş ı l ı k gelir, y a n i f e o d a l b a ğ l a r v e b a ğ ı m l ı l ı k l a r ş e b e k e s i n i e t k i l i b i r ş e k i l d e ç ö k e r t e n , s a d a k a t i d a l k a v u k l u ğ a v b . ç e v i r e n o ilk m o d e r n ­ l i k figürüne: o d a m ü k e m m e l E f e n d i o l a n , "l'etat, c'est moi" d e m i ş o l a n " G ü n e ş K r a l " X I V . Louis'dir. Histerik söylem ve Ü n i v e r s i t e n i n söylemi öyleyse E f e n d i n i n doğrudan s a l t a n a t ı n ı n k a r a r s ı z l ı ğ ı n ı n iki s o n u c u n u getirir: ç a ğ d a ş b i y o p o l i t i k a d a zirveye ulaşan, nüfusu b i r Homo sacer d e r l e m e s i n e i n d i r g e m e y l e s o n u ç l a n a n , b ü r o k r a s i n i n u z m a n yönetimi

(Heidegger'in

"çerçeveleme,"

Adorno'nun

"idare

edilen

dünya",

F o u c a u l t ' n u n " d i s i p l i n v e c e z a l a n d ı r m a " t o p l u m u dediği ş e y ) ; s ü r e k l i k e n d i k e n d i n i devrirncileştirme

aracılığıyla,

fazlanın

toplumsal

bağlantının

"normal"

işleyişine

b ü t ü n l e ş t i r i l m e s i a r a c ı l ı ğ ı y l a k e n d i s i n i y e n i d e n ü r e t e n h i s t e r i k k a p i t a l i s t ö z n e l l i k pat­ l a m a s ı ( a s ı l "sürekli d e v r i m " z a t e n k a p i t a l i z m i n k e n d i s i d i r ) . B ö y l e c e L a c a n ' ı n dört söylem

formülü

modernliğin

iki

yüzünü

(total,

bütünsel

idare;

kapitalist-bireyci

d i n a m i k ) E f e n d i ' n i n s ö y l e m i n i ç ö k e r t m e n i n iki y o l u o l a r a k k o y m a m ı z ı sağlar: E f e n d e f i g ü r ü n ü n e t k i n l i ğ i n e y ö n e l i k kuşku ( E r i c S a n t n e r ' i n " t a y i n krizi" dediği ş e y ) , 5 7 bilgi Ieri s a y e s i n d e yasallık k a z a n a n u z m a n l a r ı n d o ğ r u d a n y ö n e t i m i y l e d e s t e k l e n e b i l i r ; y a d a b u kuşku, b u sürekli s o r g u l a m a fazlalığı, t o p l u m s a l ü r e t i m e e o n u n e n d e r i n i t i c i k u v v e t i olarak doğrudan katılabilir. Ve son olarak, A n a l i s t ' i n söylemi, yarılmayı üniversite ve h i s t e r i o l a r a k ç ö z e n d e v r i m c i - ö z g ü r l e ş t i r i c i ö z n e l l i ğ i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n a k a r ş ı l ı k gelir: o n d a , d e v r i m c i fail ( a ) ö z n e y e d o ğ r u l u ğ u n y e r i n i işgal e d e n b i l g i n i n k o n u m u n d a n seslenir (yani, öznenin k ü m e l e n m e s i n i n "semptomal bükülmesine" müdahale eder), w h e d e f ö z n e n i n (ideolojik-politik) bilinçdışını yapılandıran E f e n d i - G ö s t e r e n i yalıtmak, o n d a n kurtulmaktır. P e k i , ö y l e yapar m ı ? J a c q u e s - A l a i n M i l l e r 5 8 , g ü n ü m ü z d e E f e n d i n i n s ö y l e m i n i n arlık A n a l i s t i n s ö y l e m i n i n " t e r s yüzü" o l m a d ı ğ ı n ı ö n e sürdü; t e r s i n e , " u y g a r l ı ğ ı m ı z ı n " k e n disi ( a d e t a o n u n h e g e m o n s i m g e s e l m a t r i s i ) A n a l i s t i n s ö y l e m i n i n f o r m ü l ü n e uyai g ü n ü m ü z d e t o p l u m s a l b a ğ l a n t ı n ı n " f a i l i " a'dır, artı-keyif, s ö y l e m i m i z e nüfuz e t m i ş o l a n

g ö r ü n e n şeyleri a y ı r m a k d e ğ i l iniydi? B u yol, M i l l e r ' ı n k i n e ters d ü ş e n b u yol, A g a m b e n t a r a f ı n d a n b e l i r t i l i y o r ; A g a m b e n istisna H a / ı ' n i n 6 0 s o n sayfalarında, Yasa v e ş i d d e t i n , ş i d d e t l e d e s t e k l e n e n Y a s a n ı n y ö n e t i m i n i n k ı s ı r d ö n g ü s ü n ü k ı r m a k i ç i n iki Ü t o p y a c ı s e ç e n e k h a y a l e d i y o r . B i r i n c i s i Y a s a y l a h i ç b i r ilişkisi o l m a y a n " s a f d e v r i m c i ş i d d e t e y ö n e l i k B e n j a m i n c i vizyon; diğeri o n u n ( ş i d d e t l i ) d a y a t ı l m a s m a a l d ı r m a d a n Y a s a y l a ilişki

k u r m a k - Y a h u d i a l i m l e r i n Yasayı sonsuz

( y e n i d e n ) y o r u m l a r k e n yaptığı şey.

A g a m b e n g ü n ü m ü z d e h e d e f i n s e n t e z d e ğ i l a y ı r m a , a y r ı m k o y m a o l d u ğ u gibi doğru b i r a n l a y ı ş l a b a ş l ı y o r : Y a s a y l a şiddeti b i r a r a y a g e t i r m e k ( b ö y l e c e h a k k u d r e t s a h i b i o l u r v e kudretin

uygulanması

t ü m ü y l e yasallaşmış o l u r )

değil,

onları kapsamlı bir şekilde

ayırmak, düğümlerini çözmektir. A g a m b e n bu formüle H e g e l karşıtı bir a n l a m katsa da, H e g e l ' i n d a h a doğru b i r o k u m a s ı b u tür b i r a y ı r m a j e s t i n i n t a m d a H e g e l c i " s e n ­ t e z i n " s ö y l e d i ğ i şey o l d u ğ u n u a ç ı k ç a gösterir: o n d a , k a r ş ı t l a r " d a h a y ü k s e k b i r s e n t e z d e " uzlaşmaz - d a h a ç o k , farkları " t a m a n l a m ı y l a " k o y u t l a n ı r . Aziz P a v l u s ö r n e ğ i bizim b u Hegelci

"uzlaşma" mantığını açıklamamızı

sağlayabilir:

"yaşam" ve

" ö l ü m , " İsa'da

yaşam v e g ü n a h t a y a ş a m a r a s ı n d a k o y u t l a d ı ğ ı r a d i k a l yarık b a ş k a b i r " s e n t e z e " g e r e k duymaz; k e n d i i ç i n d e Y a s a y l a g ü n a h ı n " m u t l a k ç e l i ş k i s i n i n " , o n l a r ı n k a r ş ı l ı k l ı i ç e r i m i n e a i t k ı s ı r d ö n g ü n ü n ç ö z ü m ü d ü r . B a ş k a deyişle, a y r ı m k o n u l u r k o n u l m a z , ö z n e Y a s a v e i h l a l i n i n k ı s ı r d ö n g ü s ü n ü n ö t e s i n d e k i b u ö t e k i b o y u t u n v a r l ı ğ ı n ı n f a r k ı n a vardığı

zaman, savaş resmen zaten kazanılmıştır. Fakat, bu vizyon yine, geç-dönem-kapitalist gerçekliğimizin düşlerimizden daha ö t e y e g e ç m e s i n i n b i r ö r n e ğ i d e ğ i l m i ? Biz z a t e n t o p l u m s a l g e r ç e k l i ğ i m i z d e A g a m b e n ' i n U f o p y a c ı b i r vizyon o l a r a k h a y a l e t t i ğ i b i r ş e y l e k a r ş ı l a ş m ı y o r muyuz? H e g e l c i ders d e yaşamlarımızın

global

düşünümselleştirilmesinin-dolayımlanmasının

kendi

vahşi

ı l o l a y ı m s ı z l ı ğ m ı y a r a t m a s ı d e ğ i l m i ; y a n i e n iyi ş e k i l d e E t i e n n e B a l i b a r ' ı n ç a ğ d a ş y a ş a m ı n b i r özelliği o l a r a k a ş ı n a , işlevsiz a c ı m a s ı z l ı k fikri, figürleri " k ö k t e n c i " ı r k ç ı ve/veya d a d i n c i

katliamlardan

Şiddet p a t l a m a l a r ı n a , b e n i m

megapollerimizdeki

genç

ve evsizlerin "anlamsız"

İd-Kötülük olarak adlandırmaya h e v e s duyduğum bir

ş i d d e t e , yani h e r h a n g i b i r yararcı y a d a i d e o l o j i k n e d e n e d a y a n m a y a n b i r ş i d d e t e d e k

k a b a G e r ç e ğ i n i n p a r a d o k s a l y e n i d e n o r t a y a ç ı k ı ş ı gibi b i r b e d e l ö d e d i ğ i i ç i n , a n c a k b u

d e ğ i ş e n b i r a c ı m a s ı z l ı k fikriyle d i l e g e l e n b i r d u r u m u ? B i z d e n i ş ç a l a n y a b a n c ı l a r a

kadar gelişebilecektir.

i l i ş k i n , y a d a o n l a r ı n bizim B a t ı l ı d e ğ e r l e r i m i z e y ö n e l i k t e h d i t l e r i n e ilişkin ilgili b ü t ü n o

konuşmalar

bizi

yanıltmamalı:

daha

yakından

baktığımızda,

çok

G ü n ü m ü z ü n t o p l u m s a l k u r a m ı n e k a d a r ç o k D o ğ a n ı n ve/veya G e l e n e ğ i n s o n u n u

g e ç m e d e n bu

v e " r i s k t o p l u m u n u n " y ü k s e l i ş i n i i l a n e d e r s e , " d o ğ a y a " y ö n e l i k ö r t ü k g ö n d e r m e l e r gün­

k o n u ş m a l a r ı n b i r p a r ç a yüzeysel i k i n c i l b i r a k ı l c ı l a ş t ı r m a sağladığı a n l a ş ı l ı r . B i r dazlak-

delik s ö y l e m i m i z i d e o k a d a r ç o k k a p l ı y o r : " i d e o l o j i s o n r a s ı " yararcı b i r ç a ğ a g i r m e k t e

d a n s o n a ş a m a d a a l d ı ğ ı m ı z y a n ı t y a b a n c ı l a r ı d ö v m e n i n o n a iyi geldiği, o n u r a h a t l a t t ı ğ ı ,

olduğumuzu ö n e sürdüğümüz z a m a n , " t a r i h i n s o n u n d a n " b a h s e t m i ş o l m a s a k b i l e , aynı

o n l a r ı n v a r l ı k l a r ı n ı n o n u rahatsız e t t i ğ i d i r . . . . B u r a d a k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z şey a s l ı n d a İ d -

d ü ş ü n c e y i ö n e sürmüş o l m u y o r muyuz, b u d a i ç i n d e t e k yasal ç a t ı ş m a n ı n e t n i k / k ü l t ü r e l

" K ö t ü l ü k " t ü r , y a n i , E g o v e jouissance a r a s ı n d a k i ilişkideki e n t e m e l d e n g e s i z l i k l e , t a m

ç a t ı ş m a olduğu p o l i t i k a s o n r a s ı b i r d ü z e n e g i r m e k t e olduğumuzu ö n e s ü r m e n i n b a ş k a b i r

m e r k e z i n d e y e r a l a n o h a z l a y a b a n c ı jouissance b ü t ü n ü a r a s ı n d a k i g e r i l i m l e y a p ı l a n a n

yolu değil m i ? T i p i k b i r ş e k i l d e , g ü n ü m ü z ü n e l e ş t i r e l v e p o l i t i k s ö y l e m i n d e " i ş ç i " t e r i m i

v e h a r e k e t e g e ç e n K ö t ü l ü k . B u yüzden İ d - K ö t ü l ü k ö z n e n i n , a r z u s u n u n ilksel o l a r a k

ortadan

k a y ı p o l a n n e s n e - a m a c ı y l a i l i ş k i s i n d e k i e n t e m e l " k ı s a d e v r e ' y i sergiler: bizi " ö t e k i " n d e

T ü r k l e r , A B D ' d e M e k s i k a l ı l a r ) o n u n yerini aldı ve/veya o n u o r t a d a n k a l d ı r d ı - b u

kalktı,

"göçmenler"

(göçmen

işçiler:

Fransa'da

Cezayirliler,

Almanya'da

( Y a h u d i , J a p o n , A f r i k a l ı , T ü r k ) " r a h a t s ı z e d e n " şey o n u n n e s n e y l e a y r ı c a l ı k l ı b i r

şekilde,

ilişkiye s a h i p m i ş gibi g ö r ü n m e s i d i r - ö t e k i n e s n e - h a z i n e y e s a h i p t i r , o n u b i z d e n arak-

h o ş g ö r ü s ü z l ü k " vb. s o r u n s a l ı n a d ö n ü ş t ü v e ç o k k ü l t ü r c ü l i b e r a l l e r i n g ö ç m e n l e r i n e t n i k

l a m ı ş t ı r ( b u yüzden biz o n a s a h i p d e ğ i l i z ) , y a d a o n e s n e y e s a h i p l i ğ i m i z e y ö n e l i k b i r

h a k l a r ı n ı k o r u m a y a y ö n e l i k aşırı y a t ı r ı m l a r ı e n e r j i s i n i a ç ı k ç a " b a s t ı r ı l m ı ş " s ı n ı f boyu­

t e h d i t oluşturur.

sömürülmesinin

sınıf sorunsalı,

çokkültürcü

"Ötekiliğe

yönelik

t u n d a n a l ı y o r . F r a n c i s F u k u y a m a ' n ı n " t a r i h i n s o n u " tezi hızla ü n ü n ü k a y b e t m i ş olsa d a

B u r a d a ö n e s ü r m e m i z g e r e k e n şey, t o p l u m u n g l o b a l d ü ş ü n ü m s e l l e ş t i r i l m e s i y l e bir­ likte, Ö t e k i n e yönelik saf ve çıplak sergilemeyen bu

işçilerin

"yararsız"

( " y ü c e l t i l m e m i ş " ) b i r n e f r e t t e n b a ş k a b i r şey

v e "fazla" ş i d d e t l i d o l a y ı m s ı z l ı k

p a t l a m a l a r ı n ı n kurgusal

h â l â sessizce, l i b e r a l - d e m o k r a t i k k a p i t a l i s t küresel d ü z e n i n bir ş e k i l d e s o n u n d a " d o ğ a l " toplumsal

düzeni

bulduğunu

varsayıyoruz;

hâlâ

örtük

bir

şekilde

Üçüncü

Dünya

ü l k e l e r i n d e k i ç a t ı ş m a l a r ı d o ğ a l f e l a k e t l e r i n b i r a l t türü o l a r a k , sözde-doğal şiddet tutku­

ö z d e ş l i ğ i n i ö n e s ü r e n H e g e l c i "sonsuz yargı"dır; b e l k i d e b u ö r t ü ş m e n i n b a ş l ı c a ö r n e ğ i

larının patlaması ya da insanın e t n i k kökleriyle fanatik bir özdeşleşmesine dayanan

psikanalitik yorumun kaderidir. G ü n ü m ü z d e , B i l i n ç d ı ş ı n ı n (düşlerden histerik semp­

ç a t ı ş m a l a r sayıyoruz ( v e b u r a d a " e t n i k " , y i n e d o ğ a n ı n b i r k o d adı değilse n e ? ) . V e y i n e

tomlara uzanan) oluşumları kesinlikle masumiyetlerini kaybetmiştir ve kapsamlı bir

t e m e l n o k t a , b ü t ü n b u h e r şeyi k a p s a y a n y e n i d e n d o ğ a l l a ş t ı r m a n ı n k a t ı b i r ş e k i l d e gün­

ş e k i l d e d ü ş ü n ü m s e l l e ş m i ş t i r : analiz e d i l e n , e ğ i t i m l i , t i p i k b i r i n i n " s e r b e s t ç a ğ r ı ş ı m l a r ı "

d e l i k y a ş a m l a r ı m ı z ı n küresel d ü ş ü n ü m s e l l e ş t i r i l m e s i n i n b i r karşılığı o l m a s ı d ı r .

büyük ö l ç ü d e k e n d i r a h a t s ı z l ı k l a r ı n ı n p s i k a n a l i t i k b i r a ç ı k l a m a s ı n ı s a ğ l a m a ç a b a l a r ı n ı

B e n z e r b i r s ü r e ç , e n t e l e k t ü e l y a ş a m d a , hassas b i r t a r i h s e l m o m e n t t e Frankfurt

içerir, b ö y l e c e s e m p t o m l a r ı n sadece Jungcu, K l e i n c ı , L a c a n c ı psikanalitik açıkla­

O k u l u ' n u n sahneye ç ı k m a s ı n a n e d e n olan yeni bir ideolojik barbarlığın yükselmesiyle

m a l a r ı n a s a h i p o l m a d ı ğ ı m ı z ı , aynı z a m a n d a J u n g c u , K l e i n c ı , L a c a n c ı s e m p t o m l a r ı n

b i r l i k t e g e r ç e k l e ş i y o r : s o s y o e k o n o m i k M a r k s i s t d e v r i m l e r i n başarısızlığı g ö r ü n ü r o l u n ­

k e n d i l e r i n e de, yani g e r ç e k l i k l e r i b i r t a k ı m p s i k a n a l i t i k k u r a m a ö r t ü k b i r g ö n d e r m e

c a , b u başarısızlığın B a t ı H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n ı n ruhsal t e m e l l e r i n i n d e r i n l i ğ i n i k ü ç ü m s e m e k ­

içeren

ten

semptomlara

da

sahip

olduğumuzu

söylemekte

insan

oldukça

haklı

olur.

kaynaklandığı

çıkarımı

yapıldı,

bu

yüzden

yıkıcı

etkinliğin

vurgusu

politik-

Y o r u m u n b u g l o b a l d ü ş ü n ü m s e l l e ş t i r i l m e s i n i n talihsiz s o n u c u ( h e r şey y o r u m h a l i n e

e k o n o m i k m ü c a d e l e d e n " K ü l t ü t e l D e v r i m e , " m i l l i gurur, a i l e , d i n v e r u h s a l b a ğ l a r ı n

gelir,

ç ö k e r t i l m e s i n e y ö n e l i k sabırlı e n t e l e k t ü e l - k ü l t ü r e l ç a l ı ş m a y a g e ç t i - i n s a n ı n ülkesi i ç i n

Bilinçdışı

"simgesel

kendini

etkililiğini"

yorumlar) analistin yorumunun kendisinin de performatif

kaybetmesi

ve

semptomu

a p t a l c a jouissance'inin

dolayımsızlı-

ğında el değmemiş bir halde bırakmasıdır.

yaptığı f e d a k a r l ı k r u h u " o t o r i t e r k i ş i l i k " i ç e r e n b i r şey o l a r a k b i r y a n a itildi; k a r ı k o c a s a d a k a t i n i n p a t o l o j i k c i n s e l b a s t ı r m a y ı dışavurduğu varsayıldı; B e n j a m i n ' i n k ü l t ü r ü n

P s i k a n a l i t i k t e d a v i d e o l a n şey, ş i d d e t i n i n n e d e n l e r i k o n u s u n d a g e r ç e k t e n sıkıştırıldığı z a m a n , ansızın sosyal g ö r e v l i l e r , s o s y o l o g l a r v e t o p l u m s a l p s i k o l o g l a r gibi k o n u ş ­

h e r b e l g e s i n i n b a r b a r l ı k b e l g e s i olduğu d ü s t u r u n u izleyerek, B a t ı k ü l t ü r ü n ü n e n yüksek b a ş a r ı l a r ı ı r k ç ı l ı k v e s o y k ı r ı m p r a t i k l e r i n i g i z l e y e n şeyler o l a r a k i l a n e d i l d i . . . .

maya başlayan, azalan toplumsal hareketlilikten, artan güvensizlikten, çocukluğunda

B u yeni

barbarlığın başlıca akademik destekçisi,

The Culture of Critique adlı

babaya ait otoritenin dağılmasından, a n n e sevgisinden yoksunluğundan bahsetmeye

k i t a b ı n d a , Y a h u d i l e r i n ö n d e r l i k e t t i ğ i bazı y i r m i n c i yüzyıl e n t e l e k t ü e l h a r e k e t l e r i n i n

b a ş l a y a n n e o - N a z i d a z l a ğ ı n verdiği y a n ı t a k e s i n b i r ş e k i l d e b e n z e r - p r a t i ğ i n v e o n u n

Avrupalı

i ç k i n i d e o l o j i k y a s a l l a ş t ı r m a s ı n ı n birliği h a m ş i d d e t v e o n u n iktidarsız, yetersiz y o r u m u

kırdığını ö n e süren K e v i n M a c D o n a l d ' d ı r ; o n a göre bu hareketler bilerek ya da bilme

olarak

y e r e k Y a h u d i ç ı k a r l a r ı n ı g e l i ş t i r m e k i ç i n t a s a r l a n m ı ş t ı , Y a h u d i o l m a y a n l a r a evrenseli-i

dağılır.

Yorumun

bu

iktidarsızlığı

risk-toplumu

kuramcılarının

selamladığı

toplumları

kökten

bir

şekilde

değiştirdiğini

ve

Batılı

insanın

güvenini

e v r e n s e l l e ş m i ş d ü ş ü n ü m s e l l i ğ i n zorunlu ters yüzüdür: s a n k i d ü ş ü n ü m s e l iktidar, o n u n

ve

e l i n d e n k a ç a n b i r t a k ı m m i n i m a l " ö n d ü ş ü n ü m s e l " tözsel d e s t e ğ e d a y a n d ı ğ ı v e o n d a n

geliştirmelerini sağlayan en tutarlı yollardan biri çoğulculuğu ve çeşitliliği d e s t e k l e m e !

g ü ç aldığı i ç i n , b u n e d e n l e d e e v r e n s e l l e ş m e s i n e k a r ş ı l ı k e t k i s i z l e ş m e k gibi b i t b e d e l

oldu - a m a sadece başkaları

ö d e d i ğ i i ç i n , y a n i d ü ş ü n ü m s e l y o r u m a g e ç i r i m s i z v e duyarsız o l a n " a k ı l d ı ş ı " ş i d d e t i n

t o p l u m u n g e l e n e k s e l t e m e l l e r i n i gözden d ü ş ü r m e y e ç a l ı ş a n h a r e k e t l e r e ö n d e r l i k etti

hatta

Ütopyacı

olarak

sunuldukları

zaman

bile.61

Yahudilerin

i ç i n . O n d o k u z u n c u yüzyıldan b e r i

çıkarlarını

Musevi olmayan

ler: yurtseverlik, ırksal bağlılık, ahlakın Hıristiyan temeli, toplumsal homojenlik ve

ideolojisi, uzun tarihi boyunca dünya kültürleri arasìnda herhalde en etnosentrik olan

cinsel kısıtlama. MacDonald, Adorno'nun başında olduğu kolektif bir proje olan,

grup tarafından yayıldı. . . . " Burada yanılsamaya kapılmayalım: büyük Aydınlanmacı

MacDonald'a göre amacı her türlü grup bağlılığını bir akıl hastalığının işareti gibi

geleneğin ölçütleriyle, aslında en iyi adlandırması "burjuva akıldışıcılar" için kullanı­

göstermek olan

lan eski Ortodoks Marksist terim olan bir şeyle uğraşıyoruz: Akim kendi kendini yok

The Authoritarian Personality'ye (Otoriter Kişilik,

1950) birkaç sayfa

ayırıyor: yurtseverlikten dine, aileye -ve ırka- sadakate dek her şey tehlikeli ve kusurlu

etmesi. Unutmamak gereken tek şey bu yeni barbarlığın kesinlikle postmodern bir

bir "otoriter kişiliğin" işareti olarak bir yana itilmiştir. Farklı gruplar arasına ayrım

fenomen, aşırı düşünümsel kendine-alaycı yaklaşımın ters yüzü olduğudur - insanın,

getirmek yasal olmadığından, bütün grup sadakatleri - h a t t a yakın aile bağları-

MacDonald gibi yazarları okurken onun alay mı ettiğine, yoksa "ciddi" bir sav mı ileri

"önyargıdır." Burada MacDonald, Christopher Lasch'ın The Authoritarian Persona-

sürdüğüne karar verememesine şaşmamak gerek.

//ry'nin önyargının "ancak Amerikan halkını kolektif psikoterapiye benzer bir şeye sokarak, onlara bir akıl hastanesi sakinleri gibi davranarak silinebileceği" şeklindeki

Agamben'in Yasayla şiddetin düğümünü çözmeye yönelik

Utopyacı vizyonu

açısından bunun taşıdığı anlam, politika sonrası toplumlarımızda bu düğümün zaten

yorumunu onaylayarak aktarıyor. Bu tam da Yahudi kimliğinin merkezinde yer alan,

çözülmüş olmasıdır: bir yanda, küreselleşmesinin bedelini kendi iktidarsızlığı, kendini

fakat Horkheimer ve Adorno'nun Musevi olmayanlardaki bir akıl hastalığı olarak

dayatma başarısızlığı, Gerçekte etki yaratma başarısızlığı olarak ödeyen küreselleşmiş

betimlediği türden grup sadakati, geleneğe saygı ve farklılıkların bilincidir. Bu yazarlar

yorumla karşılaşırız; ve diğer yanda, kendi simgesel yorumundan etkilenemeyecek olan

sonunda muhaliflere karşı sevilen bir Sovyet taktiği haline gelen şeyi benimsediler:

bir şiddetin ham Gerçekliğinin patlamalarıyla. Öyleyse, günümüzün hegemonik küme­ lenmesinde, toplumsal bağlantının öğelerinin ayrılmış olduğu ve tam anlamıyla,

politik görüşleri onlarınkinden farklı olan herkes deliydi. Bu, Yahudi entelektüeller için, anti-Semitizm de bir akıl hastalığı işaretiydi: Hıris-

psikanaliz tarafından bir araya getirileceği iddiası (Miller) ve Yasayla şiddet arasındaki

tiyanca kendini inkar ve özellikle de cinsel bastırma Yahudilerde nefret uyandırıyordu.

düğümün çözülmesi, ayrılmalarının yasalaşması gerektiği iddiası (Agamben) arasında

Frankfurt Okulu psikanalize, "çocukluğun başlangıcındaki babaya ve anal-sadist

çözüm nerede? Ya bu iki ayırma simetrik değilse? Ya Simgesel ve dazlak figürüyle

ilişkilere yönelik Oedipal kararsızlığı anti-Semitin telafisi imkansız mirası" olarak

özetlenen ham Gerçek arasındaki yarık sahteyse, çünkü "akıldışı" şiddetin patla­

gören psikanalize hevesliydi. Yurtseverliği ve ırksal kimliği alaya almanın yanı sıra,

malarının bu Gerçeğini yaratan Simgeselin küreselleşmesiyse?

Frankfurt Okulu rasgele cinsel ilişkiyi ve Bohem yoksulluğunu övmüştü: "Kesinlikle,

T a m olarak, ne zaman, ohjet petit a superego keyif emri işlevini görür? Efendi-

büyük ölçüde başarılı olan 1960'ların karşı-kültür devriminin temel yaklaşımlarından

Gösterenin yerine geçtiği zaman - yani, Lacan'ın XI. Seminet'm son sayfalarında formül-

birçoğu The Authoritarian Personal it/de dile getirilmiştir; bunlar arasında ebeveyn­

lendirdiği gibi, S, ve a arasındaki kısa devre ortaya çıktığı zaman.61 Superego emrinin

lere karşı isyanı idealleştirmek, cinsel ilişkilerde özensiz yatırımlar ve toplumsal yük­

kısırdöngüsünü kırmak üzere yapılması gereken temel hamle bu yüzden S, ve a

selmeye, toplumsal konuma, aile gururuna, Hıristiyan dinine ve yurtseverliğe yönelik

arasındaki ayrımı yasalaştırmaktır. Buna bağlı olarak, daha farklı bir yol izlemek daha

küçümseme de yer alır." Daha sonra gelmiş olsa da, "Fransız Yahudi yapısökümcü

verimli olmaz mı: objet petit a'nın, psikanalizde artık superego emrinin faili olarak işlev

Jacques Derrida" da şu satırları yazarken aynı geleneğe uymuştur:

görmeyen, farklı bir modus operand't'siyle başlamak - sapkınlık söyleminde olduğu gibi?

61

Miller'ın Analist'in söylemiyle günümüz uygarlığının söyleminin özdeşliği iddiası Yapısökümün arkasındaki fikir güçlü ulus-devletlerin yapıp ettiklerini güçlü göçmen

bu şekilde okunmalı: bu sonuncu söylemin (toplumsal bağlantının) sapkınlığın söyle­

politikalarıyla sökmek, ulusçuluk retoriğini, mekan politikasını, insanın doğduğu ülke

mi olduğunun bir belirtisi olarak. Yani: Lacan'ın Analistin söyleminin formülünün üst

ve doğduğu dil metafiziğini sökmektir. ... Buradaki düşünce ulus-devletlerin kendileri­

düzeyinin onun sapkınlık ( a - $ ) formülüyle aynı olması, Analistin söylemi formülünün

ni yabancıya karşı, Yahudilere, Araplara ve göçmenlere karşı savunmak üzere inşa ettiği

tamamının aynı zamanda sapkın toplumsal bağlantının bir formülü olarak okunması

kimlik bombalarını etkisizleştirmektir. ../'

2

olasılığını ortaya çıkarır: onun faili, mazoşist sapık (par excellence sapık), ötekinin

MacDonald'ın dediği gibi: "En soyut düzeyde bakıldığında, temel gündem böylece Birleşik Devletler'in Avrupa kökenli

insanlarının kendi demografik ve kültürel

gölgede kalışlarına yönelik kaygılarını akıldışı ve psikopatolojik bir durum belirtisi olarak

görmeye

yöneltmektir."

Bu

proje

başarılı

olmuştur:

beyazların

işten

çıkarılmasına karşı çıkan herkese zihinsel olarak dizgininden boşanmış bir "nifak tohumcusu" olarak bakılmaktadır ve beyazlar nerede grup çıkarlarını korumaya kalka­ cak olurlarsa psikolojik açıdan ebleh olarak betimlenmektedirler - elbette, Yahudiler sessiz bir şekilde istisna sayılmaktadır: "etnosentrizmin bir psikopatoloji biçimi olduğu

arzusunun nesne-araç konumunu işgal eder ve bu yolla, onun kurbanını (dişi) sunarak, kadını "ne istediğini bilmeyen" 6 5 histerikleşmiş/bölünmüş özne olarak koyutlar - sapık bunu onun yerine bilmektedir, yani onun ötekine hizmet etmesini sağlayan (ötekinin arzusuyla ilgili) bilgi konumundan konuşuyormuş gibi yapar; ve son olarak, bu toplum­ sal bağlantının ürünü Efendi-Gösteren, yani sapık mazoşistin hizmet ettiği efendi (dominatrix) rolüne yükseltilmiş histerik öznedir. Histeriğin tersine sapık, Öteki için ne olduğunu çok iyi bilir: onun Öteki's inin (bölünmüş özne'nin) /ouıssance'ının nesnesi olma konumunu destekleyen bir bilgi. Bu nedenle, sapkınlık formülü analistin söyleminin formülüyle aynıdır: Lacan, sapkınlığı 303

tersine çevrilmiş fantazi olarak tanımlar, yani, onun sapkınlık formülü a - $ ' d ı r , bu da

paradır: insanın camnı yakan bir bedel ödemesi gerekir. Bu yüzden bağlantı sadece

kesinlikle Analistin söyleminin üst düzeyidir. Sapkınlığın toplumsal bağlantısıyla

simgesel, gösterge düzeyinde değil, aynı zamanda gerçek, nesne düzeyindedir - bu

analistinki

aynı zamanda hem imgesel fantazmatik

nokta can alıcı önemdedir, özellikle de günümüzde. Analist çağdaş bir cimri mi? Evet

cazibe/ekran ve hem de bu cazibenin bulanıklaştırdığı şeye, cazibenin arkasındaki

ve hayır. Psikanalizle kapitalizm arasındaki bağlantı belki de en iyi şekilde on dokuzun­

Boşluğa karşılık gelen objet petit a'nın radikal ikircikliğine dayanır. Buna bağlı olarak,

cu yüzyıl romanının büyük edebi figürlerinden biriyle, toplumun bütün büyük figür­

arasındaki

fark Lacan'da,

sapkınlıktan analitik toplumsal bağlantıya geçtiğimiz zaman, fail (analist) kendisini

lerinin borç para almaya geldiği, ona yalvarıp bütün kirli gizlerini ve tutkularını

özneyi

anlattığı karanlık bir figür olan Yahudi tefeci figürüyle örneklenmektedir (Balzac'ın

arzusunun doğruluğuyla yüzleşmeye kışkırtan

Boşluğa

indirger.

"Failin"

aşağısındaki "doğruluk" konumunda bulunan bilgi,

elbette,

İnsanlık Komed is i'ndeki Gobseck'i düşünün) - bu figür hayal kırıklığı içindeki bir

analistin varsayılan bilgisine gönderme yapar ve aynı zamanda, burada elde edilen

bilge, bütün insani çabanın boşluğunun farkında olan, kamunun bakışından sak­

bilginin bilimsel yeterliğin tarafsız "nesnel" bilgisi olmayacağını, kendi öznel konumu­

lanmış, görünür bir iktidarı olmayan, ama yine de toplumsal yaşamın bütün iplerini

nun doğruluğu konusunda özneyi (analiz edileni) ilgilendiren bilgi olacağını belirtir.

oynatan gizli efendi olan bir figürdür. Acımasızca kayıtsız olan, her tür merhamet ve

altındaki

çubuğun

Yine, Lacan'ın sarsıcı savını, kıskanç bir kocanın karısı hakkında iddia ettiklerinin

duygudaşlıktan yoksun olan bu figür, analiste, günah çıkartan papaz ya da yaşlı bilge

(başka erkeklerle yattığı iddiasının) tümü doğru olsa bile, adamın kıskançlığının yine

mütevelliden çok daha yakındır. "Psikanalizin [Hıristiyan] günah çıkartma ruhundan

de patolojik olacağı yolundaki savını hatırlayın; aynı çerçevede, Yahudilerle ilgili Nazi

doğduğunu" savunan Foucault'nun Cinsellik Tarihi'ne karşı, belki de, "psikanalizin

iddialarının (Almanları sömüriirler, Alman kızlarını baştan çıkarırlar . . . ) çoğu doğru

tutumluluk ruhundan doğduğunu" öne sürmeliyiz. Analisti cimriden ayıran çizgi çok

olsa bile, onların anti-Semitizminin yine de patolojik olacağını (ve olduğunu) söyleye­

incedir. Lacan için, arzunun örnek figürü olan kişi, sonuna dek giden, bütün ahlaki

biliriz - çünkü Nazilerin kendi ideolojik konumlarını desteklemek üzere anti-Semitiz-

sınırları çiğneyen kahraman ihlalciden çok cimridir: eğer arzunun gizemini ayırt etmek

me ihtiyaç duymalarının asıl nedenini bastırır. Bu yüzden, anti-Semitizm sözkonusu

istiyorsak, tutkularına kapılmış olan, onun için her şeyi feda etmeye hazır olan aşık ya

olduğunda, Yahudilerin "gerçekten olduğu" şeyin bilgisi sahtedir, geçersizdir, buna

da katile değil, cimrinin sandığına, yani sahip olduklarını sakladığı ve yığdığı o yere

karşın doğruluğun yerindeki tek bilgi bir Nazinin neden ideolojik yapısını desteklemek

yönelik yaklaşımına odaklanmalıyız. Elbette, cimri figüründeki gizem, fazlalığın eksik­

üzere bir Yahudi figürüne ihtiyaç duyduğunun bilgisidir. Bu hassas anlamıyla, analistin

likle, iktidarın iktidarsızlıkla, hırsla yığmanın nesneyi insanın sadece gözleyebileceği,

söyleminin "ürettiği" şey Efendi-Gösteren, hastanın bilgisinin "yoldan çıkışı,"

hiçbir zaman tam olarak keyif alamayacağı yasaklanmış/dokunulmaz Şeye yükseltilme­

hastanın bilgisini doğruluk düzeyine yerleştiren artı-öğedir: Efendi-Gösteren üretildik­

siyle örtüşmesidir. Cimrinin bu gizeminin anahtarını da sapkınlığın temel paradoksu

ten sonra, bilgi düzeyinde hiçbir şey değişmese bile, "aynı" bilgi farklı bir kipte işlev

sağlar: Lacan kapitalist söylemin sapkınlığı jouissanceh sayar/biriktirir gibi yaptığı

görmeye başlar.

ölçüde özetlediğini gösterirken, 67 bir sapığın sanki insan sıfır(lar)ı ya da eksik(ler)i

Efendi-Gösteren bilinçdışı sinthome, öznenin bilmeden konusu

olduğu keyif şifresidir.

66

Geleneksel olarak, psikanalizden hastanın onu "normal" cinsel keyfe erişmekten

biriktirebilirmiş, sanki bir sıfır artı bir sıfır artı ... basit bir sıfırdan daha fazla edermiş gibi davrandığını sergiler.

alıkoyan engelleri aşmasını sağlaması beklenir; fakat, günümüzde, dört bir yandan,

Bu insanın bağlantılı olduğu bir başka ikilem de kolektifin ikilemidir: Lacan

"Keyif A l ! " şeklindeki süperego emrin, cinsel performansın doğrudan keyfinden mesle­

"analistin arzusu" terimini ortaya attığı zaman, bu, analitik tedavinin doruk noktasının

ki başarının ya da ruhsal uyanışın keyfine uzanan çok değişik versiyonlarıyla bomba­

Gerçeğin uçurumuna bir anlık bakış, "fantazinin içinden geçme," ertesi sabah tatsız

landığımız sırada, daha radikal bir düzeye geçmemiz gerekiyor: günümüzde, psikanaliz

toplumsal gerçekliğimize dönmek, her zamanki toplumsal rollerimizi sürdürmek zorun­

içinde ("keyif almanıza izin verilmeyen"in tersine) keyif almamanıza izin verilen tek

da olduğumuz şey olduğu fikrini çökertmek üzere yapılmıştır - psikanaliz sadece değerli

söylemdir. Ve bu üstünlük durumundan bakıldığında, keyif üzerindeki geleneksel

erginlenme momentlerinde paylaşılabilecek bir bakış değildir. Lacan'ın amacı bir

yasağın zaten örtük tersi emirle desteklenmiş olduğu geriye yönelik olarak açık hale

analistler kolektifinin olasılığını, analistler arasındaki olası bir toplumsal bağlantının

gelir. Artık süperego emriyle desteklenmesi gerekmeyen arzu Lacan'ın "analistin

ana hatlarını ayırt etme olasılığını ortaya çıkarmaktır (bu yüzden de, dört söylem

arzusu" dediği şeydir; bu tam psikanalizden önce ortaya çıktı - Lacan onu Sokrates'ten

şemasında, Analistin söyleminden Efendi'nin söyleminin "ters yüzü" olarak bahseder).

Hegel'e uzanan farklı tarihsel figürlerde belirler. Bu temel bir soruya yanıt verir ve

Burada bahisler yüksektir: her topluluk bir Efendi figürüne mi (Freud'un Totem ve

psikanalizin anti-Budist ruhunu harika bir şekilde cisimlendirir: arzu sadece bir yanıl­

Tarıu'daki versiyonu), yoksa onun türevi, Bilgi figürüne mi (modern kapitalist versiy­

sama mıdır? insani arzunun boşluğunu tam olarak anladıktan sonra bile insanın arzuyu

onu) dayanmaktadır? Yoksa farklı bir bağlantı şansı var mı? 6 8 Elbette, bu mücadelenin

desteklemesi olası mı? Yoksa o, radikal noktada tek seçenek, dingin Bilgelikle melan­

sonucu bütün psikanaliz tarihini, Freud'dan Lacan'ın son dönem çalışmasına ve

kolik feragat arasındaki seçim mi?

£co/e'üne dek kat eden, kederli bir başarısızlık oldu. Bu, Lacan'ın tam olarak Leninist

Analistle hasta arasındaki bağlantı sadece söz, sözcükler değil, aynı zamanda

momentidir - onun son dönem yazılarında, sonu gelmez bir şekilde Okulun örgütlen-

me sorunlarıyla mücadele ettiğini hatırlayın. Psikanalitik kolektif, elbette bir acil

"1 Numaralı Kardeş" (bu elbette Pol P o t ) , "2 Numaralı Kardeş" vb. deniyordu.

durum kolektifidir (ve acil durum halindedir). Aziz Pavlus, Mesihçi acil durum halini,

Bu aşırılıktan çıkartılması gereken ders, onun içinde, tam anlamıyla iktidarla ilgili

zamanın sonunun yakın olduğu bir hal, içinde sadece geriye kalan kadar zamana sahip

"doğruluğun" gün ışığına çıkıyor olmasıdır: onun (toplumsal beden üzerindeki) müs­

olduğumuz ve bu yüzden de dünyevi bağlantılara tam bağlılığımızı askıya almaya

tehcen bir fazlalık olduğunun. Yani: iktidarın bu müstehcen fazlalığa indirgenmesini

mecbur olduğumuz ("şeylere sanki onlara sahip değilmişsiniz gibi sahip olun" vb.) bir

herhangi bir müstehcen destek olmadan işlev görecek "saf" bir iktidarla karşıtlaştırmak

hal olarak tanımlarken, aynı şey hasta için, analiz sırasında toplumsal bağlantılarını

yanlış olacaktır: asıl nokta daha çok, " s a f bir iktidar kurma çabasının zorunlu olarak

askıya alması gereken hasta için de geçerli değil midir? Lorenzo Chiesa'''' Lacancı politik kuramın temel sorularından birini sordu: kamusal

tam tersine dönmesi, kendi kendisiyle müstehcen bir fazlalık gibi ilişki kurmak zorun­ da kalan bir iktidara dönmesidir. (Ve farklı bir düzeyde, içlerinde Efendi figürünün

Yasa ve onun fantazmatik desteği (müstehcen süperego eki) arasındaki gerilimi geride

ortadan kaybolmasının, egemenliği ortadan kaldırmak yerine, reddedilen beklenmedik

bırakacak bir topluma yönelik devrimci düşe tutunmalı mıyız, yoksa bu gerilim

denetim ve egemenlik biçimleriyle desteklenir hale geldiği Batılı demokratik toplum­

indi rgenemez bir gerilim mi? Eğer indirgenemezse, bizler her devrimci başkaldırının,

larda da aynı paradoksla karşılaşırız.) Öyleyse, Chiesa'nın önerdiği gibi, Lacan'ın

müstehcen içkin ihlali sayesinde kendisini yeniden üreten olumlu düzenin yeni bir

Analistin söyleminin yeni bir Efendinin yolunu hazırladığı savını (sinik bir hoş söz

versiyonuyla sona ermesi gerektiğini söyleyen o boyun eğmiş muhafazakar çıkarımdan

olarak değil) ciddiye almalı ve kahramanca, "fantazinin içinden geçmek" şeklindeki

nasıl kaçınacağız? Tarihin verdiği ders bu eskiye dönmenin kaçınılmazlığını onaylıyor

olumsuz jestten, yeni bir Efendi ve alt kısmında onun müstehcen süperegosuyla birlik­

gibi. Sadece birkaç örnekte politik rejimler bu gerilimi azaltmaya çalıştı, bunların en

te, bir yeni Düzen oluşturmaya geçme ihtiyacını üstlenmeli iniyiz? Lacan'ın kendisi de

öne çıkanı da, belli bir topluluk örgütlenmesi modelinin eşsiz bir saf gerçekleşmesini

son seminerlerinde "yeni bir gösterene doğru/vere un signifiant nouveaü" temasıyla bu

temsil eden Sparta devleti oldu. Onun üç kastlı toplumsal hiyerarşi piramidi (yönetici

yönü işaret etmiyor muydu? Fakat soru duruyor: yapısal olarak, bu yeni Efendi

savaşçı homoi ["eşitler"], altlarında zanaatkar ve tüccarlar, en dipte de fiziksel emekleri

öncekinden, devrilmiş olandan (ve onun yeni fantazmatik desteği de eskisinden) nasıl

Sömürülen köleler olan ne/of'lar kitlesi) kölelik, kapitalizm ve eşitlikçi komünizmin

farklılık gösterir? Eğer yapısal bir fark yoksa, o zaman yine, bizi başlangıç noktamıza

tarihsel ardışıklığını kristal berraklığıyla sundu, bir bakıma, Sparta aynı anda üçü bir­

getiren dairesel hareketin astronomideki anlamıyla

dendi: en düşük sınıfta feodalizm, orta sınıfta kapitalizm ve yönetici sınıfta komünizm.

sözcüğünün devir etme anlamıyla] bir devrim olarak (politik bir) devrim için söylenen

Yöneticilerin etik-ideolojik durumu burada özel önem taşıyor: sahip oldukları mut­

[yani İngilizce "revolution"

feragat etmiş muhafazakar hikmete dönmüş oluyoruz.

lak iktidara rağmen, sadece sürekli bir acil durum halinde, kendi özneleriyle savaş

Burada Chiesa hem Badiou'nun hem de Miller'ın kuramsal yapılarında olan ben­

halinde kalmakla kalmadılar, aynı zamanda sanki kendi konumları müstehcen ve

zer bir sinir merkezine dokunuyor. Miller'ın günümüzün hegemonik söyleminin artık

yasadışıymış gibi bir haldeydiler. Örneğin askeri eğitimde, ergenlere kasten yetersiz

Efendininki değil, Analistinki olduğunu vurguladığını, failin yerini a'nın (keyif için

besin verilirdi, böylece onu çalmak zorunda kalırlardı; fakat, eğer yakalanırlarsa ağır bir

süperego emri) aldığını görmüştük - öyleyse, analistin işi nedir? O söylemin bağlantısız

şekilde cezalandırılırlardı - çaldıkları için değil yakalandıkları için, böylece gizlice

olarak,

çalma sanatını öğrenmeye itilirlerdi. Ya da evlilik konusunda: evlenen asker askeri

arasındaki kuşkulu bir farka başvurur ve onları bir yapı içine sokar (bu da sadece ana­

barakalarda arkadaşlarıyla yatmayı sürdürürdü; karısını sadece geceleri, ama gizlice,

lizde olur). Fakat, ya bu teşhis kesinlikten uzaksa, bizi çok daha radikal ve beklenmedik

sanki gizli saklı bir ihlal eylemi yapıyormuş gibi ziyaret edebilirdi. Bu çarpılmış

bir çıkarıma varmaya zorlarsa? Miller'ın kendisi de aynı zamanda ısrarla Bilinçdışının

mantığın en keskin örneği genç öğrencilerin başlıca çilesiydi: eril topluma kabul

Efendi söyleminin yapısına sahip olduğunu belirtir (onun faili, S,, Efendi-Gösteren

edilmek için, masum he/odardan birini gizlice öldürmeleri gerekiyordu - yönetici

olur, öznenin anlam uzamının bilinçdışı "kapitone noktası" olur) - öyleyse ya içinde

(hakim toplumsal bağlantıda olduğu gibi)

yan yana işleyen dört öğesi

sınıfta, ihlal ve yasa böylece doğrudan örtüşüyordu. Bu bir bakıma Hegel'in akılcı bir

Bilinçdışının kendisinin de, katı Freudcu anlamıyla kaybolmakta olduğu o kümelen­

devletin üç hali fikrinin ("tözsel" köylüler dolayımsız ahlak kuralları evreninde yaşıyor,

mede, analistin görevi artık Efendi-Gösterenin baskısını çökertmek değil de, tersine,

dinamik sanatkar ve sanayiciler bencil bireysel çıkarlarıyla yönetiliyor, devlet bürokra­

yeni Efendi-Gösterenler kurmak/önermek/yerleştirmek olursa? Lacan'ın "vers un sig­

sisi de evrensel sınıf olarak yaşıyor), tuhaf bir çarpıtmayla sapkın bir gerçekleşmesi

nifiant nouveau"sunu böyle okumamız gerekmiyor mu (ya da en azından, böyle okuya­

değil mi: homoinin "evrensel sınıfının" evrenselliği kendini olumsuzluyor, kendisiyle

maz mıyız)? G e ç dönem kapitalizminin çılgın simge dinamiğinde herhangi bir tutarlı

açık çatışma içinde - huzurlu bir evrensellik içinde yaşamak yerine, sürekli huzursuzluk

Dünyanın dağılmasına karşı koyma ve yeni "kapitone noktaları," bizim anlam deney­

ve bir acil durum halinde yaşıyorlardı. Başka aşırı "totaliter" rejimlerde, en belirgin bir

imimizle tutarlılık sağlayacak yeni Efendi-Gösterenler önerme çağrısı olarak okuyamaz

şekilde de Kamboçya'daki Kızıl Khmer rejiminde otoritenin, kendisine yasadışı bir

mıyız? Ve katı bir benzetmeyle, bu aynı zamanda Badiou'nun durumu, günümüz kapi­

müstehcenlik gibi davrandığı bu türden paradoksal modelle karşılaşırız; Kızıl Khmer'dc

talizminin "yersiz-yurtsuzlaştırıcı" dinamiğini dikkate almaya zorlandıktan sonraki

devlet iktidarının yapısını sorgulamak suç sayılıyordu: liderlere anonim olarak

durum değil mi? Özgürleştirici politikanın görevini, temsil devletini onun kurucu

307

fazlalığının (sıfır-öğesinin) bakış açısından çökertmek olarak tanımladıktan ve her

öykünün temel vurgusu , tiran ve toplumun en düşük lümpen proleter katmanının, pis­

devlete yönelik bu tür sürekli bir çökertmenin zaten kapitalist dinamiğin merkezi özel­

lik içinde yuvarlanan o cüruf arasındaki yer altı bağlantısıdır. Buna bağlı olarak, par

liği olduğuna (kapitalizmin tam olarak "dünyasız" olmasının nedeni budur) dikkat

excellence "tiranlık kurbanı" yoksullar değil, soylu giyim ve tavırları olan, gururlu ve

ettikten sonra, aniden yeni bir dünya biçimlendirmek, durumumuz için yeni bir

seçkin olan o saygıdeğer, eğitimli beyefendilerdir. Liberalizmle alt sınıfların "çete

Adlandırma sağlayacak gösterenler önermek gibi yeni bir görev keşfeder.

yönetimi" açıkça karşı karşıya getirilir ve El matadero'nun hedeflemediği başarı bu

Ancak burada gerçek sorunla karşılaşırız: peşinden kamusal Yasayla onun müsteh­

"tiranlık nefretinin" fantazmatik arkaplanını

sergilemesidir: kan,

ter ve acısıyla

cen eki arasındaki bütün ilişkiler alanının yeniden yapılanmasını da getirecek olan bir

yaşamın kendisine duyulan tiksinti. Duyarlı liberallerin istediği kafeinsiz bir devrim,

sosyopolitik dönüşüm sorunuyla. Başka deyişle, o sıkıcı Ütopyacı-totaliter "toplum­

kokmayacak bir devrimdir - Fransız Devrimi'nin

salın bütünüyle tamlığı ve saydamlığı" şeklindeki korkuluğu içermeyecek radikal bir

olmayan bir 1789.

terimleriyle söylersek,

1793'ü

toplumsal dönüşüm umuduyla? Neden radikal bir toplumsal devrime yönelik her

Günümüzde, müstehcen y'ouıssance'ın bu ideolojik yönlendirmesi yeni bir aşamaya

proje otomatik olarak "total saydamlık" gibi olanaksız bir düşü hedefleme tuzağına

girdi: politikamız gitgide daha doğrudan jouissance politikası oldu, jouissance'\ arama

düşmek zorunda? Ya da -gökyüzü metaforunu sürdürürsek- zaman zaman, gezegen­

yollarıyla ya da denetleyip düzene sokmakla ilgileniyor. Liberal/hoşgörülü Batı ve kök

lerin devirlerinin dairesel yolunda da bir kayma, onun koordinatlarını yeniden

tenci İslam arasındaki bütün karşıtlık, yani bir yandan, kendisini sergileme/teşhir etme

tanımlayan ve yeni bir denge, ya da daha doğrusu yeni bir denge ölçüsü ortaya

ve erkekleri kışkırtma/rahatsız etme özgürlüğünü de içeren özgür bir cinselliğin kadının

çıkaran bir kırılma gerçekleşmez mi?

hakkı olması ve diğer yandan, erkeklerin bu tehdidi ortadan kaldırmaya ya da en azından, denetim altında tutmaya yönelik umutsuzca çaba harcaması arasındaki karşıtlık da yoğunlaşmıyor mu? (Taliban'ın kadınlara metal topukları yasaklamak gibi

POLİTİK BİR

K A T E G O R İ OLARAK JOUISSANCE

gülünç bir yasak getirmiş olduğunu hatırlayın - demek ki kadın baştan aşağı örtünmüş, olsa bile, topuklarının çınıltısı erkekleri ısrarla kışkırtıyor?) Elbette, her iki taraf da

Esteban Echeverria'nın

El matadero/Mezbaha's\, Arjantin

edebiyatının

1840'lann

ideolojik/ahlaki açıdan konumlarını gizemlileştiriyor: liberal Batı kişinin kendini

başında yazılmış ve yazarı hayattayken yayımlanmamış olan kurucu metinlerinden

erkeğin arzusuna kışkırtıcı bir şekilde dışa vurma hakkını, kişinin bedenini özgürce

biridir. Juan Manual Rosas'ın diktatörlüğüne yönelik ateşli bir polemik olan öyküsü,

konumlama ve ondan istediği gibi haz alma hakkı olarak yasallaştırırken; İslam'da dişil

liberal politik

imgelemin fantazmatik eğiliminin altında yatan müstehcen jouis-

cinselliğin denetimi elbette, erkeğin cinsel sömürü nesnesine indirgenme tehdidine

sance'm belki de en aydınlatıcı sergilenişi sayılabilir.' 0 Sadece otuz sayfa süren bu

karşı kadının saygınlığını savunmak olarak yasallaştırılmıştır. 71 Yani, Fransız devle! i n i n

öykünün yarısından fazlası, büyük bir Buenos Aires mezbahasındaki olayları ve orada­

kızların

ki atmosferi, orada yaşayan (çoğu zenci) yoksul insanlara, onların barbarca alışkan­

denetlemelerini sağladığı iddia edilebilirken; Müslüman "köktencilik" eleştirmenleri

lıklarına (onların hayvanları acımasızca öldürmelerine, ganimetlerine kaba saba bir

açısından, tam da bu oyuna, bedenlerini cinsel ayartmaya ve buna eşlik eden toplum

şekilde sahip çıkmalarına, katledilen boğaların bağırsakları için çamurların içinde

sal dolaşıma/alışverişe açık kılma oyununa katılmak istemeyen kızların varlığının, asıl

kavga etmelerine), acımasız şakalarına vb. yönelik ağır bir apaçık tiksinti ve küçümse­

travmatik noktayı oluşturduğu da öne sürülebilir. Şu ya da bu şekilde, bütün dlğel

okulda

hicab

giymesini

yasaklamasının

kızların

kendi

bedenlerim

meyle açılır. Varoluşsal tiksinti o kadar ileri gider ki mezbahanın pisliğinin ve çamu­

konular bu konuya bağlıdır: gay evliliği ve bir gay çiftin çocuk alma hakkı; boşanma;

runun, en aşırı noktaya götürülmüş olan "gerçekçi" tasviri gerçeküstü karşıtına dönüşür

kürtaj. ...

- örneğin bir çocuğun başı kopup bu pisliğin içine düşer, gövdesiyse ağılın çatallı bir kazığına takılır ve üzerindeki sayısız delikten kan fışkırır.

S o n zamanlarda A B D ' n i n bazı "radikal" çevrelerinde, nekrofillerin (cesetlerle seks

Mezbahadaki insanlar

yapmayı arzulayanların) haklarını "yeniden düşünmeye" yönelik bir öneri dolanmaya

Rosas'ın destek takımıdır, onun tnazorca'smm [onu desteklemek üzere kurulmuş bir

başladı - neden onlar haklarından yoksun bırakılsın? Böylece, insanlar nasıl aniden

politik

için

ölmeleri durumunda organlarının tıbbi amaçlar için kullanılmasına izin verdiklerini

toplanmış yarı gizli bir alt sınıfın özel ordusu. Öykünün son kısmında, mezbah r\m

örgütlenmenin]

çekirdek

kadrosu,

onun düşmanlarını

korkutmak

belirten bir belge imzalıyorlarsa, nekrofillerin onların bedenleriyle oynamasına i. m

yanından geçen gururlu bit genç "Üniteryen" (güzel giyinmiş bir üst sınıf beyefendisi,

veren bir belgeye de imza atabilecekleri gibi bir düşünce belirdi. ... Bu öneri o,

Rosas'ın bir hasmı) anlatılır; barbar mezbaha işçileri onu yakalar ve törensel bir şekilde

siyaseten doğrucu tutumun, yani Kierkegaard'ın tek iyi komşunun ölü bir komşu

aşağılayarak giysilerini çıkarırlar. Beyefendi bu aşağılanmayı atlatamaz ve öfke dolu bir

olduğu şeklindeki anlayışının kusursuz bir sergilenişi değil mi? Ölü bir komşu

saldıri sırasında ölür - ve onun ölümü de yine bir gerçeküstücülük iması taşır: o öfke­

c e s e t - tacizden kaçınmaya çabalayan "hoşgörülü" bir özne için ideal bir cinsel e ş i n

bu

den delirmiş yılmaz Üniteryen, olgunlaşmış bir meyve gibi ikiye yarılır. ... Burada

tanım gereği, bir ceset taciz edilemez; aynı zamanda, ölü bir beden haz alamaz, o yi

tiranlık vizyonu basitçe topluma dayatılan acımasız polis ve ideolojik kuvvet değildir;

den öznenin cesetle oynarken haz almayı aşırıya götürmesi gibi rahatsız edici bir l e h i n

de ortadan kalkmıştır. ... Bu iki karşıt yaklaşımın paylaştığı şey, bu yüzden, her örnek­

Burada insan 68-sonrası Solcu jouissance dürtüsünü (bütün toplumsal bağlantıları

le farklı bir şekilde ele alınan, aşırı disiplinci bir yaklaşımdır: "köktenciler" kadının

çözecek ve benim mutlak ;ouissance'ın tekbenciliğinde doruğa varmamı sağlayacak

kendi kendini temsil etmesini cinsel kışkırtmayı önlemek üzere ayrıntılı bir şekilde

cinsel hazzın aşırı biçimlerine ulaşmak dürtüsünü) jouissance vaat eden mallaşmış

düzene sokarlar; siyaseten doğrucu feminist liberaller tacizin farklı biçimlerini içermeyi

ürünlerin tüketimiyle karşılaştırmaya heves ediyor: ilki hâlâ radikal, hatta "otantik,"

hedef almış davranışın en az bunun kadar ağır bir düzenlemesini dayatırlar.

öznel bir konuma karşılık geliyor; buna karşın ikincisi piyasa güçlerine bir yenilgiyi, bir

Fakat, burada bir ayrıntı üzerinde durmalıyız. Günümüzde karşı karşıya kaldığımız

teslimi ima ediyor. Fakat, bu karşıtlık gerçekten o kadar açık mı? Piyasada sunulan

şey, tam olarak jouissance politikası değil, daha kesin söylenirse, kelimenin tam

jouissance'ı "sahte" diye, hiçbir tözü olmayan sadece boş bir paket-vaat sunuyor diye

anlamıyla postpolitik olan jouissance düzenlemesi

(idaresi) olmaktadır. Jouissance

reddetmek fazlasıyla kolay değil mi? Hazlarımızın tam kalbinde olan delik, Boşluk her

kendi içinde sınırsızdır, adlandırılamayanın bulanık fazlasıdır ve hedef bu fazlalığı

jouissance'm yapısı değil mi? Dahası, biz-i durmaksızın bombalayan mallaşmış haz

düzenlemektir. Biyopolitikanın hükümranlığının en açık işareti "stres" başlığına yöne­

kışkırtmaları, kesin bir şekilde bizi otistik-mastürbasyoncu, en üstün örneği ilaç

lik takıntıdır: stresli durumlardan nasıl kaçınmalı, onlarla nasıl "başı çıkmalı." "Stres"

bağımlılığı olan "asosyal" jouissance'a doğru itmiyor mu? ilaçlar da aynı anda hem en

yaşamın fazla boyutuna verdiğimiz, denetim altında tutulması gereken "çok-fazlalık"

radikal otistik jouissance deneyiminin aracı hem de par excellence bir mal değil mi?

için kullandığımız addır. (Bu nedenle, her zamankinden çok günümüzde, psikanalizi

S a f otistik jouissance dürtüsü (ilaçlarla ya da kendinden geçme sağlayan başka yol­

terapiden ayıran yarık kendisini bütün acımasızlığıyla dayatmaktadır: eğer terapi

larla) hassas bir politik momentte ortaya çıktı: 1968'in özgürlükçü dizisi gizilini tüket­

iyileşmesi istiyorsan, aslında davranışçı-bilişselci terapilerle kimyasal tedavinin [hap­

tiği zaman. Bu kritik noktada (1970'lerin ortasında), kalan tek seçenek doğrudan,

ların] bir bileşiminden çok daha çabuk ve etkin yardım alırsın.)

acımasız bir passage a l'acte, Gerçeğe-doğru-atılmaydı, bu da üç temel biçim aldı:

Öyleyse, şu iki fazlalık arasındaki ayrım çizgisini nasıl çekmeliyiz: Faşist gösterinin,

cinsel jouissance'm aşırı biçimlerini arama; kitlelerin kapitalist bir ideolojik uykuya

onun tutkusunun "normal" burjuva yaşamına göre fazlalığı, ya da günümüzde "normal"

tümüyle gömüldükleri bir çağda standart ideoloji eleştirisinin işlemediğini, bu yüzden

kapitalist üretime, onun sürekli kendini devrimcileştirmesine özgü olan o fazlalık; ve

de sadece doğrudan şiddetin ham Gerçeğine başvurmanın -Paction directe- kitleleri

Yaşamın kendisinin fazlalığı?" Belki de kurucu ontolojik fazlalığı müstehcen fazla

uyandırabileceğini söyleyen Solcu politik terörizm (Almanya'da R A F [Rote Armee

ekinden ayırmanın yolu, yine Hepsi-değilin mantığı aracılığıyla, yani önvarsayılan

Fraktion], İtalya'da Kızıl Muhafızlar vb.); ve son olarak, bir iç deneyimin Gerçeğine

"normallikle" ilişkisi açısından olacaktır: müstehcen fazlalık "normalliği" destekleyen

yönelmek (Doğu mistisizmi). Bu üçünün paylaştığı şey, Gerçekle doğrudan bir temasa

istisnanın fazlalığıdır, buna karşın radikal ontolojik fazlalık " s a f bir fazlalıktır, hiç bir

yönelik somut sosyopolitik bağlanmadan çekilmektir.

jey için fazlalık, "tam anlamıyla" bir fazlalık paradoksu, kendi içinde fazlalık olan, önvarsayılan normalliği olmayan bir şeyin paradoksudur.

Freud'un sanatçının utanç verici, hatta tiksindirici kişisel fantazileri toplumsal olarak kabul edilebilir bir biçime sokarak -başka türlü olsa itici olacak olan kişisel

Keyif almaya yönelik siiperego emri bu yüzden Kant'ın "Du kannst, denn du

fantazinin fazla hazzını kabul etmek üzere bizi ayartan bir cazibe olarak güzel sanatsal

sollstF'unun (Yapabilirsin, çünkü yapmalısın!) tersine çevrilmesi olarak işlev görür -

biçimin hazzını sunarak, onu "yücelterek"- toplumsal bağlamda dışa vuran biri olduğu­

bir "Yapmalısın, çünkü yapabilirsin!"e dayanır. Yani: günümüzün "baskıcı olmayan"

nu söyleyen o " n a i f düşünceleri günümüzün izin verme çağında, performans ve başka

hazcılığının

her çeşit jouissance'ı

sanatçıların yücelikten çıkarılmış çıplaklıklarıyla en kişisel mahrem fantazilerini sah­

araştırmaya çağıran o maruz kaldığımız sürekli kışkırtma) izin verilen jouissahce'm

neleme baskısı altında olduğu bir zamand yeni bir önem kazanıyor. Bu tür "ihlalci"

kaçınılmaz olarak zorunlu bir jouissance'a dönüşmesinde yatar. Fakat burada ortaya

sanat bizi doğrudan en tekbenci halindeki y'ouı'ssance'la, mastürbasyoncu fallik jouis-

süperego

yönü

(bizi

sonuna

dek

gitmeye

ve

«,ıkan soru şudur: kapitalist haz alma emri aslında fazlacı karakteriyle jouissance'ı

sance'la yüzyüze getirir. Ve, bireyselci olmaktan uzak olan bu tür jouissance, bireyleri

aramayı mı hedeflemektedir, yoksa bizler daha çok, son aşamada bir tür evrenselleştir-

bir "kalabalıkta" yakalandıkları ölçüde kesin olarak niteler: Freud'un "kalaba-

ılnüş haz ilkesiyle, hazlara adanmış bir yaşamla mı baş ediyoruz? Başka deyişle, iyi vakit

lık/Masse" dediği şey kesinlikle ayrı komünal bir şebeke değil tekbenci bireylerin bir

geçirmek, kendini gerçekleştirmeyi ve kendini tatmini elde etmek vb. emirler aslında

topluluğudur - dedikleri gibi, insan tanım gereği kalabalık içinde yalnızdır. Bu yüzden

fazla /ou/'ssance'tan kaçınma, bir tür homeostasis dengesi bulmaya yönelik emirler değil

paradoks bir kalabalığın temelde antisosyal bir fenomen olmasında yatar.

mi? Datai Lama'nın öğüdü de dengeli bir "tam ölçü"nün nasıl sürdürüleceğine ve

İdeolojik köktencilikle liberal hazcılık arasındaki katı simetriyi değerlendirmeliyiz:

lahatsız edici aşırılıklardan nasıl kaçınılacağına yönelik bir öğüt değil mi? Burada

ikisi de Gerçeğe odaklanır; farkı, liberal hazcılık /'ouissance'ın (onu dili, simgesel

durum daha karmaşık: sorun, dolayımsız ve açık seçik emir, homeostasis sürdürecek bir

dolayımı, basit bir ikincil önemsiz semblant'a, yönlendirme ya da ayartma aletine

lıaz ilkesinin yönetimine çağırsa da, emrin asıl işleyişi bu sınırları fazla haz almaya

indirgeme,

\ı>nelik bir çabaya patlatır.

benimsemeye zorlayan) ekstra-simgesel Gerçeğini kendi Amacı haline yükseltirken,

tek "gerçek şeyin" jouissance'm kendisi olması gibi sinik bir tutum

311

"köktencilik" Simgeselle Gerçek arasında bir kısa devreyi yasalaştırır - yani onda, bir­

Adornocu bir tarzda, bu tutarsızlıkların filmin doğruluk momenti olduğunu öne

takım simgesel fragmanların (sözgelimi, kutsal metnin, Hıristiyan köktencileri duru­

sürebiliriz: geç dönem kapitalist toplumsal deneyimimizin antagonizmalarını, gerçek­

munda İncil'in)

likle acı (haz ilkesinin hükümranlığını bozan şey olarak gerçeklik), özgürlük ve sistem

kendisi gerçek olarak koyutlanır ("kelimesi kelimesine" okunmalıdır,

onunla oynanmamalıdır, kısacası: okumanın bütün diyalektiğinin dışındadır).

(özgürlük ancak onun tam yayılmasını engelleyen sistem içinde olasıdır) gibi temel

Başka hiçbir yerde bu kümelenme Matrix üçlemesinde olduğundan daha açık bir

ontolojik çiftlerle ilgili antagonizmaları örneklemektedir. Fakat filmin asıl gücü, yine de

şekilde sahnelenmedi. Matrix filmleri tutarlı felsefi söylemle desteklenmiş bir eser

farklı bir düzeyde saptanabilir. Onun eşsiz etkisi, büyük ölçüde onun merkez tezinden

olarak okunmamalı, tutarsızlıkları ideolojik ve toplumsal durumumuzun antagoniz-

kaynaklanmaz (gerçeklik olarak deneyimlediğimiz şey "Matrix", yani bütün hepimizin

malarını özetleyen bir eser olarak okunmalı. Peki öyleyse Matrix nedir? Basitçe

zihnine doğrudan bağlanmış mega-bilgisayar tarafından yaratılan yapay bir sanal

Lacan'ın "büyük Ö t e k i " dediği şey, sanal simgesel düzen, gerçekliği bizim için

gerçekliktir), daha çok, Matrix'e enerji (elektrik) üretmek üzere canlı tutulan, su dolu

yapılandıran şebeke. Bu "büyük Ö t e k i " boyutu simgesel düzendeki öznenin kurucu

beşiklerde klostrofobik bir yaşam süren milyonlarca insandan oluşan o merkez imgeden

yabancılaşmasının boyutudur: büyük Öteki ipleri çeker; özne konuşmaz, û simgesel

kaynaklanır. Bu yüzden Matrix-denetimli sanal gerçekliğe gömülmüşlüklerinden (bazı)

yapı tarafından "konuşturulur." The Matrix'in paradoksu, "sonsuz yargısı" iki yönün

insanlar "uyandığı" zaman, bu uyanma dışsal gerçekliğin engin uzamına açılış değil, bu

birbirine bağımlılığıdır: gerçekliğin total yapaylığı (yapılmış doğa) ve kavgalarının

kapanmanın, içinde her birimizin basitçe amniyotik sıvının içine gömülmüş, fetüs ben­

bale niteliği, ağır çekimleri ve sıradan fiziksel gerçekliğin yasalarını çiğnemeleri

zeri bir organizma olduğu kapanmanın korkunç gerçekleşmesidir. ... Bu tam edilgenlik,

anlamında bedenin muzaffer dönüşü. (Şaşırtıcı bir şekilde Matrix, Gerçekle gerçeklik

bizim etkin, kendini koyutlayan özneler olarak bilinçli deneyimimizi destekleyen yasak­

arasındaki ayrım konusunda beklediğimizden çok daha kesindir: Morpheus'un ünlü

lanmış fantazidir - asıl sapkın fantazi odur, son aşamada Öteki'nin (Matrix'in) jouis-

"Gerçeğin çölüne hoş geldiniz!" sözü Matrix'in dışındaki gerçek dünyaya değil,

sance'ının, piller gibi yaşam-tözü emilen araçları olduğumuz fikri.

Matrix'in kendisinin saf biçimsel dijital evrenine göndermedir. Morpheus, Chicago

Bu da bizi merkezde yer alan libidinal bilmeceye getirir: Matrix neden insan enerji­

yıkıntılarının imgesinde Neo'yla karşı karşıya geldiği zaman basitçe şöyle der: " B u

sine ihtiyaç duyar? S a f olarak enerji çerçevesindeki bir çözüm elbette anlamsızdır:

gerçek dünya!", yani felaketten sonra Matrix'in dışındaki gerçekliğimizden geriye

Matrix kolayca başka bir şey, milyonlarca insan birimi için eşgüdümlenen bir sanal

kalan şey, buna karşın "Gerçeğin çölü" Matrix'e yakalanmış insanların sahte "dene­

gerçekliğin fazlasıyla karmaşık düzenlemesini gerektirmeyen daha güvenilir bir enerji

yim zenginliğini" yaratan saf biçimsel dijital evrenin tekdüzeliğine gönderme yapar.)

kaynağı bulabilirdi. Tutarlı tek yanıt şudur: Matrix insan /ou/ssance'ından beslenir -

Bir başka unutulmaz sahneyi, Neo'nun kırmızı hapla mavi hap arasında seçim yap­

yani tekrar temel Lacancı teze, büyük Ötekinin kendisinin, anonim bir makine olmak­

ması gereken sahneyi ele alalım: ya Gerçeğe travmatik uyanış, ya da Matrix'in düzen­

tan uzak bir şekilde, sürekli bir jouissance akışına ihtiyaç duyduğu tezine dönmüş olu-

lediği yanılsamada ısrar. Neo, filmin en alçak karakteri olan, Matrix'in asiler

aız. Bu, Matrix'in doğru anlayışıdır: sapkınlığın iki yönünün yan yana gelmesi - bir yan­

arasındaki ihbarcı-ajanının, Matrix'in ajanı olan Smith'le diyalogunu içeren unutul­

dan, gerçekliğin askıya alınabilecek keyfi kurallar tarafından düzenlenen sanal bir

maz sahnede, çatalıyla lezzetli bir kırmızı biftek parçasını kaldırıp "Bunun sadece sanal

sahaya indirgenmesi; diğer yandan, bu özgürlüğün gizlenen doğruluğu, öznenin tümüyle

bir yanılsama olduğunu biliyorum, ama aldırmıyorum, çünkü tadı gerçek" diyen karak­

araçsallaştırılmış bir edilgenliğe indirgenmesi. Ve Matrix üçlemesinin daha sonraki

terin tersine Doğru'yu seçer. Kısacası» ona yanılsama içinde kalmanın, insan bunun

filmlerinin nitelik açısından çöküşünün başlıca kanıtı da bu merkezi özelliğin tümüyle

sadece bir yanılsama olduğunun farkında olsa bile yeğlenen bir şey olduğunu söyleyen

ele alınmadan bırakılmış olmasıdır: asıl devrim insanların ve Matrix'in kendisinin

haz ilkesine uyar. Fakat, The Matrisin seçimi o kadar basit değildir: tam olarak, Neo

jouissance ve onun sahiplenmesiyle bağlantı kurma tarzındaki bir değişim olurdu.

sonunda insanlığa ne sunar? "Gerçeğin çölüne" doğrudan uyanmayı değil, sanal evren­

Sözgelimi, ya bireyler Matrix'i ona jouissance salgılamayı reddederek sabote etseydi?

ler çokluğu arasında serbestçe yüzmeyi: Matrix tarafından köleleştirilmek yerine, onun kurallarını

bükmeyi

öğrenerek

kendimizi

kurtarabiliriz - fiziksel

Aklı başında ve kültürlü herkesin bildiği gibi, İtalyan sinemasının asıl büyüklüğü

evrenimizin

ve tarihsel mirası, onun Avrupa'nın ve yirminci yüzyılın küresel kültürüne dünya-

kurallarını değiştirebiliriz ve böylece özgürce uçmayı ve başka fiziksel yasaları çiğne­

tarihsel katkısı, yeni Gerçekçilik, ya da sadece yoz entelektüellere seslenen başka bir

meyi öğrenebiliriz. Kısacası seçim, tatsız doğru ve haz veren yanılsama arasında

takım tuhaflıklar değil, üç benzersiz türdür: spaghetti Western'ler, 1970'lerin erotik

değildir, daha çok iki yanılsama kipi arasındadır: hain "gerçekliğimizin" yanılsamasına

komedileri ve -kuşkusuz en önemlisi o l a n - tarihsel kostümlü gösteriler (Hercules con­

bağlıdır, Matrix tarafından ele geçirilmiştir ve yönlendirilmektedir; buna karşın Neo

tra Macista vb.). İkinci türün büyük başarılarından biri büyüleyici bir şekilde kaba olan

insanlığa, içinde, özgürce birinden diğerine geçerek, gerçeklik deneyimimizi sabitleyen

Conviene far bene l'amore ( 1 9 7 4 , yönetmen: Pasquale Festa Campanile) oldu, filmin

kuralları yeniden şekillendirerek birçok oyun oynayabileceğimiz bir oyun alanı olarak

temel öncülü, yakın bir gelecekte, dünyada enerji tükenir ve parlak bir genç İtalyan

evren deneyimini sunar.

bilimcisi olan Doktor Nobile, Wilhelm Reich'ı hatırlar, ardından cinsel eylem

/

sırasında insan bedeninin büyük miktardaki enerjiyi serbest bıraktığını keşfeder - ama

yaratılmıştır," sonul bir gerçeklik yoktur çözümüne götürüyor mu? Bu kargaşadan, var

tek koşul vardır, sevişen çiftler birbirlerine aşık olmamalıdır. Böylece, insanlığın

olan her şeyin birbirlerinin içinde kendilerini aynalayan sonsuz bir sanal gerçeklik

hayatta kalması adına, Kilise yaklaşımını tersine çevirmeye ikna edilir: aşk günah olur

dizisi olduğunu ilan ederek çıkmaya çalışan "postmodern" bir hevesin reddedilmesi

ve seks sadece eğer aşk sözkonusu değilse hoş görülür. Böylece papaza şöyle itiraflar

gerekli olsa da, "gerçek gerçeklikle" Matrix-yaratimi evren arasındaki basit ve kesin

yapanlarla karşılaşırız: "Özür dilerim Peder, günah işledim: karıma aşık oldum!" Enerji

bölünmenin bu şekilde birleştirilmesinde tutarlı bir kavrayış vardır: mücadele "gerçek

yaratmak üzere, çiftlere haftada iki kez büyük salonlarda, tepelerine dikilmiş bir

gerçeklikte" olsa bile, temel kavganın Matrix'te kazanılması gerekir; bu yüzden insan

gözetmen nezaretinde sevişmeleri emredilir: "Soldan ikinci sıradaki çift - daha hızlı,

onun sanal kurgusal evrenine (yeniden) girmelidir. Eğer mücadele sadece "Gerçeğin

daha hızlı!" The Matrix'\e olan benzerlik apaçık. İki filmin doğruluğu da günümüzde

çölünde" gerçekleşmiş olsaydı,

jouissance politikasının aşırı egemen olmasından gelir.

dövüştüğü o sıkıcı distopyalardan bir yenisiyle karşı karşıya olacaktık.

insanlıktan geriye kalanların hain makinelerle

The Matrix Reloaded öncekinin tutarsızlıklarının üstesinden gelmek için bir dizi

Bunu o eski sevimli Marksist altyapı/üstyapı çiftinin terimleriyle söylersek: bir yan­

yol önerir - ya da daha doğrusu, bu yollarla oynar. Ama bunu yaparken, kendine has

dan, gerçeklikte olup biten "nesnel" maddi sosyoekonomik süreçlerin indirgenemez

bazı yeni tutarsızlıklara dolaşır. Sonu sadece anlatısal olarak değil, aynı zamanda altta

ikiliğini dikkate almalıyız, diğer yandan da, tam olarak politik-ideolojik süreci. Ya poli­

yatan evren vizyonu açısından da açık ve kararsızdır. T e m e l ton Birinci Bölüm'ü

tika alanı içkin olarak "sterilse," bir gölge tiyatrosuysa, ama yine de gerçekliği

destekleyen Matrix'teh kurtulmaya yönelik basit ve açık ideolojiyi yanlışlayan ek

dönüştürmek için can alıcı önemdeyse? Bu yüzden, ekonomi gerçek saha ve politika da

güçlükler ve kuşkuların tonudur. Zion adlı yeraltı şehrindeki insanların komünal

bir gölge tiyatrosu olsa bile, asıl kavganın politika ve ideolojide verilmesi gerekir.

coşkulu ritüeli bize ister istemez köktenci dinsel bir toplantıyı hatırlatır. İki temel

1980'lerin sonlarında Komünist iktidarın çözülmesini ele alalım: asıl olay devlet ikti­

peygamber figürü üzerine kuşku düşer. Morpheus'un vizyonları doğru mudur, yoksa

darının Komünistler tarafından fiilen kaybedilmesi olsa da, can alıcı kırılma farklı bir

sanrılarını acımasızca dayatan paranoyak bir deli midir o? Neo, geleceği öngören bir

düzeyde göründü - resmi olarak Komünistler hâlâ iktidarda olduğu halde, insanlar

kadın olan Kahin'e güvenip güvenemeyeceğini bilemez: kadın kehanetleriyle onu da

ansızın korkuyu kaybettikleri ve artık tehdidi ciddiye almadıkları o büyülü anlarda;

yönlendirmekte midir? Yoksa o, İkinci Bölüm'de Matrix'in bir fazlalığına, cinnet

böylece, polisle "gerçek" mücadeleler devam etse bile, herkes bir şekilde "oyunun sona

halinde koşturan, kendi kendini çoğaltarak silinmekten kaçarken bir virüse dönüşen

erdiğini" biliyordu ... Bu yüzden The Matrix Reloaded başlığı oldukça yerinde: eğer

ajan Smith'ten farklı olarak, Matrix'in iyi yönünün bir temsilcisi midir? Ya Matrix'in

Birinci Bölüm'e egemen olan Matrix'ten çıkma, kendini onun baskısından kurtarma

Mimar'ından, onun yazılım yazarından, Tanrısından gelen bilmecemsi duyurular?

güdüsüyse, Birinci Bölüm mücadelenin Matrix'in içinde kazanılması gerektiğini,

Neo'ya aslında Matrix'in altıncı, yükseltilmiş bir versiyonunda yaşadığını bildirir: her

insanın ona dönmek zorunda olduğunu açıkça gösterir.

versiyonda bir kurtarıcı figür ortaya çıkmış, ama onun insanlığı kurtarma çabası büyük

Bu yüzden Wachowski Kardeşler The Matrix Reloadedda, çıtayı bilerek yükseltti,

ölçekli bir felaketle sonlanmıştır. Neo'nun isyanı, öyleyse, eşsiz bir olay olmaktan uzak,

bizi kurtulma sürecinin bütün karmaşa ve karışıklıklarıyla karşı karşıya getirdiler. Bu

Düzenin bozulması ve yeniden kurulmasının uzun çevriminin bir parçası mı olur?

şekilde, kendilerini güç bir duruma soktular: artık neredeyse olanaksız bir hedefle karşı

The Matrix Reloaded"m sonunda, her şey kuşkuda bırakılır böylece: sorun sadece

karşıyalar. Eğer The Matrix Revolutions başarılı olacaksa, günümüzün devrimci poli­

Matrix'e karşı herhangi bir devrimin iddia ettiği şeyi başarıp başaramayacağı, ya da bir

tikasının ikilemlerine uygun bir yanıtı, Solun umutsuzca aradığı politik eylemin bir

yıkım orjisiyle sona ermek zorunda kalıp kalmayacağı değildir, onları değerlendirenin,

tasarısını vermek zorundaydı. O yüzden sefil bir şekilde başarısız olmasına şaşmamak

hatta tasarlayanın Matrix olup olmadığıdır. Hatta Matrix'ten kurtarılanlar, bu durum­

gerek - ve bu başarısızlık Marksist çözümleme için iyi bir örnek sunuyor: çok daha

da bir seçim yapmakta özgür müdür? S e ç i m yine de isyanı bastırma riskini göze almak,

temel bir toplumsal

kendini Matrix'in içinde kalırken yerel "direniş" oyunları oynamaya vermek, hatta

kurmanın olanaksızlığı.

başarısızlığı belirten anlatısal başarısızlık,

"iyi bir hikaye"

Matrix'in içindeki "iyi" güçlerle sınıf-ötesi bir işbirliğine girmek midir? The Matrix

Bu başarısızlığın ilk işareti bizimle, izleyicilerle kırılan temastır. T h e Matrix'in

Reloaded bu noktada sona erer: günümüz Sol'unun o üzüncü kötü durumunu ve onun

(Birinci Bölüm) ontolojik öncülü dosdoğru gerçekçi bir öncüldür: "gerçek gerçeklik"

Sisteme karşı verdiği mücadeleyi kusursuzca aynalayan bir "bilişsel haritalamanm"

vardır ve Matrix'in tümüyle gerçeklikte olup bitenlerin terimleriyle açıklanabilecek

başarısızlığında.

olan sanal

evreni

vardır.

The Matrix Revolutions bu kuralları

bozuyor: N e o ve

Ek bir çarpıtma tam da filmin sonunda, N e o insanlara saldıran mürekkep balığı

Smith'in "büyü" güçleri "gerçek gerçekliğin" kendisine dek uzanıyor ( N e o orada da

benzeri makineleri büyülü bir şekilde, sadece elini kaldırarak durdurduğu zaman ortaya

kurşunları durdurabiliyor, vb.) Bu tam da, bir dizi karmaşık ipucunun ardından getiri­

çıkar - bunu "gerçek gerçeklikte" ve Matrix'in içinde, elbette (zamanın akışını don­

len çözümün katilin büyülü güçlere sahip olduğunu ve suçunu gerçekliğimizin

durmak, yerçekimi yasalarını çiğnemek vb.) mucizeler yapabileceği yerde değilken

yasalarını çiğneyerek işlediğini söyleyen bir polisiye romana benzemiyor mu? Okur

nasıl başarabilir? Bu açıklanmamış tutarsızlık "var olan her şey Matrix tarafından

kendisini kandırılmış hisseder - egemen tonun bilgi değil, iman olduğu The Matrix

/

|I5

Revolutions'ta

olduğu

çözülmez: Matrix hâlâ oradadır, insartları sömürmeye devam eder, bir başka Smith'in

gibi.

İkinci başarısızlık daha çok anlatısal bir başarısızlıktır: önerilen çözümün basitliği.

ortaya çıkmayacağının güvencesi yoktur; insanların büyük kısmı da köleliklerine

Olaylar gerçekten açıklanmaz, böylece son çözüm daha çok efsanevi Gordion

devam edecektir. Bu çıkmaza götüren şey, tipik bir ideolojik kısa devrede, Matrix'in

düğümünün kesilmesine benzer.

çifte alegori olarak işlev görmesidir: Sermaye için (bizden enerji emen makineler için)

The Matrix Reloadeddaki ilginç karanlık imaların

(tehlikeli bir paranoyak olan Morpheus, Zion Şehri'nin yönetici elitinin yozlaşması),

ve Öteki için, tam anlamıyla simgesel düzen için.

Revolutions'ta ele alınmadan bırakıldığını düşününce durum daha üzücü bir hal alır.

Fakat, belki - ve bu Revolutions'ı (en azından kısmen) kurtarmanın tek yolu ola­

Revolutions'm yeni tek ilginç yanı da - n e Matrix ne de gerçeklik olan bir aradünyaya

bilir - Matrix dizisinin çıkarımının bu başarısızlığında düşündüren bir ileti var:

odaklanma- geliştirilmeden bırakılır.

günümüz ufkunda kesin bir çözüm yok; Sermaye burada kalıcı; tek umabileceğimiz

Matrix dizisinin tamamının temel özelliği Smith'i baş olumsuz kahraman, evrenin bir tehdidi, bir tür olumsuz N e o haline yükseltmeye yönelik artan ihtiyaçtır. Kim bu

geçici bir ateşkes. Yani: bu çıkmazdan kuşkusuz çok daha kötü olacak bir şey, çokluğun başarılı isyanının sahte-Deleuzecü bir kutlaması olurdu.

Smith gerçekten? Bir tür Faşist kuvvetlerin alegorisi: delirmiş, otonomlaşmış, Matrix'i tehdit eden bir kötü program. Yani filmin dersi, en iyi ifadesiyle bir anti-Faşist

HÂLÂ BİR DÜNYADA YAŞIYOR MUYUZ?

mücadele dersidir: Sermaye tarafından işçileri denetlemek üzere (Matrix tarafından insanları denetlemek üzere) geliştirilen acımasız Faşist katiller denetimden çıkmıştır

Bu jouissance üstünlüğünün küresel kapitalizmle bağlantısı

ve Matrix'in onları ezmek için insanları yardıma çağırması gerekir, tıpkı liberal serma­

yaslanıyor)? Süperego haz alma emriyle kapitalizmin paylaştığı şey onların tam olarak

yenin, ölümcül düşmanı olan Faşizmi yenmek için Komünizmi yardıma çağırması gibi.

dünyasız karakteridir.

... (Belki de günümüzün politik perspektifinden bakılırsa, daha uygun bir model

Kayıp

Balık

Nemo'da

[Finding Nemo]

hoş

bir

ne

Hitchcockcu

(hatta ona nasıl

ayrıntı

yer

alıyor:

FKÖ'yü yok etmenin kıyısına gelen, sonra da, denetimden çıkmış Hamas'ı yok etmesi

dişçinin canavar gibi kızı babasının, içinde bir akvaryum olan ofisine geldiği sırada,

için FKÖ'yle ateşkes anlaşması yapan İsrail'i hayal etmek olacaktır. . . . ) Fakat

çalan müzik Sapik'taki cinayet sahnesinin müziğidir. Buradaki bağlantı, kızın zavallı

Revolutions, bu anti-Faşist mantığı gizil Faşist öğelerle renklendirir: (dişil) Kahin ve

küçük hayvanlar için bir korku kaynağı olması fikrinden daha incelikli bir bağlantıdır:

(eril) Mimar sadece yazılım da olsa farkları cinselleştirilir, böylece son dişil ve eril

sahnenin sonunda, N e m o lavabo deliğine atlayıp kaçar - bu onun insanlar dünya­ sından kendi yaşam-dünyasına geçişidir (sonunda dişçinin ofisine yakın bir yerde olan,

"ilkeler" arasındaki dengenin mantığına kazınır. The Matrix Reloadedm

sonunda,

gerçekliğin

kendisinde

bir mucize

belirdiği

zaman, sadece iki yol açık kalır: postmodern Gnostisizm ya da Hıristiyanlık. Yani: Ü ç ü n c ü Bölüm'de, ya "gerçek gerçekliğin" kendisinin sadece bir başka Matrix-yaratma gösterisi olduğunu, herhangi bir son "gerçek" gerçeklik olmadığını öğreneceğiz, ya da tanrısal büyü sahasına gireceğiz. Fakat, The Matrix Revolutions'da, N e o gerçekten bir İsa figürüne dönüşür mü? Böyle görünebilir: Smith'le düellosunun sonunda, (bir başka) Smith'e dönüşür, o yüzden o öldüğü zaman, Smith (bütün Smith'ler) de yok olur(lar). ... Fakat, eğer daha yakından bakarsak, temel bir fark ortaya çıkar: Smith proto-Yahudi bir figürdür, fare gibi çoğalan, çılgın gibi koşturan ve İnsanlarla MatrixMakinelerin uyumunu bozan müstehcen bir davetsiz misafir, o yüzden onun yok edilmesi (geçici) bir sınıf ateşkesini olası kılar. Neo'yla birlikte ölen şey çatışma ve dengesizlik getiren bu Yahudi davetsiz misafirdir; İsa'daysa tersine, Tanrı insan olur, böylece isa'nın ölümüyle, bu insan ( e c c e homo), yani (öteye ait) Tanrı da ölür. Matrix

babasıyla buluştuğu yer olan denize varır), ve biz hepimiz Sapık'ta suyun kaybolduğu delik temasının anahtar rolünü biliriz (lavabo deliğinden akıp giden sudan Marion'un ölü gözüne geçiş, vb.). Lavabodaki delik böylece birbirinden tümüyle farklı iki evren arasındaki, insan evreniyle balık evreni arasındaki gizli bir geçit işlevi görür - bu doğru çokkültürcülüktür, bu Öteki'nin dünyasına geçmenin tek yolunun, bizim dünyamızda bok çıkışı, karanlık sahaya uzanan, gündelik gerçekliğimizden dışlanmış, içinde atığın kaybolduğu bir delik gibi görünen şey aracılığıyla olduğunun kabul edilmesidir. İki dünyanın radikal farklılığı bir dizi ayrıntıda yer alır - sözgelimi, baba-dişçi Nemo'yu balıkçı ağıyla yakaladığı zaman, onu kesin bir ölümden kurtardığını düşünür, Nemo'yu o kadar korkutan şeyin ölümün eşiğinde gibi görünen şeyin kendi varlığı olduğunu algılayamaz.

... Fakat Doğruluk fikrinin iddiası, bu müstehcen-adlandırılamayan

bağlantının, dünyalar arasındaki o gizli oluğun yeterli olmadığıdır: dünyalar çokluğunu yarıp geçen sahici bir "evrensel" Doğru vardır.

üçlemesinin doğru "Hıristiyolojik" versiyonu bu yüzden radikal bir şekilde farklı bir

Badiou neden bu dünya konusunu, "dünyalar mantığını" ele almaya başladı? Ya

senaryo gerektirir: N e o n u n insan yapılmış bir Matrix yazılımı, Matrix'in doğrudan

eğer bunun nedeni kapitalizme yönelik daha derinlikli anlayışı olduysa? Ya eğer dünya

insan cisimlenmesi olmalıdır, böylece o öldüğü zaman Matrix kendini yok eder.

kavramı kapitalist evrenin dünyasız olmak gibi benzersiz konumu üzerinde düşünme

S o n anlaşmanın gülünç yönü bizi ister istemez çarpar: Mimar Kahin'e sadece

ihtiyacından çıktıysa? Badiou yaşadığımız zamanın dünyadan yoksun" olduğunu söyle­

makinelerin artık Matrix'in yanında olan insanlarla dövüşmeyeceğine söz vermekle

di - bu tuhaf tezi nasıl ele almamız gerekiyor? Nazi anti-Semitizmi bile bir dünya açtı:

kalmaz, ayrıca Matrix'ten özgür bırakılmak isteyen ihsanların da istekleri yerine getiri­

mevcut kritik durumu betimleyerek, düşmanı ("Yahudi komplosu"), hedefi, ona

lecektir - ama bu seçim onlara nasıl verilecek? Yani sonunda hiçbir şey gerçeklen

ulaşmanın yolunu adlandırarak, Nazizm gerçekliği öznelerinin, onların anlamlı bağlan-

malan için gerekli uzamı da içeren global bir "bilişsel haritalama" elde etmelerine izin

kendisi zaten dünyasız olan bir evrene yönelik özgürlükçü politik müdahaleyi nasıl

verecek bir şekilde çevreledi. Belki de kapitalizmin "tehlikesini" saptamamız gereken

tanımlayacağız - yani, yeniden üremesi için, artık bir "dünyanın" sınırları içinde tutul­

yer budur: o da, global olsa bile, bütün dünyaları kapsıyor olsa bile, kelimenin tam

maya ihtiyaç duymayan bir evrene yapılmış müdahaleyi? Alberto Toscano'nun derin­

anlamıyla

likli çözümlemesinde belirttiği gibi, burada Badiou bir tutarsızlığa düşer: "dünyasız" bir

"dünyasız"

çoğunluğunu

bir

herhangi

ideolojik

bir

anlamlı

kümelenmeyi "bilişsel

destekler,

haritalamadan"

insanların yoksun

büyük bırakır.

evrende

(yani günümüzün küresel kapitalizm evreninde), özgürlükçü politikanın

Kapitalizmin evrenselliği kapitalizmin bir "uygarlık" adı olmaması, özgül bir kültürel-

hedefinin geleneksel modus operand/'sinin tam tersi olması gerektiği gibi "mantıksal"

simgesel dünya adı olmaması, Asyalı değerlerle de, başka değerlerle de işleyen nötr bir

bir çıkarımda bulunur - günümüzde görev yeni bir dünya biçimlendirmek, "bilişsel

ekonomik-simgesel makinenin adı olmasıdır, böylece Avrupa'nın dünya ölçeğindeki

haritalama" sağlayacak yeni Efendi-Gösterenler önermektir:

zaferi kendi yenilgisi, kendini ortadan kaldırması, Avrupa'yla olan göbek bağının kesilmesidir.

Kapitalizmin gizli Avrupalı

temelini ortaya çıkarmaya cüret eden

"Avrupamerkezcilik" eleştirmenleri oradan daha uzağa gitmez: kapitalizmin sorunu onun gizli Avrupamerkezci temeli değildir, onun aslında evrensel, nötr bir toplumsal ilişkiler matrisi olmasıdır. Badiou, elbette, burada Marx'ın, kapitalizmin bütün sabit toplumsal biçimleri dağıtan, "yersizyurtsuzlaştırıcı" gücü için Komünist Manifesto'da söylediği ünlü söze gönderme yapıyor: Marx'm

kapitalizmin

buzlu

sularında

Badiou dünyaların görünümüyle ilgili kuramsal yazılarında ikna edici bir şekilde olay­ ların dünyaların işlememesini ve onların aşkmsal rejimlerini tehlikeye düşürdüğünü öne sürse de, "şimdinin ontolojisi"nde Badiou, yaşadığımız "aralıksal" ya da dünyasal zamanlarda, bir dünya kurmanın, şimdi dışlananların yeni adlar icat edebileceği, yeni doğruluk yordamlarını destekleyebilecek adlar icat edebilecekleri bir dünya kurmanın zorunlu olduğunu savunur. "Çok özel bir momentte olduğumuza, herhangi bir dünyanın var olmadığı bir momentte olduğumuza inanıyorum" diye yazar. ... Sonuç olarak:

bütün

kutsal

bağların

kutsallıktan

çıkarılmasından bahsettiği bölümün coşkulu bir tonu var; bu, Marx'ın Sermayenin çözücü gücü karşısında duyduğu coşkudur. Sermayenin kendisinin bizi Birin "süperego" figürlerinden ve ona eşlik eden kutsal bağlardan koparabilen maddi gücü etkin bir şekilde onun olumlu olarak ilerici karakterini temsil eder, ve bu, günümüzde de gelişmeyi sürdüren bir şeydir. Bunu söyledikten sonra, yaygınlaşan atomlaşma, sıklaşan

"Felsefe sırf onu beklediğimiz için bizi bekleyen bilinmeyen dünyayı var edecek yeni adlar bulmaya yardımcı olmak dışında hiçbir haklı amaca sahip değildir." Öğretisinin bazı temel özelliklerini tuhaf bir şekilde çarpıtarak, Badiou burada, belli bir ölçüde bir "düzenleme" görevi, belki yanlışlıkla, ama kaçınılmaz olarak bazıları için artık her yere yayılmış olan "Başka Bir Dünya Mümkün" sloganını hatırlatacak bir görevi savunur gibi görünüyor.76

bireycilik ve son olarak, düşüncenin basit idare, şeylerin yönetimi ya da teknik yön­

Aynı sorun doğruluk konusunda da belirir: eğer Badiou için, Doğru-Olay hep yerelse,

lendirme pratiklerine alçalması, beni bir filozof olarak hiçbir zaman tatmin edemezdi.

belli bir tarihsel dünyanın doğruluğuysa, o zaman dünyasız bir evrenin doğruluğunu

Ben sadece, düşünmenin dile getirilmesine yeniden bağlamamız gereken şeyin tam da bu kutsallıktan çıkarma öğesi olduğunu düşünüyorum.

74

nasıl dile getireceğiz? Bu, Toscano'nun ima eder gibi göründüğü şekilde, kapitalizmin getirdiği "ontolojik" kırılmayı kabul ettiği halde, Badiou'nun antikapitalist mücadele başlığından kaçınmasının, hatta onun günümüzdeki temel biçimini (küreselcilik

Böylece Badiou kapitalizmin, dinamikleri dengeli her temsil çerçevesini çökerten

karşıtı hareketi) alaya almasının ve özgürlükçü mücadeleyi katı politik terimlerle,

kapitalizmin istisnai ontolojik durumunu kabul eder: genellikle eleştirel-politik etkin­

(liberal) demokrasiye, günümüzün egemen ideolojik-politik biçimine karşı mücadele

lik tarafından yerine getirilmesi gereken bir görev olan şey (yani, Devletin temsili

olarak tanımlamayı sürdürmesinin nedeni midir? "Günümüzde düşmanın adı İmpara­

çerçevesini çökertmek görevi) zaten kapitalizmin kendisi tarafından yerine getirilmek­

torluk ya da Sermaye değil. Onun adı Demokrasi." 7 7 Toscano'nun Badiou eleştirisi bu

tedir - ve bu Badiou'nun "olaysal" politika fikri için bir sorun oluşturur.75 Kapitalizm

noktada yine de yetersizdir:

öncesi oluşumlarda, her devlet, her temsili totalleştirme, kurucu bir dışlama, bir "semptomal bükülme" noktası, bir "paysız pay," bir sistemin bir kısmı olsa da, onun içinde tam bir yeri olmayan bir öğe gerektirir - ve özgürlükçü politikanın bu fazla ("gereksiz") öğeden, durumun bir parçası olmasa da, onun terimleriyle değerlendirilemeyecek olan öğeden müdahale etmesi gerekirdi. Fakat, sistem artık fazlayı dışlamadığı, onu doğrudan yürütücü kuvveti olarak koyutladığı zaman ne olur - tıpkı, sadece sürekli kendini devrimcileştirerek, sürekli kendi sınırını aşarak yeniden üretebilen kapitalizmde olduğu gibi? Basit terimlerle söylersek: eğer politik bir olay, yani belli bir tarihsel dünyaya

Bu açıdan, Badiou'nun temel savını kabul etmiyoruz. ... Bunun nedeni de, Badiou'nun demokrasinin fetişizmine yönelik saldırısının sorunlu olduğunu düşünmemiz değil, daha çok -geveze, kendini beğenmiş putperest taburlarına ve dönek ideologlara rağmen Badiou'nun engelleyici kuvveti, liberal-demokratik eşitlik fikrinin "ideolojik, ya da öznel

biçimselleştirmesi"

olarak

abarttığına

inanmamızdır.

Öznelerin

politik

özgürleşmesine ket vuran şey demokratik temsil ilkesi değil, daha çok kâr yönetiminin bir

alternatifi

olmadığı

yolundaki

derin

inançtır.

Günümüzün

"demokratik"

öznelerinin, ortakların idaresinde önemsiz bir rol oynadıklarını çok iyi bilen ve temsil

yapılan devrimci özgürleştirici bir müdahale hep onun "semptomal bükülmenin" fazla

aygıtlarının yalan doğasının tümüyle farkında olan öznelerin sinikliği kapitalizmin

noktasıyla bağlantılıysa, tanım gereği bu dünyanın ana hatlarını çökertiyorsa, o zaman,

kaçınılmazlığının algılanmasına dayanmaktadır, tersi değil.78

1

Burada, Badiou'yu savunmak adına, "öznelerin politik özgürleşmesine ket vuran şeyin"

mayalım- bu fazla iktidarın kendisinin kendi "resmi" temsilci işlevine fazlalığına kesin

doğrudan "kâr yönetiminin bir alternatifi olmadığı yolundaki derin inanç" olmadığını

olarak karşılık gelmektedir.) Solcu düş yirminci yüzyıl boyunca şu oldu: (üretim

eklemeliyim: kapitalizmin kendisinin radikal sorgulanışını önleyen şey kesinlikle

sürecinin devlet kontrolü aracılığıyla) ekonomik olanın politik olana boyun eğmesi.

kapitalizme karşı mücadelenin demokratik biçimine olan inançtır. Lenin'in " s a f poli­

Son çalışmalarında, Hardt ve Negri bunun tersi bir hevese kapılmış, odağı, insanın

tikaya karşı tutumu gibi "ekonomizme" karşı tutumu da, Solda (ondan geriye kalanda)

devlete teslim edebileceği ekonomik mücadeleye kaydırmış görünüyorlar.

ekonomiye karşı ikiye ayrılmış tutumun tersine, günümüzde can alıcı önemdedir: bir yanda, ekonomiyi mücadele ve müdahale alanı olarak terk eden "saf politikacılar"; diğer yanda, günümüzün küresel ekonomisinin işleyişinden büyülenmiş, herhangi bir tam politik müdahale olasılığına engel olan "ekonomistler." Bu ayrılma açısından, günümüzde, her zamankinden daha da çok, Lenin'e dönmeliyiz: evet, ekonomi temel alan, savaş orada karara bağlanacak, küresel kapitalizmin büyüsünü bozmalıyız - ama müdahale tam olarak politik olmalı, ekonomik değil. Günümüzde, Hollywood'un, düşmanı

acımasız

Düşmanından

kâr

Köstebeğe

arayışı uzanan

içindeki

büyük

[Enemy ofthe

şirketler

State,

The

olarak Insider])

gösteren

(Devlet

"sosyo-eleştirel"

komplo filmlerine dek herkesin "antikapitalist" olduğu bir zamanda, "anti-kapitalizm" göstereni yıkıcı iğnesini kaybetti. Sorunsallaştırmamız gereken şey bu "anti-kapitalizmin" apaçık karşıtı: komployu bozmak için dürüst Amerikalıların demokratik tözüne duyulan güven. Günümüzün küresel kapitalist evreninin katı çekirdeği, onun asıl Efendi-Göstereni budur: demokrasi. Ve Michael Hardt ve A n t o n i o Negri'nin en son savları da

Badiou'nıın anlayışının

bir tür beklenmedik

onaylanması değil

mi?

Paradoksal bir zorunluluğa uyarak, onların antikapitalizmi (ona odaklanmaları) onları kapitalizmin devrimci gücünü kabul etmeye yöneltti, böylece, dedikleri gibi, insanın artık kapitalizmle mücadele etmesi gerekmiyor, çünkü kapitalizm zaten komünist gizil­ leri yaratıyor - Deleuzecü terimlerle söylersek, "kapitalizmin komünist-olması." . . . "

Aynı ikirciklilik Peter Hallward'in dikkat çekici, "Badioucu politikanın" en zekice kavramsallaştırılması olan " T h e Politics of Prescription" [Reçete Politikası] adlı denemesine de hakimdir. Halhvard ideolojik-politik reçetenin hassas bir teşhisiyle başlar:

1989 yılında doruk noktasına ulaşan özgürlükçü

politikanın yorgunluğa

düşmesinden sonra, S o l (ondan geriye kalan) "tedirgin reformizm ve post-devrimci umutsuzluk" arasında ikiye ayrılmıştı. Bir yanda, "makul bir barışçı bir arada yaşama ve karşılıklı

saygı

şansı"

arayışı

içinde

olan,

diyalogdan,

iletişimden,

ötekiliğin

tanınmasından vb. bahseden pragmatik-gerçekçi liberal yelpazesi var - Habermas'tan Rorty'ye uzanan her zamanki şüpheliler çetesi; ve diğer yanda, hâlâ radikal Değişim fikrine tutunan, ama Mesihçilikleri kendi kendini ertelemenin, sürekli bir "gelecek olanın" kendini yenilgiye uğratan kısırdöngüsü, "temel bir belirsizlik ya da felç kısırdöngüsü - düşünce tepki vermesi olanaksız olan durumlarla karşılaşır (Deleuze), karşılanamayacak taleplerle karşılaşır (Lévinas), hiçbir zaman tatmin edilemeyecek ihtiyaçlarla karşılanır (Lyotard), tutulamayacak vaatlerle karşılanır (Derrida)." Fakai, günümüzde, bu çıkmazın sonu ufukta belirmiştir - ütopyaların sonunun sonu: yeni bir "temel çelişki" - en açık bir şekilde İrak ve Haiti'de, yeni esnek direniş ve eleştiri biçimleri karşısında, neo-liberal gitgide acımasızlaşan ayarlama politikalarının emperyal müdahalenin yeni ortaya çıkan saldırgan biçimlerine yakınlaşmasını görü

Burada karşımıza çıkan şey bir Lacancı "il n'yapas de rapport..." versiyonu: eğer,

yoruz]. Politik felsefe günümüzde sadece tek bir önemli kararla karşı karşıya: ya bu bir

Lacan'a göre cinsel ilişki yoksa, öyleyse, tam bir Marksizm için, ekonomi ve politika

sonun sonunu bekleyecek ve onun uzantılarını geliştirecek, ya da onu göz ardı edecek

arasında bir ilişki yoktur, bizim iki düzeyi aynı nötr bakış açısından kavramamızı

ya da reddedecek, ve onun ertelenmesi üzerine düşünecek.

sağlayan bir "meta-dil" yoktur, oysa -ya da daha doğrusu ç ü n k ü - bu iki düzey çözülmez bir şekilde birbirine dolaşmıştır. "Politik" sınıf mücadelesi ekonominin ortasında yer

Burada iki tuhaf şey çarpıyor bizi. Birincisi, Hallward'un sıraladığı bu "sonun sonu"

alır (Kapital, 3. Cilt'in son paragrafını, metnin birdenbire kesildiği, sınıf mücade­

örneklerinin kıt ve ikircikli olması: Haiti - tamam; ama ya Irak? A B D işgalcileriyle

lesinin ele alındığı yeri hatırlayın), buna karşın, aynı zamanda ekonomi alanı politik

silahlı direniş arasındaki çatışma gerçekten, "özgül bir basitleştirme açısından, ... kesin

mücadelelerin şifresini çözmemizi sağlayan anahtar rolünü görür. Bu olanaksız ilişkinin

bir 'son' ya da nihai yargı mantığı altında yer alan" kesin bir mücadele mi? İkincisi,

yapısının Moebius şeridinin yapısı olmasına şaşmamak gerek: önce, politik gösteriden

Hallward bu "sonun sonu" için asıl apaçık adayı, küreselcilik karşıtı hareketi anmayı

onun ekonomik altyapısına ilerlemeliyiz; sonra, ikinci adımda, ekonominin tam

ihmal eder - bu hareket, ona göre Eskinin son nefesi midir, yoksa Yeninin ilk rüzgarı

merkezindeki politik mücadelenin indirgenemez boyutuyla yüzleşmeliyiz.

mı? Bu sessizliğin arkaplanını tahmin etmek kolay: küreselcilik karşıtı hareket Eskinin

Aynı zamanda modernliğin iki indirgenemez boyutuna karşılık gelen, işte bu

alternatifinin iki terimine de (liberal pragmatizm, kendi kendini erteleyen Mesihçilik )

paralaks yarıktır: "politik" egemenlik, düzenleyici denetim mantığıdır ("biyopolitika,"

uymadığı gibi, Hallward'un temel referans noktası olan Badiou, (iyi nedenlerle!) o n u

"idare edilen dünya"); "ekonomik" artının kesintisiz bütünleşmesinin, sürekli "yer-

aşırı sorunlu bir şey olarak göz ardı eder, ve açıkça Hallward'un Badiou'nun izinden

sizyurtsuzlaşmanın" mantığıdır. Politik egemenliğe direniş politik düzenin terimleriyle

giderek geliştirmeye çalıştığı otantik özgürleştirici politikadan dışlar, yani

değerlendirilemeyen "gereksiz" öğeye gönderme yapar - ama fazla-aracılığıyla-yeniden-

öncülü en açık şekilde Jacques Rancière tarafından eşitlik adına ilan edilmiş o l a n

üremenin ekonomik mantığına yönelik direnişi nasıl formüllendireceğiz? (Ve -unut-

reçete politikasından: "eşitlik ulaşılacak bir hedef değil bir ayrılma noktası, her koşulda

temel

sürdürülmesi gereken bir varsayımdır." Bu yüzden reçete eylemi başlangıç nokttol

olarak bir aksiyom koyutlar ve onun, ağır ağır yaklaşacağımız, koşulları stratejik açıdan

politika ve politik olanın kurucu boyutunu reddeden bir politika arasındaki farktır,

tartarak yaklaşacağımız uzak bir hedef olarak değil, eylemlerimizin rehber ilkesi olarak

çünkü korkuya başlıca harekete geçiren ilke olarak başvuruyor: göçmen korkusu, suç

doğrudan benimsenmesini talep eder: " R e ç e t e doğrudandır, çünkü onun öğesi burada

korkusu, Tanrısız cinsel ahlak bozulması korkusu, aşırıcı Devletin kendisinin korkusu

ve şimdinin aciliyetidir. R e ç e t e ertelemeyi göz ardı eder, geleceğinin beklentisi

(aşırı yüksek vergilendirme), ekolojik felaket korkusu -bu tür bir politika(-sonrası)

aracılığıyla aydınlanan bir şimdide işler." Yani burada işbaşında olan bir tür dairesel-

"hep paranoyak bir okhlos'un [kalabalığın]

tepkimeli bir zamansallık vardır: biz reçete edilen aksiyomu ona zaten gerçekleşmiş gibi

insanların korkunç toplanışı'." ikincisi bu, beraberinde can alıcı ve harika bir biçimde

davranarak ağır ağır gerçekleştirmeye kalkışırız: " R e ç e t e ilk ve öncelikle ona bağlı ikti­

saygısız anti-anti-özcü bir çıkarımı getirir:

yönlendirilmesine dayanır- 'korkmuş

darın beklentisi, sonuçlarına bir bağlılık, onun olaysal gücüne yönelik bir bahistir." Bu doğrudan reçete mantığıyla (bizi sözgelimi, eşitliği toplumsal yaşamımızın doğrudan bir

Politikanın olasılık koşullarını politik olmaktan çıkarmalıyız (ve tarihsel olmaktan

aksiyomu olarak kabul etmeye sevk eden mantıkla) gelecekteki eşitlik için koşullar

çıkarmalıyız). ... her ne kadar bakış ve yönelimde dramatik farklar olsa da, bir reçete

yaratmaya yönelik liberal-aşamacı yaklaşım arasındaki yarık burada indirgenemez.

politikasının en güçlü yandaşlarının onun olasılık koşullarını otonom, "oto-poetik" ve

Hallward bu "aksiyomatik" yordamın özetini, (Badiou'nun öğretmenleri arasında

ekstra-politik beceri ve yeteneklere dayandırmaya eğilimli olması bir rastlantı değildir

saydığı) Sartre'e bir göndermeyle özetler:

- Chomsky zihinsel-bilişsel yeteneğe, Gandhi ruhsal yeteneğe, Sartre imgelem ya da olumsuzlama yeteneğine, Ranciere söylemsel beceriye, Badiou arsız bir "ölümsüz"

Sartre bunu mükemmel bir şekilde açıklamıştı: önce karar verirsiniz, sonra kararınızı

doğruluk becerisine.

ona savunulabilir güdü ve sebepler sağlayarak haklı çıkarırsınız. Sonra bağlanırsınız, ardından bu bağlanmanın sizin ne yapmanıza izin verdiğinin sınırlarını araştırırsınız,

Bu teşhis "anti-özcülüğü" ait olduğu yere yerleştirir: otomatik tepkisi herhangi bir

îlerleme-gerileme yöntemi: önce eylemde bulunur ve sonra bu eylemin yeni ışığında,

aksiyomatik bağlanmayı "totaliter" olarak reddetmek olanların o liberal-demokrat

eyleminize yol açan koşulları yeniden kurarsınız.

repertuvarına. ... Buraya kadar iyi: reçete fikrinin sadece günümüz politikası için değil, aynı zamanda geçmiş özgürlükçü mücadeleleri yargılamakta da ne kadar yararlı

Bu elbette hiçbir türden "akıldışı kararcılığı" beraberinde getirmiyor (Badiou genellik­

olduğunu görebiliyoruz. A B D ' d e daha İç Savaş'tan bile önce, tutkulu liberallerin

bunun vardığı yer en iyi şekilde " S o n Yargı

aşamacılığıyla eşsiz J o h n Brown figürü, reçete politikasının uygulamacısı olan o figür

perspektifinin" teolojik terimleriyle dile getirilebilir: mevcut durumun karmaşıklığının

arasındaki bir silahlı çatışmayla doruk noktasına ulaşan kölelik karşıtı mücadelenin ilk

pragmatik retoriğini ve onun uzlaşma ve yavaş reform aracılığıyla aşamalı değişim

aşamalarını hatırlayın - işte tekrarlamakta yarar olan bir alıntı:

le yanlış bir şekilde bununla eleştirilir);

80

ihtiyacını reddederek, insan onu doğrudan "mutlak" ölçütle yargılar (ve bu yargıya Afrikalı Amerikalılar insan müsvettesiydi, soytarı ve alık olarak niteleniyorlardı,

göre davranır):

Amerikan toplumundaki fıkraların vazgeçilmeziydiler. Köleliği kaldırma yanlıları bile, politik olan her zaman için, kamusal yaşamın, özgül bir basitleşme açısından, belli bir süre için bir "son" ya da nihai yargının kesin mantığının altına giren yönü olmuştur. Bir reçetenin amansız ikiciliğini kabul etmeyi reddetmenin kendisi de Ortodoks bir ideolo­ jik tepkidir; uzlaşmaya, olumsuzlamaya, yavaş "demokratik" reforma yönelik ısrar, uzun zamandır statükonun yeniden üretilmesi ve yeniden dayatılması için ayrıcalıklı bir araç olmuştur.

kölelik karşıtı oldukları halde, büyük kısmı Afrikalı Amerikalıları kendilerinin eşitleri olarak görmüyordu. Büyük kısmı, ve bu da Afrikalı Amerikalıların sürekli yakındığı bir şeydi, Güneyde köleliğin sona ermesi için çaba harcamaya hevesliydi ama Kuzeyde ayrımcılığın sona ermesi için çaba harcamaya hevesli değillerdi. ... John Brown öyle değildi. Ona göre, eşitlikçiliği uygulamak köleliği sona erdirmenin ilk adımıydı. Ve onunla temasa geçen Afrikalı Amerikalılar bunu hemen anladılar. Hiçbir fark görme­ diğini çok açık kıldı ve bunu da söyleyerek değil yaptıklarıyla açık kıldı.

T a m anlamıyla, reçetenin mantığı liberal uzlaşma mantığımızın ister istemez karşılıklı şekilde dışlayıcı olarak algıladığı iki özelliği birleştirir: reçete bölücüdür (karmaşık toplumsal dokuya kabaca "bizi" ve "onları" karşı karşıya getiren bir hat çeker), ve aynı zamanda evrenseldir (ayrım evrensel bir aksiyomun doğrudan uygulanmasından kay­ naklanır). Bu reçete politikası fikrinin en azından iki önemli sonucunu anmam gerekiyor. Birincisi bu, radikal özgürleştirmeci politika ve hakim statüko politikası arasına doğru ayrım çizgisini çizmemizi sağlıyor: bu iki farklı olumlu vizyon, aksiyom kümesi arasındaki fark değil, daha çok bir evrensel aksiyomlar kümesine dayanan bir

/

81

Zaman zaman, reçete politikasının uzak yankıları günümüzün Üçüncü-Yol Solunun içinde bile duyulabilir: İspanyol başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero'nun, 2004'teki Sosyalist Zafer'in ardından aldığı ilk önlemlerden biri, kadınların politik eşitliğini bir aksiyom olarak getirmekti: bunu aşama aşama kadınların politik eğitimi aracılığıyla ulaşılacak bir hedef olarak koyutlamadı, bunu öylece yaptı (Meclisindeki koltukların yarısına kadınları atadı ve benzeri). ... " R e ç e t e politikasıyla ilgili sorunlar başka yerde ortaya çıkıyor. Hallward aşamacı yaklaşımla uzlaşmaz karşıtlığı konusunda tümüyle haklı olsa da, Badiou'nun sonsuz "gelecek olanın" "anti-totaliter" mantığına tehlikeli

bir şekilde yaklaşan kendi kuramsal binasındaki öğeleri nasıl karşıladığı belli değildir.

sınırlanır. Ve Badiou bu anti-Levinas konusuna, bu adlandın lamayana saygı konusuyla,

Burada kastettiği şey Badiou'nun kavramsal binasının iki birbiriyle bağlantılı özelliği:

tehlikeli bir şekilde Levinascı Ötekine saygı, bütün görünümlere rağmen, politik düzeyde

onun temel sunum/temsilin-hali çifti ve buna eşlik eden "zorlanamayacak" olan

tümüyle işlemez olan saygı konusuna yaklaşmaz mı? Buna bağlı olarak forçage, yani bir Olayı Varlığın düzenine "zorlama" fikri,

"adlandırılamayan" fikri. Badiou'nun Varlık ve Olay karşıtlığının anahtarı onun öncesindeki yarılma,

Badiou'nun

(Badiou'nun ustalarından biri olan Sartre figüründen devralınan)

Varlığın düzeninin kendisinin içindeki, (matematiksel ontolojinin erişebileceği)

Fichteciliğine ihanet etmiyor mu - gerçekliğin (Varlığın) hiçbir zaman öznenin proje­

varlıkların var olmalarının saf çokluğuyla onların belli birtakım Varlık Halindeki tem­

si tarafından tam olarak "zorlanamayan" sırrına erişilmez bir G e r ç e k çoğalması olarak

silleri arasındaki yarılmadır: Varlığın çokluğunun tümü de hiçbir zaman bir Varlık

algılanması devam etmez mi? (Dahası ve beklenmedik bir şekilde, /brcage'nin en acı

Halinde yeterince temsil edilemez, ve bir Olay her zaman Halin kavramasından

dile getirmelerinden birini

kaçınan bu artı/kalıntı sahasında belirir. Bu yüzden sorulacak soru saf var olma

sonluluğuyla olan bağlantısında bulmaz mıyız? Heidegger'in insan sonluluğu, onun

çokluğuyla onun Hal(ler)deki temsili arasındaki bu yarığın kesin konumudur. Yine,

Metafiziğe Giriş'teki Antigone okumasında örneklenir, bu okumada antik çağ Yunan

onun

1930'lar ortasının Heidegger'ine ait insan

saklı Kantçı gönderme burada can alıcı önem taşıyor: Gerçeğin saf çoğalmasını, koordi­

insanını kolektif yazgının bir projesini [Entwurt] Varlığa şiddetli bir şekilde dayatması

natları onun ufkunu önceden belirleyen bir kategoriler kümesinde verili olan bir

son aşamada yenilgiyle sonuçlanmış bir destansı-trajik figür olarak belirlediği o

"dünyanın" görünmesinden ayıran yarık, tam da Kant'ta kendinde-Şeyi bizim fenomenal

görkemli vizyonunu getirmiştir.) Badiou bu Adlandırılamayan fazlalığın "özselleştiril-

gerçekliğimizden, yani şeylerin bize deneyim nesnelerimiz olarak görünme şeklinden

memesi," sırrına erişilmez gizemli bir "girdap kalbine," merkezi bir Şeyin uçurumu kon­

ayıran şeydir. Temel sorun Kant'ta olduğu gibi Badiou'da da çözülmeden kalır: varlığın

umuna

saf çoğalmasıyla onun dünyalar çokluğundaki görünümü arasındaki yarık nasıl ortaya

fazlalığı son aşamada Gerçeğin halis aptallığına, çoklukların

çıkar? Varlık kendisine nasıl görünür? Temsil mantığına karşı var olmanın mantığının

fazlalığına gönderme yapar; ama yine de, Gerçek onu bir Doğruluk-yordamına sadakati

"sahte sonsuzluğu" nedeniyle, Badiou son aşamada sadece iki seçenekle kalır: ya

aracılığıyla "dayatmaya" cüret eden özneye karşıt konumda kalır.

yükseltilmemesi

gerektiğini

vurgulamakta

haklıdır - Adlandırılamayanm ilgisiz ve kayıtsız

saflaşmanın yıkıcı etiğine sadık kalmak, ya da normatif düzenleyici İdealle gerçekliğin

"Zorlama" fikri Badiou'nun bir başka temel fikriyle, "gerçeğin tutkusu," bir olaysal

kurulu düzeni arasındaki Kantçı ayrıma sığınmak - sözgelimi, Stalinist cfesastre'nin,

Doğruluğu gerçekliğe doğrudan dayatmayı, bunun bu "terörist" dayatmaya direnen

iflasın ortaya çıkmasının, (kendi kendini) yıkıcı şiddetin patlamasının, Olayı Varlığın

gerçekliği acımasızca yok etmekle sonuçlanması fikriyle bağlantılıdır. Badiou'nun ken­

Düzeninden sonsuza dek ayıran yarık kapandığı zaman, Doğm-Olay Varlığın Düzeni'nde

disinin, zorlamanın felaketinden kaçınmak üzere, sonsuza dek olaysal Doğrunun tam

tam olarak gerçekleşmiş olarak koyutlandığı zaman olduğunu öne sürmek.

edimselleşmesini önleyen bir şey olarak, Adlandırılamayana başvurmak zorunda

Bu çerçevede Badiou, Kötülüğün tanımı (birçok tanımından biri) olarak

kalmasına şaşmamak gerek: (paradigmatik olarak "postmodern") tam zorlamadan çekil­

Adlandırılamayanm bütünsel zorlamasını, onun tamamlanmış adlandırılmasını, total

me, Doğrunun (ya da Demokrasinin ya da Adaletin ya da . . . ) "gelecek olan" olarak, her­

Adlandırma

şey

hangi bir edimselleşmeden daha yüksek bir olasılık olarak, ontolojik değil, hayaletimsi

adlandırılabilir") öne sürdü82 - tamamlanmış doğruluk-yordamı kurgusu (kantçı düzen­

bir mevcudiyet olarak kalması gerektiğinde ısrar etmek: edimselleşmenin zorlaması ve

leyici İdea?) gerçeklik sayılır (kurucu olarak işlev görmeye başlar). Badiou'ya göre, bu

reddi, kelimenin tam anlamıyla aynı paranın iki yüzü, aynı kümelenmenin iki yönüdür.

düşünü

("verili

genel

doğruluk-yordamı

sahasında

her

tür bir zorlamanın dayattığı şey genel doğruluk-yordamının içkin sınırlamasıdır (onun

Bu kavramsal çıkmaz bizi "reçete politikasının" ikinci sorgulanabilir özelliğini,

kararlanamazlığı, ayırt edilemezliği...): tamamlanmış doğruluk kendini yok eder;

onun eşitlik aksiyomuna sorunlu bağlılığına getirir: Badiou'nun sık sık Marx'ı de facto

tamamlanmış doğruluk totalitarizme dönüşür. Doğruluk etiği bu yüzden zorlanamayan

anmadan geçmesine, Jakobenlerden Lenin'e uzanan düz bir hatta ısrar etmesine

adlandırılamayan Gerçeğe yönelik saygı eriğidir. ' Fakat, burada sorun bu sınırlamanın

şaşmamak gerek - Marx'ın temel anlayışı eşitlik mantığının "burjuva" sınırlamaya

Kantçı okumasından nasıl kaçınılacağıdır. Badiou sonluluğun ontolojik-aşkınsal

sahip olduğu yönündedir. Kapitalizm zaten sunumun temsilleme Halinden önce

ko-numunu varoluşumuzun nihai ufku olarak reddetse de, onun doğruluk-yordamı

geldiğini öne sürdüğü gibi, aynı zamanda zaten eşitlik ilkesini öne sürmektedir: onun

sınırlaması son aşamada onun sonlu olması olgusuna dayanmaz mı? Anlamlı bir şekilde

eşitsizlikleri ("sömürüler") "eşitlik ilkesinin ilkesiz ihlalleri" değildir, eşitlik mantığına

Badiou, totalitarizm fikrinin büyük eleştirmeni, burada bu fikre "Hegelci totalitarizmin"

mutlak biçimde içkindir; onlar onun mantıksal gerçekleştirilmesinin paradoksal sonu­

8

liberal eleştirmenlerinin yaptığına çok benzer bir şekilde başvurur: özne sonsuz doğruluk-

cudur. Burada sadece piyasa alışverişinin biçimsel olarak/yasal olarak piyasada karşılaşıp

yordamının işleticisidir, Olayı bir doğruluk-yordamının göndermesinin başlangıç noktası

etkileşen eşit özneleri önvarsaydığı gelmiyor aklıma; Manc'm "burjuva" sosyalistlerine

olarak ilan eder ("Seni seviyorum," "İsa dirildi" gibi önermeler). Yani, Badiou öznejliği

yönelik eleştirisinin can alıcı momenti kapitalist sömürünün işçiyle kapitalist arasında

sc ınsuz doğruluk-yordamına bağlasa da, bu yordamın yeri sessizce öznenin sonluluğuyla

herhangi türden "eşitsiz" bir alışveriş içermemesidir - bu alışveriş tam olarak eşit ve

"adildir"; idealde (ilke olarak), işçi sattığı malın (emek gücünün) tam değerini alır. Elbette, radikal burjuva devrimciler bu sınırlamanın farkındadır; fakat onu telafi etme yollan, gitgide daha fazla efe facto eşitliğin doğrudan "terörist" dayatması aracılığıyla olur (eşit ücretler, eşit bir sağlık hizmeti . . . ) , bu da ancak yeni biçimsel eşitsizlik biçim­ leri aracılığıyla olur (olanakları yetersiz olanlar için çeşitli türden tercihe bağlı tedavi). Kısacası, "eşitlik" aksiyomu ya yeterince değildir (edimsel eşitsizliğin soyut biçimini korur) ya da çok fazla (dayatılmış "terörist" eşitlik) demektir - katı bir diyalektik anlam­ da bu biçimci bir fikirdir, yani, sınırlaması, kesinlikle biçiminin yeterince somut olma­ ması, sadece bu biçimden kaçınan bir içeriğin nötr bir kabı olmasıdır.

mal ve hizmet tedariki, ev işlerinin sürdürülmesi ve idarenin uygulanması sahasına karşıt konumdadır: özgürlüğün tek yeri, komünal politik uzamdır. Bu hassas anlamda, Badiou'nun (ve Sylvain Lazarus'un) 85 Lenin'in yeniden övülmesi için yaptığı çağrı göründüğünden daha ikirciklidir: sonuçta bu da tam olarak Marx'in, politik mücade­ lenin, şifresini çözmek için, ekonomi alanına başvurmak gereken bir gösteri olduğu şeklindeki temel anlayışının terk edilmesi demektir ("eğer Marksizm politik kuram için analitik değere sahip olsaydı, özgürlük sorununun toplumsal ilişkilerde saklandığı konusundaki ısrar, örtük bir şekilde, liberal söylemde "politik olmayan" olarak ilan edilmiş - yani doğallaştırılmış - olmaz mıydı?"). 8 6 Badiou ve Lazarus'un yeğlediği

Ve olayları aydınlığa kavuşturmak için: sorunumuz tam anlamıyla terör değildir -

Lenin'in Ne Yapmalının Lenin'i, (sosyalist-devrimci bilincin işçi sınıfına dışarıdan

ne olursa olsun, Badiou'nun insanın günümüzde özgürlükçü terörü yeniden icat etmesi

getirilmesi gerektiğini söyleyerek) Marx'in sözde "ekonomizminden" kopan ve Politik

gerektiği şeklindeki kışkırtıcı fikri onun en derin anlayışlarından biridir. Sorun başka

Olanın otonomisini öne süren Lenin olmasına, Devlet ve Devrim'in modern merkezi

yerde yatıyor: eşitlikçi politik "aşırıcılık" ya da "fazla radikalizm" hep ideolojik-politik

sanayiden etkilenmiş, ekonomi ve devlet aygıtını yeniden düzenlemenin (politiklikten

yer değiştirme fenomeni olarak okunmalıdır: karşıtının, bir sınırlamanın, edimsel

çıkarılmış) yollarını hayal eden Lenin'i olmamasına şaşmamak gerek.

olarak "sonuna dek gitmeyi" reddetmenin bir endeksi olarak. Jakobenlerin radikal "teröre" başvurmaları onların ekonomik düzenin temellerini (özel mülkiyet vb.) boz­ maktaki beceriksizliğine tanıklık eden bir tür histerik eyleme dökmek değilse, neydi? Ve aynısı, Siyaseten Doğruculuğun "fazlalıkları" olarak adlandırılan şey için de geçer­ li değil mi? Onlar da ırkçılık ve cinsiyetçiliğin sistemik (ekonomik vb.) sebeplerini bozmaktan geri çekilmeyi sergilemez mi? Belki de, öyleyse, uygulamada bütün "postmodern" Solcuların paylaştığı standart toposu, yani politik "totalitarizmin" bir şekilde maddi üretim ve teknolojinin öznelerarası iletişime ve/veya simgesel pratiğe hakim olmasından kaynaklandığını, politik terörün kökünün aslında araçsal aklın, doğanın teknolojik sömürülmesi "ilkesinin" topluma da yayılmış olmasında, bu yüzden de insanlara Yeni İnsanlara dönüştürülecek ham malzeme olarak bakılmasında yattığını söyleyen toposu sorgulamanın vakti geldi. Ya eğer tam tersi geçerliyse? Ya eğer politik "terör" tam da (maddi) üretim alanının otonomiden yoksun bırakıldığını ve politik mantığı teslim edildiğini belirtiyorsa? Jakobenlerden Maocu Kültür Devrimi'ne dek bütün politik "terör" tam da, üretimin yasaklanmasını, onun politik savaş toprağına indirgenmesini önvarsaymaz mı?

Bruno Bosteels " T h e Speculative Left"te [Spekülatif Sol] bu konuları ele alıyor ve Badiou'yu onun bir "Marksist olmadan Komünist olduğu," soyut bir Devlet-karşıtı isyan yandaşı olduğu yönündeki eleştirilere karşı savunuyor: Badiou'ya göre, Marksizm ve komünizm "ebediyetin paradoksal bir tarihi içinde birbirlerine dayanır - yani, ebedi ayaklanmanın tarihsel açılmasına. Ünlü bir düsturu söyleyecek olursak: Komünizmden yoksun Marksizm boştur, ama Marksizmden yoksun komünizm kördür." Fakat, bu ken­ dini tanıtıcı savla birlikte bir dizi sorun gelir: Marksizmin kuramsal çekirdeği Marx'm "politik ekonominin eleştirisidir," bu da Badiou'nun eserinde basitçe söylersek hiç yok­ tur - kuşkusuz Badiou'nun "ekonomiyi" Olayın gizil sahası olarak kabul etmeyi red­ detmesinin bir sonucu bu. Sanki bu noktayı vurgular gibi, Badiou'nun kendisi de Marx'i

anmadan

geçerek,

temelde

devrimci

patlamalar hattı

üzerinde durur

(Jakobenler - Paris Komünü - Ekim Devrimi - Maoculuk). Ve, oldukça mantıklı bir şekilde Lenin'i kabul ederken bile Badiou, Bolşevikler iktidarı ele geçirip yeni bir devlet inşa etmeye çalışır çalışmaz Leninizmi bir yana bırakmak konusunda Sylvain Lazarus'u izler: onları ilgilendiren şey Ekim 1917'de sona eren "dizilimdir." Yani Boostels'in (büyük Ötekinin namevcutluğunıı üstlenme jesti olarak, fantaziyi kat

Badiou'nun Fransız Devrimi'ndeki Terörü yücelterek savunduğunu, bu sırada

etmesi, karşısına Badiou'nun Olaya sadakati yasalaştıran olumlu sabırlı çalışma fikrini

Lavoisier için giyotin kullanılmasının haklı çıkarılmasına ilişkin bir alıntı yaptığını

koyduğu o ölüm dürtüsünün saf olumsuzluğunu üstlenme jesti olarak) Lacancı Eylemin

hatırlayın: "La republique n'a pas besoin de savants / Cumhuriyetin bilimcilere ihti­

sadece olumsuz karakterine yönelttiği eleştiriyi, Badiou'nun somut devrim (sonrası)

yacı yok." Badiou'nun tezi bu önermenin doğruluğunun eğer onu kısa kesersek, onun

sabırla yeni bir toplumsal düzen inşa etme çabasını Devletçi polis/polislik düzeyine ait

uyarısından yoksun kılarsak ortaya çıktığı yolundadır: "La republique n'a pas besoins j

bir şey olarak kibirle bir yana bırakmasıyla karşı karşıya koymak ilginç olur.

Cumhuriyetin ihtiyacı yok." Cumhuriyet saf politik eşitlik ve özgürlük mantığını cisimlendirir, bu da bireylerin ihtiyaçlarını tatmin etmeye yazgılı "mal sunmayı" hiçbir şekilde düşünmeden yoluna devam etmelidir. 8 4 T a m olarak devrimci süreçte, özgürlük kendi içinde bir amaç olur, kendi paroksizmine yakalanır - ekonomi, (maddi) üretim alanının öneminin, bu askıya alınışı Badiou'yu Hannah Arendt'e yaklaştırır, Arendt için de -Badiou'ya kesin bir benzerlikle-özgürlük, tam olarak politikaya ait olmayan

Burada en büyük ironi Badiou'nun kendisinin, eylem fikrine hoşgörüsüz bir şekilde olumsuz bir fikir olarak karşı çıkan Badiou'nun, Maocu Kültür Devrimi'nin tarihsel önemini tam da "devrimci politik etkinliğin merkezi üretimi olan parti-Devletin sonunu" işaret eden bir şey olarak konumlamasıdır. "Daha genel olarak, Kültür Devrimi sınıf temsilinin katı mantığına ne devrimci kitle eylemlerinin ne de örgütsel fenomen­ lerin devredilmesinin artık olası olmadığını gösterdi. Bu yüzden de çok yüksek öneme

sahip bir politik dönem olarak duruyor." Bu satırlar Badiou'nun "Kültür devrimi: son devrim mi?" 8 7 adlı, sonunda aynı duygularla aynı noktayı ele alan çalışmasından: Sonunda Kültür Devrimi, çıkmazında bile onu hapseden parti-devletin çerçevesinden politikayı gerçekten ve global olarak özgürleştirmenin olanaksızlığına tanıklık eder. Yeri doldurulmaz bir doygunluk deneyimini belirler, çünkü yeni bir politik yol bulmaya, devrimi yeniden başlatmaya ve sosyalizmin biçimsel koşulları altında işçi mücade­ lesinin yeni biçimlerini bulmaya yönelik şiddetli bir arzu, parti-Devletin genel çerçevesinin, kamu düzeni ve iç savaş tehlikesi nedeniyle gerçekleşen zorunlu sürdürülmesiyle karşılaşınca başarısızlıkla sonlandı. Yirminci yüzyılın gerçekten büyük son devrimci patlamasının asıl önemi bu yüzden olumsuzdur, başarısızlığında yatar, devrimci sürecin parti/Devletçi mantığının tüken­ mesini belirleyen başarısızlığında. Fakat, ya burada bir adım daha atar ve iki kutbu da, temsili (devrimci kitlelerin "doğrudan" ekstra-Devletçi özörgütlenmesi) ve yeniden temsili, iki bağımsız kutup olarak kavrarsak, böylece tam bir Hegelci paradoksla, devrimci etkinliğin "devlet iktidarını ele geçirmek" re/os'unun rehberlik ettiği partiDevlet biçiminin sonu, aynı zamanda bütün "doğrudan" (temsili olmayan) özörgütlenmenin tüm biçimlerinin de (konseyler, Sovyetler ve başka "doğrudan demokrasi" biçim­ leri) sonu olmaz mı? Batıda (neredeyse) herkes Sovyetleri sevdi, hem de onlarda antik çağ Yunan yaşamının oylamalarını gören Hannah Arendt gibi liberallere dek herkes. Gerçekten Var Olan Sosyalizm çağı boyunca, "demokratik sosyalistlerin" gizli umudu "Sovyetlerin" doğrudan demokrasisi, halkın özörgütlenme biçimi olarak yerel kon­ seyler, sovyetlerdi; ve Gerçekten Var O l a n sosyalizmin çöküşüyle birlikte, ona başından beri musallat olmuş olan bu özgürlükçü gölgenin de ortadan kaybolması derin bir şekilde semptomatiktir - "demokratik sosyalizmin" konsey versiyonunun "bürokratik" Gerçekten Var Olan sosyalizmin hayaletimsi bir ekinden ibaret olduğu, onun kendi başına tözsel olumlu içeriği olmayan içkin ihlali olduğu, yani bir toplumun kalıcı temel örgütleyici ilkesi olarak hizmet edemediği gerçeğinin başlıca onaylanması değil mi bu? Bu da bizi Badiou politikasının, Jakoben devrimci paradigmanın sonunu ilan ettik­ ten sonra yaşadığı çıkmazına getirir: Devlet aygıtını ele geçirip ortadan kaldırmayı hedefleyen devlet-karşıtı devrimci Parti politikasının tükendiğinin farkında olsa da, "ekonomik" alanın devrimci gizilini araştırmayı reddeder (çünkü, ona göre, bu alan Varlığın düzenine aittir ve gizil "olay sahaları" içermez); bu nedenle, geriye kalan tek yol Devletin sınırlarının dışında işleyen ve temelde, kendisini harekete geçirici açıkla­ malarla sınırlayan,"saf' bir politik örgütlenme yoludur. ... Bu çıkmazdan kurtulmanın tek

yolu

"ekonomik" alana,

kazandırmaktır.

Doğruluğun

saygınlığını,

Olaylar

için

gizilgücü

yeniden

AKADEMİK RUMSPRINGA, YA DA, İKTİDAR VE DİRENİŞ PARALAKSI Amish topluluklarında (Almanca herumspringen, ortalıkta sıçramak sözünden türetil­ miş bir sözcükle) rumspringa denen bir uygulama var: (o zamana kadar katı aile disip­ liniyle yetiştirilen) çocuklar on yedi yaşlarında serbest bırakılır, başka yerlere gitmeleri, çevrelerindeki "İngiliz" dünyada olup bitenleri öğrenip yaşamalarına izin verilir, hatta bu cesaretlendirilir - çocuklar araba kullanır, pop müzik dinler, televizyon seyreder, içki, uyuşturucu madde kullanır, serbest seks yaparlar.... Birkaç yıl sonra, bir karar ver­ meleri beklenir: ya Amish topluluğunun üyesi olacaklardır, ya da gidip sıradan Amerika yurttaşları olacaklardır? Gençleri serbest bırakmaktan ve onlara gerçekten özgür bir seçenek sunmaktan -yani, onlara her iki tarafın tam bir bilgi ve deneyimiyle karar verme şansı vermekten- uzak olan bu tür bir çözüm çok kaba bir şekilde önyargılıdır, sahte seçimin mükemmel bir örneğidir. Dıştaki "İngiliz" dünyanın ihlalci ALTINCI

BÖLÜM

yasak nazlarının fantazisiyle ve disiplinle geçen o uzun yılların ardından, genç Amishler birdenbire ve hazırlıksız bir halde o dünyanın içine atılırlarsa elbette, aşırı ihlalci davranışa girmeye, "her şeyi denemeye," kendilerini seks, uyuşturucu ve alkol yaşamına tümüyle atmaktan kaçınamazlar. Ve böyle bir yaşam konusunda herhangi bir

İDEOLOJİNİN

MÜSTEHCEN

DÜĞÜMÜ

içkin sınırlama ya da düzenlemeden yoksun olduklarından, bu serbest bırakmacı durum kaçınılmaz olarak geri teper ve dayanılmaz bir tedirginlik yaratır, bu yüzden de

VE BU DÜĞÜMÜN ÇÖZÜMÜ

gençlerin birkaç yıl sonra topluluklarının inzivasına dönmesi neredeyse kesin bir şeydir. Çocukların yüzde 90'ının böyle yapıyor olmasına da şaşmamak gerek. Bu "özgür seçim" düşüncesine eşlik eden güçlüklerin kusursuz bir örneğidir: Amish ergenlerine biçimsel olarak özgür seçim verildiği halde, seçimi yaparken kendilerini içinde buldukları koşullar seçimi özgür olmayan bir hale sokar. Onların gerçekten özgür bir seçime sahip olmaları için, bütün seçenekleri hakkında tam olarak bil­ gilendirilmeleri, onlar konusunda eğitilmeleri gerekirdi - fakat bunu yapmanın tek yolu da, onları Amish topluluğuna iliştirilmiş olmalarından çıkarmak, yani, aslında, onları "İngiliz" kılmak olacaktır. Bu da örtünen Müslüman kadınlara yönelik standart liberal yaklaşımın sınırlarını açıkça gösterir: eğer bu onların özgür seçimiyse, kocaları ya da aileleri tarafından dayatılan bir seçenek değilse bunu yapabilirler. Fakat, kadınlar kendi özgür seçimlerinin bir sonucu olarak (sözgelimi, kendi ruhsallıklarını ifade etmek için) örtündükleri anda, örtünmenin anlamı tümüyle değişir: artık onların Müslüman topluluğuna ait olmalarının bir işareti değil, onların kendine özgü bireysel­ liklerinin bir ifadesidir; fark, Ç i n yemeğini köyünde kendini bildi bileli öyle yapıldığı için yiyen Çinli bir köylüyle, semtteki bir Ç i n lokantasına gidip yemek yemeye karar veren bir Batılı bir megapol sakini arasındaki farktır. Bütün bunların verdiği ders bir seçimin hep bir meta-seçim olduğu, seçimin kendisinin kipselliğinin seçimi olduğudur: sadece örtünmeyi seçmeyen kadın gerçekten bir seçim yapmaktadır. Bizim seküler seçim toplumlarımızda, tözsel bir dinsel aidiyet sürdüren insanların ikinci derecedeki pir konumda olmalarının nedeni budur: kendi inançlarını uygulamalarına izin verilse bile, bu inanç onların kendine özgü kişisel seçimleri/görüşleri olarak "hoşgörülür"; bu Ifiçimi herkese karşı kendileri için olduğu gibi (tözsel bir aidiyet konusu olarak) 331

sundukları anda, "köktencilikle" suçlanırlar. Bunun anlamı, "özgür seçim öznesinin"

düzeni değerlendirmeye alır, bu belli bir Ütopyacı anlamda arzu edilen bir şey olsa da,

(Batılı "hoşgörülü" çokkültürel anlamıyla) sadece insanın tikel yaşam-dünyasından

devletten kurtulmak için değil, onu iyileştirmek ya da onun uğursuz etkilerini azaltmak

koparılmasının, insanın kendi köklerinden koparılmasının aşırı şiddetli bir sürecinin

için." Bu konumun asıl ikircikliliği tuhaf bir non sequitur,c\a yatar: eğer devlet burada

sonucu olarak ortaya çıkabileceğidir.

kalıcıysa, eğer devleti (ve kapitalizmi) ortadan kaldırmak olanaksızsa, neden devlete

Ve akademik özgürlüklerimizin işleyişi de böyle değil mi? (Bu onları a priori

belli bir mesafeyle davranmalı? Neden devletle (onun içinde) olmamalı? Neden Yeni

anlamsız ya da "benimsenmiş" kılmaz - sadece bunun farkında olmamız gerekir.)

Sol'un Üçüncü Yol'unun temel öncülünü kabul etmemeli? Belki de Stalin'in takıntılı

Hegemon ideolojik-politik toplulukla tam bütünleşmek için, insanın en vahşi düşleri­

"bürokrasi" eleştirisini ciddiye almak ve devlet bürokrasisi tarafından yapılan zorunlu

ni yaşadığı "radikal" bir geçmişten daha çok yardımcı olan bir şey yoktur. Bu efsanenin

çalışmayı yeni (Hegelci) bir şekilde takdir etmek gerekiyor. Başka deyişle, Critchley'in

son kahramanları günümüzün neocon'ları, birçoğu gençliğinde Troçkist olmuş olan

konumu birbaşkasının devlet mekanizmasını yürütme işini yapacağı, devlete karşı belli

neocon'lardır. Artık, geriye dönük olarak, öne sürebileceğimiz gibi, o görkemli Paris

bir mesafe içinde olmamızı sağlayacağı gerçeğine dayanan bir konum değil mi? Dahası,

Mayıs 68 bile, uzun vadede, sistemin yeniden üreme yeteneğine katkıda bulunan bu

eğer demokrasi uzamı devlete karşı belli bir mesafeyle tanımlanıyorsa, Critchley

1

tür bir kolektif rumspringa değil miydi? " T h e Problem of Hegemony"de Simon

(devletin) sahasını düşmana çok kolay bir şekilde terk etmiyor mu? Devlet iktidarının

Critchley 2 bu tür eleştirel bir rumspringa için tutarlı bir gerekçelendirme getiriyor:

nasıl bir biçim aldığı önem taşımıyor mu? Critchley'in konumu şu can alıcı sorunun

Devletlerde yaşıyoruz. ... Yani, devletin insan varlığının bir sınırlaması olduğu ve olmamasının daha iyi olacağı söylenebilir. Belki anarşizmin ebedi hevesi bu, ve biz anarşizmi yine ele alacağız. Fakat, bana öyle geliyor ki, tarihin bu noktasında, anarkosendikalizm ya da devrimci proleter praksis, ya da örneğin partinin aracılığıyla devlet­

ikincil bir yere indirgenmesine yol açmıyor mu: nasıl bir devlete sahip olursak olalım, o içkin olarak demokratik olmayan bir devlettir? Bu da bizi ikinci ikircikliliğe getiriyor: devletin "burada kalıcı" olması olgusu geçi­ ci bir geri çekilme, günümüzün tarihsel-politik durumu üzerine özgül bir sav mı, yoksa

ten kurtulmayı başaramayız ... eğer sınıf konumları basitleşmiyor, tam tersine yerinden

insan sonluluğu tarafından koşullanan aşkınsal bir sınırlama mı? Yani: Critchley

etme süreçleriyle daha karmaşık hale geliyorsa, eğer devrim artık Marx'ın tarzında

günümüz kümelenmesinin, içinde devletin kalıcı olduğu bir kümelenme olarak, içinde

kavranmıyorsa, o zaman bunun anlamı, iyisiyle kötüsüyle, diyelim kötüsüyle, devletle

çoklu yer değiştirmelere vb. yakalandığımız bir kümelenme olarak tanımlarken, bu tez

kalakaldığımızdır, tıpkı kapitalizmle kalakaldığımız gibi. Sorun şu hali alır: devlete,

radikal (ve zorunlu) bir biçimde ikircikli: ( I ) bu -onun bazı formülleştirmelerinin ima

içinde olduğumuz devlete karşı stratejimiz ne olmalı?... Devrimci öznenin kesin olarak

eder gibi göründüğü üzere ("Devrimci öznenin kesin olarak devrildiği ve devletin

devrildiği ve devletin ortadan kalkmasına yönelik politik projenin de hoş bir kışkırtıcı

ortadan kalkmasına yönelik politik proje hoş bir kışkırtıcı fantazi olmaktan öteye

fantazi olmaktan öteye gitmediği bir dönemde, politikanın devlette belli bir mesafe

gitmediği bir d ö n e m d e " ) - bunun sadece günümüzün tarihsel kümelenmesi, içinde

içinde kavranması gerekir. Ya da, daha doğrusu, politika devlete göre mesafe almak

ilerici politik kuvvetlerin geri çekilmekte olduğu bir kümelenme olması mıdır; yoksa

praksisi, devletten bağımsız olarak çalışmak, bir konumda çalışmak demektir. Politika

bunun özcü Ütopyacı politik ideolojilere inandığımız zaman körleştiğimiz bir genel

bir konumda praksistir ve politik çalışma yeni politik öznelerin, özgül bölgelerde, yeni

"doğruluk" mudur? Yine, burada ikirciklilik kaçınılmaz.

politik toplanmaların, yeni politik dizilimlerin kurulması demektir. Belki de kapitalist küreselleşmenin atomlaştırıcı kuvvetine bu yoğun bir şekilde konumsal, aslında lokal düzeyde karşılaşmak, karşı çıkmak ve direnmek gerekir. Yani en kötüsünden, karşı çıktığı küreselleşmenin oldukça renkli eleştirel bir yankısından başka bir şey olmayan küresel bir küreselleşme karşıtı hareket inşa ederek direnmemeli ona. Bunun yerine ona insanın üzerinde durduğu toprağı, insanın yaşadığı, çalıştığı, eylediği ve düşündüğü toprağı işgal edip denetlemesiyle direnmek gerekir. Bu milyon­ larca insanı gerektirmez. Binlerce insanı bile gerektirmez. Başta sadece birkaç kişiyi içine alabilir. Bu, Julia Kristeva'nm bir süre önce "kişisel devrim" alanı dediği şey ola­ bilir. Yani politika hemen burada başlar, yerel, pratik ve özgül olarak, somut bir konu çevresinde başlar, G8'in bir toplantısını protesto etmeye koşarak değil. Düşmanınızla

Devrim sistemik ya da yapısal yasalardan türetilmeyecek. Biz kendi başımıza kaldık ve ne yapacaksak kendimiz için yapacağız. Politika öznel buluş gerektiriyor. Hiçbir ontolo­ ji ya da eskatolojik tarih felsefesi bunu bizim için yapmayacak. Devletten belli bir mesafe içinde, demokratik olarak betimlemeye çalıştığım bir mesafede çalışarak, özgül durumlardaki politik öznellikleri, keyfi ya da görececi olmayan, kapsamı evrensel olan ve bir durum içinde kanıtıyla karşılaşılmış bir etik talebin dile getirmeleri olan öznel­ likler. Bu kirli, ayrıntılı, yerel, uygulayımsal ve büyük ölçüde heyecansız bir çalışma. Başlamanın vakti geldi.

onun zemininde karşılaşmamalısınız, kendi zemininizde, kendi hazırladığınız zeminde

Bu ikilem fazla kaba değil mi? Aslında, bu bir "ikili karşıtlık" örneği değil mi? Yani:

karşılaşmaksınız. Ayrıca, yoldan kurtardığınız para ve zaman da cabası!

özgürlükçü ilerleme doğrudan "nesnel" bir toplumsal zorunluluğa yerleştirilemese de, "ne yapacaksak kendimiz

için yapacağız"

(şans

eseri,

Tarih

ve Sınıf Bilinci'n'm

G e r ç e k demokrasi "devletten belli bir mesafede -pratik olarak, bölgesel olarak,

Lukâcs'ınm, "teolojik" Hegelci Marksizmin eleştirmenlerinin baş hedefinin tümüyle

konumsal olarak- yürürlüğe konur ya da basitçe yürütülür. Devleti sorgular, kurulu

kabul edeceği bir tez bu - Lukâcs bunun en ikna edici versiyonunu sunmuştu) doğru

olsa bile, bu belli bir özgül tarihsel sahayı önvarsayar: Alain Badiou'nun "olay sahası"

siz ustasıydı; "Kafka" eşsiz bir yazma üslubu olmaktan çok, daha önceden saygın bir

dediği şeyi. Öyleyse, Critchley'in konumu, Üçüncü Yol Solu için ideal bir tür destek

yasal Düzen yapısı gibi görünen şeyde devasa bir müstehcen jouissance mekanizması

sunar: etkili bir tehdit oluşturmayan, çünkü daha baştan histerik kışkırtma, İktidarı

görmenin paralaks kaymasını uygulayan bir bakış, Yasa yapısına yöneltilmiş tuhaf

"olanaksız" taleplerle, karşılanması beklenmeyen taleplerle bombalama mantığını

biçimde masum yeni bir bakış olmaktadır.

benimser? Critchley öyleyse Etik Olanın Politik Olana üstünlüğü savında mantıklıdır:

Doğası gereği "fazlalık" olan iktidar fazlasının bu paralaks doğasını açıkça for-

savunduğu türden politik müdahalelerin başlıca güdüleyen kuvveti adaletsizlik deneyi­

mülleştiren Marx'm kendisi olmuştu. 1848 Fransız Devrimi çözümlemelerinde (On

mi, mevcut halin etik olarak kabul edilemezliği deneyimidir. Critchley'in ılımlı lokal "uygulayımsal" eylem çağrısına karşı, bu yüzden Badiou'nun

Sekizinci

Brumaire

ve

Fransadaki

Sınıf Mücadeleleri'hde),

tam

olarak

diyalektik

bir

şekilde, toplumsal temsil mantığını (ekonomik sınıf ve kuvvetleri temsil eden politik

kışkırtıcı tezini alıntılamak istiyorum: "Hiçbir şey yapmamak, İmparatorluğun zaten var

failler)

olarak tanıdığı şeyi görünür kılmanın biçimsel yollarını bulmaya katkıda bulunmaktan

doğrudan aynalayamayacağını söyleyen bu "komplikasyonlar"ın alışılmış fikrinden

daha iyidir.'" Başlıca işlevleri sistemin daha düzgün akışını sağlamak olan lokal eylem­

daha da ileri gitti (tek bir politik fail farklı toplumsal grupları temsil edebilir; bir sınıf

lere (yeni öznellikler çokluğu için uzam sağlamak gibi eylemler vb.) kalkışmak yerine

onun doğrudan temsilini

hiçbir şey yapmamak daha iyidir. Günümüzdeki tehdit, edilgenlik değil sözde-etkinlik,

sağlama işini başka bir sınıfa bırakabilir, tıpkı İngiliz kapitalist sınıfının politik iktidar

"etkin olma," "katılma," olup biten Hiçliği maskeleme itkisidir. İnsanlar sürekli müda­

kullanımını aristokrasiye bırakması gibi vb.). Marx'in çözümlemeleri, yüzyıldan uzun

hale eder, "bir şeyler yapar"; akademisyenler anlamsız "tartışmalara" katılır ve benzeri,

bir zaman sonra, Lacan'ın "gösterenin mantığı" olarak tanımladığı şeyi ima eder.

"konıplikasyonlaştırdı," politik temsilin hiçbir zaman

toplumsal yapısı

reddedebilir ve yönetiminin politik-hukuki

koşullarını

ve asıl zor olan şey geri çekilmek, bütün bunlardan çekilmektir. İktidardakiler genellik­

Devrimci elan sona erince iktidarı alan Düzen Partisi hakkında, Marx onun

le "eleştirel" bir katılımı, bir diyalogu bile sessizliğe yeğler - sırf bizi bir "diyaloga" sok­

varlığının sırrının koalisyon olduğunu yazdı:

mak, uğursuz edilgenliğimizin kırıldığından emin olmak için. Hiçbir şey olmayacak, kapitalizm sonsuza dek sürüp gidecek şeklindeki kaygılı bek­

Orleanscılarla Yasacılar arasındaki koalisyon açığa çıktı. Burjuva sınıfı sırasıyla iktidar

lenti, umutsuzca bir şey yapma, kapitalizmi devrimcileştirme talebi, sahtedir. Devrimci

tekeli elde etmiş olan iki büyük kesime ayrıldı (onarılan monarşinin altındaki büyük

değişim istenci bir itki olarak ortaya çıkar, bir "Başka türlü yapamam" olarak ortaya

toprak sahipleri ve Temiz Monarşisinin altındaki sanayi burjuvazisi). Bourbon bir

çıkar, yoksa değersizdir. Bernard Williams'in olması gereken [ought] ve olması zorun­

kesimin çıkarlarının hakim etkisi için kullanılan kraliyet adıydı, Orleans diğer kesimin

lu olan [must| arasına getirdiği o ayrımın terimleriyle,'' otantik bir devrim tanım gereği bir olması zorunlu plan olarak sahnelenmelidir - o bizim "yapmamız gereken" bir şey, uğraştığımız bir ideal, ama ister istemez yapacağımız, çünkü başka türlüsünü yapama­ yacağımız bir şey değildir. Bu yüzden günümüzün devrimin olmayacağı, küresel kapi­ talizmin sonsuza dek sürüp gideceği yolundaki Solcu kaygı, devrimi ahlaki bir zorunlu­ luğa, kapitalist şimdinin ataletiyle mücadele ederken yapmamız gereken bir şey haline soktuğu ölçüde sahtedir. "Direnişin" çıkmazı bizi paralaks konusuna geri getirir: tek yapmamız gereken per­ spektifimizde hafif bir kayma yapmaktır ve bütün o "direniş" etkinliği, iktidardakileri olanaksız "yıkıcı" (ekolojik, feminist, ırkçılık karşıtı, küreselcilik karşıtı . . . ) taleplerle bombalama etkinliği, iktidar makinesini beslemeye, onu devinim halinde tutmak için malzeme sağlamaya yönelik içsel bir süreç gibi görünür. Bu kaymanın mantığı

çıkarlarının hakim etkisi için kullanılan kraliyet adıydı - cumhuriyetin adsız alanı iki kesimin de, karşılıklı hasımlıklarını bırakmaksızın ortak sınıf çıkarlarını eşit güçle sürdürebildikleri tek yerdi.5 Öyleyse ilk komplikasyon budur: iki ya da daha çok sosyoekonomik grubu ele aldığımız zaman, ortak çıkarları ancak paylaştıkları öncülün olumsuzlanması kılığında temsil edilebilir - iki kraliyetçi kesimin ortak böleni kraliyetçilik değildi, cumhuriyetçilikti. (Ve aynı şekilde, günümüzde de tam anlamıyla sermayenin çıkarlarını, onun evrensel­ liği içinde, tikel kesimlerinin üstünde, mantıksal olarak temsil ettiği söylenebilecek tek politik fail Ü ç ü n c ü Yolcu Sosyal Demokrasidir . . . ) . Sonra, On Sekizinci Brumaire'de Marx " 1 0 Aralık Topluluğunun, Napoleon'un özel katil ordusunun anatomisini ele aldı:

evrenselleştirilmelidir: kamusal Yasa ve onun müstehcen süperego eki arasındaki

Şüpheli geçim kaynakları ve şüpheli kökenleri olan yozlaşmış roues dışında, burju­

yarılma bizi politik-ideolojik paralaksın çekirdeğinde karşılar: kamusal Yasa ve onun

vazinin perişan ve maceracı dallarının yanı sıra, başıboşlar, işsiz askerler, işsiz hapishane

süperego eki, yasal yapının iki farklı kısmı değildir, onlar bir ve aynı "içeriktir" - pers­

kuşları, ipten kurtulmuş köleler, dolandırıcılar, şarlatanlar, lazzaroni'ier, hırsızlar,

pektifte hafif bir kaymayla, yüceltilmiş ve gayrışahsi Yasa müstehcen bir jouissance

dolandırıcılar, kumarbazlar, maquereaux [pezevenkler], genelev sahipleri, kapıcılar,

makinesi gibi görünür. Bir başka hafif kaymayla, görevlerimizin reçetesini çıkartan ve

literati, organ öğütücüler, paçavracılar, bıçak bileyenler, tamirciler, dilenciler -

haklarımızı güvenceye alan yasal düzenlemeler bize, öznelerine yönelik mesajı şu olan

kısacası, bütün o belirsiz, dağınık kitle, oraya buraya savrulmuş, Fransızların la boheme

acımasız bir iktidarın ifadesi gibi görünür: "Sizinle ne istersem yapabilirim!" Kuşkusuz

dedikleri kitle vardı; bu türdeş öğeden Bonaparte 10 Aralık Cemiyeti'nin çekirdeğini

ki Kafka yasal iktidarın yapısı karşısında gerçekleştirilen bu paralaks kaymanın benzer

kurdu. ... kendisini lümpen proletaryanın başı olarak ilan eden bu Bonaparte, kişisel

olarak peşinde olduğu çıkarları bir tek burada kitlesel biçimde yeniden keşfeden, bu

düzeyinde, sorumluluğun kamusal mesajı, ve diğer şeyler, İktidarın koşulsuz uygulanışının

bütün sınıfların cürufu, sakatatı, atığında kendisine koşulsuz olarak zemin olabilecek

müstehcen mesajıyla desteklenir: "yasalar aslında beni bağlamıyor, size ne istersem yapa­

tek sınıfı bulan Bonaparte, gerçek Bonaparte, sans phrase Bonaparte'dir. 6

bilirim, eğer canım çekerse size suçlu gibi davranabilirim, istersem sizi yok edebilirim. . . . " Bu müstehcen fazlalık (göstereni Efendi-Gösteren olan) egemenlik fikrinin zorunlu

Düzen Partisinin mantığı burada radikal sonucuna vardırılmıştır: bütün kraliyetçi

bileşenidir - buradaki asimetri yapısaldır, yani, yasa otoritesini, sadece eğer özneler onda

kesimlerin ortak böleni cumhuriyetçilik olduğu gibi, bütün sınıfların ortak böleni de

müstehcen koşulsuz kendini dayatmanın yankısını duyabilirse koruyabilir.

atıksal fazla, bütün sınıfların reddettiği/artığıdır. Yani: III. Napoleon kendisini bütün sınıf çıkarlarının üstünde gördüğü ölçüde, bütün sınıfların uzlaşması için, onun aracısız sınıf zemini sadece bütün sınıfların atıksal artığı, her sınıfa ait olan ve onun içinde olan reddedilmiş

sınıf-olmayan.

Ve,

Marx'ın

bir

başka

bölümde

sürdürdüğü

gibi,

Napoleon'un ortalıkta koşturmasını, sürekli konumunu kaydırmasını, sırasıyla diğerle­ rine karşı her bir sınıfı temsil etmesini sağlayan şey bu "toplumsal sefiF'deki destektir: Kendisini bağımsız kılan idari otorite olarak Bonaparte "burjuva düzenini" korumayı

İNSAN

HAKLARINA

KARŞI

GAYRIÎNSANÎN

HAKLARI

Bu fazlalık bizi küresel dönüşümü hedef alan "büyük" politik müdahalelere yöneltilen başlıca rumspringa savına getirir: elbette, yirminci yüzyılın felaketlerinin korkutucu deneyimi, yani beklenmedik şiddet dışavurumlarını serbest bırakan felaketlerin dene­ yimi. Bu felaketleri kuramsallaştırmanın üç versiyonu var:

vazifesi sayıyordu. Ama bu burjuva düzeninin gücü orta sınıfta yatar. O yüzden, orta sınıfın temsilcisi gibi bir tavır takınır ve bu yönde emirler çıkarır. Yine de, sadece o orta

1. Habermas'm adıyla özetlenen versiyon: Aydınlanma kendi içinde içkin "totaliter" bir

sınıfın iktidarını kırdığı ve her gün onu kırmakta olduğu için birisi olmuştur. O yüzden,

gizili olmayan olumlu bir özgürlükçü süreçtir; bu felaketler sadece onun tamamlan­

orta sınıfın politik ve edebi iktidarının hasmı gibi tavır takınır.'

mamış bir proje olarak kaldığının belirtisidir, bu yüzden görevimiz bu projeyi tamama erdirmek olmalıdır;

Fakat bu bile hepsi değil. Bu sistemin işlemesi için -Napoleon'un'sınıfların üstünde durması ve herhangi bir sınıfın doğrudan temsilcisi gibi davranmaması i ç i n - aynı

2. Adorno ve

Horkheimer'in "Aydınlanmanın diyalektiği"yle,

ayrıca günümüzde

Agamben'le ilişkilendirilen versiyon: Aydınlanmanın "totaliter" gizili içkin ve önem­

zamanda belli bir sınıfın temsilcisi gibi davranması gerekir: tam olarak, etkin bir tem­

lidir, "idare edilen dünya" Aydınlanmanın doğruluğudur, yirminci yüzyılın toplama

sil talep eden birleşmiş bir fail olarak davranmaya yetecek kadar yapılanmamış olan

kampları ve soykırımları Batının bütün tarihinin bir tür olumsuz-teleolojik uç

sınıfın. Kendilerini temsil edemeyen ve bu yüzden sadece temsil edilebilen insanların bu sınıfı, kuşkusuz, küçük mülk sahibi köylüler sınıfıdır:

noktasıdır; 3. Başkalarının yanı sıra, Etienne Balibar'ın eserlerinde geliştirilen üçüncü versiyon: modernlik yeni özgürlükler alanı açıyor, ama aynı zamanda yeni tehlikeler de getiriyor

Küçük mülk sahibi köylüler, üyeleri benzer koşullarda yaşayan ama birbirleriyle çok çeşitli ilişkilere girmeyen devasa bir kitle oluştururlar. Üretim tarzları onları karşılıklı etkileşime sokmak yerine onları birbirinden yalıtır. ... Bu yüzden, ister bir meclis ister

ve sonucun sonul bir teleolojik güvencesi yok; savaş açık, sonucu belirsiz. Balibar'ın dikkat çekici "Şiddet"" maddesinin başlangıç noktası, klasik Hegelci-

bir gelenek aracılığıyla olsun, kendi adlarına sınıf çıkarlarını öne sürmeyi başaramazlar.

Marksist şiddeti tarihsel A k i m bir aletine, yeni toplumsal oluşumu getirecek bir

Kendilerini temsil edemezler, temsil edilmeleri gerekir. Temsilcileri aynı zamanda

kuvvete "dönüştürme" fikrinin yetersiz olmasıdır: şiddetin "akıldışı" acımasızlığı bu

onların efendisi, onların üzerindeki bir otorite, onları öteki sınıflardan koruyan ve

yüzden katı Hegelci anlamda aufgehoben, "ortadan kaldırılmış," tarihsel ilerlemenin

onlara tepeden yağmur ve günışığı gönderen sınırsız bir hükümet iktidarı olmalıdır.

toptan uyumuna katkıda bulunan belli bir lekeye indirgenmiştir. Yirminci yüzyıl bizi,

Küçük mülk sahibi köylülerin politik etkisi, bu yüzden, son ifadesini toplumu kendine

bir kısmı Marksist politik güçlere yöneltilmiş ve bir kısmı Marksist politik bağlan­

boyun eğdiren yürütücü iktidarda bulur.

8

manın kendisi tarafından yaratılmış, bu şekilde "akılcılaştırılamayacak" felaketlerle karşı karşıya getirdi: onların A k i m Kurnazlığının aletleri olarak araçsallaştırılması elik

Sadece bu üç özellik bir araya gelerek popülist-Bonapartist temsilin paradoksal yapısını oluşturur:

bütün

sınıfların

üzerinde

durarak,

aralarında

kayarak,

bütün

sınıfların

olarak kabul edilmez olduğu gibi, kuramsal olarak da yanlış, terimin en güçlü anlamıyla ideolojiktir. Marx'i ayrıntılı okumasında, Balibar yine de onun metinlerinde, bu t e l e

sefili/artığı üzerinde doğrudan bir güven sağlar, ek olarak, politik temsil talep eden

olojik şiddetin "dönüşümü" kuramıyla, "olumlu" son sonucu herhangi bir her şeyi

kolektif bir fail olarak davranamayanlarm sınıfının başlıca referansı

kuşatan

olur.

Bu paradoks

tarihsel Zorunluluk

tarafından güvenceye

alınmamış olan antagonislik

temsilin temsil edilenler üzerindeki kurucu fazlalığında temellenir. Yasa düzeyinde,

mücadelelerin kararsız-açık süreci olarak tarih fikri (geleceğin toplumu komünizm y:ı

devlet İktidarı sadece öznelerinin çıkarlarını vb. temsil eder; onlara hizmet eder, onlara

da barbarlık olacaktır, vb.) arasındaki bir salınımı saptar.

yanıt veremez, ve kendisi de onların denetiminin öznesidir; fakat, alt kısımdaki süperego

Balibar, zorunlu yapısal nedenlerle, Marksizmin tarihsel İlerleme anlatısına bütün 11/

Irsi inlemeyen şiddet fazlalığını düşünemediğini öne sürer - daha özgül bir şekilde,

mal olmazdı: Sırp kuvvetlerine yönelik biraz ciddi bir baskı sayesinde, fazlasıyla uzamış

muin Faşizm ve Stalinizm, ve onların "aşırı" sonuçları, şoah ve Gulag için yeterli bir

olan o gülünç bir teröre maruz bırakılmış kuşatılmış Sarajevo göste-risi sona ererdi. Bu

kuram sağlayamadığını öne sürer. Öyleyse iki görevimiz vardır: herhangi bir politik fail

bilmecenin tek bir yanıtı var, Kızıl Haç adına Sarajevo'ya giden yardımı koordine

tarafından hakim olunamayan/araçsallaştırılamayan bir şey olarak tarihsel şiddetin, bu failin kendisini de kendi kendini yıkıcı bir kısırdöngüye sokmakla tehdit eden şiddetin bir kuramını geliştirmek, ve - aynı görevin diğer yüzü olarak - "uygarlaştırıcı" devrim­ ler, devrimci sürecin kendisinin nasıl "uygarlaştırıcı" bir kuvvet kılınacağı sorusunu ortaya atmak. Kötü şöhretli o Aziz Bartholetnous Günü Katliamı'nı hatırlayın - orada yanlış giden şey neydi ? Catherine de Medici'nin hedefi sınırlı ve kesindi: Hollanda'da

etmiş olan Rony Brauman'ın öne sürdüğü yanıt: Sarajevo krizinin "hümaniter, insancıl" olarak sunulması, politik-askeri çatışmanın insancıl terimlerle yeniden sah­ nelenmesi, yüksek düzeye ait politik bir seçimle destekleniyordu: yani, basit bir şekilde, çatışmada Sırp tarafını tutmakla. Burada Francois Mitterand'm rolü özellikle uğursuz ve yönlendirmeci bir roldü:

İspanya'yla savaşı kışkırtan güçlü bir Protestan olan Amiral de Coligny'yi öldürtmek

Yugoslavya'da "insancıl müdahale"nin kutlanması, daha en baştan bütün çatışma

ve suçu güçlü Katolik Guise ailesinin üzerine yıkmak gibi Makyavelci bir komploydu.

tartışmasını geçersizleştiren politik bir söylemin yerini aldı. ... Francois Mitterand için,

Bu şekilde Catherine, Fransız devletinin birliğine tehdit oluşturan iki ailenin de

anlaşılan, Yugoslavya'daki savaşla ilgili analizini açıklamak mümkün değildi. Kesinlikle

çökmesini sağlamayı umuyordu. Düşmanlarını birbirlerine saldırtmayı içeren bu hain

insancıl bir tepkiyle, beklenmedik bir iletişim kaynağı keşfetti, ya da daha kesin

plan denetimden

söylenirse, bir makyaj malzemesi keşfetti, ki bu bir parça aynı şey demek. ... Mitterand

çıkmış bir kan deliliğine dönüştü:

acımasız pragmatizmiyle,

Catherine insanların inançlarına nasıl bir tutkuyla bağlı olduğunu görmezden geldi. Hannah Arendt'in anlayışı da burada can alıcı önem taşıyor: o, politik iktidarla basit (toplumsal) şiddet uygulaması arasındaki ayrımı vurgulamıştı: doğrudan politik olmayan otorite tarafından -politik zemini olan bir otorite olmayan (Ordu, Kilise, cıkul) bir emir düzeniyle- yürütülen örgütler şiddet (Gewalt) örneklerini temsil eder­ ler, terimin katı anlamıyla politik İktidarı değil.

10

Fakat, burada kamusal simgesel Yasa

ve onun müstehcen eki arasındaki ayrımı getirmek yararlı olacak: İktidarın müstehcen SÜperego ikizi-eki fikri şiddetten yoksun bir İktidar olmadığını ima eder. İktidar hep

Yugoslavya'nın kendi sınırları içinde sürdürülmesinden yanaydı ve sadece güçlü bir Sırp iktidarının bu patlayıcı bölgede belli bir dengeyi güvenceye alabilecek konumda olduğuna ikna edilmişti. Bu konum Fransız halkının gözünde hemen kabul edilmez bir konum halini aldı. Bütün o telaşlı etkinlik ve insancıl söylem, Mitterand'm, Fransa'nın sonuçta İnsan Hakları'na şaşmaz bağlılığını yeniden onaylamasına, ve Büyük Sırbistan faşizmine muhalefet ediyormuş gibi yapmasına, bu arada istediği gibi at koşturmasına izin verilmesini sağladı." Bu özgül kavrayıştan, daha genel bir düzeye geçmeli ve kendine özgü ekonomik-poli-

müstehcen bir şiddet lekesine dayanmak zorundadır; politik uzam hiçbir zaman " s a f

tik amaçlara hizmet eden askeri müdahalecilik ideolojisi olarak "İnsan Hakları"nın

değildir, hep "politik olandan önceki" şiddete bir tür bağlılık içerir. Elbette, politik

politik olmaktan çıkarılmış insancıl politikası sorununu ele alalım. Wendy Brown'un

İktidarla politik olandan önceki şiddet arasındaki ilişki karşılıklı içerim ilişkisidir:

Michael Ignatieff için öne sürdüğü gibi, bu tür hümanitarizm "kendisini antipolitik bir

şiddet sadece iktidarın zorunlu eki değildir, (politik) iktidarın kendisi de hep-zaten

şey olarak sunar - masum ve güçsüz olanların iktidara karşı saf bir savunması, bireyin

görünüşte "politik olmayan" şiddet ilişkisinin kökündedir. Orduda, Kilisede, ailede ve

yaygın ve potansiyel olarak acımasız yâ da despotik kültür mekanizmalarına, devlete,

diğer "politik olmayan" toplumsal biçimlerdeki doğrudan boyun eğme ilişkisi ve kabul

savaşa, etnik çatışmaya, kabileciliğe, ataerkilliğe, ve bireylere karşı kolektif iktidarın

edilmiş şiddet, kendi içinde belli bir etik-politik mücadele ve kararın "şeyleşmesidir" -

başka seferberliklerine ve örneklerine karşı saf bir savunması olarak sunar."" Fakat,

eleştirel bir çözümlemenin yapması gereken şey bütün bu "-olmayan" ya da "-öncesi"

sonın şudur: "[insan hakları adına müdahale edenler] karşı çıktıkları iktidarlara karşı

ilişkilerini destekleyen saklı politik süreci ayırt etmektir. İnsan toplumunda, politik

ne tür bir politikleştirmeyi harekete geçirdiler. Farklı bir adalet formülünü mü

olan her şeyi kuşatan yapılandırıcı ilkedir, o yüzden bazı kısmi içeriğin "politik olma­

savunuyorlar yoksa kolektif adalet projelerine muhalif mi duruyorlar?"13 Örneğin,

yan" şeklindeki her nötrleştirmesi par excellence politik bir tavırdır.

A B D ' n i n Saddam Hüseyin'i devirmesinin, Irak halkının eziyetine son verme çerçe­

Fazla-şiddet savı yine de gücünü koruyor: genellikle, eziyete yönelik fazla kayıtsız­

vesinde yasallaştırılan bu devirmenin sadece başka (petrol gibi) politik-ekonomik

lık karşısında, özellikle ve hatta bu eziyet medyada geniş bir şekilde haber konusu

çıkarlarla mı harekete geçtiği, yoksa Irak halkına özgürlük perspektifini açacak politik

yapıldığı ve kınandığı zaman bile ister istemez sarsılırız, sanki bizi hareketsiz büyülen­

ve ekonomik koşullara ilişkin özgül bir düşünceye mi dayandığı (Batılı liberal

miş izleyicilere dönüştüren şey tam da bu eziyete yönelik o öfkeymiş gibi. Hatırlayın,

demokrasi, özel mülkiyet güvencesi, küresel piyasa ekonomisine katmak, vb.) belli

I WO'lann başında, üç yıldır kuşatma altında olan, halkı açlık içinde olan Sarajevo,

değildir. Bu yüzden basitçe eziyeti önlemenin saf insancıl antipolitik politikası, aslında,

aralıksız bomba ve keskin nişancı ateşine tutulmuştu. Buradaki büyük bilmece şu:

sosyopolitik

km ün medya bunun resim ve haberleriyle doluyken, BM kuvvetleri, N A T O ya da

yasaklanmasına varır.

A B D neden Sarajevo kuşatmasını kırmak, insanların ve erzakların serbestçe gidip gelebileceği bir koridor açmak gibi küçük bir eylem gerçekleştirmedi? Bu hiçbir şeye

dönüşümün

kolektif

bir

olumlu

projesini

ele

almanın

örtük

Daha genel bir düzeyde, "tam anlamıyla" her insan varlığına ait olan evrensel (politik olandan önceki) İnsan Haklarıyla, bir yurttaşın, belli bir politik topluluğun bir 339

üyesinin özgül politik hakları arasındaki karşıtlığı sorunsallaştırmamız gerekir; bu anlamda, Balibar, "insanın yurttaşlık tarafından yapıldığını, yurttaşlığın insan tarafından yapılmadığını açıklayarak" ilerleyen "'insanla' 'yurttaş' arasındaki tarihsel ve kuramsal ilişkinin tersine çevrilmesini" savunur. 14 Burada Balibar, Hannah

indirgenenlerin haklarına indirgendikleri zaman İnsan Haklarına ne olur - yani tam da, hiçbir hakkı olmayanların, gayrıinsan olarak davramlanların hakları oldukları için yararsız hale geldikleri zaman? Burada Ranciere çarpıcı bir diyalektik tersine çevirme önerir:

Arendt'in yirminci yüzyıla ait mülteci fenomenine ilişkin düşüncesini aktarır: " T a m

onlar bir işe yaramadığı zaman, hayırsever insanlar eski elbiselere ne yaparsa onu

anlamıyla insani olan bir varlığın üstlendiği varoluşa dayanan insan hakları kavrayışı,

yaparsınız. Onları yoksullara verirsiniz. Kendi yerlerinde yararsız görünen bu haklar

tam da ona inanması gerekenlerin, bütün diğer niteliklerini ve özgül ilişkilerini kay­

yurtdışına gönderilir, ilaç ve elbiselerle birlikte, ilaçtan, elbise ve haklardan mahrum

betmiş olan, insan olmaktan başka bir şey olmayan insanlarla ilk kez karşı karşıya

olan insanlara. Bu şekilde, bu sürecin sonucu olarak, İnsanın Hakları hiç hakları

geldiği anda çöküverdi." 15 Bu hat, elbette, Agamben'in "çıplak yaşama" indirgenmiş bir

olmayanların, gayrıinsani baskı ve gayrıinsani varoluş koşullarına boyun eğen çıplak

insani varlık olarak Homo sacer fikrine dek uzanır:

16

Tam olarak Hegelci bir paradok­

sal evrenselle tikel diyalektiği içinde, tam da bir insani varlık tikel sosyopolitik kimliğinden, kendine özgü yurttaşlık temelinden mahrum kaldığı zaman, o, bir ve aynı hamlede, artık insan olarak tanınmaz ve/veya davranılmaz. Kısacası, paradoks kişinin insan haklarından tam da aslında, kendi toplumsal gerçekliğinde, yurttaşlığı, mesleği vb. olmaksızın, "genel olarak" bir insani varlığa indirgendiği zaman mahrum kalır yani, kişi aslında (bana benim mesleğimden, cinsiyetimden, yurttaşlığımdan, dinim­

insani varlıkların hakları olur. Onlar insancıl haklar, onları yasalaştıramayanların, mut­ lak hak reddinin kurbanı olanların hakları olur. Bütün bunlar yüzünden onlar boş değildir. Politik adlar ve politik yerler hiçbir zaman sadece boşluk olmaz. Boşluk biri ya da başka bir şey tarafından doldurulur. ... Eğer gayrıinsani baskının eziyetini çekenler onların son çaresi olan İnsan Haklarını yasalaştıramıyorsa, o zaman başkasının o hak­ ları onların yerine yasalaştırmak üzere haklarını devralması gerekir. Bu, "insancıl müda­ hale hakkı" denen şeydir - bazı ulusların kurbanlaştırılmış nüfusların sözde yararı için üstlendiği ve genellikle insancıl örgütlerin kendilerinin önerisinin tersine üstlendikleri

den, etnik kimliğimden "bağımsız olarak" ait olan) "evrensel insan haklarının" ideal

bir hak. "İnsancıl müdahale hakkı" bir tür "gönderene iade" olarak betimlenebilir:

taşıyıcısı olduğu zaman.

haksızlara gönderilmiş olan kötü kullanılan haklar onları gönderenlere iade edilir.1'

Böylece klasik bir "postmodern," "özcülük karşıtı" konuma, yani Foucault'nun cinsel­ lik pratiklerinin çokluğu tarafından yaratılmış bir seks fikrinin politik bir versiyonuna

Yani, Leninist terimlerle söylersek: "eziyet çeken Üçüncü Dünya kurbanlarının İnsan

varırız: "insan," İnsan Haklarının taşıyıcısı, yurttaşlığı maddileştiren bir politik pratikler

Hakları" günümüzde fiilen, hakim Batılı söylemde, Batılı güçlerin kendilerinin, İnsan

kümesi tarafından yaratılır - fakat, bu yeterli midir? Jacques Rancière 1 7 ("Tam anlamıyla

Haklarını savunma adına istedikleri Üçüncü Dünya ülkesine -politik, ekonomik,

insana" ait olan) İnsan Hakları ve yurttaşların politikleştirilmesi arasındaki çatışkının

kültürel, askeri olarak- müdahale etme hakkı anlamına gelir. Lacan'ın iletişim for­

çok zarif ve kesin bir çözümünü önermişti: İnsan Haklan, politik mücadelelerin olumsal

mülüne yapılacak bir gönderme (bu formülde gönderen alıcıdan-gönderilenden kendi

alanının tersine, tarihsel olmayan "özcü" bir Ö t e olarak, tarihten dışlanan "insanın doğal

iletisini tersyüz edilmiş -yani doğru- biçimiyle geri alır) mutlaka gereklidir: hüküm

[evrensel] haklan" olarak koyutlanamasa da, bu haklar yurttaşların politikleşfirilmesinin

süren insancıl müdahalecilik söylemi içinde, gelişmiş Batı, aslında, kurbanlaştırılan

somut tarihsel süreçlerinin bir ürünü olan şeyleşmiş bir fetiş olarak bir yana bırakılma­

Üçüncü Dünya'dan kendi iletisini doğru biçimiyle geri almaktadır. Ve İnsan Hakları bu

malıdır.

Bu yüzden İnsan Haklarının evrenseliiğiyle yurttaşların politik haklan

şekilde politiklikten çıkarıldığı anda, onlarla ilgili söylemin etiğe başvurması gerekir:

arasındaki yarık, insanın evrenselliğiyle özgül politik alan arasındaki yarık değildir; daha

politik olan öncesi İyi ve Kötü karşıtlığına yönelik göndermenin seferber edilmesi

çok o, Ranciére'nin dediği gibi, kesinlikle Hegelci bir şekilde, "topluluğun bütününü

gerekir. Günümüzde "Etiğin yeni hükümranlığı" 20 açık bir şekilde, sözgelimi, Michael

kendisinden ayırır." Politik olanın öncesi olmaktan uzak olan, "evrensel İnsan Hak'ları"

Ignatieffin çalışmasında görülmektedir, bu yüzden şiddetli bir politiklikten çıkarma jes­

tam politikleştirmenin kesin uzamını belirler: bu hakların karşılık geldiği şey tam

tine, kurbanlaştırılan ötekine herhangi bir politik öznelleştirmeyi yasaklama jestine

anlamıyla evrensellik hakkı, politik bir failin onun kendi kendisiyle (kendi tikel özdeşliği

dayanır. Ve, Ranciere'nin belirttiği gibi, Ignatieff tarzı liberal insancıllık beklenmedik

içinde) radikal örtüşmezliğini öne sürme hakkıdır, yani kendisini tam anlamıyla

bir şekilde bu politiklikten çıkarma konusunda Foucault ya da Agamben'in "radikal"

18

Toplumsalın evrenselliğinin bir faili olarak koyutlama hakkıdır - elbette o "gereksiz"

konumuyla buluşur: Foucaultcu-Agambenci Batı düşüncesinin doruk noktası olarak

oları olduğu, "kısımsız kısım," toplumsal yapıda tam bir yeri olmayan olduğu ölçüde. Bu

"biyopolitika" fikri içinde toplama kamplarının bir tür "ontolojik kader" olarak

nedenle paradoks çok hassas bir paradokstur, gayrıinsanlığa indirgenenlerin hakları

göründüğü "ontolojik tuzağa" düşer: "hepimiz bir kamptaki mülteci konumunda olur­

olarak evrensel insan hakları paradoksuna simetriktir: yurttaşların politik haklarını

duk. Demokrasiyle totalitarizm arasındaki herhangi bir fark silikleşiyor ve herhangi bir

evrensel "meta-politik" İnsan Haklarını referans almadan kavramaya kalktığımız anda,

politik pratiğin çoktan biyopolitik tuzağa düşmüş olduğunu görünüyor."21

politikanın kendisini kaybederiz: politikayı tikel çıkarların olumsuzlamasının "politika sonrası" bir oyununa indirgeriz. Peki Homo sacefin haklarına, politik topluluktan dışlananların, "çıplak yaşama"

Agamben, Foucault'tan bir kayma içinde, egemen iktidar ve biyopolitikayı özdeşleştirdiği zaman (günümüzün genelleşmiş istisna halinde, ikisi üst üste biner), böylece politik öznelliğin ortaya çıkma olasılığını da dışlar. Fakat, politik öznelliğin 341

yükselişi "gayrıinsanın" belli bir sınırının arkaplanında gerçekleşir, yani yurttaşlıktan

ÇERÇEVELENEN ŞİDDET

mahrum bırakılmış insani varlığın gayrı insanlığının paradoksunu onaylamayı sürdürmeli ve "gayninsan" saf insanı insanlığın kendisinin üzerindeki zorunlu bir fazlalık olarak,

Bartleby politikasının kontrpuanı, iktidarsız passage a Facte günümüzde nasıl görünü

onun "bölünmez kalanı" olarak, fenomenal insanlık fikrinin bir tür Kantçı sınır-kavramı

yor? Klasik bir Hollywood aksiyon filmi hep iyi bir örnek olmuştur. Andrew David'ın

olarak koyutlamalıyız. Yani tıpkı Kant'm felsefesinde, yüce Noumenal nasıl ona çok

Kaçak [The Fugitive] adlı filminin sonuna doğru, masum-suçlanan doktor (1 larrison

yaklaştığımız zaman saf dehşet olarak görünüyorsa, bütün fenomenal niteliklerinden

Ford) büyük bir tıp konferansında, onu büyük bir ecza şirketi için tıbbi verileri

mahrum edilmiş "tam anlamıyla" insan da, gayninsan bir canavar, Kafka'nın Odradek'i

çarpıtmakla suçlayan meslektaşıyla (Jeroem Kraabe) karşılaşır. Bu hassas noktada» asıl

gibi bir şey olarak görünür. İnsan hakları hümanizminin sorunu "tam anlamıyla insan"m

sanık olarak şirkete -şirket sermayesine- bir kayma olması beklenirken, Kraabe

bu canavarlığını örtmesi, onu yüce bir insani öz olarak sunmasıdır.

konuşmasını keser, Ford'u bir kenara çeker ve sonra ikisi, konferans salonunun dışında

Peki öyleyse bu çıkmazdan nasıl bir çıkış yolu bulacağız? Balibar, Mahatma

tutku dolu şiddetli bir kavgaya tutuşur, yüzlerinden kanlar boşanıncaya dek birbirleri­

Gandhi'ye yapılmış ikircikli bir göndermeyle bitiriyor. Gandhi'nin "Dünyada görmeyi

ni yumruklarlar. Bu sahnenin açıkça gülünç karakteri aydınlatıcıdır - durum sanki,

istediğin değişim sen kendin ol" formülü özgürlükçü değişimin temel yaklaşımını

antikapitalizmle oynamanın ideolojik karmaşasından çıkmak üzere, insanın, herkes

kusursuzca kapsıyor: "nesnel sürecin" beklenen/arzulanan değişimi yaratmasını bek­

görsün diye anlatıdaki çatlakları açan doğrudan bir hamle yapması gerekir. Buradaki

leme, çünkü eğer onu beklersen, o hiç gelmez; onun yerine, kendini onun içine at, bu

bir başka özellik de kötü adamın tehlikeli, alaycı, patolojik bir karaktere dönüşmesidir,

değişim ol, onu doğruca kendi üzerinde yürürlüğe sokma riskini al. Fakat, Gandhi'nin

sanki (kavganın başdöndürücü gösterisine eşlik eden) psikolojik ahlak bozukluğu

stratejisinin başlıca sınırlılığı, onun sadece belli bir minimal etik-politik ölçütlere sahip

sermayenin anonim psikolojik olmayan dürtüsünün yerini alacaktır: daha uygun bir

olan liberal-demokratik bir rejime karşı işe yaraması değil midir - duygusal terimlerle

jest yoz meslektaşı psikolojik olarak içten ve şahsen dürüst olan, hastanedeki finansal

scjylersek, iktidardakilerin hâlâ "bir vicdana sahip olduğu" bir rejime? Gandhi'nin,

sıkıntıları yüzünden ilaç şirketinin yemini yemiş olan bir doktor olarak sunmak

1930'ların sonunda, Almanya'daki Yahudilerin Hitler'e karşı ne yapması gerektiği

olurdu.

sorusuna verdiği yanıtı hatırlayın: topluca intihar etmeleri ve böylece dünyanın vic­

Böylece Kaçak, bir cazibe, ideolojik yerdeğiştirmenin bir aracı olarak hizmet eden

danını uyandırmaları gerekirdi. ... Buna verilebilecek Nazi tepkisini kolayca hayal ede­

şiddetli passage a /'acfe'nin belirgin bir örneği olur. Şiddetin bu sıfır-derecesinden bir

biliriz: Tamam, size yardımcı olalım - zehirleri nereye göndermemizi istersiniz?

adım ileriye Paul Schrader ve Martin Scorsese'nin Taksi Şoföriinde [The Taxi Driver]

Fakat, Balibar'ın şiddeti reddetmeye yönelik çağrısına kendine özgü bir anlam vere­

geçilir, Travis'in (Robert de Niro) kurtarmak istediği genç kızı (Jodie Foster)

bilecek başka bir yol daha var - buna Bartleby politikası demek istiyorum. "Yaşayan

denetleyen pezevenklere karşı son patlamasında. Bu passage de l'acte'm örtük intihar

ölünün", kendini "iki ölüm arasında" tekinsiz bir yerde bulmanın simetrik olarak bir­

boyutu can alıcı önemde: Travis saldırısına hazırlanırken, bir aynanın önünde silah

birine karşıt iki kipini hatırlayın: insan ya simgesel olarak canlıyken biyolojik olarak

çekme alıştırması yapar; filmin en ünlü sahnesi olan bu sahnede, aynadaki kendi imge­

ölüdür (insanın biyolojik ölümden sonra hayaletimsi bir görünüm ya da Adın simgesel

sine saldırgan-küçümseyici "Bana mı diyorsun?" sözüyle seslenir. Lacan'ın "ayna

otoritesi olarak hayatta kalması), ya da biyolojik olarak canlıyken simgesel olarak

aşaması" fikrinin bir ders kitabı örneği gibi olan bu sahnede, saldırganlık açıkça ken­

ölüdür (sosyo-simgesel düzenden dışlananlar, Antigone'dan günümüzün Homo saceñne

disine, insanın kendi ayna-imgesine yöneliktir. Bu intihar boyutu katliam sahnesinin

dek uzanan kişiler). Peki ya aynı mantığı şiddet ve şiddet olmayan karşıtlığına uygular,

sonunda, ağır yaralanmış bir halde duvara yaslanan Travis, sağ elinin işaret parmağıyla

2Z

onların kesişiminin iki kipini özdeşleştirirsek ?

Hepimiz genellikle bir evkadını için,

kana bulanmış alnını hedef alan bir silah yapıp sanki "Benim patlamamın asıl hedefi

etkin bir şekilde kocasına karşı çıkmak yerine, edilgen bir şekilde onu sabote eden

kendimdi" dercesine alayla tetiği çektiği zaman yeniden ortaya çıkar. Travis'in para­

evkadını için kullanılan o pop-psikolojik "pasif-agresif, edilgen-saldırgan davranış"

doksu kendisini ortadan kaldırmak istediği şehir yaşamının yoz pisliğinin bir parçası

fikrini biliyoruz. Bu da bizi başladığımız yere getiriyor: belki de bu edilgen saldırganlık

olarak algılamasıdır, o yüzden - B r e c h t ' i n Alman Önlem'de devrimci şiddete ilişkin

yaklaşımını, saldırgan edilgenliğin, hiçbir şey olmamasını, hiçbir şeyin gerçekten

öne sürdüğü gibi- ortadan kaldırılmasıyla birlikte odanın temizleneceği son pislik

değişmemesini sağlamak

parçası olmayı istemektedir.

için

sürekli

etkin

olduğumuz sosyo-ideolojik

yaşama

katılımımızın standart "interpasif [etkileşimli edilgen] kipinin tersine, tam bir radikal

Emperyalist bir kibiri belirtmekten uzak olan bu tür "akıldışı" şiddet patlamaları

politik jest olarak öne sürmeliyiz. Bu tür bir kümelenmede, ilk gerçekten eleştirel

-Amerikan kültür ve ideolojisinin başlıca konularından biri- daha çok, iktidarsızlığın

("saldırgan," şiddetli) adım pasifliğe, edilgenliğe çekilmek, katılmayı reddetmektir -

örtük bir kabulüne karşılık gelir: onların şiddeti, yıkıcı güç sergilemeleri, tam karşıtının

Bartleby'ın "Yapmamayı tercih ederim" sözü, bir bakıma, doğru etkinlik için, kümelen­

görünüm kipi olarak kavranmalıdır - en azından, onlar iktidarsız passage de l'acte'm

menin koordinatlarını edimsel olarak değiştirecek bir eylem için zemini temizleyen,

örnek halleridir. T a m anlamıyla, bu patlamalar o çok övülen Amerikan bireyciliğinin

yer açan o zorunlu ilk adımdır.

ve özgüveninin saklı ters yüzünü ayırt etmemizi sağlar: hepimizin çaresizce denetimimiz (41

dışındaki

Patricia

sahibi, kasabanın en zengin adamı olan Harry Reilly'nin suratına içkisini boşaltır. Bu

Highsmith'in "Düğme" adlı bir kısa öyküsü var; öykü sürekli anlamsız sesler çıkartıp

kuvvetlerle savrulmakta olduğuna yönelik gizli

farkındalığın.

yüzden, ciddi bir toplumsal skandala karışmış olur ve görünüşte bunu hiçbir şey düzel-

aralık ağzından tükürükler saçarak gülen,

temeyecek gibidir - roman Julian'ın bir arabada acıklı intiharıyla sona erer. Julian'ın

Down hastalığına yakalanmış dokuz

yaşındaki oğluyla yaşayan, orta sınıftan New Yorklu bir adamı anlatır; bir gece geç

içki boşaltmayla ilgili süregiden tartışmada öne sürdüğü gibi, bunu Harry kasabanın en

vakit, bu duruma artık daha fazla katlanamayan adam, ıssız Manhattan caddelerinde

zengin adamı olduğu için yapmamıştır, onun toplumsal basamaklarda yükselen biri

bir yürüyüşe çıkmaya karar verir. Gezerken yoksul evsiz bir dilenciyle karşılaşır, dilenci

olması yüzünden de yapmamıştır, ayrıca kesinlikle Katolik olduğu için de değildir -

yalvararak elini ona uzatır; açıklanması imkansız bir öfke eylemiyle, kahramanımız

yine de bütün bu nedenler onun şiddetli passage a /'acre'ında rol oynar. Geri dönüş

dilenciyi öldüresiye döver ve ceketinden bir düğme kopartır. Daha sonra, eve değişmiş

sahnelerinde, Julian gençliğinde Birth of a Nation'u seyrettikten arkadaş çetesiyle Ku

bir adam olarak döner, aile kabusuna hiçbir travma yaşamadan katlanır, hatta sakat

Klux Klan'cılık oynadıklarını, Yahudilere güvenmediklerini, vb. hatırlar Son yirmi

oğluna nazik bir şekilde gülümsemeyi bile başarır; ve düğmeyi pantolon cebinden hiç

yılın Hollywood'unda, bu tür iktidarsız "sağa sola saldırmaların," Russell Bank'ın

çıkarmaz - en azından bir kez olsun, sefil kaderine saldırmış olmasının bir kalıntısıdır o.

Affliction mdan J o h n Sayles'ın Lone Stafma dek sayısız örneği vardır.

Highsmith bu türden şiddetli bir patlama başarısız olduğunda bile mükemmel yaz­

Lone Star, "Oedipal" dinamiğin çarpıtmalarına eşsiz bir bakış sağlıyor. Küçük bir

maktadır, örneğin onun tek büyük başarısı sayılan Those Who Walk Away'de olduğu

Teksas sınır kasabasında, uzun zaman önce ölmüş bir ceset bulunur: uzun yıllar önce

gibi: bu kitapta cinayet romanını, türler arasındaki en "anlatısal" türü aldı ve onu

gizemli bir şekilde kaybolmuş olan, acımasız ve tümüyle yozlaşmış şerifin, Wade'in

yaşamın aptal olgusallığını niteleyen Gerçeğin ataletiyle, çözüm yokluğuyla, "boş vak­

cesedidir bu. Soruşturmayı yürüten günümüzdeki şerif Wade'in yerini alan ve kabaya

tin" sürüklenip durmasıyla doldurdu. Roma'da, Ed Coleman, otuzuna yaklaşmış

düzen ve refah getiren bir kahraman olarak tanınan şerifin oğludur; fakat, Wade onun

başarısız bir ressam ve galeri sahibi olan Ray Garrett'ı, Ray'in karısı olan tek çocuğu

yerini alan şerifle herkesin önünde yaptığı bir tartışmadan sonra kaybolduğu için,

Peggy'nin bir süre ö n c e intihar etmiş olmasından dolayı suçladığı damadını öldürmeye

bütün

çalışır. Ray kaçmayıp Ed'in peşinden Venedik'e gider, Ed orada kızarkadaşı Inez'le kışı

Oedipal bir nefrete kapılan şimdiki şerif babasının mitini, onun yönetiminin cinayet

geçirmektedir.

işaretler Wade'in halefi

tarafından öldürüldüğü

yönündedir. T a m olarak

Bunun ardından gelen şey Highsmith'in nefretleriyle birbirlerine

üzerine kurulmuş olduğunu ispatlayarak çökertmeye çalışır. Burada iki değil, üç kuşakla

anlaşılmaz bir şekilde bağlı olan iki erkek arasındaki ortakyaşar ilişkisinin paradig-

karşı karşıyayız. Wade (Kris Kristofferson'ın harika oyunuyla) bir tür Freudcu "ilksel

matik ıstırabıdır. Ray'in kendisi karısının ölümünden dolayı suçluluk hissiyle doludur,

baba"dır, kasabanın her yasayı çiğneyen, ona para ödemeyenleri rahatça vuran müsteh­

bu yüzden kendisini Ed'in şiddetli niyetlerine teşhir eder. Ölüm arzusunu belli ederek,

cen ve acımasız efendisidir; kahramanın babasının suçu bu yüzden yasa-kurucu bir suç,

Ed'in bir motorlu kayık gezisini kabul eder; gölün ortasında, Ed Ray'i suya iter. Ray

yasanın yönetimini sağlayan fazlalık - yoz bir efendinin yasadışı öldürülmesi - olacaktır.

gerçekten ölmüş gibi yapar ve sahte bir ad ve kimlik edinir, böylece hem keyif verici

Fakat filmin sonunda, suçun kahramanın babası tarafından işlenmediğini öğreniriz:

özgürlüğe hem de boğucu bir boşluğa sahip olur. Rüzgarlı Venedik'in soğuk caddele­

Wade'in cinayetinde masum olduğu gibi, yozlaşmayı daha "uygar" bir düzeye getirmiş,

rinde yaşayan bir ölü gibi dolanmaktadır ki ... Burada içinde cinayet olmayan, sadece

"muhteşem" atasının sınırsız kaba yozlaşmasının yerine business çıkarlarıyla iç içe

ona yönelik başarısız çabalar olan bir cinayet romanıyla karşı karşıyayız: sonda açık bir

geçmiş bir yozlaşma getirmiştir (sadece şurada burada bir şeyleri "onarmıştır," vb.).

çözüm yok - sadece, belki, hem Ray hem Ed'in birbirlerine sonsuza dek musallat

Filmin inceliği işte bu büyük "etik" kurucu suçun küçük yozlaşmayla yer değiştirmesinde

olmaya mahkum olduklarını teslim olup kabul etmeleri.

yatar: babasının kurucu suçunun büyük sırrını ortaya çıkarmak isteyen kahraman,

Günümüzde, Amerikalı küresel ideolojik saldırganlıkla birlikte, J o h n Ford'un

babasının, yasadışı şiddeti yasanın yönetiminde yatan bir kahraman figürü olmadığını,

Searchers ve Taksi Şoförü gibi filmlerindeki temel anlayış her zamankinden daha çok

sadece bütün diğerleri gibi başarılı bir fırsatçı olduğunu öğrenir. ... Buna bağlı olarak,

geçerli: "sessiz Amerikalı" figürünün, Vietnamlılara demokrasi ve Batılı özgürlük

filmin son mesajı (diyalogun son sözleri) "Alamo'yu unut!" olur: büyük kurucu olaylar

getirmeyi içtenlikle isteyen o naif hayırsever failin su yüzüne çıkmasına tanık oluyoruz

arayışını bırakalım ve bırakalım giden gitmiş olsun. Filmin altta yatan libidinal

- konu sadece bu figürün niyetlerinin tümden yanlış ateş almasıdır, ya da, Graham

ekonomisinin anahtarı kahramanın babasıyla (yasa-ve-düzen figürü) Wade, müstehcen

Greene'in dediği gibi: "Yol açtığı bütün belalar için ondan daha iyi bir amaca sahip bir

ilksel baba, filmin libidinal odak noktası, cinayeti merkez olay olan fazla haz figürü

tek kişi bile tanımadım." Yani Freud Woodrow Wilson'la, Amerikan insancıl müda­

arasındaki ikilikte bulunur - ve kahramanın babasının suçunun maskesini düşürme

haleci tutumu örnekleyen A B D başkanıyla ilgili ileri görüşlü analizinde haklıydı: altta

takıntısı da onun müstehcen Wade figürüyle derin dayanışmasına ihanet etmez mi?

yatan saldırganlık boyutu gözünden kaçmamıştı. John

O'Hara'nın

Appointment in

Samana

C l i n t Eastwood'un Gizemli Nehir [Mystic River] adlı filmi burada bu tür şiddetli (1934)

adlı

filminin

kilit

olayı

passages a l'acte'a eşsiz bir anlam verdiği için öne çıkıyor. Çocukluklarında, Boston'un

Lantenengo Taşra Kulübü'ndeki bir Noel yemeğinde olur, burada romanın trajik

zorlu bir bölgesinde beraber büyüdükleri sırada, Jimmy Markum ( S e a n P e n n ) , Dave

kahramanı, yirmi dokuz yaşındaki Julian English, zengin ve sevilen bir araba mağazası

Böyle ( T i m Robbins) ve Sean Devine (Kevin B a c o n ) günlerini sokakta çelikçomak 14$

oynayarak geçiriyordu. Sıra dışı pek bir şey olmuyordu, sonra o anlık bir karar onların

Yeats'in yirminci yüzyılla ilgili çok eski teşhisini hatırlatıyor:

yaşamlarının akışını sonsuza dek şiddetli bir şekilde değiştirdi. Çevrimi harekete geçiren bu ilksel "kurucu" şiddet eylemi, bölgedeki polislerin bir rahip adına gerçekleştirdikleri

Kanla bulanan dalgalar dindi, ve her yerde

bil jey, Dave adlı bir ergenin kaçırılması ve arka arkaya tecavüz edilmesidir - iki temel

Masumiyetin töreni boğuldu;

devlei aygıtına karşılık gelen iki insan, polis ve Kilise, baskıcı olan ve ideolojik olan,

En iyiler tüm inançlardan yoksun, ama en kötüler

Freud'un

Tutkulu şiddetle yüklü. ("The Second Corning," 1920)

Kalabalıkların

Psikolojisi ve

Ego'nun Analizinde andığı

"Ordu ve Kilise."

( M ıı ıı ıımizde, olaydan yirmi beş yıl sonra, bu üç kişi bir başka trajik olay sonucunda tekrar bil araya gelirler: Jimmy'nin on dokuz yaşındaki kızının öldürülmesi. Davaya, artık bir

Bu teşhisin anahtarı "masumiyetin töreni'nde, bu tam olarak Edith Wharton'un

I « ılls ı ilan Sean atanır, bu arada, çocuğunu aniden ve korkunç bir şekilde kaybettiği için,

"masumiyet çağı" anlamında anlaşılmalı: Newton'un karısı, başlığın gönderme yaptığı

llınmy'nin aklı intikam fikriyle dolar. Arada kalan Dave'dir, içindeki cinleri bastırmaya

"masum," kocasının sadakatinin naif bir inananı değildi - onun Kontes Olenska'yla

• ılı•.,m iflas etmiş ve perişan bir adam olan Dave. Soruşturma eve gitgide yaklaştıkça, 1

I

IM 'in karısı Celeste kuşku ve korkuya kapılır ve sonunda bunu Jimmy'ye anlatır.

Ardından hayal kırıklığı içindeki eyleme dökme olarak iki cinayet olur: Dave bir erkek

tutkulu bir aşk içinde olduğunu biliyordu, kibarca bunu görmezden geliyor ve onun sadakatine olan inancını sahneliyordu. ... Marx Kardeşler'in bir filminde, yalan söylerken yakalanan G r o u c h o Marx öfkeyle

kla bir arabanın içinde eşcinsel ilişkiye giren bir adamı öldürür; Jimmy, kızını

yanıt verir: "Kime inanıyorsun, gözlerime mi sözlerime mi?" Bu görünüşte saçma

öldürdüğüne inanarak Dave'i öldürür. Hemen ardından Sean, Jimmy'ye polisin gerçek

mantık simgesel düzenin işleyişini kusursuzca dışavurur, bu düzende simgesel maske-



I ıı ılı bulduğunu bildirir - yanlış adamı, yakın dostunu öldürmüştür. Film tuhaf bir aile kurtuluşu sahnesiyle sona erer: Jimmy'nin karısı Annabeth, fırtınayı dindirmek için ailesini sıkıca bir araya getirir. Uzun duygusal bir konuşmayla, I ı n ı ı ı ı y ' n i n özgüvenini onu ailenin güçlü ve güvenilir başı olmasıyla, aile yuvasını koruı ı ı 'I İçin zorunlu zor şeyleri yapmaya hep hazır olmasıyla överek yerine getirir. Bu «İmgesel uzlaşma, yanlış adamı öldürme felaketinin bu Aııfhebung'u, yüzeysel olarak ı ı ıı ılı olsa da (son sahne Penn'in ailesini İrlanda geçit resmini seyrederken, tekrar mal" bir aile olmuşken gösterir), bunun aile bağlarının kurtarıcı gücünün en güçlü hi İn t IM olduğu söylenebilir: filmin verdiği ders "aile bütün yaraları sarar" değildir, ı bizim en dehşet verici travmalardan sonra bile hayatta kalmamızı sağlayan

"I

• i • nlı bir yuva olduğu değildir, -tam tersine- ailenin bizi işlediğimiz en dehşet verim, I,ıra karşı kör kılan canavarca bir ideolojik makine olduğudur. Herhangi bir

ı

i M lı.ıı.ıs getirmeyen final, bu yüzden mutlak bir anti-katharsis'tir, biz izleyicileri, ' l i n d i hiçbir şeyin çözülmediğini, ailenin etik çekirdeğinin müstehcen bir gülünç tak­ lidine, travestisine tanık olduğumuzu tatsız bir şekilde fark ettirerek bırakır." (İnsanın il

İnı.ı

ırlen buna benzer tek sahne J o h n Ford'un Apaçi Kalesi'nin

[Fort Apache]

im ılı, |ohn Wayne'in gazeteci kalabalığı önünde Henry Fonda'nın, Kızılderililere •, M • 111111anlamsız bir saldırıda ölen acımasız bir generalin soylu kahramanlığını övdüğü ı l ı m .İn.) ınlıı

ı

Ve belki de günümüzde, karanlık çağımızda tek yapabileceğimiz budur: kur-

yönelik bütün çabaların başarısızlığını, işlemeye zorlandığımız şiddetle bizi

emir bu maskeyi takan ve/veya bu emri üstlenen bireyin doğrudan gerçekliğinden daha önemli olur. Bu işleyiş fetişist reddetmenin yapısını içerir: "Olayların benim gördüğüm gibi olduğunu [bu kişinin yoz bir zavallı olduğunu] çok iyi biliyorum, ama yine de ona saygıyla davranıyorum, çünkü bir yargı alameti taşıyor, o yüzden o konuştuğu zaman, onun aracılığıyla konuşan şey Yasanın kendisi." 2 4 Yani, bir bakıma, aslında, gözlerime değil, onun sözlerine inanıyorum: ben onun sözcüsü olanın gerçekliğinden daha önem­ li olan Bir Başka Uzama (saf simgesel otorite alanına) inanıyorum. Bu yüzden gerçek­ liğin sinik indirgemesi uygunsuz: bir yargıç konuştuğu zaman, onun sözlerinde (Yasa Kurumunun sözlerinde) kişi olarak yargıcın doğrudan gerçekliğinde olduğundan daha fazla doğruluk var - eğer insan kendisini gördüğüyle sınırlarsa, temel noktayı kaçırır. Lacan'ın "les non-dupes errent" ["aklanmayanlar yanılır" X X I . Seminer] sözüyle bizi uyardığı şey budur: kendilerini simgesel aldatma/kurguya bırakmayan ve gözlerine inanmaya devam edenler, en çok yanılanlar olur. "Sadece gözlerine inanan" bir sinikin kaçırdığı şey simgesel kurgunun etkililiğidir, bu kurgunun gerçeklik deneyimimizi yapılandırma

tarzı.

Aynı

yarık

komşularımızla

olan

en

yakın

ilişkilerimizde

işbaşındadır. Aynı yarık komşularımızla olan en yakın ilişkilerimizde de işbaşındadır: sanki onların da kötü koktuğunu, dışkıladığını vb. bilmiyormuş gibi davranırız minimum idealleştirme, reddi fetişleştirme bir arada varolmamızın temelidir. Ve aynı

reddetme A n n e Frank'tan Sovyetler Birliği'ne inanan Amerikalı

Komünistlere dek hepsinde görünen idealleştirme jestinin yüce güzelliği için de geçer­

ıı l ı m . m her jestin müstehcen travestisini sergilemek. Belki de günümüze uygun

li değil mi? Stalinist Komünizmin dehşete düşürücü bir şey olduğunu bilsek bile, yine

I • I > • .ıııı.ııı Eyüp'tür: çektiği eziyette daha derin bir anlam bulmayı reddeden insan.

de Komünizme olan inançlarında ve Sovyetler Birliği'ne verdikleri destekte kahra­ manca ısrar eden o McCarthy cadı avı kurbanlarını takdir ediyorduk. Buradaki

TAVUKLARIN BİLGİSİZLİĞİ

mantık, günlüklerinde, İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilere yapılan dehşet verici şeylere rağmen son aşamada insanın iyiliğine olan inancını dile getiren A n n e Frank'ın

ı I l< ı m değişiklikleri (kökten bir edilgenliğin semptomu olan şiddetli patlamalar; en

mantığıyla aynıdır: bu tür bir (İnsanın özsel iyiliğine; Sovyet rejiminin gerçekten

> itili il şiddet jesti olarak eylemsizliğe çekilme) baş muhafazakar William Butler

insani karakterine yönelik) inanç savını yüce kılan şey onunla ona karşı yığılmış

347

olgusal kanıt arasındaki yarığın kendisidir, yani olayların edimsel halini reddetmeye

getirdiği etik ikilemle karşı karşıya kaldığımız zaman, şu kendiliğinden tepkiyi vermeye

yönelik etkin istenç. Belki de bu en temel metafizik jesttir: Gerçeği bütün aptallığıyla

heves ederiz: "Anneme onu bırakacağımı ve gidip Direnişe katılacağımı söyleyeceğim,

kabul etmeyi reddetmek, onu inkar etmek ve arkasındaki Bir Başka Dünyayı aramak.

direnişteki bağlantılarıma da anneme bakmam gerektiğini ve bu yüzden onlara

Bu yüzden büyük Öteki yalanın, içtenlikle yalan söylemenin düzenidir. Ve tam da bu

katılamayacağımı söyleyeceğim, sonra da evde kalıp savaştan kaçacağım!" Yöneten

anlamda "En iyiler tüm inançlardan yoksun, ama en kötüler tutkulu şiddetle yüklü":

ideoloji bize zorunlu bir seçim dayatır: bizler sadece eğer doğru seçimi yaparsak seçim

en iyiler bile artık simgesel masumluklarını, simgesel ritüele tam bağlanmalarını

yapmakta özgürüz ("demokrasi ya da terör" - kim terörü seçer?), fakat radikal politik

destekleyemiyor, buna karşın "en kötüler," avam, (ırkçı, dinci, cinsiyetçi...) fanatizme

eylem seçimi de en az onun kadar zorlamalıdır - "seçmeye seçilmişizdir," her koşulda

bağlanıyor. Bu karşıtlık günümüzdeki hoşgörülü ama kansız liberallerle, "tutkulu

yaptığımızı

şiddetle" dolu köktenciler arasındaki yarılmanın iyi bir betimlemesi değil mi?

arasındadır. Yakın tarihlerde bir Hollywood mahkeme dramında ortaya koydukları gibi

yapmaya

mecburuzdur,

yani

günümüzde seçim

iki

zorlamalı

seçenek

Bu da bizi köktenciliğin formülüne getirir: simgeselden yasaklanan şey (inanç)

(İtiraf [Confession], David Jones 1 9 9 9 ) : doğru şeyi yapmak zor değildir, ama doğru şeyin

(doğrudan bir bilgiye ait) Gerçekte geri döner. Bir köktenci inanmaz, o doğrudan bilir.

ne olduğunu bulmak zordur - doğru şeyin ne olduğunu bilirsem, onu yapmamak güçtür.

Başka bir şekilde söylersek: hem liberal-kuşkucu siniklik hem de köktencilik bu yüzden

_ Buna bağlı olarak, tam diyalektik sosyopolitik bir çözümlemenin ilk kuralı ikinin

altta yatan temel bir özelliği paylaşır: terimin tam anlamıyla inanma becerisinin kaybı.

(temel

İkisi için de, dinsel savlar doğrudan bilginin yarı-ampirik savlardır: köktenciler onları

sosyopolitik alan açık seçik nasıl yapılandıysa, onun dinamiklerini tanımlayan açık

antagonizmanm)

kural

olarak

hep

üç

olarak

görünmesi gerektiğidir,

verili

bir

tam anlamıyla kabul eder, buna karşın kuşkucu sinikler onlarla alay eder. Onlar için

mücadele, hiçbir zaman altta yatan "doğru" antagonizm olmaz - eğer bu antagoniz­

düşünülemez olan şey, her otantik inancı, "sebepler" zincirine konulamayan bir kararı,

m a n m tek vekili olan kuvveti ortaya çıkarmak istiyorsak, üçüncü bir fail aramamız

olumlu bilgiye yerleştiren "saçma" karar eylemidir: gördüğümüz gibi, Nazilerin ürkütü­

gerekir. Bu kural kadim Çin'den günümüzün geç dönem kapitalizmine dek geçerli

cü ahlak bozukluklarına karşı, doğru bir credo quid absürdüm [inanıyorum çünkü

olmuştur. Kadim Çin'deki

saçma] eylemiyle bütün insanların kökten iyiliğine olan inancını dile getiren A n n e

adetlere, otoriteye bağlılık ve eğitim) Taoculuk (kendiliğinden kendi kendine

ideolojik kümelenme Konfüçyüsçülükle (geleneksel

Frank gibi. birinin "içtenlikti ikiyüzlülüğü". Dinsel köktencilerin en tutkulu dijital

aydınlanma) arasındaki karşıtlığın egemenliğindeydi - Mao Zedong tarafından reha-

hacker'lar arasında yer almasına ve hep dinlerini en son bilimsel sonuçlarla birleştir­

bilite edilen "legalistlerin" tekinsiz üçüncü konumuyla birlikte, eşitlikçi devrimci terör

meye hazır olmalarına şaşmamak gerek: onlara göre, dinsel savlar ve bilimsel savlar

partizanları geldi. Bizim gözümüzde, günümüzün ideolojik kümelenme neomuhafaza-

olumlu bilginin aynı kipselliğine aittir. (Bu anlamda, "evrensel insan haklarının"

kar köktenci popülizmle liberal çokkültürcülük arasındaki karşıtlıkla b e l i r l e n i y o r - h e r

konumu da saf bir inanç konumudur: insan doğasına ilişkin bilgimize dayanamazlar,

ikisi de birbirinin asalağı, ikisi de tam anlamıyla sistemin herhangi bir alternatifine

bizim kararımızla koyutlanan bir aksiyomdurlar.) Bu yüzden paradoksal çıkarımı yap­

engel oluyor. Bu da bizim tam olarak biçimsel bir "devrimci durum" kavramı öner­

maya zorunlu kalıyoruz: geleneksel sektiler hümanistler ve dinsel köktenciler, inancı

memizi sağlıyor: içinde istisna ve geçici olarak, antagonizmanm tam anlamıyla

savunan hümanistler olurken, köktenciler bilgiyi savunur - kısacası, köktenciliğin asıl

göründüğü, doğrudan "deneyimlendiği" bir durum; içinde resmi ideolojik mücadelenin

tehlikesi seküler bilimsel bilgiye bir tehdit oluşturması gerçeğinde değil, otantik

maskelerinin düştüğü, resmi hasımların kendi "derin dayanışmalarını" keşfettiği ve

inancın kendisine bir tehdit oluşturması gerçeğindedir.

kaygılarını paylaşmaya başladıkları, ve durumun asıl altta yatan antagonizmasma

Buradan çıkarılacak ilk ders, yöneten ideolojinin dayattığı seçimin ("köktenciliğe

indirgendiği bir durum - artık muhafazakarlar ve ilericiler, totaliterler ve demokratlar,

karşı liberalizm") gerçek bir seçim olmadığıdır: biz hep bir tertium datur [üçüncü

legalistler ve popülistler, köktenciler ve liberaller ve bütün diğer sahte karşıtlıklar yok

olasılık] aramak zorundayız, ikinci modernlik ya da düşünümsel "risk toplumu" kuram­

- sadece Biz ve Onlar var.

larının başlıklarının biri de, günümüzde, hepimizin birçok seçime maruz kaldığıdır:

26

Yeats'ten alınacak ikinci ders simgesel kurguların konumuyla ilgili. Hitchcock'un

gerçek bir seçimler tiranlığının öznesi oluruz, bunun en iyi örneği de bir otel odası

Gizli

ayırttığımız

hatırlayın: Gary Grant kıdemli BM diplomatıyla bir konuşmaya daldığı anda, ikisinin

zaman

yaşanır -

rezervasyonumuz

ancak

biz

bir

sorular barajını

Teşkilatındaki

[North

by Northwest^

Birleşmiş

Milletler

cinayet

sahnesini

yanıtladıktan ve bir dizi seçim yaptıktan sonra onaylanır: "Sigaralı mı, sigarasız mı?

arkasındaki bir koridora saklanmış olan katil, diplomatın sırtına bir bıçak fırlatır;

Sabahleyin gazete ister misiniz? Odanıza kahvaltı? Yumuşak mı sert yastık mı? . . . "

diplomat çok canlı bir konuşmanın orta yerinde durur, gözleri irileşir ve Grant'ın

Fakat bu seçim görünümü bizi kandırmamalı: o, tam tersinin görünüm kipidir:

kucağına düşer; Grant otomatik olarak sırtındaki bıçağı tutar ve o sırada orada bulu­

toplumun kökten yapısı açısından herhangi bir gerçek seçimin yokluğunun. (Otel

n a n bir fotoğrafçı onun bir resmini çeker. Fotoğraf çok geçmeden bütün gazetelerin ilk

rezervasyonu örneğin, insan bir otel bulmaya zorunludur. . . . ) " Yani günümüzde,

sayfasında, katilin cinayetten hemen sonra silahı elinde tutmasını tasvir eden bir suç

Sartre'ın ünlü örneğinde, Vichy Fransa'sından verdiği, hasta ""yaşlı annesine bakma

" k a n ı t ı " olarak yer alır. . . . bu sahne bize sadece fotoğraf belgelerin sahteliği hakkında

yükümlülüğüyle Direnişe katılma arzusu arasında kalmış delikanlı örneğinde dile

çok şey söylemez; yanıltıcı görünümlerin birçok örneğinde olduğu gibi, onun sahteliği

(libidinal) bir doğruluk tohumu taşır - bu örnekte, anababa katilinin doğrusu. "Doğru bir kurgu yapısına sahiptir" - bu tezin, var olan toplumsal düzenin anlatısal sinemada "gerçek" aktörlerle h i ç izin verilemeyecek bir şekilde doğrudan tasvir edildiği 0 çizgi filmlerdekinden daha iyi bir örneklemesi var mı? içinde hayvanların kavga ettiği saldırgan çizgi filmlerden elde ettiğimiz toplum imgesini bir düşünün: acımasız bir hayatta kalma mücadelesi, kaba tuzaklar ve saldırılar, başkalarını enayi yerine koyup sömürme ... eğer aynı öykü normal bir filmde "gerçek" aktörlerle anlatılsaydı, kuskusuz ya sansürlenir ya da gülünç bir şekilde aşırı karamsar olarak bir yana itilirdi.'' Bu paradoksun başlıca onaylaması Nazi toplama kampları değil mi? Kabul gören fikir bizim kurguya, gerçeklikle doğrudan bir karşılaşmanın katlanamayacak kadar travınatik olması durumunda kaçtığımızdır - fakat, Holokost'un sanatsal tasvirlerinin yazgısı

karşı

görüşü desteklemiyor mu? Ne kadar korkunç olurlarsa olsunlar,

1 lolokost'la ilgili belgeselleri izlemeyi, bu felaketle ilgili belgelere bakmayı becerebili­ riz, buna karşın yok etme kamplarındaki olayların "gerçekçi" bir anlatısal kurgusunu sunmaya yönelik bütün çabalarda sahte bir şey vardır. Bu olgu göründüğünden daha gizemlidir: Auschwitz'le ilgili bir belgeseli seyretmek, orada olup bitenlerin ikna edici kurgusal bir portresini yapmaktan nasıl daha kolay olabilir? Neden joah'la ilgili en iyi lilmler komedidir? Burada Adorno'yu düzeltmemiz gerekiyor: Auschwitz'den sonra olanaksız olan şiir değil düzyazıdır. Belgesel gerçekçilik bu yüzden kurguya katlana­ mayanlar içindir - her anlatısal kurguda işler durumda olan fantazi fazlalığına. Başarısız olan gerçekçi düzyazıdır, buna karşın bir kamptaki katlanılmaz atmosferin şiirsel anılması çok daha yerine oturur. Yani: Adorno Auschwitz'den sonra şiirin olanaksız okluğunu söylediği zaman, bu olanaksızlık izin veren bir olanaksızlıktır: şiir hep, tanım gereği, doğrudan seslenilemeyen, sadece anıştırılan bir şey "hakkındadır." Ve burada bir adım daha atıp müzik başladığı zaman sözcüklerin yetersiz kaldığını söyleyen o eski deyişe gönderme yapmalıyız: ya eğer basmakalıp hikmette belli bir doğruluk varsa, bir tür tarihsel önseziyle, Schoenberg'in müziği Auschwitz'in kaygı ve kabuslarını olay gerçekleşmeden ö n c e dile getirdiyse? 28 "Köktencilik" bu yüzden ne tam anlamıyla inancı ne de onun içeriğini ilgilendirir; bir "köktenciyi" belli eden şey onun inançlarıyla nasıl bağlantı kurduğudur; en temel tanımı inancın biçimsel konumuna odaklanmalıdır. "îman ve Bilgi'Me 2 ' Derrida bu iki terim arasındaki içkin bağlantıyı araştırıyor: bilgi hep ondan önce gelen temel bir iman eylemine dayanır (simgesel düzende, evrenin temel akılcılığında), buna karşın dinin kendisi artan bir şekilde bilimsel bilgiye dayanır, oysa bu dayanmayı reddeder (dinlerin yayılması için modern medyanın kullanımı, en yeni bilimsel gelişmelerin dinsel sömürüsü, vb.). Belki de bu bağlantı New Age siber-Gnostizminde, yani yaşam-dünyauıızın dijitalleşmesi ve sanallaşmasında temellenen ruhsallıkta doruk noktasına ulaşıyor. Ya bu bağlantıya bir anlam daha eklersek - ya komplo teorilerinden akıldışı mistisizme kadar bütün o neo-obskürantist iman versiyonları, imanın kendisinin

klasikleşmiş bir fıkra anlatılır: kendisini bir darı tanesi sanan bir adam akıl hastanesine götürülür, orada doktorlar onu bir darı tanesi olmadığına, insan olduğuna inandırmak için ellerinden geleni yapar; fakat iyileşip (darı tanesi değil de insan olduğuna inanıp) hastaneden ayrılmasına izin verildikten sonra, çok geçmeden tir tir titreyerek ve çok korkmuş bir halde geri gelir - kapıda duran bir tavuğun onu yiyeceğinden korktuğunu söyler. "Dostum," der doktoru, "sen darı tanesi değil de insan olduğunu çok iyi biliyor­ sun." " B e n biliyorum tabii" der hasta, "ama ya tavuk?" Bu psikanalitik tedavinin asıl umududur:

hastayı

semptomlarının bilinçdışı

doğruluğuna

ikna etmek

yetmez;

Bilinçdışının kendisi de bu doğruluğu kabul etmeye ikna edilmelidir. Hannibal Lecter'ın kendisinin, o proto-Lacancı'nın hata yaptığı yer budur: öznenin asıl travmatik çekirdeği olan şey kuzuların sessizliği değil tavukların bilgisizliğidir. ... Marksist mal fetişizmi için de aynı şey geçerli değil mi? Burada yine Kapitalin Birinci Bölüm'ünün dördüncü ayrımının ilk satırlarına, "Mal Fetişizmi ve Onun Sırrı" kısmına geliriz: "Bir mal ilk bakışta aşırı belirgin, önemsiz bir şey gibi görünür. Ama onun çözümlenmesi onun çok tuhaf bir şey olduğunu, metafizik incelikler ve teolojik ayrıntılarla kaynadığını gösterir."" Bu satırların bizi şaşırtması gerek, çünkü bir teolo­ jik miti gizemlilikten çıkartmanın, onu dünyevi zeminine indirgemenin standart yor­ damını tersine çevirir: Marx, Aydınlanmacı eleştirinin her zamanki tavrıyla, eleştirel çözümlemenin gizemli bir teolojik mevcudiyet gibi görünen şeyin nasıl olup da "sıradan" gerçek-yaşam sürecinden çıkmış olduğunu ispatlayacağını öne sürmez; ter­ sine, eleştirel çözümlemenin hedefinin" ilk bakışta sıradan bir nesne gibi görünen şeydeki "metafizik incelikleri ve teolojik ayrıntıları ortaya çıkarmak olduğunu öne sürer. Başka deyişle, eleştirel bir Marksist mal fetişizmine gömülmüş bir burjuva özneyle karşılaştığı zaman, Marksistin ona yaklaşımı "Mal sana özel güçleri olan büyülü bir nesne gibi görünebilir, ama aslında insanlar arasındaki ilişkilerin şeyleşmiş bir ifadesidir" demek değildir. Gerçek Marksist yaklaşım, onun yerine, "Mal sana basit bir toplumsal ilişkiler cisimlenmesi gibi görünebilir (sözgelimi, para toplumsal ürünün bir parçasını sana ait kılan bir tür makbuzdur), ama aslında olaylar sana böyle görünmü­ yor - senin toplumsal gerçekliğinde, toplumsal alışverişe katılımın aracılığıyla, malın aslında sana özel güçlerle donanmış büyülü bir nesne olarak göründüğü gibi tekinsiz bir olguya tanıklık edersin." Başka deyişle, Marksizm dersi olan, kendisine mal fetişizmi öğretilen bir burjuva özneyi hayal edebiliriz; fakat ders bittikten sonra, öğretmenine gelir, hâlâ mal fetişizminin bir kurbanı olduğundan yakınır. Öğretmen de ona şöyle der: "Ama bu işler nasıl olur bilirsin, mallar sadece toplumsal ilişkilerin ifadesidir, onların büyülü bir yanı yoktur! Öğrenci de şöyle yanıt verir: "Bunu biliyorum tabii, ama karşılaştığım mallar bunu bilmiyor gibi sanki!" Bu durum kelimesi kelimesine Marx tarafından, birbirleriyle konuşmaya başlayan mallarla ilgili kurgusunda dile geti­ rilmiştir:

çökmesiyle, büyük Ötekiye, Simgesel yapıya temel bir inancın çökmesiyle ortaya çıkıyorsa? Günümüzde de durum bu değil mi?' 0 Yıllardır, Lacancılar arasında Öteki'nin bilgisinin anahtar rolünü örneklemek üzere

Mallar konuşabilseydi şöyle derlerdi: bizim kullanım-değerimiz insanların ilgisini çeke­ bilir, ama biz nesneyiz kullanım değeri bize ait değil. Fakat, nesne olarak bize ait olan

351

şey kendi değerimizdir. Mallar olarak kendi aramızdaki ilişkimiz bunu kanıtlar. Birbirimizle sadece alışveriş-değeri olarak ilişki kurarız.32

Kuşkusuz, açık bir karşı sav geliyor akla: ama Öteki, aslında, var değil, tek var olan bizim etkinliğimiz - ya da, daha doğrudan ve basit terimlerle: mallar kendi aralarında konuşmaz, onlara bu büyülü niteliği yükleyen sadece biziz; Tanrı var olmaz ve buna

Yani yine, asıl hedef özneyi ikna etmek değil tavuk-malları ikna etmektir: mallar

bağlı olarak, ölü olduğunu bilemez ya da bilmez. ... Doğru, ama konu da bu: Hegel'in

hakkında konuşma tarzımızı değiştirmek değil, malların kendi aralarındaki konuşma

de söyleyeceği gibi, büyük Öteki (toplumsal-ruhsal T ö z ) kendinde varoluşa sahip

tarzını değiştirmektir. ... Alenka Zupancic burada uç noktaya dek gidiyor ve Tanrı'nın

değildir, o sadece sayısız bireyin kaotik etkinlik ve etkileşiminin canlandırdığı bir

kendisini de işin içine katan harika bir örnek hayal ediyor:

referans noktası olarak var olur. Bu yüzden bahsettiğimiz yarılma -özne'nin bilgisiyle Öteki'nin bilgisi arasındaki yarılma- öznenin kendisine içkindir: o öznenin bildiğiyle

Diyelim, devrimci terörün aydınlanmış toplumunda, bir insan Tanrı'ya inandığı için

öznenin Ötekinin bildiğini önvarsaydığı/yüklediği arasındaki yarılmadır (bu yüzden de

hapse atılmış olsun. Farklı ölçülerle, ama hepsinden önemlisi aydınlanmış bir açıkla­

Ötekinin bilmesi gereken şeyi bilmediğini öğrenmek özne üzerinde öyle sarsıcı bir etki

mayla, Tanrı'nın var olmadığı bilgisine ulaştırılır. Serbest bırakıldıktan sonra, adam

bırakır).

koşarak geri gelir ve Tanrı tarafından cezalandırılmaktan çok korktuğunu anlatır. Elbette Tanrı'nın var olmadığını biliyordur, ama Tanrı da bunu biliyor mudur?31

Niels Bohr, yani Einstein'ın "Tanrı zar atmaz" sözüne doğru yanıtı veren kişi ("Tanrı'ya ne yapacağını söyleme!"), aynı zamanda fetişist bir inanç reddinin ideolo jinin içinde nasıl işlediğini gösteren kusursuz bir örnek sundu: kapısında bir at nalı

Bu da, kuşkusuz, tam olarak (sadece) Hıristiyanlıkta olmuş olan şeyin aynısıdır, İsa Çarmıhta ölürken, "Baba, Baba, benden neden vazgeçtin?" sözünü söylemişti - bura­ da, kısa bir an için, Tanrı'nın kendisi kendisine inanmaz - ya da, G. K. Chesterton'un etkili bir şekilde söylediği gibi: Dünya sarsılıp güneş göklerden kaybolduğu zaman bu, çarmıha gerilme yüzünden değil, çarmıhtan gelen çığlık yüzünden oldu: Tanrı'nın Tanrı'dan vazgeçtiğini itiraf eden

gördüğü zaman şaşıran bir misafiri, kendisinin bunun iyi şans getirdiğini söyleyen o batıl inanca inanmadığını söyleyince, Bohr şu yanıtı yapıştırdı: " B e n de inanmıyorum; onu oraya astım, çünkü kimse inanmasa bile işe yaradığını söylüyorlar!" Bu paradok­ sun açıklığa kavuşturduğu şey bir inancın düşünümsel bir tutum olduğudur: hiçbiı zaman basit bir inanma konusu değildir - insanın inancın kendisine inanması gerekir. Bu

yüzden

Kierkegaard,

(İsa'ya)

gerçekten

inanmadığımı,

sadece

inanmaya

çığlık yüzünden. Ve şimdi bırakın devrimciler bütün inançlar arasından bir inanç ve

inandığımızı öne sürmekte haklıydı - ve Bohr basitçe bizi bu düşünümselliğin

dünyanın bütün tanrıları arasından bir tanrı seçsinler, kaçınılmaz yineleme ve sabit

mantıksal olumsuzuyla karşı karşıya getirir (insan aynı zamanda kendisinin inançlarına

iktidarın bütün tanrılarını özenle tartıp biçsinler. Kendisi ayaklanmış olan başka bir

inanmayabilir . . . ) . " '

tanrı bulamayacaklardır. Hayır (konu insanın konuşmakta güçlük çekeceği kadar

Aynı noktada, Adsız Alkolikler [alkol bağımlılığından kurtulmak için bir araya

güçleşiyor), ama bırakın ateistler kendilerine bir tanrı seçsin. Onların yalnızlıklarını

gelen gruplar] Pascal'la buluşur: "Yapıncaya kadar mış gibi yap!" Fakat alışkanlığın hu

dile getiren tek bir tanrısallık bulacaklardır; içinde Tanrı'nın bir an için bir ateist olarak

nedenselliği, göründüğünden daha karmaşıktır: inançların nasıl ortaya çıktığının biı

göründüğü tek bir din.

34

açıklamasını sunmaktan uzak bir şekilde, bir açıklamaya çağırır. Belirlemek gereken ilk şey Pascal'ın "Diz çök ve inanacaksın!" sözünün bir tür özgöndermeli nedenselliği

T a m da bu hassas anlamıyla bu çağ belki de daha öncekinden daha az ateisttir: biz,

içeren bir şey olarak anlaşılması gerektiğidir: "Diz çök ve inanacaksın ki inandığın için

hepimiz tam bir kuşkuculuğa, sinik mesafeye, başkalarının "herhangi yanılsama

diz çöktünl" İkincisi de, ideolojinin "normal" sinik işleyişinde, inanç bir başkasıyla yet

olmaksızın" sömürüsüne, bütün etik sınırların ihlaline, aşırı cinsel uygulamalara vb.

değiştirir, "inanması beklenen özneyle," böylece doğru mantık şu olur: "Diz çök ve

dalmaya hazırız - büyük Ötekinin bunu bilmediğine dair sessiz farkmdalık tarafından

böylece başkasını inandıracaksın!" Bunu kelimesi kelimesine almamız ve hali a

korunarak:

Pascal'ın formülünün bir tür tersine çevrilmesini göze almamız gerekir: " Ç o k fazla, çok

özne birçok şey yapmaya, radikal bir şekilde değişmeye hazırdır, eğer Ötekinde değişmeden kalabilirse (Hegel'in terimleriyle söylersek, içinde öznenin kendisinin bilincinin cisimlendiği, hâlâ kendini bilinç olarak bilmeyen bir şey olarak maddeleştiği dışsal dünya olan simgeselin içinde değişmeden kalabilirse). Bu durumda, Ötekine (ötekinin bilmediği modern inanma biçimine) olan inanç, bütün öznel mutasyon ve permutasyonlara aldırmaksızm, her şeyi olduğu gibi korumayı sağlayan şeydir. Öznenin evreni Ötekinin bildiği (onun var olmadığı) bilgisine ulaştığı anda gerçekten değişecektir.

35

açık bir şekilde mi inanıyorsun? İnancını bu ham aracısızlığıyla çok mu baskın buluyorsun? O zaman diz çök, inanıyormuş gibi davran ve inancından kurtulacaksın artık kendine

inanman

gerekmeyecek,

inancın

zaten

senin

dua eylemi inle

nesnelleşmiş olarak var olacak!" Yani: ya insan kendi inancını yeniden kazanmak için değil de, tersine, kendi inancından, onun aşırı yakınlığından kurtulmak için; ondan minimal bir mesafedeki bir nefes alma uzamını elde etmek için diz çöker ve dua eder se? İnanmak - "doğrudan," bir ritüelin aracılığı olmadan inanmak - ağır, baskıcı, ırav matik bir yüktür, bir ritüeli uygulayarak, insan bu yükü bir Ö t e k i n e aktarma şansı elde

Freudcu etik emir diye bir şey varsa, insanın kendi inançlarına cesaret etmesi

sadece ne yapacağını, sekse nasıl katılacağını öğrenmek için yapar ve gelecekteki

gerektiği emridir: insan kendisinin özdeşleşmelerini tam olarak üstlenmeye cesaret

sevgilisine yazdığı mektubu yazarken orada ne gördüyse kağıda geçirir. ... (Onun

ctıııelidir.' 8 Ve evlilik için de aynı şey geçerlidir: evliliğin standart ideolojisinin örtük

psikozu ve fantazmatik koordinat yoksunluğu annesiyle olan tuhaf ilişkisinde de bel­

önvarsayımı (ya da daha doğrusu, emri), kesinlikle, içinde sevgi olmaması gerektiğidir.

lidir -gecenin bir yarısı, onu kucaklayıp öpmeye başladığı zaman, bu onun onu belirli

O yüzden Pascalcı evlilik formülü "Eşini sevmiyor musun? O zaman onunla evlen,

bir nesneye yönelecek olan arzu etme koordinatlarından tümden yoksun olduğunu

ortak yaşam ritüelinden geç, sevgi kendi kendine ortaya çıkacaktır!" değil, tersidir:

sergiler- tıpkı vajinasını bir usturayla kesmesi gibi, onu gerçekliğe getirmesi beklenen

"Birini çok fazla mı seviyorsun? O zaman evlen, sevgi ilişkini ritüelleştir, böylece bu

bir

lazla tutkulu bağlılığından sağalt kendini, onu sıkıcı günlük rutinle değiştir - ve tutku­

bıçakladıktan sonra, (genç sevgilisini son kez gördüğü konser salonundan) yürüyerek

nun ayartmasına karşı koyamıyorsan, her zaman evlilik dışı ilişkiler var. . . . "

uzaklaşır - ya eğer kendine verdiği yaranın "fantaziyi kat etmek" olarak kavranması

eylemdir

bu.) 4 1

Piyano

Öğretmeni'nm

sonlarında,

kahraman,

kendisini

Alain Badiou" çifte olumsuzlamanın olumlamayla aynı şey olmadığını vurgu­

gerekiyorsa? Ya eğer, kendisini yaralayarak, mazoşistik fantazinin onun üzerindeki

larken, bu şekilde o eski Hegelci les non-dupes errent sözünü onaylamakla yetinmiş

baskısından kurtulduysa? Kısacası, ya eğer o son "iyimserse": sevgilisi tarafından

oluyor.

"İnanıyorum"

olumlamasını

ele

alalım.

Onun

olumsuzlaması

şudur:

tecavüz edildikten, fantazisi onu gerçeklikte bulduktan sonra, bu travmatik deneyim

"Gerçekten inanmıyorum, sadece inanıyormuş gibi yapıyorum." Fakat onun tam

onun onu geride bırakmasını sağlıyorsa? Dahası, ya eğer sevgilisine verdiği mektupta

olarak Hegelci olumsuzlamanın olumsuzlaması, doğrudan inanca dönüş değil, ken­

yer alan fantazi aslında adamın ona yapmak isteyeceği kendi fantazisiyse, yani adam

disiyle bağlantılı hileye "İnanıyor gibi yapıyorum gibi yapıyorum," yani: "Farkında

kadından tam da kendi fantazisini doğrudan ondan aldığı için tiksinmişse?

olmadan gerçekten inanıyorum." Öyleyse, günümüzde ideolojinin eleştirisinin başlıca

Daha genel olarak, tutkuyla aşık olduğum zaman ve sevdiğimi uzun bir süre

biçimi ironi değil mi - savları onları dile getiren öznelerin kendilerinden çok daha cid­

görmedikten sonra, ondan bana neye benzediğini hatırlatacak bir fotoğraf istersem, bu

diye almak şeklindeki kesin Mozartçı anlamıyla ironi? Ya da, Descartes'ın Yöntem

talebin asıl hedefi sevdiğimin özelliklerinin hâlâ sevgimin ölçütlerine uyup uymadığını

Üzerine Söy/ev'inin Ü ç ü n c ü Bölüm'ünün başında belirttiği gibi: "Birçoğumuz gerçek­

kontrol etmek değil tersine, bu ölçütlerin neler olduğunu (tekrar) görmektir. Mutlak

ten inandığı şeyin ne olduğunun farkında değildir; çünkü, zihnin bir şeye inanılmasını

olarak seviyorum ve fotoğraf a priori bir hayal kırıklığı olamaz - ona sadece bana

sağlayan eylemi, ona inandığımızı bilmemizi sağlayan eylemden farklı olduğu için, bir

sevdiğimi söylemesi için ihtiyaç duyarım. ... Bunun anlamı, gerçek sevginin, nesnesi­

eylem genellikle öteki yokken görülür."40

ni değiştiriyor olması anlamında performatif olduğudur - idealleştirme anlamında değil, onun içinde bir yarık açma, nesnenin olumlu özellikleriyle agalma, yani sevilenin gizemli çekirdeği arasında bir yarık açma anlamında (dolayısıyla seni senin

KİM KORKAR O K O C A K Ö T Ü K Ö K T E N C İ L İ K T E N ?

sevilmeye değer özelliklerin yüzünden sevmiyorum: tersine, sadece sana yönelik

"Köktenciler" denenler sözkonusu olduğunda, ideolojinin bu "normal," içinde ideolo­

kendini sevilen konumunda bulması öylesine şiddetli, hatta travmatiktir: sevilmek

sevgimden dolayı senin özelliklerin bana sevgiye değer geliyor). Bu yüzden insanın jik inancın Ötekine aktarıldığı işleyişi, dolayımsız inancın şiddetli dönüşüyle bozulur -

beni_, belirli bir varlık olarak ne olduğumla bende sevgiyi harekete geçiren sırrına

onlar "ona gerçekten inanıyor." Bunun ilk sonucu köktencinin kendi fantazisinin oyu­

erişilmez X arasındaki yarığın elle tutulur bir şekilde farkında kılar. Herkes Lacan'ın

nuna gelmesidir (Lacan'ın Marquis de Sade için söylediği gibi), dolayımsız olarak

sevgi tanımını bilir ("Sevgi birine sahip olmadığı bir şeyi vermektir . . . " ) ; sık sık unut­

onunla kendini özdeşleştirir. Kendi gençliğime baktığımda, çocukların kökeniyle ilgili

tuğumuz bir şey cümleyi tamamlayan diğer yarıyı eklemektir: " . . . onu istemeyen

bir fantazi hatırlıyorum: çocukların nasıl yapıldığını öğrendikten sonra, yine de kesin

birine." Ve bu birisi beklenmedik bir şekilde bize yönelik tutkulu sevgisini ilan ettiği

bir dölleme düşüncesine ulaşamamıştım, o yüzden insanın dokuz ay boyunca her gün

zamanki en temel deneyimimizle doğrulanmıyor mu - ilk tepkimiz, olası olumlu

sevişmesi

yanıttan önce, bize müstehcen, davetsiz bir şeyin zorlanması değil mi? Alejandro

gerektiğini

düşünmüştüm:

kadının

rahminde, çocuk ağır ağır spermle

büyütülüyordu - her boşalma duvara bir tuğla daha eklemek gibiydi. ... İnsan "onları

Inarritu'nun 21 Gram'ınm [21 Grams] ortasında, güçsüz kalbi yüzünden ölmek üzere

ciddiye almıyorken" bu tür fantazilerle oynar ve onların işlevlerini yerine getirme

olan Paul, kocasının ve iki küçük çocuğunun yakın bir zamandaki ölümüyle travmaya

tarzları da budur - ama köktenci, fantazisi karşısında bu minimal mesafeden yoksun­

girmiş olan Cristina'ya yumuşak bir şekilde aşkını ilan eder ve sonra hemen kendini

dur.

geri çeker; bir daha karşılaştıkları zaman, Cristina aşk ilan etmenin şiddetli doğası Bu noktayı, aynı zamanda kendi arzusunu örgütlemesine izin verebilecek fantazinin

hakkında yakınmalar yağdırır:

kı>ordinatlarından yoksun olan bir psikozlunun öyküsü gibi de okunabilecek olan Minede Jelinek'in

Piyano Öğretmeniyle

[The Piano

Teacher]

açıklayayım: filmin bir

nokrasında, kadın bir video kabinine gidip de hardcore porno izlediği zaman, bunu

Bana

bak,

senin

yüzünden

bütün

gün

düşünüp

durdum.

Aylardır

kimseyle

konuşmamıştım, seni de daha yeni tanıdım ve üstelik seninle konuşmaya ihtiyacım da 355

var. ... Dahası düşündükçe anlamakta zorlandığım bir şey var: ne diye benden

dolayımsız bir özdeşleşme, bir bakıma yarığı kapatır: bilmece çözülür, bütün yanıtı biliriz. Apaçık embesilliği açısından bakılırsa, Amerikalı Hıristiyan köktenci imgelemi

hoşlandığını söyledin? ... Yanıt ver bana, çünkü bunu söylemenden hiç hoşlanmadım. ... Doğru dürüst

göründüğünden çok daha paradoksal,

tanımadığın bir kadına öylece gidip de ondan hoşlandığını söyleyemezsin. Y-a-p-a-m-

Scientology'nin yükseliş hikayesi burada anlamlı: kurucusu, L. R o n Hubbard bir bil­

tam olarak postmodern bir fenomendir.

a-z-s-ı-n. Onun nelerden geçtiğini, ne hissettiğini bilemezsin. ... Evli değilim ben,

imkurgu yazarıydı; insanlığın Dünya'da evrim geçirmesinden önceki bir zamanda, bir

biliyor musun. Bu dünyada hiçbir şey değilim. Öyle yani hiçbir şey değilim.42

başka galakside geçen olayları konu alan bir dizi roman yazmıştı; belli bir noktada, bir bakıma kendi oyununa girdi ve edebi kurgusunu "ciddi'^dinsel metinler olarak sun­

Bunun ardından, Cristina Paul'e bakar, kollarını havaya kaldırır ve umutsuzca onunla

maya başladı - böylece kurgu olarak başlayan şey geriye doğru dine dönüştü;

dudaktan öpüşmeye başlar; yani ondan hoşlanmamış ve onunla dünyevi ilişkiler

başlangıçta dinsel olan metinlerin, içinde, insan ruhunun büyüklüğünün sanatsal

yaşamak istemiyor değildir - onun için sorun, tersine onu istemesidir yani, onun

anıtları olarak varlığını sürdürdüğü modernlik hikayesinin tam tersi bir şekilde...

yakındığı nokta şudur: adamın kadının arzusunu karıştırmaya ne hakkı vardır? Bir tür

Benzer bir hikaye, A B D Hıristiyan köktenciliğinin büyük edebi çoksatarlarından olan,

Hegelci büklümle, sevgi sevilen nesnedeki sırrına erişilmez uçurum için öylece

T i m F. LaHaye ve Jerry B. Jenkins'in yazdığı, dünyanın yakın sonunu konu alan ve

açılmaz;

medya görmezden gelmiş olsa da altı milyondan fazla bir satışa ulaşan on iki romanlık

sevilende

"ondan

ya

da

kendisinden

daha

fazla

olan

şey,"

sevilendeki/sevilenin önvarsayılan fazlalığı, düşünümsel olarak sevginin kendisinde

Left Behind [Geride Kalanlar] dizisinin arkasında da vardır. Onların hikayeleri, bir­

koyutlanmıştır. Bu yüzden gerçek sevgi hiçbir şekilde, "sevilen Ötekinin aşkın gizem­

denbire, milyonlarca insanın açıklanamaz bir şekilde kaybolmasıyla başlar - Tanrı'nın

ine" bir açıklık değildir: gerçek sevgi, Hegel'in de söyleyeceği gibi, sevilenin fazlasının,

Armageddon'un dehşetlerinden korumak üzere yanına çağırdığı masum kişilerdir bun­

sevilende benim kavrayışımdan kaçan şeyin, tam da sevilen nesneye benim kendi arzu­

lar. Ardından Deccal görünür: B M ' e G e n e l Sekreter seçildikten sonra, B M ' i n Babil

mu kaydetme yerim olduğunun çok iyi farkındadır - aşkın içkinlik görünümünün

koltuğuna oturan ve BM'i bütün ulus-devletlerin silahsızlandırmasını dayatan bir

biçimidir. Melodramatik bilgeliğin dediği gibi: sevileni güzel kılan şey sevginin ken­

Amerika karşıtı dünya hükümeti olarak dayatmakta başarılı olan kurnaz, bayağı ve

disi, sevilmiş olma olgusudur.

karizmatik genç Romanyalı politikacı Nicolae Carpathia ... olaylar böylece sürer

Bizim köktenciye dönelim: onun fantazisinin bir safdiline dönüşmesinin ters yüzü

gider, sonra son mücadelede, Yahudilerin de aralarında bulunduğu bütün Hıristiyan

kaybetmesidir. Britanya'daki

olmayanlar, korkunç bir yangında yanarlar - Müslüman bir bakış açısıyla yazılmış ve

analitik tedavinin son vakalarından birinde hasta, bir tecavüz kurbanı olan kadın,

Arap ülkelerinde çoksatar olan buna benzer bir hikaye karşısında Batılı liberal

Öteki'nin arzusunun bilmecesine olan duyarlılığını

tecavüzcünün beklenmedik bir jestinden derin bir şekilde sarsılmıştı: adam kaba güç

medyanın çığlığı nasıl basacağını bir düşünün! İnanılmaz olan şey bu romanların nefes

kullanarak onu teslim olmaya zorladıktan sonra ve içine girmeden az önce, biraz geri

kesici sefaleti ve ilkelliği değil, "ciddi" bir dinsel mesajın en düşük popüler kültür ticari

çekilmiş, kibarca "Bir dakika bayan!" demiş ve bir prezervatif takmıştı. Kibarlığın kaba

çöpüyle yaptığı o tuhaf üst üste binmedir.

bir duruma bu tuhaf mühadalesi kurbanın aklını karıştırmıştı: anlamı neydi? Bu ona

Mel Gibson'ın Hz. İsa'nın Çilesfni [The Passion of Christ] daha gösterime girme­

gösterilen tuhaf bir özen miydi, yoksa tecavüzcü açısından basit bencil bir korunma

den bile ağır bir şekilde eleştirenlerin sicilleri kusursuz görünüyor: birkaç kez anti-

önlemi miydi (ondan kadına değil, kadından ona A İ D S bulaşmamasını mı güvenceye

Semit çıkışlar yapmış olan fanatik bir gelenekçi Katoliğin anti-Seınit duyguları

alıyordu)? Ham tutku patlamaları değil, asıl bu jest, "bilmecemsi gösterene", Ötekinin

ateşleyebileceği konusundaki kaygılarında çok haklı görünmüyorlar mı? Daha genel

arzusuyla onun bütün içine girilmezliğiyle yüzleşmeye karşılık gelir.

olarak, Çile bizim kendi (Batılı, Hıristiyan) köktenci ve anti-sekülerlerimizin mani­

Ötekinin arzusuyla bu türden bir yüzleşme yabancılaşma mantığını mı, yoksa

festosu gibi bir şey değil mi? Bu yüzden bütün Batılı sekülerlerin görevi onu reddetmek

ayrılma mantığını mı izler? T a m bir yabancılaşma deneyimi olabilir (Jansenci dieu

değil mi? Bu tür açık bir saldırı eğer sadece öteki (Müslüman) ülkelerin köktenciliğine

ofcscur'da olduğu gibi, benimle oyunlar oynayan o erişilmez, bulanık, nüfuz edilemez,

saldıran örtük ırkçılar olmadığımızı göstermek istiyorsak bir sine qua non değil mi?

tanrısal Arzuya takıntılıyım); fakat temel kayma, Hegelci bir şekilde, "Mısırlıların

Eski Papa II. John Paul'un filme gösterdiği ambivalent tepki biliniyor: filmi gördük­

sırları aynı zamanda Mısırlılar için de sırdı" anlayışına ulaştığımız zaman, yani

ten sonra, derin bir şekilde etkilenmiş olduğundan şu sözleri mırıldanmıştı: "Tam da

Ötekinden yabancılaşmamız zaten Ötekinin kendisinin (kendisinden) yabancılaşması

böyle olmuştu!" - bu açıklama resmi Vatikan sözcüsü tarafından derhal yalanlandı.

olduğu anlayışına ulaştığımız zaman ortaya çıkar - bu, Lacan'ın iki eksikliğin üst üste

Papa'nın kendiliğinden tepkisine bir anlık bakışın yerini, kimseyi incitmemek üzere

binmesi olarak ayrılma dediği şeyi yaratan iki kat yabancılaşmadır.

benimsenen "resmi" tarafsız tutum aldı. Bu kayma liberal hoşgörünün, herhangi

Ve köktencinin konumunun iki özelliği arasındaki bağlantı açık: fantazi, öznenin

birinin dinsel duyarlığının incinmesine yönelik Siyaseten Doğrucu korkunun sorunlu

Ötekinin arzusunun bilmecesini yanıtlamak üzere inşa ettiği bir senaryo olduğuna göre

yanının en iyi sergilenişi: İncil'de Yahudi linç topluluğunun İsa'nın ölümünü istediği

-iantazi "Öteki benden ne istiyor?" sorusuna bir yanıt sunduğuna göre- fantaziyle

yazıyor olsa bile, bu sahneyi doğrudan sahnelememek gerekir, onu bastırıp bütün 357

Yahudilerin Çarmıha Germe'den dolayı suçlanamayacağını açık kılacak şekilde

soruşturma olmamasıdır: İsa'nın neden ölmesi gerekiyordu? Bunun üç temel versiyonu

g

kavramsallaştırmak gerekir. ... Bu tür bir tutumun sorunu, bu şekilde, saldırgan dinsel

var: ( 1 ) Gnostik-ikici bir yanıt: İsa'nın ölümü İyilikle Kötülük arasındaki mücadelede

8-

tutkunun sadece bastırılmış olmasında yatıyor: o hâlâ oradadır, yüzeyin altında

bir bölümdü, yani İsa'nın ölümü Tanrı'nın insanlığın kurtulması için Şeytan'a ödeme­

Q

kaynaşıyordur ve bir çıkış yolu bulamadığından, gitgide güçleniyordur. (Ve bu arada,

si gereken bedeldi; ( 2 ) fedakarlık yanıtı: İsa günahlarımızın bedelini ödedi - Şeytana

bu uzlaşma tutumu günümüzün aydınlanmış anti-Semitinin tutumuyla, isa'nın

değil, sırf adalet duygusunu ve dengesini tatmin etmek için; ( 3 ) örnek yanıtı: başlıca

tanrısallığına inanmasa da bizim Yüce isa'mızın öldürülmesinden Yahudileri suçlayan

sevgi eyleminin bir örneğini sunarak, İsa insanları onu izlemeye, iyi olmaya esin­

anti-Semitin tutumuyla aynı değil mi? Ya da Yahova'ya ve onun peygamberi olarak

lendiriyor. ... Elbette, burada kayıp olan bir şey var: dördüncü versiyon, yani ilk

w

Musa'ya inanmasa da, Yahudilerin İsrail toprağında tanrısal bir hakka sahip olduğunu

üçünün doğruluğu olan versiyon: ya eğer İsa'nın ölümü Tanrı-Baba'nm insanlığa olan

düşünen tipik seküler Yahudi'nin tutumuyla?)

kendi borcunu ödemesinin bir yolu, böyle beceriksiz bir iş yapmış olduğu, eziyet ve

Bu çerçevede, köktenci tutkuya verilecek tek "tutkulu" yanıt son zamanlarda Fransız devletinin sergilediği türden saldırgan sekülerizmdir; hükümet dikkat çekici

«

adaletsizlik dolu kusurlu bir dünya yaratmış olduğu için kendisini affettirmenin bir _yoluysa?

dinsel simge ve giysilerin okullarda giyilmesini yasakladı (sadece Müslüman hicab'ım

Ama dinsel köktenciliğin ve liberal hoşgörünün ötesinde duran üçüncü bir konum da

değil, aynı zamanda Yahudi yarmulke vt büyük Hıristiyan haçlarını da). Bu önlemin

var. Bir dinin saf etik çekirdeğini onun politik araçsallaştırmalarından kurtarmaya çabala­

sonunda

alandan dışlanan

mak yerine, tam da bu çekirdeği acımasızca eleştirmeliyiz - bütün dinlerde. Günümüzde,

Müslümanlar doğruca kendilerini bütünleşmemiş köktenci topluluklar olarak kurmaya

neye yol

açacağını öngörmek güç değil:

kamusal

dinlerin kendileri (New Age ruhsallıktan Dalai Lama'nın ucuz ruhçu hazcılığına dek

J t i l m i j olacak. Lacan, devrim sonrası kardeşlik yönetimi ve ayrı tutma mantığı

hepsi) postmodern haz-arayışına hizmet etmeye her zamankinden çok daha fazla hazır

arasındaki bağlantıyı vurgularken bunu kastediyordu.

durumdayken, gerçekten çileci militan bir etik tutumu destekleyebilen ve dinsel-politik

Bu yüzden, son aşamada, tam anlamıyla tutku "siyaseten yanlıştır": her şeye izin verilmiş görünse de, yasaklar yasada yer değiştirmiştir. Günümüzdeki cinsellik ya da

köktenciliğe karşı, onun kolaycı liberal görmezden gelmişinden uzak, tam bir yargıda bulunan tek şey sadece, paradoksal bir biçimde, kapsamlı bir maddeciliktir.

sanat çıkmazını ele alın: durmaksızın yeni sanatsal ihlaller ve kışkırtmalar icat etmeye yönelik süperego emre (sahnede mastürbasyon yapan ya da mazoşistçe kendini kesen performans sanatçısı,

çürüyen hayvan cesetleri

ya da

insan atığı sergileyen

GÖKKUŞAĞININ ARDINDA KOALİSYONU!

heykeltıraş), ya da buna koşut olan gitgide daha "cesur" cinsellik biçimlerine katılmaya yönelik koşut emre boyun eğmekten daha sıkıcı, fırsatçı ve steril bir şey var mı. ...

Büyük ölçekli bir toplu intiharın bilmecemsi gösterisi her zaman etkileyici olur -

Bunun anlamı, liberal çokkültürcülüğün sahte hoşgörüsünün yerine, dinsel kökten­

Guyana kampında uysal bir şekilde zehir içen yüzlerce Jim Jones kültü müridini

ciliğe geri dönmemiz gerektiği mi? Gibson'ın filminin çevresinde olup biten çok

hatırlayın. Ekonomik yaşam düzeyinde, aynı şey günümüzde Kansas'ta oluyor. Thomas

gülünç durum bu tür bir çözümün olanaksızlığını açık kılıyor. Gibson önce filmi

Frank, 4 ' temel öncülü ekonomik çıkarlarla "ahlaki" sorular arasındaki yarık olan

Latince ve Aramca çekmek ve altyazı koymadan göstermek istedi; dağıtıcıların

günümüzdeki Amerikalı popülist muhafazakarlığın paradoksunu zekice özetledi. Yani:

baskısıyla, İngilizce (ve diğer) altyazılara izin vermeye karar verdi; oysa, özgün tasarıya

ekonomik sınıf karşıtlığı (yoksul çiftçiler, mavi yaka işçilerine karşı avukatlar, banker­

bağlı kalmak Gibson'un projesinin kendini çürüten doğasını doğrudan gözler önüne

ler, büyük şirketler), gerçek dürüst zor koşullarda çalışan Hıristiyan Amerikalılara karşı

serecekti. Yani: filmin, altyazısız olarak, büyük bir Amerikan banliyö alışveriş

latte içip yabancı arabalara binen, kürtaj ve eşcinselliği savunan, yurtsever fedakarlığı

merkezinde gösterildiğini hayal edelim: özgün olana sadakat olarak düşünülen şey

ve basit "taşra" hayatını vb. alaya alan yoz liberaller arasındaki karşıtlığa aktarılır/kod­

onun karşıtına, anlaşılmaz bir egzotik gösteriye dönüşecektir.

lanır. Bu yüzden düşman, (okul otobüslerinden Darwinci evrimin ve sapkın cinsel

Böylece Gibson'un Çile'si köktenci bir Hıristiyan filmi olma çabasının asıl diyalek­

pratiklerin öğretilmesini

emretmeye dek uzanan)

federal devlet müdahaleleri

tik bedelini ödüyor: kaybettiği şey tam da herhangi bir otantik Hıristiyan deneyimi

aracılığıyla otantik Amerikan yaşam tarzını çökertmek isteyen "liberal" olarak

olur, böylece, sinematik dokusu düzeyinde, film ilan ettiği düşmanını, Hollywood

algılanır. Bu yüzden temel ekonomik kaygı, düzenleyici müdahalelerini finans etmek

eğlencesini taklit eder. Yani: Çile başlıca kutsal şeylere saygısızlık, isa'nın eziyet ve

için bu zor koşullarda çalışan nüfusu vergilendiren güçlü devletten kurtulmaktır -

ölümünü başlıca sado-mazo gay gösterisi olarak sahnelemek değilse nedir? Filmden

minimal ekonomik program "vergileri düşür, düzenlemeleri azalt"tır.

geriye kalan şey çıplak ve güzel bir erkek bedeninin ağır ağır, ölünceye kadar işkence

Aydınlanmış akılcı kendi çıkarının peşinde olmanın normal perspektifinden

görmesidir (ve ironik bir şekilde, film burada kendi "gerçekçi" terimlerine hile yapar:

bakıldığında, bu ideolojik tutumun tutarsızlığı açıktır: popülist muhafazakarlar keli­

büyük olasılıkla, İsa Çarmıh'tayken çıplaktı . . . ) .

1

Filmden tümden eksik olan şey çarmıha germenin anlamına yönelik herhangi bir

menin tam anlamıyla ekonomik yıkımlarına oy atmaktadır. Daha az vergilendirme ve düzenlememenin anlamı, yoksul çiftçileri iş sahasından kovan büyük şirketlere daha 359

fazla özgürlük demektir; daha az devlet müdahalesi küçük çiftçilere daha az federal

gerektiğidir: kültür aynı zamanda politikaları cinsiyetçilik, ırkçılık, kökçencilik ve kök­

yardım demektir; ve benzeri. Amerikalı evanjelik popülistlerin gözünde, devlet

tencilikle mücadele etmeye ve çokkültürlü hoşgörüye odaklanmış olan "aydınlanmış"

yabancı bir iktidara karşılık gelir ve B M ' l e birlikte Deccal'ın bir ajanıdır: Hıristiyan

liberallerin başlıca ideolojik konusudur. Bu yüzden, temel soru şudur: neden "kültür"

inananın özgürlüğünü alır, ondan uşaklığın ahlaki sorumluluğunu alır ve böylece her

bizim merkezi yaşam-dünya kategorimiz olarak öne çıkıyor? Din sözkonusu olduğu

birimizi kendi kurtuluşumuzun mimarı kılan bireyci ahlakı çökertir - bunu Bush'un

zaman, artık "gerçekten inanmayız," sadece dinsel rituellere ve ahlaki kurallara (bir

yönetiminde devlet aygıtlarının beklenmedik bir şekilde patlamasıyla nasıl birleştire­

kısmına) ait olduğumuz topluluğun "yaşam tarzına" saygımızın bir parçası olarak uyarız

biliriz? Büyük şirketlerin, devlet medya birleşmelerini düzenlemeye, enerji şirketlerine

(koşer kurallarına "geleneğe olan saygıları yüzünden" uyan inanmayan Yahudiler ve

kısıtlamalar getirmeye, hava kirliliği yasaklamalarını güçlendirmeye, vahşi hayatı

benzeri). "Aslında buna inanmıyorum, sadece kültürümün bir parçası" çağımıza özgü

korumaya ve ulusal parklarda ağaç kesimini sınırlamaya vb. çalışırken, devlete yönelik

inkar edilen/yerinden edilmiş inancın hakim kipi gibi görünüyor. Kültürel bir yaşam

bu tür evanjelik saldırıları görmekten büyük mutluluk duymasına şaşmamak gerek.

tarzı, Noel Baba'ya inanmadığımız halde, her Aralık ayında, kamusal alanlara bile, her

Tarihin başlıca ironisi, radikal bireyciliğin, bireylerin büyük kısmının, herhangi bir

eve bir Yılbaşı ağacı dikilmesi gibi bir olgu değilse, nedir? Öyleyse, belki de, "gerçek"

demokratik halk denetimi olmaksızın yaşamlarını düzene sokan engin, anonim bir

din, sanat ve benzerinden ayrılan bir şey olarak "köktenci olmayan" "kültür" fikri,

mevcudiyet olarak deneyimlediği dizginsiz iktidarın ideolojik aklaması olarak hizmet

özünde sahiplenilmeyen/gayrışahsi inançlar alanının adıdır - "kültür" gerçekten inan­

etmesidir.

44

madan, "ciddiye almadan" uyguladığımız bütün o şeylerin adıdır.

.Mücadelelerinin ideolojik yönüne gelince, popülistlerin kazanması imkansız bir

Dikkat edilmesi gereken ikinci şey de, liberallerin, yoksullarla dayanışmalarını dile

savaş verdikleri besbellidir: eğer Cumhuriyetçiler kürtaja yönelik tam bir yasak getirir-

getirirken,

lerse, eğer evrimin öğretilmesini yasaklarlarsa, eğer Hollywood ve kitle kültürü üzerine

çokkültürlü hoşgörü ve kadın haklarına yönelik mücadeleleri "alt sınıfların" varsayılan

kültür savaşını karşıt bir sınıf mesajıyla ve

ataerkil

cinsiyetçiliğinin

birçok kez,

federal düzenleme getirirlerse, bu hem onların aracısız ideolojik yenilgisi anlamına

hoşgörüsüzlüğünün,

gelir, hem de A B D ' d e büyük ölçekli bir ekonomik depresyona yol açar. Böylece sonuç

oluşturur. Bu karışıklığı çözmenin yolu, işlevi asıl ayrım çizgilerini bulanıklaştırmak

güçten düşürücü bir ortakyaşarlık oluyor: "yönetici s ı n ı f popülist ahlaki gündemi

olan aracı terimler üzerinde odaklanmaktır. Son zamanların ideolojik saldırısında

kabul etmese bile, onların "ahlaki savaşına" alt sınıfları denetimde tutmanın, onların

"modernleşme" teriminin kullanım tarzı burada örnek olabilir: önce, "moderleştirme-

öfkelerini ekonomik çıkarları bozmadan dile getirmelerini sağlamanın bir yolu olarak

cilerle" (her yönüyle, ekonomik alandan kültürel alana dek küresel kapitalizmi savu­

hoşgörüyor. Yani kültür savaşı kipi yerdeğiştirmiş bir sınıf savaşıdır - sınıf-sonrası

nanlar) "gelenekselciler" (küreselleşmeye direnenler) arasında soyut bir karşıtlık

toplumda yaşadıklarını öne sürenlere duyurulur. . . .

oluşturur. Sonra bu direnenler kategorisine, geleneksel muhafazakarlar ve popülist

Fakat bu sadece bilmeceyi daha içine girilmez kılıyor: bu yerdeğiştirme nasıl olası

köktenciliğinin

şifrelemeleridir:

kontrpuanını

sağdan (refah devletini, sendikaları savunmayı sürdüren) "Eski Sol"a dek herkes soku­

oluyor? "Aptallık" ve "ideolojik yönlendirme" bir yanıt değil; yani, ilkel alt sınıfların

lur.

beyinlerinin ideolojik aygıtlarla yıkandığını, bu yüzden kendi doğru çıkarlarıyla

Almanya'da

Bu kategorileştirme açıkça 2003

yılı

başında,

toplumsal öğenin bir öğesini dükkanların pazar günleri

içermektedir -

açılmasının yasallaş­

özdeşleşemediklerini söylemek açıkça yeterli değil. Hiçbir şey olmasa, on yıllarca önce,

tırılmasını önleyen Kilise ve sendikalar koalisyonunu hatırlayın. Fakat bu "kültürel

bu aynı Kansas'ın A B D ' d e k i ilerici popülizm yatağı olduğunu hatırlamalıyız - ve insan­

farkın" bütün toplumsal alanı kat ettiğini, farklı katman ve sınıfları ikiye ayırdığını

lar da belli ki geçen on yıllarla birlikte daha aptal olmuş olamaz. A m a Wilhelm R e i c h

söylemek

tarzı doğrudan bir "psikanalitik" açıklama da (insanların libidinal yatırımları onları

birleşebileceğini

akılcı çıkarlarına karşı eylemde bulunmaya zorluyor) işe yaramaz: libidinal ekonomi ve

"geleneksel-değerler" direnişi elde ederiz, ya da kapitalist küreselleşmeyi tam olarak

yeterli

değildir;

bu

karşıtlığın başka

karşıtlıklarla farklı

(böylece küresel kapitalist "moderleşmeye" karşı

biçimlerde muhafazakar

tam olarak ekonomiyi çok doğrudan ele alır, arıcılıklarını kavramakta yetersiz kalır.

onaylayan ahlaki muhafazakarları) söylemek de yeterli değildir; kısacası, bu "kültürel

Ernesto Laclau çözümünü öne sürmek de yetersiz: verili bir sosyoekonomik konumla

farkın" günümüzün toplumsal

ona bağlı ideoloji arasında "doğal" bir bağlantı yoktur, bu yüzden "aldanma" ve "sahte

olduğunu söylemek yeterli değildir.

süreçlerinde

işleyen bir dizi antagonizmadan biri

bilinçten," sanki "nesnel" sosyoekonomik duruma kaydedilmiş olan "uygun" ideolojik

Bu karşıtlığın toplumsal bütünselliğin anahtarı olarak işlev görmemesi onun sadece

larkındalık ölçütü varmış gibi bahsetmek anlamsızdır; her ideolojik bina bir eşdeğerlik-

başka farklarla birlikte dile getirilmesi gerektiği anlamına gelmez. O n u n "soyut" olduğu

ler zincirini, sonucu baştan sona olumsal olmayan, "nesnel sosyoekonomik konum"

anlamına gelir ve Marksizmin iddiası da, bütün hepsini üstbelirleyen tek bir antagoniz-

gibi dışsal referanslarla güvenceye alınmayan bir eşdeğerlikler zincirini kurmaya/dayat­

ma ("sınıf mücadelesi") olduğu ve tam anlamıyla, bütün sahanın "somut evrenseli"

maya yönelik hegemonik bir kavganın sonucudur. . . . Bu tür genel bir yanıtla, bilmece

olduğudur. "Üstbelirlemek" terimi burada hassas Althusserci anlamıyla kullanılmıştır:

basitçe gözden kaybolur.

sınıf mücadelesinin bütün diğer mücadelelerin başlıca referansı ve anlam ufku olduğu

Burada dikkat etmek gereken şey bir kültür savaşı vermek için iki kişinin

anlamına gelmez; sınıf mücadelesinin bizim, içinde bütün diğer antagonizmaların

çoğulluğunu

ABD'sinde, Demokratlarla Cumhuriyetçilerin geleneksel rolleri neredeyse tersine

değerlendirmemizi sağlayan yapılandırma ilkesi olduğu anlamına gelir. Örneğin, femi-

çevrilmiş durumda: Cumhuriyetçiler hükümetin parasını harcıyor, böylece rekor

ı nist mücadele özgürleşmeye yönelik ilerici mücadeleyle bir zincir içinde dile getiri­

düzeyde bir bütçe açığına yol açıyor, de facto güçlü bir federal devlet inşa ediyor ve

lebilir, ya da üst orta sınıflar tarafından kendilerinin "ataerkil ve hoşgörüsüz" alt

küresel müdahalecilik politikası izliyorlar; buna karşın Demokratlar, Clinton döne­

sınıflara

minde bütçe açığını ortadan kaldıran sıkı bir para politikası izliyor. Hassas sosyo­

"eşdeğerlikler

zinciri"yle

üstünlüklerini

dile

getirilebileceği

dayatmak

üzere

yolların

kullanılan

"tutarsız"

ideolojik

bir

araç

olarak

kullanılabilir (ve kesinlikle kullanılır). Burada da asıl konu feminist mücadelenin sınıf

ekonomik politika alanında bile, (Britanya'daki Blair gibi) Demokratlar kural olarak

antagonizmasından farklı yollarla dile getirilebilmesi değil, sınıf antagonizmasınm, bir

refah devletini yıkmayı, vergileri düşürmeyi, özelleştirme yapmayı vb. içeren neolibe­

bakıma, buraya, iki kat kaydedilmiş olmasıdır: feminist mücadelenin üst sınıflar

ral takvimi gerçekleştirirken, Bush milyonlarca yasadışı Meksikalı işçinin konumlarını

tarafından neden benimsendiğini açıklayan şey sınıf mücadelesinin kendine özgü

yasallaştırmak gibi radikal bir önlem önerdi ve sağlık harcamalarını emeklilere kadar

kümelenmesidir. (Aynı şey ırkçılık için de geçerlidir: apaçık ırkçılığın en düşük

genişletti. Burada en aşırı örnek A B D ' n i n batısındaki "survivalist", hayatta kalmacı

sınıftan beyaz işçiler arasında neden güçlü olduğunu açıklayan şey sınıf mücadelesi

gruplar: ideolojik mesajları dinsel ırkçılık olsa da, bütün örgütlenme kipleri (FBI ve

i dinamiğidir.) Burada sınıf mücadelesi katı Hegelci anlamıyla "somut evrensel"dir:

diğer federal ajanlara karşı mücadele eden küçük yasadışı gruplar) onları 1960'ların

ötekiliğine (öteki antagonizmalara) bağlanırken, kendisine .bağlanır, yani, öteki

Eski bir Marksist anlayışa göre, Faşizmin her yükselişi başarısız bir devrimin işare­

mücadelelere bağlanma yolunu (üst)belirler. 1

Kara Panterler'inin tekinsiz bir ikizijnlıyor.

Dikkat etmek gereken üçüncü şey de feminist/ırkçılık karşıtı/cinsiyetçilik karşıtı

tidir - öyleyse, Kansas'ın aynı zamanda J o h n Brown'in, A B D tarihinin temel politik

vb. mücadeleyle sınıf mücadelesi arasındaki temel farktır: ilk durumda, hedef antago-

figürünün, Amerika'nın politik manzarasına radikal özgürlükçü-eşitlikçi mantığı sok­

nizmayı farklılığa çevirmektir (cinsiyetlerin, dinlerin, etnik grupların "huzurlu" bir

maya en çok yaklaşan o ateşli Hıristiyan "radikal köleliğin kaldırılması yanlısının" da

arada var olmaları), buna karşın sınıf mücadelesinin hedefi kesinlikle tam tersidir: sınıf

eyaleti olmasına şaşmamak gerek: "John Brown kendisini tam bir eşitlikçi sayıyordu.

farkını

sınıf antagonizmasına doğru "şiddetlendirir." Çıkartmanın amacı toplam

Ve onun için eşitlikçiliği her düzeyde uygulamak çok önemliydi." 4 6 Onun tutarlı

karmaşık yapıyı "antagonistik" minimal farkına indirgemektir. Yani ırk-gender-sınıf

eşitlikçiliği onun köleliğe karşı silahlı mücadeleye girmesine yol açtı: 1859 yılında,

dizisinin bulanıklaştırdığı şey sınıf örneğinde politik uzamın farklı mantığıdır: ırkçılık

Brown ve yirmi bir kişi Harper Ferry'deki federal cephaneliği ele geçirdi, köleleri

karşıtı ve cinsiyetçilik karşıtı mücadelelere ötekinin tam kabul edilmesine yönelik bir

silahlandırarak Güneye karşı şiddetli bir devrime öncülük etmeyi umut ediyorlardı.

çaba rehberlik ederken, sınıf mücadelesi ötekini aşmak ve bastırmayı, hatta ortadan

Fakat otuz altı saat sonra, ayaklanma bastırıldı ve Brown tam da Robert E. Lee'nin

kaldırmayı hedefler - bu kaba doğrudan fiziksel yok etme olmasa bile, sınıf mücadele­

önderlik ettiği bir federal kuvvet tarafından hapse götürüldü. Cinayet, ihanet ve köle

si ötekinin sosyopolitik rolünün ve işlevinin yok edilmesini hedefler. Başka deyişle,

ayaklanmasını kışkırtmaktan suçlu bulunan Brown 2 Aralık 1859 günü asıldı. Bugün

ırkçılık karşıtlığının bütün ırkların kültürel, politik ve ekonomik arayışlarını özgürce

bile, kölelik kaldırıldıktan çok sonra bile, Brown Amerikan kolektif belleğinde insan­

öne sürmelerine ve ilerletmelerine izin verilmesini istediğini söylemek mantıklı olsa

ları ikiye ayıran bir figür - bu noktaya en özlü bir şekilde değinen, Brown'in hikayesi­

ila, proleter sınıf mücadelesinin hedefinin burjuvazinin kimliğini ve arayışlarını tam

ni yeniden anlatan enfes romanı Cloudsplitter'la Russell Banks olmuştu:

olarak öne sürmesine izin vermek olduğunu söylemek açıkça anlamsızdır. ... Başka bir örnekte, farklı kimliklerin kabul edilmesinin "yatak" mantığına sahibiz; bir başkasında, bir antagonistle mücadelenin mantığına sahibiz. mantığını

koruyanın

popülist k ö k t e n c i l i k

15

Burada paradoks bu antagonizma

olması,

buna

karşın

liberal

Solun

farklılıkların tanınması, antagonizmaların bir arada var olan farklılıklar halinde "etki­ sizleştirilmesi" mantığını izlemesidir:

muhafazakar-popülist köklere dönüş kampa­

nyaları, tam da bu biçimleriyle, halk seferberliğine ve üst sınıfların sömürüsüne karşı mücadele şeklindeki o eski Solcu-radikal tutumu devraldı. Günümüz Amerikan iki partili sisteminde, kırmızı Cumhuriyetçileri ve mavi de Demokratları belirttiği ölçüde, ve popülist köktenciler, elbette Cumhuriyetçilere oy verdiği ölçüde, o eski "Kızıl olmaktansa ölürüm daha iyi!" sloganı ironik yeni bir anlam kazanıyor - burada ironi,

Beyaz insanların onun deli olduğunu düşünmesinin nedeni, onun beyaz olması ve Siyah Amerikalıları kurtarmak için hayatını feda etmeye istekli olmasıydı. ... Silah insanlar onun deli olduğunu düşünmez genellikle, çok az Afrika Amerikalısı Brown'i deli olarak görür. Şimdi de sokağa çıkarsanız, ister bir okul çocuğuna ister yaşlı bir kadına ister üniversite profesörüne sorun, eğer John Brown hakkında konuştuğunuz kişi Afrika Amerikalısıysa, hemen onun, Siyah Amerikalıları kurtarmak için hayatını feda etmeye istekli olan beyaz bir adam olması nedeniyle kahraman olduğunu söyleyerek başlarlar söze. Eğer bir beyaz Amerikalıyla konuşursanız, büyük olasılıkla aynı sayıda kişi onun deli olduğunu söyler. Bu da aynı nedenle olur, Siyah Amerikalıları kurtarmak için hayatını feda etmeye istekli olan bir beyaz olması yüzünden. Onu beyaz Amerikalılar için deli kılan şey siyah Amerikalılar için kahraman kılar.47

eski "kızıl" tutumun Solcu köklere dönüş seferberliğinden yeni Hıristiyan köktenci

Bu nedenle, Brown'i destekleyen o beyazlar çok daha değerlidir - onlar arasında,

kliklere dönüş seferberliğine beklenmedik bir şekilde geçmiş olmasında yatıyor.

şaşırtıcı bir şekilde Henry David Thoreau, o büyük şiddet karşıtı da vardır: Brown'in

Bu beklenmedik tersine çevrilme uzun bir dizi örnekten sadece biri. Günümüz

kana susamış, budala ve deli olarak bir yana itmek şeklindeki geleneksel tavrın tersine, 363

Thoreau 4 8 bir amacı kucaklayışı benzersiz olan benzersiz bir adam portresi çizdi; hatta

kültürü, 60 kuşağının entelektüelleri ve hâlâ bireyciliğe karşı Dayanışmayı yeğleyen

Brown'ın idam edilmesini İsa'nın ölümüne benzetecek kadar ileri gitti (Brown'ı fiilen

çalışan sınıflar". 52 Bu olgu Bork'u tekrar tekrar rahatsız eder: bir konferansta, "onayla­

ölmesinden önce ölü saydığını belirtiyor). Thoreau J o h n Brown'a karşı hoşnutsuzluk

madan da olsa, Michael Jackson'm Süper Boıv/daki kalça tutma performansına

ve lanet seslerini yükseltmiş olanlara da öfke saçıyor: bu insanlar Brown'la bağlantı

değindi. Bir başka panelist suratını ekşiterek bana bunun tam da Berlin duvarını yıkan

kuramazlar, çünkü esnemez tutumları ve "ölü" bir varoluşları vardır; aslında onlar

türden Amerikan kültürü dışavurumlarının tadını çıkarma arzusu olduğunu bildirdi.

yaşamıyorlardır, sadece bir avuç insan yaşamıştır.

Bu da en az duvarı tekrar inşa etmeyi savunan savlar kadar iyi bir sav gibi görünüyor." 5 '

Ve, Kansas popülistlerinden bahsetmişken, onların J o h n Brown'ı aziz yerine

Bork durumun ironisinin farkında olsa da, açıkça daha derin yönünü gözden kaçırmak­

koyarak övdüklerini de unutmamalıyız. 4 9 Bu yüzden popülist köktencilere yönelik o

tadır. Lacan'ın başarılı iletişim tanımını hatırlayın: bu tanımda, ötekinden kendi ileti­

rahat liberal horgörüyü geri çevirmekle kalmamalıyız (ya da, daha kötüsü, onların ne

mi ters yüz edilmiş -yani, doğru- biçimiyle geri alırım. Günümüzün liberallerine olan

kadar "yönlendirilmiş" olduklarını söyleyen o tepeden bakan küçümsemeyi de); kültür

şey de bu değil mi? Onlar muhafazakar popülistlerden kendi

savaşının terimlerinin kendisini de reddetmeliyiz. Elbette, tartışılan konuların büyük

edilmiş/doğru biçimiyle almıyorlar mı? Başka deyişle,

kısmının olumlu içeriği sözkonusu olduğu zaman, radikal bir Solcu liberal tutumu

hoşgörülü aydınlanmış liberallerin semptomu değil mi? Liberal yozlaşmaya karşı öfke

benimsese de (kürtaj, ırkçılık karşıtlığı ve homofobi vb.), hiçbir zaman uzun vadede

saçan o ürkütücü ve gülünç Kansaslı redneck, yani hanzo, aslında liberalin kendi iki­

müttefikimiz olanın popülist köktenci olduğunu, liberal olmadığını unutmamalıyız.

yüzlülüğünün doğruluğuyla yüzyüze geldiği bir figür değil mi? Bu yüzden -Kansas'la

iletilerini tersyüz

muhafazakar popülistler

Bütün tehlikelerine rağmen, onlar kapitalizmle yerindikleri ahlaki yozlaşma arasındaki

ilgili o çok sevilen şarkıya, Oz Büyücüsü'ndeki şarkıya gönderme yaparsak- kesinlikle

bağlantıyı

şöhretli

gökkuşağının ardına gitmeliyiz: radikal liberallerin çok sevdiği o tek-konuya-odak-

"Gomorrah'a doğru yürüyoruz ağır ağır" ağıdının ideolojiye özgü olan çıkmazla sona

lanmış mücadelelerin oluşturduğu "gökkuşağı koalisyonunun" ardına gitmeli ve genel­

kavrayacak

kadar

radikal

değildir.

Robert

Bork'un

kötü

erdiğini hatırlayın:

likle çoklu-kültlü liberalizmin başlıca düşmanı olarak görünen şeyde bir müttefik ara­ maya cesaret etmeliyiz: günümüzün küresel kapitalizme karşı can alıcı "direniş

Eğlence endüstrisi yozluğu isteksiz bir Amerikan kamuoyuna dayatmıyor. Yozlaşma talebi zaten var. Fakat bu gerçek, bu tür yoz malzemeleri satanlar için bahane sayılmaz, tıpkı uyuşturucuya talep olmasının uyuşturucu satıcısı için iyi bir bahane olmadığı gibi. Ama hatanın bizde olduğunu, dışsal kuvvetlerle dizginlenmeyen insan doğasında olduğunu hatırlamalıyız.50

sahaları" genellikle derin bir şekilde dinsel köktencilik tarafından belirlenmiştir.

BİR İDEOLOJİ K U R A M C I S I OLARAK R O B E R T S C H U M A N N Bunun anlamı, liberal demokrasi ve dinsel köktencilik arasındaki "resmi" ideolojik-

Bu talep tam olarak nerede zemin bulmaktadır? Bork burada ideolojik kısa devresini

politik karşıtlığın dışında, ayrıca hegemon liberal demokrasiyle onun köktenci

yaşar: artan yeniden üretimini sürdürmek üzere, yeni ve daha yeni talepler yaratması

hasmı arasındaki dışsal çatışkıyı kendisinin hegemon ideoloji-politik binasına içkin

gereken

bir gerilime

kapitalizmin

kendi

içkin

mantığını

anmak

ve

böylece,

tüketimci

çevirmek

gibi

Hegelci

bir jest

yapmamız

gerektiğidir:

liberal

"yozlaşmayla" kavga ederken, tam da kapitalizmin çekirdeğinde yer alan bir eğilimle

demokrasinin asıl Ötekisi onun köktenci düşmanı değildir, kendi inkar edilmiş alt

kavga ettiğini kabul etmek yerine, doğruca, kendi başına bırakıldığı zaman yozluk

yanı, kendi müstehcen ekidir.

isteyen ve bu yüzden de sürekli denetim ve sansür ihtiyacı duyan "insan doğasına" gön-

S c h u m a n n ' ı n herhalde bir piyano başyapıtı olan "Humoresque" adlı eseri, onun

derme yapar: "İnsanların doğal olarak güçlü dışsal dizginlere ihtiyaç duymayan akılcı,

şarkılarındaki aşamalı ses kaybı zemininde okunmalıdır: bu basit bir piyano parçası

ahlaki yaratıklar oldukları fikri deneyimle dağılmıştır - Yozluğa hevesli ve büyüyen bir

değil, vokal satırı olmayan, vokal satırı sessizliğe indirgenmiş olan, böylece sadece ona

piyasa, ve ona adanmış kârlı endüstriler vardır."51

eşlik eden piyanoyu duyduğumuz bir şarkıdır. Schumann'ın, (yazılı partisyona) daha

Öyleyse ahlaki muhafazakarların kavrayamadıkları şey, -Hegelce söylersek- libe­

yüksek ve daha alçak iki piyano satırı arasına üçüncü bir satır olarak eklediği ünlü "iç

ral ahlaksız serbest bırakmacı kültürle mücadele ederken, kendilerinin tam ve tutkulu

ses/inere Stirnme" böyle okunmalıdır: vokalleşmemiş "iç ses" olarak, bir tür Heidegger-

bir şekilde destekledikleri dizginsiz kapitalist ekonominin ideolojik zorunlu sonucuyla

Derrida'nın "üzeri çizilmiş" Varlığının müzikal eşdeğeri olarak kalan vokal bir ezgi

mücadele ettikleridir: dışsal düşmana karşı mücadeleleri kendi konumlarının ters

satırı. Aslında duyduğumuz şey bir "çeşitlemedir, ama bir tema üzerine değildir,"

yüzüne karşı mücadeledir. (Uzun zaman önce, Daniel Bell gibi zeki liberaller bu

temasız bir dizi çeşitleme, temel ezgi satırı olmayan eşlik (sadece Augenmusik, göz için

paradoksu "kapitalizmin kültürel çelişkileri" başlığı altında formüllendirmişlerdi.) Bu

müzik olarak, yazılı notalar kılığında var olan bir şey). ( S c h u m a n n ' ı n bir "orkestrasız

Soğuk Savaşçıların Komünist rejimlere açtığı "ahlaki" haçlı seferine beklenmedik bir

konçerto," Bartok'un "orkestra için konçerto"sunun bir tür kontrpuanını bestelemiş

ışık tutar: utanç verici olgu Doğu Avrupalı Komünist rejimlerin "muhafazakarlığın üç

olmasına şaşmamak gerek.) Bu namevcut ezgi birinci ve üçüncü düzeyin (sağ ve sol el

büyük antagonistini temsil eden kuvvetler tarafından devrilmiş olmasıdır: gençlik

piyano satırlarının) birbirlerine doğrudan bağlanmaması, ilişkilerinin aracısız bir

aynalama ilişkisi olmaması olgusu temelinde yeniden inşa edilmelidir: onların iç

belirsiz bir Habermasçı seçenek) ve bu evrensel boyutu müstehcen fantazilerin

bağlantılarını değerlendirmek için, bu yüzden bir üçüncü,

Gerçeğinin egemen olduğu bir gölgeler tiyatrosu olarak göz ardı etmek arasında değildir.

yapısal nedenlerle

çalınamayacak olan bir "sanal" aracı düzeyi (ezgi satırını) (yeniden) inşa etmek zorun­

Doğru eylem bu müstehcen yeraltı alanına müdahele etmek, onu dönüştürmektir.

da kalırız. Bunun konumu ancak bir yazı kılığında var olabilen bir olanaksız-gerçek konumudur: fiziksel varlığı gerçeklikte duyduğumuz iki ezgi satırını ortadan kaldırırdı (Freud'un "Bir Çocuk Dövülüyor'unda [1919] olduğu gibi, orada da orta fantazi sahne­

AMERİKAN A L T K Ü L T Ü R Ü N Ü N Ç Ö L Ü N E H O Ş G E L D İ N İ Z

si hiçbir zaman bilinçli değildi, ilk ve son sahne arasındaki kayıp bağ olarak yeniden inşa edilmesi gerekiyordu.) Schumann bu namevcut ezgi yordamını, "Humoresque"in

Nisan 2 0 0 4 ' t e kamuoyunun önüne çıkan o fotoğraflara, A B D askerleri tarafından

son kısmında, gerçekten iki aynı ezgi satırını çalıp yinelediği zaman görünüşte saçma

işkence edilip aşağılanan İraklı esirleri gösteren fotoğraflara verdiği tepkide, George

bir kendine göndermeye vardırır, ama bu kez partisyon üçüncü bir namevcut ezgi satırı,

Bush, ondan beklendiği gibi, bu askerlerin yaptıkları işlerin Amerika'nın temsil ettiği

herhangi bir iç ses içermez - burada namevcut olan şey namevcut ezgi, yani namevcu­

ve uğruna savaştığı şeyleri (demokrasi, özgürlük ve kişisel saygınlık gibi değerleri)

tun kendisidir. O zaman, gerçekten çalınan şeyin düzeyinde, bir önceki notaları aynen

yansıtmayan tek tük suçlar olduğu üzerinde durdu. Ve, sonuçta, davanın A B D yöneti­

tekrarladıkları zaman bu notaları nasıl çalarız? Gerçekten çalınan notalar sadece orada

mini sanık durumuna sokan bir kamuoyu skandalına dönmesi de olumlu bir işaretti -

olmayandan, onların kurucu eksikliğinden mahrumdur - ya da, İncil'i yankılarsak, hiç

gerçekten "totaliter" bir rejimde, dava basitçe haslraltı edilir. 56 Fakat bu basit resmi

sahip olmadıkları şeyi bile kaybederler.

karmaşık hale sokan bir dizi rahatsız edici şey var. Ebu Garip skandalinin patlak ver­

Bu yüzden, doğru piyanistin, var olan, olumlu notaları bizim ona eşlik eden

mesinden aylar önce, Uluslararası Kızıl Haç, Irak'taki A B D Ordu yetkililerine düzenli

çalınmayan "sessiz" sanal notaları ya da onların namevcutluklarının yankısını ayırt

olarak oradaki askeri hapishanelerdeki tacizlere ilişkin raporlar yağdırıyordu ve bu

edebileceğimiz bir şekilde çalma savo/r-/â/re'ine, becerisine sahip olması gerekir ... ve

raporlar sistemli bir şekilde görmezden geliniyordu; yani orada neler olup bittiğine dair

ideoloji de böyle çalışmaz mı? Açık seçik ideolojik metin (ya da uygulama) müstehcen

en ufak fikri olmayan A B D yetkilileri değildi - onlar suçu sadece medyada yer

süperego

Olan

almasıyla karşılaştıkları zaman (ve bu yüzden) kabul ettiler. Alınan tedbirlerden

Sosyalizmde, sosyalist demokrasinin açık seçik ideolojisi bir örtük (konuşulmayan),

birinin A B D askeri gardiyanlarına dijital kamera ve video çekimi yapan cep telefon­

özneye açık seçik birtakım normları nasıl ciddiye almayacağını ve açıkça kabul

ları kullanımının yasaklanması olmasına şaşmamak gerek - onların eylemlerini önle­

eklerinin

"çalınmayan"

dizisiyle

desteklenir.

Gerçekten

Var

edilmeyen bir yasaklar kümesini nasıl yerine getireceğini öğreten bir müstehcen emir

mek değil, onların kamuya yayılmasını önlemek için. ... İkincisi, A B D Ordu komuta

ve yasaklar kümesiyle destekleniyordu. Sosyalizmin son yıllarında muhalefetin strate­

kademesinin o anki tepkisi, en azından şaşırtıcıydı: yapılan açıklama, savaş esirlerine

jilerinden biri de bu yüzden yöneten ideolojiyi onun sanal yazılmamış gölgesini göz

nasıl davranılacağıyla ilgili Cenevre Anlaşması kurallarının askerlere yeterince

ardı ederek, onu kendisini kabul ettiğinden daha ciddi/birebir kabul etmek olmuştu:

öğretilmemiş olduğuydu - sanki esirleri aşağılamamak ve onlara işkence yapmamak

"Bizim sosyalist demokrasiyi uygulamamızı mı istiyorsunuz? Peki, alın işte!" Ve kişi

öğretilmesi gereken bir şeymiş gibi!

Parti apparatçik'lerinden bunun olayların işleyiş tarzına uymadığı yolunda umutsuz imalar aldığı zaman, basitçe bu imaları görmezden geliyordu.

54

Fakat hikayenin temel özelliği, Saddam rejiminde esirlere işkence yapılmasının "standart" şekliyle A B D ordu işkenceleri arasındaki tezattır: Saddam'ın rejiminde vurgu

On Emir'in ilan edilmesiyle birlikte olan şey de budur: onun devrimci yeniliği

doğrudan kaba acı verici cezalandırma üzerindeydi, buna karşın A B D askerleri psikolo­

içeriğinde değil, ona eşlik eden Yasanın müstehcen ekinin sanal dokusunun namev-

jik aşağılamaya yöneldiler. Dahası, esirlerin iki büklüm olmuş çıplak bedenlerinin

cutluğunda yatar.

yanında suratlarında aptalca bir sırıtmayla duran o suçluları

Bir ideoloji eleştirisi pratiği olarak "acheronta movebo"nun

(yeraltını harekete geçirmenin) anlamı budur: doğrudan Yasanın açık seçik metnini değiştirerek değil, onun yerine, onun müstehcen sanal ekine müdahale ederek.

55

da kadraja katıp

aşağılamayı bir kamerayla kaydetmek de, Saddam'ın işkencelerinin gizliliğiyle keskin

Bir

bir karşıtlık içinde olan bu sürecin bütünleşik bir parçasıydı. Kafasına kara bir kukuleta

asker topluluğundaki, eşcinselliğe yönelik, açıkça birbirinden ayrı iki düzeyde işleyen

geçirilmiş, uzuvlarına elektrik kabloları bağlanmış, teatral gülünç bir pozla bir sanda­

ilişkiyi düşünün: açık seçik eşcinselliğe kabaca saldırılır, gay olarak tanımlananlar

lyenin üzerine çıkarılmış çıplak esirin o ünlü fotoğrafını gördüğüm zaman, ilk tepkim,

dışlanır, her gece dövülür vb.; fakat bu açık seçik homofobiye fazladan bir eşcinsel

bunun Manhattan'daki yeni bir sanatsal performans gösterisine ait bir fotoğraf karesi

innuendo'lar ağı, ayıp fıkralar, müstehcen pratikler vb. eşlik eder. Askeri homofobiye

olduğunu düşünmek oldu. Esirlerin duruşları ve kostümleri teatral bir sahnelemeyi, bir

asıl radikal müdahale bu yüzden öncelikle eşcinselliğin açık seçik bastırılmasına odak-

tür tahleau

lanmamalıdır; onun yerine, "yeraltını harekete geçirmeli," açık seçik homofobiyi

"acımasızlık tiyatrosunun" bütün bir kapsamını getiren bir canlı tabloyu düşündürüyor -

destekleyen örtük eşcinsel pratikleri bozmalıdır. Gerçek seçim simgesel Yasanın

Robert Mapplethorpe'nin fotoğrafları, David Lynch'in filmlerindeki tuhaf sahneler. ...

evrenselliğine saplanmak, onu onun müstehcen eklerinden arındırmaya çalışmak (belli

vivant'\, yani akla

ister istemez Amerikan performans sanatının ve

Ve bizi konunun asıl merkezine getiren şey de bu özellik: fotoğraflar, A B D yaşam 367

ı arzının gerçekliğini tanıyan herkesin aklına, A B D popüler kültürünün müstehcen alt

yaptığı haksızlıklardan dolayı özür dilediği doğru - ama, anti-Semit açıklamaları ve Faşist

I ismim getirdi hemen - örneğin, insanın kapalı bir topluluğa kabul edilmek üzere için­

yanlısı duygularıyla ünlenmiş olan [Katolik] Opus Dei'nin kurucusu [Josemarîa Escrivâ de

d e n geçmesi gereken işkence ve aşağılanma içeren inisiasyon törenleri. A B D

Balaguer, 1950 yılında] yine aynı Papa tarafından kanonlaştırdı.

basınında, düzenli aralıklarla buna benzer fotoğraflar görmüyor muyuz: bir ordu

D a h a genel olarak, günümüzde Katolik Kilisesi'nin kendisi (en azından) iki düzey­

birliğinde ya da bir lise kampüsünde bir skandal patlak verdiği, bir inisiasyon ritüeli

deki müstehcen yazılmamış kurala dayanır. Birincisi, kuşkusuz, kötü şöhretli Opus Dei,

abartıldığı ve asker ya da öğrenciler hoşgörülemeyecek bir ölçüde zarar gördüğü,

Kilisenin kendi "beyaz mafyası," bir şekilde herhangi bir olumlu yasallığm ötesindeki

aşağılayıcı bir poza girmeye, (anüslerine herkesin gözünün önünde bira şişesi sokmak

saf Yasayı cisimlendiren (yarı-) gizli örgüt: yüce rolü Papa'ya koşulsuz boyun eğmek ve

gibi) küçültücü jestler yapmaya, iğnelerle delik deşik edilmeye vb. zorlandıkları zaman.

Kilise için çalışmaya, bu arada bütün diğer yönetimleri (potansiyel olarak) askıya

(Bu arada, Bush da "Kurukafa ve Kemikler"in, Yale kampusunun o en kapalı

almaya yönelik acımasız bir kararlılık. Kural olarak, amaçları tepedeki politika ve

derneğinin bir üyesi olduğuna göre, onun derneğe kabul edilmek için ne gibi ritüeller-

finans çevrelerine sızmak olan üyeleri, Opus Dei kimliklerini gizli tutar. Bu şekilde,

den geçtiğini öğrenmek ilginç olurdu. . . . )

aslında "opus dei" olurlar - "Tanrı'nın işi"; yani, büyük Öteki'nin iradesinin doğrudan

Kuşkusuz, apaçık fark şu, bu türden inisiasyon ritüellerinde -isimlerinin de ima

aleti olmak gibi sapkın bir konum benimserler. Ardından rahipler tarafından cinsel

ettiği gibi- insan onlara kendi özgür isteğiyle katılır, ne beklediğinin tam olarak

tacize uğrayan çocuk vakalarının bolluğu gelir - bu vakalar Avusturya'dan İtalya ve

farkındadır ve sonunda bir ödüle ulaşma beklentisi vardır (iç halkaya kabul edilmek ve

İrlanda ve A B D ' y e öylesine yaygındır ki, aslında Kilise içinde, kendi saklı kuralları

en az bunun kadar önemli o l a n - aynı ritüelleri yeni üyelere uygulamaya izin vermek

olan ayrı bir "karşı kültürden" bahsedebiliriz. Ve iki düzey arasında da bir iç bağlantı

. . . ) , buna karşın Ebu Garip'te ritüeller esirlerin "bizlerden biri" olarak kabul edilmek

vardır, çünkü Opus Dei düzenli olarak rahiplerle ilgili cinsel skandalları dolaba

üzere ödemeleri gereken bir bedel değildi, tersine, onların dışlanmalarının işaretiydi.

kaldırmak üzere müdahale eder. Bu arada, Kilisenin cinsel skandallara yönelik tepkisi

Fakat bu aşağılama inisiasyon ritüellerinden geçenlerin "özgür seçimi" de, tıpkı işçinin

de aslında rolünü nasıl gördüğünü gösterir: Kilise bu vakaların, ne kadar acıklı olursa

emek-gücünü satma özgürlüğünde olduğu gibi, sahte bir özgür seçimin harika bir örneği

olsun, kendi iç sorunu olduğunda ısrar eder ve soruşturmaları sırasında polisle işbirliği

değil mi? Daha da kötüsü, burada eski A B D Güneyindeki o iğrenç zenci karşıtı şiddet

yapmakta isteksizlik sergiler. Aslında, bu bir bakıma, doğrudur: çocuk tacizi Kilisenin

ritüellerinden birini hatırlamalıyız: zenci erkek beyaz katile sarılır, sonra saldırgan bir

iç sorunudur, yani, onun kurumsal simgesel örgütlenmesinin içkin bir ürünüdür, rahip

jest yapmaya zorlanır ("Tükür suratıma evlat!"; "Benim bir pislik olduğumu söyle!"

olmuş olan bireylerle ilgili bir tikel suç vakaları dizisi değil. Buna bağlı olarak, bu istek­

. . . ) , bu da ona yönelik dayak ya da linçi haklı çıkaracaktır. Dahası, Arap esirlere tam

sizliğe verilecek yanıt, sadece suç niteliğindeki vakalarla ilgilendiğimiz ve Kilise

anlamıyla Amerikalı olan inisiasyon ritüelini uygulamanın başlıca sinik mesajı şudur:

soruşturmalarına tam olarak katılmıyorsa, bunun olgunun yanında bir tür aksesu^ar

bizlerden biri mi olmak istiyorsun? Tamam, bizim yaşamımızın asıl özünü tatman

olduğu değildir; dahası,

tam anlamıyla Kilise, bir kurum olarak, bu tür suçların

lazım. ... Ebu Garip işkenceleri bu yüzden ideolojik bir yapıyı destekleyen müstehcen

koşullarını sistemli bir şekilde yaratma tarzı açısından soruşturulmalıdır. Bu yüzden de

yeraltı uygulaması dizilerinde yer almalı. Aynı çerçevede, Vatikan'ın Nazilere yönelik

rahiplerin içine karıştığı cinsel skandalları, rahibin cinsel dürtüleri yasal bir çıkış yolu

davranışının asıl karanlık bilmecesi medyanın ilgisini en çok çeken şey, Papa Yun

bulamazsa patolojik bir şekilde patlar diyen evlenmeme yandaşlarının bir stratejisi

I lolokost konusuyla ilgili sessizliği değildi - bu yanıt eksikliği anlaşılabilirdi, eğer özgül

olarak açıklayamayız: Katolik rahiplerin evlenmesine izin vermek bir şeyi çözmez;

koşullarla göz yumulmuş olmasaydı. Bundan çok daha kötü olan şey, ikinci Dünya

rahiplerin işlerini genç oğlanları taciz etmeden yapmasını sağlamayız bu yolla, çünkü

Savaşı'ndan sonraki yıllarda, Katolik Kilisesi'nin Nazi suçlularının Güney Amerika'ya

pedofili Katolik rahiplik kurumu tarafından onun "içkin ihlali" olarak, onun müste­

kaçışını örgütleyenlere yardımcı olmasıydı: normal kaçış rotası Kuzey italya'ya

hcen gizli eki olarak yaratılmaktadır.

uzanıyordu, orada ıssız manastırlara saklanıyorlardı bir süre (ya da bazen, Vatikan da

R o b Reiner'in Birkaç iyi Adam [A Few Good Men] adlı, asker arkadaşlarından

bile saklanıyorlardı); oradan İspanya'ya, ya da (genellikle Cenova'dayken) onları

birini öldürmekle suçlanan iki Amerikan denizcisiyle ilgili bir askeri mahkeme

Arjantin'e götürecek bir gemiye bindiriliyorlardı.

57

İdeolojileri açıkça Hıristiyanlık

dramını hatırlayın; askeri savcı eylemin kasıtlı cinayet olduğunu öne sürer, buna karşın

karşıtı, "pagan" olan bu Nazileri -İtalya'nın kendisindeki gibi " h a f i f Faşist rejimlerin

savunma (Demi Moore'la birlikte T o m Cruise -başarısız olmaları mümkün mü?)

eski memurlarını değil de, onları- kurtarma hevesi nereden geliyordu? Vatikan'ı bu

sanıkların "Kırmızı Kanun"a, yani eğer bir asker Denizcilerin etik standartlarına ihanet

türden geniş ve iyi örgütlenmiş bir çabaya girmeye sevkeden daha derin dayanışma

etmişse, onu gece karanlığında topluca dövmeyi serbest bırakan, yazılmamış bir askeri

neydi? 1940'ların sonunda Katolik Kilisesi Nazileri kurtarmak için böylesine etkileyi-

topluluk kanununa uyduklarını kanıtlamayı başarır. Bu tür bir kanun bir ihlal eyle­

ı ı bir yeraltı şebekesi kurabildiyse, neden aynı şebekeyi 1940ların babında Yahudileri

mine göz yumar, eylem "yasadışıdır," ama aynı zamanda grubun birbirine bağlılığını

kurtarmak için kurmadı - sözgelimi, hiç değilse Roma'da? Ve aynı ikirciklilik günümüzde

yeniden onaylar. G e c e n i n örtüsü altında, adsız olarak, sessizce yapılmalıdır - halk

de sürüyor: Papa II. J o h n Paul'ün uzun bir tarih boyunca Kilisenin Yahudilere karşı

arasında kimse onunla ilgili bir şey bilmiyormuş gibidir, hatta etkin bir şekilde varlığını 369

reddederler (ve filmin doruk noktası, tamin edileceği gibi, gece dayağını emreden

kadar. ... Ebu Garip basitçe bir Üçüncü Dünya halkına yönelik Amerikan kibiri örneği

subay olan Jack Nicholson'ın öfke patlamasıdır: onun herkesin önünde gerçekleşen

değildi: küçük düşürücü işkencelere boyun eğen Irak esirleri aslında Amerikan

öfke patlaması, elbette, düştüğü an olur.) Bu tür bir kanun, topluluğun açık seçik kural­

kültürüne inisiye oluyor, kabul ediliyorlardı, onun kişisel saygınlık, demokrasi ve

larını bir yandan çiğniyor olsa da, "topluluğun ruhunu" en saf haliyle, bireylere grup

özgürlük gibi kamusal değerlerinin zorunlu ekini oluşturan müstehcen alt kısmının

özdeşleşmesini sağlamaya yönelik güçlü bir baskı uygulayarak temsil eder. Derridacı

tadını alıyorlardı. O yüzden, İraklı esirlerin ritüel aşağılanmasının sınırlı bir örnek

terimlerle, yazılı açık seçik Yasaya karşıt olarak, bu tür bir superego müstehcen kanun

olmadığının, yaygın bir uygulamanın bir parçası olduğunun ağır ağır anlaşılıyor

("izimde söylenmiş bir kuraldır. Açık seçik Yasa simgesel otorite olan ölü baba

olmasına şaşmamak gerek: 6 Mayıs 2004'te, Donald Rumsfeld yayınlanan fotoğrafların

tarafından desteklenirken ("Babanın A d ı " ) , yazılmamış kanun Babanın-Adı'nın

"buzdağının sadece tepesi" olduğunu ve tecavüz ve cinayet videoları gibi çok daha ağır

hayali eki, Freudcu "ilksel baba"nın müstehcen hayaletiyle desteklenir. 5 8

şeylerin de ellerine ulaştığını kabul etmek zorunda kaldı.

Coppola'nın

Kıyamet

[Apocalypse

Now]

filminin

verdiği

ders

budur:

Kurtz

N B C ' d e yayınlanan, Guantanamo esirleriyle ilgili bir tartışmada, esirlerin konum­

figüründe, Freudcu "ezeli baba" -hiçbir simgesel Yasaya boyun eğmeyen baba-haz,

larının etik-yasal hoş görülebilirliğine yönelik savlardan biri de "onların bombaların

korkutucu keyfin Gerçeğiyle yüz yüze gelmeye cesaret eden total Efendi- barbarca bir

yakalayamadığı kişiler olmasıydı": A B D bombalamasının hedefleri oldukları ve şans

geçmişin bir kalıntısı olarak değil, modern Batılı iktidarın zorunlu sonucu olarak

eseri ondan kurtuldukları ve bombalamanın kendisi de yasal bir askeri operasyonun

sunuluyor. Kurtz kusursuz askerdi - bu haliyle, askeri güç sistemiyle aşırı özdeşleşmesi

parçası olduğu için, çatışmadan sonra esir alındıkları zaman, hiçkimse onların

aracılığıyla, sistemin ortadan kaldırması gereken fazlalığa dönüştü. Kıyamet filminin

başlarına gelenleri kınayamazdı - durumları ne olursa olsun, ölü olmaktan daha iyi,

başlıca ufku, İktidarın nasıl kendi fazlasını, mücadele ettiği şeyi taklit etmesi gereken

daha az korkunçtu. ... Bu akıl yürütme niyet ettiğinden de fazlasını söylüyor: esirleri

bir işlemde yok etmesi gereken fazlasını yarattığına yönelik bu anlayıştır (Willard'in

neredeyse tam anlamıyla yaşayan ölü konumuna, zaten bir şekilde ölmüş olanların

Kurtz'u öldürme görevi resmi kayıtlarda yoktur - Willard'a görev bildirimi yapan

konumuna sokuyor (onların yaşama hakkı canice bombalamaların yasal hedefleri

generalin dediği gibi " B u hiç olmadı.") Böylece gizli operasyonlar, yani İktidarın hiç

olmalarıyla iptal ediliyor), yani onlar artık Agamben'in Homo sacer'inin, gönül

kabul etmeden yaptığı şeyler alanına gireriz. Christopher Hitchens, Ebu Garip için

rahatlığıyla öldürülebilecek olan, çünkü yasanın gözünde yaşamının bir önemi

şunları yazdığı zaman bu noktayı kaçırmaktadır:

olmayan insanın örnekleri olmuş durumdalar/'" Eğer Guantanamo esirleri "iki ölüm

İki şeyden biri zorunlu olarak doğru olmalı. Ya bu gorillerden birinin verdiği yetkiyle hareket ediyorlardı, ki bu durumda yasa ve kanunlarla ve kalıcı emirlerle sınırlanmadıklarını düşünen bir orta ve üst düzey insanlar katmanı var demektir. Ya da kendi kendilerini yetkilendirerek eylemde bulunuyorlardı, ki bu durumda da bölgedeki yağmacılarla, kaçaklarla ya da hainlerle eşdeğer olurlar. Bu yüzden insan özlemle, askeri adalet yordamları arasında onların dışarı çıkarılıp vurulmasını sağlayacak bir koşul olup olmadığını soruyor kendi kendine. 5 ' Sorun Ebu Garip işkencelerinin bu iki seçeneğe de uymamasıdır: tek tek askerlerin yaptığı basit kötülük eylemlerine indirgenemeseler de, elbette doğrudan emir almış da değildiler - müstehcen "Kırmızı Kanun"un özgül bir versiyonuyla yasallaştırılıyorlardı. Bu yüzden A B D ordu komutasından gelen, esirleri aşağılayıp işkenceye sokma yolun­ da

"doğrudan

yapmamıştılar,

emirler" çünkü

gelmediği ordudaki

yolundaki yaşamı

bilen

açıklama herkes,

gülünç:

elbette,

bunu

bu

şeylerin

böyle

tür

yapılmadığının farkındadır. Resmi emirler yoktur, hiçbir şey yazılı değildir, sadece gayrıresmi baskı, özel olarak, insanın pis bir sırrı paylaşacağı şekilde aktarılması gereken emir ve yönergeler vardır. ... Bunların "bölgedeki yağmacıların, kaçakların ya da hainlerin" işi olduğunu söylemek, tıpkı Ku Klux Klan linçlerinin aslında Batılı Hıristiyan uygarlığa ihanet edenlerin eylemleri olduğunu, onun kendi müstehcen alt kısmının patlaması olmadığını söylemek kadar saçmadır; ya da Katolik rahiplerin çocuklara yönelik tacizlerinin Katolikliğin "hainlerinin" eylemleri olduğunu söylemek

arasındaki" uzamda yer alıyor, Homo sacerkonumunu, biyolojik olarak canlıyken yasal olarak ölü olma (resmi bir yasal konumdan mahrum olma) konumundcy.bulunuyorlarsa, onlara bu şekilde davranan A B D yetkilileri de aynı zamanda bir tür Homo sacer'in kontrupanını oluşturan arada-kalmış bir yasal konumdadırlar: yasal bir güç olarak, eylemleri artık yasa tarafından kapsanıp sınırlanmamaktadır - hâlâ yasanın alanında yer alan boş bir uzamda iş görürler. Ve Ebu Garip hakkında son ortaya çıkan­ lar sadece "iki ölüm arasındaki" bu yerdeki esirleri saptamanın tam sonuçlarını sergile­ mektedir. Günümüz kapitalizminin örnek ekonomik stratejisi işi taşerona vermektir - yani maddi üretimin (ama aynı zamanda halkla ilişkilerin, tasarımın, muhasebenin) "kirli" sürecini taşeronluk aracılığıyla başka bir şirkete aktarmak. Bu şekilde, insan kolayca ekoloji ve sağlık düzenlemelerinden kaçınabilir: üretim, diyelim, Endonezya'da, ekolo­ ji ve sağlık düzenlemeleri Batıdakinden çok daha gevşek olan bir yerde yapılır ve logo­ nun sahibi olan Batılı küresel şirket başka bir şirketin ihlallerinden sorumlu olmadığını öne sürebilir. Burada işkenceye benzer bir şeyle karşılaşmıyor muyuz? İşkence de "taşeron" olmuyor mu, bunu yasal sorunlar ya da halk protestosu konusunda kaygılan­ madan yapabilecek olan A B D ' n i n Üçüncü Dünya müttefiklerine bırakmıyor mu? Bu tür bir taşeronculuk açık seçik bir şekilde 9/11'den hemen sonra Jonathan Alter tarafından

Nevvsıvee/r'te savunulmamış

mıydı? "İşkenceyi

yasallaştıramayız; bu

Amerikan değerlerine ters düşer," dedikten sonra, yine de şu sonuca varmıştı: "bu ikiyüzlü bir şey olsa bile, bazı şüphelileri pek titiz olmayan müttefiklerimize taşımayı 371

düşünmemiz gerekecek. Kimse bunun hoş bir iş olacağını söylemedi." 61 Günümüzde,

plan rolü gördüğü bir medya gösterisi olarak işkence arasındaki bir çatışmadır. Aynı

Birinci Dünya demokrasisi işlevlerini bu şekilde artırıyor: kirli alt kısmını başka

zamanda, burada -Walter Benjamin gibi söyleyecek olursak- her uygarlık çatışmasının

ülkelere "taşerona vermek" yoluyla. ... İşkenceyi uygulamaya yönelik ihtiyaçla ilgili bu

altta yatan barbarlıkların çatışması olduğunun bir kanıtıyla karşılaşırız.

tartışmanın hiçbir şekilde akademik olmadığını görebiliriz: günümüzde, Amerikalılar

Bu müstehcen sanal boyut ideolojik bir metne Efendi-Gösterenin boşluğunu

kendi müttefiklerine bile işi doğru dürüst yapma konusunda güvenmiyor; "daha az titiz

destekleyen fantazmatik arkaplan kılığında kaydedilmiştir. Efendi-Gösteren gizilliğin,

olan" ortak, A B D hükümetinin kendisinin reddedilen kısmıdır - uzun yıllardır

gizil tehdidin, tam anlamıyla işlemek üzere gizil olması gereken bir tehdidin göstereni­

C I A ' n ı n Amerika'nın Latin Amerika ve Ü ç ü n c ü Dünya askeri müttefiklerine

dir (tıpkı aynı zamanda edimselliği anlamın boşluğu olan gizil anlamın göstereni

işkencenin nasıl yapılacağını öğrettiğini hatırlarsak, bu oldukça mantıklı bir sonuç.

olması gibi: sözgelimi, "bizim Ulusumuz" şeyin kendisidir, ölmeye değer yüce Amaçtır,

Ve, hakim kuşkucu liberal tutum aynı zamanda "taşerona verilmiş inançlardan" biri

anlamın en yüksek yoğunluğudur - ve tam anlamıyla, tikel bir anlamı yoktur, belirli

olarak nitelenebildiği ölçüde (o ilkel ötekilerin, "köktencilerin" bizim adımıza inan­

bir anlama sahip değildir, sadece bir totoloji kılığında dile getirilebilir - "Ulus Şeyin

malarını yapmalarına izin veriyoruz), bizim kendi toplumlarımızın içinde yeni dinsel

kendisidir"). 6 ' Tehdidin boşluğu "Dur bakalım! Başına neler gelecek göreceksin

köktenciliklerin yükselişi de Üçüncü Dünya ülkelerine yönelik aynı güvensizliğin bir

şimdi!" gibi gündelik deyişlerde

belirtisi değil mi: onlar sadece bizim adımıza işkence yapmakta beceriksiz değiller, artık

geleceğinin belirtilmesinin eksikliği, tehdidi tehdit edici kılan şeydir, çünkü fanta-

bizim adımıza inanma işini de yapamıyorlar. .. . M

zimin iktidarının eksikliği hayali korkularla kapatmaya davet eder. 64 T a m anlamıyla,

Mart 2005'te, A B D Terri Schiavo olayını yaşadı: bu kadın 1 9 9 0 yılında, beslenme düzensizliğinin yol açtığı sanılan bir kimyasal dengesizlik sonucunda kısa bir süre için kalbi durunca, beyin felci geçirmişti; mahkemenin atadığı doktorlar onun hiçbir kur­ tuluş umudu olmayan kalıcı bitkisel hayata girdiğini öne sürdüler. Diğer yandan, kocası kadın huzur içinde ölebilsin diye hayatına son verilmesini isterken, anne babası kadının iyileşebileceğini ve yiyecek ve sudan yoksun kalmayı h i ç istemeyeceğini savundular. Dava A B D hükümetinin ve yargı organlarının en üst makamlarına ulaştı, olaya Yargıtay ve Başkan da karıştı, Kongre hızlandırma kararları aldı, falan filan. Bu durumun saçmalığı, daha geniş bir bağlamda nefes kesici: dünyada on milyonlarca kişi A İ D S ve açlıktan ölürken, A B D kamuoyu, çıplak yaşamın, insana özgü bütün nitelik­

açıkça görülebilir - başınıza tam olarak neyin

Efendi-Gösteren fantazinin müdahale ettiği ayrıcalıklı sahadır, çünkü fantazinin işlevi tam olarak gösterilenden-yoksun-gösterenin boşluğunu doldurmaktır: yani, fantazison aşamada,

en

teme/ haliyle,

Efendi-Gösterenin

hoşluğunu

dolduran

maddedir,

yine,

bir

Ulus örneğinde, bize Ulusun ne olduğunu anlatan bütün mitsel bulanık anlatılardır. 65 Başka deyişle, egemenlik hep (Hegel'in diyeceği şekildeki kavram içinde) evrenselin ve onun kurucu istisnasının mantığını içerir: Yasanın evrensel ve koşulsuz yönetimi sadece, bir istisna halini ilan etme, yani yasa(ları)nın yönetimini Yasanın kendisi adına askıya alma hakkını kendisi için ayıran bir egemen ikticîar tarafından destek­ lenebilir - eğer Yasayı onu destekleyen fazlalığından mahrum edersek, Yasanın (yöne­ timinin) kendisini kaybederiz.

lerden yoksun kalıcı bitkisel bir halin sürdürülmesiyle ilgili tek bir olaya odaklandı. Bu,

Yirminci ve yirmi birinci yüzyıllarda, iktidarla görünmez tehdit arasındaki bu

Katolik Kilisesi'nin temsilcileri çağdaş nihilist hazcılığın "ölüm kültürüne" karşı bir şey

bağlantı bir şekilde ikiye katlanıyor ya da kendi-içine-yansıyor: o artık sadece, kendi

olarak "yaşam kültürü"nden bahsettikleri zaman kastettikleri şeyin doğrusudur. Burada

etkinliğini, özneleri üzerindeki denetimini sürdürmek için gizil/görünmez bir tehdidin

karşılaştığımız şey, sonuçta, en yüceyle en düşüğün kurgusal özdeşliğini öne süren bir

fantazmatik boyutuna yaslanmak zorunda olan mevcut iktidar yapısı değil; tehdidin

tür Hegelci sonsuz yargıdır: Ruhun Yaşamı, tanrısal ruhsal boyut ve atıl bitkiselliğe

yeri, bir bakıma, dışsallaştırılmış, Dışa, İktidarın Düşmanına yerleştirilmiş durumda -

indirgenmiş yaşam. ... Bunlar günümüzde insan hakları açısından karşılaştığımız iki

mevcut İktidarın kalıcı acil durum halini yasallaştıran şey o görünmez (ve tam da bu

aşırılıktır: bir yanda "bombaların yakalayamadığı" (zihinsel ve fiziksel olarak tam

nedenle her şeye kadir ve her yerde hazır ve nazır olan) Düşman tehdididir (Faşistler

insani varlıklar olan, ama haklardan yoksun olanlar) vardır, diğer yanda çıplak bitkisel

Yahudi komplosu tehdidinden, Stalinistler sınıf düşmanı tehdidinden bahsettiler - bu

yaşama indirgenmiş olan, ama bu çıplak yaşamı bütün bir devlet aygıtı tarafından

durum günümüzün "teröre karşı savaş" durumuna dek uzanıyor elbette). Bu görünmez

korunan bir insani varlık vardır.

Düşman tehdidi, önleyici saldırı mantığını yasallaştırıyor: tam da tehdit sanal olduğu

Yani Bush yanılıyordu: aşağılanan Iraklı esirlerin fotoğraflarını ekran ve manşetler­ imizde gördüğümüz zaman elde ettiğimiz şey, A B D yaşam tarzını destekleyen müsteh­ cen keyfin tam çekirdeğinde yer alan "Amerikalı değerlere" yönelik doğrudan bir kavrayış olur. Bu yüzden bu fotoğraflar Samuel Huntington'un o ünlü süregiden "uygarlıklar çatışması" tezini makul bir perspektife yerleştirir: Arap uygarlığı ile Amerikan uygarlığı arasındaki çatışma barbarlık ile insanın saygınlığına yönelik saygı arasındaki bir çatışma değildir, anonim acımasız işkence ile kurbanlara ait bedenlerin işkencecilere ait o aptal aptal sırıtan "masum Amerikalı" suratlar için anonim bir arka-

için, vakit onun edimselleşmesini beklemek için çok geçtir, daha en baştan saldırı yap­ mamız gerekir, çok geç olmadan. ... Başka deyişle, her yerde hazır ve nazır görünmez Terör tehdidi (kuşkusuz, demokrasi ve insan haklarına yönelik asıl tehdidi oluşturan) tümüyle-görünür-olan korumacı savunma önlemlerini yasallaştırır. Eğer klasik İktidar tam da hiçbir zaman kendisini edimselleştirmeyerek, tehdit edici bir jest olarak kalarak işleyen bir tehdit olarak işlediyse (ve bu işleyiş Soğuk Savaş'ta, bir tehdit olarak kalması gereken karşılıklı nükleer yıkım tehdidiyle doruk noktasına ulaştı), teröre karşı savaşla birlikte, görünmez tehdit, kendisine karşı önlemlerin -ama kendisinin değil— 373

kesintisiz edimselleşmesine yol açıyor. Nükleer saldırının bir saldırı tehdidi olarak

C/'nayef'inde olduğu gibi, orada da bütün bir şüpheliler grubu cinayeti işlediğinden,

kalması gerekiyordu, buna karşın terörist saldırı tehdidi gizil teröristlere karşı sonsuz

suçlunun (kötü bir milyoner olan) kurbanın kendisi olduğu anlaşılır.

saldırı dizisini tetikliyor. Kendisini sürekli tehdit altında, ölüm tehlikesiyle yaşayan ve

Peki ya, eğer demokrasiyle ilgili ünlü kuşkusunda Heidegger haklıysa: "Herhangi bir

bu yüzden sadece kendini savunan bir şey olarak sunan iktidar, iktidarın en tehlikeli

politik sistem teknoloji çağıyla nasıl eşgüdüm içinde olabilir ve bu hangi sistem olacaktır?

türüdür, Nietzscheci h ı n ç ve ahlakçı ikiyüzlülük modelinin ta kendisidir - ve aslında,

Bu soruya yanıtım yok. Bu sistemin demokrasi olduğuna ikna değilim.'"'8 Heidegger'in

yüzyıldan fazla bir zaman önce, günümüzün "teröre karşı savaş"ının sahte ahlaki öncül­

aklından geçen şey, teknoloji çağına daha uygun bir politik yanıt, büyük olasılıkla Nazi ya

lerinin en iyi çözümlemesini sunan da Nietzsche'nin kendisi değil miydi?

da Sovyet tarzı bir tür "totaliter" sosyopolitik seferberlikti; liberal-demokratik "hoşgö­

Artık hiçbir devlet bir orduya fetih arzusunu arasına tatmin etmek üzere sahip olduğunu kabul etmiyor. Bunun yerine, ordunun savunmaya hizmet etmesi gerekiyor ve hemen insanın aklına kendi kendini savunmayı onaylayan ahlak kuralı geliyor. Ama bu insanın kendisinin ahlaklı ve komşusunun ahlaksız olduğunu ima eder; çünkü bizim devletimizin kendi kendini savunma yollarını düşünmesi için, komşusunun saldırıp fethetmeye hevesli olduğunu düşünmesi gerekir. Dahası, bir ordu sahibi olmak için verdiğimiz nedenler, fetih arzusunu en az bizim devletimiz kadar reddeden ve kendi adına, yine sadece kendi kendini savunma amacıyla bir ordu sahibi olan o komşumu­ zun, aslında zararsız ve zavallı bir kurbanı hiç dövüşmeden yenmekten büyük hoşnutluk duyacak olan ikiyüzlü ve kurnaz bir suçlu olduğunu ima eder. Bütün devletler artık bir­ birlerine karşı böyle mesafe almıştır: komşularının kötü tavrını ve kendi iyi tavırlarını önvarsayarlar. Fakat bu önvarsayım, gayrıinsanidir, en az savaş kadar, hatta daha da kötüdür. Aslında, temelde, bunun kendisi meydan okuma ve savaşların nedenidir, çünkü, dediğim gibi, komşuya ölümsüzlük yükler ve böylece düşmanca bir tavrı ve düşmanca eylemleri kışkırtır. Fetih arzusundan olduğu gibi kendi kendini savunma yolu olarak ordu öğretisinden vazgeçmeliyiz/''

rünün" bireyleri nasıl çok daha etkili bir şekilde seferber ettiğini, onları işkolikler haline getirdiğini göremiyordu - Beistegui bu apaçık karşı savı ortaya atıyor: İnsan Heidegger'in, Der Spiegel söyleşisinde yaptığı gibi, demokrasinin belki de teknolojiye karşı verilen en uygun yanıt olmadığını öne sürmekte haklı olup olmadığını merak edebilir. Faşizmin ve Sovyet komünizminin çöküşüyle birlikte, liberal model, teknolojinin küresel yayılmasında, Sermayenin kuvvetleri arasında gitgide daha çok öne çıkan, en etkili ve güçlü aracı olduğunu kanıtladı. 69 Fakat süregiden "sessiz devrim," demokrasinin sınırlanması bu savın kendinden menkul karakterini sorunlu hale sokmuyor mu ? Günümüz küresel kapitalizminin dina­ miği bizim liberal-demokratik modelin içkin sınırlarını ayırt etmemizi sağlamıyor mu?

Y U M U R T A L A R , O M L E T L E R V E B A R T L E B Y ' I N G Ü L Ü Ş Ü HAKKINDA

Terörün

Süregiden "Teröre Karşı Savaş"taki bu karşıtların "kurgusal özdeşliği" bizi bir dizi can

demokrasinin "kurucu dışı," onun antagonistik Ötekisi, çoğul seçeneklerin demokratik

alıcı önemde politik-kuramsal sonuç çıkarmaya zorluyor, bunların ilki de komplo

Öyleyse,

Laclau'nun

terimleriyle,

süregiden

"Teröre

Karşı

Savaş"

mantığına dayairan antagonizmaya dönüştüğü ("terörist

teorileriyle ilgili. Hepimiz komplo teorilerini acizin ideolojisi olarak gösteren klişeyi

tehdit karşısında hepimiz hep beraberiz, küçük farklarımızı unutuyoruz . . . " ) nokta

biliriz: bireyler toplumsal bir bütünsellik içindeki yerlerini saptamalarını sağlayacak

olduğunun bir kanıtı değil mi? Hatta daha da anlamlı bir şekilde, İmparatorlukla Terör

temel bilişsel haritalama yeteneklerinden ve kaynaklarından yoksun olduğu zaman, bir

işkenceciliğin eşdeğerlik

İnançla

ersafz haritalama sunan, toplumsal yaşamın bütün karmaşıklıklarını saklı bir komplo­

Mücadelesi" bölümünde betimlediği o Aydınlanmayla onun "batıl inançlı" dinsel

nun sonucu olarak açıklayan komplo teorileri uydururlar. Fakat, ("bilişsel haritalama"

ö t e k i s i arasındaki ilişkiye benzemiyor mu? Yani: köktenci Terörün içkin fikir yapısı

teriminin sahibi olan) Fredric Jameson'ın kendisinin de belirttiği gibi, bu ideolojik-

tehdidi,

Hegel'in

Tinin

Fenomenolojisi'nâe

"Aydınlanmanın

Batıl

aydınlanmış İmparatorluğunkiyle aynı değil mi? İkisi de evrensellik savı taşıyan bir

eleştirel inkar yeterli değildir: günümüzün küresel kapitalizminde, hepimiz çok sık

anlayışa dayanmıyor mu? Başka deyişle, Teröre Karşı Savaşla Soğuk Savaş gibi dünya

olarak edimsel "komplolarla" karşılaşırız (1950'lerin başında Los Angeles kamusal

ölçeğindeki yirminci yüzyıl mücadeleleri arasındaki fark, daha önceki örneklerde,

taşımacılık şebekesinin yıkılması, "sermayenin nesnel bir mantığının" ifadesi değildi,

düşmanın -hayaliliğine rağmen- gerçekten var olan Komünist rejimle açık bir şekilde

araba şirketleri, yol yapım şirketleri ve kamusal ajanslar arasındaki açık seçik bir

özdeşleştirilirken, terörist tehdidin içkin olarak hayaletimsi, görünür bir merkezi

"komplonun" sonucuydu - ve aynı şey günümüzün kentsel yapılanmalarındaki birçok

olmayan bir şey olmasıdır.

"eğilim" için de geçerlidir).

Bu bir parça Son

Tahrikteki [The Last Seduction] Linda

Fiorentino figürünün karakterleştirilmesi gibi: "Çoğu insanın karanlık bir yanı vardır

Komplo teorilerinin "paranoyak" ideolojik boyutunun inkarı (gizemli bir her şeye

... onun başka bir yanı yok." Çoğu rejimlerin karanlık baskıcı bir hayali yanı vardır ...

kadir Efendinin varsayılması, vb.) bizi sürekli yürürlükte olan edimsel "komplolar"

terörist tehdidin başka bir yanı yok/'7 Düşmanın bu hayalileştirilmesinin paradoksal

konusunda uyarmalıdır: günümüzde, başlıca ideoloji komploların kendinden hoşnut

sonucu beklenmedik bir düşünümsel tersine çevrilme: açıkça tanımlanmış bir

bir tavırla, basit fantaziler sayılarak, eleştirel-ideolojik inkar edilmesidir. Başka deyişle,

Düşmanı olmayan bu dünyada, temel düşman olarak ortaya çıkan A B D ' n i n kendisi,

eğer, geleneksel kapitalizmin eski günlerinde, Düzenin, merkezi denetim temsilcisinin

yani tehdit karşısındaki koruyucudur ... tıpkı Agatha Christie'nin Doğu Ekspresinde

görünümü, altta yatan kaosu, toplumsal süreçlerin denetimsiz, "doğal-tarihsel" karak375

terini

maskelediyse, günümüzde, "kaos" görünümü (kaotik otopoietik süreçlere,

tarafından Fransa'dan kovulduktan sonra, rahipler önce Almanya'ya sığındı; sonra

merkezilikten çıkmış kararlara vb. dayanan "postmodern" kapitalizmin övülmesine

1868 yılında Almanya'dan da kovulunca, hiçbir Hıristiyan devleti onları almak

dek uzanan bütün boyutlarıyla) devlet aygıtlarının ve başka toplumsal ve ekonomik

istemediği için, Banja Luka civarında (günümüz Bosna'sının Sırp kısmında) arazi satın

denetim ve düzenleme biçimlerinin beklenmedik büyümesinin ideolojik maskesidir.

almak için sultandan izin istediler (ve bu izni aldılar!), orada da mutlu mutlu yaşadılar

Sözgelimi, Üçüncü Dünya ülkelerinin neokolonyalist kökleştirilmesi, anonim "ser­

. . . ta ki Hıristiyanlar arasındaki Balkan çatışmalarının içine düşünceye kadar.

mayenin mantığına" boyun eğen, "kör" doğal bir süreç değil, iyi örgütlenmiş ve

Hıristiyan manastırının gelişmesine sadece Avrupa'nın Müslüman egemenliğindeki

eşgüdümlenmiş bir süreçtir.

Ya da -Foucaultcu

75

Bir

terimlerle söylersek- aslında

bölgesinde izin verilmiş olmasındaki bu ironi muhteşem. O zaman bizim, Batılıların,

yerelleşmiş mikro-pratiklerin kaotik karmaşık şebekesi olarak işleyen iktidar, merkezi

genellikle "Balkan" sözcüğüyle ilişkilendirdiği özellikler (hoşgörüsüzlük ruhu, etnik

bir karar noktasından, yüce İktidar Öznesinden çıkıyor olarak görünmek istemez;

şiddet, tarihsel travmalara yönelik saplantı, vb.) nereden geliyor? Bunun tek bir yanıtı

günümüzün iktidarı kendini reddetme, örgütlenmiş aygıtlarını kaotik bir şebekenin

var: Batı Avrupa'nın kendisinden. Hegel'in "düşünümsel belirleme" dediği şeyin hoş

öğeleri olarak sunma stratejisini izler.

70

bir örneğiyle, Batılı Avrupalıların Balkanlarda gözlediği ve lütfederek acıdığı şey oraya

İlkiyle bağlantılı olan ikinci sonuç, "köktencilik'le ilgili suçlamalarda, (Hegel'in

kendilerinin getirdiği şeydir: Balkanlarda mücadele ettikleri şey dizginleri kopmuş olan

diliyle söylersek) Kötülüğün genellikle tam da köktenciyi Kötülük olarak gören bakışta

kendi tarihsel miraslarıdır. Yirminci yüzyılda Türklerin üzerine yıkılan iki büyük etnik

barındığının farkında olmamızdır - bu özellikle de Müslüman köktenciliği örneğinde

suçun, Ermeni soykırımı ve Kürtlere yönelik baskının, gelenekselci Müslüman politik

geçerlidir. Büyük sekizinci yüzyıl Müslüman entelektüeli Ebu Hanife şöyle yazmıştı:

güçler tarafından değil, tam da Türkiye'yi geleneksel safrasından kurtarmak ve onu

"Topluluk içindeki görüş farklılığı Tanrısal merhametin bir işaretidir."

71

Bu tutumun

Avrupalı bir ulus-devlet haline sokmak isteyen askeri modernleştirmeciler tarafından

aslında Müslüman topluluklarının Avrupa modernliğiyle karşılaşmalarına dek rehber

yürütüldüğünü unutmayalım. Mladen Dolar'ın, Freud'un Balkan bölgesine yönelik

ilke olduğu, zekice basit bir soru sorduğumuz zaman ispatlanır: (güneydoğu Avrupa'nın

göndermelerinin

coğrafi bir bölgesi olan) Balkanlar ne zaman "Balkan" (yani bu terimin Avrupalı ide­

bilinçdışının Balkanlar gibi yapılanmış olduğunu söyleyen o nükte bu yüzden kelime­

olojik imgelemde işaret ettiği şey) oldu? Yanıt şudur: on dokuzuncu yüzyılın ortasında,

si

yani, tam da Balkanlar Avrupalı modernleşmenin (politik, askeri, ideolojik) etkilerine

yabancının," kendi bastırılmışının kavrayışına varıyor.

kelimesine

ayrıntılı

doğrudur:

bir

okumasına

"Balkan"ın

dayanan

Otelciliği

o

eski

kılığında,

nüktesi,

Avrupa

Avrupalı

"kendindeki

tümüyle maruz kaldığı zaman." Balkanların Batı Avrupalı algısı ve son 150 yıla ait

Fakat bu, hiçbir şekilde peşinden insanın basitçe bir kültürün "doğru" bir kimliğini

"Balkan" imgesi arasındaki yarık kesinlikle nefes kesici: on altıncı yüzyılda, Pierre

onun yabancı bakışı tarafından yanlışlanmasıyla karşıtlaştırabilmesini getirmiyor - bir

Belon, bir Fransız doğa bilimcisi, "Türklerin kimseyi Türk gibi yaşamaya zorlama­

sonraki sonuç da bu "doğru" kimliğin kendisinin, kural olarak, kültürün Ego-İdeali

dıklarını" yazmıştı 7 ' - Ferdinand ve Isabella 1492 yılında Yahudileri İspanya'dan kov­

rolünü oynayan bir yabancı bakışla özdeşleşmesi aracılığıyla kendini biçimlendirme-

duktan sonra, onların büyük kısmının Müslüman ülkelerde sığınak (ve dinlerini uygu­

sidir. Örneğin, Arjantin kimliği, kendisinin on dokuzuncu yüzyılın ortasında, temel

lama özgürlüğü) bulmuş olmalarına şaşmamak gerek; böylece muhteşem bir ironi bük-

mitsel temaları (gaucho melankolisi, vb.) kurulduğu zaman oluşturdu; fakat bütün bu

lümüyle, Batılı gezginlerin çoğu büyük Türk şehirlerinde Yahudileri halkın arasında

temalar, zaten birkaç on yıl önce Avrupalı gezginlerin hatıralarında çoktan yer almıştı

görerek şaşırmıştı. Uzun bir dizi örnek arasından, işte 1788 yılında İstanbul'u ziyaret

- yani, daha en başından, Arjantinli ideolojik kendi kendisiyle özdeşlik Öteki'nin

eden bir İtalyan olan N. Bisani'nin bir raporu:

bakışıyla yabancılaştırıcı bir özdeşleşmeye dayanıyordu. Aynı şey modern Yunanistan

Londra ve Paris'te hoşgörüsüzlükle karşılaşmış olan bir yabancı, bir camiyle sinagog arasında bir kilise, bir Kapuşin keşişinin yanında bir derviş görünce çok şaşıracaktır. Bu hükümetin, kendisininkine bu kadar karşıt olan dinleri nasıl kucakladığını bilemiy­ orum. Böyle mutlu bir tezatın ortaya çıkabilmesi, Muhammedciliğin bir yozluğu olmalı. Daha da şaşırtıcı olan şey, bu hoşgörü ruhunun genel olarak halk arasında yaygın olması; çünkü burada, Türkleri, Yahudileri, Katolikleri, Ermenileri, Yunanları ve Pro­ testanları, iş ya da zevk gibi konuları, sanki aynı ülkeden ve dindenmiş gibi uyum ve iyi niyetle konuştuğunu görüyorsunuz.7'

için daha da geçerlidir: 1800 yılının Atina'sı 10.000 sakini olan bir taşra köyüydü; daha bağımsız Yunanistan'ın ilk başkenti bile olmamıştı. Batılı güçlerin (daha çok Almanya ve İngiltere'nin) ateşli ısraryla başkent Atina'ya taşındı, Batılı mimarlar tarafından

bir dizi

neoklasik

hükümet binası

inşa

edildi;

Yunanlılara

antik

Yunanistan'la bir süreklilik duygusu yerleştirenler de yine, antik çağdan büyülenmiş olan Batılılar oldu. Modern Yunanistan bu yüzden kelimesi kelimesine Öteki'nin fantazisinin maddeleşmesiyle doğdu ve fantazinin hakkı temel hak olduğundan, buradan, aşırı bir biçimde hiç de siyaseten doğrucu olmayan bir çıkarımı, Almanya ve

övdüğü özelliğin

İngiltere'nin Yunanistan'a ondan yağmaladıkları ve şimdi Pergamon Müzesi ve British

-yani çokkültürcü hoşgörü ruhu ve uygulamasının- "Muhammedciliğin yozluğunun"

Müzesi'nde sergilenen antik anıtları geri vermemesi gerektiği - hatta Yunanların

bir sonucu olarak bir kenara itildiğine dikkat edin! Burada yeri gelen bir örnek büyük

Almanya ve İngiltere'ye sahip oldukları bütün antik anıtları gönüllü olarak, canı

bir Fransız Trapist manastırı olan "Yıldız Meryem"in tuhaf,yazgısı: Napolyon rejimi

gönülden sunması gerektiği, çünkü bu anıtların sadece Batılı ideolojik fantazisi için bir

Avrupalıların günümüzde kültürel üstünlüklerinin

işareti

olarak

t/y

yığınına indirgenemeyecak olan bir simgesel fail olarak iş gördüğü tam bir kamusal

değer taşıdığı gibi bir çıkarımda bulunmamız gerekmez mi? Bu gözlemlerin sonucunda kendisini dayatan genel metodolojik yönerge en iyi

alandır. 7 8

Bunun

anlamı

"yapısökümcü'V'risk-toplumu" basmakalıbının,

çağdaş

şekilde, bir şey çaldığından kuşkulanılan bir işçiyle ilgili o eski hikayeyle örnek­

bireyin kendisini baştan aşağı doğallıktan çıkarılmış deneyimlediğini, (etnik kimlik­

lenebilir: bekçiler her akşam, fabrikadan çıkan işçinin ittiği el arabasını ince ince

ten cinsel tercihlerine dek uzanan) en "doğal" özelliklerini bile seçilmiş, tarihsel

araştırıyor, ama arabanın içinde bir şey bulamıyorlardı, araba hep boş oluyordu -

açıdan olumsal, öğrenilecek bir şey olarak deneyimlediğini söyleyen basmakalıbın

sonunda olayı anladılar: işçi el arabalarını çalıyordu. ... "Ama her şeye rağmen dünya

baştan aşağı yanıltıcı olmasıdır: aslında günümüzde tanık olduğumuz şey beklenmedik

Saddam'sız daha güzel!" diye öne sürenlerin bize yutturmaya çalıştıkları hile bu işte:

bir yeniden doğallaşmaya ilişkin tam tersi süreçtir: bütün büyük "kamusal konular"

Saddam'a yönelik askeri müdahalenin etkilerini hesaba katmayı unutuyorlar. Evet,

mahrem "doğal7"kişisel" tuhaflıklara yönelik tutumlara ve onların düzenlenmesine

dünya Saddam'sız daha iyi - ama Irak'ın askeri işgaliyle, bu işgalin kışkırttığı yeni islamcı köktencilik yükselişiyle daha iyi değil.

ilişkin sorunlara (yeniden) çevriliyor. Bu aynı zamanda, daha genel bir düzeyde, sözde-doğallaşmış etnik-dinsel çatışmaların küresel kapitalizme uyan mücadele biçimi

76

Ve demokrasinin kendisi için da aynı sonuca varmaktan korkmamalıyız: yani,

olmasının da nedenidir: "post-politik, politika sonrası" çağımızda, asıl politikanın

"yine de demokraside işler daha iyi yürüyor" gibi savlarla bombalanan halktan çalman

yerini artan bir şekilde uzman toplumsal idare alırken, çatışmanın geriye kalan tek

el arabasını aramaktan korkmamalıyız ... Burada dikkat edilecek ilk şey, demokrasinin

yasal kaynakları kültürel

"önemsiz" olduğu, bir ulusun kaderini oyları kaydırabilecek olan bir azınlığın kaprisler­

"değerlendirme" de, kesin bir şekilde, bu engin yeniden doğallaştırmaya uygun düşen

(dinsel) ya da doğal

( e t n i k ) gerilimler oluyor. 7 " Ve

ine bağlı kıldığı şeklindeki belirlemenin ve buna karşılık gelen inancın, yani bir poli­

toplumsal teşviğin düzenlenmesi demektir.

tik failin, kendi misyonunun olayları doğru bir şekilde görmeye vb. dayandığı şeklin­

olarak, Marx'in Kapitaî'm Birinci Bölümü'nün sonundaki o mal fetişizmi betim­

Belki de, değerlendirmenin doğrusu

deki inancının otantik demokratik açıklığı çürüten, kendileri için ayrıcalıklı bir

lemesinde değindiği mantığı, Shakespeare'in Yok Yere Yaygara'sında (Perde III,

sahte

S a h n e 3) Dogberry'nin Seacoal'a verdiği öğüdü alıntılayarak, ironik bir şekilde değin­

"doğallaştırmalar" olmadığıdır; bunlar, daha çok, demokratik mantığın kendisinin

diği o sapkın mantığı yeniden öne sürmenin vakti gelmiştir: "Beğenilen bir adam

konum

öne

süren

ve

böylece

demokrasiye

gizil

bir

tehdit

oluşturan

zorunlu sonucu ve bileşenidir. Yani: oyunun demokratik kurallarını görmezden gelen

olmak talihin bir armağanı; ama okumak ve yazmak doğadan gelir." Günümüzde,

bu tür bir ayrıcalıklı anlayış savı, sadece demokratik uzamda olasıdır - o demokratik

değerlendirme çağımızda, bir bilgisayar uzmanı ya da başarılı bir yönetici olmak

biçime, demokratik yordamın "maddesine" zorunlu olarak eklenen içeriktir.

doğanın bir armağanıdır, buna karşın güzel dudaklara ya da gözlere sahip olmak

Bu

yüzden demokratik

toplumun

işleyişi

için

değerlendirme fikri

can

alıcı

kültürün bir olgusudur. ...

önemdedir: eğer, simgesel özdeşlikleri düzeyinde, bütün özneler eşitse; eğer, burada, un

Demokrasi minimum bir yabancılaşmayı önvarsayar: iktidarı uygulayanlar halktan,

sujet vaut l'autre-, eğer belirsizce birbirlerinin yerine geçirilebiliyorlarsa, çünkü her biri

ancak onlarla halk arasında minimal bir temsil mesafesi varsa sorumlu tutulabilirler.

boş bir hassas yere ( $ ) , (Robert Musil'in başyapıtının başlığını anarsak) "niteliksiz-

"Totalitarizmde" bu mesafe iptal edilir, Liderin halkın iradesini doğrudan temsil ettiği

özelliksiz insana" indirgendiyse, -eğer, bununla birlikte, onların tam olarak simgesel

varsayılır - ve sonuç, elbette, (ampirik) halkın Liderlerinden daha da radikal bir

emrine yönelik her gönderme yasaklanmışsa- o zaman, toplumsal yapı içinde nasıl

şekilde yabancılaşmış olmasıdır: o doğrudan onların "gerçekten olduğu" şeydir, onların

dağıtılacaklar, onların işgalleri nasıl yasallaştırılacak? Yanıt kuşkusuz değerlendirme­

doğru kimliği, onların karışık "ampirik" istek ve çıkarlarının tersine, doğru istek ve

dir: insanın -olabildiğince nesnel olarak ve onların becerilerinin niteliksel sınanma­

çıkarlarıdır. Öznelerinden yabancılaşmış olan otoriter İktidarın tersine, halk, burada

sından daha "kişiselleşmiş" derinlikli görüşmelere dek uzanan, olası bütün yollarla-

"ampirik" halk kendilerinden yabancılaşmıştır.

onların gizilini değerlendirmesi gerekir. Altta yatan ideal fikir onların simgesel

La

logique

des

mondes'da,

Alain

80

Badiou,

kadim

Çin'in

"legalistlerinden"

özdeşliklerin bütün izlerinden arınmış bir nitelendirilmesini üretmektir. Dahası,

Jakobenlerden Lenin ve Mao'ya dek uzanan, dört momentten oluşan, işbaşındaki

eşitlikçiliğin kendisi de hiçbir zaman olduğu gibi kabul edilmemelidir: eşitlikçi adalet

devrimci adalet politikasının ebedi İdeasını ele alır: iradecilik (insanın "nesnel" yasa ve

fikri (ve uygulaması), kıskançlıkla desteklendiği ölçüde, ötekilerin yararına sağlanan

engelleri görmezden gelerek "dağları devirebileceğine" olan inanç); terör (halkın

standart feragatin ters yüz edilmesine dayanır: " B e n onu inkar etmeye hazırım, böylece

düşmanını ezmeye yönelik acımasız bir istek); eşitlikçi adalet (onun aracısız kaba dayat­

ötekiler (de) ona sahip ol(a)mayacak!"

ması, bizi ağır ağır ilerlemeye zorlayan "karmaşık koşulların" anlayışına sahip olmayan

Artık, günümüzde, insanın mahrem kişisel ayrıntıları, seks hayatının ayrıntılarına

bir dayatma); ve, aynı ölçüde önemlisi, halka duyulan güven - püf noktası, kuşkusuz, bu

dek medyada teşhir edilebildiğinden, özel yaşamın tehdit edildiğinden, hatta kay­

ek terimin, "halka duyulan güven" teriminin ikircikliğinde yatar: güvenilen insanlar

bolduğundan yakınmak moda. ... 7 7 Bu, olayları tersine çevirirsek doğru: mahrem

"ampirik" bireyler midir, yoksa insanın bir halk adına halkın düşmanlarına karşı yapılan

ayrıntıların kamusal sergilenişinde kaybolan şey aslında kamusal yaşamın kendisi,

terörü halkın kendisine yönelik teröre çevirebilmesini sağlayan Halk mıdır?

insanın içinde özel bir bireye, mahrem nitelikler, arzular, travmalar, tuhaflıklar

Bu, kuşkusuz, hiçbir şekilde basit bir demokrasi ricasını ve "totalitarizmin" redde-

dilmesini ima etmez: tersine, "totalitarizmde" bir doğruluk momenti vardır. Hegel poli­

yumurtaları kıramazsın (ve devrimci politika da eğer süreci içinde bir sürü yumurtanın

tik temsilin nasıl insanların daha en baştan ne istediklerini bildikleri, sonra çıkarlarını

kırıldığı bir etkinlik değilse, nedir?), hele bunu (devrimci tutkuya ait) çok sıcak bir

savunarak temsilcilerini değiştirdikleri anlamına gelmediğini belirtmişti - onlar onu

ortamda yapıyorsan eğer!" Bu şiddet fazlalığı en "hoşgörülü" liberal tutumun bile

sadece "kendinde" bilirler, onların çıkarlarını formu İlendi ren ve onlara hedef olarak

uzlaşamayacağı bir şeydir - "radikal" postkolonyalist Afro-Amerikan incelemelerde,

getiren, onları "kendi-için" kılan onların temsilcisidir. "Totaliter" mantık bu yüzden

Frantz Fanon'un etkili

hep-zaten temsil edilen "halkı" yarıp geçen "tam anlamıyla" bir yarılmayı koyutlar,

kaçınılmaz

açık seçik kılar, "totaliter" liderle analist arasındaki ayrım çizgisi bu yüzden incedir,

düşünün. Burada Fredric Jameson'ın şiddetin devrimci bir süreç içindeki rolünün,

neredeyse görünmezdir: ikisi de objet petit a'lardır, aktarımsal sevginin nesneleridir;

dünyevi servetin Calvinci kader, takdiri-ilahi mantığındaki rolüyle aynı olduğu şeklin­

aralarındaki fark (içinde sapkının ötekinin gerçekten istediği şeyi bildiği) sapkın

deki düşüncesini hatırlamak gerekiyor: kendine özgü bir değeri olmasa da, devrimci

toplumsal bağlantıyla, varsayılan bilgisinin bu yerini işgal ederken onu boş tutan ana-

sürecin,

listin söylemi arasındaki farktır.

otantikliğinin bir işaretidir - şiddetsiz bir devrim düşü kesinlikle "devrimsiz devrim"

Burada lider figürüyle ilgili radikal bir çıkarımda bulunmaktan ürkmememiz gerek:

bu

olduğu

bir sömürgeciliğin tasfiye edilmesi sürecinde şiddetin

şeklindeki

sürecin

aslında

temel

mevcut

anlayışı

konusunda

iktidar

ilişkilerini

yaşanan

huzursuzluğu

bozduğu

olgusunun

(Robespierre) düşüdür.

kural olarak, demokrasi pragmatik yararcı ataletin ötesine geçemez, "mal hizmetinin"

Ve buna son bir büklüm eklersek, yumurtaların bu şiddetle kırılması hemen şiddet

mantığını askıya alamaz; buna bağlı olarak, tıpkı kendi kendine analiz olmadığı gibi,

çıkışlarıyla özdeşleştirilmemelidir. Jouissance zorunluluğunun kısırdöngüsüne yakalan­

çünkü

ilişki

dığımız zaman, onun "doğal" karşıtı, ;'ou/s.saııce'ın şiddetli reddedilmesi gibi görünen

aracılığıyla ortaya çıkabileceği gibi, bir lider bir Amaç için coşkuyu tetiklemeye,

şeyi yeğlemeye yönelik heves büyük olur. "Köktencilikler" denen şeylerin hepsinin de

yandaşlarının öznel konumunda radikal bir değişime yol açmaya, onların kimliklerinin

altında yatan temel köktenci tema bu değil mi? Hepsi de, çağdaş seküler kültürün fazla

"tözünü değiştirmeye" zorunludur.81

"narsist hazcılığını" (böyle gördükleri şeyi) fedakarlık ruhunu yeniden ortaya çıkar­

analitik değişim

ancak analistin dışsal

figürüyle olan aktarımsal

Devrimci olmayan durum ve devrimci bir durum arasında hassas bir ayrım çizgisi

maya yönelik çağrıyla birlikte içermeye kalkışmıyorlar mı? Fakat, psikanalitik bir

vardır. Devrimci olmayan bir durumda, insan ezici dolayımsız sorunları asıl büyük

perspektif hemen bizim bu tür bir kalkışmanın hatalı yanını görmemizi sağlar: keyfi

sorunu erteleyerek çözebilir ("insanlar Rwanda'da ölüyor, o yüzden emperyalizm karşıtı

reddetmek jesti bile ("Yoz hazlara son! Reddet ve fedakarlık yap!") kendi başına bir

mücadeleyi unut, katliamı önleyelim"; ya da: "burada ve şimdi yoksulluk ve ırkçılıkla

artı-keyif yaratır. Öznelerinden Nedene yönelik şiddetli (kendinden) fedakarlık talep

mücadele etmemiz gerekiyor, küresel kapitalist düzenin çöküşünü bekleyemeyiz"); dev­

eden bütün "totaliter" evrenler ölümcül bir müstehcen jouissance'a yönelik büyülen­

rimci bir durumda, bu strateji artık işe yaramaz ve insanın "küçük" ezici sorunları

menin kötü kokusunu sızdırmaz mı? (Ve tam tersi: hazlara yönelmiş bir yaşam ister

çözmek için bile Büyük Sorunla başa çıkması gerekir. Reçete yordamı bu yüzden, katı

istemez maksimum haz güvencesi vermek için gereken en aşırı disiplinle sona erer:

bir şekilde biçimsel anlamda, varlığı "devrimci bir durumun" yakınlığını belirten bir

jogging'den diyete ve küçük rahatlamalara uzanan "sağlıklı yaşam tarzı", başkalarına

yordamdır: yerel bir sorun ya da çıkmazla karşılaşan politik failler, yerel sorunları prag­

saygı.)

matik olarak çözmek yerine, bir bakıma kendilerini aşar ve gelece kaçarlar, yani

dolanmıştır: ikisi bir kısırdöngü oluşturur, her biri diğerini aşırı destekler.

doğruca temel Aksiyomu şimdiki yerel sorunları çözmenin başlangıç noktası olarak koyutlarlar.

Superego haz alma emri

içkin olarak

fedakarlık mantığıyla birbirine

Kuşkusuz, bu hiçbir şekilde tam anlamıyla şiddeti dışarıda bırakmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Şiddet gereklidir - ama hangi şiddet? Şiddet var, şiddet var: sadece

Fakat bu, tam bir devrimci durumun sadece kısa vadeli hedefle uzun vadeli hedef

failin iktidarsızlığına tanıklık eder şiddetli passage a /'acte'lar var; asıl hedefi fiilen

arasındaki farkı içerdiği gibi bir fikir değildir - otantik her devrimci patlamada, " s a f

hiçbir şeyin değişmediğinden emin olmak olan bir şiddet var - Faşist bir şiddet

şiddet öğesi vardır; yani, otantik bir politik devrim mal hizmeti standartıyla (daha

sergilemesinde, hep göz alıcı bir şey olmalıdır, o yüzden, kesinlikle gerçekten hiçbir şey

sonra "yaşam çoğunluk için ne ölçüde daha iyi oldu") ölçülemez - o kendi içinde bir

olmaz; ve de bir kümelenmenin temel koordinatlarını fiilen değiştirmenin şiddetli

hedef, "iyi bir yaşamın" ne olduğu kavramını değiştiren bir eylemdir ve farklı (eninde

eylemi vardır. Bu son türden şiddetin meydana gelmesi için, bu meydanın da, duygusuz

sonunda, daha yüksek) bir yaşama ölçütü devrimci sürecin bir yan ürünüdür, hedefi

reddinde baştan sona şiddetli olan bir jest aracılığıyla, içinde -Mallarme'den alıntı

değildir. Genellikle, devrimci şiddet "Yumurta kırmadan omlet yapamazsın" gibi

yaparsak- rien n'aura eu lieu que le lieu, meydan dışında hiçbir şeyin meydana

herkesin bildiği yavan sözlerle savunulur - bu elbette kolayca sorunlu sayılabilecek bir

gelmeyeceği saf bir çekilme jesti aracılığıyla açılmış olması gerekecektir.

"hikmettir," en soylu hedeflerin bile onları elde etmenin canice araçlarını haklı çıkara­

Ve bu da bizi Melville'in Bartleb^ma döndürür. Onun "Yapmamayı tercih ederim"

mayacağı gibi o sıkıcı "etik" yorumlarla sorunlu yanı kolayca gösterilir. Bu tür

sözü kelimesi kelimesine anlaşılmalıdır: "Yapmamayı tercih ederim" diyor, "Tercih

uzlaşmacı tutumlara karşı, devrimci şiddeti doğruca kendi içinde kurtarıcı bir amaç

etmem (aldırmam)" değil- bu yüzden yine Kant'ın olumsuzla sonsuz yargı arasındaki

olarak kabul etmeliyiz, böylece deyiş, bir bakıma, tersine çevrilir: "Omlet yapmadan

ayrımına dönüyoruz. Efendi'nin emrini reddederek, Bartleby yüklemi olumsuzlamıyor; 381

onun yerine, bir yüklem-olmayanı [yüklem-değili] onaylıyor: onu yapmak istemediğini

yoksun kalmış olan toplumsal yaşamın kamusal bir düzenlemesini elde etmemiz

yapmamayı tercih ettiğini (istediğini) söylüyor.82 Biz, olumsuzladığı

değildir. Yarık kalır, ama yapısal bir minimuma indirgenir: toplumsal düzenlemeler

şeyin asalağı olan "direniş" ya da "protesto e t m e " politikasından, hegemon konumun

kümesi ile onların namevcutluğunun boşluğu arasındaki " s a f farka. Başka deyişle,

ve onun olumsuzlamasının dışında yeni bir uzam açan bir politikaya böyle geçeriz.

Bartleby'ın jesti, yeri bütün o müstehcen süperego içeriğinden boşaltıldığı zaman,

Günümüzün kamusal uzamında bu tür bir jestin çeşitlemelerini hayal edebiliriz: sadece

Yasanın ekinden geriye kalan şeydir.

söylemiyor; onu

şu apaçık "Burada yeni bir kariyer şansları var! Bize katılın!"a karşılık "Yapmamayı ter­

Ontolojik farkın kendisinin en genel düzeyinde de aynı çıkarımları yapmalıyız: bu,

cih ederim" değil; aynı zamanda "Kendi asıl benliğinizin derinliklerini keşfedin, iç

fiziksel düzeyle metafiziksel düzey arasındaki, ampirikle aşkınsal arasındaki geleneksel

huzuru bulun!"a karşılık "Yapmamayı tercih ederim"; ya da "Çevrenin nasıl bir tehlike

felsefi farkı, onu olan şey, bir şeyle -bir başka, "daha yüksek," gerçeklik arasındaki

içinde olduğunun farkında mısınız? Ekoloji için bir şey yapın!"a karşılık "Yapmamayı

değil-

tercih ederim"; ya da "Çevremizde tanık olduğumuz bütün bu ırksal ve cinsel adalet­

Metafiziği aşmak metafizik boyutu sıradan fiziksel gerçekliğe indirgemek (ya da daha

sizlikler ne olacak? Daha fazla bir şeyler yapmanın vakti gelmedi mi?"ye karşılık

"Marksist" bir şekilde, bütün metafiziksel hayaletlerin nasıl gerçek yaşamın antagoniz-

"Yapmamayı tercih ederim." Bu en saf haliyle eksiltme jesti, bütün niteliksel farkların

malarından çıktığını göstermek) anlamına gelmez, ama maddi gerçeklikle bir başka,

saf bir biçimsel minimal farka indirgenmesidir.

"daha yüksek" gerçeklik arasındaki farkı bu gerçeklikle onun kendi boşluğu arasındaki

hiçbir şey arasındaki

"minimal" farka

indirgeyerek

aşırıya

vardırmaktadır.

Burada İmparatorlukta, direniş figürü olarak, mevcut toplumsal mekanizmanın

içkin farka, yarığa indirgemek anlamına gelir; yani, maddi gerçekliği kendisinden

evrenine Hayır! deme figürü olarak Bartleby'a değinen Hardt ve Negri'yle aynı şeyi

ayıran, onu "hepsi-değil" kılan boşluğu ayırt etmek. 8 5 Ve aynı şey politik ekonominin

söylemiş olmuyor muyuz?8' Fark iki kattır. Birincisi, HN için, Bartleby'ın "Yapmamayı

başlıca paralaksı, gündelik maddi toplumsal yaşamla (aralarında ve doğayla etkileşen,

tercih ederim" sözü sadece, bir bakıma, masayı temizlemenin, mevcut toplumsal

acı çeken, tüketen vb. insanlar) Sermayenin kurgusal dansının Gerçeği, onun sıradan

evrene karşı bir mesafe almanın ilk hamlesi olarak yorumlanır; ardından yeni bir

gerçeklikten kopuk gibi görünen kendi kendini sürdüren hareketi arasındaki yarık için

toplum kurmak gibi acı verici bir çabaya yönelik hamleye ihtiyaç duyulur - eğer

de geçerlidir. Bu yarığı, yaşamın açıkça yerle bir olduğu, bir sürü ekolojik bozulma ve

Bartleby aşamasında kalırsak, hiçbir sonucu olmayan intiharımsı marjinal bir konuma

insani sefalet gördüğümüz bir ülkeyi ziyaret ettiğimiz zaman çok elle tutulur bir şekilde

sürükleniriz. ... Fakat bizim bakış açımızda, bu, kesinlikle, kaçınılması gereken bir

deneyimleyebiliriz; fakat daha sonra okuduğumuz ekonomi uzmanının raporu, bize

çıkarımdır: politik kipiyle, Bartleby'ın "Yapmamayı tercih ederim"i daha sonra mevcut

ülkenin ekonomik durumunun "finansal olarak makul" olduğunu bildirir. ... Marx'ın

toplumsal evrenin sabırlı olumlu "kararlı olumsuzlama" çabasında aşılacak olan "soyut

burada söylediği şey öncelikle ilk boyutu ikinciye indirgemek değildir (malların

olumsuzlama"nın

başlangıç

noktası

değildir, 8 4

bir

tür

arkhe,

bütün

devinimi

doğaüstü çılgın dansının nasıl "gerçek yaşamın" antagonizmalarından çıktığını ispatla­

destekleyen o altta yatan ilkedir: bunun ardından gelen inşaat çalışması, onu "aşmak­

mak); onun söylediği, daha çok, ilkini (maddi üretim ve toplumsal etkileşimin toplum­

tan" uzak bir şekilde, daha çok, bunu cisimlendirir.

sal gerçekliği) ikinci olmadan tam olarak kavrayamayacağımızdır: gösteriyi idare eden,

Bu da bizi bu kitabın merkez temasına geri getirir: paralaks kayma. Bartleby'ın tutu­ mu sadece ilki, yani ikinci, daha "yapıcı," yeni bir alternatif düzen oluşturma

gerçek-yaşamdaki gelişmelerin ve felaketlerin anahtarını sağlayan şey Sermayenin kendi kendini iten metafizik dansıdır.

çalışmasına hazırlık olan o aşama değildir; bu tutum bu düzenin asıl kaynağı ve arka-

İkincisi (ve belki de daha önemlisi), "Yapmamayı tercih ederim"le dile getirilen

planı, onun kalıcı temelidir. Bartleby'ın çekilme jesti ile yeni bir düzenin oluşumu

çekilme "İmparatorluğa hayır deme" tutumuna, ama daha da öncelikle, benim direniş

arasındaki fark -yine ve son kez- paralaks farkıdır: yeni bir düzen kurmaya yönelik çok

rumspringa'sı dediğim bütün o kalabalığa, bütün o sistemin kendisini bizim ona

çılgın ve bağlanımlı etkinlik, onun içinde sonsuza dek yansıyan, altta yatan bir

katılımımızı

sağlayarak yeniden üretmesine yardımcı

olan direniş biçimlerine

"Yapmamayı tercih ederim"le desteklenir - ya da, Hegel'in diyebileceği gibi, devrim

indirgenemez - günümüzde, "Yapmamayı tercih ederim" öncelikle "Piyasa ekonomi­

sonrası yeni düzen kurucu jestini, Eskiyi silip süpüren yıkıcı öfke patlamasını olumsuz-

sine, kapitalist rekabete ve kar elde etmeye katılmamayı tercih ederim" değildir,

lamaz; o sadece bu olumsuzluğa beden verir. Yeniyi hayal etmenin güçlüğü Bartleby'ı

-bazıları için çok daha sorunlu bir şekilde - "Afrika'daki bir Zenci yetim çocuğa destek

iktidarda hayal etmenin güçlüğüdür. Bu yüzden süperego-paralakstan Bartleby-para-

olmak için bağış yapmamayı, vahşi doğadaki bataklıklarda petrol aramasını önlemeye

laksa hamlenin mantığı çok kesindir: bu bir şeyden hiçbir şeye hamledir, yani iki "bir

yönelik mücadeleye katılmamayı, Afganistan'daki liberal-feminist-cesur kadınlarımızı

şey" arasındaki yarıktan bir şeyi hiçbir şeyden, kendi yerinin boşluğundan ayıran yarığa

eğitmek için kitaplar göndermemeyi tercih ederim"dir.

...

Doğrudan hegemon

hamle. Yani: "devrimci bir durumda," tam olarak, kamusal Yasayla onun müstehcen

açıklama çağrısına karşı bir mesafe -"Piyasa rekabetine katılın, etkin ve üretken

süperego eki arasındaki yarığa ne olur? Olan şey, bir tür metafiziksel birleşme içinde,

olun"- günümüz ideolojisinin işleme kipinin ta kendisidir: günümüzün ideal öznesi

yarığın basitçe ortadan kalkması, bizim de sadece, herhangi saklı bir müstehcen ekten

kendi kendine şöyle der: "Bütün bu toplumsal rekabet ve maddi başatı işinin boş bir

iyi

ve köleleştirmenin nedeninin nesnel gerçekliğin kendisi (böyle bir şey yoktur) olma­

farkındayım!" Hiç değilse, "Yapmamayı tercih ederim," bir bakıma, "toplumsal gerçek­

oyundan

ibaret

olduğunun,

asıl

Benliğimin

başka yerde

olduğunun

çok

ması, bunların nedeninin Arzumuz olması, maddi şeylere yönelik ihtirasımız, onlara

lik sadece yanıltıcı bir oyundan ibaret" adını taşıyan o "Batılı Budist" oyununu oyna­

fazla bağlanmamız olması gibi bir olguyla karşı karşıya getirir bizi; bu yüzden tek yap­

manın reddedilmesidir.

mamız gereken, sahte tözselci gerçeklik fikrinden kendimizi kurtardıktan sonra, arzu­

Mevcut ideolojik durumumuzun harika bir şekilde ikircikli bir belirteci Sand-casfies:

BııJdhism

and Global Finance

[Kumdan kaleler:

Budizm

ve Küresel Finans]

nun kendisini reddetmek, iç huzur ve mesafe tutumu benimsemektir ... bu tür bir

adlı,

Budizmin günümüzün sanal kapitalizminin kusursuz ideolojik eki olarak işlemesine

Alexander Oey'in ( 2 0 0 5 ) yönetmenliğini yaptığı, ekonomist Arnoud Boot, sosyolog

şaşmamak gerek: bizim bu sanal kapitalizme bir iç mesafeyle katılmamızı sağlar - sanki,

Saskia Sassen ve Tibetli Budist öğretmen Dzongar Khyetsc Rinpoche'nin yorumlarını

tek ayağımızı kaldırmışız gibi.

içeren bir belgesel. Sassen ve Boot küresel imansın devasa kapsamını, iktidarını ve

Bartleby, "Onu yapmamayı tercih ederim" değil "Yapmamayı tercih ederim"

toplumsal ve ekonomik etkilerini tartışıyor: artık 83 trilyon dolar bedel biçilen ser­

sözünü bu tür bir bağlanmama karşısında yineler: Bartleby'ın reddi belirli bir içeriğin

maye piyasaları, tümüyle kendi çıkarına dayalı, içinde genellikle söylentilere dayalı

reddi değildir, daha çok, tam anlamıyla biçimsel reddetme jestidir.

davranışların şirketlerin -ya da bütün bir ekonominin- değerini birkaç saat içinde

Sygne'nin Hayır! sözüne kesin bir biçimde benzer: bu bir Versagung eylemidir, simge­

yükseltip düşürebildiği bir sistem içinde var olur. Khyentse Rinpoche onlara insan

sel bir eylem değil. "Yapmamayı tercih ederiın"in açık bir veciz niteliği vardır: o bir

algısının doğası, yanılsama ve aydınlanmayla ilgili derin düşüncelerle yanıt verir; onun

gösterene-dönmüş-nesnedir, simgesel düzenin çöküşüne karşılık gelen atıl bir lekeye

felsefi-etik "Gerçeklikte orada olmayan, bir algı olan şeye olan bağlılığınızı bırakın"

indirgenmiş bir gösteren.

Bu yüzden

önermesinin milyar dolarlık spekülasyonların çılgın dansına yeni bir ışık tutması

Bartleby'ın iki sinema versiyonu var: 1970'lere ait, Anthony Friedman'm yönettiği

gerekiyor. Benlik diye bir şey olmadığı, sadece kesintisiz bir algılar nehri olduğu şeklin­

bir televizyon filmi ve günümüz Los Angeles'ında geçen, Jonathan Parker'ın yönettiği

deki Budist fikri yankılayan Sassen, küresel sermaye üzerine yorumda bulunuyor:

2001 versiyonu; fakat, İnternet yeraltısında, Bartleby'ı Anthony Perkins'in oynadığı

"Varolan şey 83 trilyon dolar değil. O özünde kesintisiz bir devinimler kümesi. Gözden

üçüncü bir versiyonla ilgili ısrarlı, ama doğrulanmamış bir söylenti dolanıyor. Bu söy­

kayboluyor ve yeniden görünüyor." ...

lentinin sahte olduğu anlaşılsa bile, doğru olmasa bile, kulağa boş geliyor sözü her

Burada sorun elbette şu: Budist ontolojiyle sanal kapitalizm evreninin yapısı

zamankinden daha çok geçerli: Perkins, Norman Bates haliyle, Bartleby olurdu.

arasındaki bu koşutluğu nasıl okumamız gerekiyor? Film hümanist okumaya yöneliyor:

"Yapmamayı tercih ederim" derken Bartleby'ın nasıl güleceğini, Norman Bates'in

bir Budistin merceğinden bakıldığında, küresel finans servetinin coşkunluğu yanıltıcı,

Sapık'm son karesinde, kameraya baktığı zaman, (annesinin) sesiyle "Bir sineği bile

nesnel gerçeklikten kopuk - borsalarda ve toplantı odalarında yapılan anlaşmaların

incitemezdim" derkenki gülüşüne bakarak hayal edebiliriz. Bu gülüşte şiddet niteliği

yol açtığı gerçek insani acılar çoğumuz için görünmez durumda. Fakat, maddi servetin

yoktur; şiddet onun kıpırtısız, atıl, ısrarlı, kayıtsız varlığına aittir.

değerinin ve insanın gerçeklik deneyiminin öznel olduğu, ve hem gündelik yaşamda hem de neoliberal ekonomide arzunun kesin bir rol oynadığı öncülünü kabul edersek, tam da karşıt çıkarıma varmak olası değil mi? Aslında sözkonusu olan şey, bizim geleneksel yaşam-dünyamız sabit nesnelerden oluşan dışsal gerçekliğin naif-gerçekçi tözselci fikirlerine dayanması, buna karşın

"sanal kapitalizmin" beklenmedik

dinamiğinin karşımıza gerçekliğin yanıltıcı doğasını çıkarıyor olması değil mi? Gerçekliğin tözsel olmayan karakterine ilişkin, birkaç saat içinde, sırf ani bir yanlış söylenti yüzünden hiçbir şey haline gelecek devasa bir servetten daha iyi bir kanıt ola­ bilir mi? Buna bağlı olarak, finansal spekülasyonların "nesnel gerçeklikten kopuk" olmasından niye yakınıyoruz, Budist ontolojinin temel öncülü de "nesnel gerçeklik" olmadığı değil mi? Bu yüzden günümüzün sanal kapitalizmi konusunda, Budist perspektiften alınacak fek "eleştirel" ders, burada basit bir gölge tiyatrosuyla, tözsel olmayan sanal mevcu­ diyetlerle uğraştığımızın farkında olmamız ve sonuç olarak, kapitalist oyuna kendimizi tamamıyla katmamamız, oyunu bir iç mesafeyle oynamamız gerektiğidir. Sanal kapita­ lizm bu yüzden kurtuluşa doğru atılmış bir ilk adım rolü görebilir: gördüğümüz eziyetin

Bartleby bir sineği bile incit.em.ezdi - onun varlığını o kadar katlanılmaz kılan şey budur.

NOTLAR

G İ R İ Ş : DİYALEKTİK M A D D E C İ L İ K KAPIYA DAYANDI 1.

Bkz. Giles T r e m l e t t , "Anarchists and the Fine Art of Torture," The Guardian, 27 O c a k 2003.

2.

Bkz. Stuart Jeffries, "Did Stalin's Killers Liquidate Walter Benjamin?,' 1 The Observer, 8 Temmuz 2 0 0 1 .

3.

Devrimci Ütopyanın belki de en özlü tanımı, içinde bu ikiliğin, bu paralaks yarığın artık işlemez

olduğu

bir toplumsal

düzendir -

Lenin'in

Dadacılarla

gerçekten

buluşup

tartışabileceği bir uzam. 4.

Eğer daha yakından bakarsak, bu iki öykü arasındaki ilişkinin bir paralaks ilişkisi olduğu açık hale gelir: simetrileri saf değildir, çünkü Laurencic'in anlattığı hikaye açıkça politika (politik terör ve işkence) üzerinedir, modernist sanatı komik bir kontrpuan olarak kullan­ maktadır; buna karşın Benjamin'in anlattığı hikaye "yüksek kuram" hakkındadır, tam ter­ sine, komik kontrpuan olarak Stalin'i kullanır.

5.

Alain

Badiou'nun

paylaşıyorum

(La

bu sorunlu

terimi açıkça

logique

mondes'da,

des

üstlenme vaktinin geldiği

Badioıı

günümüzün

başlıca

düşüncesini politik-felsefi

karşıtlığının "demokratik maddecilik" ve "maddeci diyalektik" karşıtlığı olduğunu belirtiyor.) 6. 7.

V. I. Lenin, Collected Works, C i l t 33 (Moskova: Progress Publishers, 1 9 6 6 ) , s. 282. Aynı şey doğruluk için de geçerlidir: doğru önermelerden çıkıp asıl konuşan şey olan doğruluğa geçmek önemlidir.

8.

Günümüzde,

tıpkı

tarihsel

maddecilik

kuklasının

içine

saklanmış

cüce

gibi

adlandırılmadan bırakılması gereken kişi. 9.

Burada şu kaynağa olan borcumu itiraf etmem gerekir, Kojin Karatani, Transcritique: On

10.

Bu yüzden dürtü arzu amacına ulaşmadaki başarısızlıktan kâr etme stratejisi olarak ortaya

11.

A k t a r a n A n n e Norton, Leo Strauss and the Politics of American Empire (New Haven:

Kant and Marx (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 3 ) . çıkar. Yale. U n i v e r s i t y Press, 2 0 0 4 ) , s. 2 1 7 . 12.

R e n e Descartes, Discourse on Method ( S o u r b R e n d : University of Notre Dame Press, 1 9 9 4 ) , s. 3 3 . [Metot Üzerine Konuşma, çeviren K. Sahir S e l , s. 19-20, İngilizce çeviriye kısmen uyarlayarak. S a h i r S e l , "Fr. raison, İng. reason" karşılığında, "akıl ve mantık" kul­ lanıyor - ç n . ]

13.

Karatani, Transcritique, s. 1 3 4 .

387

o ilk birkaç "mutlu yıl" çıkarılmıştır.

Fakat, Hegelci bütünsellik, Evrenselle Bireysel arasında aracılık yapan T i k e l e yaslanan bu tür "organik" bir bütünsellik mi? Tersine, diyalektik devinimi iten (kötü)şöhretli "çelişki",

5.

"organik" Bütünle ( E - T - B yapısı) doğrudan -aracısız olarak- Evrensele karşılık gelen tekil­

Bu

nedenle,

makul

tek

çözümün

Luis

Bunuel'in

1950'lerin

başındaki

Wuthering

Heights'm Meksika uyarlamasında yaptığına benzer bir şey yapmak olduğunu öne sürmek

lik arasındaki çelişki değil mi?

istiyorum (bu uyarlamada, öykü Heathcliffin dönüşüyle başlar • geçmişteki olaylar sadece

Fakat, Kantçı "dünya-sivil-toplumu"nun (sahte) bir versiyonunun zaten var olduğunu

yıllar o n c e Heathcliffle Cathy arasında olup bitmiş olan gizemli bir şey olarak anılır, hiçbir

unutmamalıyız - dünya ölçeğindeki bir kültür ya da meslek ağına girmiş olan ve bu yüzden

zaman açıkça gösterilmez, hatta anlatılmaz b i l e ) : geçmişi tümüyle dışarda bırakmak ve onu

aynı

sınıfın

dünyanın

en

uzak köşesindeki

üyelerine

kendi

toplumlarının

sadece, kara bir leke, anlatılamaz bir şey, öykünün "namevcut N e d e n i " olarak anmak.

diğer

sınıflarından daha yakın olan yöneticileri, gazetecileri, bilimcileri, kültür işçilerini vb.

6.

içeren sözde yeni "simgesel s ı n ı f kılığında. "Simgesel sınıfın" evrenselliğinin sorunu, evrenselliğinin her bir tikel toplum içindeki radikal bir bölünmeye dayanmış olmasıdır:

cisimlendirir mi? Daha çok, bunun tersi bir peşpeşelik düzeni, tam olarak Hegelci bir düzen geçerlidir: Özne-Nesne-Mutlak. Kendisinden farklılık gösteren Bir, Özne olarak Mutlaktır;

7.

Blackwell,

Bkz. Kojin Karatani,

Transcritique.On Kam and Marx (Cambridge, M A : M I T Press,

A.g.e., s. 3.

9.

V e , R e n e Girard'ın belirttiği gibi, etik paralaksın ilk tam öne sürülmesi de Eyüb'ün kitabında olmaz mı, orada iki perspektifle de yüzleşilir (dünyanın tanrısal düzeni ve Eyüp un yakınması), ve ikisi de "doğru" olan değildir - doğruluk onların yarıklarında, pers­

Mutlakın kendi yazgısının da tehlikede olduğu olumsal, kırılgan bir süreçtir. notlarının

Basil

8.

bilimler onu nesne olarak kavramaya kalkışır; politika "tam anlamıyla" Mutlak, içinde keşfedilmiş cinsellik üzerine

New Foundations for Psychoanalysis (Oxford:

2003).

Öyleyse, bu üç m o m e n t Mutlak (Varlık) - Nesne ( B i l i m ) - Özne (Politika) üçlemesini

Heidegger'in yeni

Laplancbe,

1989).

Hegelci bir tarzda, evrensellik tikel her duruma onun iç yarılması olarak kazınmıştır.

Aynı çerçevede,

Bkz. J e a n

pektif kaymasında yatar. Bkz. R e n e Girard, job.The Victim and His People (Stanford:

nasıl

Stanford University Press, 1 9 8 7 ) .

görüneceğini hayal edebiliriz. Kadının özü sich anzuştellen, kendini teşhir etmektir, sich anzubieten, kendini önermek/sunmaktır: işte buradayım, seç beni, tut beni, yakala beni, al

10.

Karatani, Transcritique, s. 6.

beni. Bu kışkırtıcı teşhir tutumunun, Herausforderung'un tersine, bir erkek övünerek ken­

11.

Bkz. Slavoj Zizek, Tarrying with the Negative, Birinci Bölüm (Durham: Duke University Press, 1 9 9 3 ) .

dini öne çıkarmakta, kadının gözlerinin önünde gösteri yapmaktadır; onun tutumu such

nufstellen'dit, such uufspielen, sich brütsen anlamında. Bir erkek stellc sich auf, bir kadın

12.

V;ırlık yaklaşmasıyla bizi kışkırtır, bizi yaklaşmasının merkezindeki çekilmeyle kışkırtır: Sich Anzustellen'in özü, özün kendisinin

Sııch-Anzustellen'idit ve erkeğin kaderi

işleri

Bu çerçevede, Kant'ın Ding an sich paradoksu alımlama gücünün anlığa fazlalığı (edilgen hassas algılarımızın bilinmeyen dış kaynağı) ve duyularımızda herhangi bir desteği olmayan

Stelh sich an. Buna bakarak, Heideggerci bir erotik yaklaşma/çekilme hayal edebiliriz;

saf anlıksal içeriksiz bir X ' i n kurulmasıdır. 1 3.

Peki Kant neden "Ruh ölümlü olmayandır" gibi yargıları sonsuz olarak adlandırır? Çünkü,

»Ikip atmak, bu kışkırtıcı teşhire tam bir yanıt verme çabasında başarısız olmaktır. ...

" R u h ölümlü değildir"e karşıt olarak, sonsuz bir kümeyi kapsar - sadece, "ruhlar" genus'u-

( 'yleyse Heidegger'in tersine çevirme retoriğini ("doğruluğun özü özün doğruluğunun ken­

nun, üst kümesinin bir türü olan "ölümsüz ruhlar"ın sınırlı kümesini değil (diğer türü

disidir," vb.) Aboıt (tuvalet [düşük yapmak, yarıda bırakmak]) fikri için canlandırma riski­

"ölümlü ruhlaradır), ne ölümlü ne ölümsüz olan üçüncü bir alana ait olan sınırsız bir ruh­

ni neden almayalım: ar>ort'un özü özün kendisinin A/ı-Of'udur (yerdeğiştirmesidir). ...

lar kümesini de içeren bir kümeyi. Bu ayrımın daha ayrıntılı ele alınması için, bkz. Zizek,

A y n ı çerçevede, bir şiirin Er-Önerııng'u (kelimesi kelimesine açıklarsak: tam yerine konulmak) aynı zamanda onun Ab-Örterung'uduT (tuvalete atılmak)? Peki ya abortion [düşük]? Ya a b î ı o n ' u t ı (Ab-Treibung, FehLGeburf) özü ontik bir şey değil de, özün ken•li'.ıııin

abortiveness'iyse

Tarrying with the Negative, 3. bölüm. 14.

Belki de cutterMarm [kesicilerin] son dönemlerde özellikle Amerika'da yaygınlaşan, kişilerin bedenlerini kesme akımı ("öze-zararcıların") elde ettiği tatmin, yoğun bedensel acının bizi

[düşüklüğüyse]?

gerçekliğe geri döndürmesi hissi değil, daha çok, insanın kendisini kesmesinin bir işaret bırakma biçimi olmasıdır: kolumu kestiğim zaman, öznenin varoluşsal karışıklığının, benim bulanık sanal varoluşumun "sıfırı," gösteren bir kayıtın "birine" dönüşür.

M I ' , B U " Y Ü R E Ğ İ S Ü N N E T EDİLMİŞ YAHUDİ"

kimi,

I

"özne" teriminin kendisinin üç temel anlamı vardır: otonom bir fail olarak özne;

15.

m iktidara boyun eğmiş ("onun öznesi olmuş") bu aynı fail olarak özne; konu başlığı, "ana

bir değilfilozofum", yani felsefenin fazla çekirdeğine karşılık geliyorum, felsefeden ç o k

kotlu |suje]." Bu üç anlamda Gerçek, Simgesel, îmgelemsel üçlemesinin görmek güç değil;

felsefe olan şeye karşılık geliyorum (bu yüzden de onun temel referansları felsefidir -

" terenin, simgesel bir düzene boyun eğmiş -ona yakalanmış- öznesi; öznenin [sujenin] İdesinin, "içeriğini" sağlayan imgelemsel hammadde. 1 lOjiıes Lacan, 1979), s. 63.

The Four Fundamental Concepts of PsychoAnalysis (NewYork; Norton,

) akıncıya Gönül Verme/Geceler Güzeldir'm iki versiyonuyla ilgili sorunun derli toplu bir nlınışı için bkz. M a l c o l m Covvley'in Penguin basımına yazdığı " G i r i ş " il I ırmondsworth: Penguin, 1 9 4 8 ) . i!

hasımın "tam" anlatısı bile bir kara delik çevresinde yapılanmıştır: evliliğe yol açan [

> (urdan doğruca, Riviera'da yaşayan, evlilikleri çoktan çözülmeye başlamış çifte sıçrar:

Lacan kendisini bir antifilozof, felsefeye karşı ayaklanmış biri olarak tanımladığı zaman, bu yine Kantçı bir belirsiz yargı olarak kavranmalıdır: " B e n bir filozof değilim" yerine, " B e n

Ecrits'in dizininde Hegel Freud'dan fazla yer tutar!). 16.

Immanuel Kant, Critique of Practical Reason (NewYork: Macmillan, 1 9 5 6 ) , s. 1 5 2 - 1 5 3 .

17.

Bkz. On Feminine Sexuality, the Limits of Love and Knowledge: The Seminar of Jacques

18.

"Çokluk," kalabalığa karşıt bir şey olarak, Lacancı Hepsi-değil çerçevesinde kavranamaz mı ?

Lacan, 20. Kitap, E n c o r e (New York: Norton, 1 9 9 9 ) . Çokluk hepsi-değil mi, bu arada onun dışında bir şey yok mu, onun kısmı olan hiçbir şey yok mu ve kalabalık, Birin işaretinin, özdeşleşmenin "ortak böleninin" altındaki çokluk mu? 19.

Aynı şey, Kantçı Yüce diyalektiğinde, fenomenal temsili başarısız olan bir olumlu O t e

389

olmaması için de geçerlidir: " ö t e " bir şey yoktur, " Ö t e " kendi temsilinin olanaksız­

basitçe yasaklanmış değildir, o aracısız olarak yasaklamanın amblemidir, onun failidir.

lığının/başarısızlığının boşluğudur sadece

Yasaklamanın düşünümselliği burada yatar: ası/ yasaklanan şey yasaklama failinin kendi­

-

ya

da

Hegel'in

Tinin

Fenomenolojisfndeki

sidir, bu fail aracılığıyla erişimi önlenen Şey değil.

bilinç bölümünün sonunda belirttiği gibi, fenomenlerin örtüsünün ötesinde, bilinç sadece

20.

21.

oraya koyduğu şeyi bulur. Yine, Kant bunu tutarlı bir şekilde formüllendiremeden "bunu

35.

Jacques Derrida, Acts of Religion (New York: Routledge, 2 0 0 2 ) , s. 2 7 0 .

biliyordu."

36.

Beklenmedik bir örneği ele alalım: Olivier Messiasen'in iki piyano için yazdığı şaheser,

Claude Lévi-Strauss, " D o Dual Organizations Exist?," Structural Anthropology (NewYork:

Visions de l'amen ( 1 9 4 3 ) , neden yedi bölüm içerir? Kendisi A m i n ' i n dört versiyonunu

Basic-Books, 1 9 6 3 ) , s. 131-163; çizimler sayfa 1 3 3 - 1 3 4 . Bu örneğin daha ayrıntılı bir

anar: yaratılış Amin'i ( " O l s u n ! " ) , kabul Amini (tanrısal iradenin yaratıkları tarafından

çözümlemesi

kabul edilmesi), arzu A m i n i , c e n n e t mutluluğu A m i n i - bunlar Lacan'tn dört söylem öğesi

için, bkz.

Slavoj

Zizek,

77ıe Puppet and the Dwarf, Ü ç ü n c ü

Bölüm

(Cambridge, M A : M İ T Press, 2 0 0 3 ) .

değil mi ( S | , S 2 , $, a)l Peki diğer üçü niye? Ö n c e , kabul Amin'i ikiye ayrılmıştır,

Lacan'tn düşüncesi Şey olarak Gerçeğin (çevresinde simgesel oluşumların, tıpkı sineklerin

varlıklarının kabulünü Yaratanlarına ilan eden yaratıkların A m i n i ("işte buradayız, senin

eğer çok yaklaşacak olurlarsa yanacakları alev gibi dolandıkları o travmatik çekirdek olan

bizden istediğin gibi!" ve İsa'nın yaratıkları kurtarmasını sağlayacak acısını kabul Amini.

Gerçeğin)

Ardından, arzu Amini içinde arzulamanın iki yönü/yanı olarak yarılmıştır: saf ve huzurlu

Simgesele

"içsel

dışsallığından"

-ünlü

"na-mahreminden"-

Gerçeğin

Simgeselle mutlak aidiyetine (Gerçeğin kendine ait tözü, ontolojik tutarlılığı yoktur, o

ruhsal bağlılık, ve çilenin delirtici işkencesi; bu ikisi de ardından iki başka bölümle

Simgeselin içkin tutarsızlığı, yarığından başka bir şey değildir) geçer. Fakat bu temel mad­

dışsallasın (saf ruhsal arzu gösteren) meleklerin, azizlerin, kuşların şarkısının Amini ve

deci soruyu çözmez: eğer G e r ç e k kendine ait töze sahip değilse, o Simgesele aitse, öyleyse,

Kıyamet Günii'nün Amin'i (bugünde sıradan insanlar günahkar tutkularının bedelini

simgeöncesi

nasıl düşünmeliyiz? N a i f

ödeyecektir). Böylece bütün kusursuzca simetrik bir şekilde yapılanmıştır: ortada, en uzun

gerçekçiliğin tek seçeneği gerçekten, "dilimizin sınırları dünyamızın sınırlarıdır" diyen bir

bölüm olan arzu Amini, bir iç yarılmaya sahiptir ve iki üçlemeyle çevrilidir, Tanrı-

tür "yöntembilimsel idealizm" mi, bu yüzden de Simgeselin ötesinde olan şey, katı bir

Yaratıklar-İsa (Efendi ve Hizmetkar'ın kabulünün yarılması) ve Melekler-Yargı-Cennet

X'ten

Simgeselin ortaya çıkışını-patlamasmı

(saf ve "patolojik" arzu arasında öznenin bölünmesi ve c e n n e t mutluluğunun barışı).

biçimde düşünülemez olan mı? 22.

Kieslowski on Kielowski, ed. Danusia Stok (Londra: Faber & Faber, 1 9 9 3 ) , s. 5 4 - 5 5 .

23.

A.g.e., s. 8 6 .

24.

Bu bölümün daha ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. Slavoj Zizek, The Fright of Real

25.

Melezlik ve göçebe öznellik gibi soyut evrensel terimlerin sorunu, içeriklerini yarıp geçen

Efendinin Biriyle başlarız, ardından üçlü yarılma gelir (hizmet eden yaratıkların; arzunun; öznelliğin yarılması), ve c e n n e t mutluluğunun Aynılığıyla sona erer. Bu derin bir şekilde Hıristiyan eseri olsa da, Visions de /'amen'in yapısı eşzamanlı olarak en temel gösteren

Tears, Birinci Bölüm (Londra: B F I , 2 0 0 1 ) . antagonizmayı düzleştirmeye, görünmez kılmaya çalışmalarıdır: melezlik h e m dünyayı dört

yapısını aktarır. 37.

Bkz. Ernesto Laclau, "Populist Reason," Umbr(a), 2 0 0 4 .

38.

Bkz. Karl Marx ve Friedrich Engels, Selected Works, C i l t 1 (Moskova: Progress Publishers,

39.

Toplumsal bir bağlantıda, etkilenimler (kolektif nefret, bir Lider sevgisi, panik ve başka

1 9 6 9 ) , s. 9 5 .

dönen akademisyeni hem de savaşlarla harap olmuş bir ülkenin mültecisini de kapsamaya başlayan bir şey olduğu zaman, açlık çekmekle diyet yapmak arasındaki yarığı gözden gizle­

"tutkular") bu yüzden aldatıcı da olabilir - sadece kaygı dışında, çünkü kaygı (Freud'un

meye benzer bir şey yapmış olur.26.

"Fetişizm" denemesinde belirttiği gibi - bkz. Sigmund Freud, Studienausgabe, C i l t 3

R e b e c c a Comay, "Dead Right: Hegel and theTerror," South Atlantic Quarterly 103: 2/3

[Frankfurt: FiscberVerlag, 2 0 0 0 ] , s. 384-) bizler "tahtın boş olduğu" olgusunu deneyitnle-

(Bahar/Yaz 2 0 0 4 ) , s. 3 9 3 .

diğimiz zaman ortaya çıkar. Öyleyse, coşku, kaygının karşıtı

27.

A.g.e., s. 392.

28.

Fredric Jameson, A Singular Modernity (Londra ve New York: Verso, 2 0 0 2 ) , s. 12.

29.

Bkz. Ernesto Laclau ve C h a n t a l Mouffe, Hegemony and Socialist Strategy (Londra ve New York: Verso, 1 9 8 5 ) .

Ì0.

1 i.

ürpermesine yol açan kuramsal yönelimlerde can alıcı bir rol oynamış olduğu başka

Bkz. F. W J. Schelling, "Philosophical Investigations into the Essence of Human

Rus Sosyal Demokrasisi'nin başlıca kuramsal figürü olan, Marksizmi her şeyi kucaklayan

Freedom," Philosophy of German Idealism, ed.

bir dünya görüşü konumuna çıkartan Georgi Plehanov'un yapıtında önemli bir başvuruy­

Ernst Behler (New York: Continuum,

du (bu arada, "diyalektik maddecilik" terimini de o buldu) - Hegel'e karşı, Marksizmi

Bu düşünümsel yapının daha ayrıntılı bir ele alınışı için bkz. Zizek, The Puppet and the

"modern Spinozacıltk" olarak adlandırdı. . . . İkincisi, Spinoza'ya yönelik gönderme Leo

Dwarf, Ü ç ü n c ü Bölüm.

Strauss'un, günümüzün A B D neomuhafazakarlarının baba figürü olan kişinin yapıtının da

Gerard Wajcman, " T h e Birth o f the Intimate ( I I ) , " lacanian ink 24-25 (NewYork, 2 0 0 5 ) , s.44.

14,

Hepimiz "Fransız" Spinoza'nın, Althusser'den Deleuze'ye, Negri'ye dek herkesin elinde

Spinoza okumaları da olduğunu unutmamalıyız. Birincisi, Spinoza bir yüzyıl kadar ö n c e

1987). \l.

karşın o çok yaklaştığı zaman kaygı ortaya çıkar?. 40.

büründüğü kılıklardan kör olduğumuz için, adı anıldığında bile "postmodern" Solcunun

Benzer bir şekilde, cinsel fark açısından, kadın erkeğin karşı kutbu değildir: kadınlar vardır çünkü erkek tam olarak kendisi değildir,

il.

mıdır? Kaygıyla coşku

arasındaki ilişki tam bir mesafe ilişkisi mi: coşkuda, nesne tam bir mesafe içinde kalır, buna

Jacques Derrida, Acts of Literature (New York: Routledge 1 9 9 2 ) , s. 2 0 1 . Gösterenin iro­ nisinin en parlak örneklerinden biri de, S l o v e n pop müziğinin iri göğüslü seks simgesinin adının Natalija Verboten olmasıdır - yani "yasak" anlamına gelen A l m a n c a sözcük: Şey

merkezinde yer alır: Strauss'a göre, Spinoza sıradan insanlara uygun olan popüler ideolo­ jiyle, sadece ç o k az kişinin erişimine açık kalması gereken doğru bilgi arasındaki yarılma için bir model oluşturur. Dahası, Spinoza'nın Kantezyen karşıtı insan ruhu öğretisi günümüzün en etkili bilişçi ve beyin bilimcileri tarafından bir otorite sayılmaktadır - hatta A n t o n i o Damasio Looking for Spinoza adlı popüler bir kitap bile yazdı. Bu yüzden post-

391

41. < O Z

modern "Fransız" Spinoza figürlerinin her birine müstehcen bir inkar edilmiş ikiz ya da

60.

öncülün eşlik ettiği söylenebilir: Althusser'in protoMarksist Spinoza'sı-'Tlehanov'la";

6 1 ; ' " S o a v e sia il vento, /Tranquilla sia l'onda / Ed ogni elemento / Beiiigno responda / Ai nos

Negri'nin imparatorluk karşıtı çokluk Spinoza'sı-"Leo Strauss'la"; Deleuze'ün etkilenimler

tri desir." Burada kaçınmamız gereken tuzak bu üçlemeyi Mozart'ın, iç yaşamların

Spinoza'sı-'Damasio'yla" . . .

karmaşasıyla dünyanın gidişatı arasında önceden kurulmuş bir uyuma hâlâ inanan premo-

Kant için, Dieter Henrich de bu aynı farkı kişiyle özne arasındaki fark olarak kabul etti —

dernlerin (pre-Romantiklerin) sonuncusu olduğunun bir.kanitı olarak okumaktır. Tersine, Mozart ilk klasisizm sonrası, gerçekten modern besteciydi: onun elementlere yaptığı arzu­

bkz. Dieter Henrich, Bewusste Leben (Stuttgart: Reclam, 1 9 9 9 ) , s. 199. 42.

lara kibarca karşılık verme çağrısı zaten öznellikle dünyanın gidişatı arasındaki Romantik

Friedrich Nietzsche, The Anti-Christ (Harmondsworth: Penguin, 1 9 7 8 ) , s. 173.

43.

Friedrich Nietzsche, The Genealogy of Morals (New York: A n c h o r Books, 19.56), s. 2 5 5 .

44.

Friedrich Nietzsche, The Will to Power (NewYork: Random House, 1 9 6 8 ) , s. 2 8 8 .

yarığı ima eder.

62.

Williams, Moral Luck, s. 125.

63.

A.g.e., s. 126. A.g.e., s. 130.

45.

Bkz. Alenka Zupancic, The Shortest Shadow (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 3 ) [En Kısa Gölge (Encore, 2 0 0 4 ) ] .

64.

46.

Comay, "Dead Right: Hegel and the Terror," s. 3 8 6 .

65.

47.

G. W. F. Hegel, "Jenaer Realphilosophie," Frilhe politische Système (Frankfurt: Ullstein,

yararcı etik fikrini reddeder - bunların hepsi "heteronomdur." Eğer otonom bir eliğiulaşacaksak, insan hem komünal tözsel İyi fikirlerini hem de bireysel "patolojik" haz ve

Daha genel terimlerle, hayaletimsi G e r ç e k üç versiyonla görünür: tam olarak kurulmuş gerçekliğe eşlik eden hayaletimsi mevcudiyetlerin gölgesi; algılanan gerçekliğe bakışın kendisinin kazınması; gerçekliklerin kendilerinin çoğalması - yani, gerçeklik olarak

duyguları parantez içine almalıdır. 66. 67.

Kapitalist dolaşımın salto morra/e'sine, kapitalizmin nasıl gelecek kredisine, dolaşım çevri­

ayıran yarık basitçe "ontolojik" değildir (nesnelerin kendilerinin içkin özellikleri gibi naif

minin tamamlanacağı iddiasına bel bağlayıp yaşadığına yönelik bu vurguda, bunu bir

bir anlamda); öznenin gerçekliğe bağlanma tarzıyla ilgilidir - kısacası, bu yarık öznenin

bakıma Heideggerci terimlerle dile getirmeye hevesleniyorum: kredinin özü özün ken­ disinin kredilendirilmesidir. ...

bakışının algılanan gerçekliğe kazınmasını belirtir. Standart Kantçı terimlerle söylenirse, gerçekliğe, onun hayaletimsi gölgeleri, zaten, kendi içinde aşkınsal olarak özne aracılığıyla

68.

gelerinin eşliğindeki

tam olarak

Bkz., başkalarının yanısıra, Helmut Reichelt, Zur logisehen Struktur des Kapitalbegrills (Frankfurt: EuropaischeVerlagsanstalt, 1 9 7 0 ) ; Hiroshi Uchida, Marx's Grundrisse and

kurulmuş olması ölçüsünde eşlik eder. Ve bakışın resme katıldığı anda, artık çoklu göl­

Hegel's Logic (NewYork: Routledge, 1 9 8 8 ) .

kurulmuş bir gerçekliğe değil, belirsiz preontolojik

Gerçeğin zemininde ortaya çıkan bir gerçeklikler çokluğuna sahip oluruz. Bakışın ken­

69.

Karatani, Transcritique, s. 9.

disinin algılanan gerçekliğe kazınması bu yüzden iki aşırı uç arasındaki "kaybolan aracıdır":

70.

Bkz. Brian R o t m a n , Signifying Nothing (Londra: Macmillan, 1 9 7 5 ) .

protoontolojik hayaletimsi gölgelerin eşlik ettiği bir gerçeklik, ve Gerçeğin uçurumsu esnekliğinden çıkan çoklu gerçeklikler. 49.

Karl Marx, "A Contribution to the Critique of Political Economy," Collected Works, C i l t 29 (NewYork: International Publishers, 1 9 7 6 ) , s. .390.

algıladığımız şeyin seçenekler çokluğunun içinden bir tanesi olması. Bu üç versiyon arasındaki bağlantıyı kurmak kolay: gerçekliği protoontolojik hayaletimsi gölgesinden

Daha yakından bakılırsa, ahlaki kurallar açısından, Kant hem aşkın (metafizik ya da komün a l ) tözsel İyiyi, hem de hazların, kârların ve duyguların muhasebesine dayanan bireyci

1 9 7 4 ) , s. 104. 48.

A.g.e., s. 3 5 .

71.

G e ç m i ş t e n alınan krediyle yaşamaya yönelik aynı mantık Stalinizm için de geçerlidir. S t a n d a r t evrimci versiyon, Stalinist sosyalizmin

Rusya'nın,

1960'ların ortalarında

Bkz. Giorgio Agamben, L'ouvert (Paris: Payot & Rivages, 2 0 0 2 ) , s. 57.

başlayan hızlı sanayileşmesini sağlamakta belli bir rol oynasa da sistemin açıkça potan­

50.

Bkz. Darian Leader, Stealing Mona Lisa (London: Faber & Faber, 2 0 0 2 ) , s. 8 9 .

siyelini tüketmiş olmasıdır; fakat, bu yargının dikkate almadığı şey, I 9 1 7 ' d e n (ya da daha

51.

Lacan, The Four Fundamental Concepts of PsychoAnalysis, s. 2 2 1 .

kesin bir şekilde, S t a l i n ' i n 1924 yılında "tek ülkede sosyalizmi inşa etmek" hedefini ilan etmesinden) başlayan bütün bir Sovyet Komünizmi çağının ödünç alınmış zamanda

52. G. W. F. Hegel, Hegels Philosophie des subjektiven Geistes/Hegel's Philosophy of

yaşamış olması, "kendi geleceğine karşı borçlanmış olması," bu yüzden de son başarı­

Subjective Spirit (Dordrecht: Riedel, 1 9 7 8 ) , s. 6 7 .

sızlığın geriye dönük olarak daha önceki çağların kendilerini diskalifiye etmiş olması

53.

A.g.e.

54.

A.g.e.

55.

Hegel's Science of Logic ( A t l a n t i c Highlands: Humanities Press International,

olgusudur. 72.

Karl Marx, Grundrisse (Harmondsworth: Penguin, 1 9 9 3 ) , s. 4 2 0 - 4 2 1 .

73.

Karatani, Transcritique, s. 2 0 .

olabilir: tam anlamıyla kaybolanı kuran şey "kayıp köklere" dönüştür ve bu anlamda -ruh­

74.

Ag.e.,s. 2 9 0 .

sal bir töz olarak- Millet/fikir "ürünün kendisidir."

75.

Ü r e t i m l e tüketim arasındaki paralaksın dilden hoş bir örneği de modern İngilizccde

1989),

s. 4 0 2 . "Köklere dönmeye" yönelik çabalarıyla, çeşitli milliyetçi hareketler burada örnek

56.

Bkz.

Theodor

W

Adorno,

Nachgelassene

57.

Bkz. Bernard Williams, Moral Luck (Cambridge: Cambridge University Press, 1 9 8 1 ) .

Moralphilosophie (Frankfurt: Suhrkamp, 58.

A.g.e., s. 4 5 .

59.

A.g.e., s. 3 4 .

Schriften,

Cilt

10,

Probleme

1996).

der

"pork" ve "pig" sözcüklerinin farklı kullanımı değil

mi? "Pig"

[domuz] çiftçilerin

yetiştirdiği hayvanı işaret eder, buna karşın "pork" [domuz eti] tükettiğimiz ettir - ve sınıf boyutu da burada açık bir şekilde görünür: "pig" eski Sakson sözcüktür, çünkü Saksonhıı gelişmemiş çiftçilerdir, buna karşın "pork" Fransızca "porque" sözcüğünden, çoğunluklu çiftçilerin yetiştirdiği pig'leri tüketen gelişmiş N o r m a n fatihlerin kullandığı sözcükten gelir.

76.

Marksizm sonrası Solcuların proletaryanın yeni bir biçimi olarak "consumtarya, tüke-

89.

A.g.e., s. 2 5 4 - 2 5 5 .

tarya"dan bahsederken (bkz. Alexander Bard ve J a n Soderqvist, Netrocracy: The New

90.

A.g.e., s. 2 3 6 - 2 3 7 .

Power Elite and Life After Capitalism [Londra: Reuters, 2 0 0 2 ] ) kastettikleri şey işçi ve

91.

tüketicinin sonul özdeşleşmesidir - bu nedenle, kapitalizmde, bir işçinin biçimsel olarak

Bu paradoks yapısal açıdan, naif bir köylü kızını baştan çıkartmak için çimenlerin üzerine bir daire çizen ve onun içinde durmanın insanı şimşekle çarpılmak türünden bütün

özgür olması gerekir.

<

tehlikelerden koruyacağını öne süren Kazanova'nın paradoksuna benzer; biraz sonra gerçek

77.

Karatani, Transcritique, s. 2 4 1 .

H O

bir fırtına patlak verince, Kazanova, panik halinde bu dairenin içine kendisi girmiş, onun

78.

Bu savı ilk kez The Sublime Object of Ideology, Birinci Bölüm'de (Londra: Verso, 1 9 8 9

z

[İdeolojinin

Yüce Nesnesi, Metis,

2002])

geliştirdim. Ve Karatani'nin

gücüne inanıyormuş gibi davranmıştır, oysa bunun kendi aldatmacasının bir parçası

anti-Hegelciliği

olduğunu ç o k iyi biliyordu. . . .

konusunda, bu biçim fikrinin Kantçı olmaktan çok Hegelci olduğunu hatırlamalıyız: " B u

92.

Marx, Capital, C i l t 1, s. 1 7 1 .

yüzden bilincin deviniminde, deneyimin kendinde anlaşılan bilincin kendisine sunul­

93.

A.g.e., s. 1 7 1 - 1 7 3 .

mayan kendindevarlık ya da bizimiçinvarlık momenti belirir. Fakat, kendisini bize sunan

94-

şeyin içeriği onun için var olmaz; biz sadece o içeriğin biçimsel yönünü [das Formelle], ya da onun saf kökenini anlarız. O n u n için, bu şekilde ortaya çıkan şey sadece bir nesne olarak var olur; bizim için, o aynı zamanda devinim ve bir oluş süreci olarak görünür." ( G . W. F. Hegel, Phenomenology of Spirit [Oxford: Oxford University Press, 1977], s. 5 6 . ) 79.

Karl Marx, Capital, C i l t 1 (NewYork: International Publishers, 1 9 6 7 ) , s. 166.

80.

A.g.e., s. 167.

81.

A.g.e., s. 1 6 3 - 1 6 4 .

82.

Sigmund Freud, The Interpretation of Dreams ( H a r m o n d s worth: Penguin., 1 9 7 7 ) , s. 6 5 0 .

83.

Karatani, Transcritique, s. 2 3 9 .

84.

Marksizm tarihini yakından tanıyan birini ister istemez çarpacak bir şey de, Karatani'nin aşkınsal

A.g.e.

96.

Bkz. Eric Sartner, On the Psychotheology of Everyday Life (Şikago: University of Chicani <

97.

F. W. J. von Schelling, Ages of the World ( A n n Arbor: University of Michigan Press,

Press, 2 0 0 1 ) .

eleştirisiyle M a r x ' m politik

ekonomi eleştirisi

arasındaki

koyutluğu

uzamın yapısıdır). Karatani, Transcritique, s. 183. Burada Karatani antik çağ A t i n a demokrasisi örneğini anıyor; ama onun savunduğu o oy pusulaları ve oylamalar, V e n e d i k ' t e şehir yöneticisini, Doge'yi seçmek üzere,

Indivisible Remainder, Birinci Bölüm (Londra ve New York: Verso, 1 9 9 7 ) . 98.

1 2 6 8 yılında, bir Doge kalıtsal monarşik güçler elde etmeye

99.

dokuz tanesini seçmek için ikinci bir oylama yapılır. Sonra bu dokuzu 40 geçici seçmen

s. 6 4 . 1 0 1 . G. W. F. Hegel, Elements of the Philosophy of Right (Cambridge: Cambridge University Press, 1 9 9 1 ) , s. 2 0 4 - 2 0 5 . 102. A.g.e., s. 3 2 2 - 3 2 3 .

103. H a n n a h

Arendt,

Eichmann

in

Jerusalem:

A

Report

on

the

Banality

of Evil

(Harmondsworth: Penguin, 1 9 6 3 ) , s. 9 8 . 104- Stalinizm kötü önlemlerin "etik" aklamalarını uydurmakta Nazizmden geri kalmamışıı.

atar, onlar da sırasıyla, oylamayla on iki kişi seçen, onlar da sonra 25 kişi seçer. Bunlar

1930'ların başında, Batılı hümanist yoldaş-gezginler Sovyetler Birliği'nin ölüm cezasını on

dokuza indirilir, onların her biri de sonra beş kişi seçer. Bu şekilde seçilen 45 kişi oyla­

iki yaşındaki çocuklara dek genişlettiğini öğrenince sarsılmışlardı - Buharin'in ve göster-

malarla on bire indirilir; on bir oyun dokuzu, bir araya gelerek Doge'yi seçecek olan son 41

imahkemelerinin başka bazı adaylarının o yaşlarda çocukları vardı, bu ö n l e m onların üzer­

kişiyi seçmek için gereklidir. . . . Bu yordamın amacı, elbette, herhangi bir gnıp ya da ailenin

ine ek bir baskı bindirmek ve böylece onların mahkemelere daha etkin katılımını sağlamak

haksız etki elde etmesini önlemekti. Dahası, Doge'nin kendisinin çok aşırı güç elde etmesi­

üzere alınmıştı. Açıklamalardan biri de, Sovyetler Birliği'nde, insanlık tarihinin en

ni önlemek için, kabullenemeyeceği bir görevler listesi vardı (oğul ya da kızları Cumhuriyet

gelişmiş ülkesinde, çocukların Batıda olduğundan daha erken olgunlaştığı şeklindeydi; on iki

dışından evlenemez, resmi mektupları sadece başkalarının huzurunda açabilir vb.).

87.

G. W. F. Hegel, Philosophy of Mind (Oxford: Clarendon Press, 1971 ), s. 2 6 3 .

100. E r m a n n o Bencivenga, Hegel's Dialectical Logic (Oxford: Oxford University Press, 2 0 0 0 ) ,

çalıştıktan sonra ortaya atılmış olan eşsiz bir yordam değil mi? Otuz üye ö n c e oylanır, sonra

86.

G. W. F. Hegel, Lectures on the Philosophy of Religion, C i l t 3 (Berkeley: University of California Press, 1 9 8 5 ) , s. 2 3 3 .

doğrudan koşmuştu, ama tam tersi bir eleştirel yöne (mal evreninin yapısı Kantçı aşkınsal 85.

95.

1 9 9 7 ) , s. 1 8 1 - 1 8 2 . Bu firkin daha ayrıntılı bir okuması için, bkz. Slavoj Zizek, TIÌC

kitabında Alfred S o h n - R e t h e l ' e herhangi bir değinmenin yer almamasıdır: S o h n R e t h e m Kant'ın

Bkz. JacquesAlain Miller, "Le nom dupere, s'en passer, s'en servir," internet üzerinde .

yaşında

yetişkin

haline

geliyorlardı,

bu

yüzden fcam bir yetişkin sorumluluğunu

üstlenebilirlerdi.

A.g.e. Marx, Capital, C i l t 1, s. 2 5 3 . A.g.e., s. 2 5 4 . Kendi içinde bir amaç olarak dolaşımın evrensel biçimine doğru bu kaymay­ la, son aşamada sadece görevin biçimini önemli sayan (görevin görev aşkına yerine geti­ rilmesi gerektiğini söyleyen), zeminini tözsel bir yüce iyiliği, paradigmatik olarak modern

2 M A D D E C İ B İ R T E O L O J İ İÇİN YAPI T A Ş L A R I 1.

Kantçı etiği referans alan modern öncesi etiğe geçeriz. Yani Lacan'ın K a n t ' ı n etiğinin modern bilimin Galileocu-Newtoncu evrenine içkin olan etik olduğu yönündeki vurgusu­ nun, Kant'ın etiğinin aynı zamanda kendi içinde bir amaç olarak dolaşımın kapitalist mantığına yönelik bir kavrayışla desteklenmesi gerekir.

M a r t i n Heidegger, "Language in the Poem," On the Way to Language (New York: Harper e k R o w , 1 9 8 2 ) , s. 170-171 (çeviri değiştirildi).

2. 3.

A.g.e., s. 1 9 1 . Bergman'ın Persona'sının son aşamada başarısız olmasının nedeni şudur: filmin düzeyler çokluğundaki modernist dönüşlülüğü (film b o b i n i n i n yandığını bile görürüz) işe yanının.':

onun işe yaraması için, " i ç " anlatısal diejetik eylemin onun "edimsel" üretim sürecinin

26.

çerçevesiyle kuşatılması yeterli değildir; bu sürecin kendisinin de diejetik öyküye uyması gerekir, onun diegesis'in kendi gerilimlerinden çıkması gerekir - sözgelimi, anlarının iç gerilim ve yoğunluklarının bir maddeselleşmesi. \. O

M i c h a e l Weston,

Kierkegaard and Modern

Continental Philosophy (Londra:

Routledge,

1 9 9 4 ) , s. 8 5 - 8 6 . 27.

Aktaran a.g.e., s. 8 9 .

28.

Lacan aktarım üzerine olan V I I I . Seminer'de Claudel'in L'otage'sinin ayrıntılı bir yoru­

O t t o W e i n i n g e r ' i n dişilik fikrine yönelik örtük bir gönderme Kafka'nm yapıtı için can

munu sundu (Le seminaire, livre VIII: Le transferi [Paris: Editions du Seuil, 1 9 8 2 ] ; ayrıca

alıcı önemdedir: Kafka'nm Yahudi yazarın anti-Semit Weininger'e ürkütücü yakınlığı.

bkz. benim versagung okumam, T î ı e Indivisible Remainder, İkinci Bölüm [Londra ve New

Aslında, W a g n e r ve W e i n i n g e r gibi, Yahudi lanetinin en büyük kurbanının, durumları­ nın lanetiyle esir alınmış, herhangi

bir kurtuluş umudu olmadan gezinip durmaya/

York: Verso, 1 9 9 7 ] ) . 29.

mahkum edilmiş olan Yahudiler olduğuna inanan büyük anti-Semitlerin ölçütüne göre, artık Hitler aşırı anti-Semitizmin yüzkarası bir figürü olarak değil, anti-Semitizmin yüzkarası olarak görülebilir.

Regina Barecca, "Introduction", Henry James, The Portrait of a Lady (New York: Signet Classics, 1 9 9 5 ) , s. xiii.

30.

Buna benzer bir jestte bulunan ilk kişi anti-Antigone olan Medea'ydı: ö n c e kardeşini öldürdü (en yakın akrabasını), böylece köklerini radikal bir şekilde kopardı, herhangi bir

5.

Heidegger, "Language in the Poem," s. 174.

dönüşü olanaksız kıldı, bütün her şeyini Jason'la olan evliliği için suya attı; Iason için ken­

6.

A.g.e., s. 179.

disine yakın olan herkese ihanet ettikten ve sonra da Iason'un ihanetine uğradıktan sonra,

7.

Bu yaşam fazlalığı, ölmezliği içinde yaşam-olarak "yaratıksılık" fikri, İncil'deki "hayvan" fikriyle, olumsuz kuvvetlerin

yapacak bir şeyi kalmadı, kendini Boşlukta buldu - kendi kendiyle ilişkili olumsuzluğun, "olumsuzlamanm olumsuzlamasmın," yani öznelliğin kendisinin Boşluğu.

ilkel kaosunu kişileştiren mitsel canavarla (Daniel 7)

bağlantılı mı? 8. 9.

Bu yüzden

Antigone'ye karşı Medea'yı çıkarmanın vakti geldi: Medea mı, A n t i g o n e mi,-günümüzde başlıca seçim budur. Başka deyişle, İktidarla nasıl mücadele edeceğiz? İktidarın tehdit ettiği

Stephen Farber ve Estelle Chaugas, 77ıe Graduate üzerine derinlikli denemelerinde, inter­

eski organik Ahlaki Kurallara sadık kalarak mı, yoksa İktidarın kendisini şiddete boğarak

net üzerinde: .

mı? Kadınlığın iki versiyonu: Antigone hâlâ Devlet İktidarının kamusal alanının evrensel­

A.g.e.

liğine karşı tikel aile köklerine karşılık gelen bir şey olarak okunabilir; Medea'ysa, tersine,

10.

Soren Kierkegaard, Journals and Papers (Bloomington: Indiana University Press, 1 9 7 0 ) ,

evrensel İktidarın kendisini evrensellikten çıkarır.

11.

A.g.e., madde 6 8 1 8 .

12.

Soren Kierkegaard,

madde 2 5 0 9 .

31.

Lars

von Trier'in "dişil"

üçlemesini nasıl

okumalıyız:

Dalgaları Aşmak [Breaking the

Waves],Karanlıkta Dans [Dancer in the Dark] ve Dogvillel Bu üç filmde de, kadın kahra man (Emily Watson, Bjork, Nicole Kidman) dehşete düşürücü, aşırı melodram sayılmasii

Concluding Unscientific Postscript ( P r i n c e t o n : Princeton University

da, eziyet ve küçük düşürmelere maruz kalır; fakat ilk iki filmde kadının çilesi acı dolu

Press, 1 9 6 8 ) (buradan sonra C U P olarak anılacak), s. 2 7 9 .

umutsuz bir ölümle sonuçlanırken, Dogville'de kadın acımasızca karşı saldırıya geçer ve

13.

C U P , s. 2 7 9 .

sığındığı küçük kasaba sakinlerinin ona alçakça davranmasının tam bir intikamını alır,

14.

A.g.e., s. 2 7 2 .

eski sevgilisini kendisi öldürür. Bu h ı n ç , izleyicide, derin, etik olarak sorunlu da olsa, bir

15.

A.g.e., s. 108.

16.

Bkz. Jacques-Alain Miller, "Introduction to the Erodes of T i m e , " lacanian ink 24/25 (New

17.

Bkz. Walter Benjamin, "Theses on the Philosophy of History," Illuminations (New York:

gücünü bulur mu? Bu şekilde her iki dünyanın en iyisini elde ederiz: intikam susuzluğumu;

S c h o c k e n Books, 1 9 6 9 ) .

sadece tatmin olmakla kalmaz, ayrıca feminist terimlerle yasallaştırılmıştır ... bu kolay

tatmini ister istemez uyandırır - yanlış yapan herkes hak ettiğini, kesinlikle faiziyle birlik te alır. Buna ayrıca feminist bir anlam da katmalı mıyız: katlanması imkansız bir uzunluk ta süren mazoşist kadın eziyeti gösterilerinin ardından, kurban sonunda intikam ;ılmak,

York, 2 0 0 5 ) .

18.

kendisini durumunun tam denetimine sahip bir özne olarak ö n e sürmek üzere saldırma

Bkz. F. W. J. Schelling, "Philosophical Investigations into t h e Essence of Human

çözümü bozan şey, zaferin "eril" şiddet tutumunu benimsemekle kazanıldığı yolundaki

Freedom," Philosophy of German Idealism, ed.

öngörülebilir (ama yanlış) "feminist" karşı sav değildir. T a m olarak değerlendirmek

Ernst Behler ( N e w York:

Continuum,

gereken bir özellik daha var; Dogville'm kadın kahramanı acımasız intikamını (bir mafya

1987).

patronu o l a n ) babası kasabaya onu aramaya geldiği zaman alabilir - kısacası, onun etkin

19.

C U P , s. 2 8 1 .

20.

A.g.e., s. 79.

21.

A.g.e., s. 8 0 .

22.

Kierkegaard, Journals and Papers, madde 1 4 0 5 .

23.

Soren Kierkegaard, Works of Love (Londra: Harper Books, 1 9 6 2 ) , s. 3 5 5 .

24-

Soren Kierkegaard,

rolü, onun baba otoritesine yeniden boyun eğmesini belirtir. Tersine, kadınsı Verştgung'i çok daha yakın olan şey ilk iki filmdeki "mazoşist" eziyet kabulüdür. 32.

Training in Christianity (Princeton:

1 9 7 2 ) , s. 121. 25.

Dominick Hoens ve Ed Pluth, " T h e sinthome: A New Way of Writing an ı >ld Problem?") Luke Thurston, ed., Relnventing the Symptom (NewYork: O t h e r Press, 2(102), s ,'!').

Princeton

University Press,

33.

A.g.e., s. 9.

34.

Bkz. Jacques Lacan, Le seminaire, livre X: L'angoisse (Paris: Editions du Seuil, 200*1).

35.

Bkz. Jacques Lacan, "La subversión du sujet et la dialectiquc du desiı." EcriU (Parla Editions du Seuil, 1 9 6 6 ) .

Kierkegaard, Journals and Papers, madde 1 6 0 8 . 36.

Jacques-Alain Miller, "Introduction a la lecture du Seminaire de L'angoltse d( İM< qııı

Lacan," La Cause freudienne 58 (Paris, 2 0 0 4 ) , s. 9 9 .

Î7. Ì8.

list gibi, başka şekillerde filozof tarafından gizlenen, kılığı değiştirilen ya da inkar edilen acı dolu "doğruluğu" veren kişidir. Lacan'ın metninin arkasındaki yorumlama şeması en yüce

Weston, Kierkegaard and Modem Continental Philosophy, s. 154-155.

ahlaki yasayı bile küfür arzusunun ve müstehcen superego emirlerin karanlık kıtasına

Tarkovski'nin filmlerinin daha ayrıntdı bir çözümlemesi için bkz. Slavoj Zizek, " T h e T h i n g

bağlayan gizli çifte bağı sergiliyor - bu kıta ilk kez Freud tarafından, bazı parçaları Sade

from Inner S p a c e , " Sexuation ( S I C , cilt 3) (Durham: Duke University Press, 2 0 0 1 ) . 39.

Bkz.

tarafından keşfedildikten yüzyıl sonra keşfedilmişti." Burada Boostels'in Lacan'ın " K a n t

Patricia H u n t i n g t o n , "Heidegger's R e a d i n g of Kierkegaard Revisited: From

Ontological

Abstraction

to Ethical C o n c r e t i o n , "

Kierkegaard in

avec Sade"ının merkez noktasını nasıl kaçırdığını açıkça görüyoruz.

Post/Modernity, ed,

Dahası, Lacan'la sınırlı kalmaktan uzak olan bu "X'i Y ile" okuma yordamının

Martin Matustik and MeroldWestphal ( B l o o m i n g t o n : Indiana University Press, 1 9 9 5 ) . 40.

Soren

Kierkegaard.

The Concept of Anxiety ( P r i n c e t o n :

Princeton

University

Boostels'in tuhaf bir şekilde anmadığı uzun bir Marksist hattı vardır: Marx'in Hegel'in

Press,

spekülatif idealizminin eleştirisinin ana noktası tam da "HegePi politik ekonomiyle birlik­

1 9 8 2 ) , s. 4 1 . 41.

A.g.e.

42.

A.g.e., s. 4.5.

43.

A.g.e., s. 6 1 . .

44.

Varlığın ötesindeki Tanrı sözkonusu olduğunda, bu başlık Platon'dan (epekeina tes ousias

Surya, Georges Bataille, s. 176. Georges Bataille, Ouvres completes (Paris: Gallimard, 1 9 7 1 - 1 9 8 8 ) , cilt 3, s. 5 1 2 .

var olup olmadığı konusunda da özgürce karar verebilen bir Özgürlük olan, kendi varlığını

57.

A.g.e., 12: 2 9 6 .

özgürce seçen T a n r ı gibi aşılmaz formüllerine dek uzanan metafizik geleneğin bir parçasıdır.

58.

A.g.e., 12: 2 3 2 .

Bkz. Schelling, "Philosophical Investigations into the Essence of Human Freedom."

59.

Yasayla arzu özdeşliğini Jacques-Alain Miller'ın hu ihlal modeline indirgediğini, böylece Lacan'ın

Kierkegaard, 77ie Concept of Anxiety, s. 5 9 . Ve Lacan'daki kaygı fikrini İ S G üçlemesi [İmgesel, Simgesel, G e r ç e k ] ekseninde çözümle­

arzuyu bu nesneye doğru yönelten sözdür. Bu yüzden bunun anlamı arzu ilkesinin yasa ilke­ Jacques Lacan," s. 9 3 . )

sel düzeni destekleyen eksiği ortadan kaldırmakla tehdit ettiği anı işaret eder; son olarak,

49.

kaygı jouissance'in aşırı yakınlığıyla ilgilidir.

60.

G. K. Chesterton, Orthodoxy ( S a n Francisco: Ignatius Press, 1 9 9 5 ) , s. 4 5 .

61.

Bkz. Chiesa, "Imaginary, Symbolic and Real Otherness," s. 2 4 2 . Bkz.

Peter Sloterdijk,

Nicht gerettet.

Versuche nach

Heidegger (Frankfurt:

Suhrkamp,

2 0 0 1 ) , s. 9 8 .

Bkz. Bernard Williams, Moral Luck (Cambridge: Cambridge University Press, 1 9 8 1 ) , 62.

Buradaki ironik bir üstüste binmeyi not etmek gerekir: Yahudilere Wagner gibi "soylu" antiSemitlerin verdiği öğüt onların tek kurtuluşunun istekle kendilerini yok etmelerinde yattığıdır

Lorenzo Chiesa, "Imaginary, Symbolic and Real O t h e r n e s s : T b e Lacanian Subject and His

ama Yüce İsa da hepimizi kurtarmak için tam da bunu yapmış olan Yahudi değil miydi?

Vicissitudes," tez, University of Warwick, Department of Philosophy, 2 0 0 4 , s. 2 2 3 - 2 2 4 . (E harfinin yanındaki sayılar Lacan, Ecrits'teki sayfaya karşılık gelir.)

63.

50.

Monique David-Menard, Les constructions de l'universel (Paris: P U F , 1 9 9 7 ) , s. 6 4 .

64-

51.

Bu aynı ikircikliliğin bir başka yönü de de Sade'ın hazzın tekbenciliğiyle küfrün özneler

Bertolt Brecht, Prosa Ì (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 9 5 ) , s. 18. Tektanrıcılığın şiddetiyle ilgili standart yakınma açısından, birçok New Age ideologunun şiddet yüklü mesajlarına dikkat çekmek eğitici olabilir. Jose Argüelles'e, P A N ve New Age Transformation'm liderine göre, Pan Dünya A n a ' n ı n ilk oğluydu ve ezeli ormanda erkek

arası mantığı arasındaki salınımıdır: konu sadece Ö t e k i n i n saygınlığını görmezden gelmek,

ve kız kardeşleriyle annesiyle birlikte yaşardı, kardeşleri ormandan çıkıp tapınak yapan

onu kaprislerimi tatmin etmenin bir aracına indirgemek, böylece Ö t e k i n i n özneleşmeyip

toplumları kurdular (Aztekler, Mısırlılar vb.). Pan şehirlerdeki akrabalarına katılmayı red­

kişiliksiz bir araca, benim tek başıma hazzımm bir tür mastürbasyon kaynağına indirgen­

dedince, onlar ona kötü ve İblis dediler. Kendi bencil dinleri olan Hıristiyanlığı yarattılar,

mesi mi, yoksa Ötekini küçük düşürdüğümün ve onda katlanılmaz acıya yol açtığımın

bu din ortadan kaldırılmalıdır çünkü bir Kıyamet vizyonuna sahiptir. Şimdi Dünya A n a

farkında olmamdan haz almam mı? 52.

ilginçtir: '"Arzu yasadır'

siyle aynı olmasıdır." (Miller, "Introduction a la lecture du Seminaire de L'angoisse de

(simgesel) öznede konumlanır, Ö t e k i n i n arzusunun aşırı yakınlaşmasının mesafeyi, simge­

s. 1 2 5 . Ayrıca bkz. geride, Birinci Bölüm.

vurgusunu kaçırdığını görmek

neye sahiptir, çünkü yasa arzunun nesnesinin yasaklayan ve bu yasaklama aracılığıyla,

mek olası değil mi? Lacan'ın erken dönem yapıtında, kaygı imgesel düzeyde yer alır, ego'-

48.

tam olarak Kantçı

Oedipus'un sıkıştırılmış bir formülüne karşılık gelir. A n l a m ı şudur: arzu ve yasa aynı nes­

nun corps morcelé, parçalanmış beden tehdidine karşı tepkisi olarak; daha sonra, kaygı

47.

M i c h e l Surya, Georges Bataille (Londra ve New York: Verso, 2 0 0 2 ) , s. 4 7 9 .

54- Georges Bataille, Visions of Excess (Manchester: Manchester University Press, 1985), s. 154;

56.

ötesindeki bir Özgürlük olan, sadece evreni yaratıp yaratmamak konusunda değil, kendisinin

46.

53.

55.

olarak en yüksek iyi) ve olumsuz teoloji geleneğinden, geç dönem Schelling'inin, Varlığın

45.

te" okumak, yani Sermayenin spekülatif dairesel deviniminde Hegelci Fikrin dairesel deviniminin "müstehcen sırrını" ayırt etmek değil midir?

bizi kurtarıp Yeni Çağa götürmek üzere Pan'ı geri getiriyor. O n a teslim olarak, kristal

Bruno Boostels, "Zizek'siz Badiou" adlı yazısında (Polygraph 17 [ 2 0 0 5 ] ) , Lacan'ın "Sade'la

matriks frekanslarımızı ona ayarlayarak ve bu sırada ondan aldığımız emirleri yerine geti­

birlikte K a n t " ı n ı n yolunu açtığı "felsefe karşıtı" dizinin eleştirel bir çözümlemesini getiri­

rerek

yor, bu dizide ikinci terim, bir filozof karşıtının, filozofun etik konumunun müstehcen

yardımcı olabiliriz; bu emirler arasında Hıristiyanların fiziksel olarak ortadan

kaldırılması da olabilir, çünkü onlar dönüşümün en büyük engelidir.

"doğruluğuna" ışık tutması bekleniyor; Lacan'ın "Sade'la birlikte K a n t " ı "Sadecı marazi sapkınlık evrenini insanlık tarihinde simgesel Yasanın ahlaki ağırlığının en radikal öne

65.

sürülüşünün ( K a n t ç ı etiğin) "doğruluğu" olarak koyultuyor. . . . Sade, sapkınlığın her şeye

6 6 . F. W. J. Schelling, Die Weltalter. Fragmentedn den Urfassunigen von 1811 und ¡81.3, ed. Manfred S c h r o t e r ( M ü n i h : Biederstein, yeniden basım 1 9 7 9 ) , s. 13.

kadirliğinde doğanın suç ortaklığıyla ilgili fantazileriyle, Kant'tan h e m daha dürüst hem de daha radikal olduğunu ortaya koyuyor. Hovarda, tıpkı yatak odasında esin bulan psikana-

Jean Yves Leloup, "Judas, le revelateur," Le Monde des Religions, Mart-Nisan 2 0 0 5 , s. 4 2 .

67.

G e o r g e Lucas, aktaran "Dark Victory," Time, 22 Nisan 2 0 0 2 .

399

2

68.

2

Peki,

ya

Zhang

Yimou'nun

Cumhuriyeti'nin

sözler söyleyen resmi peygamberin öğüdüyle karar verdi -- sonradan, bu peygamberin

Yıldız Savaşları'nm asıl seçeneğiyse? Adsız bir savaşçı (Jet Li) Q i n

C l A ' d a n maaş aldığını ve Dalai Lama'nın onun öğüdüyle C I A ' n m öğütlerine uymuş

Kralını öldürmek üzere karmaşık bir entrikaya karışır, kralın saplantısı savaşan yedi eyaleti

olduğunu öğrenmek büyük bir şaşkınlık yarattı, çünkü Dalai Lama'nın kaçışı Çinli

Hollywood'a yanıtı,

Kahramana

[The Hero],

Çin

Halk



birleştirerek ilk Ç i n İmparatoru olmaktır; entrika geliştikçe, adsız savaşçı, İmparatorun,

<

acımasız bir despot da olsa birleşmiş Ç i n gibi büyük yurtsever bir hayale sahip olduğunun

d

farkına varır, bu yüzden kendi entrikasını sabote etmeye, kendini ve en yakın dostlarını

j

"tek bir gök altındaki" bütün Ç i n ' i n birliği için feda etmeye karar verir. Bu şekilde yazılmış,

landırmahyız: ta başlangıca, onun kökenlerine değil, biraz daha sonraya. Nietzsche'nin öne

o

İmparatoru büyük galaktik Birleştirici olarak gösteren ve A n a k i n ' i n de "tek bir gök

sürdüğü gibi, "tek gerçek Hıristiyan İsa'nın kendisi" değildir; daha çok, çokça iftiraya uğramış

altında" global barış ve birlik için dostlarını feda ettiği bir yeniden yazılmış Yıldız Savaşları

Aziz Pavlus, sözde Hıristiyanlığı "kurumsallaştırmış" ve böylece onun kurumsallık karşıtı

destanı düşleyebilir miyiz?

yıkıcı özüne ihanet etmiş, İsa'nın ölümünün anlamına yönelik radikal yeniden okumasıyla,

69.

Martin Heidegger, Identity and Difference (Londra: Harper & Row, 1 9 7 4 ) , s. 72.

açık bir şekilde onun komik yönünü formüllendirmiş olan kişidir. Yani: "özgün (Pavlus önce­

70.

Bkz. Jacques Derrida, Acts of Religion ( N e w York: Routledge, 2 0 0 2 ) .

si) Hıristiyanlar" için, İsa'nın ölümü onları tümüyle yönsüz bırakan travmatik bir sarsıntıydı,

Bu askıya almanın sorun haline getirdiği şeye - Arendt'in ünlü formülünü tersine çevire­

gelmiş geçmiş tek trajik olaydı; ancak Pavlus'la bu trajedi komedi olarak yeniden yorumlandı;

rek - İyinin banalliği demek istiyorum. 9/11'deki New York itfaiyecilerinin çokça övülen

ve daha sonra Hıristiyanlığın devlet dini haline gelmesiyle, İsa'nın göğe çıkışı ve ölümü

71.

Komünistlerle mücadele eden C I A ' n m amaçlarına kusursuzca uyuyordu. 78.

kahramanlığını hatırlayın: kahramanlıkları içinde, sıradışı bir şey yapmadılar, "sadece işleri­

insanlıkla yapılan, insanlığı ağza alınmaz bir borcun superego yüküyle bırakan tanrısal

ni yaptılar." . . . Bu banallik normal demokratik sürecin "banatlığıyla" aynı değildir: sıra dışı

alışverişpazarlık olarak yorumlanınca yine kayboldu ("İsa sizi öyle çok seviyordu ki özgürce hayatını sizin için verdi, o yüzden ona sonsuza dek borçlusunuz . . . " ) .

bir kahramanlığın "banalliğim" belirtir, sıradan (politik) yaşamın huzurlu akışını değil. 72. 73.

Soren Kierkegaard, Either/Or (New York: A n c h o r Books, 1 9 5 9 ) , cilt 1, s. 1 3 7 1 6 2 .

79.

Modern yücelikten çıkartma tutumunun yaşamın trajik algısını çökerttiğini ima eden

herhangi belirli bir anlamdan mahrum olarak "tam anlamıyla" anlamın saf sanallığına karşılık gelen bir gösterendir ve Lacan'ın yinelemekten bıkmadığı üzere, örnek bir hayali

olmaz" sözüne, " B i r kahraman kahraman olmadığı için değil, oda hizmetçisi sadece bir oda

gösteren, en "saf olmayan", indirgenemez bir şekilde, erekt şekli nedeniyle, fırlayan,

hizmetçisi olduğu için" gibi bir ek getirir; yani kahramanda sadece onun "insan, fazlasıyla

dikilen, bedenin yerle bir ataletini bozan bir fazla organın fiziksel imgesinde kök salmıştır.

insan" özelliklerini, küçük zayıflıklarını, önemsiz tutkularını vb. gören ve kahramanın

Fallus kavramında örtüşen karşıtların başlıca çifti, kuşkusuz, fallik iktidar ve kastrasyon çif­

yaptıklarının tarihsel boyutuna karşı kör olan bir oda pizmetçisi. - Modernlikte, bu

tidir. Fallus'un kendisinin kastrasyon göstereni olması olgusunun bir zonucu da o kötü

hizmetçinin perspektifi evrensellesin bütün saygın yüksek tutumlar daha düşük güdülen-

şöhretli Freudcu "penis kıskançlığı" kavramına beklenmedik bir anlam katmamız gerekmc-

melere indirgenir.

sidir: "Penis kıskançlığı en derin bir şekilde penis sahibi olanlar tarafından hissedilmekte­

İbrahim'in hiçbir şekilde çekingen bir evet deyici değil, Tanrı'yla açıkça yüzleşmekten

dir" (Richard Boothby, Freud as a Philosopher [NewYork: Routledge, 2 0 0 2 ] , s. 2 9 2 ) .

kaçınmayan biri olduğunu belirtmek önemli: T a n n ' n m Sodomluları yok etme tasarısına cesurca karşı koyar, Tanrı'yı günahkarların arasında ölebilecek dürüst olanları ayırması

80.

ikisiyle de hep yetişkin erkekler oynar."

çıkmaz? S o n dönemdeki farklı tarih ("Ya eğer?") anlatıları modasına uyarak, İbrahim 75.

Bkz.

The

Humor

of Kierkegaard:

An

Anthology,

ed.

Thomas

C.

Oden

81. (Princeton:

H i t c h c o c k ' t a n iki sahne birbirini açıkça yankılıyor: Rebecca'da, isimsiz yeni bayan de

New York: Verso, 2 0 0 5 ) . 82.

İlginç bir şekilde, Heidegger'de tek fıkra -ya da fıkra değilse de, en azından bir ironi anı

Winter, kocasını etkilemek için, büyük bir partide merhum R e b e c c a ' n ı n tıpkı kopyasını

Lacan için yaptığı "kendisi bir psikiyatra ihtiyaç duyan psikiyatr" gibi zevksiz bir sakatla

giyer; ve Vertigo'da, Midge, Scottie'yi kışkırtmak için, Carlotta Valdes'in bir portresinin

görülür (Medard Boss'a yazdığı bir mektupta).

reprodüksiyonunu yapıp C a r l o t t a ' n m yüzünün yerine kendi sıradan çilli yüzünü yerleştirir.

83

punk grubu, Strelnikolf, buna benzer bir şekilde, Meryem'in kucağında çocuk İsa'yı taşıdığı

Bkz. Theodor W Adorno, Nachgelassene Schriften, Cilt 10, Probleme der Moralphilosophie (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 9 6 ) .

Her iki örnekte de sıradan kadın yüzü kendisini yanlış yeri işgal ederken bulur. Sloven bir 84.

ünlü, klasik bir resminin reprodüksiyonunu yapıp, İsa'nın başını bir fare başıyla değiştirdiği

77.

Burada büyük ölçüde onun yazısından yararlanıyorum: " C o n c r e t e Universal' and What Comedy C a n T e l l Us about I t " (LacamThe Silent Partners, ed. Slavoj Zizek (Londra ve

Princeton University Press, 2 0 0 4 ) . 76.

Bu yüzden " N e fark var . . . " fıkralarının etkisi fark reddedildiği zaman artar, örneğin: "Oyuncak trenlerle kadın göğsü arasındaki fark nedir? Yoktur: ikisi de çocuklar içindir ve

için ikna etmeye çabalar / öyleyse neden kendi oğlunun yaşamı tehlikedeyken karşı T a n r ı ' n ı n talebine "Hayır" demiş olsaydı ne olurdu, düşünmek ilginç olurdu.

Bu komedinin fallik yönüdür: gösteren olarak fallus'ta, karşıt özellikler örtüşür. Fallus eşzamanlı olarak " s a f gösteren, gösterilensiz gösteren, gösterilenin eksikliğinin göstereni,

Hegel olmuştu. Fenomeno/o;?sinde ünlü Fransız atasözü " B i r oda hizmetçisi için kahraman

74.

Buna bağlı olarak, Nietzsche'ye uyup, bütün Hıristiyanlık tarihinin özgün (komik) jesti unut­ maya, hatta bastırmaya dayandığını kabul etsek de, yine de bu jesti farklı bir şekilde konum-

Bkz.

M a x Horkheimer ve T h e o d o r W. Adorno,

Dialektik der Aufklarung (Frankfurt:

Fischer Verlag, 1 9 7 1 ) .

zaman yerel bir skandala yol açmıştı (Katolik Kilisesi'nin bir yaygarasına) - bu küfürden

85.

Bu konumun daha ayrıntılı bir değerlendirmesi için, bkz. geride Birinci Bölüm.

sarsılmak yerine, onda tam bir Hıristiyan komik tersine çevirme görmeliyiz.

86.

Bkz.

Fakat, dinselin bastırılmış komedi yönü hep geri gelir - başka hiçbir yerde olmasa, en azından Dalai L a m a ' n m Hindistan'a 1 9 5 9 yılında yaptığı uçak yolculuğundaki komik

Emmanuel

Levinas,

Ethics and Infinity:

Conversations

with

Philippe Nemo

(Pittsburgh: Duquesne University Press, 1 9 8 5 ) . 87.

Farklı bir düzeyde, aynı şey Stalinist Komünizm için de geçerlidir. Klasik Stalinist anlatıda,

ayrmtılardaki gibi. Dalai Lama T i b e t ' t e n göçmek gibi zor bir seçimi tarttığı zaman, sonun­

toplama kampları bile hapsedilen Komünisderin kahramanca direniş örgütledikleri bir yer.

da, mistik bir trans haline girip nasıl bir seçim yapması gerektiğine yönelik karman çorman

Faşizme karşı bir mücadele alanıydı - böyle bir evrende, kuşkusuz, Muselmann'ın, insani

88.

bağlanma olanağından mahrum kalmtş yaşayan ölünün sınırdeneyimine yer yoktur -

ayrılmış bir organ olarak gözümüzün deneyimidir. Bu deneyimi bedenden ayrılmış tanrısal

Stalinist Komünistlerin kampları anti-Faşist mücadelenin bir başka sahası olarak "nor­

bakış deneyimi olarak niteleyebiliriz - ya da asıl kabus olarak.

malleştirmelerine", Muselmainen'i basitçe mücadeleye dayanamayacak kadar güçsüz olan­

105. Bkz. Jacques Lacan, "La position de l'inconscient," Ecrits.

lar olarak saymalarına şaşmamak gerek.

1 0 6 . W a l t e r Benjamin, Illuminations (NewYork: S c h o c k e n Books, 1 9 8 9 ) , s. 128.

Bkz. Giorgio Agamben,

107. Ve uterus da gezen rahimin bir hastalığı olarak "histeri" şeklindeki eski fikirle aynı şekilde

What Remains of Auschwitz: The Witness and the Archive

(Stanford: Stanford University Press, 2 0 0 2 ) .

işlemiyor mu? Histeri de öznenin içindeki kısmi nesnenin deli gibi koşturduğu ve çevrede

89.

Bkz.

dolanmaya başladığı hastalık değil mi?

90.

Bkz. Primo Levi, If This Is a Man/The Truce (Londra: Abacus, 1 9 8 7 ) .

91.

Bu göndermeyi Eric Santner'a borçluyum.

92.

Franz Kafka, " T h e Cares of a Family Man," The Complete Stories (New York: S c h o c k e n

The Seminar of Jacques Lacan, Book II: The Ego in Freud's Theory and in the

Technique of Psychoanalysis ( 1 9 5 4 - 1 9 5 5 ) (NewYork: Norton,

1991).

108. Bkz. Gilles Deleuze, The Logic of Sense (New York: Columbia University Press, 1 9 9 0 ) , s. 1 1 9 - 1 2 0 .

109. Bkz. Eric. Santner, Chicago Press, 2001).

On

the Psychotheology of Everyday Life (Chicagio:

University of

Books, 1 9 8 9 ) . 93.

Isabel Ailende, " T h e End of All Roads," Financial Times, 1 Kasım 2 0 0 3 , W 1 2 .

94.

Jean Claude Milner, "Odradek, la bobine de scandale," Elucidation 10 (Paris: Bahar,

95.

Odradek'in makara gibi bir yaratık olduğunu düşünürsek, Freud'un Beyond the Pleasure

2 0 0 4 ) , s. 9 3 9 6 .

B İ R İ N C İ A R A : KATE'İN SEÇİMİ YA DA HENRY JAMES'İN MADDECİLİĞİ 1.

The Leiter Style of Henry James (Oxford:

Basic Blackwell, 1 9 7 2 ) . ( M e t i n d e yer alan alıntılan izleyen köşeli parantez içindeki sayılar

Prìnciple'daki (New York: Norton, 1 9 9 0 ) Freudcu Fort-Da oyunundaki makarayı nasıl hatırlamayız.

Burada Seymour C h a t m a n ' a bağlı kalıyorum, bu cilde gönderme yapmaktadır.)

2.

Robert Pippin,

Henry James and Modem Moral Life (Cambridge: Cambridge University

96.

Stephen Mulhall, On Film (London: Routledge, 2001 ), s. 19.

97.

A.g.e., s. 132.

98.

Bkz. Walter Benjamin, "Capitalism as Religion," Selected Writings, C i l t 1 (Cambridge,

yoksulları duygudaşça tasvir etmesine rağmen, devrimci radikalizmi destekleyen topluma

M A : Harvard University Press, 1 9 9 6 ) , s. 2 8 8 - 2 9 1 .

yönelik etik taleple tam olarak yüzleşmeyi becerememişti. (Hegel, tersine, bu sorunun

99.

Pres, 2 0 0 0 ) , s. 10-11. 3.

tümüyle farkındaydı: onun "yığın / Pöbel" üzerine horgörü dolu ifadeleri bizi onun onların

Bkz. Emmanuel Lévinas, On Escape (Stanford: Stanford University Press, 2 0 0 3 ) , s. 6 5 .

saldırgan duruşlarının ve topluma yönelik koşulsuz taleplerinin tümüyle haklı olduğunu

100. Burada J o a n C o p j e c ' i n utanç fikri üzerine çığır açıcı çalışmasına bağlı kalıyorum, "May ' 6 8 ,

kabul

the Emotional M o n t h , " Zizek, ed., Lacan: The Silent Partners.

etmiş

olmasına

karşı

kör

kılmamalıdır

-

toplum

tarafından

etik

özneler

sayılmadıklarından, ona bir şey borçlu değillerdir.)

101. Burada Lilja Kaganovska'nın enfes "Stalin's M e n : Gender, Sexuality, and the Body in Nikolai Ostrovsky's How the SteelWas T e m p e r e d " adlı çalışmasına bağlı kalıyorum (elyaz­

Ve belki de burası James'in yeterince radikal olmadığı noktadır: gecekondulardaki güçsüz

4.

Burada

kullanılan

edisyon

Henry

James,

The

Princess

Casamassia

(Harmondsworth:

Penguin, 1 9 8 7 ) .

ması , yazarının izniyle). 5.

Irwing Howe, " T h e Political Vocation," Henry James, ed. Leon Edel (Englevvood Cliffs:

6.

A.g.e., s. 166.

Kafkaesk özellikle karşılaşınca şaşmamak gerek; bu sahnede Stalinist gösterimahkemelerin

7.

James, The Princess Casamassima, Derek Brewer, "Introduction", s. 17.

tuhaf bir yer değiştirmesi yer alır; devasa bir Sovyet metalürji fabrikasında çalışan bir

8.

A.g.e., s. 2 1 .

A l m a n proleteri olan kahramanımız, bütün topluluğun önünde dikkat çekici çalışması

9.

Ve belki de, bu noktadan haşlayarak, tam bir Estetik kuramı ortaya atabiliriz (tıpkı,

102. Nikolai Ostrovsky, How the Steel Was Tempered (Moskova: Progress Publishers, 1 9 7 9 ) ,

PrenticeHall, 1 9 6 3 ) , s. 157.

s. 195-196. 1 0 3 . Vsevolad

Pudovkin'in filmi

DezertıVdeki

(Kaçak,

1 9 3 3 ) doruk sahnesinde bir başka

nedeniyle övüldüğü zaman, buna şaşırtıcı aleni itirafla yanıt verir: hayır, bu övgüyü hak

Hüzünlü Dönenceler1'deki ünlü bölümde,

etmemektedir; Sovyetler Birliği'ne sadece Almanya'daki korkaklık ve ihanetinden kaçmak

yönelik çabalar olarak gören Lévi-Strauss gibi,)

için gelmiştir (Polis grevdeki işçilere saldırdığı zaman o evde kalmıştır, çünkü hain Sosyal Demokrat propagandaya inanmıştır)! Halk (sıradan işçiler) onu şaşkınlıkla, gülerek ve alkışlayarak dinler - Kafka'nın Dava'sında J o s e f K.'nın mahkemeye çıkması sahnesini hatırlatan ürkütücü bir sahne - burada da, halk gülüp en beklenmedik ve uygunsuz anlar­ da alkışlar. . . . Bu sahne çok çarpıcıdır çünkü Stalinist mahkemenin gizli fantazisini sah­ neler: hain kendi özgür iradesi ve suçluluk duygularıyla, gizli polisin hiçbir baskısı olmadan suçunu halkın önünde itiraf eder. 1 0 4 . Basit, ama biraz tatsız bir cerrahi müdahale var, bu müdahalede lokal anestezi yapılır, göz yuvasından çıkarılır ve (en azından kısmen) bedenin çevresinde döndürülür, böylece hasta kendisini dışarıdan, "nesnel" bir bakışla görebilir - bu deneyim bedensiz, bedenden

yüz çizimlerini

toplumsal çıkmazları çözmeye

10.

Fredric, Jameson, 77ıe Seeds of Time (New York: Columbia University Pres, 1 9 9 4 ) , s. 8 9 .

11.

Sigi Jöttkandt, " M e t a p h o n ,

Hysteria and Ethics of Desire in

The

Wings of Dove,"

Uluslararası Henry James Konferansi'nda (Paris, 2 0 0 2 ) yapılan sunum. 12.

James'in "MacGuffin"i, bir bakıma, anlatının çevresinde döndüğü kayıp elyazması (ya da mektup destesi), tıpkı aynı başlığı taşıyan öyküdeki "Aspern evrakları" gibi, ya da " T h e Figure in the Carpet"daki ünlü sır gibi. Ortalıkta dolaşan H i t c h c o c k ç u nesnelekenin hari­ ka bir örneği belki de "Paste"teki incilerdir (1899'lara ait önemsiz bir öyküdür b u ) : anlatıcının ölü üveyannesinden yeğenine, sonra da tekrar ona, sonra üçüncü bir kadına geçerler ve kuşkulu otantiklikleri aile şerefine bir tehdit oluşturur (eğer otantiklerse, o

403

zaman üveyannenin onları satın almış olan gizli bir aşığı olmalıdır). Ve beklendiği üzere,

6.

Alain Badiou'nun doğruluk fikrine yönelik gönderme burada ı Bfl .ılı. I >>

James'te ayrıca üçüncü H i t c h c o c k ç u nesneyi, aynı başlığı taşıyan öyküdeki "ormandaki

7.

Alan Gardiner, ThePoetryof William Wordsworth (I larmondnworth

vahşi hayvan" gibi, özneyi yutmakla tehdit eden travmatikolanaksız Şeyi de buluruz;

8.

Ayrıca bkz.: "... the midnight storm / Grew darker in the preiertl t

9.

Malevich'in yapıtında benzer bir sorunla karşılaşırız. 1927 yılında, Berlin

Lacarıcı nesne üçlemesi (a, engelli A ' n m S'si, büyük Phi [baskın fallik mevcudiyet]) böylece tamamlanır. Bu üçleme için, bkz. "Introduction," Everything You Ever Wanted to

İni tl 11

I ı

["ofil

ı

Gerçekçiliğe, hatta o etkileyici geç dönem eseri, kanserden ölmek üzereyken v ıptlfl

yaklaşımını "etik" kuşku ve tereddütlerle maskeler - onun gibi tipler devrimci hedefe

portreye dek uzanan birçok resimde. Bu "gerileme"nin anlamı nedir? Bu Imiıın (lllupİHtl

"duygudaşlık duyar," ama "ellerini kirletmeyi" reddeder. Genellikle (ve hak ederek) bir

serbestçe denemek gibi Stravinski'ninkine benzer bir tavır mıdır? Bilmece şu: bu "p ı

devrimin orta safhalarında öldürülürler (bir devrimin ilk safhalarında istekleri karşılanan­

ileme" sadece bir gerileme, onun çıkışındaki Olay için önemsiz bir şey miydi, yoksa DU

lar -kendi ölümlerini bir fedakarlık gösterisi olarak sahnelemek isteyenler- bu dünyanın

çıkışın işlenişi, yani, tam anlamıyla, bir olay sonrası sadakat mıydı?

Milly'leridir). Guillermo Arriaga, 21 Orams (Londra: Faber ek Faber, 2 0 0 3 ) , s. xii-xiv.

15.

Bu, elbette, birazdan gelen yorumun herhangi bir tamlık iddiası olmayan, doğaçlama bir ilk yaklaşımdan ibaret olmasının nedenidir. Bu Altın Kase'nin Merchantlvory film versiyonunun büyük başarısızlıklarından biridir: film "haydut baronu" olabildiğince sevimli göstermek için yolundan sapar.

İçinde

yaşadığımız, "Ötekini incitme"ye takıntılı, Politik Olarak Doğru zamanımıza uygun bir şekilde, düşünceli davranış acımasız kapitalist sömürüden daha önemlidir. Bu öykü için bkz. Gloria C. Erlich, The Sexual Education of Edith Wharton (Berkeley: University of California Press, 1 9 9 2 ) .

18.

"I

n. I.

lyufl

likten ( 1 9 3 2 tarihli) örnek işçi (Kızıl Ordu üyesi Şirnovski) portreslndekl

Daha politik terimlerle, Densher örnek bir "dürüst" burjuva entelektüelidir, uzlaşmacı

14-

17.

1990)ı

yapıtında bir "gerileme" vardı - birkez daha eski üslupta resim yapmaya kr.l.nlı, ı I

York: Verso, 1 9 9 3 ) .

16.

I

mv I v

Malevich kalan bütün resimlerini ( 7 0 kadar) orada bıraktı. SSı !B'ye •!

Know about Hitchcock, but Were Afraid to Ask Lacan, ed. Slavoj Zizek, (Londra ve New 13.

I' . I U iktl IUI

Petlj

10.

Alejandra Pizarnik ve Susan Bassnett, Exchanging Lives (Leeds: Peepal T r e e , 2 0 0 2 ) , s. 20,

11.

A.g.e., s. 2 5 .

12.

A.g.e., s. 26.

13.

A.g.e., s. 3 2 .

14.

Georg Lukâcs, "Hölderlin's Hyperion," Goethe and His Age (Londra: Allen 6k Unwin,

15.

Bkz. Eric Santner, Friedrich Hölderlin: Narrafive Vigilance and the Poetic Imagination

16.

Heidegger'in okumasının, Hölderlin'in kırılmasının Oedipuscu okumasının en radikal

1 9 6 8 ) , s. 137. (Piscataway: Rutgers University Press, 1 9 8 6 ) . karşıtı gibi görünen (Jean Laplanche'nin 1960'larda geliştirdiği) şey baştan sona ikna edi­

Pipin, Henry James and Modern Moral Life, s. 77.

cidir: Hölderlin'in kendisinin de belirttiği gibi, eksiği saptayamıyördu, yani, sürekli bir ontikontolojik kısa devre içinde yaşıyordu, bu kısa devrede (en küçük bile olsa) her ontik başarısızlık ya da kusur deneyimi ontolojik bir felakete, bütün dünyanın dağılmasına yol

3 TANRISAL BOK OLMANIN DAYANILMAZ A Ğ I R L I Ğ I 1.

Öyleyse, postmodern sanat bir hazza dönüş mü?

2.

Ronald Woodley; Martha Argerich ve G i d e o n Kremer'in kaydına eşlik eden metin

{Deutsche Gramınophon 431 3.

8032).

Heidegger neden aşırı bir biçimde Hölderlin'in şiirlerine odaklanıyor? Neden uygulamada onun felsefi fragmanlarını ve Hyperion adlı romanını görmezden geliyor? Bunun iyi bir

ki "Şeyin patlaması" kuskusuz onun Onuncu Senfoni'sinin ikinci kısmıdır, genellikle "Stalin

nedeni var: onun geç dönem şiirleri Hölderlin'in Hyperion'da ve 1790'ların son yıllarına

portresi" olarak anılan, keskin akortlarla birlikte kısa ama şiddetli bir şekilde enerjik Scherzo

ait felsefi fragmanlarda dile getirmeye çalıştığı çözümün kırılmasını işaret eder.

kısa bölümün (dört dakikadan biraz fazla, birincinin yirmi üç, üçüncü ve dördüncünün on iki dakika sürmesine kıyasla) yine de bütün senfoninin enerjik odağı işlevini görür, vahşi teması diğer bölümlerde de yankılanır ve yinelenir, onun fazla enerjisi diğerlerine saçılır - sanki burada, ikinci bölümde, "güneş yanığı" olma tehlikesiyle karşılaşırız. ... Bu üç müzik dehası amblemi, Bach-Mozart-Beethoven (belli belirsiz bir şekilde ressamın Leonardo-Raphael-Michelangelo üçlemesine karşılık gelirler), benim içimde benim deham olan travmatikfazla Şeyle baş etmenin üç kipine karşılık gelmez mi ? İnsan kendi dehasını ya bir zanaatkar olarak, herhangi bir tanrısal misyonu üstlenmeden, sadece sıkı çalışmasını yürüterek uygulayabilir ( B a c h ) ; ya da insan dehasını denetimsiz, neredeyse çocuksu bir kendiliğindenliğe sahip bir yaratıcılık akışı olarak getirme şansına sahip olur (Mozart); ya da insanın dehası sanatçıyı yapıtını acı verici Titanik bir mücadele süreciyle yaratmaya zor­ layan bir tür iç demondur, onu karşı koyan maddeye ve ona karşı dayatır ( B e e t h o v e n ) . 5.

kompleksini" ontolojinin saygınlığına çıkarmalıyız. 17.

Burada Şoştakoviç Prokofyev'den daha gelenekseldir; onun yapıntıdaki örnek niteliğinde­

(yine de niye diye merak etmeliyiz - niye basitçe fazla bir canlılık patlaması değil?)- Bu en

4-

açacak bir patlamayla tehdit ediyordu. Bu okumayı psikolojik olarak indirgemeci, ontik, ontolojiktarihsel düzeyi kaçıran bir okuma sayıp bir kenara itmek yerine, talihsiz "Oedipus

Bertolt Brecht, Gedichte in einem Band (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 8 2 ) , s. 1 0 0 9 - 1 0 1 0 .

18. 19.

Halldor Laxness, World Light (NewYork: Vintage, 2 0 0 2 ) . Komünist bir politik bağlılıkla ensest Şeyin büyülenmesi arasındaki aynı gerilim Luchino Visconti'nin eşsiz sinema yapıtını niteler; onun ensest Şeyinin, çöküş halindeki eski yönetici sınıfların dekadan jouissance\ olarak

kendine özgü politik ağırlığı vardır. Bu

ölümcül büyülenmenin iki yüce örneği apaçık Venedik'te Ölüm ve daha az bilinen ama çok daha iyi olan, eski bir siyah beyaz film klasiği Vaghe stelle dell'Orsa'd\r, tam bir oda sineması cevheri. İki filmin paylaştığı şey zadece ölümle sonlanan yasak "özel" tutku değildir (bestecinin Venedik'teki yakışıklı oğlana olan tutkusu, Vaghe sfe//e'deki erkek ve kız kardeşlerin ensest tutkusu): iki film ayrıca en tutkulu haliyle geç dönem Romantizmini temsil eden bir müzik parçasının çevresine inşa edilmiş tir ve onunla desteklenir: Venedik'te bu Mahler'in beşinci Senfonisinden Adagietto'dur; Vaghe stelle'de bu Cesar Franck'm Re minör Prelude, choral et fugue adlı eseridir. Fakat, gevşekliğin tersine sanatçının Solcu politik bağlıltğıyla (Visconti ölünceye dek İtalyan Komünist Partisi'nin bir üyesi olarak kaldı) dekadan jouissance, acıdakihaz, yozlaşma halindeki yönetici sınıf

405

£

büyülenmesi arasındaki ikilik burada basit bir sözcelenmiş ve sözceleme arasındaki ayrım

"sapkın" bir je sai bien, mais quand même

2

işlevini görür, sanki Visconti, aşırı ahlakçı püriten devrimcilerin en yüksek kipinde, kişisel

indirgenmesi-yeniden kazınması mıdır?

£.

sınıfın ortadan kaldırılması zorunluluğunun kamusal onaylanması da, insanın kendi yoz-

bir şey) asıl önemi olanın tam anlamıyla Olay, G e r ç e k l e buluşma değil, onun sonuçlan,

olarak keyif aldığı ve büyülendiği şeyi halkın önünde kınamaktadır, böylece eski yönetici <

31.

Olayın Varlığın nedensel düzenini' blı

Badiou'nun Lacan'a karşı savı (başkalarının yanı sıra, Bruno Boostels'in de dile getirdiği

luğunun gösterisi içinde, dekadan bir acıdakihaz sunmanın bir aracına "trans-işlevselleştirilir."

onun kazınması, Olaydan çıkan yeni söylemin tutarlılığı olduğudur.

¿

20.

Susan Sontag, "Journey to the C e n t r e of the Novel," The Guardian, 5 Mart 2 0 0 5 ,

Badiou'nun kendisine yöneltmek istiyorum. Yani: onun temsil hali olmayan sal var OİttlB

pi

21.

A.g.e.

gibi olanaksız hedefi savunma şeklindeki " m u h a l i f tutumuna karşı, iktidarı "devralıp"

%

22.

Bkz. T h o m a s Metzinger,

Being No One:

Paul

Broks,

25.

seniz, o zaman karşısında kendi konumumuzu tanımladığımız şey olarak devlet iktidarına

Into the Silent Land:Travels in Neuropsychology (Londra: A t l a n t i c Books,

dayanmayı sürdüreceğiz. 32.

Bkz. David Chalmers, The Conscious Mind (Oxford: Oxford University Press, 1 9 9 6 ) .

çıkabiliriz:

33.

A.g.e., s. 1 0 1 .

Heidegger'e Açıklığın kendisinin nasıl yaratıldığına ilişkin bir değerlendirme eklenmesi

34.

Aynı çerçevede, Saul Kripke'nin klasik özdeşlik kuramına karşı savını (Bkz. Saul Kripke,

Jeremy Campbell, The Liar's Tale (NewYork: Norton, 2 0 0 1 ) , s. 27. Burada Sloterdijk gerekiyor.

Bkz.

haklı, Peter

yine de kendine özgü değerlendirmesine Sloterdijk,

Nicht

gerettet.Versuche

nach

karşı

Heidegger

"Identity and Necessity," Identity and Individuation, ed. M i l t o n K. Munitz [New York:

(Frankfurt:

New York University Press, 1971 ]) böyle ilginç ve kışkırtıcı kılan şey, öznel deneyimle

Suhrkamp, 2 0 0 1 ) . 26.

Bkz. J o h n Caputo, Demythologizing Heidegger (Bloomington: Indiana U n i . Press, 1 9 9 3 ) .

27.

Biyolojik içgüdüden dürtüye kaymayı bu şekilde saptamamız gerekir: içgüdü sadece hayvan

nesnel beyin süreçleri arasındaki özdeşliği çürütmek için, bizim maddi nöral karşılığı olmayan bir öznel deneyim (diyelim, acı deneyimi) olasılığını hayal edebilmemizin yeterli olacağı şeklindeki güçlü savdır.

yaşamının fiziğinin bir parçasıdır, buna karşın dürtü (ölüm dürtüsü) metafizik bir boyut

D a h a genel olarak, bütün bir özdeşlik karşıtı kanıtlamanın, hiperbolik imgeleme

getirir. Marx'ta, işçi sınıfıyla proletarya arasında benzer bir örtük ayrımla karşılaşırız: "işçi

başvururken Descartes'ı izliyor olduğuna dikkat etmek önemlidir: b e n i m zihnimin benim

sınıfı" ampirik toplumsal kategoridir, toplumbilimsel bilginin erişimindedir; buna karşın

bedenim olmadan var olduğunu hayal etmek olasıdır (ya da, daha modern versiyonlarıyla;

"proletarya" devrimci Doğrunun öznesi-failidir. Aynı çerçevede, Lacan dürtünün etik bir

bir kişinin beynindeki süreçlerle ilgili her şeyi biliyor olsaydık bile, onun öznel deneyi­

kategori olduğunu öne sürer. 28.

minin ne olduğunu yine de bilmeyecektim.)

Bkz. Alain Badiou, L 'etre et revenement (Paris: Editions du Seuil, 1 9 8 9 ) . Badiou, içinde bir DoğnılukOlayın ortaya çıkabileceği dört olası alan belirler, içinde öznelerin bir doğruluky-

35.

ordamının "işleticileri" olarak ortaya çıkabileceği dört alan: bilim, sanat, politika ve sevgi. İlk üç doğruluk yordamı (bilim, sanat ve politika) klasik DoğnıGüzelİyi üçlemesinin

karşıtı olan tuhaf bir süreci getirir: sıradan gerçekliğimizin -maddi nesnelerin tekdüze

mantığını izlemez mi - doğrunun bilimi, güzelin sanatı, iyinin politikası? Peki, ya dördüncü

gerçekliğinin- kuantum salınımlarının saf süreçselliğinden doğuşu.

yordam, sevgi? O, daha köktenci ve evrensel olduğu için diziden dışarı fırlamıyor mu? Bu

36.

yüzden basitçe dört doğrulukyordamı yoktur, üç artı bir vardır - belki de Badiou'nun yeter­

37.

doğrulukyordamlarını sevgi aracılığıyla renklendirmeye eğilimli olduğu gözlemini yapar). Bu dördüncü yordamın kuşattığı şey sadece sevgi mucizesi değil, aynı zamanda psikanaliz, teoloji ve felsefenin kendisidir (bilgelik sevgisi). Öyleyse, sevgi Badiou'nun "Asya tipi üre­ tim modeli" değil midir - diğer üç kipe uymayan bütün doğrulukyordamlarını içine attığı kategori? Bu dördüncü yordam aynı zamanda bütün yordamların altında yatan biçimsel ilke ya da matris olarak hizmet eder (bu da, Badiou'nun bir yandan dinden doğrulukyordamı ortaya atan kişi olduğunu öne sürmesi olgusunu açıklar). Dahası, sevgiyle diğer doğruluk

Jacques Lacan, Encore (NewYork: Norton, 1 9 9 8 ) , s. 9 5 . Sigmund Freud, Dora. An Analysis of a Case of Hysteria (New York: Macmillan, 1 9 6 3 ) , s. 1 0 1 .

38.

J e a n Laplanche, Vie et mort en psychanalyse (Paris: Flammarion, 1 9 8 9 ) , s. 5 8 .

39.

Karl M a r x , Capital, C i l t 1 (NewYork: International Publishers, 1 9 6 7 ) , s. 163.

40.

Bkz. K o j i n Karatani,

Transcritique: On Kant and Marx (Cambridge, M A : M I T Press,

2003). 41.

Karl Marx, "A C o n t r i b u t i o n to the Critique of Hegel's Philosophy of Law: Introduction,"

42.

Kapitalizmin teolojik çekirdeğiyle ilgili bu noktanın, Weber'in Protestan etiği ve kapitalizmin

Collected Works, C i l t 3 (New York: International Publishers, 1 9 7 0 ) , s. 1 7 5 .

mevkisini esirgemesi, diğer yandan Aziz Pavlus'un Doğruluk-Olaym biçimsel matrisini ilk yordamları arasındaki bir başka temel fark yok mudur, çünkü adlandırılamayanı dayatmaya

yükselişi teziyle ilişkisi yoktur, çünkü kapitalist mekanizmanın kendisine "teolojik" bir karak­

çalışan diğerlerinin tersine, "doğru sevgi"de insan sevilen Ötekini, kadın ya da erkek olarak

ter atfeder; bu nokta Walter Benjamin tarafından vurgulanmıştı, "Capitalism as Religion," SelectedWritings, C i l t 1 (Cambridge, M A : Harvard University Press, 1 9 9 6 ) , s. 2 8 8 - 2 9 1 .

içindeki adlandırılamayan X yüzünden onaylar/kabul eder. Başka deyişle, "sevgi" sevilende

30.

Kuantum fiziğinde olaylar karmaşıklaşır, çünkü onun kuantum salınımlarının "çöküşü" şeklindeki merkez fikri, görümümün gerçekliğin içinden doğmasının neredeyse simetrik

ince vurgulamadığı bir olgu (oysa, cinsel farkla ilgili olarak, kadınların bütün diğer

29.

savı

sürdürmememiz gerektiğini ö n e sürmeye hevesleniyorum. Eğer bunu yapmaya hazır değil

2 0 0 3 ) , s. 17. 24.

karşı

üstlenme gücünü toplamamız, muhalif tutumun güvenliğinde ısrar etmekle yetinmeyi

The Self-Model Theory of Subjectivity

(Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 4 ) . 23.

Bu

adlandırılamayan olarak kalması gereken şey yüzünden sevenin duyduğu saygıyı adlandırır

43.

- "insan konuşamıyorsa, susmalıdır" sözü belki de sevginin temel reçetesidir.

44.

Bu gözlemi Adrian J o h n s t o n ' a borçluyum.

Alain Badiou, Theoretical Writings (Londra: Continuum, 2 0 0 6 ) .

45.

M a r t i n Heidegger, Basic Writings (New York: Routledge, 1 9 7 8 ) , s. 3 7 6 .

Bu yüzden temel soruyu sormamız gerekir: kendisi için sadece dışsal olan bir Olaya sahip

46.

olmayan bir Varlık var mıdır, yoksa varlığın her düzeni kurucu bir olayın inkarı-silinmesi,

Bkz. Chalmers, 77ıe Conscious Mind, s. 2 3 1 .

Dieter Henrich-Manfred Frank okulunun paradoksu farklı türden bir paradoks: Kantçı aşkmsal mirası kurtarmak ve bilişselciliği eleştirmek istedilerse de, sav kipleri zaten

"analitikti" - sorunun tarihsel boyutuna herhangi bir göndermesi olmayan saf soyut akıl

47.

49.

kendini tanımayı önvarsaydığı savı, ya da H e n r i c h ' i n Hegel'in aracısızlık fikrinin ikircik­

dünyamızın

liğine ilişkin çözümlemesidir). Ve burada kaybolan Hegelci mirasın tam konumu da budur:

bozulmamışlarsa, yaratıklar doğal olarak gözlerini O n a çevirir. . . . Katoliklik daha ayrıntılı

bütün

servet

ve

güzelliği

tanrısal

yaratıcı

gücü

tanıklık

eder

ve

Hegel bir fikrin -bu terimin bütün anlam ve boyutlarıyla (onunla ilgili neler söylüyoruz,

bir "halıdaki figür" mantığına kayar: Yaratıcı dünyada doğrudan var değildir; O n u n izleri,

nasıl ortaya çıktı, o n u n g e ç m i ş i ) - tarihsel yönünün bu fikrin kendisinin parçası olduğunu

bir bakıma, yüzeysel ilk bakıştan kaçan ayrıntılarda gizlidir. . . . T a n r ı t a m a m l a n a n ürünün­

öne sürer.

den uzaklaşan, eser sahipliğini sadece resmin kıyısındaki zar zor görünen bir imzayla işaret

Kuşkusuz, epistemik iddialarının pratik sonuçlarıyla karşı karşıya kalınca ("Yani buna göre

eden H i t c h c o c k ç u bir film yapıcısı ya da ressam gibidir. S o n olarak, Protestanlık yaratılmış

Hitler suçlarından sorumlu değildi ve cezalandırılmamalı mıydı?"), çoğu (Churchlands gibi

evrenden, kör bir mekanizma gibi çalışan ve T a n r ı ' n m varlığının sadece onun olayların

onurlu istisnalarla) kendi neo-Kantçı geri ç e k i l m e versiyonlarını yinelerler, günlük hayat­

normal

larımızda özgür sorumlu failler olarak özdeneyimimize saygı duymamız ve suçluları ceza­

dünyadaki radikal namevcutluğunu öne sürer. 65.

akışını

bozan

inayetinin

doğrudan

müdahalelerinde

görünür

olduğu

bu gri

Hegel'i bilenler için, bu fazla öğeyi saptamak kolaydır: Mantık Bilimi'nin sonunda, Hegel diyalektik bir süreçte kaç m o m e n t saymamız gerektiği gibi naif bir soru sorar, üç mü dört

Daha ayrıntılı bir çözümleme için bkz. aşağıda Dördüncü Bölüm. Peki ya organların üretimi için klonlamak, yani bir kişiyi sadece organlarından bir kısmını

mü? O n u n yanıtı ya üç ya da dört moment olabileceği şeklindedir: orta m o m e n t , olum­

kullanmak için "yetiştirmek"? Bu yordamın etik canavarlığı apaçık: bir kişi organ sahibi

suzluk, doğrudan ikiye katlanır: doğrudan olumsuzlamaya ve doğruca olumlu senteze dön­

olmaya indirgenir. Dahası, "doğal" özgünle klonunun karşı karşıya getirilmesi kaçınılmaz

meye geçen kendi kendiyle ilişkili mutlak olumsuzluğa.

olarak bizi şu seçenekle karşı karşıya getirir: ya klonu tam olarak insani bir kişi olarak

66.

Bu arada,

Tekvin 4: 2426'da, "adamın çıkıp geldiği" yerde travmatik bir oluş vardır:

tanımayız, sadece ruhsuz yaşayan bir makine sayarız (çünkü Hıristiyanlıkta dedikleri gibi,

T a n r ı ' n m kendisi Musa'nın çadırına esmer bir yabancı kılığında gelir ve o n a saldırır ("Rab

"doğal olarak döllenmemiştir"); ya da, eğer tam olarak insansa, o zaman özgünle klonu

onunla karşılaştı ve onu öldürmeye kalktı"); Musa sonra karısı Ziporrah'ın, Tanrı'yı ona oğullarının sünnet derisini sunarak sakinleştirmesi sayesinde kuttulur.

arasında temel bir fark son aşamada yoktur (ve fark h i ç yoktur), peki o zaman neden organ­ 50.

Bu üç Hıristiyan yaklaşımı aynı zamanda, T a n r ı ' n m dünyadaki varlığının üç farklı kipini de içerir. Yaratılmış evrenin doğrudan Yaratıcısının görkemini yansıtmasıyla başlarız:

landırmayı sürdürmemiz gerektiğini öne sürerler. 48.

64.

yürütme (bunun en iyi örneği, özdüşünümün, öznenin kendi ötekinde tanınmasının, kendi

ları için özgünü kullanmayalım?

67.

George Güder, aktaran J o h n L. Casti, Would-Be Worlds (New York: J o h n Wiley & Sons,

68.

Jacques Lacan, The Ethics of Psychoanalysis (Londra: Routledge, 1 9 9 2 ) , s. 7 0 . Kuran'da, Ş e y t a n ' ı n P e y g a m b e r i n aklını nasıl karıştırdığıyla ilgili ünlü bir bölüm vardır: " S e n d e n ö n c e herhangi bir Haberci ya da Peygamber göndermedik, ama o Ş e y t a n onun

1 9 9 7 ) , s. 2 1 5 . Bkz. Peter Sloterdijk, Regeln fur den Menschenpark (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 9 9 ) .

hayal gücüne girdi, hayal görmesine yol açtı; ama T a n r ı İblis'in yaptığını bozar, sonra

52.

Sloterdijk, Nicht gerettet, s. 3 6 5 .

T a n r ı O n u n dizelerini onaylar" (sure 2 2 : 5 2 ) . Buradaki düşünce Ş e y t a n ' ı n sık sık peygam­

5 i.

"A Conversation with A l a i n Badiou," lacaniaii ink 23 (New York, 2 0 0 4 ) , s. 1 0 0 - 1 0 1 .

54.

Jacques-Alain Miller, "Religion, Psychoanalysis," lacanian ink 23 (NewYork, 2 0 0 4 ) , s. 18-

51.

>5.

56. 57.

yüce turnalardır ve onların araya girmeleri umulur." Bu çoktanrıcılık ödünü, bu Sureyi

Dahası, doğrulukla bilgi arasındaki temel farkı da akılda tutmamız gerekmiyor mu?

dinleyen paganları çok hoşnut etti elbette; Cebrail daha sonra M u h a m m e d ' i bu dil

"Doğruluk", belli bir standart perspektiften, bilgiyle anlamın bir kesişiminin adı değil

sürçmesi

midir, bu yüzden asıl maddeci görev öncelikle bilgiyi anlamdan ayırmak değil, anlam

Ş e y t a n ' ı n özdeşliği varsayımının a l t ı n d a - T a n r ı ' n m kendisi de buraya bir parça yön­

(,0.

Fakat,

ya - T a n r ı ' y l a

lendirmeyle karıştıysa? Ya eğer paganları ayartmak için ö n c e Peygamberi şaşırtıp onun çoktanrıcılığa başvurmasına yol açtıysa, ve sonra, görev tamamlanınca, bu ödünü iptal

Bu üç konumun özlü bir betimlemesi için bkz. Franklin Sherman, "Speaking of G o d aftet

ettiyse? 69.

Luther anal bedensel işlevlere takıntılıydı, (psikolojik koşullanmalı) kabızlık çekiyordu -

Press, 2 0 0 1 ) .

insanı T a n r ı ' n m kıçından,

F. W J. Schelling, "Philosophical Investigations into the Essence of H u m a n Freedom,"

şaşmamak gerek. 70.

Aktaran Morgan, ed., A Holocaust Reader, s. 2 3 7 .

tanımlamasına

Günümüzde kamusal alanının paradoksu, kamusal bir kişi olmanın yolunun insanın özel burada bir model.

71.

David Tracy, "Religious Values after the Holocaust," Morgan, ed., A Holocaust Reader,

Peki baba otoritesi ve kadından oluşan çiftin onun bakışına sergilenen imge olmasına ne diyeceğiz? Bu ilişkide, kastre edilen erkektir - onun kastrasyonu otoritesinin olumlu koşulu/bedelidir; buna karşın kadın kesinlikle kastreolmamıştır ve tam da bu nedenle, ikti­

s. 2 3 7 . Walter Benjamin, Illuminations (NewYork: S c h o c k e n Rooks, 1 9 6 9 ) , s. 2 5 4 .

tanrısal bok olarak düşmüş bir şey diye

hayatını (hobiler, aşk ilişkileri, tuhaf zevkler) kamusal kılmasıdır - televizyon talk show'u

Bkz. Martin Heidegger, "Only a G o d C a n Save U s , " The Heidegger Controversy, ed.

darsızdır, bir nesneye indirgenmiştir.

(52. Jürgen Habermas, The Future of Human Nature (Cambridge: Polity Press, 2 0 0 3 ) , s. 110. 6 t,

...

Bkz. Sloterdijk, Nicht gerettet, s. 9 9 .

Richard W o l i n (Cambridge, M A : M I T Press, 1 9 9 3 ) . (. I.

yüzünden azarladı, ama T a n r ı onu sakinleştirdi.

dışındaki bir doğruluk boyutunu öne sürme olasılığını dile getirmektir?

Philosophy of German idealism, ed. Ernst B e h l e r (New York: Continuum, 1 9 8 8 ) , s. 2 7 4 . 59.

pagan tanrıçayı insanla T a n r ı arasındaki yasal aracılar olarak öven iki ayet koydu: "Bunlar

19.

Auschwitz," A Holocaust Reader, ed. M i c h a e l L. Morgan (Oxford: Oxford University 58.

berlerin zihinlerini karıştırdığı, onları ünlü "Şeytan ayetleri" gibi sapkınlıklar söylemeye sürüklediğidir: Hz. Muhammed Sure 53'ü okurken, Şeytan onun aklına girdi, diline üç

72.

1991 yılında S l o v e n y a ' n m bağımsızlığına kavuşmasından sonraki ilk birkaç ay içinde, eski

409

Yugoslav parası geçerliliğini yitirdi ve yeni S l o v e n parası daha dolaşıma çıkmamıştı; bu

4

ÖZGÜRLÜK DÖNGÜSÜ

yüzden, bu yarığı doldurmak için,, otoriteler 1 ila 5 0 0 0 arasındaki birimlerde geçici bir para çıkardılar, ama buna bir ad vermediler - bu kağıt para S l o v e n ulusal bankasının damgasını,

7 i.

1.

Q u e n t i n T a r a n t i n o ' n u n Kill Bill 2'si bu zamansal yapıyı aşırı uç noktasına, yani ölüm nok­

değerini belirten sayıyı taşıyordu, ama bir ad, "dinar" ya da başka bir ad taşımıyordu.

tasına dek götürüyor: U m a T h u r m a n karakteriyle babası

Böylece saf birimlere, ( K a n t ç ı anlamda) herhangi bir şematikleştirmesi olmayan, neyin

yüzleşmede, T h u r m a n onu kalp bölgesini hedef alan özel darbeler peşpeşe indirerek

("Bili")

arasındaki o son

birimi olduklarına dair bir belirlemeden yoksun birimlere sahip olduk: örneğin bir kitabın

öldürüyor. Bu darbeler adamı h e m e n öldürmüyor - bir iki dakika kadar, Bili çevrede

bedeli, 350'ydi - 3 5 0 ne? H i ç , sadece 3 5 0 birim. . . . T u h a f olan şey kimsenin bu namev-

geziniyor ve kendini normal hissediyor; fakat, bu ertelemenin ardından aniden yere

cutlukla ilgili yorum yapmamasıydı.

düşüyor. S a h n e n i n dokunaklılığı, elbette, Bill'in çevrede normal bir şekilde geziniyor, son içkisini bitiriyor olsa da, yaşayan bir ölü, bir bakıma çoktan ölmüş olma halinin farkında

Bkz. K e i t h Bradsher, "Sad, Lonely? For a G o o d T i m e , Call Vivienne," New York Times,

olması olgusunda yatar. . . .

24 Şubat 2 0 0 5 . Bu konuya dikkatimi çektiği için Jeff Martinek'e teşekkür ederim. 2.

Bkz.

B e n j a m i n Libet, " D o We Have Free Will?," Journal of Consciousness Studies

I

74.

Bkz. C a r i Zimmer'in raporu, " T h e U l t i m a t e R e m o t e C o n t r o l , " Newsweek, 14 Haziran

75.

Lacan, The Ethics of Psychoanalysis, s. 207.

76.

A.g.e., s. 2 3 1 .

kurmak ilginç olurdu;

Lorenzo Chiesa, "Imaginary, Symbolic and R e a l O t h e r n e s s : T h e Lacanian S u b j e c t and His

Agatha, suyun içine yerleştirilmiş, saf dürtü medyumuna dalmış olan o "ileri görüşlü"

Vicissitudes," tez, University of Warwick, D e p a r t m e n t of Philosophy, 2 0 0 4 , s. 2 3 3 .

bilişsel medyum da, bir tür Muselmann'a, yaşayan ölüye indirgenmiş değil mi? O n u n sudan

2 0 0 4 , s. 7 3 .

77.

7'S.

3.

Philip K. D i c k ' i n aynı başlığı taşıyan kısa öyküsüne dayanıyor.

4.

Azınlık Raporu'yla Spielberg'in bir önceki (başarısız)

Yapay Zeka'sı [A/J arasında bağlantı

Yapay Z e i a ' d a kahraman da oğlunun kaybıyla yüzleşir. Ayrıca,

kaçışı öznelliğine uyanması değil mi?

Günlük hayatımızın sayısallaştırılmasına ilişkin en sıkıcı S o l c u mantralardan biri de şudur: "Dijitalleşmeye, siberuzaya vb. olan hayran olurken, bunun sadece gelişmiş azınlığı

5.

Daniel Wegner, The Illusion of Conscious Will (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 2 ) .

ilgilendirdiğini unutmalıyız - insanlığın yarıdan fazlası tek bir telefon konuşması bile

6.

Henri Bergson, Oeuvres (Paris: P U F , 1 9 9 1 ) , s. 1 1 1 0 - 1 1 1 1 .

yapmış değil, onların sorunu sayısallaşma değil yiyecek, sağlık, ve basit hayatta kalmaya

7.

A.g.e.

yönelik başka sorunlar. . . . " Bu savı kuşkulu kılan şey, bunun başkalarıyla birlikte Bili

8.

A.g.e., s. 1 3 4 0 .

G a t e s tarafından da öne sürülüyor olmasıdır. Bu hümanist vıdıvıdı karşısında, siberpunk'ın verdiği dersi unutmamalıyız: sayısallaşma, sanal gerçeklik, biyogenetik vb. gecekondu yoksulluğuyla bir arada var olabiliyor. 79.

( 1 9 9 9 ) : 47-57.

V e m o r Vinge, aktaran Bill M c K i b b e n , Enough: Staying Human in an Engineered Age (New York: Henry Holt, 2 0 0 4 ) , s. 102.

9.

Bu halin daha ayrıntılı bir çözümlemesi için bkz. "Appendix," Slavoj Zizek, The Puppet and the D w a r f (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 3 ) .

10.

Azınlık Raporu'na ilişkin bu göndermeyi Juan Jorge M i c h e l Farina'ya borçluyum (Buenos Aires).

11.

Daniel C. D e n n e t t , Freedom Evolves (Harmondsworth: Penguin, 2 0 0 3 ) .

HO.

J. Storrs Hall, aktaran Enough, s. 102.

12.

Aktaran Elaine Feinstein, Ted Hughes (London: Weidenfeld 6k Nicolson, 2 0 0 1 ), s. 1 6 6 .

8 i.

Aktaran Enough, s. 1 0 2 - 1 0 3 .

13.

Aktaran a.g.e. s. 2 5 4 .

82.

R o b e r t Ettinger, aktaran Enough, s. 110.

14.

84.

M c K i b b e n , Enough, s. 127.

85.

Yakın bir gelecekte, sayısal teknoloji büyük olasılıkla cinsel sahnelerin kusursuz sahteleri­ ni olası kılacak: gerçek bir insanın edimsel video çekimleri, aynı kişi "gerçek" hardcore çekimlerden ayırt edilemeyen cinsel eylemler gerçekleştirirken görülecek şekilde değişti­ rilecek. Fakat, tam bir aldatmaca, bu kişinin kendi edimsel cinsel eylemlerini, herkesin

Belki de aydınlatıcı sarsıntı etkisi yaratmak için şu kısa devreyi göze almalıyız: Sylvia Plath'in en beğenilen şiirlerini, "Daddy" adlı şiirden başlayarak, onun döneminin rock

83. A.g.e.

öncesi popüler müzik şarkıları ( C o n n i e Francis vb.) tarzıyla, "zengin" kitsch orkestrasyonu da unutmadan plağa aktarmak. 15.

Francisco Varela, " T h e Emergent Self," J o h n Brockman, éd., The Third Culture ( N e w York: S i m o n 6k Schuster, 1 9 9 6 ) , s. 2 1 2 .

16.

iktidarsızlıkla (bozuk cinsel yaşam) başarısız bir evlilikteki toplumsal-simgesel sorunların karşılıklı

sayısal sahtelerle karşı karşıya olduklarını sanacağına güvenerek dolaşıma sokması olurdu

birbirine

dolaşması

da

koyutlamayla

önvarsayımların

Hegelci

birbirine

dolaşmasının kusursuz bir örneği değil mi? Artan çatışma ve gerilimlerin eşlerin altta yatan

- e n etkili yalan söyleme biçimi hâlâ doğrudur.

cinsel yetersizliğini yansıttığını söyleyebiliriz ("kavga ediyorlar, çünkü cinsel olarak tatmin

8.6.

N i c h o l a s Humphrey, A History of the Mind (NewYork: S i m o n & Schuster, 1 9 9 2 ) , s. 1 7 1 .

olmuyorlar"), ama aynı zamanda cinsel yetersizliğin eşler arasındaki toplumsal-simgesel

87.

IanTaterstall, Becoming Human (NewYork: Harvest Press, 1 9 9 8 ) , s. 1 7 0 .

gerilimlerin bir sonucu ve semptomu olduğunu, bu gerilimlerin "önvarsayımlarını (dışa

H8.

Humphrey, A History of the Mind, s. 2 6 8 .

89', Francisco Varela, "Le cerveau n'est pas un ordinateur," H. K e m p f le söyleşi, La Recherche 3 0 8 (Paris, 1 9 9 8 ) , s . l l 2 .

vurdukları başarısız cinsel yaşamı) koyutladığını" söyleyebiliriz. 17.

" T h e Emergent Self," s. 2 1 5 - 2 1 6 .

18.

Philip K. Dick, Minority Report (London: Gollancz, 2 0 0 2 ) , s. 2 0 .

19.

A.g.e., s. 2 3 - 2 4 .

411

20.

A.g.e., s. 4 2 .

21.

A.g.e.

22.

olanaksızgayrıinsan nesne olarak kendini "insanlaştırır" ve konuşmaya başlar. Konuşan nesne bir canavarlık olarak kalır - konuşmaması gereken bir şey konuşmaya başlar.

Burada Lacancı "büyük Ö t e k i " n i n radikal ikircikliliğini dikkate almamız gerekiyor: o

38.

eşzamanlı olarak simgesel "tözü" ("Aklın kurnazlığı" kipinde "ipleri ç e k e n " belirleyici düzen, bildiği varsayılan özne) ve saf görünümü ("olanı bilmesi gereken," görünümlerin

2 î. 24.

39.

yani, bilinen nesneleri algılarında tanıyamaz. G e r ç e k düzeyinde, o n u n algı mekaniz­ maları normal olarak çalışır, ama onların algı girdilerini öznelleştiremez - paradoksal

C a t h e r i n e Malabou, Que faire de notre cerveau? (Paris: Bayard, 2 0 0 4 ) .

olarak, o n u n algıları (ya da daha doğrusu, duyumları) nesnel kalır. Bu yüzden " n e s n e l "

Bu tür koşutlukların uzun bir tarihi vardır: Darwin'in de evrimci seçilim fikrine doğaya

Malabou, Que faire de notre cerveau?, s. 8 8 . Bkz. bölüm V ve V I , A n t o n i o Damasio, The Feeling of What Happens: Body; Emotion 2000).

duyumlarla "öznel" algılar arasında radikal bir süreksizlik koyutlamalıyız: onları ayıran bir o n t o l o j i k yarık vardır; duyumlar içinden nesne algılarının oluşturulduğu temel öğeler değildir. 40.

Damasio, The Feeling of What Happens, s. 147. Taylor "çok satmayan" nöral bilim örneği, parlak kışkıştırıcı dünya görüşü açıklama­

41.

larından çok yeni bilişlerin kesin formülleştirmeleriyle ilgilenen sabırlı bir çalışma örneği

dizisine katılmada yattığına göre (yakınan hastanın kendisi ölmek üzeredir), onun "olumsuzlaması" tam tersine, son düğümünde diziden dışlanmayı içeren bir fıkra olurdu, yani,

J o h n G.Taylor, The Race for Consciousness (Cambridge. M A : M I T Press. 2 0 0 1 ) , s. 57.

Birin dışarı çıkartılması, onun dizideki bir istisna olarak koyutlanması, tıpkı yeni bir

(Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)

Bosna fıkrasında olduğu gibi: Fata (efsanevi sıradan Bosnalı kadın) bir doktora kocası

10. T h o m a s Metzinger, Being No One: The Self-Model Theory of Subjectivity (Cambridge,

H.

Ve, burada Hegel'i tartıştığıma göre, h e m e n bu fıkrayı bir üçlemenin bir ilk terimi olarak kavramaya hevesleniyorum. Bu yüzden, bu fıkranın temel düğümü görünüşteki istisna

olarak gösterilebilir.

11.

Bu paradoksun ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. geride, Birinci Bölüm, " K a n t ç ı Paralaks."

28.

12.

" K a i m b i l i n ç " l e patlayan şey agnozi'de elle tutulur olan belli bir yarıktır, acı ç e k e n kişi

bilmediği varsayılan özne) belirtir.

27.

S1.

(Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki

fizyolojik olarak bütün biçimleri, renkleri ve benzeri algılar, ama h i ç b i r şey "görmez",

and the Making of Consciousness (Londra: Vintage,

29.

The Feeling of What Happens.

sürdürülmesini, böylece onun kutlu bilgisizliğinin bozulmamasını isteyen büyük Öteki,

Malthuscu ekonomi görüşünü aktararak vardığı çok bilinen bir olgudur.

¿5. 26.

Damasio,

sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)

Muyo'nun

onunla

her

akşam

saatlerce

seviştiğinden,

o

yüzden

yatak

odasının

M A : M I T Press, 2 0 0 4 ) , s. 3 3 1 . (Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki sayılar bu

karanlığında bile, yeterince uyuyamadığından yakınır - adam tekrar tekrar üzerine

kitaba işaret etmektedir.) [İleride geçen B M K kısaltması, bu kitabın başlığında yer alan

çıkmaktadır. İyi kalpli doktor ona şok terapisi uygulamasını önerir: yatağın yanında yanan

Metz'inger'in Öznelliğin Benlik Modeli Kuramı'na aittir. - çn.]

bir lamba bulunduracaktır, seksten yorulup bıktığı zaman da, ışığı birdenbire Muyo'nun

Elbette, daha ayrıntılı bir çözümlemeyle, Ego imgesi olarak "Benlik"le onun temsil edile­

yüzüne tutacaktır; bu şok adamın fazla tutkusunu kesinlikle söndürür.

meyen tözü olarak " B e n " arasındaki bir başka ayrımı da getirmemiz gerekir.

saatlerce seksin ardından, Fata ona söyleneni yapar - ve Muyo'nun meslektaşlarından

C o l i n M c G i n n , The Mysterious Flame (New York: Basic Books, 1 9 9 9 ) .

Haso'nun suratıyla burun buruna gelir. Şaşkın bir halde sorar ona: " A m a senin ne işin var burada? K o c a m Muyo nerede?" U t a n ç içindeki

Jacques Lacan, Le séminaire, Livre III: Les psychoses (Paris: Editions du Seuil, 1 9 8 1 ) , s. 4 8 .

. . . O akşam,

Haso yanıt verir: " B i l m e m , son

gördüğümde kapıdaydı, sırada bekleyenlerden para topluyordu. . . . "

Metzinger'in yazdıklarının insanı ister istemez çarpan kişisel bir tuhaflığı var: bir savı belirtmek ya da nitelemek için, zorlamalı bir şekilde (neredeyse her sayfada) bir cümleye

Burada üçüncü terim bir tür "sonsuz yargının" fıkra karşılığı, yüce çelişki olarak totolo-

"Lütfen şuna dikkat edin ki . . . " ya da "Lütfen dikkatle . . . " diye başlıyor. V e , şans eseri, bu

ji olmalıdır, tıpkı doktoruna sık sık odada onun yanında olmayan insanların seslerini

tuhaflık, beynimizin işleyişiyle ilgili "gri" bir tezi daha cazip paketlemek üzere, yüksek

duyduğundan

kültür ve sanattan örnekler anmayı seven Damasio'nun çok daha yapmacık tavrına göre

" G e r ç e k t e n mi? Bu sanrının anlamını keşfetmemi sağlamak için, bana tam olarak hangi

daha hoşgörülür bir şey - sözgelimi, Damasio işitme mekanizması için bir açıklamayı şöyle

durumlarda yanınızda olmayan insanların seslerini duyduğunuzu söyleyebilir misiniz?"

getiriyor: "Birkaç gün o n c e , ünlü bir Portekizli piyanist daireme geldi ve B a c h ' t a n enfes

" B i l m e m , genellikle telefonda konuşurken oluyor. . . . " 42.

parçalar çaldı . . . "

yakman

bir adamla

E t k i l e n i m l e r genellikle gerçekliğe

ilgili hikayede

erişimimizin

olduğu

engelleri

gibi.

Doktor yanıt verir:

olarak,

gerçeklik algımızı

bulandıran, çarpıtan bir şey olarak kavranır - buna açık bir karşıtlıkla, Lacan kaygıyı biçim

15.

T o d d Feinberg, aktaran Metzinger, Being No One, s. 177.

16.

Bkz. J o h n L. Casti, Would-Be Worlds (New York: J o h n Wiley 6k Sons, 1 9 9 7 ) , s. 183-187.

17.

" İ ç " t e n "dış"e yönelik bu paralaks kayma karşıtıyla simetrik değildir, burada ansızın, bek­

Gerçeğe yaklaşımımızı belli eden, Gerçeğe erişimimizi güvenceye alan ( t e k ) etkilenim olarak belirler. Fakat, kaygı, bu türden tek etkilenim midir? Ya heyecan? Belki de Badiou'nun Lacan'a karşı bütün mücadelesi bu özellikte saptanabilir - Badiou için heye­

lenmedik bir şekilde, bir öznenin varlığının işaretlerini sergileyen ve konuşmaya başlayan bir nesnenin yarattığı sarsıcı deneyimi yaşarız (Frankenstein,

When a Stranger Calls ...)

can (Olaya sadakatin heyecanı) aynı zamanda bizim Gerçeğe erişimimizin bir sinyalidir.

İlk örnekte, öznel duygudaşlıktan öznellikten çıkmış nesneye kayarız ("baksana, yüzün

43.

Joseph L e D o u x , Spıoptic Se/r"(Londrä: Macmillan, 2 0 0 2 ) , s. 3 2 0 .

arkasında bir B e n l i k yok, sadece nabız gibi atan beynin eti ve k a n ı " ) ; buna karşın ikinci

44.

A.g.e., s. 3 2 3 .

örnekte,

4 5 . Bkz. A n t o n i o Damasio, Descartes' Error: Emotion, Reason, and the Human Brain (New

ölü

bir n e s n e n i n

canlı olduğunun

anlaşıldığı

ünlü bilimkurgu sahnesiyle

karşılaştırılabilecek olan örnekte ("Baksana, o c a n l ı ! Bu et parçası düşünüyor.1"), sadece aynı yolu geri kat etmeyiz - dunım daha çok nesnenin bir nesne olarak, öznelleştirmeye ya

York: Quill, 1 9 9 5 ; Descartes'in Yandgıst, Varlık, 1 9 9 9 ) . 46.

Gary T o m l i n s o n , Metaphysical Song ( P r i n c e t o n : Princeton University Press, 1 9 9 9 ) , s. 9 4 .

da öznel duygudaşlığa direnen yabancı bir beden olarak kalmasıdır, ve o bu haliyle, 413

Burada Isolde'nin gelişinin ve ölümünün ölmek üzere olan Tristan'ın halüsinasyonu

renkkörü insanların yararlı olmasıdır: kamuflajın ötesini doğrudan görüyoı vt I

2

olduğunu söyleyen okumayı kabul ediyorum. Bkz. Mladen Dolar and Slavoj Zizek, Opera 's

örtünün altmdakinin bir tank mı silah mı olduğunu saptayabiliyorlardı bu da bu I

S

S e c o n d Death ( N e w York: Routledge, 2 0 0 1 ) .

şekiller düzeyinde değil, renk düzeyinde, pürüzsüzce ortamına karışan renk lei fOglltVll I I

5

47.

£

48.

A n t o n i o Damasio, Looking for Spinoza (Londra: Heinemann, 2 0 0 3 ) , s. 3 0 .

m

49.

Dennett, Freedom Evolves, s. 173.

z

Bkz. Nicholas Humphrey, " T h e T h i c k M o m e n t , " J o h n Brockman, ed., The Ihtı,I (

67.

Bkz. Robert Kane, Free Will (Oxford: Blackwell, 2 0 0 1 ) .

51.

Daniel C. D e n n e t t , " B a c k from the Drawing Board," Dennett and His Critics, s. 2 0 4 - 2 0 5 .

68.

Aktaran Dennett, Freedom Evolves, s. 127.

53.

Kuşkusuz, burada sorular kalıyor: qualia yanılsaması kurucu bir yanılsama mı, yoksa,

69.

A.g.e., s. 135.

"öğrenilmemiş" olabilir mi? Dahası, ya Freudcu "nesnel" görünüm anlamıyla fantazinin

70.

Bu fiktin daha ayrıntılı bir işlenişi için, bkz. geride Bilinci Bölüm'ün sonu.

rolü ne olacak?

71.

Jacques Derrida, Adieu a Emmanuel Levinas (Paris: Galilee, 1 9 9 7 ) , s. 87.

Bkz. Friedrich Engels, 77ıe Origin of the Family, Private Property, and the State, in the

72.

Light of the Researches of Lewis H.Morgan (Moskova: International Publishers,

1972).

54.

Daniel C. D e n n e t t , Consciousness Explained (Boston: Little, Brown, 1991 ), s. 2 4 4 .

55.

Karl Marx, Capital, 1. C i l t (Harmondsworth: Penguin, 1 9 9 0 ) , s. 1 0 2 6 .

Bu fikrin, insanın karakterinin zamandışı seçimi fikrinin daha ayrıntılı bir açıklamaII bkz. Slavoj Zizek, The Indivisible Remainder, Birinci Bölüm (Londra ve New York: V»l H'. 1996).

73.

Bu paradoksu üstlenmeye ve özbilincin ezeli, mutlak kendini koyutlama eyleminin hlçbll

56.

A.g.e., s. 1 0 3 5 .

57.

G. W. F. Hegel, Phenomenology of Spirit (Oxford: Oxford University Press, 1 9 7 7 ) , s. 3 3 2 .

58.

A.g.e.

59.

Dennett, Freedom Evolves, s. 109-122. (Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)

75.

S t e v e n Pinker, How the Mind Works (Harmondsworth: Penguin, 1 9 9 8 ) , s. 5 2 4 .

Dennett, durumumuzun sonluluğu ve sınırlaması nedeniyle, h i ç sona ermeyen sonsuz sav

76.

A.g.e.

çabasındaki "konuşmattkaçları" gerektiğini saptıyor: hep dikkate alacak başka yönler

77.

A.g.e.

60.

uliuir

(New York: T o u c h s t o n e , 1 9 9 6 ) .

Richard Dawkins, "Viruses of the M i n d , " Dennett and His Critics, ed. Bo Dahlbom (Oxford: Blackwell, 1 9 9 3 ) , s. 2 6 .

52.

I

yaradığının bir kanıtı oldu bu.) 66.

50. pi

yUl U

zaman insan bilincinin erişiminde olmadığını kabul etmeye F i c h t e olmuştu.

74

Bkz. Geoffrey Miller, The Mating Mind: How Sexual Choice Shaped the Evolution 0İ Human Nature (Londra: Vintage, 2 0 0 1 ) . (Alıntılardan sonra gelen köşeli paranı.- d, I ı sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)

vardır, ve benzeri ( 5 0 6 ) . Bu Lacan'ın Efendi-Gösteren dediği şeye olan ihtiyaç değil midir ( D e n n e t t ' i n kendisi "büyülü sözük" ya da sahte bir dogmaya gönderme yapıyor): bir (son aşamada keyfi ve kusurlu) bir karar eylemiyle sonsuz olumlu ve olumsuz yanlarından oluşan Gordion düğümünü kesecek bir şeye duyulan ihtiyaç.

61.

Damasio, Looking for Spinoza, s. 3 0 . Felsefede "kasıtlı tutum" terimi, iki anlamda kullanılır: ( 1 ) kasıtlı bir şey, yani amaçlı bir etkinlik yaparken; ( 2 ) zihnimizin etkinliğinin birtakım nesnel içeriklere yönelmiş olması tutumu (Husserl, M e i n o n g ) . Bu iki anlam nasıl ilişki içindedir? D e n n e t t ' i n "Kartezyen tiyatro" eleştirisinin daya ayrıntılı bir okuması için bkz. Slavoj Zizek, " T h e Cartesian T h e a t e r versus the Cartesian cogito," Cogito and the Unconscious ( S I C , 2. C i l t ) , Durham: Duke University Press, 1 9 9 9 .

64.

Bkz. Benjamin Libet, "Unconscious Cerebral Initiative and the R o l e of Conscious Will in Voluntary A c t i o n , " The Behavioral and Brain Sciences 8 ( 1 9 8 5 ) : 5 2 9 - 5 3 9 ; Libet, " D o We Have Free Will?", Journal of Consciousness Studies I ( 1 9 9 9 ) : 4 7 - 5 7 .

65.

İnsanın algı aygıtını niteleyen şey,

kaydedebileceği

ARA:

TOPLUMSAL

BAĞLANTILARDAKİ

OBJET PETIT A ,

YA DA ANTİ-ANTİ'SEMİTİZMİN ÇIKMAZLARI

62.

63.

İKİNCİ

eşikaltı

verinin sonsuz akışıyla

(saniyede milyonlarca bitlik veri) bilincin kaydedebileceği aşırı sınırlı veri miktarı (saniyede 7 b i t ) arasındaki engin yarıktır: bilinç temelde ham Gerçeğin karmaşıklığını çok sınırlı bir dizi özelliğe indirgeyen bir süzme aygıtıdır. Burada dilin rolü can alıcı önemde: dilin kendisi bir "soyutlama" makinesidir, algılanan gerçek mevcudiyetin karmaşıklığını onun simgesinin belirttiği tek bir özelliğe aktarır. Yani, kaçınılmaz olarak Gerçeğin baskın karmaşıklığını kaçıran sınırlı bir medyum olan dili gözardı etmek yerine, bu sonsuz soyut­ lama, Gerçeğin karmaşıklığını şiddetle indirgeme gücünü, düşüncenin ön koşulu olan bu gücü övmemiz gerekir. ("Daha az daha çoktur"un bir örneği İkinci Dünya Savaşı'nda

1.

Bkz. Jean-Claude Milner,

Les penchants criminels de l'Europe démocratique ( l u i

Editions Verdier, 2 0 0 3 ) . 2.

A.g.e., s. 4 2 .

3.

A.g.e., s. 1 4 1 .

4.

M i l n e r 1 9 9 0 ' l a n n başlarındaki Yugoslavya sonrası savaşı bu silinmeyi "özellikle açigl çıkaran bir örnek" olarak andı (a.g.e., s. 6 6 ) : bu çatışmayı değerlendirmek için, M i l n n ' n . tatsız bir şekilde belirttiği gibi, " R o m a Anlaşmalarından daha eski" tarihsel momentler* dönmeliyiz: İkinci Dünya Savaşı'na, Versailles Anlaşması'na, Viyana Kongresi'ne ve ben zeri bu tarih müdahalesinden şaşkına dönen Avrupa teslim oldu ve ABD'yi çagirmtlrf zorunda kaldı. ... Burada karşımıza çıkan şey Milner'in bilgisizliğini "özellikle açığa çıkarttı bir örneğidir": tarihe, "antik tutku ve çözülmemiş hesapların yeniden patlamasına" yöne lik gönderme Yugoslavya sonrası krizin Batı Avrupalı algılanışında görülen basmakalıpla! dan biriydi bütün medya ve politikacılar ısrarla aynı klişeyi, eski Yugoslavya'da olup biten leri anlamak için, insanın yüzlerce yıllık tarihi bilmesi gerektiği klişesini tekrarladı Balkanlardaki "tarihin ağırlığıyla" yüzleşmeyi reddeden Batı Avrupa'dan uzak bir sıkıl.I., geçmişin bu hayaletleri, daha çok, Avrupa'nın Yugoslavya sonrasında ortaya çıkan krizin gerçek politik sınırıyla yüzleşmekten kaçınmasını sağlamak üzere yeniden yanıi ı l ı m i d i olojik bir örtü işlevini gördü.

A.g.e., s. 9 7 .

26.

<

sınıflandırılması

Bkz. Francois Regnault, Notre objet a (Lagrasse: Verdier, 2 0 0 5 ) . 9.

Milner, La penchants criminals Je l'Europe démocratique, s. 7 4 .

10.

Bkz.

Heinz

Hohne,

The

Order of the

Death's

Head:

The

O

11.

Story of Hitler's SS

14. 15.

Hem Yahudi neocon'ların h e m de eski tarz anti-Semitlerin Frankfurt Okulu'na karşı

karşılığıdır. Bu iki kat yabancılaşma her piyasa ekonomisinde olduğu gibi, "toplumsal

iki katı

Fransızın

antiMüslüman

tutumlar sergiliyor olması

ilişkilerin şeyler arasındaki ilişkiler olarak görünmesi" anlamına gelmez, öznelliğin ken­

Jacques-Alain Miller ve Jean-Claude Miller,

Voulezvous être évalue? (Paris: Grasset,

disinin çekirdeği de bir şeye eşdeğer olarak koyutlanmıştır.

Burada evrenselleştirme

2 0 0 4 ) , s. 9.

paradoksuna yakından bakmalıyız: piyasa ekonomisi ancak emek gücünün kendisi de

Burada Maria Cristina Aguirre'nın hazırladığı rapora başvuruyorum, internette buluna­

piyasada bir mal olarak satıldığı.zaman evrensel olabilir, yani, üreticilerinin çoğunun kendi

bilir: www.ampnls.org/lacaniancompass. 1 .pdf.

ürünlerini sattığı bir evrensel piyasa ekonomisi olamaz.

Jacque-Alain Miller ve Bernard Accoyer'le Europe l'in 31 Ekim 2 0 0 3 ' t e telefonla yaptığı

Jacques-Alain Miller,

Letter to Bernard Accoyer and to Enlightened Opinion

(Paris:

5 1.

Organs without Bodies'in (New York: Routledge, 2 0 0 3 ) II. Kısım, 3. Bölüm'ünde onları Bu aynı zamanda H N ' n i n Bahtin'in çokluğun protesto hareketinin bir modeli olarak kar­ naval fikrine -bu prosettolar sadece biçim ve atmosferleriyle (teattal performanslar, ilahiler, mizahi şarkılar) değil aynı zamanda merkezileşmemiş örgütlenmeleriyle de kamavalesktirler ( 2 0 8 - 1 1 ) - yaptığı göndermenin derin bir şekilde sorunlu olmasının da nedenidir: geç dönem kapitalist toplumsal gerçekliğinin kendisi de zaten karnavalesk değil mi? Dahası,

Coming Community

(Minneapolis:

yüzyıl Alman sanat ve

R e n e Descartes, Discourse on Method ( S o u t h Bend: University öf Notre Dame Press,

3.

Peter Sloterdijk, Nicht getettet.Versuche nach Heidegger (Frankfurt: Suhrkamp, 2 0 0 1 ) , s. 4 1 .

1 9 9 4 ) , s. 3 8 3 9 . \Metot Üzerine Konuşma, s. 25-27.]

4.

University

5.

Bkz. Etienne Balibar, "La violence: idéalité et cruauté," La crainte des masses (Paris:

6.

Heidegger'in parodisini yapmayı o kadar kolay kılan şey nedir? O n u n düşüncenin nesne-

Editions Galilee, 1.997). siyle zorlu mücadelesi, düşüncenin konusunu doğrudan işaret etmenin olanaksızlığı, şiirsel imalara yaslanma zorunluluğu, insanın kendisini edilgen bir şekilde Varlığın Sözüne teşhir etmesi ve onun bulanık mesajını ayırt etmesi retoriğinden sahte bir şey olması mı? Sanki Heidegger söylemesi gereken şeyi çok iyi biliyor, ve bunu doğrudan açık seçik önermeler

of Minnesota

biçimine sokabihrmiş, ama saf retorik yaparak, onu ister istemez komik görünen bulanık

Press, 1 9 9 3 ) . s. 56. 21.

A.g.e,, s. 67.

22.

Bkz. Ernesto Laclau ve C h a n t a l Mouffe, Hegemony and Socialist Strategy (London ve

Martin Heidegger, Schelling's Treatise on the Essence of Human Freedom (Atina: O h i o University Press, 1 9 8 5 ) , s. 4 0 4 1 .

navalına açık bir yanıt olarak yazdığı o Rabelais kitabında geliştirdiğini unutmayalım. The

Bertolt B r e c h t ve Martin Heidegger gibi, yirminci

2.

tehcen alt kısmı değil mi? Bahtin'in karnaval fikrini 1930'larda, Stalinist temizlikler kar­ Agamben,

Neden

düşüncesinin iki temel figürü aşırı hoşnutsuz olmak gibi bir özelliği paylaşır? Bu sadece

"karnaval" aynı zamanda iktidarın - ç e k a tecavüzlerinden toplu linçlere dek uzanan- müs­

Giorgio

ARTI-DEûERDEN ARTI-İKTİDARA

tuhaf bir rastlantı mı, yoksa bir tür zorunluluğu mu belirtiyor?

Michael Hardt ve A n t o n i o Negri, Multitude (NewYork: Penguin Press, 2 0 0 4 ) , s. xvi.

ele alıyorum.

23.

Proletaryanın kesin Marksist konumu şudur: belli bir yapısal kısa devre ortaya çıktığı

artmesne ortaya çıkar: arttdeğer boşaltılmış özneye birebir karşılık gelir, o $'nin nesnesel

kimse

(Alıntılardan sonraki parantez içindeki sayılar bu edisyona gönderme yapmaktadır.)

20.

kapitalizm

piyasada emeklerinin ürününü değil, doğrudan tam anlamıyla emekgüçlerini satmak zorun­

Atelier de psychanalyse appliquée, 2 0 0 3 ) , s. 23.

19.

küresel

davet edilirken,

York; Verso, 2 0 0 4 ; Ödünç Alman Irak Çaydanlığı, Encore, 2 0 0 5 ) , Ek I.

18.

bir çözümleme

Yani Fransız kamuoyu Fransızların yüzde 9'unun anti-Semit tutum sergilediğini öğrenmeye

ayrıntılı bir okuması için bkz. Slavoj Zizek, Iraq: The Borrowed Kettle (Londra ve New

17.

ayrıntılı

da olan üreticiler de vardır. Burada, bu ikiye katlanan/yansıyan yabancılaşma aracılığıyla,

J. E. Elkabbach yayınının metni "www.lacan.com"dan bulunabilir. Bu müdahalenin

16.

Daha

zaman ortaya çıkan tözsüz öznelliküreticiler sadece piyasada ürünlerini alıp vermezler,

karşısında şaşkınlık yaşamıyor. 13.

mi?

rolüne odaklanmalıdır. 27.

düşmanlık göstermelerinin nedeni budur. 12.

gerekmez

koşullarında (özellikle de böyük ölçekli göçlerde) bu "lümpen" öğelerin değişen yapısal

(Harmondsworth: Penguin, 2 0 0 0 ) , s. 3 3 6 - 3 3 7 .

H

z

örneğinde, III. N a p o l e o n ' a ) destek veren o bütün sınıfların yoz "reddedileni" olarak

A.g.e., s. 126.

<

Öyleyse, gecekondu yaşayanlarının, Marx'm, güçlükle gizlenen bir horgörüyle, "lümpenproletarya," politikleştiği zaman, kural olarak proto-Faşist ve Faşist rejimlere ( M a r x ' m

A.g.e., s, 119.

deyişlerin içine hapsediyormuş gibi görünür. V e , bu arada, tam da bu nedenle, genellikle Heidegger kendi kendisinin bir parodisi gibi bir hal alır, tıpkı yukarıda alıntılanan Stalingrad yenilgisi yorumunda olduğu gibi ("zaferin özünün ontik askeri zaferle bir ilişkisi

New York: Verso, 1 9 8 5 ) .

yoktur; zaferin özü zaferin özünün kendisidir"). Ya da (bana olaya tanık olan birinin

Marx'm bu başarısızlığının daha ayrıntılı çözümlemesi için bkz. Slavoj Zizek, The Fragile

aktardığı) daha gülünç bir örnekle: 1962 yılında, Heidegger R e n e C h a r ' ı n Provence'tek i,

Absolute, bölüm 3 ve 4 (Kırılgan Mutlak, E n c o r e Yayınları, 2 0 0 3 ; L o n d o n and New York:

ahşap mobilyalarla dolu kulübesini ziyaret ettiği zaman şu yorumu yapmış: " B i r insan şiirsel

Verso, 1 9 9 9 ) .

yaşam sürer . . . "

24.

Bkz, Albert-Laszlo Barabasi, Linked (NewYork: Plume, 2 0 0 3 ) .

25.

Bkz. Mike Davis'in harika raporu, "Planet of Slums: Urban Revolution and the Informal Proletariat," New Left Review 26 (Mart/Nisan 2 0 0 4 ) .

7.

Martin Heidegger, Being and Time (New York: Harper & Row, 1962; Varlık ve Zaman, İdea, 2 0 0 4 ) , s. 4 3 6 .

8.

Miguel de Beistegtıi, Heidegger and the Political (Londra: Routledge, 1 9 9 8 ) , s. 17-19.

•İt"

9.

Martin

Heidegger,

Gesamtausgabe,

Cilt

39,

Hölderlins Hymnem,

Germanien

und

"Der

Rhein" (Frankfurt: Klosterman, 1 9 8 0 ) , s. 7 2 7 3 . 10.

Martin

Heidegger,

Gesamtausgabe,

Cilt 45,

Grundprobleme

der Philosophie (Frankfurt:

Klostermann, 1 9 8 0 ) , s. 4 1 .

(Oxford: Rowmanék Littlefield, 2 0 0 0 ) , s. 27.

2 8 . Heidegger, Introduction to Metaphysics, s. 102. 29.

11. Heidegger, Being and Time, s. 3 8 3 . 12.

M o d e m kahramanları sıralarken, Heidegger ( R h i n e l a n d ' d e k i

Fransi.-

||g||

Hölderlin, Nietzsche ve V a n Gogh'la aynı diziye koyar, bu tam da Marx'm imin "ı ı gufiti! .

T h e o d o r Kiesel, "Heidegger's Philosophical Geopolitics," A Companion to Heidegger's

eşitlik ve B e n t h a m " ! gibi bir şey değil mi? Schlageter'in gülünç eklenişi bütün dlllyl

Introduction to Metaphysics, ed. Richard Polt ve Gregory Fried

lu hale sokar.

(New Häven: Yale

University Press, 2 0 0 3 ) , s. 2 3 1 . 13.

Martin

Heidegger,

Introduction

14.

Bkz. Jacques Derrida,

OrdulU

tarafından terörist eylemler nedeniyle öldürülen A l m a n milliyetçisi) Leo Sı lllttglIti IV

to Metaphysics (New Häven:

Yale University

Press,

2 0 0 0 ) , s. 16.

I

30.

Heidegger, Gesamtausgabe, C i l t 4 8 , s. 3 3 3 .

31.

A.g.e., s. 9 4 - 9 5 . Burada Heidegger'in "günlük hayat hermenötiğinin" bir ümeğlyll 1

karşılaşıyoruz: sık sık politik bir açıklamayı, konuşmanın içinden bir ifadeyi, teknolojll Of Spirit: Heidegger and the Question ( C h i c a g o : University of

"

buluşu alıntılıyor, onları bizim tarihselmetafizik durumumuzun endeksi olarak o k ı ı y o ı .

Chicago Press, 1 9 9 1 ) .

L e n i n ' i n "Sosyalizm=elektrikleştirme+Sovyetlerin iktidarı"nı S o v y e t komünizminin

15.

Bkz. Brian A. Victoria, Zen at War (New York: Weatherhilt, 1 9 9 8 ) .

metafizik doğrusunu dile getiren bir şey olarak aktarıyor; A l m a n öğrenciler arasında

16.

Metafiziğe Giriş'te Heidegger insanın özünü varlıkların Hepsiyle, başarısızlığa mahkum

" Ü n i " n i n "üniversite" karşılığı olarak kullanılmasını dilin teknolojik araçsallaştirilmailfil

olan ama başarısızlığında kahramanca bir büyüklüğe sahip olan şiddetli bir yüzleşle olarak

bir örnek olarak veriyor; insanın Aya inmesini insanın Dünya'daki tarihsel dünyasın. Iıl ı barınağının tehdit altında olmasının bir kanıtı olarak aktarıyor.

düşünürken, Moby Dick'teki A h a b gibi bir şeyi hedef almıyor mu; Ahab için de balina varlıkların Hepsinin aşırı şiddetine karşılık geliyordu?

17. 18. 19.

20.

32.

Heidegger, Introduction to Metaphysics, s. 125. Bu tür

bir okuma

için

bkz.

Clare

Pearson

Geiman,

"Heidegger's A n t i g e n e s , "

33.

sözdeOlay "Nazi devrimi'Yıe olan sadakatinin biçimi olarak kavranmalıdır. Heidcggn 'in

Peter Sloterdijk "AvroTaocu" Gelassenheit'a, denetimi bırakma, öylecebırakma, indirgene­

Savaştan sonra açık bir politik bağlanmaya en çok yaklaştığı anın 1949'da, Mendotlı

mez

Arjantin'de, 30 Mart - 9 Nisan arasında süren Congreso N a c i o n a l de Filosofia'ya davet

sonluluğumuzun

ve

dünyaya

atılmışlığımızın

kabullenilmesine

yönelik

öznel

yaklaşımımızı niteleyen sonsuz seferberlik dürtüsüne karşı çıkarken, temel paradoksu gözden

edildiği zaman olduğunu görmek ilginçtir. Kongreye HansGeorg Gadamer,

kaçırıyor sanki: günümüzün kapitalist seferberliğinin kendiliğinden

ideolojisi, zaten

Landgrebe, Karl Lowith, Eugen Fink ve N i c o l a Abbagnano katılıyordu (ayrıca Karl

Ludwig

"AvroTaoizm"in, oyunu bir iç mesafeyle oynamak, bunun son aşamada sadece önemsiz

Jaspers, Benedetto C r o c e , Jean Hyppolite, Ludwig Klages, Nicolai Hartmann ve Gabriel

görünümlerin bir oyunu olduğunun farkında olmak ideoloj isidir. Günümüzde, sürekli seferber­

Marcel'in makaleleri okunuyordu). Bu büyük olay bizzat J u a n Peron tarafından, "örgütlü

liğimizde gitgide daha düşünülemez hale gelen şey, radikal bağlanma kavramının kendisidir.

topluluk" dediği şeyin "nekapitalizmneKomünizm" vizyonunun felsefi bir desteği olmtll için düzenlenmişti. Peron, Heidegger'i getirmeye öyle hevesliydi ki Arjantin devici ı om

Martin Heidegger, S e i n und Wahrheit ( 1 9 3 3 / 3 4 ) , Gesamtausgabe, C i l t 36/37 (Frankfurt:

Schwarzland'dan Arjantin'e doğrudan uçacak özel bir uçak bile önerdi; dahası,

kuvvetleri tarafından hâlâ yasaklanmış olduğudan Arjantin diplomatları bu engeli ortadan

manın agonizmaya aktarılmasıdır. Aslında Heidegger'de olayların "normal" gidişatını

kaldırmak için yüksek düzey Fransız devlet görevlileriyle (Dış işleri bakanı K o l »11

belirleyen çıkarların, diyalogun, olumsuzlamanın, anlaşmanın uzlaşması politikasına yer

S c h u m a n n ' d ı ) görüşmeler yaptı. Sonunda Heidegger teklifi geri çevirmiş olsa da (tümüyle

yoktur: "Heidegger'de politik olanın bir kuramını arayan kişi sadece bir acil durum poet-

bağlantısız nedenlerle: Arjantin'e, Nazi mülteciler için güvenli bir sığmak olarak bilinen

ikası bulacaktır" (Sloterdijk, Nicht gerettet, s. 5 8 ) .

bir ülkeye yapacağı ziyaretin onu kesin bir şekilde Nazi sempatizanı olarak göstermesinden

Bkz. Martin Heidegger, "Language in the Poem," On the Way to Language (New York:

korkuyordu), kongreye sıcak duygularını iletti. Heidegger 1960'lara dek Peronizmin n<

Harper&Row, 1 9 8 2 ) , s. 1 7 0 1 7 1 .

olduğuyla ilgilendi, Latin Amerika'dan gelen ziyaretçilere Arjantin'den haberler s o n l u

Friedrich Nietzsche, Samtliche Werke: Kristische Studienausgabe, C i l t 2 (Berlin: Walter

Bkz. Guillermo David, Astrada. La filosofia argentina (Buenos Aires: Edicioncs El CİSİO

de Gruyter, 1 9 8 0 ) , s. 6 7 9 .

por asalto, 2 0 0 4 ) içindeki bir rapor.

23.

A.g.e., 1: 5 2 9 .

24.

Burada kaynağım A l e n k a Zupancic, 77ie Shortest Shadow (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 4 ; En Kısa Gölge, Encoré, 2 0 0 5 ) .

25.

Aktaran Victoria, Zen at War, s. 110.

26.

Aktaran J o n Lee Anderson,

27.

Aktaran

34. 35.

Che Guevara: A

Revolutionary Life (New York: Grove,

McLaren,

Martin Heidegger, Hölderlin's Hymn

"The ister"(Bloomington: Indiana University

Presti

1 9 9 2 ) , s. 9 8 . 36.

Bkz. Beistegui, Heidegger and the Political, s. 1 5 4 - 1 5 6 . Bu bir yıl ö n c e Hırvat kayak şampiyonu İvica Kostelic'in, büyük yarıştan önceki aksanı kendisine iyi hazırlanıp hazırlanmadığı sorulunca, şu yanıtı vermesiyle başladı: "Tıpkı 11

1 9 9 7 ) , s. 6 3 6 - 6 3 7 . Peter

1949

yılında Heidegger'in herhangi bir kamusal akademik etkinliğe katılması Fransız Ijgal

bağlantı kurmalıyız: Heidegger demokrasiye karşıydı, çünkü onun temel öncülü antagoniz-

22.

Heidegger'in İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Nazizm hakkında sessiz kalması, o n u n

A Companion to Heidegger's Introduction to Metaphysics.

Kloster mann, 2 0 0 1 ) , s. 9 0 9 1 . Burada Laclau'nun agonizma/antagonizma çiftiyle bir

21.

Bkz. Hubert L. Dreyfus. "Highway Bridges and Feasts," internet üzerinde: .

Haziran 1941 akşamı, Rusya'ya saldırmak için tanklarını alıştıran A l m a n ordusu gibi!" Che

Guevara,

Paulo Freiré,

and the Pedagogy of Revolution

37.

Bkz. Alain Badiou, L'éthique (Paris: Hatier, 1 9 9 3 ) .

38.

Bkz. J. A r c h G e t t y ve Ole'g V. Naumov'un dikkat çekici çalışması, Outstanding The /ù un /

j 2 N

University Press, 1 9 9 9 ) . 39.

£

40.

5

41.

gi

Sheila Fitzpatrick, The Russian Revolution (Oxford: Oxford University Press, 1 9 9 4 ) , s. 148. Bu gönderme için Bozidar Jezernik'e (Ljubljana Üniversitesi, Felsefe Fakültesi) teşekkür ederim. Yani, tam da Stalinizmin katlanılmaz dehşeti yüzünden, Stalinizmi kötü gösteren herhan­ gi bir ahlakçı tasvir hedefine ulaşamaz - sadece Kierkegaard'ın "dolaylı iletişim" dediği şeyle, bir tür ironi yaparak, insan onun dehşetini iletebilir,

z

Borrowed Kettle, İkinci Ek (Londra ve New York: Verso, 2 0 0 4 ;

to Terror: Stalin and the Self-Destruction of the Bolsheviks, 1 9 3 - 2 3 9 (New Haven: Yale

42.

Burada yine geride Birinci Bölüm, " K a n t ç ı Paralaks"ta geliştirilen Versaaung temasıyla karşılaşıyoruz.

43.

Bu noktaya dikkatimi çeken Boris Buden oldu, Zagreb/Londra/Berlin.

44.

Aydınlanma mirasının bir başka işareti: eğer Stalinist politikayı özetleyen bir önerme

Kapitalizmin kurucusu bu fazlanın ayrıntılı bir çözümlemesi için

56.

Lacan dört söylemin matriksini şu kaynakta veriyor, Le seminaire, Livre XVII: I '.-m ...,i<

57.

Bkz. Eric Santner, My Own Private Germany (Princeton: Princeton University

58.

Bkz. " L a passe. C o n f e r e n c e de Jacques-Alain Miller."

59.

İnsan, MiUer'ın kültürel-politik alana yaptığı son gezilerle ilgili tuhaf bir olguyu llttl I İti

Revolution at the Gates, 8 ve 9. bölümler (Londra ve New York: 2001 ). la psychanalyse (Paris: Editions du Seuil, 1 9 7 3 ) , s. 9 2 9 5 .

ürünü olduğu, bu

yüzden

Yahudilerin hiçbir şekilde kurban olarak ayrıcalığa sahip

olmadığı, kapitalizmle nasıl mücadele etmek gerektiğine odaklanmamız gerektiği gibi fazla kaygan bir yorumda temel bir yalan vardır. Fakat, şoah benzersiz bir fazlalık olsa da, sadece Yahudinin anti-Semit figüründeki bu kayma zemininde gerçekleşebilirdi. 46.

Friedrich Nietzsche, Beyond Good and Evil (Oxford: Oxford University Press, 1998), para. 251.

47.

Jean-Claude Milner, Le periple structural (Paris: Editions du Seuil, 2 0 0 2 ) , s. 2 1 4 .

48.

Stalin'le günümüzde " m u h a l i f olarak görülen Rus yazarları arasındaki karşılıklı büyülen­

yaklaşıyor. Burada bir tür şiirsel adalet işbaşında: sanki Miller, A B D entelektüel yaş

1

'

1

".)

1

nun

yönlerinden etkilenmiş gibi götünüyor. 60.

Bkz. Giorgio Agamben, The State of Exception (Stanford: Stanford University I ' M 2 0 0 4 ; istisna Hali, O t o n o m Yayınları, 2 0 0 6 ) .

6 1 . Kevin B. M a c D o n a l d , The Culture of Critique:An Evolutionary Analysis ol Jewtlh. Involvement in Twentieth Century Intellectual and Political Movements (We»tpOfl Praeger, 1 9 9 8 ) . Bunu izleyen, kaynak belirtilmemiş alıntıların hepsi bu kitaptandır. 62.

Bu düşünce çizgisini gülünç bir doruğa ulaştırmak istetsek: ünlü bir Katolik Sloven

projeksiyonu değil mi?

h a r e k e t e geçireceğim" (Kitap 7, Dize 3 1 2 ) . Bu ifade Freud'un Düşlerin Yonmıı/'ııda yn alıyor. - ç.n.] 56.

Aynı şekilde, A B D kuvvetlerinin kitle imha silahları bulamaması olgusunun olumlu İm

£

41.

Bu noktayı Paris'ten G e n e v i e v e Morel'e borçluyum.

işaret olduğunu unutmayalım: tümüyle "totaliter" bir güç polislerin genellikle yiptlğini

S

42.

Guillermo A m a g a , 21 Grams (Londra: Faber & Faber, 2 0 0 3 ) , s. 1 0 7 .

yapardı - uyuşturucu saklar ve sonra bir suçun kanıtını "keşfederdi". . . .

^

43.

fi z

Bkz. T h o m a s Frank, What's the Mattet with Kansas? How Conservatives Won the Heart

57.

of America (New York: Metropolitan Books, 2 0 0 4 ) . 44.

Paidos, 2 0 0 4 ) içinde yer alan çok sayıdaki belgeye bakın.

Nasıl oluyor da, Darwinizme karşı İncil'in kelimesi kelimesine doğru olduğunu ısrarla

58.

söyleyen muhafazakar evanjelistler, İsa'nın "Elinizdeki her şeyi satın ve yoksullara verin" (Markus 1 0 : 2 1 ) sözünü kelimesi kelimesine okumaya heves etmiyorlar? 45.

U k i G o n i , La autentica Odessa. La fuga nazi a la Argentina de Peron (BuenOl Aires; Bl

Enjoyment, Ü ç ü n c ü Bölüm (Londra ve New York: Verso, 1 9 9 5 ) . 59.

Christopher H i t c h e n s , "Prison Mutiny," internet üzerinde bulunabilir (kayıl 4 M.iye..

60.

Onların

Fakat, antagonizmanm saf farkının birisi ortadan kaldırılması gereken iki olumlu toplum­ sal grup arasındaki farkla hiçbir ilişkisi yoktur, yani antagonizmik mücadeleyi destekleyen

Bu konunun daha ayrıntılı bir ele alınması için, bkz. Slavoj Zizek, The Melusin:,

2004). durumuyla

Çifte

Tehlike

[Double Jeopardy]

filminin

-yasal

olarak

sorunlu

evrenselcilik hiçbirini dışlamaz - bu yüzden antagonistik mücadelenin en büyük başarısı

öncülü arasında belli belirsiz bir benzerlik var: eğer A ' y ı öldürmekten suçlanırsanız ve

düşmanın yıkılması değil, içinde karşı kampın faillerinin taraf değiştirip bize katıldığı bir

sonra, cezanızı çekip serbest bırakıldıktan sonra, A ' n ı n hâlâ hayatta olduğunu öğrenil M - m •,

"evrensel kardeşlik" patlamasıdır (göstericilere katılan polis ya da askeri birimlerle ilgili

artık onu cezadan muaf olarak öldürebilirsiniz, çünkü aynı suç için iki kez suçlananın .mı

dilden dile dolaşan hikayeleri hatırlayın). İlke olarak kimsenin dışlanmadığı bu tür bir

Psikanalitik terimlerle, bu öldürme mazoşist sapkınlığın zamansal yapısını açıksa MfglUl

coşkulu her şeyi kuşatan kardeşlik patlamasında, olumlu failler olarak "biz" ve "düşman

düzen tersine çevrilmiştir - ö n c e cezalandırılırsınız ve böylece suçu işleme hakkı elde edeı

arasındaki fark saf bir biçimsel farka indirgenir.

siniz.

46.

Margaret Washington,

61.

J o n a t h a n Alter, " T i m e to T h i n k about T o r t u r e , " Newsweek, 5 Kasım, 2 0 0 1 , s. 4 5 .

.

62.

Oysa iki yordam bir arada gibi görünüyor: B o b Herbert'a göre (bkz. "Outsourcing T o ı t ı ı ı c , "

47.

Russell Banks,

International Herald T r i b u n e , 121.3 Şubat, 2 0 0 5 , s. 4 ) , " T e r ö r e Karşı Savaş" yürüten A B D

. York:

hükümet ajansları "sıra dışı icraat" olarak bilinen gizli bir program yürütüyorlar: hlçbll şeyden kuşku duymayan bireyleri süreçle hiçbir yakınlıkları olmasa bile tutuk lama V«

Dover

onları işkence yaptıkları bilinen müttefik rejimlerde sorgulanmaya gönderme politikası.

Publications, 1 9 9 3 ) . 49.

Bazı kürtaj karşıtları Brown'm mücadelesiyle kendilerininki arasında bir koşutluk kuruyor:

63.

görünmez tehdide karşılık gelen uğursuz haleleriyle birlikte sözceleme eylemi değil mr'

verilmeyen

Onları peşpeşe sıralarsın: "Bilge insan talihin peşinden koşmaz; talihin onun p e ş i n . İ n i

insanları

tam olarak

insan

kabul

etmişti;

aynı şekilde, kürtaj

karşıtları

koşmasına izin verir." "Yaşam ertelenen ölüm değildir; ölüm yaşamın süresini SÖIMUII I

doğmamış çocuğu tam olarak insan kabul etmektedir. . . . 50.

uzatır." "Kayıp fırsatlar için kaygılanma: hepsi evrenin uyumu içinde yerini

R o b e r t H. Bork, Slouching towards Gomorrah (New York: Regan Books, 1 9 9 7 ) , s. 132.

51.

A.g.e., s. 139.

52.

Aktaran .

53.

Bork, Slouching Towards Gomonah, s. 1 3 4 .

54.

Komünist rejimler için c a n alıcı önemde olan şey resmi T a r i h l e gizli arşivler arasındaki

bıılııı

"Duyulan ilk Söz Ş e y t a n ı n testislerini sıktığı aptal bir devin çığlığı olmamış mıydı?" .,, 64.

Burada kaynağım Mladen Dolar, " M o c nevidnega / T h e Power of the Invisible," Problemi 12 (Ljubljana, 2 0 0 4 ) .

65.

Anti-Semitizmde de aynı şey sözkonusu: Yahudi Efendi-Gösterendir, insanları raimi Meden bir dizi fenomenin (tutarsız) dizisine (yozlaşma, ahlaki ve kültürel bozulma, ı IniCİ

farktır: resmi T a r i h kamusal versiyondur, Sosyalizmin coşkulu kuruluşuna ilişkin, medya­

yozluk, ticarileşme, sınıf mücadelesi ve başka toplumsal antagonizmalar . . . ) karşılık gelen

da, müzelerde vb. sunular raporları içerir; gizli polis arşivleri muhalefet, huzursuzluk,

başlıca boş referans noktası; bu haliyle, Yahudi figürünün gizemli ritueller ve nitelikleriyle

grevler, ekonomik başarısızlıklar vb. ile ilgili (ideolojik olarak sansürlenmiş, ama olgusal

ilgili bir fantaziler sürüsüyle desteklenmesi/çevrelenmesi gerekir. Diğer yandan, yakın bil

olarak çok kesin o l a n ) doğruluğu içerir. Gizli arşivlere erişmek katı bir şekilde denetlenir

inceleme

- bu nomenklatura'ya ait olmanın bir işaretiydi. Herkes onların varlıklarını bilse de,

Freudcu

par

excellence

tehdidin,

kastrasyon

tehdidinin

yapıcımı,

göründüğünden çok daha karmaşık olduğunu ortaya çıkarır: özgül bir nesnenin (pehİSİn)

konumları büyüleyici bir gizdi, sanki b e n i m arşivimde neler olduğunu öğrenmek benim

55.

Efendinin sözcelem eylemi mükemmel bir şekilde, atasözlerini ya da "derin düşünceln ı"

Brown Zencileri, yani çoğunluk için insandanazolan ve bu şekilde, temel insani hakları

büyük Ö t e k i için gerçekten ne olduğumu söyleyecekti. Gizli arşivler ne kamusal (resmi

kaybına yönelik tehdidin işaretini vermekten çok, onun asıl tehdidi, ne kadar kaybedeı

tarih) ne de özeldi, kamusal/resmi söylemin kendisine yapılmış gizli/özel ekti. Eşzamanlı

sem kaybedeyim, ondan hiçbir zaman kurtulamayacak olmam olgusunda yatar

olarak h e m tamamıyla yabancılaşmış, soğuk kişisellikten uzak bir üslupla yazılmış ve gözle­

artıkeyfin rahatsız edici fazla/kalıntısından. Neden? T a m da kastrasyon tehdidi fiıllusun

n e n insanların seks hayatlarına dek uzanan en mahrem konulara değinirlerdi.

kendisini içinde simgesel kastrasyonun göstergesi olarak içerir: yani, paradoksal bir şekildi ,

Bu nedenle On Emir'in ilan edilmesi normal bir ideolojik açıklamaya çağrı örneği değildir: On Emir kesinlikle müstehcen fantazmatik desteğinden mahrum bir yasadır. ["Acheronta m o v e b o " Vergilius'un Aeneas'ından bir alıntı, "eğer tanrıları ikna edemezsem, yeralttnı

yani,

kastrasyonda kaybettiğimiz şey (simgesel) kastrasyonun kendisidir. 66.

Friedrich Nietzsche, Samtliche Werke: Kritische Studienausgabe, C i l t de Gruyter, 1 9 8 0 ) , s. 6 7 8 .

/ (Berlin: Walti ı

Belki de bu yüzden, Oriana Fallaci'nin son iki kitabı gibi, terörist tehdidin kaynağını

yaygın bir şekilde kamuoyuna ulaştırılan söyleşilerinde)

5

(İslam) doğrudan betimleyen kitaplar, marjinalleştiriliyor ve kabul edilmez olarak görülüy-

kişiliğinden nasıl kopardığından yakmıyordu: kaybına ağıt yaktığı şeye, "kişilik" demeyi

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF