Slavoj Zizek - Paralaks
April 2, 2017 | Author: onrby | Category: N/A
Short Description
Download Slavoj Zizek - Paralaks...
Description
İÇİNDEKİLER
T Ü R K Ç E BASKIYA Ö N S Ö Z
viii
GİRİŞ: DİYALEKTİK MADDECİLİK KAPIYA DAYANDI I
2
YILDIZ PARALAKSI: O N T O L O J İ K F A R K I N T U Z A K L A R I 1
15
Ö Z N E , BU " Y Ü R E Ğ İ S Ü N N E T E D İ L M İ Ş Y A H U D İ " Gıdıklayan Nesne
.
Kantçı Paralaks
.
16
(Kantçı) Çatışkıların
Ruhundan (Hegelci) Somut Evrenselliğin Doğuşu . Efendi-Gösteren ve O n u n Değişiklikleri
.
Eleştirisinin Paralaksı
.
Soave Sia II Vento... .
Politik Ekonominin
"... ce seul objet dont ie néant s'honore"
2 M A D D E C İ BİR T E O L O J İ İ Ç İ N YAPI T A Ş L A R I Bir Delikanlı Leydiyle Karşılaşır Die Vërsagung
.
.
Bir Hegelci Olarak Kierkegaard
Saf Fedakarlığın Tuzakları
Bir Kantçı Olmanın Güçlüğü
.
68
.
Enkarnasyon Komedisi
Politik Bir Kategori Olarak Odradek
.
.
.
Çok Fazla Yaşam!
BİRİNCİ A R A : K A T E ' İ N SEÇİMİ YA DA HENRY J A M E S Ï N M A D D E C İ L İ Ğ İ
II
124
G Ü N E Ş PARALAKSI: HİÇKİMSE OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
145
3 T A N R I S A L BOK O L M A N I N D A Y A N I L M A Z A Ğ I R L I Ğ I Güneş Yanığı
.
Daha Birçokları
Mağaranı Seç! .
Bozumuna Direnişler
.
Kopernik, Darwin, Freud ... Ve
Yeni Bir Görünümler Bilimine Doğru .
Tanrı Devreye Girdiğinde
Yücelikten Çıkarılmış Nesnesi
.
.
.
Büyü
İdeoloji Sonrasının
Tehlike mi? Ne Tehlikesi?
146
4
ÖZGÜRLÜK DÖNGÜSÜ "Önvarsayımları Koyutlamak"
200 .
Bilişselci Bir Hegel?
Saydamsızlık
.
Yanılıyor
Hegel, Marx, Dennet
.
.
Bilinçdışı Özgürlük Eylemi
.
BASKIYA O N S O Z
B a n a sık sık soruyorlar: k i t a p l a r ı n ı z d a nasıl bir etik savunuyorsunuz? B ü t ü n h e p s i n d e ortak
Duygular Yalan Söyler, Ya Da, Damasio Nerede .
TÜRKÇE
Sahte
Fizikten Tasarıma mı?
o l a n bir e t i k t u t u m var mı?
.
İşte y a n ı t ı m : evet, var, a h l a k t a n y o k s u n bir etik s a v u n u y o r u m - a m a N i e t z s c h e ' n i n bizi
Ayartmanın Dili, Dilin Ayartması
k e n d i m i z e sadık kalmaya, i y i n i n ve k ö t ü n ü n ö t e s i n d e k i seçilmiş yolumuzda ısrar e t m e y e ç a ğ ı r a n ahlaksız etiği değil. A h l a k b e n i m diğer insanlarla o l a n ilişkilerimin simetrisiyle
İKİNCİ ARA: T O P L U M S A L BAĞLANTILARDAKİ
OBJET PETIT A,
ilgilidir; o n u n sıfır seviye kuralı " b e n i m s a n a y a p m a m ı istemediğin şeyi b a n a y a p m a " d ı r ;
YA DA A N T İ - A N T İ - S E M İ T İ Z M İ N Ç I K M A Z L A R I
252
etikse, t e r s i n e , b e n i m k e n d i m l e tutarlılığımla, k e n d i arzuma bağlılığımla ilgilenir. Fakat, etikle a h l a k ı a y ı r m a k için t ü m ü y l e farklı bir yol d a h a var: Friedrich S c h i l l e r ' i n naifle duy gusal karşıtlığı çizgisinde bir yol. A h l a k "duygusaldır," ö t e k i l e r i n i ( s a d e c e ) , ö t e k i l e r i n i n
III
AY P A R A L A K S I : BİR E K S İ L T M E P O L İ T İ K A S I N A D O Ğ R U
271
5 ARTI-DEöERDEN ARTI-İKTİDARA
272
Ontik Errance, Ontolojik Doğruluk Ederim Kalsın!
.
.
Gehıssenheh mı? Teşekkür
.
Dört Söylemin Tarihselliği
Kategori Olarak Jouissance
.
.
naiftir - y a p m a m g e r e k e n şeyi yapılması gerektiği için yaparım, iyiliğim y ü z ü n d e n değil. Bu naiflik düşünümselliği dışlamaz - h a t t a o n a , i n s a n ı n yaptığı şeye karşı soğuk, k a t ı bir mesafesi o l m a s ı n a izin verir. Bu t ü r d e n etik t u t u m u n en iyi ö r n e k l e r i n d e n biri, A g o t a Kristof un Defter-Kanıt-Üçüncü
Yalan adlı ü ç l e m e s i n i n ilk cildi o l a n Defter'de sergileniyor.
K i t a p İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı ' n ı n s o n ve K o m ü n i z m i n ilk yıllarında, b ü y ü k a n n e l e r i y l e birlik
Stalinst Müzikalin Kuramına Doğru .
Biyopolitik Paralaks
gözüyle k e n d i m e b a k t ı ğ ı m d a , iyi o l a n k e n d i m i s e v m e m a n l a m ı n d a içerir; etikse, tersine,
te k ü ç ü k bir M a c a r k a s a b a s ı n d a yaşayan ikiz iki ç o c u ğ u n ö y k ü s ü n ü anlatıyor. İkizler
Politik bir
t ü m ü y l e ahlaksız - y a l a n söylüyor, şantaj yapıyor, öldürüyorlar... - y i n e d e , en saf haliyle
Hâlâ Bir Dünyada Yaşıyor muyuz?
o t a n t i k bir etik naifliği cisimlendiriyorlar. Birkaç ö r n e k v e r m e k yeterli olabilir. Bir gün, o r m a n d a aç bir asker kaçağıyla karşılaşırlar ve istediği b i r t a k ı m şeyleri o n a getirirler:
6
İDEOLOJİNİN M Ü S T E H C E N D Ü Ğ Ü M Ü VE BU D Ü Ğ Ü M Ü N ÇÖZÜMÜ
330
Akademik Rumspringa, Ya Da, İktidar ve Direniş Paralaksı insan Haklarına Karşı Gayrıinsanın Hakları Tavukların Bilgisizliği
.
.
.
H ı r i s t i y a n e t i k t u t u m u diye bir şey varsa, b u o d u r : k o m ş u l a r ı n ı n talepleri n e k a d a r t u h a f
Çerçevelenen Şiddet .
Kim korkar O Koca Kötü Köktencilikten?
Gökkuşağının Ardında Koalisyonu! Robert Schumann
.
.
olursa olsun, ikizler naifçe bu talepleri karşılamaya çalışır. Bir gece, k e n d i l e r i n i eşcinsel
.
mazoşist o l a n bir A l m a n subayıyla aynı yatağı paylaşırken bulurlar. S a b a h l e y i n uyanır ve
Bir İdeoloji Kuramcısı Olarak
Amerikan Altkültürünün Çölüne Hoşgeldiniz
Yemek ve battaniyeyle geri geldiğimiz zaman, bize şöyle dedi: " Ç o k iyisiniz." Biz de yanıt verdik: "İyi olmaya çalışmıyoruz. Bunları sana getirdik çünkü kesinlikle ihtiya cın var. Hepsi hu." (43)
y a t a k t a n ç ı k m a k isterler, a m a subay o n l a r ı d u r d u r u r : .
Yumurtalar, Omletler ve Bartleby'ın Gülüşü Hakkında Notlar
3g7
Sözlükçe
430
Dizin
435
"Kıpırdamayın. Uyumaya d e v a m edin." "İşemek istiyoruz. Gitmemiz lazım." " G i t m e y i n . Buraya yapın." Sorduk: "Nereye?" Şöyle dedi: "Benim üzerime. Evet. Korkmayın. İşeyin! Suratıma." Yaptık, sonra da bahçeye çıktık, çünkü yatak sırılsıklam olmuştu. (91) Aşk eylemi diye bir şey varsa, bu gerçek bir aşk eylemi! İkizlerin en yakın dostu rahibin kahyası, onları ve giysilerini yıkayan genç, şehvetli bir kadındır, onlarla erotik oyunlar oynar. S o n r a açlık içindeki bir Yahudi kafilesi kasabadan geçirilip k a m p a götürülürken bir şey olur: H e m e n önümüzde, zayıf bir kol uzandı kalabalıktan, kirli bir el açıldı ve bir ses duyuldu: "Ekmek." Kahya gülümsedi ve ekmeğinin kalanını verir gibi yaptı; uzanmış ele uzattı ekmeği, sonra k a h k a h a atarak ekmeği tekrar ağzına götürdü ve şöyle dedi: "Ben de a ç ı m ! " (107)
Ç o c u k l a r o n u c e z a l a n d ı r m a y a karar verirler: o n u n m u t f a k t a k i fırınına biraz barut koyarlar, o yüzden, k a d ı n s a b a h ateşi y a k ı n c a fırın p a t l a r ve kad ını yaralar. Kardeşler bu arada r a h i b e de şantaj yaparlar: rahibi, h a y a t t a k a l m a k için
y a r d ı m a m u h t a ç bir kız o l a n
T a v ş a n d u d a k ' ı nasıl taciz e t t i ğ i n i h e r k e s e söylemekle t e h d i t e d e r , o n d a n haftalık düzenli p a r a isterler. Ş a ş k ı n r a h i p o n l a r a sorar. "Bu çok canice. Ne yaptığınızın farkında mısınız?" "Evet efendim, Ş a n t a j . " " H e m de sizin yaşınızda.... Ç o k yazık." "Evet, bunu yapmak zorunda kalmamıza çok yazık. A m a T a v ş a n d u d a k ve annesinin paraya kesinlikle ihtiyacı var." (70) Bu şantajda kişisel h i ç b i r şey yoktur:
h a t t a d a h a s o n r a r a h i p l e yakın dost olurlar.
T a v ş a n d u d a k v e a n n e s i k e n d i başlarına yaşayabilecek h a l e g e l i n c e , r a h i p t e n d a h a fazla p a r a almayı r e d d e d e r l e r : "Yeter artık. Yeterince verdin. Kesinlikle gerekliyken p a r a aldık senden. Şimdi biraz Tavşandudak'a verecek kadar para da kazanıyoruz. H e m oma çalışmayı da öğrettik." (137) Bu başkalarına karşı soğuk tavırları, g e r e k t i ğ i n d e onları ö l d ü r m e y e de varır: b ü y ü k a n n e l e r i süt b a r d a ğ ı n a zehir k o y m a l a r ı n ı istediği z a m a n , şöyle d e r l e r :
PARALAKS
"Ağlama büyükanne. Yapacağız; eğer gerçekten istiyorsan K ı n u bizden, yapacağız." (171) Naif de olsa, bu tür öznel bir yaklaşım h i ç b i r şekilde c a n a v a r c a - s o ğ u k d ü ş ü n ü m s e l bir mesafeye engel olmaz. Bir gün, ikizler yırtık pırtık giyinip d i l e n m e y e gider; gelip g e ç e n k a d ı n l a r o n l a r a e l m a , bisküvi vb. verir, biri de başlarını okşar. S o n r a bir başka k a d ı n o n l a r a e v i n e gelip biraz çalışmalarını, karşılığında o n l a r a y e m e k v e r m e y i ö n e r i r . Şöyle dedik: "Sizin için çalışmak istemiyoruz hanımefendi. Sizin çorbanızı da ekmeğinizi de yemek istemiyoruz. Aç değiliz." O da sordu. "O zaman n e d e n dileniyorsunuz?" "Nasıl bir şeymiş görmek ve insanların tepkilerini gözlemek için." Bağıra çağıra gitti o zaman: "Sefil rezil haydutlar! Üstelik bir de edepsizler!" Eve dönerken elmaları, bisküvileri, çikolatayı ve paraları yolun kıyısındaki otların arasına attık. Baş okşamasını atmaksa olanaksız. (34) B e n i m d u r d u ğ u m yer işte bu - böyle o l m a k isterdim: d u y g u d a ş l ı k t a n yoksun etik bir c a n a v a r , k ö r bir k e n d i l i ğ i n d e n l i k l e b a ş k a l a r ı n a yardım e t m e g ö r e v i n i yerine getiren, a m a o n l a r ı n iğrenç y a k ı n l ı k l a r ı n d a n k a ç ı n a n bir c a n a v a r . Böyle d a h a çok insan olsaydı, d ü n y a , i ç i n d e duygusallığın yerini soğuk ve katı bir t u t k u n u n alacağı h u ş bir yer o l u r d u .
Slavoj Zizek
Agota Kristof, Büyük-Defter, Afa, İstanbul, 1987.
2003 yılında, m e d y a d a iki ilginç h i k a y e yer aldı. İspanyol b i r s a n a t tarihçisi m o d e r n s a n a t ı n k a s t e n bir işkence biçimi olarak k u l l a n ı l m a s ı n a ilişkin ilk ö r n e ğ i o r t a y a çıkardı: A l p h o n s e L a u r e n c i o ( S l o v e n c e bir soyadı!) adlı b i r Fransız a n a r ş i s t i n i n 1938 yılında icat ettiği " p s i k o t e k n i k " i ş k e n c e n i n uygulandığı gizli h ü c r e ve i ş k e n c e m e r k e z l e r i n i n esin k a y n a ğ ı n ı n K a n d i n s k i , Klee, B u n u e l v e Dali o l d u ğ u s a p t a n d ı : L a u r e n c i c " r e n k l i h ü c r e l e r " dediği b u h ü c r e l e r i Franco'nun
birlikleriyle
mücadeleye
bir k a t k ı
olsun
diye
yaratmıştı.
1
Hücreler
g e o m e t r i k s o y u t l a m a ve sürrealizmden, ayrıca r e n k l e r i n psikolojik özellikleriyle ilgili a v a n g a r d s a n a t k u r a m l a r ı n d a n e s i n l e n m i ş t i . H ü c r e l e r i n yatakları 2 0 derecelik açılarla yerleştirilmiş, üzerlerinde u y u m a k imkansız h a l e getirilmişti ve 1.5x1 m e t r e l i k h ü c r e ler, m a h k u m l a r ı n v o l t a a t m a s ı n ı ö n l e m e k üzere tuğla ve başka g e o m e t r i k taşlarla ö r ü l m ü ş t ü . M a h k u m l a r ı n t e k yapabileceği d u v a r l a r a b a k m a k t ı v e duvarlar, i n s a n d a zihinsel kargaşa ve rahatsızlık y a r a t m a k üzere r e n k , perspektif ve ölçek o y u n l a r ı n a b a ş v u r a n , zihin karıştırıcı küpler, kareler, düz çizgiler ve spirallerle kaplıydı. Işık oyun ları d u v a r d a k i b a ş d ö n d ü r ü c ü ö r ü n t ü l e r i n h a r e k e t ettiği izlenimi yaratıyordu. L a u r e n c i c yeşil rengi k u l l a n m a y ı yeğlemişti, ç ü n k ü r e n k l e r i n psikolojik etkileriyle ilgili k e n d i s i n e GİRİŞ: DİYALEKTİK
MADDECİLİK
KAPIYA
DAYANDI
ait bir k u r a m a göre, bu r e n k m e l a n k o l i ve h ü z ü n veriyordu. İ k i n c i h i k a y e ; W a l t e r B e n j a m i n , 1940 yılında o İspanyol sınır k ö y ü n d e , Fransa'ya ve dolayısıyla Nazilere teslim edileceği korkusuyla k e n d i n i ö l d ü r m e d i - o r a d a S t a l i n ' i n ajanları t a r a f ı n d a n öldürüldü. 2 B e n j a m i n ö l ü m ü n d e n birkaç a y ö n c e , " T a r i h Felsefesi Ü z e r i n e T e z l e r " i n i , M a r k s i z m i n başarısızlığına ilişkin o kısa a m a etkili ç ö z ü m l e m e s i n i yazmıştı; ö l d ü r ü l d ü ğ ü sırada, ç o k sayıda eski S o v y e t yandaşı, H i t l e r - S t a l i n anlaşması n e d e n i y l e M o s k o v a karşısında hayalkırıklığına kapılmıştı. " K i l l e r a t " l a r d a n (suikast y a p a n sosyalist-entelektüeller a r a s ı n d a n seçilmiş S t a l i n i s t a j a n l a r d a n ) biri o n u bu yüz d e n ö l d ü r d ü . Bu c i n a y e t i n asıl n e d e n i , dağları aşıp F r a n s a ' d a n İspanya'ya k a ç m a y a çalışan B e n j a m i n ' i n , y a n ı n d a bir elyazması taşıyor olmasıydı:
Paris,
Bibliothèque
N a t i o n a l e ' d e üzerinde çalıştığı o başyapıtın, " T e z l e r " i n gözden geçirilmiş h a l i n i . Bu elyazmasını i ç e r e n ç a n t a y ı bir k a ç a k arkadaşına teslim e t m i ş ve o da ç a n t a y ı , d a h a sonra
Barselona'dan
Madrid'e
giden
bir
trende
kaybetmişti.
Kısacası,
Stalin
B e n j a m i n ' i n " T e z l e r " i n i o k u m u ş t u , b u " T e z l e r " e d a y a n a n yeni bir k i t a p p r o j e s i n d e n h a b e r d a r d ı v e b u n u n y a y ı n l a n m a s ı n ı n e olursa o l s u n e n g e l l e m e k istiyordu. ... Bu iki h i k a y e n i n o r t a k y a n ı , yüksek k ü l t ü r ( s e ç k i n s a n a t ve k u r a m ) ve acımasız bayağı p o l i t i k a ( c i n a y e t , i ş k e n c e ) arasındaki o şaşırtıcı b a ğ l a n t ı değil. Bu düzeyde, bağlantı g ö r ü n ü ş t e olduğu k a d a r b e k l e n m e d i k bir b a ğ l a n t ı sayılmaz: soyut s a n a t a bak m a n ı n ( t ı p k ı a t o n a l müzik d i n l e m e k gibi) işkence o l d u ğ u n u söylemek e n yaygın k a b a sağduyuya s a h i p g ö r ü ş l e r d e n biri değil midir (aynı şekilde, m a h k u m l a r a sürekli a t o n a l müzik d i n l e t i l e n bir h a p i s a n e y i de kolayca h a y a l edebiliriz)? Diğer y a n d a n , " d a h a d e r i n " bir sağduyu, S c h o e n b e r g ' i n , müziğinde, h o l o k o s t v e kitlesel b o m b a l a m a l a r ı n d e h ş e t l e r i n i o n l a r d a h a g e r ç e k l e ş m e d e n ö n c e dile getirdiğini söyler. D a h a ciddi bir şekilde, iki h i k a y e d e o r t a k o l a n b a ğ l a n t ı , yapısal n e d e n l e r l e h i ç b i r z a m a n bir araya ı'.elemeyecek
olan
düzeylerin
olanaksız bir kısa
devresine yol
açmalarıdır:
sözgelimi
" S t a l i n " e karşılık gelen şeyin " B e n j a m i n " l e aynı düzeye gelmesi, yani B e n j a m i n ' i n 3
"Tezler"inin gerçek b o y u t l a r ı n ı n S t a l i n i s t bir p e r s p e k t i f t e n görülmesi olanaksızdır. Bu
dası o l a n diyalektik m a d d e c i l i ğ i n gözden d ü ş m e s i n e d e ( h a t t a gözden k a y b o l m a s ı n a )
iki h i k a y e n i n dayandığı yanılsama, yani iki birbiriyle uyuşmaz olguyu aynı düzeye
bağlanabilir (ve b a ğ l a n m a l ı d ı r ) - b u r a d a k a s t e d i l e n o ç o k d a h a kolay k a b u l e d i l e n ve
k o y m a yanılsaması, kesin bir b i ç i m d e K a n t ' ı n "aşkınsal y a n ı l s a m a " dediği şeyin, yani
pek u t a n ç verici o l m a y a n " m a d d e c i diyalektik" değil, diyalektik m a d d e c i l i k : kararlı
b i r b i r i n e ç e v r i l e m e y e n ve a n c a k bir tür paralaks bakışla, a r a l a r ı n d a sentez ya da
d ü ş ü n ü m d e n düşiiniimsel kararlılığa k a y m a b u r a d a h a y a t i ö n e m d e d i r - bu da, bir
d o l a y ı m ı n olanaksız o l d u ğ u iki n o k t a a r a s ı n d a sürekli perspektif kaydırarak görülebilen
sözcüğün ya da sözcüklerin y e r i n i n h e r şeyi belirlediği ö r n e k l e r d e n biridir.' Burada ele
f e n o m e n l e r için aynı dili k u l l a n a b i l m e y a n ı l s a m a s ı n ı n bir benzeridir. Yani iki düzey
aldığımız k a y m a t e m e l d i y a l e k t i k kaymadır, (baskıcı) S i s t e m d e n ( A l m a n İdealist
a r a s ı n d a bir ilişki yoktur, paylaşılan bir uzam y o k t u r - a m a b u n l a r y a k ı n d a n bağlantı
l e r i n i n deyişiyle) Özgürlük S i s t e m i n e k a y m a - " d i r e n i ş " ve " y ı k m a " n ı n akla gelen h e r
lıdır, h a t t a özdeş bir şekilde, sanki bir M o e b i u s ş e r i d i n i n karşıt y a n l a r ı n d a gibidirler.
biçimiyle birlikte, olumsuzluk p a t l a m a l a r ı n a d a bayılan, a m a k e n d i s i n d e n ö n c e gelen
( Z ü r i h ' t e k i C a b a r e t Voltaire'de
o l u m l u d ü z e n i n parazitliğini y a p m a k t a n k u r t u l a m a y a n bir "olumsuz d i y a l e k t i k " için
D a d a c ı l a r ı n L e n i n ' l e buluşması fantazisinde olduğu gibi) yapısal olarak gerçekleşemez;
kavraması güç g e l e n bir k a y m a d ı r bu. D e v r i m c i p o l i t i k a d a n iki ö r n e k b u r a d a yeterli
L e n i n i s t politikayla m o d e r n i s t s a n a t ı n buluşması
d a h a da ciddi bir b i ç i m d e , d e v r i m c i p o l i t i k a ve d e v r i m c i s a n a t farklı zamansallıklarda
olabilir: on sekizinci yüzyıl s o n u n u n d e v r i m öncesi F r a n s a ' s ı n ı n , salonlarda tartışıp
d e v i n i r l e r - bağlantılı olsalar bile, aynı f e n o m e n i n , t a m da iki y a n oldukları için, bir
d u r a n , k e n d i tutarsızlıklarının p a r a d o k s l a r ı n ı n t a d ı n ı ç ı k a r a n l i b e r t e r l e r k e n , iktidara
araya h i ç g e l e m e y e c e k o l a n iki yanıdırlar.'' K ü l t ü r sözkonusu o l d u ğ u n d a , L e n i n i s t l e r i n
karşı
yüce klasik s a n a t ı b e ğ e n m i ş olması, birçok m o d e r n i s t i n s e politik a ç ı d a n muhafazakar,
d ö n ü ş e n o serbest d ü ş ü n ü r l e r kalabalığına h a y r a n o l m a k çok kolaydır; bu k a r g a ş a n ı n
hatta
Fransız
d e v r i m c i T e r ö r ü n katı yeni D ü z e n i n e çevrilmesini o n a y l a m a k ç o k d a h a zordur. A y n ı
D e v r i m i y l e A l m a n İdealizmi arasındaki b a ğ l a n t ı n ı n verdiği ders d e b u değil miydi?
şekilde, E k i m D e v r i m i ' n i n ilk y ı l l a r ı n d a n s o n r a gelen, d e v r i m c i a t e ş t e ü s t ü n l ü k elde
proto-Faşist o l m a s ı
tarihsel
bir
tesadüften
daha
fazla
bir
şeydir.
yönelttikleri
protestolarıyla
iktidardakileri
eğlendiren
acınası
sanatçılara
Bunlar aynı t a r i h s e l m o m e n t i n iki yanı olsa da, d o ğ r u d a n b u l u ş a m a d ı l a r - yani, A l m a n
e t m e k için r e k a b e t e d e n s ü p r e m a t i s t l e r , fütüristler, k o n s t r ü k t i v i s t l e r ve diğerleriyle
İdealizmi
dolu
a n c a k h i ç b i r politik
devrimin
gerçekleşmediği
bir
Almanya'nın
"geri"
o
çdgın
yaratıcı
ateşe
hayran
kolektifleştirmesinin d e h ş e t l e r i n d e ,
k o ş u l l a r ı n d a ortaya çıkabildi. Kısacası, bu iki h i k a y e n i n paylaştığı şey, aşılmaz bir paralaks yarığının ortaya çıkması, a r a l a r ı n d a tarafsız bir ortak z e m i n e i m k a n v e r m e y e n y a k ı n d a n bağlantılı iki 1
perspektifin karşı karşıya gelmesidir. İlk bakışta, bu tür bir paralaks yarık fikri bir tür
olmak
kolaydır;
bu d e v r i m c i
ateşi
1920
sonlarının
zorunlu
yeni bir o l u m l u t o p l u m s a l
d ü z e n e ç e v i r m e çabası g ö r m e k çok güçtür. Etik a ç ı s ı n d a n d e v r i m sonrası ş i m d i n i n Ç a r m ı h ı n d a , k e n d i l e r i n i n ç i ç e k l e n e n özgürlük h a y a l l e r i n i n d o ğ r u l u ğ u n u görmeyi red d e d e n d e v r i m c i G ü z e l R u h l a r d a n d a h a tiksinç bir şey yoktur.
H e g e l ' d e n a l ı n m ı ş K a n t ç ı i n t i k a m olarak g ö r ü n m e z m i ; "paralaks," iki düzey arasında
Felsefi olarak söylenirse, o S t a l i n c i "diyalektik m a d d e c i l i ğ i n " k a n l ı canlı bir e m b e -
o r t a k bir dil, paylaşılan bir z e m i n o l m a m a s ı sebebiyle, diyalektik olarak d a h a yüce bir
sillik olması da bizi k o n u d a n uzaklaştırmaz, h a t t a k o n u n u n kendisidir, ç ü n k ü asıl
senteze " d o l a y ı m l a n a m a y a c a k / o r r a d a n k a l d ı r ı l a m a y a c a k " t e m e l bir ç a t ı ş k ı n ı n yeni bir
k o n u m t a m d a H e g e l c i - L a c a n c ı k o n u m u m u n H e g e l c i bir sonsuz yargı olarak diyalek
ismi değil midir? Bu k i t a b ı n iddiası, paralaks yarık fikrinin, diyalektiğe i n d i r g e n e m e z
tik
bir engel o l u ş t u r m a d ı ğ ı n ı , o n u n yıkıcı ç e k i r d e ğ i n i ayırt e t m e m i z i sağlayan bir a n a h t a r
k a l ı b ı n d a , en yüceyle en d ü ş ü ğ ü n spekülatif özdeşlik içinde olması gibi özdeş o l d u ğ u n u
olduğudur.
maddecilik
a ç ı k l a m a k o l a c a k . Peki, öyleyse, diyalektik m a d d e c i l i ğ i n " e n y ü c e " v e " e n d ü ş ü k " oku
felsefesini r e h a b i l i t e e t m e k için atılacak ilk a d ı m d ı r . ' B u r a d a t e m e l bir paradoksla
ması a r a s ı n d a k i fark n e r e d e belirir? Ç e l i k gibi sert D ö r d ü n c ü Ö ğ r e t m e n , " diyalektik ve
karşılaşırız: g ü n ü m ü z b i l i m l e r i n i n birçoğu k e n d i l i ğ i n d e n bir şekilde maddeci diyalektiği
tarihsel
uyguluyor olsa da, felsefi olarak m e k a n i k m a d d e c i l i k l e idealist obskiirantizm a r a s ı n d a
lıniversalis
gidip gelirler. Burada bir uzlaşma, bir "diyalog", zor z a m a n l a r d a a r a n a n bir müttefiklik
özel a l a n ı n a uygulanması a r a s ı n d a k i fark olarak gördüğü zaman ciddi bir felsefi h a t a
uzamı y o k t u r - g ü n ü m ü z d e , yani
yaptı. Burada " e n d ü ş ü k t e n " " e n y ü c e y e " g e ç m e k için tek y a p m a m ı z gereken, evren
Bu
paralaks
l . e n i n ' i n stratejik
yarığı
görüşü
hayati
t a m olarak
kuramsallaştırmak,
diyalektik
diyalektik maddeciliğin geçici geri ç e k i l m e ç a ğ ı n d a , önemdedir:
"Bir o r d u geri
çekilirken,
ilerleyen
maddecilik
selle
felsefesiyle
özdeş o l d u ğ u n u ,
yani
frenolojinin
m a d d e c i l i k a r a s ı n d a k i farkı ontolojikleştirdiği
tikel
ile
metaphysica
arasındaki
specialis arasındaki,
farkı
tikelin
kendisine
evrensel
"Tin
bir k e m i k t i r "
z a m a n , bu farkı
metaphysica
ontolojiyle b u n u n
toplumun
yerleştirmektir:
"diyalektik
maddecilik"
o r d u n u n ihtiyaç d u y d u ğ u z a m a n k i n d e n yüz k a t d a h a fazla d i s i p l i n e ihtiyaç duyar. ...
insanlığın k e n d i s i n e dair, tarihsel m a d d e c i l i ğ i n k i n d e n farklı başka bir bakış s u n m a k
Bir M e n ş e v i k , ' S e n şimdi geri çekiliyorsun; b e n b a ş ı n d a n beri geri ç e k i l m e y i savun
tadır. . . . evet, bir kez d a h a , tarihsel ve diyalektik maddecilik arasındaki ilişki paralaksın
m u ş t u m ; s e n i n l e a n l a ş ı y o r u m , s e n i n a d a m ı n ı m b e n , birlikte geri ç e k i l e l i m ' dediği
ilişkisidir; özde aynıdırlar, b i r i n d e n diğerine k a y m a t ü m ü y l e bir perspektif kaymasıdır.
B m a n , o n a şöyle y a n ı t veririz: ' M e n ş e v i z m k a m u ö n ü n d e g ö r ü n e c e k olursa, d e v r i m c i
Ö l ü m güdüsü, i n s a n ı n " g a y r ı i n s a n " özü, insanlığın kolektif praksisinin u f k u n u n ö t e s i n e
m a h k e m e l e r i m i z ö l ü m cezası v e r m e k zorundadır, yoksa o n l a r bizim değil, T a n r ı bilir
taşan bir öz gibi k o n u l a r getirir; böylece yarığın insanlığın k e n d i s i n e içkin olduğu,
k i m i n m a h k e m e l e r i olur'.'"'
insanlıkla o n u n kendi gayrıinsan fazlalığı arasındaki yarık olduğu ö n e sürülür.
Marksizmin g ü n ü m ü z d e k i krizinin n e d e n i s a d e c e Marksist h a r e k e t l e r i n sosyopoli-
T a r i h s e l ve diyalektik m a d d e c i l i k arasındaki ilişkiyle, psikanalizin toplumsal-ide-
iık yenilgileri değildir; i ç k i n kuramsal bir düzeyde, bu kriz, M a r k s i z m i n felsefi p a y a n
olojik süreçlere u y g u l a n m a s ı n ı n o bezdirici bildik eleştirisine v e r i l e n m a k u l psikanali-
5
tik y a n ı t a r a s ı n d a yapısal bir analoji var: b a ş l a n g ı ç t a bireylerin tedavisi için ortaya
terimleriyle söylersek:
a t ı l a n fikirleri kolektif varlıklar için k u l l a n ı l a c a k şekilde g e n i ş l e t m e k , ve d i n d e n ,
"oluşunda"
amaç
kavramaktır.
düşünceyi
Elbette,
varlıktan
Lukâcscı
ayıran yarığı
praksis felsefesinde,
aşmak değil, düşünceyle
onu varlık
sözgelimi, "kolektif zorlamalı bir n e v r o z " olarak b a h s e t m e k "yasal" mı? Psikanalizin
a r a s ı n d a k i yarığın ortaya ç ı k ı ş ı n ı n k e n d i n e h a s bir hikayesi vardır: gözleyen özne
o d a k n o k t a s ı başka yerdedir: T o p l u m s a l , t o p l u m s a l uygulamalar v e t o p l u m s a l olarak
f i g ü r ü n ü n kendisi d e , n e s n e l s ü r e ç l e r d e n muaf olarak ve o n l a r a dışsal bir y ö n l e n d i r m e
s a h i p o l u n a n i n a n ç l a r , bireysel d e n e y i m d e n b a s i t ç e farklı bir düzeyde değil, bireyin
ci
kendisinin
"şeyleştiril-
- t o p l u m s a l praksis s a h a s ı n d a aşılmaz ufuk olarak gezinen - bu h i k a y e praksisin ortay;ı
miş," dışsallaştırılmış bir d ü z e n olarak d e n e y i m l e m e s i g e r e k e n bir şeylerdir. Bu yüzden,
çıkışını, o n u n bastırılmış " a ş k m s a l k ö k e n i n i " d e ğ e r l e n d i r m e d ı ş ı n d a bırakır. T a r i h s e l
bağlantı
kurması
gereken,
bireyin
kendisinin
minimal
olarak
olarak
müdahale
ederek,
toplumsal
yabancılaşma/şeyleşmenin
bir etkisi
olur,
fakat,
s o r u n "bireysel d ü z e y d e n t o p l u m s a l düzeye nasıl s ı ç r a m a k " değildir; sorun şudur:
m a d d e c i l i ğ i n bu eki h a y a t i ö n e m d e d i r : o olmazsa, ya t o p l u m u sözde-Hegelci m u t l a k bir
öznenin
Ö z n e d u r u m u n a yüceltiriz, ya da uzamı biraz d a h a h e r şeyi k u c a k l a y a n g e n e l o n t o l o j i
tırılmış
"akhbaştndahğını," uygulama
ve
onun
inançların
"normal"
işleyişini
dışsal-gayrışahsi
korumak
sosyo-simgesel
için,
düzeni
kurumsallaşnasıl
yapılandı
rılmalıdır? ( S i n i k bir şekilde k a m u s a l a h l a k i n o r m l a r sistemini g ö r m e z d e n gelen ü n l ü
için açık b ı r a k m a k zorunda kalırız. B u r a d a a n a sorun diyalektik m a d d e c i l i ğ i n t e m e l "yasası", karşıtların m ü c a d c
egoisti ele alın: k u r a l olarak, böyle bir özne a n c a k bu sistem eğer "oradaysa," k a m u s a l
leşinin, N e w A g e ' e özgü k a r ş ı t l a r ı n (yin-yangve b e n z e r i ) k u t u p l a ş m a s ı fikri tarafından
olarak k a b u l ediliyorsa iş görebilir - y a n i , özel bir sinik o l m a k için, " g e r ç e k t e n i n a n a n "
s ö m ü r ü l m e s i / p e r d e l e n m e s i d i r . ilk eleştirel h a m l e bu karşıtların zıtlığı k o n u s u n u Bir'in
naif öteki(ler)in
k e n d i içindeki içkin "gerilim", yarık, uyuşmazlık kavramıyla değiştirmektir. Bu k i t a p ,
varlığını
varsaymak
zorundadır.)
Başka
deyişle,
bireysel
ve
"gayrışahsi" t o p l u m s a l b o y u t arasındaki yarık yine bireyin k e n d i içinde yer e t m i ş
Bir'i k e n d i s i n d e n ayıran bu yarığı, paralaks terimiyle t a n ı m l a m a k gibi stratejik politik
olmalıdır:
ve felsefi bir k a r a r a d a y a n m a k t a d ı r . 1 ' M o d e r n k u r a m ı n farklı s a h a l a r ı n d a ç o k farklı
davrandığı,
toplumsal ona
tam
Tözün
bu
anlamıyla
"nesnel"
bağlandığı
düzeni sürece
sadece
bireyler
var olur.
Ve
ona
burada
tam en
anlamıyla
mükemmel
paralaks k i p l e r i n d e n o l u ş a n diziler var: küantüm fiziği (dalga-parçacık ikiliği); nörobi
ö r n e k ( y i n e ) İ s a ' n ı n k e n d i s i değil m i : T a n r ı ' y l a insan a r a s ı n d a k i farkın i n s a n ı n k e n d i
yolojinin paralaksı (yüzün arkasına, kafatasının içine baktığımız zaman, h i ç b i r şey
sine aktarılması o l a n o değil mi?
b u l a m a d ı ğ ı m ı z ı n anlaşılması; " e v d e k i m s e yoktur", sadece gri m a d d e yığını vardır -
D ü ş ü n c e y l e varlık a r a s ı n d a k i ilişki a ç ı s ı n d a n , h e m t a r i h s e l h e m d e diyalektik m a d
a n l a m l a saf G e r ç e k a r a s ı n d a k i bu yarıkla o y a l a n m a k g ü ç t ü r ) ; ontolojik farkın, ontik lc
decilik, e l b e t t e , d ü ş ü n c e y i varlığın ("bağımsız, n e s n e l olarak var o l a n gerçekliğin") bir
aşkınsal-ontolojik a r a s ı n d a k i
y a n s ı m a s ı / a y n a l a n m a s ı sayan naif " d i y a l e k t i k m a d d e c i " fikri geride bırakmıştır; fakat,
" k ö k l e r i n e " indirgeyemeyiz, a m a o n t i k alanı o n t o l o j i k u f u k t a n türetemeyiz, yani,
uyumsuzluğun paralaksı
(ontolojik
ufku o n u n o n t i k
b u n u farklı şekillerde yaparlar. T a r i h s e l m a d d e c i l i k bu dışsal d ü ş ü n c e ve varlık, " n e s
aşkınsal kuruluş y a r a t ı m değildir); Gerçeğin paralaksı ( L a c a n c ı G e r ç e k olumlu-tözsel
n e l gerçekliğin" e d i l g e n bir a y n a l a n m a s ı olarak d ü ş ü n c e k o ş u t l u ğ u n u , ( t o p l u m s a l )
tutarlığa s a h i p değildir, o s a d e c e üzerindeki perspektifler çokluğu arasındaki yarıktır);
varlık s ü r e c i n i n k e n d i s i n i n , kolektif praksisin içkin bir m o m e n t i , t o p l u m s a l gerçekliğe
arzu ve d ü r t ü a r a s ı n d a k i yarığın paralaks doğası (basit bir el işi y a p m a k isteyen birini
( h e r n e kadar, Irak işgalinden s o n r a i n s a n b u fiili k u l l a n m a k t a n bir tür u t a n ç duyuyor
d ü ş ü n e l i m - diyelim, k e n d i s i n d e n sürekli k a ç a n bir nesneyi yakalayacak: yaklaşımını
s a d a ) iliştirilmiş bir m o m e n t i , o n u n e t k i n m o m e n t i olarak d ü ş ü n c e ("bilinç") fikriyle
değiştirdiği a n d a , başarısızlıkla s o n u ç l a n a n eylemi t e k r a r l a m a k t a n haz almaya başladığı
Tarih ve Sınıf Bilinci'nde bu aşmayı m ü k e m m e l bir şekilde
a n d a , o n d a n k a ç a n n e s n e y i t e k r a r t e k r a r e l i n d e sıkmaya başladığı a n d a , arzudan
ele almıştır: " b i l i n ç " ( i n s a n ı n s o m u t t o p l u m s a l k o n u m u n u n v e o n u n d e v r i m c i p o t a n
d ü r t ü y e k a y m a k t a d ı r ) ; 1 0 bilinçdışmm paralaksı ( F r e u d ' u n k u r a m s a l b i n a s ı n ı n iki yönü
siyelinin b i l i n c i n e v a r m a s ı ) varlığın k e n d i s i n i değiştirir - y a n i , edilgen "işçi sınıfını",
arasında
a ş m a k t a d ı r . G e o r g Lukâcs
bir o r t a k
[Düşlerin
d ü ş ü n c e ve varlığın dışsal karşıtlığını o n l a r ı n pratik-diyalektik d o l a y ı m l a n m a l a r ı n ı
d e - s o n v e e n ö n e m s i z l e r i n d e n o l a n - vajina paralaksı (cinsel p e n e t r a s y o n u n s o n nes
konuşlandırarak
n e s i n d e n , cinselliğin g i z e m i n i n c i s i m l e n m e s i n d e n , a n n e l i k o r g a n ı n a k a y m a [doğunı|).
aşacağı
değil,
olumlu
varlığın
düzgün
düzeninin
içinden,
Ilişkilerl\ ve
k u r u c u bir m o m e n t i o l d u ğ u n u ispatlamaya çalışırken, d i y a l e k t i k m a d d e c i l i ğ i n ( " ö l ü m
t o p l u l u k l a r ı n arasında, " p a r a l a k s " bir d u r u m a d ü ş m ü ş o l a n l a r ı n , o l u m l u t o p l u m s a l kim
d ü r t ü s ü n ü n " olumsuzluğu gibi) t e m e l kategorileri d ü ş ü n c e n i n e d i l g e n l i ğ i n i n " p r a t i k "
liklerin hiçbiriyle t a m o l a r a k özdeşleşemeyenlerin düşüncesi olarak doğdu.
y ö n ü n ü h e d e f alır:
Üzerine'de,
düşünümsel
bir
mesafeye
en radikal müdahale olarak, çekilmeyi
kurabilmek
için,
ortaya
Bilinçdışıyla
Ve, son a m a e n ö n e m s i z l e r i n d e n o l m a y a n , m e v c u t felsefenin paralaks k o n u m u n u
varlıktan
olumsuzluğunun
ve
Üç Deneme ve benzeri]);
ö n e sürmeliyiz. D a h a e n b a ş ı n d a (İyonyalı pre-Sokratesciler), felsefe ö n e m l i toplumsal
bir varlığın,
düşüncenin
Şakalar
üzerine
çıktığıdır. Başka deyişle, Lukâcs ve diğerleri, d ü ş ü n c e n i n t o p l u m s a l varlığın e t k i n -
canlı
yarığın,
[Cinsellik Kuramı
nasıl
yani
arasındaki
Psikopatolojisi,
oluşumlarının yorumlan
ve d ü r t ü l e r üzerine k u r a m l a r ı
nasıl
Yaşamın
bilinçdışındaki
D i y a l e k t i k m a d d e c i l i k s e , a d e t a aynı d ü ğ ü m ü karşıt y ö n d e n ele alır: o n u n s o r u n u ,
varlık
Günlük
bulunmaması,
t o p l u m s a l y a p ı n ı n bir k a t m a n ı , d e v r i m c i bir özne o l a n " p r o l e t a r y a ' y a d ö n ü ş t ü r ü r .
düşünceyle
Yorumu,
ölçü
bir eylem-olmayanı, yaşamın
Leo Strauss "felsefi p o l i t i k a neyi
Tiranlllt
içerir" s o r u s u n a şöyle y a n ı t vermişti;
yeniden
" Ş e h r i filozofların ateist o l m a d ı ğ ı k o n u s u n d a i k n a e t m e y i , o n l a r ı ş e h r i n kutsal saydığı
ü r e t i m ç e v r i m i n i kırması/askıya alması nasıl m ü m k ü n o l m a k t a d ı r ? K i e r k e g a a r d ' ı n
şeyleri k u t s a l l ı k t a n ç ı k a r m a d ı k l a r ı k o n u s u n d a , ş e h r i n saygı gösterdiği şeylere saygı
g ö s t e r d i k l e r i n e , yıkıcı o l m a d ı k l a r ı n a , kısacası, sorumsuz m a c e r a c ı l a r değil, en iyi yurt
m a olarak k u l l a n m a m ı z gerekir, A l m a n l a r d a n u t a n ı p k e n d i s i n i n sözde L e h k ö k l e r i n i
taşlar o l d u k l a r ı n a i k n a e t m e y t içerir."" Bu, e l b e t t e , felsefenin asıl yıkıcı doğasını gizle
gururla ö n e ç ı k a r a n N i e t z s c h e gibi
mek
gerekir. Bir filozof için, e t n i k kökler, milli k i m l i k ve bu t ü r şeyler, s a d e c e bir doğruluk
için
benimsenmiş
savunmacı
bir h a y a t t a
kalma
stratejisidir.
Heidegger'in
birçok büyük filozofu değil o n u k u l l a n m a m ı z
d e ğ e r l e n d i r m e s i n d e bu ö n e m l i boyut yer almaz: o n u n sevgili pre-Sokratescilerinden
kategorisi değildir - ya da,
başlayarak, felsefe y a p m a k t a , nasıl o l m u ş t u da, ister " e k o n o m i " (oikos, ev içi örgütlen
üzerine
m e ) ister polis (şehir devleti) olsun, h e r h a n g i bir k o m ü n a l kimliğe göre yersiz kalmış
varsayımlarla s ı n ı r l a n m ı ş bir k u l l a n ı m ı n a kalkışırız; yani, a k l ı n evrenselliği b o y u t u m l a
"olanaksız" bir k o n u m sözkonusu olmuştu. M a r x ' ı n alışveriş için söylediği gibi, felsefe de
yaşayan özgür i n s a n i varlıklar gibi değil, " o l g u n l a ş m a m ı ş " bireyler gibi davranırız. Bu,
düşündüğümüz
d a h a kesin Kantçı zaman,
akim
özel
t e r i m l e r l e söylersek, bir
kullanımına,
e t n i k köklerimiz
koşullu
dogmatik
farklı topluluklar arasındaki aralıklarda, o n l a r arasındaki kırılgan alışveriş ve dolaşım
kuşkusuz, h i ç b i r şekilde e t n i k k ö k l e r i m i z d e n u t a n m a m ı z ı gerektirmez; o n l a r ı sevebilir,
uzamında, o l u m l u h e r h a n g i bir özdeşlikten yoksun bir uzamda ortaya çıkar. Bu Descartes
o n l a r d a n gurur duyabiliriz; e v e d ö n m e k kalbimizi ısıtabilir - a m a b ü t ü n b u n l a r ı n
ö r n e ğ i n d e özellikle belirgin değil mi? O n u n evrensel kuşku k o n u m u n u n çığır açıcı
s o n u ç t a önemsiz o l d u ğ u gerçeği o r t a d a d ı r . Aziz Pavlus gibi d a v r a n m a m ı z gerekir, o
d e n e y i m i , kesinlikle, bizim k e n d i geleneğimizin, bize b a ş k a l a r ı n ı n " t u h a f gelenekleri
tikel k i m l i ğ i n d e n (bir Y a h u d i ve bir R o m a yurttaşı) gurur duysa da, H ı r i s t i y a n mutlak
gibi g ö r ü n e n şeylerden d a h a iyi olmadığını gösteren " ç o k k ü l t ü r l ü " bir deneyimdir:
D o ğ r u n u n t a m u z a m ı n d a , " n e Y a h u d i n e d e Y u n a n diye bir şey o l m a d ı ğ ı n ı " biliyordu. . . . O n u n katıldığı m ü c a d e l e bir e t n i k g r u b u n bir başka e t n i k grupla m ü c a d e l e s i n d e n
En garip ve en az inanılır şeylerin bile bazı filozoflarca dile getirilmiş olduğunu d a h a
" d a h a e v r e n s e l " o l m a k l a kalmaz; b u t ü m ü y l e farklı bir m a n t ı ğ a b o y u n e ğ e n bir
lisedeyken öğrenmiştim; o zamandan beri de, gezilerim sırasında, duygu ve düşünceleri
m ü c a d e l e d i r ; artık kendisiyle-özdeş tözsel bir g r u b u n bir başka grupla d ö v ü ş m e s i n i n
bizimkilere pek aykırı gelen b ü t ü n insanların, b u n d a n dolayı, ne barbar ne vahşi olduk
m a n t ı ğ ı değildir, b ü t ü n tikel grupları ç a p r a z l a m a s ı n a k e s e n bir a n t a g o n i z m a d ı r .
larını, fakat bunların birçoğunun bizim kadar, h a t t a bizden d a h a da çok akılla hareket ettiklerini gördüm. Aynı zamanda çocukluğundan itibaren Fransızlar, ya da A l m a n l a r arasında yetişmiş olan bir insanın, ruhu aynı kalmak şartıyla, b ü t ü n hayatını Çinliler ya da yamyamlar arasında geçirmiş olsaydı, şimdi olduğundan ne kadar farklı bir insan
Burada, b u K a r t e z y e n ç o k k ü l t ü r c ü b a ş l a n g ı c ı n v e i n s a n ı n k e n d i k o n u m u n u göre c e l e ş t i r m e s i n i n sadece bir ilk a d ı m , yani miras a l ı n m ı ş görüşlerin bizim m u t l a k olarak kesin felsefi bilgiyi elde e d e b i l m e m i z için t e r k edilmesi o l d u ğ u n u , asıl evimize ulaşmak
olacağını düşündüm. Tıpkı b u n u n gibi, giyeceklerimizin biçimine varıncaya kadar, on
için s a h t e , dengesiz evimizi t e r k e t m e k o l d u ğ u n u söyleyerek b u n a kolayca karşı
yıl ö n c e beğendiğimiz, on yıl sonra da belki yine beğeneceğimiz bir şeyin bugün bize ne
sıkılabilir.
kadar garip ve gülünç geldiğini fark ettim. Böylece kesin ve şüphesiz herhangi bir bilgi
g e z i n d i k t e n sonra, s o n u n d a ayaklarını basabileceği karayı g ö r e n bir denizciye b e n
d e n çok adet ve örneğe inandığımızı, oysa oy çokluğunun biraz ç e t i n doğruluklar için
zetmemiş miydi? Bu K a r t e z y e n evsizlik yanıltıcı stratejik bir h a m l e değil mi sadece?
H e g e l ' i n k e n d i s i de D e s c a r t e s ' ı n
cogito keşfini,
uzun z a m a n denizlerde
değerli bir kanıt olmadığını, b ü t ü n bir ulustan çok, tek bir insanın onları bulmasının
Burada sözkonusu o l a n şey, H e g e l c i bir " o l u m s u z l a m a n ı n o l u m s u z l a n m a s ı , " s o n u n d a
çok daha m u h t e m e l olduğu sonucuna vardım. Fakat, görüşleri başkalarının görüşlerine
keşfedilmiş o l a n k a v r a m s a l asıl e v i n s a h t e geleneksel e v i n y e r i n e Aufhebung edilmesi
tercih edilebilecek tek bir kimseyi bile seçmem m ü m k ü n değildir. Dolayısıyla da,
değil mi? Bu a n l a m d a , N o v a l i s ' i n felsefeyi kaybedilmiş asıl eve d u y u l a n özlem olarak
kendime ancak k e n d i m yol göstermek zorunda olduğumu anladım. 1 2
t a n ı m l a m a s ı n ı o n a y l a y a r a k a k t a r a n H e i d e g g e r h a k l ı değil miydi? Buraya iki şey d a h a e k l e n m e l i . Birincisi, K a n t ' ı n k e n d i s i , aslında b u k o n u d a tektir: aşkınsal felsefesinde,
Bu
yüzden
Karatani
cogito'nun
tözsel
olmayan
karakterini
vurgulamakta
haklıdır:
evsizlik
indirgenemez
olarak
duruyor;
bizler sonsuza
dek
parçalanmış,
iki
boyui
" o n d a n o l u m l u bir şekilde b a h s e d i l e m e z ; o olur olmaz, işlevini k a y b e t m e k t e d i r . " "
arasında kırılgan bir k o n u m a v e h i ç b i r garantisi o l m a y a n bir " i m a n s ı ç r a m a s ı n a "
C o g i t o tözsel bir m e v c u d i y e t değil saf yapısal bir işlev, bir boş m e k a n d ı r ( L a c a n ' ı n $'sı)
m a h k u m edilmiş olarak kalırız. İkincisi, H e g e l c i d u r u m g e r ç e k t e n ç o k açık mı? Hegel
-
bu
haliyle,
sadece
tözsel
komünal
sistemlerin
aralıklarında
ortaya
çıkabilir.
Cog'i'ro'nıın ortaya çıkışı ve k o m ü n a l k i m l i k l e r i n çözülmesi ve kaybedilmesi de, bu yüz d e n içkindir, ve bu D e s c a r t e s ' t a n da çok S p i n o z a için geçerli bir şeydir: S p i n o z a Kartezyen
cogito'yu
eleştirmiştir,
onu
olumlu
ontolojik
bir
mevcudiyet
olması
için, bu yeni " e v " bir şekilde evsizliğin k e n d i s i , t a m da o l u m s u z l u ğ u n açık h a r e k e l i değil mi? Felsefenin b u k u r u c u "evsizliği" ç e r ç e v e s i n d e , K a r a t a n i - H e g e l ' e k a r ş ı - K a n t ' ı n a ü ş ü n c e s i n i , ulus-devlet yurttaşlığının küresel ulus-üstü D e v l e t yurttaşlığına basit bit
n e d e n i y l e eleştirmiştir; a m a ö r t ü k bir b i ç i m d e o n u "dile g e t i r i l e n i n k o n u m u " olarak,
genişlemesi
radikal
benlik
kuşkusuyla
konuşan
bir
konum
olarak
onayladı,
çünkü
olmayan,
kozmopolit
"dünya-sivil-toplumu/Vv , e///wrgergese//sch.'i/f''
Spinoza,
d ü ş ü n c e s i n i ö n e sürer; b u d ü ş ü n c e , i n s a n ı n tikel bir g e l e n e k l e c i s i m l e ş e n " o r g a n i k "
D e s c a r t e s ' t a n d a h a d a y o ğ u n bir şekilde, n e Yahudi n e d e H ı r i s t i y a n o l m a d a n , t o p l u m
elııik tözüyle özdeşleşme i l k e s i n d e n , radikal bir şekilde farklı bir özdeşleşme ilkesine
sal u z a m ( l a r ) ı n a r a l ı k l a r ı n d a n k o n u ş u y o r d u .
kaymayı içerir - K a r a t a n i b u r a d a D e l e u z e ' ü n bireysellik-tikellik-genellik ü ç l e m e s i n e
A s l ı n d a , S p i n o z a , çifte parya ş e k l i n d e k i öznel d u r u ş u a ç ı s ı n d a n " t a m a n l a m ı y l a
karşı getirdiği e v r e n s e l tekillik fikrine g ö n d e r m e y a p m a k t a d ı r ; bu karşıtlık K a n t ' l a
f i l o z o f t u r (Batı uygarlığının parya t o p l u l u ğ u n d a n bile s ü r ü l m ü ş t ü r ) ; b u yüzden, o n u ,
I legel arasındaki karşıtlıktır. H e g e l için, " d ü n y a - s i v i l - t o p l u m u , " tözsel bir içeriği
b e n z e r bir d ı ş l a m a n ı n , k o m ü n a l bir " ç ı k ı k " ı n izlerini sürmemizi sağlayacak bir paradig
olmayan, t i k e l i n a r a c ı l ı ğ ı n d a n v e dolayısıyla t a m edimselliğin g ü c ü n d e n d e yoksun
o l a n soyut bir fikirdir - y a n i , özneyi tözsel olarak k a v r a m a y a n soyut bir özdeşleştirme
f e n o m e n a l öz-farkındalığın " n e s n e l " beyin süreçlerinin bir e p i f e n o m e n i n e indirgene
içerir; bir b i r e y i n e v r e n s e l insanlığa e t k i n bir şekilde k a t ı l m a s ı n ı n t e k yolu bu yüzden
meyeceği üzerinde ısrar e t m e k ; t o p l u m s a l a n t a g o n i z m a n m ("sınıf m ü c a d e l e s i n i n " ) nes
tikel bir ulus-devletle t a m özdeşleşme aracılığıyla olacaktır: B e n s a d e c e bir A l m a n , bir
n e l s o s y o e k o n o m i k güçlerin bir etkisine indirgenemeyeceği üzerinde ısrar e t m e k yeterli
ingiliz olarak " i n s a n ı m " . . .
14
T a m tersine, K a n t için " d ü n y a - s i v i l - t o p l u m u " evrensel
değildir. Bir a d ı m d a h a a t m a l ı ve bu ikiciliğin k e n d i s i n i n altına, o n u y a r a t a n " m i n i m a l
tekilliğin, bir t ü r kısa d e v r e yaparak, t i k e l i n aracılığını devredışı bırakarak d o ğ r u d a n
farka"
E v r e n s e l e k a t ı l a n t e k i l bir ö z n e n i n p a r a d o k s u n u belirler.
(Birin kendisiyle
çakışmazlığına)
uzanmalıyız. Jacques
D e r r i d a ' n ı n eseriyle
Evrenselle yapılan b u
m ü c a d e l e e d e n birçok yazı yazmıştım, bu yüzden, artık - t a m da Derrida modası
özdeşleşme h e r şeyi k u c a k l a y a n küresel Tözle ( " i n s a n l ı k " ) y a p ı l a n özdeşleşme değildir,
g e ç e r k e n - bu " m i n i m a l farkın" o n u n differance dediği şeye, benzersiz m a d d e c i p o t a n
e v r e n s e l etik-politik bir ilkeyle özdeşleşmedir - ilkece hepsi de h e r k e s i n erişimine açık
siyeli, şöhreti y ü z ü n d e n görünmez h a l e gelmiş bu uydurma sözcüğe o l a n yakınlığına
o l a n , evrensel d i n s e l bir kolektif, bilimsel bir kolektif, küresel d e v r i m c i bir örgütle.
d i k k a t çekerek o n u n anısını o n u r l a n d ı r m a n ı n vakti gelmiştir belki d e .
K a n t ' ı n , " A y d ı n l a n m a N e d i r ? " i n ü n l ü bir b ö l ü m ü n d e , "özel"e karşıt olarak " k a m u s a l "
F a k a t , bir n e d e n a r a n a c a k s a , b u k a d i r k ı y m e t b i l m e n i n n e d e n i , o h e r z a m a n k i
d e r k e n kastettiği şey b u d u r : "özel" k o m ü n a l bağlara karşıt o l a r a k bireysel değildir,
demokrasi-geliyor-yapısökümcü-postlaik-Levinasçı-Ötekiliğe-saygı
i n s a n ı n tikel ö z d e ş l e ş m e s i n i n k o m ü n a l - k u r u m s a l düzenidir; b u n a karşın " k a m u s a l " ise
ğ i n d e n d a h a da güçlü bir sınır çizgisi çizmektir. Yani - V l a d i m i r N a b o k o v ' u n , King,
çetesinin
bekledi
k i ş i n i n A k l ı n ı k u l l a n m a s ı n ı n ulusüstü evrenselliğidir. P a r a d o k s , i n s a n ı n " k a m u s a l "
Queen, Knave'in [Rua, D a m , Vale] İngilizce çevirisi için yazdığı Ö n s ö z ' d e k i o ü n l ü
alanın
özdeşleşmesinden
t a ş l a m a l ı a n t i - F r e u d c u uyarısını y e n i d e n d i l l e n d i r e c e k o l u r s a k - h e r z a m a n k i gibi ş u n u
çıkarılmış, h a t t a o n a karşıt bir h a l e s o k u l m u ş tekil bir birey olarak k a t ı l m a s ı n d a d ı r -
b e l i r t m e k isterim ki, demokrasi-geliyor h e y e t i h e r z a m a n k i gibi bu partiye d a v e t l i
i n s a n sadece radikal bir şekilde tekil olduğu z a m a n , k o m ü n a l k i m l i k l e r i n aralıklarında
değildir (ve, h e r z a m a n k i gibi, sevdiğim bazı hassas i n s a n l a r surat a s a c a k t ı r ) . Fakat,
g e r ç e k t e n evrenseldir. 1 1
eğer, kararlı bir d e m o k r a s i - g e l i y o r - d e m o k r a t ı araya karışmayı başarırsa, h e r k i m olursa
evrensel
boyutuna,
kesinlikle
kendi
tözsel
komünal
Paralaks yarıklar ç o k l u ğ u n u n sistemli o l m a y a n bir yayılmamda kaybolup g i t m e k
olsun k i t a b ı n orasına b u r a s ı n a b i r t a k ı m acımasız tuzaklar d ö ş e n d i ğ i n i bilsin.
ç o k kolay; b e n i m b u r a d a k i a m a c ı m b u çokluğa, o n u n ü ç a n a k i p i n e o d a k l a n a r a k asgari bir k a v r a m s a l d ü z e n g e t i r m e k : felsefi, bilimsel ve politik k i p l e r e . Ö n c e l i k l e , bizim
G ü n l ü k a k a d e m i k d e n e y i m i m i z bize L a c a n c ı sözce öznesi ve sözceleme öznesi arasın
gerçekliğe erişimimizi b e l i r l e y e n sonul paralaks olarak,
daki farkın güzel bir ö r n e ğ i n i
ontolojik fark var; a r d ı n d a n
sunar.
Bir k o n f e r a n s s o n r a s ı n d a k o n u ş m a c ı b a n a
hikayesi/açıkla
" K o n u ş m a m ı sevdin m i ? " diye sorarsa, k o n u ş m a n ı n sıkıcı ve a p t a l c a o l d u ğ u n u kibarca
ması geliyor, k i b u n u n d o r u k n o k t a s ı , bizim " b i r i n c i ş a h ı s " d e n e y i m i m i z i n " ü ç ü n c ü
nasıl i m a e d e r i m ? " İ l g i n ç t i . ..." diyerek. B u r a d a p a r a d o k s şudur, eğer b u n u açıkça
ş a h ı s t a n " bir n ö r o b i y o l o j i k hikayesini sağlamaya çalışan bilişselciliktir; en az diğerleri
söylersem, d a h a fazla şey söylemiş o l u r u m : mesajım, k o n u ş m a s ı n ı n reddedilmesi değil,
k a d a r ö n e m l i o l a n s o n u n c u s u da politik paralaks, yani bu k i t a b ı n s o n iki b ö l ü m ü n ü n
t a m d a k o n u ş m a c ı n ı n v a r l ı ğ ı n ı n t a m m e r k e z i n e yönelik kişisel bir saldırı, o n a yönelik
bilimsel paralaks,
gerçekliğin fenomenal
deneyimiyle
onun
bilimsel
ele alacağı t e m e l iki varlık kipiyle ( k a m u s a l Yasayla o n u n s ü p e r e g o m ü s t e h c e n eki
bir nefret eylemi olarak a l g ı l a n a c a k t ı r - bu d u r u m d a , k o n u ş m a c ı n ı n itiraz h a k k ı
a r a s ı n d a k i paralaks yarık; "Bartleby" tavrıyla t o p l u m s a l k a t ı l ı m d a n ç e k i l m e ve kolek
doğacaktır: "Eğer g e r ç e k t e n k o n u ş m a m ı n sıkıcı ve a p t a l c a o l d u ğ u n u söylemek istediy-
tif t o p l u m s a l e y l e m a r a s ı n d a k i paralaks yarık) birlikte, ç a t ı ş a n failler arasında h e r h a n
sen, n e d e n ilginç o l d u ğ u n u söylemekle y e t i n m e d i n ? " ... Fakat, eğer, o k u r l a r ı n bu
gi bir o r t a k zemin s u n m a y a n sosyal a n t a g o n i z m a (bir z a m a n l a r b u n a "sınıf m ü c a d e l e s i "
kitabı ilginç b u l a c a ğ ı n ı i ç t e n l i k l e u m a c a k olursam, öyleyse bu sözcüğü d a h a kesin,
d e n i y o r d u ) . Bu üç k i p k i t a b ı n üç kısımlı yapısını açıklıyor; h e r kısım arasında da
t ü m ü y l e diyalektik bir a n l a m d a kullanıyor o l m a l ı y ı m : evrensel bir k a v r a m ı n açıkla
( H e n r y James'in romanları; kapitalizmle anti-Semitizm arasındaki bağlantı) d a h a
ması, o n u ö r n e k l e m e k üzere o r t a y a a t ı l a n tikel d u r u m l a r k e n d i evrensellikleriyle geri
özgül bir a l a n a a ç ı l a n k a v r a m s a l şebekeyi ele a l a n bir ara k ı s ı m yer alıyor.
lim içindeyse, " i l g i n ç " o l u r l a r - nasıl?
Bu üç k ı s m ı n h e r b i r i n d e , aynı biçimsel o p e r a s y o n , h e r seferinde farklı bir düzeyde görülüyor ve yayılıyor: bir yarık i n d i r g e n e m e z ve aşılamaz o l a r a k ö n e sürülüyor, gerçek
Amerika'da Shakespeare]
herhangi
adlı, J o h n
bir
büyük
kitabevinden,
Shakespeare
D u r b a n d ' ı n e d i t ö r l ü ğ ü n ü yaptığı v e
Made
Easy
[Kolay
B a r o n Yayınevi'nin
lik a l a n ı n a bir sınır g e t i r e n bir yarık. Felsefe o n t o l o j i k farklılık ç e v r e s i n d e d ö n e r ,
yayımladığı kitapları s a t ı n a l m a k m ü m k ü n : S h a k e s p e a r e ' i n o y u n l a r ı n ı n "ikidilli" bir
o n t o l o j i k ufukla " n e s n e l " o n t i k gerçeklik arasındaki yarık; bilişselci b e y i n bilimleri,
edisyonü bu, özgün eski ingilizce sol sayfada, sıradan çağdaş Ingilizceye çevirisiyse sağ
ö z n e n i n f e n o m e n a l k e n d i k e n d i y l e ilişkisi ve b e y n i n biyofiziksel gerçekliği arasındaki
sayfada yer alıyor. Bu k i t a p l a r ı o k u m a n ı n verdiği m ü s t e h c e n t a t m i n , b u n u n basit bir
yarık ç e v r e s i n d e d ö n e r ; politik m ü c a d e l e aslında a n t a g o n i z m a l a r v e s o s y o e k o n o m i k
çağdaş Ingilizceye ç e v i r i d e n d a h a fazla bir şey o l m a s ı n d a n k a y n a k l a n ı r : kural olarak,
gerçeklik arasındaki yarık ç e v r e s i n d e d ö n e r . B u ü ç l e m e , e l b e t t e , E v r e n s e l - T i k e l - T e k i l
l'ıırband,
üçlemesidir: evrensel felsefe, tikel bilim, politik o l a n ı n tekilliği."' H e r ü ç ü n d e d e , s o r u n
inandığı) d ü ş ü n c e y i , g ü n d e l i k deyişle, d o ğ r u d a n formülleştirmeye çalışır - " O l m a k ya
bu yarığın maddecihir şekilde nasıl düşünülebileceğidir, y a n i : bu o n t o l o j i k ufkun o n t i k
da o l m a m a k , işte m e s e l e b u " b ö y l e c e " A k l ı m a t a k ı l a n bir şey var: k e n d i m i ö l d ü r s e m
oluşların
m ı , ö l d ü r m e s e m mi?" h a l i n i alır. Belki edebi bir klasiği j a r g o n d a n y o k s u n k ı l m a n ı n tek
bir s o n u c u n a
indirgenemeyeceği
gibi
bir
olgu
üzerinde
ısrar
etmek;
Shakespeare'in
metaforlu
deyiminde
dile
getirilen
(dile
getirildiğine
II
yolu b u , yani m e t n i n i g ü n d e l i k k o n u ş m a d i l i n e " y e n i d e n ç e v i r m e k " gibi delice bir işe
bir t ü r " o l u m s u z l a m a n ı n olumsuzlamasıyla," s a d e c e içine girilecek n e s n e değişmekle
kalkışmaktır,
a k l ı n a H ö l d e r l i n ' i n e n yüce d i z e l e r i n d e n b i r i n i n gündelik
kalmaz, eş o l a n kişinin b ü t ü n l ü ğ ü k e n d i k a r ş ı t ı n a geçer (eşcinsellik). D a h a ileri bir
A l m a n c a y a çevirisi geliyor: " W o aber G e f a h r ist, w a c h s t das R e t t e n d e a u c h " yani
gelişmeyle, a m a ç artık orgazm değildir (fetişizm). Kol-sokma bu diziye (araçsal e t k i n
insanın
" Ç o k sıkıntıya düşersen, h e m e n umutsuzluğa k a p ı l m a , ç e v r e n e d i k k a t l e bak, belki
liğin, ağır ç a l ı ş m a n ı n o r g a n ı o l a n ) elin v e ( " k e n d i l i ğ i n d e n " edilgen d o ğ u r m a organı
a r a d ı ğ ı n şeyi köşeyi d ö n d ü ğ ü n z a m a n b u l a c a k s ı n d ı r . " Ya da, b e n z e r bir yordamla,
o l a n ) v a j i n a n m olanaksız bir s e n t e z i n i katar. Yumruk ( a m a ç l ı ç a l ı ş m a n ı n odağı,
H e i d e g g e r ' i n S o k r a t e s öncesiyle ilgili bir y o r u m u n u m ü s t e h c e n bir ç a r p ı t m a y l a destek
b e d e n i m i z i n en sıkı bir şekilde d e n e t l e n e n ve eğitilen kısmı olarak el) p h a l l u s ' u n
l e m e k de gelebilir i n s a n ı n a k l ı n a . Holzwege'de, A n a k s i m a n d r o s ' a uygun bir şekilde,
(dikleşmesi bizim irademizin d ı ş ı n d a gelip gittiği için, bizim bilinçli d e n e t i m i m i z i n
H e i d e g g e r Fug,
ve uyumsuzluk
dışında o l a n o r g a n l a r ı n m ü k e m m e l bir örneği o l a n o r g a n ı n ) yerini alır, t a m d a çok iyi
fügen s ö z c ü ğ ü n ü n ,
Fug ve
Unfug,
ontolojik
uyum
a r a s ı n d a k i gerilimin b ü t ü n b o y u t l a r ı n ı k o n u ş l a n d ı r d ı ğ ı sırada, f... [s.kmek] sözcüğünün
p l a n l a n m ı ş araçsal bir şekilde " k e n d i l i ğ i n d e n " ortaya çıkması g e r e k e n bir h a l e yaklaşan
de k ö k e n i n i bu kozmik Fug'da bulduğu, eril ve dişil (yin ve y a n g ve benzeri) kozmik
biri gibi ( ö r n e ğ i n , şiirlerini " r a s y o n e l " bir şekilde inşa e d e n bir şair, şairane bir kol-
ilkelerin ezeli çiftleşmesinin bir s o n u c u o l a n bir e v r e n ş e k l i n d e p a g a n bir e v r e n
s o k u c u d u r ) . E l b e t t e , b u r a d a kurgusal t ü m d e n g e l i m i b e k l e y e n başka çeşitlemeler d e
fikrinin var o l d u ğ u gibi k u r g u l a m a l a r a koyulsak ne olur - ya d a , H e i d e g g e r c i terimler
var: eril m a s t ü r b a s y o n d a , v a j i n a n ı n , en edilgen o r g a n ı n yerini el alır, yani p h a l l u s ' u n
le söylersek, fucking'in [sikişme'nin] ö z ü n ü n o n t i k sikmek e y l e m i n i n kendisiyle bir
k e n d i s i n i e d i l g e n l e ş t i r e n e n e t k i n organ, D a h a s ı , p h a l l u s a n u s ' u n i ç i n e girdiği z a m a n ,
ilişkisi yoktur; b u sözcük, aslında e v r e n i n k o m p o z i s y o n u n u s u n a n u y u m l u - m ü c a d e l e
kurgusal dışkılama ve d ö l l e m e özdeşliğine yönelik doğru bir kavrayış elde ederiz. B u r a d a t ü r e t i l e b i l e c e k başka ç e ş i t l e m e l e r a r a m a k için yer yok: h a y v a n l a y a p m a k ,
e d e n Sikişme'yle ilişkilidir. Deıridş adlî belgesel filmde, büyük klasik filozoflardan b i r i n e b u g ü n karşılaşacak olsa n e soracağı s o r u s u n a y a n ı t olarak, D e r r i d a h e m e n şöyle söyler: "Seks h a y a t ı n ı . " Belki d e , b u r a d a D e r r i d a ' y a k a t k ı d a b u l u n m a k lazım: eğer bu soruyu açıkça sorsaydık, h e r h a l d e sıradan bir y a n ı t alırdık; a r a n a c a k şey, b u n u n yerine, h e r k e s i n k e n d i n e uygun felsefesi düzeyindeki cinsellikle ilgili k u r a m o l m a l ı . Belki bu a l a n d a akla gelebilecek en uç fantazi, o m ü k e m m e l sistemleştirmeci H e g e l ' e ait bir elyazması, i ç i n d e bir cinsellik k u r a m ı n ı n , birbiriyle çelişen, içice g e ç e n , yer d e ğ i ş t i r e n cinsel p r a t i k l e r e dair bir sis t e m i n , b ü t ü n (düzgün v e " s a p k ı n " ) b i ç i m l e r i n t e m e l ç ı k m a z d a n türetildiği bir sistemin geliştirildiği bir elyazması keşfetmektir.
17
H e g e l ' i n Ans/A7opeJ/'sinde olduğu gibi, ö n c e
m a k i n e - k u k l a y l a y a p m a k ; bir sürü eşle y a p m a k , sadizm ve mazoşizm... Burada asıl konu
bir b i ç i m d e n
diğerine
"ilerlemenin"
cinsel
ilişkinin yapısal
dengesizliğiyle
( L a c a n ' ı n iln'ypas de rapport sexuel"\) g ü d ü l e n m e s i d i r ; bu yapısal dengesizlik, h e r h a n gi bir cinsel p r a t i ğ i n " k e n d i l i ğ i n d e n " k e n d i k e n d i n i yok e t m e p a t h o s u y l a dışsal ritüel mantığı
(kurallara
uymak)
arasında
ebedi
bir
salınım
olmasını
yasaklar.
Yani,
cinselliğin e n son s o n u c u , " s a h t e sonsuzluk" alanıdır, o n u n d a aşırıya t a ş ı n a n m a n t ı ğ ı , o
"spermathon"
yarışmalarında,
bir k a d ı n ı
bir saat
içinde
kaç
erkek
orgazma
ulaştırabilir t ü r ü n d e n yarışmalarda o l d u ğ u gibi zevksiz aşırılıkları doğurabilir ... gerçek bir filozof için, d ü n y a d a s e k s t e n d a h a ilginç şeyler vardır.
t e m e l "sekse yönelik öznel y a k l a ş ı m l a r ı n bir t ü m d e n g e l i m i gelir ( h a y v a n çiftleşmesi,
Bu a l ı ş t ı r m a n ı n ( e n a z ı n d a n bazıları için, zevksiz değilse de) t u h a f o l a n k a r a k t e r i
saf aşırı şehvet, insani s e v g i n i n ifadesi, metafizik t u t k u ) , a r d ı n d a n t a m olarak "cinsel
m e v c u t cinsel pratiklere g ö n d e r m e y a p m a s ı n d a n gelmez, genellikle uyumsuz olarak
lik sistemi" gelir ve b u n l a r , H e g e l ' d e n bekleyeceğimiz gibi, bir ü ç l e m e l e r dizilimi
görülen, o n t o l o j i k olarak farklı düzeylerde d e v i n i y o r olarak g ö r ü n e n iki a l a n arasındaki
h a l i n d e d ü z e n l e n m i ş t i r . B u r a d a başlangıç n o k t a s ı a tergo [ a r k a d a n ] birleşme, h a y v a n i ,
kısa d e v r e d e n gelir: yüce felsefi k u r g u l a m a alanı ve cinsel pratiklere ait ayrıntıların
öznellik öncesi a n i l i ğ i n d e k i cinsel eylemdir; a r d ı n d a n o n u n aracısız (soyut) olumsuzla-
a l a n ı . H e g e l c i k a v r a m s a l m e k a n i z m a n ı n cinsel p r a t i k l e r e u y g u l a n m a s ı n ı a priori olarak
m a s ı n a geçeriz: m a s t ü r b a s y o n , b u r a d a solo k e n d i n i - h e y e c a n l a n d ı r m a fantaziyle destek
e n g e l l e y e n bir şey o l m a s a d a , b ü t ü n bu a l ı ş t ı r m a n ı n bir b a k ı m a anlamsız, ( k ö t ü ) bir
l e n m e k t e d i r . . ( J e a n L a p l a n c h e fantazili-mastürbasyonun başlangıç, sıfır-sevıyesi, hay
şaka o l d u ğ u görülür. Bu tür kısa d e v r e l e r i n tatsız, t u h a f etkisi o n l a r ı n bizim simgesel
v a n i içgüdüye karşı t a m bir insani d ü r t ü b i ç i m i o l d u ğ u n u ö n e s ü r m ü ş t ü . ) A r d ı n d a n
e v r e n l e r i m i z d e s e m p t o m a ! bir rol o y n a d ı ğ ı n ı gösterir: bu e v r e n l e r i n bağlı olduğu ö r t ü k ,
g e l e n şey, ikisinin bir sentezidir: m ü y o n e r k o n u m d a k i t a m olarak cinsel eylem, b u r a d a
zımni yasakları e v e getirirler. İ n s a n " k a t l a n ı l m a z " örneğiyle birlikte bir evrensellikle
yüz-yüze temas, t a m b e d e n s e l t e m a s ı n (içe g i r m e ) fantaziyle d e s t e k l e n m e s i n i güven
yüzleşerek s o m u t evrenselliği yaşar, E l b e t t e , H e g e l c i diyalektik h e r şeyi ç ö z ü m l e m e k
ceye alır. Yani " n o r m a l " i n s a n i cinsel e y l e m çifte m a s t ü r b a s y o n yapısına sahiptir:
için kullanılabilir, a m a y i n e d e b u n u cinselliğe u y g u l a m a m a k önerilir, ç ü n k ü b u h a m l e
k a t ı l ı m c ı l a r ı n h e r biri gerçek bir eşle m a s t ü r b a s y o n y a p m a k t a d ı r . Fakat, b i r l e ş m e n i n
diyalektik ç ö z ü m l e m e fikrini g ü l ü n ç l e ş t i r e c e k t i r ; e l b e t t e , b ü t ü n i n s a n l a r eşittir - y i n e
h a m gerçekliği v e o n u n f a n t a z m a t i k desteği a r a s ı n d a k i yarık artık k a p a t ı l a m a z ; b u n u n
de, bazılarına " d a h a az eşit" gibi d a v r a n m a k tavsiye edilir, ç ü n k ü o n l a r ı n t a m eşitliğini
a r d ı n d a n gelen cinsel p r a t i k l e r i n b ü t ü n ç e ş i t l e m e ve yer değiştirmeleri, ikisi arasında
ö n e s ü r m e k eşitlik fikrinin k e n d i s i n i ç ö k e r t e c e k t i r .
y e n i d e n d e n g e kunrıaya y ö n e l i k umutsuz ç a b a l a r d a n ibarettir. Diyalektik " i l e r l e m e " böylece ö n c e yüz, cinsel o r g a n l a r ve diğer b e d e n kısımlarıyla
D e m e k , o k u r l a r ı n bu k i t a b ı , işte bu laf olsun diye o l m a y a n a n l a m ı y l a ilginç bul malarını
umuyorum:
somut
evrenselliği
uygulama,
Deleuze'iin,
o
büyük
anti-
o n l a r ı n karşılıklı k u l l a n ı m kipleri a r a s ı n d a k i ilişki a ç ı s ı n d a n bir dizi ç e ş i t l e m e d e n
H e g e l c i n i n " k a v r a m l a r ı g e n i ş l e t m e k " dediği şeye k a t ı l m a ç a b a m d a başarılı o l d u ğ u m
geçer: o r g a n p h a l l u s o l a r a k kalır, a m a içine girilecek açıklık değişir ( a n ü s , ağız). S o n r a ,
ölçüde. 13
I.
ONTOLOJİK
KISIM
YILDIZ
PARALAKSI:
FARKIN
TUZAKLARI
GIDIKLAYAN NESNE
Bana sık sık (bu k i t a p h a r i ç ) en u z u n k i t a b ı m ı n başlığıyla ilgili yanıtı belli a m a geçer li bir soru soruyorlar: " P e k i g ı d ı k l a n a n özneyi gıdıklayan k i m ya da n e ? " Yanıt e l b e t t e şu. n e s n e - fakat, hangi n e s n e ? Az ve öz (ya da öz) bir şekilde bu k i t a b ı n k o n u s u bu. Ö z n e y l e n e s n e a r a s ı n d a k i fark, aynı z a m a n d a b u n l a r a karşılık gelen iki fiil arasındaki fark o l a r a k da dile getirilebilir; i n s a n ı n k e n d i s i n i özne kılması ( b o y u n eğmesi) ve n e s n e kılması (itiraz etmesi, karşı ç ı k m a s ı , engel o l u ş t u r m a s ı ) . Ö z n e n i n ilk, t e m e l jesti ken dini özne kılmaktır - isteyerek, e l b e t t e : h e m W a g n e r h e m de N i e t z s c h e ' n i n , bu iki büyük r a k i b i n ç o k iyi f a r k ı n d a oldukları gibi, en yüce özgürlük eylemi a m o r /at/'nin [kader sevgisinin] sergilenmesi, yani zaten zorunlu o l a n şeyin özgürce üstlenilmesi eylemidir.' Öyleyse, eğer ö z n e n i n etkinliği, t e m e l d e , k e n d i n i k a ç ı n ı l m a z o l a n a teslim e t m e etkinliğiyse, n e s n e n i n e d i l g e n l i ğ i n i n , o n u n edilgen v a r l ı ğ ı n ı n t e m e l kipi de, h a r e k e t e d e n , bizi huzursuz e d e n , rahatsız e d e n , t r a v m a t i k h a l e s o k a n şeydir ( ö z n e l e r ) : n e s n e , en radikal haliyle engel olan, olayların düzgün akışını bozan şeydir. BİRİNCİ
BÖLÜM
Buradaki
p a r a d o k s rollerin t e r s i n e çevrilmiş olmasıdır ( e t k i n n e s n e edilgen n e s n e üzerinde etkili olur şeklindeki s t a n d a r t fikir a ç ı s ı n d a n ) : özne t e m e l bir edilgenlikle t a n ı m l a n ı r ,
ÖZNE, BU "YÜREĞİ SÜNNET EDİLMİŞ YAHUDİ"
ve h a r e k e t n e s n e d e n gelir - gıdıklayan o d u r . A m a , yine, bu hangi nesnedir? Yanıt: paralaks n e s n e . Paralaksın s t a n d a r t t a n ı m ı şöyledir: bir n e s n e n i n , gözlem k o n u m u n d a yeni bir görüş h a t t ı n ı ortaya çıkaracak bir değişim olması s o n u c u n d a g ö r ü n ü ş t e yer değiştirmesi (bir a r k a p l a n a göre k o n u m u n u n
kayması).
Buraya
eklenmesi
gereken
felsefi
bükme,
e l b e t t e , g ö z l e n e n farkın basitçe " ö z n e l " olmadığıdır, ç ü n k ü " o r a d a " var o l a n n e s n e iki farklı d u r u ş t a n , bakış a ç ı s ı n d a n g ö r ü l m e k t e d i r . Bu bir b a k ı m a , H e g e l ' i n de söyleyeceği gibi,
özne
ve
nesnenin
i ç k i n olarak
"dolayımlanması",
böylece
öznenin
bakış
açısındaki " e p i s t e m o l o j i k " k a y m a n ı n , h e r z a m a n , n e s n e n i n k e n d i s i n d e k i " o n t o l o j i k " kaymayı yansıtmasıdır. Y a d a - L a c a n c a s ö y l e r s e k - ö z n e n i n bakışı a l g ı l a n a n n e s n e n i n k e n d i s i n d e , o n u n " k ö r n o k t a s ı " , yani " n e s n e d e n e s n e d e n d a h a çok o l a n " şey, n e s n e n i n k e n d i s i n i n o bakışa y a n ı t verdiği n o k t a kılığına girmiş olarak, b u l u n m a k t a d ı r . " E l b e t t e , resim
gözümde,
ama
ben,
ben
de
resimdeyim."2
Lacan'ın
ifadesinin
ilk kısmı
özneleştirmeyi belirler, gerçekliğin k e n d i öznel k u r u l u ş u n a bağlı o l m a s ı n ı ; b u n a karşın ikinci kısım m a d d e c i bir destek sağlar, özneyi bir leke kılığıyla k e n d i imgesine y e n i d e n yerleştirir
(gözdeki n e s n e l e ş t i r i l m i ş k ı y m ı k ) .
M a d d e c i l i k b e n i m n e s n e l gerçekliğe
k a t ı l ı ş ı m ı n d o ğ r u d a n s a v l a n m a s ı değildir (böyle bir sav b e n i m sözceleme k o n u m u m u n , gerçekliğin b ü t ü n ü n ü k a v r a y a b i l e n bir dış gözlemci k o n u m u o l d u ğ u n u varsayar); mad decilik, d a h a çok, b e n i m k e n d i m i n d e b e n i m t a r a f ı m d a n o l u ş t u r u l m u ş resme k o n m a m ı sağlayan d ü ş ü n ü m s e l b ü k m e d e yer alır - bu d ü ş ü n ü m s e l kısa d e v r e , bu zorunlu kopya lama, k e n d i m i , b e n i m " m a d d i v a r l ı ğ ı m a " t a n ı k l ı k e d e n r e s m i m i n h e m dışında h e m d e i ç i n d e durur olarak k o p y a l a m a m d ı r m a d d e c i l i k . M a d d e c i l i k g ö r d ü ğ ü m gerçekliğin h i ç b i r z a m a n " b ü t ü n " o l m a d ı ğ ı a n l a m ı n a gelir - o n u n büyük kısmı b e n i dışarıda bıraktığı için değil, b e n i m o n a k a t ı l m a m ı b e l i r t e n bir leke, bir k ö r n o k t a içerdiği için.
Bu yapı en açık seçik bir şekilde, L a c a n ' ı n objet petit a'sında, a r z u n u n n e s n e n e d e n i n d e görülür. Bir n e s n e b i r d e n b i r e b e n i m a r z u m u n n e s n e s i olarak "töz değiştire
1919 yılında, Z ü r i h ' t e b a ş l a m a k t a d ı r , psikiyatr bir arkadaşı g e n ç d o k t o r D i c k ' t e n N i c o l e ' u n zorlu vakasını d e v r a l m a s ı n ı rica eder. 3
bilir' ': size göre s ı r a d a n bir n e s n e o l a n şey b e n i m h i n libidinal y a t ı r ı m ı m ı n odak n o k
N e d e n bu iki v e r s i y o n u n ikisi de t a t m i n edici değildir? Belli ki, ilk versiyon d a h a
tasıdır ve bu k a y m a y a sırrına erişilmez bir X, n e s n e d e yer a l a n , a m a o n u n özel nitelik
kifayetlidir, sadece saf d r a m a t i k - a n l a t ı s a l n e d e n l e r l e değil ( ö n c e b i l m e c e y i yaratır
l e r i n d e n h e r h a n g i biri olarak s a p t a n a m a y a n bir je ne sais quoi yol açmıştır. L'objet
- D i v e r ' l a r m e v l i l i k l e r i n i n p a r l a k yüzeyinin a r d ı n d a k i sır n e d i r ? - v e a r d ı n d a n , o k u r u n
petit a, öyleyse, K a n t ' m aşkın n e s n e s i n e yakındır, ç ü n k ü b i l i n m e y e n X'e, g ö r ü n ü m
ilgisini u y a n d ı r d ı k t a n sonra, y a n ı t v e r m e y e y ö n e l i r ) . R o s e m a r y ' n i n , ideal(leştirilmiş)
lerin ö t e s i n d e k i n e s n e n i n n o u m e n ç e k i r d e ğ i n e , " s e n d e n ç o k s e n i n içinde o l a n " şeye
Dick ve N i c o l e çifti karşısında b ü y ü l e n m i ş o l a n dış bakış açısı s a d e c e dışsal değildir.
karşılık gelir. Bu yüzden l'objet petit a saf, paralaks bir n e s n e olarak t a n ı m l a n a b i l i r :
D a h a ç o k , t o p l u m s a l " b ü y ü k Ö t e k i " n i n , Ego-İdeal'in, D i c k ' i n ç e v r e s i n d e k i h e r k e s i
k o n u bir tek o n u n d ı ş h a t l a r ı n ı n öznedeki k a y m a y l a birlikte d e ğ i ş m e s i n d e n değildir; o
b ü y ü l e m e y e ç a b a l a y a n m u t l u bir koca h a y a t ı s ü r d ü r m e s i n e yol a ç a n şeyin bakışını
s a d e c e manzaraya
ayırt
cisimlendirir: yani, bu dışsal bakış D i c k için içseldir, o n u n içkin öznel k i m l i ğ i n i n bir
objet petit a paralaks yarığının, simgesel kavrayıştan
parçasıdır - o h a y a t ı n ı bu bakışı t a t m i n e t m e k için s ü r d ü r m e k t e d i r . D a h a s ı , b u n u n ima
belli
bir açıdan
edilebilir. D a h a k e s i n söylenirse,
bakıldığı
zaman
vardır,
ancak o zaman
varlığı
sürekli k a ç a n ve b ö y l e c e simgesel perspektiflerin çok o l m a s ı n a yol a ç a n o erişilmez
ettiği
X ' i n ta kendisidir. Buradaki p a r a d o k s ç o k kesin bir p a r a d o k s t u r : t a m da saf bir farkın
d e ğ e r l e n d i r i l e m e y e c e ğ i d i r : D i c k ' i n üzücü k a d e r i n i bu şekilde s u n m a k (çizgisel a n l a t ı
ortaya çıktığı n o k t a d a yer alır - a r t ı k o l u m l u olarak var o l a n iki n e s n e a r a s ı n d a bir fark
kipiyle s u n m a k ) bir yalandır, dışsal t o p l u m s a l ilişkiler ağını içsel ruhsal özelliklere
o l m a y a n , bir ve aynı n e s n e y i k e n d i s i n d e n ayıran m i n i m a l bir farkın ortaya çıktığı n o k
d o l a y ı m l a y a n ideolojik bir gizemleştirmedir. H a t t a D i c k ' l e N i c o l e ' u n e v l i l i k l e r i n i n
t a d a - öyle ki bu " t a m a n l a m ı y l a " fark dolayımsız olarak erişilmez bir n e s n e y l e çakışır:
t a r i h ö n c e s i üzerine o l a n flashback, geri d ö n ü ş b ö l ü m ü n ü n , o s a h t e p a r l a k g ö r ü n ü m ü n
n e s n e l e r a r a s ı n d a k i basit bir farkın t e r s i n e , saf farkın kendisi de bir nesnedir.
şey,
Dick'in
kaderinin
kusurlu
bir
karakterin
içkin
yerleşimi
açısından
Paralaks
a l t ı n d a k i gerçekliğin sadık bir a n l a t ı m ı n ı s u n m a k t a n uzak o l d u ğ u n u , geçmişe d ö n ü k
yarığının bir başka adı da bu yüzden minimal farktır, o l u m l u tözsel n i t e l i k l e r e d a y a n
bir fantazi o l d u ğ u n u , bir b a k ı m a , k a p i t a l i z m i n t a r i h i n d e "başlangıç sermayesi b i r i k i m i "
m a y a n bir " s a f farklılık. H e n r y J a m e s ' i n " T h e R e a l T h i n g " adlı ö y k ü s ü n d e , ressam-
miti o l a r a k işlev g ö r e n şeyin a n l a t ı ş a ! versiyonu o l d u ğ u n u söylemek istiyorum. 4 Başka
a n l a t ı c ı yoksul d ü ş m ü ş " g e r ç e k " a r i s t o k r a t l a r o l a n Bay ve B a y a n M o n a r c h ' ı lüks bir
deyişle, t a r i h ö n c e s i n d e n parlak hikayeye u z a n a n düz içkin bir h a t y o k t u r : b u r a d a
k i t a b ı n resimleri için m o d e l olarak kiralamayı k a b u l eder. F a k a t , o n l a r ı n "gerçek şey"
sıçrama i n d i r g e n e m e z ; farklı bir b o y u t m ü d a h a l e ediyor.
o l m a l a r ı n a r a ğ m e n , çizimleri öyle s a h t e d u r u r ki, ressam s o n u n d a düşük sınıftan bir ç i f t t e n yardım a l m a k z o r u n d a kalır: L o n d r a işçi sınıfından k a b a saba m o d e l Bayan C h u r m v e yavşak İ t a l y a n O r o n t e ' n i n yüksek sınıf pozları ç o k d a h a yararlı olur ... b u en saf haliyle o erişilmez " m i n i m a l fark" değil midir?
olan
Yabancıya
Gönül
Verme/Geceler
Güzeldir
[Tender
bakarsak, ilk v e r s i y o n u n yetersizliğini kolayca görebiliriz: ilk k ı s ı m d a n sonraki geri d ö n ü ş ç ı k ı n t ı y a p m a k t a d ı r - b u n a karşılık ş i m d i d e n ( 1 9 2 9 , Fransız Riviera'sı) geçmişe
Bu m i n i m a l farkın d a h a karmaşık bir edebi örneği de V. S c o t t Fitzgerald'ın başyapı tı
B i l m e c e şu: Fitzgerald ilk v e r s i y o n d a n n e d e n t a t m i n o l m a d ı ? N e d e n o n u açıkça o n u n k a d a r t a t m i n edici o l m a y a n çizgisel anlatıyla değiştirdi? Eğer d a h a y a k ı n d a n
Is
The
Night];
zengin
bir
( Z ü r i h , 1919) sıçrama i k n a edicidir, şimdiye d ö n ü ş "işe yaramaz," sanatsal olarak t a m bir haklılığa s a h i p değildir. Öyleyse tutarlı tek y a n ı t şudur: ç ü n k ü sanatsal doğruluğa
A m e r i k a l ı mirasyedi v e şizofrenik bir ensest k u r b a n ı o l a n N i c o l e W a r r e n ' l a İsviçre'de
sadık k a l m a n ı n tek yolu "acıya k a t l a n m a k " ve yenilgiyi kabul e t m e k t i r - iki versiyonu
o n u n tedavisini ü s t l e n e n , zeki g e n ç psikiyatr R i c h a r d [Dick] D i v e r a r a s ı n d a k i üzücü h i
b i r d e n s u n a r a k yarığı s ı n ı r l a m a k . 5 Başka deyişle, iki versiyon ardışık değildir, yapısal
kayedir. İlk b a s ı m ı n d a , r o m a n bu o l a y d a n yıllar sonra, D i v e r ' l a r m Fransız Riviera'sın-
olarak (eşzamanlı) o k u n m a l a r ı gerekir, Levi-Strauss'un (aşağıda geliştirilen) ö r n e ğ i n d e
daki villasında başlar, çift b u r a d a gösterişli bir h a y a t s ü r m e k t e d i r ; h i k a y e R o m e -
yer a l a n , bir k ö y ü n iki haritası gibi. Kısacası, b u r a d a karşılaştığımız şey en saf haliyle
sary'nin, D i v e r ' l a r ı n fiyakalı yaşam t a r z ı n d a n e t k i l e n i p D i c k ' e aşık oları A m e r i k a l ı
paralaks işlevdir: iki versiyon arasındaki yarık i n d i r g e n e m e z , bu yarık, çevresinde
g e n ç bir s i n e m a o y u n c u s u n u n p e r s p e k t i f i n d e n anlatılır. Z a m a n l a , R o s e m a r y b u gös
d o l a n d ı k l a r ı t r a v m a t i k ç e k i r d e k , ikisinin d e " d o ğ r u l u ğ u d u r " ; gerilimi ç ö z m e n i n , " t a m "
terişli sosyal h a y a t ı n yüzeyinin a l t ı n d a k i t r a v m a ve ruhsal krizlerin k a r a n l ı k k ı s m ı n ı
bir ç ö z ü m b u l m a n ı n yolu y o k t u r .
g ö r m e y e başlar. Bu n o k t a d a , h i k a y e D i c k ' i n N i c o l e ' l a nasıl t a n ı ş t ı ğ ı n a , kızın ailesinin
(hikayeyi nasıl, h a n g i d ü z e n l e a n l a t m a k gerekiyor) gibi g ö r ü n e n şey, bu yüzden
Başlangıçta sadece biçimsel bir a n l a t ı çıkmazı
t e r e d d ü t l e r i n e r a ğ m e n nasıl e v l e n d i k l e r i n e ve diğer şeylere geçer; bu ara p a r ç a n ı n ar
t o p l u m s a l içeriğin k e n d i s i n e ait, d a h a k ö k t e n c i bir çıkmazdır. Fitzgerald'ın anlatısal
d ı n d a n da hikaye şimdiye d ö n e r , N i c o l e ' l a D i c k ' i n evliliğinin ağır ağır dağılışının be-
başarısızlığı ve iki versiyon a r a s ı n d a k i salınımı bize t o p l u m s a l gerçeklik h a k k ı n d a ,
t i m l e m e s i y l e d e v a m e d e r ( D i c k ' i n Rosemary'yle o l a n umutsuz ilişkisi ve, m o d e r n ede
k e s i n a n l a m d a t e m e l bir toplumsal olgu o l a n belli bir yarık h a k k ı n d a bir şey söyler.
biyatın en üzücü ve u m u t s u z s o n l a r ı n d a n biri o l a n s o n a doğru u z a n a n diğer şeyler).
" G ı d ı k l a y a n n e s n e " b u r a d a n a m e v c u t N e d e n , b ü t ü n anlatısal çözümleri t a h r i p e d e n o
Fakat, r o m a n ı n ikinci basımı için (ilk baskı başarısız o l m u ş t u r ) , Fitzgerald malzemeyi
sırrına ulaşılmaz X'dir.
zamandizinsel sırayla y e n i d e n düzenleyerek r o m a n ı geliştirmeye çalışır: artık r o m a n
L'objet petit a psikanalizin konusu o l d u ğ u n d a n , burada t a m da psikanalitik d e n e y i m i n
...
ç e k i r d e ğ i n d e yer a l a n bir paralaks yarıkla karşılaşmamıza ş a ş m a m a k gerek. J e a n
de ikisini tek yanlı, kapsayıcı bir d o ğ r u l u ğ u n kısmi anları olarak " o r t a d a n k a l d ı r a c a k "
L a p l a n c h e F r e u d c u iğfal k o n u s u n u n a ç m a z l a r ı n ı ele alırken, aslında t a m d a K a n t ç ı bir
o l a n d a h a yüksek bir " s e n t e z " o r t a y a a t m a k t ı r ( e l b e t t e , K a n t saf k u ş k u c u l u ğ a d a çekil
ç a t ı ş k ı n ı n yapısını y e n i d e n ü r e t m e k t e d i r . Bir y a n d a , e b e v e y n iğfalinin kaba, a m p i r i k
mez); o n u n "aşkınsal d ö n ü ş ü n ü n " payandası t a m d a i n s a n ı n k e n d i " o l u m l u " ç ö z ü m ü n ü
gerçekçiliği vardır: d a h a sonraki t r a v m a v e patolojilerin sonul n e d e n i ç o c u k l a r ı n
f o r m ü l l e n d i r m e s i i h t i y a c ı n d a n k a ç ı n m a k t ı r . K a n t ' ı n yaptığı şey, t a m d a t a r t ı ş m a n ı n
aslında yetişkinler t a r a f ı n d a n iğfal ve taciz edilmiş olmalarıdır; diğer y a n d a n , iğfal sah
t e r i m l e r i n i değiştirmektir; o n u n ç ö z ü m ü - a ş k ı n s a l d ö n ü ş - , ö n c e l i k l e , o n t o l o j i k kap
n e s i n i n e b e v e y n i n fantazisine o ( k ö t ü ) ş ö h r e t l i indirgenişi vardır. L a p l a n c h e ' n i n belirt
samı r e d d e t m e s i a ç ı s ı n d a n benzersizdir: insani d u r u m u n belli bir t e m e l ve i n d i r g e n e
tiği gibi, b u r a d a asıl i r o n i , iğfali bir fantazi olarak r e d d e t m e n i n g ü n ü m ü z d e " g e r ç e k ç i "
mez sınırlaması ( " s o n l u l u k " ) o l d u ğ u n u k a b u l eder; bu yüzden iki k u t u p , rasyonel ve
bir t u t u m sayılması, b u n a karşılık iğfalin gerçekliği k o n u s u n d a ısrar e d e n l e r i n , s a t a n i s t
duyusal,
törenler
uzlaştırılamaz - iki b o y u t u n " s e n t e z i " (bizim A k l ı m ı z ı n bize etki e d e n dış gerçekliğin
ve
dünya
dışından
gelen
tacizlere
dek
her
tür
istismarı
savunur hale
etkin
ve
edilgen
iki
kutup
hiçbir
zaman
tam
olarak
anlaştırılamaz-
g e l m e s i n d e d i r . L a p l a c h e ' n i n çözümü kesinlikle aşkın bir ç ö z ü m d ü r : "iğfal" basitçe
yapısına uyar gibi g ö r ü n m e s i n i n n e d e n i ) h e p belli bir salto moríale,
ö z n e n i n fantazisine i n d i r g e n e m e s e de, O t e k i ' n i n " b i l m e c e m s i i l e t i s f y l e t r a v m a t i k bir
" i m a n s ı ç r a m a s ı " n a d a y a n m a k t a d ı r . . İki b o y u t u n bir " s e n t e z i n i " b e l i r t m e k t e n uzak o l a n
karşılaşmaya, O t e k i ' n i n bilinçdtşına t a n ı k o l m a y a karşılık gelse d e , ç o c u k ve yetişkin
Kantçı
ler arasındaki edimsel bir e t k i l e ş i m i n gerçekliğine de i n d i r g e n e m e z . İğfal, d a h a çok, bir
karşılık gelir: "aşkınsal" bu yarıktaki bir şeyi işaret eder, yarığın yardığı iki o l u m l u teri
t ü r aşkın yapı, O t e k i ' n i n , O t e k i ' n i n b i l i n ç d ı ş ı n a t a n ı k l ı k e d e n geçişmesiz eylemlerle
m i n h e r ikisine de i n d i r g e n e m e y e n yeni bir boyutu. Ve K a n t , Kartezyen cogito, yani
"aşkınsal",
cogitans,
bir b a k ı m a o n l a r ı n " t a m
"düşünen
res
z a m a n basit "olgularla" karşılaşmayız, " ç o k e r k e n " ya da " ç o k g e ç " arasındaki belirlene-
Hume'un
mezlik u z a m ı n d a yer a l a n olgularla karşılaşırız h e p : ç o c u k b a ş l a n g ı ç t a çaresizdir, k e n d i
a ç ı s ı n d a n da aynı şeyi yapar: h e r iki. k o n u m a karşı, aşkınsal t a m a l g ı n ı n öznesini ö n e
kaçışan
kendiyle
özdeş
izlenimler çokluğu
olumlu içinde
bir
i n d i r g e n e m e z yarıklarına
karşılaşan ç o c u ğ u n m i n i m a l a priori biçimsel k ü m e l e n m e s i d i r - ve biz burada h i ç b i r
özneyi
töz,"
anlamıyla"
ölümcülhanı/e'ye,
varlık
dağıtması
olarak
cogito
arasındaki
ile,
çatışkı
k e n d i n e b a k a m a y a c a ğ ı bir z a m a n d a d ü n y a y a atılmıştır - yani h a y a t t a k a l m a becerileri
sürer, bu özne a m p i r i k çokluğa i n d i r g e n e m e z bir ö z d ü ş ü n ü m s e l birlik sergilese bile,
ç o k geç gelişir; aynı z a m a n d a , cinselleştirilmiş Ö t e k i ' y l e o l a n karşılaşma h e p , yapısal
yine de h e r h a n g i bir tözsel o l u m l u v a r l ı k t a n y o k s u n d u r - yani, h i ç b i r şekilde res cogi
bir zorunlulukla, " ç o k e r k e n " gelir, a n l a m e v r e n i n e h i ç b i r z a m a n t a m olarak çevrile
tans değildir. Fakat, b u r a d a K a r a t a n i ' d e n d a h a kesin olmalıyız, o aşkınsal özneyi
m e y e n , s i m g e l e ş t i r i l e m e y e n b e k l e n m e d i k bir şok olarak.'' İğfal olgusu bu yüzden K a n t ç ı
d o ğ r u c a aşkınsal yanılsamayla özdeşleştirmektedir:
aşkınsal X olgusudur, yapısal olarak zorunlu bir aşkınsal y a n ı l s a m a . evet, bir ego sadece bir yanılsamadır, ama orada işleyen şey aşkınsal tamalgı X'tir. A m a metafizik olarak tanıdığımız şey X'i tözsel olarak kabul eden bir şeydir. Yine de, insan KANTÇIPARALAKS
d ü r t ü d e n [Trieb] kaçıp onu çeşitli bağlamlardaki ampirik töz kılamaz. Öyleyse, bir ego n u n sadece,bir yanılsama, ama aşkınsal yanılsama olduğunu söylemek mümkündür. 1 0
Transcritique' adlı etkileyici k i t a b ı n d a , Kojin Karatani bu t ü r bir "paralaks bakış"ın eleştirel potansiyelini ö n e sürmeye çalışıyor: t e r i m i n t a m K a n t ç ı a n l a m ı y l a çatışkılı bir
Fakat, aşkınsal ö z n e n i n kesin k o n u m u , K a n t ' ı n aşkınsal bir yanılsama, ya da M a r x ' i n
t u t u m l a karşılaştığımız zaman, bir görünüşü bir başkasına indirgemeye yönelik (ya da,
n e s n e l o l a r a k zorunlu d ü ş ü n c e biçimi dediği şey değildir. Ö n c e l i k l e , aşkınsal Ben,
bütün
o n u n saf tamalgısı, ne n o u m e n a l ne de f e n o m e n a l o l a n , saf olarak biçimsel bir işlevdir
çabalarımızdan vazgeçmeliyiz; tersine, çatışkıyı indirgenemez bir şey olarak ilan etmeli
- boştur, h e r h a n g i bir f e n o m e n a l sezgi o n a karşılık gelmez, ç ü n k ü k e n d i k e n d i n e
ve radikal eleştiri k o n u m u n u , bir başka k o n u m a karşıt kesinlikle belirli bir k o n u m olarak
görünecek
değil, k o n u m l a r ı n k e n d i aralarındaki indirgenemez yarık, aralarındaki tümüyle yapısal
doğrudan
ç a t l a k olarak kavramalıyız. K a n t ' ı n t u t u m u bu yüzden "şeyleri ne k e n d i bakış açısından,
aşkınsal n e s n e n i n boşluğu arasındaki koşutluk, algılarımıza yol a ç a n o erişilmez X,
ne de başkalarının bakış a ç ı s ı n d a n görmek, fark (paralaks) aracılığıyla sergilenen gerçek
b u r a d a yanıltıcıdır: aşkınsal n e s n e f e n o m e n a l g ö r ü n ü m l e r i n ötesindeki boşluktur, b u n a
likle yüzleşmektir." 8 (Bu K a r a t a n i ' n i n Lacancı Gerçeği saf bir a n t a g o n i z m a , terim
karşın
daha
çok,
bir
tür
karşıtların
"diyalektik
sentezini"
kurmaya
yönelik)
olsaydı, kendi
kendine
kendine
aşkınsal özne z a t e n
görünümü
saydamlığı
"Şeyin
kendisi",
yani
olacaktı."
Aşkınsal
öznenin
bir
noumenonun boşluğuyla
($)
bir boşluk olarak görünür.12
l e r i n d e n ö n c e g e l e n olanaksız bir fark olarak ilan e t m e s i n i n bir yolu değil mi/) Karatani
Bu yeni b o y u t a doğru o l u ş a n K a n t ç ı kırılışı b e t i m l e m e n i n en iyi yolu, belki de
K a n t ç ı Ding an sich ( k e n d i n d e Şey, f e n o m e n ötesi) fikrini böyle o k u m a k t a d ı r : bu Şey
" g a y r ı i n s a n " fikrinin değişen k o n u m u n a b a k m a k t ı r . K a n t olumsuz ve belirsiz yargı
basitçe kavrayışımızın ö t e s i n d e k i aşkınsal bir varlık değil, sadece gerçeklik d e n e y i m i
a r a s ı n d a t e m e l bir ayrım getirmişti: " t i n ö l ü m l ü d ü r " şeklindeki o l u m l u yargı iki yolla
mizin indirgenemez çatışkılı karakteri aracılığıyla ayırt edilebilecek bir şeydir. 9
olumsuzlanabilir: ö z n e d e n bir y ü k l e m esirgenir ( " t i n ö l ü m l ü o l m a y a n d ı r " ) , ve bir
K a n t ' ı n k e n d i çağını b e l i r l e y e n o bilgikuramsal çatışkıyla yüzleşmesini ele alalım:
d e ğ i l l e m e - y ü k l e m i o n a y l a n ı r ( " t i n ö l ü m l ü değildir") - b u r a d a fark, t a m olarak, b ü t ü n
amprisisizme karşı rasyonalizm. K a n t ' ı n ç ö z ü m ü , n e b u t e r i m l e r d e n birini s e ç m e k , n e
S t e p h e n K i n g o k u r l a r ı n ı n bildiği " o ö l ü değil" v e " o ö l ü m s ü z " arasındaki farkla aynıdır.
Belirsiz yargı esas ayrımı zayıflatan ü ç ü n c ü bir a l a n açar; " ö l ü m s ü z " ne c a n l ı ne ölüdür,
Kısacası, n o u m e n a l a l a n a d o ğ r u d a n erişim bizi, t a m d a aşkınsal özgürlüğün ö z ü n ü
o n l a r kesinlikle o c a n a v a r c a "yaşayan ölü"lerdir." A y n ı şey " g a y r ı i n s a n " için de geçer
o l u ş t u r a n o " k e n d i l i ğ i n d e n l i k t e n " y o k s u n b ı r a k a c a k t ı r : bizi cansız o t o m a t l a r a ya da,
lidir: "o i n s a n değildir" ile "o gayrıinsandır" aynı şey değildir - "o insan değildir"
b u g ü n ü n terimleriyle söylersek, " d ü ş ü n e n m a k i n e l e r e " d ö n ü ş t ü r e c e k t i r . B u a l ı n t ı n ı n
b a s i t ç e o n u n i n s a n l ı ğ ı n dışında kaldığı, h a y v a n s a l y a d a tanrısal olduğu a n l a m ı n a gelir,
içeriği g ö r ü n d ü ğ ü n d e n ç o k d a h a r a d i k a l ve paradoksaldır. Eğer o n u n tutarsızlığını göz
b u n a karşın " o g a y r ı i n s a n d ı r " ç o k farklı bir a n l a m taşır: o n u n n e i n s a n n e d e gayrıinsan
ardı edersek ( k o r k u ve cansız h a r e k e t l e r nasıl bir arada olabilir?), k a ç ı n ı l m a z ç ı k a r ı m ,
o l m a d ı ğ ı n ı , a m a " i n s a n l ı k " olarak anladığımız şeyi olumsuzladığı h a l d e , insan o l m a y a
n o u m e n a l düzeyde o l d u ğ u gibi f e n o m e n a l düzeyde de, bizlerin - i n s a n l a r ı n - "basit
içsel o l a n k o r k u t u c u bir fazlalıkla d a m g a l a n m ı ş o l d u ğ u n u g ö s t e r i r . " Ve, belki de, K a n t -
m e k a n i z m a l a r " olduğu, o t o n o m i v e özgürlüğe s a h i p o l m a d ı ğ ı o l a c a k t ı r : f e n o m e n
çı d e v r i m l e birlikte değişen şeyin bu o l d u ğ u n u ö n e s ü r m e riskini de almalıyız: K a n t ö n
olarak, özgür değiliz, d o ğ a n ı n bir parçasıyız, n e d e n s e l b a ğ l a n t ı l a r a t ü m ü y l e b o y u n eğen,
cesi e v r e n d e , i n s a n l a r basitçe i n s a n d ı , akıl varlıklarıydı, h a y v a n s a l ş e h v e t ve tanrısal
n e d e n l e r v e etkiler b a ğ ı n ı n bir parçası olarak "basit m e k a n i z m a l a r ı z " ; n o u m e n olarak,
delilik fazlalıklarımla m ü c a d e l e ediyorlardı, fakat K a n t ve A l m a n İdealizmiyle birlikte,
biz y i n e özgür değiliz, "basit m e k a n i z m a l a r a " indirgenmişiz. ( K a n t ' ı n n o u m e n a l a n ı n ı n
m ü c a d e l e edilecek o l a n fazlalık m u t l a k olarak içkin bir şey, öznelliğin asıl çekirdeği h a
d o ğ r u d a n bilgisine s a h i p bir kişi o l a r a k b e t i m l e d i ğ i şey, eylemleri haz ve acı hesabı
lini aldı ( A l m a n İdealizmiyle birlikte, öznelliğin çekirdeği için k u l l a n ı l a n m e t a f o r u n ,
tarafından
A y d ı n l a n m a n ı n ç e v r e s i n d e k i k a r a n l ı k l a m ü c a d e l e e d e n A k ı l Işığı fikrinin tersine, G e
sadece
ce, " D ü n y a n ı n G e c e s i " o l m a s ı n ı n n e d e n i b u d u r ) . H B u yüzden, K a n t öncesi e v r e n d e , bir
K a n t ' ı n , n o u m e n a l düzeyde özgür o t o n o m failler o l d u ğ u m u z u ö n e sürebilmek için,
k a h r a m a n delirdiği z a m a n , b u o n u n insanlığını kaybettiği a n l a m ı n a gelirdi - y a n i , hay
nedenselliği f e n o m e n a l a l a n l a sınırlamış olması
v a n s a l t u t k u l a r ya da tanrısal delilik galip gelmiş o l u r d u - , fakat K a n t ' l a birlikte, deli
olduğu sürece özgürüz, n o u m e n a l a l a n bizim için erişilmez kaldığı sürece özgürüz.
lik bir insani varlığın asıl ç e k i r d e ğ i n i n dizginsiz p a t l a m a s ı n ı gerektirir.
tam
fenomenal
olarak ve
belirlenen
faydacı
noumenal arasındaki
bir
özneyle uzamda
örtüşmüyor
kalır.
Bu
değildir:
mu?)
yüzden
Özgürlüğümüz
konu
sadece,
biz ufkumuz f e n o m e n a l
(Kafka'nm
B u d u r u m d a n ç ı k m a n ı n yolu, n o u m e n a l olarak o t o n o m o l d u ğ u m u z sürece özgür
Dcinüşüm'ürvie, G r e g o r S a m s a ' n ı n kızkardeşi G r e t e b ö c e ğ e - d ö n e n - k a r d e ş i n i , bir c a n a
o l d u ğ u m u z u , a m a bilişsel perspektifimizin f e n o m e n a l düzeyle sınırlı kaldığını ö n e
var olarak a d l a n d ı r ı r - k u l l a n ı l a n A l m a n c a sözcük " e i n U n t i e r , " yani gayrı insanla t a m
s ü r m e k midir? B u d u r u m d a , n o u m e n a l düzeyde " g e r ç e k t e n özgür" oluruz, a m a eğer
bir simetri i ç i n d e o l a n , gayrıhayvan [ i n a n i m a l ] sözcüğüdür. B u r a d a karşımıza ç ı k a n şey
ayrıca n o u m e n a l a l a n a bilişsel kavrayış k a t m a m ı z gerekirse özgürlüğümüz anlamsız ola*
g a y r ı i n s a n ı n karşıtıdır: h a y v a n olarak kalsa bile, aslında h a y v a n o l m a y a n bir h a y v a n -
cakTir,~çünkü bu kavrayış bizim seçimlerimizi h e p b e l i r l e y e c e k t i r - k ö t ü l ü k y a p m a n ı n
h a y v a n o l a n h a y v a n d a n d a h a fazla şey, h a y v a n l ı ğ ı n t r a v m a t i k çekirdeği, sadece bir
b e d e l i n i n tanrısal ceza o l d u ğ u gerçeğiyle karşı karşıya k a l a n k i m k ö t ü l ü k yapmayı
h a y v a n o l m u ş o l a n i n s a n d a " t a m a n l a m ı y l a " ortaya çıkabilecek ç e k i r d e k . ) 1 1
seçer? F a k a t , b u hayali d u r u m bize " g e r ç e k t e n özgür bir e y l e m i n n e o l a c a ğ ı " sorusuna,
Öyleyse, yarığın k e n d i s i n d e ortaya ç ı k a n bu yeni boyut n e d i r ? Bu aşkınsal B e n ' i n
n o u m e n a l varlık için özgür b i r e y l e m i n , doğru noumenal özgürlüğün e y l e m i n i n ne
kendisi, o n u n "kendiliğindenlik'Hdir: e n u ç paralaks, p h e n o m e n a ile n o u m e n o n
olacağı s o r u s u n a tek m a n t ı k s a l yanıtı s u n m a z mı? B u y a n ı t , k ö t ü l ü ğ ü s e ç m e n i n b ü t ü n
a r a s ı n d a k i ü ç ü n c ü uzam, ö z n e n i n özgürlük/kendiliğindenliğidir, ki bu ayrıca basitçe
amansız k o r k u n ç s o n u ç l a r ı n ı b i l m e k
n o u m e n a l değildir - gerçi, e l b e t t e f e n o m e n a l varlığın bir özelliği değildir, bu yüzden de
" p a t o l o j i k o l m a y a n " bir e y l e m olacaktır, i n s a n ı n patolojik ç ı k a r l a r ı n a a l d ı r m a d a n
ve yine de onu seçmek o l a c a k t ı r . Bu g e r ç e k t e n
n o u m e n a l olguyu, erişilmez bir zorunluluğa t ü m ü y l e y a k a l a n m ı ş olduğumuz o l g u s u n u
e y l e m d e b u l u n m a eylemi. . . . K a n t ' a ait formülasyonlar b u r a d a yanıltıcı olur, ç ü n k ü o
gizleyen s a h t e bir g ö r ü n ü m olarak bir y a n a bırakılamaz.
Pratik Akim Eleştirisi'nde yer
g e n e l l i k l e aşkınsal özneyi, f e n o m e n a l g ö r ü n ü m ü a m p i r i k "kişi" o l a n n o u m e n a l Ben'le
a l a n , " İ n s a n ı n Bilişsel Y e t e n e k l e r i n i n P r a t i k Y e t e n e ğ i n e Bilgece U y a r l a n m a s ı Üzeri
t a n ı m l a m a k t a , böylece r a d i k a l a n l a y ı ş ı n d a n , aşkınsal ö z n e n i n , n o u m e n a l v e f e n o m e
n e " başlıklı gizemli bir alt b ö l ü m d e , K a n t eğer n o u m e n a l a l a n a , Ding an siçh'e girecek
nal
olsaydık bize ne o l u r d u sorusunu y a n ı t l a m a y a çabalıyor:
k a v r a y ı ş ı n d a n geri ç e k i l m e k t e d i r .
karşıtlığının
ötesindeki
saf
biçimsel-yapısal
bir
işlev
olduğu
şeklindeki
B u K a n t ç ı p a r a l a k s ı n felsefi sonuçları, H e i d e g g e r ' i n b ü t ü n d ü ş ü n c e s i n i n o d a k n o k artık ahlaki yatkınlığın eğilimlerle yürütmesi gereken ve, bazı yenilgilerden sonra, zihnin
tası o l a n , sadece s o n l u l u k t e m a s ı n ı n z e m i n i n d e t a m olarak k a v r a n a b i l e c e k o l a n o
ahlaki gücünün zamanla kazanılmasını sağlayabilecek olan mücadele yerine, Tanrı ve
o n t o l o j i k fark fikrinde geniş b i ç i m d e a r a ş t ı r ı l m a k t a d ı r . H e i d e g g e r ' i n o n t o l o j i k farkında
sonsuzluk korkunç görkemleriyle sürekli karşımıza dikilmektedir ... Bu yüzden yasaya
ikili bir doxa vardır: v a r l ı k l a r ı n özü o l a n N e ' l i k ile v a r l ı k l a r ı n ı n basit O ' l u ğ u arasındaki
uygun olan eylemlerin çoğu korkuyla yapılacaktır, çok azı umutla yapılacak, hiçbiri
farktır bu - varlıkları h e r h a n g i bir zemin/ar/cne/hedefe b o y u n e ğ m e k t e n kurtarır;
görevle yapılmayacaktır.
yüce bilgeliğin gözünde kişinin
dahası, s a d e c e gerçekliğin v a r l ı k l a r ı n ı n farklı düzeyleri) a r a s ı n d a k i değil, gerçekliğin
değerinin ve hatta dünyanın değerinin bağlı olduğu bu değer, hiç var olmayacaktır.
Hepsiyle, gerçekliğe göre, " H i ç b i r şey" o l a r a k g ö r ü n e m e y e c e k o l a n başka bir şey
Eylemlerin ahlaki değeri,
İnsanın davranışı, doğası şimdiki gibi kalacak olduğu sürece, basit bir mekanizmaya dönüşecektir, tıpkı bir kukla gösterisinde olduğu gibi, her şey iyi hareket edecek ama figür lerde can olmayacaktır. 1 6
arasındaki farklılıktır bu. . . . Bu doxa d e r i n bir şekilde yanıltıcıdır. Şeylerin ne olduğu ile o l m a l a r ı olgusu a r a s ı n d a k i fark şeklindeki o n t o l o j i k fark fikri
a ç ı s ı n d a n , doxa ş u n u söyler: metafiziğin yanlışı, varlığı ö n c e d e n varsayılan, en yüce
"farkı
varlıkta c i s i m l e n m i ş b i r t a k ı m özlere ( a n l a m , hedef, arkhe..) b o y u n eğdirmektir, b u n a
çatışkılarıyla H e i d e g g e r ' i n o n t o l o j i k farkı arasındaki k o ş u t l u k , h e r iki ö r n e k t e d e ,
karşın o n t o l o j i k fark varlıkları "öz-süz-leştirir", o n l a r ı Öze k ö l e l i k l e r i n d e n kurtarır,
yarığı
o n l a r ı n a n - a r k h e ' i k [an-arşik] bir özgürlük i ç i n d e olmalarına-izin-verir - h e r h a n g i bir
H e p s i - d e ğ i l i n e ait s a y m a n ı n gerekiyor olması o l g u s u n d a yatar. Fakat, K a n t ' ı n sınırlı
" N e için? N i y e ? " ve b e n z e r l e r i n d e n ö n c e , şeyler basitçe vardır, öylece olurlar. ... Fakat,
lığı, bu s o n l u l u k p a r a d o k s u n u o n t o l o j i k ufkun k u r u c u bir öğesi o l a r a k ü s t l e n m e k t e
eğer, bu H e i d e g g e r ' i n teziyse, o z a m a n S a r t r e , Bulantı'da, en radikal haliyle o n t o l o j i k
yetersiz kalmasıdır: s o n a ş a m a d a , aşkınsal ufku, gerçekliğin s o n l u bir varlığa ( i n s a n a )
farkın a n a h a t l a r ı n ı ç ı k a r m a k t a d ı r - o r a d a en tiksindirici haliyle, bizim b ü t ü n ( i n s a n i )
g ö r ü n m e ş e k l i n e indirgedi v é o n u hepsiyle d a h a geniş bir kuşatıcı n o u m e n a l gerçeklik
a n l a m ve projelerimize kayıtsız haliyle varlığın a p t a l ve anlamsız ataleti d e n e y i m i n i
s a h a s ı n ı n i ç i n e yerleştirdi.
a n l a t m a z mı Sartre? H e i d e g g e r içinse " o n t o l o j i k fark", S a r t r e ' ı n t e r s i n e , d a h a çok, varlıkların a p t a l c a orada-olmalarıdır, o n l a r ı n anlamsız gerçekliği ile . a n l a m ufukları arasındaki farktır.
kaçırır"
ve
Varlığı
bir
başka,
"daha
yüksek"
Mevcudiyete
indirger.
Kant'ın
(fenomenal/noumenal; ontik/ontolojik) fenomenal-ontik alanın kendisinin
B ü yüzden özgürlüğün y e r i n i n , n o u m e n a l ö t e d e n ç ı k ı p f e n o m e n a l v e n o u m e n a l arasındaki yarığa kayması ö n e m l i d i r - bu t a m da, K a n t ' t a n H e g e l ' e k a y m a , içkin ve aşkın arasındaki gerilimden i ç k i n i n k e n d i içindeki m i n i m a l farka/yarığa k a y m a değil
O n t o l o j i k ve cinsel fark a r a s ı n d a bir b a ğ l a n t ı vardır ( L a c a n ' ı n " c i n s e l l e n m e formül-
mi? Öyleyse, H e g e l K a n t ' ı n d ı ş ı n d a değildir: K a n t ' t a k i s o r u n o n u n k a y m a y ı başlatmış
l e r f ' n i n h a t t ı n d a , saf bir şekilde biçimsel-aşkınsal bir tarzda k a v r a n a n bir b a ğ l a n t ı
ama, yapısal n e d e n l e r l e , açık seçik bir şekilde f o r m ü l l e n d i r e m e m i ş olmasıydı - özgür
e l b e t t e ) . 1 7 F o r m ü l ü n e r k e k tarafı —evrensellik ve i s t i s n a - t a m a n l a m ı y l a "meta-fizik-
lüğün y e r i n i n aslında n o u m e n a l o l m a d ı ğ ı n ı , f e n o m e n a l l e n o u m e n a l a r a s ı n d a k i yarık
sel"dir ( b ü t ü n e v r e n , b ü t ü n gerçeklik o n u n k u r u c u istisnasına bağlıdır, epekeina res
o l d u ğ u n u "biliyordu", a m a b u n u açık seçik bir şekilde ortaya k o y a m ı y o r d u , ç ü n k ü ,
ous/as o l a n en yüce v a r l ı ğ ı n ) , b u n a karşın o n t o l o j i k fark t a m o l a r a k kadınsıdır: gerçek
b u n u yapmış olsaydı, aşkınsal yapısı ç ö k e r d i . Fakat, bu ö r t ü k "bilgi" olmasa, h e r h a n g i
lik Hepsi-değildir, a m a o n u n - ö t e s i n d e hiçlik v a r d ı r ve bu H i ç l i k , Varlığın kendisidir.
bir aşkınsal b o y u t da o l m a y a c a k t ı , o yüzden şu s o n u c u ç ı k a r m a k zorundayız: K a n t ç ı
O n t o l o j i k fark, sanki H e p s i için bir S ü p e r - Z e m i n varmış gibi, v a r l ı k l a r ı n B ü t ü n ü ve
"aşkınsal" boyut, dengeli tutarlı bir k o n u m o l m a k t a n uzaktır v e k e n d i n i s ö y l e n e n v e
onların
sonlulukla
s ö y l e n m e y e n a r a s ı n d a k i kırılgan bir dengeyle, t ü m s o n u ç l a r ı n ı dile getirmeyi, " o l d u ğ u
bağlantılıdır ( H e i d e g g e r ' i n özgün anlayışı ve K a n t ' l a o l a n b a ğ l a n t ı s ı ) , yani Varlık bizi
gibi ortaya k o y m a y ı " reddettiğimiz bir şey ü r e t e r e k d e n g e d e tutabilir. 1 9 Yani K a r a t a n i ,
varlıkları Hepsileriyle k a v r a m a m ı z a e n g e l o l a n sonluluk ufkudur. Varlık varlıkların
K a n t ile H e g e l ' i karşı karşıya g e t i r i r k e n y a n ı l m a k t a d ı r : H e g e l , paralaks m a n t ı ğ ı n ı
iı, i n d e n ayrılır: o n t o l o j i k fark varlıkların H e p s i y l e d a h a t e m e l bir şey arasındaki "mega-
aşmadığı gibi, o n u K a n t ç ı " k e n d i n d e " d e n alıp " k e n d i i ç i n " e taşır. Paralaksı radikal-
Dışı
arasında
değildir.
Bu
hassas
anlamda,
ontolojik
fark
lark" değildir, o h e r z a m a n için, aynı z a m a n d a k e n d i l e r i "hepsi-değil" o l a n varlıkların
liğiyle d ü ş ü n e b i l e n s a d e c e H e g e l ' d i r , o n u içkin a n t a g o n i z m a n ı n , aşkın/olanaksız Ş e y ' i n
ilanını hazırlayan şeydir. " D o ğ r u n u n H e p s i n i s ö y l e m e k " e gelince, y i n e L a c a n c ı Hepsi-
çoklu/başarısız d ü ş ü n ü m ü n e o l a n önceliği olarak d ü ş ü n ü r .
değil p a r a d o k s l a r ı n a b a ş v u r m a m ı z gerekir: yani, iki d u r u m u katı bir şekilde karşı karşıya getirmeliyiz. Ç ü n k ü d o ğ r u k e n d i i ç i n d e hepsi-değildir, tutarsızdır, " a n t a g o n i s likrir",
"Doğrunun
hepsinin"
d a y a n m a l ı d ı r ; tersi d u r u m d a ,
her
söylenişi
bir
istisnaya,
saklanan
bir
sırra
hepsi-olmayan doğrunun söylenişi d o ğ r u n u n bir parçasını
saklamamızı gerektirmez — o n u n
ters
yüzü
olmamasıdır.16
anlatmadığımız hiçbir şeyin
C l a u d e Lévi-Strauss'un, G r e a t Lakes k a b i l e l e r i n d e n biri o l a n W i n n e b a g o ' l a r d a binaların
k o n u m u n u n uzamsal d ü z e n l e m e s i üzerine,
Yapısal Antropoloji'de yer a l a n ,
ö r n e k bir ç ö z ü m l e m e s i , b u r a d a yararlı olabilir. Kabile iki altgruba ("moiety, yarım") bölünmüştür,
" y u k a r ı d a n o l a n l a r " v e "aşağıdan o l a n l a r " ;
i ç l e r i n d e n b i r i n d e n bir
kağıdın, y a d a k u m u n üzerine k ö y ü n ü n zemin p l a n ı n ı ( k u l ü b e l e r i n uzamsal düzen
Bu aynı z a m a n d a o n t o l o j i k farkın " m a k s i m a l , " b ü t ü n varlıklar, en yüksek genus'la
lemesini) çizmesini istesek, h a n g i altgruba ait o l d u ğ u n a bağlı olarak iki çok farklı y a n ı t
başka bir şey/daha/öte a r a s ı n d a k i fark olmadığı, " m i n i m a l " olduğu, varlıklar arasındaki
alırız. İki grup da k ö y ü bir d a i r e olarak algılar; a m a bir a l t g r u p için d a i r e n i n içinde
hiı farkın değil, m e v c u d i y e t i n m i n i m u m u y l a boşluk, hiçlik a r a s ı n d a k i farkın çıplak
merkezdeki e v l e r i n o l u ş t u r d u ğ u bir başka daire vardır, yani eşmerkezli iki daireyle
asgarisi olması d e m e k t i r . İ n s a n l a r ı n s o n l u l u ğ u n a dayandığı ölçüde* o n t o l o j i k fark
karşılaşırız, b u n a karşın, diğer a l t g r u p için daire belirgin bir ayrım çizgisiyle ikiye
" v a r l ı k l a r ı n H e p s i n i n " b ü t ü n s e l l e ş t i r i l m e s i n i olanaksız k ı l a n şeydir - o n t o l o j i k fark
b ö l ü n m ü ş t ü r . Başka deyişle, ilk a l t g r u b u n bir üyesi ( o n a " m u h a f a z a k a r - k o r p o r a t i s t "
gerçeklik s a h a s ı n ı n s o n l u olması d e m e k t i r .
diyelim) k ö y ü n z e m i n p l a n ı n ı m e r k e z d e k i t a p ı n a ğ ı n ç e v r e s i n e az ç o k s i m e t r i k olarak
"gerçek/imkansız"dır:
Ernesto
Laclau'nun
Bu hassas a n l a m ı y l a ,
o n t o l o j i k varlık
antagonizma belirlemesini
kullanırsak,
dağılmış bir evler ç e m b e r i o l a r a k d ü ş ü n ü r k e n , i k i n c i ( " d e v r i m c i - a n t a g o n i s t i k " ) altgrup
ı ı i u l a , dışsal fark içsel farkla örtüşür. Varlıklarla o n l a r ı n Varlıkları a r a s ı n d a k i fark aynı
köyünü,
lamanda v a r l ı k l a r ı n k e n d i i ç i n d e k i bir farktır; yani, varlık/mevcudiyetlerle o n l a r ı n
Strauss'un b e l i r t m e k istediği şey, bu ö r n e ğ i n bizi bir k ü l t ü r e l görececiliğe, t o p l u m s a l
g ö r ü n m e z bir sınırla
ayrılmış
iki
ayrı ev
yığını
olarak
algılar... 2 0 Lévi-
Açılışları, o n l a r ı n A n l a m ufukları a r a s ı n d a k i fark, aynı z a m a n d a h e p varlıkların k e n d i
uzam algısının g ö z l e m c i n i n grup a i d i y e t i n e bağlı o l d u ğ u n u k a b u l e d e n bir görececiliğe
lerinin sahasını yarar, bu sahayı t a m a m l a n m a m ı ş / s o n l u kılar. P a r a d o k s b u r a d a y a t m a k
tay^slendirmemesi gerektiğidir: iki " g ö r e c e " algıya a y r ı l m a n ı n kendisi, bir sabite y ö n e
ladır;
lik gizli bir referansı ima eder - b i n a l a r ı n n e s n e l , " e d i m s e l " d ü z e n l e m e s i n e değil, köy
bütünsellikleri
içindeki
varlıklarla
onların
Varlığı
arasındaki
fark
kesinlikle
s a k i n l e r i n i n simgeleştiremediği, h e s a b a k a t a m a d ı ğ ı , "içselleştiremediği," uzlaşamadığı
1- K a n t sonluluk yarığını, aşkınsal şematizmi, N o u m e n a l ' e (Yüce yoluyla) olumsuz
t r a v m a t i k bir ç e k i r d e ğ e , t o p l u l u ğ u n k e n d i n i u y u m l u bir b ü t ü n olarak d e n g e l e m e s i n i
erişimi olası tek seçenek olarak ö n e sürer, ve ardından, Hegel'in mutlak idealizmi
engelleyen
toplumsal
ilişkilerdeki
bir
dengesizliğe
yönelik
bir
referansı.
Zemin
p l a n ı n ı n iki algısı, bu t r a v m a t i k a n t a g o n i z m a y l a başa ç ı k m a y a , d e n g e l i bir simgesel
Kantçı yarığı kapatsa ve eleştirel metafiziğin öncesine dönse de; \
2- Metafiziği yıkma yolunda sadece yarısına kadar ilerleyen, dışsal erişilmez mevcudiyet olarak kendinde-Şey'e referansı korumayı sürdüren yine Kant'tır; Hegel sadece
y a p ı n ı n dayatılması aracılığıyla yarasını iyileştirmeye yönelik, karşılıklı olarak dışlayıcı
radikal bir Kant'tır, Mutlak'a olumsuz erişimden olumsuzluğun kendisi olarak
iki ç a b a d a n ibarettir. B u r a d a G e r ç e ğ i n nasıl kesin bir şekilde a n a m o r f o z aracılığıyla m ü d a h a l e ettiğini görebiliriz. Ö n c e l i k l e , elimizde, evlerin " e d i m s e l , " " n e s n e l " yerleşimi vardır, a r d ı n d a n h e r ikisi de edimsel yerleşimi anamorfik bir şekilde ç a r p ı t a n iki farklı
A
Mutlak'a giden adımı o atar. Ya da, b u n u epistemolojik engelden olumlu ontolojik koşula yapılan Hegelci kaymanın terimleriyle söylersek (bizim Şeye ilişkin tamam
'i
lanmamış bilgimiz kendisi tamamlanmamış, tutarsız olan Şeyin olumlu bir özelliğine
s i m g e l e ş t i r m e gelir. B u r a d a " G e r ç e k " edimsel yerleşim değildir, k a b i l e ü y e l e r i n i n köy
dönüşür): Kant'ı "ontolojikleştiren" Hegel değildir; tersine, yarığı sadece episte
l e r i n d e b u l u n a n e v l e r i n edimsel y e r l e ş i m i n e ilişkin bakışını ç a r p ı t a n b i r t a k ı m t o p l u m sal a n t a g o n i z m a l a r ı n t r a v m a t i k özüdür. Yani G e r ç e k , gerçeklik g ö r ü ş ü m ü z ü n a n a m o r f i k bir şekilde ç a r p ı t ı l m a s ı n a n e d e n
molojik olarak kavradığı sürece, dışarıda var olan tam yapılanmış n o u m e n a l bir alanı i
varsaymaya devam etmeyi sürdüren Kant'ın kendisidir, ve gerçekliğin dokusuna bir
L
yarık sokarak Kant'ı "ontolojik olmaktan çıkaran, deontolojikleştiren" Hegel'dir.
o l a n r e d d e d i l m i ş X'tir; o h e m d o ğ r u d a n erişimin m ü m k ü n o l m a d ı ğ ı Şey h e m d e b u d o ğ r u d a n erişimi e n g e l l e y e n engeldir, bizim elimizden k a ç a n Şey ve Şeyi k a ç ı r m a m ı z a yol a ç a n çarpıtıcı e k r a n d ı r . D a h a da kesin olarak, G e r ç e k ilk d u r u ş n o k t a s ı n d a n ikin c i s i n e doğru perspektif k a y m a s ı n ı n t a kendisidir. A d o r n o ' n u n t o p l u m fikrinin a n t a g o nistik k a r a k t e r i n e ilişkin ü n l ü ç ö z ü m l e m e s i n i h a t ı r l a y ı n : ilk bakışta, iki t o p l u m fikri ( A n g l o s a k s o n bireyci-adcı fikir ve D u r k h e i m c ı , b i r e y l e r d e n ö n c e gelen bir b ü t ü n s e l l i k o l a r a k t o p l u m şeklindeki organikçi fikir) a r a s ı n d a k i ç a t l a k k a p a n m a z görünüyor; d a h a yüksek bir " d i y a l e k t i k s e n t e z " yoluyla ç ö z ü m l e n e m e z g ö r ü n e n , ve t o p l u m u erişilmez bir k e n d i n d e - Ş e y h a l i n e g e t i r e n , gerçek bir K a n t ç ı çatışkıyla karşı karşıyayız gibi görünü yor; fakat, başka bir yaklaşımla, Şey'e erişmemizi engeller gibi g ö r ü n e n bu radikal ç a t ı ş k ı n ı n zaten Ş e y ' i n kendisi o l d u ğ u n u g ö r m e k l e yetinmeliyiz - g ü n ü m ü z t o p l u m u n u n t e m e l özelliği Bütünsellik ile birey a r a s ı n d a k i çözümsüz a n t a g o n i z m a d ı r . Yani, e n i n d e s o n u n d a , G e r ç e ğ i n k o n u m u p a r a l a k t i k t i r ve, b u haliyle, tözsel-değildir: k e n d i i ç i n d e tözsel bir y o ğ u n l u ğ u yoktur, o sadece iki perspektif n o k t a s ı arasındaki yarıktır, s a d e c e b i r i n d e n d i ğ e r i n e k a y m a sırasında algılanır. Bu yüzden p a r a l a k s G e r ç e k , stan d a r t ( L a c a n c ı ) " h e p k e n d i yerine d ö n e n , " olası b ü t ü n (simgesel) e v r e n l e r d e aynı k a l a n G e r ç e k fikrine terstir: paralaks G e r ç e k , b u n u n yerine, h e p a l t t a y a t a n G e r ç e ğ i n g ö r ü n ü m l e r i n i n çokluğu için geçerli o l a n şeydir - A y n ı olarak k a l a n şey çekirdek değildir, g ö r ü n ü m l e r çokluğuna aynılığı serpiştiren bir görüş çekirdeğidir. İlk a ş a m a d a , G e r ç e k d o ğ r u d a n yüzleşemediğimiz, a n c a k bir simgesel kurgular, s a n a l o l u ş u m l a r ç o k l u ğ u n u n merceği aracılığıyla yüzleştiğimiz olanaksız ç e k i r d e k t i r , i k i n c i a ş a m a d a , t a m d a b u ç e k i r d e k t ü m ü y l e sanaldır, e d i m s e l olarak yoktur, s a d e c e getiye d ö n ü k o l a r a k , " e d i m s e l olarak var o l a n ı n h e p s i "
21
o l a n simgesel o l u ş u m l a r ç o k l u ğ u n d a n
y e n i d e n inşa e d i l e b i l e n bir X'tir. Felsefi a ç ı d a n , paralaks k o n u s u bizi K a n t ' t a n H e g e l ' e geçişin a n a h t a r sorunuyla yüzleştirir. Bu geçişin iki a n a versiyonu v a r d ı r ( b u da felsefeciler a r a s ı n d a başlıca ayrım ç i z g i l e r i n d e n biridir h â l â : K a n t ' ı n " a n l a m t a ş ı y a n " son kişi o l d u ğ u n u , A l m a n idealiz m i n i n K a n t sonrası yaptığı s a p m a n ı n felsefe t a r i h i n i n e n b ü y ü k f e l a k e t l e r d e n biri, a n l a m s ı z spekülasyona düşüş o l d u ğ u n u d ü ş ü n e n l e r , v e K a n t sonrası spekülatif-tarihsel yaklaşımı felsefenin en yüksek başarısı s a y a n l a r ) :
Başka deyişle, H e g e l ' i n h a m l e s i K a n t ç ı ayrımı " a ş m a k " değil, d a h a çok, o n u " t a m a n l a m ı y l a " ö n e sürmek, ihtiyacını
ortadan
o n u n aşılması
kaldırmaktır,
ihtiyacını, karşıtların
ayrımın
"tam
anlamıyla"
d a h a fazla "uzlaşması" nasıl
koyutlanacağı
k o n u s u n d a bir kavrayışa - t ü m ü y l e biçimsel bir paralaks kayması a r a c ı l ı ğ ı y l a - u l a ş m a k zaten a r a n a n "uzlaşmadır". K a n t ' ı n kısıtlılığı o n u n sonlu karşıtlıkların sınırları i ç i n d e kalması, Sonsuza u l a ş m a k t a k i beceriksizliği değil, tersine, s o n l u karşıtlıklar e v r e n i n i n ö t e s i n d e aşkın bir a l a n a r a m a s ı n d a d ı r : K a n t Sonsuza u l a ş a m a m ı ş değildir - aradığı şeyin
zaten
elinde
olduğunu
görememiştir.
Bu
tersine
çevirme
ünlü
"Hegelci
ü ç l e m e " n i n a n a h t a r ı n ı sağlar. " H e g e l c i ü ç l e m e " d e n bahsettiğimiz z a m a n yapılacak ilk şey y a b a n c ı l a ş m a hikayesi n i , b a ş l a n g ı ç t a k i organik birliğin kaybedilmesi ve " d a h a yüksek" ü s t ü n bir birliğe d ö n m e h i k a y e s i n i u n u t m a k t ı r . B u n u d a h a doğru bir şekilde a n l a m a k için, benzerleri n i n y a n ı sıra, C h a r l e s D i c k e n s ' ı n Büyük Umutlar'mda yer a l a n yüce t e r s i n e çevrilme yi h a t ı r l a m a k y e r i n d e olur. D o ğ d u ğ u z a m a n Pip, " b ü y ü k u m u t l a r v a a t e d e n bir i n s a n " olarak b e l i r l e n i n c e , h e r k e s b u n u o n u n d ü n y e v i b a ş a r ı s ı n ı n bir habercisi olarak algılar; fakat, o n u n s o n u n d a , L o n d r a ' n ı n s a h t e i h t i ş a m ı n ı terk e d i p ç o c u k l u ğ u n u n gösterişsiz t o p l u l u ğ u n a d ö n m e s i y l e , h a y a t ı n ı b e l i r l e y e n k e h a n e t i yaşadığının farkına varırız L o n d r a ' n ı n yüksek sosyetesinin boş h e y e c a n l a r ı n ı geride b ı r a k m a gücü b u l d u ğ u z a m a n , "büyük u m u t l a r v a a t e d e n bir i n s a n " o l m a fikrini h a k l ı çıkarmıştır. Burada bir tür H e g e l c i d ü ş ü n ü m s e l l i k l e karşı karşıyayız: k a h r a m a n ı n çilesi sırasında d e ğ i ş e n şey sade c e o n u n k a r a k t e r i değildir, aynı z a m a n d a o n u n k a r a k t e r i n i ö l ç t ü ğ ü m ü z etik ö l ç ü t ü n k e n d i s i de değişmiştir. Bu da t a m , A t l a n t a ' d a , 1996 O l i m p i y a t O y u n l a r ı ' n ı n açılışı sırasında, ağır hastalığı n e d e n i y l e yaprak gibi t i t r e y e n e l i n d e t u t t u ğ u bir meşaleyle O l i m p i y a t alevini y a k a n M u h a m m e d Ali'ye b a k a n gazetecilerin, o n u n b u n u yaparak g e r ç e k t e n " E n Büyük" o l d u ğ u n u ö n e s ü r m e s i n d e o l a n şeydir ( A l i ' n i n yıllar ö n c e k e n disiyle b ö b ü r l e n m e s i n e , yıldızı o l d u ğ u filmin ve otobiyografi k i t a b ı n ı n a d ı n a g ö n d e r m e y a p ı y o r l a r d ı ) ; gazeteciler b u n u y a p a r k e n , M u h a m m e d A l i ' n i n , b e ğ e n i l m e n i n t a d ı n ı çıkarır ve ringde h a s ı m l a r ı n ı yere sererken değil, o n u t ü k e t e n hastalığa vakur bir
27
şekilde k a t l a n ı r k e n gerçek büyüklüğe ulaştığını v u r g u l a m a k istiyorlardı... " O l u m s u z u n
k e n d i s i n i n bir maskesini t a k a r a k kaçtı (bu m a s k e l e r d ü k k a n l a r d a satılıyordu ve insan
o l u m s u z l a m a s ı " b u d u r : başarısızlığı gerçek başarıya d ö n ü ş t ü r e n perspektif kayması.
lar o n u n m a s k e l e r i n i t a k a r a k o n u n l a alay e d i y o r d u ) . A n l a ş ı l a n h i ç değilse C a v a l l o
H e g e l ' i n g ü n c e l l i ğ i n i ö n e s ü r m e n i n - y a n i , o n u s i s t e m i n i n modası geçmiş metafizik
A r j a n t i n ' d e yaygın o l a n L a c a n c ı h a r e k e t t e n bir şeyler ö ğ r e n m i ş t i - bir şey kendisinin
delilik olduğu s u ç l a m a s ı n d a n k u r t a r m a n ı n - başlıca yolu, o n u n d ü ş ü n c e s i n i bizim
en iyi maskesidir. İ n s a n ı n t o t o l o j i d e ( a y n ı n ı n t e k r a r ı n d a ) karşılaştığı şey saf farktır -
bilişsel, ve etik iddialarımızın n o r m a t i f koşullarını ya da varsayımlarını ortaya k o y m a y a
öğeyle başka öğeler arasındaki fark değil, ö ğ e n i n k e n d i s i n d e n farkı.
y ö n e l i k bir çaba olarak o k u m a k t ı r : H e g e l ' i n m a n t ı ğ ı bir e v r e n s e l ontoloji sistemi
H e g e l ' i n e n temel dersi başat o n t o l o j i k s o r u n u n gerçeklik değil, g ö r ü n ü m s o r u n u
değildir, var o l a n l a ilgili iddialarda b u l u n m a k için elimizde o l a n yolların h e p s i n i n ve
o l d u ğ u n u göstermesidir: " s o n u gelmez g ö r ü n ü m l e r o y u n u n a m a h k u m muyuz, yoksa
bu yolların iç tutarsızlıklarının sistemli bir şekilde k o n u ş l a n d ı r ı l m a s ı d ı r . Böyle o k u n
o n l a r ı n p e ç e s i n i n içine girip altta y a t a n asıl gerçekliğe ulaşabilir miyiz?" değil, " H e m e n
d u ğ u n d a , H e g e l ' i n başlangıç n o k t a s ı i n s a n z i h n i n i n t e m e l yapısının ö z d ü ş ü n ü m s e l
şuracıkta d u r a n düz, aptal gerçekliğin o r t a s ı n d a , g ö r ü n ü m gibi bir şey nasıl ortaya
o l m a s ı d ı r : i n s a n b a s i t ç e e y l e m d e b u l u n m a z , o özgürce e d i n i l m i ş akılcı n o r m ve güdü-
çıkabilir?" sorusu. P a r a l a k s ı n m i n i m a l ontolojisi, bu yüzden, M o e b i u s ş e r i d i n i n , k e n d i
l e n m e l e r l e e y l e m d e b u l u n u r , yani ö n e r m e v e yaklaşımlarımız için, basitçe b i r t a k ı m
k e n d i n e b ü k ü l e n kavisli uzamın ontolojisidir. Yani, m i n i m a l p a r a l a k s k ü m e l e n m e s i
o l u m l u verilere (doğal yasalar ve süreçler, tanrısal Akıl, T a n r ı ' n ı n İ r a d e s i . . . ) başvur
basit bir ç e r ç e v e n i n k i d i r : G e r ç e ğ e m ü d a h a l e e t m e s i g e r e k e n tek şey boş bir çerçevedir,
m a k l a y e t i n e m e y i z - bu referansların h e r b i r i n i n t e m e l l e n d i r i l m e s i gerekir; n o r m a t i f
böylece d a h a ö n c e " d o ğ r u d a n " gördüğümüz şeyler ç e r ç e v e aracılığıyla görülür. Yani
bağlayıcı
basitçe
gücünün
değerlendirilmesi
gerekir.
Bu
zarif ç ö z ü m ü n
sorunu,
Hegel'i
"demistifikasyon"
yoluyla
iptal
edilemeyecek
belli
bir
artı-etki
yaratılır:
M u t l a k ' ı n yapısını t e m s i l e d e n j b i r i o l a r a k d o ğ r u d a n metafizik o k u m a k yerine, ç o k
ç e r ç e v e n i n arkasındaki m e k a n i z m a y ı sergilemek yetmez, ç e r ç e v e n i n içindeki s a h n e
m ü t e v a z ı olmasıdır: sessizce, H e g e l ' i n m a n t ı ğ ı n ı , olası b ü t ü n epistemolojik duruşların
etkisi de k e n d i o t o n o m i s i n i elde eder. Bu nasıl m ü m k ü n olur? Bu yarığı açıklayabile
arasında, global bir epistemoloji s i s t e m i n e indirger, ve b u r a d a k a y b o l a n şey episte
cek sadece tek bir ç ı k a r ı m olabilir: i ç i n d e yarıkların ortaya çıktığı, i ç i n d e ç e r ç e v e l e r i n
molojik ve o n t o l o j i k y ö n l e r arasındaki kesişimi, " g e r ç e k l i ğ i n " k e n d i s i n i n bizim o n u
g ö r ü n ü m l e r a l a n ı n ı yalıttığı "tarafsız" bir gerçeklik yoktur. H e r " g e r ç e k l i k " alanı ( h e r
b i l m e m i z i n h a r e k e t i n d e y a k a l a n m a tarzıdır (ya da, vice versa, bizim gerçeği b i l m e m
"dünya")
izin gerçekliğin k e n d i s i n e iliştirilmiş olması, tıpkı I r a k ' t a k i A B D o r d u s u n a iliştirilmiş
Paralaks simetrik değildir, aynı X üzerindeki iki uyumsuz p e r s p e k t i f t e n oluşur: iki pers
gazetecilerde olduğu gibi).
pektif a r a s ı n d a i n d i r g e n e m e z bir asimetri vardır, m i n i m a l bir d ö n ü ş l ü b ü k l ü m . İki
zaten-hep
çerçevelenmiştir,
görünmez
bir
çerçeve
aracılığıyla
görünür.
perspektifimiz yok, bir perspektifimiz ve o n d a n k a ç a n var, öteki perspektif ilk perspek tiften göremediğimiz şeyin bu b o ş l u ğ u n u d o l d u r u y o r . (KANTÇI) ÇATIŞKILARIN RUHUNDAN (HEGELCİ) S O M U T EVRENSELLİĞİN
M o d e r n i s t bir r e s m i n m i n i m a l t a n ı m l a r ı n d a n biri o n u n ç e r ç e v e s i n i n işleviyle ilgi
DOĞUŞU
lidir. Ö n ü m ü z d e k i r e s m i n çerçevesi o n u n asıl çerçevesi değildir; bir başka, g ö r ü n m e z çerçeve
vardır,
resmin
yapısıyla
ima
edilen
çerçeve,
bizim
resmi
algılayışımızı
K o r e ' d e k i s i l a h t a n a r ı n d ı n l m ı ş b ö l g e n i n güney tarafında, eşi benzeri o l m a y a n bir ziya
ç e r ç e v e l e y e n çerçeve, ve bu iki ç e r ç e v e t a n ı m gereği h i ç üst üste b i n m e z - onları
retçi a l a n ı var: Kuzey'e doğru b a k a n , ö n ü n d e geniş bir e k r a n benzeri penceresi o l a n bir
g ö r ü n m e z bir yarık ayırır. R e s m i n dayandığı içerik o n u n g ö r ü n ü r kısmıyla iletilmez, iki
t i y a t r o binası. İ n s a n l a r ı n burada o t u r u p d a p e n c e r e d e n dışarı baktıkları z a m a n gözle
ç e r ç e v e n i n bu çıkıklığında, onları ayıran yarıktadır. İki-çerçeve-arasındaki bu boyut
dikleri m a n z a r a g e r ç e ğ i n ta kendisi (ya da, bir tür "gerçeğin ç ö l ü " ) : ç e p e ç e v r e duvarla
Kazimir M a l e v i c h ' t e
rı o l a n , çıplak, s i l a h t a n arındırılmış bölge ve ö t e l e r d e , zar zor g ö r ü n e n Kuzey K o r e .
mesafenin m i n i m a l işaretlenmesi değilse, n e d i r ? ) , Edward H o p p e r ' d a a p a ç ı k t ı r ( o n u n
( S a n k i bu kurguya u y u m sağlamak istercesine, Kuzey K o r e de bu t i y a t r o n u n ö n ü n e
gece v a k t i ofiste ya da l o k a n t a l a r d a yalnız d u r a n figürlerini h a t ı r l a y ı n , resmin çerçevesi
t ü m ü y l e s a h t e , güzel evlerle d o n a t ı l m ı ş bir m o d e l köy inşa e t t i ; akşamları, e v l e r i n ışık
adeta bir başka p e n c e r e çerçevesiyle iki k a t ı n a ç ı k m ı ş gibidir - ya da, g ü n e ş ışınlarını
( o n u n Beyaz Zemin üzerine Siyah Kare'si,
iki ç e r ç e v e arasındaki
ları aynı a n d a yanıyor, a m a i ç l e r i n d e k i m s e yaşamıyor.) B u t a m a n l a m ı y l a ç e r ç e v e n i n
içeri a l a n , açık bir p e n c e r e n i n y a n ı n d a d u r a n k a r ı s ı n ı n p o r t r e l e r i n d e , açık p e n c e r e ,
simgesel v e r i m l i l i ğ i n e ait berrak bir ö r n e k değil mi? Ç ı p l a k bir bölgeye fantazmatik
edimsel olarak gördüğümüz şey a ç ı s ı n d a n r e s m e d i l e n içeriğin karşıtı bir fazlalıktır,
k o n u m verilmiş, bölge sadece ç e r ç e v e l e n e r e k , bir gösteriye d ö n ü ş t ü r ü l m ü ş . Tözsel
sanki b ü t ü n resmin bir f r a g m a n ı n ı görmekteyizdir, kayıp bir karşı karesi o l a n bir k a r e ) ,
c o l a r a k h i ç b i r şey değişmiyor b u r a d a - sadece, ç e r ç e v e n i n i ç i n d e n b a k ı l a n gerçeklik,
ve y i n e Edvard M u n c h ' ı n M a d o n n a ' s ı n d a da d u r u m böyledir - s p e r m d a m l a l a r ı ve
örneği
Ç i ğ M ' t a n gelen fetus benzeri figür iki ç e r ç e v e n i n arasına çıkışmıştır. Ç e r ç e v e h e p -
A r a l ı k 2 0 0 1 ' d e , B u e n o s A i r e s ' t e s a h n e l e n d i ; A r j a n t i n l i l e r m e v c u t h ü k ü m e t i , özellikle
zaten iki k a t t ı r : "gerçeklik" içindeki ç e r ç e v e h e p " g e r ç e k l i ğ i ' n i n k e n d i s i n i çerçeve
d e e k o n o m i b a k a n ı C a v a l l o ' y u p r o t e s t o e t m e k için sokaklara çıktılar. Kalabalık C a v a l -
leyen bir başka ç e r ç e v e y l e bağlantılıdır. O r t a y a çıktığı z a m a n , gerçeklikle g ö r ü n ü m
l o ' n u n b i n a s ı n ı n ç e v r e s i n e t o p l a n ı p binayı t a l a n e t m e k l e t e h d i t e d i n c e , C a v a l l o
ııasındaki
kendi görünümüne d ö n ü ş ü y o r .
Bu
tür
ontolojik
bir
komedinin
önemli
bir
yarık h e m e n karmaşıklaşır,
kendi-kendine-yansır:
Çerçevenin
içinden
19
2
Boyut'u bir a n l ı ğ ı n a g ö r d ü ğ ü m ü z z a m a n , gerçekliğin kendisi görünüme dönüşür.
bilecek o l a n d e n e y i m : " B u o k a d a r gerçek ki, kurgu o l m a l ı ! " - insan, en radikal düzey
&
v
\^ Başka deyişle, şeyler basitçe görünmez, görünür görünürler. Bu yüzden o l u m s u z l a m a n ı n
Öteki
de, öznel d e n e y i m i n G e r ç e ğ i n i a n c a k bir kurgu kılığıyla tasvir edebilir. İlk Aşk ( 1 9 7 4 )
S
>. olumsuzlaması bize basit düz bir o n a y getirmez: şeyler g ö r ü n d ü k l e r i ( g ö r ü n m e y e
adlı belgeselin, k a m e r a n ı n g e n ç e v l e n m e m i ş bir çifti, kızın hamileliği, ikisinin düğü
z
başladıkları) z a m a n , s a d e c e o l m a d ı k l a r ı şey o l a r a k , bir y a n ı l s a m a yaratarak görünmez-
nü, b e b e ğ i n doğması süresince izlediği belgeselin s o n u n d a b a b a yeni d o ğ m u ş , ağlayan
«î
1er; aynı z a m a n d a öylece görünürler, g ö r ü n d ü k l e r i şey o l d u k l a r ı olgusunu gizleyerek
bebeği k o l l a r ı n d a t u t a r k e n gösterilir - Kieslowski ö t e k i n i n m a h r e m i n e bu tür haksızca
*t
g ö r ü n ü r l e r . H e g e l c i merkez k a t e g o r i l e r d e n biri o l a n " s o m u t e v r e n s e l l i k " k a t e g o r i s i n i n
sızmanın m ü s t e h c e n l i ğ i n e "gerçek gözyaşlarından k o r k a r a k " tepki vermişti. Belgesel
3
a n a h t a r ı , " m i n i m a l farkın," bir şeyin k e n d i s i y l e k u r u c u çakışmazlığının mantığıdır.
£
ı
konumu
l a b i r l e ş t i r m e k t e h a k l ı d ı r : b ö y l e c e , ç e m b e r , b i r b a k ı m a , k e n d i ü z e r i n e k a p a n ı r , yani,
a ç ı s ı n d a n k e s i n o l a r a k b e n z e r b i r ç ı k ı ş y a p ı y o r : fantazi f i k r i n i n o n t o l o j i k p a r a d o k s u ,
edimsel yaşamın ( e k o n o m i k sürecin) eleştirisinin en dibinde, tekrar toplumsal gerçek
h a t t a s k a n d a l i , s t a n d a r t " ö z n e l " v e n e s n e l " k a r ş ı t l ı ğ ı n ı y ı k m a s ı d ı r : e l b e t t e fantazi t a n ı m
l i g i n k e n d i s i n e k a y d e d i l m i ş o l a n t e o l o j i k b o y u t l a karşılaşırız. K a r a t a n i b u r a d a F r e u d c u ,
gereği
" n e s n e l " değildir ( n a i f bir " ö z n e n i n algılarından bağımsız olarak var o l a n "
insan arzularının çokluğuyla k a r ş ı l a ş t ı r ı l a n dürtü
(Trieb) f i k r i n e g ö n d e r m e y a p m a k
a n l a m ı n d a ) ; fakat, " ö z n e l " d e değildir ( ö z n e n i n b i l i n ç l i b i r ş e k i l d e d e n e y i m l e d i ğ i
t a d ı r : k a p i t a l i z m b e l l i bir y a r ı - t e o l o j i k kişisiz " d ü r t u ' d e , y e n i d e n ü r e m e v e b ü y ü m e ,
sezgilere i n d i r g e n e b i l i r o l m a a n l a m ı n d a ) . F a n t a z i , d a h a ç o k , " n e s n e l o l a r a k ö z n e l
g e n i ş l e m e ve kâr biriktirme dürtüsünde zemin bulmaktadır.42
o l a n ı n - ş e y l e r i n , size o ş e k i l d e g ö r ü n m e s e l e r b i l e , e d i m s e l , n e s n e l o l a r a k o ş e k i l d e
Bu
aynı
zamanda
Lacan'ın
öznenin
kurucu
"merkezsizleşmesi"
önermesinin
g ö r ü n m e l e r i n i n - o a c a y i p k a t e g o r i s i n e a i t t i r " ( D e n n e t t ' i n qualia [doğrudan d o l a y ı m s ı z
a n l a m ı n ı b e l i r t m e n i n b i r yoludur: söylediği şey, b e n i m ö z n e l d e n e y i m i m i n , b e n i m
d u y u m l a r ] f i k r i n e y ö n e l i k a c ı e l e ş t i r i s i n d e b e l i r t t i ğ i g i b i ) . S ö z g e l i m i , Y a h u d i l e r e karşı
özdeneyimime göre "merkezsizleşmiş" ve tam anlamıyla, b e n i m d e n e t i m i m i n ötesinde
b i l i n ç l i o l a r a k iyi d a v r a n a n b i r i n i n y i n e d e b i l i n ç l i o l a r a k f a r k ı n d a o l m a d ı ğ ı d e r i n a n t i -
o l a n ( h e r m a d d e c i n i n ö n e sürdüğü b i r n o k t a d ı r b u ) n e s n e l b i l i n ç d ı ş ı m e k a n i z m a l a r
Semit
t a r a f ı n d a n d ü z e n l e n d i ğ i değil, ç o k d a h a huzursuz e d i c i b i r şeydir - b e n k e n d i e n kişisel
önyargılara
Yahudilerin
sahip
gerçekten
olduğunu
nasıl
olduğunu
öne
sürdüğümüz
değil,
ona
nasıl
zaman,
(bu
önyargıların
göründüklerini
yansıtması
" ö z n e l " d e n e y i m i m d e n bile, şeylerin "gerçekte b a n a göründükleri" şekilden bile, b e n i m
ö l ç ü s ü n d e ) Yahudilerin o n a gerçekten nasıl göründüğünün farkında olmadığını ö n e
v a r l ı ğ ı m ı n ç e k i r d e ğ i n i o l u ş t u r a n v e g ü v e n c e y e a l a n t e m e l fantaziden b i l e y o k s u n kalırım,
s ü r m ü ş o l m u y o r muyuz? Y a da, a y n ı p a r a d o k s u farklı b i r ş e k i l d e b e l i r t i r s e k , t e m e l fan
ç ü n k ü h i ç b i r z a m a n b i l i n ç l i o l a r a k d e n e y i m l e y e m e m v e v a r s a y a m a m o n u . . . . Standar!
tazi
görüşe göre, ö z n e l l i ğ i n kurucusu o l a n boyut f e n o m e n a l ( ö z ) d e n e y i m i n b o y u t u d u r - şunu
gerçekliğin
(bizim
ona
yaklaşımımızın)
kurucusudur
("gerçeklik
yoluyla
y a k l a ş m a m ı z a izin v e r i l e n h e r ş e y i n k ö k ü f a n t a z i d e d i r " ) , ' 6 y i n e de, t a m d a b u n e d e n l e ,
kendime
o n u n doğrudan üstlenilmesi ya da edimselleşmesi
f e l a k e t s o n u ç l a r a yol a ç m a k t a n
d ü ş ü n c e l e r i m i h a n g i b i l i n m e y e n m e k a n i z m a y ö n e t i r s e y ö n e t s i n , k i m s e ş i m d i gördüğüm
k a ç ı n a m a z : " E ğ e r [ ö z n e l e r i n ] f a n t a z i l e r i n d e e n y o ğ u n ş e k i l d e ö z l e m duydukları şey
v e h i s s e t t i ğ i m şeyi b e n d e n a l a m a z . " Ö r n e ğ i n , t u t k u l u bir şekilde aşık o l u r s a m v e bir biyo-
söyleyebildiğim
an
bir
özne
olurum:
"Benim
eylemlerimi,
algılarımı
ve
o n l a r a g e r ç e k l i k t e s u n u l a c a k olursa, o n d a n k a ç a r l a r . ' " 7 S a ğ d u y u n u n dediği gibi: k a b u s
k i m y a c ı b a n a b ü t ü n y o ğ u n h i s l e r i m i n s a d e c e b e d e n i m d e k i biyo-kimyasal süreçlerin biı
d o ğ r u ç ı k a n b i r düştür.
s o n u c u o l d u ğ u n u bildirirse, o n a ; g ö r ü n ü m e t u t u n a r a k y a n ı t v e r e b i l i r i m : " S e n i n bütün
M a l fetişizmi k o n u s u n d a , M a r x ' t n k e n d i s i " n e s n e l o l a r a k z o r u n l u g ö r ü n ü m " ifadesi
söylediklerin
doğru
olabilir;
yine
de,
benim
şimdi
deneyimlediğim
tutkunun
n i k u l l a n ı y o r . İ k i g ö r ü n ü m a r a s ı n d a k i b u fark ( ş e y l e r i n g e r ç e k t e bize g ö r ü n m e ş e k l i n e
y o ğ u n l u ğ u n u h i ç b i r şey b e n d e n alamaz. . . . " F a k a t , L a c a n ' ı n vurgusu, b u n u ö z n e d e n kesil l
karşı
o l a r a k alabilecek t e k k i ş i n i n p s i k a n a l i s t olduğudur - yani, o n u n asıl a m a c ı özneyi o n u n
bize
görünmek
üzere
göründükleri
şekil)
ünlü
Freudcu
fıkranın
yapısıyla
b a ğ l a n t ı l ı d ı r ; b u fıkrada b i r Y a h u d i a r k a d a ş ı n a ş ö y l e y a k ı n ı r : " N e d e n a s l ı n d a L e m b e r g ' e g i d i y o r k e n b a n a L e m b e r g ' e g i d i y o r u m d i y o r s u n ? " : s ö z g e l i m i , m a l fetişizmi ö r n e ğ i n d e , parayı h e r h a n g i
t ü r d e n b ü y ü l ü b i r n e s n e o l a r a k d e ğ i l de,
toplumsal
ilişkilerin bir
(öz)deneyim evrenini düzene sokan en t e m e l fantaziden yoksun kılmaktır. Freudcu "Bilinçdışının öznesi" sadece öznenin fenomenal (öz)deneyimi (onun " t e m e l F a n t a z i s i " ) o n u n i ç i n e r i ş i l m e z olursa, y a n i " i l k s e l o l a r a k b a s t ı r ı l ı r s a " ortaya
d ü ğ ü m ü o l a r a k a l g ı l a d ı ğ ı m v e k e n d i p r a t i ğ i m d e o n a b i r fetiş gibi d a v r a n d ı ğ ı m , b ö y l e c e
çıkar. E n radikal haliyle, Bilinçdışı erişilmez f e n o m e n d i r , b e n i m f e n o m e n a l deneyimi
f e t i ş i z m i n sahası b e n i m e d i m s e l t o p l u m s a l p r a t i ğ i m i n s a h a s ı h a l i n e geldiği z a m a n ,
m i d ü z e n e s o k a n n e s n e l m e k a n i z m a değil. B u yüzden, bir m e v c u d i y e t " i ç y a ş a m ı n "
i ş a r e t l e r i n i sergilediği a n d a b i r ö z n e y l e , y a n i dışsal b i r d a v r a n ı ş a i n d i r g e n e m e y e c e k f a n -
b i r tür K a n t ç ı a ş k ı n s a l o n t o l o j i n i n t e r s i n e ç e v r i l m e s i n i i ç e r d i ğ i n i s ö y l e m e k y e r i n d e
t a z m a t i k b i r ö z d e n e y i m l e karşı karşıya geldiğimiz ş e k l i n d e k i b a s m a k a l ı b ı n t e r s i n e , t a m
o l m a z m ı ? 4 4 K a n t ' t a , s ı r a d a n d e n e y s e l g e r ç e k l i ğ e erişebiliriz, b u n a k a r ş ı n noumenal
insan
öne
G e r ç e ğ i n kendisine aşkınsal kategorilerimizi uygulamaya başladığımız anda, çelişkileri
sürmeliyiz: f a n t a z i n i n , e n t e m e l h a l i y l e , ö z n e y e e r i ş i l m e z h a l e g e l m e s i olgusu; ö z n e y i
öznelliğini
düşeriz; k u a n t u m fiziğinde, tutarlı b i r k u r a m l a y a k a l a n ı p f o r m ü l l e n d i r i l e b i l e c e k o l a n şey
" b o ş " kılan bu erişilmezliktir.
B u yüzden k e n d i s i n i , k e n d i " i ç h a l l e r i n i " d o ğ r u d a n
n o u m e n a l g e r ç e k t i r , b u n a karşın b u k u r a m ı b i z i m f e n o m e n a l g e r ç e k l i k d e n e y i m i m i ı u
d e n e y i m l e y e n ö z n e ş e k l i n d e k i s t a n d a r t fikri t ü m ü y l e t e r s i n e ç e v i r e n b i r ilişki e l d e
t e r i m l e r i n e ç e v i r m e y e k a l k ı ş t ı ğ ı m ı z a n d a , a n l a m s ı z ç e l i ş k i l e r e düşeriz ( z a m a n geri a L u ,
ederiz: b o ş , f e n o m e n a l o l m a y a n ö z n e y l e ö z n e y e e r i ş i l m e z k a l a n f e n o m e n l e r a r a s ı n d a k i
a y n ı n e s n e aynı a n d a iki yerde olur, b i r m e v c u d i y e t h e m p a r ç a c ı k h e m dalga olur, v t
" o l a n a k s ı z " ilişki. D a v i d C h a l m e r s ( b i l i n ç l i f a r k ı n d a l ı k / d e n e y i m , v e z i h n i n e d i m s e l
b e n z e r i ) . ( F a k a t , y i n e d e b u ç e l i ş k i l e r i n s a d e c e d e n e y s e l g e r ç e k l i ğ i m i z e k u a n t u m süreç
o l a r a k yaptığı şey g i b i ) f e n o m e n a l v e p s i k o l o j i k z i h i n k a v r a m l a r ı n a karşı ç ı k a r k e n ,
l e r i n i n " G e r ç e ğ i n i " a k t a r m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı m ı z z a m a n o r t a y a ç ı k t ı ğ ı ö n e sürülebilir - kendi
fenomenal
i ç i n d e , bu g e r ç e k l i k eskisi gibi aynı kalır, bizim ç o k iyi t a n ı d ı ğ ı m ı z t u t a r l ı b i r a l a n d ı r . )
zihne
n i t e l e y e n şeyin,
dışsal
bir
bakıma,
olan psikolojik zihnin
ikisini
ayıran
mükemmel
yarık
örneği
olduğunu
olarak
Freudcu
B i l i n ç d ı ş ı n ı a l ı n t ı l a r : F r e u d ' u n B i l i n ç d ı ş ı n ı n ç a l ı ş m a s ı o l a r a k b e t i m l e d i ğ i şey, " ö t e k i
O yüzden g ö r ü n ü m ü n g e r ç e k l i ğ e i ç k i n o l m a s ı n ı n d a d ı ş ı n d a , e l d e e t t i ğ i m i z şey
s a h n e d e , " d e n e y i m l e n m e d e n gerçekleşen zihinsel nedensellik ve davranışsal d e n e
g ö r ü n ü m ü n k e n d i s i n d e k i a c a y i p b i r y a r ı l m a , ş e y l e r i n h e m g e r ç e k l i k l e r i n e h e m d e bize
t i m i n k a r m a ş ı k b i r ağıdır. 4 ' F a k a t d u r u m g e r ç e k t e n b ö y l e m i ? B i l i n ç d ı ş ı f a n t a z i n i n
( d o ğ r u d a n ) g ö r ü n ü m l e r i n e k a r ş ı t o l a r a k " ş e y l e r i n g e r ç e k t e bize n a s ı l g ö r ü n d ü ğ ü n ü ' '
konumu,
Freudcu
işaret e t m e n i n işitilmemiş bir kipidir. G ö r ü n ü m l e gerçeklik arasındaki yarılmadan,
yine
de,
öngörülmeyen
bir anlamda,
fenomenal
değil
mi?
Bu
B i l i n ç d ı ş ı n ı n asıl paradoksu değil mi - yani o n u n , şeylerin bize " g e r ç e k t e n göründüğü"
g ö r ü n ü m ü n k e n d i s i n e i ç k i n olan, "doğru" ve "yanlış" görünüm arasındaki yarılmaya
şekli, o n l a r ı n b i l i n ç l i g ö r ü n ü m l e r i n i n ö t e s i n d e k i şekli b e l i r t m e s i ? B e y i n b i l i m l e r i n i n d a h a
doğru bu kayma,
s o n r a yaptığı
y a r ı l m a y a . Ö y l e y s e , ( g e r ç e k l i k t e n ayrı o l a r a k ) g ö r ü n ü m , g e r ç e k l i ğ i n k e n d i s i n e i ç k i n
merkezsizleştirme t a r a f ı n d a n a ş ı l m a k t a n uzak o l a n ,
F r e u d c u merkezsiz-
ters yüzüyle b a ğ l a n t ı l ı d ı r : g e r ç e k l i ğ i n k e n d i s i n e
içkin olan
l>ıı
l e ş t i r m e , b u yüzden, basit doğallaştırma sınırları i ç i n d e k a l a n d a h a s o n r a k i n d e n ç o k d a h a
( m a n t ı k s a l o l a r a k ) ö n c e o l a n b i r y a r ı l m a o l d u ğ u i ç i n varsa, b u a y n ı z a m a n d a " g e r ç e l
huzursuz e d i c i ve radikaldir: g ö r ü n e b i l e c e k l e r i özneye sahip o l m a y a n g ö r ü n ü m l e r e , o t u h a f
l i g i n " k e n d i s i n i n s o n a ş a m a d a g ö r ü n ü m ü n b i r ( k e n d i k e n d i n e ) y a r ı l m a s ı n d a n bagkfl
"öznellik-dışı f e n o m e n l e r e " ait yeni bir a l a n açar: ö z n e s a d e c e burada "artık kendi e v i n d e
b i r şey
b i r efendi değildir" - yani k e n d i s i n e a i t o ( k e n d i k e n d i n e ) g ö r ü n ü m l e r i n i n e v i n d e .
temasından, gerçekliğe yönelik öznel perspektiflerin
" T e m e l " b i l i m l e r i n y i r m i n c i yüzyıldaki e v r i m i a y n ı p a r a d o k s u doğurdu: k u a n t u m
anlamına
mı
gelir? A m a
bu
topos
o
eski
Rashomon
sıkıcı
indirgenemez çokluğunu,
ortaya
galanmasının
söyleyen
işlevinin çöküşüyle birlikte "temel gerçekliğin" ortaya
koymanın
hiçbir
temadan
yolu
nasıl
(bunu
farklılık
muaf konum)
noktayı
olmadır.un
aydınlatmanın
g e r ç e k l i ğ e k a r ş ı t o l a r a k , o l a n a ğ ı n , ç o k l u s e ç e n e k l e r i n v e b u n a b e n z e r diğer ş e y l e r i n
k a y n a ğ ı o l a n kısa ö y k ü y e ) g ö n d e r m e y a p m a k t a n d a h a iyi b i r yolu o l a b i l i r m i ?
hayaletimsi,
gerçekliğe
preontolojik Bu
bize
tek
bir o n t o l o j i k
Rashomon'un
göre,
Batı
kamuoyunun
sinemadaki
"Doğulu
ruhu"
keşfetmesi,
1 9 5 0 ' l e r i n b a ş l a r ı n d a A v r u p a ' d a başarıya u l a ş m a s ı y l a o l d u ; bu e f s a n e n i n
olduğuydu - v e b u n u n n e d e n i n i g ö r m e k g ü ç değil. A y n ı trajik o l a y (ıssız b i r o r m a n d a ,
salınımlar ve bu
onların
Efsaneye
kurulmuş
Akin filmin
a z b i l i n e n b i r g ö z l e m i d e b u aynı f i l m i n J a p o n y a ' d a fazla " B a t ı l ı " b u l u n d u ğ u v e başaı 1811
dalgalar,
parçacıklarla
tümüyle
( v e bu
a r a s ı n d a k i ilişkiyi nasıl k a v r a d ı ğ ı n ı g ö s t e r i r : b a ş l a n g ı ç m o m e n t i n d e , s a n k i ö n c e ( e n ontolojik olarak),
k u a n t u m fiziğinin
olarak
b i r fikir h a l i n e g e t i r i l m i ş f i l m i n e
etkileşimleri
azından
indirger.
çokluğu
adı
hiçbir
Bu
Kurosawa'nin
a l a n ı d e ğ i l d i r - g e r ç e k l i k k e n d i a l g ı s ı n d a n ö n c e a k ı ş k a n - ç o k l u - a ç ı k t ı r , v e b i l i n ç l i algı
Rashomon adlı,
sağlayacak gösterir?
ç ı k ı ş ı g ö z l e m i n s o n u c u d u r , yani b i l i n c i n m ü d a h a l e s i n i n . B u yüzden b i l i n ç , k a t ı t e k i l
bu
bu
ç o k l u p e r s p e k t i f l e r t a r a f ı n d a n ç a r p ı t ı l m ı ş b i r ş e k i l d e t e m s i l e d i l e n t e k b i r doğruluğu
fiziğinde, b i r p a r ç a c ı ğ ı n " g ö r ü n ü m ü " ( a l g ı s ı ) o n u n g e r ç e k l i ğ i n i b e l i r l e r . K u a n t u m dal i ç i n d e n dalga
olmadığı
tür şeyler k i p i n d e
etkileşen
ü n l ü b i r h a y d u t s a m u r a y ı n güzel k a r ı s ı n a t e c a v ü z e d e r v e s a m u r a y ı ö l d ü r ü r ) dört t a n t l
p a r ç a c ı k l a r vardır; a r d ı n d a n , i k i n c i b i r m o m e n t t e , radikal b i r p e r s p e k t i f k a y m a s ı yap m a y a zorlanırız - ilksel o n t o l o j i k o l g u l a r d a l g a l a r ı n k e n d i s i d i r ( y ö r ü n g e l e r , s a l ı n ı m l a r ) , v e p a r ç a c ı k l a r farklı d a l g a l a r ı n kesiştiği d ü ğ ü m n o k t a l a r ı n d a n b a ş k a b i r şey d e ğ i l d i r . B u n a b a ğ l ı o l a r a k , k u a n t u m fiziği bizi G e r ç e k l e g e r ç e k l i k a r a s ı n d a k i y a r ı k l a e n
katılımcı \
tarafından
gerçekçiliğine
bağlı
yeniden olan)
anlatılınca,
etki,
bizim
(sinemasal
d ö r t farklı
öznel
imgenin
oldukça
perspektifle
Bal ılı
karşılaşmanın
o l u y o r . F a k a t , a s l ı n d a , " D o ğ u l u r u h " d e n e n şeyi B a t ı l ı y a k l a ş ı m d a n a y ı r a n şey, t a m d a ikirciklilik ve kararlaştırılamazlığın " ö z n e l l e ş t i r i l m e m i ş " olmasıdır: ulaşılmaz bir takını
r a d i k a l ş e k l i y l e yüzleştirir: o n u n i ç i n d e bulduğumuz şey, o n t o l o j i k o l a r a k t u t a r l ı b i r
g e r ç e k l i k l e r ü z e r i n d e k i farklı " ö z n e l p e r s p e k t i f l e r e " i n d i r g e n m e m e l e r i g e r e k i r
gerçekliğe ç e v r i l e m e y e c e k olan, formüllerin nıatematikselleştirilmiş G e r ç e ğ i d i r - ya
b a k ı m a , bu " g e r ç e k l i ğ i n " k e n d i s i n i k o r u r l a r , ve ' ^ e y i n k e n d i s i " n i n bu o n t o l o j i k ikin ıl
da, K a n t ç ı terimlerle söylersek, "şematikleştirilemeyen," d e n e y i m n e s n e l e r i n e çevrile
liği-kırılganlığını
meyen/yeri değiştirilemeyen saf kavramlar olarak kalırlar. Bu aynı zamanda,
güçtür.
1920
sinemaya
özgü
dolayımın
gerçekçiliği
Y a n i o t a n t i k Rashomon'un s ö z d e - N i e t z s c h e c i
aracılığıyla
İm
dile
getirmek
perspektifçilikle, yani
herhangi
k r i z i n d e n s o n r a , k u a n t u m fiziğinin p r a t i k t e o n t o l o j i k y o r u m krizini ç ö z m e tarzıdır: yani
bir n e s n e l doğrunun olmadığı, sadece öznel olarak çarpıtılmış-önyargılı anlatıların
b u tür b i r y o r u m s u n m a ç a b a s ı n ı i n k a r e d e r e k - k u a n t u m fiziği e n r a d i k a l h a l i y l e
i n d i r g e n e m e z ç o k l u ğ u n u n v a r olduğu fikriyle b i r ilişkisi y o k t u r .
b i l i m s e l b i ç i m s e l l e ş t i r m e d i r , yorumsuz b i ç i m s e l l e ş t i r m e d i r . Ö y l e y s e , k u a n t u m fiziğinin
Rashomon
konusunda
yapılacak
ilk
şey
biçimci
tuzaktan
kaçınmaktır:
filmin
b i ç i m s e l - o n t o l o j i k tezi o l a r a k a d l a n d ı r m a k i s t e d i ğ i m şey ( d o ğ r u l u ğ a a y n ı o l a y ı n ç o k l u
özü ö z n e l l i ğ e i n d i r g e n e m e z , i n s a n - o l m a n ı n d a h a i l k s e l b i r b o y u t u vardır; y a p ı s ö k ü m c ü
a n l a t ı l a r ı a r a c ı l ı ğ ı y l a e r i ş m e n i n o l a n a k s ı z l ı ğ ı ) b u o l a y ı n özel d o ğ a s ı n d a n s o y u t l a n m a -
Ö z n e n i n " m e r k e z s i z l e ş t i r i l m e s i " ; ö z n e ö z n e l l i k ö n c e s i m e t i n s e l s ü r e ç l e r d e n ç ı k a r ) bil
m a l ı d ı r - k a d ı n ı n e r k e k o t o r i t e s i n e m e y d a n o k u m a s ı , k a d ı n arzusunun patlayışı. D ö r t
ö z n e l l i k iddiası e ş l i k e t m e k t e d i r ( N a g e l ' d e n C h a l m e r s ' a u z a n a n , d e n e y i m i n i n d i r g e n i '
t a n ı k raporu aynı m i t i n ( t e r i m i n Levi-Straussçu a n l a m ı y l a ) dört versiyonu olarak, t a m
mez/açıklanamaz karakterini savunan bilişçiler; [özjbilincin indirgenemezliğinin onun
b i r ç e ş i t l e m e l e r m a t r i k s i o l a r a k k a v r a n m a l ı d ı r . ilk ( h a y d u t a a i t ) v e r s i y o n u n d a , k a d ı n a
d ü ş ü n ü m s e l m o d e l i a r a c ı l ı ğ ı y l a y a p ı l a n s t a n d a r t aşkınsal-felsefi s a v u n m a s ı n ı n y e n i d e n
t e c a v ü z e d e r v e s o n r a , dürüst bir d ü e l l o d a o n u n k o c a s ı n ı öldürür; i k i n c i ( h a y a t t a k a l a n
c a n l a n m a s ı ] : ö t e k i n d e düşünümsel kendi k e n d i n i t a n ı m a d a n ö n c e gelen bir kemli
kadına
kendiyle t a n ı ş m a boyutu vardır [Dieter H e n r i c h v e o n u n ekolü]; L a c a n ' ı n yeniden
ait)
versiyonda,
tecavüz
sırasında,
haydutun
zorla
sevişmesinin
yarattığı
t u t k u y a k a p ı l ı r v e s o n u n d a , h a y d u t a b u u t a n c ı n ı iki a d a m b i l i r k e n y a ş a y a m a y a c a ğ ı n ı ,
düşündüğü F r e u d c u ö z n e ; tözsel o l m a y a n cogito b i l i n ç d ı ş ı n ı n ö z n e s i d i r ) .
b i r i s i n i n ö l m e s i g e r e k t i ğ i n i söyler v e o z a m a n d ü e l l o g e r ç e k l e ş i r ; ü ç ü n c ü ( ö l ü k o c a n ı n
B u uzam i ç i n d e k i , b a s i t b i r y a n l ı ş a n l a m a n ı n s o n u c u o l a r a k a n l a ş ı l a m a y a c a k o l a n
h a y a l e t i n i n a n l a t t ı ğ ı ) v e r s i y o n d a , k o c a h a y d u t t a r a f ı n d a n serbest b ı r a k ı l d ı k t a n s o n r a ,
p a r a d o k s a l k ı s a d e v r e b i l i ş ç i H e i d e g g e r c i l e r e a i t t i r ( H u b e r t Dreyfus, A u g e H a u g e l a n d ) .
u t a n ç y ü z ü n d e n k e n d i s i n i b ı ç a k l a y ı p öldürür; ( o l a y l a r ı y a k ı n d a k i b i r ç a l ı l ı k t a g i z l e n i p
Y a n i : H e i d e g g e r c i b i r b a k ı ş a ç ı n d a n , b i l i ş ç i p s i k o l o j i " t e h l i k e n i n , " i n s a n ı n özünü unni
gözleyen o o d u n c u n u n anlattığı) son versiyonda, tecavüzün ardından haydut kocayı
m a n ı n aşırısıdır: o n u n l a b i r l i k t e , i n s a n z i h n i n i n k e n d i s i b e l l i bir b i l i m s e l a r a ş t ı r m a v e
b a ğ l a y a n ipi k e s t i ğ i n d e , k o c a ö f k e y l e k a r ı s ı n a onursuz b i r o r o s p u o l d u ğ u n u söylediği,
y ö n l e n d i r m e n e s n e s i n e i n d i r g e n i r , felsefe " i n s a n ı n ,
o n u r e d d e t t i ğ i z a m a n , d e l i y e d ö n e n k a d ı n iki a d a m a d a ö f k e s a ç a r , o n l a r ı iktidarsızlıkla
d e n e y nesnesi o l a b i l e c e k h e r şeyin ampirik b i l i m i n e dönüşür."45 Y i n e de, yaklaşım
s u ç l a r v e k e n d i s i n i i ç i n ç a r p ı ş m a y a d a v e t eder. D ö r t v e r s i y o n u n ardı a r d ı n a gelişi b u
larının
yüzden tarafsız değildir, h i ç b i r ş e k i l d e a y n ı düzeyde h a r e k e t e t m e z l e r : i l e r l e m e s ü r e ç
H e i d e g g e r ' i n H ö l d e r l i n ' d e n yaptığı ü n l ü a l ı n t ı y ı o n a y l a y a n b i l i ş ç i l e r d e vardır: " A m . ı
l e r i n d e , e r k e k o t o r i t e s i a d ı m a d ı m iktidarsızlaştırılır v e k a d ı n arzusu ö n e sürülür. B u
n e r e d e t e h l i k e varsa, k u r t a r ı c ı g ü ç [c/as R e r r e n t / e ] d e o r t a y a ç ı k a r . " 4 6
çıkmazını
çözmek
için,
Heidegger'e
insan için o n u n teknolojisinin
başvuran,
böylece
ironik
bir
şekilde
yüzden s o n ( o d u n c u y a a i t ) rapora vardığımızda, b u r a d a asıl k o n u , b u r a p o r u n bize
B e y i n b i l i m l e r i v e p s i k a n a l i z a r a s ı n d a k i b a ğ l a n t ı y a g e l i n c e , iki y a k l a ş ı m ı n ortak bil
" g e r ç e k t e n n e o l d u ğ u n u " a n l a t m a s ı değildir, o n u n , d ö r t v e r s i y o n u b i r b i r i n e b a ğ l a y a n
k a v r a m s a l s a h a i ç i n d e d o ğ r u d a n t a m a m l a n m a s ı a r a c ı l ı ğ ı y l a k u r u l m a y a c a k t ı r bu; d a h a
b u i ç k i n y a p ı n ı n i ç i n d e , diğer ü ç v e r s i y o n u n s a v u n m a l a r , s a v u n m a o l u ş u m l a r ı o l a r a k
çok,
a l g ı l a n m a s ı g e r e k t i ğ i t r a v m a t i k b i r n o k t a o l a r a k işlev g ö r m e s i d i r .
s o y u t l a m a l ı y ı z - s ö z g e l i m i , e n s a f h a l i y l e b e y i n b i l i m i n i n m a n t ı ğ ı n ı geliştirmeliyiz. B u
Filmin çerçeveyi
"resmi" sağlayan
mesajı
oldukça
konuşmada,
açıktın
keşiş
daha
olayların
en
başta,
verdiği
dersin
flashback'hre o
sırada
uygun
toplumun
bir
yaklaşımı
aşırı
noktasına
götürmeli,
diğerinden
radikal
bir
şekilde
n o k t a d a , b i r b a ş k a y a k l a ş ı m i ç i n yer a ç a n b i r y a r ı k l a karşılaşırız. G ü n ü m ü z ü n b e y i n bilimlerindeki
buluşlar
Freud'un
bilimlerin
psikanalizi
destekleyeceği
öngörüsünü
yaşadığı a ç l ı k , savaş v e k a o s t a n ç o k d a h a k o r k u n ç o l d u ğ u n u s ö y l e r - b u d e h ş e t n e r e d e
y e r i n e getirir gibi g ö r ü n ü y o r : a c ı , haz, t r a v m a , b a s t ı r m a v e b a ş k a ş e y l e r i n b i y o l o j i k
yatar? T o p l u m s a l bağın çözülmesinde:
m e k a n i z m a l a r ı b i l i n d i k t e n s o n r a , p a t o l o j i k r u h s a l f e n o m e n l e r i y a r a t a n b i y o l o j i k süreç
insanların g ü v e n e b i l e c e ğ i bir "büyük Ö t e k i "
yoktur, güven g ü v e n c e s i n i v e r e n ve zorunlulukları destekleyen
h e r h a n g i t e m e l bir
s i m g e s e l a n l a ş m a y o k t u r . B u yüzden f i l m a n l a t ı l a r ç o k l u ğ u n u n a r k a s ı n d a h e r h a n g i b i r
Ieri d ü z e n e s o k a b i l e c e ğ i z . Ş u a n a d e k , p s i k a n a l i s t l e r b u m e y d a n o k u m a y a iki şekilde y a n ı t verdi:
asıl ikircikliksiz g e r ç e k l i ğ i n o l m a m a s ı y l a ilgili o n t o l o j i k o y u n l a r a girmez; d a h a ç o k , t o p l u m s a l d o k u y u b i r arada t u t a n t e m e l simgesel a n l a ş m a n ı n ç ö z ü l m e s i n i n t o p l u m s a l etik
sonuçlarıyla
ilgilenmektedir.
Fakat,
öykü
-farklı
perspektiflerden
yeniden
a n l a t ı l a n o l a y - d a h a fazlasını söyler: büyük Ö t e k i y e y ö n e l i k t e h d i d i , e r k e k a n l a ş m a s ı n ı b o z a n ve e r k e k g ö r ü ş ü n ü n b e r r a k l ı ğ ı n ı b u l a n d ı r a n t e h d i d i k a d ı n d a , kadınsı arzuda sap
. Bir olumlu b i l i m i n i ç i n d e iş gördüğü a n l a m ufkunu h i ç b i r zaman aşamayacağı ve ona karşılık g e l e m e y e c e ğ i n i işaret e t m e y ö n ü n d e h e r zamanki felsefi-aşkmsal tavra haşvin dular ( " B e y i n bilimleri bir s e m p t o m u
tümüyle n e s n e l l e ş t i r m e k t e , o n u n b i y o n ö t l l
eşdeğerini f o r m ü l l e n d i r m e k t e başarılı olsalar bile, h a s t a n ı n bu n e s n e l l i ğ e karşı öznel bil tutum
geliştirmesi
gerekecektir...").
Jacques-Alain
Miller
bile,
herkese
açık
tar. N i e t z s c h e ' n i n dediği g i b i : t a m d a tutarsızlığı v e ç o k l u ö r t ü l e r i n a l t ı n d a h e r h a n g i
konuşmalarında,
b i r s o n referans n o k t a s ı n d a n y o k s u n o l m a s ı y l a , doğruluk k a d ı n s ı d ı r .
karşılıklarına ç e v i r m e hedefine ulaşarak düşüncemizi t a m olarak nesnelleştirdiğinde
g e n e l l i k l e bu h a m l e y i
benimser:
bilim,
zihinsel
süreçleri
nöral
bile, ö z n e n i n yine de bu olguyu öznelleştirmesi, o n u b e n i m s e m e s i , o n u kendi anlam evreniyle bütünleştirmesi g e r e k e c e k t i r - ve bu simgesel b ü t ü n l e ş m e fazlalığı, bu keşlin BÜYÜ BOZUMUNA DİRENİŞLER G ü n ü m ü z d e ö z n e l l i ğ e y ö n e l i k , b e l l i belirsiz ü ç k a r ş ı t çift h a l i n d e b e l i r l e n e b i l e c e k b i r dizi y a k l a ş ı m l a karşılaşıyoruz: ü ç t e m e l " a n t i h ü m a n i s t " ve/veya " a n t i c ^ z n e l c i " k o n u m ların h e r birine (bilişçi-biyolojist indirgemecilik: öznel öz-deneyimin kendisinin basit b i r " k u l l a n ı c ı y a n ı l s a m a s ı " o l a r a k bir y a n a b ı r a k ı l m a s ı ; H e i d e g g e r c i k o n u m : i n s a n ı n
"bize ve bizim i ç i n ne a n l a m ifade e d e c e ğ i " b i l i m d e n uzaktadır. . . . F a k a t , bu k e n d i n d e n h o ş n u t yanıt fazlasıyla yetersizdir: beyin b i l i m l e r i n i n Haşarısı, eğer öznel olarak benini senirlerse, bizim a n l a m özneleri k o n u m u m u z u ç ö k e r t i r . ( B u n u n mauvaise fo/'sı beyin b i l i m l e r i n i n e l e ş t i r m e n l e r i n i n iki aşırı arasında gidip g e l m e s i n d e n bellidir: kural kolay
"aşkınsal"
yanıtı
["bilim
nesnelliğe
yönelik
öznel
yaklaşımımızı
a
olarak primi
nesnelleştiremez"] b e y n i n bilimsel d e ğ e r l e n d i r m e l e r i n i n özgül başarısızlıklarına yönelik - v e bunlara k a t ı l a n - ampirik savlarla birleştirirler: özgül s a v l a m a n ı n b i ç i m i de sadece
s a v l a r ı n l i s t e l e n m e s i y l e ) ? B i r i n c i s i , b i l i ş s e l c i l i k olgusal o l a r a k y a n l ı ş t ı r . İ k i n c i s i , olgusal
olası bir başarı z e m i n i n d e a n l a m l ı o l m a k t a d ı r . ) Bu b a t t a , insanlarda özgür iradenin varlığını sorgulayan bilişçilere yönelik stan
o l a r a k d o ğ r u olsa da, t a m d a b i l i m s e l ufkuyla s ı n ı r l a n m ı ş t ı r . Ü ç ü n c ü s ü , b i l i ş s e l c i l i k
dart n e o - K a n t ç ı k ı n a m a , bir "kategori h a t a s ı " yapma yönündedir: yasadışı bir işlem
p s i k a n a l i z i n ç o k uzun z a m a n ö n c e i n s a n z i h n i n i n işleyişiyle ilgili ö n g ö r d ü ğ ü şeyi o n a y
yaparak, bir e y l e m i n n o r m a t i f g e r e k ç e l e r düzeyini ( g ü d ü l e n i m l e r i ) o n u n olumlu n e d e n lerine (bu e y l e m i n bir parçası olduğu o fiziksel gerçekliğin dokusuna nasıl uyduğuna) indirgerler. B e n i m bir düğünde " E v e t ! " d e m e m maddi (sinirsel, biyolojik ve benzeri) gerçekliğin n e d e n s e l bir dokusuna zincirlenmiş fiziksel bir eylem olarak b e t i m l e n e b i l i r ,
l a m a k t a d ı r . . . . B u y a k l a ş ı m l a r ı n ikisi d e - b i r b i r l e r i n i iki k a r ş ı l ı k l ı fazlalıklarıyla, ilki soyut k i b i r i y l e , i k i n c i s i b o y u n e ğ e n ı l ı m l ı l ı ğ ı y l a t a m a m l a r l a r - b e y i n b i l i m l e r i n i n m e y d a n o k u m a s ı n a bir y a n ı t o l a r a k yetersizdir: b u m e y d a n o k u m a y a t e k u y g u n y a n ı t b e y i n
a m a bu " E v e t ! " d e m e m i n n e d e n i n e karşılık gelmez. İ n s a n l a r d a o n t o l o j i k olarak olgusal
bilimlerinin nöral G e r ç e ğ i n i bir başka G e r ç e k l e karşılamaktır, nöral G e r ç e ğ i n içine
g e r ç e k l i k t e n farklılık gösteren bir düzeyde işleyen n o r m a t i f bir boyut vardır (doğruluk,
F r e u d c u semblant!\
iyilik, güzellik, bir h a y a t t a k a l m a stratejisinin parçası olarak değil sırf kendisi için olan
k a l a c a k v e t e m e l k o n u m u n u k o r u y a c a k s a , o n a b e y i n b i l i m l e r i n i n k e n d i i ç i n d e bir yer
arayışlar). . . . Bu tür bir y a n ı t beyin b i l i m l e r i n i n yaklaşımının vurgusunu kaçırır: ilke
bulmalıyız,
olarak, bütün seçimlerimizin sinirsel süreçlerin terimleriyle a ç ı k l a n a b i l e c e ğ i n i ö n e sürdükleri zaman, eğer doğruysa, b u n u n özgürlüğümüzü e t k i n bir şekilde ç ö k e r t t i ğ i n i , özgürlüğümüzü aslında gösteriyi idare e d e n biyolojik süreci yanlış tanıyan, y a n ı l t ı c ı bir yaşanmış d e n e y i m e indirgediğini ö n e sürmüş olurlar. Başka deyişle, bizim öznel özgür
[sureti] y e r l e ş t i r m e k değil.
onların
içkin
sessizlik v e
B a ş k a deyişle, e ğ e r p s i k a n a l i z h a y a t t a
olanaksızlıklarından başlayarak.
Dennett'ten
D a m a s i o ' y a u z a n a n , 4 8 b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n ı n farklı v e r s i y o n l a r ı n ı n h e p s i d e aynı paradoksa
"saplanmış" görünür: bilincin kurucusu
o l a n belli
bir kendini h a r e k e t e
g e ç i r e n m e k a n i z m a , k a p a l ı b i r k e n d i n e g ö n d e r m e d ö n g ü s ü : h e p s i d e b u paradoksu
lük deneyimimizi destekleyen n o r m a t i f düzeyle biyolojik m e k a n i z m a l a r o l a n bizler
i ş a r e t e d e r , o n u o l a b i l d i ğ i n c e k e s i n bir ş e k i l d e b e t i m l e m e y e ç a l ı ş ı r , y i n e d e o n u n t a m
arasındaki yarığı reddetmezler; ö n e sürdükleri şey bu yarığın gerçeklikle o n u n yanıltıcı
f o r m ü l ü n ü k a ç ı r ı r gibidir v e b ö y l e c e k e s i n
öznel deneyimi arasındaki yarık olduğudur. 4 7
arasında
kaybolurlar.
Bu
kitabın
tutarsızlıklar ya da b u l a n ı k metaforlar
Dördüncü
Bölüm'ünün
iddiası,
tözselleştirmeyc
Mayıs 2 0 0 2 ' d e , N e w York Ü n i v e r s i t e s i ' n d e k i b i l i m c i l e r i n bir farenin b e y n i n e ,
ç a l ı ş t ı ğ ı varsayım, b u k a y ı p k a v r a m ı n - b i l i ş s e l c i d e ğ e r l e n d i r m e l e r i n b i r t ü r n a m e v c u t
gelen sinyalleri doğrudan a l a b i l e n bir bilgisayar çipi taktığı şeklinde bir h a b e r ç ı k t ı ;
N e d e n i n i n - A l m a n İ d e a l i z m i n i n k e n d i k e n d i y l e ilişkili o l u m s u z l u k v e F r e u d ' u n " ö l ü m
b ö y l e c e fare ( h a n g i yönde çalışacağını b e l i r l e y e n ) bir d ü m e n mekanizması aracılığıyla (tıpkı uzaktan kumandalı o y u n c a k araba gibi) d e n e t l e n e b i l e c e k t i . İlk kez, canlı bir hay
d ü r t ü s ü " o l a r a k a d l a n d ı r d ı ğ ı şeyden b a ş k a bir şey o l m a d ı ğ ı d ı r .
van failin "iradesi", o n u n yapacağı h a r e k e t l e r l e ilgili " k e n d i l i ğ i n d e n " kararları, bir dış
F a k a t , bilişsel b i l i m l e r d e n aldığımız ilk i z l e n i m , b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş m a dair bir
m a k i n e tarafından ele g e ç i r i l e c e k t i . E l b e t t e , buradaki büyük felsefi soru şu: o talihsiz
b i r i n e u y m a y a n d e ğ e r l e n d i r m e l e r ç e ş i t l e m e s i d i r - n e r e y e gidiyorsun b i l i n ç ? Ş a ş ı r t ı c ı
fare,
o l a n " h e r şeyin g i d e r " o l m a s ı , olası b ü t ü n y a n ı t l a r ı n nasıl b i r arada yaşamasıdır; soruyu
etkin
bir şekilde
dışarıdan
belirlenen
hareketini
nasıl
"deneyimledi"? O n u
k e n d i l i ğ i n d e n bir şey olarak " d e n e y i m l e m e y e " devanı etti mi (yani, h a r e k e t l e r i n i n yönetildiğinden tümüyle habersiz miydi), yoksa "bir şeyin ters gittiğinin," bir başka, dış bir gücün h a r e k e t l e r i n i belirlediğinin farkında mıydı? İ n s a n l a r üzerinde yapılacak b u n a özdeş bir d e n e y i ç i n de aynı akıl yürütmeyi uygulamak ç o k daha ö n e m l i d i r (etik sorun
evrimci
değerlendirmeleri
aracılığıyla
anlamsız
sayarak
göz
ardı
etmekten
onu
ç ö z ü l m e z bir gizem s a y m a y a v e b i l i n c i n h i ç b i r ( e v r i m c i ) işlevi o l m a d ı ğ ı n ı , y a n i o n u n bir y a n ürün o l d u ğ u n u , m e r k e z d e k i bir f e n o m e n değil, bir g ö l g e - f e n o m e n olduğunu
lar bir yana, teknik açıdan, bu fare ö r n e ğ i n d e olduğundan ç o k daha karmaşık o l m a
öne
m a l ı d ı r ) . Fare örneğinde, " d e n e y i m i n " insan kategorisini o n a uygulamamak gerektiğini,
d e ğ e r l e n d i r m e l e r i n nasıl o l u p d a h e p aynı ç ı k m a z a d ü ş t ü k l e r i d i r : e n k a r m a ş ı k s o r u l a n
a m a insani bir c a n l ı sözkonusu olduğunda, bu soruyu sormamız gerektiği ö n e sürülebilir.
b i l e ç ö z e b i l e c e k yapay zekaya s a h i p bir m a k i n e inşa e t t i k t e n s o n r a , sorular peşpeşe
O yüzden, yine, d ü m e n l e idare edilen bir insani varlık h a r e k e t l e r i n i kendiliğinden olarak " d e n e y i m l e m e y i " sürdürecek midir? H a r e k e t l e r i n i n yönetildiğinden tümüyle habersiz mi o l a c a k t ı r , yoksa "bir şeyin ters gittiğinin," bir başka, dış bir gücün hareket lerini belirlediğinin farkına v a r a c a k mıdır? V e , bu "dış g ü ç " t a m olarak nasıl görünür " b e n i m i ç i m d e k i " bir şey olarak, durdurulmaz bir iç dürtü olarak mı, yoksa basit bir dışsal zorlama olarak mı? Eğer özne kendiliğinden d a v r a n ı ş ı n ı n dışarıdan yönetildi
sürmeye dek
b i r sürü y a n ı t ı n .
Bizi
asıl
çarpan
şey
evrimci
ya
d a bilişselci
gelir: " A m a e ğ e r b u n u b i r m a k i n e de, k ö r l e m e s i n e işleyen b i r m e v c u d i y e t o l a r a k yapa b i l i y o r s a , n e d e n b u n u y a p m a k i ç i n ( ö z ) f a r k ı n d a l ı ğ a i h t i y a c ı ' o l s u n ? " B u yüzden b i l i n ç n e k a d a r m a r j i n a l , gereksiz, işlevsiz o l a r a k g ö s t e r i l i r s e , o k a d a r b i l m e c e m s i b i r h a l alıyor - b u r a d a b ö l ü n e m e z b i r k a l a n ı n G e r ç e ğ i o l a n şey b i l i n c i n k e n d i s i d i r . G e n e l olarak, bu çokluk dört t e m e l k o n u m a indirgenebilir:
ğinden tümüyle habersiz kalırsa, g e r ç e k t e n b u n u n bizim özgür irade fikrimiz üzerinde bir etkisi yokmuş gibi yapmaya devam mı edeceğiz? Psikanalistler umutsuzca psikanalizle beyin
bilimleri
1. Radikal/indirgemeci maddecilik ( P a t r i c i a ve Paul C h u r c h l a n d ) : b a s i t ç e h e r h a n g i bir arasındaki
koşutluklar ya da
qualia yok, " b i l i n ç " yok, bu şeyler sadece bir tür "doğallaştırılmış" bilişsel h a t a olarak
yapısal b e n z e t m e l e r e tutunuyor ( " B a k ı n , biz haklıydık: bastırmaya karşılık gelen sinirsel
var olur. Bu k o n u m u n sezgi karşıtı güzelliği öznjelci f e n o m e n a l i z m i ters çevirmesi
bir süreç v a r " ) . Bu son tutumda umutsuz bir "Eğer yenemezsen, onlara k a t ı l " strate j i s i n i n bir izinden fazlası var: bilişselctliğin psikanalize bilimsel yasallık vermesi bek leniyor.
B u r a d a y i n e k ı r ı k ç a y d a n l ı k l a ilgili ü n l ü savla k a r ş ı l a ş m ı y o r muyuz ( b i r b i r i n i d ı ş l a y a n
( s a d e c e f e n o m e n l e r i n farkındayız, o n l a r ı n ö t e s i n d e bir şey olduğu m u t l a k bir kesinlik d e ğ i l ) - burada, var o l m a y a n saf f e n o m e n a l l i ğ i n kendisidir! 2. M a d d e c i l i k karşıtlığı ( D a v i d C h a l m e r s ) : bilinçlilik-farkındalık başka doğal süreçlerin terimleriyle değerlendirilemez; y e r ç e k i m i ya da m a n y e t i z m a gibi ilksel bir boyut olarak kavranmalı.
3 . B i l i n c i n içkin bilinemezliğini ö n e süren "bilişsel k a p s a m " k o n u m u ( C o l i n M c G i n n , h a t t a S t e v e n P i n k e r ) : b i l i n ç maddi gerçekliğin i ç i n d e n ç ı k m ı ş olsa da, k a ç ı n ı l m a z olarak bilinemezdir.
özdeşlik v e b e n z e r l i ğ i n p a r a d o k s a l d i y a l e k t i ğ i n i o r t a y a a t t ı ğ ı m ı z a n , k l o n l a n m a n ı n ü r k ü t ü c ü y a n ı o r t a y a ç ı k a r . Ç o k s e v i l e n , ö l e n v e a i l e s i n i n o n u geri g e t i r m e k i ç i n k İ o n l a m a y a k a r a r verdiği o s e v i l e n ç o c u k ö r n e ğ i n i e l e a l a l ı m : s o n u c u n c a n a v a r c a olduğu
4 . İ n d i r g e m e c i o l m a y a n maddecilik ( D a n i e l D e n n e t t ) : b i l i n ç var olur, a m a doğal süreç lerin sonucudur ve a ç ı k bir e v r i m c i işlevi vardır.
ç o k a ç ı k değil m i d i r ? Y e n i ç o c u k ö l ü o l a n ı n b ü t ü n ö z e l l i k l e r i n e s a h i p t i r , a m a tam d a bu
benzerlik
farkı
daha
da
hissedilir kdar -o
tam
olarak
aynı
görünse
de,
aynı
kişi
değildir, y a n i a c ı m a s ı z b i r şaka, k o r k u t u c u b i r s a h t e k a r d ı r - k a y ı p ç o c u k değildir, varlığı B u d ö r t k o n u m a ç ı k ç a b i r G r e i m a s g ö s t e r g e b i l i m k a r e s i o l u ş t u r u y o r : a n a k a r ş ı t l ı k 2 ile
M a r x K a r d e ş l e r ' i n Operada G e c e ' s i n d e n [Night at the O p e r a ] eski b i r ş a k a y ı h a t ı r l a
4 , i d e a l i z m l e m a d d e c i l i k a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı k ; 1 ile 3 ' ü n ikisi d e m a d d e c i l i k l e i d e a l i z m e
t a n z ı n d ı k bir k o p y a d ı r : " S e n i n l e ilgili h e r şey b a n a s e n i h a t ı r l a t ı y o r - g ö z l e r i n , kulak
bilişsel bir a n l a m veriyor. Y a n i , h e m 2 h e m 4 b i l i n c i n bilimsel açıklanması olasılığına
l a r ı n , ağzın, d u d a k l a r ı n , k o l l a r ı n v e b a c a k l a r ı n . . . sen d ı ş ı n d a h e r ş e y ! " 4 9
i n a n ı y o r : b i r n e s n e ( " b i l i n ç " ) v e o n u n a ç ı k l a m a s ı var, v e o y a b i l i n ç l i o l m a y a n d o ğ a l süreçlerin terimleriyle değerlendiriliyor (maddecilik) ya da kendisinin indirgenemez bir boyutu olarak kavranıyor (idealizm). Fakat, 1 için, bilincin bilimsel açıklaması a ç ı k l a n a c a k - o l a n - n e s n e n i n k e n d i s i n i n v a r o l m a m a s ı , o n u n tıpkı eski phlogiston fikri gibi e p i s t e m o l o j i k b i r h a t a o l d u ğ u s o n u c u n a g ö t ü r ü y o r ; 3 b u k o n u m u t e r s i n e ç e v i r i y o r : b u r a d a k a y b o l a n şey n e s n e d e ğ i l a ç ı k l a m a n ı n k e n d i s i ( m a d d e c i l i k doğru o l s a da, a p r i ori b i l i n c i a ç ı k l a y a m a z ) .
B u b i l i ş s e l c i ç ı k m a z l a r g ü n ü m ü z ü n b i l i m l e r i n i n , g e r ç e k l i ğ e i l i ş k i n s ı r a d a n yaşamd ü n y a fikrimizin t e m e l v a r s a y ı m l a r ı n ı d a ğ ı t m a k t a o l d u ğ u g e r ç e ğ i n e t a n ı k l ı k ediyor. B u ç ı k ı ş a karşı b e n i m s e y e b i l e c e ğ i m i z ü ç t e m e l y a k l a ş ı m var.
b a s i t ç e radikal
t e m e l k o o r d i n a t l a r ı d a ğ ı l a c a k olsa b i l e , b i l i m s e l " g e r ç e k l i ğ i n b ü y ü s ü n ü n b o z u l m a s ı " m a n t ı ğ ı n ı k a h r a m a n c a izlemek. ( B e y i n bilimlerinde, Patricia ve Paul C h u r c l a n d çok radikal bir şekilde bu yaklaşımı yeğlemiştir.)
Belki de bilinç sorunu Badiou'nun terimleriyle formüllendirilmeli: ya düşüncenin
Birincisi
d o ğ a l c ı l ı k t a ısrar e t m e k : b e d e l i n e olursa o l s u n , h a t t a a n l a m l ı d e n e y i m ufkumuzun e n
İkincisi
bilimsel
Doğruyla A n l a m ı n
m o d e r n - ö n c e s i dünyası a r a s ı n d a bir tür N e w A g e " s e n t e z e " u l a ş m a y a ç a b a l a m a k t ı r :
o r t a y a ç ı k ı ş ı asıl O l a y s a ? Z o m b i s o r u n u ( b i r i n s a n gibi d a v r a n a n z o m b i y i b i r i ç y a ş a m a
yeni b i l i m l e r i n k e n d i l e r i n i n ( ö r n e ğ i n , k u a n t u m f i z i ğ i n i n ) bizi m a d d e c i l i ğ i b ı r a k m a y a
s a h i p " g e r ç e k " i n s a n d a n n a s ı l f a r k l ı l a ş t ı r m a k ? ) d o ğ r u d a n b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n ı n ayırt
zorladığı v e y e n i b i r ( G n o s t i k y a d a D o ğ u l u ) ruhsallığı işaret e t t i ğ i y o l u n d a k i iddia, b u
edilemezliğini belirtiyor - bizim bir zombiyi " g e r ç e k " bir i n s a n d a n farklılaştırmamızı
t e m a n ı n s t a n d a r t v e r s i y o n u işte budur: " Y i r m i n c i yüzyılın asıl o l a y ı m a d d e n i n yerle bir
s a ğ l a y a c a k " n e s n e l " ö l ç ü t l e r y o k t u r , y a n i , b u fark s a d e c e i ç e r i d e n , b i l i n ç l i bir ö z n e n i n
o l m a s ı d ı r . T e k n o l o j i , e k o n o m i v e uluslar arası s i y a s e t t e , fiziksel k a y n a k l a r biçiminde
b a k ı ş a ç ı s ı n d a n k a v r a n a b i l i r ? K i e r k e g a a r d ' ı n t e r i m l e r i y l e , b u r a d a k i sorun " o l u ş - h a l i n -
k i s e r v e t kararlı bir ş e k i l d e d e ğ e r i n i v e ö n e m i n i k a y b e d i y o r . Z i h n i n g ü ç l e r i h e r yerde
d e k i - z i h n i " k a v r a m a k t ı r : b e d e n s e l g e r ç e k l i ğ e k a r ş ı t o l a n z a t e n - k u r u l m u ş z i h n i değil,
ş e y l e r i n k a b a g ü c ü n ü n ü z e r i n e ç ı k t ı . " 5 0 B u a k ı l y ü r ü t m e h a t t ı e n k ö t ü h a l i y l e ideolojiyi
zihnin
"beden
için
olma"
tarzını,
yani,
tam
anlamıyla
kırılmayı
(kaybolan
dolayımlayıcıyı).
t e m s i l e d e r : t a m b i r b i l i m s e l s o r u n s a l ı n ( k u a n t u m fiziğinde d a l g a l a r ı n v e s a l ı n ı m l a ı ı n rolü,
ve
benzeri)
"zihine
karşı
kaba
şeylerin"
ideolojik
alanına
yeniden
B i r f e n o m e n i b i l m e k l e o n u t a n ı m a k , k a b u l e t m e k , o n a var o l a r a k d a v r a n m a k
k a y d e d i l m e s i n i n b u l a n ı k l a ş t ı r d ı ğ ı şey, m o d e r n fizikte ü n l ü " m a d d e n i n gözden kaybol
a r a s ı n d a a y r ı m y a p m a m ı z g e r e k m e s i s t a n d a r t felsefi g ö z l e m l e r d e n biridir - ç e v r e m i z d e
m a s ı n ı n " asıl p a r a d o k s a l s o n u c u d u r : " m a d d i o l m a y a n " s ü r e ç l e r n a s ı l k e n d i ruhsal n i t e
ki öteki insanların zihne mi sahip olduğunu, yoksa k ö r l e m e s i n e davranmak için pro
l i k l e r i n i k a y b e t t i l e r v e doğal b i l i m l e r i n yasal b i r e r k o n u s u h a l i n e g e l d i l e r . Ü ç ü n c ü
g r a m l a n m ı ş r o b o t l a r m ı o l d u k l a r ı n ı " g e r ç e k t e n b i l m i y o r u z . " F a k a t b u gözlem, asıl n o k
s e ç e n e k de, b a ş l ı c a ö r n e ğ i g ü n ü m ü z d e H a b e r m a s o l a n , n e o - K a n t ç ı b i r d e v l e t felsefe
tayı kaçırır: eğer m u h a t a b ı m ı n zihnini " g e r ç e k t e n bilseydim," t a m öznellikler-arasılık
sidir. H a b e r m a s ' ı n b i y o g e n e t i ğ i n y ı k ı c ı s o n u ç l a r ı n ı d e n e t l e m e y e , felsefi s o n u ç l a r ı n ı
o r t a d a n kaybolacaktı; o öznel durumunu kaybedecek ve - b e n i m i ç i n - saydam bir
a z a l t m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı n ı g ö r m e k o l d u k ç a üzücü b i r m a n z a r a d ı r - b ü t ü n ç a b a s ı o n u n bir
m a k i n e h a l i n e g e l e c e k t i . B a ş k a deyişle, ö t e k i l e r i ç i n b i l i n e b i l i r - o l m a m a k ö z n e l l i ğ i n ,
şeyin
m u h a t a b ı m ı z a b i r " z i h i n " yüklediğimiz z a m a n k a s t e t t i ğ i m i z ş e y i n ö n e m l i b i r özelliğidir:
saygınlık
edimsel olacağı, ve
otonomi
" i n s a n ı n " yeni imgesinin
yara
bir b o y u t u n u n almadan
ortaya
hayatta
çıkacağı,
kalamayacağı
eski
insani
yolundaki
a n c a k bu b e n i m i ç i n m a t olduğu ö l ç ü d e " g e r ç e k t e n bir zihne sahipsin." Belki de yine
k o r k u s u n a i h a n e t e d e r . B u tür aşırı t e p k i l e r b u r a d a s e m p t o m a t i k o l u r , S l o t e r d i j k ' i n
de b e n i m en içteki öznel d e n e y i m i m i n tümüyle öznellikler-arası karakteri şeklindeki
b i y o g e n e t i k v e H e i d e g g e r ü z e r i n e yaptığı, b i y o g e n e t i ğ i n bizi e t i ğ i n y e n i k u r a l l a r ı n ı dile
eski
getirmeye
güzel
Hegelci-Marksist
konuyu
yeniden
canlandırmamız
gerekir.
Zombi
zorladığı
şeklindeki
(oldukça V a k u l )
düşüncedeki
Nazi
öjeniğinin
v a r s a y ı m ı n ı y a n l ı ş k ı l a n şey, e ğ e r b ü t ü n ö t e k i i n s a n l a r z o m b i y s e ( d a h a k e s i n o l a r a k :
y a n k ı l a r ı n ı s a p t a y a n E l m a u k o n u ş m a s ı n d a o l d u ğ u gibi.51 B i l i m s e l i l e r l e m e y e y ö n e l i k İni
o n l a r ı z o m b i o l a r a k a l g ı l ı y o r s a m ) , kendimi d e t a m b i r f e n o m e n a l b i l i n ç sahibi o l a r a k
y a k l a ş ı m b i r t ü r " b a ş t a n ç ı k m a n ı n ( o n a karşı k o y m a n ı n ) b a ş t a n ç ı k ı ş ı " gibidir: karşı
algılayamam.
k o n u l a c a k b a ş t a n ç ı k m a t a m d a b i l i m s e l a r a ş t ı r m a y ı bizi " ç o k ileri g i t m e y e " - ( b i y o
M a r x K a r d e ş l e r ' i n b i r dizi ş a k a s ı y l a ( " S e n i n b i r X o l a r a k g ö r ü n m e n e ş a ş m a m a k lazım,
çünkü
sen
bir
X'sin!";
"Bu
adam
budala
gibi
görünüyor
ve
budala
gibi
d a v r a n ı y o r , a m a sizi y a n ı l t m a s ı n - o b i r b u d a l a ! " ) h a r i k a b i r ş e k i l d e ö r n e k l e n e n o
g e n e t i k y ö n l e n d i r m e l e r e v e b u tür ş e y l e r e a i t ) yasak b ö l g e y e g i r m e y e v e böylece insanlığımızın çekirdeğini tehlikeye düşürmeye- sürükleyebilecek bir baştan çıkma
G ü n ü m ü z d e onları, a n l a m l a doğruluğu birbirine yuvalanmış t u t m a n i y e t i n e "obsküran-
o l a r a k s u n m a n ı n sözde-etik tutumudur. Biyogenetik konusundaki son etik "Kriz" aslında insanın ç o k haklı olarak bir
tizm" diyebiliriz."
" d e v l e t felsefesi" adı v e r e b i l e c e ğ i b i r şeye o l a n g e r e k s i n i m i doğurdu: bir y a n d a n b i l i m
Badiou
s e l a r a ş t ı r m a v e t e k n i k s ü r e c e göz y u m a c a k , v e diğer y a n d a n , o n u n t a m t o p l u m s a l -
a r a s ı n d a k i yarığı, d i n s e l idealizmi m a d d e c i l i k t e n a y ı r a n m i n i m a l fark o l a r a k vurgula
burada
anlamla
doğru
-yani,
doğrunun
hermönetik
olmayan
konumu-
s i m g e s e l d a r b e s i n i i ç i n e a l a c a k : o n u m e v c u t t e o l o j i k - e t i k k ü m e l e n m e y e bir t e h d i t
m a k t a h a k l ı d ı r . B u a y n ı z a m a n d a F r e u d ' l a J u n g a r a s ı n d a k i farktır: J u n g a n l a m ufkunda
o l u ş t u r m a k t a n a l ı k o y a c a k b i r felsefe. B u t a l e p l e r i k a r ş ı l a m a y a e n y a k ı n o l a n l a r ı n n e o -
k a l ı r k e n , F r e u d c u y o r u m a r t ı k a n l a m d a z e m i n b u l m a y a n bir doğruluğu d i l e g e t i r m e y i
K a n t ç ı l a r o l m a s ı n a ş a ş m a m a k g e r e k : K a n t ' ı n k e n d i s i de, N e w t o n c u b i l i m i t ü m ü y l e
h e d e f alır. B a d i o u a y r ı c a g ü n ü m ü z d e , a n l a m l a d o ğ r u n u n k e s i ş i m i n i n o l a n a k s ı z l ı ğ ı bize
değerlendirirken,
uzamının
d a y a t ı l ı r k e n karşımıza ç ı k a n asıl s e ç e n e ğ i f o r m ü l e e t m e k t e d e h a k l ı d ı r : y a " p o s t m o
ifadesiyle, b i l g i n i n
d e r n " duruşu ü s t l e n i r v e d o ğ r u l u k b o y u t u n u t ü m d e n reddeder, k e n d i m i z i ç o k l u a n l a m
bilimin
erişiminden
uzakta
bir
etik
sorumluluk
g ü v e n c e s i n i n nasıl verilebileceğine odaklanmıştı; K a n t ' ı n kendi
k a p s a m ı n ı i m a n v e a h l a k a yer a ç m a k üzere s ı n ı r l a m ı ş t ı . V e g ü n ü m ü z ü n d e v l e t felsefe
l a r ı n i ç o y u n u y l a sınırlarız, y a d a a n l a m ı n d ı ş ı n d a k i b i r doğruluk b o y u t u n u , kısacası,
c i l e r i d e aynı g ö r e v l e karşı karşıya değil m i ? O n l a r ı n ç a b a l a r ı da, a ş k ı n s a l d ü ş ü n ü m ü n
gerçek o l a r a k doğru b o y u t u n u ayırt e t m e y e y ö n e l i k b i r ç a b a y a gireriz.
farklı
versiyonları
aracılığıyla, bilimin
nasıl
önceden düzenlenmiş
anlam ufkunun
F a k a t , kulağa y a n l ı ş g e l e n şey T a n r ı n ı n ö l ü m ü y l e K o m ü n i z m i n ö l ü m ü a r a s ı n d a k i
içinde dizginlenebileceğini bulmak ve b ö y l e c e o n u n sonuçlarını etik-dinsel alan için
koşutluk,
" y a s a d ı ş ı " o l a r a k i l a n e t m e k değil m i ?
o l d u ğ u n u s ö y l e y e n k l i ş e y e t e k r a r g ö n d e r m e y a p a n k o ş u t l u k t u r ; a y r ı c a , g ü n ü m ü z poli
S l o t e r d i j k şiddetli b i r H a b e r m a s ç ı s a l d ı r ı n ı n hedefi o l m u ş o l s a da, o n u n ö n e r d i ğ i çözümün,
bilimsel
aşamada
ufkunun
ondan
"hümanist"
neredeyse
görünmez
bir
t i k a s ı n d a , " b ö l g e s e l " d o ğ r u l u k l a r l a sınırlı olduğumuz, ç ü n k ü g l o b a l a n l a m d a z e m i n bul ş e k l i n d e k i " p o s t m o d e r n " fikrin f a z l a s ı y l a - a c e l e c i k a b u l ü d e b u y a n l ı ş l ı k l a b a ğ l a n t ı l ı d ı r .
son
Anlam
K o m ü n i z m i n "seküler bir din"
ç ö z ü m ü n ü n , H a b e r m a s ç ı "devlet felsefesinden" ç o k daha incelikli ve alaycı bir şekilde rağmen,
eski
anti-Komünist,
m a d a n , h e r şeyi k u c a k l a y a n b i r doğruluk f o r m ü l l e n d i r m e n i n a r t ı k o l a n a k s ı z olduğu
olmasına
Doğrulukla
b i r ş e k i l d e o eski
sentezi
kuşkucu
yeni
örtük
bir
çizgiyle
B u ç ı k a r ı m ı s o r u n l u h a l e g e t i r e n şey k a p i t a l i s t g l o b a l i z m , k ü r e s e l l e ş m e o l g u s u n u n k e n
a y r ı l d ı ğ ı n a d i k k a t ç e k m e k i l g i n ç t i r ( d a h a k e s i n s ö y l e n i r s e , H a b e r m a s ç ı uzlaşma v e
disidir
New
sosyoekonomik
Age
tarzı
bir
obskürantist
sentez
arasındaki
ikirciklilik
içinde
dunır s a n k i ) .
-
kapitalist
küreselleşme
düzendir:
nedir?
Kapitalizm
a n l a m düzeyinde
küresel
anlamı değildir
bütünsellikten (küresel
çıkartan
ilk
bir "kapitalist
S l o t e r d j i k ' e göre, " h ü m a n i z m " h e p bu tür bir uzlaşmayı, Eskiyle Y e n i arasındaki b i r
d ü n y a görüşü" yoktur, t a m bir " k a p i t a l i s t u y g a r l ı k " y o k t u r - k a p i t a l i z m i n t e m e l dersi
köprüyü içerir: b i l i m s e l s o n u ç l a r A n l a m ı n eski e v r e n i n i ç ö k e r t t i ğ i n d e , o n l a r ı n A n l a m
t a m d a k a p i t a l i z m i n k e n d i s i n i , H ı r i s t i y a n d a n H i n t v e B u d i s t uygarlıklara d e k b ü t ü n
e v r e n i n e y e n i d e n b ü t ü n l e ş t i r m e n i n bir y o l u n u bulmalı, ya da bir b a k ı m a , metaforik o l a r a k
u y g a r l ı k l a r a ...uydurabileceğidir);
eski A n l a m e v r e n i n i , y e n i bilimsel ö n e r m e l e r i " ö r t e b i l e c e ğ i " şekilde genişletmeliyiz. Eğer
doğruluk düzeyinde, küresel piyasa m e k a n i z m a s ı n ı n " G e r ç e ğ i " olarak formüllendirilebilir.
onun
küresel
boyutu
ancak
anlamdan-yoksun-
bu dolayıınlayıcılık g ö r e v i n d e başarısız olursak, acımasız bir i k i l e m e düşeriz: ya bilimsel
B u n a bağlı olarak, kapitalizm zaten a n l a m l a doğru arasındaki kopuşu c a n l a n d ı r d ı ğ ı ölçüde,
sonuçları kabul e t m e y i gerici bir şekilde r e d d e t m e k , ya da t a m da A n l a m a l a n ı n ı n sarsıcı
o n a iki düzeyde karşı ç ı k ı l a b i l i r : ya a n l a m düzeyinde (kapitalizmi y e n i d e n belli bir toplum
kaybı. G ü n ü m ü z d e , aynı m e y d a n o k u m a y l a karşı karşıyayız: " M a t e m a t i k ç i l e r i n şair, siber-
sal a n l a m a l a n ı n d a ç e r ç e v e l e m e y e , o n u n k e n d i n i g ö t ü r e n h a r e k e t i n i bir "topluluğu" o n u n
netikçilerin din
" o r g a n i k birliği" i ç i n d e birleştiren paylaşılan " d e ğ e r l e r i n " bir s i s t e m i n i n sınırları i ç i n d e
filozofu,
doktorların
besteci,
enformasyon
işçilerinin ş a m a n
olması
g e r e k e c e k . " " F a k a t , bu çözüm t a m da a n l a m l a doğruluğu b i r b i r i n e yuvalanmış o l a r a k
t u t m a y a yönelik muhafazakar t e p k i l e r ) , y a d a kapitalizmin G e r ç e ğ i n i o n u n a n l a m d a n -
k o r u m a y a y ö n e l i k bir ç a b a a n l a m ı y l a , obskürantîzmih çözümü değil m i ?
yoksun-doğruluğu
a ç ı ş ı n d a n sorgulayarak
(temelde,
M a r x ' i n yaptığı
budur).
Elbette,
günümüzün aşırı h a k i m d i n s e l stratejisi, bilimsel G e r ç e ğ i a n l a m sınırları i ç i n d e tutmaya . . . T a n r ı ve d i n i n en basit t a n ı m ı doğruyla a n l a m ı n aynı şey olması fikrinde yatar. T a n n ' n m ölümü doğrulukla anlamı aynı şey olarak koyutlayan fikrin sonudur. Ve Komünizmin
ölümünün
de,
tarih
sözkonusu
olduğu
ölçüde,
anlamla
doğrunun
ayrılmasını ima ettiğini söylemek isterim. " T a r i h i n anlamı'Yıın iki anlamı vardır: bir yandan " y ö n e l i m , " tarih bir yerlere gider; ve ayrıca tarihin bir a n l a m ı vardır, bu da pro letarya aracılığıyla insanın özgürleşmesinin tarihidir, vb. Aslında, K o m ü n i z m i n bütün o çağı haklı politik kararlar a l m a n ı n olası olduğu i n a n c ı n ı n var olduğu bir d ö n e m d i ; o m o m e n t t e , tarihin a n l a m ı y l a sürükleniyorduk. . . . S o n r a K o m ü n i z m i n ölümü T a n n ' n m i k i n c i ölümü olur a m a tarihin a l a n ı n d a . İki olay arasında bir bağlantı vardır ve b u n u n s o n u c u , deyim yerindeyse, ö n c e l i k l e bölgesel olan doğruluk yüklü etkiler (psikanalitik, bilimsel
vb.
olduğunun,
olan hiçbir
etkiler)
ortaya
çıkarmanın
zaman
global
doğruluk
hep
bir
bölgesel doğruluğun etkisi
olmadığının
farkında
olmalıyız.
...
çalışma
stratejisidir
-
bilimin
yeni
raison
c/'erre'ini
buluyor
olması
(biyogenetik
t e h d i t l e r d e m a d d e l e ş e n ) bilimsel G e r ç e ğ e bir y a n ı t gibidir: B i l i m tarafından s i l i n m e k t e n uzak olan din, h a t t a dinlerin oluşum h a l i n d e k i birliği, g e ç e n h e r gün ilerliyor. L a c a n ekümeniârrıin ruh yoksulu için olduğunu söylemişti. S e k ü l e r ve bütün dinsel o t o r i t e l e r arasında bu sorunlar üzerinde m u h t e ş e m bir anlaşma var, kendileri yankıları aynı ölçüde m u h t e ş e m k ı l m a k i ç i n belli bir yerde anlaşmaları gerektiğini söylüyor, h a t t a sonunda seklilerin de diğerleri gibi bir din olduğunu söylüy or.
Bunu
görüyoruz
çünkü
aslında
bilimin
söyleminin
kısmen
ölüm
dürtüsüyle
bağlantılı olduğu ortaya ç ı k t ı . D i n yaşamanın, insandaki yaşamın koşulsuz savunması, yaşamı bir mutlak h a l i n e getirerek yaşamın muhafızı k o n u m u n a yerleşti. Ve bu insan doğasının k o r u n m a s ı n a dek uzanıyor. . . . Bu . . . dine a n l a m aracılığıyla, yani - k l o n l a
maya, insan h ü c r e l e r i n i n s ö m ü r ü s ü n e - e n g e l l e r dikerek ve bilimi ölçülü bir ilerleme h a l i n e getirerek bir g e l e c e k veriyor. M u h t e ş e m bir ç a b a görüyoruz, gerçeği a n l a m a b o ğ m a ç a b a s ı n a girmiş o l a n d i n i n yeni g e n ç l i k dolu coşkusunu görüyoruz.
54
k ü l t ü r ü y l e " k a r ş ı t l a ş t ı r d ı ğ ı z a m a n , b a s i t ç e k ü r t a j a y ö n e l i k farklı t u t u m l a r d a n a b a r t m a l ı b i r ş e k i l d e y a r a r l a n m ı y o r d u . O n u n a ç ı k l a m a l a r ı ç o k d a h a b i r e b i r v e aynı z a m a n d a e v r e n s e l a n l a ş ı l m a l ı ; k o n u s a d e c e K i l i s e n i n "iyi h a b e r l e r , " g e l e c e ğ i m i z e y ö n e l i k g ü v e n , Anlamını
kültürü/Ölüm
güvenceye
kültürü
çifti
alan
Fruedcu
Umudu yaşam
barındırması ve
ölüm
değildir;
dürtüleri
Yaşam
karşıtlığıyla
i l i ş k i l e n d i r i l m e l i d i r . " Y a ş a m " " h a z i l k e s i n i n " k u r a l ı n a k a r ş ı l ı k gelir, fazla jouissance'm g e r g i n l i k yüklü s a r s ı n t ı l a r ı n d a n k o r u n a n n a z l a r ı n h o m e o s t a t i k d e n g e s i n e karşılık gelir, b u yüzden P a p a I I . J o h n P a u l ' ü n iddiası, p a r a d o k s a l b i ç i m d e , d i n s e l r u h s a l l ı ğ ı n d ü n y e v i h a z l a r a k a r ş ı t o l m a d ı ğ ı değil, s a d e c e b u r u h s a l l ı ğ ı n t a m v e t a t m i n e d i c i haz d o l u y a ş a m i ç i n bir ç e r ç e v e s a ğ l a y a b i l e c e ğ i y d i . " Ö l ü m , " t e r s i n e , " h a z i l k e s i n i n ö t e s i n d e k i " alana
karşılık
Gerçeğe
dek
gelir; uzanan,
aşırı
cinsel
Gerçeğin
jouissance'dan yaşamın
yapay
canavarlar
homeostasis'ini
yaratan
bozmasına
bilimsel
yardımcı
olan
b ü t ü n a ş ı l ı k l a r a k a r ş ı l ı k gelir. . . . M i l l e r ' i n b a s i t a m a d i k k a t ç e k i c i teşhisi, a n a l i s t i " G e r ç e ğ i n ç o b a n ı " o l a r a k t a n ı m l a r k e n yaptığı t e ş h i s şaşırtıcı b i r H e i d e g g e r t e k r a r ı y l a s o n a e r e r . F a k a t , bazı t e m e l soruları a ç ı k b ı r a k ı r . B i l i m i n k a r ş ı l ı k geldiği, e t k i n l i ğ i y l e h a r e k e t e g e ç i r d i ğ i ö l ü m dürtüsü, e ş z a m a n l ı o l a r a k m ü s t e h c e n y a ş a m ı n , a n l a m d a n d ı ş l a n m ı ş v e o n a dışsal o l a n g e r ç e k o l a r a k y a ş a m ı n bir fazlalığı değil m i d i r ( K a f k a ' n ı n " O d r a d e k " i n d e d e a y n ı adı t a ş ı y a n f i l m i n " y a b a n a " s ı n d a d a c i s i m l e n m i ş gördüğümüz y a ş a m ) ? Ö l ü m d ü r t ü s ü n ü n ö l ü m s ü z l ü ğ ü n , ö l ü m ü n d e ö t e s i n d e s ü r e n b i r b a s k ı , b i r zor l a m a n ı n F r e u d c u adı o l d u ğ u n u u n u t m a m a l ı y ı z ( v e aynı z a m a n d a ö l ü m s ü z l ü ğ ü n ö r t ü k o l a r a k b i l i m t a r a f ı n d a n v a a t e d i l d i ğ i n i d e u n u t m a m a l ı y ı z ) . B u yüzden a y r ı c a y a ş a m l a a n l a m a r a s ı n d a , d o ğ r u y l a a n l a m a r a s ı n d a k i yarığa b e n z e r bir yarık ö n e sürmeliyiz yaşamla a n l a m h i ç b i r şekilde t a m olarak örtüşmez.
masum
insanla,
ö r n e ğ i n gaz
odalarında
öldürülen
çocuklarla
nasıl
uzlaştıracağız? Ş a ş ı r t ı c ı (ya d a ö y l e o l m a y a n ) b i r b i ç i m d e , t e o l o j i k y a n ı t l a r t u h a f bir H e g e l c i ü ç l e m e l e r dizisi i n ş a e d e r .
B u yüzden eski P a p a I I . J o h n P a u l H ı r i s t i y a n " Y a ş a m k ü l t ü r ü n ü " m o d e r n " Ö l ü m
Yaşamın
milyonlarca
55
B i r i n c i s i , t a n r ı s a l e g e m e n l i ğ i zarar g ö r m e m i ş b ı r a k m a k i s t e y e n v e b ö y l e c e T a n r ı ' y a şoatim t a m s o r u m l u l u ğ u n u a t f e t m e k z o r u n d a k a l a n l a r , kuramıyla
başlarlar
(şoah
insanlığın,
ya
da
(1)
Yahudilerin
" y a s a l a " günah-ve-ceza kendilerinin
geçmişteki
günahları için bir ceza o l m a l ı d ı r ) ; ardından ( 2 ) " a h l a k ç ı " karakter-eğitimi kuramıyla devam
ederler
(şoah
Eyüb'ün
hikayesiyle,
Tanrı'ya
olan
imanımızın
en
radikal
sınaması olarak anlaşılmalıdır - eğer bu sınavı geçersek, karakterimiz sağlam o l u r . . . ) ; v e s o n o l a r a k , şoah'la a n l a m ı a r a s ı n d a k i b ü t ü n o r t a k ö l ç ü l e r d a ğ ı l d ı k t a n s o n r a g ü n ü k u r t a r a c a k o l a n b i r tür " s o n s u z yargı"ya s ı ğ ı n ı r l a r : ( 3 ) t a n r ı s a l gizem k u r a m ı (şoah gibi o l g u l a r t a n r ı s a l i r a d e n i n h a y a l e sığmaz u ç u r u m u n a t a n ı k l ı k e d e r ) . H e g e l c i b i r iki k a t g i z e m k u r a m ı n a ( T a n r ı ' n ı n bize g ö r ü n e n g i z e m i a y n ı z a m a n d a T a n r ı i ç i n d e b i r gizem olmalı)
uygun
olarak,
bu
"sonsuz
yargının"
doğruluğu
ancak
Tanrı'nın
tam
e g e m e n l i ğ i n i v e h e r ş e y e k a d i r l i ğ i n i r e d d e t m e k o l a b i l i r . B u yüzden a r d ı n d a n g e l e n üçleme,
şoah'ı T a n r ı ' n ı n h e r ş e y e k a d i r l i ğ i y l e b i r l e ş t i r e m e y e r e k
(bunun olmasına
n a s ı l izin v e r m i ş o l a b i l i r ? ) , t a n r ı s a l s ı n ı r l a m a n ı n b i r b i ç i m i n i b a ş v u r a n l a r d a n o l u ş u r : ( 1 ) b i r i n c i s i , T a n r ı d o ğ r u d a n s o n l u , y a da, e n a z ı n d a n , k a p a l ı , h e r ş e y e k a d i r o l m a y a n , h e r şeyi k u c a k l a m a y a n o l a r a k k o y u t l a n ı r : k e n d i s i n i k e n d i y a r a t ı m ı n ı n y o ğ u n a t a l e t i a l t ı n d a e z i l i r k e n bulur; ( 2 ) a r d ı n d a n , b u s ı n ı r l a m a T a n r ı ' n ı n k e n d i s i n e o n u n özgür eylemi olarak yansıtılır: T a n r ı kendiyle sınırlıdır. G ö n ü l l ü olarak gücünü, özgürlüğüne
yer
bırakmak
üzere
dizginlemiştir,
bu
yüzden
dünyadaki
insan
kötülükten
s o r u m l u o l a n l a r biz i n s a n l a r ı z - k ı s a c a s ı , şoah gibi f e n o m e n l e r t a n r ı s a l özgürlük n i m e t i n e karşılık ödememiz gereken başlıca bedeldir; ( 3 ) son olarak, k e n d i n i sınırlama dışsallaştırılır,
iki
moment
otonom
olarak
koyutlanır
- Tanrı
güç
durumdadır,
d e m o n i k K ö t ü l ü ğ ü n d ü n y a d a e t k i n o l a n b i r karşı k u v v e t y a d a ilkesi v a r d ı r ( i k i c i ç ö z ü m ) . F a k a t , s a d e c e b u r a d a , K ö t ü l ü ğ ü n k ö k e n i s o r u n u n u n ç e k i r d e ğ i y l e karşılaşırız. S t a n d a r t m e t a f i z i k - d i n s e l K ö t ü fikri iki k a t ı n a ç ı k m a , b i r m e s a f e e l d e e t m e , b ü y ü k Ö t e k i y e , K ö k e n i m i z v e H e d e f i m i z e o l a n g ö n d e r m e y i t e r k e t m e , özgün t a n r ı s a l B i r d e n yüz ç e v i r m e , k e n d i k e n d i n e g ö n d e r m e l i e g o i s t d ö n g ü y e k a p ı l m a , b ö y l e c e B i r - H e p s i ' n i n
TANRI DEVREYE GİRDİĞİNDE G ü n ü m ü z d e d i n l e ilgili t e m e l soru şudur: b ü t ü n d i n s e l d e n e y i m v e u y g u l a m a l a r g e r ç e k
k ü r e s e l d e n g e v e u y u m u n a b i r yarık a ç m a fikridir. B u n a y ö n e l i k k o l a y , fazlasıyla yüzey sel p o s t m o d e r n ç ö z ü m , b u i ç i n e g i r i l m e m i ş ç ı k m a z ı n , yüzümüzü ç e v i r d i ğ i m i z ilksel B i r
t e n d o ğ r u y l a a n l a m ı n k e s i ş i m i n i n b u b o y u t u n u n i ç i n d e t u t u l a b i l i r m i ? M u s e v i l i k , trav-
v a r s a y ı m ı n ı n k e n d i s i n i t e r k e t m e k t e n i b a r e t t i r : ilksel h a l i m i z i n k e n d i m i z i k a r m a ş ı k b i r
m a t i k bir Y a s a d a y a t m a s ı y l a , a n l a m ı n d ı ş ı n d a k i bir d o ğ r u l u k b o y u t u n u ü s t ü n k ö r ü bir
d u r u m d a bulduğumuz b i r h a l , b i r y a b a n c ı ö ğ e l e r ç o k l u ğ u i ç i n d e k i b i r h a l o l d u ğ u n u
ş e k i l d e v e r m i y o r m u ( v e b u yüzden M u s e v i l i k h e r h a n g i b i r G n o s t i k o b s k ü r a n t i z m i n
k a b u l e t m e k - s a d e c e özgün B i r i n t e o l o j i k - m e t a f i z i k v a r s a y ı m ı bizi a l i e n ' ı , y a b a n c ı y ı
ö l ü m c ü l d ü ş m a n ı d ı r ) ? V e , farklı b i r düzeyde, a y n ı şey Aziz P a v l u s i ç i n d e g e ç e r l i değil
( y a ş a d ı ğ ı m ı z ) y a b a n c ı l a ş m a n ı n b i r s o n u c u cdarak a l g ı l a m a y a zorlar.
mi?
K ö t ü ilksel B i r i n ikiye k a t l a n m a s ı , o n d a n yüz ç e v i r m e k değil, h e r şeyi k a p s a y a n bir
56
Bu perspektiften,
B u t ü r b i r s o r u ş t u r m a h a t t ı n ı n e n iyi b a ş l a n g ı ç n o k t a s ı , d i n i n k e n d i s i n i n bir trav
B i r i n ilksel d a ğ ı l m a y a karşı d a y a t ı l m a s ı d ı r . F a k a t , y a d ü ş ü n c e n i n asıl g ö r e v i , B i r i n b e n
m a , d o ğ r u y l a a n l a m a r a s ı n d a k i bağı ç ö z e n b i r s a r s ı n t ı , A n l a m e v r e n i y l e b ü t ü n l e ş m e y e
lik b ö l ü n m e s i n i d ü ş ü n m e k , B i r i n k e n d i s i n i k e n d i s i n i n i ç i n d e k i b i r a y r ı l m a o l a r a k ,
karşı k o y a c a k k a d a r t r a v m a t i k b i r d o ğ r u l u k l a yüzleştiği n o k t a d ı r . H e r t e o l o g e r y a d a
i ç k i n b i r y a r ı k l a ilgili o l a r a k d ü ş ü n m e k s e ?
g e ç T a n r ı ' n ı n v a r l ı ğ ı n ı şoah y a d a b e n z e r bir a ş ı r ı l ı k ç ı k ö t ü l ü k l e n a s ı l uzlaştıracağı
G n o s t i s i z m l e t e k t a n r ı c ı l ı k a r a s ı n d a k i yarık d a b u yüzden K ö t ü l ü ğ ü n k ö k e n i n i n
s o r u n u y l a yüzleşir: h e r şeye k a d i r v e iyi T a n r ı ' n ı n v a r l ı ğ ı n ı k o r k u n ç b i ç i m d e a c ı ç e k e n
t e r i m l e r i y l e d e ğ e r l e n d i r i l e b i l i r : G n o s t i s i z m i l k s e l İyi v e K ö t ü i k i l i ğ i n i T a n r ı ' n ı n k e n -
[8j
d i ş i n d e s a p t a r k e n ( i ç i n e d ü ş t ü ğ ü m ü z m a d d i e v r e n b i r k ö t ü ve/veya a p t a l t a n r ı s a l l ı ğ ı n
di. G ü n a h kusura, t a n r ı s a l e m i r l e r i n ç i ğ n e n m e s i d e i n s a n y a s a l a r ı n a karşı s u ç a ç e v r i l
y a r a t ı m ı d ı r , v e bize u m u t v e r e n şey b i r b a ş k a g e r ç e k l i k , asıl e v i m i z v a a d i n i c a n l ı t u t a n
diği z a m a n , bir şeyler k a y b o l d u . "
iyi t a n r ı s a l l ı k t ı r ) , t e k t a n r ı c ı h k T a n r ı ' n ı n b i r l i ğ i n i ( b i r - l i ğ i n i ) , K ö t ü l ü ğ ü n k ö k e n i n i
s e k ü l e r - h ü m a n i s t bir t e p k i n i n yetersiz o l a r a k d e n e y i m l e n m e s i n i n n e d e n i b u d u r : b u tür
özgürlüğümüzde s a p t a y a r a k k u r t a r ı r ( K ö t ü l ü k y a t a m a n l a m ı y l a s o n l u l u k t u r , m a d d i
f e n o m e n l e r i n d ü z e y i n d e o l m a k i ç i n , ç o k d a h a g ü ç l ü b i r şey g e r e k i r , k o z m i k b i r y o l d a n
g e r ç e k l i ğ i n a t a l e t i d i r , y a d a T a n r ı ' d a n i s t e y e r e k yüz ç e v i r m e n i n ruhsal e y l e m i d i r ) .
ç ı k a r m a y a d a d ü n y a n ı n k e n d i s i n i n " ç ı ğ r ı n d a n ç ı k m ı ş o l d u ğ u " b i r f e l a k e t gibi eski d i n
T a n r ı ' n ı n G n o s t i k ikiliğinin sadece bizim T a n r ı ' y a y ö n e l i k değişen yaklaşımımızın
sel k o n u l a r a b e n z e r b i r şey g e r e k i r - şoah gibi b i r f e n o m e n l e k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z d a , t e k
62
Şoah y a d a G u l a g ( v e b e n z e r l e r i ) g i b i f e n o m e n l e r e
" d ü ş ü n ü m s e l b e l i r l e n i m i " o l d u ğ u n u ö n e s ü r e r e k b i r araya g e t i r m e k k o l a y d ı r : iki T a n r ı
uygun t e p k i ( A r n o M a y o r ' u n şoah ü z e r i n e ü n l ü k i t a b ı n ı n başlığı o l a n ) " G ö k l e r n e d e n
o l a r a k algıladığımız şey a s l ı n d a k e n d i d o ğ a m ı z d a k i , T a n r ı ' y l a k e n d i b a ğ l a n t ı m ı z d a k i
k a r a r m a d ı ? " gibi
yarılmadır. Fakat, gerçek görev bir yandan t e k t a n r ı c ı h k alanında kalırken T a n r ı ' n ı n
budur: g e n e l l i k l e t e o l o j i y e b a ş l ı c a m e y d a n o k u m a g i b i k a v r a n s a d a ( e ğ e r b i r T a n r ı
k e n d i s i n d e k i İyi v e K ö t ü a r a s ı n d a k i a y r ı m ı n k a y n a ğ ı n ı s a p t a m a k t ı r - A l m a n m i s t i k
varsa, v e e ğ e r o'iyiyse, b ö y l e b i r d e h ş e t i n o r t a y a ç ı k m a s ı n a n a s ı l izin v e r e b i l d i ? ) , aynı
lerinin
z a m a n d a b i z i m bir ş e k i l d e b u f e l a k e t i n k a p s a m ı n a y a k l a ş m a m ı z a izin v e r e n ç e r ç e v e y i
(Jakob
(Schelling, arasındaki
Bohme)
Hegel) yarılmayı
ve
onların
başarmaya tekrar
mantığını
çalıştığı
görev.
Bir Tanrı'nın
izleyen Başka
kendisi
daha
sonraki
deyişle,
görev
için yasalaştıran
filozofların İyi
ve
insani
kötü
karıştırıcı
b i r sorudur.
Şoah'm
teolojik
ö n e m i n i n paradoksu
s a ğ l a y a b i l e c e k şey s a d e c e t e o l o j i d i r - T a n r ı ' n ı n fiyaskosu h â l â T a n r ı ' n ı n fiyaskosudur.
"dışsal
düşünüme" aktarmaktır.
akıl
W a l t e r B e n j a m i n ' i n " T a r i h Felsefesi Ü z e r i n e T e z l e r " i n i n i k i n c i s i n i h a t ı r l a y ı n : " G e ç m i ş beraberinde o n a verilen kefarete g ö n d e r m e yapılmasına yol a ç a n zamansal bir
O t o r i t e s a h i b i b i r i n s a n ı n , a s l ı n d a y a p m a y ı ç o k i s t e y e c e ğ i h a l d e , o n a bağlı ö z n e y e
dizin taşır. G e ç m i ş k u ş a k l a r l a ş i m d i k i k u ş a k a r a s ı n d a gizli b i r a n l a ş m a vardır." 6 3 B u
v a a t e t t i ğ i iyi b i r işi y a p a m a y a c a k olduğu z a m a n i ç i n e düştüğü u t a n ç v e r i c i d u r u m u
"zayıf M e s i h ç i g ü ç " h â l â şoah k a r ş ı s ı n d a ö n e s ü r ü l e b i l i r m i ? Şoah g e l e c e k - o l a n - k e f a r e t i
d ü ş ü n ü n - b ö y l e zor bir d u r u m d a , t a m i k t i d a r ı n ı n g ö r ü n ü m ü n ü k u r t a r m a n ı n t e k yolu
n a s ı l g ö l g e l e r ? Şoah k u r b a n l a r ı n ı n a c ı ç e k m e s i , h i ç b i r z a m a n g e r i y e y ö n e l i k o l a r a k
a s l ı n d a o n u y a p m a k i s t e m e m i ş gibi y a p m a s ı d ı r - y a ö z n e b u n u h a k e t m e d i ğ i i ç i n , y a d a
d e ğ e r l e n d i n l e m e y e c e k , kefareti verilemeyecek, a n l a m l ı k ı l ı n a m a y a c a k bir tür m u t l a k
k e n d i s i g ö r ü n d ü ğ ü k a d a r iyi o l m a d ı ğ ı , k ö t ü b i r y a n ı d a o l d u ğ u i ç i n . " K ö t ü " g ö r ü n m e k
h a r c a y ı ş değil m i ? T a n r ı ' n ı n a c ı ç e k m e s i t a m d a b u n o k t a d a d e v r e y e girer: işaret e t t i ğ i
b ö y l e c e b i r i n i n t a m i k t i d a r ı n ı n g ö r ü n ü m ü n ü k u r t a r m a y a y ö n e l i k umutsuz bir s t r a t e j i y i
şey
gizleyebilir - aynı şey T a n r ı i ç i n d e g e ç e r l i değil m i ?
Burada
Şoah k o n u s u n a d ö n e r s e k : b u bizi y u k a r ı d a k i , ilk i k i s i n i n ( e g e m e n T a n r ı , s o n l u
acı
çekme
gibi
yankılanan
ham şey,
bir
olgunun
Yahudi
herhangi
geleneğinden
bir çok,
Authebung'unım temel
başarısızlığıdır.
Protestan
dersidir:
ö z g ü r l ü ğ e / o t o n o m i y e d o ğ r u d a n e r i ş i m y o k t u r ; i n s a n l a T a n r ı a r a s ı n d a k i i l i ş k i n i n efen-
T a n r ı ) ö t e s i n d e k i ü ç ü n c ü k o n u m a getirir, y a n i a c ı ç e k e n T a n r ı ' n ı n k o n u m u n a : s o n u n
d i - k ö l e alışverişiyle i n s a n i özgürlüğün t a m ö n e sürülmesi a r a s ı n d a ,
d a h e p k a z a n a n zafer d o l u b i r T a n r ı değildir, oysa " o n u n işleri gizemlidir," ç ü n k ü gizlice
anlaşılmaz tanrısal kaprisin saf bir n e s n e s i n e indirgendiği bir mutlak küçük düşürme
b ü t ü n ipleri ç e k e r ; soğuk a d a l e t d a ğ ı t a n b i r T a n r ı değildir, ç ü n k ü t a n ı m gereği h e p
ara a ş a m a s ı n ı n m ü d a h a l e e t m e s i g e r e k i r .
h a k l ı d ı r ; a m a - Ç a r m ı h t a a c ı ç e k e n İsa g i b i - i ş k e n c e g ö r m ü ş , a c ı ç e k m e y ü k ü n ü üstle nen,
içinde insanın
Hıristiyanlığın üç temel versiyonu da yine bir başka Hegelci ü ç l e m e oluşturmuyor
i n s a n mutsuzluğuyla d a y a n ı ş m a i ç i n d e b i r T a n r ı . " Ş u n u yazan S c h e l l i n g ' d i :
m u ? O r t o d o k s l u k , K a t o l i k l i k v e P r o t e s t a n l ı ğ ı n p e ş p e ş e g e l i ş i n d e , y e n i h e r t e r i m , bir
" T a n r ı bir yaşamdır, b a s i t ç e b i r varlık değil. A m a b ü t ü n y a ş a m ı n bir kaderi v a r d ı r v e
ö n c e k i birlikle yarılmış bir altbölümdür. Bu E v r e n s e l - T i k e l - T e k i l üçlemesi üç temsilci
acı ç e k m e y e v e o l m a y a tabidir. . . . i n s a n c a acı ç e k e n bir T a n r ı kavramı o l m a s a . . .
k u r u c u figürle d e ( Y a h y a , P e t r u s , P a v l u s ) , ü ç ı r k l a d a ( S l a v , L a t i n , A l m a n ) belir
b ü t ü n tarih anlaşılmaz olur."58 N e d e n ? Ç ü n k ü T a n r ı ' n ı n acı ç e k m e s i o n u n tarihe
t i l e b i l i r . D o ğ u O r t o d o k s l u ğ u n d a , m e t n i n tözsel b i r l i ğ i n i v e i n a n a n l a r k o r p u s u n u bulu
k a t ı l d ı ğ ı , o n d a n e t k i l e n d i ğ i , s a d e c e y u k a r ı d a n ipleri ç e k e n a ş k ı n b i r E f e n d i o l m a d ı ğ ı
ruz, i n a n a n l a r ı n kutsal M e t n i y o r u m l a m a s ı n a izin v e r i l m e s i n i n n e d e n i budur, M e t i n
a n l a m ı n a gelir: T a n r ı ' n ı n a c ı ç e k m e s i i n s a n t a r i h i n i n s a d e c e b i r g ö l g e tiyatrosu değil
o n l a r d a d e v a m e d e r v e yaşar, c a n l ı t a r i h i n , m u a f tutulduğu o s t a n d a r t v e m o d e l o l a n
g e r ç e k m ü c a d e l e n i n , i ç i n e M u t l a ğ ı n k e n d i s i n i n d e karıştığı v e o n u n k a d e r i n i n k a r a r
y a ş a y a n t a r i h i n d ı ş ı n d a d e ğ i l d i r - d i n s e l y a ş a m ı n tözü H ı r i s t i y a n t o p l u l u ğ u n u n k e n d i
laştırıldığı
şoah'tan
sidir. K a t o l i k l i k r a d i k a l y a b a n c ı l a ş m a y a k a r ş ı l ı k gelir: k u r u c u kutsal M e t i n l e i n a n a n l a r
s o n r a , " a r t ı k s a d e c e a c ı ç e k e n b i r T a n r ı bize y a r d ı m edebilir"™ ş e k l i n d e k i d e r i n l i k l i
korpusu a r a s ı n d a a r a c ı l ı k y a p a n m e v c u d i y e t , K i l i s e , d i n s e l K u r u m t a m o t o n o m i s i n i
mücadelenin
yeri
olduğunu
ima
eder.
Dietrich
Bonhoeffer'in,
g ö r ü ş ü n ü n felsefi a r k a p l a n ı b u d u r - H e i d e g g e r ' i n s o n s ö y l e ş i s i n d e söylediği " B i z i h â l â
tekrar kazanır.
s a d e c e b i r T a n r ı k u r t a r a b i l i r ! " s ö z ü n e t a m b i r d e s t e k . 6 0 B u yüzden " a l t ı m i l y o n u n o
h a k k ı n a s a h i p o l m a s ı n ı n n e d e n i budur; M e t i n , A y i n d e L a t i n c e , s ı r a d a n i n a n a n l a r
En yüksek
otorite
Kilisede bulunur,
kilisenin
Metni
yorumlama
ü z e r i n e k o n u ş u l a m a y a n a c ı ç e k i ş i aynı z a m a n d a T a n r ı ' n ı n a c ı ç e k m e s i n i n d e sesidir" 6 1
tarafından anlaşılmayan bir dille okunur ve h a t t a bir i n a n a n ı n M e t n i doğrudan, rahi
ifadesini o l d u k ç a b i r e b i r a l m a l ı y ı z : b u a c ı ç e k m e n i n h e r h a n g i b i r " n o r m a l " i n s a n
b i n r e h b e r l i ğ i n i aşarak o k u m a s ı g ü n a h sayılır. S o n o l a r a k , P r o t e s t a n l ı k t a , t e k o t o r i t e
ö l ç ü s ü n e g ö r e ç o k fazla o l m a s ı o n u t a n r ı s a l k ı l a r .
M e t n i n k e n d i s i d i r v e asıl şey h e r i n a n a n ı n M e t i n d e a k t a r ı l d ı ğ ı h a l i y l e T a n r ı ' n ı n getirilmiştir:
Sözüyle doğrudan temasındadır; dolayımlayıcı ( T i k e l ) b ö y l e c e kaybolur, önemsizliğe
" S a d e c e tözü o r t a d a n k a l d ı r a n s e k ü l e r d i l l e r bir k e r e s i n d e ö f k e l e r i b ı r a k m a y a n i y e t l e n
çekilir, i n a n a n ı n bir "evrensel T e k i l " k o n u m u n u , tanrısal Evrensellikle doğrudan
Bu
paradoks
veciz bir
şekilde Jurgen
Habermas
tarafından
dile
temas
halindeki
aşmasını
sağlar.
birey
64
konumunu
Fakat
bu
almasını,
uzlaşma,
ancak
tikel
Kurumun
yabancılaşma
dolayımlayıcı
aşırı
noktaya
rolünü
adil, adil k a l ı r v e rezil, rezil k a l ı r . D a h a d a k ö t ü s ü , b u t a n r ı s a l duyuruda, b a s i t ç e adil bir
taşınırsa
ş e k i l d e y a r g ı l a n m ı y o r u z ; s a n k i keyfi b i r kararı ö ğ r e n i r gibi, dürüst y a d a g ü n a h k a r
m ü m k ü n olur: i l e t i ş i m k u r a b i l e c e ğ i m i z , h a t t a t a r t ı ş a b i l e c e ğ i m i z o ö z e n g ö s t e r e n v e
olduğumuz
s e v e n b i r T a n r ı ' y a i l i ş k i n K a t o l i k fikir y e r i n e , P r o t e s t a n l ı k i n s a n l a p a y l a ş ı l a n h e r h a n
i h b a r ediliyoruz - b u k a r a r ı n b i z i m i ç n i t e l i k l e r i m i z l e b i r ilişkisi y o k .
g i " o r t a k ö l ç ü d e n " y o k s u n T a n r ı fikriyle, t ü m ü y l e o l u m s a l b i r ş e k i l d e i n a y e t d a ğ ı t a n , nüfuz e d i l m e z b i r Ö t e o l a n T a n r ı fikriyle başlar.
65
Tanrı'nın
koşulsuz v e kaprisli
konusunda,
kurtulduğumuz
ya
da
lanetlendiğimiz
konusunda 66
dışarıdan
Ve yine, bu
a c ı m a s ı z t a n r ı s a l sadizmin k a r a n l ı k fazlalığı - v a h ş i , a m a y i n e d e adil T a n r ı i m g e s i n i n fazlalığı- Yahudi yasasının üzerindeki
H ı r i s t i y a n sevgisi
fazlalığının,
zorunlu
olarak
o t o r i t e s i n i n t a m k a b u l ü n ü n izlerini, J o h n n y C a s h ' i n ö l m e d e n b i r süre ö n c e k a y d e t t i ğ i
olumsuz bir a l t k ı s m ı : Yasayı d e s t e k l e y e n sevgiye z o r u n l u o l a r a k Yasayı d a d e s t e k l e y e n
"Adam
keyfi a c ı m a s ı z l ı k e ş l i k e d i y o r .
Çıkıp
Geldiğinde
(The
Man
Comes
Around)"
adlı
son
şarkıda,
Güneyli
Psikanalizin Etiği ü z e r i n e o l a n s e m i n e r i n d e , L a c a n " e g e m e n İyi c/as D m g Y l i r " 6 7 diye
B a p t i s t H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n d a y e r a l a n k a y g ı l a r ı n ö r n e k bir d i l e g e t i r m e s i o l a n şarkıda ayırt
ö n e sürdüğü z a m a n , e n yüksek İ y i n i n k ö t ü Ş e y l e b u ö z d e ş l e ş t i r i l m e s i t a m o l a r a k a n c a k
edebiliriz:
p a r a l a k s k a y m a y ı i ç e r e n b i r şey o l a r a k a n l a ş ı l a b i l i r : uygun bir m e s a f e d e n b a k ı n c a y ü c e B i r adam gelmiş dolanıyor, isimler topluyor ve karar veriyor
İyi gibi g ö r ü n ü r k e n , y a k ı n ı n a g e l d i ğ i m i z d e i t i c i K ö t ü gibi g ö r ü n e n şey. B u a y n ı z a m a n
K i m i n özgür olduğuna ve k i m i n herkesi suçlasa da karşı ç ı k ı l m a y a c a ğ ı n a
da Hıristiyan Sevgi T a n r ı s ı n ı Yahudi acımasız adalet Tanrısıyla karşılaştırmanın yanlış
Y i n e öyle altın bir merdiven o l a c a k aşağıya uzanan
o l m a s ı n ı n d a n e d e n i d i r : aşırı a c ı m a s ı z l ı k H ı r i s t i y a n S e v g i s i n i n zorunlu ters yüzüdür v e
A d a m ç ı k ı p geldiğinde
bu H e p i n i z i n korkudan omuzlarınızdaki tüyler dimdik o l a c a k
ikisi
arasındaki
acımasızlık
Ö n ü n ü z e sürülen o son k a d e h t e n yudum yudum içeceksiniz
ilişki
Tanrısı
yine
bir
arasında
paralaks
"tözsel"
ilişkisidir:
fark
yoktur,
Sevgi
Tanrısıyla
lo'mpredador
del
aşırı-keyfi
doloroso
regno,
p e r s p e k t i f i m i z d e k i bir p a r a l a k s k a y m a s ı n d a n d o l a y ı farklı bir ışık a l t ı n d a g ö r ü n e n bir
Y a d a ç ö m l e k ç i n i n yerinde kaybolacaksınız
v e a y n ı T a n r ı d ı r bu. 6 S
A d a m ç ı k ı p geldiğinde
M a r t i n L u t h e r a ç ı k ç a i n s a n ı n dışkıyla özdeşliğini ö n e r m i ş t i : i n s a n t a n r ı s a l b o k T r o m p e t l e r i dinle borazancıları dinle yüz milyon melek şarkı söylüyor
gibidir, T a n r ı ' n ı n a n ü s ü n d e n düştü. E l b e t t e , L u t h e r ' i y e n i t e o l o j i s i n e y ö n e l t e n d e r i n
K a l a b a l ı k l a r büyük bir davula yürüyor
krizler
Çığrışan sesler ve ağlaşan sesler Bazı doğmuş ve bazısı ölüyor
ele
ne
alabiliriz;
kadar
çok
şiddetli
eyledi,
bir
güçsiizleştirici
kendinden
tiksindi,
süperego
kendini
çevrimine
cezalandırdı
ve
k e n d i n e i ş k e n c e e t t i , iyi işler yaptıysa, vb., o k a d a r ç o k suçluluk duydu. Bu o n u iyi
Alfa ve omega krallıkları geliyor V e dikenli ağaçlar k a r m a n ç o r m a n
işlerin
B a k i r e l e r fitillerinin yanık yerlerini temizliyor
T a n r ı ' n ı n gazabını k ı ş k ı r t ı y o r v e l a n e t l e n m e y e yol a ç ı y o r l a r d ı . K u r t u l u ş i m a n l a gelir:
D i k e n l i ağaçlar k a r m a n ç o r m a n
s a d e c e bizim i m a n ı m ı z , k u r t a r ı c ı o l a r a k İsa'ya i m a n ı m ı z bizim s ü p e r e g o ç ı k m a z ı n d a n
S e n i n sivri şeylere t e k m e a t m a n zor şey
ç ı k m a m ı z ı sağlar. 6 9 F a k a t i n s a n ı n b u " a n a l " t a n ı m ı , L u t h e r ' i k e n d i n i - a l ç a l t m a y a doğru
K ı y a m e t ne salam ne şalom
iten
hesaplı,
bu
kirli,
süperego
bencil
olduğuna
baskısının
bir
inandırdı:
sonucuna
Tanrıyı
hoşnut
indirgenemez
-
etmek
dahası
yerine,
vardır:
E n k a r n a s y o n u n asıl a n l a m ı s a d e c e b u P r o t e s t a n i n s a n ı n dışkıyla özdeşliği m a n t ı ğ ı
S o n r a baba horoz civcivlerini eve ç a ğ ı r a c a k B i l g e adam d i k e n i n ö n ü n d e e ğ i l e c e k ve ayaklarına da
i ç i n d e f o r m ü l l e n d i r i l e b i l i r . O r t o d o k s l u k t a , İsa s o n a ş a m a d a sıradışı k o n u m u n u kaybe
A l t ı n taçlar a t a c a k l a r
der: i d e a l l e ş t i r i l m e s i , soylu bir m o d e l o l a r a k y ü k s e l t i l m e s i o n u ideal bir i m g e y e , t a k l i t
A d a m ç ı k ı p geldiğinde
e d i l e c e k b i r figüre
indirger
( b ü t ü n i n s a n l a r T a n r ı o l m a y a ç a b a l a m a l ı d ı r ) - imitatio
A d i l o l m a y a n kimse bırakın adil olmasın
Christi K a t o l i k o l m a k t a n ç o k O r t o d o k s b i r formüldür.
A d i l o l a n kimse bırakın adil olsun
s i m g e s e l b i r alışveriş m a n t ı ğ ı d ı r : K a t o l i k t e o l o g l a r , İ s a ' n ı n g ü n a h l a r ı m ı z ı n b e d e l i n i
R e z i l o l a n kimse bırakın rezil olsun Bu
sorusunu
yakalanmıştı:
şarkı
Kıyamet,
Tüm
Zamanların
Katoliklikte,
hakim mantık
n a s ı l ö d e d i ğ i y l e , vb. ilgili uzun s k o l a s t i k h a k i m t a r t ı ş m a l a r ı n a g i r m e y i s e v e r - L t ı t h e r ' i n Sonu,
Tanrı'nın
görünüp
Son
Yargı'yı
b u m a n t ı ğ ı n e n a l ç a k ç a s o n u c u n a , k e f a r e t i n N K i l i s e d e n s a t ı n a l ı n a b i l e c e k bir şeye
g e r ç e k l e ş t i r e c e ğ i z a m a n l a ilgili v e b u o l a y s a f v e keyfi b i r t e r ö r o l a r a k s u n u l u y o r : T a n r ı
indirgenmesine
n e r e d e y s e k i ş i l e ş m i ş K ö t ü l ü k , b i r tür p o l i t i k m u h b i r , " ç ı k ı p g e l e n " v e " i s i m l e r t o p l a
gerçek
y a r a k , " k i m i n k u r t u l u p k i m i n k a y b o l a c a ğ ı n a k a r a r v e r e r e k d e h ş e t e yol a ç a n bir a d a m
b o k u y l a , i n s a n o l a n dışkısal G e r ç e k l e ö z d e ş l e ş t i r e n b i r T a n r ı o l a r a k k a v r a r - v e a n c a k
g i b i g ö r ü n ü y o r . E n a z ı n d a n , C a s h ' i n b e t i m l e m e s i a c ı m a s ı z bir sorgu i ç i n sıraya sokul
bu düzeyde t a m o l a r a k H ı r i s t i y a n t a n r ı s a l sevgi fikri a n l a ş ı l a b i l i r , " i n s a n " d e n e n o sefil
m u ş i n s a n l a r ı n v e i ş k e n c e i ç i n s e ç i l e n l e r i işaret e d e n m u h b i r i n o l d u ğ u o ünlü s a h n e y i
dışkısal m e v c u d i y e t e d u y u l a n sevgi o l a r a k .
h a t ı r l a t ı y o r : m e r h a m e t y o k , g ü n a h l a r ı n affı yok, c o ş k u d a yok; h e p i m i z i n r o l l e r i b e l l i :
olarak
tepki
vermesine
koyutlar,
İsa'yı,
şaşmamak Enkarnasyon
gerek.
Protestanlık,
eyleminde,
sonunda,
kendisini
özgürce
ilişkiyi kendi
k o r u y a m a y a c a k l a r d ı r - ç o k fazla şey s ö y l e n m i ş t i r , ya da d a h a doğrusu, s ö y l e n e n söz,
İDEOLOJİ SONRASININ YÜCELİKTEN ÇIKARILMIŞ NESNESİ
büyük Ö t e k i , aşırı d o ğ r u d a n jouissance t a ş k ı n ı n ı n a l t ı n d a k a l m ı ş t ı r , b u yüzden ikisi d e İ n s a n ı n d ı ş k ı y l a ö z d e ş l e ş t i r i l m e s i , P r o t e s t a n d e v r i m i n i n b u t e m e l öğesi, e t k i s i a n c a k
diğerinin
günümüzde,
iki e ğ i l i m i n y o l u n u a ç t ı .
k a ç ı n m a y a başlarlar. B u t ü m ü y l e s a p k ı n b i r orji değil, h a k i k i fazlalıktır: " i n s a n ı n e n i ç
Birincisi, oldukça a ç ı k bir şekilde, insanın tam bilimsel-teknolojik doğallaştırılması:
f a n t a z i l e r i n i o n l a r h a k k ı n d a k o n u ş m a k y e r i n e u y g u l a m a y a s o k m a s ı " değil, t a m o l a r a k ,
tanrısal b o k aslında doğal evrimin bir başka f e n o m e n i olarak ele alınabilir. S o n r a - p e k
onlar
o k a d a r b e l l i o l m a y a n , a m a b e l k i d a h a d a b ü y ü k s o n u ç l a r ı o l a n - hazzın merkezi b i r
anlamıyla
etik-politik kategori h a l i n e yükseltilmesi: tanrısal bok herhangi bir "daha yüksek"
kurucu engelin yıkılacağı noktaya dek ele geçirmesine
m i s y o n d a n y o k s u n k ı l ı n m ı ş t ı r , s o n a ş a m a d a n a z l a r ı n h o m e o s t a t i k b i r d e n g e arayışıyla,
ö l ç ü l d ü ğ ü n d e , e n aşırı " g e r ç e k o r j i " zayıf bir v e k i l o l u r .
ileri m o d e r n l i ğ i m i z d e t a m o l a r a k h i s s e d i l e n
b u h o m e o s t a t i k d e n g e y i b o z m a y a ç a l ı ş a n fazla j o u ı ' s s a n c e ' l a r ı n yol çekim
arasında
salınan
bir
makineye
indirgenmiştir.
açtığı
Günümüzün
ölümcül
süperego
haz
varlığından rahatsız
hakkında
Adrian
konuşmak,
"sözcüklerle
Lyne'ın
olur ve
yani
ağır a ğ ı r uzaklaşır,
onların
sikişebileceği,"
Sadakatsizinde
büyük
böylece
[Unfaithful\
Öteki
birbirlerinin
dolayımını
d i l l e jouissance
cinsel
sance de lAutre m a n t ı ğ ı n ı n kusursuz bir ö r n e ğ i d i r :
insanın
arasındaki
izin v e r m e k t i r .
eylem
çift
varlığından
(evli
o
tam
temel,
Bu ölçüyle
s u n u m u k a d ı n ı n jouis Diane Lane
ve g e n ç
e m r i n i n s o r u n u , d a h a ö n c e k i i d e o l o j i k a ç ı k l a m a çağrısı k i p l e r i n i n t e r s i n e , t a m b i r
F r a n s ı z ) a d a m ı n d a i r e s i n d e k u c a k l a ş t ı ğ ı sırada, b a n l i y ö t r e n i n e b i n m i ş e v e d ö n e n , t e k
" d ü n y a " a ç m a m a s ı d ı r - b a s i t ç e belirsiz bir İ s i m l e n e m e y e n e g ö n d e r m e yapar. B u a n l a m
b a ş ı n a o t u r a n v e h a t ı r l a y a n D i a n e L a n e ' e a n i b i r g e ç i ş olur. O n u n h a t ı r l a m a s ı ( h a r i k a
d a - v e s a d e c e b u a n l a m d a - a s l ı n d a b i r " i d e o l o j i s o n r a s ı e v r e n d e " yaşıyoruz: bize sesle
u t a n g a ç g ü l ü m s e m e l e r , gözyaşları, o l a n l a r a y ö n e l i k k u ş k u l u j e s t l e r , v e b u t ü r ş e y l e r i n
nen
h a r i k a b i r ş e k i l d e s e r g i l e n m e s i y l e tasvir e d i l m i ş t i r ) s e v i ş e n ç i f t i n k ı s a f r a g m a n l ı flash-
şey, jouissance'm
doğrudan
bir " y ü c e l i k t e n
çıkarılmış,"
artık
t a m bir
ideolojik
a n l a t ı y l a m a s k e l e n m e y e n çağrısıdır.™ B u " d ü n y a s ı z l ı k " d a h a k e s i n o l a r a k , n e y d e y e r
fcadc'leriyle durdurulur - b ö y l e c e s a d e c e sevgi e y l e m i n i , olduğu gibi,
alır?
hatırlandığı
Lacan'ın
XX.
Seminer:
Encore'da
işaret
ettiği
gibi,
jouissance k a t ı
bir
biçimde
gibi
görürüz.
Doğrudan
cinsel
jouissance
dolayımsızca
fütur anterieurde, Ötekinin
jouis-
T a n r ı ' n ı n v a r l ı ğ ı n ı n o n t o l o j i k k a n ı t ı n ı n k i y l e türdeş o l a n b i r m a n t ı k i ç e r i r . B u k a n ı t ı n
s a n c e ' m d a " o r t a d a n k a l d ı r ı l m ı ş t ı r " ; ikisi büyülü b i r ş e k i l d e örtüşür. B u r a d a n ç ı k a n ders
k l a s i k v e r s i y o n u n d a , b e n i m bir s o n l u , sınırlı v a r l ı k o l a r a k k e n d i k e n d i m i n f a r k ı n d a
" d o ğ r u " jouissance'm n e e y l e m i n k e n d i s i n d e n e d e g e l m e s i b e k l e n e n n a z l a r ı n ürper
o l m a m dolaysız o l a r a k sonsuz, kusursuz bir v a r l ı k fikrini doğurur ve bu varlık kusursuz
t i s i n d e o l m a d ı ğ ı , o n u n m e l a n k o l i k h a t ı r l a n m a s ı n d a olduğudur. V e d e b i l m e c e şudur:
o l d u ğ u n d a n , fikri d e v a r o l u ş u n u i ç e r i r , aynı ş e k i l d e , bizim bize s o n l u , s a p t a n m ı ş , k ı s m i ,
içinde katılımcıların, " g e r ç e k t e n yaparken bile," zaten o n u , böyle tadını çıkararak
"kastre"
varoluşu
h a t ı r l a m a n ı n o hayali k o n u m u n u benimsediği bir cinsel eylem hayal e t m e k m ü m k ü n
z o r u n l u b i r b i ç i m d e o n u b i r b a ş k a ö z n e y e , o n u n " h a z a l m a s ı b e k l e n e n ö z n e s i n e " yükle
müdür? D a h a s ı , fütur anterieur'un b u m e l a n k o l i k k o n u m u n u n k a d ı n s ı o l d u ğ u n u , b u n a
olarak
erişilebilir
olan
jouissance
deneyimimiz,
dolaysız
olarak,
n e n ö z n e t a r a f ı n d a n zorunlu o l a r a k v a r s a y ı l a n t a m , b a ş a r ı l m ı ş , sınırsız bir jouissance'\
karşın gelmesi t e k l e n e n
doğurur."
s ö y l e y e b i l i r miyiz? B e r g m a n ' ı n P e r s o n a ' s ı n d a k i o ü n l ü s a h n e y i , B i b i A n d e r s s o n ' u n
B u r a d a k i ilk t e p k i m i z , e l b e t t e , b u m u t l a k jouissancehn b i r m i t olduğu, h i ç b i r z a m a n
nazların
ürpertisiyle b e s l e n e n jouissance'm
erkeksi
olduğunu
k u m l a r d a k i bir orjiyi v e i ç i n e k a t ı l d ı ğ ı t u t k u l u b i r s e v i ş m e n i n h i k a y e s i n i a n l a t t ı ğ ı o
e d i m s e l o l a r a k v a r o l m a d ı ğ ı , o n u n k o n u m u n u n s a f bir ş e k i l d e farklılaşmış olduğudur:
ünlü s a h n e y i h a t ı r l a y ı n : flashback k a r e görmeyiz; y i n e d e b u s a h n e b ü t ü n s i n e m a tari
o n u n s a d e c e , e d i m s e l o l a r a k d e n e y i m l e n e n h e r jouissance'm o n a g ö r e yetersiz kaldığı
h i n i n en erotik sahnesidir - h e y e c a n o n u n bunu nasıl anlattığındadır, ve k o n u ş m a n ı n
b i r o l u m s u z referans n o k t a s ı o l a r a k var olduğudur ( " b u h a l i y l e haz a l ı n a b i l i r , o h a l i y l e
kendisinde
d e ğ i l ! " ) . F a k a t b e y i n i n c e l e m e l e r i n d e k i s o n g e l i ş m e l e r , bir b a ş k a y a k l a ş ı m a yol a ç ı y o r :
yer
alan
bu
heyecan
Nathalie'de ( A n n e F o n t a i n e ,
jouissance
feminine,
dişil
jouissânce'îır.
...
1 9 9 9 ) , F a n n y A r d a n t ile G e r a r d D e p a r d i e u uzun
b i z l e r i ç i n d e a c ı n ı n ( y a d a h a z z ı n ) duyusal algılar a r a c ı l ı ğ ı y l a değil uygun s i n i r m e r k e z
z a m a n d ı r evli
l e r i n i n d o ğ r u d a n ( i l a ç y a d a e l e k t r i k a k ı m l a r ı y a r d ı m ı y l a ) u y a r ı l m a s ı a r a c ı l ı ğ ı y l a üretil
Bernard'ın
diği b i r d u r u m h a y a l edebiliriz ( a r t ı k h a y a l e t m e k l e d e k a l m ı y o r u z ) - ö z n e n i n b u
B e r n a r d b u n a " B u üzerine k o n u ş u l m a y a c a k k a d a r b a n a l b i r ş e y " diye o m u z silker. A m a
d u r u m d a d e n e y i m l e y e c e ğ i şey " s a f a c ı o l a c a k t ı r , " t a m a n l a m ı y l a " a c ı , a c ı n ı n G e r ç e ğ i ;
C a t h e r i n e d e r i n bir ş e k i l d e rahatsız o l m u ş t u r , v e B e r n a r d ' ı n i h a n e t l e r i n i n n e d e n v e
ya da kesin K a n t ç ı terimlerle söylenirse, şematikleşmemiş acı, daha aşkınsal kategori ler tarafından kurulan gerçeklik deneyimine kök salmamış o l a n acı.
bir
o l a n b i r çift o l a n C a t h e r i n e ile ilişki
yaşadığını
düşündüren
bir
B e r n a r d ' d ı r . C a t h e r i n e şans eseri telefon
mesajına
rast
geldiğinde,
a y r ı n t ı l a r ı k o n u s u n d a u m u t s u z l u ğ a düşer. J i n e k o l o g o l d u ğ u n d a n , b i r k l i n i k u z m a n ı gibi d a v r a n ı r , M a r l e n e ( E m m a n u e l l e B e a r t ) a d l r b i r fahişeyi, " N a t h a l i e ' y i " B e r n a r d ' ı b a ş t a n
72
B u r a d a t a m o l a r a k g e r ç e k l e ş e n şeyi k a v r a m a k i ç i n , L a c a n ' ı n jouissance de l'Autre
ç ı k a r m a k v e s o n r a d a k e n d i s i n e , o n u n l a girdiği aşk i l i ş k i s i n i n a y r ı n t ı l a r ı n ı a n l a t m a k
a d ı n ı v e r d i ğ i şey a r a c ı l ı ğ ı y l a b i r y a n y o l a sapmalıyız - bu g i z e m l i jouissance n e d i r ?
üzere k i r a l a r . F i l m i n a t l a C a t h e r i n e ' i n p e r s p e k t i f i n e bağlı k a l ı r : M a r l e n e ' i n B e r n a r d ' a
Birbirlerini dile dökerek, birbirlerine en içteki cinsel fantazilerini h i ç d o k u n m a d a n ,
ilk y a k l a ş m a s ı , bir kafede o n d a n a t e ş istediği s a h n e d ı ş ı n d a , bize M a r l e n e ' i n B e r n a r d ' l a
"sadece
e t k i l e ş i m i n i g ö s t e r m e z , o n u n y e r i n e C a t h e r i n e ' e v e o n u n d ü ş ü n m e h a l i n e , gitgide
konuşmanın"
bir
sonucu
olarak
t a m orgazma erişinceye
kadar
anlatarak
kışkırtan aşk-çiftini düşünün (gerçek bir klinik bir vakadır b u ) . B ö y l e bir yakınlığı
t u t k u l u b i r h a l a l a n c i n s e l b u l u ş m a l a r ı n a y r ı n t ı l a r ı n ı ö ğ r e n d i k ç e d a h a d a huzursuz h a l e
d ü ş ü n m e k g ü ç değil: b u t ü r radikal b i r k a r ş ı l ı k l ı t e ş h i r i n a r d ı n d a n , a r t ı k aşk b a ğ l a r ı n ı
Kelen
düşüncelerine
odaklanır.
Zamanla
Catherine
ve
Marlene'in
birbirlerine
y a k ı n l a ş t ı k l a r ı a n l a ş ı l ı r - v e s a d e c e M a r l e n e , C a t h e r i n e ' i n t u h a f bir görev i ç i n seçtiği
r a m a g o c / ı / ' n i n a r t ı k o l g u n l a ş m ı ş o l d u ğ u n u b i l d i r d i : g e r ç e k - c a n l ı bir kız a r k a d a ş ı n talep
k a d ı n o l d u ğ u n d a n değil, ç o k g e ç m e d e n B e r n a r d ' a M a r l e n e ' l e buluşmak i ç i n yalanlar
e t t i ğ i z a m a n , ç a b a v e m a s r a f l a r d a n b e z m i ş o l a n l a r i ç i n , H o n g K o n g yazılım sirkeli
s ö y l e y e n C a t h e r i n e olur, h a t t a M a r l e n e ' i a n n e s i y l e b i r l i k t e bir g e c e g e ç i r m e y e d a v e t eder
A r t i f i c a l Life [Yapay Y a ş a m ] V i v i e n n e ' y i , s a n a l kız arkadaşı piyasaya sürdü. Bilgisayarla
v e B e r n a r d k a r ı s ı n ı n n e d e n k e n d i s i n e y a k ı n l a ş m a k y e r i n e uzaklaşmaya başlamış olduğunu
i ş l e n m i ş ses s e n t e z i n d e n , v i d e o v e m e t i n g ö s t e r i m i m e s a j l a r ı n d a n o l u ş a n b u ü r ü n ü n ,
m e r a k eder. M a r l e n e d a h a uzak v e " p r o f e s y o n e l " görünse de, C a t h e r i n e ' e o l a n bağlılığı, e n
y e n i , d a h a ileri t e k n o l o j i , ü ç ü n c ü n e s i l (ya d a 3 G ) c e p t e l e f o n l a r ı i ç i n b i r cazibe
azından, d a h a derin bir şeydir.
olacağı düşünüldü." V i v i e n n e sinemaya ve bara götürülmeyi, sanal çiçek ve çikolata
S o n r a ( t a m değilse d e ) b e k l e n m e d i k b i r şey o l u r : C a t h e r i n e , M a r l e n e ' l e B e r n a r d ' a
v e r i l m e y i sever, a m a h i ç s o y u n m a z v e ö p ü c ü k l e r i n ö t e s i n e g i d e n h e r şeye s e t ç e k e r ;
k e n d i s i n i n d e k a t ı l d ı ğ ı b i r b u l u ş m a a y a r l a r ( b i r k a f e d e i k i s i n e b i r d e n aynı a n d a r a n d e
fakat, A r t i f i c a l Life d a h a ş i m d i d e n d a h a ateşli, h a t t a p o r n o g r a f i k bir v e r s i y o n l a ilgile
v u v e r i r ) , şaşıran B e r n a r d a r k a s ı n ı d ö n ü p p a n i k l e k a ç m a y a b a ş l a y a n M a r l e n e ' i t a n ı m a z
n e n ş i r k e t l e r l e görüşüyor.
bile. D a h a sonra M a r l e n e , C a t h e r i n e ' e Bernard'ın o n u n tekliflerini reddettiğini itiraf
şehirlerinde
de
yıl
Batı Avrupa'da 2 0 0 5 baharının sonlarında ve Amerikan
sonuna
doğru
piyasaya
sürülen
Vivienne'nin
yanına,
yakında
e d e r : aşk r a n d e v u l a r ı y l a ilgili b ü t ü n r a p o r l a r ı u y d u r m a k t a d ı r . . . n e d e n ? S a d e c e para
k a d ı n l a r i ç i n s a n a l b i r e r k e k arkadaş, v e a r d ı n d a n , gay e r k e k l e r i ç i n s a n a l e r k e k arka
için
t a h m i n e d i p uydurmuş
daş v e l e z b i y e n l e r i ç i n s a n a l kız a r k a d a ş d a k a t ı l a b i l i r . A r t i f i c a l L i f e ' t a , V i v i e n n e ' n i n
m u d u r ? F i l m iki k a d ı n a r a s ı n d a k i d a h a d e r i n b i r bağı i m a e d e r : k o n u C a t h e r i n e ile
k a n l ı c a n l ı kız a r k a d a ş ı n b i r v e k i l i o l m a d ı ğ ı ü z e r i n d e duruyorlar: o g e r ç e k o l a n ı n a
B e r n a r d , y a d a M a r l e n e ile B e r n a r d değildir; a s l ı n d a , B e r n a r d ' ı n f i l m i n m e r k e z d e k i ,
g e ç m e d e n ö n c e k i bir u y g u l a m a fırsatı - y a d a ö y l e m i ? İlk b a k ı ş t a , V i v i e n n e i n s a n l a r
C a t h e r i n e ile M a r l e n e a r a s ı n d a k i i l i ş k i s i n i n g e l i ş i m i y l e s a d e c e t e ğ e t ö n e m taşıdığı
arası
a n l a ş ı l ı r . F a k a t b u r a d a k a ç ı n ı l m a s ı g e r e k e n tuzak, iki k a d ı n a r a s ı n d a k i ilişkiyi ( ö r t ü k
"gerçek
o l a r a k ) lezbiyen ilişki ş e k l i n d e o k u m a k t ı r : p a y l a ş t ı k l a r ı a n l a t ı n ı n h e t e r o s e k s ü e l o l m a s ı
aktarıldığından
ç o k önemlidir ve tek paylaştıklarının anlatı olması daha da önemlidir. Bunda hiçbir
v a z g e ç m e y e l i m ? Ş a ş ı r t ı c ı b i ç i m d e , b u bizi A l a n T u r i n g ' i n ö n e r d i ğ i ilk i n s a n zekası t e l
"hayalkırıklığı" yoktur,
t i n e geri g ö t ü r ü y o r : e ğ e r b i r m a k i n e , o n u n l a y a p ı l a n uzun bir k o n u ş m a d a , sorular soran
mi - yani,
M a r l e n e b a s i t ç e C a t h e r i n e ' i n istediği şeyi
i l i ş k i l e r i n i " b e d e n d e " t ü k e t m e n i n f e d a k a r c a feragati y o k t u r ,
temaslarımızın
gelişimindeki
insanlarla"
bir
ilişkilerimizin
yakınıyoruz
-
sonraki
gitgide
öyleyse
neden
k o n u ş m a l a r ı s o n s u z c a e r t e l e n e n t a m t a t m i n i ç i n bir ö n s e v i ş m e değildir. L e z b i y e n a l t
kişi, bir i n s a n l a mı yoksa bir m a k i n e y l e mi
m e t i n l e , e r k e ğ i d ı ş l a y a n k a d ı n s ı bağla v e b e n z e r i şeylerle ilgili b ü t ü n s p e k ü l a s y o n l a r
m a k i n e i n s a n z e k a s ı n a s a h i p sayılır.
b u r a d a geçersizdir - bu s a d e c e bizi iki k a d ı n ı n b a ğ l a r ı n ı " b a s i t s ö z c ü k l e r " düzeyinde fark
mantıksal
daha
da
kanlı
adım
çok canlı
olarak
görünüyor!
ekranlar
tarafından
bir
kişiden
tümden
ilişkide o l d u ğ u n a k a r a r v e r e m i y o r s a , o
Kuşkusuz, V i v i e n n e b i r h a v a a l a n ı n d a y a d a t r e n
istasyonunda o t o m a t i k kahve
e t m i ş o l m a l a r ı o l g u s u n u n , o n l a r ı n ;'oı//ssance'larının e n b a ş ı n d a n beri Ö t e k i n i n jouis-
makinesi kullanmaya k a l k ı n c a deneyimlediğim o "makinedeki hayalet"in fantazmatik
sance'ı olduğu o l g u s u n u n ö n e m l i r o l ü n ü a l g ı l a m a k t a n a l ı k o y a r .
yapısını c a n l a n d ı r ı r : b i r m ü ş t e r i d ü ğ m e l e r e b a s ı p parayı y e r l e ş t i r i n c e k a h v e y i h e m e n
Ve
"saf
jouissance
olasılığının
tehdit
ettiği
şey
bu
Ötekinin
jouissance^
boyu
d o l d u r u p bardağı h e m e n uygun d e l i ğ e y e r l e ş t i r e n bir c ü c e n i n m a k i n e n i n i ç i n e sak
tudur. B u tür bir kısa d e v r e k e y i f d e n e y i m i n i y a r a t m a k i ç i n ilaç t ü k e t m e n i n t e m e l v e
lanmış
en r a h a t s ı z e d i c i özelliği
^ k u l l a n ı c ı l a r " o n u n g e r ç e k t e var o l m a d ı ğ ı n ı n " ç o k iyi f a r k ı n d a d a o l s a l a r - bizi tekrar
değil
m i ? İ l a ç l a r ı n v a a t e t t i ğ i şey s a f o t i s t i k jouissance'tu,
olduğu
gibi
çılgınca
bir
fikirden
kurtulamam.
...
Vivienne'nin
etkisi
( s i m g e s e l d ü z e n e a i t ) Ö t e k i a r a c ı l ı ğ ı y l a b i r y a n yola s a p m a o l m a d a n e r i ş i l e b i l e n b i r
Lacan'ın
jouissance
doğrudan
e ş l e m a s t ü t b a s y o n değildir ( i n s a n b u n u k e n d i k e n d i n e yapar, k e n d i n i e ş l e r l e yapılan
simgesel kastrasy-
h a y a l i e t k i n l i k l e k ı ş k ı r t ı r ) ; k e s i n l i k l e s i m e t r i k b i r ş e k i l d e , " g e r ç e k s e k s " gerçek bir eşfa
-
saldırıyla onun,
fantazmatik
temsillerle
y a r a t ı l a n jouissance.
en
temel
anlamı
değil
sinirsel
haz
merkezlerimize
İ l a ç l a r t a m da bu hassas a n l a m d a ,
jouissance'm
sadece
simgesel
temsilin
dolayımı
aracılığıyla
/'/ n'y a pas de rapport sexuet\e k a s t e t t i ğ i şeye getirir: seks s a d e c e hayali
mastürbasyonun
yapısına
sahiptir
-
aslında,
ben
kanlı
canlı
eşi
bir
fantazilerimi
( o n u n t a r a f ı n d a n a k t a r ı l m ı ş o l a r a k ) e r i ş i l e b i l i r h a l e g e l m e s i o l a n simgesel kastrasy-
y a s a l a ş t ı r m a s ı i ç i n m a s t ü r b a s y o n sondası o l a r a k k u l l a n ı r ı m . B a ş k a deyişle, V i v i e n n e
o n u n askıya a l ı n m a s ı n ı
i ç e r i r . /ou/';>sance'ın b u a c ı m a s ı z g e r ç e ğ i , a r t ı k g e r ç e k l i ğ i n
fikrini "gerdek i n s a n l a r l a g e r ç e k i l e t i ş i m e " b a ğ l a n a n l a r i ç i n ö y l e s i n e t r a v m a t i k h a l e
k u r a l l a r ı t a r a f ı n d a n d i z g i n l e n m e y e n h a y a l e t m e n i n sonsuz e s n e k l i ğ i n i n ters yüzüdür.
s o k a n şey k a n l ı c a n l ı b i r k i ş i y l e o l a n b a ğ ı n yara a l m a s ı değildir, bizim s e k s i n z a t e n / h e p
Ö n e m l i b i r ş e k i l d e , i l a ç d e n e y i m i b u iki aşırılığı d a kapsar: b i r y a n d a n , n o u m e n a l
"sanal," kanlı
(şematikleşmemiş)
o l a r a k k u l l a n ı l d ı ğ ı bir şey o l d u ğ u n u fark e t m e y e z o r l a n m a m ı z d ı r .
jouissance'm
temsilleri
aşan
Gerçeği;
diğer
yanda,
fantazi
kur
m a n ı n v a h ş i ç o ğ a l m a s ı ( i l a ç a l d ı k t a n s o n r a , h i ç e r i ş e m e y e c e ğ i n i z i sandığınız s a h n e l e r i
bağların
ların yeni boyutları . . . ) .
anahtarı,
Bazılarımız sadece
bir o n küçük
yıl
kadar öncesinde
bir elektronik
yaşanan
tamagochi f e n o m e n i n i
oyuncağın ekranı
aracılığıyla,
hatırlar:
ekranla
için
mastürbasyon sondalan
Öyleyse, cinsel karşılıklı oyunun bu kapsamlı sanallaştırılması, bir "gerçek kişiyle"
n a s ı l h a y a l e t t i ğ i n i z l e ilgili b i l i n e n s ö y l e n t i l e r i d ü ş ü n ü n - ş e k i l l e r i n , r e n k l e r i n , k o k u
insanın
canlı kişilerin fantazilerimizde yaşamak
bu
kesilmesi
jouissance'm
Gerçeğiyle
nasıl
bağlantı
kurar?
Burada
yine
i ç i n d e aşırı k a r ş ı t l a r ı n buluştuğu H e g e l c i "sonsuz yargı" sağlar: " G e r ç e ğ e
y ö n e l i k t u t k u " v e " b e n z e r l i k i ç i n t u t k u " aynı f e n o m e n i n iki yanıdır, yani seksin tanı
işaret
s a n a l l a ş t ı r ı l m a s ı n d a d ı ş l a n a n " k a n l ı c a n l ı e ş " i n g e r ç e k l i ğ i G e r ç e k t e bir h ı n ç o l a r a k ,
alışverişi y a p a r a k e t k i l e ş t i ğ i bir s a n a l h a y v a n d ı bu. K i t l e m e d y a s ı bize, M a r t 2 0 0 5 ' d e
h a z z ı n / a c ı n ı n G e r ç e ğ i n i e n aşırı b i ç i m l e r i y l e d e n e y i m l e m e y e y ö n e l i k bir dürtü olarak
İdealizminin terimleriyle,
döner. B u yüzden s o n b i y o t e k n o l o j i k ç ı k ı ş l a r ı n verdiği dersi ayırt e t m e m i z g e r e k i y o r . 2 0 0 3
dediği
şey - z i h i n l e
bu
gerçeklik
K a n t ' ı n " e n t e l e k t ü e l sezgi arasındaki
yarığın
[intellektuelle Al$chaÜung\"
kapanması,
nedensel
bir şekildi-,
y ı l ı n d a , J a p o n T e l e k o m ş i r k e t l e r i k u l l a n ı c ı l a r ı n ı n çağrıları k a f a l a r ı n ı n i ç i n d e , sesi
d o ğ r u d a n g e r ç e k l i ğ i e t k i l e y e n bir z i h i n s ü r e c i , K a n t ' ı n s a d e c e T a n r ı ' n ı n sonsuz zilinim-
k e m i k a r a c ı l ı ğ ı y l a a k t a r a r a k d i n l e m e s i n i sağlayan d ü n y a n ı n ilk m o b i l t e l e f o n u y l a ç ı k ı p
atfettiği
geldi. T e l e f o n , sesleri, a l ı ş ı l m ı ş dış k u l a k d a v u l u n a sesi ç a r p m a y ö n t e m i y e r i n e , kafa-
sonluluğumuzun t e m e l bir özelliğinden yoksun kaldık. Ve bu sonluluk
tasından
K a n t ' t a n h e m d e F r e u d ' d a n ö ğ r e n d i ğ i m i z üzere, a y n ı z a m a n d a y a r a t ı c ı l ı ğ ı m ı z ı n kaynağı
iç
kulaktaki
kulak
salyangozuna
titreşimler
aracılığıyla
aktaran
"Sonik
bu
yetenek-
("sadece
artık
gizil
olarak
yani,
gizil
hem
m a n ı n yolu dışarıdaki sesin k e m i k l e a k t a r ı l a n s e s l e r i n b o ğ u l m a s ı n ı e n g e l l e m e k i ç i n k u l a k l a r ı k a p a t m a k . B u r a d a g e r ç e k l i k l e G e r ç e k a r a s ı n d a k i L a c a n c ı a y r ı m l a karşılaşırız:
y e r i m i z e o n l a r ı n ö l m e s i n i s a ğ l ı y o r ) , z i h i n l e g e r ç e k l i k a r a s ı n d a k i d o ğ r u d a n kısa devr«
i ç g e r ç e k l i ğ i m i z d e duyduğumuz b u h a y a l i ses, dışsal g e r ç e k l i k t e bir yeri o l m a s a da, e n
r a d i k a l b i r k a p a n m a o l a s ı l ı ğ ı n ı getiriyor.
B i r a d ı m d a h a ö t e d e , 2 0 0 3 yılında, D u k e Ü n i v e r s i t e s i ' n d e k i S i n i r M ü h e n d i s l i ğ i
"kıyamet
noktasını",75
müdahale
olarak
yarığı,
uzaklık b i z i m v a r s a y ı m l a r ı z i h n i m i z d e s ı n a m a m ı z ı ve, K a r i P o p p e r ' i n dediği gibi, bizim
Lacan
nedensel
bizler
olduğundan
Etik s e m i n e r i n d e ,
gerçekliğe
açık,
H o p a r l ö r " l e d o n a t ı l m ı ş . B u yüzden b u y e n i a l e t l e , gürültülü bir o r t a m d a d a h a iyi duy
saf haliyle G e r ç e k t i r .
d ü ş ü n c e " y l e dışsal
hepimize
Simgeselin
t a r a f ı n d a n o l a n a k s ı z d o y g u n l u ğ u n u , o n u n e n g i n jouissance'a
tam
arasındaki
jouissance'm dalışını
Gerçeği
savunuyor,
i m p l a n t l a r ı t a k ı l m ı ş m a y m u n l a r d ü ş ü n c e l e r i y l e bir r o b o t k o l u
H e i d e g g e r c i b i r ş e k i l d e , " İ ç i n d e yaşadığımız d ü n y a d a . . . çizgiyi g e ç t i k m i ? " 7 " diye
h a r e k e t e t t i r m e k üzere e ğ i t i l d i : i n c e t e l l e r t a ş ı y a n bir dizi e l e k t r o t iki m a y m u n u n bey
sorduğu z a m a n , " S i m g e s e l i n ö l ü m ü o l a s ı l ı ğ ı n ı n e l l e t u t u l u r bir g e r ç e k l i k h a l i n e g e l m i ş
n i n e i m p l a n t edildi; a r d ı n d a n bir bilgisayar, m a y m u n l a r m e y v e suyu y u d u m l a m a k gibi
olması"77 olgusuna anıştırmada bulunuyor. L a c a n a t o m i k h o l o k o s t tehdidini anıyor;
b i r ö d ü l a l m a k i ç i n r o b o t m a n i v e l a y ı h a r e k e t e g e ç i r e n bir k o l u y ö n l e n d i r d i ğ i sırada
fakat, g ü n ü m ü z d e , biz S i m g e s e l i n b u ölümünün b a ş k a v e r s i y o n l a r ı n ı ö n e sürebilecek
o n l a r ı n b e y i n l e r i n i n ürettiği s i n y a l l e r i k a y d e t t i . M a n i v e l a d a h a s o n r a fişten ç e k i l d i v e
durumdayız, b u n l a r ı n b a ş l ı c a s ı d a i n s a n z i h n i n i n t ü m ü y l e b i l i m s e l d o ğ a l l a ş t ı r ı l m a
ayrı
sidir. 7 8
Merkezi'nde, beyin
bir
odada
bulunan
kol,
doğrudan
implantlardan
gelen
beyin
sinyalleriyle
d e n e t l e n m e y e b a ş l a n d ı . M a y m u n l a r , s a n k i r o b o t k o l u b e y i n l e r i n i n d e n e t l e d i ğ i n i bili
Aynı
nokta Nietzscheci
t e r i m l e r l e de b e l i r t i l e b i l i r - a s l ı n d a ,
Nietzsche'deki
û
y o r m u ş gibi, m a n i v e l a y l a o y n a m a y ı b ı r a k t ı l a r . D u k e a r a ş t ı r m a c ı l a r ı a r t ı k i n s a n l a r d a k i
a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü n e d i r ? O l g u s a l t e k r a r a , olduğu gibi i s t e n m e s i g e r e k e n g e ç m i ş i n
b u n a b e n z e r i m p l a n t l a r üzerinde a r a ş t ı r m a y a p m a y a başladı: 2 0 0 4 yazında g e ç i c i o l a r a k
t e k r a r ı n a m ı , yoksa B e n j a m i n c i b i r t e k r a r a , g e ç m i ş o l a y d a k a y b o l m u ş o l a n ı n , o n u n
g ö n ü l l ü l e r i n b e y i n l e r i n e e l e k t r o t l a r i m p l a n t e t m e y i b a ş a r d ı k l a r ı bildirildi; a r d ı n d a n
s a n a l fazlalığının, o n u n k u r t a r ı c ı gizilinin b i r d ö n ü ş ü n e - y e n i d e n e d i m s e l l e ş t i r i l m e s i n a
gönüllüler video oyunları oynadı ve elektrotlar onların beyin sinyallerini kaydetti -
m i karşılık gelir? O n u olgusal tekrarı o n a y l a m a n ı n k a h r a m a n c a duruşu o l a r a k o k u m a k
beyin
i ç i n iyi s e b e p l e r vardır: N i e t z s c h e ' n i n nasıl k e s i n b i r ş e k i l d e , y a ş a m ı m d a k i h e r olayla,
e t k i n l i ğ i n i t a n ı y a c a k ş e k i l d e e ğ i t t i l e r . B e y n i n dijital ç ı t ı r t ı s ı n a e l e k t r o t l a r l a " k u l a k
e n a c ı v e r i c i o l a n l a b i l e k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m z a m a n , n e ş e y l e o n u n e b e d i y e n d ö n m e s i n i isteme
misafiri o l m a k " ( b i l g i s a y a r l a r sıfır v e b i r l e r k u l l a n ı r k e n , n ö r o n l a r d a bizim d ü ş ü n c e l e
gücünü
rimizi y a h e p y a h i ç e l e k t r i k a k ı m l a r ı n a şifreliyor) v e s i n y a l l e r i b e y n i n şifresini okuya
d ü ş ü n c e s i n i b u ş e k i l d e o k u r s a k , o z a m a n A g a m b e n ' i n H o l o k o s t ' u e b e d i d ö n ü ş e karşı
bilimciler
bir
bilgisayarı
manivelanın
farklı
hareketlerine
karşılık
gelen
kendimde
bulmam
gerektiğini
söylediğini
hatırlayın.
Eğer
ebedi
donu,
b i l e n b i r bilgisayara a k t a r m a k , s o n r a d a b u sinyalleri b i r m a k i n e y i d e n e t l e m e k üzere
k e s i n sav o l a r a k a n m a s ı t a m ağırlığını k a z a n ı r : k i m o n u n e b e d i y e n d ö n m e s i n i isteye
k u l l a n m a k y o r d a m ı n a d a h a ş i m d i d e n resmi b i r a d t a k ı l m ı ş : b e y i n - m a k i n e arayüzü.
b i l i r ? F a k a t , y a e ğ e r a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü fikrini, g e ç m i ş i n g e r ç e k l i ğ i n i n tekrarı o l a r a k ,
D a h a s o n r a k i b e k l e n t i l e r s a d e c e d a h a k a r m a ş ı k g ö r e v l e r i i ç e r m e k l e k a l m ı y o r (sözgeli
g e ç m i ş i n fazlasıyla ilkel bir f i k r i n e , g e ç m i ş i n i n d i r g e n m e s i n e , " g e r ç e k t e n o l a n şeyin,"
m i , e l e k t r o t l a r ı b e y n i n dil m e r k e z l e r i n e i m p l a n t e t m e , b ö y l e c e b i r k i ş i n i n i ç sesini bir
g e ç m i ş i n s a n a l b o y u t u n u s i l e n t e k b o y u t l u g e r ç e k l i ğ i n e d a y a n d ı ğ ı ö l ç ü d e reddedersek '
m a k i n e y e kablosuz o l a r a k a k t a r m a , b ö y l e c e i n s a n ı n " d o ğ r u d a n , " sesi y a d a yazmayı
E ğ e r a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü n ü g e ç m i ş s a n a l l ı ğ ı n k u r t a r ı c ı tekrarı o l a r a k o k u r s a k ? B u
a ş a r a k k o n u ş m a s ı n ı s a ğ l a m a ) , aynı z a m a n d a b e y i n s i n y a l l e r i n i b i n l e r c e k i l o m e t r e uzak
d u r u m d a , H o l o k o s t k a b u s u n a u y g u l a n d ı ğ ı n d a , N i e t z s c h e c i a y n ı n ı n e b e d i dönüşü l a m
taki b i r m a k i n e y e g ö n d e r m e y i , b ö y l e c e o n u u z a k t a n y ö n e t m e y i d e i ç e r i y o r . P e k i y a
olarak
sinyalleri duyma merkezlerine elektrotlar implant edilmiş yakındaki birine göndermek,
m e m e s i H o l ö k o s t ' u n o r t a y a çıkmasiJjçiri uzamı a ç m ı ş o l a n gizilin t e k r a r ı n ı istemesi
b ö y l e c e o n u n " t e l e p a t i k o l a r a k " b e n i m i ç sesimi d i n l e m e s i n i s a ğ l a m a k ? 7 4 B ö y l e c e
gefeictiği a n l a m ı n a gelir.
Orwellci "düşünce denetimi" çok daha birebir anlam kazanacak,
insanın H o l o k o s t ' u n gerçekliği
a r a c ı l ı ğ ı y l a k a y b o l a n gizilin, e d i m s e l l e ş t i r i l -
F a k a t , a y n ı n ı n e b e d i d ö n ü ş ü y l e ilgili b i r s o r u n d a h a var. Y a ş a m l a r ı m ı z ı n dijital gerçeklik
görselleştirilmesi, kimliğimizin d o n a n ı m d a n yazılıma kayması, sonlu ölümlülerden,
a r a s ı n d a k i o m i n i m a l bağ, H a w k i n g ' i n felçli b e d e n i n d e k ı p ı r d a t a b i l d i ğ i o t e k p a r ç a -
k e s i n l i k l e ısrar e d e b i l e n , bir m a d d i d e s t e k t e n d i ğ e r i n e g ö ç e d e n , " ö l m e y e n " s a n ı l
a r t ı k zorunlu o l m a y a c a k : z i h n i m l e , d o ğ r u d a n n e s n e l e r i h a r e k e t e t t i r e b i l i r i m ; y a n i ,
mevcudiyetlere değişmemiz -kısacası: insandan post-insana geçişimiz- Nietzscheci
u z a k t a n k o n t r o l m a k i n e s i o l a r a k h i z m e t e d e c e k o l a n şey b e y n i n t a k e n d i s i . A l m a n
terimlerle ne a n l a m a g e l e c e k ? Bu post-insanlık edebi dönüşün bir versiyonu mu?
Stephen
Havvking'in
ünlü
küçük
parmağı
bile
-onun
zihniyle
dış
Dijital post-insan özne N i e t z s c h e c i "üstinsan"ın bir versiyonu mu (bir tarihsel gerçek-
T E H L İ K E Mİ? N E T E H L İ K E S İ ?
[eştirmesi m i ) ? Y o k s a p o s t - i n s a n l ı ğ ı n b u d i j i t a l v e r s i y o n u N i e t z s c h e ' n i n S o n İ n s a n ı l r ı l i ğ i ş e y i n b i r v e r s i y o n u m u ? P e k i , y a eğer, b i r b a k ı m a , ikisi a r a s ı n d a k i ayrımsızlık
Günümüzde,
n o k t a s ı v e , b u h a l i y l e , N i e t z s c h e ' n i n d ü ş ü n c e s i n i n s ı n ı r l ı l ı ğ ı n ı n b i r sinyaliyse? B a ş k a
olasılığıyla
deyişle, e b e d i d ö n ü ş i n s a n s o n l u l u ğ u n d a k ö k s a l m ı ş m ı ( ç ü n k ü s a n a l l ı k l a e d i m s e l l i k
H e i d e g g e r ' i n e l e aldığı o " t e h l i k e " fikri h e r y e r d e g e ç e r l i para b i r i m i h a l i n e g e l m i ş t i r .
arasındaki
yarık
sadece
sonluluk
ufkunda
ısrar
ediyor),
yoksa
bizim
sonluluktan
a y r ı l m a m ı ş o l m a m ı z a m ı k a r ş ı l ı k geliyor? Günümüzün
öznelliği
köksüz,
insanın yüklü
fiziksel
olan
ve
ruhsal
günümüzde,
özelliklerinin
modern
biyogenetik
teknolojiye
yönlendirmesi
kaydedilmiş
olan
ve
H e i d e g g e r asıl t e h l i k e n i n , i n s a n l ı ğ ı n fiziksel ö z y ı k ı m t e h d i d i , bir ş e y l e r i n b i y o g e n e t i k m ü d a h a l e l e r l e k o r k u n ç d e r e c e d e y a n l ı ş g i t m e s i t e h d i d i o l m a d ı ğ ı n ı , t a m o l a r a k , hiçbir
göçmen,
göçebe,
melez
ve
benzeri
olarak
şeyin
yanlış gitmeyecek olması,
genetik
yönlendirmelerin
düzgün
bir şekilde
işleyecek
k u t l a n ı r k e n , d i j i t a l l e ş m e b u g ö ç m e n l i ğ i n asıl ufkunu, d o n a n ı m d a n yazılıma y ö n e l i k
o l m a s ı o l d u ğ u n u vurgular - b u n o k t a d a , bir b a k ı m a , daire k a p a n a c a k t ı r v e i n s a n -
v a h i m k a y m a n ı n ufkunu s a ğ l a m ı y o r m u : bir zihni s a b i t m a d d i c i s i m l e n i ş i n e ( t e k b i r
olmayı
b i r e y i n b e y n i n e ) b a ğ l a y a n bağı k o p a r a n v e bir z i h n i n b ü t ü n i ç e r i ğ i n i b i r bilgisayara,
(Gefohnr)
z i h n i n b e l i r s i z c e bir m a d d i c i s i m l e n m e d e n d i ğ e r i n e g ö ç e b i l e c e k v e b ö y l e c e bir t ü r
b i l i m i n n e s n e l e r i n d e n b i r i n e i n d i r g e n m e s i y l e b i r l i k t e ) " y u t m a s ı " t e h l i k e s i değil m i ?
ölmezlik
indirmek?
B u r a d a y i n e o l a n a k s ı z d a n k o r k m a formülüyle k a r ş ı l a ş m ı y o r muyuz: k o r k t u ğ u m u z şey
Metempsychosis, yani r u h g ö ç ü , b ö y l e c e t e k n o l o j i n i n b i r s o r u n u h a l i n e gelir. B u r a d a k i
o l a m a y a c a k şeyin ( ç ü n k ü o n t o l o j i k b o y u t o n t i ğ e i n d i r g e n e m e z d i r ) y i n e d e o l m a s ı d ı r .
elde
edebilecek
bir
yazılıma
dönme
olasılığıyla
birlikte
niteleyen
özgül
açıklık
ortadan
kaldırılacaktır.
Yani:
t a m da o n t i k i n o n t o l o j i k o l a n ı ( i n s a n ı n , varlığın
Heideggerci
Da'sının
tehlike
[burada'sının]
d ü ş ü n c e "bizler i n s a n g e ç m i ş i m i z d e n tıpkı biz i n s a n l a r ı n d a h a aşağı h a y v a n l a r d a n farklı
. . . v e aynı n o k t a daha genel terimlerle Fukuyama ve Habermas'tan M c K i b b e n ' e dek
o l m a s ı gibi radikal bir b i ç i m d e farklı o l a n bir d ü z e n e giriyoruz"dur: 7 9 k e n d i n i bir bilgisa
(gizil o l a r a k i n s a n t ü r ü n ü k e n d i s i n i y e n i d e n t a s a r l a y a b i l i r v e t a n ı m l a y a b i l i r k ı l m ı ş
yara y ü k l e y e r e k , " n e i s t e r s e n o olursun. B ü y ü k ya da k ü ç ü k o l a b i l i r s i n ; h a v a d a n h a f i f
olan)
o l a b i l i r s i n , d u v a r l a r d a n g e ç e b i l i r s i n . " 3 0 E s k i güzel F r e u d c u t e r i m l e r l e , b ö y l e c e g e r ç e k
olanlarca
liği ( o n a a i t d e n e y i m i m i z i ) t a n ı m l a y a n m i n i m u m d i r e n i ş t e n kurtuluruz v e i ç i n d e haz
k i t a b ı n ı n b a ş l ı ğ ı n d a yer a l ı y o r : " Yeter."
i l k e s i n i n dizginsizce h ü k ü m sürdüğü, g e r ç e k l i k gireriz
-
ya
da,
David
Pearce'in
The
i l k e s i n e h i ç b i r bağı
Hedonistic
Imperative
olmadığı alana
[Hazcı
Koşul\
başlıklı
en son dile
tekno-bilimsel gelişmelerin getirilmiştir
-duyduğumuz
insan-olmamızı çağrı
en
iyi
etkileyeceğinden
şekliyle
Bili
kaygılı
McKibben'ın
İ n s a n l ı ğ ı n k o l e k t i f b i r ö z n e o l a r a k bir sınır k o y m a s ı v e b u y ö n d e k i d a h a fazla "iler l e m e y i " özgürce reddetmesi gerekiyor. M c K i b b e n bu sınırı ampirik olarak belirlemeye
k i t a b ı y l a ç o k y e r i n d e bir ş e k i l d e b e l i r t t i ğ i gibi: " n a n o - t e k n o l o j i v e g e n e t i k m ü h e n d i s
çalışıyor: somatik g e n e t i k tedavi yeter n o k t a s ı n ı n hâlâ bu yanında, o n u bildiğimiz
l i ğ i yaşayan d ü n y a d a n y ı k ı c ı d e n e y i m i k a l d ı r a c a k . B u n d a n s o n r a k i b i n yıl k a d a r b i r
d ü n y a y ı t e r k e t m e d e n uygulayabiliriz, ç ü n k ü b a s i t ç e eski " d o ğ a l " y o l d a n b i ç i m l e n m i ş
a m a n b o y u n c a , acı ç e k m e n i n biyolojik altkatmanları tümüyle silinmiş olacak," ç ü n k ü " g e z e g e n d e k i duygusal h e r o r g a n i z m a i ç i n m u r l u l u ğ u n n ö r o - k i m y a s a l hassas m ü h e n d i s liğini" yapmayı başaracağız.
al
( B u alıntının Budist tonlarına dikkat e d i n ! ) Ve elbette,
i n s a n - o l m a n ı n bir t a n ı m ı d a b o k t a n k u r t u l m a n ı n b i r sorun o l m a s ı o l d u ğ u i ç i n , b u y e n i p o s t - i n s a n l ı ğ ı n bir p a r ç a s ı da o pislik ve b o k u n k a y b o l m a s ı n ı g e t i r e c e k :
bir b e d e n e
müdahale
ediyoruz;
t o h u m düzeyindeki
a n l a m ı n ötesindeki dünyada kalıyor.
84
yönlendirmelerse
diğer y a n d a ,
B i r e y l e r i n fiziksel v e b e d e n s e l ö z e l l i k l e r i n i d a h a
o l u ş m a m ı ş k e n b i l e y ö n l e n d i r d i ğ i m i z z a m a n , e h l i y e t l i p l a n l a m a n ı n e ş i ğ i n i g e ç e r , birey leri
ürünlere
dönüştürür,
onların
kendilerini,
isteklerine
odaklanma
çabasıyla
e ğ i t m e s i / b i ç i m l e n d i r m e s i g e r e k e n sorumlu failler o l a r a k d e n e y i m l e m e s i n i n , b ö y l e c e b a ş a r ı n ı n t a t m i n i n e u l a ş m a l a r ı n ı n ö n ü n e g e ç e r i z - b u tür b i r e y l e r a r t ı k k e n d i l e r i n i
bir süperinsan bir insandan d a h a temiz olmalı. G e l e c e k t e , tesisatımız (yeni doğanların olduğu gibi çözülüp gitmiş o l a n l a r ı n tesisatı da) d a h a hijyenik ve düzgün bir şekilde ola c a k . İsteyenler sıfır-kalıntı yiyecekler yiyecek, gözenekler aracılığıyla fazla su buhar olup uçacak.
B u n u n dışında, değiştirilmiş organlar arasıra küçük, kuru sağlam kalıntılar
bırakabilir." 2
m i d i r ? " B i r y a b a n c ı , y a r a t ı k bizim nefes a l m a , y u t m a , t a t m a , ç i ğ n e m e , ısırma v e gerekdövüşme,
B u a k ı l y ü r ü t m e iki k a t yetersizdir. B i r i n c i s i , H e i d e g g e r ' i n d e s ö y l e y e c e ğ i gibi, insanların insan-olmasının h a y a t t a kalması insanlar tarafından verilen o n t i k bir karara bağlı o l a m a z . İzin v e r i l e b i l i r o l a n ı n s ı n ı r ı n ı b u ş e k i l d e t a n ı m l a m a y a ç a l ı ş s a k b i l e , asıl felaket zaten
A r d ı n d a n , d e l i k l e r i m i z i n şaşkın işleyişi gelir: ç o k a m a ç l ı ağız " t u h a f v e i l k e l " değil ı iğinde
s o r u m l u failler o l a r a k g ö r m e z l e r . . . .
iğneye
iplik
geçirmeye
yarayan,
bağırmaya,
ıslık
çalmaya,
ders
vermeye ve sırıtmaya yarayan bir organımız olmasını çok dikkat ç e k i c i bulacaktır"8' ö p ü ş m e k , y a l a m a k v e e m m e k d e c a b a s ı . B u r a d a asıl h e d e f bizzat p e n i s değil m i , u t a n ç v e r i c i bir ş e k i l d e e n y ü k s e k l e ( d ö l l e m e ) e n düşüğü ( i ş e m e ) b i r l e ş t i r e n o p e n i s ?
gerçekleşmiştir,
biz
zaten
kendimizi
ilke
olarak
yönlendirilebilir
olarak
d e n e y i m l e r i z , s a d e c e ö z g ü r c e b u gizilin t a m y a y ı l m a s ı n ı reddederiz. A m a ö n e m l i n o k t a , biyogenetik planlamayla birlikte sadece anlam evrenimizin kaybolmayacak olmasıdır - a n l a m ı n k a l a c a ğ ı n ı i m a e t t i k l e r i i ç i n y a n l ı ş o l a n şey s a d e c e d i j i t a l c e n n e t i n Ü t o p yacı
betimlemeleri
değil;
teknolojik
kendi
kendini
yönlendirmenin
"anlamsız"
e v r e n i n i n karşıt, olumsuz b e t i m l e m e l e r i d e b i r p e r s p e k t i f h a t a s ı n ı n k u r b a n ı o l m u ş t u r , o n l a r d a g e l e c e ğ i , yetersiz m e v c u t s t a n d a r t l a r a g ö r e ö l ç e r l e r . Y a n i : t e k n o l o j i k k e n d i n i y ö n l e n d i r m e n i n geleceği, eğer sadece anlamlı bir e v r e n i n ne olduğuna ilişkin gelenek sel fikirle ( y a da, d a h a ç o k , o n u n ufku i ç i n d e ) ö l ç ü l ü r s e " a n l a m d a n y o k s u n " görünür.
kim
bir şekilde temporal loblardaki a n o r m a l elektriksel etkinlik patlamalarına ("temporal-
b i l e b i l i r ? Y a e ğ e r h e r h a n g i bir t e k i l v e b a s i t y a n ı t y o k s a , y a e ğ e r ç a ğ d a ş e ğ i l i m l e r (diji-
l o b s a r a s ı " ) k a r ş ı l ı k g e l i r l e r . B u r a d a karşı sav şudur: kuşkusuz, d e n e y i m l e d i ğ i m i z h e r şey
\\\ı
"post-insan"
evrenin "kendinde"
olmak
için kendine
ne
sergileyeceğini
l a l l e ş m e , b i y o g e n e t i k k e n d i n i y ö n l e n d i r m e ) k e n d i l e r i n i olası s i m g e s e l l e ş t i r m e n i n b i r
aynı z a m a n d a n ö r o l o j i k b i r e t k i n l i k o l a r a k var o l s a da, b u h i ç b i r ş e k i l d e n e d e n s e l l i k
ç o k l u ğ u n a a ç ı y o r s a ? Y a eğer, h e m Ü t o p y a - d o n a n ı m d a n , farklı c i s i m l e n m e l e r a r a s ı n d a
sorununu çözmez. B i r e l m a yediğimiz zaman, aynı z a m a n d a bir n ö r o n etkinliği olarak
özgürce yüzen b i r ö z n e l l i ğ i n y a z ı l ı m ı n a g e ç i ş i n s a p k ı n d ü ş ü - s a d e c e a y n ı i d e o l o j i k fan-
o n u n iyi l e z z e t i n d e n g e l e n t a t m i n i d e d e n e y i m l e r i z , a m a b u h i ç b i r ş e k i l d e e l m a n ı n
l a z i n i n o l u m l u s u v e olumsuzuysa? Y a e ğ e r b u t e k n o l o j i k g e l e c e k b i z i m s o n l u l u ğ u m u z u
g e r ç e k t e n orada olması, bizim etkinliğimize n e d e n olması olgusunu etkilemez. A y n ı
e n r a d i k a l b o y u t u y l a t a m o l a r a k k a r ş ı l a y a n şeyse?
ş e k i l d e , b i z i m b e y i n t e s i s a t ı m ı z ı n m ı T a n r ı ' y ı ( o n a i l i ş k i n d e n e y i m i m i z i ) yarattığı, h e m de harflerin
yoksa T a n r ı ' n ı n m ı b i z i m b e y i n tesisatımızı yarattığı d a t ü m ü y l e k a r a r l a ş t ı r ı l m a d a n
kağıda ç a r p m a s e s i n i yapay o l a r a k t a k l i t e d e n dizüstü bilgisayarlar alabilirsiniz - s o n
kalır. . . . F a k a t , n e d e n s e l l i ğ i n s o r u n u k o l a y c a ç ö z ü l m ü ş değil m i ? E ğ e r biz ( d e n e y y a p a n
zamanlardaki
d o k t o r ) d o ğ r u d a n b e y n i n uygun k ı s ı m l a r ı n a m ü d a h a l e e d e r , k o n u e d i l e n b e y i n e t k i n
G ü n ü m ü z d e , h e m e s k i bir d a k t i l o n u n p a r m a k l a r a d i r e n c i n i , sözde-somutluluk
ihtiyacına
ilişkin
daha
iyi
bir
örnek
olabilir
mi?
G ü n ü m ü z d e , s a d e c e t o p l u m s a l ilişkiler değil t e k n o l o j i d e g i t g i d e saydam o l m a k t a n
l i ğ i n e n e d e n olursa, v e e ğ e r b i z i m b u e t k i n l i ğ i m i z sırasında, ö z n e " t a n r ı s a l b o y u t u
ç i k ı y o r k e n (bir masaüstü bilgisayarın içinde n e l e r olup bittiğini k i m görselleştirebilir?),
d e n e y i m l e r s e , " b u n i h a i b i r y a n ı t sağlamaz m ı ?
bireylerin karmaşık ortamlarıyla anlamlı yaşam-dünyaları olarak bağlantı kurmalarını
B u n u n a r d ı n d a n g e l e n soru şudur: b ü t ü n b u n l a r ı n f a r k ı n d a o l a n ö z n e d i n s e l d e n e
s a ğ l a m a k i ç i n yapay b i r s o m u t l u ğ u y e n i d e n y a r a t m a y a i h t i y a ç vardır. B i l g i s a y a r prog
yimini
r a m c ı l ı ğ ı n d a , b u a d ı m ı A p p l e a t t ı : i k o n l a r ı n sözde-somutluğu. G u y D e b o r d ' u n " g ö s t e r i
d e n e y i m l e m e y e d e v a m e d e c e k m i d i r ? B u r a d a k i aşırı ç ö z ü m , bizi sürekli g ö z l e y e n v e
nasıl
öznelleştirecektirt
Onu
terimin
makul
esrik
anlamıyla
"dinsel"
olarak
t o p l u m u " y l a ilgili eski f o r m ü l ü b ö y l e c e y e n i b i r a n l a m k a z a n ı y o r : i m g e l e r yeni yapay
i n a n a n l a r ı a r a s ı n d a o t a n t i k d i n s e l d e n e y i m l e r i n yetersizliğini g ö r e n T a n r ı ' n ı n , b u tür
evreni b i z i m eski
d e n e y i m l e r y a r a t a b i l e n i l a ç l a r ı n k e ş f e d i l m e s i n i s a ğ l a m ı ş o l d u ğ u n u ö n e süren A B D ' l i
yaşam-dünya
ç e v r e m i z d e n a y ı r a n yarığı d o l d u r m a k üzere o r t a y a
bir d i n i m e z h e b i n getirdiği ç ö z ü m d ü r . . . . D a h a ileri d e n e y l e r , b i r e y l e r i n k e n d i n ö r o n
çıkıyor: yani, bu yeni evreni " e v c i l l e ş t i r m e k " için. Y i r m i n c i yüzyıl b o y u n c a , s i n e m a s a n a t ı - o n u n a m b l e m a t i k s a n a t ı - k a y d e d e n
haz m e r k e z l e r i n i d o ğ r u d a n u y a r a b i l d i k l e r i z a m a n , aşırı hazza y ö n e l i k k ö r b i r z o r l a m a l ı
kameranın mekanik edilgenliğiyle kaydedilen s a h n e n i n sahnelenmesi ve o n u n daha
dürtüye kapılmadıklarını, ken d i leri n e sadece bunu (gündelik eylemlerinden dolayı)
sonraki kesim, m o n t a j sürecindeki ( y e n i d e n ) birleştirilmesi aracılığıyla y ö n e t m e n i n
" h a k e t t i k l e r i n e " i n a n d ı k l a r ı z a m a n haz s u n d u k l a r ı n ı g ö s t e r m i ş t i r - fakat, b i r ç o ğ u m u z
iradesinin
d a " n o r m a l " bir y o l l a s u n u l a n h a z l a r k o n u s u n d a aynı şeyi y a p m ı y o r muyuz? B ü t ü n b u n
etkin
dayatılması
arasındaki
indirgenemez
gerilimin
alanı
olarak
t a n ı m l a n d ı : s a h n e n e k a d a r y ö n l e n d i r i l m i ş olursa o l s u n , h e p b i r i n d i r g e n e m e z e d i l g e n
lar, d o ğ r u d a n ü r e t i l e n hazları d e n e y i m l e y e n i n s a n l a r ı n s i m g e s e l e v r e n d e b i r k ı r ı l m a
lik, " g e r ç e k t e n o l m a s ı g e r e k l i y d i " öğesi k a l d ı . ( B u yüzden, R a n c i e r e ' n i n h a k l ı o l a r a k
y a ş a m a d ı k l a r ı n ı , b u haz d e n e y i m l e r i n i o n u n l a düzgün bir ş e k i l d e b ü t ü n l e ş t i r d i k l e r i n i ,
gözlediği gibi, " b e l g e s e l f i l m " d e d i ğ i m i z şey a n l a t ı s a l f i l m d e n d a h a az kurgusal değildir
h a t t a kutsal a n l a m d e n e y i m l e r i n i z e n g i n l e ş t i r m e k i ç i n o n l a r a g ü v e n d i k l e r i n i göster
b e l k i d a h a d a fazla ö y l e d i r . ) B u g e r i l i m y a k ı n b i r t a r i h t e d i j i t a l l e ş t i r m e n i n gelişiyle
m e k t e d i r . F a k a t , y i n e soru şudur: b u tür b ü t ü n l e ş m e l e r n e gibi i n k a r l a r i ç e r i r ; e l i m d e
radikal b i r k a y m a d a n
geçmiş görünüyor: örneğin,
G/adyaröVde
[The Gladiator], are
n a d a k i ç a r p ı ş m a l a r ı g ö z l e y e n h a l k , d i j i t a l o l a r a k yaratıldı ve e k l e n d i , ya da, s o n Yıldız Savaşları b ö l ü m l e r i v e b a ş k a b i l i m - k u r g u f i l m l e r i n d e b ü t ü n k a r a k t e r l e r s a d e c e d i j i t a l
t u t t u ğ u m sanayi ü r e t i m i h a p ı n b e n i T a n r ı ' y l a t e m a s a s o k t u ğ u n a g e r ç e k t e n i n a n a b i l i r miyim? B i l i n ç , " g e r ç e k " b e y i n s ü r e ç l e r i n i n t e r s i n e " f e n o m e n a l " d i r , a m a asıl ( H e g e l c i )
(gerçekçi)
s o r u n d a burada yatar: s o r u n g e r ç e k l i k t e n f e n o m e n a l d e n e y i m i n n a s ı l e l d e e d i l e c e ğ i
olasılığını anmıyoruz bile, yakında M a r i l y n M o n r o e ya da H u m p r e y Bogart'a ait yeni
değil, f e n o m e n a l d e n e y i m i n "kör"/sözsüz g e r ç e k l i ğ i n o r t a s ı n d a n a s ı l v e n e d e n o r t a y a
filmler izlediğimizde b i r ş e y l e r r a d i k a l bir ş e k i l d e d e ğ i ş e c e k . S i n e m a m a d d e s i e d i l g e n
çıktığı/patladığıdır.
liğini, G e r ç e ğ e a i t m i n i m u m u n u k a y b e d i y o r v e i ç i n d e y a r a t ı c ı y e t e n e ğ i m i z e özgür b i r
iletişim kurdukları zaman ne olur? Bu iletişimi k e n d i m i z e nasıl temsil edeceğiz? İki
a l a n v e r i l e n , s a f bir e s n e k l i ğ e s a h i p b i r d o l a y ı m a dönüşüyor. 1 "
b o r s a simsarı b i l g i s a y a r l a r ı n ı n b i r a n l a ş m a y ı s o n u c a e r d i r m e s i n e izin v e r d i k l e r i z a m a n ,
yaratımlar oldu
- ölmüş
yıldızları
dijital
olarak
yaşama
döndürmenin
" N ö r o t e o l o g l a r " y o ğ u n d i n s e l d e n e y i m l e r e eşlik e d e n b e y i n s ü r e ç l e r i n i saptayabilir: Sözgelimi,
bir
sınırlarından saman
ve
özne serbest
bedenin
kendisini kalmış
zamansız
bir
uzamdaki
parçası
yönüyle
ve
sonsuz,
olarak ilgili
kozmik
Hepsinin,
deneyimlediğinde,
bilgiyi
işleyen kısmı
Benliğinin
B u yarığa, v e " f e n o m e n a l " düzeye, b i l g i s a y a r l a r k e n d i a r a l a r ı n d a
m a k i n e l e r , e l b e t t e , stricto sensu i l e t i ş i m kurmaz, s a d e c e h e r iki aşırı u ç t a a n l a m e l d e eden
sinyal
alışverişi
yaparlar
-
bilgisayarlar
etkileştiği
zaman
bir
"arayüz"
yoktur.
beyninin
uzam,
İ l e t i ş i m b u yüzden s a f v a r s a y ı m a i n d i r g e n e c e k t i r - v e b u n u kabul e t m e k sezgisel o l a r a k
"kararır";
yoğun
güçtür.
TTıe Matrix Revolutions'm
son
sahnesini
ele
alalım,
orada
anlaşmayı
yapan
girdileri e n g e l l e m e d e , b e y n i n ,
ç i f t i n , ( d i ş i l ) K a h i n v e ( e r i l ) M i m a r ı n b u l u ş m a s ı M a t r i x ' i n s a n a l g e r ç e k l i ğ i i ç i n d e ger
benliği h e r k e s l e v e h e r şeyle sonsuz v e y a k ı n b i r ş e k i l d e iç i ç e ö r ü l m ü ş o l a r a k
ç e k l e ş i r - n e d e n ? İkisi d e s a d e c e bilgisayar p r o g r a m ı d ı r v e s a n a l arayüz o r a d a s a d e c e
a l g ı l a m a k t a n b a ş k a s e ç e n e ğ i y o k t u r . A y n ı şey görüler, s a n r ı l a r i ç i n d e g e ç e r l i d i r : a ç ı k
insan bakışı i ç i n vardır - bilgisayarların kendileri sanal i m g e l e m i n ekranı aracılığıyla
d ü ş ü n s e l y o ğ u n l a ş m a s ı r a s ı n d a o r t a y a ç ı k a n duyusal
197
İletişim kurmaz, d o ğ r u d a n d i j i t a l b i t l e r i n a l ı ş v e r i ş i n i yaparlar. . . . Ö y l e y s e , b u s a h n e
için
hangi bakış için sahnelenmektedir?
düşünceyi
İ l e t i ş i m t e k n o l o j i s i n i n g e l i ş i m i n d e , b a ş t a bir a r a ç o l a r a k h i z m e t e t m e s i d ü ş ü n ü l e n şey
birdenbire "şeyin k e n d i s i n e " dönüşür.
Bilgisayarlar ö n c e masaüstü yayımcılıkta
evrilmiş
olan
organları
onaylayatak anar.
yeniden
kullanarak
işlediği
" K a t ı " Darwinciler bu
yolundaki
yüzden e v r i m c i
Nietzscheci adaptasyonun
o l u m s a l ş a n s a bağlı bir ş e k i l d e , a m a ç s ı z c a o r t a y a ç ı k a n ç o k l u ç e ş i t l e m e l e r i n a s ı l kul landığının ( o n l a r arasından s e ç i m yaptığının) t a m olarak farkındadır. F a k a t " k a t ı "
J a b a e t k i n b a s k ı i ç i n b i r a r a ç o l a r a k k u l l a n ı l ı y o r d u - y a n i , " g e r ç e k ş e y " h â l â basılı s o n
D a r w i n c i l e r i S t e p h e n J a y G o u l d gibi t a m d i y a l e k t i k ç i l e r d e n a y ı r a n iki fark vardır.
Üründü; s o n r a i n s a n l a r bilgisayardaki s a n a l m e t n i , z a t e n d a h a s o n r a k a ğ ı d ı n ü z e r i n e
B i r i n c i s i , t a m d i y a l e k t i k y a k l a ş ı m yapısaldır. Y e n i bir ö ğ e o l a r a k değil, b i r yapı o l a r a k
basılabilecek ya da basılmayabilecek olan "şeyin kendisi" olarak kavramaya başladılar.
o r t a y a ç ı k a r . Ş a n s a bağlı bir ş e k i l d e , b i r d e n b i r e , y e n i b i r D ü z e n , y e n i uyum, K a o s u n
Ve
ya
aynı
şey
"düşünen"
bilgisayarlar
için
de
geçerliyse?
İnsan
düşünmesini
i ç i n d e n ç ı k a r . U z u n b i r g e b e l i k d ö n e m i n i (geriye y ö n e l i k o l a r a k ) s a ğ l a y a b i l s e k de, t e k
k o l a y l a ş t ı r m a n ı n bir a r a c ı o l a r a k inşa e d i l d i l e r , a m a belli b i r n o k t a d a , " ş e y i n k e n d i s i
bir s o n ö ğ e K a o s d a n y e n i D ü z e n e hızlı kaymayı t e t i k l e r - " k a t ı " D a r w i n c i l e r b u tür
n i " y a p a c a k l a r m ı , v e o n l a r ı k u l l a n a n i n s a n l a r t ı p k ı d i j i t a l ç a ğ d a k i b i r b a s ı h k i t a p gibi,
yapısal b i r " b ü t ü n s e l l i k " t e r i m l e r i y l e k o n u ş m a z . İ k i n c i fark: b u y e n i D ü z e n " a d a p t a s y o n "
estetik bit eke indirgenmiş mi olacaklar?
terimleriyle
B i l i ş s e l c i l i ğ i n getirdiği r a d i k a l k e n d i n i n e s n e l l e ş t i r m e g e l e c e ğ i n i n kaygı y a r a t m a
değerlendirilemez
-
burada
tek
kayıp
tek-anlamlı
bir
ad quem
[neye]
değildir ( n e y e a d a p t a s y o n ? ) , i n s a n ayrıca o n u n t e k - a n l a m l ı bir failini d e varsayamaz
ması i m k a n s ı z - n e d e n ? B u r a d a F r e u d ' u n kaygı ü z e r i n e iki t e m e l tezini t e r s i n e ç e v i r e n
( n e y i n a d a p t a s y o n u ? ) . B u r a d a bir kısır d ö n g ü k a ç ı n ı l m a z d ı r : bir o r g a n i z m a n ı n ortaya
L a c a n ' a bağlı k a l m a l ı y ı z : ( 1 ) b e l i r l i n e s n e y a d a d u r u m l a r a o d a k l a n a n k o r k u n u n ter
ç ı k ı ş ı n ı b i r a d a p t a s y o n s t r a t e j i s i n i n t e r i m l e r i y l e a ç ı k l a y a n l a y ı z . Eğer bir o r g a n i z m a hay
s i n e , k a y g ı n ı n b i r n e s n e s i y o k t u r ; ( 2 ) kaygıya bir k a y ı p ( k a s t r a s y o n , v a z g e ç i r m e ) t e h d i
atta k a l m a k i ç i n u y a r l a n a c a k s a , d a h a e n b a ş t a n o r a d a o l m a l ı d ı r . B i r o r g a n i z m a h a y a t t a
d i n i n d e n e y i m i yol a ç a r . L a c a n b u iki tezi t e r s i n e ç e v i r i r (ya da, F r e u d ' u n b i l m e d e n
k a l m a k üzere evrilir, a m a h a y a t t a k a l m a k üzere o r t a y a ç ı k a m a z : b e n i m k e n d i m i uyarla
böyle
m a k üzere yaşadığımı s ö y l e m e k anlamsızdır. K ı s a c a s ı , yeni o r t a y a ç ı k a n bir D ü z e n ö t e k
yapmış
olduğunu
ispatlamaya
çalışır):
nesnesini
bulanıklaştıran
korkudur,
k a y g ı n m s a k e s i n b i r n e s n e s i v a r d ı r - objet petit a; kaygı bu n e s n e k a y b o l d u ğ u z a m a n
isine bağlı o l a r a k c i v a r ı n ı " y a r a t ı r " ( " k o y u t l a r " ) , k e n d i k e n d i s i y l e ilişki kurar:
değil, biz o n a ç o k y a k l a ş t ı ğ ı m ı z z a m a n o r t a y a ç ı k a r . A y n ı şey kaygı v e ( ö z g ü r ) e y l e m a r a s ı n d a k i ilişki i ç i n d e g e ç e r l i d i r . İlk b a k ı ş t a , kaygı bizler t ü m ü y l e b e l i r l e n m i ş , n e s -
Olduğu yerden ve andan bağımsız olarak, bilincin evrimi aşamalı bir süreç değildi. Razı
n e l l e ş t i r i l m i ş , h i ç b i r özgürlüğün o l m a d ı ğ ı n ı v a r s a y m a y a , bizim s a d e c e n ö r o n k u k l a l a r ı ,
filozoflar, doğadaki büyük süreksizlikleri kabul etmeyi reddederek, b i l i n c i n ağır ağır ve
k e n d i n i k a n d ı r a n z o m b i l e r olduğumuzu s a n m a y a z o r l a n d ı ğ ı m ı z z a m a n o r t a y a ç ı k a r .
derece derece, "daha az" bilinçli hayvanlardan öteki " d a h a " bilinçli olanlara doğru ortaya
( K a n t ' t a d a a y n ı d ı r : bize a i t bir e y l e m i n p a t o l o j i k bir n e d e n i n i s a p t a y a b i l d i ğ i m i z
çıktığını ö n e sürdü. . . . Aslında bilinç, tepki döngülerinin etkinliği yankılanan etkinlik
a m a n , b u ister i s t e m e z özgürlüğün k a y g ı s ı n d a n bir kurtuluş o l u r ; y a da, K i e r k e g a a r d ' ı n
düzeyine erişmedikçe ve erişmeden ö n c e ortaya çıkamazdı, ve geribesleme döngülerinin
s ö y l e y e c e ğ i gibi, asıl d e h ş e t b i z i m ölümsüz olduğumuzu, d a h a y ü k s e k b i r Ö d e v v e
bir özelliği de "ya hepsi ya da h i ç " t i r : ya yankılanan etkinlik ö n e m l i bir yaşam süresiyle
s o r u m l u l u ğ a s a h i p olduğumuzu k e ş f e t m e k t i r - s a d e c e doğal b i r m e k a n i z m a o l m a k ç o k
desteklenir ya da doğumdayken ölür.
d a h a k o l a y d ı r . . . . ) B u n a bağlı o l a r a k , b i l i ş s e l c i k e n d i n i n e s n e l l e ş t i r m e kaygı y a r a t ı r
ulaşılmıştı, tıpkı bizim uyumaktan uyanık olmaya geçerken geçtiğimiz eşik gibi. 8 8
ç ü n k ü - ö z g ü r l e ş e n i ç e r i ğ i n i n t e r i m l e r i y l e , bizi
...
bilincin birdenbire ortaya çıktığı bir eşiğe
" n e s n e l l e ş t i r d i ğ i " h a l d e - özgürleştir
m e n i n ö r t ü k k o n u m u n u n t e r i m l e r i y l e t a m tersi e t k i y e s a h i p t i r : bizi özgürlüğümüzün
Ö y l e y s e , Y e n i n e d e n o r t a y a ç ı k a r ? S o n a ş a m a d a , s a d e c e iki tutarlı a ç ı k l a m a var: y a
u ç u r u m u y l a yüzleştirir v e aynı z a m a n d a , b i l i n c i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n ı n r a d i k a l olasılığıyla:
( a ç ı k ya da gizli) b i r t e l e o l o j i , ya da V a l e r a ' n ı n "dişil o n t o l o j i " dediği şey:
B i l i n ç beynimizin bir ürünüdür, o da evrimin bir ürünüdür. A m a insan b e y n i n i n özellik
Ç ü n k ü , bütün bu olasılıklar arasında, ortaya ç ı k m a olasılığı vardı. Bu durumun bir etki
leri ortaya çıkmıştır, bir dizi rastgele s a h i p l e n m e n i n sonucudur . . . a n c a k beyin biçim
sidir. Olabilirdi de olmayabilirdi de. Dünyada, "kibar e v r i m " ya da " s ü r ü k l e n m e " fikriyle
l e n d i k t e n sonra doğal seçilim tarafından özendirilmiş o l a b i l e c e k s a h i p l e n m e l e r i n . *
bağlantılı fazlasıyla şansa bağlı bir boyut vardır. . . . S a n k i dünyanın ontolojisi fazlasıyla dişildi, bir izin verme o n t o l o j i s i , bir olasılık ontolojisiydi. Olası olduğu sürece, olasıdır.
B u n u n a n l a m ı i n s a n b e y n i n i n g e l e c e k t e k i k u l l a n ı m l a r ı "göz ö n ü n d e t u t u l a r a k " (bazı özgül b i y o l o j i k i ş l e v l e r a ç ı s ı n d a n v a z g e ç i l m e z o l d u ğ u i ç i n ) g e l i ş m e d i ğ i d i r ; o a n i d e n ,
İdeal bir en iyide doğrulama aramaya ihtiyacım yok. B ü t ü n h e p s i n i n ortasında, yaşam 8
olasıyı dener, yaşam bir brikolaj. ''
^
i ç i n d e " n i t e l i k l e r i n y e n i b i r b i l e ş i m i n i n r a s t g e l e t ü m ü y l e ö n g ö r ü l m e m i ş b i r s o n u ç üretliği" bir sürecin içinde patlamıştır.87 Burada göründüğünden daha incelikli diyalektik bir akıl y ü r ü t m e i ş b a ş ı n d a d ı r . Y a n i : ilk b a k ı ş t a , " e k s - a p t a s y o n " fikriyle s t a n d a r t " k a t ı " I ) a r w i n c i fikir a r a s ı n d a b ü y ü k b i r fark y o k m u ş gibi görünür: D e n n e t t ' i n k e n d i s i de d o ğ a n ı n bir b r i k o l a j ustası o l a r a k , b a ş l a n g ı ç t a b a ş k a b i r i ş l e v e y ö n e l i k b e l l i b i r işlev
B u "dişil o n t o l o j i " fikri, belirsiz b i r m e t a f o r a y a s l a n m a k t a n uzak bir ş e k i l d e , L a c a n c ı H e p s i - d e ğ i l m a n t ı ğ ı n ı n k o o r d i n a t l a r ı n a kusursuz b i r ş e k i l d e uyuyor: z o r u n l u l u k " h e p s i d e ğ i l d i r , " y i n e d e o n d a n h i ç b i r şey k a ç m a z .
"ÖNVARSAYIMLARI
KOYUTLAMAK"
Ç i z g i film e v r e n i iki k a r ş ı t k u r a l a uyar, ikisi d e b i z i m s ı r a d a n g e r ç e k l i ğ i m i z i n m a n t ı ğ ı n ı ihlal e d e n kurala. Birincisi, bir kedi uçurumun üzerinde yürümektedir, ayaklarının a l t ı n d a b i r z e m i n y o k t u r , a m a s a d e c e , aşağı b a k ı p d a a y a k l a r ı n ı n a l t ı n d a s a ğ l a m bir zemin
olmadığını
fark
ettiği
zaman
düşer,
ikincisi,
bir
insan
çıkarlarına
uygun
d ü ş m e y e n bir e y l e m e t a n ı k olduğu zaman (birisi o n d a n çaldığı arabaya b i n i p gitmek tedir, v e b e n z e r i ) s a k i n s a k i n gülümser, h a t t a g e l i p g e ç e n l e r e e l sallar, a r a b a n ı n k e n d i s i n e a i t o l d u ğ u n u ç o k g e ç fark e d e r - s a d e c e o n o k t a d a , g ü l ü m s e m e ş a ş k ı n l ı ğ a dönüşür. . . . B u iki b i r b i r i n e ters gag, ş a k a n ı n o r t a k yanı z a m a n s a l g e c i k m e d i r : b e d e n , s a d e c e , bir z e m i n d e n y o k s u n o l d u ğ u n u fark e t t i ğ i z a m a n düşer; k a r a k t e r o n a e t k i s i o l a n v e ö n ü n d e o l u p b i t e n süreci ç o k g e ç fark e d e r . . . . F a r k ı n d a l ı ğ ı n rolü, n a s ı l s a , t e r s i n e ç e v r i l m i ş t i r : ilk ö r n e k k u a n t u m fiziğindeki b i r d u r u m a b e n z e r , ç ü n k ü d i k k a t e t m e k , k a y d e t m e k , f a r k ı n d a o l m a k , o l a y ı n e d i m s e l l e ş m e k o ş u l u d u r - s a d e c e i n s a n d u r u m u n u n farkına vardığı z a m a n e d i m s e l olur; i k i n c i ö r n e k t e , f a r k ı n d a h k ç o k g e ç gelir, o l a y g e r ç e k l e ş t i k t e n s o n r a - ö z n e n i n a r k a s ı n d a değil, g ö z ü n ü n ö n ü n d e - v e k o m i k e t k i ö z n e n i n ö n ü n d e DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
olup bitenleri ( b i r i n i n o n a ait arabayı k u l l a n d ı ğ ı n ı ) b u n u n n e a n l a m a geldiğinin, b u n u n o n a n a s ı l e t k i e t t i ğ i n i n , k e n d i s i n i n b u n a n a s ı l k a t ı l m ı ş o l d u ğ u n u n farkında
ÖZGÜRLÜK
DÖNGÜSÜ
o l m a d a n a ç ı k ç a g ö r d ü ğ ü n ü gördüğümüz z a m a n o l u r .
iki yordam gerçeküstü, hatta
b u d a l a c a g ö r ü n s e de, i k i s i n d e d e b i r g e r ç e k y a ş a m d u r u m u y a n k ı l a n ı r . P o l i t i k bir s i s t e m de, d e r i n b i r krize düştüğü z a m a n , sırf çoktan ölmüş olduğunu fark etmediği için
sürüklenmez mi - iktidarda o l a n l a r ı n
" k e n d i l e r i n e duydukları bittiğini
kabul
ettikleri
farkındalıkla edimsel
(genellikle
ifade e t t i ğ i m i z ş e k l i y l e )
i n a n c ı kaybettiği," k e n d i l e r i n e inanmayı bıraktığı, oyunun an
çok
önemlidir.
Ve
"oyunun
bittiğine"
yönelik
bu
i k t i d a r kaybı a r a s ı n d a h e p b i r z a m a n yarığı v a r d ı r - iktidarda
o l a n l a r o n a u m u t s u z c a t u t u n m a y ı sürdürebilir; ç a t ı ş m a l a r b i r sürü k a n v e c e s e t l e birlik t e , o y u n b i t m i ş b i l e o l s a d e v a m e d e b i l i r . B u i k t i d a r y a p ı s ı n ı n ç ö z ü l m e s i n i n p o l i t i k süre c i , aynı zamanda, i ç i n d e b i l i n c i n olayların edimselliğiyle eşgüdümlü o l m a k t a n çıktığı i k i n c i s ü r e c i n ö r n e ğ i n i o r t a y a k o y a r : i k t i d a r d a o l a n l a r v a k i t l e r i n i n d o l d u ğ u n u n , seyret t i k l e r i s ü r e c i n k e n d i c e n a z e l e r i o l d u ğ u n u n f a r k ı n d a değildir, o yüzden k e n d i s i n e ait a r a b a y a b i n i p g i d e n a d a m a e l s a l l a y a n o b u d a l a gibi g ü l ü m s e y e r e k e l sallarlar. . . . B u yüzden iki k a r ş ı t y o r d a m t e k bir s ü r e ç i ç i n d e b i r l e ş t i r i l e b i l i r : k a t a s t r o f i k bir X o r t a y a ç ı k a r , a m a e t k i l e n e n fail b u n u n f a r k ı n a v a r m a z v e y a ş a m ı n ı h e r z a m a n k i gibi sürdürür;
ancak
tiği/algıladığı
içinde
olduğu
halin
edimselleşmiş
z a m a n , b u o n u ağır bir ş e k i l d e sarsar. 1
katastrof Bu aynı
olduğunu
kaydet
zamanda Benjamin
L i b e t ' i n ( a ş a ğ ı d a a y r ı n t ı s ı y l a e l e a l a c a ğ ı m ı z ) ü n l ü d e n e y i n i n b a ş l ı c a dersi d e ğ i l midir.''' B i l i n ç k e n d i i ç i n d e h e r h a n g i b i r tözsel r o l d e n y o k s u n d u r , s a d e c e o n d a n bağımsız olarak d e v a m e d e n bir s ü r e c i k a y d e d e r - y i n e d e b u k a y ı t , e ğ e r " n e s n e l " s ü r e ç k e n d i s i n i edimselleştirecekse, c a n alıcı önemdedir. Spielberg'in
Azınlık
Raporu'nurf
[Minority Report]
sonlarına
doğru,
tam
bir
etik
e y l e m gibi b i r şeyi s a h n e l e y e n b i r m o m e n t y e r alır. J o h n A n d e r t o n ( T o m C r u i s e ) s o n u n d a , a l t ı yıl ö n c e , o n u n k ü ç ü k o ğ l u n a t e c a v ü z e d i p o n u ö l d ü r m ü ş o l m a s ı g e r e k e n
a d a m l a karşılaşır;
4
t a m katili ö l d ü r e c e k k e n ( b u n u yapması, üç "önbilişçiler, prekogni-
t i f l e r " i n g ö r ü s ü n e g ö r e , ö n c e d e n b e l i r l e n m i ş , ö n b e l i r l e n m i ş t i r ) , durur, k a r a r ı n ı n uygu l a m a y a s o k u l m a s ı n ı e n g e l l e r , h a r e k e t i n i durdurur - b ö y l e c e L i b e t ' i n " H e g e l c i " a n l a y ı şını, yani
t e m e l özgürlük
eylemi,
özgür i r a d e n i n s e r g i l e n m e s i n i n h a y ı r d e m e ,
bir
kararın yürütülmesini durdurma eylemi olduğu şeklindeki anlayışı onaylamış olmaz mı? E n t e m e l h a l i y l e , özgürlük i s t e d i ğ i n gibi y a p m a ( y a n i , dışsal o l a r a k d a y a t ı l a n s ı n ı r l a r o l m a k s ı z ı n e ğ i l i m l e r i n i i z l e m e ) özgürlüğü değildir, n e y a p m a k i s t e m i y o r s a n o n u yap m a k , b i r i t i l i m i n " k e n d i l i ğ i n d e n " g e r ç e k l e ş m e s i n e karşı g e l m e k t i r . Ö z g ü r l ü k l e , aynı z a m a n d a i n s a n ı n hazza o l a n e ğ i l i m i n i s a b o t e e t m e y e y ö n e l i k bir dürtü o l a n F r e u d c ı ı "ölüm
dürtüsü"
arasındaki
bağlantı budur.
Ve
bu
da
Freud'un Michelangelo'nun
M u s a ' s ı n d a n ç o k e t k i l e n m i ş o l m a s ı n ı n n e d e n i değil m i y d i ? H e y k e l i , M u s a ' n ı n ö f k e y e k a p ı l m ı ş v e O n E m i r ' i i ç e r e n t a b l e t l e r i k ı r m a y a n i y e t l e n m i ş olduğu a n d a , e y l e m i n i yerine getirilmesinin tam ortasında durdurma gücünü
t o p l a d ı ğ ı a n ı tasvir e d e n b i r
h e y k e l o l a r a k o k u m u ş t u . B u yüzden, D a n i e l W e g n e r , 5 ç o k d a K a n t ç ı bir tavırla, "zorun l u bir e y l e m k i ş i n i n k e n d i s i n d e n
istendiği
zaman
y a p a b i l d i ğ i b i r şeydir" diye ö n e
sürdüğü z a m a n , b u r a d a k i i m a t a m a n l a m ı y l a b i z i m k e n d i l i ğ i n d e n e ğ i l i m i m i z e ters düşen b i r e m r e b o y u n eğdiğimiz o l m a k t a d ı r . B u r a d a , B a d i o u y a n ı l ı r : t e m e l e t i k j e s t
B u özgür e y l e m b ü t ü n d u r u m u n k o o r d i n a t l a r ı n ı k ö k ü n d e n değiştirir: A n d e r t o n g e l e c e k / g e ç m i ş olasılığının k a p s a m ı n ı k ı r a r . R a d i k a l b i r Y e n i n i n o r t a y a ç ı k ı ş ı geriye d ö n ü k o l a r a k g e ç m i ş i d e ğ i ş t i r m e s i fikri - e d i m s e l g e ç m i ş i değil e l b e t t e (bizler b i l i m - k u r g u n u n i ç i n d e d e ğ i l i z ) , a m a g e ç m i ş o l a s ı l ı k l a r ı , y a da, d a h a k a t ı t e r i m l e r l e söylersek, g e ç m i ş l e ilgili kipsel ö n e r m e l e r i n d o ğ r u l u k d e ğ e r i n i d e ğ i ş t i r m e s i f i k r i - ilk kez H e n r i B e r g s o n t a r a f ı n d a n e l e a l ı n m ı ş t ı . " A h l a k v e D i n i n İki K a y n a ğ ı " n d a , B e r g s o n 4 A ğ u s t o s 1 9 1 4 g ü n ü , F r a n s a ' y l a A l m a n y a a r a s ı n d a savaş i l a n edildiği z a m a n yaşadığı t u h a f h i s leri a n l a t ı y o r : " B ü t ü n b u k a r m a ş a y a r a ğ m e n , h a t t a zaferle s o n l a n a c a k olsa b i l e savaşın b a n a b i r f e l a k e t gibi g ö r ü n ü y o r o l m a s ı n a r a ğ m e n , [ W i l l i a m ] J a m e s ' i n b a h s e t t i ğ i şeyi, somuta
geçiş
olanağına
yönelik
bir
hayranlık
hissi
yaşadım:
böylesine
k o r k u n ç bir olayın gerçeklikte bu kadar az telaş uyandırarak ortaya çıkabileceği k i m i n a k l ı n a gelirdi?'"' Ö n c e
önemde:
ve sonra
patlamasından önce,
arasındaki
savaş,
kırılmanın
kipselliği
gerçekleşmeyi
bekleyen
çoklu
olasılıklar
var;
onların
birisi
kendisini
gerçekleştirdiği z a m a n , diğerleri iptal olur. T a r i h s e l z a m a n ı n bu t ü r b i r failinin yüc 8 örneklerinden
biri
Leibnizci Tanrı,
olası
en
iyi
dünyayı
yaratmış
olan Tann'dıı:
y a r a t ı ş t a n ö n c e z i h n i n d e olası d ü n y a l a r ı n t a m b i r g e ç i t t ö r e n i vardı v e k a r a r ı b u s e ç e n e k ler arasındaki e n iyi o l a n ı s e ç m e y i içerdi. B u r a d a , olasılık s e ç i m i ö n c e l e r : s e ç i m olasılıklar
geriye 9 dönük olarak kendi olasılığını açan bir seçim/eylem fikridir. B u t a m da A n d e r t o n ' ı m arasında b i r s e ç i m d i r . B u çizgisel t a r i h s e l e v r i m ufkunda d ü ş ü n ü l e m e z o l a n şey
olumsuz e y l e m l e yaptığı şeydin ö n c e d e n ö n l e m e y e y ö n e l i k t u t u k l a m a l a r ı yasallaştı rai ı b e l i r l e n m e c i l i ğ i n k a p a l ı ç e m b e r i n i kırar, v e o n t o l o j i k a ç ı k l ı k a n ı n ı getirir. 1 0 B a s i l c e " g e l e c e ğ i değiştirmez"; g e l e c e ğ i g e ç m i ş i n k e n d i s i n i değiştirerek değiştirir ( o n u n
içine
yeni bir olasılık y e r l e ş t i r m e n i n B e r g s o n c u a n l a m ı y l a ) . S ü r e g i d e n "özgürlüğe karşı b e y i n b i l i m l e r i " t a r t ı ş m a s ı n ı n zeki k a t ı l ı m c ı l a r ı n ı n da fark e t m i ş olduğu gibi, s o r u n " ( b e l i r l e n i m c i ) d o ğ a l n e d e n s e l b a ğ t a m a m m ı , yoksa i ç i n d e özgür b i r e y l e m e g e ç i t s a ğ l a y a n b i r yarık v a r m ı " i k i l e m i n e i n d i r g e n m e m e l i d u ; fakat
doğada
tam
bir
belirlenmezlik/olumsallık
olduğunu
-kural
olarak,
kuantum
fiziğine bir g ö n d e r m e y l e - " k a n ı t l a d ı ğ ı m ı z " z a m a n , özgürlüğün olası o l d u ğ u n u , o n u n u z a m ı n ı n " o n t o l o j i k o l a r a k g ü v e n c e y e a l ı n d ı ğ ı n ı " d ü ş ü n e n filozoflar g e n e l l i k l e böyle
olumsuz bir jesttir, i n s a n ı n doğrudan eğiliminin engellenmesi jestidir.
soyuttan
Bu tür deneyimler sıradan "tarihsel" zaman fikrinin sınırlılığını gösteriyor: zamanın hn anında,
b u r a d a c a n alıcı
B e r g s o n ' a "aynı zamanda hem olası hem
olanaksız: s o n u n a d e k k a l ı c ı l ı ğ ı n ı s ü r d ü r e n k a r m a ş ı k v e ç e l i ş k i l i b i r fikir" o l a r a k g ö r ü n ü y o r d u ; 7 s o n r a , b i r d e n b i r e g e r ç e k v e olası o l d u , v e p a r a d o k s olasılığın b u geriye d ö n ü k g ö r ü n ü m ü n d e yatıyor:
y a p m a k t a d ı r . D a n i e l D e n n e t t , b u u s a v u r m a h a t t ı n a karşı, i ç i n d e h a k i k i ş a n s ı n yol bulduğu, a m a h e r h a n g i
b i r özgürlüğün b u l u n m a d ı ğ ı b i r e v r e n i
kolayca hayal
ede
b i l e c e ğ i m i z e d i k k a t ç e k m i ş t i : b e n i m b i r şeyi y a p m a y a d a y a p m a m a k a r a r ı m (sözgelimi, ş u a n d a yazmayı b ı r a k m a k a r a r ı m ) o n u ö n c e l e y e n n e d e n s e l ş e b e k e l e r l e h a k i k a t e n tam o l a r a k ö r t ü ş m ü y o r o l s a b i l e , e ğ e r s a d e c e s a f b i r m e k a n i k o l u m s a l l ı ğ ı n (sözgelimi havaya bozuk para a t m a n ı n ) b e n i m k a r a r ı m ı şu ya da bu y ö n e ç e v i r d i ğ i n i gösteriyorsa, "özgül bir e y l e m " d e ğ i l d i r . "
" Ö z g ü r l ü k " b e l i r l e n i m c i n e d e n s e l z o r u n l u l u ğ u n karşıtı değildir
s a d e c e : K a n t ' ı n d a bildiği gibi, n e d e n s e l l i ğ i n özgül b i r kipi, failin k e n d i k e n d i n i belli lemesidir.
A s l ı n d a özgürlüğün
bir
tür K a n t ç ı
çatışkısı
vardır:
eğer bir eylem
onu
ö n c e l e y e n n e d e n l e r l e t a m o l a r a k b e l i r l e n i y o r s a , e l b e t t e , özgür değildir; fakat, eğer, geçi ci o l a r a k t a m n e d e n s e l zinciri yaralayan s a f o l u m s a l l ı ğ a bağlıysa, y i n e özgür değildir. Hu çatışkıyı ç ö z m e n i n t e k yolu i k i n c i düzeyden b i r d ü ş ü n ü m s e l n e d e n s e l l i k ortaya a t m a k ı ıı: n e d e n l e r l e b e l i r l e n i y o r u m ( b u n l a r ister k a b a doğal n e d e n l e r o l s u n ister g ü d ü l e n i m i n ) , ve özgürlük uzamı bu b i r i n c i düzey n e d e n s e l z i n c i r d e büyülü bir yarık değildir, b e n i n i geriye d ö n ü k olarak h a n g i n e d e n l e r i n b e n i b e l i r l e y e c e ğ i n i s e ç m e / b e l i r l e m e b e c e r i m d l r , " E t i k , " e n t e m e l h a l i y l e , b u sorumluluğu k a b u l e t m e c e s a r e t i n e karşılık gelir. E ğ e r , m o d e r n e d e b i y a t ı n ö y k ü s ü n d e , b u e t i k y e n i l g i y i ö r n e k l e y e n biri varsa, ( 7 d a
p 3 e n h i ç b i r zaman i n s a n ı n geçmişe gerçekliği sokabileceğini v e b ö y l e c e zamanda geriye
T e d H u g h e s ' t ü r . H u g h e s - P l a t h d e s t a n ı n ı n o d a k n o k t a s ı n d a yer a l a n , iki tarafın d a göl
gidebileceğini sanmıyordum. Fakat, insan h i ç kuşkusuz orada olası o l a n ı , ya da, belki de,
ardı e t t i ğ i asıl Ö t e k i K a d ı n As^ia W e v i l l , k o y u s a ç l ı bir Y a h u d i güzeli, H o l o k o s t ' t a n
h e r anda, olası kendisini Oraya yerleştirir. Ö n g ö r ü l e m e z o l a n ve yeni gerçeklik kendisi
k u r t u l a n biri, T e d ' i n S y l v i a ' y ı t e r k e t m e s i n e yol a ç a n m e t r e s t i r . Y a n i d u r u m bir eşi n 11
ni yarattığı ö l ç ü d e , imgesi de belirsiz g e ç m i ş t e k e n d i s i n i n arkasında kendisini yansıtır: bu yeni g e r ç e k l i k kendisini h e p olası olmuş olarak bulur; a m a a n c a k edimsel ortaya ç ı k ı ş ı n ı n kesin a n ı n d a hep olmuş olmaya başlar, v e b ü yüzden b e n o n u n olasılığının, gerçekliğini ö n c e l e m e y e n olasılığının bu gerçeklik bir kez ortaya ç ı k t ı k t a n sonra onu ö n c e l e m i ş o l a c a ğ ı n ı söylüyorum. 8
e t m e k v e b o d r u m d a k i d e l i k a d ı n l a e v l e n m e k gibiydi - fakat, A s s i a d a h a e n başta nasıl d e l i r m i ş t i ? 1 9 6 9 y ı l ı n d a , k e n d i s i n i tıpkı S y l v i a g i b i ( g a z l a ) öldürdü, a m a k e n d i s i y l e bir likte T e d ' d e n
olma
s ü r ü k l e y e n şey
neydi?
kızı
Shura'yı
da
B u S y l v i a değil,
öldürdü.
Neden? Onu
T e d ' i n asıl e t i k
bu
ürkütücü
tekrara
i h a n e t i y d i - işte, T e d ' m
Doğumgünü Mektupları [Birthday Letters], s a h t e b i r m i t o l o j i k l e ş t i r m e y l e , e t i k o l a r a k
özdeş o r g a n i z m a n a s ı l o r t a m ı n d a n dışarı ç ı k a r ? B i r h ü c r e n a s ı l i ç i n i d ı ş ı n d a n a y ı r a n bir
itici bir m e t i n h a l i n e geliyor, bütün suçu yaşamlarımızı yürüten K a d e r i n k a r a n l ı k
zar o l u ş t u r u r ? B u yüzden asıl s o r u n b i r o r g a n i z m a n ı n k e n d i s i n i o r t a m ı n a uydurması
k u v v e t l e r i n e yüklüyor, A s s i a ' y ı k a r a n l ı k b i r b a ş t a n ç ı k a r ı c ı
kılığına sokuyor: " S e n
değil, d a h a e n b a ş t a k e n d i s i n i u y d u r m a s ı g e r e k e n b i r şey, ayrı b i r m e v c u d i y e t vardır
karanlık kuvvetsin. S e n Sylvia'yı m a h v e d e n karanlık yıkıcı kuvvetsin."12 (Psikanalitik
sorusudur. V e t a m d a b u r a d a , b u c a n a l ı c ı n o k t a d a , g ü n ü m ü z ü n b i y o l o g l a r ı n ı n dili,
B i l i n ç d ı ş ı fikri b i z i m k e n d i s o r u m l u l u ğ u m u z u a k t a r a b i l e c e ğ i m i z b u içgüdüsel akıldışı
oldukça
K a d e r i n tam karşıtıdır.) O s c a r W i l d e ' ı n Ciddi Olmanın Önemi'nden [The Importance
otopoiesis f i k r i n i a ç ı k l a d ı ğ ı z a m a n , n e r e d e y s e k e l i m e s i k e l i m e s i n e , H e g e l ' i n t e l e o l o j i k ,
tekinsiz bir şekilde,
Hegel'in diline
benzemeye
başlar.
Örneğin,
Varela
of Being Ernest] şu satırı h a t ı r l a y ı n : " İ n s a n ı n b i r e b e v e y n i n i k a y b e t m e s i b i r t a l i h s i z l i k
k e n d i n i ö r g ü t l e y e n b i r m e v c u d i y e t o l a r a k y a ş a m f i k r i n i t e k r a r l a r . O n u n m e r k e z fikri,
s a y ı l a b i l i r ; ikisini b i r d e n k a y b e t m e s i d i k k a t s i z l i k gibi g ö r ü n ü r " - a y n ı şey T e d H u g h e s
y a n i b i r d ö n g ü ya d a ç i z m e kayışı fikri, H e g e l c i Setzung der Voraussetzungen'i ( ö n v a r -
i ç i n d e g e ç e r l i değil m i ? " İ n s a n ı n e ş i n i i n t i h a r y ü z ü n d e n k a y b e t m e s i b i r t a l i h s i z l i k
sayimlan koyutlamak) andırır:
o l a r a k görülebilir; iki e ş i n i b i r d e n k a y b e t m e s i d i k k a t s i z l i k gibi g ö r ü n ü r . . . . " H u g h e s ' u n
versiyonu, Tehlikeli ilişkiler1'deki [Les liaisons dangereuses ] V a l m o n t ' u n " c e n 'est pas
O t o p o i e s i s yaşamı t e m e l h ü c r e s e l b i ç i m i y l e ü r e t e n ortaya çıkışın biricikliğini tanımla
m a f a u f e " u n u n ["bu b e n i m h a t a m d e ğ i l " ] uzun b i r ç e ş i t l e m e s i d i r : b e n y a p m a d ı m , K a d e r
m a y a çalışmaktadır. H ü c r e düzeyine özgüdür. B i r paradoks tehlikesi yaratan çevrimsel
yaptı
ya da ş e b e k e süreci vardır: k e n d i n i örgütleyen bir biyo-kimyasal t e p k i m e l e r şebekesi,
-
onun
ifadesiyle,
sorumluluk
"sadece
ahlakçı
rolüne
giren
avukatların
dünyasında geçerli o l a n bir uydurmadır."" B ü t ü n bu Kadınsı T a n r ı ç a , Kader, astroloji v e b e n z e r i üzerine y a p ı l a n g e v e z e l i k l e r , e t i k a ç ı d a n değersizdir; c i n s e l fark b u r a d a b ö y l e bir yan a n l a m kazanır: kadın histerik, araştırmacı, o t a n t i k , k e n d i k e n d i n i yıkıcıydı; b u n a karşın adam mitolojikleştiriyor ve suçu Ö t e k i n e atıyordu.14
özgül ve biricik bir şey yapan molekülleri üretir: zarın b i l e ş e n l e r i n i üreten şebekeyi sınırlayan bir sınır, bir zar yaratırlar. Bu m a n t ı k s a l bir çizme kayışı, bir döngüdür: bir ş e b e k e bir sınır yaratan m e v c u d i y e t l e r yaratır, sınır da sınırı ü r e t e n şebekeyi dizginler. B u çizme kayışı tam d a h ü c r e l e r d e biricik o l a n şeydir. K e n d i n i ö n e ç ı k a r a n bir mevcu diyet çizme kayışı kapandığı zaman var olur. Bu m e v c u d i y e t kendi sınırını üretmiştir.
K a n t ' ı n t e r i m l e r i y l e , g ö r d ü ğ ü m ü z üzere, n e d e n l e r l e b e l i r l e n i y o r u m , a m a b e n geriye d ö n ü k o l a r a k h a n g i n e d e n l e r i n b e n i b e l i r l e y e c e ğ i n i b e l i r l e ( y e b i l i ) r i m : bizler, ö z n e l e r , patolojik konu ve güdülenmelerden edilgen olarak etkileniyoruz; ama, düşünümsel bir
O n u fark e t m e k , ya da " B e n buradayım" d e m e k i ç i n dışsal bir faile i h t i y a ç duymaz. O, k e n d i l i ğ i n d e n , bir kendi k e n d i n e ayrımdır. K e n d i s i n i bir kimya ve fizik çorbasından k e n d i çabasıyla çıkarır. 1 5
şekilde, kendimizin bu şekilde etkilenmeyi kabul e t m e k (ya da r e d d e t m e k ) için m i n i m u m g ü c ü vardır - y a n i , g e r i y e d ö n ü k o l a r a k bizi b e l i r l e m e s i n e izin v e r i l e n n e d e n l e r i
Ö y l e y s e , b u r a d a n ç ı k a r ı l a c a k s o n u ç , b i r c a n l ı o r g a n i z m a y ı o l u ş t u r a n " i ç " v e "dış"
b e l i r l e r i z , ya da, e n a z ı n d a n , b u çizgisel b e l i r l e m e kipini b e l i r l e r i z . " Ö z g ü r l ü k " b u yüz
a r a s ı n d a k i a y r ı m ı n o r t a y a ç ı k m a s ı n ı d e ğ e r l e n d i r m e n i n t e k yolu, - H e g e l c e s ö y l e r s e k - bir
d e n i ç k i n o l a r a k geriye d ö n ü k t ü r : e n t e m e l h a l i y l e , b i r d e n b i r e , y e n i b i r n e d e n s e l
B ü t ü n olarak organizmanın Birinin, kendi n e d e n l e r i n i n kümesini (yani t a m da içinden
b a ğ l a n t ı b a ş l a t a n özgür b i r e y l e m değildir, h a n g i z o r u n l u l u k b a ğ l a n t ı s ı n ı n / d i z i l i m i n i n
ç ı k t ı ğ ı ç o k l u s ü r e c i ) , geriye d ö n ü k b i r b i ç i m d e k e n d i s o n u c u o l a r a k , h a k i m olduğu v e
b e n i belirleyeceğini o n a y l a m a y a yönelik geriye d ö n ü k bir eylemdir. Burada, Spinoza'ya
d ü z e n e s o k t u ğ u şey o l a r a k
H e g e l c i b i r a n l a m k a t m a l ı y ı z : özgürlük b a s i t ç e " t a n ı n a n / b i l i n e n z o r u n l u l u k " değildir,
çevirmeyi koyutlamaktır.
tanınan/vatsayılan
k o ş u l l a r l a s ı n ı r l a n m a m ı ş , t e m e l d e k e n d i n i s ı n ı r l a m ı ş olur - y i n e , H e g e l ' i n d i y e c e ğ i gibi,
zorunluluktur.
zorunluluktur,
Etkinin
nedenleri
bu
tanıma
üzerindeki
aracılığıyla bu
aşırılığı
oluşturulan/edimselleşmiş bu
yüzden
aynı
zamanda
yaşam
"koyutlamasını"
s a ğ l a y a n b i r tür öz-düşünümsel
tersine
B u ş e k i l d e - v e a n c a k b u ş e k i l d e - b i r o r g a n i z m a artık dış
(bir mevcudiyetin ortamı tarafından)
dışsal
sınırlaması
kendini sınırlamaya
e t k i n i n geriye d ö n ü k o l a r a k n e d e n i n i n n e d e n i o l d u ğ u a n l a m ı n a gelir - b u z a m a n s a l
d ö n ü ş t ü ğ ü z a m a n o r t a y a ç ı k a r . 1 6 B u d a bizi sonsuzluk s o r u n u n a geri götürür: H e g e l i ç i n ,
d ö n g ü y a ş a m ı n m i n i m u m yapısıdır. G e r ç e k l i k d ü z e y i n d e , s a d e c e e t k i l e ş e n b e d e n l e r
asıl sonsuzluk sınırsız g e n i ş l e m e y e değil, ö t e k i - t a r a f ı n d a n - b e l i r l e n m e y e k a r ş ı t olarak,
v a r d ı r ; "asıl y a ş a m " m i n i m u m " i d e a l " düzeyde, c a n l ı b e d e n i n m a d d i b i l e ş e n l e r i n i n
e t k i n k e n d i n i s ı n ı r l a m a y a ( k e n d i n i b e l i r l e m e y e ) k a r ş ı l ı k gelir. B u k e s i n a n l a m ı y l a ,
kesintisiz değişimindeki " a y n ı " olarak birlik b i ç i m i n i sağlayan maddi o l m a y a n bir olay
yaşam
o l a r a k ortaya ç ı k a r . E v r i m c i b i l i ş s e l c i l i ğ i n t e m e l s o r u n u - i d e a l y a ş a m ö r ü n t ü s ü n ü n
biçimidir, ç ü n k ü zaten bir sürecin artık basitçe o r t a m ı n ı n Dışı tarafından belirlen-
ortaya çıkışı-, kaosla düzen arasındaki, Ç o k l u y l a B i r arasındaki arasındaki, parçalarla
m e m e s i n i sağlayan m i n i m u m d ö n g ü y ü i ç e r m e k t e d i r , a m a k e n d i s i b u b e l i r l e m e n i n kipi
b ü t ü n l e r i a r a s ı n d a k i i l i ş k i n i n ç o k eski m e t a f i z i k b i l m e c e s i n d e n b a ş k a b i r şey değildir.
n i ( a ş ı r ı ) b e l i r l e y e b i l i r , v e b ö y l e c e d e " ö n v a r s a y ı m l a r ı n ı k o y u t l a r . " S o n s u z l u k ilk edimsel
" Ö z g ü r l ü k d ü z e n i n i " n a s ı l bulabiliriz, y a n i b a ş l a n g ı ç t a k i d ü z e n s i z l i k t e n düzen n a s ı l
v a r o l u ş u n u b i r h ü c r e n i n zarı k e n d i s i n i n sınırı o l a r a k işlev g ö r m e y e başladığı a n d a elde
o r t a y a çıkar?
e d e r . B u yüzden, H e g e l " y a ş a m ' k a t e g o r i s i n e m i n e r a l l e r i , o r g a n i z m a n ı n e n düşük b i ç i
Parçalarının basit
toplamından daha
büyük
olan
bir
bütünü
nasıl
(en
başlangıç
haliyle
bile:
canlı
bir hücre olarak)
asıl sonsuzluğun
temel
değerlendirebiliriz? Ayrı bir özbenlik sahibi o l a n B i r nasıl k e n d i ç o k l u b i l e ş e n l e r i n i n
m i o l a r a k k a t t ı ğ ı n d a , ' L y n n M a r g u l i s ' i ö n c e d e n h a b e r v e r m i ş o l m a z m ı ; ç ü n k ü o d a bitki
e t k i l e ş i m i n d e n o r t a y a ç ı k a r ? L y n n M a r g u l i s ' t e n F r a n c i s c o V a r e l a ' y a u z a n a n b i r dizi
v e h a y v a n y a ş a m ı n ı ö n c e l e y e n y a ş a m b i ç i m l e r i üzerinde ısrar e t m e k t e d i r ? B u r a d a d a h a
çağdaş araştırmacı, gerçek sorunun bir organizmayla o n u n o r t a m ı n ı n nasıl etkileştiği
ö n e m l i olgu b ö y l e c e i d e a l l i ğ i n b i r m i n i m u m u n u e l d e e t m e m i z d i r . S a f b i r ş e k i l d e sanal
y a d a b a ğ l a n t ı kurduğu değil, t a m tersi s o r u n o l d u ğ u n u ö n e sürer: ayrı b i r k e n d i s i y l e
v e b a ğ ı n t ı s a l o l a n , tözsel özdeşliği o l m a y a n b i r özellik o r t a y a ç ı k a r :
B e n i m b e n l i k duygum var olur ç ü n k ü b a n a dünyayla bir arayüz sağlar. Etkileşimlerim
" p e r f o r m a t i f " m i d i r ? " Ö z g ü r b i r e y l e m n a s ı l o l a s ı d ı r ? Ö z g ü r l ü ğ ü n b i r n e d e n s e l l i ğ i vai
için b e n " b e n i m " , arna b e n i m " b e n " i m tözsel olarak, herhangi bir yerde yerleştirile-
m i ? " sorusu b u yüzden şu soruya eşittir: Görünüm kendine ait bir nedenselliği nasıl
m e m e s i a n l a m ı n d a var olmaz. . . . A l t t a yatan ş e b e k e n i n sağladığı bir a n i d e n ortaya ç ı k a n
dayatabiliri
özellik, içinde var olduğu sistemin o düzeyde (yani, aynı türden başka benlik ya da özdeşliklerle) arayüz o l m a s ı n ı sağlayan tutarlı bir koşuldur. H i ç b i r zaman, " B u özellik burada; o bu b i l e ş e n d e " diyemezsiniz. Otopoiesis durumunda, yaşamın - k e n d i n i üretmiş o l m a k o ş u l u - bu molekülde, ya da D N A ' d a , ya da h ü c r e zarında, ya da proteindedir diye mezsiniz. Yaşam, o n u a n i d e n ortaya ç ı k a n hir özellik olarak c i s i m l e n d i r e n konfigürasyon ve d i n a m i k ö r ü n t ü d e d i r . "
yoğunluğu
olmayan,
onun
tutarlılığını
güvenceye
alacak
herhangi
bir
katı
ç e k i r d e ğ i o l m a y a n b i r m e v c u d i y e t t i r . E ğ e r b i r o r g a n i z m a n ı n y ü z e y i n d e n içeri girer v e onun
daha
organlarının
derinlerine iplerini
bakarsak,
çeken
bir
hiçbir
merkezi
zaman
denetim
onun
Benliği
öğesiyle
olacak,
karşılaşmayız.
gizlice
Benliğin
t u t a r l ı l ı ğ ı b u yüzden t ü m ü y l e s a n a l d ı r ; d u r u m s a n k i a n c a k D ı ş t a n görüldüğü z a m a n , arayüz e k r a n ı n d a g ö r ü n e n b i r i ç m i ş g i b i d i r - arayüzü aşıp d a B e n l i ğ i " t ö z s e l o l a t a k , " " k e n d i n d e " olduğu gibi t u t m a y a k a l k ı ş t ı ğ ı m ı z a n d a , p a r m a k l a r ı m ı z ı n a r a s ı n d a k u m gibi k a y b o l u r . B u yüzden " a s l ı n d a b e n l i k diye bir şey y o k " d i y e n m a d d e c i i n d i r g e m e c i l e r h a k l ı d ı r , a m a y i n e d e asıl n o k t a y ı k a ç ı r ı r l a r . M a d d i g e r ç e k l i k d ü z e y i n d e ( " i ç d e n e y i m i n " p s i k o l o j i k g e r ç e k l i ğ i n i i ç e r e n d ü z e y d e ) , a s l ı n d a b i r B e n l i k y o k t u r : B e n l i k bir orga n i z m a n ı n " i ç ç e k i r d e ğ i " değil, bir yüzey etkisidir^ " D o ğ r u " bir i n s a n B e n l i ğ i , bir a n l a m d a , bir bilgisayar e k r a n ı gibi
işler: " a r k a s ı n d a " o l a n şey " b e n l i k s i z " n ö r o n m a k i n e l e r i n d e n
o l u ş a n bir ş e b e k e d e n başka bir şey değildir. H e g e l ' i n " ö z n e bir töz değildir" tezi bu yüzden k e l i m e s i k e l i m e s i n e a l ı n m a l ı d ı r : cisimsel-maddi süreçle saf " s t e r i l " görünüm arasındaki k a r ş ı t l ı k t a , ö z n e g ö r ü n ü m ü n kendisi, k e n d i y a n s ı m a s ı n a vardırılmış görünümdür; ancak
kendine göründüğü ölçüde var olan bir şeydir. B u yüzden g ö r ü n ü m ü n ardında öznelliğin "asıl ç e k i r d e ğ i n i " a r a m a k yanlıştır: o n u n arkasında, t a m a n l a m ı y l a , h i ç b i r şey yoktur,
H e i d e g g e r o t a n t i k Daseirim ö z g ü r c e k a r a r v e r d i ğ i n i , s a d e c e " b i r i " i z l e y e n l e r i n t e r s i n e , o t a n t i k cizgürlüğü c a n l a n d ı r d ı ğ ı n ı söylediği z a m a n , o n u n özgürlük fikri özgür s e ç i m / k a r a r ı n a y n ı p a r a d o k s a l üst üste b i n m e s i n i v e N i e t z s c h e ' d e n W a g n e r ' e u z a n a n teolojisinde karşılaştığımız o ö n c e d e n
yazılmış bir z o r u n l u l u k varsaymayı
i ç e r i r ( e n yüksek özgürlük, i n s a n ı n , d e ğ i ş t i r i l e m e z o l m a s ı g e r e k e n k a d e r i n i özgürce varsayıp
canlandırmasıdır):
otantik
bir
kararda
özgür
bırakılan
şey
aslında
tam
a n l a m ı y l a Dasein d e ğ i l , d a h a ç o k , o n u n y a z g ı s ı n ı n k e n d i s i d i r - " y a z g ı n ı n g ü c ü özgür olur."
Veciz
kendimin
olarak
özgürce
özgürleştirmesidir.
söylersek, seçmesi ...
n e l e r o l u p b i t t i ğ i n i a n l a d ı k t a n s o n r a , gözü h i ç b i r şeyi g ö r m e k s i z i n k o r k u y l a k a ç ı n ı ş , yakınlardaki
benim
değil,
Burada
kararımı
benim
Hegelci
özgür
kararımın
kılan
şey
Kaderin
"önvarsayımları
b i r yolda
bir k a m y o n u n
altında
kalıp
anında
ölmüştü.
...
Bu
kadei
d e d i ğ i m i z şeyin e n u ç ö r n e ğ i d e ğ i l m i ? Ö z g ü r l ü k s o r u n u , e n r a d i k a l h a l i y l e , k a d e r i n h u çemberinin
nasıl
kırıtabileceği
sorusudur.
Yanıt,
elbette,
kırılabilir
çünkü
" g e r ç e k t e n kapalı d e ğ i l d i r , " ç ü n k ü d o k u s u n d a ç a t l a k l a r v a r d ı r o l a m a z , t e r s i n e , ç ü n k ü aşırıydı, y a n i , ç ü n k ü ö z n e n i n o n u n i ç i n d e n ç ı k m a ç a b a s ı d a d a h a e n b a ş t a o n u n i ç i n d e yer a l ı y o r d u o l m a l ı d ı r . Y a n i : bizim özgürlüğümüzü ö n e s ü r m e k v e k a d e r d e n k a ç ı n a yönündeki girişimlerimizin kendileri de kaderin araçları olduğundan, kaderden kaç m a n ı n t e k g e r ç e k y o l u b u ç a b a l a r ı reddetmek, k a d e r i k a ç ı n ı l m a z o l a r a k k a b u l e t m e k tir. ( Ö e d i p u s ' u n k a d e r i - b a b a s ı n ı ö l d ü r m e k , a n n e s i y l e e v l e n m e k - e b e v e y n l e r i n i n bun d a n k a ç ı n m a ç a b a s ı a r a c ı l ı ğ ı y l a g e r ç e k l e ş m i ş t i : k a d e r d e n k a ç ı n m a y a y ö n e l i k b u girişim olmazsa,
kader
kendisini
gerçekleştiremez.)
W.
Somerset
Maugham'ın
yeniden
anlattığı o hikayeyi, Samarra'daki randevu hikayesini hatırlayın: Bağdat'ın kalabalık p a z a r ı n d a b i r i ş i ç i n g e z e n uşak Ö l ü m l e karşılaşır; o n u n b a k ı ş ı n d a n k o r k u y a k a p ı l a r a k , e v e , e f e n d i s i n e k o ş a r v e o n d a n k e n d i s i n e b i r a t v e r m e s i n i ister, b ö y l e c e b ü t ü n gün a l sürüp a k ş a m v a k t i S a m a r r a ' y a , Ö l ü m ü n o n u b u l a m a y a c a ğ ı yere u l a ş a c a k t ı r . îyikalplı e f e n d i uşağa b i r a t v e r m e k l e k a l m a z , k e n d i s i d e pazara gidip Ö l ü m ü b u l u r v e o n d a n k o r k u y a k a p ı l m ı ş sadık u ş a ğ ı n ı a f f e t m e s i n i ister. Ö l ü m y a n ı t verir: " A m a b e n uşağını korkutmak
istememiştim.
Ben
de
onun
kadar
şaşırdım.
Burada
ne
işi
var
diye
düşündüm, b e n i m o n u n l a h u akşam S a m a r r a ' d a bir r a n d e v u m vardı? . . . " Ya
bu
hikayenin
mesajı
kaderimizden
kaçınmanın
olanaksız
olduğu,
onun
p e n ç e s i n d e n k u r t u l m a y a ç a l ı ş m a n ı n o n u n bizi d a h a sıkı t u t m a s ı n a yol a ç a c a ğ ı değil de, t a m tersiyse: kaderi k a ç ı n ı l m a z o l a r a k kabul e t v e o n u n seni t u t u ş u n d a n kurtulacaksın
h i ç b i r " d e r i n l i ğ i " o l m a y a n anlamsız doğal bir m e k a n i z m a vardır.
Protestan
D a r w i n ö d ü l ü , R o m a n y a t a ş r a s ı n d a t a m kendi
c e n a z e t ö r e n i n i n o r t a s ı n d a u y a n a n t a l i h s i z b i r k a d ı n a verildi; t a b u t u n d a n ç ı k ı p d a
kapalı
B u r a d a B e n l i k fikrini t a n ı m l a y a n m i n i m u m " i d e a l i z m l e " karşılaşırız: b i r B e n l i k t a m d a tözsel
En aptal eyleme verilen 2 0 0 1
öncelikle
kendisinin
koyutlamak"
benim gücünü
fikriyle
bir
bağlantı saptamak yerinde olmaz mı? F a k a t bu bağlantı t e m e l bir ikirciklilik barındırır: ö z n e t a m a n l a m ı y l a v e b a s i t ç e o n u ö n c e l e y e n b i r z o r u n l u l u ğ u m u varsayar, yoksa, d a h a ç o k , o n u n k a r a r ı g e r i y e d ö n ü k o l a r a k v a r s a y ı l a n zorunluluğu koyutlaması a n l a m ı y l a
a m a t a m olarak nasıl? B u r a d a yine, Azınlık Raporu yararlı h i r ipucu sağlar: baslık g e l e c e ğ i n üç "prekog, ö n b i l " tarafından yapılan görüleri arasındaki bur uyumsuzluğa gön d e r m e yapar - i ç l e r i n d e n b i r i n i n b a z e n g e l e c e ğ e y ö n e l i k farklı bir görüye s a h i p olduğunu öğreniriz. V e , ü ç " ö n b i l " i n "büyük Ö t e k f ' n i n d o ğ r u d a n bir d o l a y ı m ı o l m a s ı ölçüsünde, onların
uyumsuzlukları
Ö t e k i " n i n kendisindeki
basitçe
öznel, g e l e c e ğ i n h a t a l ı bir b i l i n m e s i
tutarsızlığın,
ondaki
içkin
değildir,
"büyük
ç a t l a k l a r ı n d o ğ n ı d a n bir ifadesidir,
P h i l i p K . D i c k ' i n h i k a y e s i n e d e n " ü ç ö n b i l i n h e p s i n i n o y b i r l i ğ i n i n u m u t edilen ama n a d i r e n görülen bir f e n o m e n " o l d u ğ u k o n u s u n d a d a h a d i k k a t ç e k i c i b i r s e b e p sunar:
| k i ö n b i l d e n ortak b i r ç o ğ u n l u k raporunu a l m a k , artı, g e n e l l i k l e zaman ve yere ilişkin referansla birlikte, h a f i f ö l ç ü d e farklı bir ç e ş i t l e m e y i de ü ç ü n c ü m u t a n t ' t a n almak J u l i a yaygın bir uygulamadır. B u da çoklu-gelecekler kuramıyla a ç ı k l a n ı r . Eğer sadece Dit zaman-yolu var olsaydı, önbilişsel b i l g i n i n h i ç b i r ö n e m i o l m a y a c a k t ı , ç ü n k ü bu bilglys sahip o l m a n ı n , geleceği değiştirmenin h e r h a n g i bir olasılığı o l m a y a c a k t ı .
18
İli,'
H i k a y e n i n k a h r a m a n ı n ı n , A n d e r t o n ' u n gelecekteki bir cinayetle nasıl suçlandığına
BİLİŞSELCİ BİR HEGEL?
ilişkin son değerlendirme ç o k daha kesindir: simgeselleştirmenin geçiciliğine dayanır. Yani:
üç
ö n b i l i n h e r biri,
D o n a , Jerry
ve
Mike,
raporlarını
(geleceğe
yönelik
Ö y l e y s e , y e n i b e y i n b i l i m l e r i n d e H e g e l c i t e m a l a r ı n izlerini n e r e d e buluruz? İ n s a n
b a k ı ş l a r ı n ı ) z a m a n d a farklı b i r m o m e n t t e y a p m ı ş l a r d ı r , v e a r a l a r d a o l a n şey g e l e c e k t e -
zekasına
k i - k a t i l i n ( A n d e r t o n ) ilk r a p o r u ö ğ r e n m e s i v e g e l e c e k p l a n l a r ı n ı d e ğ i ş t i r m i ş o l m a s ı d ı r :
i n c e l e m e s i ; e v r i m c i y a k l a ş ı m - b i r tür H e g e l c i ü ç l e m e o l u ş t u r u y o r g i b i : i n s a n z i h n i n i n
b i r s o n r a k i ö n b i l , r a p o r u n d a o n u n b i l g i s i n i d i k k a t e alır, y a n i o n u n r a p o r u z a t e n ilk
h e s a p y a p a n ( v e r i i ş l e y e n ) b i r m a k i n e ş e k l i n d e k i m o d e l i n d e s a f o l a r a k b i ç i m s e l simge
raporu
sel b i r m a k i n e e l d e ederiz; b i y o l o j i k b e y i n i n c e l e m e l e r i t a m o l a r a k " e t p a r ç a s ı n a , " i n s a n
ve
o n u n bir
olgu
olarak sonuçlarını
içerir.
Ö n c e l i k l e , Jerry'nin
"azınlık
yönelik
üç
yaklaşım
-dijital,
bilgisayar
modelli;
beynin
nörobiyolojik
z e k a s ı n ı n dolaysız m a d d i d e s t e ğ i n e , i ç i n d e " d ü ş ü n c e n i n b a r ı n d ı ğ ı " o r g a n a o d a k l a n ı r ;
r a p o r u n u " şöyle değerlendirilir:
s o n o l a r a k , e v r i m c i y a k l a ş ı m i n s a n z e k a s ı n ı n y ü k s e l i ş i n i , p a y l a ş ı l a n b i r y a ş a m dünyası "Jerry'nin"
görüsü
yanlış
evrelenmişti.
Onbilişin
hatalı
doğası
nedeniyle,
o
a r k a d a ş l a r ı n ı n k i n d e n biraz farklı bir z a m a n - a l a n m ı inceliyordu. O n a göre, A n d e r t o n ' u n b i r c i n a y e t işleyeceği yolundaki rapor başka h e r şeyle bütünleştirilmesi g e r e k e n bir olaydı. B u sav - v e A n d e r t o n ' u n t e p k i s i - verilere e k l e n e n b i r parçaydı. B e l l i ki, " J e r r y ' n i n " raporu ç o ğ u n l u k raporunu geçersizleştirdi.
Bir cinayet
işleyeceğini ö ğ r e n e n A n d e r t o n , fikrini değişterecek ve bunu yapmayacaktı. C i n a y e t i n
içinde
insanlarla ortamları arasındaki etkileşimin
karmaşık bir toplumsal-biyolojik
süreci olarak çözümler. Şaşırtıcı bir şekilde, beyin bilimlerine ait olan en "indirgeme c i " y a k l a ş ı m , e n d i y a l e k t i k o l a n d ı r , b e y n i n sonsuz e s n e k l i ğ i n e vurgu y a p a r - C a t h e r i n e M a l a b o u ' n u n b e y i n b i l i m l e r i n i k ı ş k ı r t ı c ı b i r b i ç i m d e H e g e l c i o k u m a s ı n ı n söylediği budur, 2 ' b u o k u m a b e y n e M a r x ' ı n t a r i h l e ilgili
ü n l ü d ü s t u r u n u u y g u l a y a r a k başlar:
ön izlemesi c i n a y e t i iptal etmişti; profilaksi, ö n l e y i c i tedavi b a s i t ç e o n u n bilgilendiril
insanlar kendi beyinlerini yapar, ama bunun farkında değillerdir. M a l a b o u ' n u n
miş o l m a s ı n d a görünmüştü. Ç o k t a n , yeni bir zaman yolu y a r a t ı l m ı ş t ı . "
d ü ş ü n d ü ğ ü şey ç o k k e s i n d i r v e s a ğ l a m b i r ş e k i l d e b i l i m s e l s o n u ç l a r a d a y a n ı r :
insan
b e y n i n i n r a d i k a l esnekliği. B u e s n e k l i k ü ç a n a k i p t e s e r g i l e n i r : g e l i ş m e n i n , m o d ü l a s V e A n d e r t o n ' u n son değerlendirmesinde, h e r h a n g i bir ç o ğ u n l u k raporu olmadığını
y o n u n v e o n a r ı m ı n e s n e k l i ğ i . B e y n i m i z t a r i h s e l b i r üründür, o r t a m l a e t k i l e ş i m i ç i n d e , i n s a n i praksis a r a c ı l ı ğ ı y l a gelişir. B u g e l i ş m e d a h a b a ş t a n g e n l e r i m i z d e yazılı değildir;
ö ğ r e n i y o r u z - s a h i p o l d u ğ u m u z t e k şey ü ç a z ı n l ı k raporuydu:
g e n l e r i m i z i n yaptığı b u n u n t a m tersidir: e s n e k l i ğ e a ç ı k o l a n b e y n i n y a p ı s ı n a k a r ş ı l ı k " M i k e " ü ç ü n ü n sonuncusuydu,
Kaplan'ı
g e l i r l e r , b ö y l e c e bazı p a r ç a l a r ı e ğ e r d a h a fazla k u l l a n ı l ı y o r s a d a h a fazla g e l i ş e b i l i r ; e ğ e r
öldürmemeye karar verdim. Bu ikinci raporu üretti. A m a o raporla karşılaşınca, tekrar
evet.
İlk raporun
bilgisiyle karşılaşınca,
d e v r e dışı b ı r a k ı l ı r l a r s a , b a ş k a p a r ç a l a r o n l a r ı n i ş l e v i n i ü s t l e n e b i l i r v e b e n z e r i . B u r a d a
fikrimi değiştirdim. . . . Ü ç ü n c ü rapor ikincisini tıpkı ikincisinin ilkini geçersiz kılması gibi
e l e a l d ı ğ ı m ı z şey s a d e c e f a r k l ı l a ş t ı r m a d e ğ i l t r a n s - f a r k l ı l a ş t ı r m a , "farkı d e ğ i ş t i r m e d i r . "
geçersiz kıldı. 2 0
Ö ğ r e n m e ve bellek sinaptik bağları dayatma ya da d e s t e k l e m e k t e a n a h t a r bir rol oynar; n ö r o n l a r uyarılmalarını "hatırlarlar," onları e t k i n bir şekilde yapılandırırlar ve benzeri.
Ama,
öyleyse,
neden
önbillerin
görülerini
o k u y a n bilgisayar,
daha
en başta,
bir
" ç o ğ u n l u k raporu" üretiyor, üç ö n b i l d e n ikisinin A n d e r t o n ' u n Kaplan'ı öldüreceği konusunda anlaşmış olmaları olgusuna dayanarak o n u n gelecekteki bir c i n a y e t t e n t u t u k l a n m a s ı gerektiği s o n u c u n a varıyor?
Kaplan'ı
öldürecektim.
i d e a l i z m b u e s n e k l i ğ e karşı
g ü ç b i r l i ğ i yapar:
idealizm, b e y n i n
sadece madde, dışarıdan j e s t e geçirilmesi g e r e k e n bir aktarma m a k i n e s i olduğunu, e t k i n l i k a l a n ı o l m a d ı ğ ı n ı g ö s t e r m e k i ç i n ; m a d d e c i l i k , o n u n g e r ç e k l i ğ i n m e k a n i k belir l e n i m c i g ö r ü s ü n ü d e s t e k l e m e k i ç i n . B u da, a s l ı n d a a r t ı k a m p i r i k o l a r a k çürütüldüğü
H e r rapor farklıydı. H e r biri b i r i c i k t i . A m a ikisi bir n o k t a d a anlaşıyordu. Eğer özgür bırakılırsam,
Kaba maddecilik ve
Bu
bir
ç o ğ u n l u k raporu
yanılsaması
yarattı.
A s l ı n d a , hepsi buydu - bir yanılsama. " D o n a " ve " M i k e " aynı olayı ö n c e d e n izledi -
h a l d e v a r l ı ğ ı n ı s ü r d ü r e n o t u h a f i n a n c ı a ç ı k l a r : b e y i n , diğer o r g a n l a r a k a r ş ı t o l a r a k , b ü y ü y ü p y e n i d e n o l u ş m a z ; h ü c r e l e r i z a m a n l a ö l ü r . B u görüş z i h n i m i z i n d ü n y a y ı s a d e c e yansıtmadığı
olgusunu
göz
ardı
eder,
zihin
dünyayla
dönüştürmeci
alışverişin
bir
a m a tümüyle farklı, tümüyle farklı koşullar a l t ı n d a g e r ç e k l e ş e n iki zaman yolunda.
p a r ç a s ı d ı r , d ö n ü ş ü m o l a s ı l ı k l a r ı n ı " y a n s ı t ı r , " d ü n y a y ı olası " p r o j e l e r " a r a c ı l ı ğ ı y l a görür
" D o n a " ve "Jerry", ç o ğ u n l u k raporunun yarısı ve sözde azınlık raporu, hatalıydı. Ü ç ü
v e b u d ö n ü ş ü m ü n k e n d i s i d e k e n d i k e n d i s i n i n d ö n ü ş ü m ü d ü r , b u alışveriş d e z i h n i n
arasında, " M i k e " doğruydu - ç ü n k ü o n u n raporunun ardından o n u geçersiz k ı l a c a k bir
b i y o l o j i k " s a h a s ı " o l a r a k b e y n i değiştirir.
rapor gelmedi. 2 1
B u yüzden " ç o k l u g e l e c e k l e r " g e r ç e k l i ğ i n d o k u s u n a k a y d e d i l m i ş b i r " o n t o l o j i k a ç ı k l ı ğ ı n " y a d a r a d i k a l b e l i r l e n e m e z l i ğ i n d o ğ r u d a n s o n u c u değildir; o n t o l o j i k " ç a t a l " , g e l e c e k g e r ç e k l i ğ i n a l m a ş ı k yolu, d a h a ç o k , g e l e c e k t e k i e y l e m l e r i ö n c e d e n b i l d i r i l e n fail o n l a r ı ö ğ r e n e c e k olursa o r t a y a ç ı k a r ; y a n i , o n u n k a y n a ğ ı b i l g i n i n öz-gönderimselliğidir. 2 2
F a k a t b u a n l a y ı ş ı k a b u l e d e r e t m e z , ş u t e m e l soruyla karşılaşırız: n e e s n e k l i ğ i ? Burada, M a l a b o u beyin bilimlerindeki beyin modeliyle toplumun baskın ideolojik modelleri arasındaki koşutluğu ortaya koyar.
24
G ü n ü m ü z ü n bilişselciliğiyle "postum
d e m " k a p i t a l i z m a r a s ı n d a a ç ı k y a n k ı l a r vardır; sözgelimi, D e n n e t t , B e n l i ğ i ruhsal yaşamı merkezi d e n e t l e m e aracı olarak gören Kartezyen fikirden, birbiriyle çekişen ç o k l u f a i l l e r i n o t o p o i e t i k e t k i l e ş i m i n e doğru b i r k a y m a y ı s a v u n d u ğ u z a m a n , b u t a m d a merkezi bürokratik d e n e t i m ve planlamadan bağlantıcılığa, aralarından bir "benliğin" k e n d i l i ğ i n d e n " o r t a y a ç ı k a n ö z e l l i k " o l a r a k yükseldiği ç o k l u y e r e l f a i l l e r i n k a r m a ş ı k
e t k i l e ş i m l e r i n e doğru k a y m a y ı d a y a n k ı l a m a z m ı ? B u yüzden t o p l u m s a l l a ş a n s a d e c e bizim
beynimiz
Malabou şeklinin
temel
değildir,
toplumun
soruyu y ö n e l t m e
imgesinin
doğruca
ve
kendisi
ihtiyacını
basitçe
doğallaştırılır; 2 5
de beyinde
vurgulamakta
kapitalizmin
haklıdır:
ruhuyla
bu
l i d e ğ i l d i r - t a m a n l a m ı y l a H e g e l c i b i r p e r s p e k t i f t e , b u karşıtlığı o n u n k e n d i k e n d i s i y l e
işleyiş
ilişkisine getirmeliyiz: asıl şok homeostatik düzenin şiddedi dayatılırıası, İçle Dış arasındaki sınırın çizilmesidir.
"beynin
örtüşmeyeceğini
nasıl
g ü v e n c e y e alabiliriz?" y a da, e s n e k l i k t e r i m l e r i y l e : b u n u n l a s a d e c e d a h a e n b a ş t a n o r t a m ı m ı z t a r a f ı n d a n v e r i l e n i h t i y a ç v e k o ş u l l a r a sonsuz uyum sağlamaya y ö n e l i k bir o l a n a k l ı l ı ğ ı m ı kastediyoruz - b ö y l e olursa sonsuzca uyum s a ğ l a y a b i l e n " h e r k ı l ı ğ a giren, P r o t e u s c u b e n l i ğ i " e l d e e d e r i z - , yoksa "olumsuzluğa," b a s ı n c a d i r e n m e v e o n u t e r s i n e ç e v i r m e y e , o n u n o r t a m ı n a , ideali i n s a n ı n /ıomeostas/s'ini sağlaması o l a n " k e n d i k e n d i n i k o r u m a k t a n " ç ı k ı p k u r t u l m a y a y e t e n e k l i bir B e n l i ğ i m i kastediyoruz? Çağdaş beyin bilimcileri
arasında,
"proto-Benlik"
fikrini
ayrıntılı
Homeostasisle şoklar (travmatik karşılaşmalar) arasındaki standart "diyalektik" yeter
yüzden
B u r a d a b e l i r t i l m e s i g e r e k e n iki n o k t a var. B i r i n c i s i , b e n l i k kuruluşu b a s i t ç e ( b i y o l o j i k y a d a k ü l t ü r e l o l a r a k ) verili b i r b i ç i m e a d a p t a s y o n değildir: i n s a n k e n d i s i n i a n c a k verili
b i ç i m l e r e direnerek " b i ç i m l e n d i r i r "
Bildımg dediği
şey).
İkincisi,
z i h i n s e l a r a s ı n d a k i k o ş u t l u k t a n , z i h i n s e l i n n ö r o n a l d e z e m i n b u l d u ğ u n d a n , zihinsel hcı sürecin
bir şekilde,
(Hegel'in
" z i h i n s e l i n " k e n d i s i n ö r o n s u n i ç i n d e bir t ü r " o n t o l o j i k p a t l a m a y l a " p a t l a r : 2 7 n ö r o n a İle
nöronal
karşılığının
olması
gerektiğinden
ve
benzeri,
bahsetmek
yeterli
değildir; asıl soru, d a h a ç o k , " m e t o n i m i k " sorudur: z i h i n s e l i n o r t a y a ç ı k ı ş ı / p a t l a m a s ı
b e d e n i m i z i n h o m e o s t a s i s ' i n i d ü z e n l e y e n faili a n l a y ı ş ı y l a g e l i ş t i r e n D a m a s i o o l m u ş t u ;
nasıl
F r e u d ' u n Lust-lch, b e d e n i d e n g e v e k e n d i n i y e n i d e n ü r e t m e sınırları i ç i n d e t u t a n
özdeşliğini ( " z i h i n s e l n ö r o n a l d i r " ) radikal b i r ( k e n d i k e n d i s i y l e ) ç e l i ş k i y i b e l i r t e n " s i m
k e n d i k e n d i n i ö r g ü t l e y e n fail o l a r a k a n d ı ğ ı şeydi bu. F a k a t b u r a d a , d a h a t a m o l a r a k
suz yargı" o l a r a k k a v r a m a l ı y ı z : " z i h i n s e l n ö r o n a l d i r " d e m e k " z i h i n s e l n ö r o n a l s ü r e ç l e r e
nöronalin
kendisinin
düzeyinde
ortaya
çıkar7.
Hegelce
söylersek,
ikisinin
" z i h i n s e l i n " a l a n ı n d a değiliz: " p r o t o - B e n l i ğ i n " a r d ı n d a n k e n d i k e n d i n i n f a r k ı n d a l ı ğ ı n
i n d i r g e n e b i l i r " d e m e k değildir, " z i h i n s e l n ö r o n a l b i r ç ı k m a z d a p a t l a r " d e m e k t i r . B u
ortaya çıkışı, tekil " B e n " gelir ve son olarak da "otobiyografik B e n l i k , " " B e n i m ne
" k e n d i l i ğ i n d e n H e g e l c i l i k " e n a ç ı k ifadesini ] o h n T a y l o r ' ı n bağlantısal b i r f e n o m e n
o l d u ğ u m u n " a n l a t ı s a l t a r i h i n i n ö r g ü t l e n m e s i gelir. 2 6 T e k i l B e n l i k l e a n l a t ı a r a s ı n d a k i
olarak bilinç modelinde bulmuştur (bu model, korteks bölgelerimizdeki etkinliklerin
t a m anlamıyla diyalektik gerilim burada c a n alıcı ö n e m d e d i r : tekil B e n l i k patlayıcı,
a y r ı n t ı l ı i n c e l e m e l e r i y l e s a ğ l a m b i r ş e k i l d e d e s t e k l e n m i ş t i r ) . 2 " T a y l o r ' a göre, b i l i n ç l i
y ı k ı c ı , k e n d i n e g ö n d e r m e l i olumsuzluk m o m e n t i n e , dolaysız g e r ç e k l i k t e n b i r ç e k i l m e
i ç e r i k "şimdiyi d o l d u r m a k i ç i n g e ç m i ş i k u l l a n m a k " yoluyla b e l i r i r :
m o m e n t i n e v e b u yüzden d e o r g a n i k h o m e o s t a s i s ' i n şiddetli b i r k o p u ş u n a k a r ş ı l ı k gelir; b u n a k a r ş ı n " o t o b i y o g r a f i " y e n i , k ü l t ü r e l o l a r a k y a r a t ı l m ı ş , k e n d i s i n i bizim " i k i n c i
( ^ B i l i n ç g e ç m i ş i n olaysal, otobiyografik, anlamsal, ön-işlemci ve duygusal nitelikli bellek
d o ğ a m ı z " o l a r a k d a y a t a n b i r h o m e o s t a s i s ' i n o l u ş u m u n u işaret e d e r . " B u r a h a t s ı z l ı k iki
yapılarını ya da temsillerini içerir. Bu yapılar, girdiye, o d e n e y i m i geçmişle bağlam ılı
y o l d a n k a v r a n a b i l i r : i l k i n d e , b e n i m i ç h o m e o s t a s i s ' i m i r a h a t s ı z e d e n dışsal k a z a l a r ı n
a n l a m l a yükleyen bir tarzda, b i l i n ç l i içerik v e r m e k için kullanılır. Bu yüzden biline,
bir müdahalesi olarak - bu durumda, bir organizma bir sabitin (ya da "otobiyografik
[kaydedilmiş g e ç m i ş d e n e y i m l e r i n yeni şimdiki e t k i n l i k l e iç içe girmesinden o n a y a
Benliğin")
j ç ı k a r ; bu haliyle süreç d i n a m i k t i r . 2 '
bakımıyla
bu sabitin
kazalara,
olumsal karşılaşmalara,
ö t e k i l i ğ e maruz
k a l m a s ı a r a s ı n d a k i d e n g e d u r u m u i ç i n sürekli b i r arayış i ç i n d e d i r ; bizler k e n d i m i z i n "farkına"
homeostasis'i
tehdit
eden
dışsal
şoklarla
varırız,
ve
buna
karşı
kasıtlı
e y l e m i m i z d e asıl o l a r a k b u tür r a h a t s ı z l ı k l a r ı yeni b i r h o m e o s t a s i s ' e k a t m a ç a b a s ı o l u r . S i s t e m k u r a m ı n ı n t e m e l s o r u n u budur: b i r o r g a n i z m a y a d a bir s i s t e m d e n g e l i işleyişini dışsal
rahatsızlıklarla
bütünleşerek
nasıl
koruyabilir?
İkinci
yol
da
rahatsızlığın
B u n a bağlı o l a r a k , b i l i n ç k a t ı b i r ş e k i l d e bağlantısal b i r f e n o m e n d i r : farklı b e y i n e t k i n • l i k l e r i k ü m e l e r i a r a s ı n d a k i ( ş i m d i k i girdiyle ilgili g e ç m i ş d e n e y i m l e r i n k a y d e d i l m i ş anıları arasındaki)
e t k i l e ş i m d e n doğar; z i h i n s e l s ü r e ç l e r e b i r " g ö r ü n ü ş t e tözsüzlük"
i katan bu bağlantısallıktır ( 1 2 2 ) :
k a y n a ğ ı n ı B e n l i ğ i n t a m m e r k e z i n d e s a p t a m a k t ı r - H e g e l b u n o k t a y ı ç o k ö n c e , b u ikili h a r e k e t i , ö n c e " D ü n y a n ı n G e c e s i " n e , s a f ö z n e l l i ğ i n u ç u r u m u n a y a p ı l a n radikal b e n l i k çekilmesi hareketi, ve sonra da adlandırma olanağı aracılığıyla yeni düzenin yükselme
Bu tür veri doldurması ortaya ç ı k a n bütünsel n ö r a l etkinliğe bir tözsüzlük hali verir. . . . B i r veri bir dizi bağlantılı etkinliği tetiklemiştir. T e t i k t e m e süreci özgün veriyi bir tüt k e n d i n i destekleyen ve tümüyle yeni bir arena gibi görünen bir yere çıkartır. S a n k i bil
s i h a r e k e t i y l e d i l e g e t i r m i ş t i : s i m g e s e l düzen v e o n u n h o m e o s t a s i s ' i d o ğ a l h o m e o s t a
p a t e n c i buza atlamış ve h i ç ç a b a h a r c a m a d a n kayıyor gibidir, p a t e n sahasına döğrU
sis'in
patenleriyle yürümeye çalışırken yaşadığı beceriksizliğe kıyasla h e m e n h i ç çaba h a n a
kaybedilmesine
karşılık
insanın
ikamesidir.
Özgür
bir
Benlik
sadece
r a h a t s ı z l ı k l a r ı b ü t ü n l e ş t i r m e z , o n l a r ı yaratır, h e r h a n g i b i r verili b i ç i m y a d a stasis'i pat latır.
Bu
Freud'un
"ölüm
dürtüsü"
dediği
"zihinselin"
sıfır
düzeyidir:
Benliğin
karşılaştığı b a ş l ı c a t r a v m a t i k Ş e y B e n l i ğ i n k e n d i s i d i r . F a k a t , burada y a p ı l m a s ı g e r e k e n t e m e l H e g e l c i vurgu, b a s i t ç e b u iki aşırıya karşı ç ı k ı p ikisi a r a s ı n d a b i r e b e d i e t k i l e ş i m k o y u t l a y a m a y a c a ğ ı m ı z d ı r ( y a ş a m l a r ı m ı z , verili
m a d a n . B a ş l a n g ı ç t a k i beceriksiz yürüme ön-işlemedir, hâlâ o n a n e d e n o l a n veriye bajll kalmıştır; a m a buza varıldığı zaman - b i l i n ç ortaya çıktığı z a m a n - nöral etkinliği sanlı ı
T o p r a ğ a bağlı k a l m a n ı n sürtünmesinden kurtulmuş gibi h a r e k e t e t m e durumuna y ıık
s e k m e k için g e r e k e n belli bir (otonomi derecesi elde edilir. N ö r a l e t k i n l i ğ i n bu şekilde t e t i k l e n m e s i n i n -buza ç ı k m a n ı n - qualia, dilegetirilmezlik, saydamlık, içkinlik gibi ö/el tiklerin t e m e l i n d e yattığını sanıyorum. ( 1 2 3 )
dengeyi rahatsız e d e n -dışsal ya da i ç s e l - olumsuzluğun patlayıcı taşmalarıyla durumu muzu d e n g e y e s o k a n y e n i b i r h o m e o s t a s i s d ü z e n i n i n g e t i r i l m e s i a r a s ı n d a s a l ı n ı r ) .
Y e n i duyusal v e r i n i n h e r biri', o n u n y a r ı k l a r ı n ı d o l d u r m a y a k o y u l a n " i ş l e y e n b e l l e d i n "
Ul
e t k i n l i ğ i n i t e t i k l e r ; b u ö n - i ş l e m e m o d ü l ü n d e , v e r i n i n b i r ç o k farklı y o r u m l a r ı k o ş u t b i r
g e r ç e k l e ş t i ğ i z a m a n , y a n i n ö r a l e t k i n l i k " s a n k i k a t ı t o p r a ğ ı n d e n e t i m i n d e n ç ı k m ı ş gibi
şekilde etkinleştirilmiştir: " R e k a b e t , bir ö n c e k i saniyede ya da yakınındaki girdilerin
ç e v r e d e k a y m a y a " ( 3 3 5 ) b a ş l a d ı ğ ı z a m a n aşılır - H e g e l c e s ö y l e r s e k , s a n k i geriye d ö n ü k
farklı y o r u m l a r ı n ı t e m s i l e d e n n ö r a l e t k i n l i k l e r a r a s ı n d a k i , işler d u r u m d a k i b e l l i b i r
olarak
b e l l e k t e v a r d ı r " ( 2 4 9 ) , v e b u l o k a l r e k a b e t i n k a z a n a n ı b i l i n c e e r i ş i m e l d e eder, y a n i
"dolayımsızlık" etkisini yaratan kısa devre budur: o n u n içinde, n ö r a l d o l a y ı m l a m a l a ı ı n
b i l i n ç l i bir " i ç e r i k " olarak ortaya çıkar: " B i l i n ç gelişmiş bir h a l d e ortaya ç ı k m a d a n ö n c e
karmaşık
kendi
önvarsayımlarını
dinamik
şebekesi,
koyutlayacak
doğrudan
olduğu
algının
basit
zaman;
ve
qualia'ya
dolayımsızlığıyla
lam
"ortadan
b i r sürü m e k a n i z m a n ı n ç a l ı ş m a s ı g e r e k i r " ( 1 5 7 ) . Ö n - i ş l e m e y i y a p a n d o l a y ı m l a m a
k a l d ı r ı l ı r / a u / g e h o r ı e n . " D o l a y ı m s ı z d e n e y i m i m i z i n " h a m " k a r a k t e r i b u yüzden k a r m a ş ı k
ç a l ı ş m a s ı n ı n k a r m a ş ı k l ı ğ ı y l a s o n u c u n g ö r ü n ü ş t e k i " b a s i t l i ğ i " a r a s ı n d a k i b u yarık q u a i i -
b i r d o l a y ı m l a m a ç a b a s ı n ı n s o n u c u d u r ; o n u n a t a l e t i t a m d a k a t ş ı t ı y l a , h a v a d a özgün e
a ' n ı n , " s i s t e m i n i ç i n d e n d a h a fazla a r a ş t ı r ı l a m a y a c a k o l a n " " h a m , " " d o l a y ı m s ı z " k a r a k
k a y a n "özgür d ü ş ü n c e " n i n hafifliğiyle d e s t e k l e n i r . Bu aynı zamanda ( K a n t ç ı terimlerle söylersek) özbilinç olmazsa t a m b i l i n ç o l m a
t e r i n e k a r ş ı l ı k gelir.
m a s ı n ı n d a nedenidir: " B e n " sadece şimdiyle b e n i m kendi g e ç m i ş i m arasındaki k i n d i B u özellik b i r p a r ç a k e s k i n v e t e r s i n m e z b i r i ş l e m e a d ı m ı , b i l i n c i n s o n u n d a o r t a y a ç ı k ı ş ı n a karıştığı z a m a n g ö r ü n ü r . B e y n e g i d e n v e r i l e r e , n i h a i e t k i n l i ğ i n b ü t ü n tür lerine
yaklaşan
nöral
etkinliğin
kapalı
döngüleriyle
fenomenal
farkındalığa
k e n d i s i y l e ilişki e t k i l e ş i m i o l a r a k ortaya ç ı k m a z ; " B e n l i k " dediğimiz şey k e n d i k e n d i s i y l e ilişki aracılığıyla " k a t ı t o p r a ğ ı n d e n e t i m i n d e n " k a ç m a n ı n t e m e l b i ç i m i d i r . A s l ı n d a ,
ç ı k m a l a r ı n d a n ö n c e b i r sürü ileri v e geri gidiş g e l i ş l e r olur. Y i n e d e b i l i n c e y ö n e l i k
b ü t ü n diğer b i ç i m l e r i n a l t ı n d a yer alır: algı/farkındalık f a i l i n i n k e n d i k e n d i s i y l e ilişkisi,
s o n a d ı m kısa, k e s k i n v e n i h a i o l a r a k g ö r ü n ü r . G e r i d ö n ü p , b u t ü t b i r o r t a y a ç ı k ı ş ı n
b i r b a k ı m a , " b i l i n ç l i i ç e r i ğ i n " g ö r ü n e b i l e c e ğ i s a h n e y i y a r a t ı r ( a ç a r ) ; b u , i ç e r i ğ i n evrensel
o r t a y a ç ı k ı ş tarzı ü z e r i n d e o y a l a n m a k m ü m k ü n g ö r ü n m e z . ( 2 7 5 )
biçimini, d o l a y ı m l a m a n ı n ö n - i ş l e m e ç a l ı ş m a s ı n ı n , o n u n ü r ü n ü n ü n d o l a y ı m s ı z " h a m " v e r i l m i ş l i ğ i h a l i n e g e l e b i l e c e ğ i s a h n e y i sağlar. K e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n büyü hilesi l a m
Karmaşık ön-işleme etkinliğinin,
s o n u c u n görünüşteki
dolayımsızlığına
bu şekilde
yerleşmesinin nöral koşulu (maddi desteği) "nöral etkinliğin geri-beslemesinin yine l e n m e s i n e bağlı o l a n l o k a l k o r t i k a l b ö l g e l e r d e k i e t k i n l i k k ö p ü k l e r i o l u ş u m u d u r " : Bir
nöron
bir
veri
tarafından
etkinleştirildiği
zaman,
etkinliği
kendisine
da
benim
"merkezsizleşmemin"
olanaksızlığı,
[bellekte kalan] ve
-Ben'in
dolayımsız
D e r r i d a ' n ı n n ö r a l differance a d ı n ı
kendinde
var
olmasının
verebileceği şeyin, geçmiş mnesık
izlerin a r a s ı n d a k i m i n i m a l d o l a n m a n ı n z o r u n l u l u ğ u n u n - doğrudan
" h a m " öz-farkındalığı olası k ı l a n m e k a n i z m a y a d ö n ü ş m e tarzında y a t a r .
b e s l e m e yapar, b ö y l e c e o n l a r ı n h e p s i n i e t k i n t u t a r . K ö p ü k l e r
Burada özneyle n e s n e arasında ayrım yapmamız gerekir. N ö r a l k e n d i kendisiyle
k ü ç ü k b i r v e r i y l e t e t i k l e n i r , b u yüzden o v e r i n i n y ü k s e l t g e c i o l a r a k işlev g ö r ü r l e r .
i l i ş k i n i n n ö r a l e t k i n l i ğ i n a r t ı k o n u t e t i k l e y e n v e r i n i n ç e v r e s i n d e d o l a n m a d ı ğ ı , kendi
k o m ş u l a r ı n a geri
O n l a r ı sürdürmek için, uyarıcı g e r i b e s l e m e n i n bir n ö r o n d a n yakın k o m ş u l a r ı n a
"nesnesini,"etkinliğinin çevresinde dolandığı odak noktasını yarattığı b ü y ü l ü momen
geçmesi
t i i ş a r e t e d e r . B u yüzden n ö r a l k e n d i k e n d i s i y l e ilişkide yeni b i r y a r ı - n e s n e o r t a y a ç ı k a ı ,
gerekir;
köpüğün yayılmasını
ve kendisini
bütün kortekse dağıtmasını
ö n l e m e k i ç i n a y r ı c a uzun m e n z i l l i k e t l e m e d e o l m a l ı d ı r . ( 2 7 6 )
s a d e c e b u " t a m a n l a m ı y l a " b a ğ l a n t ı y a b e d e n v e r m i ş o l a n p a r a d o k s a l tözsüz b i r n e s n e b i r n ö r a l " ç e k i c i " : " ç e k i c i a ğ l a r ı n ı n " s o n h a l l e r i n e " b a ş l a n g ı ç t a k i e t k i n l i ğ i kendi
B u d a bizi k o n u n u n , (algı b i l i ş s e l c i l e r i i ç i n g e n e l l i k l e s ö z k o n u s u o l d u ğ u g i b i ) s a d e c e y a r ı - H e g e l c i t e r i m l e r l e d i l e g e t i r i l e b i l e c e k o l a n p ü f n o k t a s ı n a getirir. B i l i n ç ş i m d i ( v e r i ) v e g e ç m i ş ( i ş l e m e k t e o l a n b e l l e k ) a r a s ı n d a k i b i r i c i k kısa d e v r e n i n s o n u c u o l a r a k
o r t a y a ç ı k a r : s t a n d a r t aprés coup, iş işten geçtikten ş o n r a ' n ı n , yani ş i m d i n i n geriye dönük olarak ayrıntılı bir şekilde çalışarak geçmiş bellek izlerinin anlamını kurmasının t e r s i n e , burada, ş i m d i k i d e n e y i m i m i z i n k e n d i s i g e ç m i ş t e n g e ç e n d o l a m b a ç l ı b i r yol aracılığıyla
oluşur.
Şimdiyle
geçmiş
arasındaki
bu
etkileşimin,
içinde
geçmişle
ş i m d i n i n basitçe etkileşmediği, birbiriyle basitçe bağlantı kurmadığı, ç o k daha yakın b i r ş e k i l d e b i r b i r i n e nüfuz ettiği bir k e n d i k e n d i s i y l e ilişki n o k t a s ı n a ulaşması g e r e k i r : g e ç m i ş l e b a ğ l a n t ı k u r a r k e n , ş i m d i k i d e n e y i m k e n d i s i y l e b a ğ l a n t ı kurar, olduğu şey o l u r . B u " k ö p ü k l e r " m e t a f o r u n u n d e v r e y e girdiği yerdir, tıpkı o güzel p a t e n k a y m a m e t a f o r u g i b i : k e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n kısa d e v r e s i o r t a y a ç ı k a r ç ı k m a z , n ö r a l e t k i n l i k , " o n u ü r e t e n v e r i y e k ö l e c e bağlı o l m a k t a n k u r t u l u r , d a h a ö n c e o n u z i n c i r l e y e n i p l e r d e n m u c i z e v i b i r ş e k i l d e k u r t u l m u ş o l a r a k d ö n ü ş l e r i n i s e r g i l e m e k üzere buz p i s t i n e doğru k a y a r . B u s ü r e ç k o r t e k s i n üst k a t m a n l a r ı n d a k i e t k i n l i k k ö p ü k l e r i a r a c ı l ı ğ ı y l a k u r t u l u r " ( 3 4 5 ) . E ş i k , n ö r a l k e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n " o t o n o m i s i n e " doğru büyülü s ı ç r a m a
l e r i n i n k i n e b e n z e r o l m a y a ç e k i y o r " ( 7 9 ) o l a r a k b a k ı l a b i l i r . B u ç e k i c i b u yüzden b i ç i m sel o l a r a k L a c a n c ı ohjetpetit a'yla türdeştir: b i r m a n y e t i k a l a n gibi, e t k i n l i ğ i n o d a ğ ı d ı ı , n ö r a l e t k i n l i ğ i n ç e v r e s i n d e d o l a n d ı ğ ı n o k t a d ı r , y i n e d e k e n d i i ç i n d e t ü m ü y l e tözsüzdür,
ç ü n k ü yaratılmış'koyutlanmıştır, türetilmiştir, ona tepki veren ve onunla uğrasan sürecin kendisi tarafından. B u a s k e r l i k t e n k a ç m a k i ç i n deli gibi d a v r a n a n a s k e r l e ilgili eski fıkraya b e n z i y o r ; o n u n " s e m p t o m u " t a k ı n t ı l ı b i r ş e k i l d e e l i n e g e ç e n h e r belgeyi i n c e l e m e k v e " B u d e ğ i l ! " diye h a y k ı r m a k t ı ; a s k e r i h e k i m l e r o n u m u a y e n e e d e r k e n d e aynı
şeyi
yaptı,
sonunda
psikiyatrlar o n a
a s k e r l i k h i z m e t i n d e n m u a f tutulduğunu
b e l i r t e n b i r b e l g e v e r d i l e r . A s k e r b e l g e y i e l i n e aldı, i n c e l e d i v e bağırdı: " İ ş t e h u ! " B u r a d a da, arayış k e n d i n e s n e s i n i y a r a t ı y o r . . . . Öyleyse,
kendi
kendisiyle
ilişki
burada
etkinlikten
önce
bir
"özne"
olmadığı
(eyleyen "o şeyin" "kendini koyutlamış", kendi etkinliğinin sonucu olduğu) anlamına g e l i y o r s a , ö z n e v e ç e k i c i o l a n tözsüz " n e s n e " a r a s ı n d a k i fark, t a m o l a r a k , n e y i içerir.' B u f a r k ı n t ü m ü y l e t o p o l o j i k o l d u ğ u n u u n u t m a m a k ö n e m l i d i r : " ö z n e " v e " n e s n e , " aynı düzeyde e t k i l e ş e n iki m e v c u d i y e t değil, b i r M o e b i u s ş e r i d i n i n iki y a n ı n d a k i aynı X *ı i i — H e g e l c i - K i e r k e g a a r d c ı t e r i m l e r l e söylersek, " ö z n e " v e " n e s n e " b i r v e a y n ı X ' i işaret
eder; y a " v a r l ı k " ( n é s n e ) k i p i n d e k i y a d a " o l u ş " ( ö z n e ) k i p i n d e k i , y a s o n u c u n k e n
g e l e n e ğ i n d e n iyi b i l i n i r : f a i l i n k e n d i " d ü ş ü n ü m s e l b e l i r l e m e s i " ( a l g ı l a n a n ) n e s n e n i n
disiyle özdeş ( d o l a y ı m s ı z ) t u t a r l ı l ı ğ ı k i p i n d e k i ya da t ü t e t i c i bir s ü r e c i n d i n a m i ğ i k i p i n
k e n d i s i n i n b i r özelliği o l a r a k y a n l ı ş a l g ı l a n ı r . M e t z i n g e r ' i n yaptığı şey b u y a n ı l s a m a n ı n mantığını uç n o k t a s ı n a götürmek, o n u algılayan failin kendisine uygulamaktır: nesne-
d e k i X ' i . Objet petit a d o ğ r u d a n ö z n e " o l a n " p a r a d o k s a l n e s n e d i r . B e y i n b i l i m l e r i özgürlük i ç i n a l a n ı b u ş e k i l d e a ç a r : g e n e t i k p r o g r a m l a m a y a karşı düşmekten, ve onu
i h l a l e t m e k t e n uzak o l a n özgürlük a l a n ı n ı n k e n d i s i "program
b i ç i m l e n m e s i n i n mantığı, f e n o m e n a l deneyimi doğrudan "oradaki n e s n e l e r e " gön d e r m e y a p a n şeyler o l a r a k ( y a n l ı ş ) a l g ı l a m a n ı n m a n t ı ğ ı , ö z n e n i n k e n d i s i n e uygulan
l a n m ı ş t ı r . " S ö z g e l i m i , a r t ı k dil n ö r o n l a r ı n ı n , e ğ e r a n n e sesiyle uyarılmazlarsa k ö r e l m e y e
maktadır.
d ü ş t ü k l e r i n i biliyoruz: g e n l e r ö n g ö r ü l e m e z öznellikler-arası e t k i l e ş i m e z e m i n hazırlar.
yanılsamanın
Ben
kendim
sonucu
"gerçekten
olarak
var"
görünürüm.
olmam;
ben
Kendisine
sadece
kendi
türdeş
türetici
fetişist
bir
mekanizmasını
algılama anlamında tam olarak " m a t " olabilen bir özne ( B e n l i k ) h i ç b i r zaman olamaz - bu t ü r h e r biliş sınırlıdır, b i r g l o b a l saydam b a ğ l a m a i l i ş t i r i l m i ş t i r : " b i l i ş s e l öz-gönSAHTE
d e r m e h e p saydam, k a v r a m s a l ö n c e s i b i r b e n l i k m o d e l l e m e s i z e m i n i n d e g e r ç e k l e ş i r "
SAYDAMSIZLIK
( 3 3 3 ) . O yüzden, t a m biliş a n c a k özne g ö r ü n ü m ü g e r ç e k l i k t e n a y ı r a n y a r ı ğ ı n f a r k ı n a İ n s a n b i l i m l e r i y l e b i l i ş s e l c i l i k a r a s ı n d a k i t a r t ı ş m a n ı n b a ş l ı c a h e d e f i n i n s t a n d a r t for
varırsa o r t a y a ç ı k a b i l i r - g e r ç e k l i ğ i n f e n o m e n a l d e n e y i m i n i n i ç e r i ğ i n i n " ş e y i n k e n d i s i "
mülü
o l m a d ı ğ ı n ı n sadece yanıltıcı o l a b i l e c e k bir temsil olduğunun farkına varırsa- " b e n l i k
"yarığa
(kimyasal,
köprü
kurmak"tır
nöronal...)
-yani,
doğayla
kültür
s ü r e ç l e r l e f a r k ı n d a l ı k v e duygu
arasındaki, deneyimi
"kör"
biyolojik
arasındaki
yarığa
köprü k u r m a k - fakat, y a b u y a n l ı ş a m a ç s a ? Y a eğer asıl sorun yarığa köprü k u r m a k değil, d a h a ç o k , o n u t a m a n l a m ı y l a f o r m ü l l e n d i r m e k , o n u t a m o l a r a k k a v r a m a k s a ?
m o d e l l e m e s i n i n saydam
süreci d a h a
yüksek düzen,
b e n l i k m o d e l l e m e s i n i n bilişsel
b i ç i m l e r i y ö n ü n d e k i o l a s ı l ı k i ç i n zorunlu b i r k o ş u l d u r " ( 3 3 8 ) . Tam
da
bu_ k e s j n
anlamıyla,
Metzinger
insan
zihninin
"otoepistemik
B u r a d a , b a ş k a h e r y e r d e n ç o k burada, yarığın t a m olarak f o r m ü l l e n d i r i l m e s i s o r u n u n
k a p a l ı l ı ğ ı n d a n " b a h s e d e r : " b i l i n ç l i d e n e y i m b i z i m k e n d i m i z l e ilgili bilgi e d i n m e m i z
ç ö z ü m ü d ü r - n e d e n ? Ç ü n k ü o n u " h a i n d o ğ a d a n " ayıran yarığı y a n l ı ş a l g ı l a m a k b i l i n c i n
g e r e k e n o l a s ı l ı k l a r ı ş i d d e t l e s ı n ı r l a r . Ö z n e l d e n e y i m o eski felsefi k e n d i n i b i l m e ideali
d o ğ a s ı n d a vardır: B e n l i k o n u n k e n d i g ö r ü n ü m ü d ü r , ç ü n k ü k e n d i s i n i b i r m o d e l o l a r a k
n i i z l e y e r e k g e l i ş t i r i l m e m i ş t i r " ( 1 7 5 ) . B u " k a p a l ı l ı k " k o n u s u n u n gizemli b i r y a n ı yok -
algılayamayacak
b u a ç ı k ç a b i r e v r i m ü s t ü n l ü ğ ü sayılabilir: s i s t e m i n e t k i n l i ğ i n i n geri k a l a n k ı s m ı n a
bir
modeldir,
b u yüzden
de
kendisini
model
olarak
algılamadığı
ö l ç ü d e v a r olur - y a da, T h o m a s M e t z i n g e r ' i n v e c i z f o r m ü l ü n ü a l ı n t ı l a y a c a k o l u r s a k :
odaklanmasını ve ona giden basamakların içgözlemsel araştırmasında kaybolmamayı
" z i h i n felsefesinde ' f e n o m e n a l b e n l i k ' d e n e n v e b i l i m s e l y a d a h a l k psikolojisi b a ğ l a m
sağlar. V e aynı şey B e n l i ğ i n k e n d i s i o l a n o özgül n e s n e i ç i n d e g e ç e r l i d i r : " s a y d a m b e n
larında sık sık b a s i t ç e ' b e n l i k ' o l a r a k b e l i r t i l e n şey, fenomenal olarak saydam bir ben
lik m o d e l l e m e s i e v r i m c i t u t a r l ı b i r s t r a t e j i o l a r a k g e l i ş t i , ç ü n k ü s i s t e m - b a ğ l a n t ı l ı bilgiyi
lik modelidir.'"" M e t z i n g e r " s a y d a m l ı ğ ı " ç o k k e s i n o l a r a k t a n ı m l ı y o r : " H e r h a n g i b i r
s i s t e m i d a h a yüksek d ü z e n d e n b e n l i k m o d e l l e m e l e r i n i n sonsuz i ç d ö n g ü l e r i n e sok
f e n o m e n a l hal için, f e n o m e n a l saydamlığın derecesi, daha ö n c e k i işleme aşamalarının
madan
ilgiye u y g u n l u ğ u n u n i ç - g ö z l e m s e l d e r e c e s i y l e ters o r a n t ı l ı d ı r " ( 1 6 5 ) . S a y d a m l ı k , b u
M e t z i n g e r ' i n ç ı k a r ı m ı a ç ı k v e radikaldir:
ulaşılabilir
kılmanın
güvenilir
bir
yolunu
oluşturuyordu"
(338).
Böylece
yüzden, p a r a d o k s a l o l a r a k , " k a r a n l ı ğ ı n özel bir b i ç i m i d i r " ( 1 6 9 ) : bir şeyi o s a y d a m o l d u ğ u i ç i n değil, o n u n i ç i n d e n g ö r e b i l d i ğ i m i z i ç i n görürüz. M e t z i n g e r ' i n t e m e l tezi b u tür s a y d a m l ı ğ ı n bizim b i l i n c i m i z i iki düzeyde b i ç i m l e n d i r d i ğ i y ö n ü n d e d i r - b i r i n c i s i , g e n e l o l a r a k , "bizi ç e v r e l e y e n g e r ç e k l i ğ i t e m s i l i b i r s ü r e c i n içeriği o l a r a k d e n e y i m l e meyiz, o n u n b i l e ş e n l e r i n i d e . . . b i r b a ş k a , dışsal g e r ç e k l i k d ü z e y i n i n i ç s e l yer t u t u c u ları o l a r a k t e m s i l e t m e y i z . B a s i t ç e o n u i ç i n d e yaşamlarımızı yaşadığımız d ü n y a o l a r a k
F e n o m e n a l b e n l i k kendi k e n d i n i b e t i m l e y e n bir sistem içindeki o t o e p i s t e m i k bir k a p a l ı l ı k t a n k a y n a k l a n ı r ; b i r bilgi eksikliğidir. Biri olmanın düşünüm ö n c e s i , dikkat ö n c e s i d e n e y i m i doğrudan o a n d a etkin o l a n b e n l i k m o d e l i n i n içeriğinin saydam o l m a s ı n d a n k a y n a k l a n ı r . . . dünyada b e n l i k l e r diye bir şey yoktur. O n t o l o j i k . cimriliğin genel
ilkesine bağlı olarak,
b e n l i k l e r i n varlığını varsaymak gerekli
(ya da a k ı l c ı )
değildir, ç ü n k ü kuramsal mevcudiyetler olarak h e r h a n g i bir vazgeçilmez açıklayıcı
d e n e y i m l e r i z " ( 1 6 9 ) . A r d ı n d a n , a y n ı şey bizim b i l i n ç l i B e n l i ğ i m i z i n k e n d i s i i ç i n , bizim
işlevi yerine getirmezler.
z i h n i m i z d e k i b i r t e m s i l o l a n ö z - f a r k ı n d a l ı ğ ı m ı z m dolayımsızlığı i ç i n g e ç e r l i d i r v e b u
s ü r e c i n e girmiş bilgi-işlem sistemleridir. ( 3 3 7 )
V a r o l a n şey f e n o m e n a l b e n l i k
m o d e l l e m e s i n i n saydam
yüzden a y n ı z a m a n d a b u tür bir y a n ı l s a m a y a , a s l ı n d a s a d e c e b i r t e m s i l , k e n d i s i n d e n , " ş e y i n k e n d i s i " o l a r a k b i ç i m l e n m i ş o r g a n i z m a m ı z ı n bir m o d e l i o l a n ı a l g ı l a m a n ı n epist e m i k o l a r a k kuraldışı kısa devresi o l a n b i r şeye d a y a n m a k t a d ı r : " O z b i l i n c i m i z i n i ç e r i k lerini b i r t e m s i l e t m e s ü t e c i n i n i ç e r i k l e r i o l a r a k d e n e y i m l e n ı e y i z , o n l a r ı s i s t e m i n h e r şeyi i ç i n e a l a n g e r ç e k l i k m o d e l i n i n i ç i n d e k i , s i s t e m i n b i r tür n e d e n s e l o l a r a k e t k i n b i r i ç y e r t u t u c u s u o l a r a k d a d e n e y i m l e n ı e y i z , b a s i t ç e k e n d i m i z o l a r a k , d ü n y a d a şimdi ş u a n d a yaşayan k e n d i m i z o l a r a k d e n e y i m l e r i z " ( 3 3 1 ) . " S a y d a m l ı ğ ı n " t e m e l m e k a n i z m a s ı H e g e l c i - M a r k s i s t fetişist y a n ı l s a m a n ı n eleştirisi
B i z l e r k e n d i m i z e s a d e c e F B M ( f e n o m e n a l b e n l i k m o d e l i , P S M ) : bizim f e n o m e n a l dolayımsızlığımız "doğrudan"
bir
"göndermesel
dolayımsızlık"
Benlik olarak deneyimlediğimde,
o l a r a k yasadışı b j r kısa d e v r e y i y a s a l a ş t m r ı m ,
(578)
değildir:
Ben
t a n ı m gereği
yani,
kendimi
epistemolojik
temsili bir f e n o m e n o n ' u " g e r ç e k l i k "
o l a r a k y a n l ı ş a l g ı l a r ı m . L a c a n ' ı n dediği gibi, e g o y a g ö r e , h e r biliş b i r y a n l ı ş t a n ı m a d ı r , ç ü n k ü e g o , b e n l i k d e n e y i m i m i z i n saydamlığı i ç i n d e özdeşleştiğimiz b i r n e s n e d i r ( b i z i m b e n l i k m o d e l i m i z ) : " B e n o y u m ! " - y a da, y i n e , M e t z i n g e r ' i n sözleriyle: " F e n o m e n a l
215
b e n l i k m ü l k i y e t i t a m a n l a m ı y l a t e m s i l i b i r yapıdır; a s l ı n d a s a d e c e b i r g ö r ü n ü m o l m a
o n u n i ç i n k a t ı b i l i ş s e l c i ç e r ç e v e n i n i ç i n d e k e s i n l i k l e b i r yer y o k t u r . N e w A g e ç ö z ü m ü
a n l a m ı n d a b i r fenomenal m ü l k i y e t t i r . B i l i m s e l v e felsefi b ü t ü n a m a ç l a r i ç i n , - k u r a m
bu yüzden b i l i ş s e l c i s o n u ç l a r ı n r a d i k a l l i ğ i n d e n geri ç e k i l i r : b ü t ü n o b i l i ş s e l c i duruş bizi
sal b i r m e v c u d i y e t o l a r a k - b e n l i k fikri g ü v e n l e o r t a d a n k a l d ı r ı l a b i l i r " ( 5 6 3 )
bizim b i l i n ç l i kararlarımızın nörofizyolojik öznellikdışı
( n e s n e l ) süreçler tarafından
" T a r i h Üzerine Tezler"inin ilkinde, W a l t e r B e n j a m i n 1 7 6 9 yılında B a r o n v o n
ö n c e d e n b e l i r l e n d i ğ i n i ö n v a r s a y m a y a zorlar - b u s ü c e ç l e r i b i r b a ş k a , d a h a d e r i n " B e n " c
K e m p e l e n tarafından inşa edilmiş ve d a h a sonra J o h a n n N e p o m u k Maelzel trafından
y ı k ı l a n s o n a ş a m a d a ruhsal b i r töz o l a r a k n ö r o f i z y o l o j i n i n " k ö r l ü ğ ü n e " a ç ı l a n t ü m ü y l e
geliştirilmiş o l a n ünlü s a t r a n ç o t o m a t ı n a değinir: m e k a n i k olduğu belli o l a n bir svami
g ü v e n c e s i z j b i r a d ı m d ı r . B i l i ş s e l c i l i ğ i n yarattığı h e y e c a n t a m d a o n u n , b i l i n c i n aslında
figürü k u ş k u v e r i c i b i r ş e k i l d e k a p a l ı o l a n , k a p ı v e ç e k m e c e l e r i sırayla a ç ı l a r a k izleyen
( t ı p k ı b i r bilgisayar e k r a n ı g i b i ) a r k a s ı n d a s a d e c e k ö r öznellikdışı n ö r o n a l s ü r e ç l e r o l a n
lerin
m e k a n i z m a d a n b a ş k a b i r şey o l m a d ı ğ ı n ı " k e n d i gözleriyle g ö r m e l e r i "
bir
yazı
M e v c u d i y e t , b e n i m e y l e m l e r i m i n asıl faili o l a n , " b e n i m i ç i m d e b e n d e n d a h a fazla o l a n "
içeride
sağlanan
bir
masasının
başında
oturmaktadır.
Ardından
svami
figürü
yazı
"kullanıcı
yanılsaması"
olduğu,
ve
buna
bağlı
olarak,
birtakım
psişik
global
m a s a s ı n ı n ü z e r i n d e k i b i r s a t r a n ç o y u n u n u b i r i n s a n l a o y n a m a y a başlar, g e n e l l i k l e d e
b i r şey k o y u t l a m a y a y ö n e l i k h e r h a n g i bir k u r a m s a l i h t i y a ç o l m a d ı ğ ı ş e k l i n d e k i radikal
kazanır. Ç ö z ü m (olayı kapsamlı bir şekilde ç ö z ü m l e y e n Edgar A l l a n P o e ' n u n t a h m i
fikirde y a t m ı y o r m u ? P a r a d o k s a l b i r b i ç i m d e , t a m d a b u yüzden g e r ç e k F r e u d c u l a r olarak
n i n e g ö r e ) a s l ı n d a yazı m a s a s ı n ı n i ç i n d e s a k l a n m ı ş , h a m l e l e r i y a p a n k ü ç ü k b i r a d a m ,
e g o ' n u n tözsel b i r a r k a p l a n ı o l a r a k " B e n " fikrini r e d d e t m e m i z g e r e k i r .
b i r s a t r a n ç o y u n c u s u o l m a s ı d ı r - a y n a l a r d a n o l u ş a n bir s i s t e m m a s a n ı n i ç i n d e s a d e c e
" B i l i ş s e l k a p a l ı l ı k " başlığı
a ç ı s ı n d a n , ç ö z ü m deneyimsel k a p a l ı l ı k v e g e r ç e k t e n
m e k a n i z m a olduğu i z l e n i m i n i verir. P o e y a n l ı ş K a r t e z y e n ö n c ü l d e n y o l a ç ı k a r a k doğru
bilişselbir k a p a l ı l ı k a r a s ı n d a k i k a t ı a y r ı m d a y a t ı y o r gibi g ö r ü n e b i l i r : b i z i m " y a ş a n m ı ş "
ç ı k a r ı m a ulaştı: a k ı l c ı u s a v u r m a k ö r b i r m a k i n e t a r a f ı n d a n y a p ı l a m a z , o T i n i ö n v a r s a -
özdeneyimimiz
yar. P o e ' y a karşı, y a p a y zekayı s a v u n a n b i l i ş s e l c i l e r b u s a t r a n ç o t o m a t ı n ı b i z i m b e y n i
( y a n l ı ş ) a l g ı l a d ı ğ ı m ı z ı s ö y l e m e k b i r şeydir; b i z i m i ç i n z i h n i m i z i n b i y o - n ö r a l işleyişini
içinde,
zorunlu olarak kendimizi
özgürce
eylemde bulunuyor gibi
m i z i n a s l ı n d a n a s ı l ç a l ı ş t ı ğ ı n a y ö n e l i k b i r m e t a f o r o l a r a k k u l l a n ı r l a r : bizler, a s l ı n d a ,
t a m o l a r a k b i l m e n i n b i l i ş s e l o l a r a k o l a n a k s ı z o l d u ğ u gibi ç o k d a h a g ü ç l ü b i r i d d i a d a
s v a m i figürü k u k l a l a r ı gibiyiz, u s a v u r m a işi b e y n i m i z i n içerdiği " g a y r ı k i ş i s e l " n ö r o n a l
bulunmak
b a ş k a b i r şeydir.
İlk örnek,
Güneşin
bizim
Dünyamızdan
daha
büyük
o t o m a t tarafından yapılır. . . . B e n j a m i n aynı o t o m a t a tarihsel m a d d e c i l i k l e o n t o l o j i
o l d u ğ u n u a s t r o n o m i d e n ö ğ r e n d i k t e n s o n r a b i l e , o n u k ü ç ü k b i r t o p gibi a l g ı l a m a y a
a r a s ı n d a k i ilişkiyi d e ğ e r l e n d i r m e k üzere değinir: t a r i h s e l m a d d e c i l i k ( M a r k s i z m ) , yazı
d e v a m ediyor o l m a m ı z olgusuna benzer - bu h i ç b i r şekilde bilgimizi o r t a d a n kaldırmaz
m a s a s ı n ı n d e r i n l e r i n d e b i r yerde, t e o l o j i y e ( M e s i h ç i kurtuluş t e m a s ı n a ) karşılık g e l e n
( b u b i l g i a y n ı z a m a n d a b u y a n ı l t ı c ı algıya k a r ş ı l ı k g e l i r ) ; i k i n c i ö r m e k t e - v e kuşkusuz,
saklı b i r k u k l a olduğu i ç i n h e p kazanır. B u r a d a soru e l b e t t e şudur: eğer gizlenen herhan
g e r ç e k t e n felsefi b i r a n l a m ı o l a n ö r n e k b u d u r - b u t ü r b i l g i n i n k e n d i s i e l d e e d i l e m e
g i b i r k u k l a o l m a d ı ğ ı n ı , karşımızda s a d e c e k ö r b i r o t o m a t o l d u ğ u n u k a b u l edersek, n e
sayılır. F a k a t , b u k o l a y ç ö z ü m ü b o z a n şey, b i z i m f e n o m e n a l b e n l i k d e n e y i m i m i z i n isi i s
olur?
n a i k o n u m u d u r : b u d e n e y i m b i l g i m i z i n b a ş l ı c a i n d i r g e n e m e z ufku o l m a k l a k a l m a z ;
Bazı N e w - A g e - m e y i l l i b i l i ş s e l c i l e r " B e n " v e " B e n " ( e g o ) a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı k t a
dahası
B e n l i ğ i m i z d e s a d e c e b i r f e n o m e n o l a r a k v a r olur: k e n d i n e g ö r ü n ü m ü n ü n
" d e h a " i ç i n yer ayırırlar: " B e n " B e n ' i n " t ö z ü d ü r " , b i r kişi o l a r a k b e n i o l u ş t u r a n i ç e r i k
a l t ı n d a B e n l i ğ i n h e r h a n g i b i r "asıl t ö z ü " y o k t u r ( G ü n e ş i n bize g ö k t e k i b i r sarı t o p gibi
zenginliğinin
görünme şekline karşıt olarak orada "gerçek" G ü n e ş olmasına koşut bir b i ç i m d e ) ,
tümüne
karşılık
gelir."
"Ben"
yandaşlarının
en
ikna
edici
savı
" k e n d i l i ğ i n d e n e y l e d i ğ i m i z , " h e r h a n g i b i r b i l i n ç l i p l a n l a m a y a p m a d a n v e y i n e d e aşırı
B e n l i k kendisinin kendisine görünümü"dür".
b i r k e s i n l i k l e , y o ğ u n b i r u s a v u r u m ö l ç ü s ü sergilediğimiz m o m e n t l e r l e ilgilidir; t ı p k ı h i ç üzerine düşünmeden kararları
o y n a y a n , d ü ş ü n m e d i ğ i h a l d e aşırı
i ç e r e n futbol
o y u n c u s u gibi
davrandığımız
k a r m a ş ı k v e hızlı s t r a t e j i k
momentlerle.
Bu
B u r a d a k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z şey, b i l i n m e y e n o l a r a k kaldığı ö l ç ü d e v a r o l a n b i r m e v c u d i y e t l e ilgili o eski p a r a d o k s t u r , k l a s i k t e k b e n c i f o r m ü l esse = percipfnm t u h a f b i r ter
fenomenler
s i n e ç e v r i l m e s i ö r n e ğ i n d e o l d u ğ u gibi: b u r a d a , a n c a k o l d u ğ u şey o l a r a k a l g ı l a n m a d ı ğ ı -
b e n i m i ç i m d e b e n i m b i l i n ç l i d ü ş ü n ü m s e l " E g o " m d a n d a h a fazla b i r şey, içgüdüsel,
d e n e y i m l e n m e d i ğ i ö l ç ü d e o l d u ğ u şeydir. B u a y n ı z a m a n d a L a c a n ' m s e m p t o m o l a r a k
k e n d i l i ğ i n d e n b i r ş e k i l d e d e olsa, ç o k d a h a fazla şey b i l e n b i r v e k i l o l d u ğ u n u g ö s t e r
ego
m i y o r m u ? B u tür e t k i n l i k l e r i , s a f k e n d i l i ğ i n d e n ö z g ü r l ü k l e e d i l g e n " k e n d i n i b ı r a k
a n l a m ı n ı n t e r s i n e , aynı z a m a n d a s a d e c e n e d e n s e l l i ğ i b i l i n m e d i ğ i ö l ç ü d e v a r o l a n bir
tezini
a n l a m a n ı n b i r yolu
mudur? Freudcu s e m p t o m ,
terimin standart
tıbbi
m a k , " k e n d i m i i ç i m d e k i B e n t a r a f ı n d a n g ü d ü l e n m e y e b ı r a k m a n ı n p a r a d o k s a l üst üste
şey, t a m a n l a m ı y l a c i s i m l e n m i ş bilgisizlik o l a n b i r şeydir. B u r a d a M e t z i n g e r ' l e C o l i n
b i n m e s i o l a r a k y a ş a m a k t a o l d u ğ u m u z g e r ç e k değil m i ? F a k a t , k a t ı b i r b i l i ş s e l c i b a k ı ş
M c G i n n karşı k a r ş ı y a g e l i r ; ' 2 M c G i n n , k u r a m s a l k e n d i n i b i l m e n i n i l k e l i b i r e l d e e d i l e
açısından, Ego'dan B e n ' e y ö n e l i k bu h a m l e derin bir şekilde sorunludur: ( b i l i n ç l i )
mezliği
iradenin özgürlüğünün olmadığını kabul e t t i k t e n sonra ( ç ü n k ü , bir e y l e m e "özgürce"
k a p a l ı l ı ğ ı " k a t ı b i r ş e k i l d e f e n o m e n a l d i r , d e n e y i m i n zorunlu b i r y a n ı l s a m a s ı d ı r , bizini
karar v e r m e d e n bir saniye ö n c e , bizim n ö r o n a l şebekemizdeki elektrik a k ı m ı n d a k i bir
b i l g i m i z i n a priori b i r s ı n ı r l a m a s ı değildir.
değişim, kararın ç o k t a n verilmiş olduğunun sinyalini hatasız bir şekilde verir), insan,
k u r a m ı n ı b i l e b i l i r , a m a i n s a n o n a " g e r ç e k t e n i n a n a m a z " - b u r a d a y i n e fetişist red
özgürlüğü k u r t a r m a k i ç i n , özgür faili " E g o " d a n " B e n " e ç e v i r m e k istiyor. B u fazla k o l a y
d e t m e fikrine d ö n m ü ş oluyoruz, je sais bien, mais quand même ...:
N e w A g e ç ı k ı ş y o l u y l a , y e n i bir m e v c u d i y e t o r t a y a ç ı k a r -psişik b i r fail o l a r a k " B e n " - ,
anlamıyla,
benliğin
bilişsel
kapalılığını
koyutlar:
onun
"otoepistemik
İ n s a n bilişsel o l a r a k F B M ' n i n ö z n e l l i k
S / z o n a inanamazsınız . . . B M K , ilke gereği ikna edilemeyeceğiniz b i r kuramdır . . . bu
11/
olgu b i l i n c i n " b i l m e c e s i n d e n " - y a d a h a t t a bazen " g i z e m i n d e n " - bahsettiğimiz zaman
haritasındaki küçük kırmızı o k l a n ö r o f e n o m e n o l o j i k troglodit [mağara a d a m ı n a ait]
aslında n e kastettiğimizin asıl özü v e e n derin çekirdeğidir. . . . E ğ e r bu hikaye doğruysa,
beynimizdeki küçük kırmızı o k arasındaki
sezgisel olarak doğru o l m a s ı n a i m k a n yoktur. ( 6 2 7 )
olmasıdır. O n u n s a d e c e bir temsil olduğu h e r zaman i ç i n a ç ı k t ı r - başka bir şeyin yer
M a r k s i s t m a l fetişizmi k u r a m ı y l a k a t ı b i r a n a l o j i i ç i n d e , k u r a m s a l bilgi u y g u l a y ı m s a l
kısımlarıyla saydamdır: . . . o sadece gelişmiş b i r düşünüm ö n c e s i c i s i m l e n m e y l e değil,
e n ö n e m l i fark dışsal o k u n saydamsız
tutucusu. . . . F a k a t , mağara a d a m ı n ı n b e y n i n d e k i b i l i n ç l i b e n l i k modeliyse, büyük
fetişizmi
ortadan
kaldırmaz.
Yine
de,
düşünülemez
düşünmeye yönelik kuramsal çabanın ötesinde,
olanı
(benlik-siz
ayrıca o n u yaşamaya,
bir
dünya)
"hiç kimse
aynı zamanda kapsamlı, h e r şeyi kucaklayan o yerleştirilmiş olmanın öznel d e n e y i m i y l e d e n i t e l e n e n f e n o m e n a l bir benliktir. ( 5 5 2 )
o l a r a k " yaşamaya y ö n e l i k b i r o l a s ı l ı k d a v a r m ı d ı r ? M e t z i n g e r ' i n izin verdiği b i r uyarı var: B u d a c ı aydınlanma, Benliğin doğrudan-deneyimsel olarak kendi varlık-olmayışını
Bu "kırmızı ok," e l b e t t e , L a c a n ' ı n başka gösterenlere karşılık gelen özneyi temsil eden
varsaydığı, y a n i k e n d i s i n i " s i m ü l e e d i l m i ş b i r b e n l i k , " t e m s i l i b i r kurgu o l a r a k t a n ı d ı ğ ı
gösterendir;
a y d ı n l a n m a - i ç i n d e f e n o m e n a l d ü ş ü n kendisine berrak olduğu b ö y l e b i r d u r u m ,
simülatörü metaforuna getirir:
ve
haritaya
tümüyle
dalmamız
bizi
üçüncü
metáfora,
bütünsel
uçuş
" d o ğ r u d a n k l a s i k b i r felsefi fikre, A s y a f e l s e f e s i n d e e n a z 2 0 0 0 yıl ö n c e s a ğ l a m b i r ş e k i l d e g e l i ş t i r i l m i ş b i r fikre, yani B u d i s t a y d ı n l a n m a k a v r a y ı ş ı n a k a r ş ı l ı k g e l i r " ( 5 6 6 ) .
B e y i n bir uçuş s i m ü l a t ö r ü n d e n , bu simülatörün i ç i n e aşama aşama " g i r e n " bir öğrenci
Bu
kendimi
pilot tarafından kullanılmamasıyla ayrılır. . . . B ü t ü n s e l uçuş simülatörü h e p pilotsuz
d ü ş ü n c e l e r i m i n faili o l a r a k d e n e y i m l e y e n B e n d e ğ i l i m ; " b e n i m " f a r k ı n d a l ı ğ ı m b e n l i k -
uçmuş o l a n ve kendi i ç uçuş simülatörünün i ç i n d e kendisinin karmaşık b i r i ç imgesini
tür
aydınlanmış
bir
farkındalık
artık
öz-farkındalık
değildir:
artık
yaratmış o l a n b e n l i k m o d e l l e m e uçağıdır. İ m g e saydamdır. Buradaki bilgi o n u n daha
siz b i r s i s t e m i n , b e n l i k - s i z b i r b i l g i n i n d o ğ r u d a n f a r k ı n d a l ı ğ ı d ı r . Metzinger'in k o n u m u en açık şekilde o n u n insan zihninin üç standart metaforunu y e n i d e n o k u m a s ı / r a d i k a l l e ş t i r m e s i n d e d i l e gelir: P l a t o n ' u n m a ğ a r a s ı ; t e m s i l c i m e t a f o r ; t a m uçuş simülatörü metaforu. P l a t o n ' u n mağarası konusunda, M e t z i n g e r - d a h a ö n c e g ö r d ü ğ ü m ü z g i b i - o n u n t e m e l ö n c ü l l e r i n i o n a y l a m ı ş t ı r : bizler f e n o m e n a l b i r " g ö l g e t i yatrosunu"
(gerçekliğe
yönelik
dolayımsız
deneyimimizi)
gerçeklik
olarak
yanlış
algılarız; bizler z o r u n l u o l a r a k " o t o m a t i k " b i r ş e k i l d e , b u y a n ı l s a m a y l a s ı n ı r l a n m ı ş o l u ruz v e doğru b i r k e n d i n i b i l m e e l d e e t m e k i ç i n m ü c a d e l e e t m e m i z g e r e k i r . O b i r t e k ç o k h a s s a s n o k t a d a f a r k l ı l ı k gösterir:
mağaranın derinliklerine bağlanmış olan
ve
g ü n e ş i n doğru ışığını a r a m a k üzere m a ğ a r a d a n a y r ı l a b i l e n h e r h a n g i b i r b e n l i k y o k t u r : M a ğ a r a a d a m ı n ı n b e y n i n i n nöral kullanıcı yüzeyinde dans e d e n dışsal algı n e s n e l e r i n i n
b ü t ü n olarak s i s t e m i n ulaşamamış olduğu bir içsel olarak yaratılmış imge olmasıdır. . . . N ö r o f e n o m e n o l o j i k mağara adamı gibi, " p i l o t " da d a h a en baştan bir sanal gerçekliğin i ç i n e doğmuştur - bu olguyu keşfetme şansını elde e d e m e d e n . ( 5 5 7 )
F a k a t , M a ğ a r a s a v ı n ı n b u v e r s i y o n u n d a b i r k ı s ı r d ö n g ü var ( b i r m a ğ a r a k e n d i s i n i mağara
d u v a r ı n a izdüşürüyor v e gözlemcinin kendisini yaratıyor-simüle ediyor): m a ğ a r a gözlem c i n i n tözsel özdeşliğini/içeriğini simüle e d e b i l e c e ğ i h a l d e , g ö z l e m c i n i n işlevini s i m ü l e e d e m e z , ç ü n k ü b u d u r u m d a tıpkı k e n d i s i n i ç i z e n eli ç i z e n b i r M a g r i t t e eli gibi, k e n d i s i n i g ö z l e y e n b i r kurguyla karşılaşırdık. B a ş k a deyişle, g ö z l e m c i n i n ö z - f a r k m d a l ı k d e n e y i m i i ç i n d e h e m e n özdeşleştiği şey b i r kurgu, o l u m l u o n t o l o j i k k o n u m u o l m a y a n b i r şey
olsa da, onun gözleme etkinliğinin kendisi olumlu ontolojik bir olgudur.
düşük-boyutlu f e n o m e n a l gölgeleri vardır. Bu kadarı doğru. K e s i n l i k l e bir f e n o m e n a l
Kartezyen " V a r olduğumdan e m i n i m " sözünün ayrıntılı ç ö z ü m l e m e s i n i yaparken
b e n l i k gölgesi de vardır. A m a bu gölge n e y i n düşük-boyutlu p r o j e k s i y o n u d u r ? . . . O tut
( . 3 9 8 - 4 0 3 ) , Metzinger, L a c a n ' ı n "özgürleşme öznesi" ve "özgürleştirilmişin öznesi"
sak bir kişinin gölgesi değil, bütün olarak m a ğ a r a n ı n gölgesidir. . . . Mağarada k e n d i n i
a r a s ı n d a yaptığı a y r ı m a ç o k y a k ı n bir a y r ı m g e t i r i y o r . M e t z i n g e r i ç i n c a n a l ı c ı ö n e m d e
h e r h a n g i bir şeyle karıştırabilecek, doğru bir özne ve h e r h a n g i bir h o m u n c u l u s yoktur.
o l a n şey " B e n B e n i m v a r o l d u ğ u m d a n e m i n i m " d e k i
Bölüm
bölüm,
uyanma
ve
düş
görme
aşamaları
sırasında,
kendisini
bir sürü
iç
duvarından b i r i n e gölge olarak y a n s ı t a b i l e c e k o l a n mağaradır. M a ğ a r a gölgesi oradadır. M a ğ a r a boştur. ( 5 5 0 )
d i n a m i k ç o k b o y u t l u b i r h a r i t a s ı d ı r - a m a biraz d e ğ i ş i k l i k l e : " i n s a n i c a n l ı l a r ı n k u l l a n d ı ğ ı dışsal h a r i t a l a r ı n ç o k azı gibi, b u n u n d a k ü ç ü k kırmızı b i r o k u v a r d ı r . . . f e n o m e n a l b e n l i k b i l i n ç l i g e r ç e k l i k h a r i t a n ı z d a k i k ü ç ü k kırmızı o k t u r " ( 5 5 1 ) . M e t z i n g e r uzamdaki
ikinci
"Ben"
basitçe
saydam
benlik
iki " B e n " i n b i r b i r i n d e n ayrı
modelinin
içeriğini
-Lacan'ın
" ö z g ü r l e ş t i r i l e n i n ö z n e s i , " b i r nesne o l a r a k e g o - işaret e d e r k e n , ilk " B e n " b u d ü ş ü n c e y i d ü ş ü n e n ( y a n i y a r a t a n ) d ü ş ü n ü r ü n k e n d i s i n i n saydamsız b i l e ş e n i n e karşılık gelir - yani
B u d a bizi i k i n c i - t e m s i l i y e t ç i - m e t a f o r a g e t i r i r : f e n o m e n a l d e n e y i m i m i z d ü n y a n ı n
haritalanan
olmasıdır:
gözlemcinin
konumunu
işaretleyen
şehir,
havaalanı
ya
da
alışveriş marketi haritalarına g ö n d e r m e yapmaktadır ( " Ş u A n d a B u r a d a s ı n ı z ! " ) : Z i h i n s e l b e n l i k modelleri f e n o m e n a l bir coğrafyacının kendi karmaşık zihinsel gerçek lik h a r i t a s ı n ı h a r e k e t e g e ç i r m e s i n e yardımcı eden küçük kırmızı oklardır. . . . M e t r o
L a c a n ' ı n "özgürleşme öznesi". Kartezyen karışıklık, doğrudan kendisini deneyimleyen k e n d i k e n d i n e s a y d a m d ü ş ü n e n tözün iki B e n ' i n yasadışı ö z d e ş l e ş m e s i y l e y a r a t ı l m a s ı , b u n a k a r ş ı n i k i n c i n i n i l k i n e iliştirilmiş o l m a s ı d ı r : saydamsız b i l e ş e n " ç o k t a n saydam b e n l i k m o d e l i n i n s ü r e k l i e t k i n z e m i n i n e ç o k t a n iliştirilmiştir" ( 4 0 1 ) . B a ş k a deyişle, i k i n c i " B e n " ( t a m da b u d ü ş ü n c e y T c l ü ş ü n e n X ) kuşkusuz bir şeye, b u d ü ş ü n c e y i y a r a t a n b i r s i s t e m e g ö n d e r m e y a p ı y o r olsa da, " a ç ı k o l m a y a n ş e y b u s i s t e m i n a s l ı n d a b i r benlik o l u p o l m a d ı ğ ı d ı r " ( 4 0 5 ) . K a n t , ö z n e n i n t a m a m ı y l a tözsel o l m a y a n k a r a k t e r i n i vurgu ladığı v e o n u n n o u m e n a l d a y a n a ğ ı n ı " d ü ş ü n e n B e n y a d a o y a d a [cansız] o " olarak
tanımladığı, aslında bir insanın k e n d i n o u m e n a l doğasının bilgisizliğinin düşünen öznelliğin o l u m l u koşulu olduğunu ima ettiği zaman ç o k d a h a kesin değil miydi? M e t z i n g e r ' i n b u k e s i n l i k t e n uzak o l u ş u n u n ( L a c a n c a söylersek, " ö z g ü r l e ş m e ö z n e siyle" "özgürleştirilenin öznesi" arasında ayrım yapmadaki başarısızlığının) o n u n bir b a ş k a k e s i n o l m a y ı ş ı y l a , y a r a t ı c ı s i s t e m i n " d ı ş s a l " saydamsızlığıyla, a n l a m ı n " i ç k i n " say damsızlığı görmek
arasında
ayrım
önemlidir.
Bu
yapmaktaki ayrım
başarısızlığıyla
kendisini
en
yakından
doğrudan
bir
bağlantılı şekilde
t a m o l a r a k , bizi d o ğ r u d a n g ö r d ü ğ ü m ü z ş e y i n s a d e c e saydamsız b i r d e r i n l i ğ i gizleyen y a n ı l t ı c ı b i r yüzey o l d u ğ u n u d ü ş ü n m e y e c e z b e d e n b i r y a n ı l s a m a .
olduğunu toplumsal
( y e n i d e n ) b i l i ş [ t a n ı m a ] s ü r e c i n i n tersi o l a r a k d a y a t ı r : L a c a i V í n vurguladığı gibi, b e n i m i ç i n Ö t e k i t a n ı m gereği b i r u ç u r u m d u r , o " m a t t ı r , " yani b e n h e r z a m a n d e n e y i m l e d i ğ i m
Metzinger'in
iki
TcelînlıTcten uzaklığı a r a s ı n d a k i b a ğ l a n t ı a ç ı k t ı r : i k i n c i saydamsızlık, t a m a n l a m ı y l a f e n o m e n a l d e n e y i m e i ç k i n saydamsızlık, e n r a d i k a l h a l i y l e , " ö z g ü r l e ş m e n i n ö z n e s i " n i n saydamsızlığıdır. Bu
iki saydamsızlık t i p i n e k a r ş ı l ı k o l a r a k iki farklı s a y d a m l ı k tipi vardır:
(dil)
d o l a y ı m ı n saydam o l m a s ı n ı n gerekmesi ( d i l b i l i m s e l ) a n l a m d e n e y i m i n i n bir koşuludur (biz b i r d e n b i r e s ö z c ü k l e r i n s e s i n i n m ü s t e h c e n m a d d i v a r l ı ğ ı n ı n f a r k ı n a varırsak h u say d a m l ı k ç ö k e r ) : a n l a m ı d e n e y i m l e m e k için, sözcüklerin " i ç i n d e n g ö r m e m i z " gerekir. F a k a t bu saydamlık, ü r ü n ü n ü n gölgede bıraktığı yaratıcı sürecin "fetişist" saydamlığıyla
ş e y i n y a n ı l t ı c ı o l a b i l e c e k b i r f e n o m e n a l yüzey o l d u ğ u n u n f a r k ı n d a y ı m d ı r :
a y n ı d e ğ i l d i r : a n l a m t a n ı m gereği nüfuz e d i l e m e z d i r , k e n d i n e h a s y e n i b i r saydamsızlık S e n b e n i m karımsın - yine de, b u n u n h a k k ı n d a n e biliyorsun? S e n b e n i m efendimsin - aslında, b u n d a n pek e m i n misin? Bu sözlerin temel değerini oluşturan şey bu mesajda
yaratır. Kişisel bilgisayarların gelişiminin başlarındaki büyük kaymayı, A p p l e devrimi d e n e n şeyi d ü ş ü n ü n : p r o g r a m l a m a c ı l ı k t a n s i m ü l e o r t a m a k a y m a , " k u r a l l a r ı b i l m e k t e n "
h e d e f l e n e n şeyin, hileyi açığa ç ı k a r a n şey gibi, ö t e k i n i n mutlak Ö t e k i olarak orada
d i j i t a l uzama " d a l m a y a " k a y m a . G ü n ü m ü z d e , s i b e r u z a m ı , i k o n l a r ı g ü n d e l i k g e r ç e k I i
olmasıdır. M u t l a k , yani o t a n ı n m ı ş t ı r [yeniden bilişe girmiştir], a m a b i l i n m e m e k t e d i r .
ğimizi s i m ü l e e d e n y e n i b i r s a y d a m yapay y a ş a m - d ü n y a s ı o l a r a k d e n e y i m l i y o r u z - ve bu
A y n ı şekilde, burada hileyi oluşturan şey, s o n u ç t a , b u n u n bir b i l e olup olmadığını
y e n i o r t a m t a n ı m gereği d e n e t i m s i z , k e n d i n e h a s b i r saydamsızlık sergiliyor, o n a h i ç
bilmemenizdir. Ö z ü n d e ö t e k i y l e konuşulan düzeyde söz bağlantısını n i t e l e y e n ö t e k i n i n
h a k i m o l a m ı y o r u z , o n u d a h a g e n i ş bir e v r e n i n b i r f r a g m a n ı o l a r a k algılıyoruz; o n a
başkalığındaki bu b i l i n m e y e n öğedir."
y ö n e l i k t a m y a k l a ş ı m ı m ı z d a b u yüzden p r o g r a m l ı b i r u s t a l ı k değil, o n u n y e r i n e bit brikolaj,
doğaçlama,
onun
nüfuz
edilemez
yoğunluğu
arasında
yolumuzu
bulma.
A n c a k biz b u tür b i r saydamsız Ö t e k i y l e yüzleştiğimiz z a m a n t a n ı m a [ y e n i d e n biliş]
B u r a d a k i h i l e , " g e r ç e k " b i r a ş k ı n l ı ğ a , s a n a l o r t a m l a r ı n g e r ç e k y a r a t ı c ı s ü r e c i n i n bir
k o n u s u o r t a y a ç ı k a r : t a m b i l i ş i n o l d u ğ u yerde, t a n ı m a a n l a m s ı z d ı r . F a k a t , b u Ö t e k i n i n
f a r k ı n d a l ı ğ ı n a k a r ş ı l ı k g e l m e k t e n uzak o l a r a k , b u s a y d a m s ı z l ı ğ ı n y a n ı l s a m a n ı n k e n d i s i ,
nüfuz e d i l e m e z l i ğ i Ö t e k i ' n i n h a y a l i y a n l ı ş t a n ı n m a s ı n ı n tersi değildir: bize b i r B e n l i k
e n s a f h a l i y l e y a n ı l s a m a , b i z i m f r a g m a n l ı o r t a m l a r ı m ı z ı d e s t e k l e y e n sonsuz b i r e v r e n
o l a r a k g ö r ü n e n şeyi y a r a t a n s ü r e c e y ö n e l i k d ü ş ü n ü m s e l b i r a n l a y ı ş değildir.
Burada
y a n ı l s a m a s ı o l m a s ı d ı r ; b i r b i l g i s a y a r d a uzun b i r m e t i n y a z m a d u r u m u n d a olduğu gibi,
M e t z i n g e r s a y d a m s ı z l ı ğ ı n iki farklı kipi a r a s ı n d a a y r ı m y a p a m a z : y a r a t ı c ı d o l a y ı m ı n say
g ö r d ü ğ ü m ü z satırları o t o m a t i k b i r b i ç i m d e , e k r a n ı n a r d ı n d a b i r y e r d e v a r o l a n v e "aşağı
d a m s ı z l ı ğ ı ( a n l a m d e n e y i m i n i n yerel o l a r a k t a k i p e t t i ğ i a n l a m d e n e y i m i n i d e s t e k l e y e n
a k a n " k e s i n t i s i z b i r m e t n i n f r a g m a n ı o l a r a k algılarız. . . .
biyofiziksel beyin süreçleri) v e ram anlamıyla fenomenal deneyime içkin olan say
M e t z i n g e r iyimser b i r n o t l a bitirir: h e r h a n g i b i r b e n l i ğ i n o l m a m a s ı olgusu y e n i bil
damsızlık, a r k a s ı n d a b i r şey o l d u ğ u n u v a a t e d e n b i r m a s k e ya da i ş a r e t i n saydamsızlığı.
f a r k ı n d a l ı k olasılığı a ç ı y o r . H e r h a n g i bir B e n l i k , y a n i bizim B e n l i k l e r o l m a d e n e y i
B i r i s i b i r m a s k e t a k t ı ğ ı z a m a n , k e n d i s i n i m a s k e n i n a r d ı n d a k i sır o l a r a k o r t a y a k o y a n
m i m i z o l m a d ı ğ ı n ı ö n e sürdüğümüz z a m a n , k e n d i m i z i f e n o m e n a l b e n l i k m o d e l i m i z l e
şey " g e r ç e k t e n a r k a d a o l a n , " k i ş i n i n y ü z ü n ü n fiziksel g e r ç e k l i ğ i değil, b i r b a ş k a say
" k a r ı ş t ı r ı r ı z " - b u f o r m ü l l e n d i r m e y i n e d e y a n ı l t ı c ı d ı r , ç ü n k ü kendisine a i t y a n ı l s a m a s ı
d a m s ı z ü r k ü t ü c ü b o y u t t u r . A y n ı şey b i r k i ş i n i n g ö z l e r i n i n d e r i n l i k l e r i n e b a k t ı ğ ı m ı z
ş u o l a n b i r şey o l d u ğ u n u i m a e d e r - işte k i t a p t a k i s o n satırlar:
z a m a n d a olur: d e n e y i m l e d i ğ i m i z Ö t e k i n i n saydamsız u ç u r u m u b u k i ş i n i n n ö r o n a l gerçekliği değildir - Ü ç ü n c ü B ö l ü m ' d e B r o k s ' t a n a l ı n t ı l a n a n b ö l ü m ü hatırlayın: " H e r
Kendisine ait yanılsaması b i l i n ç l i b e n l i k o l a b i l e c e k h i ç kimse, kendisini herhangi biı
yüzün a r k a s ı n d a b i r b e n l i k vardır. I ş ı l d a y a n b i r gözün a r d ı n d a b i l i n ç sinyali görürüz v e
şeyle karıştıran h i ç kimse yoktur. T e m e l n o k t a kavranır kavranmaz . . . yeni bir boyül
kafatasının kemerinin altında, niyetle yüklenen düşünce ve hissin kayan örüntülerinin
açılır. En azından ilke olarak, insan k e n d i s i n i n biyolojik t a r i h i n d e n uyanabilir. İnsan
a y d ı n l a t t ı ğ ı g ö k s e l b i r u z a m o l d u ğ u n u h a y a l ederiz." B i l i ş s e l c i b i r b a k ı ş a ç ı s ı n d a n , b u
büyüyebilir, kendi hedeflerini
"derinlik"
A n a ' y l a konuşmaya, o n u n kendisiyle konuşmasını yeni bir düzeye taşımaya başlayabilir.
görünümü
bir
yanılsamadır
-
fakat
Metzinger'in
aktaramadığı
şey
bu
y a n ı l s a m a n ı n d o ğ r u d a n s a y d a m l ı k y a n ı l s a m a s ı değil, saydamsızlık y a n ı l s a m a s ı n ı n t a
tanımlayabilir v e o t o n o m olabilir. V e
insan
Doğa
(634)
k e n d i s i o l d u ğ u d u r : eğer, s a y d a m l ı k y a n ı l s a m a s ı n d a , bize d o l a y ı m s ı z o l a r a k v e r i l e n şeyi destekleyen yaratıcı
süreci
yanlış
tanırsak,
o zaman,
saydamsızlık
yanılsamasında,
y a n l ı ş b i r ş e k i l d e o l m a d ı ğ ı yerde b i r " d e r i n l i k " varsayarız. B u iki y a n ı l s a m a s i m e t r i k
Ş a ş ı r t ı c ı b i r b i ç i m d e , b ö y l e c e , ms/ajoöznelliğinin d o ğ a l c ı b i r i n d i r g e m e c i l i ğ i r l i n e n yük s e k n o k t a s ı n d a , A y d ı n l a n m a n ı n b i r t e m a s ı n ı n g ö r k e m l i b i r d ö n ü ş ü y l e karşılaşıyoruz,
i k i n c i y a n ı l s a m a , saydamsızlık y a n ı l s a m a s ı , t a m o l a r a k simgeseldir, ç ü n k ü
g e l i ş k i n b i r o t o n o m . . . . n e ? K e s i n l i k l e B e n l i k d e ğ i l . F a k a t b u g ö r k e m , karışık biı
d ü ş ü n ü m s e l , k e n d i k e n d i s i y l e ilişkili b i r y a n ı l s a m a , b i r y a n ı l s a m a n ı n y a n ı l s a m a s ı d ı r ,
h a y ı r d u a s ı d ı r - M e t z i n g e r yapay öznelliği o l a s ı görse, ö z e l l i k l e de h i b r i d b i y o - r o b o l i k
değildir:
1)1
y ö n ü n d e o l a s ı g ö r s e v e b u n a bağlı o l a r a k , b u n u "felsefi değil, a m p i r i k " ( 6 2 0 ) b i r k o n u
m u ? B u e t p a r ç a s ı m ı ü r e t i y o r d ü ş ü n c e m i z i ? " S i m ü l a s y o n l a m o d e l a r a s ı n d a k i farkın
saysa b i l e , o n u n e t i k o l a r a k s o r u n l u k a r a k t e r i n i vurgular: " b i l i n c i n b i y o l o j i k b i ç i m i n i n ,
b u r a d a c a n a l ı c ı ö n e m d e o l d u ğ u n u s a n ı y o r u m . B i r s i m ü l a s y o n dışsal s o n u c u farklı bir
g e z e g e n i m i z d e k i e v r i m i n g e t i r d i ğ i y e r e g ö r e , d e n e y i m i n arzulanır b i r b i ç i m i , e d i m s e l
yaratıcı mekanizma aracılığıyla taklit etmeyi ( y e n i d e n üretmeyi, ç o ğ a l m a y ı ) hedefler,
b i r kendi içinde iyi o l u p o l m a d ı ğ ı d a ç o k a ç ı k d e ğ i l d i r " ( 6 2 0 ) . B u s o r u n l u ö z e l l i k
b u n a karşın bir model bir f e n o m e n i n içsel yapısını, o n u n " i ç ç a l ı ş m a s ı n ı " sonuçla
b i l i n ç l i b i r a c ı v e eziyeti i ç e r i r : e v r i m " d a h a ö n c e y o k k e n g i t g i d e y a y ı l a n b i r eziyet v e
(dolayımsızlık içinde "şeylerin nasıl göründüğüyle) herhangi bir benzerlik olmaksızın
k a r g a ş a o k y a n u s u y a r a t m ı ş t ı r . S a d e c e b i r e y s e l b i l i n ç l i ö z n e l e r i n b a s i t sayısı değil, a y n ı
yakalamayı hedefler.
z a m a n d a o n l a r ı n f e n o m e n a l h a l u z a m l a r ı n ı n b o y u t s a l l ı ğ ı d a sürekli a r t t ı ğ ı n d a n , b u
k a t ı n a ç ı k a r : y a i n s a n e t k i n l i ğ i n i s i m ü l e e d e c e k (-dışsal b i r g ö z l e m c i y e g ö r e - i n s a n gibi
okyanus
aynı
zamanda derinleşmektedir"
yaratılmış
d a v r a n a c a k , k o n u ş m a y a k a t ı l a c a k v b . ) b i r r o b o t yapabiliriz, y a d a " i ç d e n e y i m i " b i t i n s a n ı n k i n i s i m ü l e e d e c e k ( f a r k ı n d a l ı ğ a , duygulara v e b e n z e r i ş e y l e r e s a h i p o l a c a k ) bir
dür. . . . B u e t i k t e z i n M e t z i n g e r ' i n bizzat k e n d i s i n i n yarattığı b i r ayrıksılık o l m a d ı ğ ı n ı ,
r o b o t yapabiliriz.
çerçevesinin
olmalıyız
(ya
da,
tutarlı
bir
Metzinger'in
içerimi
Ve
olduğunu
kendisinin
yeni
yapay o l a r a k
iki
f a r k ı n d a l ı k b i ç i m l e r i n i n y e n i " d a h a d e r i n " eziyet b i ç i m l e r i y a r a t a c a ğ ı n ı u m m a k m a k u l
kuramsal
(621).
F a k a t , bir insani varlık sözkonusu olduğunda, simülasyon
belirtmek
söyleyeceği
gibi:
konusunda dikkatli "Lütfen
şuna
dikkat
e d i n . . . ' " 4 ) : i n s a n ö z n e l l i ğ i n i n t a m d o ğ a l l a ş t ı r ı l m a s ı n ı o n a y l a d ı ğ ı m ı z a n d a , a c ı v e eziyet t e n k a ç ı n m a k başlıca etik referans noktası olarak görünür.
B u r a d a n ç ı k a r ı l a c a k s o n u ç F r a n c i s c o V a r e l a ' n ı n uzun z a m a n ö n c e ç ı k a r d ı ğ ı bir s o n u ç : b i l i n ç ( f a r k ı n d a l ı k ) i ç e a i t b i r k o n u değildir, "arayüze," i ç l e dış a r a s ı n d a k i yüzey t e m a s ı n a a i t b i r k o n u d u r . " S o n u ç t a , b i r res cogitans ( d ü ş ü n e n t ö z ) o l a r a k K a r t e z y e n ö z n e ş e k l i n d e k i s t a n d a r t fikri ç ö k e r t e n şey, i ç l e D ı ş a r a s ı n d a k i b u d ü ğ ü m l e n m i ş bağdır: ö z n e n i n , k e s i n b i r ş e k i l d e , b i r töz olmaması o l g u s u n u y e r i n e o t u r t u r . B u a n t i - K a r t e z y e n ' s a p m a K a r t e z y e n ö z n e n i n o diğer büyük r e d d i n e , A n t o n i o D a m a s i o ' n u n r e d d i n e nasıl
D U Y G U L A R YALAN SÖYLER, YA DA, D A M A S I O NEREDE YANILIYOR
b a ğ l a n ı r ? D a m a s i o ' n u n e l e ş t i r i s i n i n t a m tersi y ö n d e i l e r l e m e s i şaşırtıcı b i r olgu: h e r şey bir
M e t z i n g e r ' i n karmaşık ayrıntılandırmalarının ortak bağı, a n l a m ı n " i ç e r i d e k i " d e n e y i m i y l e düz, a n l a m s ı z b i r o r g a n i z m a n ı n , d e n e y i m i m i z i d e s t e k l e y e n b u e t p a r ç a s ı n ı n " d ı ş a r ı d a k i " görüşü a r a s ı n d a k i p a r a l a k s yarığa y ö n e l i k a n l a y ı ş t ı r :
yana,
öznenin
"tözsel"
doğasına,
onun
bedenin
biyolojik
gerçekliğine
i l i ş t i r i l m i ş l i ğ i n e y ö n e l i k vurguyu artırıyor. B i l i n c i n , duygular t a r a f ı n d a n d a m g a l a n m a s ı i k i n c i l o l a n , s a f b i r tarafsız d ü ş ü n ü m e t k i n l i ğ i o l d u ğ u n u s ö y l e y e n K a r t e z y e n fikre ( b u fikre g ö r e duygular a m p i r i k olarak b i y o l o j i k b i r b e d e n e k ö k s a l m ı ş o l m a l a n e t i n i n b e d e l i n i ö d e y e n z i h n i n ödülüdür, bizim
Ö z n e n i n , k e n d i n ö r o n l a r ı n ı n " i ç e r i " d e n farkına v a r a b i l m e s i n i n " i ç e r i " d e n bir yolu yok tur. O n l a r sadece n e s n e l olarak, "dışarı"dan bilinebilirler. B e y n i n kendisini seyreden, n ö r o n l a r ı ve glia'yı algılayan bir iç göz yoktur. B e y i n , bir dış g ö z l e m c i n i n durduğu nok t a d a n değil, a m a ö z n e n i n durduğu n o k t a d a n "saydamdır."'
5
d ü ş ü n c e m i z i n b e r r a k l ı ğ ı n ı b u l a n d ı r a n bir o l g u d u r )
karşı, D a m a s i o ' 8 duyguyla b i l i n ç
a r a s ı n d a k i k u r u c u , zorunlu b a ğ l a n t ı y ı o r t a y a a t a r : b i l i n ç "duygusal b i r t e p k i d i r " - n e y e ? B i l i n ç , e n t e m e l h a l i y l e , o r g a n i z m a n ı n h o m e o s t a s i s ' i n d e o n u n " g e r e ğ i " ( 1 7 1 ) olarak h i z m e t e d e n dışsal ( y a d a i ç s e l ) b i r n e s n e y l e k a r ş ı l a ş m a n ı n y o l a ç t ı ğ ı b i r rahatsızlığın
E n d o j e n v e e k s o j e n [ i ç v e dış] görüş a r a s ı n d a k i , b i r s i s t e m i n " i ç i n d e o l m a k " v e " d ı ş ı n d a o l m a k " a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı k , g ö r e l i l i k k u r a m ı ( E i n s t e i n ' ı n buluşu sorduğu bir soruyla ö z e t l e n e b i l i r : b i r ışık h u z m e s i n i n y a n ı n ı z d a n g e ç i p g i t m e s i n i s e y r e t m e k y e r i n e , o n u n l a birlikte
yolculuk
ediyor
olsaydınız,
olaylar
size
nasıl
görünürdü?)
ve
Gödel'in
k a ç ı n ı l m a z T a m a m l a n m a z l ı k T e o r e m ' i n d e n ( b u t e o r e m d e , u n u t m a y a l ı m ki, h e r h a n g i b i r t u t a r l ı m a n t ı k s i s t e m i içinde, b u s i s t e m i n k u r a l l a r ı n ı k u l l a n a r a k k a n ı t l a n m a s ı ya da ç ü r ü t ü l m e s i i m k a n s ı z ö n e r m e l e r y a p ı l a b i l e c e ğ i n i ö n e sürer - e ğ e r b u s i s t e m e d ı ş t a n bakarsak, o t a m a m l a n a m a z ! ) genetik ve çevre biyolojisine dek bilimsel düşüncenin b a ş ı n d a n s o n u n a işler d u r u m d a d ı r . 1 6 F a k a t , ö z n e l d e n e y i m i m i z ( X " o l m a k " , o n u n b a k ı ş n o k t a s ı n a "yerleşmek", o n u içten d e n e y i m l e m e k a n l a m ı n a gelen şey) o n u n başlıca ö r n e ğ i n i o l u ş t u r s a d a , t u h a f b i r e n g e l i ç e r i r : burada, "içerisi" bir bakıma "dışarısı "dır.
farkındalığıdır.
Bu
yüzden
bilinç
içkin
olarak
"duygusaldır":
organizmanın
bir
rahatsızlığa e ğ i l i m l i , " t a r a f l ı " t e p k i s i n i y a s a l a ş t ı r ı n . . . A l m a n İ d e a l i z m i y l e b u l a n ı k bir şekilde tanışmış o l a n biti bile, J. G. F i c h t e ' y l e o l a n koşutluğa şaşacaktır; o n u n için de a ş k ı n s a l B e n , ( ö z ) b i l i n ç , i n d i r g e n e m e z dışsal b i r Anstoss'a t e p k i o l a r a k o r t a y a ç ı k a r (Anstoss h a r i k a b i r ş e k i l d e y e r i n e o t u r a n iki a n l a m l ı b i r A l m a n c a sözcük: i n s a n ı t ö k e z l e t e n " e n g e l " v e " t a h r i k " ) . B u yüzden, F i c h t e i ç i n , ö z n e töz değildir: ( b i l i n c i n ) ö z n e s i h o m e o s t a s i s ' i h e r tür r a h a t s ı z l ı k t a n ö n c e g e l e n v e h e r r a h a t s ı z l ı ğ ı n a r d ı n d a n h u homeostasis'i
yeniden
homeostasis'inin
kurmaya
rahatsızlığı
çabalayan
aracılığıyla
organizma ortaya
değildir;
çıkar,
özne
organizmanın
rahatsızlıklarla
baş
etme
etkinliğinin ta kendisi o"dur." G ö r d ü ğ ü m ü z gibi,
Damasio
Benliğin üç türünü
b i r b i r i n d e n ayırır ( 1 7 4 - 1 7 5 ) .
Y a n i : bizim d o l a y ı m s ı z içteki b i l i n ç l i ( b e n l i k ) d e n e y i m i m i z t a n ı m gereği b i r yüzeyde
B i r i n c i s i , b i l i n ç s i z , h â l â s a f b i r ş e k i l d e o r g a n i k - n ö r a l , Proto-Benlik vardır: organiz
g e r ç e k l e ş e n b i r s ü r e ç t i r , o n u dıştaki b i r g ö r ü ş t e n , b u t ü r b i r d e n e y i m i y a r a t a b i l e n
m a n ı n i ç h a l i n i , a n b e a n , t e m s i l e d e n b i r b i r i n e bağlı v e tutarlı n ö r a l örürıtüler d e r l e m e
n ö r o n a l b i r s ü r e ç inşa e d e r e k yaparız - o ü n l ü a ç ı l m ı ş k a f a t a s ı n a b a k m a d u r u m u n u
si, y a n i , o r g a n i z m a n ı n k e n d i s i n d e n k e n d i h o m e o s t a s i s ' i n i d ü z e n e s o k u p k o r u y a b i l m e k
d ü ş ü n ü n : i n s a n b e y n i n i n ç ı p l a k e t i n i gördüğümüz z a m a n , ister i s t e m e z sarsılırız: " B u o
üzere b i ç i m l e n d i r d i ğ i , s ü r e k l i o l a r a k m ü d a h a l e e d e n n e s n e l e r t a r a f ı n d a n rahatsız e d i l e n
nöral "harita." Ardından, bilinçli Ç e k i r d e k B e n l i k ortaya çıkar, "bir n e s n e proto-
hikayeler anlatıldığı sürece ve a n c a k o zaman. Müzik devam ederken sen müziksin. ( 1 9 1 )
b e n l i ğ i değiştirdiği z a m a n o r t a y a ç ı k a n i k i n c i d ü z e y d e n dilsel o l m a y a n d e ğ e r l e n d i r m e " ( 1 7 4 ) . B i l i n c i n sıfır d e r e c e d e k i b i ç i m i b u yüzden D a m a s i o ' n u n " ç e k i r d e k b i l i n ç " dediği
Anlatıcının
şeydir, " k e n d i v a r l ı ğ ı n ı z ı v e ö t e k i l e r i n v a r l ı ğ ı n ı b i l m e s ü r e c i n i z d e b i r e y o l a r a k k a t ı l m ı ş
gerçekleşir? Damasio'nun başlangıç noktası
o l m a düşüncenizin -hissinizin- kendisi"
olarak
( 1 2 7 ) - D a v i d C h a l m e r s gibi filozofların
kendisinin
organizmanın
anlattığı
beyninde
hikaye
aracılığıyla bir birim
haritalanmış
kendini
olarak
olduğudur;
yaratması
nasıl
o r g a n i z m a n ı n sürekli
organizma
bir
nesneyle
a ç ı k l a m a s ı " z o r " b i r soru o l a r a k t a n ı m l a d ı ğ ı şey budur: " B i l i n ç l i s e n i n ilk t e m e l i
k a r ş ı l a ş t ı ğ ı (ya d a o n d a n e t k i l e n d i ğ i ) z a m a n , b u n e s n e a y n ı z a m a n d a b e y n i n i ç i n d e
değiştirmenin n e d e n i n i ortaya koyan bir değerlendirme içindeki değiştirilme sürecin
haritalanır; h e m organizma h e m de nesne nöral örüntülerde, birinci sınıf haritalarda
d e k i b i l i n ç s i z p r o t o - b e n l i ğ i n t e m s i l i n d e o r t a y a ç ı k a n b i r duygudur" ( 1 7 2 ) . B u " k o y u
haritalanmıştır:
b i l i n ç " i n d i r g e n e m e z b i r ş e k i l d e ö l ü m ü n b i l i n c i d i r : bizler ( D e n n e t t g i b i ) s ı k ı c ı b i r oyun, " b i l i n ç bir b a k ı m a ölümsüz olan, bir d o n a n ı m d a n diğerine geçişte h a y a t t a kala
B e y i n b i r n e s n e n i n - b i r yüz, b i r ezgi, b i r diş ağrısı, b i r o l a y ı n a n ı s ı gibi—
bilen bir sanal programdır", a m a "koyu" bilinç "mutlak olarak b e n i m d i r " oyununu
imgelerini biçimlendirdiği zaman ve n e s n e n i n imgeleri organizmanın h a l i n i etkile
oynayabiliriz.
diği i ç i n , b e y i n y a p ı s ı n ı n y i n e b i r b a ş k a düzeyi n e s n e - o r g a n i z m a e t k i l e ş i m i n i n bir
ontolojik
Öyleyse,
kanıtın
günümüzde,
yankılarını
"koyu
bilinçle"
ilgili
ayırt e d e b i l i y o r o l m a m ı z a
bilişselci şaşmamak
tartışmalardaki gerek:
evrimci
t e r i m l e r l e d e ğ e r l e n d i r i l e m e y e c e k , h e r h a n g i b i r b i l i ş s e l / n e d e n s e l işlevi o l m a y a n , saf edilgen öz-farkındalık, t a m da kavramsal t e r i m l e r l e d e ğ e r l e n d i r i l e m e y e c e k o l a n ( K a n t : " v a r l ı k " b i r y ü k l e m d e ğ i l d i r ) s a f Dass-sein, s a f v a r l ı k fazlalığıyla a y n ı değil m i ? B u aynı z a m a n d a "duyusal k e s i n l i k l e , " H e g e l ' i n Fenomenölojfsindeki b i l i n c i n ilk figürünün benzeri değil mi? H e g e l diyalektik h a r e k e t i a n c a k yapının zaten kavramsal olduğunu önvarsayarak harekete geçirebilir." S o n olarak, b u Ç e k i r d e k B e n l i k , " g e ç m i ş i n v e b e k l e n e n geleceğin bireysel deneyi m i n i n çoklu örneklerinin örtük anılarına" ( 1 7 4 ) dayanarak,
otobiyografik B e n l i k
tarafından
desteklenmektedir.
Benliğin
koşuludur:
sonuncusu sadece Çekirdek
Çekirdek
bilinç
otobiyografik
Benliğin
yaşayan
temeli
öz-farkındalığında
ve
örnek-
l e n e b i l e c e k / e d i m s e l l e ş e b i l e c e k sanal anı ve projeler k ü m e s i n d e n ibarettir. Ç e k i r d e k b e n l i k , " a n i , i k i n c i d ü z e y d e n dilsel o l m a y a n bir d e ğ e r l e n d i r m e b i r h i k a y e a n l a t ı n c a : b a ş k a b i r şeyi t e m s i l e t m e y e d e v a m e d e r k e n k e n d i d e ğ i ş m i ş h a l i n i t e m s i l e t m e e y l e m i n e y a k a l a n m ı ş o l a n o r g a n i z m a n ı n h i k a y e s i n i a n l a t ı n c a " p a t l a r . " A m a ç a r p ı c ı o l a n şey yakalayıcının
bilinebilir
mevcudiyeti
yakalama
sürecinin
anlatısında
yaratılmış
o l m a s ı d ı r " ( 1 7 0 ) . B u , y i n e , t e m e l b i r F i c h t e t e m a s ı d ı r : B e n e y l e y e n b i r fail d e ğ i l i m , eylemesinin
dışında
herhangi
bir
tözsel
kimliği
olmayan,
kendi
eylemi
"olan,"
e t k i n l i ğ i y l e t a m o l a r a k ö r t ü ş e n b i r failim. B e n k e n d i s i n i bilir, a m a h u " k e n d i s i " b i l m e s ü r e c i n i n k e n d i s i y l e t a m o l a r a k üst üste b i n e r : B e n k e n d i s i n i b i l m e o l a r a k bilir. Y a da, o r g a n i z m a n ı n m ü d a h a l e y e t e p k i s i n i n m i n i m a l bir a n l a t ı b i ç i m l e n d i r m e s i ö l ç ü s ü n d e (organizmanın homeostasis'i
bir n e s n e y l e karşılaşma yüzünden
bozulur;
organizma
o n d a n e t k i l e n i r , d ö n ü ş ü r , v e k e n d i h o m e o s t a s i s ' i n i s ü r d ü r m e k ve/veya o n a r m a k üzere ona
tepkide b u l u n u r ) , özne/bilinç, paradoksal olarak,
hikaye a n l a t m a aracılığıyla
ortaya çıkan, sadece kendi hikaye anlatmasında var olan hikaye anlatıcıdır,
s o n u c u olarak h a r e k e t e geçirilen çeşitli beyin bölgelerinde gerçekleşen olayların a n i b i r dilsel o l m a y a n d e ğ e r l e n d i r m e s i n i y a r a t ı r . ( 1 7 0 )
N e s n e - n e d e n e [objet a] a i t h a r i t a l a r o r g a n i z m a y a a i t h a r i t a l a r d a değişir, v e bu değişimi:
y i n e b a ş k a h a r i t a l a r d a ( i k i n c i düzey h a r i t a l a r d a ) t e m s i l e d i l e b i l i r , o n l a r d a
bu yüzden . . e s n e y l e o r g a n i z m a a r a s ı n d a k i
ilişkiyi
temsil eder - nesneyle organizma
a r a s ı n d a k i n e d e n s e l i l i ş k i n i n b u d e ğ e r l e n d i r m e s i a n c a k i k i n c i düzey n ö r a l h a r i t a l a r d a y a k a l a n a b i l i r . B u i k i n c i düzey h a r i t a l a m a m i n i m u m b i r ö z - d ü ş ü n ü m s e l l i ğ e yol açar! B e n s a d e c e bilmiyorum, bildiğimi d e hissediyorum ( b i l e n B e n i m ) ; b e n s a d e c e bir nes neyi algılamıyorum, B e n o n u algılayan k e n d i m i n farkındayım; B e n sadece eylemiyo
rum, e y l e y e n i n b e n o l d u ğ u n u hissediyorum. Bir nesneyle sadece bağlantı kurmuyorum
(etkileşmiyorum): ben bu "tam anlamıyla" bağlantı kurmayla bağlantıdayım. Bu yüz d e n b i l i n ç aynı z a m a n d a h e p ö z b i l i n ç t i r : b i l d i ğ i m z a m a n , e ş z a m a n l ı o l a r a k b i l e n i n Ben o l d u ğ u n u b i l i y o r u m ( " h i s s e d i y o r u m " ) , ç ü n k ü b u b i l g i n i n d ı ş ı n d a b i r şey d e ğ i l i m - b e n k e n d i m i n bilgisiyim. " Y a k a l a m a s ü r e c i n i n anlatısında yaratılan yakalayıcı" olarak ö z n e n i n paradoksu onun
neredeyse
simetrik
karşıtı
tarafından
desteklenmektedir:
(1)
özne
onun
a r a n ı ş ı n ı n b i r s o n u c u o l a r a k o r t a y a ç ı k m a k l a k a l m a z , o n u n tözü değil, k e n d i süreci o l m a k l a k a l m a z s a d e c e ; a m a e ş z a m a n l ı o l a r a k , ( 2 ) ö z n e n i n f a r k ı n d a l ı ğ ı soruya, d a h a a r a n m a d a n ö n c e v e r i l e n bir yanıttır - özne " G e r ç e ğ i n yanıtıdır," L a c a n ' ı n diyeceği g i b i : " Y a n ı t l a t ı n ö n c e g e l m e s i g e r e k t i . . . o r g a n i z m a n ı n ö n c e y a n ı t l a r gibi g ö r ü n e n bilgi t ü r ü n ü k u r m a s ı g e r e k t i . O r g a n i z m a n ı n o i l k s e l bilgiyi, t a l e p e d i l m e m i ş bilgiyi ü r e t e bilmesi gerekti, b ö y l e c e b i l m e n i n bir sürecinin temeli atılabildi" ( 1 8 9 ) . İ l k b a k ı ş t a , iki t a t a f ister i s t e m e z k a r ş ı l ı k l ı o l a r a k dışlayıcı g ö r ü n ü y o r : b i r i n c i s i , aradığı n e s n e y i k e n d i s i y a r a t a n b i r a r a m a s ü r e c i m i z var, y a n i , - t ı p k ı k e n d i k e n d i s i n i s a ç l a r ı n d a n t u t u p b a t a k l ı k t a n ç ı k a r t a n P a l a v r a c ı B a r o n M u n e h h a ü s e n ' g i b i - dışsal
Ç e k i r d e k b i l i n c i n imgelerinde saklanan hikaye birtakım zeki h o m u n c u l u s tarafından anlatılmamıştır. H i k a y e aslında bir b e n l i k olarak s e n i n tarafından da a n l a t ı l m a m ı ş t ı r
tözsel h e r h a n g i b i r d e s t e ğ i o l m a k s ı z ı n k e n d i kısır d ö n g ü s ü n ü n i ç i n d e d ö n e n b i r süreç; a r d ı n d a n a n i b i r s o n u ç , b i r y a n ı t , v e r i l i b i r şey, h e r h a n g i b i r arayışı s ö z k o n u s u o l m a d a n
çünkü ç e k i r d e k sen a n c a k hikaye a n l a t ı l ı n c a doğar, h i k a y e n i n kendi içinde. S e n ilksel
o r t a y a fırlayan b i r şey var. F a k a t iki p a r a d o k s a r a s ı n d a k i b a ğ l a n t ı c a n a l ı c ı ö n e m d e :
hikayeler a n l a t ı l ı r k e n zihinsel bir varlık olarak, a n c a k o zaman var olursun; ilksel
eğer B e n sadece anlattığım/deneyimlediğim
hikayenin
i ç i n d e v a r o l u y o r s a m , eğer
o zaman, k e n d i m i
s u z l u k l a r ı n ı d i l e g e t i r m e l e r i n e yasak k o y m a m ı z i m k a n s ı z diye y a n ı t v e r i r . O z a m a n
arayışı f o r m ü l e e d e c e k o n d a n ö n c e
h a s t a ş ö y l e d e r : " P e k i n e d e n o n l a r ı ö l e n l e r i ç i n a y r ı l m ı ş .özel b i r o d a y a k o y m u y o r
g e l e n h e r h a n g i b i r ö z n e y o k t u r , soru h i k a y e t a r a f ı n d a n y a n ı t l a n ı r - Ç e k i r d e k b e n l i ğ i
sunuz?" D o k t o r s a k i n s a k i n y a n ı t l a r : " A m a z a t e n o o d a ö l m e k üzere o l a n l a r a a y r ı l m ı ş
b i ç i m l e n d i r e n ilksel a n l a t ı " o n a y ö n e l i k
olan odaydı.
o n u n d ı ş ı n d a h e r h a n g i b i r tözsel k i m l i k / i ç e r i ğ e s a h i p d e ğ i l s e m , dcııeyimlediğimde, hikaye hep-zaten oradadır,
herhangi
bir talep gelmeden sunulan
bir
. . . " H e g e l h a k k ı n d a b i r iki şey ö ğ r e n e n h e r k e s i n b u ü r k ü t ü c ü f ı k r a n ı n
" H e g e l c i " havasını kolayca ayırt e d e b i l m e s i n i n n e d e n i nedir? H a s t a n ı n öznel k o n u
açıklamadır":
m u n u ç ö k e r t e n o s o n d ü ğ ü m y ü z ü n d e n o l m a l ı : h a s t a k e n d i n i b i r m e s a f e k o y m a k iste 7
( v
7
K i m yapar . K i m bilir Y a n ı t i l k g e l d i ğ i n d e , b e n l i k hissi o r t a y a ç ı k a r v e a r t ı k bize,
. |
\ z e n g i n bilgi v e o t o b i y o g r a f i k b i r b e n l i k b a h ş e d i l m i ş y a r a t ı k l a r a , . . . s a n k i soru sorul-
5
1 muş, b e n l i k de b i l e n b i r b i l i c i y m i ş gibi g e l i r . . . O z a m a n h i ç b i r soru s o r u l m a z .
s(
t / D u r u m l a ilgili ç e k i r d e k b e n l i ğ i s o r u ş t u r m a y a y ö n e l i k b i r i h t i y a ç y o k t u r v e ç e k i r -
^
1 d e k b e n l i k h e r h a n g i b i r şeyi y o r u m l a m a z . B i l m e k c ö m e r t b i r ş e k i l d e b e d a v a y a
diği d i z i n i n i ç i n d e bulur.
41
J h ı r a d a n y o l a ç ı k a r a k , a y n ı z a m a n d a D a m a s i o ' n u n B e n l i ğ i n iki t a r a f ı n a i l i ş k i n eski b i l m e c e y e ( s ü r e k l i d e ğ i ş e n b i r b i l i n ç akışı o l a r a k B e n l i ğ e karşı, ö z n e l l i ğ i m i z i n k a l ı c ı d e n g e l i ç e k i r d e ğ i o l a r a k B e n l i k ) getirdiği ç ö z ü m ü n h e d e f i n e d e n k a ç ı r d ı ğ ı n ı g ö r e b i l i riz: " g ö r ü n ü ş t e d e ğ i ş e n b e n l i k v e g ö r ü n ü ş t e k a l ı c ı b e n l i k , y a k ı n d a n b a ğ l a n t ı l ı o l s a l a r
Sunulmaktadır. (191-192)
da, bir değil iki m e v c u d i y e t t i r " ( 2 1 7 ) - ilki Ç e k i r d e k B e n l i k , i k i n c i s i d e o t o b i y o g r a f i k hu
yüzden iki y a n ı l s a m a n ı n b i r arada d ü ş ü n ü l m e s i g e r e k i y o r , a y n ı p a r a n ı n yazı
ve
i m a s ı , yüzü v e tersi gibi: ö z n e n i n zaten o r a d a o l a n , k e ş f e d i l m e y i b e k l e y e n b i r şeyi aradığı
yanılsaması
-
yani,
benim
anlatıyı
önceleyen
bir
fail-anlatıcı
olduğum
y a n ı l s a m a s ı ("birisi h i k a y e y i a n l a t ı y o r o l m a l ı , h i k a y e k e n d i n i a n l a t a m a z , b u kusursuz bir r e s i m çizip s o n r a i ç i n e g i r e r e k gözden k a y b o l a n r e s s a m l a ilgili h i k a y e k a d a r s a ç m a o l u r " ) , v e b i l g i n i n d a h a ö n c e d e n o r t a y a a t ı l m ı ş o l a n soruya v e r i l m i ş y a n ı t o l d u ğ u y a n ı l s a m a s ı . B u r a d a e l e a l d ı ğ ı m ı z şey " i k i k a t k a y d e d i l m i ş " o l a n p a r a d o k s a l b i r t e k ı i H - v c u d i y e t t i r , y a n i e ş z a m a n l ı o l a r a k a r t ı k v e e k s i k - ç o k uzun z a m a n ö n c e D e l e u z e tarafından
Anlamın
Man•tığı'hda
tarif edilen
paradoks:
simgesel
düzenin
ortaya
ç ı k m a s ı y l a b i r l i k t e , h e p b u n a e ş z a m a n l ı o l a r a k - y a p ı y a g ö r e - boş, işgal e d i l m e m i ş b i r y n o l a n v e - ö ğ e l e r e g ö r e - yersiz bir fazla işgalci o l a n b i r m e v c u d i y e t l e karşılaşırız.
40
B u b ü k ü m l ü yapı bize D a m a s i o ' n u n , i k i n c i düzey b i r h a r i t a l a m a y a , t a m d a iki m e v c u d i y e t ( o r g a n i z m a v e n e s n e ) a r a s ı n d a k i , e t k i l e ş i m i b i r i n c i düzey h a r i t a l a m a y l a
B e n l i k olur.
F a k a t burada, d e n e y i m varlıkları
olarak,
öznelliğimizin boş çekirdeği
o l a r a k b a h s e t t i ğ i m i z ( y a da, d a h a doğrusu, ö n v a r s a y d ı ğ ı m ı z ) şey i ç i n b i r y e r y o k t u r : B e n neyim? B e n b e d e n i m değilim ( B e n bir b e d e n e sahibim, B e n h i ç b i r zaman doğrudan b e d e n i m " o l m a m , " her ne kadar Merleau Ponty incelikli fenomenolojik betimlemeler le tam tersine ikna etmeye çalışsa d a ) , B e n b e n i m simgesel kimliğimi b i ç i m l e n d i r e n o t o b i y o g r a f i k a n l a t ı l a r ı m ı n d e n g e l i ç e k i r d e ğ i d e d e ğ i l i m ; " B e n i m o l d u ğ u m " şey o t o biyografik a n l a t ı l a r ı n s ü r e k l i d e ğ i ş i m i a r a c ı l ı ğ ı y l a a y n ı B i r o l a r a k k a l a n b i r b o ş B e n l i ğ i n s a f B i r i d i r . B u B i r , dil t a r a f ı n d a n t e h l i k e y e düşürülür: n e Ç e k i r d e k B e n l i k t i r n e d e o t o biyografik B e n l i k t i r , d i l e a k t a r ı l d ı ğ ı z a m a n Ç e k i r d e k b e n l i ğ i n transsubstando o l d u ğ u , töz
değiştirdiği
(ya
da
daha
doğrusu,
tözsellikten
çıktığı)
şeydir.
"Kişi"
(benim
B e n l i ğ i m i n tözsel i ç e r i ğ i n i s a ğ l a y a n o t o b i y o g r a f i k i ç e r i ğ i n z e n g i n l i ğ i ) ile s a d e c e b o ş b i r kendi
kendisiyle
ilişki
noktası
olan
aşkınsal
tamalgınıri\ s a f öznesi
y a p a r k e n , K a n t ' ı n a k l ı n d a n g e ç e n şey b u d t m -
arasında
ayrım
-—
k a y d e d i l m i ş o l a n n e d e n s e l ilişkiyi k a y d e d e n b i r h a r i t a l a m a y a d a y a n a n b i l i n ç f i k r i n i n
D a m a s i o ' n u n t e m e l " A l t h u s s e r c i " tezi " o n a k a r ş ı l ı k g e l e n duygu o r t a y a ç ı k m a d a n
h a t a l ı y a n ı k o n u s u n d a b i r ipucu verir: a ç ı k ç a , b u aşırı b a s i t g ü ç l e ş t i r m e , h a r i t a l a m a
ö n c e m e r k e z i b i r h i s s e t m e h a l i y o k t u r , ifade ( d u y g u ) h i s s e t m e y i ö n c e l e r " d i r ( 2 8 3 ) . B e n
f a i l i n i n k e n d i s i n i y a r a t m a ( o n u n f a r k ı n d a l ı ğ ı n ı ü r e t m e ) işini y e r i n e g e t i r m e y e c e k t i r .
hissetmeyi
Eğer i k i n c i düzey h a r i t a l a m a b i r i n c i düzey h a r i t a l a ı n a y ı k a y d e d e r s e , t e k e l d e e t t i ğ i m i z
duygular ç o k t a n ö z n e n i n d i r ,
şey h a r i t a l a m a n ı n iki düzeyli h a r i t a l a m a s ı olur, h a r i t a l a n a n s ü r e ç t e k e n d i s i n i i ç e r e n b i r
d e n e y i m i n e a k t a r ı l m a l a r ı n d a n ö n c e . $ b u yüzden h i s s e t m e d e n ö n c e k i d u y g u l a r ı n ö z n e l
önceleyen bu
duyguyu b o ş s a f ö z n e y l e
($)
bağlamaya
ama öznelleştirilmelerinden önce,
hevesleniyorum:
hissetmenin
öznel
B u n u n olması için (failin k e n d i s i n i n de h a r e k e t e geçirdiği
k a r ş ı l ı ğ ı d ı r : a n c a k h i s s e t m e l e r a r a c ı l ı ğ ı y l a y a ş a n m ı ş b e n l i k d e n e y i m i n i n " t a m " öznesi
.iiıvee k a t ı l m a s ı i ç i n ) , b i r t ü r k e n d i k e n d i s i y l e i l i ş k i n i n , t e m s i l i n ( h a r i t a l a m a n ı n ) iki
o l u r u m . V e a r t ı k y a ş a m - h o m e o s t a s i s ' i n i n ç e r ç e v e s i i ç i n d e t u t u l a m a y a c a k o l a n , işleyişi
h a r i t a l a m a s ü r e c i değil.
düzeyi a r a s ı n d a b i r tür kısa d e v r e n i n o r t a y a ç ı k m a s ı g e r e k i r - v e L a c a n ' ı n g ö s t e r e n for
a r t ı k b i y o l o j i k y a ş a m - d ü z e n l e m e m a k i n e s i t a r a f ı n d a n s ı n ı r l a n m a y a n " s a f ö z n e budur.
mülü ("bir gösteren bir başka gösterenin öznesini temsil e d e r " ) t a m da bu türden bir
D a m a s i o şöyle yazdığı z a m a n :
kendi
kendisiyle
ilişkili
iki
düzeyli
haritalamayı
canlandırır:
özneyi
temsil
eden
g ö s t e r e n i k i n c i d ü z e y d e n " d ü ş ü n ü m s e l " g ö s t e r e n d i r , b i r i n c i düzey g ö s t e r e n d i z i l e r i n d e öznenin vekili olarak davranır. Bu düşünümsellik D a m a s i o ' n u n değerlendirmesindeki r e d d e d i l m i ş H e g e l c i m o m e n t t i r . B u n o k t a y ı ü r k ü t ü c ü b i r fıkrayla a ç ı k l a y a y ı m : b i r sürü yatağa gürültü
s a h i p büyük yapıp
bir h a s t a n e d e yatan bir hasta,
bağırdığından,
bunun
da
onu
deliye
B i l i n c i n gücü bireysel yaşam düzenlemesinin b i y o l o j i k makinesiyle d ü ş ü n c e n i n biyolo j i k m a k i n e s i arasında kurduğu e t k i l i b a ğ l a n t ı d a n gelir. Bu bağlantı düşünme i ş l e m e n i n • tüm y ö n l e r i n e nüfuz e d e n bireysel bir ilginin yaratılması i ç i n t e m e l sağlar, b ü t ü n sorun ç ö z m e e t k i n l i k l e r i n e o d a k l a n ı r v e b u n l a r u z l e y e n çözümleri esinlendirir ( 3 0 4 ) '
d o k t o r a d i ğ e r h a s t a l a r ı n sürekli çevirdiğinden
yakınır.
Doktor
y a p a c a k b i r şey yok, h a s t a l a r ı n h e p s i d e ö l m e k üzere o l d u k l a r ı n ı b i l d i k l e r i n d e n u m u t
böylece
öznelliğin
tam
boş
çekirdeğini
($),
yaşamı
düzenleyen
homeostasis'in
ç e r ç e v e s i n i p a t l a t t ı ğ j j ^ l ç i i d e , F r e u d ' u n ö l ü m d ü r t ü s ü H e d i ğ i şeyle ö f t ü ş e n şeyi d i k k a t e
227
a l m a m ı ş olur. B u yüzden e ş d e ğ e r l i k l e r z i n c i r i k e n d i s i n i " b o ş " c o g i t o ' y l a ( K a r t e z y e n
d u y g u l a r ı m ı z değlidir; bu yarığın kendisi de "duygusal" bir olgu, yeni, özellikle insani
özne, K a n t ' ı n aşkınsal öznesi), H e g e l c i k e n d i kendisiyle ilişkideki olumsuzluk başlığı
duygulara yol açan bir olgu işlevini görür, ( b a s i t k o r k u y a k a r ş ı t o l a r a k ) kaygıdan
v e F r e u d c u ö l ü m dürtüsü b a ş l ı ğ ı a r a s ı n a s o k a r . B u " s a f ö z n e d u y g u l a r d a n y o k s u n m u
( i n s a n i ) sevgi v e m e l a n k o l i y e u z a n a n d u y g u l a r a . L e D o u x ( v e b u r a d a L e D o u x ' n u n bağlı
b ı r a k ı l m ı ş t ı r ? D u r u m o k a d a r b a s i t değil: y a ş a m d e n e y i m i n e d o l a y ı m s ı z k a t ı l m a k t a n
k a l d ı ğ ı D a m a s i o ) b u özelliği, duygularla h i s s e t m e l e r a r a s ı n d a y a p ı l a n p r o t o - A l t h u s s e r c i
k o p u k l u ğ u y e n i (duygu y a d a h i s s e t m e l e r i n değil, d a h a ç o k ) e t k i l e n i m l e r i n o r t a y a
b i r a y r ı m ı n t e m e l zayıflığı ( y a d a d a h a doğrusu, i k i r c i k l i l i ğ i ) y ü z ü n d e n m i k a ç ı r m a k
ç ı k m a s ı n a yol a ç a r : kaygı v e d e h ş e t . K a y g ı ö z n e n i n ç e k i r d e ğ i n i o l u ş t u t a n B o ş l u k l a
tadır? Bu ayrım açık Pascalcı bir b ü k ü m e sahip (ve "Descartes'ın h a t a s ı " n ı n 4 5 kapsamlı
k a r ş ı l a ş m a y a k a r ş ı l ı k gelir; d e h ş e t e n s a f h a l i y l e r a h a t s ı z e d i c i y a ş a m ı n , " ö l m e y e n "
eleştirisinde, D a m a s i o ' n u n Descartes'ın başlıca eleştirmeni olan Pascal'ı anmaması
y a ş a m ı n d e n e y i m i n e k a r ş ı l ı k gelir. 4 2 J ) l p r \ o 4 ı «
t a m b i r g i z e m d i r ) : fiziksel duygular i ç h i s s e t m e l e r i sergilemez, t e r s i n e , o n l a r ı yaratır.
0 k,u 1 |
Synaptic Şelfte, J o s e p h L e D o u x a y n ı s o r u n l a yüzleşir. K i t a b ı n s o n u n d a yer a l a n
F a k a t , b u r a d a e k s i k o l a n b i r şey var: b i y o l o j i k - o r g a n i k b e d e n s e l j e s t l e r o l a r a k duygular
b e y i n i ş l e y i ş i n i n yedi t e m e İ ilkesi l i s t e s i n d e k i 6 . İ l k e şudur: "Duygusal haller beyin kay
v e k u r a l l a r a bağlı ö ğ r e n i l m i ş s i m g e s e l j e s t l e r o l a r a k duygular ( P a s c a l ' ı n diz ç ö k ü p dua
naklarını tekeline alır." B i r o r g a n i z m a t e h d i t e d i c i b i r u y a r ı m ı n s a l d ı r ı s ı n a uğradığı
e t m e s i g i b i ) a r a s ı n d a k i b i r yarık.. Ö z e l l i k l e " i n s a n i " (kaygı g i b i ) duygular, s a d e c e bir
z a m a n , h e m e n o r t a y a ç ı k a n duygusal t e p k i
i n s a n i h a y v a n b i y o l o j i k i ç g ü d ü l e r i n e y ö n e l i k duygusal h a l a t ı n ı k a y b e t t i ğ i v e b u kayıp i n s a n ı n " i k i n c i d o ğ a s ı " o l a r a k simgesel
korteksin duyu a l a n l a r ı n a nöral bağlantılar yoluyla, bu alanları uyaran dünyasının kri tik o l a n y ö n l e r i n e o d a k l a n m ı ş kalmaya y ö n e l t e n doğrudan geri-beslemeler gönderir. B u geri-besleme aynı zamanda düşünme ve a ç ı k anı oluşumuna girmiş başka kortikal alan lara uzanır, o n l a r ı n belli düşünceleri düşünmeye ve m e v c u t durumla ilgili belli anıları
olarak düzenlenen
duygularla d e s t e k l e n d i ğ i
zaman ortaya çıkar. B e y i n b i l i m l e r i n i n b i l i n ç d ı ş ı n ı F r e u d c u B i l i n ç d ı ş ı n d a n a y ı r a n yarık, b a ş k a h i ç b i r yerde, duyguların k o n u m u k o n u s u n d a o l d u ğ u n d a n d a h a b e l i r g i n b i r ş e k i l d e g ö r ü n m ü y o r . D a m a s i o i ç i n , b i l i n ç d ı ş ı duygusaldır: duygular b i r o r g a n i z m a n ı n h o m e o - s t a t i k d e n
biçimlendirmeye yöneltir.4'
gesini
rahatsız
eden
bir
nesneyle
karşılaşmasına
verdiği
"kendiliğinden"
tepkiyi
E l b e t t e , b u n a e k o l a r a k , b a ş k a duygusal y a n ı t l a r d a k e t l e n i r : i n s a n ö l ü m ü n e k o r k t u ğ u
sergiler, b u yüzden b i r i n s a n i v a r l ı k bilişsel o l a r a k n e s n e y e y ö n e l i k doğru y a k l a ş ı m ı n
z a m a n , seks y a d a y i y e c e k g e l m e z a k l ı n a . . . . " D e n g e l i " r a s y o n e l d ü ş ü n m e y e b i r e n g e l
f a r k ı n d a o l m a s a da, duygusal y a n ı t ı b u y a k l a ş ı m a i h a n e t eder. B u n u n s t a n d a r t ö r n e ğ i
duygusal
ı r k ç ı l ı k t ı r : Y a h u d i l e r i n tıpkı diğer i n s a n l a r gibi i n s a n o l d u ğ u n a e m i n o l a b i l i r i m , a m a
e t k i n l i ğ i m i z i n d ü r t ü s ü n ü sağlar: duygusal baskı a l t ı n d a o l d u ğ u m u z z a m a n d a h a hızlı
d a h a ö n c e tarumadığım biriyle karşılaşırsam, bedensel j e s t l e r i m b e n i m bilinçdışı anti-
d ü ş ü n ü r v e e y l e m d e bulunuruz, b ü t ü n k a y n a k l a r ı m ı z ı h a r e k e t e geçiririz. B u n a b a ğ l ı
S e m i t d u r u ş u m a t a n ı k l ı k e d e n duygusal b i r t e p k i sergiler. B u r a d a " b i l i n ç d ı ş ı , " F r e u d ' a
o l a r a k , b i r d u y g u n u n d ü ş ü n c e v e e y l e m l e r i m i z i " r e n k l e n d i r d i ğ i n i " söylediğimiz z a m a n ,
açık
bunun
F r e u d ' a ait, kaygı y a l a n s ö y l e m e y e n e t k i l e n i m d i r ş e k l i n d e k i t e z i n e başvurduğu zaman
oluşturmaktan
uzak
Laclau'nun
olan
bu
türden
"hegemonyaya"
tek
yüklediği
yanlı
bir
anlamla
odak
kabul
bilişsel
edilmesi
ve
gerekir
(cum
bir karşıtlıkla,
duygusal
kalın,
grano salis): b ü t ü n ü z e r i n d e özgül b i r n i t e l i k k a t a n özgül b i r y a n . K a y n a ğ ı d a d i l i n
{kayg_ı__bu __yüzden
ortaya çıkışının
o l d u ğ u d u r : b ü t ü n d i ğ e r d u y g u l a r y a l a n söyler,
i n s a n ı n bilişsel b e c e r i l e r i y l e o n u n duygusal/güdülenimsel b e c e r i l e r i
Gerçeğin
dokunun
yakınlığını
nüfuz
belirtir),
edilemez
buradaki
arkaplanıdır.
ima
kaygının
ilke olarak yalan söylerler.
Lacan
istisna
Düşlerin
Yorumunda, F r e u d b i r k a d ı n ı n i ç i n d e b a s i t ç e b i r ö n c e k i g ü n ü n o l a y ı n ı , sevdiği b i r doâ
a r a s ı n a soktuğu d e n g e s i z l i k t i r :
tunun
cenazesini,
yoğun
b i r üzüntü
havası
içinde yinelediği
bir düşten bahseder:
D i l h e m ek bilişsel y e t e n e k l e r e ihtiyaç duydu ve yeni y e t e n e k l e r i olası kıldı, h e m de bu
F r e u d ' u n düşe y ö n e l i k a ç ı k l a m a s ı , c e n a z e d e , düş g ö r e n i n y i n e y ı l l a r ö n c e tutkuyla
değişimleri elde e t m e k i ç i n uzam ve b a ğ l a n t ı aldı. U z a m sorunu . . . m e v c u t kortikal
sevmiş
uzamda bir şeylerin yerini değiştirerek ve ayrıca uzam ekleyerek çözüldü. A m a bağlantı
B u r a d a k i vurgu s a d e c e b i r d ü ş ü n a n l a m ı n ı n o n u n b ü t ü n s e l l i ğ i y l e b a ğ l a n t ı s ı z b i r t a k ı m
sorunu
a y j m t ^ a j d ^ a r a n m a s ı g e r e k t i ğ i değildir ( a y r ı n t ı l ı y o r u m a karşı en masse, t o p t a n b e l
sadece
kısmen
çözüldü.
Çözülen
kısım,
kortikal
işleme
şebekeleriyle
olduğu v e
hâlâ
cinsel
arzular b e s l e d i ğ i
bir adamla
karşılaştığı
şeklindedir.
bağlantısallık, h o m i n i d [insanımsı] b e y n i n i n zenginleştirilmiş bilişsel y e t e n e k l e r i n i
m e n ö t i k y o r u m ) , y o ğ u n ü z ü n t ü hissi o l a r a k d e n e y i m l e n e n , b u n a e ş l i k e d e n duygunun
m ü m k ü n kıldı. A m a tam olarak ç ö z ü l m e m i ş o l a n kısım bilişsel sistemle zihinsel üçle-
y a l a n söylediğidir: o b i r m a s k e rolü görür, işlevi s e v i l e n figürle k a r ş ı l a ş m a d a duyulan
m e n i n diğer kısımları, duygusal ve güdülenimsel sistemler arasındaki bağlantısalİlktir. 4 4
n e ş e y i . g i z l e m e k o l a n b i r k o r u y u c u e k r a n - b u h a l i y l e , b i l i n ç d ı ş ı y l a b i r ilişkisi yoktur. E t k i l e n i m l e r i n b u y a n ı l t ı c ı doğası e n iyi ş e k i l d e m ü z i k t e görülür. R o m a n t i z m i n
B u ç e r ç e v e d e , " i n s a n o l m a n ı n " özgüllüğünü bilişsel v e duygusal b e c e r i l e r a r a s ı n d a k i b u
yükselişiyle b i r l i k t e , m ü z i ğ i n o n t o l o j i k k o n u m u n d a k ö k t e n c i b i r d e ğ i ş i m görülür: arı ıl<
yarıkta t e m e l l e n m i ş olarak kavramak ilginç olabilir:
sözle a k t a r ı l a n m e s a j ı n basit, b i r e ş l i k ç i s i n e i n d i r g e n m e k t e n ç ı k a r , k e n d i n e ait, sözcük
duyguları bilişsel b e c e r i l e r i n e
yaklaşmış bir insani varlık artık bir insan olmaz, insani duygulardan yoksun kalmış
lerle
s o ğ u k b i r c a n a v a r o l u r . . . . B u r a d a L e D o u x ' u d a h a yapısal b i r y a k l a ş ı m l a d e s t e k l e m e l i
müziğin bu ifade gizilini a ç ı k ç a d i l e g e t i r e n kişi ilk kez R o u s s e a u o l m u ş t u ; müziğini
yiz: bilişsel b e c e r i l e r i m i z i n a r k a s ı n d a k a l a n , ilkel h a y v a n d ü z e y i n d e t a k ı l a n şey s a d e c e
dilsel
aktarılandan
sözün
" d a h a .derin"
etkilenimci
bir
özelliklerini
mesaj
içermeye/aktarmaya
basitçe
taklit
etmek
başlar.
yerine,
Bu
"kendi
haliyle
adına
/ k o n u ş m a " h a k k ı n a s a h i p o l m a s ı g e r e k t i ğ i n i ö n e s ü r m ü ş t ü . A l d a t ı c ı dilsel söze k a r ş ı t olarak,
müzikte
(Lacan'ın
diliyle
konuşursak)
konuşan
doğruluğun
kendisidir.
l e m e s i n i n bir kısaltması olarak kullanır ve o n u t a m da "haz ilkesi"nin Freudcu terim
S c h o p e n h a u r ' u n dediği gibi, müzik d o ğ r u d a n n o u m e n a l İ r a d e y i yasalaştırır/ifade e d e r ,
lerinin merkez bileşeni olarak kullanır; a c ı ve haz k e n d i içlerinde e t k i n l i k hedefleri
b u n a k a r ş ı n söz f e n o m e n a l t e m s i l düzeyiyle s ı n ı r l ı kalır. M ü z i k ö z n e n i n asıl k a l b i n i ,
değildir,
;
H e g e l ' i n " D ü n y a n ı n G e c e s i , " radikal o l u m s u z l u ğ u n u ç u r u m u dediği şeyi tasvir e d e n
desteklendiğini
\
tözdür: r a s y o n e l L o g o s ' u n A y d ı n l a n m a ö z n e s i n d e n " D ü n y a n ı n G e c e s i " n i n R o m a n t i k
d o ğ r u d a n y a d a d o l a y l ı o l a r a k , y a ş a m s ü r e c i n i d ü z e n l e m e y i v e h a y a t t a k a l m a y ı teşvik
J
ö z n e s i n e k a y m a y l a b i r l i k t e , müzik s ö z c ü k l e r i n ö t e s i n d e k i asıl m e s a j ı n taşıyıcısı o l u r ,
e t m e y i h e d e f a l m ı ş t ı r " ( 3 5 ) . B u n u n a r d ı n d a n g e l e n b ü y ü k soru şudur: b u r a d a n k a l k ı p
I !
organizmanın haz ve
homeostasis'inin
acı davranış
ve
tehdit
duygulan
edildiğini
ya
da
"o ya da bu şekilde,
F r e u d ' u n " h a z i l k e s i n i n ö t e s i n d e " dediği şeye n a s ı l ulaşırız? B u n u n o r t a y a ç ı k m a s ı i ç i n ,
\ T e k i n s i z l e karşılaşırız: a r t ı k dışsal a ş k ı n değil, a m a K a n t ' ı n a ş k ı n s a l d ö n ü ş ü n ü izleyerek,
tohumuna
ait
metaforun
Gündüzden
, " K a n t ç ı özneyi belirten içsel öte-dünyevilik"
Geceye
kaymasıyla.
4Ğ
dediği şey. M ü z i ğ i n ifade e t t i ğ i şey a r t ı k
" r u h u n a n l a m b i l i m i " değil, o n u n a l t ı n d a y a t a n dilsel a n l a m l ı l ı ğ ı n ö t e s i n d e k i " n o u m e n a l " jouissance akışıdır. B u n o u m e n a l b o y u t K a n t ö n c e s i a ş k ı n t a n r ı s a l D o ğ r u l u k t a n radikal \
çok
belirtirler:
hazla a c ı n ı n kendilerini sinyaller olarak hizmet e t m e şeklindeki araçsal işlevlerinden
öznenin
! t a m d a ö z n e n i n k a l b i n d e k i G e c e n i n fazlalığı ( Ö l m e y e n i n b o y u t u ) , T o m l i n s o n ' u n
/
daha
Burada
\ yani 1
bir
şekilde
farklıdır:
o
öznenin
tam
çekirdeğini
biçimlendiren
erişilmez
k o p a r m a l a r ı v e k e n d i i ç l e r i n d e h e d e f e d ö n ü ş m e l e r i g e r e k m e z m i ? B u r a d a a c ı n ı n rolü hazzın r o l ü n d e n d a h a t e m e l d i r : h a z v e a c ı n ı n a r a ç s a l i ş l e v l e r i n d e n " o t o n o m l a ş m a s ı " n ı n t e m e l formülü a c ı n ı n k e n d i s i n d e haz bulmadır. A c ı y a n o r m a l h a y a t t a k a l m a c ı bir şekilde tepki v e r m e k ( o n d a n k a ç ı n m a k ) yerine, o n a tutunurum, o n d a n tatmin a l ı r ı m . P e k i y a D a m a s i o ' n u n ü z e r i n d e durduğu, duyguyla h i s s e t m e a r a s ı n d a k i y a r ı ğ ı n kendisi, sadece duygunun araçsallaştırmadan çıkarılması aracılığıyla gerçekleşebilirse ?
fazlalıktır. Fakat,
f
D a m a s i o " t e k s ö z c ü k h o m e o s t a s i s ' V 8 b i r o r g a n i z m a n ı n t e m e l k e n d i k e n d i n i düzen
eğer
daha
yakından
bakarsak,
müziğin
kendisinin
de
-Schopenhauer
t a r a f ı n d a n ö v ü l e n o aşırı tözsel " t u t k u l u " duygu a k t a r ı m ı n d a - s a d e c e y a l a n s ö y l e m e k le kalmadığını, a m a k e n d i b i ç i m s e l k o n u m u n a göre t e m e l bir şekilde yalan söylediğini g ö r m e k t e n k a ç ı n a m a y ı z . Ö z n e n i n " D ü n y a n ı n G e c e s i " n i n fazla h a z z ı n a g ö m ü l m e s i n i n doğrudan bir aktaranı
olarak müziğin üstün bir örneğine,
Wagner'in
Tn'stan'ına,
Y a h i s s e t m e n i n ilksel, sıfır düzeyi fiziksel a c ı d u y g u s u n u n b i r a c ı h i s s i n e " a k t a r ı l m a s ı " değil, a c ı d u y g u s u n d a n h a z h i s s e t m e y s e ( y a d a t a m t e r s i ) ? D a m a s i o ' n u n y a k l a ş ı m ı n ı n s ı n ı r l ı l ı ğ ı o n u n , ı r k ç ı duygusal p a t l a m a l a r ı , asıl i ş l e y i ş i n d e , m u t l a k o l a r a k y e r i n d e o l a n b i r duygusal t e p k i n i n b i r y a n l ı ş u y g u l a m a s ı ş e k l i n d e d e ğ e r l e n d i r m e y e ç a b a l a m a s ı n d a a ç ı k ç a görülür:
m ü z i ğ i n k e n d i s i n i n s ö z c ü k l e r i n i n ç a r e s i z c e b e l i r t i r g ö r ü n d ü ğ ü şeyi g e r ç e k l e ş t i r i r gibi o l d u ğ u e s e r e b a k a l ı m : sevdalı çift t u t k u l a r ı n ı n , c o ş k u l u k e n d i k e n d i n e k ı y m a l a r ı n " e n yüksek neşe/höchste Lust"mm t a t m i n i n e a m a n s ı z c a s ü r ü k l e n m i ş t i r - fakat, b u o p e r a n ı n m e t a f i z i k " d o ğ r u l u ğ u " , o n u n dile g e l m e z m e s a j ı m ı d ı r ? Ö y l e y s e , k ı y ı m u ç u r u m u na
doğru
bu
amansız
kayma
neden
tekrar
sıradan
gündelik
[ötekilerdeki] farkları saptamaya y ö n e l i k toplumsal duyguların o t o m a t i k yayılmasına dayanır, ç ü n k ü fark risk ya da t e h l i k e sinyali verebilir, ç e k i l m e ya da saldırganlığı teşvik edebilir.
Bu tür bir tepki büyük olasılıkla bir kabile t o p l u m u n d a yararlı hedeflere
yaşamın
ulaşılmasını sağlamıştır a m a artık bizim toplumumuz i ç i n uygun olmadığı gibi, yararlı da
fragmanlarının (genellikle gülünç) müdahaleleriyle bozulmaktadır? En apaçık örneği,
değildir. Beynimizin h â l â o n a asırlar ö n c e ç o k farklı bir bağlamda verdiği gibi tepki veren
finalin kendisini ele alalım: B r a n g a n e ' n i n g e l m e s i n d e n h e m e n ö n c e , müzik doğruca
bir mekanizmayı taşıyor olduğu gerçeğine karşı dikkatli olmalıyız. Ve bu tür tepkileri göz
son şekil değiştirmeye, transfigürasyona,
tekrar
ırksal ve kültürel önyargılara yol a ç a n tepkiler, k ı s m e n , evrimsel olarak başkalarındaki
iki aşığın k u c a k l a ş m ı ş b i r h a l d e ö l m e s i n e
g e ç e b i l i r d i - p e k i , a k s i y o n u n ağır i l e r l e y i ş i n i n e r e d e y s e k o m i k b i r ş e k i l d e h ı z l a n d ı r a n
ardı e t m e y i öğrenebiliriz ve başkalarını da [ötekileri de] aynısını yapmaya i k n a edebili riz. ( 4 0 )
i k i n c i g e m i n i n bir parça gülünç gelişinin n e d e n i nedir - birkaç dakika içinde, bütün ö n c e k i s a h n e l e r d e n d a h a ç o k olay olur ( M e l o t v e Kurnewal'in ö l m e s i n e yol a ç a n
B u a ç ı k l a m a n ı n s o r u n u farklı Ö t e k i y e y ö n e l i k ı r k ç ı " t i k s i n t f n i n iki t e m e l b i l e ş e n i n i
kavga, ve benzeri)
değerlendirmeye
- tıpkı,
son
iki
dakikasında bir yığın olay
yaşanan Verdi'nin
atmamasıdır:
bu
tiksintinin,
bir
başka
t r a v m a t i k d e n e y i m i n yer
// Trovaloréú gibi. B u b a s i t ç e W a g n e r ' i n d r a m a t i k güçsüzlüğü m ü ? B u r a d a b u a n i
d e ğ i ş t i r m e s i , b ö y l e c e " b a s t ı r ı l m a s ı " ( ö r n e ğ i n , ırksal Ö t e k i y e o l a n n e f r e t i m i z d e saldırgan
t e l a ş l ı a k s i y o n u n s a d e c e o r g a z m i k k e n d i n i y o k e t m e y e d o ğ r u ağır a m a k a ç ı n ı l m a z
b i r ş e k i l d e " e y l e m e d ö k e r i z " v e t o p l u m s a l iktidarsızlığımızı, t o p l u m s a l " b i l i ş s e l h a n t a l a -
s ü r ü k l e n m e n i n geçici bir ertelenmesi olarak h i z m e t etmediğini aklımızda tutmalıyız;
m a d a n " y o k s u n l u ğ u m u z u ö r t e r i z ) o l a r a k o r t a y a ç ı k m a tarzı ( m e k a n i z m a s ı d i r i l t i l m i ş t i r ) ;
b u t e l a ş l ı a k s i y o n i ç k i n b i r zorunluluğu izler, kısa b i r " g e r ç e k l i k m ü d a h a l e s i " o l a r a k
ye, e t n i k Ö t e k i n i n v a r l ı ğ ı n a y ö n e l i k ı r k ç ı b i r duygusal t e p k i d e , t i k s i n t i n i n s a p t ı r ı l m ı ş
o r t a y a ç ı k m a s ı , T r i s t a n ' ı n I s o l d e ' n i n s o n k e n d i n i o r t a d a n k a l d ı r m a e y l e m i n i sah
haz, e t k i l e n m e v e k ı s k a n ç l ı k b i ç i m l e r i v l e a ç ı k ç a b i r l e ş m i ş o l m a tarzı.
n e l e m e s i n e izin v e r m e s i gerekir.
47
Bu b e k l e n m e d i k gerçeklik müdahalesi olmaksızın,
B u k o m p l i k a s y o n l a n d e ğ e r l e n d i r m e y e a l m a k üzere, p s i k a n a l i z i n L a c a n ' ı n ısrarla vur
giderdi.
guladığı t e m e l D a r w i n k a r ş ı t ı d e r s i n i a k ı l d a t u t m a l ı y ı z : i n s a n ı n o r t a m ı n a y ö n e l i k radikal
" D o ğ r u l u k " k e n d i k e n d i n e k ı y m a y a doğru o t u t k u l u s ü r ü k l e n m e d e , o p e r a n ı n t e m e l
,ve t e m e l dis-adaptasyonu, ma/-adaptasyonu [ u y u m l a n m a m a s ı , k ö t ü u y u m l a n m a s ı ] . E n
etkisinde yatmaz, o n a m ü d a h a l e eden gülünç anlatısal kaza/müdahalelerde yatar -
r a d i k a l h a l i y l e , " i n s a n - o l m a k " i n s a n ı n o r t a m ı n a g ö m ü l m e s i n d e n b i r " ç ö z m e y i " içerir,
y i n e , b ü y ü k m e t a f i z i k e t k i l e n i m y a l a n söyler.
a d a p t a s y o n u n t a l e p l e r i n i göz ardı e d e n b e l l i b i r o t o m a t i z m i i ç e r i r - " ö l ü m d ü r t ü s ü n ü n "
Tristan'ın
ölmenin
olanaksızlığından
duyduğu
ızdırap
sonsuza
dek
sürüp
s o n a ş a m a d a k a r ş ı l ı k geldiği şey budur. P s i k a n a l i z " b e l i r l e n i m c i " d e ğ i l d i r ( " Y a p t ı ğ ı m şey
i ç i n yayılır: "Yay b e n i . " B i l i m s e l fikirler, bütün m e m l e r gibi, bir tür doğal ayıklanmaya
h i l i n ç d ı ş ı s ü r e ç l e r l e b e l i r l e n i y o r " ) : k e n d i n i s a b o t e e d e n b i r yapı o l a r a k " ö l ü m dürtüsü"
tabidir, ve bu yüzeysel olarak virüs benzeri görünebilir. A m a bilimsel fikirleri irdeleyen
ı ızgürlüğün, y a r a r c ı - h a y a t t a k a l m a c ı y a k l a ş ı m d a n ç ö z ü l m ü ş b i r d a v r a n ı ş ı n m i n i m u m u n u
ayıklama kuvvetleri keyfi ya da kaprisli değildir.
t e m s i l eder. " Ö l ü m d ü r t ü s ü " a r t ı k o r g a n i z m a n ı n o r t a m ı t a r a f ı n d a n b e l i r l e n m e d i ğ i , b i r
i ç i n d e hızla yayılması h a t t a bir kızamık s a l g ı n ı n ı n b e t i m l e n m e s i gibi görünebilir. A m a
...
İyi bir fikrin bilimsel topluluk
a l t t a yatan sebepleri incelediğiniz zaman o n l a r ı n iyi sebepler olduğunu, bilimsel yön
ı >ı ( ı ı ı o m d a v r a n ı ş ç e v r i m i n e " p a t l a d ı ğ ı / d e r l e n d i ğ i " a n l a m ı n a gelir. C a n a l ı c ı yarık budur:
t e m i n talep ettiği standartları t a t m i n ettiğini görürsünüz. İ m a n ı n yayılma tarihinde
(">zgürlüğün r a d i k a l " o n t i k " reddiyle ( b e n i d e n e t l e y e n d a v r a n ı ş ı m ı b e l i r l e y e n koşulları
s a l g ı n b i l i m d e n başka bir şey g ö r m e k güçtür, ve özellikle de n e d e n s e l salgınbilim. . . .
d e n e t l e y e n l e r ) K a n t ç ı ( v e u n u t m a y a l ı m , S a d e c ı ) koşulsuz o t o n o m i n i n ( a h l a k i y a s a n ı n ,
B i l i m s e l i n a n ç için, salgınbilim d a h a sonradan gelir ve o n u n kabul e d i l m e s i n i n tarihi
zevk k a p r i s i n i n ) ö n e sürülmesi a r a s ı n d a k i yarık - h e r iki d u r u m d a da, v a r l ı ğ ı n z i n c i r i n d e
n i b e t i m l e r . D i n i i n a n ç için, salgınbilim k ö k nedendir. 5 0
bir k o p m a vardır. D e n n e t t b u k ı s m a h e r z a m a n k i ekşi üslubuyla yaptığı e l e ş t i r e l b i r y o r u m d ü ş m e k t e HEGEL, MARX, D E N N E T T
oldukça haklıydı:
K a r t e z y e n cogito'mın ü ç ü n c ü , ç o k d a h a e t k i l i , b i l i ş s e l c i b i r reddi d e v a r : y a n i D a n i e l
B i l i m s e l m e m l e r i n yayılma sebeplerini incelediğiniz zaman, D a w k i n s bizi " b u n l a r ı n iyi
D e n n e t t ' i n " K a r t e z y e n T i y a t r o " d e n e n şeye, i n s a n z i h n i n d e , g e l e n b ü t ü n e n f o r m a s
sebepler olduğunu görürsünüz" diyerek ikna eder. B i l i m i n bu standart, resmi k o n u m u ,
y o n u n toplandığı, gözden geçirildiği ve sonra
k e n d i terimleri a ç ı s ı n d a n reddedilemez, a m a mollaya ve rahibeye sorular sorulmasına
(yeniden)
eyleme yönelik emirlere
yol a ç a r - ve R o r t y de o l d u k ç a yerinde bir tavırla D a w k i n s ' e sorar: " B u ' e r d e m l e r i n ' iyi
d ö n ü ş t ü r ü l d ü ğ ü m e r k e z i b i r a l g ı - k a r a r n o k t a s ı o l d u ğ u ş e k l i n d e k i fikre y ö n e l t t i ğ i eleştiri
erdemler
var. İ n s a n z i h n i n i n b u t ü r m e r k e z d e n y o k s u n b i r " p a n d e m o n i u m " o l m a s ı fikrini o r t a y a
olduğuna
ilişkin
ispatınız
nerede?
İnsanların
bu
memleri
değerlendirip
aktardığını belirtiyorsunuz - a m a ya D e n n e t t haklıysa, insanlar da . . . büyük ölçüde
atan ilk k i ş i n i n L e v T o l s t o y o l m a s ı m o d e r n fikirler t a r i h i n i n c i l v e l e r i n d e n b i r i . T o l s t o y
m e m l e r i n yaratımıysa.
genellikle D o s t o y e v s k i k a d a r i l g i n ç o l m a y a n b i r yazar s a y ı l m ı ş t ı r - D o s t o y e v s k i ' n i n
d e ğ e r l e n d i r m e c i l e r y a r a t m a s ı n ı n neresi zekice! Ö y l e y s e , sizin bilimi kurmayabileceğiniz
varoluşsal ı z d ı r a b ı n ı n t e r s i n e , m o d e r n l i k t e t e m e l d e yeri o l m a y a n m o d a s ı u m u t s u z c a
o A r ş i m e t noktası nerede?" 5 1
...
Bazı
m e m l e r i n bir araya gelip onları o n a y l a y a n nıem-
geçmiş bir gerçekçidir o. F a k a t , belki de, T o l s t o y ' u t a m olarak yeniden ele a l m a n ı n , o n u n s a n a t v e g e n e l o l a r a k i n s a n l a ilgili k e n d i n e özgü k u r a m ı n ı e l e a l m a n ı n v a k t i
H e g e l c i b i r b a k ı ş a ç ı s ı n d a n , D e n n e t t ' i n b a ş l ı c a başarısı b i z i m k a v r a m v e yargıları t a m
g e l m i ş t i r ; b u k u r a m d a S p i n o z a ' n m imitatio afecti y a d a D a w k i n s ' i n m e m l e r f i k r i n i n
o l a r a k n a s ı l " g ö r d ü ğ ü m ü z ü " i s p a t l a m a s ı d ı r . S ö z g e l i m i , " k ı r m ı z ı s a n d a l y e l e r l e d o l u bir
y a n k ı l a r ı n ı buluyoruz. " B i r i n s a n e n f e k t e o l m u ş b i r b e y n e s a h i p o l a n , m i l y o n l a r c a
o d a " g ö r d ü ğ ü m z a m a n , h ı z l a h e p s i n i b i r d e n t a r a m a m ; o n u n y e r i n e , b i r k a ç t e s t bakışı
k ü l t ü r e l o r t a k - y a ş a r ı n b a r ı n a ğ ı o l a n v e b u n a fırsat v e r e n b a ş l ı c a şey d e d i l l e r o l a r a k b i l i n e n ortak-yaşar sistemler o l a n bir h o m i n i d ' d i r "
49
- D e n n e t t ' t a n alınma bu bölüm
halis T o l s t o y s a y ı l m a z m ı ?
a t a r ı m v e s o n r a b ü t ü n s a n d a l y e l e r i n kırmızı o l d u ğ u n u " s o n u c u n a v a r ı r ı m " - v e h e m e n b u s o n u c u görürüm. D e n n e t t ' i n tezi K a n t ' ı n g e r ç e k l i ğ i n a ş k ı n s a l k u r u l u ş u f i k r i n d e n çok
daha
radikal:
sadece
görsel
veri
aşkınsal
kategoriler
aracılığıyla
"tümden
tıpkı
a y r ı n t ı l a n d ı r ı l m ı ş " o l m u y o r , g ö r d ü ğ ü m ü z ü n i ç e r i ğ i d e - d o ğ r u d a n fiziksel n i t e l i k l e r i n i
b u l a ş ı c ı bacilli gibi, b i r b i r e y d e n d i ğ e r i n e y a y ı l a n e t k i l e n i m - y ü k l ü k ü l t ü r e l ö ğ e l e r l e
k a p s a y a n içeriği d e - ö n c e k i y a r g ı n ı n s o n u c u d u r . B u a y n ı z a m a n d a D e n n e t t ' i n m a d d e
e n f e k t e o l a n e d i l g e n b o ş b i r d o l a y ı m d ı r . V e T o l s t o y dosdoğru s o n u c a gider: b u d u r u m
c i i n d i r g e m e c i l i ğ e y ö n e l i k k l a s i k f e n o m e n a l i s t s i t e m e verdiği p a r a d o k s a l r a d i k a l y a n ı t ı
Tolstoy'un antropolojisinin
temel kategorisi
enfeksiyondur,
insani
özne,
e i k i l e n i m s e l e n f e k s i y o n l a r ı n y a y ı l m a s ı n ı g e r ç e k b i r ruhsal o t o n o m i y l e karşı k a r ş ı y a
a n l a m a n ı n d a uygun ş e k l i d i r : " Y a q u a l i a , t a t l ı l ı k , susuzluk v e b e n z e r i ş e y l e r i n b i r i c i k
getirmez, i n s a n ı n k e n d i s i n i b u l a ş ı c ı hacillfden k u r t a r a r a k o l g u n o t o n o m e t i k b i r ö z n e
d o ğ r u d a n d e n e y i m i n e o l a c a k ? " - Qualia yoktur. B u n u n a n l a m ı g e r ç e k l i k l e d o ğ r u d a n
o l m a k üzere e ğ i t m e s i g e r e k t i ğ i n i ö n e sürmez. T e k m ü c a d e l e iyi v e k ö t ü e n f e k s i y o n l a r
bir t e m a s olmadığı, sona,
a r a s ı n d a d ı r : H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n k e n d i s i b i r e n f e k s i y o n d u r , y i n e de iyi bir e n f e k s i y o n d u r .
doğrudan bir deneyim olmadığı a n l a m ı n a gelir - " g e r ç e k l i k " olarak deneyimlediğimiz
A s ı l i r o n i H ı r i s t i y a n T o l s t o y ' u n b u n o k t a d a D a w k i n s ' t e n d a h a m a n t ı k l ı v e radikal
şey z a t e n b u a y r ı n t ı l a n d ı r m a n ı n s o n u c u d u r .
olmasıdır: Dawkins bir y a n d a n m e m l e r i n " z i h n i n virüsleri" olduğunu, insan enerjisini " s ö m ü r g e l e ş t i r e n " a s a l a k m e v c u d i y e t l e r o l d u ğ u n u , o n u k e n d i l e r i n i ç o ğ a l t m a k üzere b i r
Dennett'in
qualia
i k i n c i b i r fırsatta, z i h n i m i z t a r a f ı n d a n a y r ı n t ı l a n d ı r ı l a n
fikrine
yönelik
eleştirisinin
temel
sonucu
qualia'nin
d o l a y ı m s ı z l ı ğ ı n ı n d o l a y u n l a n m a s ı , b a ğ l a n t ı l a r , yargılar, f r a g m a n a l g ı l a r d a n o l u ş a n b i r
araç o l a r a k k u l l a n d ı ğ ı n ı s ö y l e r k e n , y i n e d e b ü t ü n m e m l e r i n b a s i t ç e virüs o l m a d ı ğ ı n d a
b r i k o l a j ı n s o n u c u olduğudur.
ısrar e d e r :
düzgün-kesintisiz
bir
algı
( Y a r ı k l a r ı n " d o l d u r u l m a s ı " s ö z k o n u s u değildir,
oluşturmak
üzere
doldurulacak
yarık
yoktur.)
çünkü Burada,
D e n n e t t , y a n s ı m a g ö r ü n ü m l e r , b i r ş e y i n n a s ı l " g ö r ü n ü r gibi g ö r ü n d ü ğ ü " s o r u n u y l a İyi, yararlı programlar i n s a n l a r onları değerlendirdiği i ç i n , tavsiye ettiği ve başkalarına
karşılaşır: "qualia" dolayımsız deneyim/görünüm yanılsamasını belirtir, ve eğer h e r h a n
gönderdiği i ç i n yayılır. Bilgisayar virüsleri sırf şifrelenmiş t a l i m a t l a r cisimlendirdikleri
g i b i r q u a l i a yoksa b u n u n a n l a m ı ş e y l e r i n bize g ö r ü n ü r gibi o l d u k l a r ı h a l i y l e görün-
233
b u n a k a r ş ı n , aslında, b u
eğer a n l a m s ı z l ı ğ ı n b u k a r a r l ı h a y a l k ı r ı c ı ç e k i r d e ğ i b a s i t a n l a m ı ( b i r ö n e r m e y a d a uygu
dolayımsızlık g e r i y e y ö n e l i k o l a r a k i n ş a edilir. D e n n e t t b u i k i n c i düzey " g ö r ü n ü m ü n
l a m a n ı n b a s i t g ö s t e r e n g ö n d e r m e s i n i ) d a h a d e r i n b i r A n l a m a ç e v i r e n şeyse? S a y d a m
madikleridir.
Biz s a n k i dolayımsız qualia'yı d e n e y i m l e r i z ,
fragmanlı
a n l a m ı n ü z e r i n d e k i b u fazlalık a y r ı c a k a r ş ı b i ç i m d e , b i r i n s a n ı n s ö z ü n ü n a n l a m ı n a
b r l k o l a j i n ı s a k l a m a k ister: b i r y a n d a n a l g ı l a r ı n , ç a ğ r ı ş ı m l a r ı n v e b e n z e r i n i n f r a g m a n l a r ı
yönelik o ironik mesafe b i ç i m i n d e de görülebilir. E r i c A m b l e r ' i n klasik casus r o m a n ı
görümünü"nü
silmek
ve
zihnimizde
edimsel
olarak
olup
biten
şeyin
vardır; diğer y a n d a n n ö r a l s ü r e ç l e r i n k ö r G e r ç e ğ i vardır - a r a l a r ı n d a h i ç b i r şey yoktur.
52
" K ı t a " felsefesi a ç ı s ı n d a n , D e n n e t t ' i n b e t i m l e d i ğ i şey f e n o m e n o l o j i y l e d i y a l e k t i k
o l a n Korkuya
Yolculukunda k a h r a m a n l a r d a n biri sırf z e n g i n k a r ı s ı n ı u t a n d ı r m a k v e
rahatsız e t m e k i ç i n a k ş a m t o p l a n t ı l a r ı n d a S o s y a l i z m i s a v u n m a y a b a ş l a r ; f a k a t yavaş
a r a s ı n d a k i a ş ı l a m a z k a r ş ı t l ı k t ı r . İkisi a r a s ı n d a k i y a r ı k e n iyi ş e k i l d e d i l k l i ş e l e r i n d e k i
yavaş k e n d i S o s y a l i s t s a v l a r ı n ı n e t k i s i n e girer, s o n u n d a t a m b i r S o s y a l i s t o l u p ç ı k a r . . .
simgesel
ya i d e o l o j i n i n nasıl çalıştığına ilişkin paradigma buysa?
"yabancılaşma"
başlığıyla
sergilenebilir:
fenomenoloji
için,
bu
tür
"ölü
metaforlar" h e r zaman i ç i n bir zamanlar doğrudan yaşanan bir d e n e y i m o l a n şeyin "tor-
D a h a s o n r a i k t i d a r d a k i l e r t a r a f ı n d a n k e n d i ö z e l ç ı k a r l a r ı n a h i z m e t e t m e k üzere
iııllaşması" ya da "kemikleşmesi"dir. " S e n i gördüğüme sevindim!" derken, elbette,
yeniden
b u n u k e l i m e s i k e l i m e s i n e k a s t e t m i y o r u m , b u s a d e c e k i b a r b i r k o n u ş m a b i ç i m i ; fakat
k ö p e k l e r h a l i n e g e t i r m e k üzere d a y a t ı l a n o t a n t i k b i r y a ş a m - d ü n y a d e n e y i m i n i n d i l e
uygun b u l u n a n
ve/veya ö z n e l e r i n e o n l a r ı
toplumsal
makine
içinde
uysal
I c ı ı o m e n o l o j i y e g ö r e , b u k i b a r b i ç i m i n b u tür b i r b i ç i m i n " g e r ç e k t e n k a s t e d i l d i ğ i "
getirmesiyle başlamayız; b a ş l a n g ı ç t a sömürgeciler tarafından dayatılan ideolojik bir
. i m a n a a i t g e ç m i ş t e k i b i r ilksel d e n e y i m d e t e m e l l e n m i ş o l m a s ı g e r e k i y o r - f e n o m e
yapı o l a n ş e y i n b i r d e n b i r e ö z n e l e r i t a r a f ı n d a n " o t a n t i k " k e d e r l e r i n i d i l e g e t i r m e k üzere
n o l o j i i ç i n d ü ş ü n ü l e m e z o l a n şey b i r şeyin d o ğ r u d a n " k l i ş e " o l a r a k o r t a y a ç ı k m a s ı ,
b i r a r a ç o l a r a k d e v r a l ı n m a s ı y l a o r t a y a ç ı k a n karşı s ü r e ç ç o k d a h a i l g i n ç . S ö m ü r g e
h i ç b i r zaman ciddi olarak k a s t e d i l m e m i ş olmasıdır. M o r g a n okuması sırasında, Engels,
M e k s i k a ' s ı n ı n e r k e n d ö n e m i n d e V i r g e n d e G u a d a l u p e gibi k l a s i k b i r ö r n e ğ i e l e a l a l ı m :
I lawai k a b i l e l e r i n d e k i " p u n a l u a " d e n e n a i l e y l e ilgili b i r ş e y l e r o k u r k e n b e n z e r b i r
o n u n ortaya çıkmasıyla, (o zamana dek İspanyol sömürgecilerin dayatma ideolojisi
b a l a y ı yapar ( i k i k a b i l e n i n a r a s ı n d a b a ğ l a n t ı vardır, b u yüzden b i r k a b i l e n i n b ü t ü n
o l a r a k h i z m e t g ö r e n ) H ı r i s t i y a n l ı k yerli nüfusun k e n d i s i t a r a f ı n d a n k o r k u n ç durum
tersi):
larını s i m g e l e m e n i n bir aracı olarak benimsendi. A y n ı ç e r ç e v e d e , D e n n e t t L i n c o l n ' ü n
g ü n ü m ü z d e , iki k a b i l e m o n o g a m i uyguladığı h a l d e , ilk k a b i l e n i n b ü t ü n e r k e k l e r i diğer
ü n l ü s ö z ü n ü , " B a z e n h e r i n s a n ı v e h e r z a m a n bazı i n s a n l a r ı a l d a t a b i l i r s i n i z , a m a h e r k e
l a b i l e n i n b ü t ü n k a d ı n l a r ı n a " k a r ı " d i y e s e s l e n m e k t e d i r - M o r g a n ' a bağlı k a l a n E n g e l s ,
si h e r zaman aldatamazsınız" sözünü alıntılıyor ve o n u n mantıksal ikircikliliğine dikkat
erkek
kardeşleri
diğer
kabilenin
bütün
kızkardeşleriyle
b u olguyu g e ç m i ş t e k i " p u n a l u a " a i l e s i n i n d i l b i l i m s e l
evlenir
izi-kalıntısı
ve
tam
olarak yorumlar.
55
ç e k i y o r : b u sözün a n l a m ı h e p a l d a t ı l a b i l e c e k o l a n bazı i n s a n l a r olduğu m u d u r , y o k s a
Yanılmaktadır elbette: antropoloji aile yaşamının "punalua" örgütlenmesinin h i ç b i r
h e r fırsatta, ş u y a d a b a ş k a b i r i n i n a l d a t ı l m a y a m a h k u m olduğu m u d u r ? D e n n e t t ' i n
. a m a n o l m a m ı ş o l d u ğ u n u i s p a t l a d ı : karşı k a b i l e n i n b ü t ü n k a d ı n l a r ı i ç i n " k a r ı " t e r i m
ü z e r i n d e durduğu n o k t a 5 4 " L i n c o l n g e r ç e k t e n n e d e m e k i s t e d i ? " s o r u s u n u s o r m a n ı n
i n i n k u l l a n ı l m a s ı daha en haşmda b i r m e t a f o r d u .
yanlış olduğudur - h e r h a l d e , L i n c o l n ' ü n kendisi ikircikliliğin farkında değildi. B a s i t ç e
Burada
Engels,
dilin
sıfır-derecesinin
somut
bir
yaşam-dünya
kümelenmesine
doğrudan iliştirilmiş olması, ö n e r m e l e r i n doğrudan toplumsal bağlamlarına g ö n d e r m e yapması gerektiğini kabul "Ölü"
klişelerin
yükselişi
e d e n " f e n o m e n o l o j i k sağduyu"nun yabancılaşmanın,
biçimin
bir kurbanı olmuştur;
içeriğine
göre
aşamalı
n i n n o m l a ş m a s ı n ı n ikincil bir f e n o m e n i d i r . T a m bir diyalektik için, tersine, b i ç i m i ç e r i ğ e ö n c e l i k k a z a n m a l ı d ı r : i l k g ö s t e r e n b o ş t u r , sıfır-gösterendir, s a f " b i ç i m " d i r , g e l e e e k - o l a n a n l a m ı n boş bir vaadidir; a n c a k ikinci bir fırsatta bu sürecin ç e r ç e v e s i aşamalı
zeki b i r şey s ö y l e m e k i s t e m i ş t i v e söz " k u l a ğ a iyi g e l d i ğ i " i ç i n " k e n d i s i n i o n a d a y a t t ı . " Burada ö z n e n i n bulanık bir gösterme-niyeti
olduğu ve
(genellikle dediğimiz gibi)
"doğru ifadeyi a r a d ı ğ ı " z a m a n , e t k i n i n çift y ö n l ü o l m a s ı n ı n ö r n e k b i r d u r u m u y l a karşı karşıyayız:
k o n u sadece,
çekişenlerin çokluğu
arasında
en
iyi
ifadenin
kazanması
değildir, bazı i f a d e l e r i n k e n d i l e r i n e g ö s t e r m e - n i y e t i n i a z ç o k d e ğ i ş t i r e c e k ş e k i l d e k e n disini d a y a t a b i l e c e k o l m a s ı d ı r . . . b u L a c a n ' ı n " g ö s t e r e n i n v e r i m l i l i ğ i " y l e k a s t e t t i ğ i şey değil m i d i r ?
olarak i ç e r i k l e doldurulur. O yüzden, s t a n d a r t d i y a l e k t i k f i k r i n e g ö r e , d i y a l e k t i k s ü r e ç
T o p l u m s a l y a ş a m ı n farklı b i r d ü z e y i n d e , M a r x ' ı n KapitaFde " ( ü r e t i c i g ü ç l e r i n ) ser
y a b a n c ı l a ş m a a r a c ı l ı ğ ı y l a d o l a y ı m s ı z b i r l i k t e n s o n s e n t e z e gidiyor o l s a da, b u ş e m a
m a y e n i n a l t ı n d a b i ç i m s e l k a p s a n m a s ı " dediği ş e y d e k i m a n t ı ğ ı ayırt e d e b i l i r i z : k a p i
fenomenoloji
süreç
talist g e l i ş m e n i n ilk aşamalarında, prekapitalist ( z a n a a t k a r ) üretim araçları b i ç i m s e l
için
geçerlidir,
diyalektik
için
değil:
tam
diyalektik
o l a r a k k a p i t a l i s t ilişkilerin a l t ı n d a kapsanmıştı ( ö r n e ğ i n , d a h a ö n c e d e n ürünlerini d o ğ n ı c a
y a b a n c ı l a ş m a y l a başlar, o n u n ilk " k o y u t l a m a " j e s t i y a b a n c ı l a ş m a y a a i t t i r . zamanda
piyasaya s a t a n d o k u m a c ı l a r a , artık kapitalist-tarafından ö d e m e yapılıyor v e h a m m a d d e
Mısırlıların kendileri i ç i n de sırdı" sözünün a n a h t a r ı n ı sunar: " i l k e l " bir kültürden
veriliyordu); a n c a k b u b i ç i m s e l k a p s a n m a n ı n a r d ı n d a n maddi k a p s a n m a gerçekleşti, yani
gelen
sadece kapitalist fabrika ö r g ü t l e n m e s i i ç i n d e iş g ö r e b i l e c e k o l a n y e n i ü r e t i m b i ç i m l e r i
Bu
yabancılaşma
gizemli b i r d i n i
Hegel'in
ünlü
"kadim
Mısırlıların
ritüelle karşılaştığım zaman,
o l a n a k s ı z b i r gizem d e n e y i m i d i r
sırları
ilk d e n e y i m i m
aynı
nüfuz e d i l m e s i
( " Ş u a n d a gözlüyor o l d u ğ u m ş e y i n gizli
anlamını
çözmek i ç i n y e t e r i n c e b i l g i y e s a h i p o l s a y d ı m k e ş k e ! " ) ; f a k a t , y a b u r i t ü e l i n a n l a m ı k a t ı l ı m c ı l a r ı n ı n k e n d i l e r i i ç i n d e b i r g i z e m s e ? Y a e ğ e r a n l a m ı n ilksel b i ç i m i b u t ü r ' y a b a n c ı l a ş m ı ş b i r a n l a m s a - " B e n n e o l d u ğ u m u b i l m e s e m de, b i r a n l a m ı o l m a l ı " ? Y a
(büyük m a k i n e l e r v e b e n z e r i ) geliştirildi. B a ş k a deyişle, b i ç i m s e l kapsanmayla, Ü r e t i m tarzının k e n d i s i n d e b i r değişim yoktur d a h a . Teknoloji açısından konuşulursa, emek süreci eskisi gibi sürer, a m a artık sermayeye tabi kılınmıştır. Fakat, üretim süreci
i ç i n d e . . . iki gelişme ortaya çıkar: ( 1 ) üstünlük v e b o y u n e ğ d i r m e n i n e k o n o m i k ilişkisi,
H e g e l , Fenomenoloj/de, D i d e r o t ' n u n Rameau'nun
ç ü n k ü e m e k - g ü c ü n ü n kapitalist tarafından t ü k e t i l m e s i doğal olarak o n u n gözetiminde
d ö n ü k l ü ğ ü y l e T i n i n sessiz, d u r m a k s ı z ı n d o k u m a s ı " y l a ilgili ü n l ü b ö l ü m ü a l ı n t ı l a r :
v e y ö n e t i m i n d e d i r ; ( 2 ) e m e k ç o k d a h a kesintisiz v e yoğun h a l e g e l i r . "
fc^'M
Y e ğ e n ı ' n d e k i " t ö z ü n ü n basit
içe
i_ S o y l u k ı s ı m l a r a t e k r a r t e k r a r sızar v e ç o k g e ç m e d e n b i l i n ç s i z i d o l ü n b ü t ü n canlı
E m e ğ i n sermaye tarafından gerçek kapsanmasının devam etmesiyle,
k ı s ı m l a r ı n ı n v e ü y e l e r i n i n t a m s a h i b i o l m u ş t u r ; s o n r a " b i r s a b a h d o s t u n u dirseğiyle dürter, v e b a m ! G ü m ! P u t yere yuvarlanır." Eğer enfeksiyon ruhsal yaşamın h e r
ü r e t i m tarzında, i ş ç i l e r i n ü r e t k e n l i ğ i n d e v e i ş ç i l e r l e k a p i t a l i s t l e r a r a s ı n d a k i ilişki lerde t a m ( v e sürekli
tekrarlanan) bir devrim gerçekleşir.
altında gerçek kapsanmasıyla, e m e k sürecindeki bütün değişimler . . . artık gerçek
lik olur ... kapitalist üretim artık k e n d i s i n i sııi generis b i r ü r e t i m tarzı olarak ortaya k o y a r v e y e n i b i r m a d d i ü r e t i m tarzını doğurur.
o r g a n ı n a nüfuz e t m i ş s e ö ğ l e v a k t i k a n s ı z g e ç e n "güzel b i r s a b a h t a . ' "
7
Emeğin sermayenin
56
F a k a t b u , H e g e l ' i n s o n sözü değildir: d e v a m e d e r , b u " e y l e m i n i k e n d i s i n d e n gizleyen T i n i n , saf anlayışın g e r ç e k l e ş m e s i n i n sadece bir yönü olduğunu" işaret eder:
aynı
z a m a n d a , b i l i n ç l i b i r e y l e m o l d u ğ u n d a n , b u T i n " m o m e n t l e r i n e b e l i r l i dışavurııuış bir
Kısacası, sömürü ve boyun eğdirme aracılığıyla, yarı-otonom dünyaların mantığına,
v a r l ı k k a t m a l ı v e s a h n e d e karşı-teziyle ş i d d e t l i b i r m ü c a d e l e v e t a m b i r ş a m a t a olaral
ü r e t i m , alışveriş v e d o l a ş ı m ı n m a d d i g e r ç e k l i ğ i n i e t k i n b i r ş e k i l d e y a p ı l a n d ı r a n b i r i l k e
görünmelidir."
ye yükseltilmiş olan
m a n t ı ğ ı y l a b e s l e n d i ğ i n i fark e d i n c e s o n a e r e n , t u t k u l u b i r m ü c a d e l e v a r d ı r ( s ö z g e l i m i ,
örgütleyici bir ilkeye geçeriz.
Üretici
güçlerdeki devrimlerin
58
Y e n i y e geçişinde, karşı güç bu karşıtlığının k e n d i s i n i n de hasımı un
a r d ı n d a n g e l e n ü r e t i m i l i ş k i l e r i n d e k i d e ğ i ş i m l e r l e ilgili k a b a - e v r i m c i M a r k s i s t tAMa'ya
g e r i c i A y d ı n l a n m a k a r ş ı t ı s a v ı n k e n d i s i n i n d e g i z l i c e A y d ı n l a n m a n ı n i d e o l o j i k öncül
k a r ş ı t o l a r a k , ü r e t i c i g ü ç l e r i n k a p i t a l i s t s ü r e c e u y m a k üzere m a d d i o l a r a k d e ğ i ş t i r i l m e
l e r i n e d a y a n d ı ğ ı fark e d i l i n c e - t ı p k ı R o b e r t F i l m e r ' i n J o h n L o c k e ' a y ö n e l t t i ğ i eleşi i ı i
si
lerden,
biçimsel
kapsanmanın
ardından
olmuştur.
Makinelerin
gelişiminin
kendisine
mesajı
aktarmalarının
mesajı
çökerttiği
günümüzün
tele-evanjelistleı i n e
g e l i n c e , o t o m a t v e b a ş k a m a k i n e l e r i n ç ı ğ gibi geliştiği ilk ç a ğ d a ( o n y e d i n c i yüzyıl),
u z a n a n ö r n e k t e g ö r ü l d ü ğ ü gibi - p e r f o r m a n s l a r ı n d a , t a m d a l i b e r a l h a s ı m l a r ı n d a öyle
o t o m a t l a r ı n yararsız y a p a y n e s n e l e r , E f e n d i ' n i n b a k ı ş ı n ı e ğ l e n d i r m e k üzere y a p ı l m ı ş
ateşli bir şekilde eleştirdikleri özellikleri, narsistçe k e n d i n e b ü y ü k s e m e d e n ticarileşınıj
oyuncaklar
olarak
inşa
edilmiş
olduğunu
unutmamamız
gerekir
(XIV.
Louis'nin
m e d y a t i k g ö s t e r i l e r e d e k h e r özelliği s e r g i l e r l e r . ) Ö y l e y s e , bu, b i z i m i k i g ö r ü n ü ş t e karşil
b a h ç e l e r i n d e k i m e k a n i k h a r e k e t e d e n heykeller gibi): a n c a k sonraları, on sekizinci
özelliği
yüzyılda, b u bilgi ü r e t i m e y ö n e l i k m a k i n e l e r ( b u h a r v e d o k u m a m a k i n e l e r i ) i n ş a e t m e k
g e r e k t i ğ i n i g ö s t e r i r : " T i n i n sessiz d o k u m a s ı " s a d e c e i ç e r i ğ i değil, b i ç i m i n k e n d i s i n i d e
Tinin Fenomenolojisi'ndeki A n t i g o n e y o r u m u n d a , H e g e l b u t ü r b o ş , s a f b i ç i m s e l jesti
önceliği;
"Tinin
sessiz
dokuması")
nasıl
bir
arada
okumamı.'
i ç e r i r - y i n e , t e l e v a n j e l i s t b i r vaiz ö r n e ğ i y l e , b u "sessiz d o k u m a " o n u n m e s a j ı n ı k e n d i
üzere k u l l a n ı l d ı .
bir
(biçimin
simgeleştirmenin
kendisinin
en
temel
biçimi
olarak
koyultuyor:
b i ç i m i düzeyinde ç ö k e r t i r (mesajı a k t a r m a yolu içeriğini ezer).
ilk
s i m g e l e ş t i r m e e y l e m i m e z a r a özgü, g ö m m e r i t ü e l i d i r , d e n e t i m i m i z d ı ş ı n d a o l a n " k ö r " bir doğal sürecin başlıca örneği o l a n ö l ü m ü n kendisinin, devralındığı, kültürel bir
FİZİKTEN T A S A R I M A MI?
süreç olarak yinelendiği ritüel - kısacası: simgesel y ö n e t i m altında "biçimsel olarak k a p s a n d ı ğ ı " r i t ü e l . G e r ç e k l i k t e h i ç b i r şey d e ğ i ş m e z , t e k o l a n şey k a ç ı n ı l m a z d o ğ a l
F a k a t , D e n n e t t ' i n d e ğ e r l e n d i r m e s i b i r dizi s o r u n u i ç e r i r . B i r i n c i s i , o n u n s o n l u l u k ,
s ü r e c e b o ş b i r b i ç i m i n e k l e n m e s i d i r . A y n ı şey k a v r a m inşası i ç i n d e g e ç e r l i d i r : H e g e l
o l u m s a l l ı k , b r i k o l a j o l a r a k e v r i m v e b e n z e r ş e y l e r k o n u s u n d a b ü t ü n ısrarıyla b i r l i k l e ,
a ç ı k l a n a c a k - s ü r e c e s a d e c e " b i l i m s e l " b i r t e r i m e k l e y e n b i l i m s e l a ç ı k l a m a y ı alaya aldığı
D e n n e t t ' i n p r o t o - P l a t o n c u b i r öğeyi o r t a y a a t m a k z o r u n d a k a l d ı ğ ı n a d i k k a t etmeliyi,-:
s ı r a d a ( i n s a n l a r ö l ü m d ü r t ü s ü n ü n e t k i s i a l t ı n d a y ı k ı c ı d a v r a n ı r l a r - p e k i ö l ü m dürtüsü
( B o r g e s ' i n B a b i l K ü t ü p h a n e s i f i k r i n e d a y a n a n ) M e n d e l K ü t ü p h a n e s i fikri, olası bütün
n e d i r ? B u tür b i r k e n d i k e n d i n i y ı k ı c ı d a v r a n ı ş a v e r i l e n a d . . . y a d a - s o n t ı b b i uygula
g e n o m l a r ı n , b i l e ş i m l e r i n m a n t ı k s a l uzamı; e v r i m olası b ü t ü n b i l e ş i m l e r i n b u engin
m a l a r d a n b i r ö r n e k l e - b i r h a s t a h a s t a n e d e k a l m a k t a ısrar e t t i ğ i z a m a n , o n a h e m e n
eşzamanlı " e b e d i " m a n t ı k s a l matriksiyle uygun bileşimlerin, edimsel o l a r a k erişilebilıı
"hastanelitis"
o l a n b i l e ş i m l e r i n o r t a d a n k a y b o l m a k t a o l a n a m p i r i k uzamı a r a s ı n d a k i u z a m d a g e r ç e k
teşhisi
konur:
yani
hastanın
bir
hastanede
kalmakta
ısrar
etmesi
h a s t a l ı ğ ı ) , asıl i r o n i g ö z d e n k a ç ı r ı l ı r . H e g e l , b u t ü r b o ş b i r a d l a n d ı r m a e y l e m i n i n ilk
leşir. 5 9
h a m l e olması gerektiğini vurgulamaktadır: adlandırma d a h a sonra yeni içerikle doldu
s ı n ı r l a n m ı ş o l m a m ı z a r a s ı n d a k i eski y a r ı k l a karşılaşıyoruz. 6 0
r u l a c a k o l a n uzamı a ç a r .
Yani
ebedi
mantıksal
combinatoire
ve
bizim
belli
bir
olumsal
durumla
İ k i n c i n o k t a D e n n e t t ' i n " f i z i k " t e n ^ t a s a r ı m " a u z a n a n k ı s ı m d a ( 2 6 - 4 0 ) dayandljjj
F a k a t , b i ç i m i n bu üstünlüğü, bir başka t e m e l H e g e l modeliyle, b i ç i m s e l değişimin
i k i c i o n t o l o j i y l e i l g i l i d i r - g e r ç e k l i ğ i n iki t e m e l düzeyi b e l i r l e n i m c i fiziksel düzey v e
z a t e n g e r ç e k l e ş m i ş o l a n ş e y i n s o n n o t a l m a e y l e m i n d e s o m u t l a ş t ı ğ ı o " T i n i n sessiz
t a s a r ı m ı n " d a h a y ü k s e k " düzeyidir. İ ş t e o n u n k e n d i b a s i t v e a ç ı k ö r n e ğ i ; h e r biri a ç ı k
d o k u m a s ı " m o d e l i y l e a ç ı k k a r ş ı t l ı k i ç i n d e değil m i ? H a v a d a asılı k a l m ı ş , a n c a k aşağı
ve k a p a l ı ( d o l u ya da b o ş , s i y a h ya da b e y a z ) o l a b i l e n iki b o y u t l u b i r p i k s e l ızgarası. I İSİ
I
b a k ı p d a h a v a d a asılı d u r d u ğ u n u fark e t t i ğ i z a m a n d ü ş e n çizgi film figürü gibi, ö l ü
p i k s e l i n sekiz k o m ş u s u var, d ö r t b i t i ş i k p i k s e l v e d ö r t ç a p r a z p i k s e l . B u " e v r e n " sam m
b i ç i m e h a t ı r l a t m a m ı z g e r e k e n t e k şey ö l ü o l d u ğ u , p a r ç a l a n m a k t a o l d u ğ u d u r - y i n e
h e r iki vuruşu a r s ı n d a ş u k u r a l a g ö r e değişir: ızgaradaki h e r h ü c r e i ç i n , sekiz k o m ş u s u n
ilan k a ç t a n e s i n i n a ç ı k o l d u ğ u n u say; e ğ e r y a n ı t ü ç s e , m e v c u t d u r u m u n e olursa o l s u n
t u t m a k yararlı bir yoldur. . . . T a s a r ı m tutumu kurulumlardan sanki o n l a r bir şey "bili
h ü c r e bir sonraki a n d a a ç ı k o l a c a k t ı r ; başka h e r koşulda, bir sonraki anda h ü c r e kapalı
yormuş" ya da
u l u r . A n l a r ı n p e ş p e ş e g e l m e s i sırasında, b u r a d a h i ç b i r şey " h a r e k e t e t m e z " , t e k t e k
b a h s e d e r e k zenginleştirmek basit tasarım t u t u m u n d a n b e n i m kasıtlı tutum dediğim şeye
h ü c r e l e r t ü m ü y l e b e l i r l e n i m c i b i r ş e k i l d e a ç ı l ı p k a p a n m a k t a d ı r . F a k a t , b i r a d ı m geri
g e ç m e k t i r . . . bu bizim onları yine daha yüksek bir soyutlama düzeyinde düşünmemize,
ç e k i l i p d e d a h a büyük ö r ü n t ü l e r i d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z z a m a n ş a ş ı r t ı c ı şeyler olur. Bazı b i ç i m l e r i n ( d i k e y y a d a yatay o l a r a k ü ç p i k s e l i n ) " s i n y a l l a m b a s ı " gibi d a v r a n d ı ğ ı n ı , d i k e y l e yatay k o n u m a r a s ı n d a ileri geri y a n ı p s ö n d ü ğ ü n ü görürüz; d ö r t p i k s e l d e n o l u ş a n b i r k a r e gibi b a ş k a bazı b i ç i m l e r , " p l a n ö r " gibi d a v r a n ı r , a m o e b a gibi düzel b o y u n c a yüzer. F a k a t , b a ş k a b i r d ü z e n l e m e ilk d ü z e n l e m e n i n ü s t ü n e b i n e r s e n e olur? " Y i y i c i l e r " ( b a ş k a bir b i ç i m i y i y e n b i ç i m l e r ) , " ç u f ç u f t r e n l e r " e l d e ederiz, bazı b i ç i m l e r o r t a d a n k a y b o l u r , v e b e n z e r i . B u yüzden, fiziksel g e r ç e k l i k t e z e m i n bulsa da, k e n d i k u r a l l a r ı n a u y a n b a ş k a
"inanıyormuş"
ve şu ya da bu a m a c ı
başarmak "istiyormuş" gibi
n e y e " i n a n d ı k l a r ı " ve neyi " i s t e d i k l e r i n e " dayanarak, " i n a n d ı k l a r ı " bilgiyi saklamayı nasıl başardıklarının ve nasıl ne yapacaklarını " ç ı k a r m a y ı " başardıklarının ayrıntılarını göz ardı e t m e m i z e izin verir. Biz sadece o n l a r bunu nasıl yapıyor olursa olsun, rasyonel bir şekilde yapıyor diye varsayarız - istedikleri konusunda tasarımcı
sahip için
oldukları yaşamı
bilgiden
büyük
doğru
ölçüde
verilirse,
çıkarımlar
kolaylaştırır,
bir sonra
yaparlar. tıpkı
ne yapacakları
Bu
bizim
yüksek
düzey
dostlarımızı
ve
komşularımızı ( v e düşmanlarımızı) kasıtlı sistemler olarak kavramsallaştırmamızın da yaşamı bizim i ç i n kolaylaştırması gibi. ( 4 3 )
bir o n t o l o j i k düzey o r t a y a ç ı k a r : Fiziksel düzeyde h e r h a n g i b i r d e v i n i m y o k t u r , s a d e c e a ç ı k v e k a p a l ı , v e var o l a n t e k
Bu "sanki" yaklaşımının modeli, elbette, Darwinci evrim, organizmalarının "sanki"
Tasarım
h a y a t t a k a l m a y a ç a b a l ı y o r m u ş gibi, " s a n k i " k a s ı t l ı o l a r a k e n iyi o r g a n l a r ı v e h a y a t t a
d ü z e y i n d e b i r d e n b i r e d e v a m e d e n n e s n e l e r i n d e v i n i m i y l e karşılaşırız; g ü n e y d o ğ u y a
k a l m a s t r a t e j i l e r i n i g e l i ş t i r m e y e ç a l ı ş ı y o r l a r m ı ş gibi d a v r a n d ı k l a r ı , oysa s ü r e c i n " k e n d i
bireysel
şeyler,
pikseller,
sabit
uzamsal
konumlarıyla
tanımlanır.
...
h a r e k e t e d e n b i r v e a y n ı p l a n ö r d ü r ( a m a farklı p i k s e l k u ş a k l a r ı n ı o l u ş t u r m u ş t u r )
i ç i n d e " s a f b i r b i ç i m d e m e k a n i k v e a n l a m s ı z o l d u ğ u e v r i m d i r , ( " / n e m l e r " fikri d e ter
h a r e k e t e d e r k e n ş e k l i n i değiştirir; v e o n u y e d i k t e n s o n r a d ü n y a d a n b i r p l a n ö r
i m i n k e s i n D e n n e t t ç i a n l a m ı y l a k a s ı t l ı t u t u m u i m a e t m i y o r m u ? M e n i l e r i n bizi, i n s a n
eksilmiş olur. . . . diğer y a n d a n bireysel a t o m l a r ı n - p i k s e l l e r i n - varoluşları yanıp söner, açılıp kapanır, o n l a r ı n d a h a sonraki tarihini e t k i l e y e b i l e c e k h e r h a n g i bir t a r i h i , h e r h a n g i b i r d e ğ i ş i m i b i r i k t i r m e olasılığı y o k t u r , d a h a b ü y ü k y a p ı l a r zarar görür, y a p ı n ı n b i r r e v i z y o n u , g e l e c e k t e farklılık y a r a t a b i l e c e k m a d d e n i n k a y ı p y a d a
ları k e n d i l e r i n i y e n i d e n ü r e t m e k i ç i n nasıl k u l l a n d ı ğ ı n d a n b a h s e t t i ğ i m i z z a m a n , b u k ü l t ü r ü n g e r ç e k b i r sıfır d e r e c e d o ğ a l c ı a ç ı k l a m a s ı değil, k a s ı t l ı l ı ğ ı n " s a n k i " yaklaşı m ı n d a k i k ü l t ü r ü n g e l i ş i m i n i gözlediğimiz z a m a n k e n d i s i n i ö n e r e n b i r a ç ı k l a m a d ı r . ) Ö y l e y s e , " k a s ı t l ı t u t u m " b i r t ü r K a n t ç ı " d ü z e n l e y i c i f i k i r " işlevi g ö r ü y o r m u ? G e r ç e k l i ğ i
kazancı gerçekleşir. ( 4 0 )
d o ğ r u d a n olduğu gibi d e ğ i l d e , b i r " s a n k i " k i p i n d e , o n a h i ç b i r z a m a n t a m o l a r a k hatırlatır:
k a n ı t l a n a m a y a c a k bir teleoloji yükleyerek betimlediğimizi ima etmez ini? D a m a s i o ' n u n
W i t t g e n s t e i n ' i n Tractatus'ta şeylerle ( n e s n e l e r l e ) o n l a r a o l a n l a r (olduğu gibi o l a n , ' V a s
d o ğ r u c a fetişist r e d d e t m e f o r m ü l ü n e b a ş v u r m a s ı n a ş a ş m a m a k g e r e k - biliyoruz, a m a
der Fall ist") a r a s ı n d a k i karşıtlığı; D e l e u z e ' d e k i varlıkla oluşun a k ı ş ı n ı n karşıtlığı; A l e x i s
yine de ...:
Bu
ikicilik
Meinong'un
modern
nesnel
felsefenin
gerçeklikle
başka
farklı
birçok,
niyet
benzer
ikiciliklerini
yaklaşımlarına
karşılık
gelen
nesneler
{Jcsiderata [arzu n e s n e l e r i ] , v e b e n z e r i ) arasındaki karşıtlığı. B a ş k a b u n a b e n z e r ö r n e k l e r , e l e k t r o n i k bir ilan l e v h a s ı n d a a k a n b i r mesaj gibi bir ö r n e k d ü ş ü n m e k m ü m k ü n ; burada mesaj " b o y d a n b o y a g e ç i y o r m u ş " gibi görünür, aynı h a r f ya da sözcük soldan sağa doğru
C a n l ı v a r l ı k l a r y a r a t ı c ı zeka gibi bir şeye s a h i p o l m a d a n ç o k ö n c e , h a t t a o n l a r b e y n e b i l e s a h i p o l m a d a n ö n c e , s a n k i d o ğ a y a ş a m ı n h e m d e ğ e r l i , h e m d e kararsız olduğuna
karar
verdi.
Doğanın
tasarımla
hareket
etmediğini
ve
sanatçı
m ü h e n d i s l e r gibi k a r a r v e r m e d i ğ i n i biliyoruz, a m a b u i m g e g e d i ğ i n e oturuyor/'
ve
1
h a r e k e t e d i y o r m u ş gibi görüyür, oysa, fiziksel g e r ç e k l i k t e , s a d e c e belli ışık n o k t a l a r ı a ç ı l ı p k a p a n m a k t a d ı r ; ya da ç ö l d e k i b i r fırtına sırasında b i r k u m t e p e s i n i n " a y n ı " ş e k l i n i n o ünlü " h a r e k e t i " (şekil h a r e k e t ediyor gibi görünür, oysa s a d e c e t e k t e k k u m t a n e l e r i ç o k kısa b i r z a m a n d i l i m i n d e k u m t a n e l e r i k o n u m l a r ı n ı d e ğ i ş t i r m e k t e d i r ) . B u yüzden yapa b i l e c e ğ i m i z şey bu d a h a
büyük
kurulumların davranışını
t a s a r ı m düzeyinde, fiziksel
düzeyde h e s a p y a p m a y a k a l k ı ş m a d a n i n c e l e m e k olabilir: bir p l a n ö r bir başkası tatafından " y e n i l m e k t e n " k a ç ı n m a k i ç i n nasıl y a p ı l a n m a l ı d ı r , v e b e n z e r i . O y u n u n d a h a karmaşık b i ç i m l e r d e g e l i ş m e s i n e .izin verdiğimiz z a m a n , bizim insani perspektifimizden, " k a s ı t l ı " olarak b e t i m l e y e m e y e c e ğ i m i z d a v r a n ı ş b i ç i m l e r i görünür: bazı p l a n ö r l e r y e n i l m e k t e n ya ila yok e d i l m e k t e n " k a ç ı n ı r " gibi görünür, ve b e n z e r i :
Darvvinizm
o a n t i - t e l e o l o j i k d ü ş ü n c e d i r , b u yüzden b i l m e c e y e r i n d e k a l ı r :
neden
D a r w i n c i l e r , t a ş l a r ı n ı g e d i ğ e o t u r t m a k i ç i n , t a m d a karşı ç ı k t ı k l a r ı i d e o l o j i n i n i m g e s i n e i h t i y a ç duyuyor? Bizler b u r a d a a s l ı n d a varsayılan bilgiyle, L a c a n ' ı n " ö z n e n i n bildiği s a n ı l a n b i l g i " n i n b i r v e r s i y o n u y l a uğraşıyoruz. F a k a t , D a r w i n i z m i n b ü y ü k l ü ğ ü , a n l a m s ı z m e k a n i k b i r s ü r e ç t e n n a s ı l b i r a m a ç yüklü d a v r a n ı ş g ö r ü n ü m ü ç ı k a b i l e c e ğ i n e ilişkin kesin bir değerlendirme sağlamasıdır, buna karşın bu boyut D e n n e t t ' t e i h m a l edilmiştir v e b u e k s i k l i k d e i r o n i k s o n u ç l a r d o ğ u r m a k t a n geri k a l m a z : D e n n e t t d o ğ a l b i r s ü r e c e - s ö z g e l i m i , b i r t e h d i t t e n k a ç ı n m a y a - , a n c a k e ğ e r biz d o ğ a l h a r e k e t i y a v a ş l a t ı r s a k bağlılık gösteren "kasıtlı t u t u m u "
62
Bu en küçük k a ç ı n m a c ı l a r d a n o n l a r h e r h a n g i bir şey "biliyormuş" gibi b a h s e t m e k ağır
boyunca
önleme
dozda şiirsel ehliyet içerir . . . a m a o n l a r ı n i ç i n e girmiş o l a n tasarım ç a l ı ş m a s ı n ı n kaydını
i m g e l e m i m i z d e yapay o l a r a k h ı z l a n d ı r m a z s a k d e ğ e r l e n d i n l e m e y e c e k k a d a r yavaş b i r
birçok
kaçınma
ve
n a s ı l a l g ı l a y a b i l d i ğ i m i z i işaret e t t i ğ i z a m a n ( " Y o l sözkonusudur,
ama
bütün
bunlar
eğer
2*9
r i t i m d e o l u r " [ 5 1 ] ) , b u y o l l a ü n l ü K a t o l i k k ü r t a j k a r ş ı t ı film o l a n The Silent S c r e a m ' i n
n i t e l i k , y a d a s ü r e ç - n e d i r ? D e n n e t t ' i n b a ş l ı c a vurgusu zihinsel ç a l ı ş m a n ı n z a m a n v e
| Smiz Çığlık]
uzamda indirgenemez bir şekilde dağıtılmış olduğudur: merkezi bir yer ya da s a h n e ,
başvurduğu çarpıtmaya, yani b i r fetüsün kürtaj işlemi sırasında kesilip
ç ı k a r ı l d ı ğ ı ç a r p ı t m a s ı n a b a ş v u r m u ş olur; o l a y ı hızlı ileri s a r m a k i p i y l e y e n i d e n ü r e t e n
bütün etkinliği denetleyen
film, f e t ü s ü n b i r a m a ç l a h a r e k e t e t t i ğ i , u m u t s u z c a b ı ç a k t a n k a ç m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı i z l e n i m i
m e r k e z i n d e b i l i n ç i ç i n ' h e r ş e y i n b i r araya g e l d i ğ i ' h a y a l i yer. B ö y l e b i r y e r y o k . . . .
ni yaratır. . . .
K a r t e z y e n T i y a t r o ' d a k i h a y a l i h o m u n c u l u s ' u n y a p t ı ğ ı b ü t ü n i ş b e y i n d e z a m a n v e uzam
D e n n e t t ' i n i k i c i o n t o l o j i s i n i n s o r u n u şudur: g e r ç e k t e n " t a aşağıya k a d a r " uzanır m ı ?
B e n l i ğ i n çekirdeği yoktur:
"Kartezyen Tiyatro, beynin
içinde dağıtılmalıdır" ( 1 2 3 ) .
Ö ğ e l e r i n t ü m ü y l e b e l i r l e n i m c i d a v r a n ı ş ı n ı n düzeyi g e r ç e k t e n sıfır-düzeyi m i ? Y a k u a n -
B u ç e r ç e v e d e , D e n n e t t L i b e t ' i n ünlü d e n e y i n i n ç o k kesin bir eleştirisini ortaya
tum fiziğinin bize verdiği o ders, y a n i s a ğ l a m m a d d i g e r ç e k l i ğ i n a l t ı n d a , b e l i r l e n i m -
atar: 6 , 1 fizyolojik s ü r e ç bizim b i l i n ç l i k a r a r ı m ı z ı , a n c a k e ğ e r biz b ü t ü n v e r i y i a l g ı l a y a n v e
ı iliğin kırıldığı y e r o l a n k u a n t u m d a l g a l a r ı n ı n d ü z e y i n i n o l m a s ı ? G ü d ü l e n m e n i n "te-,
e m i r l e r v e r e n B i l i n c i n t e k i l b i r m e r k e z i y e r i n i ö n v a r s a y a r s a k , " ö n c e l i y o r m u ş " gibi
leolojik" nedenselliği
g ö r ü n ü r . F a k a t , L i b e t ' t e n a l ı n a c a k b i r ders d a h a vardır: b i l i n c i n t e m e l işlevi o l a r a k
( B e n b i r şey y a p t ı m ç ü n k ü b i r h e d e f e u l a ş m a k i s t i y o r d u m ) ,
öyleyse, s a d e c e b i r e p i f e n o m e n , t a m o l a r a k ( a y r ı c a ) doğal b e l i r l e n i m c i l i ğ i n s a f fiziksel
e n g e l l e m e n i n işlevi. B u o l u m s u z işlev iki a n a düzeyde ayırt e d i l e b i l i r : b i r i n c i s i , " k u r a l -
bir d ü z e y i n d e t a m o l a r a k b e t i m l e n e b i l e c e k o l a n b i r s ü r e c i n z i h i n s e l ç e v i r i s i m i , y o k s a
s a a k ı l " d ü z e y i n d e , b i l i n c i n g ü c ü güçsüzlüğü gibi g ö r i i n e b i l e n şeyde y a t a r : s ı n ı r l a m a
b u tür " t e l e o l o j i k " n e d e n l i l i k a s l ı n d a k e n d i n e h a s b i r g ü c e s a h i p v e d o ğ r u d a n fiziksel
s ı n d a , s o y u t l a m a g ü c ü n d e , ( e ş i k a l t ı ) duyu v e r i l e r i z e n g i n l i ğ i n i dışarıda b ı r a k m a s ı n d a .
n e d e n s e l l i k l e yarığı d o l d u r u y o r m u ?
B u a n l a m d a , e n d o l a y ı m s ı z duyusal g e r ç e k l i k o l a r a k algıladığımız şey z a t e n k a r m a ş ı k
D e n n e t t ' i n b i l i n c i n basitçe "beyinsel ş ö h r e t " olduğu düşüncesi - k e n d i l e r i n i başka
ayrıntılandırma ve
yargının
sonucudur,
duyusal
sinyallerle beklentiler matriksinin
f i k i r l e r i n kargaşası ü z e r i n e m e r k e z i o l a r a k d a y a t a n f i k i r ( l e r ) i n z a f e r i - iki s o r u n i ç e r i r :
bileşiminden
( 1 ) ş ö h r e t h a n g i s a h n e d e b e l i r i r ? ( 2 ) b i l i n ç g e r ç e k t e n ö n e m e , i n s a n ı n k e n d i s i n i dayat
k e n d i l i ğ i n d e n b i r e y l e m i h i ç b i r ş e k i l d e b a ş l a t a m a y a c a k olsa da, o n u n e d i m s e l l e ş m e s i -
m a y e t e n e ğ i n e b a ğ l a n t ı l ı m ı ? Y a bazı h a y v a n l a r ı n ( b ü y ü k o l a s ı l ı k l a ) k e n d i l e r i n i n
ni "özgürce" engelleyebilir: o n u v e t o edebilir, kendiliğinden ortaya ç ı k a n bir eğilime
kaynaklanan
bir
varsayım,
ikincisi,
"pratik
akıl"
düzeyinde,
bilinç,
f a r k ı n d a o l m a s ı , b u n a k a r ş ı n b i l g i s a y a r l a r ı n (ya d a i n s a n b e y i n l e r i n i n ) h i ç f a r k ı n d a
" H a y ı r ! " d i y e b i l i r . H e g e l ' i n , a n l a m a y a a i t sonsuz o l u m s u z s o y u t l a m a g ü c ü ö v g ü s ü y l e
o l m a k s ı z ı n k a r m a ş ı k i ş l e m l e r g e r ç e k l e ş t i r e b i l m e s i ? V e o n u n vurguladığı n o k t a y ı k a b u l
birlikte
cisek
d o l a y ı m s ı z d e n e y i m i n t a m l ı ğ ı n a g ö r e b u e r t e l e m e y l e - b i r " d o ğ r u d a n b i l i n ç " b i r tür
bile,
Dennett'in
Conciousness
ExplaineJmm
[Bilinç
Açıklanıyor]
önemli
devreye
girdiği
yer
burasıdır:
bilinç
ancak
bu
kayıp
aracılığıyla
olasıdır,
ö l ç ü d e e l ç a b u k l u ğ u n a d a y a n d ı ğ ı i z l e n i m i n d e n k a ç ı n m a k g ü ç . B i r dizi z i h i n s e l v e fizik
k l o s t r o f o b i k d e h ş e t , n e f e s a l a c a k yer b u l a m a d a n c a n l ı c a n l ı g ö m ü l m e k gibi o l a c a k t ı r .
sel y e t e n e k i ç i n e v r i m s e l a ç ı s ı n d a n zorunluluğu bilinci hiç anmaksızm d i l e g e t i r d i k t e n
A n c a k b u e r t e l e m e / s ı n ı r l a m a a r a c ı l ı ğ ı y l a " d ü n y a " k e n d i s i n i bize a ç a r : o o l m a s a , biz, b i r
s o n r a , b i r d e n b i r e ş u s o n u c a varır: " b ü t ü n b u y e t e n e k l e r g e r ç e k t e n b i l i n ç o l m a k s ı z ı n
b a k ı m a , çevremizde nefes a l a c a k yer b u l a m a d a n , doğrudan d ü n y a n ı n parçası olarak,
i ş l e y e b i l i r m i ? " S a v ı n ı n petitio principihi [ b i r t ü r m a n t ı k h a t a s ı ] bizi ister i s t e m e z
milyarlarca veriyle boğulurduk.65
çarpar: e l b e t t e yapamazlar, a m a sorun aslında o n u n kendisinin o n l a r ı n evrimsel ortaya çıkışlarını b i l i n c e h e r h a n g i bir g ö n d e r m e yapmaksızın geliştiriyor olmasıdır. . . / ' '
BİLİNÇDIŞI
ÖZGÜRLÜK
EYLEMİ
" Z i h i n s e l i ç e r i k l e r b e y i n d e k i bazı özel b ö l m e l e r e g i r e r e k , a y r ı c a l ı k l ı v e gizemli b i r d o l a y ı m a uyum sağlayarak b i l i n ç l i o l m a z , d a v r a n ı ş ı n d e n e t i m i n d e h a k i m i y e t e y ö n e l i k
Peki bütün bunlar D e n n e t t ' i n , etkileşimleri h e r h a n g i bir merkezi d e n e t i m c i tarafından
b a ş k a z i h i n s e l i ç e r i k l e r e karşı y a r ı ş m a l a r ı k a z a n a r a k , v e b u y o l l a k a l ı c ı e t k i l e r e l d e
h a k i m o l u n m a y a n b i r b i r i n e k o ş u t ş e b e k e l e r i n b i r kargaşası o l a r a k ( ö z ) b i l i n ç [ b e n l i k
e d e r e k - y a d a b a z e n y a n l ı ş b i r ş e k i l d e s ö y l e d i ğ i m i z gibi, ' b e l l e k t e yer e d i n e r e k ' b i l i n ç l i
b i l i n c i ] m o d e l i i ç i n n e a n l a m ifade eder? G ü n ü m ü z d e h a k i m doxa, e t k i l e ş e n failler
o l u r " ( 2 5 4 ) . A m a y a d a v r a n ı ş ı m ı z ı d e n e t l e y e b i l e n v e b u yüzden b i l i n ç l i g ü d ü l e n m e l e r -
m i k r o k o z m o s u n u n k e n d i l i ğ i n d e n global bir örüntüye, etkileşim b a ğ l a m ı n ı belli her
deıı d a h a g ü ç l ü b i r r o l o y n a y a n b i l i n ç d ı ş ı i ç e r i k l e r ? P e k i y a F r e u d ' u n b i l i n ç v e b e l l e ğ i n
h a n g i b i r failde ( ö z n e n i n " a s ı l B e n l i ğ i " ) c i s i m l e n m e k s i z i n h a z ı r l a y a n ö r ü n t ü y e yol
ı e m e l d e a n t a g o n i s t o l d u ğ u y o l u n d a k i tezi ( b i l i n c i n e v a r m a d ı ğ ı m ı z şeyleri h a t ı r l a r ı z ) ?
a ç t ı ğ ı ş e k l i n d e d i r : b i l i ş s e l c i b i l i m c i l e r t e k r a r t e k r a r z i h n i m i z i n y u k a r d a n aşağı işleyen,
" C o n r a d , " yani D e n n e t t ' i n hayali saman-adam muhatabı, yarışmaları k a z a n m a n ı n
tasarımların
çizgisel
bir yolla
yerine
getiren
bir
merkezi
denetim
yapısına
sahip
bir içeriği nasıl b i l i n ç l i kıldığını, yani t a m olarak, " b i l i n ç l i o l m a n ı n " niteliksel olarak
o l m a d ı ğ ı n ı söyler; o n u n d a h a ç o k , a ş a ğ ı d a n y u k a r ı y a işbirliği y a p a n , y a n i ö r g ü t l e n
neyi i ç e r d i ğ i n i sorduğu z a m a n , D e n n e t t ' i n y a n ı t ı şöyle olur: " B u t ü r b i r soru d e r i n b i r
m e l e r i k a y a b i l e n , " o p o r t ü n i s t , f ı r s a t ç ı , " gürhüz, u y u m l u , e s n e k o l a n ç o k l u f a i l l e r i n b i r
k a r ı ş ı k l ı ğ ı o r t a y a k o y u y o r , ç ü n k ü olduğu ş e y i n b a ş k a b i r şey o l d u ğ u n u , b ü t ü n b u b e y i n -
b r i k o l a j ı o l d u ğ u n u s ö y l e r l e r . F a k a t , b u r a d a n ( ö z ) b i l i n c e n a s ı l ulaşırız? Y a n i : ( ö z ) b i l i n ç
v e - b e d e n e t k i n l i ğ i n e e k o l a r a k b i r t a k ı m K a r t e z y e n res cogitans o l d u ğ u n u ö n v a r s a y ı y o r .
ç o k l u f a i l l e r i n e t k i l e ş i m i n d e n " k e n d i l i ğ i n d e n " o r t a y a ç ı k a n ö r ü n t ü değil, o n u n y e r i n e ,
( : o n r a d , s e n , b e d e n i n i n g e l i ş t i r m i ş olduğu y a r ı ş m a l a r ı n b i r e v s a h i p l i ğ i a r a s ı n d a b ü t ü n
t a m t e r s yüzü, y a d a b i r tür olumsuzudur: o , ilksel b o y u t u n d a , b u k e n d i l i ğ i n d e n ö r ü n t ü
İ m y a r ı ş m a e t k i n l i ğ i n i n b i t ö r g ü t l e n m e s i n d e n i b a r e t s i n " ( 2 5 4 ) . F a k a t , b u y o l l a asıl
ya da ö r ^ ü t ^ ^
s o r u d a n k a ç ı n ı r : t a m o l a r a k , b ü t ü n b u e t k i n l i k l e r i n e r i ş m e k i ç i n yarıştığı yer - y a d a
momenti",
b e n i m şimdi-burada-canlı
(bilincin "kalın olduğumun farkındalığı)
66
aslında edilgendir:
241
öz-farkındalığın ö z n e n i n o r t a m ı y l a e t k i n ilişkisinden k a y n a k l a n d ı ğ j n ı ^ v e belirli bir
A n a l o j i k a y n ı ş e y i n özgür e y l e m i ç i n d e g e ç e r l i o l m a s ı d ı r : K a n e b i z i m e y l e m l e r i m i z d e n
hedefi g e r ç e k l e ş t i r m e e t k i n l i ğ i m i z i n k u r u c u m o m e n t i o l d u ğ u ş e k l i n d e k i fikire a ç ı k
s o r u m l u t u t u l m a m ı z i ç i n , b i r " g e r i l e m e - t ı k a c ı , " k a r a r dizilerimize z e m i n s a ğ l a y a n kuru
k a r ş ı t l ı k l a , a s l ı n d a " f a r k ı n d a o l d u ğ u m " şey d e n e t i m d e o l m a d ı ğ ı m , t a s a r ı m ı m ı n a t e ş
c u b i r özgür e y l e m o l m a s ı g e r e k t i ğ i n i ö n e sürdüğü z a m a n , a y n ı tuzağa düşer: " E ğ e r s o n
a l m ı ş olduğu, ş e y l e r i n y a n ı m d a n g e ç i p g i t t i ğ i d i r . T a m d a b u
suz b i r g e r i l e m e d e n k a ç ı n ı l a c a k s a , f a i l i n y a ş a m t a r i h i n d e failin b a s k ı n g ü d ü l e r i n i n v e
nedenle programını
y u k a r ı d a n aşağı bir tarzda y ü r ü t m e k l e y e t i n e n b i r bilgisayar, " d ü ş ü n m e z , " k e n d i s i n i n
failin e y l e m d e b u l u n m a s ı n ı sağlayan i r a d e n i n zaten t e k yönlü
b i l i n c i n d e değildir.
eylemler olmalıdır."68
olmadığını gösteren
B u yüzden b e n b u r a d a o l u m l u o n t o l o j i k k o ş u l u n i ç i n e e p i s t e m o l o j i k e n g e l i d i y a l e k
B u r a d a K a n e ' i n k e n d i s i M a r t i n L u t h e r ' i a n a r - P a p a ' y a karşı g e l e n t e z l e r i n i o r t a y a
tik b i r t e r s i n e ç e v i r m e s i n i u y g u l a m a k i s t i y o r u m : y a " b i l i n ç b i l m e c e s i , " o n u n a ç ı k l a n a
a t ı p b ö y l e c e P r o t e s t a n k ı r ı l m a s ı n ı t e t i k l e m i ş o l m a s ı k o n u s u n d a , b a ş k a türlü y a p a m a
maz k a r a k t e r i , k e n d i ç ö z ü m ü n ü
yacağını söylemiş olmasını: "İşte buradayım. B a ş k a türlü y a p a m a m . " Öyleyse, L u t h e r ' i n
i ç e r i y o r s a ? Y a t e k y a p m a m ı z g e r e k e n şey, b i l i n c i
( ç a l ı ş m a m ı z ı n n e s n e s i o l a r a k ) " a ç ı k l a n a m a z " k ı l a n yarığı b i l i n c i n k e n d i s i n e a k t a r m a k -
bu
sa? K a n t ' ı n ,
noumenal
alana
özgürlüğün
( c ü r e t k a r j e s t i n e t e m e l oluşturan s e ç i m l e r i ) o n l a r yüzünden başka türlü davranamaya-
çekirdeğini
oluşturan
"kendiliğindenlikten"
söylediğini
c a k t ü r d e n s e b u özgür b i r e y l e m d i . A m a g e ç m i ş t e b u tür d ü ğ ü m n o k t a l a r ı , n o r m a l d e
doğrudan
erişimin
bizi
tam
yoksun
da
aşkınsal
bırakacağını
eylemi
özgür müydü,
değil
miydi? A n c a k eğer
daha
önceki
önemli
seçimleri
h a t ı r l a y ı n : bizi c a n s ı z o t o m a t l a r a ya da, g ü n ü m ü z ü n d i l i y l e s ö y l e r s e k , bilgisayarlara,
d a v r a n ı ş ı m ı z ı b e l i r l e y e c e k o l a n n e d e n s e l z i n c i r l e r e büyülü bir ş e k i l d e m ü d a h a l e e d e n
"düşünen m a k i n e l e r e " dönüştürecekti. Fakat, bu sonuç g e r ç e k t e n kaçınılmaz mı? Bizler
b u tür yol d e ğ i ş t i r i c i Ö z g ü r E y l e m l e r i b o ş yere ararız:
s a d e c e , bizi b e l i r l e y e n n e d e n l e r i y a n l ı ş t a n ı m a m ı z ö l ç ü s ü n d e m i özgürüz? ( Ö z ) b i l i n c i U z a k g e ç m i ş t e k i e y l e m l e r aslında " b a n a k a l m ı ş " değildi, a m a şimdi b e n i m G i t m e k ya da
y a n l ı ş t a n ı m a y l a , e p i s t e m o l o j i k b i r e n g e l l e ö z d e ş l e ş t i r m e h a t a s ı , o n u n gizlice s t a n d a r t , modern
öncesi,
"kozmolojik"
gerçeklik fikrini
varlığın
olumlu
bir
düzeni
K a l m a k s e ç i m i m b a n a kalmıştır çünkü o n u n " e b e v e y n l e r i " - y a k ı n g e ç m i ş t e k i birtakım
olarak
olaylar, bir süre ö n c e yaptığım seçimler gibi ş e y l e r - b a n a kalmıştı ( ç ü n k ü o n l a r ı n
( y e n i d e n ) o r t a y a a t m a s ı y ü z ü n d e n d i r : b u tür t a m o l a r a k y a p ı l a n m ı ş o l u m l u b i r " v a r l ı k
" e b e v e y n l e r i " b a n a k a l m ı ş t ı ) , ve benzeri, sonsuza dek uzanmaz, b e n i m b e n l i ğ i m e uzam
z i n c i r i n d e " , e l b e t t e , ö z n e y e yer y o k t u r , b u yüzden, ö z n e l l i k b o y u t u a n c a k k e s i n bir
ve zamanda b e n i m kararlarımın kalmış olacağı b i r b e n i n olmasını sağlayacak kadar yer
şekilde varlığın olumlu düzeninin epistemolojik yanlış t a n ı n m a s ı n a birbirine-bağımlı
sağlayacak kadar geriye uzanmaz!61-1
b i r şey o l a r a k k a v r a n a b i l i r . B u n a b a ğ l ı o l a r a k , ( ö z ) b i l i n c i n k o n u m u n u e t k i l i b i r ş e k i l d e değerlendirmenin tek yolu "gerçekliğin" kendisinin o n t o l o j i k t a m a m l a n m a m ı ş l ı ğ ı n ı
Y i n e , b u sav s a d e c e özgür e y l e m i n " z e m i n i n i n " fiziksel g e r ç e k l i k d ü z e y i n d e , b a ş k a
ö n e s ü r m e k t i r : " g e r ç e k l i k " a n c a k t a m d a k a l b i n d e o n t o l o j i k b i r yarık, b i r ç a t l a k , yani
ampirik kararlar arasında bulunamayacağını kanıtlar.
t r a v m a t i k bir fazlalık, o n u n l a b ü t ü n l e ş t i r i l e m e y e n y a b a n c ı b i r b e d e n o l m a s ı ö l ç ü s ü n d e
P a p a l ı k k a r ş ı t ı t e z l e r i n i n b i r özgür e y l e m sayılması i ç i n , b i r t a k ı m eski " s a f özgür" e y l e m
vardır. B u d a bizi " D ü n y a n ı n G e c e s i " f i k r i n e geri getirir; g e r ç e k l i ğ i n o l u m l u d ü z e n i n i n
ler,
b u g e ç i c i askıya a l ı n m a s ı n d a , " " g e r ç e k l i ğ i n " h i ç b i r z a m a n b i r r a m , k e n d i n e k a p a l ı , o l u m l u varlık düzeni o l m a d ı ğ ı n ı g ö s t e r e n o n t o l o j i k yarıkla karşı karşıya geliriz. A n c a k
ö n v a r s a y m a m ı z gerekmez; (özgür seçim sahibi) öznenin belli eyleminin ona kaçınılmaz olarak, "Ben başka türlü yapamam" kipinde göründüğü o kümelenmesinden sorumlu
g e r ç e k l i k t e n b u psikozlu ç e k i l m e d e n e y i m i , m u t l a k k e n d i k e n d i s i y l e ç e l i ş m e d e n e y i m i
olduğunu ö n e s ü r m e k y e t e r l i d i r .
o gizemli
a ş k ı n s a l özgürlük " o l g u s u n a " k a r ş ı l ı k gelir:
aslında "kendiliğinden" olan,
"artık
başka
türlü
yapabilirim"
kipinde
L u t h e r ' e geri d ö n e l i m : o n u n
"gerçekten"
deneyimlenmiş
eylemler
B e r n a r d W i l l i a m s b u r a d a y i n e , G e r ç e k v e S i m g e s e l l e ilgili o o l m a s ı zorunlu o l a n
k e n d i l i ğ i n d e n l i ğ i bazı " n e s n e l " s ü r e ç l e r i n y a n l ı ş t a n ı n m a s ı n ı n s o n u c u o l m a y a n b i r
[must]
(öz)bilinç için.
k a ç ı n ı l a m a y a n b i r d ü r t ü n ü n G e r ç e ğ i ( L a c a n b u yüzden b i r d ü r t ü n ü n k o n u m u n u n e t i k
B u d a bizi, R o b e r t K a n e ' i n özgür irade s a v u n m a s ı n a y ö n e l i k h a s s a s eleştirisinde,"
7
a y n ı z a m a n d a özgür k a r a r / s e ç i m a n ı n ı n k e s i n u z a m - z a m a n s a l k o n u m u n u s a p t a m a y a
ve olması gereken
fought] arasındaki a y r ı m ı y l a , yararlı o l a b i l i r :
kararından
o l d u ğ u n u s ö y l e r ) ; arzunun d i y a l e k t i ğ i n d e y a k a l a n m ı ş b i r simgesel fikir o l a r a k " o l m a s ı g e r e k e n " ( e ğ e r b i r şey y a p m a m a n ı z gerekiyorsa, b u y a s a ğ ı n k e n d i s i o n u y a p m a arzusu
y ö n e l i k h e r h a n g i b i r ç a b a n ı n başarısız o l m a s ı g e r e k t i ğ i n i d e g ö s t e r e n D e n n e t t ' a getirir.
y a r a t ı r ) . B i r şeyi y a p m a n ı z "zorunluysa", b u o k o r k u n ç olsa b i l e , o n u y a p m a k t a n b a ş k a
F a k a t , b u r a d a y a p m a m ı z g e r e k e n şey, b u savı fiziksel g e r ç e k l i k v e t a s a r ı m d ü z e y i n i n
s e ç e n e ğ i n i z o l m a d ı ğ ı a n l a m ı n a gelir: W a g n e r ' i n Die
i k i c i o n t o l o j i s i n i n t e r i m l e r i n e ç e v i r m e k t i r : D e n n e t t ' i n K a n e e l e ş t i r i s i n i n söylediği şey,
t a r a f ı n d a n k ö ş e y e sıkıştırılır, v e S i e g m u n d ' u n c i n a y e t i n e izin v e r m e s i " z o r u n l u d u r "
Walküresinde, W o t a n
Fricka
e ğ e r b a k ı ş ı m ı z ı fiziksel g e r ç e k l i k l e s ı n ı r l a r s a k , b o ş y e r e b i r " B e n l i k , " d o ğ r u d a n B e n l i k
( " y a p m a k t a n k a ç ı n a m a z " ) , oysa k a l b i onun- i ç i n ü z ü n t ü y l e doludur; B r ü n n h i l d e ' y i ,
" o l a c a k " b a ş k a ö ğ e l e r i n y a n ı sıra m a d d i b i r ö ğ e ( y a d a s ü r e ç y a d a n i t e l i k ) ararız
sevgili
iddiasıdır.
çocuğunu,
en
derin
uğraşının cisimlenmesini
cezalandırması
"zorunludur"
bir
( " y a p m a k t a n k a ç ı n a m a z " ) . V e , b u arada, aynı ş e y Tristan und Isolde i ç i n d e g e ç e r l i d i r ,
m e v c u d i y e t o l a r a k vardır; a y n ı şey D e n n e t t ' i n s a ç m a b i r " b a ş m e m e l i " p a r a d o k s u n a
M ü l l e r ' i n s o n b ü y ü k t i y a t r o başarısı o l a n B a y r e u t h s a h n e l e n i ş i i ç i n : o n l a r ı n t u t k u l a r ı n a
tatsız başvurusu i ç i n d e g e ç e r l i d i r : h e r m e m e l i , b i r a n n e m e m e l i y e s a h i p t i r , o yüzden
kapılması
m e m e l i d i y e b i r şey o l a m a z , ç ü n k ü i l k m e m e l i n i n m e m e l i b i r a n n e s i o l a m a z .
S o / / e n ' l e r i n e , t o p l u m s a l z o r u n l u l u k l a r ı n a karşı o l s a b i l e . E l b e t t e , asıl şey, b e n b i r şeyi
"Benlik"
sadece
D e n n e t t ' i n " t a s a r ı m " düzeyi
dediği
yerde,
"ideal"
...
zorunludur,
onlar
bunu
yapmaktan
kaçınamaz,
hatta
bu
onların
" y a p m a k t a n k a ç ı n a m a d a n " y a p s a m da, b u h i ç b i r ş e k i l d e b e n i o n u n i ç i n t a m s o r u m l u
y ö n e l i k b i r d o ğ r u d a n a n l a y ı ş t a n d a h a azdır: o m a n t ı k s a l b i r kurgu, b i r t a v ı r a , arzuya
luktan m u a f tutmaz. B u f i k r i n K a n t ' ı n " k a y n a ş m a t e z i ' y l e o l a n b e n z e r l i ğ i a p a ç ı k : bizim bizi b e l i r l e y e c e k olan
nedensel
bağı
"özgürce
seçmemiz"
gibi,
bir
meta-düzeyde
baskısını
koşulsuz
o l a r a k , bize s e ç i m b ı r a k m a y a n b i r şey o l a r a k d e n e y i m l e d i ğ i m i z e t i k zorunluluğu d a "özgürce seçeriz." Burada K a n t ' a yönelik bir başka g ö n d e r m e n i n k e n d i n i dayatmasına şaşmamak gerek: o n u n
( d a h a sonra S c h e l l i n g tarafından geliştirilmiş o l a n )
ilksel,
z a m a n d ı ş ı , a ş k ı n s a l b i r e y l e m , " e b e d i k a r a k t e r i m i z i , " e t i k k i m l i ğ i m i z i n t e m e l dış h a t l a r ı n ı ayırt e t m e m i z i s a ğ l a y a n e y l e m fikri. V e F r e u d ' u n b i l i n ç d ı ş ı b i r k a r a r fikriyle o l a n bağlantı da açıktır: bu mutlak başlangıç hiçbir zaman şimdide yapılmamıştır, yani, o n u n k o n u m u s a f b i r ö n v a r s a y ı m , h e p - z a t e n g e r ç e k l e ş m i ş b i r şey k o n u m u d u r .
70
Başka
d e y i ş l e , b u b i r e d i l g e n k a r a r , varlığımızı y ü c e özgürlük e y l e m i o l a r a k t e m e l l e n d i r e n Karan
edilgen
olarak
benimseme
paradoksudur -
insanın
seçildiğini
varsaymasını
D e r r i d a , Emmanuel Levihas'a Elveda adlı k i t a b ı n d a , k a r a r ı h e r z a m a n k i m e t a f i z i k yüklemlerinden (otonomi, bilinç, etkinlik, egemenlik . . . ) koparmaya ve onu "bende k i ö t e k i n i n k a r a r ı " o l a r a k d ü ş ü n m e y e ç a l ı ş ı r : " E d i l g e n karar, o l a y ı n k o ş u l u , h e p , yapısal o l a r a k , b e n d e k i b i r b a ş k a s ı n ı n kararıdır, ö t e k i n i n k a r a r ı o l a r a k y ı r t ı c ı b i r k a r a r d ı r . B e n d e k i mutlak olarak öteki olanın, b e n d e b a n a karar veren mutlak olarak ö t e k i n i n kararı."71 Psikanalitik terimlerle, bu seçim " t e m e l fantazinin," ö z n e n i n bütün a n l a m kootdinatlarını
sağlayan
s a h i p o l a n , yargı v e r e n , v e b e n z e r i şeyler y a p a n " o ş e y e " k a r ş ı l ı k g e l m e k üzere e k l e n m e s i g e r e k e n b i r tözsel o l m a y a n referans n o k t a s ı d ı r . D e n n e t t ' i n t e r i m l e r i y l e söylersek: K a n t için, özbilinç sadece Kartezyen T i y a t r o ' n u n yokluğuyla e n g e l l e n m e m i ş t i r
lam
t e r s i n e , b o ş b i r m a n t ı k s a l işlev o l a r a k o r t a y a ç ı k a r ç ü n k ü b i r K a r t e z y e n T i y a t r o yokı m , ö z n e n i n d o ğ r u d a n f e n o m e n a l k e n d i k e n d i n i t a n ı ş m a s ı y o k t u r . $ o l a r a k ö z n e yoktur, t ı p k ı ( v e ç ü n k ü ) d o ğ r u d a n S e l b s t - V e r t r a u t h e i t o l m a d ı ğ ı ö l ç ü d e , t ı p k ı ( v e ç ü n k ü ) özne k e n d i s i i ç i n d o ğ r u d a n e r i ş i l e b i l i r o l m a d ı ğ ı gibi, ç ü n k ü ( K a n t ' ı n d e y i ş i y l e ) b e n h i ç b i r z a m a n n o u m e n a l b o y u t u m d a , " d ü ş ü n e n Ş e y " o l a r a k n e o l d u ğ u m u b i l e m e m . B u yüzden standart
Manfred Frank jestini,
(düşünümün başarısızlığından,
ö t e k i n d e " k e n d i s i n i " t a n ı m a d a öz-düşünümsel
ö z n e n i n özdeşliğini
temellendirmesinin başarısızlığından)
d a h a eski b i r d o ğ r u d a n k e n d i k e n d i s i y l e t a n ı ş m a s ı o l m a s ı g e r e k t i ğ i gibi b i r çıkarımda b u l u n m a h a r e k e t i n i e s k i h a l i n e ç e v i r m e y e h e v e s l e n i y o r u m : y a e ğ e r başarısızlık ö n c e
i ç e r e n e n yüksek özgür e y l e m p a r a d o k s u .
evreninin
f a r k ı n d a l ı ğ ı n d a n d a h a fazladır, v e " k e n d i m i n n e o l d u ğ u n a , " b e n i m tözsel ö z d e ş l i ğ i m e
temel
çerçeve/matriksin
seçimidir:
ben
hiçbir
z a m a n o n u n d ı ş ı n d a o l m a s a m da, b u fantazi h e p - z a t e n o r a d a o l s a da, v e b e n h e p - z a t e n o n u n i ç i n e a t ı l m ı ş o l s a m d a , k e n d i m i o n u koyudamış olan o l a r a k önvarsaymalıyım. D e n n e t t ' i n terimleriyle: bu eylem uzam-zamansal gerçeklikte h i ç g e r ç e k l e ş m e m i ş olsa
g e l i y o r s a , y a e ğ e r " ö z n e " d ü ş ü n ü m ü n başarısızlığıyla a ç ı l a n b o ş l u k t a n , y a r ı k t a n b a ş k a b i r şey d e ğ i l s e ? Y a e ğ e r o l u m l u k e n d i k e n d i y l e t a n ı ş m a n ı n b ü t ü n figürleri b u ilksel y a r ı ğ ı n b i r sürü i k i n c i l " d o l g u s u n d a n " b a ş k a b i r şey değilse? Ö z n e n i n b i r i m g e y a d a b u göstetme özelliğindeki h e r tanınması
(kısacası: h e r özdeşleşme)
zaten
çekirdeğine
i h a n e t eder; S e v i n ç d o l u h e r " B u b e n i m ! " z a t e n " B u b e n d e ğ i l i m ! " i n t o h u m u n u taşır. F a k a t , y a eğer, ö z d e ş l i ğ i n tözsel b i r ç e k i r d e ğ i n i , d ü ş ü n ü m s e l i y i l e ş m e i ç i n erişilmez o l a n ç e k i r d e ğ i n i i ç e r m e k t e n uzak o l a n ö z n e ( t ö z d e n ayrı o l a r a k ) t a m d a b u ö z d e ş l e ş m e n i n başarısızlığı m o m e n t i n d e o r t a y a ç ı k a r s a ? B u r a d a k i vurgu, L a c a n ' ı n " g ö s t e r e n i n ö z n e s i " t e r i m i n i k e l i m e s i k e l i m e s i n e kabul e t m e m i z g e r e k t i ğ i d i r : e l b e t t e , B e n ' i n b i r l i ğ i n i g ü v e n c e y e a l a n h e r h a n g i b i r tözsel gön
Dennett
t e r i l e n i ç e r i k y o k t u r ; bu düzeyde, ö z n e ç o k l u d u r , d a ğ ı n ı k t ı r , ve b e n z e r i - o n u n Birliği
h a k l ı d ı r : özgürlüğün a m p i r i k b i r k u r u c u e y l e m i y o k t u r ; d u r u m d a h a ç o k , k a r m a ş ı k v e
sadece k e n d i n e göndermeli simgesel eylem aracılığıyla g ü v e n c e y e alınır, yani, " B e n " sal
aşamalı bir süreçle, ö z n e n i n a n i d e n - pek de "özgür" ve sorumlu o l m a m a s ı , a m a -
b i r b i ç i m d e p e r f o r m a t i f m e v c u d i y e t t i r , o " B e n " d i y e n d i r . F i c h t e ' n i n araştırdığı, ö z n e n i n
da,
"tasarım"
düzeyinde
verimliliğini
sergiliyor.
O
yüzden,
bir
bakıma,
geriye dönük olarak zaten "sorumlu" olduğunun farkında olmasıdır. Buradaki paradoks
" k e n d i n i k o y u t l a m a s ı " n ı n gizemi budur: e l b e t t e , b e n " B e n " d e d i ğ i m d e , h e t h a n g i bİÎ
o r t a l ı ğ a s a ç ı l m ı ş t a n e l e r t o p l u l u ğ u n d a n b i r yığın y a p a n o ü n l ü k u m t a n e s i h i k a y e s i n -
y e n i i ç e r i k y a r a t m ı y o r u m , s a d e c e k e n d i m i işaret e d i y o r u m , ifadeyi d i l l e n d i r e n kişiyi. B u
d e k i y l e a y n ı d ı r : h i ç b i r z a m a n "farkı y a r a t a n " b i r t a n e y i ö n e ç ı k a r a m a y ı z ; t e k yapa
k e n d i n i işaret e t m e y i n e d e o n u d i l l e n d i r e n k a n l ı c a n l ı " g e r ç e k " kişi o l m a y a n , a m a
b i l e c e ğ i m i z b i r t a n e y i işaret e t m e k v e şöyle d e m e k t i n " B e l l i b i r n o k t a d a , e n a z ı n d a n b u
b a s i t ç e v e k e s i n o l a r a k , k e n d i n e g ö n d e r m e l i işaret e t m e n i n s a f B o ş l u ğ u ( L a c a n c ı "özgiiı
tane
eklenmeden
önce,
taneler
zaten
bir
yığın
oluşturmuştu
..."
Dennett'e
l e ş m e ö z n e s i " ) o l a n b i r X ' e yol a ç a r ( [ o n u ] " k o y u t l a r " ) : " B e n " d o ğ r u d a n b e d e n i m , hatta
e k l e y e c e ğ i m i z şey " s a d e c e " ( v e H e g e l c i " ö n v a r s a y ı m l a r k o y u t l a m a n ı n " b ü t ü n ağırlığı
z i h n i m i n içeriği d e ğ i l i m ; " B e n " , d a h a ç o k , k e n d i ö z e l l i k l e r i o l a r a k b ü t ü n b u özelliklere
da bu " s a d e c e " d e yatar) bu "geriye d ö n ü k l ü ğ ü n " bir " B a ş M e m e l i " ön varsayımını
s a h i p o l a n o X ' i m . L a c a n c ı ö z n e bu yüzden " g ö s t e r e n i n ö z n e s i d i r " - a n l a m l a n d ı r m a zin
zorunlu
c i r i n d e k i g ö s t e r e n l e r d e n b i r i n e i n d i r g e n e b i l i r o l m a a n l a m ı n d a d e ğ i l ( " B e n " doğrudan
kıldığıdır:
düzeyinde
ona
nedensellik
fiziksel
gerçeklikte
bir
"ilk"
g ö n d e r m e yapmamız gerekir.
koyutlamak,
"daha
yüksek"
memeli
olmasa
B u yüzden b ü y ü l ü
ideal
(Dennett:
da,
bir
"tasarım"
bir "aşağıya
"tasarım")
inen"
süreçlerinin
n e d e n s e l olarak " d a h a düşük" m e k a n i k süreçleri belirleme, o n l a r ı n nedensel zincirini kırma
yeteneğini
koyutlamak
düşünümsel-geçişkendir,
hangi
gerekmez:
özgürlüğün
nedenselliğin
bizi
nedenselliği
belirleyeceğini
saf
bir
şekilde
belirleyen
bir
özbilinç
m a k i n e de bir özne o l u r ) , ç o k daha kesin bir a n l a m d a : b e n " b e n " dediğimde - "kemli m i " " B e n " o l a r a k işaret e t t i ğ i m d e - b u g ö s t e t m e e y l e m i b ö y l e c e i ş a r e t l e n e n (zihinsel h a l l e r i n i n , arzularının,
bu
yüzden
benim
zihnimin
hallerinin
fragmanlı
ve
kayan
tavırlarının
içeriğini
kapsayan)
"gerçek kanlı canlı
mevcu
d i y e t e " b i r şeyler e k l e r , v e ö z n e i ş a r e t l e n e n i ç e r i ğ e o n u n k e n d i n e g ö n d e r m e l i i ş a r e t l e m e eylemi aracılığıyla
nedenselliktir. Kantçı
B e n g ö s t e r e n i değildir, ç ü n k ü , b u d u r u m d a , " B e n " yazan b i r bilgisayar y a d a başka bil
olduğunu, altında
eklenen
o X'tir.
B u yüzden B e n ' i n b i r l i ğ i n i n " b a s i t b i r kurgu"
tutarsız z i h i n s e l s ü r e ç l e r ç o k l u ğ u o l d u ğ u n u s ö y l e m e k y a n ı l t ı c ı d ı r !
b u r a d a k i vurgu b u k u r g u n u n " G e r ç e k t e k i e t k i l e r e " yol a ç t ı ğ ı d ı r , yani, o b i r " g e r ç e k "
o l m a d ı ğ ı b i z i m i ç i n b e l i r g i n değildir, y a n i o " d o ğ a s ı n a u y m a k t a n " v e y a p t ı k l a r ı n ı m u t lak b i r z o r u n l u l u k l a s o n u c a e r d i r m e k t e n b a ş k a b i r şey y a p a m a z ) , K a n t v e Schelling
e y l e m l e r dizisine zorunlu b i r ö n v a r s a y ı m rolü görür. Ö z b i l i n c i n e v r i m s e l o r t a y a ç ı k ı ş ı n a i l i ş k i n kısa d e ğ e r l e n d i r m e s i n d e , D e n n e t t ' i n
f e n o m e n a l o l m a y a n b i r a ş k ı n s a l , bizim h e r b i r i m i z i n , z a m a n s a l b e d e n s e l v a r o l u ş u n d a n
t e m e l d e G . H . M e a d ' i n o ü n l ü t o p l u m s a l e t k i l e ş i m d e n B e n l i ğ i n n a s ı l ç ı k t ı ğ ı n a ilişkin
ö n c e , e b e d i k a r a k t e r i n i s e ç m e s i n i sağlayan z a m a n d ı ş ı b i r ilksel s e ç i m e y l e m i ö n e r i r l e r . ' '
değerlendirmesine dayanıyor olması dikkat ç e k i c i d i r ( M e a d ' e göre B e n l i k b e n i m başka
Z a m a n s a l f e n o m e n a l v a r o l u ş u m u z d a , b u s e ç i m e y l e m i d a y a t ı l m ı ş b i r z o r u n l u l u k olarak
bir
bakışını
d e n e y i m l e n i r , y a n i ö z n e , f e n o m e n a l ö z - f a r k ı n d a l ı ğ ı n d a , k a r a k t e r i n i n ( e t i k "doğası
" i ç s e l l e ş m e k t e n " ç ı k a r : " v i c d a n ı m d a , " h a y a l i o l a r a k , "sessiz i ç k o n u ş m a y l a , " ö t e k i l e r i n
n ı n " ) z e m i n i n i o l u ş t u r a n özgür s e ç i m i n b i l i n c i n d e d e ğ i l d i r - y a n i , b u e y l e m radikal
b e n i m e y l e m l e r i m e karşı y ü k s e l t e b i l e c e ğ i olası s i t e m l e r i , v e b u gibi şeyleri y a p a r ı m ) .
olarak bilinçdışıdır ( S c h e l l i n g bu çıkarımı a ç ı k ç a yapar). Burada yine saf düşünümsel
özneye
nasıl
göründüğümü
hayal
etme
eylemlerimden
ve
ötekinin
F a k a t , burada, y i n e ö z n e y l e kişi a r a s ı n d a k i farkı h a t ı r l a t m a m ı z g e r e k i r : D i e t e r M e n r i c h ,
l i g i n B o ş l u ğ u o l a n , f e n o m e n a l öz-farkındalığımızla, m i r a s a l ı n m ı ş y a d a d a y a t ı l m ı ş
içselleştirilmiş
d o ğ a m ı z ı n b i r p a r ç a s ı o l a r a k d e n e y i m l e d i ğ i m i z şeyi ( o n u n özgür k a r a r ı o l a r a k ) a d e d e
toplumsal
etkileşim
olarak
öz-düşünümün
bu
diyalektiğinin
sadece
b e n i m B e n l i ğ i m y a d a "kişi o l u ş u m " i ç i n , b e n i m " b e n l i k i m g e m i " ( b e n i m h a y a l i
b i l e c e ğ i m i z o X o l a n ö z n e y l e karşılaşırız. B u yüzden ç ı k a r ı l m a s ı g e r e k e n s o n u ç , y i n e
ve/veya
ö z b i l i n c i n radikal olarak bilinçdışı olduğudur."
simgesel
özdeşleşmelerimi)
oluşturan
ö z n e n i n kendisinin $ olarak ortaya çıkışı
özellikler
i ç e n geçerli
için
geçerli
olabileceğini,
olamayacağını
belirtmekte
oldukça haklıydı.
AYARTMANIN
DİLİ,
DİLİN
AYARTMASI
Özetlersek: K a n t ç ı özbilinç sadece b e n i m b i l i n c i m i n h e r içeriğinin zaten m i n i m a l o l a r a k a k t a r ı l m ı ş / y a n s ı t ı l m ı ş o l d u ğ u n u ima e d e n s a f b i r m a n t ı k s a l işlevdir: X ' i arzu l a d ı ğ ı m z a m a n , h i ç b i r z a m a n " B e n işte ö y l e y i m , X ' i a r z u l a m a d a n e d e m i y o r u m , b u b e n i m d o ğ a m " d i y e m e y i z , ç ü n k ü b e n h e p X ' i arzulamayı a r z u l a n ı n , yani d ü ş ü n ü m s e l o l a r a k X ' e y ö n e l i k arzumu k a b u l e d e r i m - b e n i e y l e m e y e g ü d ü l e y e n b ü t ü n s e b e p l e r nedensel güçlerini a n c a k b e n i m onları sebep olarak " k o y u t l a m a m " ya da kabul e t m e m ölçüsünde dayatır.
. . . b e k l e n m e d i k b i r ş e k i l d e , b u bizi z a t e n p s i k a n a l i t i k s o r u n s a l a
y a k l a ş t ı r ı r ; y a n i , i n s a n " ö r t ü k d ü ş ü n ü m s e l l i ğ i n " b i l i n ç l i e t k i n l i k l e sınırlı o l d u ğ u n u v e b u h a l i y l e , b i l i n ç d ı ş ı e y l e m l e r i m i z d e y o k s u n o l a n şey o l d u ğ u n u d ü ş ü n e c e k t i r - b i l i n ç d ı ş ı d a v r a n d ı ğ ı m z a m a n , s a n k i k ö r b i r z o r l a m a y ı izliyormuş gibi, s a n k i sözde-doğal b i r n e d e n s e l l i ğ e b o y u n e ğ m i ş i m gibi d a v r a n ı r ı m . F a k a t L a c a n ' a g ö r e , " ö r t ü k d ü ş ü n ü m s e l l i k " s a d e c e " a y r ı c a " b i l i n ç d ı ş ı n d a ayırt e d i l e b i l i r b i r şey değildir, o t a m da, e n r a d i k a l h a l i y l e , b i l i n ç d ı ş ı o l a n şeydir. Ö t e k i l e r t a r a f ı n d a n nasıl k u l l a n ı l d ı ğ ı n d a n , y ö n l e n d i r i l
P e k i , ö y l e y s e , özgürlüğün b u geriye d ö n ü k d ö n g ü s ü n a s ı l m a d d e l e ş t i ? B u s a f o l u m s a l bir süreklenme,
(Varela'nın
deyişiyle)
"bütün
bu
olasılıklar
arasında,
ortaya
çıkma
o l a s ı l ı ğ ı d a o l d u ğ u i ç i n " o r t a y a ç ı k a n b i r şey m i y d i , y o k s a o n u n t a r i h ö n c e s i n i n d a h a k e s i n e v r i m s e l b i r d e ğ e r l e n d i r m e s i n i göze a l a b i l i r miyiz? Bazı b i l i ş s e l c i l e r t u h a f bir ş e k i l d e L a c a n ' ı n c i n s e l l i k v e dil b a ş l ı ğ ı n ı h a t ı r l a t a n b i r ç ö z ü m ö n e r d i l e r . B a ş k a l a r ı n ı n yanı
sıra, G e o f f r e y M i l l e r de, 7 4 i n s a n z e k a s ı n ı n n e f e s k e s i c i p a t l a m a s ı n ı n b a ş l ı c a
i t k i s i n i n ( o l a ğ a n ş ü p h e l i l e r i y l e b i r l i k t e : y i y e c e k m ü c a d e l e s i , d ü ş m a n l a r a karşı savun ma,
çalışma
sürecinde
işbirliği
ve
benzeri)
doğrudan
bir
hayatta
kalma
konusu
o l m a d ı ğ ı n ı , d a h a dolaylı o l a r a k , c i n s e l s e ç i m d e k i r e k a b e t , y a n i eşi b e n i c i n s e l ortak o l a r a k s e ç m e y e i k n a e t m e ç a b a s ı o l d u ğ u n u ö n e sürdü. B a n a c i n s e l r e k a b e t t e üstünlük sağlayan
özellikler doğrudan
benim
ötekilere
üstünlüğümü
ispatlayan
özelliklerim
değil, b u t ü r ö z e l l i k l e r i n b e l i r t e ç l e r i - " z i n d e l i k b e l i r t e ç l e r i " d e n e n şeydir:
diğinden, kurban edildiğinden y a k ı n a n histerik bir ö z n e n i n tipik tavrını ele alın L a c a n ' ı n b u n a verdiği y a n ı t , k o ş u l l a r ı n e d i l g e n b i r k u r b a n ı ş e k l i n d e k i b u ö z n e l k o n u mun hiçbir
zaman
özneye
basitçe dışarıdan
dayatılmadığını,
onun
tarafından
en
a z ı n d a n m i n i m a l o l a r a k o n a y l a n m ı ş o l m a s ı gerektiğidir/ Ö z n e , e l b e t t e , k e n d i k u r b a n l a ş t ı r ı l m a s ı n ı n e t k i n b i r k a t ı l ı m c ı s ı o l d u ğ u n u n f a i k ı n d a değildir - b u t a m da, ö z n e n i n koşulların
edilgen
bir
kurbanı
olma
şeklindeki
bilinçli
deneyiminin
"bilinçdışı"
doğruluğudur. A r t ı k L a c a n ' ı n g ö r ü n ü ş t e a n l a m l ı g ö r ü n m e y e n t e z i n i n , K a r t e z y e n c o g i -
B i r zindelik b e l i r t e c i özellikle bir h a y v a n ı n zindeliğini t a n ı t m a k üzere evrilmiş olan b i y o l o j i k bir özelliktir. . . . Bu avlanma, alet yapma ya da toplumsallaşmak gibi h a y a n a k a l m a ve yeniden üremeyi teşvik ederek zindeliğe doğrudan k a t k ı d a b u l u n a n bir işlev değildir. O n u n yerine, zindelik belirteçleri bir tür meta-işlev görürler. Diğer adaptas y o n l a r ı n tepesinde oturur, kendi erdemlerini ilan ederler. . . . S i m g e c i l i k ve stratejik a n l a ş m a y a p m a n ı n göstergebilimsel uzamında yaşarlar, fabrika ü r e t i m i n i n kir pas için deki dünyasında değil. ( 1 0 3 - 1 0 5 )
t o ' n u n (ya da, d a h a doğrusu, K a n t ç ı ö z b i l i n c i n ) t a m d a b i l i n ç d ı ş ı n ı n öznesi o l d u ğ u t e z i n i n k e s i n p s i k a n a l i t i k b a ğ l a m ı n ı görebiliriz: L a c a n ' a göre, " b i l i n ç d ı ş ı n ı n ö z n e s i , " Freudcu B i l i n ç d ı ş ı n ı n atfedileceği özne, bir libidinal kuvvetler ve fantaziler bolluğuyla p a t l a y a n b i r ö z n e değil, k e s i n l i k l e b u b o ş k e n d i k e n d i s i y l e ilişki n o k t a s ı d ı r . B u ( t e r i m i n A l m a n İ d e a l i z m i n d e kazandığı k e s i n a n l a m l a ) ö z b i l i n c i n B i l i n ç d ı ş ı n ı n
B u r a d a a k l a g e l e n ilk soru, e l b e t t e şudur: z i n d e l i k b e l i r t e ç l e r i i ş a r e t l e r o l d u ğ u n a göre, b i r h a y v a n o n u o l d u ğ u n d a n d a h a g ü ç l ü v b . geisteren i ş a r e t l e r ü r e t e r e k h i l e y a p m a s ı n ( y a l a n s ö y l e m e s i n ) ? M u h t e m e l o r t a k doğruyu n a s ı l ayırt e d e b i l i r ? Y a n ı t " h a n d i k a p i l k e s i " d e n e n şeydedir v e b u
ö z n e s i y l e p a r a d o k s a l ö z d e ş l e ş m e s i K a n t ' t a n S c h e l l i n g ' e u z a n a n t a d i k a l K ö t ü l ü k sorun s a l ı n d a b e l i r g i n l e ş i r : k ö t ü b i r kişiyi y a p t ı k l a r ı n d a n n a s ı l o l u p d a s o r u m l u t u t t u ğ u m u z
devasa atığın cinsel kurlaşmanın zorunlu bir özelliği olduğunu kabul eder. T a v u s kuşları
bilmecesiyle karşılaşınca
eğer o kadar ç o k enerjilerini büyük kuyruklar h a r c a m a y a ayırmasalardı ç o k daha iyi bir tür
(Kötülük eğiliminin bu kişinin
"doğasının" parçası olup
•A:
olabilirdi. A m a erkek ve dişi bireyleri olarak, ellerinden geldiğince büyük kuyruk yapmaya
İ n s a n dili kurlaşmadaki başka türden bilgileri a k t a r a n tek sinyal sistemidir. O hâlâ bir
yönelik, ya da cezbedebildikleri en büyük kuyruğa sahip cinsel ortak seçmeye yönelik
zindelik belirteci, a m a aynı zamanda d a h a fazla bir şey. . . . dil yararlı bilgi i l e t m e k için
bastırılması
olduğu kadar zindeliğimizi sergilemek i ç i n de evrildi. B i r ç o k dil araştırmacısı ve filozo
imkansız dürtüleri
vardır.
Doğada,
gösterişli
boşa harcayış
tanıtımdaki
fa göre, bu skandal n i t e l i k t e bir fikir. O n l a r özgeci iletişime, kendi k e n d i n e h i z m e t eden
doğruluğun tek garantisidir. ( 1 2 5 )
fantazilerimizin bazen uzaklaşabileceği bir n o r m olarak bakıyorlar. A m a biyologlar için D u r u m i n s a n i a y a r t m a d a da aynıdır: eğer b i r kız sevgilisinden büyük bir e l m a s yüzük alırsa, bu s a d e c e erkeğin s e r v e t i n i n bir işareti değil, aynı z a m a n d a o n u n k a n ı t ı d ı r - b u n u n bedeli n i ödeyebiliyorsa z e n g i n olmalıdır. . . . M i l l e r ' ı n ö n e sürdüğü kaymayı h o ş a gidecek ü r e t i m karşıtı t e r i m l e r l e b i ç i m l e n d i r m e s i n e ş a ş m a m a k gerek: " B i y o l o j i d e bir tür pazarlama devri m i n i ö n e sürüyorum. H a y a t t a k a l m a ü r e t i m gibi v e k ı r l a ş m a d a pazarlamacılık gibi.
zindelik t a n ı t ı m ı n o r m d u r ve dil o n u n istisna bir biçimidir. G e z e g e n i m i z i n evrimsel tarihinde,
aynı
Cyrano'nun
zamanda
coşkunluğu
ve
fikirleri
bir
Şehrazat'ın
kafadan lezzetiyle
diğerine
telepatinin
aktarabilen
verimliliği,
b i r sistem,
zindelik
belirteçleri ve cinsel süslemelerden oluşan bir sistem keşfeden tek türüz. ( 3 8 8 - 3 9 1 ) F a k a t , M i l l e r ' i n d i k k a t e a l m a d ı ğ ı şey, i n s a n i h a y v a n ı n i t e l e y e n c i n s i y e t l e r a r a s ı n d a k i
O r g a n i z m a l a r ürünlere b e n z i y o r v e karşı c i n s i n c i n s e l t e r c i h l e r i t ü k e t i c i t e r c i h l e r i n e b e n
ilişkideki t e m e l k a y m a d ı r : h a y v a n k r a l l ı ğ ı n d a , k u r a l o l a r a k e r k e ğ i n ç e k i c i ö z e l l i k l e r
ziyor" ( 1 7 4 ) . V e , M i l l e r ' a göre, i n s a n a özgü zihinsel b e c e r i l e r asıl o l a r a k psikolojik zinde
geliştirmesi
lik b e l i r t e ç l e r i :
gerekirken,
Bu büyük bireysel farkları sergileyen yaratıcı zeka ve karmaşık dil gibi şaşırtıcı beceri
ve
karmaşık
ayartma
ritüelleri
(danslar,
şarkılar)
gerçekleştirmesi
i n s a n t ü r ü n d e e r k e k ilgisini ç e k m e k üzere g i y i n i p k ı ş k ı r t ı c ı .bir ş e k i l d e
d a v r a n m a s ı b e k l e n e n k a d ı n l a r d ı r - b u t e r s i n e d ö n m e n i y e ? M i l l e r , e l b e t t e , farkı fark
lerle, bu gülünç d e r e c e d e yüksek kalıtsallıklara ve bu s a ç m a zaman, enerji ve ç a b a
e d e r ( " b i y o l o j i k o l a r a k , [ N i j e r y a ' d a k i b i r k a b i l e o l a n ] W o o d a b e kusursuzca n o r m a l
atıklarıyla karşılaştığımız yer burasıdır. . . . Eğer insan b e y n i n i c i n s e l olarak seçilmiş zin
d a v r a n ı y o r , e r k e k l e r s e r g i l i y o r v e k a d ı n l a r s e ç i y o r . B a y a n A m e r i k a y a r ı ş m a l a r ı sıra d ı ş ı "
delik b e l i r t e ç l e r i n i n bir kümesi olarak görürsek, o n u n yüksek masrafları kaza değildir.
[ 2 7 7 ] ) , ama bunu değerlendirmeye almıyor.
B ü t ü n olay onlardadır. B e y n i n masrafları onu iyi bir zindelik b e l i r t e c i yapan şeydir. C i n s e l ayıklama beyinlerimizi atık h a l e getirmese de, atıkla dolu h a l e getirdi: küçük, m a y m u n tarzı verimli bir beyni sohbet, müzik ve sanat gibi lüks davranışlar tüküren k o c a m a n , enerjiye a ç bir h a n d i k a p a dönüştürdü. ( 1 3 3 - 1 3 4 )
E l b e t t e , d a h a y a k ı n d a n b a k a r s a k , s t a n d a r t k u r l a ş m a e t k i l e ş i m i d a h a k a r m a ş ı k t ı r : bir t ü r i ş b ö l ü m ü i ç e r i r . E ğ e r , h a y v a n l a r s ö z k o n u s u o l d u ğ u n d a , e r k e k z i n d e l i ğ i n i sergiliyor v e k a d ı n s e ç i m i yapıyorsa, i n s a n l a r sözkonusu o l d u ğ u n d a k a d ı n k e n d i s i n i sergiler, k e n dişini e r k e k b a k ı ş ı n a s u n a r ; s o n r a e r k e k e t k i n a y a r t m a y a , k a d ı n ı n rıza g ö s t e r d i ğ i (ya d a
Ö y l e y s e e s t e t i k (ya d a s i m g e s e l ) b o y u t u b i r ü r ü n ü n y a r a r - d e ğ e r i n e i k i n c i k b i r e k s a y a n
g ö s t e r m e d i ğ i ) a y a r t m a y a g e ç e r . A y a r t m a n ı n h a y v a n l a r d a b i r l e ş m i ş işlevi b ö y l e c e ikiye
s t a n d a r t görüşü b a ş aşağı ç e v i r m e l i y i z : a s l ı n d a , ü r e t i m i b i r z i n d e l i k b e l i r t e c i o l a r a k
ayrılır: k a d ı n güzellik s ı f a t l a r ı n ı n e d i l g e n s e r g i l e m e s i n i ü s t l e n i r , e r k e k d e a y a r t m a uygu
h i z m e t e t m e k üzere b i r sürü e n e r j i y e m a l o l m u ş o l a n yararsız b i r n e s n e n i n " i k i n c i l k â r ı "
l a m a l a r ı n ı n ( k o n u ş m a , şarkı s ö y l e m e . . . ) e t k i n s e r g i l e n m e s i n i . B e l k i d e b u k a y m a n ı n
o l a n şey yarar-değeridir. T a r i h ö n c e s i taş b a l t a l a r gibi t e m e l a l e t l e r b i l e " e r k e k l e r
a n a h t a r ı bir başka kaymada bulunur: sadece insanlarda başlangıçta bir araç ya da
tarafından cinsel teşhirler olarak üretilmişti", çünkü onların biçimlerinin (simetri ve
b e l i r t e ç h i z m e t i v e r e n şey k e n d i b a ş ı n a b i r a m a c a y ü k s e l t i l m i ş t i r . S ö z g e l i m i , s a n a t t a ,
b e n z e r i ş e y l e r ) aşırı v e masraflı kusursuzluğu h e r h a n g i b i r d o ğ r u d a n k u l l a n ı m - d e ğ e r i n e
sıfatların sergilenmesi kendi başına t a t m i n getiren bir etkinliğe dönüşür. Bu çerçevede,
sahip değildi:
S t e v e n P i n k e r s a n a t ı t a r t ı ş ı r k e n , b u " y a n l ı ş u y g u l a m a n ı n " t e m e l f o r m ü l ü n ü verir:
Y a n i , ilk bakışta pratik bir h a y a t t a kalma aleti gibi görünen bir n e s n e y e sahibiz, a m a bu
Zihnin bazı kısımları zindelik artışlarının elde edilmesini bize bir haz duyumu vererek kaydeder.
da masraflı bir zindelik b e l i r t e c i olarak işlev görmek üzere b i r ç o k açıdan değiştirilmiştir
Diğer kısımlar hedef koymak için bir neden ve etki bilgisi kullanır. Onları bir araya getirirseniz biy
...
ilk sanat nesneleri ve de s a n a t a yönelik yeteneği
olojik olarak amaçsız bir mücadeleye giren bir zihin elde edersiniz: kaba dünyadan hakiki zindelik
yeğleyen cinsel a y ı k l a m a n ı n en iyi örnekleri oldu. H a r i k a bir paketle, balta içgüdüyle
artışları bulup çıkarmanın sıkıntısına ginneksizin, beyin devrelerinde haz elde etmenin ve küçük
ö ğ r e n m e y i , güçle beceriyi, k a n l a ç a k m a k taşını, c i n s e l l i k l e h a y a t t a kalmayı, sanatla
keyif akımları veımenin yolunu arama mücadelesine.
baltalar atalarımızın ürettiği
zanaatı, yakınlıkla gizemi birleştiriyor. H a t t a insan kayıtlı bütün sanat tarihini, o n d a n yüzlerce kez uzun süre h ü k ü m sürmüş olan b a l t a n ı n bir dipnotu gibi görebilir. ( 2 9 1 )
Pinker'in yakalanmış
Yani
işlevsel o l m a y a n " e s t e t i k " s e r g i l e m e b o y u t u n u n h e p bir a r a c ı n
olmayan
yararını
değildir;
durum,
desteklediği bir
bakıma,
şeklindeki başka
oldukça
türlüdür:
yaygın
üretilen
vurguyu
nesnenin
t e m e l işlevsel
kısa
b i r fare
devre
için
olmasına
verdiği
ilk
şaşmamak
örneğin gerek:
ölümcül
"Bir
fare,
keyfin orta
kısırdöngüsüne
önbeyin
yığınına
y e r l e ş t i r i l m i ş b i r e l e k t r o d a e l e k t r i k uyarımları g ö n d e r e n b i r m a n i v e l a y a ulaştığı z a m a n ,
yeterli
m a n i v e l a y a y o r g u n l u k t a n d e v r i l i n c e y e k a d a r , y e m e , i ç m e v e seks y a p m a fırsatlarını bir
olmayan
y a n a b ı r a k a r a k ateşli b i r ş e k i l d e b a s a r . " 7 6 K ı s a c a s t r z a v a l l ı f a r e n i n t a m a n l a m ı y l a b e y n i
yapmak işlevsel
bu
75
" e s t e t i k " s e r g i l e n m e s i ilkseldir, v e o n u n gizil yararlılığı i k i n c i gelir, y a n i o b i r yan ü r ü n
s i k i l m i ş t i r . U y u ş t u r u c u b ö y l e ç a l ı ş ı r : d o ğ r u d a n b e y n i m i z i e t k i l e y e r e k - burada
k o n u m u n a , t e m e l i ş l e v i n asalağı o l a n b i r şey k o n u m u n a s a h i p t i r . V e , e l b e t t e , b u r a d a
e t t i ğ i m i z şey " s a f afrodizyaktır, d u y u l a r ı m ı z ı n k e n d i s i n i b e y n e haz v e r m e y e y ö n e l i k
elde
p a r a d i g m a t i k o l a n şey d i l i n k e n d i s i , yararsız retoriği fazlasıyla s e r g i l e y e n m ü k e m m e l
a r a ç l a r o l a r a k u y a r m a n ı n b i r a r a c ı değildir, d o ğ r u d a n b e y n i n i ç i n d e k i haz m e r k e z
z i h i n s e l z i n d e l i k b e l i r t e c i olur:
l e r i n i n u y a r ı l m a s ı d ı r . B u n u n b i r s o n r a k i , d a h a d o l a y ı m l ı a d ı m ı haz d e v r e l e r i n e "duyu
lar y o l u y l a , g e ç m i ş k u ş a k l a r d a z i n d e l i ğ e y o l a ç m ı ş o l a b i l e c e k b i r o r t a m d a o l d u k l a r ı z a m a n d e v r e l e r i u y a r a n duyular y o l u y l a " 7 7 e r i ş m e k t i r . G e ç m i ş k u ş a k l a r d a , b i r h a y v a n ortamında hayatta k a l m a (yiyecek bulma, tehlikeden k a ç ı n m a , ve benzeri) şansını a r t ı r a n b i r ö r ü n t ü t a n ı y ı n c a , b u t a n ı m a y a h a z d e n e y i m i i ş a r e t l e n i y o r d u / e ş l i k ediyordu; şimdi, organizma doğrudan bu tür örüntüleri sırf haz elde e t m e k için üretiyor. Bu m a t r i k s y i y e c e k , i ç k i v e c i n s e l hazlara d a k a r ş ı l ı k g e l i r - h a t t a s a n a t a da: e s t e t i k d e n e y i m i n temeli, başlangıçta, bizim ortamımız i ç i n d e yönümüzü bulabilmemizi sağlayan ( s i m e t r i k , a ç ı k v b . ) duyusal ö r ü n t ü l e r i n t a n ı n m a s ı d ı r . E l b e t t e , b u r a d a k i b i l m e c e şu: b u kısa d e v r e n e r e d e n o r t a y a ç ı k t ı ? B a ş l a n g ı ç t a
hay
a t t a kalmamızı hedefleyen h e d e f yönelimli etkinliğin basit bir yan ürünü (yani, bu h e d e f e ulaşıldığını g ö s t e r e n b i r s i n y a l ) o l a n h a z d e n e y i m i , n a s ı l o l d u d a k e n d i i ç i n d e b i r a m a c a d ö n ü ş t ü ? B u r a d a ö r n e k b i r durum, e l b e t t e , c i n s e l l i k t i r : b a ş l a n g ı ç t a ü r e m e h e d e f i n e ulaşıldığını b e l i r t e n c i n s e l haz, k e n d i i ç i n d e b i r a m a ç olur, b ö y l e c e i n s a n i h a y v a n b u a m a c ı n p e ş i n d e d a h a ç o k v a k i t h a r c a r , o n u b ü t ü n a y r ı n t ı l a r ı y l a tasarlar, h a t t a asıl hedefi
(gebelikten
korunma
aracılığıyla)
doğrudan
engeller.
Cinselliği
hayvani
ç i f t l e ş m e y e i n d i r g e y e n , o n a s a d e c e ü r e m e h e d e f i i ç i n izin v e r e n o K a t o l i k y a k l a ş ı m d ı r . M i l l e r ' ı n b a ş l ı c a t a m o l a r a k F r e u d c u dersi d e b u yüzden, i n s a n ı n s i m g e s e l y e t e n e k lerinin patlamasının sadece cinselliğin metaforik kapsamını genişletmekle kalmaması ( k e n d i i ç l e r i n d e h e r y ö n ü y l e c i n s e l l i k dışı o l a n e t k i n l i k l e r " c i n s e l l e ş e b i l i r , " h e r şey "erotikleştirilebilir" ve "o a n l a m a gelmeye" başlayabilir), daha da önemlisi, bu patla manın
cinselliğin
kendisini
cinselleştirmiş
olmasıdır:
insan
cinselliğinin
özgül
n i t e l i ğ i n i n ç i f t l e ş m e n i n , h a z ı r l ı k i ç i n y a p ı l a n b i r l e ş m e r i t ü e l l e r i y l e b i r l i k t e dolayımsız, o l d u k ç a aptal gerçekliğiyle alakası yoktur; sadece h a y v a n çiftleşmesi dürtünün k e n d i n e g ö n d e r m e l i k ı s ı r d ö n g ü s ü n e , o l a n a k s ı z Ş e y e u l a ş m a k t a k i b a ş a r ı s ı z l ı ğ ı n ı n süresi u z a t ı l m ı ş t e k r a r ı n a y a k a l a n d ı ğ ı z a m a n , biz c i n s e l l i k d e d i ğ i m i z şeyi e l d e ederiz, y a n i c i n s e l e t k i n l i ğ i n k e n d i s i c i n s e l l e ş i r . B a ş k a deyişle, c i n s e l l i ğ i n yayılıp ( d i ğ e r ) h e r i n s a n i e t k i n l i ğ i n m e t a f o r i k b i r i ç e r i ğ i o l a r a k işlev g ö r m e s i o n u n g ü c ü n ü n b i r göstergesi değil, t e r s i n e , o n u n i k t i d a r s ı z l ı ğ ı n ı n , b a ş a r ı s ı z l ı ğ ı n ı n , i ç k i n t ı k a n ı k l ı ğ ı n ı n b i r göstergesidir. Ve belki de buradan dönmeliyiz zindelik belirteçlerine: insan türünün biricikliği bu belirteçlerin - onlarla
uğraşmaktan
aldığımız
hazzın - k e n d i
içlerinde bir a m a c a
dönüşmesinden, böylece, son aşamada, biyolojik hayatta k a l m a n ı n kendisinin basit bir araca, " d a h a yüksek e t k i n l i k l e r i n " gelişiminin t e m e l i n e i n d i r g e n m e s i n d e n gelmiyor mu?
M o d e r n l i ğ i n diğer y a n ı n a , k a p i t a l i s t d i n a m i k t e n m o d e r n d e v l e t i k t i d a r ı n a g e ç t i ğ i m i z z a m a n ohjet petit a'ya n e o l u r ? J e a n - C l a u d e M i l n e r noktası
demokrasinin
çoğunlukla
Hepsi
1
bunu ele almaya çalıştı; başlangıç
arasındaki
bir
kısa
devreye
dayandığı
ş e k l i n d e d i r : k a z a n a n h e r şeyi alır, b ü t ü n i k t i d a r a s a h i p olur, h a t t a o n u n ç o ğ u n l u ğ u , tıpkı F l o r i d a ' d a 2 0 0 0 yılı A B D s e ç i m l e r i n d e o l d u ğ u gibi, m i l y o n l a r a r a s ı n d a n b i r k a ç yüz o y o l s a b i l e : " ç o ğ u n l u k h e p s i n e karşılık g e l i r . " S t a l i n i s t İ n c i l s a y ı l a n
VKP(b)
T a r i / ı ı ' n d e , ( k i t a b ı n h a y a l e t yazarlığını y a p m ı ş o l a n ) S t a l i n 1 9 2 0 ' l e r i n s o n l a r ı n d a k i bir P a r t i k o n g r e s i n d e y a p ı l a n o y l a m a n ı n s o n u c u n u a n l a t t ı ğ ı sırada o r t a y a ç ı k a n eşsiz bir p a r a d o k s vardır:
"Büyük«.bir çoğunlukla,
d e l e g e l e r oybirliğiyle M e r k e z K o m i t e ' n i n
ö n e r d i ğ i kararı o n a y l a d ı " - e ğ e r oybirliği sağlandıysa, azınlık nereye kayboldu?Sapkın bir " t o t a l i t e r " ters a n l a m a k a ç m a k t a n uzak o l a n b u ö z d e ş l e ş t i r m e , t a m a n l a m ı y l a demokrasiyi İKİNCİ
ARA
oluşturur.
A z ı n l ı ğ ı n b u p a r a d o k s a l " h i ç y e r i n e g e ç e n b i r şey" k o n u m u , d e m o k r a s i n i n g ö n d e r m e yaptığı
demos'un h a n g i
kesin
a n l a m d a " h e p s i y l e hepsideğil/pastout arasında sürekli
s a l ı n a n " bir şey o l d u ğ u n u g ö r m e m i z i sağlar: " y a s ı n ı r l a n m ı ş H e p s i l e r i n dili s ı n ı r l a n TOPLUMSAL
B A Ğ L A N T I L A R D AKİ
OBJET
PETIT
A,
m a m ı ş ı n bir figürüyle karşılaşır, ya da s ı n ı r l a n m a m ı ş bir sınır figürüyle karşılaşır." 2 Y a n i : yapısal b i r i k i r c i k l i l i k t a m d a demos fikrine k a y d e d i l m i ş t i r : ya b i r s ı n ı r l a n m a m ı ş
YA
DA
ANTİ-ANTİ-SEMİTİZMİN
ÇIKMAZLARI
kümenin
Hepsi-değiline
işaret e d e r ( h e r k e s o n a k a t ı l m ı ş t ı r ,
istisna y o k t u r , s a d e c e
tutarsız b i r ç o k l u k v a r d ı r ) ya da d ü ş m a n l a r ı n d a n s ı n ı r l a n m a s ı g e r e k e n o H a l k ı n B i r i n i işaret eder.
K a b a c a , şu ya da
bu özelliğin aşırı h a k i m i y e t i A m e r i k a l ı ve A v r u p a l ı
d e m o k r a s i l e r arasındaki karşıtlığı t a n ı m l a r : " A m e r i k a ' n ı n d e m o k r a s i s i n d e , ç o ğ u n l u k vardır, a m a k o n u ş m a z (sessiz ç o ğ u n l u k ) v e e ğ e r k o n u ş u r s a , azınlığın belli bir b i ç i m i o l u r . " ' A B D ' d e d e m o k r a s i , h i ç b i r i Hepsiyi c i s i m l e n d i r m e y e n , yani h e p s i d e " a z ı n l ı k ç ı " o l a n ç o k l u faillerin e t k i l e ş i m a l a n ı o l a r a k a l g ı l a n ı r ; A v r u p a ' d a d e m o k r a s i g e l e n e k s e l olarak B i r i n - H a l k ı n y ö n e t i m i sayılmaktadır. Fakat, M i l n e r bundan günümüzde olup b i t e n l e r e i l i ş k i n zarif bir s o n u ç ç ı k a r ı r : bir t o p l u m o l a r a k - e k o n o m i s i , k ü l t ü m , ideoloj i s i y l e - büyük ö l ç ü d e " H e p s i - d e ğ i l " o l a n A B D ' n i n t e r s i n e A v r u p a , artık k e n d i s i n i , i ç i n d e coğrafya ya da k ü l t ü r d e n bağımsız o l a r a k , K ı b r ı s ve T ü r k i y e ' y e d e k h e r k e s e y e r o l a n b i r A v r u p a l ı b i r l e ş m e süreci aracılığıyla s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r politik H e p s i ( - d e ğ i l ) o l a r a k k u r m a y a doğru g i t m e k t e d i r . F a k a t b u tür b i r b i r l e ş m i ş A v r u p a , k e n d i s i n i a n c a k b ü t ü n ayırıcı
tarihsel g e l e n e k v e y a s a l l ı k l a r ı n ı n ilerici s i l i n m e s i k o ş u l u y l a kurabilir:
b u n a bağlı o l a r a k , b i r l e ş m i ş A v r u p a t a r i h i n , t a r i h s e l b e l l e ğ i n s i l i n m e s i n e dayanır. 4 Holokost
revizyonizmi,
İkinci
Dünya
Savaşı'nm
bütün
kurbanlarının
ahlaki
e ş i t l e n m e s i ( y a n i A l m a n l a r M ü t t e f i k b o m b a l a r ı a l t ı n d a e n a z R u s v e İngilizler k a d a r a c ı ç e k t i ; R u s l a r ı n s a v a ş t a n s o n r a tasfiye e t t i ğ i N a z i i ş b i r l i k ç i l e r i N a z i s o y k ı r ı m ı n ı n k u r b a n l a r ı y l a k a r ş ı l a ş t ı r ı l a b i l i r . . gibi ş e y l e r ) gibi y a k ı n t a r i h l i f e n o m e n l e r , b u e ğ i l i m i n m a n t ı k s a l s o n u ç l a r ı d ı r : b ü t ü n b e l i r l i s ı n ı r l a r soyut e z i y e t v e k u r b a n l a ş m a a d ı n a gizil o l a r a k s i l i n m e k t e d i r . V e - M i l n e r ' ı n b a ş ı n d a n b e r i h e d e f aldığı şey b u d u r - b u A v r u p a , sınırlanmamış
açıklık
ve
çokkültürlü
hoşgörüye
yandaşlık
gösteren
Avrupa,
yine
s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r l e ş m e y e y ö n e l i k b u dürtü i ç i n yapısal bir e n g e l o l a r a k " Y a h u d i " y e i h t i y a ç d u y m a k t a d ı r ; fakat g ü n ü m ü z ü n a n t i - S e m i t i z m i , a r t ı k eski e t n i k a n t i - S e m i t i z m değildir; o n u n o d a k n o k t a s ı b i r e t n i k grup o l a r a k Y a h u d i l e r o l m a k t a n ç ı k m ı ş v e İsrail
2$3
D e v l e t i h a l i n e g e l m i ş t i r : " y i r m i b i r i n c i yüzyıl A v r u p a ' s ı n ı n p r o g r a m ı n d a , İsrail D e v l e t i 1939-45
kırılmasından ö n c e Avrupa'da 'Yahudi'
adının
işgal e t t i ğ i
konumu
" Y a h u d i " figürü b u y ü z d e n t a m o l a r a k o n t o l o j i k b i r s ı n ı r ı n e n d e k s i h a l i n e getirilir:
işgal
i n s a n ı n s o n l u l u ğ u n u n , s i m g e s e l g e l e n e ğ i n , d i l i n , b a b a y a a i t Y a s a n ı n k e n d i s i n e karşılık
etmektedir."5 Bu şekilde, günümüzün a n t i - S e m i t i z m i kendisini, H o l o k o s t kurbanlarıy-
gelir v e M i l n e r ' i n " L a c a n c ı " a n t i - S e m i t i z m değerlendirmesinde, A v r u p a ' n ı n kimli
l a t a m b i r d a y a n ı ş m a i ç i n d e k i a n t i - a n t i - S e m i t i z m o l a r a k s u n a b i l i r ; t e k sorun, b ü t ü n
ğ i n i n t a k e n d i s i n e k a y d e d i l m i ş o l a r a k durur. " A v r u p a " ( Y u n a n v e H ı r i s t i y a n ) parouSİB
s ı n ı r l a r ı n a ş a m a l ı o l a r a k k a l k t ı ğ ı , b ü t ü n g e l e n e k l e r i n a k ı c ı b i r h a l aldığı ç a ğ ı m ı z d a ,
[yeryüzüne g e l i ş ] , Y a s a n ı n ö t e s i n d e k i , h e r h a n g i b i r e n g e l y a d a y a s a k l a m a y l a e n g e l l e n
Y a h u d i l e r i n k e n d i a ç ı k ç a s ı n ı r l a n m ı ş U l u s - D e v l e t l e r i n i inşa e t m i ş o l m a l a r ı d ı r .
m e m i ş t a m jouissance d ü ş ü n e k a r ş ı l ı k gelir. M o d e r n l i ğ i n k e n d i s i Y a s a l a r ı n ö t e s i n e ,
B u yüzden H e p s i - d e ğ i l i n p a r a d o k s l a r ı m o d e r n a n t i - S e m i t i z m i n d e ğ i ş i k l i k l e r i n i n
k e n d i k e n d i n i d ü z e n l e y e n s a y d a m b i r t o p l u m s a l b e d e n e g e ç m e k arzusuyla h a r e k e t eder;
k o o r d i n a t l a r ı n ı sağlar: e r k e n d ö n e m ( F i c h t e a d ı n ı n ö r n e k l e d i ğ i ) m o d e r n a n t i - S e m i -
bu destanın en son hali, günümüzün postmodern neopagan G n o s t i z m i , gerçekliği tam
tizmde Yahudiler, sınırlamaları, belli bir yaşam tarzına bağlı kalmaları, m o d e r n seküler
olarak
y u r t t a ş l ı ğ ı n sınırsız a l a n ı i ç i n d e k i m l i k l e r i n i ç ö z m e y i r e d d e t m e l e r i n e d e n i y l e reddedil
arasında göç
m i ş l e r d i . O n d o k u z u n c u yüzyıl s o n u n u n ş o v e n i s t e m p e r y a l i z m i y l e b i r l i k t e , m a n t ı k tersi
d ö n ü ş t ü r m e fırsatını s u n a n b i r şey o l a r a k görür. B u g e l e n e ğ e karşı, Y a h u d i l e r , radikal
n e ç e v r i l d i : Y a h u d i l e r k o z m o p o l i t olarak, s ı n ı r l a n m a m ı ş , "ırksızlaştırılmış" b i r varlığın,
b i r b i n y ı l c ı l ı k k a r ş ı t ı t a v ı r l a , Y a s a y a s a d a k a t t e ısrar eder; i n s a n l ı ğ ı n a ş ı l m a z s o n l u l u ğ u
k a n s e r l i b i r davetsiz misafir gibi belli-sınırlı h e r e t n i k t o p l u l u ğ u n k i m l i ğ i n i ç ö z m e t e h d i
v e b u n a b a ğ l ı o l a r a k , b i r " y a b a n c ı l a ş m a " m i n i m u m u i h t i y a c ı n d a ısrar e d e r l e r , b u yüz
di s a ç a n b i r varlığın c i s i m l e n m e s i o l a r a k algılandılar. F a k a t , günümüzde, p o l i t i k ifadesi
d e n de "son ç ö z ü m e " y ö n e l m i ş herkes tarafından bir engel olarak görülürler. . . .
s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r İ m p a r a t o r l u k o l a n U l u s - D e v l e t - s o n r a s ı k ü r e s e l l e ş m e y e doğru ilerle
ş e k i l l e n d i r i l e b i l i r «.bir şey, e d e r e k yüzen,
biz
sadece
Yahudiler Yasanın ötesine
insanlara
kendimizi
bir gerçeklikler çokluğu
sonsuz S e v g i n i n d e s t e k l e d i ğ i
geçilmez
ufku
konusunda
ısrar
bir m e v c u - d i y c t c
ettiği
ve
Hıristiyan
m e y l e b i r l i k t e , Y a h u d i l e r y i n e b e l l i b i r S ı n ı r a , b e l l i b i r k i m l i ğ e yapışmış o l m a r o l ü n d e
Yasanın
g ö r ü l m e k t e d i r - gitgide a r t a n b i r şekilde, ( s a d e c e A v r u p a ' d a değil, aynı z a m a n d a A v r u
m u n i n d i r g e n e m e z s o n l u l u ğ u n u n c i s i m l e n m e s i o l u r l a r : o n l a r t a m e n s e s t jouissance'm
p a v e A r a p d ü n y a s ı n d a d a ) b i r l e ş m e y e g i d e n yoldaki e n g e l o l a r a k a l g ı l a n m a k t a d ı r l a r .
s a d e c e a m p i r i k e n g e l i değildir, " b u h a l i y l e " e n g e l , özür i l k e s i n i n k e n d i s i , h i ç b i r z a m a n
M i l n e r b ö y l e c e A v r u p a ideolojik i m g e l e m i n d e k i " Y a h u d i l e r " fikrini birleşmeyi-
Sevgide ortadan
kaldırılmasına
(Aufbebung)
direndiği
ölçüde,
insani
duru
b ü t ü n l e ş e m e y e c e k o l a n t e d i r g i n e d i c i f a z l a l ı k t ı r l a r . Y a h u d i l e r b ö y l e c e objet petit a'lığa
moment
( " N o t r e o b j e t a," F r a n c o i s R e g n a u l t ' u n Y a h u d i l e r ü z e r i n e o l a n k i t a p ç ı ğ ı n ı n başlığı
olarak belirliyor; Yahudilerin h e p bir " ç ö z ü m " gerektiren bir "sorun" o l m a l a r ı n ı n
d ı r ) , 8 ( b i z i m B a t ı l ı ) a r z u n u n n e s n e - n e d e n i n e , arzuyu e t k i l i b i r ş e k i l d e d e s t e k l e y e n v e
barışı
önleyen,
Avrupa'nın
birleşmesi
için
ortadan
kaldırılması
gereken
n e d e n i budur - H i t l e r bu geleneğin sadece en radikal noktasıydı. G ü n ü m ü z d e , Avrupa
yokluğunda
B i r l i ğ i ' n i n , k a b a b i r ş e k i l d e taraflı o l a n İsrail e l e ş t i r i s i n i n g i t g i d e d a h a fazla a n t i -
A r z u l a d ı ğ ı m ı z şey a n l a m ı n d a değil, t a m d a k a t ı b i r L a c a n c ı arzumuzu d e s t e k l e y e n şey
S e m i t i k bir hal alıyor olmasına şaşmamak gerek: Avrupa k a v r a m ı n ı n kendisi anti-
anlamında,
Semitizmle
eksiksiz jouissance'm g e l i ş i n e
lekeli,
bu
yüzden d e
Yahudilerin
ilk
görevi
"Avrupa'dan
kurtulmak"
arzumuzun
da
ortadan
eksiksiz b i r öz-varlığın
ya
kaybolacağı
da
engel
olmaya
eksiksiz b i r jouissance'm
y o l a ç m a k üzere o r t a d a n
terfi
edilirler.
metafizik
kaldırılması
engeli,
gereken engel
o l u y o r - o n u göz ardı e d e r e k d e ğ i l ( s a d e c e A B D b u n u y a p m a y ı göze a l a b i l i r ) , A v r u p a
a n l a m ı n d a o n l a r b i z i m arzu n e s n e m i z olurlar; v e , b u p a r m a k l ı k l a ç e v r e l e n m e m i ş jouis
a y d ı n l a n m a s ı ve d e m o k r a s i s i n i n karanlık alt kısmıfıa
Peki neden
sance y a p ı s a l o l a r a k o l a n a k s ı z o l d u ğ u n d a n , ne k a d a r ç o k Y a h u d i y o k e d i l i r s e o k a d a r
Y a h u d i l e r bu engel r o l ü n e çıkarıldı? Yahudi n e y e karşılık geliyor? M i l n e r ' i n buradaki
a r t a n b i r g ü ç l e h a y a l e t i m s i b i r t e h d i t o l a r a k d ö n e n şey a n l a m ı n d a d a b i z i m arzu n e s n e
yanıtı radikal bir yanıt: g e l e n e k l e sınırlanmış varoluş b i ç i m i n d e n de ç o k , U l u s - D e v l e t e
miz o l u r l a r .
ışık
tutarak.
...
inatçı bir bağlılıktan da ç o k - Y a s a n ı n desteklediği simgesel bir geçit olarak kuşaklar a r a s ı n d a k i alışveriş Dörtleme/guadrup/z'c/te'sine, y a n i e r i l / d i ş i l / e b e v e y n / ç o c u k l a r D ö r t leme/quadruplicite'sine k a r ş ı l ı k g e l i y o r .
6
Milner'in
anti-Semitizm
versiyonunun
zayıf y a n ı
birbiriyle
bağlantılı
bir
dizi
düzeyde b e l i r l e n e b i l i r . B i r i n c i s i , Y a s a n ı n ö t e s i n d e b u l d u ğ u m u z şey g e r ç e k t e n s a d e c e bir
Sürmekte olan o postmodern Sınır aşmanın
t a m jouissance düşü m ü d ü r , b ö y l e c e L a c a n b a b a y a a i t Y a s a n ı n b a ş l ı c a s a v u n u c u s u
asıl ufku a r t ı k H ı r i s t i y a n l ı k değil, d a h a ç o k , t e k i l b i r b e d e n e o l a n b a ğ l a n t ı m ı z ı n e n d e k
h a l i n e m i gelir? L a c a n ' ı n g e ç d ö n e m ç a l ı ş m a s ı n ı n t e m e l a n l a y ı ş ı t a m d a t a m jouis-
si
donanımdan
s a n c e ' a y ö n e l i k i ç k i n b i r e n g e l i n z a t e n Y a s a n ı n ö t e s i n d e işlev g ö r e n d ü r t ü d e e t k i n
yazılıma, insandan insansonrasına, geçici bir c i s i m l e n m e d e n bir başkasına g ö ç edebile
olarak
cinsel
farkın
aşılması,
klonlantna
aracılığıyla
ölümsüzlük,
o l m a s ı değil m i d i r : b i r d ü r t ü n ü n eğri b i r uzamı i ç e r m e s i , yani n e s n e s i n i n ç e v r e s i n d e
c e k sanal
t e k r a r l ı b i r h a r e k e t e y a k a l a n m ı ş o l m a s ı n a yol a ç a n i ç k i n " e n g e l " , d a h a " s i m g e s e l kas-
m e v c u d i y e t l e r e d ö n ü ş m e y e y ö n e l i k o n e o p a g a n N e w A g e düştür - işte
M i l n e r ' i n k i t a b ı n ı n son satırları:
t r a s y o n " o l m a m ı ş t ı r . L a c a n ' ı n g e ç d ö n e m ç a l ı ş m a s ı n d a , t e r s i n e , Y a s a k - t r a v m a t i k bir
E ğ e r m o d e r n l i k düşlerin s ı n ı r l a n m a m ı ş b i r gerçekleştirilmesi i n a n c ı y l a tanımlanıyorsa, b i ç i m s e l geleceğimizin hatları tam olarak çizilmiştir. B u n u n yolu m u t l a k kuramsal ve p r a t i k a n t i - M u s e v i l i k t e n geçer. L a c a n ' ı a ç ı k bir şekilde dile getirdiğinin ötesinde izle m e k için, yeni b i r d i n i n temelleri b ö y l e c e koyutlanır: a n t i - M u s e v i l i k gelecek-olaninsanlığın doğal dini o l a c a k t ı r .
7
k e s i ğ e k a r ş ı l ı k g e l m e k y e r i n e - t a m c f a d u r u m u d i n g i n l e ş t i r m e k , bir d ü r t ü n ü n işleyişine k a y d e d i l m i ş i ç k i n o l a n a k s ı z l ı k t a n k u r t a r m a k üzere d e v r e y e girer. İ k i n c i s o r u n : A v r u p a m o d e r n l i ğ i n i n t e m e l k a y n a k l a r ı n d a n biri d e s e k ü l e r M u s e v i l i k g e l e n e ğ i değil midir? " Y a s a n ı n ö t e s i n d e k i eksiksiz / o u / s s a n c e " ı n b a ş l ı c a f o r m ü l ü S p i n o z a ' d a , o n u n ü ç ü n c ü , e n y ü k s e k b i l m e düzeyi f i k r i n d e d e ğ i l m i ? B a ş k a l a r ı n ı n y a n ı sıra, W a l t e r B e n j a m i n ' d e
d e o l d u ğ u gibi, Y a h u d i M e s i h ç i l i ğ i n d e k ö k s a l m ı ş o l a n m o d e r n " t o t a l " p o l i t i k d e v r i m likri
açığa
vurmamış
F r e u d esrarengiz b i r ş e k i l d e ileri görüşlü bir g ö z l e m d e b u l u n d u : " H e r o d d ö n e m i n d e n
o s ı n ı r l a n m a m ı ş l ı k e ğ i l i m i n i n z e m i n i d e b u yüzden M u s e v i l i k t i r . Ü ç ü n c ü s o r u n l u y ö n
k a l m a b i r d u v a r p a r ç a s ı n ı ulusal kutsal e m a n e t e d ö n ü ş t ü r e n , b ö y l e c e o r a d a y a ş a y a n l a r ı n
M i l n e r ' ı n p o l i t i k ö n c ü l l e r i y l e ilgili: " İ s r a i l D e v l e t i ' n i n doğuşu zafer v e a d a l e t i n b i r
duygularını i n c i t e n yanlış y ö n e l i m l i sofuluğa karşı e n ufak b i r y a k ı n l ı k b e s l e m i y o r u m . "
olabileceğini
kurulmasının,
mıydı? Yahudilerin
kanıtladı.""
Avrupa
açısından,
Bu
bir engel
önermenin
Nazilerin
sildiği
kendilerinin
olmasına
şey,
tersine
çevirirsek,
Yahudilere
karşı
savaşın
İsrail
ortaya
Yahudi sorununun gerçekleştirilmiş "kesin ç ö z ü m ü " olmasıdır. Clausevvitz'i
ihtiyaç
k i m l i ğ i n i d e içerdiğini b e l i r t e l i m - A r n o l d Z w e i g ' e 1 9 3 2 y ı l ı n d a yazdığı b i r m e k t u p t a ,
duyan
arada
bunu
Devleti'nin
attığı
Yani:
başka
bir
M i l n e r ' ı n k a ç ı r d ı ğ ı i r o n i , g ü n ü m ü z d e k ü r e s e l l e ş m e n i n b i r t e h d i d i v e e n g e l i olarak
çözüm,
g ö r ü l e n l e r i n Y a h u d i l e r değil M ü s l ü m a n l a r o l m a s ı d ı r : İ s l a m d ı ş ı n d a b ü t ü n b ü y ü k d ü n y a
İsrail d e v l e t i ,
dinlerinin kapitalist modernleşmeyle birlikte yaşamanın yolunu bulduğunu belirtmek
(politik)
araçlarla
sürdürülmesi değil miydi? İsrail D e v l e t i ' y l e ilgili " a d a l e t s i z l i k l e k e s i " bu değil mi?
g a z e t e c i l e r e h a s b i r b a s m a k a l ı p h a l i n e geldi, b u yüzden d e g ü n ü m ü z d e k i ç a t ı ş m a g e n e l likle d e m o k r a t Batıyla "IslamcıcFaşizm" arasındaki bir çatışma olarak betimleniyor.
2 6 Eylül 1 9 3 7 a n t i - S e m i t i z m t a r i h i y l e i l g i l e n e n h e r k e s i n h a t ı r l a y a c a ğ ı b i r t a r i h t i r :
F a k a t , M i l n e r ' ı n ç ö z ü m l e m e s i n i n c a n a l ı c ı zayıf y ö n ü , ( b i r p a r ç a ş a ş ı r t ı c ı b i ç i m d e )
d gün, A d o l f E i c h m a n n v e y a r d ı m c ı s ı , F i l i s t i n ' i ziyaret e t m e k üzere B e r l i n ' d e n bir t r e n e
a n t i - S e m i t i z m i n y ü k s e l i ş i n d e piyasa e k o n o m i s i n i n v e p a r a n ı n m u t l a k yokluğudur: y a
h i n d i : H e y d r i c h bizzat E i c h m a n n ' a , ( S i y o n i s t gizli ö r g ü t ) H a g a n a ' n ı n k ı d e m l i bir üyesi
i ç i n d e t o p l u m s a l a n t a g o n i z m a n m şeyleştirildiği " Y a h u d i " figürü n e o l a c a k ? A l ı ş v e r i ş
olan Feivel Polkes'in T e l A v i v davetini kabul e t m e ve Yahudilerin Filistin'e göç
a l a n ı n d a k i f i n a n s a l ( " ü r e t i c i o l m a y a n " ) s e r m a y e v e k â r a karşılık g e l e n , v e b ö y l e c e
e t m e s i n i s a ğ l a y a c a k A l m a n v e Y a h u d i ö r g ü t l e r i n i n e ş g ü d ü m l e n ı n e s i n i t a r t ı ş m a izni
bizim t a m d a ü r e t i m s ü r e c i n e k a y d e d i l m i ş o l a n s ö m ü r ü d e n k a ç ı n m a m ı z g e r e k t i ğ i n i , v e
verdi. H e m A l m a n l a r h e m d e S i y o n i s t l e r m ü m k ü n o l d u ğ u n c a ç o k Y a h u d i n i n F i l i s t i n ' e
o asalak
taşınmasını
istiyordu,
u y u m l u b i r ilişki y a ş a y a c a ğ ı m ı z ı s ö y l e y e n m i t i n d e s t e k b u l m a s ı n ı s a ğ l a y a n " Y a h u d i "
S i y o n i s t l e r i n k e n d i l e r i d e ' F i l i s t i n ' d e k i Y a h u d i s a y ı s ı n ı n o l a b i l d i ğ i n c e hızlı bir ş e k i l d e
figürü n e o l a c a k ? L a c a n ' ı n pastaut m a n t ı ğ ı n ı n t a m i ş l e v i n i bulduğu y e r burası: M i i n e r
A r a p l a r d a n d a h a fazla o l m a s ı n ı istiyordu. ( B u ziyaret başarısız o l d u , ç ü n k ü bazı şiddetli
" h e r ş e y p o l i t i k t i r " t e z i n i n ( o n u n M a o c u g e n ç l i ğ i n i n b i r k a l ı n t ı s ı o l a r a k ? ) pastput'fâ
huzursuzluklar n e d e n i y l e , İngilizler F i l i s t i n ' e g e ç i ş i e n g e l l e d i l e r ; a m a A i c h m a n n v e
a i t o l d u ğ u n u b e l i r t s e d e , d i k k a t ç e k i c i b i r ş e k i l d e , L a c a n p a s f o u f ' n u n t o p l u m s a l boyu
Polkes günler sonra K a h i r e ' d e buluşup A l m a n ve S i y o n i s t e t k i n l i k l e r i n eşgüdümlen
t u n u , b ü t ü n t o p l u m s a l b e d e n i ikiye y a r a n a n t a g o n i z m a ( " s ı n ı f m ü c a d e l e s i " ) k ı l ı ğ ı n d a
ınesini
istiyordu:
konuştu.)"' Bu
Almanlar
t u h a f olay
onları
Batı
Nazilerle
Avrupa'dan
radikal
çıkarmak
Siyonistlerin
ortak
bir çıkarı
değil,
Yahudi
sadece
p a y l a ş m a s ı n ı n y ü c e b i r ö r n e ğ i d e ğ i l m i - h e r k o ş u l d a , a m a ç b i r t ü t " e t n i k temizle-
figürü,
bizim,
davetsiz
m i s a f i r d e n kurtulur
tutarsız/sınırlanmamış Hepsi kurucu
toplumsal
kurtulmaz E m e k l e S e r m a y e arasında
olarak yerleştiriyor.
antagonizmanm
Anti-Semit
Hepsi-değilini,
onu
Yahudi
toplumsal
m r " y d i , y a n i nüfus i ç i n d e k i e t n i k g r u p l a r ı n o r a n ı n ı k ö k t e n b i r ş e k i l d e d e ğ i ş t i n n e ?
H e p s i y l e ( t o p l u m u n o r t a k fikriyle) o n u n dışsal S ı n ı r ı , o n u d e n g e s i z l i ğ e v e yozlaşmaya
( üini'ımüzde de, İ s r a i l l i l e r d e n ve A r a p l a r d a n o l u ş a n iki k ü m e n i n kesişi m i n d e yer a l a n ,
sokan
barışa b i r t ü r e n g e l o l u ş t u r a n objet petir a F i l i s t i n l i l e r değil m i ?
sağlıyor.
Yahudi
davetsiz
misafir
arasındaki
çatışmaya
aktararak,
örtmemize
olanak
N e o c o n ' l a r i ç i n , a p a ç ı k o l m a s ı n a r a ğ m e n b i l m e c e m s i o l a n , s o r u l m a s ı zorunlu t e m e l
B u d a M i l n e r ' ı n b i r l e ş m i ş b i r A v r u p a ' n ı n e n g e l i o l a r a k " Y a h u d i l e r " f i k r i n e y e n i bir
bir soru v a r : n e d e n a n t i - S e m i t d e ğ i l l e r ? Y a n i , i d e o l o j i k k o o r d i n a t l a r ı a ç ı s ı n d a n , a n t i -
ışık t u t m a m ı z a izin veriyor: y a e ğ e r a n t i - S e m i t m a n t ı ğ ı n ısrarı, H e p s i - d e ğ i l A v r u p a ' n ı n
S e m i t o l m a l a r ı g e r e k i r . B u n u n t u t a r l ı t e k y a n ı t ı şudur: ç ü n k ü g ü n ü m ü z S i y o n i z m i ,
z o r u n l u ters yüzü o l m a k t a n uzak o l a r a k , t e r s i n e , A v r u p a ' y ı k u r u c u b i r istisnaya i h t i y a ç
İsrail D e v l e t i ' n d e h a k i m o l a n p o l i t i k a d a c i s i m l e n d i ğ i ş e k l i y l e , z a t e n " a n t i - S e m i t " t i r ,
d u y a n sınırlı bir H e p s i o l a r a k k a v r a m a e ğ i l i m i n i n b i r helirtisiyse? B u yüzden h e d e f
yani, a n t i - S e m i t i d e o l o j i k h a r i t a l a m a y a d a y a n ı r . Y a s e r A r a f a t ' ı n t i p i k gazete k a r i k a t ü r
" b i r l e ş m e n i n " ç ı k m a z l a r ı a r a s ı n d a n ağır ağır o r t a y a ç ı k a n t a m a m ı y l a y e n i b i r p o l i t i k
lerini h a t ı r l a y ı n : k ü ç ü k t o m b a l a k h a n t a l b i r g ö v d e n i n ü s t ü n d e , b ü y ü k b i r b u r u n a v e
b i ç i m o l a r a k b i r H e p s i - d e ğ i l A v r u p a i ç i n m ü c a d e l e e t m e k o l m a l ı d ı r - b u Hepsi-değil
k a l ı n d u d a k l a r a s a h i p y u v a r l a k bir surat . . . t a n ı d ı k g e l i y o r m u ? Ş a ş a c a k b i r şey yok: b u
A v r u p a a r t ı k s ı n ı r - e n g e l o l a r a k , kurucu istisnası o l a r a k " Y a h u d i ' y e i h t i y a ç duymaya
ç i z i m , 1 9 3 0 ' l a r d a k i o yoz Y a h u d i y e a i t eski k l i ş e ç i z i m i n ta k e n d i s i ! S i y o n i z m i n a n t i -
c a k t ı r . Y a e ğ e r b ö y l e b i r A v r u p a i s t i s n a l a r A v r u p a ' s ı y s a , yani i ç i n d e h e r b i r l i ğ i n b i r
S c n ü t i z m i n b i r türü olduğu g e r ç e ğ i n i n b a ş k a bir d o ğ r u l a m a s ı bu. D i n s e l k ö k t e n c i n e o
i s t i s n a o l a c a ğ ı bir A v r u p a ? K ı s a c a s ı , y a e ğ e r b u " Y a h u d i s o r u n u n u n ç ö z ü m ü " y s e ? - yani
c o n ' l a r İsrail'i s a d e c e , o n l a r ı n K ı y a m e t v i z y o n l a r ı n a göre, s o n savaş, İsrail D e v l e t i ' n i n
h e p i m i z i n " Y a h u d i l e r e , " objet petir a'lara, i s t i s n a l a r a d ö n ü ş m e m i z ? Y a n i : " p o s t m o d e r n "
irkrar ortaya çıkmasından sonra gerçekleşeceği için desteklemiyor - sebepler daha
k ü r e s e l i m p a r a t o r l u k t a , d a h a t i n c e " Y a h u d i i s t i s n a " o l a n şeyin g i t g i d e a r t a n bir ş e k i l d e
derine iniyor." doğum
S i y o n i s t l e r e karşı ö n e s ü r m e m i z g e r e k e n şey,
gününde,
konuşmada,
küresel
ekonomiye
tam
olarak,
aynı
zamanda
k u r u c u k ü l t ü r e l m i t v e r i t u e l l e r a r a c ı l ı ğ ı y l a k a t ı l a n t i k e l b i r e t n i k grup? M i l n e r ortaya ç ı k a n küresel pastout i m p a r a t o r l u ğ u n asıl işleyişini y a k a l a y a m a d ı ğ ı ö l ç ü d e bu t e m e l
temel
yaptığı
bu:
getirmesiyle
yönelik
şubesinde
mi
a ç ı k ç a g ö r ü l e n o t a m a m ı y l a Y a h u d i k o z m o p o l i t ruhudur: " İ ç i m d e n e z a m a n ulusal
deneyimine
Viyana
değil
k i m l i ğ i n i M i l n e r ' ı n D ö r t k a t l ı ' s ı n ı n d ü z e y i n d e t u t a r a k , y a n i k u ş a k t a n kuşağa a k t a r ı l a n
patetik
Brith'in
standart kural olması
ulusal
özdeşleşmenin
Bnai
Freud'un yetmişinci
güvensizliğini
dile
Coşkuya y ö n e l i k b i r e ğ i l i m h i s s e t s e m , o n u zararlı v e yanlış o l d u ğ u i ç i n b a s t ı r m a y a a b a l a d ı m . . . . " V e , bir y a n l ı ş a n l a m a y ı ö n l e m e k i ç i n , o n u n b u g ü v e n s i z l i ğ i n i n Y a h u d i
n o k t a y ı g ö z d e n k a ç ı r ı r : o n d a , b ü t ü n t i k e l k i m l i k l e r b a s i t ç e " e r i t i l m e z , " sıvılaştırılmaz, ama
korunur - İmparatorluk,
Sermayenin
birleşmiş sahasının
yapısal
ters yüzünü
2-57
o l u ş t u r a n t i k e l ( e t n i k , d i n s e l , c i n s e l , y a ş a m tarzı . . . ) k i m l i k l e r i n ç o k l u ğ u n a d a y a n ı r .
o l d u ğ u n u , h e m d e M ü s l ü m a n l a r ı n k ü l t ü r e l - ı r k s a l Ö t e k i figürü o l a r a k işlev g ö r m e y i
B u , M i l n e r ' i n k a ç ı r d ı ğ ı e n d e r i n i r o n i d i r : m o d e r n e v r e n s e l l i ğ e d i r e n e n Y a h u d i istisnası
s ü r d ü r d ü k l e r i n i ö n e s ü r m e k olasıdır. B u k a r ş ı t l ı k t a , d o ğ r u l u k n e r e d e ? K e s i n l i k l e h e r
t e z i n i n radikal
h a n g i b i r o r t a n o k t a d a , iki aşırı u ç t a n k a ç ı n m a d a değil. B u n u n / e r i n e , iki aşırı u c u n d a
i k i r c i k l i l i ğ i n i fark e d e m e z .
M i l n e r Yahudileri,
modernliğin Hepsi-
d e ğ i l i n i n i ç i n d e k i b u g e l e n e k ç ö z ü l m e s i n e karşı a i l e g e l e n e ğ i n i n Q u a d r u p l e ' s i n d e ısrar
doğruluğunu
ediyor olarak koyutladığı zaman, b ö y l e c e Yahudilerin kendilerinin evrensel karışma,
Y a h u d i l e r i n b i r U l u s - D e v l e t b i ç i m l e n d i r m e s i fikri M u s e v i l i ğ i n s o n u n u i m a e t m i y o r m u
öne
sürmeli,
çokkültürciilük,
ırksal kargaşa, b ü t ü n k i m l i k l e r i n e r i t i l m e s i , g ö ç e b e , ç o ğ u l , k a y a n
- Nazilerin bu planı desteklemiş olmasına şaşmamak gerek! Yahudiler tam da kendi
ö z n e l l i k i ç i n m ü c a d e l e e d e n l e r i n ö n saflarında yer a l d ı ğ ı n ı , a m a b u n d a n k e n d i k i m l i k
k i m l i k l e r i n i b i r U l u s - D e v l e t o l m a d a n k o r u m a k üzere " D ö r t l e m e " y i s a v u n m u ş l a r ı ! ı .
l e r i n i i s t i s n a t u t t u ğ u n u s ö y l e y e n o a n t i - S e m i t klişeyi t e k r a r l a m ı ş olur. Y a h u d i e n t e l e k
T e k ( k u r a m s a l v e e t i k a ç ı d a n t e k ) t u t a r l ı k o n u m b u t ü r a l t e r n a t i f l e r i r e d d e t m e k , iki de tanımaktır:
her
birini
karşıtının
"Anti-Semitizm
yoksa
kavramalıyız.
tehlikeyi
istisna olacağı şeklindeki örtük anlayışa bağlıdır, sanki Yahudi kimliği, e t n i k kimlikleri
e l e ş t i r i s i m i ? E v e t , l ü t f e n ! " - b i r b i r i n i d ı ş l a y a n k a r ş ı t l a r o l m a k t a n uzak o l a r a k , ikisi gizli
ü z e r i n d e ısrar e d e n b a ş k a i n s a n l a r l a y a n y a n a yaşadığı z a m a n h a y a t t a k a l a m a z m ı ş gibi
bir bağlantıyla b i r b i r i n e
- s a n k i , b i r tür p a r a l a k s k a y m a y l a , k i m l i k l e r i n i n dış h a t l a r ı a n c a k ö t e k i l e r i n k i m l i ğ i
S e m i t i z m görülür, s ö z g e l i m i , İsrail D e v l e t i ' n i n işgal e d i l m i ş t o p r a k l a r d a y a p t ı k l a r ı n ı
b u l a n ı k l a ş t ı ğ ı z a m a n b e r r a k l a ş ı r m ı ş gibi. A B D ' y l e İsrail D e v l e t i a r a s ı n d a k i m ü t t e f i k l i k
N a z i H o l o k o s t u ' n a , ş ö y l e b i r u s a v u r m a y l a d o ğ r u d a n e ş i t l e m e l e r i n d e : " Y a h u d i l e r artık
Gerçekten,
mi,
olarak
tüellerin tutkulu bir şekilde evrenselci ideolojilere çağrı yapması Yahudi tikelciliğin
bağlıdır.
eleştirisi
semptomu
çağdaş S o l u n
Siyonist politikanın
büyük kısmında anti-
b u yüzden iki k a r ş ı t i l k e n i n t u h a f b i r b i r a r a d a y a ş a m a s ı d ı r : e ğ e r m ü k e m m e l b i r e t n i k
ö t e k i l e t e o n l a r a y a p ı l a n şeyleri yapıyorlar, b u yüzden H o l o k o s t ' t a n y a k ı n m a y a h i ç b i r
d e v l e t o l a r a k İsrail, Q u a d r u p l e d ( g e l e n e ğ e ) k a r ş ı l ı k geliyorsa, A B D - A v r u p a ' d a n ç o k
h a k l a n y o k ! " V e a s l ı n d a e v r e n s e l " k a z a n " vaaz e d e n Y a h u d i l e r i n d e k e n d i e t n i k k i m
d a h a fazla b i r ş e k i l d e - t o p l u m u n H e p s i - d e ğ i l i n e , b ü t ü n s a b i t g e l e n e k s e l b a ğ l a n t ı l a r ı n
l i k l e r i k o n u s u n d a ısrarcı o l m a l a r ı d a b i r p a r a d o k s t u r . A y r ı c a bazı S i y o n i s t l e r i n arasında
ç ö z ü l m e s i n e k a r ş ı l ı k g e l i r . İsrail D e v l e t i b u yüzden, a s l ı n d a , B D ' i n b ü y ü k A ' s ı n ı n k ü ç ü k
şoati\
a'sı,
d ö n ü ş t ü r m e y e y ö n e l i k talihsiz b i r e ğ i l i m d e v a r d ı r . B u r a d a ö r n e k b i r figür, H o l o k o s t ' u n
A B D ' n i n kaotik
Hepsi-değili
için
mitsel bir referans
noktası
hizmeti gören
görünse
de,
Milner'in
fikri
İsrail-Filistin
çatışmasıyla
ilgili
olarak
A v r u p a ' n ı n k a m u a l a n ı n d a g ö r ü l e n iki k l i ş e n i n b i r i n e kusursuzca uyar. B i r aşırı u ç t a , M ü s l ü m a n l a r A v r u p a ' n ı n k u r u c u Ö t e k i s i i ş l e v i n i g ö r m e y i sürdürür: g ü n ü m ü z ü n ideolojik-politik
mücadelesinin
temel
karşıtlığı
hoşgörülü
çokkültürlü
liberal
bir
Avrupa'yla k ö k t e n c i m i l i t a n bir İslam arasındaki karşıtlıktır. M ü s l ü m a n l a r ı n h e r h a n g i b i r p o l i t i k , h a t t a k ü l t ü r e l b i r ö r g ü t l e n m e s i , bizim s e k ü l e r d e ğ e r l e r i m i z e y ö n e l i k k ö k t e n c i b i r t e h d i t sayılarak h e m e n göz ardı edilir. B u n u n iyi b i r ö r n e ğ i , A v r u p a ' n ı n zaten r u h s a l o l a r a k t e s l i m o l m u ş olduğu tezini ö n e süren O r i a n a F a l l a c c i ' d i r : A v r u p a z a t e n kendisini
İslam'ın bir eyaleti
gibi
Yahudi'nin
özel
konumunu
güvenceye
alan
kurban
sunusuna
dinsel ö n e m i n i S i n a dağındaki vahiye eş g ö r e n E l i e Wiesel'dir: H o l o k o s t ' u "kutsallık
g e l e n e ğ i n d ı ş t a k i - i ç s e l ç e k i r d e ğ i o l a r a k işler. Radikal
holokosfa,
görmektedir,
kültürel
ve
politik
kimliğini
öne
tan çıkarmaya"
ya da
"gizemlilikten
çıkarmaya" yönelik
çabalar anti-Semitizmin
k u r n a z b i r b i ç i m i d i r . B u s ö y l e m t i p i n d e , H o l o k o s t s o n u ç t a Y a h u d i l e r i n benzersiz bir agalma'sı, saklı h a z i n e s i , objet petit a'sı h a l i n e g e l i r - H o l o k o s t d ı ş ı n d a h e r şeyden v a z g e ç m e y e h a z ı r d ı r l a r . . . . B i r k e r e s i n d e , Y a h u d i b i r L a c a n c ı t a r a f ı n d a n gizli b i r a n t i S e m i t o l m a k l a s u ç l a n ı n c a , o r t a k b i r d o s t u m u z a b u aşırı t e p k i n i n n e d e n i n i s o r m u ş t u m . B a n a ş ö y l e y a n ı t v e r m i ş t i : " A d a m ı a n l a m a n l a z ı m - Y a h u d i l e r i n H o l o k o s t ' t a n , hayat larının odak noktasından yoksun kalmasını istemiyor. . . . " J a c q u e s - A l a i n M i l l e r ' ı n b u r a d a M i l n e r ' l a o m u z o m u z a v e r m e s i n e ş a ş m a m a k gerek: b i r v a k i t , b i r l i k t e ikisi h a k i m d e ğ e r l e n d i r m e y o r d a m ı n a karşı ç ı k a n b i r k i t a p ç ı ğ a ortak
sürmekten korkmaktadır.12 Bu perspektiften, a n t i - S e m i t i z m l e anti-Siyonizm arasındaki
imza a t t ı l a r . B u k i t a p p a r l a m e n t e r l i b e r a l d e m o k r a s i u z a m ı n a o n l a r ı n yaptığı s o n t a m
a y r ı m s a h t e d i r : İsrail p o l i t i k a s ı n ı n h e r e l e ş t i r i s i a n t i - S e m i t i z m i n b i r m a s k e s i d i r ( v e d e
katılımı
y e n i b i r g ö r ü n ü m b i ç i m i ) . A v r u p a ' n ı n O r t a d o ğ u ' d a barışı s a v u n m a s ı v e F i l i s t i n l i l e r l e
t a r t ı ş m a l a r a , ö z e l l i k l e d e z i h i n s e l sağlık s ö z k o n u s u o l d u ğ u z a m a n k a r ı ş m a k g e r e k t i ğ i n i
d a y a n ı ş m a s ı eski a n t i - S e m i t i z m i b a ş k a y o l l a r d a n s ü r d ü r m e o l a r a k a l g ı l a n ı r . . . B i r diğer
yazdı: o n a g ö r e , p s i k a n a l i s t l e r diyalog i ç i n d e v e p o l i t i k a c ı v e y ö n e t i c i l e r i n aldığı a n a
işaret e d i y o r - M i l l e r b i r süre ö n c e p s i k a n a l i s t i n g ö r e v i n i n ş e h i r l e ilgili
ve
litik u y g u l a m a n ı n g e l e c e ğ i n i b e l i r l e y e c e k k a r a r l a r d a k o n u ş a n taraflar o l m a y a h e v e s
H o l o k o s t ' u n a n ı l m a s ı n ı d a b u s ö m ü r g e c i y a y ı l m a y ı y a s a l l a ş t ı r m a k üzere k a p s a m l ı b i r
d u y m a l ı . " D e ğ e r l e n d i r m e i ş l e m i i n s a n ı v a r l ı ğ ı n ı n o eşsiz ö t e k i l e r - a r a s ı n d a - b i r i o l m a
ş e k i l d e p o l i t i k a ç ı d a n a r a ç s a l l a ş t ı r ı l m ı ş s a y a n l a r y e r alır; a y n ı e t i k - p o l i t i k s t a n d a r t l a r ,
h a l i n d e n ç ı k m a y a y ö n e l t i r . . . k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a y ı k a b u l eder, k a r ş ı l a ş t ı r ı l a b i l i r olur, ista
aşırı
uçta,
West
Bank
işgalini
basitçe
Avrupa
sömürgeciliğinin
son
örneği
İsraillilerin de içinde olduğu h e r k e s için geçerli olmalıdır. Bu bakış açısından, A r a p
tistiksel b i r h a l e erişir . . . a m a p s i k a n a l i z d e eşsize b a ğ l a n ı r ı z , k a r ş ı l a ş t ı r m a y ı z . . . h e r
M ü s l ü m a n l a r ı n ı n A v r u p a ' n ı n k u r u c u Ö t e k i s i i ş l e v i n i g ö r m e y i sürdürüyor o l m a s ı , t a m
özneyi s a n k i
da, İ s l a m c ı k ö k t e n c i t e h d i t i m g e s i n i " y a p ı s ö k m e s i " g e r e k e n e l e ş t i r e l b i r ç ö z ü m l e m e y e
ilgilenir v e h e r ö z n e eşsizdir: ö z n e o r t a k b i ı > t e ş h i s e , y a d a s e m p t o m y a d a s o r u n liste
s o k m a m ı z g e r e k e n şeydir. . . .
s i n e i n d i r g e n e m e z . A m p i r i k b i r y a k l a ş ı m v e s o r u m l u l u k i h t i y a c ı e k t e r a p i l e r i y a d a hızlı
A s ı l b i l m e c e m s i ö z e l l i k b u t ü m ü y l e k a r ş ı t iki b a k ı ş a ç ı s ı n ı n ( y i n e , b i r tür p a r a l a k s yarık i ç i n d e ) bizim kamusal alanımızda bir arada var olabildiğidir: bir ve aynı anda, hem
anti-Semitizmin
hâlâ,
"postmodern"
versiyonunda
bile
her
şeye
yayılmış
ilk k e z m i ş gibi, k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a z o l a r a k k a r ş ı l a r ı z . " " P s i k a n a l i s t ö z n e y l e
pir i y i l e ş m e v a a t e d e n l e r i g ö z d e n d ü ş ü r m e y e y ö n e l i k t i r - a m a b u t a m d a s i g o r t a şirket l e r i n i n , sekiz s e a n s s o n r a s o n u ç l a r ı g ö r m e y i t a l e p e d e r e k
i s t e d i k l e r i şey değil m i ?
P s i k a n a l i s t l e r i n o r a d a o l m a s ı v e ç a ğ d a ş huzursuzluk v e s ı k ı n t ı l a r ı v e d e joussiatuc
y o l l a r ı n ı r a h a t l a t m a k i ç i n sorumlu o l m a s ı gerekiyor; hızlı v e e t k i n o l m a l a r ı , a m a ilkeleri
l a z ı m ! " M i l l e r d a p s i k a n a l i s t l e r i ç i n b e n z e r b i r rol ö n e r m i y o r m u - h a s t a l a r ı n a c ı
ni bir yana b ı r a k m a m a l a r ı g e r e k i y o r - m a h r e m dilden, bir ofisin m a h r e m i y e t i ve m e s l e
ç e k m e s i n i ö n l e m e k i ç i n a l t l a r ı n a yumuşak y a s t ı k l a r y e r l e ş t i r m e y i ? E l b e t t e , a n o n i m say
ki e m s a l l e r arasında s ö y l e n e n şeyden k a m u s a l dile ve kamusal t a r t ı ş m a l a r a g e ç m e k t i r . 1 4
damsız s i s t e m l e r i n t a r t ı ş ı l m a z idaresini değiştirmek i ç i n b i r şey y a p ı l a b i l i r m i diye sor
" Ş e h r i n t a r t ı ş m a l a r ı n a k a t ı l ı m l a r ı n d a n " b i r i n d e , M i l l e r b u noktayı geliştirdi:
m a k , y a s a k l a n m a m ı ş olsa da, b a s i t ç e yok o l a n , " k o n u d ı ş ı n d a o l a n " b i r sorudur. . . . Miller'ın kendi
Kamuyu sorunlara karşı uyarmanın ölçüsünü bulmak, en önemlisi de paniğe yol a ç m a m a k . . . bu ç o k zor. . . . Analistler, günümüzün psikanalistleri, U l u s a , o n u n temsilcile rine . . . sahip oldukları ve aslında, d ö n e m s e l olarak patlak veren bu panik dalgalarını durdurabilecek olan bilginin belli bir k ı s m ı n ı taşıyabilmeli. r >
betimlemesinde,
psikanalistler
bu
yüzden g ü n ü m ü z ü n "özdeşleşme
l e r i n i n d a ğ ı l m a s ı n d a n " k â r e d e n k i m s e l e r o l a r a k g ö r ü l m e k t e d i t : b u kriz n e k a d a r ciddi olursa, o n l a r i ç i n o k a d a r iş o l u r ! H e r h a n g i b i r t o p l u m s a l - e l e ş t i r e l b o y u t değil, t a m da bu, F r a n s a ' d a k i p s i k a n a l i s t l e r i n k i t l e s e l p r o t e s t o l a r ı n ı n asıl içeriği değil mi - o n l a r ı n D e v l e t t e n t a l e p l e r i ş u değil m i : " N e d e n b u krizden k â r e t m e m i z e izin v e r m i y o r s u n u z ? "
Bu düşünce h a t t ı n ı n kuramsal arkaplanı Miller'ın Bernard A c c o y e r ' e , psikanalistlerin
Y a n i , L a c a n ' ı n ö z d e ş l e ş m e l e r i n yıkıcısı o l a r a k a n a l i z f i k r i n d e n yola ç ı k a r a k , b i r tür
k o n u m u n a ilişkin y e n i yasal d ü z e n l e m e d e n s o r u m l u o l a n Fransız v e k i l e yazdığı h a l k a
z i h i n s e l t a m i r h a n e işlevi g ö r e n , ersatz ö z d e ş l e ş m e l e r sağlayan a n a l i s t l e r e l d e ediyoruz . . . y a n i i n s a n ı n m ü c a d e l e e t t i ğ i d ü ş m a n a karşı i l e r l e m e m e s i n i n b i r m o d e l i , d a h a e n
a ç ı k mektupta belirgin bir hal almıştır: Psikologun kalmadığı
dinleme bir
uygulamalarına yönelik
gerçek;
çocuklara
yönelik
talebin son on konsültasyonlar
yılda a r t m a k t a n geri
artıyor;
insanlar
artık
b a ş t a n t o p r a k l a r ı n ı t e s l i m e t m e s i n i n ö r n e k b i r vakası. A n a l i s t l e r ş e h r i n t a r t ı ş m a l a r ı n a k a t ı l m a l ı d ı r - t a m o l a r a k , n e d e n ? " D i y a l o g i ç i n d e v e p o l i t i k a c ı v e y ö n e t i c i l e r i n aldığı
aktarımını
analitik uygulamanın geleceğini belirleyecek kararlarda konuşan taraflar" o l m a k için
sağlayan c e d l e r i n i n yerine g e ç m e s i n i bekliyor, Psikologun dinleyen kulağı, nitelikli
m i ? A n a l i s t l e r i n " ç a ğ d a ş huzursuzluk v e s ı k ı n t ı l a r ı v e d e joussiance y o l l a r ı n ı r a h a t l a t
psikologlarından,
kendilerini
kuşaklar
arasındaki
sürekliliği
ve
değer
olsun olmasın, "risk t o p l u m u " için gerekli o l a n şefkatli yastığı sağlıyor: soyul ve a n o n
mak için sorumluluk sahibi olması gerekiyor" - g e r ç e k t e n öyle mi? Ve insanın kendi
im sistemlere m e c b u r i olarak sağlanan güven diyalektik olarak kişiselleşmiş ilgi ihti
konumunu
yacını artırıyor: " B e n i m kendi psikologum var," " B e n i m bir k a n e p e m var" . . . H e r şey
dönüştürülmemesi,
kötü
zihin
sağlığının
geleceğe
yönelik
politik
bir
umut
olduğunu
gösteriyor.
G e l e n e k s e l l e ş m e k t e n uzaklaşma, davranış kaybı, özdeşleşmelerin düzensizliği, arzunun i n s a n i l i k t e n çıkması, topluluk içinde şiddet, gençler arasında intihar, psikiyatrinin kat
formüllendirdiği
kuramsal
koordinatlar?
ötekilerle-birlikte-dizideki-bire
biricikliğine yönelik
en
eski
hermönetik
ısrar.
İstatistik
indirgenmemesi
...
Eleştirel
bir
birime
gereken
bireyin
her entelektüel
için,
ö z n e n i n b u b i r i c i k l i ğ i ü z e r i n d e k i ısrarın s a d e c e " n i t e l e m e n i n " ters yüzü o l d u ğ u , i k i s i n i n
lanması g e r e k e n e k o n o m i k kısıntılar yüzünden y e t e r i n c e ğözlenememiş olan akıl has
aynı
tasının passage a / a c t e ' l a r ı : Neuilly'deki " C a n l ı B o m b a , " N a n t e r t e ' d e k i öldürmeler,
İ n s a n ı n p o l i t i k a c ı v e y ö n e t i c i l e r l e ç a ğ d a ş huzursuzluk v e eziyetleri r a h a t l a t m a k i ç i n
( i d e o l o j i k ) p a r a n ı n iki yüzü o l d u ğ u n u n a p a ç ı k olduğu o g ü n l e r n e r e d e kaldı?
c u m h u r b a ş k a n ı n a ve Paris belediye b a ş k a n ı n a yönelik saldırılar. B ü t ü n bunlar ne yazık
işbirliğini b a s i t ç e k a b u l e t m e y i p , d a h a ç o k , b u öznel huzursuzlukların t a m d a pürüzsüz
ki sadece birer başlangıç (bunları A B D ' y l e kıyaslayın) . . . A m a aynı zamanda stratejik
işleyişini
bir düğüm. Psikanaliz h e r z a m a n k i n d e n daha ç o k psikanaliz: büyük olasılıkla Sanayi D e v r i m i ' n d e n bu yana kesilmeden devam eden bir yeniden y a p ı l a n m a d ö n e m i n d e n g e ç e n toplumsal bağın kurucusu, ya da yeniden kurucusu."'
bozdukları
o
toplumsal
düzen
tarafından
nasıl
yaratıldığını
sormanın
g e r e k t i ğ i n i bildiği o g ü n l e r n e r e d e k a l d ı : uygarlık i ç i n d e k i ö z n e l bir huzursuzluk nasıl uygarlığın k e n d i s i y l e tözdeş o l a n b i r huzursuzluk o l a b i l i r ? L a c a n e ı y ö n e l i m i n , t a m d a t e m s i l c i l e r i k a m u s a l p o l i t i k t a r t ı ş m a l a r a m ü d a h a l e e t m e y e karar verdiği a n d a sosyo-
B u d ü ş ü n c e l e r i n e n t e l e k t ü e l yoksulluğu bizi ister istemez ç a r p ı y o r : b i r i n c i s i g ü n ü m ü z ü n
politik eleştirel y ö n ü n ü k a y b e t m i ş o l m a s ı n d a acımasız bir ironi sözkonusu - L a c a n ' ı n
i n s a n i l i k t e n ç ı k m ı ş "risk t o p l u m u " h a k k ı n d a , bireyleri idare e d e n a n o n i m soyut v e say
o eski kibirli " e l i t i z m i " b u n d a n ç o k d a h a y ı k ı c ı y d ı ! A n a l i s t l e r i n g ö r e v i n i n t a r t ı ş m a l a r a
dam
k a t ı l m a k o l m a d ı ğ ı , i n s a n ı n , b ö y l e bir k a t ı l ı m e l e ş t i r e l m i ş gibi yapsa b i l e , e ğ e r b ö y l e bir
olmayan
sistemlere
sahip
toplum
gibi
standart
pop-sosyolojik
yavanlıklar;
a r d ı n d a n p s i k i y a t r ı n "şefkatli y a s t ı k " s a ğ l a m a k , yani, t o p l u m s a l bağı ( y e n i d e n ) k u r m a k
katılım,
gibi s ö z d e - k i ş i s e l l e ş t i r i l m i ş rolü - ya da b i r b a k ı m a , bu tür b i r b a ğ a b e n z e t m e , ç ü n k ü
k a b u l e t m e s i n e yol a ç ı y o r s a b u t a r t ı ş m a l a r a k a t ı l m a m a s ı g e r e k t i ğ i d u r u m l a r vardır.
sorunu
formiilleştiren
yönetici
ideolojinin
tarzının
temel
koordinatlarını
M i l l e r ' ı n k e n d i b e t i m l e m e s i n d e n d e anlaşıldığı gibi, b i r e y l e r i n y a ş a m l a r ı a n o n i m say
B u yüzden M i l n e r ' m başarısızlığı bizi, o n u n ç a l ı ş m a s ı n d a i h m a l e d i l m i ş o l a n tam
damsız s i s t e m l e r l e y ü r ü t ü l m e y e d e v a m ediyor; b u n u n l a ilgili h i ç b i r şey yapılamaz, b u
a n l a m ı y l a k a p i t a l i s t d i n a m i ğ e geri getiriyor. B u d i n a m i ğ i D e l e u z e c ü p o l i t i k a n ı n b a ş l ı c a
b i z i m g e ç d ö n e m m o d e r n l i ğ i m i z i n yazgısı ( t a n ı d ı k g e l i y o r m u ? ) .
alıştırmaları
B r e c h t ' i n Alman Önlem adlı a n l a m l ı o y u n u n d a , g e n ç h ü m a n i s t yoldaş kayıkları nehirden
yukarı
çekmek
için
tutulmuş,
çıplak
ayakları
keskin
taşların
üzerinde
olarak
adlandırılabilecek olan
M i c h a e l H a r d t v e A n t o n i o N eğri'n i n
İmparatorluk v e Çokluk'u ç e r ç e v e s i n d e e l e a l a l ı m . B u iki k i t a b ı b i r t ü r t a z e l e y i c i b i r o k u m a h a l i n e g e t i r e n şey, a n t i - k a p i t a l i s t d i r e n i ş i n g e r ç e k t e n k ü r e s e l b i r h a r e k e t i n i n
p a r ç a l a n a n işçileri g ö r ü n c e üzülür; bu yüzden düz taşlar t o p l a r , i ş ç i l e r i n yanı sıra k o ş a r
k u r a m s a l d ü ş ü n ü m ü n ü n m o m e n t i o l a r a k işfev g ö r ü y o r v e o n a g ö n d e r m e y a p ı y o r - b i r
v e o n l a r ı n a y a k l a r ı n ı n i n c i n m e s i n i ö n l e m e k i ç i n b u taşları o n l a r ı n y o l u n a dizer -
bakıma
i ş ç i l e r i ç a l ı ş t ı r a n z e n g i n t ü c c a r l a r d a b u n u gördükleri z a m a n t a k d i r l e karşılarlar: " İ y i !
S e a t t l e , C e n e v r e v e Z a p a t i s t a l a r ı n k o k u v e s e s l e r i n i duyabiliyoruz. B u yüzden sınırlılık
G ö r ü y o r m u s u n , işte şefkat d e n e n şey b u ! A c ı ç e k e n işçilere işte b ö y l e y a r d ı m e t m e k
ları aynı z a m a n d a g e r ç e k h a r e k e t i n s ı n ı r l ı l ı ğ ı d ı r .
"ona
iliştiriliyor" d e m e k
istiyorum- olmalarıdır:
akan
satırların arkasında
H a r d t v e N e g r i ' n i n ( H N ' n i n ) t e m e l h a m l e s i , h i ç b i r ş e k i l d e i d e o l o j i k o l a r a k tarafsız
sunuyor, ç ü n k ü ü r e t i m i ç i n z o r u n l u işbirliği m e k a n i z m a l a r ı e m e ğ i n k e n d i s i n i n i ç i n d e
o l m a y a n ( v e b u n u n l a b i r l i k t e , felsefi p a r a d i g m a l a r ı , D e l e u z e ' e t ü m ü y l e y a b a n c ı o l a n ! )
s a k l ı d ı r " ( 3 3 6 ) . H a r d t v e N e g r i ' n i n savı b u d o ğ r u d a n t o p l u m s a l l a ş m ı ş , m a d d i o l m a y a n
bir eylem,
üretimin,
yani
"demokrasiyi"
günümüzün bütün
özgürlükçü
hareketlerinin
ortak
sadece sahipleri
ilerici
bir şekilde
gereksiz k ı l m a k l a k a l m a d ı ğ ı
(üretim,
b ö l e n i olarak t a n ı m l a m a k ( a d l a n d ı r m a k ) olmuştur: " G ü n ü m ü z d e dünyayı kat eden
b i ç i m s e l v e içeriği a ç ı s ı n d a n , d o ğ r u d a n t o p l u m s a l o l d u ğ u z a m a n s a h i p l e r e k i m i h t i y a ç
- y e r e l , b ö l g e s e l v e k ü r e s e l d ü z e y l e r d e k i - b i r ç o k kurtuluş m ü c a d e l e v e h a r e k e t i n i n
duyar?);
o r t a k parası d e m o k r a s i arzusudur."
17
Ü t o p y a c ı b i r düşe k a r ş ı l ı k g e l m e k t e n uzak o l a n
toplumsal
üreticiler ilişkiler
toplumsal
(politika)
günümüzde,
kapitalizmin
kalbinde
telos'u
olarak
çokluğun
kaydedilmekle
yükselişi
kalmıyor;
"demokrasiyi
ilk
dahası,
kez
olası
üretimi
olur.
olurlar,
ekonomik
Bu
yüzden
çünkü üretim
demokrasinin," demokratik temsilin dolambaçlı yoluna bile girmeden kendi toplumsal
bir
kendisinin
maddesidir:
savaş h a l i n d e n t e k ç ı k ı ş y o l u m u z d u r " ( x v i i i ) . D e m o k r a s i s a d e c e m e v c u t a n t a g o n i z içkin
toplumun
düzenlemesine hakim
çalışmasının
doğrudan
çözümlerinin
üretim,
uzamın
onların
d e m o k r a s i " g ü n ü m ü z ü n c a n s ı k ı c ı s o r u l a r ı n a v e r i l e n t e k y a n ı t t ı r . . . sürekli ç a t ı ş m a v e
malara
politik
ayrıca
"mutlak
i l i ş k i l e r i n i d o ğ r u d a n d ü z e n l e y e n ü r e t i c i l e r i n yolu a ç ı l ı r . B u vizyon b i r dizi s o m u t soruya yol a ç a r . 1 8 F a k a t d a h a d a uygun o l a n e l e ş t i r e l n o k t a ,
kılıyor" ( 3 4 0 ) . Bugüne dek, demokrasi Birin, egemen devlet İktidarının biçimiyle
H N ' n i n b i ç i m i t e r i m i n k a t ı d i y a l e k t i k a n l a m ı n d a gözardı e t m e s i y l e ilgilidir. H N sürek
s ı n ı r l a n ı y o r d u ; " m u t l a k d e m o k r a s i " ( " h e r k e s i n h e r k e s t a r a f ı n d a n idaresi, n i t e l e y i c i s i
l i o l a r a k k ü r e s e l k a p i t a l i z m i n "yersizyurtsuzlaştıran" g ü c ü y l e ç o k l u ğ u n k a p i t a l i s t ikti
o l m a y a n , eğer ya da amaları o l m a y a n bir d e m o k r a s i " [ 2 3 7 ] ) a n c a k " ç o k l u k s o n u n d a
darın
k e n d i n i idare e d e b i l i r s e " o l a s ı d ı r ( 3 4 0 ) .
gerçekliğinden
Birine
karşı
mücadelesinin
kopmuş
vahşi
retoriği
spekülasyonlanyla
arasında birlikte
salınır. finans
Maddi
kapital,
emeğin
geleneksel
M a r x ' a göre, ileri b i ç i m d e ö r g ü t l e n m i ş ş i r k e t k a p i t a l i z m i z a t e n " k a p i t a l i z m i n i ç i n
S o l u n b u s t a n d a r t bete noire'ı [kara k o y u n u ] , g e l e c e ğ i n t o h u m u o l a r a k , k a p i t a l i z m i n e n
d e k i s o s y a l i z m d i " ( b i r b a k ı m a , n a m e v c u t s a h i p l e r i n g i t g i d e d a h a gereksiz h a l e g e l m e
dinamik ve göçebe yönü olarak kutlanır. G ü n ü m ü z kapitalizminin örgütlenme biçim
siyle b i r l i k t e k a p i t a l i z m i n t o p l u m s a l l a ş m a s ı y d ı ) , b ö y l e c e n o m i n a l kafayı k e s m e k y e t e r
leri - k a r a r v e r m e n i n m e r k e z i l i k t e n ç ı k a r ı l m a s ı , r a d i k a l m o b i l l i k v e e s n e k l i k , ç o k l u fail
ve
sosyalizmi
elde
ederiz.
Fakat
HN'ye
göre,
Marx'in
sınırlılığı
tarihsel
olarak
l e r i n e t k i l e ş i m i - ç o k l u ğ u n g e l m e k t e o l a n h ü k ü m r a n l ı ğ ı n a doğru işaret e d e n şeyler
m e r k e z i l e ş t i r i l m i ş v e h i y e r a r ş i k o l a r a k ö r g ü t l e n m i ş m e k a n i k , o t o m a t i k l e ş t i r i l m i ş sanayi
o l a r a k a l g ı l a n ı r . S a n k i h e r şey z a t e n burada, " p o s t m o d e r n " k a p i t a l i z m d e gibidir - t e k
e m e ğ i y l e s ı n ı r l ı k a l m ı ş o l m a s ı y d ı ; b u yüzden o n u n " o a n k i k ü r e s e l " v i z y o n u m e r k e z i b i r
g e r e k e n saf b i ç i m s e l bir ihtida, ya da H e g e l c e söylersek, K e n d i n d e n K e n d i - İ ç i n e
planlama
geçiştir, tıpkı H e g e l tarafından A y d ı n l a n m a v e İ m a n arasındaki m ü c a d e l e için, " T i n i n
vekiliydi;
ama
bugün,
"maddi
olmayan
emeğin"
hegemonik
rol
elde
e t m e s i y l e b i r l i k t e , d e v r i m c i t e r s i n e d ö n m e " n e s n e l o l a r a k o l a s ı " h a l e gelir. B u maddi
sessiz, k e s i n t i s i z d o k u m a s ı n ı " b e t i m l e r k e n geliştirdiği g e ç i ş gibi.
metinlerin,
İ n s a n r u h u n u n y e n i b i l i ş s e l c i fikriyle m o d a b i r k o ş u t l u k b i l e b u r a d a m e v c u t : aynı
y a z ı l ı m l a r ı n , r a k a m l a r ı n ü r e t i m i : yazarlar, y a z ı l ı m c ı l a r . . . ) ile e t k i l e n i m s e l e m e ğ i n
ş e k i l d e , b e y i n b i l i m l e r i bize b e y i n d e m e r k e z i b i r B e n l i k o l m a d ı ğ ı n ı , k a r a r l a r ı m ı z ı n y e r e l
olmayan
emek
entelektüel
(simgesel)
emeğin
(fikirlerin,
kodların,
( b i z i m fiziksel e t k i l e n i m l e r i m i z l e i l g i l e n e n l e r : d o k t o r l a r d a n b e b e k b a k ı c ı s ı v e u ç u ş
faillere a i t b i r k a r g a ş a s ı n ı n e t k i l e ş i m i n d e n ç ı k t ı ğ ı n ı , ruhsal y a ş a m ı m ı z ı n d a y a t ı l m ı ş
g ö r e v l i l e r i n e d e k ) iki k u t b u a r a s ı n d a yayılır. G ü n ü m ü z d e , m a d d i o l m a y a n e m e k t a m d a
h e r h a n g i b i r m e r k e z i l e ş t i r i c i v e k i l i n d e n y o k s u n " o t o p o i e t i k " b i r s ü r e ç ( ş a n s eseri, a ç ı k
M a r x ' i n , o n d o k u z u n c u yüzyıl k a p i t a l i z m i n d e , b ü y ü k s a n a y i ü r e t i m i n i n b ü t ü n s e l l i ğ e
bir şekilde günümüzün " m e r k e z i l i k t e n ç ı k a r ı l m ı ş " kapitalizmiyle koşut bir zeminde yer
r e n k t o n u n u v e r e n özgül r e n k o l a r a k h e g e m o n i k o l m a s ı a n l a m ı n d a " h e g e m o n i k t i r " -
alan bir m o d e l ) olduğunu öğretir. Yani ç o k l u ğ u n kendisini y ö n e t e n yeni toplumu,
n i c e l i k s e l o l a r a k , değil, a m a t e m e l , a m b l e m a t i k yapısal r o l ü o y n a y a r a k : " Ç o k l u ğ u n
g ü n ü m ü z d e k i gösteriyi y ü r ü t e n h e r h a n g i b i r m e r k e z i k a r a r v e r e n B e n l i k t e n y o k s u n b i r
ü r e t t i ğ i şey s a d e c e m a l y a d a h i z m e t değildir; ç o k l u k a y r ı c a v e e n ö n e m l i s i işbirliği,
e t k i l e ş e n f a i l l e r kargaşası o l a r a k e g o ş e k l i n d e k i b i l i ş s e l c i fikir gibi o l a c a k t ı r . . . . F a k a t ,
i l e t i ş i m , y a ş a m b i ç i m l e r i v e t o p l u m s a l i l i ş k i l e r ü r e t i r " ( 3 3 9 ) . B ö y l e c e o r t a y a ç ı k a n şey
HN günümüz kapitalizmini ç o ğ a l a n çoklukların t e m e l alanı olarak görseler de, çokluğa
y e n i b i r e n g i n s a h a , " o r t a k " t ı r [ k o m ü n ] : p a y l a ş ı l a n bilgi, işbirliği v e i l e t i ş i m b i ç i m l e r i
karşı B i r i n , e g e m e n İ k t i d a r ı n r e t o r i ğ i n e y a s l a n m a y ı sürdürürler; b u iki y ö n ü b i r araya
v e b e n z e r i , a r t ı k özel m ü l k i y e t b i ç i m i n e k a p a t ı l a m a y a c a k o l a n şeyler. Ö y l e y s e b u ,
g e t i r m e tarzları a ç ı k t ı r : k a p i t a l i z m ç o k l u k l a r y a r a t ı r k e n , o n l a r ı k a p i t a l i s t b i ç i m i ç i n d e
( t u t u c u k ü l t ü r e l e l e ş t i r m e n l e r i n bizi i n a n d ı r m a y a ç a l ı ş t ı r d ı ğ ı g i b i ) d e m o k r a s i y e ö l ü m
içerir, b ö y l e c e d e n e t l e y e m e d i ğ i b i r d e m o n u s e r b e s t b ı r a k ı r . B u r a d a s o r u l m a s ı g e r e k e n
c ü l b i r t e h d i t o l u ş t u r m a k t a n ç o k , eşsiz b i r " m u t l a k d e m o k r a s i " şansı sağlıyor - n e d e n ?
soru, y i n e d e , H N ' n i n t a m d a M a r x ' i n k i n e b e n z e r b i r h a t a yapıp y a p m a d ı ğ ı d ı r : o n l a r ı n
M a d d i o l m a y a n ü r e t i m d e , ü r ü n l e r a r t ı k m a d d i n e s n e l e r değil, t o p l u m s a l ( k i ş i l e r
k e n d i s i n i y ö n e t e n s a f ç o k l u k fikri, k a p i t a l i z m e a i t o i ç k i n e n g e l i o r t a d a n kaldırıldığı
arası) ilişkilerin kendisidir - kısacası, maddi olmayan üretim doğrudan biyopolitiktir,
z a m a n ö z g ü r c e p a t l a y a n k e n d i n i d e v r i m c i l e ş t i r e n s ü r e k l i d e v i n i m fantazisi d e ğ i l m i d i r ?
t o p l u m s a l y a ş a m ı n ü r e t i m i d i r . M a d d i ü r e t i m i n h e p aynı
zamanda
i ç i n d e oluştuğu
B a ş k a deyişle, k a p i t a l i s t b i ç i m ( a r t ı - d e ğ e r i n s a h i p l e n m e b i ç i m i ) , k e n d i n i h a r e k e t e
fakat
geçiren üretici h a r e k e t i n zorunlu biçimi, b i ç i m s e l çerçeve/koşul değil midir? B u n a
ü r e t i m i n dolayımsız sonu
bağlı o l a r a k , H N ısrarla " b u felsefi b i r k i t a p " d i y e v u r g u l a r v e okuru " k i t a b ı m ı z ı n N e
c u / h e d e f i : " B u tür y e n i e m e k b i ç i m l e r i . . . e k o n o m i k ö z - y ö n e t i m i ç i n y e n i o l a s ı l ı k l a r
yapmalı sorusuna yanıt vermesini ya da somut bir eylem programı ö n e r m e s i n i bekle-
toplumsal
ilişkilerin
(yeniden)üretimi
günümüzün kapitalizmiyle,
toplumsal
olduğunu
vurgulayan
ilişkilerin üretimi
Marx
olmuştu;
263
m e y i n " ( x v i ) d e r k e n , b u s ı n ı r l a m a g ö r ü n d ü ğ ü k a d a r tarafsız o l m a y a b i l i r : t e m e l bir k u r a m s a l kusuru b e l i r t i r , i m p a r a t o r l u ğ a karşı d i r e n i ş i n ç o k l u b i ç i m l e r i n i b e t i m l e d i k t e n sonra,
Çokluk
büyük
Kopuşu,
çoklukların
hareketinin
yeni
bir
dünyanın
ani
d o ğ u m u n d a töz d e ğ i ş t i r m i ş o l a c a ğ ı K a r a r m o m e n t i n i i m a e d e n M e s i h ç i b i r n o t l a s o n a
c e h e n n e m gibi üzücü bir yargı olamaz, sadece T a n n ' n ı n vizyonundan sürekli yoksun kalmayı i ç e r e n bir m a h r e m i y e t cezası olur. A r a f sakinleri, l a n e t l e n e n l e r i n tersine, bu yoksunluktan a c ı ç e k m e z l e r : . . . yüce iyilikten m a h r u m kaldıklarını bilmezler. . . . Kıı büyük
ceza
-Tann'nın
vizyonundan
yoksun
kalma-
bu
yüzden
doğal
bir
neşeye
e r e r : " B u uzun ş i d d e t v e ç e l i ş k i l e r m e v s i m i n i n , k ü r e s e l i ç savaşın, i m p a r a t o r l u k b i y o -
dönüşür: geri gelmez bir şekilde kaybolduklarından, tanrısal terk i ç i n d e acı çeknıeksizln
g ü c ü n ü n y o z l a ş m a s ı n ı n v e b i y o p o l i t i k ç o k l u k l a r ı n sonsuz ç a b a s ı n ı n a r d ı n d a n , sıra dışı
ısrar ederler. 2 0
y a k ı n m a v e r e f o r m ö n e r i l e r i belli b i r n o k t a d a g ü ç l ü bir olay, r a d i k a l , i s y a n c ı b i r t a l e p l e d ö n ü ş m e l i d i r " ( 3 5 8 ) . F a k a t b u n o k t a d a , b u k o p u ş u n m i n i m u m bir k u r a m s a l belir l e m e s i n i u m d u ğ u m u z sırada,
e l i m i z e g e ç e n şey y i n e felsefeye ç e k i l m e k t i r :
"Fakat,
b u n u n gibi felsefi b i r k i t a p , d e v r i m c i p o l i t i k k a r a r ı n v a k t i n i n y a k ı n o l u p o l m a d ı ğ ı n ı d e ğ e r l e n d i r m e m i z i n yeri d e ğ i l d i r " ( 3 5 7 ) .
Burada
H N fazla a n i
bir s ı ç r a m a
yapar:
e l b e t t e onlardan Kararın, küreselleşmiş "mutlak demokrasiye," kendini y ö n e t e n çoklu ğa g e ç i ş i n a y r ı n t ı l ı a m p i r i k b i r b e t i m l e m e s i n i s u n m a l a r ı n ı isteyemeyiz; fakat, ya bu sözde s o m u t g e l e c e k ç i t a h m i n l e r e g i r m e y i h a k l ı bir ş e k i l d e r e d d e t m e i ç k i n bir fikirsel d ü ğ ü m ü / o l a n a k s ı z l ı ğ ı m a s k e l i y o r s a ? Y a n i : y a p m a m ı z v e b e k l e m e m i z g e r e k e n şey, b u niteliksel sıçramanın, e g e m e n iktidarın B i r i n e direnen çokluklardan doğruca kendi l e r i n i y ö n e t e n , ç o k l u k l a r a g e ç i ş i n fikirsel y a p ı s ı n ı n bir b e t i m l e m e s i d i r . B u a l ı n t ı n ı n fikirsel
yapısını
sadece
direniş
hareketlerinden
bulanık
analojiler
ve
örneklerle
a y d ı n l a n a n b i r k a r a n l ı ğ a b ı r a k m a k , h e r k e s i n h e r k e s ü z e r i n d e k i b u k e n d i k e n d i n e say d a m o l a n d o ğ r u d a n y ö n e t i m i n i n , b u tout courc d e m o k r a s i n i n k a r ş ı t ı y l a ö r t ü ş e c e ğ i gibi
o klasik S o l c u devrimci
"iktidarı a l m a k " fikrinin sorununu ö n e sürmekte
h a k l ı d ı r : b u tür b i r s t r a t e j i i k t i d a r y a p ı s ı n ı n b i ç i m s e l ç e r ç e v e s i n i k a b u l e d e r v e s a d e c e iktidarın
bir
taşıyıcısı
("onlar")
yerine
Lenin'in
Devlet ve Devrirriâe a ç ı k ç a
bir
başkasını
gösterdiği
gibi,
("biz")
geçirmeyi
asıl d e v r i m c i
hedefler.
h e d e f "iktidarı
a l m a k " değil, d e v l e t i k t i d a r ı n ı n a y g ı t l a r ı n ı ç ö k e r t m e k , ç ö z m e k t i r . B u d a " p o s t m o d e r n " S o l c u " i k t i d a r ı a l m a " p r o g r a m ı n ı t e r k e t m e ç a ğ r ı l a r ı n ı n i k i r c i k l i y a n ı d ı r : var o l a n ikti d a r yapısını göz ardı e t m e m i z i m i , y o k s a , o n a d e v l e t i k t i d a r ş e b e k e s i n i n dışında a l t e r n a t i f uzamlar inşa ederek d i r e n m e k l e mi (Meksika'daki Zapatista stratejisi) smırlamalıyız;
yoksa
devlet
iktidarının
zeminini
dağıtıp,
altından
almamız
gerektiğini,
b ö y l e c e d e v l e t i k t i d a r ı n ı n b a s i t ç e ç ö k ü p , d e r l e n e c e ğ i n i m i i m a e d e r l e r ? İ k i n c i durum
B u r a d a bir t e r i m i H N , diğer iki t e r i m i d e E r n e s t o L a c l a u v e G i o r g i o A g a m b e n o l a n b i r tür ü ç l e m e oluşur. L a c l a u v e A g a m b e n arasındaki
b a ş l ı c a fark i k t i d a r ı n yapısal
tutarsızlığını i ç e r i r : h e r ikisi d e b u tutarsızlık ü z e r i n d e dursa da, o n a y ö n e l i k k o n u m l a r ı karşıttır.
Agamben'in
yasal
iktidarla
(Yasanın
yönetimiyle)
arasındaki b a ğ l a n t ı n ı n kısır döngüsüne odaklanması, bu çevrimi
şiddet
radikal b i r ş e k i l d e
k ı r m a n ı n v e ( b i r B e n j a m i n c i " t a n r ı s a l ş i d d e t " e y l e m i y l e ) o n u n d ı ş ı n a ç ı k m a n ı n olası o l d u ğ u y o l u n d a k i Ü t o p y a c ı M e s i h ç i u m u t t a n d e s t e k alır. Corning Cotnmunity'de Aziz T h o m a s ' ı n zorlu t e o l o j i k soruya verdiği y a n ı t a d e ğ i n i r : h e m g ü n a h h e m d e T a n r ı ' y ı b i l m e d e n ö l e n vaftiz e d i l m e m i ş b e b e k l e r i n r u h l a r ı n a n e o l u r ? H i ç b i r g ü n a h i ş l e m e m i ş lerdir, b u yüzden c e z a l a r ı ,
onların
kaderleri
kurtuluş
modelidir:
"suç
ve
adalet
dünyasını
g ü n ] izleyen o çaresiz t a n ışığıdır. A m a s o n g ü n ü n a r d ı n d a n d ü n y a d a b a ş l a y a n yaşam basitçe
insan yaşamıdır."2'
Tanrıların Alacakaranlığının s o n u n d a
(Burada Wagner'in
s a h n e d e k a l a n , sessizce t a n r ı l a r ı n k e n d i k e n d i l e r i n i y ı k m a s ı n a t a n ı k l ı k e d e n i n s a n k a labalığı g e l i y o r ister i s t e m e z a k l ı m a - ya m u t l u o l a n o n l a r s a ? ) V e , mutatis mutandil [belli d e ğ i ş i k l i k l e r l e ] , a y n ı şey i k t i d a r a d i r e n m e y i , i ç i n d e ç o k l u ğ u n d o ğ r u d a n k e n d i n i y ö n e t e c e ğ i " m u t l a k d e m o k r a s i y e " m u c i z e v i b i r S ı ç r a m a i ç i n z e m i n h a z ı r l a y a n bir şey o l a r a k g ö r e n H N i ç i n d e g e ç e r l i d i r - b u n o k t a d a , g e r i l i m l e r ç ö z ü l e c e k , özgürlük ebedi k e n d i k e n d i n i ç o ğ a l t m a h a l i n d e p a t l a y a c a k t ı r . A g a m b e n v e H N a r a s ı n d a k i fark e n iyi ş e k i l d e soyut ve k a r a r l ı o l u m s u z l a m a a r a s ı n d a k i o eski iyi H e g e l c i ayrım a r a c ı l ı ğ ı y l a d e ğ e r l e n d i r i l e b i l i r : H N A g a m b e n ' d e n ç o k d a h a H e g e l karşıtı olsa da, o n l a r ı n d e v r i m c i S ı ç r a m a s ı bir " k a r a r l ı o l u m s u z l a m a " e y l e m i , b i ç i m s e l t e r s i n e ç e v i r m e j e s t i , b a s i t ç e ö z g ü r l e ş t i r m e o l a r a k kalır;
onların tersine,
Agamben -ve yine,
paradoksal olarak,
Adorno'ya düşmanlığına rağmen- Adorno, Horkheimer ve Marcuse'ün geç d ö n e n i ç a l ı ş m a s ı n d a yer a l a n gam Anc/ere'ye ( t ü m ü y l e Ö t e k i y e ) y ö n e l i k Ü t o p y a c ı ö z l e m e , a k t a r ı l m a m ı ş bir Ö t e k i l i ğ e , k u r t a r ı c ı bir s ı ç r a m a y a ç o k d a h a y a k ı n o l a n b i r ş e y i n a n a hatlarını çıkarır. Laclau ve Mouffe de, tersine, Edouard B e r n s t e i n ' ı n baş-revizyonist " h e d e f hiçtir, h a r e k e t h e r ş e y d i r " d ü s t u r u n u n y e n i bir v e r s i y o n u n u ö n e r i r l e r : g e r ç e k t e h l i k e , d i r e n i l e c e k olan baştan çıkarma, temel toplumsal antagonizmayı çözmeyi ve kendi k e n d i n e s a y d a m o l a n y a b a n c ı l a ş m a m ı ş bir t o p l u m u n y e n i b i r ç a ğ ı n ı n g e l m e s i n i s a ğ l a y a n radikal bir k e s i k fikridir. L a c l a u v e M o u f f e i ç i n , b u tür bir fikir s a d e c e t a m a n l a m ı y l a P o l i t i k olanı, antagonizma ve hegemonya mücadelesi
da, h e m e n k e n d i n i y ö n e t e n ç o k l u k l a ilgili şiirsel f o r m ü l l e r yetersiz kalır.
kesinlikle
göre,
a r k a l a r ı n d a b ı r a k m ı ş l a r d ı r : ü z e r l e r i n e d ö k ü l e n y a ğ m u r y a r g ı n ı n novissima c7/e.s'ini |s< m
küresel k a p i t a l i z m d e g e l i ş t i r i l m i ş , zaten bir tür " k e n d i n d e - K o m ü n i z m " o l a n gizilleri
kaygı v e r i c i b i r kuşku y a r a t ı y o r ister i s t e m e z . ' " HN
Agamben'e
u z a m ı n ı değil
tam anlamıyla
insan
k o ş u l u n u n t e m e l o n t o l o j i k s o n l u l u ğ u n u da r e d d e d e r - bu yüzden bu tür b i r s ı ç r a m a y ı e d i m s e l l e ş t i r m e y e y ö n e l i k h e r h a n g i b i r ç a b a t o t a l i t e r bir f e l a k e t l e s o n u ç l a n m a l ı d ı r . B u n a g ö r e , i ç i n d e y a ş a n a b i l e c e k t i k e l p o l i t i k ç ö z ü m l e r i g e l i ş t i r m e v e u y g u l a m a n ı n tek y o l u g l o b a l a prioriçıkmazı k a b u l e t m e k t i r : t i k e l sorunları s a d e c e i n d i r g e n e m e z global çıkmaz zemininde çözebiliriz. E l b e t t e , bu h i ç b i r şekilde politik faillerin kendilerini t i k e l s o r u n l a r ı ç ö z m e k l e , e v r e n s e l l i k b a ş l ı ğ ı n ı terk e t m e k l e s ı n ı r l a m a s ı n ı g e r e k t i r m e / Laclau
ve
Mouffe
için,
evrensellik
olanaksız
ve
aynı
zamanda
zorunludur,
yanı
d o ğ r u d a n " d o ğ r u " e v r e n s e l l i k yoktur, h e r e v r e n s e l l i k z a t e n - h e p h e g e m o n y a m ü c a d e l e s i n e y a k a l a n m ı ş t ı r , b u verili b i r m o m e n t v e verili bir b i r l e ş m e d e , o n u n v e k i l i olara» işlev
gören
biçimdir.22
tikel
birtakım
içeriklerle
hegemonlaştırılmış
(doldurulmuş)
boş
bu
F a k a t b u iki y a k l a ş ı m , g e r ç e k t e n g ö r ü n d ü k l e r i k a d a r r a d i k a l b i r ş e k i l d e k a r ş ı t m ı ? Laclau ve Mouffe'nin binası aynı zamanda kendi Ü t o p y a c ı noktasını i m a etmiyor mu:
lanan t e m e l sitemdir.23 Elbette,
bütün
bunlar h i ç b i r şekilde
politik
"olay
sahaları"
arayışını,
küresel
politik savaşların "özselcilik" kalıntıları o l m a d a n verilmesi gereken, bütün tarafların
t o p l u m l a r ı m ı z ı n i ç i n d e d e v r i m c i b i r gizil b a r ı n d ı r a n yerler arayışını
çabalarının
antagonizmaların
g e r e k t i r m i y o r . B i r yüzyıl ö n c e , V i l f r e d o P a r e t o t o p l u m s a l ( v e d i ğ e r ) y a ş a m ı n 8 0 / 2 0
indirgenemez karakterini tam olarak kabul ettiği noktayı? Diğer yandan, A g a m b e n ' i n
kuralı d e n e n k u r a l ı n ı b e t i m l e y e n i l k kişi o l d u : t o p r a ğ ı n yüzde 8 0 ' i h a l k ı n yüzde 2 0 ' s i n e
k o n u m u d a gizli
politik
ait, k â r l a r ı n yüzde 8 0 ' i i ş ç i l e r i n yüzde 2 0 ' s i t a r a f ı n d a n ü r e t i l i y o r , k a r a r l a r ı n yüzde 8 0 ' i
m ü c a d e l e uzamı k a p a n d ı ğ ı v e h e r tür d e m o k r a t i k - ö z g ü r l ü k ç ü h a r e k e t a n l a m s ı z l a ş t ı ğ ı
t o p l a n t ı z a m a n ı n ı n yüzde 2 0 ' s i n d e v e r i l i y o r , i n t e r n e t ü z e r i n d e k i b a ğ l a n t ı l a r ı n yüzde
i ç i n , bizler " t a n r ı s a l ş i d d e t " i n m u c i z e v i p a t l a m a s ı n ı uysalca b e k l e m e k t e n b a ş k a b i r şey
8 0 ' i i n t e r n e t - s a y f a l a r ı n ı n yüzde 2 0 ' s i n d e n azını i ş a r e t e d i y o r , b e z e l y e t a n e l e r i n i n yüzde
yapamayız. H N ' y e g e l i n c e , o n l a r bizi " t a r i h b i z i m y a n ı m ı z d a d ı r , " t a r i h s e l g e l i ş m e z a t e n
8 0 ' i b e z e l y e k a b u k l a r ı n ı n yüzde 2 0 ' s i t a r a f ı n d a n ü r e t i l i y o r . . . . B a z ı t o p l u m s a l a n a l i s t -
K o m ü n i s t g e l e c e ğ i n b i ç i m i n i y a r a t ı y o r ş e k l i n d e k i M a r k s i s t g ü v e n e geri g ö t ü r ü r l e r .
l e r i n v e e k o n o m i s t l e r i n ö n e sürdüğü gibi, g ü n ü m ü z d e k i e k o n o m i k ü r e t k e n l i k p a t l a
radikal
biçimde
olumsal
karakterini
ve
toplumsal
üstünlüklere sahip: günümüzün biyo-politikasıyla birlikte,
H e r k o ş u l d a , H N ' n i n s o r u n u b u yüzden ç o k M a r k s i s t o l m a l a r ı , t a r i h s e l i l e r l e m e n i n
terk etmemizi
ması bizi b u k u r a l ı n b a ş l ı c a ö r n e ğ i y l e karşı karşıya g e t i r i y o r : o l u ş a n k ü r e s e l e k o n o m i
a l t t a y a t a n M a r k s i s t ş e m a s ı n ı ü s t l e n m e l e r i d i r : M a r x gibi o n l a r d a k a p i t a l i z m i n "yersiz-
i ç i n d e i ş g ü c ü n ü n yüzde 2 0 ' s i n i n b ü t ü n z o r u n l u işi y a p a b i l e c e ğ i , b u yüzden nüfusun
yurtsuzlaştırıcı" d e v r i m c i gizilini ö v e r l e r ; M a r x gibi o n l a r d a ç e l i ş k i y i k a p i t a l i z m i n
yüzde 8 0 ' i n i n t a m a n l a m ı y l a gereksiz v e yararsız, gizil o l a r a k işsiz o l a c a ğ ı b i r h a l e doğru
i ç i n d e s a p t a r l a r : s e r m a y e n i n , fazlalığın özel m ü l k i y e t s a h i p l e n m e s i n i n b u giziliyle b i ç i
gidiyor.
m i a r a s ı n d a k i y a r ı k t a . K ı s a c a s ı , ü r e t i c i g ü ç l e r l e ü r e t i m ilişkileri a r a s ı n d a k i g e r i l i m
B u 8 0 / 2 0 k u r a l ı , e n ç o k b a ğ l a n t ı y a s a h i p e n a z d ü ğ ü m ü n a r d ı n d a n d a h a d a a z sayıda
ş e k l i n d e k i e s k i M a r k s i s t fikri y e n i d e n c a n l a n d ı r ı r l a r : k a p i t a l i z m z a t e n " y a ş a m ı n g e l e
b a ğ l a n t ı s ı o l a n ç o k d a h a b ü y ü k sayıda d ü ğ ü m ü n geldiği " ö l ç e k t e n - b a ğ ı m s ı z ş e b e k e l e r "
c e k t e k i y e n i b i ç i m l e r i n i n t o h u m l a r ı n ı " yaratır, d u r m a k s ı z ı n y e n i " o r t a ğ ı [ k o m ü n ] "
d e n e n ş e y d e n gelir. Ö r n e ğ i n , h e r h a n g i b i r i n s a n g r u b u n d a , a z sayıda i n s a n ç o k sayıda
yaratır, b ö y l e c e d e v r i m c i b i r p a t l a m a d a , b u Y e n i eski t o p l u m s a l b i ç i m d e n k u r t a r ı l m ı ş
başka insanı tanır ( o n l a r l a bağlantısı vardır), b u n a karşın insanların ç o ğ u sadece az
o l a c a k t ı r . Fakat, t a m da Marksistler olarak, M a r x ' i n eserine bağlılığımızı korurken,
sayıda i n s a n t a n ı r - t o p l u m s a l ş e b e k e l e r k e n d i l i ğ i n d e n " d ü ğ ü m l e r , " b a ş k a i n s a n l a r a ç o k
M a r x ' i n h a t a s ı n ı d a b e l i r t m e l i y i z : k a p i t a l i z m i n k e n d i n i a r t ı r a n ü r e t k e n l i ğ i n nefes kesi
sayıda b a ğ l a n t ı s ı o l a n i n s a n l a r oluşturur. B u t ü r d e n ö l ç e k t e n - b a ğ ı m s ı z b i r ş e b e k e d e ,
c i d i n a m i ğ i n i n a s ı l s e r b e s t b ı r a k t ı ğ ı n ı gördü - o n u n k a p i t a l i z m d e n a s ı l " k a t ı o l a n h e r
rekabet
şeyin
değişir, d a h a s o n r a d a n g e l e n d a h a ö n c e k i k a z a n a n l a r ı n y e r i n i alır. F a k a t , bazı ş e b e k e
havaya
karıştığına,"
kapitalizmin
nasıl
bütün
insanlık
tarihinin
en
büyük
sürer:
toplam dağılım aynı
k a l s a da,
tepedeki
düğümlerin kimliği
sürekli
açık bir
ler, r e k a b e t i n kırıldığı e ş i ğ i n ö t e s i n e g e ç e b i l i r v e k a z a n a n h e r şeyi alır: b i r d ü ğ ü m b ü t ü n
ş e k i l d e b u k a p i t a l i s t d i n a m i ğ i n k e n d i i ç e n g e l y a d a a n t a g o n i z m a s ı y l a ileri g i t t i ğ i n i d e
b a ğ l a n t ı l a r ı t u t a r , geri k a l a n l a r a b i r şey b ı r a k m a z - a y r ı c a l ı k l ı b i r d ü ğ ü m o l a r a k ö n e
gördü
d e v r i m c i s i o l d u ğ u n a i l i ş k i n h a y r a n b e t i m l e m e l e r i n e b a k ı n ; diğer y a n d a n ,
sınırı
ç ı k a n M i c r o s o f t k o n u s u n d a o l a n şey t e m e l d e b u y d u : b ü t ü n b a ğ l a n t ı l a r ı t u t t u , y a n i ,
S e r m a y e n i n k e n d i s i d i r , y a n i , k e n d i m a d d i k o ş u l l a r ı n ı kesintisiz k a p i t a l i s t g e l i ş t i r m e s i
diğer m e v c u d i y e t l e r l e i l e t i ş i m k u r m a k i ç i n o n u n l a ilişki k u r m a k zorundayız. E l b e t t e
v e d e v r i m c i l e ş t i r m e s i , o n u n koşulsuz ü r e t k e n l i k s a r m a l ı n ı n ç ı l g ı n d a n s ı e n i n d e s o n u n
b ü y ü k yapısal soru şu: eşiği n e t a n ı m l a r , h a n g i ş e b e k e l e r , üzerinde r e k a b e t i n b i t t i ğ i v e
d a k e n d i g ü ç s ü z l e ş t i r i c i i ç k i n ç e l i ş k i s i n d e n k u r t u l m a y a y ö n e l i k umutsuz b i r k a ç ı ş t a n
k a z a n a n ı n h e r şeyi aldığı eşiği g e ç m e y e e ğ i l i m l i d i r ? 2 4
-
kapitalizmin
(kapitalist
kendini
ilerleten
üretkenliğin)
başlıca
b a ş k a b i r şey değildir. . . . M a r x ' i n t e m e l h a t a s ı b u a n l a y ı ş l a r d a n , y e n i , d a h a y ü k s e k b i r
Ö y l e y s e , g ü n ü m ü z ü n " p o s t e n d ü s t r i y e l " t o p l u m u k e n d i n i y e n i d e n ü r e t m e k i ç i n git
t o p l u m s a l d ü z e n i n ( K o m ü n i z m i n ) olası olduğu, k a p i t a l i z m i n i ç i n d e , k e n d i i ç k i n e n g e l i
gide d a h a az işçiye i h t i y a ç duyuyorsa (bazı d u r u m l a r d a , i ş g ü c ü n ü n yüzde 2 0 ' s i n e ) , o
( " ç e l i ş k i s i " ) t o p l u m s a l o l a r a k y ı k ı c ı e k o n o m i k krizlerle t e k r a r t e k r a r k ö s t e k l e n e n k e n
z a m a n fazlalık o l a n
d i n i a r t ı r a n ü r e t k e n l i k s a r m a l ı n ı n gizilini s ü r d ü r m e k l e k a l m a y ı p d a h a d a yüksek b i r
" e v r e n s e l birey"inin, kaderi günümüz dünyasının adaletsizliğine karşılık g e l e n belli bir
işçiler değil S e r m a y e n i n kendisidir.
F a k a t işsizler g ü n ü m ü z ü n
düzeye t a ş ı y a c a k v e e t k i n b i r ş e k i l d e t a m o l a r a k s e r b e s t b ı r a k a c a k b i r d ü z e n i n olası
g r u b u n ç o k sayıdaki adayı a r a s ı n d a n s a d e c e b i r t a n e s i d i r : F i l i s t i n l i l e r , G u a n t a n a m o
o l d u ğ u ç ı k a r ı m ı n ı y a p m a s ı d ı r . K ı s a c a s ı , M a r x ' i n g ö z d e n k a ç ı r d ı ğ ı şey - k l a s i k D e r r i d a c ı
mahkumları.
terimlerle söylersek-, üretici güçlerin tam yayılmasının "olanaksızlık koşulu" olan, bu
y ö n e l i k b ü t ü n s t a n d a r t " p r a g m a t i k " ç ö z ü m l e r ısrarla başarısız olur, b u yüzden y e n i b i r
. . . G ü n ü m ü z d e F i l i s t i n gizil o l a y s a h a s ı d ı r ç ü n k ü " O r t a d o ğ u k r i z i n e "
z a m a n d a o n u n " o l a s ı l ı k k o ş u l u " olduğudur: e ğ e r
uzamın Ü t o p y a c ı icadı tek " g e r ç e k ç i " s e ç e n e k t i r . D a h a s ı , Filistinliler de, başlıca
e n g e l i , k a p i t a l i z m i n i ç k i n ç e l i ş k i s i n i o r t a d a n kaldırırsak, s o n u n d a k u s u r u n d a n kurtul
K u r b a n l a r ı n ( Y a h u d i l e r i n ) k u r b a n l a r ı o l m a k gibi p a r a d o k s a l b i r k o n u m n e d e n i y l e iyi
muş ü r e t k e n l i ğ e y ö n e l i k t a m o l a r a k s e r b e s t k a l m ı ş dürtüyü e l d e e t m e y i z , t a m d a kapi
b i r aday o l d u l a r , b u da, e l b e t t e o n l a r ı aşırı zorlu b i r k o n u m a s o k u y o r : d i r e n d i k l e r i
içkin engel/antagonizmanın, aynı
talizm t a r a f ı n d a n y a r a t ı l m ı ş v e aynı z a m a n d a k ö s t e k l e n m i ş o l a n b u ü r e t k e n l i ğ i k a y b e
zaman,
deriz - e ğ e r e n g e l i k a l d ı r ı r s a k , b u e n g e l i n k ö s t e k l e d i ğ i gizilgüç dağılır. B u L a c a n ' ı n
çözüm"üyle
d i r e n i ş l e r i a n ı n d a a n t i - S e m i t i z m i n b i r sürdürülmesi o l a r a k , N a z i l e r i n " s o n
M a r x ' a y ö n e l t t i ğ i , a r t ı - d e ğ e r v e artı-haz a r a s ı n d a k i i k i r c i k l i üst ü s t e b i n m e y e o d a k
S i y o n i s t l e r i n iddia e t m e k t e n h o ş l a n d ı k l a r ı g i b i - Y a h u d i l e r u l u s l a r ı n a r a s ı n d a k i objet
gizli
bir
dayanışma
olarak/ i l a n
edilebilir.
Aslında,
eğer
-Lacancı
267
petit a,
B a t ı t a r i h i n i n s o r u n ç ı k a r a n fazlalığıysa, kişisel d o k u n u l m a z l ı ğ a s a h i p o l a n
onlara
nasıl
Objet petit
direnebiliriz?
a'nın
objet
petit
a'sı
olmak
olası
mı?
R e d d e t m e m i z gereken tam da bu etik şantajdır.
t a r z l a r ı n ı n , m i r a s a l ı n m ı ş d i n i y a d a e t n i k y a ş a m b i ç i m l e r i n i n h e r h a n g i b i r desteğinden y o k s u n k a l m ı ş büyük b i r k o l e k t i f t i r l e r . E l b e t t e , g e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı y l a k l a s i k M a r k s i s t işçi sınıfı a r a s ı n d a c a n alil I b u
F a k a t , bu dizide a y r ı c a l ı k l ı bir s a h a da v a r : ya e ğ e r o y e n i p r o l e t e r k o n u m u g ü n ü m ü z
kırılma
vardır:
sonuncusu
kesin
ekonomik
"sömürü"
terimleriyle
tanımlanırken
m e g a p o l l e r i n d e k i g e c e k o n d u s a k i n l e r i n i n k o n u m u y s a ? S o n o n yıllarda, ö z e l l i k l e d e
( i n s a n ı n k e n d i e m e k g ü c ü n ü piyasadaki b i r m a l o l a r a k s a t m a z o r u n d a k a l m a s ı durumu
Mexico
n u n yarattığı artı-değerin s a h i p l e n i l m e s i ) , g e c e k o n d u yaşayanlarının tanımlayıcı o i l
City
ve
diğer
Latin
Amerika
başkentlerinden
Afrika'ya
(Lagos,
Çad),
H i n d i s t a n , Ç i n , F i l i p i n l e r v e E n d o n e z y a ' y a u z a n a n şiddetli g e c e k o n d u b ü y ü m e s i , b e l k i
ligi s o s y o p o l i t i k t i r ; z o r u n l u h a k l a r ı y l a ( ç o ğ u y l a )
de bizim zamanımızın en ö n e m l i jeopolitik
b ü t ü n l e ş ( e m e ) m e l e r i n i i l g i l e n d i r i r - biraz d a h a b a s i t l e ş t i r i l m i ş t e r i m l e r l e söylersek
olayıdır." Lagos örneği,
Abidjan'dan
b i r l i k t e y u r t t a ş l ı ğ ı n yasal
ıızaınıyl.ı bil
İ b a d a n ' a u z a n a n 7 0 m i l y o n kişilik b a r a k a k e n t l e r k o r i d o r u n d a k i e n büyük düğüm bura
g e c e k o n d u yaşayanı, b i r m ü l t e c i y e göre ç o k d a h a fazla bir b i ç i m d e , Homo sacer, k u ı e
da açıklayıcı bir ö r n e k : resmi kaynakların k e n d i l e r i n e göre, 3 . 5 7 7 k i l o m e t r e karelik
sel k a p i t a l i z m i n s i s t e m l i o l a r a k y a r a t ı l a n " y a ş a y a n ölü"südür. B i r tür m ü l t e c i n i n o l u m
L a g o s D e v l e t t o p r a k l a r ı n ı n ü ç t e ikisi b a r a k a y a d a g e c e k o n d u o l a r a k s ı n ı f l a n d ı r ı l a b i l i r ;
suzudur: k e n d i t o p l u l u ğ u n u n bir m ü l t e c i s i d i r , i k t i d a r ı n t o p l a m a a r a c ı l ı ğ ı y l a ,
nüfus b ü y ü k l ü ğ ü n ü k i m s e b i l m i y o r b i l e - resmi o l a r a k 6 m i l y o n , a m a b i r ç o k u z m a n 10
L u b i t s c h ' i n To Be or Not to B e ' s i n i n u n u t u l m a z söz o y u n u n u y i n e l e r s e k ) mülteı Ilı ı
(Emil
m i l y o n o l a r a k t a h m i n ediyor. Ç o k y a k ı n l a r d a (ya da, b e l k i d e , Ü ç ü n c ü D ü n y a nüfus
k a m p k u r m a işini y a p a r k e n i k t i d a r d a k i l e r i n t o p l a m a işini yaptığı o t o p l a m a k a m p ı
s a y ı m l a r ı n ı n k e s i n o l m a d ı ğ ı düşünülürse, ç o k t a n o l m u ş o l a b i l i r ) , d ü n y a n ı n k e n t nüfusu
a r a c ı l ı ğ ı y l a d e n e t l e m e y e ç a l ı ş m a d ı ğ ı , d e n e t i m - d ı ş m d a k a l a n u z a m a i t i l e n bir insandın
kır
Foucaultcu
nüfusunu
aşacağı
ve
gecekonduda
yaşayanlar
kent
nüfusunun
çoğunluğunu
disiplin
mikro-pratiklerinin
tersine,
gecekondu
yaşayanı
o l u ş t u r a c a ğ ı i ç i n , h i ç d e m a r j i n a l b i r f e n o m e n l e uğraşıyor değiliz. B u yüzden d e v l e t
denetim
d e n e t i m i d ı ş ı n d a , yarı yarıya y a s a n ı n d ı ş ı n d a koşullarda, m i n i m a l ö z ö r g ü t l e n m e b i ç i m
k u ş a ğ ı n d a y a ş a m a y a b ı r a k m a y ı d a h a uygun bulduğu b i r i n s a n d ı r . 2 7
ve
disiplin
dayatma
hakkından
vazgeçtiği,
gecekonduların
İktidarın
tim
alacakaranlll
leri i h t i y a c ı i ç i n d e yaşayan bir nüfusun hızlı b ü y ü m e s i n e t a n ı k oluyoruz. B u nüfus m a r -
" G e r ç e k t e n var o l a n g e c e k o n d u l a r d a " b u l d u ğ u m u z şey, e l b e t t e , t o p l u m s a l y a ş a m ı n
j i n a l l e ş m i ş e m e k ç i l e r d e n , gereksiz d e v l e t m e m u t l a r ı n d a n v e eski k ö y l ü l e r d e n oluştuğu
d o ğ a ç l a m a k i p l e r i n i n b i r k a r ı ş ı m ı , k a r i z m a t i k b i r lider v e suç ç e t e l e r i t a r a f ı n d a n b u
h a l d e , b a s i t ç e gereksiz b i r fazla değiller: küresel e k o n o m i y l e b i r ç o k y o l d a n b ü t ü n l e ş m i ş
arada t u t u l a n d i n s e l " k ö k t e n c i " g r u p l a r d a n y e n i "sosyalist" d a y a n ı ş m a n ı n tohumla! İ M
d u r u m d a l a r , b i r ç o ğ u , g e r e k l i sağlık y a d a sosyal g ü v e n l i k k o r u m a s ı n a s a h i p o l m a k s ı z ı n ,
d e k u z a n a n bir k a r ı ş ı m d ı r . G e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı ö t e k i y e n i o r t a y a ç ı k a n s ı n ı l ı n ,
g a y r ı r e s m i ü c r e t l i - i ş ç i y a d a serbest g i r i ş i m c i o l a r a k b ü t ü n l e ş m i ş d u r u m d a . ( O n l a r ı n
"simgesel
a r t m a s ı n ı n t e m e l n e d e n i Ü ç ü n c ü D ü n y a ü l k e l e r i n i n , yerel t a r ı m ı m a h v e d e n ucuz yiye
akademisyenler,
ceklerin
doğrudan
Birinci
Dünya
ülkelerinden
ithal edilmesiyle birlikte küresel e k o n o m i y e
sınıf
denen
(yöneticiler,
sanatçılar
evrensel
olarak
ve
gazeteciler
benzeri),
gören
(New
yine
ve
PR,
yerinden
Yorklu
bir
halkla edilmiş
ilişkiler olan
akademisyenin
ve
çalışanları, kendisini
Slovenyall
bil
k a t ı l m ı ş o l m a s ı d ı r . ) " G e l i ş m e , " " M o d e r n l e ş m e " v e " D ü n y a P i y a s a s ı " gibi s l o g a n l a r ı n
a k a d e m i s y e n l e paylaştığı şeyler, k a m p ü s ü n d e n beş yüz m e t r e ö t e d e k i H a r l e m ıenı I
asıl " s e m p t o m l a r ı " o n l a r : talihsiz b i r kaza değil, küresel k a p i t a l i z m i n m a n t ı ğ ı n ı n e n
leriyle paylaştığı ş e y l e r d e n ç o k d a h a fazladır) sınıfın karşı-sınıfıdır. S ı n ı f mücadelesinin
2
d e r i n zorunlu ürünü o l a r a k . " Gecekondulardaki
hegemonik
y e n i e k s e n i b u m u d u r , yoksa " s i m g e s e l s ı n ı f i ç k i n o l a r a k a y r ı l m ı ş d u r u m d a olduğu İçin ideolojik
biçiminin
Pentekost
Hıristiyanlık
g e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı y l a s i m g e s e l s ı n ı f ı n " i l e r i c i " k ı s m ı a r a s ı n d a b i r k o a l i s y o n oku | ğ |
o l m a s ı n a , karizmatik mucize-ve-gösterilere-yönelmiş k ö k t e n c i l i k ve toplu mutfaklar ve
k o n u s u n d a özgürlükçü
ç o c u k l a r l a y a ş l ı l a r ı n b a k ı l m a s ı gibi t o p l u m s a l p r o g r a m l a r a s a h i p H ı r i s t i y a n l ı k o l m a s ı n a
kolektiflerinden ortaya çıkacak olan yeni
şaşmamak gerek. E l b e t t e g e c e k o n d u d a yaşayanların yeni bir devrimci sınıf olarak ö n e
geleceğin tohumları olacak.
ç ı k a r ı l ı p i d e a l l e ş t i r i l m e s i gibi k o l a y b i r h e v e s e karşı ç ı k m a m ı z gerekir, a m a y i n e de, B a d i o u ' n u n t e r i m l e r i y l e , g e c e k o n d u l a r ı g ü n ü m ü z t o p l u m u n u n a z sayıdaki o t a n t i k " o l a y s a h a l a r ı n d a n " biri o l a r a k g ö r m e m i z g e r e k i r - g e c e k o n d u y a ş a y a n l a r ı
tam anlamıyla
"paysız pay," y u r t t a ş l ı ğ ı n y a r a r l a r ı n d a n d ı ş l a n m ı ş o l a n , t o p l u m u n "fazlalık" öğesi o l a n ların bir toplamıdır; yerinden edilmiş ve mülksüzleştirilmiş olanlar, s o n u ç t a "zincir lerinden
başka
k a y b e d e c e k şeyleri o l m a y a n l a r . " A s l ı n d a g e c e k o n d u
b i r ç o k ö z e l l i ğ i n i n p r o l e t e r d e v r i m c i ö z n e n i n o eski görmek
yaşayanlarının
hoş betimlemesine
ş a ş ı r t ı c ı d ı r : k l a s i k p r o l e t a r y a y a g ö r e sözcüğün
ikili
anlamıyla
uyduğunu
"özgürdürler"
( b ü t ü n tözsel b a ğ l a r d a n " ö z g ü r l e ş m i ş l e r d i r " ; d e v l e t polis d ü z e n l e m e s i n i n d ı ş ı n d a , özgür bir uzamda yaşarlar);
zorla b i r araya s o k u l m u ş , bir a r a d a - o l m a n ı n b i r k i p i n i
e t m e l e r i gereken bir duruma "sokulmuş" o l a n ve aynı
icat
zamanda geleneksel yaşam
bir
b a h s e g i r e b i l i r miyiz? A r a m a m ı z g e r e k e n toplumsal farkındalık
şey gecekondu
işaretleridir: o n l a ı
III.
A Y
B İ R
E K S İ L T M E
K I S I M
P A R A L A K S 1 :
P O L İ T İ K A S I N A
D O Ğ R U
ONTİK
ERRANCE,
ONTOLOJİK DOĞRULUK
Heidegger'in yerel k ö k l e r i n e gülünç bağlılığını, o n u n " N e d e n taşrada k a l m a m gereki-' y o r ? " t e m a s ı n d a n s i n s i c e zevk a l m a k fazlasıyla k o l a y d ı r - y a e ğ e r b u n u o n u n , k e n d i d ü ş ü n c e s i n i n t r a v m a t i k r a d i k a l l i ğ i y l e b a ş e t m e s i n i s a ğ l a y a n bir tür s a v u n m a c ı s t r a t e j i olarak kavrarsak? Y a n i : ya eğer onda, h e r akşam tiyatroya giden K i e r k e g a a r d ' i n k i n e b e n z e r b i r s t r a t e j i g ö r ü r s e k ? S ü r e k l i aşırı b i r d ü ş ü n c e ç a b a s ı n a k a t l a n m a k o l a n a k s ı z d ı r - k a ç a c a k ferah bir yerimizin olması gerekir.' H e i d e g g e r h e r h a l d e y i r m i n c i yüzyılın filozofu oldu ( t ı p k ı H e g e l ' i n o n d o k u z u n c u yüzyılın filozofu o l m a s ı g i b i ) ; o n d a n s o n r a g e l e n b ü t ü n filozoflar ( R u d o l f C a r n a p ' t a n b a ş l a y a r a k ) k e n d i l e r i n i b i r s ı n ı r çizgisi ç i z e r e k , o n a karşı e l e ş t i r e l b i r m e s a f e a l a r a k t a n ı m l a m a k zorunda kaldılar. Ç o ğ u n l u k b a s i t ç e o n u reddetmiyor; b u n u n yerine, o n u n l a a m b i v a l e n t b i r ilişki sürdürüyorlar, o n u n ç ı k ı ş n o k t a s ı n ı k a b u l e d i y o r a m a o n u n bunu
sonuna
dek
izleyemediğini,
çünkü
birtakım
metafizik
BEŞİNCİ
BÖLÜM
önvarsayımlara
Varlık ve Z a m a n ' d a ,
s a p l a n d ı ğ ı n ı söylüyorlar. Ö r n e ğ i n , M a r k s i s t l e r e g ö r e , H e i d e g g e r
dünyayı gözleyen m u a f bırakılmış özneden h e p zaten dünyaya atılmış, o n a katılmış o l a n bir varlık olarak insana d ö n m e k t e haklıydı; fakat, insani varlıkları
toplumsal
p r a t i k l e r i n i n t a r i h s e l b ü t ü n s e l l i ğ i i ç i n d e s a p t a m a y ı b a ş a r a m a m ı ş t ı ; mutatis mııtandis, ARTI -DEĞERDEN
ARTI-İKTİDARA
aynı şey L e v i n a s , D e r r i d a , R o r t y , bazı W i t t g e n s t e i n c ı l a r ( D r e y f u s ) , h a t t a B a d i o u i ç i n de geçerlidir'. H e i d e g g e r ' i n t e k e n b ü y ü k başarısı s o n tuluğu i n s a n - o l m a n ı n o l u m l u b i r b i l e ş e n i o l a r a k e l e a l m a s ı d ı r - b u ş e k i l d e , K a n t ç ı felsefi d e v r i m i t a m a m l a d ı , s o n l u l u ğ u n a ş k ı n s a l b o y u t u n a n a h t a r ı o l d u ğ u n u a ç ı k kıldı. B i r i n s a n i v a r l ı k h e p k e n d i s i n e g i d e n yoldadır, oluştadır,
kösteklenmiştir,
bir durumun
içine-atılmıştır,
ilksel
olarak
"edilgendir,"
b a s k ı n b i r Ş e y e uyum s a ğ l a m ı ş , t e ş h i r e d i l m i ş t i r ; o n u s ı n ı r l a m a k t a n uzak o l a n b u teşhir, t a m da a n l a m e v r e n i n i n , insanın "dünyeviliğinin" orraya çıktığı zemindir. S a d e c e bu s o n l u l u ğ u n i ç i n d e k i m e v c u d i y e t l e r bize " a n l a ş ı l ı r , " b i r d ü n y a n ı n o l u ş t u r u c u parçası o l a r a k , b i r a n l a m ufkuna k a t ı l m ı ş o l a r a k g ö r ü n ü r
k ı s a c a s ı , b u a n l a m ufkunda o n l a r ı
b i r şey " o l a r a k " k a b u l ederiz, b i r şey o l a r a k g ö r ü n ü r l e r (tout court g ö r ü n ü r l e r ) . B u n u K a n t ç ı t e r i m l e r l e s ö y l e r s e k : " e n t e l e k t ü e l sezgi" b u s o n l u l u k y ü z ü n d e n o l a n a k s ı z d ı r , o n u n y ü z ü n d e n bir i n s a n i
v a r l ı k şeyleri s a d e c e b a s i t o t a d a - o l m a y l a g ö r ü n ü m l e r i n i n
k i p i , " b u h a l i " a r a s ı n d a k i b i r yarık i ç i n d e y a k a l a y a b i l i r ; k ı s a c a s ı , h e r a n l a y ı ş b i r yarığın ü z e r i n d e k i b i r b a ğ l a n t ı n ı n o l u m s a l " p r o j e k s i y o n u " d u r , d o ğ r u d a n b i r k a v r a y ı ş değildir. A ş k ı n s a l " o l a s ı l ı k k o ş u l u " b u yüzden o l a n a k s ı z l ı k k o ş u l u n u n ters yüzüdür: b i r i n s a n i v a r l ı ğ ı n g e r ç e k l i ğ i d o ğ r u d a n s e z g i l e m e s i n i n o l a n a k s ı z l ı ğ ı , h e d e f e u l a ş a m a m a , v e başarı sızlığın k e n d i s i d ü n y a n ı n açıklığını, o n u n ufkunu o l u ş t u r a n şeydir. T a n r ı - ö l m a k b a s i t ç e h e r şeye-kadirlik değil, a y n ı z a m a n d a , k l o s t r o f o b i k b i r k a p a n m a d ı r . V e o k a d a r d a değil: T a n r ı fikri b i l e b i r tür p e r s p e k t i f - y a n ı l s a m a s ı d ı r , s a d e c e b i z i m s o n l u l u k ufkumuzda o r t a y a ç ı k a h f f e c e k b i r o l a n a k s ı z k a p a n m a n o k t a s ı n ı n " p r o j e k s i y o n u d u r , " T a n r ı n ı n " k e n d i n d e " varlığı y o k t u r , a n l a m ı n i n s a n e v r e n i n d e yeri o l a n bir görünümdür. B a ş k a deyişle, Descartes'ı ( v e T a n r ı ' n ı n varlığının o n t o l o j i k k a n ı t ı n ı n
¿73
mantığını) t e r s i n e ç e v i r m e l i y i z : s o n s u z l u k s a d e c e s o n l u l u k u f k u n d a o r t a y a ç ı k a b i l i r ; o
Heidegger
daha
sonraki
yapıtında
ısrarla,
ontolojik
doğrulukta
barınanların
bir s o n l u l u k k a t e g o r i s i d i r . V e , s o n u ç t a , H e i d e g g e r ' i n b i z i m v a r l ı ğ ı m ı z ı n aşılmaz ufku
k a ç ı n ı l m a z o l a r a k o n t i k düzeyde h a t a y a p t ı k l a r ı n ı s ö y l e r k e n , b ö y l e c e o n t o l o j i k l e o n t i k
o l a r a k s o n l u l u k savıyla h e d e f l e d i ğ i şey e n iyi ş e k i l d e D e s c a r t e s ' a k a r ş ı t l ı k o l u ş t u r u l a r a k
a r a s ı n d a k i i n d i r g e n e m e z p a r a l a k s yarığı k a b u l e t m i ş o l m u y o r m u y d u ? B u n a g ö r e , b ü y ü k
Bergilenebilir -
işte
Descartes'ın
Yöntem
Üzerine
Söylevinin Ü ç ü n c ü
Bölüm'ünün
H e i d e g g e r c i p o l i t i k h e v e s b u yarığı u n u t m a k v e o n t o l o j i k d o ğ r u l u k i ç i n y e t e r l i o l a b i l e
ünlü b a ş l a n g ı c ı ; b u r a d a y e n i b i r koşulsuz t e m e l a r a y ı ş ı n a girdiği sırada uyarladığı " g e ç i
c e k bir o n t i k düzen d a y a t m a y a k a l k ı ş m a k değil mi? 1 9 3 6 yılındaki S c h e l l i n g dersinde,
ci bir ahlak k a n u n n a m e s i n i n " zorunluluğu ve i ç e r i ğ i n i n a n a h a t l a r ı n ı çıkarıyor:
H e i d e g g e r ş ö y l e yazıyordu:
nasıl oturduğumuz evi y e n i d e n yapmaya başlamazdan ö n c e , o n u yıkmak, malzeme birik
Aslında hem
tirmek ve m i m a r b u l m a k . . . yetmez de, aynı zamanda bu işle uğraşırken r a h a t ç a otura
[nihilizme] karşı h a r e k e t l e r başlatmış o l a n iki a d a m ı n , h e m Mussolini h e m de H i t l e r ' i n ,
uluslarının h e m d e h a l k l a r ı n ı n politik
biçimlenmesi
için
Avrupa'da
b i l e c e k bir ev de b u l m a k gerekirse; tıpkı b u n u n gibi, a k l ı m b e n i m yargımı askıya almaya
özünde, yine farklı şekillerde N i e t z s c h e ' y l e b e l i r l e n m i ş olduğu ve b u n u n N i e t z s c h e c i
zorlarken, e y l e m l e r i m d e kararsız k a l m a m a k ve b ö y l e c e e l i m d e n geldiği kadar mutlu
düşüncenin
yaşayabilmek
gerçekleşmiş olduğu apaçık. 1
için,
kendime
üç ya da
dört
düsturdan oluşmuş,
size de
bildirmek
otantik
metafizik
alanının
süreç
içinde
yakın
bir
etkisi
olmadan
istediğim geçici bir a h l a k k a n u n n a m e s i oluşturdum. B i r i n c i s i , T a n r ı ' n ı n ç o c u k l u ğ u m d a n beri i ç i n d e y e t i ş m e m e lütuf ve inayet buyurduğu d i n e sağlamca bağlı kalarak, ü l k e m i n yasa ve a d e t l e r i n e boyun e ğ m e k ve başka h e r k o n u d a davranışlarımı e n ılımlı görüşlere göre d ü z e n l e m e k t i . . . . İ k i n c i düstur, e y l e m l e r i m d e e l i m d e n geldiği kadar sağlam ve kararlı o l m a k ve en şüpheli görüşleri bile, bir defa b e n i m s e m e y e karar v e r d i k t e n sonra, pek güvenilir ve şaşmak görüşlermiş gibi, d a i m e değişmezcesine takip e t m e k t i ; b u n u n l a yolunu şaşırıp bir o r m a n d a k a y b o l a n yolcuların yaptığını yapıyordum: bu yolcular bir o yana bir bu y a n a dolaşıp durmamak, h e l e bir yerde m ı h l a n ı p k a l m a m a k , fakat daima aynı bir y ö n e doğru, b a t t a b a ş l a n g ı ç t a o yönü rastlantıyla s e ç m i ş olsalar bile, dosdoğru yürümek ve zayıf sebeplerle yollarını d e ğ i ş t i r m e m e k zorundadırlar.
B u a l ı n t ı n ı n asıl s o r u n u g ö r ü n d ü ğ ü y e r d e ( H e i d e g g e r ' i n aşırı y u m u ş a k başlı, o n l a r a karşı t e m e l d e o l u m l u b i r y a k l a ş ı m a s a h i p o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü r e n H i t l e r v e M u s s o l i n i eleştirisinde)
daha
çok
şu
sorudadır:
"Nietzscheci
düşüncenin
otantik
m i ? B e n z e r b i r ş e k i l d e , H e i d e g g e r ' i n e r k e n d ö n e m ç a l ı ş m a s ı n ı n h a t a s ı ( 1 9 3 4 ' e dek, e n doğrudan bir şekilde o n u n rektörlük konuşmasında görünen h a t a s ı ) o n t o l o j i k temel lerinin farkında o l a n ve bu t e m e l düzeyinde davranan bilimlerin ( a k a d e m i k mekaniz manın) doğrudan
2
değildir,
m e t a f i z i k a l a n ı n a " maruz k a l m ı ş b i r p o l i t i k a n a s ı l o l u r d u ? B ö y l e b i r p o l i t i k a y a p ı l a b i l i r
olası belli
olduğuna bilimlerin
inanmasıydı rehberliğine
-
bu
Heidegger'in
geçmesini
üniversiteyi,
sağlayacak
bir
şekilde
felsefenin yenileme
tasarısının hedefiydi. 1 9 3 4 ' t e n sonra, Heidegger yarığın indirgenemez olduğunu kabul H u ilk iki d ü s t u r H e i d e g g e r ' i n s o n l u l u k o n t o l o j i s i n i n iki t e m e l ö n c ü l ü n d e y a n k ı b u l m u y o r m u : bizim o l u m s a l a m a a ş ı l a m a z b i r t a r i h s e l ufka a t ı l m ı ş - o l m a m ı z fikri, v e b u n a i ş l i k e d e n koşulsuz o l a r a k b a ğ l a n m a m ı z g e r e k e n , a m a t a m o l a r a k s e b e p l e r e y e r l e ş t i r i l e ı n e y e n b i r c e h e n n e m i k a r a r fikri
(eleştirmenlerin genellikle Heidegger'in "akıldışı
e t t i : " b i l i m l e r d ü ş ü n m ü y o r " v e b u o n l a r ı n s ı n ı r l a m a l a r ı o l m a k t a n uzak b i r ş e k i l d e , o n l a r ı n gücüdür, o n l a r ı n bu kadar ü r e t k e n o l m a s ı n ı n sebebidir. H e i d e g g e r ' i n r e t o r i k t e r s i n e ç e v i r m e s i n i n b a ş l ı c a v e r s i y o n u ( " X ' i n özü ö z ü n k e n d i s i n i n X ' l e m e s i d i r " ) o n u n savaş z a m a n ı H ö l d e r l i n ' i n " i s t e r " ilahisi ü z e r i n e verdiği
b i r i m c i k a r a r c ı l ı ğ ı " o l a r a k r e d d e t t i ğ i şey: " n e y e k a r a r v e r d i ğ i n i n ö n e m i y o k , asıl ö n e m i
d e r s t e . ( 1 9 4 4 ) b u l u n u r ; b u r a d a S t a l i n g r a d y e n i l g i s i n d e n s o n r a v e o n u n ü z e r i n e yorum
o l a n şey koşulsuz b i r k a r a r ı n b i ç i m i , s e n i n s e ç i m e s a d a k a t i n , s e ç i m i t a m o l a r a k s e n i n
yaptıktan
k ı l ı n a n d ı r " ) ? B a ş k a deyişle, t r a n s - t a r i h s e l m u t l a k bilgi o l m a d ı ğ ı g e r ç e ğ i n i , uyarladığımız
z a f e r i n i n k e n d i s i d i r " d i y e ö n e sürer, y a n i asıl ö n e m l i o l a n " o n t i k " askeri zaferler değil,
her a h l a k ı n " g e ç i c i " o l d u ğ u n u t a m o l a r a k varsayıp s o n u n a d e k d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z a n d a
A l m a n h a l k ı n ı n Varlığın kendisinin özündeki "mücadeleye," gizlemeyle gizlememenin
kendimizi
antagonizmasına k a t l a n ı p o n u n l a yüzleşmekteki güç ve becerileridir.
H e i d e g g e r ' d e b u l d u ğ u m u z u s ö y l e y e m e z miyiz? H e i d e g g e r ' i n t a r i h s e l v a r l ı k
sonra,
görünüşte
"kaba"
Nazi
propagandasına
karşı
"zaferin
...
özü
özün
B u tür bir
5
l ı e n n e n ö t i ğ i b i r tür " g e ç i c i v a r l ı ğ ı n o n t o l o j i s i " değil m i ? B u yüzden s o n l u l u k k o n u s u
t u t u m u n ikircikliliğini F i c h t e açısından B a l i b a r saptamıştı: bu, g e r ç e k t e n ( " o n t o l o j i k
içinden
bir
o l a r a k " ) kazanmak için, " o n t i k olarak" k a y b e t m e m i z gerektiği a n l a m ı n a gelmez mi,
m o d e r n l i ğ i n b a ş l ı c a t a n ı m ı b a ş a r ı s ı z l ı k k o n u m u n u i ç e r i r : m o d e r n l i ğ e başarısızlık a r t ı k
y o k s a b u s a d e c e bize o n t i k s a v a ş t a d i r e t m e n i n asıl g ü c ü n ü v e r e c e k o l a n o n t o l o j i k
b a ş a r ı y a k a r ş ı t b i t şey o l a r a k g ö r ü l m e d i ğ i z a m a n gireriz, ç ü n k ü b a ş a r ı n ı n k e n d i s i a n c a k
kararlılık mıdır? A y n ı ç e r ç e v e d e , ayrıca savaşın özünün ampirik savaşla bir ilişkisinin
başarısızlığın k e n d i s i n i t a m b o y u t u y l a k a h r a m a n c a ü s t l e n m e k t e , başarısızlığı " i n s a n ı n
olmadığı yolundaki " H e i d e g g e r c i " deyimi türetebiliriz: daha çok, bu özün kendisinin
I e m l i s i n i n " olarak " t e k r a r l a m a s ı n d a d ı r . " Y a n i S l o t e r d i j k şu gözlemi yaparken haklıydı:
savaşmasını
" B ü t ü n bunlarda Heidegger'in modernliğinin bir belirtisini göremeyenler, Heidegger'e
i ç ç e k i ş m e s i y l e ilgilidir. A m a H e i d e g g e r linsani öz i ç i n d e aynı t e r s i n e ç e v i r m e y i uygun
ı ; o ı e , kesin v e kader o l a n şeyin kendisini aynı z a m a n d a v e ö n c e l i k l e ü s t l e n i l e n bir
b u l u r m u y d u ? " İ n s a n ı n ö z ü n ü n o n t i k b i r v a r l ı k o l a r a k i n s a n l a ilişkisi y o k t u r ; i n s a n ı n
çıkılmaz
bir
şekilde
başarısızlık
konusuna
b a ş a r ı s ı z l ı k t a dışavurduğu g e r ç e ğ i n i h a t ı r l a m a l ı d ı r . "
3
bağlıdır.
Belki
de
tam
( H e r a k l e i t o s ' u n polemos'u [savaş t a n r ı s ı ] ) , V a r l ı ğ ı n Ö z ü n ü n a n l a ş m a z l ı ğ ı ,
özü, d a h a ç o k , özün k e n d i s i n i n ' i n s a n l a n m a s ı d ı r ' ; V a r l ı ğ ı n Ö z ü n ü n O r a d a - O l m a s m ı n , A ç ı l m a s ı n ı n s a h a s ı o l a r a k i n s a n l a r a i h t i y a c ı o l d u ğ u g e r ç e ğ i . " V e a y r ı c a , şoah gibi b i r
175
f e n o m e n açısından, " a c ı ç e k m e n i n özünün özün acı ç e k m e s i n i n kendisi olduğunu" da
fedakarlık
kabul eder miydi?6
doğruluğu y ü r ü r l ü ğ e - k o y m a n ı n k i p l e r i n d e n , d ü ş ü n m e , şiir v e d e v l e t k u r m a n ı n arasında
ölümünden
bahsediyoruz.
Heidegger,
"Sanat
Eserinin
Kökeni"nde,
H e i d e gger'in s t a n d a r t H e i d e g g e r c i s a v u n m a l a r ı n d a n biri d e o n u n d a h a s o n r a k i
b i r d e "özsel f e d a k a r l ı ğ ı " s ı r a l a d ı ğ ı n d a , b u t u h a f e k l e m e y i o n u n a y n ı d ö n e m e a i t o l a n
y a p ı t ı n d a bizim Nazi t e r ö r ü n ü n k ö k l e r i n i m o d e r n ö z n e l l i ğ i n g ü ç i s t e n c i n d e bulmamızı
Hölderlin derslerindeki bir bölümle birlikte okumalıyız; derslerdeki bu "fedakarlık"
sağlayan b i r d ü ş ü n c e geliştirdiğini ö n e s ü r m e k t i r ; H e i d e g g e r N a z i z m i n h ü m a n i s t r e d d i n i n
" c e p h e d e k i askerler arasındaki yoldaşlık" olarak belirtilmiştir: " b u n u n en derin ve ırk
n e d e n y e t e r i n c e g ü ç l ü o l m a d ı ğ ı n ı gösterir, ç ü n k ü Nazizm h ü m a n i s t etiği d e s t e k l e y e n
sebebi
ö z n e l l i k felsefesinin ta k e n d i s i n i n aşırı b i r sonucudur, . . . R e t o r i k c ü r e t i y l e sıra dışı o l a n
olmanın
b u h a m l e n i n ( F a ş i z m l e m ü c a d e l e d e h a y a t l a r ı n ı h ü m a n i s t değerler a d ı n a t e h l i k e y e a t a n
fikriyle
insanlar, d a h a derin b i r a n l a m d a , o n u n d e h ş e t l e r i y l e d a y a n ı ş m a i ç i n d e d i r v e b u haliyle,
k e n d i m e geri s a v r u l d u ğ u m z a m a n , eşsizliğimde t ü m ü y l e yalnız o l d u ğ u m u n b e l i r t i l m e s i
e t k i n bir Nazi o l a n H e i d e g g e r ' d e n d a h a ç o k suçludur) ikircikliliği kuşku verir. H e i d e g g e r
arasındaki gerilim açıktır.
bizim N a z i z m i n k ö k l e r i n i d a h a derin b i r ş e k i l d e kavramamızı sağlıyorsa, kendisi nasıl
fedakarlık olarak ö l ü m ü n yaklaşmasının kaynağı Varlık
o l a n o aynı
ve
Beistegui'nin
Zaman'daki
belirttiği
herkesi,
ö t e k i l e r e koşulsuz
bir
ail
iptal e t m e y e getirmesidir.'"' F e d a k a r l ı k o l a r a k ö l ü m ölüme-doğru-olına
gibi,
Heidegger'in
çözümlemesi
toplumsal
sırasında,
yaşama
ölümde,
yaklaşımı
"evcil"
oldu d a o n u n c a z i b e s i n e k a p ı l m a k t a n k a ç a m a d ı ? S t a n d a r t y a n ı t şudur: t a m d a "orada
e k o n o m i , " e v " i n " k a p a l ı " e k o n o m i s i fikrinin
o l d u ğ u " için, m o d e r n ö z n e l l i ğ i n aşırılığını d e n e y i m l e d i ğ i için, o n u n doğruluğunu formül-
b e l i r l e n m i ş t i r . H e i d e g g e r t e k n o l o j i d e n b a h s e d e r k e n , s i s t e m a t i k o l a r a k m o d e r n "poli
lendirebiliyor.
için,
t i k " e k o n o m i n i n b ü t ü n a l a n ı n ı göz ardı e d e r , oysa m o d e r n t e k n o l o j i s a d e c e ampirik
i n s a n ı n bir Nazilik (ya da b u n a b e n z e r bir aşırılık) d e n e y i m i n d e n g e ç m e s i gerektiği
o l a r a k değil, k a v r a m ı n ı n k e n d i s i n d e , a r t ı - d e ğ e r y a r a t m a n ı n piyasa d i n a m i ğ i n d e kök
Bunun
anlamı,
modern
öznelliğin
midir? Ö y l e y s e olaylar t a m o l a r a k n e r e d e
doğruluğunu
kavrayabilmek
yanlış bir h a l aldı,
Varlık
ve Zamarim
salmıştır.
Modern
tematikleştirilmemiş bir baskınlığıyla
üretkenliğin d i n m e y e n dürtüsünü besleyen
kapitalizmi
sürekli
kendini
şey
devrimcileştirmenin
teknolojik
çılgın
degli
n e r e s i n d e k a ç ı n ı l m a z bir d ö n ü ş yaptı? G e n e l olarak o d a k n o k t a s ı n ı n bireysel k a d e r d e n
ekonomiktir:
dinamiğine
o r t a k f k o m ü n a l l k a d e r e geçiş olduğu kabul edilir:
h a p s e d e n şey a r t ı - d e ğ e r i n piyasa v e m a l ilkesidir. B u n a bağlı o l a r a k , m o d e r n l i ğ i n d i n a m i ğ i n i M a r x ' i n " p o l i t i k e k o n o m i n i n e l e ş t i r i s i " dediği şey o l m a d a n t a m o l a r a k yakala
A m a ya k a ç ı n ı l m a z Dasein, d ü n y a n ı n - i ç i n d e - o l m a olarak, özünde Ö t e k i l e r l e - b i r l i k t e -
m a k olanaksızdır.
o l m a d a var oluyorsa, o n u n tarihsel oluşu birlikte-tarihsel oluşsa ve ortak kader olarak
hiçbir
o n u n için belirleyiciyse. B i r topluluğun, bir h a l k ı n tarihsel oluşunu bu şekilde işaret
H e i d e g g e r , b a ş l ı c a düşü t a m d a i n s a n ı n m o d e m t e k n o l o j i y i v e sanayiyi "evcille.şi iıe
ederiz. Yazgı kendisini bireysel kaderlerden bir araya getiren şey değildir, bir başkasıyla-
bilmesi," insanın onları organik devlet-topluluğun yeni bir "ev e k o n o m i s i " ç e r ç e v e s i n e
birlikte-olnıanın birkaç ö z n e n i n bir arada görünmesi olarak kavranamayacağı gibi. Kaderlerimiz
zaten
daha
en
baştan,
aynı
dünyanın
içinde
birbaşkasıyla-birlikte-
o l m a m ı z ı n ve belirli olasılıklara yönelik kararlılığımızın kılavuzluğuna girmiştir. S a d e c e iletişimde ve m ü c a d e l e d e yazgının gücü özgürleşir. D a s e m ' i n "kuşağı " n ı n içinde ve o n u n l a birlikte k a ç ı n ı l m a z yazgısı, Dasein'in dolu, tanı hir tarihsel oluşunu hazırlar.'
şekilde
Ve
politik
"yabancılaşmış" açıdan
masum
politik
ekonomi
değildir:
yine,
konusundaki
Beistegui'nin
bu
bilgisizlik
belirttiği
gibi,
o t u r t a b i l m e s i o l a n Faşizm k o n u s u n d a d a a y n ı bilgisizliğe s a h i p t i r . V e , y a H e i d e g g e i a y r ı c a Y u n a n p o l i s ' i n i n , t o p l u l u ğ u n o r t a k k o n u l a r ı t a r t ı ş m a k v e k a r a r a b a ğ l a m a k üzere toplandığı
bu açık
uzamın ortaya ç ı k ı ş ı n ı n da zaten bu
tür hir y e r d e ğ i ş t i r m e n i n ,
ö / W u n d a h a büyük k u ş a t ı c ı b i r d ü z e n i n bir ö ğ e s i n e i n d i r g e n m e s i n i n s o n u c u olduğu g e r ç e ğ i n i göz ardı e d i y o r s a ? B u r a d a k i t a m o l a r a k t a r i h s e l i r o n i , H e i d e g g e r ' i n , o t a n ı i k
B u n u n a r d ı n d a n g e l e n de, o n u s o m u t bir g e ç m i ş l e k a r ş ı l a y a n d ü n y a y a - a t ı l m ı ş - o l m a s ı
o l a r a k o r t a k bir k a d e r ü s t l e n m e y e o d a k l a n ı r k e n , t a m d a a n o n i m piyasa g ü ç l e r i n i n
i ç i n d e , Dasein'm nasıl b i r ( g e ç m i ş ) k a h r a m a n s e ç i p o n u n e y l e m l e r i n i k o m ü n a l o l a r a k
antik
üstlenilen bir kaderde y i n e l e y e b i l e c e ğ i m a n l a t a n o ünlü bölümdür. . . .
o l m a s ı d ı r : M a r x v e H e g e l ' i n ısrarla ö n e sürdüğü gibi, m o d e r n l i k t e , K a d e r gitgide d a h a
M i g u e l d e B e i s t e g u i ' n i n b e l i r t t i ğ i gibi, b u b ö l ü m , H e i d e g g e r ' i n k a t ı f e n o m o l o j i k ç ö z ü m l e m e anlayışı
a ç ı s ı n d a n , kuraldışı o l a n bir dizi y e r d e ğ i ş t i r m e
içerir." B ö l ü m
i n s a n ı n m u t l a k y a l n ı z l ı k i ç i n d e k i e n i ç o l a ( n a k ) s ı ( z ) l ı ğ ı n ı n kararlı ü s t l e n i l m e s i o l a r a k
Kaderin
yeni
bir
versiyonu
olarak
deneyiınlenme
tarzını
gözden
kaçırıyor
fazla nüfuz e d i l e m e z ve kaprisli s o s y o e k o n o m i k b i r süreç gibi g ö r ü n ü r - i n s a n l a r ı n e t k i n l i ğ i n i n k o l e k t i f s o n u c u o n l a r ı n k a r ş ı s ı n a y a b a n c ı bir K a d e r o l a r a k ç ı k a r . Ö y l e y s e , bu k a ç ı n ı l m a z d ö n ü ş e s a h i p o l m a y a n b i r
Varlık ve Zaman h a y a l e t m e k
bireysel ö l ü m e - y ö n e l m i ş - o l m a y l a (sadece b e n k e n d i m için ö l e b i l i r i m ) , topluluğun aynı
uygun m u d u r ? B ü t ü n k o l e k t i f d e n e y i m i g a y r ı - o t a n t i k o l a r a k , D ü ş ü ş o l a r a k b i r y a n a i l e n
t u t u m u s e r g i l e m e s i a r a s ı n d a k i a n a l o j i y e d a y a n ı r - a m a e ğ e r " o t a n t i k " ö l ü m benzersiz
ve sadece bireyin kararlı
bir ş e k i l d e b a n a aitse, p a y l a ş ı l m a y a n b i r şeyse b u n a s ı l o l a b i l i r ? İ n s a n ı n ö l ü m l e karşılaş-
basitçe "bireyci" kalan bir
ölüme-doğru-olmastnı
otantik
eylem olarak
kabul
eden,
Varlık ve Zamani Ya da farklı, d a h a " i l e r i c i " b i r o t a n t i k
m a s ı n d a k i kaderi kararlı b i r ş e k i l d e ü s t l e n m e t u t u m u n u t o p l u l u k l a r h a n g i a n l a m d a
k o l e k t i f varoluşu, b i r b a k ı m a , sözgelimi, d e v r i m d e n d e g e ç m i ş i n o t a n t i k y i n e l e n m e s i
s e r g i l e y e b i l i r ? B u r a d a bir t o p l u l u ğ u n ö l ü m ü nasıl düşünülür? B a s i t ç e b ü t ü n t o p l u l u ğ u n
olarak
b a ş k a t o p l u l u k l a r l a şiddetli ç a r p ı ş m a y a g i r e r e k y o k o l m a r i s k i n i a l m a s ı y l a m ı ? B i r e y s e l
y ı l l a r ı n d a , H e i d e g g e r ş ö y l e yazdı:
Dasein
açısından,
bu
tür
bir ölüm
b e t i m l e m e tarzından radikal
Heidegger'in
b i r ş e k i l d e farklıdır:
ölüme-doğru-olmayı
daha
önce
artık bir topluluğu bütünleştiren
bahseden
Walter
B e n j a m i r ^ gibi
ele
alacak
bir
Varlık
ve
Zamani
1937*38
Muhafazakar o l a n t a r i h ç i l i ğ i n i ç i n e saplanıp kalır; sadece d e v r i m c i o l a n tarihin derin
gelmez,
A m a a ç ı k kararlılığın özü varlığın açıklığı için insan Dasein'mm üstü ö r t ü l m e m i ş
başlangıcın yeniden yapılanabilmesini sağlayacak bir ayaklanma ve alışılmış o l a n ı n
İlklerine
ulaşır.
Devrim
o l m a s ı n d a yatar ve bu öz h i ç b i r şekilde " e t k i n l i k " i ç i n güç ya da enerji t o p l a m a k t a
yeniden
değildir . . . A m a varlıkla o l a n bağlantı, b ı r a k m a k t ı r . B ü t ü n iradenin b ı r a k m a k t a zemin
yaratılması
burada
anlamına
basit
gelir.
b i r yıkım Ve
özgün
ve
yok
olan
etme
anlamına
başlangıca
ait
olduğundan,
başlangıcın yeniden yapılanması h i ç b i r zaman eskiden o l a n ı n zayıf bir taklidi olmaz; o
bulması gerekir düşüncesi sağduyuyu i n c i t e n bir d ü ş ü n c e d i r . "
tümüyle ötekidir ve yine de aynıdır. 1 0 H e i d e g g e r ' i n e t k i n k a r a r l ı l ı k l a r ı n , İ s t e m e n i n aşırı ç a b a s ı n ı n v e v a r l ı ğ ı n s ö z ü n e e d i l g e n K e n d i i ç i n d e , b u B e n j a m i n ' i n h a t t ı n d a t ü m ü y l e g e ç e r l i bir d e v r i m b e t i m l e m e s i değil m i ? Ö y l e y s e , o t a n t i k b i r t o p l u l u k kipi o l a r a k , d e v r i m c i k o l e k t i f i , y a d a P a v l u s c u b i r i n a n a n l a r kolektifi ö n e r m e m i z gerekmez mi; ve bu da aslında h e m Heidegger'in erken d ö n e m ç a l ı ş m a s ı , h e m d e B e n j a m i n i ç i n b i r m o d e l o l u ş t u r m u ş t u ? B u tür b i r k o l e k t i f , t a m d a k a p a l ı oikos v e m e k a n i k a n o n i m das Man ç i f t i n d e n , t o p l u l u k v e t o p l u m d a n k a ç a n b i r şey değil m i ? " i y i " b i r Varlık ve Zaman'ı y e n i d e n y a z m a h e v e s i n e y e n i k düşmek çok kolay - a m a bu h e v e s e yine de d i r e n m e k gerekiyor. Bireysel Dase/n'in i n s a n ı n ö l ü m e - d o ğ r u - o l m a y ı ü s t l e n m e s i n e d a y a n a n o t a n t i k k a r a r ı n d a n i n s a n ı n yazgıyı k a b u l e t m e s i n e d a y a n a n k o m ü n a l k a r a r a g e ç i ş {Varlık
ve Zaman'm
(kötü)
ünlü
74-
K ı s ı m ' ı n d a ) g ö r ü n d ü ğ ü k a d a r keyfi değildir, ç ü n k ü ç o k k e s i n bir i h t i y a c a y a n ı t verir: Heidegger'in
kendisinin
de
belirttiği
gibi,
kararlılık
saf b i ç i m s e l
bir
kavramdır;
y a p t ı ğ ı n ı z şeyi değil, o n u n a s ı l yaptığınızı b e l i r t i r v e o n u n v e c i z b i r ş e k i l d e eklediği gibi, o t a n t i k varoluşsal o l a s ı l ı k l a r ı n i ç e r i ğ i ) " ö l ü m d e n t o p l a n m a m a l ı d ı r " " - peki, n e r e d e n toplanmalıdır?
Burası
da
komünal geleneğe
yönelik
g ö n d e r m e n i n d e v r e y e girdiği
yerdir: o n l a r Daseiriin v a r l ı ğ ı n ı n y a k a l a n d ı ğ ı k o m ü n a l m i r a s t a n ç ı k a r ı l m a l ı d ı r . B a ş k a deyişle,
Heidegger'in
bireyselden
komünale
geçmek
zorunda
kalmasının
nedeni
" k a r a r a biçimselliğin" standart eleştirisinden k a ç ı n m a k içindir.
u y u m l a m a n ı n b ö y l e üst ü s t e b i n m e s i n e verdiği a d , tindir. D e r r i d a , H e i d e g g e r ' i n m e t nindeki yapısökümü yapılmamış kalıntı olan,
Heidegger'in "metafiziğin y ı k ı m ı " n ı n
Düşünülmemişini temsil eden "tin"in
r o l ü n ü işaret e t m e k t e h a k l ı y d ı . 1 4 B u
istisna
k a r ş ı t l a r ı n ç a k ı ş m a s ı n ı n y ü c e ö r n e ğ i , t a m b i r k e n d i n i i n k a r v e e d i l g e n l i k vaaz e d e r k e n , en radikal k e n d i n i terbiye e t m i ş savaşçı etiğinin kurallaştırılmasını sağlamış o l a n Z e n Budizmi değil mi?15 B u da, a y n ı z a m a n d a n e d e n , h e r z a m a n yapıldığı üzere, H e i d e g g e r ' i n Metafiziğe G i r i ş i n d e k i Antigone o k u m a s ı n ı , m o d e r n ö z n e l l i k m e t a f i z i ğ i n i n yaptığı gibi b i r y a n a bırakmamamız
gerektiğini
gösterir.
İnsanın,
varlığın
Mil
TEŞEKKÜR
EDERİM,
edilemez
karanlığıyla
şiddetli y ü z l e ş m e s i n d e , düzen v e tasfiyeyi d a y a t a n v e y e n i b i r yasayı a n c a k k e n d i s i n i y a s a n ı n y ö n e t i m i n d e n i s t i s n a k ı l a r a k , yasa d a y a t a n b i r ş i d d e t e b a ş v u r a r a k d a y a t a b i l e n v e d e y e r l e ş t i r e b i l e n , a m a k a h r a m a n c a m ü c a d e l e s i s o n u n d a başarısızlığa m a h k u m o l a n , b u yüzden d e asıl b ü y ü k l ü ğ ü n h e p t t a j i k b i r y e n i l g i i ç e r m e s i n i sağlayan, 1 6 e n ü r k ü t ü c ü kuvvet-kullanıcı olarak
insanın,
i n s a n ı n b ü y ü k l ü ğ ü n ü n şiddetli d o ğ a s ı n ı n b u k u t l a
m a s ı n d a (insan "-sıradan anlamıylaonların
onayıyla
yatıştırma
ve
iyilik v e uzlaşma b i l m e z , b a ş a r ı , s a y g ı n l ı k v e
yumuşatma
bilmez")17
hiçbir
şekilde,
onun
1942
y ı l ı n d a k i Antigone ( y e n i d e n ) o k u m a s ı n a , H ö l d e r l i n ' i n " i s t e r " ilahisi ü z e r i n e verdiği s e m i n e r i n e h a k i m o l a n şiirsel a n m a d a d i l e g e l e n o
GELASSENHEIT
nüfuz
KALSIN!
olmaya-bırakmak,
v a r l ı ğ a doğru
"serbest b ı r a k m a k "
Gelassenheit t u t u m u n a , tutumuna
karşı
şeyleri-
olmamalıdır.18
B i z l e r k e s i n l i k l e , ö n c e i n s a n ı n özünü v a r l ı ğ ı n e t k i s i z l e ş t i r i c i H e p s i n e karşı k a y ı p b i r H e i d e g g e r ' i n 1 9 2 8 ile 1 9 3 6 ( h a t t a 1 9 3 8 ) yılları a r a s ı n d a k i d ü ş ü n c e s i n i n gizemli a ş a m a
mücadeleyi
sının ilginç yanı, 1. A ş a m a ' n ı n "kararcılığı" ( i n s a n ı n kaderini k a h r a m a n c a üstlenmesi)
çalışarak yürütmek olarak ö n e süren bir Heidegger'e, sonra da i n s a n ı n özünü varlığın
v e 2 . A ş a m a ' n ı n " e d i l g e n k a b u l c ü l ü ğ ü " ( v a r l ı ğ ı n yazgısal sesini a l ç a k g ö - n ü l l ü l ü k l e d i n
d o ğ r u l u ğ u n u n a l ç a k g ö n ü l l ü yer t u t u c u s u o l a n , v a r l ı ğ ı n a ç ı l ı ş ı n ı n d o l a y ı m ı , " b u r a d a s ı "
Beitrage zur
o l a r a k h i z m e t e d e n b i r H e i d e g g e r ' e s a h i p değiliz. H e r k o ş u l d a , ilk ( 1 9 3 5 ' i n ) " g e ç
lemesi)
arasındaki
" r e s m i " a y r ı m çizgisini
bulanıklaştırmasıdır — hatta
k a h r a m a n c a yürütmek,
o n a projeksiyonu yapılan bir düzen dayatmaya
Philosophie. Vorn Ereignis'de ( [ F e l s e f e y e K a t k ı ] 1 9 3 6 - 3 8 ) , 2. A ş a m a ' n ı n ilk t a m for-
d ö n e m " Heidegger'i,
müllendirmesini belirttiği düşünülen bu çalışmada bile Heidegger s e m p t o m a t i k bir
duruşu o n t i k b a ğ l ı l ı k l a r ı n e n aşırı ş i d d e t i n i d e s t e k l e r .
ş e k i l d e t u h a f b i r tezat i ç e r e n "Wille zum Ereignis," s a h i p l e n m e / o l a y - i s t e n c i d e y i ş i n i uyduruyor,
karşılıklı o l a r a k
b i r b i r l e r i n i d ı ş l a y a n şeyleri b i r araya g e t i r i y o r :
ö z n e l l i ğ i n t e m e l özelliği o l a r a k sürme
şiddetini
dayatmayı
istenç ve
geride
modern
Gelassenheit t u t u m u , ö z n e l k e n d i n i ö n e
bıraktığımızı
belirten
"açıklık."
Bu
tür
formül-
l e n d i r m e l e r i " r u h u n m e t a f i z i ğ i n i n b i r e y l e m c i s i n i n s ö y l e m l e r i y l e Dasein'm v a r l ı ğ ı n ı n o n t o l o j i s i n i n krizini b i r b i r i n e k a r ı ş t ı r a n ö n e k l e r " semptomal
"bükülme
noktası,"
derin
suç
12
o l a r a k göz ardı e t m e k y e r i n e , o n l a r ı
ortaklıklarını
sunan
iki
"resmi"
karşıt
( 1 9 3 8 sonrasının)
i k i n c i H e i d e g g e r ' i n e y e ğ d i r . " Gelassenheit
H e r a k l e i t o s ' u n , " h e r ş e y i n babası v e k r a l ı " o l a r a k savaşla ilgili f r a g m a n 5 3 D K ' s ı n ı o k u r k e n , H e i d e g g e r asıl savaşı tırmaya başlar:
(polemos)
agon'la,
iki d o s t a n e r a k i b i n ç e k i ş t i ğ i
rekabetçi
mücadeleyle karşılaş
agon'un t e r s i n e , i ç i n d e " r a k i b i n b i r e ş
değil, b i r d ü ş m a n " o l d u ğ u b i r polemos'ta " i ş l e r c i d d i d i r . " S o n r a b i r d ü ş m a n ı n n e olduğunu belirtmeye başlar (bu satırların 1 9 3 3 - 3 4 ' t e , medya düşmanın k i m olduğunu ç o k açık bir şekilde gösteren m e t i n l e r l e doluyken ve Heidegger bu mücadeleye politik o l a r a k k a t ı l m ı ş k e n yazıldığını u n u t m a m a l ı y ı z ) :
s ö y l e m i n " o l a n a k s ı z " k e s i ş i m i o l a r a k k a v r a m a l ı y ı z . Metafiziğe Giriş adlı bu g e ç i ş d ö n e m i n i n a n a h t a r m e t n i n d e , H e i d e g g e r şöyle yazıyor:
D ü ş m a n , bir h a l k ı n [ Volk] ve o n u n b i r e y l e r i n i n varlığına özsel bir t e h d i t s a ç a n biri ve h e r k e s t i r . D ü ş m a n ı n dışsal olması gerekmez, dışsal d ü ş m a n ı n da en tehlikelisi olması
uzun sürmez. S a n k i orada dışarıda düşman yokmuş gibi görünebilir. Bu durumda temel
B u çizgi 1 8 8 3 tarihli bir n o t t a doruk n o k t a s ı n a erişir: " H a k i m o l m a k m ı ? K e n d i tarzımı
ihtiyaç düşmanı b u l m a k , o n u ışığa ç ı k a r m a k , h a t t a o n u yaratmak, b ö y l e c e düşmana
başkalarına dayatmak
karşı bir duruş alabilmemizi ve varlığımızın aptallığından k a ç ı n m a k t ı r . D ü ş m a n , kendi
y a t m ı y o r m u ? " " A m a ç b a s i t ç e b u " ç e l i ş k i y i " " y e n m e k " y a d a y o r u m l a m a k değildir; y.ı
ni bir h a l k ı n varlığının en derin k ö k ü n e yerleştirebilir, kendisini o n u n asıl özüne karşı
e ğ e r o n u , d a h a ç o k , N i e t z s c h e ' n i n e t i k - p o l i t i k çatışkısı, e p i s t e m o l o j i k ç a t ı ş k ı n ı n karşılığı
koyabilir ve o n a karşı e y l e m e geçebilir. Bu durumda, m ü c a d e l e ç o k daha şiddetli, güç
o l a r a k kavrarsak? B i r ve aynı m e t i n d e (iyinin ve Kcitünün Ötesinde), N i e t z s c h e iki karşıı
ve zorlu olacaktır, ç ü n k ü bu m ü c a d e l e d ü ş m a n a karşı sadece m i n i m a l darbe vurmayı
e p i s t e m o l o j i k duruşu savunuyor gibidir: 2 1 bir y a n d a , k a t l a n ı l m a z G e r ç e k Ş e y , P l a t o n ' u n
içerir; g e n e l l i k l e tam a n l a m ı y l a düşmanı yakalamak, o n u n kendisini tam a n l a m ı y l a
g ü n e ş i n e doğrudan bakış gibi t e h l i k e l i h a t t a ö l ü m c ü l o l a n doğruluk fikri vardır, hu yüz
açığa vurmasını sağlamak, o n u n l a ilgili yanılsamalardan kurtulmak, o n a saldırmaya
d e n de sorun bir i n s a n ı n o n u s e y r e l t m e d e n ya da ç a r p ı t m a d a n ne k a d a r doğruluğa kal
hazır bulunmak, sürekli hazır olmayı b e s l e m e k ve artırmak ve saldırıyı o n u n tam yok edilmesi [mit dem Ziel der valiigen Vernichtung] hedefiyle geniş bir açıda hazırlamak ç o k daha zor ve zaman alıcıdır. 2 1
mı?
İğrenç!
Talihim
tam da
başka b i r ç o k l a r ı n ı
düşünmekte
l a n a b i l e c e ğ i d i r ; diğer yandan, g ö r ü n ü m ü n a p t a l g e r ç e k l i k t e n ç o k d a h a değerli olduğu y o l u n d a k i " p o s t m o d e r n " f i k i r - s o n aşamada, h e r h a n g i bir s o n G e r ç e k l i k o l m a d ı ğ ı , sade< e çoklu
görünümlerin
etkileşimi
olduğu,
bu
yüzden
gerçeklikle
görünüm
arasındaki
karşıtlığı da terk e t m e m i z gerektiği ş e k l i n d e k i f i k i r - i n s a n ı n büyüklüğü o n u n gri gerçek Burada h e r şeyin yorumlanması gerekiyor,
"kendisini bir h a l k ı n en derin k ö k ü n e
y e r l e ş t i r e n " d ü ş m a n , k ı s a c a s ı h a l k ı n asalağı o l a n d ü ş m a n gibi k e s i n bir m e t a f o r a d e k h e r şey.
S o r u n ş u r a d a y m ı ş gibi g ö r ü n ü y o r : b u tür bir k a h r a m a n c a m ü c a d e l e c i l i ğ i
( 1 9 3 0 ' l a r ı n ortalarındaki Heidegger için tipik r e t o r i k ) İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı ' n d a n son raki
hakim
Heidegger
tonu
ve
Gelassenheit,
olmaya-bırakmak,
Varlığın
sesine
alçakgönüllü teslimiyet ve kulak verme t o n u n u nasıl birleştireceğiz? Bu k a y m a n ı n H e i d e g g e r ' i n p o l i t i k b a ğ l ı l ı k t a n ç e k i l m e s i n i v e o n a karşı h a y a l k ı r ı k l ı ğ ı i ç i n d e o l m a s ı n ı b e l i r t t i ğ i n i s ö y l e y e n s t a n d a r t v e r s i y o n u n t e r s i n e , aynı p a r a n ı n iki yüzü o l a n hu iki özel liğin
katı
bağımsızlığı
konusunda
ısrar
etmeliyiz.
Heidegger'i
düşmanın
''Vernichf(;ng"unu s a v u n m a y a i t e n şey o n u n m ü c a d e l e y i ilksel v e k u r u c u bir m ü c a d e l e o l a r a k ö n e s ü r m e k t e n k o r k m a s ı d ı r - m ü c a d e l e y i karşıt g ü ç l e r i b i r araya g e t i r e n h e r şeyi k u ş a t a n B i r e bağlı k ı l a r ( v e T r a k l o k u m a s ı sırasında c i n s e l farka d a aynı ş e k i l d e yaklaşmaz m ı ? ) . " Musevilik için de aynıdır: edilgenleştirici Sevgi T a n r ı s ı i n t i k a m c ı Y a h o v a ' n ı n karşıtı değil, ters yüzüdür. H e i d e g g e r ' i n b u g e ç d ö n e m eseri N i e t z s c h e ' y l e k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a l ı d ı r : i n s a n ı n büyük l ü ğ ü n e g i d e n t e k yol o l a r a k savaş v e a c ı m a s ı z m ü c a d e l e n i n N i e t z s c h e c i ö v g ü s ü n d e n d a h a uyumsuz b i r şey v a r m ı d ı r Gelassenheit i ç i n ? F a k a t , sezgi s a h i b i b i r ç o k o k u r u n fark ettiği gibi, b u " m i l i t a r i s t " e m i r l e r e - o k a d a r ç o k v e ü n l ü d ü r l e r k i o n l a r ı a l ı n t ı l a m a k b o ş u n a o l u r - k e s i n t i s i z b i r " e d i l g e n l e ş t i r i c i " a ç ı k l a m a l a r h a t t ı eşlik eder, e n ü n l ü l e r i d e tek yanlı "kılıcı k ı r m a " çağrısıdır - bir eylem çağrısının m ü k e m m e l örneği:
lige karşı parlak e s t e t i k g ö r ü n ü m e ö n c e l i k v e r e b i l m e s i n d e d i r . Y a n i , A l a i n B a d i o u ' n u n t e r i m l e r i y l e , G e r ç e ğ e yönelik tutkuya karşı b e n z e r l i ğ i n tutkusu. Bu iki karşıt duruşu bit arada nasıl okumalıyız? N i e t z s c h e b a s i t ç e tutarsızlık mı gösteriyor burada, karşılıklı olarak birbirini dışlayan görüş arasında salınıyor m u ? Y o k s a bir " ü ç ü n c ü y o l " mu var? Y a n i : ya e ğ e r iki karşıt s e ç e n e k ( G e r ç e ğ e y ö n e l i k tutku/benzerliğe y ö n e l i k t u t k u ) N i e t z s c h e ' n i n m ü c a d e l e s i n i , o n u n formüllendirmesi o n d a n k a ç m ı ş o l a n "doğru" k o n u m u dile getirmek teki başarısızlığını sergiliyorsa? L e v i - S t r a u s s ' t a n aldığımız (geride, B i r i n c i B ö l ü m ' d e k i ) ö r n e ğ e d ö n e r s e k ; artık b u k o n u m u n n e olduğu a ç ı k o l m a l ı d ı r : h e r şey s a d e c e g ö r ü n ü m l e r i n e t k i l e ş i m i değildir, bil Gerçek
vardır
-
fakat
bu
Gerçek,
erişilmez
Şey
değildir,
bizim o n a
erişimimizi
e n g e l l e y e n yarık, a l g ı l a n a n n e s n e y i kısmi b i r p e r s p e k t i f t e n g ö r m e m i z i ç a r p ı t a n a n t a g o n i z m a n ı n " k a y a s ı d ı r " . V e y i n e , "doğruluk" ş e y l e r i n " g e r ç e k " h a l i değildir, y a n i n e s n e h i n perspektif çarpıtması
o l m a k s ı z ı n " d o ğ r u d a n " g ö r ü n ü ş ü değil,
p e r s p e k t i f çarpıl
m a s ı n a yol a ç a n a n t a g o n i z m a n ı n G e r ç e ğ i d i r . D o ğ r u l u k sahası " ş e y l e r i n k e n d i i ç l e r i n d e gerçekten,"
perspektif çarpıtmalarının
ötesindeki
halleri
değil,
bir
perspektifi
d i ğ e r i n d e n ayıran yarığın, g e ç i t i n kendisi, iki perspektifi r a d i k a l o l a r a k ortak ölçülemei k ı l a n y a r ı k t ı r ( b u durumda: nesnenin
toplumsal a n t a g o n i z m a ) . "Olanaksız olarak G e r ç e k , "
perspektifsel-olınayan
"tarafsız"
görüşüne sahip
olmanın
olanaksızlığının
n e d e n i d i r . B i r doğruluk vardır, h e r şey g ö r e c e l i değildir - a m a bu d o ğ r u l u k tam anla mıyla p e r s p e k t i f ç a r p ı t m a s ı n ı n doğruluğudur, tek-taraflı b i r p e r s p e k t i f t e n y a p ı l a n kısmi görüş t a r a f ı n d a n ç a r p ı t ı l a n doğruluk değildir.
Ve belki de bir halk, savaşlar ve zaferler ve askeri düzen ve istihbaratın en yüksek gelişimiyle ö n e ç ı k a n ve bu şeyler i ç i n en ağır fedakarlıkları yapmaya hazır o l a n bir halk, kendi özgür iradesini ilan edecek, " B i z kılıcı kırıyoruz" diyecek ve bütün askeri tesislerini yerle bir e d e c e k . İ n s a n ı n en iyi şekilde silahlandığı bir sırada, yoğun duygu larla kendisini silahsızlandınnası - a k l ı n barışına dayanması gereken gerçek barışın yolu
E t i k - p o l i t i k ç a t ı ş k ı n ı n ç ö z ü m ü d e t a m o l a r a k a y n ı d ı r : iki k a r ş ı t s e ç e n e k (mücadele v e ç a t ı ş m a yoluyla b ü y ü m e n i n m i l i t a r i s t r u h u n u n ö v ü l m e s i ; k e n d i n e d a y a t ı l a n
bil
s i l a h s ı z l a n m a e y l e m i , b a ş k a l a r ı n a h a k i m o l m a i h t i y a c ı n ı n r e d d e d i l m e s i yoluyla barış v i z y o n u ) N i e t z s c h e ' n i n m ü c a d e l e s i n i , o n u n f o r m ü l l e n d i r m e s i n e u l a ş a m a d ı ğ ı "doğru"
budur; b u n a karşın sözde silahlı barış, şimdi bütün ülkelerde o l a n barış, aklın barışının
k o n u m u d i l e g e t i r m e d e k i başarısızlığını sergiler. B u k o n u m e l b e t t e ,
ortak ölçüle
olmamasıdır. İ n s a n ne kendisine ne de komşusuna güvenir ve yarı nefretten, yarı korku
mezliğin kendisiyle barışma konumudur - fakat, ne ortak ö l ç ü l e m e z l i ğ i ? Kendisini
dan, silahlarını bırakmaz. Nefret ve korkudansa yok olmak, ve k e n d i n i nefret ve korku
b u r a d a d a y a t a n ç ö z ü m " D o ğ u l u " çözüm gibi
duyulan k ı l m a k t a n s a yok o l m a k - bu bir gün h e r ulusun en yüksek düsturu olmalıdır. 2
ç ö z ü m ü - e t k i n , d ü n y a y a b a ğ l a n m ı ş o l a r a k k a l m a l ı y ı z ; b u n u s a d e c e b i r i ç mesafeyle.
görünüyor:
t a m olarak,
Gelassetlhell
ı.Nı
koruyarak
i n s a n ; b a z ı l a r ı n ı k ö l e y a p a r v e b a ş k a l a r ı n ı ö z g ü r " ) H e i d e g g e r ' i n - o n u a n t i k Yunan
y a p m a l ı y ı z - B ü t ü n ü n n a s ı l , k ı s ı m l a r ı n ı n k e s i n t i s i z ç e v i k l i ğ i a r a c ı l ı ğ ı y l a k e n d i s i y l e barış
tam
kapılmadan,
bu
bağlılıkla
varlığımızın
çekirdeğini
bozulmamış
y a ş a m ı n ı n ( k ö l e l i k v e b e n z e r i ) " a c ı m a s ı z " y ö n l e r i n i e l e a l m a m a k l a s u ç l a y a n l a r ı n ter
i ç i n d e o l d u ğ u n u s ö y l e y e n b ü t ü n o m i s t i k ç ö p . B u y a k l a ş ı m l a , s a v a ş ç ı a r t ı k b i r kişi
sine - "rütbe ve h a k i m i y e t i n " nasıl doğrudan varlığın bir açılışında zemin bulduğunu,
olarak davranmaz, o tamamıyla öznellikten çıkarılmıştır - ya da D. T. Suzuki'nin ken
b ö y l e c e toplumsal h a k i m i y e t ilişkilerine doğrudan o n t o l o j i k bir z e m i n sağladığına
d i s i n i n dediği gibi: " a s l ı n d a ö l d ü r m e y i y a p a n o d e ğ i l k ı l ı ç t ı r . O n u n b i r i n e zarar v e r m e k
açıkça dikkat çekiyor olmasını görmek ilginçtir:
g i b i b i r arzusu y o k t u r , d ü ş m a n g ö r ü n ü r v e k e n d i s i n i k u r b a n k ı l a r . S a n k i k ı l ı ç o t o m a t i k o l a r a k a d a l e t i ş l e v i n i , m e r h a m e t işlevini y e r i n e g e t i r i r . " 2 5 Ö y l e y s e , ş i d d e t i n b u " s a v a ş ç ı
E ğ e r günümüzde insanlar zaman zaman Y u n a n l ı l a r ı n po/ıViyle biraz fazla hevesli bir
Z e n " y a s a l l a ş t ı r m a s ı y l a İ s a ' d a n C h e G u e v a r a ' y a u z a n a n , a y n ı z a m a n d a şiddeti, C h e
şekilde ilgileniyorlarsa, o n u n bu yanını bastırmamaları gerekir; yoksa p o f o ' i n kavmin
G u e v a r a ' n m g ü n l ü ğ ü n d e k i ü n l ü s a t ı r l a r d a o l d u ğ u gibi " b i r sevgi işi" o l a r a k ö v e n o uzun
l a n kolayca zararsız ve duygusal h a l e gelir. D a h a yüksek rütbede b u l u n a n şey dalın
b a t ı l ı g e l e n e k a r a s ı n d a k i fark n e d i r ? :
güçlüdür. B u yüzden V a r l ı k , b i r araya gelmiş uyum olarak logos, h e r insandan kolayca aynı b e d e l e alınamaz, a m a h e p basit e ş i t l e m e , gerilimin kaldırılması, h i z a l a m a olan uyu
Gülünç
görünmeyi
rehberliğinde
de
olduğunu
göze
alarak,
söyleyeyim.
gerçek Otantik
devrimcinin bir
güçlü
devrimciyi
bu
sevgi
m u n tersine, gizlenir. 2 8
hislerinin
nitelik
olmadan
d ü ş ü n m e k olanaksızdır. Bu bir lider o l m a n ı n belki de en büyük dramlarından biridir;
Heidegger'in
tutkulu bir ruhu soğuk bir akılla birleştirmeli ve t e k bir kas bile t i t r e t m e d e n acı verici
ç a b a s ı n a y ö n e l i k d e ğ i n m e l e r i n d e a ç ı k ç a ü ç farklı y a k l a ş ı m görülür. B i r i n c i s i , Vatan
kararlar vermelidir. 2 6
s a v u n m a s ı i ç i n s a l d ı r g a n a s k e r i y a k l a ş ı m ı n d o ğ r u d a n o n a y l a n m a s ı . 2 9 İ k i n c i s i , duygudaş bir
İsa'nın
Luka
İncili'ndeki
" s k a n d a l " sözleri
( " e ğ e r biri
bana
gelirse
ve
babasından,
1930'lardaki ve
tarafsızlık
nihilizminin
a n a s ı n d a n , karısından, ç o c u k l a r ı n d a n , e r k e k ve kız k a r d e ş l e r i n d e n nefret etmiyorsa -
geleneksel
vardı: bir
yaşam
elbette
ifadesiydi;
1 9 4 0 ' l a r ı n b a ş ı n d a k i A l m a n m i l i t a r i z a s y o n u v e savaş
total fakat,
askeri
seferberlik
metafiziğin
tarzlarına saplanıp
modern
Uberwindung'u
kalmaya yol
açmaz;
öznelliğin
nostaljik
bir
radikal şekilde
Heidegger'in teknolojik
e v e t , h a t t a k e n d i h a y a t ı n d a n nefret e t m i y o r s a - o b e n i m m ü r i d i m o l a m a z " [ 1 4 : 2 6 ] ) t a m
v e r i m l i l i ğ e y ö n e l i k h a y t a n l ı ğ ı n ı g i z l e y e m e m e s i n i n n e d e n i budur: " B u r j u v a kültürü v e
d a C h e ' n i n ü n l ü alıntısıyla aynı y ö n d e ilerler: " S e r t o l m a n ı z gerekebilir, a m a hassaslığınızı
ruhsallık
k a y b e t m e y i n . Ç i ç e k l e r i k e s m e n i z gerekebilir, a m a b u b a h a r a e n g e l o l m a y a c a k t ı r . " 2 7
m o t o r l a ş m a s ı n ı ' sınırsız t e k n i k l e ş m e v e m a d d e c i l i ğ i n b i r d ı ş a v u r u m u o l a r a k g ö r m e k
Y a n i y i n e , e ğ e r L e n i n ' i n d e v r i m c i şiddet e y l e m l e r i t e r i m i n e n k a t ı K i e r k e g a a r d c ı a n l a m ı y l a "sevgi
işleriyse", " s a v a ş ç ı Z e n " d e n farkı
nerededir? B u n u n
tek
mantıklı
y a n ı t ı var: J a p o n a s k e r i s a l d ı r g a n l ı ğ ı n ı n t e r s i n e , d e v r i m c i ş i d d e t " g e r ç e k t e n " şiddetsiz
perspektifinden
bakınca
insan
ordunun
yukardan
isteyebilir. G e r ç e k t e bu metafizik bir eylemdir.'"0 Öyleyse, ordusu
Norveç'i
işgal
ettiği
zaman
Heidegger'in
aşağı
'bütünsel
1940 baharında, Alman
yorumlarının
bugün
"iliştirilmiş
g a z e t e c i l i k " d e d i ğ i m i z ş e y i n b i r tür metafizik a k l a m a s ı n ı y a p m a s ı n a ş a ş m a m a k g e r e k :
bir uyum kurmayı hedeflemez; tersine, o t a n t i k d e v r i m c i kurtuluş ç o k daha doğrudan ş i d d e t l e özdeşleşir - o t a m a n l a m ı y l a k u r t a r a n ş i d d e t t i r ( ş i d d e t l i a t m a , b i r fark yarat
G ü n ü m ü z d e , h a v a yoluyla ç ı k a r t m a yapan b i r l i k l e r i n en cesur askeri operasyonlarında,
m a , b i r a y r ı m çizgisi ç e k m e j e s t i ) . Ö z g ü r l ü k haz d o l u tarafsız b i r uyum v e d e n g e h a l i
paraşütçülerin atlayışını filme alan bir uçağın da katılıyor o l m a s ı n ı n duygusallık ya da
değil, b u d e n g e y i b o z a n ş i d d e t l i e y l e m d i r . B u d i s t (ya d a a y n ı ş e k i l d e H i n d u ) h e r şeyi k u ş a t a n Ş e f k a t , hoşgörüsüz, şiddetli H ı r i s t i y a n S e v g i y l e k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a l ı d ı r . duruş s o n a ş a m a d a A l d ı r ı ş s ı z l ı k , farkları o r t a y a k o y m a y a ç a b a l a y a n b ü t ü n
Budist
tutkuları
b a s t ı r m a n ı n duruşudur; b u n a k a r ş ı n H ı r i s t i y a n sevgi b i r F a r k o r t a y a k o y m a k , V a r l ı ğ ı n d ü z e n i n d e b i r yarık a ç m a k , b a ş k a l a r ı n ı h a r c a y a r a k bazı n e s n e l e r i a y r ı c a l ı k l ı k ı l ı p yük s e l t m e y e y ö n e l i k v a h ş i b i r t u t k u d u r . Ö y l e y s e bu, N i e t z s c h e ' n i n ç a t ı ş k ı s ı n ı n " D o ğ u l u " o l a n l a karşıtlığı a y n ı z a m a n d a L a c a n ' ı n s ö z c e n i n ö z n e s i y l e s ö z c e l e m e n i n ö z n e s i a r a s ı n d a k i a y r ı m ı n ı n t e r i m l e r i y l e d e d i l e g e t i r i l e b i l i r : eğer, " D o ğ u l u " ç ö z ü m d e b e n i m bağlılı ğım, eylemde bulunurken içinde olduğum (özgürleştirmeye ait) k o n u m u n iç barışını d o k u n m a d a n bırakırsa, o zaman t a m olarak N i e t z s c h e c i çözüm " i ç barışa" y ö n e l i k her
merakla
ilgili
bir yanı
yoktur;
b i r k a ç gün
sonra
bu
etkinliklerin bilincinin
ve
vizyonunun yayılmasının kendisi de global e t k i n l i ğ i n bir öğesi ve s i l a h l a n m a n ı n bir e t k e n i d i r . Bu tür "filme a l ı n a n h a b e r c i l i k " metafizik bir yordamdır ve günlük t e m s i l l e r le y a r g ı l a n m a y a c a k t ı r . " B u a y n ı z a m a n d a H u b e r t Dreyfus'un, g e l m e k t e o l a n Kehre'ye, y e n i t a n r ı l a r ı n g e l i ş i n e hazırlanmanın yolunun
total
teknolojik
seferberliğe d i r e n m e sahaları
olarak
işlev
g ö r e n p r a t i k l e r e k a t ı l m a k t a n g e ç t i ğ i ş e k l i n d e k i f i k r i n i n yetersiz o l m a s ı n ı n n e d e n i d i r : Heidegger p o s t m o d e r n t e k n o l o j i k pratiklere direnmemizi sağlayacak bir tür toplanı iyi araştırıyor . . . " S a n a t E s e r i n i n K ö k e n i n d e araştırdığı (paylaşılan a n l a m l ı farklılıklar
h a n g i b i r ç a b a y ı r e d d e d e r - yarığı, g e r i l i m i , v a r l ı ğ ı m ı n t a m m e r k e z i n d e o n a y l a d ı ğ ı m
getiren ve b ö y l e c e b ü t ü n bir kültürü b i r l e ş t i r e n ) kültürel t o p l a n t ı d a n yerel dünyalar
ö l ç ü d e , "dışsal" şiddete, başkalarına yönelik saldırganlığa b a ğ l a n m a m artık gerekmez.
g e t i r e n yerel t o p l a n t ı l a r a dönüyor. Bu tür yerel dünyalar geçici olarak k e n d i l e r i n e h e m
Metafiziğe Giriş'inde, a y n ı f r a g m a n 5 3 ' ü y o r u m l a r k e n ( " Ç a t ı ş m a \polemos] b ü t ü n şeylerin babası ve h e p s i n i n kralıdır. Bazılarını tanrı olarak gösterir ve başkalarını da
şeyin kendisini, h e m de şeyin kullanımıyla ilgili tipik etkinliğe karışanları getiren gün delik bir şeyin ç e v r e s i n d e görünür. H e i d e g g e r bu olayı şeyleyen bir şey ve şeyleri
ve
insanları
kendilerine,
sahiplenmelerine
getiren
pratiklere
yönelik
eğilim
olarak
adlandırır. . . . Heidegger'in bu tür yerel toplantılara odaklanan şeylere verdiği örnekler bir şarap testisi ve eski bir taş köprüdür. Bu tür şeyler Kara O r m a n köylü pratiklerini bir araya getirir, . . . aile yemeği, aile üyelerinin toplumsal ve aşçılık becerilerini kendine çektiği ve babaları, anaları, kocaları, karılan, çocukları, aile sıcaklığını, iyi mizahı ve bağlılığın en m ü k e m m e l halleriyle, ya da Heidegger'in diyeceği gibi, enkendileriyle ö n e çıkmasını iste diği zaman odaksal bir şey rolünü görür.'
y ü z l e ş m e s i n i s a ğ l a y a c a k e n r a d i k a l v e r s i y o n o l a r a k görür. 3 3
1 9 4 4 yılında, Heidegger
şöyle yazar: " Y u n a n l ı l a r b i r ç o k ' a r a ş t ı r m a r a p o r u n d a ' k a t ı k s ı z N a s y o n a l S o s y a l i s t l e r gibi görünüyor.
Uzmanlar böyle
Sosyalizme
ve
onun
ağır ç a l ı ş m a l a r
tarihsel
içinde,
bu
tür
'sonuçların'
b i r i c i k l i ğ i n e h i ç b i r yarar g e t i r m e d i ğ i n i
Nasyonal
ve
Nasyonal
S o s y a l i z m i n b u n l a r a i h t i y a c ı o l m a d ı ğ ı n ı fark e t m i y o r s a n k i . " 3 1 Y i n e a y n ı i k i r c i k l i l i k : N a s y o n a l Sosyalizminin antik Y u n a n i s t a n ' ı n halefi olarak yasallaştırılmasını kabul etmiyor, b u n a karşın yine de o n u n büyüklüğünü ima ediyor.
2
Y i n e , B e i s t e g u i ' n i n b e l i r t t i ğ i gibi, 3 ' s o r u n p e k d e H o l o k o s t k o n u s u n d a " H e i d e g K a t ı b i r H e i d e g g e r c i k o n u m d a n , b u tür p r a t i k l e t t a m d a d i r e n i ş i n k a r ş ı t ı o l a r a k , d a h a
g e r ' i n sessizliği" değildir, o n u n sessizliğinin t a m o l m a m a s ı , b u sessizliği iki kez o n a
e n b a ş t a n (sizi işinizde v e r i m l i k ı l a n aşkınsal m e d i t a s y o n kursları g i b i ) t e k n o l o j i k sefer
a n l a m k a t a c a k ş e k i l d e b o z m u ş o l m a s ı d ı r . H e r i k i s i n d e de, H o l o k o s t ' u d a h a büyük,
b e r l i ğ i n düzgün i ş l e y i ş i n e k a t ı l m ı ş o l a n b i r şey o l a r a k işlev g ö r e b i l i r - ve kural o l a r a k
g e n e l , t a r i h s e l b i r e ğ i l i m i n b i r ö r n e ğ i n e i n d i r g e d i : M a r c u s e ' a yazdığı b i r m e k t u p t a
da,
böyle
olur;
b u yüzden k u r t u l u ş a g i d e n yol
bağlılıktan geçer.
Ve,
son
olarak,
sadece
üçüncü yaklaşım
teknolojik da
tam
( 1 9 4 6 ) , Nazizm altında Yahudilerin başına gelen şeylerin t a m olarak aynısının artık
bağlılıktan
Doğu Avrupa'dan atılan A l m a n l a r ı n başına geldiğini, tek farkın artık hepimizin bunu
seferberliğe
Gelassenheit,
için zemin
biliyot olması olduğunu, b u n a karşın Nazilerin Yahudilere yaptıklarından A l m a n l a r ı n
h a z ı r l a m a y a k l a ş ı m ı d ı r . B u n a bağlı o l a r a k , H e i d e g g e r ' i n k ö t ü ü n l ü N a s y o n a l S o s y a
h a b e r d a r o l m a d ı ğ ı n ı ö n e sürdü; " D a s G e s t e l l " ( 1 9 5 0 ) adlı d e n e m e d e , " k a m p l a r d a c e s e t
l i z m i n " i ç b ü y ü k l ü ğ ü " d e ğ i n m e s i ( İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı ' n d a n s o n r a y a p ı l m ı ş bir e k l e m e
üretimini"
de, b u " b ü y ü k l ü ğ ü n " m o d e r n i n s a n l a t e k n o l o j i n i n b u l u ş m a s ı n d a n i b a r e t o l d u ğ u b e l i r
t e k n o l o j i k " ç e r ç e v e l e m e " y e özgü t u t u m u n d ı ş a v u r u m u o l a r a k a n d ı . N a z i l e r Y a h u d i l e r e
tilmiştir) tam da bu üç anlam içinde okunabilir ve okunmalıdır:
S o v y e t l e r i n b ü t ü n i n s a n l a r a y a p t ı ğ ı n ı y a p m ı ş t ı , o n l a r ı b i r "iş g ü c ü n e , " a c ı m a s ı z c a kul
ç e k i l m e , " k a m u " d o l a ş ı m ı n d a n ç e k i l m e , sessizce t a n r ı l a r ı n olası gelişi
mekanikleştirilmiş
tarım
ve
hidrojen
bombaları
üretimiyle
birlikte,
lanılıp sonra da atılabilecek o l a n teknolojik açıdan atılabilir malzemeye indirgemişti. 1.
2.
3.
Nazi projesi t e k n o l o j i y e v e r i l e n t a m o l a r a k metafizik y a n ı t ı z a t e n sağlıyor
( H o l o k o s t kesinlikle bu şekilde düşünülemez: kaynakların e k o n o m i k ya da teknolojik
(Varlık ve Zaman'm
insanın
t o t a l seferberliği a ç ı s ı n d a n a ç ı k ç a " a k ı l d ı ş ı d ı r " - s a n a y i v e O r d u t e m s i l c i l e r i S S ' l e r i
yazgısını k a h r a m a n c a ü s t l e n m e s i ş e k l i n d e k i o t a n t i k e y l e m l e karşılıyor, yani
sürekli o l a r a k , H o l o k o s t ' u n d e v a s a b i r değerli i n s a n i , e k o n o m i k v e a s k e r i k a y n a k israfı
t e k n o l o j i y i b i r m e t a f i z i k m e y d a n o k u m a , b i r p r o j e o l a r a k g ö r ü y o r v e b u yüzden
olduğunu söyleyerek protesto etmişti - başka h e r şeyin yanında, kesinlikle ç o k daha
o n u n n i h i l i z m i n i , o n u n "das M a n " b o y u t u n u i ç e r i d e n ç ö k e r t i y o r ;
ü r e t k e n bir şekilde k u l l a n ı l a b i l e c e k olan m i l y o n l a r c a kişilik iş g ü c ü n ü n yok edilmesiy
terimleriyle):
modern
t o p l u m u n "das M a n " ı n a
Nazizm Heidegger'in ö l ü m ü n d e n sonra yayınlanmış bir söyleşide söyledikleri
di!)
Genel
olarak,
Heidegger'in
genelleştirmeleri
ve
saklı
istisnaları
konusunda
ç e r ç e v e s i n d e o k u n m a l ı d ı r ( d e m o k r a s i n i n g ü n ü m ü z t e k n o l o j i s i n i n özü i ç i n e n
dikkatli olmamız gerekir: Nazizmin " i ç büyüklüğünü" modern insanın t e k n o l o j i n i n
u y g u n p o l i t i k b i ç i m o l d u ğ u n a i k n a o l m a m ı ş t ı r ) : Nazi t o t a l s e f e r b e r l i k t e k n o l o
özüyle yüzleşmesi o l a r a k b e l i r t t i ğ i n d e , h i ç b i r z a m a n a y n ı " i ç b ü y ü k l ü ğ ü " A m e r i k a n
j i n i n ö z ü n e l i b e r a l d e m o k r a s i d e n ç o k d a h a uygundur;
kapitalizmi ya da S o v y e t K o m ü n i z m i n e atfetmediğini hatırlamalıyız. B a n a göre böyle
Nazizm, özünde, en yıkıcı ve d e m o n i k haliyle modern nihilizmdir.
yapması
gerekirdi:
Nazizmin ve
Amerikan
Kapitalizminin
tersine,
sadece Sovyet
K o m ü n i z m i , yol a ç t ı ğ ı f e l a k e t e r a ğ m e n g e r ç e k b i r i ç b ü y ü k l ü ğ e s a h i p t i . ( 1 ) ' d e n ( 2 ) ' y e g e ç i ş ö n e m l i : bu, ilk ö n c e H e i d e g g e r ' i n N a z i z m i n z a t e n "t/as M a n " ı n t e k n o l o j i k n i h i l i z m i n e v e r i l e n yanıt o l d u ğ u n u d ü ş ü n m ü ş o l m a s ı g e r ç e ğ i n i m a s k e l e d i ğ i g e ç i ş t i r . Metafiziğe Giriş'te, H e i d e g g e r k e n d i i d e o l o g l a r ı n ı n i h a n e t e t t i ğ i " N a z i h a r e k e tinin
i ç b ü y ü k l ü ğ ü " y l e ilgili ü n l ü sözünü söylediği
zaman, bu "büyüklüğe" yönelik
k e n d i a n l a y ı ş ı n d a k i b i r k a y m a n ı n üstünü ö r t e r : y a k l a ş ı k 1 9 3 5 y ı l ı n a d e k , N a z i z m i n b i r yandan modern teknolojinin,
i ş v e seferberliğin n a s ı l k a p s a m l ı b i r ş e k i l d e k u c a k
lanacağına yönelik biricik yanıtı vereceğini, diğer yandan onları kaderini seçen, bir kararla d a v r a n a n bir h a l k ı n " o t a n t i k " bir politik eylemi i ç i n e s o k a c a ğ ı n ı düşünüyordu. B ö y l e c e , ç i l e c i b i r g e l e n e k s e l c i l i k l e değil, k ö k l e r i y l e , V o l k ' l a , o t a n t i k k a r a r l a b i r l e ş m i ş t e k n o l o j i y l e karşı karşıyayız, das Man'ia d e ğ i l - bu da R u s ve A m e r i k a n v e r s i y o n l a ı ı n d a n h e r biri k e n d i n c e , b u o t a n t i k b o y u t a ( y a l i b e r a l b i r e y c i l i k l e y a d a k i t l e s e l seferb e r l i k l e ) i h a n e t e d e n v e r s i y o n l a r ı n a ters düşer.
1 9 3 5 ' t e n sonra, artık Nazizme bu
"aşkınsal"
onu
örtüyü
örtmez,
buna karşın yine
de
modern
insanın
teknolojiyle
B i r süre ö n c e S l o v e n y a v e H ı r v a t i s t a n ' d a , ü n l ü k a y a k ş a m p i y o n l a r ı v e e ğ i t m e n l e r i H i t l e r ' i n e n g ü ç l ü o n a y ı n ı v e r m e k üzere b i r b i r l e r i y l e r e k a b e t e g i r m i ş d u r u m d a y d ı l a r . H i t l e r e l b e t t e m i l y o n l a r c a i n s a n ı n ö l ü m ü n d e n sorumlu o l a n k ö t ü bir herifti - a m a k e s i n l i k l e büzük s a h i b i y d i , istediği ş e y i n p e ş i n d e n ç e l i k b i r i r a d e y l e g i t m i ş t i .
Bu
g ö r ü n ü ş t e " a p a ç ı k " n o k t a y ı b i l e k a b u l e t m e m e k ö n e m l i d i r : h a y ı r , H i t l e r b i r şeyleri g e r ç e k t e n d e ğ i ş t i r m e k i ç i n "büzük s a h i b i " d e ğ i l d i ; g e r ç e k t e n e y l e m y a p m ı y o r d u , b ü t ü n e y l e m l e r i t e m e l d e karşı e y l e m l e r , t e p k i l e r d i - y a n i h i ç b i r şey g e r ç e k t e n d e ğ i ş m e s i n diye e y l e m y a p ı y o r d u . E ğ e r b i r i g e r ç e k t e n c e s u r b i r ö y l e m a n m a k i s t e y e c e k olursa, i n s a n ı n o l a n a k s ı z o l a n ı d e n e m e k i ç i n g e r ç e k t e n "büzük s a h i b i " o l m a s ı g e r e k e n , a m a aynı zamanda k o r k u n ç bir eylem, kavraması imkansız bir acıya yol a ç a c a k bir e y l e m a n m a k isterse, b u e y l e m t a m d a S t a l i n ' i n 1 9 2 0 ' l e r i n s o n u n d a S o v y e t l e r B i r l i ğ i ' n d e k i zorunlu kolektifleştirmesiydi.
B u r a d a Badiou'yu,37 o n u n adına yapılan b ü t ü n k o r k u n ç şeylere rağmen (ya da d a h a doğrusu, b u k o r k u n ç ş e y l e r i n b e l i r l i b i r b i ç i m i a d ı n a y a p ı l a n ) , S t a l i n i s t K o m ü n i z m içkin olarak ( E k i m D e v r i m i ' n i n ) bir Doğruluk-Olay'la bağlantılı olduğunu, buna k a r ş ı n F a ş i z m i n b i r sözde-olay, o t a n t i k l i k k ı l ı ğ ı n d a k i b i r y a l a n o l d u ğ u n u ö n e s ü r e n B a d i o u ' y u izlemeliyiz. B a d i o u b u r a d a désastre ( D o ğ r u l u k - O l a y ' ı n V a r l ı ğ ı n o l u m l u b i r yapısına
Stalinist "ontolojikleştirmesi")
ve
desetre ( " F a ş i s t
Devrim" denen
sözde-
o l a y ı n F a ş i s t t a k l i d i / s a h n e l e n m e s i ) a r a s ı n d a k i farka d e ğ i n i r : mieux vaut un desastre qu'un desetre, ç ü n k ü desastre y i n e d e i ç k i n o l a r a k feci s o n u c u o l d u ğ u D o ğ r u l u k - O l a y ' a b a ğ l ı d ı r , b u n a k a r ş ı n desetre s a d e c e O l a y ı D o ğ r u l u ğ u n t ö z ü n d e n y o k s u n k a l m ı ş e s t e t i k bir gösteri olarak taklit eder. T a m da bu n e d e n l e , S t a l i n i z m i n temizlikleri o kadar y ı r t ı c ı v e Faşist ş i d d e t t e n b i r b a k ı m a ç o k d a h a " a k ı l d ı ş ı " o l m u ş t u : F a ş i z m ' d e , N a z i A l m a n y a ' s ı n d a bile, eğer insan herhangi bir m u h a l i f politik etkinliğe girmediyse (ve elbette,
Yahudi
görünümü
kökenli
sürdürmesi
değilse)
olasıydı,
hayatta
buna
karşın
kalması,
"normal"
1 9 3 0 sonlarının
gündelik
yaşam
Stalinizminde
bir
kimse
g ü v e n d e değildi; h e r k e s b e k l e n m e d i k b i r ş e k i l d e i h b a r e d i l e b i l i r , t u t u k l a n a b i l i r v e h a i n o l a r a k vurulabilirdi.
B a ş k a deyişle, N a z i z m i n " a k ı l d ı ş ı l ı ğ ı " a n t i - S e m i t i z m d e , Y a h u d i
komplosuna inanmasında "yoğunlaşmıştı," buna karşın Stalinist "akıldışılık" bütün t o p l u m s a l b e d e n i s a r m ı ş t ı . B u n e d e n l e , N a z i polis m ü f e t t i ş l e r i h â l â r e j i m e karşı fiili e t k i n l i ğ i n k a n ı t v e izlerini arıyordu, b u n a k a r ş ı n S t a l i n i s t m ü f e t t i ş l e r a ç ı k v e ikirciksiz u y d u r m a l a r a girişmişti ( u y d u r m a k o m p l o v e s a b o t a j l a r , v e b e n z e r i ) . K o m ü n i s t İ k t i d a r ı n kendi
ü y e l e r i n e uyguladığı b u şiddet r e j i m i n r a d i k a l o l a r a k k e n d i s i y l e ç e l i ş m e s i n e ,
K o m ü n i s t p r o j e y l e g e r ç e k l e ş m e s i n i n c/esastre'ına t a n ı k l ı k e d e r : r e j i m i n k ö k e n l e r i n d e , " o t a n t i k " b i r d e v r i m c i p r o j e o l d u ğ u g e r ç e ğ i n e - s a d e c e r e j i m i n k e n d i k ö k e n l e r i n i sil meye
yönelik olmayan,
aynı
zamanda
bir
tür " b a s t ı r ı l a n ı n
geri
dönüşü,"
rejimin
s u ç l a n a n a s l ı n d a o n l a r ı n , y e n i nomenklatura'nm ü y e l e r i o l a r a k , D e v r i m e i h a n e t e t m i ş o l m a s ı ö l ç ü s ü n d e suçluydu. S t a l i n i s t t e r ö r b u yüzden b a s i t ç e D e v r i m i n i h a n e t i , yani o t a n t i k d e v r i m c i g e ç m i ş i n b ü t ü n izlerini s i l m e y e y ö n e l i k b i r ç a b a değildi; d a h a ç o k , devrim sonrası yeni düzenin, D e v r i m i n i h a n e t i n i kendi i ç i n e ( y e n i d e n ) k a z ı m a y a , o n u n o m e n i c / a t u r a ' n m b ü t ü n ü y e l e r i n i t e h d i t e d e n keyfi t u t u k l a m a v e ö l d ü r m e l e r k ı l ı ğ ı n d a " y a n s ı t m a y a " y a d a " y e n i d e n i ş a r e t l e m e y e " z o r l a y a n b i r tür " g a r a b e t m e l e ğ i n e " t a n ı k l ı k e d i y o r d u - p s i k a n a l i z d e o l d u ğ u gibi, S t a l i n i s t suç itirafı,asıl suçu gizler. ( B i l i n d i ğ i üzere, S t a l i n N K V D ' n i n i ç i n e z e k i c e b i r ş e k i l d e , düşük t o p l u m s a l k ö k e n l e r d e n g e l e n , b u yüz den de kıdemli
yönetiminin
Bu n o k t a N i k i t a
Mikhalkov'un
Güneş
Yanığı (Burned by the Sun,
1944)
adlı
g e n ç güzel b i r k a d ı n l a ^ m u t l u b i r evliliği o l a n A l b a y K o l o v ' u n s o n özgürlük g ü n ü n ü n ö y k ü s ü o l a n filmde kusursuzca v u r g u l a n m ı ş t ı r . 1 9 3 6 yazında, K o t o v g e n ç güzel karısı v e kızıyla b i r l i k t e yazlığında, şiir gibi b i r pazar g ü n ü n ü n t a d ı n ı ç ı k a r m a k t a d ı r . K o t o v ' u n k a r ı s ı n ı n eski b i r aşığı o l a n D i m i t r i , b e k l e n m e d i k b i r z i y a r e t t e b u l u n u r : o y u n l a r o y n a m a , şarkı s ö y l e m e v e e s k i a n ı l a r ı a n m a y l a g e ç e n h o ş b i r b u l u ş m a o l a r a k b a ş l a y a n şey b i r k a b u s a d ö n ü ş ü r - D i m i t r i , K o t o v ' u n karısıyla flört e d e r v e kızını ö y k ü v e m ü z i k l e büyülerken, ç o k g e ç m e d e n K o t o v , D i m i t r i ' n i n o n u s o n u n d a bir h a i n olarak tutukla m a y a g e l m i ş b i r N K V D a j a n ı o l d u ğ u n u a n l a r . . . . B u r a d a e n ö n e m l i o l a n şey şiir gibi yaz g ü n ü n ü n huzurunu b o z a n D i m i t r i ' n i n şiddetli m ü d a h a l e s i n i n t a m keyfiliği v e s a ç m a lığıdır:
bu
şiirin,
nomenklatura'nm y ö n e t i m i n i d e n g e l e y e n y e n i d ü z e n i n b i r a m b l e m i
o k u n m a s ı g e r e k i r , b ö y l e c e şiiri b o z a n N K V D a j a n ı n ı n m ü d a h a l e s i , t r a v m a t i k keyfiliğiyle - y a d a H e g e l c e s ö y l e r s e k , " s o y u t o l u m s u z l u ğ u y l a " - b u ş i i r i n t e m e l s a h t e l i ğ i n e t a n ı k l ı k e d e r : y e n i d ü z e n i n D e v r i m e i h a n e t ü z e r i n e inşa e d i l m i ş o l d u ğ u g e r ç e ğ i n e . P a r t i n i n yüksek k a d e m e l e r i n i n S t a l i n i s t t e m i z l i k l e r i b u t e m e l i h a n e t e d a y a n ı y o r d u :
i ş k e n c e d e n g e ç i t e r e k nomenklatura'ya y ö n e
tutuklayıp
dengesiyle
eski
toplamıştı.)
nomenklatura'nm
Yeni
rütbelerinin
nomen/c/arura'nın
sürekli
temizlenmesi
kılığındaki sapkın "bastırılanın dönüşü" arasındaki bu içkin gerilim, S t a l i n i s t feno menin
tam
kalbindedir:
temizliklet ihanet edilen
devrimci
r e j i m e musallat olduğu b i ç i m d i r . G e n n a d i Zyuganov'un,
mirasın
hayatta kalıp
1 9 9 6 yılındaki Komünist
c u m h u r b a ş k a n ı a d a y ı n ı n düşü ( e ğ e r S t a l i n en az b e ş yıl d a h a fazla yaşasaydı ve kozmopolitizmi
halletme
ve
Rus
devletiyle
Ortodoks
Kilisesi
arasında
bir
uzlaşma
s a ğ l a m a k ş e k l i n d e k i s o n p r o j e s i n i t a m a m l a m ı ş olsaydı, S o v y e t l e r B i r l i ğ i ' n d e h e r şey y o l u n a g i r m i ş o l a c a k t ı - b a ş k a deyişle, e ğ e r S t a l i n a n t i - S e m i t t e m i z l i ğ i n i g e r ç e k l e ş t i r m i ş olsaydı . . . ) , b u düş, t a m d a d e v r i m c i r e j i m i n s o n u n d a i ç k i n g e r i l i m i n d e n kurtu lacağı
ve kendini
elbette,
bu
dengeye sokacağı e d i l g e n l e ş m e n o k t a s ı n ı h e d e f alır - paradoks,
dengeye
erişmek
için,
Stalin'in
son
temizliğinin,
1953
yazında
g e r ç e k l e ş m e s i p l a n l a n a n v e ö l ü m ü y l e ö n l e n e n " b ü t ü n t e m i z l i k l e r i n a n a s ı n ı n " başarılı olması gerekmesidir. S h e i l a F i t z p a t r i c k , 1 9 2 0 s o n l a r ı n d a k i k o l e k t i f l e ş t i r m e v e hızlı s a n a y i l e ş m e n i n E k i m
k a l b i n d e k i radikal o l u m s u z l u ğ u n b i r h a t ı r l a t ı c ı s ı o l a n k e s i n t i s i z t e m i z l i k l e r zorunluydu.
f i l m i n d e , n o m e n / c / a t u r a ' n ı n yüksek r ü t b e l i b i r üyesi, D e v r i m i n ü n l ü b i r k a h r a m a n ı ,
apparafc/l'leri
lik n e f r e t l e r i n i s e r g i l e m e fırsatı b u l a n kişileri
D e v r i m i ' n i n i ç k i n d i n a m i ğ i n i n b i r parçası o l d u ğ u n u , o yüzden asıl d e v r i m c i k ı s m ı n a n c a k 1 9 3 7 ' d e s o n a e r d i ğ i n i ö n e sürdü - asıl " T h e r m i d o r " a n c a k b ü y ü k t e m i z l i k l e r G e t t y v e N a u m o v ' u n " p a r t i n i n t a m i n t i h a r ı " , s dediği şeyi ö n l e m e k üzere kesildiği v e P a r t i nomenklatura's^ k e n d i s i n i " y e n i b i r s ı n ı f o l a r a k d e n g e y e s o k t u ğ u z a m a n o l m u ş t u . V e , aslında, a n c a k
1 9 2 8 - 3 3 ' ü n k o r k u n ç o l a y l a r ı sırasında R u s t o p l u m u n u n yapısı
g e r ç e k t e n r a d i k a l b i r d ö n ü ş ü m d e n g e ç t i : 1 9 1 7 ' d e n 1 9 2 1 ' e u z a n a n zorlu a m a c o ş k u l u yıllarda, b ü t ü n t o p l u m bir acil durum halindeydi; Y e n i E k o n o m i k P o l i t i k a ( N E P ) bir geri
adımı,
Sovyet
devlet
iktidarının
toplums-al. y a p ı n ı n
dokusunu
(köylülerin,
zanaatkarların, e n t e l e k t ü e l l e r i n ve diğerlerinin büyük ç o ğ u n l u ğ u n u ) t e m e l d e dokun madan
bırakmasını
işaret
ediyordu.
Ancak
1928
atılımı
doğrudan
ve
acımasızca
t o p l u m s a l y a p ı n ı n k o m p o z i s y o n u n u d ö n ü ş t ü r m e y i h e d e f aldı, b i r e y s e l s a h i p l e r sınıfı o l a r a k k ö y l ü l e r i tasfiye e d e r e k , eski e n t e l i j e n s i y a y ı ( ö ğ r e t m e n l e r , d o k t o r l a r , b i l i m c i l e r , m ü h e n d i s l e r ve teknisyenleri) yenisiyle değiştirerek. S h e i l a Fitzpatrick'in canlı terim l e r l e d i l e getirdiği gibi: e ğ e r 1 9 1 4 ' t e R u s y a ' y ı t e r k e d e n b i r g ö ç m e n 1 9 2 4 ' t e d ö n m ü ş o l s a y d ı , d ü k k a n l a r , ofisler,
t i y a t r o l a r l a a y n ı ş e h r i v e b ü y ü k ö l ç ü d e d e a y n ı kişileri
i ş b a ş ı n d a b u l a c a k t ı ; f a k a t o n yıl s o n r a , 1 9 3 4 ' t e d ö n m ü ş olsaydı, a r t ı k ş e h r i t a n ı y a m a y a c a k t ı , t o p l u m s a l y a ş a m ı n b ü t ü n d o k u s u o k a d a r farklıydı.'" 1 9 2 9 ' d a n s o n r a k i k o r k u n ç
af
edilmesi
o l d u ğ u n u ö n e s ü r e n i d e o l o j i a d ı n a k ö l e l e ş t i r i l i r . S t a l i n i s t s ö y l e m d e bizi ç a r p a n ilk şey
i m k a n s ı z o l a n b ü t ü n d e h ş e t l e r d e , a c ı m a s ı z a m a t o p l u m s a l y a p ı n ı n t o t a l d e v r i m c i ayak
o n u n b u l a ş ı c ı doğasıdır: F a ş i z m e a ç ı k b i r k a r ş ı t l ı k l a , ( n e r e d e y s e ) h e r k e s i n o n u alay
l a n m a s ı n a , y e n i b i r d e v l e t , e n t e l i j e n s i y a , yasal s i s t e m y a r a t m a y a y ö n e l i k i ç t e n v e
e d e r e k t a k l i t e t m e y e , farklı p o l i t i k b a ğ l a m l a r ı n t e r i m l e r i y l e k u l l a n m a y a b a ş l a m a s ı , v e
c o ş k u l u b i r irade g ö r e b i l i y o r o l m a m ı z d ı r . . . .
b e n z e r i . V e hepsi b u d a değil: s o n o n yıl i ç i n d e , p o s t - K o m ü n i s t ü l k e l e r i n ç o ğ u n d a
yılların,
büyük
ileri
hamle
yıllarının
yakalanması
korkunç
yanı,
kabul
Komünist g e l e n e ğ i n i c a t e d i l m e s i gibi b i r s ü r e c e t a n ı k o l d u k . K o m ü n i s t g e ç m i ş , kültüre v e y a ş a m tarzına a i t b i r f e n o m e n o l a r a k y e n i d e n y a r a t ı l ı y o r ; o n y ı l l a r c a ö n c e , B a t ı l ı " g e r ç e k ş e y i n " sefil b i r kopyası s a y ı l a n ü r ü n l e r ( k o l a l ı i ç k i l e r i n , e l l o s y o n u , düşük k a l i t e
STALİNİST MÜZİKALİN KURAMINA D O Ğ R U
buzdolapları v e ç a m a ş ı r m a k i n e l e r i n i n , p o p ü l e r müzik gibi ş e y l e r i n D o ğ u l u versiyonları Eski bir S l o v e n K o m ü n i s t d e v r i m c i olan Joze J u r a n c i c ' i n kaderi, S t a l i n i z m i n dönüşleri
. . . ) s a d e c e keyifle a n ı l m a k l a k a l m ı y o r , d a h a s ı m ü z e l e r d e s e r g i l e n i y o r - h a t t a b a z e n
i ç i n kusursuz b i r m e t a f o r o l u ş t u r u r . * 1 9 4 3 y ı l ı n d a , İ t a l y a t e s l i m o l d u ğ u z a m a n J u r a n c i c ,
başarılı b i r b i ç i m d e t e k r a r piyasaya sürülüyorlar (eski D o ğ u A l m a n y a ' d a k i F l o r e n a e l
A d r i y a t i k ' t e k i R a b adasında bir t o p l a m a k a m p ı n d a bulunan Yugoslav m a h k u m l a r ı n
l o s y o n u g i b i ) . K o m ü n i s t g e ç m i ş i n p o l i t i k y ö n ü - h e m iyi h e m k ö t ü y a n l a r ı y l a , özgür
isyanına önderlik etti: onun önderliğinde, açlık içindeki 2 0 0 0 mahkum 2 2 0 0 İtalyan
lükçü d ü ş t e n S t a l i n i s t t e r ö r e d e k b ü t ü n p o l i t i k y ö n ü - siliniyor, yerini b a s i t v e m ü t e v a z ı
a s k e r i n i k o l a y c a zararsız h a l e g e t i r d i . S a v a ş t a n s o n r a t u t u k l a n d ı v e y a k ı n l a r d a k i ünlü
a m a t a m d a b u n e d e n l e , k a p i t a l i z m i n gergin d i n a m i ğ i n d e n d a h a m u t l u , ç o k d a h a keyif
b i r K o m ü n i s t t o p l a m a k a m p ı o l a n Gali otök'ta ( " ç ı p l a k a d a " ) h a p s e d i l d i . O r a d a y k e n ,
li, ç o k d a h a t a t m i n e d i c i b i r y a ş a m v i z y o n u n u c a n l a n d ı r a n g ü n d e l i k n e s n e l e r alıyor.
1953
yılında
başka
mahkumlarla
birlikte,
Rab'daki
1943
isyanının
onuncu
y ı l d ö n ü m ü n ü k u t l a m a k üzere b i r a n ı t inşa e t m e s i i s t e n d i - k ı s a c a s ı , K o m ü n i s t l e r i n b i r
Komünist
"imparatorlukların"
çözülmesinden
yeni
Ulus-Devletlerin
yaratılma
süreci b u yüzden, k a p i t a l i z m i n yükselişi i ç i n , M a r x ' ı n s e r m a y e a l t ı n d a k C ü r e t i m güç
m a h k u m u o l a n J u r a n c i c k e n d i s i i ç i n , k e n d i s i n i n ö n d e r l i k e t t i ğ i b i r isyan i ç i n b i r a n ı t
l e r i n i n b i ç i m s e l k a p s a n m a s ı n ı n m a d d i k a p s a n m a y a ö n c e l i ğ i o l a r a k b e t i m l e d i ğ i şeyin
inşa ediyordu. . . . E ğ e r şiirsel ( a d a l e t değil, d a h a ç o k ) a d a l e t s i z l i k d e n e n şeyin b i r
m a n t ı ğ ı n ı izliyor; b i r t o p l u m ö n c e b i ç i m s e l o l a r a k U l u s - D e v l e t a l t ı n d a k a p s a n m ı ş t ı ,
a n l a m ı varsa, t a m d a buydu: b u d e v r i m c i n i n kaderi S t a l i n i s t d i k t a t ö r l ü k a l t ı n d a k i
s o n r a ( b u U l u s - D e v l e t i t e m e l l e n d i r e n g e l e n e ğ i u y d u r a r a k ) i d e o l o j i k i ç e r i ğ i geliştiril
b ü t ü n nüfusun kaderi değil m i d i r - ö n c e D e v r i m l e ancienr regimc'i k a h r a m a n c a y ı k a n
mişti.'" K ı s a c a s ı , S t a l i n i z m N a z i z m gibi y a s a k l a n m ı ş d e ğ i l : h a t t a o n u n c a n a v a r c a y ö n
ve sonra, yeni y ö n e t i c i l e r i n kölesi olup kendi d e v r i m c i g e ç m i ş l e r i n e anıtlar d i k m e y e
lerinin
z o r l a n a n m i l y o n l a r ı n k a d e r i ? B u d e v r i m c i b u yüzden a s l ı n d a b i r " e v r e n s e l t e k i l d i r , "
e d i l e b i l i r sayıyoruz: " H o ş ç a k a l L e n i n " h o ş g ö r ü l ü y o r , " H o ş ç a k a l H i t l e r " h o ş g ö r ü l m ü y o r
k a d e r i H e p s i n i n k a d e r i n e k a r ş ı l ı k g e l e n b i r birey. 4 1
- n i y e ? Y a da, b a ş k a b i r ö r n e k : g ü n ü m ü z A l m a n y a ' s ı n d a , piyasada eski D o ğ u A l m a n
Bu d e v r i m c i n i n k o n u m u n u basitçe trajik o l m a k t a n öteye dolanmış,
ikinci
(Komünist)
için
düzey, feda
"düşünümsel" edersiniz,
ihanettir:
sonra
bu
önce
Davanın
her
kendisi
götüren şeyinizi (onun
şey b i r t ü r neden
dava
taşıyıcıları)
t a r a f ı n d a n reddedilirsiniz, k e n d i n i z i t u t a n a c a k h i ç b i r şey o l m a d a n , h i ç b i r ö z d e ş l e ş m e n o k t a s ı o l m a d a n b i r t ü r b o ş uzamda bulursunuz.
42
O n , o n beş yıl k a d a r ö n c e A B D ,
iyice farkında
olsak bile,
Ostalgie'yi
[Doğu - A l m a n y a - nostaljisini] kabul
d e v r i m c i v e Parti ş a r k ı l a r ı n ı , " S t a l i n , F r e u n d G e n o s s e " d e n " D i e P a r t e i h a t i m m e r R e c h t " e u z a n a n o şarkıları i ç e r e n b i r sürü C D v a r - a m a N a z i P a r t i s i ' n i n ş a r k ı l a r ı n ı içeren bir C D ' y i göremiyoruz. . . . Z a t e n a n e k d o t d ü z e y i n d e , Faşist v e S t a l i n i s t e v r e n l e r a r a s ı n d a k i fark a p a ç ı k t ı r ; ö r n e ğ i n , S t a l i n i s t gösteri m a h k e m e l e r d e s a n ı ğ ı n s u ç l a r ı n ı h a l k ö n ü n d e i t i r a f e t m e s i v e
İ r a n ' a karşı s a v a ş ı n d a I r a k ' ı n t a m o l a r a k a r k a s ı n d a y k e n , S a d d a m ' ı n k i t l e i m h a silahları
bu suçları nasıl i ş l e d i ğ i n i n b i r d e ğ e r l e n d i r m e s i n i y a p m a s ı b e k l e n i r - b u , N a z i z m l e k a t ı
k u l l a n ı m ı n a v e b a ş k a d e h ş e t l e r i n e d i k k a t ç e k e n , v e B i r l e ş i k D e v l e t l e r d e v l e t aygıtı
b i r k a r ş ı t l ı k i ç i n d e d i r , o r a d a b i r Y a h u d i d e n , A l m a n u l u s u n a karşı b i r Y a h u d i k o m p l o
t a r a f ı n d a n göz ardı e d i l e n l e r i n - ve a r t ı k k e n d i l e r i n e ç e v r i l m i ş o l a n acımasız-suçlu-bir-
suna karışmış olduğuna y ö n e l i k bir itiraf talep e t m e k anlamsız o l a c a k t ı r .
d i k t a t ö r - S a d d a m m a n t r a s ı n ı d i n l e m e k zorunda k a l a n l a r ı n g ü n ü m ü z d e k i k o n u m u n d a
A y d ı n l a n m a y a y ö n e l i k farklı y a k l a ş ı m l a r ı n s e m p t o m u d u r : S t a l i n i z m k e n d i s i n i h â l â ,
d a b u n a b e n z e r b i r y a n y o k m u ? S a d d a m ' ı n b i r savaş suçlusu olduğu i d d i a s ı n ı n s o r u n u
A y d ı n l a n m a g e l e n e ğ i n i n , doğruluğun h e r h a n g i rasyonel bir insanın, o insan ne kadar
s a h t e o l m a s ı değil, B i r l e ş i k D e v l e t l e r y ö n e t i m i n i n o n u S a d d a m ' ı n i k t i d a r d a t u t u n -
bozulmuş
masındaki kendi sorumluluğunu kabul e t m e d e n dile getirmeye hakkı olmamasıdır -
sayıyordu, b u yüzden d e i n s a n , s u ç l a r ı n d a n ö z n e l o l a r a k s o r u m l u y d u , a m a b u a ç ı d a n
S a d d a m ' ı n a c ı m a s ı z b i r d i k t a t ö r o l d u ğ u n u n şaşırtıcı b i r ş e k i l d e g e c i k m i ş keşfi, S t a l i n ' i n
Nazilerin
1939'ların
y a p ı l a r ı n ı n a ç ı k b i r olgusuydu; i n s a n ı n o n l a r ı n s u ç l u o l d u k l a r ı n ı k a n ı t l a m a s ı g e r e k m i
sonunda,
Yezhov'un,
terörü
örgütleyen
N K V D ' n i n başkanının binlerce
m a s u m K o m ü n i s t i n ö l ü m ü n d e n sorumlu o l d u ğ u n u şaşkınlıkla k e ş f e t m e s i n i andırıyor. . . . Bu tür kendi k e n d i n e d o l a n m ı ş bir durumun - k e n d i n e anıtlar dikmeye indirgenmiş
olursa
olsun,
durumu
bunun
erişiminde
tam
olduğunu
tersiydi, 4 , 1
kabul
onlara
göre
eden
geleneğin
Yahudilerin
bir
B u fark
suçu
parçası
biyolojik
yordu, sırf Y a h u d i o l m a n e d e n i y l e s u ç l u y d u l a r - n e d e n ? B u n u n a n a h t a r ı , B a t ı l ı i d e o l o j i k i m g e l e m d e , R o m a n t i z m ç a ğ ı n d a gezgin " e b e d i
b i r m a h k u m o l m a d u r u m u n u n - e n u ç b o y u t u n u n ironisi F a ş i z m i n t e r s i n e , y i n e d e
Yahudi"
S t a l i n i z m e i ç k i n b i r şeydir: s a d e c e S t a l i n i z m d e i n s a n l a r b ü t ü n i k t i d a r ı n o n l a r a a i t
Yahudilere
figürünün, atfedilen
tam
da
gerçek
yaşamda,
özelliklerin bütün
topluma
kapitalizmin yayılmasıyla
patlamasıyla birlikte
birlikte,
(çünkü
mal
alışverişi b ö y l e c e h e g e m o n i k h a l e g e l m i ş t i ) a n i d e n y ü k s e l m i ş o l m a s ı n d a d ı r . B u yüzden
" b i r şişe birayla k u r b a ğ a s ı " değil m i ?
Y a h u d i l e r t a m d a o n l a r ı nüfusun geri k a l a n ı n d a n ayırt e t m e y i k o l a y l a ş t ı r a n özgül n i t e liklerinden yoksun kaldıkları ve "Yahudi sorunu" Yahudilerin biçimsel özgürleştirilmesiyle p o l i t i k düzeyde - Y a h u d i l e r e b ü t ü n diğer " n o r m a l " H ı r i s t i y a n yurttaşlarla a y n ı h a k l a r ı n v e r i l m e s i y l e - "çözümlendiği" zaman, artık gülünç cimri ve tefecilet o l m a k t a n ç ı k t ı l a r , e b e d i l a n e t i n d e m o n i k k a h r a m a n l a r ı , b e l i r t i l m e m i ş v e ağza a l ı n m a z b i r s u ç u n esiri o l a n , o r t a l ı k t a g e z m e y e v e ö l ü m d e k u r t u l u ş b u l m a y a ö z l e m d u y m a y a m a h k u m o l m u ş k a h r a m a n l a r o l d u l a r . Y a n i t a m d a özgül Y a h u d i figürü o r t a d a n k a l k t ı ğ ı z a m a n m u t l a k Y a h u d i o r t a y a ç ı k t ı , v e b u d ö n ü ş ü m a n t i - S e m i t i z m i n t e o l o j i d e n ırka k a y m a s ı n ı emretti;
onların
laneti
ırklarıydı,
yaptıkları
şeylerden
(Hıristiyanları
sömürmek,
o n l a r ı n ç o c u k l a r ı n ı k a t l e t m e k , k a d ı n l a r ı n a t e c a v ü z e t m e k y a d a e n ö n e m l i s i , İsa'ya i h a n e t e d i p o n u ö l d ü r m e k t e n ) değil, o l d u k l a r ı ş e y d e n d o l a y ı s u ç l u y d u l a r - b u kay m a n ı n H o l o k o s t ' u n , y a n i o n l a r ı n " s o r u n l a r ı n ı n " t e k uygun s o n ç ö z ü m ü o l a r a k Y a h u d i n i n fiziksel yok e d i l m e s i n i n t e m e l l e r i n i a t t ı ğ ı n ı e k l e m e y e gerek v a r m ı ? Y a h u d i l e r b i r dizi ö z e l l i k l e r i y l e özdeşleştiği ö l ç ü d e , h e d e f o n l a r ı n d i n d e ğ i ş t i r m e s i , o n l a r ı H ı r i s t i y a n yapmaktı; ama Yahudilik t a m da varlığına ait olduğu zaman, sadece yok e t m e "Yahudi sorununu" çözebilirdi.45 Yine
"[anti-Semit]
J e a n - C l a u d e M i l n e r ' ı n da, R o u s s e a u ' y u S t a l i n i s t g ö s t e r i m a h k e m e l e r i y l e karşılaştı r ı r k e n b e l i r t t i ğ i gibi, t a m d a A y d ı n l a n m a m i r a s ı n ı n d e ğ e r l e n d i r m e s i a ç ı s ı n d a n , " i t i r a f konusunda, C e n e v r e M o s k o v a ' d a n üstün değildir."47 S t a l i n i s t ideolojik imgelemde, e v r e n s e l A k ı l t a r i h s e l i l e r l e m e n i n a c ı m a s ı z yasaları k ı l ı ğ ı n d a n e s n e l l e ş m i ş t i r v e biz h e p i m i z , l i d e r d e d a h i l o l m a k üzere o n u n h i z m e t l i l e r i oluruz - b u yüzden, b i r N a z i lideri k o n u ş m a y a p t ı k t a n v e k a l a b a l ı k o n u a l k ı ş l a d ı k t a n s o n r a , ö y l e c e durup sessizce alkışları
engellemeye"
yazgılı
doğru
maddeci
eder,
kendisini
alkışların
muhatabı
olarak
ayağa k a l k a r ve a l k ı ş l a r ı y l a d i ğ e r l e r i n e k a t ı l ı r . 4 8 L u b i t s c h ' i n
koyutlar;
buna
karşın
To Be or Not to B e ' s i n i n
b a ş l a n g ı c ı n d a k i h a r i k a a y r ı n t ı y ı h a t ı r l a y ı n : H i t l e r b i r o d a y a girdiği z a m a n , o d a d a k i b ü t ü n N a z i g ö r e v l i l e r e l l e r i n i N a z i s e l a m ı y l a k a l d ı r ı r v e " H e i l H i t l e r ! " diye bağırır; b u n a karşılık, H i t l e r elini kaldırır ve " H e i l k e n d i m ! " der - H i t l e r ö r n e ğ i n d e , bu saf m i z a h t ı r , g e r ç e k l i k t e o l a m a y a c a k b i r şeydir; b u n a k a r ş ı n S t a l i n ' i n k e n d i s i n i a l k ı ş l a y a n başkalarına katılarak gerçekten "kendisini selamlaması" mümkündü (ve bunu yaptı). T a m d a b u n e d e n l e , S t a l i n ' i n d o ğ u m g ü n ü n d e , m a h k u m l a r o n a m u t l u l u k v e Sosyaliz me
fantaziyi
kabul
S t a l i n i z m d e , b u zorunlu a l k ı ş l i d e r i n k o n u ş m a s ı n ı n s o n u n d a p a t l a d ı ğ ı z a m a n , l i d e r
başarı
dileyen
telgraflar g ö n d e r d i l e r , N o r i l s k y a d a
V o r k u t a gibi
en
karanlık
müdahaleyi
g u l a g l a r d a n b i l e ; oysa i n s a n Y a h u d i l e r i n A u s c h w i t z ' d e n H i t l e r ' e d o ğ u m g ü n ü telgrafı
ö n e r e n kişi N i e t z s c h e o l m u ş t u : İyinin ve Kötünün Otesinde'n'm N o . 2 5 1 ' i n d e , " A v r u
g ö n d e r m e s i n i h a y a l b i l e e d e m i y o r . . . . N e k a d a r d e l i c e v e tatsız g ö r ü n ü r s e g ö r ü n s ü n , b u
pa'yı y ö n e t e c e k yeni b i r k a s t y e t i ş t i r m e k " i ç i n , A l m a n v e Y a h u d i ı r k ı n ı n karıştırıl
s o n a y r ı m S t a l i n i z m l e N a z i z m a r a s ı n d a k i k a r ş ı t l ı ğ ı n uygarlık v e b a r b a r l ı k a r a s ı n d a k i
masını, b ö y l e c e A l m a n " e m i r v e r m e ve emre u y m a " b e c e r i s i n i n Yahudi "para ve sabır"
k a r ş ı t l ı k o l d u ğ u n u sergiliyor: S t a l i n i z m o n u uygarlığa b a ğ l a y a n s o n bağı k o p a r m a d ı . E n
d e h a s ı y l a b i r l e ş t i r i l m e s i n i ö n e r d i . 4 6 Bu ç ö z ü m ü n h ü n e r i a priori uyumsuz o l a n , t ı p k ı
düşük
b i r k a ç yıl ö n c e k i b i r İngiliz t e l e v i z y o n r e k l a m ı n d a olduğu gibi, a y n ı s i m g e s e l uzamda
e r i ş e b i l i y o r d u . S t a l i n i z m i n k a r ş ı l a ş t ı r m a l ı ü s t ü n l ü ğ ü a ç ı s ı n d a n b a ş l ı c a p a r a d o k s a l sav
b i r b i r i y l e b u l u ş a m a y a n iki fantaziyi bir araya g e t i r m e s i d i r . R e k l a m ı n ilk k ı s m ı n d a ü n l ü
f a n a t i k a n t i - K o m ü n i s t l e r i n o n a y ö n e l t t i ğ i s t a n d a r t savdır: e s k i - D o ğ u A l m a n y a , o n
Gulag
sakini
bile
hâlâ
evrensel
Akla
katılıyordu:
Tarihin
Doğruluğuna
m a s a l a n e k d o t u s e r g i l e n i r : b i r kız b i r n e h r i n k ı y ı s ı n d a yürür, b i r k u r b a ğ a görür, o n u
m i l y o n s a k i n i y l e b i r l i k t e , n ü f u s u n u d e n e t l e m e k üzere 1 0 0 . 0 0 0 t a m m e s a i ç a l ı ş a n gizli
n a z i k ç e k u c a ğ ı n a alır, ö p e r v e e l b e t t e , ç i r k i n k u r b a ğ a m u c i z e v i b i r ş e k i l d e yakışıklı b i r
polis a j a n ı n a sahipti, b u n a karşın G e s t a p o b ü t ü n A l m a n y a ' y ı yaklaşık 1 0 . 0 0 0 tam
g e n ç a d a m a d ö n ü ş ü r . F a k a t , h i k a y e s o n a e r m e m i ş t i r : g e n ç a d a m kıza açgözlü b i r b a k ı ş
m e s a i ç a l ı ş a n a j a n l a d e n e t l i y o r d u . . . . F a k a t , b u s a v ı n i s p a t l a d ı ğ ı şey d a h a ç o k ispatla
a t a r , o n u k e n d i n e ç e k e r , ö p e r - v e kız a d a m ı n muzaffer b i r t a v ı r l a e l i n d e t u t t u ğ u b i r
m a k istediği ş e y i n t a m t e r s i d i r : " s ı r a d a n " A l m a n l a r ı n p o l i t i k t e r ö r e k a t ı l ı m d e r e c e s i
şişe b i r a y a d ö n ü ş ü r . . . . Y a b i r k u r b a ğ a y l a b i r k a d ı n a s a h i p oluruz y a d a bir şişe birayla
n i s e r g i l e r - ç o k sayıda a j a n a g e r e k y o k t u r , g e n i ş i h b a r ş e b e k e s i k e n d i k e n d i n e işler,
b i r a d a m a ; h i ç b i r z a m a n e l d e e d e m e y e c e ğ i m i z şey güzel b i r k a d ı n l a a d a m ı n " d o ğ a l " çif
ç ü n k ü G e s t a p o sivil t o p l u m u n g e n i ş ç e v r e l e r i n i n i ş b i r l i ğ i n e d a y a n a b i l i y o r d u . B a ş k a
tidir - n e d e n ? Ç ü n k ü b u " i d e a l ç i f t i n " f a n t a z m a t i k desteği b i r şişe bira t u t a n b i r
d e y i ş l e : e v e t , doğru, n ü f u s u n r e j i m e verdiği d e s t e k N a z i z m d e ç o k d a h a " k e n d i l i ğ i n
k u r b a ğ a gibi tutarsız b i r figür o l a c a k t ı r . Ö y l e y s e b u , b i r f a n t a z i n i n bizim üzerimize
d e n d i " - a m a b u n u n a n l a t t ı ğ ı şey g e n i ş a h l a k i y o z l a ş m a n ı n N a z i z m d e K o m ü n i z m d e
o n u n l a ç o k aşırı ö z d e ş l e ş m e a r a c ı l ı ğ ı y l a d a y a t t ı ğ ı baskıyı ç ö k e r t m e o l a s ı l ı ğ ı s u n a r : aynı
olduğundan
anda, aynı
iki
n ü f u s u n büyük k ı s m ı ü z e r i n d e ö z e l b i r k a s t ı n y ö n e t i m i o l m a s ı d e ğ i l d i r : u n u t m a m a m ı z
ö z n e n i n h e r biri k a d ı n y a d a e r k e k o l a r a k k e n d i öznel f a n t a z i s i n e g ö m ü l m ü ş t ü r - kız
g e r e k e n şey h a l k ı n b ü y ü k ç o ğ u n l u ğ u n u n y o z l a ş m a m ı ş o l m a s ı n ı n , o n l a r ı n m e s l e k t a ş
a s l ı n d a b i r g e n ç a d a m o l a n k u r b a ğ a fantazisi kurar, a d a m d a a s l ı n d a b i r şişe b i r a o l a n
l a r ı n ı k e n d i l i ğ i n d e n i h b a r e t m e y e karşı d i r e n m i ş o l m a l a r ı n ı n , b u n a b e n z e r ş e y l e r i n ,
kız fantazisi. M o d e r n r e s i m v e y a z ı n ı n b u n a karşı ç ı k a r d ı ğ ı şey n e s n e l g e r ç e k l i k değil
K o m ü n i s t t e l k i n e r a ğ m e n h a y a t t a k a l m ı ş b i r " a k l ı b a ş ı n d a a h l a k d u y g u s u ' n u n işareti
uzamda,
tutarsız f a n t a z m a t i k ö ğ e l e r ç o k l u ğ u n u
kucaklayarak.
Yani:
çok
daha
yaygın
olduğudur.
Konu
sadece,
komünist
diktatörlüğün,
iki ö z n e n i n h i ç b i r z a m a n ü s t l e n e m e d i ğ i " n e s n e l o l a r a k ö z n e l " t e m e l fantazidir, b u biraz
o l m a d ı ğ ı d ı r , b u t u t u m s ı r a d a n i n s a n l a r ı n d a y a n ı ş m a s ı n ı vaaz e d e n K o m ü n i s t i d e o l o
b i r şişe b i r a t u t a n b i r k u r b a ğ a y ı t a s v i r e d e n , a l t ı n d a d a " B i r a d a m v e B i r k a d ı n " y a d a
j i n i n kendisi tarafından kesin bir şekilde destekleniyordu.
" İ d e a l Ç i f t " yazan b i r M a g r i t t e r e s m i n e b e n z i y o r . V e b u t a m d a N i e t z s c h e ' n i n ö n e r d i ğ i şey değil m i ? O n u n A l m a n v e Y a h u d i l e r i n k a r ı ş m a s ı y l a o l u ş a n y e n i ırk f o r m ü l ü o n u n
B u yüzden d e y i r m i n c i yüzyılın e n b ü y ü k savaşı, y a n i İ k i n c i D ü n y a S a v a ş ı , S t a l i n i s t K o m ü n i s t v e k a p i t a l i s t d e m o k r a s i l e r i n F a ş i z m e karşı b i r l i k t e m ü c a d e l e e t t i ğ i savaş
291
o l d u . B u aynı z a m a n d a " h ü m a n i s t " m u h a l i f K o m ü n i s t l e r l e , S S C B v e o n u n i m p a r a t o r luğunda
Sosyalizmin
"bürokratik
bozulması"
olarak
algıladıkları
şeyle
mücadele
e d e r k e n k e n d i fiziksel c a n l ı l ı k l a r ı n ı t e h l i k e y e a t m a n o k t a s ı n a d e k g i d e b i l e n k i ş i l e r l e k ı y a s l a n a b i l e c e k b i r şeyi N a z i z m d e b u l a m a y ı ş ı m ı z ı n n e d e n i d i r : N a z i A l m a n y a s ı n d a , " i n s a n yüzlü b i r N a z i z m i " s a v u n a n k i m s e y o k t u .
...
Olumlu
içerikleri
açısından,
K o m ü n i s t r e j i m l e r t e r ö r v e s e f a l e t s a ç a n k a s v e t l i b i r başarısızlık o l d u , a y n ı z a m a n d a b e l l i b i r uzam a ç t ı l a r , b a ş k a ş e y l e r i n yanı sıra g e r ç e k t e n V a r o l a n s o s y a l i z m i n k e n d i s i n i n başarısızlığını ö l ç m e m i z i sağlayan Ü t o p y a c ı b e k l e n t i l e r u z a m ı n ı a ç t ı l a r , A n t i K o m ü n i s t m u h a l i f l e r i n k u r a l o l a r a k göz ardı e t m e y e e ğ i l i m l i o l d u k l a r ı şey k e n d i l e r i n i n g ü n l ü k t e r ö r v e sefaleti e l e ş t i r i p i l a n e t t i k l e r i u z a m ı n k e n d i s i n i n K o m ü n i s t ç ı k ı ş l a , o n u n S e r m a y e n i n m a n t ı ğ ı n d a n k a ç m a çabasıyla açılmış ve destekleniyor olmasıdır. K ı s a c a s ı , H a v e l gibi m u h a l i f l e r m e v c u t K o m ü n i s t r e j i m i o t a n t i k i n s a n i d a y a n ı ş m a adına reddettikleri
zaman,
(çoğunlukla
bilmeden)
Komünizmin
kendisinin
açtığı
y e r d e n k o n u ş u y o r l a r d ı - b u yüzden d e " g e r ç e k t e n v a r o l a n k a p i t a l i z m " a n t i - K o m ü n i s t m ü c a d e l e l e r i n i n yüksek b e k l e n t i l e r i n i k a r ş ı l a m a d ı ğ ı z a m a n b ö y l e h a y a l kırıklığı i ç i n d e o l u r l a r . B e l k i d e V a c l a v K l a u s , H a v e l ' i n o p r a g m a t i k ikizi, H a v e l ' i " s o s y a l i s t " diye b i r yana
iterken haklıydı.
...
Polonya'daki
yakın
tarihli
bir r e s e p s i y o n d a b i r n o v e a u
r i c h e ' ı , y e n i z e n g i n b i r k a p i t a l i s t A d a m M i c h n i k ' i iki kez başarılı b i r k a p i t a l i s t olduğu i ç i n t e b r i k e t t i ( h e m s o s y a l i z m i n y ı k ı l m a s ı n a y a r d ı m c ı o l m u ş t u , h e m d e o l d u k ç a kârlı b i r y a y ı n i m p a r a t o r l u ğ u n u n b a ş ı n d a y d ı ) ; aşırı u t a n a n M i c h n i k y a n ı t v e r d i : " B e n b i r 4
k a p i t a l i s t d e ğ i l i m ; sosyalizmi yürümediği i ç i n a f f e d e m e y e n b i r sosya-listim." '' B u d a tarafsız b i r " F a ş i z m l e S t a l i n i z m i k a r ş ı l a ş t ı r m a " k o n u m u b e n i m s e m e y e y ö n e lik b ü t ü n N o l t e tarzı 5 0 b ü t ü n ç a b a l a r ı n kusurudur, y a n i ş u n u s o r a n sav ç e r ç e v e s i n i n : " E ğ e r N a z i l e r i yasadışı o l a r a k m i l y o n l a r ı ö l d ü r m e k l e suçlarsak, n e d e n a y n ı ö l ç ü t l e r i K o m ü n i z m e d e u y g u l a m a y a l ı m ? E ğ e r H e i d e g g e r kısa N a z i bağlılığı n e d e n i y l e affedilem i y o r s a , n e d e n L u k â c s v e B r e c h t v e diğerleri ç o k d a h a uzun süreli S t a l i n i s t b a ğ l ı l ı k l a r ı n e d e n i y l e a f f e d i l e b i l i y o r l a r ? " G ü n ü m ü z k ü m e l e n m e s i n d e , b u tür b i r k o n u m o t o m a t i k olatak Faşizme K o m ü n i z m karşısında üstünlük s o m u t söylersek
Nazizmi,
v e r m e k a n l a m ı n a gelir:
yani, d a h a
Bolşevizmde zaten b u l u n a n pratiklerin bir tepkisine - v e
t e k r a r ı n a - i n d i r g e m e k ( p o l i t i k d ü ş m a n a karşı ö l ü m ü n e m ü c a d e l e , t e r ö r v e t o p l a m a k a m p l a r ı ) , b ö y l e c e "ilk g ü n a h " K o m ü n i z m e ait olur. B u yüzden asıl iş E k i m D e v r i m i ' n i n trajedisini d ü ş ü n m e k t i r : o n u n b ü y ü k l ü ğ ü n ü , o n u n ö z g ü r l e ş t i r i c i gizilini
algılamak ve aynı zamanda, o n u n S t a l i n i s t s o n u c u n u n
t a r i h s e l z o r u n l u l u ğ u n u a l g ı l a m a k . H e r iki h e v e s e d e karşı k o y m a l ı y ı z : S t a l i n i z m i n s o n a ş a m a d a o l u m s a l b i r s a p m a o l d u ğ u ş e k l i n d e k i T r o ç k i s t fikir t ı p k ı K o m ü n i s t p r o j e fikri gibi, ç e k i r d e ğ i n d e t o t a l i t e r d i r . O e n f e s T r o ç k i y a ş a m ö y k ü s ü n ü n ü ç ü n c ü c i l d i n d e I s a a c D e u t s c h e r 1 9 2 0 s o n l a r ı n d a k i zorunlu k o l e k t i f l e ş t i t m e y l e ilgili sezgi y ü k l ü b i r g ö z l e m yapıyor:
dışa yönelik ç a l ı ş m a k t a ve yayılmakta başarısız olan ve S o v y e t l e r B i r l i ğ i ' n i n içine sıkışan o d i n a m i k kuvvet içe yöneldi ve b i r kez d a h a S o v y e t t o p l u m u n u n yapısını şiddetli bir şekilde y e n i d e n şekillendirmeye başladı. Zorla sanayileştirme ve kolektif
leştirme artık devrimin yayılmasının vekilleri oldu, ve Rus kulakların tasfiyesi yurt dışındaki burjuva y ö n e t i m i n i n devrilmesi için Ersatz o l d u . "
M a r x bir zamanlar N a p o l y o n için, N a p o l y o n S a v a ş l a r ı ' n ı n bir tür d e v r i m c i etkinlik i t h a l i o l d u ğ u n u yazmıştı: T h e r m i d o r ' l a b i r l i k t e , d e v r i m c i h a r e k e t l i l i k b a s t ı r ı l ı n c a , b u n a ç ı k ı ş s a ğ l a m a n ı n t e k yolu o n u dışa y ö n e l t m e k , b a ş k a d e v l e t l e r e karşı savaşa y ö n e l t m e k t i . 1 9 2 0 s o n l a r ı n ı n k o l e k t i v i z a s y o n u d a a y n ı j e s t i n t e r s i n e ç e v r i l m e s i değil m i ? R u s D e v r i m i ( L e n i n ' l e b i r l i k t e , k e n d i s i n i a ç ı k ç a p a n - A v r u p a d e v r i m i n i n ilk a d ı m ı olarak, a n c a k bir bütün-Avrupa devrimci patlaması aracılığıyla h a y a t t a kalıp k e n d i n i t a m a m l a y a b i l e c e k o l a n bir devrim olarak kavrayan o d e v r i m ) tek b a ş ı n a k a l ı n c a , tek ü l k e y l e s ı n ı r l a n ı n c a , e n e r j i n i n i ç e doğru b i r h a m l e y l e s e r b e s t b ı r a k ı l m a s ı g e r e k t i . . . . T r o ç k i ' n i n , S t a l i n i z m i E k i m D e v r i m i ' n i n N a p o l y o n T h e r m i d o r ' u olarak adlandır masını böyle nitelemeliyiz: " N a p o l y o n c u " m o m e n t , d a h a ç o k ,
1 9 2 0 iç savaşının
s o n u n d a , d e v r i m i askeri y o l l a r l a i h r a ç e t m e ç a b a s ı , Kızıl O r d u ' n u n P o l o n y a y e n i l g i s i y l e başarısız o l a n ç a b a y d ı ; a s l ı n d a gizil b i r B o l ş e v i k N a p o l y o n ' u o l a n b i r i varsa, o d a Tukhaçevski'ydi. Ç a ğ d a ş p o l i t i k a n ı n yaşadığı d e ğ i ş i k l i k b i r tür H e g e l c i d i y a l e k t i k yasayı ö r n e k l e r : "doğal olarak" bir politik bloğun y ö n e l i m i n i dile g e t i r e n t e m e l bir tarihsel h e d e f a n c a k b l o ğ a karşı ç ı k a r a k g e r ç e k l e ş t i r i l e b i l i r . B i r o n yıl k a d a r ö n c e A r j a n t i n ' d e p o p ü l i s t b i r z e m i n l e s e ç i l e n kişi, sıkı p a r a p o l i t i k a l a r ı v e " l i b e r a l " piyasa y ö n e l i m l i r a k i p l e r i n d e n ç o k d a h a radikal bir I M F ' c i özelleştirme takvimi izleyen M e n e m oldu. Fransa'da 1 9 6 0 y ı l ı n d a C e z a y i r ' e t a m b a ğ ı m s ı z l ı k v e r e r e k G o r d i a n d ü ğ ü m ü n ü k e s e n kişi ( S o s y a l i s t l e r değil) muhafazakar D e G a u l l e oldu. A B D ' y l e Ç i n arasında diplomatik ilişkiler kuran kişi m u h a f a z a k a r N i x o n o l d u . M ı s ı r ' l a C a m p D a v i d a n l a ş m a s ı n ı y a p a n d a " ş a h i n " Begin'di. Ya da yine A r j a n t i n tarihinden, 1 8 3 0 ve 1840'larda, "barbar" Federalistlerle (taşradaki
büyükbaş
hayvan
sahiplerinin
temsilcileriyle)
"uygar"
Uniteryenler
( m e r k e z i v e güçlü b i r d e v l e t e ilgi d u y a n B u e n o s A i r e s ' l i t ü c c a r l a r v b . ) a r a s ı n d a k i mücadelenin
kargaşasında
Uniteryenlerin
hayal
bile
edemediği
kadar
güçlü
bir
m e r k e z i y e t ç i h ü k ü m e t s i s t e m i k u r a n kişi, F e d e r a l i s t p o p ü l i s t d i k t a t ö r J u a n M a n u e l Rosas oldu. Aynı
mantık
1920'letin
ikinci
yarısında
Sovyetler
Birliği'nde
yaşanan
krizde
işbaşındaydı:
1 9 2 7 yılında, Stalinistlerle Buharihfeijerin yönetimdeki koalisyonu bit
yandan
çiftlik
özel
sahiplerine
ödün
verme
politikası
yürütürken,
S o l d a k i , h ı z l a n d ı r ı l m ı ş s a n a y i l e ş m e y i v e z e n g i n k ö y l ü l e r e karşı
diğer
yandan
mücadeleyi
(yüksek
vergiler, k o l e k t i f l e ş t i r m e ) s a v u n a n T r o ç k i s t l e r l e Z i n o v y e v c i l e r i n b i r l e ş i k M u h a l e f e t i n e ateşli b i r ş e k i l d e saldırıyordu. 1 9 2 8 y ı l ı n d a , S t a l i n a n i b i t " S o l c u " d ö n ü ş yapıp hızlı b i r sanayileşme ve acımasız bir toprak kolektifleştirmesi politikası dayattığı zaman S o l M u h a l e f e t i n n a s ı l şaşırdığını t a h m i n e d e b i l i r i z - s a d e c e o n l a r ı n p r o g r a m l a r ı n ı ç a l m a k la kalmamış, onu onların hayal ettiklerinden ç o k daha acımasızca gerçekleştirmişti. Onların
Stalin'i
"Thermidorcu"
bir
sağ
kanat
olmakla
eleştirmeleri
birdenbire
a n l a m s ı z h a l e geldi. T r o ç k i s t l e r i n ç o ğ u n u n y ö n d e ğ i ş t i r i p t a m d a T r o ç k i s t k e s i m i acımasızca
yok
ettikleri
sırada,
onların
programlarını
gerçekleştirdikleri
sırada
293
Stalinistlere katılmış olmalarına şaşmamak gerek. K o m ü n i s t partiler " R o m a Kilisesinin iki b i n yıl s ü r m e s i n i s a ğ l a y a n k u r a l ı " n a s ı l u y g u l a y a c a k l a r ı n ı b i l i y o r l a r d ı : " p o l i t i k a s ı ü s t ü n g e l e n l e r i k ı n a , k i m s e y e b i r yarar g e t i r m e y e n l e r i k a n o n l a ş t ı r . "
52
V e b u arada,
fırsatçı y a d a t e m b e l v e ş e h v e t l i iğfalcilerdir, s o n u n d a d a y e n i d e n e ğ i t i l i r l e r v e m u t l u m u t l u t o p l u m d a k i y e r l e r i n i alırlar. B u u y u m l u e v r e n d e , h a y v a n l a r b i l e - d o m u z - l a r , inekler ve tavuklar- insanlarla birlikte mutlulukla dans eder. H o l y w o o d ' l a k a r ş ı l ı k l ı b a ğ ı m l ı l ı k h a l k a s ı n ı n k a p a n d ı ğ ı yer d e burasıdır: b u filmler
1 9 7 0 ' l e r i n b a ş ı n d a d a a y n ı t r a j i k o m i k y a n l ı ş a n l a y ı ş s ö z k o n u s u y d u : büyük ö ğ r e n c i gös terilerinde demokrasi çağrılarıyla birlikte, y ö n e t i m d e k i K o m ü n i s t l e r i n yeni "zengin" t e k n o k r a t l a r a yarar g e t i r e n p o l i t i k a l a r bütün
muhalefeti
bastıran
Komünist
izlediği
yolunda suçlamalar dile getirilince,
karşı
saldırı,
başka
fikirlerin
yanı
sıra
K o m ü n i s t l e r i n ö ğ r e n c i p r o t e s t o l a r ı n ı n d a m e s a j ı n ı duyduğu v e o n l a r ı n t a l e p l e r i n i n k a r ş ı l a n m a k t a o l d u ğ u fikriyle h a k l ı g ö s t e r i l m i ş t i .
...
Doğrudan ve gerçek demokrasi
ç a ğ r ı l a r ı y l a b i r l e ş m i ş piyasa karşıtı " r a d i k a l " e k o n o m i p o l i t i k a l a r ı n ı n t e z a t ı n ı izleyen S o l c u K o m ü n i s t l e r i n trajedisi buydu. Korkunç İvan'dâ, E i s e n s t e i n , S t a l i n i s t " T h e r m i d o r ' u n l i b i d i n a l e k o n o m i s i n i tasvir e t t i . F i l m i n i k i n c i k ı s m ı n d a , r e n k l i ( s o n d a n b i r ö n c e k i ) k ı s ı m , k a r n a v a l e s k bir o r j i n i n sahnelendiği salonla sınırlıdır. Bu salon içinde " n o r m a l " iktidar ilişkilerinin tersine
sadece Hollywood binasının heykeli
alametlerini
sunar,
sonra
a l ç a k g ö n ü l l ü k l e o n u n ö n ü n d e diz ç ö k e r v e e l i n i ö p e r .
S a l o n d a k i s a h n e O p r i ç n i k ' l e r i n ( İ v a n ' ı n özel o r d u s u n u n ) , t ü m ü y l e " g e r ç e k ç i o l m a y a n " b i r ş e k i l d e s a h n e l e n e n m ü s t e h c e n k o r o v e d a n s ı y l a başlar: t u h a f b i r H o l l y w o o d v e J a p o n t i y a t r o s u k a r ı ş ı m ı o l a n , sözleri t u h a f b i r h i k a y e a n l a t a n b i r m ü z i k a l s a h n e s i ( ş a r k ı d a İ v a n ' ı n d ü ş m a n l a r ı n ı n kafasını k o p a r t m ı ş o l a n b a l t a y ı ö v e r l e r ) . Ş a r k ı ö n c e m ü s r i f b i r y e m e ğ i n t a d ı n ı ç ı k a r a n b i r grup boyafx, y a n i t o p r a k ağasını b e t i m l e r : " O r t a y e r d e . . . a l t ı n k a d e h l e r . . . e l d e n e l e g e ç e r . " K o r o s o n r a , zevk v e r e n sinirli b i r b e k l e n t i y l e sorar: " G e l . G e l . N e o l a c a k ş i m d i ? G e l , a n l a t b i z e ! " S o n r a s o l o O p r i ç n i k , ö n e e ğ i l i p ıslık ç a l a r a k , y a n ı t ı bağırır: " B a l t a l a r ı i n d i r i n ! " B u r a d a m ü z i k a l e ğ l e n c e n i n poli t i k tasfiyeyle buluştuğu o m ü s t e h c e n s a h a y a gireriz. V e , f i l m i n 1 9 4 4 y ı l ı n d a ç e k i l m i ş o l d u ğ u g e r ç e ğ i n i d i k k a t e alırsak, b u S t a l i n i s t t e m i z l i k l e r i n k a r n a v a l e s k k a r a k t e r i n i d o ğ r u l a m a z m ı ? İvan'ın ü ç ü n c ü k ı s m ı n d a b e n z e r b i r g e c e orjisiyle karşılaşırız (burası çekilmemiştir - senaryoya
bakmak
gerekir),
bu
orjide
bir
kurban
üzerine r a h i p c ü p p e l e r i n i g e ç i r e r e k
yaparlar.
E i s e n s t e i n ' i n g e r ç e k büyüklüğü
buradadır: politik şiddetin k o n u m u n d a k i t e m e l kaymayı, yıkıcı e n e r j i n i n " L e n i n i s t " özgürleştirici fışkırmasından Y a s a n ı n " S t a l i n i s t " m ü s t e h c e n alt k ı s m ı n a o l a n kaymayı s a p t a m ı ş t ı r ( v e tasvir e t m i ş t i r ) . E ğ e r öyleyse, E i s e n s t e i n S t a l i n i s t e v r e n i n m ü s t e h c e n a l t k ı s m ı n ı s a h n e l i y o r s a , o n u n h a l k a d ö n ü k yüzü, S t a l i n i s t m ü k e m m e l t ü r n e o l m a l ı y d ı ? K a h r a m a n c a savaş, t a r i h y a d a d e v r i m e p i k l e r i değil, m ü z i k a l l e r , y a n i " k o l h o z m ü z i k a l l e r i " adıyla 1 9 3 0 ortalarından
K i n g K o n g ' u n efsanevi ç e k i m i , konstrüktivist
tepesinde devasa bir L e n i n
projesinin
bir y a n s ı m a s ı
olmakla
z a m a n ı p r o p a g a n d a s ı n ı n bir parçası o l a n , d o ğ r u d a n p r o - S t a l i n i s t ü ç f i l m d e n biri o l a n The North S r a r ' ı [Kuzey Yıldızı] ç e k t i . B u r a d a k a r ş ı m ı z a ç ı k a n k o l h o z y a ş a m ı imgesi k e s i n l i k l e S o v y e t m o d e l i n i n g e r i s i n d e k a l m a z : L i l l i a n H e l l m a n ' ı n s e n a r y o s u n u yazdığı, Ira G e r s h w i n ' i n güftesini yazdığı, A a r o n C o p l a n d ' ı n müziğini yaptığı b i r film. B u t u h a f film S t a l i n i s t s i n e m a y l a H o l l y w o o d a r a s ı n d a k i i ç s u ç o r t a k l ı ğ ı n a t a n ı k l ı k e t m i y o r m u ? Pluto'nun Mahşer Günü adlı
1 9 3 5 ' l e r e a i t bir D i s n e y klasiği, P l u t o ' n u n bir ş ö m i
n e n i n y a n ı n d a uyuya k a l d ı k t a n s o n r a , b i r k e d i m a h k e m e s i n e s ü r ü k l e n d i ğ i , o r a d a b i r H a l k D ü ş m a n ı i l a n edildiği, bir dizi t a n ı k l ı k l a k e d i - k a r ş ı t ı d a v r a n ı ş l a r y ü z ü n d e n suç landığı,
sonra
da
halkın
önünde
yakılmaya
mahkum
edildiği
bir g ü l ü n ç
gösteri-
m a h k e m e s a h n e l e r . P l u t o y a n m a y a b a ş l a d ı k t a n s o n r a , e l b e t t e , u y a n ı r : düşteki y a n m a s a h n e s i , g e r ç e k h a y a t a a k t a r ı l d ı ğ ı z a m a n o n u n k u y r u ğ u n u y a k a n bir a l e v e d ö n ü ş ü r . B u düşü b u k a d a r i l g i n ç h a l e g e t i r e n şey s a d e c e a ç ı k p o l i t i k g ö n d e r m e l e r değildir ( 1 9 3 5 s a d e c e M o s k o v a m a h k e m e l e r i n i n ilk büyük yılı değildi; A m e r i k a ' d a da, H a l k D ü ş m a n ı g a n g s t e r ' l e r e , ç e t e c i l e r e karşı d ü z e n l e n e n k a m p a n y a l a r H o o v e r ' ı n
F B I ' ı n ı n halkla
ilişkiler ç a l ı ş m a l a r ı n ı n b i r p a r ç a s ı y d ı ) , a m a d a h a s ı , çizgi f i l m i n g ö s t e r i - m a h k e m e y i müzikal olarak, G i l b e r t ve S u l l i v a n ' ı n
The Mikado'sundan a l ı n m a " T h r e e L i t t l e M a i d s
from S c h o o l " u n a dek u z a n a n p o p ü l e r şarkılara b i r dizi a l a y c ı g ö n d e r m e y l e b i r l i k t e sah nelemesi
de
ilginçtir.
Eisenstein'den
on
yıl
önce,
müzikalle
politik
bir
gösteri-
m a h k e m e a r a s ı n d a k i bağ k u r u l m u ş t u r .
müstehcenliği
a p a ç ı k t ı r : İ v a n v e O p r i ç n i k ' l e r g e c e ziyafetlerini k a r a b i r A y i n o l a r a k , n o r m a l e l b i s e l e rinin
tepesindeki
oları S o v y e t l e r S a r a y ı ' n ı n
k a l m a d ı ; 1 9 4 2 y ı l ı n d a , H o l l y w o o d ' u n k e n d i s i d e k e n d i k o l h o z m ü z i k a l i n i , e l b e t t e savaş
ç e v r i l d i ğ i , Ç a r ' ı ı ı k e n d i s i n i n y e n i bir Ç a r o l a r a k i l a n e t t i ğ i o b u d a l a n ı n k ö l e s i olduğu B a h t i n c i f a n t a z m a t i k u z a m a k a r ş ı l ı k gelir; İ v a n e m b e s i l V l a d i m i r ' e b ü t ü n i m p a r a t o r l u k
üretim sisteminin bir S o v y e t versiyonunu kurma çabasının bir
parçası değildi; ş a ş ı r t ı c ı b i r ş e k i l d e , e t k i l e r i ters y ö n d e d e h i s s e d i l d i . E m p i r e S t a t e
1 9 5 0 b a ş l a r ı n a d e k süren, e n b ü y ü k yıldızı, G i n g e r R o g e r s ' ı n b i r tür
S o v y e t karşılığı d e n e b i l e c e k L y u b o v O r l o v a o l a n m ü z i k a l l e r . B u n u n ö r n e k filmleri
o l a r a k şunlar anılabilir: Neşeli Çocuklar (ya da Çoban Kostya), Volga, Volga ( S t a l i n ' i n e n sevdiği f i l m ) v e t ü r ü n s o n eseri o l a n Kuban Bölgesinin Kazakları. B u f i l m l e r d e h a i n
BİYOPOLİTİK PARALAKS P e k i b u g ü n n e r e d e y i z ? İ l k a k l a g e l e n şey, Faşizm v e S t a l i n i z m ' i n , yani b ü t ü n t o p l u m s a l y a p ı n ı n f e d a k a r l ı k s e f e r b e r l i ğ i n i , bir tür k a l ı c M S t i s n a h a l i n i vaaz e d e n b u iki " t o t a l i t e r " s i s t e m i n t e r s i n e , g e ç d ö n e m k a p i t a l i z m i m i z i n i t e l e y e n ş e y i n benzersiz b i r s e r b e s t bırakm a c ı l ı k olduğudur. G ü n ü m ü z ü n m u h a f a z a k a r k ü l t ü r e l e ş t i r i s i n i n s t a n d a r t ropos'u da, serbest
bırakmacı
çağımızda,
çocukların
katı
sınıflardan,
yasaklardan
yoksun
olduğudur - b u y o k s u n l u k o n l a r ı h a y a l k ı r ı k l ı ğ ı n a uğratır, o n l a r ı bir a ş ı r ı l ı k t a n d i ğ e r i n e sürükler. S a d e c e bir s i m g e s e l o t o r i t e n i n k o y d u ğ u k a t ı s ı n ı r h e m d e n g e y i , h e m d e t a t m i n i n k e n d i s i n i s a ğ l a y a b i l i r - yasağı ç i ğ n e m e n i n , sınırı a ş m a n ı n getirdiği t a t m i n i . ...
G ü n ü m ü z d e a n a l i z e d i l e n k i ş i n i n tepkisi
F r e u d ' u n a k t a r d ı ğ ı t e p k i n i n t a m tersi
o l m u y o r m u ? " D ü ş ü m d e k i k a d ı n k i m olursa o l s u n , e m i n i m a n n e m l e b i r ilgisi v a r d ı ! " F a k a t , b u topos'un g ö z d e n k a ç ı r d ı ğ ı şey, b u r a d a i ş b a ş ı n d a o l a n asıl p a r a d o k s t u r : açık
l e r y o k t u r , y a ş a m t e m e l o l a r a k m u t l u b i r şeydir o n l a r d a : " k ö t ü " k a r a k t e r l e r s a d e c e 295
seçik sınırlamanın yokluğu,
basitçe hiçbir sınır koymadığı için bizi hayal kırıklığına
1.
K a l a n b i r k a ç " O r t o d o k s " M a r k s i s t i n k i n e b e n z e r bir inkarla, sanki aslında h i ç b i r şey
uğratmadığı gibi, karşımıza tam anlamıyla Sınırı, tatminin içkin engelini çıkarır, bu
değişmemiş
yüzden,
tarafından formüllendirilen t e m e l yapısı h â l â baş e g e m e n , değişiklikler s a d e c e yüzeysel,
açık seçik
sınırlamanın
asıl
işlevi,
onu
aşma aracılığıyla
sınırsızlığı
elde
edebileceğimiz yanılsamasını desteklemektir.
gibi davranmayı sürdürür:
Bilinçdışınm
ve o n u n o l u ş u m l a r ı n ı n Freud
o yüzden " y e n i paradigmaya" y ö n e l i k m o d a çağrıların uyandırdığı h e v e s e karşı k o y m a k
G ü n ü m ü z d e ö z n e l l i k b i r k a y m a y l a , arzudan t a l e b e k a y m a y l a n i t e l e n i r ; t a l e p , b i r t a l e p t e ısrar e t m e k , b i r t a l e b i n y a r ı k l a r ı n a g i r e n , b i r t a l e p t e b i r t a l e p t e n fazla b i r şey
gerekir. 2. Kaymayı, bir " p o s t - O e d i p a l t o p l u m a " doğru gidişi kabul e t m e k l e b i r l i k t e , bunu t e h l i k e - ,
o l a n şeye sızan a r z u n u n t a m tersidir - sözgelimi, b i r ç o c u ğ u n y i y e c e k t a l e b i b i r sevgi
li bir gelişme, t e m e l etik-simgesel k o o r d i n a t l a r ı m ı z ı n kaybolması o l a r a k görür; s o n u ç t a ,
arzusunu d i l e g e t i r e b i l i r , y a n i a n n e b a z e n t a l e b i b a s i t ç e ç o c u ğ u s ı c a k b i r ş e k i l d e k u c a k
bir tür babaya ait Y a s a n ı n simgesel o t o r i t e s i n e dönüşü, otistik k a p a n m a ve şiddetin
l a y a r a k d a k a r ş ı l a y a b i l i r . D a h a s ı , arzu Yasayı v e o n u n a ş ı l m a s ı n ı getirir, a r z u n u n yeri
global k a o s u n a doğru sürüklenmeyi durdurmanın tek yolu olarak savunur.
Y a s a t a r a f ı n d a n d e s t e k l e n m e k t e d i r ; b u n a k a r ş ı n , t a l e p Y a s a n ı n d ı ş ı n d a k i h e r şeye k a d i r
3. U m u t s u z c a " z a m a n a ayak uydurmaya" ve b ö y l e c e yeni bir yasallık elde e t m e y e çalışır: ya
b i r Ö t e k i y e s e s l e n i r , b u yüzden d e t a l e p l e r i t a t m i n e t m e k arzuyu b o ğ a r ( ş ı m a r ı k ç o c u k
yeni n ö r o b i l i m l e r i n o n u n varsayımlarını onayladığını gösteren k a n ı t l a r arar, ya da
larda o l d u ğ u g i b i ) . ( B u a y n ı z a m a n d a m a d d i telafi m a n t ı ğ ı n d a d a yanlış o l a n şeydir, b u
"postmodern"
m a n t ı k zararı k a r ş ı l a m a y a y ö n e l i k b i r t a l e b e h a k l ı b i r y a k ı n m a y ü k l e r . )
t a n ı m l a r (sözgelimi, " p a t o l o j i k N a r s i z m e " o d a k l a n ı r ) .
çağımızın
"yeni
kaygılan"na
karşı
onun
törapetik
rolünü
yeniden
B i r post-Oedipal k ü m e l e n m e y e yönelik bu k a y m a aynı zamanda politik bir liderin h a k i m figürü a ç ı s ı n d a n d a g ö r ü l e b i l i r . O l i v e r S t o n e ' u n b i r b a ş y a p ı t ı varsa, o da, s t a n
B u y o l l a r d a n h a n g i s i d o ğ r u yol? E l b e t t e d ö r d ü n c ü s ü : yani t a m t e r s i n e , p s i k a n a l i z i n
d a r t l i b e r a l N i x o n f o b i s i n i n ç o k ö t e s i n e u z a n a n b i r film o l a n Nixon'dur; S t o n e ' u n
çevresinde
zekice düşüncesi, N i x o n ' i son gerçek O e d i p a l politikacı olarak, son felaket a n ı n d a suçu
yaşamlarımızda
kabul edip yaptığının t a m olarak farkında olmadığı eylemler için sorumluluk üstlen
G ü n ü m ü z ü n i d e o l o j i k - p o l i t i k k ü m e l e n m e s i n i n iki ö z e l l i ğ i n i n - b i y o l o j i k d e n e t i m v e
mek
kalan
sunmaktı.
hatırlamalıyız,
öyleyse
günümüzde
gündelik neredeyiz?
kişiliğin g e l i ş i m i a r t a n b i r k e n d i k e n d i n i d e n e t l e m e y e ( j o g g i n g , g ü v e n l i seks v e sağlıklı
zorunda
da
Peki
günümüzde,
olduğu k o l a y c a i s p a t l a n a b i l i r . B i r y a n d a n , " k e n d i n i - g e r ç e k l e ş t i r m e y e " e ğ i l m i ş n a r s i s t i k
başlatmak
şunu
sürmek.
ancak
o r a n ı y l a ö l ç e c e k o l u r s a k , o z a m a n N i x o n A B D b a ş k a n l a r ı n ı n e n solcusuydu - C a r t e r sürecini
(Burada
öne
çıkmazla
d ü z e n l e m e n i n yükselişi; aşırı n a r s i s t i k t a c i z k o r k u s u - a s l ı n d a a y n ı p a r a n ı n iki yüzü
dağıtma
olarak
karşılaştığımızı
libidinal
eğer
devletini
biri
temel
" S o l c u l u ğ u " e ğ i t i m , sağlık, sosyal y a r d ı m v e b e n z e r i b a ş l ı k l a r a a y r ı l a n m i l l i h a s ı l a
refah
zorunda
dolandığı
kalmıştı;
K o m ü n i s t l e r i n gözünde N i x o n , Ç i n H a l k C u m h u r i y e t i ' n i
dahası
t a n ı m a k gibi
anti-
b e s i n e o d a k l a n m a v e b e n z e r i n e ) yol a ç a r , y a n i , k e n d i l e r i n e b i y o p o l i t i k n e s n e l e r gibi
en temel
d a v r a n a n ö z n e l e r e ; diğer y a n d a n , d e v l e t b i y o p o l i t i k a s ı n ı n ö r t ü k a m a c ı b i r e y s e l m u t l u
g ü n a h ı i ş l e m i ş t i . . . . ) N i x o n ' u n t a m t e r s i n e , R e a g a n t a m a n l a m ı y l a ilk " p o s t - O e d i p a l "
luk v e h a z d o l u b i r y a ş a m , k e n d i n i g e r ç e k l e ş t i r m e y i ö n l e y e b i l e c e k h e r h a n g i b i r trav
b a ş k a n o l d u , farklı b i r s i m g e s e l u z a m d a h a r e k e t e t t i , suç v e s i m g e s e l b o r ç b o y u t u n u
m a t i k ş o k u n o r t a d a n k a l d ı r ı l m a s ı d ı r - o y u n c u F r a n c e s c a A n n i s ' i n b i r k e r e s i n d e dediği
g ö r m e z d e n geldi.
gibi, m u t l u l u k " A m e r i k a ' d a n b i n d o k u z yüz e l l i l e r d e i t h a l e d i l m i ş b i r m a l d ı r . "
N e yazık ki, bazı L a c a n c ı l a r b u k a y m a y a m u h a f a z a k a r b i r g ü n d e m i d e s t e k l e m e k
F a k a t , b u İ a n u s suratlı b i y o p o l i t i k e g e m e n l i k m a n t ı ğ ı n ı n k e n d i s i m o d e r n l i ğ i n h e g e -
üzere d e ğ i n i y o t l a r : m u h a f a z a k a r b i r k ü l t ü r e l e l e ş t i r e l l i k tarzıyla kişi t a l e p m a n t ı ğ ı n ı
m o n i k s ö y l e m i o l a r a k Ü n i v e r s i t e s ö y l e m i n i n iki y ö n ü n d e n s a d e c e biridir. 5 ' 1 B u s ö y l e m
beğenmez
ve
bir
tür
yasağı
yeniden
dayatarak
arzunun
dönüşünü/yenilenmesini
( t o p l u m s a l b a ğ l a n t ı ) , i ç g e r i l i m i n i ( " ç e l i ş k i s i n i " ) d ı ş s a l l a ş t ı r a n iki v a r o l u ş b i ç i m i n e
s a v u n u r - " G e r i d ö n O e d i p u s , h e r şey a f f e d i l d i ! " F a k a t , t a l e p ü z e r i n d e ısrar e t m e n i n
sahiptir:
t a m d a arzuya i h a n e t e t m e kipi olduğu doğruysa da, y a s a k zorlayıcı n i t e l i ğ i n i k a y b e t t i ğ i
kavramsallaştırmıştır:
z a m a n geri d ö n ü ş y o k t u r . İ n s a n ı n o d a k l a n m a s ı g e r e k e n şey, d a h a ç o k , dürtüye g i d e n
b i y o - p o l i t i k a n ı n idaresi o l a r a k , " y ö n e t i l e r k d ü n y a " o l a r a k . . . )
b i r y o l o l a r a k t a l e p t i r ; y a n i , i n s a n ı n i h t i y a ç duyduğu şey artık Ötekiye seslenmeyen bir
("artı-değer") kesintisiz üretimi, ( y e n i d e n ) saniplenilmesi aracılığıyla h a r e k e t eden bir
biyopolitik
egemenlik
mantığı
(toplumsal
bürokratik "totalitarizm"
kuram
olarak,
burtu
farklı
teknolojinin,
kılıklarla
ataçsal aklın,
ve dinamiği fazlanın
taleptir. H e m arzu h e m d e t a l e p Ö t e k i y e d a y a n ı r - ya eksiksiz b i r t a l e b i n ( h e r şeye
sistemin kapitalist matrisi:
k a d i r ) Ö t e k i s i n e y a d a Y a s a n ı n b i r " k a s t r e " Ö t e k i s i n e ; o yüzden, h e d e f Ö t e k i n i n v a r o l -
yoluyla y e n i d e n ü r e t e n b i r s i s t e m . K a p i t a l i z m d i ğ e r l e r i y l e b i r l i k t e b i r t a r i h s e l ç a ğ
m a y ı ş ı n ı eksiksiz o l a r a k ü s t l e n m e k t i r - h a t t a v e a y r ı c a Ö t e k i ölü olsa b i l e ( L a c a n ' ı n
değildir s a d e c e - b i r b a k ı m a , b i r z a m a n l a r m o d a o l a n v e g ü n ü m ü z d e u n u t u l m u ş o l a n
d e d i ğ i gibi: T a n r ı ö l m e d i , o h e p - z a t e n ölüydü v e b u ö l ü m d i n i n t e m e l i d i r ) .
yani,
kendisini sürekli
kendi
kendini devrimcileştirme
F r a n c i s F u k u y a m a h a k l ı y d ı , k ü r e s e l k a p i t a l i z m " t a r i h i n s o n u d u r . " B e l l i b i r fazla, s a n k i
B u umutsuz y e n i d e n O e d i p a l l e ş t i r m e ç a ğ r ı l a r ı b ü y ü k b i r i r o n i taşıyor: b i r z a m a n l a r
daha ö n c e k i t a r i h t e d e n e t i m a l t ı n d a tutuluyordu, yerel bir sapkınlık olarak, sınırlı bir
" c i n s e l b a s k ı y a " karşı bir a r a ç o l a r a k g ö r ü l e n , bize k ü l t ü r ü m ü z k a r ş ı l ı ğ ı n d a ö d e m e k
s a p m a o l a r a k görülüyordu v e k a p i t a l i z m d e t o p l u m s a l y a ş a m ı n b a ş ilkesi h a l i n e g e t i r i l
zorunda kaldığımız t r a v m a t i k bedeli h a t ı r l a t a n psikanaliz, şimdi t a m da bu kültüre bir
di, d a h a fazla para g e t i r e n p a r a n ı n kurgusal h a r e k e t i n d e k i b a ş
dönüşü savunuyor. . . . Bu çağrı, psikanalitik k u r u m u n ideolojik sıkıntımızdaki tektonik
k o ş u l l a r ı n ı d u r m a k s ı z ı n d e v r i m c i l e ş t i r e r e k h a y a t t a k a l a b i l e n b i r s i s t e m i n b a ş ilkesi -
d e ğ i ş i m l e r e gösterdiği t e p k i n i n ş u ü ç t e m e l y o l u n d a n b i r i d i r : 5 '
yani,
içinde
şeyin
sadece
kendi
fazlalığı
olarak,
ilke, sadece kendi
durmaksızın
kendi
"normal"
sınırlarının ötesine g e ç e r e k hayatta kalabildiği bir sistemin.55
s ü p e r e g o k e y i f e m r i ; b u e m i r , b u e m r i k a r ş ı l a m a k üzere ç a l ı ş m a y a k o y u l m u ş o l a n $ ' e
P e k i t a m o l a r a k , p a r a l a k s ı n h a n g i k i p i n d e , b u iki y ö n b i r b i r i y l e b a ğ l a n t ı k u r a r ? Kapitalizmi t e k n o l o j i k e g e m e n l i ğ i n ç o k d a h a t e m e l o n t o l o j i k y a k l a ş ı m ı n ı n basit bir g ö r ü n ü m b i ç i m i n e i n d i r g e m e h e v e s i n e k a p ı l m a m a l ı y ı z ; iki düzey, a y n ı p a r a n ı n iki yüzü oldukları
ölçüde,
tümüyle
uyumsuzdur:
egemenlik
mantığını
kapitalist-fazla-
a r a c ı l ı ğ ı y l a - y e n i d e n - ü r e t i m e ç e v i r m e m i z i s a ğ l a y a n b i r m e t a - d i l y o k t u r . A n a h t a r soru b u yüzden iki fazlalık a r a s ı n d a k i ilişkidir: k a p i t a l i s t m a k i n e y e o n u s ü r e k l i k e n d i k e n d i ni
devrimcileştirmeye sürükleyen güç
olarak
bütünleşmiş
olan
lık/artı; o n u n k u l l a n ı l m a s ı n a i ç k i n o l a n " p o l i t i k " g ü ç fazlalığı
"ekonomik"
fazla
(temsil edilenlerin
ü z e r i n d e k i k u r u c u t e m s i l fazlalığı).
( b ö l ü n m ü ş ö z n e y e ) seslenir. S ü p e r e g o e m r i d e n e n şeyin t a m bir örneği o ünlü D o ğ u sözüdür: " D ü ş ü n m e , y a p ! " B u t o p l u m s a l b a ğ l a n t ı n ı n " d o ğ r u l u ğ u " S 2 , farklı k ı l ı k l a r ı y l a bilimsel-uzman bilgidir ve hedef, S j . % ö z n e n i n k e n d i k e n d i n e efendiliğini yaratmaktır - y a n i ö z n e n i n keyfe ç a ğ r ı n ı n g e r i l i m i y l e " b a ş e t m e s i n i " s a ğ l a m a k ( k e n d i n e yardım e t m e kitapçıkları aracılığıyla ve benzeri)...
B u fikir k ı ş k ı r t ı c ı d a o l s a b i r dizi soru
doğuruyor. E ğ e r doğruysa, o z a m a n , t a m a n l a m ı y l a " u y g a r l ı ğ ı n " s ö y l e m s e l işleyişiyle psikanalitik
toplumsal
bağlantı
arasındaki
fark
nerede
yatar? B u r a d a M i l l e r biraz
kuşkulu b i r ç ö z ü m e b a ş v u r u y o r : "uygarlığımızda," d ö r t t e r i m ayrı t u t u l u r , y a l ı t ı l ı r , h e r biri k e n d i b a ş ı n a işler, b u n a k a r ş ı n s a d e c e p s i k a n a l i z d e t u t a r l ı b i r b a ğ l a n t ı y l a b i r araya getirilirler:
"uygarlıkta,
dört
t e r i m i n h e r biri
birleştirilmeden
bırakılır
...
sadece
psikanalizde, saf psikanalizde bu öğeler bir söylem i ç i n d e düzenlenir."59 D Ö R T SÖYLEMİN TARİHSELLİĞİ
Fakat, psikanalitik t e d a v i n i n t e m e l i ş l e m i n i n sentez, öğeleri bir bağlantıya s o k m a k o l m a d ı ğ ı , t a m o l a r a k a n a l i z , y a n i t o p l u m s a l b i r b a ğ l a n t ı i ç i n d e , b i r b i r i n e a i t m i ş gibi
L a c a n ' ı n dört söylem matriksine kaydedilmiş tarihselliğe, m o d e r n Avrupalı gelişimin t a r i h s e l l i ğ i n e d i k k a t e t m e m i z g e r e k e n yer burası. 5 1 ' E f e n d i ' n i n s ö y l e m i - m o d e r n ö n c e s i e f e n d i y e d e ğ i l - m u t l a k m o n a r ş i y e k a r ş ı l ı k gelir, y a n i f e o d a l b a ğ l a r v e b a ğ ı m l ı l ı k l a r ş e b e k e s i n i e t k i l i b i r ş e k i l d e ç ö k e r t e n , s a d a k a t i d a l k a v u k l u ğ a v b . ç e v i r e n o ilk m o d e r n l i k figürüne: o d a m ü k e m m e l E f e n d i o l a n , "l'etat, c'est moi" d e m i ş o l a n " G ü n e ş K r a l " X I V . Louis'dir. Histerik söylem ve Ü n i v e r s i t e n i n söylemi öyleyse E f e n d i n i n doğrudan s a l t a n a t ı n ı n k a r a r s ı z l ı ğ ı n ı n iki s o n u c u n u getirir: ç a ğ d a ş b i y o p o l i t i k a d a zirveye ulaşan, nüfusu b i r Homo sacer d e r l e m e s i n e i n d i r g e m e y l e s o n u ç l a n a n , b ü r o k r a s i n i n u z m a n yönetimi
(Heidegger'in
"çerçeveleme,"
Adorno'nun
"idare
edilen
dünya",
F o u c a u l t ' n u n " d i s i p l i n v e c e z a l a n d ı r m a " t o p l u m u dediği ş e y ) ; s ü r e k l i k e n d i k e n d i n i devrirncileştirme
aracılığıyla,
fazlanın
toplumsal
bağlantının
"normal"
işleyişine
b ü t ü n l e ş t i r i l m e s i a r a c ı l ı ğ ı y l a k e n d i s i n i y e n i d e n ü r e t e n h i s t e r i k k a p i t a l i s t ö z n e l l i k pat l a m a s ı ( a s ı l "sürekli d e v r i m " z a t e n k a p i t a l i z m i n k e n d i s i d i r ) . B ö y l e c e L a c a n ' ı n dört söylem
formülü
modernliğin
iki
yüzünü
(total,
bütünsel
idare;
kapitalist-bireyci
d i n a m i k ) E f e n d i ' n i n s ö y l e m i n i ç ö k e r t m e n i n iki y o l u o l a r a k k o y m a m ı z ı sağlar: E f e n d e f i g ü r ü n ü n e t k i n l i ğ i n e y ö n e l i k kuşku ( E r i c S a n t n e r ' i n " t a y i n krizi" dediği ş e y ) , 5 7 bilgi Ieri s a y e s i n d e yasallık k a z a n a n u z m a n l a r ı n d o ğ r u d a n y ö n e t i m i y l e d e s t e k l e n e b i l i r ; y a d a b u kuşku, b u sürekli s o r g u l a m a fazlalığı, t o p l u m s a l ü r e t i m e e o n u n e n d e r i n i t i c i k u v v e t i olarak doğrudan katılabilir. Ve son olarak, A n a l i s t ' i n söylemi, yarılmayı üniversite ve h i s t e r i o l a r a k ç ö z e n d e v r i m c i - ö z g ü r l e ş t i r i c i ö z n e l l i ğ i n o r t a y a ç ı k ı ş ı n a k a r ş ı l ı k gelir: o n d a , d e v r i m c i fail ( a ) ö z n e y e d o ğ r u l u ğ u n y e r i n i işgal e d e n b i l g i n i n k o n u m u n d a n seslenir (yani, öznenin k ü m e l e n m e s i n i n "semptomal bükülmesine" müdahale eder), w h e d e f ö z n e n i n (ideolojik-politik) bilinçdışını yapılandıran E f e n d i - G ö s t e r e n i yalıtmak, o n d a n kurtulmaktır. P e k i , ö y l e yapar m ı ? J a c q u e s - A l a i n M i l l e r 5 8 , g ü n ü m ü z d e E f e n d i n i n s ö y l e m i n i n arlık A n a l i s t i n s ö y l e m i n i n " t e r s yüzü" o l m a d ı ğ ı n ı ö n e sürdü; t e r s i n e , " u y g a r l ı ğ ı m ı z ı n " k e n disi ( a d e t a o n u n h e g e m o n s i m g e s e l m a t r i s i ) A n a l i s t i n s ö y l e m i n i n f o r m ü l ü n e uyai g ü n ü m ü z d e t o p l u m s a l b a ğ l a n t ı n ı n " f a i l i " a'dır, artı-keyif, s ö y l e m i m i z e nüfuz e t m i ş o l a n
g ö r ü n e n şeyleri a y ı r m a k d e ğ i l iniydi? B u yol, M i l l e r ' ı n k i n e ters d ü ş e n b u yol, A g a m b e n t a r a f ı n d a n b e l i r t i l i y o r ; A g a m b e n istisna H a / ı ' n i n 6 0 s o n sayfalarında, Yasa v e ş i d d e t i n , ş i d d e t l e d e s t e k l e n e n Y a s a n ı n y ö n e t i m i n i n k ı s ı r d ö n g ü s ü n ü k ı r m a k i ç i n iki Ü t o p y a c ı s e ç e n e k h a y a l e d i y o r . B i r i n c i s i Y a s a y l a h i ç b i r ilişkisi o l m a y a n " s a f d e v r i m c i ş i d d e t e y ö n e l i k B e n j a m i n c i vizyon; diğeri o n u n ( ş i d d e t l i ) d a y a t ı l m a s m a a l d ı r m a d a n Y a s a y l a ilişki
k u r m a k - Y a h u d i a l i m l e r i n Yasayı sonsuz
( y e n i d e n ) y o r u m l a r k e n yaptığı şey.
A g a m b e n g ü n ü m ü z d e h e d e f i n s e n t e z d e ğ i l a y ı r m a , a y r ı m k o y m a o l d u ğ u gibi doğru b i r a n l a y ı ş l a b a ş l ı y o r : Y a s a y l a şiddeti b i r a r a y a g e t i r m e k ( b ö y l e c e h a k k u d r e t s a h i b i o l u r v e kudretin
uygulanması
t ü m ü y l e yasallaşmış o l u r )
değil,
onları kapsamlı bir şekilde
ayırmak, düğümlerini çözmektir. A g a m b e n bu formüle H e g e l karşıtı bir a n l a m katsa da, H e g e l ' i n d a h a doğru b i r o k u m a s ı b u tür b i r a y ı r m a j e s t i n i n t a m d a H e g e l c i " s e n t e z i n " s ö y l e d i ğ i şey o l d u ğ u n u a ç ı k ç a gösterir: o n d a , k a r ş ı t l a r " d a h a y ü k s e k b i r s e n t e z d e " uzlaşmaz - d a h a ç o k , farkları " t a m a n l a m ı y l a " k o y u t l a n ı r . Aziz P a v l u s ö r n e ğ i bizim b u Hegelci
"uzlaşma" mantığını açıklamamızı
sağlayabilir:
"yaşam" ve
" ö l ü m , " İsa'da
yaşam v e g ü n a h t a y a ş a m a r a s ı n d a k o y u t l a d ı ğ ı r a d i k a l yarık b a ş k a b i r " s e n t e z e " g e r e k duymaz; k e n d i i ç i n d e Y a s a y l a g ü n a h ı n " m u t l a k ç e l i ş k i s i n i n " , o n l a r ı n k a r ş ı l ı k l ı i ç e r i m i n e a i t k ı s ı r d ö n g ü n ü n ç ö z ü m ü d ü r . B a ş k a deyişle, a y r ı m k o n u l u r k o n u l m a z , ö z n e Y a s a v e i h l a l i n i n k ı s ı r d ö n g ü s ü n ü n ö t e s i n d e k i b u ö t e k i b o y u t u n v a r l ı ğ ı n ı n f a r k ı n a vardığı
zaman, savaş resmen zaten kazanılmıştır. Fakat, bu vizyon yine, geç-dönem-kapitalist gerçekliğimizin düşlerimizden daha ö t e y e g e ç m e s i n i n b i r ö r n e ğ i d e ğ i l m i ? Biz z a t e n t o p l u m s a l g e r ç e k l i ğ i m i z d e A g a m b e n ' i n U f o p y a c ı b i r vizyon o l a r a k h a y a l e t t i ğ i b i r ş e y l e k a r ş ı l a ş m ı y o r muyuz? H e g e l c i ders d e yaşamlarımızın
global
düşünümselleştirilmesinin-dolayımlanmasının
kendi
vahşi
ı l o l a y ı m s ı z l ı ğ m ı y a r a t m a s ı d e ğ i l m i ; y a n i e n iyi ş e k i l d e E t i e n n e B a l i b a r ' ı n ç a ğ d a ş y a ş a m ı n b i r özelliği o l a r a k a ş ı n a , işlevsiz a c ı m a s ı z l ı k fikri, figürleri " k ö k t e n c i " ı r k ç ı ve/veya d a d i n c i
katliamlardan
Şiddet p a t l a m a l a r ı n a , b e n i m
megapollerimizdeki
genç
ve evsizlerin "anlamsız"
İd-Kötülük olarak adlandırmaya h e v e s duyduğum bir
ş i d d e t e , yani h e r h a n g i b i r yararcı y a d a i d e o l o j i k n e d e n e d a y a n m a y a n b i r ş i d d e t e d e k
k a b a G e r ç e ğ i n i n p a r a d o k s a l y e n i d e n o r t a y a ç ı k ı ş ı gibi b i r b e d e l ö d e d i ğ i i ç i n , a n c a k b u
d e ğ i ş e n b i r a c ı m a s ı z l ı k fikriyle d i l e g e l e n b i r d u r u m u ? B i z d e n i ş ç a l a n y a b a n c ı l a r a
kadar gelişebilecektir.
i l i ş k i n , y a d a o n l a r ı n bizim B a t ı l ı d e ğ e r l e r i m i z e y ö n e l i k t e h d i t l e r i n e ilişkin ilgili b ü t ü n o
konuşmalar
bizi
yanıltmamalı:
daha
yakından
baktığımızda,
çok
G ü n ü m ü z ü n t o p l u m s a l k u r a m ı n e k a d a r ç o k D o ğ a n ı n ve/veya G e l e n e ğ i n s o n u n u
g e ç m e d e n bu
v e " r i s k t o p l u m u n u n " y ü k s e l i ş i n i i l a n e d e r s e , " d o ğ a y a " y ö n e l i k ö r t ü k g ö n d e r m e l e r gün
k o n u ş m a l a r ı n b i r p a r ç a yüzeysel i k i n c i l b i r a k ı l c ı l a ş t ı r m a sağladığı a n l a ş ı l ı r . B i r dazlak-
delik s ö y l e m i m i z i d e o k a d a r ç o k k a p l ı y o r : " i d e o l o j i s o n r a s ı " yararcı b i r ç a ğ a g i r m e k t e
d a n s o n a ş a m a d a a l d ı ğ ı m ı z y a n ı t y a b a n c ı l a r ı d ö v m e n i n o n a iyi geldiği, o n u r a h a t l a t t ı ğ ı ,
olduğumuzu ö n e sürdüğümüz z a m a n , " t a r i h i n s o n u n d a n " b a h s e t m i ş o l m a s a k b i l e , aynı
o n l a r ı n v a r l ı k l a r ı n ı n o n u rahatsız e t t i ğ i d i r . . . . B u r a d a k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z şey a s l ı n d a İ d -
d ü ş ü n c e y i ö n e sürmüş o l m u y o r muyuz, b u d a i ç i n d e t e k yasal ç a t ı ş m a n ı n e t n i k / k ü l t ü r e l
" K ö t ü l ü k " t ü r , y a n i , E g o v e jouissance a r a s ı n d a k i ilişkideki e n t e m e l d e n g e s i z l i k l e , t a m
ç a t ı ş m a olduğu p o l i t i k a s o n r a s ı b i r d ü z e n e g i r m e k t e olduğumuzu ö n e s ü r m e n i n b a ş k a b i r
m e r k e z i n d e y e r a l a n o h a z l a y a b a n c ı jouissance b ü t ü n ü a r a s ı n d a k i g e r i l i m l e y a p ı l a n a n
yolu değil m i ? T i p i k b i r ş e k i l d e , g ü n ü m ü z ü n e l e ş t i r e l v e p o l i t i k s ö y l e m i n d e " i ş ç i " t e r i m i
v e h a r e k e t e g e ç e n K ö t ü l ü k . B u yüzden İ d - K ö t ü l ü k ö z n e n i n , a r z u s u n u n ilksel o l a r a k
ortadan
k a y ı p o l a n n e s n e - a m a c ı y l a i l i ş k i s i n d e k i e n t e m e l " k ı s a d e v r e ' y i sergiler: bizi " ö t e k i " n d e
T ü r k l e r , A B D ' d e M e k s i k a l ı l a r ) o n u n yerini aldı ve/veya o n u o r t a d a n k a l d ı r d ı - b u
kalktı,
"göçmenler"
(göçmen
işçiler:
Fransa'da
Cezayirliler,
Almanya'da
( Y a h u d i , J a p o n , A f r i k a l ı , T ü r k ) " r a h a t s ı z e d e n " şey o n u n n e s n e y l e a y r ı c a l ı k l ı b i r
şekilde,
ilişkiye s a h i p m i ş gibi g ö r ü n m e s i d i r - ö t e k i n e s n e - h a z i n e y e s a h i p t i r , o n u b i z d e n arak-
h o ş g ö r ü s ü z l ü k " vb. s o r u n s a l ı n a d ö n ü ş t ü v e ç o k k ü l t ü r c ü l i b e r a l l e r i n g ö ç m e n l e r i n e t n i k
l a m ı ş t ı r ( b u yüzden biz o n a s a h i p d e ğ i l i z ) , y a d a o n e s n e y e s a h i p l i ğ i m i z e y ö n e l i k b i r
h a k l a r ı n ı k o r u m a y a y ö n e l i k aşırı y a t ı r ı m l a r ı e n e r j i s i n i a ç ı k ç a " b a s t ı r ı l m ı ş " s ı n ı f boyu
t e h d i t oluşturur.
sömürülmesinin
sınıf sorunsalı,
çokkültürcü
"Ötekiliğe
yönelik
t u n d a n a l ı y o r . F r a n c i s F u k u y a m a ' n ı n " t a r i h i n s o n u " tezi hızla ü n ü n ü k a y b e t m i ş olsa d a
B u r a d a ö n e s ü r m e m i z g e r e k e n şey, t o p l u m u n g l o b a l d ü ş ü n ü m s e l l e ş t i r i l m e s i y l e bir likte, Ö t e k i n e yönelik saf ve çıplak sergilemeyen bu
işçilerin
"yararsız"
( " y ü c e l t i l m e m i ş " ) b i r n e f r e t t e n b a ş k a b i r şey
v e "fazla" ş i d d e t l i d o l a y ı m s ı z l ı k
p a t l a m a l a r ı n ı n kurgusal
h â l â sessizce, l i b e r a l - d e m o k r a t i k k a p i t a l i s t küresel d ü z e n i n bir ş e k i l d e s o n u n d a " d o ğ a l " toplumsal
düzeni
bulduğunu
varsayıyoruz;
hâlâ
örtük
bir
şekilde
Üçüncü
Dünya
ü l k e l e r i n d e k i ç a t ı ş m a l a r ı d o ğ a l f e l a k e t l e r i n b i r a l t türü o l a r a k , sözde-doğal şiddet tutku
ö z d e ş l i ğ i n i ö n e s ü r e n H e g e l c i "sonsuz yargı"dır; b e l k i d e b u ö r t ü ş m e n i n b a ş l ı c a ö r n e ğ i
larının patlaması ya da insanın e t n i k kökleriyle fanatik bir özdeşleşmesine dayanan
psikanalitik yorumun kaderidir. G ü n ü m ü z d e , B i l i n ç d ı ş ı n ı n (düşlerden histerik semp
ç a t ı ş m a l a r sayıyoruz ( v e b u r a d a " e t n i k " , y i n e d o ğ a n ı n b i r k o d adı değilse n e ? ) . V e y i n e
tomlara uzanan) oluşumları kesinlikle masumiyetlerini kaybetmiştir ve kapsamlı bir
t e m e l n o k t a , b ü t ü n b u h e r şeyi k a p s a y a n y e n i d e n d o ğ a l l a ş t ı r m a n ı n k a t ı b i r ş e k i l d e gün
ş e k i l d e d ü ş ü n ü m s e l l e ş m i ş t i r : analiz e d i l e n , e ğ i t i m l i , t i p i k b i r i n i n " s e r b e s t ç a ğ r ı ş ı m l a r ı "
d e l i k y a ş a m l a r ı m ı z ı n küresel d ü ş ü n ü m s e l l e ş t i r i l m e s i n i n b i r karşılığı o l m a s ı d ı r .
büyük ö l ç ü d e k e n d i r a h a t s ı z l ı k l a r ı n ı n p s i k a n a l i t i k b i r a ç ı k l a m a s ı n ı s a ğ l a m a ç a b a l a r ı n ı
B e n z e r b i r s ü r e ç , e n t e l e k t ü e l y a ş a m d a , hassas b i r t a r i h s e l m o m e n t t e Frankfurt
içerir, b ö y l e c e s e m p t o m l a r ı n sadece Jungcu, K l e i n c ı , L a c a n c ı psikanalitik açıkla
O k u l u ' n u n sahneye ç ı k m a s ı n a n e d e n olan yeni bir ideolojik barbarlığın yükselmesiyle
m a l a r ı n a s a h i p o l m a d ı ğ ı m ı z ı , aynı z a m a n d a J u n g c u , K l e i n c ı , L a c a n c ı s e m p t o m l a r ı n
b i r l i k t e g e r ç e k l e ş i y o r : s o s y o e k o n o m i k M a r k s i s t d e v r i m l e r i n başarısızlığı g ö r ü n ü r o l u n
k e n d i l e r i n e de, yani g e r ç e k l i k l e r i b i r t a k ı m p s i k a n a l i t i k k u r a m a ö r t ü k b i r g ö n d e r m e
c a , b u başarısızlığın B a t ı H ı r i s t i y a n l ı ğ ı n ı n ruhsal t e m e l l e r i n i n d e r i n l i ğ i n i k ü ç ü m s e m e k
içeren
ten
semptomlara
da
sahip
olduğumuzu
söylemekte
insan
oldukça
haklı
olur.
kaynaklandığı
çıkarımı
yapıldı,
bu
yüzden
yıkıcı
etkinliğin
vurgusu
politik-
Y o r u m u n b u g l o b a l d ü ş ü n ü m s e l l e ş t i r i l m e s i n i n talihsiz s o n u c u ( h e r şey y o r u m h a l i n e
e k o n o m i k m ü c a d e l e d e n " K ü l t ü t e l D e v r i m e , " m i l l i gurur, a i l e , d i n v e r u h s a l b a ğ l a r ı n
gelir,
ç ö k e r t i l m e s i n e y ö n e l i k sabırlı e n t e l e k t ü e l - k ü l t ü r e l ç a l ı ş m a y a g e ç t i - i n s a n ı n ülkesi i ç i n
Bilinçdışı
"simgesel
kendini
etkililiğini"
yorumlar) analistin yorumunun kendisinin de performatif
kaybetmesi
ve
semptomu
a p t a l c a jouissance'inin
dolayımsızlı-
ğında el değmemiş bir halde bırakmasıdır.
yaptığı f e d a k a r l ı k r u h u " o t o r i t e r k i ş i l i k " i ç e r e n b i r şey o l a r a k b i r y a n a itildi; k a r ı k o c a s a d a k a t i n i n p a t o l o j i k c i n s e l b a s t ı r m a y ı dışavurduğu varsayıldı; B e n j a m i n ' i n k ü l t ü r ü n
P s i k a n a l i t i k t e d a v i d e o l a n şey, ş i d d e t i n i n n e d e n l e r i k o n u s u n d a g e r ç e k t e n sıkıştırıldığı z a m a n , ansızın sosyal g ö r e v l i l e r , s o s y o l o g l a r v e t o p l u m s a l p s i k o l o g l a r gibi k o n u ş
h e r b e l g e s i n i n b a r b a r l ı k b e l g e s i olduğu d ü s t u r u n u izleyerek, B a t ı k ü l t ü r ü n ü n e n yüksek b a ş a r ı l a r ı ı r k ç ı l ı k v e s o y k ı r ı m p r a t i k l e r i n i g i z l e y e n şeyler o l a r a k i l a n e d i l d i . . . .
maya başlayan, azalan toplumsal hareketlilikten, artan güvensizlikten, çocukluğunda
B u yeni
barbarlığın başlıca akademik destekçisi,
The Culture of Critique adlı
babaya ait otoritenin dağılmasından, a n n e sevgisinden yoksunluğundan bahsetmeye
k i t a b ı n d a , Y a h u d i l e r i n ö n d e r l i k e t t i ğ i bazı y i r m i n c i yüzyıl e n t e l e k t ü e l h a r e k e t l e r i n i n
b a ş l a y a n n e o - N a z i d a z l a ğ ı n verdiği y a n ı t a k e s i n b i r ş e k i l d e b e n z e r - p r a t i ğ i n v e o n u n
Avrupalı
i ç k i n i d e o l o j i k y a s a l l a ş t ı r m a s ı n ı n birliği h a m ş i d d e t v e o n u n iktidarsız, yetersiz y o r u m u
kırdığını ö n e süren K e v i n M a c D o n a l d ' d ı r ; o n a göre bu hareketler bilerek ya da bilme
olarak
y e r e k Y a h u d i ç ı k a r l a r ı n ı g e l i ş t i r m e k i ç i n t a s a r l a n m ı ş t ı , Y a h u d i o l m a y a n l a r a evrenseli-i
dağılır.
Yorumun
bu
iktidarsızlığı
risk-toplumu
kuramcılarının
selamladığı
toplumları
kökten
bir
şekilde
değiştirdiğini
ve
Batılı
insanın
güvenini
e v r e n s e l l e ş m i ş d ü ş ü n ü m s e l l i ğ i n zorunlu ters yüzüdür: s a n k i d ü ş ü n ü m s e l iktidar, o n u n
ve
e l i n d e n k a ç a n b i r t a k ı m m i n i m a l " ö n d ü ş ü n ü m s e l " tözsel d e s t e ğ e d a y a n d ı ğ ı v e o n d a n
geliştirmelerini sağlayan en tutarlı yollardan biri çoğulculuğu ve çeşitliliği d e s t e k l e m e !
g ü ç aldığı i ç i n , b u n e d e n l e d e e v r e n s e l l e ş m e s i n e k a r ş ı l ı k e t k i s i z l e ş m e k gibi b i t b e d e l
oldu - a m a sadece başkaları
ö d e d i ğ i i ç i n , y a n i d ü ş ü n ü m s e l y o r u m a g e ç i r i m s i z v e duyarsız o l a n " a k ı l d ı ş ı " ş i d d e t i n
t o p l u m u n g e l e n e k s e l t e m e l l e r i n i gözden d ü ş ü r m e y e ç a l ı ş a n h a r e k e t l e r e ö n d e r l i k etti
hatta
Ütopyacı
olarak
sunuldukları
zaman
bile.61
Yahudilerin
i ç i n . O n d o k u z u n c u yüzyıldan b e r i
çıkarlarını
Musevi olmayan
ler: yurtseverlik, ırksal bağlılık, ahlakın Hıristiyan temeli, toplumsal homojenlik ve
ideolojisi, uzun tarihi boyunca dünya kültürleri arasìnda herhalde en etnosentrik olan
cinsel kısıtlama. MacDonald, Adorno'nun başında olduğu kolektif bir proje olan,
grup tarafından yayıldı. . . . " Burada yanılsamaya kapılmayalım: büyük Aydınlanmacı
MacDonald'a göre amacı her türlü grup bağlılığını bir akıl hastalığının işareti gibi
geleneğin ölçütleriyle, aslında en iyi adlandırması "burjuva akıldışıcılar" için kullanı
göstermek olan
lan eski Ortodoks Marksist terim olan bir şeyle uğraşıyoruz: Akim kendi kendini yok
The Authoritarian Personality'ye (Otoriter Kişilik,
1950) birkaç sayfa
ayırıyor: yurtseverlikten dine, aileye -ve ırka- sadakate dek her şey tehlikeli ve kusurlu
etmesi. Unutmamak gereken tek şey bu yeni barbarlığın kesinlikle postmodern bir
bir "otoriter kişiliğin" işareti olarak bir yana itilmiştir. Farklı gruplar arasına ayrım
fenomen, aşırı düşünümsel kendine-alaycı yaklaşımın ters yüzü olduğudur - insanın,
getirmek yasal olmadığından, bütün grup sadakatleri - h a t t a yakın aile bağları-
MacDonald gibi yazarları okurken onun alay mı ettiğine, yoksa "ciddi" bir sav mı ileri
"önyargıdır." Burada MacDonald, Christopher Lasch'ın The Authoritarian Persona-
sürdüğüne karar verememesine şaşmamak gerek.
//ry'nin önyargının "ancak Amerikan halkını kolektif psikoterapiye benzer bir şeye sokarak, onlara bir akıl hastanesi sakinleri gibi davranarak silinebileceği" şeklindeki
Agamben'in Yasayla şiddetin düğümünü çözmeye yönelik
Utopyacı vizyonu
açısından bunun taşıdığı anlam, politika sonrası toplumlarımızda bu düğümün zaten
yorumunu onaylayarak aktarıyor. Bu tam da Yahudi kimliğinin merkezinde yer alan,
çözülmüş olmasıdır: bir yanda, küreselleşmesinin bedelini kendi iktidarsızlığı, kendini
fakat Horkheimer ve Adorno'nun Musevi olmayanlardaki bir akıl hastalığı olarak
dayatma başarısızlığı, Gerçekte etki yaratma başarısızlığı olarak ödeyen küreselleşmiş
betimlediği türden grup sadakati, geleneğe saygı ve farklılıkların bilincidir. Bu yazarlar
yorumla karşılaşırız; ve diğer yanda, kendi simgesel yorumundan etkilenemeyecek olan
sonunda muhaliflere karşı sevilen bir Sovyet taktiği haline gelen şeyi benimsediler:
bir şiddetin ham Gerçekliğinin patlamalarıyla. Öyleyse, günümüzün hegemonik küme lenmesinde, toplumsal bağlantının öğelerinin ayrılmış olduğu ve tam anlamıyla,
politik görüşleri onlarınkinden farklı olan herkes deliydi. Bu, Yahudi entelektüeller için, anti-Semitizm de bir akıl hastalığı işaretiydi: Hıris-
psikanaliz tarafından bir araya getirileceği iddiası (Miller) ve Yasayla şiddet arasındaki
tiyanca kendini inkar ve özellikle de cinsel bastırma Yahudilerde nefret uyandırıyordu.
düğümün çözülmesi, ayrılmalarının yasalaşması gerektiği iddiası (Agamben) arasında
Frankfurt Okulu psikanalize, "çocukluğun başlangıcındaki babaya ve anal-sadist
çözüm nerede? Ya bu iki ayırma simetrik değilse? Ya Simgesel ve dazlak figürüyle
ilişkilere yönelik Oedipal kararsızlığı anti-Semitin telafisi imkansız mirası" olarak
özetlenen ham Gerçek arasındaki yarık sahteyse, çünkü "akıldışı" şiddetin patla
gören psikanalize hevesliydi. Yurtseverliği ve ırksal kimliği alaya almanın yanı sıra,
malarının bu Gerçeğini yaratan Simgeselin küreselleşmesiyse?
Frankfurt Okulu rasgele cinsel ilişkiyi ve Bohem yoksulluğunu övmüştü: "Kesinlikle,
T a m olarak, ne zaman, ohjet petit a superego keyif emri işlevini görür? Efendi-
büyük ölçüde başarılı olan 1960'ların karşı-kültür devriminin temel yaklaşımlarından
Gösterenin yerine geçtiği zaman - yani, Lacan'ın XI. Seminet'm son sayfalarında formül-
birçoğu The Authoritarian Personal it/de dile getirilmiştir; bunlar arasında ebeveyn
lendirdiği gibi, S, ve a arasındaki kısa devre ortaya çıktığı zaman.61 Superego emrinin
lere karşı isyanı idealleştirmek, cinsel ilişkilerde özensiz yatırımlar ve toplumsal yük
kısırdöngüsünü kırmak üzere yapılması gereken temel hamle bu yüzden S, ve a
selmeye, toplumsal konuma, aile gururuna, Hıristiyan dinine ve yurtseverliğe yönelik
arasındaki ayrımı yasalaştırmaktır. Buna bağlı olarak, daha farklı bir yol izlemek daha
küçümseme de yer alır." Daha sonra gelmiş olsa da, "Fransız Yahudi yapısökümcü
verimli olmaz mı: objet petit a'nın, psikanalizde artık superego emrinin faili olarak işlev
Jacques Derrida" da şu satırları yazarken aynı geleneğe uymuştur:
görmeyen, farklı bir modus operand't'siyle başlamak - sapkınlık söyleminde olduğu gibi?
61
Miller'ın Analist'in söylemiyle günümüz uygarlığının söyleminin özdeşliği iddiası Yapısökümün arkasındaki fikir güçlü ulus-devletlerin yapıp ettiklerini güçlü göçmen
bu şekilde okunmalı: bu sonuncu söylemin (toplumsal bağlantının) sapkınlığın söyle
politikalarıyla sökmek, ulusçuluk retoriğini, mekan politikasını, insanın doğduğu ülke
mi olduğunun bir belirtisi olarak. Yani: Lacan'ın Analistin söyleminin formülünün üst
ve doğduğu dil metafiziğini sökmektir. ... Buradaki düşünce ulus-devletlerin kendileri
düzeyinin onun sapkınlık ( a - $ ) formülüyle aynı olması, Analistin söylemi formülünün
ni yabancıya karşı, Yahudilere, Araplara ve göçmenlere karşı savunmak üzere inşa ettiği
tamamının aynı zamanda sapkın toplumsal bağlantının bir formülü olarak okunması
kimlik bombalarını etkisizleştirmektir. ../'
2
olasılığını ortaya çıkarır: onun faili, mazoşist sapık (par excellence sapık), ötekinin
MacDonald'ın dediği gibi: "En soyut düzeyde bakıldığında, temel gündem böylece Birleşik Devletler'in Avrupa kökenli
insanlarının kendi demografik ve kültürel
gölgede kalışlarına yönelik kaygılarını akıldışı ve psikopatolojik bir durum belirtisi olarak
görmeye
yöneltmektir."
Bu
proje
başarılı
olmuştur:
beyazların
işten
çıkarılmasına karşı çıkan herkese zihinsel olarak dizgininden boşanmış bir "nifak tohumcusu" olarak bakılmaktadır ve beyazlar nerede grup çıkarlarını korumaya kalka cak olurlarsa psikolojik açıdan ebleh olarak betimlenmektedirler - elbette, Yahudiler sessiz bir şekilde istisna sayılmaktadır: "etnosentrizmin bir psikopatoloji biçimi olduğu
arzusunun nesne-araç konumunu işgal eder ve bu yolla, onun kurbanını (dişi) sunarak, kadını "ne istediğini bilmeyen" 6 5 histerikleşmiş/bölünmüş özne olarak koyutlar - sapık bunu onun yerine bilmektedir, yani onun ötekine hizmet etmesini sağlayan (ötekinin arzusuyla ilgili) bilgi konumundan konuşuyormuş gibi yapar; ve son olarak, bu toplum sal bağlantının ürünü Efendi-Gösteren, yani sapık mazoşistin hizmet ettiği efendi (dominatrix) rolüne yükseltilmiş histerik öznedir. Histeriğin tersine sapık, Öteki için ne olduğunu çok iyi bilir: onun Öteki's inin (bölünmüş özne'nin) /ouıssance'ının nesnesi olma konumunu destekleyen bir bilgi. Bu nedenle, sapkınlık formülü analistin söyleminin formülüyle aynıdır: Lacan, sapkınlığı 303
tersine çevrilmiş fantazi olarak tanımlar, yani, onun sapkınlık formülü a - $ ' d ı r , bu da
paradır: insanın camnı yakan bir bedel ödemesi gerekir. Bu yüzden bağlantı sadece
kesinlikle Analistin söyleminin üst düzeyidir. Sapkınlığın toplumsal bağlantısıyla
simgesel, gösterge düzeyinde değil, aynı zamanda gerçek, nesne düzeyindedir - bu
analistinki
aynı zamanda hem imgesel fantazmatik
nokta can alıcı önemdedir, özellikle de günümüzde. Analist çağdaş bir cimri mi? Evet
cazibe/ekran ve hem de bu cazibenin bulanıklaştırdığı şeye, cazibenin arkasındaki
ve hayır. Psikanalizle kapitalizm arasındaki bağlantı belki de en iyi şekilde on dokuzun
Boşluğa karşılık gelen objet petit a'nın radikal ikircikliğine dayanır. Buna bağlı olarak,
cu yüzyıl romanının büyük edebi figürlerinden biriyle, toplumun bütün büyük figür
arasındaki
fark Lacan'da,
sapkınlıktan analitik toplumsal bağlantıya geçtiğimiz zaman, fail (analist) kendisini
lerinin borç para almaya geldiği, ona yalvarıp bütün kirli gizlerini ve tutkularını
özneyi
anlattığı karanlık bir figür olan Yahudi tefeci figürüyle örneklenmektedir (Balzac'ın
arzusunun doğruluğuyla yüzleşmeye kışkırtan
Boşluğa
indirger.
"Failin"
aşağısındaki "doğruluk" konumunda bulunan bilgi,
elbette,
İnsanlık Komed is i'ndeki Gobseck'i düşünün) - bu figür hayal kırıklığı içindeki bir
analistin varsayılan bilgisine gönderme yapar ve aynı zamanda, burada elde edilen
bilge, bütün insani çabanın boşluğunun farkında olan, kamunun bakışından sak
bilginin bilimsel yeterliğin tarafsız "nesnel" bilgisi olmayacağını, kendi öznel konumu
lanmış, görünür bir iktidarı olmayan, ama yine de toplumsal yaşamın bütün iplerini
nun doğruluğu konusunda özneyi (analiz edileni) ilgilendiren bilgi olacağını belirtir.
oynatan gizli efendi olan bir figürdür. Acımasızca kayıtsız olan, her tür merhamet ve
altındaki
çubuğun
Yine, Lacan'ın sarsıcı savını, kıskanç bir kocanın karısı hakkında iddia ettiklerinin
duygudaşlıktan yoksun olan bu figür, analiste, günah çıkartan papaz ya da yaşlı bilge
(başka erkeklerle yattığı iddiasının) tümü doğru olsa bile, adamın kıskançlığının yine
mütevelliden çok daha yakındır. "Psikanalizin [Hıristiyan] günah çıkartma ruhundan
de patolojik olacağı yolundaki savını hatırlayın; aynı çerçevede, Yahudilerle ilgili Nazi
doğduğunu" savunan Foucault'nun Cinsellik Tarihi'ne karşı, belki de, "psikanalizin
iddialarının (Almanları sömüriirler, Alman kızlarını baştan çıkarırlar . . . ) çoğu doğru
tutumluluk ruhundan doğduğunu" öne sürmeliyiz. Analisti cimriden ayıran çizgi çok
olsa bile, onların anti-Semitizminin yine de patolojik olacağını (ve olduğunu) söyleye
incedir. Lacan için, arzunun örnek figürü olan kişi, sonuna dek giden, bütün ahlaki
biliriz - çünkü Nazilerin kendi ideolojik konumlarını desteklemek üzere anti-Semitiz-
sınırları çiğneyen kahraman ihlalciden çok cimridir: eğer arzunun gizemini ayırt etmek
me ihtiyaç duymalarının asıl nedenini bastırır. Bu yüzden, anti-Semitizm sözkonusu
istiyorsak, tutkularına kapılmış olan, onun için her şeyi feda etmeye hazır olan aşık ya
olduğunda, Yahudilerin "gerçekten olduğu" şeyin bilgisi sahtedir, geçersizdir, buna
da katile değil, cimrinin sandığına, yani sahip olduklarını sakladığı ve yığdığı o yere
karşın doğruluğun yerindeki tek bilgi bir Nazinin neden ideolojik yapısını desteklemek
yönelik yaklaşımına odaklanmalıyız. Elbette, cimri figüründeki gizem, fazlalığın eksik
üzere bir Yahudi figürüne ihtiyaç duyduğunun bilgisidir. Bu hassas anlamıyla, analistin
likle, iktidarın iktidarsızlıkla, hırsla yığmanın nesneyi insanın sadece gözleyebileceği,
söyleminin "ürettiği" şey Efendi-Gösteren, hastanın bilgisinin "yoldan çıkışı,"
hiçbir zaman tam olarak keyif alamayacağı yasaklanmış/dokunulmaz Şeye yükseltilme
hastanın bilgisini doğruluk düzeyine yerleştiren artı-öğedir: Efendi-Gösteren üretildik
siyle örtüşmesidir. Cimrinin bu gizeminin anahtarını da sapkınlığın temel paradoksu
ten sonra, bilgi düzeyinde hiçbir şey değişmese bile, "aynı" bilgi farklı bir kipte işlev
sağlar: Lacan kapitalist söylemin sapkınlığı jouissanceh sayar/biriktirir gibi yaptığı
görmeye başlar.
ölçüde özetlediğini gösterirken, 67 bir sapığın sanki insan sıfır(lar)ı ya da eksik(ler)i
Efendi-Gösteren bilinçdışı sinthome, öznenin bilmeden konusu
olduğu keyif şifresidir.
66
Geleneksel olarak, psikanalizden hastanın onu "normal" cinsel keyfe erişmekten
biriktirebilirmiş, sanki bir sıfır artı bir sıfır artı ... basit bir sıfırdan daha fazla edermiş gibi davrandığını sergiler.
alıkoyan engelleri aşmasını sağlaması beklenir; fakat, günümüzde, dört bir yandan,
Bu insanın bağlantılı olduğu bir başka ikilem de kolektifin ikilemidir: Lacan
"Keyif A l ! " şeklindeki süperego emrin, cinsel performansın doğrudan keyfinden mesle
"analistin arzusu" terimini ortaya attığı zaman, bu, analitik tedavinin doruk noktasının
ki başarının ya da ruhsal uyanışın keyfine uzanan çok değişik versiyonlarıyla bomba
Gerçeğin uçurumuna bir anlık bakış, "fantazinin içinden geçme," ertesi sabah tatsız
landığımız sırada, daha radikal bir düzeye geçmemiz gerekiyor: günümüzde, psikanaliz
toplumsal gerçekliğimize dönmek, her zamanki toplumsal rollerimizi sürdürmek zorun
içinde ("keyif almanıza izin verilmeyen"in tersine) keyif almamanıza izin verilen tek
da olduğumuz şey olduğu fikrini çökertmek üzere yapılmıştır - psikanaliz sadece değerli
söylemdir. Ve bu üstünlük durumundan bakıldığında, keyif üzerindeki geleneksel
erginlenme momentlerinde paylaşılabilecek bir bakış değildir. Lacan'ın amacı bir
yasağın zaten örtük tersi emirle desteklenmiş olduğu geriye yönelik olarak açık hale
analistler kolektifinin olasılığını, analistler arasındaki olası bir toplumsal bağlantının
gelir. Artık süperego emriyle desteklenmesi gerekmeyen arzu Lacan'ın "analistin
ana hatlarını ayırt etme olasılığını ortaya çıkarmaktır (bu yüzden de, dört söylem
arzusu" dediği şeydir; bu tam psikanalizden önce ortaya çıktı - Lacan onu Sokrates'ten
şemasında, Analistin söyleminden Efendi'nin söyleminin "ters yüzü" olarak bahseder).
Hegel'e uzanan farklı tarihsel figürlerde belirler. Bu temel bir soruya yanıt verir ve
Burada bahisler yüksektir: her topluluk bir Efendi figürüne mi (Freud'un Totem ve
psikanalizin anti-Budist ruhunu harika bir şekilde cisimlendirir: arzu sadece bir yanıl
Tarıu'daki versiyonu), yoksa onun türevi, Bilgi figürüne mi (modern kapitalist versiy
sama mıdır? insani arzunun boşluğunu tam olarak anladıktan sonra bile insanın arzuyu
onu) dayanmaktadır? Yoksa farklı bir bağlantı şansı var mı? 6 8 Elbette, bu mücadelenin
desteklemesi olası mı? Yoksa o, radikal noktada tek seçenek, dingin Bilgelikle melan
sonucu bütün psikanaliz tarihini, Freud'dan Lacan'ın son dönem çalışmasına ve
kolik feragat arasındaki seçim mi?
£co/e'üne dek kat eden, kederli bir başarısızlık oldu. Bu, Lacan'ın tam olarak Leninist
Analistle hasta arasındaki bağlantı sadece söz, sözcükler değil, aynı zamanda
momentidir - onun son dönem yazılarında, sonu gelmez bir şekilde Okulun örgütlen-
me sorunlarıyla mücadele ettiğini hatırlayın. Psikanalitik kolektif, elbette bir acil
"1 Numaralı Kardeş" (bu elbette Pol P o t ) , "2 Numaralı Kardeş" vb. deniyordu.
durum kolektifidir (ve acil durum halindedir). Aziz Pavlus, Mesihçi acil durum halini,
Bu aşırılıktan çıkartılması gereken ders, onun içinde, tam anlamıyla iktidarla ilgili
zamanın sonunun yakın olduğu bir hal, içinde sadece geriye kalan kadar zamana sahip
"doğruluğun" gün ışığına çıkıyor olmasıdır: onun (toplumsal beden üzerindeki) müs
olduğumuz ve bu yüzden de dünyevi bağlantılara tam bağlılığımızı askıya almaya
tehcen bir fazlalık olduğunun. Yani: iktidarın bu müstehcen fazlalığa indirgenmesini
mecbur olduğumuz ("şeylere sanki onlara sahip değilmişsiniz gibi sahip olun" vb.) bir
herhangi bir müstehcen destek olmadan işlev görecek "saf" bir iktidarla karşıtlaştırmak
hal olarak tanımlarken, aynı şey hasta için, analiz sırasında toplumsal bağlantılarını
yanlış olacaktır: asıl nokta daha çok, " s a f bir iktidar kurma çabasının zorunlu olarak
askıya alması gereken hasta için de geçerli değil midir? Lorenzo Chiesa'''' Lacancı politik kuramın temel sorularından birini sordu: kamusal
tam tersine dönmesi, kendi kendisiyle müstehcen bir fazlalık gibi ilişki kurmak zorun da kalan bir iktidara dönmesidir. (Ve farklı bir düzeyde, içlerinde Efendi figürünün
Yasa ve onun fantazmatik desteği (müstehcen süperego eki) arasındaki gerilimi geride
ortadan kaybolmasının, egemenliği ortadan kaldırmak yerine, reddedilen beklenmedik
bırakacak bir topluma yönelik devrimci düşe tutunmalı mıyız, yoksa bu gerilim
denetim ve egemenlik biçimleriyle desteklenir hale geldiği Batılı demokratik toplum
indi rgenemez bir gerilim mi? Eğer indirgenemezse, bizler her devrimci başkaldırının,
larda da aynı paradoksla karşılaşırız.) Öyleyse, Chiesa'nın önerdiği gibi, Lacan'ın
müstehcen içkin ihlali sayesinde kendisini yeniden üreten olumlu düzenin yeni bir
Analistin söyleminin yeni bir Efendinin yolunu hazırladığı savını (sinik bir hoş söz
versiyonuyla sona ermesi gerektiğini söyleyen o boyun eğmiş muhafazakar çıkarımdan
olarak değil) ciddiye almalı ve kahramanca, "fantazinin içinden geçmek" şeklindeki
nasıl kaçınacağız? Tarihin verdiği ders bu eskiye dönmenin kaçınılmazlığını onaylıyor
olumsuz jestten, yeni bir Efendi ve alt kısmında onun müstehcen süperegosuyla birlik
gibi. Sadece birkaç örnekte politik rejimler bu gerilimi azaltmaya çalıştı, bunların en
te, bir yeni Düzen oluşturmaya geçme ihtiyacını üstlenmeli iniyiz? Lacan'ın kendisi de
öne çıkanı da, belli bir topluluk örgütlenmesi modelinin eşsiz bir saf gerçekleşmesini
son seminerlerinde "yeni bir gösterene doğru/vere un signifiant nouveaü" temasıyla bu
temsil eden Sparta devleti oldu. Onun üç kastlı toplumsal hiyerarşi piramidi (yönetici
yönü işaret etmiyor muydu? Fakat soru duruyor: yapısal olarak, bu yeni Efendi
savaşçı homoi ["eşitler"], altlarında zanaatkar ve tüccarlar, en dipte de fiziksel emekleri
öncekinden, devrilmiş olandan (ve onun yeni fantazmatik desteği de eskisinden) nasıl
Sömürülen köleler olan ne/of'lar kitlesi) kölelik, kapitalizm ve eşitlikçi komünizmin
farklılık gösterir? Eğer yapısal bir fark yoksa, o zaman yine, bizi başlangıç noktamıza
tarihsel ardışıklığını kristal berraklığıyla sundu, bir bakıma, Sparta aynı anda üçü bir
getiren dairesel hareketin astronomideki anlamıyla
dendi: en düşük sınıfta feodalizm, orta sınıfta kapitalizm ve yönetici sınıfta komünizm.
sözcüğünün devir etme anlamıyla] bir devrim olarak (politik bir) devrim için söylenen
Yöneticilerin etik-ideolojik durumu burada özel önem taşıyor: sahip oldukları mut
[yani İngilizce "revolution"
feragat etmiş muhafazakar hikmete dönmüş oluyoruz.
lak iktidara rağmen, sadece sürekli bir acil durum halinde, kendi özneleriyle savaş
Burada Chiesa hem Badiou'nun hem de Miller'ın kuramsal yapılarında olan ben
halinde kalmakla kalmadılar, aynı zamanda sanki kendi konumları müstehcen ve
zer bir sinir merkezine dokunuyor. Miller'ın günümüzün hegemonik söyleminin artık
yasadışıymış gibi bir haldeydiler. Örneğin askeri eğitimde, ergenlere kasten yetersiz
Efendininki değil, Analistinki olduğunu vurguladığını, failin yerini a'nın (keyif için
besin verilirdi, böylece onu çalmak zorunda kalırlardı; fakat, eğer yakalanırlarsa ağır bir
süperego emri) aldığını görmüştük - öyleyse, analistin işi nedir? O söylemin bağlantısız
şekilde cezalandırılırlardı - çaldıkları için değil yakalandıkları için, böylece gizlice
olarak,
çalma sanatını öğrenmeye itilirlerdi. Ya da evlilik konusunda: evlenen asker askeri
arasındaki kuşkulu bir farka başvurur ve onları bir yapı içine sokar (bu da sadece ana
barakalarda arkadaşlarıyla yatmayı sürdürürdü; karısını sadece geceleri, ama gizlice,
lizde olur). Fakat, ya bu teşhis kesinlikten uzaksa, bizi çok daha radikal ve beklenmedik
sanki gizli saklı bir ihlal eylemi yapıyormuş gibi ziyaret edebilirdi. Bu çarpılmış
bir çıkarıma varmaya zorlarsa? Miller'ın kendisi de aynı zamanda ısrarla Bilinçdışının
mantığın en keskin örneği genç öğrencilerin başlıca çilesiydi: eril topluma kabul
Efendi söyleminin yapısına sahip olduğunu belirtir (onun faili, S,, Efendi-Gösteren
edilmek için, masum he/odardan birini gizlice öldürmeleri gerekiyordu - yönetici
olur, öznenin anlam uzamının bilinçdışı "kapitone noktası" olur) - öyleyse ya içinde
(hakim toplumsal bağlantıda olduğu gibi)
yan yana işleyen dört öğesi
sınıfta, ihlal ve yasa böylece doğrudan örtüşüyordu. Bu bir bakıma Hegel'in akılcı bir
Bilinçdışının kendisinin de, katı Freudcu anlamıyla kaybolmakta olduğu o kümelen
devletin üç hali fikrinin ("tözsel" köylüler dolayımsız ahlak kuralları evreninde yaşıyor,
mede, analistin görevi artık Efendi-Gösterenin baskısını çökertmek değil de, tersine,
dinamik sanatkar ve sanayiciler bencil bireysel çıkarlarıyla yönetiliyor, devlet bürokra
yeni Efendi-Gösterenler kurmak/önermek/yerleştirmek olursa? Lacan'ın "vers un sig
sisi de evrensel sınıf olarak yaşıyor), tuhaf bir çarpıtmayla sapkın bir gerçekleşmesi
nifiant nouveau"sunu böyle okumamız gerekmiyor mu (ya da en azından, böyle okuya
değil mi: homoinin "evrensel sınıfının" evrenselliği kendini olumsuzluyor, kendisiyle
maz mıyız)? G e ç dönem kapitalizminin çılgın simge dinamiğinde herhangi bir tutarlı
açık çatışma içinde - huzurlu bir evrensellik içinde yaşamak yerine, sürekli huzursuzluk
Dünyanın dağılmasına karşı koyma ve yeni "kapitone noktaları," bizim anlam deney
ve bir acil durum halinde yaşıyorlardı. Başka aşırı "totaliter" rejimlerde, en belirgin bir
imimizle tutarlılık sağlayacak yeni Efendi-Gösterenler önerme çağrısı olarak okuyamaz
şekilde de Kamboçya'daki Kızıl Khmer rejiminde otoritenin, kendisine yasadışı bir
mıyız? Ve katı bir benzetmeyle, bu aynı zamanda Badiou'nun durumu, günümüz kapi
müstehcenlik gibi davrandığı bu türden paradoksal modelle karşılaşırız; Kızıl Khmer'dc
talizminin "yersiz-yurtsuzlaştırıcı" dinamiğini dikkate almaya zorlandıktan sonraki
devlet iktidarının yapısını sorgulamak suç sayılıyordu: liderlere anonim olarak
durum değil mi? Özgürleştirici politikanın görevini, temsil devletini onun kurucu
307
fazlalığının (sıfır-öğesinin) bakış açısından çökertmek olarak tanımladıktan ve her
öykünün temel vurgusu , tiran ve toplumun en düşük lümpen proleter katmanının, pis
devlete yönelik bu tür sürekli bir çökertmenin zaten kapitalist dinamiğin merkezi özel
lik içinde yuvarlanan o cüruf arasındaki yer altı bağlantısıdır. Buna bağlı olarak, par
liği olduğuna (kapitalizmin tam olarak "dünyasız" olmasının nedeni budur) dikkat
excellence "tiranlık kurbanı" yoksullar değil, soylu giyim ve tavırları olan, gururlu ve
ettikten sonra, aniden yeni bir dünya biçimlendirmek, durumumuz için yeni bir
seçkin olan o saygıdeğer, eğitimli beyefendilerdir. Liberalizmle alt sınıfların "çete
Adlandırma sağlayacak gösterenler önermek gibi yeni bir görev keşfeder.
yönetimi" açıkça karşı karşıya getirilir ve El matadero'nun hedeflemediği başarı bu
Ancak burada gerçek sorunla karşılaşırız: peşinden kamusal Yasayla onun müsteh
"tiranlık nefretinin" fantazmatik arkaplanını
sergilemesidir: kan,
ter ve acısıyla
cen eki arasındaki bütün ilişkiler alanının yeniden yapılanmasını da getirecek olan bir
yaşamın kendisine duyulan tiksinti. Duyarlı liberallerin istediği kafeinsiz bir devrim,
sosyopolitik dönüşüm sorunuyla. Başka deyişle, o sıkıcı Ütopyacı-totaliter "toplum
kokmayacak bir devrimdir - Fransız Devrimi'nin
salın bütünüyle tamlığı ve saydamlığı" şeklindeki korkuluğu içermeyecek radikal bir
olmayan bir 1789.
terimleriyle söylersek,
1793'ü
toplumsal dönüşüm umuduyla? Neden radikal bir toplumsal devrime yönelik her
Günümüzde, müstehcen y'ouıssance'ın bu ideolojik yönlendirmesi yeni bir aşamaya
proje otomatik olarak "total saydamlık" gibi olanaksız bir düşü hedefleme tuzağına
girdi: politikamız gitgide daha doğrudan jouissance politikası oldu, jouissance'\ arama
düşmek zorunda? Ya da -gökyüzü metaforunu sürdürürsek- zaman zaman, gezegen
yollarıyla ya da denetleyip düzene sokmakla ilgileniyor. Liberal/hoşgörülü Batı ve kök
lerin devirlerinin dairesel yolunda da bir kayma, onun koordinatlarını yeniden
tenci İslam arasındaki bütün karşıtlık, yani bir yandan, kendisini sergileme/teşhir etme
tanımlayan ve yeni bir denge, ya da daha doğrusu yeni bir denge ölçüsü ortaya
ve erkekleri kışkırtma/rahatsız etme özgürlüğünü de içeren özgür bir cinselliğin kadının
çıkaran bir kırılma gerçekleşmez mi?
hakkı olması ve diğer yandan, erkeklerin bu tehdidi ortadan kaldırmaya ya da en azından, denetim altında tutmaya yönelik umutsuzca çaba harcaması arasındaki karşıtlık da yoğunlaşmıyor mu? (Taliban'ın kadınlara metal topukları yasaklamak gibi
POLİTİK BİR
K A T E G O R İ OLARAK JOUISSANCE
gülünç bir yasak getirmiş olduğunu hatırlayın - demek ki kadın baştan aşağı örtünmüş, olsa bile, topuklarının çınıltısı erkekleri ısrarla kışkırtıyor?) Elbette, her iki taraf da
Esteban Echeverria'nın
El matadero/Mezbaha's\, Arjantin
edebiyatının
1840'lann
ideolojik/ahlaki açıdan konumlarını gizemlileştiriyor: liberal Batı kişinin kendini
başında yazılmış ve yazarı hayattayken yayımlanmamış olan kurucu metinlerinden
erkeğin arzusuna kışkırtıcı bir şekilde dışa vurma hakkını, kişinin bedenini özgürce
biridir. Juan Manual Rosas'ın diktatörlüğüne yönelik ateşli bir polemik olan öyküsü,
konumlama ve ondan istediği gibi haz alma hakkı olarak yasallaştırırken; İslam'da dişil
liberal politik
imgelemin fantazmatik eğiliminin altında yatan müstehcen jouis-
cinselliğin denetimi elbette, erkeğin cinsel sömürü nesnesine indirgenme tehdidine
sance'm belki de en aydınlatıcı sergilenişi sayılabilir.' 0 Sadece otuz sayfa süren bu
karşı kadının saygınlığını savunmak olarak yasallaştırılmıştır. 71 Yani, Fransız devle! i n i n
öykünün yarısından fazlası, büyük bir Buenos Aires mezbahasındaki olayları ve orada
kızların
ki atmosferi, orada yaşayan (çoğu zenci) yoksul insanlara, onların barbarca alışkan
denetlemelerini sağladığı iddia edilebilirken; Müslüman "köktencilik" eleştirmenleri
lıklarına (onların hayvanları acımasızca öldürmelerine, ganimetlerine kaba saba bir
açısından, tam da bu oyuna, bedenlerini cinsel ayartmaya ve buna eşlik eden toplum
şekilde sahip çıkmalarına, katledilen boğaların bağırsakları için çamurların içinde
sal dolaşıma/alışverişe açık kılma oyununa katılmak istemeyen kızların varlığının, asıl
kavga etmelerine), acımasız şakalarına vb. yönelik ağır bir apaçık tiksinti ve küçümse
travmatik noktayı oluşturduğu da öne sürülebilir. Şu ya da bu şekilde, bütün dlğel
okulda
hicab
giymesini
yasaklamasının
kızların
kendi
bedenlerim
meyle açılır. Varoluşsal tiksinti o kadar ileri gider ki mezbahanın pisliğinin ve çamu
konular bu konuya bağlıdır: gay evliliği ve bir gay çiftin çocuk alma hakkı; boşanma;
runun, en aşırı noktaya götürülmüş olan "gerçekçi" tasviri gerçeküstü karşıtına dönüşür
kürtaj. ...
- örneğin bir çocuğun başı kopup bu pisliğin içine düşer, gövdesiyse ağılın çatallı bir kazığına takılır ve üzerindeki sayısız delikten kan fışkırır.
S o n zamanlarda A B D ' n i n bazı "radikal" çevrelerinde, nekrofillerin (cesetlerle seks
Mezbahadaki insanlar
yapmayı arzulayanların) haklarını "yeniden düşünmeye" yönelik bir öneri dolanmaya
Rosas'ın destek takımıdır, onun tnazorca'smm [onu desteklemek üzere kurulmuş bir
başladı - neden onlar haklarından yoksun bırakılsın? Böylece, insanlar nasıl aniden
politik
için
ölmeleri durumunda organlarının tıbbi amaçlar için kullanılmasına izin verdiklerini
toplanmış yarı gizli bir alt sınıfın özel ordusu. Öykünün son kısmında, mezbah r\m
örgütlenmenin]
çekirdek
kadrosu,
onun düşmanlarını
korkutmak
belirten bir belge imzalıyorlarsa, nekrofillerin onların bedenleriyle oynamasına i. m
yanından geçen gururlu bit genç "Üniteryen" (güzel giyinmiş bir üst sınıf beyefendisi,
veren bir belgeye de imza atabilecekleri gibi bir düşünce belirdi. ... Bu öneri o,
Rosas'ın bir hasmı) anlatılır; barbar mezbaha işçileri onu yakalar ve törensel bir şekilde
siyaseten doğrucu tutumun, yani Kierkegaard'ın tek iyi komşunun ölü bir komşu
aşağılayarak giysilerini çıkarırlar. Beyefendi bu aşağılanmayı atlatamaz ve öfke dolu bir
olduğu şeklindeki anlayışının kusursuz bir sergilenişi değil mi? Ölü bir komşu
saldıri sırasında ölür - ve onun ölümü de yine bir gerçeküstücülük iması taşır: o öfke
c e s e t - tacizden kaçınmaya çabalayan "hoşgörülü" bir özne için ideal bir cinsel e ş i n
bu
den delirmiş yılmaz Üniteryen, olgunlaşmış bir meyve gibi ikiye yarılır. ... Burada
tanım gereği, bir ceset taciz edilemez; aynı zamanda, ölü bir beden haz alamaz, o yi
tiranlık vizyonu basitçe topluma dayatılan acımasız polis ve ideolojik kuvvet değildir;
den öznenin cesetle oynarken haz almayı aşırıya götürmesi gibi rahatsız edici bir l e h i n
de ortadan kalkmıştır. ... Bu iki karşıt yaklaşımın paylaştığı şey, bu yüzden, her örnek
Burada insan 68-sonrası Solcu jouissance dürtüsünü (bütün toplumsal bağlantıları
le farklı bir şekilde ele alınan, aşırı disiplinci bir yaklaşımdır: "köktenciler" kadının
çözecek ve benim mutlak ;ouissance'ın tekbenciliğinde doruğa varmamı sağlayacak
kendi kendini temsil etmesini cinsel kışkırtmayı önlemek üzere ayrıntılı bir şekilde
cinsel hazzın aşırı biçimlerine ulaşmak dürtüsünü) jouissance vaat eden mallaşmış
düzene sokarlar; siyaseten doğrucu feminist liberaller tacizin farklı biçimlerini içermeyi
ürünlerin tüketimiyle karşılaştırmaya heves ediyor: ilki hâlâ radikal, hatta "otantik,"
hedef almış davranışın en az bunun kadar ağır bir düzenlemesini dayatırlar.
öznel bir konuma karşılık geliyor; buna karşın ikincisi piyasa güçlerine bir yenilgiyi, bir
Fakat, burada bir ayrıntı üzerinde durmalıyız. Günümüzde karşı karşıya kaldığımız
teslimi ima ediyor. Fakat, bu karşıtlık gerçekten o kadar açık mı? Piyasada sunulan
şey, tam olarak jouissance politikası değil, daha kesin söylenirse, kelimenin tam
jouissance'ı "sahte" diye, hiçbir tözü olmayan sadece boş bir paket-vaat sunuyor diye
anlamıyla postpolitik olan jouissance düzenlemesi
(idaresi) olmaktadır. Jouissance
reddetmek fazlasıyla kolay değil mi? Hazlarımızın tam kalbinde olan delik, Boşluk her
kendi içinde sınırsızdır, adlandırılamayanın bulanık fazlasıdır ve hedef bu fazlalığı
jouissance'm yapısı değil mi? Dahası, biz-i durmaksızın bombalayan mallaşmış haz
düzenlemektir. Biyopolitikanın hükümranlığının en açık işareti "stres" başlığına yöne
kışkırtmaları, kesin bir şekilde bizi otistik-mastürbasyoncu, en üstün örneği ilaç
lik takıntıdır: stresli durumlardan nasıl kaçınmalı, onlarla nasıl "başı çıkmalı." "Stres"
bağımlılığı olan "asosyal" jouissance'a doğru itmiyor mu? ilaçlar da aynı anda hem en
yaşamın fazla boyutuna verdiğimiz, denetim altında tutulması gereken "çok-fazlalık"
radikal otistik jouissance deneyiminin aracı hem de par excellence bir mal değil mi?
için kullandığımız addır. (Bu nedenle, her zamankinden çok günümüzde, psikanalizi
S a f otistik jouissance dürtüsü (ilaçlarla ya da kendinden geçme sağlayan başka yol
terapiden ayıran yarık kendisini bütün acımasızlığıyla dayatmaktadır: eğer terapi
larla) hassas bir politik momentte ortaya çıktı: 1968'in özgürlükçü dizisi gizilini tüket
iyileşmesi istiyorsan, aslında davranışçı-bilişselci terapilerle kimyasal tedavinin [hap
tiği zaman. Bu kritik noktada (1970'lerin ortasında), kalan tek seçenek doğrudan,
ların] bir bileşiminden çok daha çabuk ve etkin yardım alırsın.)
acımasız bir passage a l'acte, Gerçeğe-doğru-atılmaydı, bu da üç temel biçim aldı:
Öyleyse, şu iki fazlalık arasındaki ayrım çizgisini nasıl çekmeliyiz: Faşist gösterinin,
cinsel jouissance'm aşırı biçimlerini arama; kitlelerin kapitalist bir ideolojik uykuya
onun tutkusunun "normal" burjuva yaşamına göre fazlalığı, ya da günümüzde "normal"
tümüyle gömüldükleri bir çağda standart ideoloji eleştirisinin işlemediğini, bu yüzden
kapitalist üretime, onun sürekli kendini devrimcileştirmesine özgü olan o fazlalık; ve
de sadece doğrudan şiddetin ham Gerçeğine başvurmanın -Paction directe- kitleleri
Yaşamın kendisinin fazlalığı?" Belki de kurucu ontolojik fazlalığı müstehcen fazla
uyandırabileceğini söyleyen Solcu politik terörizm (Almanya'da R A F [Rote Armee
ekinden ayırmanın yolu, yine Hepsi-değilin mantığı aracılığıyla, yani önvarsayılan
Fraktion], İtalya'da Kızıl Muhafızlar vb.); ve son olarak, bir iç deneyimin Gerçeğine
"normallikle" ilişkisi açısından olacaktır: müstehcen fazlalık "normalliği" destekleyen
yönelmek (Doğu mistisizmi). Bu üçünün paylaştığı şey, Gerçekle doğrudan bir temasa
istisnanın fazlalığıdır, buna karşın radikal ontolojik fazlalık " s a f bir fazlalıktır, hiç bir
yönelik somut sosyopolitik bağlanmadan çekilmektir.
jey için fazlalık, "tam anlamıyla" bir fazlalık paradoksu, kendi içinde fazlalık olan, önvarsayılan normalliği olmayan bir şeyin paradoksudur.
Freud'un sanatçının utanç verici, hatta tiksindirici kişisel fantazileri toplumsal olarak kabul edilebilir bir biçime sokarak -başka türlü olsa itici olacak olan kişisel
Keyif almaya yönelik siiperego emri bu yüzden Kant'ın "Du kannst, denn du
fantazinin fazla hazzını kabul etmek üzere bizi ayartan bir cazibe olarak güzel sanatsal
sollstF'unun (Yapabilirsin, çünkü yapmalısın!) tersine çevrilmesi olarak işlev görür -
biçimin hazzını sunarak, onu "yücelterek"- toplumsal bağlamda dışa vuran biri olduğu
bir "Yapmalısın, çünkü yapabilirsin!"e dayanır. Yani: günümüzün "baskıcı olmayan"
nu söyleyen o " n a i f düşünceleri günümüzün izin verme çağında, performans ve başka
hazcılığının
her çeşit jouissance'ı
sanatçıların yücelikten çıkarılmış çıplaklıklarıyla en kişisel mahrem fantazilerini sah
araştırmaya çağıran o maruz kaldığımız sürekli kışkırtma) izin verilen jouissahce'm
neleme baskısı altında olduğu bir zamand yeni bir önem kazanıyor. Bu tür "ihlalci"
kaçınılmaz olarak zorunlu bir jouissance'a dönüşmesinde yatar. Fakat burada ortaya
sanat bizi doğrudan en tekbenci halindeki y'ouı'ssance'la, mastürbasyoncu fallik jouis-
süperego
yönü
(bizi
sonuna
dek
gitmeye
ve
«,ıkan soru şudur: kapitalist haz alma emri aslında fazlacı karakteriyle jouissance'ı
sance'la yüzyüze getirir. Ve, bireyselci olmaktan uzak olan bu tür jouissance, bireyleri
aramayı mı hedeflemektedir, yoksa bizler daha çok, son aşamada bir tür evrenselleştir-
bir "kalabalıkta" yakalandıkları ölçüde kesin olarak niteler: Freud'un "kalaba-
ılnüş haz ilkesiyle, hazlara adanmış bir yaşamla mı baş ediyoruz? Başka deyişle, iyi vakit
lık/Masse" dediği şey kesinlikle ayrı komünal bir şebeke değil tekbenci bireylerin bir
geçirmek, kendini gerçekleştirmeyi ve kendini tatmini elde etmek vb. emirler aslında
topluluğudur - dedikleri gibi, insan tanım gereği kalabalık içinde yalnızdır. Bu yüzden
fazla /ou/'ssance'tan kaçınma, bir tür homeostasis dengesi bulmaya yönelik emirler değil
paradoks bir kalabalığın temelde antisosyal bir fenomen olmasında yatar.
mi? Datai Lama'nın öğüdü de dengeli bir "tam ölçü"nün nasıl sürdürüleceğine ve
İdeolojik köktencilikle liberal hazcılık arasındaki katı simetriyi değerlendirmeliyiz:
lahatsız edici aşırılıklardan nasıl kaçınılacağına yönelik bir öğüt değil mi? Burada
ikisi de Gerçeğe odaklanır; farkı, liberal hazcılık /'ouissance'ın (onu dili, simgesel
durum daha karmaşık: sorun, dolayımsız ve açık seçik emir, homeostasis sürdürecek bir
dolayımı, basit bir ikincil önemsiz semblant'a, yönlendirme ya da ayartma aletine
lıaz ilkesinin yönetimine çağırsa da, emrin asıl işleyişi bu sınırları fazla haz almaya
indirgeme,
\ı>nelik bir çabaya patlatır.
benimsemeye zorlayan) ekstra-simgesel Gerçeğini kendi Amacı haline yükseltirken,
tek "gerçek şeyin" jouissance'm kendisi olması gibi sinik bir tutum
311
"köktencilik" Simgeselle Gerçek arasında bir kısa devreyi yasalaştırır - yani onda, bir
Adornocu bir tarzda, bu tutarsızlıkların filmin doğruluk momenti olduğunu öne
takım simgesel fragmanların (sözgelimi, kutsal metnin, Hıristiyan köktencileri duru
sürebiliriz: geç dönem kapitalist toplumsal deneyimimizin antagonizmalarını, gerçek
munda İncil'in)
likle acı (haz ilkesinin hükümranlığını bozan şey olarak gerçeklik), özgürlük ve sistem
kendisi gerçek olarak koyutlanır ("kelimesi kelimesine" okunmalıdır,
onunla oynanmamalıdır, kısacası: okumanın bütün diyalektiğinin dışındadır).
(özgürlük ancak onun tam yayılmasını engelleyen sistem içinde olasıdır) gibi temel
Başka hiçbir yerde bu kümelenme Matrix üçlemesinde olduğundan daha açık bir
ontolojik çiftlerle ilgili antagonizmaları örneklemektedir. Fakat filmin asıl gücü, yine de
şekilde sahnelenmedi. Matrix filmleri tutarlı felsefi söylemle desteklenmiş bir eser
farklı bir düzeyde saptanabilir. Onun eşsiz etkisi, büyük ölçüde onun merkez tezinden
olarak okunmamalı, tutarsızlıkları ideolojik ve toplumsal durumumuzun antagoniz-
kaynaklanmaz (gerçeklik olarak deneyimlediğimiz şey "Matrix", yani bütün hepimizin
malarını özetleyen bir eser olarak okunmalı. Peki öyleyse Matrix nedir? Basitçe
zihnine doğrudan bağlanmış mega-bilgisayar tarafından yaratılan yapay bir sanal
Lacan'ın "büyük Ö t e k i " dediği şey, sanal simgesel düzen, gerçekliği bizim için
gerçekliktir), daha çok, Matrix'e enerji (elektrik) üretmek üzere canlı tutulan, su dolu
yapılandıran şebeke. Bu "büyük Ö t e k i " boyutu simgesel düzendeki öznenin kurucu
beşiklerde klostrofobik bir yaşam süren milyonlarca insandan oluşan o merkez imgeden
yabancılaşmasının boyutudur: büyük Öteki ipleri çeker; özne konuşmaz, û simgesel
kaynaklanır. Bu yüzden Matrix-denetimli sanal gerçekliğe gömülmüşlüklerinden (bazı)
yapı tarafından "konuşturulur." The Matrix'in paradoksu, "sonsuz yargısı" iki yönün
insanlar "uyandığı" zaman, bu uyanma dışsal gerçekliğin engin uzamına açılış değil, bu
birbirine bağımlılığıdır: gerçekliğin total yapaylığı (yapılmış doğa) ve kavgalarının
kapanmanın, içinde her birimizin basitçe amniyotik sıvının içine gömülmüş, fetüs ben
bale niteliği, ağır çekimleri ve sıradan fiziksel gerçekliğin yasalarını çiğnemeleri
zeri bir organizma olduğu kapanmanın korkunç gerçekleşmesidir. ... Bu tam edilgenlik,
anlamında bedenin muzaffer dönüşü. (Şaşırtıcı bir şekilde Matrix, Gerçekle gerçeklik
bizim etkin, kendini koyutlayan özneler olarak bilinçli deneyimimizi destekleyen yasak
arasındaki ayrım konusunda beklediğimizden çok daha kesindir: Morpheus'un ünlü
lanmış fantazidir - asıl sapkın fantazi odur, son aşamada Öteki'nin (Matrix'in) jouis-
"Gerçeğin çölüne hoş geldiniz!" sözü Matrix'in dışındaki gerçek dünyaya değil,
sance'ının, piller gibi yaşam-tözü emilen araçları olduğumuz fikri.
Matrix'in kendisinin saf biçimsel dijital evrenine göndermedir. Morpheus, Chicago
Bu da bizi merkezde yer alan libidinal bilmeceye getirir: Matrix neden insan enerji
yıkıntılarının imgesinde Neo'yla karşı karşıya geldiği zaman basitçe şöyle der: " B u
sine ihtiyaç duyar? S a f olarak enerji çerçevesindeki bir çözüm elbette anlamsızdır:
gerçek dünya!", yani felaketten sonra Matrix'in dışındaki gerçekliğimizden geriye
Matrix kolayca başka bir şey, milyonlarca insan birimi için eşgüdümlenen bir sanal
kalan şey, buna karşın "Gerçeğin çölü" Matrix'e yakalanmış insanların sahte "dene
gerçekliğin fazlasıyla karmaşık düzenlemesini gerektirmeyen daha güvenilir bir enerji
yim zenginliğini" yaratan saf biçimsel dijital evrenin tekdüzeliğine gönderme yapar.)
kaynağı bulabilirdi. Tutarlı tek yanıt şudur: Matrix insan /ou/ssance'ından beslenir -
Bir başka unutulmaz sahneyi, Neo'nun kırmızı hapla mavi hap arasında seçim yap
yani tekrar temel Lacancı teze, büyük Ötekinin kendisinin, anonim bir makine olmak
ması gereken sahneyi ele alalım: ya Gerçeğe travmatik uyanış, ya da Matrix'in düzen
tan uzak bir şekilde, sürekli bir jouissance akışına ihtiyaç duyduğu tezine dönmüş olu-
lediği yanılsamada ısrar. Neo, filmin en alçak karakteri olan, Matrix'in asiler
aız. Bu, Matrix'in doğru anlayışıdır: sapkınlığın iki yönünün yan yana gelmesi - bir yan
arasındaki ihbarcı-ajanının, Matrix'in ajanı olan Smith'le diyalogunu içeren unutul
dan, gerçekliğin askıya alınabilecek keyfi kurallar tarafından düzenlenen sanal bir
maz sahnede, çatalıyla lezzetli bir kırmızı biftek parçasını kaldırıp "Bunun sadece sanal
sahaya indirgenmesi; diğer yandan, bu özgürlüğün gizlenen doğruluğu, öznenin tümüyle
bir yanılsama olduğunu biliyorum, ama aldırmıyorum, çünkü tadı gerçek" diyen karak
araçsallaştırılmış bir edilgenliğe indirgenmesi. Ve Matrix üçlemesinin daha sonraki
terin tersine Doğru'yu seçer. Kısacası» ona yanılsama içinde kalmanın, insan bunun
filmlerinin nitelik açısından çöküşünün başlıca kanıtı da bu merkezi özelliğin tümüyle
sadece bir yanılsama olduğunun farkında olsa bile yeğlenen bir şey olduğunu söyleyen
ele alınmadan bırakılmış olmasıdır: asıl devrim insanların ve Matrix'in kendisinin
haz ilkesine uyar. Fakat, The Matrisin seçimi o kadar basit değildir: tam olarak, Neo
jouissance ve onun sahiplenmesiyle bağlantı kurma tarzındaki bir değişim olurdu.
sonunda insanlığa ne sunar? "Gerçeğin çölüne" doğrudan uyanmayı değil, sanal evren
Sözgelimi, ya bireyler Matrix'i ona jouissance salgılamayı reddederek sabote etseydi?
ler çokluğu arasında serbestçe yüzmeyi: Matrix tarafından köleleştirilmek yerine, onun kurallarını
bükmeyi
öğrenerek
kendimizi
kurtarabiliriz - fiziksel
Aklı başında ve kültürlü herkesin bildiği gibi, İtalyan sinemasının asıl büyüklüğü
evrenimizin
ve tarihsel mirası, onun Avrupa'nın ve yirminci yüzyılın küresel kültürüne dünya-
kurallarını değiştirebiliriz ve böylece özgürce uçmayı ve başka fiziksel yasaları çiğne
tarihsel katkısı, yeni Gerçekçilik, ya da sadece yoz entelektüellere seslenen başka bir
meyi öğrenebiliriz. Kısacası seçim, tatsız doğru ve haz veren yanılsama arasında
takım tuhaflıklar değil, üç benzersiz türdür: spaghetti Western'ler, 1970'lerin erotik
değildir, daha çok iki yanılsama kipi arasındadır: hain "gerçekliğimizin" yanılsamasına
komedileri ve -kuşkusuz en önemlisi o l a n - tarihsel kostümlü gösteriler (Hercules con
bağlıdır, Matrix tarafından ele geçirilmiştir ve yönlendirilmektedir; buna karşın Neo
tra Macista vb.). İkinci türün büyük başarılarından biri büyüleyici bir şekilde kaba olan
insanlığa, içinde, özgürce birinden diğerine geçerek, gerçeklik deneyimimizi sabitleyen
Conviene far bene l'amore ( 1 9 7 4 , yönetmen: Pasquale Festa Campanile) oldu, filmin
kuralları yeniden şekillendirerek birçok oyun oynayabileceğimiz bir oyun alanı olarak
temel öncülü, yakın bir gelecekte, dünyada enerji tükenir ve parlak bir genç İtalyan
evren deneyimini sunar.
bilimcisi olan Doktor Nobile, Wilhelm Reich'ı hatırlar, ardından cinsel eylem
/
sırasında insan bedeninin büyük miktardaki enerjiyi serbest bıraktığını keşfeder - ama
yaratılmıştır," sonul bir gerçeklik yoktur çözümüne götürüyor mu? Bu kargaşadan, var
tek koşul vardır, sevişen çiftler birbirlerine aşık olmamalıdır. Böylece, insanlığın
olan her şeyin birbirlerinin içinde kendilerini aynalayan sonsuz bir sanal gerçeklik
hayatta kalması adına, Kilise yaklaşımını tersine çevirmeye ikna edilir: aşk günah olur
dizisi olduğunu ilan ederek çıkmaya çalışan "postmodern" bir hevesin reddedilmesi
ve seks sadece eğer aşk sözkonusu değilse hoş görülür. Böylece papaza şöyle itiraflar
gerekli olsa da, "gerçek gerçeklikle" Matrix-yaratimi evren arasındaki basit ve kesin
yapanlarla karşılaşırız: "Özür dilerim Peder, günah işledim: karıma aşık oldum!" Enerji
bölünmenin bu şekilde birleştirilmesinde tutarlı bir kavrayış vardır: mücadele "gerçek
yaratmak üzere, çiftlere haftada iki kez büyük salonlarda, tepelerine dikilmiş bir
gerçeklikte" olsa bile, temel kavganın Matrix'te kazanılması gerekir; bu yüzden insan
gözetmen nezaretinde sevişmeleri emredilir: "Soldan ikinci sıradaki çift - daha hızlı,
onun sanal kurgusal evrenine (yeniden) girmelidir. Eğer mücadele sadece "Gerçeğin
daha hızlı!" The Matrix'\e olan benzerlik apaçık. İki filmin doğruluğu da günümüzde
çölünde" gerçekleşmiş olsaydı,
jouissance politikasının aşırı egemen olmasından gelir.
dövüştüğü o sıkıcı distopyalardan bir yenisiyle karşı karşıya olacaktık.
insanlıktan geriye kalanların hain makinelerle
The Matrix Reloaded öncekinin tutarsızlıklarının üstesinden gelmek için bir dizi
Bunu o eski sevimli Marksist altyapı/üstyapı çiftinin terimleriyle söylersek: bir yan
yol önerir - ya da daha doğrusu, bu yollarla oynar. Ama bunu yaparken, kendine has
dan, gerçeklikte olup biten "nesnel" maddi sosyoekonomik süreçlerin indirgenemez
bazı yeni tutarsızlıklara dolaşır. Sonu sadece anlatısal olarak değil, aynı zamanda altta
ikiliğini dikkate almalıyız, diğer yandan da, tam olarak politik-ideolojik süreci. Ya poli
yatan evren vizyonu açısından da açık ve kararsızdır. T e m e l ton Birinci Bölüm'ü
tika alanı içkin olarak "sterilse," bir gölge tiyatrosuysa, ama yine de gerçekliği
destekleyen Matrix'teh kurtulmaya yönelik basit ve açık ideolojiyi yanlışlayan ek
dönüştürmek için can alıcı önemdeyse? Bu yüzden, ekonomi gerçek saha ve politika da
güçlükler ve kuşkuların tonudur. Zion adlı yeraltı şehrindeki insanların komünal
bir gölge tiyatrosu olsa bile, asıl kavganın politika ve ideolojide verilmesi gerekir.
coşkulu ritüeli bize ister istemez köktenci dinsel bir toplantıyı hatırlatır. İki temel
1980'lerin sonlarında Komünist iktidarın çözülmesini ele alalım: asıl olay devlet ikti
peygamber figürü üzerine kuşku düşer. Morpheus'un vizyonları doğru mudur, yoksa
darının Komünistler tarafından fiilen kaybedilmesi olsa da, can alıcı kırılma farklı bir
sanrılarını acımasızca dayatan paranoyak bir deli midir o? Neo, geleceği öngören bir
düzeyde göründü - resmi olarak Komünistler hâlâ iktidarda olduğu halde, insanlar
kadın olan Kahin'e güvenip güvenemeyeceğini bilemez: kadın kehanetleriyle onu da
ansızın korkuyu kaybettikleri ve artık tehdidi ciddiye almadıkları o büyülü anlarda;
yönlendirmekte midir? Yoksa o, İkinci Bölüm'de Matrix'in bir fazlalığına, cinnet
böylece, polisle "gerçek" mücadeleler devam etse bile, herkes bir şekilde "oyunun sona
halinde koşturan, kendi kendini çoğaltarak silinmekten kaçarken bir virüse dönüşen
erdiğini" biliyordu ... Bu yüzden The Matrix Reloaded başlığı oldukça yerinde: eğer
ajan Smith'ten farklı olarak, Matrix'in iyi yönünün bir temsilcisi midir? Ya Matrix'in
Birinci Bölüm'e egemen olan Matrix'ten çıkma, kendini onun baskısından kurtarma
Mimar'ından, onun yazılım yazarından, Tanrısından gelen bilmecemsi duyurular?
güdüsüyse, Birinci Bölüm mücadelenin Matrix'in içinde kazanılması gerektiğini,
Neo'ya aslında Matrix'in altıncı, yükseltilmiş bir versiyonunda yaşadığını bildirir: her
insanın ona dönmek zorunda olduğunu açıkça gösterir.
versiyonda bir kurtarıcı figür ortaya çıkmış, ama onun insanlığı kurtarma çabası büyük
Bu yüzden Wachowski Kardeşler The Matrix Reloadedda, çıtayı bilerek yükseltti,
ölçekli bir felaketle sonlanmıştır. Neo'nun isyanı, öyleyse, eşsiz bir olay olmaktan uzak,
bizi kurtulma sürecinin bütün karmaşa ve karışıklıklarıyla karşı karşıya getirdiler. Bu
Düzenin bozulması ve yeniden kurulmasının uzun çevriminin bir parçası mı olur?
şekilde, kendilerini güç bir duruma soktular: artık neredeyse olanaksız bir hedefle karşı
The Matrix Reloaded"m sonunda, her şey kuşkuda bırakılır böylece: sorun sadece
karşıyalar. Eğer The Matrix Revolutions başarılı olacaksa, günümüzün devrimci poli
Matrix'e karşı herhangi bir devrimin iddia ettiği şeyi başarıp başaramayacağı, ya da bir
tikasının ikilemlerine uygun bir yanıtı, Solun umutsuzca aradığı politik eylemin bir
yıkım orjisiyle sona ermek zorunda kalıp kalmayacağı değildir, onları değerlendirenin,
tasarısını vermek zorundaydı. O yüzden sefil bir şekilde başarısız olmasına şaşmamak
hatta tasarlayanın Matrix olup olmadığıdır. Hatta Matrix'ten kurtarılanlar, bu durum
gerek - ve bu başarısızlık Marksist çözümleme için iyi bir örnek sunuyor: çok daha
da bir seçim yapmakta özgür müdür? S e ç i m yine de isyanı bastırma riskini göze almak,
temel bir toplumsal
kendini Matrix'in içinde kalırken yerel "direniş" oyunları oynamaya vermek, hatta
kurmanın olanaksızlığı.
başarısızlığı belirten anlatısal başarısızlık,
"iyi bir hikaye"
Matrix'in içindeki "iyi" güçlerle sınıf-ötesi bir işbirliğine girmek midir? The Matrix
Bu başarısızlığın ilk işareti bizimle, izleyicilerle kırılan temastır. T h e Matrix'in
Reloaded bu noktada sona erer: günümüz Sol'unun o üzüncü kötü durumunu ve onun
(Birinci Bölüm) ontolojik öncülü dosdoğru gerçekçi bir öncüldür: "gerçek gerçeklik"
Sisteme karşı verdiği mücadeleyi kusursuzca aynalayan bir "bilişsel haritalamanm"
vardır ve Matrix'in tümüyle gerçeklikte olup bitenlerin terimleriyle açıklanabilecek
başarısızlığında.
olan sanal
evreni
vardır.
The Matrix Revolutions bu kuralları
bozuyor: N e o ve
Ek bir çarpıtma tam da filmin sonunda, N e o insanlara saldıran mürekkep balığı
Smith'in "büyü" güçleri "gerçek gerçekliğin" kendisine dek uzanıyor ( N e o orada da
benzeri makineleri büyülü bir şekilde, sadece elini kaldırarak durdurduğu zaman ortaya
kurşunları durdurabiliyor, vb.) Bu tam da, bir dizi karmaşık ipucunun ardından getiri
çıkar - bunu "gerçek gerçeklikte" ve Matrix'in içinde, elbette (zamanın akışını don
len çözümün katilin büyülü güçlere sahip olduğunu ve suçunu gerçekliğimizin
durmak, yerçekimi yasalarını çiğnemek vb.) mucizeler yapabileceği yerde değilken
yasalarını çiğneyerek işlediğini söyleyen bir polisiye romana benzemiyor mu? Okur
nasıl başarabilir? Bu açıklanmamış tutarsızlık "var olan her şey Matrix tarafından
kendisini kandırılmış hisseder - egemen tonun bilgi değil, iman olduğu The Matrix
/
|I5
Revolutions'ta
olduğu
çözülmez: Matrix hâlâ oradadır, insartları sömürmeye devam eder, bir başka Smith'in
gibi.
İkinci başarısızlık daha çok anlatısal bir başarısızlıktır: önerilen çözümün basitliği.
ortaya çıkmayacağının güvencesi yoktur; insanların büyük kısmı da köleliklerine
Olaylar gerçekten açıklanmaz, böylece son çözüm daha çok efsanevi Gordion
devam edecektir. Bu çıkmaza götüren şey, tipik bir ideolojik kısa devrede, Matrix'in
düğümünün kesilmesine benzer.
çifte alegori olarak işlev görmesidir: Sermaye için (bizden enerji emen makineler için)
The Matrix Reloadeddaki ilginç karanlık imaların
(tehlikeli bir paranoyak olan Morpheus, Zion Şehri'nin yönetici elitinin yozlaşması),
ve Öteki için, tam anlamıyla simgesel düzen için.
Revolutions'ta ele alınmadan bırakıldığını düşününce durum daha üzücü bir hal alır.
Fakat, belki - ve bu Revolutions'ı (en azından kısmen) kurtarmanın tek yolu ola
Revolutions'm yeni tek ilginç yanı da - n e Matrix ne de gerçeklik olan bir aradünyaya
bilir - Matrix dizisinin çıkarımının bu başarısızlığında düşündüren bir ileti var:
odaklanma- geliştirilmeden bırakılır.
günümüz ufkunda kesin bir çözüm yok; Sermaye burada kalıcı; tek umabileceğimiz
Matrix dizisinin tamamının temel özelliği Smith'i baş olumsuz kahraman, evrenin bir tehdidi, bir tür olumsuz N e o haline yükseltmeye yönelik artan ihtiyaçtır. Kim bu
geçici bir ateşkes. Yani: bu çıkmazdan kuşkusuz çok daha kötü olacak bir şey, çokluğun başarılı isyanının sahte-Deleuzecü bir kutlaması olurdu.
Smith gerçekten? Bir tür Faşist kuvvetlerin alegorisi: delirmiş, otonomlaşmış, Matrix'i tehdit eden bir kötü program. Yani filmin dersi, en iyi ifadesiyle bir anti-Faşist
HÂLÂ BİR DÜNYADA YAŞIYOR MUYUZ?
mücadele dersidir: Sermaye tarafından işçileri denetlemek üzere (Matrix tarafından insanları denetlemek üzere) geliştirilen acımasız Faşist katiller denetimden çıkmıştır
Bu jouissance üstünlüğünün küresel kapitalizmle bağlantısı
ve Matrix'in onları ezmek için insanları yardıma çağırması gerekir, tıpkı liberal serma
yaslanıyor)? Süperego haz alma emriyle kapitalizmin paylaştığı şey onların tam olarak
yenin, ölümcül düşmanı olan Faşizmi yenmek için Komünizmi yardıma çağırması gibi.
dünyasız karakteridir.
... (Belki de günümüzün politik perspektifinden bakılırsa, daha uygun bir model
Kayıp
Balık
Nemo'da
[Finding Nemo]
hoş
bir
ne
Hitchcockcu
(hatta ona nasıl
ayrıntı
yer
alıyor:
FKÖ'yü yok etmenin kıyısına gelen, sonra da, denetimden çıkmış Hamas'ı yok etmesi
dişçinin canavar gibi kızı babasının, içinde bir akvaryum olan ofisine geldiği sırada,
için FKÖ'yle ateşkes anlaşması yapan İsrail'i hayal etmek olacaktır. . . . ) Fakat
çalan müzik Sapik'taki cinayet sahnesinin müziğidir. Buradaki bağlantı, kızın zavallı
Revolutions, bu anti-Faşist mantığı gizil Faşist öğelerle renklendirir: (dişil) Kahin ve
küçük hayvanlar için bir korku kaynağı olması fikrinden daha incelikli bir bağlantıdır:
(eril) Mimar sadece yazılım da olsa farkları cinselleştirilir, böylece son dişil ve eril
sahnenin sonunda, N e m o lavabo deliğine atlayıp kaçar - bu onun insanlar dünya sından kendi yaşam-dünyasına geçişidir (sonunda dişçinin ofisine yakın bir yerde olan,
"ilkeler" arasındaki dengenin mantığına kazınır. The Matrix Reloadedm
sonunda,
gerçekliğin
kendisinde
bir mucize
belirdiği
zaman, sadece iki yol açık kalır: postmodern Gnostisizm ya da Hıristiyanlık. Yani: Ü ç ü n c ü Bölüm'de, ya "gerçek gerçekliğin" kendisinin sadece bir başka Matrix-yaratma gösterisi olduğunu, herhangi bir son "gerçek" gerçeklik olmadığını öğreneceğiz, ya da tanrısal büyü sahasına gireceğiz. Fakat, The Matrix Revolutions'da, N e o gerçekten bir İsa figürüne dönüşür mü? Böyle görünebilir: Smith'le düellosunun sonunda, (bir başka) Smith'e dönüşür, o yüzden o öldüğü zaman, Smith (bütün Smith'ler) de yok olur(lar). ... Fakat, eğer daha yakından bakarsak, temel bir fark ortaya çıkar: Smith proto-Yahudi bir figürdür, fare gibi çoğalan, çılgın gibi koşturan ve İnsanlarla MatrixMakinelerin uyumunu bozan müstehcen bir davetsiz misafir, o yüzden onun yok edilmesi (geçici) bir sınıf ateşkesini olası kılar. Neo'yla birlikte ölen şey çatışma ve dengesizlik getiren bu Yahudi davetsiz misafirdir; İsa'daysa tersine, Tanrı insan olur, böylece isa'nın ölümüyle, bu insan ( e c c e homo), yani (öteye ait) Tanrı da ölür. Matrix
babasıyla buluştuğu yer olan denize varır), ve biz hepimiz Sapık'ta suyun kaybolduğu delik temasının anahtar rolünü biliriz (lavabo deliğinden akıp giden sudan Marion'un ölü gözüne geçiş, vb.). Lavabodaki delik böylece birbirinden tümüyle farklı iki evren arasındaki, insan evreniyle balık evreni arasındaki gizli bir geçit işlevi görür - bu doğru çokkültürcülüktür, bu Öteki'nin dünyasına geçmenin tek yolunun, bizim dünyamızda bok çıkışı, karanlık sahaya uzanan, gündelik gerçekliğimizden dışlanmış, içinde atığın kaybolduğu bir delik gibi görünen şey aracılığıyla olduğunun kabul edilmesidir. İki dünyanın radikal farklılığı bir dizi ayrıntıda yer alır - sözgelimi, baba-dişçi Nemo'yu balıkçı ağıyla yakaladığı zaman, onu kesin bir ölümden kurtardığını düşünür, Nemo'yu o kadar korkutan şeyin ölümün eşiğinde gibi görünen şeyin kendi varlığı olduğunu algılayamaz.
... Fakat Doğruluk fikrinin iddiası, bu müstehcen-adlandırılamayan
bağlantının, dünyalar arasındaki o gizli oluğun yeterli olmadığıdır: dünyalar çokluğunu yarıp geçen sahici bir "evrensel" Doğru vardır.
üçlemesinin doğru "Hıristiyolojik" versiyonu bu yüzden radikal bir şekilde farklı bir
Badiou neden bu dünya konusunu, "dünyalar mantığını" ele almaya başladı? Ya
senaryo gerektirir: N e o n u n insan yapılmış bir Matrix yazılımı, Matrix'in doğrudan
eğer bunun nedeni kapitalizme yönelik daha derinlikli anlayışı olduysa? Ya eğer dünya
insan cisimlenmesi olmalıdır, böylece o öldüğü zaman Matrix kendini yok eder.
kavramı kapitalist evrenin dünyasız olmak gibi benzersiz konumu üzerinde düşünme
S o n anlaşmanın gülünç yönü bizi ister istemez çarpar: Mimar Kahin'e sadece
ihtiyacından çıktıysa? Badiou yaşadığımız zamanın dünyadan yoksun" olduğunu söyle
makinelerin artık Matrix'in yanında olan insanlarla dövüşmeyeceğine söz vermekle
di - bu tuhaf tezi nasıl ele almamız gerekiyor? Nazi anti-Semitizmi bile bir dünya açtı:
kalmaz, ayrıca Matrix'ten özgür bırakılmak isteyen ihsanların da istekleri yerine getiri
mevcut kritik durumu betimleyerek, düşmanı ("Yahudi komplosu"), hedefi, ona
lecektir - ama bu seçim onlara nasıl verilecek? Yani sonunda hiçbir şey gerçeklen
ulaşmanın yolunu adlandırarak, Nazizm gerçekliği öznelerinin, onların anlamlı bağlan-
malan için gerekli uzamı da içeren global bir "bilişsel haritalama" elde etmelerine izin
kendisi zaten dünyasız olan bir evrene yönelik özgürlükçü politik müdahaleyi nasıl
verecek bir şekilde çevreledi. Belki de kapitalizmin "tehlikesini" saptamamız gereken
tanımlayacağız - yani, yeniden üremesi için, artık bir "dünyanın" sınırları içinde tutul
yer budur: o da, global olsa bile, bütün dünyaları kapsıyor olsa bile, kelimenin tam
maya ihtiyaç duymayan bir evrene yapılmış müdahaleyi? Alberto Toscano'nun derin
anlamıyla
likli çözümlemesinde belirttiği gibi, burada Badiou bir tutarsızlığa düşer: "dünyasız" bir
"dünyasız"
çoğunluğunu
bir
herhangi
ideolojik
bir
anlamlı
kümelenmeyi "bilişsel
destekler,
haritalamadan"
insanların yoksun
büyük bırakır.
evrende
(yani günümüzün küresel kapitalizm evreninde), özgürlükçü politikanın
Kapitalizmin evrenselliği kapitalizmin bir "uygarlık" adı olmaması, özgül bir kültürel-
hedefinin geleneksel modus operand/'sinin tam tersi olması gerektiği gibi "mantıksal"
simgesel dünya adı olmaması, Asyalı değerlerle de, başka değerlerle de işleyen nötr bir
bir çıkarımda bulunur - günümüzde görev yeni bir dünya biçimlendirmek, "bilişsel
ekonomik-simgesel makinenin adı olmasıdır, böylece Avrupa'nın dünya ölçeğindeki
haritalama" sağlayacak yeni Efendi-Gösterenler önermektir:
zaferi kendi yenilgisi, kendini ortadan kaldırması, Avrupa'yla olan göbek bağının kesilmesidir.
Kapitalizmin gizli Avrupalı
temelini ortaya çıkarmaya cüret eden
"Avrupamerkezcilik" eleştirmenleri oradan daha uzağa gitmez: kapitalizmin sorunu onun gizli Avrupamerkezci temeli değildir, onun aslında evrensel, nötr bir toplumsal ilişkiler matrisi olmasıdır. Badiou, elbette, burada Marx'ın, kapitalizmin bütün sabit toplumsal biçimleri dağıtan, "yersizyurtsuzlaştırıcı" gücü için Komünist Manifesto'da söylediği ünlü söze gönderme yapıyor: Marx'm
kapitalizmin
buzlu
sularında
Badiou dünyaların görünümüyle ilgili kuramsal yazılarında ikna edici bir şekilde olay ların dünyaların işlememesini ve onların aşkmsal rejimlerini tehlikeye düşürdüğünü öne sürse de, "şimdinin ontolojisi"nde Badiou, yaşadığımız "aralıksal" ya da dünyasal zamanlarda, bir dünya kurmanın, şimdi dışlananların yeni adlar icat edebileceği, yeni doğruluk yordamlarını destekleyebilecek adlar icat edebilecekleri bir dünya kurmanın zorunlu olduğunu savunur. "Çok özel bir momentte olduğumuza, herhangi bir dünyanın var olmadığı bir momentte olduğumuza inanıyorum" diye yazar. ... Sonuç olarak:
bütün
kutsal
bağların
kutsallıktan
çıkarılmasından bahsettiği bölümün coşkulu bir tonu var; bu, Marx'ın Sermayenin çözücü gücü karşısında duyduğu coşkudur. Sermayenin kendisinin bizi Birin "süperego" figürlerinden ve ona eşlik eden kutsal bağlardan koparabilen maddi gücü etkin bir şekilde onun olumlu olarak ilerici karakterini temsil eder, ve bu, günümüzde de gelişmeyi sürdüren bir şeydir. Bunu söyledikten sonra, yaygınlaşan atomlaşma, sıklaşan
"Felsefe sırf onu beklediğimiz için bizi bekleyen bilinmeyen dünyayı var edecek yeni adlar bulmaya yardımcı olmak dışında hiçbir haklı amaca sahip değildir." Öğretisinin bazı temel özelliklerini tuhaf bir şekilde çarpıtarak, Badiou burada, belli bir ölçüde bir "düzenleme" görevi, belki yanlışlıkla, ama kaçınılmaz olarak bazıları için artık her yere yayılmış olan "Başka Bir Dünya Mümkün" sloganını hatırlatacak bir görevi savunur gibi görünüyor.76
bireycilik ve son olarak, düşüncenin basit idare, şeylerin yönetimi ya da teknik yön
Aynı sorun doğruluk konusunda da belirir: eğer Badiou için, Doğru-Olay hep yerelse,
lendirme pratiklerine alçalması, beni bir filozof olarak hiçbir zaman tatmin edemezdi.
belli bir tarihsel dünyanın doğruluğuysa, o zaman dünyasız bir evrenin doğruluğunu
Ben sadece, düşünmenin dile getirilmesine yeniden bağlamamız gereken şeyin tam da bu kutsallıktan çıkarma öğesi olduğunu düşünüyorum.
74
nasıl dile getireceğiz? Bu, Toscano'nun ima eder gibi göründüğü şekilde, kapitalizmin getirdiği "ontolojik" kırılmayı kabul ettiği halde, Badiou'nun antikapitalist mücadele başlığından kaçınmasının, hatta onun günümüzdeki temel biçimini (küreselcilik
Böylece Badiou kapitalizmin, dinamikleri dengeli her temsil çerçevesini çökerten
karşıtı hareketi) alaya almasının ve özgürlükçü mücadeleyi katı politik terimlerle,
kapitalizmin istisnai ontolojik durumunu kabul eder: genellikle eleştirel-politik etkin
(liberal) demokrasiye, günümüzün egemen ideolojik-politik biçimine karşı mücadele
lik tarafından yerine getirilmesi gereken bir görev olan şey (yani, Devletin temsili
olarak tanımlamayı sürdürmesinin nedeni midir? "Günümüzde düşmanın adı İmpara
çerçevesini çökertmek görevi) zaten kapitalizmin kendisi tarafından yerine getirilmek
torluk ya da Sermaye değil. Onun adı Demokrasi." 7 7 Toscano'nun Badiou eleştirisi bu
tedir - ve bu Badiou'nun "olaysal" politika fikri için bir sorun oluşturur.75 Kapitalizm
noktada yine de yetersizdir:
öncesi oluşumlarda, her devlet, her temsili totalleştirme, kurucu bir dışlama, bir "semptomal bükülme" noktası, bir "paysız pay," bir sistemin bir kısmı olsa da, onun içinde tam bir yeri olmayan bir öğe gerektirir - ve özgürlükçü politikanın bu fazla ("gereksiz") öğeden, durumun bir parçası olmasa da, onun terimleriyle değerlendirilemeyecek olan öğeden müdahale etmesi gerekirdi. Fakat, sistem artık fazlayı dışlamadığı, onu doğrudan yürütücü kuvveti olarak koyutladığı zaman ne olur - tıpkı, sadece sürekli kendini devrimcileştirerek, sürekli kendi sınırını aşarak yeniden üretebilen kapitalizmde olduğu gibi? Basit terimlerle söylersek: eğer politik bir olay, yani belli bir tarihsel dünyaya
Bu açıdan, Badiou'nun temel savını kabul etmiyoruz. ... Bunun nedeni de, Badiou'nun demokrasinin fetişizmine yönelik saldırısının sorunlu olduğunu düşünmemiz değil, daha çok -geveze, kendini beğenmiş putperest taburlarına ve dönek ideologlara rağmen Badiou'nun engelleyici kuvveti, liberal-demokratik eşitlik fikrinin "ideolojik, ya da öznel
biçimselleştirmesi"
olarak
abarttığına
inanmamızdır.
Öznelerin
politik
özgürleşmesine ket vuran şey demokratik temsil ilkesi değil, daha çok kâr yönetiminin bir
alternatifi
olmadığı
yolundaki
derin
inançtır.
Günümüzün
"demokratik"
öznelerinin, ortakların idaresinde önemsiz bir rol oynadıklarını çok iyi bilen ve temsil
yapılan devrimci özgürleştirici bir müdahale hep onun "semptomal bükülmenin" fazla
aygıtlarının yalan doğasının tümüyle farkında olan öznelerin sinikliği kapitalizmin
noktasıyla bağlantılıysa, tanım gereği bu dünyanın ana hatlarını çökertiyorsa, o zaman,
kaçınılmazlığının algılanmasına dayanmaktadır, tersi değil.78
1
Burada, Badiou'yu savunmak adına, "öznelerin politik özgürleşmesine ket vuran şeyin"
mayalım- bu fazla iktidarın kendisinin kendi "resmi" temsilci işlevine fazlalığına kesin
doğrudan "kâr yönetiminin bir alternatifi olmadığı yolundaki derin inanç" olmadığını
olarak karşılık gelmektedir.) Solcu düş yirminci yüzyıl boyunca şu oldu: (üretim
eklemeliyim: kapitalizmin kendisinin radikal sorgulanışını önleyen şey kesinlikle
sürecinin devlet kontrolü aracılığıyla) ekonomik olanın politik olana boyun eğmesi.
kapitalizme karşı mücadelenin demokratik biçimine olan inançtır. Lenin'in " s a f poli
Son çalışmalarında, Hardt ve Negri bunun tersi bir hevese kapılmış, odağı, insanın
tikaya karşı tutumu gibi "ekonomizme" karşı tutumu da, Solda (ondan geriye kalanda)
devlete teslim edebileceği ekonomik mücadeleye kaydırmış görünüyorlar.
ekonomiye karşı ikiye ayrılmış tutumun tersine, günümüzde can alıcı önemdedir: bir yanda, ekonomiyi mücadele ve müdahale alanı olarak terk eden "saf politikacılar"; diğer yanda, günümüzün küresel ekonomisinin işleyişinden büyülenmiş, herhangi bir tam politik müdahale olasılığına engel olan "ekonomistler." Bu ayrılma açısından, günümüzde, her zamankinden daha da çok, Lenin'e dönmeliyiz: evet, ekonomi temel alan, savaş orada karara bağlanacak, küresel kapitalizmin büyüsünü bozmalıyız - ama müdahale tam olarak politik olmalı, ekonomik değil. Günümüzde, Hollywood'un, düşmanı
acımasız
Düşmanından
kâr
Köstebeğe
arayışı uzanan
içindeki
büyük
[Enemy ofthe
şirketler
State,
The
olarak Insider])
gösteren
(Devlet
"sosyo-eleştirel"
komplo filmlerine dek herkesin "antikapitalist" olduğu bir zamanda, "anti-kapitalizm" göstereni yıkıcı iğnesini kaybetti. Sorunsallaştırmamız gereken şey bu "anti-kapitalizmin" apaçık karşıtı: komployu bozmak için dürüst Amerikalıların demokratik tözüne duyulan güven. Günümüzün küresel kapitalist evreninin katı çekirdeği, onun asıl Efendi-Göstereni budur: demokrasi. Ve Michael Hardt ve A n t o n i o Negri'nin en son savları da
Badiou'nıın anlayışının
bir tür beklenmedik
onaylanması değil
mi?
Paradoksal bir zorunluluğa uyarak, onların antikapitalizmi (ona odaklanmaları) onları kapitalizmin devrimci gücünü kabul etmeye yöneltti, böylece, dedikleri gibi, insanın artık kapitalizmle mücadele etmesi gerekmiyor, çünkü kapitalizm zaten komünist gizil leri yaratıyor - Deleuzecü terimlerle söylersek, "kapitalizmin komünist-olması." . . . "
Aynı ikirciklilik Peter Hallward'in dikkat çekici, "Badioucu politikanın" en zekice kavramsallaştırılması olan " T h e Politics of Prescription" [Reçete Politikası] adlı denemesine de hakimdir. Halhvard ideolojik-politik reçetenin hassas bir teşhisiyle başlar:
1989 yılında doruk noktasına ulaşan özgürlükçü
politikanın yorgunluğa
düşmesinden sonra, S o l (ondan geriye kalan) "tedirgin reformizm ve post-devrimci umutsuzluk" arasında ikiye ayrılmıştı. Bir yanda, "makul bir barışçı bir arada yaşama ve karşılıklı
saygı
şansı"
arayışı
içinde
olan,
diyalogdan,
iletişimden,
ötekiliğin
tanınmasından vb. bahseden pragmatik-gerçekçi liberal yelpazesi var - Habermas'tan Rorty'ye uzanan her zamanki şüpheliler çetesi; ve diğer yanda, hâlâ radikal Değişim fikrine tutunan, ama Mesihçilikleri kendi kendini ertelemenin, sürekli bir "gelecek olanın" kendini yenilgiye uğratan kısırdöngüsü, "temel bir belirsizlik ya da felç kısırdöngüsü - düşünce tepki vermesi olanaksız olan durumlarla karşılaşır (Deleuze), karşılanamayacak taleplerle karşılaşır (Lévinas), hiçbir zaman tatmin edilemeyecek ihtiyaçlarla karşılanır (Lyotard), tutulamayacak vaatlerle karşılanır (Derrida)." Fakai, günümüzde, bu çıkmazın sonu ufukta belirmiştir - ütopyaların sonunun sonu: yeni bir "temel çelişki" - en açık bir şekilde İrak ve Haiti'de, yeni esnek direniş ve eleştiri biçimleri karşısında, neo-liberal gitgide acımasızlaşan ayarlama politikalarının emperyal müdahalenin yeni ortaya çıkan saldırgan biçimlerine yakınlaşmasını görü
Burada karşımıza çıkan şey bir Lacancı "il n'yapas de rapport..." versiyonu: eğer,
yoruz]. Politik felsefe günümüzde sadece tek bir önemli kararla karşı karşıya: ya bu bir
Lacan'a göre cinsel ilişki yoksa, öyleyse, tam bir Marksizm için, ekonomi ve politika
sonun sonunu bekleyecek ve onun uzantılarını geliştirecek, ya da onu göz ardı edecek
arasında bir ilişki yoktur, bizim iki düzeyi aynı nötr bakış açısından kavramamızı
ya da reddedecek, ve onun ertelenmesi üzerine düşünecek.
sağlayan bir "meta-dil" yoktur, oysa -ya da daha doğrusu ç ü n k ü - bu iki düzey çözülmez bir şekilde birbirine dolaşmıştır. "Politik" sınıf mücadelesi ekonominin ortasında yer
Burada iki tuhaf şey çarpıyor bizi. Birincisi, Hallward'un sıraladığı bu "sonun sonu"
alır (Kapital, 3. Cilt'in son paragrafını, metnin birdenbire kesildiği, sınıf mücade
örneklerinin kıt ve ikircikli olması: Haiti - tamam; ama ya Irak? A B D işgalcileriyle
lesinin ele alındığı yeri hatırlayın), buna karşın, aynı zamanda ekonomi alanı politik
silahlı direniş arasındaki çatışma gerçekten, "özgül bir basitleştirme açısından, ... kesin
mücadelelerin şifresini çözmemizi sağlayan anahtar rolünü görür. Bu olanaksız ilişkinin
bir 'son' ya da nihai yargı mantığı altında yer alan" kesin bir mücadele mi? İkincisi,
yapısının Moebius şeridinin yapısı olmasına şaşmamak gerek: önce, politik gösteriden
Hallward bu "sonun sonu" için asıl apaçık adayı, küreselcilik karşıtı hareketi anmayı
onun ekonomik altyapısına ilerlemeliyiz; sonra, ikinci adımda, ekonominin tam
ihmal eder - bu hareket, ona göre Eskinin son nefesi midir, yoksa Yeninin ilk rüzgarı
merkezindeki politik mücadelenin indirgenemez boyutuyla yüzleşmeliyiz.
mı? Bu sessizliğin arkaplanını tahmin etmek kolay: küreselcilik karşıtı hareket Eskinin
Aynı zamanda modernliğin iki indirgenemez boyutuna karşılık gelen, işte bu
alternatifinin iki terimine de (liberal pragmatizm, kendi kendini erteleyen Mesihçilik )
paralaks yarıktır: "politik" egemenlik, düzenleyici denetim mantığıdır ("biyopolitika,"
uymadığı gibi, Hallward'un temel referans noktası olan Badiou, (iyi nedenlerle!) o n u
"idare edilen dünya"); "ekonomik" artının kesintisiz bütünleşmesinin, sürekli "yer-
aşırı sorunlu bir şey olarak göz ardı eder, ve açıkça Hallward'un Badiou'nun izinden
sizyurtsuzlaşmanın" mantığıdır. Politik egemenliğe direniş politik düzenin terimleriyle
giderek geliştirmeye çalıştığı otantik özgürleştirici politikadan dışlar, yani
değerlendirilemeyen "gereksiz" öğeye gönderme yapar - ama fazla-aracılığıyla-yeniden-
öncülü en açık şekilde Jacques Rancière tarafından eşitlik adına ilan edilmiş o l a n
üremenin ekonomik mantığına yönelik direnişi nasıl formüllendireceğiz? (Ve -unut-
reçete politikasından: "eşitlik ulaşılacak bir hedef değil bir ayrılma noktası, her koşulda
temel
sürdürülmesi gereken bir varsayımdır." Bu yüzden reçete eylemi başlangıç nokttol
olarak bir aksiyom koyutlar ve onun, ağır ağır yaklaşacağımız, koşulları stratejik açıdan
politika ve politik olanın kurucu boyutunu reddeden bir politika arasındaki farktır,
tartarak yaklaşacağımız uzak bir hedef olarak değil, eylemlerimizin rehber ilkesi olarak
çünkü korkuya başlıca harekete geçiren ilke olarak başvuruyor: göçmen korkusu, suç
doğrudan benimsenmesini talep eder: " R e ç e t e doğrudandır, çünkü onun öğesi burada
korkusu, Tanrısız cinsel ahlak bozulması korkusu, aşırıcı Devletin kendisinin korkusu
ve şimdinin aciliyetidir. R e ç e t e ertelemeyi göz ardı eder, geleceğinin beklentisi
(aşırı yüksek vergilendirme), ekolojik felaket korkusu -bu tür bir politika(-sonrası)
aracılığıyla aydınlanan bir şimdide işler." Yani burada işbaşında olan bir tür dairesel-
"hep paranoyak bir okhlos'un [kalabalığın]
tepkimeli bir zamansallık vardır: biz reçete edilen aksiyomu ona zaten gerçekleşmiş gibi
insanların korkunç toplanışı'." ikincisi bu, beraberinde can alıcı ve harika bir biçimde
davranarak ağır ağır gerçekleştirmeye kalkışırız: " R e ç e t e ilk ve öncelikle ona bağlı ikti
saygısız anti-anti-özcü bir çıkarımı getirir:
yönlendirilmesine dayanır- 'korkmuş
darın beklentisi, sonuçlarına bir bağlılık, onun olaysal gücüne yönelik bir bahistir." Bu doğrudan reçete mantığıyla (bizi sözgelimi, eşitliği toplumsal yaşamımızın doğrudan bir
Politikanın olasılık koşullarını politik olmaktan çıkarmalıyız (ve tarihsel olmaktan
aksiyomu olarak kabul etmeye sevk eden mantıkla) gelecekteki eşitlik için koşullar
çıkarmalıyız). ... her ne kadar bakış ve yönelimde dramatik farklar olsa da, bir reçete
yaratmaya yönelik liberal-aşamacı yaklaşım arasındaki yarık burada indirgenemez.
politikasının en güçlü yandaşlarının onun olasılık koşullarını otonom, "oto-poetik" ve
Hallward bu "aksiyomatik" yordamın özetini, (Badiou'nun öğretmenleri arasında
ekstra-politik beceri ve yeteneklere dayandırmaya eğilimli olması bir rastlantı değildir
saydığı) Sartre'e bir göndermeyle özetler:
- Chomsky zihinsel-bilişsel yeteneğe, Gandhi ruhsal yeteneğe, Sartre imgelem ya da olumsuzlama yeteneğine, Ranciere söylemsel beceriye, Badiou arsız bir "ölümsüz"
Sartre bunu mükemmel bir şekilde açıklamıştı: önce karar verirsiniz, sonra kararınızı
doğruluk becerisine.
ona savunulabilir güdü ve sebepler sağlayarak haklı çıkarırsınız. Sonra bağlanırsınız, ardından bu bağlanmanın sizin ne yapmanıza izin verdiğinin sınırlarını araştırırsınız,
Bu teşhis "anti-özcülüğü" ait olduğu yere yerleştirir: otomatik tepkisi herhangi bir
îlerleme-gerileme yöntemi: önce eylemde bulunur ve sonra bu eylemin yeni ışığında,
aksiyomatik bağlanmayı "totaliter" olarak reddetmek olanların o liberal-demokrat
eyleminize yol açan koşulları yeniden kurarsınız.
repertuvarına. ... Buraya kadar iyi: reçete fikrinin sadece günümüz politikası için değil, aynı zamanda geçmiş özgürlükçü mücadeleleri yargılamakta da ne kadar yararlı
Bu elbette hiçbir türden "akıldışı kararcılığı" beraberinde getirmiyor (Badiou genellik
olduğunu görebiliyoruz. A B D ' d e daha İç Savaş'tan bile önce, tutkulu liberallerin
bunun vardığı yer en iyi şekilde " S o n Yargı
aşamacılığıyla eşsiz J o h n Brown figürü, reçete politikasının uygulamacısı olan o figür
perspektifinin" teolojik terimleriyle dile getirilebilir: mevcut durumun karmaşıklığının
arasındaki bir silahlı çatışmayla doruk noktasına ulaşan kölelik karşıtı mücadelenin ilk
pragmatik retoriğini ve onun uzlaşma ve yavaş reform aracılığıyla aşamalı değişim
aşamalarını hatırlayın - işte tekrarlamakta yarar olan bir alıntı:
le yanlış bir şekilde bununla eleştirilir);
80
ihtiyacını reddederek, insan onu doğrudan "mutlak" ölçütle yargılar (ve bu yargıya Afrikalı Amerikalılar insan müsvettesiydi, soytarı ve alık olarak niteleniyorlardı,
göre davranır):
Amerikan toplumundaki fıkraların vazgeçilmeziydiler. Köleliği kaldırma yanlıları bile, politik olan her zaman için, kamusal yaşamın, özgül bir basitleşme açısından, belli bir süre için bir "son" ya da nihai yargının kesin mantığının altına giren yönü olmuştur. Bir reçetenin amansız ikiciliğini kabul etmeyi reddetmenin kendisi de Ortodoks bir ideolo jik tepkidir; uzlaşmaya, olumsuzlamaya, yavaş "demokratik" reforma yönelik ısrar, uzun zamandır statükonun yeniden üretilmesi ve yeniden dayatılması için ayrıcalıklı bir araç olmuştur.
kölelik karşıtı oldukları halde, büyük kısmı Afrikalı Amerikalıları kendilerinin eşitleri olarak görmüyordu. Büyük kısmı, ve bu da Afrikalı Amerikalıların sürekli yakındığı bir şeydi, Güneyde köleliğin sona ermesi için çaba harcamaya hevesliydi ama Kuzeyde ayrımcılığın sona ermesi için çaba harcamaya hevesli değillerdi. ... John Brown öyle değildi. Ona göre, eşitlikçiliği uygulamak köleliği sona erdirmenin ilk adımıydı. Ve onunla temasa geçen Afrikalı Amerikalılar bunu hemen anladılar. Hiçbir fark görme diğini çok açık kıldı ve bunu da söyleyerek değil yaptıklarıyla açık kıldı.
T a m anlamıyla, reçetenin mantığı liberal uzlaşma mantığımızın ister istemez karşılıklı şekilde dışlayıcı olarak algıladığı iki özelliği birleştirir: reçete bölücüdür (karmaşık toplumsal dokuya kabaca "bizi" ve "onları" karşı karşıya getiren bir hat çeker), ve aynı zamanda evrenseldir (ayrım evrensel bir aksiyomun doğrudan uygulanmasından kay naklanır). Bu reçete politikası fikrinin en azından iki önemli sonucunu anmam gerekiyor. Birincisi bu, radikal özgürleştirmeci politika ve hakim statüko politikası arasına doğru ayrım çizgisini çizmemizi sağlıyor: bu iki farklı olumlu vizyon, aksiyom kümesi arasındaki fark değil, daha çok bir evrensel aksiyomlar kümesine dayanan bir
/
81
Zaman zaman, reçete politikasının uzak yankıları günümüzün Üçüncü-Yol Solunun içinde bile duyulabilir: İspanyol başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero'nun, 2004'teki Sosyalist Zafer'in ardından aldığı ilk önlemlerden biri, kadınların politik eşitliğini bir aksiyom olarak getirmekti: bunu aşama aşama kadınların politik eğitimi aracılığıyla ulaşılacak bir hedef olarak koyutlamadı, bunu öylece yaptı (Meclisindeki koltukların yarısına kadınları atadı ve benzeri). ... " R e ç e t e politikasıyla ilgili sorunlar başka yerde ortaya çıkıyor. Hallward aşamacı yaklaşımla uzlaşmaz karşıtlığı konusunda tümüyle haklı olsa da, Badiou'nun sonsuz "gelecek olanın" "anti-totaliter" mantığına tehlikeli
bir şekilde yaklaşan kendi kuramsal binasındaki öğeleri nasıl karşıladığı belli değildir.
sınırlanır. Ve Badiou bu anti-Levinas konusuna, bu adlandın lamayana saygı konusuyla,
Burada kastettiği şey Badiou'nun kavramsal binasının iki birbiriyle bağlantılı özelliği:
tehlikeli bir şekilde Levinascı Ötekine saygı, bütün görünümlere rağmen, politik düzeyde
onun temel sunum/temsilin-hali çifti ve buna eşlik eden "zorlanamayacak" olan
tümüyle işlemez olan saygı konusuna yaklaşmaz mı? Buna bağlı olarak forçage, yani bir Olayı Varlığın düzenine "zorlama" fikri,
"adlandırılamayan" fikri. Badiou'nun Varlık ve Olay karşıtlığının anahtarı onun öncesindeki yarılma,
Badiou'nun
(Badiou'nun ustalarından biri olan Sartre figüründen devralınan)
Varlığın düzeninin kendisinin içindeki, (matematiksel ontolojinin erişebileceği)
Fichteciliğine ihanet etmiyor mu - gerçekliğin (Varlığın) hiçbir zaman öznenin proje
varlıkların var olmalarının saf çokluğuyla onların belli birtakım Varlık Halindeki tem
si tarafından tam olarak "zorlanamayan" sırrına erişilmez bir G e r ç e k çoğalması olarak
silleri arasındaki yarılmadır: Varlığın çokluğunun tümü de hiçbir zaman bir Varlık
algılanması devam etmez mi? (Dahası ve beklenmedik bir şekilde, /brcage'nin en acı
Halinde yeterince temsil edilemez, ve bir Olay her zaman Halin kavramasından
dile getirmelerinden birini
kaçınan bu artı/kalıntı sahasında belirir. Bu yüzden sorulacak soru saf var olma
sonluluğuyla olan bağlantısında bulmaz mıyız? Heidegger'in insan sonluluğu, onun
çokluğuyla onun Hal(ler)deki temsili arasındaki bu yarığın kesin konumudur. Yine,
Metafiziğe Giriş'teki Antigone okumasında örneklenir, bu okumada antik çağ Yunan
onun
1930'lar ortasının Heidegger'ine ait insan
saklı Kantçı gönderme burada can alıcı önem taşıyor: Gerçeğin saf çoğalmasını, koordi
insanını kolektif yazgının bir projesini [Entwurt] Varlığa şiddetli bir şekilde dayatması
natları onun ufkunu önceden belirleyen bir kategoriler kümesinde verili olan bir
son aşamada yenilgiyle sonuçlanmış bir destansı-trajik figür olarak belirlediği o
"dünyanın" görünmesinden ayıran yarık, tam da Kant'ta kendinde-Şeyi bizim fenomenal
görkemli vizyonunu getirmiştir.) Badiou bu Adlandırılamayan fazlalığın "özselleştiril-
gerçekliğimizden, yani şeylerin bize deneyim nesnelerimiz olarak görünme şeklinden
memesi," sırrına erişilmez gizemli bir "girdap kalbine," merkezi bir Şeyin uçurumu kon
ayıran şeydir. Temel sorun Kant'ta olduğu gibi Badiou'da da çözülmeden kalır: varlığın
umuna
saf çoğalmasıyla onun dünyalar çokluğundaki görünümü arasındaki yarık nasıl ortaya
fazlalığı son aşamada Gerçeğin halis aptallığına, çoklukların
çıkar? Varlık kendisine nasıl görünür? Temsil mantığına karşı var olmanın mantığının
fazlalığına gönderme yapar; ama yine de, Gerçek onu bir Doğruluk-yordamına sadakati
"sahte sonsuzluğu" nedeniyle, Badiou son aşamada sadece iki seçenekle kalır: ya
aracılığıyla "dayatmaya" cüret eden özneye karşıt konumda kalır.
yükseltilmemesi
gerektiğini
vurgulamakta
haklıdır - Adlandırılamayanm ilgisiz ve kayıtsız
saflaşmanın yıkıcı etiğine sadık kalmak, ya da normatif düzenleyici İdealle gerçekliğin
"Zorlama" fikri Badiou'nun bir başka temel fikriyle, "gerçeğin tutkusu," bir olaysal
kurulu düzeni arasındaki Kantçı ayrıma sığınmak - sözgelimi, Stalinist cfesastre'nin,
Doğruluğu gerçekliğe doğrudan dayatmayı, bunun bu "terörist" dayatmaya direnen
iflasın ortaya çıkmasının, (kendi kendini) yıkıcı şiddetin patlamasının, Olayı Varlığın
gerçekliği acımasızca yok etmekle sonuçlanması fikriyle bağlantılıdır. Badiou'nun ken
Düzeninden sonsuza dek ayıran yarık kapandığı zaman, Doğm-Olay Varlığın Düzeni'nde
disinin, zorlamanın felaketinden kaçınmak üzere, sonsuza dek olaysal Doğrunun tam
tam olarak gerçekleşmiş olarak koyutlandığı zaman olduğunu öne sürmek.
edimselleşmesini önleyen bir şey olarak, Adlandırılamayana başvurmak zorunda
Bu çerçevede Badiou, Kötülüğün tanımı (birçok tanımından biri) olarak
kalmasına şaşmamak gerek: (paradigmatik olarak "postmodern") tam zorlamadan çekil
Adlandırılamayanm bütünsel zorlamasını, onun tamamlanmış adlandırılmasını, total
me, Doğrunun (ya da Demokrasinin ya da Adaletin ya da . . . ) "gelecek olan" olarak, her
Adlandırma
şey
hangi bir edimselleşmeden daha yüksek bir olasılık olarak, ontolojik değil, hayaletimsi
adlandırılabilir") öne sürdü82 - tamamlanmış doğruluk-yordamı kurgusu (kantçı düzen
bir mevcudiyet olarak kalması gerektiğinde ısrar etmek: edimselleşmenin zorlaması ve
leyici İdea?) gerçeklik sayılır (kurucu olarak işlev görmeye başlar). Badiou'ya göre, bu
reddi, kelimenin tam anlamıyla aynı paranın iki yüzü, aynı kümelenmenin iki yönüdür.
düşünü
("verili
genel
doğruluk-yordamı
sahasında
her
tür bir zorlamanın dayattığı şey genel doğruluk-yordamının içkin sınırlamasıdır (onun
Bu kavramsal çıkmaz bizi "reçete politikasının" ikinci sorgulanabilir özelliğini,
kararlanamazlığı, ayırt edilemezliği...): tamamlanmış doğruluk kendini yok eder;
onun eşitlik aksiyomuna sorunlu bağlılığına getirir: Badiou'nun sık sık Marx'ı de facto
tamamlanmış doğruluk totalitarizme dönüşür. Doğruluk etiği bu yüzden zorlanamayan
anmadan geçmesine, Jakobenlerden Lenin'e uzanan düz bir hatta ısrar etmesine
adlandırılamayan Gerçeğe yönelik saygı eriğidir. ' Fakat, burada sorun bu sınırlamanın
şaşmamak gerek - Marx'ın temel anlayışı eşitlik mantığının "burjuva" sınırlamaya
Kantçı okumasından nasıl kaçınılacağıdır. Badiou sonluluğun ontolojik-aşkınsal
sahip olduğu yönündedir. Kapitalizm zaten sunumun temsilleme Halinden önce
ko-numunu varoluşumuzun nihai ufku olarak reddetse de, onun doğruluk-yordamı
geldiğini öne sürdüğü gibi, aynı zamanda zaten eşitlik ilkesini öne sürmektedir: onun
sınırlaması son aşamada onun sonlu olması olgusuna dayanmaz mı? Anlamlı bir şekilde
eşitsizlikleri ("sömürüler") "eşitlik ilkesinin ilkesiz ihlalleri" değildir, eşitlik mantığına
Badiou, totalitarizm fikrinin büyük eleştirmeni, burada bu fikre "Hegelci totalitarizmin"
mutlak biçimde içkindir; onlar onun mantıksal gerçekleştirilmesinin paradoksal sonu
8
liberal eleştirmenlerinin yaptığına çok benzer bir şekilde başvurur: özne sonsuz doğruluk-
cudur. Burada sadece piyasa alışverişinin biçimsel olarak/yasal olarak piyasada karşılaşıp
yordamının işleticisidir, Olayı bir doğruluk-yordamının göndermesinin başlangıç noktası
etkileşen eşit özneleri önvarsaydığı gelmiyor aklıma; Manc'm "burjuva" sosyalistlerine
olarak ilan eder ("Seni seviyorum," "İsa dirildi" gibi önermeler). Yani, Badiou öznejliği
yönelik eleştirisinin can alıcı momenti kapitalist sömürünün işçiyle kapitalist arasında
sc ınsuz doğruluk-yordamına bağlasa da, bu yordamın yeri sessizce öznenin sonluluğuyla
herhangi türden "eşitsiz" bir alışveriş içermemesidir - bu alışveriş tam olarak eşit ve
"adildir"; idealde (ilke olarak), işçi sattığı malın (emek gücünün) tam değerini alır. Elbette, radikal burjuva devrimciler bu sınırlamanın farkındadır; fakat onu telafi etme yollan, gitgide daha fazla efe facto eşitliğin doğrudan "terörist" dayatması aracılığıyla olur (eşit ücretler, eşit bir sağlık hizmeti . . . ) , bu da ancak yeni biçimsel eşitsizlik biçim leri aracılığıyla olur (olanakları yetersiz olanlar için çeşitli türden tercihe bağlı tedavi). Kısacası, "eşitlik" aksiyomu ya yeterince değildir (edimsel eşitsizliğin soyut biçimini korur) ya da çok fazla (dayatılmış "terörist" eşitlik) demektir - katı bir diyalektik anlam da bu biçimci bir fikirdir, yani, sınırlaması, kesinlikle biçiminin yeterince somut olma ması, sadece bu biçimden kaçınan bir içeriğin nötr bir kabı olmasıdır.
mal ve hizmet tedariki, ev işlerinin sürdürülmesi ve idarenin uygulanması sahasına karşıt konumdadır: özgürlüğün tek yeri, komünal politik uzamdır. Bu hassas anlamda, Badiou'nun (ve Sylvain Lazarus'un) 85 Lenin'in yeniden övülmesi için yaptığı çağrı göründüğünden daha ikirciklidir: sonuçta bu da tam olarak Marx'in, politik mücade lenin, şifresini çözmek için, ekonomi alanına başvurmak gereken bir gösteri olduğu şeklindeki temel anlayışının terk edilmesi demektir ("eğer Marksizm politik kuram için analitik değere sahip olsaydı, özgürlük sorununun toplumsal ilişkilerde saklandığı konusundaki ısrar, örtük bir şekilde, liberal söylemde "politik olmayan" olarak ilan edilmiş - yani doğallaştırılmış - olmaz mıydı?"). 8 6 Badiou ve Lazarus'un yeğlediği
Ve olayları aydınlığa kavuşturmak için: sorunumuz tam anlamıyla terör değildir -
Lenin'in Ne Yapmalının Lenin'i, (sosyalist-devrimci bilincin işçi sınıfına dışarıdan
ne olursa olsun, Badiou'nun insanın günümüzde özgürlükçü terörü yeniden icat etmesi
getirilmesi gerektiğini söyleyerek) Marx'in sözde "ekonomizminden" kopan ve Politik
gerektiği şeklindeki kışkırtıcı fikri onun en derin anlayışlarından biridir. Sorun başka
Olanın otonomisini öne süren Lenin olmasına, Devlet ve Devrim'in modern merkezi
yerde yatıyor: eşitlikçi politik "aşırıcılık" ya da "fazla radikalizm" hep ideolojik-politik
sanayiden etkilenmiş, ekonomi ve devlet aygıtını yeniden düzenlemenin (politiklikten
yer değiştirme fenomeni olarak okunmalıdır: karşıtının, bir sınırlamanın, edimsel
çıkarılmış) yollarını hayal eden Lenin'i olmamasına şaşmamak gerek.
olarak "sonuna dek gitmeyi" reddetmenin bir endeksi olarak. Jakobenlerin radikal "teröre" başvurmaları onların ekonomik düzenin temellerini (özel mülkiyet vb.) boz maktaki beceriksizliğine tanıklık eden bir tür histerik eyleme dökmek değilse, neydi? Ve aynısı, Siyaseten Doğruculuğun "fazlalıkları" olarak adlandırılan şey için de geçer li değil mi? Onlar da ırkçılık ve cinsiyetçiliğin sistemik (ekonomik vb.) sebeplerini bozmaktan geri çekilmeyi sergilemez mi? Belki de, öyleyse, uygulamada bütün "postmodern" Solcuların paylaştığı standart toposu, yani politik "totalitarizmin" bir şekilde maddi üretim ve teknolojinin öznelerarası iletişime ve/veya simgesel pratiğe hakim olmasından kaynaklandığını, politik terörün kökünün aslında araçsal aklın, doğanın teknolojik sömürülmesi "ilkesinin" topluma da yayılmış olmasında, bu yüzden de insanlara Yeni İnsanlara dönüştürülecek ham malzeme olarak bakılmasında yattığını söyleyen toposu sorgulamanın vakti geldi. Ya eğer tam tersi geçerliyse? Ya eğer politik "terör" tam da (maddi) üretim alanının otonomiden yoksun bırakıldığını ve politik mantığı teslim edildiğini belirtiyorsa? Jakobenlerden Maocu Kültür Devrimi'ne dek bütün politik "terör" tam da, üretimin yasaklanmasını, onun politik savaş toprağına indirgenmesini önvarsaymaz mı?
Bruno Bosteels " T h e Speculative Left"te [Spekülatif Sol] bu konuları ele alıyor ve Badiou'yu onun bir "Marksist olmadan Komünist olduğu," soyut bir Devlet-karşıtı isyan yandaşı olduğu yönündeki eleştirilere karşı savunuyor: Badiou'ya göre, Marksizm ve komünizm "ebediyetin paradoksal bir tarihi içinde birbirlerine dayanır - yani, ebedi ayaklanmanın tarihsel açılmasına. Ünlü bir düsturu söyleyecek olursak: Komünizmden yoksun Marksizm boştur, ama Marksizmden yoksun komünizm kördür." Fakat, bu ken dini tanıtıcı savla birlikte bir dizi sorun gelir: Marksizmin kuramsal çekirdeği Marx'm "politik ekonominin eleştirisidir," bu da Badiou'nun eserinde basitçe söylersek hiç yok tur - kuşkusuz Badiou'nun "ekonomiyi" Olayın gizil sahası olarak kabul etmeyi red detmesinin bir sonucu bu. Sanki bu noktayı vurgular gibi, Badiou'nun kendisi de Marx'i
anmadan
geçerek,
temelde
devrimci
patlamalar hattı
üzerinde durur
(Jakobenler - Paris Komünü - Ekim Devrimi - Maoculuk). Ve, oldukça mantıklı bir şekilde Lenin'i kabul ederken bile Badiou, Bolşevikler iktidarı ele geçirip yeni bir devlet inşa etmeye çalışır çalışmaz Leninizmi bir yana bırakmak konusunda Sylvain Lazarus'u izler: onları ilgilendiren şey Ekim 1917'de sona eren "dizilimdir." Yani Boostels'in (büyük Ötekinin namevcutluğunıı üstlenme jesti olarak, fantaziyi kat
Badiou'nun Fransız Devrimi'ndeki Terörü yücelterek savunduğunu, bu sırada
etmesi, karşısına Badiou'nun Olaya sadakati yasalaştıran olumlu sabırlı çalışma fikrini
Lavoisier için giyotin kullanılmasının haklı çıkarılmasına ilişkin bir alıntı yaptığını
koyduğu o ölüm dürtüsünün saf olumsuzluğunu üstlenme jesti olarak) Lacancı Eylemin
hatırlayın: "La republique n'a pas besoin de savants / Cumhuriyetin bilimcilere ihti
sadece olumsuz karakterine yönelttiği eleştiriyi, Badiou'nun somut devrim (sonrası)
yacı yok." Badiou'nun tezi bu önermenin doğruluğunun eğer onu kısa kesersek, onun
sabırla yeni bir toplumsal düzen inşa etme çabasını Devletçi polis/polislik düzeyine ait
uyarısından yoksun kılarsak ortaya çıktığı yolundadır: "La republique n'a pas besoins j
bir şey olarak kibirle bir yana bırakmasıyla karşı karşıya koymak ilginç olur.
Cumhuriyetin ihtiyacı yok." Cumhuriyet saf politik eşitlik ve özgürlük mantığını cisimlendirir, bu da bireylerin ihtiyaçlarını tatmin etmeye yazgılı "mal sunmayı" hiçbir şekilde düşünmeden yoluna devam etmelidir. 8 4 T a m olarak devrimci süreçte, özgürlük kendi içinde bir amaç olur, kendi paroksizmine yakalanır - ekonomi, (maddi) üretim alanının öneminin, bu askıya alınışı Badiou'yu Hannah Arendt'e yaklaştırır, Arendt için de -Badiou'ya kesin bir benzerlikle-özgürlük, tam olarak politikaya ait olmayan
Burada en büyük ironi Badiou'nun kendisinin, eylem fikrine hoşgörüsüz bir şekilde olumsuz bir fikir olarak karşı çıkan Badiou'nun, Maocu Kültür Devrimi'nin tarihsel önemini tam da "devrimci politik etkinliğin merkezi üretimi olan parti-Devletin sonunu" işaret eden bir şey olarak konumlamasıdır. "Daha genel olarak, Kültür Devrimi sınıf temsilinin katı mantığına ne devrimci kitle eylemlerinin ne de örgütsel fenomen lerin devredilmesinin artık olası olmadığını gösterdi. Bu yüzden de çok yüksek öneme
sahip bir politik dönem olarak duruyor." Bu satırlar Badiou'nun "Kültür devrimi: son devrim mi?" 8 7 adlı, sonunda aynı duygularla aynı noktayı ele alan çalışmasından: Sonunda Kültür Devrimi, çıkmazında bile onu hapseden parti-devletin çerçevesinden politikayı gerçekten ve global olarak özgürleştirmenin olanaksızlığına tanıklık eder. Yeri doldurulmaz bir doygunluk deneyimini belirler, çünkü yeni bir politik yol bulmaya, devrimi yeniden başlatmaya ve sosyalizmin biçimsel koşulları altında işçi mücade lesinin yeni biçimlerini bulmaya yönelik şiddetli bir arzu, parti-Devletin genel çerçevesinin, kamu düzeni ve iç savaş tehlikesi nedeniyle gerçekleşen zorunlu sürdürülmesiyle karşılaşınca başarısızlıkla sonlandı. Yirminci yüzyılın gerçekten büyük son devrimci patlamasının asıl önemi bu yüzden olumsuzdur, başarısızlığında yatar, devrimci sürecin parti/Devletçi mantığının tüken mesini belirleyen başarısızlığında. Fakat, ya burada bir adım daha atar ve iki kutbu da, temsili (devrimci kitlelerin "doğrudan" ekstra-Devletçi özörgütlenmesi) ve yeniden temsili, iki bağımsız kutup olarak kavrarsak, böylece tam bir Hegelci paradoksla, devrimci etkinliğin "devlet iktidarını ele geçirmek" re/os'unun rehberlik ettiği partiDevlet biçiminin sonu, aynı zamanda bütün "doğrudan" (temsili olmayan) özörgütlenmenin tüm biçimlerinin de (konseyler, Sovyetler ve başka "doğrudan demokrasi" biçim leri) sonu olmaz mı? Batıda (neredeyse) herkes Sovyetleri sevdi, hem de onlarda antik çağ Yunan yaşamının oylamalarını gören Hannah Arendt gibi liberallere dek herkes. Gerçekten Var Olan Sosyalizm çağı boyunca, "demokratik sosyalistlerin" gizli umudu "Sovyetlerin" doğrudan demokrasisi, halkın özörgütlenme biçimi olarak yerel kon seyler, sovyetlerdi; ve Gerçekten Var O l a n sosyalizmin çöküşüyle birlikte, ona başından beri musallat olmuş olan bu özgürlükçü gölgenin de ortadan kaybolması derin bir şekilde semptomatiktir - "demokratik sosyalizmin" konsey versiyonunun "bürokratik" Gerçekten Var Olan sosyalizmin hayaletimsi bir ekinden ibaret olduğu, onun kendi başına tözsel olumlu içeriği olmayan içkin ihlali olduğu, yani bir toplumun kalıcı temel örgütleyici ilkesi olarak hizmet edemediği gerçeğinin başlıca onaylanması değil mi bu? Bu da bizi Badiou politikasının, Jakoben devrimci paradigmanın sonunu ilan ettik ten sonra yaşadığı çıkmazına getirir: Devlet aygıtını ele geçirip ortadan kaldırmayı hedefleyen devlet-karşıtı devrimci Parti politikasının tükendiğinin farkında olsa da, "ekonomik" alanın devrimci gizilini araştırmayı reddeder (çünkü, ona göre, bu alan Varlığın düzenine aittir ve gizil "olay sahaları" içermez); bu nedenle, geriye kalan tek yol Devletin sınırlarının dışında işleyen ve temelde, kendisini harekete geçirici açıkla malarla sınırlayan,"saf' bir politik örgütlenme yoludur. ... Bu çıkmazdan kurtulmanın tek
yolu
"ekonomik" alana,
kazandırmaktır.
Doğruluğun
saygınlığını,
Olaylar
için
gizilgücü
yeniden
AKADEMİK RUMSPRINGA, YA DA, İKTİDAR VE DİRENİŞ PARALAKSI Amish topluluklarında (Almanca herumspringen, ortalıkta sıçramak sözünden türetil miş bir sözcükle) rumspringa denen bir uygulama var: (o zamana kadar katı aile disip liniyle yetiştirilen) çocuklar on yedi yaşlarında serbest bırakılır, başka yerlere gitmeleri, çevrelerindeki "İngiliz" dünyada olup bitenleri öğrenip yaşamalarına izin verilir, hatta bu cesaretlendirilir - çocuklar araba kullanır, pop müzik dinler, televizyon seyreder, içki, uyuşturucu madde kullanır, serbest seks yaparlar.... Birkaç yıl sonra, bir karar ver meleri beklenir: ya Amish topluluğunun üyesi olacaklardır, ya da gidip sıradan Amerika yurttaşları olacaklardır? Gençleri serbest bırakmaktan ve onlara gerçekten özgür bir seçenek sunmaktan -yani, onlara her iki tarafın tam bir bilgi ve deneyimiyle karar verme şansı vermekten- uzak olan bu tür bir çözüm çok kaba bir şekilde önyargılıdır, sahte seçimin mükemmel bir örneğidir. Dıştaki "İngiliz" dünyanın ihlalci ALTINCI
BÖLÜM
yasak nazlarının fantazisiyle ve disiplinle geçen o uzun yılların ardından, genç Amishler birdenbire ve hazırlıksız bir halde o dünyanın içine atılırlarsa elbette, aşırı ihlalci davranışa girmeye, "her şeyi denemeye," kendilerini seks, uyuşturucu ve alkol yaşamına tümüyle atmaktan kaçınamazlar. Ve böyle bir yaşam konusunda herhangi bir
İDEOLOJİNİN
MÜSTEHCEN
DÜĞÜMÜ
içkin sınırlama ya da düzenlemeden yoksun olduklarından, bu serbest bırakmacı durum kaçınılmaz olarak geri teper ve dayanılmaz bir tedirginlik yaratır, bu yüzden de
VE BU DÜĞÜMÜN ÇÖZÜMÜ
gençlerin birkaç yıl sonra topluluklarının inzivasına dönmesi neredeyse kesin bir şeydir. Çocukların yüzde 90'ının böyle yapıyor olmasına da şaşmamak gerek. Bu "özgür seçim" düşüncesine eşlik eden güçlüklerin kusursuz bir örneğidir: Amish ergenlerine biçimsel olarak özgür seçim verildiği halde, seçimi yaparken kendilerini içinde buldukları koşullar seçimi özgür olmayan bir hale sokar. Onların gerçekten özgür bir seçime sahip olmaları için, bütün seçenekleri hakkında tam olarak bil gilendirilmeleri, onlar konusunda eğitilmeleri gerekirdi - fakat bunu yapmanın tek yolu da, onları Amish topluluğuna iliştirilmiş olmalarından çıkarmak, yani, aslında, onları "İngiliz" kılmak olacaktır. Bu da örtünen Müslüman kadınlara yönelik standart liberal yaklaşımın sınırlarını açıkça gösterir: eğer bu onların özgür seçimiyse, kocaları ya da aileleri tarafından dayatılan bir seçenek değilse bunu yapabilirler. Fakat, kadınlar kendi özgür seçimlerinin bir sonucu olarak (sözgelimi, kendi ruhsallıklarını ifade etmek için) örtündükleri anda, örtünmenin anlamı tümüyle değişir: artık onların Müslüman topluluğuna ait olmalarının bir işareti değil, onların kendine özgü bireysel liklerinin bir ifadesidir; fark, Ç i n yemeğini köyünde kendini bildi bileli öyle yapıldığı için yiyen Çinli bir köylüyle, semtteki bir Ç i n lokantasına gidip yemek yemeye karar veren bir Batılı bir megapol sakini arasındaki farktır. Bütün bunların verdiği ders bir seçimin hep bir meta-seçim olduğu, seçimin kendisinin kipselliğinin seçimi olduğudur: sadece örtünmeyi seçmeyen kadın gerçekten bir seçim yapmaktadır. Bizim seküler seçim toplumlarımızda, tözsel bir dinsel aidiyet sürdüren insanların ikinci derecedeki pir konumda olmalarının nedeni budur: kendi inançlarını uygulamalarına izin verilse bile, bu inanç onların kendine özgü kişisel seçimleri/görüşleri olarak "hoşgörülür"; bu Ifiçimi herkese karşı kendileri için olduğu gibi (tözsel bir aidiyet konusu olarak) 331
sundukları anda, "köktencilikle" suçlanırlar. Bunun anlamı, "özgür seçim öznesinin"
düzeni değerlendirmeye alır, bu belli bir Ütopyacı anlamda arzu edilen bir şey olsa da,
(Batılı "hoşgörülü" çokkültürel anlamıyla) sadece insanın tikel yaşam-dünyasından
devletten kurtulmak için değil, onu iyileştirmek ya da onun uğursuz etkilerini azaltmak
koparılmasının, insanın kendi köklerinden koparılmasının aşırı şiddetli bir sürecinin
için." Bu konumun asıl ikircikliliği tuhaf bir non sequitur,c\a yatar: eğer devlet burada
sonucu olarak ortaya çıkabileceğidir.
kalıcıysa, eğer devleti (ve kapitalizmi) ortadan kaldırmak olanaksızsa, neden devlete
Ve akademik özgürlüklerimizin işleyişi de böyle değil mi? (Bu onları a priori
belli bir mesafeyle davranmalı? Neden devletle (onun içinde) olmamalı? Neden Yeni
anlamsız ya da "benimsenmiş" kılmaz - sadece bunun farkında olmamız gerekir.)
Sol'un Üçüncü Yol'unun temel öncülünü kabul etmemeli? Belki de Stalin'in takıntılı
Hegemon ideolojik-politik toplulukla tam bütünleşmek için, insanın en vahşi düşleri
"bürokrasi" eleştirisini ciddiye almak ve devlet bürokrasisi tarafından yapılan zorunlu
ni yaşadığı "radikal" bir geçmişten daha çok yardımcı olan bir şey yoktur. Bu efsanenin
çalışmayı yeni (Hegelci) bir şekilde takdir etmek gerekiyor. Başka deyişle, Critchley'in
son kahramanları günümüzün neocon'ları, birçoğu gençliğinde Troçkist olmuş olan
konumu birbaşkasının devlet mekanizmasını yürütme işini yapacağı, devlete karşı belli
neocon'lardır. Artık, geriye dönük olarak, öne sürebileceğimiz gibi, o görkemli Paris
bir mesafe içinde olmamızı sağlayacağı gerçeğine dayanan bir konum değil mi? Dahası,
Mayıs 68 bile, uzun vadede, sistemin yeniden üreme yeteneğine katkıda bulunan bu
eğer demokrasi uzamı devlete karşı belli bir mesafeyle tanımlanıyorsa, Critchley
1
tür bir kolektif rumspringa değil miydi? " T h e Problem of Hegemony"de Simon
(devletin) sahasını düşmana çok kolay bir şekilde terk etmiyor mu? Devlet iktidarının
Critchley 2 bu tür eleştirel bir rumspringa için tutarlı bir gerekçelendirme getiriyor:
nasıl bir biçim aldığı önem taşımıyor mu? Critchley'in konumu şu can alıcı sorunun
Devletlerde yaşıyoruz. ... Yani, devletin insan varlığının bir sınırlaması olduğu ve olmamasının daha iyi olacağı söylenebilir. Belki anarşizmin ebedi hevesi bu, ve biz anarşizmi yine ele alacağız. Fakat, bana öyle geliyor ki, tarihin bu noktasında, anarkosendikalizm ya da devrimci proleter praksis, ya da örneğin partinin aracılığıyla devlet
ikincil bir yere indirgenmesine yol açmıyor mu: nasıl bir devlete sahip olursak olalım, o içkin olarak demokratik olmayan bir devlettir? Bu da bizi ikinci ikircikliliğe getiriyor: devletin "burada kalıcı" olması olgusu geçi ci bir geri çekilme, günümüzün tarihsel-politik durumu üzerine özgül bir sav mı, yoksa
ten kurtulmayı başaramayız ... eğer sınıf konumları basitleşmiyor, tam tersine yerinden
insan sonluluğu tarafından koşullanan aşkınsal bir sınırlama mı? Yani: Critchley
etme süreçleriyle daha karmaşık hale geliyorsa, eğer devrim artık Marx'ın tarzında
günümüz kümelenmesinin, içinde devletin kalıcı olduğu bir kümelenme olarak, içinde
kavranmıyorsa, o zaman bunun anlamı, iyisiyle kötüsüyle, diyelim kötüsüyle, devletle
çoklu yer değiştirmelere vb. yakalandığımız bir kümelenme olarak tanımlarken, bu tez
kalakaldığımızdır, tıpkı kapitalizmle kalakaldığımız gibi. Sorun şu hali alır: devlete,
radikal (ve zorunlu) bir biçimde ikircikli: ( I ) bu -onun bazı formülleştirmelerinin ima
içinde olduğumuz devlete karşı stratejimiz ne olmalı?... Devrimci öznenin kesin olarak
eder gibi göründüğü üzere ("Devrimci öznenin kesin olarak devrildiği ve devletin
devrildiği ve devletin ortadan kalkmasına yönelik politik projenin de hoş bir kışkırtıcı
ortadan kalkmasına yönelik politik proje hoş bir kışkırtıcı fantazi olmaktan öteye
fantazi olmaktan öteye gitmediği bir dönemde, politikanın devlette belli bir mesafe
gitmediği bir d ö n e m d e " ) - bunun sadece günümüzün tarihsel kümelenmesi, içinde
içinde kavranması gerekir. Ya da, daha doğrusu, politika devlete göre mesafe almak
ilerici politik kuvvetlerin geri çekilmekte olduğu bir kümelenme olması mıdır; yoksa
praksisi, devletten bağımsız olarak çalışmak, bir konumda çalışmak demektir. Politika
bunun özcü Ütopyacı politik ideolojilere inandığımız zaman körleştiğimiz bir genel
bir konumda praksistir ve politik çalışma yeni politik öznelerin, özgül bölgelerde, yeni
"doğruluk" mudur? Yine, burada ikirciklilik kaçınılmaz.
politik toplanmaların, yeni politik dizilimlerin kurulması demektir. Belki de kapitalist küreselleşmenin atomlaştırıcı kuvvetine bu yoğun bir şekilde konumsal, aslında lokal düzeyde karşılaşmak, karşı çıkmak ve direnmek gerekir. Yani en kötüsünden, karşı çıktığı küreselleşmenin oldukça renkli eleştirel bir yankısından başka bir şey olmayan küresel bir küreselleşme karşıtı hareket inşa ederek direnmemeli ona. Bunun yerine ona insanın üzerinde durduğu toprağı, insanın yaşadığı, çalıştığı, eylediği ve düşündüğü toprağı işgal edip denetlemesiyle direnmek gerekir. Bu milyon larca insanı gerektirmez. Binlerce insanı bile gerektirmez. Başta sadece birkaç kişiyi içine alabilir. Bu, Julia Kristeva'nm bir süre önce "kişisel devrim" alanı dediği şey ola bilir. Yani politika hemen burada başlar, yerel, pratik ve özgül olarak, somut bir konu çevresinde başlar, G8'in bir toplantısını protesto etmeye koşarak değil. Düşmanınızla
Devrim sistemik ya da yapısal yasalardan türetilmeyecek. Biz kendi başımıza kaldık ve ne yapacaksak kendimiz için yapacağız. Politika öznel buluş gerektiriyor. Hiçbir ontolo ji ya da eskatolojik tarih felsefesi bunu bizim için yapmayacak. Devletten belli bir mesafe içinde, demokratik olarak betimlemeye çalıştığım bir mesafede çalışarak, özgül durumlardaki politik öznellikleri, keyfi ya da görececi olmayan, kapsamı evrensel olan ve bir durum içinde kanıtıyla karşılaşılmış bir etik talebin dile getirmeleri olan öznel likler. Bu kirli, ayrıntılı, yerel, uygulayımsal ve büyük ölçüde heyecansız bir çalışma. Başlamanın vakti geldi.
onun zemininde karşılaşmamalısınız, kendi zemininizde, kendi hazırladığınız zeminde
Bu ikilem fazla kaba değil mi? Aslında, bu bir "ikili karşıtlık" örneği değil mi? Yani:
karşılaşmaksınız. Ayrıca, yoldan kurtardığınız para ve zaman da cabası!
özgürlükçü ilerleme doğrudan "nesnel" bir toplumsal zorunluluğa yerleştirilemese de, "ne yapacaksak kendimiz
için yapacağız"
(şans
eseri,
Tarih
ve Sınıf Bilinci'n'm
G e r ç e k demokrasi "devletten belli bir mesafede -pratik olarak, bölgesel olarak,
Lukâcs'ınm, "teolojik" Hegelci Marksizmin eleştirmenlerinin baş hedefinin tümüyle
konumsal olarak- yürürlüğe konur ya da basitçe yürütülür. Devleti sorgular, kurulu
kabul edeceği bir tez bu - Lukâcs bunun en ikna edici versiyonunu sunmuştu) doğru
olsa bile, bu belli bir özgül tarihsel sahayı önvarsayar: Alain Badiou'nun "olay sahası"
siz ustasıydı; "Kafka" eşsiz bir yazma üslubu olmaktan çok, daha önceden saygın bir
dediği şeyi. Öyleyse, Critchley'in konumu, Üçüncü Yol Solu için ideal bir tür destek
yasal Düzen yapısı gibi görünen şeyde devasa bir müstehcen jouissance mekanizması
sunar: etkili bir tehdit oluşturmayan, çünkü daha baştan histerik kışkırtma, İktidarı
görmenin paralaks kaymasını uygulayan bir bakış, Yasa yapısına yöneltilmiş tuhaf
"olanaksız" taleplerle, karşılanması beklenmeyen taleplerle bombalama mantığını
biçimde masum yeni bir bakış olmaktadır.
benimser? Critchley öyleyse Etik Olanın Politik Olana üstünlüğü savında mantıklıdır:
Doğası gereği "fazlalık" olan iktidar fazlasının bu paralaks doğasını açıkça for-
savunduğu türden politik müdahalelerin başlıca güdüleyen kuvveti adaletsizlik deneyi
mülleştiren Marx'm kendisi olmuştu. 1848 Fransız Devrimi çözümlemelerinde (On
mi, mevcut halin etik olarak kabul edilemezliği deneyimidir. Critchley'in ılımlı lokal "uygulayımsal" eylem çağrısına karşı, bu yüzden Badiou'nun
Sekizinci
Brumaire
ve
Fransadaki
Sınıf Mücadeleleri'hde),
tam
olarak
diyalektik
bir
şekilde, toplumsal temsil mantığını (ekonomik sınıf ve kuvvetleri temsil eden politik
kışkırtıcı tezini alıntılamak istiyorum: "Hiçbir şey yapmamak, İmparatorluğun zaten var
failler)
olarak tanıdığı şeyi görünür kılmanın biçimsel yollarını bulmaya katkıda bulunmaktan
doğrudan aynalayamayacağını söyleyen bu "komplikasyonlar"ın alışılmış fikrinden
daha iyidir.'" Başlıca işlevleri sistemin daha düzgün akışını sağlamak olan lokal eylem
daha da ileri gitti (tek bir politik fail farklı toplumsal grupları temsil edebilir; bir sınıf
lere (yeni öznellikler çokluğu için uzam sağlamak gibi eylemler vb.) kalkışmak yerine
onun doğrudan temsilini
hiçbir şey yapmamak daha iyidir. Günümüzdeki tehdit, edilgenlik değil sözde-etkinlik,
sağlama işini başka bir sınıfa bırakabilir, tıpkı İngiliz kapitalist sınıfının politik iktidar
"etkin olma," "katılma," olup biten Hiçliği maskeleme itkisidir. İnsanlar sürekli müda
kullanımını aristokrasiye bırakması gibi vb.). Marx'in çözümlemeleri, yüzyıldan uzun
hale eder, "bir şeyler yapar"; akademisyenler anlamsız "tartışmalara" katılır ve benzeri,
bir zaman sonra, Lacan'ın "gösterenin mantığı" olarak tanımladığı şeyi ima eder.
"konıplikasyonlaştırdı," politik temsilin hiçbir zaman
toplumsal yapısı
reddedebilir ve yönetiminin politik-hukuki
koşullarını
ve asıl zor olan şey geri çekilmek, bütün bunlardan çekilmektir. İktidardakiler genellik
Devrimci elan sona erince iktidarı alan Düzen Partisi hakkında, Marx onun
le "eleştirel" bir katılımı, bir diyalogu bile sessizliğe yeğler - sırf bizi bir "diyaloga" sok
varlığının sırrının koalisyon olduğunu yazdı:
mak, uğursuz edilgenliğimizin kırıldığından emin olmak için. Hiçbir şey olmayacak, kapitalizm sonsuza dek sürüp gidecek şeklindeki kaygılı bek
Orleanscılarla Yasacılar arasındaki koalisyon açığa çıktı. Burjuva sınıfı sırasıyla iktidar
lenti, umutsuzca bir şey yapma, kapitalizmi devrimcileştirme talebi, sahtedir. Devrimci
tekeli elde etmiş olan iki büyük kesime ayrıldı (onarılan monarşinin altındaki büyük
değişim istenci bir itki olarak ortaya çıkar, bir "Başka türlü yapamam" olarak ortaya
toprak sahipleri ve Temiz Monarşisinin altındaki sanayi burjuvazisi). Bourbon bir
çıkar, yoksa değersizdir. Bernard Williams'in olması gereken [ought] ve olması zorun
kesimin çıkarlarının hakim etkisi için kullanılan kraliyet adıydı, Orleans diğer kesimin
lu olan [must| arasına getirdiği o ayrımın terimleriyle,'' otantik bir devrim tanım gereği bir olması zorunlu plan olarak sahnelenmelidir - o bizim "yapmamız gereken" bir şey, uğraştığımız bir ideal, ama ister istemez yapacağımız, çünkü başka türlüsünü yapama yacağımız bir şey değildir. Bu yüzden günümüzün devrimin olmayacağı, küresel kapi talizmin sonsuza dek sürüp gideceği yolundaki Solcu kaygı, devrimi ahlaki bir zorunlu luğa, kapitalist şimdinin ataletiyle mücadele ederken yapmamız gereken bir şey haline soktuğu ölçüde sahtedir. "Direnişin" çıkmazı bizi paralaks konusuna geri getirir: tek yapmamız gereken per spektifimizde hafif bir kayma yapmaktır ve bütün o "direniş" etkinliği, iktidardakileri olanaksız "yıkıcı" (ekolojik, feminist, ırkçılık karşıtı, küreselcilik karşıtı . . . ) taleplerle bombalama etkinliği, iktidar makinesini beslemeye, onu devinim halinde tutmak için malzeme sağlamaya yönelik içsel bir süreç gibi görünür. Bu kaymanın mantığı
çıkarlarının hakim etkisi için kullanılan kraliyet adıydı - cumhuriyetin adsız alanı iki kesimin de, karşılıklı hasımlıklarını bırakmaksızın ortak sınıf çıkarlarını eşit güçle sürdürebildikleri tek yerdi.5 Öyleyse ilk komplikasyon budur: iki ya da daha çok sosyoekonomik grubu ele aldığımız zaman, ortak çıkarları ancak paylaştıkları öncülün olumsuzlanması kılığında temsil edilebilir - iki kraliyetçi kesimin ortak böleni kraliyetçilik değildi, cumhuriyetçilikti. (Ve aynı şekilde, günümüzde de tam anlamıyla sermayenin çıkarlarını, onun evrensel liği içinde, tikel kesimlerinin üstünde, mantıksal olarak temsil ettiği söylenebilecek tek politik fail Ü ç ü n c ü Yolcu Sosyal Demokrasidir . . . ) . Sonra, On Sekizinci Brumaire'de Marx " 1 0 Aralık Topluluğunun, Napoleon'un özel katil ordusunun anatomisini ele aldı:
evrenselleştirilmelidir: kamusal Yasa ve onun müstehcen süperego eki arasındaki
Şüpheli geçim kaynakları ve şüpheli kökenleri olan yozlaşmış roues dışında, burju
yarılma bizi politik-ideolojik paralaksın çekirdeğinde karşılar: kamusal Yasa ve onun
vazinin perişan ve maceracı dallarının yanı sıra, başıboşlar, işsiz askerler, işsiz hapishane
süperego eki, yasal yapının iki farklı kısmı değildir, onlar bir ve aynı "içeriktir" - pers
kuşları, ipten kurtulmuş köleler, dolandırıcılar, şarlatanlar, lazzaroni'ier, hırsızlar,
pektifte hafif bir kaymayla, yüceltilmiş ve gayrışahsi Yasa müstehcen bir jouissance
dolandırıcılar, kumarbazlar, maquereaux [pezevenkler], genelev sahipleri, kapıcılar,
makinesi gibi görünür. Bir başka hafif kaymayla, görevlerimizin reçetesini çıkartan ve
literati, organ öğütücüler, paçavracılar, bıçak bileyenler, tamirciler, dilenciler -
haklarımızı güvenceye alan yasal düzenlemeler bize, öznelerine yönelik mesajı şu olan
kısacası, bütün o belirsiz, dağınık kitle, oraya buraya savrulmuş, Fransızların la boheme
acımasız bir iktidarın ifadesi gibi görünür: "Sizinle ne istersem yapabilirim!" Kuşkusuz
dedikleri kitle vardı; bu türdeş öğeden Bonaparte 10 Aralık Cemiyeti'nin çekirdeğini
ki Kafka yasal iktidarın yapısı karşısında gerçekleştirilen bu paralaks kaymanın benzer
kurdu. ... kendisini lümpen proletaryanın başı olarak ilan eden bu Bonaparte, kişisel
olarak peşinde olduğu çıkarları bir tek burada kitlesel biçimde yeniden keşfeden, bu
düzeyinde, sorumluluğun kamusal mesajı, ve diğer şeyler, İktidarın koşulsuz uygulanışının
bütün sınıfların cürufu, sakatatı, atığında kendisine koşulsuz olarak zemin olabilecek
müstehcen mesajıyla desteklenir: "yasalar aslında beni bağlamıyor, size ne istersem yapa
tek sınıfı bulan Bonaparte, gerçek Bonaparte, sans phrase Bonaparte'dir. 6
bilirim, eğer canım çekerse size suçlu gibi davranabilirim, istersem sizi yok edebilirim. . . . " Bu müstehcen fazlalık (göstereni Efendi-Gösteren olan) egemenlik fikrinin zorunlu
Düzen Partisinin mantığı burada radikal sonucuna vardırılmıştır: bütün kraliyetçi
bileşenidir - buradaki asimetri yapısaldır, yani, yasa otoritesini, sadece eğer özneler onda
kesimlerin ortak böleni cumhuriyetçilik olduğu gibi, bütün sınıfların ortak böleni de
müstehcen koşulsuz kendini dayatmanın yankısını duyabilirse koruyabilir.
atıksal fazla, bütün sınıfların reddettiği/artığıdır. Yani: III. Napoleon kendisini bütün sınıf çıkarlarının üstünde gördüğü ölçüde, bütün sınıfların uzlaşması için, onun aracısız sınıf zemini sadece bütün sınıfların atıksal artığı, her sınıfa ait olan ve onun içinde olan reddedilmiş
sınıf-olmayan.
Ve,
Marx'ın
bir
başka
bölümde
sürdürdüğü
gibi,
Napoleon'un ortalıkta koşturmasını, sürekli konumunu kaydırmasını, sırasıyla diğerle rine karşı her bir sınıfı temsil etmesini sağlayan şey bu "toplumsal sefiF'deki destektir: Kendisini bağımsız kılan idari otorite olarak Bonaparte "burjuva düzenini" korumayı
İNSAN
HAKLARINA
KARŞI
GAYRIÎNSANÎN
HAKLARI
Bu fazlalık bizi küresel dönüşümü hedef alan "büyük" politik müdahalelere yöneltilen başlıca rumspringa savına getirir: elbette, yirminci yüzyılın felaketlerinin korkutucu deneyimi, yani beklenmedik şiddet dışavurumlarını serbest bırakan felaketlerin dene yimi. Bu felaketleri kuramsallaştırmanın üç versiyonu var:
vazifesi sayıyordu. Ama bu burjuva düzeninin gücü orta sınıfta yatar. O yüzden, orta sınıfın temsilcisi gibi bir tavır takınır ve bu yönde emirler çıkarır. Yine de, sadece o orta
1. Habermas'm adıyla özetlenen versiyon: Aydınlanma kendi içinde içkin "totaliter" bir
sınıfın iktidarını kırdığı ve her gün onu kırmakta olduğu için birisi olmuştur. O yüzden,
gizili olmayan olumlu bir özgürlükçü süreçtir; bu felaketler sadece onun tamamlan
orta sınıfın politik ve edebi iktidarının hasmı gibi tavır takınır.'
mamış bir proje olarak kaldığının belirtisidir, bu yüzden görevimiz bu projeyi tamama erdirmek olmalıdır;
Fakat bu bile hepsi değil. Bu sistemin işlemesi için -Napoleon'un'sınıfların üstünde durması ve herhangi bir sınıfın doğrudan temsilcisi gibi davranmaması i ç i n - aynı
2. Adorno ve
Horkheimer'in "Aydınlanmanın diyalektiği"yle,
ayrıca günümüzde
Agamben'le ilişkilendirilen versiyon: Aydınlanmanın "totaliter" gizili içkin ve önem
zamanda belli bir sınıfın temsilcisi gibi davranması gerekir: tam olarak, etkin bir tem
lidir, "idare edilen dünya" Aydınlanmanın doğruluğudur, yirminci yüzyılın toplama
sil talep eden birleşmiş bir fail olarak davranmaya yetecek kadar yapılanmamış olan
kampları ve soykırımları Batının bütün tarihinin bir tür olumsuz-teleolojik uç
sınıfın. Kendilerini temsil edemeyen ve bu yüzden sadece temsil edilebilen insanların bu sınıfı, kuşkusuz, küçük mülk sahibi köylüler sınıfıdır:
noktasıdır; 3. Başkalarının yanı sıra, Etienne Balibar'ın eserlerinde geliştirilen üçüncü versiyon: modernlik yeni özgürlükler alanı açıyor, ama aynı zamanda yeni tehlikeler de getiriyor
Küçük mülk sahibi köylüler, üyeleri benzer koşullarda yaşayan ama birbirleriyle çok çeşitli ilişkilere girmeyen devasa bir kitle oluştururlar. Üretim tarzları onları karşılıklı etkileşime sokmak yerine onları birbirinden yalıtır. ... Bu yüzden, ister bir meclis ister
ve sonucun sonul bir teleolojik güvencesi yok; savaş açık, sonucu belirsiz. Balibar'ın dikkat çekici "Şiddet"" maddesinin başlangıç noktası, klasik Hegelci-
bir gelenek aracılığıyla olsun, kendi adlarına sınıf çıkarlarını öne sürmeyi başaramazlar.
Marksist şiddeti tarihsel A k i m bir aletine, yeni toplumsal oluşumu getirecek bir
Kendilerini temsil edemezler, temsil edilmeleri gerekir. Temsilcileri aynı zamanda
kuvvete "dönüştürme" fikrinin yetersiz olmasıdır: şiddetin "akıldışı" acımasızlığı bu
onların efendisi, onların üzerindeki bir otorite, onları öteki sınıflardan koruyan ve
yüzden katı Hegelci anlamda aufgehoben, "ortadan kaldırılmış," tarihsel ilerlemenin
onlara tepeden yağmur ve günışığı gönderen sınırsız bir hükümet iktidarı olmalıdır.
toptan uyumuna katkıda bulunan belli bir lekeye indirgenmiştir. Yirminci yüzyıl bizi,
Küçük mülk sahibi köylülerin politik etkisi, bu yüzden, son ifadesini toplumu kendine
bir kısmı Marksist politik güçlere yöneltilmiş ve bir kısmı Marksist politik bağlan
boyun eğdiren yürütücü iktidarda bulur.
8
manın kendisi tarafından yaratılmış, bu şekilde "akılcılaştırılamayacak" felaketlerle karşı karşıya getirdi: onların A k i m Kurnazlığının aletleri olarak araçsallaştırılması elik
Sadece bu üç özellik bir araya gelerek popülist-Bonapartist temsilin paradoksal yapısını oluşturur:
bütün
sınıfların
üzerinde
durarak,
aralarında
kayarak,
bütün
sınıfların
olarak kabul edilmez olduğu gibi, kuramsal olarak da yanlış, terimin en güçlü anlamıyla ideolojiktir. Marx'i ayrıntılı okumasında, Balibar yine de onun metinlerinde, bu t e l e
sefili/artığı üzerinde doğrudan bir güven sağlar, ek olarak, politik temsil talep eden
olojik şiddetin "dönüşümü" kuramıyla, "olumlu" son sonucu herhangi bir her şeyi
kolektif bir fail olarak davranamayanlarm sınıfının başlıca referansı
kuşatan
olur.
Bu paradoks
tarihsel Zorunluluk
tarafından güvenceye
alınmamış olan antagonislik
temsilin temsil edilenler üzerindeki kurucu fazlalığında temellenir. Yasa düzeyinde,
mücadelelerin kararsız-açık süreci olarak tarih fikri (geleceğin toplumu komünizm y:ı
devlet İktidarı sadece öznelerinin çıkarlarını vb. temsil eder; onlara hizmet eder, onlara
da barbarlık olacaktır, vb.) arasındaki bir salınımı saptar.
yanıt veremez, ve kendisi de onların denetiminin öznesidir; fakat, alt kısımdaki süperego
Balibar, zorunlu yapısal nedenlerle, Marksizmin tarihsel İlerleme anlatısına bütün 11/
Irsi inlemeyen şiddet fazlalığını düşünemediğini öne sürer - daha özgül bir şekilde,
mal olmazdı: Sırp kuvvetlerine yönelik biraz ciddi bir baskı sayesinde, fazlasıyla uzamış
muin Faşizm ve Stalinizm, ve onların "aşırı" sonuçları, şoah ve Gulag için yeterli bir
olan o gülünç bir teröre maruz bırakılmış kuşatılmış Sarajevo göste-risi sona ererdi. Bu
kuram sağlayamadığını öne sürer. Öyleyse iki görevimiz vardır: herhangi bir politik fail
bilmecenin tek bir yanıtı var, Kızıl Haç adına Sarajevo'ya giden yardımı koordine
tarafından hakim olunamayan/araçsallaştırılamayan bir şey olarak tarihsel şiddetin, bu failin kendisini de kendi kendini yıkıcı bir kısırdöngüye sokmakla tehdit eden şiddetin bir kuramını geliştirmek, ve - aynı görevin diğer yüzü olarak - "uygarlaştırıcı" devrim ler, devrimci sürecin kendisinin nasıl "uygarlaştırıcı" bir kuvvet kılınacağı sorusunu ortaya atmak. Kötü şöhretli o Aziz Bartholetnous Günü Katliamı'nı hatırlayın - orada yanlış giden şey neydi ? Catherine de Medici'nin hedefi sınırlı ve kesindi: Hollanda'da
etmiş olan Rony Brauman'ın öne sürdüğü yanıt: Sarajevo krizinin "hümaniter, insancıl" olarak sunulması, politik-askeri çatışmanın insancıl terimlerle yeniden sah nelenmesi, yüksek düzeye ait politik bir seçimle destekleniyordu: yani, basit bir şekilde, çatışmada Sırp tarafını tutmakla. Burada Francois Mitterand'm rolü özellikle uğursuz ve yönlendirmeci bir roldü:
İspanya'yla savaşı kışkırtan güçlü bir Protestan olan Amiral de Coligny'yi öldürtmek
Yugoslavya'da "insancıl müdahale"nin kutlanması, daha en baştan bütün çatışma
ve suçu güçlü Katolik Guise ailesinin üzerine yıkmak gibi Makyavelci bir komploydu.
tartışmasını geçersizleştiren politik bir söylemin yerini aldı. ... Francois Mitterand için,
Bu şekilde Catherine, Fransız devletinin birliğine tehdit oluşturan iki ailenin de
anlaşılan, Yugoslavya'daki savaşla ilgili analizini açıklamak mümkün değildi. Kesinlikle
çökmesini sağlamayı umuyordu. Düşmanlarını birbirlerine saldırtmayı içeren bu hain
insancıl bir tepkiyle, beklenmedik bir iletişim kaynağı keşfetti, ya da daha kesin
plan denetimden
söylenirse, bir makyaj malzemesi keşfetti, ki bu bir parça aynı şey demek. ... Mitterand
çıkmış bir kan deliliğine dönüştü:
acımasız pragmatizmiyle,
Catherine insanların inançlarına nasıl bir tutkuyla bağlı olduğunu görmezden geldi. Hannah Arendt'in anlayışı da burada can alıcı önem taşıyor: o, politik iktidarla basit (toplumsal) şiddet uygulaması arasındaki ayrımı vurgulamıştı: doğrudan politik olmayan otorite tarafından -politik zemini olan bir otorite olmayan (Ordu, Kilise, cıkul) bir emir düzeniyle- yürütülen örgütler şiddet (Gewalt) örneklerini temsil eder ler, terimin katı anlamıyla politik İktidarı değil.
10
Fakat, burada kamusal simgesel Yasa
ve onun müstehcen eki arasındaki ayrımı getirmek yararlı olacak: İktidarın müstehcen SÜperego ikizi-eki fikri şiddetten yoksun bir İktidar olmadığını ima eder. İktidar hep
Yugoslavya'nın kendi sınırları içinde sürdürülmesinden yanaydı ve sadece güçlü bir Sırp iktidarının bu patlayıcı bölgede belli bir dengeyi güvenceye alabilecek konumda olduğuna ikna edilmişti. Bu konum Fransız halkının gözünde hemen kabul edilmez bir konum halini aldı. Bütün o telaşlı etkinlik ve insancıl söylem, Mitterand'm, Fransa'nın sonuçta İnsan Hakları'na şaşmaz bağlılığını yeniden onaylamasına, ve Büyük Sırbistan faşizmine muhalefet ediyormuş gibi yapmasına, bu arada istediği gibi at koşturmasına izin verilmesini sağladı." Bu özgül kavrayıştan, daha genel bir düzeye geçmeli ve kendine özgü ekonomik-poli-
müstehcen bir şiddet lekesine dayanmak zorundadır; politik uzam hiçbir zaman " s a f
tik amaçlara hizmet eden askeri müdahalecilik ideolojisi olarak "İnsan Hakları"nın
değildir, hep "politik olandan önceki" şiddete bir tür bağlılık içerir. Elbette, politik
politik olmaktan çıkarılmış insancıl politikası sorununu ele alalım. Wendy Brown'un
İktidarla politik olandan önceki şiddet arasındaki ilişki karşılıklı içerim ilişkisidir:
Michael Ignatieff için öne sürdüğü gibi, bu tür hümanitarizm "kendisini antipolitik bir
şiddet sadece iktidarın zorunlu eki değildir, (politik) iktidarın kendisi de hep-zaten
şey olarak sunar - masum ve güçsüz olanların iktidara karşı saf bir savunması, bireyin
görünüşte "politik olmayan" şiddet ilişkisinin kökündedir. Orduda, Kilisede, ailede ve
yaygın ve potansiyel olarak acımasız yâ da despotik kültür mekanizmalarına, devlete,
diğer "politik olmayan" toplumsal biçimlerdeki doğrudan boyun eğme ilişkisi ve kabul
savaşa, etnik çatışmaya, kabileciliğe, ataerkilliğe, ve bireylere karşı kolektif iktidarın
edilmiş şiddet, kendi içinde belli bir etik-politik mücadele ve kararın "şeyleşmesidir" -
başka seferberliklerine ve örneklerine karşı saf bir savunması olarak sunar."" Fakat,
eleştirel bir çözümlemenin yapması gereken şey bütün bu "-olmayan" ya da "-öncesi"
sonın şudur: "[insan hakları adına müdahale edenler] karşı çıktıkları iktidarlara karşı
ilişkilerini destekleyen saklı politik süreci ayırt etmektir. İnsan toplumunda, politik
ne tür bir politikleştirmeyi harekete geçirdiler. Farklı bir adalet formülünü mü
olan her şeyi kuşatan yapılandırıcı ilkedir, o yüzden bazı kısmi içeriğin "politik olma
savunuyorlar yoksa kolektif adalet projelerine muhalif mi duruyorlar?"13 Örneğin,
yan" şeklindeki her nötrleştirmesi par excellence politik bir tavırdır.
A B D ' n i n Saddam Hüseyin'i devirmesinin, Irak halkının eziyetine son verme çerçe
Fazla-şiddet savı yine de gücünü koruyor: genellikle, eziyete yönelik fazla kayıtsız
vesinde yasallaştırılan bu devirmenin sadece başka (petrol gibi) politik-ekonomik
lık karşısında, özellikle ve hatta bu eziyet medyada geniş bir şekilde haber konusu
çıkarlarla mı harekete geçtiği, yoksa Irak halkına özgürlük perspektifini açacak politik
yapıldığı ve kınandığı zaman bile ister istemez sarsılırız, sanki bizi hareketsiz büyülen
ve ekonomik koşullara ilişkin özgül bir düşünceye mi dayandığı (Batılı liberal
miş izleyicilere dönüştüren şey tam da bu eziyete yönelik o öfkeymiş gibi. Hatırlayın,
demokrasi, özel mülkiyet güvencesi, küresel piyasa ekonomisine katmak, vb.) belli
I WO'lann başında, üç yıldır kuşatma altında olan, halkı açlık içinde olan Sarajevo,
değildir. Bu yüzden basitçe eziyeti önlemenin saf insancıl antipolitik politikası, aslında,
aralıksız bomba ve keskin nişancı ateşine tutulmuştu. Buradaki büyük bilmece şu:
sosyopolitik
km ün medya bunun resim ve haberleriyle doluyken, BM kuvvetleri, N A T O ya da
yasaklanmasına varır.
A B D neden Sarajevo kuşatmasını kırmak, insanların ve erzakların serbestçe gidip gelebileceği bir koridor açmak gibi küçük bir eylem gerçekleştirmedi? Bu hiçbir şeye
dönüşümün
kolektif
bir
olumlu
projesini
ele
almanın
örtük
Daha genel bir düzeyde, "tam anlamıyla" her insan varlığına ait olan evrensel (politik olandan önceki) İnsan Haklarıyla, bir yurttaşın, belli bir politik topluluğun bir 339
üyesinin özgül politik hakları arasındaki karşıtlığı sorunsallaştırmamız gerekir; bu anlamda, Balibar, "insanın yurttaşlık tarafından yapıldığını, yurttaşlığın insan tarafından yapılmadığını açıklayarak" ilerleyen "'insanla' 'yurttaş' arasındaki tarihsel ve kuramsal ilişkinin tersine çevrilmesini" savunur. 14 Burada Balibar, Hannah
indirgenenlerin haklarına indirgendikleri zaman İnsan Haklarına ne olur - yani tam da, hiçbir hakkı olmayanların, gayrıinsan olarak davramlanların hakları oldukları için yararsız hale geldikleri zaman? Burada Ranciere çarpıcı bir diyalektik tersine çevirme önerir:
Arendt'in yirminci yüzyıla ait mülteci fenomenine ilişkin düşüncesini aktarır: " T a m
onlar bir işe yaramadığı zaman, hayırsever insanlar eski elbiselere ne yaparsa onu
anlamıyla insani olan bir varlığın üstlendiği varoluşa dayanan insan hakları kavrayışı,
yaparsınız. Onları yoksullara verirsiniz. Kendi yerlerinde yararsız görünen bu haklar
tam da ona inanması gerekenlerin, bütün diğer niteliklerini ve özgül ilişkilerini kay
yurtdışına gönderilir, ilaç ve elbiselerle birlikte, ilaçtan, elbise ve haklardan mahrum
betmiş olan, insan olmaktan başka bir şey olmayan insanlarla ilk kez karşı karşıya
olan insanlara. Bu şekilde, bu sürecin sonucu olarak, İnsanın Hakları hiç hakları
geldiği anda çöküverdi." 15 Bu hat, elbette, Agamben'in "çıplak yaşama" indirgenmiş bir
olmayanların, gayrıinsani baskı ve gayrıinsani varoluş koşullarına boyun eğen çıplak
insani varlık olarak Homo sacer fikrine dek uzanır:
16
Tam olarak Hegelci bir paradok
sal evrenselle tikel diyalektiği içinde, tam da bir insani varlık tikel sosyopolitik kimliğinden, kendine özgü yurttaşlık temelinden mahrum kaldığı zaman, o, bir ve aynı hamlede, artık insan olarak tanınmaz ve/veya davranılmaz. Kısacası, paradoks kişinin insan haklarından tam da aslında, kendi toplumsal gerçekliğinde, yurttaşlığı, mesleği vb. olmaksızın, "genel olarak" bir insani varlığa indirgendiği zaman mahrum kalır yani, kişi aslında (bana benim mesleğimden, cinsiyetimden, yurttaşlığımdan, dinim
insani varlıkların hakları olur. Onlar insancıl haklar, onları yasalaştıramayanların, mut lak hak reddinin kurbanı olanların hakları olur. Bütün bunlar yüzünden onlar boş değildir. Politik adlar ve politik yerler hiçbir zaman sadece boşluk olmaz. Boşluk biri ya da başka bir şey tarafından doldurulur. ... Eğer gayrıinsani baskının eziyetini çekenler onların son çaresi olan İnsan Haklarını yasalaştıramıyorsa, o zaman başkasının o hak ları onların yerine yasalaştırmak üzere haklarını devralması gerekir. Bu, "insancıl müda hale hakkı" denen şeydir - bazı ulusların kurbanlaştırılmış nüfusların sözde yararı için üstlendiği ve genellikle insancıl örgütlerin kendilerinin önerisinin tersine üstlendikleri
den, etnik kimliğimden "bağımsız olarak" ait olan) "evrensel insan haklarının" ideal
bir hak. "İnsancıl müdahale hakkı" bir tür "gönderene iade" olarak betimlenebilir:
taşıyıcısı olduğu zaman.
haksızlara gönderilmiş olan kötü kullanılan haklar onları gönderenlere iade edilir.1'
Böylece klasik bir "postmodern," "özcülük karşıtı" konuma, yani Foucault'nun cinsel lik pratiklerinin çokluğu tarafından yaratılmış bir seks fikrinin politik bir versiyonuna
Yani, Leninist terimlerle söylersek: "eziyet çeken Üçüncü Dünya kurbanlarının İnsan
varırız: "insan," İnsan Haklarının taşıyıcısı, yurttaşlığı maddileştiren bir politik pratikler
Hakları" günümüzde fiilen, hakim Batılı söylemde, Batılı güçlerin kendilerinin, İnsan
kümesi tarafından yaratılır - fakat, bu yeterli midir? Jacques Rancière 1 7 ("Tam anlamıyla
Haklarını savunma adına istedikleri Üçüncü Dünya ülkesine -politik, ekonomik,
insana" ait olan) İnsan Hakları ve yurttaşların politikleştirilmesi arasındaki çatışkının
kültürel, askeri olarak- müdahale etme hakkı anlamına gelir. Lacan'ın iletişim for
çok zarif ve kesin bir çözümünü önermişti: İnsan Haklan, politik mücadelelerin olumsal
mülüne yapılacak bir gönderme (bu formülde gönderen alıcıdan-gönderilenden kendi
alanının tersine, tarihsel olmayan "özcü" bir Ö t e olarak, tarihten dışlanan "insanın doğal
iletisini tersyüz edilmiş -yani doğru- biçimiyle geri alır) mutlaka gereklidir: hüküm
[evrensel] haklan" olarak koyutlanamasa da, bu haklar yurttaşların politikleşfirilmesinin
süren insancıl müdahalecilik söylemi içinde, gelişmiş Batı, aslında, kurbanlaştırılan
somut tarihsel süreçlerinin bir ürünü olan şeyleşmiş bir fetiş olarak bir yana bırakılma
Üçüncü Dünya'dan kendi iletisini doğru biçimiyle geri almaktadır. Ve İnsan Hakları bu
malıdır.
Bu yüzden İnsan Haklarının evrenseliiğiyle yurttaşların politik haklan
şekilde politiklikten çıkarıldığı anda, onlarla ilgili söylemin etiğe başvurması gerekir:
arasındaki yarık, insanın evrenselliğiyle özgül politik alan arasındaki yarık değildir; daha
politik olan öncesi İyi ve Kötü karşıtlığına yönelik göndermenin seferber edilmesi
çok o, Ranciére'nin dediği gibi, kesinlikle Hegelci bir şekilde, "topluluğun bütününü
gerekir. Günümüzde "Etiğin yeni hükümranlığı" 20 açık bir şekilde, sözgelimi, Michael
kendisinden ayırır." Politik olanın öncesi olmaktan uzak olan, "evrensel İnsan Hak'ları"
Ignatieffin çalışmasında görülmektedir, bu yüzden şiddetli bir politiklikten çıkarma jes
tam politikleştirmenin kesin uzamını belirler: bu hakların karşılık geldiği şey tam
tine, kurbanlaştırılan ötekine herhangi bir politik öznelleştirmeyi yasaklama jestine
anlamıyla evrensellik hakkı, politik bir failin onun kendi kendisiyle (kendi tikel özdeşliği
dayanır. Ve, Ranciere'nin belirttiği gibi, Ignatieff tarzı liberal insancıllık beklenmedik
içinde) radikal örtüşmezliğini öne sürme hakkıdır, yani kendisini tam anlamıyla
bir şekilde bu politiklikten çıkarma konusunda Foucault ya da Agamben'in "radikal"
18
Toplumsalın evrenselliğinin bir faili olarak koyutlama hakkıdır - elbette o "gereksiz"
konumuyla buluşur: Foucaultcu-Agambenci Batı düşüncesinin doruk noktası olarak
oları olduğu, "kısımsız kısım," toplumsal yapıda tam bir yeri olmayan olduğu ölçüde. Bu
"biyopolitika" fikri içinde toplama kamplarının bir tür "ontolojik kader" olarak
nedenle paradoks çok hassas bir paradokstur, gayrıinsanlığa indirgenenlerin hakları
göründüğü "ontolojik tuzağa" düşer: "hepimiz bir kamptaki mülteci konumunda olur
olarak evrensel insan hakları paradoksuna simetriktir: yurttaşların politik haklarını
duk. Demokrasiyle totalitarizm arasındaki herhangi bir fark silikleşiyor ve herhangi bir
evrensel "meta-politik" İnsan Haklarını referans almadan kavramaya kalktığımız anda,
politik pratiğin çoktan biyopolitik tuzağa düşmüş olduğunu görünüyor."21
politikanın kendisini kaybederiz: politikayı tikel çıkarların olumsuzlamasının "politika sonrası" bir oyununa indirgeriz. Peki Homo sacefin haklarına, politik topluluktan dışlananların, "çıplak yaşama"
Agamben, Foucault'tan bir kayma içinde, egemen iktidar ve biyopolitikayı özdeşleştirdiği zaman (günümüzün genelleşmiş istisna halinde, ikisi üst üste biner), böylece politik öznelliğin ortaya çıkma olasılığını da dışlar. Fakat, politik öznelliğin 341
yükselişi "gayrıinsanın" belli bir sınırının arkaplanında gerçekleşir, yani yurttaşlıktan
ÇERÇEVELENEN ŞİDDET
mahrum bırakılmış insani varlığın gayrı insanlığının paradoksunu onaylamayı sürdürmeli ve "gayninsan" saf insanı insanlığın kendisinin üzerindeki zorunlu bir fazlalık olarak,
Bartleby politikasının kontrpuanı, iktidarsız passage a Facte günümüzde nasıl görünü
onun "bölünmez kalanı" olarak, fenomenal insanlık fikrinin bir tür Kantçı sınır-kavramı
yor? Klasik bir Hollywood aksiyon filmi hep iyi bir örnek olmuştur. Andrew David'ın
olarak koyutlamalıyız. Yani tıpkı Kant'm felsefesinde, yüce Noumenal nasıl ona çok
Kaçak [The Fugitive] adlı filminin sonuna doğru, masum-suçlanan doktor (1 larrison
yaklaştığımız zaman saf dehşet olarak görünüyorsa, bütün fenomenal niteliklerinden
Ford) büyük bir tıp konferansında, onu büyük bir ecza şirketi için tıbbi verileri
mahrum edilmiş "tam anlamıyla" insan da, gayninsan bir canavar, Kafka'nın Odradek'i
çarpıtmakla suçlayan meslektaşıyla (Jeroem Kraabe) karşılaşır. Bu hassas noktada» asıl
gibi bir şey olarak görünür. İnsan hakları hümanizminin sorunu "tam anlamıyla insan"m
sanık olarak şirkete -şirket sermayesine- bir kayma olması beklenirken, Kraabe
bu canavarlığını örtmesi, onu yüce bir insani öz olarak sunmasıdır.
konuşmasını keser, Ford'u bir kenara çeker ve sonra ikisi, konferans salonunun dışında
Peki öyleyse bu çıkmazdan nasıl bir çıkış yolu bulacağız? Balibar, Mahatma
tutku dolu şiddetli bir kavgaya tutuşur, yüzlerinden kanlar boşanıncaya dek birbirleri
Gandhi'ye yapılmış ikircikli bir göndermeyle bitiriyor. Gandhi'nin "Dünyada görmeyi
ni yumruklarlar. Bu sahnenin açıkça gülünç karakteri aydınlatıcıdır - durum sanki,
istediğin değişim sen kendin ol" formülü özgürlükçü değişimin temel yaklaşımını
antikapitalizmle oynamanın ideolojik karmaşasından çıkmak üzere, insanın, herkes
kusursuzca kapsıyor: "nesnel sürecin" beklenen/arzulanan değişimi yaratmasını bek
görsün diye anlatıdaki çatlakları açan doğrudan bir hamle yapması gerekir. Buradaki
leme, çünkü eğer onu beklersen, o hiç gelmez; onun yerine, kendini onun içine at, bu
bir başka özellik de kötü adamın tehlikeli, alaycı, patolojik bir karaktere dönüşmesidir,
değişim ol, onu doğruca kendi üzerinde yürürlüğe sokma riskini al. Fakat, Gandhi'nin
sanki (kavganın başdöndürücü gösterisine eşlik eden) psikolojik ahlak bozukluğu
stratejisinin başlıca sınırlılığı, onun sadece belli bir minimal etik-politik ölçütlere sahip
sermayenin anonim psikolojik olmayan dürtüsünün yerini alacaktır: daha uygun bir
olan liberal-demokratik bir rejime karşı işe yaraması değil midir - duygusal terimlerle
jest yoz meslektaşı psikolojik olarak içten ve şahsen dürüst olan, hastanedeki finansal
scjylersek, iktidardakilerin hâlâ "bir vicdana sahip olduğu" bir rejime? Gandhi'nin,
sıkıntıları yüzünden ilaç şirketinin yemini yemiş olan bir doktor olarak sunmak
1930'ların sonunda, Almanya'daki Yahudilerin Hitler'e karşı ne yapması gerektiği
olurdu.
sorusuna verdiği yanıtı hatırlayın: topluca intihar etmeleri ve böylece dünyanın vic
Böylece Kaçak, bir cazibe, ideolojik yerdeğiştirmenin bir aracı olarak hizmet eden
danını uyandırmaları gerekirdi. ... Buna verilebilecek Nazi tepkisini kolayca hayal ede
şiddetli passage a /'acfe'nin belirgin bir örneği olur. Şiddetin bu sıfır-derecesinden bir
biliriz: Tamam, size yardımcı olalım - zehirleri nereye göndermemizi istersiniz?
adım ileriye Paul Schrader ve Martin Scorsese'nin Taksi Şoföriinde [The Taxi Driver]
Fakat, Balibar'ın şiddeti reddetmeye yönelik çağrısına kendine özgü bir anlam vere
geçilir, Travis'in (Robert de Niro) kurtarmak istediği genç kızı (Jodie Foster)
bilecek başka bir yol daha var - buna Bartleby politikası demek istiyorum. "Yaşayan
denetleyen pezevenklere karşı son patlamasında. Bu passage de l'acte'm örtük intihar
ölünün", kendini "iki ölüm arasında" tekinsiz bir yerde bulmanın simetrik olarak bir
boyutu can alıcı önemde: Travis saldırısına hazırlanırken, bir aynanın önünde silah
birine karşıt iki kipini hatırlayın: insan ya simgesel olarak canlıyken biyolojik olarak
çekme alıştırması yapar; filmin en ünlü sahnesi olan bu sahnede, aynadaki kendi imge
ölüdür (insanın biyolojik ölümden sonra hayaletimsi bir görünüm ya da Adın simgesel
sine saldırgan-küçümseyici "Bana mı diyorsun?" sözüyle seslenir. Lacan'ın "ayna
otoritesi olarak hayatta kalması), ya da biyolojik olarak canlıyken simgesel olarak
aşaması" fikrinin bir ders kitabı örneği gibi olan bu sahnede, saldırganlık açıkça ken
ölüdür (sosyo-simgesel düzenden dışlananlar, Antigone'dan günümüzün Homo saceñne
disine, insanın kendi ayna-imgesine yöneliktir. Bu intihar boyutu katliam sahnesinin
dek uzanan kişiler). Peki ya aynı mantığı şiddet ve şiddet olmayan karşıtlığına uygular,
sonunda, ağır yaralanmış bir halde duvara yaslanan Travis, sağ elinin işaret parmağıyla
2Z
onların kesişiminin iki kipini özdeşleştirirsek ?
Hepimiz genellikle bir evkadını için,
kana bulanmış alnını hedef alan bir silah yapıp sanki "Benim patlamamın asıl hedefi
etkin bir şekilde kocasına karşı çıkmak yerine, edilgen bir şekilde onu sabote eden
kendimdi" dercesine alayla tetiği çektiği zaman yeniden ortaya çıkar. Travis'in para
evkadını için kullanılan o pop-psikolojik "pasif-agresif, edilgen-saldırgan davranış"
doksu kendisini ortadan kaldırmak istediği şehir yaşamının yoz pisliğinin bir parçası
fikrini biliyoruz. Bu da bizi başladığımız yere getiriyor: belki de bu edilgen saldırganlık
olarak algılamasıdır, o yüzden - B r e c h t ' i n Alman Önlem'de devrimci şiddete ilişkin
yaklaşımını, saldırgan edilgenliğin, hiçbir şey olmamasını, hiçbir şeyin gerçekten
öne sürdüğü gibi- ortadan kaldırılmasıyla birlikte odanın temizleneceği son pislik
değişmemesini sağlamak
parçası olmayı istemektedir.
için
sürekli
etkin
olduğumuz sosyo-ideolojik
yaşama
katılımımızın standart "interpasif [etkileşimli edilgen] kipinin tersine, tam bir radikal
Emperyalist bir kibiri belirtmekten uzak olan bu tür "akıldışı" şiddet patlamaları
politik jest olarak öne sürmeliyiz. Bu tür bir kümelenmede, ilk gerçekten eleştirel
-Amerikan kültür ve ideolojisinin başlıca konularından biri- daha çok, iktidarsızlığın
("saldırgan," şiddetli) adım pasifliğe, edilgenliğe çekilmek, katılmayı reddetmektir -
örtük bir kabulüne karşılık gelir: onların şiddeti, yıkıcı güç sergilemeleri, tam karşıtının
Bartleby'ın "Yapmamayı tercih ederim" sözü, bir bakıma, doğru etkinlik için, kümelen
görünüm kipi olarak kavranmalıdır - en azından, onlar iktidarsız passage de l'acte'm
menin koordinatlarını edimsel olarak değiştirecek bir eylem için zemini temizleyen,
örnek halleridir. T a m anlamıyla, bu patlamalar o çok övülen Amerikan bireyciliğinin
yer açan o zorunlu ilk adımdır.
ve özgüveninin saklı ters yüzünü ayırt etmemizi sağlar: hepimizin çaresizce denetimimiz (41
dışındaki
Patricia
sahibi, kasabanın en zengin adamı olan Harry Reilly'nin suratına içkisini boşaltır. Bu
Highsmith'in "Düğme" adlı bir kısa öyküsü var; öykü sürekli anlamsız sesler çıkartıp
kuvvetlerle savrulmakta olduğuna yönelik gizli
farkındalığın.
yüzden, ciddi bir toplumsal skandala karışmış olur ve görünüşte bunu hiçbir şey düzel-
aralık ağzından tükürükler saçarak gülen,
temeyecek gibidir - roman Julian'ın bir arabada acıklı intiharıyla sona erer. Julian'ın
Down hastalığına yakalanmış dokuz
yaşındaki oğluyla yaşayan, orta sınıftan New Yorklu bir adamı anlatır; bir gece geç
içki boşaltmayla ilgili süregiden tartışmada öne sürdüğü gibi, bunu Harry kasabanın en
vakit, bu duruma artık daha fazla katlanamayan adam, ıssız Manhattan caddelerinde
zengin adamı olduğu için yapmamıştır, onun toplumsal basamaklarda yükselen biri
bir yürüyüşe çıkmaya karar verir. Gezerken yoksul evsiz bir dilenciyle karşılaşır, dilenci
olması yüzünden de yapmamıştır, ayrıca kesinlikle Katolik olduğu için de değildir -
yalvararak elini ona uzatır; açıklanması imkansız bir öfke eylemiyle, kahramanımız
yine de bütün bu nedenler onun şiddetli passage a /'acre'ında rol oynar. Geri dönüş
dilenciyi öldüresiye döver ve ceketinden bir düğme kopartır. Daha sonra, eve değişmiş
sahnelerinde, Julian gençliğinde Birth of a Nation'u seyrettikten arkadaş çetesiyle Ku
bir adam olarak döner, aile kabusuna hiçbir travma yaşamadan katlanır, hatta sakat
Klux Klan'cılık oynadıklarını, Yahudilere güvenmediklerini, vb. hatırlar Son yirmi
oğluna nazik bir şekilde gülümsemeyi bile başarır; ve düğmeyi pantolon cebinden hiç
yılın Hollywood'unda, bu tür iktidarsız "sağa sola saldırmaların," Russell Bank'ın
çıkarmaz - en azından bir kez olsun, sefil kaderine saldırmış olmasının bir kalıntısıdır o.
Affliction mdan J o h n Sayles'ın Lone Stafma dek sayısız örneği vardır.
Highsmith bu türden şiddetli bir patlama başarısız olduğunda bile mükemmel yaz
Lone Star, "Oedipal" dinamiğin çarpıtmalarına eşsiz bir bakış sağlıyor. Küçük bir
maktadır, örneğin onun tek büyük başarısı sayılan Those Who Walk Away'de olduğu
Teksas sınır kasabasında, uzun zaman önce ölmüş bir ceset bulunur: uzun yıllar önce
gibi: bu kitapta cinayet romanını, türler arasındaki en "anlatısal" türü aldı ve onu
gizemli bir şekilde kaybolmuş olan, acımasız ve tümüyle yozlaşmış şerifin, Wade'in
yaşamın aptal olgusallığını niteleyen Gerçeğin ataletiyle, çözüm yokluğuyla, "boş vak
cesedidir bu. Soruşturmayı yürüten günümüzdeki şerif Wade'in yerini alan ve kabaya
tin" sürüklenip durmasıyla doldurdu. Roma'da, Ed Coleman, otuzuna yaklaşmış
düzen ve refah getiren bir kahraman olarak tanınan şerifin oğludur; fakat, Wade onun
başarısız bir ressam ve galeri sahibi olan Ray Garrett'ı, Ray'in karısı olan tek çocuğu
yerini alan şerifle herkesin önünde yaptığı bir tartışmadan sonra kaybolduğu için,
Peggy'nin bir süre ö n c e intihar etmiş olmasından dolayı suçladığı damadını öldürmeye
bütün
çalışır. Ray kaçmayıp Ed'in peşinden Venedik'e gider, Ed orada kızarkadaşı Inez'le kışı
Oedipal bir nefrete kapılan şimdiki şerif babasının mitini, onun yönetiminin cinayet
geçirmektedir.
işaretler Wade'in halefi
tarafından öldürüldüğü
yönündedir. T a m olarak
Bunun ardından gelen şey Highsmith'in nefretleriyle birbirlerine
üzerine kurulmuş olduğunu ispatlayarak çökertmeye çalışır. Burada iki değil, üç kuşakla
anlaşılmaz bir şekilde bağlı olan iki erkek arasındaki ortakyaşar ilişkisinin paradig-
karşı karşıyayız. Wade (Kris Kristofferson'ın harika oyunuyla) bir tür Freudcu "ilksel
matik ıstırabıdır. Ray'in kendisi karısının ölümünden dolayı suçluluk hissiyle doludur,
baba"dır, kasabanın her yasayı çiğneyen, ona para ödemeyenleri rahatça vuran müsteh
bu yüzden kendisini Ed'in şiddetli niyetlerine teşhir eder. Ölüm arzusunu belli ederek,
cen ve acımasız efendisidir; kahramanın babasının suçu bu yüzden yasa-kurucu bir suç,
Ed'in bir motorlu kayık gezisini kabul eder; gölün ortasında, Ed Ray'i suya iter. Ray
yasanın yönetimini sağlayan fazlalık - yoz bir efendinin yasadışı öldürülmesi - olacaktır.
gerçekten ölmüş gibi yapar ve sahte bir ad ve kimlik edinir, böylece hem keyif verici
Fakat filmin sonunda, suçun kahramanın babası tarafından işlenmediğini öğreniriz:
özgürlüğe hem de boğucu bir boşluğa sahip olur. Rüzgarlı Venedik'in soğuk caddele
Wade'in cinayetinde masum olduğu gibi, yozlaşmayı daha "uygar" bir düzeye getirmiş,
rinde yaşayan bir ölü gibi dolanmaktadır ki ... Burada içinde cinayet olmayan, sadece
"muhteşem" atasının sınırsız kaba yozlaşmasının yerine business çıkarlarıyla iç içe
ona yönelik başarısız çabalar olan bir cinayet romanıyla karşı karşıyayız: sonda açık bir
geçmiş bir yozlaşma getirmiştir (sadece şurada burada bir şeyleri "onarmıştır," vb.).
çözüm yok - sadece, belki, hem Ray hem Ed'in birbirlerine sonsuza dek musallat
Filmin inceliği işte bu büyük "etik" kurucu suçun küçük yozlaşmayla yer değiştirmesinde
olmaya mahkum olduklarını teslim olup kabul etmeleri.
yatar: babasının kurucu suçunun büyük sırrını ortaya çıkarmak isteyen kahraman,
Günümüzde, Amerikalı küresel ideolojik saldırganlıkla birlikte, J o h n Ford'un
babasının, yasadışı şiddeti yasanın yönetiminde yatan bir kahraman figürü olmadığını,
Searchers ve Taksi Şoförü gibi filmlerindeki temel anlayış her zamankinden daha çok
sadece bütün diğerleri gibi başarılı bir fırsatçı olduğunu öğrenir. ... Buna bağlı olarak,
geçerli: "sessiz Amerikalı" figürünün, Vietnamlılara demokrasi ve Batılı özgürlük
filmin son mesajı (diyalogun son sözleri) "Alamo'yu unut!" olur: büyük kurucu olaylar
getirmeyi içtenlikle isteyen o naif hayırsever failin su yüzüne çıkmasına tanık oluyoruz
arayışını bırakalım ve bırakalım giden gitmiş olsun. Filmin altta yatan libidinal
- konu sadece bu figürün niyetlerinin tümden yanlış ateş almasıdır, ya da, Graham
ekonomisinin anahtarı kahramanın babasıyla (yasa-ve-düzen figürü) Wade, müstehcen
Greene'in dediği gibi: "Yol açtığı bütün belalar için ondan daha iyi bir amaca sahip bir
ilksel baba, filmin libidinal odak noktası, cinayeti merkez olay olan fazla haz figürü
tek kişi bile tanımadım." Yani Freud Woodrow Wilson'la, Amerikan insancıl müda
arasındaki ikilikte bulunur - ve kahramanın babasının suçunun maskesini düşürme
haleci tutumu örnekleyen A B D başkanıyla ilgili ileri görüşlü analizinde haklıydı: altta
takıntısı da onun müstehcen Wade figürüyle derin dayanışmasına ihanet etmez mi?
yatan saldırganlık boyutu gözünden kaçmamıştı. John
O'Hara'nın
Appointment in
Samana
C l i n t Eastwood'un Gizemli Nehir [Mystic River] adlı filmi burada bu tür şiddetli (1934)
adlı
filminin
kilit
olayı
passages a l'acte'a eşsiz bir anlam verdiği için öne çıkıyor. Çocukluklarında, Boston'un
Lantenengo Taşra Kulübü'ndeki bir Noel yemeğinde olur, burada romanın trajik
zorlu bir bölgesinde beraber büyüdükleri sırada, Jimmy Markum ( S e a n P e n n ) , Dave
kahramanı, yirmi dokuz yaşındaki Julian English, zengin ve sevilen bir araba mağazası
Böyle ( T i m Robbins) ve Sean Devine (Kevin B a c o n ) günlerini sokakta çelikçomak 14$
oynayarak geçiriyordu. Sıra dışı pek bir şey olmuyordu, sonra o anlık bir karar onların
Yeats'in yirminci yüzyılla ilgili çok eski teşhisini hatırlatıyor:
yaşamlarının akışını sonsuza dek şiddetli bir şekilde değiştirdi. Çevrimi harekete geçiren bu ilksel "kurucu" şiddet eylemi, bölgedeki polislerin bir rahip adına gerçekleştirdikleri
Kanla bulanan dalgalar dindi, ve her yerde
bil jey, Dave adlı bir ergenin kaçırılması ve arka arkaya tecavüz edilmesidir - iki temel
Masumiyetin töreni boğuldu;
devlei aygıtına karşılık gelen iki insan, polis ve Kilise, baskıcı olan ve ideolojik olan,
En iyiler tüm inançlardan yoksun, ama en kötüler
Freud'un
Tutkulu şiddetle yüklü. ("The Second Corning," 1920)
Kalabalıkların
Psikolojisi ve
Ego'nun Analizinde andığı
"Ordu ve Kilise."
( M ıı ıı ıımizde, olaydan yirmi beş yıl sonra, bu üç kişi bir başka trajik olay sonucunda tekrar bil araya gelirler: Jimmy'nin on dokuz yaşındaki kızının öldürülmesi. Davaya, artık bir
Bu teşhisin anahtarı "masumiyetin töreni'nde, bu tam olarak Edith Wharton'un
I « ılls ı ilan Sean atanır, bu arada, çocuğunu aniden ve korkunç bir şekilde kaybettiği için,
"masumiyet çağı" anlamında anlaşılmalı: Newton'un karısı, başlığın gönderme yaptığı
llınmy'nin aklı intikam fikriyle dolar. Arada kalan Dave'dir, içindeki cinleri bastırmaya
"masum," kocasının sadakatinin naif bir inananı değildi - onun Kontes Olenska'yla
• ılı•.,m iflas etmiş ve perişan bir adam olan Dave. Soruşturma eve gitgide yaklaştıkça, 1
I
IM 'in karısı Celeste kuşku ve korkuya kapılır ve sonunda bunu Jimmy'ye anlatır.
Ardından hayal kırıklığı içindeki eyleme dökme olarak iki cinayet olur: Dave bir erkek
tutkulu bir aşk içinde olduğunu biliyordu, kibarca bunu görmezden geliyor ve onun sadakatine olan inancını sahneliyordu. ... Marx Kardeşler'in bir filminde, yalan söylerken yakalanan G r o u c h o Marx öfkeyle
kla bir arabanın içinde eşcinsel ilişkiye giren bir adamı öldürür; Jimmy, kızını
yanıt verir: "Kime inanıyorsun, gözlerime mi sözlerime mi?" Bu görünüşte saçma
öldürdüğüne inanarak Dave'i öldürür. Hemen ardından Sean, Jimmy'ye polisin gerçek
mantık simgesel düzenin işleyişini kusursuzca dışavurur, bu düzende simgesel maske-
•
I ıı ılı bulduğunu bildirir - yanlış adamı, yakın dostunu öldürmüştür. Film tuhaf bir aile kurtuluşu sahnesiyle sona erer: Jimmy'nin karısı Annabeth, fırtınayı dindirmek için ailesini sıkıca bir araya getirir. Uzun duygusal bir konuşmayla, I ı n ı ı ı ı y ' n i n özgüvenini onu ailenin güçlü ve güvenilir başı olmasıyla, aile yuvasını koruı ı ı 'I İçin zorunlu zor şeyleri yapmaya hep hazır olmasıyla överek yerine getirir. Bu «İmgesel uzlaşma, yanlış adamı öldürme felaketinin bu Aııfhebung'u, yüzeysel olarak ı ı ıı ılı olsa da (son sahne Penn'in ailesini İrlanda geçit resmini seyrederken, tekrar mal" bir aile olmuşken gösterir), bunun aile bağlarının kurtarıcı gücünün en güçlü hi İn t IM olduğu söylenebilir: filmin verdiği ders "aile bütün yaraları sarar" değildir, ı bizim en dehşet verici travmalardan sonra bile hayatta kalmamızı sağlayan
"I
• i • nlı bir yuva olduğu değildir, -tam tersine- ailenin bizi işlediğimiz en dehşet verim, I,ıra karşı kör kılan canavarca bir ideolojik makine olduğudur. Herhangi bir
ı
i M lı.ıı.ıs getirmeyen final, bu yüzden mutlak bir anti-katharsis'tir, biz izleyicileri, ' l i n d i hiçbir şeyin çözülmediğini, ailenin etik çekirdeğinin müstehcen bir gülünç tak lidine, travestisine tanık olduğumuzu tatsız bir şekilde fark ettirerek bırakır." (İnsanın il
İnı.ı
ırlen buna benzer tek sahne J o h n Ford'un Apaçi Kalesi'nin
[Fort Apache]
im ılı, |ohn Wayne'in gazeteci kalabalığı önünde Henry Fonda'nın, Kızılderililere •, M • 111111anlamsız bir saldırıda ölen acımasız bir generalin soylu kahramanlığını övdüğü ı l ı m .İn.) ınlıı
ı
Ve belki de günümüzde, karanlık çağımızda tek yapabileceğimiz budur: kur-
yönelik bütün çabaların başarısızlığını, işlemeye zorlandığımız şiddetle bizi
emir bu maskeyi takan ve/veya bu emri üstlenen bireyin doğrudan gerçekliğinden daha önemli olur. Bu işleyiş fetişist reddetmenin yapısını içerir: "Olayların benim gördüğüm gibi olduğunu [bu kişinin yoz bir zavallı olduğunu] çok iyi biliyorum, ama yine de ona saygıyla davranıyorum, çünkü bir yargı alameti taşıyor, o yüzden o konuştuğu zaman, onun aracılığıyla konuşan şey Yasanın kendisi." 2 4 Yani, bir bakıma, aslında, gözlerime değil, onun sözlerine inanıyorum: ben onun sözcüsü olanın gerçekliğinden daha önem li olan Bir Başka Uzama (saf simgesel otorite alanına) inanıyorum. Bu yüzden gerçek liğin sinik indirgemesi uygunsuz: bir yargıç konuştuğu zaman, onun sözlerinde (Yasa Kurumunun sözlerinde) kişi olarak yargıcın doğrudan gerçekliğinde olduğundan daha fazla doğruluk var - eğer insan kendisini gördüğüyle sınırlarsa, temel noktayı kaçırır. Lacan'ın "les non-dupes errent" ["aklanmayanlar yanılır" X X I . Seminer] sözüyle bizi uyardığı şey budur: kendilerini simgesel aldatma/kurguya bırakmayan ve gözlerine inanmaya devam edenler, en çok yanılanlar olur. "Sadece gözlerine inanan" bir sinikin kaçırdığı şey simgesel kurgunun etkililiğidir, bu kurgunun gerçeklik deneyimimizi yapılandırma
tarzı.
Aynı
yarık
komşularımızla
olan
en
yakın
ilişkilerimizde
işbaşındadır. Aynı yarık komşularımızla olan en yakın ilişkilerimizde de işbaşındadır: sanki onların da kötü koktuğunu, dışkıladığını vb. bilmiyormuş gibi davranırız minimum idealleştirme, reddi fetişleştirme bir arada varolmamızın temelidir. Ve aynı
reddetme A n n e Frank'tan Sovyetler Birliği'ne inanan Amerikalı
Komünistlere dek hepsinde görünen idealleştirme jestinin yüce güzelliği için de geçer
ıı l ı m . m her jestin müstehcen travestisini sergilemek. Belki de günümüze uygun
li değil mi? Stalinist Komünizmin dehşete düşürücü bir şey olduğunu bilsek bile, yine
I • I > • .ıııı.ııı Eyüp'tür: çektiği eziyette daha derin bir anlam bulmayı reddeden insan.
de Komünizme olan inançlarında ve Sovyetler Birliği'ne verdikleri destekte kahra manca ısrar eden o McCarthy cadı avı kurbanlarını takdir ediyorduk. Buradaki
TAVUKLARIN BİLGİSİZLİĞİ
mantık, günlüklerinde, İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilere yapılan dehşet verici şeylere rağmen son aşamada insanın iyiliğine olan inancını dile getiren A n n e Frank'ın
ı I l< ı m değişiklikleri (kökten bir edilgenliğin semptomu olan şiddetli patlamalar; en
mantığıyla aynıdır: bu tür bir (İnsanın özsel iyiliğine; Sovyet rejiminin gerçekten
> itili il şiddet jesti olarak eylemsizliğe çekilme) baş muhafazakar William Butler
insani karakterine yönelik) inanç savını yüce kılan şey onunla ona karşı yığılmış
347
olgusal kanıt arasındaki yarığın kendisidir, yani olayların edimsel halini reddetmeye
getirdiği etik ikilemle karşı karşıya kaldığımız zaman, şu kendiliğinden tepkiyi vermeye
yönelik etkin istenç. Belki de bu en temel metafizik jesttir: Gerçeği bütün aptallığıyla
heves ederiz: "Anneme onu bırakacağımı ve gidip Direnişe katılacağımı söyleyeceğim,
kabul etmeyi reddetmek, onu inkar etmek ve arkasındaki Bir Başka Dünyayı aramak.
direnişteki bağlantılarıma da anneme bakmam gerektiğini ve bu yüzden onlara
Bu yüzden büyük Öteki yalanın, içtenlikle yalan söylemenin düzenidir. Ve tam da bu
katılamayacağımı söyleyeceğim, sonra da evde kalıp savaştan kaçacağım!" Yöneten
anlamda "En iyiler tüm inançlardan yoksun, ama en kötüler tutkulu şiddetle yüklü":
ideoloji bize zorunlu bir seçim dayatır: bizler sadece eğer doğru seçimi yaparsak seçim
en iyiler bile artık simgesel masumluklarını, simgesel ritüele tam bağlanmalarını
yapmakta özgürüz ("demokrasi ya da terör" - kim terörü seçer?), fakat radikal politik
destekleyemiyor, buna karşın "en kötüler," avam, (ırkçı, dinci, cinsiyetçi...) fanatizme
eylem seçimi de en az onun kadar zorlamalıdır - "seçmeye seçilmişizdir," her koşulda
bağlanıyor. Bu karşıtlık günümüzdeki hoşgörülü ama kansız liberallerle, "tutkulu
yaptığımızı
şiddetle" dolu köktenciler arasındaki yarılmanın iyi bir betimlemesi değil mi?
arasındadır. Yakın tarihlerde bir Hollywood mahkeme dramında ortaya koydukları gibi
yapmaya
mecburuzdur,
yani
günümüzde seçim
iki
zorlamalı
seçenek
Bu da bizi köktenciliğin formülüne getirir: simgeselden yasaklanan şey (inanç)
(İtiraf [Confession], David Jones 1 9 9 9 ) : doğru şeyi yapmak zor değildir, ama doğru şeyin
(doğrudan bir bilgiye ait) Gerçekte geri döner. Bir köktenci inanmaz, o doğrudan bilir.
ne olduğunu bulmak zordur - doğru şeyin ne olduğunu bilirsem, onu yapmamak güçtür.
Başka bir şekilde söylersek: hem liberal-kuşkucu siniklik hem de köktencilik bu yüzden
_ Buna bağlı olarak, tam diyalektik sosyopolitik bir çözümlemenin ilk kuralı ikinin
altta yatan temel bir özelliği paylaşır: terimin tam anlamıyla inanma becerisinin kaybı.
(temel
İkisi için de, dinsel savlar doğrudan bilginin yarı-ampirik savlardır: köktenciler onları
sosyopolitik alan açık seçik nasıl yapılandıysa, onun dinamiklerini tanımlayan açık
antagonizmanm)
kural
olarak
hep
üç
olarak
görünmesi gerektiğidir,
verili
bir
tam anlamıyla kabul eder, buna karşın kuşkucu sinikler onlarla alay eder. Onlar için
mücadele, hiçbir zaman altta yatan "doğru" antagonizm olmaz - eğer bu antagoniz
düşünülemez olan şey, her otantik inancı, "sebepler" zincirine konulamayan bir kararı,
m a n m tek vekili olan kuvveti ortaya çıkarmak istiyorsak, üçüncü bir fail aramamız
olumlu bilgiye yerleştiren "saçma" karar eylemidir: gördüğümüz gibi, Nazilerin ürkütü
gerekir. Bu kural kadim Çin'den günümüzün geç dönem kapitalizmine dek geçerli
cü ahlak bozukluklarına karşı, doğru bir credo quid absürdüm [inanıyorum çünkü
olmuştur. Kadim Çin'deki
saçma] eylemiyle bütün insanların kökten iyiliğine olan inancını dile getiren A n n e
adetlere, otoriteye bağlılık ve eğitim) Taoculuk (kendiliğinden kendi kendine
ideolojik kümelenme Konfüçyüsçülükle (geleneksel
Frank gibi. birinin "içtenlikti ikiyüzlülüğü". Dinsel köktencilerin en tutkulu dijital
aydınlanma) arasındaki karşıtlığın egemenliğindeydi - Mao Zedong tarafından reha-
hacker'lar arasında yer almasına ve hep dinlerini en son bilimsel sonuçlarla birleştir
bilite edilen "legalistlerin" tekinsiz üçüncü konumuyla birlikte, eşitlikçi devrimci terör
meye hazır olmalarına şaşmamak gerek: onlara göre, dinsel savlar ve bilimsel savlar
partizanları geldi. Bizim gözümüzde, günümüzün ideolojik kümelenme neomuhafaza-
olumlu bilginin aynı kipselliğine aittir. (Bu anlamda, "evrensel insan haklarının"
kar köktenci popülizmle liberal çokkültürcülük arasındaki karşıtlıkla b e l i r l e n i y o r - h e r
konumu da saf bir inanç konumudur: insan doğasına ilişkin bilgimize dayanamazlar,
ikisi de birbirinin asalağı, ikisi de tam anlamıyla sistemin herhangi bir alternatifine
bizim kararımızla koyutlanan bir aksiyomdurlar.) Bu yüzden paradoksal çıkarımı yap
engel oluyor. Bu da bizim tam olarak biçimsel bir "devrimci durum" kavramı öner
maya zorunlu kalıyoruz: geleneksel sektiler hümanistler ve dinsel köktenciler, inancı
memizi sağlıyor: içinde istisna ve geçici olarak, antagonizmanm tam anlamıyla
savunan hümanistler olurken, köktenciler bilgiyi savunur - kısacası, köktenciliğin asıl
göründüğü, doğrudan "deneyimlendiği" bir durum; içinde resmi ideolojik mücadelenin
tehlikesi seküler bilimsel bilgiye bir tehdit oluşturması gerçeğinde değil, otantik
maskelerinin düştüğü, resmi hasımların kendi "derin dayanışmalarını" keşfettiği ve
inancın kendisine bir tehdit oluşturması gerçeğindedir.
kaygılarını paylaşmaya başladıkları, ve durumun asıl altta yatan antagonizmasma
Buradan çıkarılacak ilk ders, yöneten ideolojinin dayattığı seçimin ("köktenciliğe
indirgendiği bir durum - artık muhafazakarlar ve ilericiler, totaliterler ve demokratlar,
karşı liberalizm") gerçek bir seçim olmadığıdır: biz hep bir tertium datur [üçüncü
legalistler ve popülistler, köktenciler ve liberaller ve bütün diğer sahte karşıtlıklar yok
olasılık] aramak zorundayız, ikinci modernlik ya da düşünümsel "risk toplumu" kuram
- sadece Biz ve Onlar var.
larının başlıklarının biri de, günümüzde, hepimizin birçok seçime maruz kaldığıdır:
26
Yeats'ten alınacak ikinci ders simgesel kurguların konumuyla ilgili. Hitchcock'un
gerçek bir seçimler tiranlığının öznesi oluruz, bunun en iyi örneği de bir otel odası
Gizli
ayırttığımız
hatırlayın: Gary Grant kıdemli BM diplomatıyla bir konuşmaya daldığı anda, ikisinin
zaman
yaşanır -
rezervasyonumuz
ancak
biz
bir
sorular barajını
Teşkilatındaki
[North
by Northwest^
Birleşmiş
Milletler
cinayet
sahnesini
yanıtladıktan ve bir dizi seçim yaptıktan sonra onaylanır: "Sigaralı mı, sigarasız mı?
arkasındaki bir koridora saklanmış olan katil, diplomatın sırtına bir bıçak fırlatır;
Sabahleyin gazete ister misiniz? Odanıza kahvaltı? Yumuşak mı sert yastık mı? . . . "
diplomat çok canlı bir konuşmanın orta yerinde durur, gözleri irileşir ve Grant'ın
Fakat bu seçim görünümü bizi kandırmamalı: o, tam tersinin görünüm kipidir:
kucağına düşer; Grant otomatik olarak sırtındaki bıçağı tutar ve o sırada orada bulu
toplumun kökten yapısı açısından herhangi bir gerçek seçimin yokluğunun. (Otel
n a n bir fotoğrafçı onun bir resmini çeker. Fotoğraf çok geçmeden bütün gazetelerin ilk
rezervasyonu örneğin, insan bir otel bulmaya zorunludur. . . . ) " Yani günümüzde,
sayfasında, katilin cinayetten hemen sonra silahı elinde tutmasını tasvir eden bir suç
Sartre'ın ünlü örneğinde, Vichy Fransa'sından verdiği, hasta ""yaşlı annesine bakma
" k a n ı t ı " olarak yer alır. . . . bu sahne bize sadece fotoğraf belgelerin sahteliği hakkında
yükümlülüğüyle Direnişe katılma arzusu arasında kalmış delikanlı örneğinde dile
çok şey söylemez; yanıltıcı görünümlerin birçok örneğinde olduğu gibi, onun sahteliği
(libidinal) bir doğruluk tohumu taşır - bu örnekte, anababa katilinin doğrusu. "Doğru bir kurgu yapısına sahiptir" - bu tezin, var olan toplumsal düzenin anlatısal sinemada "gerçek" aktörlerle h i ç izin verilemeyecek bir şekilde doğrudan tasvir edildiği 0 çizgi filmlerdekinden daha iyi bir örneklemesi var mı? içinde hayvanların kavga ettiği saldırgan çizgi filmlerden elde ettiğimiz toplum imgesini bir düşünün: acımasız bir hayatta kalma mücadelesi, kaba tuzaklar ve saldırılar, başkalarını enayi yerine koyup sömürme ... eğer aynı öykü normal bir filmde "gerçek" aktörlerle anlatılsaydı, kuskusuz ya sansürlenir ya da gülünç bir şekilde aşırı karamsar olarak bir yana itilirdi.'' Bu paradoksun başlıca onaylaması Nazi toplama kampları değil mi? Kabul gören fikir bizim kurguya, gerçeklikle doğrudan bir karşılaşmanın katlanamayacak kadar travınatik olması durumunda kaçtığımızdır - fakat, Holokost'un sanatsal tasvirlerinin yazgısı
karşı
görüşü desteklemiyor mu? Ne kadar korkunç olurlarsa olsunlar,
1 lolokost'la ilgili belgeselleri izlemeyi, bu felaketle ilgili belgelere bakmayı becerebili riz, buna karşın yok etme kamplarındaki olayların "gerçekçi" bir anlatısal kurgusunu sunmaya yönelik bütün çabalarda sahte bir şey vardır. Bu olgu göründüğünden daha gizemlidir: Auschwitz'le ilgili bir belgeseli seyretmek, orada olup bitenlerin ikna edici kurgusal bir portresini yapmaktan nasıl daha kolay olabilir? Neden joah'la ilgili en iyi lilmler komedidir? Burada Adorno'yu düzeltmemiz gerekiyor: Auschwitz'den sonra olanaksız olan şiir değil düzyazıdır. Belgesel gerçekçilik bu yüzden kurguya katlana mayanlar içindir - her anlatısal kurguda işler durumda olan fantazi fazlalığına. Başarısız olan gerçekçi düzyazıdır, buna karşın bir kamptaki katlanılmaz atmosferin şiirsel anılması çok daha yerine oturur. Yani: Adorno Auschwitz'den sonra şiirin olanaksız okluğunu söylediği zaman, bu olanaksızlık izin veren bir olanaksızlıktır: şiir hep, tanım gereği, doğrudan seslenilemeyen, sadece anıştırılan bir şey "hakkındadır." Ve burada bir adım daha atıp müzik başladığı zaman sözcüklerin yetersiz kaldığını söyleyen o eski deyişe gönderme yapmalıyız: ya eğer basmakalıp hikmette belli bir doğruluk varsa, bir tür tarihsel önseziyle, Schoenberg'in müziği Auschwitz'in kaygı ve kabuslarını olay gerçekleşmeden ö n c e dile getirdiyse? 28 "Köktencilik" bu yüzden ne tam anlamıyla inancı ne de onun içeriğini ilgilendirir; bir "köktenciyi" belli eden şey onun inançlarıyla nasıl bağlantı kurduğudur; en temel tanımı inancın biçimsel konumuna odaklanmalıdır. "îman ve Bilgi'Me 2 ' Derrida bu iki terim arasındaki içkin bağlantıyı araştırıyor: bilgi hep ondan önce gelen temel bir iman eylemine dayanır (simgesel düzende, evrenin temel akılcılığında), buna karşın dinin kendisi artan bir şekilde bilimsel bilgiye dayanır, oysa bu dayanmayı reddeder (dinlerin yayılması için modern medyanın kullanımı, en yeni bilimsel gelişmelerin dinsel sömürüsü, vb.). Belki de bu bağlantı New Age siber-Gnostizminde, yani yaşam-dünyauıızın dijitalleşmesi ve sanallaşmasında temellenen ruhsallıkta doruk noktasına ulaşıyor. Ya bu bağlantıya bir anlam daha eklersek - ya komplo teorilerinden akıldışı mistisizme kadar bütün o neo-obskürantist iman versiyonları, imanın kendisinin
klasikleşmiş bir fıkra anlatılır: kendisini bir darı tanesi sanan bir adam akıl hastanesine götürülür, orada doktorlar onu bir darı tanesi olmadığına, insan olduğuna inandırmak için ellerinden geleni yapar; fakat iyileşip (darı tanesi değil de insan olduğuna inanıp) hastaneden ayrılmasına izin verildikten sonra, çok geçmeden tir tir titreyerek ve çok korkmuş bir halde geri gelir - kapıda duran bir tavuğun onu yiyeceğinden korktuğunu söyler. "Dostum," der doktoru, "sen darı tanesi değil de insan olduğunu çok iyi biliyor sun." " B e n biliyorum tabii" der hasta, "ama ya tavuk?" Bu psikanalitik tedavinin asıl umududur:
hastayı
semptomlarının bilinçdışı
doğruluğuna
ikna etmek
yetmez;
Bilinçdışının kendisi de bu doğruluğu kabul etmeye ikna edilmelidir. Hannibal Lecter'ın kendisinin, o proto-Lacancı'nın hata yaptığı yer budur: öznenin asıl travmatik çekirdeği olan şey kuzuların sessizliği değil tavukların bilgisizliğidir. ... Marksist mal fetişizmi için de aynı şey geçerli değil mi? Burada yine Kapitalin Birinci Bölüm'ünün dördüncü ayrımının ilk satırlarına, "Mal Fetişizmi ve Onun Sırrı" kısmına geliriz: "Bir mal ilk bakışta aşırı belirgin, önemsiz bir şey gibi görünür. Ama onun çözümlenmesi onun çok tuhaf bir şey olduğunu, metafizik incelikler ve teolojik ayrıntılarla kaynadığını gösterir."" Bu satırların bizi şaşırtması gerek, çünkü bir teolo jik miti gizemlilikten çıkartmanın, onu dünyevi zeminine indirgemenin standart yor damını tersine çevirir: Marx, Aydınlanmacı eleştirinin her zamanki tavrıyla, eleştirel çözümlemenin gizemli bir teolojik mevcudiyet gibi görünen şeyin nasıl olup da "sıradan" gerçek-yaşam sürecinden çıkmış olduğunu ispatlayacağını öne sürmez; ter sine, eleştirel çözümlemenin hedefinin" ilk bakışta sıradan bir nesne gibi görünen şeydeki "metafizik incelikleri ve teolojik ayrıntıları ortaya çıkarmak olduğunu öne sürer. Başka deyişle, eleştirel bir Marksist mal fetişizmine gömülmüş bir burjuva özneyle karşılaştığı zaman, Marksistin ona yaklaşımı "Mal sana özel güçleri olan büyülü bir nesne gibi görünebilir, ama aslında insanlar arasındaki ilişkilerin şeyleşmiş bir ifadesidir" demek değildir. Gerçek Marksist yaklaşım, onun yerine, "Mal sana basit bir toplumsal ilişkiler cisimlenmesi gibi görünebilir (sözgelimi, para toplumsal ürünün bir parçasını sana ait kılan bir tür makbuzdur), ama aslında olaylar sana böyle görünmü yor - senin toplumsal gerçekliğinde, toplumsal alışverişe katılımın aracılığıyla, malın aslında sana özel güçlerle donanmış büyülü bir nesne olarak göründüğü gibi tekinsiz bir olguya tanıklık edersin." Başka deyişle, Marksizm dersi olan, kendisine mal fetişizmi öğretilen bir burjuva özneyi hayal edebiliriz; fakat ders bittikten sonra, öğretmenine gelir, hâlâ mal fetişizminin bir kurbanı olduğundan yakınır. Öğretmen de ona şöyle der: "Ama bu işler nasıl olur bilirsin, mallar sadece toplumsal ilişkilerin ifadesidir, onların büyülü bir yanı yoktur! Öğrenci de şöyle yanıt verir: "Bunu biliyorum tabii, ama karşılaştığım mallar bunu bilmiyor gibi sanki!" Bu durum kelimesi kelimesine Marx tarafından, birbirleriyle konuşmaya başlayan mallarla ilgili kurgusunda dile geti rilmiştir:
çökmesiyle, büyük Ötekiye, Simgesel yapıya temel bir inancın çökmesiyle ortaya çıkıyorsa? Günümüzde de durum bu değil mi?' 0 Yıllardır, Lacancılar arasında Öteki'nin bilgisinin anahtar rolünü örneklemek üzere
Mallar konuşabilseydi şöyle derlerdi: bizim kullanım-değerimiz insanların ilgisini çeke bilir, ama biz nesneyiz kullanım değeri bize ait değil. Fakat, nesne olarak bize ait olan
351
şey kendi değerimizdir. Mallar olarak kendi aramızdaki ilişkimiz bunu kanıtlar. Birbirimizle sadece alışveriş-değeri olarak ilişki kurarız.32
Kuşkusuz, açık bir karşı sav geliyor akla: ama Öteki, aslında, var değil, tek var olan bizim etkinliğimiz - ya da, daha doğrudan ve basit terimlerle: mallar kendi aralarında konuşmaz, onlara bu büyülü niteliği yükleyen sadece biziz; Tanrı var olmaz ve buna
Yani yine, asıl hedef özneyi ikna etmek değil tavuk-malları ikna etmektir: mallar
bağlı olarak, ölü olduğunu bilemez ya da bilmez. ... Doğru, ama konu da bu: Hegel'in
hakkında konuşma tarzımızı değiştirmek değil, malların kendi aralarındaki konuşma
de söyleyeceği gibi, büyük Öteki (toplumsal-ruhsal T ö z ) kendinde varoluşa sahip
tarzını değiştirmektir. ... Alenka Zupancic burada uç noktaya dek gidiyor ve Tanrı'nın
değildir, o sadece sayısız bireyin kaotik etkinlik ve etkileşiminin canlandırdığı bir
kendisini de işin içine katan harika bir örnek hayal ediyor:
referans noktası olarak var olur. Bu yüzden bahsettiğimiz yarılma -özne'nin bilgisiyle Öteki'nin bilgisi arasındaki yarılma- öznenin kendisine içkindir: o öznenin bildiğiyle
Diyelim, devrimci terörün aydınlanmış toplumunda, bir insan Tanrı'ya inandığı için
öznenin Ötekinin bildiğini önvarsaydığı/yüklediği arasındaki yarılmadır (bu yüzden de
hapse atılmış olsun. Farklı ölçülerle, ama hepsinden önemlisi aydınlanmış bir açıkla
Ötekinin bilmesi gereken şeyi bilmediğini öğrenmek özne üzerinde öyle sarsıcı bir etki
mayla, Tanrı'nın var olmadığı bilgisine ulaştırılır. Serbest bırakıldıktan sonra, adam
bırakır).
koşarak geri gelir ve Tanrı tarafından cezalandırılmaktan çok korktuğunu anlatır. Elbette Tanrı'nın var olmadığını biliyordur, ama Tanrı da bunu biliyor mudur?31
Niels Bohr, yani Einstein'ın "Tanrı zar atmaz" sözüne doğru yanıtı veren kişi ("Tanrı'ya ne yapacağını söyleme!"), aynı zamanda fetişist bir inanç reddinin ideolo jinin içinde nasıl işlediğini gösteren kusursuz bir örnek sundu: kapısında bir at nalı
Bu da, kuşkusuz, tam olarak (sadece) Hıristiyanlıkta olmuş olan şeyin aynısıdır, İsa Çarmıhta ölürken, "Baba, Baba, benden neden vazgeçtin?" sözünü söylemişti - bura da, kısa bir an için, Tanrı'nın kendisi kendisine inanmaz - ya da, G. K. Chesterton'un etkili bir şekilde söylediği gibi: Dünya sarsılıp güneş göklerden kaybolduğu zaman bu, çarmıha gerilme yüzünden değil, çarmıhtan gelen çığlık yüzünden oldu: Tanrı'nın Tanrı'dan vazgeçtiğini itiraf eden
gördüğü zaman şaşıran bir misafiri, kendisinin bunun iyi şans getirdiğini söyleyen o batıl inanca inanmadığını söyleyince, Bohr şu yanıtı yapıştırdı: " B e n de inanmıyorum; onu oraya astım, çünkü kimse inanmasa bile işe yaradığını söylüyorlar!" Bu paradok sun açıklığa kavuşturduğu şey bir inancın düşünümsel bir tutum olduğudur: hiçbiı zaman basit bir inanma konusu değildir - insanın inancın kendisine inanması gerekir. Bu
yüzden
Kierkegaard,
(İsa'ya)
gerçekten
inanmadığımı,
sadece
inanmaya
çığlık yüzünden. Ve şimdi bırakın devrimciler bütün inançlar arasından bir inanç ve
inandığımızı öne sürmekte haklıydı - ve Bohr basitçe bizi bu düşünümselliğin
dünyanın bütün tanrıları arasından bir tanrı seçsinler, kaçınılmaz yineleme ve sabit
mantıksal olumsuzuyla karşı karşıya getirir (insan aynı zamanda kendisinin inançlarına
iktidarın bütün tanrılarını özenle tartıp biçsinler. Kendisi ayaklanmış olan başka bir
inanmayabilir . . . ) . " '
tanrı bulamayacaklardır. Hayır (konu insanın konuşmakta güçlük çekeceği kadar
Aynı noktada, Adsız Alkolikler [alkol bağımlılığından kurtulmak için bir araya
güçleşiyor), ama bırakın ateistler kendilerine bir tanrı seçsin. Onların yalnızlıklarını
gelen gruplar] Pascal'la buluşur: "Yapıncaya kadar mış gibi yap!" Fakat alışkanlığın hu
dile getiren tek bir tanrısallık bulacaklardır; içinde Tanrı'nın bir an için bir ateist olarak
nedenselliği, göründüğünden daha karmaşıktır: inançların nasıl ortaya çıktığının biı
göründüğü tek bir din.
34
açıklamasını sunmaktan uzak bir şekilde, bir açıklamaya çağırır. Belirlemek gereken ilk şey Pascal'ın "Diz çök ve inanacaksın!" sözünün bir tür özgöndermeli nedenselliği
T a m da bu hassas anlamıyla bu çağ belki de daha öncekinden daha az ateisttir: biz,
içeren bir şey olarak anlaşılması gerektiğidir: "Diz çök ve inanacaksın ki inandığın için
hepimiz tam bir kuşkuculuğa, sinik mesafeye, başkalarının "herhangi yanılsama
diz çöktünl" İkincisi de, ideolojinin "normal" sinik işleyişinde, inanç bir başkasıyla yet
olmaksızın" sömürüsüne, bütün etik sınırların ihlaline, aşırı cinsel uygulamalara vb.
değiştirir, "inanması beklenen özneyle," böylece doğru mantık şu olur: "Diz çök ve
dalmaya hazırız - büyük Ötekinin bunu bilmediğine dair sessiz farkmdalık tarafından
böylece başkasını inandıracaksın!" Bunu kelimesi kelimesine almamız ve hali a
korunarak:
Pascal'ın formülünün bir tür tersine çevrilmesini göze almamız gerekir: " Ç o k fazla, çok
özne birçok şey yapmaya, radikal bir şekilde değişmeye hazırdır, eğer Ötekinde değişmeden kalabilirse (Hegel'in terimleriyle söylersek, içinde öznenin kendisinin bilincinin cisimlendiği, hâlâ kendini bilinç olarak bilmeyen bir şey olarak maddeleştiği dışsal dünya olan simgeselin içinde değişmeden kalabilirse). Bu durumda, Ötekine (ötekinin bilmediği modern inanma biçimine) olan inanç, bütün öznel mutasyon ve permutasyonlara aldırmaksızm, her şeyi olduğu gibi korumayı sağlayan şeydir. Öznenin evreni Ötekinin bildiği (onun var olmadığı) bilgisine ulaştığı anda gerçekten değişecektir.
35
açık bir şekilde mi inanıyorsun? İnancını bu ham aracısızlığıyla çok mu baskın buluyorsun? O zaman diz çök, inanıyormuş gibi davran ve inancından kurtulacaksın artık kendine
inanman
gerekmeyecek,
inancın
zaten
senin
dua eylemi inle
nesnelleşmiş olarak var olacak!" Yani: ya insan kendi inancını yeniden kazanmak için değil de, tersine, kendi inancından, onun aşırı yakınlığından kurtulmak için; ondan minimal bir mesafedeki bir nefes alma uzamını elde etmek için diz çöker ve dua eder se? İnanmak - "doğrudan," bir ritüelin aracılığı olmadan inanmak - ağır, baskıcı, ırav matik bir yüktür, bir ritüeli uygulayarak, insan bu yükü bir Ö t e k i n e aktarma şansı elde
Freudcu etik emir diye bir şey varsa, insanın kendi inançlarına cesaret etmesi
sadece ne yapacağını, sekse nasıl katılacağını öğrenmek için yapar ve gelecekteki
gerektiği emridir: insan kendisinin özdeşleşmelerini tam olarak üstlenmeye cesaret
sevgilisine yazdığı mektubu yazarken orada ne gördüyse kağıda geçirir. ... (Onun
ctıııelidir.' 8 Ve evlilik için de aynı şey geçerlidir: evliliğin standart ideolojisinin örtük
psikozu ve fantazmatik koordinat yoksunluğu annesiyle olan tuhaf ilişkisinde de bel
önvarsayımı (ya da daha doğrusu, emri), kesinlikle, içinde sevgi olmaması gerektiğidir.
lidir -gecenin bir yarısı, onu kucaklayıp öpmeye başladığı zaman, bu onun onu belirli
O yüzden Pascalcı evlilik formülü "Eşini sevmiyor musun? O zaman onunla evlen,
bir nesneye yönelecek olan arzu etme koordinatlarından tümden yoksun olduğunu
ortak yaşam ritüelinden geç, sevgi kendi kendine ortaya çıkacaktır!" değil, tersidir:
sergiler- tıpkı vajinasını bir usturayla kesmesi gibi, onu gerçekliğe getirmesi beklenen
"Birini çok fazla mı seviyorsun? O zaman evlen, sevgi ilişkini ritüelleştir, böylece bu
bir
lazla tutkulu bağlılığından sağalt kendini, onu sıkıcı günlük rutinle değiştir - ve tutku
bıçakladıktan sonra, (genç sevgilisini son kez gördüğü konser salonundan) yürüyerek
nun ayartmasına karşı koyamıyorsan, her zaman evlilik dışı ilişkiler var. . . . "
uzaklaşır - ya eğer kendine verdiği yaranın "fantaziyi kat etmek" olarak kavranması
eylemdir
bu.) 4 1
Piyano
Öğretmeni'nm
sonlarında,
kahraman,
kendisini
Alain Badiou" çifte olumsuzlamanın olumlamayla aynı şey olmadığını vurgu
gerekiyorsa? Ya eğer, kendisini yaralayarak, mazoşistik fantazinin onun üzerindeki
larken, bu şekilde o eski Hegelci les non-dupes errent sözünü onaylamakla yetinmiş
baskısından kurtulduysa? Kısacası, ya eğer o son "iyimserse": sevgilisi tarafından
oluyor.
"İnanıyorum"
olumlamasını
ele
alalım.
Onun
olumsuzlaması
şudur:
tecavüz edildikten, fantazisi onu gerçeklikte bulduktan sonra, bu travmatik deneyim
"Gerçekten inanmıyorum, sadece inanıyormuş gibi yapıyorum." Fakat onun tam
onun onu geride bırakmasını sağlıyorsa? Dahası, ya eğer sevgilisine verdiği mektupta
olarak Hegelci olumsuzlamanın olumsuzlaması, doğrudan inanca dönüş değil, ken
yer alan fantazi aslında adamın ona yapmak isteyeceği kendi fantazisiyse, yani adam
disiyle bağlantılı hileye "İnanıyor gibi yapıyorum gibi yapıyorum," yani: "Farkında
kadından tam da kendi fantazisini doğrudan ondan aldığı için tiksinmişse?
olmadan gerçekten inanıyorum." Öyleyse, günümüzde ideolojinin eleştirisinin başlıca
Daha genel olarak, tutkuyla aşık olduğum zaman ve sevdiğimi uzun bir süre
biçimi ironi değil mi - savları onları dile getiren öznelerin kendilerinden çok daha cid
görmedikten sonra, ondan bana neye benzediğini hatırlatacak bir fotoğraf istersem, bu
diye almak şeklindeki kesin Mozartçı anlamıyla ironi? Ya da, Descartes'ın Yöntem
talebin asıl hedefi sevdiğimin özelliklerinin hâlâ sevgimin ölçütlerine uyup uymadığını
Üzerine Söy/ev'inin Ü ç ü n c ü Bölüm'ünün başında belirttiği gibi: "Birçoğumuz gerçek
kontrol etmek değil tersine, bu ölçütlerin neler olduğunu (tekrar) görmektir. Mutlak
ten inandığı şeyin ne olduğunun farkında değildir; çünkü, zihnin bir şeye inanılmasını
olarak seviyorum ve fotoğraf a priori bir hayal kırıklığı olamaz - ona sadece bana
sağlayan eylemi, ona inandığımızı bilmemizi sağlayan eylemden farklı olduğu için, bir
sevdiğimi söylemesi için ihtiyaç duyarım. ... Bunun anlamı, gerçek sevginin, nesnesi
eylem genellikle öteki yokken görülür."40
ni değiştiriyor olması anlamında performatif olduğudur - idealleştirme anlamında değil, onun içinde bir yarık açma, nesnenin olumlu özellikleriyle agalma, yani sevilenin gizemli çekirdeği arasında bir yarık açma anlamında (dolayısıyla seni senin
KİM KORKAR O K O C A K Ö T Ü K Ö K T E N C İ L İ K T E N ?
sevilmeye değer özelliklerin yüzünden sevmiyorum: tersine, sadece sana yönelik
"Köktenciler" denenler sözkonusu olduğunda, ideolojinin bu "normal," içinde ideolo
kendini sevilen konumunda bulması öylesine şiddetli, hatta travmatiktir: sevilmek
sevgimden dolayı senin özelliklerin bana sevgiye değer geliyor). Bu yüzden insanın jik inancın Ötekine aktarıldığı işleyişi, dolayımsız inancın şiddetli dönüşüyle bozulur -
beni_, belirli bir varlık olarak ne olduğumla bende sevgiyi harekete geçiren sırrına
onlar "ona gerçekten inanıyor." Bunun ilk sonucu köktencinin kendi fantazisinin oyu
erişilmez X arasındaki yarığın elle tutulur bir şekilde farkında kılar. Herkes Lacan'ın
nuna gelmesidir (Lacan'ın Marquis de Sade için söylediği gibi), dolayımsız olarak
sevgi tanımını bilir ("Sevgi birine sahip olmadığı bir şeyi vermektir . . . " ) ; sık sık unut
onunla kendini özdeşleştirir. Kendi gençliğime baktığımda, çocukların kökeniyle ilgili
tuğumuz bir şey cümleyi tamamlayan diğer yarıyı eklemektir: " . . . onu istemeyen
bir fantazi hatırlıyorum: çocukların nasıl yapıldığını öğrendikten sonra, yine de kesin
birine." Ve bu birisi beklenmedik bir şekilde bize yönelik tutkulu sevgisini ilan ettiği
bir dölleme düşüncesine ulaşamamıştım, o yüzden insanın dokuz ay boyunca her gün
zamanki en temel deneyimimizle doğrulanmıyor mu - ilk tepkimiz, olası olumlu
sevişmesi
yanıttan önce, bize müstehcen, davetsiz bir şeyin zorlanması değil mi? Alejandro
gerektiğini
düşünmüştüm:
kadının
rahminde, çocuk ağır ağır spermle
büyütülüyordu - her boşalma duvara bir tuğla daha eklemek gibiydi. ... İnsan "onları
Inarritu'nun 21 Gram'ınm [21 Grams] ortasında, güçsüz kalbi yüzünden ölmek üzere
ciddiye almıyorken" bu tür fantazilerle oynar ve onların işlevlerini yerine getirme
olan Paul, kocasının ve iki küçük çocuğunun yakın bir zamandaki ölümüyle travmaya
tarzları da budur - ama köktenci, fantazisi karşısında bu minimal mesafeden yoksun
girmiş olan Cristina'ya yumuşak bir şekilde aşkını ilan eder ve sonra hemen kendini
dur.
geri çeker; bir daha karşılaştıkları zaman, Cristina aşk ilan etmenin şiddetli doğası Bu noktayı, aynı zamanda kendi arzusunu örgütlemesine izin verebilecek fantazinin
hakkında yakınmalar yağdırır:
kı>ordinatlarından yoksun olan bir psikozlunun öyküsü gibi de okunabilecek olan Minede Jelinek'in
Piyano Öğretmeniyle
[The Piano
Teacher]
açıklayayım: filmin bir
nokrasında, kadın bir video kabinine gidip de hardcore porno izlediği zaman, bunu
Bana
bak,
senin
yüzünden
bütün
gün
düşünüp
durdum.
Aylardır
kimseyle
konuşmamıştım, seni de daha yeni tanıdım ve üstelik seninle konuşmaya ihtiyacım da 355
var. ... Dahası düşündükçe anlamakta zorlandığım bir şey var: ne diye benden
dolayımsız bir özdeşleşme, bir bakıma yarığı kapatır: bilmece çözülür, bütün yanıtı biliriz. Apaçık embesilliği açısından bakılırsa, Amerikalı Hıristiyan köktenci imgelemi
hoşlandığını söyledin? ... Yanıt ver bana, çünkü bunu söylemenden hiç hoşlanmadım. ... Doğru dürüst
göründüğünden çok daha paradoksal,
tanımadığın bir kadına öylece gidip de ondan hoşlandığını söyleyemezsin. Y-a-p-a-m-
Scientology'nin yükseliş hikayesi burada anlamlı: kurucusu, L. R o n Hubbard bir bil
tam olarak postmodern bir fenomendir.
a-z-s-ı-n. Onun nelerden geçtiğini, ne hissettiğini bilemezsin. ... Evli değilim ben,
imkurgu yazarıydı; insanlığın Dünya'da evrim geçirmesinden önceki bir zamanda, bir
biliyor musun. Bu dünyada hiçbir şey değilim. Öyle yani hiçbir şey değilim.42
başka galakside geçen olayları konu alan bir dizi roman yazmıştı; belli bir noktada, bir bakıma kendi oyununa girdi ve edebi kurgusunu "ciddi'^dinsel metinler olarak sun
Bunun ardından, Cristina Paul'e bakar, kollarını havaya kaldırır ve umutsuzca onunla
maya başladı - böylece kurgu olarak başlayan şey geriye doğru dine dönüştü;
dudaktan öpüşmeye başlar; yani ondan hoşlanmamış ve onunla dünyevi ilişkiler
başlangıçta dinsel olan metinlerin, içinde, insan ruhunun büyüklüğünün sanatsal
yaşamak istemiyor değildir - onun için sorun, tersine onu istemesidir yani, onun
anıtları olarak varlığını sürdürdüğü modernlik hikayesinin tam tersi bir şekilde...
yakındığı nokta şudur: adamın kadının arzusunu karıştırmaya ne hakkı vardır? Bir tür
Benzer bir hikaye, A B D Hıristiyan köktenciliğinin büyük edebi çoksatarlarından olan,
Hegelci büklümle, sevgi sevilen nesnedeki sırrına erişilmez uçurum için öylece
T i m F. LaHaye ve Jerry B. Jenkins'in yazdığı, dünyanın yakın sonunu konu alan ve
açılmaz;
medya görmezden gelmiş olsa da altı milyondan fazla bir satışa ulaşan on iki romanlık
sevilende
"ondan
ya
da
kendisinden
daha
fazla
olan
şey,"
sevilendeki/sevilenin önvarsayılan fazlalığı, düşünümsel olarak sevginin kendisinde
Left Behind [Geride Kalanlar] dizisinin arkasında da vardır. Onların hikayeleri, bir
koyutlanmıştır. Bu yüzden gerçek sevgi hiçbir şekilde, "sevilen Ötekinin aşkın gizem
denbire, milyonlarca insanın açıklanamaz bir şekilde kaybolmasıyla başlar - Tanrı'nın
ine" bir açıklık değildir: gerçek sevgi, Hegel'in de söyleyeceği gibi, sevilenin fazlasının,
Armageddon'un dehşetlerinden korumak üzere yanına çağırdığı masum kişilerdir bun
sevilende benim kavrayışımdan kaçan şeyin, tam da sevilen nesneye benim kendi arzu
lar. Ardından Deccal görünür: B M ' e G e n e l Sekreter seçildikten sonra, B M ' i n Babil
mu kaydetme yerim olduğunun çok iyi farkındadır - aşkın içkinlik görünümünün
koltuğuna oturan ve BM'i bütün ulus-devletlerin silahsızlandırmasını dayatan bir
biçimidir. Melodramatik bilgeliğin dediği gibi: sevileni güzel kılan şey sevginin ken
Amerika karşıtı dünya hükümeti olarak dayatmakta başarılı olan kurnaz, bayağı ve
disi, sevilmiş olma olgusudur.
karizmatik genç Romanyalı politikacı Nicolae Carpathia ... olaylar böylece sürer
Bizim köktenciye dönelim: onun fantazisinin bir safdiline dönüşmesinin ters yüzü
gider, sonra son mücadelede, Yahudilerin de aralarında bulunduğu bütün Hıristiyan
kaybetmesidir. Britanya'daki
olmayanlar, korkunç bir yangında yanarlar - Müslüman bir bakış açısıyla yazılmış ve
analitik tedavinin son vakalarından birinde hasta, bir tecavüz kurbanı olan kadın,
Arap ülkelerinde çoksatar olan buna benzer bir hikaye karşısında Batılı liberal
Öteki'nin arzusunun bilmecesine olan duyarlılığını
tecavüzcünün beklenmedik bir jestinden derin bir şekilde sarsılmıştı: adam kaba güç
medyanın çığlığı nasıl basacağını bir düşünün! İnanılmaz olan şey bu romanların nefes
kullanarak onu teslim olmaya zorladıktan sonra ve içine girmeden az önce, biraz geri
kesici sefaleti ve ilkelliği değil, "ciddi" bir dinsel mesajın en düşük popüler kültür ticari
çekilmiş, kibarca "Bir dakika bayan!" demiş ve bir prezervatif takmıştı. Kibarlığın kaba
çöpüyle yaptığı o tuhaf üst üste binmedir.
bir duruma bu tuhaf mühadalesi kurbanın aklını karıştırmıştı: anlamı neydi? Bu ona
Mel Gibson'ın Hz. İsa'nın Çilesfni [The Passion of Christ] daha gösterime girme
gösterilen tuhaf bir özen miydi, yoksa tecavüzcü açısından basit bencil bir korunma
den bile ağır bir şekilde eleştirenlerin sicilleri kusursuz görünüyor: birkaç kez anti-
önlemi miydi (ondan kadına değil, kadından ona A İ D S bulaşmamasını mı güvenceye
Semit çıkışlar yapmış olan fanatik bir gelenekçi Katoliğin anti-Seınit duyguları
alıyordu)? Ham tutku patlamaları değil, asıl bu jest, "bilmecemsi gösterene", Ötekinin
ateşleyebileceği konusundaki kaygılarında çok haklı görünmüyorlar mı? Daha genel
arzusuyla onun bütün içine girilmezliğiyle yüzleşmeye karşılık gelir.
olarak, Çile bizim kendi (Batılı, Hıristiyan) köktenci ve anti-sekülerlerimizin mani
Ötekinin arzusuyla bu türden bir yüzleşme yabancılaşma mantığını mı, yoksa
festosu gibi bir şey değil mi? Bu yüzden bütün Batılı sekülerlerin görevi onu reddetmek
ayrılma mantığını mı izler? T a m bir yabancılaşma deneyimi olabilir (Jansenci dieu
değil mi? Bu tür açık bir saldırı eğer sadece öteki (Müslüman) ülkelerin köktenciliğine
ofcscur'da olduğu gibi, benimle oyunlar oynayan o erişilmez, bulanık, nüfuz edilemez,
saldıran örtük ırkçılar olmadığımızı göstermek istiyorsak bir sine qua non değil mi?
tanrısal Arzuya takıntılıyım); fakat temel kayma, Hegelci bir şekilde, "Mısırlıların
Eski Papa II. John Paul'un filme gösterdiği ambivalent tepki biliniyor: filmi gördük
sırları aynı zamanda Mısırlılar için de sırdı" anlayışına ulaştığımız zaman, yani
ten sonra, derin bir şekilde etkilenmiş olduğundan şu sözleri mırıldanmıştı: "Tam da
Ötekinden yabancılaşmamız zaten Ötekinin kendisinin (kendisinden) yabancılaşması
böyle olmuştu!" - bu açıklama resmi Vatikan sözcüsü tarafından derhal yalanlandı.
olduğu anlayışına ulaştığımız zaman ortaya çıkar - bu, Lacan'ın iki eksikliğin üst üste
Papa'nın kendiliğinden tepkisine bir anlık bakışın yerini, kimseyi incitmemek üzere
binmesi olarak ayrılma dediği şeyi yaratan iki kat yabancılaşmadır.
benimsenen "resmi" tarafsız tutum aldı. Bu kayma liberal hoşgörünün, herhangi
Ve köktencinin konumunun iki özelliği arasındaki bağlantı açık: fantazi, öznenin
birinin dinsel duyarlığının incinmesine yönelik Siyaseten Doğrucu korkunun sorunlu
Ötekinin arzusunun bilmecesini yanıtlamak üzere inşa ettiği bir senaryo olduğuna göre
yanının en iyi sergilenişi: İncil'de Yahudi linç topluluğunun İsa'nın ölümünü istediği
-iantazi "Öteki benden ne istiyor?" sorusuna bir yanıt sunduğuna göre- fantaziyle
yazıyor olsa bile, bu sahneyi doğrudan sahnelememek gerekir, onu bastırıp bütün 357
Yahudilerin Çarmıha Germe'den dolayı suçlanamayacağını açık kılacak şekilde
soruşturma olmamasıdır: İsa'nın neden ölmesi gerekiyordu? Bunun üç temel versiyonu
g
kavramsallaştırmak gerekir. ... Bu tür bir tutumun sorunu, bu şekilde, saldırgan dinsel
var: ( 1 ) Gnostik-ikici bir yanıt: İsa'nın ölümü İyilikle Kötülük arasındaki mücadelede
8-
tutkunun sadece bastırılmış olmasında yatıyor: o hâlâ oradadır, yüzeyin altında
bir bölümdü, yani İsa'nın ölümü Tanrı'nın insanlığın kurtulması için Şeytan'a ödeme
Q
kaynaşıyordur ve bir çıkış yolu bulamadığından, gitgide güçleniyordur. (Ve bu arada,
si gereken bedeldi; ( 2 ) fedakarlık yanıtı: İsa günahlarımızın bedelini ödedi - Şeytana
bu uzlaşma tutumu günümüzün aydınlanmış anti-Semitinin tutumuyla, isa'nın
değil, sırf adalet duygusunu ve dengesini tatmin etmek için; ( 3 ) örnek yanıtı: başlıca
tanrısallığına inanmasa da bizim Yüce isa'mızın öldürülmesinden Yahudileri suçlayan
sevgi eyleminin bir örneğini sunarak, İsa insanları onu izlemeye, iyi olmaya esin
anti-Semitin tutumuyla aynı değil mi? Ya da Yahova'ya ve onun peygamberi olarak
lendiriyor. ... Elbette, burada kayıp olan bir şey var: dördüncü versiyon, yani ilk
w
Musa'ya inanmasa da, Yahudilerin İsrail toprağında tanrısal bir hakka sahip olduğunu
üçünün doğruluğu olan versiyon: ya eğer İsa'nın ölümü Tanrı-Baba'nm insanlığa olan
düşünen tipik seküler Yahudi'nin tutumuyla?)
kendi borcunu ödemesinin bir yolu, böyle beceriksiz bir iş yapmış olduğu, eziyet ve
Bu çerçevede, köktenci tutkuya verilecek tek "tutkulu" yanıt son zamanlarda Fransız devletinin sergilediği türden saldırgan sekülerizmdir; hükümet dikkat çekici
«
adaletsizlik dolu kusurlu bir dünya yaratmış olduğu için kendisini affettirmenin bir _yoluysa?
dinsel simge ve giysilerin okullarda giyilmesini yasakladı (sadece Müslüman hicab'ım
Ama dinsel köktenciliğin ve liberal hoşgörünün ötesinde duran üçüncü bir konum da
değil, aynı zamanda Yahudi yarmulke vt büyük Hıristiyan haçlarını da). Bu önlemin
var. Bir dinin saf etik çekirdeğini onun politik araçsallaştırmalarından kurtarmaya çabala
sonunda
alandan dışlanan
mak yerine, tam da bu çekirdeği acımasızca eleştirmeliyiz - bütün dinlerde. Günümüzde,
Müslümanlar doğruca kendilerini bütünleşmemiş köktenci topluluklar olarak kurmaya
neye yol
açacağını öngörmek güç değil:
kamusal
dinlerin kendileri (New Age ruhsallıktan Dalai Lama'nın ucuz ruhçu hazcılığına dek
J t i l m i j olacak. Lacan, devrim sonrası kardeşlik yönetimi ve ayrı tutma mantığı
hepsi) postmodern haz-arayışına hizmet etmeye her zamankinden çok daha fazla hazır
arasındaki bağlantıyı vurgularken bunu kastediyordu.
durumdayken, gerçekten çileci militan bir etik tutumu destekleyebilen ve dinsel-politik
Bu yüzden, son aşamada, tam anlamıyla tutku "siyaseten yanlıştır": her şeye izin verilmiş görünse de, yasaklar yasada yer değiştirmiştir. Günümüzdeki cinsellik ya da
köktenciliğe karşı, onun kolaycı liberal görmezden gelmişinden uzak, tam bir yargıda bulunan tek şey sadece, paradoksal bir biçimde, kapsamlı bir maddeciliktir.
sanat çıkmazını ele alın: durmaksızın yeni sanatsal ihlaller ve kışkırtmalar icat etmeye yönelik süperego emre (sahnede mastürbasyon yapan ya da mazoşistçe kendini kesen performans sanatçısı,
çürüyen hayvan cesetleri
ya da
insan atığı sergileyen
GÖKKUŞAĞININ ARDINDA KOALİSYONU!
heykeltıraş), ya da buna koşut olan gitgide daha "cesur" cinsellik biçimlerine katılmaya yönelik koşut emre boyun eğmekten daha sıkıcı, fırsatçı ve steril bir şey var mı. ...
Büyük ölçekli bir toplu intiharın bilmecemsi gösterisi her zaman etkileyici olur -
Bunun anlamı, liberal çokkültürcülüğün sahte hoşgörüsünün yerine, dinsel kökten
Guyana kampında uysal bir şekilde zehir içen yüzlerce Jim Jones kültü müridini
ciliğe geri dönmemiz gerektiği mi? Gibson'ın filminin çevresinde olup biten çok
hatırlayın. Ekonomik yaşam düzeyinde, aynı şey günümüzde Kansas'ta oluyor. Thomas
gülünç durum bu tür bir çözümün olanaksızlığını açık kılıyor. Gibson önce filmi
Frank, 4 ' temel öncülü ekonomik çıkarlarla "ahlaki" sorular arasındaki yarık olan
Latince ve Aramca çekmek ve altyazı koymadan göstermek istedi; dağıtıcıların
günümüzdeki Amerikalı popülist muhafazakarlığın paradoksunu zekice özetledi. Yani:
baskısıyla, İngilizce (ve diğer) altyazılara izin vermeye karar verdi; oysa, özgün tasarıya
ekonomik sınıf karşıtlığı (yoksul çiftçiler, mavi yaka işçilerine karşı avukatlar, banker
bağlı kalmak Gibson'un projesinin kendini çürüten doğasını doğrudan gözler önüne
ler, büyük şirketler), gerçek dürüst zor koşullarda çalışan Hıristiyan Amerikalılara karşı
serecekti. Yani: filmin, altyazısız olarak, büyük bir Amerikan banliyö alışveriş
latte içip yabancı arabalara binen, kürtaj ve eşcinselliği savunan, yurtsever fedakarlığı
merkezinde gösterildiğini hayal edelim: özgün olana sadakat olarak düşünülen şey
ve basit "taşra" hayatını vb. alaya alan yoz liberaller arasındaki karşıtlığa aktarılır/kod
onun karşıtına, anlaşılmaz bir egzotik gösteriye dönüşecektir.
lanır. Bu yüzden düşman, (okul otobüslerinden Darwinci evrimin ve sapkın cinsel
Böylece Gibson'un Çile'si köktenci bir Hıristiyan filmi olma çabasının asıl diyalek
pratiklerin öğretilmesini
emretmeye dek uzanan)
federal devlet müdahaleleri
tik bedelini ödüyor: kaybettiği şey tam da herhangi bir otantik Hıristiyan deneyimi
aracılığıyla otantik Amerikan yaşam tarzını çökertmek isteyen "liberal" olarak
olur, böylece, sinematik dokusu düzeyinde, film ilan ettiği düşmanını, Hollywood
algılanır. Bu yüzden temel ekonomik kaygı, düzenleyici müdahalelerini finans etmek
eğlencesini taklit eder. Yani: Çile başlıca kutsal şeylere saygısızlık, isa'nın eziyet ve
için bu zor koşullarda çalışan nüfusu vergilendiren güçlü devletten kurtulmaktır -
ölümünü başlıca sado-mazo gay gösterisi olarak sahnelemek değilse nedir? Filmden
minimal ekonomik program "vergileri düşür, düzenlemeleri azalt"tır.
geriye kalan şey çıplak ve güzel bir erkek bedeninin ağır ağır, ölünceye kadar işkence
Aydınlanmış akılcı kendi çıkarının peşinde olmanın normal perspektifinden
görmesidir (ve ironik bir şekilde, film burada kendi "gerçekçi" terimlerine hile yapar:
bakıldığında, bu ideolojik tutumun tutarsızlığı açıktır: popülist muhafazakarlar keli
büyük olasılıkla, İsa Çarmıh'tayken çıplaktı . . . ) .
1
Filmden tümden eksik olan şey çarmıha germenin anlamına yönelik herhangi bir
menin tam anlamıyla ekonomik yıkımlarına oy atmaktadır. Daha az vergilendirme ve düzenlememenin anlamı, yoksul çiftçileri iş sahasından kovan büyük şirketlere daha 359
fazla özgürlük demektir; daha az devlet müdahalesi küçük çiftçilere daha az federal
gerektiğidir: kültür aynı zamanda politikaları cinsiyetçilik, ırkçılık, kökçencilik ve kök
yardım demektir; ve benzeri. Amerikalı evanjelik popülistlerin gözünde, devlet
tencilikle mücadele etmeye ve çokkültürlü hoşgörüye odaklanmış olan "aydınlanmış"
yabancı bir iktidara karşılık gelir ve B M ' l e birlikte Deccal'ın bir ajanıdır: Hıristiyan
liberallerin başlıca ideolojik konusudur. Bu yüzden, temel soru şudur: neden "kültür"
inananın özgürlüğünü alır, ondan uşaklığın ahlaki sorumluluğunu alır ve böylece her
bizim merkezi yaşam-dünya kategorimiz olarak öne çıkıyor? Din sözkonusu olduğu
birimizi kendi kurtuluşumuzun mimarı kılan bireyci ahlakı çökertir - bunu Bush'un
zaman, artık "gerçekten inanmayız," sadece dinsel rituellere ve ahlaki kurallara (bir
yönetiminde devlet aygıtlarının beklenmedik bir şekilde patlamasıyla nasıl birleştire
kısmına) ait olduğumuz topluluğun "yaşam tarzına" saygımızın bir parçası olarak uyarız
biliriz? Büyük şirketlerin, devlet medya birleşmelerini düzenlemeye, enerji şirketlerine
(koşer kurallarına "geleneğe olan saygıları yüzünden" uyan inanmayan Yahudiler ve
kısıtlamalar getirmeye, hava kirliliği yasaklamalarını güçlendirmeye, vahşi hayatı
benzeri). "Aslında buna inanmıyorum, sadece kültürümün bir parçası" çağımıza özgü
korumaya ve ulusal parklarda ağaç kesimini sınırlamaya vb. çalışırken, devlete yönelik
inkar edilen/yerinden edilmiş inancın hakim kipi gibi görünüyor. Kültürel bir yaşam
bu tür evanjelik saldırıları görmekten büyük mutluluk duymasına şaşmamak gerek.
tarzı, Noel Baba'ya inanmadığımız halde, her Aralık ayında, kamusal alanlara bile, her
Tarihin başlıca ironisi, radikal bireyciliğin, bireylerin büyük kısmının, herhangi bir
eve bir Yılbaşı ağacı dikilmesi gibi bir olgu değilse, nedir? Öyleyse, belki de, "gerçek"
demokratik halk denetimi olmaksızın yaşamlarını düzene sokan engin, anonim bir
din, sanat ve benzerinden ayrılan bir şey olarak "köktenci olmayan" "kültür" fikri,
mevcudiyet olarak deneyimlediği dizginsiz iktidarın ideolojik aklaması olarak hizmet
özünde sahiplenilmeyen/gayrışahsi inançlar alanının adıdır - "kültür" gerçekten inan
etmesidir.
44
madan, "ciddiye almadan" uyguladığımız bütün o şeylerin adıdır.
.Mücadelelerinin ideolojik yönüne gelince, popülistlerin kazanması imkansız bir
Dikkat edilmesi gereken ikinci şey de, liberallerin, yoksullarla dayanışmalarını dile
savaş verdikleri besbellidir: eğer Cumhuriyetçiler kürtaja yönelik tam bir yasak getirir-
getirirken,
lerse, eğer evrimin öğretilmesini yasaklarlarsa, eğer Hollywood ve kitle kültürü üzerine
çokkültürlü hoşgörü ve kadın haklarına yönelik mücadeleleri "alt sınıfların" varsayılan
kültür savaşını karşıt bir sınıf mesajıyla ve
ataerkil
cinsiyetçiliğinin
birçok kez,
federal düzenleme getirirlerse, bu hem onların aracısız ideolojik yenilgisi anlamına
hoşgörüsüzlüğünün,
gelir, hem de A B D ' d e büyük ölçekli bir ekonomik depresyona yol açar. Böylece sonuç
oluşturur. Bu karışıklığı çözmenin yolu, işlevi asıl ayrım çizgilerini bulanıklaştırmak
güçten düşürücü bir ortakyaşarlık oluyor: "yönetici s ı n ı f popülist ahlaki gündemi
olan aracı terimler üzerinde odaklanmaktır. Son zamanların ideolojik saldırısında
kabul etmese bile, onların "ahlaki savaşına" alt sınıfları denetimde tutmanın, onların
"modernleşme" teriminin kullanım tarzı burada örnek olabilir: önce, "moderleştirme-
öfkelerini ekonomik çıkarları bozmadan dile getirmelerini sağlamanın bir yolu olarak
cilerle" (her yönüyle, ekonomik alandan kültürel alana dek küresel kapitalizmi savu
hoşgörüyor. Yani kültür savaşı kipi yerdeğiştirmiş bir sınıf savaşıdır - sınıf-sonrası
nanlar) "gelenekselciler" (küreselleşmeye direnenler) arasında soyut bir karşıtlık
toplumda yaşadıklarını öne sürenlere duyurulur. . . .
oluşturur. Sonra bu direnenler kategorisine, geleneksel muhafazakarlar ve popülist
Fakat bu sadece bilmeceyi daha içine girilmez kılıyor: bu yerdeğiştirme nasıl olası
köktenciliğinin
şifrelemeleridir:
kontrpuanını
sağdan (refah devletini, sendikaları savunmayı sürdüren) "Eski Sol"a dek herkes soku
oluyor? "Aptallık" ve "ideolojik yönlendirme" bir yanıt değil; yani, ilkel alt sınıfların
lur.
beyinlerinin ideolojik aygıtlarla yıkandığını, bu yüzden kendi doğru çıkarlarıyla
Almanya'da
Bu kategorileştirme açıkça 2003
yılı
başında,
toplumsal öğenin bir öğesini dükkanların pazar günleri
içermektedir -
açılmasının yasallaş
özdeşleşemediklerini söylemek açıkça yeterli değil. Hiçbir şey olmasa, on yıllarca önce,
tırılmasını önleyen Kilise ve sendikalar koalisyonunu hatırlayın. Fakat bu "kültürel
bu aynı Kansas'ın A B D ' d e k i ilerici popülizm yatağı olduğunu hatırlamalıyız - ve insan
farkın" bütün toplumsal alanı kat ettiğini, farklı katman ve sınıfları ikiye ayırdığını
lar da belli ki geçen on yıllarla birlikte daha aptal olmuş olamaz. A m a Wilhelm R e i c h
söylemek
tarzı doğrudan bir "psikanalitik" açıklama da (insanların libidinal yatırımları onları
birleşebileceğini
akılcı çıkarlarına karşı eylemde bulunmaya zorluyor) işe yaramaz: libidinal ekonomi ve
"geleneksel-değerler" direnişi elde ederiz, ya da kapitalist küreselleşmeyi tam olarak
yeterli
değildir;
bu
karşıtlığın başka
karşıtlıklarla farklı
(böylece küresel kapitalist "moderleşmeye" karşı
biçimlerde muhafazakar
tam olarak ekonomiyi çok doğrudan ele alır, arıcılıklarını kavramakta yetersiz kalır.
onaylayan ahlaki muhafazakarları) söylemek de yeterli değildir; kısacası, bu "kültürel
Ernesto Laclau çözümünü öne sürmek de yetersiz: verili bir sosyoekonomik konumla
farkın" günümüzün toplumsal
ona bağlı ideoloji arasında "doğal" bir bağlantı yoktur, bu yüzden "aldanma" ve "sahte
olduğunu söylemek yeterli değildir.
süreçlerinde
işleyen bir dizi antagonizmadan biri
bilinçten," sanki "nesnel" sosyoekonomik duruma kaydedilmiş olan "uygun" ideolojik
Bu karşıtlığın toplumsal bütünselliğin anahtarı olarak işlev görmemesi onun sadece
larkındalık ölçütü varmış gibi bahsetmek anlamsızdır; her ideolojik bina bir eşdeğerlik-
başka farklarla birlikte dile getirilmesi gerektiği anlamına gelmez. O n u n "soyut" olduğu
ler zincirini, sonucu baştan sona olumsal olmayan, "nesnel sosyoekonomik konum"
anlamına gelir ve Marksizmin iddiası da, bütün hepsini üstbelirleyen tek bir antagoniz-
gibi dışsal referanslarla güvenceye alınmayan bir eşdeğerlikler zincirini kurmaya/dayat
ma ("sınıf mücadelesi") olduğu ve tam anlamıyla, bütün sahanın "somut evrenseli"
maya yönelik hegemonik bir kavganın sonucudur. . . . Bu tür genel bir yanıtla, bilmece
olduğudur. "Üstbelirlemek" terimi burada hassas Althusserci anlamıyla kullanılmıştır:
basitçe gözden kaybolur.
sınıf mücadelesinin bütün diğer mücadelelerin başlıca referansı ve anlam ufku olduğu
Burada dikkat etmek gereken şey bir kültür savaşı vermek için iki kişinin
anlamına gelmez; sınıf mücadelesinin bizim, içinde bütün diğer antagonizmaların
çoğulluğunu
ABD'sinde, Demokratlarla Cumhuriyetçilerin geleneksel rolleri neredeyse tersine
değerlendirmemizi sağlayan yapılandırma ilkesi olduğu anlamına gelir. Örneğin, femi-
çevrilmiş durumda: Cumhuriyetçiler hükümetin parasını harcıyor, böylece rekor
ı nist mücadele özgürleşmeye yönelik ilerici mücadeleyle bir zincir içinde dile getiri
düzeyde bir bütçe açığına yol açıyor, de facto güçlü bir federal devlet inşa ediyor ve
lebilir, ya da üst orta sınıflar tarafından kendilerinin "ataerkil ve hoşgörüsüz" alt
küresel müdahalecilik politikası izliyorlar; buna karşın Demokratlar, Clinton döne
sınıflara
minde bütçe açığını ortadan kaldıran sıkı bir para politikası izliyor. Hassas sosyo
"eşdeğerlikler
zinciri"yle
üstünlüklerini
dile
getirilebileceği
dayatmak
üzere
yolların
kullanılan
"tutarsız"
ideolojik
bir
araç
olarak
kullanılabilir (ve kesinlikle kullanılır). Burada da asıl konu feminist mücadelenin sınıf
ekonomik politika alanında bile, (Britanya'daki Blair gibi) Demokratlar kural olarak
antagonizmasından farklı yollarla dile getirilebilmesi değil, sınıf antagonizmasınm, bir
refah devletini yıkmayı, vergileri düşürmeyi, özelleştirme yapmayı vb. içeren neolibe
bakıma, buraya, iki kat kaydedilmiş olmasıdır: feminist mücadelenin üst sınıflar
ral takvimi gerçekleştirirken, Bush milyonlarca yasadışı Meksikalı işçinin konumlarını
tarafından neden benimsendiğini açıklayan şey sınıf mücadelesinin kendine özgü
yasallaştırmak gibi radikal bir önlem önerdi ve sağlık harcamalarını emeklilere kadar
kümelenmesidir. (Aynı şey ırkçılık için de geçerlidir: apaçık ırkçılığın en düşük
genişletti. Burada en aşırı örnek A B D ' n i n batısındaki "survivalist", hayatta kalmacı
sınıftan beyaz işçiler arasında neden güçlü olduğunu açıklayan şey sınıf mücadelesi
gruplar: ideolojik mesajları dinsel ırkçılık olsa da, bütün örgütlenme kipleri (FBI ve
i dinamiğidir.) Burada sınıf mücadelesi katı Hegelci anlamıyla "somut evrensel"dir:
diğer federal ajanlara karşı mücadele eden küçük yasadışı gruplar) onları 1960'ların
ötekiliğine (öteki antagonizmalara) bağlanırken, kendisine .bağlanır, yani, öteki
Eski bir Marksist anlayışa göre, Faşizmin her yükselişi başarısız bir devrimin işare
mücadelelere bağlanma yolunu (üst)belirler. 1
Kara Panterler'inin tekinsiz bir ikizijnlıyor.
Dikkat etmek gereken üçüncü şey de feminist/ırkçılık karşıtı/cinsiyetçilik karşıtı
tidir - öyleyse, Kansas'ın aynı zamanda J o h n Brown'in, A B D tarihinin temel politik
vb. mücadeleyle sınıf mücadelesi arasındaki temel farktır: ilk durumda, hedef antago-
figürünün, Amerika'nın politik manzarasına radikal özgürlükçü-eşitlikçi mantığı sok
nizmayı farklılığa çevirmektir (cinsiyetlerin, dinlerin, etnik grupların "huzurlu" bir
maya en çok yaklaşan o ateşli Hıristiyan "radikal köleliğin kaldırılması yanlısının" da
arada var olmaları), buna karşın sınıf mücadelesinin hedefi kesinlikle tam tersidir: sınıf
eyaleti olmasına şaşmamak gerek: "John Brown kendisini tam bir eşitlikçi sayıyordu.
farkını
sınıf antagonizmasına doğru "şiddetlendirir." Çıkartmanın amacı toplam
Ve onun için eşitlikçiliği her düzeyde uygulamak çok önemliydi." 4 6 Onun tutarlı
karmaşık yapıyı "antagonistik" minimal farkına indirgemektir. Yani ırk-gender-sınıf
eşitlikçiliği onun köleliğe karşı silahlı mücadeleye girmesine yol açtı: 1859 yılında,
dizisinin bulanıklaştırdığı şey sınıf örneğinde politik uzamın farklı mantığıdır: ırkçılık
Brown ve yirmi bir kişi Harper Ferry'deki federal cephaneliği ele geçirdi, köleleri
karşıtı ve cinsiyetçilik karşıtı mücadelelere ötekinin tam kabul edilmesine yönelik bir
silahlandırarak Güneye karşı şiddetli bir devrime öncülük etmeyi umut ediyorlardı.
çaba rehberlik ederken, sınıf mücadelesi ötekini aşmak ve bastırmayı, hatta ortadan
Fakat otuz altı saat sonra, ayaklanma bastırıldı ve Brown tam da Robert E. Lee'nin
kaldırmayı hedefler - bu kaba doğrudan fiziksel yok etme olmasa bile, sınıf mücadele
önderlik ettiği bir federal kuvvet tarafından hapse götürüldü. Cinayet, ihanet ve köle
si ötekinin sosyopolitik rolünün ve işlevinin yok edilmesini hedefler. Başka deyişle,
ayaklanmasını kışkırtmaktan suçlu bulunan Brown 2 Aralık 1859 günü asıldı. Bugün
ırkçılık karşıtlığının bütün ırkların kültürel, politik ve ekonomik arayışlarını özgürce
bile, kölelik kaldırıldıktan çok sonra bile, Brown Amerikan kolektif belleğinde insan
öne sürmelerine ve ilerletmelerine izin verilmesini istediğini söylemek mantıklı olsa
ları ikiye ayıran bir figür - bu noktaya en özlü bir şekilde değinen, Brown'in hikayesi
ila, proleter sınıf mücadelesinin hedefinin burjuvazinin kimliğini ve arayışlarını tam
ni yeniden anlatan enfes romanı Cloudsplitter'la Russell Banks olmuştu:
olarak öne sürmesine izin vermek olduğunu söylemek açıkça anlamsızdır. ... Başka bir örnekte, farklı kimliklerin kabul edilmesinin "yatak" mantığına sahibiz; bir başkasında, bir antagonistle mücadelenin mantığına sahibiz. mantığını
koruyanın
popülist k ö k t e n c i l i k
15
Burada paradoks bu antagonizma
olması,
buna
karşın
liberal
Solun
farklılıkların tanınması, antagonizmaların bir arada var olan farklılıklar halinde "etki sizleştirilmesi" mantığını izlemesidir:
muhafazakar-popülist köklere dönüş kampa
nyaları, tam da bu biçimleriyle, halk seferberliğine ve üst sınıfların sömürüsüne karşı mücadele şeklindeki o eski Solcu-radikal tutumu devraldı. Günümüz Amerikan iki partili sisteminde, kırmızı Cumhuriyetçileri ve mavi de Demokratları belirttiği ölçüde, ve popülist köktenciler, elbette Cumhuriyetçilere oy verdiği ölçüde, o eski "Kızıl olmaktansa ölürüm daha iyi!" sloganı ironik yeni bir anlam kazanıyor - burada ironi,
Beyaz insanların onun deli olduğunu düşünmesinin nedeni, onun beyaz olması ve Siyah Amerikalıları kurtarmak için hayatını feda etmeye istekli olmasıydı. ... Silah insanlar onun deli olduğunu düşünmez genellikle, çok az Afrika Amerikalısı Brown'i deli olarak görür. Şimdi de sokağa çıkarsanız, ister bir okul çocuğuna ister yaşlı bir kadına ister üniversite profesörüne sorun, eğer John Brown hakkında konuştuğunuz kişi Afrika Amerikalısıysa, hemen onun, Siyah Amerikalıları kurtarmak için hayatını feda etmeye istekli olan beyaz bir adam olması nedeniyle kahraman olduğunu söyleyerek başlarlar söze. Eğer bir beyaz Amerikalıyla konuşursanız, büyük olasılıkla aynı sayıda kişi onun deli olduğunu söyler. Bu da aynı nedenle olur, Siyah Amerikalıları kurtarmak için hayatını feda etmeye istekli olan bir beyaz olması yüzünden. Onu beyaz Amerikalılar için deli kılan şey siyah Amerikalılar için kahraman kılar.47
eski "kızıl" tutumun Solcu köklere dönüş seferberliğinden yeni Hıristiyan köktenci
Bu nedenle, Brown'i destekleyen o beyazlar çok daha değerlidir - onlar arasında,
kliklere dönüş seferberliğine beklenmedik bir şekilde geçmiş olmasında yatıyor.
şaşırtıcı bir şekilde Henry David Thoreau, o büyük şiddet karşıtı da vardır: Brown'in
Bu beklenmedik tersine çevrilme uzun bir dizi örnekten sadece biri. Günümüz
kana susamış, budala ve deli olarak bir yana itmek şeklindeki geleneksel tavrın tersine, 363
Thoreau 4 8 bir amacı kucaklayışı benzersiz olan benzersiz bir adam portresi çizdi; hatta
kültürü, 60 kuşağının entelektüelleri ve hâlâ bireyciliğe karşı Dayanışmayı yeğleyen
Brown'ın idam edilmesini İsa'nın ölümüne benzetecek kadar ileri gitti (Brown'ı fiilen
çalışan sınıflar". 52 Bu olgu Bork'u tekrar tekrar rahatsız eder: bir konferansta, "onayla
ölmesinden önce ölü saydığını belirtiyor). Thoreau J o h n Brown'a karşı hoşnutsuzluk
madan da olsa, Michael Jackson'm Süper Boıv/daki kalça tutma performansına
ve lanet seslerini yükseltmiş olanlara da öfke saçıyor: bu insanlar Brown'la bağlantı
değindi. Bir başka panelist suratını ekşiterek bana bunun tam da Berlin duvarını yıkan
kuramazlar, çünkü esnemez tutumları ve "ölü" bir varoluşları vardır; aslında onlar
türden Amerikan kültürü dışavurumlarının tadını çıkarma arzusu olduğunu bildirdi.
yaşamıyorlardır, sadece bir avuç insan yaşamıştır.
Bu da en az duvarı tekrar inşa etmeyi savunan savlar kadar iyi bir sav gibi görünüyor." 5 '
Ve, Kansas popülistlerinden bahsetmişken, onların J o h n Brown'ı aziz yerine
Bork durumun ironisinin farkında olsa da, açıkça daha derin yönünü gözden kaçırmak
koyarak övdüklerini de unutmamalıyız. 4 9 Bu yüzden popülist köktencilere yönelik o
tadır. Lacan'ın başarılı iletişim tanımını hatırlayın: bu tanımda, ötekinden kendi ileti
rahat liberal horgörüyü geri çevirmekle kalmamalıyız (ya da, daha kötüsü, onların ne
mi ters yüz edilmiş -yani, doğru- biçimiyle geri alırım. Günümüzün liberallerine olan
kadar "yönlendirilmiş" olduklarını söyleyen o tepeden bakan küçümsemeyi de); kültür
şey de bu değil mi? Onlar muhafazakar popülistlerden kendi
savaşının terimlerinin kendisini de reddetmeliyiz. Elbette, tartışılan konuların büyük
edilmiş/doğru biçimiyle almıyorlar mı? Başka deyişle,
kısmının olumlu içeriği sözkonusu olduğu zaman, radikal bir Solcu liberal tutumu
hoşgörülü aydınlanmış liberallerin semptomu değil mi? Liberal yozlaşmaya karşı öfke
benimsese de (kürtaj, ırkçılık karşıtlığı ve homofobi vb.), hiçbir zaman uzun vadede
saçan o ürkütücü ve gülünç Kansaslı redneck, yani hanzo, aslında liberalin kendi iki
müttefikimiz olanın popülist köktenci olduğunu, liberal olmadığını unutmamalıyız.
yüzlülüğünün doğruluğuyla yüzyüze geldiği bir figür değil mi? Bu yüzden -Kansas'la
iletilerini tersyüz
muhafazakar popülistler
Bütün tehlikelerine rağmen, onlar kapitalizmle yerindikleri ahlaki yozlaşma arasındaki
ilgili o çok sevilen şarkıya, Oz Büyücüsü'ndeki şarkıya gönderme yaparsak- kesinlikle
bağlantıyı
şöhretli
gökkuşağının ardına gitmeliyiz: radikal liberallerin çok sevdiği o tek-konuya-odak-
"Gomorrah'a doğru yürüyoruz ağır ağır" ağıdının ideolojiye özgü olan çıkmazla sona
lanmış mücadelelerin oluşturduğu "gökkuşağı koalisyonunun" ardına gitmeli ve genel
kavrayacak
kadar
radikal
değildir.
Robert
Bork'un
kötü
erdiğini hatırlayın:
likle çoklu-kültlü liberalizmin başlıca düşmanı olarak görünen şeyde bir müttefik ara maya cesaret etmeliyiz: günümüzün küresel kapitalizme karşı can alıcı "direniş
Eğlence endüstrisi yozluğu isteksiz bir Amerikan kamuoyuna dayatmıyor. Yozlaşma talebi zaten var. Fakat bu gerçek, bu tür yoz malzemeleri satanlar için bahane sayılmaz, tıpkı uyuşturucuya talep olmasının uyuşturucu satıcısı için iyi bir bahane olmadığı gibi. Ama hatanın bizde olduğunu, dışsal kuvvetlerle dizginlenmeyen insan doğasında olduğunu hatırlamalıyız.50
sahaları" genellikle derin bir şekilde dinsel köktencilik tarafından belirlenmiştir.
BİR İDEOLOJİ K U R A M C I S I OLARAK R O B E R T S C H U M A N N Bunun anlamı, liberal demokrasi ve dinsel köktencilik arasındaki "resmi" ideolojik-
Bu talep tam olarak nerede zemin bulmaktadır? Bork burada ideolojik kısa devresini
politik karşıtlığın dışında, ayrıca hegemon liberal demokrasiyle onun köktenci
yaşar: artan yeniden üretimini sürdürmek üzere, yeni ve daha yeni talepler yaratması
hasmı arasındaki dışsal çatışkıyı kendisinin hegemon ideoloji-politik binasına içkin
gereken
bir gerilime
kapitalizmin
kendi
içkin
mantığını
anmak
ve
böylece,
tüketimci
çevirmek
gibi
Hegelci
bir jest
yapmamız
gerektiğidir:
liberal
"yozlaşmayla" kavga ederken, tam da kapitalizmin çekirdeğinde yer alan bir eğilimle
demokrasinin asıl Ötekisi onun köktenci düşmanı değildir, kendi inkar edilmiş alt
kavga ettiğini kabul etmek yerine, doğruca, kendi başına bırakıldığı zaman yozluk
yanı, kendi müstehcen ekidir.
isteyen ve bu yüzden de sürekli denetim ve sansür ihtiyacı duyan "insan doğasına" gön-
S c h u m a n n ' ı n herhalde bir piyano başyapıtı olan "Humoresque" adlı eseri, onun
derme yapar: "İnsanların doğal olarak güçlü dışsal dizginlere ihtiyaç duymayan akılcı,
şarkılarındaki aşamalı ses kaybı zemininde okunmalıdır: bu basit bir piyano parçası
ahlaki yaratıklar oldukları fikri deneyimle dağılmıştır - Yozluğa hevesli ve büyüyen bir
değil, vokal satırı olmayan, vokal satırı sessizliğe indirgenmiş olan, böylece sadece ona
piyasa, ve ona adanmış kârlı endüstriler vardır."51
eşlik eden piyanoyu duyduğumuz bir şarkıdır. Schumann'ın, (yazılı partisyona) daha
Öyleyse ahlaki muhafazakarların kavrayamadıkları şey, -Hegelce söylersek- libe
yüksek ve daha alçak iki piyano satırı arasına üçüncü bir satır olarak eklediği ünlü "iç
ral ahlaksız serbest bırakmacı kültürle mücadele ederken, kendilerinin tam ve tutkulu
ses/inere Stirnme" böyle okunmalıdır: vokalleşmemiş "iç ses" olarak, bir tür Heidegger-
bir şekilde destekledikleri dizginsiz kapitalist ekonominin ideolojik zorunlu sonucuyla
Derrida'nın "üzeri çizilmiş" Varlığının müzikal eşdeğeri olarak kalan vokal bir ezgi
mücadele ettikleridir: dışsal düşmana karşı mücadeleleri kendi konumlarının ters
satırı. Aslında duyduğumuz şey bir "çeşitlemedir, ama bir tema üzerine değildir,"
yüzüne karşı mücadeledir. (Uzun zaman önce, Daniel Bell gibi zeki liberaller bu
temasız bir dizi çeşitleme, temel ezgi satırı olmayan eşlik (sadece Augenmusik, göz için
paradoksu "kapitalizmin kültürel çelişkileri" başlığı altında formüllendirmişlerdi.) Bu
müzik olarak, yazılı notalar kılığında var olan bir şey). ( S c h u m a n n ' ı n bir "orkestrasız
Soğuk Savaşçıların Komünist rejimlere açtığı "ahlaki" haçlı seferine beklenmedik bir
konçerto," Bartok'un "orkestra için konçerto"sunun bir tür kontrpuanını bestelemiş
ışık tutar: utanç verici olgu Doğu Avrupalı Komünist rejimlerin "muhafazakarlığın üç
olmasına şaşmamak gerek.) Bu namevcut ezgi birinci ve üçüncü düzeyin (sağ ve sol el
büyük antagonistini temsil eden kuvvetler tarafından devrilmiş olmasıdır: gençlik
piyano satırlarının) birbirlerine doğrudan bağlanmaması, ilişkilerinin aracısız bir
aynalama ilişkisi olmaması olgusu temelinde yeniden inşa edilmelidir: onların iç
belirsiz bir Habermasçı seçenek) ve bu evrensel boyutu müstehcen fantazilerin
bağlantılarını değerlendirmek için, bu yüzden bir üçüncü,
Gerçeğinin egemen olduğu bir gölgeler tiyatrosu olarak göz ardı etmek arasında değildir.
yapısal nedenlerle
çalınamayacak olan bir "sanal" aracı düzeyi (ezgi satırını) (yeniden) inşa etmek zorun
Doğru eylem bu müstehcen yeraltı alanına müdahele etmek, onu dönüştürmektir.
da kalırız. Bunun konumu ancak bir yazı kılığında var olabilen bir olanaksız-gerçek konumudur: fiziksel varlığı gerçeklikte duyduğumuz iki ezgi satırını ortadan kaldırırdı (Freud'un "Bir Çocuk Dövülüyor'unda [1919] olduğu gibi, orada da orta fantazi sahne
AMERİKAN A L T K Ü L T Ü R Ü N Ü N Ç Ö L Ü N E H O Ş G E L D İ N İ Z
si hiçbir zaman bilinçli değildi, ilk ve son sahne arasındaki kayıp bağ olarak yeniden inşa edilmesi gerekiyordu.) Schumann bu namevcut ezgi yordamını, "Humoresque"in
Nisan 2 0 0 4 ' t e kamuoyunun önüne çıkan o fotoğraflara, A B D askerleri tarafından
son kısmında, gerçekten iki aynı ezgi satırını çalıp yinelediği zaman görünüşte saçma
işkence edilip aşağılanan İraklı esirleri gösteren fotoğraflara verdiği tepkide, George
bir kendine göndermeye vardırır, ama bu kez partisyon üçüncü bir namevcut ezgi satırı,
Bush, ondan beklendiği gibi, bu askerlerin yaptıkları işlerin Amerika'nın temsil ettiği
herhangi bir iç ses içermez - burada namevcut olan şey namevcut ezgi, yani namevcu
ve uğruna savaştığı şeyleri (demokrasi, özgürlük ve kişisel saygınlık gibi değerleri)
tun kendisidir. O zaman, gerçekten çalınan şeyin düzeyinde, bir önceki notaları aynen
yansıtmayan tek tük suçlar olduğu üzerinde durdu. Ve, sonuçta, davanın A B D yöneti
tekrarladıkları zaman bu notaları nasıl çalarız? Gerçekten çalınan notalar sadece orada
mini sanık durumuna sokan bir kamuoyu skandalına dönmesi de olumlu bir işaretti -
olmayandan, onların kurucu eksikliğinden mahrumdur - ya da, İncil'i yankılarsak, hiç
gerçekten "totaliter" bir rejimde, dava basitçe haslraltı edilir. 56 Fakat bu basit resmi
sahip olmadıkları şeyi bile kaybederler.
karmaşık hale sokan bir dizi rahatsız edici şey var. Ebu Garip skandalinin patlak ver
Bu yüzden, doğru piyanistin, var olan, olumlu notaları bizim ona eşlik eden
mesinden aylar önce, Uluslararası Kızıl Haç, Irak'taki A B D Ordu yetkililerine düzenli
çalınmayan "sessiz" sanal notaları ya da onların namevcutluklarının yankısını ayırt
olarak oradaki askeri hapishanelerdeki tacizlere ilişkin raporlar yağdırıyordu ve bu
edebileceğimiz bir şekilde çalma savo/r-/â/re'ine, becerisine sahip olması gerekir ... ve
raporlar sistemli bir şekilde görmezden geliniyordu; yani orada neler olup bittiğine dair
ideoloji de böyle çalışmaz mı? Açık seçik ideolojik metin (ya da uygulama) müstehcen
en ufak fikri olmayan A B D yetkilileri değildi - onlar suçu sadece medyada yer
süperego
Olan
almasıyla karşılaştıkları zaman (ve bu yüzden) kabul ettiler. Alınan tedbirlerden
Sosyalizmde, sosyalist demokrasinin açık seçik ideolojisi bir örtük (konuşulmayan),
birinin A B D askeri gardiyanlarına dijital kamera ve video çekimi yapan cep telefon
özneye açık seçik birtakım normları nasıl ciddiye almayacağını ve açıkça kabul
ları kullanımının yasaklanması olmasına şaşmamak gerek - onların eylemlerini önle
eklerinin
"çalınmayan"
dizisiyle
desteklenir.
Gerçekten
Var
edilmeyen bir yasaklar kümesini nasıl yerine getireceğini öğreten bir müstehcen emir
mek değil, onların kamuya yayılmasını önlemek için. ... İkincisi, A B D Ordu komuta
ve yasaklar kümesiyle destekleniyordu. Sosyalizmin son yıllarında muhalefetin strate
kademesinin o anki tepkisi, en azından şaşırtıcıydı: yapılan açıklama, savaş esirlerine
jilerinden biri de bu yüzden yöneten ideolojiyi onun sanal yazılmamış gölgesini göz
nasıl davranılacağıyla ilgili Cenevre Anlaşması kurallarının askerlere yeterince
ardı ederek, onu kendisini kabul ettiğinden daha ciddi/birebir kabul etmek olmuştu:
öğretilmemiş olduğuydu - sanki esirleri aşağılamamak ve onlara işkence yapmamak
"Bizim sosyalist demokrasiyi uygulamamızı mı istiyorsunuz? Peki, alın işte!" Ve kişi
öğretilmesi gereken bir şeymiş gibi!
Parti apparatçik'lerinden bunun olayların işleyiş tarzına uymadığı yolunda umutsuz imalar aldığı zaman, basitçe bu imaları görmezden geliyordu.
54
Fakat hikayenin temel özelliği, Saddam rejiminde esirlere işkence yapılmasının "standart" şekliyle A B D ordu işkenceleri arasındaki tezattır: Saddam'ın rejiminde vurgu
On Emir'in ilan edilmesiyle birlikte olan şey de budur: onun devrimci yeniliği
doğrudan kaba acı verici cezalandırma üzerindeydi, buna karşın A B D askerleri psikolo
içeriğinde değil, ona eşlik eden Yasanın müstehcen ekinin sanal dokusunun namev-
jik aşağılamaya yöneldiler. Dahası, esirlerin iki büklüm olmuş çıplak bedenlerinin
cutluğunda yatar.
yanında suratlarında aptalca bir sırıtmayla duran o suçluları
Bir ideoloji eleştirisi pratiği olarak "acheronta movebo"nun
(yeraltını harekete geçirmenin) anlamı budur: doğrudan Yasanın açık seçik metnini değiştirerek değil, onun yerine, onun müstehcen sanal ekine müdahale ederek.
55
da kadraja katıp
aşağılamayı bir kamerayla kaydetmek de, Saddam'ın işkencelerinin gizliliğiyle keskin
Bir
bir karşıtlık içinde olan bu sürecin bütünleşik bir parçasıydı. Kafasına kara bir kukuleta
asker topluluğundaki, eşcinselliğe yönelik, açıkça birbirinden ayrı iki düzeyde işleyen
geçirilmiş, uzuvlarına elektrik kabloları bağlanmış, teatral gülünç bir pozla bir sanda
ilişkiyi düşünün: açık seçik eşcinselliğe kabaca saldırılır, gay olarak tanımlananlar
lyenin üzerine çıkarılmış çıplak esirin o ünlü fotoğrafını gördüğüm zaman, ilk tepkim,
dışlanır, her gece dövülür vb.; fakat bu açık seçik homofobiye fazladan bir eşcinsel
bunun Manhattan'daki yeni bir sanatsal performans gösterisine ait bir fotoğraf karesi
innuendo'lar ağı, ayıp fıkralar, müstehcen pratikler vb. eşlik eder. Askeri homofobiye
olduğunu düşünmek oldu. Esirlerin duruşları ve kostümleri teatral bir sahnelemeyi, bir
asıl radikal müdahale bu yüzden öncelikle eşcinselliğin açık seçik bastırılmasına odak-
tür tahleau
lanmamalıdır; onun yerine, "yeraltını harekete geçirmeli," açık seçik homofobiyi
"acımasızlık tiyatrosunun" bütün bir kapsamını getiren bir canlı tabloyu düşündürüyor -
destekleyen örtük eşcinsel pratikleri bozmalıdır. Gerçek seçim simgesel Yasanın
Robert Mapplethorpe'nin fotoğrafları, David Lynch'in filmlerindeki tuhaf sahneler. ...
evrenselliğine saplanmak, onu onun müstehcen eklerinden arındırmaya çalışmak (belli
vivant'\, yani akla
ister istemez Amerikan performans sanatının ve
Ve bizi konunun asıl merkezine getiren şey de bu özellik: fotoğraflar, A B D yaşam 367
ı arzının gerçekliğini tanıyan herkesin aklına, A B D popüler kültürünün müstehcen alt
yaptığı haksızlıklardan dolayı özür dilediği doğru - ama, anti-Semit açıklamaları ve Faşist
I ismim getirdi hemen - örneğin, insanın kapalı bir topluluğa kabul edilmek üzere için
yanlısı duygularıyla ünlenmiş olan [Katolik] Opus Dei'nin kurucusu [Josemarîa Escrivâ de
d e n geçmesi gereken işkence ve aşağılanma içeren inisiasyon törenleri. A B D
Balaguer, 1950 yılında] yine aynı Papa tarafından kanonlaştırdı.
basınında, düzenli aralıklarla buna benzer fotoğraflar görmüyor muyuz: bir ordu
D a h a genel olarak, günümüzde Katolik Kilisesi'nin kendisi (en azından) iki düzey
birliğinde ya da bir lise kampüsünde bir skandal patlak verdiği, bir inisiasyon ritüeli
deki müstehcen yazılmamış kurala dayanır. Birincisi, kuşkusuz, kötü şöhretli Opus Dei,
abartıldığı ve asker ya da öğrenciler hoşgörülemeyecek bir ölçüde zarar gördüğü,
Kilisenin kendi "beyaz mafyası," bir şekilde herhangi bir olumlu yasallığm ötesindeki
aşağılayıcı bir poza girmeye, (anüslerine herkesin gözünün önünde bira şişesi sokmak
saf Yasayı cisimlendiren (yarı-) gizli örgüt: yüce rolü Papa'ya koşulsuz boyun eğmek ve
gibi) küçültücü jestler yapmaya, iğnelerle delik deşik edilmeye vb. zorlandıkları zaman.
Kilise için çalışmaya, bu arada bütün diğer yönetimleri (potansiyel olarak) askıya
(Bu arada, Bush da "Kurukafa ve Kemikler"in, Yale kampusunun o en kapalı
almaya yönelik acımasız bir kararlılık. Kural olarak, amaçları tepedeki politika ve
derneğinin bir üyesi olduğuna göre, onun derneğe kabul edilmek için ne gibi ritüeller-
finans çevrelerine sızmak olan üyeleri, Opus Dei kimliklerini gizli tutar. Bu şekilde,
den geçtiğini öğrenmek ilginç olurdu. . . . )
aslında "opus dei" olurlar - "Tanrı'nın işi"; yani, büyük Öteki'nin iradesinin doğrudan
Kuşkusuz, apaçık fark şu, bu türden inisiasyon ritüellerinde -isimlerinin de ima
aleti olmak gibi sapkın bir konum benimserler. Ardından rahipler tarafından cinsel
ettiği gibi- insan onlara kendi özgür isteğiyle katılır, ne beklediğinin tam olarak
tacize uğrayan çocuk vakalarının bolluğu gelir - bu vakalar Avusturya'dan İtalya ve
farkındadır ve sonunda bir ödüle ulaşma beklentisi vardır (iç halkaya kabul edilmek ve
İrlanda ve A B D ' y e öylesine yaygındır ki, aslında Kilise içinde, kendi saklı kuralları
en az bunun kadar önemli o l a n - aynı ritüelleri yeni üyelere uygulamaya izin vermek
olan ayrı bir "karşı kültürden" bahsedebiliriz. Ve iki düzey arasında da bir iç bağlantı
. . . ) , buna karşın Ebu Garip'te ritüeller esirlerin "bizlerden biri" olarak kabul edilmek
vardır, çünkü Opus Dei düzenli olarak rahiplerle ilgili cinsel skandalları dolaba
üzere ödemeleri gereken bir bedel değildi, tersine, onların dışlanmalarının işaretiydi.
kaldırmak üzere müdahale eder. Bu arada, Kilisenin cinsel skandallara yönelik tepkisi
Fakat bu aşağılama inisiasyon ritüellerinden geçenlerin "özgür seçimi" de, tıpkı işçinin
de aslında rolünü nasıl gördüğünü gösterir: Kilise bu vakaların, ne kadar acıklı olursa
emek-gücünü satma özgürlüğünde olduğu gibi, sahte bir özgür seçimin harika bir örneği
olsun, kendi iç sorunu olduğunda ısrar eder ve soruşturmaları sırasında polisle işbirliği
değil mi? Daha da kötüsü, burada eski A B D Güneyindeki o iğrenç zenci karşıtı şiddet
yapmakta isteksizlik sergiler. Aslında, bu bir bakıma, doğrudur: çocuk tacizi Kilisenin
ritüellerinden birini hatırlamalıyız: zenci erkek beyaz katile sarılır, sonra saldırgan bir
iç sorunudur, yani, onun kurumsal simgesel örgütlenmesinin içkin bir ürünüdür, rahip
jest yapmaya zorlanır ("Tükür suratıma evlat!"; "Benim bir pislik olduğumu söyle!"
olmuş olan bireylerle ilgili bir tikel suç vakaları dizisi değil. Buna bağlı olarak, bu istek
. . . ) , bu da ona yönelik dayak ya da linçi haklı çıkaracaktır. Dahası, Arap esirlere tam
sizliğe verilecek yanıt, sadece suç niteliğindeki vakalarla ilgilendiğimiz ve Kilise
anlamıyla Amerikalı olan inisiasyon ritüelini uygulamanın başlıca sinik mesajı şudur:
soruşturmalarına tam olarak katılmıyorsa, bunun olgunun yanında bir tür aksesu^ar
bizlerden biri mi olmak istiyorsun? Tamam, bizim yaşamımızın asıl özünü tatman
olduğu değildir; dahası,
tam anlamıyla Kilise, bir kurum olarak, bu tür suçların
lazım. ... Ebu Garip işkenceleri bu yüzden ideolojik bir yapıyı destekleyen müstehcen
koşullarını sistemli bir şekilde yaratma tarzı açısından soruşturulmalıdır. Bu yüzden de
yeraltı uygulaması dizilerinde yer almalı. Aynı çerçevede, Vatikan'ın Nazilere yönelik
rahiplerin içine karıştığı cinsel skandalları, rahibin cinsel dürtüleri yasal bir çıkış yolu
davranışının asıl karanlık bilmecesi medyanın ilgisini en çok çeken şey, Papa Yun
bulamazsa patolojik bir şekilde patlar diyen evlenmeme yandaşlarının bir stratejisi
I lolokost konusuyla ilgili sessizliği değildi - bu yanıt eksikliği anlaşılabilirdi, eğer özgül
olarak açıklayamayız: Katolik rahiplerin evlenmesine izin vermek bir şeyi çözmez;
koşullarla göz yumulmuş olmasaydı. Bundan çok daha kötü olan şey, ikinci Dünya
rahiplerin işlerini genç oğlanları taciz etmeden yapmasını sağlamayız bu yolla, çünkü
Savaşı'ndan sonraki yıllarda, Katolik Kilisesi'nin Nazi suçlularının Güney Amerika'ya
pedofili Katolik rahiplik kurumu tarafından onun "içkin ihlali" olarak, onun müste
kaçışını örgütleyenlere yardımcı olmasıydı: normal kaçış rotası Kuzey italya'ya
hcen gizli eki olarak yaratılmaktadır.
uzanıyordu, orada ıssız manastırlara saklanıyorlardı bir süre (ya da bazen, Vatikan da
R o b Reiner'in Birkaç iyi Adam [A Few Good Men] adlı, asker arkadaşlarından
bile saklanıyorlardı); oradan İspanya'ya, ya da (genellikle Cenova'dayken) onları
birini öldürmekle suçlanan iki Amerikan denizcisiyle ilgili bir askeri mahkeme
Arjantin'e götürecek bir gemiye bindiriliyorlardı.
57
İdeolojileri açıkça Hıristiyanlık
dramını hatırlayın; askeri savcı eylemin kasıtlı cinayet olduğunu öne sürer, buna karşın
karşıtı, "pagan" olan bu Nazileri -İtalya'nın kendisindeki gibi " h a f i f Faşist rejimlerin
savunma (Demi Moore'la birlikte T o m Cruise -başarısız olmaları mümkün mü?)
eski memurlarını değil de, onları- kurtarma hevesi nereden geliyordu? Vatikan'ı bu
sanıkların "Kırmızı Kanun"a, yani eğer bir asker Denizcilerin etik standartlarına ihanet
türden geniş ve iyi örgütlenmiş bir çabaya girmeye sevkeden daha derin dayanışma
etmişse, onu gece karanlığında topluca dövmeyi serbest bırakan, yazılmamış bir askeri
neydi? 1940'ların sonunda Katolik Kilisesi Nazileri kurtarmak için böylesine etkileyi-
topluluk kanununa uyduklarını kanıtlamayı başarır. Bu tür bir kanun bir ihlal eyle
ı ı bir yeraltı şebekesi kurabildiyse, neden aynı şebekeyi 1940ların babında Yahudileri
mine göz yumar, eylem "yasadışıdır," ama aynı zamanda grubun birbirine bağlılığını
kurtarmak için kurmadı - sözgelimi, hiç değilse Roma'da? Ve aynı ikirciklilik günümüzde
yeniden onaylar. G e c e n i n örtüsü altında, adsız olarak, sessizce yapılmalıdır - halk
de sürüyor: Papa II. J o h n Paul'ün uzun bir tarih boyunca Kilisenin Yahudilere karşı
arasında kimse onunla ilgili bir şey bilmiyormuş gibidir, hatta etkin bir şekilde varlığını 369
reddederler (ve filmin doruk noktası, tamin edileceği gibi, gece dayağını emreden
kadar. ... Ebu Garip basitçe bir Üçüncü Dünya halkına yönelik Amerikan kibiri örneği
subay olan Jack Nicholson'ın öfke patlamasıdır: onun herkesin önünde gerçekleşen
değildi: küçük düşürücü işkencelere boyun eğen Irak esirleri aslında Amerikan
öfke patlaması, elbette, düştüğü an olur.) Bu tür bir kanun, topluluğun açık seçik kural
kültürüne inisiye oluyor, kabul ediliyorlardı, onun kişisel saygınlık, demokrasi ve
larını bir yandan çiğniyor olsa da, "topluluğun ruhunu" en saf haliyle, bireylere grup
özgürlük gibi kamusal değerlerinin zorunlu ekini oluşturan müstehcen alt kısmının
özdeşleşmesini sağlamaya yönelik güçlü bir baskı uygulayarak temsil eder. Derridacı
tadını alıyorlardı. O yüzden, İraklı esirlerin ritüel aşağılanmasının sınırlı bir örnek
terimlerle, yazılı açık seçik Yasaya karşıt olarak, bu tür bir superego müstehcen kanun
olmadığının, yaygın bir uygulamanın bir parçası olduğunun ağır ağır anlaşılıyor
("izimde söylenmiş bir kuraldır. Açık seçik Yasa simgesel otorite olan ölü baba
olmasına şaşmamak gerek: 6 Mayıs 2004'te, Donald Rumsfeld yayınlanan fotoğrafların
tarafından desteklenirken ("Babanın A d ı " ) , yazılmamış kanun Babanın-Adı'nın
"buzdağının sadece tepesi" olduğunu ve tecavüz ve cinayet videoları gibi çok daha ağır
hayali eki, Freudcu "ilksel baba"nın müstehcen hayaletiyle desteklenir. 5 8
şeylerin de ellerine ulaştığını kabul etmek zorunda kaldı.
Coppola'nın
Kıyamet
[Apocalypse
Now]
filminin
verdiği
ders
budur:
Kurtz
N B C ' d e yayınlanan, Guantanamo esirleriyle ilgili bir tartışmada, esirlerin konum
figüründe, Freudcu "ezeli baba" -hiçbir simgesel Yasaya boyun eğmeyen baba-haz,
larının etik-yasal hoş görülebilirliğine yönelik savlardan biri de "onların bombaların
korkutucu keyfin Gerçeğiyle yüz yüze gelmeye cesaret eden total Efendi- barbarca bir
yakalayamadığı kişiler olmasıydı": A B D bombalamasının hedefleri oldukları ve şans
geçmişin bir kalıntısı olarak değil, modern Batılı iktidarın zorunlu sonucu olarak
eseri ondan kurtuldukları ve bombalamanın kendisi de yasal bir askeri operasyonun
sunuluyor. Kurtz kusursuz askerdi - bu haliyle, askeri güç sistemiyle aşırı özdeşleşmesi
parçası olduğu için, çatışmadan sonra esir alındıkları zaman, hiçkimse onların
aracılığıyla, sistemin ortadan kaldırması gereken fazlalığa dönüştü. Kıyamet filminin
başlarına gelenleri kınayamazdı - durumları ne olursa olsun, ölü olmaktan daha iyi,
başlıca ufku, İktidarın nasıl kendi fazlasını, mücadele ettiği şeyi taklit etmesi gereken
daha az korkunçtu. ... Bu akıl yürütme niyet ettiğinden de fazlasını söylüyor: esirleri
bir işlemde yok etmesi gereken fazlasını yarattığına yönelik bu anlayıştır (Willard'in
neredeyse tam anlamıyla yaşayan ölü konumuna, zaten bir şekilde ölmüş olanların
Kurtz'u öldürme görevi resmi kayıtlarda yoktur - Willard'a görev bildirimi yapan
konumuna sokuyor (onların yaşama hakkı canice bombalamaların yasal hedefleri
generalin dediği gibi " B u hiç olmadı.") Böylece gizli operasyonlar, yani İktidarın hiç
olmalarıyla iptal ediliyor), yani onlar artık Agamben'in Homo sacer'inin, gönül
kabul etmeden yaptığı şeyler alanına gireriz. Christopher Hitchens, Ebu Garip için
rahatlığıyla öldürülebilecek olan, çünkü yasanın gözünde yaşamının bir önemi
şunları yazdığı zaman bu noktayı kaçırmaktadır:
olmayan insanın örnekleri olmuş durumdalar/'" Eğer Guantanamo esirleri "iki ölüm
İki şeyden biri zorunlu olarak doğru olmalı. Ya bu gorillerden birinin verdiği yetkiyle hareket ediyorlardı, ki bu durumda yasa ve kanunlarla ve kalıcı emirlerle sınırlanmadıklarını düşünen bir orta ve üst düzey insanlar katmanı var demektir. Ya da kendi kendilerini yetkilendirerek eylemde bulunuyorlardı, ki bu durumda da bölgedeki yağmacılarla, kaçaklarla ya da hainlerle eşdeğer olurlar. Bu yüzden insan özlemle, askeri adalet yordamları arasında onların dışarı çıkarılıp vurulmasını sağlayacak bir koşul olup olmadığını soruyor kendi kendine. 5 ' Sorun Ebu Garip işkencelerinin bu iki seçeneğe de uymamasıdır: tek tek askerlerin yaptığı basit kötülük eylemlerine indirgenemeseler de, elbette doğrudan emir almış da değildiler - müstehcen "Kırmızı Kanun"un özgül bir versiyonuyla yasallaştırılıyorlardı. Bu yüzden A B D ordu komutasından gelen, esirleri aşağılayıp işkenceye sokma yolun da
"doğrudan
yapmamıştılar,
emirler" çünkü
gelmediği ordudaki
yolundaki yaşamı
bilen
açıklama herkes,
gülünç:
elbette,
bunu
bu
şeylerin
böyle
tür
yapılmadığının farkındadır. Resmi emirler yoktur, hiçbir şey yazılı değildir, sadece gayrıresmi baskı, özel olarak, insanın pis bir sırrı paylaşacağı şekilde aktarılması gereken emir ve yönergeler vardır. ... Bunların "bölgedeki yağmacıların, kaçakların ya da hainlerin" işi olduğunu söylemek, tıpkı Ku Klux Klan linçlerinin aslında Batılı Hıristiyan uygarlığa ihanet edenlerin eylemleri olduğunu, onun kendi müstehcen alt kısmının patlaması olmadığını söylemek kadar saçmadır; ya da Katolik rahiplerin çocuklara yönelik tacizlerinin Katolikliğin "hainlerinin" eylemleri olduğunu söylemek
arasındaki" uzamda yer alıyor, Homo sacerkonumunu, biyolojik olarak canlıyken yasal olarak ölü olma (resmi bir yasal konumdan mahrum olma) konumundcy.bulunuyorlarsa, onlara bu şekilde davranan A B D yetkilileri de aynı zamanda bir tür Homo sacer'in kontrupanını oluşturan arada-kalmış bir yasal konumdadırlar: yasal bir güç olarak, eylemleri artık yasa tarafından kapsanıp sınırlanmamaktadır - hâlâ yasanın alanında yer alan boş bir uzamda iş görürler. Ve Ebu Garip hakkında son ortaya çıkan lar sadece "iki ölüm arasındaki" bu yerdeki esirleri saptamanın tam sonuçlarını sergile mektedir. Günümüz kapitalizminin örnek ekonomik stratejisi işi taşerona vermektir - yani maddi üretimin (ama aynı zamanda halkla ilişkilerin, tasarımın, muhasebenin) "kirli" sürecini taşeronluk aracılığıyla başka bir şirkete aktarmak. Bu şekilde, insan kolayca ekoloji ve sağlık düzenlemelerinden kaçınabilir: üretim, diyelim, Endonezya'da, ekolo ji ve sağlık düzenlemeleri Batıdakinden çok daha gevşek olan bir yerde yapılır ve logo nun sahibi olan Batılı küresel şirket başka bir şirketin ihlallerinden sorumlu olmadığını öne sürebilir. Burada işkenceye benzer bir şeyle karşılaşmıyor muyuz? İşkence de "taşeron" olmuyor mu, bunu yasal sorunlar ya da halk protestosu konusunda kaygılan madan yapabilecek olan A B D ' n i n Üçüncü Dünya müttefiklerine bırakmıyor mu? Bu tür bir taşeronculuk açık seçik bir şekilde 9/11'den hemen sonra Jonathan Alter tarafından
Nevvsıvee/r'te savunulmamış
mıydı? "İşkenceyi
yasallaştıramayız; bu
Amerikan değerlerine ters düşer," dedikten sonra, yine de şu sonuca varmıştı: "bu ikiyüzlü bir şey olsa bile, bazı şüphelileri pek titiz olmayan müttefiklerimize taşımayı 371
düşünmemiz gerekecek. Kimse bunun hoş bir iş olacağını söylemedi." 61 Günümüzde,
plan rolü gördüğü bir medya gösterisi olarak işkence arasındaki bir çatışmadır. Aynı
Birinci Dünya demokrasisi işlevlerini bu şekilde artırıyor: kirli alt kısmını başka
zamanda, burada -Walter Benjamin gibi söyleyecek olursak- her uygarlık çatışmasının
ülkelere "taşerona vermek" yoluyla. ... İşkenceyi uygulamaya yönelik ihtiyaçla ilgili bu
altta yatan barbarlıkların çatışması olduğunun bir kanıtıyla karşılaşırız.
tartışmanın hiçbir şekilde akademik olmadığını görebiliriz: günümüzde, Amerikalılar
Bu müstehcen sanal boyut ideolojik bir metne Efendi-Gösterenin boşluğunu
kendi müttefiklerine bile işi doğru dürüst yapma konusunda güvenmiyor; "daha az titiz
destekleyen fantazmatik arkaplan kılığında kaydedilmiştir. Efendi-Gösteren gizilliğin,
olan" ortak, A B D hükümetinin kendisinin reddedilen kısmıdır - uzun yıllardır
gizil tehdidin, tam anlamıyla işlemek üzere gizil olması gereken bir tehdidin göstereni
C I A ' n ı n Amerika'nın Latin Amerika ve Ü ç ü n c ü Dünya askeri müttefiklerine
dir (tıpkı aynı zamanda edimselliği anlamın boşluğu olan gizil anlamın göstereni
işkencenin nasıl yapılacağını öğrettiğini hatırlarsak, bu oldukça mantıklı bir sonuç.
olması gibi: sözgelimi, "bizim Ulusumuz" şeyin kendisidir, ölmeye değer yüce Amaçtır,
Ve, hakim kuşkucu liberal tutum aynı zamanda "taşerona verilmiş inançlardan" biri
anlamın en yüksek yoğunluğudur - ve tam anlamıyla, tikel bir anlamı yoktur, belirli
olarak nitelenebildiği ölçüde (o ilkel ötekilerin, "köktencilerin" bizim adımıza inan
bir anlama sahip değildir, sadece bir totoloji kılığında dile getirilebilir - "Ulus Şeyin
malarını yapmalarına izin veriyoruz), bizim kendi toplumlarımızın içinde yeni dinsel
kendisidir"). 6 ' Tehdidin boşluğu "Dur bakalım! Başına neler gelecek göreceksin
köktenciliklerin yükselişi de Üçüncü Dünya ülkelerine yönelik aynı güvensizliğin bir
şimdi!" gibi gündelik deyişlerde
belirtisi değil mi: onlar sadece bizim adımıza işkence yapmakta beceriksiz değiller, artık
geleceğinin belirtilmesinin eksikliği, tehdidi tehdit edici kılan şeydir, çünkü fanta-
bizim adımıza inanma işini de yapamıyorlar. .. . M
zimin iktidarının eksikliği hayali korkularla kapatmaya davet eder. 64 T a m anlamıyla,
Mart 2005'te, A B D Terri Schiavo olayını yaşadı: bu kadın 1 9 9 0 yılında, beslenme düzensizliğinin yol açtığı sanılan bir kimyasal dengesizlik sonucunda kısa bir süre için kalbi durunca, beyin felci geçirmişti; mahkemenin atadığı doktorlar onun hiçbir kur tuluş umudu olmayan kalıcı bitkisel hayata girdiğini öne sürdüler. Diğer yandan, kocası kadın huzur içinde ölebilsin diye hayatına son verilmesini isterken, anne babası kadının iyileşebileceğini ve yiyecek ve sudan yoksun kalmayı h i ç istemeyeceğini savundular. Dava A B D hükümetinin ve yargı organlarının en üst makamlarına ulaştı, olaya Yargıtay ve Başkan da karıştı, Kongre hızlandırma kararları aldı, falan filan. Bu durumun saçmalığı, daha geniş bir bağlamda nefes kesici: dünyada on milyonlarca kişi A İ D S ve açlıktan ölürken, A B D kamuoyu, çıplak yaşamın, insana özgü bütün nitelik
açıkça görülebilir - başınıza tam olarak neyin
Efendi-Gösteren fantazinin müdahale ettiği ayrıcalıklı sahadır, çünkü fantazinin işlevi tam olarak gösterilenden-yoksun-gösterenin boşluğunu doldurmaktır: yani, fantazison aşamada,
en
teme/ haliyle,
Efendi-Gösterenin
hoşluğunu
dolduran
maddedir,
yine,
bir
Ulus örneğinde, bize Ulusun ne olduğunu anlatan bütün mitsel bulanık anlatılardır. 65 Başka deyişle, egemenlik hep (Hegel'in diyeceği şekildeki kavram içinde) evrenselin ve onun kurucu istisnasının mantığını içerir: Yasanın evrensel ve koşulsuz yönetimi sadece, bir istisna halini ilan etme, yani yasa(ları)nın yönetimini Yasanın kendisi adına askıya alma hakkını kendisi için ayıran bir egemen ikticîar tarafından destek lenebilir - eğer Yasayı onu destekleyen fazlalığından mahrum edersek, Yasanın (yöne timinin) kendisini kaybederiz.
lerden yoksun kalıcı bitkisel bir halin sürdürülmesiyle ilgili tek bir olaya odaklandı. Bu,
Yirminci ve yirmi birinci yüzyıllarda, iktidarla görünmez tehdit arasındaki bu
Katolik Kilisesi'nin temsilcileri çağdaş nihilist hazcılığın "ölüm kültürüne" karşı bir şey
bağlantı bir şekilde ikiye katlanıyor ya da kendi-içine-yansıyor: o artık sadece, kendi
olarak "yaşam kültürü"nden bahsettikleri zaman kastettikleri şeyin doğrusudur. Burada
etkinliğini, özneleri üzerindeki denetimini sürdürmek için gizil/görünmez bir tehdidin
karşılaştığımız şey, sonuçta, en yüceyle en düşüğün kurgusal özdeşliğini öne süren bir
fantazmatik boyutuna yaslanmak zorunda olan mevcut iktidar yapısı değil; tehdidin
tür Hegelci sonsuz yargıdır: Ruhun Yaşamı, tanrısal ruhsal boyut ve atıl bitkiselliğe
yeri, bir bakıma, dışsallaştırılmış, Dışa, İktidarın Düşmanına yerleştirilmiş durumda -
indirgenmiş yaşam. ... Bunlar günümüzde insan hakları açısından karşılaştığımız iki
mevcut İktidarın kalıcı acil durum halini yasallaştıran şey o görünmez (ve tam da bu
aşırılıktır: bir yanda "bombaların yakalayamadığı" (zihinsel ve fiziksel olarak tam
nedenle her şeye kadir ve her yerde hazır ve nazır olan) Düşman tehdididir (Faşistler
insani varlıklar olan, ama haklardan yoksun olanlar) vardır, diğer yanda çıplak bitkisel
Yahudi komplosu tehdidinden, Stalinistler sınıf düşmanı tehdidinden bahsettiler - bu
yaşama indirgenmiş olan, ama bu çıplak yaşamı bütün bir devlet aygıtı tarafından
durum günümüzün "teröre karşı savaş" durumuna dek uzanıyor elbette). Bu görünmez
korunan bir insani varlık vardır.
Düşman tehdidi, önleyici saldırı mantığını yasallaştırıyor: tam da tehdit sanal olduğu
Yani Bush yanılıyordu: aşağılanan Iraklı esirlerin fotoğraflarını ekran ve manşetler imizde gördüğümüz zaman elde ettiğimiz şey, A B D yaşam tarzını destekleyen müsteh cen keyfin tam çekirdeğinde yer alan "Amerikalı değerlere" yönelik doğrudan bir kavrayış olur. Bu yüzden bu fotoğraflar Samuel Huntington'un o ünlü süregiden "uygarlıklar çatışması" tezini makul bir perspektife yerleştirir: Arap uygarlığı ile Amerikan uygarlığı arasındaki çatışma barbarlık ile insanın saygınlığına yönelik saygı arasındaki bir çatışma değildir, anonim acımasız işkence ile kurbanlara ait bedenlerin işkencecilere ait o aptal aptal sırıtan "masum Amerikalı" suratlar için anonim bir arka-
için, vakit onun edimselleşmesini beklemek için çok geçtir, daha en baştan saldırı yap mamız gerekir, çok geç olmadan. ... Başka deyişle, her yerde hazır ve nazır görünmez Terör tehdidi (kuşkusuz, demokrasi ve insan haklarına yönelik asıl tehdidi oluşturan) tümüyle-görünür-olan korumacı savunma önlemlerini yasallaştırır. Eğer klasik İktidar tam da hiçbir zaman kendisini edimselleştirmeyerek, tehdit edici bir jest olarak kalarak işleyen bir tehdit olarak işlediyse (ve bu işleyiş Soğuk Savaş'ta, bir tehdit olarak kalması gereken karşılıklı nükleer yıkım tehdidiyle doruk noktasına ulaştı), teröre karşı savaşla birlikte, görünmez tehdit, kendisine karşı önlemlerin -ama kendisinin değil— 373
kesintisiz edimselleşmesine yol açıyor. Nükleer saldırının bir saldırı tehdidi olarak
C/'nayef'inde olduğu gibi, orada da bütün bir şüpheliler grubu cinayeti işlediğinden,
kalması gerekiyordu, buna karşın terörist saldırı tehdidi gizil teröristlere karşı sonsuz
suçlunun (kötü bir milyoner olan) kurbanın kendisi olduğu anlaşılır.
saldırı dizisini tetikliyor. Kendisini sürekli tehdit altında, ölüm tehlikesiyle yaşayan ve
Peki ya, eğer demokrasiyle ilgili ünlü kuşkusunda Heidegger haklıysa: "Herhangi bir
bu yüzden sadece kendini savunan bir şey olarak sunan iktidar, iktidarın en tehlikeli
politik sistem teknoloji çağıyla nasıl eşgüdüm içinde olabilir ve bu hangi sistem olacaktır?
türüdür, Nietzscheci h ı n ç ve ahlakçı ikiyüzlülük modelinin ta kendisidir - ve aslında,
Bu soruya yanıtım yok. Bu sistemin demokrasi olduğuna ikna değilim.'"'8 Heidegger'in
yüzyıldan fazla bir zaman önce, günümüzün "teröre karşı savaş"ının sahte ahlaki öncül
aklından geçen şey, teknoloji çağına daha uygun bir politik yanıt, büyük olasılıkla Nazi ya
lerinin en iyi çözümlemesini sunan da Nietzsche'nin kendisi değil miydi?
da Sovyet tarzı bir tür "totaliter" sosyopolitik seferberlikti; liberal-demokratik "hoşgö
Artık hiçbir devlet bir orduya fetih arzusunu arasına tatmin etmek üzere sahip olduğunu kabul etmiyor. Bunun yerine, ordunun savunmaya hizmet etmesi gerekiyor ve hemen insanın aklına kendi kendini savunmayı onaylayan ahlak kuralı geliyor. Ama bu insanın kendisinin ahlaklı ve komşusunun ahlaksız olduğunu ima eder; çünkü bizim devletimizin kendi kendini savunma yollarını düşünmesi için, komşusunun saldırıp fethetmeye hevesli olduğunu düşünmesi gerekir. Dahası, bir ordu sahibi olmak için verdiğimiz nedenler, fetih arzusunu en az bizim devletimiz kadar reddeden ve kendi adına, yine sadece kendi kendini savunma amacıyla bir ordu sahibi olan o komşumu zun, aslında zararsız ve zavallı bir kurbanı hiç dövüşmeden yenmekten büyük hoşnutluk duyacak olan ikiyüzlü ve kurnaz bir suçlu olduğunu ima eder. Bütün devletler artık bir birlerine karşı böyle mesafe almıştır: komşularının kötü tavrını ve kendi iyi tavırlarını önvarsayarlar. Fakat bu önvarsayım, gayrıinsanidir, en az savaş kadar, hatta daha da kötüdür. Aslında, temelde, bunun kendisi meydan okuma ve savaşların nedenidir, çünkü, dediğim gibi, komşuya ölümsüzlük yükler ve böylece düşmanca bir tavrı ve düşmanca eylemleri kışkırtır. Fetih arzusundan olduğu gibi kendi kendini savunma yolu olarak ordu öğretisinden vazgeçmeliyiz/''
rünün" bireyleri nasıl çok daha etkili bir şekilde seferber ettiğini, onları işkolikler haline getirdiğini göremiyordu - Beistegui bu apaçık karşı savı ortaya atıyor: İnsan Heidegger'in, Der Spiegel söyleşisinde yaptığı gibi, demokrasinin belki de teknolojiye karşı verilen en uygun yanıt olmadığını öne sürmekte haklı olup olmadığını merak edebilir. Faşizmin ve Sovyet komünizminin çöküşüyle birlikte, liberal model, teknolojinin küresel yayılmasında, Sermayenin kuvvetleri arasında gitgide daha çok öne çıkan, en etkili ve güçlü aracı olduğunu kanıtladı. 69 Fakat süregiden "sessiz devrim," demokrasinin sınırlanması bu savın kendinden menkul karakterini sorunlu hale sokmuyor mu ? Günümüz küresel kapitalizminin dina miği bizim liberal-demokratik modelin içkin sınırlarını ayırt etmemizi sağlamıyor mu?
Y U M U R T A L A R , O M L E T L E R V E B A R T L E B Y ' I N G Ü L Ü Ş Ü HAKKINDA
Terörün
Süregiden "Teröre Karşı Savaş"taki bu karşıtların "kurgusal özdeşliği" bizi bir dizi can
demokrasinin "kurucu dışı," onun antagonistik Ötekisi, çoğul seçeneklerin demokratik
alıcı önemde politik-kuramsal sonuç çıkarmaya zorluyor, bunların ilki de komplo
Öyleyse,
Laclau'nun
terimleriyle,
süregiden
"Teröre
Karşı
Savaş"
mantığına dayairan antagonizmaya dönüştüğü ("terörist
teorileriyle ilgili. Hepimiz komplo teorilerini acizin ideolojisi olarak gösteren klişeyi
tehdit karşısında hepimiz hep beraberiz, küçük farklarımızı unutuyoruz . . . " ) nokta
biliriz: bireyler toplumsal bir bütünsellik içindeki yerlerini saptamalarını sağlayacak
olduğunun bir kanıtı değil mi? Hatta daha da anlamlı bir şekilde, İmparatorlukla Terör
temel bilişsel haritalama yeteneklerinden ve kaynaklarından yoksun olduğu zaman, bir
işkenceciliğin eşdeğerlik
İnançla
ersafz haritalama sunan, toplumsal yaşamın bütün karmaşıklıklarını saklı bir komplo
Mücadelesi" bölümünde betimlediği o Aydınlanmayla onun "batıl inançlı" dinsel
nun sonucu olarak açıklayan komplo teorileri uydururlar. Fakat, ("bilişsel haritalama"
ö t e k i s i arasındaki ilişkiye benzemiyor mu? Yani: köktenci Terörün içkin fikir yapısı
teriminin sahibi olan) Fredric Jameson'ın kendisinin de belirttiği gibi, bu ideolojik-
tehdidi,
Hegel'in
Tinin
Fenomenolojisi'nâe
"Aydınlanmanın
Batıl
aydınlanmış İmparatorluğunkiyle aynı değil mi? İkisi de evrensellik savı taşıyan bir
eleştirel inkar yeterli değildir: günümüzün küresel kapitalizminde, hepimiz çok sık
anlayışa dayanmıyor mu? Başka deyişle, Teröre Karşı Savaşla Soğuk Savaş gibi dünya
olarak edimsel "komplolarla" karşılaşırız (1950'lerin başında Los Angeles kamusal
ölçeğindeki yirminci yüzyıl mücadeleleri arasındaki fark, daha önceki örneklerde,
taşımacılık şebekesinin yıkılması, "sermayenin nesnel bir mantığının" ifadesi değildi,
düşmanın -hayaliliğine rağmen- gerçekten var olan Komünist rejimle açık bir şekilde
araba şirketleri, yol yapım şirketleri ve kamusal ajanslar arasındaki açık seçik bir
özdeşleştirilirken, terörist tehdidin içkin olarak hayaletimsi, görünür bir merkezi
"komplonun" sonucuydu - ve aynı şey günümüzün kentsel yapılanmalarındaki birçok
olmayan bir şey olmasıdır.
"eğilim" için de geçerlidir).
Bu bir parça Son
Tahrikteki [The Last Seduction] Linda
Fiorentino figürünün karakterleştirilmesi gibi: "Çoğu insanın karanlık bir yanı vardır
Komplo teorilerinin "paranoyak" ideolojik boyutunun inkarı (gizemli bir her şeye
... onun başka bir yanı yok." Çoğu rejimlerin karanlık baskıcı bir hayali yanı vardır ...
kadir Efendinin varsayılması, vb.) bizi sürekli yürürlükte olan edimsel "komplolar"
terörist tehdidin başka bir yanı yok/'7 Düşmanın bu hayalileştirilmesinin paradoksal
konusunda uyarmalıdır: günümüzde, başlıca ideoloji komploların kendinden hoşnut
sonucu beklenmedik bir düşünümsel tersine çevrilme: açıkça tanımlanmış bir
bir tavırla, basit fantaziler sayılarak, eleştirel-ideolojik inkar edilmesidir. Başka deyişle,
Düşmanı olmayan bu dünyada, temel düşman olarak ortaya çıkan A B D ' n i n kendisi,
eğer, geleneksel kapitalizmin eski günlerinde, Düzenin, merkezi denetim temsilcisinin
yani tehdit karşısındaki koruyucudur ... tıpkı Agatha Christie'nin Doğu Ekspresinde
görünümü, altta yatan kaosu, toplumsal süreçlerin denetimsiz, "doğal-tarihsel" karak375
terini
maskelediyse, günümüzde, "kaos" görünümü (kaotik otopoietik süreçlere,
tarafından Fransa'dan kovulduktan sonra, rahipler önce Almanya'ya sığındı; sonra
merkezilikten çıkmış kararlara vb. dayanan "postmodern" kapitalizmin övülmesine
1868 yılında Almanya'dan da kovulunca, hiçbir Hıristiyan devleti onları almak
dek uzanan bütün boyutlarıyla) devlet aygıtlarının ve başka toplumsal ve ekonomik
istemediği için, Banja Luka civarında (günümüz Bosna'sının Sırp kısmında) arazi satın
denetim ve düzenleme biçimlerinin beklenmedik büyümesinin ideolojik maskesidir.
almak için sultandan izin istediler (ve bu izni aldılar!), orada da mutlu mutlu yaşadılar
Sözgelimi, Üçüncü Dünya ülkelerinin neokolonyalist kökleştirilmesi, anonim "ser
. . . ta ki Hıristiyanlar arasındaki Balkan çatışmalarının içine düşünceye kadar.
mayenin mantığına" boyun eğen, "kör" doğal bir süreç değil, iyi örgütlenmiş ve
Hıristiyan manastırının gelişmesine sadece Avrupa'nın Müslüman egemenliğindeki
eşgüdümlenmiş bir süreçtir.
Ya da -Foucaultcu
75
Bir
terimlerle söylersek- aslında
bölgesinde izin verilmiş olmasındaki bu ironi muhteşem. O zaman bizim, Batılıların,
yerelleşmiş mikro-pratiklerin kaotik karmaşık şebekesi olarak işleyen iktidar, merkezi
genellikle "Balkan" sözcüğüyle ilişkilendirdiği özellikler (hoşgörüsüzlük ruhu, etnik
bir karar noktasından, yüce İktidar Öznesinden çıkıyor olarak görünmek istemez;
şiddet, tarihsel travmalara yönelik saplantı, vb.) nereden geliyor? Bunun tek bir yanıtı
günümüzün iktidarı kendini reddetme, örgütlenmiş aygıtlarını kaotik bir şebekenin
var: Batı Avrupa'nın kendisinden. Hegel'in "düşünümsel belirleme" dediği şeyin hoş
öğeleri olarak sunma stratejisini izler.
70
bir örneğiyle, Batılı Avrupalıların Balkanlarda gözlediği ve lütfederek acıdığı şey oraya
İlkiyle bağlantılı olan ikinci sonuç, "köktencilik'le ilgili suçlamalarda, (Hegel'in
kendilerinin getirdiği şeydir: Balkanlarda mücadele ettikleri şey dizginleri kopmuş olan
diliyle söylersek) Kötülüğün genellikle tam da köktenciyi Kötülük olarak gören bakışta
kendi tarihsel miraslarıdır. Yirminci yüzyılda Türklerin üzerine yıkılan iki büyük etnik
barındığının farkında olmamızdır - bu özellikle de Müslüman köktenciliği örneğinde
suçun, Ermeni soykırımı ve Kürtlere yönelik baskının, gelenekselci Müslüman politik
geçerlidir. Büyük sekizinci yüzyıl Müslüman entelektüeli Ebu Hanife şöyle yazmıştı:
güçler tarafından değil, tam da Türkiye'yi geleneksel safrasından kurtarmak ve onu
"Topluluk içindeki görüş farklılığı Tanrısal merhametin bir işaretidir."
71
Bu tutumun
Avrupalı bir ulus-devlet haline sokmak isteyen askeri modernleştirmeciler tarafından
aslında Müslüman topluluklarının Avrupa modernliğiyle karşılaşmalarına dek rehber
yürütüldüğünü unutmayalım. Mladen Dolar'ın, Freud'un Balkan bölgesine yönelik
ilke olduğu, zekice basit bir soru sorduğumuz zaman ispatlanır: (güneydoğu Avrupa'nın
göndermelerinin
coğrafi bir bölgesi olan) Balkanlar ne zaman "Balkan" (yani bu terimin Avrupalı ide
bilinçdışının Balkanlar gibi yapılanmış olduğunu söyleyen o nükte bu yüzden kelime
olojik imgelemde işaret ettiği şey) oldu? Yanıt şudur: on dokuzuncu yüzyılın ortasında,
si
yani, tam da Balkanlar Avrupalı modernleşmenin (politik, askeri, ideolojik) etkilerine
yabancının," kendi bastırılmışının kavrayışına varıyor.
kelimesine
ayrıntılı
doğrudur:
bir
okumasına
"Balkan"ın
dayanan
Otelciliği
o
eski
kılığında,
nüktesi,
Avrupa
Avrupalı
"kendindeki
tümüyle maruz kaldığı zaman." Balkanların Batı Avrupalı algısı ve son 150 yıla ait
Fakat bu, hiçbir şekilde peşinden insanın basitçe bir kültürün "doğru" bir kimliğini
"Balkan" imgesi arasındaki yarık kesinlikle nefes kesici: on altıncı yüzyılda, Pierre
onun yabancı bakışı tarafından yanlışlanmasıyla karşıtlaştırabilmesini getirmiyor - bir
Belon, bir Fransız doğa bilimcisi, "Türklerin kimseyi Türk gibi yaşamaya zorlama
sonraki sonuç da bu "doğru" kimliğin kendisinin, kural olarak, kültürün Ego-İdeali
dıklarını" yazmıştı 7 ' - Ferdinand ve Isabella 1492 yılında Yahudileri İspanya'dan kov
rolünü oynayan bir yabancı bakışla özdeşleşmesi aracılığıyla kendini biçimlendirme-
duktan sonra, onların büyük kısmının Müslüman ülkelerde sığınak (ve dinlerini uygu
sidir. Örneğin, Arjantin kimliği, kendisinin on dokuzuncu yüzyılın ortasında, temel
lama özgürlüğü) bulmuş olmalarına şaşmamak gerek; böylece muhteşem bir ironi bük-
mitsel temaları (gaucho melankolisi, vb.) kurulduğu zaman oluşturdu; fakat bütün bu
lümüyle, Batılı gezginlerin çoğu büyük Türk şehirlerinde Yahudileri halkın arasında
temalar, zaten birkaç on yıl önce Avrupalı gezginlerin hatıralarında çoktan yer almıştı
görerek şaşırmıştı. Uzun bir dizi örnek arasından, işte 1788 yılında İstanbul'u ziyaret
- yani, daha en başından, Arjantinli ideolojik kendi kendisiyle özdeşlik Öteki'nin
eden bir İtalyan olan N. Bisani'nin bir raporu:
bakışıyla yabancılaştırıcı bir özdeşleşmeye dayanıyordu. Aynı şey modern Yunanistan
Londra ve Paris'te hoşgörüsüzlükle karşılaşmış olan bir yabancı, bir camiyle sinagog arasında bir kilise, bir Kapuşin keşişinin yanında bir derviş görünce çok şaşıracaktır. Bu hükümetin, kendisininkine bu kadar karşıt olan dinleri nasıl kucakladığını bilemiy orum. Böyle mutlu bir tezatın ortaya çıkabilmesi, Muhammedciliğin bir yozluğu olmalı. Daha da şaşırtıcı olan şey, bu hoşgörü ruhunun genel olarak halk arasında yaygın olması; çünkü burada, Türkleri, Yahudileri, Katolikleri, Ermenileri, Yunanları ve Pro testanları, iş ya da zevk gibi konuları, sanki aynı ülkeden ve dindenmiş gibi uyum ve iyi niyetle konuştuğunu görüyorsunuz.7'
için daha da geçerlidir: 1800 yılının Atina'sı 10.000 sakini olan bir taşra köyüydü; daha bağımsız Yunanistan'ın ilk başkenti bile olmamıştı. Batılı güçlerin (daha çok Almanya ve İngiltere'nin) ateşli ısraryla başkent Atina'ya taşındı, Batılı mimarlar tarafından
bir dizi
neoklasik
hükümet binası
inşa
edildi;
Yunanlılara
antik
Yunanistan'la bir süreklilik duygusu yerleştirenler de yine, antik çağdan büyülenmiş olan Batılılar oldu. Modern Yunanistan bu yüzden kelimesi kelimesine Öteki'nin fantazisinin maddeleşmesiyle doğdu ve fantazinin hakkı temel hak olduğundan, buradan, aşırı bir biçimde hiç de siyaseten doğrucu olmayan bir çıkarımı, Almanya ve
övdüğü özelliğin
İngiltere'nin Yunanistan'a ondan yağmaladıkları ve şimdi Pergamon Müzesi ve British
-yani çokkültürcü hoşgörü ruhu ve uygulamasının- "Muhammedciliğin yozluğunun"
Müzesi'nde sergilenen antik anıtları geri vermemesi gerektiği - hatta Yunanların
bir sonucu olarak bir kenara itildiğine dikkat edin! Burada yeri gelen bir örnek büyük
Almanya ve İngiltere'ye sahip oldukları bütün antik anıtları gönüllü olarak, canı
bir Fransız Trapist manastırı olan "Yıldız Meryem"in tuhaf,yazgısı: Napolyon rejimi
gönülden sunması gerektiği, çünkü bu anıtların sadece Batılı ideolojik fantazisi için bir
Avrupalıların günümüzde kültürel üstünlüklerinin
işareti
olarak
t/y
yığınına indirgenemeyecak olan bir simgesel fail olarak iş gördüğü tam bir kamusal
değer taşıdığı gibi bir çıkarımda bulunmamız gerekmez mi? Bu gözlemlerin sonucunda kendisini dayatan genel metodolojik yönerge en iyi
alandır. 7 8
Bunun
anlamı
"yapısökümcü'V'risk-toplumu" basmakalıbının,
çağdaş
şekilde, bir şey çaldığından kuşkulanılan bir işçiyle ilgili o eski hikayeyle örnek
bireyin kendisini baştan aşağı doğallıktan çıkarılmış deneyimlediğini, (etnik kimlik
lenebilir: bekçiler her akşam, fabrikadan çıkan işçinin ittiği el arabasını ince ince
ten cinsel tercihlerine dek uzanan) en "doğal" özelliklerini bile seçilmiş, tarihsel
araştırıyor, ama arabanın içinde bir şey bulamıyorlardı, araba hep boş oluyordu -
açıdan olumsal, öğrenilecek bir şey olarak deneyimlediğini söyleyen basmakalıbın
sonunda olayı anladılar: işçi el arabalarını çalıyordu. ... "Ama her şeye rağmen dünya
baştan aşağı yanıltıcı olmasıdır: aslında günümüzde tanık olduğumuz şey beklenmedik
Saddam'sız daha güzel!" diye öne sürenlerin bize yutturmaya çalıştıkları hile bu işte:
bir yeniden doğallaşmaya ilişkin tam tersi süreçtir: bütün büyük "kamusal konular"
Saddam'a yönelik askeri müdahalenin etkilerini hesaba katmayı unutuyorlar. Evet,
mahrem "doğal7"kişisel" tuhaflıklara yönelik tutumlara ve onların düzenlenmesine
dünya Saddam'sız daha iyi - ama Irak'ın askeri işgaliyle, bu işgalin kışkırttığı yeni islamcı köktencilik yükselişiyle daha iyi değil.
ilişkin sorunlara (yeniden) çevriliyor. Bu aynı zamanda, daha genel bir düzeyde, sözde-doğallaşmış etnik-dinsel çatışmaların küresel kapitalizme uyan mücadele biçimi
76
Ve demokrasinin kendisi için da aynı sonuca varmaktan korkmamalıyız: yani,
olmasının da nedenidir: "post-politik, politika sonrası" çağımızda, asıl politikanın
"yine de demokraside işler daha iyi yürüyor" gibi savlarla bombalanan halktan çalman
yerini artan bir şekilde uzman toplumsal idare alırken, çatışmanın geriye kalan tek
el arabasını aramaktan korkmamalıyız ... Burada dikkat edilecek ilk şey, demokrasinin
yasal kaynakları kültürel
"önemsiz" olduğu, bir ulusun kaderini oyları kaydırabilecek olan bir azınlığın kaprisler
"değerlendirme" de, kesin bir şekilde, bu engin yeniden doğallaştırmaya uygun düşen
(dinsel) ya da doğal
( e t n i k ) gerilimler oluyor. 7 " Ve
ine bağlı kıldığı şeklindeki belirlemenin ve buna karşılık gelen inancın, yani bir poli
toplumsal teşviğin düzenlenmesi demektir.
tik failin, kendi misyonunun olayları doğru bir şekilde görmeye vb. dayandığı şeklin
olarak, Marx'in Kapitaî'm Birinci Bölümü'nün sonundaki o mal fetişizmi betim
Belki de, değerlendirmenin doğrusu
deki inancının otantik demokratik açıklığı çürüten, kendileri için ayrıcalıklı bir
lemesinde değindiği mantığı, Shakespeare'in Yok Yere Yaygara'sında (Perde III,
sahte
S a h n e 3) Dogberry'nin Seacoal'a verdiği öğüdü alıntılayarak, ironik bir şekilde değin
"doğallaştırmalar" olmadığıdır; bunlar, daha çok, demokratik mantığın kendisinin
diği o sapkın mantığı yeniden öne sürmenin vakti gelmiştir: "Beğenilen bir adam
konum
öne
süren
ve
böylece
demokrasiye
gizil
bir
tehdit
oluşturan
zorunlu sonucu ve bileşenidir. Yani: oyunun demokratik kurallarını görmezden gelen
olmak talihin bir armağanı; ama okumak ve yazmak doğadan gelir." Günümüzde,
bu tür bir ayrıcalıklı anlayış savı, sadece demokratik uzamda olasıdır - o demokratik
değerlendirme çağımızda, bir bilgisayar uzmanı ya da başarılı bir yönetici olmak
biçime, demokratik yordamın "maddesine" zorunlu olarak eklenen içeriktir.
doğanın bir armağanıdır, buna karşın güzel dudaklara ya da gözlere sahip olmak
Bu
yüzden demokratik
toplumun
işleyişi
için
değerlendirme fikri
can
alıcı
kültürün bir olgusudur. ...
önemdedir: eğer, simgesel özdeşlikleri düzeyinde, bütün özneler eşitse; eğer, burada, un
Demokrasi minimum bir yabancılaşmayı önvarsayar: iktidarı uygulayanlar halktan,
sujet vaut l'autre-, eğer belirsizce birbirlerinin yerine geçirilebiliyorlarsa, çünkü her biri
ancak onlarla halk arasında minimal bir temsil mesafesi varsa sorumlu tutulabilirler.
boş bir hassas yere ( $ ) , (Robert Musil'in başyapıtının başlığını anarsak) "niteliksiz-
"Totalitarizmde" bu mesafe iptal edilir, Liderin halkın iradesini doğrudan temsil ettiği
özelliksiz insana" indirgendiyse, -eğer, bununla birlikte, onların tam olarak simgesel
varsayılır - ve sonuç, elbette, (ampirik) halkın Liderlerinden daha da radikal bir
emrine yönelik her gönderme yasaklanmışsa- o zaman, toplumsal yapı içinde nasıl
şekilde yabancılaşmış olmasıdır: o doğrudan onların "gerçekten olduğu" şeydir, onların
dağıtılacaklar, onların işgalleri nasıl yasallaştırılacak? Yanıt kuşkusuz değerlendirme
doğru kimliği, onların karışık "ampirik" istek ve çıkarlarının tersine, doğru istek ve
dir: insanın -olabildiğince nesnel olarak ve onların becerilerinin niteliksel sınanma
çıkarlarıdır. Öznelerinden yabancılaşmış olan otoriter İktidarın tersine, halk, burada
sından daha "kişiselleşmiş" derinlikli görüşmelere dek uzanan, olası bütün yollarla-
"ampirik" halk kendilerinden yabancılaşmıştır.
onların gizilini değerlendirmesi gerekir. Altta yatan ideal fikir onların simgesel
La
logique
des
mondes'da,
Alain
80
Badiou,
kadim
Çin'in
"legalistlerinden"
özdeşliklerin bütün izlerinden arınmış bir nitelendirilmesini üretmektir. Dahası,
Jakobenlerden Lenin ve Mao'ya dek uzanan, dört momentten oluşan, işbaşındaki
eşitlikçiliğin kendisi de hiçbir zaman olduğu gibi kabul edilmemelidir: eşitlikçi adalet
devrimci adalet politikasının ebedi İdeasını ele alır: iradecilik (insanın "nesnel" yasa ve
fikri (ve uygulaması), kıskançlıkla desteklendiği ölçüde, ötekilerin yararına sağlanan
engelleri görmezden gelerek "dağları devirebileceğine" olan inanç); terör (halkın
standart feragatin ters yüz edilmesine dayanır: " B e n onu inkar etmeye hazırım, böylece
düşmanını ezmeye yönelik acımasız bir istek); eşitlikçi adalet (onun aracısız kaba dayat
ötekiler (de) ona sahip ol(a)mayacak!"
ması, bizi ağır ağır ilerlemeye zorlayan "karmaşık koşulların" anlayışına sahip olmayan
Artık, günümüzde, insanın mahrem kişisel ayrıntıları, seks hayatının ayrıntılarına
bir dayatma); ve, aynı ölçüde önemlisi, halka duyulan güven - püf noktası, kuşkusuz, bu
dek medyada teşhir edilebildiğinden, özel yaşamın tehdit edildiğinden, hatta kay
ek terimin, "halka duyulan güven" teriminin ikircikliğinde yatar: güvenilen insanlar
bolduğundan yakınmak moda. ... 7 7 Bu, olayları tersine çevirirsek doğru: mahrem
"ampirik" bireyler midir, yoksa insanın bir halk adına halkın düşmanlarına karşı yapılan
ayrıntıların kamusal sergilenişinde kaybolan şey aslında kamusal yaşamın kendisi,
terörü halkın kendisine yönelik teröre çevirebilmesini sağlayan Halk mıdır?
insanın içinde özel bir bireye, mahrem nitelikler, arzular, travmalar, tuhaflıklar
Bu, kuşkusuz, hiçbir şekilde basit bir demokrasi ricasını ve "totalitarizmin" redde-
dilmesini ima etmez: tersine, "totalitarizmde" bir doğruluk momenti vardır. Hegel poli
yumurtaları kıramazsın (ve devrimci politika da eğer süreci içinde bir sürü yumurtanın
tik temsilin nasıl insanların daha en baştan ne istediklerini bildikleri, sonra çıkarlarını
kırıldığı bir etkinlik değilse, nedir?), hele bunu (devrimci tutkuya ait) çok sıcak bir
savunarak temsilcilerini değiştirdikleri anlamına gelmediğini belirtmişti - onlar onu
ortamda yapıyorsan eğer!" Bu şiddet fazlalığı en "hoşgörülü" liberal tutumun bile
sadece "kendinde" bilirler, onların çıkarlarını formu İlendi ren ve onlara hedef olarak
uzlaşamayacağı bir şeydir - "radikal" postkolonyalist Afro-Amerikan incelemelerde,
getiren, onları "kendi-için" kılan onların temsilcisidir. "Totaliter" mantık bu yüzden
Frantz Fanon'un etkili
hep-zaten temsil edilen "halkı" yarıp geçen "tam anlamıyla" bir yarılmayı koyutlar,
kaçınılmaz
açık seçik kılar, "totaliter" liderle analist arasındaki ayrım çizgisi bu yüzden incedir,
düşünün. Burada Fredric Jameson'ın şiddetin devrimci bir süreç içindeki rolünün,
neredeyse görünmezdir: ikisi de objet petit a'lardır, aktarımsal sevginin nesneleridir;
dünyevi servetin Calvinci kader, takdiri-ilahi mantığındaki rolüyle aynı olduğu şeklin
aralarındaki fark (içinde sapkının ötekinin gerçekten istediği şeyi bildiği) sapkın
deki düşüncesini hatırlamak gerekiyor: kendine özgü bir değeri olmasa da, devrimci
toplumsal bağlantıyla, varsayılan bilgisinin bu yerini işgal ederken onu boş tutan ana-
sürecin,
listin söylemi arasındaki farktır.
otantikliğinin bir işaretidir - şiddetsiz bir devrim düşü kesinlikle "devrimsiz devrim"
Burada lider figürüyle ilgili radikal bir çıkarımda bulunmaktan ürkmememiz gerek:
bu
olduğu
bir sömürgeciliğin tasfiye edilmesi sürecinde şiddetin
şeklindeki
sürecin
aslında
temel
mevcut
anlayışı
konusunda
iktidar
ilişkilerini
yaşanan
huzursuzluğu
bozduğu
olgusunun
(Robespierre) düşüdür.
kural olarak, demokrasi pragmatik yararcı ataletin ötesine geçemez, "mal hizmetinin"
Ve buna son bir büklüm eklersek, yumurtaların bu şiddetle kırılması hemen şiddet
mantığını askıya alamaz; buna bağlı olarak, tıpkı kendi kendine analiz olmadığı gibi,
çıkışlarıyla özdeşleştirilmemelidir. Jouissance zorunluluğunun kısırdöngüsüne yakalan
çünkü
ilişki
dığımız zaman, onun "doğal" karşıtı, ;'ou/s.saııce'ın şiddetli reddedilmesi gibi görünen
aracılığıyla ortaya çıkabileceği gibi, bir lider bir Amaç için coşkuyu tetiklemeye,
şeyi yeğlemeye yönelik heves büyük olur. "Köktencilikler" denen şeylerin hepsinin de
yandaşlarının öznel konumunda radikal bir değişime yol açmaya, onların kimliklerinin
altında yatan temel köktenci tema bu değil mi? Hepsi de, çağdaş seküler kültürün fazla
"tözünü değiştirmeye" zorunludur.81
"narsist hazcılığını" (böyle gördükleri şeyi) fedakarlık ruhunu yeniden ortaya çıkar
analitik değişim
ancak analistin dışsal
figürüyle olan aktarımsal
Devrimci olmayan durum ve devrimci bir durum arasında hassas bir ayrım çizgisi
maya yönelik çağrıyla birlikte içermeye kalkışmıyorlar mı? Fakat, psikanalitik bir
vardır. Devrimci olmayan bir durumda, insan ezici dolayımsız sorunları asıl büyük
perspektif hemen bizim bu tür bir kalkışmanın hatalı yanını görmemizi sağlar: keyfi
sorunu erteleyerek çözebilir ("insanlar Rwanda'da ölüyor, o yüzden emperyalizm karşıtı
reddetmek jesti bile ("Yoz hazlara son! Reddet ve fedakarlık yap!") kendi başına bir
mücadeleyi unut, katliamı önleyelim"; ya da: "burada ve şimdi yoksulluk ve ırkçılıkla
artı-keyif yaratır. Öznelerinden Nedene yönelik şiddetli (kendinden) fedakarlık talep
mücadele etmemiz gerekiyor, küresel kapitalist düzenin çöküşünü bekleyemeyiz"); dev
eden bütün "totaliter" evrenler ölümcül bir müstehcen jouissance'a yönelik büyülen
rimci bir durumda, bu strateji artık işe yaramaz ve insanın "küçük" ezici sorunları
menin kötü kokusunu sızdırmaz mı? (Ve tam tersi: hazlara yönelmiş bir yaşam ister
çözmek için bile Büyük Sorunla başa çıkması gerekir. Reçete yordamı bu yüzden, katı
istemez maksimum haz güvencesi vermek için gereken en aşırı disiplinle sona erer:
bir şekilde biçimsel anlamda, varlığı "devrimci bir durumun" yakınlığını belirten bir
jogging'den diyete ve küçük rahatlamalara uzanan "sağlıklı yaşam tarzı", başkalarına
yordamdır: yerel bir sorun ya da çıkmazla karşılaşan politik failler, yerel sorunları prag
saygı.)
matik olarak çözmek yerine, bir bakıma kendilerini aşar ve gelece kaçarlar, yani
dolanmıştır: ikisi bir kısırdöngü oluşturur, her biri diğerini aşırı destekler.
doğruca temel Aksiyomu şimdiki yerel sorunları çözmenin başlangıç noktası olarak koyutlarlar.
Superego haz alma emri
içkin olarak
fedakarlık mantığıyla birbirine
Kuşkusuz, bu hiçbir şekilde tam anlamıyla şiddeti dışarıda bırakmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Şiddet gereklidir - ama hangi şiddet? Şiddet var, şiddet var: sadece
Fakat bu, tam bir devrimci durumun sadece kısa vadeli hedefle uzun vadeli hedef
failin iktidarsızlığına tanıklık eder şiddetli passage a /'acte'lar var; asıl hedefi fiilen
arasındaki farkı içerdiği gibi bir fikir değildir - otantik her devrimci patlamada, " s a f
hiçbir şeyin değişmediğinden emin olmak olan bir şiddet var - Faşist bir şiddet
şiddet öğesi vardır; yani, otantik bir politik devrim mal hizmeti standartıyla (daha
sergilemesinde, hep göz alıcı bir şey olmalıdır, o yüzden, kesinlikle gerçekten hiçbir şey
sonra "yaşam çoğunluk için ne ölçüde daha iyi oldu") ölçülemez - o kendi içinde bir
olmaz; ve de bir kümelenmenin temel koordinatlarını fiilen değiştirmenin şiddetli
hedef, "iyi bir yaşamın" ne olduğu kavramını değiştiren bir eylemdir ve farklı (eninde
eylemi vardır. Bu son türden şiddetin meydana gelmesi için, bu meydanın da, duygusuz
sonunda, daha yüksek) bir yaşama ölçütü devrimci sürecin bir yan ürünüdür, hedefi
reddinde baştan sona şiddetli olan bir jest aracılığıyla, içinde -Mallarme'den alıntı
değildir. Genellikle, devrimci şiddet "Yumurta kırmadan omlet yapamazsın" gibi
yaparsak- rien n'aura eu lieu que le lieu, meydan dışında hiçbir şeyin meydana
herkesin bildiği yavan sözlerle savunulur - bu elbette kolayca sorunlu sayılabilecek bir
gelmeyeceği saf bir çekilme jesti aracılığıyla açılmış olması gerekecektir.
"hikmettir," en soylu hedeflerin bile onları elde etmenin canice araçlarını haklı çıkara
Ve bu da bizi Melville'in Bartleb^ma döndürür. Onun "Yapmamayı tercih ederim"
mayacağı gibi o sıkıcı "etik" yorumlarla sorunlu yanı kolayca gösterilir. Bu tür
sözü kelimesi kelimesine anlaşılmalıdır: "Yapmamayı tercih ederim" diyor, "Tercih
uzlaşmacı tutumlara karşı, devrimci şiddeti doğruca kendi içinde kurtarıcı bir amaç
etmem (aldırmam)" değil- bu yüzden yine Kant'ın olumsuzla sonsuz yargı arasındaki
olarak kabul etmeliyiz, böylece deyiş, bir bakıma, tersine çevrilir: "Omlet yapmadan
ayrımına dönüyoruz. Efendi'nin emrini reddederek, Bartleby yüklemi olumsuzlamıyor; 381
onun yerine, bir yüklem-olmayanı [yüklem-değili] onaylıyor: onu yapmak istemediğini
yoksun kalmış olan toplumsal yaşamın kamusal bir düzenlemesini elde etmemiz
yapmamayı tercih ettiğini (istediğini) söylüyor.82 Biz, olumsuzladığı
değildir. Yarık kalır, ama yapısal bir minimuma indirgenir: toplumsal düzenlemeler
şeyin asalağı olan "direniş" ya da "protesto e t m e " politikasından, hegemon konumun
kümesi ile onların namevcutluğunun boşluğu arasındaki " s a f farka. Başka deyişle,
ve onun olumsuzlamasının dışında yeni bir uzam açan bir politikaya böyle geçeriz.
Bartleby'ın jesti, yeri bütün o müstehcen süperego içeriğinden boşaltıldığı zaman,
Günümüzün kamusal uzamında bu tür bir jestin çeşitlemelerini hayal edebiliriz: sadece
Yasanın ekinden geriye kalan şeydir.
söylemiyor; onu
şu apaçık "Burada yeni bir kariyer şansları var! Bize katılın!"a karşılık "Yapmamayı ter
Ontolojik farkın kendisinin en genel düzeyinde de aynı çıkarımları yapmalıyız: bu,
cih ederim" değil; aynı zamanda "Kendi asıl benliğinizin derinliklerini keşfedin, iç
fiziksel düzeyle metafiziksel düzey arasındaki, ampirikle aşkınsal arasındaki geleneksel
huzuru bulun!"a karşılık "Yapmamayı tercih ederim"; ya da "Çevrenin nasıl bir tehlike
felsefi farkı, onu olan şey, bir şeyle -bir başka, "daha yüksek," gerçeklik arasındaki
içinde olduğunun farkında mısınız? Ekoloji için bir şey yapın!"a karşılık "Yapmamayı
değil-
tercih ederim"; ya da "Çevremizde tanık olduğumuz bütün bu ırksal ve cinsel adalet
Metafiziği aşmak metafizik boyutu sıradan fiziksel gerçekliğe indirgemek (ya da daha
sizlikler ne olacak? Daha fazla bir şeyler yapmanın vakti gelmedi mi?"ye karşılık
"Marksist" bir şekilde, bütün metafiziksel hayaletlerin nasıl gerçek yaşamın antagoniz-
"Yapmamayı tercih ederim." Bu en saf haliyle eksiltme jesti, bütün niteliksel farkların
malarından çıktığını göstermek) anlamına gelmez, ama maddi gerçeklikle bir başka,
saf bir biçimsel minimal farka indirgenmesidir.
"daha yüksek" gerçeklik arasındaki farkı bu gerçeklikle onun kendi boşluğu arasındaki
hiçbir şey arasındaki
"minimal" farka
indirgeyerek
aşırıya
vardırmaktadır.
Burada İmparatorlukta, direniş figürü olarak, mevcut toplumsal mekanizmanın
içkin farka, yarığa indirgemek anlamına gelir; yani, maddi gerçekliği kendisinden
evrenine Hayır! deme figürü olarak Bartleby'a değinen Hardt ve Negri'yle aynı şeyi
ayıran, onu "hepsi-değil" kılan boşluğu ayırt etmek. 8 5 Ve aynı şey politik ekonominin
söylemiş olmuyor muyuz?8' Fark iki kattır. Birincisi, HN için, Bartleby'ın "Yapmamayı
başlıca paralaksı, gündelik maddi toplumsal yaşamla (aralarında ve doğayla etkileşen,
tercih ederim" sözü sadece, bir bakıma, masayı temizlemenin, mevcut toplumsal
acı çeken, tüketen vb. insanlar) Sermayenin kurgusal dansının Gerçeği, onun sıradan
evrene karşı bir mesafe almanın ilk hamlesi olarak yorumlanır; ardından yeni bir
gerçeklikten kopuk gibi görünen kendi kendini sürdüren hareketi arasındaki yarık için
toplum kurmak gibi acı verici bir çabaya yönelik hamleye ihtiyaç duyulur - eğer
de geçerlidir. Bu yarığı, yaşamın açıkça yerle bir olduğu, bir sürü ekolojik bozulma ve
Bartleby aşamasında kalırsak, hiçbir sonucu olmayan intiharımsı marjinal bir konuma
insani sefalet gördüğümüz bir ülkeyi ziyaret ettiğimiz zaman çok elle tutulur bir şekilde
sürükleniriz. ... Fakat bizim bakış açımızda, bu, kesinlikle, kaçınılması gereken bir
deneyimleyebiliriz; fakat daha sonra okuduğumuz ekonomi uzmanının raporu, bize
çıkarımdır: politik kipiyle, Bartleby'ın "Yapmamayı tercih ederim"i daha sonra mevcut
ülkenin ekonomik durumunun "finansal olarak makul" olduğunu bildirir. ... Marx'ın
toplumsal evrenin sabırlı olumlu "kararlı olumsuzlama" çabasında aşılacak olan "soyut
burada söylediği şey öncelikle ilk boyutu ikinciye indirgemek değildir (malların
olumsuzlama"nın
başlangıç
noktası
değildir, 8 4
bir
tür
arkhe,
bütün
devinimi
doğaüstü çılgın dansının nasıl "gerçek yaşamın" antagonizmalarından çıktığını ispatla
destekleyen o altta yatan ilkedir: bunun ardından gelen inşaat çalışması, onu "aşmak
mak); onun söylediği, daha çok, ilkini (maddi üretim ve toplumsal etkileşimin toplum
tan" uzak bir şekilde, daha çok, bunu cisimlendirir.
sal gerçekliği) ikinci olmadan tam olarak kavrayamayacağımızdır: gösteriyi idare eden,
Bu da bizi bu kitabın merkez temasına geri getirir: paralaks kayma. Bartleby'ın tutu mu sadece ilki, yani ikinci, daha "yapıcı," yeni bir alternatif düzen oluşturma
gerçek-yaşamdaki gelişmelerin ve felaketlerin anahtarını sağlayan şey Sermayenin kendi kendini iten metafizik dansıdır.
çalışmasına hazırlık olan o aşama değildir; bu tutum bu düzenin asıl kaynağı ve arka-
İkincisi (ve belki de daha önemlisi), "Yapmamayı tercih ederim"le dile getirilen
planı, onun kalıcı temelidir. Bartleby'ın çekilme jesti ile yeni bir düzenin oluşumu
çekilme "İmparatorluğa hayır deme" tutumuna, ama daha da öncelikle, benim direniş
arasındaki fark -yine ve son kez- paralaks farkıdır: yeni bir düzen kurmaya yönelik çok
rumspringa'sı dediğim bütün o kalabalığa, bütün o sistemin kendisini bizim ona
çılgın ve bağlanımlı etkinlik, onun içinde sonsuza dek yansıyan, altta yatan bir
katılımımızı
sağlayarak yeniden üretmesine yardımcı
olan direniş biçimlerine
"Yapmamayı tercih ederim"le desteklenir - ya da, Hegel'in diyebileceği gibi, devrim
indirgenemez - günümüzde, "Yapmamayı tercih ederim" öncelikle "Piyasa ekonomi
sonrası yeni düzen kurucu jestini, Eskiyi silip süpüren yıkıcı öfke patlamasını olumsuz-
sine, kapitalist rekabete ve kar elde etmeye katılmamayı tercih ederim" değildir,
lamaz; o sadece bu olumsuzluğa beden verir. Yeniyi hayal etmenin güçlüğü Bartleby'ı
-bazıları için çok daha sorunlu bir şekilde - "Afrika'daki bir Zenci yetim çocuğa destek
iktidarda hayal etmenin güçlüğüdür. Bu yüzden süperego-paralakstan Bartleby-para-
olmak için bağış yapmamayı, vahşi doğadaki bataklıklarda petrol aramasını önlemeye
laksa hamlenin mantığı çok kesindir: bu bir şeyden hiçbir şeye hamledir, yani iki "bir
yönelik mücadeleye katılmamayı, Afganistan'daki liberal-feminist-cesur kadınlarımızı
şey" arasındaki yarıktan bir şeyi hiçbir şeyden, kendi yerinin boşluğundan ayıran yarığa
eğitmek için kitaplar göndermemeyi tercih ederim"dir.
...
Doğrudan hegemon
hamle. Yani: "devrimci bir durumda," tam olarak, kamusal Yasayla onun müstehcen
açıklama çağrısına karşı bir mesafe -"Piyasa rekabetine katılın, etkin ve üretken
süperego eki arasındaki yarığa ne olur? Olan şey, bir tür metafiziksel birleşme içinde,
olun"- günümüz ideolojisinin işleme kipinin ta kendisidir: günümüzün ideal öznesi
yarığın basitçe ortadan kalkması, bizim de sadece, herhangi saklı bir müstehcen ekten
kendi kendine şöyle der: "Bütün bu toplumsal rekabet ve maddi başatı işinin boş bir
iyi
ve köleleştirmenin nedeninin nesnel gerçekliğin kendisi (böyle bir şey yoktur) olma
farkındayım!" Hiç değilse, "Yapmamayı tercih ederim," bir bakıma, "toplumsal gerçek
oyundan
ibaret
olduğunun,
asıl
Benliğimin
başka yerde
olduğunun
çok
ması, bunların nedeninin Arzumuz olması, maddi şeylere yönelik ihtirasımız, onlara
lik sadece yanıltıcı bir oyundan ibaret" adını taşıyan o "Batılı Budist" oyununu oyna
fazla bağlanmamız olması gibi bir olguyla karşı karşıya getirir bizi; bu yüzden tek yap
manın reddedilmesidir.
mamız gereken, sahte tözselci gerçeklik fikrinden kendimizi kurtardıktan sonra, arzu
Mevcut ideolojik durumumuzun harika bir şekilde ikircikli bir belirteci Sand-casfies:
BııJdhism
and Global Finance
[Kumdan kaleler:
Budizm
ve Küresel Finans]
nun kendisini reddetmek, iç huzur ve mesafe tutumu benimsemektir ... bu tür bir
adlı,
Budizmin günümüzün sanal kapitalizminin kusursuz ideolojik eki olarak işlemesine
Alexander Oey'in ( 2 0 0 5 ) yönetmenliğini yaptığı, ekonomist Arnoud Boot, sosyolog
şaşmamak gerek: bizim bu sanal kapitalizme bir iç mesafeyle katılmamızı sağlar - sanki,
Saskia Sassen ve Tibetli Budist öğretmen Dzongar Khyetsc Rinpoche'nin yorumlarını
tek ayağımızı kaldırmışız gibi.
içeren bir belgesel. Sassen ve Boot küresel imansın devasa kapsamını, iktidarını ve
Bartleby, "Onu yapmamayı tercih ederim" değil "Yapmamayı tercih ederim"
toplumsal ve ekonomik etkilerini tartışıyor: artık 83 trilyon dolar bedel biçilen ser
sözünü bu tür bir bağlanmama karşısında yineler: Bartleby'ın reddi belirli bir içeriğin
maye piyasaları, tümüyle kendi çıkarına dayalı, içinde genellikle söylentilere dayalı
reddi değildir, daha çok, tam anlamıyla biçimsel reddetme jestidir.
davranışların şirketlerin -ya da bütün bir ekonominin- değerini birkaç saat içinde
Sygne'nin Hayır! sözüne kesin bir biçimde benzer: bu bir Versagung eylemidir, simge
yükseltip düşürebildiği bir sistem içinde var olur. Khyentse Rinpoche onlara insan
sel bir eylem değil. "Yapmamayı tercih ederiın"in açık bir veciz niteliği vardır: o bir
algısının doğası, yanılsama ve aydınlanmayla ilgili derin düşüncelerle yanıt verir; onun
gösterene-dönmüş-nesnedir, simgesel düzenin çöküşüne karşılık gelen atıl bir lekeye
felsefi-etik "Gerçeklikte orada olmayan, bir algı olan şeye olan bağlılığınızı bırakın"
indirgenmiş bir gösteren.
Bu yüzden
önermesinin milyar dolarlık spekülasyonların çılgın dansına yeni bir ışık tutması
Bartleby'ın iki sinema versiyonu var: 1970'lere ait, Anthony Friedman'm yönettiği
gerekiyor. Benlik diye bir şey olmadığı, sadece kesintisiz bir algılar nehri olduğu şeklin
bir televizyon filmi ve günümüz Los Angeles'ında geçen, Jonathan Parker'ın yönettiği
deki Budist fikri yankılayan Sassen, küresel sermaye üzerine yorumda bulunuyor:
2001 versiyonu; fakat, İnternet yeraltısında, Bartleby'ı Anthony Perkins'in oynadığı
"Varolan şey 83 trilyon dolar değil. O özünde kesintisiz bir devinimler kümesi. Gözden
üçüncü bir versiyonla ilgili ısrarlı, ama doğrulanmamış bir söylenti dolanıyor. Bu söy
kayboluyor ve yeniden görünüyor." ...
lentinin sahte olduğu anlaşılsa bile, doğru olmasa bile, kulağa boş geliyor sözü her
Burada sorun elbette şu: Budist ontolojiyle sanal kapitalizm evreninin yapısı
zamankinden daha çok geçerli: Perkins, Norman Bates haliyle, Bartleby olurdu.
arasındaki bu koşutluğu nasıl okumamız gerekiyor? Film hümanist okumaya yöneliyor:
"Yapmamayı tercih ederim" derken Bartleby'ın nasıl güleceğini, Norman Bates'in
bir Budistin merceğinden bakıldığında, küresel finans servetinin coşkunluğu yanıltıcı,
Sapık'm son karesinde, kameraya baktığı zaman, (annesinin) sesiyle "Bir sineği bile
nesnel gerçeklikten kopuk - borsalarda ve toplantı odalarında yapılan anlaşmaların
incitemezdim" derkenki gülüşüne bakarak hayal edebiliriz. Bu gülüşte şiddet niteliği
yol açtığı gerçek insani acılar çoğumuz için görünmez durumda. Fakat, maddi servetin
yoktur; şiddet onun kıpırtısız, atıl, ısrarlı, kayıtsız varlığına aittir.
değerinin ve insanın gerçeklik deneyiminin öznel olduğu, ve hem gündelik yaşamda hem de neoliberal ekonomide arzunun kesin bir rol oynadığı öncülünü kabul edersek, tam da karşıt çıkarıma varmak olası değil mi? Aslında sözkonusu olan şey, bizim geleneksel yaşam-dünyamız sabit nesnelerden oluşan dışsal gerçekliğin naif-gerçekçi tözselci fikirlerine dayanması, buna karşın
"sanal kapitalizmin" beklenmedik
dinamiğinin karşımıza gerçekliğin yanıltıcı doğasını çıkarıyor olması değil mi? Gerçekliğin tözsel olmayan karakterine ilişkin, birkaç saat içinde, sırf ani bir yanlış söylenti yüzünden hiçbir şey haline gelecek devasa bir servetten daha iyi bir kanıt ola bilir mi? Buna bağlı olarak, finansal spekülasyonların "nesnel gerçeklikten kopuk" olmasından niye yakınıyoruz, Budist ontolojinin temel öncülü de "nesnel gerçeklik" olmadığı değil mi? Bu yüzden günümüzün sanal kapitalizmi konusunda, Budist perspektiften alınacak fek "eleştirel" ders, burada basit bir gölge tiyatrosuyla, tözsel olmayan sanal mevcu diyetlerle uğraştığımızın farkında olmamız ve sonuç olarak, kapitalist oyuna kendimizi tamamıyla katmamamız, oyunu bir iç mesafeyle oynamamız gerektiğidir. Sanal kapita lizm bu yüzden kurtuluşa doğru atılmış bir ilk adım rolü görebilir: gördüğümüz eziyetin
Bartleby bir sineği bile incit.em.ezdi - onun varlığını o kadar katlanılmaz kılan şey budur.
NOTLAR
G İ R İ Ş : DİYALEKTİK M A D D E C İ L İ K KAPIYA DAYANDI 1.
Bkz. Giles T r e m l e t t , "Anarchists and the Fine Art of Torture," The Guardian, 27 O c a k 2003.
2.
Bkz. Stuart Jeffries, "Did Stalin's Killers Liquidate Walter Benjamin?,' 1 The Observer, 8 Temmuz 2 0 0 1 .
3.
Devrimci Ütopyanın belki de en özlü tanımı, içinde bu ikiliğin, bu paralaks yarığın artık işlemez
olduğu
bir toplumsal
düzendir -
Lenin'in
Dadacılarla
gerçekten
buluşup
tartışabileceği bir uzam. 4.
Eğer daha yakından bakarsak, bu iki öykü arasındaki ilişkinin bir paralaks ilişkisi olduğu açık hale gelir: simetrileri saf değildir, çünkü Laurencic'in anlattığı hikaye açıkça politika (politik terör ve işkence) üzerinedir, modernist sanatı komik bir kontrpuan olarak kullan maktadır; buna karşın Benjamin'in anlattığı hikaye "yüksek kuram" hakkındadır, tam ter sine, komik kontrpuan olarak Stalin'i kullanır.
5.
Alain
Badiou'nun
paylaşıyorum
(La
bu sorunlu
terimi açıkça
logique
mondes'da,
des
üstlenme vaktinin geldiği
Badioıı
günümüzün
başlıca
düşüncesini politik-felsefi
karşıtlığının "demokratik maddecilik" ve "maddeci diyalektik" karşıtlığı olduğunu belirtiyor.) 6. 7.
V. I. Lenin, Collected Works, C i l t 33 (Moskova: Progress Publishers, 1 9 6 6 ) , s. 282. Aynı şey doğruluk için de geçerlidir: doğru önermelerden çıkıp asıl konuşan şey olan doğruluğa geçmek önemlidir.
8.
Günümüzde,
tıpkı
tarihsel
maddecilik
kuklasının
içine
saklanmış
cüce
gibi
adlandırılmadan bırakılması gereken kişi. 9.
Burada şu kaynağa olan borcumu itiraf etmem gerekir, Kojin Karatani, Transcritique: On
10.
Bu yüzden dürtü arzu amacına ulaşmadaki başarısızlıktan kâr etme stratejisi olarak ortaya
11.
A k t a r a n A n n e Norton, Leo Strauss and the Politics of American Empire (New Haven:
Kant and Marx (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 3 ) . çıkar. Yale. U n i v e r s i t y Press, 2 0 0 4 ) , s. 2 1 7 . 12.
R e n e Descartes, Discourse on Method ( S o u r b R e n d : University of Notre Dame Press, 1 9 9 4 ) , s. 3 3 . [Metot Üzerine Konuşma, çeviren K. Sahir S e l , s. 19-20, İngilizce çeviriye kısmen uyarlayarak. S a h i r S e l , "Fr. raison, İng. reason" karşılığında, "akıl ve mantık" kul lanıyor - ç n . ]
13.
Karatani, Transcritique, s. 1 3 4 .
387
o ilk birkaç "mutlu yıl" çıkarılmıştır.
Fakat, Hegelci bütünsellik, Evrenselle Bireysel arasında aracılık yapan T i k e l e yaslanan bu tür "organik" bir bütünsellik mi? Tersine, diyalektik devinimi iten (kötü)şöhretli "çelişki",
5.
"organik" Bütünle ( E - T - B yapısı) doğrudan -aracısız olarak- Evrensele karşılık gelen tekil
Bu
nedenle,
makul
tek
çözümün
Luis
Bunuel'in
1950'lerin
başındaki
Wuthering
Heights'm Meksika uyarlamasında yaptığına benzer bir şey yapmak olduğunu öne sürmek
lik arasındaki çelişki değil mi?
istiyorum (bu uyarlamada, öykü Heathcliffin dönüşüyle başlar • geçmişteki olaylar sadece
Fakat, Kantçı "dünya-sivil-toplumu"nun (sahte) bir versiyonunun zaten var olduğunu
yıllar o n c e Heathcliffle Cathy arasında olup bitmiş olan gizemli bir şey olarak anılır, hiçbir
unutmamalıyız - dünya ölçeğindeki bir kültür ya da meslek ağına girmiş olan ve bu yüzden
zaman açıkça gösterilmez, hatta anlatılmaz b i l e ) : geçmişi tümüyle dışarda bırakmak ve onu
aynı
sınıfın
dünyanın
en
uzak köşesindeki
üyelerine
kendi
toplumlarının
sadece, kara bir leke, anlatılamaz bir şey, öykünün "namevcut N e d e n i " olarak anmak.
diğer
sınıflarından daha yakın olan yöneticileri, gazetecileri, bilimcileri, kültür işçilerini vb.
6.
içeren sözde yeni "simgesel s ı n ı f kılığında. "Simgesel sınıfın" evrenselliğinin sorunu, evrenselliğinin her bir tikel toplum içindeki radikal bir bölünmeye dayanmış olmasıdır:
cisimlendirir mi? Daha çok, bunun tersi bir peşpeşelik düzeni, tam olarak Hegelci bir düzen geçerlidir: Özne-Nesne-Mutlak. Kendisinden farklılık gösteren Bir, Özne olarak Mutlaktır;
7.
Blackwell,
Bkz. Kojin Karatani,
Transcritique.On Kam and Marx (Cambridge, M A : M I T Press,
A.g.e., s. 3.
9.
V e , R e n e Girard'ın belirttiği gibi, etik paralaksın ilk tam öne sürülmesi de Eyüb'ün kitabında olmaz mı, orada iki perspektifle de yüzleşilir (dünyanın tanrısal düzeni ve Eyüp un yakınması), ve ikisi de "doğru" olan değildir - doğruluk onların yarıklarında, pers
Mutlakın kendi yazgısının da tehlikede olduğu olumsal, kırılgan bir süreçtir. notlarının
Basil
8.
bilimler onu nesne olarak kavramaya kalkışır; politika "tam anlamıyla" Mutlak, içinde keşfedilmiş cinsellik üzerine
New Foundations for Psychoanalysis (Oxford:
2003).
Öyleyse, bu üç m o m e n t Mutlak (Varlık) - Nesne ( B i l i m ) - Özne (Politika) üçlemesini
Heidegger'in yeni
Laplancbe,
1989).
Hegelci bir tarzda, evrensellik tikel her duruma onun iç yarılması olarak kazınmıştır.
Aynı çerçevede,
Bkz. J e a n
pektif kaymasında yatar. Bkz. R e n e Girard, job.The Victim and His People (Stanford:
nasıl
Stanford University Press, 1 9 8 7 ) .
görüneceğini hayal edebiliriz. Kadının özü sich anzuştellen, kendini teşhir etmektir, sich anzubieten, kendini önermek/sunmaktır: işte buradayım, seç beni, tut beni, yakala beni, al
10.
Karatani, Transcritique, s. 6.
beni. Bu kışkırtıcı teşhir tutumunun, Herausforderung'un tersine, bir erkek övünerek ken
11.
Bkz. Slavoj Zizek, Tarrying with the Negative, Birinci Bölüm (Durham: Duke University Press, 1 9 9 3 ) .
dini öne çıkarmakta, kadının gözlerinin önünde gösteri yapmaktadır; onun tutumu such
nufstellen'dit, such uufspielen, sich brütsen anlamında. Bir erkek stellc sich auf, bir kadın
12.
V;ırlık yaklaşmasıyla bizi kışkırtır, bizi yaklaşmasının merkezindeki çekilmeyle kışkırtır: Sich Anzustellen'in özü, özün kendisinin
Sııch-Anzustellen'idit ve erkeğin kaderi
işleri
Bu çerçevede, Kant'ın Ding an sich paradoksu alımlama gücünün anlığa fazlalığı (edilgen hassas algılarımızın bilinmeyen dış kaynağı) ve duyularımızda herhangi bir desteği olmayan
Stelh sich an. Buna bakarak, Heideggerci bir erotik yaklaşma/çekilme hayal edebiliriz;
saf anlıksal içeriksiz bir X ' i n kurulmasıdır. 1 3.
Peki Kant neden "Ruh ölümlü olmayandır" gibi yargıları sonsuz olarak adlandırır? Çünkü,
»Ikip atmak, bu kışkırtıcı teşhire tam bir yanıt verme çabasında başarısız olmaktır. ...
" R u h ölümlü değildir"e karşıt olarak, sonsuz bir kümeyi kapsar - sadece, "ruhlar" genus'u-
( 'yleyse Heidegger'in tersine çevirme retoriğini ("doğruluğun özü özün doğruluğunun ken
nun, üst kümesinin bir türü olan "ölümsüz ruhlar"ın sınırlı kümesini değil (diğer türü
disidir," vb.) Aboıt (tuvalet [düşük yapmak, yarıda bırakmak]) fikri için canlandırma riski
"ölümlü ruhlaradır), ne ölümlü ne ölümsüz olan üçüncü bir alana ait olan sınırsız bir ruh
ni neden almayalım: ar>ort'un özü özün kendisinin A/ı-Of'udur (yerdeğiştirmesidir). ...
lar kümesini de içeren bir kümeyi. Bu ayrımın daha ayrıntılı ele alınması için, bkz. Zizek,
A y n ı çerçevede, bir şiirin Er-Önerııng'u (kelimesi kelimesine açıklarsak: tam yerine konulmak) aynı zamanda onun Ab-Örterung'uduT (tuvalete atılmak)? Peki ya abortion [düşük]? Ya a b î ı o n ' u t ı (Ab-Treibung, FehLGeburf) özü ontik bir şey değil de, özün ken•li'.ıııin
abortiveness'iyse
Tarrying with the Negative, 3. bölüm. 14.
Belki de cutterMarm [kesicilerin] son dönemlerde özellikle Amerika'da yaygınlaşan, kişilerin bedenlerini kesme akımı ("öze-zararcıların") elde ettiği tatmin, yoğun bedensel acının bizi
[düşüklüğüyse]?
gerçekliğe geri döndürmesi hissi değil, daha çok, insanın kendisini kesmesinin bir işaret bırakma biçimi olmasıdır: kolumu kestiğim zaman, öznenin varoluşsal karışıklığının, benim bulanık sanal varoluşumun "sıfırı," gösteren bir kayıtın "birine" dönüşür.
M I ' , B U " Y Ü R E Ğ İ S Ü N N E T EDİLMİŞ YAHUDİ"
kimi,
I
"özne" teriminin kendisinin üç temel anlamı vardır: otonom bir fail olarak özne;
15.
m iktidara boyun eğmiş ("onun öznesi olmuş") bu aynı fail olarak özne; konu başlığı, "ana
bir değilfilozofum", yani felsefenin fazla çekirdeğine karşılık geliyorum, felsefeden ç o k
kotlu |suje]." Bu üç anlamda Gerçek, Simgesel, îmgelemsel üçlemesinin görmek güç değil;
felsefe olan şeye karşılık geliyorum (bu yüzden de onun temel referansları felsefidir -
" terenin, simgesel bir düzene boyun eğmiş -ona yakalanmış- öznesi; öznenin [sujenin] İdesinin, "içeriğini" sağlayan imgelemsel hammadde. 1 lOjiıes Lacan, 1979), s. 63.
The Four Fundamental Concepts of PsychoAnalysis (NewYork; Norton,
) akıncıya Gönül Verme/Geceler Güzeldir'm iki versiyonuyla ilgili sorunun derli toplu bir nlınışı için bkz. M a l c o l m Covvley'in Penguin basımına yazdığı " G i r i ş " il I ırmondsworth: Penguin, 1 9 4 8 ) . i!
hasımın "tam" anlatısı bile bir kara delik çevresinde yapılanmıştır: evliliğe yol açan [
> (urdan doğruca, Riviera'da yaşayan, evlilikleri çoktan çözülmeye başlamış çifte sıçrar:
Lacan kendisini bir antifilozof, felsefeye karşı ayaklanmış biri olarak tanımladığı zaman, bu yine Kantçı bir belirsiz yargı olarak kavranmalıdır: " B e n bir filozof değilim" yerine, " B e n
Ecrits'in dizininde Hegel Freud'dan fazla yer tutar!). 16.
Immanuel Kant, Critique of Practical Reason (NewYork: Macmillan, 1 9 5 6 ) , s. 1 5 2 - 1 5 3 .
17.
Bkz. On Feminine Sexuality, the Limits of Love and Knowledge: The Seminar of Jacques
18.
"Çokluk," kalabalığa karşıt bir şey olarak, Lacancı Hepsi-değil çerçevesinde kavranamaz mı ?
Lacan, 20. Kitap, E n c o r e (New York: Norton, 1 9 9 9 ) . Çokluk hepsi-değil mi, bu arada onun dışında bir şey yok mu, onun kısmı olan hiçbir şey yok mu ve kalabalık, Birin işaretinin, özdeşleşmenin "ortak böleninin" altındaki çokluk mu? 19.
Aynı şey, Kantçı Yüce diyalektiğinde, fenomenal temsili başarısız olan bir olumlu O t e
389
olmaması için de geçerlidir: " ö t e " bir şey yoktur, " Ö t e " kendi temsilinin olanaksız
basitçe yasaklanmış değildir, o aracısız olarak yasaklamanın amblemidir, onun failidir.
lığının/başarısızlığının boşluğudur sadece
Yasaklamanın düşünümselliği burada yatar: ası/ yasaklanan şey yasaklama failinin kendi
-
ya
da
Hegel'in
Tinin
Fenomenolojisfndeki
sidir, bu fail aracılığıyla erişimi önlenen Şey değil.
bilinç bölümünün sonunda belirttiği gibi, fenomenlerin örtüsünün ötesinde, bilinç sadece
20.
21.
oraya koyduğu şeyi bulur. Yine, Kant bunu tutarlı bir şekilde formüllendiremeden "bunu
35.
Jacques Derrida, Acts of Religion (New York: Routledge, 2 0 0 2 ) , s. 2 7 0 .
biliyordu."
36.
Beklenmedik bir örneği ele alalım: Olivier Messiasen'in iki piyano için yazdığı şaheser,
Claude Lévi-Strauss, " D o Dual Organizations Exist?," Structural Anthropology (NewYork:
Visions de l'amen ( 1 9 4 3 ) , neden yedi bölüm içerir? Kendisi A m i n ' i n dört versiyonunu
Basic-Books, 1 9 6 3 ) , s. 131-163; çizimler sayfa 1 3 3 - 1 3 4 . Bu örneğin daha ayrıntılı bir
anar: yaratılış Amin'i ( " O l s u n ! " ) , kabul Amini (tanrısal iradenin yaratıkları tarafından
çözümlemesi
kabul edilmesi), arzu A m i n i , c e n n e t mutluluğu A m i n i - bunlar Lacan'tn dört söylem öğesi
için, bkz.
Slavoj
Zizek,
77ıe Puppet and the Dwarf, Ü ç ü n c ü
Bölüm
(Cambridge, M A : M İ T Press, 2 0 0 3 ) .
değil mi ( S | , S 2 , $, a)l Peki diğer üçü niye? Ö n c e , kabul Amin'i ikiye ayrılmıştır,
Lacan'tn düşüncesi Şey olarak Gerçeğin (çevresinde simgesel oluşumların, tıpkı sineklerin
varlıklarının kabulünü Yaratanlarına ilan eden yaratıkların A m i n i ("işte buradayız, senin
eğer çok yaklaşacak olurlarsa yanacakları alev gibi dolandıkları o travmatik çekirdek olan
bizden istediğin gibi!" ve İsa'nın yaratıkları kurtarmasını sağlayacak acısını kabul Amini.
Gerçeğin)
Ardından, arzu Amini içinde arzulamanın iki yönü/yanı olarak yarılmıştır: saf ve huzurlu
Simgesele
"içsel
dışsallığından"
-ünlü
"na-mahreminden"-
Gerçeğin
Simgeselle mutlak aidiyetine (Gerçeğin kendine ait tözü, ontolojik tutarlılığı yoktur, o
ruhsal bağlılık, ve çilenin delirtici işkencesi; bu ikisi de ardından iki başka bölümle
Simgeselin içkin tutarsızlığı, yarığından başka bir şey değildir) geçer. Fakat bu temel mad
dışsallasın (saf ruhsal arzu gösteren) meleklerin, azizlerin, kuşların şarkısının Amini ve
deci soruyu çözmez: eğer G e r ç e k kendine ait töze sahip değilse, o Simgesele aitse, öyleyse,
Kıyamet Günii'nün Amin'i (bugünde sıradan insanlar günahkar tutkularının bedelini
simgeöncesi
nasıl düşünmeliyiz? N a i f
ödeyecektir). Böylece bütün kusursuzca simetrik bir şekilde yapılanmıştır: ortada, en uzun
gerçekçiliğin tek seçeneği gerçekten, "dilimizin sınırları dünyamızın sınırlarıdır" diyen bir
bölüm olan arzu Amini, bir iç yarılmaya sahiptir ve iki üçlemeyle çevrilidir, Tanrı-
tür "yöntembilimsel idealizm" mi, bu yüzden de Simgeselin ötesinde olan şey, katı bir
Yaratıklar-İsa (Efendi ve Hizmetkar'ın kabulünün yarılması) ve Melekler-Yargı-Cennet
X'ten
Simgeselin ortaya çıkışını-patlamasmı
(saf ve "patolojik" arzu arasında öznenin bölünmesi ve c e n n e t mutluluğunun barışı).
biçimde düşünülemez olan mı? 22.
Kieslowski on Kielowski, ed. Danusia Stok (Londra: Faber & Faber, 1 9 9 3 ) , s. 5 4 - 5 5 .
23.
A.g.e., s. 8 6 .
24.
Bu bölümün daha ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. Slavoj Zizek, The Fright of Real
25.
Melezlik ve göçebe öznellik gibi soyut evrensel terimlerin sorunu, içeriklerini yarıp geçen
Efendinin Biriyle başlarız, ardından üçlü yarılma gelir (hizmet eden yaratıkların; arzunun; öznelliğin yarılması), ve c e n n e t mutluluğunun Aynılığıyla sona erer. Bu derin bir şekilde Hıristiyan eseri olsa da, Visions de /'amen'in yapısı eşzamanlı olarak en temel gösteren
Tears, Birinci Bölüm (Londra: B F I , 2 0 0 1 ) . antagonizmayı düzleştirmeye, görünmez kılmaya çalışmalarıdır: melezlik h e m dünyayı dört
yapısını aktarır. 37.
Bkz. Ernesto Laclau, "Populist Reason," Umbr(a), 2 0 0 4 .
38.
Bkz. Karl Marx ve Friedrich Engels, Selected Works, C i l t 1 (Moskova: Progress Publishers,
39.
Toplumsal bir bağlantıda, etkilenimler (kolektif nefret, bir Lider sevgisi, panik ve başka
1 9 6 9 ) , s. 9 5 .
dönen akademisyeni hem de savaşlarla harap olmuş bir ülkenin mültecisini de kapsamaya başlayan bir şey olduğu zaman, açlık çekmekle diyet yapmak arasındaki yarığı gözden gizle
"tutkular") bu yüzden aldatıcı da olabilir - sadece kaygı dışında, çünkü kaygı (Freud'un
meye benzer bir şey yapmış olur.26.
"Fetişizm" denemesinde belirttiği gibi - bkz. Sigmund Freud, Studienausgabe, C i l t 3
R e b e c c a Comay, "Dead Right: Hegel and theTerror," South Atlantic Quarterly 103: 2/3
[Frankfurt: FiscberVerlag, 2 0 0 0 ] , s. 384-) bizler "tahtın boş olduğu" olgusunu deneyitnle-
(Bahar/Yaz 2 0 0 4 ) , s. 3 9 3 .
diğimiz zaman ortaya çıkar. Öyleyse, coşku, kaygının karşıtı
27.
A.g.e., s. 392.
28.
Fredric Jameson, A Singular Modernity (Londra ve New York: Verso, 2 0 0 2 ) , s. 12.
29.
Bkz. Ernesto Laclau ve C h a n t a l Mouffe, Hegemony and Socialist Strategy (Londra ve New York: Verso, 1 9 8 5 ) .
Ì0.
1 i.
ürpermesine yol açan kuramsal yönelimlerde can alıcı bir rol oynamış olduğu başka
Bkz. F. W J. Schelling, "Philosophical Investigations into the Essence of Human
Rus Sosyal Demokrasisi'nin başlıca kuramsal figürü olan, Marksizmi her şeyi kucaklayan
Freedom," Philosophy of German Idealism, ed.
bir dünya görüşü konumuna çıkartan Georgi Plehanov'un yapıtında önemli bir başvuruy
Ernst Behler (New York: Continuum,
du (bu arada, "diyalektik maddecilik" terimini de o buldu) - Hegel'e karşı, Marksizmi
Bu düşünümsel yapının daha ayrıntılı bir ele alınışı için bkz. Zizek, The Puppet and the
"modern Spinozacıltk" olarak adlandırdı. . . . İkincisi, Spinoza'ya yönelik gönderme Leo
Dwarf, Ü ç ü n c ü Bölüm.
Strauss'un, günümüzün A B D neomuhafazakarlarının baba figürü olan kişinin yapıtının da
Gerard Wajcman, " T h e Birth o f the Intimate ( I I ) , " lacanian ink 24-25 (NewYork, 2 0 0 5 ) , s.44.
14,
Hepimiz "Fransız" Spinoza'nın, Althusser'den Deleuze'ye, Negri'ye dek herkesin elinde
Spinoza okumaları da olduğunu unutmamalıyız. Birincisi, Spinoza bir yüzyıl kadar ö n c e
1987). \l.
karşın o çok yaklaştığı zaman kaygı ortaya çıkar?. 40.
büründüğü kılıklardan kör olduğumuz için, adı anıldığında bile "postmodern" Solcunun
Benzer bir şekilde, cinsel fark açısından, kadın erkeğin karşı kutbu değildir: kadınlar vardır çünkü erkek tam olarak kendisi değildir,
il.
mıdır? Kaygıyla coşku
arasındaki ilişki tam bir mesafe ilişkisi mi: coşkuda, nesne tam bir mesafe içinde kalır, buna
Jacques Derrida, Acts of Literature (New York: Routledge 1 9 9 2 ) , s. 2 0 1 . Gösterenin iro nisinin en parlak örneklerinden biri de, S l o v e n pop müziğinin iri göğüslü seks simgesinin adının Natalija Verboten olmasıdır - yani "yasak" anlamına gelen A l m a n c a sözcük: Şey
merkezinde yer alır: Strauss'a göre, Spinoza sıradan insanlara uygun olan popüler ideolo jiyle, sadece ç o k az kişinin erişimine açık kalması gereken doğru bilgi arasındaki yarılma için bir model oluşturur. Dahası, Spinoza'nın Kantezyen karşıtı insan ruhu öğretisi günümüzün en etkili bilişçi ve beyin bilimcileri tarafından bir otorite sayılmaktadır - hatta A n t o n i o Damasio Looking for Spinoza adlı popüler bir kitap bile yazdı. Bu yüzden post-
391
41. < O Z
modern "Fransız" Spinoza figürlerinin her birine müstehcen bir inkar edilmiş ikiz ya da
60.
öncülün eşlik ettiği söylenebilir: Althusser'in protoMarksist Spinoza'sı-'Tlehanov'la";
6 1 ; ' " S o a v e sia il vento, /Tranquilla sia l'onda / Ed ogni elemento / Beiiigno responda / Ai nos
Negri'nin imparatorluk karşıtı çokluk Spinoza'sı-"Leo Strauss'la"; Deleuze'ün etkilenimler
tri desir." Burada kaçınmamız gereken tuzak bu üçlemeyi Mozart'ın, iç yaşamların
Spinoza'sı-'Damasio'yla" . . .
karmaşasıyla dünyanın gidişatı arasında önceden kurulmuş bir uyuma hâlâ inanan premo-
Kant için, Dieter Henrich de bu aynı farkı kişiyle özne arasındaki fark olarak kabul etti —
dernlerin (pre-Romantiklerin) sonuncusu olduğunun bir.kanitı olarak okumaktır. Tersine, Mozart ilk klasisizm sonrası, gerçekten modern besteciydi: onun elementlere yaptığı arzu
bkz. Dieter Henrich, Bewusste Leben (Stuttgart: Reclam, 1 9 9 9 ) , s. 199. 42.
lara kibarca karşılık verme çağrısı zaten öznellikle dünyanın gidişatı arasındaki Romantik
Friedrich Nietzsche, The Anti-Christ (Harmondsworth: Penguin, 1 9 7 8 ) , s. 173.
43.
Friedrich Nietzsche, The Genealogy of Morals (New York: A n c h o r Books, 19.56), s. 2 5 5 .
44.
Friedrich Nietzsche, The Will to Power (NewYork: Random House, 1 9 6 8 ) , s. 2 8 8 .
yarığı ima eder.
62.
Williams, Moral Luck, s. 125.
63.
A.g.e., s. 126. A.g.e., s. 130.
45.
Bkz. Alenka Zupancic, The Shortest Shadow (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 3 ) [En Kısa Gölge (Encore, 2 0 0 4 ) ] .
64.
46.
Comay, "Dead Right: Hegel and the Terror," s. 3 8 6 .
65.
47.
G. W. F. Hegel, "Jenaer Realphilosophie," Frilhe politische Système (Frankfurt: Ullstein,
yararcı etik fikrini reddeder - bunların hepsi "heteronomdur." Eğer otonom bir eliğiulaşacaksak, insan hem komünal tözsel İyi fikirlerini hem de bireysel "patolojik" haz ve
Daha genel terimlerle, hayaletimsi G e r ç e k üç versiyonla görünür: tam olarak kurulmuş gerçekliğe eşlik eden hayaletimsi mevcudiyetlerin gölgesi; algılanan gerçekliğe bakışın kendisinin kazınması; gerçekliklerin kendilerinin çoğalması - yani, gerçeklik olarak
duyguları parantez içine almalıdır. 66. 67.
Kapitalist dolaşımın salto morra/e'sine, kapitalizmin nasıl gelecek kredisine, dolaşım çevri
ayıran yarık basitçe "ontolojik" değildir (nesnelerin kendilerinin içkin özellikleri gibi naif
minin tamamlanacağı iddiasına bel bağlayıp yaşadığına yönelik bu vurguda, bunu bir
bir anlamda); öznenin gerçekliğe bağlanma tarzıyla ilgilidir - kısacası, bu yarık öznenin
bakıma Heideggerci terimlerle dile getirmeye hevesleniyorum: kredinin özü özün ken disinin kredilendirilmesidir. ...
bakışının algılanan gerçekliğe kazınmasını belirtir. Standart Kantçı terimlerle söylenirse, gerçekliğe, onun hayaletimsi gölgeleri, zaten, kendi içinde aşkınsal olarak özne aracılığıyla
68.
gelerinin eşliğindeki
tam olarak
Bkz., başkalarının yanısıra, Helmut Reichelt, Zur logisehen Struktur des Kapitalbegrills (Frankfurt: EuropaischeVerlagsanstalt, 1 9 7 0 ) ; Hiroshi Uchida, Marx's Grundrisse and
kurulmuş olması ölçüsünde eşlik eder. Ve bakışın resme katıldığı anda, artık çoklu göl
Hegel's Logic (NewYork: Routledge, 1 9 8 8 ) .
kurulmuş bir gerçekliğe değil, belirsiz preontolojik
Gerçeğin zemininde ortaya çıkan bir gerçeklikler çokluğuna sahip oluruz. Bakışın ken
69.
Karatani, Transcritique, s. 9.
disinin algılanan gerçekliğe kazınması bu yüzden iki aşırı uç arasındaki "kaybolan aracıdır":
70.
Bkz. Brian R o t m a n , Signifying Nothing (Londra: Macmillan, 1 9 7 5 ) .
protoontolojik hayaletimsi gölgelerin eşlik ettiği bir gerçeklik, ve Gerçeğin uçurumsu esnekliğinden çıkan çoklu gerçeklikler. 49.
Karl Marx, "A Contribution to the Critique of Political Economy," Collected Works, C i l t 29 (NewYork: International Publishers, 1 9 7 6 ) , s. .390.
algıladığımız şeyin seçenekler çokluğunun içinden bir tanesi olması. Bu üç versiyon arasındaki bağlantıyı kurmak kolay: gerçekliği protoontolojik hayaletimsi gölgesinden
Daha yakından bakılırsa, ahlaki kurallar açısından, Kant hem aşkın (metafizik ya da komün a l ) tözsel İyiyi, hem de hazların, kârların ve duyguların muhasebesine dayanan bireyci
1 9 7 4 ) , s. 104. 48.
A.g.e., s. 3 5 .
71.
G e ç m i ş t e n alınan krediyle yaşamaya yönelik aynı mantık Stalinizm için de geçerlidir. S t a n d a r t evrimci versiyon, Stalinist sosyalizmin
Rusya'nın,
1960'ların ortalarında
Bkz. Giorgio Agamben, L'ouvert (Paris: Payot & Rivages, 2 0 0 2 ) , s. 57.
başlayan hızlı sanayileşmesini sağlamakta belli bir rol oynasa da sistemin açıkça potan
50.
Bkz. Darian Leader, Stealing Mona Lisa (London: Faber & Faber, 2 0 0 2 ) , s. 8 9 .
siyelini tüketmiş olmasıdır; fakat, bu yargının dikkate almadığı şey, I 9 1 7 ' d e n (ya da daha
51.
Lacan, The Four Fundamental Concepts of PsychoAnalysis, s. 2 2 1 .
kesin bir şekilde, S t a l i n ' i n 1924 yılında "tek ülkede sosyalizmi inşa etmek" hedefini ilan etmesinden) başlayan bütün bir Sovyet Komünizmi çağının ödünç alınmış zamanda
52. G. W. F. Hegel, Hegels Philosophie des subjektiven Geistes/Hegel's Philosophy of
yaşamış olması, "kendi geleceğine karşı borçlanmış olması," bu yüzden de son başarı
Subjective Spirit (Dordrecht: Riedel, 1 9 7 8 ) , s. 6 7 .
sızlığın geriye dönük olarak daha önceki çağların kendilerini diskalifiye etmiş olması
53.
A.g.e.
54.
A.g.e.
55.
Hegel's Science of Logic ( A t l a n t i c Highlands: Humanities Press International,
olgusudur. 72.
Karl Marx, Grundrisse (Harmondsworth: Penguin, 1 9 9 3 ) , s. 4 2 0 - 4 2 1 .
73.
Karatani, Transcritique, s. 2 0 .
olabilir: tam anlamıyla kaybolanı kuran şey "kayıp köklere" dönüştür ve bu anlamda -ruh
74.
Ag.e.,s. 2 9 0 .
sal bir töz olarak- Millet/fikir "ürünün kendisidir."
75.
Ü r e t i m l e tüketim arasındaki paralaksın dilden hoş bir örneği de modern İngilizccde
1989),
s. 4 0 2 . "Köklere dönmeye" yönelik çabalarıyla, çeşitli milliyetçi hareketler burada örnek
56.
Bkz.
Theodor
W
Adorno,
Nachgelassene
57.
Bkz. Bernard Williams, Moral Luck (Cambridge: Cambridge University Press, 1 9 8 1 ) .
Moralphilosophie (Frankfurt: Suhrkamp, 58.
A.g.e., s. 4 5 .
59.
A.g.e., s. 3 4 .
Schriften,
Cilt
10,
Probleme
1996).
der
"pork" ve "pig" sözcüklerinin farklı kullanımı değil
mi? "Pig"
[domuz] çiftçilerin
yetiştirdiği hayvanı işaret eder, buna karşın "pork" [domuz eti] tükettiğimiz ettir - ve sınıf boyutu da burada açık bir şekilde görünür: "pig" eski Sakson sözcüktür, çünkü Saksonhıı gelişmemiş çiftçilerdir, buna karşın "pork" Fransızca "porque" sözcüğünden, çoğunluklu çiftçilerin yetiştirdiği pig'leri tüketen gelişmiş N o r m a n fatihlerin kullandığı sözcükten gelir.
76.
Marksizm sonrası Solcuların proletaryanın yeni bir biçimi olarak "consumtarya, tüke-
89.
A.g.e., s. 2 5 4 - 2 5 5 .
tarya"dan bahsederken (bkz. Alexander Bard ve J a n Soderqvist, Netrocracy: The New
90.
A.g.e., s. 2 3 6 - 2 3 7 .
Power Elite and Life After Capitalism [Londra: Reuters, 2 0 0 2 ] ) kastettikleri şey işçi ve
91.
tüketicinin sonul özdeşleşmesidir - bu nedenle, kapitalizmde, bir işçinin biçimsel olarak
Bu paradoks yapısal açıdan, naif bir köylü kızını baştan çıkartmak için çimenlerin üzerine bir daire çizen ve onun içinde durmanın insanı şimşekle çarpılmak türünden bütün
özgür olması gerekir.
<
tehlikelerden koruyacağını öne süren Kazanova'nın paradoksuna benzer; biraz sonra gerçek
77.
Karatani, Transcritique, s. 2 4 1 .
H O
bir fırtına patlak verince, Kazanova, panik halinde bu dairenin içine kendisi girmiş, onun
78.
Bu savı ilk kez The Sublime Object of Ideology, Birinci Bölüm'de (Londra: Verso, 1 9 8 9
z
[İdeolojinin
Yüce Nesnesi, Metis,
2002])
geliştirdim. Ve Karatani'nin
gücüne inanıyormuş gibi davranmıştır, oysa bunun kendi aldatmacasının bir parçası
anti-Hegelciliği
olduğunu ç o k iyi biliyordu. . . .
konusunda, bu biçim fikrinin Kantçı olmaktan çok Hegelci olduğunu hatırlamalıyız: " B u
92.
Marx, Capital, C i l t 1, s. 1 7 1 .
yüzden bilincin deviniminde, deneyimin kendinde anlaşılan bilincin kendisine sunul
93.
A.g.e., s. 1 7 1 - 1 7 3 .
mayan kendindevarlık ya da bizimiçinvarlık momenti belirir. Fakat, kendisini bize sunan
94-
şeyin içeriği onun için var olmaz; biz sadece o içeriğin biçimsel yönünü [das Formelle], ya da onun saf kökenini anlarız. O n u n için, bu şekilde ortaya çıkan şey sadece bir nesne olarak var olur; bizim için, o aynı zamanda devinim ve bir oluş süreci olarak görünür." ( G . W. F. Hegel, Phenomenology of Spirit [Oxford: Oxford University Press, 1977], s. 5 6 . ) 79.
Karl Marx, Capital, C i l t 1 (NewYork: International Publishers, 1 9 6 7 ) , s. 166.
80.
A.g.e., s. 167.
81.
A.g.e., s. 1 6 3 - 1 6 4 .
82.
Sigmund Freud, The Interpretation of Dreams ( H a r m o n d s worth: Penguin., 1 9 7 7 ) , s. 6 5 0 .
83.
Karatani, Transcritique, s. 2 3 9 .
84.
Marksizm tarihini yakından tanıyan birini ister istemez çarpacak bir şey de, Karatani'nin aşkınsal
A.g.e.
96.
Bkz. Eric Sartner, On the Psychotheology of Everyday Life (Şikago: University of Chicani <
97.
F. W. J. von Schelling, Ages of the World ( A n n Arbor: University of Michigan Press,
Press, 2 0 0 1 ) .
eleştirisiyle M a r x ' m politik
ekonomi eleştirisi
arasındaki
koyutluğu
uzamın yapısıdır). Karatani, Transcritique, s. 183. Burada Karatani antik çağ A t i n a demokrasisi örneğini anıyor; ama onun savunduğu o oy pusulaları ve oylamalar, V e n e d i k ' t e şehir yöneticisini, Doge'yi seçmek üzere,
Indivisible Remainder, Birinci Bölüm (Londra ve New York: Verso, 1 9 9 7 ) . 98.
1 2 6 8 yılında, bir Doge kalıtsal monarşik güçler elde etmeye
99.
dokuz tanesini seçmek için ikinci bir oylama yapılır. Sonra bu dokuzu 40 geçici seçmen
s. 6 4 . 1 0 1 . G. W. F. Hegel, Elements of the Philosophy of Right (Cambridge: Cambridge University Press, 1 9 9 1 ) , s. 2 0 4 - 2 0 5 . 102. A.g.e., s. 3 2 2 - 3 2 3 .
103. H a n n a h
Arendt,
Eichmann
in
Jerusalem:
A
Report
on
the
Banality
of Evil
(Harmondsworth: Penguin, 1 9 6 3 ) , s. 9 8 . 104- Stalinizm kötü önlemlerin "etik" aklamalarını uydurmakta Nazizmden geri kalmamışıı.
atar, onlar da sırasıyla, oylamayla on iki kişi seçen, onlar da sonra 25 kişi seçer. Bunlar
1930'ların başında, Batılı hümanist yoldaş-gezginler Sovyetler Birliği'nin ölüm cezasını on
dokuza indirilir, onların her biri de sonra beş kişi seçer. Bu şekilde seçilen 45 kişi oyla
iki yaşındaki çocuklara dek genişlettiğini öğrenince sarsılmışlardı - Buharin'in ve göster-
malarla on bire indirilir; on bir oyun dokuzu, bir araya gelerek Doge'yi seçecek olan son 41
imahkemelerinin başka bazı adaylarının o yaşlarda çocukları vardı, bu ö n l e m onların üzer
kişiyi seçmek için gereklidir. . . . Bu yordamın amacı, elbette, herhangi bir gnıp ya da ailenin
ine ek bir baskı bindirmek ve böylece onların mahkemelere daha etkin katılımını sağlamak
haksız etki elde etmesini önlemekti. Dahası, Doge'nin kendisinin çok aşırı güç elde etmesi
üzere alınmıştı. Açıklamalardan biri de, Sovyetler Birliği'nde, insanlık tarihinin en
ni önlemek için, kabullenemeyeceği bir görevler listesi vardı (oğul ya da kızları Cumhuriyet
gelişmiş ülkesinde, çocukların Batıda olduğundan daha erken olgunlaştığı şeklindeydi; on iki
dışından evlenemez, resmi mektupları sadece başkalarının huzurunda açabilir vb.).
87.
G. W. F. Hegel, Philosophy of Mind (Oxford: Clarendon Press, 1971 ), s. 2 6 3 .
100. E r m a n n o Bencivenga, Hegel's Dialectical Logic (Oxford: Oxford University Press, 2 0 0 0 ) ,
çalıştıktan sonra ortaya atılmış olan eşsiz bir yordam değil mi? Otuz üye ö n c e oylanır, sonra
86.
G. W. F. Hegel, Lectures on the Philosophy of Religion, C i l t 3 (Berkeley: University of California Press, 1 9 8 5 ) , s. 2 3 3 .
doğrudan koşmuştu, ama tam tersi bir eleştirel yöne (mal evreninin yapısı Kantçı aşkınsal 85.
95.
1 9 9 7 ) , s. 1 8 1 - 1 8 2 . Bu firkin daha ayrıntılı bir okuması için, bkz. Slavoj Zizek, TIÌC
kitabında Alfred S o h n - R e t h e l ' e herhangi bir değinmenin yer almamasıdır: S o h n R e t h e m Kant'ın
Bkz. JacquesAlain Miller, "Le nom dupere, s'en passer, s'en servir," internet üzerinde .
yaşında
yetişkin
haline
geliyorlardı,
bu
yüzden fcam bir yetişkin sorumluluğunu
üstlenebilirlerdi.
A.g.e. Marx, Capital, C i l t 1, s. 2 5 3 . A.g.e., s. 2 5 4 . Kendi içinde bir amaç olarak dolaşımın evrensel biçimine doğru bu kaymay la, son aşamada sadece görevin biçimini önemli sayan (görevin görev aşkına yerine geti rilmesi gerektiğini söyleyen), zeminini tözsel bir yüce iyiliği, paradigmatik olarak modern
2 M A D D E C İ B İ R T E O L O J İ İÇİN YAPI T A Ş L A R I 1.
Kantçı etiği referans alan modern öncesi etiğe geçeriz. Yani Lacan'ın K a n t ' ı n etiğinin modern bilimin Galileocu-Newtoncu evrenine içkin olan etik olduğu yönündeki vurgusu nun, Kant'ın etiğinin aynı zamanda kendi içinde bir amaç olarak dolaşımın kapitalist mantığına yönelik bir kavrayışla desteklenmesi gerekir.
M a r t i n Heidegger, "Language in the Poem," On the Way to Language (New York: Harper e k R o w , 1 9 8 2 ) , s. 170-171 (çeviri değiştirildi).
2. 3.
A.g.e., s. 1 9 1 . Bergman'ın Persona'sının son aşamada başarısız olmasının nedeni şudur: filmin düzeyler çokluğundaki modernist dönüşlülüğü (film b o b i n i n i n yandığını bile görürüz) işe yanının.':
onun işe yaraması için, " i ç " anlatısal diejetik eylemin onun "edimsel" üretim sürecinin
26.
çerçevesiyle kuşatılması yeterli değildir; bu sürecin kendisinin de diejetik öyküye uyması gerekir, onun diegesis'in kendi gerilimlerinden çıkması gerekir - sözgelimi, anlarının iç gerilim ve yoğunluklarının bir maddeselleşmesi. \. O
M i c h a e l Weston,
Kierkegaard and Modern
Continental Philosophy (Londra:
Routledge,
1 9 9 4 ) , s. 8 5 - 8 6 . 27.
Aktaran a.g.e., s. 8 9 .
28.
Lacan aktarım üzerine olan V I I I . Seminer'de Claudel'in L'otage'sinin ayrıntılı bir yoru
O t t o W e i n i n g e r ' i n dişilik fikrine yönelik örtük bir gönderme Kafka'nm yapıtı için can
munu sundu (Le seminaire, livre VIII: Le transferi [Paris: Editions du Seuil, 1 9 8 2 ] ; ayrıca
alıcı önemdedir: Kafka'nm Yahudi yazarın anti-Semit Weininger'e ürkütücü yakınlığı.
bkz. benim versagung okumam, T î ı e Indivisible Remainder, İkinci Bölüm [Londra ve New
Aslında, W a g n e r ve W e i n i n g e r gibi, Yahudi lanetinin en büyük kurbanının, durumları nın lanetiyle esir alınmış, herhangi
bir kurtuluş umudu olmadan gezinip durmaya/
York: Verso, 1 9 9 7 ] ) . 29.
mahkum edilmiş olan Yahudiler olduğuna inanan büyük anti-Semitlerin ölçütüne göre, artık Hitler aşırı anti-Semitizmin yüzkarası bir figürü olarak değil, anti-Semitizmin yüzkarası olarak görülebilir.
Regina Barecca, "Introduction", Henry James, The Portrait of a Lady (New York: Signet Classics, 1 9 9 5 ) , s. xiii.
30.
Buna benzer bir jestte bulunan ilk kişi anti-Antigone olan Medea'ydı: ö n c e kardeşini öldürdü (en yakın akrabasını), böylece köklerini radikal bir şekilde kopardı, herhangi bir
5.
Heidegger, "Language in the Poem," s. 174.
dönüşü olanaksız kıldı, bütün her şeyini Jason'la olan evliliği için suya attı; Iason için ken
6.
A.g.e., s. 179.
disine yakın olan herkese ihanet ettikten ve sonra da Iason'un ihanetine uğradıktan sonra,
7.
Bu yaşam fazlalığı, ölmezliği içinde yaşam-olarak "yaratıksılık" fikri, İncil'deki "hayvan" fikriyle, olumsuz kuvvetlerin
yapacak bir şeyi kalmadı, kendini Boşlukta buldu - kendi kendiyle ilişkili olumsuzluğun, "olumsuzlamanm olumsuzlamasmın," yani öznelliğin kendisinin Boşluğu.
ilkel kaosunu kişileştiren mitsel canavarla (Daniel 7)
bağlantılı mı? 8. 9.
Bu yüzden
Antigone'ye karşı Medea'yı çıkarmanın vakti geldi: Medea mı, A n t i g o n e mi,-günümüzde başlıca seçim budur. Başka deyişle, İktidarla nasıl mücadele edeceğiz? İktidarın tehdit ettiği
Stephen Farber ve Estelle Chaugas, 77ıe Graduate üzerine derinlikli denemelerinde, inter
eski organik Ahlaki Kurallara sadık kalarak mı, yoksa İktidarın kendisini şiddete boğarak
net üzerinde: .
mı? Kadınlığın iki versiyonu: Antigone hâlâ Devlet İktidarının kamusal alanının evrensel
A.g.e.
liğine karşı tikel aile köklerine karşılık gelen bir şey olarak okunabilir; Medea'ysa, tersine,
10.
Soren Kierkegaard, Journals and Papers (Bloomington: Indiana University Press, 1 9 7 0 ) ,
evrensel İktidarın kendisini evrensellikten çıkarır.
11.
A.g.e., madde 6 8 1 8 .
12.
Soren Kierkegaard,
madde 2 5 0 9 .
31.
Lars
von Trier'in "dişil"
üçlemesini nasıl
okumalıyız:
Dalgaları Aşmak [Breaking the
Waves],Karanlıkta Dans [Dancer in the Dark] ve Dogvillel Bu üç filmde de, kadın kahra man (Emily Watson, Bjork, Nicole Kidman) dehşete düşürücü, aşırı melodram sayılmasii
Concluding Unscientific Postscript ( P r i n c e t o n : Princeton University
da, eziyet ve küçük düşürmelere maruz kalır; fakat ilk iki filmde kadının çilesi acı dolu
Press, 1 9 6 8 ) (buradan sonra C U P olarak anılacak), s. 2 7 9 .
umutsuz bir ölümle sonuçlanırken, Dogville'de kadın acımasızca karşı saldırıya geçer ve
13.
C U P , s. 2 7 9 .
sığındığı küçük kasaba sakinlerinin ona alçakça davranmasının tam bir intikamını alır,
14.
A.g.e., s. 2 7 2 .
eski sevgilisini kendisi öldürür. Bu h ı n ç , izleyicide, derin, etik olarak sorunlu da olsa, bir
15.
A.g.e., s. 108.
16.
Bkz. Jacques-Alain Miller, "Introduction to the Erodes of T i m e , " lacanian ink 24/25 (New
17.
Bkz. Walter Benjamin, "Theses on the Philosophy of History," Illuminations (New York:
gücünü bulur mu? Bu şekilde her iki dünyanın en iyisini elde ederiz: intikam susuzluğumu;
S c h o c k e n Books, 1 9 6 9 ) .
sadece tatmin olmakla kalmaz, ayrıca feminist terimlerle yasallaştırılmıştır ... bu kolay
tatmini ister istemez uyandırır - yanlış yapan herkes hak ettiğini, kesinlikle faiziyle birlik te alır. Buna ayrıca feminist bir anlam da katmalı mıyız: katlanması imkansız bir uzunluk ta süren mazoşist kadın eziyeti gösterilerinin ardından, kurban sonunda intikam ;ılmak,
York, 2 0 0 5 ) .
18.
kendisini durumunun tam denetimine sahip bir özne olarak ö n e sürmek üzere saldırma
Bkz. F. W. J. Schelling, "Philosophical Investigations into t h e Essence of Human
çözümü bozan şey, zaferin "eril" şiddet tutumunu benimsemekle kazanıldığı yolundaki
Freedom," Philosophy of German Idealism, ed.
öngörülebilir (ama yanlış) "feminist" karşı sav değildir. T a m olarak değerlendirmek
Ernst Behler ( N e w York:
Continuum,
gereken bir özellik daha var; Dogville'm kadın kahramanı acımasız intikamını (bir mafya
1987).
patronu o l a n ) babası kasabaya onu aramaya geldiği zaman alabilir - kısacası, onun etkin
19.
C U P , s. 2 8 1 .
20.
A.g.e., s. 79.
21.
A.g.e., s. 8 0 .
22.
Kierkegaard, Journals and Papers, madde 1 4 0 5 .
23.
Soren Kierkegaard, Works of Love (Londra: Harper Books, 1 9 6 2 ) , s. 3 5 5 .
24-
Soren Kierkegaard,
rolü, onun baba otoritesine yeniden boyun eğmesini belirtir. Tersine, kadınsı Verştgung'i çok daha yakın olan şey ilk iki filmdeki "mazoşist" eziyet kabulüdür. 32.
Training in Christianity (Princeton:
1 9 7 2 ) , s. 121. 25.
Dominick Hoens ve Ed Pluth, " T h e sinthome: A New Way of Writing an ı >ld Problem?") Luke Thurston, ed., Relnventing the Symptom (NewYork: O t h e r Press, 2(102), s ,'!').
Princeton
University Press,
33.
A.g.e., s. 9.
34.
Bkz. Jacques Lacan, Le seminaire, livre X: L'angoisse (Paris: Editions du Seuil, 200*1).
35.
Bkz. Jacques Lacan, "La subversión du sujet et la dialectiquc du desiı." EcriU (Parla Editions du Seuil, 1 9 6 6 ) .
Kierkegaard, Journals and Papers, madde 1 6 0 8 . 36.
Jacques-Alain Miller, "Introduction a la lecture du Seminaire de L'angoltse d( İM< qııı
Lacan," La Cause freudienne 58 (Paris, 2 0 0 4 ) , s. 9 9 .
Î7. Ì8.
list gibi, başka şekillerde filozof tarafından gizlenen, kılığı değiştirilen ya da inkar edilen acı dolu "doğruluğu" veren kişidir. Lacan'ın metninin arkasındaki yorumlama şeması en yüce
Weston, Kierkegaard and Modem Continental Philosophy, s. 154-155.
ahlaki yasayı bile küfür arzusunun ve müstehcen superego emirlerin karanlık kıtasına
Tarkovski'nin filmlerinin daha ayrıntdı bir çözümlemesi için bkz. Slavoj Zizek, " T h e T h i n g
bağlayan gizli çifte bağı sergiliyor - bu kıta ilk kez Freud tarafından, bazı parçaları Sade
from Inner S p a c e , " Sexuation ( S I C , cilt 3) (Durham: Duke University Press, 2 0 0 1 ) . 39.
Bkz.
tarafından keşfedildikten yüzyıl sonra keşfedilmişti." Burada Boostels'in Lacan'ın " K a n t
Patricia H u n t i n g t o n , "Heidegger's R e a d i n g of Kierkegaard Revisited: From
Ontological
Abstraction
to Ethical C o n c r e t i o n , "
Kierkegaard in
avec Sade"ının merkez noktasını nasıl kaçırdığını açıkça görüyoruz.
Post/Modernity, ed,
Dahası, Lacan'la sınırlı kalmaktan uzak olan bu "X'i Y ile" okuma yordamının
Martin Matustik and MeroldWestphal ( B l o o m i n g t o n : Indiana University Press, 1 9 9 5 ) . 40.
Soren
Kierkegaard.
The Concept of Anxiety ( P r i n c e t o n :
Princeton
University
Boostels'in tuhaf bir şekilde anmadığı uzun bir Marksist hattı vardır: Marx'in Hegel'in
Press,
spekülatif idealizminin eleştirisinin ana noktası tam da "HegePi politik ekonomiyle birlik
1 9 8 2 ) , s. 4 1 . 41.
A.g.e.
42.
A.g.e., s. 4.5.
43.
A.g.e., s. 6 1 . .
44.
Varlığın ötesindeki Tanrı sözkonusu olduğunda, bu başlık Platon'dan (epekeina tes ousias
Surya, Georges Bataille, s. 176. Georges Bataille, Ouvres completes (Paris: Gallimard, 1 9 7 1 - 1 9 8 8 ) , cilt 3, s. 5 1 2 .
var olup olmadığı konusunda da özgürce karar verebilen bir Özgürlük olan, kendi varlığını
57.
A.g.e., 12: 2 9 6 .
özgürce seçen T a n r ı gibi aşılmaz formüllerine dek uzanan metafizik geleneğin bir parçasıdır.
58.
A.g.e., 12: 2 3 2 .
Bkz. Schelling, "Philosophical Investigations into the Essence of Human Freedom."
59.
Yasayla arzu özdeşliğini Jacques-Alain Miller'ın hu ihlal modeline indirgediğini, böylece Lacan'ın
Kierkegaard, 77ie Concept of Anxiety, s. 5 9 . Ve Lacan'daki kaygı fikrini İ S G üçlemesi [İmgesel, Simgesel, G e r ç e k ] ekseninde çözümle
arzuyu bu nesneye doğru yönelten sözdür. Bu yüzden bunun anlamı arzu ilkesinin yasa ilke Jacques Lacan," s. 9 3 . )
sel düzeni destekleyen eksiği ortadan kaldırmakla tehdit ettiği anı işaret eder; son olarak,
49.
kaygı jouissance'in aşırı yakınlığıyla ilgilidir.
60.
G. K. Chesterton, Orthodoxy ( S a n Francisco: Ignatius Press, 1 9 9 5 ) , s. 4 5 .
61.
Bkz. Chiesa, "Imaginary, Symbolic and Real Otherness," s. 2 4 2 . Bkz.
Peter Sloterdijk,
Nicht gerettet.
Versuche nach
Heidegger (Frankfurt:
Suhrkamp,
2 0 0 1 ) , s. 9 8 .
Bkz. Bernard Williams, Moral Luck (Cambridge: Cambridge University Press, 1 9 8 1 ) , 62.
Buradaki ironik bir üstüste binmeyi not etmek gerekir: Yahudilere Wagner gibi "soylu" antiSemitlerin verdiği öğüt onların tek kurtuluşunun istekle kendilerini yok etmelerinde yattığıdır
Lorenzo Chiesa, "Imaginary, Symbolic and Real O t h e r n e s s : T b e Lacanian Subject and His
ama Yüce İsa da hepimizi kurtarmak için tam da bunu yapmış olan Yahudi değil miydi?
Vicissitudes," tez, University of Warwick, Department of Philosophy, 2 0 0 4 , s. 2 2 3 - 2 2 4 . (E harfinin yanındaki sayılar Lacan, Ecrits'teki sayfaya karşılık gelir.)
63.
50.
Monique David-Menard, Les constructions de l'universel (Paris: P U F , 1 9 9 7 ) , s. 6 4 .
64-
51.
Bu aynı ikircikliliğin bir başka yönü de de Sade'ın hazzın tekbenciliğiyle küfrün özneler
Bertolt Brecht, Prosa Ì (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 9 5 ) , s. 18. Tektanrıcılığın şiddetiyle ilgili standart yakınma açısından, birçok New Age ideologunun şiddet yüklü mesajlarına dikkat çekmek eğitici olabilir. Jose Argüelles'e, P A N ve New Age Transformation'm liderine göre, Pan Dünya A n a ' n ı n ilk oğluydu ve ezeli ormanda erkek
arası mantığı arasındaki salınımıdır: konu sadece Ö t e k i n i n saygınlığını görmezden gelmek,
ve kız kardeşleriyle annesiyle birlikte yaşardı, kardeşleri ormandan çıkıp tapınak yapan
onu kaprislerimi tatmin etmenin bir aracına indirgemek, böylece Ö t e k i n i n özneleşmeyip
toplumları kurdular (Aztekler, Mısırlılar vb.). Pan şehirlerdeki akrabalarına katılmayı red
kişiliksiz bir araca, benim tek başıma hazzımm bir tür mastürbasyon kaynağına indirgen
dedince, onlar ona kötü ve İblis dediler. Kendi bencil dinleri olan Hıristiyanlığı yarattılar,
mesi mi, yoksa Ötekini küçük düşürdüğümün ve onda katlanılmaz acıya yol açtığımın
bu din ortadan kaldırılmalıdır çünkü bir Kıyamet vizyonuna sahiptir. Şimdi Dünya A n a
farkında olmamdan haz almam mı? 52.
ilginçtir: '"Arzu yasadır'
siyle aynı olmasıdır." (Miller, "Introduction a la lecture du Seminaire de L'angoisse de
(simgesel) öznede konumlanır, Ö t e k i n i n arzusunun aşırı yakınlaşmasının mesafeyi, simge
s. 1 2 5 . Ayrıca bkz. geride, Birinci Bölüm.
vurgusunu kaçırdığını görmek
neye sahiptir, çünkü yasa arzunun nesnesinin yasaklayan ve bu yasaklama aracılığıyla,
mek olası değil mi? Lacan'ın erken dönem yapıtında, kaygı imgesel düzeyde yer alır, ego'-
48.
tam olarak Kantçı
Oedipus'un sıkıştırılmış bir formülüne karşılık gelir. A n l a m ı şudur: arzu ve yasa aynı nes
nun corps morcelé, parçalanmış beden tehdidine karşı tepkisi olarak; daha sonra, kaygı
47.
M i c h e l Surya, Georges Bataille (Londra ve New York: Verso, 2 0 0 2 ) , s. 4 7 9 .
54- Georges Bataille, Visions of Excess (Manchester: Manchester University Press, 1985), s. 154;
56.
ötesindeki bir Özgürlük olan, sadece evreni yaratıp yaratmamak konusunda değil, kendisinin
46.
53.
55.
olarak en yüksek iyi) ve olumsuz teoloji geleneğinden, geç dönem Schelling'inin, Varlığın
45.
te" okumak, yani Sermayenin spekülatif dairesel deviniminde Hegelci Fikrin dairesel deviniminin "müstehcen sırrını" ayırt etmek değil midir?
bizi kurtarıp Yeni Çağa götürmek üzere Pan'ı geri getiriyor. O n a teslim olarak, kristal
Bruno Boostels, "Zizek'siz Badiou" adlı yazısında (Polygraph 17 [ 2 0 0 5 ] ) , Lacan'ın "Sade'la
matriks frekanslarımızı ona ayarlayarak ve bu sırada ondan aldığımız emirleri yerine geti
birlikte K a n t " ı n ı n yolunu açtığı "felsefe karşıtı" dizinin eleştirel bir çözümlemesini getiri
rerek
yor, bu dizide ikinci terim, bir filozof karşıtının, filozofun etik konumunun müstehcen
yardımcı olabiliriz; bu emirler arasında Hıristiyanların fiziksel olarak ortadan
kaldırılması da olabilir, çünkü onlar dönüşümün en büyük engelidir.
"doğruluğuna" ışık tutması bekleniyor; Lacan'ın "Sade'la birlikte K a n t " ı "Sadecı marazi sapkınlık evrenini insanlık tarihinde simgesel Yasanın ahlaki ağırlığının en radikal öne
65.
sürülüşünün ( K a n t ç ı etiğin) "doğruluğu" olarak koyultuyor. . . . Sade, sapkınlığın her şeye
6 6 . F. W. J. Schelling, Die Weltalter. Fragmentedn den Urfassunigen von 1811 und ¡81.3, ed. Manfred S c h r o t e r ( M ü n i h : Biederstein, yeniden basım 1 9 7 9 ) , s. 13.
kadirliğinde doğanın suç ortaklığıyla ilgili fantazileriyle, Kant'tan h e m daha dürüst hem de daha radikal olduğunu ortaya koyuyor. Hovarda, tıpkı yatak odasında esin bulan psikana-
Jean Yves Leloup, "Judas, le revelateur," Le Monde des Religions, Mart-Nisan 2 0 0 5 , s. 4 2 .
67.
G e o r g e Lucas, aktaran "Dark Victory," Time, 22 Nisan 2 0 0 2 .
399
2
68.
2
Peki,
ya
Zhang
Yimou'nun
Cumhuriyeti'nin
sözler söyleyen resmi peygamberin öğüdüyle karar verdi -- sonradan, bu peygamberin
Yıldız Savaşları'nm asıl seçeneğiyse? Adsız bir savaşçı (Jet Li) Q i n
C l A ' d a n maaş aldığını ve Dalai Lama'nın onun öğüdüyle C I A ' n m öğütlerine uymuş
Kralını öldürmek üzere karmaşık bir entrikaya karışır, kralın saplantısı savaşan yedi eyaleti
olduğunu öğrenmek büyük bir şaşkınlık yarattı, çünkü Dalai Lama'nın kaçışı Çinli
Hollywood'a yanıtı,
Kahramana
[The Hero],
Çin
Halk
Sİ
birleştirerek ilk Ç i n İmparatoru olmaktır; entrika geliştikçe, adsız savaşçı, İmparatorun,
<
acımasız bir despot da olsa birleşmiş Ç i n gibi büyük yurtsever bir hayale sahip olduğunun
d
farkına varır, bu yüzden kendi entrikasını sabote etmeye, kendini ve en yakın dostlarını
j
"tek bir gök altındaki" bütün Ç i n ' i n birliği için feda etmeye karar verir. Bu şekilde yazılmış,
landırmahyız: ta başlangıca, onun kökenlerine değil, biraz daha sonraya. Nietzsche'nin öne
o
İmparatoru büyük galaktik Birleştirici olarak gösteren ve A n a k i n ' i n de "tek bir gök
sürdüğü gibi, "tek gerçek Hıristiyan İsa'nın kendisi" değildir; daha çok, çokça iftiraya uğramış
altında" global barış ve birlik için dostlarını feda ettiği bir yeniden yazılmış Yıldız Savaşları
Aziz Pavlus, sözde Hıristiyanlığı "kurumsallaştırmış" ve böylece onun kurumsallık karşıtı
destanı düşleyebilir miyiz?
yıkıcı özüne ihanet etmiş, İsa'nın ölümünün anlamına yönelik radikal yeniden okumasıyla,
69.
Martin Heidegger, Identity and Difference (Londra: Harper & Row, 1 9 7 4 ) , s. 72.
açık bir şekilde onun komik yönünü formüllendirmiş olan kişidir. Yani: "özgün (Pavlus önce
70.
Bkz. Jacques Derrida, Acts of Religion ( N e w York: Routledge, 2 0 0 2 ) .
si) Hıristiyanlar" için, İsa'nın ölümü onları tümüyle yönsüz bırakan travmatik bir sarsıntıydı,
Bu askıya almanın sorun haline getirdiği şeye - Arendt'in ünlü formülünü tersine çevire
gelmiş geçmiş tek trajik olaydı; ancak Pavlus'la bu trajedi komedi olarak yeniden yorumlandı;
rek - İyinin banalliği demek istiyorum. 9/11'deki New York itfaiyecilerinin çokça övülen
ve daha sonra Hıristiyanlığın devlet dini haline gelmesiyle, İsa'nın göğe çıkışı ve ölümü
71.
Komünistlerle mücadele eden C I A ' n m amaçlarına kusursuzca uyuyordu. 78.
kahramanlığını hatırlayın: kahramanlıkları içinde, sıradışı bir şey yapmadılar, "sadece işleri
insanlıkla yapılan, insanlığı ağza alınmaz bir borcun superego yüküyle bırakan tanrısal
ni yaptılar." . . . Bu banallik normal demokratik sürecin "banatlığıyla" aynı değildir: sıra dışı
alışverişpazarlık olarak yorumlanınca yine kayboldu ("İsa sizi öyle çok seviyordu ki özgürce hayatını sizin için verdi, o yüzden ona sonsuza dek borçlusunuz . . . " ) .
bir kahramanlığın "banalliğim" belirtir, sıradan (politik) yaşamın huzurlu akışını değil. 72. 73.
Soren Kierkegaard, Either/Or (New York: A n c h o r Books, 1 9 5 9 ) , cilt 1, s. 1 3 7 1 6 2 .
79.
Modern yücelikten çıkartma tutumunun yaşamın trajik algısını çökerttiğini ima eden
herhangi belirli bir anlamdan mahrum olarak "tam anlamıyla" anlamın saf sanallığına karşılık gelen bir gösterendir ve Lacan'ın yinelemekten bıkmadığı üzere, örnek bir hayali
olmaz" sözüne, " B i r kahraman kahraman olmadığı için değil, oda hizmetçisi sadece bir oda
gösteren, en "saf olmayan", indirgenemez bir şekilde, erekt şekli nedeniyle, fırlayan,
hizmetçisi olduğu için" gibi bir ek getirir; yani kahramanda sadece onun "insan, fazlasıyla
dikilen, bedenin yerle bir ataletini bozan bir fazla organın fiziksel imgesinde kök salmıştır.
insan" özelliklerini, küçük zayıflıklarını, önemsiz tutkularını vb. gören ve kahramanın
Fallus kavramında örtüşen karşıtların başlıca çifti, kuşkusuz, fallik iktidar ve kastrasyon çif
yaptıklarının tarihsel boyutuna karşı kör olan bir oda pizmetçisi. - Modernlikte, bu
tidir. Fallus'un kendisinin kastrasyon göstereni olması olgusunun bir zonucu da o kötü
hizmetçinin perspektifi evrensellesin bütün saygın yüksek tutumlar daha düşük güdülen-
şöhretli Freudcu "penis kıskançlığı" kavramına beklenmedik bir anlam katmamız gerekmc-
melere indirgenir.
sidir: "Penis kıskançlığı en derin bir şekilde penis sahibi olanlar tarafından hissedilmekte
İbrahim'in hiçbir şekilde çekingen bir evet deyici değil, Tanrı'yla açıkça yüzleşmekten
dir" (Richard Boothby, Freud as a Philosopher [NewYork: Routledge, 2 0 0 2 ] , s. 2 9 2 ) .
kaçınmayan biri olduğunu belirtmek önemli: T a n n ' n m Sodomluları yok etme tasarısına cesurca karşı koyar, Tanrı'yı günahkarların arasında ölebilecek dürüst olanları ayırması
80.
ikisiyle de hep yetişkin erkekler oynar."
çıkmaz? S o n dönemdeki farklı tarih ("Ya eğer?") anlatıları modasına uyarak, İbrahim 75.
Bkz.
The
Humor
of Kierkegaard:
An
Anthology,
ed.
Thomas
C.
Oden
81. (Princeton:
H i t c h c o c k ' t a n iki sahne birbirini açıkça yankılıyor: Rebecca'da, isimsiz yeni bayan de
New York: Verso, 2 0 0 5 ) . 82.
İlginç bir şekilde, Heidegger'de tek fıkra -ya da fıkra değilse de, en azından bir ironi anı
Winter, kocasını etkilemek için, büyük bir partide merhum R e b e c c a ' n ı n tıpkı kopyasını
Lacan için yaptığı "kendisi bir psikiyatra ihtiyaç duyan psikiyatr" gibi zevksiz bir sakatla
giyer; ve Vertigo'da, Midge, Scottie'yi kışkırtmak için, Carlotta Valdes'in bir portresinin
görülür (Medard Boss'a yazdığı bir mektupta).
reprodüksiyonunu yapıp C a r l o t t a ' n m yüzünün yerine kendi sıradan çilli yüzünü yerleştirir.
83
punk grubu, Strelnikolf, buna benzer bir şekilde, Meryem'in kucağında çocuk İsa'yı taşıdığı
Bkz. Theodor W Adorno, Nachgelassene Schriften, Cilt 10, Probleme der Moralphilosophie (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 9 6 ) .
Her iki örnekte de sıradan kadın yüzü kendisini yanlış yeri işgal ederken bulur. Sloven bir 84.
ünlü, klasik bir resminin reprodüksiyonunu yapıp, İsa'nın başını bir fare başıyla değiştirdiği
77.
Burada büyük ölçüde onun yazısından yararlanıyorum: " C o n c r e t e Universal' and What Comedy C a n T e l l Us about I t " (LacamThe Silent Partners, ed. Slavoj Zizek (Londra ve
Princeton University Press, 2 0 0 4 ) . 76.
Bu yüzden " N e fark var . . . " fıkralarının etkisi fark reddedildiği zaman artar, örneğin: "Oyuncak trenlerle kadın göğsü arasındaki fark nedir? Yoktur: ikisi de çocuklar içindir ve
için ikna etmeye çabalar / öyleyse neden kendi oğlunun yaşamı tehlikedeyken karşı T a n r ı ' n ı n talebine "Hayır" demiş olsaydı ne olurdu, düşünmek ilginç olurdu.
Bu komedinin fallik yönüdür: gösteren olarak fallus'ta, karşıt özellikler örtüşür. Fallus eşzamanlı olarak " s a f gösteren, gösterilensiz gösteren, gösterilenin eksikliğinin göstereni,
Hegel olmuştu. Fenomeno/o;?sinde ünlü Fransız atasözü " B i r oda hizmetçisi için kahraman
74.
Buna bağlı olarak, Nietzsche'ye uyup, bütün Hıristiyanlık tarihinin özgün (komik) jesti unut maya, hatta bastırmaya dayandığını kabul etsek de, yine de bu jesti farklı bir şekilde konum-
Bkz.
M a x Horkheimer ve T h e o d o r W. Adorno,
Dialektik der Aufklarung (Frankfurt:
Fischer Verlag, 1 9 7 1 ) .
zaman yerel bir skandala yol açmıştı (Katolik Kilisesi'nin bir yaygarasına) - bu küfürden
85.
Bu konumun daha ayrıntılı bir değerlendirmesi için, bkz. geride Birinci Bölüm.
sarsılmak yerine, onda tam bir Hıristiyan komik tersine çevirme görmeliyiz.
86.
Bkz.
Fakat, dinselin bastırılmış komedi yönü hep geri gelir - başka hiçbir yerde olmasa, en azından Dalai L a m a ' n m Hindistan'a 1 9 5 9 yılında yaptığı uçak yolculuğundaki komik
Emmanuel
Levinas,
Ethics and Infinity:
Conversations
with
Philippe Nemo
(Pittsburgh: Duquesne University Press, 1 9 8 5 ) . 87.
Farklı bir düzeyde, aynı şey Stalinist Komünizm için de geçerlidir. Klasik Stalinist anlatıda,
ayrmtılardaki gibi. Dalai Lama T i b e t ' t e n göçmek gibi zor bir seçimi tarttığı zaman, sonun
toplama kampları bile hapsedilen Komünisderin kahramanca direniş örgütledikleri bir yer.
da, mistik bir trans haline girip nasıl bir seçim yapması gerektiğine yönelik karman çorman
Faşizme karşı bir mücadele alanıydı - böyle bir evrende, kuşkusuz, Muselmann'ın, insani
88.
bağlanma olanağından mahrum kalmtş yaşayan ölünün sınırdeneyimine yer yoktur -
ayrılmış bir organ olarak gözümüzün deneyimidir. Bu deneyimi bedenden ayrılmış tanrısal
Stalinist Komünistlerin kampları anti-Faşist mücadelenin bir başka sahası olarak "nor
bakış deneyimi olarak niteleyebiliriz - ya da asıl kabus olarak.
malleştirmelerine", Muselmainen'i basitçe mücadeleye dayanamayacak kadar güçsüz olan
105. Bkz. Jacques Lacan, "La position de l'inconscient," Ecrits.
lar olarak saymalarına şaşmamak gerek.
1 0 6 . W a l t e r Benjamin, Illuminations (NewYork: S c h o c k e n Books, 1 9 8 9 ) , s. 128.
Bkz. Giorgio Agamben,
107. Ve uterus da gezen rahimin bir hastalığı olarak "histeri" şeklindeki eski fikirle aynı şekilde
What Remains of Auschwitz: The Witness and the Archive
(Stanford: Stanford University Press, 2 0 0 2 ) .
işlemiyor mu? Histeri de öznenin içindeki kısmi nesnenin deli gibi koşturduğu ve çevrede
89.
Bkz.
dolanmaya başladığı hastalık değil mi?
90.
Bkz. Primo Levi, If This Is a Man/The Truce (Londra: Abacus, 1 9 8 7 ) .
91.
Bu göndermeyi Eric Santner'a borçluyum.
92.
Franz Kafka, " T h e Cares of a Family Man," The Complete Stories (New York: S c h o c k e n
The Seminar of Jacques Lacan, Book II: The Ego in Freud's Theory and in the
Technique of Psychoanalysis ( 1 9 5 4 - 1 9 5 5 ) (NewYork: Norton,
1991).
108. Bkz. Gilles Deleuze, The Logic of Sense (New York: Columbia University Press, 1 9 9 0 ) , s. 1 1 9 - 1 2 0 .
109. Bkz. Eric. Santner, Chicago Press, 2001).
On
the Psychotheology of Everyday Life (Chicagio:
University of
Books, 1 9 8 9 ) . 93.
Isabel Ailende, " T h e End of All Roads," Financial Times, 1 Kasım 2 0 0 3 , W 1 2 .
94.
Jean Claude Milner, "Odradek, la bobine de scandale," Elucidation 10 (Paris: Bahar,
95.
Odradek'in makara gibi bir yaratık olduğunu düşünürsek, Freud'un Beyond the Pleasure
2 0 0 4 ) , s. 9 3 9 6 .
B İ R İ N C İ A R A : KATE'İN SEÇİMİ YA DA HENRY JAMES'İN MADDECİLİĞİ 1.
The Leiter Style of Henry James (Oxford:
Basic Blackwell, 1 9 7 2 ) . ( M e t i n d e yer alan alıntılan izleyen köşeli parantez içindeki sayılar
Prìnciple'daki (New York: Norton, 1 9 9 0 ) Freudcu Fort-Da oyunundaki makarayı nasıl hatırlamayız.
Burada Seymour C h a t m a n ' a bağlı kalıyorum, bu cilde gönderme yapmaktadır.)
2.
Robert Pippin,
Henry James and Modem Moral Life (Cambridge: Cambridge University
96.
Stephen Mulhall, On Film (London: Routledge, 2001 ), s. 19.
97.
A.g.e., s. 132.
98.
Bkz. Walter Benjamin, "Capitalism as Religion," Selected Writings, C i l t 1 (Cambridge,
yoksulları duygudaşça tasvir etmesine rağmen, devrimci radikalizmi destekleyen topluma
M A : Harvard University Press, 1 9 9 6 ) , s. 2 8 8 - 2 9 1 .
yönelik etik taleple tam olarak yüzleşmeyi becerememişti. (Hegel, tersine, bu sorunun
99.
Pres, 2 0 0 0 ) , s. 10-11. 3.
tümüyle farkındaydı: onun "yığın / Pöbel" üzerine horgörü dolu ifadeleri bizi onun onların
Bkz. Emmanuel Lévinas, On Escape (Stanford: Stanford University Press, 2 0 0 3 ) , s. 6 5 .
saldırgan duruşlarının ve topluma yönelik koşulsuz taleplerinin tümüyle haklı olduğunu
100. Burada J o a n C o p j e c ' i n utanç fikri üzerine çığır açıcı çalışmasına bağlı kalıyorum, "May ' 6 8 ,
kabul
the Emotional M o n t h , " Zizek, ed., Lacan: The Silent Partners.
etmiş
olmasına
karşı
kör
kılmamalıdır
-
toplum
tarafından
etik
özneler
sayılmadıklarından, ona bir şey borçlu değillerdir.)
101. Burada Lilja Kaganovska'nın enfes "Stalin's M e n : Gender, Sexuality, and the Body in Nikolai Ostrovsky's How the SteelWas T e m p e r e d " adlı çalışmasına bağlı kalıyorum (elyaz
Ve belki de burası James'in yeterince radikal olmadığı noktadır: gecekondulardaki güçsüz
4.
Burada
kullanılan
edisyon
Henry
James,
The
Princess
Casamassia
(Harmondsworth:
Penguin, 1 9 8 7 ) .
ması , yazarının izniyle). 5.
Irwing Howe, " T h e Political Vocation," Henry James, ed. Leon Edel (Englevvood Cliffs:
6.
A.g.e., s. 166.
Kafkaesk özellikle karşılaşınca şaşmamak gerek; bu sahnede Stalinist gösterimahkemelerin
7.
James, The Princess Casamassima, Derek Brewer, "Introduction", s. 17.
tuhaf bir yer değiştirmesi yer alır; devasa bir Sovyet metalürji fabrikasında çalışan bir
8.
A.g.e., s. 2 1 .
A l m a n proleteri olan kahramanımız, bütün topluluğun önünde dikkat çekici çalışması
9.
Ve belki de, bu noktadan haşlayarak, tam bir Estetik kuramı ortaya atabiliriz (tıpkı,
102. Nikolai Ostrovsky, How the Steel Was Tempered (Moskova: Progress Publishers, 1 9 7 9 ) ,
PrenticeHall, 1 9 6 3 ) , s. 157.
s. 195-196. 1 0 3 . Vsevolad
Pudovkin'in filmi
DezertıVdeki
(Kaçak,
1 9 3 3 ) doruk sahnesinde bir başka
nedeniyle övüldüğü zaman, buna şaşırtıcı aleni itirafla yanıt verir: hayır, bu övgüyü hak
Hüzünlü Dönenceler1'deki ünlü bölümde,
etmemektedir; Sovyetler Birliği'ne sadece Almanya'daki korkaklık ve ihanetinden kaçmak
yönelik çabalar olarak gören Lévi-Strauss gibi,)
için gelmiştir (Polis grevdeki işçilere saldırdığı zaman o evde kalmıştır, çünkü hain Sosyal Demokrat propagandaya inanmıştır)! Halk (sıradan işçiler) onu şaşkınlıkla, gülerek ve alkışlayarak dinler - Kafka'nın Dava'sında J o s e f K.'nın mahkemeye çıkması sahnesini hatırlatan ürkütücü bir sahne - burada da, halk gülüp en beklenmedik ve uygunsuz anlar da alkışlar. . . . Bu sahne çok çarpıcıdır çünkü Stalinist mahkemenin gizli fantazisini sah neler: hain kendi özgür iradesi ve suçluluk duygularıyla, gizli polisin hiçbir baskısı olmadan suçunu halkın önünde itiraf eder. 1 0 4 . Basit, ama biraz tatsız bir cerrahi müdahale var, bu müdahalede lokal anestezi yapılır, göz yuvasından çıkarılır ve (en azından kısmen) bedenin çevresinde döndürülür, böylece hasta kendisini dışarıdan, "nesnel" bir bakışla görebilir - bu deneyim bedensiz, bedenden
yüz çizimlerini
toplumsal çıkmazları çözmeye
10.
Fredric, Jameson, 77ıe Seeds of Time (New York: Columbia University Pres, 1 9 9 4 ) , s. 8 9 .
11.
Sigi Jöttkandt, " M e t a p h o n ,
Hysteria and Ethics of Desire in
The
Wings of Dove,"
Uluslararası Henry James Konferansi'nda (Paris, 2 0 0 2 ) yapılan sunum. 12.
James'in "MacGuffin"i, bir bakıma, anlatının çevresinde döndüğü kayıp elyazması (ya da mektup destesi), tıpkı aynı başlığı taşıyan öyküdeki "Aspern evrakları" gibi, ya da " T h e Figure in the Carpet"daki ünlü sır gibi. Ortalıkta dolaşan H i t c h c o c k ç u nesnelekenin hari ka bir örneği belki de "Paste"teki incilerdir (1899'lara ait önemsiz bir öyküdür b u ) : anlatıcının ölü üveyannesinden yeğenine, sonra da tekrar ona, sonra üçüncü bir kadına geçerler ve kuşkulu otantiklikleri aile şerefine bir tehdit oluşturur (eğer otantiklerse, o
403
zaman üveyannenin onları satın almış olan gizli bir aşığı olmalıdır). Ve beklendiği üzere,
6.
Alain Badiou'nun doğruluk fikrine yönelik gönderme burada ı Bfl .ılı. I >>
James'te ayrıca üçüncü H i t c h c o c k ç u nesneyi, aynı başlığı taşıyan öyküdeki "ormandaki
7.
Alan Gardiner, ThePoetryof William Wordsworth (I larmondnworth
vahşi hayvan" gibi, özneyi yutmakla tehdit eden travmatikolanaksız Şeyi de buluruz;
8.
Ayrıca bkz.: "... the midnight storm / Grew darker in the preiertl t
9.
Malevich'in yapıtında benzer bir sorunla karşılaşırız. 1927 yılında, Berlin
Lacarıcı nesne üçlemesi (a, engelli A ' n m S'si, büyük Phi [baskın fallik mevcudiyet]) böylece tamamlanır. Bu üçleme için, bkz. "Introduction," Everything You Ever Wanted to
İni tl 11
I ı
["ofil
ı
Gerçekçiliğe, hatta o etkileyici geç dönem eseri, kanserden ölmek üzereyken v ıptlfl
yaklaşımını "etik" kuşku ve tereddütlerle maskeler - onun gibi tipler devrimci hedefe
portreye dek uzanan birçok resimde. Bu "gerileme"nin anlamı nedir? Bu Imiıın (lllupİHtl
"duygudaşlık duyar," ama "ellerini kirletmeyi" reddeder. Genellikle (ve hak ederek) bir
serbestçe denemek gibi Stravinski'ninkine benzer bir tavır mıdır? Bilmece şu: bu "p ı
devrimin orta safhalarında öldürülürler (bir devrimin ilk safhalarında istekleri karşılanan
ileme" sadece bir gerileme, onun çıkışındaki Olay için önemsiz bir şey miydi, yoksa DU
lar -kendi ölümlerini bir fedakarlık gösterisi olarak sahnelemek isteyenler- bu dünyanın
çıkışın işlenişi, yani, tam anlamıyla, bir olay sonrası sadakat mıydı?
Milly'leridir). Guillermo Arriaga, 21 Orams (Londra: Faber ek Faber, 2 0 0 3 ) , s. xii-xiv.
15.
Bu, elbette, birazdan gelen yorumun herhangi bir tamlık iddiası olmayan, doğaçlama bir ilk yaklaşımdan ibaret olmasının nedenidir. Bu Altın Kase'nin Merchantlvory film versiyonunun büyük başarısızlıklarından biridir: film "haydut baronu" olabildiğince sevimli göstermek için yolundan sapar.
İçinde
yaşadığımız, "Ötekini incitme"ye takıntılı, Politik Olarak Doğru zamanımıza uygun bir şekilde, düşünceli davranış acımasız kapitalist sömürüden daha önemlidir. Bu öykü için bkz. Gloria C. Erlich, The Sexual Education of Edith Wharton (Berkeley: University of California Press, 1 9 9 2 ) .
18.
"I
n. I.
lyufl
likten ( 1 9 3 2 tarihli) örnek işçi (Kızıl Ordu üyesi Şirnovski) portreslndekl
Daha politik terimlerle, Densher örnek bir "dürüst" burjuva entelektüelidir, uzlaşmacı
14-
17.
1990)ı
yapıtında bir "gerileme" vardı - birkez daha eski üslupta resim yapmaya kr.l.nlı, ı I
York: Verso, 1 9 9 3 ) .
16.
I
mv I v
Malevich kalan bütün resimlerini ( 7 0 kadar) orada bıraktı. SSı !B'ye •!
Know about Hitchcock, but Were Afraid to Ask Lacan, ed. Slavoj Zizek, (Londra ve New 13.
I' . I U iktl IUI
Petlj
10.
Alejandra Pizarnik ve Susan Bassnett, Exchanging Lives (Leeds: Peepal T r e e , 2 0 0 2 ) , s. 20,
11.
A.g.e., s. 2 5 .
12.
A.g.e., s. 26.
13.
A.g.e., s. 3 2 .
14.
Georg Lukâcs, "Hölderlin's Hyperion," Goethe and His Age (Londra: Allen 6k Unwin,
15.
Bkz. Eric Santner, Friedrich Hölderlin: Narrafive Vigilance and the Poetic Imagination
16.
Heidegger'in okumasının, Hölderlin'in kırılmasının Oedipuscu okumasının en radikal
1 9 6 8 ) , s. 137. (Piscataway: Rutgers University Press, 1 9 8 6 ) . karşıtı gibi görünen (Jean Laplanche'nin 1960'larda geliştirdiği) şey baştan sona ikna edi
Pipin, Henry James and Modern Moral Life, s. 77.
cidir: Hölderlin'in kendisinin de belirttiği gibi, eksiği saptayamıyördu, yani, sürekli bir ontikontolojik kısa devre içinde yaşıyordu, bu kısa devrede (en küçük bile olsa) her ontik başarısızlık ya da kusur deneyimi ontolojik bir felakete, bütün dünyanın dağılmasına yol
3 TANRISAL BOK OLMANIN DAYANILMAZ A Ğ I R L I Ğ I 1.
Öyleyse, postmodern sanat bir hazza dönüş mü?
2.
Ronald Woodley; Martha Argerich ve G i d e o n Kremer'in kaydına eşlik eden metin
{Deutsche Gramınophon 431 3.
8032).
Heidegger neden aşırı bir biçimde Hölderlin'in şiirlerine odaklanıyor? Neden uygulamada onun felsefi fragmanlarını ve Hyperion adlı romanını görmezden geliyor? Bunun iyi bir
ki "Şeyin patlaması" kuskusuz onun Onuncu Senfoni'sinin ikinci kısmıdır, genellikle "Stalin
nedeni var: onun geç dönem şiirleri Hölderlin'in Hyperion'da ve 1790'ların son yıllarına
portresi" olarak anılan, keskin akortlarla birlikte kısa ama şiddetli bir şekilde enerjik Scherzo
ait felsefi fragmanlarda dile getirmeye çalıştığı çözümün kırılmasını işaret eder.
kısa bölümün (dört dakikadan biraz fazla, birincinin yirmi üç, üçüncü ve dördüncünün on iki dakika sürmesine kıyasla) yine de bütün senfoninin enerjik odağı işlevini görür, vahşi teması diğer bölümlerde de yankılanır ve yinelenir, onun fazla enerjisi diğerlerine saçılır - sanki burada, ikinci bölümde, "güneş yanığı" olma tehlikesiyle karşılaşırız. ... Bu üç müzik dehası amblemi, Bach-Mozart-Beethoven (belli belirsiz bir şekilde ressamın Leonardo-Raphael-Michelangelo üçlemesine karşılık gelirler), benim içimde benim deham olan travmatikfazla Şeyle baş etmenin üç kipine karşılık gelmez mi ? İnsan kendi dehasını ya bir zanaatkar olarak, herhangi bir tanrısal misyonu üstlenmeden, sadece sıkı çalışmasını yürüterek uygulayabilir ( B a c h ) ; ya da insan dehasını denetimsiz, neredeyse çocuksu bir kendiliğindenliğe sahip bir yaratıcılık akışı olarak getirme şansına sahip olur (Mozart); ya da insanın dehası sanatçıyı yapıtını acı verici Titanik bir mücadele süreciyle yaratmaya zor layan bir tür iç demondur, onu karşı koyan maddeye ve ona karşı dayatır ( B e e t h o v e n ) . 5.
kompleksini" ontolojinin saygınlığına çıkarmalıyız. 17.
Burada Şoştakoviç Prokofyev'den daha gelenekseldir; onun yapıntıdaki örnek niteliğinde
(yine de niye diye merak etmeliyiz - niye basitçe fazla bir canlılık patlaması değil?)- Bu en
4-
açacak bir patlamayla tehdit ediyordu. Bu okumayı psikolojik olarak indirgemeci, ontik, ontolojiktarihsel düzeyi kaçıran bir okuma sayıp bir kenara itmek yerine, talihsiz "Oedipus
Bertolt Brecht, Gedichte in einem Band (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 8 2 ) , s. 1 0 0 9 - 1 0 1 0 .
18. 19.
Halldor Laxness, World Light (NewYork: Vintage, 2 0 0 2 ) . Komünist bir politik bağlılıkla ensest Şeyin büyülenmesi arasındaki aynı gerilim Luchino Visconti'nin eşsiz sinema yapıtını niteler; onun ensest Şeyinin, çöküş halindeki eski yönetici sınıfların dekadan jouissance\ olarak
kendine özgü politik ağırlığı vardır. Bu
ölümcül büyülenmenin iki yüce örneği apaçık Venedik'te Ölüm ve daha az bilinen ama çok daha iyi olan, eski bir siyah beyaz film klasiği Vaghe stelle dell'Orsa'd\r, tam bir oda sineması cevheri. İki filmin paylaştığı şey zadece ölümle sonlanan yasak "özel" tutku değildir (bestecinin Venedik'teki yakışıklı oğlana olan tutkusu, Vaghe sfe//e'deki erkek ve kız kardeşlerin ensest tutkusu): iki film ayrıca en tutkulu haliyle geç dönem Romantizmini temsil eden bir müzik parçasının çevresine inşa edilmiş tir ve onunla desteklenir: Venedik'te bu Mahler'in beşinci Senfonisinden Adagietto'dur; Vaghe stelle'de bu Cesar Franck'm Re minör Prelude, choral et fugue adlı eseridir. Fakat, gevşekliğin tersine sanatçının Solcu politik bağlıltğıyla (Visconti ölünceye dek İtalyan Komünist Partisi'nin bir üyesi olarak kaldı) dekadan jouissance, acıdakihaz, yozlaşma halindeki yönetici sınıf
405
£
büyülenmesi arasındaki ikilik burada basit bir sözcelenmiş ve sözceleme arasındaki ayrım
"sapkın" bir je sai bien, mais quand même
2
işlevini görür, sanki Visconti, aşırı ahlakçı püriten devrimcilerin en yüksek kipinde, kişisel
indirgenmesi-yeniden kazınması mıdır?
£.
sınıfın ortadan kaldırılması zorunluluğunun kamusal onaylanması da, insanın kendi yoz-
bir şey) asıl önemi olanın tam anlamıyla Olay, G e r ç e k l e buluşma değil, onun sonuçlan,
olarak keyif aldığı ve büyülendiği şeyi halkın önünde kınamaktadır, böylece eski yönetici <
31.
Olayın Varlığın nedensel düzenini' blı
Badiou'nun Lacan'a karşı savı (başkalarının yanı sıra, Bruno Boostels'in de dile getirdiği
luğunun gösterisi içinde, dekadan bir acıdakihaz sunmanın bir aracına "trans-işlevselleştirilir."
onun kazınması, Olaydan çıkan yeni söylemin tutarlılığı olduğudur.
¿
20.
Susan Sontag, "Journey to the C e n t r e of the Novel," The Guardian, 5 Mart 2 0 0 5 ,
Badiou'nun kendisine yöneltmek istiyorum. Yani: onun temsil hali olmayan sal var OİttlB
pi
21.
A.g.e.
gibi olanaksız hedefi savunma şeklindeki " m u h a l i f tutumuna karşı, iktidarı "devralıp"
%
22.
Bkz. T h o m a s Metzinger,
Being No One:
Paul
Broks,
25.
seniz, o zaman karşısında kendi konumumuzu tanımladığımız şey olarak devlet iktidarına
Into the Silent Land:Travels in Neuropsychology (Londra: A t l a n t i c Books,
dayanmayı sürdüreceğiz. 32.
Bkz. David Chalmers, The Conscious Mind (Oxford: Oxford University Press, 1 9 9 6 ) .
çıkabiliriz:
33.
A.g.e., s. 1 0 1 .
Heidegger'e Açıklığın kendisinin nasıl yaratıldığına ilişkin bir değerlendirme eklenmesi
34.
Aynı çerçevede, Saul Kripke'nin klasik özdeşlik kuramına karşı savını (Bkz. Saul Kripke,
Jeremy Campbell, The Liar's Tale (NewYork: Norton, 2 0 0 1 ) , s. 27. Burada Sloterdijk gerekiyor.
Bkz.
haklı, Peter
yine de kendine özgü değerlendirmesine Sloterdijk,
Nicht
gerettet.Versuche
nach
karşı
Heidegger
"Identity and Necessity," Identity and Individuation, ed. M i l t o n K. Munitz [New York:
(Frankfurt:
New York University Press, 1971 ]) böyle ilginç ve kışkırtıcı kılan şey, öznel deneyimle
Suhrkamp, 2 0 0 1 ) . 26.
Bkz. J o h n Caputo, Demythologizing Heidegger (Bloomington: Indiana U n i . Press, 1 9 9 3 ) .
27.
Biyolojik içgüdüden dürtüye kaymayı bu şekilde saptamamız gerekir: içgüdü sadece hayvan
nesnel beyin süreçleri arasındaki özdeşliği çürütmek için, bizim maddi nöral karşılığı olmayan bir öznel deneyim (diyelim, acı deneyimi) olasılığını hayal edebilmemizin yeterli olacağı şeklindeki güçlü savdır.
yaşamının fiziğinin bir parçasıdır, buna karşın dürtü (ölüm dürtüsü) metafizik bir boyut
D a h a genel olarak, bütün bir özdeşlik karşıtı kanıtlamanın, hiperbolik imgeleme
getirir. Marx'ta, işçi sınıfıyla proletarya arasında benzer bir örtük ayrımla karşılaşırız: "işçi
başvururken Descartes'ı izliyor olduğuna dikkat etmek önemlidir: b e n i m zihnimin benim
sınıfı" ampirik toplumsal kategoridir, toplumbilimsel bilginin erişimindedir; buna karşın
bedenim olmadan var olduğunu hayal etmek olasıdır (ya da, daha modern versiyonlarıyla;
"proletarya" devrimci Doğrunun öznesi-failidir. Aynı çerçevede, Lacan dürtünün etik bir
bir kişinin beynindeki süreçlerle ilgili her şeyi biliyor olsaydık bile, onun öznel deneyi
kategori olduğunu öne sürer. 28.
minin ne olduğunu yine de bilmeyecektim.)
Bkz. Alain Badiou, L 'etre et revenement (Paris: Editions du Seuil, 1 9 8 9 ) . Badiou, içinde bir DoğnılukOlayın ortaya çıkabileceği dört olası alan belirler, içinde öznelerin bir doğruluky-
35.
ordamının "işleticileri" olarak ortaya çıkabileceği dört alan: bilim, sanat, politika ve sevgi. İlk üç doğruluk yordamı (bilim, sanat ve politika) klasik DoğnıGüzelİyi üçlemesinin
karşıtı olan tuhaf bir süreci getirir: sıradan gerçekliğimizin -maddi nesnelerin tekdüze
mantığını izlemez mi - doğrunun bilimi, güzelin sanatı, iyinin politikası? Peki, ya dördüncü
gerçekliğinin- kuantum salınımlarının saf süreçselliğinden doğuşu.
yordam, sevgi? O, daha köktenci ve evrensel olduğu için diziden dışarı fırlamıyor mu? Bu
36.
yüzden basitçe dört doğrulukyordamı yoktur, üç artı bir vardır - belki de Badiou'nun yeter
37.
doğrulukyordamlarını sevgi aracılığıyla renklendirmeye eğilimli olduğu gözlemini yapar). Bu dördüncü yordamın kuşattığı şey sadece sevgi mucizesi değil, aynı zamanda psikanaliz, teoloji ve felsefenin kendisidir (bilgelik sevgisi). Öyleyse, sevgi Badiou'nun "Asya tipi üre tim modeli" değil midir - diğer üç kipe uymayan bütün doğrulukyordamlarını içine attığı kategori? Bu dördüncü yordam aynı zamanda bütün yordamların altında yatan biçimsel ilke ya da matris olarak hizmet eder (bu da, Badiou'nun bir yandan dinden doğrulukyordamı ortaya atan kişi olduğunu öne sürmesi olgusunu açıklar). Dahası, sevgiyle diğer doğruluk
Jacques Lacan, Encore (NewYork: Norton, 1 9 9 8 ) , s. 9 5 . Sigmund Freud, Dora. An Analysis of a Case of Hysteria (New York: Macmillan, 1 9 6 3 ) , s. 1 0 1 .
38.
J e a n Laplanche, Vie et mort en psychanalyse (Paris: Flammarion, 1 9 8 9 ) , s. 5 8 .
39.
Karl M a r x , Capital, C i l t 1 (NewYork: International Publishers, 1 9 6 7 ) , s. 163.
40.
Bkz. K o j i n Karatani,
Transcritique: On Kant and Marx (Cambridge, M A : M I T Press,
2003). 41.
Karl Marx, "A C o n t r i b u t i o n to the Critique of Hegel's Philosophy of Law: Introduction,"
42.
Kapitalizmin teolojik çekirdeğiyle ilgili bu noktanın, Weber'in Protestan etiği ve kapitalizmin
Collected Works, C i l t 3 (New York: International Publishers, 1 9 7 0 ) , s. 1 7 5 .
mevkisini esirgemesi, diğer yandan Aziz Pavlus'un Doğruluk-Olaym biçimsel matrisini ilk yordamları arasındaki bir başka temel fark yok mudur, çünkü adlandırılamayanı dayatmaya
yükselişi teziyle ilişkisi yoktur, çünkü kapitalist mekanizmanın kendisine "teolojik" bir karak
çalışan diğerlerinin tersine, "doğru sevgi"de insan sevilen Ötekini, kadın ya da erkek olarak
ter atfeder; bu nokta Walter Benjamin tarafından vurgulanmıştı, "Capitalism as Religion," SelectedWritings, C i l t 1 (Cambridge, M A : Harvard University Press, 1 9 9 6 ) , s. 2 8 8 - 2 9 1 .
içindeki adlandırılamayan X yüzünden onaylar/kabul eder. Başka deyişle, "sevgi" sevilende
30.
Kuantum fiziğinde olaylar karmaşıklaşır, çünkü onun kuantum salınımlarının "çöküşü" şeklindeki merkez fikri, görümümün gerçekliğin içinden doğmasının neredeyse simetrik
ince vurgulamadığı bir olgu (oysa, cinsel farkla ilgili olarak, kadınların bütün diğer
29.
savı
sürdürmememiz gerektiğini ö n e sürmeye hevesleniyorum. Eğer bunu yapmaya hazır değil
2 0 0 3 ) , s. 17. 24.
karşı
üstlenme gücünü toplamamız, muhalif tutumun güvenliğinde ısrar etmekle yetinmeyi
The Self-Model Theory of Subjectivity
(Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 4 ) . 23.
Bu
adlandırılamayan olarak kalması gereken şey yüzünden sevenin duyduğu saygıyı adlandırır
43.
- "insan konuşamıyorsa, susmalıdır" sözü belki de sevginin temel reçetesidir.
44.
Bu gözlemi Adrian J o h n s t o n ' a borçluyum.
Alain Badiou, Theoretical Writings (Londra: Continuum, 2 0 0 6 ) .
45.
M a r t i n Heidegger, Basic Writings (New York: Routledge, 1 9 7 8 ) , s. 3 7 6 .
Bu yüzden temel soruyu sormamız gerekir: kendisi için sadece dışsal olan bir Olaya sahip
46.
olmayan bir Varlık var mıdır, yoksa varlığın her düzeni kurucu bir olayın inkarı-silinmesi,
Bkz. Chalmers, 77ıe Conscious Mind, s. 2 3 1 .
Dieter Henrich-Manfred Frank okulunun paradoksu farklı türden bir paradoks: Kantçı aşkmsal mirası kurtarmak ve bilişselciliği eleştirmek istedilerse de, sav kipleri zaten
"analitikti" - sorunun tarihsel boyutuna herhangi bir göndermesi olmayan saf soyut akıl
47.
49.
kendini tanımayı önvarsaydığı savı, ya da H e n r i c h ' i n Hegel'in aracısızlık fikrinin ikircik
dünyamızın
liğine ilişkin çözümlemesidir). Ve burada kaybolan Hegelci mirasın tam konumu da budur:
bozulmamışlarsa, yaratıklar doğal olarak gözlerini O n a çevirir. . . . Katoliklik daha ayrıntılı
bütün
servet
ve
güzelliği
tanrısal
yaratıcı
gücü
tanıklık
eder
ve
Hegel bir fikrin -bu terimin bütün anlam ve boyutlarıyla (onunla ilgili neler söylüyoruz,
bir "halıdaki figür" mantığına kayar: Yaratıcı dünyada doğrudan var değildir; O n u n izleri,
nasıl ortaya çıktı, o n u n g e ç m i ş i ) - tarihsel yönünün bu fikrin kendisinin parçası olduğunu
bir bakıma, yüzeysel ilk bakıştan kaçan ayrıntılarda gizlidir. . . . T a n r ı t a m a m l a n a n ürünün
öne sürer.
den uzaklaşan, eser sahipliğini sadece resmin kıyısındaki zar zor görünen bir imzayla işaret
Kuşkusuz, epistemik iddialarının pratik sonuçlarıyla karşı karşıya kalınca ("Yani buna göre
eden H i t c h c o c k ç u bir film yapıcısı ya da ressam gibidir. S o n olarak, Protestanlık yaratılmış
Hitler suçlarından sorumlu değildi ve cezalandırılmamalı mıydı?"), çoğu (Churchlands gibi
evrenden, kör bir mekanizma gibi çalışan ve T a n r ı ' n m varlığının sadece onun olayların
onurlu istisnalarla) kendi neo-Kantçı geri ç e k i l m e versiyonlarını yinelerler, günlük hayat
normal
larımızda özgür sorumlu failler olarak özdeneyimimize saygı duymamız ve suçluları ceza
dünyadaki radikal namevcutluğunu öne sürer. 65.
akışını
bozan
inayetinin
doğrudan
müdahalelerinde
görünür
olduğu
bu gri
Hegel'i bilenler için, bu fazla öğeyi saptamak kolaydır: Mantık Bilimi'nin sonunda, Hegel diyalektik bir süreçte kaç m o m e n t saymamız gerektiği gibi naif bir soru sorar, üç mü dört
Daha ayrıntılı bir çözümleme için bkz. aşağıda Dördüncü Bölüm. Peki ya organların üretimi için klonlamak, yani bir kişiyi sadece organlarından bir kısmını
mü? O n u n yanıtı ya üç ya da dört moment olabileceği şeklindedir: orta m o m e n t , olum
kullanmak için "yetiştirmek"? Bu yordamın etik canavarlığı apaçık: bir kişi organ sahibi
suzluk, doğrudan ikiye katlanır: doğrudan olumsuzlamaya ve doğruca olumlu senteze dön
olmaya indirgenir. Dahası, "doğal" özgünle klonunun karşı karşıya getirilmesi kaçınılmaz
meye geçen kendi kendiyle ilişkili mutlak olumsuzluğa.
olarak bizi şu seçenekle karşı karşıya getirir: ya klonu tam olarak insani bir kişi olarak
66.
Bu arada,
Tekvin 4: 2426'da, "adamın çıkıp geldiği" yerde travmatik bir oluş vardır:
tanımayız, sadece ruhsuz yaşayan bir makine sayarız (çünkü Hıristiyanlıkta dedikleri gibi,
T a n r ı ' n m kendisi Musa'nın çadırına esmer bir yabancı kılığında gelir ve o n a saldırır ("Rab
"doğal olarak döllenmemiştir"); ya da, eğer tam olarak insansa, o zaman özgünle klonu
onunla karşılaştı ve onu öldürmeye kalktı"); Musa sonra karısı Ziporrah'ın, Tanrı'yı ona oğullarının sünnet derisini sunarak sakinleştirmesi sayesinde kuttulur.
arasında temel bir fark son aşamada yoktur (ve fark h i ç yoktur), peki o zaman neden organ 50.
Bu üç Hıristiyan yaklaşımı aynı zamanda, T a n r ı ' n m dünyadaki varlığının üç farklı kipini de içerir. Yaratılmış evrenin doğrudan Yaratıcısının görkemini yansıtmasıyla başlarız:
landırmayı sürdürmemiz gerektiğini öne sürerler. 48.
64.
yürütme (bunun en iyi örneği, özdüşünümün, öznenin kendi ötekinde tanınmasının, kendi
ları için özgünü kullanmayalım?
67.
George Güder, aktaran J o h n L. Casti, Would-Be Worlds (New York: J o h n Wiley & Sons,
68.
Jacques Lacan, The Ethics of Psychoanalysis (Londra: Routledge, 1 9 9 2 ) , s. 7 0 . Kuran'da, Ş e y t a n ' ı n P e y g a m b e r i n aklını nasıl karıştırdığıyla ilgili ünlü bir bölüm vardır: " S e n d e n ö n c e herhangi bir Haberci ya da Peygamber göndermedik, ama o Ş e y t a n onun
1 9 9 7 ) , s. 2 1 5 . Bkz. Peter Sloterdijk, Regeln fur den Menschenpark (Frankfurt: Suhrkamp, 1 9 9 9 ) .
hayal gücüne girdi, hayal görmesine yol açtı; ama T a n r ı İblis'in yaptığını bozar, sonra
52.
Sloterdijk, Nicht gerettet, s. 3 6 5 .
T a n r ı O n u n dizelerini onaylar" (sure 2 2 : 5 2 ) . Buradaki düşünce Ş e y t a n ' ı n sık sık peygam
5 i.
"A Conversation with A l a i n Badiou," lacaniaii ink 23 (New York, 2 0 0 4 ) , s. 1 0 0 - 1 0 1 .
54.
Jacques-Alain Miller, "Religion, Psychoanalysis," lacanian ink 23 (NewYork, 2 0 0 4 ) , s. 18-
51.
>5.
56. 57.
yüce turnalardır ve onların araya girmeleri umulur." Bu çoktanrıcılık ödünü, bu Sureyi
Dahası, doğrulukla bilgi arasındaki temel farkı da akılda tutmamız gerekmiyor mu?
dinleyen paganları çok hoşnut etti elbette; Cebrail daha sonra M u h a m m e d ' i bu dil
"Doğruluk", belli bir standart perspektiften, bilgiyle anlamın bir kesişiminin adı değil
sürçmesi
midir, bu yüzden asıl maddeci görev öncelikle bilgiyi anlamdan ayırmak değil, anlam
Ş e y t a n ' ı n özdeşliği varsayımının a l t ı n d a - T a n r ı ' n m kendisi de buraya bir parça yön
(,0.
Fakat,
ya - T a n r ı ' y l a
lendirmeyle karıştıysa? Ya eğer paganları ayartmak için ö n c e Peygamberi şaşırtıp onun çoktanrıcılığa başvurmasına yol açtıysa, ve sonra, görev tamamlanınca, bu ödünü iptal
Bu üç konumun özlü bir betimlemesi için bkz. Franklin Sherman, "Speaking of G o d aftet
ettiyse? 69.
Luther anal bedensel işlevlere takıntılıydı, (psikolojik koşullanmalı) kabızlık çekiyordu -
Press, 2 0 0 1 ) .
insanı T a n r ı ' n m kıçından,
F. W J. Schelling, "Philosophical Investigations into the Essence of H u m a n Freedom,"
şaşmamak gerek. 70.
Aktaran Morgan, ed., A Holocaust Reader, s. 2 3 7 .
tanımlamasına
Günümüzde kamusal alanının paradoksu, kamusal bir kişi olmanın yolunun insanın özel burada bir model.
71.
David Tracy, "Religious Values after the Holocaust," Morgan, ed., A Holocaust Reader,
Peki baba otoritesi ve kadından oluşan çiftin onun bakışına sergilenen imge olmasına ne diyeceğiz? Bu ilişkide, kastre edilen erkektir - onun kastrasyonu otoritesinin olumlu koşulu/bedelidir; buna karşın kadın kesinlikle kastreolmamıştır ve tam da bu nedenle, ikti
s. 2 3 7 . Walter Benjamin, Illuminations (NewYork: S c h o c k e n Rooks, 1 9 6 9 ) , s. 2 5 4 .
tanrısal bok olarak düşmüş bir şey diye
hayatını (hobiler, aşk ilişkileri, tuhaf zevkler) kamusal kılmasıdır - televizyon talk show'u
Bkz. Martin Heidegger, "Only a G o d C a n Save U s , " The Heidegger Controversy, ed.
darsızdır, bir nesneye indirgenmiştir.
(52. Jürgen Habermas, The Future of Human Nature (Cambridge: Polity Press, 2 0 0 3 ) , s. 110. 6 t,
...
Bkz. Sloterdijk, Nicht gerettet, s. 9 9 .
Richard W o l i n (Cambridge, M A : M I T Press, 1 9 9 3 ) . (. I.
yüzünden azarladı, ama T a n r ı onu sakinleştirdi.
dışındaki bir doğruluk boyutunu öne sürme olasılığını dile getirmektir?
Philosophy of German idealism, ed. Ernst B e h l e r (New York: Continuum, 1 9 8 8 ) , s. 2 7 4 . 59.
pagan tanrıçayı insanla T a n r ı arasındaki yasal aracılar olarak öven iki ayet koydu: "Bunlar
19.
Auschwitz," A Holocaust Reader, ed. M i c h a e l L. Morgan (Oxford: Oxford University 58.
berlerin zihinlerini karıştırdığı, onları ünlü "Şeytan ayetleri" gibi sapkınlıklar söylemeye sürüklediğidir: Hz. Muhammed Sure 53'ü okurken, Şeytan onun aklına girdi, diline üç
72.
1991 yılında S l o v e n y a ' n m bağımsızlığına kavuşmasından sonraki ilk birkaç ay içinde, eski
409
Yugoslav parası geçerliliğini yitirdi ve yeni S l o v e n parası daha dolaşıma çıkmamıştı; bu
4
ÖZGÜRLÜK DÖNGÜSÜ
yüzden, bu yarığı doldurmak için,, otoriteler 1 ila 5 0 0 0 arasındaki birimlerde geçici bir para çıkardılar, ama buna bir ad vermediler - bu kağıt para S l o v e n ulusal bankasının damgasını,
7 i.
1.
Q u e n t i n T a r a n t i n o ' n u n Kill Bill 2'si bu zamansal yapıyı aşırı uç noktasına, yani ölüm nok
değerini belirten sayıyı taşıyordu, ama bir ad, "dinar" ya da başka bir ad taşımıyordu.
tasına dek götürüyor: U m a T h u r m a n karakteriyle babası
Böylece saf birimlere, ( K a n t ç ı anlamda) herhangi bir şematikleştirmesi olmayan, neyin
yüzleşmede, T h u r m a n onu kalp bölgesini hedef alan özel darbeler peşpeşe indirerek
("Bili")
arasındaki o son
birimi olduklarına dair bir belirlemeden yoksun birimlere sahip olduk: örneğin bir kitabın
öldürüyor. Bu darbeler adamı h e m e n öldürmüyor - bir iki dakika kadar, Bili çevrede
bedeli, 350'ydi - 3 5 0 ne? H i ç , sadece 3 5 0 birim. . . . T u h a f olan şey kimsenin bu namev-
geziniyor ve kendini normal hissediyor; fakat, bu ertelemenin ardından aniden yere
cutlukla ilgili yorum yapmamasıydı.
düşüyor. S a h n e n i n dokunaklılığı, elbette, Bill'in çevrede normal bir şekilde geziniyor, son içkisini bitiriyor olsa da, yaşayan bir ölü, bir bakıma çoktan ölmüş olma halinin farkında
Bkz. K e i t h Bradsher, "Sad, Lonely? For a G o o d T i m e , Call Vivienne," New York Times,
olması olgusunda yatar. . . .
24 Şubat 2 0 0 5 . Bu konuya dikkatimi çektiği için Jeff Martinek'e teşekkür ederim. 2.
Bkz.
B e n j a m i n Libet, " D o We Have Free Will?," Journal of Consciousness Studies
I
74.
Bkz. C a r i Zimmer'in raporu, " T h e U l t i m a t e R e m o t e C o n t r o l , " Newsweek, 14 Haziran
75.
Lacan, The Ethics of Psychoanalysis, s. 207.
76.
A.g.e., s. 2 3 1 .
kurmak ilginç olurdu;
Lorenzo Chiesa, "Imaginary, Symbolic and R e a l O t h e r n e s s : T h e Lacanian S u b j e c t and His
Agatha, suyun içine yerleştirilmiş, saf dürtü medyumuna dalmış olan o "ileri görüşlü"
Vicissitudes," tez, University of Warwick, D e p a r t m e n t of Philosophy, 2 0 0 4 , s. 2 3 3 .
bilişsel medyum da, bir tür Muselmann'a, yaşayan ölüye indirgenmiş değil mi? O n u n sudan
2 0 0 4 , s. 7 3 .
77.
7'S.
3.
Philip K. D i c k ' i n aynı başlığı taşıyan kısa öyküsüne dayanıyor.
4.
Azınlık Raporu'yla Spielberg'in bir önceki (başarısız)
Yapay Zeka'sı [A/J arasında bağlantı
Yapay Z e i a ' d a kahraman da oğlunun kaybıyla yüzleşir. Ayrıca,
kaçışı öznelliğine uyanması değil mi?
Günlük hayatımızın sayısallaştırılmasına ilişkin en sıkıcı S o l c u mantralardan biri de şudur: "Dijitalleşmeye, siberuzaya vb. olan hayran olurken, bunun sadece gelişmiş azınlığı
5.
Daniel Wegner, The Illusion of Conscious Will (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 2 ) .
ilgilendirdiğini unutmalıyız - insanlığın yarıdan fazlası tek bir telefon konuşması bile
6.
Henri Bergson, Oeuvres (Paris: P U F , 1 9 9 1 ) , s. 1 1 1 0 - 1 1 1 1 .
yapmış değil, onların sorunu sayısallaşma değil yiyecek, sağlık, ve basit hayatta kalmaya
7.
A.g.e.
yönelik başka sorunlar. . . . " Bu savı kuşkulu kılan şey, bunun başkalarıyla birlikte Bili
8.
A.g.e., s. 1 3 4 0 .
G a t e s tarafından da öne sürülüyor olmasıdır. Bu hümanist vıdıvıdı karşısında, siberpunk'ın verdiği dersi unutmamalıyız: sayısallaşma, sanal gerçeklik, biyogenetik vb. gecekondu yoksulluğuyla bir arada var olabiliyor. 79.
( 1 9 9 9 ) : 47-57.
V e m o r Vinge, aktaran Bill M c K i b b e n , Enough: Staying Human in an Engineered Age (New York: Henry Holt, 2 0 0 4 ) , s. 102.
9.
Bu halin daha ayrıntılı bir çözümlemesi için bkz. "Appendix," Slavoj Zizek, The Puppet and the D w a r f (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 3 ) .
10.
Azınlık Raporu'na ilişkin bu göndermeyi Juan Jorge M i c h e l Farina'ya borçluyum (Buenos Aires).
11.
Daniel C. D e n n e t t , Freedom Evolves (Harmondsworth: Penguin, 2 0 0 3 ) .
HO.
J. Storrs Hall, aktaran Enough, s. 102.
12.
Aktaran Elaine Feinstein, Ted Hughes (London: Weidenfeld 6k Nicolson, 2 0 0 1 ), s. 1 6 6 .
8 i.
Aktaran Enough, s. 1 0 2 - 1 0 3 .
13.
Aktaran a.g.e. s. 2 5 4 .
82.
R o b e r t Ettinger, aktaran Enough, s. 110.
14.
84.
M c K i b b e n , Enough, s. 127.
85.
Yakın bir gelecekte, sayısal teknoloji büyük olasılıkla cinsel sahnelerin kusursuz sahteleri ni olası kılacak: gerçek bir insanın edimsel video çekimleri, aynı kişi "gerçek" hardcore çekimlerden ayırt edilemeyen cinsel eylemler gerçekleştirirken görülecek şekilde değişti rilecek. Fakat, tam bir aldatmaca, bu kişinin kendi edimsel cinsel eylemlerini, herkesin
Belki de aydınlatıcı sarsıntı etkisi yaratmak için şu kısa devreyi göze almalıyız: Sylvia Plath'in en beğenilen şiirlerini, "Daddy" adlı şiirden başlayarak, onun döneminin rock
83. A.g.e.
öncesi popüler müzik şarkıları ( C o n n i e Francis vb.) tarzıyla, "zengin" kitsch orkestrasyonu da unutmadan plağa aktarmak. 15.
Francisco Varela, " T h e Emergent Self," J o h n Brockman, éd., The Third Culture ( N e w York: S i m o n 6k Schuster, 1 9 9 6 ) , s. 2 1 2 .
16.
iktidarsızlıkla (bozuk cinsel yaşam) başarısız bir evlilikteki toplumsal-simgesel sorunların karşılıklı
sayısal sahtelerle karşı karşıya olduklarını sanacağına güvenerek dolaşıma sokması olurdu
birbirine
dolaşması
da
koyutlamayla
önvarsayımların
Hegelci
birbirine
dolaşmasının kusursuz bir örneği değil mi? Artan çatışma ve gerilimlerin eşlerin altta yatan
- e n etkili yalan söyleme biçimi hâlâ doğrudur.
cinsel yetersizliğini yansıttığını söyleyebiliriz ("kavga ediyorlar, çünkü cinsel olarak tatmin
8.6.
N i c h o l a s Humphrey, A History of the Mind (NewYork: S i m o n & Schuster, 1 9 9 2 ) , s. 1 7 1 .
olmuyorlar"), ama aynı zamanda cinsel yetersizliğin eşler arasındaki toplumsal-simgesel
87.
IanTaterstall, Becoming Human (NewYork: Harvest Press, 1 9 9 8 ) , s. 1 7 0 .
gerilimlerin bir sonucu ve semptomu olduğunu, bu gerilimlerin "önvarsayımlarını (dışa
H8.
Humphrey, A History of the Mind, s. 2 6 8 .
89', Francisco Varela, "Le cerveau n'est pas un ordinateur," H. K e m p f le söyleşi, La Recherche 3 0 8 (Paris, 1 9 9 8 ) , s . l l 2 .
vurdukları başarısız cinsel yaşamı) koyutladığını" söyleyebiliriz. 17.
" T h e Emergent Self," s. 2 1 5 - 2 1 6 .
18.
Philip K. Dick, Minority Report (London: Gollancz, 2 0 0 2 ) , s. 2 0 .
19.
A.g.e., s. 2 3 - 2 4 .
411
20.
A.g.e., s. 4 2 .
21.
A.g.e.
22.
olanaksızgayrıinsan nesne olarak kendini "insanlaştırır" ve konuşmaya başlar. Konuşan nesne bir canavarlık olarak kalır - konuşmaması gereken bir şey konuşmaya başlar.
Burada Lacancı "büyük Ö t e k i " n i n radikal ikircikliliğini dikkate almamız gerekiyor: o
38.
eşzamanlı olarak simgesel "tözü" ("Aklın kurnazlığı" kipinde "ipleri ç e k e n " belirleyici düzen, bildiği varsayılan özne) ve saf görünümü ("olanı bilmesi gereken," görünümlerin
2 î. 24.
39.
yani, bilinen nesneleri algılarında tanıyamaz. G e r ç e k düzeyinde, o n u n algı mekaniz maları normal olarak çalışır, ama onların algı girdilerini öznelleştiremez - paradoksal
C a t h e r i n e Malabou, Que faire de notre cerveau? (Paris: Bayard, 2 0 0 4 ) .
olarak, o n u n algıları (ya da daha doğrusu, duyumları) nesnel kalır. Bu yüzden " n e s n e l "
Bu tür koşutlukların uzun bir tarihi vardır: Darwin'in de evrimci seçilim fikrine doğaya
Malabou, Que faire de notre cerveau?, s. 8 8 . Bkz. bölüm V ve V I , A n t o n i o Damasio, The Feeling of What Happens: Body; Emotion 2000).
duyumlarla "öznel" algılar arasında radikal bir süreksizlik koyutlamalıyız: onları ayıran bir o n t o l o j i k yarık vardır; duyumlar içinden nesne algılarının oluşturulduğu temel öğeler değildir. 40.
Damasio, The Feeling of What Happens, s. 147. Taylor "çok satmayan" nöral bilim örneği, parlak kışkıştırıcı dünya görüşü açıklama
41.
larından çok yeni bilişlerin kesin formülleştirmeleriyle ilgilenen sabırlı bir çalışma örneği
dizisine katılmada yattığına göre (yakınan hastanın kendisi ölmek üzeredir), onun "olumsuzlaması" tam tersine, son düğümünde diziden dışlanmayı içeren bir fıkra olurdu, yani,
J o h n G.Taylor, The Race for Consciousness (Cambridge. M A : M I T Press. 2 0 0 1 ) , s. 57.
Birin dışarı çıkartılması, onun dizideki bir istisna olarak koyutlanması, tıpkı yeni bir
(Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)
Bosna fıkrasında olduğu gibi: Fata (efsanevi sıradan Bosnalı kadın) bir doktora kocası
10. T h o m a s Metzinger, Being No One: The Self-Model Theory of Subjectivity (Cambridge,
H.
Ve, burada Hegel'i tartıştığıma göre, h e m e n bu fıkrayı bir üçlemenin bir ilk terimi olarak kavramaya hevesleniyorum. Bu yüzden, bu fıkranın temel düğümü görünüşteki istisna
olarak gösterilebilir.
11.
Bu paradoksun ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. geride, Birinci Bölüm, " K a n t ç ı Paralaks."
28.
12.
" K a i m b i l i n ç " l e patlayan şey agnozi'de elle tutulur olan belli bir yarıktır, acı ç e k e n kişi
bilmediği varsayılan özne) belirtir.
27.
S1.
(Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki
fizyolojik olarak bütün biçimleri, renkleri ve benzeri algılar, ama h i ç b i r şey "görmez",
and the Making of Consciousness (Londra: Vintage,
29.
The Feeling of What Happens.
sürdürülmesini, böylece onun kutlu bilgisizliğinin bozulmamasını isteyen büyük Öteki,
Malthuscu ekonomi görüşünü aktararak vardığı çok bilinen bir olgudur.
¿5. 26.
Damasio,
sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)
Muyo'nun
onunla
her
akşam
saatlerce
seviştiğinden,
o
yüzden
yatak
odasının
M A : M I T Press, 2 0 0 4 ) , s. 3 3 1 . (Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki sayılar bu
karanlığında bile, yeterince uyuyamadığından yakınır - adam tekrar tekrar üzerine
kitaba işaret etmektedir.) [İleride geçen B M K kısaltması, bu kitabın başlığında yer alan
çıkmaktadır. İyi kalpli doktor ona şok terapisi uygulamasını önerir: yatağın yanında yanan
Metz'inger'in Öznelliğin Benlik Modeli Kuramı'na aittir. - çn.]
bir lamba bulunduracaktır, seksten yorulup bıktığı zaman da, ışığı birdenbire Muyo'nun
Elbette, daha ayrıntılı bir çözümlemeyle, Ego imgesi olarak "Benlik"le onun temsil edile
yüzüne tutacaktır; bu şok adamın fazla tutkusunu kesinlikle söndürür.
meyen tözü olarak " B e n " arasındaki bir başka ayrımı da getirmemiz gerekir.
saatlerce seksin ardından, Fata ona söyleneni yapar - ve Muyo'nun meslektaşlarından
C o l i n M c G i n n , The Mysterious Flame (New York: Basic Books, 1 9 9 9 ) .
Haso'nun suratıyla burun buruna gelir. Şaşkın bir halde sorar ona: " A m a senin ne işin var burada? K o c a m Muyo nerede?" U t a n ç içindeki
Jacques Lacan, Le séminaire, Livre III: Les psychoses (Paris: Editions du Seuil, 1 9 8 1 ) , s. 4 8 .
. . . O akşam,
Haso yanıt verir: " B i l m e m , son
gördüğümde kapıdaydı, sırada bekleyenlerden para topluyordu. . . . "
Metzinger'in yazdıklarının insanı ister istemez çarpan kişisel bir tuhaflığı var: bir savı belirtmek ya da nitelemek için, zorlamalı bir şekilde (neredeyse her sayfada) bir cümleye
Burada üçüncü terim bir tür "sonsuz yargının" fıkra karşılığı, yüce çelişki olarak totolo-
"Lütfen şuna dikkat edin ki . . . " ya da "Lütfen dikkatle . . . " diye başlıyor. V e , şans eseri, bu
ji olmalıdır, tıpkı doktoruna sık sık odada onun yanında olmayan insanların seslerini
tuhaflık, beynimizin işleyişiyle ilgili "gri" bir tezi daha cazip paketlemek üzere, yüksek
duyduğundan
kültür ve sanattan örnekler anmayı seven Damasio'nun çok daha yapmacık tavrına göre
" G e r ç e k t e n mi? Bu sanrının anlamını keşfetmemi sağlamak için, bana tam olarak hangi
daha hoşgörülür bir şey - sözgelimi, Damasio işitme mekanizması için bir açıklamayı şöyle
durumlarda yanınızda olmayan insanların seslerini duyduğunuzu söyleyebilir misiniz?"
getiriyor: "Birkaç gün o n c e , ünlü bir Portekizli piyanist daireme geldi ve B a c h ' t a n enfes
" B i l m e m , genellikle telefonda konuşurken oluyor. . . . " 42.
parçalar çaldı . . . "
yakman
bir adamla
E t k i l e n i m l e r genellikle gerçekliğe
ilgili hikayede
erişimimizin
olduğu
engelleri
gibi.
Doktor yanıt verir:
olarak,
gerçeklik algımızı
bulandıran, çarpıtan bir şey olarak kavranır - buna açık bir karşıtlıkla, Lacan kaygıyı biçim
15.
T o d d Feinberg, aktaran Metzinger, Being No One, s. 177.
16.
Bkz. J o h n L. Casti, Would-Be Worlds (New York: J o h n Wiley 6k Sons, 1 9 9 7 ) , s. 183-187.
17.
" İ ç " t e n "dış"e yönelik bu paralaks kayma karşıtıyla simetrik değildir, burada ansızın, bek
Gerçeğe yaklaşımımızı belli eden, Gerçeğe erişimimizi güvenceye alan ( t e k ) etkilenim olarak belirler. Fakat, kaygı, bu türden tek etkilenim midir? Ya heyecan? Belki de Badiou'nun Lacan'a karşı bütün mücadelesi bu özellikte saptanabilir - Badiou için heye
lenmedik bir şekilde, bir öznenin varlığının işaretlerini sergileyen ve konuşmaya başlayan bir nesnenin yarattığı sarsıcı deneyimi yaşarız (Frankenstein,
When a Stranger Calls ...)
can (Olaya sadakatin heyecanı) aynı zamanda bizim Gerçeğe erişimimizin bir sinyalidir.
İlk örnekte, öznel duygudaşlıktan öznellikten çıkmış nesneye kayarız ("baksana, yüzün
43.
Joseph L e D o u x , Spıoptic Se/r"(Londrä: Macmillan, 2 0 0 2 ) , s. 3 2 0 .
arkasında bir B e n l i k yok, sadece nabız gibi atan beynin eti ve k a n ı " ) ; buna karşın ikinci
44.
A.g.e., s. 3 2 3 .
örnekte,
4 5 . Bkz. A n t o n i o Damasio, Descartes' Error: Emotion, Reason, and the Human Brain (New
ölü
bir n e s n e n i n
canlı olduğunun
anlaşıldığı
ünlü bilimkurgu sahnesiyle
karşılaştırılabilecek olan örnekte ("Baksana, o c a n l ı ! Bu et parçası düşünüyor.1"), sadece aynı yolu geri kat etmeyiz - dunım daha çok nesnenin bir nesne olarak, öznelleştirmeye ya
York: Quill, 1 9 9 5 ; Descartes'in Yandgıst, Varlık, 1 9 9 9 ) . 46.
Gary T o m l i n s o n , Metaphysical Song ( P r i n c e t o n : Princeton University Press, 1 9 9 9 ) , s. 9 4 .
da öznel duygudaşlığa direnen yabancı bir beden olarak kalmasıdır, ve o bu haliyle, 413
Burada Isolde'nin gelişinin ve ölümünün ölmek üzere olan Tristan'ın halüsinasyonu
renkkörü insanların yararlı olmasıdır: kamuflajın ötesini doğrudan görüyoı vt I
2
olduğunu söyleyen okumayı kabul ediyorum. Bkz. Mladen Dolar and Slavoj Zizek, Opera 's
örtünün altmdakinin bir tank mı silah mı olduğunu saptayabiliyorlardı bu da bu I
S
S e c o n d Death ( N e w York: Routledge, 2 0 0 1 ) .
şekiller düzeyinde değil, renk düzeyinde, pürüzsüzce ortamına karışan renk lei fOglltVll I I
5
47.
£
48.
A n t o n i o Damasio, Looking for Spinoza (Londra: Heinemann, 2 0 0 3 ) , s. 3 0 .
m
49.
Dennett, Freedom Evolves, s. 173.
z
Bkz. Nicholas Humphrey, " T h e T h i c k M o m e n t , " J o h n Brockman, ed., The Ihtı,I (
67.
Bkz. Robert Kane, Free Will (Oxford: Blackwell, 2 0 0 1 ) .
51.
Daniel C. D e n n e t t , " B a c k from the Drawing Board," Dennett and His Critics, s. 2 0 4 - 2 0 5 .
68.
Aktaran Dennett, Freedom Evolves, s. 127.
53.
Kuşkusuz, burada sorular kalıyor: qualia yanılsaması kurucu bir yanılsama mı, yoksa,
69.
A.g.e., s. 135.
"öğrenilmemiş" olabilir mi? Dahası, ya Freudcu "nesnel" görünüm anlamıyla fantazinin
70.
Bu fiktin daha ayrıntılı bir işlenişi için, bkz. geride Bilinci Bölüm'ün sonu.
rolü ne olacak?
71.
Jacques Derrida, Adieu a Emmanuel Levinas (Paris: Galilee, 1 9 9 7 ) , s. 87.
Bkz. Friedrich Engels, 77ıe Origin of the Family, Private Property, and the State, in the
72.
Light of the Researches of Lewis H.Morgan (Moskova: International Publishers,
1972).
54.
Daniel C. D e n n e t t , Consciousness Explained (Boston: Little, Brown, 1991 ), s. 2 4 4 .
55.
Karl Marx, Capital, 1. C i l t (Harmondsworth: Penguin, 1 9 9 0 ) , s. 1 0 2 6 .
Bu fikrin, insanın karakterinin zamandışı seçimi fikrinin daha ayrıntılı bir açıklamaII bkz. Slavoj Zizek, The Indivisible Remainder, Birinci Bölüm (Londra ve New York: V»l H'. 1996).
73.
Bu paradoksu üstlenmeye ve özbilincin ezeli, mutlak kendini koyutlama eyleminin hlçbll
56.
A.g.e., s. 1 0 3 5 .
57.
G. W. F. Hegel, Phenomenology of Spirit (Oxford: Oxford University Press, 1 9 7 7 ) , s. 3 3 2 .
58.
A.g.e.
59.
Dennett, Freedom Evolves, s. 109-122. (Alıntılardan sonra gelen köşeli parantezdeki sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)
75.
S t e v e n Pinker, How the Mind Works (Harmondsworth: Penguin, 1 9 9 8 ) , s. 5 2 4 .
Dennett, durumumuzun sonluluğu ve sınırlaması nedeniyle, h i ç sona ermeyen sonsuz sav
76.
A.g.e.
çabasındaki "konuşmattkaçları" gerektiğini saptıyor: hep dikkate alacak başka yönler
77.
A.g.e.
60.
uliuir
(New York: T o u c h s t o n e , 1 9 9 6 ) .
Richard Dawkins, "Viruses of the M i n d , " Dennett and His Critics, ed. Bo Dahlbom (Oxford: Blackwell, 1 9 9 3 ) , s. 2 6 .
52.
I
yaradığının bir kanıtı oldu bu.) 66.
50. pi
yUl U
zaman insan bilincinin erişiminde olmadığını kabul etmeye F i c h t e olmuştu.
74
Bkz. Geoffrey Miller, The Mating Mind: How Sexual Choice Shaped the Evolution 0İ Human Nature (Londra: Vintage, 2 0 0 1 ) . (Alıntılardan sonra gelen köşeli paranı.- d, I ı sayılar bu kitaba işaret etmektedir.)
vardır, ve benzeri ( 5 0 6 ) . Bu Lacan'ın Efendi-Gösteren dediği şeye olan ihtiyaç değil midir ( D e n n e t t ' i n kendisi "büyülü sözük" ya da sahte bir dogmaya gönderme yapıyor): bir (son aşamada keyfi ve kusurlu) bir karar eylemiyle sonsuz olumlu ve olumsuz yanlarından oluşan Gordion düğümünü kesecek bir şeye duyulan ihtiyaç.
61.
Damasio, Looking for Spinoza, s. 3 0 . Felsefede "kasıtlı tutum" terimi, iki anlamda kullanılır: ( 1 ) kasıtlı bir şey, yani amaçlı bir etkinlik yaparken; ( 2 ) zihnimizin etkinliğinin birtakım nesnel içeriklere yönelmiş olması tutumu (Husserl, M e i n o n g ) . Bu iki anlam nasıl ilişki içindedir? D e n n e t t ' i n "Kartezyen tiyatro" eleştirisinin daya ayrıntılı bir okuması için bkz. Slavoj Zizek, " T h e Cartesian T h e a t e r versus the Cartesian cogito," Cogito and the Unconscious ( S I C , 2. C i l t ) , Durham: Duke University Press, 1 9 9 9 .
64.
Bkz. Benjamin Libet, "Unconscious Cerebral Initiative and the R o l e of Conscious Will in Voluntary A c t i o n , " The Behavioral and Brain Sciences 8 ( 1 9 8 5 ) : 5 2 9 - 5 3 9 ; Libet, " D o We Have Free Will?", Journal of Consciousness Studies I ( 1 9 9 9 ) : 4 7 - 5 7 .
65.
İnsanın algı aygıtını niteleyen şey,
kaydedebileceği
ARA:
TOPLUMSAL
BAĞLANTILARDAKİ
OBJET PETIT A ,
YA DA ANTİ-ANTİ'SEMİTİZMİN ÇIKMAZLARI
62.
63.
İKİNCİ
eşikaltı
verinin sonsuz akışıyla
(saniyede milyonlarca bitlik veri) bilincin kaydedebileceği aşırı sınırlı veri miktarı (saniyede 7 b i t ) arasındaki engin yarıktır: bilinç temelde ham Gerçeğin karmaşıklığını çok sınırlı bir dizi özelliğe indirgeyen bir süzme aygıtıdır. Burada dilin rolü can alıcı önemde: dilin kendisi bir "soyutlama" makinesidir, algılanan gerçek mevcudiyetin karmaşıklığını onun simgesinin belirttiği tek bir özelliğe aktarır. Yani, kaçınılmaz olarak Gerçeğin baskın karmaşıklığını kaçıran sınırlı bir medyum olan dili gözardı etmek yerine, bu sonsuz soyut lama, Gerçeğin karmaşıklığını şiddetle indirgeme gücünü, düşüncenin ön koşulu olan bu gücü övmemiz gerekir. ("Daha az daha çoktur"un bir örneği İkinci Dünya Savaşı'nda
1.
Bkz. Jean-Claude Milner,
Les penchants criminels de l'Europe démocratique ( l u i
Editions Verdier, 2 0 0 3 ) . 2.
A.g.e., s. 4 2 .
3.
A.g.e., s. 1 4 1 .
4.
M i l n e r 1 9 9 0 ' l a n n başlarındaki Yugoslavya sonrası savaşı bu silinmeyi "özellikle açigl çıkaran bir örnek" olarak andı (a.g.e., s. 6 6 ) : bu çatışmayı değerlendirmek için, M i l n n ' n . tatsız bir şekilde belirttiği gibi, " R o m a Anlaşmalarından daha eski" tarihsel momentler* dönmeliyiz: İkinci Dünya Savaşı'na, Versailles Anlaşması'na, Viyana Kongresi'ne ve ben zeri bu tarih müdahalesinden şaşkına dönen Avrupa teslim oldu ve ABD'yi çagirmtlrf zorunda kaldı. ... Burada karşımıza çıkan şey Milner'in bilgisizliğini "özellikle açığa çıkarttı bir örneğidir": tarihe, "antik tutku ve çözülmemiş hesapların yeniden patlamasına" yöne lik gönderme Yugoslavya sonrası krizin Batı Avrupalı algılanışında görülen basmakalıpla! dan biriydi bütün medya ve politikacılar ısrarla aynı klişeyi, eski Yugoslavya'da olup biten leri anlamak için, insanın yüzlerce yıllık tarihi bilmesi gerektiği klişesini tekrarladı Balkanlardaki "tarihin ağırlığıyla" yüzleşmeyi reddeden Batı Avrupa'dan uzak bir sıkıl.I., geçmişin bu hayaletleri, daha çok, Avrupa'nın Yugoslavya sonrasında ortaya çıkan krizin gerçek politik sınırıyla yüzleşmekten kaçınmasını sağlamak üzere yeniden yanıi ı l ı m i d i olojik bir örtü işlevini gördü.
A.g.e., s. 9 7 .
26.
<
sınıflandırılması
Bkz. Francois Regnault, Notre objet a (Lagrasse: Verdier, 2 0 0 5 ) . 9.
Milner, La penchants criminals Je l'Europe démocratique, s. 7 4 .
10.
Bkz.
Heinz
Hohne,
The
Order of the
Death's
Head:
The
O
11.
Story of Hitler's SS
14. 15.
Hem Yahudi neocon'ların h e m de eski tarz anti-Semitlerin Frankfurt Okulu'na karşı
karşılığıdır. Bu iki kat yabancılaşma her piyasa ekonomisinde olduğu gibi, "toplumsal
iki katı
Fransızın
antiMüslüman
tutumlar sergiliyor olması
ilişkilerin şeyler arasındaki ilişkiler olarak görünmesi" anlamına gelmez, öznelliğin ken
Jacques-Alain Miller ve Jean-Claude Miller,
Voulezvous être évalue? (Paris: Grasset,
disinin çekirdeği de bir şeye eşdeğer olarak koyutlanmıştır.
Burada evrenselleştirme
2 0 0 4 ) , s. 9.
paradoksuna yakından bakmalıyız: piyasa ekonomisi ancak emek gücünün kendisi de
Burada Maria Cristina Aguirre'nın hazırladığı rapora başvuruyorum, internette buluna
piyasada bir mal olarak satıldığı.zaman evrensel olabilir, yani, üreticilerinin çoğunun kendi
bilir: www.ampnls.org/lacaniancompass. 1 .pdf.
ürünlerini sattığı bir evrensel piyasa ekonomisi olamaz.
Jacque-Alain Miller ve Bernard Accoyer'le Europe l'in 31 Ekim 2 0 0 3 ' t e telefonla yaptığı
Jacques-Alain Miller,
Letter to Bernard Accoyer and to Enlightened Opinion
(Paris:
5 1.
Organs without Bodies'in (New York: Routledge, 2 0 0 3 ) II. Kısım, 3. Bölüm'ünde onları Bu aynı zamanda H N ' n i n Bahtin'in çokluğun protesto hareketinin bir modeli olarak kar naval fikrine -bu prosettolar sadece biçim ve atmosferleriyle (teattal performanslar, ilahiler, mizahi şarkılar) değil aynı zamanda merkezileşmemiş örgütlenmeleriyle de kamavalesktirler ( 2 0 8 - 1 1 ) - yaptığı göndermenin derin bir şekilde sorunlu olmasının da nedenidir: geç dönem kapitalist toplumsal gerçekliğinin kendisi de zaten karnavalesk değil mi? Dahası,
Coming Community
(Minneapolis:
yüzyıl Alman sanat ve
R e n e Descartes, Discourse on Method ( S o u t h Bend: University öf Notre Dame Press,
3.
Peter Sloterdijk, Nicht getettet.Versuche nach Heidegger (Frankfurt: Suhrkamp, 2 0 0 1 ) , s. 4 1 .
1 9 9 4 ) , s. 3 8 3 9 . \Metot Üzerine Konuşma, s. 25-27.]
4.
University
5.
Bkz. Etienne Balibar, "La violence: idéalité et cruauté," La crainte des masses (Paris:
6.
Heidegger'in parodisini yapmayı o kadar kolay kılan şey nedir? O n u n düşüncenin nesne-
Editions Galilee, 1.997). siyle zorlu mücadelesi, düşüncenin konusunu doğrudan işaret etmenin olanaksızlığı, şiirsel imalara yaslanma zorunluluğu, insanın kendisini edilgen bir şekilde Varlığın Sözüne teşhir etmesi ve onun bulanık mesajını ayırt etmesi retoriğinden sahte bir şey olması mı? Sanki Heidegger söylemesi gereken şeyi çok iyi biliyor, ve bunu doğrudan açık seçik önermeler
of Minnesota
biçimine sokabihrmiş, ama saf retorik yaparak, onu ister istemez komik görünen bulanık
Press, 1 9 9 3 ) . s. 56. 21.
A.g.e,, s. 67.
22.
Bkz. Ernesto Laclau ve C h a n t a l Mouffe, Hegemony and Socialist Strategy (London ve
Martin Heidegger, Schelling's Treatise on the Essence of Human Freedom (Atina: O h i o University Press, 1 9 8 5 ) , s. 4 0 4 1 .
navalına açık bir yanıt olarak yazdığı o Rabelais kitabında geliştirdiğini unutmayalım. The
Bertolt B r e c h t ve Martin Heidegger gibi, yirminci
2.
tehcen alt kısmı değil mi? Bahtin'in karnaval fikrini 1930'larda, Stalinist temizlikler kar Agamben,
Neden
düşüncesinin iki temel figürü aşırı hoşnutsuz olmak gibi bir özelliği paylaşır? Bu sadece
"karnaval" aynı zamanda iktidarın - ç e k a tecavüzlerinden toplu linçlere dek uzanan- müs
Giorgio
ARTI-DEûERDEN ARTI-İKTİDARA
tuhaf bir rastlantı mı, yoksa bir tür zorunluluğu mu belirtiyor?
Michael Hardt ve A n t o n i o Negri, Multitude (NewYork: Penguin Press, 2 0 0 4 ) , s. xvi.
ele alıyorum.
23.
Proletaryanın kesin Marksist konumu şudur: belli bir yapısal kısa devre ortaya çıktığı
artmesne ortaya çıkar: arttdeğer boşaltılmış özneye birebir karşılık gelir, o $'nin nesnesel
kimse
(Alıntılardan sonraki parantez içindeki sayılar bu edisyona gönderme yapmaktadır.)
20.
kapitalizm
piyasada emeklerinin ürününü değil, doğrudan tam anlamıyla emekgüçlerini satmak zorun
Atelier de psychanalyse appliquée, 2 0 0 3 ) , s. 23.
19.
küresel
davet edilirken,
York; Verso, 2 0 0 4 ; Ödünç Alman Irak Çaydanlığı, Encore, 2 0 0 5 ) , Ek I.
18.
bir çözümleme
Yani Fransız kamuoyu Fransızların yüzde 9'unun anti-Semit tutum sergilediğini öğrenmeye
ayrıntılı bir okuması için bkz. Slavoj Zizek, Iraq: The Borrowed Kettle (Londra ve New
17.
ayrıntılı
da olan üreticiler de vardır. Burada, bu ikiye katlanan/yansıyan yabancılaşma aracılığıyla,
J. E. Elkabbach yayınının metni "www.lacan.com"dan bulunabilir. Bu müdahalenin
16.
Daha
zaman ortaya çıkan tözsüz öznelliküreticiler sadece piyasada ürünlerini alıp vermezler,
karşısında şaşkınlık yaşamıyor. 13.
mi?
rolüne odaklanmalıdır. 27.
düşmanlık göstermelerinin nedeni budur. 12.
gerekmez
koşullarında (özellikle de böyük ölçekli göçlerde) bu "lümpen" öğelerin değişen yapısal
(Harmondsworth: Penguin, 2 0 0 0 ) , s. 3 3 6 - 3 3 7 .
H
z
örneğinde, III. N a p o l e o n ' a ) destek veren o bütün sınıfların yoz "reddedileni" olarak
A.g.e., s. 126.
<
Öyleyse, gecekondu yaşayanlarının, Marx'm, güçlükle gizlenen bir horgörüyle, "lümpenproletarya," politikleştiği zaman, kural olarak proto-Faşist ve Faşist rejimlere ( M a r x ' m
A.g.e., s, 119.
deyişlerin içine hapsediyormuş gibi görünür. V e , bu arada, tam da bu nedenle, genellikle Heidegger kendi kendisinin bir parodisi gibi bir hal alır, tıpkı yukarıda alıntılanan Stalingrad yenilgisi yorumunda olduğu gibi ("zaferin özünün ontik askeri zaferle bir ilişkisi
New York: Verso, 1 9 8 5 ) .
yoktur; zaferin özü zaferin özünün kendisidir"). Ya da (bana olaya tanık olan birinin
Marx'm bu başarısızlığının daha ayrıntılı çözümlemesi için bkz. Slavoj Zizek, The Fragile
aktardığı) daha gülünç bir örnekle: 1962 yılında, Heidegger R e n e C h a r ' ı n Provence'tek i,
Absolute, bölüm 3 ve 4 (Kırılgan Mutlak, E n c o r e Yayınları, 2 0 0 3 ; L o n d o n and New York:
ahşap mobilyalarla dolu kulübesini ziyaret ettiği zaman şu yorumu yapmış: " B i r insan şiirsel
Verso, 1 9 9 9 ) .
yaşam sürer . . . "
24.
Bkz, Albert-Laszlo Barabasi, Linked (NewYork: Plume, 2 0 0 3 ) .
25.
Bkz. Mike Davis'in harika raporu, "Planet of Slums: Urban Revolution and the Informal Proletariat," New Left Review 26 (Mart/Nisan 2 0 0 4 ) .
7.
Martin Heidegger, Being and Time (New York: Harper & Row, 1962; Varlık ve Zaman, İdea, 2 0 0 4 ) , s. 4 3 6 .
8.
Miguel de Beistegtıi, Heidegger and the Political (Londra: Routledge, 1 9 9 8 ) , s. 17-19.
•İt"
9.
Martin
Heidegger,
Gesamtausgabe,
Cilt
39,
Hölderlins Hymnem,
Germanien
und
"Der
Rhein" (Frankfurt: Klosterman, 1 9 8 0 ) , s. 7 2 7 3 . 10.
Martin
Heidegger,
Gesamtausgabe,
Cilt 45,
Grundprobleme
der Philosophie (Frankfurt:
Klostermann, 1 9 8 0 ) , s. 4 1 .
(Oxford: Rowmanék Littlefield, 2 0 0 0 ) , s. 27.
2 8 . Heidegger, Introduction to Metaphysics, s. 102. 29.
11. Heidegger, Being and Time, s. 3 8 3 . 12.
M o d e m kahramanları sıralarken, Heidegger ( R h i n e l a n d ' d e k i
Fransi.-
||g||
Hölderlin, Nietzsche ve V a n Gogh'la aynı diziye koyar, bu tam da Marx'm imin "ı ı gufiti! .
T h e o d o r Kiesel, "Heidegger's Philosophical Geopolitics," A Companion to Heidegger's
eşitlik ve B e n t h a m " ! gibi bir şey değil mi? Schlageter'in gülünç eklenişi bütün dlllyl
Introduction to Metaphysics, ed. Richard Polt ve Gregory Fried
lu hale sokar.
(New Häven: Yale
University Press, 2 0 0 3 ) , s. 2 3 1 . 13.
Martin
Heidegger,
Introduction
14.
Bkz. Jacques Derrida,
OrdulU
tarafından terörist eylemler nedeniyle öldürülen A l m a n milliyetçisi) Leo Sı lllttglIti IV
to Metaphysics (New Häven:
Yale University
Press,
2 0 0 0 ) , s. 16.
I
30.
Heidegger, Gesamtausgabe, C i l t 4 8 , s. 3 3 3 .
31.
A.g.e., s. 9 4 - 9 5 . Burada Heidegger'in "günlük hayat hermenötiğinin" bir ümeğlyll 1
karşılaşıyoruz: sık sık politik bir açıklamayı, konuşmanın içinden bir ifadeyi, teknolojll Of Spirit: Heidegger and the Question ( C h i c a g o : University of
"
buluşu alıntılıyor, onları bizim tarihselmetafizik durumumuzun endeksi olarak o k ı ı y o ı .
Chicago Press, 1 9 9 1 ) .
L e n i n ' i n "Sosyalizm=elektrikleştirme+Sovyetlerin iktidarı"nı S o v y e t komünizminin
15.
Bkz. Brian A. Victoria, Zen at War (New York: Weatherhilt, 1 9 9 8 ) .
metafizik doğrusunu dile getiren bir şey olarak aktarıyor; A l m a n öğrenciler arasında
16.
Metafiziğe Giriş'te Heidegger insanın özünü varlıkların Hepsiyle, başarısızlığa mahkum
" Ü n i " n i n "üniversite" karşılığı olarak kullanılmasını dilin teknolojik araçsallaştirilmailfil
olan ama başarısızlığında kahramanca bir büyüklüğe sahip olan şiddetli bir yüzleşle olarak
bir örnek olarak veriyor; insanın Aya inmesini insanın Dünya'daki tarihsel dünyasın. Iıl ı barınağının tehdit altında olmasının bir kanıtı olarak aktarıyor.
düşünürken, Moby Dick'teki A h a b gibi bir şeyi hedef almıyor mu; Ahab için de balina varlıkların Hepsinin aşırı şiddetine karşılık geliyordu?
17. 18. 19.
20.
32.
Heidegger, Introduction to Metaphysics, s. 125. Bu tür
bir okuma
için
bkz.
Clare
Pearson
Geiman,
"Heidegger's A n t i g e n e s , "
33.
sözdeOlay "Nazi devrimi'Yıe olan sadakatinin biçimi olarak kavranmalıdır. Heidcggn 'in
Peter Sloterdijk "AvroTaocu" Gelassenheit'a, denetimi bırakma, öylecebırakma, indirgene
Savaştan sonra açık bir politik bağlanmaya en çok yaklaştığı anın 1949'da, Mendotlı
mez
Arjantin'de, 30 Mart - 9 Nisan arasında süren Congreso N a c i o n a l de Filosofia'ya davet
sonluluğumuzun
ve
dünyaya
atılmışlığımızın
kabullenilmesine
yönelik
öznel
yaklaşımımızı niteleyen sonsuz seferberlik dürtüsüne karşı çıkarken, temel paradoksu gözden
edildiği zaman olduğunu görmek ilginçtir. Kongreye HansGeorg Gadamer,
kaçırıyor sanki: günümüzün kapitalist seferberliğinin kendiliğinden
ideolojisi, zaten
Landgrebe, Karl Lowith, Eugen Fink ve N i c o l a Abbagnano katılıyordu (ayrıca Karl
Ludwig
"AvroTaoizm"in, oyunu bir iç mesafeyle oynamak, bunun son aşamada sadece önemsiz
Jaspers, Benedetto C r o c e , Jean Hyppolite, Ludwig Klages, Nicolai Hartmann ve Gabriel
görünümlerin bir oyunu olduğunun farkında olmak ideoloj isidir. Günümüzde, sürekli seferber
Marcel'in makaleleri okunuyordu). Bu büyük olay bizzat J u a n Peron tarafından, "örgütlü
liğimizde gitgide daha düşünülemez hale gelen şey, radikal bağlanma kavramının kendisidir.
topluluk" dediği şeyin "nekapitalizmneKomünizm" vizyonunun felsefi bir desteği olmtll için düzenlenmişti. Peron, Heidegger'i getirmeye öyle hevesliydi ki Arjantin devici ı om
Martin Heidegger, S e i n und Wahrheit ( 1 9 3 3 / 3 4 ) , Gesamtausgabe, C i l t 36/37 (Frankfurt:
Schwarzland'dan Arjantin'e doğrudan uçacak özel bir uçak bile önerdi; dahası,
kuvvetleri tarafından hâlâ yasaklanmış olduğudan Arjantin diplomatları bu engeli ortadan
manın agonizmaya aktarılmasıdır. Aslında Heidegger'de olayların "normal" gidişatını
kaldırmak için yüksek düzey Fransız devlet görevlileriyle (Dış işleri bakanı K o l »11
belirleyen çıkarların, diyalogun, olumsuzlamanın, anlaşmanın uzlaşması politikasına yer
S c h u m a n n ' d ı ) görüşmeler yaptı. Sonunda Heidegger teklifi geri çevirmiş olsa da (tümüyle
yoktur: "Heidegger'de politik olanın bir kuramını arayan kişi sadece bir acil durum poet-
bağlantısız nedenlerle: Arjantin'e, Nazi mülteciler için güvenli bir sığmak olarak bilinen
ikası bulacaktır" (Sloterdijk, Nicht gerettet, s. 5 8 ) .
bir ülkeye yapacağı ziyaretin onu kesin bir şekilde Nazi sempatizanı olarak göstermesinden
Bkz. Martin Heidegger, "Language in the Poem," On the Way to Language (New York:
korkuyordu), kongreye sıcak duygularını iletti. Heidegger 1960'lara dek Peronizmin n<
Harper&Row, 1 9 8 2 ) , s. 1 7 0 1 7 1 .
olduğuyla ilgilendi, Latin Amerika'dan gelen ziyaretçilere Arjantin'den haberler s o n l u
Friedrich Nietzsche, Samtliche Werke: Kristische Studienausgabe, C i l t 2 (Berlin: Walter
Bkz. Guillermo David, Astrada. La filosofia argentina (Buenos Aires: Edicioncs El CİSİO
de Gruyter, 1 9 8 0 ) , s. 6 7 9 .
por asalto, 2 0 0 4 ) içindeki bir rapor.
23.
A.g.e., 1: 5 2 9 .
24.
Burada kaynağım A l e n k a Zupancic, 77ie Shortest Shadow (Cambridge, M A : M I T Press, 2 0 0 4 ; En Kısa Gölge, Encoré, 2 0 0 5 ) .
25.
Aktaran Victoria, Zen at War, s. 110.
26.
Aktaran J o n Lee Anderson,
27.
Aktaran
34. 35.
Che Guevara: A
Revolutionary Life (New York: Grove,
McLaren,
Martin Heidegger, Hölderlin's Hymn
"The ister"(Bloomington: Indiana University
Presti
1 9 9 2 ) , s. 9 8 . 36.
Bkz. Beistegui, Heidegger and the Political, s. 1 5 4 - 1 5 6 . Bu bir yıl ö n c e Hırvat kayak şampiyonu İvica Kostelic'in, büyük yarıştan önceki aksanı kendisine iyi hazırlanıp hazırlanmadığı sorulunca, şu yanıtı vermesiyle başladı: "Tıpkı 11
1 9 9 7 ) , s. 6 3 6 - 6 3 7 . Peter
1949
yılında Heidegger'in herhangi bir kamusal akademik etkinliğe katılması Fransız Ijgal
bağlantı kurmalıyız: Heidegger demokrasiye karşıydı, çünkü onun temel öncülü antagoniz-
22.
Heidegger'in İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Nazizm hakkında sessiz kalması, o n u n
A Companion to Heidegger's Introduction to Metaphysics.
Kloster mann, 2 0 0 1 ) , s. 9 0 9 1 . Burada Laclau'nun agonizma/antagonizma çiftiyle bir
21.
Bkz. Hubert L. Dreyfus. "Highway Bridges and Feasts," internet üzerinde: .
Haziran 1941 akşamı, Rusya'ya saldırmak için tanklarını alıştıran A l m a n ordusu gibi!" Che
Guevara,
Paulo Freiré,
and the Pedagogy of Revolution
37.
Bkz. Alain Badiou, L'éthique (Paris: Hatier, 1 9 9 3 ) .
38.
Bkz. J. A r c h G e t t y ve Ole'g V. Naumov'un dikkat çekici çalışması, Outstanding The /ù un /
j 2 N
University Press, 1 9 9 9 ) . 39.
£
40.
5
41.
gi
Sheila Fitzpatrick, The Russian Revolution (Oxford: Oxford University Press, 1 9 9 4 ) , s. 148. Bu gönderme için Bozidar Jezernik'e (Ljubljana Üniversitesi, Felsefe Fakültesi) teşekkür ederim. Yani, tam da Stalinizmin katlanılmaz dehşeti yüzünden, Stalinizmi kötü gösteren herhan gi bir ahlakçı tasvir hedefine ulaşamaz - sadece Kierkegaard'ın "dolaylı iletişim" dediği şeyle, bir tür ironi yaparak, insan onun dehşetini iletebilir,
z
Borrowed Kettle, İkinci Ek (Londra ve New York: Verso, 2 0 0 4 ;
to Terror: Stalin and the Self-Destruction of the Bolsheviks, 1 9 3 - 2 3 9 (New Haven: Yale
42.
Burada yine geride Birinci Bölüm, " K a n t ç ı Paralaks"ta geliştirilen Versaaung temasıyla karşılaşıyoruz.
43.
Bu noktaya dikkatimi çeken Boris Buden oldu, Zagreb/Londra/Berlin.
44.
Aydınlanma mirasının bir başka işareti: eğer Stalinist politikayı özetleyen bir önerme
Kapitalizmin kurucusu bu fazlanın ayrıntılı bir çözümlemesi için
56.
Lacan dört söylemin matriksini şu kaynakta veriyor, Le seminaire, Livre XVII: I '.-m ...,i<
57.
Bkz. Eric Santner, My Own Private Germany (Princeton: Princeton University
58.
Bkz. " L a passe. C o n f e r e n c e de Jacques-Alain Miller."
59.
İnsan, MiUer'ın kültürel-politik alana yaptığı son gezilerle ilgili tuhaf bir olguyu llttl I İti
Revolution at the Gates, 8 ve 9. bölümler (Londra ve New York: 2001 ). la psychanalyse (Paris: Editions du Seuil, 1 9 7 3 ) , s. 9 2 9 5 .
ürünü olduğu, bu
yüzden
Yahudilerin hiçbir şekilde kurban olarak ayrıcalığa sahip
olmadığı, kapitalizmle nasıl mücadele etmek gerektiğine odaklanmamız gerektiği gibi fazla kaygan bir yorumda temel bir yalan vardır. Fakat, şoah benzersiz bir fazlalık olsa da, sadece Yahudinin anti-Semit figüründeki bu kayma zemininde gerçekleşebilirdi. 46.
Friedrich Nietzsche, Beyond Good and Evil (Oxford: Oxford University Press, 1998), para. 251.
47.
Jean-Claude Milner, Le periple structural (Paris: Editions du Seuil, 2 0 0 2 ) , s. 2 1 4 .
48.
Stalin'le günümüzde " m u h a l i f olarak görülen Rus yazarları arasındaki karşılıklı büyülen
yaklaşıyor. Burada bir tür şiirsel adalet işbaşında: sanki Miller, A B D entelektüel yaş
1
'
1
".)
1
nun
yönlerinden etkilenmiş gibi götünüyor. 60.
Bkz. Giorgio Agamben, The State of Exception (Stanford: Stanford University I ' M 2 0 0 4 ; istisna Hali, O t o n o m Yayınları, 2 0 0 6 ) .
6 1 . Kevin B. M a c D o n a l d , The Culture of Critique:An Evolutionary Analysis ol Jewtlh. Involvement in Twentieth Century Intellectual and Political Movements (We»tpOfl Praeger, 1 9 9 8 ) . Bunu izleyen, kaynak belirtilmemiş alıntıların hepsi bu kitaptandır. 62.
Bu düşünce çizgisini gülünç bir doruğa ulaştırmak istetsek: ünlü bir Katolik Sloven
projeksiyonu değil mi?
h a r e k e t e geçireceğim" (Kitap 7, Dize 3 1 2 ) . Bu ifade Freud'un Düşlerin Yonmıı/'ııda yn alıyor. - ç.n.] 56.
Aynı şekilde, A B D kuvvetlerinin kitle imha silahları bulamaması olgusunun olumlu İm
£
41.
Bu noktayı Paris'ten G e n e v i e v e Morel'e borçluyum.
işaret olduğunu unutmayalım: tümüyle "totaliter" bir güç polislerin genellikle yiptlğini
S
42.
Guillermo A m a g a , 21 Grams (Londra: Faber & Faber, 2 0 0 3 ) , s. 1 0 7 .
yapardı - uyuşturucu saklar ve sonra bir suçun kanıtını "keşfederdi". . . .
^
43.
fi z
Bkz. T h o m a s Frank, What's the Mattet with Kansas? How Conservatives Won the Heart
57.
of America (New York: Metropolitan Books, 2 0 0 4 ) . 44.
Paidos, 2 0 0 4 ) içinde yer alan çok sayıdaki belgeye bakın.
Nasıl oluyor da, Darwinizme karşı İncil'in kelimesi kelimesine doğru olduğunu ısrarla
58.
söyleyen muhafazakar evanjelistler, İsa'nın "Elinizdeki her şeyi satın ve yoksullara verin" (Markus 1 0 : 2 1 ) sözünü kelimesi kelimesine okumaya heves etmiyorlar? 45.
U k i G o n i , La autentica Odessa. La fuga nazi a la Argentina de Peron (BuenOl Aires; Bl
Enjoyment, Ü ç ü n c ü Bölüm (Londra ve New York: Verso, 1 9 9 5 ) . 59.
Christopher H i t c h e n s , "Prison Mutiny," internet üzerinde bulunabilir (kayıl 4 M.iye..
60.
Onların
Fakat, antagonizmanm saf farkının birisi ortadan kaldırılması gereken iki olumlu toplum sal grup arasındaki farkla hiçbir ilişkisi yoktur, yani antagonizmik mücadeleyi destekleyen
Bu konunun daha ayrıntılı bir ele alınması için, bkz. Slavoj Zizek, The Melusin:,
2004). durumuyla
Çifte
Tehlike
[Double Jeopardy]
filminin
-yasal
olarak
sorunlu
evrenselcilik hiçbirini dışlamaz - bu yüzden antagonistik mücadelenin en büyük başarısı
öncülü arasında belli belirsiz bir benzerlik var: eğer A ' y ı öldürmekten suçlanırsanız ve
düşmanın yıkılması değil, içinde karşı kampın faillerinin taraf değiştirip bize katıldığı bir
sonra, cezanızı çekip serbest bırakıldıktan sonra, A ' n ı n hâlâ hayatta olduğunu öğrenil M - m •,
"evrensel kardeşlik" patlamasıdır (göstericilere katılan polis ya da askeri birimlerle ilgili
artık onu cezadan muaf olarak öldürebilirsiniz, çünkü aynı suç için iki kez suçlananın .mı
dilden dile dolaşan hikayeleri hatırlayın). İlke olarak kimsenin dışlanmadığı bu tür bir
Psikanalitik terimlerle, bu öldürme mazoşist sapkınlığın zamansal yapısını açıksa MfglUl
coşkulu her şeyi kuşatan kardeşlik patlamasında, olumlu failler olarak "biz" ve "düşman
düzen tersine çevrilmiştir - ö n c e cezalandırılırsınız ve böylece suçu işleme hakkı elde edeı
arasındaki fark saf bir biçimsel farka indirgenir.
siniz.
46.
Margaret Washington,
61.
J o n a t h a n Alter, " T i m e to T h i n k about T o r t u r e , " Newsweek, 5 Kasım, 2 0 0 1 , s. 4 5 .
.
62.
Oysa iki yordam bir arada gibi görünüyor: B o b Herbert'a göre (bkz. "Outsourcing T o ı t ı ı ı c , "
47.
Russell Banks,
International Herald T r i b u n e , 121.3 Şubat, 2 0 0 5 , s. 4 ) , " T e r ö r e Karşı Savaş" yürüten A B D
. York:
hükümet ajansları "sıra dışı icraat" olarak bilinen gizli bir program yürütüyorlar: hlçbll şeyden kuşku duymayan bireyleri süreçle hiçbir yakınlıkları olmasa bile tutuk lama V«
Dover
onları işkence yaptıkları bilinen müttefik rejimlerde sorgulanmaya gönderme politikası.
Publications, 1 9 9 3 ) . 49.
Bazı kürtaj karşıtları Brown'm mücadelesiyle kendilerininki arasında bir koşutluk kuruyor:
63.
görünmez tehdide karşılık gelen uğursuz haleleriyle birlikte sözceleme eylemi değil mr'
verilmeyen
Onları peşpeşe sıralarsın: "Bilge insan talihin peşinden koşmaz; talihin onun p e ş i n . İ n i
insanları
tam olarak
insan
kabul
etmişti;
aynı şekilde, kürtaj
karşıtları
koşmasına izin verir." "Yaşam ertelenen ölüm değildir; ölüm yaşamın süresini SÖIMUII I
doğmamış çocuğu tam olarak insan kabul etmektedir. . . . 50.
uzatır." "Kayıp fırsatlar için kaygılanma: hepsi evrenin uyumu içinde yerini
R o b e r t H. Bork, Slouching towards Gomorrah (New York: Regan Books, 1 9 9 7 ) , s. 132.
51.
A.g.e., s. 139.
52.
Aktaran .
53.
Bork, Slouching Towards Gomonah, s. 1 3 4 .
54.
Komünist rejimler için c a n alıcı önemde olan şey resmi T a r i h l e gizli arşivler arasındaki
bıılııı
"Duyulan ilk Söz Ş e y t a n ı n testislerini sıktığı aptal bir devin çığlığı olmamış mıydı?" .,, 64.
Burada kaynağım Mladen Dolar, " M o c nevidnega / T h e Power of the Invisible," Problemi 12 (Ljubljana, 2 0 0 4 ) .
65.
Anti-Semitizmde de aynı şey sözkonusu: Yahudi Efendi-Gösterendir, insanları raimi Meden bir dizi fenomenin (tutarsız) dizisine (yozlaşma, ahlaki ve kültürel bozulma, ı IniCİ
farktır: resmi T a r i h kamusal versiyondur, Sosyalizmin coşkulu kuruluşuna ilişkin, medya
yozluk, ticarileşme, sınıf mücadelesi ve başka toplumsal antagonizmalar . . . ) karşılık gelen
da, müzelerde vb. sunular raporları içerir; gizli polis arşivleri muhalefet, huzursuzluk,
başlıca boş referans noktası; bu haliyle, Yahudi figürünün gizemli ritueller ve nitelikleriyle
grevler, ekonomik başarısızlıklar vb. ile ilgili (ideolojik olarak sansürlenmiş, ama olgusal
ilgili bir fantaziler sürüsüyle desteklenmesi/çevrelenmesi gerekir. Diğer yandan, yakın bil
olarak çok kesin o l a n ) doğruluğu içerir. Gizli arşivlere erişmek katı bir şekilde denetlenir
inceleme
- bu nomenklatura'ya ait olmanın bir işaretiydi. Herkes onların varlıklarını bilse de,
Freudcu
par
excellence
tehdidin,
kastrasyon
tehdidinin
yapıcımı,
göründüğünden çok daha karmaşık olduğunu ortaya çıkarır: özgül bir nesnenin (pehİSİn)
konumları büyüleyici bir gizdi, sanki b e n i m arşivimde neler olduğunu öğrenmek benim
55.
Efendinin sözcelem eylemi mükemmel bir şekilde, atasözlerini ya da "derin düşünceln ı"
Brown Zencileri, yani çoğunluk için insandanazolan ve bu şekilde, temel insani hakları
büyük Ö t e k i için gerçekten ne olduğumu söyleyecekti. Gizli arşivler ne kamusal (resmi
kaybına yönelik tehdidin işaretini vermekten çok, onun asıl tehdidi, ne kadar kaybedeı
tarih) ne de özeldi, kamusal/resmi söylemin kendisine yapılmış gizli/özel ekti. Eşzamanlı
sem kaybedeyim, ondan hiçbir zaman kurtulamayacak olmam olgusunda yatar
olarak h e m tamamıyla yabancılaşmış, soğuk kişisellikten uzak bir üslupla yazılmış ve gözle
artıkeyfin rahatsız edici fazla/kalıntısından. Neden? T a m da kastrasyon tehdidi fiıllusun
n e n insanların seks hayatlarına dek uzanan en mahrem konulara değinirlerdi.
kendisini içinde simgesel kastrasyonun göstergesi olarak içerir: yani, paradoksal bir şekildi ,
Bu nedenle On Emir'in ilan edilmesi normal bir ideolojik açıklamaya çağrı örneği değildir: On Emir kesinlikle müstehcen fantazmatik desteğinden mahrum bir yasadır. ["Acheronta m o v e b o " Vergilius'un Aeneas'ından bir alıntı, "eğer tanrıları ikna edemezsem, yeralttnı
yani,
kastrasyonda kaybettiğimiz şey (simgesel) kastrasyonun kendisidir. 66.
Friedrich Nietzsche, Samtliche Werke: Kritische Studienausgabe, C i l t de Gruyter, 1 9 8 0 ) , s. 6 7 8 .
/ (Berlin: Walti ı
Belki de bu yüzden, Oriana Fallaci'nin son iki kitabı gibi, terörist tehdidin kaynağını
yaygın bir şekilde kamuoyuna ulaştırılan söyleşilerinde)
5
(İslam) doğrudan betimleyen kitaplar, marjinalleştiriliyor ve kabul edilmez olarak görülüy-
kişiliğinden nasıl kopardığından yakmıyordu: kaybına ağıt yaktığı şeye, "kişilik" demeyi
View more...
Comments