sanat felsefesi ders notları

May 10, 2017 | Author: gul | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Prof. Dr. Lokman Çilingir...

Description

SANAT FELSEFESİ dersi KONU DİZİNİ, KAYNAKÇASI VE DERS NOTLARI (1. ve II. Hafta konuları)

SANAT FELSEFESİ Bahar Dönemi 2013 Prof. Dr. Lokman Çilingir Konular: • • • • • • • • • • • • • • •

Felsefi Estetik Nedir? Estetik Yaşantı ve Estetik Tavır Estetik Tecrübenin Öznel ve Nesnel İzahı Estetik Nitelikler, Estetik Değerler ve Estetik Konular Estetik Nitelikler ve Estetik Yargılar Sanat Eserlerinin Ontolojisi Edebi ve Müzikal Eserlerin Soyutluğu Sanat Nedir? Sanat Kuramının Ödevi ve Konusu Canlandırma Kuramı İfade Kuramı Sanat-Estetiksel Formalizm Sezgi Kuramı Türsel Benzerlik Kuramı Estetik İletişim Olarak Sanat

Kaynakça: Albayrak, Mevlüt, Estetik'in Serüveni, Akçağ Y., Ankara 2013. Altuğ, Taylan, Kant Estetiği, Payel Y., İstanbul 1989. Aristoteles, Poetika, Alter Y., Ankara 2010. Berlin, Isaiah, Romantikliğin Kökleri, YKY, 2005. Bozkurt, Nejat, Sanat ve Estetik Kuramları, Asa Y., Bursa 2004. Collingwood, R.G., Kısaca Sanat Felsefesi, (çev. T. Kabadayı), Bilgesu, Ankara 2011. Farago, France, Sanat, Doğubatı Y., Ankara 2006. İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı. Sevgiye ve Sevenler Dair, İnsan Y., İstanbul 1985. Hünler, Hakkı, Estetiğin Kısa Tarihi, Doğubatı Y., Ankara 2011. Irwin, Edman, Sanat ve İnsan, MEB, Ankara 1991. Koç, Turan, İslam Estetiği, İSAM Y., İstanbul 2008. Kurbanov, Babek, Müziğin Bazı Sanatsal Estetik Sorunları, Aktif Y., İstanbul 2005. Lukacs Georg, Estetik 1-2-3, Payel Yay., İstanbul 1988. Reicher, Maria E., Felsefi Estetiğe Giriş, (çev. L. Çilingir), Wissenschaftliche Buchgesellschaft, Darmstadt 2005. Platon, Toplu Diyaloglar, (çev. S. Hilav), Yargı Y., Ankara ? Read, Herbert, Sanat ve Toplum, Ümran Y., Ankara 1981. San, İnci, Sanat Eğitimi Kuramları, Ütopya Y., Ankara 2003. İbn Sina, Aşk Risalesi, Kırkambar K., 2002 Soykan, Ö. Naci, Schelling’in Felsefesi ve Yapıtları, MVT Y., İstanbul 2006. Timuçin, Afşar, Estetik, Bulut Y., İstanbul 82008. Timuçin, Afşar, Estetik Bakış, Bulut Y., İstanbul 2005. İbn Tufeyl, Güvercin Gerdanlığı, İmge K., Ankara 2005. Tunalı, İsmail, Estetik, Remzi K., İstanbul 112008. Tunalı, İsmail, Grek Estetiği, Remzi K., İstanbul 52004. Yenişehirlioğlu, Şahin, Felsefe ve Sanat- Düşünce Kozmosu, İmge K., Ankara 2003. 1

Maria E. Reicher, Felsefi Estetiğe Giriş, (çev. L. Çilingirus), Wissenschaftliche Buchgesellschaft, Darmstadt 2005. İÇİNDEKİLER Önsöz I. FELSEFİ ESTETİK NEDİR? 1. Felsefi Estetiği Tanımlama Denemesi 2. Felsefi Estetiğin Konuları 3. Felsefi Estetiğin Soruları 4. Felsefi Estetiğin Yöntemleri 5. Özet, Sorular ve Alıştırmalar II. ESTETİK YAŞANTI VE ESTETİK TAVIR 1. Estetik Yaşantının Bölümleri 2. Estetik Tecrübenin Öznel ve Nesnel İzahı 3. Kayıtsızlık ve Psişik Mesafe 4. Kayıtsızlık ve Psişik Mesafe Kuramlarına İtirazlar 5. Kayıtsızlık ve Psişik Mesafe Kuramlarının Modifikasyonu ve Müteakip İtirazlar 6. Özet, Sorular ve Alıştırmalar III. ESTETİK NİTELİKLER, ESTETİK DEĞERLER VE ESTETİK KONULAR 1. Estetik Nitelikler ve Estetik Yargılar 2. Temel Özellikler Olarak Estetik Nitelikler 3. Estetik Anti-Realizme Karşın Estetik Realizm 4. Bilişsel Olmama-Öznellik-Doğalcılık 5. Hata Kuramı 6. Estetik Değersel Niteliklerin Bilgisi 7. Estetik Konular 8. Özet, Sorular ve Alıştırmalar IV. SANAT ESERLERİNİN ONTOLOJİSİ 1. Ne Tür Nesneler Sanat Eseridir? 2. Edebi ve Müzikal Eserlerin Soyutluğu 3. Gerçeklemeler, Gösterimler ve Üretim Sanatları Olguları 4. Eser-Gerçekleme İlişkisi 5. Fiziksel Öğe ve Yaşantı Öğesi 6. Kurucu Sanatın Eserleri Materyal Nesneler midir? 7. Sabit Nesneler ve Kurulu Dünyalar 8. Özet, Sorular ve Alıştırmalar V. SANAT NEDİR? 2

1. Sanat Kuramının Ödevi ve Konusu 2. Canlandırma Kuramı 3. İfade Kuramı 4. Sanat-Estetiksel Formalizm 5. Sezgi Kuramı 6. Türsel Benzerlik Kuramı 7. Estetik İletişim Olarak Sanat 8. Özet, Sorular ve Alıştırmalar Kaynakça Şahıs Dizini Konu Dizini Önsöz Bu kitap, felsefi estetiğin en önemli problem ve kuramlarına sistematik bir giriştir. Bu yüzden okuyucuların felsefede herhangi bir önbilgi olmadan anlayabilecekleri bir tarzda yazılmıştır; şüphesiz böylesi bir önbilgi (felsefenin öteki disiplinleri alanında da) olsa çok işe yarar. Kitap hem felsefe öğrencileri hem de meslek dışından ilgililer için yönlendiricidir. Buna rağmen elinizde çok kolay bir metin yok. Her ciddi öğretim sürecinde olduğu gibi, bunun için de belli ölçüde zaman ve çabaya ihtiyaç vardır. … I. Felsefi Estetik Nedir? Bu bölümde felsefi estetiğin gerçekte ne olduğu aydınlatılmaya çalışılacak. Somut olarak, felsefi estetiğin hangi konularının araştırılacağı (ne tür konulardan oluştuğu), temel sorularının ne olduğu ve hangi yöntemleri kullandığı açıklığa kavuşturulacak. Felsefi estetiğin birkaç geleneksel tanımı tartışılacak ve bunların uygun olmadıkları gösterilerek alternatif tanım sunulacak. Bu tanım bize, gelecek bölümlerdeki tartışmaları belli bir bağlam içerisinde düzenlememize yardımcı olacak. 1. Felsefi Estetiği Tanımlama Denemesi Bu kitap felsefi estetiğe giriş olmalıdır. Ancak tam olarak felsefi estetik nedir? Felsefi estetik, sözcüğün de işaret ettiği gibi, bilgi kuramı, ontoloji, etik ve diğerleri gibi, felsefenin bir disiplinidir. Felsefenin dışında da estetik söz konusudur. Felsefi estetik ve felsefi olmayan estetikler konularından ziyade kullandıkları yöntemler açısından birbirinden ayrılırlar. Aşağıda felsefi estetiğin yöntemleri gündeme gelecektir ve bu bağlamda felsefi estetik ile felsefi olmayan estetik tartışılacaktır. Esaslı olarak burada ve bütün kitapta söz konusu olan şudur: Vurgulu olarak belirtilmedikten sonra “estetik”ten daima felsefi estetik kastedilmektedir. “Estetik” kavramı 18.yüzyılda Alexander Gottlieb Baumgarten tarafından felsefi bir disiplin olarak ortaya konuldu. Baumgarten 1750 yılında Aesthetica adı altında bir eser yayınladı ve orada estetiği “duyusal bilginin bilimi” olarak tanımladı. “Estetik” terimi Grekçe “aisthesis”ten türetilmiş olup, daha ziyade “duyusal algılama” anlamına gelmektedir. Baumgarten kimilerince felsefi estetiğin kurucusu olarak görülür. Hakikatte içeriksel olarak estetiğe ilişkin düşünceleri çok daha önceleri, daha Antik felsefede Platon ve Aristoteles’te bulmaktayız. Estetik, estetik bir yüklem ile karakterize edilebilirse, o ağırlıklı olarak alt bir disiplindir. Bu zamana kadar felsefe adı altında gözlemlendiğinde ise (veya felsefe tarihi içerisinde 3

sınıflandırılmasında) hemencek, estetiğin kapalı bir disiplin olmadığı izlenimi doğuyor. Felsefi estetiğin sahasının ne olduğu ve hangi işlevleri yerine getirdiğine dair çeşitli ve kısmen telif kabul etmez kavrayışlar söz konudur. Felsefenin öteki disiplinleri de oldukça alt dallara bölündü ve birbirinden net çizgilerle ayrıldı. Ancak çoğu felsefi disiplin için aynı şeyler söz konusudur. Benzer şekilde “Bilgi kuramı nedir?” sorusu şöyle cevaplandırılabilir: “Bilgi kuramı, bilgininin çeşitleri, kaynakları ve mahiyeti ile ilgili öğretidir”; “Ontoloji nedir?” sorusu, “Ontoloji, varlık olarak varlığın bilimidir” diye; “Etik nedir?” sorusu, “Etik, ahlakın kuramdır” şeklinde cevaplandırılabilir. Gerçi benzer şekilde felsefi estetik için de katî vasıflandırmalar vardır, ancak bunlar (haklı olarak ileride göreceğimiz gibi), yukarıda bilgi kuramının, bilginin kaynağı, çeşitleri ve mahiyeti vasıflandırmasında olduğundan daha fazla tartışmalıdır. Tartışmalı olan yalnızca Baumgarten’ın estetiği duyusal bilgi kuramı olarak tanımlaması değil, aynı zamanda popüler tarzda estetiğin “güzelin ve sanatın kuramı” olarak tanımlanmasıdır. Bu tanımların neden uygun olmadığını aşağıda temellendirmeye çalışacağım. Bundan önce, neden illa felsefi estetiğin bir tanımlamasının yapılmaya çaba gösterildiği ve bilhassa niçin böyle bir tanımlama arayışının felsefi estetiğe girişin başlangıcında yer aldığının açıklanması gerekir. Felsefi disiplin olarak estetik bir bilimdir. Her bilim, onu ötekilerinden ayırt eden kendi konusuna (en genel anlamda), kendine özgü soru ve yöntemlere sahiptir. Her ehil bilim insanı kendi bilim sahalarının konuları, problemleri ve de yöntemlerine dair en azından içkin bir bilgiye sahiptir. Estetiğe dair bir tanım ilk adımda bu bilgiyi açığa çıkarmaktan başka bir şey değildir. Estetiğe dair bir tanım bize, estetiğin bilgi kuramı veya ontolojiden hangi yönlerden ayrıldığını söylemek zorundadır. Biz estetiğe dair bir tanımlama girişiminde bulunduğumuzda, estetiğin öteki felsefi disiplinlerden (aynı şekilde genel olarak öteki bilimlerden), onu kendine özgü disipliner nişaneleri üzerine fikir yürütürüz. Böyle bir refleksiyonun amacı sonuçta hazır bir formüle erişmek değildir. Amaç daha ziyade, gerçekte ne yaptığımız, nasıl bir bilgiyi kazanmaya çalıştığımız, hangi esaslı soruları cevaplandırmak istediğimize dair bir aydınlığa kavuşmaktır. Günlük bilimsel uğraşta sıkça sorulan çok özel sorular ve oldukça önemsiz problemler söz konusudur ve insan bu vesileyle genel çerçeveyi gözden kaçırabilir. Özel disiplinin konusal alanı, soruları ve yöntemleri üzerine derin düşünce genel çerçeveyi göz önünde tutmaya yardımcı olur. Felsefi estetiğe dair tanımlama denemesi böylesi önemli faydalara sahiptir. Neden felsefi estetiğe girişe felsefi estetiğin bir tanımlamasıyla başlanıyor? Felsefi bir disipline giriş için, disiplinin tanımını başlangıçta ortaya koymak zorunlu değildir. Basit bir şekilde, disiplinin önemli problemleri, iddiaları tartışılarak başlanabilir. Kim felsefi estetiğin önemli problemleri, iddiaları ve pozisyonlarını biliyor ve anlıyorsa, o felsefi estetiğin ne olduğunu biliyordur; ve kim estetikteki problem, argüman ve pozisyonları bilmiyorsa, o da gerçekten felsefi estetiğin ne olduğunu bilmiyordur. Son durumda, “estetik güzelin ve sanatın kuramıdır” tarzında bir tanım çok az yardımcı olur. Buna rağmen, felsefi estetiğe girişe, gerçekte felsefi estetiğin ne olduğu sorusuyla başlamak faydalıdır, bir Girişin görevi, belirtildiği gibi, disiplinin önemli problemleri, argümanları ve pozisyonlarını ortaya koymak ve tartışmak içindir. Bu çerçevede en önemli olan dahilinde bir sınırlandırma iki sebepten ötürü önemlidir: İlkin, yer veya hacim yüzünden tercih yapma kaçınılmazdır. Estetik sahasında öylesine fazla şey düşünüldü ve yazıldı ki, bunlar bir kerede kalın bir kitap dâhilinde zikredilemez (açıklamak ve eleştirel bir tarzda tartışmak şöyle dursun); buna Giriş’in, henüz alışık olmayan, bunun meşakkatini çekmemiş olan okuyucuların tahammül yeteneklerinden ötürü, esaslı olarak her şeyi içermemesi gerekliliği de dahildir. İkinci olarak bir Giriş yalnızca alan bilgisi içermez, aynı zamanda ilgili alanda kendiliğinden bir yönelim yeteneğini de kapsamalıdır. Ancak bundan başka bir disiplin için, hangi soru, iddia ve pozisyonların (yaklaşımların) esaslı olduğu ve hangilerinin daha ziyade kenarda yer aldığına dair bir tasavvura sahip olunmalı. Hangi problemler, iddialar ve pozisyonlar esaslıdır? Bu soru doğrusu ancak arka planda felsefi estetiğin ne olduğuna dair esaslı bir kavrayışa sahip olmakla cevaplandırılabilir. Estetiği bir sanat kuramı olarak kavrayan estetikçi için “Sanat nedir?” sorusu kuşkusuz esaslı bir 4

soruyu içerir. Estetiğin duyusal bilginin kuramı olduğunu savunan bir hoca için aynı soru muhtemelen daha değersiz olacaktır. Böylece felsefi estetiğe her bir Giriş, felsefi estetiğe dair belli bir taslağı varsayar. Ancak felsefi estetiğe giriş konusunda bütün yazarlar felsefi estetiğe dair görüşlerini açık bir şekilde ortaya koymazlar. Bu şu demektir: Herkes felsefi estetik için bir tanımlama denemesinde bulunmaz. Çoğu zaman dolaylı olarak hangi soru, iddia ve yaklaşımların tartışılması gerektiğine dair bir anlayış ortaya konulur. Ben, felsefi estetiğin tanımına ilişkin bir denemeyi başlangıçta ortaya koyuyorum, çünkü ben felsefi estetiğin ne olduğuna dair kavrayışımı daha başta mümkün olan açıklıkla ortaya koymak istiyorum. Bu saydamlık sizlerin müteakip kavrayışınızı kolaylaştıracaktır. Bu bölümde sunacağım felsefi estetiğe dair tanım, takip eden bölümlerde doldurulması gereken bir çerçeveyi sınırlandırıyor. Onlar müteakip bölümün soru, argüman ve yaklaşımlarını genel bir bağlam içerisinde düzene koyabilmelidirler. Sonuncusu felsefede genelde zordur: Tam de felsefi düşüncede kesinlik çok önemli olduğundan sürekli olarak ayrıntıyı kaybetme tehlikesi doğuyor ve nihayet, niçin bu problemin çözülmesi gerektiğini içeren teknik bir problem için pratik bir çözüm bulunmuş oluyor. Bu nedenle bir Giriş’e gerçekten felsefi estetiğin ne olduğu sorusuyla başlamak anlamlıdır. Somut olarak aşağıdaki üç soru cevaplandırılacaktır: 1. Felsefi estetik hangi konularla ilgilenmektedir? 2. Bu konulara ilişkin ne tür sorular yöneltmektedir? 3. Bu soruları hangi yöntemleri kullanarak cevaplamayı denemektedir. 2. Felsefi Estetiğin Konuları Estetiğin konuları sorusuyla başlıyorum. Bu noktada bu kitapta sıkça kullanılan bir kavrama yani “konu” terimine kavramsal bir not düşülecek. Ben bu terimi teknik (yani doğal dil kullanımından sapan) bir anlamda kullanacağım. Doğal kullanımında biz “konuyu” sıkça “nesne” ile aynı anlamda kullanıyoruz. “Nesne” ile biz orta büyüklükte (ve cansız) şeyleri yani görüp kavradığımız türden konuları kastediyoruz. Nesneler böylece olaylardan, durumlardan, niteliklerden, düşüncelerden, duygulardan aynı şekilde yaratıklardan ayrıdırlar. Ben “konu” kavramını çok genel anlamda kullanacağım. Benim kullanımımda olaylar, durumlar, nitelikler, düşünceler, duygular ve tabii ki yaratıklar konulardır. Bir insanın üzerine düşüneceği, konuşacağı, bilgi sahibi olacağı ve kendisine inanabileceği her şey konudur. Kısaca: Bu anlamda her şey konudur. “Konu” teriminin bu kullanımı, “konuşmanın konusu”, “tartışmanın konusu” veya “araştırmanın konusu tarzındaki deyimsel bağlamla çok yakın duruyor. Bir tartışma veya bir araştırmanın konusu mutlak bir nesne olmak zorunda değildir. Örneğin bir araştırmanın konusu bir ölüm vakası olabilir (yani bir olay), bir konuşmanın konusu bir ziyaret üzerine duyulan sevinç olabilir (yani bir duygu). “Estetiğin ilgilendiği konular nelerdir?” sorusu böylece çok genel olarak anlaşılmalıdır. Estetiğin konuları olarak temelde yalnızca nesneler değil aynı zamanda nitelikler, duygular ve diğerleri de soru oluşturur. Her halükarda, sorunun biçimlendirilişindeki “konu” teriminin kullanımı yoluyla bir tıkanma söz konusu değil. Estetiğin konusunu oluşturacak sorulara felsefi estetiğin çok bilinen geleneksel tanımlarıyla da cevap aranıyor. Bu tanımlamalar şunlardır: 1. Estetik sanat kuramıdır. 2. Estetik güzelin kuramıdır. 3. Estetik duyusal bilginin kuramıdır. Elbette bunlardan iki hatta üç karakterizasyon tek bir tanım içerisinde kavranılabilir, aynen biraz önce belirtilen estetiğin güzelin, sanatın kuramı olması gibi. Sistematik nedenlerden ötürü bu üçünü önce ayrı ayrı tartışmak amaca daha uygun olacaktır. Bir ön bir tespitle şunu söyleyebiliriz: Onlar ne tek tek ele alındıklarında ne de bütün olarak estetiğin uygun bir tanımıdırlar. Şüphesiz sanat kuramı estetiğin önemli bir alt dalıdır. Estetiğe dair pek çok eser sanat kuramını dikkate alan sorularla ilgilenmektedir. Sanat kuramının temel sorusu şudur: “Sanat nedir?” sanat kuramının bu ve benzeri özel soruları son bölümde tartışmaya açılacaktır. 5

Buna rağmen estetik sanat kuramıyla şu nedenlerden ötürü özdeşleştirilemez: Estetiğin ana temalarından biri estetik tecrübe yani estetik olaydır. (Bundan böyle ben “tecrübe” ve “olay” kavramlarını birbiri yerine kullanacağım.) Şimdi şüphesiz pek çok estetik olay sanat eserleri sayesinde ortaya çıkıyor yani sanat eserlerini konu ediniyor. Şayet biz müzik dinler veya bir şiir okur veya benzeri bir etkinlikte bulunursak estetik yaşantıya sahip olabiliriz. Ancak püf noktası şurasıdır: Estetik yaşantılar nihai olarak sanat eserleri sayesinde ortaya çıkmaz. Estetik yaşantılar hepten günlük hayatın bayağı nesnelerinden ve tümüyle sıradan durumlardan kaynaklanabilirler. Estetik bir yaşantı, eğer pencere camında bir yansıma göründüğünde veya sevimli bir şekilde kaplı olan masada veya duvar kağıdı örneğinde vb. elde edilebilir. Bundan başka estetik yaşantılar doğal nesnelerden ve olaylardan kaynaklanabilir, örneğin bitkilerden, hayvanlardan, insan tarafından şekilenmemiş taşlardan, doğal manzaralardan veya doğal olaylardan (bir fırtına veya bir gökkuşağından olduğu gibi). “Doğal nesneler”den aynı şekilde “doğa nesneleri”nden burada, kaba söylendiğinde, insan tarafından veya zeki varlıklar tafından oluşturulmamış olan her şey kastediliyor, daha doğrusu “kendiliğinden”, doğal tarzda varolanlar. (Aslında, özel durumlarda, doğal bir nesnenin bir sanat eseri olabileceğine dair iddialar vardır. Bu konu son bölümde tartışmaya açılacaktır.) Bu bağlamda estetik literatürde sıkça “doğa güzelliği” deyimine rastlanır. Çiçekler, dağlar, gökkuşakları normal şartlarda sanat eserleri değildir ancak onlar üzerimizde estetik bir etki bırakabilirler yani onlar bizde estetik bir yaşantıyı doğurabilirler. Bundan ötürü felsefi estetiği sanat kuramı olarak tanımlama çok yaygındır. Estetiğin güzelin kuramı olarak kavranışı, az önceki estetiğin sanat kuramı olarak kavranması itirazından sakınmayı amaçlıyor(!): Güzelin kuramı da kuşkusuz estetiğe aittir. Buna rağmen estetiğin güzelin kuramı şeklindeki tanım uygun değildir, özellikle iki nedenden ötürü: 1.Sanat kuramı güzelin yalnızca bir bölümüne içermiyor. Doğal olarak sanat ve güzellik birbirine bağlıdır. Pek çok insan –dile getirilse de getirilmese de– sanat eserinden güzel olmasını bekliyor; ve pek çok sanat eseri güzeldir de. Ancak sanat kuramına, güzellikle ilgisi olmayan pek çok şey aittir. Özgün gösteri sorununda veya orijinal ile sahte arasındaki ilişkide ve sanat kuramının pek çok öteki sorusu dolaysız bir şekilde güzelin kuramına ait değildir. 2. Bütün sanat eserleri güzel değildir. Şimdi doğal olarak, güzel-olmayan sanat eserlerinin olamayacağı, çünkü güzel olmayan nesnenin tanım gereği (per definitionem) sanat eseri olmadığı görüşü temsil edilebilir. Kim bu şekilde düşünüyorsa, o güzelliği içeren bir sanat kavramını kullanıyordur. Eğer bu tarz bir sanat kavramı kullanılırsa o zaman şu zorunlu olarak geçerlidir: Sanat eseri olan her şey güzeldir. Sanat kavramı ve onun problemleri, söylendiği gibi, daha ayrıntılı bir şekilde söz konusu edilecek. Şu an için, bu tarz bir sanat kavramının her ne olursa olsun sanatın genel kavrayışına uygun olmadığını belirtmekle yetinelim. Bu demektir ki, genel olarak sanat eseri diye tanınan pek çok nesne olduğu halde güzel değildirler yani güzel diye geçerlik kazanmıyorlar. İnsan 60’lı yıllarda, korkutucu ve iğrenç maksatlı olan Viyanalı eylemcilerin çalışmalarını veya Gottfried Helnweins (Doğ. 1948) ın resimlerini veya Manfred Deix’in karikatürlerini düşünüyor. Yine, çirkin sanatı görmek için sanat tarihine de başvurulabilir, takriben Caravaggios’un resmi Medusa (takriben 1600), çok realistik bir şekilde bir kadının kafasında yetişen yılanların eşlik ettiği iğrenç yüz ile canlandırılıyor. Kim bunu, güzel olmadığı için, hiçbir şekilde sanatla ilgili görmezse, o açıkça sanattan alışıldık anlamda konuşmuyordur. Anılan bütün örneklerde sanatçılar kötülüğü (resmetmeyi) amaçlıyorlar. Ancak bir sanat eseri, her halükarda öyle görünüyor ki başarısız olduğundan güzellikten mahrumdur. Kim bunun mümkün olduğunu yalanlarsa , o “sanat eseri” deyimini “başarılı sanat eseri” deyimiyle aynı anlamda kullanıyordur. “Başarısız sanat eseri”nden söz etmek buna göre kendi içinde çelişkili olur. Başarısız bir sanat eseri dairevi bir dörtgen veya evli bir bekar gibi imkansız olur. Burada da, bu tarzda sınırlandırılmış bir sanat kavramının çok dar (!) olmaması en azından sorunsaldır. Gerçekten “başarısız bir sanat eseri”nden söz etmenin kendi içinde çelişkili olup olmadığı sorgulanmak zorundadır. 3. Güzellik ve çirkinlik mümkün olan biricik estetik nitelikler değildir. Güzel nesneler bizde estetik yaşantıyı doğururlar gerçi, görülebileceği gibi, güzellikleri nedeniyle. Güzellik bizi estetiğe yöneltir(!). Ancak nesnelerin bizi estetiğe yöneltebilen başka nitelikleri de vardır. 6

Estetik (olan) sözcüğü “güzel” ve “çirkin” yüklemlerinden daha fazlasını içerir. Estetik yüklemlerle biz 3. bölümde esaslı olarak ilgileneceğiz. Geçici olara “güzel” ve “çirkin” den türemeyen estetik yüklemlere birkaç örnek verilebilir: “Zarif”, “yüce”, “dokunumsu”, “şairane”, “değersiz”, “duyusal”, “anlamlı”, “sığ”, “sıkıcı”, “mizahi”. Böylece estetik yalnızca güzelin kuramı olamaz. Farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse: estetiği güzelin kuramı olarak tanımlamak oldukça yetersizdir. Estetiği güzelin ve sanatın kuramı olarak tanımlamak da uygun değildir. Çünkü ne sanat eseri ne de güzel olan nesneler bundan ötürü estetik niteliğe sahip olamaz diye tanımlamazlar, bu yüzden estetik tecrübenin konusu olurlar. Bu tarz, sanat eseri sayılmayan güzel-olmayan nesneler estetiğin varlık sahasından sayılmalıdırlar. Ne sanat ne de estetik yaşantının konusu olmayan estetik tecrübeler vardır; bu estetik tecrübeler de estetiğin varlık sahasına aittirler. Yani estetik güzelin ve sanatın kuramından daha fazla bir şeydir. Şimdi Baumgarten’ın tanımına dönelim: “Estetik duyusal bilginin (yani duyusal algının) kuramıdır.” Bizim modern yaşamın günlük anlayışının ışığında bu tanım abartılı gelebilir. Ancak o estetik tarihinde oldukça derinlere kök salmıştır. Estetiğin duyusal algılamanın bir kuramı olmasının önem arz etmesi açıktır. Çünkü duyusal algılama estetik yaşantılar için merkezi bir rol oynuyor. Yalnızca, estetik tecrübenin çoğu (hepsi olmasa da) şekli duyusal algılama olmaksızın mümkün olamaz. Bizim belli bir durumda estetik bir yaşantıya sahip olup olmamamız esaslı olarak bizim o durumda ne algıladığımıza ve nasıl algıladığımıza bağlıdır. Dolayısıyla açıktır ki duyusal algılama kuramı olmaksızın kapsayıcı bir estetik söz konusu olamaz. Bu şu demektir: Duyusal algılamanın nasıl işlev gördüğü, onun nasıl yönlendirilebileceği, duyusal algılamanın hangi seviye ve öğelerini ayırt edebileceğimiz, duyusal algıya ne surette etki edilebileceği ve benzeri pek çok şey üzerine düşünmek zorundayız. Bu sorular estetik için önemlidir. Buna rağmen estetiği duyusal bir algılama kuramı ile özdeşleştirmek iki sebepten ötürü uygun değildir: 1. Her algılama yaşantısı estetik bir yaşantı değildir. Başka bir deyişle, her algı estetik bir algı değildir. Duyusal algılama bizim önemli bilgi araçlarımızdan biridir. Estetik niteliklerin bilgisi bu aracın pek çok mümkün kullanımlarından yalnızca biridir. Bu anlamda estetiğin duyusal bilginin kuramı olarak karakterizasyonu oldukça uzak kalır. Her estetik yaşantı bir algılama yaşantısı değildir. Örneğin edebiyatı (literatür) düşünelim. Kuşkusuz edebiyat estetiğin varlık sahasına aittir. Edebi eserler estetik niteliklere sahiptir. Ancak edebi metinlerin estetik nitelikleri duyusal niteliklerin yalnızca bir bölümüdür. “Duyusal nitelikler” ile duyusal olarak algılanabilir nitelikleri kastediyorum. Bir şiirin veya bir metnin ritim ve tını nitelikleri duyusal estetik niteliklerdir. Ancak edebi bir eser, örneğin gerilimsi, şiirimsi ve mizahımsı vb. başka estetik niteliklere de sahip olabilir. Bu estetik nitelikler ebedi bir eser için çok esaslı olabilir ancak bunlar duyusal nitelikler değildirler. Eğer biz anlamadığımız bir dildeki bir şiiri dinlersek, biz bu duyusal-olmayan estetik niteliği en fazla okuyucunun ses tonundan hareketle kestirebiliriz ancak onu gerçek anlamda kavrayamayız. Bu anlamda estetiği duyusal bilginin kuramı olarak karakterize etme oldukça yetersizdir. Estetiği duyusal bilginin kuramı olarak karakterize etmek bir yönüyle çok uzak kalır, çünkü duyusal bilginin sahası estetiğe ait olmayan çok şeyi kapsar. Ancak öte yandan bu karakterizasyon çok yetersizdir, çünkü estetik duyusal bilgiye ait olmayan pek çok şeyi de kapsar. Bu yüzden biz estetiğin geleneksel üç bilindik tanımının uygun olmadığını tespit edebiliriz. Tek tek her biri ya çok geniş ya da sınırlıdır veya ikisi birden: Bir yönüyle çok sınırlı bir yönüyle çok geniş. Söylenenlerin ışığı altında, tartışılan üç farklı karakterizasyonun birleşiminin uygun bir tanımı oluşturmayacağını görmek güç değildir. Şimdi ben estetiğin, hem sanat kuramı hem güzellik kuramı hem de duyusal algılama kuramının bazı yönlerini içeren bir tanımını önereceğim: Estetik, estetik tecrübe, estetik konu ve estetik niteliklerin kuramıdır.

7

İlk bakışta bu tanımın kısırdöngü olduğu sanılabilir. Bir tanım, eğer tanımlayan (definens) (yani açıklayan, tanımlayan bölümü) ancak tanımlanan (definendum) (onu tanım olarak geçerli kılan) anlaşıldığında anlaşılabiliyorsa döngüseldir. Varolan durumda “estetik” terimi tanımlanandır; tanımlayan ise “estetik tecrübe, estetik konular ve estetik nitelikler kuramı”dır. Yani tanım ancak, eğer “estetik tecrübe”, “estetik konu” ve “estetik nitelik” “estetik”in ne olduğu bilindikten sonra anlaşılabilir olduğunda döngüsel olur. Dönüştürücü, yaratıcı bir hamleyi ancak içsel bir coşku başlatabilir. Çilingirus Döngüsel bir tanımın yetersiz olduğu aşikardır, çünkü o bize tanımlanan deyimin çok iyi şekilde kavranmasına –ki bu bir tanım vermenin nihai amacıdır- yardımcı olmaz. Ancak “estetik”in önerilen tanımı döngüsel değildir. Gerçi “estetik tecrübe”, “estetik konu” ve “estetik nitelik” terimlerinin açıklanmaya ihtiyaçları olduğu kesindir. (Bu kitabın büyük bir bölümünün ödevi budur.) Ancak onlar “estetik” kavramı vasıtasıyla tanımlanmak zorunda değildir. Tanım, eğer örneğin “estetik tecrübe” estetiğin ilgilendiği (“estetik konu” ve “estetik nitelik”e benzer şekilde) tecrübenin bir türü olarak tanımlanırsa döngüsel olur. Ancak bu ağır hatadan kolayca sakınılabilir. Sanat, duyguları harekete getirme, duyguyu biçimlendirme işidir. Çilingirus Müteakip araştırmanın sonuçları burada hemen vaktinden önce sunulamaz. Ancak, estetik yaşantılardan, estetik konulardan ve estetik niteliklerden söz edildiğinde neyin kastedildiğine dair ön düşüncenin paylaşımı denemesi yapılabilir. Estetik yaşantı, estetik konu ve estetik nitelik kavramları sıkı sıkıya birbirine bağlıdırlar, gerçi karşılıklı olarak her birinin ötekini tanımlayabilmesi sayesinde. Örneğin estetik konu ve estetik yaşantı kavramı estetik nitelik yardımıyla tanımlanabilir: Estetik bir konu, (en az) estetik bir niteliğe sahip olan konudur. Estetik bir yaşantı, estetik niteliğin kavranmasını içeren bir yaşantıdır. Bu tanımlarda estetik konu ve estetik yaşantı kavramını açıklamak için estetik nitelik kavramı kullanılıyor. Bu tanımlar elbette bizim estetik bir nitelikten ne anlamamız gerektiğine dair bir şey söylemiyor. Şimdi estetik niteliğin ne olduğu şu şekilde tanımlanabilir: Estetik nitelik, yalnızca estetik yaşantı sayesinde kavranılabilecek bir niteliktir. Bu tanım estetik nitelik kavramını estetik yaşantı kavramı yardımıyla açıklıyor. Bu tanım, aynı şekilde estetik yaşantı tanımında olduğu gibi, sırf kendi başına alındığında, döngüsel değildir. Ancak bu iki tanım birlikte alındığında kısır döngü doğurur: A kavramı B kavramı aracılığıyla ve B kavramı A kavramı aracılığıyla açıklanıyor. Tabii ki bu tarz bir tanım eksiktir. Çünkü eğer biz “A” deyimini ancak “B” deyimini anladığımızda anlayabiliyorsak ve “B” deyimini de ancak “A” deyimini anladığımızda anlayabiliyorsak, o zaman biz ya “A”yı ya “B”yi anlıyoruz veya ne “A”yı ne de “B”yi. Her iki durumda da A kavramının bir tanımı B sayesinde (veya tam tersi) yapıldığından faydasızdır, çünkü biz “A” ve “B”nin anlamını önceden biliyoruz yani bir tanıma ihtiyacımız yok. İkinci durumda o yararsız olur, çünkü o bize daha fazla yardımcı olmuyor. Bu, tanımlama döngüsü her açıdan tümüyle faydasızdır anlamına gelmiyor. Eğer biz şimdiden “A” veya “B”ye (ya da her ikisine) dair bir anlayışa sahipsek, eğer A ile B kavramları arsında ne tür ilişkiler olduğu bizim için açık olursa o zaman bu bilgi kazanımı olabilir. Ancak bu bizim bir ve aynı estetik kuramda, estetik yaşantı kavramını estetik konu kavramı aracılığıyla ve estetik konu kavramını estetik yaşantı aracılığıyla tanımlayamayacağımız hususunda bir şeyi değiştirmez. En fazla biz, bu tanımlardan birini tanım olarak estetik kuramımıza dâhil edebiliriz. Diğer kavram ya başka türlü tanımlanmalı ya da tanımlanmadan kalmak zorundadır. Tanımlanamayan kavramlar her kuramda zorunlu şekilde mevcuttur. Çünkü, verilen örneklerimizde açık olarak görüleceği gibi, bir kavramın her bir tanımı için yeniden kavramları kullanmak zorundayız. Elbette biz bu kavramları, neden biz tekrar kavramlara ihtiyaç duyarız ve benzeri sorunsallar açısından tanımlayabiliriz. Biz herhangi bir noktada şüphesiz bu tanımlama 8

zincirini kırmak zorundayız –sonsuz bir varlık olmamız gibi basit bir nedenle. Her bir kuram sonunda yalnızca pek çok tanımı içerebileceğinden her kuramda bir kısım kavramlar tanımlanmamış olarak kalmak zorundadır (kısırdöngüden sakınmamız şartıyla). Sonlu varlık olmaklığımızın bu kaçınılmaz sonucu tatminsiz bulanabilir ancak bu kader değildir. Çünkü ne mutlu ki pek çok deyim vardır ve biz onları tanımlamadan da anlayabiliriz. Muhtemelen siz, çok açık olmasa da, “estetik konu”, “estetik nitelik” ve “estetik yaşantı” deyimleriyle herhangi bir anlamı irtibatlandırabilirsiniz. Ancak çıkış noktası olarak hizmet görecek olan temel bir anlayışın olması gerekir. Eğer bu söz konusu değilse, örnekler yanlış anlamaları ortadan kaldırabilir. “Estetik bir nitelik nedir?” sorusu tipik ve tartışmasız ifadeler sayesinde cevaplandırılabilir: Güzellik, yücelik ve zarafet estetik nitelikler için genel kabul görmüş örneklerdir. Estetik nitelik kavramını yalnızca örnek ifadeler üzerinden yeteri derecede açıklığa kavuşturmayı başardığımızda, biz bu kavramı tanımlanmamış kavram olarak kabul edebilir ve kısır döngüye düşmeden estetik yaşantı ve estetik nesnenin tanımına aktarabiliriz. Daha sonra bu kitapta estetik nitelik kavramının ilk bakışta göründüğünden daha problematik olduğu açıklanacaktır. Buradan ben, tanımlanmamış bir kavram erine estetik tecrübe kavramını tercih etmemizi öneriyorum. Bu şekilde bu kavram estetik nesne ve estetik niteliğin tanımında kullanılabilir. Varsayalım ki, güzellik estetik bir niteliktir, o zaman: Güzel olan bir konu estetik bir konudur. Eğer biz güzelliği bir konu olarak kavrarsak, o zaman estetik bir yaşantıya sahibiz. Bilinçli bir şekilde estetik bir niteliği “kavramak”tan söz ediyorum, “algılamak”tan değil. Algılamak, kavrayışın bir şeklidir ancak her kavrayış bir algılama değildir. Örneğin algılama bize bir romanın heyecanlı olduğunu söylemez. Heyecanlı-olmak niteliğini biz duyular aracılığıyla kavramayız. Estetiğin önerilen tanımının, estetiğin geleneksel tanımıyla bütünüyle veya kısmen örtüştüğü basit olarak görülüyor: İlkin, bu tanıma göre güzellik kuramı estetiğin bir alt dalıdır, çünkü güzellik estetik bir niteliktir. İkinci olarak, bu tanıma göre sanat kuramı, sanat eserleri estetik konular (nesneler) olduğu sürece, estetiğin bir alt dalıdır. Üçüncü olarak, bu tanıma göre duyusal algılama kuramı, duyusal algılama estetik tecrübenin bir formu olduğu sürece yani duyusal algılama estetik tecrübenin esaslı bir bölümü olduğu sürece, estetiğin bir alt dalıdır. Estetik yaşantı kavramı, belirtildiği gibi, ayrıntılı olarak gelecek bölümde tartışılacak. Bilinçli olarak estetik bir yaşantının estetik bir niteliği kavramayı içerdiğini söylüyorum –ve estetik bir yaşantının estetik bir niteliğin kavranmasında bulunmadığını. Çünkü estetik bir yaşantı (kavramdan anlaşılması gerektiği gibi), çok şeyi kapsayan çok karmaşık bir yaşantı olabilir –yalnızca estetik niteliklerin kavranışını değil. Ancak ana soru şudur: Estetik bir tecrübe yaşarken bizde vuku bulan ve estetik yaşantıyı öteki yaşantılardan ayırt eden şey nedir? Estetik niteliklerin hangi konulara sahip olduğu ( ve böylece estetik konular olduğu) sorusu üçünce bölümde işlenecek. Bu bölümde estetik niteliklerin doğası tartışılacak. Estetik bunlardan başka şu sorularla da ilgilenmek zorundadır: Estetik niteliklere özgü olan şey nedir? Genel olarak estetik nitelikler nelerdir? Estetik ile estetik-olmayan nitelikler arasında ne tür bir ilişki söz konusudur? Estetik nitelikler nasıl tanınabilir? Yukarıda ortaya konulan “Felsefi estetik hangi konularla ilgilenir?” sorusu aşağıdaki gibi cevaplandırılabilir: Felsefi estetik, niteliklerle, estetik konularla (yani estetik niteliğe sahip olan konularla) ve estetik yaşantılarla (yani estetik yaşantının kavranışını içeren yaşantılarla) ilgilenir. 3. Felsefi Estetiğin Soruları Şimdi biz, felsefi estetiğin hangi konularla ilgilendiği sorusuna bir cevap vermiş durumdayız. Estetiğin bu konular hakkında hangi soruları ortaya koyduğu ve cevaplandırmaya çalıştığı sorusu özlü bir biçimde cevaplandırılamaz. Ancak birkaç delil verilebilir keza yukarıda kısmen verildi. Estetik nitelikler hakkında bu meyanda şu sorular ortaya konulabilir: Genel olarak (gerçek) estetik nitelikler var mıdır veya varsayılan estetik nitelikler bir başka, estetik-olmayan niteliklere indirgenebilir mi? Eğer estetik niteliler varsa bunlar nelerdir? Birbirlerine ve estetik-olmayan niteliklere karşı nasıl bir ilişki içindedirler?

9

Güzellik kavramı estetiğin merkezi kavramlarından biridir. Antik dönemden beri filozoflar güzelliğin ne olduğuna dair sorular yöneltmişlerdir. Bu soru şu şekilde anlaşılabilir: Biz bir nesne için bu güzeldir dediğimizde bununla tam olarak neyi kastediyoruz? Bununla biz o nesneye bir netlik mi atfediyoruz (aynen bir nesne kırımızı veya iki metre yüksektir diye belirttiğimizde) veya biz bununla yalnızca o nesneyi beğendiğimizi (hoşumuza gittiğini) mi söylüyoruz? Bunların ikisi aynı şey değil. İlk durumda biz yalnızca seyrettiğimiz nesneden söz ediyor ve onu betimleyerek karakterize ediyoruz. İkinci durumda seyrin nesnesinden ve bizzat kendimizden söz ediyoruz ve biz gerçekte nesneyi betimlemiyoruz, aksine bize tümüyle belli bir tarzda etki ettiğini söyleyerek onu yalnızca bizimle ilişkisi üzerinden karakterize ediyoruz. Estetik nitelikler problemiyle estetik yargıların, özellikle estetik değer yargılarının geçerliliği ve anlamı sorusu sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Estetik bir yargı, kendisiyle bir nesnenin estetik bir değer yüklemine varıldığı bir yargıdır. “Güzel” estetik bir değer(e sahip) yüklem(i)dir. “X güzeldir” formundaki bir yargı, örneğin “Bu resim güzeldir”, böylece estetik bir değer yargısıdır. Burada çok önemli sorular ortaya çıkıyor: “X güzeldir” formundaki bir soru nasıl yorumlanabilir? Burada sadece gerçek bir değer yargısı mı yoksa bir duygunun ifadesi söz konusudur? Eğer gerçek bir değer yargısı söz konusuysa o zaman o doğru (gerçek!) olabilir mi? Eğer o doğru olabiliyorsa, onun doğru olup olmadığını nasıl bilebiliyoruz? Farz edelim ki, A ve B şahsı x gibi yeni bir bina üzerine konuşuyorlar. A diyor ki x güzeldir, B ise buna karşı çıkıyor. O zaman görünürde burada A ile B arasında fikir ayrılığı ortaya çıkıyor. Ancak “x güzeldir”, “x hoşuma gidiyor” anlamına geliyorsa, o zaman A ile B arasında fikir ayrılığı olamaz, çünkü bilindik bir özlü sözün de dile getirdiği gibi, zevkler tartışılamaz. Ancak eğer “x güzeldir”, “x hoşuma gidiyor”a indirgenemezse, o zaman güzelliğin nasıl bir niteliği vardır sorusu kendini gösterir. Böylece güzellikte dikkati çeken nokta şudur: Bir yönüyle güzellik, mevcut bir şey ise, algılanan bir şey olarak görünüyor. Güzelliği insan akıl yürütmeyle tanıyamaz. Kim, belli bir yapının güzel olduğuna hükmederse, bu yargıya akli çıkarımlar sayesinde erişilmiş değildir; takriben şu şekilde: Bina granit, beton, çelik ve camdan yapılmıştır, binanın yüzeyi mavim renkte cilalanmıştır…(vb.), … ve buradan hareketle: O güzeldir.” Bu yolda aynı derecede yetersiz şu yargıya varılır: Bina güzel değildir. Her halükarda bu yöntem çok güvenilmezdir ve normal şartlarda bu şekilde hareket etmeyiz. Binalar, heykeller resimler vb. şeyler üzerine estetik yargılara normal şartlarda bu şeyleri gözlemleyerek varırız. Ancak burada bir problem yatıyor. Kabul edelim ki, A ve B normal görüşe sahip (emetrop) ve zihinsel olarak sağlıklı ve x’i aynı harici şartlar altında seyrediyorlar: Onların güzellik hakkında x ile uyuşan bir yargıya varmamaları nasıl açıklanabilir? Bu sorular estetiğin tam merkezindedir ve biz bunları bu kitabın III. Bölümünde esaslı olarak irdeleyeceğiz. Estetiğin konuları hakkında ilkin, hangi konuların tümüyle estetik konular (yani estetik niteliklerin taşıyıcıları) olabileceği açıklanmalıdır: Onlar, görüp yakalayabileceğimiz materyal konular mıdır yoksa zihnimizin ürünü oluşumlar mı? Bununla sıkı bir bağlam dâhilinde, estetik konular (nesneler) nasıl meydana çıkıyor sorusu kendini gösteriyor. Sanat eserleri estetik konular olduğu sürece en genel anlamda sanat kuramı bütün genel ve özel sorularıyla estetik konular kuramına aittir. Bu kitapta estetik konuların doğasına dair genel sorular III. Bölümde işlenecek. IV. Ve V. Bölümlerde sanat kuramının çeşitli problem alanlarına ayrıldı. Estetik tecrübe ile ilgili şeyler ise öncelikle şu sorunun aydınlanmasına bağlı: Estetik bir yaşantının mahiyetini ne oluşturuyor? Bir başka deyişle: Estetik bir yaşantıyı estetik-dışı yaşantıdan ayıran nedir? “Estetik-dışı” yaşantılar burada “estetik-olmayan” karıştırılmıyor. Kim “estetik-olamayan” yani “güzel olmayan” tarzda hissediyorsa, estetik bir yaşantıya sahiptir. Fakat gerçekte estetik ile estetik-dışı yaşantılar arasındaki ayrımı doğuran nedir? Estetik bir yaşantının karakteristiği nedir? Özel bir “estetik tavır” söz konusu mudur? Şayet evetse, bu neden oluşuyor? Yaşantıların pek çok türü vardır ve bunların hepsi estetik yaşantı değildir. Örneğin 11 Eylül saldırısının ünlü televizyon görüntülerini düşünün. Bu görüntüler, onları gören çoğu insanda güçlü bir psikolojik etki doğurdu. Çoğu kendilerinde dehşet veya kaygı uyandırdığını bildirdi –veya inançsızlık veya telaş, kızgınlık, kin veya güçsüzlük duygusu veya hepsindi birden. Alman bestekâr Karlheinz Stockhausen bir basın toplantısında, dünya ticaret merkezine yapılan saldırısının bir sanat eseri 10

olduğunu ifade etti. (Stockhausen’ın beyanı diğerleriyle birlikte 18.09. 2001 tarihli Dünya gazetesinden aktarıldı). O bu yüzden çok eleştirilmiş olmalı özellikle ahlaki açıdan. Ancak burada ahlaki bir tartışma söz konusu değil, veya Stockhausen’ın haklı veya haksız olması değil. Daha ziyade Stockhausen’ın beyanı, saldırı görüntülerinin onun için estetik bir etki doğurmuş olması bir gösterge olarak alınmalıdır. Felsefi olarak ilginç olan nokta şudur: Biz estetik yaşantılara dair bir aşinalığa sahibiz ve biz estetik yaşantıları estetik-dışı yaşantılardan ayırt edebiliriz. Ancak tam olarak ayrım nereden kaynaklanıyor? Bu, felsefi estetiğin merkezinde bulunan bir sorudur. 4. Felsefi Estetiğin Yöntemleri Ne tarz sorularla felsefi estetiğin ilgilendiği ve ne tarz soruları cevaplamaya çalıştığı ortaya konuldu. Cevaplandırılması için üçüncü bir soru daha kaldı: Felsefi estetik hangi yöntemleri kullanarak kendi sorularını cevaplamayı deniyor? Bunu aydınlatmak için felsefi estetiği öteki estetik türleriyle karşılaştırmak anlamlı olacaktır. Daha önce belirtildiği gibi, estetik yalnızca felsefede değil öteki bilimsel disiplinlerde de vardır. Konularının ne olduğu noktasında bunlar felsefi estetikten hemen hemen hiç ayırt edilemezler. Ayrım daha ziyade sorular ve bunlarla bağlantılı olarak yöntemlerde bulunur. Estetik kavramı genelde felsefi estetik kavramından daha geniş ve belirsizdir. Estetik ile (geniş anlamda) felseficilerden gayrı psikologlar, sosyologlar, müzik bilimciler ve edebiyatçılar, sanat tarihçileri, sanat eleştirmenleri ve daha az olmamak üzere, sanatı yalnızca üretmeyip aynı zamanda yaptıkları iş üzerine fikir yürüttükleri sürece sanatçılar da ilgilenirler. Felsefi estetik ilk adımda aşağıdaki gibi karakterize edilebilir: Felsefi estetik genel ve deneyselolmayan bir estetiktir. Yani o özel ve deneysel (ampirik) estetikten farklıdır. “Özel estetik”ten iki şey anlaşılabilir: Bir yandan bununla estetiğin nesnelerinin yani sanat eserlerinin belli bir türü olduğu kastedilebilir, örneğin müzik estetiği, edebiyat estetiği, bahçe estetiği ve oturma mekânı ve elbise estetiği vb. Öte yandan “özel estetik”ten özel konularla ilgilenme kastedilebilir, örneğin belli bir filmin, belli bir resmin, belli bir romanın analizi ve eleştirisi vb. gibi. Özel estetiğin bu türünde –sıkça okuyucunun bir yargının doğruluğunu kavraması amacıyla, tek tek sanat eserlerini tasvir etme ve değerlendirme ve özellikle verilen yargıları temellendirme söz konusudur. Eğer biz “özel estetiğin” iki anlamını ayırt edecek olursak o zaman “genel estetiğin” de iki farklı anlamını ayırt edebiliriz. Bir yandan estetik, nesnelerle nihai olarak belli tarzda ilgilenmemesi anlamında genel olabilir (yani yalnızca sanat estetiği, edebiyat estetiği vb. değil). Öte yandan estetik, tek tek sanat eserlerinin (veya öteki estetik nesnelerin) analizi ve eleştirisi yoluyla kazanılmaması anlamında genel olabilir. Felsefi estetik “genel”in her ki anlamına umumiyetle meyillidir, her ne kadar felsefi müzik estetiği, edebiyat estetiği vb. olsa da, bilhassa o ikinci anlamında geneldir. Bu demektir ki, tek tek sanat eserlerinin ve öteki estetik konuların çözümlenmesi (analizi) ve değerlendirilmesi felsefi estetiğin ödevi değildir. Buradan hareketle elimizdeki kitapta neyin içerilmediği ortaya çıkar: Tek tek sanat eserlerinin çözümlenmesi ve eleştirisi söz konusu değildir. Yani sanat eserleri üzerine değer yargısı oluşturulmuyor (belki bir örneksel bağlam haricinde, ancak bu durumda okuyucuya bir değer yargısını kabul ettirme eğilimi yoktur). Elbette bazı felsefi estetikçilerin, tek tek sanat eserleri üzerine somut değer yargıları oluşturmayı ve temellendirmeyi ödev saydıkları görmezlikten geliyoruz. Sanat eserleri üzerine yargıda bulunmak ve temellendirmek sanat eleştirisinin ödevidir. Yanlış anlaşılmalara yol açmamak için şu söylenebilir: “Sanat eleştirisi”nden burada sıkça günlük gazetelerin sinema sayfalarında kastedilen şey anlaşılmamalı yani yüzeysel bir tasvir (bir filmin aksiyonu/ticareti gibi), artı olarak sıkça sıkı temellendirilmemiş değerlendirme (oyuncu veya rejisörün performansı gibi). Sanat eleştirisi burada genel anlamıyla iddialı sorulardandır. Sanat eleştirisi burada genel anlamıyla yalnızca konser, sinema veya sergi ziyaretçilerinin karar vermelerine yardımcı olan bir şey değildir, her ne kadar o, belli bir oyunun sahnelenmesi için zaman ve para kazanmaya yaramasa da, aksine bir eserin (veya bir eserin belli bir sahnelenmesinin/gösteriminin) derin bir kavranışına vardırmak içindir. Bu tarz bir sanat eseri çoğu zaman (zorunlu olmasa da) estetik değer yargılarını içerir ancak genelde biz bu değer yargıları için nedenlerin de verildiğini görüyoruz. Çünkü bir gösterimin iyi veya kötü olduğuna dair yalın tespit, esaslı bir anlayışa sahip olmamızı sağlamaz. Derin bir anlayışa ancak, belli bir gösterimin neden iyi 11

veya kötü olduğu söylendiğinde varılabilir. Bu tarz sanat eleştirisi okumaları, eleştirmenlerin değer yargılarıyla uyuşulmadığı takdirde, sözü edilen eserin derin bir anlayışına vardırabilir. Doğrusu bir ve aynı insanın kişiliğinde hem filozofluğu hem de sanat eleştirmenliğini birleştirmesi göz artı edilmiyor (ve hakikatte bunun için seçkin örnekler mevcuttur). Bir ve aynı kişinin hem iyi bir sanat felsefesi hem de sanat eleştirisi yapması da mümkündür. Ancak bu, sanat felsefesi ile sanat eleştirmenliğinin ödev ve yöntemlerinin ayrı olduğu gerçeğini asla değiştirmez. Bununla bağlantılı olarak, sanat eleştirmenliğinde çok başarılı olan bir yöntem felsefeye hiç uygun düşmeyebilir ve tam tersi. Sanat eleştirmenlerinin en önemli ödevlerinden biri, denenmemiş veya yeterince bilgilendirilmemiş alıcıları gözden kaçırmamak amacıyla önemli işaretleri göstermek için, bir eserin estetik niteliklerinin alıcılarını hissileştirmektir. Şu da söylenebilir: Sanat eleştirisinin en önemli işlevi (veya her halükarda en önemli işlevlerinden biri) sanat eserlerini algılamayı bize öğretmesidir. Buna erişmek için söz konusu eserin ayrıntılı bir analizini yapmak sıkça amaca vardırıcıdır. (İyi) bir sanat eleştirmeni nadiren veya hemen hemen hiç şöyle bir şemaya göre, genel bir ilkeden türetme yoluyla değer yargısını temellendirir: “Bu eser F niteliğine sahiptir. F niteliğine sahip olan her eser güzeldir. Dolaysısıyla bu eser güzeldir.” Oysa bir sanat eleştirmeni tarafından genelde bir eserin belli nitelikleri belirtilerek, dikkatimizi yönlendirme sayesinde, söz konusu eserin güzel olduğunu fark etmemiz umulur. Buna karşın felsefede umumiyetle genel ilkeler ve bunların temellendirilmesi söz konusudur, pek öyle özel durumlar değil. Eğer sanat eleştirisi ile felsefenin ödevi ve yöntemleri birbirine karışırsa, o zaman sonucun ya kötü bir felsefe ya da kötü bir sanat eleştirisi, en kötü durumda da her iki olumsuzluğun gerçekleşme tehlikesi doğar. Örneğin bu şu şekilde tezahür edebilir: Bir filozof kendi kişisel sanatsal tercihini estetik ilkelerle genelleştirebilir ve daha sonra bu ilkeleri değer yargılarının temellendirilmesi için belli sanat eserlerine uyarlayabilir. Bu tarz bir yöntem kuşkusuz ne felsefi ne de sanat eleştirel bir bakış açısından tatmin edicidir. Kim bu filozofun estetik tercihlerine katılmazsa, onun estetik ilkeleri daha baştan makul bulunmayacaktır ve kim estetik ilkeleri makul bulmazsa, somut estetik yargalar kötü temellendirilmiş sayılacaktır. Buradan ben, felsefi estetiğin genel estetik (ikinci anlamda) olduğu noktasındayım. Bu demektir ki: Tek tek nesnelere dair somut estetik değerlerin savunusu söz konusu değildir, aksine diğerleri yanında daha ziyade estetik değer yargılarının doğasını içeren sorular, örneğin: Gerçekten estetik bir yargının anlamı nedir? Tam olarak biz mesela bir nesne güzeldir dediğimizde neyi kastediyoruz? Estetik yargıların “mantıksal statüsü” nedir? Bir başka ifadeyle: Estetik yargılar nesnel olarak varolan nitelikler üzerine iddialar mıdır veya konuşanların varlığından kaynaklanan yalın ifadeler ya da bir nesneyi belli tarzda algılamaya yarayan öneriler midir? Eğer estetik değer yargıları iddialar iseler, temellendirilebilirler mi? Eğer evet ise, nasıl? Nesnelerde objektif nitelikler olarak tümüyle estetik olan nitelikler mevcut mudur? Eğer evetse, bunlar estetik-olmayan niteliklerle nasıl bir ilişki içerisindedir? Eğer estetik nitelikler varsa, bu niteliklerin taşıyıcıları hangi nesnelerdir? Bu sorular özel estetiğin temellerine ilişkindir. Şu da söylenebilir: Bu tarz sorularla ilgilenen estetiğin gerçekte konusu özel estetiktir. Çünkü söz konusu olan, bizim özel estetikle iştigal ettiğimizde ne yaptığımız ve nasıl yaptığımızı anlamadır. Bu yüzden genel estetiğin bu tarzı bazen “meta-estetik” olarak gösterildi. Meta estetik, özel estetik üzerine derin düşüncenin (refleksiyon) ürünü bir disiplindir. Bu kitaptaki ele alışta, Ben, mutat olan “estetik” kavramına çoğunlukla ve titizlikle bağlı kalacağım. Felsefi estetik böylece özel estetikten veya özel estetiklerden farklıdır. Felsefi estetik bundan başka deneysel (ampirik) estetikten de ayrıdır. Deneysel bir bilimden ben, soruları esaslı olarak gözlem ve laboratuar deneyi (experiment) yoluyla kararlaştırılan bilimi anlıyorum. Deneysel estetiğe psikolojik ve sosyolojik estetik dâhildir. Psikolojik estetiğe örneğin, insan hangi duygularla belli estetik önemli işaretlere karşı insan hangi duygusal tepkiyi gösterdiği araştırmaları aittir. Örneğin psikologlar araştırdıkları kişiye belli renk bileşimlerini veya işaretlerini sunuyorlar ve denekler sunulan örneği güzel bulup bulmadığını paylaşmak zorundadırlar. Estetik, neden bir nesnenin estetik bir etkiye sahip olduğunu araştırıp ortaya koymada var olabilir, örneğin belli tarda sıra seslerin uyumlu veya uyumsuz, heyecanlı veya can sıkıcı algılanmasını sağlayan şey denir? Hangi biçimsel araçlarla ilgili estetik yaşantılar oluşur? Bunun için psikolojik yasalar bulanabilir. Bu tarzda olan felsefi estetiğe ait değildir. 12

Bu kitapta, başlangıçta söylendiği gibi, nihai olarak felsefi estetik söz konusudur. Felsefi estetiği belirgin tarzda deneysel estetikten ayırmış olmam, bir yanlış anlamaya vesile olabilir. Bu mümkün yanlış anlaşılma (Grekçeden kaynaklanan) “deney/görgü/ampiri” sözcüğünün daha ziyade “tecrübe” anlamına gelmesinden kaynaklanıyor, bu yüzden deneysel bilimler sıkça “tecrübî bilimler” olarak gösteriliyor. Deneysel-olmayan bir bilimin her bir tecrübeden bütünüyle söküp çıkarıldığı telkin edilebilir. Ancak, ben felsefi estetik deneysel bir bilim değildir derken asla bu kastedilmiyor. Hakikatte tecrübe (özellikle estetik tecrübe) felsefi estetikte önemli bir rol oynuyor. Estetik tecrübe olmaksızın muhtemelen felsefi estetik olmaz, çünkü estetik tecrübe belki felsefi estetiğin en önemli konusudur. Estetik yaşantıyı bilmeyen bir varlık, doğuştan renk öğretisi körü olarak muhtemelen felsefi estetiğe yabancı kalır. Aslında felsefi estetiğin sorularını heyecanlı kılan şey, nihai olarak bizim belli türden yaşantılarımızı daha iyi anlamamızdır; hayatımıza çok özel bir nitelik kazandıran bu yaşantıların bilincinde olup olmamamız önemli değildir. Ancak felsefi estetik, sorularını gözlem ve deney aracılığıyla cevaplandırır anlamında değildir ve bu onu örneğin psikolojik ve sosyolojik estetikten ayırt eder. Psikolojik estetiğin diğerleri yanında, bir yandan sunulu belli örnekler arasındaki psikolojik yasal bağlantılar ve öte yandan estetik yaşantıları bulmakla ilgilendiği söylendi. Problem belirlemenin bu formülasyonunda “estetik yaşantı” kavramı ön plana çıkıyor. Yani, estetik bir yaşantının ne olduğunu anladığımız var sayılıyor. Psikolojik estetikte bu kavram kullanılıyor ancak o bizzat tematize edilmedi. Felsefi estetikten farklı olarak burada biz, gerçekte estetik bir yaşantı nedir diye soruyoruz. Sosyolojik estetiğin diğerleri yanında sanat ile toplum arasındaki ilişkiyi kavramaya çalıştığı söylendi. Bu problem belirlenimi, sanat kavramını bizzat tamatize etmeden sanat kavramını varsayıyor. Eğer bir sosyolog, işçilerin, öğrencilerin veya köylülerin hayatında sanat nasıl bir rol oynuyor diye araştırma istese, öncelikle hangi nesnelerin sanat alanına ait olduğuna ve hangilerinin ait olmadığına karar vermek zorundadır. Onun araştırmasının sonuçları esaslı olarak buna bağlıdır. Eğer, örneğin, “A şahsı bir ay içinde sanat zevkini tatmak için ne kadar zaman harcıyor? diye sorulduğunda, o zaman mutlaka, Karaorman Kliniği (Die Schwarzwaldklinik) gibi televizyon dizilerinin sanat olarak sayılıp sayılmayacağına önceden karar varilmiş olmalı, elbette araştırma sahasına dahil bir insan bu tarz dizileri seyretmesi şartıyla. Felsefi estetikte sanat kavramı bizzat tematize edilmiştir. Biz, sanat nedir, “sanat eseri” olarak adlandırdığımız nesneleri sanat eseri saymadıklarımızdan ayırt eden şeyin ne olduğunu sorarız. Bu örnekler, felsefi estetiğin (bütün olarak felsefe için olduğu gibi) deneysel bir bilim olmadığının ne anlam geldiğini açık bir şekilde ortaya koymalı. Onun yöntemi her halükarda ilk etapta gözlem ve deney değildir, aksine kavram çözümlemesidir. Hiçbir deneysel araştırma bize, sanatın ne olduğu veya estetik bir yaşantıyı estetik-olmayandan ayırt edenin ne olduğu sorusunu cevaplandıramaz. Bu soruları ancak her bir kavramın çözümlenmesi sayesinde aydınlatabiliriz ve bu felsefi estetiğin bütün soruları için geçerlidir. “Çözümleme (analiz)” daha ziyade “parçalara ayırma/bölümleme” anlamındadır. Yalnızca bütün (kompleks) olan bir şey parçalanır yani pek çok bölüme ayrılabilir. Dolayısıyla kavramları çözümleme demek, kavramları onları oluşturan bölümlere ayırt etmek demektir. Kavramlar (biraz) soyutturlar. Soyut olan bir şey nasıl parçalanabilir? Kavramlar, (genel) ifadelerin anlamlarıdır. Örneğin, sanat kavramı, Almanca “sanat” (İngilizce sözcük “art” da ve İtalyanca sözcük “arte”de vb. olduğu gibi) ne anlama geliyorsa odur. Bir kavramın çözümlenmesi, bir deyimin anlamını başka deyimler sayesinde vermekle yapılır ki, onların anlamları ana deyimde “içerilmektedir”. Bir kavram çözümlemesi sıkça bir tanımlama formundadır. Örneğin, “Bir sanat eseri, hiçbir şekilde pratik bir yararı gözetmeyen bir sanat olgusudur (yani sanatsal olarak oluşturulan bir nesne).” Burada çözümlenen sanat eseri kavramıdır. Bu çözümlemeye göre sanat eseri kavramı iki bölümden oluşur, yani bir yandan “sanat olgusu” deyiminin anlamı ve öte yandan da “pratik yararı gözetmeyen” deyiminin anlamı. Bu noktada, bizim felsefi estetiği daha iyi anlamamıza yarayacak olan, felsefedeki tanımlar üzerine birkaç esaslı hatırlatma yapmak istiyorum. Felsefi estetikte sıkça tanımların araştırıldığı anlaşılmış olmalıdır. Bu bölümde “estetik” kavramının tanımı söz konusudur. Takip eden bölümlerde (ötekilerin 13

yanında) estetik tecrübe, estetik tavır ve sanatın tanımını araştıracağız. Burada genel bir tarzda, bir tanımın gerçekte ne olduğu, neden tanım yapmaya çalıştığımız ve daha az olmamak üzere, bir tanım hangi koşulları yerine getirmeli ki biz onu kabul edelim gibi noktaları aydınlatmak yardımcı olacaktır. Felsefi sorular sıkça “x nedir?” formundadır. Bu estetiğin çoğu sorusu için de geçerlidir. Örneğin, “Güzellik nedir?”, “Sanat nedir?”, “Estetik tecrübe ne demektir?” bu formdaki sorular her zaman örneklerin verileri sayesinde cevaplandırılamayabilir. Kim, örneğin “Sanat nedir?” sorusunu, birkaç sanat eseri sayarak cevaplamayı denerse, sorunun neyi amaçladığını anlamamıştır. İlkin soru bütün sanat eserlerinin sayımı sayesinde uygun tarzda cevaplandırılmaz. “x nedir? formundaki felsefi sorular cevap olarak bir tanımı gerektirirler. Doğrusu bu, örnekler üzerinden araştırmanın anlamsız olacağı anlamına gelmez. Gerçekte sanat kavramının bir tanım denemesi, belirgin bir şekilde sanat eseri olan nesneleri örnek olarak vermekle başlayabilir. Ancak bu yalnızca ilk adımdır. Bir sonraki adım, bütün nesnelerde ortak olan şey sorularak atılabilir. Buradan “sanat”ın daha uygun bir tanımına varılır. Bir tanımı gerektiren sorular her zaman “x nedir?” formuna sahip değildir. Sıkça onlar “…dır demek ne anlama geliyor?” Örneğin, “Güzellik nedir?” yerine “Bir nesnenin güzel olduğunu söylemek ne anlama geliyor?” veya “x güzeldir ne demek” de sorulabilir. Bütün bu farklı formülasyonlar aynı yere varır: Bütünü cevap olarak bir tanımı gerektiriyor. Buna uygun olarak tanımlamalar için çeşitli dilsel ifade tarzları vardır. Burada tanım olarak kabul edilebilecek birkaç form: -“x, y’dir.” Örneğin: “Estetik güzelliğin kuramıdır.” -“ ‘x, H’dir’ demek, aynen ‘x, G’dir’ demek gibidir.” Örneğin: “ ‘x güzeldir’ demek aynen ‘x duyular için hoştur’ anlamına gelir.” -“ ‘x’in F olduğunu söylemek’ daha ziyade ‘x, G’dir’ söylemektir.” Örneğin: “x’in sanat eseri olduğunu söylemek daha ziyade, “x’in genelde sanat eseri olarak kabul edildiğini söylemektir.” -“Eğer p ise, o zaman x F’dir.” Örneğin: “x duyulara hoş geliyorsa, x güzeldir.” (Sunulan tanımlar örnek olarak görülmelidir, yoksa ilgili kavramları hakikaten tanımlayan öneriler olarak değil.) İmdi bir tanım bir sözcüğün olgusal kullanımının yalın bir tasvirinden meydana gelir. Bu şekilde örneğin “Sanat nedir?” sorusu, “sanat” sözcüğünün kendi dilimizde olgusal olarak nasıl kullanıldığı tasvir edilerek cevaplandırılabilir. Bu tarz tanımları sözlük ve lügatlerde buluruz. Buradan onları “lügatî tanımlar” olarak adlandırırız. “Sanat” veya “sanat eseri”nin lügati bir tanımı bu sözcüklerin çok çeşitli anlamlarını verebilir. Böyle bir tanım lügatler için ilginç olabilir ancak felsefe açısından yetersizdir. Çünkü “Sanat nedir?” sorusu, halkın “sanat” olarak neyi bildiklerini değil, ‘sanat nedir’i tanımlamayı amaçlıyor. Bazı sözcüklerin tanımında bu aynıdır ( halkın “masa” olarak bildiği, genelde bir masadır da); ancak sanat söz konusu olduğunda nesneler çok daha karmaşıktır, çünkü kullanımda sanata ilişkin çeşitli anlamlar, aşağıda göreceğimiz gibi, kısmen birbiriyle bağdaşmazdır. Bir başka tanım türü yalın, tümüyle iradi bir belirlemeyle oluşur. Bu tarz tanımlar “şartlı (stipulativ) tanımlar” diye adlandırılır. (Latinceden kaynaklanan “stipulativ” sıfatı daha ziyade “şartlı/anlaşmaya dayalı” anlamına gelmektedir.) Stipulatif tanımlar, örneğin o zaman kadar herhangi bir belirlenimi yapılmamış bir konunun belirlenimi için yeni bir sözcük kullanıldığında anlamlı olurlar (yeni keşfedilen veya ortaya çıkan bir hastalık için). Ancak “Sanat nedir?” veya “Sanat eseri ne demektir?” sorusuna cevap olarak şartlı bir tanım bir değere sahip değildir. Otoriter bir kültür bakanının, örneğin “ Sanat 1730 ile 1825 arasında inşa edilen her şeydir; diğerleri sanat değildir” gibi bir tespit yardımıyla “sanat” sözcüğünün sıkıcı çok anlamlılığına bir son verme düşüncesine sahip olduğunu düşünelim. Bu tarz bir yöntemin bir değer taşımadığı aşikârdır. Şayet biri bu dil kullanımını uygulamaya koyma gücü olsa, hiçbir şey kazanılmış olmaz –her halükarda, sanatın ne olduğuna dair hiçbir şekilde daha fazla açıklık kazanılmış olmaz. Ancak bu bizim amacımızdır: Biz sanatın ne olduğunu daha iyi anlamak istiyoruz. Eğer biz felsefede tanımı araştırırsak, normal şartlarda az veya çok güven veren kavramlarla karşılaşırız. Başka şekilde söylersek: Biz daha şimdiden konuya dair bir ön-anlayışa sahibiz. Bu 14

estetikteki tanımlamalar için de geçerlidir. Sanat kavramı örneğinde, bizim çok farklı bağlamlardaki “sanat” sözcüğünü önemli sorunlar yaşamaksızın kullanıp anlayabileceğimiz görülüyor. Ancak eğer biz derin düşünmeye başlarsak, kesin olmayan şeyleri fark ederiz ve buradan konuyu aydınlatma ihtiyacı doğar. Bu felsefi bir tanımın ödevidir. Sanat kavramının felsefi bir tanımını yapma girişimi şu demektir: Tanım, sırf hâkim (gündelik) dil kullanımından hareketle tasvir edilemez; diğer yandan o hakim dil kullanımını tümüyle de yadsımamalıdır. O, hâkim dil kullanımının zararsız bir şekilde kullanımına müsaade etmeli ama aynı zamanda kavramı daha az belirsiz ve çok-anlamlı yapmalıdır. Aradığımız tanım denilebilir ki lügati tanım ile şartlı tanımın ortasında yer alır. Onun işlevi, kullanılan bir kavramı açıklığa kavuşturmaktır. Böyle tanımlar “açıklayıcı tanımlar” veya kısaca “açıklamalar” olarak bilinir. Felsefedeki çoğu ilginç tanım açıklayıcıdır. Bu estetikteki tanımlar için de geçerlidir, örneğin sanatın, güzelliğin ve estetik tecrübenin ama aynı zamanda bizzat estetiğin tanımı da. Bu şu demektir: Estetiğin uygun bir tanımı, bu zaman kadar “estetik” altında anlaşılan her şeyi (en azından onun büyük bir bölümünü) içermelidir. Bu koşulu yerine getirmeyen tanım çok dar (sınırlı) olur. Örneğin, sanat kuramına göre daha fazla estetiğe ait olmayan “estetik”in tanımı kuşkusuz dardır. Öte yandan o, bu zaman kadar çoğu yetkin söz sahiplerince “estetik” altında anlaşılmayan her şeyi (en azından onun büyük bir bölümünü) içermelidir. Bu koşulu yerine getirmeyen tanım çok geniş olur. Bu şekilde mesela “estetik”in teknik kimyayı kapsayan bir tanımı besbelli geniş olur. Biz böylece tanımların uygunluğunun ölçütleri üzerinde duruyoruz: Uygun bir tanım ne geniş ne de sınırlı olmalı. Ancak bu ölçütlerin kendisi oldukça belirsizdir. Ehil bir kişi için estetiğe belirgin bir şekilde ait olan şey, başka biri için belirgin bir şekilde estetiğe ait olmayabilir; biri için açıkça sanat eseri olan bir şey bir başkası için açıkça değildir. Buradan farklı kişiler bir ve aynı kavram için farklı tanımları uygun görebilirler. Üstelik uygunluk bir derecelendirme meselesidir. Bu şu demek: Biz basit bir şekilde, bir tanım tümüyle uygundur veya tümüyle uygun değildir diyemeyiz. Uygun olan çeşitli tanımlar ötekilerden daha uygun olabilir. Elbette biz daha uygun kabul ettiğimizden yana karar kılarız. Ancak bu tür kararlar çoğu kez yanıltıcı kompleks süreçlere dayanır ki, bunlarda biz kısmen kendi bireysel ön-anlayışımıza göre bir kavramı korumak zorunda kalırız. Bu kitaptaki pek çok tartışma bu noktayı oldukça iyi gösteriyor. Burada onların bütününü önceden vermek gerekmiyor. Ancak biz örneğin, var sayılım ki “sanat” ve “sanat eseri”nn birbiriyle rekabet eden iki tanımı tartışılıyor olsun: Onlardan hiçbiri tam uygun değildir. Yani her ikisi de büyük çapta, genelde “sanat” ve “sanat eseri”nden anlaşılan şeyin örtüsünü aralıyorlar ve her ikisi genelde sanat olarak gözlemlenmeyen şeyi dışarıda bırakıyor. Metaforik konuşulduğunda şunu söyleyebiliriz: Her iki kavram gündelik (kuram öncesi) sanat kavramının özünü açımlıyorlar ve buradan hareketle uygunluk iddiasında bulunuyorlar. Yine kabul edelim ki, D1 tanımı sanat statüsü tartışmalı olan bazı nesneleri dışta tutuyor. Devamla bizim, müteakip koşulların eklenmesi sayesinde söz konusu tartışmalı nesneler dışta bırakılarak, D1den D2nin sınırlı bir tanımına eriştiğimiz kabul edilsin. Şimdi D2, D1den daha mı uygundur? –Zorunlu olarak değil. Çünkü biz, D1in içerdiği tartışmalı nesneleri ancak, gerçekte dışta bırakmak istemediğimiz öteki nesnelerin ihracı pahasına dışta bırakabiliriz. O zaman biz nasıl karar vereceğiz? Hiçbir karar çıkmayabilir ve çeşitli imkânları göstermekle yetinilebilir. Bu meşru ama bütünüyle doyurucu olmayan bir yoldur. Ancak eğer yanlış bir karara varılmak istenmiyorsa, o zaman en azından kuram öncesi bireysel anlayıştan farklı bir tanımı seçmelidir. “Kuram-öncesi anlayış” bizim bir konu üzerinde, onunla ilgili sistematik düşünceye başlamadan önce sahip olduğumuz anlayıştır. “Kuram-öncesi anlayış” yerine felsefede sıkça “sezgiler” söz konusudur. Örneğin biz, bir varsayım veya bir çıkarım özde bizim kuram-öncesi anlayışımızla örtüşüyorsa “sezgisel olarak mümkün” olduğunu söyleriz; ve eğer bir kabul veya çıkarım bizim bir konuya ilişkin ön-anlayışımızla çatışma içindeyse “sezgiye-aykırı”dır deriz. Muhtemel yanlış anlamaları önlemek için, “sezgi” deyiminin bazen başka bir anlamda da kullanıldığı gösterilmedir, “ani düşünce” veya “nedensiz kanaat”. Bunlarda “sezgi” kastedilmiyor. Söz konusu olan sezgiler ise ne aniden ne de nedensiz ortaya çıkarlar, sıkça ilkin nedenlere dair yalnızca üstü kapalı bir bilgiye sahip olunsa da. Bu demektir ki, biz ilkin uzun bir düşünceden sonra nedenler gösterecek durumdayız.

15

Şunu söyleyebiliriz: Bir felsefeci, bir “sanat eseri”nin tanımını en iyi, sanat eserinin ne olduğu ve ne olmadığına dair sezgilerine uygun olarak karar verebilir. Bu her şeye rağmen ciddi bir şüphe doğurur, yani bir tanım nihai olarak, ön-anlayışta mevcut olan sezgiyi açığa çıkarmak ise. Öyle olsaydı, bilgi gerçekten mütevazı bir kazanç olacaktı. O nihayet insanın örneğin “sanat” sözcüğünü anlamasında olduğu gibi, bir şeyin farkına varmasıdır. Böylece biz hiçbir şekilde sanatın ne olduğunu öğrenemeyiz. Ancak hakikatte felsefi bir kavram açıklaması yalnızca kuram-öncesi anlayışı açığa çıkarmak değildir. İki nedenden ötürü: İlkin kimse tek başına kendi bireysel anlayışı üzerine kendi kişisel sezgisini oluşturamaz. Başka insanların kuram-öncesi anlayışını dikkate almalı, özellikle ilgili alanda yetkili olarak kabul edilen kişilerin. İkinci olarak, tanımlama uğraşı bir süreçtir, bu süreçte sezgiler değişebilir. Bu yüzden bir filozofun bu uğraşın başlangıcında bazı tanımları sezgi-karşıtı bulması mümkündür, sonrasında ise ona böyle görünmez ve tam tersi başlangıçta bazı sezgileri mümkün bulabilir ama daha sonra ona sezgi-karşıtı görünürler. Belirtildiği gibi, bu kitapta bu tarz problemlere dair somut örnekler ortaya konulacak. Şu an için, gelecektekilerin esaslı şekilde anlaşılması maksadıyla çok önemli olan birkaç genel öğretiyi örneklendirebiliriz: Açılayıcı tanımlamalar doğru veya yanlış değildirler, tersine az veya çok uygun olurlar ya da uygun değildirler. Buradan onları iddialar olarak kavramamalı, aksine daha ziyade öneriler. Eğer yeni düşüncelerden ötürü bir tanımdan vazgeçilip, onun yerine bir başkası koyuluyorsa, bu eski tanımın değersizleştiği anlamına gelmez. Keza, haklı nedenlerden dolayı kabul edilmeyen bir tanım önemli görüşler içerebilir. Bir tanımın hedefi (en azından ilk etapta) dil kullanımının kaydına tabi olmak değildir. Yani, öteki insanların, “estetik” sözcüğünü veya “sanat” sözcüğünü veya öteki deyimleri nasıl kullanması gerektikleri talimatı söz konusu değil burada. Aynen sözcüklerimizi kullandığımız gibi, nihayet bir dil topluluğunun üyelerinin bir konuya dair anlaşmasıdır –her ne kadar bazen belli bir sözcük kullanımının diğerinden daha amaca uygun olduğunun tartışılması gibi. Ancak ilk etapta söz konusu olan bizzat konu üzerine bir şeyler öğrenmektir. Biraz eski moda bir tabirle denilebilir ki, mevzubahis olan şeylerin mahiyetidir. Tanımlar, mümkün olan en duru şekilde bir konunun özünü formülleştirme denemesidir. Biz buradan tekrar estetiği, estetik niteliklerin, estetik nesnelerin ve estetik tecrübenin kuramı olarak tanımlayan öneriye geri dönelim. Şimdi biz bu tanımın yukarıda formüle edilen uygunluk ölçütlerini iyi içerdiğini görürüz: O, geleneksel olarak “estetik”ten anlaşılan şeylerin çoğunun alanını kapsamaktadır. O, bundan başka, bizim görmüş olduğumuz, geleneksel tanımlar tarafından haksız bir şekilde dışta bırakılan bütün konuları da kapsıyor; örneğin duyusal bir algılama yaşantısı olmayan çirkinliğin estetik yaşantılarını. Buradan biz, önerilen tanımın, çok dar olmadığı ve bu yüzden en azından uygunluğun bir ölçütü olduğunu kabul etmemiz için iyi bir nedene sahibiz. Yine biz, önerilen tanımın çok geniş olmaması ve bu yüzden de uygunluğun ikinci ölçütü olduğunu da kabul etmek için iyi bir nedene sahibiz. Sezgisel olarak, estetiğin varlık alanına hem estetik niteliklerin hem estetik konuların ve hem de estetik yaşantıların ait olması mümkündür. 5. Özet, Sorular ve Alıştırmalar Özet Felsefi estetik, bütün olarak estetik görüngülerin (fenomenlerin) kuramıdır, kısaca “estetik olanın”. “Estetik olan” birbirine sıkı sıkıya bağlı olan üç boyuta sahiptir: Estetik nitelikler, estetik nesneler ve estetik tecrübe. Böylece estetik, estetik niteliklerin, estetik nesnelerin ve estetik tecrübenin kuramı olarak tanımlanabilir. Felsefi estetiğin önemli ödevi şu kavramların açıklığa kavuşturulmasıdır: Estetik yaşantı, estetik nesne (konu), estetik nitelik. Geleneksel kavrayışa göre estetik güzelliğin kuramı ve/veya sanatın kuramı ve/veya duyusal algılamanın kuramdır. Geleneksel kavrayışlardan her biri yakından bakıldığında yetersizdir: Estetiği duyusal bilginin kuramı olarak tanımlama bir yönüyle çok geniş (çünkü her tür duyusal bilgi estetik 16

değildir) ve diğer yandan oldukça dardır (çünkü her estetik tecrübe duyusal bir tecrübe değildir). Estetiği sanat kuramı olarak tanımlama çok dardır, çünkü yalnızca sanat nesneleri estetik tecrübenin nesneleri olmayabilir. Estetiği güzelin kuramı olarak tanımlamak keza çok dardır, çünkü her sanat tecrübesinin güzelin tecrübesi olduğu kuşkuludur –ve güzellik biricik estetik nitelik olmadığı için. Estetik niteliklerin, estetik nesnelerin ve estetik tecrübenin kuramı olarak estetiğe, güzellik kuramı ve sanat kuramı dâhildir ve o aynı zamanda duyusal bir bilgi kuramının unsurlarını içerir. Ancak önerilen tanım bir yönüyle geleneksel tanımlardan daha kapsayıcıdır, çünkü ona güzelin tecrübesinin dışındaki estetik tecrübeler de dâhildir; öte yandan önerilen tanım dardır, çünkü estetik-olmayan algı, estetiğin araştırma alanına ait olmayan bir şey olarak dışta bırakılamaz. Bu tanımı estetiğin çıkış noktası olarak almak uygun görünüyor. Sorular ve Alıştırmalar − “Estetik” deyimi nereden kaynaklanıyor ve ne anlama geliyor? −Estetiğin hangi geleneksel tanımlarını biliyorsunuz? −Estetiğin güzelliğin kuramı olduğu veya olmadığı yönündeki deliller nelerdir? −Estetiğin sanatın kuramı olduğu veya olmadığı yönündeki deliller nelerdir? −Estetiğin duyusal algılama kuramı olduğu veya olmadığı yönündeki deliller nelerdir? −Bu bölümde nasıl bir estetik tanımı sunuluyor? −Bu tanımın geleneksel tanımlara karşı üstün olan yönleri melerdir? −Bu tanımı yeterli buluyor musunuz? Evet ise, neden? Değilse, neden değil? −Bu kitapta geçen “nesne/konu” deyimini izah ediniz? −Açıklama ne demektir? −Tanımlar felsefede ne gibi bir işleve sahiptir? − “Sezgi”den ne anlıyoruz ve sezgiler felsefi tartışmalarda nasıl bir rol oynuyor? −Bu kitapta “estetik nesne”den ne anlaşılıyor? −Bu kitapta “estetik bir yaşantı”dan ne anlaşılıyor? −Felsefi estetiği sanat eleştirisinden ayırt eden şey nedir? −Felsefi estetiği deneysel estetikten ayırt eden şey nedir?

17

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF