Roll 143. sayı

February 12, 2017 | Author: Emre Sahin | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Roll dergisi 14. sayı. Kapak: Duman...

Description

Adem ve Havva , Tamara de Lempicka, 1932

CARLOS SANTANA • FLORENCE & THE MACHINE • BAJAR • GARAJ • GAYDA ‹STANBUL • L‹TYUM

112480 a¤ustos-eylül-ekim 2009/08 7.5 TL

ROLL

143 EBONY BONES • COLD WAR KIDS • SEL‹M DEM‹RDELEN • DAVID LYNCH & DANGER MOUSE

caLe n H Jo

KÖPEKLER HAVLADI⁄INDA Gecenin yüre¤i olmak istiyorsan Ya bir sinik ya bir ölü olmal›s›n ‹tibarla elinde tuttu¤un bütün o fleyleri Art›k dosttan sayamazs›n

Arkadafllar›n sürpriz yapmak istiyor sana Arkadaflt›r onlar, yapar Tutun ola¤anüstüne, tutun hünerine Ve baflla dinlemeye müzi¤ini, eve geliyoruz biz yine Sapla b›ça¤› cehennemin ensesine Kahraman›z, ta ki bir dahaki sefere Çarpan kap›lar› dinle K›y›ya yanaflan gemiyi ‹yice kulak kabart Köpekler ne zaman havlasa Mezar›nda ters dönen sütçü gibi Kapat kafan›n ›fl›klar›n› Göster bana nas›l kalbimin flerifi olaca¤›n› Kalp k›r›c›, kalp k›r›c› Kad›n ne kadar sertleflirse O kadar so¤ur adam›n yüre¤i Çarpan kap›lar› dinle K›y›ya yanaflan gemiyi ‹yice kulak kabart Köpekler ne zaman havlasa Zaman›n korkaklar›d›r kaybederler iflaretlerini Karanl›¤a aç bilgelere gücenmifller Ve baflla dinlemeye müzi¤ini, eve geliyoruz biz yine Sapla b›ça¤› cehennemin ensesine Kahraman›z, ta ki bir dahaki sefere

CESARET K›sa kollu gömlekli göto¤lan› kar›m› sikti Çok da çabuk halletti ve bas›p gitti evine Papatya gibi taptaze Oniki çapl› durdu köflede Kendinden tiksintisi bir opera halinde Saçt› vücudunu salonun dört köflesine Papa¤an boku gibi, papa¤an salyas› gibi Papa¤an boku vuruldu gitti fiimdi düflünün tan›d›k biri olsayd› Hepimizin bildi¤i biri Can s›k›c› bir netice, ne c’est pas? Aflina bir mübala¤a Ve iflleyecekti gizli plan Çifl ›skalad› kaptaki deli¤i Kadim ergen düflündeki gibi Ruhtan zehire, ruhtan zehire

AfiK ADAMI DE⁄‹L‹M Sevdi¤im yan›mdan geçerken Sahip oldu¤umu düflündü¤üm aflk› kaybederim Çiçekler göndermem, yahut piflmanl›k kelimeleri Aflk adam› de¤ilim çünkü ben Gün güne devrilirken umdum hep Bana iç huzuru getirecek bir aflk verece¤ini Ama öylece yan›mdan geçip gitmifl olabilir o da Aflk adam› de¤ilim çünkü ben Oooof aaaah falan filan Aflk adam› de¤ilim ki ben ‹nanm›yorsun, ama ama do¤ru olmal› Sana duydu¤um bütün aflk› kaybetti¤im Lütfen sarfetme piflmanl›k laflar›n› Aflk adam› de¤ilim çünkü ben Oooof aaaah falan filan Aflk adam› de¤ilim ki ben

Cesaret, cesaret, yok ki hiç cesaretim Dikifllerin de hiç faydas› olmuyor Cesaret, cesaret, yok ki hiç cesaretim Vücutta delikler, bacakta delikler Al›nda delikler, kafada delikler Vücutta delikler, bacakta delikler Hiç delik olmamal›yd› asl›nda Yani: Öldür istedi¤ini, hatta fazlas›n› Sa¤lam dur, iyi yap iflini Ölü ölüdür, kefenin haf›zas› yoktur Ve farkedersin ki Harcayanla harcanan Nas›l da benzerler birbirlerine En nihayetinde, en nihayetinde

KORKU ‹NSANIN EN ‹Y‹ DOSTUDUR Duruyorum, bekliyorum gelmesini birinin Gözlerim faltafl›, bir gözüm hep kap›da Bu beklemek beni öldürüyor, bitiriyor Her allah›n günü ayaklar›m yerleri yak›p deliyor Karanl›k daha s›cakt›r yatakodas›n›n yerinden Biri beni sars›n istiyorum ebediyen Uyuyan bir köpe¤im ben, ama göremezsin sen Ard›na bakmadan kaçsan iyi olur ben etrafta gezerken Biliyorsun ki var bir anlam›, hem düflünme bile Hayat ve ölüm, s›k›l›rken yapt›¤›n ifller sadece De ki korku insan›n en iyi dostudur Sen üstüne eklersin, o seni yerlere vurur Bu ev bir kaçak gibi yafl›yor ‹zler hiçbir yere gitmiyor, Biz zaten ölmüflüz, henüz gömülmemifliz ama Tut yard›m elimi, etraf› gezdireyim sana Biliyorsun ki var bir anlam›, hem düflünme bile Hayat ve ölüm, s›k›l›rken yapt›¤›n ifller sadece De ki korku insan›n en iyi dostudur Sen üstüne eklersin, o seni yerlere vurur Türkçesi: Erol Merve

ROLL •OVER

V E D A T

O K Y A R

ROLL

143 a¤ustos - eylül ekim ‘09

08 10 15 20 22 23 25 26 30 32 36 38 42 57

Duman Bajar Gayda ‹stanbul Ebony Bones Florence & The Machine Zaza Fournier Cold War Kids Carlos Santana David Lynch, Danger Mouse, Sparklehorse Jarvis Cocker Selim Demirdelen Garaj Lityum Duman (devam)

04 09 46 49 50

Ajans Ses ile Gölge Tuncer Erdem Gayd K›raathane K›sa dalga

Tembellikle flört Bir laf vard›r, “deli gömle¤i ütü tutmaz” derler. 43 yafl›na kadar top oynad›m ben. Çok keyif al›yordum top oynamaktan. Ne sigara içtim, ne bira içtim 43 yafl›na kadar. Gerçi flimdi o a盤› kapatt›m biraz. Elhamdülillah Befliktafll›y›m. Spor yazar› de¤ilim. Gazeteci hiç de¤ilim, haddim yok. Ben Befliktafl yazar›y›m. Befliktafl’la yatar›m, Befliktafl’la kalkar›m. Futbolu b›rakt›m, ertesi gün kulübe üye oldum. Serdar Bey (Bilgili) aday olmasayd›, Befliktafl’›n baflkanl›¤›na adayd›m. Süleyman (Seba) bey b›rakt›¤›nda kimse aday olmasayd›, ben adayd›m ama, rahat›m› bozacakt›m. Ben tembellikle flört eden bir adam›m. Biz Befliktafl’›n sadece futbolcusu de¤il, idarecisi, taraftar› gibiydik. Ma¤lup oynad›¤›m›z bir maçta Sanl› (Sar›alio¤lu) kaptan›n taç at›fl› için topu almaya giderken a¤lad›¤›n› hat›rl›yorum. Trabzonspor’la oynad›¤›m›z bir kupa maç›yd›. ‹lk maç› 1-0 kaybetmifltik, turu geçmemiz için burada 2-0 kazanmam›z gerekiyor. 1-0 öndeyiz ve penalt› kaç›rd›m. Sonra Lütfü golü att› ve turu geçtik. Golü at›nca Lütfü’nün sevinçten kula¤›n› ›s›rd›m. Maçtan sonra da hastaneye götürdüm. Eskiden futbolcular›n saçlar› uzun olurdu. Maçlardan sonra dufl al›rd›k, tabii saçlar hep ›slak. O zaman Gündüz Tekin Onay (Befliktafl’›n 1976-77 sezonundaki teknik direktörü) saç kurutma makinesi alm›flt›, hepimiz uçak alm›fl kadar sevindik. Tak›mda 20 ki-

Joe Henry, Vieux Farka Touré, Just Jack Moby, Ramblin’ Jack Elliott, Cornershop Omar Souleyman, The Ex

52 Albümler 56 Liste 62 Ansiklopedi

R

Abdurrahim So¤an, Ahmet Eken, Ahmet Tulgar, Ali Kesgin, Ali Y›ld›zalp, Alican Tayla, Aliflan Çapan, Arslan Ero¤lu, Ayflegül O¤uz, Baran Özdemir, Bilge Ceren fiekerciler, Cem Sorguç, Cüneyt Cebenoyan, Çi¤dem Öztürk, Derya Bengi, Deniz ‹pek, Deniz Öztürk, Donat Bayer, Emin Ekfli, Ender Ergün, Eray Makal, Erdir Zat, Fevzican Abac›o¤lu, Gökhan Akçura, Gökhan Pamuk, Gülüfl Gülcügil, Hakan Lokano¤lu, Harun ‹zer, Herman Taflç›o¤lu, HknKrtsh, Hilmi Tezgör, Hüseyin Ustao¤lu, ‹lker Aksoy, Mehmet Ali Meram, Melih Kat›kol, Merve Erol, Muhsin Akgün, Murat Meriç, Neslihan Say, Nevzat Çal›flkan, Ogan Güner, Özay Selmo, Pelin Batu, Pelin Özer, P›nar Ö¤ünç, Reha Öztunal›, Salih Nâz›m Peker, Serdar Beyaz, Sinan Yusufo¤lu, Siren ‹demen, Sungu Çapan, fiahan Nuho¤lu, fiule Camadan, Tacide Kaya Güner, Tolga Ya¤l›, Ulafl Özdemir, Ümit Bayazo¤lu, V. Can Yaz›c›, Yasemin Avdan, Yi¤it At›lgan, Yücel Göktürk, Zeynep Nuho¤lu bask›: Ezgi Matbaac›l›k [Sanayi cad. Altay sok. No: 10 Yenibosna‹stanbul Tel: 0.212.452 23 02] bas›m yeri ve tarihi: ‹stanbul, A¤ustos 2009 da¤›t›m: Do¤an Da¤›t›m A.fi. yönetim yeri: Süslü Saks› Sok. no:5-3 Beyo¤lu - ‹stanbul tel-faks 0.212.2518767 e-mail [email protected] abonelik [email protected] y›l 13 say› 143 a¤ustos - eylül - ekim ‘09 imtiyaz hakk›: Bilge Ceren fiekerciler sorumlu yaz›iflleri müdürü: E. Derya Bengi ilan irtibat: fiahan Nuho¤lu (0.535 576 21 11) I S S N 1 3 0 7 - 4 6 2 8 YEREL SÜREL‹ YAYINDIR A Y D A B ‹ R Y A Y I N L A N I R

Vedat Okyar (1945 - 2009) 1968 - 1976 y›llar›nda Befliktafl’ta oynad›, 253 maçta forma giydi, 21 gol att›. Orta sahan›n hem dinamosu, hem oyun kurucusuydu. 33 kez millî oldu. Gelmifl geçmifl en büyük penalt›c›lardand›, kulland›¤› 43 penalt›n›n 42’sini gole çevirdi. Kaç›rd›¤› tek penalt›dan sonra penalt› atmay› b›rakt›. Befliktafl’tan sonra futbol hayat›n› aralar›nda Diyarbak›rspor ve Karagümrük’ün oldu¤u çeflitli tak›mlarda 43 yafl›na kadar sürdürdü. Hiç sakatlanmad›.

fliydik, bir tek benim arabam vard›. Onu da bana babam alm›flt›... Beni kimse keflfetmedi, ben kendi kendimi keflfettim. Seçmelere kat›ld›m ve kazand›m. Öyle bafllad›. Bak›rköy’de, Yücespor’da oynad›m. Oradan Adalet tak›m›na transfer oldum. Rahmetli babac›¤›m (Rahmi Okyar) Bursaspor’un kurucular›ndan. Bursaspor'u kurunca, Bak›rköy’ün dört oyuncusu, ben, kaleci Turan, Ersel, Tamer Bursa’ya gittik. Bursa’dayken Befliktafl beni, ben Befliktafl’› istiyordum. Rahmetli babac›¤›m›n Baba Hakk›’ya bir sözü vard›. Bu nedenle hiçbir pazarl›k yap›lmadan Befliktafl’a geldim. Befliktafl’ta paras›z oynad›m, ama babamdan belki daha fazlas›n› ald›m. Babam kulübün ikinci baflkan›yd›. Babamdan ald›¤›m paray› ihtiyac› olan arkadafllara veriyordum. Ne maafl, ne prim, ne transfer ücreti, hiçbirini almad›m. Bak›yorsun, spor yazar› kardefllerimiz bir çay reklam›na ç›k›yorlar. Bana da teklif geldi. Hatta sakal›n› kes bile dediler, büyük de bir parayd›. Tenezzül edecek adam de¤ilim. Ne iflim var? Ben bir tek Çocuk Esirgeme Kurumu’na ç›kar›m. Futbolu b›rakt›¤›mda “jübile yap” dediler. Ben de “jübileyi Çocuk Esirgeme Kurumu için yapar›m” deyince, “sen böyle bir fley yaparsan bir daha biz yapamay›z, yapma bu yüzden” dediler, ben de yapmad›m. Ben para biriktirmedim, dost biriktirdim. Belki tuhaf gelecek. Ne kadar param var, bilmiyorum. Kar›ma da sormad›m. Ben radyoyu aç›p kapamay› bilmem. Cep telefonum yok. fiarj› bilmem. O açmazsa TV açmay› da bilmem, ö¤renmek de istemem. O olmasa ben yokum. Bir o¤lum var. E¤itimini bitirdi. Bana arkadafllar›m soruyordu, o¤lun kaçta diye. Ben hayat›mda sormad›m ki. Okuyor iflte. Bir kere afl›k oldum ve onunla evlendim. 38 senedir beraberim. ‹ki gün görmesem özlüyorum. Evlenirken, “benden koca olmaz, benden iyi bir metres olur, sen de metres gibi davran›rsan bu ifl gider” dedim. Benimki evlilik de¤il. Bir masal, çok güzel bir masal. Dünyal› bir k›z. Çok keyifli bir k›z. Halen k›z diyorum bak. F›kra gibi, dedim ki: “Sak›n bana bir fley tafl›tma. Biber getir falan yapma. Ben hiçbir akrabamla görüflmem. Senin de akrabalar›n benim evime gelmesin. Ben akrabalar› sevmem, çünkü ben seçmedim. Ben seçti¤im insanla birlikte olurum.” Bir gün eve geldim, bald›z var, bacanak var. “Bunlar ne” dedim, “eee, geldiler ne yapay›m” dedi. “Eyvah, salatan›n limonu yok, al›r m›s›n” dedi. Ben de “al›r›m” dedim. Evden ç›kt›m, devre aras›yd›. 15 gün Yalova’da, Termal’de kald›m. Eve 15 gün sonra limonla döndüm. 38 senedir bir daha da bafl›ma gelmedi. Benim daha doktorla hiç iflim olmad›. Daha aspirin almad›m. Bafla¤r›s› bilmem. Grip bilmem. Olmak da istiyorum, nas›l olunur diye soruyorum. Normal atefl 36.5, benim daha 37 olmad› ateflim. (Çeflitli söyleflilerinden derleme)

Sigara olmasayd›, 20. yüzy›lda hayranl›k duydu¤umuz sanat eserlerinin hiçbiri olmazd›. Bence, sigara içmeyenlerin, sigara içenler taraf›ndan üretilmifl eserleri sat›n almas› yasaklanmal›. JOE STRUMMER

Mazzy Star solisti Hope Sandoval ile My Bloody Valentine’dan Colm Ó Cíosóig’in projesi HOPE SANDOVAL & THE WARM INVENTIONS’›n ikinci albümü “Through The Devil Softly” eylül bafl›nda ç›k›yor. Müzisyenler ilk albümleri “Bavarian Fruit Bread”i 2001’de yay›nlam›fllard›. fiimdiye kadar pek çok yan projeye imza atan iki esas adam, Jesu ve Godflesh’den Justin Broadrick ile Isis’den Aaron Turner güçlerini GREYMACHINE ad› alt›nda birlefltirdiler. Grubun “Vultures Descend” ad›ndaki ilk albümünün sound’u, tahmin edilebilece¤i gibi, gayet sert ve yo¤un. R.E.M. içinde “Accelerate”in provalar›ndan da örnekler içerecek “Live At The Olympia” ad›nda duble bir konser kayd› bas›yor. Bugünlerde yeni albüm üzerinde har›l har›l çal›flan grup eski uzunçalarlar›ndan “Reckoning”i de çift CD olarak yeniden piyasaya sürdü. Frans›z dans pistlerinin gözde isimlerinden VITALIC’in yeni albümü eylülde piyasada. ‹smi henüz belirsiz kay›ttan seçilen ilk single “Your Disco Song”. DAVID BOWIE 20 Temmuz 1969’un, yani insanl›¤›n aya ayak bast›¤› günün 40. y›ldönümünü “Space Oddity” EP’siyle kutlad›. fiark›n›n dört versiyonunun bulundu¤u mini albüm, içindeki yaz›l›mla isteyene kendi versiyonunu üretme flans› da tan›yor.

FUNERAL FOR A FRIEND “Your History Is Mine: 2002-2009” ad›nda bir “best of” albüm yay›nl›yor. Albümdeki dört yeni parça, gruba bir süre önce kat›lan taze basç› Gavin Burrough ile kotar›lm›fl.

04‹

Dünya hiç olmasayd› bile müzik var olurdu. SCHOPENHAUER

NAZAN ÖNCEL UZUN ÇALIYOR

Döne döne yana yana “Pla¤›n ortas›nda bir resmim vard›, plak döndükçe ben de dönüyordum” diye dalgas›n› geçiyordu Nazan Öncel, 1982’de yay›nlad›¤› –çoktan tedavülden kalkm›fl– ilk longplay’i “Ya¤mur Duas›”n› anlat›rken. Bu seferki pla¤›n›n ortas›nda düz beyaz zemin üstünde küçücük puntolarla “Nazan Öncel - Hat›r›na Sustum” yaz›l› sade bir flekilde. Evet, yanl›fl duymad›n›z, onun art›k bir pla¤› (33’lü¤ü, longplay’i, long’u, LP’si, uzunçalar›) daha var. A¤›r, kal›n, yeni nesil 180 graml›k, tafl gibi bir vinyl plak. Birkaç ay önce yay›nlad›¤› nefis albümü “Hat›r›na Sustum”daki flark›lar art›k gözümüzün önünde semazenler gibi dönecek de dönecek… “Of, hangi birine yanay›m / Hangisini anlatay›m / Dünya bat›yor bana / Hangi günümü yakay›m...” Tam Nazan usûlünde, hayat› bileklerinden ve tam kalbinden kavray›p sürükleyen flark›lar bunlar. Pikaba çok yak›fl›yorlar. ‹nsan hayal etti¤i müddetçe yaflar: Bir gün “Göç”, “Demir Leblebi”, “Yan Yana Foto¤raf Çektirelim” ve di¤erleri buluflup, 31,2 x 31,5 santim ebatta, 33 devirde, yan yana foto¤raf çektirirler mi acaba?

Q-TIP e¤lence endüstrisinin iç yüzünü kaleme ald›¤›, araya ahlâk, aflk ve moda hakk›ndaki görüfllerini de s›k›flt›rd›¤› “Industry Rules” ad›nda bir kitap yazd›. Müzisyen, 2001’de kaydetti¤i, ama yay›nlanmayan “Kamaal The Abstract” adl› albümünü de eylülde ç›karacak. BEE GEES ellinci senesini iki albümle birden kutluyor. Dört CD’den oluflan “Mythology” ile iki CD’lik “The Ultimate Bee Gees: The 50th Anniversary Collection” ayn› günde, 3 Kas›m’da yay›nlanacak.

WOODSTOCK BURCU

JAMIE T son albümü “Kings & Queens”i sonbahara ç›kar›yor. BECK internet sitesinde müzisyen, ressam ve yazarlarla yapt›¤› söyleflileri yay›nlayaca¤› bir dizi bafllatt›. ‹lk olarak Tom Waits’e mikrofon uzatan sanatç›, hemflerisiyle bol bol Los Angeles muhabbeti yapt›. Bir cover albüm yay›nlamay› da düflünen Beck, giriflimlerini yine sitesinde meflhur isimlerle Velvet Underground okuyarak bafllatt›. S›rada Wilco’cularla beraber okuyaca¤› Skip Spence’in “Oar” albümünden flark›lar var.

KARDEfiLER! Onlara sokakta rastlarsan›z e¤er ölümü görmüfl gibi çevirin bafl›n›z› NÂZIM H‹KMET

Bugünlerde bir Broadway oyunu ile Robin Williams filminin müziklerini yazmakla meflgul olan BRUCE HORNSBY yeni bir albüm ç›kar›yor. Hornsby orkestras› Noisemakers ile kaydetti¤i “Levitate”de Eric Clapton ile Deadheads tayfas›n› da misafir ediyor. Frans›z sinemas› bir müzik kahraman›n›n hayat›n› perdeye tafl›yor: Çizgi romanc› Joann Sfar’›n yönetti¤i “Serge Gainsbourg (Vie Héroic)” isimli filmde Eric Elmosnino SERGE GAINSBOURG’u canland›r›yor. Laetitia Casta (Brigitte Bardot), Sara Forestier (France Gall), Anna Mouglalis (Juliette Gréco) ve Philippe Katerine’in (Boris Vian) boy gösterece¤i filmde, Jane Birkin rolünde izleyece¤imiz Lucy Gordon, ne yaz›k ki çekimlerden bir süre sonra intihar etti. ‹ngiliz ikili THE BIG PINK “A Brief History Of Love” ismini verdi¤i ilk pla¤›n› prodüktör Rich Costey ile kaydetti.

Gene girdik Woodstock burcuna… Rock tarihinin evrensel egemenlik ve çiçek çocuklar› bayram› 40 yafl›nda... 1969’da, bir New York köyünde, 15 A¤ustos’ta Richie Havens’la bafllay›p 18’i sabah› Jimi Hendrix’le sona eren bu dev festivalin kay›tlar› toplam dört CD halinde bu ay Türkiye’de yeniden yay›nlan›yor. Tahminen ekim ay›nda ise, prömiyeri Cannes’da yap›lan “Taking Woodstock” filmi vizyona girecek. Ang Lee’nin yönetti¤i film Woodstock Festivali esnas›nda yerel halkla hippilerin iliflkisini, dolay›s›yla bir zihniyet dönüflümünü anlatan ac›tatl› bir komedi.

THE GRATES ikinci albümü “Teeth Lost, Hearts Won”u bu sonbaharda ç›kar›yor. Mates of State’den Kori Gardner ile Tim Fite gruba efllik eden iki isim. PEARL JAM’in dokuzuncu stüdyo kayd› “Backspacer”›n ç›k›fl› eylül sonu olarak tarihlendi. Albümün flark› listesi flöyle: “Gonna See My Friend”, “Got Some”, “The Fixer”, “Johnny Guitar”, “Just Breathe”, “Amongst The Waves”, “Unthought Known”, “Supersonic”, “Speed Of Sound”, “Force Of Nature”, “The End”. Grup ilk single olarak “The Fixer”› seçti.

Black Keys’den Patrick Carney basta, Teeth of the Hydra’dan Jamie Stillman gitarda, Beaten Awake’den Jon Finley vokal ve gitarda, Houseguest/Six Parts Seven’dan Stephen Clements keyboard ve vokalde, Ghostman and Sandman’den Greg Boyd davulda yerlerini alarak yeni bir orkestra kurdular. Kendi gruplar›nda bateri çalan müzisyenler DRUMMER ad›n› verdikleri gruplar›n›n ilk LP’si “Feel Good Together”› eylül sonunda piyasa sürüyorlar. LOU BARLOW eski gruplar› Sebadoh ile Folk Implosion’›n aras›nda t›nlad›¤›n› söyledi¤i bir solo albüm ç›kar›yor: “Goodnight Unknown”. My Morning Jacket’›n solisti Jim James YIM YAMES ad› alt›nda George Harrison flark›lar› yorumlad›¤› bir EP ç›kard›. Kay›tlar› Harrison’›n vefat etti¤i günlerde (2001’de) yapan James’in “To Tribute” ad›n› verdi¤i albümde “Long Long Long”, “Behind That Locked Door”, “My Sweet Lord” gibi alt› flark› bulunuyor. Stone Roses’›n yeniden bir araya gelece¤i söylentileri ayyuka ç›km›flken, grubun ilk kay›tlar›n› yapt›¤› stüdyoya giren IAN BROWN, yeni albümü “My Way”in kay›tlar›n› tamamlad›. Albüm, bir önceki “The World Is Yours”un politik göndermelerinin aksine, gayet kiflisel flark›lardan oluflacak. Brown, ilk single “Stellify”› asl›nda r’n’b y›ld›z› Rihanna için yazm›fl, ama sonra kendine saklamay› tercih etmifl.

Geceleri, aydan, evlere girilemiyordur. ECE AYHAN Hiçbir ses kendini yok eden sessizlikten korkmaz. Ve, sese KARDEfiLER! gebe olmayan sessizlik yoktur. JOHN CAGE Onlara elleriniz dokunmuflsa e¤er Bir baflkas›n›, öz çocu¤unu, yaflamaya mahkûm yedi tas su dökün ellerinize etmiflti, ne gerçeklerinden hayatla ölümün, ne de Mutlulu¤un sana verdi¤i tatili yafl›yor / Bir aç›l›p bir kapan›yor NÂZIM H‹KMET kirpiklerin / Bilmem al›n›r m›s›n söylersem / Unutulmufl bir yalanlar›ndan koruyabilece¤ini bile bile... Kim çirkinlikten bafll›yor güzelli¤in. ED‹P CANSEVER kimi koruyabilmiflti ki? ‹ki sonsuz vard›r: Tanr› ve budalal›k. ASLI ERDO⁄AN, Tafl Bina ve Di¤erleri Çöl büyür: vay haline içinde çöl saklayan›n. NIETZSCHE EDGAR VARESE

LYNYRD SKYNYRD’›n yeni albümü “God & Guns” eylül sonunda piyasada. Albümde Rob Zombie ve ekibinin epeyce eme¤i geçmifl.

ELEKTR‹KL‹ TELLER‹N MATEM‹

Gitarist Ryan Ross ve basç› Jon Walker PANIC! AT THE DISCO’dan ayr›ld›. Bugünlerde kendi solosu üzerinde çal›flan flark›c› Brendon Urie ve davulcu Spencer Smith ise grubu devam ettirme karar›nda. Strokes solisti JULIAN CASABLANCAS’tan da di¤er grup elemanlar› gibi solo albüm haberi geldi. “River Of Brake Lights”, “Glass” ve “Ludlow St” gibi flark›lar içeren “Phrazes For The Young” Jason Lader ve Bright Eyes’dan Mike Mogis eflli¤inde kaydedilmifl. THE RAPTURE basç›s› Mattie Safer gruptan ayr›ld›. BASEMENT JAXX’in uzun zamand›r beklenen uzunçalar› “Scars” ekimde ç›k›yor. Yeni albümde Yoko Ono, Santigold, Yo Majesty!, Lightspeed Champion, Eli “Paperboy” Reed ve Sam Sparro gibi isimleri a¤›rlayan ‹ngiliz ikiliden Felix Burton’›n dedi¤ine göre, ellerinin alt›nda Pink Floyd’umsu bir plak daha yay›nlanmak üzere s›ras›n› bekliyormufl. GENESIS dört konser kayd›n› bir pakette bir araya getirdi. “Genesis Live 1973-2007” ad›ndaki box-set’te daha önce yay›nlanmam›fl kimi parçalar da bonus olarak bulunuyor. Animal Collective’den Noah Lennox (Panda Bear) ve Stereolab’den Laetitia Sadier’›n da el verdi¤i ATLAS SOUND albümü “Logos” ekim ay›nda gün yüzü görecek. Y›llar›n flark› yazar›, Johnny Cash, KD Lang, Ramblin’ Jack Elliott gibi isimlerin parçalar›n› söyledi¤i TOM RUSSELL son albümü “Blood and Candle Smoke”u CALEXICO elemanlar›yla birlikte kaydediyor. Russell’›n biri Charles Bukowski’yle mektuplaflmalar›ndan oluflan üç kitab›n›n bulundu¤unu da ekleyelim. KISS 11 y›l aradan sonra yeni bir albüm ç›kar›yor. Henüz ismi koyulmayan kay›tta “Russian Roulette”, “Modern Day Delilah” ve “Stand” gibi parçalar bulunacak.

06‹

Türkiye’nin popüler modern müzi¤inin iki büyük ismini, rock ve caz âlemimizden nab›z gibi bir bas›, Ortado¤u elektrik gitar›nda irice bir sat›rbafl›n› arka arkaya yitirdik... Yukar›da “Tamirci Ç›ra¤›”n›n kay›tlar›nda görülen O¤uz Durukan (15 May›s 1946 - 27 Temmuz 2009), bu topraklarda rock’un harc›n› karan isimlerin bafl›nda geliyordu. Önce Ali Atasagun Dörtlüsü, sonra Haramiler kadrosunda defalarca Alt›n Mikrofon’a kat›ld›, ‘60’larda folk-rock ve beat sound’unun kald›r›m tafllar›n› döfledi. Cem Karaca Derviflan’a girmeden önce Durul Gence Orkestras›’ndayd›. Buradaki caz formasyonunu Derviflan’dan sonra, Erol Pekcan, ‹smet S›ral, Önder Focan, Okay Temiz, ‹mer Demirer gibi isimlerle son y›llar›na kadar sürdürdü... K›saca Kurtulufl diye bildi¤imiz Kurtulufl Türkgüven (1 Ocak 1954 - 4 Temmuz 2009), tavernan›n alt›n ça¤›n›n gitarl› flark›c›lar›ndand›. Fakat formasyonunu Deep Purple’larla, Pink Floyd’larla, saç›n›n sakal›n›n henüz yukar›daki gibi düzgün kesilmedi¤i zamanlarda Mersin ve Adana sokaklar›nda alm›flt›. Hele kasetlerinde bir Erkin Koray patlatt›¤›nda alttan akan distorte gitar, Ortado¤u rock’unun en heyecanl› terkiplerinden birinin ipucu oldu her zaman. ‹zleyenler, bitmek bilmeyen, sololara bo¤ulan sahnesinin mevcut kay›tlar›yla k›yaslanamayaca¤›n›, “yerli Santana” lâkab›n› bile¤inin hakk›yla kazand›¤›n› söylüyor. Baflta “‹stanbul Sokaklar›”, “Duydum Evleniyormuflsun”, “Feryad”, “Sigara Üstüne Sigara”, “Büklüm Büklüm”, “Keskin B›çak” gibi bir sürü yorumu kald› yadigâr, tavernalardan wah-wah çekti gitti...

Befl y›l aradan sonra KINGS OF CONVENIENCE “Declaration Of Dependence” ad›n› verdi¤i yeni bir albümle sahnelere dönüyor.

NICK CAVE ve WARREN ELLIS, filmler için yapt›klar› müzikleri “White Lunar” ad›ndaki çift CD’de bir araya getiriyorlar.

MADONNA “greatest hits” ç›kar›yor. “Celebration” adl› albümde, prodüksiyonu Madonna ve Paul Oakenfold taraf›ndan yap›lan ayn› adl› yepyeni bir single bulunuyor. Albümdeki ikinci yeni parçan›n ise Lil Wayne’li “Revolver” olaca¤› söyleniyor.

BEASTIE BOYS’dan Adam Yauch’›n sol yana¤›nda kötü huylu bir tümöre rastland›. Erken teflhis edilen tümör ameliyatla al›nacak, müzisyen ard›ndan kemoterapi tedavisi görecek.

British Invasion ak›m›n›n erken dönem isimlerinden PETER & GORDON’un Gordon Waller’› geçti¤imiz ay, 64 yafl›nda, hayata gözlerini yumdu.

JIM O’ROURKE’un yeni albümü “The Visitor” eylülde ç›k›yor.

Sony MICHAEL JACKSON’›n Londra konserleri için yapt›¤› provalar s›ras›nda çekilen ham görüntülerden bir film yapmaya karar verdi. Projeyi sinematografisinde “High School Musical” gibi filmler bulunan Kenny Ortega’n›n yönetmesi bekleniyor. Jackson’›n Motown dönemi hitlerinden de yeni bir derleme yap›ld›, “Michael Jackson: The Motown 50 Mixes”. FLAMING LIPS’in yeni albümü, ipod ça¤›na inat duble plak bas›lacak, A Yüzü, B Yüzü mefhumlar›na dönecek. MGMT, Yeah Yeah Yeahs solisti Karen O gibilerinin de misafir olaca¤› albüme bir Alman matematikçi de katk›da bulunacak. ECHO & THE BUNNYMEN bu senenin sonlar›na do¤ru yeni albümlerini yay›nlayacak. Grubun 11. albümü “The Fountain”den ç›kacak ilk single’›n ad› “Think I Need It Too”. MARTHA WAINWRIGHT, LIAM FROST’un yeni albümü “Your Hand In Mine”da yer alan “We Ain't Got No Money, Honey, But We Got Rain” flark›s›na sesiyle katk›da bulundu. Albüm için sonbahar› beklemek lâz›m, ama flark› internet üzerinden dinlenebiliyor. DAVE GROHL, memleketi Ohio eyaletindeki Warren flehrinin alt›n anahtar›yla taltif edildi ve flehrin bir caddesine ismi verildi. ROBERT PLANT, Londra’da düzenlenen bir törenle, müzi¤e katk›lar›ndan dolay› Britanya ‹mparatorlu¤u Onur Niflan› ald›. Benzer bir niflan› Jimmy Page de dört sene önce alm›flt›. Clap Your Hands Say Yeah’den ALEC OUNSWORTH daha önce Los Lobos ve The Replacements ile çal›flan prodüktör Steve Berlin’in deste¤inde “Mo Beauty” ad›nda bir solo albüm ç›kar›yor.

RICHARD HELL kayd› bir türlü içine sinmeyen 1982 tarihi LP’sini bafltan afla¤› yenileyerek “Destiny Street Repaired” ad› alt›nda yay›nl›yor.

LIAM FINN “Champagne In Seashells” ad›nda alt› parçal›k bir k›sa albüm kaydetti. MODEST MOUSE da bu ay bafl›nda ç›karmak üzere “No One’s First, and You’re Next” ad›nda bir EP haz›rlad›.

The Verve’den Nick McCabe ve Simon Jones, Goldfrapp kemanc›s› Davide Rossi’yle beraber yeni bir grup kurdu. THE BLACK SHIPS’in ilk albümünün ad› “Forth” olacak.

Ohio’lu üçlü TIMES NEW VIKING’in dört numaral› albümü olacak “Born Again Revisited” eylülde piyasada.

ZERO 7’›n yüksek tempolu olaca¤› aç›klanan dördüncü albümü “Yeah Ghost” eylülde ç›k›yor.

JAY-Z’nin yeni albümü “The Blueprint 3”de MGMT ve Rihanna da yer alacak.

Bilgisayar özgeçmifle bakmaz, kendisininkinden baflka bir dilden anlamaz, d›fl görünüflün güzel olup olmamas›na ald›rmaz. O, sahibi kadar aptal ya da zekidir ve onun gibi, hatta ondan bile fazla ifle yarar ya da yaramaz. Bilgisayar bir utangac›n, topal›n, fliflman›n ya da kekemenin eriflim gücüdür. ALMUNEDA GRANDES, ‹nsan Co¤rafyas› Atlas›

SKUNK ANANSIE nihayet dönüyor. Eylül ay›nda yay›nlanacak “Because Of You” single’›n› “Tear The Place Up” ve “Squander” adl› yeni flark›lar› da içerecek olan “best of” albümü “Smashes and Trashes” takip edecek. Tam mânâs›yla yeni bir albümün ne zaman gelece¤iyse meçhul.

KARDEfiLER! Sonuçta her insan hayat› bir yenilgidir, “OKEY & FASIL” Onlar›n ad›na benziyorsa ad›n›z e¤er ama baz›lar› daha görkemli bir yenilgi. (Tophane nargile kafelerinASLI ERDO⁄AN, Tafl Bina ve Di¤erleri den birindeki duyuru levhas›) ad›n›z› de¤ifltirin NÂZIM H‹KMET Sevme duygusunun nas›l gelebilece¤ini sorars›n›z. Belki evrenin Çünkü bir penceredir flarap, insan› mant›¤›nda ans›z›n oluflan bir çatlakla, diye cevap verir. ‹stemekle gördü¤ün. ALKA‹OS asla, der. MARGUERITA DURAS, Ölüm Hastal›¤›

M‹SAF‹R DE⁄‹L HER GÜNKÜ KÂF‹R Brenna MacCrimmon en az bizim kadar, hatta bizden fazla bural›. Selim Sesler’le, Baba Zula’yla, Muammer Ketenco¤lu’yla veya “‹stanbul Hat›ras›”yla hep yan›bafl›m›zda... Kanadal› Brenna Bac›, bu sefer kendi k›tas›ndaki, Amerika’daki arkadafllar›yla gene buralar›n havalar›n› döktürmüfl “Kulak Misafiri” albümünde. Kaliforniya aksanl› “evlerine vara gele usand›m”, Trakya’dan Santa Fe’ye giden “Dolama dolamay›” treni ve di¤erleri...

Minnesotal› indie grubu Hockey Night’›n solisti Paul Sprangers ve gitaristi Scott Wells taraf›ndan kurulan FREE ENERGY ilk single’›n› LCD Soundsystem’dan James Murphy ile kotard›. Vivian Girls flark›c›s› Cassie Ramone, Woods basç›s› Kevin Morby ve Bossy davulcusu Justin Sullivan THE BABIES ad›yla yepyeni bir grup kurdular. Art-Pop ekibi WHY? yeni albümü “Eskimo Snow”u eylülde ç›kar›yor. ‘90’lar indie’sinin Liverpool’lu grubu THE SPACE’in davulcusu ANDY PARLE, 42 yafl›nda, beklenmedik biçimde dünyaya veda etti. Sokakta bir anda yere düflen Parle’›n ölümüyle ilgili araflt›rmalar sürüyor. A PLACE TO BURY STRANGERS ismi henüz belli olmayan ikinci albümünü ekim bafl›nda ç›kar›yor. Video oyunu Guitar Hero’nun, eylülde piyasaya sürülecek beflincisi için seçilen 85 flark› aras›nda DIRE STAITS’in “Sultans of Swing”inden ARCTIC MONKEYS’in “Brainstorm”una kadar ne ararsan›z var.

Brezilya Tropicalismo hareketinin öncü grubu OS MUTANTES yeniden sahalara döndü. Grubun 25 y›l aradan sonra ilk albümü eylülde raflarda yerini alacak. 1971 tarihli cinayetlerinden müebbet hapse mahkûm edilen CHARLES MANSON, 2003’te aktris Lara Clarkson’un ölümünden sorumlu tutulan efsanevî prodüktör PHIL SPECTOR’a beraber çal›flmak iste¤ini ileten bir not gönderdi. Her iki müzik adam› da Kaliforniya Corcoran Hapishanesi’nde tutuluyor. Manson, hapis cezas› süresince çeflitli müzik ve spoken word albümleri yapm›flt›. DEVENDRA BANHART’›n yeni albümünün ad› “What Will We Be” olarak belirlendi. Banhart’›n Band Of Bees’den Paul Butler’la beraber prodüktörlü¤ünü de üstlendi¤i albümün ç›k›fl tarihi henüz belli de¤il, ama kay›tlar tamam gibi.

DAVID BYRNE, yeni projesi “Playing The Building”de (Binay› Çalmak) Londra Roundhouse binas›n› bir enstrümana çevirecek. A¤ustos boyunca görülebilecek enstalasyonda Byrne, binan›n ortas›na yerlefltirece¤i büyük bir orgun kablolar›n› binan›n çeflitli katlar›na yayacak, binan›n çeflitli yerlerinden farkl› sesler ç›kmas› sa¤lanacak. PROCOL HARUM orgcusu Matthew Fisher, grubun 1967 tarihli klasi¤i “A Whiter Shade Of Pale”in bestesinde hak sahibi oldu¤u iddias›yla açt›¤› davay› kazand›. NATALIE IMBRUGLIA, eylülde yay›nlanacak “Come To Life” albümündeki üç flark›y› COLDPLAY’le beraber yazd›. “Fun”›n yan›s›ra, “Want” ilk single olarak seçilirken, “Lukas”›n prodüktörlü¤ünü de Brian Eno üstlendi. Albümün kalan› Blur ve Elbow’la çal›flmalar›yla tan›nan Ben Hillier’e emanet edildi.

DOLLY PARTON’un meflhur flark›s›ndan hareketle kotard›¤› Broadway müzikali “9 To 5: The Musical”, galas›ndan dört ay sonra, 148 performans›n ard›ndan gösterimden kald›r›ld›. Parton, ayn› isimli 1980 tarihli filmde de Jane Fonda’yla beraber oynam›flt›. EL PERRO DEL MAR’›n ekim ay›nda yay›nlanacak yeni albümü “Love Is Not Pop”, sanatç›n›n son dönemlerde New York ve Paris’te yaflad›¤› tecrübelerden yola ç›karak tamamen aflk üzerine yaz›lm›fl flark›lardan oluflacak. SUPER FURRY ANIMALS, Amerikan çocuk program› “Yo Gabba Gabba” için flark› besteliyor. Daha önce benzer bir ifli yapan MGMT ve Ting Tings programa bizzat kat›lm›flt›. “The Simpsons”›n ABD’deki yeni bölümünün konu¤uysa COLDPLAY. Homer’e piyangoda milyon dolar ç›kmas›n›n ard›ndan Bart’la beraber düzenledi¤i özel konsere Chris Martin sesini bizzat verecek. EARTHA KITT de yeni sezonda “The Simpsons”a konuk olacak müzisyenlerden biri. Sanatç›, kendi bölümlerini vefat›ndan evvel kaydetmiflti. PETER GABRIEL, WOMAD festivalinde okudu¤u “Biko” flark›s›n› NATALIA ESTEMIROVA’ya ithaf etti. Rusya’n›n Çeçenistan’da iflledi¤i suçlarla mücadele eden insan haklar› savunucusu Estemirova, Grozni’de kaç›r›lm›flt› ve cesedi ‹ngufl Cumhuriyeti’nde bulunmufltu.

On y›l geldi geçti. Her iflten al›nlar›n›n ak›yla, aç›kl›¤›yla ç›kt›lar, on y›lda on binlerce gencin ruhunu kavrayan, ele geçiren flark›lar, hep bir a¤›zdan ba¤›r›lan marfllar yazd›lar. Dördüncü albümleri “Duman l-ll”de ne eksik ne fazla, kendileri gibiler. Yollar›n› “Senin Marfl›n”daki dizeler ayd›nlat›yor: “‹stedi¤in yere var / Desturun sanat olsun / Aflka gönül verdin / Kollar›n kanat olsun...” Dörtlüyle Tünel’de buluflup dünlerden bugünlere saatlerce konufltuk, gece eve dönüflte ‹stiklal’de yürürken bu güzel muhabbetin cilas›n› çektik: Bir apartman kovu¤unda –biri Slipknot, di¤eri Hayko Cepkin tiflörtlü– Ad›yamanl› iki genç, gitarla Duman flark›lar› söylüyordu.

[ Duman [

Kaan Tangöze, Ari Barokas, Batuhan Mutlugil, Cengiz Baysal (foto¤raflar: fiahan Nuho¤lu)

DaK‹KamDA B‹n Y ›L G‹z L‹

EN GÜZEL GÜNÜM GECEM Duman 11 A¤ustos’ta ‹stanbul Aç›khava’da, 13 A¤ustos’ta Bursa’da Nilüfer ‹hsaniye Meydan›’nda, 14 A¤ustos’ta Foça’da Rock Tatili festivalinde konser verecek…

PATLAYACA⁄IZ, ÜNLÜ OLACA⁄IZ D‹YE ÇIKMADIK YOLA. YAVAfi YAVAfi YOL ALDIK, BU B‹ZE YETT‹ DE ARTTI B‹LE. ESAS YO⁄URT MÜZ‹K, GER‹ KALANI KAYMA⁄I. 08‹

10 sene önce bugünlerde ne yap›yordunuz? Ari Barokas: ‹lk albüm 1999 kas›m›nda ç›kt›. Temmuzda kay›tlar› bitirmifltik, 17 A¤ustos depremi olunca albümün ç›k›fl›n› biraz beklettik. Kaan Tangöze: Yak›nlar›n› depremde kaybetmifl gençlere moral olsun diye ‹zmit’e çalmaya gitmifltik, bir çat› kat›yd›, teras gibi bir yerdi. Orada, daha yay›nlanmam›fl ilk albümden besteler çalm›flt›k... Batuhan Mutlugil: Albümün kay›tlar›n› Çiftehavuzlar’da, 18 Mart Caddesi’ndeki 18 Mart Stüdyosu’nda yapt›k. ‹lk üç albümün tamam› orada kaydedildi. O küçük stüdyo, eskiden baflka gruplar›n, mesela Mazhar-Fuat’›n da çal›flt›¤› salafl bir prova stüdyosuydu. Sonra Badluck’›n gitaristi Levent Büyük ald›, p›r›l p›r›l bir kay›t stüdyosu haline soktu oray›. Ari: ‹lk konserimiz 18 Mart 2000’de Mojo’da olmufltu... Biraz daha kafan›z› kar›flt›ray›m: Tesadüfen bu son albüm de 18 Mart’ta ç›kt›. (gülüyor) Cengiz Baysal: Ben ilk albümde yokum. Davulu Alen (Konako¤lu) çalm›flt›. Los Angeles’tayd›m, Alen bana kay›tlar› getirip dinletmiflti. Ne hissetmifltin? Cengiz: Türkiye’de olup bitenlerden biraz kopuktum. Birdenbire karfl›ma müzikal ifadesi bu kadar güçlü bir grup ç›k›nca, dakka bir gol bir, çok etkilendim. Ayaklar›n› ‘60’larda, ‘70’lerde Türkiye’de yap›lm›fl rock müzi¤ine bast›klar›, dengeyi oradan kurduklar› kesindi. Ama sound ve tav›r olarak ileriye do¤ru bir ad›m daha at›lm›fl ve üstüne de daha önce karfl›laflmad›¤›m bir vokal anlay›fl› gelmiflti. Bu devirde müzikte küçük ad›mlar bile atmak çok zor. Böyle büyük bir ad›m görünce çok etkileniyor insan. Do¤ru mu? Ari: Cengiz diyorsa do¤rudur. (gülüyor) Kaan: Biz elimizden geleni yap›yoruz, ne yapt›¤›m›z› bilemiyoruz. (gülüyor) Kendimize d›fl gözle bak›p müzi¤imizi aç›klamak bize ters. Biz asl›nda ‘60’lardan beri yap›lan rock formülünü yeniden uyguluyoruz. Pek yeni bir fley yapt›¤›m›z yok. O devirde yaflasan›z, acaba Anadolu rock’çu mu olurdunuz? Kaan: Biz ona Türkçe rock diyoruz. fiu an biz de Anadolu kokan bir müzik yap›yoruz, ama Türkiye olarak bak›yoruz olaya. Stüdyoya kay›tlara girdi¤inizde Du man ismi belli miydi? Kaan: Evet, NR1’le konuflmadan evvel grubun ismini koymufltuk... Yoksa koymam›fl m›yd›k? devam› ‹ 57’de

ses ile gölge

TUNCER ERDEM [email protected]

veda

yak›n›nda bir bak›fl, karfl› binalara vuruyor boydan boya, rüzgârda uçuflan perdeleri, camda oynaflan gölgeleri izliyor

uzak bir k›y›da, kuma gömülü a¤açlara vuran su, tuz lekeleri b›rak›yor çatlaklara, güneflin kuruttu¤u tüylere...

bir veda gibi her sözün, söyledi¤in her flark›; ve her an gidecekmifl gibi gözlerin daima hafif nemli

uzaklardan bahsetme... yak›n›nda bir bak›fl, s›cak bir nefes olsun, yüzünü okflas›n bir ses, bir gölge düflsün tenine

Zorunlu göçler sonucu ‹stanbul’da (ve di¤er büyük flehirlerde) yaflayan Kürtlerinki, bir ayr›mc›l›k, iflsizlik, yoksulluk öyküsü. Bunlara bir de kendi hayatlar›n› anlatan flark›lardan yoksunlu¤u ekleyin, vaziyetin vahametini var›n siz düflünün. Bereket, art›k Bajar var: Kürtlere (ve hepimize) tercüman olan, bugünün yaralar›na tuz basan, ekmek-su kadar de¤erli rock flark›lar› söylüyorlar. Kardefl Türküler’in “kardefl”lik vurgusunu ço¤alt›rken beste a盤›n› da kapatan bu güzel projenin yarat›c›lar›n› konuk ettik, “Néz Be” (Yaklafl) albümünü kendi a¤›zlar›ndan dinledik.

KÜRTÇe sen‹ sev‹YoRUm Siz flimdi Kardefl Türküler’in rock fraksiyonu mu oluyorsunuz? Vedat Y›ld›r›m: Yeni fiafak’la bir röportaj yapm›flt›k, orada öyle bir yanl›fl anlama olmufl hakikaten. Kardefl Türküler’den bir grup birdenbire rock yapmak istiyor ve isyan ediyor gibi. (gülüyor) Benim ilk çald›¤›m enstrümanlardan biri davuldu. Üniversitedeyken Mare Nostrum diye bir grubumuz vard›, orada davul çal›yordum. Daha sonra Kardefl Türküler ön plana ç›kt›, böyle fleylere zaman ay›ramaz olduk. Ama hep kafam›z›n bir kenar›nda vard›, “eskiden rock dinlerdik, davul mavul çalard›k, yine bir fleyler olur mu” diye. Grupta kaç Kürt var? Vedat: Valla ben Kürdüm, Ferhat Kürt. Cansun baya¤› bir kar›fl›k. Cansun Küçüktürk: Benim baba taraf›m muhacir, Bulgaristan göçmeni, anne taraf›m Urfal›. Enifltemlerde var Kürtlük, bizimkilerde olup olmad›¤›n› bilmiyorum. Olsa da söylemezler gibi bir durum da var. Ama ben K›rklareli’nde büyüdüm. Albüm kapa¤›ndaki kuflbak›fl› flehir krokisinde bir yer okla iflaretli, üzerinde flöyle yaz›yor: “Bu evde bir çocuk Mehmed Uzun okuyor. fiark›lar›m›z o çocu¤a...” Kimdir o çocuk, nerden gelmifltir, ne yer ne içer? Vedat: Kürtlerin son büyük göç dalgas› ‘90’lar›n bafl›nda yaflanmaya baflland› ve 1 milyon civar›nda insan göç etti, bu say› giderek artt›. Köy, yayla hayat› da neredeyse bitti Kürtler için. Kürtler art›k flehirli oldu, ‹stanbul, Mersin, ‹zmir’in bir

10‹

larda mesela, Kürtlerin yo¤un olarak çal›flt›¤›n› k›sm›, Antalya, k›smen Ankara gibi büyük flehirgörüyoruz. Hizmet sektörü, mesle¤i olmayan inlere göç ettiler, Diyarbak›r zaten çok büyüdü. Zosanlar için biçilmifl kaftan. Okuyorsun ama, tam runlu göçle, bir anda, zamans›z yaflanan yolcuokuyam›yorsun, bir ifle giriyorsun, ama be¤enmeluklar bunlar. Bir haber geliyor, “dört saat içinde diler mi hemen at›yorlar. Bir patron için kolay bir terkedin” diyorlar, çok duyduk böyle fleyler. Geiflgücü, sigortas› yok, çal›flma saati s›n›rlamas› rekçe, güvenlik. Sadece korucu köyleri kal›yor yok. Eve gidip yat›yor, kalk›p tekrar ifle gidiyor, oralarda. En son Mardin’de 44 kiflinin öldürül300-400 lira maafl al›yor. mesinde gördük bunun sonuçlar›n›. Normalde Burak Korucu: Ankara’da bir al›flverifl merkezinkan davalar› olur ama, o kadar büyük bir katliam de konser vermifltik, konser bitince eflyalar› tafl›kolay yap›labilecek bir ifl de¤il. Orada kalmayand›¤›m›z yer, Kentucky Fried Chicken’lar›n, McDolar büyük flehirlere geldiler ve flehirlerin de sosnald’s’lar›n arka taraf›nda bir koridor. O arka böyolojisi de¤iflmeye bafllad›. ‘90’lar›n ortalar›yla lümlerde çal›flanlar›n ço¤u Kürt, ama ön tarafta beraber sokaklarda “esmer vatandafl”lar›n da say›s› artt›. O çocuk, onlarAhmet Kaya’n›n Türkçesiyle elitistler dalga geçer. dan biri. Kitap盤a yazd›¤›m›z “F›rat suyu MarmaBob Marley yap›nca problem olmuyor da, o yap›nca ra’ya kar›flt›” cümlesi de niye oluyor? Türkiye’de insanlar›n empati duygular› zay›f. ‹stanbul’u akla getiriyor. uluslararas› restoranlar›n ›fl›kl› vitrinleri! Nihayetinde ‹stanbul, Kürtlerin en büyük kenti. Vedat: Ön tarafta ›fl›kl› vitrinler, yemek yenilen Yani o çocuk ‘90’larda gelmifl ve ‹stanbul’da m› yerler, bir arkas›nda mutfak var, ama mutfak da büyümüfl? bir çeflit vizyon oldu¤u için temiz. Onun da arkaVedat: Ufac›k bebeyken de gelmifl olabilir, buras›nda, üçüncü bölümde at›klar, çöpler, so¤anlada do¤mufl da olabilir. Anne-baba buraya geldir›n soyuldu¤u yerler. Sosyalist devletler y›k›ld›k¤inde zaten hayata 1-0 yenik bafllam›flt›r. Çünkü tan sonra bunlar› konuflmak demode olmufltu, orada çiftçilik ya da hayvanc›l›k yap›yorlar, buraya “hayat de¤ifliyor” falan deniyordu, ama böyle yabir geliyorsun, meslek yok, bir fley yok. Bir kimlik flayan çok insan var. ayr›mc›l›¤› zaten var, onun üzerine ekonomik ayBurak: Albümde Türkiye için, Kürtler için önemli r›mc›l›k da biniyor. Tarlabafl›’nda görüyoruz, ayn› olan insanlara selâm gönderiyoruz. Mehmed evde 15 kifli yafl›yorlar ekonomik olarak kendileriUzun, ‹stanbul’dan bölgeye, bölgeden flehirlere, ni korumak için, göç eden akraba da flehirdekiAvrupa’dan Türkiye’ye bakabilen, önemli bir edenin yan›na geliyor. Hizmet sektöründe, restoran-

Foto: fiahan Nuho¤lu

Bajar

biyatç›. O çocuk, dünyay› Mehmed Uzun okuyarak anlamaya çal›flan bir çocuk. Vedat: Modern Kürt roman› için, Kürt gençleri için Mehmed Uzun çok önemli bir isim. Kürt olmayan Türkiyeliler taraf›ndan da en çok okunan Kürt yazar. Ama “bu evde bir çocuk Mehmed Uzun okuyor” dedi¤imizde bir dilek, bir kurgu da var tabii. Bir defa, okuyabiliyor mu o çocuk? Hayat koflullar› izin veriyor mu? Okusun istiyoruz, ama kendi dilinde okusun. O çocuk Bajar dinleyecek mi? Vedat: Kürt gençleri bu tür bir sound’a yabanc› de¤iller. Koma Wetan var mesela Sovyetler Birli¤i’nde. Sonra Ciwan Haco bir kanal açt›. Koma Rewflen, Koma Amed, Çar Newa... Distorte gitarlar›n oldu¤u, drive’lar›n yo¤un kullan›ld›¤› bir gelenek var yani. Serhat bölgesinin bir g›rtla¤› vard›r, bir protest tavr›n üretilebilece¤i, rock’un içine konulabilecek bir g›rtlak. Avrupa’da Kürt hiphop’çular da bafllad›. Sonuçta flehirlerde yafl›yor art›k Kürtler, kulaklar› al›fl›k bunlara. Bir geleneksel müzik, dengbej gelene¤i var zaten, sonra bir kom (grup) gelene¤i olufltu ‘90’lar›n bafl›nda. Türkiye’deki özgün, protest müzi¤in etkilerini tafl›yordu, ama yerel ö¤eler biraz daha fazlayd›. Türkiye’deki sol protest müzikte o yerel ö¤eler modernizm içinde eritilir, vokalde daha Bat›l› bir flan tekni¤i kullan›l›r. O dönemin Kürt flark›lar›n› dinledi¤inizde de öyle girerler, sonra dayanamay›p “yeter” derler, kendi g›rtlaklar›na dönerler. (gülüyor) Burak: Bence o çocuk Bajar dinleyecektir, popüler kültürle art›k daha yak›n temas halindeler çünkü. ‘90’lardaki gibi de¤il art›k. Bir Kürt de Mor ve Ötesi’ni çok seviyor, iki y›l evvelki Diyarbak›r konserlerinde 20-25 bin kifli oldu¤u söylendi. O çocuk Kargo da dinliyor belki, Gripin de dinliyor. Bizim istedi¤imiz fley, o çocu¤un kendi dilinde, biraz da derdi olan bir müzi¤i o popüler kültürün içine koyabilmek. Sadece Kürtler için de¤il, bu tarz müzikleri dinleyen herkes için popüler kültür kanallar›n›n içinde tutunabilmek bizim derdimiz. Ama tabii Berfîn’iyle, iflportac› çocu¤uyla, Türkiye’deki bir tak›m meseleleri konuflamamaya dair bir flark›s›yla, “tamtam sesleri duymak istemiyoruz”uyla... Vedat: Kürt meselesi öyle bir soyutlaflt› ki, “bölünmeyi istiyorlar m›, istemiyorlar m›” noktas›na geldi. Ayr›nt›lar› çok konuflmuyoruz, insanlar gerçekten ne istiyorlar, Kürt sorunu insanlar›n hayatlar›nda ne tür dönüflümlere yol açt›, bilmiyoruz. Biz “Kürt meselesi böyle fleylere de yol açt›, bu hayatlara bak›n” demek istiyoruz flark›lar›m›zla. Albümde göçü bafl›ndan sonuna takip etmek, bafllang›c›n›, flehirde devam›n› görebilmek mümkün. fiark›dan flark›ya, bir sürü tarz ve ifade biçimi de iç içe geçiyor. “Nêz Be”, bu anlamda bir roman, bir rock opera gibi, “The Wall” gibi çok kapsay›c› bir albüm... Burak: Pazara gitti¤imde karfl›laflt›¤›m Kürt çocuklar var, Bajar’› takip ediyorlar, beni de oradan biliyorlar. 25 yafllar›nda bir çocuk dedi ki, “Laleli’nin i¤renç ortamlar›nda, otellerde motellerde çok Kürt vard›r, ben de orada iki y›l çal›flt›m, onlar için de bir flark› yapsan›za...” Demek ki bir soru iflareti, bir empati yakalayabilmifliz baz› flark›larda. Kendini anlatan flark›lar› duymak isteyen çok Kürt var m›? Vedat: Tabii. Daha önce de dinledikleri Kürtçe rock’lar vard› ama, sözleri daha pastoraldi, geleneksel temalar› iflliyordu. Onun d›fl›nda kahramanl›k sözleri var, mücadelenin yans›d›¤› sözler. Ama gündelik hayat› anlatan, Kürt meselesinin iz-

ci kitlesi var, rahats›z olmas›nlar” diye bak›yorlardüflümünü gösteren fleyler çok yok. d› herhalde. Kürt rock’unun maceras› Anadolu rock’unkine Ferhat: Fakat sonra da ikinci konseri istediler, bu benziyor mu biraz? Önce “Kuyu bafl›na vard›m sefer anons da ettiler. Studio Live’da bizden sonZeynebim bekler diye”, sonra s›ra geliyor “Tara Kürtçe söyleyen baflka gruplar da ç›kmaya mirci Ç›ra¤›”na... bafllad›. Demek ki buralarda da mücadele etmek Vedat: Evet, öyle denebilir. Anadolu rock’un da lâz›m. Bu mücadeleyi vermeyince, “ben de kendi bafllar›nda hep türkü cover’lar› var. Ama o sözel kültür merkezimde konser veririm” diye düflünüedebiyat› da inkâr etmemek lâz›m, çünkü o size yorlar. Kürt gruplar›nda böyle kendi içine kapanbir üslûp sa¤l›yor, bir meseleyi anlatmak için bir ma gibi bir e¤ilim oluyor. dünya sunuyor. Cem Karaca da geleneksel sözlü Çar Newa’yla yapt›¤›m›z söyleflide, Türkçe söyedebiyat, Nâz›m Hikmet, Ahmed Arif derken, bir lememe karar› ald›klar›n› söylemifllerdi. Çift dilli dil ve anlat›m üslûbu oluflturdu. Biz de bunu yabir flark› söylemenin, Türkçeyi de kullanman›n pabilmek istiyoruz. herkese hitaben “bak›n, ben uslu çocu¤um, Koma Wetan, Ciwan Haco gibi örneklerin sözel Türkçe de söylüyorum” demekten öte bir kültüyap›s› da hep pastoral mi kald›? rel de¤erinin olmad›¤›n› düflünüyorlard›. Vedat: Ciwan Haco’da politik bir içerik, mücadeVedat: Biz tam tersini düflünüyoruz. Kürtçeyi de leye dair flark› sözleri de var. Mehmed Uzun’dan sadece Kürtçe konuflarak gelifltiremeyiz. ‹stanbul da etkilenmifltir, “Destana Egîdekî” diye epik bir gibi flehirlerin as›l problemi, diller aras›nda geçiflanlat›m› vard›r mesela, onu bir albüm haline gekenli¤in olmamas›ndan kaynaklan›yor. Evinde tirmifl. Ama mesela Avrupa’daki Kürtlerin yaflay›Kürtçe, soka¤a ç›kt›¤›nda Türkçe konufluyorsun, fl›na, meselelerine dair çok bir fley göremezsiniz gettolaflma denilebilecek bir fleye, kapanmaya Ciwan Haco’da. ‹majinatif bir anlat›m üslûbu vardo¤ru gidiyorsun. Oysa Kürtlerle Türkler bir araya d›r. Bizim “Heq! (Hak!)” flark›s› gibi, Kürt meselegeldi¤inde o masada Türkçe de konuflacaks›n, si haklar düzeyinde, “biz var›z, sabr›m›z tükeniKürt arkadafllar kendi aralar›nda Kürtçe de konuyor” gibi bir dille tart›fl›labilir, ama gündelik hayaflacak, Kürt olmayanlar bir-iki kelime olsun Kürtt›n politikas›n› da görmek istiyoruz. Kürt meseleçe bilecek. Bu geçiflkenli¤i kuramazsak Kürtçe sini genel söylemler düzeyinde de¤il de, biraz dade bence kurtulamaz. Sonuçta sadece Kürtçenin ha insanlar üzerinden anlatmak istiyoruz. konufluldu¤u bir hayat da istemiyoruz, bütün külBurak: 2009 y›l›nda “bu ülkede Kürtler de var”, türlerin bir geçiflkenlik içinde olmas›n› istiyoruz. “göç diye bir sorun var” diye bir flark› yapmak tuAri Hergel: Ermenilerde çok vard›r, “programa bir haf olur art›k. Gazeteyi aç, önünde zaten. “Bak, tane de Türkçe koyal›m, aman ay›p olmas›n, göiflportac› bir çocuk var, hayat›n içinde, görüyorsun onu” demek daha iyi. Steely Dan’in bir albüm kapa¤›nda, gökdelenler birbirine Erdem Göymen: Steely sald›r›yor, bir adam bankta uyuyor. Adam›n ayakkab›s›n›n Dan’in bir albümünün kapa¤›nda uyuyan bir adam alt› gösteriliyor, delik. O albüm kapa¤› gibi bu flark›lar. vard›r, gökdelenler birbirine nül alal›m” denir. Türkçe flark› söyleme ifli böyle sald›r›yor, bir adam bankta uyuyor. Plak kapa¤›bir niyetle yap›lacaksa, bence de yap›lmas›n. n›n arkas›nda da adam›n ayakkab›s›n›n alt› gösAma buluflmay›, paylaflmay› niyet ederek bir fley teriliyor, delik. O albüm kapa¤› gibi bu flark›lar. yap›yorsan, o zaman ifl baflka bir yere gidiyor. Vedat: Bir genel söylem içinde, düflük yo¤unluklu ‹çinden gelmiyorsa zorla yapma, içinden geliyorsa bir krizin orada devam etmesi de isteniyor asl›nda engel olma. da: Çözüm üretmeyelim, zaten insanlar flehre göErdem: Gerçi bizde içe kapanma f›rsat› da yok. çüyorlar, zaman içinde asimile olurlar!.. Bu süKürt olmad›¤›m›z için... (gülüyor) rünceme içinde Kürtler de asl›nda biraz oyaland›‹stanbullu Kürtler ne izliyorlar mesela, TRT fiefl lar. Kürtlerin bir taraftan hayatlar›n› kurmalar›, izliyorlar m›? meslek edinmeleri, kendi dillerini gelifltirmeleri, Vedat: K›smen izleniyordur tabii. Arada bak›yoedebiyatlar›n› oluflturmalar›, gündelik hayat›n içinrum, ne oluyor, ne bitiyor diye. Son dönem sude bir yer edinmeleri, kamusal alanda yer almanucular›n Kürtçeleri berbat. Rojin’in Kürtçesi iyiylar› gerekiyor. Kültürünü sadece evinde yaflamadi. O gittikten sonra Berdan Mardini’yle Güler mas› gerekiyor. Kürtler arkadafllar›yla, kahvelerde Ifl›k geldi, onlar›n Kürtçeleri gerçekten çok kötü, filan Kürtçe konuflurlar da, büyük caddelere ç›kt›beceremiyorlar. Zaten TRT fiefl’e karfl› bir tav›r ¤›n›zda Kürtçe konufluldu¤unu çok göremezsiniz. da var Kürtlerde. “Bu memlekete komünizm geÇekingen olduklar› bir aland›r kamusal alan. Bilecekse onu da biz getiririz” gibi bir durum çünraz buralar› normallefltirmek de gerekiyor. kü TRT fiefl. Kürtçe özel televizyonun önünde ‹stanbul’da, kamusal alanda ne kadar Kürtçe hâlâ birçok yasal engel var, bunlar› kald›rmadan var? Kürtçe isimli bir bakkal, bir flirket var m› böyle bir kanal kurarsan›z, ister istemez Kürtler mesela? Bir Türkün bak›nca ne mânâya geldi¤ide k›llan›r. ni bilmeyece¤i bir tabela var m›? Burak: TRT fiefl bir seçim yat›r›m›yd›, AKP Kürt Ferhat Günefl: W, X, Q harflerini bile kullanam›oylar›n› istiyordu falan ama, sonra da onlarca yorlar ki. DTP yetkilisi tutukland›, bir sürü operasyon yap›lVedat: Böyle duvarlar olabilir ama, Kürtler bunu d›, ‹stanbul’da DTP teflkilât›ndan insan kalmad›. acaba ne kadar delmeye çal›fl›yorlar? DiyarbaBakan ç›k›p “ta Ermeni s›n›r›na dayand›lar” dedi. k›r’da öyle isimler çok var sokaklarda, ama ‹stanTafl atan çocuklar›n tutuklanmas› sonra... Sebul’da göremiyoruz. çimden bir ay önceki ve bir ay sonraki tablo Beyo¤lu’nda kasetçiler çal›yor mu Bajar’›? bambaflka. Vedat: De¤ifliyor. Bir dönem Kürtçe parçalar çal›Vedat: Bir yan›yla, evet, AKP kendi Kürdünü yayorlar, sonra bir hassasiyet olufluyor, gerilim t›rratmaya çal›fl›yor. Kafas›nda Kürt sorununa dair man›yor, tekrar yok olmaya bafll›yor. ‹bo Kürtçe bir çözüm var ama, çok kendi kafalar›na göre bu okuyor, sonra bir fleyler oluyor, bir sene okumuçözüm, seçimden sonra da zaten flok oldular, yor, rahatlay›nca tekrar okuyor... Studio Live’da “problem baflka galiba” demeye bafllad›lar. (güilk ç›karken bizi internet sitesine, afifllere koymalüyor) d›lar, o gün bofl görünüyordu. “Buran›n bir dinleyi-

‹11

Soldan sa¤a, üst s›ra: Erdem Göymen (davul), Vedat Y›ld›r›m (vokal), Ferhat Günefl (klavye), Cansun Küçüktürk (gitar). Alt s›ra: Ari Hergel (bas), Burak Korucu (vokal)

Siz Bajar olarak teklif ald›n›z m› TRT fiefl’ten? Vedat: Ald›k, Kardefl Türküler olarak da, Bajar olarak da. Yasal güvenceler yokken, özel televizyonlar kurulamazken, özgürlükçü bir ortam kurulmam›flken ç›kmay›z dedik. Yar›m yamalak makyajlarla olacak ifl de¤il çünkü bu. ‹ki hafta önce Özgür Radyo’ya ç›kt›k, bir telefon geldi, ba¤lanan benim de tan›d›¤›m bir Kürt, karfl›l›kl› Kürtçe hal hat›r sorduk birbirimize, sunucu “güzel ama, Türkçeye dönelim” dedi, yasal engellerden söz etti. Halen yasal engeller var çünkü. Devletin flöyle bir politikas› var: Tamam, flark›lar›n›z› çal›n, ama anadilde e¤itimdir, kendi dilinizi ö¤renmektir, bu iflleri çok abartmay›n, yerel bir dil olarak kullan›n! Burak: Radyoda world music albümü çal›yormufl gibi olsun... Konuflunca tehdit gibi oluyor sanki, bir insan var, bir dili konufluyor, o insan, o dil yafl›yor... Vedat: Yani bir altkültür olarak yaflayabilirsiniz deniyor. Bir dönem Kürtçe tiyatro konusunda da hassasiyetler vard›, yasaklan›yordu oyunlar sürekli, ama ayn› zamanda konserlere izin veriliyordu. Müzik tehlikesiz bir fley mi oldu art›k acaba? Vedat: Müzi¤e, altkültür içinde tolere edilebilecek folklorik bir ö¤e olarak bak›yorlar. Ferhat: Madem öyle, Vedat bir arkadafl›yla karfl›l›kl› konuflsun, albümde bir track olarak yay›nlayal›m, o diyalo¤u albümün bir flark›s› olarak düflünelim, o zaman belki yay›nlarlar. John Cage’in sessizli¤i gibi, avangard bir eylem olur. (gülüyor) Vedat: “Kürtçe Windows istiyorum” yaz›yor albümde, o da benzer bir yere gönderme yap›yor. Windows “evrensel dillerde yaz›l›m yap›yoruz!” diyor, yani devleti olan dilleri kastediyorlar. Ferhat: Bence radyoda birinin Bajar’dan “Berfîn” dinlemesi çok daha güçlü, çok daha hareketlendirici bir fley. Müzik her zaman konuflmaktan çok daha güçlü. Direkt kalbe giden bir fley. Cansun: Ayn› flark›y› ayn› altyap›larla baflka dillerde, mesela Türkçe, Kürtçe, Almanca, Frans›zca söylesek, bütün anlam de¤iflir. Sözler ayn› bile olsa, anlat›m de¤iflir. Frans›zca söyleseniz, birden Mezzo’da yay›nlanmaya bafllar. (gülüyor) Ferhat: Ama düzenlemeler hep Kürtçenin ritmlerine göre oldu. Bir sürü flark› dilin kendisinin etraf›nda kuruldu. Vedat’›n Türkçe söyledi¤i flark›larda da bir Kürtlük ve Kürtçe vurgusu var zaten...

12‹

Anadolu pop da o ortam›n içinde büyüdü¤ü için ister istemez o saiklerle davran›yor. Burak: Anadolu rock asl›nda çok eril bir müzik. “Safinaz” flark›s›nda “onbinlerce Safinaz”a önerilen ne? Baba evine geri dönmek. fiu anda bence geri bir nokta bu. Peki bugünün dünyas›nda s›n›fsal çeliflkinin fazlas›yla unutulmaya bafllad›¤›n› düflünmüyor musunuz? Vedat: Tabii. Restoran›n en arkas›nda so¤an soyan çocuklar hâlâ var. Ama ona vurgu yok oldu. “Amele” flark›s›nda da s›n›fsal bir vurgu var. Kimlik ayr›mc›l›¤›n›n yan›nda ekonomik eflitsizlikten söz ediliyor. Bu sadece Kürtler için söz konusu olan bir fley de¤il. Baz› yerlerde daha ucuz iflgücü diye Romenleri kullan›yorlar mesela. Ferhat: “Herkese evler yap›yorum, benim evim nerede” diyor. “Amele”nin can al›c› cümlesi bu. Burak: Ba¤c›lar’da harabe bir evde oturuyorsun, ama Yeniköy’de yal› yap›yorsun, elli katl› A¤ao¤lu konutlar›n› yap›yorsun. Ben bir reklam ajans›nda çal›fl›yorum, ben de mutsuzum. Kapitalist iflletmelerde, bankalarda, o plazalarda çal›fl›p da mutlu olan bir tane arkadafl›m yok. Amelenin koflullar› tabii ki daha zor, ama plazada çal›flanla aras›nda bir duygudafll›k var. Orhan Gencebay flark›s› “Elhamdülillah”› neden repertuara ald›n›z? Vedat: Orhan Gencebay’›n ‘80’lerde TRT’ye ç›kabildi¤i birkaç flark›dan biriydi o. Sözlerde bir hak, adalet vurgusu var, soyut da olsa. Biz biraz daha sert okuyarak o protest yan›n› öne ç›karmaya çal›flt›k. Orhan Gencebay versiyonunda da flark›n›n bir koçaklama hali var, “Hatas›z Kul Olmaz”daki gibi. Ferhat: Albümdeki flark›larda gitar ve bas riff’lerinde makamlar› öne ç›karmaya çal›flt›k. Klavyelerde de riff kullan›m› var. Bateride standart köflelerde de¤il de, biraz daha aksak, perküsif, farkl› tufleler kulland›k. Vedat: “Elhamdülillah”ta hem g›rtlak na¤melerini hem punk bir üslûbu korumaya çal›flt›k. Punk daha sert, hece vurgular›n›n ön plana ç›kt›¤› bir okuma tarz›, g›rtlaksa biraz daha ince. Altyap›n›n gücüne kap›l›p ayr›nt›lar› yok edebiliyorsun bazen.

Vedat: Aksan olarak m›? Evet, “Davetsiz Misafir”de hissediliyordur mesela, bir yandan Cem Karaca gibi bir vokal kullan›m› var, bir yandan da o geleneksel müzi¤in bir tak›m g›rtlaklar›n› koruma kayg›s› var. Bir dil aray›fl›ndan kaynaklan›yor bu. Türkçe flark›larda pûr bir Türkçe de tutars›z olurdu zaten. Benim aksan›m›n bu kadar düzgün olmas›n›n nedenlerinden biri patolojik zaten. Ben Ankaral› bir Kürdüm, iki y›l aksanla u¤raflt›m, Ankara’da art›k baflka bir Vedat vard› ve d›flar›da Türkçe konufltu¤u zaman sürekli aksan›n› düzeltmeye çal›fl›yordu. Hastal›kl› bir durum. Ben niye bu kadar temiz Türkçe konufluyorum ki? Ankara’da, ‘80’lerin ortalar›nda, üniversite ortam›nda böyle oldu. Ama ’90 sonras›nda belki böyle olmazd›, çünkü o zaman bir güven geldi Kürtlere. Ferhat: ‹bo etkisi vard›r belki. (gülüyor) Vedat: O da bu sefer çok kan›rt›yor, orada bir oryantalizm var. Kürtler flehirlere geldiler, flehirde bir dil olufltu ve gerisin geri, bölgeye gitti. fiener fien’in Kürt tipolojilerindeki dil vard›r ya, o flive baz› insanlarda gerKürtler kahvelerde Kürtçe konuflurlar da, caddelerde çe¤e dönüfltü. ‹bo bazen Kürtçe konufluldu¤unu göremezsiniz. Çekingen olduklar› “la h›rrbo” filan der ya, yahu o kadar de¤il! (gülübir aland›r kamusal alan. Buralar› normallefltirmek gerek. yor) Kürtler, sanki Kürt Türkiye’de birçok cover flark›da yayg›n bir probtaklidi yapan Türkleri taklit ediyorlar gibi... lem bu, biz de çok zorland›k. Albümden önce 20Kardefl Türküler’in 15. y›l› için haz›rlanan kitap25 konser verdik, onlar›n da çok faydas› oldu. ta Kardefl Türküler’in etkilendi¤i kaynaklar araKonserler bafllad›¤›nda repertuar haz›r m›yd›? s›nda Anadolu rock’u da saym›fls›n, ama AnadoVedat: Tabii. Konserlerde 20 flark› var, albümde lu rock’un ulusalc› oldu¤unun alt›n› çizerek bun12 flark› okuyoruz. dan kaç›nmak gerekti¤ini söylemiflsin. Burada Baflka cover var m› konserlerde? ulusalc›l›ktan kast›n ne? Vedat: Mesela Cem Karaca’n›n “Bindik Bir AlâBurak: O dönemi düflünürsek, “memleket” demete”si var. yince emperyalizm karfl›t› bir cephe anlafl›l›yor. Burak: Albüme Ahmet Kaya’dan da bir flark› koy‘60’lar›n, ‘70’lerin sol ortam›, bir yere kadar millimak iyi olabilirdi. yetçili¤in kabul edilebilir oldu¤u bir ortam. Devleti Vedat: Ahmet Kaya’n›n Türkçesiyle elitistler dalsa¤c›lar›n elinden al›p oraya solcular› geçirmek ga geçer. Jamaikal›lar yap›nca, Bob Marley yap›nhiç de özgürlükçü bir fley olmayabilir. Bugün bu ca problem olmuyor da, Ahmet Kaya yap›nca nitart›fl›l›yor. ye oluyor? Türkiye’de insanlar›n empati duygular› Ari: O dönemin solu hep s›n›flar üzerinden düflügerçekten zay›f. nüyor, kimlik vurgusu yok. Kimlikle ilgili ifade zorFerhat: Yunanistan’daki anarflist olaylardan sonluklar› büyük bir dert de¤il sanki. Fakat Kürtçe ra burada herkes “kardeflimsin Alexis” demeye konuflamamak da bir sol hareketin derdi olmal›. bafllad›, ama ondan bir ay önce Türkiye’de bir Vedat: Feminizm ya da eflcinsel hareketi filan da genç polis taraf›ndan öldürülmüfltü, do¤ru düzküçük burjuva mücadele alanlar› olarak görülür o gün ses seda ç›kmad›. dönem. Afl›k ‹hsanilerin filan hepsi Kürt, ama Ahmet Kaya’n›n flehirli konular› öne ç›kartan kendi dilleriyle kendilerini ifade edememifller, flark›lar› da size örnek teflkil etti mi? çünkü modernci bir toplum aray›fl› var orada.

ne, Kürtlerin serbest okuma üslûplar›na yeni bir Burak: “Arka mahalle”, “sokak ortas›nda bir kayorum getirmeye, makamlar› zenginlefltirmeye çad›n”, “ah Nebahat Nebahat”... Bunlar› dinleyince l›flm›flt›r, komflu halklar›n makamlar›n› çok güzel insanda bir zaman, bir mekân duygusu uyan›yor, bir flekilde Kürt müzi¤ine yedirmifltir. Demin Kürflehirde yaflayan bir tip canlan›yor gözünde. dî makam Kürt müzi¤ine yedirilemiyor dedim, Vedat: Ahmet Kaya, Kürdî makam› çok kullan›r. ama tutucu olmamak lâz›m. Nizamettin Ariç yapBu tarzda özgün müzi¤e benzeyen Kürtçe flark›lar m›fl mesela bir-iki tane Kürdî makamda çal›flma, son dönemlerde artmaya bafllad›, ama melodiyle çok da iyi olmufl. Kardefl Türküler’de bir tanesini, dil aras›nda birlik kurulam›yor yap›lan Kürdî “Jîn û Hebûn”u okuduk hatta. makam bestelerde. fiu an pop ve arabeskte en Kardefl Türküler olarak fiivan Perwer’le beraber çok kullan›lan makam Kürdî makam›. Baz› Kürt okudu¤unuz “Mîrkut”u neden tekrar yorumlad›müzisyenler bu makam› kendi dillerine yedirmek n›z? istiyorlar, ama kulan›lan makam seyirleri çok Vedat: “Mîrkut”un form olarak rap gibi popüler klifle. bir tarz› var, bizi de o cezbetti. Resitatif bir flark›. Bajar flark›lar›ysa Kürtçenin ritmiyle ve makaBu albümde de baz› parçalarda yayl›lar var. Kürt m›yla beslendiler ve bestelendiler, öyle mi? müzi¤ine özgü bir yayl› anlay›fl› var m›? Vedat: Tabii. Kürt müzi¤inin içindeki ritmik sal›n›mlar› bu formun içine ye“Komünizm gelecekse onu da biz getiririz” gibi TRT fiefl. dirmekle çok u¤rafl›yoruz. Daha k›vrak ritmler onlar. Özel televizyonun önündeki engelleri kald›rmadan böyle Bizim davul biraz daha perbir kanal kurarsan›z, ister istemez Kürtler de k›llan›r. küsif o yüzden. Vedat: Daha Ortado¤ulu diyebilece¤imiz bir fley. Normal bir rock grubunda çalarken baflvurmayaSonuçta Bajar saf Kürt müzi¤i de¤il. Kürt dilini, ca¤›n ritm kal›plar›na m› baflvuruyorsun yani? kültürünü önemseyen, ama bir taraftan da serErdem: Ben zaten çok rock çalan biri de¤ilim. best bir çal›flma. Kardefl Türküler gibi projeler, Daha çok siyah müzikleri, caz, funk, r’n’b gibi geleneksel enstrümanlar›n daha merkezde oldumüzikleri çald›m. Aksak çalmay› da seviyorum. ¤u çal›flmalard›r. Orada gitar›n dilini gelifltirmekKürt müzi¤inin ritmleriyle benim kafamdaki, beten çok, ba¤laman›n, perküsyonlar›n, vokallerin nim buldu¤um baz› aksak ritmler bir flekilde dilini gelifltirmek önemlidir. Bajar’da özellikle giuyufltu. tar, bas, davuldan yola ç›karak nas›l bir dil yaraKürtçenin ritmini yans›tmak konusunda k›lavuztabiliriz gibi bir fark var. Ama ekipte yayl› saz çalar›n›z kimler? lan bir arkadafl olsayd›, belki de o zaman daha Vedat: Ciwan Haco’nun anlat›sal, konsept alfarkl› bir aray›fl içine girebilirdik. ‹lk etapta yapt›¤›bümleri... Bizim albümde de saykodelik, anlat›sal m›z bir yönüyle Ortado¤u sound’u. flark›lar var. Nizamettin Ariç’ten de etkilenmiflizBurak: Poptan fantaziye, arabeskten rock’a, dir. Nizamettin Ariç bir senaryo kurmaya çal›fl›yor Kempa, Gündem gibi yayl› gruplar› girdi mi kendiasl›nda. Klasik flark›, nakaratlar filan de¤il de, lerini çok karakteristik flekilde belli ediyorlar. Busenaryo içinde belli örgüler kullan›r. Bir yolculuk rada da öyle oldu. Bence kendi imzalar›n› att›lar. gibidir onun flark›lar›, uzundur. Dengbej gelene¤i-

Klifleler güzeldir bazen. “Kardefl Türküler albümünde de olsa olurdu” diyebilece¤iniz flark› var m› albümde? Vedat: “‹flportac›” herhalde. Daha geleneksel, ba¤lamayla yorumlayabilirsin. “Berfîn”de de var öyle yaklafl›mlar. Kardefl Türküler’e k›yasla Bajar’da bestecilik faaliyeti daha m› kolay? Vedat: Tabii, daha kolay. Serbest çal›flmalarda insan daha rahat olabiliyor. Kardefl Türküler gibi projelerde geleneksel referanslar ba¤lay›c› oluyor. Kardefl Türküler’in Kuruçeflme Arena’daki son konserinde ilk bölümde bir hayli yeni flark› vard›. ‹nsanlar “tamam, beste yap›yorsunuz, ama bu yapt›¤›n›z beste nereye oturuyor, hangi forma oturuyor, halay çekiliyor mu bununla” gibi fleyler söylediler. “Parka” gibi bir beste yapamazs›n›z Kardefl Türküler’le. Ama Bajar yapabilir. Halay çekilecek parça var m› albümde? Vedat: “Na Na”, geleneksel halay formunun ifllenmifli. “Na Na” flark›s›nda izleyiciler çepke oyunu oynuyorlar. Befl-alt› dakikal›k do¤açlama bölüm oluyor konserlerde o flark›da. Onlar durana kadar uzayabilir asl›nda. Yirmi dakika çalsan durmazlar gerçi. (gülüyor) Erdem: “Tam Tam”da tam halay çekerlerken reggae’ye dönüyoruz. ‹nsanlar floke oluyor, ama devam ediyorlar. (gülüyor) Burak: Daha fazla halay olmas› için Kardefl Türküler’deki “Newroz” flark›s›n› da ekledik konserlere. Yani Kardefl Türküler cover’› da yap›yoruz. (gülüyor) Erdem: Halaylar›n yan›nda, sahnede Vedat’la Burak aras›nda teatral fleyler de oluyor. Mesela bir flark›da Vedat cellat rolünde, Burak’›n boynunu kesiyor. Vedat: Sahnede do¤açlama yap›yoruz onlar›. Mesela ‹stanbul 2010 projesi reklam›.

14‹

özgürlükçü bir fley olacaksa, kendi geçmiflini, tarihini, dilini kullanmas› gerekiyor. O anlamda ister istemez asimilasyoncu bir karakter tafl›yabiliyor. Sezen Aksu’lar flark›lar yap›yorlar, Sezen Aksu iyi niyetiyle yapm›fl olabilir ama, projenin geneline bakt›¤›m›z zaman böyle bir boyutu var. Geri kalm›fll›k imgesi var bir de. Kürt meselesinde en s›k vurgulanan fleylerden biri de oralar›n ekonomik geri kalm›fll›¤›. Kötü niyetli olmak istemiyoruz, ama Kardelen Projesi bu tür söylemlerin içinden yap›lan bir iflmifl gibi geliyor bize. Burak: Ben Kürt de¤ilim. Üniversiteye geldi¤imizde, yurtta kald›¤›m›z, evde beraber yaflad›¤›m›z insanlar›n hayatlar›na bak›yorsun, sonradan soru iflaretleri oluflmaya bafllam›fl. Diyarbak›r’dan gelmifl, Anadolu lisesini kazanm›fl, ‹ngilizce ö¤renmifl, sonra ‹TÜ’yü, Bo¤aziçi’ni, Bilkent’i kazanm›fl. Yirmi yafl›na bir geliyor ki, bir kelime Kürtçe bilmiyor. Okumufl, bir fleyleri baflarm›fl, flehre kapa¤› atabilmifl, ama burada bir sakatl›k yok mu? Bir defa, kendi anadilini bilmiyor. Köye gitti¤i zaman –e¤er gidiyorsa– orada hâlâ Kürtçe konufluluyor ve bu çocuk o dili bilmiyor. Bu mu istenen e¤itim? Tabii okusun, matematik, fen, tarih ö¤rensin, ama nas›l bir tarih, nas›l bir co¤rafya? Resmî ideolojinin anlatt›¤› tarih, her gün and›m›z, “Türk övün çal›fl güven”! “Her çiçe¤in kar alt›ndan günefle giden masal›nda...” bilmem ne, hoop bir Türk bayra¤›, çocuklar arkas›nda yürüyor. Çok klifle bir foto¤raf bu. 30 derece kafalar e¤ik. Foto¤raf›n bu olmamas› lâz›m. Bir yandan bu çocuklar Türkçe de ö¤renecekler tabii. Vedat: Çocuklar›n Türkçe ö¤renmemek gibi bir olas›l›¤› yok ki. ‹sviçre’deki bir çocuk, üç bölgenin dilini de ö¤reniyor. Ama Türklerde Kürtçe ö¤renmek gibi bir kayg› yok. Bu bir eksiklik de¤il mi? Vedat: “Seni seviyorum” demeyi ‹ngilizce, Frans›zca herkes bilir, Kürtçesini bilen var m› peki?

Söylefli: Derya Bengi - Merve Erol

Vedat: Biz daha toyuz. Melez bir müzik yap›yoBurak: ‹stanbul 2010 reklamlar› vard› ya. “Merruz. Bat› dünyas› d›fl›nda bu tür müzik yapanlarhaba Kirkor, sen de hoflgeldin. Merhaba Yorgo” dan kimi sayabiliriz acaba? falan... “Baran, sen çabuk çekil oradan!” (gülüBurak: Hemen flöyle ça¤r›fl›mlar geliyor: Acaba yor) Ses Haluk Bilginer, müzik güzel, ‹stanbuluLed Zeppelin’in neresinde, Pink Floyd’un neresinmuz ne güzel! Ama orada bir Baran yok, Zilan de? Hikâye anlat›m› esprisi içinde acaba Nick yok, Rojda yok. Öyle bir çokkültürlülük! Cave’in, Tom Waits’in neresinde? Ona gelene Peki o berbat reklamda Baran olsa hoflunuza gikadar Cem Karaca daha büyük bir k›lavuz. Onun der miydi? flark›lar›nda bir hikâye, bir tipoloji ç›k›yor karfl›na Burak: Nas›l konulaca¤›na ba¤l›. Zaten o reklam“Tamirci Ç›ra¤›”, “Parka” mesela... daki dinler buluflmas›n›n da c›lk› ç›kt›. Biri camiKardelen Projesi ba¤lam›nda yazd›¤›n›z “Berfîn” de, biri sinagogda oyunuyor, bir araya geliyorlar. nas›l bir flark›? Son olarak ondan bahsedelim. Güya bir sakatl›k yok. Nas›l yok? Malatya’da çat›r Vedat: Kardelen, bir ayd›nlanma projesi. Özellikle çat›r neler oldu. k›z çocuklar›n› ön plana ç›kararak feminizan boVedat: Mezarl›klar›n, kiliselerin etraf›na koca koca duvarlar bofla m› çekilAyd›nlanma özgürlükçü bir fley olacaksa, kendi geçmiflini, di? Anlat›ld›¤› gibiyse, niye tarihini, dilini kullanmas› gerekiyor. Kardelen projesi, bu insanlar bunca sene sak›n›p kaç›nd›lar? asimilasyoncu bir karakter tafl›yabiliyor. Burak: “Aman, bir arada yutu da varm›fl gibi sunuluyor. Çocuklar›n›n okula ne güzeliz.” Git, yeme bizi. Çat›r çat›r sokak ortagönderilmesinde, bunun için kampanyalar›n yap›ls›nda katlettiniz adam›, neyine çokkültürlülük? mas›nda bir problem yok, ama buradaki ayd›nlanKonserlerde “Kem Küm” flark›s›nda aç›l›mlara ma sürecinde bir problem var. Bir çocuk düflüdair de bir sürü laf ediyoruz. “Kem Küm”, Türkinün, dört-befl yafl›na kadar bir ortamda büyüyor, ye’deki meseleleri konuflamamam›za dair bir flarsonra siz onu okula gönderiyorsunuz ve bambaflk›. 1915’i konuflamaz bu ülke hâlâ. Kürtleri, türka bir hayatla karfl›lafl›yor. Kendi geçmiflindeki, ban› etrafl›ca konuflamaz. Alevili¤i konuflamaz. çocuklu¤undaki dilini, kendi dünyas›n› yans›tam›Eflcinselli¤i konuflamaz. Travestileri konuflamaz. yor ve proje, bu yönüyle asimilasyoncu bir ayd›n14 yafl›ndaki çocu¤un dakikalarca dövülmesini lanma projesi haline geliyor. rahatl›kla konuflamaz. Ben de o üst söylemi takOkula gidene kadarki y›llar›n› bofla m› yaflam›fl lit ediyorum. Biraz Muammer Güler’i anlat›yorum oluyor? mesela, çok konuflur, ama bofl konuflur ya. (güVedat: Evet, okula evindeki dili getiremiyor, flark›lüyor) lar›n›, esprileri, üzüntüleri getiremiyor. ‹ki sene Konserlerde flark›lar› daha m› sert çal›yorsunuz? evvel bir dost ortam›ndayd›k, Dersimli bir k›z çoVedat: Albümü daha yumuflak bulanlar oluyor. cuk vard›. Çok sevdi¤i, evde de söyledi¤i Kürtçe Sound’u albümün içine s›k›flt›rmak gerçekten bir flark› var. Okulda hocalar› “herkes bir flark› zor. Daha terbiyeli oluyor albüm. okusun” diyor, s›ra k›za geliyor, k›z da o flark›y› Bilerek, isteyerek mi daha terbiyeli yapt›n›z? okuyor. Ö¤retmen hemen susturuyor, “sus” diVedat: Yok. Beceremedi¤imiz için. (gülüyor) Konyor, “bir daha bu flark›y› okuma”. Biz k›za “o flarserler daha baflka, daha punk ve sert oluyor. k›y› okusana” dedi¤imizde de k›z kaçt› gitti. Böyle Bajar’› rock gelene¤i içinde bir yere yerlefltiriyor travmatik boyutlar› olabiliyor bunun. Ayd›nlanma musunuz?

[

Gayda ‹stanbul

[

Balkanlar’a en yak›n duran, bizatihi o co¤rafyan›n parças› olan Türkiye’den Balkan müzi¤i nam›na ses seda ç›kmam›flt› y›llarca. Gizli sakl› geleneklerin üzerinden nisyan örtüsünü kald›rma iflini üstlenen Kardefl Türküler, bu bofllu¤a da hafiften el atm›flt›. fiimdi, vokalist Fehmiye Çelik ve basç› Ayhan Akkaya’n›n marifetiyle Kardefl Türküler’den do¤an Gayda ‹stanbul, ilk albümüyle parantezi geniflletiyor, geleneksel Balkan ve Roman havalar›na kendi saz›n›, sözünü, yorumunu kat›yor. Çelik ve Akkaya, bir Balkan flehri olarak ‹stanbul’dan bildiriyor...

Kardefl Türküler’de Balkan ve Roman müzikleri hep vard›. fiimdi neden bu müziklere ayr›ca alan açmak istediniz? Ayhan Akkaya: Albümdeki flark›lardan “‹brahim” ve “K⤛thane”, Kardefl Türküler konserlerinden biliniyor. Konserlerde olanaklar çerçevesinde Türkiye’deki her kültürden birer ikifler flark› çal›p söylüyoruz, ama zaman zaman a¤›rl›k kayabiliyor. Bir ara sadece Do¤u’dan flark›lar söyledi¤imiz düflünülüyordu. Hal böyleyken bu kültürler üzerinde detayl› çal›flma yapma f›rsat› da pek olam›yordu. Feryal’in (Öney) biraz daha Orta Anadolu Abdal ve Türkmen müzikleri üzerine yo¤unlaflan “Bulutlar Geçer” albümü ç›kt›. Bajar, Türkçe ve Kürtçede deneysel çal›flmalar yapt›. Bizimki de Balkan, Rumeli, Trakya ve Roman müzikleri üzerine uzun vadede uzmanlaflmay› hedefleyen bir çal›flma, bir tür alternatif okullaflma. S›nav, s›n›f geçme gibi fleyler yok tabii. (gülüyor) Kardefl Türküler sonuçta bizim en eski, en çok bilinen ve üzerine en çok titredi¤imiz projemiz. Gayda ‹stanbul için Kardefl Türküler’in alt ya da yan projesidir demek do¤ru de¤il, çünkü sonuçta burada binlerce y›ll›k kültürler söz konusu. Neden Balkan ve Roman müzikleri özel olarak ilginizi çekti? Fehmiye Çelik: Kardefl Türküler’le çal›fl›rken kültürlere, flark›lara eflit yaklaflmak, repertuar olufltururken

Foto: fiahan Nuho¤lu

‹nsaN›n BUÇU⁄U oLUr mU?

heyecan›m biraz daha fazlayd›. Ailede senden önce müzisyenlik var m›? Fehmiye: Abim ve ben heves ettik, o da akordeon çal›yor. Çocuklu¤umuzda dü¤ünlerimiz için davul, zurna, klarnet hep ‹zmir’den gelirdi. “‹zmir davullar›” denirdi. Zaman içinde onlar› getirmek masrafl› oldu. Dü¤ünler de baya¤› uzun sürerdi, kulak da hep o co¤rafyan›n mü-

Dolapdere’de, Tarlabafl›’nda, K⤛thane’de yüzlerce Roman yafl›yor, ama yoklar. Kamufle ediyorlar kendilerini ya da biz görmüyoruz onlar›. Bu hayatlar› görünür k›lmak istedik. dengeyi tutturmak önemli. Ama bu ülkede yaflayan milyonlarca göçmen var, ayn› zamanda bu co¤rafya Balkanlar’›n bir parças›, dolay›s›yla onlar›n müziklerini yans›tabilmek de önemliydi. Benim ailem Makedonya göçmeni, babamlar 1957 y›l›nda Üsküp’ten gelip ‹zmit’teki muhacir mahallesi Mehmet Ali Pafla’ya yerleflmifller. Çok geç gelmifller, köyü en son terk edenlerden benim ailem. Yaflad›klar› köy Makedon-Türk köyü, ama Türklerin a¤›rl›kta oldu¤u bir köy. Bu yüzden benim gönüllülü¤üm ve

zi¤ini istiyor. Biz de kendi müzisyenlerimizi yetifltirmeye bafllad›k. Abim, askerli¤ini “Kevgir misin kardeflim” flark›s›yla tan›d›¤›m›z Erdem Alk›n’la beraber bandoda yapm›flt›. Askerlikte, Balkanl› oldu¤u için, akordeona heves etmifl. Bugün, göçmen dü¤ünlerinde o da çal›yor. Ben de üniversitede bafllad›m. Evde nece konuflulur? Fehmiye: Makedoncay› biliyorlard›, hatta eski Yugoslavya’daki bütün dilleri biliyorlard›. Rusça bile anl›yordu babam. Annem, ben 11 yafl›mdayken öldü. Evde abimlerle kal›n-

ca, babam da gün boyu d›flar›da oldu¤undan o dili ö¤renemedim. Mahalle muhacir mahallesiydi, ama Türkçe konufluyorlard›, ancak çocuklar›n yan›nda özel mevzular› Makedonca konuflurlard›. (gülüyor) Babam› kaybettikten sonra nenemle yaflad›m birkaç y›l, o hep göçmen flivesiyle konuflurdu. Nenemin dili geçmifltir bana. Çocuklu¤undan tafl›d›¤›n bir fley miydi bu müzikler, yoksa üniversiteyle beraber yeniden bir keflif mi yaflam›fl oldun? Fehmiye: Ben o gelene¤in içinde büyüdüm, bilinçle olmad›. Evet, dü¤ünlerde, aile meclislerinde bir araya gelince o flark›lar› söylüyoruz, ama ben bir yandan da herkes ne dinliyorsa onu dinliyordum. Üniversiteye geldi¤imde, aileden gelen solcu damar da olunca, Ahmet Kaya’lar, Grup Yorum’lar dinledim. Ama Kardefl Türküler’le biraz daha o gelene¤e yönelip “bizde de böyle flark›lar varm›fl” dedim. Sende de var m› muhacirlik? Ayhan: Yok, ben Kayseriliyim. Gerçi 500 sene önce Fehmiyeler de Konya’dan gitmifl. Oradan hemfleri say›l›r›z. (gülüyor)

Fehmiye: Makedonya’da büyük dedemlere “Konyar” diyorlarm›fl, “acaba konup göçmekten mi geliyor” diyordum, ama Konyal› ya da Karamano¤ullar›’ndan olmaktan geliyor herhalde. Balkanlara ne zaman gitmifller bilmiyoruz, Üsküp’ün Usturumca kasabas›na yerleflmifller. Türk Dili ve Edebiyat› okurken Orta Anadolu Türkçesini, mesela 13. yüzy›l Yunus Emre fliirlerini incelerken yakalad›¤›m baz› sözcükleri nenem de kullan›rd›. “Bir ifl yap›lacaksa ‘m›sm›l’ yap” derdi. “M›sm›l”, Yunus Emre’nin bir fliirinde de geçiyor, temiz pak demek. Ayhan: Biz Fehmiye’yle müzikal olarak rahat anlafl›r›z. Baflta yard›mc› olmak üzere bu ifle girdim, ama epey bir ilerledik. Balkan müziklerindeki bas gitar kullan›mlar›n›n da ilginç ve gelifltirici oldu¤unu görünce, neden olmas›n dedim. Daha önce BGST Yay›nlar›’ndan ç›kan “45’lik fiark›lar” kitab› ve konser projesinde, “Kardefl Türküler” kitab›n›n yay›na haz›rl›¤›nda, baz› belgesel müzi¤i haz›rl›klar›nda Fehmiye’yle birlikte çal›flt›k. Hepsinin etkisi ve birikimi bulufltu. Bu projede Roman müzisyenler de devreye girdi.

‹15

Bektaflilik Makedonya’da yaflayan bir fley mi? Sizinkilerde Bektaflilik var m›? Fehmiye: Melâmili¤i yafl›yor bizimkiler, o da Bektaflili¤in bir kolu asl›nda. Orada çok yayg›n Bektaflilik ve Melâmilik. Camileri varm›fl ama, “çok gitmezdik” diyordu babam. F›krada oldu¤u gibi, Bektafliye sormufllar ya, “içer misin?” diye, cümleleri yaya yaya “akflamdaaan akflamaaa” diye cevap vermifl. “Peki camiye gider misin?” demifller, h›zl› h›zl› “tabii tabii, bayramdan bayrama, bayramdan bayrama” demifl. (gülüyor) Çocuklu¤unda dü¤ünlerde çal›nan flark›lardan albümde var m›? Fehmiye: Tabii var, “O¤lan O¤lan” ve “Karanfil Beyaz”... “O¤lan O¤lan”›n çeflitli versiyonlar› var. Mesela Stelyo Kazancidis tam bir gey serenad› olarak okuyor, sözler de farkl›. Fehmiye: Annemler onu kad›n ortamlar›nda söylüyorlard›. Çocuklu¤umda k›na gecelerinde hep o flark›ya s›ra gelsin isterdim. Çok uzun ve e¤lenceli bir flark›yd›. Kad›nlar, bu flark›da çok e¤lenerek oynarlard›. “O¤lan›n anas› pide yapamaz / O¤lan gibi budala, kar› bulamaz / O¤lan›n elinde, lüver belinde / O¤lan ç›km›fl portaya, donlar elinde / Ay bu o¤lan, ne budala o¤lan” diye sürekli erkeklerle dalga geçen, ama en sonunda da “o¤lan o¤lan boynuma dolan” diye o¤lanlar›n gönlünü de alan çapk›n bir flark›yd›. Annem ço¤u zaman halay bafl›yd›, bu da çok hofluma giderdi. (gülüyor) Baflka bir gözle yeniden bak›nca geçmifle ve aileye yaklafl›m›n de¤iflti mi? Fehmiye: Aç›kças› hâlâ, bizim muhacir cemaati içinde sevdi¤imiz bu flark›lar› baflkalar› da sever mi gibi endiflelerim var, çünkü yayg›n de¤iller. Ço¤unlukla Arif fientürk’ten biliniyor bu flark›lar ya da TRT’de Yurttan Sesler’den “Atatürk’ün sevdi¤i flark›lar” diye dinledi¤imiz, ba¤lama eflli¤inde çal›nan Rumeli flark›lar›yd› ço¤u. Son dönemde Muammer Ketenco¤lu’nun baz› u¤rafllar› oldu. Kulaklar göçmen müzi¤ine, Balkan müzi¤ine çok da aç›k de¤il Türkiye’de. Ben bile ilk söyledi¤imde müzisyen arkadafllar›m “bu mu senin çok sevdi¤in flark›” diyebiliyor, flark›y› ritm ve melodi aç›s›ndan tekdüze bulabiliyorlar. (gülüyor) Asl›nda benim beynimdeki t›n›lar bambaflka, ama d›flar› ç›kan her zaman o olmuyor. Senin ruhuna nas›l girdi bu flark›lar? Sen bir de basç›s›n ve bu flark›larda ritm esas... Ayhan: Çald›klar›ma yak›n, hofluma giden ya da gelifltirici olabilece¤ini düflündü¤üm flark›lar oldu. Ayr›ca Roman müzisyenlerle çal›flman›n da icrac›l›k üzerinde epey bir etkisi

16‹

oluyor, onlarla daha önce hiç böyle çal›flmam›flt›m. Stüdyo ortamlar›nda karfl›laflt›klar›m olmufltu, ama bu çal›flma bambaflka. Okullu müzisyenler neden her beraber çal›fllar›nda Roman müzisyenlere hayran kal›yor? Ayhan: Hayran kal›nmayacak gibi de¤il ki. Art›k nota da biliyorlar, çok güzel bir do¤açlama duygular› var. Ayr›ca Fehmiye bazen bana “sende de var bir Romanl›k” diyor. (gülüyor) Bir aflinal›k var tabii, ama 9/8 ya da Rumeli ve Balkanlar’a özgü t›n›lar herhalde herkesin içinde vard›r biraz. Fehmiye “Karanfil Beyaz”› ilk söyledi¤inde, ben de a¤layacak gibi oldum. Biz bu çal›flmada bir düzenlemecinin yapt›klar› üzerine solistin flark› söylemesi gibi bir durum olmas›n diye u¤rafl›yoruz. Bazen istemesek de öyle oluyor, ama mümkün oldu¤u kadar herkesin kendini ifade edebilece¤i bir çal›flma ortam› kurmaya çal›flt›k, ana iklim olarak Balkanlar’dan ‹stanbul’a uzanan bir co¤rafyay› temel ald›k. Gayda ‹stanbul grubunun terkibi nas›l olufltu? Ayhan: Baflta Fehmiye ve ben bu ifle aday olduk. ‹lk karfl›laflt›¤›m›z kifli yine Kardefl Türküler’le bir Aç›khava konserine ç›kan Sar›köylü Tevfik Çekiç oldu. Fas›l ortamlar›nda epey ad› geçiyor, yan›nda torunu, ye¤eni, o¤lu da var. Biri kanun, biri klarnet, biri keman çal›yor. Tevfik Abi demirciymifl, baba mesle¤i. Ama müzisyen olmak istiyormufl, bu yüzden babas›ndan sürekli dayak yedi¤i için Band›rma’daki köyünden kaç›p ‹stanbul’a gelmifl. Tan›flt›¤›m›zda yan›nda 14-15 yafllar›ndaki torunu Tevfik de vard›, hatta o konserde keman çalm›flt›. Biz küçük Tevfik’i o gün gözümüze kestirdik. Tevfik Abi, “al›n, eti sizin kemi¤i benim, onun için de güzel olur” dedi. Zaten bütün ailesini müzisyen yapm›fl, erkekleri tabii. Kad›nlar›

pek müzisyen yapm›yorlar. Enstrüman çalan Romanlar aras›nda da pek az kad›n var... Fehmiye: K›zlar çengi olur, ama k›zdan enstrümanc› ç›kmaz gibi bir bak›fl var. Tevfik Abi, küçük k›z›n› dans etsin diye çok cesaretlendiriyor mesela. Erkek çocuklar do¤ar do¤maz enstrümana yönlendiriliyor, k›z çocuklar›n›n yast›¤›n›n alt›na da zil koyuyorlar iyi bir çengi olsun diye. Ama, Sulukule’de bir dönem “devriye evleri” varm›fl, buralardaki enstrümanc› kad›nlar› tan›y›nca çok mutlu oldum. Hamam ya da k›na e¤lentileri gibi sadece kad›nlar›n girdi¤i ortamlar var. Oralara erkek enstrümanc› sokamad›klar› için kendilerini yetifltirmifller. Daire, def ve darbukay› gayet güzel çal›yorlar, hanendelik yapan da çok var. Çok güzel keman, cümbüfl çalan yafll›

ezgisini Tevfik’e çald›r›nca enteresan fleyler ç›k›yordu. Sonra darbukac› arad›k, arkadafl› Basri’yi (Özkaraa¤aç) getirdi. Ritm aya¤›n› gelifltirelim derken Onur’la (Baflkurt) tan›flt›k, kendisi Y›ld›z’da davul bölümünde okuyor, aksak ritmlere merakl› bir davulcu. Sonra üflemeliler için Serkan’a (Ça¤r›) gidip bize klarnette kimi önerebilece¤ini sorduk, o da fiükrü’yü (T›rk›fl) önerdi. Böylece kadro kuruldu. Fehmiye, fiükrü ve ben ald›k stüdyodaki sorumlulu¤u. D›flardan trombon, trompet, akordeon, m›z›ka, ask› davul gibi enstrümanlar geldi. Konuk müzisyenlerin hepsini bizim ekiptekiler seçti ve her fley t›k›r t›k›r iflledi. Fehmiye: Çok güzel bir müzikal dilleri de var kendi aralar›nda. Stüdyoda bir fley tarif ederken, Ayhan en iyi nas›l anlat›r›m diye en do¤ru

Buradaki Romanlar›n flark›lar› bir Sevdalinka flark›s› gibi de¤il, ama buras› da Balkanlar’›n bir parças›. Oradan gelen so¤uk hava dalgalar›n› karfl›l›yoruz, ortak kültürümüz var. teyzelerle tan›flt›k, ama ayn› kad›nlar erkeklerin de yer ald›¤› kamusal mekânlarda müzik yapam›yorlar. Sar›köylü Tevfik’in baflka konularda da deste¤i oldu mu Gayda ‹stanbul’a? Ayhan: Kadroyu olufltururken, dil konusunda ve repertuar belirlerken çok yard›mc› oldu. Bazen çal›flmaya gelip dinliyordu, “sosyetik olmufl” dedi mi, hemen de¤ifltiriyorduk çal›fl›m›z›. (gülüyor) Fehmiye: “Alk›fl çok güzelmifl” dedi Tevfik Abi, bir konserden sonra. “Hep dü¤ünlerde, meyhanelerde çald›¤›m için, ben ancak bu yafl›mda alk›fl› gördüm. Bari torunum alk›fllar›n lezzetini als›n, konserlere ç›ks›n” dedi. Ayhan: Torun Tevfik flu anda 17 yafl›na geldi. Bu ifle Fehmiye, Tevfik ve ben birlikte bafllad›k, üç kifli deneysel çal›flmalar yapt›k. Bir Balkan

akademik terimleri bulmaya u¤rafl›yor, fiükrü araya giriyor ve diyor ki, “abici¤im, bizim köy usûlü çal›yorsunuz, tamam m›”, her fley bir anda netlefliyor. (gülüyor) Ayhan: Albüme bafllamadan önce ilk konseri Ocak 2008’de verdik. Bir sürü yorum ald›k, bizim için çok faydal› oldu o süreç. A¤›rl›kl› olarak üstyap›lar›, yani ezgileri Roman müzisyenler çald›¤› için Roman müzikal tavr› daha belirgin olmaya bafllad›. Balkanlar’dan Makedonya’ya ç›k›p fazla kuzeye ya da güneye gitmeden Trakya üzerinden ‹stanbul’a gelelim ve bunu ‹stanbul üzerinden yapal›m gibi bir derdimiz vard›. Ama karfl›m›za hep Roman kültürü ç›kt›. Balkanl› olmak ve Çingenelik nerede ayr›l›yor peki? Ayhan: Türkiye’de Roman kültürü ya da Çingene kültürü tam kabul edilemeyen, hep “buçuk” olarak say›lan ya da hiç say›lmayan bir kültür. Yak›n zamana kadar “anarflistler ve Çingeneler s›n›rdan içeri al›nmaz” tarz› yasaklarla bo¤ufltu¤umuz bir ülkede yafl›yoruz. Ya da bu kültür romantize ediliyor, oryantalist bir bak›flla yüceltiliyor... Ayhan: Evet, bizi e¤lendiren, sevdi¤imiz müzikleri iyi çalan insanlar olarak ç›k›yorlar karfl›m›za. Ama nas›l bir hayatlar› oldu¤unu kimse düflünmüyordu yak›n zamana kadar. Özellikle arabesk ve fantezi müzikteki k›rmalar› çok iyi yakalayan, M›s›r müzi¤ini de çok iyi icra eden insanlar olarak biliniyorlar. Buradaki Romanlar›n flark›lar›, Bosna’daki bir Sevdalinka flark›s› gibi de¤ildir. Klarnet ve keman gibi enstrümanlarla yap›lan süslemeler de baya¤› farkl›. Esma Redzepova Kardefl Türküler konserine geldi¤inde, ko- ‹

nuk müzisyenlerle daha çabuk iliflkileneceklerini düflünerek klarnetçimizle kemanc›m›z› da ça¤›rd›k. Ama Esma’n›n akordeoncusunun yapt›¤› süslemelerle bizim klarnetçinin yapt›klar› çok farkl›yd› ve o buluflma bizim için çok önemliydi, sonuçta “‹stanbul” dememizin nedeni de o. Buray› b›rak›p oradaki müzikleri ö¤renmeyi ve icra etmeyi deneyelim gibi bir e¤itim çal›flmas› taraf› var iflin, ama bir yandan buray› da düflünüyoruz, çünkü buras› da Balkanlar’›n bir parças›. Oradan gelen so¤uk hava dalgalar›n› sürekli karfl›l›yoruz, ortak yemeklerimiz, ortak bir kültürümüz var. ‹kincisi, kendi hayatlar›m›zdan bir fleyler koymaya çal›fl›yoruz. K⤛thane’ye gidince k⤛t ve çöp toplayanlar› gördük, içler ac›s› bir durum. Ya da Sulukule’de evler y›k›l›yor. Mesela Taksim’de çiçekçiler var, ama Romanlara sordu¤un zaman kimse “ben çiçekçiyim” demek istemiyor, çünkü hor görülen bir fley. Hayatlar çok zor. Fehmiye: Hemen az ötemizde, Dolapdere’de, Tarlabafl›’nda, K⤛thane’de, Edirnekap›’da, Sulukule’de yüzlerce Roman yafl›yor, ama yoklar. Çok güzel kamufle ediyorlar kendilerini ya da biz görmüyoruz onlar›. Biz bu projede bu hayatlar› görünür k›lmak istedik. Elli y›ld›r geçimini çöpten sa¤l›yor bu insanlar, elli y›ld›r her gece sabaha karfl›, çöpçüler çöpleri toplamadan önce, onlar bütün flehrin çöplerini dolafl›yorlar. K⤛t, plastik, teneke toplay›p ekmek paras› ç›karmaya çal›fl›yorlar ve çevreci bir ifl de yap›yorlar ayn› zamanda. Çingene deyince de asl›nda tek bir kültürden bahsedemiyoruz, de¤il mi? Türkiye’dekiler bile bölgeden bölgeye farkl›l›k gösteriyorlar...

Domlar ve Lomlar. Lomlara Pofla da deniyor, dillerinde baflta Ermenice olmak üzere Kafkas dillerinin etkisi var. Zanaatkâr, göçebe bir toplum. Biraz daha güneydo¤uya gidilince yine zanaatkâr Domlar, yani M›tr›plar var. Zaten Abdallar da, etnik köken konusu tart›flmal› olsa da, zanaatkâr, müzisyen ve göçebe yaflam tarzlar›yla ayn› kültürel flemsiye alt›nda yer al›yorlar... Her birinin kültürü deniz derya. Romlar da bat›da yerleflmifl, ki Hint Avrupa dil ailesinden olan Sanskritçe temelli Romanes dilini en iyi koruyanlar›n Romlar oldu¤u söylenir. Macaristan, Romanya ya da Makedonya’da

Ayhan: Örne¤in “buçuk” olma bestesi. “Yetmifl iki buçuk halk vard›r” denir ya, “buçuk” Roman olan› temsil eder. “Olur mu hiç insan›n buçu¤u, çeyre¤i” sözlerinden yola ç›kt›k ve flark›y› Türkçe-Romanca sözlerle yazd›k. Romanca, art›k neredeyse yok olmak üzere, en son 150 sene önce bir sözlük haz›rlanm›fl, ki bu sözlük de yeni yeni ortaya ç›k›yor. Roman dili, Çingene gerçe¤ini de vurgulad›¤› için ve Çingene kimli¤i, ›rkç›-ayr›mc› yaklafl›mlarla kirletildi¤i için, Romanlar›n kendisi taraf›ndan da reddedilen ya da unutturulmaya çal›fl›lan bir dil ve biz bu dilde flark›lar yazmaya çal›flt›k.

yaflayan Romanlar, bizim Romanlarla anlaflabiliyorlar bu dilde. Bunu da Fatih zaman›nda, bugünkü Sulukule civarlar›nda bir bölgenin Çingenelere Mir-i K›ptiyanl›k olarak verilmesine ba¤l›yorlar. Bu Çingene sanca¤›nda ya da beyli¤inde yaflayanlar demirci, muhtemelen Osmanl› ordusunun k›l›çlar›n›, kalkanlar›n› dökmüfller ve bir özerklik elde

Fehmiye: Yazd›¤›m›z sözler, çarp›c› tan›kl›klar›m›zdan beslendi. K⤛thane’de teneke mahalleleri y›k›yorlard›, ama insanlar›n gidecek baflka yerleri yok. fiark›daki “K⤛thane yollar›nda Roman olduk, duman olduk / Ne gören var, ne bilen var / Unutulduk, yalan olduk” sözleri bu flekilde ç›kt›. “Çiçekçi” de Taksim’deki çiçekleri anlat›yor. Kendi aralar›nda birbirlerine bak›flta da sorun var. Mesela çiçekçiler, çöp toplay›c›lar› hor görüyor. Müzisyen Romanlar da çiçekleri hor görüyor. Müzisyen olmak, “asil Roman” olmak demek, ama dertleri, ma¤duriyetleri o kadar ortak ki. Ayhan: Mesela BGST’deki Bajar projesinde, “herkese ev yap›yoruz, ama bizim evimiz yok” diyen Kürt inflaat iflçileri anlat›l›yor. Burada da, “müzi¤imizle herkesi e¤lendiriyoruz, çiçek sat›yoruz, ama çiçekten bir dünyada yaflam›yoruz” diyen Romanlar var. Balkan-Trakya-Roman müzikleri deyince bu tür temalar biraz yabanc›laflt›racak belki insanlar›, ama gerçek. Fehmiye: Biz flark› sözü yazmaya çal›fl›nca baflka fley ç›karam›yorduk ki. Bence tan›kl›klar›m›zdan kaynakl›. Enteresan olan, kendi yapt›klar› flark›larda bu kadar ac›y›, ma¤duriyeti, ayr›mc›l›¤› dile getirmiyorlar. Evet, “romantize ediliyor” diyoruz ve Romanlara dair gerçekten turis-

Bajar’da “herkese ev yap›yoruz, bizim evimiz yok” diyen Kürt inflaat iflçileri anlat›l›yor. Burada da, “çiçek sat›yoruz, ama çiçekten bir dünyada yaflam›yoruz” diyen Romanlar var. Ayhan: O asl›nda çok önemli ve cesaret isteyen bir çal›flma. Bildi¤imiz kadar›yla Adana’daki Çingenelere Cano, Diyarbak›r’dakilere M›tr›p, yukar›da Erzurum’dakilere Pofla deniyor. Domaniler, Romaniler, Lomavrenler var. Orta Anadolu Abdallar›n›n da ayn› kültürden geldi¤ini söylüyorlar. Fehmiye: Çingene kültürü daha genifl, hepsini kuflatan bir flemsiye gibi. Hangi yüzy›lda yola ç›kt›klar› tart›flmal›ysa da, Hindistan’dan yola ç›km›fllar, güney ve kuzey olmak üzere iki koldan bat›ya do¤ru ilerleyerek dünyaya yay›lm›fllar. Göçebe Çingenelerin, geçtikleri toplumlar›n kültürleriyle hemhal oldu¤unu biliyoruz. Göç yollar›nda üç kola ayr›l›yorlar, ki üçünün de bizim co¤rafyada mevcut oldu¤u söyleniyor: Romlar,

18‹

etmifller. Bu özerklik içinde dillerini, geleneklerini korumay› baflarm›fllar. Ayhan: Macaristan’dakiler biraz Macarlaflm›fl, Orta Anadolu’dakiler Türkmenleflmifl, kuzeydo¤udakiler Ermenileflmifl... Cesaret ister dedi¤im fley, iflte bütün bu incelikleri ay›klayabilmek. Ayr›ca bir yandan öyle fleyler yapal›m ki, bu kültürler bugünde de yaflas›n. Öbür türlü, nostaljik, müzelik bir fleye dönüflme riski do¤uyor. Son dönemde Hüsnü fienlendirici ortam› canland›rd›, ama sözlü, besteli, bu gelene¤in içinden yeni fleyler yapan çok fazla topluluk ya da proje sayamay›z Türkiye’den. Biz yeni bir fleyler yapmaya çal›flt›k, ama bunlar belki çok rahat kabul edilmeyecek temalar oldu. Mesela?

tik bir bak›fl var ama, bir yandan da hakikaten flark›lar›nda “vur patlas›n, çal oynas›n” tad› da var. Mesela albümde çeflitlemesini yapt›¤›m›z “Kudur”un orijinal sözleri, “size annemi gönderece¤im, ablan› istetece¤im, kendime gelin edece¤im” ba¤lam›nda gidiyor, ama bir yandan da “kudur” diyor. Kudurmak lâz›m, çünkü gerçekten isyan edilesi bir ortamda yafl›yorlar. “Kudur”un do¤as›nda böyle bir yap› varken, ba¤›fllas›nlar ama, bu flark›ya iki çift protest söz ekleyelim dedik. Ayhan: Coflkuyu kaybetmeden hayat› bir ti’ye alma durumlar› var, onu da fazla kaybetmeyelim istedik. ‹nsan›n kan›n› kaynatan flark›lar› ölümcül hale getirmek de do¤ru olmazd› tabii. Mesela “Bulgaristan Muhac›rlar›” Nevizade’de çok h›zl› bir flekilde çal›n›p söyleniyordu, ama “Bulgaristan muhac›rlar› / Geçiyorlar s›n›rlar› / A¤l›yorlar çocuklar› / Kuruyorlar çad›rlar›” gibi sözleri var. Biz onun temposunu düflürdük. Orada göç, yoksulluk, evlerin y›k›lmas›, hayat zorlu¤u var. Sonuçta Balkan co¤rafyas›nda savafl binlerce y›ld›r sürüyor. Albümdeki “Bum Bum” da, Türkçe-Romanca yaz›p besteledi¤imiz savafl karfl›t› bir flark›. Fehmiye: Bu toplum bar›fl istiyor. Bu kirli savafllarda ölenler sadece Kürtler ve Türkler de de¤il, Çerkes, Gürcü, Laz, Roman da ölüyor. Bir yandan Roman mahallelerinde ciddi ülkücü örgütlenmeler var. Kürtler ve Romanlar karfl› karfl›ya getiriliyor. Ben çok gidip geldim o mahallelere, “neden savafllara muhalif bir flark›y› Romanlar›n dilinden yazmayal›m” derken ortaya ç›kt› bu flark›. Ayhan: Sözler protest ama bir yandan da, flark›y› dinledi¤iniz zaman ezgiler çok e¤lenceli, vokalle perküsyonun at›flmas› var. Gogol Bordello’yu çok sevmifltik, bu flark›da onun da bir etkisi var aç›kças›. Son derece politik temalar› ç›lg›n bir ruh haliyle ve biraz da mizahî bir tonda seslendiriyorlar. Ama bir yandan da Taraf de Haidouks, Mahala Rai Banda, fiaban Bayramoviç, Esma Redzepova var. Sevdalinkalar ya da ‹va Papazov’lar var. Bunlar sürekli uçufluyor, kendi temalar›m›z› ararken böyle bir buluflma ortaya ç›k›yor. Bu müzikal taban üzerinde yürürken albümdeki klasik temalar›n yerine kiflisel bir flark› yaz›labilir mi, geleneksel havalar› dönüfltüren bir formda çal›nabilir mi? Fehmiye: Tabii ki yaz›labilir, yazaca¤›z da inflallah. Balkanlar’da ya da oradan biraz yukar›daki ‹spanya’da yaflayan Çingenelerin ayr›l›¤› ya da sevday› anlatan çok güzel, çok yak›c› flark›lar var. Ayhan: ‹ster istemez baz› yerlerde anlat›c› pozisyonunda kalabilirsiniz ya da bu bir tercih de olabilir. Ken-

larda Roman güzellemesi de yap›yor... Fehmiye: Evet ve bu çok ac›kl›. ‹stanbul’un en güzel yüzü diye gösterip di¤er yandan hayatlar›n› mahvediyorsun ve “ne çirkin insanlars›n›z” deyip kovuyorsun onlar›. Peki bu kentsel dönüflüm Romanlar› müzikal olarak nas›l etkiliyor? Ayhan: Tan›nmalar› aç›s›ndan bir fleyler oldu. Sulukule Orkestras›’n›n “Tokmakla” adl› flark›s› epey bir meflhur oldu mesela bir dönem. Fehmiye: Tony Gatlif, Eugene Hütz Sulukule’ye geldiler. Hüsnü fienlendirici, Sezen Aksu falan da destek verdi. Ayhan: Önümüzdeki dönemde kentsel dönüflümün müzikal etkilerini görece¤iz, flimdi konuflmak için erken. fiu anda sadece Sulukule’den

ze” diye k›nama mail’leri geliyordu. Ayr›mc› zihniyetin bir baflka veçhesi. Roman havas› okumay› “baya¤›laflmak” olarak görüyor, inan›lmaz bir fley. Ayhan: Eski Yugoslavya zaman›nda ve Romanya’n›n eski dönemlerinde bir okullaflma olmufl, bu da brass kültürünü hayli gelifltirmifl. Türkiye’de bu tarz›n ve çal›fl fleklinin kabul edilmesi çok yeni. Mesela bizim tromboncu konservatuara kabul edilmifl, ama yeni oluyor bunlar. Fakat Tevfik gitti¤inde keman› farkl› tutuyor diye s›n›fa bile almam›fllar. ‹nsan konservatuarda Çingene müzi¤i, Ermeni müzi¤i, Azeri müzi¤i gibi bölümler görmek istiyor, fena m› olur? Duvar y›k›ld›ktan sonra Balkan müzikleri daha görünür hale geldi,

13. yüzy›lda yakalad›¤›m baz› sözcükleri Makedon do¤umlu nenem de kullan›rd›. “Bir ifl yap›lacaksa ‘m›sm›l’ yap” derdi. “M›sm›l”, Yunus Emre’de de geçiyor, temiz pak demek. uzaklaflma söz konusu, s›ra Dolapdere ve Tarlabafl›’na geldi deniyor. Sulukule’de yaflananlar›n çok benzeri ‹talya’da da yaflan›yor asl›nda, orada da inan›lmaz ›rkç› bask›lar ve fliddet söz konusu. Geçenlerde Kardefl Türküler’le gitti¤imiz bir yurtd›fl› festivalinde sokakta çalan bir Balkan brass grubunu izledim. Bakt›m, ayn› bizimkilere benziyorlar, hareketler, tav›rlar ayn›. Çalarken melodideki usûlü yan›ndakine tarif edifli ayn›. Oradaki organizatör Bulgaristan’dakilerin durumunu anlatt›, Çingeneler orada da vatandafll›¤a kabul edilmiyorlarm›fl. Buradan farkl› olarak oralarda Roman haklar› mücadelesi daha eskiye dayan›yor ama... Fehmiye: Evet, burada henüz çok yeni. Bence, zor bir mücadele olacak. Kardefl Türküler projesinde bile, ilk Romanca flark› söyledi¤imizde “Roman havalar› yak›flmad› si-

çok popüler oldu dünyada. Herkes Shantel’le, Gogol Bordello’yla dans ediyor, Firewater gibi ilginç örnekler var... Ayhan: Evet, asl›nda ‘70’lere kadar gidiyor bu etki. “Kavanoz Dipli Dünya” gibi flark›lar var. Ayr›ca “Çingeneler Zaman›” filminin ve Fanfare Ciacorlia, Koçani Orkestar gibi gruplar›n etkisi yads›namaz. Yine de Türkiye dünyaya göre biraz daha geç al›yor bu tip fleyleri. Albümden önce verdi¤iniz konserlere gelen Romanlar ve muhacirler ne tür tepki verdiler? Fehmiye: Kas›mpafla meydan›nda bir konser vermifltik, çok flafl›rd›lar. Biri “flark›lar› nece söyledi¤ini biliyor musun?” diyerek yaklaflt›. (gülüyor) Biliyorum dedim. Kendi anadilini Roman olmayan birinden duymak çok flafl›rtm›fl. Beni bir köfleye oturttu ve flark›daki baz› Türkçe bölümlerin Romancalar›n› da ö¤ret-

ti bana. Ayhan: Yapt›¤›m›z müzi¤in kabul gördü¤ünün en büyük göstergesi çalarken birilerinin dans etmesiydi bence, iki-üç kifli sahneye f›rlad›. Senin ‹zmit’teki mahallen ne diyor bu ifle? Fehmiye: “Biraz daha Makedonca ve Rumeli türküleri olsayd› daha güzel olurdu, ama bu da güzel olmufl” dediler. (gülüyor) “Karanfil Beyaz”›, “O¤lan O¤lan”›, “Kavakta Turna Sesi Var”› çok be¤endiler tabii ki. Albümde kullan›lan enstrümanlar aras›nda gayda yok. Albümün ismi nereden geliyor? Ayhan: Gayda ilk baflta ‹skoç gaydas›n› ça¤r›flt›r›yor, ama Karadeniz’de de tulum var. Balkanlar’da, yine gayda ad›yla biliniyor. Balkanlar’daki gaydan›n özü hayvan derisine bir kam›fl konmas›. Zaman›nda çok yayg›n bir enstrümanm›fl, ama çok da pratik de¤il. Her tondan çalam›yorsunuz, fliflirmeyince derisi kuruyor. Çok dolaflan da bir enstrüman. Orkestrasyon gelifltikçe, keman, klarnet yay›ld›kça, iflin içine brass’lar da girerek a¤›rl›¤›n› art›rd›kça, gaydan›n orkestrasyon içindeki yeri de azalm›fl. Y›llar içinde bir form olarak kalm›fl, “gayda havas›” deniyor, Balkan gaydas›, Bergama gaydas›, Band›rma gaydas›, Trakya gaydas› gibi tan›mlar var. Bulgaristan’da ve Makedonya’da da form olarak yayg›n. Bizim için sembolik de¤eri var, o yüzden ismi öyle koyduk. Fehmiye: Bir de da¤l›k yerlerde çok güzel t›nl›yormufl gayda. Sesi hep kulaklarda kalm›fl, hep taklit edilmifl bu nedenle. Gayday› bizimkiler müzik anlam›nda da çok kullan›r. Nenemler, “hadi tuttur bir gayda” ya da “kayde” derler. Tarlada çal›fl›rken S›rp kad›nlar›, Vlah kad›nlar› öyle bir tutturuyormufl ki gayday›, “o da¤lar ç›nl›yordu” diye anlat›rlard›.

Söylefli: Çi¤dem Öztürk - Merve Erol

dinizi hadisenin içine koyarak hissedebildi¤iniz yerlerdeyse bireysellik biraz daha art›yor. “K⤛thane” ya da “Çiçekçi”de anlat›c› konumuna yak›n durmufl olabiliriz, ama “Buçuk” ya da “Bum Bum”da biraz daha iflin içinde olabiliyoruz. Bajar’›n Kürt müzi¤ine yaklafl›m›yla Gayda ‹stanbul’un Balkan müzi¤ine yaklafl›m›n› karfl›laflt›rabilir miyiz? Gayda ‹stanbul’un sound’undan, sözlerinden daha serbest bir rock grubu ç›kar m›? Ayhan: Gayda ‹stanbul’da, rock, caz, reggae, ska gibi farkl› formlar› denemeye aç›k bir perspektif var. Mevcut sound nas›l bir yere evrilecek, onu biraz da süreç gösterecek. fiu an itibariyle Bajar projesi, içine kendi bireysel duruflunu da katt›¤› flark›lar›n daha a¤›rl›kta oldu¤u bir müzik yap›yor. Kürt müzi¤i ve Kürt kültürünün durumu daha farkl› tabii, orada y›llard›r süren aktif bir mücadele var ve bu durum, kendi birikimini de oluflturuyor. Balkan taraf›ndaysa, elbette köklü bir gelenek var, ama henüz daha kolektif bir durum söz konusu galiba. Mahallelere niye gidiyordunuz? Fehmiye: Bizim çal›flma tam da kentsel dönüflüm projelerinin tart›fl›ld›¤› bir döneme denk geldi, toplumsal arka plan çal›flmas› yapma niyetiyle gittik o mahallelere. Oradakilere çok büyük ma¤duriyet yaflat›ld›. Bugün Sulukule dümdüz edildi, Romanlar›n neredeyse tamam› mahalleden sürüldü. Bu çok anti-demokratik bir fley. O mahalleyi güzellefltirirken, bunu bin y›ld›r orada oturan o insanlarla yapmak gerek. Oradaki dayan›flma eylemlerinde yer ald›k. Bir sürü insanla tan›flt›k ve tabii bu yapt›¤›m›z ifllere de yans›d›. Bir yandan Sulukule’den Romanlar› sürerken di¤er yandan ‹stanbul 2010 projesi televizyonlarda, düzenledi¤i konserlerde çeflitli boyut-

Ebony Bones

[

Ebony Thomas’› ‹ngilizler “dizideki k›z” olarak tan›yormufl, ama bizde ‹ngiliz televizyonu çekmiyor, seyredemedik. K›zca¤›z Ocak’ta Beyo¤lu The Hall’da bir DJ set yapm›fl, valla kaç›rd›k, göremedik. Ama flunu bilir flunu söyleriz. ‹lk albümü “Bone of My Bones”da, k›l›¤›na, k›yafetine, ad›n›n sonundaki ünlem iflaretine yaraflan, ç›lg›nca bir punk, soul, disko kar›fl›m› mevcut. Les Inrockuptibles, UK Real ve Clash’tan bir derlemeyle karfl›n›zda Ebony Bones!

[

fi‹‹RseL YeLLenMe Son y›llar›n en çarp›c› flark› ismi sana ait: “Don’t Fart On My Heart” (Kalbimin Üstünde Yellenme). O ismi nas›l buldun, arkas›ndaki fikir ne? Ebony Bones: O flark›n›n anafikri, insan›n sevgilisinin eski sevgilileriyle yaflad›¤› sorunlar. Rekabet, k›yaslama, çekememezlik... San›yorum herkesin bafl›na gelmifltir, eski sevgililer insan›n kalbinin üstünde yellenir. Benim bafl›ma geldi, sevgilimin eski sevgilisi aram›zda hep mevzu olurdu,

iliflkimizin tad›n› kaç›r›rd›. Küfürle aram yoktur, onun için “yellenme” kelimesini tercih ettim. Kültürler ve kimlikler aras›ndaki s›n›rlar› ihlal etmen takdir topluyor. Senin, Santigold’un, M.I.A.’n›n yeni bir kültürel sesin temsilcileri oldu¤u söylenebilir mi? ‹nsanlar haz›r kal›plar›n, klifle tiplemelerin, etiketlemelerin d›fl›na ç›kmaya korkuyor. Özellikle müzikte böyle. Etnik bir müzisyen, flak›yan bir diva de¤ilse, hemen basmakal›p s›n›flamalar, tembel

genellemeler yap›l›yor. Fakat müzikte kültürel çat›flma yeni bir fley de¤il. The Clash’i ve Prince’i bu kadar büyülü yapan fley de o. Ben Londra’n›n çeflitliliklerden oluflan sound’unu iletmek istiyorum, benim kula¤›mdaki sound’unu. The Clash’in ünlü flark›s›nda (“The Guns of Brixton”) ad› geçen Brixton’da do¤up büyümenin etkisi de var herhalde. Brixton’› sarsan siyahî ayaklanmalar ben do¤madan çok k›sa süre önce olmufl, ama benim hayat›mda önemli bir etkiye sahip tabii ki. Çok erken yaflta kendi hayat›m›n oradaki di¤er çocuklar›nkinden farkl› olaca¤›n› anlad›m. Sanata ve bütün müziklere yönelmem babam sayesinde oldu. Babam›n Brixton’da bir plakç› dükkan› var. Düflünsene, punk albümleri satan bir Karayipli! Evde

Müzikte kültürel çat›flma yeni bir fley de¤il. The Clash’i ve Prince’i bu kadar büyülü yapan fley de o. Londra’n›n çeflitliliklerden oluflan sound’unu iletmek istiyorum. MC5, New York Dolls, garage-punk, reggae roots çalard›... Annem moda sektöründe çal›fl›yordu ve s›k s›k seyahat etmesi gerekiyordu, Paris, ‹talya... Dolay›s›yla, zaman›m›n ço¤u babamla ve müzikle geçiyordu; bir s›¤›nak gibiydi. Karayiplilerin, ‹rlandal›lar›n yaflad›¤› Brixton’da büyüdü¤üm için bu farkl› kültürlerden beslendim. Ayr›ca çok da okurdum. Gözlerimi açan, George Orwell’in “1984”üyle ‹ngiliz toplumunun gidiflat› aras›ndaki paralellikleri görmek oldu. “We Know All About You” (Hakk›ndaki Her fieyi Biliyoruz) adl› single’›n devletin kurumsallaflm›fl ›rkç›l›¤›n›n yaratt›¤› gerilimleri düflündürüyor. Yap›lan araflt›rmalara göre, dünyan›n en çok gözetlenen toplumu ‹ngiliz toplumu. Evet, günümüzde toplumun ve siyasetin haline bak›nca gerçekli¤in kurgudan daha tuhaf oldu¤u görülüyor. Evet, dünyan›n en çok gözetlenen toplumu bizimkisi, ama “We Know All About You”nun as›l vurgusu, hayat›m›za tedricen sokulan bu uygulamalara karfl› apatimiz, vurdumduymazl›¤›m›z. Okul hayat›n nas›ld›? S›rad›fl› bir okul hayat›m oldu, 12 yafl›mdayken, annemle babam müstakbel oyuncular› yetifltiren bir okula kaydettirdi beni. Spice Girls’ün çocuklar›yla, Amy Winehouse’la ayn› s›n›ftayd›m. O zamanlar müzi¤in yeri benim için ikinci plandayd›. Keman ve gitar gibi bir-iki enstrümanla oynaflm›fll›¤›m vard›, ama hiç ders almam›flt›m. Her yeni u¤rafltan en geç bir hafta sonra b›k›p s›k›lan çocuklardand›m. Dans bölümüne yaz›ld›m ve o s›ralar Shakespeare’s Globe Theatre’›n sahibi olan aktör Mark Rylance “Macbeth”de oynamam› teklif etti. Çok gençtim ve tabii daha önce hiç Shakespeare oynamam›flt›m. ‹lk rolüm bu oldu. Bol ödüllü “Family Affairs” adl› televizyon dizisinin en genç ve en uzun süreli (1998-2005)

20‹

oyuncusu oldun; televizyon nas›l bir deneyimdi? Televizyon hayat›m› de¤ifltirdi. Birdenbire sabah beflte kalkmam ve gecenin dokuzuna kadar sette çal›flmam gereken bir düzene girdim... Senaristlerin piflirip kotard›¤› rolleri oynuyordum, çok güzeldi ama, kendi senaryolar›m› yazmam›n çok daha heyecan verici olaca¤›n› düflündüm. Nas›l yazaca¤›m› bilmiyordum, ben de çal›flmak için bilgisayar›m› sete götürmeye bafllad›m, müzikler besteledim, her fley o zaman orada bafllad›. Benim tek niyetim söz yazmakt›, ama bir flekilde notalar ak›yordu içimden. Hayalî bir tak›m sesler için besteler yap›yordum. Arkadafllar›m bunlar› benim yorumlamamda ›srar ettiler. Benim sesimle hiç de kolay olmad› do¤rusu. Siyah bir veletsen, Whitney Houston’lar›, Aretha Franklin’leri, hakiki flark›c›lar› dinleyerek büyüyorsun. Onlarla kesinlikle afl›k atamayaca¤›m›, ayr›ca, sesimin günün beklentilerine de hiç uymad›¤›n› biliyordum. Björk, Nina Hagen, Grace Jones gibi farkl› sound’u olan k›zlara yöneldim... Tarz›n›n M.I.A ve Santigold’u hat›rlatt›¤› çok söyleniyor... Evet, onlar da s›k s›k birbirleriyle karfl›laflt›r›l›yorlar, ama albümlerinin sound’u çok farkl›, ikisi de tamamen kendine has ve güçlü kiflilikler. Onlar da benim gibi renkli derili kad›nlar, Rihanna ya da Beyonce tarz› pop r&b kal›plar›na uymuyorlar. Dolay›s›yla, kimse onlar› nas›l s›n›fland›raca¤›n›, nereye

babes yaratmak, Spice Girls’ün flark›yazarlar›n› bana musallat etmek. O zaman kalbim k›r›lm›flt›, ama bugün bütün bunlardan kaçt›¤›m için ne kadar flansl› oldu¤umu farkediyorum. Gelebilecek tepkileri, nas›l karfl›lanaca¤›n› hiç kafaya takmadan, içimden gelen, arzulad›¤›m albümü yapt›m. Oyuncu olarak hep bir tatminsizlik yafl›yordum, senaryolardaki kelimeleri de¤ifltiriyordum, kostümleri yeniden çizip kendime uyduruyordum. 15 yafl›ma geldi¤imde, esas istedi¤imin kendim olmak oldu¤unun fark›na vard›m. Ve müzik sayesinde bu hayalimi gerçeklefltirebildim. Müzi¤inin ve imaj›n›n feminist ba¤lamda nas›l bir yere oturdu¤unu düflünüyorsun? Kad›nlar erkeklerin hakimiyetindeki müzik endüstrisinde art›k daha fazla söz sahibi mi, yoksa eski hamam eski tas m›? Kad›n olunca ne yapmak istedi¤ini anlatmak için çok nefes tüketmen gerekiyor. Ama benim meselem diflilik de¤il. Müzi¤i toplumun zincirlerinden kurtulman›n bir yolu olarak gördüm hep. Müzi¤i ve diflili¤i rafine eden birçok sanatç› var: Annie Lennox, Nina Hagen, Grace Jones, Ari-Up (The Slits) ve Björk. Ve tabii Alice Cooper. (gülüyor) Bugünlerde en çok hangi flark›y› dinliyorsun? Neil Young’›n “Harvest Moon”unu. ‹ki pop star›n›n çocu¤u olabilseydin, kimleri seçerdin?

Benim meselem diflilik de¤il. Müzi¤i toplumun zincirlerinden kurtulman›n bir yolu olarak gördüm. Müzi¤i ve diflili¤i rafine eden birçok sanatç› var. Fiziksel olarak Michael Jackson’›n “The Wiz”deki haline benziyorum. Ama onun babam olmas› ihtimali yok, dolay›s›yla cevab›m George Clinton ve Grace Jones. Sence son k›rk y›lda müzik dünyas›nda yaflanan en önemli olay ne? ‹nternet ve dosya paylafl›m›. Arac›lar› aradan ç›kar›yor, sanatç›lar›n yarat›c› olmalar›na ve kamuoyunun kendi yarg›s›n› vermesine imkân veriyor. ‹nternet öncesinde toplumun neyi dinleyece¤ine, neyi dinlemeyece¤ine plak flirketleri karar veriyordu. Yeni kuflak gençlik, dinlemek istedi¤i müzi¤i kendisi keflfediyor. Benim ad›m da organik bir biçimde büyüdü. ‹tici güç MySpace’ti. Hiçbir plak flirketiyle sözleflmem olmamas›na ra¤men BBC-1’de en çok dinlenen sanatç› oldum. MySpace olmasayd›, bu mümkün de¤ildi.

Çeviren: Siren ‹demen - Yücel Göktürk

koyaca¤›n› bilemiyor, onlar› birbiriyle, beni onlarla k›yasl›yorlar. Eski s›n›f arkadafl›n Amy Winehouse için ne diyorsun? Bir sanatç›n›n “müzi¤im için mi, yoksa hayat tarz›m nedeniyle mi çok sat›yorum?” sorusunu kendine sormak durumunda kalmas› tuhaf. Üzücü hakikat flu ki, özel hayat›n ortaya saç›lmas› sat›fllar› da art›r›yor. ‹nsan›n hayat›n›n ortal›¤a sergilendi¤ini görmesi çok zor bir durum, bafl›na gelmeden ne hissedece¤ini bilemezsin. Amy Winehouse çok büyük bir sanatç›, bugünlerde onun gibisi çok az. Kendi prodüksiyonunu kendin yap›yorsun, punk mottosu “do it yourself”in izinden gitti¤in için mi? Yoksa ruhumu fleytana satmak zorunda kalacakt›m. Müzikten baflka her fleyle ilgileniyor plak flirketleri. Beni, müzi¤imi filan de¤il, sadece kostümümü istiyorlar. Onlar› tek ilgilendiren yeni Suga-

Son zamanlarda indie-rock’un tekdüzeli¤ine s›k› bir tokat indirenlerin bafl›nda Florence & The Machine geliyor. “Lungs” adl› ilk albümünü yay›nlayan ‹ngiliz sanatç›n›n müzi¤i myspace sayfas›nda “grindcore / acousmatic / tape music / melodramatic popular song” fleklinde tarif edilmifl. Biz biraz daha ipucu verip Kate Bush, Peter Gabriel, Toni Childs, Björk isimlerini s›ralayal›m. Ya da en iyisi, bu bulmacay› çözmeye u¤raflmak yerine, güzelim “Lungs”a ve Florence’›n The Line of Best Fit, Independent, Telegraph ve Times’a söylediklerine kulak verelim...

C‹⁄eRDen KaLBe Herkes senden bahsediyor. Festivaller, konserler derken albüm de ç›kt›. Buralara nas›l geldin? Florence Welch: Bafl döndürücü bir h›zla gerçekleflti her fley. Korku, heyecan, e¤lence, hepsi bir aradayd›. Son y›llarda ‹ngiliz müzi¤inde kad›n sanatç›lar f›rt›nas› esiyor. Lily Allen ve Kate Nash’ten çok farkl› bir stilin olmas›na ra¤men, bu furyan›n sana yard›m etti¤ini düflünüyor musun? Bir sürü kad›n yetenek için kap›y› açt›lar, bunu inkâr edemeyiz. Ama herhangi bir “k›z flark›c›” de¤il de, bir “sanatç›” olarak karfl›lanmak yine de senin eline bak›yor. Vokalin PJ Harvey ve Alanis Morissette’le karfl›laflt›r›l›yor. Sevdi¤in kad›n flark›c›lar kim? Diane Cluck, Grace Slick, Kate Bush ve Sandy Denny. Kate Bush’a çokça benzetiliyorsun... Kate Bush’u severim. Müthifltir. Ama üzerimde etkisinin büyük oldu¤unu söyleyemem. Nina Simone, Billie Holiday, Dusty Springfield’› daha çok dinledim. Annie Lennox’un sesi muhteflemdir. Bu arada Ma Rainey’i de unutmamak lâz›m. Blues’un en arabesk hali... Geçmiflte Cold War Kids, Beirut ve Iggy Pop gibi birbirinden çok farkl› kiflileri cover’lad›n. Farkl› müzikal türlere mi düflkünsün? Beni havaya z›platan, yerlerde süründüren, bas bas ba¤›rtan her tür müzi¤i seviyorum. Müzik kariyeri u¤runa sanat okulunu b›rakt›n. Zor bir karar m›yd› senin için? Hay›r, çünkü iyi bir ö¤renci de¤ildim. S›n›fta uyuyan tiplerdendim. Machine sürekli de¤iflen yetenekli müzisyenlerden kurulu bir proje grubu görünümünde. Grubun kal›c› üyesi yok mu hiç? Herhangi bir müzisyen bir flekilde grupta yer alabilir. Bir arpçi de olabilir, çay tepsisi çalan biri de... ‹nsanlar›n enstrümanlar›n› baflka bir fleymifl gibi çalmalar› güzel. Bir konserde sana efllik eden tek enstrüman bir çöp tenekesinin metal kapa¤›yd›, de¤il mi? fiu anda bir arpçi, piyanist, baterist ve gitarist var grupta. Bunun keyfi ayr›, çünkü sound’un flaflaas› için-

22‹

de yitip gidebiliyorsun. fiark›lar› hâlâ grupsuz seslendiriyorum. Sadece ben ve bir davul. Sonra grup benim etraf›mda müzi¤i örüyor. Albümün ad› niye “Lungs”? Albümde “Between Two Lungs” diye bir flark› var. Bu flark› benim sesimi ve sound’umu buldu¤um flark› oldu. Ondan önce müzisyen olarak kendime fazla güvenim yoktu. fiark› söylemek istiyordum, baflka müzisyenlerle flark› yaz›yordum. “Kiss with A Fist” single’› döneminde oldu¤u gibi, gitar gruplar›yla tak›l›yordum. Ama “Between Two Lungs”› oturup s›f›rdan yazd›m. Sadece bir davulla. Tek davulla çok konser verdim. Ses ve davul. Davullar benim için önemli. Müzi¤in kalp at›fllar› onlar. Ses ise ci¤erler. E¤er müzi¤i en temel etmenlerine ay›r›rsan, Ci¤er ve Kalp kal›r. Grup ise vücudun geri kalan›d›r. Davula bay›l›yorum. fiark› söylemekten ald›¤›m zevki davul bafl›nda da al›yorum. Baz› flark›lar›n kiflisel deneyimlerden yola ç›k›yor izlenimi veriyor. Öyle mi?

Evet, ama bu deneyimleri size söyleyecek halim yok. Kendiniz bulacaks›n›z. Bu albümün biten bir aflk iliflkisi sonras›, bir kalp k›r›kl›¤› içinde yap›ld›¤›n› söylemifltin... Galiba kalp k›r›kl›¤› enerjiyi tutkulu bir flekilde odaklamaya yard›mc› oluyor. Bafl›na o kadar büyük bir fley geliyor ki, küçük fleyleri önemsemiyorsun. Benim için ilginç bir

Annenle baban sen 13 yafl›ndayken ayr›lm›fl. Evet. Sonra annem yandaki komfluyla birlikte yaflamaya bafllad›. Biz üç kardefltik. Üç çocuk da yan evden geldiler ve tek evde birlefltik. Bugün aram›z çok iyi, ama o zamanlar evin içinde bir sürü yeniyetmeyle cehennem gibiydi. Odamdan d›flar› bile ç›kmazd›m. ‹lk ne zaman flark› yazmaya bafllad›n? 13 yafl›mda galiba. ‹lk flark›lar›m hayalî ayr›l›klar üzerineydi. Hiç erkek arkadafl›m olmam›flt› ve fazla flairane sözler yaz›yordum. “Gözyafllar› düflüyor a¤açlardan / Ya¤mur damlalar› gibi / Ac›m›n tam ortas›na” tarz› fleyler. Hâlâ melodramatik bir tipim ama, en az›ndan yazd›klar›m›n arkas›nda gerçek tecrübeler var art›k. ‹lkgençli¤imde çat›flmadan kaç›nan, utangaç bir tiptim. fiimdilerde bir sürü votka-tonik içtikten sonra iflin rengi de¤ifliyor, ken-

Tüm k›yafetlerimi ortaya döküyoruz ve rastgele bir araya getiriyoruz. Ne ç›karsa baht›m›za. Al›flverifl tarz›m da budur. Sald›r›r›z ve 10 pound’un alt›nda ne bulursak al›r›z. deneyimdi. Bir sonraki albüme kadar kalbimin tekrar k›r›laca¤›n› umuyorum. Annen ‹talyan Rönesans› konusunda uzman bir sanat tarihçisi. Florence ismi de Floransa flehrinden geliyor galiba... Çok isterdim, çünkü küçükken annem ve babamla birçok defa gittim Floransa’ya. Gel gör ki, ismim annemin teyzesinden geliyor. Pek romantik bir hikâyesi yok.

dimi tehlikenin kuca¤›na at›yorum. Ünlü menajer Mairead Nash’le çal›flmaya bafllaman da bol votka-tonikli bir geceye dayan›yor galiba. Evet. Bir kulübün tuvaletinde denk geldim ona ve Etta James’in “Something’s Got A Hold On Me” flark›s›n› söyledim. Güvenli¤i ça¤›raca¤›na, benim menajerim olmay› kabul etti. fiark›lar›nda çok fazla edebî gönderme de var. Bu aralar neler okuyorsun? Cormac McCarthy’den “Yol”, Don DeLillo’dan “Beyaz Gürültü”, Samuel Beckett’in oyunlar›, Sylvia Plath’in fliirleri... Ama temel esin kaynaklar›m, Tim Burton ve Grimm Kardefller’in karanl›k masallar›d›r. Bir fantezi âleminde, tuhaf ahlâkî sorunsallar› içeren hikâyeler yaz›yorum bir anlamda. Aflktan bahsediyorum, gözüme çarpan manzaralardan, duvarda ya da bir k⤛t parças›nda akl›mda canlanan fleylerden bahseden flark›lar yaz›yorum. ‹nsanlar›n söyledi¤i laflarla ilgili yaz›yorum. Yapt›¤›m etti¤im fleyleri yaz›yorum. Ve bütün bunlar bir araya geldi¤inde, baflrolünde bir efle¤in ya da kuflun oldu¤u bir hikâye ç›k›yor ortaya. Bir di¤er özelli¤inse daha flimdiden bir stil ikonu haline gelmifl olman. Sahne k›yafetlerinle yeni bir ak›m bafllatm›fl gibisin. En yeni arkadafl›m Sophie sorumlu k›yafetlerimden. Tüm k›yafetlerimi ortaya döküyoruz ve rastgele bir araya getiriyoruz. Art›k ne ç›karsa baht›m›za. Al›flverifl ederken de tarz›m budur. Sald›r›r›z ve 10 pound’un alt›nda ne bulursak al›r›z.

Çeviren: Ogan Güner

e

Florence & The Mach›ne

Myspace sayfas›nda “etkilendikleri” hanesine üç isim yazm›fl ve üç koca foto¤raf koymufl: Elvis Presley, Edith Piaf, Tom Waits... Eh, do¤rusu böyle bir hatunun kasetini gözümüz kapal› al›r›z ve hakl› ç›kman›n gururunu yaflar›z. Frans›z flansonunun güzelliklerine güzellikler katan Zaza Fournier’ye alk›fllarla hoflgeldin diyoruz ve Paperblog, Frequence-Sud, Ptitblog’daki söyleflilerini takdim ediyoruz…

Zaza Fourn›er

AKoRDeon & ‹PoD götürüyorum sadece. Sahneye kot pantolon ve spor ayakkab›yla ç›kmaktansa, fl›k bir elbise ve topuklu ayakkab›lar› tercih ediyorum. ‹nsan›n sahnede kendini güzel hissetmesi önemli bir fley. Yaratt›¤›m karakterin ç›k›fl noktas› bizzat kendim, arkas›na sakland›¤›m bir maske de¤il. Ayr›ca tiyatro kökenli oldu¤um için görsel performans›n benim için ayr› bir önemi var. Tiyatrodan müzi¤e geçmen nas›l oldu? Tamamen tesadüf eseri. Kiram› ödemekte güçlük çekiyordum ve para kazanmak için sa¤da solda geçici ifller yapmaktan g›na gelmiflti. Neden sokakta flark›lar›m› çalmay› denemiyorum diye düflündüm. ‹lk kez birilerinin önünde flark› söylemeye sokaklarda bafllad›m. Birkaç ay sonra baz› barlardan teklifler geldi. Müzi¤e nas›l bafllam›flt›n? Çok küçükken. Evde sürekli müzik dinlenirdi. On y›l keman dersi ald›m. Piyano ve gitar da çal›yordum. En az bir enstrüman çalmay› bilmek bizim ailede çok önemlidir. Fakat konservatuar›n fazlas›yla tekni¤e dayal› e¤itimine hapsolmufltum, nota olmadan keman çalam›yordum. Bundan kurtulmak için klasik müzikten vazgeçtim. Enstrümanlarla tamamen serbest bir iliflki kurmak istiyordum. Akordeonu kemana tercih etmenin sebebi neydi? Biraz çocuksu bir tav›rd›, aileme inat olsun diye. 15 yafl›nda size bir fleyler dayat›ld›¤›nda siktir çekmek

için yeterli gelmiyordu. ‹pod fikri turne aflamas›nda bir sanat direktörünün önerisiydi. ‹çinde kendi parçalar›m var ve sahnede tek bafl›ma albümün hissini verebilmemi mümkün k›l›yor, o yüzden pratik bir çözüm. Ayr›ca ipod gibi modern bir eflyayla akordeon gibi eski tip bir enstrüman› bir araya getirme fikri hiç fena de¤il. Yapt›¤›m ifli de oldukça

Bir erkek ya da kad›n olmak ne demek? Kad›n olmak için nas›l davranman›z gerekti¤ini söylüyorlar. Travestiler bu safsatalara kulak asmayan, gerçekten özgür insanlar. istiyor insan. Hangi aleti çalaca¤›ma kendim karar vermek istedim. Tatillerde çok sevdi¤im ve kendime örnek ald›¤›m halam›n evine giderdim, o da akordeon çalard›. Akordeon benim gözümde hiçbir zaman eski moda bir enstrüman olmad›. Bence, tam tersine, seksî ve rock’n’roll’a çok müsait bir enstrüman. Sahneye yaln›zca akordeon ve ipod’unla ç›kma fikri nereden geldi? Barlarda flark› söylerken yaln›zca akordeonla efllik ediyordum, fakat tam olarak yapmak istedi¤im müzik

iyi yans›t›yor, albümde klasik enstrümanlar kadar elektronik ritmler de var. Yapt›¤›n müzi¤in içinde bütün tarzlar›n bar›nmas›n› istedi¤ini söylüyordun. Albüm istedi¤in gibi oldu mu? Evet, tam hayalini kurdu¤um albüm oldu. Bütün tarzlar› denemek istemem özellikle gelece¤e yönelik bir arzu. Yapt›¤›m müzi¤i tarif etmek ilgimi çekmiyor, farkl› alanlara yönelmemi engellemekten baflka bir ifle yaramaz. ‹çgüdülerim ve arzular›ma göre hareket ediyorum. Bakars›n, bir gün country ya da so-

ul da söylerim... ‹lk single’›n “La vie à deux” (‹ki kiflilik yaflam) karmafl›k bir aflk iliflkisini anlat›yor. fiark› yazarken gündelik hayattaki gözlemlerinden mi esinleniyorsun? Evet, bir ölçüde. Yazd›¤›m flark›lar etraf›mdaki dünyay› aynen gördü¤üm haliyle anlat›yor. Sokakta rastlad›¤›m hikâyeleri anlatmay› da seviyorum. Birkaç saat sokakta tak›l›nca ummad›¤›m matrak sahnelerle karfl›lafl›yorum. ‹nsanlarla yak›n bir iliflki kurmama da yard›mc› oluyor. Sokakta yan›bafl›ndaki insanlar›n tepkilerini görebiliyorsun, sahnedeyken de seyirciyle benzer bir ba¤ kurmaya çal›fl›yorum. Albümün baflar›s› sayesinde ufak bar sahnelerini b›rak›p büyük festivallerde çalmaya bafll›yorsun, bu seni biraz korkutuyor mu? Çok heyecanl›y›m, çünkü y›llard›r bildi¤im, hatta seyirci olarak da defalarca gitmifl oldu¤um baz› festivallerde çalaca¤›m. Böylesine kolay kabul görmek çok hofl. Kalabal›k ne kadar büyük olursa olsun, insanî bir atmosfer yaratman›n mümkün oldu¤unu düflünüyorum.

Çeviren: Alican Tayla

“Mademoiselle” hassas ve dokunakl› bir flark›. Onu yazmadan önce travestilerin dünyas›yla ilgileniyor muydun? Zaza Fournier: Hay›r. “Mademoiselle”i yazmam›n sebebi, travesti olma fikrinde fliirsel bir taraf görüyor olmam. Beni etkiliyor. Ayr›ca cinsiyet meselesi ilgimi çekiyor. Bir erkek ya da kad›n olmak ne demek? Benim de kendime sordu¤um bir soru bu. Bugün size kad›n olmak için nas›l davranman›z gerekti¤ini söylüyorlar. Travestiler sürekli duyduklar› bu safsatalara kulak asmayan, gerçekten özgür insanlar. Konusu itibariyle akla ister istemez Charles Aznavour’un “Comme ils disent” (Hani derler ya) flark›s› geliyor. Aç›kças›, flark›y› yazarken Charles Aznavour’un müzi¤ine aflina de¤ildim. “Mademoiselle”in “Comme ils disent”i hat›rlatt›¤› söylendi¤inde o flark›y› bilmedi¤im için utanm›flt›m. Daha sonra “Comme ils disent”i tekrar tekrar dinledim ve hakikaten de arada bir ba¤ oldu¤unu farkettim. Albümde bir de Elvis Presley’in ünlü “Love Me Tender” parças›n›n yorumu var. Neden bu flark›y› seçtin? Hakiki bir slow flaheseri. Slow’lar›n tekrar el üstünde tutulur olmas›n› istiyorum. O flark›n›n hiç de eskimedi¤ini, ne kadar güçlü ve etkileyici oldu¤unu göstermek istedim. ‹nsanlar bu tür parçalar yazman›n kolay oldu¤unu san›yor, hiç de öyle de¤il. Ayr›ca Elvis’e de akordeonla efllik edilebilece¤ini kan›tlamak istiyordum. Esin kaynaklar›n aras›nda Edith Piaf’› da say›yorsun... Daha ziyade sözler için, müzi¤i bence art›k eskidi. Müzikal olarak benim için en önemli isimlerden biri Tom Waits’tir. Onu duyana kadar yaln›zca Frans›z flansonuna tak›l›yordum, çünkü esas sözler ilgimi çekiyordu. Tom Waits dinleyince insan ruhuna nota ve seslerle de hitap edilebilece¤ini idrak ettim. Sonradan önemli bir flair oldu¤unu da keflfettim. Brigitte Fontaine’i de çok seviyorum. Senin de yaratt›¤›n kendine özgü oldukça görsel bir dünyan var. Hesaplanm›fl bir imaj de¤il bu. Moday› seviyorum, normalde nas›lsam konserlerde bunu biraz daha uza¤a

‹23

Levine George zi

eviyor S i S DarwEiÇn‹L‹M VE S‹ LENME

S N BÜYÜ DO⁄AL YEN‹DE 36 sayfa IN N A Y Ünal, 3 l a DÜN rk E i:

i kiflisel kendisin at›yn 'i in rw ta. Hay ok Da inden ç bu kitap s r ri o o y u bilimci te n evrim da bile orum su n y r› ir la n b n Levine, a n l andan e le ele ala n, en duygusa n, öte y re y ü yönleriy a la rd o ›n ü ay› s o¤an i iç içe m yapm rini, bilhassa d k›nl›¤›n› le la bilim z ö g le fl fla etiy hisle ›s›ndaki hassasiy lemlerinde bile eler karfl yor. z ö iz g c l u e m n nes olan nlat› da gizli âfl›¤›n› a ir do¤a r›nt›lar›n b k fi fl ü coeur nm ele vere Paul Ri

evir ilim, Ç Metis B

x, hangeu C e r r e i ürüz? n ü fl Jean-P ü D s›l

Na ER‹NE NedenAN DO⁄ASI VE BEY‹N ÜZ

S ET‹K, ‹N sayfa n, 296 TIfiMA R A T et Birka ux'nün m B‹R ‹s i: vir Change e ilim, Ç Metis B

ngin n-Pierre eur'ün e zof. Jea lo fi ir b aul Rico den sanae v P u e ¤ v lo r› biyo mala a din Bir sinir el aç›kla rdi¤i tart›flmad ya deir bilims ti a fl ok konu d le ç e k in n e g y p n e r be z l› bir a d le a a kaps m lara k irikimiy al sorun eneyimine dair felsefi b s m lu p n to an d ta, etikte ›l amaç ise ins As r. o iy il . ¤in ak oluflturm kavray›fl

ère s Ranci e u q lar› , 272 sayfa c a J Yoksul ›ç

ve fuk K›l Filozpolumf Felsefe, Çeviri: Aziz U irçok önemli çal›flmdüa-

b siyasal üzerine lsefi ve kültürü fe r ›n te fikriya'n le , Bat› ›l pro yor: Sol bile, re ri iè ti c e n g a 19. yüzy ri ti nR bir elefl m›fl ola li isminin yay›mla ne¤ine çok sert üç önem fl›rt›c› bir bii ib g u le ie e 'la fla ourd flünce g re ve B k Platon et gelert e a c S e il , b rx e ol siyas ütün n S e r. d o u y t›n Ma s lu u b in kuruc kabulleri sorgu ak üzere felsefen aflta olm . ¤› ön b t› r fl le la n y e a p ita ilen çimde p r›yla ilg en bir k sorunla okumas› gerek ne¤inin ›n n okurlar› felsefe

o Tarih T

lu evecio¤ D l ü g Ayfle u

us K›fl Uebyiykat, Öyküler, 88 sayfa

n Arma al Roma m e ›n n K r› n rha anla e 2008 O san Nehir rom lkenin u künen v S y ›ü s Ö ¤ a ra e n D in o ¤layan arbe s Kufl Dil A D ›. n b a a n rabasan it a kaz öykü k üler, ka k ir y e b ö d ¤an›'n› z i u e c b diren an bu k anlatan udu ve m u yazar›nd en a¤›r iklimi n a ›z an s çök aras›nd üzerine ykular›n u lu o d larla bizlere. tafl›yor

d Metis E

Mater Nadire zeldir

ü SokaEkOG U LD ?

ir ayfa ilgileri b . 404 s a dair b k›n bir x 21 cm ›n 6 n 1 la , p h a ri a a aha y min ark Yak›n T kikate d mek ile döne

68'DE N

il ha nlat›lar kazanab da 1968'in Kiflisel a ten geri u kitap ta h b p ri a n it ta k re , ti ti a e 68 yoktu ldu¤unu araya g zebilmek, hakik ir b k te suz eo çe iç kuflku 'de gerçekte n li. resmini az›ld›. H 8 de önem y 6 in la ›. y tt iç u la k d n e a m i uil umu n b fk 'i e u 8 n unu, düflü kendi 6 ifl oldu¤ ›¤›n› da sm d herkes ö e a g m lm e n o d e neyin yin den ledi¤ini e k fl e b k o bilmek, ›n ç afllang›c e kadar Henüz n ne kadar çok b i iz b muzda ünkü. teriyor ç

metis

Son y›llar›n en kafas› çal›flan, sözleriyle bir hikâye, müzikleriyle bir atmosfer kurmay› en iyi baflaran gruplar›ndan Cold War Kids, ABD’nin bat› sahillerinden bafllad›¤› yolculu¤unun bir molas›n› ‹stanbul’da, Rock’n Coke’ta verdi. Gün›fl›¤›nda olsa da kuvvetinden bir fley yitirmeyen konserin ard›ndan grubun iki üyesini dar vakitte karfl›m›za ald›k, akl›m›za ilk gelenleri sorduk...

N‹na’n›N ‹fiaReT‹

Siz Los Angeles’tan, Long Beach’tensiniz, de¤il mi? Nathan Willett: Evet, hepimiz oradan›z. Long Beach’te Tarzana diye bir yer var m›? Bob Dylan, 1989’da orada bir yazl›k ev alm›fl, hiç karfl›laflt›n›z m›? Willett: ‹lk defa duyuyorum. (gülüyor) Oras› Los Angeles’›n biraz daha kuzeyinde kal›yor galiba. Çok da iyi bildi¤im bir yer de¤il. Bob Dylan’›n Malibu’da çok evi bark› vard›r asl›nda. Sever misiniz Dylan’›? Tabii, siz? Willett: Sevilmez mi? “The Bob Dylan Encyclopedia” diye tu¤la gibi bir kitap ç›kt› bir-iki sene evvel. Son on senedir yapt›¤› bütün albümler çok iyi. Radyo programlar›n› dinleyemedim, ama orada da döktürdü¤ünü söylüyorlar. Long Beach’te yayg›n bir müzik âlemi var m›? Matt Aveiro: Küçük bir yer Long Beach, ne varsa efl-dost aras›nda, küçük çevrelerde var. Hepimiz küçük, yerel punk gruplar›nda çalarak gelifltirdik Foto: fiahan Nuho¤lu kendimizi. Ama son bir seneyi hep turnede geçirenerji ar›yor esas olarak, festivalde çalacak bir dik, flimdilerde neler olup bitiyor, bilmiyorum. grup için zafer formülü de bu. Bizim müzi¤imizse Willett: Ama zaten bu tür fleylerin adresi Los Andaha karanl›k bu formüle göre. Hele ikinci albümügeles. O kadar yak›n olmasayd›, belki bizim oralar müz “Loyalty To Loyalty”, ilk albüme, “Robbers & da daha hareketli olurdu. Cowards”a göre çok daha karanl›k, içine girilmesi Los Angeles’›n belli bir müzik karakteristi¤i var daha zor, daha kendine has bir atmosferi var. fiarm› sizce? ‘80’ler tarz› bir glam metal midir mesek›lar›m›zdaki karakterler genellikle kurgusal, ama la? gerçek kiflilerden, durumlardan, politik geliflmelerWillett: (gülüyor) D›flar›dan bakan illâ ki öyle görüden yola ç›kt›¤›m›z da oluyor. fiark›lar› hep beraber yor en az›ndan. Los Angeles’ta en popüler müzikyaz›yoruz, genellikle bir odaya kapan›yoruz ve küler hükümranl›¤›n› sürdürür her zaman, ama yeni çük, saçma bir fley, belki bir kelime fitili ateflliyor. ve yarat›c› fikirler için uygun ortam say›lmaz pek. Sizin müzi¤inizde yer yer atonal, aritmik unsurEn fazla pop-punk gruplar›n› bulabilirsiniz herhalde lar da var, bu aç›dan Tom Waits’e de benziyor flu s›ralar. Ama bizim de epey çald›¤›m›z Echo Park gibi mekânlar da var, Gelmifl geçmifl en büyük isimlerden biri Tom Waits. Y›llar oralarda baflka bir müzik dönüyor. evvel, flark›lar›m›z›n güzel oldu¤unu anl›yorduk ama, böyle Bir söyleflinizde, büyük fesisimlerle an›labilece¤imizi akl›m›zdan geçirmiyorduk. tival sahneleri yerine, kübazen. Sizce de öyle mi? çük kulüpleri tercih etti¤inizi söylüyorsunuz... Willett: Teflekkürler, kendisinin büyük hayran›y›z Willett: Evet, genel olarak öyle. biz de. Gelmifl geçmifl en büyük isimlerden biri Aveiro: Daha küçük bir kitleyle, daha samimi bir Tom Waits. Y›llar evvel ilk flark›lar›m›z› yazarken, ortamda daha rahat hissediyoruz kendimizi. Büflark›lar›n güzel oldu¤unu anl›yorduk ama, ad›m›z›n yük festivallerde sahneye ç›kan gruplar›n derdi böyle isimlerle beraber an›labilece¤ini akl›m›zdan bütün kalabal›¤› fethetmek oluyor. Bir ring gibi dahi geçirmiyorduk. Bazen sahnede sevdi¤imiz festival sahnesi, ama küçük kulüplerde daha isimlerden cover’lar da yap›yoruz, Tom Waits’ten, özel geceler yaflanabiliyor. Festivallerde sevdi¤iNick Cave’den... niz bir sürü grubun büyüsünün yitti¤ini de görüSizin flark› yazarl›¤›n›zda belirleyici isimler kimyorsunuz, evde albümünü severek dinledi¤iniz bir ler? grubu izlemeyi o esnada tercih etmeyebiliyorsuWillett: Gruba bafllarken her birimizin baflka baflnuz, ne bileyim, arkadafllar›n›zla muhabbet etka etkilenmeleri vard›. Velvet Underground, Bob mek daha anlaml› gelebiliyor. Yine de müzisyenDylan, Leonard Cohen, Nina Simone... fiark›lar›nler için gezip tozma, farkl› sahneleri tecrübe etda belli bir hikâye anlatan insanlar. me f›rsat› festivaller. Nina Simone’da ilginizi çeken ne? Sizin flark›lar›n›z›n her birinde bir atmosfer, bir hiWillett: Harika bir sesi var bir kere, çok iyi düzenkâye var asl›nda, dikkatli dinlemeyi de gerektirilemeler yap›yor ve iflinin ehli müzisyenler seçiyor, yorlar... flark›lar› nas›l çald›raca¤›n› da biliyor. Bütünlüklü Willett: Evet, ama festivallerde insanlar ritm ve

bir ifl sunuyor ve her fleyiyle bir gerçeklik duygusu veriyor insana. Ayr›ca bir flair, siyasî bir figür. Onun söyledi¤i bir flark›yla ya da iflaret etti¤i bir durumla hareketlenmemek mümkün de¤il. Onun gibi birisinin bir daha gelmesi zor herhalde. Sizinle benzer bir indie klasman›nda say›lan genç ‹ngiliz gruplar›n› takip ediyor musunuz? Willett: Pek say›lmaz, ama Arctic Monkeys’in iyi bulundu¤unu, sevildi¤ini biliyorum. Vaktiyle Portishead, Aphex Twin gibi isimlere daha çok tak›l›rd›m. Brit-pop’la da, Brit-pop’tan etkilenmifl sonraki gruplarla da çok ilgilendi¤imi söyleyemeyece¤im. Amerikana gruplar› nas›l gelir size, Calexico mesela? Willett: O tür farkl› aray›fllar her zaman ilgimizi cezbeder tabii. Baltimore’lu bir grup var, Beach House, son zamanlarda onlar çok hofluma gidiyor. Bir grubunuz olmasayd›, ne yap›yor olurdunuz? Willett: Ben lisede edebiyat hocas›yd›m asl›nda, herhalde devam ederdim ya da yarat›c› yazarl›k gibi bir ifl yapard›m, Hangi yazarlar› seviyorsunuz? Willett: Bir sürü var, hangisini sayay›m? Ama hiç Faulkner okumad›m, onu söyleyeyim. Ben J.D. Salinger severim. Sonra Philippe Roth, David Foster Wallace... Salinger’› gördünüz mü hiç? Willett: (gülüyor) Tabii ki hay›r. Tam bir münzevidir. Foto¤raf da çektirmedi hiç, bir-iki tane gördük ancak. Günlerinin say›l› oldu¤u, ölümünün ard›ndan arkada b›rakt›¤› her fleyin yak›lmas›n› istedi¤i söyleniyor. Son sorumuz da Dylan’dan olsun: Otobiyografisini okudunuz mu? Willett: “Chronicles”› m›? Tabii, harika bir kitap. Geliflkin bir edebî zevki var Dylan’›n, kalemi hem basit hem de çok kuvvetli.

Söylefli: Merve Erol

[

[ Cold War K›ds

‹25

Foto: Muhsin Akgün

‹ki Santana var: “Supernatural”dan önceki ve sonraki... Carlos Baba temmuz bafl›nda, Kuruçeflme Arena’daki i¤ne atsan›z yere düflmeyecek konserde ilk Santana’ya iltimas geçti, günefl enerjili Latin gitar›n› –hele ki a¤z›ndaki cikleti att›ktan sonra– yakt›, yand›rd›, “Europa”lar, “Oye Como Va”lar, “Black Magic Woman”lar aflt›, unuttu sand›¤›m›z “Jingo”yu bile en sona, bise saklam›flt›. Konser sabah›, aralar›nda Roll’cular›n da yer ald›¤› bir grup bas›n mensubuyla yapt›¤› tatl› muhabbeti aktar›yoruz…

Carlos Santana

SUYUn BÜTÜn RenKLeR‹ Bu a¤ustos Woodstock’un 40. y›ldönümü, geriye dönüp bakt›¤›n›zda ne hissediyorsunuz? Hippi döneminin do¤umuna tan›k oldunuz, o dönemin müzi¤i ve hayat tarz› sizin üzerinizde nas›l bir etki yaratt›? Carlos Santana: Ben San Francisco’da büyüdüm. San Francisco bilinç devriminin befli¤iydi. Bob Marley’in “One Love”›, Marvin Gaye’in “What’s Going On”u, John Lennon’›n “Imagine”› bu devrimin bayraklar›d›r. Hippi denen insan uzun saçl›, y›kanmayan, seviflmekten ve esrar içmekten baflka bir fley düflünmeyen bir insan de¤ildir. Berlin duvar› y›k›ld›¤›nda, Nelson Mandela özgürlü¤üne kavufltu¤unda, 2000 y›l›n› gezegenin dört bir yan›nda tek bir aile gibi kutlad›¤›m›zda kendimizi ne kadar iyi hissettik, öyle de¤il mi? Hippili¤in özü budur. Bütün dünya olarak, beyaz ›rkç›l›¤›ndan, Bush’tan Barack Obama’ya geçifli kutlad›k. Benim gözümde hippi, Bob Dylan’d›r, Jimi Hendrix’tir, Tiananmen meydan›nda tek bafl›na tanklara karfl› duran insand›r. Otoriteyi, dini veya siyaseti sorgulayan herkes hippidir. Din ve siyaset her sorunun cevab› de¤ildir. Ço¤u zaman sorunun ta kendisidir. Bilinçlenmek, flefkat, neza-

26‹

de¤ildir. Spiritüellik Allah gibi, ‹sa gibi davranmakket, merhamet, sab›r hippili¤in temel niteliklerit›r: Merhametle ve adaletle davranmakt›r. Hippilik dir. Genellikle kad›nlar›n sahip oldu¤u bu nitelikbir Hollywood filmi de¤ildir, hakiki bir fleydir ve leri erkekler de ö¤renmeye bafllad›. ABD de ö¤çok önemlidir. Woodstock’a gelince, Woodsrenmeye bafllad›. Obama diflil enerjiyi temsil editock’u temsil eden bir müzisyen olmaktan ötürü yor –kararl›, ama müflfik. Diflil nitelikler, erilli¤ini çok mutluyum. Woodstock’u en çok da ben temyok eden fleyler de¤il. Çok eril olabilirsiniz, ama sil ediyorum. K›rk y›l önce Woodstock’ta çalanlakarfl›n›zdakine kulak vermeye haz›r olabilirsiniz. r›n birço¤u ya yaflland›klar› için ya kafalar› fazla Bir insan sorunlar›n› anlatt›¤›nda, bir kad›n sorundumanl› oldu¤u için ya da kafalar› kar›fl›k oldu¤u lar›n› anlatt›¤›nda –kad›nlar sorunlar›n› anlat›r genellikle– onlara çare bulaOtoriteyi, dini veya siyaseti sorgulayan herkes hippidir. mayabilirsiniz, ama dinlemek bile bir fleydir. Hippi Din ve siyaset her sorunun cevab› de¤ildir. Bilinçlenmek, demek, negatif medyan›n flefkat, nezaket, merhamet hippili¤in temel nitelikleridir. resmetti¤i gibi kir pas içiniçin art›k müzik yapam›yorlar. Ben 61 yafl›ndade yaflayan, bulutlar›n üstünde gezen, ayaklar› y›m, tanr›n›n lütfu sayesinde Yo-Yo Ma’yla, Metalyere basmayan bir insan demek de¤ildir. Ben lica’yla, Wayne Shorter’la ve birçoklar›yla çalabilihippiyim, hep öyle olaca¤›m. Ve bir hippi olarak ilyorum. Bir hippi, gökkufla¤›n›n bütün renklerinin kelerim var, berrak bir vizyonum var... Göçüp gittamamlay›c›s›, bütünleyicisidir. meden önce bu dünyan›n farkl› bir flekilde düflün“Europa (Earth’s Cry, Heaven’s Smile)” adl› parmeye bafllad›¤›n› görmek istiyorum. ‹nsanlar›n Alçan›z 1970’lerin Türkiye’sinde dü¤ünlerde çal›lah’›n ve ‹sa’n›n merhametine yüre¤ini açmas›n›, n›rd› –orta s›n›f, alt orta s›n›f dü¤ünlerinde. ‹lk kad›n› ve erke¤i hakikaten eflit k›lmas›n› istiyodanslar›n› “Europa”yla yapan birçok çift var. rum. Kad›nlar› ayaklar alt›na almak, onlara sanAd›ndan bafllayarak “Europa” hakk›nda düflündalye muamelesi yapmak mümin olmak demek

yapmak için aram›flt› beni. Asl›nda benim hayalim celerinizi merak ediyoruz. Michael Jackson ve Prince’le birlikte bir flark› yapAnnemi yeni kaybettim... fiöyle düflünmüflümdür makt›. Ne yaz›k ki ikisinin aras› iyi de¤ildi. Halbuki hep: Birini kaybetti¤imizde a¤lar›z, dünya a¤lar. ben onlar›n aras›nda tost olmak istiyordum. Ama gökyüzü gülümser, çünkü geldi¤imiz yere, “Whatever Happens” çok güzel bir flark› oldu. ebediyete döneriz. “Europa”n›n melodisi insanlar› Melodisini ona telefonda ›sl›kla çald›m. Çok hoözgürlefltiriyor. Bu gezegende iki enerji türü var: fluna gitti. “Bunu böyle tutabilir miyiz?” dedi. “ElSevgi ve korku. “Europa” gibi melodiler insan› bette” dedim. “Whatever Happens”› kaydederken korku, suçluluk, utanç, günahkârl›k gibi duygularo stüdyoda de¤ildi, ama telefonda dinliyordu. fiardan özgürlefltiriyor. Günah kavram› son y›llarda k› bitince (Michael Jackson’›n sesini taklit ediyor) ABD’nin gündeminde çok belirleyici bir konumda. “teflekkür ederim Carlos” dedi. Ölüm haberini Konuflmalar›mda ABD’ye verip verifltiriyorum, duydu¤um andan itibaren üç-dört saat kesintisiz çünkü orada yafl›yorum ve yaflad›¤›m ülkede olup onun flark›lar›n› dinledim. O arada kap›m çal›nd›, bitenler hakk›nda söz söyleme hakk›m var. Georaçt›m, bakt›m iki velet. ‹kisinin de gözleri yafll›. ge Bush döneminde her gün cad›lar bayram›yd›, “Mr. Santana, Michael Jackson çald›¤›n›z için teama hiç fleker yoktu. Korku, korku, korku... CNN, flekkür ederiz.” fiaflt›m kald›m, bu küçücük çoBBC, Fox... Korku, korku, korku. Öte yandan, bu cuklar Michael Jackson’› nereden biliyorlar dedim gezegende birçok güzellik var. Bu dünyaya makendi kendime. Medya insanlar›n hep karanl›k tasum geliyoruz. Büyüdükçe bu masumiyetimiz kayraflar›na odaklan›yor. Ama çocuklar Michael Jackbolmuyor, yer de¤ifltiriyor, gölgede kal›yor. “Euroson’a güveniyordu. Çocuklar›n güvenini kazanan pa” gibi flark›lar –onu bu gece çalmay› düflünmübir niteli¤e sahipti. Güven duymak, aflk›n en yükyordum, ama flimdi fikrimi de¤ifltirdim, çalaca¤›m– bize masumiyetimizi Michael Jackson sadece mükemmel bir flark›yazar› de¤ildi. ve dünyan›n güzelli¤ini, her birimizin sahip oldu¤u güDünyay› sa¤altmak istiyordu. Hepimiz bunu istiyoruz. Çok zelli¤in önemini hat›rlat›hastal›kl› bir dünya bu, içinde çok fazla korku var. yor... Annem bana kararl›l›k afl›lad›, babamsa karizmas›n› miras b›rakt›. Annem ve babam 60 y›l evli kald›lar. Annem komadayken onunla birçok defa konufltum. Anneme sordum: “Anne, hat›rl›yor musun, ben çocukken bana ‘tanr› ›fl›kt›r, sevgi ›fl›¤›d›r’ demifltin. ‘ve tanr› her fleyin kendisine geri dönmesini ister.’ Babam›n yan›na gitmek istiyor musun?” Annemin cevab› “hay›r” oldu. (gülüyor) Annem öldü¤ünde her nedense a¤lamad›m. Babam öldü¤ünde de a¤lamad›m. Belki bu gece a¤lar›m, a¤lamaktan utanmam, duygular›m›n gazoz gibi köpürmesini engellemem, b›rak›r›m ç›ks›n flifleden. Türkiyeli müzisyenlerle çal›flmay› düflünür müsünüz? Her türlü iflbirli¤ine a盤›m. ‹stanbul’un Marvin Gaye’iyle veya Bob Dylan’›yla veya Whitney Houston’›yla çal›flmak isterim tabii. Eminim ki vard›r o insanlar, bana onlar›n CD’lerini verin. Ben tamamlay›c›y›m; rekabetle, nispet yapmakla iflim olmaz benim, ben arabulucuyum. Sizi etkileyen müzisyenler kimler? Öncelikle babam... Ben Meksika’da büyüdüm, ama Avrupa müzi¤i dinleyerek büyüdüm. Ergenli¤imde ise blues dinlemeye bafllad›m. San Francisco’ya ilk geldi¤imde B.B. King’den çok etkilensek biçimidir. Birisine güvenmiyorsan›z, onu sevdim. Ayn› zamanda Martin Luther King’den, Malmiyorsunuz demektir. O çocuklar Michael Jackcolm X’den ve Rahibe Theresa’dan da... Müzikte son’› biliyordu, ölümü kalplerini s›zlatm›flt›. Michade, sosyal hayatta da ayn› çizgiden esinlendim. el Jackson’la, yapt›¤› ifllerle özdeflleflmifllerdi. Müzikal esin kaynaklar›m uzun bir liste: John ColMichael Jackson sadece mükemmel bir dansç› trane, Miles Davis, Bob Marley, Jimi Hendrix, Mave flark›yazar› de¤ildi. Dünyay› sa¤altmak istiyorhalia Jackson, Bob Dylan... Onlar ölümsüz insandu. Hepimiz dünyay› sa¤altmak istiyoruz. Çok lar. Bugün ünlü olan birçok müzisyeni yar›n hat›rhastal›kl› bir dünya bu, içinde çok fazla korku var. lamayaca¤›z, ama Bob Dylan hat›rlanacak, Bob Bu ‹stanbul’a ikinci gelifliniz. 1990’a k›yasla izMarley, Coltrane, Miles da hat›rlanacak. Çünkü lenimleriniz nas›l? onlar ebedîdir. Gözlerinizi kapay›p bir notaya bas‹stanbul’da olmaktan çok mutluyum. Tahran’a, t›¤›n›zda ebediyet yaklafl›r, zaman kaybolur. Bir Pakistan’a, Kudüs’e de gitmek istiyorum. Havamüzisyen için geçmiflin ac›lar›n›n ve gelece¤in na’da da çalmak istiyorum. “Santana in Havakorkular›n›n olmad›¤› bir yere gitmek önemlidir. na”, kula¤a güzel geliyor bir kere. (gülüyor) Dalai Bir vorteks yaratmak, insanlar›n kendi ›fl›klar›n› Lama’y›, Desmond Tutu’yu ve spiritüel güçleri hissetmeleri, müzi¤in ve müzisyenin varolufl seolan kad›nlar› ve erkekleri Havana konserime dabebi budur. Herkesin içinde bir Allah, bir ‹sa varvet etmek istiyorum. Ömrümün geri kalan bölüd›r; onlar yukar›larda bir yerlerde de¤il, içimizde. münde elimden geldi¤ince dünyada de¤iflimler Müzik, insan denen varl›¤›n kutsal oldu¤unu ve gerçeklefltirilmesine vesile olmak istiyorum. Samucizeler yaratabilece¤ini hissettirir bize. dece müzikle de¤il, kazand›¤›m paray› geri vereMichael Jackson’›n ölümüne nas›l bir reaksiyon rek, e¤itime katk›da bulunarak. ABD’de en az pagösterdiniz? Onunla ilgili hat›ralar›n›z neler? ra e¤itime harcan›yor, her fleye çok para harcan›Bir albümünde (“Invincible”, 2001) birlikte flark›

yor, silaha, savafla. E¤itimde ise dünyada son s›ralarday›z... ‹stanbul tarihin en büyük flehirlerinden biri. Müslümanlar›n, H›ristiyanlar›n ideallerinin kristalize oldu¤u yer. ‹stanbul’un San Francisco’nun muadili oldu¤unu düflünüyorum. San Francisco, ABD de¤ildir. ABD de San Francisco’yu sevmez. Çünkü, biz San Franciscolular bafl›m›za buyru¤uzdur, kendi kafam›za göre tak›l›r›z. Koyun de¤iliz. Mee, mee... Körü körüne kimsenin peflinden gitmeyiz. Her fleyi sorgular›z. “Niye Vietnam’day›z?..” “Kitle imha silahlar› nerede?..” ABD’de San Franciscolular›n ç›lg›n oldu¤u düflünülür, çünkü biz sürünün pefline tak›lm›yoruz. Aflk gücüne inan›r›z, güç aflk›na de¤il. San Francisco demek hippiler, Love-In’ler, ücretsiz festivaller demektir. ‹stanbul’da da San Francisco’daki enerjiyi hissediyorum. Bu flehirde birçok ruhun kolektif bir arzusu var, bu gezegende bir de¤iflim yaratman›n arzusu. Bu enerji ‹ran’daki kardefllerimize örnek olabilir. Farkl›l›klar›m›zla bir arada yaflayabiliriz, korkmamay› ö¤renebiliriz. Kad›nlara neyi tercih ettiklerini sorabiliriz, onlara nas›l giyinmeleri gerekti¤ini empoze etmek yerine. Kad›nlara nas›l giyineceklerini dikte etmek ç›lg›nca bir fley. Niye eflitlenmiyoruz? Niye kad›nlar› onurland›rm›yoruz? Niye enerjimizi güzelli¤e odaklam›yoruz? Niye enerjimizi yarat›c›l›¤a yönlendirmiyoruz? Kendimizi e¤itmemiz gerekiyor. Beni takip edebiliyor musunuz? Söylediklerim çok uçuk fleyler gibi mi geliyor? Enerjimizi ziyan ediyoruz, bofla harc›yoruz, zararl› mecralara sarfediyoruz. Kad›nlar›n, erkeklerin, gençlerin kendilerini gerçeklefltirmelerinin önünü açmam›z lâz›m. Hayat›, zevk al›nan bir fley –t›pk› orgazm gibi bir fley– haline getirmeliyiz... Fazla ileri düflündü¤ümü biliyorum. Ama istedi¤im bu. ‹nsanlar›n birbirine daha çok imkân vermesini, f›rsat tan›mas›n› istiyorum. Enerjimizi korku yaratmak yerine güzellik yaratmak için nas›l kullanaca¤›m›z› ö¤renmemiz gerekiyor. Bir araya gelip insan olma kimli¤imizi geri istemeliyiz. Zor ama, imkâns›z de¤il. Müzi¤iniz ‘68 kufla¤›n›n millî marfllar›ndand›. Sonra caza yöneldiniz, bugünse baflka bir güzergâhtas›n›z. Caza dönmeyi ya da yeni keflifler pefline düflmeyi düflünüyor musunuz? Bununla ba¤lant›l› ikinci soru da flu: Gitar›n›za sad›k m›s›n›z? Caz müzisyenleri için, John Coltrane, Miles Davis, Wayne Shorter ve Herbie Hancock gibileri için, geçerli olan durum flu: Biz devasa bir göldeyiz, rock’n’roll’cular ise yüzme havuzunda. (gülüyor) Cazla iflimin bitti¤ini söyleyemem, çünkü caz dedi¤imiz fley bir umman. ‹çtenlikle sayg› duydu¤um ve bütünüyle kavramaya muktedir olmad›¤›m bir alan. Çok zeki bir müzik türü. Gitar›ma sad›k m›y›m? Arada s›rada ihanet etti¤im oluyor. (gülüyor) Hay›r, gitar›ma sad›¤›m. Belli bir gitar›m yok, herhangi bir gitar› al›p çalabilirim. Bat›l itikatlar›m ya da tak›nt›lar›m yoktur. Tek bir enstrümana ba¤›ml› de¤ilim. Bugün birçok müzisyen bilgisayarlarla müzik yapabilece¤ini düflünüyor. Ama o müzik de¤il, bir tür hava kirlili¤i. Teknolojiyi ba¤r›ma bas›yorum, eski kafal› de¤ilim. Ama müzi¤in, müzisyenli¤in k›staslar› var. Bu k›staslar insanlar›n tüylerini diken diken edebilmek, onlar› a¤latabilmek, kalbinizin kanatlar› varm›fl gibi hissettirebilmek, ayaklar›n› yerden kesebilmek... E¤lence dünyas›yla, show business’la hakiki müzik aras›nda çok önemli bir fark var. Ben hakiki bir müzisyenim. Benim için sadece süreklilik var, sevdi¤im fleylerin süreklili¤i. Benim bir rengim yok, bir bayra¤›m yok. Ben su gibi olan müzi¤e odaklan›yorum, suda bütün renkler vard›r, ama renksizdir, berrakt›r.

‹27

MÜN‹H HATIRALARI: BRUCE SPRINGSTEEN KONSER‹NDEYD‹K 124. say›m›zdan malûmunuz, Bruce Springsteen ne zaman Avrupa turnesine ç›ksa, gazeteci-yazar dostumuz Ahmet Tulgar’›n deplasman ruhu kabar›yor, bir traveling fan, bir gezgin hayran olarak vuruyor kendini yollara. Ricam›z› k›rmad›, avarelik hat›ralar›n› Roll’a anlatt›...

B‹r BaHT‹YaRL›K HaL‹ Yine bir yola ç›k›fl zaman›m oldu¤unu ö¤rendi¤imde flubatt›. “Working On A Dream” yay›nlanal› birkaç gün olmufl ve hemen ard›ndan internet sitelerinde Bruce’un yeni bir turne haz›rl›¤› içinde oldu¤una dair hummal› spekülasyonlara giriflilmiflti. Dedikodular, tahminler g›rla gidiyordu. Birkaç gün sonra resmî duyuru yap›ld›. Tatl› huzursuzlu¤um bafllam›flt› yine iflte. Ve 2 Temmuz’a kadar sürecekti. Bu tarih, benim bu yeni turneye bir yerinden yetiflece¤im Münih konserinin tarihiydi. ‹lk sesleri t›nlayana kadar bana huzur vermeyecek bir hedef yani. Konser bafllad› ve izledi¤im en iyi Bruce Springsteen konserlerinden biri oldu. Ben size o konseri anlataca¤›m burada, ama bütün heyecan›yla bir “traveling fan”in, bir “Bruce tramp”in o gün orada, Münih Olimpiyat Stadyumu’nun önünde gün boyu neler yaflad›¤›yla beraber. Belki de daha fazla bu ikincisi. Çünkü rock’n’roll biraz da bu avarelik, bu kararl› avareliktir. Arkadafl›m Ahmet Ilgaz, elinde kamera, ‹stanbul’da evden ç›kt›¤›mdan beri beni çekiyordu. Bir belgesel projesi bu. Belki de montaj masas›na hiç yatmayacak. Bir “traveling fan”in hal-i pür melâli. Ama ben de, o da projeyi flimdilik çok ciddiye al›yoruz. S›k s›k demeçler veriyorum kameraya. 2 Temmuz günü, sabah›n 7’sinde o da otelden ç›kt› benimle ve stadyuma ulaflt›k 8 gibi. Bir yerde toplan›yor olmal› bizim gibi erkenciler, “ön s›rac›lar”. H›zlan›yoruz. Bir an önce ad›m› yazd›rmal›y›m listeye. Numaram› ise keçeli kalemle elime. Oradayd›lar. Bizden önce gelenler. Ve liste flu saatte h›zla uzuyordu. 158’inci s›ray› ald›m. Bu s›rayla turnikelerden geçece¤iz ya, önemli bu numara. Her saat bafl› yoklama yap›lacak. ‹simlerimiz okunacak. Herkes önündekini, ard›ndakini tan›yacak ki, “kaynak” olmas›n. ‹talyanlar bu iflin erbab›d›r, kayna¤›n tabii, düzenin de¤il. Düzeni Almanlar ve Amerikal›lar sa¤l›yor. ‹ngilizler de. Saat 10’da ilk yoklama yap›l›yor ve bir Alman çift bu s›ralamaya uymayacaklar›n› söyleyip en önde ayak diriyorlar. Uzun bir tart›flma, arkadafl›m fliddete dönüflece¤ini düflünüyor, kameray› oraya sabitledi, ama ben biliyorum bir flekilde ikna edileceklerini. Bunun için sab›rla ikna turlar› yap›laca¤›n›. Sorunu yayvan ‹ngilizceleriyle ‹talyanlar çözüyor. Tehditkâr ve sarkastik ricalar›yla. Alman çift gelifl za-

28‹

manlar›yla uyumlu bir yere çekilince alk›fl kopuyor. Bu arada ilk kez Türkiyeli bir “traveling fan”le tan›fl›yorum. Liste sorumlular›yla tart›fl›yor. Ad›n›n listenin birinci s›ras›nda olmas› gerekti¤ini, perflembe günkü konser için cumartesi gelip ad›n›n yaz›l› oldu¤u k⤛d› girifl kap›s›na yap›flt›rd›¤›n› iddia ediyor. K⤛d›n oradan sökülmüfl olmas›na k›z›yor. Ülkem insan›n›n prestiji için onu kenara çekiyor ve elinin üzerindeki numarayla da s›k› bir kofluyla sahne önüne konumlanabilece¤ini söylüyorum. Ö¤le vakti s›cak iyice art›yor. Ama konser saati de yaklaflt›¤› için, a¤açlar›n gölgesine s›¤›nm›fl olanlar da turnikelerin önündeki korunaks›z alana geliyor. Dip dibe çöküyoruz yere. Burada övüneyim bir! Almanca ve ‹ngilizce bildi¤imi anlayan ‹talyan ve ‹spanyollar, yap›lan anonslar›n tercümesini istiyor benden. Ahmet Ilgaz da flaka yollu beni kutluyor Türkiye’yi iyi temsil etti¤im için. Aral›k 2007 tarihli Roll dergisine verdi¤im röportajda bahsetti¤im ve konser girifllerinden senelerdir tan›d›¤›m ‹ngiliz ana-k›z Elizabeth ve Claire Hartley’le karfl›lafl›yorum. Sar›l›yoruz, konufluyoruz. Son rastlaflt›¤›m›z konserden bu yana olanlar› anlat›yoruz. Bu s›rada s›k s›k tart›flmalar ç›k›yor. Kaynakç› ‹talyanlar püskürtülüyor. Bir Frans›z televizyon ekibi gelmifl,

Carhaix konseri öncesi, izlenim topluyor. Türkiye’den geldi¤imi duyunca benimle uzun bir röportaj yap›yorlar. Kameralar›n ilgisi en fazla bana! Böyle böyle akflam› ettik. Stadyum güvenlik flefi bir kuleden megafonla seslenerek giriflin saat 18:30’da olaca¤›n› ve ilk olarak kaç kap›y› ve hangilerini açacaklar›n› duyuruyor. Herkes aya¤a kalk›yor ve turnikelerin önüne diziliyor. Bir saate yak›n ayakta bekleyece¤iz. Çünkü daha önce oldu¤u vakidir, bazen duyurulan zamandan önce de aç›labiliyor kap›lar ve o zaman düzeni korumak zorlafl›yor, arbede ç›k›yor. Düzen de bir yere kadar bu hayranl›k denilen müessesede.

k›rarak. Adam resmen korktu ve çekildi. Çok mutluyum. 2 Temmuz, E Street Band’in piyanisti Roy Bittan’›n do¤um günüydü. Baz›lar› ellerinde Bittan’›n do¤um gününü kutlayan pankartlarla gelmifl. Öne iletiyorlar. Onlar› as›yoruz önümüzdeki bariyere. Bu turnede üç uygulama dikkat çekiyordu. Bir kere Bruce seyircilere çok yak›n oluyordu, her zamankinden daha yak›n, sahne öyle kuruluyor, seyircinin aras›na giren podyumlar infla ediliyordu. Sonra, normalde “setlist”in çok belirli oldu¤u konserlerinin aksine, bu kez Bruce istek flark›lar söylüyor, seyircilerin flark› adlar›n› ya-

“Waiting On A Sunny Day”i söylerken benim taraf›mdaki podyuma geldi¤inde sa¤ kolunu s›vazlay›p terini sildim. Elim ›slakt›. Bana bak›yor, beni iflaret ediyor ve gülümsüyordu. S›k s›k güvenlikçilere hangi yöne do¤ru koflmam›z gerekti¤ini soruyoruz. Tarif ediyorlar. Önce sola do¤ru, sonra afla¤›. Berlin Olimpiyat Stad›’n›n tribünleri çok dik. Koflarken güvenlik görevlileri önümüze ç›k›p bizi yavafllatmaya çal›fl›yorlar. Bir yerimizi k›rmayal›m diye. Ama gözümüz dönmüfl. Kofltum cesurca ve en ön s›rada kendime bir yer açt›m, k›z arkadafl› için yer tutmaya çal›flan bir Norveçliye “bunu yapamazs›n, bunu yapamazs›n” diye hay-

z›p ellerinde tuttuklar› “banner” denilen k⤛tlara bakarak repertuar› belirliyordu. Bir de konserin bafl›nda o ülkenin bir halk flark›s› çal›n›yordu. Münih konseri “Muss i denn zum Staedele hinaus” isimli bir Bavyera halk flark›s›n›n Nils Lofgren taraf›ndan akordeonla çal›nan girifliyle bafllad›. Ve ard›ndan stad› inleten, z›platan “Badlands” patlad›. Bruce daha konserin bafl›nda podyumlara kofltu, bizlerle el s›k›flt›. Ve “Waiting On A Sunny Day”i söylerken benim taraf›mdaki podyuma geldi¤inde sa¤ kolunu s›vazlay›p terini sildim. Elim ›slakt›. Bana bak›yor, beni iflaret ediyor ve gülümsüyordu. Bir seyircinin elindeki mukavvay› ald› sonra. Roy Orbison’›n “Pretty Woman” flark›s›n› istiyorlard› Bruce’tan, di¤er Roy’a do¤umgünü hediyesi olarak verilmek üzere. Al›yor Roy hediyesini. fiiflme oyuncak bir pasta getirmifl bir baflka grup seyirci. Bruce habire bir fleyler tafl›yor sahneye seyircilerden. Bir ara bütün istek flark› banner’lar›n› topluyor ve iskambil k⤛d› gibi çekerek iyice flansa b›rak›yor konserin gidiflat›n›. 60 yafl›nda ve üç saate yak›n hiç durmadan konser veriyor. Verebilece¤i her fleyi veriyor. 50 yafl›nday›m ve ben de hâlâ bir seyirci olarak ona bir fleyler veriyorum. Ki bahtiyar o orada. Bahtiyar›m ben orada. Münih Olimpiyat Stadyumu’nda. 2 Temmuz 2009’da. Ahmet Tulgar

TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ Türkiye’de İfade Özgürlüğü, bu alanda yoğunlaşan tartışmalara arka plan bilgisi oluşturma ve sosyolojik bir bağlam kazandırma çabasıyla hazırlandı. Kitabın ilk bölümü, ifade özgürlüğünün işlevi ve ifade özgürlüğüne getirilen yasal sınırlamaların ne zaman meşru sayılabileceği sorusuna yanıt vermeye çalışıyor. Türkiye’de devletin çıkarlarını merkeze alan uygulamaların, geniş kesimler açısından yarattığı mağduriyeti gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Çalışmanın ikinci bölümü, “imparatorluktan millet yaratma” projesinin gayrimüslimler, Kürtler, sünni müslümanlar, aleviler, solcular, kadınlar, cinsiyet kimliği tercihini özgürce kullananlar ve vicdani retçiler açısından yarattığı ifade özgürlüğü sorunlarını ele alıyor. Edebiyat ve sanat, insan hakları, çevre hakları, medya ve muhalif kurumlar gibi alanlarda yyaşanan ş düşünce ş ve ifade kısıtlamalarını tartış şıyor. tartışıyor.

BİLGİ SORUNLARI ve DİL MANAGUA DERSLERİ Bilgi Sorunları ve Dil, Noam Chomsky’nin, dilbilim alanına ilişkin güncel sorunları, dilbilimci olmayan ama dil konuları ile ilgilenen kişilerin anlayabileceği şekilde sunduğu, en kolay okunabilen eseridir. Chomsky, derslerinde şu dört temel soru üzerinden bir tartışma yürütür: Bir dili konuşabiliyor ve anlayabiliyorsak bu bilgi nedir? Nasıl edinilir? Nasıl kullanılır? Bu bilginin gösteriminde, ediniminde ve kullanımında devreye giren fiziksel düzenekler nelerdir? Chomsky, temel kavramlardan başlayarak, bu sorulara günümüzde verilen yanıtların ana hatlarını çizer ve gelecekteki araştırmalar için öneriler ortaya koyar. Tartışmanın büyük bir bölümü, insanın temel doğasına ilişkin kavrayışımız çerçevesinde döner. Doğamız, zengin, oldukça sistematik ve karmaşık bir dili yalın verilerden edinebildiğimiz için benzersizdir. İşte bu noktada Chomsky’nin dil konusundaki görüşleri onun politik görüşleriyle örtüşür.

www.bgst.org

RUHUN KARA GECES‹: DAVID LYNCH, DANGER MOUSE VE SPARKLEHORSE En son “Inland Empire” filminde müzik ifline bir ucundan bulaflan David Lynch, flimdilerde iki ayr› müzik projesiyle arz-› endam ediyor. Arkadafl› Dave Jarequi’nin vefat› üzerine, vaktiyle birlikte çal›flt›klar› flark›lar› “Fox Bat Strategy –A Tribute To Dave Jarequi” ad› alt›nda yay›nlayan Lynch, flimdi de Danger Mouse ve Sparklehorse’un albümüne foto¤raflar›yla katk›da bulunmufl, yetmemifl, iki flark›da da güzel sesiyle kendilerine efllik etmifl. Plak flirketiyle bozuflan üçlü, albümleri “Dark Night Of The Soul”u foto¤raflardan oluflan bir kitap ve içini internetten indirdikten sonra doldurabilece¤imiz bofl bir CD ile piyasaya sürdü. Spin, EW, Guardian ve Sight & Sound’dan naklen.

BeLaL› H‹KaYeLeR

m›z cinsten olmufl... “Dark Night Of The Soul”da seni cezbeden fley Önce flark›lar›n altyap›lar›n› haz›rlay›p daha sonra neydi? farkl› insanlara üzerine flark› söylemeleri için daDavid Lynch: Bazen kap›dan içeri birisi girer, n›flmak çok modern bir konsept ve gelecekte olaylar birbirini takip eder ve baflka türlü varolamükemmel ifllere yol açabilir. mayacak fleyler varolurlar. Beni cezbeden fley bu fiark› söylemek senin için nas›l bir deneyimdi? oldu. Heyecan vericiydi. Yeni müzikler üzerinde çal›fl›Proje nas›l bafllad›? yorum. Müzisyen de¤ilim, ama müzik yap›yorum. Danger Mouse, Sparklehorse’la birlikte bir alBu ifle sadece kimi deneysel sesler yaratabilmek büm üzerine çal›flt›klar›n› söyledi ve benim bu ifl için bafllad›m ve ifl buraya kadar geldi. Müzik için foto¤raf çekip çekemeyece¤imi sordu. Güdünyas›nda olmay› seviyorum; müzisyenlerin birzel bir konsept oldu¤unu düflünüp kabul ettim. birleriyle olan iliflkisi, birbirlerine olan hakiki ba¤l›Gitmek üzereyken flakayla kar›fl›k “bana flark› söyleteceksiniz sanm›flt›m” Somut bir temeli olan, ama yer yer soyutlamalara dedim. Gülece¤ini düflünürbaflvuran öyküleri seviyorum. Hayat da böyle bir fley ken, bir parçada flark› söylememi önerdi. Albümdeki büde¤il mi? Müzik de varolan en soyut fleylerden birisi. tün flark›lar›n vokalsiz hallerini l›klar› sihirli bir fley. dinletti ve aralar›ndan bir tanesi öne ç›kt›. Her flark›ya efllik edecek üç-dört tane foto¤raf “Dark Night Of The Soul” o parça. haz›rlad›n. Bu süreci anlat›r m›s›n? Daha önce Danger Mouse’u duymufl muydun? Yaln›zca oturup flark›lar› dinledim ve resimler Gnarls Barkley’i duymufltum. Yapt›¤› müzi¤i de kendili¤inden geldiler. Bana kalan, oturup bunlar› duydu¤uma eminim, ama bilinçli bir flekilde otuk⤛da geçirmekten ibaretti. Sonras›ndaysa Danrup dinlememifltim. Danger Mouse yaln›zca müziger Mouse, ben ve ekiplerimiz film çekimininkine ¤in de¤il, müzi¤i bugün dünyaya duyurabilmemiz benzer bir-iki gün tertip ettik. Bu kez farkl› olarak için gereken her fleyin hakk›n› verebilen modern film yerine foto¤raflar çektik. Çok güzel iki gün bir hipster. geçirdim. Albümün haz›rlan›fl serüveni de pek al›flmad›¤›David Lynch

30‹

Foto¤raflar henüz çekmedi¤in filmlerden birer sahne gibi duruyorlar... Do¤rudur. Her flark›n›n kendine has bir anlat›s›, hikâyesi var. Bir s›ra resme bakt›¤›n›z vakit, bir hikâyenin ortaya ç›kt›¤›n› görüverirsiniz. ‹nsanlar bu foto¤raflara bak›p flark›lar› dinlerken ak›llar›nda bir sahne yahut koca bir sekans belirebilir. 3D bir makineyle çal›flmak nas›ld›? Her vas›ta sizle farkl› bir dille konuflur. Ama önce onun dünyas›na girip, görüp hissetmeniz gerekir. Sonras›nda 3D’de ifle yarayacak fikirler gelip sizi bulmaya bafllar. Bir seferinde “Fikirler bal›k gibidir; sab›r ve iyi bir olta gerektirir. fiayet büyük bal›klar yakalamak istiyorsan›z, daha derinlere inmeniz gerekir” demifltin. Bu projeyle büyük bir bal›k yakalad›m diyebilir misin? ‹yi bal›klar yakalad›m diyebilirim. Danger Mouse ve Sparklehorse’la beraber flark› söylemek ve foto¤raf çekmek gibi çok güzel deneyimler. Filmlerine bak›nca rahats›z karakterlerle gerçek bir empati kurabilmifl gibi duruyorsun... Rahats›z karakterleri, farkl› insanî hallerini seviyorum. Ama ifle bafllarkenki nihaî amac›m, bunlar› yans›tan hikâyeleri anlatmak olmuyor. Daha ziyade kimi fikirler bir anda ortaya ç›k›veriyorlar ve sineman›n neler yapabilece¤ini sonradan kestiriyorsunuz, ya da resmin veya müzi¤in. Karanl›k düfllere garkolan David Lynch stereotipi sana saçma geliyor mu? Hay›r, tam olarak de¤il. Her insan birbirinden farkl›d›r. Ben baz› fleylere âfl›k olurken, di¤er insanlar baflka fleylere âfl›k olabilirler. Mant›k d›fl› belal› hikâyeleri, bunlarla iç içe geçen karakterleri seviyorum. Bunlar› hikâye ederken de pek ac› çekti¤im söylenemez, tersine mutluyum. ‹fllerimin tamam›na bakt›¤›n›zda, baz›lar›n›n pekâlâ ayd›nl›k oldu¤unu görebilirsiniz. Somut bir temeli olan, ama yer yer soyutlamalara baflvuran öyküleri seviyorum. Hayat da böyle bir fley de¤il mi? Müzik de varolan en soyut fleylerden birisi. Sinema büyülü bir dil, müzi¤i içinde tutabilirken en az onun kadar soyut bir hale dönüflebiliyor. “Dark Night Of The Soul” di¤er ifllerin gibi banliyö hayat›na, kapal› kap›lar ard›na saplant›l› bir bak›fl›n esteti¤ini bar›nd›r›yor... K›smen. Ama burada belirleyici olan etken daha çok müzi¤in kendisiydi. Danger Mouse ve Sparklehorse’a sorarsan›z, öfke ve intikama dair bir temadan söz edebilirler. Her insan bu parçalar› dinledi¤inde ak›llar›na baz› yeni fleyler gelecektir. Klasik Amerikan yaflant›s›na dair karakterleri altüst edip yeniden üretti¤in gibi yorumlar hakk›nda ne düflünüyorsun? Hiçbir fleyi altüst etmeye çal›flm›yorum. Birçok insan sanat›n politik bir fley oldu¤unu düflünüyor ve buna göre hareket ediyor. Bu foto¤raflarda ise

“DARK NIGHT OF THE SOUL”UN YARATICILARI

‹kiz Tepeler’i izlerken

Lynch, Sparklehorse ve Danger Mouse

sadece müzi¤in sebep oldu¤u kimi fikirler var, ben de bu fikirleri tercüme etmekten baflka bir fley yapmad›m. “Mulholland Drive”dan (2001) beri Avrupal› yap›m firmalar›yla çal›fl›yorsun. Neden? Amerikan stüdyolar› çok iyiler, yapt›klar› iflin hakk›n› veriyorlar. Fakat bak›fl aç›lar›n›n pek do¤ru olmad›¤›na inan›yorum. Bir iflin temelinde para varsa, orada üzüntü ve kalp a¤r›s›ndan baflka bir fley bulamazs›n›z. Özellikle Fransa’da, benim kafama uyan, bambaflka bir yaklafl›m var. Müzik ve film endüstrilerinin flu anki durumu hakk›nda ne düflünüyorsun? Hem müzik hem de film endüstrisi sanc›l› bir geçifl dönemi yafl›yor. Ama bazen bir ev yanar ve yerine yenisini yapars›n›z. Dünya epey geri kafal› ve saçma oldu¤undan, insanlar bir fleyler yaratabilme özgürlü¤ünü garip yahut istisnaî bir durum olarak alg›l›yorlar. Garip olan fley, asl›nda bu du-

Mark: Uzun y›llard›r kendisinin hayran›yd›m. Ekran onca karanl›kken resimlerin netli¤ini muhafaza edebilifli beni de, müzi¤imi de derinden etkiledi. Brian bir süredir bu ifl için u¤rafl›yormufl. Durum kesinlik kazanana dek bana bundan bahsetmedi. ‹lk defa söyledi¤inde sevinçten deliye döndüm. Kahramanlar›mdan biriyle tan›fl›p onun flefkatli, nazik ve dürüst bir insan oldu¤unu ö¤renmek ise cabas› oldu. David Lynch gibi birine teklif götürmek zor de¤il miydi? Brian: Üzerine çok fazla kafa yorsayd›m, muhtemelen ona bu ifli teklif edemezdim. Bütün filmlerini izlemifltim ve müzi¤i nas›l kulland›¤›n› biliyordum. ‹fli kabul edece¤ini umarak bir mektup yazd›m ve ertesi hafta görüflmek üzere evindeydim fiark› söylemek istedi¤inde tepkiniz ne oldu? Mark: Çok sevindik. “Inland Empire”da söyledi¤i flark›y› dinledi¤imde çok sevdim. O akflam stüdyoya gidip flu eski plastik diskleri çalan antika orglardan birinde “Dark Night Of The Soul”u haz›rlad›m. Beth Gibbons (Portishead) için düflündü¤üm di¤er bir parça ise onlar›n yo¤un program›ndan dolay› sahipsiz kalm›flt›. David parçay› dinledi, çok be¤endi ve hemen baz› fikirlerle ç›kageldi. O kayd›n da çok güzel oldu¤unu düflünüyorum. ‹fle koyulmadan önce, olmas› gerekti¤ine inand›¤›n›z herhangi bir temadan bahsettiniz mi David Lynch’e? Brian: Asla David’e bir teman›n varl›¤›ndan veya yoklu¤undan bahsetmedim. Öyle tahmin ediyorum ki, o da böyle bir fleyi bilmek istemezdi. ‹flin ard›ndan ben de ona çekti¤i foto¤raflar›n ne anlama geldi¤ini sormad›m. Ö¤renmek istemedim flahsen. EMI ile yaflad›¤›n›z sorundan ötürü albümü yay›nlayamad›n›z. Bunun yerine Lynch’in foto¤raflar›ndan oluflan bir kitap ve içini dinleyicinin dolduraca¤› bofl bir CD’yi piyasaya sürdünüz... Brian: Kafamdaki fikir biraz daha fazla hayal gücünü müzi¤e geri getirmekti. Bu özledi¤im bir fley ve ben gençken bunu yapmak flimdiye nazaran çok daha kolayd›. Favori David Lynch filmleriniz hangileri? Brian: Birinin ad›n› versem, di¤erlerine haks›zl›k olur. Mark: “Twin Peaks: Fire Walk With Me”. ‹zledi¤imde korkudan alt›ma kaç›r›yordum.

rumun kendisi. ‹nsanlar›n özgür olmad›¤› durumlar bir istisna olarak alg›lanmal›. Vefat eden arkadafl›n Dave Jarequi’yle beraber vaktiyle kaydetti¤iniz albümü bir tribute olarak yay›nlad›n. Bize ondan bahseder misin? Dave bir flark›c› de¤ildi. Çok iyi bir gitaristti. Bir gün bana ait baz› flark› sözlerini söylemesini rica ettim. Sonras›nda ise önsezim do¤ru ç›kt›; flark›lar› cümleleyifli mükemmeldi, puslu sesine de hayran kald›m. Onu çok fazla düflünüyorum. Keflke bu albümdeki yedi parçadan çok daha fazlas›n› beraber kaydedebilseydik. Albümdeki flark›lara ‘50’lerin modern müzi¤i diyorum. Bu müzi¤i üreteli ve flark› sözlerini yazal› epey oldu. 2006’dan beri rafta öyle duruyorlard›. K›smet bu zamanaym›fl. ‘50’li y›llara olan tutkunu nas›l aç›klars›n? Masumiyet ve ac›n›n ortak hissiyat›n› çekici buluyorum.

Çeviren: V. Can Yaz›c›

‹nsanlar›n albümü dinlemeden önce bilmeleri gereken fleyler var m›? Brian Burton (Danger Mouse): ‹deal bir dünyada albüm anons edilmeden ortaya ç›kar ve insanlar albümü kendi sebeplerince aray›p bulurlar. Kanaatim o ki, insanlar albümle ilgili ne kadar az fley bilirlerse, ondan o kadar çok fley elde ederler. Mark Linkous (Sparklehorse): ‹nsanlar›n tek bilmeleri gereken, albüm üzerine çok fazla emek sarfetti¤imiz. Albümde kimleri dinleyece¤iz? Brian: Iggy Pop, Suzanne Vega, Vic Chesnutt, Black Francis, Flaming Lips’ten Wayne Coyne, The Strokes’tan Julian Casablancas, The Pixies’ten Frank Black ve di¤erleri... Tabii bir de David Lynch... David Lynch’i nas›l ikna ettiniz?

[

Jarv›s Cocker

[

Jarvis biraderden haberler: 2003’ten beri evli oldu¤u Frans›z modac› efli Camille Bidault-Waddington’dan ayr›ld›, Pulp’s›z geçen sekizinci y›l›nda ikinci solo albümü “Further Complications”› yay›nlad› ve fark›ndaysan›z, sakal b›rakt›!.. Cephesi iyiden iyiye rock’a dönük albümünde, gene ince ruhlu, derinlikli, marazi, çeliflik, kafas› kar›fl›k lirikler, içine girip saklanabilece¤imiz flark›lar var; hangimiz common people, Deborah, Angela olmak istemeyiz ki? Jarvis Cocker’in kelâm›n› Spin, Les Inrockuptibles, Sound of Violence ve The Quietus’dan derledik.

ÇÜKÜ KaLKm›fi oYUncaK aY› Albümün ad›n›n “Further Complications” olmas›n›n özel bir anlam› var m›? Jarvis Cocker: Öncelikle ses olarak hofluma gidiyor. “Further complications” bir hastane deyifli esas›nda. Bat›k t›rna¤›n için gidersin de “baflka komplikasyonlar ç›kt›” derler ve baca¤›n› keserler ya... A¤›r anlam yükü olan bir isim istemiyordum, alayc› bir fley olsun istiyordum. ‹nsan gençken, ileride bir yafla gelecek ve hayat›n anlam›n› kavrayacak

diye düflünüyor. Halbuki öyle bir fley olmuyor asla. Her fley daha da komplike bir hal al›yor. Herkes için geçerli bir durum bu, dolay›s›yla ah vah edip kendine ac›man›n âlemi yok. Benim çok sevdi¤im bir deyifl “further complications”. Ayr›ca, bu benim ikinci solo albümüm, yani yeni komplikasyonlar ç›kar›yorum. Albüm yapmak bafll› bafl›na bir mesele de¤il, ama dünyayla ve insanlarla iliflkin zamanla daha basit hale gelmiyor. Benim yafl›ma geldi¤in-

de belli bir pratik ediniyorsun. Rock gençler taraf›ndan çal›n›p söylenecek bir müzik, hayat› keflfetmenin heyecan›na, coflkusuna dair. Umar›m hâlâ yeni fleyler keflfedebilirim ve de bunu daha önce katetti¤im mesafeyi görmezden gelmeden beceririm. Yirmi yafl›ndaym›fl›m da hayat›mda ilk defa seksi keflfediyormuflum gibi yapamam –inand›r›c› da olmaz zaten. Yafl ald›kça hayat›n nas›l de¤iflti¤ini, evrildi¤ini anlatabilmek lâz›m. Ço¤u zaman, insan

hayat› tan›d›¤›n›, çünkü bir fleyler yaflad›¤›n› ve bunlar›n belli bir flekilde oldu¤unu düflünüyor ve hep ayn› flekilde olaca¤›n› san›yor. Halbuki illâ böyle olmuyor. Çocuklu¤umdan beri asl›nda tam mânâs›yla de¤iflmedim, ana çekirdek aynen duruyor, ama evriliyorsun. Hatta kötüye gidebiliyorsun... Çocukken hayat hakk›nda daha zekice teoriler gelifltirebilirsin, ama yetiflkin olup da onlar› hayata geçirme aflamas›na geldi¤inde, her fley çöküveriyor. Çünkü hayat bizi tavizler vermeye zorluyor. Gerçeklik bu, baflkalar›yla birlikte yafl›yoruz ve onlarla bir uyum tutturmak gerekiyor. “Further Complications”›n ilk solo albümüne (“Jarvis”, 2006) k›yasla daha spontan bir havas› var. Evet, çok do¤açlama var. “Jarvis”i dört-befl y›la yay›lan bir dönemde, Paris’e yerleflti¤imde yazm›flt›m. Sonra o albümün turnesine ç›kt›m ve grupla kurdu¤um iliflki çok hofluma gitti. Grup üyelerini de yazma sürecine dahil etmenin iflleri hem h›zland›raca¤›n›, hem de çok daha e¤lenceli k›laca¤›n› düflündüm. Kafamda birkaç öneriyle stüdyoya geliyordum, bunlar bazen çok ham, mu¤lak fikirler oluyordu, sadece biriki akor mesela, sonra grubun bu fikri nas›l gelifltirdi¤ini izlemek çok ilgimi çekiyordu. Kay›tlar› eve getiriyordum, içlerinden sevdi¤im parçalar› seçip onlar› bafl› sonu olan flark›lar haline getirmeye çal›fl›yordum. Dolay›s›yla da, evet, yap›l›fl tarz› itibariyle çok spontan oldu. “Jarvis”i de seviyorum, ama baflkalar›yla be-

Rock gençler taraf›ndan çal›n›p söylenecek bir müzik, hayat› keflfetmenin coflkusuna dair. Umar›m bunu daha önce katetti¤im mesafeyi görmezden gelmeden beceririm. raber çal›flt›¤›nda çok güzel sürprizlerle karfl›laflma flans›n do¤uyor. Bafllang›çtaki fikirler hiç beklemedi¤in yönlere gidebiliyor. “Further Complications”›n daha önce yapt›klar›ma k›yasla daha garaj rock sound’lu olmas› da grup üyelerinden kaynaklan›yor. Onlar tam mânâs›yla harbi rock yapmay› biliyorlar. “Jarvis”in turnesindeyken, otobüste bana neler çald›klar›n› gösterip rock konusunda e¤ittiler beni. Rock benim burun k›v›rd›¤›m, aç›kças› biraz hakir gördü¤üm bir türdü. Unutmamak lâz›m, benim gençli¤imde, ‹ngiltere’de saf›n› seçmen gerekirdi: Ya rock ya da punk olacaks›n. Ben

32‹

tercihimi punk’tan yana yapm›flt›m. Grupla çal›flmak özledi¤in bir fley miydi? San›r›m evet... Hayat›n özü bu, öyle de¤il mi? Karfl›l›kl› iliflki. Medeniyet böyle bir fley: Neyi, kimin yapt›¤›n› tam olarak söyleyemezsin. ‹nsanlar yan yana, bir arada yafl›yorlar ve birbirlerine sayg› duymal›lar. Dünyay› yaratan da bu, yaratan›n flu ya da bu kifli oldu¤unu söyleyebilmek mümkün de¤il. Böyle düflünmek hofluma gidiyor. Albümün yap›mc›l›¤›n› Steve Albini’nin üstlenmesi nas›l oldu? Tamamen tesadüf eseri. Chicago’da bir festivalde çalm›flt›k, Steve Albini’nin stüdyosu da orada. Gruptan bir arkadafl gidip onu görmeyi önerdi, çünkü kaydetmemiz gereken fleyler vard›. Kabul ettim, teknik konular› benden çok daha iyi biliyorlar zaten. Bunun üzerine, gidip onun mekân›nda iki-üç ifl kaydettik, çal›flma tarz›n› çok sevdim, rahat yaklafl›m›, salopet giyifli, iskambil oynay›fl tarz› hofluma gitti. Çok zeki bir adam, gazetecilik okumufl. ‹yi bir yazar, bir sürü güzel makale yazm›fl. Ço¤u zaman, stüdyoda olmak baya¤› s›k›c› olabiliyor, ama Steve’le öyle olmad›. Teknik konulara pek merakl› de¤ilsin galiba... ‹flin o k›sm› pek ilgimi çekmiyor do¤rusu. Gitarlara hâkimim, neyin daha iyi sound verdi¤ini anlayabiliyorum elbette. Ama flark›lar› yapan›n enstrümanlar de¤il, insanlar oldu¤unu düflünüyorum. Tabii ki aletlerin büyük katk›s› var, ama flark›lar› onlar yazm›yor. Bu albümü yaparken e¤lenmifl olmal›s›n›z... Evet, homurdana homurdana yapmad›k. Bence en e¤lenceli albümüm bu. fiark›lar› kaydetmeden önce dinleyici karfl›s›nda canl› çalm›fl olmam›z da önemli rol oynad›. Yani flark›lar› sadece bu albümü yapmak için yazmad›k. fiark›lar önceden yaz›lm›fl, hayat bulmufllard›. Albümü s›rf bu flark›lar›n bir izi kals›n diye kaydettik. Albüm yapmak hâlâ müzik üretiminde en üst aflama olarak görülüyor. “Yeni albümünüz ne zaman ç›kacak?” diye sorup duruyorlar. Halbuki art›k kimse albüm sat›n alm›yor galiba. Dolay›s›yla, flark›lar› dinleyici karfl›s›nda canl› çalman›n çok daha önemli oldu¤unu düflündüm. Galerie Chappe projesi de böyle do¤du. Nas›l geliflti o proje? ‹nsanlara s›radan bir flekilde yeni bir albüm sunmaktansa, onlara “bir hafta boyunca flu galeride olaca¤›z, bizi görmeye gelin” demenin daha ilginç olaca¤›n› düflündük. Her halükârda prova yapmam›z gerekiyordu, biz de süreci izlemeleri için insanlar› davet ettik. ‹nsanlar›n kat›l›m› bizim için çok önemliydi. Sadece du-

rup seyretmediler. Günün baz› saatlerinde herkes enstrüman›n› kap›p gelebiliyordu ve hep birlikte çal›yorduk. Dinleyicileri dahil etmenin birçok yolu var. Galerie Chappe’a önceden gitmiflli¤im vard›. Yerleflim düzenini, yapt›klar› iflleri be¤eniyordum. Aç›l›fltan bir gün önce, bütün alet edevat›m›z› tafl›d›¤›m›zda malzemeler s›¤mayacak diye endifleye kap›lm›flt›m. Her fley alt alta, üst üste y›¤›n halindeydi. Bir de “ya kimse gelmezse” diye korkuyordum tabii. Ama sonuçta, çok iyi geçti. Her fley do¤al bir ak›flla seyretti. ‹lk gün pek bir kalabal›k yoktu, ama gelenler efllerine dostlar›na söylemifl, ertesi gün daha çok kifli geldi. Hakikaten çok iyi geçti. Baflka flehirlerde de bu tür denemeler yapabiliriz diye umuyorum. Sanat galerisinde müzik s›rad›fl› bir durum... Evet. Zaten tam da bunun olup olmayaca¤›n› merak ediyordum. Yapmac›k m› kaçacak, do¤al olacak m›, ilgi görecek mi? Ressamlar›n ve görsel sanatç›lar›n büyük bir cüretle, hatta utanmazl›kla müzikten nas›l istifade ettiklerini düflünsenize, Andy Warhol’un ipek üzerine yapt›¤› Elvis resimleri mesela. Bu tür fleyler galerilere tak›lan insanlara hitap ediyor, çünkü müzi¤i minör bir sanat olarak görüyorlar; popüler bir sanat oldu¤u için herhalde. Halbuki müzik apayr› bir sanat dal›, güzel sanatlardan biri. Müzik dünyas›nda olup bitenleri yak›ndan takip ediyor musun? Londra’da oturdu¤um zamanlar olup bitenden çok daha fazla haberdard›m tabii. O zamanlar yap›lan her fleye tak›l›rd›m. Ama flimdi de izlemeye çal›fl›yorum. (yapmac›k bir edayla) Müzik benim hayat›m! Konserlere gidiyorum, gruplar› seyredi-

yorum. Manchester’da Fall’dan Marc Riley’le bir radyo program› yapt›k, program› onunla beraber sundum. Marc, Fiery Furnaces’›n yeni single’›n› çald›, onlar› çok seviyorum mesela. Sonra, Let’s Wrestle ad›nda bir grup var, turnede ön grubumuz olmalar›n› istiyoruz; onlar› çok be¤eniyorum. Bir de White Denim var, bir flark›lar›n› dinledim, çok güzel. Yeni fleyler keflfetmeye bay›l›yorum. Günümüzde internetti, bloglard›, yeni gruplara ulaflmak için bir y›¤›n yol var, ama bence yine de insan en iyi arkadafllar› arac›l›¤›yla yeni fleyler keflfediyor. Tan›mad›¤›n birinin yazd›¤› birkaç cümleye bak›p birisini sevip sevmeyece¤ini bilemezsin ki. fiu s›ralar eski gruplar›n yeniden

yorum; ihtiyarlam›fl ve göbeklenmifl bir halde bir araya gelmek rahats›z edici olur. Pulp “Different Class” albümüyle 1996’da platin plak kazanm›flt›. Sen de grubun lideri olarak müzik bas›n›n›n gözdesiydin o y›llarda. Evet, çok revaçtayd›m. Genç okurlar›n›z bilmeyebilir, benim manfletlere ç›kmam 1996’da Brit Awards’da Michael Jackson’› protesto etmemle oldu. O eylem beni magazin flöhreti haline getirdi. Hayal ötesi bir durumdu, bir gecede Britanya’da herkesin tan›d›¤› bir sima oluverdim. Sheffield’da utangaç bir o¤lanken flöhret olma fantezileri kuruyordum. Ama bütün peri masallar›ndan bildi¤imiz gibi, amac›n›za ulaflt›¤›n›za onu asl›nda istemedi¤inizi farkediyorsunuz. Benim de¤erler sistemimde magazin flöhretine yer yoktu. Onunla bafla ç›kmak beni uzun süre çok u¤raflt›rd›. Yine de flöhretin hofluna giden yanlar› vard› herhalde. Pulp’›n popüler olmas› hofluma gidiyordu elbette. Ama Brit Awards olay› istemedi¤im bir boyuta soktu beni. Çünkü, “Jarvis ödül gecesinde flahane bir flark› söyledi” denmiyordu, “Jarvis bir skandala imza att›” deniyordu. 15 y›ld›r müzik yap›yordum ve 15 saniyede dünyan›n dört bir yan›nda meflhur olmufltum. Onca y›l›n eme¤i, yazd›¤›m o kadar flark› kaale al›nmad›, ama o protesto beni manfletlere ç›kard› ve hep o olayla an›l›r oldum. “Pulp’ta kavga gürültü yaflamad›k” dedin, yine de baz› sorunlar›n›z vard› ki, grubu la¤vettiniz. Neydi o sorunlar? Michael Jackson sendromu diye özetlenebilir. Pulp’› çocuk denecek yaflta kurmufltum ve bir miktar flöh-

fiark› söylemek, dinleyicilerle neredeyse cinsel iliflki kurmak gibi bir fley. Mecazen de¤il de, gerçekten içlerine girsem hayal k›r›kl›¤› yaratabilirim. Ama flark›yla girince güzel oluyor. bir araya gelmesi gibi bir moda var... Evet, Blur de Glastonbury’ye kat›l›yor. Sözü nereye getirmek istedi¤ini anl›yorum. Laf› doland›rmadan cevap vereyim. Hay›r, Pulp’› yeniden bir araya getirmek gibi bir niyetim yok. Hiçbir zaman da bu söz konusu olmad›. Henüz kimse bize yeteri kadar para teklif etmedi! (gülüyor) Bu arada flunu da söyleyeyim, Pulp’ta biz gerçek mânâda bir kavga gürültü yaflamad›k. Blur’de Damon Albarn’la Graham Coxon y›llarca küs kald›lar. Bizde öyle bir durum olmad›, dolay›s›yla bir araya gelmemiz teorik olarak imkâns›z de¤il. Pulp’la birlikte geçirdi¤im dönemle gurur duyuyorum, hayat›m›n yirmi y›l› geçti o grupla. ‹nsanlar›n zihninde yer etmifl olan güzel duyguyu korumak daha iyi diye düflünü-

ret kazanm›flt›k. Bu arzu etti¤im bir fleydi. Fakat sonradan tan›nm›fl bir grup olmak nahofl bir hale dönüfltü. Bir grupta olmak karmafl›k arzular yarat›yor. Müzik yapmak, kendini ifade etmek çok önemli bir yer tutuyor, ama ayn› zamanda insanlar›n hayranl›¤›n› kazanmak istiyorsun, çükünü emdirmek istiyorsun. Bunlara ulafl›nca bir mânâs› kalm›yor. Hatta o durumdan kurtulmak istiyorsun. Önceliklerinde ne gibi de¤ifliklikler oldu? Ça¤›m›z›n önde gelen efsanesi, “meflhur olursan her fley iyi olur”. Günümüz müzisyenlerinin temel saiki bu efsane. “Müzik yetene¤im var, bu yetenekle insanlar›n hayatlar›n› zenginlefltirece¤im” demiyorsun. “Ünlü olaca¤›m, herkes benden bahsedecek, dergilere kapak olaca¤›m, büyük sanatç› oldu¤um

‹33

söylenecek” filan diyorsun. Ben de öyle diyordum, utangaç bir çocuktum ve ünlü olunca utangaçl›¤›m kalmayacak san›yordum. Bunun ipe sapa gelmez bir düflünce oldu¤unu anlamam epey zaman ald›. Lou Reed’in dedi¤i gibi, “illüzyon yaratmakta çok özgürüz.” ‹nsano¤lu kendisine sürekli illüzyonlar yarat›yor. Pulp döneminde ekranlarda çok s›k görünüyordun, hatta talk-show programlar› bile yapt›n. Egemen kültüre baflkald›ran bir sanatç› için bu bir tutars›zl›k de¤il mi? O günlerde s›k s›k televizyonda göründü¤üm do¤ru. Çünkü o günlerde “Brit-pop savafllar›” vard› ve ba¤›ms›z sanatç›lar›n da söyleyecek sözünün oldu¤unu göstermek önemliydi. Art›k öyle bir savafl yok. Söz konusu dönemde underground kültürü kaale al›nm›yordu. Mesela Robert Smith televizyona ç›k›p bir fleyler eveleyip geveledi¤inde “Hadi Rob, ba¤›ms›zlara destek ver, saflar› s›klaflt›r” diye ba¤›r›yorduk. Dolay›s›yla o günlerde televizyona ç›kmay› görev addediyordum. Art›k o arzuyu duymuyorum, çünkü tamamen farkl› bir ortamday›z. Anaak›mla mücadele etme fikri kayboldu. “Brit-pop savafllar›”n› kim kazand›? Kimse kazanmad›. Ama heyecanl› bir dönemdi, çünkü underground kültürün ciddiye al›naca¤›n› düflünüyorduk. Naif bir flekilde bir kültür devrimi olaca¤›na ve yeni bir ütopya yarataca¤›m›za inan›yordum. Ama öyle olmad›. Müzik de genel karakteri itibariyle tats›z tuzsuzdu. ‹lk solo albümünün ertesinde müzikten elini ete¤ini çekece¤ini söy-

34‹

lemifltin. Fikrini niye de¤ifltirdin? Müzi¤i b›rakmad›¤›m için özür dilerim. Yalan söylemifltim. (gülüyor) Asl›nda flark› yazmaya yeni yeni bafllad›m. San›yorum bir ketlenme yafl›yordum. Art›k emekliye ayr›ld›¤›m›, her fleyi b›rakt›¤›m› düflünme cesareti gösterince, san›yorum bu, içimdeki kilidi çözdü ve mucizevî bir flekilde flark›lar sökün etti. “Further Complications”da dikkat çeken flark›lardan birinin ad› “Disco Song”. Diskodan, diskonun kitsch yan›ndan çok etkilenmifl gibisin... Diskoya bay›l›yorum. Çok uzun zamand›r hiç disko flark›s› yapmam›flt›m ve bir tane yapmak geldi içimden. “Disco Song” bir disko parodisi de¤il, samimi bir disko flark›s›.

gün Paris’te dolafl›rken zihnimde yank›land›: “Aaaaaan-ge-la!” Hem ses olarak uyuyordu, hem de pek fl›k bir isim de¤ildi, hele rock’n’roll bir isim hiç de¤ildi. Biraz Deborah’a benziyor, “a” ile biten kad›n adlar›na bir ilgim var anlafl›lan... Her neyse, o ismi bulmufl olmaktan hoflnuttum. Sonra, Sheffield’da grupla bir araya geldik, flark›n›n provas›n› yapt›k. Sözleri söyledim, bitti, bakt›m klavyecimiz Simon bana bir tuhaf bak›yor. “Neyin var?” diye sordum. “Niçin k›z arkadafl›mla ilgili sözler yazd›n?” dedi. Me¤er k›z arkadafl›n›n ad› Angela’ym›fl; üstelik de k›z hamileydi. Simon k›z› araklamaya çal›flt›¤›m› sanm›fl. ‹smin tamamen tesadüf eseri ortaya ç›kt›¤›n› ona izah etmek zorunda kald›m.

Müzi¤in en güzel taraf›, herkesin yapabilmesidir. Michael Jackson’a protestomun bafll›ca sebeplerinden biri de buydu. Bir müzisyenin mesih rolüne soyunmas› sanat›n ruhuna ayk›r›. fiark›n›n hikâyesi diskotekte geçiyor –diskotekte geçen bir filmi canl› yay›nda seyrediyormuflsun gibi. fiark›n›n sonunda, u¤ultu gibi bir gürültü var, bunun avangard bir disko oldu¤unu söyleyebiliriz. Çok memnunum o flark›dan. Bir flark›n›n ad› da “Angela”; gerçekten varolan birisi mi? O flark›n›n ad› bafl›ma bela oldu! fiark›da anlatt›¤›m k›zla asl›nda tan›flm›yoruz. Avustralya’da bir restoranda garson olarak çal›fl›yordu. ‹smini hiçbir zaman ö¤renemedim. fiark›y› yazarken, riff “Duuuuuf-duhduh” diye ç›kt›, dolay›s›yla üç heceli bir isim bulmak zorundayd›m. Bir

Bir flark›da “I never said I was deep” (Hiçbir zaman derin biri oldu¤umu söylemedim) diyorsun. Hakikaten böyle mi düflünüyorsun? Belki yüzeysel olabilirim, ama çok derin bir flekilde. Bazen kafam›n çal›flma flekli, zihnimi kurcalayan fleyler, olmad›k, bofl fleylere harcayabildi¤im delice zaman beni de rahats›z ediyor. Mesela, geçenlerde içine su doldurdu¤un tahta bir kufl ald›m, tam kitsch bir biblo. Çocuklu¤umdan beri görmedi¤im türde bir fley, flimdi o¤lumun odas›nda bafl köflede duruyor. Dün, k›r›ld› sand›m, feci can›m s›k›ld›, yirmi dakika onu tamir etmeye u¤raflt›m... Baz›-

lar› ciddi bir ruhsal sorunum oldu¤unu düflünüyor, ama insan ruhunda benim hofluma giden, hayranl›k duydu¤um fley bu: Hayatta olmaktan, varolmaktan, gerçeklikten uzaklaflabilme, kendini oyalayabilme kapasitesi. Ayakkab›lar, giysiler, hatta sonuçta müzik bile gerçekli¤e göre lüks fleyler. Bunlar belki fuzulî, bofl, hafif fleyler, ama insanl›¤›n en iyi yanlar›, çünkü daha çekici baflka bir fley yok. “Fucking Song”un sözleri, seninle yatmaya muvaffak olamayan bir hayran›n› m› anlat›yor? fiark› söylemek, dinleyicilerle neredeyse cinsel iliflki kurmak gibi bir fley. ‹nsanlar›n kulaklar›na giriyorsun, yani bir bak›ma onlar›n bedenlerine duhul oluyorsun. ‹nsanlar›n bedenlerine girmek hofluma gidiyor. Bu onlar için de iyi bir fley, mecazen de¤il de, gerçekten içlerine girsem hayal k›r›kl›¤› yaratabilirim. Ama flark›yla girince güzel oluyor. Albüme ad›n› veren “Further Complications” biyografik bir flark› m›? Benim hayat›m› anlat›yor, do¤umumun öncesinden bafllayarak. Çok net hat›rl›yorum, üç hafta geç do¤mufltum. ‹çeride rahat›m yerinde oldu¤u için herhalde. Bu seneki South by Southwest festivalinde pop flark›lar›n›n sözleri üzerine bir konferans verdin. fiark› söylemekle yetinmek yerine böyle bir konuflma yapman›n sebebi neydi? Her fley bir yana, bir fikri bir saatlik bir süre içinde tutarl› bir flekilde ifade edip edemeyece¤imi görmek is-

bir zaman “flimdi insanlar›n hayat›n› kurtaracak bir flark› yazay›m” diye piyanonun bafl›na oturmufl de¤ilim. Öyle yapt›¤›nda ortaya boktan bir fleyin ç›kaca¤›na hiç flüphem yok. Müzi¤in en güzel taraf›, onu herkesin yapabilmesidir. fiu Michael Jackson hadisesinin, yapt›¤›m protestonun bafll›ca sebeplerinden biri de buydu zaten. Bir müzisyenin mesih rolüne soyunmas› sanat›n ruhuna ayk›r›. Tanr›yla k›rm›z› telefon ba¤lant›s› olan üstün insanlar de¤iliz ki biz. Herkesin içinde varolan bir fleye, bir noktaya dokunuyoruz, hepsi bu. O yüzden birilerinin gelip “flark›lar›n hayat›m› kurtard›” demesi beni tedirgin ediyor. Çünkü bunu söyleyen insanlardan hiçbir fark›m yok asl›nda. Geçmiflte, “bu müzi¤i 40 yafl›na geldi¤imde yapamam”

“Further Complications”›n garaj rock sound’u gruptan kaynaklan›yor. Harbi rock’u biliyorlar. Ben rock’u hakir görürdüm, tercihim punk’t›. diyordun. fiimdi 45 yafl›ndas›n ve “Further Complications” bugüne dek yapt›¤›n en agresif albüm say›labilir. “Further Complications”› en geleneksel tarzda yapt›k. fiark›lar› yazd›k, insanlara çald›k, sonra kaydettik. Bütün gruplar müzi¤e böyle bafll›yor. Bu yafl meselesini kafaya takarak ahmakl›k ediyorum. Belki de müzik dünyas›nda zarafetle yafllanan pek fazla örnek olmad›¤› için. Ama baflkalar›n›n nas›l yaflland›¤› beni ilgilendirmemeli, öyle de¤il mi? Bazen normal hayatta fazla çekingen oldu¤umu düflünüyorum, yükümü biraz boflaltmam lâz›m, çünkü hepsini sahneye saçmak sa¤l›kl› bir durum de¤il. fiu da acayip bir durum: Muhafazakâr Parti’nin genel baflkan› benden iki yafl küçük. Bense hâlâ sorumlu bir yetiflkin gibi hissetmiyorum kendimi. Çeflitli kad›n arkadafllar›ma seninle söylefli yapaca¤›m› söyledi¤imde çok heyecanland›lar... Sahiden mi? Bir seks sembolü olmak nas›l bir duygu? Onlara telefon numaram› verebilirsin... (gülüyor) Ama Pulp’tan önce böyle de¤ildi. Bir baksana bana! Pozitif düflünmenin sonucu galiba bu flimdiki durum. ‹nflallah benim halim baflkalar›na da umut verir.

Çeviren: Siren ‹demen - Yücel Göktürk

tedim. Ben bir flark›yazar›y›m, dolay›s›yla kelimeler ve flark›lar hakk›nda fikirlerim var. Çok iyi bildi¤inizi düflündü¤ünüz bir flark›y› cover’larken sözlerin sadece bir k›sm›n› bildi¤inizi farkediyorsunuz. Sözleri yaz›l› olarak önünüze koydu¤unuzda o flark›y› yeniden keflfediyorsunuz. fiark›lar, sözlerini bilmeseniz de kendilerini ifade edebiliyor. Dolay›s›yla, sözler flark›lar›n aslî unsuru de¤ildir bence. Ama, iyi söz yazmak için k›ç›n› terletirsen flark› bambaflka bir nitelik kazan›r. Ben flark› sözü yazarken bir fliir gibi de¤il, bir nesir gibi, bir metin gibi yaz›yorum. Çünkü flark› sözü fliir de¤ildir. fiark› sözü, flark›n›n bir parças› olarak varolur sadece. Yazd›¤›n flark› sözlerinden gurur duyuyor gibisin. Sözleri önemserim, onlara ihtimam gösteririm. Sözlerin müzi¤in biraz d›fl›na taflmas›, müzi¤e tam oturmamas› hofluma gidiyor. Riske girmek iyi fley. Bu albümdeki en riskli dize “senin oyuncak ay›n olabilirim” dizesi. ‹lk hali, “çükü kalkm›fl oyuncak ay›n olabilirim” biçimindeydi, öyle kalmas› biraz densizlik olurdu. Hayranlar›n›n “flark›lar›n hayat›m› kurtard›” dedikleri oluyor mu? Oluyor tabii ve bir karfl›l›k vermekte zorlan›yorum. O iltifat gö¤sümü kabart›yor. Ama hiç-

Selim Demirdelen Mikrofonun arkas›nda Aylin Asl›m, Levent Yüksel, Melis Daniflmend, Koray Candemir, Özge F›flk›n, Adile Yad›rg›, Sezai Olgaç var. fiark›lar›n arkas›nda ise sessiz sedas›z, ama kap› gibi Selim Demirdelen duruyor. “Dut A¤ac›”, sinemac›-bestekâr›n “Beat Bazaar” ve “Barda” soundtrack’inden sonraki üçüncü albümü. Kendisiyle bulufltuk, ne etmifl, nas›l etmifl, nas›l bulmufl, nas›l bozmufl ö¤rendik...

KenD‹M eTT‹m KEND‹m BOZDUm

dum, evdekilerin siniri bozuluyordu, bir gün amcamla Yüksek Kald›r›m’da gezerken bana bir darbuka ald›, 12-13 yafl›mdayd›m. Sonra orgum olsun istedim, babam, o da tufllu bu da tufllu diyerek, gidip akordeon ald›. (gülüyor) Lisede küçük bir orgum oldu, onunla besteler yapmaya bafllad›m. ‹stanbul Erkek Lisesi’ndeydim, bir grup kurduk, ad› Seth’ti, “karanl›klar prensi” demek. Grup büyüdü serpildi, hatta bir albüm bile yapt›k, ama yay›nlanmad›. O s›ralarda Hey dergisinin yar›flmas›na kat›lm›flt›k. O kadar çok kat›l›m olmufltu ve flark›lar o kadar be¤enilmiflti ki ‹lhan ‹rem, Güven Erkin Erkal’la birlikte yar›flmadan toplad›¤› flark›lardan “De¤iflim Rüzgârlar›” diye bir albüm yapt›. Biz de vard›k o albümde, Teoman’›n solisti oldu¤u Mirage grubu da vard›. Evde duruyor, künyede acayip isimler var. (gülüyor) Grubu nas›l kurmufltunuz? Lisede ilk müzik grubu kuruldu¤unda ben de dahil olmak istemifltim, fakat almam›fllard›. Çünkü di¤er grup elemanlar› heavy metal dinliyordu, bense daha çok Alphaville’e, Duran Duran’a tak›l›yordum, New wave dinliyordum. Klavyeci olmak istedim, “heavy metal’de klavye yok, kusura bakma” dediler. (gülüyor) Sonra müzik odas›nda ne yap›yorlar diye bakt›m, bir de gördüm ki dördü de davulcu, befler dakika arayla davul çal›yorlar. (gülüyor) O gruptan sonra Alpay (fialt) ve

Foto: fiahan Nuho¤lu

Yönetmenlikte kocaman bir ekiple çal›fl›yorsun, onun zevki ayr›. Ama müzik bambaflka, küçük bir odada tek bafl›may›m, kimse denetlemiyor.

“Dut A¤ac›” albümündeki flark›lar nas›l bir araya geldi? Selim Demirdelen: “Herkes Gibi”yi 20 y›l önce bestelemifltim. Bir Nâz›m Hikmet fliiri. Cem Karaca’n›n yapt›¤› “Herkes Gibi” yorumu da var. Onu besteyi yapt›ktan sonra keflfettim, o da çok güzel. Hofluma gidiyor ayn› sözlerden baflka yorumlar duymak. “‹stanbul” flark›s› “Anlat ‹stanbul” filmi, “O¤lum” flark›s› da “B›çak S›rt›” için yap›lm›flt›, ama söz yazar›n›n da, bestecinin de, söyleyenin de çocu¤u yok. (gülüyor) Hepsi zamana yay›lm›fl besteler, dört-befl sene önce yeterli say›ya ulafl›nca bir albüm yapay›m dedim. Baya¤› yol alm›flken bilgisayar›m çöktü, her fley silindi, üç gün eve kapan›p a¤lad›m. (gülüyor) O zaman albümde enstrümantal flark›lar da olacakt›. Araya “B›çak S›rt›”

36‹

ve “Anlat ‹stanbul” girince bu hale geldi. Albümde flark› söyleyenler bu flark›y› kim söyler deyince ilk akl›ma gelenler, flark›lar kendi müzik türlerine de uyuyor. Belki Levent’in söyledi¤i “O¤lum” biraz farkl›, sesini o kadar dingin kulland›¤›, pes söyledi¤i çok az flark› var. Albümdeki “O¤lum” flark›s› “B›çak S›rt›” dizisinde kullan›ld› m›? Kullan›lmad›. Dizi sektöründe k⤛da yaz›lm›fl, bence do¤ru olmayan alt›n kurallar var. Onlardan biri de “iyi bir flark› yaparsan reyting artar”. fiark›n›n diziyi kald›rd›¤› bir iki örnek var tabii, ama zaten orada hikâyede bir dönüflüm olmufltur, müzik ancak onu desteklemifltir. Reytingler istendi¤i gibi gitmeyince biz de bu alt›n kural› uygulamaya karar verdik. “H›rs›z Polis” dizisindeki “‹mkâns›z Aflk”›n sözlerini Nefle

fien yazm›flt›, bestecisi de Cem Y›ld›z’d›. Bu flark›y› da Cem’e siparifl ettik, sözleri de Nefle yazd›. Ayr›ca bir beste de ben yapt›m. Dizide Cem’inkini kulland›k ve böylece alt›n kural›n ifllemedi¤i ortaya ç›kt›. (gülüyor) Müzik benim için bir kaç›fl alan›, yönetmenlikte kocaman bir ekiple çal›fl›yorsun, onun zevki ayr›. Ama müzik bambaflka, küçük bir odada tek bafl›may›m, kimsenin denetiminde de¤ilim, hüzün, aflk, k›rg›nl›klar hep orada ç›k›yor. “‹stanbul” ve “O¤lum” sebepli yap›ld›ysa da onlarda da ayn› duygu var. “‹stanbul”’un sözleri “Anlat ‹stanbul”un yönetmenlerinden Ümit Ünal’›n. Film yo¤un, karanl›k bir film oldu¤undan sözler de öyle. Müzikle hafl›r neflir olmaya ne zaman bafllad›n? Evde dolaplara, kap›lara vuruyor-

Ete’yle (Kurttekin) kendimiz bir grup oluflurduk. Benim ve Ete’nin bestelerini çal›yorduk, düzenlemeler rock tarz›ndayd›, ama do¤açlama da yap›yorduk, hiç cover çalm›yorduk. TRT’de Yar›m Elma diye çok güzel bir müzik program› vard›, Mirage’la beraber programa kat›lm›flt›k. Kimleri dinliyordunuz? O dönemin popüler metal gruplar›ndan Iron Maiden, Judas Priest, ayr›ca Scorpions dinlenirdi. Ben de onlar sayesinde metal dünyas›na girmifltim, ama evde baflka fleyler dinliyordum. O y›llarda nas›l becerdiysem Spyro Gyra konserini en önden izlemifltim, cazla tan›flt›ktan sonra caz dinlemeye bafllad›m. Di¤er grup elemanlar› bambaflka fleyler dinliyordu, ortaya da baflar›l› ve kal›c› olmasa da bambaflka bir fley ç›kt›. ‹fl Sypro Gyro’dan dallan›p budaklan›p Miles Davis’e gitti, “Bitches Brew” albümünü dinleyip dinleyip, ders çal›fl›r gibi kafa patlat›yordum, sonra John Coltrane, Bill Evans dinlemeye bafllad›m. Yerli müzik dinlemez miydiniz? O dönemlerde dinlemiyorduk, sade-

noktas› “Eflk›ya”d›r. Türk sinemas›n›n önemli yönetmenlerinden Tolgay Ziyal yard›mc› yönetmendi, ondan çok fley ö¤rendim. “Eflk›ya”dan sonra reklam sektöründe çal›flmaya bafllad›m. O gün bugündür reklam filmi çekiyorum, araya “Anlat ‹stanbul” ve “B›çak S›rt›” girdi. Manavizyon’dayken seslendirme yapmaya gelen bir sürü ünlü isimle de çal›flt›n, de¤il mi? Mesela ‹fl Bankas›’n›n 70. y›l gecesi için Safiye Ayla ve Timur Selçuk bir ay stüdyoya kapan›p müzik yapm›flt›. Atilla Özdemiro¤lu, Aflk›n Arsunan ve Muazzez Abac›’yla da çal›flm›flt›k. Atilla Abi her fleyi konufllarak yapar, kenarda oturup dinleyince ders gibi oluyor zaten... Yavuz Turgul “Gölge Oyunu”nun müziklerini Erkan O¤ur’un yapmas›n› istemiflti. Biz Erkan O¤ur’la üç flark› kaydettik, sonra onlar “Bir Ömürlük Misafir” albümüne girdi. Benim de o dönemde ilk ciddi kayd›md›. fiark›lar “Gölge Oyunu”nda kullan›lmad›, ama zaman geçti ve “Eflk›ya” için Erkan O¤ur ve Yavuz Turgul tekrar bir araya geldiler... Onno Tunç o zamanlar bir rap jingle’› yapm›flt›, vokal için o s›ralar radyoda çal›flan Mustafa Sandal gelmiflti... Sevsek de sevmesek de reklam, popüler müzi¤i ve popüler sinemay› yak›ndan takip eder ve ilk ad›mlar› atar. Sinemayla müzi¤in buluflmas›n›n doruk noktas› nedir sence? Zihnime çak›l›p kalan Steven Soderbergh’in “Kafka” filminin müzikleri. Bu kadar uyumlu bir durumun yakaland›¤› ender filmlerden biri. Bütün Angelopoulos-Eleni Karandriou birliktelikleri müthifltir, ama onlarda müzik biraz öne geçiyor bazen. Sinemadaki herhangi bir eleman›n öykünün önüne geçmesi beni rahats›z eder. Bir ruh birlikteli¤i de Fellini ve Nino Rota aras›nda var. Bizim sinemadaki acelecilik ka-

liteyi çok düflürüyor, son dönemdeki filmleri görsel olarak çok be¤ensek de bir taraf› hep eksik kal›yor. Biz bile “Anlat ‹stanbul”un müzikleri için Gökhan K›rdar’a befl gün vermifltik, korkunç bir fley. Ama ben “Barda”n›n müzikleri için rahat çal›flt›m, bir ay›m vard›. Türk sinemas›nda iyi bir müzik ve film buluflmas› var m›? Cahit Berkay’›n tüm film müzikleri bence inan›lmaz. O günün imkânlar›yla, popüler analog synthesizer’lar› kullanarak içimize iflleyen müzikler yapm›fl. Keza Melih Kibar’›n bütün “Hababam S›n›f›” serisi için yapt›¤› müzikler muhteflem. Hem müzi¤ini hem de yönetmenli¤ini yapaca¤›n bir film tasarl›yor musun? Evet, çekmecede duran iki-üç proje

rindeki “Heartbeat”i ve “Mo fii Bi Hat Aito”yu da koymak istiyorum. “Mo fii Bi Hat Aito” bir Süryani ilahisiymifl. Nas›l karar verdin onu düzenlemeye? Kalan Müzik “Süryaniler” diye bir toplama albüm ç›karm›flt›. Kalan’dan ç›kan albümleri çok be¤eniyorum. Bu ilahiye de o albümde rastlad›m, tek bir kad›n sesiydi, evde kendi kendime bir düzenle yapt›m. ‹lahiyi de bir Süryani arkadafl›ma çevirttim, dini bir flark› asl›nda. Kad›n›n yorumu çok etkileyici, ama kim oldu¤unu bulamad›k, çok eski bir kay›t. Bu aralar ne dinliyorsun? Nik Bartsch dinliyorum, ‹sviçreli bir cazc›, müzi¤ini “zen funk” olarak tan›ml›yor. Uzun zamandan beri beni heyecanlad›ran tek isim, acayip, 32

Klip çekmeyi sevmiyorum, ama “Dut A¤ac›”ndaki flark›lar için tek bir hikâyeden oluflan on klip çekece¤im, birdenbire on tane klibi olacak albümün, arkas› yar›n gibi. var. Yapabilece¤ime inan›rsam müzik yapar›m, ama bir yarat›c›n›n daha iflin içine girmesi art› bir de¤er katar. Tercihim müzikleri baflkas›na yapt›rmak. Kerim Çapl›’y› kaybetti¤imizde Roll’un 124. say›s›nda seninle de konuflmufltuk. Bir Kerim Çapl› filmi projesinden bahsetmifltin. Çekmecede duruyor. Onunla çal›flm›fl müzisyenlerden ve ailesinden bilgi toplad›m, ama süreç ölmesiyle kesintiye u¤rad›. Hikâyeyle ilgili son büyük üzüntüm annesi opera sanatç›s› Azra Gün’ün konuflmaktan vazgeçmesi. fiimdi Chicago’da olan Orhan Atasoy’la görüflece¤im, bir dönem beraber müzik yapm›fllar. Yeni albüm için uzun bekler miyiz? “Dut A¤ac›”yla vedalaflt›ktan sonra bilgisayar› kar›flt›r›nca bir albümlük daha malzeme ç›kt›. Ama “Beat Bazaar” gibi enstrümantal olur. Yeni albüme “‹stanbul Calling” albümle-

saatlik jam session’lar› var. ‹sviçre’de pazartesi günleri bir barda çal›yor, ben de atlay›p dinlemeye gittim. Rezervasyon için mail at›nca cevap bizzat kendinden geldi. Ona Mevlevi müzikleri götürdüm, ayr›ca Erkan O¤ur’un “Telvin”ini, Quartet Muartet’i ve Mercan Dede’yi hediye ettim... Yak›nlarda Gren’i al›p be¤endim. S›f›r Kilometre’yi be¤enirim, zaten onlar›n isim babas›y›m. Albüme klip çekmeyecek misin? Klip çekmeyi sevmiyorum, arkadafllar›m Özge F›flk›n ve Melis Daniflmend’in grubu Üçnoktabir için çekmifltim yine de. Kültür Üniversitesi’ndeki ö¤rencilerimden, “Dut A¤ac›”ndaki flark›lar için klip çekmelerini istedim, olmad›, çok tembel ç›kt›lar. ‹fl bafla düfltü. Bu albüm için tek bir hikâyeden oluflan on klip çekece¤im, birdenbire on tane klibi olacak albümün, arkas› yar›n gibi.

Söylefli: Çi¤dem Öztürk

ce MFÖ dinliyorduk. MFÖ’yle ilgili bir hikâyem var: Manajans’›n ses stüdyosunda çal›flmaya bafllad›ktan bir süre sonra reklam müzi¤i yapmaya bafllad›m, Ford için bir jingle yapt›m, keflke Mazhar Fuat Özkan söylese, dedim. Ajanstakiler olur dedi, MFÖ de kabul etti. Fakat korktum ve Hakan Kurflun’u arad›m: “Elim aya¤›m titriyor, sen kaydeder misin?” (gülüyor) Sözlerini yazd›¤›n “Ben Yapt›m” flark›s›nda “kendim ettim, kendim bozdum” diyorsun. Müzikle bu kadar hemhal olmuflken sinema okumak için New York’a gitmeye nas›l karar verdin? Reklamc›l›¤a bafllad›¤›m dönem bu iflin müthifl zamanlar›yd›, Manavizyon’daki ses stüdyosunda ifle girdi¤imde Manajans’ta Yavuz Turgul kreatif direktördü, Egemen Berköz, Necati Tosuner metin yazar›yd›. ‹fl görüflmesinde ne çald›¤›m› sordular, klavye, deyince, “buradaki orkestrada genel müdür Jeffi Medina da klavye çal›yor, davulcumuz yok, sen davul çal” dediler. Ben de öylece davulculu¤a bafllad›m. (gülüyor) Yo¤un çal›fl›yorduk, devaml› film üretiliyordu. Dijitale geçilince iflim azald›, o zaman kamera odas›na gittim, haz›r plato, ›fl›k, kamera da vard›. K›sa film çekmeye bafllad›m. ‹lk k›sa filmim “Makinist”i Emek sinemas›n›n makine dairesinde çektim. Arkas›ndan “Hasret” ve “Çevre”yi çektim, onlarla ’94 senesinde ‹FSAK’tan ödül ald›m. “Koza” filmiyle Nuri Bilge Ceylan büyük ödülü alm›flt›, ben de özendirme ödülünü alm›flt›m. Hep bir eksiklik duygum vard›, Amerika’da New York Üniversitesi’nde alt› ayl›k bir kurs buldum, atlad›m gittim. Dönünce hemen sinema yapmak istemedin mi? Yavuz Turgul “Eflk›ya”ya haz›rlan›yordu, korkarak telefon ettim, gel, dedi. Benim için esas okul, dönüm

Duman’›n en güzel konserlerini verdi¤i Mojo’da uzun y›llar en güzel geceleri yaflatan Garage Band, y›llar›n bar grubu, 2009’un en parlak ifllerinden birine imza att›. ‹lk albüm “Tepeden T›rna¤a”n›n ard›ndaki gizli isim, prodüktör koltu¤unda oturan ve y›llard›r ilk defa flark›lar›n› duyuran Fethi Taner deyince de, merakl›s› zaten flöyle bir silkinecektir. Rock vokalinde hasret kald›¤›m›z erkek tonlamas›n› getiren Ersoy Ada ve Burak Güngörmüfl, albümün uzun sürmüfl do¤umunu anlat›yor...

Garaj

K›LavUzUmUz YavUz Garaj’›n 1994 y›l›nda kuruldu¤unu söylüyorsunuz, ama ilk albümünü ç›karan bu grup y›llar içinde farkl› unsurlarla beslenip baflkalaflm›fl sanki. Nas›l kurguluyorsunuz Garaj tarihini? Burak Güngörmüfl: Garage Band’den dolay› o kadar geriye gidiyoruz. Hepimiz Garage Band’de çald›k zaman zaman. Ersoy’la (Ada) Günefl Devrim Demirci 1994’te kuruyor grubu. 2000’de ben, Garaj’›n flu anki gitarc›s› Berk (Ar›han) ve davulcusu Ergin (Özler) Alef’i kurduk, kay›tlar yapmaya bafllad›k. O dönemde Ersoy’un da Alef’e kat›lmas›n› istemifltik, fakat Ersoy Garaj’la hem haftasonlar› Mojo’da ç›k›yordu, hem Okan Bayülgen’in program›nda müzik yap›yordu. Biz onu beklerken o bizi Garaj’a davet etti bu sefer. Önce Berk, sonra ben Garaj’a girmifl olduk. Bir taraftan da Alef’le kendi flark›lar›m›z› yapmaya devam ediyorduk. 2007’de Fethi (Taner) dedi ki, “gelin, bütün bu iflleri birlefltirelim”. Garage Band ve Alef’in yan›na, Fethi Taner de üçüncü unsur yani... Burak: Aynen öyle. Fethi öyle deyince, Alef’in ad› Ersoy’un soyad›yla birleflti, Alef Ada oldu. Sonra bakt›k, garip bir ad, Fethi dedi ki Tataygumba koyal›m, ayn› adl› flark›m›za ithafen, o da içimize sinmedi. Dedik ki madem senelerdir bizi tan›yan

nu kald›rm›flt› havaya. Sonra bir bakt›m, Büyükainsanlar Garage diye tan›yor, Fethi’yi ikna ettik, da’da kahve içiyor. Ama tan›flmak Bodrum’da naBand’i att›k, Garage’› da Garaj yapt›k. Çok mutlusip oldu. Fethi’yle Deneyevi’ndeki her kay›ttan yuz flu an ismimizden. (gülüyor) sonra 11 vapuruna binip Büyükada’ya dönerdik, Ersoy Ada: Cover çalarak ‹stanbul’un belli bafll› 2006’dan 2009’a, üç y›l öyle geçti. barlar›ndan d›flar› ç›kam›yorsunuz. Kendinden Herkes müzik yapmaya at›lm›fl, kimse okulu biüretmedikten, kendinden vermedikten sonra grutirememifl gibi bir durum mu vard› o çevrede? bun ömrü de belli oluyor. Alef’in iflleri de gayet Nas›l y›llard›? güzel ifllerdi, ben de heveslenmifltim, ama hayaErsoy: Fethi bitirmiflti galiba, ama sekiz-dokuz set›m belirsizdi. Fethi çok birlefltirici oldu gerçekten. ne sürdü ö¤rencili¤i. Ö¤renci miydi, turist miydi, Albümde de yedi flark›s› var, ayn› zamanda probelli de¤ildi zaten. Yavuz çabuk b›rakt›, biz de öydüktörümüz, ama flark›lar› çok daha eskiye dayan›yor. Garage’› dinlemifl insan say›s› çoktur. Bir tane de olsa Eskiden beri tan›fl›yor mukendi flark›m›z› çalabiliyorduk barda. ‹ster kendi flark›n› sunuz Fethi Taner’le? Ersoy: Tabii, okul zamanlaçal, ister baflkas›n›nkini, müzik üretiyor olmak güzel fley. r›ndan, ‘88’den beri. Toplale, sa¤da solda çalmaktan bitiremedik. fiimdi Dema Adamlar’la yapt›¤› “‹fl Dönüflü ‹stanbul Kenniz’le (Arcak) beraber afla döndük, ciddi ö¤rencitinde” (1993) albümünde Günefl Devrim Demirci lik yap›yoruz, s›navlara giriyoruz. (gülüyor) de çalm›flt›, Yavuz Çetin, Gültekin Kaçar... Hep Okul d›fl›ndaki âlem daha m› çekici geliyordu? bizim Marmara Müzik Ö¤retmenli¤i tayfas›. Fethi Ersoy: Sevdi¤imiz flark›lar› çal›p söylemek hoflude oradand›. muza gidiyordu, sonra bundan para da kazanabiBurak: Bu adamlarla müzik yapmak istiyordum lece¤imizi anlad›k. Güneyde bir tak›m yerlerde ben, onlar› tan›madan önce. Ersoy’u sahnede hem çal›p söyleyece¤iz, hem tatil yapaca¤›z, bir gördüm ilk defa, ama Fethi’yi fanzinlerden hat›rl›de üstüne para alaca¤›z, yeme de yan›nda yat! yorum. Güven Erkin Erkal’›n ç›kard›¤› bir fanzinde Ö¤rencilikten çok daha yukar›da bir durum gibi foto¤raf›n› görmüfltüm ilk, bir konserde yumru¤u-

Foto: fiahan Nuho¤lu

38‹

geliyordu bize bu. Devams›zl›k dibe vurdu tabii, tek tek gümledik hepimiz. (gülüyor) Burak: Ben o zaman daha yokum tabii. (gülüyor) Kent FM’de “Kap›lar ve Köprüler” diye bir program vard›, Yavuz’un flark›lar›n› ilk defa orada duymufltum. Fethi’den, Hakan’dan bahsedildi¤ini de hat›rl›yorum. 1994 ya da 1995’ti, Mojo yeni aç›lm›flt› o dönem, gitti¤imizde sahnede gördü¤üm ilk insan Ersoy oldu. Ersoy: Benim çevremde iyi müzisyenler oldu hep. Fethi, Yavuz... Onlar›n flark›lar›n› dinletirdim Garage Band’deki arkadafllar›ma, belki onlar›n da içinden flark› yazmak geçerdi, ama hantald›lar. Ben yazay›m desem, benim iflim de¤ilmifl gibi düflünürdüm. Fethi’nin flark›lar›n› yavafl yavafl Garage’›n repertuar›na dahil etmek istedik, ama iki flark›s›n› yapabildik sadece. Dört flark› yapabilsek, belki fleklimiz daha önce belirginleflebilirdi. Burak: Bir de, Fethi parçalar›n›n kendi istedi¤i gibi çal›nmas›n› istiyordu. Albüme de “prodüktör ben olaca¤›m, parçalar› ben düzenleyece¤im, sizin flark›lar›n›za da kar›flaca¤›m” diyerek bafllad› zaten. O kadar çok insanla çal›flt›k ki bu süreçte, ama insanlar de¤ifltikçe flark›lar kötülefliyordu. Ersoy: Ama Okan Bayülgen’le, Mojo’yla bir kitle de oluflmufl oldu, insanlar flark›lar›n özünde güzel flark›lar oldu¤unu hissettiler. O kitlenin deste¤i, bunlar›n üzerine gitmemizi de sa¤lad›. Sonuçta bir çevrenin eseri Garaj. Bu albümde Yavuz’un, Hakan Özer’in flark›lar› da olabilirdi, onlar›n flark›lar› da bizim hep yan›bafl›m›zda olan, sofrada paylafl›lan flark›lard›r. Yavuz Çetin kaya gibi bir örnek adamd› o zamanlar. Çok da etkileyiciydi. Arkadafl›yd›k ama, hayran›yd›k ayn› zamanda. Kiflili¤i, müzisyenli¤i, tarz›, tavr›... Repertuar›m›z›n yar›s›, Yavuz’un dikkat çekti¤i flark›lard›. Burak: Ben eskiden bir soul grubunda, Night Train’de çal›yordum. Yavuz da bizi izlemeye geldi¤i zaman sahneye ç›kar, bir soul müzisyeni gibi çalar, inerdi. Harika bir flark›c›yd› ayr›ca. Müzikten her yönüyle anlar, anlat›r, paylafl›rd›. Sabahlara kadar yorulmadan flark› dinlerdi, s›rf o flark›lar›n hat›r›na. Sana tutup Jim Croce flark›lar› çalard› mesela. Neil Young dersin, “nas›ld›, nas›ld›” diye diye oturup külliyat› ç›kart›rd› gitar›yla. fiimdi o¤lu Yavuzcan arkadafl›m›z, onunla beraber çal›yoruz ara s›ra. Fethi’yle, Hakan’la, Ersoy’la bulufltu¤umuzda hep aram›zda gibi hâlâ Yavuz. Bir de çok iyi niyetliydi. Beni Night Train’de izleyince “bir caz bas›n olsa ne güzel olur” dedi, bir hafta sonra ’63 model bas› gördüm, ald›m. “fiimdi ne alay›m” dedim. “fiöyle ‘70’lerden kalma bir Marshall bas amplisi bulsan” dedi, bir hafta sonra karfl›ma ç›kt›. “Peki flimdi” dedim, dedi ki “al bir cak, çal, salak!” (gülüyor) Myspace sayfan›zda, etkilendi¤iniz gruplar› sayarken Beatles, Bob Dylan diye bafllay›p bütün bir rock tarihini tar›yorsunuz, ama siyah müzisyenleri, soul ve funk’› da es geçmemiflsiniz... Burak: Sly and The Family Stone, James Brown, Otis Redding... Birbirimize çekti¤imiz, dinletti¤imiz albümler. Y›llard›r güzel bir müzik al›flverifli de var aram›zda. Müzi¤imizde siyah müzisyenlerin bariz bir etkisini gösteremem belki ama, bizi etkilediklerini de düflünüyoruz. Onlarla da büyüdük sonuçta. O y›llara bak›nca, Bob Dylan’dan Caetano Veloso’ya, büyük bir aile görüyorum. Son zamanlarda Captain Beefheart’a kafay› takt›m, tüylerim diken diken oluyor dinlerken. Delilikle dahilik aras›nda hakikaten çok ince bir s›n›r var, bunu anl›yorum onu dinlerken. Çevresinde kendi müziklerini yapan insanlar varken, Garage Band niye hep bir cover grubu ola-

Bir fleyi be¤enmiyorsa, bunu insan›n surat›na çok rak sürdürdü hayat›n›? sert bir flekilde söyleyebilecek rahatl›kta bir Ersoy: Çünkü neyi seviyorsan onu çal denince, adam. Çal›flt›¤› insanlar saymakla bitmez. Unkaiflin içine Bülent Ortaçgil, Fikret K›z›lok, Mazhar pan›’nda Sezen Aksu’nun yeni kaseti için büroFuat Özkan’›n flark›lar› kar›flabiliyordu. Dinledi¤inun önünde insanlar›n kuyru¤a girdi¤ini hat›rl›yomiz flark›lar, çald›¤›m›z ve dolay›s›yla para kazanrum. Ben tezgâhtar olarak bafllad›m ifle, Karaköy d›¤›m›z ifller oldu, öyle de gitti. ‹fli biraz büyütealtgeçidinde bir plakç›da. Elimin alt›nda 3 bin talim, davul da olsun deyince, baflka flark›lar da ne CD vard›, sürekli de¤ifliyordu bunlar, hep mügirdi. Bizden de bir fleyler olsun deyince de, o zik dinliyordum. Ama plak flirketimiz var diye de ciddiyete bürünemiyorduk. Çok soytar› tak›l›yorbir albüm yapamad›k y›llarca. Babamdan çok ret duk, bize biraz a¤›r geliyordu o mesele. ‹lk baflta ald›m “bu olmaz, götür bunu” diye. Müzisyenlersevimli bir gruptuk, daha çok turistlere hitap ediden b›km›fl, “sen bu ifle girme” dedi hep. Bar›fl yorduk. ‹stanbul’a gelince ifl biraz daha karanl›kManço’yu da çok iyi tan›rd›, Erkin (Koray) abiyi laflt›, sarhofllaflmaya bafllad›. 2000’lerden sonra de. Arkadaflt› hepsiyle. Benim hikâyemi çok çoAlef’le evde kay›tlar yapmak filan çok hofluma cuksu, çok özenti buluyordu. Onun o¤lu olmak gitti, beni güzellefltiriyordu o çal›flmalar. Onlar zor, çok zor. (gülüyor) kendi bestelerini yapan çocuklard›, ama tercih Evde ne dinlenirdi sen küçükken? edilmifl olmak da gönül okflay›c› bir fley. Burak: Komflumuza gidip müzik dinliyordum ben. Burak: Mojo’da çalarken dans etmek isteyen inEvde müzik setimiz yoktu bizim. Çok sevdi¤im sanlar vard› karfl›m›zda. O talebe uygun flark›lar Serdar abime gidip onun plaklar›n› dinlerdim. Onseçmek durumunda da kald›k o dönem, ama yüda ilk dinledi¤im, yak›ndan gördü¤üm ilk plak, zümüzü k›zartacak bir fley de yapmad›k. Pink Floyd’un “Ummagumma”s›yd›. Babam eve Ersoy: Eski akustik flark›lar y›llar içinde azald› tamüzik nam›na hiçbir fley sokmad›, ben büyüdükbii, ama “bu flark›n›n bu barda ne ifli var” dedirçe bir fleyler almaya bafllad›m ancak. Ama as›l tecek, bilenini sevindirecek flark›lar› da çalmaya müzik ma¤azas› bana çok faydal› oldu. Babam çal›flt›k hep. eve hiç ifl getirmezdi yani, ama çok geç geldi¤i, Burak: Ben 2003’te bafllad›m Garage Band’e, o günlerce stüdyoda kald›¤› zamanlar oluyordu. Begünden itibaren “Bebek”, yani albümdeki “Kofl nim onda müzikle ilgili gördü¤üm tek fley bir sinir Baflkalar›na” da hep çal›nd›. Fethi’nin flark›s›. Y›lharbiydi. Y›llar geçtikçe kendi be¤enilerimi olufllar içinde dinleyicileri de olufltu. Grupta pek çok turdum ama. Bas çalmam›n nedeni Lemmy Kilinsan de¤iflti, bunun da s›k›nt›s›n› çektik. ‹nsanmister’dir mesela, ona bak›p “böyle bir adam ollarla derinlemesine bir iliflki kurmak istiyorduk, mal›y›m” demifltim. Çok kendine özgü bir insan. bu de¤iflimler de bize zaman kaybettirdi. Hürmetler yani. (gülüyor) Alef’teyken flark›lar› kim söylüyordu? Baban ne dedi albüme? Burak: Berk. Çok iyi flark› söyler, her enstrüman› Burak: ‹lk defa içinde oldu¤um bir fleyi be¤endi. çalar, çok iyi kaydeder. Grubuzumun parlayan y›l(gülüyor) Alef’i ilk dinledi¤inde “ben bunu hayatd›z›d›r kendisi. Alex gibi yani. Ya da Delgado diyeta basmam, bunlar çok Anglo-Sakson” demiflti. lim. (gülüyor) Ergin de öyle, ad› üstünde, müzisBu sefer kayd›, flark›lar› çok be¤endi. Özellikle de yenli¤i de, insanl›¤› da ergindir. Vertigo krizleri ge“Ben Bir Adam›m”›n ayaklar›n›n Türkiye co¤rafyaçiriyordu bir dönem, bekledik aram›za dönmesini. Bir insanla müzik yapmak, Yavuz Çetin kaya gibi bir örnek adamd›. Arkadafl›yd›k ama, onunla sadece müzik yaphayran›yd›k ayn› zamanda. Kiflili¤i, müzisyenli¤i, tavr›... mak demek de¤il çünkü. Bir dünya paylafl›yorsun bir Repertuar›m›z›n yar›s›, onun dikkat çekti¤i flark›lard›. defa. Grup arkadafll›¤› evlis›na de¤mesini çok sevdi. “Kar›nca Karar›nca”y› lik gibidir derler, bence ötesinde de bir fley. Sahda çok be¤endi, flark›n›n insana umut verdi¤ini nedeyken uçurumdan afla¤› düfltü¤ün zaman sesöyledi. Di¤er flark›lar için de “Pink Floyd gibi olni tutacak insan o grup arkadafl›nd›r. mufl” dedi. (gülüyor) Be¤enmese, Fono MüAlef niye evde kendi flark›lar›yla hafl›r neflir olzik’ten albümün ç›kmas› mümkün de¤ildi. mak varken bir bar grubuna, Garage Band’e girDandadadan nas›l ç›km›flt›? di yavafl yavafl? Burak: Onlar› izlesin diye babam› Babylon’a daBurak: ‹llâ barda çalmak de¤il de, müzi¤imizi vet ettim, geldi, “bu çocuklar gerçekten güzel çaulaflt›rmak iste¤i vard› hepimizde. Önemli olan l›yor” dedi. Ama Dandadadan’da ben de bir kuevde kay›t yapmak de¤il, bunlar› paylaflabilmek. mar oynad›m. “Bu grubun prodüktörü ben olacaBugün Ersoy’u, Garage’› dinlemifl insan say›s› ¤›m, albüm de buradan ç›kacak” dedim, askerçoktur. Bize de insanlarla buluflma imkân› sa¤laden gelmiflim, beni özlemifl, “tamam” dedi. (güd› Garage, bu da k›ymetli bir fley benim için. Bir lüyor) Fono Müzik yüzünden öyle zorluklar da yatane de olsa kendi flark›m›z› çalabilmek, beni flad›m ki. 2002’de demomuzu yapm›fl›z mesela, orada tutuyordu aç›kças›. Ben 1990’da müzi¤e Fono akl›mdan bile geçmiyor, EMI’a gittik, bir bafllad›m, ilk yapt›¤›m fley kendi flark›lar›m› yazbakt›k, babam genel müdürle içerde toplant› hamakt›. Cover çalman›n keyfine Ersoy’la, Night lindeymifl me¤er. Prodüktörle konufluyoruz, “baTrain’le vard›m. ‹ster kendi flark›n› çal, ister baflban niye basm›yor, siz basm›yorsan›z biz niye bakas›n›nkini, müzik üretiyor olmak güzel bir fley. sal›m” dedi. Buyur iflte. (gülüyor) Sen zaten müzi¤in içine do¤muflsun, de¤il mi? Albüm Alef flark›lar›yla bafll›yor, alt› flark› Fethi Baban Sezen Aksu’lar›n, Erol Evgin’lerin, Adnan Taner gidiyor, yine Alef’le ya da Alef - Fethi Tafienses’lerin, Zerrin Özer’lerin gelip geçti¤i y›llaner ortakl›¤›yla bitiyor gibi... r›n müzik firmas› Fono’nun sahibi Ahmet GünBurak: “Ayin” diyoruz biz Fethi’yle yazd›¤›m›z iki görmüfl... flark›ya, öyle bir havalar› var. Deniz’in (Arcak) doBurak: Evet, müzi¤e do¤dum gibi bir durum var. ¤açlama yapt›¤› “K›z›flma” da öyle. “Tepeden T›rBabam Türkiye’nin en eski prodüktörlerinden biri. na¤a” benim yazd›¤›m bir flark›yd›, Fethi naif bulUnkapan›’ndan önce, ‘60’larda plak firmalar› Dodu¤u taraflar›n› de¤ifltirdi, sözlere de müdahale ¤ubank’tayken bafllam›fl bu ifle. Babam hem etti. Yavuz için yazd›¤›m bir flark› var mesela, avantaj hem büyük bir dezavantaj oldu benim “Uyan”d› önce ad›, sonra “Kimi Zaman” oldu. için. Çok sert birisidir, ayn› zamanda komiktir de.

‹39

Soldan sa¤a: Ersoy Ada, grubun fahrî üyesi klavyeci ‹dil Özkan, Ergin Özler, Burak Güngörmüfl, Berk Ar›han

40‹

d›rd›, “bildik fleyler d›fl›nda neler çal›yorsun” diye görebilmek için. Bizi hep s›n›rlara do¤ru sürükleyen bir insan oldu Fethi. Ersoy: Sonuç olarak, kirli akor ar›yor asl›nda, öyle söyleyeyim. Kirli akor, pus, hiçbir fleyin yerli yerinde ve net olmamas›... Ben kiflilik olarak al›fl›¤›m Fethi’ye. Sa¤›n› solunu, kroflesini tahmin ederim, ald›¤›m darbeden ötürü fazla a¤lamam, y›llar içinde bunu ö¤rendim. Tatl›-sertli¤in sertli¤ini bazen fazla kaç›r›r. Bazen çok komiktir, üç saniyede net cevaplar verebilir. Burak: Fethi iflleri birlefltirmeyi teklif etti¤i zaman, tek flart›m›z fluydu: Bizim etimizi budumuzu biliyorsun, olamayaca¤›m›z fleyleri isteme, mevcudun içinden bir hamur yap... En güzel taraf› ilgisiydi, sürekli notlar ald›, çal›flt›. Bizim iç dünyam›za girdi, ama asla kendi dünyas›ndan da taviz vermedi. Sert ama konuflulabilir bir insan, komik de bir yandan. Fethi’yle çal›flana kadar ben hiç bir prodüktörle çal›flmam›flt›m. ‹nsanlar neler çekiyormufl babandan, gördün mü? Burak: Vallahi ben hiç onunla çal›flamam, biliyorum onu. (gülüyor) Babam Fethi Taner “flark›y› bir yere getirdik, burada kals›n” iflin hep ticarî olarak baflademez. Kendi kafas›ndaki hale getirene kadar iki y›l›m›z r›l› olmas›n› bekleyen bir insan, bense zevkine, keyfigeçti. Bizi hep s›n›rlara do¤ru sürükleyen bir insan oldu. ne müzik yapmay› istiyoGece hayat› ve bar performans› yetiyor mu inrum. Babam›n arkadafllar› da benim babam›n yesanlara acaba? tifltirdi¤i bir insan olmad›¤›m› hemen anl›yorlar. Ersoy: Hem de nas›l. Senelerce uyuyabilirsin öyAma ona hak verdi¤im bir nokta var: Bir müzik le. Alt› senemin hesab›n› veremiyorum ben. Güngüzelse herkes taraf›ndan seviliyor; müzi¤i yapler birbirine o kadar benzemifl ki. Harikal›klar› aymak zor olabilir ama, anlamak zor de¤il. n›, berbatl›klar› ayn›, ayn› da ayn›. Tamam, güneyErsoy: Ben de bu albümü hem gençten insanlade çald›k diyorum, sonra ‹stanbul’a, Mojo’ya gelr›n almas›n›, hem annemin babam›n da dinlemedik, ilk bafllar› hat›rl›yorum, sonra ne yapt›¤›m› sini istemifltim, yegâne hedefim buydu. bilmiyorum. Çok güzel y›llard› belki, ama daha Senin albümde bir tane, dört dizelik bir flark›n anlaml› geçirmek isterdim otuzlu yafllar›m›. var. Arkadafllar›n›n flark›lar›n› benimseyerek, Bu albüm o anlam› kazand›rmad› m›? kendine uydurarak okuyabildin mi? Burak: Elbette. Ama biz bu ifle 2000’de baflErsoy: Tabii, zaten bildi¤im flark›lard›. Ama kendilad›k, dokuz y›ld›r u¤rafl›yoruz. Bu özveri anmi hep elefltirdim kay›tlar boyunca. Kendini dinlecak bir fleye dönüflebilmifl, ac› taraf› o. Türkiyip be¤enmezsin, herkesin bafl›na gelir bu. A¤z›ye’nin sorgulamas› gereken bir fley bu, saden›n tembelliklerini farkediyorsun, “benim e’lerim ce bizim için geçerli de¤il çünkü. Proje baz›nöyle miymifl, imkân› yok can›m” falan diyorsun... da kalan o kadar çok albüm olmufl ki. Her göY›llar›n› sahnede geçirmene ra¤men... nülde bir aslan yat›yor, o aslanlara hakikaten Ersoy: “Bunu mu yapt›k y›llarca” diyordum kendiçok sayg› duyuyorum. mi kay›tlarda dinleyince. “fiu adam›n beni sevme-

Söylefli: Merve Erol

Orada geçen “korkunun ecele faydas› yok” sözünü “tövbenin ecele faydas› yok” diye de¤ifltirelim diye Fethi’nin korkunç bir bask›s› oldu, öyle de¤ifltirdik. Yani tam anlam›yla masif bir prodüktörlük yapt› bize. Ergin’in stüdyocu olmas›ndan da çok faydaland›k bu arada, onun elini öpmek isterim her defas›nda. Taylan Özdemir’in de öyle. Onlar Fethi’yle çal›flman›n ne oldu¤unu da bilen insanlar. Fethi “bir yere getirdik, burada kals›n” demez, kendi kafas›ndaki ve evrensel düzeyde kabul edilebilir bir hale getirene kadar iki y›l›m›z geçti. Fethi’nin böyle zor be¤enmesi, belki de albümümüzü baflar›l› olabilecek bir noktaya çekti. Onun da elini öpmek benim için farzd›r. (gülüyor) “‹fl Dönüflü ‹stanbul Kentinde” ç›kt›¤›nda yak›n çevrede nas›l karfl›lanm›flt›? Ersoy: Fethi hep bildi¤ini okuyan bir adam oldu¤u için, o dönemde ne moda, ne yap›lsa satar, hiç düflünmemiflti. “Nas›l yani” deyip durdu¤um, akl›m›n almad›¤› fleyler de var o albümde, bay›ld›¤›m fleyler de var. Fethi’nin arkas›nda duran kimse olmam›flt›. Belki de bu albümde, arkada duran ve meselenin ad›n› koyan bir insan olarak daha rahat. Kendi albümü s›rf kendisiyle ve sevgili arkadafllar›yla ilgili, onlar aras›nda olup biten bir fleydi, ki o arkadafllar da dahi derecesinde güzel enstrümantalist insanlard›. O albümün üzerinden 15 seneyi aflk›n zaman geçti. O günden bugüne ne yapar Fethi Taner? Burak: Adada oturur, roman yazar. Heykelle u¤rafl›r ara ara. Fethi’nin dünyas›n› tan›mak lâz›m, tam anlam›yla nev-i flahs›na münhas›r bir kiflilik. Konuflan bir kitap gibidir ayn› zamanda. “Ne yap›yorsun adada” diye sorars›n, “duruyorum” der, öyle bir adamd›r. (gülüyor) Bir de, Fethi’nin yazd›¤› flark› bir türlü bitmez. “Kofl Baflkalar›na”, 2007’de stüdyoda bitti ancak. O zamana kadar sözleri, yorumu o kadar de¤ifliklikler geçirdi ki. Bu albümde de her fleye Fethi karar verdi, hangi flark›lar›n hangi s›ralamayla girece¤ine kadar. Ama onun mükemmeliyetçi tavr› bizim çok iflimize yarad›. Ben mesela caz bas çal›yorum, ’63 model gitar›mdan hayatta vazgeçmem. Bu gitardan baz› register’lar, Fethi’nin istedi¤i befl telli bas sesleri gelmedi. Gitar›m› de¤ifltirmek yerine si-mi-la-re seçene¤ine döndüm. Berk’in gitar çal›fl›na da çok etkisi olmufltur, saatlerce gitar çal-

mesi çok normal” dedi¤im oldu. (gülüyor) Bu flark›lar›n bir araya gelebilmesinde arac› olabilmek, beni en çok sevindiren fley. Burak: “M›fl gibi” davranmaktansa, neyse onu ortaya ç›kartmakt› bizim hedefimiz. Fethi de büyük bir boyut katt› olaya. “Kar›nca Karar›nca”y› o kadar insanî buldu ki, biraz yabanîlefltirmesi gerekiyordu sanki, gidip sonuna garip, beklenmedik, saykodelik bir bölüm yapt›. K›z arkadafl›mdan ayr›ld›ktan sonra yazd›¤›m bir flark› vard›, “hadi yollayal›m art›k flu götü pembe flark›lar›n›” dedi. Halbuki benim için yüre¤imden kopan flark›lar onlar. (gülüyor) O naif buldu¤u fleyleri elinde sat›rla düzeltti. Tepeden t›rna¤a ar›nmaktan tepeden t›rna¤a delirmeye gittik biz kay›tlar boyunca. fiehrin üstümüzdeki nevrotik etkileri korkunç çünkü. Y›llarca Beyo¤lu gecelerine katk›da bulunmuflsunuz, siz de flikâyet etmeyin... Burak: Ben hiç öyle görmüyorum kendimi. Barda iflim bittikten sonra nas›l evime giderim, nas›l hemen uyurum, bunun derdindeyim. Yok muydu groupie’leriniz? Burak: Vard› bir zamanlar herhalde. (gülüyor) Ersoy: Öyle bir dönem var tabii can›m. Ben bir dönem gündüzü görmez hale geldim. Sabaha ba¤lanan gecelerde gündüzü görüyordum ancak. Burak: ‹stanbul, benzeri az olan çok büyük bir flehir. Gecenin 12’sinde böyle bir yerde sahneye ç›k›yorsun ve bilemiyorsun karfl›na kimin ç›kaca¤›n›. Her çal›fl›m›z bir macerayd› yani. Sarhofllu¤un içinde olmaktansa, zihni berrak insanlar için bir albüm yapmak gerekti¤ine karar verdik en sonunda. Ben y›llarca kand›rmaya çal›flt›m Ersoy’u Garage’dan ayr›lmas›, art›k cover söylememesi için. O da bu iflin sahnede yap›laca¤›n›, sahne nerede veriliyorsa orada ç›kmak gerekti¤ini söylüyordu. Ersoy: Sahne, sigara izmariti gibi. Gene gecenin sonu, gene bir fley bitmifl, orada beklemifl, sabretmifl, cesur bir hatun kifli varsa var, yoksa gene yaln›zs›n... Ama bizden kalacak olan bu albüm art›k. Hayat›mda hep plans›z fleyler zevk verdi bana, ama flimdi istedi¤im bir fleyi b›rakmak istemiyorsam plan da yapmam gerekti¤ini hissediyorum. Yoksa plan, insan› gerçekten tehlikeli bir hale de getirebiliyor. Garaj, ‹stanbul cover gruplar› aras›nda kendi müzi¤ini üretebilmifl az say›da gruptan biri oldu.

[ [ Lityum

Y›llard›r sahnelerde piflen Lityum’un ilk stüdyo albümü “Sahnede” raflarda yerini ald›. Aflk aray›fl›n›, aldatmay›, aldat›lmay›, iliflkilerin türlü çeflitli hallerini 12 flark›da, bir “genç bak›fl”la nakleden grubun sound’unda, yar›n öbür gün bir festivale ç›ksalar, hiçbir grubun alt›nda ezilmeyecekleri bir cila, Anadolu flehirlerinden, ‹stanbul sokaklar›ndan eflit oranda ilham alm›fl sakin ve güvenli bir söyleyifl var...

Y›LD›z T‹LBe Tam RocKeR Grubun ismi Nirvana flark›s›ndan m› geliyor? Aycan Karadafl: Hay›r. Okuldan mezun olduktan sonra, ne yapaca¤›mla ilgili karars›z kald›¤›m bir dönemde evde buldu¤um bir ilac›n üzerinde görmüfltüm, içindekilerde lityum da vard›. Cep telefonlar›nda da lityum-iyon pil var. ‹lk duydu¤um zaman sanki böyle bir grup vard› hissi yaratm›flt›. Eskiflehirli bir grup musunuz? Aycan: Alâkas› yok. Baz› yerlerde öyle yaz›yor, benzettiler herhalde. (gülüyor) Ender Furkan Yaflar: Eskiflehir’de sevilen bir grubuz diyelim. Orada epey performans›m›z oldu, bir Lityum kitlesi olufltu. Uzun süre gittik geldik. Aycan: ‹stanbul d›fl› ilk flehir konserimizi verdi¤imiz yer Eskiflehir. Hep birlikte tren yolculu¤u yapm›flt›k ilk defa, önemi var bizim için. Aslen ‹stanbullu musunuz hepiniz? Do¤an Bora Barutçular: Hepimiz de¤il ama, grup için ‹stanbullu denebilir. Aycan’la Burak zaten beraberdi, Furkan internet ilan›yla kat›ld›. Sonra da ben. Lityum için “kurulmad›, olufltu” denebilir. Aycan: Tamamen tesadüfler üzerine kurulu. Burak’› bulmam da tesadüfî. Gitar dükkân›nda bir arkadafl›n› görmüfltüm, “Bar›flarock’ta beraber çalm›flt›k” derken bir muhabbet bafllad›, “tan›d›k davulcu var m›” demifltim, Burak’a söylemifl... Burak Aktafl: Tam evden ç›karken, telefon çald›. “Üff, kimdir flimdi acaba” diye geçirirken, bir açt›m, grup teklifi! Okey dedim. Bar›flarock’ta ne olarak çalm›flt›n›z? Aycan: Unplayed diye bir grubum vard›. Creed tarz› fleyler çal›yorduk, kendi flark›lar›m›z da vard›. Alternatif metal yap›yorduk. Burak’›n grubu Fe-

42‹

bir ihtiyaçta, tel istese, davulun derisi de¤iflecekather Fall da bizden sonra çalm›flt›, hofluma gitse, pat bulur. ‹stedi¤in gibi mekân bulabilirsin, miflti. seni izlemeye çok insan gelebilir. Kayseri gibi bir Di¤er üyelerin müzikal geçmifli nas›l? yerde öyle bir fley yok. Davulun üst derisi gitti, üç Furkan: Ben esasen tiyatro kökenliyim. Üniversihafta sonra gelir. tede elektronik mühendisli¤i okuyordum ama, Bora: Ben de Manisal›y›m, müzi¤e bafllad›¤›m›zpek alâkal› de¤ildim. Kayseri’deydim o zamanlar. da orada stüdyo gibi bir fley yoktu. Saz anfisine Zor bir yer. Haftasonunu Kemanc›’da geçiriyorbas gitar› ba¤lay›p çal›yorduk evde. ‹stanbul’a sun, sonra Kayseri’de gayet kilim dekorlu, türkü üniversite için geldim, ama üniversite hikâyeydi, bar tad›nda bir yerde punk yap›yorsun, Athena fahep bir albüm, profesyonellik vard› akl›mda. lan çal›yorsun. Manisa’da neler dinliyordun? Bir kitleniz var m›yd›? Bora: Hep Türkiye’den gruplar dinliyorduk. SadeFurkan: Kitle zamanla olufltu, geliflti, büyüdü. Üç ce Metallica gibi en çok bilinenleri biliyorduk. Bukatl›, yeni aç›lm›fl bir yerdi. ‹nsanlar, üstteki iki rada çok de¤iflik gruplar› yeni keflfettim. Oralar katta, alttan birileri gitsin de afla¤› geçelim diye on sene geriden geliyor. bekliyorlard›. Zengin bir flehir Kayseri, imkânlar› Anadolu yoksun diyorsunuz ama, bir sürü grup olanlar d›flar›ya özeniyor, ama kökte de bir tutuculuk var. Bir geçifl yeri, “Hatunun can› kötü fleyler ister” derken sert bir tavr›m›z tam arada. Son dönemde çehresi çok de¤iflti. ‹lk gityok. O flark›daki hatunun can› kötü ne isteyebilir ki? ti¤imizde bahar flenliklerin‹stedi¤inin en uç noktas› niye kötüdür ki? de pilav yenilip ya¤l› gürefl da ç›k›yor... yap›l›rd›, saz çal›n›rd›. Mezun oldu¤umuzda, befl Furkan: Çünkü orada müzi¤in k›ymeti biliniyor. ‹nbin kiflilik aç›khava tiyatrosunda on bin kifliye basanlar t›rnaklar›yla çabal›yorlar. Bir mekân› yuhar flenli¤i yapabilecek kapasiteye gelmiflti. Birmurta kartonlar›yla stüdyoya çevirip çald›¤› zakaç siyasî hareket, ö¤rencilerin çabas› derken, man, yiyece¤inden para art›r›p ampli getirtiyorsa üniversitenin tüm çehresi de¤iflti. fiebnem Ferah, oraya, tabii ki o adam daha çok sahiplenir. BuraDuman konsere gelir oldu. da gitar› al›yorsun, üç ay çal›fl›yorsun, sonra “ne Burak: Anadolu’da zenginlikle beraber bir yokmüzi¤i ya” deyip “foto¤rafa bafllayay›m bari” diyesunluk da var. K›br›s’ta çald›¤›m›zda kulise iki çobiliyorsun. Orada tutkuya dönüflüyor, hatta insancuk geldi ve flöyle dediler: “Abi bizim 25 milyar›lar›n hayata tutundu¤u dal oluyor. m›z var, gelip ‹stanbul’a müzik yapmak istiyoruz.” 25 milyar m›? Gelin albüm yapal›m! (gülüyor) Aycan: Ama flu an piyasaya ç›kan bütün gruplaFurkan: ‹stanbul’daki müzisyenler rahat. En ufak r›n geçmifli de çok eskiye gidiyor. Önceden Anadolu’dan gelip ‹stanbul’da albüm yapmak daha zordu. Ankaral› gruplar›n hepsi on senelik gruplard›r. ‹nternet yoktu o zaman, daha yeralt›ndayd› bu gruplar. ‹lk bak›flta ‹stanbul görünüyor, ama her türlü imkân artt›, ulafl›m imkân› bile de¤iflti. Daha çok mekân aç›lmas› da gruplara f›rsat tan›d›. Hep varlard›, ama flimdi ç›k›p gelebiliyorlar. Furkan: Tiyatro da bizim için büyük bir tutkuydu mesela. D›flar›dan grup geliyor, adam sahnede n›n n›n n›n n›n tirad at›p gidiyor. fiafl›r›yorsun, senin için o bir aflk, ama adam için ifl olmufl bile. O yirmi y›ll›k oyuncu sanki, ama senin prova yapt›¤›n yer “burada ne oluyor lan” diye bas›labiliyor. Kayseri’de neler söylüyordun? Furkan: Athena da söyledim, Edip Akbayram da. Bir konserimizde sadece Cem Karaca, Erkin Koray, Bar›fl Manço okumufltuk, süper konserlerimizden biridir, herkes anlat›r hâlâ. Aycan: Bir de ‘90’larda ç›kan bir müzik var ki, Anadolu rock o de¤il. ‘60’larda, ‘70’lerde çok ilginç, saykodelik adamlar var. Avrupa’da yap›lan ifllerle aralar›nda kalite olarak bir fark da yok. Belki Pink Floyd’la karfl›laflt›rmak abart›l› olur ama, yak›nl›k var. Sizler daha metal üzerinden mi geliyorsunuz? Burak: Aycan’la ben biraz yak›n›z metale. Grupta ‹

Do¤an Bora Barutçular, Ender Furkan Yaflar, Aycan Karadafl, Burak Aktafl (foto: fiahan Nuho¤lu)

44‹

onu hissetmesi, ortaya koymas› baflka oluyor, bir baflkas›n›n da a¤z›na sak›z oluyor. “Hatun” flark›s›nda fettan bir k›z portresi var. K›zlar nas›l buluyor bu flark›y›? Furkan: Ço¤u “o hatun benim, adam›n can›n› yakar›m” modunda. Ama bir ironi de var orada tabii. “Hatunun can› kötü fleyler ister” derken sert bir tavr›m›z yok. O flark›daki hatunun can› kötü ne isteyebilir ki? ‹stedi¤inin en uç noktas› niye kötüdür ki? K›zlar›n zaviyesinden bakma arzusu duyan erkek gruplar›na pek fazla rastlanm›yor. Unisekslikten kast›n›z böyle bir fley mi? Furkan: Kendi teatral geçmiflime dair bir fley biraz da. ‹yi bir oyuncunun diflili¤i erkekli¤i yoktur, bunlar› törpülemesi gerekir. Böylece her fleye d›flar›dan da bakabiliyorsun. Tabii ki asla bir erkek bir kad›n› kad›n kadar anlayamaz. Tersi de geçerli elbette. Biz eflit taraftay›z. “Bütün flark›lar›m›z k›zlara” durumu da yok ama. Hâlâ cover yap›yor musunuz sahnede? Aycan: Önceden Türkçe olarak sadece kendi parçalar›m›z› çal›yorduk, albümden sonra Türkçe cover da söyler olduk. “Estarabim”in Ünlü yorumunu çal›yoruz, “K›fl Günefli”ini baya¤› sert çal›yoruz. “Son Rüya”y› çal›yoruz, Tüzmen’in flark›s›. Çocukken çok severdim. Zaman›nda çok hit olabilecek bir parça, ama güme gitmifl. Düflük gitarlarla, Korn tribinde çal›yoruz. Furkan: “Metalle Tarkan yan yana koyulur mu” diyen oluyor. Koyulur abi. Hiç yaftaya gerek yok. Benim denk geldi¤im bütün amatör gruplar “Biz Nereye”yi mutlaka çal›yordu. “K›fl Günefli” de çok sevdi¤im bir parçayd›. Cover mevzuu konuflulurken “K›fl Günefli” denince “haleluyah” oldum. “Estarabim”i de hep söylemek istiyordum. Elimde hava gitar›yla, kafa sallaya sallaya evde söylemiflim y›llarca, flimdi sahnede söylüyorum. Aycan: “K›fl Günefli”nin sözleri Y›ld›z Tilbe’nin. Rock dinleyenlerin hepsi çok sever o flark›y›. Çok renkli biri Y›ld›z Tilbe. Tam rocker. Kimsenin alt›na girmeyen, ba¤›ms›z bir rocker. Furkan: Kokainden tutukland›¤›nda, hat›rl›yor musunuz, “Kalbim duraks›z hayk›r›fllarda” diye ba¤›ra ba¤›ra söylemiflti kameralara. Aycan: Sahteli¤i olmayan bir insan. Öyle biri Türkiye’ye lâz›md›.

Söylefli: Merve Erol

güzel olan da bu farkl›l›klar. Furkan’›n geçmifli flark›lara, yazd›¤› sözlere, vokal melodilerine yans›yor. Bizim sevdi¤imiz modern fleyler bestelerde kendini gösteriyor. Bizim daha önceki gruplar hep ‹ngilizce müzikler yapard›. Furkan: Ben de Lityum’la, cover’lar sayesinde ‹ngilizceye girdim, ama Kayseri’de parçalar›n aras›na üç-befl tane Guns ‘N Roses s›k›flt›rd›¤›m›z olurdu. ‹lginç denemelerimiz oluyordu, “Senede Bir Gün” de cover’lam›flt›k. Çok de¤iflken oldu benim müzik zevkim. Metallica, Dream Theater... Derken Slipknot’a döndüm, oradan hareketle Limp Bizkit, Korn filan. Sonra tasavvuf. Ney çalmaya u¤rafl›yorum bu aralar. Yafllanmayacak adam yok, ileriyi görüyorum, haz›rl›k yap›yorum. (gülüyor) Aycan: Benim gitar çalmaya bafllamam›n sebebi Slayer’›n “Divine Intervention” albümüdür. Baflka bir dünyada yafl›yor gibiler eski metalciler, sanki hep film çekiyorlarm›fl gibi. Tak›yorsun walkman’ine, baflka bir frekansta çal›yor. Eskiden gruplar›n bir dünya yaratma becerileri vard›. Guns ‘N Roses’a bak›yorsun, hiçbir fleyi umursamayan, viski ve sigara içen adamlar. Metallica baflka bir âlem, Megadeth hep siyasî, sanki Bush’u devirecek bir grup gibi. fiimdiki gruplar›n daha küduygu oluyor sahnedeyken. çük etkileri var insanlar›n üzerinde. Aycan: Hani iyi bir film izlersiniz, zaman ak›p giKorn, Limp Bizkit sizce nereye oturuyor? der, sinemadan ç›k›nca gözlerinizi hafif açars›n›z Aycan: Post-grunge gruplar›. Korn’un tamamen ve “rüya m›yd›” gibi bir duygu olur. Sahneden ailesiyle sorun yaflayan çocuklar›n üzerine kurulu inince de öyle oluyor sanki. bir anlay›fl› var, çünkü hepsi sorunlu ailelerin ço“Ç›k Hayat›mdan”a yap›lan klipte, barlara girip cuklar›, hep lisede ezilmifller. Staind de öyledir. ç›kan, bir özgürlük alan› yaratmaya çal›flan iki fiark› sözleri “annem beni dövdü, babam evden genç k›z var, ama sonra ailelerinden büyük azar att›”... iflitiyorlar... Senin vokalini etkileyenler kimler oldu? Aycan: O ikinci klibimiz. Klipte o barda çal›flan Furkan: Babam›n görevi nedeniyle eskiden Erzubodyguard oldu¤um için k›zlar çok sap›t›nca d›flarum’da oturuyorduk. Elektrik mühendisi kendisi. r› at›yorum onlar›. (gülüyor) Bizim üzerimizdeki Bizim memleket de I¤d›r, Azeri durumu. Arabayla bask›n›n ayn›s› asl›nda. Yeni bir grubuz, bizim de oraya gitmek dört saat sürerdi, arka koltuktas›n, üzerimizde bask› var. Orada anlat›lan bizim hikâher hafta sonu Zeki Müren, Bülent Ersoy, Orhan yemiz de olabilir. Gencebay... O dinlemelerin etkisi var galiba üzeFurkan: “Bu k›zlar kardefl mi” diyen oldu, “sevgirimde, ama mesela Tool’dan da çok etkilendim. liler mi” diyen oldu. Tam yapmak istedi¤imiz fleyKendine has diyebilece¤imiz fleyler de yapmaya di: Herkes, kendi yans›mas› neyse, ne hissediçal›fl›yorum, çünkü bende de var bir fleyler. Bunu yorsa, alg›s› kadar görüyor. Bizim flark›lar›m›z›n ortaya koyabilirim, buna inan›yorum. Birilerini takgeneline bakt›¤›m›zda da yap› asl›nda unisekstir. lit etti¤ime inansam bu ifli yapmam. Burak: fiark›lar›m›z kendi hikâyelerimiz üzerine. Eskiden olsa Lityum dinler miydiniz? Ama bunlar da zaten insanlar›n yaflad›¤›, çok al›Aycan: Kesin çizgilerim yok benim. Yeni bafllafl›lagelmifl hikâyeler. yan birisinden bile çok fley ö¤renebilirsiniz, çünkü Furkan: “Fastfood” flark›s›nda, program bittikten çok farkl› bakar gitara. ‹lk bafltaki fikrim fluydu: sonra eflyalar›m›z› toplarken edindi¤imiz izlenimi Müzik kesinlikle sade, basit, ama anlaml› olmal›. Bestelerimizin hepsi öyle. “Metalle Tarkan yan yana koyulur mu” diyen oluyor. Befl ayd›r gitar çalan biri Koyulur abi. Hiç yaftaya gerek yok. Benim denk geldi¤im hepsini çalabilir, ama onu bir araya getirmek, yürüyüflbütün amatör gruplar “Biz Nereye”yi mutlaka çal›yordu. lerini ard› ard›na koymak biflark› haline dönüfltürdük mesela. Bizi izlediler, raz kar›fl›k. Akorlar çok basit asl›nda. bitti iflleri zannediyorlar, ama biz milleti izliyoruz En çok nerelerde, kaç sene çald›n›z? ne yap›yorlar diye. (gülüyor) Aycan: 2005’ten 2008’in bafl›na kadar Kad›“Fastfood”da asl›nda bir romantik aray›fl var da, köy’de bütün canl› rock mekânlar›nda çald›k. bu olamay›nca ifl gecelik iliflkilere dönüyor, ama Sonra Kemanc›’da, Pulp’ta, R›dd›m’da, Gitar’da, bir tatminsizlik de kal›yor gibi... Ekfli Limon’da... Furkan: Tam tersi de olabilir. Adam bara fastfoAlbümün ad› “Sahnede”, ama bu bir stüdyo alod bir iliflki yaflamaya gelmifl, ama içtikçe kararbümü... s›z kal›yor. Furkan: Lityum as›l sahne performans›nda etkili. Bora: fiark›lar›n genelinde mutlulu¤u isteme arzu“Stage” müzi¤inin bambaflka bir fley oldu¤una su var. Romantik aflk mutlulu¤u de¤il, mutluluk inan›yoruz. “Lityum sahnede dinlenir” diye bir isteniyor. Bir kad›ndan, bir erkekten, kendinden... mottomuz var. Furkan: Kimseyi fastfood yaflad›¤› için elefltirmiBora: Sahnede soludu¤umuz hava biraz daha yoruz, ama bazen komik olabilen fleyler ç›kabilia¤›r sanki. Sahneden sonra oksijen solumuyoyor, o zaman üzülüyorsun. Hiçbirimizin yapmad›¤› rum da, farkl›, daha a¤›r bir gaz soluyorum gibi fleyler de de¤il ayr›ca. Ama baz› fleyler deforme geliyor. De¤iflik bir kafas› var. oldu mu anlam›n› yitiriyor. Birinin “aflk” derken Burak: Afl›k oldu¤unuzda hissetti¤iniz türden bir

KONSER

Faith No More

True Blue’da bu ay

Müzikal türler içinde evrim geçirerek, el att›klar› her türe de bir nevi payanda teflkil edecek flekilde yap-boz misali defaten kadro yenileyerek yaklafl›k otuz senelik bir mazisi var FNM’nin. Hastas›, takipçisi, araya mesafe koyan› da ganidir bu topraklarda... Belki geç bir tarihte geliyorlar, ama dünya gözüyle görmesek eksik kal›rd› Türkiye konser tarihi. Heavy metal’in, progressive rock’un, thrash’in ve hardcore punk’›n, elektro gitarl› hiphop’un kilometre tafllar›ndan Kaliforniyal› Faith No More 12 A¤ustos’ta Maçka Küçükçiftlik Park’ta...

Dünya sosyetesinin naml› DJ’lerinden Claude Challe ile Burhan Öçal’› yan yana getirecek füzyon buluflmas›n›n adresi Fenerbahçe True Blue, tarih 14 A¤ustos. Kad›köy yakas›n›n çiçe¤i burnunda konser mekân›, ay›n 19’unda da ABBA tribute grubu ABBA Gold’u misafir edecek.

Yasemin Mori

Karapaks

Lordi

Babylon Alaçat›’da bu ay

Foça’da Rock Tatili Geçen y›l 68 bin kiflinin kat›ld›¤›, Türkiye’nin en büyük aç›khava festivali Rock Tatili, 13-16 A¤ustos’ta ‹zmir Foça’da, Ege’nin mavi bayrakl› sahillerinden ‹ngiliz Burnu’nda! 2006 y›l›nda, Eurovision fiark› yar›flmas›n›n uzun tarihinde al›nm›fl en yüksek oy puan›yla yar›flmay› kazanan Finlandiyal› Lordi y›l›n süprizi. Anemi, Baba Zula, Black Tooth, Çilekefl, Dinar Bandosu, Duman, Hollanda’dan Epica, Gren, Karapaks, Kolpa, Kurban, Kül, Magick, Marsis, Metoboy, Mo¤ollar, Mor ve Ötesi, Ogün Sanl›soy, Öztürk, Pentagram, Teoman, Tibet A¤›rtan, Yasemin Mori, Yüksek Sadakat, kamp konaklamal› festivalin sahnesini inletecek. Ça¤lan Tekil, Mete Sohtao¤lu, Murat Befler, Murat Meriç gibi usta DJ’ler de seçkileriyle boy gösterecek. Serin sulardan k›zg›n kumlara, müzik hiç yaln›z b›rakmayaca¤› dört günün ayr›nt›l› bilgisi için: www.rocktatili.com

Claude Challe

Leman-fievval-fiehnaz Sam 15 A¤ustos’ta Kuruçeflme Arena sahnesinden Bo¤az’›n suyuna kar›flacak, semalarda yank›lanacak birbirinden güzel üç gollü bir geceye buyrun: Karadeniz’den Rumeli’ye uzanan ezgileri billur ve yürek yakan sesleriyle, kuflaklar› buluflturan yorumlar›yla kolkola dillendirecek Sam kad›nlar›...

Ayd›n Esen

Nouvelle Vague

Duman

Arkaoda’da bu ay

Goran Bregoviç

Harbiye Aç›khava Tiyatrosu, 11 A¤ustos... Bize sorarsan›z sadece Türkiye’nin de¤il, dünyan›n say›l› konser gruplar›ndan Duman. ‹lk konserlerinin üzerinden tam on y›l geçmifl! Y›llar›n birikimi zerkedilecek bünyelere, geçmiflle gelecek aras›nda bir yerde as›l› duracak zaman...

02 A¤ustos Convolution (Konser) / 05 A¤ustos Osman Kaytazo¤lu ( La Notte) / 06 A¤ustos Handan -Hatice Hac›bektaflo¤lu (The Fish Music) / 07 A¤ustos Ozan Maral (Deform-e) / 09 A¤ustos Dekupe (Konser) / 13 A¤ustos Tolga Ya¤l› (Tortu) / 15 A¤ustos Ekin - P›nar Üzeltüzenciler (Güzeltüzenciler) / 19 A¤ustos Nezih Boyac›o¤u (Vasistas) / 20 A¤ustos Emrah Bulut (Get This!!) / 22 A¤ustos Mehmet At›lgan (Evil Vibrations) / 26 A¤ustos Hakan Orman (Düfller Hayaller Masallar) / 28 A¤ustos Hünkar U¤ur (Kaygan Zemin) / 29 A¤ustos Levent Emiro¤lu (Protokol)

Harbiye Aç›khava Tiyatrosu, 17 A¤ustos gecesi Balkanlar’dan dünyaya yay›lan sedalar›n mimarlar›ndan Goran Bregoviç’i konuk ediyor. Ruhunu verdi¤i filmlere yapt›¤› müziklerden, yirmiyi aflk›n albümünden ve son çal›flmas› “Alkohol”den seçti¤i repertuar›n› Dü¤ün ve Cenaze Orkestras› eflli¤inde sunacak.

46‹

Kahvalt›da Caz

“Kahvalt›da Caz” yedi y›ld›r yaz boyunca Sabanc› Müzesi’nin bahçesinde mükellef bir pazar kahvalt›s›, caz dinletileri, üstüne müze gezintisi sunuyor... Pazarlar› 11:00 - 14:30 aras›nda düzenlenen program, 2 A¤ustos’ta Önder Focan Quartet’i, 9 A¤ustos’ta Kent Mete Trio’yu, 16 A¤ustos’ta piyanoda bir büyük ustay›, Ayd›n Esen’i grubuyla a¤›rlayacak... www.kahvaltidacaz.com

01 A¤ustos 23:30 Natacha Atlas 04 A¤ustos 21:00 Sak›z Adas›’ndan Paleo (Rembetiko ile kumsalda buzuki geceleri) 05 A¤ustos 23:00 Bora Uzer 06 A¤ustos 23:00 ‹lhan Erflahin’s Istanbul Sessions 07 A¤ustos 23:30 Kenan Do¤ulu 08 A¤ustos 23:30 Nouvelle Vague 12 A¤ustos 23:00 Bora Uzer 14 A¤ustos 23:30 The Cuban Brothers 15 A¤ustos 23:30 Teoman 21 A¤ustos 23:30 ‹mam Baildi 22 A¤ustos 23:30 Shantel 28 A¤ustos 23:30 Nil Karaibrahimgil

FESTiVAL

BiENAL

6. Karaburun fienli¤i 8-15 A¤ustos’ta Ege’nin misler kokulu Karaburun’u yitik zaman›n peflinde konser, panel ve bir dizi etkinli¤e evsahipli¤i yapacak. Geçen y›l imece usûlü kotar›lan Türk-Yunan dostluk gecesi, bu defa flenlikten ayr› olarak dört gün sürecek. K›r›ka’n›n da aralar›nda yer alaca¤› konuklar 6-9 A¤ustos aras›nda yar›madan›n köy ve merkezlerinde turluyor olacak. Konser program›nda fiifledeki Sinek ve Soner Olgun da var.

Buluflma Noktas›: Çanakkale Büyükhüsun Köyü Canan fienol

11. Uluslararas› ‹stanbul Bienali

AKADEMi

Bienalin bu y›lki temas› her aç›dan (sponsorluk iliflkileri, ülke gündemi vs.) çok manidar: “‹nsan neyle yaflar?” Malûmunuz, bu bafll›k Brecht’in “Üç Kuruflluk Opera”s›ndaki flark›lardan biri. “Önce ekmek gelir, arkadan ahlâk / Art›k vermek gerek, unutmay›n sak›n / Tüm nimetlerden, pay›n› yoksullar›n” diyordu üstad. Bienali gezerken, yerli ve yabanc› sanatç›lar›n çal›flmalar›na yo¤unlafl›rken, Brecht’in metni kula¤›m›za küpe olsun. Günümüz kriz ortam›yla da ba¤lant›l› zenginlik, yoksulluk, siyaset, cinsiyete dayal› bask›, ahlâkî ikiyüzlülük gibi konular› içeren flark›n›n ruhu dileyelim ifllere sinmifl olsun. Bienali salt bir plastik hoflluk olarak de¤il, ama “güzel” oldu¤u için de politik bir zemin olarak duyumsayal›m. 12 Eylül’den 8 Kas›m’a dek, üç ana mekânda, F›nd›kl›’daki 3 numaral› Antrepo, Tophane’deki Tütün Deposu ve fiiflli’deki –ö¤rencisi olmad›¤› için 2003 y›l›ndan bu yana hizmet vermeyen– Feriköy Rum Okulu’nda 120’yi aflk›n proje görücüye ç›kacak.

Farkl› kültürlerden ve ülkelerden kat›l›mc›lar› k›rsal ortamda kültür, sanat ve yarat›c›l›k ana zemininde bir araya getirmeyi hedefleyen Buluflma Noktas› projesi, 13-19 A¤ustos tarihleri aras›nda Çanakkale’nin Büyükhüsun Köyü’nde hayata geçiyor. Gündüzleri uygulamal› atölyelerle adeta bir “yarat›c›l›k üssü”ne çevirilecek köyün, geceleri performanslar, konserler ve film gösterimleriyle bir festival alan›na dönüflmesi amaçlanm›fl. Atölye çal›flmalar›na kat›lmak ve festival program›na dair malûmat için adres: www.c-u-m-a.org…

“Sonbahar”

Kaçkarlar’da rafting

Modern Müzik Akademisi Duayen müzisyenleri, tecrübeli e¤itmenleri kadrosunda bar›nd›ran ve alanlar›nda muteber sanatç›lar›n katk›lar›yla gerçekleflen usta s›n›f› çal›flmalar›yla, 2006’dan beri modern müzik e¤itiminde önemli bir bofllu¤u dolduran Modern Müzik Akademisi’nde seviye belirleme ve burs s›nav›yla girilen sertifika programlar› için kay›tlar aç›ld›. Gitar, Bas, Davul, Vokal, Tufllu Çalg›lar, Ses Teknolojileri ve Müzik Prodüksiyonu dallar›nda profesyonel olmay› hedefleyen kiflilere yönelik sertifika programlar› 19 Ekim’de bafll›yor. Ayr›nt›lar www.mma.gen.tr’de...

4. Yeflil Yayla Festivali ve Kafkas Film Günleri Do¤u Karadeniz’in Kaçkar Da¤lar›, tarih 6-9 A¤ustos... 4. Yeflil Yayla Kültür, Sanat ve Çevre Festivali dört gün dört köye yay›lan gezi ve e¤lenceleriyle Karadeniz’e yolunu düflüreceklere kucak aç›yor. Rize’nin F›nd›kl›, Ardeflen, Caml›hemflin, Pazar beldelerinde yürüyüfllerden köy gezmelerine, panel ve dinletilerden rafting ve konserlere, tulum-gayda buluflmas›ndan horon atölyesine de¤in türlü etkinli¤i demli çay keyfiyle perçinleyecek. 913 A¤ustos aras›nda Artvin-Hopa’ya uzan›rsan›z, Kafkas Film Günleri’ni kaç›rmaz, bölge ülkelerin sinemalar›ndan Türkiye’de son dönem yap›mlara dek kaliteli bir seçkiye tan›kl›k edebilirsiniz... (www.yaylafest.org)

Foto¤raf Akademisi

MEKAN

Bas›n foto¤rafç›s›, belgesel foto¤rafç› olmak ve bu alanda profesyonelleflmek isteyenlere müjde! Galata Foto¤rafhanesi Foto¤raf Akademisi saha prati¤i yüksek, deneyimli e¤itmen kadrosu ve rafine program›yla söz konusu foto¤rafç›l›¤›n e¤itiminde, birikimin paylafl›m›nda hem bir bofllu¤u dolduracak hem de belli bir ekolün yerleflmesinde büyük pay edinecek. Dokuz ay sürecek seminerler dizisine baflvurular 19 Eylül’de sona eriyor. Detayl› bilgi www.fotografakademisi.org’da...

Timoni Galatasaray’dan Tünel’e ilerlerken, sa¤ kolda, Suriye Pasaj› no:348’de yeni bir mekân, tan›d›k yüzler... Asmaalt› ve Arasta zamanlar›ndan müdavimi oldu¤umuz Semra-Gülflen ikilisinden içi küçük, kendi soka¤a taflan, hesapl› ve leziz mutfa¤›yla geç saatlere dek misafir olunas›, kalender sofralar›n adresi Timoni’de dans, muhabbet g›rla...

Gönen Gençlik Buluflmas› - Yaz Kamp› 22-30 A¤ustos’ta Bal›kesir’de düzenlenecek yaz kamp› Kardefl Türküler, Yaflar Kurt, Karmate, Mehmet Atl› ve Türk-‹fl Funk seçkisiyle DJ Murat Meriç’i konuk ediyor. Yönetmen ve oyuncular›yla filmleri, belgeselleri program›na katan buluflmada “Sonbahar”, “Takva”, “Baflka Semtin Çocuklar›”, “Devrimci Gençlik Köprüsü”, Kardefl Türküler “Yüz Bin Kifliydiler”, “Silikozis”, “Tuzla” gösterimi olacak yap›mlar. Atölye çal›flmalar› gani. Merkezine dünya meselelerini dert etmifl bir oda¤› yerlefltiren kamp›n slogan› “Kriz kapitalizmin, gelecek bizimdir!” Ayr›nt›lar sanal adreste: www.genclikbulusmasi09.net

4. Türkiye Jonglörlük Festivali Antalya - Tekirova’daki Sundance Camp 5-11 Ekim’de bir kez daha jonglörlük festivaline evsahipli¤i yap›yor. Top, poi, labut, yoyo ve holalup gibi oyuncaklarla, her yafl ve her seviyeden jonglörle tan›flmak isteyenler, yurtd›fl›ndan ve yurtiçinden modern sokak sanatç›lar›yla yap›lacak atölyelere, atefl gösterilerine merakl›lar Akdeniz’in tad›n› baflka türlü ç›karacak. Detayl› bilgi ve ön kay›t için adres: www.j-fest.com

‹47

K›RaaTHane K›RaaTHane

ROLL K‹TAPLI⁄I Ahmed Midhat Efendi Çingene (Sel) Ahmet Çi¤dem D’nin Halleri (‹letiflim) Ahmet Tulgar Birbirimize (Everest) Alberto Manguel Kelimeler fiehri (YKY) Almudena Grandes ‹nsan Co¤rafyas› Atlas› (Kanat) Aylin Ünal Giovanni Scognamillo –Aflk ve Korku (Hayalet Kitap) Don DeLillo Beyaz Gürültü (Dost) Emrah Serbes Erken Kaybedenler (‹letiflim) Giuseppe Fiori Antonio Gramsci –Bir Devrimcinin Yaflam› (‹letiflim) Hal Foster Gerçe¤in Geri Dönüflü –Yüzy›l›n Sonunda Avangard (Ayr›nt›) John Maxwell Coetzee Kötü Bir Y›l›n Güncesi (Can) Jose Saramago Bilinmeyen Adan›n Öyküsü (‹fl Bankas› Kültür) Julian Barnes Arthur ve George (Ayr›nt›) Kemal Safa Güntekin Kad›n Düflkünü –Memleket Roman› (‹letiflim) Küçük ‹skender Underground Otopark (Sel) Mehmed Uzun Dengbejlerim (‹thaki) Nicholas Thoburn Deleuze, Marx ve Politika (Otonom) Sasa Stanisic Asker Gramafonu Nas›l Tamir Eder? (Ayr›nt›) Vladimir Makanin Underground ya da Ça¤›m›z›n Bir Kahraman› (Everest) Zygmunt Bauman Ak›flkan Aflk –‹nsan ‹liflkilerinin K›r›lganl›¤›na Dair (Versus)

Adana’n›n Kempa’s›, ‹zmir’in Gündem’i Romanlar›n müzikle iliflkisini tarihsel bir ba¤lamda inceleyen “Romanistanbul” çal›flmas›, özellikle yak›n zamanlar›, plak-kaset-CD dönemlerini kay›t alt›na al›yor. Romanlarda belki en örgütlü kurumun, yayl› gruplar›n›n elli y›ll›k hikâyesini c›mb›zl›yoruz... Stüdyo müzisyenli¤inin ilk evrelerinin ‘60’l› y›llarda yafland›¤› söylenebilir. Özellikle Arap yayl› orkestralar›ndan ve Kahire müzik ortam›ndan esinlenen yayl› gruplar›, bu geliflimi çok net bir flekilde örnekler. Bir müzikal üslûp olarak arabeskin oluflumunda birkaç keman›n birlikte kullan›lmas›yla bafllay›p ajans mant›¤›nda çal›flan yayl› gruplar›n›n geliflimine evrilen süreçte, ‘70’ler, ‹stanbul’da ço¤u yerel müzik kökenli kemanc›lar›n orkestral icraya yöneldi¤i dönem olmufltur. (...) Özellikle ‹stanbul piyasas›nda alaturka yayl› gruplar›n›n temelini atan isim olarak bilinen Orhan Gencebay, söz konusu döneme iliflkin olarak flunlar› söylemektedir: “Keman çalan arkadafllar›m›z›n yeteneklerini biliyorduk. (...) ‹ki tane keman çalan bir araya gelemiyordu. Enstrümanistlerin ço¤u nota bilmiyordu. Y›llarca stüdyolar dershane gibi olmufltur adeta.” Piyasadaki talebin karfl›l›¤› olan toplu icraya dönük olarak oluflturulmufl yayl› gruplar›n›n gelifliminde, giderek sistemleflen, zamanla ayr›flarak farkl› oluflumlara yer veren bir çizgi görülür. Bu alan›n ilklerinden olan Ali ‹hsan K›saç, Mustafa Sayan, ‹skender fiencemal, Mehmet fienyaylar, Y›lmaz fienyaylar gibi isimler ‘70’ler boyunca özellikle arabesk yap›mlarda yer alm›fl ve bugün müzik piyasas›nda faaliyet gösteren yayl› gruplar›n›n temellerini atm›flt›r. Piyasadaki kay›tlarda yo¤un biçimde tercih edilen ve “A Tak›m›” olarak an›lan bu grubun yan›s›ra, “ikinci el piyasas›” tabir edilen daha ucuz ifller için oluflturulan bir baflka gruba rastlamaktay›z. fienyaylar ismiyle de faaliyet gösteren bu ikinci grup, müzik piyasas›nda, di¤er grupla iliflkisini aç›klayan biçimde, B Tak›m› ola-

rak tan›nmaya bafllar. 1986-87 y›llar›na rastlayan bu ayr›flma, daha sonra birleflmeyle sonuçlan›r ve 1998’de Kempa (Keman Pazarlama) yayl› grubu oluflur. Kurucular› aras›nda Sait Büyükç›nar, ‹lyas Tetik, Yaflar Okyay, Ayhan fienyaylar, Sendur Güzelel, Özcan Büyük, Özer Arkun, Adnan Karaduman gibi isimlerin yer ald›¤› bu grup, ‘90’lar boyunca piyasadaki

en önemli yayl› grubu olma özelli¤ini korumufl ve say›s›z kayda efllik etmifltir. Kempa, bir döneme damgas›n› vurmufl, piyasadaki kay›tlar›n büyük bölümünde yer alm›fl bir yayl› grubu olmas›n›n yan›s›ra, kurumsallaflma anlam›nda da ilginç bir model sunuyordu. Ticarî bir flirket olarak kurulan Kempa, Türkiye müzik piyasas›nda oluflan en özgün sivil meslekî kurumlardan biri olarak görülebilir. (...) Kempa içindeki bir tak›m anlaflmazl›klar ve farkl› gruplar aras›ndaki rekabet sonucunda, 2000 y›l›nda,

a¤›rl›kla gençlerden oluflan Gündem Yayl› Grubu’nun temelleri at›ld›. Bu grupta, Kempa’dan ayr›lan Sait Büyükç›nar, kardefli Sami Büyükç›nar, Yaflar Okyay ve o¤lu Kadir Okyay, Reflat fienyaylar ve o¤lu Özcan fienyaylar’›n yer almas›, Romanlar›n geleneksel iliflki biçimlerinin etkili olmay› sürdürdü¤ü özgün meslekî örgütlenmeleri anlam›nda dikkate de¤erdir. Yerel müzisyenlikte oldu¤u gibi flehir ortam›nda da, aile müzisyenli¤i grup olarak davranman›n geleneksel görünümü gibidir. Dolay›s›yla aile ve hemflehrilik ba¤lar› meslekî planda da önem arzetmektedir. (...) Beken’e göre, piyasa müzisyenlerinin yüzde 35-40’›n› Adana kökenli Roman müzisyenler oluflturmaktad›r. Piyasa müzisyenlerine referans oluflturan bir baflka müzikal merkez de ‹zmir’dir. Bu durum, tesadüften öte, flehirlerin sahip oldu¤u müzikal gelenekle ilgilidir ve müzisyenlerin meslekî organizasyonlar›nda önemli bir rol oynamakta, bir nevi grup bilinci sa¤lamaktad›r. Örne¤in Kempa, kurulufl itibar›yla a¤›rl›kl› olarak Adana kökenli müzisyenlerden oluflurken, Gündem Yayl› Grubu’nda bu a¤›rl›k ‹zmir ve çevresine do¤ru kaym›flt›r. (...) 2000’li y›llar›n bafllar›ndan itibaren, M›s›r, Dubai, Lübnan, Suriye gibi Arap piyasalar›ndan birçok aranjör ve müzik yönetmeni, kay›tlar›n›n bir k›sm›n› Türkiye’de yapmaktayken, Aytaç Do¤an, ‹smail Tunçbilek gibi Türkiyeli müzisyenlerin Ortado¤u’nun çeflitli ülkelerinde, özellikle de M›s›r’da, icrac› ve düzenlemeci olarak yapt›klar› kay›tlarla önemli bir talep oluflturduklar› söylenebilir. Özgür Akgül, Romanistanbul –fiehir, Müzik ve Bir Dönüflüm Öyküsü (Punto)

‹49

VIEUX FARKA TOURÉ

MOBY

Blues’un kökleri

K›rm›z› hal› kaçk›n›

Ali Farka Touré’nin o¤lu, ikinci albümü “Fondo”yla rüfltünü ispat ediyor...

JOE HENRY

Romantik karanl›k Caz dozu yüksek folk-rock’un a¤›r temsilcisi ve Madonna’n›n enifltesi Joe Henry’nin 11. albümünün ad› “Blood From Stars”... Albüm kapa¤›nda W. Eugene Smith’in bir foto¤raf›n› kullanmaya nas›l karar verdiniz? Eskiden beri Smith’in hayran›y›m. Baflka sanat yap›tlar›n› da uzun zamand›r müzi¤in bir uzant›s› olarak kullan›yorum. Bir albüm kapa¤›n›n film afifli gibi ifllev görmesi gerekir, müzi¤in dahil olabilece¤i bir mekân önermelidir. Smith’in foto¤raf›nda bir hareket, duygusal bir elektrik var, karanl›k ve sanki kötü fleyler olacakm›fl gibi bir his b›rak›yor ve bence müzikle de çok iyi örtüflüyor. Karanl›k temalar size yabanc› de¤il, ama “The Man I Keep Hid”, “This Is My Favourite Cage” gibi flark›lar sanki do¤rudan size dair bir fleyler söylüyor... Ben genellikle d›flsal bir karakter üzerine yazar›m, kendimden pek katmam. ‹nsan ken-

Rolling Stone’a göre baban “tüm zamanlar›n en iyi 100 gitaristi”nden biriydi. fiöhreti seni nas›l etkilemiflti? Mali’yi o düzeyde temsil etmekten gurur duyard› babam, ama sonuçta o benim için büyük bir gitarist de¤il, bir babayd› her fleyden önce. Onunla ilk defa Kuzey Afrika’ya gitti¤imizde flöhretini idrak edebildim. O s›ralar gizlice gitar ö¤renmeye bafllam›flt›m, benim profesyonel müzisyen olmam› pek arzu etmiyordu. Ama bu benim genlerimde var zannediyorum. Sonra babam da durumu gördü ve ilk albümümü beraber yapt›k zaten. Sen kendi üslûbunu nas›l tarif edersin? Koroboro rock derim. Biz Kuzey Mali’de kendimize Koroboro deriz, Sonhrai dilinde siyah anlam›na gelir. Müzi¤imde geleneksel Mali müzi¤ini temel referans olarak al›yorum, sonra bolca rock’n’roll’la, hiphop, mbalax ve bangrayla, biraz reggae’yle, biraz popla, hatta biraz salsayla harmanl›yorum ve ortaya Vieux Farka Touré ç›k›yor. Nas›l oluyor da Mali müzik aç›s›ndan bu kadar do¤urgan oluyor?

Mali’de 500’ün üzerinde yerel dil vard›r ve hepsinin kendi kültürü, kendi dans› mevcuttur. Bu da zengin bir müzik ortam› yarat›yor elbette. Bizim aile Mali’nin kuzeyinden, Niafunke’den, oralarda pek çok Touareg de var. Onlar›n gitar çal›fllar› ve söyleyiflleri bambaflkad›r, tam çöl müzi¤idir o. Bu gelene¤in büyük grubu Tinariwen de yak›n dostlar›m; inflallah beraber bir fleyler yapar›z. Babam hep flöyle derdi: “Blues’un nereden ç›kt›¤›n› görmek için Tourag’lerin ve benim nas›l çald›¤›m›za bakman yeterli.” Bugünlerde neler dinliyorsun? Niyaz diye bir grubun albümü geçtimi elime, çok be¤endim. Bir de Wilco dönüp duruyor ipod’umda, harika gitarlar› var. Taj Mahal, Buddy Guy, John Lee Hooker gibi eski ustalar› her zaman dinliyorum. Bir de, kimilerine komik geliyor ama, iki eski aflk›mdan, Phil Collins ve Bryan Adams’dan da vazgeçemiyorum. “Summer Of ‘69” ne flahane bir flark›d›r! Mali müzi¤ine ilgi artt› m› sence? Bunda babam›n kufla¤›n›n, dünya turnelerinin de pay› var, ama zaten Mali müzi¤inin zenginli¤i yads›namaz. Bir dünya servetinden bahsediyoruz...

Elektronikan›n pîri, dokuzuncu albümü “Wait For Me”yi yay›nlad›... Yeni albümünüzü tepeden t›rna¤a kendi kendinize yapm›fls›n›z. Moby: “Hotel”i yaparken cilal› ve pürüzsüz, büyük bir mühendislik ifli ç›kt›. Fakat cilal› albümleri sevmedi¤imi anlad›m. Bu albümde tam tersini yapmak istedim. Evde, arkadafllar›m› konuk sanatç› kontenjan›ndan ça¤›rarak ve ö¤le yeme¤i haz›rlad›¤›m mutfak tezgâh›nda albümün çizimlerini yaparak alçakgönüllü bir ifl ç›karmay› tercih ettim. Kapaktaki küçük yarat›k bir süredir sizinleymifl, do¤ru mu? Uzun zaman önce bir plakç›da çal›fl›yordum, dükkândan ç›kan her torbaya bir fley çizmek gerekiyordu, ben de torbalara bu tipi çizmeye bafllam›flt›m. fian flöhret size neler getirdi? “Play”den sonra çok içmeye bafllad›m, bir sürü uyuflturucu kullan›yordum, yanl›fl insanlarla ç›k›yordum. Utanç verici ama, o ilgi hofluma gitmiflti. Hayat›m› müzik yaparak geçirmek istedi¤imi biliyordum, ama k›rm›z› hal› ortamlar›na giren ve büyük stüdyolarda

(Modern Guitars, DJ Scurio, çev: M.E.)

JUST JACK

Sine-gece disi hakk›nda yazam›yor. Ben denedim. Ayr›ca o flark›lar sadece karanl›k de¤il, ayn› zamanda romantikler. Sadece sözlere tak›lmamak lâz›m, genel olarak sesler de bir ruh durumu, bir atmosfer yarat›yor. Hiç bilmedi¤iniz bir dilde söylesem de flark›y›, yine de müzikte bir fleyler vard›r, flark›n›n meram›na dair bir fleyi size o müzik söyler. Malili büyük sanatç› Salif Keita’n›n prodüktörlü¤ünü yaparken stüdyoda neredeyse gözlerimden yafllar geliyordu. ‹ngilizce okumuyordu, ama müzi¤iyle, vokaliyle, sa¤lam bir duyguyu iletiyordu. Albümde o¤lunuz Levon da sizinle çal›yor. Harika bir tecrübe. Daha önce de çalacakt›, ama olmad›. Sadece herhangi bir saksofoncu arad›¤›mda de¤il, onun saksofonunu, onun sedas›n› arad›¤›mda sürece dahil olmas›n› arzu ettim. “Blood From Stars”dan sonra s›rada neler var? ‹ki prodüksiyon iflim var, çok heyecanl›y›m. Birkaç sene evvel altm›fll› yafllar›n› süren bir tak›m müzisyenlerle çal›flm›flt›m, geçen sene de yetmifllerinde iki müzisyenle. fiimdi de seksenlerinde iki müzisyenle çal›fl›yorum. Biri Mose Allison, kendisini yeniyetmeli¤imden beri dinlerim. Di¤eri Harry Belafonte; müzikal oldu¤u kadar, kültürel olarak da son derece mühim bir kiflilik. Ayr›ca, bir albümü bitirmifl olmak da muhteflem bir fley, rahatlat›c›, özgürlefltirici bir duygu veriyor insana. (Paste Magazine, çev: Merve Erol)

‹ngiliz dans müzi¤i y›ld›z›, üçüncü albümü “All Night Cinema”y› yay›nlad›. “Overtones”a k›yasla bu albüm daha flahsî, daha derinlikli konulara giriyor, baz› flark›lar da çok yüksek tempolu. Jack Allsopp: Tempoyla sözler asl›nda birbirine ba¤l›. Yeni flark›lar›m›n ço¤u, beni bir flekilde etkilemifl ve etraflar›nda bir hikâye kurdu¤um kiflilerle ilgili. Beni düflünmeye sevk eden konular. fiark›lardan biri bana epey kötülü¤ü dokunan, ama bir türlü sevmekten de vazgeçemedi¤im birini anlat›yor. ‹nsanlar ne yaparsa yaps›n, hayat durmuyor. Mesela, sürekli tekrarlanan ev içi fliddete maruz kalan bir kad›n›n niçin kendisini döven adamla yaflamaya devam etti¤ini asla anlayamam›fl›md›r. Gerçeklik ço¤u zaman göründü¤ünden çok daha karmafl›k. “Goth In The Disco” adl› flark›da d›fllanm›fl olman›n ne

anlama geldi¤ini anlat›yorum. D›fllanm›fll›k benim hep ilgimi çekmifl bir durumdur, belki de hâlâ di¤er grup ve sanatç›lar›n aras›nda kendimi öyle hissetti¤im içindir. Bir kez daha Jay Reynolds’la çal›flt›n; sana ne gibi katk›lar› oldu? Jay Reynolds’un dünyas› son derece renkli; Pulp’la da, All Saints’le de, Garbage’la da çal›flt›... Müzi¤e bak›fl›ndaki bu genifllik, bu çeflitlilik bana çok katk›da bulundu. ‘90’larda Steve Lillywhite ve Stephen Street’in asistanl›¤›n› yapm›fl, bu da onun kapasitesi hakk›nda bir fikir veriyordur. Asl›nda, dance ya da hiphop bana daha çekici geliyor, ama bu farkl›l›¤›m›z›n bir zenginlik oldu¤unu düflünüyorum. Albümün ad› “All Night Cinema” nereden geliyor? Albümdeki rüyalarla ilgili, daha do¤rusu televizyon karfl›s›nda seyrederken uyuklad›¤›n filmlerin zihnini nas›l etkiledi¤iyle ilgili bir flark›n›n ad›. Hiçbir filmin asla yans›tamayaca¤› rüyalar... Bu ismi seçtikten sonra, internette araflt›rd›m ve “All Night Cinemas” deyiminin Güney Afrika’da yoksul çocuklar›n sinemaya bedava girmesi uygulamas›na dendi¤ini ö¤rendim. Sinemaya giriflte, çocuklar›n üzerlerindeki bütün silahlar toplan›yor ve onlar› oyalamak için gece boyunca film gösteriliyormufl. Bu imge hofluma gitti; ayr›ca, genel olarak bütün tekinsiz fleyler geceleyin meydana gelir; öyle de¤il mi?

albüm yapan anaak›ma dahil bir sanatç› m›yd›m, yoksa Sonic Youth’la turnelere ç›k›p noise kay›tlar yapan biri mi? Tuhaf bir kariyeriniz oldu... Çok baflar›l› anlar oldu, sefil durumlara düfltü¤üm de oldu. Hâlâ konser verebiliyor olmam mucize. Baz› müzisyenler bir konser duyurusu yapt›klar›nda biletlerin tükenmesini bekleyebilir, ama ben sadece birkaç kiflinin gelip flöyle bir bak›nmas›n› bekliyorum. “Wait For Me”nin bafl›na neler gelir? Geçmiflte çok iyi oldu¤unu düflündü¤üm albümler ç›kartt›m, ama kimse be¤enmedi. Gayet vasat bulduklar›m ise büyük baflar› elde etti. Mesela? “Play”. fiimdi dinledi¤imde albümün ilk yar›s›n› çok da sevmedi¤imi, sadece tuhaf, deneysel ve akortsuz olan ve gerçek anlamda kimsenin dinlemedi¤ini düflündü¤üm ikinci yar›s›n› sevdi¤imi fark ediyorum. E¤er sizi aflk çocu¤u olarak dünyaya getirecek iki sanatç› seçecek olsayd›n›z, kimleri seçerdiniz? Marcel Duchamp ve Flannery O’Connor. Walkman’inizde en çok çalan flark›? Led Zeppelin’den “Going To California”.

(Sound Of Violence, çev: Siren ‹demen)

(Independent, UK Real, çev: Çi¤dem Öztürk)

RAMBLIN’ JACK ELLIOTT

Yerçekimi kanunu 78’lik kurt “A Stranger Here” albümüyle ‘30’lar›n blues’lar›na döndü... Hâlâ 45 saniyelik yodel (bir tür ritmik country nidas›) çekiyor musunuz “Muleskinner Blues”un sonunda? Bir gün akci¤er testi için hastanedeyim. Doktorlar bir makineye ba¤lad›lar ve ci¤erlerde bir sorun oldu¤unu söylediler. “Peki, size göstereyim o zaman” dedim. Gözüm duvardaki saatte, yodel’ime bafllad›m ve san›r›m 45 saniyeyi tutturdum. ‹ki genç doktorun tahri¤ini, akci¤er testinden yeni ç›km›fl olmay› ve antrenmans›z olmay›, saati suutu da eklersen, esasen tam bir dakika olarak not düflüyorum kay›tlar›ma. Birkaç sene sonra yolum yine hastaneye düfltü, bu sefer 70 saniye tutturdum. O gün bugündür baflka denemiflli¤im yok. Doktorlar bulgulara gömüldüler, bir avuç m›z›kç›. Bir daha gitmem oraya. Albümde yer alan flark›lara nas›l karar verdiniz? Ben seçmedim. Plak flirketi önerdi. Bu eski funky blues parçalar›n› okumam›n

güzel olaca¤›n› telâkki ettiler. ‹flin asl›, flark›lar›n yar›s›n› be¤enmiyorum bile. Çok iyi bir albüm olmas›n›n tek sebebi, efllikçilerimin birer dahi olmas›. Derslerini iyi çal›flm›fllar. Parçalara hâkimdiler ve dev bir jam yaparak golü att›k. Normalde jam yapmam, ama gitar› ilerletmenin en sa¤lam yolu da baflkalar›yla tak›lmakt›r. Davulda Jay Belrose, piyanoda Van Dyke Parks döktürdüler. Van Dyke’› yirmi sene evvelinden tan›r›m. Ayn› içki sofras›na çok oturmufllu¤umuz var. Bob Dylan için “o¤lum” dediniz mi?

CORNERSHOP

Hiç demedim. Bas›n ona “Jack’in o¤lu” derdi. Yeni bir yetene¤in peydahland›¤›n› duyurman›n sevecen bir yolu oldu¤unu düflünmüfl olmal›lar. Gururum okflan›yordu, çünkü bariz biçimde beni örnek al›yordu. Sahnede bir numara çekiyordum ve bir dakika sonra Bob utanmadan t›pk›s›n› yap›yordu. Buna takanlar oldu. Neden müsamaha gösterdi¤ime kafalar› basm›yordu. Ama ondan hofllan›yordum ve arkadafl›md›. Resmen de¤ilse de, talebem say›l›rd›. Woody de bu flekilde hocal›k etti. ‘51’den itibaren dört sene Woody’le tak›ld›m. Tonla hikâyesini dinledim, birlikte çald›k, gitara dair çok fley ö¤rendim ondan. ‹kinci Büyük Buhran döneminden geçerken Woody Guthrie ve sizin müzi¤iniz bugüne ne kadar oturuyor? Cuk oturur. Bakal›m daha neler görece¤iz... Daha bir sene öncesine kadar millet alkol ve uyuflturucu etkisi alt›nda fluursuz bir burjuva yaflant›s› sürüyordu. Daha daha daha ver! H›zl› araba ver, dört çekerli iri arabalardan ver, t›pk› filmlerdeki gibi... Tamamen aptallaflm›flt›k. Bu ç›lg›nl›k düflüflü getirdi. Roma ‹mparatonlu¤u’nun yükselifli ve düflüflü gibi. Madde yükselir ve düfler: Yerçekimi kanunu.

THE EX

Punk’›n dönüflümü Hollandal› özgür ruhlu punk rock’çular, 30. y›l› kazas›z belas›z atlatt›... Otuz y›l› geride b›rakt›n›z, arkaya bak›nca ne görüyorsunuz? Bir sürü fley. Hiçbir zaman tek bir sahne, sound, ülke ya da bir insan toplulu¤uyla s›n›rlamad›k kendimizi. Bazen bir dans grubuyla çal›flt›k, bazen de Etiyopya’n›n yolunu tuttuk. Otuz y›l uzun gelebilir, ama biz o süreyi, kimli¤imizi korusak da, hep dönüflerek, de¤iflik projelere giriflerek geçirdik. Kimli¤inizi nas›l tarif edersiniz? Aç›klamas› zor. fiark› yaparken hep s›f›rdan bafll›yoruz. Her seferinde yeni bir grupmufluz gibi hareket ediyoruz. Belki de bu kadar y›l

(LA Record, çeviren: fiahan Nuho¤lu)

OMAR SOULEYMAN

Kökümüz fanzinde Elektronik türküler ‘90’lar›n Hint as›ll› ‹ngiliz indie-tekno grubu, yedi y›ll›k hasreti “Judy Sucks A Lemon For Breakfast”la bitirdi...

Suriyeli neo-geleneksel dü¤ün flark›c›s› Omar Souleyman, Sublime Frequencies’den ç›kan ikinci derlemesi “Dabke 2020”yle Björk’ün bile DJ-setinde...

Yedi senedir ortalarda yoksunuz... Tjinder Singh: Yedi bizim u¤urlu rakam›m›zd›r, çünkü Hindistan kültüründe bir çemberin tamamland›¤›n› gösterir. Aç›kças›, do¤ru zaman› kolluyorduk, çünkü son yedi senedir müzik endüstrisi sadece beyazlar›n gitar müzi¤iyle ve r’n’b’yle meflguldü. Gruplar›n bütün haklar›n› flirketlere devrettikleri bir dönemde, hiçbir yere ba¤l› olmak istemedi¤imizi anlad›k. Bunlar zor zamanlar, ama biz de fanzin kültüründen geliyoruz, biz zaten bu ifli hep onlar olmadan yapm›flt›k. Müzik gruplar›n›n kendilerine dikte edileni de¤il, gerçekten düflündükleri fleyleri söylemek gibi bir sorumlulu¤u vard›r. fiu s›ralar takip etti¤iniz isimler kimler? Ben hâlâ sadece plak al›yorum, yeni fleyleri de pek takip edemiyorum. Fleet Foxes’›, MGMT’yi be¤endim. Jeffrey Lewis gibi daha dengesiz fleyleri seviyorum ben. Bob Dylan klasi¤i “Mighty Quinn (Quinn The Eskimo)”yu yorumlam›fls›n›z... Cesaret isteyen bir ifl gibi görülebilir asl›nda. Dylan versiyonu mükemmeldir, Manfred Mann versiyonuysa muhteflemdir. Vaktiyle “Norwegian Wood”u yorumlam›flt›k, her aç›dan gayet iyiydi. Bu cover’a da güvenim tam. “The Roll Off Characteristics (Of History In The Making)”de “savafl teknik bir lagalugad›r” derken ne kastediyorsunuz? Haberlerde yayg›n olarak görülen fleyi kastediyorum. Helikopterlerin hedef gözetmesini, atefl açmas›n›, öldürmesini... Bunlar› alacak paran›z ve kayna¤›n›z varsa bu aletleri kullan›rs›n›z, bugün de olan bu. Ama meseleler hallolmazsa yeterli teknik ekipman›n olmad›¤› düflünülür ve insanlar devletin daha fazla helikoptere, silaha ihtiyac› oldu¤unu zanneder. Biraz müzik endüstrisine de benziyor; eldeki ifle yar›yorsa, yok olana kadar kullan›rlar.

‹ngiltere’de ufak çapl› bir turneye ç›kt›n›z. ‹zleyicilerde bir farkl›l›k gördünüz mü? ‹ngiltere’de insanlar tek bafl›na dansediyor, benim memleketimdeyse el ele tutuflup dansederler. Müzik hayat›n›zda hep yer etti mi? Her zaman. 1990 y›l›nda bir dü¤ünde flark› söylememi istediler, daha yedi yafl›ndayd›m, daha önce hiç uluorta flark› söylememifltim, ailem de müzi¤e bulaflmam› istemiyordu. Ama o dü¤ünden sonra daha pek çok dü¤ünde söyledim, 1994’te kendi grubumu kurdum. ‹lk bafllarda geleneksel flark›lar› yorumluyorduk, sonra kendi flark›lar›m›z› yazmaya bafllad›k. Kimseden etkilenmemeye, hep yeni, daha önce duyulmam›fl fleyler yapmaya çal›flt›k. Ben hiç okula gitmedim, befl yafl›mda bir kazada gözlerimden yaraland›m. Müzik tamamen hayat›m› kaplayana kadar bir sürü ifle girip ç›kt›m. fiimdi benim taklitlerimden bolca var etrafta. Bunca meflhur olman›z nas›l mümkün oldu? 2000’de bir klip çektik ve Arap dünyas›na yay›ld›, öyle devam etti. Benim okuyuflumda sözler anlafl›l›r ve insanlar› etkiler, mutlu flark›larda mutlu olurlar, hüzünlü flark›larda hüzün kaplar içlerini. Sahnede de hiç hareket etmem, iflime bakar›m. Dü¤ünlerde ben sabit kal›r›m, etraf›mda halay çekerler. fiark›lar›n›zdaki klavye kullan›m› hemen dikkati çekiyor, sanki ‘80’lerden ç›km›fl, ama çok da fantastik... Be¤enmeyenler de var, yafll› kuflaklar›n çok küçük bir k›sm›. Ama gençler seviyor. Biz bütün kay›tlar›m›z› dü¤ünlerde yapar›z, ayr›ca stüdyoya girmeyiz. H›ristiyan, Kürt, Asuri, farketmez. Dü¤ünün sonunda gelinle damada hat›ra niyetine bir kopya hediye ederiz. Tabii bütün flark›larda dü¤ün sahiplerinin ve yak›nlar›n›n isimleri geçer, yoksa ay›p olur, al›n›rlar.

birlikte çalarak bir tarz oluflturduk, çünkü hiçbirimiz çalmay› do¤ru ya da geleneksel biçimde ö¤renmedik. Oturup öyle mi oldu, böyle mi diye gitarlar›n üzerine kafa patlatm›yoruz hiçbir zaman. Çalarken esinlendiklerimiz saksofon, thumb piyano ya da baz› elektronik enstrümanlar oluyor. Müzi¤inize uzak kültürlerin enstrümanlar›n› bünyenize katmad›n›z, ama tercüme ettiniz, diyebiliriz. Her zaman öyle oldu. Geleneksel Afrika müzi¤i yapmaya ya da bir Afrika enstrüman› çalmaya çal›flmak çok aptalca olurdu. Bir sound’u yeniden üretmeyi hiçbir zaman istemedik. Bizim yapt›¤›m›z gibi hofla giden fleyi yeniden yorumlamak çok daha iyi sonuç veriyor. Son turnede alt grubumuz Etiyopyal›yd›. Birlikte tak›ld›k, birbirimizden etkilendik, ama o kadar güçlü kimliklerimiz vard› ki, birlikte çalmaya bafllasak, ifl çok zor olacakt›. Bize, Afrikal›larla amma çok çal›yorsunuz, diyenler oluyor, iflin asl› öyle de¤il. Di¤er müzisyenlerle bir araya gelmek muhteflem, ama sonra herkes kendi evinde kendi müzi¤ini gelifltiriyor. The Ex, gitar, bateri ve vokalden müteflekkil. Rock grubu yani. Rock mu? Kökenimiz punk-rock. O dönem muhteflemdi, herkes istedi¤ini çalabiliyordu, bir müzik tarz›n›n ötesindeydi. Ama biz orada kalmad›k, ileri gittik. Almanya’da müzi¤imiz için “anarkopunk” tabiri kullan›l›yor, ama bununla uzaktan yak›ndan alâkam›z yok. O tarife bak›p konsere gelenler muhtemelen büyük hayal k›r›kl›¤› yafl›yordur. Sözleriniz alttan alta politik bir içeri¤e de sahip, ama önemli olan müzik galiba. Evet, aynen öyle. Müzi¤imiz de, herhangi bir flark› sözü kadar isyankâr ya da ilham verici olabilir. Çok politik sözler yazan, ama muhafazakâr bir müzik yapan bir sürü grup geldi geçti. Bu vaaz vermek olur, müzik yapmak de¤il. Bizce hepsi el ele yürümeli.

(Pulp Magazine, Glasswerk, çev: M.E.)

(The Quietus, çeviren: M.E.)

(Rockdelux, çeviren: Ç.Ö.)

“Yere çak›lana kadar kanatlar›m›n oldu¤una inanaca¤›m.” Bu inanç yetiyordu ona. Zaten hayat da yere çak›lana kadar yaflanan bir fleydi. Kahramanlar için. Karfl›dan karfl›ya geçen ve Kurtulufl Park›’na giren kahramanlar için. BARIfi BIÇAKÇI, Herkes Herkesle Dostmufl Gibi

JULIEN PLENTI Is... Skyscraper (Matador)

Interpol’un esas o¤lan› Paul Banks en nihayet “alter ego”su Julian Plenti’ye kay›ts›z kalamad› ve hayranlar› yeni bir Interpol albümü beklerken senelerdir gün›fl›¤›na ç›kmay› bekleyen parçalar› “Julian Plenti Is… Skyscraper”da hayat buldu. Peki nereden ç›kt› bu Julian Plenti? Tam ismiyle Paul Julian Banks, takma ad›yla ilk olarak 1996 y›l›nda gece kulüplerinde solo konserlerle boy göstermeye bafllar, ta ki 2001 y›l›nda Interpol “Turn On The The Bright Lights”› yay›nlay›p o y›l›n en iyi ilk albümlerinden birine imza atana dek. Böylece Julian Plenti bir müddet ikinci plana itilir... O zamandan beri deyim yerindeyse uyuyan devi uyand›rmayan Banks’in gün gelip özüne dönmesini kutlayan ilk solo albümü “Julian Plenti Is... Skyscraper”› bilgisayardaki müzik program›na borçluyuz desek yanl›fl olmaz. Zira Banks, büyük bir heyecanla keflfetti¤ini söyledi¤i Logic Pro sayesinde de¤iflik enstrümanlar› ve sesleri bir araya getirerek tek bafl›na müzik üretebilme imkân› bulmufl. Asl›nda Julian Plenti, Banks’in tek al-

ter ego’su de¤il, bir di¤eri yine akl›na estikçe Mr. Hyde misali ortaya ç›kan ve New York gece kulüplerinde gönüllü DJ’lik yapan DJ Fancypants. Kendisinin hiphop sevgisi malûm. Buna ‘80’li y›llar›n new wave, new romantics t›n›lar› da eklenince, ortaya her telden çalan, ama garip flekilde bütünlü¤ünü de koruyan bir albüm ç›km›fl. Julian Plenti imzal›, “Girl On The Sporting News”, “On The Esplanad” “Fly As You Might” ve “Fun That We Have” gibi ço¤u akustik parça yeniden yap›land›r›larak zenginlefltirilmifl. Sözleri sadece birkaç dizeden oluflan, ancak insan› sar›p sarmalayan, neredeyse hipnotik “Skyscraper” ve “Madrid”in melankolik güzelli¤ine kap›lmamak elde de¤il. Ratatat’tan gitarist Mike Stroud, Interpol’un bateristi Sam Fogarino ve Stiff Jesus’dan Striker Manley gibi müzisyen dostlar›n da katk›da bulundu¤u albümün Interpol’un sound’una en yak›n duran, hatta olas› bir Interpol albümüne cuk oturacak parças› “Games For Days”. Onun d›fl›nda, Banks’in sesi her zamankinden yumuflak ve içli. Yaln›zca avaz avaz trompetleriyle marfl› and›ran “Unwind” albümün genel havas›na uymayacak kadar nefleli bir parça, ama böylece Interpol’un bu ço¤u zaman

MIIKE SNOW Miike Snow (Downtown)

PHOENIX

Wolfgang Amadeus Phoenix (V2)

Miike Snow, Christian Lars Karlsson, Pontus Winnberg ve Andrew Wyatt’tan oluflan bir trio. ‹simleri bizlere yabanc› gelse de, ilk ikisi Bloodshy & Avant olarak r’n’b dünyas›ndaki çok satm›fl pek çok albümün sahne arkas›nda yer alm›fllar. Örne¤in Madonna, Kylie Minogue, Kelis, Sugababes, Jennifer Lopez ve Ms. Dynamite ifllerinde... Britney Spears’›n “Toxic”inde de bu iki ‹sveçlinin parma¤› var. Amerikal› Andrew Wyatt ise Spank Rock, Amanda Blank gibi isimleri bünyesinde toplayan Downtown Records için prodüktörlük yap›Miike Snow

52‹

‹nsan gövdesi yeni yeni canlan›yor ancak. Eski Yunan’da titrek titrek yan›p sönüyordu, sonra Platon’la Aristoteles öldürdüler onu, ‹sa ise kökünü kuruttu. Ama flimdi gerçekten gövde yeni bafltan diriliyor, mezardan kalk›yor. Güzel bir fley olacak bu, insan gövdesinin yaflam›, güzel bir yaflam olacak. D.H. LAWRENCE, Lady Chatterley’in Sevgilisi

karamsar vokalinin bir baflka yüzünü daha görüyor ve mutlu oluyoruz... Banks’in üç albümdür ustal›¤›n› kan›tlad›¤› söz yazarl›¤› burada da kendini gösteriyor, ancak Julian Plenti’nin, Interpol’ün kimi zaman öfke, ama ço¤u zaman karamsarl›k abidesi vokalinden daha olgun ve rahat bir kiflilik sergiledi¤ini söyleyelim. “Günlük hayat›n ac›lar›ndan nasibimi ald›m, hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›m” diye bafllayan “Only If You Run”›n di¤er k›tas›nda “buldu¤um bu yaln›z aday›fllar, bana bar›fl ve huzur veriyor” diyor Plenti. Son derece kiflisel ve deneysel bir albüm ortaya koyarken ne Interpol’ü sollamak ne de listelerde bir numara olmak gibi bir kayg›s› var belli ki. Öte yandan, parçalar za-

yor. ‹lk albümü “You Kingdom You”yu bu sene ç›karan Fires Of Rome’un da solisti. fiöhret aç›s›ndan daha “düflük” bir profil çiziyor yani –nas›l çizmesin, Bloodshy & Avant’›n hükümet taraf›ndan verilen ‹sveç Müzik ‹hracat Ödülü bile var. Üçlünün ahbapl›klar› çok daha eskiye dayansa da, birlikte flark› yazmaya bafllamalar› 2007’ye rastl›yor. Kim olduklar›n› aç›k etmedikleri, MP3 da¤›tt›klar› serbest stil bir promosyon devresi, ilgi gören single’lar derken, yaz bafl›nda ilk albüm yay›nlan›yor: “Miike Snow”. Guardian “A-Ha, Animal Collective ile bulufluyor” diye tan›mlam›fl müziklerini. Kabaca indie elektro, ama elinize gitar al›p çalabilirsiniz de bu sa¤lam besteleri. Çok satman›n hassas formüllerinden uzakta, mütevaz› denebilecek bir albüme imza atm›fllar –easy listening deyimi bizzat kendileri için yarat›lm›fl zannedersiniz. “‹kimizin de katili oldum / Unutma kendi cenazene a¤lamay›” gibi depresif liriklerine ra¤men, müzikleri yaz s›ca¤›nda ferahl›k yay›yor resmen, buzlu çay gibi içtikçe içesi geliyor insan›n. Bu ferahl›¤› bir miktar daha sürdürmek isteyenlere bir baflka elektro rock grubu Phoenix’in son pla¤›n› tavsiye edebiliriz. “Miike Snow” günefli bat›r›rken dinlenebilecek bir albümken, “Wolfgang Amadeus Phoenix” hava karard›ktan sonra, bir diskoda sallanmaya bafllarken daha iyi gider. Phoenix’in geçmiflte de birlikte çal›flt›¤› Cassius’dan Philippe Zdar eflli¤inde kaydetti¤i albümden ilk flark› “Lisztomania”...

man zaman deneysel olmas›na ra¤men bir o kadar da tan›d›k geliyor, ki bu da, kendinden emin ve ne yapt›¤›n› bilen bir müzisyenle karfl› karfl›ya oldu¤umuzu hat›rlat›yor bir kez daha. Paul Banks, bir söyleflisinde, ilk Interpol albümünün baflar›s›ndan beri kendini büyük bask› alt›nda hissetti¤inden ve ayn› güzellikte, hatta daha bile iyi flark›lar yapmak u¤runa gece uykular›n›n kaçt›¤›ndan, mide bulant›lar› geçirdi¤inden bahsetmiflti. Bu tip tasalar›n gölgesinde kalmadan ç›kar›ld›¤› için belki de, “Julian Plenti Is... Skyscraper” daha iddias›z, ama kesinlikle daha sönük de¤il. Aksine, bu yarat›c› müzisyenin yeni bir Plenti albümü için büyük umutlar vaat ediyor. Deniz ‹pek

Ad›n› 19. yüzy›l›n Macar besteci ve piyanisti, zaman›n›n bir tür rock star’› olan Franz Liszt ve 1975 tarihli ayn› adl› filmden alan c›v›l c›v›l bir parça bu. Albümün geri kalan›na da iyi referans oluyor. “Love Like A Sunset Part I” ve ard›ndan gelen “Love Like A Sunset Part II”da krautrock gibi daha deneysel sularda yüzseler de, albümün ak›fl› ayn› parlakl›kta devam ediyor zira... Bu gidiflat sonucunda da, neredeyse 15 yafl›na girecek Frans›z grup, dördüncü albümüyle kariyerlerinin en iyi ifline imza at›yor. Daft Punk, Air gibi isimlerle her daim dirsek temaslar› vard›, onlar›n sayg›nl›¤›na ulaflmalar› için büyük bir ad›m “Wolfgang Amadeus Phoenix”. ‹lker Aksoy

Phoenix

Sevdi¤inizi öldürecek gibi olma duygusunu, onu kendinize, yaln›z kendinize saklama, bütün yasalara ra¤men, bütün ahlâkî bask›lara ra¤men onu alma, kaç›rma iste¤ini duydunuz mu? Hiç bu iste¤i duydunuz mu? der. Hiçbir zaman, dersiniz. Size bakar, tekrarlar: Ölüler ne tuhaf oluyor. MARGUERITA DURAS, Ölüm Hastal›¤›

Bir kentten geriye kalan, yar› yar›ya sarhofl bir flairin üzerinde gezdirdi¤i kay›ts›z bak›fllard›r. AMIN MAALOUF, Semerkant

Arka kapa¤›m›z için sözlük: Savm: Oruç • Efdal: ‹yi • Fevt etmek: Yitirmek, elden ç›karmak • Zinhar: Sak›n • Kaza: Vaktinde tutulmayan orucun daha sonra yerine getirilmesi

Ne var ki, toplumdan önce var olan bu özgürlüklerin siyasi iktidar taraf›ndan aç›klanmas›, özgürlüklerin bu iktidar taraf›ndan yap›ld›¤› anlam›na gelmez. ‹LHAN AKIN, Kamu Hukuku

YOKO ONO PLASTIC ONO BAND Between My Head and The Sky (Chimera Music)

Yoko Ono y›llar sonra Plastic Ono Band’e yeniden hayat veriyor. John Lennon ile Beatles’›n da¤›lmas›ndan önce, 1969’da kurduklar› orkestra, George Harrison, Ringo Starr ve Phil Spector’dan Eric Clapton’a, sonradan Yes davulcusu olan Alan White’tan Who davulcusu Keith Moon’a, bir dizi efsanevî müzisyene ev sahipli¤i yapm›flt› geçmiflte. Plastic Ono Band, ikisinin ortak ifllerine oldu¤u kadar, zaman zaman solo çal›flmalar›na da efllik etmiflti. Duruma göre, Plastic Ono Nuclear Band, Plastic U.F.Ono Band ya da Frank Zappa’yla çald›klar› zaman oldu¤u gibi Plastic Ono Mothers gibi isimler de alm›flt›. Yoko Ono’nun 1973 tarihli “Feeling The Space”den sonra ismini ilk kez kulland›¤› flimdiki grup ise, iki ekibin bir araya gelmesiyle olufluyor. Japonya’n›n ünü dünya çap›na yay›lan müzisyenlerinden Cornelius, ‘90’lar›n enteresan grubu Cibo Matto’nun Yuka Honda’s› (‹smi ‹talyanca “ç›lg›n yemek” demek olan grubun flark›lar› yemek ve aflk üzerineydi. Honda’n›n müzisyen olmadan evvel yemek ya-

zarl›¤› yapm›fll›¤› da vard›), Yuko Araki ve Hirotaka Shimmy Shimizu, albümün –bir aya¤› New York’taki– Japon avangart/pop müzisyenlerini oluflturuyorlar. Di¤er cephede Manhattan’l› bir grup çalg›c› var: Ismaily (gitar, bas ve perküsyonda), Erik Friedlander (çelloda), Michael Leonhart (trompet ve vibrafonda), Daniel Carter (üflemelilerde) ve Indigo Street (gitarda). Bu büyük kadroyu çekip çevirense, Ono ile Lennon’un o¤ullar› Sean Lennon. Kendisi albümün yap›mc›l›¤›n› da üstlenmifl. “Between My Head and The Sky”daki 15 flark› (hatta daha fazlas›) sadece alt› günde yaz›lm›fl –bir ö¤leden sonraya alt› flark› birden düfltü¤ü gün de olmufl. Kay›t süreci de benzer bir h›zla –Sean’›n deyimiyle “f›rt›na” gibi– tamamlanm›fl. En iyi lirikler, Yoko’nun serbest stil okudu¤u anlarda ç›km›fl... “Waiting For The D Train”, albüme canh›rafl bir rock’n’roll aç›l›fl› yap›yor. “The Sun Is Down”, ‘70’li y›llardan minimalist bir avangart deneme gibi bafllay›p günümüze savruluyor. Bu elektro de-

BILL CALLAHAN

Sometimes I Wish We Were An Eagle (Drag City)

Önce Smog’u parantez içine kapatan Bill Callahan, çok geçmeden Smog defterini tamamen kapatt› ve kendi ismini yazar oldu albümlerinin kapaklar›na. Kapanan defterle yeni bir hikâyeye bafllamad›, düflünülenin aksine. Ayn› öykünün yeni bir bölümünü dinliyoruz iki albümdür. Neredeyse bir önceki kuflaktan say›labilecek flark›c›/flark›yazar›, geçen y›llar boyunca birikenleri yeni bir ruh haliyle anlat›yor. Smog serüveni boyunca, albümden albüme, kendisinin depresyondan mizaha, tek piyanodan sert rock’a, bir kad›ndan bambaflka bir kad›na, oradan belki yolun sonu olan yaln›zl›¤a geçifline flahit oldu¤umuz Bill Callahan, kendi ad› alt›nda daha dengeli ve bir anlamda huzurlu gözüküyor. K›saca “olgunluk” da denebilecek bu dingin hava, yeni albüm “Sometimes I Wish We Were An Eagle”›n hemen bafl›nda, “Jim Cain”de iffla oluyor: Kapkaranl›ktan ayd›nl›¤a, sonra tekrar karanl›¤a geçip s›radan fleylerin peflinde koflan, anlatmaya bafllad›¤› hikâyenin sonunu bilmeyen ve olur da ifller kötü gider, geri dönmezse, yapt›¤› iyi fleylerin hat›rlanmas›n› isteyen... Sonra gece kalk›p hat›rat›n› kurcalamaya kalkan ve anlams›z fleyler yazan adam olarak sahne al›yor “Eid Ma Clack Shaw”’da. Ayn› minvalde, arkadafl›na onu ne kadar sevdi¤ini söyleyen de, eski iliflkilerini sorgulay›p ordakileri yeni görmeye bafllad›¤›n› anlatan da,

54‹

neysel hava, “Ask The Elephant”ta da sürüyor. Piyano eflli¤inde caz meltemi estiren “Memory Of Footsteps”den sonra albümün en deneysel ifllerinden “Moving Mountains” geliyor. Ono su fl›r›lt›lar›, kufl c›v›lt›lar› eflli¤inde inliyor, inliyor inliyor... Jah Wobble’›n flahane dub’lar›yla yar›flan “Calling”den sonra Ono usûlü bir folk flark›s› olan “Healing”i dinliyoruz. Bir caz kulübünde icra edilen Japon pop’u “Hashire, Hashire”yi,

eski tutkular› ve yumuflak hisleri için yalvaran da ve en sonunda tanr›y›, inanc› bir kenara b›rak›p bir yalanda huzuru arayan da Bill Callahan, bazen kartal olmam›z› isteyen... Dokuz flark›l›k albümün tam ortas›na ise, gönül tellerini uzun uzun titreten bir serzeniflle “Too Many Birds” oturuyor: “Keflke baflka bir kalp at›fl› için kendi kalbini durdurabilseydin.” Bütününe nüfuz etmifl sorgulama, yitme ve yitirme, yaln›zl›k ve beki yafll›l›k gibi mevzulara ra¤men “Sometimes I Wish We Were An Eagle” huzurlu bir albüm. T›rnak içerisine al›nm›fl olgunluk burda karfl›m›za ç›k›yor; Bill Callahan bu ka-

gene tam gaz bir rock’n roll parças› olan “Between My Head and The Sky” takip ediyor. Alt›n› çizerek belirtelim, Yoko Ono 1933 do¤umlu! ‹nsan bu derece zihnini aç›k tutmazsa, böyle de zinde kalamaz. Albüm, her çiçekten bal almas›n› da, bu zihin aç›kl›¤›na borçlu olsa gerek. Minimalist “Feel The Sand”i Vangelis parçalar›n› hat›rlatan “Watching The Rain” izliyor. “Unun. To” ve “I’m Going Away Smiling”, “Higa Noboru” gene piyanolar eflli¤inde, bazen Japonca lirikleriyle, tüyler ürperten parçalar. Kapan›fl› yapansa 21 saniyelik “I’m Alive”: “Bu benim ve hayattay›m.” Evet, y›llar geçtikçe Yoko Ono’nun “kitlelerin” gözündeki “Beatles’› da¤›tan mefl’um kad›n” imaj› unutulmaya yüz tutuyor, sanat›na verilen önem gittikçe art›yor, son dönem remiks albümleriyle listelere hiç olmad›¤› kadar üst s›ralardan girmeyi bile baflar›yor. Lennon bir zamanlar Yoko için “dünyan›n en ünlü tan›nmayan sanatç›s›” demifl, “herkes ad›n› biliyor, ama kimsenin gerçekten ne yapt›¤›ndan haberi yok” –onca yafl›na ra¤men onu böyle dipdiri, capcanl› ve hak etti¤i ilgiyi görürken izliyorsa içi rahat ediyordur herhalde. ‹lker Aksoy

ranl›k ve mutsuz konular› gündelik konular gibi ele al›yor. Söyleyiflindeki sakinlik, herhangi bir telafl› ve endifleyi bertaraf ediyor. Bu havada elbette bestelerin ve düzenlemelerin etkisi büyük: Kendinden emin ilerleyen bateri, gitar, piyano, keman, nefesliler sanki bir pazar akflamüstü bir araya gelmifller, çay›rda çimende tak›l›yorlar. Daha albümün kapa¤›ndan sizi saran güneflli bir k›r havas›, müzi¤ine beraberinde gelen. Bir süredir Callahan’›n etraf›nda dolaflan ku¤ular, kartallar, çok fazla kufllar, atlar... Bu sefer geri dönmemek üzere k›ra yerleflmifl gibi duruyor. Bu k›vam› tutturmak için masa bafl›nda iyi bir ekiple çal›flm›fl: Okkervil River ve Shearwater’›n kaptan› Jonathan Meiburg, ayn› sulardan Brian Beattie, eskilerden 90 Day Men ve taze gözdelerden St. Vincent’la el uzatan John Congleton. Kapak notlar›nda aç›kça yap›mc›larla kafas›n› bulan Bill Callahan, bir önceki, bu sefer balinal› albümde beraber çal›flt›¤› Royal Trux neferi Neil Hagerty’le elde etti¤ine göre iste¤idi¤ine çok daha yak›n duruyor. Farkl› kiflilerle birçok albüm yapm›fl, hayat›ndan kimler gelmifl kimler geçmifl, arkas›ndan öncesinden ne gibi flark›lar b›rak›p bir sonraki kufla¤a el vermifl bir flark›c›/flark›yazar›n›n yeni albümünün kolay kolay “en iyisi” oldu¤u söylenemez belki ama, bu riske de¤er. Nisan ay›ndan bu yana, neredeyse aral›ks›z döndürdü¤ümüz bu albüm için son kan› birçok kifli için de ayn› olaca¤a benziyor: Dört ay veya dört y›l ve hatta k›rk y›l daha dönse belki CD bozulur, yenisini almak gerekir... Tolga Ya¤l›

Gönül K›v›lc›m “Edebiyat›n Büyüsü” bafll›kl› bir edebiyat atölyesi düzenliyor. Atölyeye kat›lmak isteyenler [email protected] adresine mesaj gönderebilir, ayr›ca flu siteden ayr›nt›l› bilgi alabilirler: www.gonulkivilcim.com

Gövde sürekli yafllan›r, ölüme haz›rlan›r. Bu noktada hiçbir zaman kuram› erteleme öneremez. Ölüm ve zaman daima bir yard›mlaflma içindedir. Zaman yavafltan al›rken, ölüm çarçabuk bitirir iflini. JOHN BERGER, Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Foto¤raflar Kadar K›sa Ömürlü

MAJOR LAZER

Guns Don’t Kill People... Lazers Do (Downtown)

Jamaikal› bir komando, 1984’te vuku bulan bir zombi savafl›nda kollar›n› kaybeder. Amerikan ordusu taraf›ndan kendisine lazer at›fl› yapabilen takma kollar tak›l›r ve Major Lazer ad›n› alan askerimiz, roketli kay kay’› da yan›nda, zombiler, vampirler ve mumyalar baflta olmak üzere türlü fleytanî güce karfl› savafl›n› günümüze kadar sürdürür. Bu iflin arkas›ndaki isimleri tan›masak etmesek, bu Amerikan ordulu, lazer kollu senaryo da nereden ç›kt› flimdi diye düflünüp iflkillenirdik –Yoko Ono, Ronald Reagan’›n “Star Wars”una karfl› “Starpeace”i kaydetmiflti! Ama günümüzün en yarat›c› DJ’lerinden ikisi Jamaika’ya gider, memleketin en s›k› vokallerini bir araya getirir, “Guns Don’t Kill People... Lazers Do” gibi hiç de fena olmayan bir albüm kaydederlerse, herhalde bir bildikleri olsa gerek diye düflünürüz. “Major Lazer” bir tür “Kill Bill” filmi gibiymifl dediklerine göre, öyle olsun bakal›m. Bu iki DJ, Wes “Diplo” Pentz ve Dave “Switch” Taylor. ‹lki Rio funk’›n› (funk carioca) Brazilya’dan Amerika’ya ithal eden DJ’lerden, M.I.A.’n›n bir numaral› destekçisi. ‹kincisi fidget house’un mucitlerinden, Santigold’un, Tricky’nin birlikte çal›flt›¤› isim. M.I.A.’n›n ilk albümünün kay›tlar›nda tan›fl›yorlar. O zamandan bugüne de hem s›k› bir dostluk hem de ifl ortakl›¤› gelifltiriyorlar. “Guns Don’t Kill People... Lazers Do”yu tasarlamaya bafllad›klar›nda, ilk ifl vokalleri yazmas› için yanlar›na Santigold’u alm›fllar. Arkadan Kingston’da dumanl› kulüplerde tak›l›p çal›flmak istedikleri müzisyenleri listelemifller: Busy Signal, Mr. Vegas, Vybz Kartel, Ward 21 ve T.O.K. gibi ekipler... Bob Marley’in Tuff Gong stüdyolar›nda kaydedilen albüm, Amanda Blank, Nicole ve Natalie Albino kardefllerin grubu Nina Sky gibi –cismen– Jamaika merkezli olmayan baflka isimlere de kap›s›n› sonuna kadar açm›fl. “Guns Don’t Kill People... Lazers Do”, bir çeflit yeni bafllayanlar için reggae kitab› gibi de okunabilir. Türün özellikle dancehall gibi pek çok alt koluyla flört halinde albüm. Bu parçalar› birbirine ba¤layansa “Hold The Line”, “When You Hear The Bassline” ya da “Lazer Theme” gibi parçalarda iyice öne ç›kan bas gitar oluyor –“theme”deki bas cümlesi Black Flag’den ödünç al›nm›fl. Kanye West parçalar›n› hat›rlatan “Keep It Goin’ Louder”la partiler, “Mary Jane” han›m k›z›m›zla böyle bir seyahatin olmazsa olmaz› marihuna ve bol bol seks de albümde yer buluyor. Einstein ile Amanda Blank’in mikrofon arkas›na geçti¤i minimalist elektro “What U Like”da Einstein “kötü adamlar taraf›ndan düzülmek ister misin?” diye do¤rudan soruyor Blank’e, cevap, “kesinlikle evet”. Geçen sene Bug’›n albümü “London Zoo” vard› elimizin alt›nda, bu sene “Guns Don’t Kill People... Lazers Do”. Kingston klüplerinin havas›n› koklamak ve dans etmek için birebir. ‹lker Aksoy

“YARIM EKMEK ARASI BAL-MUZ YAPILIR” (Kuledibi’nde bir büfede duyuru)

sen tuttun: “Do¤al ak›fl›na b›rakal›m aflk›” dedin ve aflk b›rakt› seni do¤all›kla. MEHMET YAfiIN

Sana güçlü bir zay›fl›¤›m var. YILDIZ T‹LBE

Ne cami ne de k›flla Kendi duvar›ma ifledim ben, O da m› suç yani? Abdestsizim ikisinin aras›nda Sa¤›m solum sobe!.. CAN YÜCEL

THE DODOS Time To Die (Frenchkiss)

The Dodos’a iliflkin fikir sahibi olmak için albümlerini dinlemek ya da haklar›nda yaz›lar okumak yerine, hemen bir video paylafl›m sitesine tünel kaz›n. Mesela “Red and Purple” ya da “Fools”un canl› performanslar›ndan birini izleyin. Gitarist Meric Long ve baterist Logan Kroeber’in enstrümanlar›na olan hakimiyetlerine ve aralar›ndaki yap›c› sihire dikkat edin. ‹kiliye vibrafon ve ek perküsyonlarda destek veren Keaton Snyder ile beraber grubun sahnede yaratt›¤› enerjiye tan›k olun. Akustik enstrümanlarla sahnede böyle flimflekler çakt›ran, izleyicilere her seferinde al›fl›lmad›k bir tecrübe garanti eden pek fazla grup yok. The Dodos yak›n geçmifle kadar spot ›fl›klar›n›n alt›nda olmad›¤› için bu canl› performanslar›n infilak katsay›s›n› yükselten unsurlardan biri de sürpriz faktörüydü. Ama art›k The Dodos gizli sakl› bir hazine olmaktan ç›kt›. Meric Long’un azimle tek bafl›na San Francisco kulüplerinde çal›p “Dodo Bird” isimli bir solo EP yay›nlad›¤› 2005 senesinden beri köprünün alt›ndan çok sular akt›. Long, ortak bir arkadafl vas›tas›yla metal geçmiflinden gelme Kroeber’le tan›flt›. ‹kili davul ve akustik gitar›n birbirlerinden sürekli rol çald›¤› dinamik ve modern folk flark›lar› yazmaya bafllad›. Önce “Beware Of The Maniacs” geldi, grup sonu gelmeyen turnelere ç›k›p üslûplar›n› test etti, biçemlerini cilalad›. Tamam› yolda yaz›lan 2007 tarihli “Visiter” albümüyle de hak ettikleri ilgiye sonunda mazhar oldular. Gitar›n›n tellerini usulca çekerek The Dodos flark›lar›n› blues ve country t›n›lar›na bulayan Long, ayn› gitar›n tellerine zaman zaman h›rsla vurarak gruba punk bir tav›r kat›yor. Dinamizm ise Kroeber’in davul setinin her noktas›n› kullanarak yaratt›¤› karmafl›k ritmler sayesinde has›l oluyor. Göze çarpan baz› temel özellikler var The Dodos’un müzi¤inde. Öncelikle klasik flark› yap›lar›ndan kaç›n›yorlar, öyle ki flark›lar› tahmin edilebilir bir gidiflata oturdu¤u an hemen direksiyon k›r›yorlar, bayatl›¤a mahal vermeden hummal› bir flekilde yeni bulufllar ar›yorlar. Dahas›, ne yaparlarsa yaps›nlar, yaratt›klar› seslerin misafirperver olmas›na özen gösterip, ak›lda kal›c› melodiler ve çengeller yakalay›p flark›lar›ndaki popüler duyarl›l›¤›n alt›n› çiziyorlar... “Visiter”, bahsetti¤imiz e¤ilimlerin s›rad›fl› sonuçlara ulaflt›¤› özel bir albümdü. Albümün ilk yar›s›ndaki kural tan›maz ama bir yandan da o kadar do¤al tav›r, albümün ikinci yar›s›ndaki endiflesiz ve köklere dönen gitar iflçili¤iyle birleflince geçen senenin kalburüstü uzunçalarlar›ndan biri orta-

ya ç›km›flt›. Yeni albüm “Time To Die”›n en güzel yan›, selefindeki tahmin edilemez ve renkli samimiyeti yine ön plana ç›karmas›. Bu unsur, ayn› zamanda albümün yumuflak karn›. Aç›l›fltaki “Small Deaths” ve “Longform”, riske girmeyen, sindirilebilirlik ve zorlay›c›l›k dozaj› profesyonelce ayarlanm›fl flark›lar. Arkalar›ndan dizi müzi¤i ya da reklam cing›l› olabilecek sevimlilikteki “Fables” geliyor. Kroeber, bu flark›lar›n ortalama tempolar› sebebiyle davulda kendini yeterince gösteremese de, akustik gitar›n›n hudutlar›n› zorlayan Long’a iyi destek ç›k›yor. Kroeber’in atik perküsyon deneyleri albümün maniklik kontenjan›n› dolduran “This Is A Business” ve “Two Medicines” gibi flark›lara saklanm›fl. Sonlarda kat›ks›z blues isteyene “Acorn Factory”, saykodelik folk arayana “A Time To Die” var. Tek tek hiçbir flark›ya çamur atmaya imkân yok. Hepsi kendi içlerinde mant›kl› döngülerden geçen, The Dodos’a iliflkin halihaz›rda sevdi¤imiz unsurlar› ön plana ç›karan flark›lar. Ama bu albümde bir fleyler eksik. “Visiter”›n çarp›c› enerjisi ve zahmetsiz efsununun yerinde yeller esiyor. The Dodos, oyunu bu sefer sanki biraz garantici oynam›fl. The Shins, Fleet Foxes ve Band of Horses gibi gruplar›n özgün halet-i ruhiyelerinin ortaya ç›kmas›na yard›m eden prodüktör Phil Ek ile çal›flm›fl The Dodos; kimya bu sefer maalesef tutmam›fl. Phil Ek, The Dodos müzi¤inin alt›nda yatan belirsizliklerden filizlenen güzellikler için fazla steril kaçm›fl. “A Time To Die”, üst düzey yetene¤e sahip bir gruptan vasat›n epey üstünde seyreden bir albüm. The Dodos bu albümle de sahnenin tozunu atacak, yeni hayranlar edinecektir, bundan eminiz. “A Time To Die”›n tek kusuru, tüm gruplar›n bafl etmekte zorland›¤› bir problem. Yi¤it At›lgan

‹55

O N B E fi fi A R K I

Arama motoru

Aylin Asl›m ‹çtim ‹çtim Barry Goldberg Shady Hotel Cem Karaca Derviflan Tamirci Ç›ra¤› Dezoriental Desert Blues The Dodos Fools Gogol Bordello Tribal Connection Just Jack Lo and Behold John Bilezikjian Bekledim de gelmedin K›r›ka Dokumac› Örümcek Kurtulufl ‹stanbul Sokaklar› Léo Ferré Le chien Peter Doherty Broken Love Song Santana Europa (Earth’s Cry, Heaven’s Smile) Sinead O’Connor Chiquitita Y›ld›z Tilbe Ben Bir Karar Verdim

http://vids.myspace.com/

The Urban Voodoo Machine The Urban Voodoo Machine - Always Out Metric Help I'm Alive in Buenos Aires Bombay Bicycle Club Always Like This Elvis Costello "(I DON'T WANT TO GO TO) CHELSEA" Lila Downs LILA DOWNS - OJO DE CULEBRA

ROLL D‹SKO OTUZ

The Dead Weather The Dead Weather - Treat Me Like Your Mother

O N B E fi A L B Ü M

Arctic Monkeys Humbug Bajar Nêz Be (Yaklafl) Caetano Veloso Zii e Zie Dead Weather Horehound Duman I & II Faith No More King For A Day... Fool For A Lifetime Florence & The Machine Lungs Garaj Tepeden T›rna¤a Gayda ‹stanbul Gayda ‹stanbul The Gossip Music For Men John Zorn O'o Miles Davis Ascenseur pour l’échafaud Reverend and The Makers A French Kiss In The Chaos Tiger Lillies SinDerella Tinariwen Imidiwan: Companions

RENKL‹ fiARKILAR

DÖRT KERE DÖRT iki plakç› + iki bar

ARAF / Beyo¤lu 1. Boogie Balagan Biomekanicamel 2. Firewater Electric City 3. No Blues Rollin’ Maryam 4. Tülay German Ne pleure pas

Nina Hagen Nina Hagen My Way Manfred Mann manfred mann - do wah diddy diddy Moby Moby 'Shot In The Back Of The Head' Video by David Lynch

‹NG‹LTERE albüm

Beatles Yellow Submarine Cem Karaca Mor Perflembe Clap Your Hands Say Yeah Blue Turning Grey Coldplay Yellow Cyndi Lauper True Colors ‹brahim Tatl›ses Mavi Mavi Madonna True Blue Michael Jackson Black or White Nina Simone Black Is the Color of My True Love's Hair Outkast Pink and Blue Pearl Jam Black Prince Purple Rain Rolling Stones Paint It Black Joni Mitchell Blue Yeni Türkü Yeflilmiflik

ZERO / Kad›köy 1. The Mars Volta Octahedron 2. Moby Wait For Me 3. Marilyn Manson The High End Of Low 4. Simple Minds Graffiti Soul

Jamie T Jamie-T - Sticks 'N' Stones

GROOVE / Teflvikiye 1. The Maccabees Wall Of Arms 2. Bat For Lashes Two Suns 3. Keziah Jones Nigerian Wood 4. Lhasa Lhasa

KARGA / Beyo¤lu 1. Nine Inch Nails Sin 2. Ben Harper and Relentless 7 Fly One Time 3. Dave Matthews Band Squirm 4. Jim Morrison Awake

fiARKI DE⁄‹L TAR‹H! Moody Blues Nights In White Satin Grubun ‘67 tarihli albümü “Days of Future Passed”den... Albümde 7 dakika olarak yer alan flark› 3 ve 4 dakikal›k iki k›sa versiyonuyla ‘67 ve ‘72’de listelerde yükseldi. ‹spanyolcas› (“Noches de Seda”), bizzat grup taraf›ndan seslendirildi. “Casino”, “En el aire”, “Böse Zellen”, “Stealth”, “Deuce Bigalow: European Gigolo”, “American Dreamz” filmlerinde çal›nd›. Eric Burdon and War, Gerry & The Pacemakers, Dalida, Alain Bashung, Giorgio Moroder, Elkie Brooks, Sandra, Nancy Sinatra, Mario Frangoulis, Diane di Stasio, Damien Saez, Midnight Movies, God is an Astronaut taraf›ndan cover’land›. Shadows, Franck Pourcel, James Last orkestralar›nca enstrümantal kaydedildi. G. Hughes, C. Smith & J. Frusciante versiyonu “Stealth” filminde çal›nd›... “Nights in White Satin”, Amerika’da kurulu “rock lunapark›”ndaki korku trenine ismini verdi.

1. Michael Jackson The Essential 2. Florence + The Machine Lungs 3. Black Eyed Peas The E.N.D. 4. Paolo Nutini Sunny Side Up 5. A-Ha Foot Of The Mountain 6. Lady GaGa The Fame 7. La Roux La Roux 8. Michael Jackson The Motown Years 9. Kasabian West Ryder Pauper Lunatic... 10. Noisettes Wild Young Hearts

ABD albüm 1. Demi Lovato Here We Go Again 2. Daughtry Leave This Town 3. Maxwell BLACKsummers’night 4. “Now 13” (Various Artists) 5. “Hannah Montana 3” (Soundtrack) 6. Black Eyed Peas The E.N.D. 7. Jordin Sparks Battlefield 8. Taylor Swift Fearless 9. Lady GaGa The Fame 10. Zac Brown Band The Foundation

FRANSA albüm 1. Charlie Winston Hobo 2. Black Eyed Peas The E.N.D. 3. Grégoire Toi + moi 4. Seal Soul 5. Melody Gardot My One and Only Thrill 6. Florent Pagny C’est comme ça 7. Coeur de Pirate Coeur de Pirate 8. Melody Gardot Worrisome Heart 9. “Mozart l’opera rock” (Various artists) 10. Moby Wait For Me

Dinleyici istekleri

Rubies Room Without a Key (Kaliforniyal› iki k›zdan ev yap›m› jazzy disko) www.myspace.com/rubies

Soap & Skin Marche Funebre (Avusturyal› Anja Plaschg’tan a¤›r ve deneysel na¤meler) www.myspace.com/soapandskin

Patterson Hood Walking Around Sense (Drive-By Truckers’›n adam›ndan Neil Young stilinde lovesong) www.myspace.com/pattersonhood

Franz Nicolay Jeff Penalty (“Major General”den dibine kadar punk, çingene ve kabare) www.myspace.com/franznicolay

Wilco You Never Know (Grubun yeni “develi” albümünden) www.myspace.com/wilco

Imperial Leisure The Art Of Saying Nothing (Londra’dan ska punk rüzgar›) www.myspace.com/imperialleisure

Tinariwen Lulla (Çöl rock’çular›n›n yeni albümünden) http://www.myspace.com/tinariwen

Mika We Are Golden (Calvin Harris Radio Edit) (Mika’n›n ayn› adl› yeni albümünden) http://hypem.com

The Rumble Strips London (Mark Ronson’un prodüktörlü¤ünde yeni albümden) www.myspace.com/rumblestripsuk

Handsome Hank Video Killed The Radio Star (Buggles gitmifl bluegrass gelmifl) http://hypem.com

bafl taraf› ‹ 08’de

‹kinci ihtimal neydi grup ismi olarak? Kaan: Bir sürü ihtimal vard›. fiimdi unutuldu gitti. Batuhan: O bahse hiç girmeyelim. Hardcore isimler vard›, içlerinde en yumufla¤› Duman’d›. (gülüyor) Ari: Hepsi ayn› kap›ya ç›k›yordu, o kadar›n› söyleyelim. (gülüyor) NR1’e gitmenizin sebebi Murat Akad m›yd›? Onunla muhabbetiniz eskiye mi dayan›yor? Kaan: Hay›r. Demolar› yapt›ktan sonra Nino Varon’un önerisiyle Murat Akad’a gittik. Nino abi bizden çok umutluydu, demolar› çok be¤endi ve Murat’a dinletti. fiansl›yd›k, kap› kap› plak flirketlerini dolaflmam›za gerek kalmad›. Teoman ve Athena da NR1’deydi. Murat Akad’›n aç›k fikirli bir insan olaca¤›n› zaten tahmin ediyorduk. Nino Varon’la nas›l bir iliflkiniz var? Kaan: Annemin ve babam›n Büyükada’dan çocukluk arkadafl›. Resim yapar, yelken yapar, sanatç› ruhlu bir insand›r. Acayip muhabbetli bir abimizdir. ‹ki cümlesinden biri espridir, bir inceliktir. Jenerasyon olarak Beatles döneminin insanlar›. Müzi¤e rock’la bafllam›fllar. Nino abi her tür müzikte prodüktörlük yapt›. ‹llâ rock’tan de¤il, iyi müzikten anlayan biri. Seattle’da yapt›¤›m›z ilk kay›tlar› hep ona dinletirdim. Ari: Nino abi benim babamla da çocukluk arkadafl›d›r, rahmetli efli de annemin iyi arkadafl›yd›. Kaan: Ari ve benim annelerimiz de arkadaflt›. Ayn› okulda okuduk. Ama ben Ari’yle 17 yafl›ndan sonra müzik sayesinde samimi oldum. Ari: Müzik olmasa zaten seninle

hayatta arkadafll›k etmezdim. (gülüyor) Seattle’daki Mad Madame kayd› “La La La”n›n yer ald›¤› “Today’s Special” toplamas›ndaki di¤er gruplar› takip edebildin mi? ‹çlerinde bir yerlere gelebilmifl bir grup var m› sizden baflka? Kaan: O albümü dinledi¤imde uzun yaflayacak bir grup ç›kaca¤›n› tahmin etmedim. “La La La”y› Seattle’da yerel radyoda çald›klar›n› hat›rl›yorum. ‹ki akustik gitarla, iptidaî bir kay›tt›, ama albümde dinlenecek tek flark› oydu galiba. Nino Varon, “Eski Köprünün Alt›nda” albümünü be¤endi mi? Kaan: Stüdyoya da gelmiflti, hatta “Köprüalt›”n› dinledi¤i zaman elindeki bozuk paralar› yere f›rlatt›, “olmaz böyle fley” diye ba¤›rd›. Çok sevmiflti. NR1’e götürdü¤ünüz demolarda ne vard›? Kaan: Ari’nin evinde, elektronik ortamda, davullar› bilgisayarda yazarak kaydedilmifl befl-alt› flark›m›z vard›. “Yaln›zl›k Paylafl›lmaz”, “Dönek”, “Da¤lar Ba¤lar”, “Bebek”... Bir de “Elleri Ellerime”. fiimdi ters köfle oldu de¤il mi? (gülüyor) Son albümdeki “Elleri Ellerime”, çok beklemifl, y›llanm›fl bir flark›d›r. Niye bu kadar bekledi? Kaan: ‹lk demo hali, küçük bir drum machine’de yaz›lm›flt›. Enteresand›, dum t›m t›m dum t›m t›m bir havas› vard›, Beck’in “Odelay”deki parçalar›n› and›r›yordu. Canl›da o havay› bir türlü oturtamad›k. Cengiz’le y›llar sonra bafl›na oturduk, eline süpürgeleri al›nca, hemen konuyu süpürdü. (gülüyor) Yeni al-

bümdeki “Senden Daha Güzel” ve “Bu Aflk Beni Yorar” da eskidir. “Tövbe” birinciyle ikinci albüm aras›nda ç›km›flt›. “Of” da bizle sekiz senedir seyahat eden bir parça. ‹lk demoda “Köprüalt›” yok muydu? Onu ne zaman yapt›n? Kaan: O albümdeki di¤er parçalar gibi Amerika’dayken yapm›flt›m. Nakarat› Amerika’da bitmiflti, sonra sözleri burada tamamlad›m. Eski Galata köprüsünü mü düflünmüfltün? Kaan: Evet, iflin içinde o da var. Oradaki atmosferi fazla yaflamad›m, yafllar o zaman baya¤› gençti çünkü. Kemanc›’da, flurda burda bira içmiflli¤imiz var, ama köprüalt› çocu¤uyuz diyemeyiz, oran›n kültürüne tam dahil de¤ildik. Ari: Benim çocukken bal›k tutmufllu¤um bile var, eski köprünün alt›nda! (gülüyor) Kaan: Köprü yand›ktan sonra Kemanc› S›raselviler’de tekrar aç›ld›¤›nda ilk çalanlardan biriyiz Mad Madame olarak. Sal›-pazar çalard›k. Demin Cengiz senin farkl› vokal anlay›fl›ndan söz etti. fiark› söylemeye nas›l bafllad›n? Kaan: 16-17 yafl›mdan önce hiç flark› söylemedim ben. O yafllarda bir gruba dahil oldu¤umda, bir müddet bas gitar, sonra gitar çald›m. Solistlik hissiyat›m yoktu. Hiçbir zaman flark›lar flak›may› düflünmedim. Bugün bile hiçbir ortamda gitar› elime al›p flark› söylemem. Aram›zda flark› bakarken söylerim, ama keyfe gelip de, hadi içiyoruz, hep beraber flark› söylüyoruz demem. Sahilde flark› söyleme modeli bende hiç olmad›. Sahilde saba-

ORTAKÖY’DE KAFALAR BELL‹ B‹R NOKTAYA GEL‹NCE, B‹R ANDA TESLA FALAN SÖYLEMEYE BAfiLADIK. BAR SAH‹B‹ “GEL‹N, BURADA SAHNEYE ÇIKIN” DED‹. fiARKICILIK ÖYLE BAfiLADI. DAVULUN SES‹ Duman albüm ve konserlerinden aflina oldu¤umuz Cengiz Baysal, art›k grubun tam zamanl› davulcusu. Bilgi Üniversitesi’nde dersler veren Baysal’›n “Y›ld›zlar›n Üstünde” ve “Candy and Milkshake” adlar›nda iki albümü bulunuyor. Di¤er “dördüncü” Alen Konako¤lu ise, flu s›ralar davulunu, haz›rl›klar›n› sürdürdü¤ü kendi albümü için dövüyor.

ha kadar birileriyle gitar çalabilirim, ama flark› söylemem. Halbuki seni dinleyen do¤ufltan flark›c›ym›fls›n san›r. Peki ne oldu da mikrofonu önünde buldun? Kaan: “La La La”y› yapt›¤›m›z Yakup (Trana) liseden arkadafl›md›. Fly diye grubumuz vard›. Ben bas, Ari de gitar çal›yordu. Bir akflam Ortaköy’de Bahane’de bira mira içerken, kafalar belli bir noktaya gelince, bir anda sahnede Tesla filan çal›p söylemeye bafllad›k. Bar sahibi “gelin, burada ç›k›n” dedi. Bunun bir bafl› olmal›. Evde kendi kendine söylemiyor muydun? Kaan: 16 yafl›mdayken, odamda söylemiflimdir. Dandik stüdyolarda da, aram›zda bir solist yoksa, mikrofona geçmiflimdir herhalde. Evde bizimkilere flark› söyledi¤imi hiç bilmem. D›fladönük insanlardan biri olmad›m. Müzik özel bir fley olarak odada benimle kald›. Okulda falan? Kaan: Yok yok, öyle koro, tiyatro falan, o kollar› hiç kullanmad›k. Ari: Bizim okuldaki müzik hocas› bu sesi fark etse Kaan’› kap›dan kovard› zaten. Batuhan: Lisede olay flüttü. ‹yi flüt çalan iyi flark›c› olur zannedilirdi. Kaan: Y›llar›m›z› blokflüte verdik. (gülüyor) ‹lk ne zaman gitar›n oldu? Kaan: 14-15 yafl›mda art›k rock dinlemeye bafllam›flt›m. Evde dedemin acayip küçük bir mandolini vard›, evde d›n d›n d›n d›n yap›yordum, herhalde biraz uzatt›m ki, babam bir gün gelirken Elvis gitar alm›fl. Bilen abilerle ufak ufak çalmaya bafllad›m. Sonra kaliteli bir Yamaha akustik ald›m. Sonra da 18 yafl›mda Amerika’da yaflayan halamdan siyah-beyaz sol Fender Strat istedim, herhalde sadeli¤i hofluma gitmiflti, yirmi seneyi geçti, hâlâ o gitarla çal›yorum. O y›llara geri döndü¤ünde bugünkü durumuna bak›p flafl›r›yor musun? Kaan: Daha dün gibi geliyor bakt›¤›m zaman. Dolu dolu geçti. Kendimize çizdi¤imiz yol tuttu. Bugün çok sevenimiz var, ama patlayaca¤›z, ünlü olaca¤›z diye ç›kmad›k yola. Yavafl yavafl yol ald›k, bu bize yetti de artt› bile. fiöhret ikinci planda kal›yor. Esas yo¤urt müzik, geri kalan› kayma¤›. Fanlardan gördü¤ümüz sevgi inan›lmaz. Gözlerinden okuyorsun, insan› çok flafl›rt›yor. Mesela “Dibine Kadar” klibindekiler gerçek fanlar. Otobüslerle götürdük onlar›. Kilyos’ta, tafl oca¤›nda çektik klibi. Konser gibiydi, birebir çal›p söyledik. Yeni albüme geçmeden önce Amerika an›lar›n›z› dinleyelim. ‹kisi Memphis’teki Beale Street Festivali olmak üzere, 2008’de Amerika’da befl konser verdiniz. Kaan: Memphis’teki festivalde her

‹57

sene bir ülkeyi onurland›r›yorlarm›fl, o sene de Türkiye’yi seçmifller. Organizasyonun içindeki insanlar bizi tercih etmifl. Üç günlük büyük bir festivaldi. Haz›r bu adamlar› getirmiflken iki kere çald›ral›m dediler. Seyirciler aras›nda bizi tan›yan hiç yoktu, Türklerin say›s› sekizi-onu geçmiyordu. Amerikal›lar ikinci parçadan itibaren sahneye yaklaflmaya bafllad›lar, baya¤› kalabal›k oldu. Ertesi gün Memphis’in d›fl›nda bir gitar shop’a gittik, orada çal›flan çocuk me¤er bizi seyretmifl, yan›m›za geldi, çok net bir biçimde “I’m fan” dedi. Ne çabuk! (gülüyor) Neler çald›n›z? Kaan: “Koklayacakt›m”la girdik, “Köprüalt›”, “Laz›m”, “Seni Kendime Saklad›m”, “Öyle Yürekten” falan çald›k. Asl›nda Memphis’te sizi seyretmek isterdik. Çünkü buradaki konserlerde Kaan art›k neredeyse hiç flark› söylemiyor. Her fleyi seyirciye b›rak›yor. Kaan: (gülüyor) Son konserlere bir gel. Söylüyorum. Yeni parçalar› söylemesi keyifli oluyor. Memphis’te baflka neler yapt›n›z? Festivaldeki di¤er gruplar› seyrettiniz mi? Kaan: Santana’ya uzun uzun bakt›k, Lou Reed’i, Black Crowes’u, Jerry Lee Lewis’i seyrettik. Çad›r sahnesinde Memphis’in eski blues’cular›na tak›ld›k. Backstage’de bizim yan oday› Aretha Franklin kullan›yordu, kraliçe gibi geldi geçti. Filmlerde gördü¤ümüz atmosferi birebir yaflad›k. Konserler Mississippi’nin kenar›na kurulu bir parktayd›. Jeff Buckley’nin bo¤uldu¤u yeri her-

MICHAEL JACKSON’A SELAM Duman, bu seneki Rock’n Coke’ta Michael Jackson’dan “Billie Jean”i de seslendirdi.

58‹

kes birbirine gösteriyordu, biz de görmüfl olduk. Martin Luther King’in öldürüldü¤ü binay› gezecektik, vaktimiz olmad›... Biz konuk grup oldu¤umuz için, “Sun Studio’da kay›t yapmak isterseniz, buyrun” dediler. Elvis Presley’in, Johnny Cash’in stüdyosu. Çok büyük de¤il, ama müthifl bir yer. Elvis’in söyledi¤i mikrofon orada duruyor, müze gibi... Bütün aletler eski. Orada eski stil live bir kay›t ald›k, “Sor Bana Piflman m›y›m”› çald›k. Rüya gibiydi. “Duman l” ve “Duman ll”yi ‹rlanda’da, Grouse Lodge stüdyosunda

aristokrat tipler. Bizim stüdyonun sahibi Paddy Dunning ayn› zamanda Dublin’de büyük bir stüdyo kompleksinin sahibi, ayr›ca bir konser salonu var, bir nevi rock mafyas›. (gülüyor) Çok tatl› bir insand›. Batuhan: U2 ile o kadar samimiler ki, bir partide Bono’ya “ne berbat albüm bu” diye giydirmifller... Paddy’nin ayr›ca bir okulu var, ses teknisyeni yetifltiriyor. Bizim albümü kaydeden çocuk da o okuldan ç›kmayd›. Paddy’nin kar›s› Claire o kadar tatl› bir kad›nd› ki, sabahlara kadar partilere tak›l›yor, ama ö¤le yeme¤imizi kendi elleriyle önümüze

Kaan: Asl›nda aflç›ym›fl. Kendi buldu¤u bir sosla tan›n›yor. Gençli¤inde müzik yapm›fl, bu sos iflinden çok zengin olunca, paray› bast›r›p flimdi albüm yapmak istiyor. Yan›ndaki tipler de, ‘80’lerde punk yapm›fl akranlar›. Melodik punk tarz› flark›lar çal›fl›yorlard›. Lloyd gitar çal›yordu, Morrissey havalar›nda Valery isminde bir de solist vard›. Bu solist Guinness ailesindenmifl, kendini müzi¤e vermifl, ailenin yüz karas› diye anlat›l›yordu. (gülüyor) Batuhan: Ses teknisyenimiz James Durkin, Rock’n Coke’a s›rf bizi görmek için geldi. Onunla çok iyi an-

KR‹Z OLMASAYDI DA MEMLEKET GÜLLÜK GÜL‹STANLIK DE⁄‹LD‹. GEL‹R Efi‹TS‹ZL‹⁄‹NE BAKINCA, KÖKTEN HALLED‹LMES‹ GEREKEN B‹R SORUN OLDU⁄U GÖRÜLÜYOR. kaydettiniz. Nereden icap etti? Kaan: Yurtd›fl›nda, eskiden beri rock çal›n›p kaydedilen, bu kültürle yo¤rulmufl bir ortam düflünüyorduk. Bir sürü stüdyo ihtimali aras›nda bunu çok sevdik. Dublin’e bir buçuk saat uzakl›kta bir da¤bafl›. Yolda otlayan inekleri görüyorsun, kay›t yaparken pencerenin önünden atlar geçiyor. ‘70’lerde, ‘80’lerde revaçta olan, büyük rock gruplar›n›n girdi¤i devasa bir stüdyo. Sahibi, bu tip stüdyolar›n art›k tek tek kapand›¤›n› söyledi. Ari: Orada 65 gün geçirdik. fiato gibi, flömineli mömineli, gotik bir çiftlik evinde kald›k. U2’nun otelini gördünüz mü Dublin’de? Kaan: fiehrin ortas›nda koca bir otel. Otele bizim stüdyonun sahibinin eflinin babas› da ortak. Tam

getiriyordu. Kaan: Hepsi bizi çok sevdi ve müzi¤e de bir flekilde girdiler. Batuhan: Özellikle miksleri evin içinde yüksek sesle dinlemeye bafllad›¤›m›z zaman, odalardaki herkes yan›m›za gelip çok be¤endi¤ini söylüyordu. Ari: Paddy, “Elleri Ellerime”ye takt›. Gidiyor, geliyor, “allahaflk›na, flunu bir daha koyun” diyor. Batuhan: Biz oradayken stüdyoya Loyd Grossman diye bir adam›n grubu geldi. Prodüktörü 75 yafl›nda, Geoffrey Haslam ad›nda eski bir kurt. Velvet Underground’un, MC5’›n efsanevî albümlerinin prodüktörlü¤ünü yapm›fl bir adam. “Sarhofl”ta kendinden geçti, danslara filan bafllad›. Tutturdu, flunu ‹ngilizce yap›n diye... Bu Loyd Grossman kimmifl?

laflt›k. Canl› kay›t istedi¤imizi, gerçek zamanl› çalmay› sevdi¤imizi söyledik, hemen eski stil, herkesin ayn› anda çalaca¤› bir ortam haz›rlad› bize. Kaan: James ikinci hafta yavafl yavafl Türkçeyi sökmeye bafllad›... Ne konuflursak a¤z›m›za bak›yor, elinde k⤛t-kalemle Türkçe sözcükleri yaz›yor, bize “tamam” filan diye cevap veriyor... Vokal kay›tlar› yap›l›rken yürüme sesimi, sigara-içki içme sesimi de kaydetmifl. “Dibine Kadar’›n önüne flu sesleri de koyal›m” dedi, boflver dedik, fazla tiyatro olmas›n! Asl›nda bu albümdeki flark›larda epey tiyatro havas› var. “Sor Bana Piflman m›y›m” sanki bir müzikalden f›rlam›fl gibi... Bollywood havas›nda bir klip bile çekilebilir! Kaan: ‹lk yola ç›kt›¤›m›zda düz rock

bir parçayd›, sonra stüdyoda oralara kadar gitti. Parçan›n bize verdi¤i havayla, aram›zda espriler yapmaya bafllad›k: Sanki elimizde mumlar, flark›y› dansederek söylüyoruz. Biraz Azeri durumlar› ya da çayda ç›ra gibi. (gülüyor) Ari: Cengiz’in sepeti de¤iflik ritmlerle dolu. Onlardan bir avuç at›nca, bütün grup oradan yürüyor... Kaan: “‹yi de Bana Ne” de enteresan bir hava bence. Bafl›ndaki o dada dada dada dada bap bap bölümleri, bana çok absürd geliyor. Askere gitmeden önce kafamda dönüp duruyordu. Askerdeyken flunu unutmayay›m, gelifltireyim diye kendi kendime çal›yordum. Bölükte Nakfli ad›nda Roman bir kemanc›m›z vard›. Kendi tabiriyle, “bala bala bala bala bap bap” bölümlerine keman›yla öyle bir kat›ld› ki, iyice acayip noktalara gitti flark›. Sözler nas›l olufltu? Kaan: Sosyal içerikli bir fleyler yazay›m istedim. “Alt›nlar›m›z› çald›lar / Topraklar›m›z› verdiler / Ülkeyi çoktan satt›lar / ‹yi de bana ne...” Sonunu punk’a ba¤lad›k. Bazen stüdyoda manyakl›k yapal›m diyoruz, sonra o manyakl›klar öylece kal›yor. (gülüyor) Ama zaten punk isteyen bir flark›, sözleri itibariyle. Ülke çap›nda bir h›rs›zl›k durumu yok mu yani? IMF, Dünya Bankas› olsun, politikac›lar›n götürdükleri olsun, zaten kim götürmüyor ki, herkes bir fleyler götürüyor. “‹yi de bana ne” derken, herkesin sorumluluk sahibi olmas› gerekti¤ine dair bir ters dolmufl var. fiark›da “hiç düflünmeden kardeflini bo¤azlayanlar”dan da bahsediyorsun. Kaan: Kürt sorununa bak›nca, kardefl kardefli bo¤azlam›yor mu? Hepimiz ayn› gemideyiz, ama gemi bat›yor... Mesela son dönemdeki TRT’nin Kürt televizyonu iyi bir hareket. Milletin birbirini bo¤azlamas›n› kökten halledemez, göstermelik kal›r, ama baflka konular halledilirse, belki o zaman o televizyonun keyfini ç›karabilirler. Çoktan olmas› gerekirdi, yine de bir ilerlemedir. Kaç sene oldu ki Ahmet Kaya olay› olal›, flimdi fikirler bir anda de¤ifliverdi... “Rezil”e ne diyorsun? O flark› niye bafl›n›za bu kadar ifl açt›? Kaan: Onu da sen söyle. (gülüyor) Anlafl›lamad›k. Onun cevab› “Dibine Kadar”›n ilk k›talar›nda sakl›. (Yazd›m çizdim hayal ettim / Sazla sözden ibarettim / Arkam› döndüm emanet ettim / Anlayamad›n ya.) “Rezil”, yazarken gayet normal bir flark› gibi geldi. Dinle ve inançla dalga geçti¤imi söylüyorlar, ama öyle bir hissiyatla asla yaklaflmad›¤›m için bu olacaklar› tahmin edemezdim. “Lem yelid” sözcü¤ünün ‹hlas suresindeki bir ayette geçti¤ini herkes biliyor. fiark›da, dinî simgeleri

kullanarak kendine ç›kar sa¤layanlar› protesto etti¤imi de herkes biliyor olmal› bence. Anlamazl›ktan m› geliyorlar acaba? Sadece o sat›r› mail’lerle ve cep telefonlar›yla insanlar birbirine yolluyor. O sat›r› görenler, flark›n›n gerisini de öyle san›yor. Halbuki parçada bu iflin felsefesiyle, inançla alâkal› bir fley yok. Sosyal bir yaraya de¤iniyor, dini istismar edenlerden bahsediyor. Kutsall›kla ba¤daflt›rmaya gerek yok. Dinî duygular› istismar edenleri zaten karfl›ma al›yorum, benim laf›m onlara. Sizin dindar hayranlar›n›z da var. Mesela konserlerinizde türbanl›lar› da görüyoruz. Kaan: Tabii ki olacak. Müzi¤imizi insanlar›, kültürleri birlefltirmek için yap›yoruz. Trabzon’dan bir din hocas› geçen gün menejerimizi aram›fl. Çünkü o malûm mesajlar ona da gitmifl. Adam merak edip albümü dinlemifl. ‹nsanlar›n nas›l bu kadar yanl›fl anlayabildiklerini anlayamam›fl. Ari: Ayeti de¤ifltirdi¤imiz söyleniyor, halbuki de¤ifltirmedik, sadece iki kelime kulland›k. Din istismar›n›n Türkiye için temel

ter. Sanatç› ruhlu çocuklar, demek ki ilham› böyle alm›fllar. Hiç de¤ilse belden afla¤› vurmuyorlar. Batuhan: Daha ne yaps›nlar ya? Sahneye sarhofl ç›kmay› neden bu kadar olay haline getirmifller acaba? Kaan: Sonuçta orada konser verebilecek kadar kendimizdeyiz. Kendini kaybettiren sarhoflluk da vard›r, ayakta bile duramazs›n, sanat›n› icra etmen zorlafl›r. Biz çok güzel dengeliyoruz. ‹çmeyene zorla içirdi¤imiz yok... Rap’te çok söz yazmak gerekti¤i için bofl bulduklar› her yere bu konuyu da s›k›flt›rm›fllar herhalde. Asl›nda kendileri de yeri geldi¤inde rak›-bal›k yap›yorlard›r belki. (gülüyor) Herhalde bu rap’çi kardefllerimiz de en az bizim kadar bu ülkeyi seven çocuklard›r. Ama bir flekilde farkl› taraflarday›z. ‹dil Biret konserindeki olaylara bak›p “bizim de bafl›m›za gelebilir” diye düflündünüz mü? Kaan: Geldi zaten. Antalya’ya konsere gidecektik, baz› dernekler kendi aralar›nda örgütlenmifller, “gelmesinler” demifller. Demokratik aç›dan her çeflit protestoya aç›k olmak lâz›m. Neticede Antalya’ya git-

sokaktas›n. Cengiz: ‹letiflim kopuklu¤u son haddinde. “Rezil”in bahsetti¤i problemden en fazla ma¤dur olanlar dindar insanlar. En fazla istismar edilenler de onlar. Asl›nda bu flark›, bir aç›dan bakarsan›z, dindar insanlar›n yan›nda duran bir flark›. ‹nternette Arapça sitelerde de isminize rastlad›k. Kaan: “Rezil” yüzünden, öyle mi? Hay›r, Arap ülkelerinde de sizi sevenler var, sitelerde klipleriniz gösteriliyor. Kaan: Ben de “Rezil” yüzünden bütün Arap yar›madas› üstümüze geliyor zannettim. (gülüyor) Zaten bence bu flark›dan onlar hiç al›nmaz. Çünkü Arapça anadilleri. Bizim için Arapça uzak ve o yüzden de kutsal kabul ediliyor. Sevdi¤iniz Arap sanatç›lar var m›? Kaan: Fransa’daki Araplardan kurulu Orchestre National de Barbès’i Cengiz dinletti. Acayip bir enerji... Keflke Arap ülkelerinden ça¤›rsalar da gitsek, müzi¤imiz onlara çok yak›n gelir. M›s›rl› Ahmet’i al›r, gideriz. Aç›khava’da bir kere M›s›rl› Ahmet’le çald›k, acayip kopufllar oldu. Alaçat› Babylon’da da ‹lhan Erfla-

ÜLKE ÇAPINDA B‹R HIRSIZLIK DURUMU YOK MU YAN‹? HERKES B‹R fiEYLER GÖTÜRÜYOR. “‹Y‹ DE BANA NE” DERKEN, HERKES‹N SORUMLULU⁄UNA DA‹R B‹R TERS DOLMUfi VAR. bir tehlike oldu¤unu mu düflünüyorsunuz? Kaan: Türkiye tarihinin her döneminde süregelen bir durum, ama bu son dönemlerde daha fazlalaflt›¤›n› düflündü¤üm için bu flark›y› yazd›m. En basit örne¤i Deniz Feneri olay›, de¤il mi? Asl›nda en temel meselenin ekonomi oldu¤unu düflünüyorum. Eskisinden çok daha fazla aç insan var bu ülkede. Toplum bence delirme noktas›nda. Herkes krizden bahsediyor, evet ama, kriz olmasayd› da memleket güllük gülistanl›k de¤ildi. Gelir eflitsizli¤ine bak›nca, kökten halledilmesi gereken bir sorun oldu¤u görülüyor. Kamuflaj ve Nicoa isminde iki rap’çi “Duman Diss” diye bir flark› yaz›p internete koymufl. Sizi protesto ediyorlar. Kaan: Dinlemedik, bilmiyorum. Böyle sanatsal yoldan protesto edilsin, karfl›l›kl› at›fl›ls›n, bay›l›r›z. Ayn› rap’çilerin “Üflüyorum Muhsin Reis”, “Türkan Saylan Diss” gibi parçalar› da var. Kaan: Tamam, mesaj al›nd›. (gülüyor) (Parçay› beraber dinliyoruz... Sözlerde suçlama niyetine Darwin, Marx, siyonizm, masonluk, içki, uyuflturucu, sulu kan, fleytan, ateizm gibi bir sürü laf geçiyor.) Kaan: ‹lham vermifliz. Sonuçta onlar da müzikle, sanatla u¤rafl›yorlar, kelimeleri k›v›rmak da bir hüner is-

tik, çok güzel bir konser oldu, flark›lar› hep bir a¤›zdan söyledik. “Rezil”i konserlerde çalmaya çekiniyor musunuz art›k? Kaan: Birçok konserde çald›k, ama Antalya’da çalmad›k mesela. Karfl›ndaki seni anlayamam›flsa, onu daha da kudurtman›n âlemi yok. Bir olaym›fl gibi kullan›p daha da üstüne gidelim diye düflünmeyiz. “Rezil”, di¤er parçalar›m›z gibi bir parça. Çok da keyif alarak çal›yoruz, içinde davul solosu var, uzun bir gitar solosu var. Sizi bu flark›dan dolay› özür dilemeye zorlasalar? Kaan: Hay›r, ben yanl›fl ve kötü bir fley yapt›¤›ma inanm›yorum ki. Ülkede ciddi bir dindarlar ve laikler çat›flmas› olufltu. Bir taraf nas›l “ya Allah” diyorsa, di¤erleri de ayn› tonlamayla “ya Atatürk” diyebiliyor. Kaan: Sunî bir flekilde yarat›lm›fl kutuplar bunlar. Bunu görelim, uyumayal›m diyoruz flark›lar›m›zla... “Ya darbe ya fleriat” gibi gösteriliyor foto¤raf. Bunun baflka bir yolu yokmufl gibi lanse edildi¤i için, insanlar çabuk gaza gelip çok uç noktalara gidiyorlar her iki tarafta da. Batuhan: Gaza bu kadar kolay gelmenin sebebi, iflsizlik sorununa tamamen boflverilmesi. Rekor düzeyde iflsizlik var, bu kadar insan neyle ilgilenecek? Ya o tarafa geçecek, ya bu tarafa. Cebinde paran yok ve

hin’le çalm›flt›n›z. Kaan: New York’a gitti¤imizde onun bar› Nublu’ya da u¤ram›flt›k. Gitarlar arabadayd›, ald›k, takt›k aletleri. 45 dakika tek bir parçaya kapt›rd›k. Çok güzel bir elektrik ç›kt›. Sonra bizimle ayn› dönem ‹lhan Alaçat›’da çalaca¤› için, beraber tak›lmam›z konufluldu. Provas›z, s›f›rdan girdik. “Bu Akflam” o akflam nas›l reggae’ye döndü? Kaan: Daha önce baflka konserlerde de reggae boyutuna çekiyorduk flark›y›. ‹lhan’la daha genifl bir aç›l›m yapt›k. Cengiz: O parçan›n esas hissiyat› shuffle’d›r. Eski püskü bir blues bar›nda çal›yormufluz gibi Chicago shuffle odakl›d›r. Kaan: fiark›y› kaydettikten sonra, s›rf keyfimize Stewart Copeland stilinde tak›l›p alternatif bir versiyon yapm›flt›k. Bilinçalt›m›za oradan ifllemifl olabilir. Cengiz: Evet, ska-funk gibiydi. Ska-punk m›, ska-funk m›? Kaan: Punk demedi, funk dedi. Punk demez o. (gülüyor) Ari: P’leri söyleyemez. (gülüyor) Yeni albümdeki flark›lardan hangisi reggae’ye uyar? Kaan: Asl›nda yap›lsa hepsi uyar. Bir Duman reggae tribute albüm yap›lsa nas›l olur? Kaan: Onu da biz yapal›m. (gülüyor) Peki Duman arabesk tribute?

‹59 ‹59

Kaan: O da uyar. Olmuflken, A yüzü arabesk, B yüzü reggae tribute olsun. (gülüyor) fiark›lar›n›z› sizinkinden farkl› tarzlarda yorumlayanlar var m›? Kaan: Birkaç sene evvel “Bu Akflam”› rap yapm›fllard›. Bir kad›n flark›c›dan Duman flark›s› dinlediniz mi hiç? Batuhan: Göcek’te bir barda bir abladan dinledim, “Bebek”i söylüyordu, çok da güzel söylüyordu. Bulutsuzluk Özlemi’nin 20. y›l konserinde Nejat Yavaflo¤ullar› sizi onore etti, “Duman flark›lar›nda mânâ ve ruh var” dedi. Kaan: Sa¤olsun, güzel günlerdi, stüdyoya da gittik, “Uçtu Uçtu”yu prova ettik beraber. Gençli¤imizden kalan parçalardand›, “Uçtu Uçtu” bir türlü uçmad› beynimizden. (gülüyor) Duman flark›lar› temelde çok basit flark›lar, ama içlerinde o kadar in-

ce ayr›nt›lar var ki, her dinleyiflte yeni bir oyuncak keflfediyor insan. Kaan: Kendimize haz›rlad›¤›m›z küçük tuzaklar›m›z var, tak›ld›¤›m›z baz› nüanslar oluyor, onlar sonradan dinleyici taraf›ndan da alg›lanabiliyor. Mesela “Rezil”in davul track’i, bir kez çal›nan›n bir daha çal›nmad›¤› bir caz track’i. Cengiz: Rock’ta parçalar kendini tekrar eden ritmik yap›larla götürülür. Ama “Rezil”de, ritmin aksanlar›n› çalan, ama devaml› emprovize bir flekilde o aksanlar etraf›nda dönen bir ritmik hat var. Kendini tekrar etmese de parçan›n iskeletini belirtiyor devaml›. Bu caz fikrini enerji olarak rock stiline uyarlay›p estetik olarak güzel bir fley ç›karabilir miyiz diye düflündük. Kaan: “Dibine Kadar”›n ikinci k›tas›n› “anlayamad›n ya” diye bitirmem gerekiyor, ama tek nefeste bütün k›tay› söyleyince, o kelimenin ç›ka-

cak nefesi kalmad›. Sadece bir nefes verip rahatlama sesi aynen kald›. Normalde canl› kay›tta flark›lar› grupla beraber söylerim, ama esas vokalleri sonradan kaydederim. Bu albümde canl› kay›ttan da vokaller b›rakt›k. Mesela “Elleri Ellerime” bafltan afla¤› öyle. Nida tipi sesleri de orijinalden b›rakt›k. “Elleri Ellerime”de mutlak sessizlikler var. Kaan: ‹rlanda’da Paddy dinlerken “ne oldu, parça bitti mi” diye flafl›r›yordu, sonradan en sevdi¤i parça o oldu. ‹lk demomuzda da drum machine’in üstündeki bir zille parçay› pfsssst diye sessizli¤e b›rak›yorduk. Canl›da süpürge kurtard› bizi. Cengiz: F›rça çal›m› caz davulcusunun yapt›¤› bir fleydir, o stili kulland›k. Bazen ipe sapa gelmez fikirler deniyoruz, ses dengesi olarak parçaya oturuyorsa kullan›yoruz. Kaan: Nakaratlara çok dikkat ediyo-

“REZ‹L”DE D‹N‹ S‹MGELER‹ KULLANARAK KEND‹NE ÇIKAR SA⁄LAYANLARI PROTESTO ETT‹⁄‹M‹ HERKES B‹L‹YOR OLMALI BENCE... ANLAMAZLIKTAN MI GEL‹YORLAR ACABA?

60‹

ruz. Nakarat, parçan›n en can al›c› noktas›d›r. Dönen, tekrarlanan bir temad›r, flark›n›n patlama an›d›r. Cengiz: Bu teze tek ters düflen parça “Yalan”. Ama bir kontrast yaratt›¤› için yine parl›yor. Aç›larak de¤il, kapanarak parl›yor. A’s› türkü gibi yüksekten okunan, nakaratta “e onun ad›na da yalan derler” derken kapanan bir parça. Senin gitarda hiç yapmad›¤›n fleyler yapt›¤›n oldu mu bu albümde? Batuhan: “Tövbe” ve “Kümbela”n›n solosu tamamen do¤açlama... Kendi gitar tonumun d›fl›na çok az ç›k›yorum. ‹lk albümden beri ayn› setup’› kullan›yorum, ayn› gitar, ayn› Peavey ampli. Stüdyoya, sahnede kulland›¤›m gitarla giriyorum. ‘72 y›l›na ait bir Fender Telecaster, benim elime ‘93’te geldi... Cengiz’e soral›m: Biz seni cazc› biliyoruz. Rock seni ne kadar ilgilendiriyor? Cengiz: Müzi¤e bafllang›c›m klasik rock’tur, Deep Purple, Rainbow... Kaan: Türkiye’de nedense Deep Purple’c›l›k yay›lm›flt›r. Ben Led Zeppelin’ciyim: Onlarda Arap müzi¤i de var, eski blues da... Cengiz: Cazc›l›k, çald›¤›n›z enstrüman›n do¤as›yla ilgili. Enstrüman›n›z üstünde daha derine gittikçe, eski ustalara bak›p caza var›yorsunuz. Beni davul, caza yönlendirdi. Los Angeles’ta ne yap›yordun, okuyor muydun? Cengiz: Evet, gitti¤im okulda güzel bir big band vard›. Müzik okulu seçerken bir davulcu iyi big band nerede diye bakar. Büyük bir grubu s›rt›n›zda tafl›may› ö¤rendi¤iniz yer, big band’dir. Büyük grup derken Duman’› m› kastediyorsun? Cengiz: (gülüyor) Hay›r, say› olarak büyüklü¤ü kastediyorum. Ari: Cengiz istese bizi tek koluyla kald›r›r. (gülüyor) Batuhan: Cengiz’in “Candy & Milkshake”i benim favori albümüm. Kaan da arabada hep onu dinliyor. Kendini bu çeteye tam mânâs›yla girmifl hissediyor musun? Cengiz: Ruhen öyle hissediyorum. ‹pe sapa gelmez fikirleri denemekten bahsettim demin. Rock’u, popu, flark› müzi¤ini geçelim, caz gibi tarzlarda bile çok k›s›tland›¤›n›z ortamlar oluyor. Oysa Duman’›n ortam›, akl›mda fikir olarak ne varsa hiç çekinmeden ortaya atabilece¤im ve kimsenin bana deli gözüyle bakmayaca¤› bir ortam. Hem sanatsal, hem arkadafll›k olarak mutluyum. Son zamanlarda birlikte tak›ld›¤›n›z bir film, kitap falan var m›? Ari: “Zeitgeist” var. Yeni dünya düzeniyle, 11 Eylül’le ve komplo teorileriyle ilgili bir belgesel film. George Bush’un dedesine, hatta mitolojiye kadar iniyor. Kaan: Emir Kusturica’n›n

N‹NO VARON’UN GÖZÜNDEN KAAN TANGÖZE VE DUMAN

DoKUnUncA DoKUnDURUYoR Nino Varon: Kaan, Büyükada’da bizim en iyi arkadafllar›m›z›n o¤ludur. Kaan ve o¤lum Richie beraber büyüdüler. Yakup da, Ari de arkadafllar›m›n o¤ullar›. Hepsinin babas›yla top oynad›m. Enteresan çocuklar. Para getiren müzi¤e de¤il, biraz felsefeye dönükler, idealistler. Kaan deyince ben “La La La” flark›s›n› düflünürüm. Seattle’da Kaan ve Yakup, Mad Madame olarak yapt›klar› bir kayd› oradaki bir “new talents” plak flirketine yollam›fllar. O kayd› ben de dinledim. Dört flark›l›k bir kasetti, hatta flark›lardan birinin ismi çok galizdi. (gülüyor) O kasette, Türkiye’nin enternasyonal listelere sokabilece¤i bir flark› vard›: “La La La”. Kaan’›n bu proje için babas›ndan 650 dolarl›k bir iste¤i oldu. Babas› “ne yapay›m” diye bana sorunca “vereceksin o¤lum, çünkü burada ‘La La La’ diye bir flark› var” dedim. 650 dolar› yollatt›m. 1350 flark› aras›ndan ilk 10’a kalm›fllar... Kaan’›n çizdi¤i resimleri biliyor musun? Kurtulufl’taki dairesinde bana flark›lar›n› dinletirken gösterdi resimlerini. Renkli resimler yapm›fl, bir tak›m insanlar çizmifl. Tam sanatç› çocuk, do¤ufltan f›rlama. Ben orada “I Shot the Sheriff” gibi flark›lar gördüm, o flark›lardaki hitleri gördüm. Prodüktörlükte Nilüfer, Tanju Okan ve Kayahan benim özel sanatç›lar›m oldu. Nejat Yavaflo¤ullar› “Kütürdet” flark›s›n› getirince, “Türkiye’de bu manya¤a plak yap›lmayacak da kime yap›lacak” dedim. (gülüyor) Kaz›m Koyuncu’nun fark›na çok geç vard›m, bu da benim ay›b›m... ‘90’lar›n sonu benim plakç›l›k dönemimin ölü zaman›yd›. Murat Akad’› Show Radyo’dan tan›yordum. Ona “Duman ileride çok büyük olay olacak” dedim. Fakat müthifl bir kontratla çocuklar›n elinden her fleylerini ald›lar. K›zm›yorum, demek ki bu iflin de kaderi böyleymifl. Duman’›n sound’u hiç al›flt›¤›m bir sound de¤il. Ben rock’ta Foreigner’c›y›m, Doobie Brothers’ç›y›m. Lisan›m›z da rock’a pek yak›flm›yor, ama Duman gibi yak›flt›ranlar kazan›yor. Kaan’›n tiflörtünü ç›karmas›ndan, yak›fl›kl› olmas›ndan, güzel 盤l›k atmas›ndan dolay› de¤il, rock’u Türkçe söyleyenler içinde en ciddisi olduklar›ndan dolay›

baflar›l› oldular. “Köprüalt›” kolay yaz›lacak bir flark› de¤ildir. Kaan, baz› flark›lar›nda “dikkatli ol” nasihat›n› ilk benden duyar. “O¤lum ne yapt›n” diyorum, “abi, biraz dokunduk” diyor. Çocu¤a bir fley dokununca o da dokunduruyor. Dokundurmas› da lâz›m yani, de¤il mi? Sanatç›n›n bir tavr› olmal›. “Dönek”, “Rezil” gibi flark›lar kal›c› olacakt›r. Ben siyaset yap›lan flark›lar› asla ç›kartmad›m. Benim için müzik aflkt›r. Suya sabuna dokunmama karakterinde bir adam›m, yumufla¤›m. fiark›n›n ismine bak: “Dönek”! Gruba buldu¤u isme bak: Duman! Hay ben senin kafana... (gülüyor) Kaan çok faça bir çocuktur. Her zaman sakindi, flimdi bir canavar sahnede. Solakt›r, güzel resim verir, yüzü enteresand›r. Biraz donuktur kerata ama, bir-iki filmde oynarsa, bir dünya adam› yarat›l›r bu veletten. Bence Türk hükümetinin Kaan’dan bir dünya artisti yaratmas› gerekirdi. Ama sound bu mu olurdu, grupla m›, yoksa tek bafl›na m› olurdu, bilmiyorum. Bunun bir laboratuar›n›n yap›lmas› lâz›md›. Bana sorarsan, bir flark›da Carlos Santana’y›, bir flark›da Eric Clapton’› koyard›m. Böyle bir albümü 1 milyon dolara yapabilirdik. Rock enternasyonaldir. Bizim çok kar›fl›k müzik karakterimizden ç›km›fl bir rock’u herhalde bütün dünya al›rd›. Duman’›n konserine de gittim, o olay› da gördüm. ‹ki kere gittim, yetti bana! (gülüyor) Bir konserde babas› ve annesiyle oturuyordum. Kalkt›m aya¤a, “bu Kaan’›n babas›, bu da annesi” dedim, gençler onlar› alk›fllamaya bafllad›. Anne-babas› o¤ullar›n› seyrederken heyecandan ölüyorlar, salyalar›n› topluyoruz. (gülüyor) Kaan’›n büyükannesi de çok enteresan kad›nd›r, bir fenomendir. 80 yafl›nda kad›n Beyo¤lu’nda, Mephisto’ya gidip Duman’›n ilk CD’sini istemifl. Manzaraya bakar m›s›n? (gülüyor) Sonraki sahneleri ben ekledim: CD ma¤azas›na giren yafll› kad›n› gören kollar› dövmeli tezgâhtar “teyzeci¤im, burada tuvaletimiz yok” deyip kap›y› gösteriyor, “hay›r evlad›m, ben Duman CD’si istiyorum” deyince tezgâhtar düflüp bay›l›yor. (gülüyor)

KEfiKE ARAP ÜLKELER‹NDEN ÇA⁄IRSALAR DA G‹TSEK, B‹Z‹M MÜZ‹⁄‹M‹Z ONLARA ÇOK YAKIN GEL‹R. MISIRLI AHMET’‹ ALIR, G‹DER‹Z. B‹R KERE ONUNLA ÇALDIK, ACAY‹P KOPUfiLAR OLDU. Ari: Vay, Ahmet Özhan ha! (gülüyor) Ben çocuklu¤umdan bir flark› hat›rlam›yorum. Evde “bu çocuk müzi¤e kabiliyetli” dedikleri ben de¤ildim, kardeflimdi. Cengiz: “Neden saçlar›n beyazlanm›fl arkadafl”. Kaan: Valla benden de bir fley ç›km›yor, “Bir mumdur, iki mumdur” olabilir mi acaba? Ya da “Dom dom Kurflunu”? Batuhan: “Dom Dom Kurflunu”nu cover olarak çal›flmay› epey zamand›r düflünüyoruz. Kaan: Yaln›z “Dom Dom Kurflunu” de¤il, Afl›k Mahzuni’nin daha ne parçalar› var ki, ortal›¤› da¤›t›r. Bir parçada flöyle diyor: “Dakikamda bin y›l gizli gizli.” Ari: “Dakikam içinde y›l gizli gizli”. Kaan: (gülüyor) Ben bin mi yapt›m

onu? Demek öyle bir etki b›rakm›fl ki bende. Rock’n Coke konserinde “Her fieyi Yak”›n içinde “Billie Jean”i yorumlaman›z herkes için çok flafl›rt›c› oldu. Kaan: “Her fieyi Yak”›n içine genellikle “Another Brick In The Wall” ya da Moby’nin kulland›¤› eski bir blues’u kat›yorduk. Konser öncesi stüdyoda tak›l›rken, “Billie Jean”i m›r›ldanmaya bafllad›k, iki-üç kere üstünden geçtik, oldu. Öyle içimizden geldi. Michael Jackson’› hepimiz çok severiz. MTV Mash Up DJ’leri “Smells Like Teen Spirit”le “Billie Jean”i üst üste bindirip kaydettiler, dinlediniz mi? (“Smells Like Billie Jean”i dinletiyoruz)

Kaan: Fikir çok iyi. Bu “Billie Jean” de öyle bir parçaym›fl ki, her fleye uyuyormufl. Biz de bir tek biz uydurduk sand›k. (gülüyor) Bizim ‹rlanda’daki stüdyoda Michael Jackson da kay›tlar yapm›fl. Ben dört-befl gün flatoda, Michael Jackson’›n odas›nda kald›m, ayn› yast›¤a bafl koyduk. (gülüyor) Batuhan: Birkaç gün orada kay›t yapm›fl. Bizzat kendisi davul çalm›fl. O kay›tlar daha gün yüzüne ç›kmad›. Orada bir keyboard’u duruyordu, ama çok dandik bir keyboard’du, sanki gazeteden ç›km›fl gibi. (gülüyor) Ari: Odada tütsüleri de vard›. Kaan her gün bir tane yak›yordu. Kaan: Michael b›rakm›fl, sa¤olsun. (gülüyor)

Söylefli: Derya Bengi - Çi¤dem Öztürk

“Maradona”s›n› seyrettik. Bir yönetmen harikas›. Adam futbolla Maradona’n›n solculu¤unu, Amerikan politikalar›n›n yanl›fll›¤›n›, ‹ngiltere-Arjantin maç›n› harmanlam›fl. Orta sahadan sekiz kifliyi çal›mlay›p att›¤› meflhur gol vard›r. ‹lk adam› çal›mlad›¤›n› gösteriyor, film 15-20 dakika gidiyor, sonra ikinci adam› çal›ml›yor, bir 10 dakika daha. Bütün filmi o golle ba¤lam›fl. Maradona’n›n kiliseleri var, oradaki evlilikleri gösteriyor. Damad›n eliyle gol atmas› lâz›m evlenmeden önce. (gülüyor) Maradona için bestelenmifl bir de marfl var. Sahnede kendi söylüyor. Filmin sonunda Manu Chao da flark› söylüyor, bir duvar dibinde... “Manas› Yok” flark›n›z filmlerde kullan›l›yor. Kaan: Ferhan fiensoy çok sevdi¤imiz bir kifli. Onun oynad›¤› “Pardon” filmine verdik. “Pandoran›n Kutusu”nun da çok flahs›na münhas›r bir film olaca¤› söylendi bize. O filmde de “Manas› Yok”u söylemifller, ama daha seyredemedik. Keflke seyretseydiniz. Dumanc›y›m diyen birinin kendini bulabilece¤i bir film. Kaan: O zaman kesin seyredece¤iz, kaçar› yok. Yönetmen Yeflim Ustao¤lu, flark›daki “gaflet” sözcü¤ünü altyaz› için ‹ngilizceye çevirmekte ne kadar zorland›klar›n› anlatt›. Kaan: Almanya’ya turneye gitmifltik, orada Almanya do¤umlu, organizasyon yapan bir boksör kardeflimiz vard›. “Gaflet nedir abi?” diye üstümüze geldi. Onda anlams›z bir kelime olarak t›nl›yor, ama gene de flark›y› çok seviyor. Türkçeye özel bir düflkünlü¤ün oldu¤unu düflünüyor musun? Kaan: Türkçe sevgisi bizde full! (gülüyor) Türkçenin en vurucu hali hangi yazarda veya hangi eserde yat›yor sence? Kaan: Nâz›m Hikmet. Nokta. Madem “en” dedin!.. 20-21 yafl›ndayd›m, buradan Amerika’ya bütün ciltlerini götürmüfltüm. Baflka bir yazara (Yakup Kadri) cevap verdi¤i bir fliir vard›r. Tam bir diss. (gülüyor) “K›v›r kuyruk kalemini kalbine sok, bir akrep gibi intihar et” diyor sonunda. Ayn› soruyu size de soral›m. Batuhan: Ben Yaflar Kemal derim. Ari: Çetin Altan diyebilirim. Cengiz: ‹hsan Oktay Anar romanlar› o kadar sofistike gözüken bir dil içinde bile çok rahat ak›p gidiyor. Bir tek “Suskunlar”da biraz zorland›m do¤rusu, tasvir ifllerine çok derin girdi¤i için herhalde. Herkesin bir çocukluk flark›s› vard›r, sizinkiler ne? Batuhan: “Yaln›z benim için bak yeflil yeflil”.

‹61

ansiklopedi

f‹

en önemli üç büyük atraksiyonundan biri seçilmesine ra¤men bugün yerini Monsters of Rock gezisine b›rakm›fl bulunuyor.

FREESTYLE MUSIC PARK

s‹

ABD’de, Güney Karolina eyaletinin Myrtle Beach kasabas›nda 55 dönümlük araziye kurulan rock temal› lunapark. 2008 nisan›nda ünlü kafe zincirinin sahipleri taraf›ndan Hard Rock Park ad›yla aç›ld›. fiaflaal› aç›l›fl törenine damga vuran konser için Moody Blues ve Eagles gruplar› yeniden bir araya geldi. Parkta bu iki grubun da ad›n› tafl›yan özel e¤lence birimleri oluflturulmufltu. Ancak genifl reklam ve promosyon kampanyas›na ra¤men dev tesis beklenen ilgiyi görmedi, alt› ayda iflas edip el de¤ifltirdi. 2009 may›s›nda Freestyle Music Park ad›yla yeniden aç›ld›. FMP’yi öteki lunaparklardan ay›ran en önemli özellik, e¤lence birimlerinin tamam›n›n rock tarihindeki temalardan esinlenerek haz›rlanmas›. Bilinen lunapark birimlerinin konsepte

62‹

1918 Wichita Kansas do¤umlu Smith, ilk foto¤raflar›n› 15 yafl›nda yerel gazeteler için çekti. 1936’da Wichita’daki Notre Dame üniversitesinde foto¤raf ö¤renimine hak kazand›ktan bir sene sonra, bursu yakt›, flehri terkedip New York’a göçtü. E¤itimini New York Foto¤raf Enstitüsü’nde sürdürdü. 1937’de Newsweek’te çal›flmaya bafllad›. Orta format foto¤raf makinalar›n› kullanmay› reddetti¤i için ifline son verildi, serbest çal›flmaya bafllad›. ‹natç› tabiat› ve aksi mükemmeliyetçili¤i yüzünden muhafazakâr bas›nla kan› uyuflmad›. 1939’da Life dergisine bafllad›. Dergideki kadrolu pozisyonu k›sa sürse de, ömrü boyunca dergide foto¤raflar› yay›nland›, ama hep sürtüflmeli, s›k›nt›l› bir iliflki içinde yürüdü ifller. II. Dünya Savafl›’nda cephede muhabirlik yapan Smith, Amerikal›lar›n Japon adalar›na taarruzunu takip etti. Guam, Saipan, Okinawa ve Filipinler’de savafl›n yüzünü belgelerken, tekni¤i de olgunlaflt›. Ancak savafltan sahnelerin canland›r›ld›¤› bir törende yan›bafl›nda bomba patlad›. Sakatland›, a¤›r yaralar›n iki sene ac›s›n› çekmek zorunda kald›. Aile yan›nda geçen nekahat döneminde en Joe Henry’nin “Blood From Stars” albümünün kapa¤› (sol üsste)

uygun biçimde düzenlendi¤i park›n içinde ayr›ca bir de 10 bin kiflilik anfi-tiyatro bulunuyor. Canl› performanslar›n ve baflta lazer olmak üzere envai çeflit teknolojik ekstravaganzan›n sergilendi¤i günlük flovlar, lunapark›n dört bir yan›ndaki sahnelerde sürekli olarak tekrarlan›yor. Her gece Queen’in “Bohemian Rhapsody” flark›s›yla yap›lan kapan›fl flovu park›n sembolü hâline gelmifl durumda. Ancak bafllang›çta Rock & Roll Heaven, British Invasion, Lost in 70’s, Born in the USA gibi adlar alan tematik bölümler, bugün baflka adlar ald›. Örne¤in park› çepeçevre kuflatan roller-coaster’lar›n en büyü¤ü olan ve zeplin fleklinde tasarlanan “Led Zeppelin - The Ride”, yeni sahipler taraf›ndan “Zaman Makinas›” olarak de¤ifltirildi. Bu de¤iflimin sebebi, FMP yöneticilerinin HRP’nin iflas›n›n e¤lence birimlerinin rock gruplar›na angaje edilmesinden kaynakland›¤›n› düflünmesiydi. Ne var ki, karar baflar›l› birimlerin de tarihe kar›flmas›na neden oldu. Moody Blues’un ünlü flark›s›ndan esinlenerek oluflturulan ve dev karanl›k mekânda türlü ›fl›k oyunlar›yla yap›lan “Nights in White Satin” saykodelik tren gezisi, halk oylamas›nda 2008’de ABD’nin

SMITH, WILLIAM EUGENE

ikonografik karelerinden birini çekti. ‹ki çocu¤un göründü¤ü “Cennet Bahçesine Yürüyüfl” (A Walk To Paradise Garden) adl› foto¤raf› daha sonradan “The Family Of Man” foto-denemesinin bir parças› olacakt›. 1955’te kült foto¤raf ajans› Magnum’a kat›ld›. Editörlerin çok kez idare etmekte zorland›¤› Smith “bafl belas›” lâkab›yla an›l›yordu. Ancak yaratt›¤› binlerce intim ve derin görsellik, dökümanter serilerinde yeni standartlar› biçimlendiriyordu. Lâkin görsellerinin pek az› yay›na ç›k›yordu, çünkü editoryal seçkinin gerekleriyle vicdan› ters düflüyor ve uzlaflmaz bir tav›rla foto¤raflar›n mutlak kontrolünün elinde olmas›n› diliyordu. Bir kasaba doktorunu anlatt›¤› “Country Doctor” (1948), II. Dünya Savafl› sonras› ‹spanyollar›n yaflay›fl›na e¤ildi¤i “Spanish Village”, ABD’de ›rkç›l›¤›n gemi az›ya ald›¤› dönemde “Siyah” (1951), Afrika’da yerli halk için yapt›klar›ndan dolay› Nobel Bar›fl Ödülü’nü alan Frans›z doktor Albert Schweitzer’i konu alan “Man of Mercy” foto-röportajlar› ile Amerika’da bir sanayi flehri olan Pittsburg’un dönüflümüne ve Japonya’da endüstriyel at›klar nedeniyle sakinlerinin civa zehirlenmesine maruz kald›¤› Minimata kasabas›na dair unutulmaz çal›flmalar, Smith’i 20. yüzy›l›n foto¤rafç› duayenlerinden biri yapt›. Foto¤rafç›lar›n büyük röportajlar üretti¤i, belgesel foto¤rafta foto-jurnalist gelene¤in oluflmas›nda etkin olan 1940 ve ‘50’lerde foto¤raf tarihinin birçok ikon ân›na imza atan Smith, tasvirlerinde kurdu¤u estetik dille sosyal bilincin infla sürecinde de rol oynad›. Vurguyu kuvvetlendirmek ad›na konturlar› belirginlefltiren düzenlemeler, yüksek kontrast, iki negatifin birlefltirilmesiyle yap›lan bask›lar, bölgesel koyuluk/aç›kl›k dengeleri Smith’in

“Francisco Cardoso’nun Portresi”, Amadeo de Souza-Cardoso, 1912

c‹

bizatihi karanl›k odas›nda uzun saatler harcayarak uygulad›¤› tekniklerden. Bir kart bask›c›s› olarak yetkin bir zanaatkârd›. Kimilerince kendine zarar veren bir idealizm u¤runa kariyerini ve kendini harcad›. Kendi sözleriyle ”müflfik bir kinik”, “etraftaki en olumlu foto¤rafç›lardan biri”ydi: “Foto¤raf›n kendisinin dürüst, gerçekli¤i gösteren bir medya oldu¤u yolundaki efsaneyi k›rmak isterdim. ‹nsanlar dürüsttür, ama medyalar ve teknikler de¤il. Bas›n foto¤rafç›s›n›n kiflisel yaklafl›m›ndan baflka bir yaklafl›m› olamaz ve tamamen objektif olmas› gibi bir durum mümkün de¤ildir.” Arizona Üniversitesi’nde hocal›k yapmak üzere Tuscon’a döndükten bir sene sonra, 59 yafl›nda felce karfl› koyamad›. Senelerdir alkol ve uyuflturucu sorunlar› yafl›yordu. Banka hesab›nda 18 dolar› vard›. “Gerçe¤in taraf›nday›m, bedeli a¤›rd›r ama, buna de¤er” diyen Smith’in ad›, foto¤rafta dürüstlü¤ün eflanlam› oldu. Arflivi ve hat›rat› Tuscon, Arizona’daki Yarat›c› Foto¤raf Merkezi’nde bulunuyor.

CEVAP: 1

Steely Dan’in “The Royal Scam” albümünün kapa¤›

STEELY DAN

v‹ VARON, N‹NO ‘70’li y›llarda pop müzi¤in en önemli prodüktörlerinden biri olan Nino Varon’la Duman ve Kaan Tangöze hakk›nda görüfltük, ama kendi hayat›ndan ilginç anekdotlar› da zevkle dinledik. Hey dergisinde, ’70’lerin bafl›nda tam sayfa yay›nlanan “Nino’nun Seçtikleri” bafll›kl› plak ilan› sayfas›n› hat›rlatt›¤›m›zda, “bugüne kadar yapt›¤›m en ak›ll› fleydir. Kendimi oynad›¤›m tek olayd›. Fakat biraz mant›ks›zd›. Nino ismi koskoca, Beatles ismi küçücük! Olmazd› ki. Bugün onun ay›b›n› yafl›yorum” dedi ve kahkahay› patlatt›. 1944 do¤umlu Nino Varon, 1957’de gitar çalmaya bafllam›fl, 1959’da sahneye ç›km›fl, üstelik efsanevî Apafllar üyeleriyle ve Cem Karaca’yla (yani “Resimdeki Gözyafllar›” ekibiyle) birlikte... Babas› bir dönem Fender gitarlar›n›n Türkiye mümessili oldu¤u için, ko-

layca kap›verdi¤i ‘64 model Fender Stratocaster’›n› –çoktan elden ç›karm›fl olmas›na ra¤men– unutam›yor... 1967 y›l›nda Odeon firmas›n›n Türkiye’de yay›nlayaca¤› plaklar› seçme ifline bafllam›fl. Hey’deki “Nino’nun Seçtikleri” sayfas› zaten bu iflin uzant›s›. “Tam bir Shadows’cuydum. Beatles’›n albümünü benim önüme koyduklar›nda, dinlemeden karar vermifltim ‘asla bir fley olamazlar’ diye”. Dostlar›ndan deli damgas› yeme pahas›na Steppenwolf, Three Dog Night, T-Rex, Pink Floyd’un “Meddle”› gibi de¤erli plaklar› Türkiye’de yay›nlam›fl. “Plakç›l›kta bizim dönemimiz çakall›k dönemi de¤ildi, artistlere sayg› dönemiydi. Münir Nurettin Bey gelece¤i zaman patronum bana ‘Nino, yar›n Münir Bey’i senin karfl›laman› istiyorum’ derdi, ben de blazer’›m› giyerdim, beyaz Mercedes’le gelen büyük üstada kahvesini ikram eder, ‘bize flerefler getirdiniz’ derdim... Türkiye’nin Beethoven’›n› da tan›d›m: Sivas’ta askerlik yapm›fl biri olarak Afl›k Veysel’in elini öptüm. ‘Sen kimsin’ dedi bana. ‘Ben bu ifle soyunan biriyim, sizin karfl›n›zda heyecanlanan biriyim, ben de Sivas’ta kepenek suyu içtim’ deyince, elini verdi, ‘sen iyi adam olacaks›n’ dedi.” Nino Varon’un kaderi Nilüfer’i keflfetmesiyle de¤iflmifl. Ülkenin gerçek anlamda ilk prodüktörlerinden biri olmufl. Tanju Okan, Ajda Pekkan, Modern Folk Üçlüsü, Füsun Önal, Semiramis Pekkan, Juanito, Selçuk Alagöz,Timur Selçuk ve Kayahan çal›flt›¤› di¤er isimler... 1975’te Melike Demira¤’›n yorumlad›¤› “Arkadafl” flark›s›nda ve Erol Pekcan’›n “Jazz Semai” pla¤›nda da prodüktör olarak eme¤i var. Bir dönem alt› bine varan plak koleksiyonuyla Türkiye’nin en büyük perakende plak ma¤azas› olan Osmanbey’deki Nova Müzik Center’› kurmufl olmakla övünüyor. Nino Varon bugün hâlâ Büyükada’da, müzikle, resimle ve denizle iç içe yafl›yor. Kendi bestelerini yorumlad›¤› “‹tiraf” (2000) ve “Ninovari” (2007) isimli iki albümü bulunuyor.

Behey! Kara boynuz gibi kafll› mukaddes Apis bafll› adam; Behey! Kara maça bey! Sen fliirin asîl kamusuyla konufluyorsun, ben asaletten anlamam. fiapka ç›karmam konufltu¤un dile, düflman›y›m asaletin kelimelerde bile. Behey! Kara maça bey! Ben bilirim bu tehevvür, bu flikâyaaat niçin? Bilirim beni uykumda bo¤mak için bekliyorsun geceyi. Ben ki bileklerimde tel kelepçeyi bir alt›n bilezik gibi tafl›m›fl›m, ben ki ilmikleri sabunlu iplere bak›p k›ll› kal›n ensemi kafl›m›fl›m, tehdidine pabuç b›rak›r m›y›m hiç? (...) Acayip rüzgârlar esmiyegörsün bafl›mdan. Yoksa musahhih maafl›mdan haftada üç papel takside ba¤lay›p seni bir flamar o¤lan› gibi kullan›r›m. Beyimin böyle ifllerle ülfeti var san›r›m, mükemmel yapar vazifesini... Behey! Kara maça bey! Halka ahmak diyen sensin. Halk›n soyulmufl derisinden s›rt›na frak giyen sensin. Yala ban tutan befl parma¤›n› befl çürük muz gibi, homurdanarak dolafl besili bir domuz gibi. Meydan senin... mi dersin? Hata edersin, bizde o göz var m› baksana!! Ben içirmek için sana kendi kara kan›n› bir atefl çemberle çevirdim dört yan›n›! Sa¤a git yok geçit, sola git yok, ileri geri yok K›v›r kuyruk kalemini kalbine sok bir akrep gibi intihar et... Nâz›m Hikmet (Nâz›m Hikmet, 1929’da Resimli Ay dergisinde “Putlar› Y›k›yoruz” kampanyas›n› bafllatm›fl, hedef tahtas›na ilk olarak Abdülhak Hamit’i koymufltu. Yakup Kadri de, Türk Yurdu dergisinde bir yaz›yla ve ‹kdam gazetesinde bir söylefliyle kampanyay› sertçe elefltirmiflti. Bunun üzerine Nâz›m Hikmet yukar›daki cevab› kaleme alm›fl, iki fliirle “cevap”lar›na devam etmiflti.)

‹63

“Adem ve Havva”, Tamara de Lempicka, 1932

Bektafliye sormufllar: • Ç›ksa bir dilber-i ahu • Olsa savm-u ramazan • Dilber-i ahu mu efdal • Yoksa savm-u ramazan? Bektafli cevap vermifl: • F›rsat› fevt etme zinhar • Sür sefas›n dilberin • Olur kazas› savmun • Olmaz kazas› dilberin.

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF