postmodernizm ve sanat

April 2, 2017 | Author: kronikasistan | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download postmodernizm ve sanat...

Description

postmodernizm ve sanat mimari, sinema, edebiyat, tiyatro, tasarım güzin yamaner

algıyayın

3

algıyayın 27 sanat 1 genel yayın koordinatörü: mazlum pir hak postmodernizm ve sanat güzin yamaner

editör : veli büyükşahin tashih & mizanpaj algı tanıtım basım yayın kapak tasarım algı tanıtım basım yayın ı.basım: 2007 / ankara ( 1000 adet basılmıştır ) ısbn: 978-9944-68-021-9 baskı: hürbilek matbaa 0312 394 40 13 © algıyayın & güzin yamaner kapak resmi: david hockney, oidipus rex. adres : bayındır-1 sk. 15 / 14 kızılay / ankara tel ( 0 312 ) 431 49 29 & fax : ( 0 312 ) 431 56 51 www.algiyayincilik.com & [email protected]

4

gökyüzündeki berna’cığıma

5

doç.dr.güzin yamaner; 1968’de elazığ’da doğdu. 1991’de dokuz eylül üniversitesi güzel sanatlar fakültesi tiyatro bölümü’nden mezun oldu. a.ü.dtcf’de postmodern sanat ve kadın çalışmaları anabilim dalı’nda feminist tiyatro alanlarında iki yüksek lisans tezi yazdı. güzel sanatlar eğitimi alanında yaptığı doktorasını, 20.yüzyıl edebiyatında kadın ve erkek yazarlara göre anlam arayışı konusunda tamamladı. kültür bakanlığı tarafından “20.yüzyıl tiyatrosunda kadın bakış açısının yansımaları” adlı kitabı yayınlandı. devlet tiyatrosu sanatçısı eray eserol ile birlikte yaptıkları “feminist tiyatro metinleri” adlı kitap, dost yayınevi tarafından basıldı. 2006 yılında güzel sanatlar alanında doçent oldu. çocuklar, gençler ve kadın gruplarıyla drama çalışmaları yaptı. çeşitli yerli ve yabancı dergilerde toplumsal cinsiyet, sanat ve cinsiyetçilik üzerine çok sayıda eleştiri ve makale yazdı. sivil toplum örgütleriyle çocuk ve amatör tiyatro organizasyonları ve feminist tiyatro çalışmaları yürüttü. ankara üniversitesi’nde öğretim üyesi.

6

İÇİNDEKİLER

Önsöz Giriş I. BÖLÜM Sanatta Postmodern Yaklaşım 1. Postmodern Sanatta Kavramlar 2- Postmodern Sanatın Özellikleri A. Edebiyatta Postmodern Eğilim B. Görsel Ve Uzamsal Sanatlarda Postmodern Yaklaşım II. BÖLÜM Tiyatroda Postmodern Yaklaşım Ve Peter Handke A. Tiyatroda Postmodernizm b. Postmodern Tiyatro Metninin Özellikleri c. Postmodern Oyunculuk Özellikleri

9 13 27 27 30 43 45 51 109 109 109 111 113 117

7

B. Peter Handke a. Yaşamı Ve Yapıtları B. Tiyatro Oyunları 1. Peter Handke’nin Yaşadığı Yazınsal Ortam 2- Peter Handke’nin Yazarlığındaki Eğilimler 3. Postmodern Bir Yazar Olarak Peter Handke C. “Konstans Gölü’nden Atla Geçiş” Adlı Oyunun Dramaturjik İncelemesi D.Oyunun Mekan Tasarımı Ve Kişileri Üzerine Düşünceler KAYNAKÇA

8

131 131 137 144 146 149 150 171 181

Önsöz Bitirdiğimiz 20. Yüzyıl, birçok sanatsal akıma, düşünsel ve toplumsal değişimlere sahne oldu. Değişim, o yüzyıl için neredeyse olağanlaştı. Ama kuşkusuz ki, yüzyılın son çeyreğinde, değişim baş döndürücü bir hıza ulaştı. Postmodern olarak nitelenen bu süreç, modernizmin yerini aldı mı buna iki binler karar verecek. Tarihsel deneyimlerimiz, bir önceki yüzyılın değerlendirmesinin, bir sonrakinden biraz mesafe alındıktan sonra yerine oturduğu yolunda. Şimdi iki binlerin ilk onunun içindeyiz ve postmodernizm tartışması, en azından bizim ülkemizde neredeyse on beş yıllık bir birikime sahip. Biz şu an durduğumuz noktada, ancak kaçınılmaz bir biçimde "postmodern durumlar"ı yaşadığımıza emin olabiliriz; hepsi bu kadar. Bu çalışma işte tam da ‘postmodern durum’ sorunsalının tartışmaya çok sayıda koldan açıldığı 90’lı yılların başlarında gündeme geldi. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümü’nde yaptığım ilk Yüksek Lisans’ın

9

ders aşamasında; canım hocam Prof. Dr. Sevda Şener, bir dersinde “Sartre’ın Yabancı’sıyla, Handke’nin Bir Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi’ni karşılaştırmak ne iyi bir tez konusu olurdu” demişti. Dersin bağlamı, yüzyılın son çeyreğinde, bağlamlara bakışın nasıl dönüştüğü üzerineydi ve bu dönüşüm, edebiyatın sağlam yazarlarına bakarak örnekleniyordu. Köken itibariyle bir tiyatro tasarımcısı için Sartre’dan Handke’ye olan mesafe çok ama çok uzundu. Ama yine de, postmodern bir tiyatro yazarına ulaşmak için, postmodern sanatın izini sürebileceğimin delice cesaretine kapıldım. Çünkü o yıllarda, akademide hem Sevda hanım gibi hocaların hocası olanlar postmodern ve tiyatro üstünde düşünüyorlardı hem de kimi genç ve heyecanlı akademisyenler postmodern olana dair hangi sosyal bilim alanında olursa olsun yazıp çizmeye başlamışlardı. Ben çok gençtim ve olup biteni takip ediyordum. Bir başka kaynağımız da, yurt dışına gidip gelen arkadaşlar ve şimdi bir halı dükkanı olan Amerikan Kültür’ün Cinnah Caddesi’ndeki o bol ışıklı, ulaşımı kolay ve sıcak kütüphanesi idi. Ve tüm arkadaşlarımın ‘ayakları yere basan’ yazarları çalıştıkları bir ortamda, ben kendimi “postmodern” olanın içinde buldum. Ama postmodern literatür benden yanaydı ve tezimle beraber alanda yapılan çeviriler ve çıkan kitaplar da her geçen gün gelişti. Bir yüksek lisans tezi için uzun sayılabilecek bir sürede, iki yılda tezimi yazdım. Tez bittiğinde, ya takvim olarak bizimle paralel yaşayan bir süreci çalıştığım için ilgi gördü, ya da “Çehov, Shakspeare” üzerine değil, yani sağlam değil diye yerildi. Yani çalışmamın yorumları da postmodernin kendisi gibi oldu; aşırı uçlarda! Temel amacım postmodern olarak nitelenen -o zaman (1991’de)- az sayıdaki oyun yazarından biri olan Peter Handke’nin Der Ritt Über Den Bodenzee (Konstans Gölünden Atla Geçiş) adlı oyununu çalışmaktı. Yazarın teatral anlamda daha ilginç oyunları vardı. Ama ben tasarımcı olarak, mekan ve kostüm zenginliğini de düşünmek zorundaydım. Ancak çalışmada, kavram olarak postmodernizm, bunun çeşitli sanat dallarındaki yansımaları, kavram ve özelliklerine yönelik bir tarama yapmaya çalıştım. Buradan elde ettiğim bulguları, yazarı ve oyununu değerlendirirken uyguladım. Ana sanat dalım olan Sahne Tasarımı alanıyla ilişkili olarak, daha çok görsel ve

10

uzamsal sanatlarda; resim, mimarlık, ticari tasarım, postmodern dekor ve kostüm tasarımı gibi alanlarda yoğunlaşmaya; özellikle mimarlık ve tasarım konularında ayrıntılı olarak durmaya çaba gösterdim. Sözü edilen bu kapsam ağırlıklı olarak, yukarıda andığım Yüksek Lisans tezi tarafından kapsanmaktadır. Ancak, okura açılan bu çalışmaya, aradan geçen süreçte bazı eklemeler yapılmıştır. Çalışmada uygulanan birçok ana nokta için o günlerden sonra çok şey yazıldı, söylendi. Bugün zaman yeni bir bin yılı bile baş döndüren bir hızla kemirirken, tüm başka yerlerde zaten söylenenleri bir kez daha yinelemenin ne yararı olabilir? Batı dünyasının egemen dillerinden birini konuşmuyoruz. Tüm bilimsel ve sanatsal etkinliklerimiz literatür çevirisiyle yakından ilgili. Bu yüzden de özellikle güzel sanatlar alanının öğrencileri için günle paralel giden çalışmalar, yaşamsal önem taşıyor. Ben lisans öğrencisiyken bunun sıkıntısını çok çektiğimi hatırlıyorum. Sahne tasarımı bağlamında en azından neden üçbeş kitap kendi anadilimde yok diye düşünürdüm. Nedeni açık; tiyatro henüz o kadar da yaşamsal bir bilim dalı değil akademiada. İşte, aslında çoktan tüketime sunulmuş bir “postmodern” dünyanın sanatına “yineleme” yapmanın böyle bir nedeni var sanıyorum: En azından postmodern tiyatro öğrencilerinin ve tiyatro severlerin başvurabilecekleri bir alana kapı açabilmek! Ve bunun, postmodern kavramından yola çıkıp, bir oyunun yorumuna dek izini sürmek! Tıpkı Handke’nin oyun kişileri gibi, “bilinçle bilinçsizlik arasında, ince bir buz tabakasının üstünde yürümek” aslında postmodern yolculuk. Çünkü o, modernizmin tahtına sinsice oturma yolunu seçti; bunca yüzyılın birbirine tepki olarak cesaretle doğan akımlarına inat! Bilinen okula gitme yaşımı doldurmadan okula gönderdi beni rahmetli babam. Bu otuz üç yıllık maceranın çok kıymetli yol arkadaşları oldu. En gençleri, ay yüzlü kızım Derinay. En eski arkadaşım Gökhan Evliyaoğlu. Beni tiyatrocu yapan sonsuza dek bağlı olduğum canım hocam Prof.Dr.Murat Tuncay. Bu çalışmanın destekçisi olan Prof.Dr.Sevinç Sokullu. Bu kitabın yayınlanmasını sağlayan bir kitap tutkunu Eren Akın. Her türlü teknik konuda iki gözüm, Özgür Adam İnanç ve Haluk Öyküm Lumalı. Hepinize sonsuz teşekkür ederim! Ve DTCF

11

Tiyatro Bölümü, bir süre kaldığım bir liman! Bölümüme teşekkür ederim! ANKARA– Bahar 2007

12

Giriş Postmodernizm sözcüğü geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından itibaren, yeni düşüncelerin, yeni davranış biçimlerinin, yeni fikirlerin, yeni siyasal, ekonomik, kültürel ve sanatsal gelişmelerin çözümlenmesinde ve nitelenmesinde tanımlayıcı öğe olarak sürekli kullanılmıştır. Sözcük bir yandan açıklayıcı, çözümleyici, niteleyici ve tanımlayıcı bir nitelik kazanıp güçlenirken, öte yandan toplumun her türlü etkinliğiyle ilişkilendirilerek; bilimden dine, bireyden devlete kadar ve kültürel biçimin tüm boyutları içinde yaygınlaşmıştır. Ama bu yaygınlaşma postmodernizm sözcüğünü sorunlu bir sözcük haline getirirken, bununla birlikte sözcüğün tam olarak neye karşılık geldiğini, anlamını ve niteliğini saptamak da zorlaşmıştır. Postmodernizmin, akademik ve entelektüel mekânda yeni bir oluşum mu, Marquez’in romanları mı, yoksa bu kültürel yörüngelerin ortaya çıktığı bir tarihsel ve sosyal dönüşümün adlandırılışı mı olduğu yolunda sorular sorulmuştur. Toplumsal yaşamda radikal değişimlerin ve dönüşümlerin yaşandığı bir gerçektir. Fakat bu anlamda, kendi kendine yeterli ve bağımsız bir tarihsel sürecin başlatılıp başlatılmadığı postmodernizmde tartışmanın odak noktasıdır. Postmodernizm sözcüğü, anlam olarak modern ötesi, modern sonrası gibi kavramlara karşılık gelmektedir ama sözcüğün anlamı konusunda kesin bir fikir birliğine ulaşılmamıştır. Örneğin, Postmodernizmin önde gelen savunucularından JeanFrançois Lyotard’a göre postmodernizm; belli bir tarihsel dönem ya da modernizm sonrası bir süreci oluşturmamaktadır. Postmodernizm modern toplumun radikal bir eleştirisi olarak tanımlandığında bile modernizmin sonrası değildir. Çünkü kendisinin kronolojik bir tarihselliği yoktur. Öte yandan Lyotard’a göre postmodernizm, modernizm içinde yer alan, belli dönemlerde “yeniden ortaya çıkan”, eleştirel bir söylem tarzıdır. Postmodern söylemin nereden kaynaklanıp, neyi hedeflediğini göstermek için, postmodern söylemin, modernist sorunsalın eleştirisini yaptığını vurgulamak gerekmektedir (Lyotard, tarihsiz: 3–13).

13

Andreas Huyssen’e göre de postmodernizm, modernizmden koparak uzaklaşmaktadır ama modernizm postmodernizmin içinde saklı tutulmaktadır (Huysenn, 1993: 107). Postmodernizm kavram olarak bile anlam açısından değişim göstermektedir ve tarihsel yönden de belli bir döneme oturtulması güçleşmekte, modernizmden kopuşu kesin olarak saptanamamaktadır. Bu nedenle de postmodernizmin bir kavram olarak tartışmasında, modernizmin, modern olanın varlığı ve önemi korunmaktadır. Kavram Olarak “Modern ve “Postmodern”in Kullanımı: Uzun bir tarihsel geçmişe sahip olan “modern” terimi Ünlü Alman Edebiyat tarihçisi ve eleştirmeni Hans Robert Jaus tarafından araştırıldığı gibi, Latince “modernus” biçimiyle ilk defa 5. yy.da resmen Hıristiyan olan o dönemi, Romalı ve Pagan geçmişten ayırmak için kullanılmıştır. İçeriği değişse de “modern” terimi hep, eskiden yeniye geçişi, dönemlerin kendileriyle Antik Çağ arasında bir ilişki kurma bilincini dile getirmiştir. Kimi yazarlarca “modernlik” kavramı Rönesans’la sınırlanmaktadır, ama bu sınırlama tarihsel açıdan çok dardır. Çünkü 17. yy. Fransa’sında olduğu kadar 12. yy.da Büyük Charles döneminde de insanlar kendilerini modern olarak değerlendirmişlerdir. Modern terimi Avrupa’da, hep bir yeni dönemin bilincinin, Antik Çağ’la kendi dönemleri arasında bir ilişkinin kurulduğu süreçlerde geçerlilik kazanmıştır. Ayrıca Antik Çağ, belli bir takım taklitlerle yeniden oluşturulması gereken bir model olarak görülmüştür. Bir akım olarak modernizmin yanı sıra, düşünsel, felsefi ve toplumsal anlamda modernitenin ise ne zaman ortaya çıktığı sorusuna farklı yanıtlar verilmektedir. Rönesans, Reform ve Amerika’nın keşfinin modernitenin başlangıcı olduğu görüşüyle birlikte, ulusal devletlerin doğması, bankacılığın kurulması, kapitalist pazarın ortaya çıkması ve burjuvazinin oluşmasının moderniteyi başlattığı düşünülmektedir. Yine bu görüşlere ek olarak, daha küçük bir kesim tarafından, teknik ve endüstriyel bir devrimin gerçekleştirilmediği 17. yy.cın bilimsel ve felsefi devriminin modernitenin başlangıcında belirleyici unsur olduğu öne sürülmektedir.

14

Bu görüşlere ek olarak 18. yy.cın tüm bu sözü edilen tarihsel birikimlerin mirasçısı olduğu ve aynı zamanda daha sonraki yüzyılı etkileyecek özelliklerin birçoğunun 18.yy. ortaya çıkmasından dolayı; modernitenin başlangıcında bu yüzyılın önemi üzerinde durulmaktadır. Öte yandan Fransız Aydınlanması ile birlikte klasikçilerin antik dünyaya olan büyülü bağları kırılmaya başlamıştır. Yeni bir tarihsel dönem arayışı sonuçta, idealleştirilmiş Orta Çağ yönelişine ulaşmıştır. Yine de 19.yy. başında kabul edilen bu yeni romantik ruh, sabit bir ideal olarak kalmamış ve hatta yerini kendini bütün tarihsel bağlardan kurtarmayı hedefleyen radikal bir modernlik bilincine bırakmıştır. İlk kez 19.yy. ortalarında gelişen bu en yeni modernizm basitçe gelenek ve şimdi arasında soyut bir karşıtlık kuran bir anlayıştır ve bu estetik modernizm içinde bulunduğumuz dönemlere kadar uzanmıştır. Modernlik ve gelenek arasındaki bu ilişki başkaldırı unsuruna dek ulaşmaktadır. Modernlik, geleneğin normalleştirici fonksiyonlarına karşı baş kaldırmaktadır; modernlik, tüm kurallara isyan etmektedir. Bu başkaldırı ve isyanda ahlakilik ve yararlık standartları etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Portoghesi’ye göre de modernizm “geçmişten ve onun sembollerinden bağımsız bir süreç” başlatma projesidir (Zeka, 1993: 13). Sözü edilen süreçten bugüne dek modern diye kabul edilen ürünlerin ayırt edici özelliği “yeni” olmasıdır. Bu yenilik kendisini izleyen bir sonraki yeni stil ile modası geçmiş olacaktır. “Modaya uygunluk” kısa bir zaman dilimine sağdırılmış olsa da, modern ve klasik arasındaki gizli bağ tarihsel olarak varlığını hep korumuştur. Çünkü bu, zamana karşı bir direnme eylemidir ve zamana karşı direnen her ne olursa olsun, bir klasik olarak nitelendirilmeye hak kazanmıştır. Ama modern olarak nitelenen olguların süreç içinde klasik olarak da değer kazanmaları geçmiş dönemlerin kıstaslarına olan uygunluklarından değil; tam tersine var oldukları dönemde gerçekten modern olduklarından kaynaklanmaktadır. Bir zamanlar gerçekten modern olan, bu niteliği sayesinde klasik olabilmektedir. Bu bağlamdaki “modernlik anlayışı” kendisine ait klasik olma ölçütlerini yaratmaktadır. Buna örnek olarak sanat tarihindeki “klasik modernlik” verilebilmektedir. Bu noktaya ulaşıldığında, “kla-

15

sik” ve “modern” arasındaki ilişkinin, sabit bir tarihsel referans noktasından söz etmek artık olası değildir. “Postmodern” Kavramının İlk Kullanımı: Postmodernizm terimi, ilk olarak İspanyol yazar Federico de Onis’in 1934’te basılan Antologia de la Poesia Espanole e Hispanoamericana adlı modernizme karşı bir reaksiyonu anlatan yapıtında, daha sonra Dudley Fitts’in 1942 de basılan Anthology of Contemporary Latin-American Poetry (Çağdaş Latin-Amerika Şiiri Antolojisi) adlı kitabında kullanılmıştır. Terim daha sonra Arnold Toynbee’nin 1938’de yazılan fakat 1947’de basılan A Study of History (Bir Tarih Çalışması) adlı kitabında görülmektedir. Toynbee için bu terim, 1875’lerde başlayan Batı uygarlığının baskınlığının sonunda bireyselliğin, kapitalizmin, Hıristiyanlığın gücünü yitirmesi ve batı dışındaki kültürlerin yükselişini tanımlayan yeni bir tarihsel döngüyü kapsamına alan bir kategoridir. Postmodernizm terimini daha sonra 1950’lerde, edebiyat eleştirisinde, Irwin Howe ve Harry Levin, Modernist hareketin tahrip oluşuna matem tutmak için “postmodernizm terimi” olarak kullanmışlar ve geçmişin zenginliğine inandıkları için geçmişe nostalji ile bakmışlardır. Postmodernizm 1960’larda Leslie Fiedler ve Ihab Hassan gibi, postmodern edebiyatın ne olduğuna ilişkin oldukça farklı görüşleri olan edebiyat eleştirmenleri tarafından kullanılmıştır. Terimin önce mimariyi, sonra dans, tiyatro, resim, film ve müziği kapsayarak daha yaygın bir geçerlilik kazanması 1970’lerin ilk yıllarında gerçekleşmiştir. Klasik modernizmden postmodern bir kopuş, mimari ve görsel sanatlarda oldukça fark edilir olmasına rağmen, edebiyat alanında bir kopuşu net olarak saptamak daha zordur(Huysenn, 1993: 108–109). Öte yandan postmodernizm teriminin Amerika’dan yayıldığı göz ardı edilmemelidir. Zaten 1960’larda terimin Avrupa’da türetilme olanağı yoktur ve o zamanlarda bir anlam ifade etmeyeceği açıktır. Örneğin Almanya’da Kafka, T. Mann ve Brecht’ten, Heidegger, Jaspers, Adorno ve Benjamin’e kadar yazar ve felsefeciler modernite içinde bir alternatif kültürel gelenek arayışındadırlar. Öte yandan da ülkede II. Dünya Savaşı’nın izlerinin silinmesi çabaları görülmektedir.

16

Bu nedenle 1950’lerin modernizm üzerine çeşitlemeleri ya da 1960’lardaki alternatif demokratik ve Sosyalist kültürel gelenekleri için verilen mücadelenin postmodern olarak yorumlanmasının olanaksızlığı ileri sürülmüştür. Özellikle, Almanya’da Postmodernizmin, 1960’ların kültürüyle ilintili olmadan, 1970’lerin sonunda, mimari gelişmelerle ve yeni toplumsal hareketlerin moderniteye getirdiği radikal eleştiri bağlamında ortaya çıktığı gözlenmektedir. Fransa’da da 1960’larda modernizmin bir adım ötesine kayış yaşandıysa da, Fransız entelektüel yaşantısında postmodernizm terimi henüz pek söz konusu değildir. Hatta bugün bile Amerika’da olduğu gibi modernizmden büyük bir kopuş olmadığı söylenmektedir. 1970’lerin sonlarına doğru “postmodernizm” Avrupa’da varlığını hissettirmeye başlamıştır. Terimi Fransa’da Kristeva ve Lyotard; Almanya’da Habermas ele almıştır. 1980’lerin başlarından itibaren tüm sanat dallarında modernizm/postmodernizm ve toplumsal teoride modernite/ postmodernite tartışması batılı toplumların entelektüel yaşamlarındaki en ikilemli alanlardan biri haline gelmiştir. Bu ikilemin nedeni, tartışılmakta olanın aslında yeni bir sanatsal stilin varlığı ya da yokluğundan, doğru bir teorik çizgi sorunundan ve daha başka noktaları içermesinden kaynaklanmaktadır. Jameson’a göre bugün (yani aslında o gün!) postmodernizm genelde kabul görmemiş hatta anlaşılmamış bir kavramdır (Jameson, 1993: 26). Ama postmodernizm bugün tüm sanat dallarında görülmektedir: “John Ashbery’nin şiiri ve buna benzer ama çok daha basit olan ve 60’ların kompleks, ironim, akademik şiirine tepki olarak gelişen konuşma şiiri (talk poetry); modern mimariye-özellikle de Uluslararası Stil’in anıtsal binalarına tepki olarak Robert Venturi’nin Manifestosu Learning From Vegas’ta övdüğü pop binalar ve süslü barakalar; Andy Warhol, pop-art ve daha yeni dönemde ortaya çıkan fotogerçekçilik; müzikte John Cage’in açılış anı, klasik ve “popüler” stilleri sentezleyen Philip Glass ve Terry Riley gibi bestecilerin ürünleri, punk ve new-wave rock türündeki Clash, Talking Heads ve Gang of Four gibi gruplar; si-

17

nemada Godard’dan türeyen her şey-çağdaş öncü film ve video çağdaş romanlarda eşdeğerleri bulunan, ticari ve kurgu filmlerin tüm yeni stilleri ve son olarak da, bir yanda William Burroughs, Thomas Pynchon ve Ishmael Reed ve diğer yanda yeni Fransız romanı, postmodernizm olarak adlandırılabilecek bu çeşitliliğin arasında sayılabilir”(Jameson, 1993: 26). “Postmodern Durum’u Saptayan Kavramlar, Değişimler Sonsuza dek sürecekmiş gibi görülen modern çağ, hızla geçmişin bir parçası haline dönüşmekte, çağının gerisine düşme tehlikesiyle yüzleşmektedir. Endüstrileşme büyük bir hızla post-endüstriyelleşmeye yer vermekte, sanatta bile yeni geleneği birçok geleneğin kombinasyonuna yol açmaktadır. Halen kendilerine modern sanatçı ve mimar diyenler bile bundan sonra hangi tarz ve değerleri sürdüreceklerini düşünmektedirler. Artık modernizmden postmodernizme geçişin önemli kanıtları sunulmaktadır. Bu anlamdaki önemli göstergelerden biri modernizm ve gelenek ilişkisidir. Modernizm gelenek ve şimdi arasında bir karşıtlık kurmuş, geleneğe sırtını dönmüştür. Çünkü gelenek gerici olarak nitelendirilebilecekken, buna karşılık modernizm tek başına devrimci ve gelişmecidir. Modernist hareket, diğer sanat hareketleri gibi, geçmiş yüzyılların egemen kriterlerine öykünmemiş, bunlardan herhangi birinin - Antik Çağ, Orta Çağ ya da Romantizmin - etkisi altına girmemiştir. Modernizmin temelinde soyutlama vardır ve yalnızca bu anlayış bile modernist hareketi tek başına diğer tüm süreçlerden farklı bir konuma getirmeye yetmektedir. Ancak 20. Yüzyılın ikinci yarısından bu yana modernist hareket inandırıcılığını yitirmeye başladığında, kurtuluş yolu olarak geçmişin yeniden ele geçirilmesine başlanmıştır. Geçmişin zengin malzeme birikiminden yararlanmak isteyen sanatçılar, eski kuşakları taklit ederken onların parodisini yapmaktadırlar, ama aynı zamanda onları güçlendirmektedirler. “Eskiden” yapılan alıntılar tırnak içine alınsa da, ironik olarak bu işaretleme bile tam anlamıyla ironi değildir. Bu anlamda taklidin, alıntılamanın mantığında bir değişiklik söz konusudur. İngiliz eleştirmen ve incelemeci Adair, alıntılamaları, Oscar Wilde’in ünlü baladındaki dizelerle örneklen-

18

dirmiştir. “Zindan Duvarları” baladında Oscar Wilde: “Bilin ki hepiniz, herkes öldürür sevdiği şeyi!” demektedir. Bu şiire gönderme yapan bir postmodernist, Adair’e göre şu değişik ifadeyi kullanabilir; “Herkes sevdiğini taklit eder”(Adair, 1993: 36) Postmodernizm Aslında Bir Geçiş Sürecidir: Tüm dünyada 1960’larda birçok alanda geçişlere sahne olmuştur. Bu geçişlerle yaşanan değişimler kısa zamanda yerine oturmuş oldukları için de kendi içlerinde iç ve dış çelişkileriyle zaman zaman sorgulanmaktadır. Postmodernizm de; Adair’in de belirttiği gibi, neredeyse tanımı gereği, modernizmin toplumsal, kültürel, ekonomik ve ideolojik alanlarda dürüst ilkelerinin ve uğraş alanlarının ortak işleyemediği, ama yerlerine tam anlamıyla yeni bir değerler sisteminin de konmadığı bir geçiş döneminin zirvesidir. Adair, bir sonraki, belki de bir başka bin yıllık süreç için birikim yapmadan bu geçiş evresini bir gerilim anı olarak görmekte ve gelecekten hemen önce, geçmişin son çırpınışı olarak garip ve melez bir iktidar boşluğu yanılgısı anlamını yüklemektedir(Adair, 1993: 36) Postmodernizm “sanayi sonrası toplumun kültürel yapısını” tanımlamaktır: Sanayi sonrası toplumda bilgi, üretim sürecinin temel itici gücüdür ve postmodernizm sanayi sonrası toplumun kültürel yapısını tanımlamaktır. “Sanayi sonrası toplum” kavramı D. Bell tarafından siyaset bilimine sokulmuştur. Ancak bununla birlikte Bell’e göre postmodernizm bir olgu olarak rahatsız edicidir. “Bilgi, bilişim, sibernetik ve göstergenin (sign) modern toplumda emeğe bağlı üretimin yerini aldığını savunan bu düşünürlere göre “postmodernizm, üretim ilişkilerinden tüketim ilişkilerine üretim tarzından bilişim tarzına (Poster), emekten bilgiye (Lyotard) ve bilimsellikten simülasyona (simulation) (Baudrillard) geçişle ortaya çıkan yeni bir “durumu” adlandırır.”(Keyman, 1993: 129). Toplumu üretim ve ekonomik koşullar temelinde açıklayan bir yaklaşım, içinde yaşadığımız çağda doğal olarak

19

postmodernist yaklaşım; üretim biçimindeki değişimlerle ilişkilendirilerek tanımlanmalıdır. Jencks ve Lyotard gibi postmodernist kuramcılar için postmodern koşulun gelişmesi sonrası toplumun bir ürünüdür(Jencks, 1984: 80–115, Lyotard, 1984: 38). Postmodernizm Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığıdır: Jameson’a göre postmodernizm geç kapitalizmin “kültürel mantığıdır. Bu tanıma göre Jameson tarafından postmodernizm, II. Dünya Savaşı sonrası “özellikle 1960’lardan sonra uluslararası boyut kazanan ve global niteliğe bürünen kapitalist üretim sürecini adlandıran geç kapitalizm dönemine karşılık gelen kültürel bir biçim olarak görülür(Jameson, 1984: 74). Geç kapitalist toplumun kültürel mantığını niteleyen postmodernizm, toplum içindeki bireysel ilişkilerin ve sanatsal etkinliklerin işleyiş tarzını simgelemektedir. Jameson’ın “Geç Kapitalizm” olarak kullandığı terimi onun başat sloganı değildir ve ‘medya kapitalizmi’, ‘çok uluslu kapitalizm’, ‘gösteri ya da görüntü toplumu’ ... gibi eş anlamlı sözcükler kullanarak bir çoğunluk oluşturduğunu belirtmektedir. Jameson’a göre ‘geç kapitalizm’ genel olarak Frankfurt Okulu ile başlamıştır. Adorno ile Horkheimer’ın tüm yazılarında terimden söz edilmektedir. ‘Geç Kapitalizm’ terimi aslında daha genel anlam içermektedir. Bugün artık bürokrasinin yaygınlaşması ya da devlet sektörünün genişlemesiyle kimse yakından ilgilenmemektedir. Bu, yaşamın doğal bir parçası haline gelmiştir. Artık yalnızca çok uluslu transnational (uluslar ötesi) kuruluşların oluşumu değil, eski emperyalist rekabetten farklı bir dünya, kapitalist sistemin görüntüsü söz konusudur. Geç Kapitalizmin ekonomik yönden hızlanışı, 1950’li yıllara rastlanmaktadır. Çünkü artık bu yıllarda savaş sonrası tüketim malları ve yedek parça bulmadaki sıkıntı ortadan kalkmıştır. 1960’lı yıllarda araya giren politik dalgalanmalar, bu ekonomik gelişime engel olmamıştır, aksine gelişim alttan alta var olmuştur. Fazla Amerikanca bulunacak bir tavırla denilebilir ki, (1945–1973) arası devir “Amerikan Asrı” olarak adlandırılabilir ve bu süreç yeni sistemin gelişimi için zemin yaratmıştır, buna kültürel biçimleme de dahildir.

20

Postmodernizm Bir Kültürel Başatlıktır: Postmodernizm sanatın politik içeriği, modernizmin formel içeriğinden çok farklıdır ve bu hemen hemen tüm postmodern tanımlarda bir biçimde vurgulanmaktadır. Andy Warhol’un - meta ya da tüketici fetişizminin açıkça temsilcileri olan - Coca Cola şişeleri ve Compbell’s çorba kutuları eleştirel ya da politik bildirim işlevine sahip değillerdir. Bununla birlikte postmodernin bütünleyiciliği nedeniyle, birbirine karşıt çeşitli kültür biçimlerine, marjinal gruplara, yeni yeni oluşan kültürel dillere postmodern içinde yer vardır. Çünkü bu bağlamda postmodernizm salt bir ‘kültürel başatlıktır’ ve bu başatlık, kültürel yaptırım terimleri ile tanım yapmanın, toplumun kapsamlı ve tek - düze kültürel yayılışının öne sürülmesinin değil, toplumsal olan bütünleştirici bir işlev yüklenişi ve diğer devingen gülerle birlikte var oluşunun ima edilmesidir(Jameson, 1994: 216–217) Postmodern Bağlamda; Çoğulcu Hareket, Çoğulcu Siyaset Anlayışını Doğurmuştur: 1960’lardan başlayarak Batı Sanayi toplumlarında “yeni değerler”, “yeni toplumsal hareketler”, yeni bir siyaset ve siyasal eylemler sürecini başlatmıştır. Bu değeler ve hareketler sadece toplumsal ve siyasal yaşamla değil bizzat bireysel yaşamın kendisiyle ilgili olarak tanımlanabilmektedirler. Feminist hareket, çevricilik, barış, anti-nükleer anlayış, ırkçılığa karşı çıkış, etnik kimlik sorunu, insan hakları ve cinsel kimlikte özgürlük anlayışı çevresinde toplanabilecek olan toplumsal hareketler, her ne kadar farklı alanlara seslenseler de, yine de siyasal yaşamda öncü niteliği taşımışlardır. Bu hareketler modern toplumun devlet, parti ya da sınıf aracılığıyla belli bir merkezden hareket etme, evrensel politikalar üreterek sorunlara global çözümler sağlama yaklaşımına eleştirel bir şüphecilikle bakmışlar, kendi getirdikleri “farklılıkların” (cinsel ve etnik kimlik gibi) tanınması yolunda yeni politikalar getirmişlerdir. Bu yeni toplumsal hareketler, modernist sorunsalın toplumdaki farklı ilişkileri belli bir ussallık mantığıyla değerlendirme yaklaşımına ve bu ussallaştırma, disipline etme mekanizmalarına karşı yanıtlar aramayı hedeflemiştir. Bu harekeleri postmodernist bir bağlama sokan nokta, farklı yaşam biçimlerinin meşruluğunu ve özgürlüğünü savunan kimlik politikası ve çoğulcu siyaset anlayışıdır. Postmodernizm içinde bu çoğulcu-

21

luğun varlığı, postmodern çağa “Seçim” olanağını da tanımaktadır. Zaten Charles Jencks’e göre de postmodern çağ kesintisiz bir seçim zamanıdır(Jencks, 1989: 7). Jencks çoğulculuğu zamanımızın ‘izm’i (Jencks, 1989: 7) olarak görmektedir. Ona göre bu bir sorundur ama aynı zamanda da büyük bir fırsattır. Postmodernizmin en önemli kalelerinden biri olan Amerika’da da merkezi otoriteden kaçış vardır. Bu sonsuz seçim olanaklarının sunulduğu çağda, artık bir merkezden tüm kontrol mekanizmasına egemen olmak olanaklı görünmemekte, bunun yerine merkezkaç çoğulculuğa doğru bir eğilim gözlemlenmektedir. Bugünün Toplumu, “Bilgi Toplumu”nda Hızlı Değişim ve Parçalanmışlık Yaşanmaktadır: Bugünün toplumu, Daniel Bell’in üzerinde durduğu gibi bilgi toplumu olarak nitelenmektedir. Gerek sanat kuramcılarına gerekse sosyologlara göre, bugünün toplumu artık post-endüstriyel toplum olarak; geçen yüzyılın endüstri ve sanayi devrimleri ile şekillenen toplum yapısından büyük farklılıklar göstermektedir. Toplumsal yapıdaki - sanayi sonrası toplum sürecinin yanında, sınıfsal yapıdaki değişimler de çağın genel özelliğini oluşturmaktadır. Marksizm’in proletaryasının görüntüsü değişmiştir. Marks bu yüzyılda yaşasaydı, kapitalin çok daha farklı yazılmış olacağı savı; işçi sınıfıyla buhar gücü ilişkisi ve bu yüzyılın petrole dayalı enerji kaynağı ile çalışan sınıfın ilişkisinin farklılığına temellendirilmektedir. 20.Yüzyılın benzinli motorlarının işleyişi ve yakın geçmişte tüm yaşama hızla yayılan elektronik güçle, işçinin ilişkisi; buhar makinesiyle, ağırlıklı olarak beden gücüyle çalışan işçinin konumu karşılaştırılamayacak kadar farklıdır. Geçmişin, günde on sekiz saate kadar, beden gücüyle boğaz tokluğuna hatta ölesiye çalışan maden ve sanayi işçisinin sağlayabildiği güçle; bugünün dev bir nükleer santralini, küçük bir entegreyle çalıştıran güç arasında geçen süreç birçok değişimin nedenini açıklamaktadır. Bu nükleer santralleri işleten - beyaz yakalı işçiler - teknokratlar ve bürokratlar, proletaryanın yerine geçmişlerdir. Bugünün bilgi toplumu (enformasyon toplumu) iletişimle organize olmuştur ve enformasyon, kullanım ile kendini çoğaltmak eğilimindedir. 60 sonrasında hızlı bir yayılma gösteren computer (software), ağır sanayinin yerini almaktadır. Otomo-

22

tiv gibi bir zamanların dev sanayi alanları, şimdinin uzay teknolojisi donatımı sayesinde baş döndürücü bir gelişim ve değişim göstermiştir. Öte yandan üretim araçları da artık burjuva toplumundaki gibi değildir. Alternatif üretim sonsuz gelişim olanaklarına sahiptir. Ulaşılan bilgi toplumu düzeyi sayesinde; icatlar, atılımlar ve gözü pekçiliğin getirdiği güçle, özellikle gelişmiş ülkelerdeki beyin potansiyeli tüm karar verme mekanizmalarını değiştirmiş; ülkelerin hatta dünyanın (süper güçlerin ellerinde tuttukları yetke yoluyla) yönetiminde olduğu gibi tüm yönetim anlayışı değişmiştir. Kutupların anlamını yitirdiği bu değişim sürecinde, üretim, yönetim, işveren - işçi ilişkileri de değişmiştir. Bu hızlı değişimin bir yansıması da sanatsal akımlar üzerinde görülmektedir. Bir yeni akımın, geçmiş yüzyıllarla kıyaslandığında, birkaç yıl etkili olması ve sonra da bitmesi bu değişimin en büyük göstergesidir. Örneğin Barok ve Klasik çağın sanatları yüzyıllarına hükmederken ve Racine, Corneill Fransa’da altmış yıl yaşarken; bu yüzyılın sanat akımları sadece birkaç yıl içine sığabilmektedirler. Geçmişin yüzyıllarla etkili olan sanat akımlarına oranla; Dadacılar kaç yıl yaşamışlardır, Sürrealizmin etkili olduğu süre ne kadardır? Elbette ki bu yüzyılın sanat akımlarının, tüm modern sanat akımlarının, bugünün sanatı olan Postmodernizme oluşturdukları temel inkar edilemez bir gerçektir ve Dadacılık hâlâ yaşamaktadır. Ama bir akım değil, salt bir etkileşimdir. Postmodernizm, modernlerden asla soyutlanamayacak bir var oluş sürecine sahiptir ama postmodernizm, bunların arasındaki kutupları törpülemiştir. Tüm bu değişimlerin yanı sıra, çağa egemen olan bir diğer görüntü de parçalanmışlıktır. Kütle üretiminden (massproduction), parçalı üretime geçilmiştir. Yani değişim, salt endüstriyel, teknolojik ve sanayi alanında değil; zevkler, seçimler ve tercihler açısından da geçerlidir. Kısacası parçalanmışlık tüm yaşamda görülmektedir. Hiç bir şeyin sürekliliği kalmamıştır. Bu, kesikliği, kopukluğu getirmekte gelişimler olmaktadır ve göz boyamacılık en üst sınırını zorlamaktadır. Çoksatarlık tüketimciyi bağlamanın kolay yoludur. Reklam piyasasının, tüm duyulara seslenebilen geniş perspektifli yaygınlığı sayesinde, çoksatarlığın bağlayıcı, gücüyle birlikte tüketimcinin tüm beğenilerine ve seçimine hükmedilebilmektedir.

23

Sosyo-Kültürel Tartışmalar Postmodernizm’i “Bir şeyin Sonu” Önermesiyle İlişkilendirmektedir: 1980’li yıllarda yapılan sosyo-kültürel tartışmalar, genelde “bir şeyin” sonu ya da “kriz”ine ilişkin önermeler üzerinde odaklaşmıştır - ideolojinin sonu, tarihin sonu, işçi sınıfının sonu, Marksist söylemin krizi, sosyal demokratik söylemin krizi, refah devletinin sonu ya da krizi gibi. Öte yandan, toplumsal ilişkilerin her düzeyinde oluşan gelişimler ve değişimler, bir şekilde postmodernizmle ilişkilendirilmektedir. Bu, global olarak da ulusal olarak da geçerlidir ve siyasal, ekonomik ya da kültürel tüm alanları içine almaktadır. Postmodernizme gönderilen bu ilişkilendirme, modern toplumun kültürel mantığında belli bir kopuşun, bir çözülüşün olduğu varsayımına oturmaktadır. Böylece Postmodernizm, “bir şeyin” sonu ya da krizin toplumsal ve kültürel dönüşümler ile tarihsel bağlantısının çözümlenmesinde anahtar sözcük olmuştur. Toplumun siyasal, ekonomik ve kültürel düzeylerinde oluşan dönüşüm ve değişimler nelerdir ve ne tür kavramsal ve felsefi kategorilerle çözümlemelere gidilebilir? Burada iki nokta üzerinde durulmalıdır: —Modern toplumun ve modernist sorunsalın krizi. —Bu değişim ve dönüşümlerin nereye kadar postmodern ‘durum’u sergilediği. Bu iki nokta arasındaki bağlantı bize postmodernizm ile ilgili ilk ipucunu verir. Hassan’ın terminolojisi kullanılacak olursa, postmodernizm modern toplumun içinden çıkan, modernist sorunsalla hem eşsüremli hem de art süremli bir ilişkisi olan, bu sorunsalla, hem bir sürekliliği, hem de bir kopuşu simgeleyen, bir taraftan modern toplumla eklemlenmişken diğer taraftan da toplum içinde yer alan ilişkiler arasındaki eklemlenmelere giren bir görüngü, bir kültürel biçim, bir söylem, bir durum, ya da bir dönem olarak anlaşılabilir(Hassan, 1987: 25–84). Bu anlamda, postmodernizm modern toplumun ve modernist sorunsalın içine girmiş olduğu krizin bir ifadesi, bir yansımasıdır. Bu krizi yansıttığı noktaya kadar, postmodernizm rahatsız edici bir sözcük değildir. Tam tersine, bir durumu betimlediği için faydalı ve işlevseldir.

24

Postmodernizmin ‘ideolojilerin Sonu’ İle Aynı Anlama Geldiği Öne Sürülmektedir: Post endüstriyel toplum görüşüyle ile birlikte, postmodernizmin ideolojilerin sonu ile aynı anlama geldiğini öne süren görüş, 50’li yılların ideologları Daniel Bell ve Lipset tarafından öne sürülmüş, 60’lı yıllarda “yanlışlığı kanıtlanmış” ama 70’li ve 80’li yıllarda yeniden geçerlik kazanmıştır: “Bu bağlamda “ideoloji”, Marksizm anlamına gelir ve “ideolojinin sonu”, 1984 gibi savaş sonrası dönemin büyük anti - Stalinist anti ütopyaları tarafından güçlendirilmiş bir biçimde Ütopya’nın sonu ile birlikte gerçekleşir. Ancak, bu dönemde “Ütopya”, aynı anlamda “Sosyalizm”, ya da o dönemin eski radikallerinin neredeyse yalnızca Stalin ve Sovyet Komünizmi ile özdeş kılındıkları, köktenci biçimde farklı bir toplum yaratmaya yönelik her türlü devrimci girişim için bir “kod sözcük” olmuştur(Jameson, 1994: 217–218). Bugünün Toplumunda İdealler Terk Edilmektedir: Günümüz toplumlarında artık ideallerin terk edildiği düşüncesi egemendir. Çünkü ideal geleceğe bakmak demektir. Oysa bu çağa egemen olan görüş, sürekli bir şimdi kavramı olarak belirlemektedir. Burada çağın sanatını adlandıran postmodernizmin geleceğe bakış açısıyla, modernizmin gelecek anlayışı arasında bir karşılaştırma yapmak yararlı olacaktır. Modernistler, içlerinde barındırdıkları nihilistler de dahil olmak üzere gelecek için kendilerini feda etmişlerdir. Fütürist akım, zaten gelecekçiliğin kendisidir. En büyük nihilist olan Dadacılar bile kendilerini yakarak, küllerinden yeni bir sanatın çıkmasına olanak tanımak istemişlerdir. Çabaları, yine gelecek içindir. Modernist çıkışta, karşı çıkma, inkar, oyun ve en önemlisi kendini kurban etme asal işlevi yüklenmiştir. Oysa bugün postmodern sürece kendini kurban etme yoktur. Bunun yerini bugünün en iyi biçimde yaşanması üzerine kurulu bir görüş almıştır. Gelecek için bugünü dahi feda ederek savaşmanın terk edilişi, geçmiş yüzyılın büyük ideallerinin ve proletarya ile var olan Marksizm'in çözüşü ile ilişkilendirilebilmektedir. Çünkü artık toplumsal anlamda büyük idealleri gerçekleştirebilmek için, bir anlamda da ilgilendirmektedir. Çünkü inanç sistemleriyle birlikte Marksizm'in çöküşü, sanatın varlığından da soyutlanamayacak bir toplumsal, sınıfsal ve düşünsel değişimdir.

25

Yaşadığımız sürecin 'postmodern durum' olarak nitelenmesinde etken olan kavramlar, değişimler ve düşünürlerin görüşleri üzerinde durmaya çalıştıktan sonra, bu postmodern durumun genelde sanat dallarına ve özelde de tiyatro sanatına nasıl yansıdığı hakkında bundan sonraki bölümlerde inceleme yapılacaktır.

26

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF