Osman Turan - Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti 2008

April 14, 2017 | Author: Üntaç Güner | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download Osman Turan - Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti 2008...

Description

YAYIN NU: 561 KÜLTÜR SERİSİ: 246 Birinci Basım: 1965, T.K.A.E. İkinci Basım: 1969, ib ra n Neşriyat Yurdu Üçüncü Basım: 1980, Dergâh Yayınları Sekizinci Basım: 2003, Ötüken Dokuzuncu Basım: 2005 Onuncu Basım: 2008

T.C. KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI SERTİFİKA NUMARASI 1206-34-003178

ISBN 9 7 8 -9 7 5 -4 3 7 -4 7 0 -4

Ö T Ü K E N N E Ş R İY A T A.Ş® İstiklâl Cad. Ankara Han 65/3 34433 Beyoğlu-İstanbul Tel: (0212) 251 03 50 • (0212) 293 88 71 - Faks: (0212) 251 00 12 Ankara irtibat bürosu: Yüksel Caddesi: 33/5 Yenişehir - Ankara Tel: (0312) 431 96 49 İnternet: www.otuken.com.tr E-posta: otuken@ otuken.com.tr Kapak Tasarımı: grataNONgrata Dizgi- Tertip: İskender Türe Kapak Baskısı: Birlik Ofset Baskı: Yaylacık Matbaası (0212) 612 58 60 Cilt: Yedigün Mücellithanesi İstanbul - 2009

Ötüken’de Yayınlanması Münâsebetiyle Merhum Prof. Dr. Osman TURAN’ın eserlerini peşpeşe yayınlamaya heyecanla devam ediyoruz. Geçtiğimiz asırda, Türk Tarihi hakkındaki araştırmalarıyla ilim ve fikir hayatımızda derin izler bırakmış olan bu değerli şahsiyetin, bu defa, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm M edeniyeti adlı eserini takdim ediyoruz. İlk basımı 1965 yılında T.K.A.E., ikinci basımı 1969 yılında Turan Neşriyat Yurdu tara­ fından yapılmış; daha sonra bazı eklemeler ve düzeltmelerle üçüncü basımı Dergâh Yayınlarınca gerçekleştirilmiş ve hocanın notlarından yapılan eklemelerle eser daha mü­ kemmel bir hale getirilmiştir ki, Dergâh’ın 3. basımla ilgili "Sunuş"unu aynen muhafaza ettik. Gösterdikleri gayret ve hassasiyetten dolayı Dergâh’a takdir ve şükranlarımızı su­ narız. 8. basım’ıyla yeniden tetkiklerinize sunulan eserin önceki basımlarında gözden her nasılsa kaçmış bulunan önemli bazı isim, tarih ve ifade hataları düzeltilmeye çalışılmış, en azından asgarîye indirilmiştir. Hayırlı olması dileğiyle...

Ö tü k e n N eşriy a t A.Ş.

SUNUŞ Selçuklular tarihi ile ilgili çalışmalarıyla tanınan merhum Prof. Dr. Osman Turan, Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Soğanlı köyünde 1914 yılında doğdu. İlkokulu Çay­ kara’da, ortaokulu Bayburt’ta okudu. Liseyi ise Trabzon’da başlayıp Ankara’da bitirdi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’ne girdi (1935) ve Fuat Köprülü’nün talebesi oldu. 1940 yılında Fakülteden mezun olunca aynı kürsüye asistan oldu. 12 Hayvanlı Türk takvim i adlı teziyle doktor ünvanını kazandı (1941. Adı geçen tez aynı yıl Ankara’da basıldı). 1944 yılında doçent, 1951 yılında da profesör oldu. Hocası Fuat Köprülü gibi Demokrat Parti saflarında siyasete atıldı. 27 Mayıs hare­ ketiyle beraber tutuklandı ve Yassıada’da onaltı ayı aşkın bir süre tutuklu kaldı. Daha sonra kurulan Adalet Partisi’nden Trabzon Milletvekili seçildi (1965). Genel Başkan Yardımcılığı’na kadar yükselmesine rağmen parti yöneticileriyle geçinemedi ve siyasetten çekildi. Merhum Osman Turan’ın ağırlıklı bir şekilde kitap neşriyatına başlaması da bu tarih­ lere rastlamaktadır. Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm M edeniyeti (1965), Türk Cihân Hâkim iyeti M efkuresi Tarihi (I, II, 1969, 1971), Selçuklular Zamanında Türkiye (1971), Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (1973). Bu eserleri dışında metin, vakfiye, vesika neşri yanında; İslâm Ansiklopedisine yazdığı geniş maddeler; yabancı dergilerde yayım­ lanan makaleleri de büyük bir yekûna ulaşmaktadır. Bunlardan başka gazete ve dergiler­ de Türkçe olarak yayımladığı günlük makale ve fıkralar da hayli kabarıktır (Bu makale ve fıkraların bir kısmı vefatından sonra yayımlanmıştır). Merhum son yıllarda "Ortaçağda Türkiye iktisat tarihi” üzerinde çalışmaktaydı. Ne yazık ki ömrü vefa etmedi. 17 Ocak 1978 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştuğu zaman ilim dünyası bir yıldızını daha kaybetmiş oldu. Şüphesiz merhum Osman Turan’ın en mühim eseri Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm M edeniyeti'dir. Bu eserde Selçuklu tarihinin kaynakları, bu sahada yapılan araştırmalar üzerinde durulduktan sonra Selçukluların menşeleri, ilk devirleri, Selçuklu imparator­ luğunun kuruluşu, yükseliş devri, azamet devri, duraklama ve inhitat devirleri ve Türkiye Selçukluları üzerinde durulmakta, Selçuklu imparatorluğunun bu devirlerinde münâ­ sebette bulundukları devletler, kabileler ve siyasî olaylar üzerinde de yeterli ve doyuru­ cu bilgiler verilmektedir. Bundan sonra Selçuklular devrinde Türk İslâm medeniyeti konusuna geçilmekte, Selçukluların İslâm medeniyetine getirdikleri genişliğine ele alın-

8 _____________________________________________________________________________SELÇUKLUI AH I AHİMİ

maktadır. Bu bölümde mimarîden musikîye varıncaya kadar devrin yaşayış şekli, hayata bakışı ele alınmakta, bu bilgilerle İslâm medeniyeti arasında sağlam bağlar kurulmaya çalışılmaktadır. Kitabın son bölümünde ise Türk-İslâm medeniyetinin gerileyiş sebepleri üzerinde durulmakta, özellikle Moğol istilası konusu derinliğine araştırılmaktadır. Konular ele alınırken, konularla ilgili -özellikle- müsteşriklerin verdikleri hükümler ve gayrı müslim müelliflerin kaleme aldıkları tarih kitapları da tenkide tâbi tutulmakta ve doğrunun tespiti için elden gelen bütün gayret sarf edilmektedir. Merhum vefat etmeden önce bu eserini üçüncü baskıya hazırlamak için bazı ilave çalışmalarını sürdürüyordu. Bu ilaveleri bitirmeye de ömrü yetmedi. Çoğu Osmanlıca el yazısıyla yapılan bu ilaveler Müessesemiz tarafından elden gelen bütün titizlikler gösteri­ lerek Latin harflerine çevrildi ve birkaç defa kontrol edildi, imlâsınınkendiimlâsına uyması için özel gayret sarfedildi. Metin aralarında yer alan pek çok ilaveyiburada oku­ yuculara aktarmak mümkün olmamaktadır. Yalnız kısım olarak yapılan ilaveleri burada vermeyi uygun bulmaktayız:

II. Bölüm, 5. kısım: Selçuklular ile Karahanlılar arasındaki ilk münâsebetler (s. 69), II. Bölüm, 6. kısım: Selçuklular ve Oğuz Yabguları (s. 76), V. Bölüm, 12. kısım: Yeni Türk muhâcereti (s. 257), V. Bölüm, 13. kısım: Kıpçakların Balkanları ve Kafkasları aşması (s. 265), V. Bölüm, 14. kısım: Türk dünyası ve Kıpçaklar (s. 269).

Dergâh Yayınları, uzun zamandan beri aranmakta olan böyle bir eseri ilim dün­ yasının hizmetine sunmaktan büyük mutluluk duymaktadır. Bu vesile ile eserin yeniden basımında bize yardımlarını esirgemeyen Muhterem Satia Turan Hanımefendi’ye teşek­ kür ederken Merhum müellifi hayırla yâd ediyor, Allah Teâlâ’dan rahmet diliyoruz.

Dergâh Yayınları

İÇİNDEKİLER S U N U Ş ........................................................................................................................................................ 7 Ö N S Ö Z .....................................................................................................................................................13

GİRİŞ SELÇUKLU T A R İH İN İN KAYNAKLARI VE A RA ŞTIRM ALA R 1. S elçu k lu T a rih in in K ay n ak lan H a k k ın d a .........................................................................21 2. S elçuklu T a rih i A ra ştırm a la rın a D a ir................................................................................ 40

I. BÖLÜM SELÇU KLU LA RIN M EN ŞELER İ VE İLK D EV İRLERİ 1. S elçu k lu ların M e n şe ’i .............................................................................................................. 54 2. S elçu k lu lar ve H a z a rla r M e s e le s i........................................................................................57 3. O ğ u zların H ay atla rı ve D in le r i.............................................................................................61 4. S e lçu k lu ların T a rih S a h n e sin e Ç ık ış ı................................................................................ 64 5. S elçu k lu lar ile K arah an lılar A ra sın d ak i İlk M ü n â s e b e tle r........................................ 69 6. S elçu k lu lar ve O ğ u z Y a b g u la rı.............................................................................................76 7. S e lçu k lu ların M â v e râ ü n n e h r’d ek i H a y a tla rı.....................

85

8. K arahanlı ve G azn eliler ile M ü n â s e b e tle r....................................................................... 88 9. Ali T e k in ile M ü câd ele ve H â riz m ’e G ö ç..........................................................................92 10. H o ra s a n ’a G öç ve M u h ta riy e t..............................................................................................94 11. S elçu k lu ların İstik lâl K azan m ası, 1 0 3 8 ........................................................................... 97

II. BÖLÜM SELÇU KLU İM PA R A T O R L U Ğ U ’N U N K URULU Ş D EV Rİ 1. D a n d a n a k a n Z aferi, 1 0 4 0 .................................................................................................... 103 2. S elçuk D e v letin in K u ru lu şu ve M â h iy e ti.................................................

106

3. Y eni F e tih le r ve D ev le tin G e n işle m e si........................................................................... 109

1 0 _______________________________________________

SELÇUKLULAR TARİHİ

4. P ay itah tın R ey’e N ak li...........................................................................................................111 5. S elçuklu S u ltan ları ve A n a d o lu ’n u n F e th i S e b e p le r i................................................ 112 6. U m û m î T ü rk M u h â c e re ti.....................................................................................................116 7. İlk A n ad o lu G a z a la rı............................................................................................................. 119 8. H asan -k ale Z a f e r i....................................................................................................................121 9. S elçuk-B izans B arış A n la ş m a s ı..........................................................................................123 10. T u ğ ru l-b e g ’in M erkeziy etçi F a a liy e tleri......................................................................... 125 11. Ç ağ rı-b eg ve İnanç Y a b g u ................................................................................................... 127 12. T u ğ ru l-b e g ’in A n ad o lu S e fe ri............................................................................................ 129 13. S elçuklu S u ltan lığ ı ve İslâm H a life liğ i............................................................................131 14. Şi’île rin T a a rru z u , T u ğ ru l-b e g ’in D ü n y a S u lta n ı İlân E d ilm e si............................ 134 15. Ş eh zâd e İs y a n la rı....................................................................................................................136 16. B ağdad’ın K u rtarılışı ve K u ta lm ış’ın İs y a n ı..................................................................138 17. T u ğ ru l-b e g ’in E vlen m esi ve S on G ü n le r i..................................................................... 141

III. BÖLÜM SELÇUKLU İM P A R A T O R L U Ğ U N U N YÜKSELMESİ 1. A lp A rsla n ’ın S a ltan a tı ve K u ta lm ış .................................................................................147 2. A lp A rsla n ’a K adar A n ad o lu G a z a la rı.............................................................................150 3. A lp A rsla n ’ın K afkasya ve A n a d o lu S e fe r le ri............................................................... 154 4. Ş eh zâd elerin T âyini v e T ü rk is ta n S eferi......................................................................... 157 5. A n ad o lu A k ın la rın ın G e n işle m e si.................................................................................... 160 6. A lp A rsla n ’ın İkinci K afkasya S efe ri................................................................................ 163 7. S elçuklu K u d re tin in Y ay ılm ası.......................................................................................... 165 8. A n ad o lu G azaları ve B izan s’ın M u k a b e le s i...................................................................167 9. A lp A rsla n ’ın A n a d o lu ve S uriye S eferi.......................................................................... 169 10. E l-b asan ve Y avgulu lar M e s e le s i..................................................................................... 171 11. A lp A rslan ve B izans İ m p a r a t o r u .................................................................................... 176 12. M alazgirt M eydan M u h a r e b e s i......................................................................................... 178 13. A lp A rsla n ’ın T ü rk is ta n Seferi ve A n a d o lu ’n u n F eth i E m ri.................................. 187 14. A lp A rsla n ’ın T a rih î Ş ah siy eti ve E s e ri.......................................................................... 191

IV. BÖLÜM SELÇU KLU LA RIN A ZA M ET DEVRİ 1. M elik -şâh ’ın S a ltan atı, İç ve D ış H â d is e le r.................................................................. 197 2. K afkasya Seferi, A n a d o lu ve S u riy e M e s e le le ri...........................................................199

SELÇUKLULAR TARİHİ----------------------------------- --------------------------------------------------------------------------- 1 1

3. Diyarbekir’in ilhakı ve M erv ân île rin İn k ıra z ı...............................................................20 2 4. M elik -şâh ’ın H o rasa n ve A n tak y a S e fe rle ri...................................................................2 0 4 5. M elik -şâh 'ın Taç G iym esi ve H alîfen in D ü ğ ü n ü ........................................................ 20 6 6. M elik -şâh ’ın T ü rk is ta n Seferi ve M illî T ü re n in K u d r e ti......................................... 208 7. M elik -şâh ’ın C ih an H âk im iy eti D â v a s ı.......................................................................... 211 8. M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk A ra sın d a G e rg in lik ......................................................213 9. M elik -şâh ’ın Ş a h s iy e ti.......................................................................................................... 2 1 8

V. BÖLÜM SELÇU KLU LA RIN D URAK LAM A VE İN H İTA T D EV İRLERİ 1. S elçuk D e v letin in İç ve D ış B u h ra n la ra U ğ ra m a s ı.....................................................225 2. B erkyaruk ve M eh m e d T a p a r M ü c â d e le s i.....................................................................229 3. S u ltan M eh m ed , H açlılar ve G ü rc ü le r............................................................................ 231 4. S u ltan S ancar ve S elçuk İh tişa m ın ın D irilm e s i...........................................................2 3 4 5. S an car’m S a lta n a tı..................................................................................................................2 3 6 6. K ara-hıtay İstilâ sı ve S u lta n S a n c a r................................................................................. 2 4 0 7. Y eni Bir O ğ u z İ s tilâ s ı........................................................................................................... 243 8. Irak S elçukluları, İn k ıraz D e v ri.........................................................................................2 4 7 9. Son S u lta n la r ve H a lîf e le r...................................................................................................2 5 0 10. K irm an S e lç u k lu la rı..............................................................................................................253 11. Suriye S e lç u k lu la rı................................................................................................................ 255 12. Yeni T ü rk M u h â c e re ti.......................................................................................................... 2 5 7 13. K ıpçakların B alkan ları ve K afkasları A ş m a s ı.............................................................. 26 5 14. T ü rk D ü n y ası ve K ıp ç a k la r................................................................................................ 269

VI. BÖLÜM TÜRK İYE SELÇUKLULARI 1. T ü rk le rin A n a d o lu ’d a Y e rle ş m e s i....................................................................................2 7 7 2. T ü rk iy e S elçu k lu ları D e v le tin in K u ru lu şu ( 1 0 7 5 ) .................................................... 28 0 3. S ü le y m a n -şâ h ’d an S o n ra T ü rk iy e .....................................................................................28 5 4. B u h ran D evri ve T ü rk le rin O rta A n a d o lu ’ya Ç e k ilm e si.......................................... 288 5. T ü rk iy e S e lç u k lu la rın ın Y ükseliş D e v r i........................................................................ 291 6. İn h ita tın B aşlam ası ve M oğol İ s tilâ s ı............................................................................. 2 9 6 7. A n a d o lu ’n u n T ü rk le ş m e si ve M oğol İ s til â s ı............................................................... 299

1 2 _______________________________________________

SELÇUKLULAR TARİHİ

V II. BÖLÜM SELÇUKLULAR D E V R İN D E TÜ R K -İSLÂ M M E D EN İY ET İ 1. D ev letin S iyasî B ünyesi ve K a r a k te r i..............................................................................305 2. A sk erî ve İd arî M ü e s s e s e le r............................................................................................... 308 3. A tab eg lik ve H a tu n la rın Siyasî R o lü ............................................................................... 31 0 4. S elçuklu D ev rin d e D in ve M e z h e p le r.............................................................................. 312 5. S elçu k lu lar ve B â tın île r........................................................................................................ 315 6. S elçu k lu lar ve G ayrı M ü s lim le r......................................................................................... 319 7. S elçu k lu lar D ev rin d e İlm in H im ây esi ve F ik ir H ü r r iy e ti........................................ 3 2 2 8. İlim ve K ü ltü rü n Y ü k selm esi ve Y a y ılm a sı.................................................................. 328 9. İk tisa d î ve İçtim a î Y ü k s e liş ................................................................................................ 338 10. Ş ifâ-h ân eler ve H ayır M ü e s se se le ri..................................................................................342 11. T ü rk iy e S elçuk lu ları, M ü slü m a n ve H ıristiy a n H a lk ................................................3 4 7 12. S elçuklu D evleti ve T ü rk iy e ’n in İk tisa d î T e k â m ü lü ................................................. 3 5 4 13. Sanâyi, İs tih s a l ve D ış T ic â re t............................................................................................359 14. S ervet B irikim i ve H ay at S ev iy e si.................................................................................... 365 15. P ara İk tisa d iy a tın d a T ek â m ü l ve Y eni U s û ll e r ........................................................... 372 16. S elçu k lu lar D ev rin d e G üzel S a n a tla r..............................................................................381 a) M im a rî..................................................................................................................................381 b) R esim ve H e y k e l.............................................................................................................. 385 c) M ü z ik ................................................................................................................................... 391 V III. BÖLÜM TÜRK -İSLÂM M E D E N İY E T İN İN İN KİŞAFI VE İN H İTA T I 1. S elçu k lu lar H a k k ın d a İslâm M ü te fe k k irle ri................................................................. 403 2. S elçu k lu lar D ev rin d e T ü rk D ili ve E d e b iy a tı...............................................................413 3. S elçu k lu lar ve A v ru p a M e d e n iy e tin in D o ğ u ş u ............................................................ 423 4. Siyasî B u h ra n D e v rin d e T ü rk -İslâ m M e d e n iy e ti........................................................ 436 5. T ü rk is ta n ’ın E tn ik D u r u m u ............................................................................................... 4 4 6 6. T ü rk le rin İslâm M e d e n iy etin in K u ru lu şu n d a k i M e v k ii...........................................4 6 0 7. İslâm M ed e n iy e tin in İn h ita tı M e se le si........................................................................... 4 68 8. M oğol İstilâsı ve T ü rk - İslâm M e d e n iy etin in Ç ö k ü ş ü ............................................. 4 7 7 U M Û M Î KİTABİYAT K aynak ve T e tk ik le r ..................

499

İN D E K S .................................................................................................................................................513 KİTAP İN D E K Sİ.................................................................................................................................541

Ö N SÖ Z

Türkler, İlk-çağlardan O rta-çağların sonlarına değin, İç Asya’d a n Uzak Şark, H indistan, O rta A vrupa, B alkanlar ve Yakın Şark istikam etlerinde bir çok istilâ ve göçler yapm ışlar; türlü ülkelerde çeşitli devletler ve im paratorluklar, geçici ve sürekli yurtlar kurm uşlardır. Türklerin d ü n y a üzerinde bu yayılış ve hâkim iyet hareketlerini dört büyük devre ayırm ak m üm kündür. G erçekten İslâm dan önce K un (H iung’nu, H un) ve G ök-türk kağanlıkları, İslâm dan sonra Selçuklu ve Osmanlı sultanlıkları bu d ört büyük devri teşkil ederler. İlk iki devir, O rta-A sya’d a Türk nüfusu kaynak ve kuvvetini m ey d an a getirmekle ve dü n y a tarihinde de m ühim bir rol oynam akla b erab er b u devirlerin Türkistan dışında vukûbulm uş yayılm a ve tesirleri asırların derinliklerine göm ülür ve zam anla izleri kaybolur. B una m ukabil Selçuklu ve Osm anlı devirleri Türk ve İslâm m edeniyet ve mefkûrelerinin imtizaciyle m üstesna bir ehem m iyet kazanır; Türk ve d ü n y a tarihlerinde büyük bir kudret ve hayatiyetin mümessilleri olarak cihan-şûm ul ve millî tesirleri günüm üze k ad ar d ev am eder. Bu azîm fark ve ehem m iyeti kavram ak için de sadece Selçuklu ve O sm anlı im paratorluklarının Türk ve İslâm kavimlerinin ka­ derinde oynadıkları rolü, İslâm m edeniyetini kurtarm a, yükseltm e ve y aşatm a­ larını düşünm ek, Yakın Şarkın, A nadolu ve Balkanların Türkleşmesini, A vrupa m edeniyetinin d oğuşu sebeplerini ve nihâyet Akdeniz sahillerine hâkim olarak d ü n y a siyasetinin mihverini teşkil etm elerini gözönüne getirm ek kâfidir1. İslâm dan önce ve sonraki devirler arasında gözüken hususiyetleri ve farkları belirtmek, Türk ve İslâm unsurlarının terkibi ile husule gelen kudreti gösterm ek m aksadiyle birinci ve ikinci devirde O rta-A sya’d an H azar ve K aradeniz şimali, Balkanlar ve O rta-A vrupa’ya k ad ar asırlarca yapılan Türk göçlerini bu ülkelerin Türk kavim lerine yurt haline geldiğini, fakat buralarda bir takım tarihî hâtıra ve izlerden b aşka bir şey kalm adığını, b u n a m ukabil son iki devrin büyük kudret ve tesirlerinin asırlarca devam edip zam anım ıza kadar intikal eylediğini hatırlatm ak

1 Rahmetli M. H. Yınanç İslâm tarihinde Âl-i Resûl, Âl-i Selçuk ve Âl-i Osman olmak üzere üç büyük sülâle olduğunu daima tekrar etmekle bir hakikati belirtirdi.

SELÇUKLULAR TARİHİ

1 4

d a yerinde olur. Öyle ki, M üslüm an Oğuzlar, Selçuklular idâresinde, İslâm ülke­ lerine ve A nadolu’ya doğru cenuptan göç ederlerken Ş am an î Peçenek, Uz (Oğuz) ve Kıpçak(Kum an)lar d a aynı şimal yolu ile Balkanlar’a kadar ilerliyorlardı. H em en aynı kesafette vukubulan b u iki Türk m uhâceretinden birincisi nasıl yeni bir devrin ve hayatiyetin başlangıcı, millî birlik ve şuûrun âmili olm uş ise, bu m anevî unsurlardan m ahrum kalan İkincisi d e öylece dağılm aya ve tesirsiz kal­ m aya m ahkûm bulunm uş; birbirleri veya hıristiyan kom şuları tarafından eritilmiş ve tarihe intikal etmiştir. Nitekim A ltun-O rdu devletinin kuvveti ve dayanağı d a kadîm Oğuzların bakiyeleri, Bulgarların ve son olarak d a Kıpçakların İslâmlaş­ ması sâyesinde m üm kün olmuş; Kırım, Kazan ve İdil-Ural Türklüğü d e bu suretle m evcud olm uştur. B ununla b erab er cen u p yolu ve A nadolu’d a karşılaşılan fetih zorlukları ne k ad ar ağır ise jeopolitik im kânlar d a şim ale nazaran o derece m üsâiddir. “Selçuklular tarihi ve Türk-İslâm m ed en iyeti” adını verdiğimiz bu kitap işte bu devirlerden üçüncüsünü ele alm aktadır. B ununla berab er bu eser ne bu m u ­ azzam devrin bir hikâyesidir ve ne de o n u siyasî, İktisadî, İçtimaî ve kültürel cepheleriyle ve kül halinde tetkik e d en sistemli bir tarihtir. G erçekten b u rad a sadece bu devrin bazı m ühim safhaları aydınlatılm ağa ve bir kısım büyük m ese­ leler yeni araştırm a ve görüşlerle m ey d an a konm ağa çalışılmıştır. Bu husûsiyeti dolayısiyle b u esere Selçuklular tarihine giriş nazariyle bakm ak câizdir. Selçuklu­ ların başlangıç, kuruluş ve yükseliş devirleri, ehem m iyetleri dolayısiyle, kitabın hacm ine nisbetle, oldukça tafsil edildiği halde m u ah h a r devirler ancak en u m û ­ m î çizgileriyle yazılmıştır. Meselâ Sultan S an car devri büyük bir ehem m iyet arz etm ekle b eraber, bir y an d an askerî bakım dan tetkik edildiği, öte y an d a n da evvelki zam anlara n azaran m u a h h a r tesirleri ikinci dereceye düştüğü için bu devir sadece bazı m ühim siyasî safhalariyle ve çok kısa olarak çizilmiştir. B una karşı S ultan S an car zam anı m edeniyet tarihinde büyük bir ehem m iyet taşıdığı için d a h a çekici olm uştur. Selçuklu İm paratorluğu’nun kuruluşuna ve A n ad o ­ lu’nun türkleşm esine âmil olan Büyük Türk m uhâcereti ve A nadolu’nun türkleşmesi, b u güne değin sebep ve neticeleri ile karanlık kaldığı, işlenmediği ve hatta çok d efa yanlış anlaşıldığı için eserde bu insan akınm a oldukça geniş bir yer verilmiş ve türlü bahislerde ele alınmıştır. B ununla berab er yine d e tafsilâtı “B ü y ü k Türk m uhâcereti ve A n a d o lu ’nun türkleşm esi” adiyle hazırlam akta olduQtımıız bir kitaba bırakılmıştır. l üıklV'1 ' '••lı.ııklul.nı tarihi, bir çok cepheleri ile, ne derece büyük bir ehem ınly»l m tul» İ m i n i | , t ı İ m o nlsbette kısa olarak yazılmıştır. B ugüne k ad ar kaımııiılT ıı İçimi» kalan

ıl»»ıln lılünı Ansiklopedisi nde çıkan m akalelerimiz ve

SELÇUKLUI AK I AKİMİ

15

başka araştırm alarım ızla bir derece aydınlanm ış olması b u n a seb ep olduğu gibi d a h a fazlası bu devrin siyasi tarihinde' ve "Ortaçağ Türkiye İktisadî tarihi” adiyle neşredeceğim iz eserlerde verilecektir. C am bridge History o f İslam cildinde b a ­ sılmakta olan “O rta Ç ağlarda A nadolu” bölüm ü d e bu kısmın biraz tâdil edilmiş bir şeklinden ibarettir. Selçuklularla başlayan yeni devrin İslâm m edeniyeti ve kavimlerinin kud­ retinde, ve d ü n y a tarihinde kazandığı m üstesna ehem m iyet o n u n bu hususiyeti üzerinde sık-sık durm am ızı ve m ey d an a çıkan Türk-İslâm m edeniyetine ait k a­ rakterleri belirtmemizi gerektiriyordu. Filhakika Türkler, kronolojik sıra ile, İslâmiyeti A rap ve İranlılardan sonra kabul etm iş ve bu m edeniyete büyük hizm et­ lerini de Selçuklular devrinde yapm ışlardır. M üslümanlığı ve İslâm m edeniyetini İranlılar vasıtasiyle öğrenen Türkler, Selçuklulardan önce ve onlar zam anında nasıl büyük ölçüde İran kültür tesirine m aruz kalmışlarsa, bu kültür ve edebiyatın yükselm esine de o derece hizm et etm işler ve nihâyet kendi kültürlerini de İslâm d ünyasına getirmişlerdir. Selçuklular devrinde gelişen Türk-İslâm m edeniyeti faaliyetlerine A raplar ve İranlılar yine ileri d erecede hizmet etm ekle b erab er g e­ rek yeni gelen kültür unsurları ve gerekse d a h a kesif bir şekilde Türk âlimlerinin iştirakleri, b u m edeniyete Türk-İslâm ismini verm ek lüzum unu göstermiştir. Zira İslâm dünyası ve m edeniyeti b u sâyede yeni bir aşı ve hayatiyet kazanmıştır. İşte İslâm m edeniyetinin b u inkişafı ve âmilleri m ey d an a konm adıkça Selçuklular tarihi ve ehem m iyeti kavranılam az. Halbuki eskiden hem tetkiklerin kıyâfetsizliği ve hem d e hissi sebepler A vrupa’d a Türklerin ve hususiyle Selçukluların İslâm m edeniyetinin yükselm esine değil inhitatına âmil olduklarına dair bazı sakat görüşlerin ve peşin hüküm lerin yayılm asına sebep olm uştu. Bugün ilmi bir d a ­ yanağı kalm ayan b u m enfî fikirler artık itibardan düşm üş ise de yine Türk ve İslâm tarihi tetkiklerinin henüz kâfi d ereced e ilerlememiş bulunm ası Selçukluların m edeniyet tarihindeki rollerinin anlaşılm asına imkân vermemiştir. H attâ ihtisas sahasın d a olduğu gibi o n u n dışında kalan neşriyatta d a hâlâ eski hatalı görüşlere rastlanm aktadır. Nitekim O rta-çağ A vrupa tarihinin otoritelerinden biri olan H enri Pirenne Türk tarihi hakkında tarafsız ve m üsbet bir görüşe sahip olm adığı gibi o n d a n son ra ve kendisine nazaran çok zayıf olan J. Pirenne d e hâlâ Sel­ çukluları İslâm m edeniyetinin inhitatına âmil sayan sakat bir görüşü um ûm î tari­ hinde belirtmiş ve memleketimizin ilim ve kültür bakım ından içinde bulunduğu zayıf du ru m böyle bir sakat eserin Türkçeye tercüm esine d e sebep olm uştur. Bu hususlar d a Selçuklular devrinin m edeniyet tarihi bakım ından taşıdığı ehem 2 Nitekim Selçuklular Zamanında Türkiye (İstanbul 1971) adlı eserimiz siyasî tarihi meydana koy­ muştur.

1 6

SELÇUKLULAR TARİHİ

miyeti arttırmış ve bizi devrin İlmî, kültürel, İktisadî ve İçtimaî meseleleri üzerinde durm ağ a m ecbur etmiştir. Türklerin Selçuklulardan önce A raplar ve Farslar y a ­ nında İslâm m edeniyetinin kuruluşu hizm etlerine katılmaları d a bu m esele ile ilgili idi. Bu alâka bizi Türklerin İslâm m edeniyetinin kuruluşundaki mevkileri ve Türkistan’ın tarihî etnik d urum u hakkında bir fikir sahibi olm ağa sevk eder. Bu m evzulara iki kısa bahis tahsis ederek u m ûm î bir göz atm am ızın sebebi de budur. Selçukluların d ü n y a tarihinde dikkati çekm em iş bir rolü de Haçlı sefer­ lerinden son ra İslâm m edeniyetinin A vrupa m edeniyetinin do ğ u şu n a âmil olm a­ sına tesir etm eleri idi. G erçekten İslâmın O rta-çağ Avrupasını karanlıklardan aydınlığa çevirm esinde başlıca rolü hakkında, G arp ta bir m iktar araştırm a y a ­ pılmış ise de bu büyük m edeniyet intikalinde Selçukluların hizmet ve tesirleri bir türlü düşünülm em iş ve Selçuk tarihinin m eçhul kalması böyle bir m eselenin m evcudiyetini de m ey d an a çıkarmamıştı. Bu sebeple bu m esele de b u ra d a yeni görüş ve vesikalarla ileri sürülm üştür. Büyük Selçuklu İm paratorluğu’nun siyasî buhranlara uğram ası ilim ve felsefe üzerinde bazı akisler bırakm ış ise d e İslâm m edeniyetinin inhitatında ciddî bir tesir yapm ış değildir. Bu husus d a bir bahisle ele alınmıştır. Bugün İslâm m edeniyetinin inhitatı âmillerine dair eski sakat gö­ rüşler terk edilm ekle berab er yine de b u inhitatın başlıca sebepleri ortaya k o n a­ m am ış ve A vrupa’d a yapılan araştırm alar d a h a ziyâde neticelere veya ikinci derecede âmillere yönelmiştir. Bu m ünâsebetle hakikî inhitat âmili olarak Moğol istilâsı ve o n u n neticeleri üzerinde durulm uş ve her halde m esele hal yoluna girmiştir. Böylece bahis m evzuu m eseleleri ve hususiyetleri dolay isiyle, bu eserde bir takım yeni görüşler ve tezler ileri sürülm ek sureti ile intişar etm ekte ve ilim adam larının dikkatine sunulm aktadır. Aslında b u kitap biri Islâm dan önceye ait olm ak ve O sm anlılara kadar gel­ m ek üzere beş ciltlik bir Selçuklu tarihinin m ühim bahis ve m eselelerinin bir hulâsası olarak vücut bulm uştur. Bu eserin okuyucuları derhal bir ifade kesâfeti ve hattâ kelim elerden tasarruf gayreti ile karşılaşacaklar; bazı yerlerde izahların rah atça veya kâfi d ereced e yapılm adığını hissedecekler; kaynakların verilişi ve naklinde (transcription) bir takım, teknik ıttıradsızlıklara veya eksiklere rastlıyacaklar; m ühim m evzu ve m eselelerde kaynaklara ait teyit vesikaları (pièces de justification)nın konulm am ış bulunm ası sebeplerini soracaklardır. Eserin aslında Islâm A nsiklopedisi'n d e Selçuklular m addesi olarak hazırlanmış b u lunduğunu ve b u m aksatla yazıldığını belirtmekle kısm en b u suallerin cevabını verm iş ve bu hususiyetlerin sebebini m ey d an a koym uş oluyoruz. Filhakika bu eser, bazı kasıtlı

17

SELÇUKLULAR TARİHİ

ihtilâflar yüzünden İslâm A nsiklopedisi'nde basılam am ış ve şimdi müstakil bir kitap olarak neşir sahasın a çıkmış bulunm aktadır. G erçekten bu kitabın siyasî tarih bölüm leri (s. 51-304) İslâm A nsiklope­ d isin e tevdi edilen m etnin aynı olup b u ra d a sad ece kaynaklar satırlar arası yeri­ ne ayak notlarına nakledilmiştir. Eserin m ed en iy et tarihi bölüm leri (s. 3 0 4 vd.) ise esasında bir değişiklik yapılm am akla b eraber, genişletilmiş ve bugünkü şekil m ey d an a gelmiştir. M akalenin so n u n a konm uş bibliyografya kısmı d a biraz d a h a tafsil edilerek b aşa alınmış ve Giriş kısmını (s. 19-50) teşkil etmiştir. Bu eseri Türk vatanının kuruluş başlangıcını teşkil eden Malazgird zaferinin 9 0 0 ’üncü yıl d ö n ü m ü m ünâsebetiyle büyük gazi Alp Arslan’ın yüce ruh u n u tak­ dis ve bu zaferi kazanırken şehit olan arkadaşlarının ruhlarını taziz m aksadiyle onlara ithaf ediyor ve b u yıl d ö n ü m ü n e k ad ar Selçuklulara dair diğer eserlerimin neşrini um uyorum . Kitabın basılm asına delâlet ed en Türk Kültürünü Araştırm a Enstitüsü idarecileri arkadaşlarım a, tashih, endeks ve fihristleri y ap an T uncer G ülensoy b ey e teşekkürlerim i belirtmeliyim. H er türlü çalışm alarım da olduğu gibi b u eser m ünâsebetiyle de asaletine yakışır bir feragatle çeşitli yardım ları geçen aziz refikam S âtıa T u ran ’ı anm ayı d a bir borç sayarım. Eserde geçen kısaltm alar İslâm A nsiklopedisi'ne göre yapılmıştır.

Bahçelievler, 60 Sokak 11/7, Ankara

1965 Osman TURAN

GİRİŞ

S E L Ç U K L U T A R İH İN İN K A Y N A K L A R I V E A R A Ş T I RAAALAR

1. Selçuklu Tarihinin Kaynakları Hakkında

S elçuklular, Şim alî A frika hâriç, h e m e n b ü tü n İslâm d ü n y a sın a ve yeni fe th e ttik le ri A n a d o lu ’ya h âk im o ld u k ları, T ü rk, İslâm kavim ve m e d e n iy e t­ lerin d e yeni b ir dev ir açtıkları, T ü rk ve İslâm ta rih le rin in ü ç te b irin i ve d ö rt asrın ı işgal e ttik le ri h ald e b u b ü y ü k d ev ir h e n ü z k ara n lık lard an k u rtu la ­ m am ış; b ir çok m eseleleri m ey d an a çık arılam am ış ve ay d ın lan am am ış; h a ttâ bazan d a te rs in e a n la şılm ıştır. Bu h u s u s b ir yan d an S elçuklu ta rih in in Çin h u d u tla rın d a n A k d en iz k ıy ılarına k a d a r g en iş ü lkeleri, kavim leri ve d e v let­ leri içine alm ası, ö te y an d an d a k ay n ak ların dağınıklığı, çeşitli d illerd e b u ­ lu n m a sı ve kifâyetsizliğiyle ilgili o lu p b u iki b ü y ü k âm il şü p h esiz bu şü m û llü d ev rin te tk ik in i z o rla ştırm ıştır. G erç e k te n S elçukluların İslâm d ü n y a sın a h âk im iy e tle rin in ilk devri, XI ve X II’inci asırlar, ne k ad ar b ü y ü k h âd ise lerle dolu ise b u d ev ir k aynakları da, d iğ er a sırla ra nisb etle, o d erece zayıf kal­ m ıştır. Lâkin b u d u ru m ta rih î e se rle rin te lif e d ilm e m e sin d e n çok fazla bu devird e y azılan k ay n ak ların kay b o lm ası ve bize k ad ar in tik al e d em em iş b u ­ lu n m a sı n e tic e sid ir. N ite k im k ay n ak ların S elçuklular z am an ın d a tü rlü ilim ­ lere ve b u a ra d a ta rih e d air yazıldığını k ay d ettiğ i p ek çok e se r kay b o lm u ş b u lu n m a k ta d ır. Bizi ilg ilen d iren b u k ay b o lm u ş eserlerd en b ir k ısm ın ın Sel­ ç u k lu la r ve b izzat su lta n la r h a k k ın d a te ’lif ed ilm iş h u s u s î ta rih le r o ld u ğ u n u b iliyoruz. F ilh ak ik a b irin cisin i, ilk Selçuk S u ltan ı T u ğ ru l bey h a k k ın d a Ali b in E b u l’-F erec el-B asrî’ye ait b u lu n a n “Sîret ül-Melik Tuğrul-beg el-Selçukî” adlı e se r teşk il ed ip b u n u n m u a h h a r a sırla ra kad ar m evcud o ld u ğ u a n la şı­ lıy o r1. A lp -A rslan n a m ın a yazılan ve İbn u l-'A d îm , M îrhvvând ve Bar H ebrae u s ta ra fın d a n g ö rü le n Melik-nâme adlı e se rd e n bize ancak S elçukluların m e n şe in e d a ir b ir kaç cü m le in tik a l e tm iştir. E sâsen ileri sü rü ld ü ğ ü gibi

1 Aybek al-Safadî, al-Vâfı bi’l-vefeyât, nşr. H. R itter, İstanbul 1931, s. 52; Kâtib Çelebi, Keşf uz-zunûn, nşr. Ş. Yaltkaya ve R. Bilge, İstanbul 1943, II. s. 1016.

2 2 ______________________________________________________________

SELÇUKLULAR TA

b u n u n bir ta rih kitabı o lm ad ığ ın ı ve o n a isn a d o lu n d u ğ u k a d a r b ir m a lû m a t ih tiv a etm e d iğ in i san ıy o ru z2. M elik şâh ’ın e m ri ile v ü cu d a g etirile n Risâle-i Melikşâhî Selçuk devri m âliyesi, ik tisa d iy â tı ve şe h irle ri ta rih i b a k ım ın d a n çok m ü h im o lu p bu da bize k ad ar u la şm a m ıştır. Y alnız XIV’ün cü asır m ü e l­ lifi m aliyeci (m ü stev fî) H am d u lla h K azvinî’n in ik tib asları vasıtasiyle o n u n m u h te v a sın d a n bazı p arçalar m u h a fa z a e d ilm iş ve Selçuk devri b ü tç e sin e ait rak am lar bu sayede eld e e d ilm iştir, ki d ev rin İk tisad î k u d re ti b a k ım ın d an bu kadarı bile p ek m ü h im d ir3. S u ltan S an car’ın zam an ı m e d e n iy e t ta rih i, ilim ve k ü ltü r a d am ların ın çokluğu ve telifleri b ak ım ın d a n istis n a î b ir e h e m m iy e t taşır. Bu h ü k ü m d a rın him âyesiyle y e tişe n ve tü rlü ilim sa h a la rın d a e se r te lif ed en m ü ellifler ara­ sın d a ta rih y azan ların d a b u lu n m a sı ta b iî idi. N ite k im S u ltan ın h u s u s î tabibi Ali bin M eh m ed K ayinî ta ra fın d a n o n u n a d ın a y azılan Mefahir ül-Etrâk, is­ m in d en de anlaşılacağı ü zere, T ü rk le r h a k k ın d a eh em m iy e tli b ir eser gö­ zü k m e k te ise de m a a le se f m u h te v a sı h a k k ın d a hiç b ir bilgiye sa h ip değiliz4. S u ltan Sancar n a m ın a te lif ed ilen Sancar-nâme o n u n hayatı, sefer ve fetihleri h a k k ın d a m ü h im b ir e se r o lu p b u n u n m u h te v a sın d a n ancak bazı kısım lar eski k ay n ak lara g e ç m iştir5. M an zu m o ld u ğ u kay d edilen Sancar-nâme m ü e l­ lifinin, bu h ü k ü m d a rın h ay atın ı ve siyasî faaliy etlerini “Siyer ve futûh-i Sultan Sancar” adiyle n azım h a lin d e yazan d ev rin şâiri M u ’izz î’ye ait o ld u ğ u m u ­ h a k k a k tır6. S u lta n M eh m ed T a p a r’ın k arısı G evher H a tu n ’u n m âliy esin e ba-

“ İbn uI-‘A dîm , Buğya, Paris B.N. Ar. 2138, s. 189a; Bar H ebraeus A bu’l-Ferec, Chronography, İngil. trc, W. Budge, London 1932, s. 195; Mirhvvând, Ravzat us-Safa, Bombay 1266, IV, s. 71. İlk defa W . B arthold’u n dikkatini çeken Melik-nâme, Cl. C ahen ta ra ­ fından h u su sî bir tedkik m evzuu olm u ştu r. B undan bize fazla bir bilgi kalm adığına dair bak. s. 31. 3 Bak. Böl. VII, 9. Ali bin Zayd al-Bayhâkî, Tatimma sıvan al-hikma, nşr. M. Shafı’, Lahore 1935, I, s. 134; aynı m üel. (İbn. F unduk), Tarih-i Bayhak, T ahran 1317, s. 241. Tatimma için bak. Bîstmakale, II, s. 94-102. 5 İbn İsfendiyâr, Târih-i Habeşistan, nşr. A. İkbâl, T ahran 1820, II. s. 54, 72. H am dullah Kazvinî, Nüzhet ul-kulûb’un m ukaddim esinde kullandığı eserler arasında da Risâlet usSancariye adlı bir eserin b u lu n d u ğ u n u yazar. 6 Sancar zam anında yazılm ış (520/1126) anonim Mücmel ut-tavârih ve’l-kasas, (Tahran 1318, s. 412) bu eseri görm üş ve kullanm ıştır. (Eser hakkında M irzâ M uham m ed Kazvinî m ukaddim esi Bîst-makale’de de çıkm ıştır (II, s. 167-179). Sultan Sancar devrinde ve onun him âyesinde bulunan, riyaziye, hendese, hey’et (astronom i) sahalarında birçok eser telif eden Feylesof Bahâüddin H arakî bir tarih kitabı da yazm ıştı. (Tatimma Sıvan alHikma, I, s. 153).

2 4

-SELÇUKL.UI AU IAUİIIİ

İbn u l-‘A dîm , A lp A rslan h a k k ın d a m a lû m a t verirk en , Melik-nâme ve S adreddin el-H ü se y n î’n in S elçuklu ta rih in i z ik re ttiğ i h a ld e 10 bu su lta n ve S elçuklu k lara d air k ay n a k la n a ra sın d a İbn Z u ray k (E bi’l-H ü sey in Yahya bin A li), İbn M u n k ız (Ali bin M ü rşid ), Ebi G alip A b d ü lv âh id b in M es’u d ve H am d an b in A b d ü rra h im ’e a it e se rle rin isim le rin i bild irm ed iğ i ve yalnız M u h a m m e d b in A b d ü lm elik H e m e d a n î’n in Unvân-us-Siyer’ini kayıt ettiğ i için b u n la rd a n

h a n g ile rin in S elçu k lu lara m a h s u s o lu p olm ad ığ ın ı söylem ek

m ü m k ü n d e ğ ild ir11. S u ltan Sancar z a m a n ın d a yaşayıp bize, yazdığı p ek çok eserd en , y alnız k en d i m e m le k e ti Bayhak ta rih i ile devrin â lim lerin e dair Tatimma Sıvan al-Hikma’sı in tik a l e d en Ali b in Z eyd B eyhakî (İbn F u n d u k , ö lü m ü 5 6 5 /1 1 7 0 )n in Tecârib ul-Meşârib adlı ta rih i m u h a faz a ed ilm iş b u lu n sa idi S elçu k lu lar h a k k ın d a d a h a m ü h im b ilg ilere sahip olacaktık. G erçekten 4 1 0 -5 6 0 yılları a ra sın d a G aznelilere, S elçu k lu lara ve H a riz m şa h la rın ilk d e ­ v irlerin e ve m e n şe le rin e a it vakaları v e re n b u e se rin kıym eti C uveynî ve İbn u l-E sîr’in m ü h im n a k ille rin d e n a n la şılm a k ta d ır12. M eşh û r ta rih ç i H ilâl usSâbî ve o ğ lu G ars u n -N i'm e M u h a m m e d ’in b a b a sın ın ese rin e zeyl olarak yazdığı (4 4 8 ’d en so n ra) Kitâb ur-Rebî’ adlı ta rih i ilk Selçuk devri ve su ltan la rı h a k k ın d a çok m ü h im o lu p İbn u l-‘A d îm ve b ilh a ssa Sibt ibn el-C evzî (Kızoğlu) ve b a şk a m ü elliflerin ik tib asları ile bazı k ısım ları bize in tik al ed eb il­ m iş ve b u sâyede S elçu k lu lara a it b ir çok h a d ise le r m a lû m u m u z o lm u ştu r. G erçek ten S ib t’in ad ın ı z ik re d e rek yaptığı bu n ak iller o lm a sa idi Selçuk­ lu lara a it b ir çok h â d ise le r ve Y abg u lu lar (Yavgıyân, Yavgıyya) m eselesi de bizim için tam am iy le m eçh û l k a la c a k tı13. T âh irîler, S âm ânîler, G azneliler, G o rlu lar ve S elçu k lu lar h a k k ın d a İbn H ay sam ’ın b ir ta rih i (Kısas-i Sânî) ol­ d u ğ u n u d a C ü z c â n î’n in n a k ille rin d e n b iliy o ru z 14. K arahanlı h ü k ü m d a rı İb­ ra h im T am gaç H an (ö lü m ü 1201) n a m ın a M ecdeddin A d n an tara fın d an Ebû H âm id M uham m ed bin İb rah im ’e mal ederken yanlış olarak o n u n b una yaptığı zey­ le dayanıyordu. H am dullah Kazvinî m anzum Zafer-nâme’de (British M useum Or. 2833, s. 320a) de Z ahir ü d -d in ’i ve eserini zikreder. 10 İbn al-‘A dîm onu Zubdat ut-tavârih adı ile zikreder ki Sadr ud -D în ’e aid bu isim zaten m ünakaşalıdır (bak. M. Iqbal, Mukaddime, s. 2). 11 İbn ul-'A dîm , Buğyat ut-taleb fi Tarih Haleb, 185a, 187b-191a; İbn H allikân, Vefeyât ulA ’y ân, K ahire II, 162. 163. Buğya hakkında bak. S, Sauvaget, R. Etudes Islamique, 1933, III, s. 393-409; W . B arthold, Turkestan down ta the Mongol invasione, London 1928, s. 30. 12 İbn ül-Esîr, el-Kâmil, M ısır 1303, XI, s. 142; Cuvaynî, Cihân-guşâ, GM. II. s. 1. 13 Sibt İbn ul-Cevzî, M ir’at uz-zamân, Topkapı (III. A hm ed), 2907 (XII), s. 200a, XIII, 88a; İbn ul-‘A dîm , Buğya, 189b; İbn Hallikân, II, 163, 488; Kâtib Çelebi, I, s. 299. 14 Cüzcânî, Tabakat-ı Nâsıri, Kâbil neşri, s. 236, 241, 289, 386.

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI

2 5

yazılan Târih-i Türkistan'ın efsanevî T ü rk h ü k ü m d a rı K arah a n ’a d a ir bir h ik â­ yesi ‘Avfî’n in b ir iktibası ile bize k ad ar g e lm iş tir15. M ervezî’n in yeni keşfo lu n a n eseri sây esin d e bu hik ây en in b ir a s ır ö n ce te lif ed ilm iş Târih M ülk itTürk’d e b u lu n d u ğ u ve bu su re tle O rta A sya T ü rk tarih i ü zerin d e M ecdeddin A d n a n ’d a n b aşk a ve d a h a eski b ir k ay n ağ ın m ev cu d iy eti m e y d an a çık m a k ­ tad ır, ki b u n la rın S elçu k lu lar için d e e h e m m iy e ti a şik â rd ır16. E fsânede Karah a n ’ın babası o larak g ö ste rile n ve o k u n a m a y a n ism in M ervezî’n in sa rîh kay­ dı ile h a k ik a tte cabbûye yâni T ü rk çe yabgu u n v an ı o ld u ğ u d a m ey d an a çık­ m ış tır17. Selçuk d e v rin d e İslâm ü lk elerin in , b ü y ü k m ed en iy e t m erk ez leri ve şe ­ h irleri h a k k ın d a yazılan ta rih le rd e n çoğu d a k a y b o lm u ştu r. B unlar ara sın d a M ehm ed bin A rslan a l-H a riz m î(ö lü m ü 1 1 7 2 )n in 80 cilt tu ttu ğ u rivâyet ed i­ len H ârizm ta rih in i Z e h e b î’n in h ü lâ sa sı ve Y â k u t’u n m e ş h u r filo zo f Şehristâ n î (46 9 -5 4 9 ) h a k k ın d a verdiği p arçalarla ta n ıy o ru z 18. M e şh û r Kitâb ul-Ensâb sahibi A b d ü lk e rim S am ’â n î’n in b u m ü h im hal te rc ü m e si y anında, kendi m em lek eti M erv şeh ri için 20 ciltlik eseri de b u kaybolan b ü y ü k şe h ir ta rih ­ lerinin m ü h im le rin d e n d ir19. T ü rk ista n , H o rasan , A fganistan, İran, Irak, S u­ riye ve A zerbaycan ş e h irle rin e a it o lu p z a m a n ım ıza k a d a r u laşm ay an pek çok m ah allî ta rih le rd e n b ir kaç ta n e si d e Ş arkî A n ad o lu m erk ezleri h a k k ın d a y azılm ıştır. B unlar a ra sın d a İl-alm ış o ğ lu Ö m e r’in D u n ey ser (R oç-hisar, b u ­ g ün M a rd in ’e bağlı K ızıl-tepe) ve Ş e re f b in E b u ’l-M u ta h h a r’ın A lflat tarih leri h em O rta -ç a ğ d a m ü h im m e d e n iy e t m erk ezi o lan bu şe h irle rin ve h em d e bu havâlideki S elçu k lu lara tâb i d e v le tle rin (A rtu k lu la r ve S ökm enliler) te t­

15 Bak. M. M uham m ed Kazvinî, Çahâr-makale, GM. s. 186; N izam uddin, Introduction to the Jawâmi’ ul-hikâyât, GM. s. 248. 16 M arvazî O n China, Turks and India, (Tabâyi ul-hayvân) nşr. V. M inorsky, London 1942, m etin, s. 43, İzahlar, s. 157. 17 Bu bozuk m etin için 15. n o ta bak. 18 Yâkut, M u’cem ul-Buldan, Beyrut 1957, III, s. 377; aynı müellif. İrşâd ul-Erib, GM. V, s. 410; B arthold, s. 33; Z. V. Toğan, Harezm kültürü vesikaları, İstanbul 1951, I, s. 40. 19 Aybek al-Safadî, I, s. 48; Kâtib Çelebi, I, s. 303. Y âkut eserlerini yazm ak m aksadı ile üç yıl kaldığı M erv’de Nizâmiyye, ‘Amidiyye, H atuniyye’den başka bir de Sem ’anî ailesine aid bir k ü tü p h an e b u lu n d u ğ u nu yazar (M. Buldan, V, s. 114). İbn ul-'A dîm A lp A rslan hakkında Sam ’â n î’den de faydalandığı söyler (Buğya, 190a). A bdullah bin Ö m er’in Belh ta rih i’nin bir farsça tercüm esi m evcud olup (Bibi. N ati. M. persans 115) b ir parçası Shefer tarafından onun C h resto m atie’sinde de çıkm ıştı, ki XIII. asırda bu şehrin İçti­ maî, İktisadî ve kültürel tarihi bakım ından m ühim dir.

.SELÇUKLULAR TARİHİ

2 6

kikinde çok lü z u m lu id i20. A n ad o lu ş e h irle rin d e n yalnız M eyyâfârkîn (Sil­ van) h a k k ın d a İbn u l-A zrak ’ın ta rih i b ize k a d a r gelm iş o lu p II. Kılıç A rsla n ’ın B izanslIlara karşı kazandığı 1176 zaferin e k a d ar çok m ü h im b ir kay­ n a k tır21. S elçuklu d ev rin in b u k ay b o lm u ş k a y n a k la rın a rağ m en bize h u su sî, m a ­ hallî ve u m û m î ta rih h a lin d e in tik a l e d e n k ro n ik ve v esikalar yin e d e büy ü k b ir y ek û n tu tm a k ta ve z am an la yen ileri de b u lu n m a k ta d ır. T ab a k at k itap ları ise yalnız çeşitli ilim ler b a k ım ın d a n değil siyasî ve İçtim aî ta rih için d e m ü s ­ te sn a e h e m m iy e t arz e d e r ve b ü y ü k b ir y ek û n tu ta rla r. D o ğ ru d an d o ğ ruya S elçuklu lara a it ta rih le r geçen a srın so n la rın d a T h. H o u tsm a ’n ın d ö rt Selçuk-nâm eyi n e şre tm e siy le b a şla r22. Bu faaliyeti M. Iqbal ta ra fın d a n B üyük S elçuklu lara a it biri R âv en d î’n in Rahat us-Sudûr (L ondra 1921), diğeri de İbn ü l-E sîr ve İbn u l-‘A d îm ’in de k u lla n d ık la rı S ad red d in el-H ü sey n î’ye ait Akhbâru'd devlet is-Saljuqiyye (L âhur 1933) adlı Selçuk k ro n ik le rin in te n k itli baskıları tâk ip e tm iş ti23. B üyük S elçu k lu lar h ak k ın d a M u h a m m ed elH u sey n î ta ra fın d a n 743 (1342) y ılın d a yazılan el-'Urâza f î ’l-hikâyet is-Selçukiyye adlı k ü ç ü k b ir eseri de ilâve e d e lim 24. B u n d an so n ra d a b ir çok m e m le ­ k e tle rd e ve b ilh a ssa İran ve A rap ü lk e le rin d e d o ğ ru d a n d o ğ ru y a veya dolayısiyle S elçuklu ta rih i ile ilgili ta rih î, coğrafî, d ip lo m a tik ve ed eb î p e k m ü ­ him yazm a k ita p ve v esik a n e şro lu n a ra k b u dev ir için te tk ik le r b ir hayli k o ­ laylaşm ıştır. Bu m ü n â se b e tle b ir çok ilim ad am ı a ra sın d a M u h a m m ed Shafı, Sâm i D ahan, Sa’îd N efısî, A bbas İkbal, Cl. C ah en, Er. T aesch n er, M ustafa Z iyâde isim leri d erh al h a tırla n a c ak tır. Bu k aynak n e şri ve te tk ik le rin d e T ü rk

Aybek, I. s. 47-48; K. Çelebi, II s. 281-309. K aynakların çok kullandığı Erbil tarihi ve zeylinin Türkiye Selçukluları için de ehem m iyeti bakım ından, aklî ilim lerde ('ilm ulevâil) m eşh u r olan M uham m ed bin Ebi’l-K asım ’ın A nadolu’ya gittiğine ve orada kadı olm uş iken Selçuklu vezirinin istirkabile 611 (1214)de idam edildiğine dair bir kaydını, m isal olarak, belirtelim (A bdulkadir Kuraşî, Tabakat ul-Hanefıyye, II, s. 111-112). Bu eser m ünâsebetiyle yine bak. Ebû Şâme, I, 2, 26; İbn ul-Fuvatî, s. 135. 21

Eserin yazm ası British M useum ’de (Or. 5803) m evcud olup M ervânîlere aid birinci cildi K ahire’de neşredilm iştir. M ervânîlere aid kısm ı üzerinde A m edroz (“The M arw anid D ynasty at M ayyâfarkîn”, JRAS, 1903) ve A rtuklulara aid kısm ı h akkında Cl. C ahen (“Le Diyâr Bakr aux tem ps des prem iers U rtu k id es”, ]A, 1935).

22 Th. H outsm a, Recueil des textes relatifs à l’histoire des Seldjoueides, Leiden 1866-1902. Bu d ö rt ciltten İm âd ud-D în B undârî’ye âid Nusrat ul-fitre K ıyâmeddin B urslan’ın tercüm esi Irak ve Horasan Selçukluları tarihi adı ile (İstanbul 1943) T.T.K. tarafından neşredildi. 23 Ahbar ud-davlat is-Salcukıyye, N ecati Lugal (A nkara 1843) ve Rahat us-sudûr, A hm ed A teş (A nkara 1943) tarafından Türkçeye tercüm e edilm iştir (T.T.K. K urum u). 24 Bu Farsça eser K. Susheim tarafından K ahire’de 1326 yılında neşredilm iştir.

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI

2 7

tarih ve filolojisine yabancı b u lu n m a k ta n d o ğ an m u k a d d e r h a talara ra stla n ­ d ığına da işa re t etm eliyiz. Fakat d ah a m ü h im i S elçuklu tarih i gibi o n u n kay­ nakları h a k k ın d a yapılm ış te tk ik le rin h e n ü z b aşlangıç h a lin d e b u lu n m a sıd ır. N eşred ilen m e tin le r b azen m u k a d d im e ve h â şiy e lerin d e te n k id ve te tk ik e tâbi tu tu lm a k la b e ra b e r to p lu o larak S elçuklu ta rih in in k a y n a k lan h e n ü z ele alın m ış değildir. E sâsen b u n u n d a b ü tü n Selçuk ta rih in e v e k aynaklara h â ­ kim olm ak la m ü m k ü n o ld u ğ u n a g ö re n e k a d a r b ü y ü k ve çe tin b ir iş old u ğ u m ey dan d ad ır. W . B arthold, m e ş h û r Turkestan adlı e se rin d e , O rta A sya ta rih i ile ilgisi n isb etin d e , S elçuklu k ay n ak ların a b ir k ısım ay ırm ıştır. Bu sebeple bu kısım çok eksik o lm ak la b e ra b e r kaynak a ra ştırm a la rı için ö rn e k teşk il ed en bir e h em m iy e t a rz e d e r25. D o ğ ru d a n d o ğ ru y a S elçu k lu larla ve ta rih le u ğ raşm am ak la b e ra b e r M irza M u h a m m e d K azvinî k ay n ak n eşri ve te tk ik le rin d e m ü ste sn a b ir m evkie sa h ip tir. O n u n n e şre ttiğ i m e tin le r ile b u n la ra koyduğu hâşiye ve iz ah lard an b a şk a b u h u s u s ta yaptığı a ra ştırm a la rın b ir kısm ı iki cilt h a lin d e to p la n m ış o lu p O rta-çağ İran ta rih i gibi S elçuklular ü ze rin d e çalışan lar için de b u e se rle r d aim a eld e b u lu n a c a k tır26. Y akın Şark İslâm o rta çağı te tk ik le ri ile ta n ın m ış b u lu n a n Cl. C ah en Şim alî S uriye’ye d air eserin d e, dolayısiyle, S elçuklu ta rih i k aynakları ü z e rin d e de to p lu bilgiler verm iş; bazı a ra ştırm a la rın d a n b aşk a son b ir m ak alesin i d e Selçuk devri k ro n ik lerin e ta h sis e y le m iştir27. S u ltan Sancar ve ilk H â re z m şah lar dev rin e ait m ü h im re sm î v esik alar M eh m ed K öym en’in h im m e tiy le sağlam b ir şekilde tahlil e d ilm iştir28. Bu m ü n â se b e tle S elçu k lu lar ve H â re z m şâ h lar’a aid A tabet ulhâtebe ve et-Tevessül adlı iki m ü h im m ü n ş e a t m e c m u asın ın da b ü y ü k değer ta şıd ık la rın ı d a k ay d ed elim 29. İb rah im K afesoğlu, n eşre ttiğ i M elikşah ve H a re z m şâ h la r ta rih in e d a ir e se rle rin in giriş k ısım ların d a, kaynaklarını to p lu 25 W. B arthold, s. 24-36. Turkestan’ın Birinci cildini teşkil eden yazma m ü h im m etinlerin çoğu bugün artık aid oldukları kitaplar ile birlikte basılm ıştır. 26 M irza M uham m ed Kazvinî’ye aid Bist-maqala’nın birinci cildi Bombay’da, ikinci cildi T ah ran ’da (1313) basılm ış olup bu m akalelerin bir kısm ı Selçuk devrine aiddir. 27 La Syrie du Nord â I’epoque des Croisades, (Paris 1940) adlı eserin birinci bahsi kaynaklara ayrılm ıştır. The History o f the Seljukid period (H istorians o f th e M iddle East, London 1962) de, s. 59-78. M üellif kaynaklar hakkında geniş bir bilgiye sahiptir. Melik-nâme m ünâsebetiyle Selçukluların m enşeine aid kaynaklar üzerinde de d u rm u ştu r. 28 “Büyük Selçuklu devrine aid m ü n şeat m ecm uaları”, Dil, Tarih F. Dergisi, VIII, 4 (1951), s. 537-634. 29 Sultan Sancar divânından çıkan vesikalar M üntecibüddin A tabeg’e aid olan Atabet ulhâtebe A. İkbal tarafından (Tahran 1329) ve Bahâeddin Bağdadî’ye ait et-Tevessül iletTeressül (Tahran 1315) n eşro lu n m u ştu r.

2 8

SELÇUKLULAR I AKİMİ

bir şekild e v erirk en B a rth o ld ’u n Turkestan’ın d a yaptığı ö rn e k araştırm ay ı ve fikirleri ih m al e tm e si d ik k ati ç e k m e k te ve b u eksikliği g ö z ü k m e k te d ir30. İslâm â le m in in ta rih î coğrafyası ü z e rin d e b ir o to rite olan V. M in o rsk y Kaf­ kasya ta rih in e a it m e tin n e şri ve te tk ik le ri ile ve h a ttâ b ü y ü k T ü rk m u h â cereti h a k k ın d a çok m ü h im b ir k ay n ak o lan M ervezî ü ze rin d e k i çalışm aları ile Selçuk ta rih i a ra ştırm a la rın a d a m ü h im b ir h iz m e t y a p m ıştır31. K aynak a ra ştırm a la rı için A v ru p a k ü tü p h a n e le rin d e k i y azm alara d a ir kataloglar, bu h u s u s ta n e şre d ilm iş h u s u s î te tk ik le r y a n ın d a K. B ro ck elm an n ’ın A rap e d e ­ biyatı, E. B row ne ve C. S to rey ’in İran e d e b iy a tla rım u n u tm a m a lıd ır. T ü rk iy e S elçukluları ta rih in in çok ç eşitli d ille rd e (A rapça, Farsça, T ü rk ­ çe, G ürcice, E rm en ice, Süryanîce, Y unanca, L âtince, Fransızca, İtalyanca) yazılı kay n ak ları h a k k ın d a d a to p lu b ir te tk ik yapılm ış değildir. M ü k rim in H alil Y ınanç, Anadolu’nun Fethi adlı e se rin d e , b u k aynakların u m û m î b ir lis­ te sin i v e rirk e n çok defa, e se rle rin isim le rin i b ile yazm adığı gibi, b ir kısım kay b o lm u ş e se rle rin m ü elliflerin i de b u ara d a sayar; yazm alar ü z e rin d e fazla çalışm ası ve b ir tak ım yeni e se rle r b u lm a sı dolayısiyle de b azan bu kay­ b o lm u ş k ro n ik le rin m ev cu t o ld u ğ u za n n ın ı u y a n d ırm ıştır32. H albuki b u m u ta b a h h ir ilim adam ı, b u n d a n çok evvel, so n Selçuk su lta n la rın ın O sm a n Gazi ile m ü n â se b e tle rin e d air F e rid u n Bey’in M ünşeât’ın d a b u lu n a n v esikaların sa h te (apocryphe) o ld u ğ u n u isb a t e d e rk e n k aynak te n k itle rin d e güzel bir a ra ştırm a y a p m ıştı33. F u ad K ö p rü lü Anadolu Selçukluları tarihinin yerli kay­ naklan adlı m ü h im a ra ştırm a sın d a , m ev cu d v ek ây in âm eler d ışın d a, edebî, d e sta n î ve m en k ib ev î eserler, k a n u n n â m e , arşiv vesikaları ve m alî e serler ü z e rin d e d u ru rk e n b u n la rın b u g ü n k ü ileri ta rih an layışına göre e h e m m iy e t­ lerin i ve n asıl k u llan ılm aları g erek tiğ in i m ey d an a koyar34. B u n u n la b era b e r

30 Melikşah devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953, s. XI-XXVIII; Hârizmşahlar devleti tarihi (A nkara 1958. s. 5-18). 31 Studies in Caucasion history, London 1953; A. History o f Sharwan and Darbana, C am bridge 1958, M üneccim -başı, Selçuklulara tâbi Şeddâdîler, Şirvâhşahlar ve D erbend (Bâb ulebvâb, D em ir-kapı) tarih in e aid bu orijinal kaynaklan Câmi’üd-düvel'ine dercetm işti. M inorsky’nin m etin, tercü m e ve m ü h im izahlarla neşrettiğ i bu eser ilk defa Z. V. Togan tarafından kullanılm ış (Umûmî Türk tarihine giriş, İstanbul, 1946, s. 189-190), M. H. Yınanç tarafından görülm üş (Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 113) ve böylece uzun bir hikâyesi b ulunan Derbend-nâme’nin arapça bir esasa dayandığı m eydana çıkm ıştır (M inorsky, s. 2-10’da tafsilât verm ektedir). 32 Anadolu’nun Fethi, s. 12-16. 33 M ükrim in Halil, “Feridûn-beg M ün şeatı”, TOEM, sayı: LXXVII, LXXVIII. 34 A nadolu Selçukluları tarih in in yerli kaynakları, Belleten, XXVII (1943). F. K öprülü bu tedkikin sonu n d a Anili kadı B urhaneddin M es’û d ’un Enis ul-kulûb’ü nde tarih î kısm ın

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI

2 9

bu büyük âlim b ah is m ev zu u ettiğ i e se r ve v esik aların m u h te v a la rın a pek girişm em iş; b u n la rd a n bir kısm ım g ö rm ed iğ i için de, m e to d o lo jik bir ö rn ek teşkil ed en , bu m ak alesin d e, bazan k atalo g ların yan lış k ay ıtların a dayanm ış; böylece m ev cu t o lm ayan yazm alar ü z e rin d e d u rm a sın a seb ep o lm u ş tu r35. A hm ed A teş R eşid ed d in n ü sh a sı Selçuk-nâme'd e n b aşk a A n a d o lu ’d a yazılm ış Farsça b ir k ısım ed eb î eserleri ta n ıtm a k m a k sa d ı ile, k atalo g m ah iy etin d e bir m akale d e n e ş re tm iş tir36. B u n u n la b e ra b e r B üyük S elçu k lu lar gibi, T ürkiye S elçuklu S u ltan ve şeh zâd eleri de güzel F arsça şiirler yazdıkları h ald e A. A teş b u n la rd a n h a b e rsiz o ld u ğ u gibi O rtaçağ T ü rk iye ta rih in e a it m ü h im v esikalar ve b u n la r ü z e rin d e ciddî a ra ş tırm a la r y a p m a k ta b u lu n a n A d n an Erzi so n olarak, evvelce T arih K u ru m u ta ra fın d a n faksim ilesi yapılan İbn B îbî’n in m u fassal k ro n iğ i El-Avâmir ül-Alâ,iyye’yi N ecati Lugal ile b irlik te ten k itli b ir m e tin h a lin d e n e şre b a şla m a k la yeni b ir h iz m e te g irişm iştir37. Eski devri k a ra n lık b u ld u ğ u için II. Kılıç A rsla n ’d an so n rak i devri yazdığını kaydeden İbn B îbî’n in b u eseri A n ad o lu S elçu k lu ların ın en m ü h im kaynağım teşk il ettiğ i h a ld e ü z e rin d e h e n ü z cid d î b ir te tk ik y apılm am ış ve çok defa h ad ise lerin ta rih in i verm ed iğ i ve b azan d a k ro n o lo jik sırayı tâk ip etm e d iğ i için ilim a d a m la rın ın y a n ılm a la rın a se b e p o lm u ş tu r, ki Selçuk su lta n la rın a d a ir a ra ştırm a la rım ız d a b u n la rın b ir k ısm ı g ö ste rilm iştir38. İbn B îbî’yi ta ­ m am layan A k saray î ise M oğol id â re sin d e A n a d o lu ’n u n geçirdiği b u h ra n devri için h e m e n yegâne sıfatım k azan acak b ir e h e m m iy e t ta ş ır39. O rta çağ T ü rkiyesi için fevkalâde m ü h im b ir ta k ım vakfiyelerin, siyasî, İdarî, h u k u k î ve d in î vesik aların n e şrin e b a şla m a k su re tiy le k aynak kifâyetsizliğiyle z o rlu k

neşir ve tahlilini de yapm ıştır. B urhaneddin’in XIII. asır başlarında M alatya kadısı o ld u ­ ğu I. Keykâvus’un Sivas D âr uş-şifâ vakfiyesinde kayıdlıdır, 35 M eselâ kataloga göre ele alınan Kitâb-i tahallüs adlı b ir yazm a (s. 443) m evcud olm adığı (bak. O sm an T uran, “Selçuk Türkiyesi tarih in e dair bir kaynak”, Köprülü armağanı, İs­ tanbul 1953, s. 532-536) gibi Bedreddin Y ahya(R ûm î)ya atfolunan in şa kitabı da (s. 415) M irza Kazvinî’n in hatalı b ir kaydından gelir (bak O sm an T uran, Türkiye Selçuk­ luları hakkında resmî vesikalar, A nkara 1958 s. 142-150). F. K öprülü bu m akalede A nado­ lu Selçuklularına aid kaybolm uş V akayı-nâm e’ler hakkında da güzel bir araştırm a yap­ m ıştır (s. 393-400). 36 “XII-XIV. asırlarda A nadolu ’da farsça eserler”, TM, VII-VIII, 2, s. 94-135. 37 A nkara, 1958. A dnan Erzi’n in kaynak neşri ve tedkikleri tü rlü yerlerde çıkm ıştır. 38 A. Erzi İbn Bîbî m akalesinde bu h u su slara tem as etm em iştir (/A, VI, 712). E sâsen bu kronolojik hataların görülm esi bu devrin tarihini tedkike bağlı idi. İbn Bîbî vak’aları bazan kronolojik sıra ile yazm adığı ve tarih kaydı da verm ediği için araştırıcıları yanıl­ tan h atalar Selçuklular zamanında Türkiye (İstanbul 1971) adlı eserim izde d ü zeltilm iştir. 39 Aksarayî, Musâmeretul-ahbâr, nşr. O sm an T uran, A nkara (T.T.K.) 1944.

3 0

.SELÇUK! Ul Al< I AKİMİ

arzed en bu d ev ir ta rih in e yeni b ir m alzem e g e tirm iş b u lu n u y o ru z 40. Selçuk T ü rk iy esin in din î, İçtim aî ve k ü ltü re l tarih i için zengin m alzem e ih tiv a eden A hm ed E flâkî’n in Menâkıb ul-ârifin adlı eseri, T ah sin Y azıcı’n ın h im m e ti sâyesinde, m e tin , te rc ü m e ve m u k ad d em esiy le, güzel bir şekilde n e şre d il­ d ik ten so n ra vaktiyle Cl. H u a rt ta ra fın d a n yap ılan F ransızca te rc ü m e si artık kıym etin i kay b etm iş; o n u n ek sik ve h a ta la rı d a d ü z e ltilm iş tir41. Bu çalış­ m alar a ra sın d a F erid u n N afiz U zlu k ta ra fın d a n M evlevîliğe ve A bdülbaki G ölp ın arlı’n ın ta rik a tle re ve A hiliğe, Fr. T a e sc h n e r’in ta rih î coğrafya ve Futuvvet-nâme’lere ait m e tin ve te tk ik n eşriy atiy le yaptık ları h iz m e tle r de zikre şâ y â n d ır42. O rtaçağ T ürk iy e k itâb eleri ve sikkeleri ü z e rin d e yapılan çalışm alar o l­ d u k ça e rk e n b aşlam ış ve ileri b ir safhaya e rişm iştir. Böylece kaynak bak ı­ m ın d an kifâyetsiz b u lu n a n T ü rk iy e S elçu k lu ları ta rih i m ü h im b ir m alzem eye k a v u şm u ştu r. B u n u n la b e ra b e r te tk ik le rin ilerlem em esi dolayısiyle bu m al­ zem e h e n ü z p ek az k u lla n ılm ıştır. H a ttâ A n ta ly a ’n ın ikinci defa feth in i h i­ kâye ed en b ir k itâ b e n in aynı n â şirin b ir h â d ise h a k k ın d a yazdığı b ir m ak ale­ de k u lla n ılm a m ış ve b u h u s u s ta m ev cu d h a ta n ın devam e tm iş olm ası bir m isal olarak zik red ileb ilir43. A n ad o lu Epigrafyası ve N ü m iz m a tik ’i ü z erin d e V an B erchem , H alil E d h em , İsm ail G alip, A h m e d T evhid, M ü b arek G alip, İ. H. U zun çarşılı, Z am b au r, C asanova, Cl. H u a rt, Sauvaget, H ü sey in H üsam ed d in , M eh m ed B ehçet, A b d u rra h im Şerif, İ. H akkı Konyalı ve başkaları40 Türkiye Selçukluları tarih in in çeşitli cepheleri için çok m ühim m alzem e veren bu vesi­ kalar tü rlü yerlerde çıkm ış ve b ir kısm ı da yukarda adı geçen Resmî vesikalar’da to p lan ­ m ıştır. Elim izde vakfiye, tem lik-nâm e gibi daha neşrolunacak çok m ü h im vesikalar var­ dır. 41 A hm ed Eflâkî, Manâkıb uL-‘ârifîn, A nkara 1959-1961 (T.T.K.). T ahsin Yazıcı daha önce Ariflerin Menkıbeleri (İstanbul 1953-1954) adı ile iki cilt halinde, T ürkçe tercüm esini de yapm ıştır. Cl. H uart bu eseri Les Saints des derviches tourneurs (Paris 1918-1922) adı ile Fransızcaya tercüm e etm işti. 42 F. N. U zluk, Mevlânâ’nın Mektupları (İstanbul 1937), Sultan Veled Divânı (A nkara 1941) ile küçük olm asına rağm en çok m ü h im bir kaynak olan ve yegâne yazm ası Paris Bib. N at.’de bulunan A nonim Selçuk-nâme'yi de faksim ile olarak bastırdı (A nkara 1954). A bdülbaki G ölpınarlı, Yunus Emre (İstanbul 1936) eserile F. K öprülü’n ü n Türk edebi­ yatında ilk mutasavvıflar (İstanbul 1918) adlı m eşh u r kitabında esaslarını m eydana koy­ duğu Y unus Em re hakkındaki araştırm aları d erinleştirm iştir. G ölpınarlı Selçuk devri Futuvvet-nâme’lerini de faksim ile olarak neşir ve tedkîk ederken (İktisat Fakültesi Mecmua­ sı, XI, 1-4 (1949-1950), s. 6-360) Fr. T aeschner’in çalışm alarına katılm ış; daha sonra da Hacı B ektaş’ın T ürkçe Vilâyetnâme (İstanbul 1958) sini ve Mevlânâ Celaleddin (İstanbul 1959) adlı eserini neşrederek de B. F irûzânfer’in tedkiklerine iştirak etm iştir. Fr. T aeschner’in A hiliğe ait m etin ve araştırm aları yanında el-O m arî’nin Mesâlik ulabsâr’m dn A nadolu’ya dair m ü h im kısm ı da n eşretm iştir (Leipzig 1929). 43 Bu h u su s için bak. Resmî vesikalar, s. 103.

V SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI AHİ

nın hizm etleri kayda şâyâııdır. A n a d o lu şehirleri taı

31

iriyatın

kıym eti d e d a h a ziyâde orijinal vesikaları ih tiv a etm e leriy le d ir . Bizans kaynakları Büyük S elçu k lu larla sadece A n a d o lu ’n u n feth i nisbetin d e alâkalıd ırlar. Lâkin T ürk iy e S elçukluları için birinci d ereced e e h e m ­ m iyet kazan ırlar. U m û m iy etle İslâm ta rih ç ile rin e n az ara n d a h a zayıf olan Bizans tarih çileri k e n d ile rin e m a h su s b ir z ih n iy e t ve im p a ra to rlu k g u ru ru ile Selçuklular k a rşısın d a m ağ lû b iy etleri ve aley h d e m u a h e d e le ri k e n d ilerin e göre te fsir ve n ak illeri b azan b iz a n stin istle ri de yanlış h ü k ü m le re şev k etm iş ve ta rih î re a lite de a n la şıla m a m ıştır. B izans k ay n ak ların ın T ü rk le rle ilgili kı­ sım ları için b ir in d ek s olan G. M orav csik ’in eseri Selçuk ta rih i ile u ğ raşan lar için de b ir re h b e r m a h iy e tin d e d ir. Bu k ay n ak lard an bir k ısm ın ın A vrupa d illerin e y ap ılm ış te rc ü m e le ri d e Y u n an ca b ilm ey en tarih ç ile rin işini kolay­ la ştırm ış tır45. G ü rcü kaynakları yalnız S elçu k lu ların K afkasya h a re k e tle ri b a k ım ın d a n değil A n a d o lu ’n u n T ü rk le şm e si ve b azan d a T ü rkiye Selçuk­ luları için çok canlı tasv ir ve bilgileri ih tiv a e d e rle r46. A n a d o lu ’d a yaşayan E rm en i ve S ü ry an î m ü e lliflerin in h â d ise le rin içinde b u lu n m a la rı sağlam m a lû m a t v e rm e le rin i m ü m k ü n kılm ıştır. E rm en i kay­

44 Birçok A nadolu şehirleri hakkında yazılan tarih ler um ûm iyetle şehir tarihçiliği anlayışı­ na uygun b ir m etod ve görü şten ziyâde bölge tarihleri olarak yazılm ışlardır. B unlar bu hüviyetleri ile kitâbe, vakfiye vesair tarih î orijinal vesika ihtiva edip etm em elerin e göre kıym et kazanır. Bu bakım dan bir kısm ı kıym etli m alzem e ihtiva ettiği, bazen de çağdaş kaynaklardan faydalandığı halde bir çoğu bu vasıflardan m ahrum toplam alar ile m ey­ dana getirilm iştir. T ürkiye’de yazılan şehir tarihlerini (aslında alâkalı bölgelere dair kıy­ m et derecesi değişen tarih î m alzem e kitaplarını) bu hüviyetlerine göre tayin ve tasn if için burası m üsâid değildir. Selçuk devri kitâbelerinin bir kısm ı Répertoire chronologique d'épigraphie arabe adlı külliyat içinde to p lan m ıştır (Kahire Fransız E n stitü sü neşriyatı) F. K öprülü’n ü n idâresinde O rtaçağ tarih sem ineri O rtaçağ A nadolu k itâbelerinin bir re ­ p ertu arın a başlam ıştı. 45 G. Moravcsik, Byzantinoturcica, B udapest 1943. İki cild halindeki bu eserin ikinci baskısı daha geniş olarak çıkm ıştır. Bizans kaynaklarının bir kısm ı M. C o u sin ’in Histoire de Constantinople (Paris 1672) adlı eserin ciltlerinde, Z o n aras’ın kroniği de St. A m our (Pa­ ris 1560) tarafından Fransızcaya tercüm e edilm iştir. Psellos ve A nne C o m n èn e’in ta rih ­ leri de son olarak Fransızca tercüm eleri ile G uillaum e Budè külliyatı arasında çıkm ıştır. M oravcsik’in eserinde tafsilât vardır. Parça halinde de tercüm eleri tü rlü yerlerde b u lu ­ nur. 46 M. Brosset, Histoire de la Géorgie (St P etersbourg 1849). İki cild ve zeyilleri ile yapılan tercüm eler sâyesinde G ürcü kaynaklarının ilim âlem ine açıldığını, bilhassa T ürk tarihi bakım ından h en ü z ciddî bir şekilde kullanılm adıklarını da ilâve edelim . B rosset aynı zam anda Collections d’historiens arméniens adı altında (St. P etersbourg 1864-1876). E r­ m eni kaynaklarının bir kısm ını da Fransızcaya tercüm e etm iş ve Haçlı külliyatında tam çıkm ayan kısım lar da istifadesi kolay bir hale gelm iştir.

3 2

.SELÇUKIULAK IAKİMİ

n ak la rın d a n en m ü h im m in i m u h a k k a k ki U rfalı M a th ie u ’n u n Vekâyinâme’si teşkil eder. Ç ağrı bey’in 1 0 1 8 ’de v u k u b u la n ilk A n ad o lu a k ın ın d a n 1136 yılına k ad a r S elçu k lu lar h a k k ın d a zen g in m a lû m a t v eren m ü e llif bu devir h âd ise lerin in ço ğ u n a g ö rg ü şa h id id ir veya o n la rı b izzat g ö re n le rd e n d in le ­ m iştir. M ath ieu ilk istilâ d a n n e k a d a r acı b ir dil ile b a h se d e rse o n d a n so n ­ raki devir için d e o d erece T ü rk leri m e d h e d e r; a d a le t ve şe fk atlerin i belirtir. B una m u k a b il O , d in î ve m illî d u y g u ları icabı o ld u ğ u k a d a r z u lü m le ri dolayısiyle de, R u m la ra k arşı n e fre tin i sık -sık açığa v u ru r. O n u n eseri G ö k sü n ’de yaşayan ve z a m a n ın ın h a d ise le rin i to p lay an K eşiş G règ o ire’in zeyli ile aynı e h e m m iy e tte ve 1162 yılın a d eğ in d ev am e d e r47. M u a h h a r E rm en i kay n ak ­ ların ın k u llan d ığ ı M a th ie u ’n in eseri S ü ry an î m ü elliflerin ce m e ç h u ld ü r. Eski E rm eni m ü e llifle rin d e n Sarkavag’ın eseri b ize k a d a r g e lm e m iştir. X lII’ün cü asırd a y aşam ış b ir E rm en i m üellifi M e lik şa h ’ın y ü k se k vasıfları, ad ale ti ve şefkati h a k k ın d a m a lû m a t v erir ve b u vasıfları dolayısiyle m ille tle rin g ö n ü l­ lerini fe th e d e re k im p a ra to rlu ğ u n u g en işle ttiğ in i a n la tırk e n “b a n a göre ö m rü vefa e tse idi sü ra tle a rta n k u d re ti sây esin d e A v ru p a bile d e v letin in h u d u tla rı içine g irm e k te gecik m iy ecek ti” ifadesiyle S arkavag’ın k ay b o lm u ş k ro n i­ ğ inden m ü h im b ir ik tib a sta b u lu n u r, ki b u su re tle M elik şah ’ın cihan h â k i­ m iyeti davası b a k ım ın d a n d ik k a te şâyân b ir m ü şa h e d e y i b e lirtir48. D iğer E r­ m en i kaynakları u m u m iy e tle m u h ta s a r o lm ak la b e rab er T ü rkiye S elçukluları h ak k ın d a m ü h im kayıd lar v erir ve d iğ e r h ıristiy a n ve m ü slü m a n kaynak­ larını tam a m la rla r. Y alnız M alazgird zaferin e k a d a r Şarkî A n a d o lu ’ya vâki ilk T ü rk ak ın ları m ü n â se b e tiy le b u b ö lg ed e h a d ise le re şahid b u lu n a n A ristak e s’in eseri çok m ü h im o lu p canlı ta sv irle rle d o lu d u r49. Şarkî A n a d o lu ’d a yaşayan S ü ry an î ta rih ç ile ri u m u m iy e tle B izanslılara karşı T ü rk le ri b ir k u rta rıc ı k ab u l e ttik le rin d e n b u h u su s e se rle rin d e akseder. S üryanî m ü ellifleri a ra sın d a birinci m evkii işgal ed en M alatya p atriğ i M ihael (1 1 2 5-119 9 ) II. Kılıç A rsla n ’ın d o stlu ğ u ve him ây esi sâyesinde b u devrin vak aların a d a h a y a k ın d an n ü fu z ed e b ilm iştir. Bu m ü n â se b e tle d e Kılıç 47 Chronique de Mathieu d’Edesse avec la continuation de Grégoire le Pretre, Fr. tere. E. Dulaurier, Paris 1858. Bu eser H. A ndreasyan’ın T ürkçe tere, ile T.T. K urum u tarafından (A nkara 1962) neşredilm iştir. Yakınlığı dolayısiyle, Keşiş G règoire’in zeyli Türkiye Sel­ çuklularına daha fazla yer verm ekle de ehem m iyet kazanır. 48 Sam uel d ’Ani, Tables chronologique, trc. B rosset, Petersbourg 1876, s. 451 (Bu m ü n âse­ betle Böl. IV, 7, de bak). 49 Erm eni kaynaklarının çoğu Recueil des H istoriés des C roisades külliyatı arasında Documents arméniens adlı iki cildde to planm ıştır. A ristakes’in Fransızca tercüm esi M. E. P ru d ’hom m e tarafından Histoire d ’Armenie adı ile Fransızcaya tercüm e ed ilm iştir (Paris 1864).

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI

3 3

A rslan ’ın k e n d isin e yazdığı tarih î değ eri büyük bir m e k tu b u n u d a Vekayinâmesi’ne d ere e tm iştir. Eski d ev irler h a k k ın d a k aynaklarını zik re d e rse de T ü rk le rin m e n şe in e ve h a ttâ bazan G ö k -tü rk le re d a ir verdiği m ü h im h a b e r­ leri n ere d e n aldığı m e ç h u ld ü r. S elçu k lu lar h a k k ın d a n ak lettiğ i vakalarda bazan k ro n o lo jik h a ta la ra ra s tla n ır50. Birinci H açlı Seferi ile 1164 yılına k a­ d a r devam e d en k ü çü k S üryanî a n o n im i d e S elçu k lu lar için m ü h im olup M ihael’i tam am layıcı b ir m ah iy et arz e d e r51. M ih ael’in m ezh eb d a şı ve h e m ­ şehrisi E b u ’l-Ferec İbn ü l-‘İb rî (Bar H e b ra e u s) XII’inci a srın n ih â y e tin e d e ­ ğin o n a ve d a h a so n ra la rı için de sık -sık İslâm k ay n ak ların a b a şv u ra ra k 1297 ta rih in e k ad ar e se rin i ta m a m la r52. Haçlı seferlerin i esas o lan L âtin kaynakları T ü rk le ri p e k az ta n ıd ık ­ la rın d a n b u seferler d ışın d a h a b e rle ri m ü b h e m le ş m e k te ve b az an d a m asal u n su rla rı ile k a rışm a k ta d ır. B u n u n la b e ra b e r b u savaşlar ve b azan d a T ü rk le r h a k k ın d a d ik k a te şâyân k ay ıtlar v erirler. Bu y azarların en m ü h im le rin i biz­ zat Haçlı se fe rle rin e k a tıla n la r veya G u illa u m e d e Tyr gibi Suriye (S û r)’de T ü rk le re yakın y aşay an lar teşk il ed er. L âtin k ay n ak ların ın b ü y ü k b ir kısm ı geçen a sırd a te rc ü m e ed ilm iş o ld u ğ u n d a n T ü rk ta rih ç ileri için b u n la rd a n faydalan m a im k ân ları h âsıl o lm u ş tu r53. Bu k ay n ak lar a ra sın d a S elçuklu su l­ tan ları ile L âtin C u m h u riy e tle ri a ra sın d a v u k u b u lm u ş m u a h e d e n â m e le rin bize kad ar gelen m e tin le ri h u s u s î b ir k ıy m et taşır. Selçuk S ultanlığı ile K ıb­ rıs kırallığı a ra sın d a cereyan ed en m u h a b e ra ta ve ticarî m ü n â se b e tle re ait bazı R um ca v esik aların , y arım a sır ö n ce n e şre d ilm iş b u lu n m a la rın a rağm en, b u n la ra Şark tic â re t ta rih in e d a ir en m ü h im te tk ik le rd e d ah i g ö rü lm e m iş olm aların ı k ay d etm eliy iz54. O rta çağ F ran sız k ro n ik leri a ra sın d a X III’ü n cü

50 M ichel le Syrien, Chroniqe, Fr. terc. C habot, Paris 1905. Bu eserin süryanice aslının b u lunm asından sonra Haçlı külliyatında çıkan m u h tasarı kıym etini kaybetti ise de Süryanicesinde bulunm ayan bazı faydalı kayıtlar E rm enicesinde m evcuddur. 51 Bu Süryâni anonim i A.S. T ritto n tarafından kısm en İngilizceye tercü m e edilm iştir (JRAS, 1933). 52 A bu’l-Faraj Bar H ebraeus, Chronography, terc. W . Budge (Türkçe trc. Ö. A. D oğrul, T.T.K. A nkara 1945-1950). EbuT-Ferec’in Süryanîcesi b u lu n d u k tan sonra b u n u n h ü lâ ­ sası olan A rapça Muhtasar üd-düvel (Beyrut 1890) kıym etini kaybetti. Lâkin Baba İshak isyanında olduğu gibi. Aslı Süryanicesinde bulunm ayan bazı m ühim kayıtlarla yine fay­ dalıdır. 53 Lâtince haçlı kaynaklarının ve eski Fransızca tercüm elerinin m ü taad d it baskıları, M. G uizot ve M ichaud tarafından geçen asırda yapılmış Fransızca tercüm eleri vardır. 54 Bu vesikaların bir kısm ı T hom as ve Tafel’in V enediklilere aid vesikalar külliyatında Lâtince, bazıları da M as Latrie tarafından Fr. tercüm eleri ile B ibliothèque de l’Ecole des chartes külliyatında neşredilm iştir. R um ca vesikaların Türkçe tercüm eleri de bizim

3 4

.SELÇUKLU! AK I AKİMİ

asır m üellifi V in cen t de B eauvais’n in eseri bu a srın o rta la rın d a T ü rk iy e’de cereyan e d en h ad iseler, Babaî h a re k e ti, M oğol istilâsı, sa lta n a t m ü câd eleleri ve b ilh a ssa m e m le k e tin İk tisad î k u d re ti h a k k ın d a çok m ü h im d ir. Selçuk T ü rk iy e sin in zenginliği h a k k ın d a d iğ e r F ra n sız k ro n ik le ri b azan efsanevî bir m ah iy et a lır55. B. P e g o lo tti’n in , X IV ’ü n c ü a sır b aşla rın d a Şark tic âre ti ve m e m lek e tle ri için p ra tik bilgiler v eren İtalyanca eseri d e T ü rkiye için çok m ü h im d ir56. B üyük S elçu k lu lar gibi A n ad o lu S elçu k lu ları ve beylikleri h a k k ın d a da A rap k a y n a k la n y ine b ü y ü k b ir e h e m m iy e t arzed er. Lâkin A n a d o lu ’n u n uzaklığı ve için d e b u lu n d u ğ u ş a rtla r b u k ay n ak ların , X I’inci a sır so n la rın d a ilk fe tih lerd e n X III’ü n c ü a sra kad ar, zay ıflam asın a ve ancak m ü h im vakalarda bazı k ısa h a b e rle r v e rm e le rin e âm il o lm u ş tu r. E sâsen bu d evir İslâm ta rih ç i­ liğinin çok zay ıf b u lu n d u ğ u n u ve p ek çok k aynağın k a y b o ld u ğ u n u sö y lem iş­ tik. Ş arkî A n a d o lu A rtu k lu la rı ve k ısm e n A h la t-şâ h lar, yakınlık ve eski İslâm m ed en iy e ti h u d u tla rı içinde b u lu n m a la rı dolayısiyle, O rta A n a d o lu ’d a h ü ­ k ü m sü re n S elçuklulara, D â n işm e n d lile re ve M e n g ü cik ler’e n az aran , b u kay­ n ak la rd a d a h a fazla yer alm ıştır. İb n ul-C evzî ve S ibt İbn ul-C evzî (K ızoğlu) gibi u m û m î İslâm ta rih le ri ilk B üyük S elçuklu su lta n ları ve fetihleri h a k k ın ­ d a n e k a d a r ta fsilâ t verirlerse X II’inci a sır A n ad o lu h a d ise le rin e d e o derece yabancı kalırlar. Bu a sır ve o n d a n so n ra sı için Suriye, E lcezire ve M ısır’da yazılan h u s u s î ve u m û m î ta rih le r ise b ir y an d an m ü n â se b e tle rin artm ası, bir y an d an d a A n a d o lu S elçu k lu ların ın e h e m m iy e t k azanm asiyle d a h a zengin m a lû m a ta sa h ip tirle r. T ü rk istilâsı ve X III’ü n c ü a srın y a rısın d an so n ra A n a­ d o lu S elçu k lu ları h a k k ın d a çok ta fsilâ t v eren Baybars M a n sû rî’n in , kaybolan aradaki c iltle rin in d e 57 zen g in b ah isleri ih tiv a edeceği ü m id in i d o ğ u ru r. Lâ­

Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar’da (s. 143, 139-145) çıkm ıştır; yine bak. O s­ m an T uran, “O rtaçağda Türkiye-K ıbrıs m ü n âseb etleri”, Belleten, CX (1964). Bu R um ca vesikalar Cl. C ahen’in dikkatini çekm iş ve bir m akalesinde (“Le C om m erce A natolien au d ebut du X lI’e siècle”, M élanges L. H alphen, s. 91-101) kullanılm ıştır. 55 V. de Beauvais, Miroir historial, Fr. terc. d. de Vigny, Paris 1495. T ürkiye’ye aid kısm ı V. cild, 139-147 ve 151 bahisleri ile kitap XXXII, bahis 26-29’dadır. 56 La Pratica della Mercatura, nşr. A. Evans, C am bridge- Mass. 1936. 57 Baybars M ansûrî’nin Zubdat ul-fıkre adlı eserinin British M useum Add. 2 3 3 2 5 ’de kayıdlı bir cildi başı kopm uş olarak h. 655’den (25a-270b) başlar ve Türkiye Selçukluları hak­ kında oldukça tafsilâtlı ve m ühim bilgiler verir. Aynı m üellife atfolunan diğer bir n ü sh a da O xford (Bodleian, Poe. 324) da bulunuyor. XII ve XIII. asırları içine alan ve hacm ine göre (253 varak) T ürkiye Selçukluları hakkında oldukça tafsilât veren bu n ü sh an ın bi­ rincisi ile m ü şterek devirlere aid kısım ların birbirini tutm am ası ve O xford nüsh asın d a

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI AHİ

3 5

kin T ü rk ve T ü rk iy e ta rih in e karşı h u s u s î bir alâka duyan ve B aybars’ı da sık-sık k u llan an XIV ve X V 'inci asır T ü rk tarih çileri, m e selâ M eyyâfârkîn (Silvan)lı T ü rk m e n Z eh eb î ile A yıntaplı B edred d in A ynî’n in k ro n ik leri, Bayb a rs’d an y ap tık ları ik tib a sla r sây esin d e çok şeyin k aybolm adığım veya fazla bir şey b e k le m e n in y e rin d e olam ıyacağını m e y d a n a kor. B una m u k ab il e se r­ lerin d e A n ad o lu h â d ise le rin e b ü y ü k b ir alâk a g ö ste re n İbn u l-’A d îm ’in Buğy a ’sın ın k ay b o lm u ş c iltle rin d e n ü m itv a r o lm a k icap eder. B u n u n la b e rab er kullandığ ı çeşitli İslâm kaynakları v asıtasiyle, İslâm ta rih ç iliğ in d e m ü ste sn a b ir m evki işgal e d en ve h a d ise le ri e se rin in p lâ n ın a ve e h e m m iy e tin e göre yazan, İbn ü l-E sîr’i (1231 yılına k ad ar) b ir d erece ta m a m la m a k m ü m k ü n ­ d ü r. Selçuk T ürk iy esi h a k k ın d a A rap coğrafî eserleri ve sey a h atn â m eleri pek m ü h im o lu p b u n la r a ra sın d a Y â k u t’u n M u ’cem ul-buldân’ı, E bi’l-fida’n ın Takvîm ’ul-buldan’ı, Z ek eriy a K azvinî’n in  sâr ul-bilâd’ı u m û m î m a h iy e tte olm akla b e rab e r faydalı kayıtları ih tiv a ed erler. F ak at İbn Sa’id al-M ağribî (XIII’ün cü asır) ile b ilh a ssa d a h a tafsilâtlı m a lû m a t v eren XIV’ü n c ü a sır m ü ellifi İbn B atû ta ve Ş ah ab ed d in e l-O m arî çok m ü h im d ir58. İbn Ş ed d âd ’ın ancak, Şarkî A n a d o lu ’n u n b ir k ısm ın ı içine alan ve b u k ısm ı h e n ü z y azm a h a lin d e b u lu ­ n a n A ’lâk al-hatîra’sı zen g in ta rih î k ay ıtlara s a h ip tir59. İslâm ziyâretg âh ların ı d o laşan H erev î’n in eseri çok kısa o lm ak la b e ra b e r m ü şa h e d e le rin e göre v er­ diği yeni k ay ıtlar ile T ü rk iy e S elçu k lu ların a a it bazı m esele le rin halli m ü m ­ k ü n o lm u ş tu r60. H ıristiy a n A rap k ro n ik le ri a ra sın d a h e n ü z yazm a h alin d e b u lu n a n Siyer ul-âbâ al-batârika (İsk en d eriy e p a trik le ri tarih i) A lp A rsla n ’ın

bazı hataların m evcudiyeti bu m u h tasarın Baybars’a aid olam ayacağını veya o n a daya­ nan bir hülasa olduğunu gösterir. >s İbn Sa’id’in Coğrafya'sı Türkiye h akkında çok m ü h im m alûm at verm ekte olup Paris Bibi. N ational. Ar. 2234’de kayıtlıdır ve h. 715’de istin sah edilm iştir. Yakın zam ana d e­ ğin m eçhul bulunduğu için Ebi’l-Fida ve sair m üelliflerin ondan aldıkları parçalar kul­ lanılıyordu. Şim di bu n ü sh an ın hatâlar ile dolu b ir baskısı Kitab bast el-Arz adı ile J. V. G üneş tarafından 1958’de T etu an ’da yapılm ıştır. 59 E serin J. Sourdel ve S. D ahan tarafından yapılan güzel tenkidli baskıları, sıra ile, H alep 1 (1953), Şam (1956) ve F ilistin (1963) cildleri Şam Fransız E n stitü sü ’n ü n güzel n eş­ riyatı arasında çıkm ıştır. 60 Al-H araw i, Kitab al-ziyârât, neşr. J. Sourdel-T hom ine, Dam as 1953 (In stitu t Français de D am as). Aynı nâşir 1957’de b u n u n Fr. tercüm esini de çıkardı. Battal G azi’n in m eza­ rının I. A laeddin Keykûbad zam anında keşfedildiği rivâyeti ilim âlem inde kabul edilm iş olup, II. Kılıç A rslan devrinde bu ran ın b ir ziyâret-gâh olduğunu öğreniyoruz (s. 56).

36

SELÇUKLULAR TARİHİ

Suriye ve M alazgird seferi h a k k ın d a o rijin al b ir m a lû m a t v e rd ik ten so n ra A n ad o lu S elçukluları h a k k ın d a d a bazı m ü h im k ay ıtları ih tiv a e d e r61. A n ad o lu S elçu k lu ların a d air İra n k ay n ak ları ancak İlh â n î d ev rin d e eh e m m iy e t k azanır; d a h a evvelkiler ço k k ısa ve çok h a talı b a h isle r ta h sis e t­ m işlerd ir. B u n u n la b e ra b e r b u d ev ir A n a d o lu yerli kaynakları y an ın d a Vassâf, R eşîd ed d in ve A b d u llah K aşân î’n in ta rih le ri (so n u n c u b a sılm a m ıştır) ikinci d e reced e y er alırlar. H a m d u lla h K azvinî A n ad o lu S elçukluları tarih i ü z e rin d e çok kifâyetsiz ve ek sik b ir bilgiye sah ip o ld u ğ u h ald e mustavfi (m a­ liye nazırı) sıfatiyle Nüzhet ül-kulûb adlı m ü h im eserin d e, vergi d e fterle rin e d ay an arak T ü rk iy e ve şe h irle ri h a k k ın d a sağlam b ilgiler v e rm e k te d ir62. Reşid e d d in ’in y ak ın d a b u lu n a n ve b a sıla n m e k tu p la rı A n a d o lu ’n u n siyasî, e t­ n ik ve ik tisa d ı ta rih i h a k k ın d a çok yeni m alzem e g e tirm e k te d ir63. XVI’ncı asır k o m p ilâ tö rle rin d e n G affârî Cîhân-ârâ adlı u m û m î ta rih in d e A n ad o lu Sel­ ç u k lu ları ve beylikleri h a k k ın d a o ld u k ç a to p lu m a lû m a t v erm ek le selefi İran ta rih ç ile rin in yabancı k aldıkları b ir devri ay d ın latır. O n u n Nigâristan’ı ise m ü h im ta rih î fık ralarla d o lu d u r. M üellifin k u llan d ığ ı bâzı eski k ay naklardan ve m eselâ A n û şire v â n b in H a lid ’e (ö lü m ü 1138) a it Selçuk-nâme’d e n fayda­ lan m ası, b ir esasa d ayanan, fakat b u g ü n elim izd e çok m u a h h a r ve d eğ işik bir yazm a h a lin d e b u lu n a n N izâm ü l-M ü lk ’ü n Vesâyâ’s ın d a n alın m ış m ü h im fık­ ra la r d erc e tm e si e se rin e h e m m iy e tin i a rttırm a k ta d ır64. Bu ta rih î fıkralar b a­ k ım ın d a n ‘A vfî’n in Cevâmî’ ul-hikâyât’m d a n so n ra M ü b â re k şâ h ’ın H in d is­ ta n ’d a İl-tu tm u ş (1 2 1 0 -1 2 3 6 ) n â m ın a yazdığı Adâb ül-hurûb’u ile m üellifi şü p h eli Tuhfet ul-M ulûk’ü k ay d e tm e k g e re k ir65. 1,1 T ürlü tarihlerde yapılm ış ilâvelerle vücuda gelen bu eser Paris (Bibi. N ational Ar. 301302) tedir. 62 Birçok küçük coğrafî eserlerde de m alû m at vardır. Hâfız E brû’n u n m ü h im Coğrafyası A nadolu hakkında da bazı faydalı kayıdlar ihtiva eder (British M useum Or. 1577). 63 Letters o f Rashid al-din (Mükâtebât-i Reşîdi), nşr. M uham m ed Shafı’, Lahore 1948. Bu m ektupların m uhtevaları hakkında ciddi b ir tedkik yapılm am ış; n âşir gereken n o tla n koym akla iktifa etm iştir. D aha önce R euben Levy m ektupların üslûbuna, bazı tarih le­ rine bakarak bunların m evsukiyeti h akkında şüphe ederken Câmi’ ut-tavârih’in yazılışına ve bazı m u ah h ar kaynaklara dayanm ıştır (“T he L etters o f R ashid al-din”, JRAS, 1946, s. 74-78) ki bu kifâyesiz araştırm a eserin tarih î ehem m iyetini küçültem ez. 64 Gaffârî, Cihân-ârâ, Bayezid U m ûm î K ütüphane, no: 2397; Nigâristan, Bodleian O us. 46. (bak. Storey, II. 1, s. 116-118). Selçuklulara aid hikâyeler (53a-67b). Vasaya(Nasâyih)-i Nizâm ul-Mülk’ün bir nüshası B. M. Or. 526’dadır. Schefer’in Siyâset-nâme zeylinde bir parçası basıldı. Cihân-ârâ şim di İran’da basılm ıştır. 65 ‘Avfî’nin bu kitabı hakkında M. N izâm uddin, Introduction to the Jawâmi’ul-hikâyât, (London 1929) adlı eseri ile istifadeyi kolaylaştırm ıştır. Adâb ül-hurûb, T uğrul-beg, M elikşâh ve Sancar hakkında (60a 65b, 100b-120a) hikâyelerinden başka G aznelilere,

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI

3 7

İslâm tarih çileri a ra sın d a T ü rk le r ne k ad ar çoksa, dev rin şartları icabı, S elçuklu lar h a k k ın d a y azılm ış T ü rk çe e se r d e o k ad ar azdır. K âşgarlı M ahm û d ’un Dîvânu lügat it-Türk’ü, pek az ta rih î k ay ıtlar ih tiv a e tm e k le beraber, S elçuklu ların k ü ltü r ve m ü e sse se le ri ile d ev rin etnografyası b a k ım ın d an b i­ rinci dereced e b ir k a y n a k tır66. U ygurca Oğuz-nâme’d e n farklı olarak R eşidedd in ’in Câmi ut-tavârih’in e F arsça te rc ü m e siy le geçen İslâm î O ğuz d e sta n ın ı da S elçu k lu ların m e n şe le ri h a k k ın d a b ir k ay n ak o larak k u lla n m a k m ü m ­ k ü n d ü r. R eşid ed d in Oğuz-nâme’n in b aşın d a: “B u g üne k a d ar k im se O ğ u zların şu b elerin i (boylarını) yazm adı, n e se b le rin i te rtip etm e d i ve u z u n zam an d a geçti ise de b u k av m in itib arlı riv ây etçilerin d en ve bazı k ita p la rd a n alm an m a lû m a t ile T ü rk boyları ve b irb irleriy le m ü n â se b e tle ri kısaca te s b it e d ild i” diyerek b u d e s ta n î e serin k ay n ak ların ı g ö ste rir. B u n u n la b e ra b e r b u devirde d estan ı iyi b ilen rivâyetçi ve sa n ’a tk â rla r -veya O ğu z-n âm eci ve k o p u z cu la ra rağ m en R eşid ed d in b u n la rı aram am ış; te sa d ü fe n b u ld u ğ u b ir iki T ü rk m e n in hikâyesini F arsça’ya te rc ü m e e ttirm iş tir. Bu O ğ u z -n â m e ’n in ta rih î b ir kay­ nak o larak ih tiv a ettiğ i k ay ıtlar S elçu k lu ların O ğuz yabguları ile m ü n â ­ se b e tle rin d e m ü h im b ir v esik a o larak k u lla n ılm ıştır67. T ü rkçe a n o n im Selçuknâme B üyük S elçu k lu lar h a k k ın d a verdiği sağlam m a lû m a tı S a d red d in elH u se y n î’d e n ve d iğ er k ay n ak lard a m ev cu t o lm am ası dolayısiyle, Yavgulu ’lara a it kayıtları d a S ib t’d a n alm ış g ö rü n ü y o r. F akat b u e ser Büyük Sel­ çu k lu la r h a k k ın d a n e k ad ar d o ğ ru ve to p lu bilgi v erirse A n ad o lu S elçukluları için de o d erece k ısa ve e h e m m iy e tsiz d ir68. K âtip Ç elebi “R u m ’d a h ü k ü m s ü ­ ren S elçu k lu lar” h a k k ın d a B ursalı M ü d e rris A h m ed bin M eh m e d ’in (ö lü m ü h. 777) İbn A ra b şâ h ü s lû b u n d a A rapça b ir ta rih yazdığını ve b u n u n

K arahanlılara ve O rtaçağ harp u sullerine dair m ühim m alûm at verir (B. M. Add. 16853). Tuhfat ül-mülûk (B. M. Ör. 7863) b ir m ecm ua içersinde olup b u n u n hak k ın d a D. Ross (JRAS, I. T eşrin 1924) ve M. A. T erbiyet (Mihr, I, 1312, sayı 8 de) yazı yazm ışlar­ dır. 66 Kâşgarlı M ahm ud’un b u m ü h im eserini R eşîdeddin’in görm ediği, h em O ğuzlara dair verdiği m alûm attan, hem de Oğuz boyları hakkında bir eser olm adığını söylem esinden (B. M. Add. 7628, s. 415a) anlaşılıyor. K âşgarlı’nın bu m uazzam eseri büyük T ürk âlimi B edreddin ‘Aynî (XV, asır) ile Kâtib Çelebi tarafından görülm üş ise de o n u n T ürk nahvi hakkında yazdığını söylediği diğer kitabı bulunm am ıştır. 67 A şağıda Böl I, 5’e bak. Oğuz-nâme’n in ilâvelerinde Selçuklulara ve Y engi-kent yabgularına aid haberlerin şifahi rivâyetlere dayandığını R eşîddüddin de söylem ekle beraber bunlar yakın bir zam ana aiddir ve tarihi esasları gözükm ektedir. 68 E dirne Badi Ef. Kitapları, No: 550 (yeni 2314).

38

SELÇUKLULAR TARİHİ

M ehm ed bin M ecd ed d in ta ra fın d a n T ü rk ç e ’ye te rc ü m e ed ildiğini söyler69. II. M urad d ev rin d e m illî ş u û r ve m illî k ü ltü r sa h a sın d a başlayan uy an ış ile ilgili b irçok te lif ve te rc ü m e eserleri gibi Y azıcıoğlu ta ra fın d a n b ir Selçuk-nâme v ü cu d a g etirilm esi a ra sın d a b ir m ü n â s e b e t v ard ır. G erçek ten Y azıcıoğlu’n u n Selçuk-nâme’si İbn B îbî’n in b ir te rc ü m e si o lm a k la b e ra b e r o n a m u a h h a r devir ve b ilh a ssa Beylikler zam an ı için y ap tığ ı ilâv elerle yeni b ir kaynak hüv iy etin i k a zan d ırm ıştır. L âkin R eşid ed d in ve O ğ u z -n â m e riv ây etlerin in yer aldığı eserd e S elçu k lu lar d ev rin d e O ğ u z a n a n e sin e g ö re verdiği bazı kayıdları, b u ­ gün için tev sik e tm e k m ü m k ü n o la m a m ış tır70. S elçukluları çok u m û m î bir şekilde yazan E nverî, Dustûr-nâme’sinde, O sm an lIların ceddi S ü ley m a n şa h ’a dair O sm an lı k ay n ak ların ın efsanevî riv ây etlerin i ilk T ü rkiye Selçuk su lta n ı S ü ley m a n şa h ’a b ağ lam ak su retiy le b u h ik â y e le rin m en şe in i m ey d an a koy­ m ak b a k ım ın d a n ta rih e y ak laşır71. O ğ u z -n â m e riv ây etlerin e de çok m evki veren E n v erî’n in asıl eh em m iy e ti O rta çağ G arb î A n a d o lu su , A ydın oğulları ve o n la rın seferlerin e ve b ir derece de O sm an lIların ilk z am a n la rın a a it kı­ sım la rıd ır72. S elçu k lu lar ve O sm an lIların m e n şe i m ü n â se b e tiy le k u llan m ış b u lu n d u ğ u “Semerkandî kitab” adlı b ir k aynak m e ç h u lü m ü z o ld u ğ u gibi d iğer m ev zu lar m ü n â se b e tiy le verdiği H vace S elm ân, Teferrüc-nâme ve “A sıl nüsha" h a k k ın d a d a bilgim iz m ev cu t d e ğ ild ir73. A n a d o lu ’d a O ğuz d e sta n ın ın geliş­ m iş bir parçası h a lin d e m ey d an a çık an D ed e-K o rk u t k ita b ın ın K aradeniz sahil ru m la rı ve g ü rcü lerle sav aşların a d air a k se ttird iğ i rivâyetleri, k aynakla­ rın kifayetsizliği dolayısiyle, ta rih e m al e tm e k ve o n u bu h u s u s ta ta rih î bir

b) Kâtib Çelebi, I, 283. Bursalı T ahir bu Selçuk-nâme’den ve m üellifinden bahseder ise de (Osmanlı müellifleri, III. s. 10) eseri görüp görm ediği belli değildir. S adruddin el-Huseynî’nin Zubde’sini Türkçeye tercüm e ettik ten sonra A nadolu ve Kirm an Selçuklularını da kısaca yazan bir Selçuk-nâme Bodlein (H unt. D onat. 6) da m evcud olup Sultan Selim ’e ith af edilm iştir. 7" Eksik nüshası Th. H o u tsm a’nın Selçuklu külliyâtı arasında çıkm ıştır. Eser ve m ufassal nüshaları m ünâsebetile bak. P. W ittek, “Yazijioghlu ‘Ali on th e C hristian T urks o f th e D obruja” (BSOAS, XIV 3 (1952). Tarih K urum u tarafından A dnan Erzi’ye havale edilen bu eserin bir an önce neşri gerekm ektedir. 71 Enverî, Dustûr-nâme, nşr. M ükrim in Halil, İstanbul 1928, s. 6, 78 72

■ Dustûr-nâme üzerine M. H. Yınanç’ın ciddi ve etraflı çalışm ası, Dustûr-nâme-i Enverî, Medhal (İstanbul 1029) olarak çıkmış; P. Lemerle, Emirat d ’Aydın, Byzanco et l’Occident (Paris 1957) adlı eserinde Dustûr-nâme’yi Bizans ve A vrupa kaynaklarile daha geniş bir su rette ele alarak bu çalışm aları ilerletm iştir. Eserin M enteşe beyliğine aid kısım ları da P. W ittek tarafından işlenm iş idi. Selçuklu ve O sm anlılara aid kısım larının da Aydın oğulları gibi tedkiki gerekir.

73 Dustûr-nâme, s. 6, 45, 57, 75, 100.

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKl ARI

3 9

kaynak olarak k u llan m ak kolay d eğ ilse d e o d ev ird e A n a d o lu ’d a yaşayan göçebelerin hayatları, in ançları ve d ü şü n c e le rin i bu e se r sây esin d e ö ğ re n m ek m ü m k ü n d ü r. D â n işm e n d G azi’n in sav aşların a d a ir teşe k k ü l ed en Dânişmendnâme’yi, bazı y erlerd e d e sta n ı, u n su rla rd a n ayırarak, yeni b ir ta rih î kaynak olarak k u lla n m a k k ab ild ir74. T ü rk çe eski M e n â k ib -n âm eler d e istifadeye şâyân k ay n ak lard ır75. Büyük O sm an lı tarih çisi M ü n eccim -b aşı A h m ed D ede, Cami üd-düvel ve­ ya Sahâif ul-ahbâr adını alan ese rin d e , İslâ m -T ü rk ta rih in e a it m ü h im kay­ nakları ve A n a d o lu S elçukluları için b aşlıca İb n Bîbî ve A k saray î’yi k u lla n a ­ rak sağlam b ir to p la m a y ap tıy sa d a b u k ay n ak ların asılları elim izd e o ld u ­ ğ u n d a n S elçu k lu lar için b u ese re b ir ihtiyaç k a lm a m ıştır76. F akat o n u n Bayliklere a it k ısm ı Y azıcıoğlu ve sair ç eşitli k ay naklara dayandığı için d ah a m ü h im d ir. C en âb î, el-’Aylem uz-zâhir adlı e se rin d e D â n işm e n d -n â m e ’yi ta rih gibi k u lla n a ra k d e s ta n ile ta rih i b irb irin e k a rış tırırsa d a g ö rd ü ğ ü eski kay­ nak lard an bazı m ü h im k ay ıtlar v erm ek su re tiy le e h e m m iy et k a z a n ır77. Sel­ çuk T ü rk iy esi ta rih i için b a şv u ru lm a sı g e re k e n T ü rk çe m ü h im b ir kaynak da şü p h esiz O sm a n lı arazi ta h rir ve v a k ıf d efterleri, k a n u n -n â m e le r ve fetva kitapları o lu p b u n la r b azan eski d ev rin te m b ih -n â m e ve vakfiyelerinden

74 Dede K orkut hikâyelerinin birkaç baskısı yapılm ış ise de b unlar üzerindeki araştırm alar (O. Ş. Gökyay neşri) h enüz başlangıç halindedir. Dânişmend-nâme için I. Melikoff, La Ceste de Melik Dânişmend, I, Paris 1960. Dânişmend-nâme eski vakayi-nâm ecilerin yaptığı gibi (G elibolulu Âlî, Cenâbî...) ne b ir tarih tir ve ne de M. H. Yınanç’in m asal sayarak tam am iyle red ettiği üzere tarih î b ir kaynak vasıflarından da külliyen m ah ru m d u r (A na­ dolu’nun Fethi, s. 90-92). N itekim Dânişmend-nâme’nin tarih î bakım ından ehem m iyetine işaret eden K öprülü (Türk edebiyatı tarihi, İstanbul 1926, s. 304-306; Yerli kaynaklar, s. 427-429)den sonra I. M elikoff tarih î u n su rların daha fazla o ld uğunu gösterm iştir. D ânişm endlilere dair tedkikim izde tarih î kaynak olarak bundan çok daha fazla faydalanılm ıştır. Filhakika "Selçuklular zamanında Türkiye” adlı eserim izin D ânişm endliler b ah ­ sinde (s. 112-133) destan ın ne derece tarih î m alzem e ihtiva ettiği m eydana koyulm uş­ tur. 75 Bu devir ile ilgili T ürkçe Menâkib-nâmeler arasında Saltuk-nâme (K öprülü, Yerli Kaynaklar, s. 430-441 ve diğerleri h enüz yazm a halinde olm akla beraber şim di F ahir İz Eski Türk edebiyatında nesir (İstanbul 1964) adlı eserinde b u nlardan m ühim parçalar n eşretm iştir. Hacı B ektaş’ın m enâkıbine aid Vilâyet-nâme (nşr. A. Gölpınarlı, İstanbul 1958). 76 M üneccim -başı’nın A nadolu Selçuklularına aid bahsinin tercüm esi başında o n u n hayatı ve eserleri toplu bir şekilde N. A tsız tarafından yazılm ıştır (M üneccim -başı, Karahanlılar ve Anadolu Selçukları, İstanbul 1940). Cenâbî, el-'Aylem uz-zâhir, Ayasofya, No: 3033.

4 0 ________________________________________________

SELÇUKLULAR TARİHİ

parçalar ik tib a s e tm e k veya eski k a n u n la rın m ah iy eti h a k k ın d a k ayıtlar v er­ m ek su retiy le b izim için yeni b ir m alzem e te şk il e d e r78.

2. Selçuklu Tarihi Araştırm alarına Dair

S elçu k lu lar ü ze rin d e k i çalışm aların h e n ü z yeni b aşlad ığ ım b e lirtm ek m aksadiyle, sadece, u m û m î m a h iy e tte b ir S elçuklu ta rih in in m ev c u t o lm a­ dığını, h a ttâ to p lu b ir siyasî ta rih değil h â lâ k ro n olojiye ve jenealojiye (n ese­ be) a it m e se le le rin bile h alled ilm ed iğ in i ve aşağ ıd a d a görüleceği üzere, S elçuk ’u n o ğ u lla rın ın sayısı ve isim le rin in d a h i b u z a m a n a kad ar m eydana çıkarılm ad ığ ın ı g ö z ö n ü n e g e tirm e k kâfidir. Bu d u ru m u n te sb iti T ü rk ve İslâm ta rih le ri b a k ım ın d a n fevkalâde m ü h im o lan bu b ü y ü k devrin n e derece ihm ale u ğ rad ığ ın ı ve k aran lık lar için d e kaldığını g ö sterir. Y arım a sır geçm iş o lm asın a rağ m en O rta-A sya ta rih i ü z e rin d e h â lâ o to rite sin i m u h a faz a eden W . B arth o ld en m ü h im eseri Turkestan, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler ve b aşk a a ra ştırm a la rın d a T ü rk ista n ile alâkası n isb e tin d e S elçuklular ta rih i ile de u ğ ra şm ış ve k e n d isin e m a h s u s k u d re tli te rk ip ve g ö rü şle rle tem âyüz e tm iştir. B u n u n la b erab er, d o ğ ru d a n d o ğ ru y a Selçuk ta rih in i ele alm ayan ve bu sah ad a d e rin le şm e y e n b u b ü y ü k âlim b ir çok m ese lelerin d ışın d a kaldığı ve b ir k ısm ın a d a n ü fu z edem ed iğ i için bazı çok m ü h im h a ta la ra d ü ştü ğ ü de o lm u ştu r. Bu m ü n â se b e tle v ü c u d a g etird iğ i küçü k, fakat sağlam g ö rü şlerin i m ey d an a koyan İslâm medeniyeti tarihi'nde, çok z a ru rî old u ğ u halde, yeni bir devir açan S elçu k lu lara b ir b ah is ayırm adığı gibi o n la ra ait bazı m esele lerd e de isa b e tsiz fikirleri ileri sü rm ü ştü r, ki b u h a ta la rın m ü h im le rin e işa re t e d i­ lecektir. H a ttâ F u ad K ö p rü lü ’n ü n tam am lay ıcı ve düzeltici iz ah ların a rağ ­ m en İslâm medeniyeti tarihi’n d e d e b u y an lış g ö rü şle rin bir kısm ı dev am e t­ m iş tir79.

78

O sm anlı arazi ta h rir d efterlerinde b u lunan kayıdlar m ünâsebetile M. Cevdet, Zeyl ‘ala fasi al-Ahıyyat al-Feteyân(İstanbul 1932)da, İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı teşkilâtına medhal (s. 165-186) ve neşredilen A nadolu şehir tarihlerinde de pek çok vesika vardır. N eşre t­ tiğim iz Selçuk vakfiyelerinde bunların O sm anlı vakıf defterlerine nasıl geçtiği görülür. Eski kanun-nâm elerin intikalini gösteren kayıdlar için de bak. Ö. L. Barkan, “U zun H a­ şana aid k an u n lar” (Tarih vesikaları, II, 1941; aynı m üel. Türkiye'de imparatorluk devirleri­ nin büyük nüfus ve arazi tahrirleri, İktisat Fak. II, I. s. 28-29). F. K öprülü, Yerli kaynaklar, s. 406; O sm an T uran, “T ürkiye Selçuklularında Toprak H ukuku", Belleten, XLVII, s. 552-554).



B arthold-K öprülü, Islâm medeniyeti tarihi, İstanbul 1940.

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKl ARI

4 1

Fuad K öprülü d o ğ ru d a n d o ğ ru y a Selçuk tarih i ü z erin d e çalışm am ak la b erab er bu büyük âlim in edebiyat, dil, d in , h u k u k ve m ü e sse se le r ta rih in e d air tetk ik le rin in m ü h im b ir kısm ı d a S elçuklu d ev rin e ta allû k eder. Türk edebiyatında ilk mutasavvıflar, Türk edebiyatı tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu, Bizans müesseselerinin Osmanlı müesseselerine tesiri, Anadolu’da İslâmiyet ve d a h a p ek çok n eşriy atiy le F uad K ö p rü lü ileri g ö rü ş ve te rk ib in ö rn e k le rin i v erm ek te ve XX’inci a sır ilm i zih n iy et ve m e to d la rın ın T ü rk iy e’ye ve T ü rk tarih çiliğ in e m al o lm asın ı te m sil e tm e k te d ir. H a ttâ o n u n k ırk yıl önce n e ş ­ rettiğ i k ü çü k Türkiye tarihi çok u m û m î m a h iy e tte b ir e se r o lm ak la ve A n a d o ­ lu S elçu k lu ların a k ad ar g elm em ek le b e ra b e r b u g ö rü ş sâyesinde, h âlâ d ar ih tisas sa h a sın d a kalan ları uyarıcı b ir m a h iy e t arzed er. Bu k a d ar geniş saha ve m eseleleri içine alan b u eserlerd e, g ö rü şle rd e n ziyâde, m e v zu la ra in h isa r eden, bazı h a ta la rın h u s û le gelm esi ta b iîd ir. Bu m ü n â se b e tle B izans m ü e s ­ se se lerin in O sm a n lı m ü e sse se le rin e te sirin e d a ir e se rin d e Selçuk ıfetâına ayrılan k ısm ın bizim b u h u s u s ta k i a ra ştırm a la rım ızla d ü ze ltilm e si g e re k ­ tiğini b ir m isâl o larak b e lirte b iliriz 80. M u ta b a h h ir ta rih ç i M ü k rim in H alil Y ınanç m o d e rn m e to d ve te n k itle re pek itib a r e tm e m e k le ve siyasî ta rih h u d u tla rı d ışın a d a çık m am ak la b e rab er o n u n Dustûr-nâme-i Enverî’ye medhal, Anadolu’nun fethi, S elçuklulara, D ânişm en d lilere, ilk O sm a n lıla ra ve A k -k o y u n lu lara d air n eşriy atı İlm î değ erlerin i m u h afaz a e d en b ir e h e m m iy e t ta şırla r. T arih çiliğine ait bu vasıfları dolayısiyle m u k a d d e r h a ta la ra d ü ş tü ğ ü n ü ve b u ara d a d ik k ate şâyân m isal olarak T ürkiye S elçuklu d ev le tin in k u ru lu ş u , D â n işm e n d lile rin m e n şe ve h a ttâ h ü k ü m d a r isim leri h a k k ın d a k ay n ak ların k a rışık lık ların d an k u rtu lam ad ığ ın ı, m ü h im ta rih î m eseleyi g ö rem ed iğ in i ve vesikaları m â n â lan d ıra m ad ığ ım da z ik re tm e k y e rin d e o lu r81.

80 Fuad K öprülü’nün büyük bir yekûn tu ta n eserleri hakkında ve b u nların b ir bibliyog­ rafyası Köprülü Armağanı (İstanbul 1953) adlı 60. yaşı şerefine çıkan esere yazdığımız m ukaddim ededir (s. V-XXVI, XXVI-LIII). 81 M. H. Y ınanç’ın neşriyatı arasında E nverî’nin Dustûr-nâme’si (İstanbul 1928-1929, m e­ tin ve tahlilleri) Anadolu’nun Fethi (İstanbul 1944), “A kkoyunlular”, “Bayezid I.”, “Cihân-şâh”, “D ânişm endliler” (İA ) ile TTEM.’de çıkan m akaleleri m ühim dir. Selçuk­ luların feodal siyasi bünyelerine dikkat etm ediği ve kaynakları ilmi b ir tenkide tâbi tu ­ tam adığı için Türkiye Selçuklu devletinin k u ru lu şu n u ve m üstakil hüviyetini m eydana koyam adığı, aşağıda kısm en ve Süleym anşâh üzerindeki araştırm am ızda (M .) gös­ terilm iştir. B unun gibi D ânişm end Ali T aylu’n u n oğlu G üm üş-tekin A hm ed G azi’yi de baba-oğul iki ayrı şahsiyet sanm ıştır. Zeki ve bilgisinin çok geniş o lm asına rağm en rahm etli m odern tarihçilikte d estanların ne kadar m ühim kaynak teşkil ettiğini d ü şü ­ nem em iş; bu sebeple de Dânişmend-nâme’yi tarih sanan bazı eski tarihçilerin tam zıddına

4 2

SELÇUKLULAR I AKİMİ

G en iş bilgisi ve çeşitli te tk ik le ri ile T ü rk ta rih i h ak k ın d a, b ir allâm e ola­ rak, tem â y ü z ed en Z eki V elidi T ogan, çalışm aların ı d a h a ziyâde O rta-A sya ü ze rin d e te k s if etm e k le b erab er, h e m b u m ü n â se b e tle Umûmî Türk tarihine giriş, h e m de b aşk a v esilelerle Selçuk ta rih i a ra ştırm a la rın d a d a m ü h im bir m evki alır82. O n u n e se rle rin d e b a z a n teyidi güç fikir ve g ö rü şle re rastlan m ak la b e ra b e r m ey d an a koyd u ğ u zen g in m alzem e ve ileri sü rd ü ğ ü yeni m e ­ seleler ile b u çalışm aların ın yol g ö sterici b ir h ü v iy et kazandığı d a o lur. Yal­ nız, b u ra d a , T ü rk -İslâ m m e d e n iy e tin in in h ita tı gibi b ü y ü k b ir m esele M oğol istilâsiy le y ak ın d an ilgili o ld u ğ u h ald e o n u n b u istilâ ro lü n ü n d ah a ziyâde m ü sb e t n e tic e le r v erd iğ in e d air m ü b âlağ alı g ö rü şle re sa h ip o ld u ğ u n a da işare t z a ru re ti v a rd ır83. Cl. C ah en Y akın Şark İslâm ta rih i tetk ik le riy le tem ây ü z ed en çalış­ m a ların ın b ir k ısm ın ı da S elçu k lu lara ta h sis e tm iş tir. V eya d iğerleri de dolayısiyle o n la rla alâkalıdır. Selçuk ta rih in in b ir devri veya m uayyen m eseleleri ü z erin d e b ir d ev am lılık arz e tm e m e k le b e ra b e r b u çalışm aların ilm î a ra ştır­ m ala rın in k işa fın d a eh em m iy e ti a şik ârd ır. O ld u k ça zengin m alzem ey e daya­ n an b u te tk ik le rin yeni fik irlerle cihazlandığı d a g ö rü lü r84. S elçuklu-B izans m ü n â se b e tle ri ü z e rin d e k i sağlam çalışm aları ile tem ây ü z e d en Prof. P. W itte k ’in en m ü h im eseri, şü p h e siz , k ü ç ü k M e n te şe Beyliği h a k k ın d a y azdı­ ğı m ü k e m m e l m o n o g rafisid ir. Bu m ü n â s e b e tle r ü z erin d e d a h a b ir çok ve­ rim li a ra ş tırm a la r yapm ış o lan b u âlim in b ir h u su siy eti d e A n a d o lu ’n u n

bu eseri bir m asal ve h a ttâ uydurulm uş b ir hurafe olduğunu dahi iddia etm iştir, ki bu m esele Selçuklular Zamanında Türkiye’de izah ve halledilm iş bu hân ed am n E rm enilik * m enşeine dair bir zannın nasıl doğduğu da gösterilm iştir. v R ahm etli âlim in Umûmî Türk târihine giriş (İstanbul 1946), O ğuzların hıristiyanlığı m e­ selesi (TM. II), “İlhanîler devrinde A nadolu’nun İktisadî vaziyeti” (THIT Mecmuası I), “A zerbaycan” (M . II, s. 91-118), H ârizm ’e ve H azarlar’a dair araştırm aları geniş m ân â­ da, Selçuk tarihi ile ilgili eserlerinin başlıcalarıdır. Eserlerinin bibliyografyası Z. V. Togan’a armağan (İstanbul 1955) adı ile şerefine çıkarılan kitabın m ukaddim esinde mevcuddur. 83 Bu h u su sta Böl. II, 5, VII, 11, VIII, 7. bak. Selçuk T arihi ile alâkalı neşriyatı M elik-nâm e ve Selçukluların m enşei, İslâm kaynak­ larına göre M alazgird m uharebesi, T iirklerin A nadolu’ya ilk girişleri, A nadolu Türkm enleri hakkında olup yeri geldikçe bunlar bahis m evzuu olacaktır. Başlıca eseri Haç­ lılar zam anında Şim alî Suriye tarihi üzerindeki kitabıdır. Cl. Cahen, son olarak, PreOttoman Turkey (London 1968) adlı eserini n eşretm iş olup m üellif m etinde kaynak ve m ehazlarını gösterm em iş; bizim İktâ ve Mîrî topraklar m eselelerine dair görüşlerim iz üzerinde hayli d u rm u ş fakat bazan vuzûha erem em iştir.

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI

4 3

fethi ve T ü rk leşm esi m e se le sin d e h u d u t g azilerin in ro lü n ü fazlasiyle m übalâğalandırm ası ve bu büyük h âd ised e birinci d e re c ed e rolü olan Büyük T ü rk m u h â cere ti ile S elçukluları ikinci p lân a a tm a sıd ır. S elçu k lu lar üzerin d ek i te tk ik lerin kifâyetsizliği dolayısiyle m ey d an a çıkan bu nazariy en in , bu m ü b a ­ lâğalı tarafıyle, a rtık ta rih î realiteye u y gun g elem eyeceğine, k ay n ak larla tey i­ d in e im k ân b u lu n m a d ığ ın a işa re t e tm e k ve gazilerin h akiki ro lü n ü d iğ er âm iller ile b irlik te k ıy m e tle n d irm e k g e re k ir85. v P. W ittek ’in Das Furstentum Mentesche (İstanbul 1934, O. Ş. Gökyay tarafından Menteşe Beyliği adile (A nkara 1944) tercüm e edilm iştir. (T.T.K.); “V on der byzantinisehen zur türkisehen T oponym ie” (Byzantion, X (1935); “D eux C hapitres de l’h isto ire des T urcs de R oum ” (Byzantion, 1936 (XI); The Rise o f the Ottoman Empire (London 1938), trc. F. Arik, Osmanlı imparatorluğunun doğuşu, (İstanbul 1947); Zur Geschichte Angoras in Mittelalter (Fest. G. Jacob, Leipzig 1932) ve D obrucadaki hıristiyan T ürklere dair araştırm aları A nadolu Selçukluları tarihi ile ilgili çalışm alarının başlıcalarıdır. M üellif bu a raştırm a­ larının bir kısm ını Deux chapitres ve Osmanlı imparatorluğunun doğuşu adlı iki tedkikinde, um ûm î bir görüş ve terkiple, A n adolunun fethi ve T ürkleşm esi gibi ağır m eseleleri ve bunların m anâsını belirtm eğe çalışm ıştır. Fakat Selçuklular tarihi ve Türkiye Selçuk­ luları üzerinde hen ü z bu m eseleleri terkibe elverişli araştırm a yapılm adığı ve kendisi de Beylikler devri ötesinde derinleşm ediği için A nadolunun T ürkleşm esi ve b u ülkede d o ­ ğan T ürk k ültürü, ilim âlem inde hâlâ bir m uam m a halinde kalm ış ve kaynaklara göre Selçuk tarihini tâkip edem eyerek tam am ile yanlış h üküm lere varm ıştır. G erçekten, Anadolu’n u n fethinde, birinci âmil Büyük T ü rk m u h âcereti ve Selçuklular o lduğu halde P. W ittek gazilerin ve onların m üm essili D ânişm endlilerin rolünü aşkın bir derecede m übalâğa etm iştir. Selçukluların z u h u ru n d an önce Bizanslılar bir asırdan beri taarruz ederek Uc (sugûr) teşkilâtını yıktıkları ve İslâm ın en kuvvetli zam anlarında bile Uç gazi­ lerinin küçük h u d u t m uhafaza ve akınlarından ileri b ir rolü olm adığı halde büyük T ürkm en kavm inin m uhâceretile, Büyük Selçuklu devletinin siyaseti ve m ücadeleleri ile gerçekleşen fü tû h at bir avuç gazi’ye atfedilm iş; gazilerin m üm essili gösterilen D âniş­ m endlilerin d estan a göre M alatya’dan çıktığı (h. 360 yılı) esasına dayanırken de b u rası­ nın bir asır önce Bizanslılar tarafından işgal, m ü slü m an halkının im ha edildiği de h e sa ­ ba katılm am ıştır. Selçukluların A nadolu’yu feth etm ek niyetinde olm adıklarına dair d ü ­ şünce de m übalâğa edilen gaziler nazariyesinin b ir dayanağı olm uş; Büyük T ü rk m u h â ­ cereti ve b u n u n la alakalı olarak Selçuk sultan ların ın A nadolu’yu fetih siyasetleri anla­ şılm adan sadece, m ünferit, b ir hâdise olarak, Alp A rslan’ın A nad o lu ’dan önce Şiî Fâtim îlere karşı giriştiği sefer dolayısı ile Cl. C ah en ’in b un u b ü tü n Selçuk devrine te ş­ mil eden yanlış fikrine dayanm ıştır (Aşağıda, böl. II, bahis 5, 6 ’ya bak). M üellif A nad olu’da ilk teşkilâtın D ânişm endliler tarafından k u rulduğunu da ileri sü ­ rerken hem destan î rivâyetlerin tesirinde kalm ış ve hem de Türkiye Selçuk devleti 1075’de kurulduğu halde bu hadisenin b u g ü n e kadar karanlık kalm ış ve daha so n ra vukû bulm uş olduğu kanaatile harek et etm iştir. P. W ittek Gazilere ve D ânişm endlilere verdiği m übalâğalı rolü belirttik ten sonra Süleym anşâh’ı Bizans’ın bir m em u ru ve tâbi (federe) bir kum andanı sayar; o n u n ve oğlu I. Kılıç A rslan’ın Şark seferleri dolayısı ile Selçukluların A nadolu’yu benim sem ediklerine dair bir h üküm çıkarırken de hiç bir tenkide dayanam az. Filhakika birinci fikir Bizans kaynaklarının realiteyi değil kendi-

44----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- SELÇUKLULAR TARİHİ A n ad o lu şeh irleri ta rih in e d a ir m ü h im v esik alar to p lay arak n e şriy a tta bulerine m ahsus anlayışlarını hakikat olarak kabul eden J. L au ren t’a dayanm aktadır. N ite ­ kim aşağıda (VI, 2) görüleceği üzere pay ta h tım B izans’ın yakınında, İznik’te, kurarak M arm ara sâhillerine hâkim olan, im paratorları ta h ta çıkarm ak ve indirm ekle oyuncak haline getiren Süleym an böyle bir d u ru m d a değil, aksine M elikşah’a karşı saltanatını ilân etm iş ve Bizans’ın A nadolu ile b ü tü n m ü n âseb etlerin i de fiilen ve m uahedeye göre kesm işti. Süleym an ve oğlu’n u n şark seferleri çeşitli âm illerin tesiri ile olduğu halde m üellifin bu seferleri Selçuk su ltanlarının XII. asır sonlarına değin A n ad o lu ’yu b en im ­ sem em iş olm alarına bir delil sayarken de bu su ltan ların M oğol istilâsına kadar aynı Şark siyaseti ve hareketlerini bile d ü şü n m em iş ve böylece nazariyesinin b ü tü n dayanak­ ları gibi bu da tam am iyle esastan âri kalm ıştır. Z ira Türkiye sultanları, A rslan Yabgu’n u n to runları olarak, daim a İran’daki am ca-zâdelerine karşı h em hâkim iyetin kendilerine aid olduğu dâvasını güdüyor, h em de İslâm m edeniyetinin yüksek ve zengin ülkelerine sahip olmayı d üşü n ü y o r ve b u sebeple Bizanslılar ve Haçlıları başlıca h ed ef yapıyor; bu sebeple fırsat buldukça da Şark seferlerine girişiyorlardı. Bu gaziler nazariyesinin ağırlık m erkezini de O rtaçağ T ürkiyesinin etn ik bünyesine ve fetihten sonra doğan T ürk k ü ltü rü n e dair görüşler teşkil eder. G erçekten m ü ellif fetih ve T ürkleşm ede birinci rolü gazilere ve D ânişm endlilere verirken bu ülkenin onların bünyesine göre T ürkleşm esi ve bir k ü ltü re sahip olm ası kendisi için tabii idi. P. W ittek h u d u t gazilerine ırk ve k ü ltü r bakım ından yerli un su rların karışm ası, kaynaşm ası ve devam lı ihtidalarla çoğalm ası olarak yeni b ir etn ik hüviyet kazandırırken de fetih h are­ ketlerine yerli halkın ve bilhassa E rm enilerin katıldığına, h a ttâ D ânişm endlilere Erm eni m enşei bile atfolunduğu n a ve nihâyet eski yer adlarından b ir çoğunun devam ına d a­ yanm akta ve fetihle T ürkleşen A nadolu’da küllî ve köklü b ir değişiklik olm ayıp sadece Bizans cilâsı yerine m üslüm an cilâsının hâkim olduğunu, aynı şartlar tesirile Selçuklu­ ların hâkim iyeti zam anında da evlenm eler ve ihtidaların devam ı ile etn ik ve kü ltü rel in ­ kişâfın gazilerin ve D ânişm endlilerin bünyesine göre, aynı karışm a ve kaynaşm alara uygun bir şekilde, cereyan ettiğine h ü k m etm iştir. T arihî kaynaklara ve realiteye da­ yanm ayan m üellif, bu görüşü ile, gazilere verdiği tasavvur ötesi m evki b ir tarafa, Büyük T ürk m uhâceretinin şüm û lü n ü kavrayam ayan ve tedkîke dayanm ayan u m û m î kanaata tercüm an olm akta, husûsiyle W . R am say’in The Intermiyture o f races in Asia Minör (Proce. B. A cadem y)daki dağınık, fakat iddiasız fikirleri geliştirm ekte ve O sm anlIların yeni bir ırk olarak doğduğuna dair F. K öprülü tarafından b ertaraf edilen (Les Origines de l’Empire Ottoman, Paris 1935) bir tezin Selçuklulara tatbiki m ahiyetini alm aktadır. H albuki P. W ittek, m ükem m el eseri olan, Menteşe beyliği’nde, hiç olm azsa göçebe T ürkm enlerin nasıl dalgalar halinde A nadolu uçlarını istilâ ettiklerini gösterm işti. Gazilere aid olduğu iddia edilen bir T ürkleştirm e vazifesi ifâ o lunm uş olsa bile b u n u n A n adolu’da sü r’atle yerleşen bir m illetin etnik ve kü ltü rel bünyesinde m ühim bir tesiri düşü n ü lem ez. A na­ dolu yerli halklarının Bizans m üdafaasına ciddi bir suretle iştirak etm edikleri m alûm bulunm akla beraber b u nların T ürk fetihlerine katıldıkları ve hele kitle halinde İslâm iyeti kabul ettikleri h u su su n d a hiç b ir hâdise ve kayıd m evcud değildir (bak. O s­ m an T uran, “Islam isation dans la T urquie du M oyen-âge”, (Studia Islamica, X). Böylece m ünferi ' kalan ihtidalar ve aşağıda sebeplerini kısaca belirttiğim ize göre, Bizans A nadolusundaki m edenî su k u t dolayısı ile T ürklerin yerli halktan aldıkları etn ik ve k ü l­ türel te sir pek cüz’i kalm ış; yerlilere verdikleri k ü ltü r unsurları daha çok olm uştur. D ânişm endlilerin E rm eni m enşeine dair bazı kaynaklarda rastlanan m ü p h em kayıdlar

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI

4 5

lunan İ. H akkı U zu n çarşılı, O sm an lı te şk ilâ tı ve A n ad o lu Beylikleri h akkındaki eserleriy le d e Selçuk ta rih in e çok h iz m e t y ap m ıştır. Bazı tah lil ve terk ip zaaflarına rağ m en , eserleri bu m ev zu lard a to p lu ve ileri bir adım teşk il eder; k itâb elerin n e şri ile d e zengin m alzem e v e rirle r86. M eh m ed K öym en in şa

vaktiyle M. H. Y ınanç’ı da b ir hayli u ğ raştırm ış (Anadolu’nun Fethi, s. 93-100) olup daha o devirde D ânişm end-nâm e rivâyetlerinin yaygın b u lu n m asın d an ve kaynaklara da bu karışıklığın aksetm esinden başka bir şey değildir. G erçekten, tafsilâtı D ânişm edliler hakkında hazırladığım ız araştırm ada verilm ekle beraber, b urada D estân ’a göre 360 (971)’de M alatya’ya ve Battal Gazi’ye bağlanan D ânişm end Gazi’n in aynı zam anda Ali bin Yahya’nın neslinden gelm ekte ve d estanın, BizanslIlara karşı 249 (8 6 3 )’de şehid d ü ­ şen, bu E rm eni m ühtedisin i de içine alm akta o ld uğunu belirtirsek bu rivâyetlerin ana kaynağını gösterm iş oluruz. Fetihten sonra eski şehir ve köy adlarının, bölgesine göre, değişik b ir n isbette, yaşam ası tabii ve izahı pek kolay olup T ürkleşm ede ve yerli k ü ltü rü n devam ında bu u n su ra fazla bir ehem m iyet atfedilem ez. M üellifin bu kadar k udretli gösterm ek istediği D ânişm endlilerin Selçuklular tarafından, artık A nadolu’yu b enim sedikten sonra, o rtadan kal­ dırılm alarına dair sebep de pek anlaşılm az olup sultanların Selçuk hâriedanm a m ensup olm alarına ve Selçukluların İslâm dünyasından k ü ltü r u n surları getirtm elerin e bağlan­ m ıştır. M üellifin iddiası hilâfına da fü tû h at devrinde olduğu gibi sonraları da A nadolu hâkim iyeti Selçuklulara aid bu lu n u p D ânişm endliler b u n u sadece I. Kılıç A rslan ’ın ölüm ünden sonra ve M elik Gazi devrinde 1109’dan 1135 yılına kadar ellerinde tu ta ­ bildiler. D ânişm endliler ile Selçuklular arasındaki m ücadelelerin esasın d a aranan bir k ü ltü r aykırılığını d ü şünm ek ve bu fark dolayısı ile de Selçukluların onlara m ahsus gazi unvanını alm aktan çekindiklerini ileri sürm ek de hiçbir tem ele dayanm az. Uç em ir­ lerine m ahsus bulunan ve D ânişm endliler gibi h e r uç beğine sultan lar tarafından tevcih edilen bu unvanın su ltan lar tarafından n âdiren kullanılm ası tabii idi. Seyyid gazi m eza­ rının, hiç olm azsa II. Kılıç A rslan zam anında, 1 174’de, bilindiğine dair H erevî’nin kaydı (Kitâb uz-Ziyârât, nşr. J. T hom ine-Sourdel, Şam 1953, s. 58) D ânişm endlilerin yıkılışın­ dan sonra, I. G ıyâseddin K eyhusrev’i ta h ta çıkarm alarına yardım ları dolayısiyle, Selçuk­ luların onlara b ir cem ileleri olduğuna dair düşünceyi de b ertaraf eder. P. W ittek, böylece o zam ana kadar, bu karanlık kalm ış devrin bu m ü h im m eselelerine tem as ederken Beylikler devri ötesin d e pek hazırlıklı bulunm adığı ve kaynaklara ve husûsile m evzularla alâkalı kayıdlara dayanm adığı için bu um ûm î ve m ü p h em görüşle­ rini de tam im iy le yanlış vazedilen G aziler nazariyesine bina etm iş ve herh ald e m ü p h em ve kifâyetsiz hüviyeti dolayısiyle de bu görüşü pek akis bırakm am ıştır. B ununla beraber Cl. C ahen bazı araştırm alarında bu eserlere “en iyi um û m î bir görüş" (Byzantion, XVIII (1948), s. 6) nazarile bakarken o n u n da bu h u su slar ile uğraşm am ış b u lu n d u ğ u n u gös­ terir. Bu kadarla W ittek ’in G aziler nazariyesinin zaaflarını belirtm iş oluyoruz. Bu ese­ rim izde tü rlü vesilelerle bu h ususlara tem as edilecek, fakat asıl tafsilât "Anadolu’nun Türkleşmesi” adlı kitabım ızda verilecektir. B ununla beraber VVittek’in T ürk tarihi hak­ kında büyük hizm etlerini de unutm am alıyız. 86 İ. H. U zunçarşılY nın Osmanlı teşkilâtına medhal (İstanbul 1941). Burada Büyük Selçuk­ lular, A nadolu Selçukluları, A nadolu Beylikleri, İlhanîler ve M em lûkların m üesseseleri ele alınm ıştır. Asıl çalışm alarını O sm anlı tarih in e verm iş olm akla beraber Sivas şehri (İstanbul 1928), Kitabeler I, II (İstanbul 1927-1929), Kütahya şehri (İstanbul 1932) ve

4 6

SELÇUKLULAR İARİMİ

k ita p ların a d air m ü h im b ir te tk ik in d e n so n ra d a S u lta n Sancar ve S elçu k lu ­ ların ilk devri ü zerin d ek i m ü h im e serleriy le ta n ın m ıştır. Siyasî ta rih te tk ik ­ leri içind e k alan ilim a d a m ın ın b u sa h a d a sağlam çalışm a y ap ark en b ir y an ­ dan fazla te fe rru a ta g irişm esi, ö te y a n d a n m ü h im m e se le le rd en u zak k a lm a ­ sı o n a a it çalışm aların b ir h u s u s iy e tid ir87. İb ra h im K afesoğlu’n u n M elikşah h ak k ın d a k i eseri d ev rin eh e m m iy e ti ile a sla m ü te n a sip o lm am a k la b era b er b ir ilk m o n o g rafi o larak k ıy m et k azan m ak ta; fak at A n ad o lu ile ilgili b ah isleri d e M. H. Y ınanç’ın h a ta la rın ı te k ra rla m a k ta d ır. O n u n , kaynak ve te tk ik b a ­ k ım ın d an d a h a m ü s a it b u lu n a n H â riz m -şâ h la r ta rih i d a h a sağlam b ir çalış­ m a m a h s û lü d ü r. B u n u n la b e ra b e r o, b u ra d a d a B arthold, F. K öprülü ve Zeki V elidi T o g a n ’ın bazı m ü h im ç a lışm a la rın a ve m alzem e b o llu ğ u n a rağ m en siyasî ta rih in d a r h u d u d la rım a ş a m a m ış tır88. F a ru k S ü m e r’in O ğuz etno lo jisi ü z e rin d e yaptığı a ra ştırm a la r, u m û m î g ö rü şle re sah ip b u lu n m a m a k la ve m ü h im m e se le le rd en u zak k alm ak la b e ra b e r, Selçuk ta rih i için kıym etli bir çalışm a m a h s û lü d ü r89. A. S. L am p to n İra n to p ra k id âre sin e d a ir e serin d e Selçuk ık tâ ın a d a y er v e rm iştir. Lâkin m ü e llif k aynak ve tetk ik le ri kâfi d e re ­ cede k u llan m ad ığ ı gibi bu m ü h im m e v z u u n m ahiyeti sağlam b ir şekilde m ey d an a k o n m a m ış ve bu m ü e sse se n in S elçu k lu lar ile geçirdiği ink ılâp ve

Anadolu beylikleri (İstanbul 1937) gibi O rtaçağ Türkiyesi üzerindeki m ü h im çalışm a­ larının esasını teşkil eder. 87 Büyük Selçuklu imparatorluğu II. (A nkara 1954), “Büyük Selçuklu im p arato rlu ğ u ’n u n k u ru lu şu ” (D.T.C.F. dergisi, XV, 1-3 (1057), XVI, 3-4 (1958), Büyük Selçuklular devrini um ûm î m ahiyette ele alan Selçuklular devri Türk tarihi (Ankara 1963) M ehm ed Köym en ’in başlıca eserleridir. 88 İbrahim Kafesoğlu, Melikşah devrinde Büyük Selçuklu imparatorluğu (İstanbul 1956), Hârizmşahlar devleti tarihi (A nkara 1956). İslam Ansiklopedisi’nde İ. Kafesoğlu im zasını taşıyan Selçuklular m addesi ise bizim , kendi idarelerinde bulunan, Ansiklopedi’ye gön­ derdiğim iz bu kitabın, kendine göre ve çok bozulm uş bir hulâsası olup eserim iz basıla­ cağı yerde tu tu lm u ş ve adı zikredilm eden ak tarılm ıştır (Bak. “Selçuklular h akkında yeni bir neşir m ünâsebeti ile”, Belleten, sayı 116 (1965), s. 639-660). 89 A nadolu’ya gelen Oğuz boylarına aid arşiv m alzem esini toplayan bu çalışm alardan sonra X. asırda O ğuzların hayatları, O ğuzlara aid d estan î eserler ve nihâyet O ğuzlar’a dair um û m î bir m akale (İA) başlıca çalışm alardır. M üellif O ğuzların m enşei, m uhâceretleri, İçtim aî ve kültürel durum ları gibi m eselelere girişm em iştir. Değerli ve çalışkan tarihçi bu araştırm alarını şim di bir kitap halinde n eşretm iştir. Lâkin o b urada Göktürklerin O ğuzlardan olduğunu anlayam am ış veya W. B arthold’un hatalarını te k ra r­ ladığı gibi bize aid bazı fikirleri kendisine mal ederken yaptığı yanlışlar ile de, daha k ü ­ çük bir ölçüde, K afesoğlu’nun d u ru m u n a dü şm ü ş olup bu husus başka bir yerde göste­ rilecektir. O nun N. Lugal ile birlikte Tarih-i Diyârbekriyye'yi (Ankara, 1964) neşre baş­ lam ış olm aları da kayda şâyândır.

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI

4 7

yenilikler de b e lirtilm e m iştir90. M elik şâh 'ın ö lü m ü n d e n so n ra Selçuk İm para to rlu ğ u ’n u n uğradığı siyasî b u h ra n h a k k ın d a M. S a n a u lla h ’ın k ü çü k eseri de kayda d e ğ e r91. Selçuk tarihi kaynakları a ra sın d a k u llan ılm ası gereken T ü rk çe Dânişmend-nâme'yi güzel b ir te tk ik ve F ran sızca te rcü m esiy le n e şre ­ d en İ. M elikoff d e sta n d a k i tâ rih î u n su rla rı m ey d an a k o y m ak ta ileri b ir adım a tm ış tır92. Bizans ve Haçlı ta rih i ü zerin d ek i ç alışm aların S elçuklularla ve h u su siy le O rtaçağ T ürk iy esi ta rih i ile u ğ ra şa n la r için b ü y ü k b ir e h e m m iy eti v ardır. Lebeau, Finlay ve sair b ir çok m ü elliflerin u m û m î B izans ta rih le ri ile B izans’a d air çıkan m o n o g rafi, dergi ve sayısız te tk ik le rin d e Selçuk-B izans m ü n â s e ­ b etleri ile ilgili m ü h im k ısım la r ve k ay ıtlar vardır. Bu m ü n â se b e tle ri do ğ ­ ru d a n d o ğ ru y a ele alan J. L a u re n t’in e se rle ri ise h u s u s î b ir eh em m iy e t arz e tm e k te d ir. B u n u n la b e ra b e r o n a a it b u e se rle rd e Şark k ay n ak ların a ve ta ri­ h in e kâfi d e reced e n ü fu z e d e m e m e k ten , S elçuklu o rd u la rın d a n ziyâde T ü rk m ille tin in göçm ek z o ru n d a kaldığını, A n a d o lu ’yu k e n d isin e y u rt yaptığını b ilm e m e k te n ileri gelen m u k a d d e r h a ta la ra ra stla n ır93. Bu vesile ile Selçuk tarih i ü z e rin d e k i çalışm aların d a B izans ta rih i için eh e m m iy eti k en d iliğ in ­ den m ey d an a ç ık m a k ta ve k en d i ç a lışm alarım ızd a bazı m ese le le r d e ay d ın ­ lan m ış b u lu n m a k ta d ır. A n ad o lu ta rih î coğrafyası h a k k ın d a S ain t-M artin , W . R am say ve E. H o n ig m a n n ’ın, b irb irin i tam am lay an eserleri B izans tarih i kadar S elçu k lu lar için de b ire r el-k ita b ıd ır94. H açlı ta rih i için so n o larak çı­ kan R. G ro u sse t, D. R u n cim an ve A. S. A tiy a’n ın eserleri m ü h im d ir95. W .

90 Landlord And Peasant in İran, Oxford 1958. 91 Sanaullah, The Decline o f the Saljuqid epmpire, C alcuta 1938. 92 La Geste de Melik-Dânişmend, I, Paris 1960, M üellif daha önce Dustûr-nâme-i Enverî'yi de La Geste d’Umur Pacha (Paris 1954) adile Fransızcaya tercüm e etm iştir. 93 Bizans-Selçuk m ünâsebetleri üzerinde yapılan araştırm alarda J. L aurent’nin eserlerin ­ den daim a faydalanılm ıştır. Aşağıda o n u n bazı hataları düzeltilecektir. Bu h u su sta en m ühim tedkikleri Byzance et les turcs Seldjoucides jussqu’en 1081, N ancy 1913; Byzance et les Origines du Sultanat de Routn (M elanges Ch. Diehl, I, Paris 1930; “D es Grecs aux C roisés”, Byzantion 1, 1924. Saint-M artin, Mémoires historiques et géographiques sur l’Arménie, Paris 1819; W. Ramsay, The Historical Geography o f Asia Minor, London 1890 (tr. trc. M. Pektaş, Anadolu’nun tarihi Coğrafyası, İstanbul 1961); E. H onigm ann, Die Ostgrenze des byzantinischen Reiches, Bruxelles 1935. Bizans-Arab m ünâseb etlerin e dair A rap kaynaklarının toplanm ası gibi Bizans-Türk m ünâsebetleri hakkında da böyle bir eser faydalı olurdu. 95 Haçlılar hakkında yapılan geniş neşriyat arasında son olarak bu m üelliflerin eserleri kayda şâyândır. Histoire des Croisades, Paris 1934-1936; A. History o f the Crusades, C am bridge 1951-1952; The Crusades in the Later Midille Ages, London 1938. Bu son eserin

4 8 ______________________________________________________________

SELÇUKLULAR

H aslu ck ’u n B izans, A vrupa ve k ısm e n de İslâ m -T ü rk k ay n a k ların d an to p la­ dığı m alzem e ile Selçuk ve O sm a n lı d e v irle rin e a it d in î ve e tn o g rafık araş­ tırm a la rı d a çok lü z u m lu d u r96. O rta -ç a ğ Ş ark tic â re tin d e T ü rk iy e Şark-G arp kavim leri a ra sın d a b ir k ö p rü vazifesini g ö rm e k te ve b u seb ep le b u b ak ım d an da Selçuk ta rih i b ü y ü k b ir e h e m m iy e t ta şım a k ta d ır. O rta-çağ Şark ticâ re ti h a k k ın d a W . H ey d ’in iki ciltlik k lâsik eseri h â lâ k ıy m etin i m u h a fa z a e tm e k te ve97 G. I. B ra tia n u ’n u n K arad en iz’d e C eneviz tic â re tin e ait a ra ştırm a sı da b u n a bir ilâve o larak m ü h im m a lû m a t v e rm e k te d ir98. Bizim “Orta-çağ Türkiye İktisadî tarihi” adlı eserim iz çıkıncaya k a d a r b u e se rle rin d ağ ın ık b ah isleri ve kayıtları g ö z ö n ü n d e tu tu lm a lıd ır. Selçuk âb id eleri ve sa n a t e se rle ri ü z e rin d e o ld u k ç a m ü h im b ir neşriy at y ap ılm ıştır. B unlar a ra sın d a J. Strzyovsky, H. G luck’u n çalışm aları T ü rk sa n atı h a k k ın d a u m û m î ve yeni g ö rü şle rle tem â y ü z eder. O rta ve Şarkî A n a­ d o lu âb id eleri h a k k ın d a ve V an B erchem , H alil E d hem , A. G abriel, K onya ve havâlisi m ü n â se b e tiy le Löytved ve F. S arre, C e n u b î G arbî A n ad o lu m im arisi için R. R ie m sta h l ve son o larak Selçuk k erv an saray ların ı to p la y an E rd m an n ve Umûmî Türk sanatı adlı eseri ile E. D iez Selçuk san a tı ve âb ideleri ü z e rin ­ deki başlıca n e şriy a tın sah ip lerid ir. A. M igeon ve G. M arçais’in İslâm sa n a ­ tın a d air e se rle rin d e S elçu k lu larla ilgili m ü h im k ayıtlara ra stla n ır. P o p e’n in İran sa n a tın d a S elçu k lu lar için d e m ü h im b a h isle r vardır. İslâm ü lk ele rin d e ve b ilh a ssa İra n ’d a T ü rk sa n a t m a h sû lle rin i İran lılara m al e d en fikir ve n e ş­

sahibi olan S. A tiya’nın bazı büyük görüş ve tarih hataları derhal dikkati çeker. F ilhaki­ ka O sm anlIların M ısır ve Suriye’nin fethine A vrupalIların A frika’yı dolaşan H indistan yolunun keşfi ve A rap m em leketlerinin İktisadî su k u tu sebebini gösterir. H albuki Por­ tekizliler M ısır’ın fethinden önce K ızıldenize hâkim olm ağa ve h a ttâ İslâm ın m ukaddes beldelerini işgale girişm işlerdi, ki II. Bayezid’in yardım ı ile M em lûklar bu istilâden m u ­ vakkaten kurtulm uşlardı. Haçlı seferlerinin ikinci ve şiddetli safhasında yalnız Yakınşark değil b ü tü n İslâm dünyası da karşılaştığı azim tehlikelerden ancak O sm anlı kudreti sâyesinde k u rtu ld u ğ u halde A raplıktan ziyâde H ıristiyan taassu b u n a kapılan bu m üellif T ürklerin kendi m em leketlerini "m ü ste m lek e” olarak istism ar ettiklerini iddia etm iş ve evvelce A vrupalılar tarafından ileri sü rü len ve bilahare terk edilen bu basit ve sakat gö­ rü şü tekrarlam ak hatalarına k urban gitm iştir, ki bu garip iddiaları başka bir yerde m ey­ dana koym uş bulunuyoruz. 96 Bu araştırm alar Christianity and İslâm under the Sultans (Oxford 1929 iki d id ; Bektaşilik tedkikleri (Istanbul 1928) adlı eserlerinde toplanm ıştır, İihanlılar için D ’O h sso n ve H ow orth’m um û m î Moğol tarihlerinden sonra B. Spuler’in İran Moğolllan tarihi (A nkara 1957) de, hatâlarına rağm en tavsiyeye şâyândır. 97 Histoire du Commerce du Levant au Moyen-âge, Paris 1936 (baskısı). 98 Commerce Génois dans la Mer Noire au Xllle siècle, Paris 1929.

SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI

4 9

riyatın h e n ü z d ü zelm ed iğ in i d e bu m ü n â s e b e tle h a tırla tm a k icap eder. B un­ d an başka b ir Selçuk ta rih in in m ev cu t b u lu n m a m a sı da bu n e şriy a tta kaçı­ nılm az b ir ta k ım h a ta la ra seb eb iy et v e rm iştir, ki b u h u s u s a d a b ir m isâl ile te m as e tm e k y erin d e o lu r. Filhakika, V an B erchem , H alil E d h e m ve G abriel, bazı eski s ü tu n b aşlıkları dolayısiyle, K ayseri U lu C âm iin in k ilised en çevril­ m iş o ld u ğ u n u ileri s ü rü y o rla rd ı" . H alb u k i çağdaş b ir m ü ellifin, D ân işm e n d li M elik M eh m ed “u z u n z a m a n d a n beri h a ra p o lan K ayseri’yi y en id e n im a r etm eğ e b aşladı. (Y ıkılm ış) b ü y ü k m â b e d le rd e n k o pardığı m e rm e r ta şla r ile b inalar in şa etti; d aim î o rad a o tu ru y o rd u ”, kaydiyle o n a a it bu U lu Câm i’deki kilise sü tu n la rın ın m en şein i ve b u h ü k m ü n yanlışlığını m ey d an a k o y m u ş tu r100. B u n u n gibi A lâaddin K eykûbad ta ra fın d a n K ayseri-Sivas yolu ü zerin d e in şa ed ilm iş S u lta n H anı da, ta rih î m a lû m a tın elde ed ilm em esi yü zü n d en , G abriel ta ra fın d a n m u a h h a r b ir d ev re m al e d ilm işti101. Bu n e şriy a t ta b lo su b ile S elçuklu ta rih in in n e d erece k a ran lık lar içinde kaldığını, a ra ştırm a la rın d a çok k e re d o ğ ru d a n d o ğ ru y a m evzu ü ze rin d e değil k e n a rın d a o ld u ğ u n u , yeri g eldikçe işa re t edileceği ü zere, m ü h im m e se ­ lelerin n e d e n m ey d an a k o n m ad ığ ın ı, k av ran ılam ad ığ ın ı ve h a tta te rsin e a n ­ laşıldığını g ö ste rir. Bu d u ru m çalışm aların kifâyetsizliği ile alâkalı o lm ak la b era b e r Ç in h u d u tla rın d a n A kd en iz k ıy ıların a k a d a r u z u n sü ren , b ir çok ülke ve k av im lerin ta rih in i de içine alan b ir d ev rin te tk ik in d e k arşılaşılan güçlükleri de kolayca g ö ste rm e k te d ir. K aynakların kifâyetsizliği, dağınıklığı ve çeşitli d ille rd e b u lu n m a sı d a h a tırla n m a lıd ır. Ö te yandan S elçuklu ta rih i, d a r m ânâsiyle, S elçu k ’u n so y u n d an gelen h a n e d a n la rın k u rd u k la rı d ev letlere in h isa r e tse de, g en iş m ânâsiyle, b ir çok T ü rk m e n beyi, A tabeği er ve E m irler tara fın d a n k u ru la n d ev letleri ve b ir çok h ü k ü m d a rla rı, T ü rk ista n h an ların ı, G azne, H ârizm ve G or su lta n la rın ı d a içine alm ak ta, bu seb ep le b u b ü yük devir az a m e t k a z a n m a k ta ve n e tic e o larak S elçuklu ta rih in in yazılm asını g ü ç leştirm e k te d ir. F ak at J. S au v ag et’in isa b e tle k aydettiği ü zere, S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u ’n u n k u ru lu şu , y eni d ü şü n c e ve h ay at ta rzı ve yeni a n ’a n ele r g etirm e k le “İslâm m ed e n iy e tin in b ir y e n ile şm e si”, XI. asırd an so n ra Y akınŞark ta rih in in a n a h ta rı o ld u ğ u ve h a ttâ A v ru p a ta rih i ile de çok alâkalı b u ­

99 Bak. Van Berchem , “E pigraphie des D anishm endides”, ZA, XXVII, s. 89; H. Edhem , Kayseriyye şehri, İstan bul 1334, s. 17; A. Gabriel, Monuments turcs d’Anatolie, Paris 1931, I, s. 32. 100 Süryanî M ihael, Chronique, III, s. 237. 1,11 Bak. O sm an T uran, “Selçuk kervansarayları”, Belleten XXXIX (1946), s. 460.

5 0

.SELÇUKLULAR TARİHİ

lu n d u ğ u h ald e “A vrupalı şark iy atçıların te tk ik le rin i M ısır ve başk a sahalar ü z erin d e te k s if e tm e le ri” 102 b u d e v rin k a ra n lık k a lm asın ın başlıca sebebini teşk il ed er. S elçuklu ta rih i h a k k ın d a k i a ra ş tırm a kifâyetsizliği ve bilgisizlik bu dev rin m ü te h a s s ıs ı o lm ayan bazı A v ru p alı ilim ad am ların ı m en fî fikirlere şevketm iş; İslâm kav im leri ve m e d e n iy e ti ta rih in d e yeni b ir safha ve h a y ati­ y eti y a ra ta n S elçu k lu ların ve b u m ü n â s e b e tle T ü rk le rin İslâm m e d e n iy etin in in tih a tın a âm il o ld u k la rın a d air ağ ır h a ta la ra d a seb eb iy et v e rm iş tir103. B ura­ d a Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti adlı bu ese rim izle Selçuklular tarih in i, u m û m î esasları ve m ese le le ri ile, to p lu b ir şekilde m ey d an a koyar ve ay d ın latırk en , k ay n ak lara b u k ita b ın h acm i ve m ah iy eti n isb e tin d e bir b ah is ayrılm ış ve m e tin d e d e b ir a ra d a veya m ev zu ların e h e m m iy e t k azan d ı­ ğı h alle rd e ayrı ayrı g ö ste rilm iştir. B üyük S elçu k lu lar ta rih i b u şekilde te lif ve te k s if ed ilirk en , İslâm Ansiklopedisi’n d e A n ad o lu su lta n la rın ı o ld u k ça ta fsi­ lâtlı yazdığım ız için, T ü rk iy e S elçu k lu ları çok d a h a k ısa ve u m û m î çizgileri ile ele a lın m ış ve b u h u s u s ta ta fsilâ t ve bibliyografya için de bu m akalelere havâle y a p ılm ış tır104. H a ttâ b u m a k s a tla yapılm ış n e şriy a t d ü şü n ü le re k , M elikşâh ve S an car d ev irlerin in ta fsilâ tın d a n k açınılarak m ü h im m eseleleri ve m e d e n iy e t ta rih i g ö z ö n ü n d e tu tu la ra k , g eniş m ânâsiyle, İktisadî, İçtim aî ve k ü ltü re l cep h eleriy le b ir Selçuk ta rih i b u n d a n so n ra n eşred ilec ek tir. T a­ rih te e h e m m iy e t ve ro lleri m a h a llî kaldığı n is b e tte de kaynakları bol olan Irak, Suriye ve K irm an S e lç u k lu la rın a ise ese rd e d ah a u m û m î o larak tem as ed ilm iş ve k ay n ak ları d a an cak m ü h im ve z a ru rî h alle rd e g ö ste rilm iş tir105.

102

J. Sauvaget, Introduction à l ’histoire de l'Orient musulman (Paris 1943) adlı el-kitabinda Selçuklular tarih in in u m û m î kaynaklarını ve bibliyografyasını verirken (s. 140-152) Selçukluların cihan tarih in d e eh em m iy etin e dair yeni b ir görüşe sahip o ld u ğ u n u gös­ term iştir. Bu eser Cl. C ahen tarafından genişletilerek ikinci defa basılm ıştır.

103 Bak. böl. VIII, 6. 104 Y ukarıda b ahsettiğim iz üzere bilahare n eşrettiğ im iz Selçuklular zamanında Türkiye adlı eserim iz şim di siyasi tarih bakım ından ihtiyacı daha geniş bir ölçüde karşılam ıştır. 105 Selçuklu tarihi ile alâkalı birkaç yeni fakat ciddiyetsiz yerli ve yabancı e ser daha çık­ m ıştır, ki burada onlard an bahsetm ek bile yersiz olacaktır.

I. BÖLÜM

S E L Ç U K L U L A R IN M E N Ş E L E R İ V E İLK D E V İR L E R İ

Selçuklular, T ü rk le rin İslâm d ü n y a sın a h âk im o lm aların a ve yayılm a­ larına, İslâm m ed e n iy e ti ve kav im leri ta rih in d e yeni b ir d ev ir a çm aların a âm il olan kavim ve h â n e d a n la rın ad ıd ır. İki esas k o la ayrılıp XI. a sırd a n XIV. asra k a d a r T ü rk ista n , H ârizm , H o rasan , E fg an istan, İran, Irak, Suriye, A zer­ baycan ve T ü rk iy e ’de h ü k ü m s ü rm ü şle rd ir. S elçuk’u n oğlu M ikâil’in n e s ­ lin d en gelen B üyük S elçu k lu lar ile Irak, K irm an ve Suriye S elçukluları b irin ­ ci kolu, Selçuk’u n b ü y ü k oğlu A rslan Y abgu’n u n to ru n la rı ta ra fın d a n k u ru ­ lan T ürk iy e S elçu k lu ları d a ikinci k o lu teşk il eder. D evletin k u ru lu şu n d a n önce Selçuklular (Selçukıyârı, Selçukıyye, Salâcıka) tab iri, dar m ân âsı ile, sadece, M ikâil’in o ğ u lla n T u ğ ru l ve Çağrı bey lere m e n su p T ü rk m e n le re alem olup, diğerleri b azan S elçu k ’u n oğlu Y u su f Y ınal’a n isb e tle Yınallılar (Yinâliyân) ve A rslan Y abgu’ya m e n s u p o la n la r d a Yabgulular (Yâvgiyâtı veya Yâvgıyya) adları ile anılm ışlar; d a h a k ü ç ü k z ü m re le r de, beyleri dolayısı ile, Kızıllılar, Yağmur­ lular ad ların ı a lm ışlard ır. Ç ok geniş m ân âsiy le de T ü rk is ta n ’d an A kdeniz kıyıların a k a d a r h ü k ü m sü re n b ü tü n b u dev ir T ü rkleri Selçuklular tâb iri ve tarih i şü m û lü n e girer. Bu h â n e d a n ın ceddi Selçuk’u n adı, arap h arflerin in fo n etik kifâyetsizliği dolayısiyle, k ay n ak lard a ve te tk ik le rd e , Selçuk şek linde yerleşm iş ise de, bu şekil T ü rk çe â h e n k k a n u n u n a aykırı o ld u ğ u n d a n , tarih çilerin d ik k a tin i çek ­ m iş ve ilk d efa M a rq u a rt b u n u n a slın d a “Salçuk" o lm ası gerektiği fikrini ileri s ü rm ü ş tü r. F ak at ö n ce W . B arthold, d a h a so n ra d a bu m eseleyi h u s u s î bir a ra ştırm a m ev zu u yap an L R asonyi, K âşgarlı M a h m u d ’un ve D ed e-K o rk u t k ita b ın ın verdiği y azılışlara d ayanarak, d o ğ ru s u n u n “Selçuk” olacağı tezini m ü d a fa a e tm iş le rd ir1. Bu tez o ld u k ça tasv ib g ö rm ü ş2 ise de eski şekil yine de m u h a fa z a e d ilm iştir. XII. ve XIII. a sır m ü ellifleri de bu tezi te ’y it ed en bu

1 Bk. Rasonyi, “Selçuk adının m en şe’ine d air”, Belleten, X, s. 377-384. 2 F. K öprülü, Belleten, XXVII, s. 274.

5 4

.SELÇUKLULAR TARİHİ

im lâyı v e rm işle rd ir3. Bu beş k aynak d ışın d a b ü tü n İslâm yazarları ism i hep “Selçuk” şek lin d e yazm ışlardı. Bu im lân ın , “Salçuk” şek lin d e telâ ffu z u n a bir engel b u lu n m a d ığ ın d a n Salçuk ve Selçuk gibi iki telâffuz ile k arşıla şm ış o lu ­ yoruz. Bu seb ep le birinci te z in de re d d e d ilm iş o ld u ğ u n u san m ıy o ru z. Bilâkis T ü rk çen in , fo n etik b ir kaide olarak, k alın se sle rd e n ince seslere d o ğ ru te k â ­ m ü lü d ü ş ü n ü lü rs e aslın ın “Salçuk” o ld u ğ u ve “Selçuk” şek lin in m u a h h a re n m ey d an a çıktığı an laşılır. F ilhakika k ay n ak ların ittifak eylediği “Selçuk" im lâ­ sın ın “Salçuk” şek lin d e o ld u ğ u ve söy len d iğ i h a k k ın d a b ir delil de eski tü rk ç ed e sal- (sel- değil) isim ve fiil k ö k ü ile y apılm ış bir tak ım isim lerin m ev cu d iy etid ir. G erçek ten Salcı, Salı, Salındı, Saltuk ve Salgur (Salur) adları bu g ö rü şü t e ’y it ed er. B undan b aşk a “salçığ” k e lim e sin in de bazı T ü rk leh çe­ le rin d e (K oybal ve Sagay) “m ü câd eleci” m â n â s ın a gelm esi, kuvvetli b ir delil olarak, kay d a şâyândır. Bu so n kayıt ü z e rin d e d ik k a ti çeken P. P elliot bu güzel d elile rağ m en , B a rth o ld ’u n t e ’siri ile, b u n d a n fay d alanam am ış ve ik in ­ ci teze iltih a k e tm iş tir4. Böylece eski m ü e llifle rin T ü rk le rd e n bu ism i Salçuk şek lin d e d u y arak z a p te ttik le rin i, b aşlayan Selçük telaffuzu h e n ü z u m û m île şm e d e n yazılı k ay n ak ların b ask ısı ile b irin ci im lân ın y erleştiğ in i ve İkinci­ nin m ey d an a çıkam ad ığ ın ı m ey d an a k o y m u ş olu y oruz.

1. Selçukluların M enşe’i

S elçu k lu ların 24 O ğuz k a b ile sin d e n Kınık b o y u n a m e n su p b u lu n d u ­ ğ u n d a k ay n ak lar b irle şm e k te ve b u h u s u s ta hiç b ir te re d d ü t k alm am akta d ırr5. A lp A rsla n z a m a n ın d a Suriye h av âlisin i feth e d e n Yabgulu (Yavgıyya) T ü rk m e n le ri reisi A tsız’ın aynı Kınık b o y u n a m e n su p o ld u ğ u n u d a ilâve ed e­ lim 11. D iğer kaynak lara, O ğ u z-n âm ey e ve a n ’aneye aykırı olarak K âşgarlı M a h m u d ’u n Kınık b o y u n u alt sıra d a n b aşa çıkarm ası, z a m a n ın d a S elçuk­ lu ların k azandığı eh em m iy etle alâkalı olm alıd ır.

3 Azimî, nşr. C ahen, JA, 1938, B. 360, 460. Keykâvüs’e aid Sivas D âr uş-şifâ vakfiyesi (615). A nili Kadı B urhaneddin, Erıîs ul-kulûb, nşr. F. K öprülü, aynı yer, s. 501. 4 Notes sur l’histoire de l’Horde d ’Or, Paris. 1950, s. 176. İsim b ü tü n O rtaçağ boyunca Selçuk h atu n olarak m elike veya pren slere de verilm iş ve bu arada İlhânî devrinde yine ilk şekli ile Salçuk h a tu n şeklinde m eydana çıkm ıştı (Bak. Reşîdeddin, Tarih-i Gazânî, nşr. K. Jahn, s. 10). 5 Kâşgarlı M ahm ud, Divân, I, Sadr ud-D în el-H useynî, Ahbâr ud-devlet al-Salçukiya, Lâhur. 1933, s. 3; Oğuz-nâme, Topkapı 1654. 250a; Raşid al-Din, Cami’ ut-tavârih, nşr. A hm ed Ateş, A nkara 1060, s. 5; H am dullah Kazvinî, Târih i güzide, GM. s. 434. 6 İbn ul-Azrak, Târih Mayyâfârkîn, British M useum , Or. 5803, 153 b.

SELÇUKLULARIN MENŞLLLRİ VI İl K 1)1 VİRII 1(1

5 5

Selçu k ’u n babası Dukak (Tukak) ü z e rin d e d e bir ih tilâ f y o k tu r. B unun bâzan Yukak şe k lin d e g ö zü k m esi fonetik b ir h â d ise o lu p bu da, U ral n e h ir ad ının D ayıkıı m ü n â se b e tle G erdizî 1003 ve 1004 yılları a ra sın d a v u k u b u la n m ü h im b ir h â d ise d e n b ah sed er ve şü m û llü bir kayıt verir. G erçek ten o n a göre çok sık ışan E bu İb ra h im "Oğuz Türklerine gitti ve aralarında bir müddet kaldı. Onun büyüğü bulunan Yabgu müslüman oldu ve Muntasır ile sıhriyet kurdu. Birlikte Semerkand’ın Kühek kapısına dayandılar. Bu­ rada K arahanlı vâlisi Sü-başı T e k in ’i b o z g u n a u ğ ra tıp çok esirler daldılar. F akat çok h id d e tle n e n İlig H an o rd u s u ile b irlik te E bu İb ra h im ’i tâ k ip e tti ve m acerası yıllarca sü ren S âm ân î em îri n ih â y e t 1005 senesi ş u b a tın d a hayatını kaybetti ve y an ın d ak i T ü rk ask erleri de ö ld ü rü ld ü ”97. S elçu k ’u n ö lü m ü n d e n so n ra k e n d isin e tâ b i S elçukluların b aşın a geçen b ü yük oğlu ve T ürk iy e S elçu k lu ların ın d a a ta sı o lan A rslan ’ın Y abgu u n v a ­ n ın ı ta şıd ığ ım b iliyoruz. Lâkin S âm ân î e m îrle rin in son defa m ü ra c a a t edip y a rd ım ın ı; aldığı O ğ u zların reisleri yabgu u n v a n ın ı taşıdığı ve bu sırada m ü slü m a n o ld u ğ u , kay d ın a göre o n u n S elçuklu A rslan Y abgu’dan başkası o lm ası gerek lid ir. E sas kaynağı teşk il e d en U tb î ve G erdizî, M u n ta sır’a y a r­ d ım ed en T ü rk le ri h e p O ğ u zlar adıyla g ö sterd iğ i, İbn ü l-E sîr ve M îrhvvând gibi m u a h h a r m ü ellifler H a ru n B uğra H an ile İlig N asr z a m a n la rın d a c ere­ yan e d en h â d ise le ri b irb irin e k a rıştırd ık la rı, S âm ânîlere yapılan y ard ım ların h ep S elçuklu O ğ u z la rın a a it b u lu n d u ğ u n u d ü şü n d ü k le ri için, K arahanlılar ile v u k û b u la n iki m u h a re b e d e n so n ra ü ç ü n c ü sü n d e Y engi-kent O ğ u zların ın m ü d a h a le ed eb ilecek lerin i h a tırla rın d a n g e ç irm e m işle rd ir98. B aşta W . Barth o ld o lm ak ü z e re d ev rim izin tarih çileri de ya b u m e sele ü ze rin d e d ü ş ü n m ü ş v ey ah u t G erd îzî’n in m ü h im kaydı ü z e rin d e isab etli bir neticeye u la şab il­ m işlerd ir. X. a sır g arp coğrafyacıları, T ü rk kavim leri ve h u sû siy le O ğ u zların Sır havâlisi ve şe h irle rin d e ve b u a ra d a Y e n g i-k e n t’te de İslâm iy etin g ittik çe yayılm ası ve k u v v e tle n m e si h a k k ın d a güzel ta sv irle r verm işlerd ir. Lâkin bu asrın so n ları ve XI. a srın birinci y arıla rın d a O ğuz devleti ve y ab g u ların a dair h a b e rle r n â d irle şm iştir. B u n u n la b e ra b e r b u yayılışın sü ra tlen d iğ in i ta h m in

96 ‘U tbî, I, s. 336. 338; C urbâzkanî, s. 222. 223; İbn ül-Esîr, IX, s. 54-55. 97 Gerdizî, Zeyn ül-ahbar, nşr. M. Kazvinî, T ahran 1937. s. 50-51. İbn F unduk, Tarih-i Beyhak, nşr. A. Behm enyâr, T ahran 1317, s. 70. M untasır kaçarken O ğuz yabgusu da çekilm iş gözüküyor. Lâkin aynı m üellife göre “Yavgulular (m etin N avgıyân)dan A hm ed adlı kuvvetli bir kim se, 306 (1008) yılında K asaba'ya akın e tm iştir.” (s. 51) ki, Oğuz yabgularına m en su p old uğunu Y abgulular b ahsinde de göreceğiz. 98 'U tbi, I, s. 341-347; C urbâzkanî, s. 225-228. Buna karşı İbn ül-Esîr (IX, s. 163). M irhw ând (IV., s. 72) Selçukluların İlig H an’a ve Buğra H an’a sığındıklarını veya O ’n a (lara) karşı ihtiyatlı davranm adıklarını yazarlarken hem evvelce aldıkları esirleri geri verm ek suretiyle yayılmış rivâyetlerin tesirinde kalm ışlar; hem de daha sonraki hâdiseler ile bunları birbirine karıştırm ışlardır.

7 6

SELÇUKLUI AR IARİHİ

e tm e k güç olm adığı gibi b u d ev ird e u z a k -şa rk ta n y ak ın -şark a ve şark î A vru­ p a ’ya d o ğ ru g ittik çe kesâfeti a rta n b ü y ü k T ü rk m u h â c e re tin e d a ir İslâm ve H rıstiy an k ay n ak lard a geniş m a lû m a t v erm e k te ; k a h ir ek seriy eti m ü slü m a n olan O ğ u zlar A n a d o lu ’ya k ad ar g ö çerlerk en Ş âm ân î d in in d e k a lan la r da şi­ m ald en B alkanlara k ad ar yayılıyordu. F ak at O ğ u z devleti ve Y ab gularının ne zam an ve n asıl m ü slü m a n o ld u k la rın a d air te k b ir işa re t G erd izî’ye in h isa r e tm e k te d ir. F ak at b u kaynağa ve d iğ er h â d ise le re göre İslâm iyeti kabul eden Y abgu, B aran veya Ali H a n ’d an b aşk ası olam az. Bu h â d ise d e K arahanlılar ile O ğ u zlar a ra sın d a kalan S elçu k lu lara a it gaza m e fk û re sin i zay ıflatm ıştır. Oğuz-nâme İslâm gayreti ile, O ğuz H a n ’ı ve b ü tü n yabguları m ü slü m a n gös­ te rm e k le b e ra b e r y ine bu e serin s o n la rın d a ta rih e u y gun b ir tak ım vakalar b a k ım ın d a n k aynak vazifesini g ö r ü r " .

6. Selçuklular ve Oğuz Yabguları

T ü rk h u k u k u n a veya O ğuz tö re sin e göre h â k im iy ette b irinci m evki Kayılara a it o ld u ğ u n d a n O ğuz H a n ’d a n itib a re n o ld u ğ u gibi Y engi-kent yabg u ların ın d a O ğuz H a n ’ın to ru n u K ayı-han b o y u n a m en su b iy e ti g ö ste rilm iş­ tir. F ak at d e s ta n ın k ay d ettiğ i k arışık b ir devreye göre "Oğuzlardan Yazır bo­ yuna mensup” B aran H an o ğ lu Ali H an ile to ru n u o lan ve C en d vâliliğine tâyin edilen Şah M elik (D e sta n d a d iğ er adı Kılıç A rslan) h âk im iy eti ele alm ıştır. H a ttâ B aran H a n ’d a n önce de m ü slü m a n adı taşıy an iki yabgu d a h a yazılı ise de G erd izî’ye g ö re m ü slü m a n lığ ı k ab u l ed en y a b g u n u n Ali H an o lm ası g ere­ kir. Bu d u ru m m ü c â d e le n in Y azır y ab g u su ile “Kınık soyundan olan, Gazi Sel-

99 B arthold (Turkestan, s. 269) m ü slü m an olan yabgu üzerinde durm aksızın O ğuzların bu reisini A rslan Yabgu saym ıştır. G. P ritsak (Köprülü armağanı, İstanbul 1953, s. 405) hak­ lı olarak M u n tasır’ın son başvurduğu O ğuzların Selçuklular değil Y engi-kent O ğuzları olduğunu ileri sürm üş, b una başlıca sebep olarak Sâm ânî em îrî ile birinciler arasındaki bozuşm ayı zikretm iş ve 1043 yılında İkincilere ait yardım ı kabul etm iştir. Buna m ukabil M ehm et Köymen (s. 133-137) ve Cl. C ahen bu m esele üzerinde bazı m ü nakaşalar yap­ m akla beraber (s. 44-46) Y engi-kent yabgusu yerine yine Selçuklu A rslan Yabgu’nun bahis m evzuu olduğu kanaatini belirtir, ve İslâm iyete giren Yabgu’n u n ancak birincisi­ nin olabileceğine dair B arthold’un karanlıkta bıraktığı çok m ü h im bir kayıt ve m ânâsı açıkta kalır. Selçukluları daim î tâkip eden Y engi-kent yabgusunun Sâm ânî em îrinin yardım ına m uvafakat etm esi ve bu taraflarda yerleşm e arzusuna sahip olm ası ne kadar tabii idi ise de Selçuk O ğullarının da esir aldıkları kum andanları K arahanlılara iade edip İlig H an’a yaklaşm aları da o derece m akûl ve h a ttâ zarurî idi.

SELÇUKLULARIN MLNSELI Rl VI II K III VİRII Kİ

77

(iık Sü-başı" a ra sın d a g eçtiğini de m ey d an a k o r 100. S elçuk’un İslâm iyet u ğ ru n ­ da Ş âm ânî y ab g u lara karşı cihâdı da Yazır ve Kınık boyları a ra sın d a cereyan etm iş ve g ittik çe şid d e tle n m iştir. H a ttâ iki O ğ u z boyu İslâm birliğ in e dâhil olduğu z a m a n d a bile bu kabîlevî h u s û m e t n ih â y e t bulm am ış; bilâkis, a r t­ m ıştır. F ilh ak ik a b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti k a rşısın d a ve b ilh a ssa K ıpçakların baskısı ile O ğ u z devleti çö k er ve K ınık ile Y azır b o y lan M â v e râ ü n n e h r’de k en d ilerin e y u rt b u lm ay a u ğ ra şırla rk e n a ra la rın d a yine ça rp ışm ala r devam eder. O ğ u z-n âm e “Oğuzların dağılmış ve Şah M elik’in perişan olduğu vakit Yazır uruğundan A li H an’ın oğulları Yazır havalisine göç edip kendilerine Hisar-ı Tak’da yurt kurdular. Onların evlâd ve nesilleri hâlâ bu diyarda mevcutturlar,” ifâdeleri ta rih e uyg u n m ü h im b ir vesikadır; O ğ u z d e v le tin in XI. a srın b irinci yarıla­

11111 Reşîd üd-din, Câmi ut-tevârih içinde henüz yazm a halinde kalan Oğuz-nâme veya Oğuz destanı “Tarih-i Oğuz ve T ürkân ve Hikâyat-i C ihangir” veya biraz farklı başlıklar altın ­ da bir bahsi teşkil eder. Profesör Karl Jahn bu bahsi “Die Geschichte der Oğuzen des Raşîd ad-dîn” (W ien 1969) adı ile A lm anca’ya tercüm e etm iş ve esas aldığı Topkapı Bağdad köşkü 282 sayılı nüshasın ın da faksim ilesini kitabına eklem iştir. N otlar ve indekslerini koyan naşir böylece eseri m eydana çıkarm ış ve T ürk tarih in e güzel b ir h izm et daha yapm ıştır. Bu m etn i neşredeceğini daim a tekrarlayan m erh u m Prof. Z. V. Togan n ih â­ yet “Oğuz Destanı” adı altında Farsça’dan tercü m e ederken izahlarda da bulu n m u ş, lâ­ kin hastalığı ve hayattan ayrılm ası sebebi ile eser Dr. T uncer Baykara’n ın h im m eti ile bastırılm ıştır (İstanbul 1972). B ununla beraber m e rh û m u n çalışm alarını h en ü z b itir­ m em iş olduğu da m etinden anlaşılm aktadır. Farsça m etin d e T ürkçe ad ve tâbirlerin yazılışında bozukluklar ve o k u n u şu n d a zorluklar gözükür, ki m ü sten sih ler ya bu tü rlü kelim elerin yerlerini boş bırakm ışlar veya yakıştırm a şekiller ile doldurm uşlardır. Bi­ zim kanaatim ize göre T ürkçe anlatılan rivayetin Farsça m ütercim i Türkçeye ve d estana yabancı olup bir liyâkat g österm em iştir. H erhalde bu d u ru m sağlam bir Oğuz-nâme m evcut bulunm am asına ve tenkitli bir baskının yapılam am asına sebep olm u ştu r. Bu eserin T ürkçeden Farsçaya naklinde yapılan h atâlar yanında hikâyelerin de kısaltılm ası vâriddir. B ununla beraber asıl m ühim hatâ Cami üt-tevârih gibi m uazzam bir eser h azır­ layan hey’ete ve bizzat R eşîdeddin’e olsa gerektir. Z ira bu hey’ette T ürk T arihi ve d es­ tanlarını bilen bir zat bulunm adığı gibi iyi bir O ğuz-nâm eci de aranm am ış gözükm ek­ tedir. Filhakika kaynaklarda Oğuz-nâme'nin m ufassal nüshaları olduğunu, bu h u su sta san ’atkârlar, şair ve hikâyeci O ğuz-nâm eciler b u lu n d u ğ u n u gösteren kayıtları ve n ih â­ yet büyük san ’atkârı ve yazarı m eçhul şah-eser Dede Korkut kitabı ön ü m ü zd e du rd u ğ u d ü şü n ü lü rse, T ebriz’de büyük T ürk d estanı b asit b ir T ürkm en hikâyeci ile yabancı bir m ütercim elinde çok küçültülm üş, Camı’ üt-tevârih’i telif eden hey’et de zaten o kadar O ğuz-nâm e ve rû h u n u n dışında kalm ıştır, ki eserin adına uygun bir bahsi do ld u rm ak ­ tan ileri birşey de düşün em em iştir. Buna m ukabil M oğollar üzerinde çok durulm uş; hattâ M oğol tarih ve destanlarını ya T ürklere bağlam aya veya kendilerine mal etm eye çalışm ışlar ve b u n u n ötesin i aram am ışlardır.

7 8

.SELÇUKLUlAR TARİHİ

rın d a ç ö k ü şü n ü ve b izzat yabgu ailesi o lm ak ü zere b ü tü n m ü slü m a n O ğuz­ ların M â v erâü n n eh r, H arizm ve H o ra s a n ’a g ö çm elerin i kısaca b e lirtir101. F ilh ak ik a b ü y ü k m u h â c e re tin b ask ısı ile XI. a srın birinci yarıların d a Y engi-k en t d ev leti çö k m e k te ve m e v c u t O ğ u zlar d a b ü y ü k m u h â c e re te k a tıl­ m ak tad ırla r. Bu sıralard a Ali H an çok ih tiy a rla m ış ve e m rin d e o tu z -k ırk bin süvari b u lu n a n oğlu Şah M elik y ü z ü n ü c e n u b a çevirm iş; M â v e râ ü n n e h r ve H â riz m ’d e fetih lere g irişm iş fakat y in e S elçu k lu ları k e n d isin e engel ve h e d e f saym ıştır. N ite k im d ev rin ta rih ç isi B eyhakî “Şah Melik Selçukluların büyük düşmanıdır ve o n la ra b ir y er b ıra k m a m ış tır.” B aşka b ir m ü n â se b e tle d e “Sel­ çuklular ve Yınallılar ile Şah Melik arasında kadîm bir taassub, derin bir kin ve kan” b u lu n d u ğ u n u y azark en b u d ü şm a n lık ve m ü c â d e lelerin esk iliğ in e ve şid d e­ tin e de işa re t e d e r102. B u n u n la b e ra b e r çok c e su r olan Şah M elik siy a se tten anlam ıyor; S elçu k lu lara k arşı ta a s s u b u n k u rb a n ı olan b ir yol tâ k ip ediyordu. F ilh ak ik a b izzat d e s ta n a g ö re A li H a n o ğ lu n u atab eğ i ve veziri ile C e n d ’e g ö n d erm iş; fakat Şah M elik d elik an lı çağında b u ra d a çok k ö tü bir şö h re t k a z a n m ış ve b ab asın ı d a çok ö z le m iştir. Bu sebeple de aynı kaynak o n u n aley h in d e “bî-dâdger” yani zâlim sıfatın ı k u lla n m a k ta n sak ın m am ıştır. H albuki O ğ u z -n â m e b irço k k ısm ın d a Y en g i-k en t y ab g u ların ın g ö rü şü n e ve p ro p a g a n d a la rın a uyg u n b ir havayı a k se ttirir. N itek im Selçuk O ğuz d ev leti­ n in “sü-başı”sı yani o rd u k u m a n d a n ı o ld u ğ u ve O ğ u zların K ınık b o y u n a m e n ­ su p b u lu n d u ğ u h ald e Y abguların g ö rü ş ve p ro p a g a n d ası ile o d e sta n d a “keregüci" yani çadırcı b ir ailed en g ö ste rilm iş ve k ü ç ü ltü lm ü ştü r. B una m u kabil O ğuz tö re s in e göre siyasî h âk im iy ete h e r k ab ilen in m evkii m alû m o lm asın a rağ m en K ayılardan so n ra Y azırlar ikinci sıraya y ü k se ltilm iştir. F ak at Selçuk­ lu lar İslâm d ü n y a sın a sah ip ve cih ân g ir b ir im p a ra to rlu k k u ru n c a ve O ğ u z­ lara m e n su p o larak d e s ta n a d âh il o lu n c a o n la r a rtık h e m K ınık b o y u n a m e n ­ su p g ö ste rilm iş ve d e s ta n a g irm iştir; h e m de “D uvak” yani S elçu k ’u n babası T u k ak h a k k ın d a istik b âli k eşfed en ve ev lâd ların ın cih ân a h âk im olacağını m üjd eley en b ir rü y âd a a n latılm ış; zaferlerin d e b ü y ü k lü ğ ü , ad âleti ve k a h ra ­

101 O ğuz devletinin yıkılışına ve O ğuzların dağılışına dair destan, tercüm esi yapılan, şu m ühim m etni verir: “Be vakt-i teferruk-i O ğuz ve Perâgendegi-i Şah-M elik, em îrî ez ü stünw ân-ı Yazır ve pîşerân-i Ali H an be taraf-ı Yazır be-reftend ve m akam ve yurt-i hû d be-H ısâr T ak b e ’g -endahtend ve anca sakin ve m u tav attin şu d en t ve h en ü z evlâd ve a’hab-ı işân der an diyar m evcûd-cûd” (Bağdat köşkü nüshası 282, s. 601b. - 602a; E bu’l-G azi, Şecere-i Terâkime, s. 44a-44b). O ğuzlar ile birlikte M u n tasar’ı bırakan “H a­ şan bin T ak”in H isar-ı tâk kalesinin Baranlulardan önceki sahibi olduğu anlaşılıyor, ki kaynaklar o n u n bu zam anda vukubulan hâdiselerde kendisinden bahs etm işlerdir. 102 Beyhâkî, Tarih-i Mes’ûdî, nşr. Saîd Nefisi, T ahran 1 3 1 9 ,1. s. 541; II, (1326), s. 830.

SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI II K 1)1 VİRII Rl

79

m anlığı ile ta n ın m ış; pâdişalılığa yakışm ayan h arek etleri dolayısiyle d a ŞahM elik’e lâyık o ld u ğ u cezayı verdiği d e s ta n ın m alı o lm u ş tu r ki, b u n la r kay­ nak lard a d a m e v c u ttu r103. N û r-B u h â râ ’d a sık ışan S elçu k lu lar H a riz m ’e göçerlerk en b u ra d a Gazneli M a h m u d ’u n vâlisi b u lu n a n A ltu n -ta ş ’ın o ğ lu H a ru n , k ararın ı d e ğ iştir­ m iş; S elçu k lu lara h ıy â n e t ed e re k gizlice Şah M elik’e h a b e r g ö n d e rm iştir. G erçekten S elçu k lu ları tâk ip ed en Şah M elik o rd u su ile d e rh al C e n d ’den h a re k e t e tm iş ve çöl y o lu n d a n g elerek S elçu k lu lara ağır b ir b ask ın yapıp 8.000 k işilerin i m e rh a m e tsiz ce d o ğ ra m ış ve m alların ı yağm alam ış; cidden "zâlim ” sıfatın ı d a h a k e tm iştir. XII. a sırd a k e n d i m em le k e ti B eyhak’ın ta ri­ hini yazan İb n F u n d u k Selçuk o ğ u lları d e v le tin in b aşlan g ıcın d a 433 (1041) yılında o n u n b ir a k ın ın d a n b a h se d e rk e n "Ş ah M elik b. Ali el-Bârâtıî” adını ku llan ır ve “Hüsâm üd-devle Ebu’l-Fevâris H ârizm -Şah” (devletin kılıcı ve k a h ­ ra m an la rın veya şövalyelerin b abası) u n v a n la rın ı taşıd ığ ın ı d a ilâve e d e r104. Ali H a n ’ın oğlu B aran H a n ’ın to ru n u o lan Şah M elik’in Baranlı aile adı ile ta n ın m a sı sây esin d ed ir ki, d e s ta n î y a b g u lu la r a rtık ta rih î b ir h ü v iy et k a­ za n m ıştır. Şah M elik S elçukluları tâ k ip e d e rk e n aynı y ıllarda yine o n u n aile ad ve şö h re ti ile ta n ın m ış b ir T ü rk k u m a n d a n ın ın m evcud olm ası da çok m ü h im o lu p bizi tey id eder. F ilh ak ik a yine Şah M elik gibi S elçu k lu lara k arşı K arah an lılar safın d a sa­ v aşan b ir “Alp-kara Barânî" de vardır. M ü stak il b ir siyaset g ü d e n B uhârâ em îri Ali T ek in S elçu k lu ları p a rçalam ak m ak sad ı ile, b ir te rtip ve h ıy an et h a zırlark en “çok atılg an ve k o rk u b ilm ez A lp k ara B arânî” de 1029 yılında S elçuklu o rd u g â h ın ı b asıp o n ları b ü y ü k kayıp lara u ğ rattı; S elçuk’u n oğlu Y u su f Y ınal d a ö ld ü rü ld ü . T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler e rte si yıl Ali T ek in ile A lp ­ kara B arânî k u v v etlerin i b o z g u n a u ğ ra tıp çok e sir aldılar; b u n la r a ra sın d a yakalanan A lp -k a ra ’yı d a ö ld ü rd ü le r ve in tik a m aldılar. B u n u n la b era b er m u k a b il ta a rru z a geçen Ali T ek in S elçukluları “az îm ” b ir kıtâle u ğ ra ttı. O n ­

103 Oğuz-nâme’de “p âdişâhların Oğuz soyundan Kayı, Yazır, Eymür, A vşar ve Begdili beş oğlundan (toru n u n d an ) b u lu nduğu ve b u nlardan başka bir boydan pâdişâh gelm ediği” yazılm ıştır (s. 601a - 601b). B ununla beraber destan ın 24 Oğuz boyuna ve hâkim iyet sıralarına göre aynı d estan a ait bir bahisde Yazır’ın, nüshalara göre, üçüncü, dördüncü ve beşinci ve nihâyet Kâşgarlı M ahm ud’da “Y azgu” onuncu sırada yer alm akta; buna karsı devrin sultanlarını çıkaran Kınık boyu birinci mevkide başa geçmiş ve yalnız b u ­ rada Kayı boyu ikinci sıraya d ü şm ü ş bulunm aktadır. 1114 İbp Funduk, Tarih-i Beyhak, nşr. A. Behm enyâr, T ahran 1317, s. 51, İbn ül-Esîr “Ba­ rânî” n isbetini koym am akla beraber “Şah M elik bin Ali” kaydını verir. (IX. s. 175).

80

SELÇUKLULAR TARİHİ

ların m alların ı, k a d ın ve ço cu k ların ı bile e sir e t t i 105. İki d ü şm a n a ra sın d a ağır kayıplar v eren Selçuklular u z u n m ü d d e t o tu rd u k la rı N û r-B u h â râ yü rü k lerin i de te rk edip ü ç ü n c ü b ir m u h â c e re te d a h a m e c b u r kaldılar. F akat bu göç esn a sın d a H ârizm h u d u d u n a varınca, y u k a rıd a g ö rd ü ğ ü m ü z ü zere b ü y ü k bir o rd u ile C e n d ’d e n S e m e rk a n d ’a y e tişe n Şah M elik 1034 yılında çok an î ve ağır b ir b a sk ın ile S elçukluları d o ğ rad ı. Bu ta rih î k ayıtlar sâ b it b u lu n d u k ta n ve kay n ak lard a ve b ilh a ssa O ğ u z -n â m e le rd e T ü rk çe isim , u n v an ve ıstıla h ­ lara yabancı b u lu n a n İra n ’lı m ü s te n s ih le rin k elim eleri nasıl o k u n m az bir şekilde y azdıkları an la şıld ık ta n so n ra Şah M elik’in ded esi ve Ali H a n ’ın b a ­ bası B aran ad ın a bağlı Barânî n isb e sin i çağdaş m ü ellifler d u y d u k ları gibi B arânî ve K ara-k o y u n lu d ev rin d e T ü rk ç e B aranlu ve F arsça B arânî şeklinde yazm aları iki d ile u y g u n ve tab ii idi. Lâkin T ü rk ç e ’ye yabancı ve Oğuz-nâme’de b o z u k b ir şekil alm ış B aran ism in i m ü s te n s ih le r k en d i k ü ltü rle rin e göre Tûrân ve Bûrân im lâ sın a g ö re k o p y a e tm işle rd ir ki, bu tü rlü tem â y ü ller pek ç o k tu r. Barânî n isb esi veya aile a d ın ın iki şah sa a it b u lu n m a sı ve kay­ n a k lard a te k ra rla n m a s ı da şü p h e siz Y abgu B aran H a n ’ın şö h re ti ile alâkalı olsa g erek tir. N ite k im O ğuz d e v le tin d e ik tid a rın d eğ iştiğ in e ve yabgu m ak a­ m ın ın Y azır b o y u n a geçtiğine d air bazı işâ re tle r vardır. Bu m ü n â se b e tle Ba­ ra n H a n ’ın b u in tik a ld e m ü h im b ir rol o ynadığı ih tim ali a rtm a k ta d ır. XI. A s­ rın b irin ci y a rıla rın d a B aranlu ve B arânî gibi k ay n ak lard a iki m ü h im şa h si­ yetin m e y d a n a çıkm ası b u isim d e b ir a ile n in te ş e k k ü lü n ü g ö s te rm iş tir106. F ilh ak ik a O ğuz ilin d e b ir B aranlu (B ârânî) h â n e d an ı m ey d a n a çıkm ış, O ğuz d ev leti çö k ü n ce b ir k ısım Y azırlar B aranlu Beğleri id â re sin d e dağıl­ m ışlard ır. Ö nce H o ra sa n ’a ve so n ra d a A zerbaycan, A n ad o lu ve Irak ta ra f­

105 İbn ül-Esîr, IX, s. 164; M irhw ând. IV, s. 74. Alp-K ara’m n da Barânî nisbesini taşım ası Y engi-kent yabgu ailesinden geldiğini ifade eder. 106 E bu’l-gazi Bahadır H an T ürkm enlere dair eserinde Oğuz yabgularından bahsederken bizi ilgilendiren şu m alûm atı verir; “Şa’bannıng oglı bar erdi.. B uran atlı. A nı han kıl­ dılar. B uran takı il birle sülük kılup Oguz-ili resm lerini b ertaraf kılmaz. O n sekiz yıl padişahlık kılup vefat taptı. A li’ning H an bolganm g zikri tu rur: Ol vakıtta Oğuz-ili Sır suyınıng iki tarafında ayakına yakın o ltu ru p ertiler... Ü rgenc’e bardılar, köçüp kalganları Ali T ikenni h an kıldılar. A li’n in b ir yaş (genç) oğlı bar erdi. Kılıç A rslan atlığ, ana Şah-M elik lâkab koyup ... halk p âdişâh kosterdiler. Birinci yıllardan son Şah-M elik zâlim boldı.” (Şecere-i Terâkime, s. 41b-42a) E bu’l-gazi kaynaklarda gördüğü B urân’ı Farsça m ü sten sih lerin “T û rân ” şeklini reddederken ne kadar haklı idi ise onu Baran yerine B urân yapm ası da o derece hatalı olm uş, devrin tarih î seyrini ve kayıtlarını tedkik etm eyen bugünkü ilim adam larını da, böylece ikileşen h a ta karşısında b ir çık­ m aza sokm uştur. Fakat daha m ühim i Baran H an’ın O ğuz-ili’nde b ir inkılap yapm asına ve yabgu m akam ına geçm esine dair kayıtlar olup zâten Baranlu veya Barânî hânedanı da bu su retle m eydana çıkm ıştır.

81

SELÇUKLULARIN MtNŞELERİ VE İLK 1)1 VİRII Rl

larına göç ed en B aranlu hâııedam e tra fın d a n ih ay et bir K ara-koyunlu u lu su ve devleti teşek k ü l e tm iş tir. F ilhakika y u k a rıd a g ö rü ld ü ğ ü ü z ere Y azırlar H o ra sa n ’d a kendi ad ların ı alan Yazır v ilây etin d e b ir y u rt k u rd u la r. B aran’ın to ru n la rı ve "Ali H a n ’ın oğulları da bu bölg ed e H isâr-ı T a k ’d a kaldılar. O n la ­ rın nesli h âlâ id a re d e m e v c u ttu r.” N ite k im e se rin i 605 (1208) yılın d a yazan ve H o ra sa n ’d a yaşayarak Y azırları iyi ta n ıy a n b ir coğrafyacı, O ğ u z -n â m e ’yi teyid ed e rk e n "Y azır T ü rk le rin d e n b ir k ısm ı B alkan (H azar sah illerin d e D eh istan ) ta ra fla rın a b ir k ısm ı d a M an k ışlak a d a sın a g ö ç tü le r”; fakat Y azırların b aşlıca halkı H o rasan ta ra fla rın a vard ılar. B unların sayıları çok ve kuvvetlidirler. H isâr-ı T ak ’a in tik al edip o tu rd u la r. B unlar h âlis Y azırlar olup kendileri ile b ilik te

M ankışlâkî ve P arsî o lm ak

ü zere

üç ko la ayrıl­

m ışla rd ır” 107. Bu v esika O ğ u z -n â m e ’yi ve d iğ er k aynakları teyid eder. N ite ­ kim E b u İ-G a z i’ye a it O ğ u z -n â m e ’de m e v c u t o lm ayan b ir ta fsilâ t d a verir. “...Ali H an Beğ evlâdları baş o lu p H isar d ağ ın a g ittiler. O kli-ili, K ökli-ili, A ğar-ili ve S u lta n gibi p e k çok ilde B alhan d a ğ ın a g ö çtüler. Y azır ili H o ra­ sa n ’a varıp M erv -rû d e tra fın d a p ek çok il sâk in o ld u . Bu sebeple de bu havâliye Y azır y u rd u d e n ilm iş ve Y azır ilin d e (b o y u n d an ) M erv-rûd y a k ın ların d a o tu ra n la rd a n çoğu çiftçilik ile u ğ raşm ay a b a şla m ıştır” 108. Y azır k en d i ad ların ı taşıy an b u v ilây etlerin d e y erleşirlerk en Y abgu Ali H an ’ın oğulları B aranlu beğleri de geld ik leri H isâr-ı T a k ’ı k en d ile rin e m e r­ kez yapm ışlar; b u seb ep le de b u ra sın ı aile isim lerin e göre “B aran k a le si” veya bazan d a Y azır kalesi adları ile ş ö h re t k azan m ış o lu p XIV. asrın birinci yarıla rın d a Y azır k asab ası H a m d u lla h K azvinî’ye g ö re o rta d ereced e b ir şe h ir idi. Y azırlar to p ra ğ a b ağ lan m ak la b e ra b e r b e ğ lerin in id âre sin d e eski kabile te şk ilâ tın ı m u h a fa z a ediyor; XII. a srın o rta la rın d a H â riz m -şah la ra tâb i m u h ­ ta r bir beylik d u ru m u n d a b u lu n u y o rla rd ı109. B u n u n la b era b er Y azır beğleri

107 M uham m ed bin N ecib Bekran, Cihân-nâme, nşr. E. Riyahi, T ahran 1342. 108 M etin: “Ali H an bigning oğlanları baş bolup H isar tağına kittiler. Bir nice kop iller; Oklı-ili, Kökli-ili, Agar-ili ve Sultan-ili Balkan tağına kittiler. Yazır-ili H orasanga barıp M erv-rûd etrafında kop iller ol-turdular. Ol sebepten M erv-rûdga Yazır-yurtı derler. Y azır-ilining bir nicesi yakınında tağ içinde dikkanlık kılup o ltu ru r irdiler.” (Şecere-i Terâkime, s. 44b). 109 Cuveynî, Cihân-guşâ, G.M. I., s. 120, 122, II, s. 71-72, 219; Yâkut, M u’cem ul-buldân, Beyrut 1955, I, s. 318; H am dullah Kazvinî, Nuzhet ül-kulûb, T ahran 1336, s. 196; Reşîdeddin, Cami ut-tevârih, nşr. A. Alizâde, Baku 1957, s. 30, 276, 283 (Vilâyet-i Yazır, Merv ve Yazır). Y âkut’un m etn in d e "Baran, Merv köylerinden olup “Diz-i B aran” (Ba­ ran kalesi) denildiğini”, yazarken “d iz” kelim esi dize şeklini alm ıştır. N itekim esas kaynağı Y âkut olan Merâsıd ul-ıttılâ (I, s. 150) bir nüshada adın Diz-i Bârân olduğunu kaydetm ekle bu istin sah h atasını düzeltir. B ununla beraber XII. asrın büyük âlim le­

8 2 ________________________________________________

SELÇUKLULAR I AKİMİ

ile H âriz m -şa h la r devleti a ra sın d a ih tilâ fla r ve h a ttâ sav a şm ala r eksik o l­ m u y o rd u . F ilh ak ik a İl-A rslan z a m a n ın d a (1 1 5 7 -1 1 7 2 ) H ârizm o rd u su ile b a şla rın ­ d a Y ağm ur H a n ’ın b u lu n d u ğ u Y azır T ü rk le ri ara sın d a, 1160 yılın d a b ir m u ­ h areb e o ld u ve Y azırlardan çok in sa n ö ld ü rü ld ü . XIII. asır b a şla rın d a 610 (1214) y ılın d a H ârizm -şah S u ltan ı A lâ u d d in M u h a m m e d ’in an ası T erk en H a tu n ’d a “Yazır kalası sahibinin oğlu Ömer Han aleyhinde bir tertip kurup öldürdü ve bir hile ile 'Onun ata mirası’ (mevrûs-i hîş) olan bu kal’ayı işgal etti”110. M evlânâ

C elâled d în

R û m î’n in

tasav v u fta

ilh a m

kaynağı

olan

Ş em su d d in

T e b riz î’n in b ab ası d a H o ra sa n ’da Y azır v ilâ y e tin d en o lu p tic â re t ile m eşg u l iken bu şe h re g elm iş ve b ah is m ev zu u o ğ lu d a b u ra d a d o ğ m u ş tu r111. Y azırlar Y abgu o ğ u lla rın ın re h b e rliğ in d e k ad îm O ğ u z ilin d en H o ra sa n ’a göçerlerk en böylece Y azır vilâyeti, Y azır veya B aran k al’ası o larak kabîle isim le rin i m u h a ­ faza e tm işle r, h â n e d a n d a B aranlu veya B aranî ad ların ı d a ta şım ışlard ı. H o ra ­ sa n ’d an şark î-A n ad o lu , A zerbaycan ve Ira k ’a g eldikleri ve bu havâlide Karak o y u n lu d ev letin i k u rd u k la rı z a m a n d a d a h â n e d a n a ait B aranlu (F arsça Ba-

rinden A bdülkerim Sem ’anî, Kitab ul-Ensâb (s 58a) adlı m eşh û r eserinin yazm asında “Baran, Merv köylerinden olup buraya -D ih Baran (Dih-i Bârân)- denildiğini ve H atem bin M uham m ed el-Bârânî’nin de bu köye (kasabaya) m ensup b u lu n d u ğ u n u kaydet­ m ekle bizzat yazılış hatasını düzeltir. Esâsen kaynaklar Baran’ı hem köy (dih) veya ka­ saba ve şehir ve hem de kale (diz) olarak gösterm işlerdir. 110 İbn ül-Esîr, XI, s. 97-98; M. N esevî, Siret es-Sultan Celalüddin Mengü-birti, nşr. G. H oudas, Paris 1891, s. 39; Fransızca trc. Paris 1895, s. 67-08; Eski Farsça tere. nşr. M ucteba Minevî, T ahran 1344, s. 58. 111 K ara-koyunlular tarih sahnesine çıkışlarından yâni XIV. asırdan beri Barânî veya Ba­ ranlu aile adı ile tanınm ışlardı. M eselâ Gaffârî “K arakoyunlu su ltan ların a Barânî de d e­ n ilir.” (Cihan-ârâ, T ahran 1342, s. 277) ifadesi de bu ism in hânedana m ah su s olduğunu belirtm iştir. Bu devletin ikinci hüküm darı “Em îr Kara Y usuf Barânî” idi (Ebû Bekir T ahranî, Kitab-i Diyârbekriye, s. 31) H aşan oğlu Beğ R ûm lu K ara-koyunlu h üküm darı m eşh û r C ihân-şâh’a m ensup, Sultan H üseyin Barânî’ye ait vak’alardan bahseder, (Ahsen üt-tevârih, Baroda 1931, s. 31-33). İlk O sm anlı tarihçilerinden N eşrî, U zun Hasan ’ın B aranlu’dan M irza C ihân-Şâh’ı ö ld ü rd ü ğ ü n ü kaydederken hân ed an adının Türkçesini yazar (Cihân-numâ, nşr. F. R. U nat ve M. Köymen, A nkara 1957, s. 820). Babürşâh "Tebriz pâdişâhı C ihân-Şâh Barânî” ifadesini kullanır (Vakayî, nşr. R. R. A rat, A n­ kara 1943, I, s. 9). M alûm olan bu kayıtlar Yabgu Baran ve m en su p ların a ait Baranlu aile adının böylece, O ğuz-ilinde (Sır-deryâ havzasında) ve M âverâünnehr’de olduğu gi­ bi aynı hânedan beylerinin kendi kabileleri başında göçleri ile H orasan’da ve YakınŞark’taki hayatlarını, nihâyet m en şe’ ve aile adlarının nasıl bağlandığını görüyoruz.

SELÇUKLULARIN MENŞt 11 Rl VI İl K Dİ VİRLERİ_______________________________________________________ 8 3

rânî, A rapça H Harfini) adını ta ş ım ış la r d ır " 2. B u n u n la b era b er bazı m o d ern târih çiler ya K ara-koyıınlu d e v le tin in b a şın d a b u lu n a n B aranlu (Barânî, Bârânî) h ân ed an ı ve isim lerin in m e n şe i ü z e rin d e d u ra m a m ışla r v e y ah u t bu aile ve adını O ğ u zların Yazır değil Yıva (Iva) b o y u n a m e n su p o ld u ğ u n u sa n ­ m ışlar; h a ttâ b u u ğ u rd a s a rf e ttik le rin i is ra f e tm iş le r ve a d e ta çık m aza so k ­ m u şla r id i113. Bu k ita b ın ilk b a sk ısın d a, k ısaca ileri sü rd ü ğ ü m ü z g ö rü şü n

112 Şarkî A nadolu ve El-cezire (M usul) havâlisine gelen B aranluların K ara-koyunlu devleti k urulm adan önce de birtakım vak’alara karışm aları ve rol oynam aları tabii idi. Filha­ kika XIII. asır ortaların d a Eyyûbîlerin ve M em lûklerin M oğollara karşı yardım larına başvurdukları T ürkm en beyleri arasında E m îr Şem seddin A k-kuş ve E m îr H üsâm eddin bulunm akta; bunların K ara-koyunlu u lu su n u n başındaki Baranlı h ân ed am n a m ensup olduğu gözükm ektedir. G erçekten A rapça kaynaklarda “el-Brnlı” şeklinde yazılan bu nisbenin Baranlı olduğunu sanıyoruz. B unların em îr olm ası, oldukça m ü h im askerî k ıt’alara sahip bulunm ası ve şarkî A nad o lu ’da b u n a benzer b ir T ü rk m en boy veya u lu ­ suna rastlanm am ası kanaatim izi te ’yid eder. (M ufaddal bin E bi’l-Fezâil, el-Nehc usSedid, nşr, ve tere. E. Blochet, s. 80-81, 95-57, 110; M akrizî, Kitab üs-Sülûk, Kahire 1957, I, 475, 493). E. B lochet b u nisbeyi Alburanlı olarak okurken T an rı-b ird i’nin bu kelim eye “al burunlı” m ânâsını verm ektedir. Bu d u ru m herhalde Baranlı ailesinin XIII. asır ortalarında henüz tanınm am ası ve bilâhare m eydana çıkan bu h ânedan ile bağlılı­ ğının bilinm em esi ile alâkalı olm alıdır. N itekim , H ülâgü zam anında M usul’d a Sundagu N oyan ile savaşan aynı T ü rk m en beyi’nin h u su sî adını A guş (Ak-kuş) gösteren Cami üt-tevârih’in verdiği aile ism i üç baskıda da okunam am ıştır. (Q uatrem ere, Histoire des Mongols de la Perse, s. 386, T ahran neşri, s. 730; A. Alizâde, Baku baskısı, s. 84). 113 Bir takım yeni oym akların birleşm esi ile K ara-koyunlu u lusu teşekkül eder iken b unlar arasında bir Baharlu oymağı da vardı. K ara-koyunlu hânedanm m Baranlu (Barânî) adı­ nı taşıdığı Farsça, A rapça ve T ürkçe kaynaklarda m evcut olduğu halde V. M inorsky bu ism i bırakıp Baharlu üzerinde d u rm u ş ve bu adın da “k at’iyetle kabîlevî değil H em edan yakınında Bahar m evkiinde (kalesinden) geldiğini” H am dullah Kazvinî’ye (Nüzhet ulkulûb, T ahran 1336, s. 127) dayanarak ileri sürm üş; C ihân-Şâh’m oğullları ve neslinin bu kale ile alakasını da b ir delil saym ıştır. XIII. asırda Iva (Yıva) T ürkm enleri başında M elik Süleym an-Şah’ın b ir m ü d d et Bahar kalesinde o tu rd u ğ u n u da kaydederek Karakoyunlu hânedanm m Baharlu oym ağına ve O ğuzların Iva boyuna m en su p bu lu n d u ğ u neticesine varm ak istem iştir “T he Clan o f th e K ara-koyunlu”, Köprülü armağanı, İstan ­ bul 1953, s. 391-393). Fakat kaynakların Kara-Koyunlu hânedam nm Baranlı adı ü ze­ rinde, ittifakına karşı, pek çok em sali arasında Baharlı oym ağının bu ulus ve devletin başında bulun d u ğ u n a dair bazı ihtim aller ileri sürm ek m alûm u m eçhul ve m eçhûlü de m alûm gösterm eye çalışm ak dem ektir ve beyhûdedir. Esâsen yukarıda da gösterdiği­ m iz üzere, Yazırlar ile birlikte, Baran, Baranlı veya Bârânî adının O ğuz-ili, M âveraünnehr, H orasan’dan K ara-koyunlulara kadar nasıl intikal ettiğini tâkip edebiliyoruz. Bu m ü nâsebetle de Bahar kalesine m en su p bir Baharlu oym ağının bulu n m ası ve diğer­ leri gibi K ara-koyunlulara dahil olm ası b ir m esele teşkil etm ez. Esâsen Yıvalar ile kabîlevî bir alâka olsa idi XIII. asırda büyük şöhreti olan M elik-Süleym an-Şah’ın Karakoyunlular üzerinde bir iz bırakm ası tarih î ve ananevi bir rivâyetin bulu n m ası gerekir­ di (Süleym an Şah hakkında bk. M. Kazvinî, Cihân-guşâ III, hâşiyele'ri, s. 454-463).

8 4 ________________________________________________

SELÇUKLULAR TARİHİ

şim di d ah a g en iş b ir a ra ştırm a ile a y d ın la n m ış ve m e se len in halled ilm iş o ld u ğ u n u sanıyoruz.

İslâm Ansiklopedisi’nde K ara-koyunlular m add esin d en sonra aynı unvan altında kitabını yazan (A nkara 1967) Faruk Süm er K ara-koyunlu h an ed an ın a ait Baranlu veya Bârânî adı üzerinde ciddiyetle d u rm u ştu r. Fakat b u n u n m enşei ile ya alâkalanm am ış veyahut, bizim bu eserin birinci baskısında (1965) kısaca m eydana koyduğum uz g örüşler hak­ kında, sadece m enfî davranm ış; ne bizi tekzip eden b ir kayıt verm iş; n e bize ait kayıtlar üzerinde d u rm u ş ve h a tta eserim izi de zikretm em iştir. G erçekten o, Kara-koyunlulardan önce, XI. asrın birinci yarılarında m evcudiyetini m eydana koyduğum uz Barânî (Baranlu) adını “Şah-M elik’in berâni y ahut berrâni lakabından, Tarih-i Bayhak başta olm ak üzere, hiç bir kaynakta bahsedilm iyor,” id diasında b u lunurken, hiç olm azsa aynı yıllarda askerî faaliyetlere karışan A lp-kara’n ın da Barânî ailesinden o lduğuna dair kaydım ız karşısında duraklam ası lâzım dı. Fakat T ürkçe B aranlu’n u n , Farsça kaideye göre, Baranî olm ası tabii iken m ü ellif bu yabgu oğullarını "B erânî” ve “B errânî” gibi garip şekillere sokm ağa çalışm ış; m antık ve m ân â dışı bir zorlam aya girişm iştir. H al­ buki O, K ara-koyunlular eserinde (s. 13-16-17, 23-24) bu hânedanm , kaynaklara göre, Barânî, Bâranî ve B arunlu adını taşıdığını doğru olarak verm iş ve b urada aynı isim ü ze­ rinde b ir tezat veya zorlam aya lü zu m görm em işti. V. M inorsky’n in Tezkiret ülMülûk’ü nde ileri sürdüğü eski bir fikrini ihtiyatla kabul eden Faruk Süm er, Pir-budak adına basılan m eskûkat üzerinde b u lunan dam gaya göre (Bk. Ali Kemâli, Erzincan Tari­ hi, s. 215-217) K ara-koyunluluların Yazır boyuna m en su p olduğu tem âyülünü g ö ster­ miş; fakat başka bir delil bulunm adığı zannıyla yine M inorsky’ye uygun olarak bu Yıva boyu üzerinde d u rm u ştu r (K ara-koyunlullar, İA, VII, s. 202-293). O nihâyet “Minorsky, K ara-koyunluların Yıva boyundan geldikleri fikrindedir, ki şim diki d u ru m d a en isabetli tah m in in bu old u ğ u n u ” söylem iş (Oğuzlar, A nkara 1972, s. 147). Lâkin M inorsky’n in T arihî coğrafya ve etnografya üzerin d e b ir o to rite olarak tan ın m ası ne kadar doğru ise onun hatâsın a iltihak da o derece isabetsiz olm u ştu r. N itekim W. Barthold, O rta-A sya T ürk Tarihi h akkında hâlâ o to ritesin i m uhafazaya ne kadar hak kazanm ış ise eserlerinde yaptığı hatâlar da o derece büyüktür; daha m ühim i A vrupa’da ve T ürkiye’de tarihçiler üzerinde m üsbeti yanında m enfi tesirleri de g ö rü lm ü ştü r. Bu m ünâsebetle ciddi bir em ek sarfedilen son Oğuzlar adlı eseri de, ism i zikredilm eksizin, W . B arthold’un azim hatâlarına göre yazılm ıştır. Biz O ğuzlara ait olup hâlâ karanlıkta kalm ış bazı m ü h im m eseleler üzerinde hazırlam akta olduğum uz bir araştırm ad a bazı yeni ve m ü h im görüşler ile birlikte bazı bahisleri ve diğer hatâları da düzeltiyoruz. K aynaklarda Baran adı ve Baranlu nisbeti Farsça yağm ur m ânâsında Baran im lâsı gibi yazılm akla beraber XI. asnn birinci yarılarında, Yabgu h ânedam nın ism i bu Farsça ke­ limeye aykırı olarak Barânî şeklinde kaydedilm işti. Bu d u ru m İran’lı m üelliflerin bu adın Farsça yağmur kelim esinden gelm ediği ve T ürkçe olduğu kanaati ile ilgili olm alıdır. Y ahut b u n u n m enşei bilinm ediği veya T ürklere m ahsus ve T ürkçeleşm iş b u lu nduğu sayılarak bir im lâ farkına lüzum görülm esi ihtim ali vâriddi. Eski T ürkçede bir "bâr" ve­ ya “ber” fiil kökü m evcut olup peyda olmak veya vermek m ânâsına gelm ekte (Kâşgarlı M ahm ud, Divân, III, s. 355) ve kaideye göre Baran veya Beren isim lerinin yapılm ası m ü m kün gözükm ektedir. Peçenek ve K um anlar arasında, Şarkî ve O rta A vrupa’da akınları ile tan ın an bir “Berendi” boyunun adı akla gelm ektedir. Eski T ürkçe’ye göre bu isim "B aran-dı” veya “B eren-di” olup b u günkü şekli ile Baran-lı veya Beren-li olur. N i­ tekim K um an’dan K um andı ve Kuban adları da böyledir. Bu m ü nâsebetle Burunduk (hayvanın b u rn u n a takılan buru n lu k ). Boyunduruk (hayvan boynuna takılan âlet),

SELÇUKLULARIN MI NŞI 111(1 VI İl K 1)1 VİH I11(1

85

7. Selçukluların M âverâünnehr’deki Hayatları

C e n d ’d en M âv e râ iin n e h r’e göçen S elçu k lu lar kışın N û r-B u h â râ ’da, ya­ zın d a S em erk an d y ak ın ların d a 30 y ıldan fazla y aşadılar. S elçuk’u n ve M ik â’il’in ö lü m le rin d e n so n ra b aşb u ğ ları, b ü y ü k evlât olarak, A rsla n (İsrâ’il) idi. Bu m evkii dolayısiyle Yabgu u n v a n ın ı alm ış ve A rslan Y abgu o lm u ş idi. O n d an so n ra yaşça b ü y ü k o ld u ğ u için, re islik İn anç (M usa) b ey ’e intik al edince o d a b u u n v an ı u z u n m ü d d e t taşıd ı. K arah anlılar, S elçukluları b ö l­ m ek m ak sad ı ile, S elçu k ’u n d iğ er oğlu Y u su f Y ınal’ı yabgu y ap m ak te ş e b ­ b ü sü n e g iriştile rse de, b u n d a m uvaffak o la m a d ık la rın d an o bu u n v a n a sahip o la m am ıştır. Bu u n v a n çok defa, “B üyük” sıfatı ile b irlikte, Uluğ-yabgu (Yâbgû-i kelân) şek lin d e k u lla n ılıy o rd u 114. S elçu k lu lar istiklâl k a za n d ık tan so n ra bu u n v an ı k u lla n ırk e n yine b u n a “Uluğ" sıfatın ı ek liyorlardı. Bazı ilim a d a m ­ ları h âlâ Yabgu u n v a n ın ı m ü s te n s ih le rin yan lış im lâları ile n a k led ip m a h iy e­ tin i an la y a m a m ışla rd ır115. Selçuk’u n o ğ u lla rın ın sayısı ve adları h a k k ın d a kaynaklardaki k arışık lık te tk ik le re de in tik âl e tm iş ve b u g ü n e k a d a r h a lle d ile m e m iştir. M îkâ’il, İs­ râ ’il ve M u sa ü z e rin d e b ir ih tilâ f y o k tu r. D ö rd ü n c ü sü ise b azan Y usuf, bazan d a Y û n u s g ö ste rilm iştir. F ak at h a k ik a tte b u n la r d a ayrı şah ıslar olup, hep si beş k a rd e ştir. T u ğ ru l ve Ç ağrı b ey lerin a n a d an kard eşi olan İb rah im , M îkâ’il’in ö lü m ü n d e n so n ra, an n eleri ile ev len en Y û s u fu n o ğ lu d u r, İsrâ ’il’in T ü rkçe adı A rslan , Y û s u f u n da Y ınal’d ır 116. Y û su f çok defa, y an lışlık la M u ­ sa ’n ın oğlu g ö ste rilm iş ve Y ınal ism i de o ğ lu İb ra h im ile b irle şm iştir. H al­ buki M u sa ’n ın oğlu H aşan ve B öri’d ir 117. S elçu k ’u n Y û s u fta n so n ra beşinci

Yastuk (yastık, yaslanılan yatak takım ı) gibi isim leri de belirtebiliriz. B ununla beraber O ğuzlar ile k an lıların daim î tem asta b ulunm aları ve T ürklerde isim verm ede çeşitli se­ beplerin rol oynam ası Farsça Baran adının takılm asını da m ü m k ü n kılar. 114 İbn ul-’A dîm , Buğya, 189a; Râvandî, Rahat us-sudûr, GM, s. 102, 104. l l 5 K unlardan beri Yabgu unvanı kullanıldığı halde Barthold, bozuk istin sah lara göre yazılan “Beygu" şeklinden kopam am ış, h er ikisini de yazarak tered d ü tlerin i belirtm iş ve F. Süm er de ona uym uştu r. Fakat tarihçiler bizim tashihlerim izi kabul ettiği halde bu hataya bağlı kalm ıştır. Farsça m etinlerde “kelân” (büyük) kelim esini düşünm eyen A hm ed A teş ve “U luğ yabgu” unvanını -Yabgu gelen’’ yapm akla daha garip, tarih î ve lisanî bir h a tâ işlem iştir. (Rahat us-sudûr, tercüm e A nkara 1960, s. 101-102. 116 İbn ul-Cevzî, al-Muntazam, H aydarâbâd, 1358. VIII, 114, 233; ‘İm âd ud-D în Bundarî, Zubdatal-nusra, nşr. H outsm a, Leiden, 1880, s. 8; Ahbâr ud-devle, 17, 19, 20; A bu’l-Farac, s. 200, 213; Anili Kadı B urhaneddin, s. 502; Anonim Selçuk-nâme, 8-9. 117 İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Fahr ud-D în Râzî, Câmi’ul-’ulûm, British M useum , Or. 2972, 60a. Enverî (s. 6). M usa, Mikâil, Y unus, İsrail adlarını verir.

86

SELÇUKLULAR 1AKİMİ

oğlu Y ûnu s o lu p " 8 A lp A rsla n 'a isyan e d ip B izans’a kaçan El-basan (Er-basgarı) ’ın b a b a s ıd ır119. S elçuk’un ayrı b ir o ğ lu g ö z ü k e n İnanç bey d e h a k ik a tte M usa o lu p b u o n u n T ü rk çe a d ın d a n b a şk a b ir şey d eğ ild ir. A lp A rsla n za­ m an ın d a, S elçu k lu ların en yaşlısı o larak M elik-nâme’ye bilgi veren İnanç bey de b u d u r. Böylece k aynak ve te tk ik le rd e k a ra n lık k alan S elçuk’u n o ğ u lların ı ve o n la rd a n A rslan , İnanç ve Y ınal o lm a k ü z e re ü ç ü n ü n de T ü rk çe ad larını (sanıldığı gibi u n v a n değil) m ey d an a k o y m u ş o lu y o ru z. A rslan Y abgu, b u m evki ve sıfatla, göçeb e S elçu k lu ların ın siyasî reisi o l­ m ak la b erab er, b u k abîle te şe k k ü lü o n a zay ıf b ir feodal bağ la bağlı idi. Sel­ ç u k ’u n d iğ e r o ğ u lları d a k en d i oy m ak ve m e n s u p la rı ile p ek m ü sta k il b ir d u ru m d a o lu p an cak m ü h im h a lle rd e sıkı b ir b irlik g ö steriy o rlard ı. Bu se ­ b eple bu to p lu lu k b a şlan g ıçtan beri S elçu k lu lar (T u ğ rul ve Ç ağrı bey g ru b u ), Y abgulular (A rslan Yabgu m e n su p la rı) ve Y ın allılar (Y u su f Yınal O ğuzları) gibi z ü m re le re ayrılıyorlardı. Selçuk o ğ u lları a ra sın d a A rslan y a b g u ’n u n “gaz î” lâkabını ta şıd ığ ın a d a ir b ir k a y ıt120 eski b ir k ay n ak ta n geliyorsa o n u n d ah a C e n d ’de ik en b ab ası ile yaptığı g azalar ile ilgili b u lu n m a k icap eder. K arah an lılara k arşı y ard ım ları sây esin d e, S elçuk o ğ u lları N û r-B u h â râ ’d a yeni b ir y u rd a k a v u ştu la r. F ak at d a h a so n ra K arah an lı, H aru n B uğra H an, 992 yılın d a B u h â râ ’ya girdi ve d ö n ü ş y o lu n d a ö ld ü . S âm ân îlerle çekişilen b u b ölg elerd ek i m ü c â d e le n ih â y e t İlig N a sr H an B u h â râ ’yı 999 y ılın d a fe th e d in ­ ce so n a erd i, S âm ân î d ev leti de a rtık ta rih e in tik â l e tti. B u n u n la b e ra b e r Sel­ çu k lu lar yin e K arah an lılar ile d ü şm a n c a v a z iy e tle rin d e bir değişikliğe sah ip o lm ad ılar. G erç e k te n Ö z k e n t(Ö z c e n d )’d e h a n ın h a p ish a n e sin d e n kaçan N û h ’un oğ lu İsm a ’îl (M u n tasır) eski k u m a n d a n ı A rslan Yalu ile b irleşe rek B u h ârâ’yı k u rta rd ık ta n ve Ç ağrı T ig in ’i o ra d a n a ttık ta n so n ra S em erk an d civ arın d a b u lu n a n Z a ra fşâ n k ö p rü sü zaferin i d e k azanm ış; lâkin b ir az so n ra İlig N asr H a n ’a y e n ile re k B u h â râ ’yı te r k e tm iş tir 121. Bu m ağ lû b iy et ü z e rin e M u n tasır, b ir çok m a c e ra lard a n so n ra 3 9 2 (1 0 0 2 )’de, eski d ev let m ü tte ­ fikleri O ğ u z la ra g id erek y a rd ım la rın a b a şv u rd u . Ö te d e n beri “S âm ân îlere h iz m e t ve te m â y ü lle ri’’ o lan b u O ğ u zlar b u g e lişte n çok m e m n u n ve m a ğ ru r o larak o n a y a rd ım e ttile r ve 393 Ş a b a n ın d a (A ğ u sto s 1003) yine S em erk an d y a k ın la rın d a İlig H a n ’ın o rd u s u n u b o z g u n a u ğ ra ttılar; 18 K arahanlı beyini e sir alarak M u n ta s ır ile b irlik te y u rtla rın a d ö n d ü le r. Lâkin bu sırada, Y abgu 118

^

Râvendî, 87; Z ahir ud-D în N işâpûrî, 16; H am d u llah Kazvinî, 434; Aksarâyî, 10.

119

Anonim Selçuk-nâme, s. 8; Râvendî, s. 87. 120 Anonim, s. 10. 1 K arahanlılara m ah su s bu İlig unvanı için bk. O sm an T u ran , TM, VII, 102-199.

SELÇUKLULARIN MI NSI11 Rl VI İl K III Vllll I Kİ

8 7

O ğu zların ın bir h arek eli ılolayısiylc, S elçu k lu lar h an a yaklaşm ak m ecb u riy e­ ti ile, esirleri iad e eyled iler ve h a ttâ c e p h e d e ğ iştirere k M u n ta sır’ı d a takibe koyulup A m u l’e k ad ar ilerlediler. Bu p e rişa n d u ru m d a M u n ta sır “Oğuzlardan bir kısmının yardım ı" ile, 3 94 Ş a b an (H aziran 1004)da, S em e rk a n d h av âlisin d e B ûrnem ed k ö y ü n d e K arah an lılara bir b ask ın d a h a yaptı. M em lek e tin e d ö n ü p ask er top lay an h an te k ra r M u n ta sır ile k arşılaşın ca, O ğ u zlar g a n im e tin ta k ­ sim i ile u ğ ra ştığ ı b ir sırad a S âm ân î em îri ta ra fın d a b u lu n a n T ak oğlu H aşan K arahanlılara iltih â k e ttik te n so n ra M u n ta sır so n b o z g u n a uğray arak ta rih e k a rıştı122. K aynaklar S âm ân î em îri ile O ğ u zlar a ra sın d ak i bu m ü n â se b e tle rd e n b a h sed e rk e n b u n la rın S elçu k lu lar o ld u ğ u n u b e lirtm ez ler. H a ttâ İbn u l-E sîr Selçukluların b aşlan g ıçların ı yazark en (IX, 163-167) ‘U tb î’ye d a y a n m a k ta ve bu belirsizliği h is s e ttirm e k te d ir. B u n u n la b e ra b e r İlig H a n ’ın te k ra r B uhârâ ’yı işgali m ü n â se b e ti ile "Selçuk oğlu A rslan’ın mevkii yükseldi”, kaydı ile bu O ğ u zların S elçu k lu lar o ld u ğ u n u m ey d an a koyar. M îrh w ân d ’d a M u n ta sır’ın bizzat S elçu k lu lara sığ ın d ığ ın ı ve b u sâyede K arah an lılara zafer k azan d ığ ın ı ta srih ed e r (IV, 72 ). Lâkin b u n u A rslan y erin e S elçuk’a atfe tm e k le te k ra r bir te re d d ü t u y a n d ırır. Bu te re d d ü d ü n b ir seb eb i b u sırad a S elçu k lu lard an b aşk a O ğ u zların d a İslâm ü lk e le rin e yayılm aya ve m ü s lü m a n olm aya b aşla m a la rı­ dır. F ilhak ik a çok eski zam a n la rd a H a/aç(K alaç) lar ile b irlik te b ir kısım Oğu zlar b ilin m ey en seb ep ler ile H u tta la n h av âlisin e gelip S âm ân îlerin H o ra ­ san vâlisi A lp T ek in z a m a n ın d a N û h b in N a sr(9 4 3 -9 5 4 )a vergi ö d ü y o r­ la rd ı123. H alaçlar ile b irlik te G azneli M a h m u d ta ra fın d a b u lu n a n bu “Oğuz Türkmenleri” K arah an lı İlig H a n ’ın k ard eşi S ü-başı T e k in ’i, B elh’te n M erv’e d o ğ ru çek ilirk en , 3 9 6 (1 0 0 6 )’da, m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ ra ttıla r. S u ltan M ah ­ m u d ile b irlik te, 3 97 ve 398 y ılların d a da, K arah an lılara karşı Belh civarında yine zaferler k a z a n d ıla r124. B u n ların b a şın d a T ak oğlu A lm u h as (galiba M unta s ır’ın m a iy e tin d e k i T ak o ğ lu H aşan ) b u lu n u y o rd u 125. B u n u n la b e ra b e r Sel­ ç u k lu la rın C e n d ’d e n B u h ârâ civ arın a g eld ik lerin e d air kay n ak ların b irle ş­ m esi, S âm ân îler ile eski d o s tlu k ve ittifak ları ve b u sebeple de b u “O ğ u z ların

122 ‘U tbî, I, 320-326, 334-338, 340-344; C arbazekânî, s. 222-226; İbn ül-Esîr, IX 54 vd., Gerdizî, 50 vd., İbn Funduk, 70; B arthold, 270, Köymen, I, 118-136. 123 N izâm ul-m ülk, Siyâset-nâme, nşr. Ch. Schefer, s. 96 vd., Curcânî, Coğrafya, British M useum , Add; 7705, 36a. 124 ‘U tbî, II, 82-86; Gerdizî, 54; İbn ül-Esîr, IX, 65 vd. 125 ‘U tbî, II, 79, M erv havâlisinde Serahs’de bulu n an “O ğuz T ürklerinin reisi el-M uhas bin T ak” adı diğer kaynaklarda “H aşan bin T ak ” yazıldığından “el-H asan” olduğu gö­ züküyor.

88

.SELÇUKl Ul AR IAKİHİ

Sâm ânîlere m ey illeri” b u n la rın S elçu k lu lar o ld u ğ u n d a şü p h e bırakm ıyorsa, yu k arıd a b elirtild iğ i ü zere, ikinci y ard ım ın Y en g i-kent O ğuzları old u ğ u da an laşılm ıştır. S âm ân îler o rta d a n k a lk tık ta n so n ra S elçu k lu lar K arah an lılar k arşısın d a yalnız kaldılar. B u n u n la b e ra b e r T ü rk is ta n H an ları ara sın d ak i m ü c âd e leler S elçuklu ların b u eski d ü şm a n la rın a k arşı m e v cu d iy etlerin i m u h afa za d a y ar­ dım cı old u . M u n ta s ır’ın son te ş e b b ü s ü n d e , 1 0 3 3 ’de, h e rh a ld e O ğuz yabgusu n u n b ir h a re k e ti ile, S elçu k lu lar K arah an lılara y aklaşınca S âm ânî em îri de o n ların d ü şm a n ı Yabgu ile m ü n â se b e te g irişti. Lâkin İlig H an ile bu d o stlu k u z u n sü rm e m iş ve m ü n â se b e tle ri “gâh ittifa k gâh d ü şm a n lık ” h alin d e d e ­ vam e tm iş tir 126. S elçu k lu ların k u v v e tin d e n çek in en ve o n lara b ir tü rlü in a n ­ m ayan İlig H an h ü c u m a geçince T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler kaçıp çöllere çekildi­ ler ve B uğra (A h m ed bin ‘Alî) H a n ’ın to p ra k la rın a sığınm aya ve o n a h iz m e t tek lifin d e b u lu n m a y a k a ra r verd iler. B u n u n la b e ra b e r T u ğ ru l ve Ç ağrı bey­ ler, eski h u s û m e tle ri ve istiklâlci tem ây ü lleri dolayısı ile o n a d a güven e m ey erek k a rd e şle rd e n biri h a n ın h iz m e tin e g id erk en ö tek i c em âatin b a ­ şın d a kalm ayı ih tiy a ta u y g u n b u ld u la r. T u ğ ru l b e g ’in h iz m e t e sn a sın d a h an tarafın d a n h a p se d ilm e si b u itim a tsız lık ve te d b ird e isab etli o ld u k la rım m ey­ d a n a koydu. S e rb e st kalan Ç ağrı-beg S elçukluları k o ru d u k ta n b aşk a b ir b a s­ kın ile h a n ın b ir k ısım beylerini de e sir aldı. B unun ü ze rin e h an b u n ları k u rta rm a k için T u ğ ru l-b e g ’i se rb e st b ıra k tı127. İlig N a sr H a n ’ın 4 0 3 (1 0 1 2 )’de ö lü m ü ü z e rin e A rslan H a n ’ın h a p sin d e b u lu n a n K arah an lılard an ‘Ali T ek in k u rtu la ra k d ö n d ü ; A rslan yabgu ile itti­ fak yaparak B u h â râ ’yı aldı ve b u bölg ed e m ü sta k il b ir K arahanlı beyliği k u r­ du. Bu h â d ised ek i ro lü dolayısı ile A rslan y a b g u ’n u n da n ü fû z ve k u d re ti a rttı. A rsla n ’ın kızı ile de ev len erek k u d re t k azan an ‘Ali T ekin a rtık “Türkis­ tan Hanları arasında müsavilik ve hattâ üstünlük dâvasına” girişti; böylece ikisi b irlik te e h e m m iy e t k a z a n d ı128.

8. Karahanlı ve Gazneliler ile Münâsebetler

K aynakların k ifâyetsizliğine rağ m en S elçuk-oğulları ara sın d a b ir m ü d ­ d e tte n b eri b ir ayrılığın m ev cu t b u lu n d u ğ u gözü k ü yor. T u ğ ru l ve Ç ağrı bey­ le rin A rslan yabgu-A li T ek in ittifak ı d ışın d a kalm aları sebebi de b u d u r. H a t­ tâ m evkiini k u v v e tle n d ire n Ali T ekin m ü tte fik i ve kayın p e d e rin in yeğenleri 126 Mîrhvvând, IV, 72. 127 M îrhw ând, IV, 72; İbn ül-Esîr, IX, 163. 128 Mîrhvvând, IV. 72; İbn ül-Esîr, IX, 163; İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Sibt İbn ul-Cevzî, M ir’ât uz-zaman, T opkapı 2907 (XII), 91b.

SELÇUKLULARIN MENSİ 11 III VI İl K III Vllll I III

8 9

ü ze rin e y ü rü y erek o n ları İtaate alm aya ça lışm ıştır. Böylece B uğra H a n ’dan kaçan ve şim di de A 'li T e k in 'in h ü c u m u n a u ğ rayan T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler çok zo r b ir devreye g irdiler. Bu en d işeli d u ru m d a iki k a rd e şin verdikleri karara göre, T u ğ ru l-b eg "geçilmesi güç çöllere” çek ilirk en Ç ağrı-beg d e 3.000 kişilik bir süvari kuvveti ile uzak A nadolu’da bir keşif seferine ç ık tı129. Selçuk’u n b u k u d re tli ve cefâkeş to ru n la rı, m u a zza m b ir m esâfed e b u ­ lu n an A n ad o lu g azasın a te şe b b ü s e tm e k le cid d en çok ü m itsiz b ir d u ru m d a b u lu n u y o rla rd ı. H o rasan g azilerin in sık -sık y a p m a k ta o ld u k ları A n ad o lu seferleri o n la ra b u te ş e b b ü s ü te lk in e tm iş idi. G erçek ten 353 ve 355 (963 ve 965) y ılların d a H o ra sa n g ö n ü llü leri 5 .0 0 0 ve 2 0 .0 0 0 kişi h alin d e A zerbaycan ve M eyyâfârikîn yolu ile u çlara (‘Avâsım-Sugur) v arm ışlar; A dana, T a rsu s ve M asisa şe h irle rin e d ağ ılarak ta a rru z a geçen B izanslIlara karşı cihâd y a p m ış­ lardı. İçlerinde âlim ve şey h ler b u lu n a n ve A llah y o lu n d a sefer yap an bu g ö n ü llü le rin b ir ç o ğ u n u T ü rk le r teşk il e d e rd i130. B üveyhîlerden ‘A d u d udD evle z am a n ın d a (949-983) ve 1006 y ılın d a b ile Yavgulu (Yavgıyan) O ğ u z la n da b u gazalara k a tılm ışla rd ı131. İşte Ç ağrı-b eg de b u a n ’aneye uyarak, 1018 yılında, 3 .0 0 0 süvari ile H o ­ rasan, Rey ve A zerb ay can yolu ile A n ad o lu seferin e çıkıyordu. S u lta n M ahm u d ’u n h id d e tin e ve b u geçişte, gaflet g ö sterd iğ i için, T û s vâlisini azarla­ m a sın a seb ep o lan b u akıncı kuvveti ile Ç ağrı-beg A zerbaycan’a vardığı za­ m an o ra d a d a h a ö n ce gelm iş T ü rk m e n le r ile k a rşıla ştı ve on ları d a yan ın a alarak V an havzası (V a sp u ru g a n )n d a b u lu n a n k ü ç ü k E rm en i krallığı to p ra k ­ ların a girdi: “T ü rk le r V asp u ru g a n (İslâm k ay n ak ların d a Başfurkan) bö lg esin i istilâ ve bazı kaleleri z a p te ttile r; h ıristiy a n la rı k ılıçtan geçirdiler... B ugüne k ad ar asla T ü rk süvarisi g ö rm eyen E rm e n ile r o n ların garip m a n za rasın ı m ü şâ h a d e e ttile r; yaydan silâhları ve dalgalanan uzun saçları vardı132...” S elçuk­ lu ların G ö k -tü rk le r ve K arah an lılar gibi arkaya sark an u z u n saçları o ld u ğ u n a d air b u kaydı b a şk a eski kay n ak lar d a te ’y it e d iy o r133. Ç ağrı-beg b u ilk A n a­ d o lu k e şif seferin i y a p tık ta n ve A zerb ay can ’da k e n d isin e iltih â k e d e n T ü rk ­ m e n le r ile v e d â la ştık ta n so n ra, aldığı g a n im e t ile, M erv’e ve o ra d a n B uhârâ civarına vardı. T u ğ ru l-b eg ile b u lu şu n c a çok sevindiler. Ç ağrı-beg k ard eşin e

129 M îrhw ând, IV, 73. 130 İbn Miskveyh, VI, 201, 222-227; İbn üI-Esîr, VIII, 188; İbn Funduk, 14. 131 Siyâset-nâme, s. 70; İbn Funduk, 51, 267 (m etin: Nâvegiyan; aşağıda III, 10’daki Yabgulular bahsine bak.). 132 Urfalı M athieu, Chronique, trc. E. D ulaurier, Paris, 1858, s. 41. 133 St. Julien, Documents sur les Tou-kiue, Paris, 1877 s. 7; E. Chavannes, Documents sur les Tou-kious s. 94; Kâsgarli M ahm ud, I, 375; İbn ul-Cevzî, IX. 38; A lbert d ’Aix, trc. M. Buizot. II, 8. s. 21. H azarlar da ya saçlı veya tıraşlı idi (D unlop, Jewish Khazars, s. 29).

90

SELÇUKLULAR IAKİMİ

bu seferin hikâyesini an latırk en , d a h a so n ra K utalm ış, A fşin ve d iğ e r T ü rk ­ m en bey lerin in R u m lar h a k k ın d a te k ra rla d ık ları “bize karşı koyacak bir kimseye rastlamadım” ifâdesi ise m ü sta k b e l fe tih sa h a sın ı ve T ü rk y u rd u n u işare t etm iş olsa g e re k tir134. Bu d ö n ü ş te n s o n ra yeni T ü rk m e n le r de T u ğ ru l ve Çağrı beyler e tra fın d a to p la n ıy o r ve k u v v etlen iy o rlard ı. A rslan yabgu bu ço ğ alm an ın T ü rk is ta n ve H o ra sa n h ü k ü m d a rla rın ı k ışk ırtacağ ın ı söylüyor veya y eğ en lerin i “kıskanarak” çöllere d ağ ılm aların ı tavsiye ed iy o rd u . O n la rın d a b u tavsiyelere u y arak d ağ ılm aları h u s û m e t c ep h esi ve ta k ib in devam ey­ lediğini g ö ste riy o r135. S âm ân îlerin in k ıra z ın d a n so n ra T ü rk is ta n ’d a b o z u la n siyasî m u v âzen e Ali T e k in ’in B u h ârâ’d a k u rd u ğ u d ev let ile te e s s ü s e d er oldu. Lâkin S âm ân î­ le rin m ira sın a k o n m a k istey en G azn eliler ile K arah an lılar Ali T e k in ’e karşı birleştiler. Bu seb ep le K arah an lılarm en b ü y ü k h ü k ü m d a rı K adir H a n 136 ile S u ltan M ah m u d , 4 16 (1025) yılında, çok ta n ta n a lı b ir şekilde b u lu şa ra k “bütün İran ve Tûrân” m eseleleri ü z e rin d e a n laştılar. H o rasan ve H ârizm G aznelilerd e kalm ak , Şark ü lk eleri de K arah an lılara aid b u lu n m a k ve C ey­ h u n n e h ri sın ır te şk il e tm e k ü zere S âm ân î d ev letin i ta k sim e ttile r. A n laş­ m an ın b ir m a d d e si Ali T e k in ’in h ü k ü m e tin e so n verm ek, diğeri de S elçuklu­ ları H o ra sa n ’a n a k le tm e k idi. H an su ltan a: “Türkistan’dan memleketime gelen ve yıllarca Nûr-i Buhârâ ile Semerkand arasındaki otlakları ellerinde tutan bu kavmin çok askeri vardır. Selçuk’un oğulları kendi kavmi arasında çok itibâr ve saygıya sahip olup, padişahlık dâvâsındadırlar. Eğer onlar senin Hindistan seferlerinin birinde hükümdarlık dâvasına kalkarlarsa netice müşkil olur” m ü talâa sı ile M a h m u d ’u onları H o ra sa n ’a n ak le râzı ediyor; b u sâyede k e n d ile rin d e n k u rtu lu y o r idi. Bu d u ru m a rtık O ğuz m u h â c e re tin in b aşlad ığ ım ve gittikçe kuvv etlen d iğ in i de g ö s te rm e k te d ir137. İki h ü k ü m d a rın b u lu ş m a s ın d a A li T ek in ve A rslan yabgu çöllere kaç­ m ışlardı. S u lta n M a h m u d S elçu k lu lara elçi g ö n d e re rek k o m şu lu k ve d o stlu k icabı re isle rin d e n b iri ile g ö rü şm e k iste d iğ in i bild irdi. Ali T e k in ’in çekilm esi dolayısı ile iki h ü k ü m d a rd a n b iri ile a n la şm a lü z u m u n u duyan ve h u k u k a n 134 M irhw ând, IV. 73; A bu’l-Farac, 196; H aşan Yezdi, Câmi ut-tavârih, Fâtih 4507; 171a; J. Laurent, Byzance et les Turcs Seldjoucides, Nancy, 1913; e. 16. Kisravi Tabrizi, Şahriyârân-i gumnam, T ahran 1308, II, 58-64; İ. Kafesoğlu, “Doğu A nadolu’ya ilk Selçuk akını”, Köprülü armağanı, s. 270. 135 M irhvand, IV, 73. 136 Bu ad A rapça olm ayıp T ürkçe k u d ret ve kuvvet m ânasında bir kelim edir ve kara-hüküm darlarına verilm iştir. (Kâşgarlı M ahm ud’un Dîvân indeksine bak.). T ürkçenin fo­ netik tekâm ülü Kayr han adı olduğu gibi P. P elliot’ya göre “katır" (hayvan) da buradan gelir. 137 Bk. Bölüm II. bahis 6.

SELÇUKLULARIN MENŞEİ l Rİ VI İl K III VİHII Mİ

91

S elçuklu ların reisi b u lu n a n A rslaıı yabgu, ark ad aşları ile b irlikte, S ultan M a h m u d ’a g itti. S u ltan b ir ziyâfet m eclisin d e A rslan y a b g u ’yu, oğlu K utalm ış’ı ve d iğ er a rk ad aşların ı yakalayıp H in d is ta n ’a g ö n d erd i ve K alincar kale­ sin d e h a p se tti. B ilâhare T ü rk m c n le rin o n u k u rta rm a te şe b b ü sle ri o ld u ise de yalnız K u talm ış çö llerd en kaçarak B u h ârâ civ arın d a T ü rk m e n y u rd u n a varıp k u rtu ld u 138. S u ltan M ah m u d K arah an lılar ile ittifa k ve sıh riy et k u rd u k ta n ve A rslan yabgu ve a rk ad aşların ı y ak alad ık tan s o n ra o n u n y u rd u n u ve oym aklarını yağm alattı ve 4 .0 0 0 h â n e lik cem âatin i d e H o ra sa n ’a n a k le d erek N asâ ve Bâverd arası çöl b ö lg esin i b u T ü rk m e n le re o tla k verdi. A rslan y ab g u ’dan so n ra bu T ü rk m e n le r Y ağm ur, Kızıl, Buğa, G ö k taş ve A nasıoğlu adlı beyle­ rin id â re sin d e kaldılar. Ç ok akıncı ve faal b ir h ay at sü re n b u T ü rk m e n le ri d iğ erle rin d e n ay ırm ak için o n lara “Irak Oğuzları” veya A rslan y a b g u ’ya n isb e tle Yabgulular (Yavgıyân veya A rap ça Yâvgiyya) adı v e rilm iştir ki, b u son isim so n raları istin sa h h atâları y ü z ü n d e n a n laşılm az bir şekle girm iş ve is­ yan e d en d iğ er O ğ u zlara d a te şm il e d ilm iş tir139. S u lta n M a h m u d N asâ, Bâverd ve Farâva (Kızıl A rvat) h alk la rın ın şik â ­ y etleri veya d ev let m e m u rla rın ın zu lü m le ri dolayısı ile Y abguluların etrafa akınları ü z e rin e T û s vâlisi A rslan C âzib ’i b u T ü rk m e n leri cezalan d ırm ağ a gö n d erd i. B ozguna u ğ ray an T ü rk m e n le r D e h ista n veya B alhan d ağ ların a sığ ın arak teh lik ey i a tla tıy o r ve te k ra r a k ın la rın a girişiyorlardı. Böylece T ü rk m e n le ri te n k il im k ân ı olm ayınca su lta n , 4 1 9 (1 0 2 8 )’da, o rd u su ile b iz­ zat h a re k e te geçti. T ü rk is ta n ’d an göçüp o n la ra k a tışa n O ğ u zlar ile g ittik çe m ik ta rla rı a rta n b u T ü rk m e n le r G azne su lta n ı tarafın d a n p e rişa n edildi. 4 .0 0 0 k ad arı e sir ve k a tle d ile n b u T ü rk m e n le r Irak, A zerbaycan ve şark î A n a d o lu ’ya b ir ço k ak ın lar y ap arak çok m aceralı b ir hay at geçirdiler. Çağrıb e g ’d e n so n ra A n a d o lu ’ya yapılan ikinci ve d iğ er ak ın la r b u O ğ u zlar ta ra ­ fından v u k û b u lm u ştu r. B u n u n la b e ra b e r o n la r yine de H o ra sa n ’daki y u rtla ­ rın a d ö n ü y o r ve sık ışın ca da D e h ista n ve B alhan dağ ın a kaçıyorlardı. M a h m u d ’d an so n ra S u ltan M es’u d b u n la rı b ir d ah a h iz m e te aldı ise de, G azneliler ile m ü c â d e le leri ek sik o lm adı. O n la rın bu akınları ile reisleri A rslan y a b g u ’y u k u rta rm a ğ a ç alıştık ları ve h u su siy le 4 2 2 (1 0 3 1 )’de o n u n h a p iste n g ö n d erd iğ i b ir h a b e r ü z e rin e istilâ ve savaşlarını şid d etlen d ird ik leri g ö rü lü y o r, ki b u cih e t k aynaklarca da zik red ilm iştir. B una rağ m en b u n d a

138 Gerdizî, 63-67; Râvendî, 87-92-, Cûzcânî. 272; 290; Mîrhvvând. IV, 73; İbn ül-Esîr, IX, 130, 131, 163; Z âh ir ud-D în N îşâpûrî, 10-12; Reşîd ud-D în, A. Ateş, 6-10. 139 Bk. aşağıda, böl. III, bahis 10.

9 2

SELÇUKI Ul AK I AHİMİ

m uvaffak o lam ad ılar ve A rslan yabgu h a p iste iken öldü. T ü rk m e n le r d ağ ıl­ d ılar, beylerin e n isb e tle K ızıllar (K ızılyân), Y ağ m u rlu lar (Y ağm uryân) kolla­ rın a ayrıldılar ve çok te h lik e le re u ğ rad ılar; lâk in y ine d e ü m it ve en erjilerin i k ay b etm ey erek m ü c â d e le lerin e d ev am la A rslan y a b g u ’n u n to ru n la rı e tra fın ­ d a to p la n a ra k b ilâh are T ü rk iy e S elçu k lu ları d e v le tin in k u ru lu ş u n a h iz m e t e ttile r140.

9. Ali Tekin ile Mücâdele ve H ârizm ’e Göç

T u ğ ru l ve Ç ağrı-beg am caları A rslan yabgu ile ‘Ali T ekin arasın d a k i itti­ fak d ışın d a ve m u h â sım b ir d u ru m d a k alm ışlard ı. S u ltan M ah m u d ve K adir H a n ’ın g elişlerin d e u zak laşm ışlar; h a ttâ s u lta n ın o n lara d a elçi g ö n d erip H o ra sa n ’d a k e n d ile rin e y u rt vaadi tek lifin e de k a n m a m ışla r ve A rslan yab­ g u ’n u n â k ib e tin e u ğ ra m a k ta n k u rtu lm u ş la rd ır141. M â v e râü n n e h r b u lu şm a ­ sın d a n so n ra s u lta n B elh’e ve h an d a K âşg ar’a d ö n ü n c e Ali T ekin çölden çıkarak d e v le tin e sah ip olm ağ a başladı. A rslan yabgu ve T ü rk m e n le ri a rtık m ev cu t b u lu n m a d ığ ı için T u ğ ru l ve Ç ağrı beylere elçi g ö n d erip on ları m ü ş ­ te re k d ü şm a n la ra k arşı ittifa k a ve h a ttâ devleti a ra ların d a tak sim e d âv et etti. Lâkin Ali T e k in ’in eski d ü şm a n lık la rın ı h a tırla y a n ve k e n d isin e güvenem eyen Selçuk b aşb u ğ ları b u teklifi k ab u l e tm e d ile r. Selçuk’u n to ru n la rı a m ­ caları A rslan yabgu ile b o z u şm u ş o ld u k ları h ald e yin e de o n a ve m evkiine saygı gösteriy o r; d a h a m ü tev azı, fak at çok ih tiy atlı h a re k e t ediyorlardı. A rs­ lan y ab g u ’n u n sa h n e d e n çek ilm esi ü z e rin e T u ğ ru l ve Çağrı beyler a rtık Sel­ ç u k lu ların rak ip siz reisleri o ld u lar. B u n u n la b e ra b e r A rsla n ’ın esâ reti ile d iğ er am caları İn an ç (M usa) Bey’i y ab g u lu k m a k a m ın a g etirm ek istiyorlardı. K aynaklarda b azan İn an ç yabgu, b azan M u sa yabgu ve b azan d a sadece Yabgu adı ile k ay d ed ilen ve çok defa d a b a şk a şa h ıslar sanılan İnanç Bey pek sâkin b ir ta b ia ta sah ip idi ve d irây etli y eğ en lerin e uyar ve o n la r ile b irlik te h a re k e t ed erd i. Bu d av ran ışı sebebi ile eski m ü ellifler on u T u ğ ru l ve Çağrı b eylerin ü ç ü n c ü k ard eşi san m ışlard ı. M ik â’il o ğ u lların ı ittifak veya ita a te alam ayan Ali T ek in b aşk a b ir siyasî te d b ire b aşv u rd u . F ilhakika S elçuk’un d ö rd ü n c ü oğlu Y u su f Y ınal’a elçi, h il’at ve h ed iy eler gön d erip o n u Yabgu ilân e tm e ğ e ve b u sâyede h e m S elçukluları b irb irin e d ü şü rm eğ e , h e m de

140 Bayhâkî, s. 60, 78, 287-280, 316, 448, 481-485; Gerdîzî, s. 70 vd., İbn ül-Esîr, IX, 131, 163; Baybars M ansûrî, Zubdat ul-fıkra, Feyzullah Efendi, No: 1450, 56b - 58b; İbn H allikân, Vafayât, K ahire 1209, II, 58. 141 Mirhvvând, IV, 73.

SELÇUK! UI ARIN M IN ŞI 11 Rİ VI İl K III Vllll I Rİ

9 3

tâbiiyete alm ağa çalıştı. Rivâyete göre Y u su f Ym al bu teklife yanaşmış; fakat M ik â ’il-oğulları buna fırsat vermemişlerdi.

Ali T ek in k e n d isin e bağlı ve âle t b ir yabgu tâyini te ş e b b ü s ü n d e m uvaffakiyetsizliğe u ğrayınca S elçu k lu lara k arşı A lp -k ara B arânî’n in k u m a n d a ­ sın d a b ir o rd u g ö n d erd i, v u k û b u lan ç a rp ışm a d a Y u su f Ym al ile b irlik te bir çok Selçuklu şe h it oldu. K u rtu la n T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler az z am a n d a to p a r­ landılar. 4 2 0 (1 0 2 9 )’d a A lp A rsla n ’ın d o ğ u m u n u u ğ u rlu sayan S elçuklular, 421 (1 0 3 0 )’de, h a re k e te geçip b a şta A lp -k ara ve süvarileri, o lm ak ü zere Ali T e k in ’in 1.000 a sk e rin i ö ld ü rm e k s u re ti ile in tik a m aldılar. F ak at Ali Tek in ’in te k ra r sa ld ırışa geçm esi ile p e k çok kayıp verdiler. A rtık b u d u ru m d a S elçuklu lar y u rtla rın ı terk ed ip , 4 2 3 (1 0 3 2 )’de 1 5 .000 h ân e (çadır) h âlinde, H âriz m ’e d o ğ ru çekildiler. G azn eliler v ezirin e b aşv u ru p H ârizm vâlisi A ltu n ta ş ’ta n h u d u d ü z e rin d e aldıkları D a rh â n (A n dargan) y u rd u n a k o n d u la r142. İlk iki m ü e llif Y u s u f u M u sa ’n ın oğlu s a n m a k ta ise de bab ası M u sa yabgu iken ve am cası d a d u ru rk e n böyle b ir k im se n in b u m ak a m a g etirilm e si h u ­ k u k ve a n ’aneye aykırı idi. E sâsen Y u s u f u n S elçuk’u n oğlu Y u su f Ym al ol­ d u ğ u n u d a m ey d an a k o y m u ş idik. Y u s u f u n ö lü m ü n d e n so n ra o n a m e n su p Yınallılar(Yınâliyân)m id âresi o ğ u lla rın d a n m e ş h û r İb ra h im (bin) Y ınal’a in tik al e tti ki, o d a b ab ası gibi u m u m iy e tle T u ğ ru l ve Çağrı beyler ile b irlik te çalışıyor idi. Selçuklular H â riz m ’e g eld ik ten so n ra, y eni şa rtla rın icabiyle, Ali T ekin ile anlaştılar. S u lta n M a h m u d ’u n ö lü m ü ve G azn e’de başlayan ta h t kavgası ü z erin e S u ltan M e s’u d Ali T e k in ’in y a rd ım ın a b aşv u rd u . Lâkin ta h tı elde edince, b ab ası gibi, K arah an lılar ile d o stlu ğ u tazeleyen M es’ud, H ârizm vâli­ si A ltu n ta ş ’ı B u h ârâ seferin e m e m u r e tti. Ali T ekin, b u nâzik d u ru m d a , Sel­ çukluları ve T ü rk m e n le ri “tatlı söz ve güm üş” ile tu tu p k en d isin e yardım cı y a p tı143. B u h ârâ’yı te rk e d e n Ali T ek in ile A ltu n ta ş arasın d a D a b û siy e ’de, 1032’de v u k û b u la n sav aştan so n ra A ltu n ta ş ’ın ö lü m ü d u ru m u değ iştird i. Z ira oğlu H â ru n , 1 0 3 4 ’de Ali T ekin ve S elçuklular ile ittifak yaparak, G azn elilere k arşı istik lâl sav aşın a girdi. H â ru n S elçu klulara çok kıym etli h e d i­ yeler verd i ve o n ları, ta h sis eylediği R ab ât M âşa’d a k o n d u rd u . Bu sırad a idi ki, Selçukluları, casu sları v âsıtası ile, tâ k ip ed en ve ara ların d a “kadîm bir kin, kan ve düşmanlık” b u lu n a n C en d em îri Ş âh-M elik 1034, T e şrin I.’de, çöl yo­ lu n d a n g elerek o n ları, k u rb a n b ay ram ın ın d ö rd ü n c ü günü, m ü th iş b ir b ask ın ile v u rd u . 8 .0 0 0 kişi ö ld ü rü ld ü ; b ir çok kadın, çocuk, altın ve m alların ı alıp 142 İbn ül-Esîr, IX. 164; Mirhvvând, IV. 73 vd., Bayhâkî, 828; Fahr ud-D în Râzî, 59b. 143 Bayhâkî, s, 541.

9 4

.SELÇUKLUI AK I Alili ll

d ö n d ü . Bu âni ve k o rk u n ç baskın ile şaşıran S elçuklular, m ü tte fik le rin in bir te rtib in e k u rb a n g ittik leri inancı ile, C e y h u n ’u b uz ü z e rin d e n geçerek Ribât-ı N e m e k ’e vardılar. N ite k im İbn u l-E sîr ve M îrh w ân d d a H ârizm şâh H âru n ’u n S elçu k lu lara su ik a st yaptığı k a n a a tin d e d irle r. B u n u n la b e ra b e r H âru n S elçuklu lara elçi g ö n d erip çok ü z ü ld ü ğ ü n ü b ild ird i; çok m al v ererek vaadlerde b u lu n d u ve o n ları te k ra r eski y u rtla rın a d ö n d ü rd ü . B una m u k ab il ŞahM elik’e de te e ssü fle rin i b ild ird ik te n so n ra, 13 T e şrin II. 1034’de o n u n la C eyhun ü z e rin d e b ir gem id e b u lu ş tu . F ak at H â ru n Şah-M elik ile S elçuk­ luları b a rıştırm a te ş e b b ü s ü n d e o n u ik n a ed em ed i. B u n u n la b erab er, H âr u n ’u n 3 0 .0 0 0 kişilik o rd u s u n u gören Şah-M elik, S elçukluları tâk ip ce sa re­ tin i g ö sterem ey erek , sessizce, C e n d ’e d ö n m e k z o ru n d a kaldı. H âru n G azn elilere karşı sav aşırk en 1 0 3 5 ’de Ali T e k in ’in ö lü m ü ile bu m ü tte fik in i k ay b etti. Bir m ü d d e t so n ra d a k en d isi, S u ltan M es’u d ’u n bir su ikasdı ile ö ld ü rü ld ü . S elçuklular b ir y an d a n Şah-M elik, b ir yan d an da, Ali T ek in o ğ u lla rın ın d ü şm a n c a d av ran ışları dolayısı ile, H o ra sa n ’a göçm ek m ec b u riy e tin d e k aldılar. E sâsen b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti de başlam ış ve Bayh â k î’n in d e dediği ü z e re “henüz Selçuklular gelmeden önce Horasan Türkmenler ile dolmuş” b u lu n u y o rd u . H a ttâ S elçu k lu lar d ışın d a T ü rk m e n istilâları o derece yayılm ış idi ki, H arizm , H o rasan , M erv, T irm iz, K ubâdiyân, K irm an ve Irak tarafları O ğ u zlar ile d o lm u ş; “B ağdad’ın eld en çıkacağı k o rk u s u ” bile h isse ­ d ilm iş idi. T ü rk is ta n 'd a n b aşlayan b ü y ü k n ü fu s h a re k e tle ri ve T ü rk kavim le rin in b irb irin i tazyiki esas âm il o lm ak la b e ra b e r Ali T ekin ile H â ru n ’un bu T ü rk m en le ri ta h rik i ve G azne to p ra k la rın a geçirm esi rivâyeti de d ik k a te şây â n d ır144.

10. Horasan’a Göç ve Muhtariyet

S elçu k lu lar a rtık H â riz m ’de o tu ra m a z h ale gelince, 1035 b ah a rın d a , 10.000 süvari ile C e y h u n ’u geçip H o ra sa n ’a vardılar; M erv, S arahs ve Farâva çölü b ö lg esin d e y u rt t u ttu la r 145. S elçuklular, böylece, çok çetin m ü c â­ d e leler ile geçen ta k rib e n 70 yıl içinde C e n d ’e, M â v e râü n n e h r’e, H â riz m ’e ve so n olarak d a H o ra s a n ’a göçm ek s u re ti ile d ö rt d efa y u rt d eğ iştiriy o rlard ı. O n ların a rk a sın d a n d a Y ınallılar yâni İb ra h im Y ınal g ru b u geldi. B unların gelişi ile A rslan yabgu T ü rk m e n le ri, eski d ü şm a n lık y ü zü n d e n , Irak to p ­

144 Bayhâkî, 524, 526, 532-538, 541, 585, 571, 527-533; İbn ül-Esîr, IX, 164; Mîrhvvând, IV. 74; Cuzcanî, 282. 145 Bayhâkî, 571-574, 827.

SELÇUKLUl ARIN MI NŞI 11 Kİ VI İl K III V İIIII Kİ

9 5

rak ların a k açtılar. İnanç yabgu, T u ğ ru l ve Çağrı beyler b u ray a gelince derh al S ultan M es’u d 'a bir m e k tu p g ö n d erip , a sk erî b ir h iz m et karşılığı bu yurdu k e n d ile rin e v erm esin i diled iler. T a rih î b a k k ım d an çok m ü h im bir vesika teşkil e d en bu m e k tu p ta Selçuk b aşb u ğ ları H o ra sa n ’a göçm ek z o ru n d a b u ­ lu n d u k la rın ı, d ü n y a d a k e n d ile rin e sığınacak b ir yer k alm ad ığ ın ı acıklı, fakat vekarlı b ir dil ile b ild iriy o rla rd ı146. F ak at S u lta n M es’ud, b a b a sın ın A rslan yabgu O ğ u zların ı H o ra s a n ’a geçirm ekle n asıl b ir h a tâ işlediğini ve o n la rın ne gibi gaileler çıkardığını beyân e ttik te n so n ra şim di 10.000 süvariye sahip S elçuk lu ların m e m le k e t içinde n e d erece b ir te h lik e teşk il edebileceğini b e ­ lirtiyor, red cevabı v eriyor ve dîvân âz â sın ın b u n la rı him âyeye alarak d ü ş ­ m an b ir d u ru m a so k m a n ın m a h z u rla rın ı b e lirte n ifâdelerine itib â r etm iy o r­ du. S u ltan M es’ud, b u d ü şü n c e ile, 1035 h a z ira n ın d a B eg-toğdı k u m a n ­ d asın d a b ü y ü k b ir o rd u y u S elçu k lu lar ü z e rin e g ö n d erd i ve b aşın a b ü yük gaileler açan ve s u k u tu n a seb ep o lan sav aşlard an ilkine başladı. B u nunla b era b e r B eg-toğdı ilk önce S elçukluları gafil avlayarak b o z g u n a u ğ ra ttı ve Ş ah-M elik’in y ağ m asın d an a rta k alan m alların ı ve birçok da e sir aldı. G azne o rd u su b u g a n im e tin ta k sim i ile u ğ ra şırk e n Ç ağrı-beg âni b ir h a re k e t ve b askın ile b u o rd u y u 1035 te m m u z u n d a H isâr-ı T ak m ev k iin d e m ü th iş bir h ez im e te u ğ ra ttı. S u lta n a şid d e t te d b irle ri tavsiye ed en B eg-toğdı ve ask e rle ­ ri p erişa n lık ve k o rk u için d e N îş â p û r’a k açarak k u rtu ld u la r. B üyük b ir dev le­ te karşı ilk d efa b ü y ü k b ir zafer k azan an S elçu k lular “O kadar çok altın, gü­ müş, silâh, âlet, elbise ve hayvan elde ettiler, ki hayret içinde kaldılar”147. Selçuk b aşb u ğ ları, b u zafere rağ m en , g u ru ra k ap ılm am ak ve b a rış y o lu ­ nu aram ak su re ti ile a sk erî o ld u ğ u k a d a r siyasî b ak ım d an d a çok k u d re tli in san o ld u k la rın ı g ö sterd iler. Bu savaşı ailelerin i ve evlerini k o ru m a k m a k ­ sadı ile y a p tık la rın ı b ey ân ile su lta n a ö z ü r d ile m ek te n de geri k alm adılar. Elçiler v âsıtası ile g iriştik leri a n la şm a m ü z a k e re lerin d e evvelce m e k tu p la iste d ik le rin i, b u zaferd en so n ra eld e e ttile r. F ilh akika S u ltan M es’û d Selçuk re isle rin e h il’at, san cak lar ile b irlik te b ir m e n ş û r (ferm an) g ö n d e re re k N asâ'yı T u ğ ru l-b e g ’e, D e h is tâ n ’ı Ç ağ rı-b eg ’e, ve Farâva’yı (K ızıl-arvat)da İnanç Y abgu’ya tefviz e tti ve k e n d ile rin e H o ra sa n ’a m a h su s olan “D ihkan” u n v a ­

146 Bayhâkî, 572 vd.; Gerdizî, 80; Cuzcânî, 283 vd. 147 Bayhâkî, 574 v.d., 579-501. 642 vd., İbn ül-Esîr, IX, 164; Mîrhvvând, IV, 74; Râvendî, 95; Ahbarud-devle, 5 vd., Z ahir ud-D în N işapûrî, 15; Reşîd ud-D în, II, 5, s. 13 v.d; Cuzcanî, 293; B arthold, 300; M. Köymen, II, 50.

9 6

SELÇUKLULAR I AKİMİ

nını verdi. 29 T e m m u z 1035’de (21 Şevval 4 26) M erv vâlisi bu hâk im iy et sem b o llerin i b ir m e râ sim alayı ile S elçuklu y u rd u n a g ö n d e rd i148. S elçuklular, böylece, a sk e rîsin d e n d a h a m ü h im o larak siyasî b ir zafer kazandılar; m u h ta r b ir y u rt ve idareyi sağlayan b u h u k u k î vesik a ve h â k im i­ yet alâm etleri ile de a rtık yeni b ir d ev letin çek irdeğini k u rm u ş oluyorlardı. B undan b aşk a b u n eticeyi alm ak la n e fisle rin e itim a d gelm iş; b ü y ü k b ir dev­ leti y en eb ilecek leri k an a a ti u y an m ış idi. Böylece u z u n ve te h lik eli bir dev re­ den so n ra teselli b u lm u şlar; n isb î b ir h u z u ra k a v u şm u şlard ı. S elçu k lu lar bu yeni y u rtla rın d a devam lı O ğ u z göçleri ile d e çoğalıyor ve k u v v etleniyorlardı. Bu an laşm ay a rağ m en S elçu k lu lar ile G azn eliler a ra sın d a b ir itim a d hâsıl olam am ış ve iki ta r a f d a b irb irlerin i k u şk u ile tâ k ip eylem işlerdi. Z ira Gazn elilere göre "Selçuklular büyük hayaller” peşindedir. N itek im o n la rın te n h a d a “Sultanın hil’atleri ile alay etmekte” oldukları, o n u n g ö n d e rm iş b u lu n d u ğ u külâhları fırlattık ları h a b e rle ri g e liy o rd u 149. Ö te y an d a n d a T ü rk m e n le r h er tarafı istilâ ediyor; eski d ev irlerd e g elm iş ve y erleşm iş b u lu n a n T ü rk le rd e n so n ra şim di d a h a b ü y ü k k itle le r h â lin d e ak arak M âv erâü n n eh r, H ârizm , H o­ rasan, S îstan O ğ u zlar ile d o lu y o rd u . B üst, G uzg ânân, S arahs ak ın ve yağm a­ lara u ğ ru y o rd u . D u ru m u kavrayam ayan G azn eliler d iğer T ü rk m e n le rin h a re ­ k etle rin i d e S elçu k lu lara m al e d iy o rla rd ı150. Bu d u ru m d a iki ta ra f da b irb irle rin e k arşı h a z ırla n m a k ta idi. S elçuklular artık k o m şu la rı ile de m ü n â se b e te g eçerek e m n iy et ted b irleri alıyorlar; H âru n ’u n y erin e geçen H ârizm -şah İsm â ’il de istik lâl h a re k e tin e devam ile Selçuklular ile d o s tlu k k u ru y o r; A rslan H a n ’a m u k ab il B uğra H an da G aznelilere k arşı Selçuk reislerin e k en d i “damga"sı ile m ü h ü rle n m iş m e k tu p ­ lar g ö n d eriy o r ve zafe rlerin d e n dolayı o n ları te b rik ediyordu. Bu se b ep le r ile S u ltan M es’û d b ü y ü k hâcib (k u m a n d a n ) Sü-başı'yı 15.000 kişi ile H orasan o rd u su k u m a n d a n lığ ın a , b aşk a b ir o rd u y u d a H e ra t’a gö n d erd i. Bu h a re k e t k a rşısın d a e n d işe le n e n S elçu k lu lar b ir y an d a n H ârizm -şah İsm â ’il ile te m a sa geçerken b ir y an d an d a s u lta n a b ir elçi g ö n d e rip b ir k u su r işlem ed ik lerin i, C eyhun ve B alhan dağı y o lların ın açık b u lu n m a sı dolayısı ile yapılan istilâ ve ak ın ların d iğ e r O ğ u zlara a it o ld u ğ u n u b ild iriy o rlardı. B u n u n la b e ra b e r yine de y u rtla rın ın d a rlığ ın d an , h a lk la rın ın ço k lu ğ u n d a n şikâyet ed erek M erv, S arahs ve B âverd şe h irle rin in verg ilerin i m aaş (bîstegânî) olarak istiy o r ve

148 Bayhâkî, 505-508; M írhw ánd, IV, 74; İbn ül-Esîr, IX, 165; Cuzcânî, 204; Köymen, II, 67-70. 149 Bayhâkî, 599; İbn ül-Esîr, IX, Ahbâr ud-devle, 5. 150 Bayhâkî, s. 604; Gerdizî, 83; Tarih-i Sîstan, T ahran, 1314, s. 264.

SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI İl K 1)1 V İR I1 1(1

9 7

bu n a m ukabil askerî h iz m e t tek lifin d e b u lu n u y o rlard ı. S elçu k lu lar bu siyasî incelik ve o lg u n lu k ile h a re k e t e d e rk e n su lta n ın te h d itle rin i a n lam ak ta; fa­ kat b u n a karşı da, z a a f gö sterm ey erek , m e s ’u liyeti o tarafa y ü k le m e k te ve iş bu reddeye gelince de m eydan o k u m a k ta d ırla r. G erçek ten N îşâ p û r’a ve H e ra t’a g ö n d e rile n o rd u la ra işaretle: “E ğer k a sd ed e rle rse biz d e m ü dafaaya geçeriz; b u ta k d ird e arad ak i h ü rm e t kalkar; b u seb ep le k a ra r size a ittir ” kaydı bu d u ru m u m ey d an a k o y m ak ta ve S elçu k lu ların k o rk m ad ığ ın ı g ö ste r­ m e k te d ir151. Bu m e k tu p ve ta le p le rd e n h id d e tle n e n S u ltan M es’ûd: “Bir yan­ dan Horasan’ı kalbur hâline getirdiler, bir yandan da bu süslü sözleri söylüyorlar” diyerek a n la şm a tek lifin i re d d e tti. H a ttâ b u d ev re n in h â d isele ri e sn a sın d a h a p iste n çık arılarak B elh’e g etirilen A rsla n y a b g u ’n u n b u m a k sa t ile k u lla­ n ılm ak iste n d iğ i de rivâyet ed iliy o r152.

11. Selçukluların İstiklâl Kazanması, 1038

A n laşm a te ş e b b ü s ü n ü n b aşarısızlığ a u ğ ra m a sı b irb irin d e n k u şk u la n ­ m a k ta o lan iki tarafı m u k a d d e r b ir h esa p la şm a y a d o ğ ru g ö tü rü y o rd u . T ü r­ k is ta n ’d a n g e lm e k te o lan yeni m u h a c irle r ile d e H o rasan d o lm u ş; O ğ u zlar h e r tarafı istilây a b a şla m ış idi. B ü tü n O ğu zları, S elçukluların tâ b iî sanan m ü ellifler h e r h a re k e ti o n la ra m al ed iy o rlard ı. N ite k im R ey’d en g elen 13 M art 1037 ta rih li b ir m e k tu p ta “Horasan’ın Selçuklulardan m uztarip” old u ğ u ve y ard ım b ek len d iği, A rslan yabgu O ğ u z la rın d an Kızıllılar, Yağmurlular ve B alhan T ü rk m e n le rin in K âkûya oğlu ile b irle ştiğ i bildiriliyor; K û h ista n ’da T u n şe h rin in yağm a edildiği h a b e r veriliyordu. S u ltan M es’û d v ezirini H e ­ r a t’a g ö n d erd i ve Sü-başı k u m a n d a sın d a b ü tü n H o rasan a sk e rle rin in T ü rk m e n le r ü z e rin e h ü c u m u n u e m re tti. D u ru m u n bu derece n âzik o lm a sın a rağ m en k e n d isi de H in d is ta n ’a sefer y ap arak H â n sî kalesin in (D elhi bölge­ sinde) feth i ile u ğ raştı. S u ltan H in d is ta n ’a vardığı ve 1037 kışı bastığ ı için Sü-başı tam am iy le âtıl kaldı. Bu seb ep le de T ü rk m e n ler, kolaylıkla Tâlek a n ’ı, F âryâb (P âry âb )’ı y ağ m alam ışlar ve R ey’i d e k u şa tm ışla rd ı. Bu d u ru m ve devam lı h a b e rle r ü z e rin e su lta n H in d ista n ’dan d ö n d ü ve ta a rru z e m rin i verdi; Sü-başı o rd u s u ile N îş â p û r’dan S arah s’a h a re k e t e tti. Bu ilerle y işte n çok k o rk an S elçu k lu lar a ilelerin i ve ağırlıklarını M erv çö lü n e sevked erek S arah s ö n ü n d e savaşı k a b u le m e c b u r oldular. H a ttâ bu d u ru m d a H o ra sa n ’ı d a te rk e d ip b ir göçe b ile h a zırlan ıy o rlard ı. S elçuklular ilk k a rşı­

151 Bayhâkî, s. 608 v.d.; 610-613. 152 Bayhâkî, s. 613; İbn ül-Esîr, IX, 165.

9 8

SELÇUKLUI AK I AHİMİ

laşm ada, g ru p la r h alind e, G azne o rd u s u n u h ırp alay ıp s ü r ’atle çöle çekiliyor ve bu sâyede k u v v et k ifâyetsizliğini g id eriy o rlard ı. H a fif sü v arileri ağır G az­ n e o rd u su k a rşısın d a o n la ra sık -sık sa ld ırm a ve çekilm e kabiliy etin i veriy o r­ du . N ihây et 1038 m ay ısın d a, sa b a h ta n a k şa m a k a d a r sü re n , şid d e tli b ir sa­ v aşta Sü-başı b o z u lm u ş; b ü tü n G azne o rd u s u d ağ ılm ış ve sayısız e sir ve ga­ n im e t S elçu k lu ların eline g eçm iştir. S ü-başı an cak 20 k ö lesi ile k en d isin i H e ra t’a atab ild i. O h ıy â n e te u ğ rad ığ ın ı te k ra rlıy o r ve a ğ lıy o rd u 153. S elçu k lu ların ikinci zaferi b irin cisin i ikm âl e tm e k te ve m u h ta riy e t y eri­ n e k en d ile rin e a rtık istik lâl g e tirm e k te d ir. Ç ağ rı-b eg ’in cesareti, a sk e rî d e h â ­ sı ve s ü r’atli h a re k e tle ri b u zaferin b aşlıca âm ili idi. Selçuk beyleri bu za­ ferden em in olarak, d ev letlerin i k u ru y o rla rd ı. Eski T ü rk feodal d ev let anlayı­ şı ve a n ’a n e sin e g ö re vilâyetler üç re is a ra sın d a ta k sim edildi. T u ğ ru l beg d evletin h u k u k î ve fı’lî reisi o larak N îş â p û r’a, Ç ağrı beg M erv’e ve İnanç yabgu da S a ra h s’a sah ip o lu y o rd u . A rtık H o ra s a n ’d a G azneli h âk im iy e ti so n a erm iş ve S elçuklu devleti b aşlam ış idi. İb ra h im Yınal, zaferd en 12 g ü n so n ra, N iş â p û r’u te slim alm aya gidince h alk ın en d işe si k a rşısın d a söylediği sö zler Selçuk b ey lerin in dev let k u ru cu y ü k sek vasıflarını ifade b a k ım ın d a n çok m ü h im d ir. “Â dil bir pâdişâh olan b ü ­ y ü ğ ü m ü z Tuğrul beg’e y azıyorum . Ç ağrı b e g ’i M erv’e ve Y abgu’yu d a S a ra h s’a tâyin edip g elecek tir. B u g ü n e k a d a r yap ılan y o lsu z lu k lar veya y ağm alar k ü ­ çü k h alk ın işi o lu p g eçim sık ın tısı ve z a ru re tle o lu y o rd u . B ugün ise d u ru m d eğ işm iş ve m e m le k e t b izim o lm u ş tu r”. Bu d av ran ış ve sö zler h e m e n b ü tü n T ü rk m e n b e y lerin in z ih n iy e tle rin e de te rc ü m a n olacak b ir m a h iy e tte d ir ve Selçuk istilâsı ile M oğol istilâsı a ra sın d a k i azîm farkı d a g ö sterir. T u ğ ru l beg üç gün so n ra 3 .0 0 0 zırh lı h a ssa süvari alayı ile b irlik te N îşâ p û r’a girdi. Ş eh ­ rin ileri g elen lerin i ve â lim lerin i saygı ile k ab u l e tti. İslâm d ü n y a sın d a h ü ­ k ü m d a rla ra m a h s u s b ir a n ’an e olarak, ad aleti tev zî için, Dîvân-ı mezâlim’de o tu ru p h alk ın şik ây etlerin i din led i. Ş eh rin kad ısı Sâ’id ile gö rü şerek : “Biz ya­ b ancılarız; T âzik ’le rin u su lle rin i bilm eyiz. Bu seb eple bizden n a sih a tle rin iz i esirg em e y in iz ” ifâdesi ile b ü y ü k lü ğ ü n ü ve n e z â k e tin i gösterdi. Selçuk d e v le tin in b u k u ru lu ş u n d a T u ğ ru l-b e g su ltan , Ç ağrı-beg de m e ­ lik ve o rd u k u m a n d a n ı (sü-başı) o lu rk e n O ğuz y a b g u su ile Selçuk Sü-başı ara sın d a k i m ü n â s e b e tle re b e n z e r b ir d u ru m h âsıl o luyordu. F akat S elçuk’un bu iki to ru n u ile G ö k -tü rk d e v le tin in k u ru c u s u iki kardeş, B um ın kağan ve İstem i yabgu, ve d a h a so n ra Bilge kağan ile K öl-tekin k ard eşle r arasın d a k i

153 Bayhâkî, s. 652-654; İbn ül-Esîr, IX, 158; İbn Funduk, 268, 273.

SELÇUKLULARIN M tN Ş fll Rl VI II K 1)1 V İR II Rl

9 9

benzerlik d a h a d ik k a te şâyândır. O sm an lı d e v le tin in h akikî k u ru c u su O rh an Gâzî ve A lâcddin Paşa kard eşleri d e h atırla tıy o r ve bu üç m isâl T ü rk ta rih in ­ de m ü ste sn a d ö rt hâdiseyi teşkil ed iy o rd u . İnanç Yabgu ise u n v a n ın ı m u h a ­ faza ed iy o rd u . 1032 (M ayısta) ram azan b ay ra m ın d a gelen h alîfen in elçisi ise, bu zafere ve k u ru lu ş a m ân ev i b ir m ü z â h a re t o larak, S elçukluları çok sevin­ dirdi, m e m n u n e tti ve o n a b ü y ü k saygı g ö ste rd ile r. B u n u n la h alîfe n in d e v let­ lerini tan ıd ığ ın ı d ü ş ü n e re k g u ru r d u y u y o rlard ı. Bu, ta k rib e n beş a sır önce, Bizans im p a ra to ru J u s tin u s Il’in g arb i G ö k -tü rk h ü k ü m d a rı İs te m i’ye g ö n ­ derdiği elçiyi ve aynı d u ru m u h a tırla tıy o r154. F ilh ak ik a rivâyete göre Bizans elçisi ile g ö rü şe n d ev let adam ı sevinç y aşları d ö k m ü ş; elçi seb eb in i sorunca: “Atalarımızdan işittik ki Garp imparatorluğu (R om a-B izans) elçiler gönderdiği vakit bu bizim için artık yeryüzünü istilâ zamanı geldiğine delâlet eder” cevabını verm iş id i155. H alîfen in elçisi de b u n a b e n z e r b ir te ’sir yaratıy o r ve S elçuklu­ lara cih ân a h â k im o lm a in an cın ı veriy o rd u . H alîfe, elçisi ile, T ü rk m e n istilâsı ve yağ m aların a m ü sa a d e e tm e m e sin i ta le p ediyor; S elçuklular d a d ö n e n elçi ile S u ltan M es’u d ’u n z u lü m le rin e k arşı a d a le t y o lu n u tu ttu k la rın ı ve halîfeye sâdık b u lu n d u k la rın ı b ild iriy o rlard ı. S elçu k lu lar böylece, İslâm C ihâdı ve istiklâl aşkı u ğ ru n d a üç çeyrek a sır b o y u n c a azîm ıztırap lara ve kayıplara u ğ ra d ık ta n so n ra n ih â y e t k a d e r k e n d ile rin e gülm eye, T u ğ ru l-b e g gibi b ü y ü k b ir d e h â id â re sin d e b ir cih an im p a ra to rlu ğ u d o ğ u yordu.

154 Bayhâkî, s. 670-674; İbn ül-Esîr, IX, 158; A bu’l-Farac, s. 198; v.d. ‘İm âd ud-D în, 7 v.d., Ahbar ud-devle, 7-10; Reşîd ud-dîn, s. 14 v.d., Cuzcânî, 294, IV, 78. 155 Süryanî M ihael, Chronique, III, s. 150.

II. BÖLÜM

S E L Ç U K L U İM P A R A T O R L U Ğ U ’NU N KU RULUŞ DEVRİ

1. Dandanakan Zaferi, 1040 S elçu k lu ların b u iki zaferi G azne d e v le tin in itib arın ı sa rstı ve k o m şu ­ larını h a re k e tle n d ird i. K arahanlı h â n e d a n ın a m e n su p B öri-tekin T o h â rista n ve H u tta lâ n tarafların a, 1038 T e şrin I.’de, b ir akın yaptı. O n u n la Ali T ekinoğulları a ra sın d a başlayan gerg in lik G azn elilerin işin e yaradı. S u lta n M es’ûd S elçuk lu lara ve H ârizm -şah İsm â ’îl’e k arşı C en d em îri Ş ah -m elik ’i ittifa k ın a alarak, b u yıl g ö n d erd iğ i b ir m e n ş û r ile, H ârizm vilâyetini o n a tefviz e tti. Bu te d b irle ri a ld ık ta n so n ra S u ltan M es’û d T e şrin I. 1038’de, 60 m u h a re b e fili dâhil o lm ak ü zere, b ü y ü k o rd u ile G a z n e ’d e n B elh’e h a re k e t e tti. Sü-başı k u m a n d a sın d a b ir o rd u y u H e ra t’a, b aşk a b ir o rd u y u da M erv ü z e rin e g ö n ­ d erdi. A rtık G azne devleti S elçu k lu ları ve T ü rk m e n leri tam am iy le ezm ek k a rarın d a id i1. S u ltan M es’û d B elh’e vardığı z am an Ç ağrı-beg de s ü r’atle T âlekan, Fâryâb ve Ş â p û rg an tarafların ı istilâ ed iy o rd u . H a ttâ 1039 M a rtın d a g ö n d erdiği akıncılar b izzat su lta n ın b u lu n d u ğ u Belh civarım yağm alıyor ve su lta n ın bir filini bile e sir alıyordu. Ç ağrı-beg’in b u çevik ve cesaretli h a re k e ti ile te h li­ k en in k apıya geldiğini g ö ren su lta n a rtık d a h a fazla b ek leyem eyerek o n u tâkibe k o yuldu. N isa n o rta la rın d a S a ra h s’a d o ğ ru y ü rü y en b ü y ü k kuvvet 7 0 .0 0 0 süvari ve 3 0 .0 0 0 p iy âd ed en m ü re k k e p o lu p devrin en kuvvetli ve teçhizatlı b ir o rd u s u idi. Bu seb ep le “bütün Türkistan harekete geçse” o n u d u r­ d u rm a n ın im k â n sız o ld u ğ u k an aati h âk im idi. Bu vaziyete karşı Ç ağrı-beg de 1 Bayhâkî, s. 666-679, 838; İbn ül-Esîr, IX, 159, 166; Mîrhvvând, IV, 76; Ahbâr ud-devle, s.

6.

104

SELÇUKLULAR TARİHİ

S a ra h s’a varm ış, yabgu 2 0 .0 0 0 süvarisi ile M erv’d en , T u ğ ru l beg d e N îşâp û r ’dan oraya g elm iş idi. S elçu k lu lar savaşa h a z ırla n m ak la b e ra b e r bu m u a z ­ zam o rd u k a rşısın d a en d işe d e idiler. Bu seb ep le o n la r H o ra sa n ’ı te rk edip Rey ve C ibâl b ö lg esin e çekilm eyi d ü şü n ü y o rla rd ı. Lâkin T u ğ ru l-b e g 'e ve Y m allılara m u h a lif olan Çağrı beğ k ım ıld a m a n ın ve b aşk a b ir yerde tu tu n ­ m a n ın im k ân sız o ld u ğ u fikrini m ü d a fa a ediyor; G azne o rd u s u n u n ağır ve h a ­ re k e t k ab iliy etin in zayıf, k e n d ile rin in ise h a fif ve seyyâliyete sa h ip b u lu n ­ d u ğ u n u ileri sü rü y o r; B eg-toğdı ve S ü-başı o rd u la rın ı bu sâyede b o zg u n a u ğ rattık la rın ı b e lirtiy o rd u . O n u n a sk e rî k u d re t ve d eh â sın ı g ö ste re n b u fikri tasv ip edildi. İki o rd u 15 M ayıs 1 0 3 9 (1 8 ram a z a n 4 3 0 )d a davul ve b o ru se s­ leri ile savaşa b aşladı. B u n u n la b e ra b e r b ay ram a k a d ar savaş h a fif ça rp ış­ m a la r ile geçti. B ayram e rte si G azne o rd u s u şid d etli b ir h ü c u m a geçince ü s tü n k uvvet k a rşısın d a b o zu lan S elçu k lu lar çöle çekildiler. Çöl h a re k e tin e alışık o lm ayan G azne o rd u su tâ k ip yapam adı; S elçu k lu lar d a d ü şm a n ı h ırp a ­ lam ak için b ü y ü k sıcakları b ek le d ile r2. Selçuklular sıcaklar b asınca, seyyal k u v v etleri ile, sık-sık çö ld en çıkıp G azne o rd u s u n a b a sk ın la r yapıyor; su k u y u la rın ı ta h rip ediyor ve te k ra r çöle d ö n ü y o rd u . K ısm î b ir m u vaffakiyet k azan an S u ltan M es’ûd sıcakları geçir­ m ek için H e ra t’a çek ilm ek ve S elçukluları b a rışa zo rlam ak k a ra rın d a idi. V ezîr ta ra fın d a n y ap ılm ış g ö ste rile n tav siy elere g öre de iki ta ra f d a b irb irin i oyalam ak m ak sad ı ile m u v a k k a t b ir an laşm ay a vardı ise de iki ta ra f d a h a z ır­ lık ların a d ev am ed iy o rd u . T ü rk is ta n ’d a n g e lm e k te olan k e sîf O ğuz m u h a c ir­ lerini de y a rd ım a çağıran S elçu k lu lar g ittik çe çoğalıyor ve kuv v etlen iy o rd u . B undan dolayı b u geçici a n la şm a S elçu k lu ların işin e y arad ı3. Böylece S u ltan M es’ûd, 1039 A ğ u sto s’u n d a, o rd u su ile b irlik te H e ra t’a d ö n d ü . F ak at d ah a yolda ik en T ü rk m e n le rin tâk ip ve h ü c u m la rı ile b ir hayli kayıplara uğradı. M ukabeleye geçen G azne o rd u s u d a S elçu k lu lara b ir çok ölü ve e sir v erd ird i. Ö lü lerin b aşların ı İn an ç y a b g u ’ya g ö n d e re n su lta n “ahdini bozanların akıbeti” bu o ld u ğ u n u söyleyerek te h d itle rin i ifâde ed iy o rdu. Yabgu ise b u n d a n h a ­ b erd âr o lm ad ığ ın ı bildiriyor, ö z ü r d iliyor ve böylece o d a oyalam a siy asetin e devam ediy o rd u . M es’û d H e ra t’ta h a z ırlık ile u ğ raşırk en , T u ğ ru l ve Çağrı b eyler ile Yınallılar te k ra r N îşâ p û r, M erv ve N a sâ ta ra fla rın a h âk im o lu y o rlard ı. Hâriz m -şa h İsm â ’îl ile m ü n â se b e te g eçerek C ey h u n b en d le rin i açtırd ılar; O ğ u z­

2 Bayhâkî, s. 690-705; Mirhvvând, IV, 76; İbn ül-Esîr, IX, 159-160; Ahbâr ud-devle, 10; İbn ul-Cevzî, VIII, 09. 3 Bayhâkî, s. 705-713; G erdizî, s. 84.

SELÇUKI Ul AKIN KURIII UŞII

1 0 5

ların H o ra sa n ’a akışını a rttırd ıla r. S elçu k lu ların kazandığı iki zafer zaten T ü rk m e n m u h â c e re tin i teşvik e tm iş idi. Bu su re tle de H o ra sa n ’a öyle bir insan akını başladı, ki H o rasan h â z in e le rin in to p ra k ta n çıkarıldığını duyan ih tiyar ve to p al b ir k ad ın ın da, b ir h isse k o p a rm a k m ak sad ı ile, yola girdiği­ n e d air b ir h ikâye d u ru m u güzel b ir şek ild e a k se ttirm e k te d ir4. S ultan M es’û d h azırlık ların ı b itird ik te n ve o rd u s u n u çöl h a re k e tle rin e elverişli bir hâle g e tird ik te n so n ra, 12 T e şrin II. 1 0 3 9 (1 3 sefer 4 3 1 )’da, h a re k e te geçti ve T u ğ ru l-b e g ’i y ak alam ak gayesi ile N iş â p û r’a girdi. T u ğ ru l-b e g ’in Şâd-yâh’ta o tu rd u ğ u eski saray ın d a y erleşti ve kışı b u ra d a geçirdi. S elçuklular b ü y ü k bir ko rk u içinde idi. T u ğ ru l-b e g ’in u z u n m ü d e tte n beri zırh ın ı ve çizm elerini çık arm ad an u y u d u ğ u n a d air h a b e rle r d u ru m u g üzel ifâde ed er. S elçuklular T u ğ ru l-b e g ’in e m ir ve k a ra rın ı so rd u k la rı z am an o yine D e h istâ n ve G urgân istik â m e tin d e çek ilm ek k a ra rın d a o ld u ğ u n u söylüyordu. G azne o rd u su n u n gelem eyeceği d ü şü n c e si ile de icab ın d a R ey ve C ibâl tara fla rın a göçm ek ve oralard ak i T ü rk m e n le r ile b irle şm e k n iy e tin d e idi. Lâkin h e rk e sin tasvip ettiğ i b u fikri Ç ağrı-beg, eskisi gibi, y ine re d ed iyor ve çölden g elirk en y o r­ g u n olacak b u lu n a n d ü şm a n ile k a rşıla şm a n ın faydaları ü z e rin d e d u ru y o r; aksi ta k d ird e çek ilm e n in te h lik e le rin i ve b aşk a b ir yerde tu tu n m a n ın z o rlu k ­ larım b e lirtiy o rd u . Selçuklular yine Ç ağ rı-b eg ’in fikrini kabul edip ağ ırlık la­ rını B alhan dağı is tik a m e tin d e yola çıkardılar. Ç ağ rı-b eg ’in ce sa re ti ve a sk erî g ö rü şle ri h â k im o lu n ca S elçu k lu lar 1040 M ayıs o rta la rın d a , ra m a z a n ın ilk g ü n le rin d e , çarpışm aya g iriştiler. H afif süvarileri s ü r ’atle sald ırıp çek ilm e h a re k e tle ri yapıyor; suları, ku y u ları ta h rip ed e re k G azne o rd u s u n u h ırp alıy o r ve su su z b ırakıyordu. S u lta n M es’ud M erv ve S arah s arasın d a, k u m çölü k e n a rın d a , su ları ve ku y u ları bol D andan a k an h isa rın a d o ğ ru sav aşarak ilerleyip su su z lu ğ u g id erm ek istiy o rd u 5. Lâkin G azne o rd u su oraya v arın ca S elçu k lu lar tarafın d an k u y u ların iptâl edilm iş o ld u ğ u n u g ö rd ü . K uyuları te k ra r işle r h âle g e tirm ek te ş e b b ü s ü n ü kabul etm e y e n su lta n , d a h a ileride, su y a y e tişm e k ü z ere h a re k e te devam edince S elçuklu b ask ın ları şid d e tle n d i ve G azne o rd u su n u n d isip lin i b o z u l­ du. İşte b u ra d a b u sırad a b ir “kıyam et” k o p tu . T a rih in d ö n ü m n o k ta la rın d a n birini teşk il e d e n D a n d an ak an m ey d an m u h a re b e si üç gün b ü tü n şid d e ti ile devam e tti. S u su zlu k , y o rg u n lu k , açlık ve n ih â y e t fikir ayrılıkları içinde b it­ kin b ir h a ld e b u lu n a n G azneliler, Ç ağ rı-b eg ’in saldırışları ve b u e sn a d a 370 T ü rk k ö le sin in S elçu k lu lara iltih âk ı ile, b o z g u n a uğradı. B aşta B eg-toğdı

4 Bayhâkî, s. 723. 5 Yâkût, M u’cem’ul-buldan, II, s. 477.

106

SELÇUKLULAR TARİHİ

olm ak ü zere a sk e rle rin firarı ile sağ-sol k a n a tla r b ird e n çö k tü . H erk es canını k u rta rm a k k aygusu ile kaçıyordu. A rtık 23 M ayıs 1040 (8 ram az an 431) cu m a g ü n ü G azne o rd u s u k a lm a m ıştı. S u lta n M es’û d 100 süvari ile m u h a ­ reb e m ey d an ım te rk e d e re k g ü çlü k le k u rtu ld u . S elçu k lu lar G azne o rd u s u n u n b ü tü n h âzin elerin i, m alların ı, silâh ların ı ele g eçirdiler. B undan böyle a rtık S elçuk lu ların k a rşısın a çıkacak ciddî b ir k u v v et k alm am ış; ta rih in akışı d e ­ ğişm iş id i6.

2. Selçuk Devletinin Kuruluşu ve Mâhiyeti

S elçu k lu lar 23 M ayıs 1040 c u m a g ü n ü D a n d a n a k a n zaferini k a zan ­ m akla, evvelk ilerd en farklı olarak, a rtık y eni b ir d evlet k u rd u k la rın d a n em in idiler. Bu seb ep le T uğru l-b eg , Ç ağrı-beg ve İn an ç yabgu öğle üzeri, a tla rın ­ dan in e re k secdeye v ard ılar ve b u b ü y ü k lû tfiın d a n dolayı A lla h ’a ş ü k ü r e tti­ ler. B ü tü n Selçuk b ey lerin in m ü ş te re k to p la n tısı (k u ru ltay ) ve kararı ile Tuğrul-beg’in su lta n lığ ın ı ilân m e râ sim in i yapıyorlardı: “Savaş sahasında derhal çadır ve taht kurup Tuğrul beg’i üzerinde oturttular ve bütün beyler onu Horasan hükümdarı olarak selâmladılar". G a n im e tle rin ç o ğ u n u ask erlere d ağ ıttılar. H ay­ li z am a n d a n b eri k e n d ile rin e ısra rla zafer m ü jd eley en b ir m ü n eccim i ve G azne o rd u s u n d a n iltih a k e d en köleleri ih sa n la ra boğdular. Bu b ü y ü k zaferi tebliğ m ak sad ı ile K arahanlı h ü k ü m d a rla rın a , B u h ârâ’d a Ali T ek in -o ğ u llarına, B ö ri-teg in ’e ve b ü tü n T ü rk ista n b ü y ü k le rin e , İra n ’daki K âkûya-oğulların a fe tih -n â m e le r g ö n d erd iler; zaferlerin i ilân e ttile r7. B unların ü s tü n d e de m ü m ta z elçi A b u İsh ak al-F u k a’î ile A b b asî h alîfesin e g ö n d e rd ik le ri fetihn â m e d e S u lta n M a h m u d ve M es’û d ’u n z u lü m le rin d e n , k e n d ile rin e y ap tıkları fenalık lard an , H o ra sa n b ü y ü k le rin in k e n d ile rin d e n him âye ta le p le rin d e n ve m ü d afa a m ak sad ı ile sav aşarak zaferi k a z a n d ık la rın d an b a h se tm e k te ; G azne h ü k ü m d a rla rın ın köle-zâde ve k en d ile rin in ise pâdişah-zâde (A frâsiyâb, O ğuz H an so y u n d a n ) o ld u k la rın ı, z u lm ü k ald ırıp ad aleti k u rd u k la rın ı, Selçuko ğ u lla rın ın e sk id e n b eri H alifeliğe sâd ık b u lu n d u k la rın ı ve gazaya devam ed ecek lerin i b e lirtm e k te d irle r. M e k tu b u n b a şın d a da, eski T ü rk h â k im iy et

6 Bayhâkî, s. 715, 717, 733-738, 744, 750-758, 763-764; Gerdizî, 85 v.d.; Cuzcânî, 205297; İbn ül-Esîr, IX, 160; Mirhvvând. IV, 77 vd., İbn ul-Cevzî, VIII, 99. 107; Sibt İbn ulCevzî, 91b. A bu’l-Farac, 199; Reşîd ud-dîn, 18 v.d.; İbn Hallikân, II, 58; F ahr ud-D în Râzî, 95b; ‘Azim î, Kara M ustafa Paşa, no: 398, I69b-170a; B. Kazimirsky, Manoutchahri, Paris 1887, s. 122-129; B arthold, 302 v.d.; M. Köymen, D.T.C.F. dergisi, XVI 3-4, s. 4062. 7 Bayhâkî, s. 763 v.d.

10 7

alâm eti ve tuğra olarak, "ok ve yay" işa re tle ri b u lu n u y o rd u ”. Selçuk tu ğ rası ve Tuğra divânı m ü e sse se si de b u ra d a n g e lm iştir. B üyük S elçu k lu ların resm î vesik aların d a k u llan ılan ok ve yay işa re tle rin e T ü rkiye S elçu k lu ların d a ra s t­ lanm am ış, fakat O sm a n lıla rd a p â d işâ h la rın isim leri, ok ve yay biçim inde y ü ksek b ir s a n ’a t eseri olarak, m u h te ş e m tu ğ ra la rı teşkil e tm iş tir9. S elçu k lu lar kabile te şe k k ü lü h a lin d e iken İn anç-beg h u k û k a n , T u ğrulbeg de fi’ilen re is b u lu n u y o rd u . T u ğ ru l beg şim d i sultan ilân e d ilirk e n fı’ilen o ld u ğ u gibi h u k û k a n d a d ev letin b a şın a geçiyordu. Bir rivâyete göre T u ğ ru lbeg, O ğuz H a n ’a ve so n ra d a Ç ingiz H a n ’a isn â d o lu n a n bir, iki o k u n kolay­ lıkla ve b irlik te ise z o rlu k la k ırılm ası m isâlin i g ö ste re re k Selçuk b eylerine b irliğin faydalarım a n la tm ış ve b ü tü n b ey ler d e bu h u s u s ta a h id le r y ap m ış­ lardır. B u n u n la b e ra b e r b u b irlik eski T ü rk F eodal D evlet te lâ k k ilerin e göre idi. F ilh ak ik a G ö k -tü rk lerd e, K arah an lılard a o ld u ğ u gibi S elçu k lu lard a da devlet h u k u k î b a k ım d a n h â n ed an âz â sın ın m ü ş te re k m alı sayılıyordu. Bu se­ beple b ü y ü k zaferi m ü te a k ip , s a lta n a t m e râ sim in d e n sonra, Selçuk devleti feodal e sa sla ra g ö re ta k sim edildi. T u ğ ru l-b e g Sultan yâni im p a ra to r sıfatı ile N îşâ p û r’u ve g a rp ta feth ed ilecek b eld eleri alıyordu. Ç ağrı-beg d e Melik (h ü ­ k ü m d ar) sıfatı ile ve o rd u k u m a n d a n ı (ka’id al-cayş) olarak, yine h ü k ü m e t m erk ezi M erv o lm ak ü zere, C e y h u n ’a, S arah s ve Belh şe h irleri ile G azn e’ye k ad a r uzayan ü lk e le re sah ip oluyor; İn an ç-b eg eski T ü rkçe u n v a n ın ı (Yabgu) m u h a fa z a e d e re k H e ra t m erk ezi ile B üst, İsfızar ve S îsta n ’a k ad a r alınacak vilâyetlerin h ü k ü m d a rı o lu y o rd u . Bazı k ay n ak ların İnanç beg ile oğlu H asa n ’ın m evki ve h isse le rin i b irb irin e k a rıştırm a la rı ve h a ttâ bazan d a on u H aşan yabgu adı ile z ik re tm e le ri b u şe h z â d e n in k u d re ti ile alâkalıdır. N ite ­ k im evvelce Keş ve N a h şa b arasın d ak i çölde b u lu n a n T ü rk m e n le r H a sa n ’ın id â resin d e id i10. Selçuk d ev leti b u ü çlü ta k sim e göre ayrılm ış, h e r biri k en d i b ö lg esin d e n â m ın a hutbe o k u tm a k , para b a stırm a k , k a p ıla rın d a nöbet çald ırm ak ve b a şla ­ rın d a çetr ta ş ım a k su re ti ile b ü tü n h â k im iy e t ve istiklâl u n su rla rın a sahip o lm ak la b e ra b e r sultan olarak T u ğ ru l-b e g ’e ve im p a ra to rlu ğ u n m erkezi N îşâ p û r’a, feodal b ir bağ ile, bağlı idiler. Bu sebeple h u tb e d e ilk defa T u ğ ru ls Bk. O sm an T uran, "Eski T ürklerde okun h u k u k î bir sem bol olarak kullanılm ası”, Belle­ ten, 35, 1945, s. 305-318. 9 Râvendî, 104; A bu’l-Farac, 201; İm âd ud-dîn, 8; Reşîd ud-D în. 18 v.s. Türk Cihan Hâki­ miyeti, I, s. XIX. O sm anlı haşm et ve zarafetinin m im aride ve diğer san ’atlard a olduğu gibi yazı ve tu ğ rad a da abideleştiren bu m evzuu üzerinde de bir araştırm am ızı n eşred e­ ceğiz. 10 İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Fahr ud-D în Razî, 50a-59b.

10&

SELÇUKLULAR TARİHİ

b eg ’in adı zikrediliyor. Ö te y an d an s u lta n beş nöbet çaldırdığı h a ld e b u n la r üç nöbet ile ik tifâ e d iy o rla rd ı11. Üç S elçuklu b a ş b u ğ u n d a n so n ra gelen büyük b ey lerd en İb ra h im Y ınal’a K u h istân , A rsla n y a b g u ’n u n oğlu K u talm ış’a da G urgan ve D am g an ta h s is ed ilm iş idi. Lâkin T u ğ ru l-b e g ’in feodal h âk im iy e t tö re sin e k arşı başlay an m erk eziy etçi g ay retler dolayısı ile b u so n u n c u la ra ve d iğ er beylere böyle b ir m u h ta riy e t v e rilm e m iş tir12. T u ğ ru l-b eg d ev letin i k u ra rk e n S âm ân î ve G azneli y ü k sek m e m u rla rd a n faydalanm ayı ih m al etm e d i. H o ra sa n âm ili A b u ’l-K asim A lî B uzcânî(C uv ey n î)’yi k e n d isin e ilk v ezîr yaptı. İsfah an m elik i K âkûya-oğlu F a râ m u rz ’un, zafer ve c ü lû s u n u te b rik m ak sad ı ile, N îş â p u r’a g ö n d erdiği A b u ’l-F ath R âzî’yi çok b eğ en in ce y a n ın d a alakoydu ve v ezirliğe tâyin e tti. Böylece ilk Selçuk veziri sayılan ‘A m îd u l-m ü lk K ü n d u rî’d e n önce T u ğ ru l b e g ’in d ah a iki veziri o ld u ğ u m ey d an a ç ık m ak tad ır. T ü rk le re m a h su s A ğıcı'3 veya hâciblik m a k a m ın a T ü rk em îri A b d u rra h m a n A lp -z e n ’i g etirdi. A bu ‘A lî Şâdân Çağrıb eg ’in, A b u ’l-Fazl d a İnanç y ab g u ’n u n veziri old u. H a ttâ İb ra h im Ym al h e ­ n ü z bir b ö lg ed e y erleşm em iş o ld u ğ u ve d a im î seferde b u lu n d u ğ u h âld e on u n d a o rd u s u ve dîvânı yani b ir id are te şk ilâ tı ve A h m ed b. T â h ir adlı bir veziri vardı. T u ğ ru l-b e g d ev letin i k u ra rk e n âlim ve şeyhlere çok h ü rm e t gös­ teriy o r ve h â k im iy e tin i m an ev î k u v v e tle r ile takviye ed iyordu. H e m e d a n ’a girişin d e şe h rin iki b ü y ü k şeyhi B aba T â h ir ve B aba C a’fer’i g ö rü n ce a tın d a n inip ellerin i ö p tü . Baba T â h ir k en d isin e: “Ey Türk! Allahın halkına ne yapmak istiyorsun?” diye so ru n c a su lta n da: “Ne emredersin?” cevabını verdi. Şeyh “A l­ lah adalet ve iyiliği emreder” âyetin i o k u d u . Böylece T u ğ ru l beğ a d alet y o lu n d a yürüyeceğ in i söylüyor ve b ü y ü k d ev let ad am ı vasıfları ile d in adam ları ve h alkın g ö n ü lleri ü z e rin e h âk im iy etin i k u ru y o rd u . T u ğ ru l-b e g zaferd en so n ra ikinci d efa N îş â p û r’a girip ta h ta çıkınca, as­ k erî ve siyasî d eğ işik lik ler ve h a re k e tle r dolayısı ile, b o zu lan n izâm ı k u rd u ; h e r ta ra fta tü re m e y e başlay an eşkiyayı (’ayyarân) ten k il e tti. İstilâ la r ve G azne d e v le tin in k ö tü id âresi ile ezilen ve S elçuklulara y akınlık g ö stere n H o rasa n şe h irle rin i b ir yıllık verg id en affetti. T u ğ ru l-b eg m erkeziyetçi bir devlet k u rm a k te şe b b ü sle rin e rağ m en d ev letin k u ru lu şu n d a , kad îm feodal a n ’ane icabı, am cası İn an ç y ab g u ’ya ve birinci d erecede h iz m e ti olan Ç ağrıb eg ’e su lta n d a n so n ra ikinci d e reced e b ir m ak am verm ek m e cb u riy e tin d e 11 Bk. O sm an T uran, “İktâ”, İA, VI, 952. I 'İm âd ud-D în, 8 v.d.; Râvendî, 104. Z ahir ud-D în N işâpûrî, 18; Reşîd ud-D în, 19 v.d.; Ilın ul-Cevzî, VIII. 283; Sibt, 9 1b; Ahbâr ud-devle, 17; Fahr ud-D în Râzî, 60a; yine bk.

böl, vıı, ı. II lln/lıırdm; (KAmurlı, I, 177.)

SELÇUKLULARIN KURULUCU

1 0 9

kaldı. Lâkin d iğ e r büyük beyleri y an ın d an ayırm ayarak d ev letin p arç ala n ­ m asını ö n lem ey e ve m erk eziy etçi b ir d ev let m e k an iz m ası k u rm ay a çalıştı. Bu seb ep le de büy ü k beylerin ayrı b ö lg elerd e y erleşm e sin e fırsat verm edi. Eski T ü rk feodal siyasî h u k u k u n a aykırı d ü şe n bu m erk eziy etçi g ay retler ciddî m u k a v e m e tle r ile ve ilgili bey lerin isy an ları ile k arşılaştı. Bu siyasî anlayış II. Kılıç A rsla n ’a k ad ar Selçuk d e v le tle rin in başlıca z aa f ve gailelerini teşkil e tti. Bu a n ’a n e n in kuvveti için XIV. a sır A n ad o lu b ey lik lerin in de bu feodal esasa göre k u ru ld u ğ u n u , h ü k ü m d a r evlâtları a ra sın d a d ev letin ta k sim edildiğ in i ve m ü s te s n a olarak, yalnız O sm a n lı d e v le tin in k u ru lu ş u n d a n beri m erkeziyetçi b ir bünyeye sah ip b u lu n d u ğ u n u h a tırla tm a k k â fid ir14.

3. Yeni Fetihler ve Devletin Genişlem esi

D a n d a n a k a n zaferin i m ü te a k ip v erilen k a ra ra göre S u ltan , M elik ve Yabgu k e n d i ü lk e le rin e g id erek fe tih le re g iriştiler. İyi b ir asker, fakat k ö tü bir siy aset ad am ı o lan S u ltan M es’û d D a n d a n a k a n b o zg u n u ü z e rin e Gazn e ’ye d ö n ü n ce, b ü tü n m e s ’uliyeti k u m a n d a n la ra yükleyerek on ları id a m e tti. K arahanlı A rslan H a n ’a elçi ve m e k tu p g ö n d e rip m ağ lû b iy etin i hikâye e tti ve o n d a n y ard ım isted i ise de b ir n etice alam ad ı. H an T o h â rista n ’ı b ir m e n şû r ile B ö ri-teg in ’e verip o n u Selçuklular ile ç a rp ıştırm a te şe b b ü sü n e girişti ise de m uvaffakiyetsizliğe u ğradı. Ç ağrı-beg b ü y ü k b ir o rd u ile B elh’i k u şa ttı. K u rta rm a m ak sad ı ile gelen M es’û d ’u n oğlu M evdûd b o zg u n a uğrayınca şe h rin vâlisi A ltu n -ta ş te slim old u . M es’û d S elçuklulara karşı öyle b ir k o r­ kuya kapıldı ki G azn e’de dahi o tu ra m a y a rak , ask er to p la m a k b a h â n e si ile, H in d ista n ’a g itti ve II. K ânun 1041’de ö ld ü rü ld ü . Ç ağrı-beg B elh’te n so n ra C uzcân, Badgîs, H u tta lâ n ve d iğ er T o h a rista n b eld elerin i, s ü r ’atle ve kolay­ lıkla fe th e tti15. İnan ç Y abgu da H e ra t’ta y erleşti, İb ra h im Y ınal’ın kard eşi E r-taş d a Sîsta n bö lg esin i fe th e d e re k b u ra la rd a T e şrin II. 1040’d a Yabgu n â m ın a h u tb e o k u ttu . G azne ta h tın a çıkan S u ltan M evdûd H e ra t ve S îstan hav âlisin i is­ tird a d a çalıştı. H e ra t’ı k u rta rd ı, fak at S îsta n ’d a E rtaş tarafın d an b o z u ld u 16.

14 Râvendî, 68, 99, 105; Reşîd ud-D în, 29; Târih-i güzide, 437; İbn ul-Esîr. IX, 181; X, 11; H indu-Şah Sancar, Tecârib us-salaf, T ahran, 1313, B. 261-266; Sayf ud-D în Akilî, Âsâr alvuzarâ; T ahran, 1337, 203-204; ‘Avfî, Lubab ul-elbâb, T ahran, 1335, s. 32, 568, O sm anlı M erkeziyetçiliği için bak. Türk Cihan hâkimiyeti, II s. 10-24. 15 Bayhâkî, 764-771, 781-801; Ahbâr ud-devle, 13; İbn ül-Esîr, IX, 163; Mîrhvvând, 78; Cuzcânî, s. 297. 16 İbn ül-Esîr, IX, 169-175; Târih-i Sîstan, 365-308; M û’in ud-Dîn İsfızârî, Ravzat ul-cennat, T ahran, 1 3 3 8 ,1, 388.

SELÇUKLULAR TARİHİ

i m

G azn elilerin b u te şe b b ü s ü Ç ağrı b e g ’in b aşk a ta ra fta b u lu n m a sı ile alâ­ kalı idi. F ilh ak ik a S elçu k lu ların eski d ü ş m a n ı Ş ah-m elik, h âk im iy e ti S u ltan M es’ûd ta ra fın d a n k e n d isin e v erilen, H ârizm ü ze rin e , Oğuz-nâme'ye göre, 4 0 .0 0 0 kişilik b ir o rd u ile, y ü rü d ü . 12 Ş u b at 1 0 41(6 cem aziy elâh ır 4 3 2 )’de H ârizm -şâh İsm â ’il ile  sîb s a h ra sın d a k o rk u n ç b ir savaş yaptı. Ü ç gü n sü ­ re n bu m u h a re b e d e derya gibi k an aktı. M ağlûp olan H ârizm -şâ h İsm â ’il kalan ask eri ile 29 M art 1 0 4 1 ’d e S elçu k lu lara sığ ın m a k m ak sad ı ile H ârizm den kaçtı. C en d em îri Ş ah -m elik U rg e n ç (C u rc ân iy e )’de H ârizm ta h tın a çıktı ve M es’û d ’u n ö lü m ü n d e n h ab ersiz o larak o n u n n â m ın a h u tb e o k u ttu 17. İşte S elçuk lu ların m ü th iş d ü şm a n ı Ş ah -m elik ’in H â riz m ’i istilâsı ile b e liren te h ­ like Ç ağrı b eg ’i G aznelileri b ırak ıp o n u n ü z e rin e y ü rü m e y e m e c b u r e tti. H ârizm -şah İsm â ’îl’i ve a sk erlerin i d e y a n m a alan Ç ağrı b eg ’in h a re k e ti Şahm e lik ’in ç ek ilm esin e seb ep old u . Bu sırad a T u ğ ru l beg d e N îşâ p û r’d a te şk i­ lâtın ı k u rd u k ta n so n ra M es’û d ’u n birk aç yıl ö n ce id âre sin e alm ış o ld u ğ u T ab e rista n ve C u rc â n bö lg elerin i, 4 3 3 ( 1 0 4 1 /2 ) ’de, b izzat gidip ilh ak e tti. M ahallî Z iyâr-oğulları ve B âvendîleri vergi ö d e m e k ve n â m ın a h u tb e o k u t­ m ak su re tiy le tâ b iiy etin e aldı; şe h irle re S elçuklu v â li(n â ib )le r tâyin e t t i 18. T u ğ ru l beg b u seferd en d ö n ü n c e Ç ağrı beg ile b irlik te, 1043 (434) b a ­ h arın d a, H ârizm seferin e çıktı. U rg en ç’te k u şa tıla n Ş ah-m elik b ir çıkış h a re ­ keti yaptı ise de y en ilerek G aznelilere sığ ın m ak m ak sad ı ile çöllere girdi. H ârizm h alk ı ita a t arzed ip bu ü lk e d e b ir Selçuk eyâleti h alin e geldi. E r-taş ta rafın d a n tâk ip ed ilen Ş ah-m elik M ek rân ta ra fların d a yakalandı ve Ç ağrıbeg ’in h a p ish a n e sin d e öld ü . K aderin garip b ir tecellisi o larak S elçuk-oğulları bu eski d ü şm a n la rın d a n , G azn elilerd en ve d a h a so n ra h âk im iy e tlerin e alm ak su re ti ile K arah an lılard an d a in tik a m la rın ı alm ış b u lu n u y o rla rd ı19. Ç ağrı-beg H ârizm se ferin d en d ö n d ü k te n so n ra İnanç y ab g u ’n u n atıldığı H e ra t’ı k u şa ttı. L âkin h astalığ ı sebebi ile ta a rru z a geçen S u ltan M evdûd 1043 E y lü lü n d e B üst ta ra fın a g ö n d erd iğ i b ir o rd u ile O ğuzları b o zg u n a u ğ ­ ra ttı. F ak at H â riz m ’d en d ö n e n E r-taş M e v d û d ’u n o rd u su n u m ağ lû p edince Yabgu S îsta n ’a h â k im old u . Ç ağrı beg d e h e n ü z 14 veya 15 y a şın d a b u lu n a n oğlu k a h ra m a n A lp A rsla n ’ı G azne seferi b a şın a geçirdi, ilk sefer ve zaferi ile A lp A rslan G aznelileri b o z g u n a u ğ ra ttı m ü jd e sin i b ab asın a bild irin ce Ç ağrıbeg s ıh h a t k azan d ı ve b irlik te h a re k e t e d e re k h e n ü z G azneliler elin d e b u lu ­

1 Bayhâkî. 833-C40; İbn ül-Esîr, IX, 159; Ahbâr ud-Devle, s. 6. Iluı III Esir, IX, 171; İbn İsfendiyâr, Târih i Taberistan, T ahran 1320, H. s. 18. 20. ILıvMkl, H40; İbn I unduk, 51; İbn ül-Esîr, IX, 175; Sibt, 101a; Mîrhvvând, IV, 78 v.d.; ı ll*ı SELÇUKLULARIN AZAMl T Dİ VRİ

221

Z am an vc m ek ân kılıcına m u sa lıh a r, kaza ve k ad er m u ra d ın a tâbi oldu. Şim ­ di cihan ve m ille tle r se n in le ö ğ ü n ü y o r; h ü k ü m d a rla r ve b e şeriy e t iftih a r ediyorlar. S enin R ûm ve A rap ü lk elerin i fe th in b ir h ârika, fakat T ü rk ve Ç igiller diy arların ı açm an bir m u cize o ld u ” der. İslâm ve H ıristiy an kay­ nakları devri ta rih î ve ed eb î ifâdelerle c a n la n d ırırla r75. M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk ’ü n k u d re t ve d eh âsı sâyesin d e k u ru la n yüksek T ü rk -İslâm n izâm ı ve y en id en p arlay an m ed en iy et, o n la rın b ir ay zarfında h a y a tta n u zak laştırılm aları ile, ağ ır b u h ra n la ra uğradı; d âh ilî savaş­ lar, H açlı ta a rru z ları ve n ih â y e t fırsa t b u la n gizli B âtınî ve aşırı Şiî (gulât-ı şîa) te şe k k ü lle rin e bağlı su i-k asd ve cin ây etler m ev cu t n izâm ı d e h şe t içinde b ıraktı. B âtın îlerin su i-k a sd ın a u ğ ray an N izâm ü l-m ü lk şe h â d e tin d e n önce su lta n a şu kıtayı g ö n d erd i : “Ey şâh-ı Cevanbaht! kırk yıl senin ikbâlin için ufukların karanlık çehresini gi­ derdim; senin güzel tuğra’n nâmını ve saadet menşurunu imzân (tevkî'in) ile birlikte arşa kadar yücelttim. N eh âv en d y ak ın ın d a b ir d a rb e ile 96 yıllık ö m rü m n ih âyete erin ce eski ve u z u n h iz m e tle rim i o ğ u lla rım a b ırak tım ; on ları H u d a ’ya ve H u d â v e n d ’e (p ad işah a) ısm a rla d ım .” N izâm ü l-m ü lk ’ü n kalabalık olan evlâdları, h ısım la rı ve p ek çok azâd lıların ın ta h a k k ü m e g irişm eleri, T erk en H a tu n ve T âc ü l-m ü lk ’ü n ih tira sla rı ile N izâm ü l-m ü lk ’ü n azli yalnız devlet ve nizâm için değil b izzat "S u ltan M elik -şâh ’a d a u ğ u rlu (m ü b ârek ) o lm ad ı­ ğ ın ı” d a ilâve e d e r ve M u ’izzî de b ir ru b a î ve k ıt’ası ile bu m â te m e k a tılır76.

75 M u’izzî, nşr. Said N efısî (Beyhakî zeyli), III, s. 1279-1287. 76 D evlet-şâh-ı Sem erkandî, Tezkiret uş-şu’arâ, T ahran 1337, s, 68-68.

V.

BÖLÜM

S E L Ç U K L U L A R IN D U R A K L A M A V E İN H İT A T D E V İR L E R İ

1. Selçuk Devletinin İç ve Dış Buhranlara Uğraması

Ç in h u d u d la rın d a n A kd en iz k ıyılarına, K afkas d ağ la rın d a n H in t d e ­ nizine k a d a r uzayan ve en ileri m e d e n iy e t ü lk e le rin d e h ü k ü m sü ren Büyük S elçuklu im p a ra to rlu ğ u ’n u n , üç b ü y ü k a d a m ın ö lü m ü ile, sa rsın tıy a u ğ ra­ m ası ve S u ltan Sancar d ev rin d e y en id en b ir a z a m et dev rin e k a v u şm asın a rağ m en in h ita t ve in k ırazd an k u rtu la m a m a sı, şü p h esiz, o n u n feodal siyasî b ü n y esin d ek i zaaflarla alâkalı id i1. M elik -şâh ’ın ilk su ltan lık y ılların d a A n a­ d o lu ’da K u talm ış oğulları ta ra fın d a n k u ru la n Türkiye Selçukluları, m u a h h a r kay nakların yanlış anlayış ve ifâd elerin e ve b u n la rın te siri ile a ra ştırm a la rın hatalı n etic e le re v arm ış b u lu n m a la rın a rağ m en , S ü ley m an -şâh ’d an itib a ren yâni o n u n b u d ev leti k u rd u ğ u 1 0 7 5 ’d en beri, m ü stak il ve h a ttâ B üyük Sel­ çu k lu lara rakip b ir su lta n lık id i2. M elik-şâh, S ü ley m an -şâh ’ın ö lü m ü n d e n (1086) so n ra, b ir m ü d d e t A n a d o lu ’ya h â k im olm aya çalışm ış ve bu ülkeyi de, n a za rî o larak k e n d isin e tâb i saym ış ise de b u n d a kısa bir m ü d d e t istisn a edilirse, p ek başarılı olam am ış; h u sû siy le o n u n ö lü m ü ü ze rin e , I. Kılıç A rsla n ’ın, 1 0 9 2 ’de, İz n ik ’de Türkiye Sultanlığı ta h tın a çıkm asiyle b u devlet kendi m ü sta k il te k â m ü lü n ü tâ k ip e tm iş ve Büyük Selçuklu im p a ra to rlu ğ u ile b ir bağı o lm a m ıştı. Bu sebeple, B üyük S elçuklu su ltan ları, tâb ileri h ü k ü m ­ d arlara ve d ev letlere, sık-sık, b ir ta k ım h âk im iy et alâm etleri ve u n v a n lar tefviz e ttik le ri, fe rm a n la r (m e n şû rla r) g ö n d erd ik leri h alde T ü rkiye S elçuk­ luları için böyle b ir h â d ise ile k a rşıla şm a k h e m e n h e m e n m ü m k ü n o la ­ m a m ıştır. M elik -şâh ’ın ö lü m ü ile başlayan s a lta n a t m ü c â d elesin d e Şam m eliki Tâc üd -devle T u tu ş d e rh a l sa lta n a tın ı ilân e tm iş ise de asıl siyasî b u h ra n m e r­ kezde v u k û b u lu y o rd u . F ilh ak ik a so n su z b ir siyasî ih tirasla tu tu ş a n T erk en 1 Bak. Bölüm VII, bahis, 1, 2, 3. 2 Bölüm VI, bahis 2. ye bak.

226

SELÇUKLULAR TARİHİ

H a tu n beş y aşındaki k ü çü k oğlu M a h m u d ’u S u ltan ve to ru n u C â fer’i halîfe­ n in veliahdı y ap m ak için b ü tü n k u v v etleri se fe rb e r e tm işti. K endi n im e ti ile y etişen p e k çok d ev let adam ı ve k u m a n d a n ı ta ra fın a çeken T e rk e n H atu n , şah sın a bağlı 12.000 kişilik b ir a sk e rd e n so n ra, h âzin eleri b o şa lta ra k ve 2 0 .0 0 0 .0 0 0 a ltın d in a r gibi m u a z z a m b ir parayı dağ ıtarak , o rd u m e n ­ su p ların ı k e n d isin e ve d âv asın a k a z a n m ış ve M a h m u d ’u n sa lta n a tın a iknâ e tm iştir. K üçük yaşı dolayısiyle o n u n su lta n olam ıyacağına dair, devrin b ü ­ yük âlim i ve m ü c te h id i G azali ta ra fın d a n v erilen b ir fetvaya karşı T erk en H a tu n d a b aşk a âlim le rd e n m u k ab il b ir fetvâ çık arm ış ve böylece M elikş â h ’ın ö lü m ü n d e n altı g ü n so n ra, 26 İkinci T e şrin 1092 (22 Şevval 4 8 5 )’de, k ü çü k M a h m u d ’u n sa lta n a tın ı ilân e tm iş ve n â m ın a h u tb e o k u tm ay a m u ­ vaffak o lm u ş tu r. Bu n eticeyi a ld ık ta n so n ra d a d e rh al veliahd B erk y aru k ’u y akalam ak m ak sad iy le e m ir G ü r-b u ğ a ’yı İsfa h a n ’a g ö n d e rm iş ve k en d isi de o rd u ile ark ad an h a re k e t e tm iştir. Lâkin N izâm ü l-m ü lk fırkası d a boş d u r­ m ayarak R ey’e kaçırd ık ları veliah d B erk y aru k ’u o ra d a su lta n ilân e ttile r. T erk en H a tu n M elik -şâh ’ın tü k e n m e z h â z in e sin d e n yine m ily o n lar d ağ ıtarak B erkyaruk ü z e rin e o rd u g ö n d erd i. B una ra ğ m e n B u rû cerd ’de v u k û b u la n k a r­ şılaşm ad a e m ir ve a sk e rle rin b ir k ısm ı 14 y aşın d a b u lu n a n B erk y aru k ’u n ta ra fın a g eçerek H a tu n ’u n a sk erlerin i b o z g u n a u ğ ra ttıla r. T erk e n H a tu n bu d u ru m d a b a şk a b ir te d b ire d a h a b aşv u rd u . G erçek ten M elik -şâh ’ın am cazâdesi ve Y â k u tî’n in oğlu olan G ence m elik i İsm â il’e adam gö n d erip , ev len ­ m e ve s a lta n a ta iştira k vâdi ile o n u d a d âv asın a kazandı. B erkyaruk’u n dayısı o lm asın a rağ m en b u câzib tek lifler k a rşısın d a y eğenini feda ed en İsm â ’il o n u n la savaşa g irm işti. Lâkin b u sefer de H a tu n ’a m e n su p e m irle r b u iz­ divaca m u h a le fe t ey led ik lerin d en 1093 Ş u b a tı’n d a m ağ lû b olan İsm â ’il İsfa­ h a n ’a çek ild i3. Bu m a ğ lû b iy e t de T erk en H a tu n ’u n c esaretin i k ırm ad ı ve yeni te d b irle r alm a k ta n geri kalm ad ı. F ilh ak ik a S u riy e’d e sa lta n a tın ı ilân e ttik te n so n ra E lcezire ve D iy arb ek ir tarafların ı d a h â k im iy e tin e alan T u tu ş ’u da aynı vâad ve ih tira sla rla k ışk ırta ra k İsfa h a n ’a çağırdı. F ak at T u tu ş h e n ü z Selçuk payi­ ta h tın a y e tişm e d e n u m û m î efk ârın tasvip etm ed iğ i bu ih tirasları ve y arattığ ı b u h ra n dolayısiyle T erk e n H a tu n b ir su ik a st ile yok ed ild ik te n so n ra sa lta ­ n a t m ü câd elesi o n u n la B erkyaruk a ra sın d a kaldı ve H a tu n ’u n em irleri ve as­ kerleri de iki ta ra fa iltih a k e tti. T u tu ş Rey ü z e rin e y ü rü d ü . Bu şe h ir civa­ rında, 1093 y ılında, v u k û b u la n sav aşta T ü rk kanı derya gibi aktı. B erkyaruk

3 İbn ul-Cevzî, IX, 62, 63; İbn ul-Esîr, X, 74, 77; İm âduddîn, 82-83; Ahbâr ud-devle, 74-75; A bu’l-Farac, s. 232.

DURAKI A/AA Vf İNHİTAT Dİ V İU I I Mİ

2 2 7

am casın a karşı M elik -şâh 'ın sancağını ç ık a rttı. T u tu ş, kendi a d a m ların a ağır m uam elesi ile ve seri tab iatiy le etrafın ı k ırd ığ ın d an ve iyi bir dev let adam ı o lm ad ığ ın d an , bu uzayan m ü câd ele e sn a sın d a , b ir çok e m îrle r B erkyaruk tarafın a geçti; bu sâyede B erkyaruk k a rşısın d a k i o rd u y u b o zg u n a u ğ rattığ ı gibi, savaş sıra sın d a T u tu ş ’u n ö lü m ü d e b ü tü n ra k ip lerin i b e rta ra f e tm e sin e im k ân verdi. H â tû n , İsm â ’il ve T u tu ş h a y a tla rın ı kaybedince B erkyaruk ve m erkeziyetçi k u v v etler b ü y ü k b u h ra n ı y a tış tırd ıla r4. B erkyaruk b u en kuvvetli ra k ip le rin i b e rta ra f e tm e k le b e ra b e r am cası A rslan A rg u n H o ra sa n ’a h âk im o lm u ş tu . S u lta n o n a karşı d iğ e r am cası Börib a rs’ı d e ste k le d i ise de A rslan A rg u n o n u ö ld ü rd ü . Bu d u ru m d a B erkyaruk b ü tü n Şark ü lk e le rin e h âk im o lan ve s a lta n a tın ı ilân ed en A rslan A rg u n ü ze rin e sefer y apm aya m e c b u r kaldı. Bu sefer n e tic esin d e , 1097 başların d a, A rslan A rg u n ’u b e rta ra f ed en S u ltan B erkyaruk k ü çü k k ard eşi S ancar’ı, m erk ezi M erv o lm ak ü zere, H o rasan m elik i tây in etti. H ârizm ey âletine Kun (Kıpçak) a slın d a n gelen K oçkar o ğ lu E k in ci’yi vâli tâyin e tti5. K arahanlılar da M elik-şâh z a m a n ın d a o ld u ğ u gibi tâ b iiy e tle rin i te k ra rla d ılar. G aznelilerin yardım ı ile m ey d an a çıkan M elik -şâh ’ın am cazâd esi S ü ley m an ’ın oğlu M ehm ed de Sancar ta ra fın d a n b e rta ra f edildi. T u tu ş ’u n ö lü m ü ve A tab eg T uğte k in ile C e n â h ü d d e v le ’n in o n u n k ü ç ü k o ğ u lların ı k ışk ırtm a la rı ü z erin e Suriye S elçu k lu ları b a b a la rın ın m irâsı için m ü câd ele ed e rk e n M ısır Fâtım îleri Suriye sah illerin i ve A rtu k -b e g ’in oğulları elin d e b u lu n a n K u d ü s ve F ilistin ’i işgal ettile r. B erkyaruk G ü r-b u ğ a ’yı M u su l vâliliğine tâyin e ttik te n so n ra h âk im iy etin i b u ra la ra k ad ar u z a ttı6. B erkyaruk böylece, p arçalan an ve d ery a gibi kan ak ıta n S elçuklu im p a ­ ra to rlu ğ u n u to p la m a y a b aşladığı b ir sıra d a idi, ki H açlı o rd u la rı d a S u riy e’ye geliyordu. M ısır F â tım île rin in S elçu k lu lara ve S ü n n î m ü slü m a n la ra karşı H açlılarla m ü n â se b e tle ri d o ğ ru o lm ak la b e ra b e r H açlıların o n ların dâveti ile y ak ın -şark a h a re k e te g eçd ik lerin e d air k ay ıtlara itim ad etm ey e sebep yo k tu r. B u n u n la b e ra b e r Şi’î F â tım île rin İslâm d âv asın a ih â n e t ettik le ri de m u h a k ­ kak tır. F ilh ak ik a S ü n n î S elçu k lu ların k u v v etlen d iğini, Suriye ve F ilistin ’e sahip o ld u k la rın ı g ö ren M ısır A levîleri “F ren k lere elçi g ö n d erip o n ları S u ri­ 4 M athieu, s. 205-209; ‘Azimî, s. 339-370; İbn Kalânisî, s. 123-130; İbn ul-Cevzî, IX. 76, 80, 84, 87; İbn ül-Esîr, X, 76-77, 80-81, 86; İbn ü l-’Adîm, II, 108-109; Sibt, 108a; 'İm âduddîn, 84-80; Râvedî, 142-143; Ahbâr üd-devle, 75-76; Anonim Selçuk-nâme, 1-20; F. Sanaullah, Decline o f the Saljuqid Empire, C alcutta 1938, s. 91-97. 5 B unun hakkında bak. M inorsky, Marvazî, s. 101. 6 ‘Azimî, s. 371-372; İbn Kalânisî, 130-133; İbn ül-Esîr, X, 90-93; İbn ül'A dîm , II, 125128; Sibt, 118a; Ahbâr üd-devle, 84-86-, İbn Funduk, 269, 270.

2 2 8

SELÇUKLULAR TARİHİ

y e’ye hâk im o lm ak ü zere h a re k e te teşv ik e ttile r”7. B erkyaruk H açlılara ve o n ların A n tak y a m u h â sa ra sın a k arşı G ü r-b u ğ a ’yı ve A rtu k lu beylerini sefere m e m u r e tti. D en izd en g elen ler h âriç A n a d o lu ’d a n geçen H açlılar, hayli zâyia t vererek, S u riy e’ye v ard ık ları zam an sayıları 3 0 0 .0 0 0 ’e d ü ş m ü ş tü . Ü zerle­ rin e giden S elçuklu kuvv etleri k a rşısın d a sık ışan H açlılar m ü şk ü l b ir d u ru m ­ da idi ve b u seb ep le G ü r-b u ğ a ’ya b a şv u ra ra k A n tak y a’yı b ırak ıp d ö n ece k ­ lerini sö y lü y o rlard ı8. H açlılar, A n a d o lu ’d a T ü rk le re karşı ta a rru z a geçen ve sahil bö lg elerin i işgale b aşlayan B izans im p a ra to ru A lexis K o m n e n o s’dan y ardım isted iler. A n ta k y a ’d a k a h ra m a n c a d ö ğ ü şe n Y ağı-sıyan E rm en i m ü h ted isi F irû z ’u n h iy â n e tin e u ğrayarak, 1098 H a z ira n ’ında, şeh ri te rk e m e cb û r kaldı ve o ra d a n u z a k la şırk e n yolda ö ld ü rü ld ü . Bu sâyede A n ta k y a ’ya giren H açlılar şeh ird ek i T ü rk ve m ü slü m a n la rı k ılıçtan g eçirdiler. Bu e sn a d a H aç­ lıları k u şa ta n ve açlığa m a ru z b ırak an G ü r-b u ğ a ta a rru z a geçti. F ra n k ların bu k a rşıla şm a sırasın d a, Selçuk b eyine b ir elçi g ö n d e rip o n u sâflyâne bir te ş e b ­ b ü sle H ıristiy an lığ ı k ab û le veya H ıristiy an ü lk elerin i terk e d âv et e ttik le rin e d air b ir rivâyet vardır. B una karşı G ü r-b u ğ a ’nın: “Tanrınız ve Hıristiyanlığınız bizi ilgilen d irm ez; k a d ın laşm ış h a lk la rd a n aldığım ız bu ülk eleri istem en iz h a y ret ed ilecek b ir şeydir. Efendileriniz Türk o lm ak ve d in le rin i te rk e tm e k n iy etin d e iseler size şe h irle r veririz; d o s t o lu ru z . A ksi ta k d ird e h e p in izi z in ­ cirlere v u ru r, H o ra s a n ’a sevk e d e r veya ö ld ü rü rü z ” tarzın d a k i vakarlı cevabı d ik k a te şâ y â n d ır9. H açlılar tam am iy le im h a ed ilecek bir d u ru m d a b u lu n u y o r ve G ü r-b u ğ a d a k a y ıtsız-şartsız te slim o lm aları sû retiy le a n laşm a yapıla­ bileceğini b ild iriy o rd u . Lâkin Suriye e m irle ri arasın d ak i em n iy etsizlik ve re ­ kabetler, T ü rk le rle A rap ların b irb irleriy le geçim sizliği ve n ih ây e t M ısır Fâtım île rin in , b u n âzik d u ru m d a n faydalanarak, k en d i h e sa p ların a istilây a gi­ rişm eleri, T u tu ş ’u n oğlu D u k ak ile b irlik te Suriye k u v v etlerin in h a b e r v e r­ m e d en çek ilm elerin e, F ra n k la rın ta a rru z a g eçerek T ü rk le rin b o z u lm asın a sebep oldu. Bu b e k le n m e d ik d u ru m k a rşısın d a Selçuklu G ü r-b u ğ a M u su l’a çekilm eye m e c b û r o ld u ve eski k u d re t ve n ü fu z u n u kaybetti. H açlılar b u sâ­ yede Suriye sa h ille rin e ve F ilistin ’e d o ğ ru ilerlem ey e başladılar. A n tak y a’dan b ir yıl so n ra d a K u d ü s’ü işgal edip şeh ri 7 0 .0 0 0 m ü slü m a n ın kanı ile su la ­ dılar. Böylece im h a sı m ü m k ü n o lan ilk H açlılar T ü rk le r arası ih tilâflard an ve

7 ‘Azimî, 322; İbn ül-Esîr, X. 96. “Ve erselû il’l-F ren c yed’û -n eh u m il’l h u rû c ile’ş-şam liy em lihûnehum ”. 8 M athieu, 222; Anonim Haçlı Kroniği, nşr. Brehier, s. 150; İbn ül-Esîr, X, 96. Haçlı anonim i ve O sm an T uran, World domination, s. 86-87.

DURAKI AMA VE İNHİTAI 1)1 VİRII Rl

2 2 9

Ş i ’î Fâtım îlerin hıyân e tle rin d cn faydalanarak Su riy e ve F ilis tin ’de yerleşm e­ ye, kırallık ve k o n tlu k la r kurm aya m uvaffak o ld u la r 10.

2. Berkyaruk ve Mehmed Tapar Mücâdelesi

B erkyaruk Selçuk d ev letin e h âk im o ld u ğ u ve H açlılarla m ü câd eley e gi­ riştiği b ir sıra d a idi, ki G en ce’ye m elik tây in e ttiğ i kard eşi M e h m ed T a p ar da k e n d isin e sığ ın an T erk en H a tu n ’u n e m irle rin in y ard ım ve ta h rik le ri ile, 1099’da, s a lta n a t iddiasiyle o rtay a ç ık tı11. B erkyaruk 1100 y ılın d a Sefîdrû d ’d a m ağ lû b o lu n c a Bağdad şa h n e si G ev h er  yin, A rtu k lu İlgazi, G ürbuğa, Ç ö k erm iş ve H o rasan m eliki Sancar (M e h m e d ’in öz kard eşi) dâhil olm ak ü zere m ü h im e m irle rin p e k çoğu M eh m ed T ap a r tara fın a geçti. S ul­ ta n B erkyaruk T a b e rista n , C ü rcan ve H ârizm em irlik lerin i, P o rsu k oğulları Z engi ve İl-begi gibi d iğ er beyler ve 5 0 .0 0 0 kişilik b ir o rd u ile k a rd eşi ü z e ri­ ne y ü rü d ü ve b u sefer o n u H em ed an civ arın d a ciddî b ir b o zg u n a u ğ rattı. M ehm ed T a p a r H o ra sa n ’a, k ard eşi S an car’in y a n m a gitti. B erkyaruk bu zafer ü z erin e 10 0 .0 0 0 kişiye çıkan o rd u siy le B ağdad’a varıp sa lta n a tın ı orad a k u rm a y a te ş e b b ü s e tti. Bu sefer M e h m e d T ap ar, Sancar ile b irlik te, k u v v e t­ lerini to p lay arak ve S u ltan ı tâ k ib e g irişerek H ilâfet m e rk e zin e geldiler. Bu e sn ad a sıh h a ti b o z u la n B erkyaruk B ağdad’d a n ayrılm ak z o ru n d a kaldı. İki k ardeş o rd u la rı 29 İkinci T e şrin 1 1 0 1 ’de, N ih âv en d civarında te k ra r k a rşıla ş­ tı. A ğırlaşan b u b u h ra n k a rşısın d a H alîfen in ve âlim lerin ta v a ssu tu ile bir a n la şm a yapıldı. Bu an laşm ay a göre s a lta n a t B erkyaruk’d a kalıyor; M eh m ed T apar, G ence m elik i sıfatiyle, A zerbaycan, D iyarbekir ve Elcezîre e y âletleri­ n e h âk im oluyor; k a p ısın d a üç n ö b e t çalın m ası k ararlaştırılıy o r ve böylece, y em in le tey id ed ilen b u m u a h e d e ile d ev let ikiye b ö lü n ü y o rd u . Bu ü lk elerin M e h m e d ’e ödediği verg in in , şü p h e siz m ah allî m asraflar hâriç, yılda 1.330.0 0 0 d in a r a ltın a bâliğ o ld u ğ u d a k ay d ed iliy o r12. Bu a n la şm a ü z erin e B erkyaruk K ara-tek in ovasına, T ap ar d a E sedâb â d ’a çek ilirk en o rd u la r da, bey ve a sk erleri ile b irlikte, k e n d ilerin e m a h su s ik tâ la rın a d ağ ıld ılar. Bu k a ra ra rağ m en R ey’e g id en M ehm ed T apar, em îrle-

10 ‘Azimî, 373; Îbn Kalânisî, s. 134-133; ibn ül-Esîr, X, 94-96, 98; ibn ül-'A dîm II, 129138; ibn ul-Cevzî, IX, 105, 108; Sibt, 121b; M athieu, 216-217, 221-222; A bu’l-Farac, 225; Haçh Anonim’i, 50; C. Riant, Inventaire critique des lettres historiques des Croisades (Archives de l’O rien t Latin). Paris 1881, I, s. 134, 148, 167-175; S. R uncim an, History o f the Crusades, I, s. 236-249. 11 Ibn ul-Cevzî, IX, 110. 12 ibn ul-Cevzî, IX, 131; ibn ül-Esîr, X, 115.

2 3 0

SELÇUKLULAR İARİHİ

rin tahriki ile, beş nöbet çaldırmak suretiyle, te k ra r sa lta n a tın ı ilân e tti. Bu vazi­ yet dolayısiyle B erkyaruk te k ra r k a rd e şin e karşı h a re k e te geçti. T a p ar orada, te k ra r m ağ lû p olarak A zerb ay can ’a kaçtı; em irle rin i toplayarak, 1103’de, H ûy k a p ısın d a beşinci defa b o z g u n a u ğ rad ı ve A h la t’a sığındı. Bu sefer de Şarkî A n ad o lu e m irle rin i, E rz u ru m S a ltu k lu la rın ı, A h la t h ü k ü m d a rı Sökm e n ’i ve A ni em îri M e n û ç e h r’i h iz m e tin e alarak te k ra r savaşa h azırlan d ı. S u ltan B erkyaruk çok kan akdığını, m e m le k e tin h arap , e m ir ve ask erlerin y o rgun o ld u ğ u n u , h â z in e n in b oş kaldığını, v erg ilerin ta h sil edilem ez b ir hale geldiğini ve n ih â y e t İslâm ın d ü şm a n la rın a fırsa t verildiğini beyân ederek, gönderdiğ i b ir elçi ile, k ard eşin i b a rışa ik n â e tti. Böylece, 1 1 0 4 ’de, A zerbay­ ca n ’d a S efîd-rûd h u d u d olm ak ü zere, K afkasya’d an S uriye’ye k a d a r b ü tü n vilâyetler M eh m ed T a p a r’da kalm ak, B ağdad’d a h u tb e B erkyaruk n âm ın a, A zerbaycan, Şarkî A n ad o lu ve M u su l ey âletlerin d e, sadece M eh m ed T a p a r’ın adı zik red ilm ek şartiyle, b ir an laşm ay a varıldı. S elçuklu im p a ra to rlu ğ u iki devlete ayrılm ak su retiy le T ü rk iy e ile b irlik te üç Selçuk S u ltanı m ey d an a çıktı. Lâkin b u d u ru m çok k ısa sü rd ü . Z ira B erkyaruk h asta lık lı o ld u ğ u için 23 Birinci K ân u n 1 1 0 4 ’de, yirm i altı y a şın d a öld ü . Y erine ta h ta çıkarılan ve ad ın a h u tb e o k u n a n oğlu k ü çü k M elik-şâh ta h tı m u h afaza edem edi; S ultan M ehm ed T ap ar 1 1 0 5 ’de M elik -şâh ’ı te slim alarak Selçuk ta h tın ı m ü sta k il o larak işgal e tti13. F ilhak ik a M u su l’d a Ç ö k e rm iş’i k u şa tm a k la u ğ ra şan S u ltan T a p ar Berky a ru k ’u n ö lü m h a b e rin i alınca d erh al B ağdad’a h a re k e t etti. 1105’de yeğeni M elik -şâh ’ı ve o n u n atab eğ i A yaz’ı m ağ lû b ed ip ö ld ü rd ü k te n so n ra devlete h âk im old u . M u su l ve H alep a ta b e g le rin in b ab ası K asım üd-devle A k -sung u r’u Bağdad şa h n a lığ ın a tây in e tti. P o rsu k ’u n oğulları sâyesinde, sa lta n a t d âvasına atılan am cası B ö ri-b ars’ın oğlu M e n g ü -b a rs’ı diğer am cası T ö k iş’in oğullarını b irlik te İsfah an k alesin d e h a p se tti. Böylece S u ltan M eh m ed T ap ar b ü tü n rak ip le rin d e n ve sa lta n a t d âv acıların d an k u rtu ld u . T ö k iş’in oğlu Böritek in S uriy e’ye kaçtı. F ak at Suriye S elçukluları k e n d isin d e n en d işe e ttik ­ lerin d en 1 1 1 2 ’de A n tak y a p re n si T a n c re d ’e g itti; o rad an S û r’a geçti ve Şam atabeği T u ğ -te k in ’e m e k tu p y azarak k a b u lü n ü isted i. Lâkin A tab eg m u v a ­ fakat edem ey in ce, b aşk a b ir y er k alm ad ığ ın d an , Şi’î F âtım îlere iltica etti; M ısır’da h ü rm e tle k arşılan d ı ve k e n d isin e m aaş b a ğ la n d ı14. S elçuklu İm p a ra ­ to rlu ğ u böylece, H açlı ta a rru z la rın ın çok şid d etli b ir devrinde, feodal a n ’ane-

13 İm âduddîn, 88-90; Ahbâr ud-devle, 77-78; Râvendî, 147-148; R eşidüddîn, 58-66; İbn ülCevzî, IX. 109-141; İbn ül-Esîr, X, 98-132; ‘Azimî, 374-375; İbn Kalânisî, 137, 147; A bu’l- Farac, 238. 14 İbn Kalânisî, 183-189.

DURAKLAMA V t İN IIİIA I D LV İR II Kİ

2 3 1

lere göre bir kere daha parçalanm ış; 20 yıl zarfında T ü rk kanı sel gibi akm ış; siyasî birlik b o zu lm u ştu r.

S ultan M chm cd M usul ve D iyarbekir b ölgelerini A tabeg Ç avlı’ya ik tâ ederek o n u H açlılara karşı cih âd a m e m u r e tti. Bu d u ru m d a m evkiini kaybe­ den Ç ö k erm iş ve oğulları, bu sıra la rd a h â k im iy e tin i Şarkî A n a d o lu ’d a k u r­ m u ş b u lu n a n I. Kılıç A rsla n ’a (M .’d a b u m ak aleye bak.) b ag v u rarak o n u M u su l’a d âv et e ttile r. G erçek ten Kılıç A rsla n b u fırsa tta M u su l’u alıp orad a hâk im iy etin i k u rm a k la m ü câd ele g en işlem iş; iki S elçuklu h â n e d a n ve devleti arasın d a m evcud h a k ve ü s tü n lü k dâvası can lan m ış, Türkiye ve Büyük Selçuklu S u ltan ları ara sın d a k i ailevî re k a b e t k ız ışm ıştı ve 1107’d e Kılıç A rsla n ’ın m ağlûbiy eti ve ö lü m ü y le n eticelen d i. Bu e sn a d a B âtınîlere k arşı savaş ile m eşg u l b u lu n a n S u ltan , Kılıç A rsla n ’ın B ağdad’ı aldığı sö y len tileri ile e n d i­ şelen m iş ve B âtın îlere karşı h a re k e ti d u ra k la m ıştı. H ab erin d o ğ ru o lm a­ dığını ve Kılıç A rsla n ’ın ö ld ü ğ ü n ü ö ğ ren in ce B âtınîlere karşı savaşa devam e tti ve zafer k a z a n d ık ta n so n ra B ağdad’a h a re k e t etti.

3. Sultan Mehmed, Haçlılar ve Gürcüler

S u lta n M eh m ed B âtın îlere k arşı k azan d ığ ı zaferd en so n ra B ağdad’a gi­ dince b abası ta ra fın d a n in şâ ed ilen S u ltan C âm iin i b itird i; N izâm iye civarın­ da Sûfîlere b ir rib â t (zâviye) y a p tı15. T icâret vergilerini ve g ü m rü k le ri ilga etti. H e m şire sin i 10 0.0 0 0 d in a r m ih r ile H alîfe M u sta z h ir’e n ik â h e tti. K a­ d ın ların erk e k le rle y ap tık ları to p la n tıla rı y asak e tt i16. Bu sırada, S u ltan ı H aç­ lılara karşı teşv ik için, B ağdad’a m ü h im k im se le r geliyordu. B u nlardan biri de T rab lu s-Ş a m ’ın Şiî em îri kadı İb n ‘A m m â r idi. H açlı te h lik e sin e rağ m en o n u n b u te ş e b b ü s ü Ş i'î te b ’asın ı k ız d ırm ış ve o n la r d a M ısır F â tım île rin e b aşv u ra ra k k e n d ile rin e vâli iste m e le rin e seb ep o lm u ştu r. D ik k ate şâyândır, ki d ah a ilk seferi m ü te a k ip H açlılara k arşı T ürk iye S elçukluları ile an laşan B izans İm p a ra to ru I. A lexis de 1110’de, elçi ve h ed iy eler g ö n d ere rek S u ltanı o n lar ile savaşa teşv ik ediyor, y ard ım ed eceğini ve H açlılara yol v erm ed iğ in i b ild iriy o rd u 17. S u lta n T a p a r A tab eg Ç avlı’n ın sa d â k a tin e güvenm ediği için d e M u su l’u E m ir M ev d û d ’a ik tâ ed iy o r ve H açlılara karşı k u v v etlerin baş k u m a n d a n ­ lığını d a o n a veriy o rd u . Böylece A h la t şâhı S ö k m en ’i ve Şarkî A n ad o lu A rtu k lu b ey lerin i d e o n u n la b irlik te cih âd a m e m u r ediyordu. E m ir M evdûd 15 Bâtınîlere karşı seferleri için bak. VII, 5. 16 İbn ül-Cevzî, IX, 159; İbn ül-Esîr, X, 166; Ahbâr üd-devle, 81; ‘Azimî, 379. 17 İbn Kalânisî, 173; İbn ül-Esîr, X, 170.

2 3 2

SELÇUK! IJl AR IARİHİ

Şim alî S u riy e’de H açlılara m ü h im d a rb e le r v u rd u k ta n ve b ir m ü d d e t de Urfa’yı k u ş a ttık ta n so n ra m ü ş te re k k u v v etlerle K udüs ü z e rin e h a re k e t etti. Lâkin A h lat şâhı S ö k m e n 'in 1 1 1 2 ’de h a s ta la n a ra k d ö n m e si ve ö lü m ü d a h a so n ra da, M ev d û d ’u n 1 1 1 3 ’de, Ş am ’d a câm id e n çık ark en B âtınîler ta rafın d a n şehid ed ilm esi ve n ih â y e t Suriye S elçu k lu ların ın içine d ü ştü k le ri rek a b etler bu m ü h im seferd en b ü y ü k n e tic e le r eld e e tm e s in e im k ân v erm edi. H a ttâ H ıristiy an k ay n ak ların a rağ m en İbn ü l-E sîr b u ö lü m d e T u ğ -te k in ’i de zanlı g ö rü r18. S u lta n T apar, b u d u ru m d a A k -su n g u r’u H açlı cih âd ın a m e m u r ettiği gibi Suriye’n in id âresin i de 1 1 16’d a T u ğ -te k in ’e v e rd i19. Selçuklu im p a ra to rlu ğ u n u n geçirdiği siyasî b u h ra n H açlıların Suriye sa ­ h ille rin d e tu tu n m a la rın a ve b u iki âm il dolayısiyle B izanslIların m ü d afaad an ta a rru z a g eçm elerin e fırsa t verdiği gibi k ü ç ü k G ürcü devleti bazı istilâ te ­ şe b b ü sle rin e g irişti. B u n u n la b e ra b e r siyasî p a rç a la n m a ve sa rsın tı n e derece o lu rsa o lsu n k ü ç ü k G ü rcü m ille tin in böyle b ir h a re k e ti yine d e kolay o la­ m azdı. Lâkin kıral D av id (1 0 3 9 - 1 1 2 5 )’in b ü y ü k K ıpçak (K um an) kavm ini ittifa k ın a alm ak la G ürcü istilâsı m ü m k ü n old u . F ilhakika O rta A sya b o zk ır­ la rın d a n B alkanlara k ad ar g en iş sah aları işgal eden , O ğuz ve K arluklar kad ar kalabalık o lan K ıpçakların b ir kısm ı, K afkasya’d a G ü rcü ler ile k o m şu idiler. Kıral D avid b u K ıpçakların h ü k ü m d a rı Karahan(Kharaghan)m oğlu A tra k ’ın kızı ile evlendi ve kıral K ıpçakları m e m le k e tin e dâvet e tti. K afkaslar’dan in en K ıpçaklar aileleri ile b irlik te G ü rc ista n ve civar bölgelerde y e rleştirild i. K ıral D avid b u n la rd a n teşk il ettiğ i 4 0 .0 0 0 k işilik b ir o rd u ile kuvvetlendi; G ürcü saray ın d a y e tiştirile n 5 .0 0 0 K ıpçak ço cuğu da m erk ez k u v v etin d e h iz m e te b aşlad ı. Bu m ü n â s e b e t dolayısiyle, Şamanî Kıpçaklar arasın d a hıristiyanlık yayılm aya başladı. İşte S elçu k lu ların b u b u h ra n d ev re sin d e idi, ki G ürcü-K ıpçak kuv v etleri de istilây a g irişti ve K afkasya’d a yaşayan göçebe T ü rk m e n le r, 1110 yılında, k itle le r h a lin d e A n a d o lu ’ya göçm eye m ec b u r k aldılar20. G ü rcü ler, vaktiyle O ğu zları S ır-derya b o y ların d an p ü s k ü rte n Kıpçaklarla b irlik te istilâ la rın ı g e n işle te re k G ence k a p ıların a k a d ar gelince S ul­ tan T ap ar 1110 y ılın d a G ü rcü ler ü z e rin e m ü h im b ir kuvvet g ö n d e re re k o n la ­ rı p e rişa n e tti ve m e m le k e tle ri işgal e d ild i21. S u lta n M eh m ed B ağdad’d a b u lu n u rk e n H ille’n in A rap E m îri S adaka bin M ezyed’e k arşı h a re k e te g eçm ek m e c b û riy e tin d e kaldı. F ilhakika B arkyaruk

18 M athieu, 275-203; Süryanî M ihael, III, 198; A b u ’l-Farac, 244-245; ‘Azimî, 330-381; İbn Kalânisî, 178-187; İbn ül-Esîr, X, 171, 174; Sibt, 175a-158a; İbn ül-'A dîm , II, 154-164. 19 İbn Kalânisî, s. 193. 20 Brosset, I, s. 362-363; Ermeni Kroniği (neşr. B rosset), I, 58-59; M athieu, 304-305. 21 İbn Kalânisî, s. 168; Ahbâr üd-devle, s. 81.

DURAKI AMA VF İN H İIA I 1)1 V İR IIK İ

2 3 3

ile m ü câd eled e s u lta n ın tarafın d a b u lu n a n S adaka bu sâyede pek k u v v et­ lenm iş ve g u ru rla n m ış! ı. Bu seb ep le d e H alîfeden ve S u lta n d a n kaçanları him âye ed iy o rd u . F ilistinli A rap em îri Fazl d a b azan H açlılarla b irleştiğ i için T u ğ -tek in ta ra fın d a n k o v u lm u ş ve o d a S ad ak a’ya sığ ın m ıştı. S adaka’n ın bu d av ran ışın a b ir seb ep d e Şi’î o lm ası ve Şi’îleri k o ru m ası idi. B âtınîlerin k u v ­ v etlendiği b u sırad a d a o n u n şim d i b u m e z h e b e m e n sû b iy e ti rivâyetleri de d olaşıyo rd u . B u n u n la b e ra b e r ed eb iy atı h im ây esi dolayısiyle b ir çok şâirlerin k asid elerin e ve m e d h iy e le rin e de h a k k a z a n m ıştı. F ak at Şi’îleri h im âyesi ve gizli te şe b b ü sle ri b elirin ce Y ağı-sıyan oğlu M e h m e d k en d isin i S u lta n a ita ate d âvet e tti. B abasının A zerb ay can ’daki ik tâ ın d a m e d re se le r yapm ak, âlim ve m utasav v ıfları h im ây e eylem ek sû retiy le çok sevilen ve ş ö h re t k azan an bu genç Selçuk beyi M eh m ed S adaka ta ra fın d a n ö ld ü rü lü n c e S u ltan M eh m ed T ap ar ü z e rin e b ir o rd u g ö n d erd i ve 5 0 .0 0 0 k işilik b ir o rd u y a sah ip b u Şi’î A rap e m îrin i ö ld ü rd ü . Bu h â d ise B ağdad Şi’îlerin i de ayaklanm aya g ö tü rd ü ise de cid d î b ir ç a tışm a o lm ad an y a tıştırıld ı22. S u lta n M eh m ed im p a ra to rlu ğ u to p la rk e n sa rsın tıd a n faydalanarak cü ­ re tle rin i a rtıra n H aşan Sabbâh ve B âtın îlere k arşı d a ciddî b ir cih âd yaptı. 1107’de İsfah an y ak ın ın d a, Şâh-diz k a le sin d e y erleşen B âtınîleri im h a ve kalelerin i ta h rip e ttik te n , d iğ er iç ve dış h â d ise le rle m eşg û l o ld u k ta n sonra, 1117’d e H aşan S ab b âh ’ın yaşadığı A la m û t k alesin e karşı m ü h im b ir kuvvet gö n d erd i. Bazı h iy â n e t g ay retlerin e ra ğ m e n b u B âtınî yuvası te m iz le n m e k ü zere ik en su lta n ın 1 1 1 8 ’de ö lü m ü b u fesat o cağının y aşa m a sın a im kân verdi. B u n d an b aşk a S u lta n M eh m ed Suriye S elçuklularını ve H o ra sa n ’d a kard eşi S an car’ı d a aynı z a m a n d a o ralard ak i B âtınîlere k arşı bu cih âd a m e ­ m u r e tti23. S u ltan M eh m ed b u b u h ra n lı d ev red e S elçuklu im p a ra to rlu ğ u ’n u iç ve dış d ü şm a n la ra k arşı k o ru m u ş; b irliği k u rm u ş b ir h ü k ü m d a r idi. H as­ talığ ın d a n k u rtu lam ıy acağ ın ı h issed in ce, 1118 M artında, K urban bayram ı, te rtip eylediği b ü y ü k b ir ziyâfet ve m e râ sim e sn a sın d a 13 y aşındaki oğlu M a h m u d ’u ta h ta çık ararak b ü tü n e m irle rin b i’a tin i alm ış ve gözyaşlarını ak ıtm ıştır. O ğ u z a n ’a n e sin e göre te rtip eylediği b u ziyâfet (toy) so n u n d a sofrasın ı ve saray ın ı d a y ağ m alatm ıştı. K arısı G evher H â tû n k e n d isin d e n önce A zerb ay can m elik i b u lu n a n am cazâdesi İsm â ’il’in kızı idi. S u lta n M eh-

22 İbn ül-Esîr, X, 154-165; İbn ül-Cevzî, IX, 156; İbn Kalânisî, 159-160; ‘A zim î, 378; İbn'Adîm, II, 153-154; 'İm âdeddîn, s. 102; Ahbâr üd-devle, s. 80; Anonim Selçuk-nâme, s. 24; Çahâr-makale, 64-65. 23 Bak. s. 291-296

2 3 4 ____________________________________________________________

SELÇUKLULAR ÎA

m ed b ab asın ın bu ülkedeki hakları dolayısiyle A zerb ay can ’ı dîvân teşkilâtı, em irleri ve ask erleri ile b irlik te b ir m e n ş û r ile b u H â tu n u n id â re sin e ver­ m işti. K en d isin d en so n ra bu k u d re tli G ev h er H a tu n u n Sancar ile evlenm esi ih tim ali o ğ u lla rın ın sa lta n a tta n ve h a k la rın d a n m a h rû m k alm ası e n d işesi k a rşısın d a S u lta n M eh m ed T a p a r’ın ö lü m ü n d e n önce, zevcesini ö ld ü rd ü ğ ü rivâyet ediliyor. S u ltan ilim ve im â r işleri ile d e u ğ ra şm a fırsa tın ı b u lm u ş ve cesedi İsfa h a n ’d a in şâ eylediği m e d re se sin d e d e fn o lu n m u ş tu r24.

4. Sultan Sancar ve Selçuk İhtişamının Dirilmesi

S u ltan M eh m ed T a p a r’ın ö lü m ü ü z e rin e H o ra sa n ’da m elik o larak o tu ­ ra n ve o ta ra fla rd a b ü y ü k m u v affak iy etler k az a n a n M elik Sancar d erh al su l­ tan lığ ın ı ilân e tti. O, B erkyaruk ve T a p a r m ü c â d elesin d e , aynı a n a d a n ol­ d u ğ u için, İkincisi ta ra fın d a k alm ış idi. O n u n T ü rk çe adı Sancar’m M usul h av âlisin d e S incar k asab ası ile alâkalı b u lu n d u ğ u n a d a ir rivâyetler b ir yak ış­ tırm a d a n ib a re t o ld u ğ u gibi İslâm î adı A h m e d de bazan b aşk a b ir kard eşi san ılm ıştır. N ite k im S u ltan Sancar H alîfeye g ö n d erd iğ i m e k tu b u n d a , b izzat “B abam ız S u lta n M elik -şâh adım ı A h m e d ve S ancar k o y d u ”ğ u n u y az ar25. 21 yıl (1097 - 1118) M elik ve 39 yıl d a (1113 - 1157) S u ltan olarak M erv’de 60 sen e S elçuklu ta h tın ı işgal e d en Sancar S elçuklu p âd işâh ları ara sın d a en çok h ü k ü m s ü rm ü ş b ir p a d işa h o lu p S elçuklu im p a ra to rlu ğ u ve k u d re tin in son m ü m essilid ir. S u ltan M e h m e d ’in ö lü m ü ü z e rin e b ir h a fta m â te m m erâsim i y a p tık tan ve su lta n lığ ın ı ilân .e ttik te n so n ra G azn e’yi feth ed ip B e h ram -şâ h ’ı ta h ta çıkarm ış, S elçu k lu ların tâb iiy etin e alm ış ve b u zaferi m ü te a k ip yeğeni ve d am ad ı S u lta n M a h m u d ü z e rin e y ü rü m ü ş tü r. B abasının ö lü m ü ü z e rin e veliahd olan ve su lta n lığ ın ı ilân ed ilen M a h m u d b u sırad a h e n ü z 18 y aşın d a b u lu n u y o r ve k ü ç ü k k ard eşleri M es’û d ve T u ğ ru l, atabegleri ve em irlerin in ta h rik le ri ile, o n la rın s a lta n a t id d iaları ve ayak lan m aları ile k arşıla şm ış o lu ­ yordu. S u ltan S ancar Irak ü z e rin e y ü rü rk e n M a h m u d am casiyle an laşm ak için çok gay ret s a rf e ttiy se de S u ltan Sancar y eğ en in in sa lta n a ta sah ip b u lu ­ n am ad ığ ın d a n en d işe ed iy o rd u . N ite k im o n u n veziri ve hâcibi (k u m a n d an ) n in y eğ en in in d e v le tin e ta h a k k ü m e ttiğ in i bey ân ed erek bu teklifi kabul etm ed i. Bu seb ep le 12 A ğ u sto s 1 1 1 9 ’d a (2 C em aziyelevvel 513) iki su lta n ın İbn Kalânisî, 198; İbn ül-Cevzî, IX, 106; İbn ül-Esîr, X, 184; İm âdeddîn, s. 111-112; M athieu, 297; Tarih-i Güzîde, s. 455; Nüzhet ül-Kulûb, s. 53. 25 “Peder-i m a, Sultan M elik-şâh enâre Allah b ü rh ân eh u nâm m â A hm ed ve Sancar herde est ve nâm -i berâder-i m â M uham m ed, ve ez’in m übârek-ter nâm ne-tuvâned b û d ” M. Atabeg, Atabet ul-ketebe, nşr. Said Nefısî, Beyhâkî zeyli, III, 1467.

DURAKLAMA VE İN İllI A l DEVİRLİ Rl

2 3 5

o rd u su Sâve’d e k arşılaşıl. S u ltan Ş a m a r d a h a kuvvetli bir o rd u y a sah ip olan yeğenini m ü şk ü lâ t ile ve 45 lil say esin d e m ağ lû b ed e b ilm iş ve em irlerin i tu tsa k yap m ıştır. Bu k arşılaşm ay a ve zafere rağ m en S u lta n Sancar y eğenine b ir evlâd m u ­ am elesi y ap m ış ve an laşm ay a göre Rey şehri k e n d isin d e k alm ak ü zere im p a­ rato rlu ğ u n b ü tü n G arp ü lk elerin i o n u n h âk im iy eti altın d a b ırak m ıştır. Bu an la şm a ile M a h m u d ’u n su lta n lık h ak ve sıfatı m u h afaz a ed ilm ek le b erab er S ultan Sancar “En Büyük Sultan” (Sultan ül-a’zam ) unvan ve m evkiini alarak o n u k e n d isin e tâbi b ir h ü k ü m d a r y ap m ış ve s u lta n lık m ak am ı d a iki d ere ce ­ ye ay rılm ıştır. Böylece d iğ e r Selçuklu ve G azne su ltan la rı, T ü rk ista n h an ları dereceleri ü s tü n d e En Büyük S u ltan lık m ak am ı m ey d an a çık m ıştır. B u nunla b erab er im p a ra to rlu ğ u n h e r b ö lg esin d e o ld u ğ u gibi G azne ve K arahanlı ü l­ k elerin d e de S an car’d an so n ra M a h m u d ’u n adı da h u tb e le rd e o k u n d u ğ u n ­ d an su lta n lık m ak am ı y ine de d erecesin i m u h a fa za ediyordu. Bu sû re tle iki tü rlü S elçuklu su ltan lığ ı h u sû le g alm iş vc B üyük S elçuklu veya H orasan S u ltan lığ ı’n ın m erk ezi İsfa h a n ’d a n M erv’e in tik al etm iştir. Bu a n la şm a ile m erkezi İsfah an ve d a h a so n ra H em ed an o lm ak ü ze re “Irak Selçukluları” dev­ leti m ey d an a çık ıy o rd u 26. H âk im iy et alâ m e tle ri ve teşrifat k aideleri de su l­ ta n lık d e recelerin e göre ay arlan m ış idi. G erçek ten, iki su lta n b u lu ştu ğ u za­ m an, S u lta n M a h m u d S u lta n Sancar y a n ın d a s a lta n a t h âk im iy et ve m e ra sim ­ lerini yapm ıyacak; " a tın a in e r ve b in e rk e n ” “Türk borusu” (Bûk-ı Türkî) çaldırm ıyacak; k en d i kızıl rengini b ırak ıp S u lta n S ancar’ın beyaz ve siyah re n k ­ lerini kullanacak; su lta n la ra m a h su s beş nöbet yâni Nevbethâne (M eh ter-h ân e) çaldırm ayacak, am cası ö n ü n d e y er öpecek ve rik âb ın d a y ü rü y e ce k ti27. Bu sâyede Selçuk h âk im iy eti sem b o lleri ve u sû lle ri h a k k ın d a d ik k a te şâyân yeni k ayıtlar elde e tm iş o lu y o ru z. Selçuk o rd u s u 100.000 kişid en fazla b ir m ik ­ ta rd a to p lan d ığ ı zam an , H alîfeden farklı olm ası m aksadiyle, b ayrağının siyah değil, kızıl, yeşil ve sarı re n k le rd e n te re k k ü p e ttiğ in e d air b ir h a b e r d e bu vesile ile b u ra d a kayda şây ân d ır28. S u ltan S ancar b u su re tle B üyük S elçuklu im p a ra to rlu ğ u n a d âh il ve bağlı b ü tü n em îr, m elik , h an ve s u lta n la rın m e tb û u o larak ve o n la rın ü s tü n d e S ultan u l-a ’zam sıfatiyle, bu m u azzam siyasî te şe k k ü lü n b aşın a geçm iş b u ­ 26 İbn ül-Esîr, X, 193-195; ‘İm âdeddîn, s. 125-128; Ahbâr üd-devle, s. 88-89; İbn ul-Cevzî, IX, 205; İbn Kalânisî, 202; Azimî, 387; Mücmel ut-tevârih, 412; Târih-i Güzide, s. 458. 27 ‘İm âdeddîn, s. 128-120; Ahbâr üd-devle, 89; Râveııdî, 170; Reşîdeddîn, s. 81-82. 28 A bdül-C elil Kazvinî, Kitab un-nakz, s. 608; O rta Çağ Türk devletlerinde ren k ler ve sem ­ boller için yine bak. F. K öprülü, “H ukukî sem bollerdeki m otifler”, THlT mecmuası, II, s. 33-50; Şerafeddin Yaltkaya, “T arihte R enk”, TM, V11-V11I, s, 41-47.

236

SELÇUKIIII AK IARİH İ

lu n u y o rd u . Bu sıfatla S u ltan Sancar siyasî ve H alîfe d e d in î o to rite olarak devrin h ü k ü m d a rla rın a ferm an lar, u n v a n la r ve sa ir h â k im iy et sem bolleri gö n deriy o rlard ı. B izanslılara ve H açlılara karşı m ü h im zaferler kazanan D ân işm en d li h ü k ü m d a rı E m îr G âzî’ye, 1 1 4 3 ’de, H alîfe ile b irlik te b ir takım hâk im iy et alâ m e tle ri g ö n d erirk en o n a M elik u n v a n ın ı tefviz etm işler; d ö rt siyah bayrak, k a p ısın d a çalın m ak ü z e re davul, altın gerdanlık ve b u tevfız m erâsim i e sn a sın d a elçilerin a rk a sın a v u rm a sı için b ir altın asâ b u h âk im iy e t sem b o llerin i teşk il e d iy o rd u 29. Siyah re n k A b b âsîlere aid o ld u ğ u için S elçuk­ lu h ü k ü m d a r ve beyleri sâdece halîfeye m an ev î b ağlılık alâm eti o larak o n u alm ışlar; T ü rk m e n le r ise siyahı yine m â te m ren g i o larak k u llan m ışla rd ı. H a m d u lla h K azvinî, b ir m ü d d e t M elik G âzî’n in n ü fû z u n d a kalan, T ürkiye S elçuklu h ü k ü m d a rı S u lta n M es’û d ’u n d a S u lta n S ancar’a tâb i b u lu n d u ­ ğ u n u , o n a h e r yıl bac ve haraç g ö n d erd iğ in i m a n z u m b ir e se rin d e kayıt e d e r30. B u nunla b e ra b e r b a şlan g ıçtan b eri m ü sta k il o lan T ü rkiye S elçuklu su ltan la rı bazen h alîfelerd en sa lta n a t tefvizleri aldıkları h ald e B üyük S elçuklularla böyle b ir m ü n â se b e tle rin e d air b ir kayda ra stla n m a m ıştır. T ü rkiye Selçuk­ luları h a k k ın d a çok k ifâyetsiz ve h a ta lı bilgiye sah ip b u lu n a n b u m üellifin ifadesini teyid e tm e k m ü m k ü n o lm a m a k la b e ra b e r S u ltan M es’û d ’u n da M elik G azi gibi b u zay ıf d ev resin d e, n a z a rî olarak, S u ltan S ancar’a tâb i sa ­ yılm ası vârid o labilir. K ro n ik lerin ifâdeleri y a n ın d a S u ltan Sancar d a 1133 (527) ta rih li b ir m e k tu b u n d a h â k im iy e t sa h a la rın ın T araz’d a n Y em en ’e, B ulgar ve R ûm d iy a rla rın a k ad ar u zan d ığ ın ı, b ü tü n bu geniş ü lk elerd e sa lta ­ n a tın ın tan ın d ığ ın ı ve h u tb e le rin k en d i a d ın a o k u n d u ğ u n u ifâde e d e r31.

5. Sancar’m Saltanatı

S ultan Sancar 1097 se n e sin d e M erv’de M elik olarak idareye başladığı zam an h e n ü z 12 y a şın d a b u lu n u y o rd u . Sağlam b ir id â rî k ad ro ile işe girişen Sancar, az z am an zarfında. H o ra sa n ’a h â k im o lm uş; bu ta ra fta kazandığı m uvaffak iy etler sây esin d e Selçuklu dev leti Şark ü lk e lerin d e b ir sarsın tıy a u ğ ra m a m ıştır. S u lta n o ld u k ta n so n ra d a im p a ra to rlu ğ u n G arp ü lk e lerin d e siyasî n iz â m ve b irliği fırsa t b u ld u ğ u n is b e tte k o ru m u ş; S elçuklu h a şm e tin i 29 Süryanî M ihael, s. 233, 237; Süryanî Anonimi, JRAS (1933), I, s, 99; A bu’l-Farac, s. 258. 30 Zafer-nâme, Brit. M useum , Or. 2833, 375b. 31 Bayhâkî zeyli, III, 1465; Râvendî, s. 170, 171. İbn ül-Esîr, Sultan Sancar’ın, yeğeni Sultan M ahm ud’a tefviz ettiği b ü tü n m em leketler arasında T ürkiye Selçuk ülkesini de sayar ve bu h u su sa dair M enşûr’u da gördüğünü söyler (Atabegler tarihi, s. 40), ki bu nazarî ola­ rak tek halifelik ve tek sultanlık fikir ve h u k u k u n u n devam ını gösterir.

DURAKLAMA V t İNH İTA I D IV İR II Kİ

2 3 7

iade eylem iş ve İslâm d ü n y a sın a em n iy et g e tirm iştir. M elik-şâh’ın ö lü m ü ile başlayan b u h ra n o k ad ar ü m id kırıcı ve S u ltan S an car’la başlayan devir o derece em n iy et ve saad et verici o lm u ş tu r, ki o n u n h ak k ın d a "A hir z am an d a e sm er yüzlü, b ü yük başlı, g ü r sesli ve çiçek b o z g u n u bir adam z u h û r ed ece­ ğine, Şark T ü rk le rin i (yani h e n ü z m ü s lü m a n o lm am ış T ü rk kavim lerini) bo zgu n a u ğ ratacağ ın a, fakat so n ra d a n Ç in ’d e n gelecek ask e rlere (P u tp e re st K arahıtaylara) y en ileceğ in e” d a ir b ir h a d îs d ev rin psik o lo jisin i ve İslâm d ü n ­ yasının siyasî b u h ra n d a n so n ra k e n d isin e k arşı beslediği d u y guları m ey d an a k o y m a k ta d ır32. B izanslIların D iy arb ek ir b ö lg esin e k ad ar istilâ ed ip b ü y ü k bir kitleyi e sir ald ık ların ı, b u e sirle rin b ir m e k tu p la su lta n a b aşv u rd u k la rın ı, S ancar’ın d a im p a ra to ru şid d etli b ir m e k tu p la te h d it eylediğini b e lirte n kay­ naklar, ta rih î o lm a m a k la b erab er, o n u n şah siy eti e trafın d a te şe k k ü l eden efsâneyi g ö ste rm e k b a k ım ın d a n kayda şâ y â n d ır33. S u ltan Sancar, bu hüviyeti dolayısiyle, İslâm m ü ellifleri ve T ü rk iy e S elçu k lu ların ın b ü y ü k h ü k ü m d a rı S ultan A lâed d in K eykubâd ta ra fın d a n , M elik -şâh y anında, ideal b ir p â d işâh olarak ta n ın ıy o r id i34. S u ltan S an car İslâm d ü n y a sın ın k a d e rin i tây in edecek gayri m ü slim Şark kavim lerin e ve g ö çeb elerin e karşı C en d ve M an-kışlag U çların d a k u rd u ğ u ü sler ve m ü d a fa a teşk ilâtı, o n la ra k arşı k azandığı zaferler sâyesin d e T ürkİslâm d ü n y a sın ı istilâ la rd a n k o ru m u ş, b u seb eple b ü y ü k K ıpçak (K um an kavm i) Ş ark ta m ü slü m a n ü lk e le rin d e değil K afkaslarda, C e n û b î R u sy a’d a ve B alkanlarda yayılm a im k ân ın ı b u la b ilm iştir. N itek im K ıpçaklar K afkaslarda m ü slü m a n ırk d a şla rın a k arşı G ü rcü lerle b irlik te akın lar y ap ark en diğerleri de T u n a ’yı g eçerek a rab alar ü s tü n d e B alkanları istilâ ediyor; İs ta n b u l’u te h ­ d it ile B izan s’ı u ğ ra ştırıy o r ve b u sû re tle T ürkiye S elçu k lu ların a karşı K o m n e n o s’ların g iriştiğ i ta a rru z la rın k ırılm a sın a d a dolaylı o larak h iz m e t ediyorlard ı. İm p a ra to r Y u an n es 1 1 2 1 ’de P eçenek ve K u m an larla şid d etli savaşlard a o n ları p e rişa n e ttik te n so n ra b ir k ısm ın ı B alkanlarda, b ir k ısm ın ı İz m it’te isk â n e tti ve b ir m ik d a rın ı d a o rd u s u n a aldı. K afkasları aşan Kıpçaklar d a G ü rcü lerle b irlik te 1122 ve 1 1 2 4 'd e T iflis’i, A zerbaycan ve Şarkî A n ad o lu b ö lg elerin i istilâ ed iy o rlard ı35. Ş arktaki K ıpçaklar ted rice n İslâ m ­

32 Ahbâr üd-devle, 64; İbn ül-Cevzî, X, 178; Tarih-i Güzîde, 459. 33 ‘A-vfı, Lubâb ul-Albâb, T ahran 1335; s. 76, 578-583; ‘Aqîli, ‘Asar ül-Vüzerâ, T ahran 1959, s. 238-248. 34 Râvendî, s. 20, 38; İbn Bîbî, s. 379. 35 Süryânî M ihael, 207; N. K honiates, s. 14-17; Brosset, I, 369-370; M athieu, 304-305. Sır-derya boylarından Balkanlara kadar iki aylık yol K um anlarla m eskûn idi ve XIII. asır

2 3 8

SELÇUKLULAR TARİHİ

laşırken G a rp te k ile r G ü rcistan , C e n û b î’ R usya ve B alkanlarda H ıristiyanlık d in in e g iriyordu. Kodex Kumanicus adlı T ü rk ç e - L âtince ese r bu h ıristiy an laştırm a faaliyetleri n eticesi v ü cû d a geldi. B u n u n la b e ra b e r yine d e K ıpçakların çoğu m ü slü m a n o lm u ş ve A ltın o rd u d e v le tin in esasın ı teşkil e tm işk e n bir kısım Y akın-Şark ü lk e le rin e varıp ırk d a şla rın a k a rıştıla r. D iğerleri B alkan­ larda B izanslılar ile savaştılar. D ah a garbe g id e n le r M acarlar ile k aynaştılar. S u ltan S ancar, z am an zam an, Irak S elçu k lu ları işleriyle u ğ raşm ış; S ultan M a h m u d ’u n ö lü m ü n d e n so n ra (1131) o n u n k ard eşleri M es’û d T u ğ ru l ve S elçuk-şâh a ra sın d a başlay an m ü câd eleleri y a tıştırm ış; C end ve M an-kışlag gaza ü s(u c )le rin i ta h k im etm iş; İslâm ü lk e le rin e d o ğ ru ilerleyen kâfirleri (Ş âm ânî T ü rk le ri ve K ıtayları) m ağ lû b etm iş; vezirini ö ld ü re n B âtınîlere cih âd açarak b u n la rd a n m ü h im b ir k ısm ın ı y ok eylem iş idi. H alîfeye g ö n d e rd i­ ği 1133 ta rih li çok m ü h im b ir m e k tu b u n d a Ç in, H in t h u d u tla rın a k ad a r b ü ­ tü n h ü k ü m d a rla rı ita a te aldığını, C en d h av âlisin d e sayısız kâfirleri kılıçtan geçirdiğini, b ir p a y ita h tı da B agdad olan k a rd e şle rin in , h e r g elişlerin d e, o ra ­ d a 700 .0 0 0 d in a r m a sra fa seb ep o ld u k la rın ı ve a rtık b u n a m ü sa a d e e tm e d i­ ğini b e lirttik te n so n ra k u d re t ve h a şm e tin i, T ü rk C ih an h âk im iy eti ş u û ru n u şu şekild e ifâde eder: “Tanrı bu dünyayı bizim tasarrufumuza ve emânetimize tevdi eyledi; emir ve hükümdarların hepsi bizim nâib ve memurlarımızdır. Biz Cihan pâdişâhlığını Cihan pâdişâhı babamız(Melik-şâh)dan ve verdiği sancak ile Halîfenin dedesinden miras aldık”36. H alîfe de S an car’a su lta n lık a lâm e tle rd e b irlik te n alları altın b ir a t h ed iy e e tti37. O rta-A sy a h e n ü z so n sö z ü n ü sö y lem em iş o lu p m u h â c e re t ve istilâ te ­ şe b b ü sleri Selçuk h u d u d la rın a çarp arak geri d ö n ü y o r ve p ü sk ü rtü lü y o rd u . K ıtayların b ir k o lu o lan K ara-hıtaylar Ş ark tan B alasagun h u d u d la rın a yakla­ şınca K âşgar h ü k ü m d a rı A h m e d H an o n la ra k a rşı sefere çık arak 1122’de K ara-hıtay ’ları u z a k la ştırd ık ta n so n ra k e n d ile rin e h u d u d la r ü z e rin d e y u rtla r (iktâlar) ta h sis e d e re k tâb iiy etin e aldı ve b u v a sıta ile ark ad an g elen lere k a r­ şı b u n la rı h u d u d m u h afızı h alin e g e tirm e k isted i. F akat K arluk, K anglı ve O ğ u z ’ların yard ım ı, S em erk an d A lev ilerin in reisi E şre f bin M e h m e d ’in d e s­ teği ile G ö k -sag u n (bu isim G ö k -tü rk le rd e b ü y ü k b ir un v an d ır) isyan edince, b u n d a n faydalanan K ara-h ıtay lar K arah an lılar ü lk esin d e ilerleyerek B alasa­ g u n şeh rin i işgal e ttile r.

o rtalarında M acaristan’da bile K um anca konuşuluyordu (Journey o f W. Rubruck, s. 85,

211). 36 A tabek M üntecib üd-dîn, ‘Atabet ül-ketebe, T ahran 1329, s. 17; Bayhâkî zeyli, III. 14601468; H induşah Sancar, s. 258. 3 A bu’l-Farac, s. 258.

DliRAKI AMA VI İNİ İl I A l 1)1 V İH II Kİ

239

K arahanlı h ü k ü m d a rı S elçuklu m e tb û ’u n u n y ard ım ın a b aşv u ru n c a Sul­ tan Sancar, 1130 yılında, C eyhun n e h rin i geçti; G ö k -sagun kaçtı. Bizzat m e n şu rla rın d a kaydettiği ü zere S u ltan Sancar “Şark İslâm d iy ârın a doğru büyük b ir kalabalık h alin d e ilerleyen kâfir ask erlerin i (K ara-hıtayları) Kâşg a r’d a h e z im e te ” u ğ ra ttı. N îm rû z (S îsta n )’a k a d ar varan O ğuz, K arluk ve Ç o rlu ’ları b o zu p 3 0 .0 0 0 kişi ö ld ü rd ü ve h e m ş ire sin in oğlu M a h m u d ’u h a n ­ lık m a k a m ın a çık arıp d ö n d ü . Ş ark ta başlayan b ü y ü k istilâ te h lik e le ri k a rşısın d a “İslâm pâdişâhı ve dün­ ya s u lta n ı” Sancar, T ü rk -İslâm â lem in i k o ru y a n te k kuvveti teşk il ediyordu. Buna m u k ab il g a rp ta H açlılar ve B izanslılar T ü rk -İslâm ü lk e lerin e h a n çe r gibi sap lan m ış b u lu n u y o r; fakat S u lta n Sancar b u ta ra fta u ğ raşm ay a ve H ı­ ristiy an ta a rru z la rın a karşı him âyeye im k ân b u lam ıy o rd u . B üyük Selçuklu h âk a n ın ın 527 (1133) yılında, M ü n te c ib ü d d în A ta b e g ’in kalem i ile, H alîfeye yazdığı çok u z u n ve m ü h im m e k tu p , k en d isin i ve devrini p ek güzel an latır. Bu v esik ad a “Frenkler, uzun zamandan beri, Suriye, Filistin vesair İslâm ülkelerini işgal edip peygamberlerin kıblesi Kudüs’ü d o m u z ve şarap tic â re t-h ân e si halin e g etirm işler, m ü slü m a n la rın m alına, can ın a ve k ad ın la rın a tecâv ü zlerd e b u ­ lu n m u şla r; A b h az (G ürcü) ve Şekî k âfirleri de m ü slü m a n b eld elerin i yağ m a­ la d ık la rın ı” acı b ir dil ile an latm ış; b u sû re tle h e m halîfeyi, h e m de yakınşark ta h ü k ü m sü re n b irço k S elçuklu ve T ü rk h ü k ü m d a rla rın ı te n k id eder. B una m u k a b il k e n d isin in Ş ark ta kazandığı b ü y ü k zaferleri sayıyor, tâb iiy e ­ tin d e b u lu n a n h an lara, m elik ve e m irle re yaptığı yardım ları, M âv erâü n n eh r, K âşgar ve T araz (Talaş) d a n H ârizm , B ulgar, S îstan, K âbil ve H in d ista n h u d u d la rın a k a d a r p e k çok vilây etlerin k u m a n d a n ve ask erlerin e k e n d i h â z i­ n e sin d e n erzak, te ç h iz a t ve silâh ları için h e r yıl m ily o n larca m eblağ sa rfe ttiğ in i ve b u sâyede İslâm ü lk elerin i m u h a fa za ve kâfirleri k ah re y ­ lediğini, b irb irin i tâ k ip e d en zafer ve fetih-nâmeler ile b irlik te İslâm (Sel­ çuklu ) d e v le tin in h e r g ü n g e n işle m e k te o ld u ğ u n u b ild iriy o r38. B u n u n la b e ra b e r Ş ark’ta n istilâ la r h u d u d la rı zo rluyor ve aşıy o rd u . N ite ­ k im S e m e rk a n d h a n ı 1137 yılında, K ara-h ıtay lara karşı H ocend y ak ın la rın d a m ağ lû b iy ete u ğ ray ın ca m e tb û u b u lu n a n S u ltan Sancar’ın im d a d ın a b a şv u r­ du. F ak at B üyük S elçuklu S u lta n ın ın H ârizm vâlisi olan A tsız S an car’ın şâm ân î g ö çeb elere k arşı ta h k im e ttiğ i ve gaziler ile te şk ilâtla n d ırd ığ ı M ankışlag ve C en d uc veya ü slerin i k en d i h e sa b ın a bo zm u ş, k e n d isin e uym ayan

38 Sultan Sancar’ın Halîfeye gönderdiği bu büyük ve m ühim m ektup önce W. B arthold’un Türkestan adlı eserinde (I. m etin ler kısmı, s. 35-39) ve bilâhare de Said N efısî’nin Beyhaki zeyli’nde (III, s. 1460-1468) neşredilm iştir. M üntecib üd-din’e ait birçok m ü h im vesikaları gibi Halîfeye gönderilen bu m ektup da onun ‘Atabet ül-ketebe adı ile n eşre­ dilen (Abbas İkbal, T ahran 1329) eserinde m evcut değildir.

2 4 0

SELÇUKLULAR İARİHİ

gazileri ö ld ü rm ü ş, b u b ü y ü k ü sler, böylece, hem zayıflatılm ış; h e m de Hârizm vâlisin in işg aline geçm iş b u lu n u y o rd u . P u t-p e re st K ara-h ıtay ların ve Ş âm ânî T ü rk le rin b a sk ıla rın d a n fay d alan m ak istey e n A tsız ’ın H â riz m ’de S u lta n ın ta ra fta rların ı d a tasfiyeye b aşlam ası, o n u n a rtık istik lâl ve isyan h a zırlık la rın a g iriştiğ in i açığa v u rm u ş tu . Bu in k işaflar ü z e rin e S u ltan Sancar 1138 yılın d a A tsız ’a k arşı H ârizm seferin e çıkm aya m e c b u r kaldı. S u ltan , b ir k ısm ı g ay ri-m ü slim T ü rk le rd e n m ü re k k e p b u lu n a n A tsız ’ın o rd u s u n u b o z ­ g u n a u ğ ra ttı; A tsız ’ın oğlu ö lü le r a ra sın d a idi. B u n u n la b e ra b er, S u ltan Sancar, a f diley en ve u z u n b ir sad ak at y e m in i (sevgend-nâme) ile 1141 yılında te k ra r H ârizm vâliliğini eld e e tti39.

6. Kara-hıtay İstilâsı ve Sultan Sancar

K arahanlı h ü k ü m d a rı M ah m u d H an , 1137 yılında, K ara-hıtaylar ile b ir­ lik te K arluk, Y ağm a, K anglı ve O ğ u z g öçebeleri de garba d o ğ ru b ask ıların ı yapıyorlardı. XI. a srın birin ci y arıla rın d a h a re k e te g irişen B üyük T ü rk m uh â c e re tin in bakiyesi XII. asır o ta la rın d a te k e rrü r ediyordu. G erçek ten O rtaA sya v ey ah u t U zak-Ş ark ta rih î istilâ la rın d a n b irin i d ah a yapıyordu. B irin­ cisin d e U zak -Ş ark ’ta M oğol ırk ın d a n K ıtayların b ask ısı rol oy n am ak la b e ra ­ b e r m u h â c e re t m ü s lü m a n T ü rk le re ve b ilh a ssa O ğ u zlara a it b u lu n u y o r, fakat bu sefer p u t-p e re s t K ara-h ıtay lar K arah an lı ve S elçuklu h u d u d la rın a baskı yapm akla T ü rk -İslâ m d ü n y ası için ciddî b ir te h lik e teşk il ed iyordu. T ürklslâm â le m in in h â m isi b u lu n a n S u ltan S ancar, H ârizm seferi ile, A tsız ’ın o rd u s u n a m ağ lû p , k e n d isin i de ita a ta ve k u llu ğ a m ec b û r e ttik te n so n ra a rtık p u t-p e re s t K ara-h ıtay lara k arşı y ü rü m e k im k ân ı ve z a rû re ti h âsıl o lm u ştu . F ilhakika S ancar 1141 y ılın d a 3 0 0 .0 0 0 k işilik b ü y ü k b ir o rd u ile S em erk a n d ’a vardı. Lâkin K arahanlı h ü k ü m d a rı S u ltan ı yan ılttı. Z ira M ah m u d H a n ’ın ilk şikâyeti k alab alık K arlu k lar aley h in d e oldu. Bu d u ru m d a K arluklar S u lta n a elçi g ö n d e re re k 5 0 .0 0 0 k oyun, 15.000 deve, 5 .0 0 0 a t ö d e m ek sû retiy le h iz m e te âm âd e o ld u k la rın ı b ild ird iler. L âkin S ultan Sancar, K arluklara itim a d edilem iyeceği telk in leri ile b u teklifi red etti. B u n u n ü z erin e 39 'i

Ibn ul-Esîr, XI, s. 31-32; M ir H aydar Mirza, Mecma’ut-tevârih, nşr. Ch. Schefer (Description de Boukhara, Paris 1892), s. 241; A tsız’ın Sultan Sancar’dan af dileyen ve yem inini g österen ahid veya Sevgend-nâmesi de Beyhaki zeyli’nde (III, s. 1473-74) n eşre ­ dilm iş ve M. Köymen m ezkûr kaynak araştırm asın d a (s. 580-581) b u n u n üzerinde d u rm u ştu r. Bu vak’alar h akkında tafsilât için bak. M. Köymen, Büyük Selçuklu imparator­ luğu tarihi (Sultan Sancar devri), A nkara 1954. s. 311-321; İ. Kafesoğlu, Hârizm-şâhlar devleti tarihi, A nkara 1956, s. 46-48.

DURAKLAMA Vt İNHİTA1 Dİ VİR II Kİ

241

K arluklar ve h a ttâ O ğ u zlar "Kara-hıtay ve Yağma'ların hükümdarı" olan G ü r­ h a n ’a sığ ın arak yardım iste d ile r ve o n u S u lta n a karşı savaşa k ışk ırttılar. S u ltan a b ir a h id -n â m e ile sad âk at yem ini y ap m ış olan A tsız d a gizlice aynı tahrik i yapıyor ve istiklâl k azanm a fırsatın ı b e k liy o rd u 40. Gür-han K arlukların affı için S u ltan n e z d in d e te şe b b ü ste b u lu n d u ise de Sancar elçi ve m e k tu p ile o n u İslâm iy ete d âv et ed iy o rd u . G ü r-h a n ’ın S elçuklu elçisini h a k a re tle geri çevirm esi çarpışm ayı kaçın ılm az b ir h âle g etird i. Böylece iki o rd u 10 Eylül 1141(5 Sefer 5 3 6 )’de, S em erk an d civarında, K atvân m evkiinde, savaşa giriş­ ti. İki o rd u h e m e n aynı kuvvete sah ip b u lu n u y o rd u . G ü r-h a n ’ın safın d a b u ­ lu n an K arlu k lar en şid d etli savaşçıları te şk il ed iyordu. N ih â y et S u lta n S an­ car, h a y a tın d a ilk d efa o lm ak ü zere, K ara-h ıtay lara ve K arluklara m ağ lû b o l­ du; o rd u su tam am iy le dağıldı. S u lta n ın zevcesi K arahanlı T erk e n H a tu n ve bir çok m ü h im e m irle r e sir edildi; 3 0 .0 0 0 a sk e r ve p ek çok ilim ve devlet adam ı d a şe h it d ü ş tü . S u ltan Sancar an cak S îstan e m îrin in h im m etiy le k u r­ tu ld u ve b ir T ü rk m e n "kılavuz”u n reh b erliğ i ile Belh istik a m e tin d e çekildi41. K atvân b o z g u n u S u lta n S ancar’ın h a y a tın a o ld u ğ u k ad ar S elçuklu devle­ ti ve İslâm d ü n y ası ta rih i için de ağır b ir d a rb e o ld u . S u lta n Sancar b u yenil­ gi ile C ey h u n n e h ri ö te sin d e k alan ve Ç in h u d u d la rın a k ad a r uzayan b ü tü n ü lkeleri k ay b etti. T ü rk ista n , ilk d efa olarak, p u tp e re s t b ir kavm in h âk im iy eti altın a giriy o rd u . B u n u n la b e ra b e r b u h âk im iy e t b ü y ü k b ir değ işik lik y a ra t­ m adı. K ara-h ıtay lar M ü slü m a n T ü rk ü lk e le rin in m evcûd n izâ m ın a ve y ü ksek m ed en iy etin e, h a ttâ K arahanlı d ev letin e d o k u n m a d ılar; y ü k sek M ü slü m an m e m u rla rın ı d a h iz m e tle rin e aldılar; ip tid a î Ç in u sû lü n e göre h â n e b aşın a bir d in a r vergi koy m ak la iktifa ettile r. G ü r-h a n 'd a n so n ra da bu d ev letin b a şın a kızı ve k arısı geçti. K atvan m ey d an m u h a re b e sin d e ask e r zây iatının ç o k lu ğ u n u b e lirte n k ay n ak lar y a n ın d a S u lta n S ancar’a a it b ir m e n ş û r da d ik k ate şâyândır. F ilh ak ik a S u lta n b u m e n ş û ru n d a “M âv e râü n n eh r se fe rin ­ d e n so n ra m a h lû l ik tâların Divân-i hass’a. a lın m asın ı ve ferm an sız o larak m a h sû lâ tın k im sey e v e rilm e m e sin i” e m re tm e k sû retiy le o rd u d a k i sa rsın tı h ak k ın d a güzel b ir m isal v erir42. Bu m ağ lû b iy et aynı za m an d a T ü rk -İslâ m d ü n y a sın ın a rtık Ş ark’ta n gelecek istilâ la ra karşı m u k a v e m e tin in d e k ırıl­

40 Cuveynî, II, s. 5; A bu ’l-Farac, s. 267. 41 İbn ül-Esîr, X. 235, XI, 31-33; Ahbâr üd-devle, s. 93-95; Râvendî, s. 172-173; Reşîd uddîn, S. 84-87; ‘İm âd ud-din, s. 276-278; İbn Kalânisî, 275; İbn ül-Cevzî, X, 97; Mirhvvând, IV, s. 93-94, M îr H aydar Razî, s. 242; Cuzcanî, 308; B arthold, "Karahıtaylar”, İA; Orta Asya tarihi hakkında dersler, s. 108-113; M. Köymen, Büyük Selçuklu im­ paratorluğu tarihi, A nkara 1954, s. 323-328. 42 M üntecib ud-dîn, A tabeg, 'Atebet ül-ketebe, s. 31, 69.

24 2 ______________________________________________

SELÇUKI Ul AR TARİHİ

dığını g ö ste rm iştir. N ite k im H â riz m -şâ h la r T ü rk -İslâ m h â k im iy etin i XIII ün c ü asır b a şla rın d a te k ra r T ü rk is ta n ’a y ay d ılarsa d a bu u z u n sürm ed i; az so n ra M oğollar A sy a’n ın en şid d etli istilâ sın ı y aparak S elçuk-İslâm ülk ele­ rin in ç o ğ u n u h â k im iy e tle rin e aldılar. S ancar’ın b o z u lm a sı h ab eri ü zerin e, K ara-h ıtay larla gizlice m ü n â se b e tte b u lu n a n A tsız, d e rh a l fırsa tta n faydalanarak, S elçuk p ây ıta h tı M erv’i işgal, S ancar’ın h â z in e le rin i y ağ m a e tti. S u lta n ın ism in i k ald ırarak , 1141 H az ira­ nında, k en d i ad ın ı h u tb e le rd e o k u ttu ve “tuğra çekmeğe” b aşladı. B u n u n la b e rab e r S u ltan S an car’a bağlı b u lu n a n h a lk b u h u tb e değ işik liğ in e k arşı g ü ­ rü ltü çıkardı. D iğer H o rasan şeh irleri d e S u lta n ’a sad âk at ve A tsız ’a m u ­ k avem et g ö ste rd ile r. H ârizm -şâh A tsız S an car’ın h im âye ettiğ i ve y etiştird iğ i âlim leri ve d in a d am ların ı b u m u k a v e m e tin b a şın d a g ö rd ü ğ ü için b u n la rd a n çok adam ö ld ü rd ü . F ak at o rd u s u n u k ay b ed en S u ltan Sancar sü ra tle to ­ p arlandığ ı cih e tle A tsız H â riz m ’e çek ilm ek z o ru n d a kaldı. A tsız ’ı tak ib e k o ­ yulan S u ltan , 1143 (5 3 8 )’de, te k ra r H ârizm ü z e rin e y ü rü d ü . A tsız ’ı ita a te ve tab iiy ete d âv et m ak sad iy le o n a T ü rk siyasî h u k u k u n a göre “o k” g ö n d e rd i43. H âriz m ’in p a y ita h tı G ü r-g e n ç (C u rcâ n iy e )’d e k u şa tıla n A tsız d in a d a m ların ın şefaatiyle h u z u rd a y er ö p tü ve te k ra r affa nail oldu. S u ltan S an car s ü r ’atle d ev letin e h â k im o lu n c a K ara-hıtaylılarla su lh yap­ tı. K arısı T erk en H a tu n için 500.000, E m îr K um aç için 100.000 ve d iğer em irler için de ağ ır fidye ü cretleri ö d ey erek o n ları esirlik te n k u rta rd ı. İslâm iyeti yeni kabul ed ip b ir siyasî te şe k k ü l h â lin d e m ey d an a çıkan G o rlu la r (Afganlılar) h ü k ü m d a rı d a ita a tte n ay rılarak F îrû z -k û h ’da sa lta n a tın ı ilân ey­ lediği, "Selçuklu âdetine göre çetr taşm ağa" başlad ığ ı ve O ğ u zlarla b irlik te H er a t’a h ü c û m ettiğ i için S u ltan Sancar o n u d a m ağ lû p ve e sir etti. F akat Sul­ ta n Sancar G or h ü k ü m d a rın ı d a affederek m e m le k e tin e gönderdi, ki b ilâh are G azn e’yi istilâ ve ta h rip ettiğ i için A lâed d in “C ih â n -sû z ” (dünyayı yakan) lâkabım a lm ıştır44.

43 Râvendî, 174; ‘Avfî, Lubâb ul-Albâb, s. 37-38; O sm an T uran, “Eski T ürklerde o k u n h u ­ kukî bir sem bol olarak kullanılm ası”, Belleten, XXXV (1945), s. 305-318. 44 Cüveynî, 7-11; Ahbâr üd-devle, 95; ‘İm âd ud-dîn. s. 280-281; İbn ül-Esîr, XI, s. 36, 57, 62; Cuzcânî, s. 395; B arthold, s. 327-329; F. K öprülü, “H ârizm -şâhlar”, İA, V, s. 267; M ehm ed K öymen, s. 331-332; İ. Kafesoğlu, s. 56-60.

2 4 3

DURAKLAMA VE İNİ IİTA I 1)1 V İR II Mİ

7. Yeni Bir Oğuz İstilâsı

S u ltan S an car K ara-hıtaylara m ağ lû b o larak eski k u d re t ve h a şm e tin i kaybetm ek le b e ra b e r h alkın ve b ü yük şa h siy e tle rin k en d isin e bağlılığı sâyesin d e d u ru m u n u s ü r ’atle d ü z e ltm iş; eski tâ b ile rin i te k ra r h âk im iy eti a ltın a alm ış ve T ü rk ista n hâriç, h e r ta ra fta k u d re tin i k a zan m ıştı. Böylece on yıl kaar Selçuklu İm p a ra to rlu ğ u eski h ay a tiy e tin i g ö ste rir o lm u ştu . L âkin Ş arktan gelen göçebe tazyiki ve istilâları devam ediyor, O ğ u zların ce n u p kolu ve son bakiyeleri de T ü rk is ta n ’ı te rk e d e re k y eni b ir göç başlıyor ve d ik k a te şâyân bir hâd ise m ey d an a geliyordu. F ilh ak ik a K arlu k lar nasıl K arahanlı d ev letin in esasın ı teşk il edip aynı za m a n d a K arluk göçeb eleri b u d ev letin yık ılışın d a rol oyn u y o rsa S elçu k luların te m e li o lan O ğ u z la r d a aynı ro lü o y n a m a k ta ve Büyük S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u ’n u n ç ö k ü şü n d e âm il o lm a k tad ırlar. N ite k im G ö k -tü rk le rin esasın ı teşk il ed en O ğ u zlar feodal b ü n y e n in icabı b u devleti de çok u ğ ra ştırm ış la rd ı45. K ara-h ıtay ların istilâ sın a ve T ü rk is ta n ’d a h â k im iy etlerin i k u rm a la rın a dolayısı ile y ard ım e d en ve b ilâh are d ü ş m a n o lan göçebe K arluklar O ğ u zlara m a h su s Yabgu u n v a n ın ı taşıy an re isle ri46 id â re sin d e eski kabîlevî d ü şm a n la rı b u lu n a n O ğ u zları y u rtla rın d a n ta rd e ttile r. M ü ttefik leri b u lu n a n K ara-hıtaylar d a k e n d ile rin i d e ste k le d ik le rin d e n O ğ u zların son bakiyeleri d e T ü rk is­ ta n ’dan garbe d o ğ ru u z a k laşıy o rlard ı47 Bu tazyik k a rşısın d a ilerleyen O ğ u z­ lar, K atvân m u h a re b e s in d e n iki yıl so n ra, 1143 sen esin d e, K ara-hıtayların vâlisi ve A tsız ’ın y eğeni A lp-T ekin id â re sin d e b u lu n a n B u h ârâ’yı işgal ve k a­ lesini ta h rip e ttile r48. F ak at K ara-hıtay ve K arluk b ask ısın a uğrayan O ğ u zlar d ah a ziyâde Belh h av âlisin d e yığılm aya başlıy o rdu. B u nunla b e ra b e r H u tta lân, Saganiyân ve Belh h av âlisin d e (A fganistan) yaşıyan O ğ u zla rın b ir kısm ı eski z a m a n la rd a b u ra la ra g elm işler ve B üyük O ğuz-S elçuklu m u h â c e re ti d ı­ şın d a k alm ışlard ı. Bu O ğ u zların b u bölgeye göçleri G ö k -tü rk d ev le tin in yıkı­ lışı ile ilgili g ö zü k ü y o r. F ilh ak ik a “bazı H o rasan tarih çilerin ce bu O ğ u zların H alîfe M ehdi (7 7 5 -7 8 5 ) z a m a n ın d a u zak T ü rk h u d u d u n d a n M â v e râ ü n n e h r’e in tik a l e d e n b ir k av im ” o ld u k ları ve b u ra d a m ü slü m a n o lu p M u k a n n a ’ isya­ n ın a k atıld ık ları rivâyet e d ilm e k te d ir49. N ite k im S elçukluların z u h û ru n d a n

45 G ök-türkler O ğuzlardan olduğu halde M ’daki O ğuzlar m akalesinde bu m ü h im m esele yanlış ve aksi m ânâd a anlaşılm ıştır. Bu h u su s ayrı bir tedkikim izde ele alınm ıştır. 46 Cuveynî, II, s. 14. 47 İbn ul-Esîr XI, s. 66, 67. 48 N arşâhî, Tarih-i Buhârâ, nşr. cf. Schefer, s. 23; Nizâmî-i ‘Aruzî, Çahâr makale, s. 22. 49 İbn ul-Esîr, XI, 67.

2 4 4

SELÇUKLULAR TARİHİ

d ah a önce O ğu zlar, b elirttiğ im iz ü zere, H alaç(O ğ u z K alaç)lar ile b irlik te bu havâlide S âm ân îlere ve G azn elilere tâbi o larak y aşıyorlardı. Bu bölge esk id en de A k -h u n veya E ftalit(İslâm k ay n ak ların d a Haytal, C em ’i: Hayâtila)le rin gelip y erleştiğ i b ir m e m le k e t idi. Ç in m ü ellifi T ’an g -şu U ygurlarla savaşan K arlukların 7 6 6 ’d a n so n ra O rh o n h a v â lisin d e n ay rılarak Ç u n e h ri bölg esin e geldiklerin i, T alaş (Taraz; b u g ü n k ü E vliyâ-ata) ve T o k m ak şe h irle rin e sahip o ld u k la rın ı yazar50 ki O ğ u zların b u bölgeye o d ev ird e K arlukların baskısiyle g ö çtükleri an laşılıyor. G erdizî de, k arışık b ir ifâde ile, Y ağm aların D oguzO ğuz (U ygur) h â k a n ın d a n kaçıp K arlu k lar (veya H alaçlar) a ra sın a g eld ik le­ rini ve H alaç (H a llu k )la rın T o h a ris ta n ’d a H a y ta l’lar ile d o st o ld u k ların ı kay­ d e tm e k sû retiy le b u h â d ise le rin ak islerin i v e rir51. Bu O ğ u zlar b u ra d a k av m î a n ’an e le rin i m u h a fa z a ediyorlardı. Y irm i d ö rt O ğuz b o y u n u n Ü ç-ok ve B oz-ok adı ile o n ik işe r boy o larak iki kola ayrıl­ d ık ların a d air ilk ta rih î bilgi de b u n la r h a k k ın d a v e rilm iştir52. B undan önceki m ü ellifler ise, iki k o lu n fark ın d a o lm ad an , b azen O ğ u z ların o n iki kabileye ayrıldıkların ı k a y d e tm işle rd i53. B irçok b ey lerin in isim leri verilen bu O ğ u z­ lardan Ü ç-oklar T u tî bey, B oz-oklar K o rk u t bey id â resin d e idi. Bu O ğ u zların diğer O ğu z veya T ü rk m e n le re n azaran d a h a m u h ta r veya im tiyazlı b ir idâreye sah ip o ld u k ları gözük ü y o r. G erçek ten Selçuk devleti G ürgân, D ih ista n ve M an-kışlag y u rtla rın d a o tu ra n göçebe T ü rk m e n le ri m erk ez d en g ö n d erilen ve boy beyleri ü s tü n d e salâh iy etleri olan şa h n e le r v asıtasiyle idâre ediyor; ik tâ sah ip leri d u ru m u n d a k i boy beyleri o tla k ve su la k yerleri tevzi eyliyor ve vergileri de o n la r alıyordu; göçebe ask erleri de boy beyleri b e ra b e rin d e sefe­ re g id iyorlard ı54. H albuki bu b ö lg e n in O ğuzları d o ğ ru d a n d o ğ ru y a S u ltan S ancar’a bağlı o lu p R a’iyyet-i hâss-i Sultan idiler; tab ii yine de k en d i beyleri tara fın d an idâre

" E. C havennes, Documents sur les Tou-kiue, s. 85-86; F. K öprülü, "A bdal”, Türk Halkiyatı Ansiklopedisi, İstanbul 1 9 3 5 ,1, s. 47-54. 51 N eşr. B arthold, Rus Akademisi, seri VII, cilt I, 4 s. 84. G erdizî’ye ait bu m ü h im eser bugün tam olarak neşredilm iştir. (Zeyn ül-Ahbâr, nşr. A. Habîbî, T ahran 1347). Bu Oğuz ve H alaçlar XIII. asır başlarında da G orlular ile birlikte faaliyetlerde bulunuyorlardı (İbn ül-Esîr, XII, 85-87. 153). Bu h u su s için keza bak. Böl. I, bahis 6 ve VIII, 3. Kaynaklar b ü havâlideki Kalaçlar’ın esm er olduğunu ve b u n a C enup iklim inin sebebiyet verdiğini de yazarlar (Curcanî, 36b). 52 İbn ül-Esîr, XI, s. 32. 53 M ervezî, s. 18; ‘Avfî, Cavâmi ül-Hikâyat, neşr. Barthold, Türkestan, I (m etinler), s. 99; Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, s. 72-75, 54 M üntecîb üd-dîn A tabeg, ‘Atebet ül-ketebe, s. 80-82, 84-86.

DIJRAKI AMA VE İNHİTAT DEVİRl I Rl

2 4 5

ed iliy o rlard ı55. B unlar S u lta n ın ın a tb a h ın a şölen (jî/dn)lik yılda 2 4 .0 0 0 koyun vergi ö d ü y o rla rd f,h. K ara-hıtay isi ilâsiyle gelen bu O ğ u zlar b u n la rın m ik ­ tarını ço ğ altın ca o n la r da B elh’e d o ğ ru ilerlem eye ve yayılm aya başladılar. Belh vâlisi K um aç b u n ları d isip lin e alm ak m ak sadiyle ü ze rle rin e şa h n e tâyin edildi. F akat O ğ u zlar d o ğ ru d a n d o ğ ru y a S u lta n a tâb i o ld u k la rın ı ileri sü re ­ rek o n u n id â re sin i k ab u l etm ed iler. K um aç b ir o rd u ile ü ze rle rin e y ü rü y ü n ce O ğuz beyleri S u lta n ın h âzin esin e, h e r h â n e (beyt) b a şın a 2 0 0 d irh e m (hâne ile oym ak k asted ilm eli) v ererek o tla k la rın d a eskisi gibi yasam aların ı te k lif ettiler. K um aç k ab u l etm eyince, 1153 (5 4 8 )’de, v u k û b u la n sav aşta O ğuzlar galip geldi; çok k im se ö ld ü rd ü le r ve e sir aldılar. Bu h a b e r ü z e rin e S u ltan Sancar b ü y ü k b ir o rd u ile O ğ u zlara k a rşı h a re k e te geçti. 4 0 .0 0 0 h â n e (oy­ m ak) m ik d a rın d a o lan ve h e rh a ld e ark a d a n gelenleri d ah il b u lu n m a y a n bu O ğuzlar S u lta n a n iyazda b u lu n u p a f d ile d ik te n so n ra 100.000 d in a r para veya h â n e b a şın a yedi men g ü m ü ş, b aşk a b ir rivâyete göre de 2 0 0 .0 0 0 d in a r para, 2 0 0 .0 0 0 k oyun, 5 0 .0 0 0 at ve deve, 100 köle v erm ek sû retiy le ita a t arz ettile r. S u lta n ın a n la şm a te m â y ü lü n e ve m e rh a m e tin e rağ m en e m irlerin ısrarı ü z e rin e savaş başladı. O ğ u zlar d a r b ir vâdiye sıkışan S u lta n ın o rd u s u ­ n u b o z g u n a u ğ ra ttıla r. Ç o k e m ir ve a sk e r ö ld ü rü p S ancar’ı e sir aldılar. B u­ n u n la b e ra b e r k en d i soydaşları b u koca S u lta n a sadece tâ zim g ö ste rip ta h ta çıkardılar ve ö n ü n d e y er ö p tü le r. E sir su lta n ı b erab erlerin d e g ö tü re re k ve o n u n n â m ın a h a re k e t ed e re k çok fen alık lar y ap tılar. Ç ağrı-beg z am a n ın d an beri h âz in e le rle d o lu o lan M erv b a şta o lm ak ü zere birçok H o rasan şe h irle ri­ ni işgal ve y ağ m a e ttile r. H alk ın ve m a h a llî k u v v etlerin m u k av em etiy le k a r­ şılaşın ca d a çok in sa n ö ld ü rd ü le r57. S u ltan S ancar K atvân h e z im e tin d e n so n ra ikinci ve d a h a ağır b ir b o z ­ g u n a u ğ ra m ış ve h e r şeyini k ay b etm işti. K aynaklar bu h â d ise n in m e s ’uliy etini Selçuk b ey lerin e ve h u sû siy le K u m aç’ın O ğ u zlara karşı k ö tü m u a m e ­ lesi ve id â re sin e atfed erler. B u n u n la b e ra b e r K ara-hıtay, K arluk ve K ıpçakların tazyiki b u m u h â c e re ti z a ru rî k ıld ığ ın a ve g ö çebe-yerleşik h a lk arasın d ak i tez ad la ra m ü e s s ir o ld u ğ u n a göre v ârid o lan b u h a ta la r y an ın d a b u esas âm il­ ler m ücâd eley i m u k a d d e r k ılm a k ta idi. N ite k im evvelce S elçuklu d ev letin in k u d re ti dolayısiyle b ü y ü k K ıpçak kavm i tazyikini K afkaslara ve B alkanlara n a k le tm iş ve şim d i b aşk a kav im lerle b irleşerek S elçuklu m ü d afaa te şk ilâ tın ı

55 Râvendî, Rahat us-Sudûr, 178, Reşîdeddîn, 93. 76 Gaffarı, 64a; H aşan Yezdî, 20a. 57 Barthold, Turkestan, s. 329-331; M ehm ed Köymen, "Büyük Selçuklu im p arato rlu ğ u n d a Oğuz isyanı”, DTCF Dergisi, V, 2 (1947), s. 159-173.

246

SELÇUKI 1)1 AR İARİHİ

yıkm ış b u lu n u y o rla rd ı. Bu son baskı ile d e eski O ğuz yu rtları K ıpçakların eline geçm iş; C en d , B arçınlıg-kent, S u ğ n ak 58, T alaş ve b ü tü n S ır-derya boy­ ları a rtık K ıpçak ve K anglılâr ta ra fın d a n isk ân e d ilm iştir. X II’inci a srın s o n ­ ların a d o ğ ru “sayısız K ıpçaklar” h a n la rı id â re sin d e H â riz m şâ h larla b irlik te T alaş is tik a m e tin d e “M el’u n K ıtay(K ıta, K ıd âjlarla” savaşıyorlar bu m ü n â ­ seb e tle de te d ric e n İslâm iy ete ve İslâm ü lk e le rin e g iriy o rlard ı59. İslâm P âd işâh ı ve d ü n y a su lta n ı Sancar ih tiy a r y aşın d a üç yıl O ğ u zların elinde, e sir S u ltan olarak, k a ld ık ta n so n ra 1156 I. T e şrin in d e kaçm ağa m u ­ vaffak oldu. Bu m ü jd e h ab eri ü z e rin e h a y a tta kalan, fırsat b u la n bir kısım eski e m irle r ve d ev let ad am ları M erv 'e k o şa ra k te k ra r o n u n e tra fın d a to p la n ­ dılar. Lâkin h a z in e le r yağm a edilm iş, o rd u ve h a lk p erişan o lm u ş ve n ih ây et kader h ü k m ü n ü icrâ e d e re k ih tiy ar su lta n ın ö m rü de so n a e rm iş b u lu n u ­ yordu. Böylece S u ltan Sancar b ir d a h a d ev letin i to p la m a im k ân ın ı b u la m a ­ dan, k u rtu lu ş u n d a n altı ay sonra, 1157 N isa n ayının 18’in d e (5 R ebîulevvel 552) 72 y aşın d a iken, k en d isi eb ed iy ete ve B üyük S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u da ta rih e in tik al e tti. Bu b ü y ü k in sa n ın ö lü m ü ile T ü rk -İslâ m dü n y ası, in m ve k ü ltü r m u h itle ri â d e tâ sah ip siz kaldı. H e r ta ra fta ve b izzat H ârizm de bile m ille t üç g ü n m â te m tu ttu . H ay atın d a k en d isi için “Âhiret-evi” (Dâr ul-âhiret) veya “Devlet hâne” adı ile in şâ ettiğ i m u h te ş e m tü rb e sin d e d e fn o lu n d u . Ölü m ü n d e n a ltm ış üç yıl sonra, 1 2 1 9 ’da, M erv’i ziyâret ed en Y âkut, Selçuk sa tv e tin in bu b ü y ü k âb id esin i tasv ir ed erk en : “A zam etli yeşil k u b b e sin in b ir g ü n lü k m e safed en g ö rü n d ü ğ ü n ü , p e n c e re lerin in U lu câm ie d o ğ ru baktığını, tü rbeye, tü rb e d â rın a ve K u r’an o k u y u c u la rın a vakıflar yap ıld ığ ın ı'’ sö y ler60. S u ltan Sancar ilm e, edeb iy ata, sa n a ta ve im â r işle rin e çok h iz m e t etm iş büyük b ir h ü k ü m d a r idi. D evrin b ü y ü k ilim ve ed ebiyat ad a m ların ın adı o n a bağlıdır ve h e p si S u lta n ın m u h itin e m e n s u p tu r veya o n u n y etiştirm e sid ir. B unlara m aaş, ih sa n ve v a k ıf sû retiy le sarfettiğ i p a rala r ta rih e b ir hay ran lık örneği o larak in tik a l e tm iştir. D in d a r o ld u ğ u k ad ar d in ve m ez h ep le re karşı m ü sam a h a sı ve tarafsızlığ ı ile de m e ş h û r idi. B u n u n la b e rab e r b âtıl in a ­ nışlarla da istih z a ed erd i. M eh d i’n in S am arra câm iin d en çıkacağına in an a n Şi’îler o ra d a d a im î o larak M e h d i’n in b in m e si için k o şu m tak ım ları ve eyeri altın b ir at h a z ır b u lu n d u ru y o rla rd ı. C âm id en çıkan S ultan b u n u n seb eb in i so ru n c a atı câm id en çıkacak in sa n la rın en h ayırlısı için tu ttu k la rı cevabını alm ış ve “b u ra d a n b e n d e n d a h a h ayırlısı çık m az” sözü ile z a rif b ir istih z a ço

Kâşgarlı, I, 392, Cuveynî, Cihâtı-guşâ, I, s. 67. 59 al-Tavassul, s, 158; 174; 180; 189; Cuveynî, II, 34-35. 39-41; Barthold, 340-343. 60 Mucem ul-Buldârı, IV, 144; ‘İm âded-dîn, 274; Cihân-guşâ, II, s. 14.

ÜURAKl AMA V t İN IIİIA I 1)1 V İR II Rl

2 4 7

yaparak bu ata b inm iştir. T ü rk a n ’anelerini m u h afaza eder; h âk im iye t alâ­ m eti olan ok ve yay işaretlerini yâni tu ğ r â 'sim kordu. N â m ın a yazılan M e fa h ir u l-E trâ k adlı eserin vücûda ge lm e si bu m ü nâse be tle alâ k a lıd ır61.

8. Irak Selçukluları, İnkıraz Devri

H in d ista n , Ç in ve B ulgar h u d u tla rın a k a d a r c ih an ın hâk im i ve İslâm ın h âm isi vazife ve ş u û ru n u d u y an S u ltan Sancar ö n ce H o ra sa n ’a çekilip b ü tü n T ü rk is ta n ’ı kay b etti; d a h a so n ra d a im p a ra to rlu ğ u n u n ç ö k tü ğ ü n ü g ö rerek h ay ata gözlerini y u m d u . O n u n ö lü m ü ile S elçuklu im p a ra to rlu ğ u n u n Şark ülkeleri ta m b ir siyasî an arşi içine d ü şd ü . S an car’ın em irleri ve O ğuz beyleri ta ra fın d a n k u ru lm a k is te n e n siyasî te şe k k ü lle r m uvaffak o lam am ış; H ârizm şâ h la rın H o ra sa n ’a ve İra n ’a h â k im o lm a la rın a k ad ar b u h ra n devam e t­ m iştir. S u ltan S an car’ın bazı m ü d a h a le le rin e rağ m en , o n u n Ş arktaki m e se ­ lelerle m eşg û liy eti dolayısiyle, Irak S elçu k lu ları b aşlan g ıçtan in k ıraz ların a (1118 -1 1 9 4 ) k a d a r sa lta n a t m ü c â d e le lerin e k u rb a n g itm işle rd ir. Irak Sel­ çuklu su lta n la rın ın h e m e n h ep si k ü ç ü k y aşlard a ta h ta çıkm ışlardı. A tabeglerin ve e m irle rin ih tira sla rı ile s a lta n a t m ü câd eleleri k ö rü k le n m iş ve bu d u ru m d a H alîfelerin siyasî ik tid a rla rın ı k u v v e tle n d irm ek gayesiyle m ey d an a çıkm aları b u h ra n ı d a h a d a ş id d e tle n d irm iştir. D evletin içine d ü ştü ğ ü bu sa rsın tı dolayısiyle d âh ild e B âtın îlerin fesâd ve cesâreti a rtm ış; göçebelerin h a rek e ti ve siyasî h â d ise le r ü z e rin d e te sirle ri e h e m m iy et kazanm ış; h ariçte de H açlılar Suriye ve F ilistin ’de tu tu n m a ğ a ve G ü rcü ler de T ü rk -İslâm ü lk e ­ lerini sık -sık istilây a m uvaffak o lm u şla rd ı. Bu d u ru m dolayısiyledir, ki S ul­ ta n Sancar H alîfeye ağır şik ây etlerd e b u lu n m a k ta ve h am iy et g ö ste rilm esin i iste m e k te idi. Irak S elçu k lu ları, S u ltan M a h m û d (1 1 1 7 -1131) ile ve o n u n S u ltan S an car’ın m e tb û lu ğ u n u k ab û lü ile b aşlar. A rapça, edebiyat ve ta rih k ü ltü rü ile y e tiştirile n S u ltan M ah m û d ta h ta çıktığı zam an babası S u ltan M eh m ed T a p a r’d a n k uvvetli b ir d ev lete ve ze n g in b ir h âzineye tev ârü s ed iy o rd u 62. S u ltan M a h m û d h ü k ü m d a r o ld u ğ u v ak it h e n ü z o n ü ç veya o n d ö rt y aşla rın d a b u lu n u y o rd u . S elçu k lu ların b u h ra n ın d a n faydalanarak Tiflis ve b aşk a yerleri işgal ed en G ü rcü-K ıpçak k u v v etlerin e karşı, G ence m eliki b u lu n a n kard eşi T u ğ ru l’a iltih a k e tm e k ü zere, A rtu k lu h ü k ü m d a rı İl-gâzi k u m a n d a sın d a Şarkî A n ad o lu beylerini sefere m e m u r e tti. 1121 'd e T iflis’i k u şa ta n İl-gâzî 61 Z ekeriya Kazvinî, s. 386; Yâkut, III, 173; 'İm ûdeddîn, 166; İbn ül-Cevzî, X, 178. 6" Ahbâr üd-devle, 97; İbn Hallikân, II, 114.

2 4 8

SELÇUKLULAR TARİHİ

âni bir b ask ın a ve b o zg u n a uğrayarak ric’at e tti. S u ltan M ah m û d bu n etice ü z erin e 1123 y ılın d a b izzat sefere çıktı ve G ü rcü kiralına: "Sen o rm a n la r kiralısın; sak ın ovaya in m e !” ih ta rın d a b u lu n d u ve o n u ita a te d âvet etti. G ü rcü ler ile K ıpçaklar a ra sın d a çıkan b ir ih tilâ f sây esin d e on ları ric ’a te z o r­ ladı. F akat iç m e se le le rin baş g ö ste rm e si S u lta n ın d ö n m e sin e ve G ü rcü lerin te k ra r Şirvan’a, D e rb e n d ’e ve Şarkî A n a d o lu ’d a P a sin lere k ad a r ak ın la rın a sebep o ld u 63. S u ltan M ah m û d ö n ce k ard eşleri M es’û d ve T u ğ ru l ile, 1 126’da, so n ra da Bağdad H alîfesi M u sta rşid ile u ğ ra şm a k la zayıfladı. Irak S elçu k lu ların ın fiilî h âk im iy eti sarsıld ı ve darald ı. B u n u n la b e ra b e r S u lta n S ancar’ın R ey’d en beri kendi h âk im iy e tin e b ırak tığ ı b ü tü n ü lk e le rd e n a za rî ve h u k u k î b a k ım ­ d an b ü tü n h ü k ü m d a rla r, e m îrle r yine de o n a bağlı idi. B ü tü n Irak, Suriye, Şarkî A n ad o lu ve A zerb ay can ’d a h u tb e le r o n u n ad ın a o k u n u y o rd u . Suriye S elçukluları y erin e Şam a ta b e g le rin d en T âc ü l-m ü lk Böri H açlı sav aşların d a sah ip siz ve boş kalan to p ra k la rın satılm ası, işle n m e si ve alınacak p ara n ın cih âd a ta h sisi için h u k u k î b ir m ü sa a d e v esikası alm ak için, 1 128’de, H alîfeye ve S ultan M a h m û d ’a g itm iş ve b u Ş er’î-h u k u k î cevazı a lm ıştır64. İslâm h u ­ k u k u n u n H alîfe’ye tan ıd ığ ı b u hakka, S elçu k lu ların z u h u ru n d a d in ve d ü n y a işle rin d e h u sû le gelen o to rite ayrılığı dolayısiyle, su lta n la r d a iştira k etm iş ve d o ğ ru d a n d o ğ ru y a k en d i id â re le rin d e b u lu n m a y a n tâb i m e m le k e tle rd e bu hakkı k u llan m ışlard ı. S u lta n M a h m û d ’u n fiilî h âk im iy eti b u lu n m ıy a n ü lk e ­ lerd e b u sa lâ h iy e tin in d ev am ın a d e lâ le t e d en b u vesik a T ü rk -İslâm y ü k sek siyasî h u k u k u b a k ım ın d a n çok m ü h im d ir. S u lta n M a h m û d ’un o rd u s u n d a 20 deve ile ta ş ın a n ve tab ip , m ü sta h d e m , ilâç, tıb b i âlet ve çadırları ih tiv a e d en bir seyyar h a s ta -h a n e (bîmâristân)n in m ev cû d iy eti ask erî b ir m illetin m e d e n î ih tiy açların d an d o ğ an b ir te sis o larak kayda şâ y â n d ır65. A vcılığa d a çok m e ­ raklı olan S u ltan M a h m û d ’un, m ay m u n , köpek, av hayvanları çok idi ve gü v ercin lerin ay ak ların a altın h alk alar ta k a rd ı66. M a h m û d ’u n ö lü m ü (1131) ile b aşlayan s a lta n a t m ü câd e le lerin d e S ultan Sancar M es’û d ’a k arşı T u ğ ru l’u tu tu p su lta n lığ a geçirdi ise de devam lı m e ş­ gul o lam a d ığ ın d a n a tab eg ve e m irle rin ih tira sla rı k ü çü k Selçuk şeh zâ d ele rin i oy u ncak h a lin e g etirm iş; gâh b ir taraf, gâh d iğ er ta ra f kazanm ış; b u h ra n ve 6j Brosset, I, s. 360-369; M athieu, s, 303-305; 313; Süryânî Anonimi, s. 89; A b u ’l-Farac, s. 250; İbn ül-Azrak, 169b - 170a; İbn Kalânisî, s. 205; İbn ul-Esîr, X, s. 219; İbn ul’Adîm, II, s. 199; ‘İm âdeddîn, s. 140; ‘Azimî, s. 388, 402. 64 İbn Kalânisî, s. 219. 65 İm âdeddîn, s. 137. 66 Râvendî, s. 205.

DURAKI AMA VE İNİ
View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF