New Age Hareketi

May 7, 2017 | Author: Dinbilim | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download New Age Hareketi...

Description

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI

NEW AGE HAREKETİ: MODERN BİR DİNSELLİK BİÇİMİNİN SOSYO-KÜLTÜREL ANALİZİ Yüksek Lisans Tezi

ŞAFAK BAŞKAYA Danışman: DOÇ.DR.ALİ COŞKUN

İstanbul, 2006

ÖNSÖZ Toplumsal değişimlerin daha önceki yüzyıllara göre çok daha yoğun yaşandığı yirminci yüzyıl, kurumsal dinlerin birkaç yüzyıl öncesinden başlayan süreçle siyasal ve toplumsal alanda nüfuz kaybıyla birlikte din algısındaki değişime ve yeni dinsellik biçimlerinin varlığına sahne olmuştur. Modern dinsel algı biçiminin özgün örneklerinden biri olan New Age Hareketi tezimizde sosyo-kültürel ve tarihi boyutlarıyla ve çeşitli alt disiplinler çerçevesinde ele alınmış, hareketin modern toplumsal süreçlerle ilişkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Tezimizin hazırlanışında katkıları olan pek çok kişiyi burada anmak isterim. Başta hoşgörüsü ve teşvikleriyle pek çok güçlüğün üstesinden gelmeme yardımcı olan tez danışmanım, hocam, Doç.Dr.Ali Coşkun’a teşekkürü bir borç bilirim.

Ayrıca kişisel

kütüphanesini büyük bir özveriyle tarafıma açmakla bu tezin hazırlanmasında önemli katkılarından dolayı hocam Prof. Dr. Ali Köse’ye, kaynak temininde destekleri olan hocam Prof.Dr.Yümni Sezen, Prof.Dr.Zeki Arslantürk, Göktürk Demir, Mehmet Akalın, Ali Pulcu, Dr. Nuri Tınaz ve Mustafa Öztürk’e, tezin ilgili bölümlerini okuyarak önerilerde bulunan Dr. Salime Leyla Gürkan, Dr. Adnan Arslan, Alim Arlı ve Muzaffer Şenel’e teşekkür ederim. Akademik hayatın başında beni din sosyolojisine yönlendirerek bu projenin hayat bulmasında çok önemli katkısından dolayı sevgili hocam Prof.Dr.Ömer Faruk Harman’a ayrıca ve bilhassa teşekkürü bir borç biliyorum. Ayrıca meşakkatli tez yazım sürecinde rahat bir çalışma ortamı sağlamak adına elinden gelen tüm gayreti gösteren annem Seher Başkaya’ya ve yazım sırasında oluşan teknik arızaların giderilmesinde yardımlarından dolayı kardeşim Doğan Başkaya’ya da katkılarından ötürü teşekkür ederim.

İstanbul 2006

Şafak Başkaya

İÇİNDEKİLER Sayfa No. TABLO LİSTESİ....................................................................................................

v

KISALTMALAR....................................................................................................



GİRİŞ........................................................................................................................

1

BİRİNCİ BÖLÜM NEW AGE KAVRAMI VE MODERN DİNSELLİK I. NEW AGE: KAVRAM VE HAREKETİN DOĞUŞU..........................................

6

II. MODERN DİNSELLİK OLGUSU......................................................................

11

III. YENİ DİNİ HAREKETLER VE NEW AGE.....................................................

16

İKİNCİ BÖLÜM TARİHİ VE KÜLTÜREL ARKAPLAN I. BATI EZOTERİK VE OKÜLT OKULLARI.......................................................

24

II. NEW THOUGHT.................................................................................................

28

A. POZİTİF DÜŞÜNCE HAREKETİ.........................................................

32

III. TRANSANDANTALİZM..................................................................................

35

IV. SPİRİTÜALİZM.................................................................................................

37

V. TEOSOFİ..............................................................................................................

39

VI. PSİKOLOJİ..........................................................................................................

41

A. CARL GUSTAVE JUNG.........................................................................

42

B. HÜMANİST PSİKOLOJİ.........................................................................

46

C. THE HUMAN POTANTIAL MOVEMENT............................................

48

D. TRANSPERSONEL PSİKOLOJİ..............................................................

50

E. PARAPSİKOLOJİ.....................................................................................

50

VII. TARİHİ MİSTİK AKIMLAR VE ŞAMANİK İNANÇLAR..........................….

53

A. HINDUİZM VE BUDİZM........................................................................

53

B. HRİSTİYANLIK........................................................................................

55

C. KABALA....................................................................................................

57

D. SUFİZM......................................................................................................

60

E. ŞAMANİK İNANÇLAR.............................................................................

61

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NEW AGE ÖĞRETİLERİ: GENEL ÖZELLİKLER I. BİNYILCILIK............................................................................................................

65

II. SPİRİTÜELLİK VE BİLİM.....................................................................................

69

A. DETERMİNİZM..........................................................................................

74

B. HOLİZM......................................................................................................

76

C. EVRİMCİLİK..............................................................................................

83

D. DENEYİM....................................................................................................

86

III. EKLEKTİZM/SENKRETİZM.................................................................................

87

IV. SPİRİTÜEL EVRENSELCİLİK..............................................................................

88

V. ÖZ-TANRILIK.........................................................................................................

90

VI. HERMENÖTİK YENİDEN İNŞA...........................................................................

94

VII. FAYDACILIK VE DÜNYAYI OLUMLAMA......................................................

105

VIII. ŞİFA VE KİŞİSEL GELİŞİM................................................................................

108

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM NEW AGE HAREKETİNİN SOSYOLOJİK BOYUTLARI I. SOSYOLOJİK AÇIDAN NEW AGE ÖĞRETİLERİ..............................................

120

A. BİREYSELLEŞME/DİNİN ÖZELLEŞMESİ..............................................

120

B. OTORİTE KARŞITLIĞI...............................................................................

123

C. KURUM KARŞITLIĞI..................................................................................

127

II. PROFESYONELLER VE ORGANİZASYONLAR................................................

128

A. NEW AGE PROFESYONELLERİ – ÖĞRETMENLERİ.............................

129

B. ORGANİZASYON VE GRUPLAR ..............................................................

130

B.1. THE EMISSARIES......................................................................

131

B.2. THE SUFI MOVEMENT.............................................................

132

B.3. THE AETHERIUS SOCIETY......................................................

134

B.4. WREKIN TRUST.........................................................................

136

B.5. THE LONDON GROUP..............................................................

136

III. NEW AGE’CİLER: SPİRİTÜEL DENEYİM ARAYANLAR..............................

137

SONUÇ..........................................................................................................................

147

KAYNAKÇA.................................................................................................................

149

TABLO LİSTESİ Sayfa No Tablo 1: Evrensel Enerjilerin Tasnifi............................................................................

82

Tablo 2: New Age İnançları..........................................................................................

97

Tablo 3: Geleneksel ve Gelenekten Çözülen Dinsellik................................................

100

Tablo 4: New Age Söyleminin Kurucu Unsurları........................................................

104

Tablo 5: Anketler..........................................................................................................

141

Tablo 6-7-8: Yaş, Cinsiyet ve Eğitim Düzeyleri..........................................................

142

Tablo 9-10: İş Yeri Statüsü ve Yıllık Gelir...................................................................

143

Tablo11: Katılınan Uygulamalar...................................................................................

144

Tablo12: Üniversite Öğrencileri Arasında Yapılan Anket (Washington 1981)............

145

KISALTMALAR

a.g.e. Adı geçen eser a.g.y. Adı geçen yer ak. Aktaran bkn. Bakınız ed. Editör no. Sayı s. Sayfa t.y. Tarih yok vol. Cilt

GİRİŞ A. Araştırmanın Konusu ve Problemi Modern dönemde değişen toplumsal, ekonomik ve siyasi koşulların güçlü etkilerine maruz kalan din olgusunun geçirdiği dönüşüm ve yeni dini oluşumların ortaya çıkışı, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren din sosyolojisinin diğer sosyal bilim disiplinleri arasındaki konumunu ön plana çıkarmış ve sosyologların dikkatlerini kilise merkezli din çalışmalarından yeni dini oluşumların içeriği ve toplumsal dayanaklarını incelemeye çevirmelerine yol açmıştır. Ekonomik ve toplumsal değişimin hızlı ve yoğun biçimde yaşandığı batı ülkelerindeki değişen din algıları ve gittikçe çeşitlenen dini oluşumlar, kültürel geçişkenlik ve yayılmayla diğer coğrafyalara taşınmış ve benzer toplumsal, ekonomik ve siyasal değişimlerin yaşandığı bu bölgelerde yeni dini oluşumlar için de bir kıvılcım oluşturmuştur. Bir kısmı yerel koşullarla uyum içinde gelişse de sözkonusu yeni dini algı biçimlerinin ve hareketlerin doğasını anlamak için ilk kez ortaya çıktıkları topraklardaki toplumsal ve kültürel koşulları incelemek gerekmektedir. Ancak sosyoloji disiplininin doğup geliştiği Batı dünyasının dışında ve özellikle de ülkemizde ne geleneksel dinin ve geleneksel dini kurumların geçirdiği değişimler ne de artık toplum hayatında kendisine gittikçe daha fazla yer bulmaya başlayan yeni dini oluşumlar ve dini algılar gerektiği kadar incelenmemiştir. Bu çalışmayla Amerika ve Avrupa’da yayınevleri, kurslar, fuarlar, organizasyonlar ve gruplar, alternatif tıp ve kişisel gelişim çalışmaları, enformasyon ağları (networks) ile yayılan ve küresel kanallarla içinde Türkiye’nin de bulunduğu çevre ülkelerde de görülmeye başlayan New Age olgusunun sosyal bilimler ve onun içinde yer alan din bilimleri (dinler tarihi, din sosyolojisi vs.) açısından analizinin yapılması amaçlanmıştır. Araştırmamızda New Age Hareketini dört bölümde inceledik. Kavram ve öğretileri ele aldığımız ilk bölümde düşünce ve dinler tarihinden yararlanarak New Age Hareketinin kültürel kaynaklarını, ikinci bölümde ortaya çıktığı batı toplumlarında New Age’e hem vizyon hem de söylem düzeyinde unsurlarla doğrudan veya kültüre etkisiyle dolaylı katkıda bulunan dini-felsefi-psikolojik akımları, grupları; üçüncü bölümde New Age öğretilerinin

1

genel özelliklerini ve New Age’in kognitif boyutunu ve dördüncü bölümde de New Age öğretilerinin toplumsal boyutunu, New Age organizasyonlarını ve New Age’cilerin toplumsal ve demografik özelliklerini inceledik. B. Araştırmanın İddiası ve Varsayımları Araştırmamızda temel tezimiz Batı’nın özgün sosyo-kültürel ve tarihsel koşullarında ortaya çıkan ve gelişen New Age Hareketinin modern toplum ve bu toplumsal koşulları hem üreten hem de onun tarafından üretilen bireyin din algısıyla uyumlu özgün bir dinsel-kültürel hareket ve bireyci-işlevselleşmiş bir dinsellik biçimi olduğudur. Hareketinin birey merkezliliği, dini otorite, hiyerarşi ve kurumları reddi ve çoğulculuğu ile modern sosyokültürel ve ekonomik dinamiklerle veya diğer bir ifadeyle modern seküler perspektiflerle ezoterik dinselliğin başarılı bir sentez girişimi olduğu da söylenebilir. C. Kullanılan Kaynaklar ve Yöntem Tipik bir dini topluluktan çok networklar kanalıyla yaygınlık kazandığı için New Age Hareketinin sosyo-kültürel yapısının analizinde bu networkların parçası olan kitap, dergi ve internet

kaynaklarından

yararlandık.

Araştırmamızda

özellikle

Türkiye

ile

ilgili

değerlendirmelerimizde kısmen ve sınırlı da olsa katılımcı gözlem ve mülakattan da faydalandık ancak çalışmamız, daha çok yazılı ve dijital kaynakları kullandığımızdan daha çok dökümantasyon yöntemine dayalı bir nitelik arzetmektedir. New Age ile ilgili akademik çalışmaların çalışmaların önemli kısmı hareketin İngilizce konuşan dünyada doğup yaygınlaşması sebebiyle İngilizce literatürde yer almaktadır. Hareketin popüler literatürü 1960’lı yılların sonundan itibaren oluşmakla birlikte birincil akademik kaynaklar 1990’lı yıllarda kaleme alınmaya başlamıştır. Araştırmamızda hem New Age’in içindeki New Age’ci yazarların eserlerinden hem de New Age’e dışarıdan ve bilimsel bir perspektifle yaklaşan akademisyenlerin eserlerinden faydalandık ve her iki kaynağın dışında dini perspektifle ve New Age’e reddiye tarzında yazılmış eserleri bir araştırmanın bilimsel objektifliği için uygun olmadığından kullanmamayı tercih ettik.

2

Geleneksel dinlerden olduğu kadar Batı’da üzerinde daha fazla çalışılmış Yeni Dini Hareketlerden

de

farklı

özellikler

gösteren

ve

heterojen

yapısı

sebebiyle

hem

tanımlanmasında hem de toplumsal görünümlerini tespitte güçlük çekilen New Age’i tezimizde, değişen toplumsal yapıyla ortaya çıkan bireyin ihtiyaçlarına yanıt vermeye çalışan “evrensel bir anlam şematiği” ve vizyonu ile özgün bir kültürel eğilim ve hareket olarak inceledik. D. Araştırmada Karşılaşılan Problemler veTerminoloji Tezi hazırlarken karşılaştığımız güçlükleri ise iki ana grupta toplayabiliriz; akademik ve popüler New Age metinlerinde kullanılan terminoloji ve dilin Türkçe’ye nasıl aktarılacağı ile New Age’ Hareketini tanımlamakta kullanılacak tipoloji ve tarihi-kültürel arkaplanı incelemekte izlenecek yaklaşım. Batı’da kendi kültürel çerçevesi içinde üretilmiş veya mevcutlara eklenenen yeni anlamlarla çağrışımları farklılaşmış ve zenginleştirilmiş özgün dini ortamı tanımlayan terimlerle New Age içerisinde kullanılan terminolojiyi Türkçe’ye aktarmak önümüze çıkan en önemli güçlüklerden biri oldu. Batı dini ve kültürel yapısını ve tarihi arkaplanını yansıtan sözkonusu terminolojiyi Türkçe’ye çevirmeye kalkışmak bir yandan farklı bir toplumsal ve kültürel yapıyı ondan çok daha farklı bir başka kültüre ait terminolojiyle anlamaya çalışmak, dilin gerisindeki anlamlı bütünlüğü kaybetmek riskiyle bizi karşı karşıya getirecek diğer yandan da hareketi kendi tarihi ve kültürel dinamikler içinde düşünmek yerine bizi dar bir kültürcülüğe ve sosyal bilimlerde, özellikle de din bilimlerinde kaçınılması gereken metafizik bir çerçeve içine hapsedecekti. Bu ihtimallerden kaçınmak için tezimizde terminolojiyi çok sınırlı bir şekilde Türkçe’ye çevirmeyi tercih ettik. New Age terimi her ne kadar kimileri tarafından “Yeni Çağ” şeklinde bir karşılıkla Türkçe’ye aktarılıyor olsa da hem hareketin anglo-sakson kökenini yansıtması hem de New Age’in “Yeni Çağ” kavramının ima ettiğinden daha fazlasını içermesi bakımından tezimizde olduğu gibi bıraktık. Kaldı ki Türkçe’de de New Age adlı bir yayınevinin bulunuşu ve farklı medyalarda orijinal ifadenin kullanılıyor oluşu da terimin tutunduğunu göstermektedir. Aynı şekilde Türkçe’ye ruhsallık ve bazen de maneviyat olarak çevirilen spiritüel kavramını da olduğu gibi bırakmayı tercih ettik çünkü kimi zaman geleneksel dinlerdeki maneviyata yakın

3

manada kullanılıyor olsa da tezimizin ilk bölümünde de görülebileceği gibi terimin, batı dini ve ezoterik tarihi arka planında kazandığı imalar ruhsallık veya maneviyat terimiyle karşılanamayacak kadar çeşitli ve değişkendir. Bununla birlikte popüler New Age kitaplarının Türkçe çevirilerinde ruhsal kelimesi de kullanıldığından bu eserlerden yaptığımız alıntılarda ruhsal kelimesiyle karşılaşılacaktır. Aynı şekilde herhangi bir dini iması daha az olan Tanrı, Tanrısal gibi kavramları kullanmanın herhangi bir kurumsallaşmış din ile doğrudan ilişki kurulamayacak olan hareketle ilgili ifadelerde daha uygun olacağını düşündük. Yeni Dini Hareketler ve New Age ile ilgili İngilizce akademik literatürde kullanılan terminolojiye gelince; Türkçe’de sözkonusu alanlarla ilgili sınırlı sayıda telif ve tercüme ve dinin ve din sosyolojisinin genellikle sosyal bilimlerin değil de sadece teoloji alanı içinde görülmesinden kaynaklanan bir daralma, bu alanla ilgili terminoloji konusundaki sorunlara ilgili bilim çevrelerinin eğilmesini güçleştirmiş hatta çoğu zaman imkansızlaştırmıştır. Bu güçlüğü tezimizde yer yer kendi tercih ettiğimiz kullanımlarla aşmaya çalıştık ancak çoğunlukla, yeni bir terim öne sürmekle ortaya çıkması muhtemel yanlış anlamlardan kaçınmak için bu hareketleri tanımlamakta kullanılan din sosyolojisindeki pek çok terimi özellikle de henüz Türkiye’de şubesi bulunmayan dini ve kültürel hareketlerin adlarını orijinal dillerindeki ifadelerle kullanmayı tercih ettik. Bir başka önemli güçlük de hem geleneksel inanç ve akımlardan hem de Yeni Dini Hareketlerden farklı özellikler sergileyen, heterojen, sınırları belirsiz, tek bir yapıdan ve belirli bir organizasyondan çok, farklı grup ve inanışlara verilen genel/şemsiye (umbrella term) bir kavram oluşu sebebiyle New Age hareketini hem tanımlamakta hem de hareketin sosyo-kültürel dinamiklerini tespitte kullanacağımız çerçeveyi tespitte yaşadık. Hareketin birey eksenli doğasından kaynaklanan araştırma güçlüğü çalışmamızda geleneksel sosyolojinin meta-teorik din yaklaşımlarını kullanmamızı engellediği ve New Age’e ilişkin tarihi ve sosyolojik çalışmaların tek yanlılığının bu hareketi bir bütün olarak anlamaya çalışmakta yetersiz kaldığını düşündüğümüzden multidisipliner bir yaklaşımla, düşünce tarihi, kültürel çalışmalarda kullanılan antropolojik ve fenomenolojik yöntemlerle din sosyolojisinde yeni dini hareketleri incelemekte kullanılan yaklaşımları bir araya getirdik. Bu yaklaşımımızın temelinde birey ve toplumun karşılıklı etkileşiminin toplumsal yapı ve ‘anlam şemalarını’ şekillendirdiği ve ne sadece ekonomik ve sınıfsal koşulların daha fazla gözönüne alındığı

4

kurumsal ve yapısal yaklaşım ne de toplumdan bir şekilde izole bir kültürcü yaklaşımın New Age fenomenini anlamakta ve açıklamakta yetersiz kaldığını düşünmemiz yatmaktadır. Türkçe’de alanında ilk akademik çalışma olan tezimizin Yeni Dini Hareketler ve New Age Hareketi gibi yeni dini oluşumlarla ilgili Türkiye’deki din sosyolojisi, sosyoloji, antropoloji, dinler tarihi vs. gibi sosyal bilim disiplinlerindeki çalışmalara bir katkıda bulunması ve benzeri çalışmalara yönelik akademik ilgiyi bir nebze de olsa arttırması, çalışmadan beklenen amacı büyük ölçüde yerine getirecektir.

5

BİRİNCİ BÖLÜM NEW AGE KAVRAMI VE MODERN DİNSELLİK I. New Age Hareketi: Kavram ve Hareketin Doğuşu “New Age” kavramındaki “New” yani “Yeni” ifadesinin kullanımı ve çağrışımları Amerikan toplumunda hiç de yeni değildir. Kıta Avrupasından yani göçmenlerin eski topraklardan olduğu gibi eski düşünme ve yaşama biçiminden kopuşu teması, Amerikan din tarihinde dini hiyerarşiye yakın durmayan kurucu püriten mezheplerin de etkisiyle sıradan Amerikalıyı yeni olana daima açık tutmuştu. Fakat ekonomik kriz ve sonrasında hem dünya savaşları hem de Vietnam savaşı orta sınıf yetişkin Amerikalıların tutuculuğuna rağmen özellikle genç nesil Amerikalıları Amerikan sistemine olduğu kadar geleneksel siyaset, kültür ve dinlere karşı da daha eleştirel durmaya sevketmişti. Aslında 1782 yılında yapılmış Amerika Birleşik Devletlerinin ambleminde kullanılan ve yeni dünya düzeni anlamına gelen Latince novus ordo seclorum terimininden de görülebileceği gibi eskiden kopuşu simgeleyen yeni bir dünya tasavvuru Amerika’nın kurucu babalarına kadar giden tarihi bir geçmişe sahiptir. New Age terimi de batı ve Amerikan dini tarihinde kullanılan yeni bir terim değildi. Hristiyanlar Tanrı’nın krallığı ile eş anlamlı ve “Mesih” ile ilişkili olarak yüzyıllardır bu terimi kullanmaktaydı. New Age ve “Kova Burcu Çağı” (Age of Aquarius) terimlerini popülerleştiren Anglikan ve Teosofist yazar Alice Bailey 1 , 1930’larda ana hatlarını ‘eskatolojik Teosofi’ şeklinde sistemleştirdiği hacimli kitaplar yayınlamıştı. Discipleship in the New Age (1944, 1955), The Return of the Christ (1948) ve

Eduction in the New Age (1954) kitaplarında Bailey, Mesih’in dönüşüyle

başlayacak ezoterik bir ‘New Age’in (Yeni Çağ) geleceği kehanetinde bulunuyordu. Ancak Mesih ile ilişkili de olsa buradaki New Age hegemonik değil kısıtlamalardan kaldırılmış, daha sonra postmodernite şeklinde adlandırılacak, biçimsel olmayan bir tarzda sunuluyordu. 2 Daha önceleri de Swedenborgianizm (İsveçli Emmanual Swedenborg adlı bir mistiğin öğretilerine bağlı bir hareket) gibi Amerikan dini hareketlerinde de kullanılan bu kavram

1

Sarah M. Pike, New Age and Neopagan Religions in America, New York: Colombia University Press, 2004, s.64 2 Steven J. Sutcliffe, Children of the New Age: A History of Spiritual Practices, New York:Routledge, 2003, s.26

6

60’lardan sonra önceki dini tazammunlarından arındırılmış ve yeniden yorumlanmış sınırları belirsiz (amorph) görüşler ve alternatif ruhsal hareketlere işaret etmekte kullanılmıştır.3 Kimi araştırmacıların daha sonra New Age görüşlerinin de aralarında yayıldığı 60’lı yıllardaki alternatif karşı kültür toplulukları arasındaki inançların esin kaynağı olarak gördükleri UFO fenomeni 1950’li yıllardan itibaren fütüristik ve fantastik romanlar ve yazılarla birlikte romancılar ve popüler bilim yazarlarının kitaplarıyla yayılmaya başlamıştı.4 New Age izleyici/dinleyici (audience) fenomeninin ortaya çıkışı ise bu bilim kurgu hareketinden yalnızca bir adım sonrasıydı. Yıldızlar arası uzay gemileri ve dünya dışı medeniyetler gibi bilim kurgu kavramları bilim kurgu dergileriyle kamuoyunda yaygınlık kazanmış ve Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa’da dünya dışı varlıklarla temas fikrine dayalı bazı küçük dini hareketler ortaya çıkmıştı.5 1960’lara gelindiğinde Amerika Birleşik Devletlerinde Vietnam savaşı ve bu savaşa karşı başta üniversite gençliği olmak üzere muhalif kesimlerin protesto hareketlerine sahne olduğu, Zen Budizmi ve diğer doğu dinlerinin kimi temsilcilerinin etrafında genel bir ilginin oluşmaya başladığı ve geleneksel siyaset ve toplumsal ahlakı eleştiren sol ve muhalif çevreleri bir araya getiren “karşı kültür” hareketinin edebiyattan siyasete ve iktisata kadar farklı alanlarda yoğun bir üretim sürecine girdiği yıllardır. Karşı kültür hareketinin gerisindeki Amerikan toplumuna bakıldığında otuzlardaki ekonomik çözülme ve savaşın yorgunluğunu yaşamış, kırklı ve ellilere uzanan uluslararası tehdit ve savaş yılları ve soğuk savaş dönemlerinde öncelikli hale gelen teknokratik totalitarizmin silah endüstrisi yatırımlarına verdiği ağırlığın artışı karşısında güvenlik ve huzur arayışı bulunduğunu görmekteyiz.6 Karşı kültür hareketi içinde sol ağırlıklı grupların yanısıra hippi-beatnik denilen doğu mistisizmine daha fazla ağırlık veren gruplar da yer almaktaydı. İçinde bulundukları toplumu her yönüyle kirlenmiş, hastalıklı ve yoz gören bu gruplar daha çok üniversite öğrencilerinden 3

Mary Farrel Bednarowski, New Religions and the Theological Imagination in America, Indiana University Press, 1989, s.15 4 Wouter J. Hanegraaff 1950 yıllardaki UFO fenomenine ilgi duyan ve depremler, seller, salgın hastalıklar ve kıtlıklarla yozlaşmış medeniyetin yıkılacağı ve dünya dışından uzay gemileriyle gelen ruhsal bakımdan gelişmiş varlıklarla iletişime geçerek onların öğretilerini izleyen insanların eski medeniyetin yıkıntıları üzerine kurulacak yeni medeniyetin öncüleri olacağına inanan söz konusu gruplara işaret etmek için proto-New Age movement (ön-New Age Hareketi) ifadesini kullanmaktadır. Wouter J. Hanegraaff, “The New Age Movement and the Esoteric Tradition, Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times, Roelof van der Broek-Wouter J. Hanegraaff (ed.) New York: State University of New York, 1998. s.361. 5 William Sims Bainbridge, The Sociology of Religious Movements, Routledge, 1997, s.380. 6 Theodore Roszak, The Making of A Counter Culture, London: Faber and Faber, 1971, s.23.

7

oluşmaktaydı. Hareketin içindeki siyasal radikal söylem zamanla yerini, mistik eğilimli grupların yoğun etkisiyle yaşam biçiminde ve bireysel tercihlerde genel toplumsal kabullerin dışına çıkmaya bıraktı. Bu ortam aynı zamanda Amerika Birleşik Devletlerinde, uyuşturucu kültüründen cinsel devrime, Vietnam savaşı karşıtı gösterilerden öğrenci ayaklanmalarına kadar bir dizi sosyal ve politik hareketlerle yeni kültlerin ortaya çıkması için uygun bir sosyal zemin hazırlamıştı. Geçmiş kültlerin aksine bu dönemde sisteme inancını yitirmiş gençlerin oluşturduğu yeni sosyal hareketlere daha geniş bir katılım görülmektedir. Altmışların alternatif yaşam stilleri; kişisel aydınlanma ve benliğin aşkınlaştırılması, dünya barışına inanç, özgür aşk ve geleneksel olanın reddini içermekteydi. Yine bu sosyal kargaşa ve huzursuzluk döneminde Hare Krişnalar, the Children of God (Tanrı’nın Çocukları), Transandantal Meditasyon, Aşk Ailesi (The Love Family), The Divine Light Mission (İlahi Işık Misyonu), The Unification Church gibi neo-Hristiyan ve Doğu tarzı kültler ortaya çıktı. Meditasyon, yoga, transandans ve aydınlanma kelimeleri 1960’lar sonu ve 1970’ler başında artık evlerde bile kullanılmaya başlanan kelimeler oldular.7 Vietnam savaşının bitiminden sonra daha önce siyasal ve toplumsal alanlarda yoğunlaşan eleştirilerin yerini daha birey eksenli konulara ve kişinin zihin dünyasının ne şekilde kurulduğuna bırakmış, doğu dinlerinin batı sosyo-kültürel ortamına yanıt vermeye elverişli spiritüel yönü, çoğunluğu karşı kültür hareketinden beslenen toplumsal ortamdan gelme gençler arasında daha da artmaya, toplumsal ilgiler siyasal ve ekonomik süreçlerden bağımsız ve yine bireyin mutluluğuna ve “ruhsal” gelişmesine bağlanır olmuştu. Aynı dönemde uzakdoğudan gelen bazı “gurular”ın açtıkları meditasyon okulları, kızılderili maneviyatıyla ilgili birtakım popüler ve antropolojik çalışmalar, UFO araştırmaları ve şifa/sağaltım, terapi grupları ve herkesin kişisel ilgi ve çıkarlarına uygun bulup katılabilecekleri spiritüel alana giren pek çok konuda eğitim veren gruplar ve kişilerin sayısında artış gözlemlenmektedir. Önceleri herhangi bir üst başlık altına alınmayan bu yeni oluşumlar ve inanış biçimleri 1980’li yıllarda hem yeni insan ve toplum anlayışlarını hem de bu oluşumların gelecek yeni bir çağa işaret eden ütopik karakterini yansıtan bir ifadeyle New Age başlığı altında değerlendirilmeye başlandı. Bu süreçte herhangi bir organizasyon veya grubun adında “New Age” ifadesinin kullanılmadığı bilinmektedir. Bu yıllarda geleneksel usüllerden alınma 7

Margaret Thales Singer, Cults in Our Midst: the hidden menace in our everyday lives, San Francisco: Jossey-Bass Publishers, 1995, s. 37-39

8

uygulamaları bir araya getiren ve alternatif yaşam biçimlerine açık olduğu kadar (hippiler örneğin) gizemli, hatta kimi zaman topluma uçuk gelebilen ruhsal öğretileri savunan gruplar, kişiler ve öğretiler için türsel (generic) ya da şemsiye (umbrella) bir terim olan New Age kullanılır olmuştu. Söz konusu gruplara geçici popüler oluşumlar olarak bakıldığı ve değişmez bir kutsal kitap, kurum, kurumsal hiyerarşi, geleneksel dinlerde olduğu gibi bir mensubiyet bağı, dogma ve doktrinleri olmadığından sözkonusu alternatif spiritüel hareketler akademik dünyanın uzunca bir süre ilgisini çekmemiştir. Daha çok 1990 sonrası akademik camianın ilgisini çeken New Age öğretileri ve grupları hem aynı yüzyıl içinde oluşan yeni dini hareketlerden hem de geleneksel dinlerden farklı, özgün oluşumlar olarak çeşitlenmiş, hem de zaman içinde ana yaklaşımlarda olmasa da vurgularında değişime maruz kalmıştır. İçinde başka inançlarla ortak pek çok inanç ve uygulama biçimi ihtiva eden muğlak bir hareket olması sebebiyle New Age fenomeninin nerede başlayıp nerede bittiği tespitindeki güçlük araştırmacıların sürekli karşısına çıkmaktadır.8 Bu güçlük bazı araştırmacıların Uniteryanizm gibi bazı dini hareketleri ve yeni kiliseleri New Age başlığı altında değerlendirirken okült bazı grupları dışarıda bırakması diğer bazılarının ise tersine okült grupları bu başlık altına almasında da ortaya çıkmaktadır.9 New Age müzik, filmler, seminerler, atölyeler, terapiler ve daha bir yığın aktiviteler şeklinde çeşitli ve karşı/alternatif kültürler arasındaki yaygınlığı sebebiyle daha dağınık ve gayri resmi (informal) bir görünüm sergilediği ve bir ölçüde dini veya din benzeri (parareligious) gruplar kendi içlerinde New Age unsurları taşıdığı için genel manada anlaşıldığı kadarıyla “Yeni Dini Hareket”lerden biri gibi bir hareket ve/veya klasik “kültlerden” ve sektlerden farklı bir “seyirci/izleyici kültü” içinde olarak görmüşlerdir.10 Belirli bir dogma, kutsal kitap, dini hiyerarşi, kutsal ve otoriter bir dini figüre sahip olmayıp, benzer eğilimli gruplar, kişiler, görüşler ve pratikleri kapsadığı için araştırmacıların New age tanımları, New Age’e hangi yönünü daha çok göz önüne aldığı ve hangi sosyal bilim perspektifinden yaklaştığına bağlı olarak değişebilmektedir. Fenomenolojik açıdan tanımlamak gerekirse New Age, Tanrı ve/veya dini otorite yerine birey merkezli bir kutsallık inşası ve bu inşa ile uyumlu öğretiler ve pratikler bütünü olarak tanımlayabiliriz. New Age’i bir hareket olarak 8

J. R. Lewis, “Approaches to the study of the New Age movements”, Perspectives on the New Age, J. R. Lewis and J. G. Melton (ed.), Albany: State University of New York Press, 1992, s.1. 9 Mary Farrel Bednarowski, a.g.e., 1989, s.15 10 Rodney Stark ve William Sims Bainbridge, The Future of Religion Secularisation, Revival and Cult Formation, Berkeley: University of California Pres, 1985, ss.26-9

9

doğuşunu 1970’lerde başlattığı halde ondokuzuncu yüzyıldan itibaren bir New Age dinin olduğunu öne süren Wouter J. Hanegraaff’ın11 aksine diğer araştırmacılar New Age’i bir din olarak tanımlamamışlardır. Hanegraaf, yirminci yüzyıldan önce ezoterizmin sekülerleşmesi diye tanımladığı bir New Age dininin oluştuğunu düşünmektedir. Tezimizin ikinci bölümünde de görülebileceği gibi Hanegraaff’ın sekülerleşme dediği olgu, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılın dini-felsefi-kültürel hareketlerinde görülen ve metafizik olguların fizikselleştirilmesi, öte dünyaya dönük dinselliğin ve teslimiyetin yerini bireyin iç dünyası (spiritüellik kavramıyla daha çok ifade edilir) ve bu dünyadaki konum ve durumunu iyileştirmeye, geliştirmeye ve harici bir otoriteden bağımsız bireysel kararlara bırakması şeklinde gerçekleşen bir dünyevileşme ve dinin özelleşmesi durumuna karşılık gelmektedir. Ayrıca dinler tarihçisi Christopher Bochinger’ın ifadesiyle çağımızın din olgusu araştırmacıların üstünde farklı görüşlere varmasına neden olacak derecede bulanık (fuzzy) olduğundan din gibi terimlerin kullanılması bu fenomenlerin tanımlanmasında uygun olmayacaktır.12 Bununla birlikte New Age’in evrensel bir anlam şeması olması ve her ne kadar bilimselliğe yaptığı göndermeler de olsa insanın ölümden sonraki yaşamı gibi bilim-dışı veya bilimi-aşan konuları da içermesi onun din benzeri bir hareket olduğunu göstermektedir. Dinsellik terimi New Age’in, onu geleneksel dinlerden hem ayıran hem de onlara benzer kılan yönleri taşıdığını zımnen de ima ettiği için bizce New Age için kullanılanabilecek en uygun tabirlerden biridir. New Age’in bir toplumsal hareket olup olmadığı da araştırmacılarca tartışılmıştır. New Age için kullanılan ‘hareket’ ifadesinin, yekpare bir organik varlıktan çok yeni uçlar veren bir kök (rhizome) gibi birbirinden farklı, dolambaçlı, karışık bir grup sosyal süreci tanımlamakta yetersiz olduğu söylenmiştir.13 Elieen Barker New Age’in çok sayıda grup ve bireylerin yine çok sayıda inanç ve eğilimlere sahip olduğu, Ludwig Wittgenstein’in iki üyesinin birbirine benzerliği olmayabilse de her ikisinin bir üçüncü üyeye benzeyebildiği bir ‘aile benzerliği’ dediği türünden bir hareket değildir.14 New Age’e bir ‘hareket’ olarak ilk tanımlayanlardan biri olan Paul Heelas da kitabında ‘hareket’ (movement) ifadesinin New 11

Wouter J. Hanegraaff, New Age Religion and Western Culture. Esotericism in the Mirror of Secular Thought, New York: State University of New York Press, 1998, s.521-22. 12 Christoph Bochinger, “The Invisible Inside the Visible-The Visible Inside the Invisible: Theoretical and Methodological Aspects of Research on New Age and Contemporary Esotericism”, Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, London: Alternative Spiritualities and New Age Studies Association, Inaugural Issue, 2005, s.60. 13 Steven J. Sutcliffe, a.g.e., s.9. 14 Ak. J. R. Lewis, a.g.e., s. 6

10

Age in organize bir varlığı olduğu anlamında alınmaması gerektiğini ve bu ifadenin insanlığın yeni bir döneme ilerlediği varsayımına işaret ettiğini söyler.15 II. Modern Dinsellik Olgusu Avrupa’da kapitalizmin doğuşundan başlayan sanayi devrimiyle farklı toplumsal alanları dönüştürücü gücünü arttıran ve yirminci yüzyılda küreselleşen iktisadi hayat çevresinde gelişen modern şehir hayatı, rasyonelleştirici, bireyselleştirici eğilimleriyle cemaatsel bütünlük ve sürekliliği aşındırmış, yeni toplumsal yapılanma ile birlikte hem cemaata dayalı geleneksel dini hayatı dönüştürmüş hem de yeni toplumsal yapı ile bütünleşen veya en azından onunla tümüyle çatışmaya girmeyen yeni dini gruplara ve organizasyonlara zemin hazırlamıştır. Sosyologlar ve din sosyologlarının aydınlanma ve bilimsel devrim sonrası Avrupa’da özellikle sanayileşme sonrası iktisadi gelişmelerle dönüşüm geçiren, geleneksel bağlara aidiyet duygusunun zayıfladığı, kitle niteliği kazanan toplumsal yapıda dinin modern toplumda etkinliğini gittikçe kaybedeceği yönündeki öngörüsü sosyoloji literatüründe dünyevileşme ve sekülerleşmeye ilişkin geniş bir kaynak birikiminin oluşmasını sağlamıştır. Araştırma ve anketlerin de gösterdiği gibi Kıta Avrupasında kiliseye üye olanların oranının yıllar içinde düşen bir grafik sergilemesi de esasen din sosyologlarının bu öngörülerinin zaman içinde gerçeğe dönüştüğü kanısını zihinlerde oluşturmaya başlamış ancak özellikle 60’lı yıllardan sonra başta Amerika ve Japonya olmak üzere gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan yeni dini inanışlar ve gruplar sekülerleşme teorisinin sosyal bilim çevrelerinde giderek daha fazla sorgulanmasına yol açmıştır. Modern dünyada dinin geçirdiği dönüşümün toplumsal boyutuna ilişkin araştırmalarda karşılaşılan bir başka güçlük de Batı Avrupa’da kilise yönelimli din araştırmalarının sonuçlarının Amerika’daki dini yaşamın gösterdiği farklılıktan ötürü kullanılmasının mümkün olamayışıdır. Bu farklılığı yaratan hususlardan bazıları Amerikan tarihinde din ile siyasetin erken dönemde ayrılışı, feodal ve köylü bir geçmişin yokluğu, hakim bir orta sınıf bakış

15

Paul Heelas, The New Age Movement : The Celebration of the Self and the Sacralization of Modernity, Oxford: Blackwell, 1999, s.16.

11

açısının erken kuruluşu, şehirleşme ve sanayileşmenin hızlı ve neredeyse sarsıcı süreci, göç, etnik ve mezhebi çeşitliliktir. 16 Din sosyologlarının karşılarında duran bir diğer güçlük ise daha teoriktir. Geleneksel dini kurumların toplumsal yapıda etkinliğini ve etkililiğini yirminci yüzyılda büyük ölçüde kaybetmesine karşın yeni maneviyat biçimlerinin mevcudiyeti sadece sekülerleşme teorisinin kendisini değil aynı zamanda bu din/ruhsallık biçimlerinin bir “din” olarak nasıl tanımlanacakları ve bu inanışlara bağlı grup içi ve dışı dinamiklerinin tanımlanmasında hangi kavramsal çerçevenin kullanılacağı üzerinde düğümlenmekteydi, zira geleneksel din sosyolojisinde ana varsayım, dinin sadece organize ve kurumsal (ritüel ve doktrin) hale geldiği ölçüde bilimsel araştırmaya konu olacağı yönündeydi. 17 Bilhassa yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren sosyoloji ve din sosyolojisi disiplinleri içinde olduğu kadar psikoloji, antropoloji vs. diğer sosyal bilim alanlarında da modern dönemdeki bazı yönlerden benzerlikler de gösterse yeni toplumsal koşullarda ortaya çıkmaları sebebiyle farklılıklar da barındıran yeni dini oluşumlar da Yeni Dini Hareketler (New Religious Movements) başlığı altında yapılan bu çalışmalarda her ne kadar bu hareketlerin pek çok özellikleri ortaya konulmuş olsa da klasik din teorilerinin kapsayıcılığı ölçüsünde modern dine ilişkin bir meta-teori veya teorilerinin yokluğu sebebiyle çalışmalar daha çok grup üyelerinin inanış ve davranışlarını tespit etmeye yönelik alan çalışmalarındaki verilerle sınırlanmıştır. Ancak modern sanayi toplumdaki tipik bir bireyin gündelik hayatını öncelikli normlarını ve onun nihai anlam sistemiyle ilişkisi, modern toplumdaki dinin doğasını tayinde öncelikli olarak ele alınması gereken hususlar olduğundan hareketle geleneksel dinin formlarının çağdaş toplumda dinin değerlendirilmesinde bir ölçü olarak işlev görememektedir.18 Modern dünyadaki din olgusunun geçirdiği dönüşümler sosyoloji ve din sosyolojisi disiplinindeki yazarları yeni teoriler üretmeye zorlamıştır. Bu teorilerden en çok öne çıkanı sekülerleşmenin de yer yer katıldığı bireyselleşmedir. Bir kısım yazarlar geleneksel cemaat yapılarındaki dönüşüm ve yeni dini oluşumları modern dünyada kurumsal olarak dinin olmasa 16

Thomas Luckmann, Görünmeyen Din: Modern Toplumda Din Problemi, çev. Ali Coşkun, Fuat Aydın, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2003, s.27-28. 17 Thomas Luckmann, a.g.e. s.18 18 Thomas Luckmann a.g.e. s.85

12

da dinselliğin yeniden güç kazandığı şeklinde açıklamaktadırlar. Dine ağırlıklı olarak bir anlam dünyası ve inanç boyutundan bakan analiz yapan bu akademisyen ve yazarlar modern dünyadaki din olgusunun geçirdiği dönüşümü inancın kurum temellilikten birey temelli bir nitelik kazanmaya yönelişiyle açıklamakta ve dinin hayattan tümüyle çıkacağı şeklindeki sekülerleşme tezlerinin tümüyle yanlışlandığını ifade etmekteydiler. Dine inanç boyutu dışında kurumsal kimliğiyle ve toplumsal yapılarla olan ilişkisi üzerinden bakıp analizlerini bu yönde yapanlar ise bu değişimin ondokuzuncu yüzyıl sosyologlarının sekülerleşme tezlerini büsbütün ortadan kaldırmadığını, bu tezin inançların büsbütün ortadan kalkması şeklinde değil dinin toplum hayatındaki etkinliğini ve gücünü kaybetmesi şeklinde anlaşılması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Aslında modern din olgusuna evrensel bir anlam şematiği veya kurumsal bir yapı gibi iki ayrı noktadan yaklaşıldığında her iki bakış açısının da üstünlükleri ve zaafları olduğunu düşünmek mümkündür. Bize göre ilk bakış açısı inanç evreni ile yaygın kültürel kabuller arasındaki ilişkiyi ikincisi de geleneksel dinlerle yeni dinler-alternatif spiritüellikler arasındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymakta araştırmacıya daha uygun veriler sağlayabilmekte; bunun dışında ilk yaklaşımın yazarlarının maksatları ne olursa olsun yeni din-dinsellik biçimlerinin Batı’da toplumsal meşruiyet kazanmasını sağlayan bir destek işlevi gördüğünü söyleyen yazarlar da vardır. Sekülerleşme tezini inancın yerini sadece toplumsal işleyişte ve bireysel düzlemde de rasyonel bir dünya tasavvurunun yaygınlaşması değil kurumsal olarak dinin toplumsal hayattaki etkinliğinin azalması, kısıtlanmasının açıklaması olarak kullanan yazarlar yeni dini hareketlerin ve geleneksel dinlerin toplumsal iddialarındaki zayıflama ve geleneksel dinlerde güç kaybeden ve New Age gibi yeni bir takım dinsellik biçimlerinde ise tamamen reddedilen dini hiyerarşiyi ve öne çıkan bireyselliği örnek göstermektedirler. Sekülerleşmenin ikinci boyutu hem geleneksel hem de yeni, alternatif din-dinselliklerdeki metafizik ve öte dünyacı vurgunun büyük ölçüde veya tümüyle dünyayı onaylamaya ve dünyevi başarıya kaymasıdır. Aslında sekülerleşme teorisinin savunanlar bile dinin düşüşe geçtiği şeklindeki bir sekülerleşme görüşünü büyük ölçüde eleştirmişlerdi. Bellah, sekülerleşmeye ilişkin bilimin yükselirken dinin düştüğü şeklindeki onun aydınlanma miti dediği şeyi 1970’lerde eleştirmiş, Bryan Wilson ise sekülerleşmeyi dinin sosyal öneminin düşüşü şeklinde tanımlamış ve “Böyle bir tanım, tüm insanların sekülerleşmiş bir bilince sahip olduklarını ima etmez, hatta

13

çoğu bireyin dine ilgilerini tümüyle terkettiklerini dahi öne sürmez” demiştir. 19 Ancak ellerindeki bilimsel kanıtlara dayanarak dinin geleceğini parlak gören pek çok din sosyoloğu dinlerin geleceğine ilişkin pek çok hatalı kehanette bulunan rasyonalistleri küçümsemiş ve sekülerleşme teorisinin modern tarihi süreçleri açıklamakta hâlâ önemli bir değeri olduğunu savunan Bryan Wilson ve Karel Dobbelaere gibi az sayıda sosyologa kulak vermek istememiştir.20 Çağdaş dini kültür üzerine çalışmalar yapan pek çok araştırmacı Luckmann’ın örneğini izleyerek modern sekülerleşmenin dini boyutu yok etmediği fakat onun fenomenolojik yapılarını değiştirdiği yönünde bir kanaate sahiptirler. Modern dünyada herhangi bir şey seküler kalmakla birlikte dini bir işlev yüklenebilmektedir.21 Zaten yeni dini oluşumlar üzerine yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi kişiler, karşılaştıkları yeni problemlere dini bırakarak değil eski dinlerin kalıntıları üzerine inşa edilmiş yeni dinler geliştirerek yanıt vermektedirler. Din/spiritüellik günümüzde geleneksel kurumların dışında hayatiyetini sürdürmekte ve gelişmeye devam etmektedir ancak yeni biçim ve yeni konumdaki din veya spiritüellik biçimleri geçmişin cazibesini yeniden kazandığını değil sekülerleşmiş, küreselleşmiş, teknolojik bakımdan sofistike, tüketici yönelimli bir manzara içindeki yeni bir gelişmeyi göstermektedir.22 Luckmann, bireysel spiritüel gelişmenin hakim tema olduğu New Age’in değişmez bir organizasyon, yasalaşmış (canonized) dogmalar, üyelik ve davranış sisteminin bilinçli bir şekilde bulunmadığı bu din tipinin yaygın bir temcilsici olarak görmektedir. 23 Kabile veya tarım toplumlarında toplumsal düzenin nisbeten somut ve doğrudan oluşuna karşılık modern toplumda daha büyük düzeyde ayrımlaşma ve farklılaşma ile kişinin dünya görüşü daha az birleştirici ve daha az buyurgan hale gelir ve hiçbir bilgi veya organizasyon açık bir şekilde toplum üzerinde tekellik iddiasında bulunamaz; toplumsal kurumlar artık tümüyle bir kurum olmaktan çıkar; o daha çok bireysel alandadır. Birbiriyle rekabet eden dini iddiaların çokluğuna maruz kalan kişiler ise bu noktada inanç 19

David Yamane, “Secularization on Trial: In Defense of a Neosecularization Paradigm”, Journal for the Scientific Study of Religion, 1997, 36 (1): s.113 20 Jose Casanova, Public Religions in the Modern World, Chicago and London: The University of Chicago Press, 1994, s.11. 21 Christoph Bochinger, a.g.e., s.62 22 Christopher Partridge, “Alternative Spiritualities, New Religions, and the Reenchantment of the West”, New Religious Movements, James R. Lewis (Ed.) Oxford University Press, 2004, s.59-60. 23 Dick Houtman-Peter Mascini, “Why Do Churches Become Empty, While New Age Grows? Secularization and Religious Change in the Netherlands”, Journal for the Scientific of Religion, 41:3 (2002), s.458

14

sistemlerinden seçip ayıklama yapan “tüketiciler” olmaya karar verecek ve herhangi bir organize gruba nihai bir sadakat veya yakınlık duymayacaklardır.

Ayrıca farklı dünya

görüşlerini birleştirme arzusu çok sayıda dini ve/veya seküler anlama biçimlerini aralarında minimum çelişki olacak biçimde kabul etmeye yöneltecektir. Bu bağlamda herhangi bir kişinin “Hindu Metodist” olması toplumsal belirsizliği en aza indirmek için yaratıcı ve işlevsel bir çözüm olarak görülebilecektir. 24 Kapitalist ekonominin gelişimiyle ayrımlaşan iş bölümünün yarattığı modern toplumlardaki çeşitlilik, toplumsal uzaklaşma ve eşitlikçilik (egalitarianism) kültürel homojenlik ve çeşitliliği yok edebilecek kadar yeterli bir güce sahip bir elitin varlığını gerektiren dinin kilise formunu imkansız kılmıştır.

25

Politik düzlemde devlet sosyal

çatışmanın getireceği yükleri artık kabul etmek istemeyip çeşitli dini grupların birbirleriyle çatışan iddialarına karşı nötr bir pozisyonu benimsemekte birey düzleminde ise kişi, kendisinin tümüyle açıklayamadığı dini görüşleri benimsemesi güçleşmektedir.26 Toplumda karşı kültür hareketlerinin ortaya çıkaran saikler konusunda ise çeşitli görüşler öne sürülmüş olmasına karşın sosyal bilimlerin tatmin duyusundan hizmet üreten saikler için kavram eksikliği çekmesi sebebiyle temel varsayımları için ampirik bir testin bulunmadığı bildirilmiştir. Bu yüzden Robert Wuthnow’un verileri insanların yeni mistik dinlere çekilmesinin sebebini diğer sebeplerden daha çok politik protesto ve eylemcilik (activism) ile yani daha fazla toplumsal ilgiyle ilişkilendirmekteyken başka anket ve mülakatlar,

grup

katılımcılarının

toplumsal

güçlere

daha

az

duyarlı

olduklarını

27

gösterebilmektedir.

24

Jon P. Bloch, New Spirituality, Self, and Belonging: How New Agers and Neo-Pagans Talk about Themselves, Westport, CT: Praeger, 1998, s.8-9 25 Steve Bruce, “The New Age and Secularisation”, Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe & Marion Bowman (Eds.) Edinburgh: Edinburgh University Press, 2000, s.223-224.Bruce’un Batı’daki Hristiyanlığın kilise formuna ilişkin yaptığı tespit İslamiyetteki fıkhi mezhepler veya Doğu dinlerindeki ana akım mezhep için de yapılabilir. İslamiyet veya Doğu dinlerine mensup kişilerin çoğunluğu oluşturduğu ülkelerde gerek toplumsal değişim gerekse kültürel etkenler mezhep sınırlarını zorlayan bir çoğulculuğu dinin sınırları içinde birey eksenli yeni yorumlarla veya bu sınırlar dışında gelişen yeni anlayış biçimleri ve mezhepler içinde ortaya çıkarmaktadır. New Age, Bruce’un makalesinde de işaret ettiği değişen bu toplumsal yapıya uyum sağladığından bu ülkelerde de kendine gittikçe daha fazla taban bulabilmektedir. 26 Steve Bruce, a.g.e. s.225 27 Michael York, The Emerging Network: A Sociology of New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995, s.14

15

III.Yeni Dini Hareketler ve New Age Hareketi Yeni Dini Hareket (New Religious Movement-NRM) terimi ilkin 1960’larda Batı’da ortaya çıkan, 1970’lerde biraraya gelen ve 1980’lerde zayıflamaya başlayan şaşırtıcı çeşitlilikteki ruhçu ilgilere yönelik olarak sosyal bilimcilerce kullanılan genel bir üst (umbrella term) tabirdir. James Beckford bu başlık altında üç kategori ortaya koyar. İlk kategoride kökenleri Asya felsefi gelenekleri, dini bağlılık, meditasyon veya şamanizme dayanan Unification Church, International Society for Krishna Consciousness, (ISKCON), Divine Light Mission, Eckankar ve Rajneesh Foundation bulunur. İkinci kategoride Scientology, Est (Erhard Seminars Training) ve Psikosentez gibi diğerleri geniş çaplı Amerikan pozitif düşünme geleneği, zihin kürü ve hümanistik ve Geştalt psikolojisinden ileri gelmektedir. Üçüncü kategori ezoterik astroloji sistemleri, okült, numeroloji, falcılık, büyücülük, Sufizm ve cadılığı kapsamaktadır. Beckford son kategori içine evanjelik Hristiyanlığın ortaya çıkardığı çok sayıda “Jesus People” gruplarını ve komünal yaşam biçimlerini de dahil eder.28 Beckford’un yukarıda Yeni Dini Hareket içinde saydığı üçüncü kategorideki gruplar ve uygulamalar diğer bazı yazarlarca New Age Hareketi içerisinde mütalaa edilmiştir. Aynı zaman diliminde ortaya çıkan ve gelişen Yeni Dini Hareketler ile New Age Hareketi aynı toplumsal tabandan üyelere sahip oldukları ve geleneksel dinlere karşı muhalif veya kayıtsız tutumlarıyla benzerlikler gösterse de organizasyon yapıları ve öğretileri açısından New Age Hareketi özgünlük taşımaktadır. Sekti “epistemolojik otoriteryen” (epistemologically authoritarian), “kült”ü “epistemolojik bireyci” (epistemologically individualistic) şeklinde tanımlayan Wallis’in getirdiği ayırımın bir benzeri New Age Hareketi ile Yeni Dini Hareketler arasındaki ayırımlar için de kullanılabilir.29 Bu ayırımın da işaret ettiği gibi sektler kendilerinin hakikate sahip olduklarını yanılmazlığını ve diğerlerinin yanılgı içinde olduğunu düşünmekteyken kültler bireysel yorumlara açıktır. Kültler, katılımcıları arasına katılmanın ve çıkmayı kolaylaştırmak, farklı gruplar ve farklı inanç ve tavırlar arasında daha fazla tolerans sağlamak için zayıf tanımlanan ideolojik ve davranışsal sınırla nitelenir ve kültler, hakikate (truth) sektin daha iyi/net

28

James A. Beckford, “New Religions, An Overview”, Encyclopedia of Religion, (Ed.) Mircae Eliade C.X, New York, 1987, s. 391 29 Thomas Robbins ve Dick Anthony, “The Sociology of Contemporary Religious Movements”, Annual Review of Sociology, Vol. 5 (1979) s.81 vd.

16

tanımlanan inançlar, tavır ve ‘epistemolojik otoriter’ (epistemological authoritarion) doğasının tolerans eksikliğinin tersine ‘epistemolojik bireyci’ (epistemologically individualistic) bir doğaya sahiptir.30 Sekt ile kült arasındaki bazı farklılılıklar:31 Kült

Sekt

Bireyci

Toplulukçu

Gevşek Yapılanma

Güçlü Yapılanma

Üyelerinden sınırlı talepler

Üyelerinden geniş talepler

Toleranslı

Toleranssız

Kapsayıcı

Dışlayıcı

Değişken

Sabit

Muğlak sınırlar

Açıkça çevrelenmiş

Değişken inanç sistemleri

Sabit inanç sistemleri

Gelişmemiş organizasyon

Sabit organizasyon

Kısa ömürlü

Zamana dayanıklı

Genelde otoriter bir karizmatik lider etrafında ve hiyerarşik bir yapılanma gösteren ve üye topluluğuyla ağırlıklı olarak doğrudan iletişimin önemsendiği Yeni Dini Hareketlere karşın New Age Hareketinde kişisel bir otorite etrafında hiyerarşik bir yapılanma ve merkezi bir idareye sahip bir organizasyon yoktur. Bu yönüyle de New Age Hareketi yukarıdaki “kült” tarifi içine alınabilecek özellikler gösterir. Ancak bu hareketler arasında zaman zaman etkileşimler olduğu da görülmektedir. Örneğin 1970’lerin Scientology ve Transandantal Meditasyon gibi pek çok Yeni Dini Hareket kadroları arasında kendilerinin hakikate sahip

30

Michael York, “Defending the Cult in the Politics of Representation”, DISKUS,Vol.4No.2(1996) http://web.unimarburg.de/religionswissenschaft/journal/diskus/ york.html (25.03.2006) 31 Colin Campbell, ‘The Cult, the Cultic Milieu and Secularization’, A Sociological Yearbook of Religion in Britain 5 (1972), s.121, ak. Wouter Hanegraaff, New Age Religion and Western Culture, s.15.

17

olduğu ve diğerlerinin de hata içinde olduğu düşünülmesine rağmen Pazar güçlerinin baskısıyla New Age çevrelerinin eklektizmini benimsemek ve özlerinde sekt iken çoğu müşterilerine kültler gibi davranmak mecburiyetinde kalmışlardır. 32 Bir de karizmatik bir otorite oluşuyla Yeni Dini Hareketlerle benzerlik gösteren ve hatta James Beckford’un tanımında olduğu gibi Yeni Dini Hareketler içinde gösterilen ancak belirli bir otoriteye olduğu kadar kendisiyle ilgili herhangi bir otorite düşüncesini de reddetmesi ve izleyicilerine uyacakları herhangi bir program vermemesiye New Age özelliklerinden de izler taşıyan Rajneesh hareketi de vardır; “Ben hiçbir dine mensup değilim, bu nedenle korkacak birşeyim yok. Hiçbir programım, hiçbir felsefem yok. Ben sadece tüm insanlığın programını bozmak istiyorum. Ve insanın tekrar programlanmasını istemiyorum –böylece insan masumiyet içinde, sevinç ve huzur içinde, şizofren çatlakları olmadan yaşayabilir.”33 Sosyal değişimin radikal doğasını göz önüne alan Bryan Wilson gibi kimi yazarlar Yeni Dini Hareketleri eskinin ölü dinlerinin yeniden diriltmesi değil dinin, yeni toplumsal koşullara uyumu olarak görmenin daha doğru olduğunu ifade etmektedirler. Gittikçe rasyonelleşen seküler alanın teşvik ettiği kolaylıklar ve varsayımların çoğunu içeren bu söz konusu hareketler mesajlarının sunumunda, finansal düzenlemelerinde, tanıtımlarında bağlılarının mobilizasyonunda sıkça seküler metotları kullanmakta, geleneksel dinlerin estetik ilgi, ayin içeriği ve sembolizmini, geleneksel dini endişelerden çok seküler girişim tarzlarına daha yakın olan doktrinel muhteva, kontrol sistemleri ve daha pragmatik tavırlar için terk etmişlerdir.34 Yeni Dini Hareketler ile New Age arasındaki benzerlik ve farklılıkları tespit edebilmek için her ne kadar bu hareketlerin içindeki çeşitlilik sebebiyle genellemeler yapmanın tehlikesine işaret edilse de Yeni Dini Hareketlerin genel özelliklerine kısaca da olsa değinmek gerekmektedir.35 Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Yeni Dini Hareketlerin hepsi “din” terimi üzerine anlaşamamaktadır. Scientology vergilerden yararlanmak amacıyla bir din olarak tescil edilmek için mahkemelerde mücadele vermişken Transcendental Meditation (TM) New

32

Steve Bruce, God is Dead: Secularization in the West, Blackwell Publishing 2002, s.84 Osho-Bhagwan Shree Rajneesh, Ben Dini Değil Dindarlığı Öğretiyorum, Türkçesi: Nur Yener, İstanbul: Okyanus Yayıncılık, 2003, s.106. 34 Christopher Partridge, “Alternative Spiritualities, New Religions, And the Reenchantment of the West”, New Religious Movements, James R. Lewis (Ed.), New York: Oxford University Pres, 2004, s.43. 35 Eileen Barker, New Religious Movements, London: HMSO, 1992, s.10 33

18

Jersey mahkemesinde kendisini bir din değil devlet okullarında öğretilebilecek, “yaşamda başarının asıl temelini biçimlendiren içsel enerji potansiyeli ve zekayı geliştiren derin gevşeme ve yeniden canlanma tekniği” olarak tanımlamış, Brahma Kumaris bir din değil spiritüel veya eğitimsel bir hareket olarak görülmeyi tercih etmiştir. Tüm dinlere, onları insanlığı bölen suni engeller olarak görerek karşı duran Ananda Marga grubu kendisini sosyospiritüel bir organizasyon olarak tanımlar. Raelyanlar hareketlerini ateistik bir din olarak, Graduates of the Forum veya Exegesis kendilerini dogma ve boş ritüel ile ilişkilendirdikleri dini bir organizasyon olmadıkları, dini aştıkları veya ötesine geçtikleri üzerinde dururlar. ISKCON bağlılarında olduğu gibi bazı hareketler kendilerini antik ve geleneksel bir din içinde gördüklerinden ‘yeni’ olduklarını reddedeceklerdir. Vedik inançlar ve ritüeller söz konusu olduğu sürece bu yaklaşımları doğrudur ancak Batı’da Srila Prabhupada tarafından kurulan organizasyon, başlangıcından bu yana Yeni Dini Hareketin bazı karakteristiklerini sergileyen yeni bir organizasyondur.36 New Age yazarları ve organizasyonları ise kendileriyle ilgili “din” teriminin kullanılmasına Yeni Dini Hareketlerden çok daha fazla duyarlıdırlar. Daha sonra da göreceğimiz gibi spiritüellik ve din arasında farklılık gören New Age’ciler için bir din olunmadan da spiritüel yaşamak mümkündür. New Age’in duayenlerinden Sir George Trevelyan’in New Age ile ilgili söyledikleri de bu konuya açıklık getirmektedir: “Bu inanmak zorunda olduğunuz bir doktrin değildir...New Age, diğer insanlara zorla yayılan (proselytising) dini bir hareket değildir. Bizler spiritüel fikirlerden söz ediyoruz ve siz de onları kabul veya reddetmekte özgürsünüz. Bu gece sözünü ettiğim fikirlerden hoşlanmıyorsanız...onları unutun! Sizinle tartışmayacağım...bunun önemi yok. Ancak eğer onlardan hoşlanıyor olsanız bile, söylediklerimizi size ispatlayamam, siz de onları ispatlayamazsınız. Ancak görüşü alıp düşüncenizde tutabilir –kalbinize koyabilir- ve ona inanmış gibi bir ay onunla yaşamayı seçebilirsiniz. Dünyaya onun ışığıyla bakın. Ve eğer doğruysa içsel bir kesinlik kazanacaktır. Ve eğer yanlışsa solup gidecektir. Bu fikri kabul edebilir misiniz? Bu, ölçülemeyen dünyaları keşfetmenin gerçek tekniğidir. ” 37

36

Eileen Barker, a.g.e. s. 146-147 George Trevelyan, “The Emergence of a New Humanity: The Challenge of the 1980’s”, 1983 yılı Mind-BodySpirit Festivalinde yapılan konuşması. http://www.sirgeorgetrevelyan.org.uk/tht-newhumanity.html (23 Mayıs 2006) 37

19

Yeni Dini Hareketler ne gelenek ne de kuralların sınırlarını belirlemediği, diğer insanlara karşı sorumlu olmayan ve taraftarlarının (follower) kendileri üzerinde belirli tipte bir otorite vermeye gönüllü oldukları karizmatik otoritesi bulunmaktadır. Bu otorite Yeni Dini Hareketlerin liderlerine takipçilerinin nerede yaşamaları ne tip işler yapmaları, sahip olduklarıyla ne yapmaları gerektiği ve hatta liderle takipçileri arasındaki ilişkilerin biçimini belirleme hakkını vermektedir. Bununla birlikte tüm yeni dini hareketler karizmatik liderlere sahip olmamakta ve tüm karizmatik liderler de hareketin dışındaki kimselerce kötü karşılanacak derecede otoritesini kullanmamakta, bazı taraftarlar da liderlerinin karizmatik otoritesini kabul etmeyebilmektedir. Hareketlerin zaman içinde kurucularının ölümü, yönetimin daha fazla kurumsallaşması veya bürokratik bir biçim kazanması karizmatik otoriteyi rutinleştirebilmektedir.38 Bu hareketlerin ilk kuşak katılımcılarının yaş dağılımı içinde yaşadıkları toplumdan farklılıklar arzetmekteydi. Orta ve ileri kuşaktan daha çok genç yetişkinler bu ilk dönemlerde hareketlerin hem taraftar hem de liderlik pozisyonundaydılar ve zamanla ilk kuşak üyelerin orta yaşlıları artmaya başlamıştır.39 Yeni dinlerin ilk dönemlerindeki bazı dalgalarda ve üçüncü dünya ülkelerinde ortaya çıkanların çoğunda yoksul veya baskıya maruz kalanların ilgisini çekmekte iken günümüzde bu hareketlerin Batı’da çok bilinenlerine toplumun daha nüfuzlu kesimlerinden katılımlar olmaktadır. Brahma Kumaris, Rajneesh bağlıları, Sahaja Yoga, Scientology, Transandantal Meditasyon, the Unification Church gibi hareketlere katılanlar büyük ölçüde orta veya üst orta sınıflardan gelmekte ve vasatın üstünde bir eğitim almış ve gelecekle ilgili iyi beklentileri olan kişilerdir.40 New Age Hareketi ise Yeni Dini Hareketlerde olduğu gibi belirli inanç ve yönelimlere sahip grup veya bireylerin oluşturduğu türden bir hareket değildir. Hatta klasik sosyoloji geleneğindeki belirli yoksunluk bilinciyle motive ve bir ideolojiye bağlı sosyal grubun hareketi olarak nitelendirilen geleneksel sosyolojideki sosyal hareket tanımına da uymamaktadır41

38

Eileen Barker, a.g.e. s.13-14 Eileen Barker, a.g.e., s.11-12 40 Eileen Barker, a.g.e. s.14 41 Jean Cohen, “Strateji ya da Kimlik: Yeni Teorik Paradigmalar ve Sosyal Hareketler”, Kenan Çayır (Yay.Haz.). Yeni Sosyal Hareketler, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1999, s.114. 39

20

Yeni Dini Hareketlerden farklı olarak merkezi bir organizasyona sahip olmayan ve otoriter bir liderin kontrolü altına giren kişi sayısının çok nadir olduğu New Age gruplarının ilgisini çeken kitaplar, kasetler, mumlar, kristaller ve çeşitli malzemelerin temin edildiği ‘kaynak merkezleri’ vardır. Bu merkezlerde ve çok sayıda New Age ‘pazarlarında’ (markets) arayanlar New Age yayınlarıyla ilgilenir yeni kişiler de New Age görüşleriyle ilk defa karşılaşma imkanı bulurlar. 42 Yeni Dini Hareketlerde öne çıkan sekt özelliği New Age’de yerini külte bırakır. Tüketici (consumer) ve satıcı (purveyor) arasındaki bireysel ilişki etrafında kurulan, belirli bir ücret karşılığında verilen bireysel danışma ve alternatif terapiler, müşteri kültü (client cult)nün tipik örnekleridir. İzleyici/dinleyici kültleri (audience cults) ise yazı ve konuşmaların kitlesel dağıtımı ve basımı etrafında oluşur. New Age sistemi kitaplar, dergiler, kasetler ve kamuya açık konuşmalarla dolaşıma girmektedir.43 New Age ile ilişkili çoğu kişi kendilerini yeni ve heyecan verici sınırları araştıran arayanlar (seeker) olarak görmekte; bazıları daha geleneksel dini gruplara üye olmakla birlikte kendilerini yeni fikir ve deneyimlere açık tutmayı istemekte diğer bazıları da geleneksel dini ve felsefi seçenekleri onların iflas ettiğini (bankrupt) düşünerek reddetmektedir.44 Postmodernite açısından yaklaşıldığında ise New Age için meta-anlatılara ve geleneksel veya modern Yeni Dini Hareketlerdeki gibi dini bir boyutu da olan her türlü otorite ve dogmaya karşı güvensiz ve çoğunlukla muhalif, seküler bir endüstri-teknoloji toplumunun ürettiği yabancılaşma ve anlam kaybından seküler kültürel öğelerin de içinde yer aldığı modern hayata uygun bir kutsallık inşa ederek kurtulmaya çalışan bir zihniyet ve yaklaşım biçimidir diyebiliriz. Bu yaklaşımın özgünlüğü ise onun her bireye kendi kutsalını inşa edebilmesine izin vermesidir. Kutsal, geleneksel din veya yeni dini hareketlerde olduğu gibi öncelikle inanç düzeyinde benimsenip kişi dışı ve üstü bir kaynağın iradesi dahilinde ve kişisel arzu ve isteklerle mücadele ederek (asketiklik) keşfedilmeye çalışılan bağımsız bir varlık alanı değil kişinin duygularıyla (mutluluk, haz, coşku vs.) ve gündelik yaşamdaki başarı ve motivasyonu ile doğrudan ilintili, onlara katkı sağlayan ve geliştiren terapik

bir

enstrumandır. Kutsal kaybolmamış, modern dünyada zemin değiştirmiştir ve bu zemini belirleyen de modern toplumsal, ekonomik ve kültürel koşulların ortaya çıkardığı, cemaat bağlarıyla topluma ve dünya tasavvuruyla dinlerin sunduğu anlam şemalarına bağlı olan geleneksel insandan farklı bir birey tipidir. 42

Eileen Barker, a.g.e.s.189-190, 191 Steve Bruce, Religion in Modern Britain, Oxford: Oxford University Press, 1995, s.103 44 Eileen Barker, a.g.e. s.189 43

21

İKİNCİ BÖLÜM TARİHİ VE KÜLTÜREL ARKAPLAN New Age Hareketinin doğup geliştiği Amerika’da –kısmen de Britanya’da19.yüzyılın sonlarında hızlı şehirleşme, ekonomik büyüme ve artan göçle değişen demografi, dini hayatı yeni koşullara cevap vermeye itmişti. Bu cevaplardan ilki Hristiyan öğretilerini çağın ilerleme ruhuyla uyum sağlamaları için dönüştüren teolojik liberalizmdi.45 Romantikler, Transandantalistler ve Uniteryanların öncülüğünü yaptığı Protestan maneviyatı içinde gelişen, bilimdeki gelişmeleri, Kitab-ı Mukaddes eleştirisini (Bible criticism) kabul eden liberal Hristiyanlar, inançlarıyla modern düşünce arasında kurulacak bir uyumun arayışındaydılar ve Tanrı ile insan (içte ikamet eden ruh-spirit), Tanrı ile doğa (içkin ruh-spirit) ve İsa ile insan (insani potansiyel) arasındaki sınırları çözmeye eğilimli ve Kitab-ı Mukaddes’in otoritesi ve İsa’nın merkeziliğine yapılan vurguyu azaltan bir teoloji geliştirmişlerdi. 46 İkinci cevap muhalif gruplar arasındaki tartışmaları keskinleştiren fundamentalist teolojiydi ve çeşitli Protestan ve Katolik gruplar liberal ve fundamentalistler arasındaki geniş sığada sıralanmıştı. Üçüncü cevap da bir kiliseye üyelik veya muayyen bir itikada bağlanma ihtiyacını reddetmekte ama kişisel maneviyatın (spirituality) önemini kabul etmekteydi.47 Farklı yanıtların Amerikan dini hayatında bir arada bulunabilmesi ve Amerikan dini hayatını yönlendirebilmesini sağlayan unsurları, onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda İngiliz kolonilerine gelerek Kıta Avrupa’sındaki kiliselerin dini baskı veya ayrımcılığından kaçan ve bunları yeni kıtada tesis etmek istemeyen göçmenlerin varlığının Amerika’da din ile kilisenin ayrılığını devletin kuruluş prensibi haline gelmesini kolaylaştırmasında ve Kıta Avrupa’sında Amerika’nın bağımsızlığı dönemiyle koşut olarak doğup gelişen Aydınlanma ve Romantizmin kurulu kiliselere mesafeli olmakla birlikte hiçbir zaman büsbütün seküler olmayan ve orta sınıf Amerikalının dini hayatındaki etkisinde arayabiliriz. Aydınlanma, akla/muhakemeye (reason) ve insanlığın ilerlemesine duyduğu güvenle oluşturduğu deizmle, İsa veya İncilleri reddetmeden Tanrı’nın ve insanın gözünde mutluluk, eşitlik, fazilet, adalet gibi değerleri öte dünyadaki bir yaşamdan çok bu dünya hayatında 45

Robert C. Fuller, Religious Revolutionaries: The Rebels Who Reshaped American Religion, New York: Palgrave MacMillan, 2004, s.117 46 Mark Stoll, Protestantism, Capitalism, and Nature in America, University of New Mexico Press, 1997, s.142 47 Robert C. Fuller, a.g.e. s.118

22

yücelten humaniteryanizmiyle, herhangi bir kilisenin sınırlı perspektifine karşı çıkmalarıyla, Romantizm ise tabiata duyulan tutku,

psikolojideki öznelliğiyle Amerikan tarihinin

başlangıcından bu yana yan yana bazen iç içe bulunmuştur.48 Romantik geleneği etkileyen İngiliz deneyciliği (empiricism) de söz konusu çağların özellikle de Anglo-sakson dünyanın kültür dünyasını besleyen önemli gelişmelerden biriydi. Deneyciler aklın bizatihi bir şeyin durumunun ne olduğunu bize bildiremeyeceğini bu yüzden şeylerin işleyini deneyim yoluyla bulmak zorunda olduğumuzu kabul etmekteydiler. Aklın yerinden edilmesi, beşeri tutkular ve içgüdülerin daha büyük önem kazanması fiziksel dünya ve bir birimizle girdiğimiz karşılıklı etkileşimi açıklamaya yardım etmektedir. Doğada düzenle beşeri doğadaki düzen benzer kurallara sahiptir, beşeri eylemlerde ve güneş veya iklimlerin işleyişinde doğanın genel bir istikameti vardır ve tecrübemiz ile hem beşeri eylem hem de fiziksel dünyadaki işleyişlerin düzenini bulabiliriz.49 Bilginin herhangi bir otorite ve akla dayalı değil insanın deneyimine dayanması gerektiği fikri ondokuzuncu yüzyıldaki hemen hemen tüm dini grupları olduğu gibi yirminci yüzyıldaki dini olmayan (non-religious) görüşleri (psikolojide çeşitli yaklaşımlar örneğin) ve alternatif ruhsal akımları da derinden etkilemiş ve bilginin insan doğasıyla ilişkili hatta insan doğasında içkin olduğu ve bu sebeple de herhangi bir dini-bilimsel otorite veya kurumun buyrukları, kabulleri ve dikteleri yerine bu doğanın incelenmesi gerektiği anlayışı mistik veya değil tüm bilgi edinme tarzlarını şekillendirmiştir. Aydınlanma ve Romantizm birbirleriye çelişkili yönleri bulunsa da son tahlilde “birey” merkezliliği, iktisadi gelişmenin bireyi öne çıkaran ve geleneksel bağları zayıflatan etkisi ve toplumun tümünü etkileyecek kurumlaşmış bir kilisenin Amerika’nın özgün koşullarında ortaya çıkamayışı ve din ile devletin kuruluşundan beri ayrı olması, geleneksel din kurumuyla mücadele içinde geçen uzun bir tarihten sonra dinin kurum kimliğiyle birlikte toplumsal hayattan çekildiği Kıta Avrupasına karşılık Amerika’da özgün bir dini hayatın yaşanmasını kolaylaştırmıştır. Seküler (aydınlanma ve romantizm) ve ezoterik unsurların karışımı olan maneviyat biçimlerinin içlerinde geliştiği topluluklar, gruplar birbirlerini ve ileride ortaya çıkabilecek dini/yarı dini grupların da argümanlarını etkileyecek kültürel kalıpları yaratmışlardır. Bu genel kültür ortamının etkisinde kalan New Age hareketi de yine aynı sebeple Hanegraaff’ın deyişiyle homojen bir “Weltanschauung” veya ideoloji değil

48

Henry Steele Commager, The Significance of Freedom of Religion in America, California: Rutgers University, 1982, s.15-18 49 Roger Trigg, Ideas of Human Nature: An Historical Introduction, Cambridge: Basil Blackwell, 1990, s.6971.

23

ezoterik ve seküler unsurun birleşimidir.50 New Age her ne kadar yeni bir düşünme biçimi de olarak kendinden önceki hareketlerden ayrılsa da içindeki bazı unsurların Amerikan Transandantalizm, Teosofi, Spiritüelizm, Swedenborgculuk, New Thought ve Avrupa kaynaklı alternatif akımlar, Doğu felsefe ve pratikleri ve human potential movement gibi psiko-fiziksel terapötik uygulamaların eklektik bir karışımıdır.51 I. Batı Ezoterik ve Okült Okulları New Age hareketine de ilham kaynağı olan Amerikan okült-metafizik geleneğinin kaynakları arasında onsekiz ve ondokuzuncu yüzyılda Avrupa’daki Swedenborgculuk, Mesmerizm, Neoplatonizm, Gnostisizm, Kabalizm, astroloji ve Hermetizm gibi ezoterik ve okült akımlar yer almaktadır.52 Farklı anlamlarda kullanılabilen “Ezoterizm” kelimesi genel olarak “gizli bilgi” “gizli bilim”e işaret etmektedir. Batı literatüründe kelimeye ilk kez Jacques Matter’in History du gnosticisme (1828) adlı eserinde rastlanmaktadır.53 Ancak kelimenin kullanımından çok daha önce ezoterik alan içerisinde görülen öğreti ve uygulamalar gelişimine devam etmiştir. Batı ezoterizminin kaynağı onbeşinci yüzyılın sonunda Latin Batı’da görünmeye başlayan ve Rönesans’ın başlangıcından itibaren gelişen Hermetizm, Kabalizm, Gülhaççılık vs. akımlarında antik unsurları uyumlu bir şekilde bir araya getirmekteydi. Ortaçağ Batısında Hristiyan-Yahudi teolojisi ve dünya görüşü içinde ele alınan ve metafiziğin (ilk prensipler) altında yer alan kozmoloji (ikincil prensipler) doğa bilimlerinin gelişmesiyle teolojiden ayrılmış, doğa, ezoterik ilgileri olan hümanistlerin teoloji dışından yeniden yorumladıkları bir alan haline gelmişti. Hermetizm ve Kabala gibi alanlarda uzmanlaşan rönesans hümanistleri metafizik ve kozmoloji arasındaki ara bağlantıları daha çok kozmolojiye yakın bir duruşla ilgilenmeye başladılar. Daha sonra kısmen Alman romantizmindeki naturphilosophie’yi (doğa felsefesi) de etkilemiş bu doğa anlayışında, doğa içinde onu düzenleyen ışık (light) veya gizli

50

Wouter J. Hanegraaff, New Age Religion and Western Culture. Esotericism in the Mirror of Secular Thought, New York: State University of New York Press, 1998, s. 515, 521. 51 York, Michael, The Emerging Network: A Sociology of the New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995, s.1 ve aynı yazarın New Age Traditions, New ReligionsNew Religious Movements, Sects and Alternative Spiritualities, Christopher Partridge (ed.), New York: Oxford University Pres, 2004, s.309 ve J.Gordon Melton, Encyclopedic Handbook of Cult in America, New York: Garland Publishing, 1986, s.108-109 52 Richard Kyle, The New Age Movement in American Culture, Lanham, New York, London: University Press of America, 1995, 28. 53 Antoine Faivre, Access to Western Esotericism, State University of New York Press, 1994, s.86

24

ateş (hidden fire) taşıyan, her türlü potansiyel bilgi ve ilham/vahyi (revelation) ile bir kitap gibi okunulabilen, tüm parçaları organik bir bütündü.54 Bu ezoterik alanın bir başka yüzü de daha çok dünyanın “sihirli/büyülü” (magical) bir şekilde algılandığı philosophia occulta (okült felsefe/Okültizm) dir. Doğa ve dini birleştirme teşebbüsü olarak görülebilecek olan okült felsefe, bu uygulamayı gezegenlere ilişkin (planetary) ruhlar (spirits) veya melekler (angels) gibi varlıklarla kişisel ilişki içinde isimler, ayinler, efsunları kullanımıyla gerçekleştirmeye çalışmaktaydı. Batı Ezoterizminin temel unsurları arasında daha sonra New Age öğretileri ve uygulamaları arasında da bulunan bazı benzerlikler son derece tipiktir: Antoine Faivre’nin batı ezoterizminin tespit ettiği aşağıda aktardığımız bazı genel özellikleri bu benzerliği göstermektedir. 1.Tekabüliyetler Anlayışı (The idea of correspondences) : Evrenin hem görülen hem de görülmeyen tüm parçaları arasında sembolik ve gerçek manada bir tekabüliyet ilişkisi olduğuna inanılmaktadır. 2. Yaşayan Doğa (Living Nature) : Evren bir kitap gibi okunulabilen yaşayan bir varlıktır. Sihir/Büyü (Magia) Rönesans filozoflarının kelimeye verdiği anlamla doğayı dokuyan sempati ve antipatiler ağının bilgisine ve bu bilgiyle ve bilgiyle kazanılan somut işlemlere işaret etmektedir. 3. Tahayyül ve Tavassutlar (Imagination and mediations) : İmajinasyon gerçekliğin çeşitli düzeylerine nüfuz etmeyi sağlayan ruhun bir organı olarak görülmüştür. İmajinasyon, tıpkı ayinler, sembolik imajlar, sayılar, aracı ruhlar ve benzeri gibi her çeşit aracılıkları birleştirme işlemini görmektedir. 4. Tahavvül Tecrübesi (The experience of transmutation) : Gümüşün altına dönüşmesi gibi insanların ve doğanın parçalarının asıl varlıklarının dönüşüm geçirebileceği inancıdır.

54

Antoine Faivre-Claire Voss, “Western Esotericism and the Science of Religions”, Numen, Brill Academic Publishers, Vol.42, No.1 (Jan., 1995), s.49 vd.

25

5. Ahenk Tatbikatı (The Praxis of concordance) : Birkaç ve hatta tüm gelenekler arasında ortak paydalar keşfetme teşebbüsü. Doğu hakkındaki bilginin artması ve karşılaştırmalı dinlerin geliştiği ondokuzuncu yüzyılda güçlenen bir eğilimdir.55 Yukarıda sıralanan özelliklerden Tekabüliyetler anlayışı New Age düşüncesinde de özellikle büyü, astroloji gibi kehanet uygulamalarında kullanılmaktadır.

56

Tahayyül

(Imagination) ve tavassutların ilki, New Age’in özellikle şifa pratikleri arasında sıkça kullanılan bir tür spiritüel “teknik” haline gelmiş, spiritüalizmle de ilişkili olan tavassutlar ise New Age içinde kişinin koruyucu melekler ve farklı gezegenlerdeki ‘yüksek rehberler’ halini almıştır. Doğa’nın canlı bir varlık kabul edilişi New Age’e eğilimli ekoloji hareketlerinde dünyanın yaşayan bir Tanrıça, Gaia olduğu görüşünde de görülmektedir. Okültizm, geniş anlamda ezoterizmin bir boyutudur ve ezoterizm tüm evreni spiritüel eylem içinde bütünleştirirken okültizm, bunu daha somut pratiklerle gerçekleştirmeye çalışır. Her birinin kendi metotları bulunmakla birlikte yasalarını benzer bir ilke üzerine kurarlar. Bu da temelde benzerin benzeriyle karşılaştırıldığı homo-analojik ilkedir ve “tekabüliyetler” (correspondences) yoluyla görünen ve görünmeyen gerçekliklerin birleştiren bu ilke sebebiyle iki şeyden biri diğeri üzerine etkide bulunabilir.57 Eliphas Levi (gerçek adı Alphonse-Lous Constant olan bir Fransızdır) gibi okültistler hem kendilerinden sonraki Fransız neo-okültist kuşağı olduğu kadar Teosofi Cemiyetinin kurucusu olan Madam Blavatsky üzerinde de belirgin bir etki bırakmıştı. 58 Onsekizinci yüzyılın çoğu teosofist ve okültistine göre okült kuruluşlara girişin amacı insanın cennette sahip olduğu ancak daha sonra kaybettiği “Ademi ayrıcalıklarını” yeniden kazanmak olduğunu kabul etmekteydiler. Tüm bu yazarlarca insanoğlunun Hristiyanlıkta inanılan Cennetten düşüşünden önceki asli şartları “spiritüel mükemmellik”, theurgy (yani meleki ruhların çağrılması vb.) veya simya işlemleri yoluyla yeniden kazanılabilirdi. Onsekizinci yüzyılın sayısız gizemli toplulukları, mistik grupları ve Mason Locaları düşmüş insanın yeniden rejenerasyonunun peşine düşmüşlerdi. Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ise pek 55

Konumuz New Age açısından bu özelliklerden bir tanesini dışarıda bıraktık. O da New Age öğretilerinde önemli bir yeri olmayan inisiyasyon anlayışıdır. Antoine Faivre, Renaissance Hermeticism and the Concept of Western Esotericism, Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times, Roelof van der Broek ve Wouter J. Hanegraaff, State NY: University of New York Press, 1998, ss.119-120 56 Roderick Main, “New Age thinking in the light of CG Jung’s theory of synchronicity”, Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, Vol:2, 2006, s.13 57 Antoine Faivre, Access to Western Esotericism, State University of New York Press, 1994, s.33-34 58 Mircea Eliade, Occultism, Witchcraft and Cultural Fashions, Essays in Comparative Religions, The University of Chicago Press, 1976, s.49

26

çok edebiyatçı bu okult gruplardan etkilenerek romanlar ve kısa hikayeler yazmışlardı. Baudelaire ve Verlainden Rimbaud’a kadar aralarında Hristiyan karşıtı olup Yahudi-Hristiyan değerlerini olduğu kadar Yunan-Roma ve Rönesans ideallerini de reddeden bir çok Fransız yazar için okültizm burjuva ideolojisine karşı bir silah olarak kullanılmaktaydı. 59 Batı Ezoterik ve Okült geleneği batı Yeni Dini Hareketler ve New Age’e ilham kaynağı olan öğretiler ve uygulamaları içermektedir. Bunların başlıcaları bilim yaklaşımı, kozmos ve insan anlayışıdır. Okültistler, bilimsel gelişme veya moderniteyi genellikle itham etmemekte ve daha çok küresel bir vizyon içinde her ikisini bütünleştirmeye çalışmaktaydılar. Onkesizinci yüzyılda deneysel araştırma ile spekülatif düşünceyi kaynaştırma şeklindeki yaygın eğilim Aydınlanma Döneminde belirli Doğa filozoflarını, Oetinger’in geliştirdiği “elektrik teolojisi”ne yaklaştırmaktaydı. Fransa’daki ezoterik çevrelerde Papus lakabıyla tanınan Dr. Gerard Encausse, hem bir tıp doktoru hem de araştırmacı ve deneye ağırlık veren bir kişi olarak okült bilimi üzerine hacimli eserler kaleme almış, kendisinin spiritüel üstadı olarak adlandırdığı Alexandre Saint-Yves d’Alveydre (1842-1909) 1900’lü yıllarda evrensel tekabüliyetleri gösteren bir büyülü bir Archeometer icat etmişti.60 Dönemin en ilgi çekici kişilerinden biri olan doktor Franz Anton Mesmer (1734-1815) evrensel çekim gücüyle ilgili araştırmasında görünmeyen evrensel bir akışkanın varolduğunu ve bu akışkanın, göksel yapılar, Dünya ve yaşayan şeyler arasında karşılıklı bir etki aracı olarak hizmet gördüğünü ileri sürmüş ve Paris’de insanların rahatsızlıklarına demir çubuklar, zincirlerle üretilen “manyetizma” ile tedavi etmeye çalışarak hızlı bir üne kavuşmuştu. Mesmer, 1875 yılında tüm insanlarda, içinde bulundukları evrenle ilişki içinde olmalarını sağlayan içsel bir duyu bulunduğunu yazmaktaydı. 61 Batı ezoterizmi içinde gelişen ikinci önemli eğilim dini evrenselciliktir. Medici sarayındaki Corpus Hermeticum’u latinceye çeviren Marsilio Ficino (1433-1499) da dahil olmak üzere eserin tüm yorumcularının ortak görüşü eserin kaynağı Hermes Trismegistus’un Musa peygamberin yaşadığı döneme kadar giden uzak bir geçmişte yaşayan bir kişi olduğu ve eserinin içinde Hristiyanlığın önceden haber verildiğiydi. Metinler, ebedi felsefeyi (eternal

59

Mircea Eliade, a.g.e., s.54 Antoine Faivre, a.g.e. s.77, 88-89 61 Antoine Faivre, a.g.e. s.77 60

27

philosopy- philosophia perennis) ifşa eden öğretileri içerirken Hermes de bu felsefenin başka önemli figürlerin de aralarında bulunduğu farzedilen zincirin bir halkasıydı. Benzer bir şekilde onbeşinci yüzyılda İspanya’dan sürülüp İtalya’ya gelen Yahudilerin Hristiyan çevrelere tanıttığı Kabala da Hristiyan okültistlere, Hristiyan hermenötiğiyle ve Mesih’in ilahiliğini ispat ve kutsal metinlerdeki gizli hakikatleri keşfetmek için kullanılan metotlar sağlamıştı. Philosophia Perennis ve Hristiyan Kabala, çeşitli gerçeklik düzeyleri arasındaki karşılıklı ilişkiyi ve çeşitli gelenekler ve din ile doğa ve bilimsel bilginin farklı kolları arasındaki “uyumu” inşa etme ihtiyacını ifade etmekteydi. Hristiyan kabalist Pico della Mirandola (1463-1494), Plato, Aristo ve Hristiyanlığı bir sentez içinde bir araya getirmeye çalışmış ve kabala ve büyüyü kullanarak Hristiyanlığı yorumlamak istemişti. 62 Bir diğer nokta ise Batı ezoterizmindeki insandır. Pico della Mirandola bu noktada da oldukça dikkat çekici bir eser kaleme almıştır. Oratio de dignitate hominis (İnsanın Asaleti Üzerine Nutuk) adlı eserinde özgürlük fikri üzerinde durmuştur. İnsan sadece bir mikrokozmos değil makrokozmosun da bir yansımasıdır ve kendi kaderi ve varlık hiyerarşisindeki yeri hakkında karar verme melekesine sahiptir. 63 Altmışlı yılların ortasında batılı ezoterik ve okült akımlar yeniden ilgi görmeye başlamış ve konuyla ilgili özellikle popüler literatür ilk New Age gruplarının fantastik ve gizemli konulara olan ilgisini doyurmakta kullanılmıştır. II. New Thought New Age’in öncüllerinin başında gelen New Thought64(Yeni Düşünce) ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Hristiyan çevreler arasında, New England şifa hareketi (healing movement) olarak ortaya çıktı.65 Bu hareket William James’in tabiriyle “zihin kürü” (mind cure) denilen ve hastalıkların kaynağını insan zihnindeki düşüncelerde arayan bir anlayışın da parçasıydı. Bu hareketin felsefi öncülleri, fiziksel dünya ile doğaüstü alemdeki olaylar arasındaki ilişkiyi bir mütakabiliyet yasası çerçevesinde açıklamaya çalışan İsveçli bilim adamı ve mistik Emanuel Swedenborg’e (1688-1772) kadar uzanmaktadır. İki dünya arasında olduğu varsayılan söz konusu mütekabiliyet yasası Ralph Waldo Emerson ve Transandantalistleri 62

Antoine Faivre, a.g.e. s.58-61 Antoine Faivre, a.g.e. s.61 64 Michael York, Historical Dictionary of New Age Movements, Lanham, Maryland and Oxford: The Scarecrow Press, 2004, s. 133 65 Kay Alexander, “Roots of the New Age”, Perspectives on the New Age, James R. Lewis and J.Gordon Melton (ed.) New York: State University of New York Press, 1992, s.35, 63

28

olduğu kadar Spiritüelizm, Teosofi ve New Thought gibi tüm metafizik grupları etkilemesinin yanısıra66 spiritüel şifa ve kişisel gelişim akımlarında önemli bir yeri olan “pozitif düşünme” temasının da yayılmasını sağlamıştır.67 New Thought’un belirli bir sabit düşünce, felsefe sistemi veya dini gösteren bir isim veya kavram olarak değil büyüyen veya gelişen düşünce fikrini yansıtmakta kullanıldığı ve New Thought’un hakiki anlamı ve ruhunu kavrayan kişilerin de ister felsefi isterse dini olsun düşünceyi bitmiş veya tamamlanmış bir şey olarak görmedikleri de söylenmiştir. Daha aşağı bir konumdan daha yükseklere doğru yönelen fiziksel evrimde olduğu gibi zihinsel ve spiritüel alanda da olan evrim düşüncesi sabit bir düşüncenin varlığını anlamsız kılmaktaydı.68 Phineas Parkhurst Quimby (1802-1866) adlı şifa uygulamaları yapan bir saat tamircisinin bedensel sağlığın insan zihnindeki fikir ve imajlar ile bağlantılı olduğu şeklindeki görüşlerinin ve şifa uygulamalarının etkisiyle doğan bu hareket daha sonra merkezine sağlık ve şifa vericiliği alan bir dizi başka dini ve yarı dini hareketin kaynağını oluşturmuştur. Quimby’nin bir rahatsızlığını iyileştirdiği eski bir metodist papazı (minister) Warren Felt Evans (1817-1889) hem Quimby’nin tekniğini kullanarak şifacılık uygulamalarında bulunmuş hem de eserleriyle görüşlerini yaymıştır. Hastalık der Evans, fiziksel bir düzensizlikten çok yanlış düşünce ve inançlardan doğan anormal bir durumdur. Hristiyan mistik Swedenborg’un ruhsal ve fiziksel dünyalar arasındaki mütekabiliyet kanununa göre hastalık daha sonra fiziksel bedeni etkileyecek olan ruhsal bedendeki bir rahatsızlıktan kaynaklanmaktadır. Quimby’nin öğrencileri, hocalarının temel görüşlerini kendi yorumlarıyla birlikte geliştirmişler ve kendi isimleriyle farklı grupların kurulmasına öncülük etmişlerdi. Bunlardan Quimby eliyle 1863 yılında iyileşen Mary Baker Eddy, şifacılık uygulamalarını dini bir atmosfer içinde icra etmeyi seçmiş ve The Church of Christian Science (Hristiyan Bilimi Kilisesi) adlı bir topluluk kurmuş ve üyelerinden kendi öğretilerine tam bir itaat beklemişti. Hristiyan bilimciler düşüncenin hastalıklara yol açabildiği veya iyileştirebildiğine

66

Gail Harley, “Paradigms of New Thought Promote the New Age”, The Encyclopedic Sourcebooks of New Age Religions, James R.Lewis (ed.) Prometheus Books, 2004, s.65, 67 Richard Kyle, a.g.e. s. 32 68 Abel Leighton Allen, “The Message of New Thought”, New York: Thomas Y.Crowell Company, 1914. http://website.lineone.net/~newthought/tmontinx.htm (19 Mayıs 2006)

29

inanmaktaydılar.69 Eddy’nin öğrencilerinden olan Emma Curtis Hopkins ise ondan ayrılarak kendi görüşleri üzerine kurulu bir Christian Science anlayışını yaymıştır. Quimby’nin diğer öğrencileri ise liberal bir tutum içerisinde olmuş, merkezi bir felsefe veya standart bir öğreti sistemi yerine şifacıya kendi uygulamasının nasıl işlediğine dair geniş bir yorum serbestliği tanımışlardır. 1890’larda “New Thought” adıyla yaygınlık kazanan terim de Eddy’nin topluluğu dışındaki Quimby’den esinlenen şifacıları tanımlamakta kullanılmıştır.70 New Thought, I. Dünya Savaşı’na kadar bu grupları birleştiren bir ad olarak kullanılmıştı. Eddy’nin ölümünden sonra Christian Science dini ünvanı olmayan kişilerce yönetilmiş New Thought grupları ise dini ünvana sahip kişilerce yönetilmeye eğilim göstermişlerdir. Christian Science şifa üzerine vurgusunu yitirmemekle birlikte New Thought, başarı, refah (prosperity) üzerine de eşit şekilde durmaya başlamıştır. Yoksulluk da hastalıklar kadar gerçekdışı kabul edilip öğrencilere Tanrı’nın bereketinde sonsuza kadar yaşamak öğretilir. New Thought, Eddy’nin temel Hristiyan eğilimini bırakıp tüm dini geleneklerin değerini kabul eden daha evrensel bir tutumu savunmaya başlamıştır.71 Her insanı tanrısal bir ruh (divine soul) olarak gördüğünden insanda sınırsız bir potansiyelin bulunduğunu kabul eden New Thought’a göre hakiki dinin amacı da insandaki tanrısal nitelikleri ifade etmeye davet etmektir. İnsanda Tanrı’nın ikamet ettiği düşüncesi insan ile Tanrı arasındaki aracılara ihtiyacı kaldırmıştır. Canlı yaşamının en düşük formlarından süreç içinde yükselerek yaratılışın zirvesine gelmiş, soyut düşünme yeteği ve kendi tanrısal niteliklerinin bilinciyle insanın aracılara da ihtiyacı yoktur. İnsanın Tanrı’dan ayrılığı bu aracılara yer açmak isteyen Kilise’nin bir icadı, teolojinin bir illüzyonudur.72 New Thought’un başlıca ilkeleri a) Tanrı’nın insandan uzak bir iktidar olarak değil her an mevcut (omnipresent) bir enerji (energy) veya güç (power) olarak sınırsız bir güç (omnipotence) oluşu. 69

Nori J. Muster, Origins of Positive Thinking Movement, http://www.steamboats.com/hobbies/positivethinkinghistory.html (12 Mayıs 2006) 70 Eugene Taylor, Shadow Culture: Psychology and Spirituality in America, Washington D.C.:Counterpoint, 1999, S.145 71 Michael York, a.g.e. s.133-134 72 Abel Leighton Allen, “New Thought”, Encyclopedia of Religion and Ethics, James Hastings (ed.) Vol.IX, T&T Clark, 1980, s.359.

30

b) İnsanoğlunun tanrısallığı (divinity) ve bu sebeple Tanrısal güçle (divine power) bağlantı kurmak için Tanrı vergisi bir hakka sahip oluşu. c) Maddenin gerçekdışılığı ve yalnızca tasavvurun (idea) gerçek oluşu. d) Tanrı’nın gücüyle doğru birşekilde ahenk kurulduğunda insan zihninin sınırsız kapasiteye sahip olması. Bu ilkelerin Mary Baker Eddy’nin zihin kürü, ‘Bilinçaltı Benlik’in güçlerini savunan Emmanuel Movement gibi organizasyonlarda, kitapları satışlarda Amerika’da Kitab-ı Mukaddes’in (Bible) hemen ardından gelen Norman Vincent Peale’in ‘Pozitif düşünme geleneği’ ve Transandantalizm’in bazı versiyonlarında etkili olmuştur.73 New Thought’u savunanlar insanı, içinde tanrısallığın potansiyel sıfatlarına sahip olarak görmekte ve onu insan kılan bu tanrısal nitelikleri ve imkanları hayat okulu ve disiplininde geliştirmesinin onun imtiyazı, görevi ve işlevi olduğunu kabul etmektedirler. Onlar, insanların mucize gördükleri şeyleri, doğal bir yasanın sonucu ve insanın tahayyül gücünün yaratımı görmektedirler.74 Zihnin güçleri konusunda modern psikolojinin de desteği alınmaktadır: “Modern psikolojinin keşfi zihnin sırlarına yeni bir ışık tuttu ve onun kullandığı yasaları aydınlığa kavuşturdu. O derece ki zihin insana ifşa edildi. Onunla (psikoloji) insanoğlu içindeki büyük ruhun (soul) güçlerini keşfediyor; herşeyden önemlisi insanoğlu bu güçleri ortaya koyabilmenin, geliştirebilmenin, kontrol edebilmenin ve kendi iradesine itaatkar kılabilmenin yasalarını öğrendi.”75 Zihnimizin hayal gücünün yardımıyla beden üzerinde etkisini gösterecek bir ruhsal güce sahipti ve dileyen herkes belirli çalışmalarla bu gücü açığa çıkarabilirdi. New Thought’un bu gücü açığa çıkarmakta kullandığı tekniklerinden biri de daha sonra Yeni Dini

73

Paul Heelas, a.g.e., s.167 Abel Leighton Allen, “The Message of New Thought”, New York: Thomas Y.Crowell Company, 1914. http://website.lineone.net/~newthought/tmontinx.htm (19 Mayıs 2006) 75 Abel Leighton Allen, a.g.y. 74

31

Hareketlerde ve New Age öğretilerinde da sıkça başvurdukları içsel görselleştirme (inner visualization) veya zihinsel görselleştirme (mental imagery)dir. 76 A. Pozitif Düşünce Hareketi New Thought’un düşünce ile ilgili yaydığı fikirler, çeşitli akımlar içinde etkili olmuş ve alternatif spiritüel akımlar ve kişisel gelişim çalışmalarında sıkça karşılaşılan ama aynı zamanda toplumun geneli tarafından da geniş kabul gören düşünce gücüne ilişkin fikirlerin tohumunu atmıştır. New Thought’un etkili olduğu önemli akımlardan biri de The Church of Divine Science (Tanrısal Bilim Kilisesi) veya Science of Mind Church (Zihin Bilimi Kilisesi)dir. Pozitif Düşünce Hareketi’nin (Positive Thinking Movement) öncü isimlerinden Ernest Holmes (1887-1960) tarafından kurulan kilisenin görüşlerine göre Tanrısal Bilim, düşüncelerin gücü olduğu ilkesi üzerine temellenmiştir. Holmes, Science of Mind dergisi, ve 1949 yılında This Thins Called Life adıyla başladığı radyo şovu ve aynı adla 1956 yılındaki televizyon şovuyla görüşlerini yayma imkanı bulmuştur. Kurduğu kilise 1953 yılında Church of Religious Science (Dini Bilim Kilisesi) ve 1967’de United Church of Religious Science (Birleşik Dini Bilim Kilisesi) adlarını almıştır.77 Holmes, tüm kişisel gelişim çalışmalarının ve pozitif düşüncenin temelindeki ana ilkeyi şu sözleriyle ortaya koymuştur: “İnsanoğlunun şu ana kadar yaptığı en büyük keşif düşüncesinin yaratıcı güce sahip oluşu yani onun yaratıcı gücü kullanmasıdır...Yasayı işlemeye zorlamak mecburiyetinde değiliz; tüm yapmamız gereken onu kullanmaktır. Zihin Yasası varlığın herhangi bir başka yasası gibidir.”78 Zihnin, madde üzerindeki yaratıcı gücünü gösterebilmesi için maddenin de istenilen şekli alabilen bir yapı olduğunu düşünmektedir Holmes: “Madde, düşündüğümüz gibi değil, basitçe Zihnin onu verdiği biçime giren akışkan bir şeydir....Evrendeki tek bir öz farklı biçim ve şekillere girer ve farklı şeyler

76

Eugene Taylor, a.g.e., s.145 vd. Nori J. Muster, a.g.y. 78 Ernest Shurtleff Holmes, “The Science of Mind. A Complete Course of Lessons in the Science of Mind and Spirit”, New York, R.M.McBride & Company, 1926, http://www.sacred-texts.com/eso/som/ (15 Mayıs 2006) 77

32

olur. Son tahlilde madde, evrensel esire çözülür ve geriye üzerinde faaliyet gösterilebilecek bir şeyden daha başka birşey kalmaz.”79 İnsan düşüncesinin yaratıcılığı ardında da insandaki Tanrılık

bulunmaktadır,

“İçgüdüsel Hayatın insandaki Tanrı olduğu veya Tanrı ideasının insan yoluyla işlev gördüğünü söyleyebiliriz.”80 Zihni asıl ve müsebbib (causative) gören New Thought, fiziksel dünyanın temelinin zihinde bulunduğu ve bu yüzden kişinin düşüncelerini değiştirmesiyle fiziksel dünyada da değişim meydana getirilebileceğini varsayar. New Thought’un başarıya ilişkin görüşleri Amerikan dini hayatının pek çok yönüne olduğu gibi New Age’e de nüfuz etmiştir. Ayrıca her iki hareketin ortak noktalarından bir kaçı arasında her ikisinin de gruptan çok birey üzerinde durması ve takipçilerini özel dini deneyim ve içselliğe (inwardness) yöneltmesidir. 81 Pozitif düşüncenin dini dünyadan seküler dünyaya aktarılması yirminci yüzyılın başlarında gerçekleşir. New Thought ile pozitif düşünce arasındaki köprülerden biri olarak bilinen Orison Swett Marden (1850-1924) 1891 yılında yayınlamaya başladığı Success (Başarı) dergisinde genel iş çevresinden okuyucularına New Thought’un düşük tonda bir dini versiyonunu sunmaktaydı. 1937’de yayınlanan The Law of Success (Başarının Yasası) ve Think and Grow Rich (Düşün ve Zenginleş) gibi çok satanlar listesine giren kitapların yazarı Napoleon Hill gibi yazarları da yayın kadrosunda bulunduran dergi halen yayınlanmaya devam etmektedir. Pozitif düşüncenin diğer önemli yazarlarından biri de Dale Carnegie’dir.82 Onun Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı adıyla Türkçe’ye de çevrilen How to Win Friends and Influence People adlı kitabı yayınlandığı günden itibaren uzun yıllar çok satan kitaplar listesinde kalmaya devam etmiş ve pek çok kez baskısı yapılmış kişisel gelişim kitaplarından biri olmuştur. Napoleon Hill, New Thought’un insanın spiritüel bakımdan sınırsız potansiyelinin kaynağı olan düşüncenin maddi refah için de kullanılabileceği şeklindeki New Thought anlayışı genel okuyucunun da ilgisini çekecek bir biçimde sunabilmiştir. Hill’in kitaplarında sunduğu başarıya ulaşmak için gerekli ilkeler kendisinden sonraki kişisel gelişim edebiyatında da etkili olmaya devam etmiştir. Hill’in Andrew Carnegie ile yaptığı mülakattan edindiği 79

Ernest Shurtleff Holmes, a.g.y Ernest Shurtleff Holmes, a.g.y 81 Richard Kyle, a.g.e., s.32-33 82 Nori J. Muster, a.g.y. 80

33

zengin olmak için gereken onüç adımı anlattığı Thought and Grow Rich kitabı bu konudaki öncü çalışmalardan biri olmaya devam etmiştir. Hill’in kitabında başlıklara ayırarak açıklamalar yaptığı on üç ilke şunlardır: 1) Tüm başarıların başlangıç noktası, düşünce dürtüleri de denilen arzu (Desire), 2) Arzu edilen şeye ulaşılacağına inanma ve onu görselleştirme (visualization) için inanç (Faith), 3) Bilinçaltı zihini etkileyen bir vasıta (medium) olan kendi kendine telkin (autosuggestion), 4) Kişisel deney veya gözlemlerle edinilen uzmanlaşmış bilgi (specialized knowledge), 5) Zihnin atölyesi olan tahayyül (imagination), 6) Eylem arzusunun kristalleşmesi, organize planlama (organized planning), 7) Planların ertelenmesine karşı karar (decision), 8) İnancı eyleme geçirmek için gerekli eforu sağlayan sebat (persistence), 9) Usta zihnin (master mind) kuvveti, 10) Cinsel arzunun tahavvülünde (sex transmutation) ustalık kazanmak, 11) Bilinçaltı zihin (subsconscious mind), 12) Düşünce dalgalarını alan ve yayınlayan yayın istasyonu beyin ve 13) Bilgelik tapınağının kapısı altıncı duyu.83 Hill, insanın kavranılmayan potansiyellerini tanımlamak için belirli bir amaca yönelik, bilgi ve eylem arasında koordinasyon kurabilen “Usta Zihin” (Master Mind) kavramını kullanmaktadır. Usta Zihnin iki niteliğinden biri ekonomik diğeri psişiktir. Ekonomik yönü mükemmel uyum (perfect harmony) ruhuyla kişinin, çevresinden aldığı tavsiye, danışmanlıkla birlikte yaratabildiği ekonomik avantajlardır. Psişik yönü ise daha soyut, kavranması daha 83

Napoleon Hill, Thought and Grow Rich, kitabın orijinal nüshası The Ralston Society, 1937, http://www.absolute1.net/hill_think_and_grow_rich-partI.PDF ve partII.PDF (20 Mayıs 2006)

34

güçtür çünkü bu yön spiritüel kuvvetlere işaret etmektedir. Bunun da gerisinde tüm evrenin enerji ve madde şeklinde bilinen iki unsurdan meydana geldiği ve insan zihninin de haddi zatında spiritüel olan enerjinin bir biçimi olduğu olgusu yatmaktadır. 84 Objektif zihinle (Objective Mind) bağlantı kurarak isteklerin gerçekleşmesini sağlayan bilincin alanlarından biri de bilinçaltıdır. “...Bilinçaltı zihninize herhangi bir plan, düşünce veya fiziksel veya parasal değere çevirilebilecek, arzu ettiğiniz bir amacı, isteyerek yerleştirebilirsiniz. Bilinçaltı ilkin duygusallık, inanç ile karışık baskın arzular üzerinde eyleme geçer...Bilinçaltı zihin gece ve gündüz çalışır. İnsanın bilmediği süreçlerle arzularını fiziksel mukabillerine dönüştürecek kuvveti edinmek için Sonsuz Zeka’nın (Infinite Intelligence) kuvvetlerini kendine çekerek onları kullannan bilinçaltı zihin, bu amaca götüren, her zaman ulaşılabilen en pratik vasıtadır.”85 Pozitif düşünce hareketi yirminci yüzyılda çeşitli isim ve tekniklerle sayıları sürekli artan kişisel gelişim, kendi kendine yardım (self-help) pratiklerine ilham kaynağı olmuş ve olmaya da devam etmektedir. III. Transandantalizm Ondokuzuncu yüzyılda Alman İdealizmi, İngiliz Romantisizmi, Hint Vedik düşüncesi ve Kant’ın tüm aşkın bilginin nesnelerle ilgili değil bizim nesneleri bilme biçimimizle ilişkili olduğu şeklindeki transandantal felsefesinden esinlenen Amerika’da New England’daki entelellektüeller arasında ortaya çıkarak ‘aşkınlığın’ dolayısıyla da ideal ruhsal durumun

kurumlaşmış

dinlerin

doktrinleri

değil

bireyin

sezgisine

dayalı

olarak

gerçekleşeceğini iddia eden dönemin edebiyat, felsefe ve din alanlarında ortaya çıkan fikirler bütünüdür. Transandantalizmin, bireyselcilik (individualism), kişisel sorumluluk ve hayatta başarıya ulaşma gibi popüler Amerikan değerleri ile Doğulu idealist metafiziğin başarılı bir şekilde bütünleşmesi ve Uzak doğu halkı ile doğrudan temaslarla değil kitabi kaynaklarla beslendiği Asya idealleri aşılanmış ilk Amerikan dini olduğu söylenmiştir.86 Transandantalizmin önde gelen sözcülerinden Ralph Waldo Emerson’un (18031882) gerçek başarısının Amerikan dinini icat etmek olduğu söylenmiştir. Emerson, Tanrı’ya 84

Napoleon Hill, a.g.e. a.g.e.Part II, Ch.10: Power of Master Mind. Napoleon Hill, a.g.y PartII, Ch.12: The Subconscious Mind. 86 Richard Kyle, a.g.e. s. 29 85

35

güvenin karşısında benliğe güvenmeyi getirmiş ve Tanrı ile benlik arasındaki uçurumu yok ettiği panteizmiyle her ikisinin de aynı olduğunu düşünmüştü. Onun arzu ettiği dini canlanma, yalnızca insanoğlu kendi Hatıra Partisi’ne (Party of Memory) üyeliğinden tövbe edip geriye bakmanın günahlarından dönmeye yemin ettiği ve Umut Partisine (Party of Hope) katıldığı ve 87

güven ve iyimserlikle evrensel ruha iştirak ettiğini farkettiğinde gerçekleşecektir.

Emerson’un geçmişteki Aydınlanma ile gelecekteki aydınlanma arasında köprü olan mesajında, New Age’de görülen kendine güvenen mistik bir benlik açıkça ayırt edilebilmektedir.88 Emerson, Self-Reliance (Kendine Güven) adlı denemesinden alınan aşağıdaki satırlar da onun bu görüşlerini aktarmaktadır: “İnsan ruhunun (soul) tanrısal ruhla (spirit) ilişkileri öylesine saftır ki onların aralarındaki bu ilişkiye yardım aramanın kendisi profandır (din dışı). Öyleyse Tanrı yalnızca tek birşeyle değil herşeyle iletişim kurduğunda onun sesi kelimelerle dolacak, şimdiki düşüncenin merkezinden gelen doğa, zaman, ruhlar, ışık saçacaktır ve bütünüyle yeni bir gün ve yeni bir yaratılış olacaktır. Zihin basit olduğu ve tanrısal bilgelikten esinlendiğinde eski şeyler geçip gider, -vasıtalar, öğretmenler, metinler, tapınaklar düşer, yalnızca o, yaşar ve geçmiş ve geleceği şimdiki anın içine çeker. Herşey, biri kadar diğeri de onunla ilişkisinde kutsallaşır. Herşey kendi müsebbibiyle kendi merkezine karışır ve evrensel mucizede, küçük ve belirli mucizeler yok olur....O takdirde geçmişe bu tapınma niye? (Geçmiş) yüzyıllar ruhun sağduyu ve otoritesine karşı komplocudur. Zaman ve mekan gözün yaptığı fizyolojik renklerden başka birşey değildir fakat ruh (soul) ışıktır. Günün olduğu yerde gün, gecenin olduğu yerde gece ve tarih, kendi varlığım ve varoluşumun hikayesi veya neşeli bir apolojiden daha fazla birşey olduğunda küstahlık ve ezadır.”89 Emerson, ilk kez bir milletin tüm fertlerinin tüm insanoğluna ilham veren İlahi Ruh (Divine Soul)dan esinlendiğine inandıklarını söylediği 1836 tarihli Nature adlı denemesinde “Bu yüzden dünyaya yeni gözlerle bakmaya başlayacağız....Öyleyse kendi dünyanızı inşa edin. Olabildiği kadar hızlıca hayatınızı, yüce boyutlarını ifşa edecek olan kendi 87

Catherine L. Albanese, “Religion and the American Experience: A Century After”, Church History, Vol. 57, No.3, Sep., 1988, s.343 88 Catherine L. Albanese, a.g.e. s.345. 89 Ralph Waldo Emerson, Collected Works of Ralp Waldo Emerson, New York: Greystone Press, t.y. s.22-23

36

zihninizdeki saf fikre uydurun. Şeylerdeki karşılıklı devrim ruhun akışına hizmet edecek” demektedir. Transandantalistler Yeni Dini Hareketlere olduğu kadar New Age Hareketine de esin kaynağı olacak doğu mistisizmine ilk kez dikkati çekmeleriyle de önemlidir. Hareketin bir başka üyesi olan Thoreau Walden adlı eserinde bu ilgiyi şu satırlarla dile getirmekteydi, “Bhagvat-Geeta Doğu’nun bütün şu harabelerine kıyasla ne kadar da harika....Sabahları yazılarımı kaleme aldığımdan bu yana birçok Tanrı yılı geçmiş olan Bhagvat-Geeta’nın etkileyici yaradılış felsefesinde akıl banyosu yapıyorum; bu felsefeyle karşılaştırıldığında modern dünya ve edebiyatı ufak ve önemsiz görünür.”90 demekteydi. Doğu kutsal metinlerindeki Tanrı tasvirlerini bilen Transandantalistler, yarattığı insanoğlu ve dünyadan önemli bir biçimde ayrılan aşkın bir tanrı anlayışına sahip ve temelde monoteist olan kutsallık fikrinden ayrılarak Tanrı’nın sadece herşeyde olduğu değil aynı zamanda herşey olduğu içkin bir monistik teolojiyi benimsemişlerdi.91 Bu anlayışlarının bir sonucu olarak da Transandalistler insanlığın masum olduğunu ve Tanrı’ya ilişkin doğrudan sezgi sahibi olduğunu ve geleceğin insanlığın kesin zaferiyle sonuçlanacağını iddia etmişlerdir.92 IV. Spritüalizm New Age hareketinin büyük ilham kaynaklarından biri de Teosofi bir kenara bırakılırsa Spiritüalizmdir.93 Spiritüalizm 1848’de Fox kızkardeşlerin evlerindeki gizemli tıkırtılarla ve Emanuel Swedenborg’un ruhun yaşamı ve öte dünyaya ait vizyoner talimatlarıyla modern hipnotizmin babası Anton Mesmer’in trans meydana getiren uygulamasının karışımıyla başlamıştır. Her iki şahsiyet de 1830’ların ve 1840’ların Amerika’sında itibar görmekteydi. Mesmerik trans öte dünyaya gidenlerle halen hayatta olan bir aracının ağzını kullanarak konuşulabildiği transmedyumluğuna dönüştü.

90

Henry David Thoreau, Doğal Yaşam ve Başkaldırı, Türkçesi: Seda Çiftçi, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2001, s.54, 252 (Orijinali Walden olan eser Türkçe’ye bu başlıkla çevirilmiştir.) 91 Gail Harley, a.g.e., s.65. 92 Richard Kyle, a.g.e. s.30 93 Richard Kyle, a.g.e. s. 30

37

Mesmer kendisinin kendi adıyla anılan Mesmerizm sanatını keşfetmekle kalmayıp onun da ötesinde yine kendisinin “hayvansal magnetizm” dediği mesmerik transla kullanılabilen, evrensel okült bir enerji keşfettiğini düşünmüştü. Fox kardeşlerin daha sonra bu gizemli sesleri kendilerinin oluşturduklarını itiraf etmelerine rağmen spiritüalistler ruhlarla irtibat kurduklarını iddia etmeye devam ettiler ve hatta ruhsal dünya ile kurdukları irtibatların bu dünyanın varlığını deneysel olarak kanıtladığını öne sürmekteydiler. Muhafazak bazı kesimlerin gizemlerin dünyevileştirilmesine (profanation) karşı olmalarına rağmen ruhlarla deneyler ilkin Amerika’da daha sonra Fransa ve İngiltere de yapılmaya başlanmıştı.94 Daha önce dünyaya gelmiş kişilerin ruhlarıyla veya hiçbir şekilde dünyada bulunmamış

ruhsal

varlıklarla

medyum

denilen

bir

aracı

vasıtasıyla

iletişimin

gerçekleştirildiği seanslar/oturumlar ondokuzuncu yüzyılda salon eğlencelerinin bir parçasıydı. Medyumun bedenini kullanan ruhsal varlıklar onun ağzından sorulan sorulara yanıt veriyor ve/veya bir takım belirtilerle (masaların oynatılması, birtakım seslerin oluşturulması vs.) varlıklarını belli ediyorlardı. Spiritüalizm’in ilk dönemlerinde bu irtibatlara herhangi bir etik anlam yüklenmemekteydi ancak zamanla bu irtibatlara dinsel anlam yüklenerek bir medyumun etrafında ruhların verdikleri öğütleri ruhsal gelişimlerinde rehber kabul eden kilise veya kült benzeri gruplar oluşturulmuştu. Robert Ellwood ondokuzuncu yüzyıl Spiritüalizmi ile New Age hareketi arasında pek çok paralellik olduğuna dikkat çekmiştir. New Age’in ayırt edici pratiklerinden biri olan “Kanal olma” Spiritüalizmin bir türü olarak görülebilir.95 Kişinin kendi “Yüksek Benliği”, etrafındaki koruyucu meleklerle veya dünya dışı gezegenlerdeki varlıklarla iletişim kurma amacıyla

basitleştirilip

herkesin

uygulayabileceği

bir

sadeliğe

kavuşturularak

yaygınlaştırılmıştır. Burada beşeri “kanal” ses, ışık ve anlamın uzayda aktarıldığı radyo veya video kanalı gibi enerji dalgalarını almaktadır.96 Aşağıdaki satırlar da aynı görüşü yansıtmaktadır:

94

Joscelyn Godwin, The Theosophical Enlightenment, Albany, NY: State University of New York Press, 1994, s.197 95 Richard Kyle, a.g.e. s.31 96 Catherine L. Albanese, “The Subtle Energies of Spirit: Explorations in Metaphysical and New Age Spirituality”, Journal of the American Academy of Religion, Vol.67, No.2, (June 1999), s.311

38

“Kişinin tek başına bir mikro iletişim sistemi olduğunu açıklamıştı. Ve her şeye ilişkin tüm bilgiler, buna Tanrı dahil, sürekli olarak çevreye yayılmakta ve elektromanyetik dalgalar aracılığıyla alınmaktadır. Gerçeği algılamak için bizler kapasitemizin yalnızca yüzde birini kullandığımızdan bütün bunların farkında olamıyoruz”97 V. Teosofi 1875 yılında New York’da kurulan modern Teosofi hareketi, çok sayıda insanı etkilemesinin yanısıra, ondokuzuncu yüzyılda New Age’in en etkili temsilcilerinden biri olmuştur. 98 Teosofi Derneğinin kurucusu Helena Petrovna Blavatski (1831-1891) ve Henry Steel Olcott (1832-1907) önceleri Spiritüalizm ile ilgilenmişler hatta Spiritüalist fenomenin gerçekleştiğinin

iddia

edildiği

1874’de

Eddy

kardeşlerin

Vermont’daki

evlerinde

bulunmuşlardı.99 Aristokratik bir Rus ailede doğan Blavatski, genç yaşında evlenmiş ve kısa zaman sonra yapacağı bir dizi yolculuklar için eşinden boşanmıştı. Küçük yaşlardan itibaren psişik güçlere sahip olduğu söylenen Blavatski, Mısır, Hindistan, Tibet ve Kuzey ve Güney Amerika’ya seyahatler yapmış ve 1873’de tanınmış hukukçu ve gazeteci Henry Steel Olcott ile New York’da biraraya geldikten sonra misyonunu biçimlendirmiş ve 17 Kasım 1875’de New York’da Teosofi Derneği, Olcott’un başkanlığı ve Blavatsky’nin sekreterliğinde kurulmuştu. Sınırlı sayıda üyesi olmasına rağmen hareket hızla yayılmış ve birkaç yıl içinde İngiltere, Yunanistan, Almanya, Rusya, Fransa ve Hindistan’da şubeleri açılmış ve Thomas Edison, Alfred Russel Wallace, Sir William Crookes, Camille Flammarion gibi döneminin önde gelen kişilerini üyeleri arasına katmıştı.100 Teosofistlere göre Spiritüalizm her ne kadar çok sayıda insanı dogmatik uykusundan uyandırmada bir başlangıç olsa da spiritüalistler çoğunlukla ölü kişilerden

alınan eksik

bilgilerle şaşkın bir vaziyetteydiler ve tüm çağların bilgelerinden derin bir anlayış edinme ihtiyaçları vardı. 97

Shirley MacLaine, İçimdeki Yolculuk, çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yay. 1995, s.311 Paul Heelas, a.g.e. s.45 99 Robert S. Ellwood, “Theosophy”, America’s Alternative Religions, (ed.)Timothy Miller, State University of New York Press, 1995, s. 315. 100 Emily B. Sellon and Renee Weber, “Theosophy and The Theosophical Society”, Modern Esoteric Spirituality, Antoine Faivre ve Jacob Needleman, New York: Crossroud Publishing, 1995, s.312-313. 98

39

Blavatski Isis Unveiled (1877) ve The Secret Doctrine (1888) adlı kitaplarında antik ve tarih öncesi dünyanın dinlerinde de bulunan tüm dinlerin özünü aktardığını iddia etmekte ve insanın dönüşüm geçireceği yeni bir çağın doğuşunun yakın olduğunu haber vermekteydi. Kendisini aynı zamanda okültizm, mistisizm ve özgür masonlukta korunan ezoterik öğretilerin aktarıcısı olarak da görüyordu. 101 Rönesans okültistlerin ezeli felsefe (perennial philosophy) anlayışlarının bir benzeri olan tüm dinlerin özündeki bilgelik iddiası New Age düşüncesinde spiritüel evrenselcilik olarak geçmiş görünmektedir. Ondokuzuncu yüzyılda Bulwer-Lytton ve Reichenbach gibi yazarlarca Vril ve Odik güç denilen Mesmer’in keşfettiğini iddia ettiği “hayvansal magnetizm” adlı enerji Helena Blavatski için büyük bir öneme sahipti. O, Isıs Unveiled (Örtüsüz İsis) adlı ilk büyük eserinde bu enerjinin büyü (magic) denilen kaynağı hakkında çok şeyin bilinmediği fakat kendisini doğal olarak sergileyen bir enerji olduğunu iddia etti. Mesmerizm onun dediğine göre büyü için çok önemli bir anahtardı ve tüm büyüsel veya mucizevi görünen şeylerin gerçek temelini oluşturuyordu. Teosofi; Kabala (Hristiyan ve Yahudi kabalası), Özgür Masonluk ve Fransız ezoterist Eliphas Levi’nin yazmalarıyle ilişkili olarak Avrupa okült geleneğinden ve hem Amerikan Transandalistlerinde yansıyan hem de Avrupanın oryantalizminde filizlenen başta Hindu ve Tibet olmak üzere Asya dinlerinden unsurları kendine uyarlamıştı.Blavatsky’nin Isis Unveiled adlı kitabını oluştururken kullandığı kitapların listesi çeşitli kaynakların Teosofi üzerindeki etkisini göstermektedir: C.W. King’in The Gnostics and Their Remains, Hargrave Jenning’in The Rosicrucians, Moor’un Hindoo Pantheon, Eliphas Levi’nin ve Hindolog L. Jacolliot çeşitli eserleri, Max Müller, T.H.Huxley, Herbert Spencer ve John Tyndall gibi bilginler, bilim adamları veya filozofların eserleri. 102 Teosofistler için biyolojik formların evrimi varlığın belirli düzeylerine karşılık gelen bilincin gelişmesiydi ve öğrenme sürece mineralden bitkiye, hayvana insana ve de insanüstüne (suprahuman) sürekli devam edecek, gerçek, spiritüel Benlikle birlik özümsenene kadar insani durum gelişmeye devam edecekti. 103

101

Kay Alexander, “Roots of the New Age”, Perspectives on the New Age, James R. Lewis and J.Gordon Melton (Ed.) State University of New York Press, 1992, s.31. 102 Robert S. Ellwood, a.g.e. s. 316 vd. 103 Emily B. Sellon and Renee Weber, a.g.e. s.322-323,

40

Teosofistlerin katkıları arasında belki de en büyüğü Doğu dini gelenekleri hakkındaki Batılı önyargıları kırmasıdır. Emerson, Thoreau, New England transandantalistleri gibi sayılı ondokuzuncu yüzyıl entellektüelleri haricinde Hinduizm ve Budizm’e yönelik fazla bir ilgi olmadığı bir dönemde daha sonra bu dinlere yönelik Batı’da gelişecek ilginin kaynaklarından biri de Tesofi hareketinin sözkonusu dinlerle ilgili araştırmalarıdır.104 Tesofi’nin hem öğretileri hem de organizasyonel yapılarıyla modern New Age ile bağlantısı bulunmaktadır. Öğretileri açısından bakıldığında Teosofizmin, hayatın tüm yönlerinde içkin olan, gayri şahsi (impersonel) Tanrı kavramı, insanoğlunun evrende sürekli devam eden genel bir evrimsel süreç içinde oluşu, New Age gruplarında yaygın olan ve Blavatski’nin standartlaştırdığı reenkarnasyon, New Age vizyonunda merkezi bir yeri olan insanlığın yeni bir çağa girdiği görüşü ile New Age vizyonunu etkilemiştir. Ayrıca Teosofiden türeyen Alice Bailey’in (1880-1949) Arcane School ve Gary Ballard’ın (1878-1939) I AM hareketi gibi organizasyonlar ile New Age’in yakın bağlantıları bulunmaktadır. 105 Alice Bailey, New Age kanalcıları (channelers) için standartlar getirmiş ve New Age’cileri de etkilemeye devam etmiş olan enkarne olmamış ruhlar, ruh rehberleri, devalar ve melekler ile dolu bir dünyayı tasvir etmiştir. 106 VI. Psikoloji Ondokuzuncu yüzyıl sonunda gelişen psikolojinin II.Dünya Savaşı’na kadar din üzerinde önemli bir etkisi olmamış hatta ilk gelişme dönemlerinde psikoloji dindışı hatta dine düşman olmuştu. Ancak psikolojinin okült gelenek ve Doğu spiritüelliği ile karışması New Age hareketinin bazı bileşenlerini, pek çok psiko-dinleri ve kendi kendine yardım (self-help) gruplarının 1970 ve 80’lerde ortaya çıkmasına yol açmıştı. Savaş sonrası dönemde de bu gelişme, hümanist ve transpersonel psikolojinin doğuşuyla devam etmiştir. 107 Psikolojinin, içinde New Age’in de yer aldığı alternatif spiritüel gruplara en büyük katkısı bilinçdışı ve bilinçaltı kavramıdır. Freud’un psikolojiye en büyük katkılarından biri olan bu kavramlar Freud’un amacı ve beklentisinin aksine kutsalın, kozmik ve metakozmik alanlardan insanın iç dünyasına taşınabilmesini kolaylaştırmıştır. Egonun sınırlarını ve gündelik bilinci aşan, türsel bir evrenselliğe sahip bilinçdışı ve bilinçaltı ile sadece spiritüel 104

Emily B. Sellon and Renee Weber, a.g.e. s.325-326. Richard Kyle, a.g.e. s.34-36 ve Joscelyn Godwin, a.ge. s.379 106 Sarah M. Pike, a.g.e. s.64 107 Richard Kyle, a.g.e. s.37 105

41

pratiklerin ardındaki işleyiş açıklanmakla kalmıyor aynı zamanda mevcut tarihi pratikler ve öğretilerin alternatif spiritüel gruplarca yeni bir çerçevede yorumlanabilmesi için de bir referans noktası oluşuyordu. A. Carl Gustave Jung Modern psikolojinin etkisiyle din ve dini inançların “tümüyle zihinde” ve öznel oluşu New Age’in dini niteliğini ateist sonuçlara taşımamış, zihin, Jung psikolojisinin de etkisiyle kutsal bir boyut kazanmış ve batı ezoterizminin dini terimlerle ifade ettikleri, New Age hareketinde psikoloji diliyle ifade edilir olmuştur.108 Psikoloji kaynaklı ilk çalışmalarda spiritüel fenomenler zihinle ilişkilendirilmiştir ancak daha sonra insanı fizikteki kuvvetler gibi işleyen içgüdüsel enerji ve hissi (emotional) dinamizm kavramlarının kullanıldığı atomistik, enerjistik ve mekanistik bir insan kavramıyla psychic bir aygıt olarak gören psikoanalitik okul “spiritüel” kelimesini herhangi bir dini bağlantının dışında insandaki beşeri olanı işaret etmekte kullanmıştır. 109 Freud’u id diye adlandırdığı,

bastırılmış

içgüdülerin

deposu

olarak

gördüğü

bilinçaltının

sadece

içgüdüselliğini gördüğünü oysa spiritüelin de bilinçaltında olabileceğini söyleyen Frankl, spiritüel ile içgüdüsel olan arasında da keskin bir sınır konulamayacağını belirtmektedir.110 Spiritüeli bilinçaltında arayan Viktor E.Frankl gibi C.G.Jung (1875-1961) da vahyi bilinçaltında arar. Jung’un New Age üzerindeki etkisi, Drury’e göre pek çok kişinin anladığından çok daha büyük olmuştur.111 Marilyn Ferguson’un 1970’lerin sonunda New Age sempatizanı 185 kişi ile yaptığı ankette, kişilere, onları en çok etkileyen yazarların kim olduğuna dair yöneltilen soruya verilen yanıtlarda C.G.Jung en çok adı geçen ikinci kişi olmuştur. 112 Bu anketten yaklaşık on sene sonra 1994’de İngiltere’nin çok satan New Age

108

Wouter J. Hanegraaff, “The New Age Movement and the Esoteric Tradition”, Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times, Roelof van der Broek ve Wouter J. Hanegraaff (ed.) New York: State University of New York, 1998, s.378-379 109 Viktor E. Frankl, The Unconscious God: Psychotherapy and Theology, New York: Simon & Schuster, 1975 (orijinal Avusturya baskısı 1945) s.22-23 110 Viktor E. Frankl, a.g.e. s.26-27 111 Nevill Drury, The Elemens of Human Potential, Dorset: Element Books, s.25 ak. Paul Heelas, a.g.e. s. s.46. 112 Marilyn Ferguson, The Aquarian Conspiracy. Personal and Social Transformation in the 1980’s, London: Palatin Books, 1986, s.462-463

42

dergilerinden olan Kindred Spirit aboneleri arasında yapılan ankette, 900’den fazla abone arasında Jung, yine adı en çok anılan ikinci isim olmuştur.113 Bilinçaltı Frankl’da bireyin varoluşsal seçiminin tamamen dışında olmamasına karşın Jung’da spiritüel gayri şahsi, kollektif bilinçaltının arketipleriyle açıklanır.114 Dönemindeki gizemli olaylara hemen hemen hiç ilgi duymayan ve okültistlerin büyük çoğunluğunu bilgi saikiyle değil inançlarını açıkça itiraf etmelerine yarayacak kanıtların peşinde koşmakla ve bilimin üzerinde söz etmeyi uzun süre önce bıraktığı bir alanda ustalaşmaya çalışmakla suçlayan hocası Freud’un aksine115 Jung, dinin doğrudan kollektif bilinçaltının içerikleriyle bağlantılı olduğunu düşünmekteydi. Jung için vahiy, insanın ve evrenin dışında mevcut aşkın bir Tanrı’nın göstergesi değil, herkesin uygun bir şekilde hazırlandığında bilinçaltında gizli sırların ortaya çıkaracak, deneyimleyebileceği, kişisel ve biricik (unique) bir fenomendir.116 Vahyin içeriği ile bilinçaltı içeriğinin Jung psikolojisinde böylesine iç içe geçmesi onun inanç konusundaki meşruiyeti doğrudan kişisel deneyimde aramasının da sebebidir: “Meşru inanç her zaman deneyime dayanmalıdır. Bununla birlikte tamamen geleneğin otoritesine dayanan bir başka inanç türü de vardır. Bu tür inanç da “meşru” olarak adlandırılabilir zira geleneğin gücü deneyimi biçimlendirir ve bunun kültürün devamlılığı için önemi su götürmez. Ancak bu tarz inançla her zaman yalnızca alışkanlığın ortaya çıkma tehlikesi vardır...”117 Jung, dinin merkezine deneyimi koymakta ve aynı merkezdeki dini inanç formülasyonu veya akidenin (creed) yerini reddemekte ve onu tâli/ikincil (secondary) ve deneyimin bir türevi kabul etmektedir: “Şunu açığa kavuşturmak isterim ki “din” terimini kullanırken akideyi kastetmiyorum...Akideler orijinal dini deneyimin sisteme bağlanmış (codified) ve dogmatikleştirilmiş (dogmatised) formlarıdır” 118 Bu deneyimindeki aşkın, Tanrı değil kişinin kendi bilinçdışıdır; aşkın değildir zira “psikolojik bakımdan Tanrı-kavramı, nihai, ilk veya son, en yüksek veya en düşük tüm 113

Roderick Main, “New Age thinking in the light of C.G. Jung’s theory of synchronicity”, Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, 2006, Vol.2, s. 9 ve Paul Heelas, The New Age Movement, s.125-126. 114 Victor E. Frankl, a.g.e. s. 65 115 Sigmund Freud, “Psychoanalysis and Telepathy”, Psychology and Extrasensory Perception, Raymond Van Over (ed.) New York: New American Library, 1972, s.111. 116 Antonio Moreno, Jung, Gods and Modern Man, London: Sheldon Press, 1974, s.73 117 Antonio Moreno, a.g.e. s.113 118 C.G.Jung’dan ak.Robert A. Segal, Jung’s Psychologising of Religion, s.67, Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe and Morion Bowman (eds.) Edinburgh University Press, 2000.

43

fikirleri içermektedir.” Bu yüzden Tanrı çok önemli olsa da beşeri olana, beşeri bir faktöre indirgenmiş görünür. Tanrı’nın doğrudan deneyime ilişkin psişik (psychic) bir olgu olduğu kabulünden hareketle Jung, insanın dışıda bir Tanrı anlayışını sistematik körlük, önyargı kabul eder. Tanrı imajı, projeksiyonla görünüm kazanan, belirli bir enerji miktarını temsil eden arketipal doğanın görüşlerinin bir bileşiğidir (complex).119 Bilinçdışından doğup insanın üzerinde güçlü etki bırakabilen ve onun sınırlı egosunu aştığından tanımlayamadığı ve kendisine hakim olan güçleri mana, daymon (daimon) veya Tanrı olarak isimlendirir. Yine de bilinçdışının görünümlerinden başka birşey şey olmayan bu güçlere ‘bilinçdışı’ tabiri kullanmak aslında ampirik olarak doğru olsa da çoğu kişiyi tatmin etmeyeceğinden onlara “mana”, “daymon” veya “Tanrı” gibi mitsel terimler verilmektedir.120 Jung, dinin özelde de Hristiyanlığın psikoloji temelli problemlerle karşı karşıya olduğunu öne sürmüştür. Ana akım Hristiyanlık, bilinçdışının tüm diğer alanlarına giden yolları temin etmekte Gnostisizm gibi başarılı olamamıştır. örneğin Hristiyan panteonundan Meryem’in çıkarılması eril kişiliğin feminen yönü olan anima arketipini, şeytanın panteondan çıkarılması da kişiliğin kötücül (evil) yanı olan gölge arketipini deneyimleme imkanını ortadan kaldırmıştır. Jung ana akım Protestanlığı ise bilinçdışına güvenli açılma imkanı sunmakta başarısız olmakla suçlar. Pek çok ayin ve ritüeli ortadan kaldırmakla inananlarını Tanrı ile böylelikle de bilinçdışı ile karşı karşıya getirmesine rağmen onları rahiplerin değişmez ritüel ve aracılıkları ile sağlanan rehberliklerinden yoksun bırakmıştır. Bunun dışında Hristiyanlığı modern bilimle uyuşmasında gösterdiği başarısızlık sebebiyle de suçlamaktadır. Dini inancın temelde modern bilimle uyuşmadığını kabul etmekle birlikte Jung, inancın dinin geri kalan diğer yönleri gibi psikolojikleştirilebileceğini düşünür.121 Doğu ve batı dinlerinden aldığı ‘arketipal’ bileşikler ile benlik (self) ile ilişkili bir spiritüellik (self-spirituality) geliştiren Jung’un sisteminde en büyük günah, daha sonra New Age’in önemli isimlerinden Osho’nun kitaplarında kullandığı temalardan biri olan egonun toplumun ürettiği kişilik (persona) ile ilişkilendirilmesidir ve başta gelen fazilet de toplumun kollektif bilincinden ayrı olarak benliğin keşfidir.122

119

Antonio Moreno, a.g.e. s.114, 83 ve Rober A. Segal, a.g.e, s.67 Harold Coward, “Mysticism in the Analytical Psychology of Carl Jung and the Yoga Psychology of Patanjali: A Comparative Study”, Philosophy East and West, Vol.29, No.3 (Jul.1979), s.325 121 Robert A. Segal, “Jung’s Psychologising of Religion”, Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe and Marion Bowman (eds.) Edinburgh University Press, 2000, s. 67. 122 Paul Heelas, a.g.e. s.46 120

44

Spiritüel geleneklerin içeriklerini sadece hastalarının değil aynı zamanda hem kendisinin hem de kendileriyle ilgili daha derin bir bilgiye ulaşmak isteyen kimselerin bilinçdışını anlamak, onları bilinçdışının ürünleri ile karşılaştırmak ve yorumlamakta kullanan123 Jung için dinler de bilinçaltındaki sorunları iyileştirmeye yönelik terapilerdir: “Dinler nedir? Dinler psikoterapötik sistemlerdir. Biz psikoterapistler ne yapıyoruz? Bizler insan zihni (mind), insan psişesinin (psyche) veya insan ruhunun (soul) acısını iyileştirmeye (heal) çalışıyoruz ve dinler de aynı problemle uğraşıyor. Bu yüzden efendimiz/rabbimiz (Lord) de bir şifacıydı (healer); bir doktordu; hastaları iyileştirir ve ruhlarının (soul) sorunlarıyla ilgilenirdi ve bu, tam olarak bizim psikoterapi dediğimiz şeyin kendisidir. Dinin psikoterapötik (psychotherapeutic) bir sistem olduğunu söylediğimde kelime oyunu yapmıyorum.”124 Din, spiritüellik ve okült konulara olan ilgisi ve bu konularda kaleme aldığı makalelerinin meslektaşlarından çok daha fazla olmasının kendisinin Tanrı’nın varlığına delil getirdiği şeklinde anlaşılabileceğinden endişe eden Jung, böyle bir kanaate sahip olacak insanları önceden uyarır; “Gözlemlerimin Tanrı’nın varlığının bir kanıtı olarak ele alınması üzücü bir hata olurdu. Gözlemlerim yalnızca, Tanrı hakkında psikolojik açıdan en fazla iddiada bulunabilecek bir alan olarak kabul edeceğim arketipal bir Tanrı imajının varlığını kanıtlamaktadır.” 125 Bir başka eserinde “kahraman” arketipinin gerçek bir kahramanın varlığını ispatlamayışı gibi Tanrı’nın muhtemel varlığı için negatif veya pozitif herhangi bir şey öne sürülemeyeceğini söyler.126 Şu sözleri de Jung’un dini ifadeler ve imajlar ile dinin aşkın gerçekliği arasında yaptığı ayırımı net bir şekilde göstermektedir: “Gerçekte, ani bir şekilde doğan veya gelenek tarafından kutsanmış imajlar dışında kişiye Tanrı’nın gerçekliğini göstermek imkansızdır. Naif zihinli (naiveminded) kişi bu imajların psişik doğası ve etkilerini onların bilinmeyen metafizik arkaplanından asla ayırmaz. Bu kişi içgüdüsel olarak etkin bir imajı onun işaret ettiği 123

Gerhard Wehr, “C.G. Jung in the Context of Christian Esotericism and Cultural History”, Modern Esoteric Spirituality, Antoine Faivre ve Jacob Needleman (Ed.) New York: Crossroud Publishing, 1995, s.382. 124 C.G.Jung, Analytic Psychology: Its Theory & Practice, NY:Vintage Books, 1970, s.181-182. Jung burada İsa’yı kastetmektedir. Bilindiği gibi İsa İncillerde mucizevi şifalar gösteren bir dini figür olarak betimlenir. 125 Jolande Jacobi (ed.) C.G.Jung: Psychological Reflections. A New Anthology of His Writings, London: Routledge & Kegan Paul, 1974, s.337. 126 Jolande Jacobi (ed.) a.g.e. s.338

45

aşkın bir x ile eşitler. Bu işlemle edinilen yargı apaçık görünür ve dini ifadeler ciddi biçimde sorgulanmadıkça bir problem olarak görülmez. Ancak eğer bir eleştiri yapılacaksa şunu hatırlamak gerekir ki, imaj ve ifade, aşkın nesnesinden farklı psişik süreçlerdir. Onlar aşkın nesneyi ispatlamaz, sadece onlara işaret ederler.”127 İnsanlığın mitolojik saiklerinin tüm zenginliğini kapsayan düşünme ve hissetme biçimlerinin temelleri, içinde içgüdülerin ve aynı zamanda ilksel (primordial) tip ve imajların da bulunduğu beyinde bulunmaktadır. Ancak bilincin parçalarından biri olan kollektif bilinçdışının içeriği kişinin kendi psişesine öyle yabancı gözükmektedir ki sözkonusu içerik kişiye dışarıdan ve doğaüstü (supernatural) gibi görünmektedir. 128 Carl G. Jung dindeki mucizevi olayları da doğaüstü temelinde açıklamaya çalışmanın bilimle bağdaşmayacağını ifade eder ve St.Paul’ün Hristiyan kaynaklarında İsa ile çölde yaptığı mistik karşılaşma örneğine de doğastü her türlü açıklamayı bir kenara bırakarak psikolojik bir açıklama getirir.129 Jung’un bireysel spiritüel ve psikolojik deneyimler ile dünya halklarının spiritüel gelenekleri arasında bir uyum olduğunu göstermesi ve her iki yönü de insanın sağlığına kavuşması, kendini gerçekleştirmesi/self-realization veya bireyleşmesi (individuation) ile bağlantılandırması, modern, alternatif spiritüel öğretilere de girmiştir. Onun, dini-spiritüel konuları bireysel ve toplumsal bilinçaltı ile ilişkilendirerek anlamaya ve açıklamaya çalışması, modern çağda yaygın olarak kurumsallaşmış dinden kişisel spiritüelliğe dönüldüğünün de bir göstergesidir.130 B. Hümanist Psikoloji Psikoanaliz ve davranışçılığa karşı Abraham Maslow’un (1908-1970) öncülüğünde gelişen bir harekettir. İnsanların uyarıcı bir mekanizmaya karşı tepki veren hayvanlardan daha fazlasına sahip olduğunu düşünen Maslow, zihinsel rahatsızlık çeken insanlar yerine sağlıklı insanlar üzerine çalışmış ve insanoğlunun temelde sağlıklı ve büyük kişisel gelişme ve kendini aşma (self-transcendence) yeteneğiyle donanımlı olduğu sonucuna varmıştır. Maslow’a göre insan doğası nötr veya kötü değil iyiydi. Bu yüzden en doğru hareket insan

127

Jolande Jacobi (ed.) a.g.e. s.338 Carl G. Jung, “The Psychological Foundations of Belief in Spirits”, Psychology and Extrasensory Perception, Raymond Van Over (ed.), New York: New American Library, 1972, s. 101-102. 129 Carl G. Jung, a.g.e. s. 98-99. 130 Gerhard Wehr, a.g.e. s.381 ve Roderick Main, a.g.e. s.8 128

46

doğasının (inner nature) baskılanması yerine ortaya çıkarılması ve teşvik edilmesidir, onun hayatımıza rehberlik etmesine izin veridiğimizde sağlıklı, verimli ve mutlu olarak gelişebilirdik. 131 Maslow, insanoğlunun giderdikçe bir üst aşamaya yükseldiği bir ihtiyaçlar hiyerarşisi geliştirmiştir. Hiyerarşinin en alt basamağı yiyecek, içecek, uyku ve cinsellik gibi fiziksel ihtiyaçların giderilmesinden başlamakta, merdivenin daha üst basamaklarına çıkıldıkça güvenlik ihtiyaçları (düzen ve denge) ve sosyal ihtiyaçlar (sevgi ve ait olma) öne çıkmakta, hiyerarşinin en tepesinde de güzellik, hakikat, iyilik, adalet, anlam ve kendine yeterlilik (self-sufficiency) ihtiyaçlarını içeren kendini gerçekleştirme (self-actualization) veya gelişme (growth) yer almaktadır. Bu “varolma değerleri” bireyin kendini aştığı ve gerçeklikle birleştiği “doruk deneyimler” de ortaya çıkabilmektedir. Maslow kendini gerçekleştirmeye dini bir deneyim gözüyle bakarak modern psikolojiye dini bir boyut eklemiştir. Kendini gerçekleştirmeyi, doğastü bir deneyim olarak görmeyen Maslow için bu deneyim Tanrı’nın bir lütfu değildir çünkü ilahi veya tanrıbenzeri (godlike) olmak insan doğasında potansiyel olarak bulunmaktadır.132 Maslow’un teori ve metotları hümanist psikoloji ve psikoterapinin çok sayıda büyük okulunca benimsenip geliştirildiği gibi görüşleri psikoterapinin spiritüelleşmesine de yol açmıştır.133 Dinin

peygamberin

özelinde

gerçekleşen

vecd

ve

vahiy/ilham

yönünün

doğaüstülükten çıkarılıp psikolojikleştirilmesi ve her bireyin yaşayabileceği deneyimler arasında görülmesi Abraham Maslow’un psikolojisinde özellikle önemli bir yere sahiptir. Maslow: “Bütün büyük dinlerin (Konfüçyizm bir din olarak görülmese bile) başlangıcında, özünde, aslında ve evrensel merkezinde, duyarlılığı yoğun olan bir peygamberin ya da gören bir kişinin kendisine özgü, yalnız ve kişisel aydınlanması, vecd ya da içe doğuş (revelation) deneyimleri vardır....son zamanlarda konuyla ilgili birçok psikoloğun araştırma yaptığı, bu içe doğuş ve mistik aydınlanma olaylarının “doruk deneyimler” başlığı altında ele alınabileceği görülmeye başlandı. Yani, kesin bir biçimde söyleyebiliriz ki, doğaüstü diye bilinen tüm içe doğuş olayları ve 131

Richard Kyle, a.g.e. s.143 Richard Kyle, a.g.e. s.143 133 Elizabeth Puttick, “Personel Development: the Spiritualisation and Secularisation of the Human Potential Movement”, Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe and Morion Bowman (Eds.) Edinburgh University Press, 2000. s..204 132

47

benzerleri, aslında tamamen ve kesin bir biçimde doğal, güncel ve yaşamın içinde varolan, insana ait doruk deneyimlerdir ve şimdiye kadar kavramsal, kültürel ve dilbilimsel

çalışmalar

olarak

değerlendirilmiş

olmalarına

karşın

artık

134

incelenebilmektedirler.” demektedir.

Maslow için bu deneyimler herkese açıktır öyle ki, bu deneyimleri yaşamış olmaktan çok yaşamamış olmak şaşırtıcıdır; “..herkesin doruk deneyimler yaşayabileceğini düşünmeye ve böyle bir deneyim yaşamamış birisi karşıma çıkarsa ve yaşamadığına dair bir bilgi verirse daha fazla şaşıracağımı düşünmeye başladım.”135 İnsanlığı temelde iyi ve büyük bir potansiyele sahip görmesiyle psikolojiye yeni bir bakış getiren Maslow’un görüşleri Eric Fromm, Rollo May, Carl Rogers gibi çok sayıda psikolog tarafından geliştirilmiştir. Eric Fromm hümanist psikolojiyi monist bir dünya görüşüyle ve teistik olmayan mistisizmle birleştirmiş ve merkezinde insan ve onun gücünün olduğu hümanist bir dinin tanımını yapmıştır. Bu anlayışta “Tanrı, insanın, hayatta gerçekleştirmeye çalıştığı kendi güçlerinin bir sembolüdür”136 İnsanların iyi ve sınırsız bir potansiyele sahip olduklarının kabul edildiği hümanist psikolojide terapistin görevi müşterisinin, iyiliğin ve anlamın nihai kaynağı olan yüksek benliği (higher self) ile temasa geçmesini sağlamaktır. Cevaplar bireyin içinde olduğundan terapist müşterilerine talimat vermek yerine bu cevapları ortaya çıkarmasına rehberlik etmelidir. İnsanoğlunun doğasının iyiliğe ve gelişmeye yönelik oluşu ve insani potansiyelin sınırsızlığı gibi fikirler New Age’in temel öğretilerinde yankısını bulmuştur. İnsandaki bu potansiyelin açığa çıkarılması büyük ölçüde kişisel deneyim yoluyla olur ve bunun için de insanın inançlar veya toplumsal anlaşmalarla sınırlanamayan kişisel deneyimlerinde ortaya çıkan bir otonomluğa sahip olması gerekir.137

134

Abraham H. Maslow, Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler, çev: H.Koray Sönmez, İstanbul: Kuraldışı Yayınları, 1996, s.41 135 Abraham H. Maslow, a.g.e. s.43 136 Richard Kyle, a.g.e. s.144 137 Richard Kyle, a.g.e. s. 144

48

C. The Human Potential Movement Sınırlarının esnekliği ve fazlasıyla belirsizliği ve kurucu unsurlarının değişken karakteri sebebiyle tanımlanmasında güçlükler çıkaran The Human Potential Movement (İnsani Potansiyel Hareketi) veya Growth Movement, 1960’ların ortalarında büyük ölçüde Maslow’un,

psikoanaliz ve davranışçılığın sınırlılıklarına karşı bir ‘üçüncü güç’ olarak

geliştirilmiş hümanistik psikoloji’den ortaya çıkan ve tüm Avrupa ve İngilizce konuşan dünyaya yayılmış bir harekettir.138 Growth Movement’in çekirdeğini oluşturan hümanist psikoloji (humanistic psychology) köklerini Wilhelm Reich, Otto Rank ve diğer psikoanalitikçilerin çalışmalarında, Kurt Lewin tarafından geliştirilen grup dinamikleri ve T-gruplarında; Abraham Maslow’un kendini gerçekleştirmeye (self-actualisation) dair görüşlerinde; Carl Rogers’in yönlendirici olmayan (non-directive) ve müşteri merkezli (client-centred) grupların gelişmesinde; Moreno’nun psikodrama metotlarında ve özellikle Perls ve Schutz’un eserlerinde sunulduğu şekliyle Geştalt psikolojisinde bulmaktadır. The Human Potential Movement bizatihi bir din olmamakla birlikte onu modern Batı toplumundaki en önemli ve etkili güçlerden biri yapan bir kısım değerler içeren psikolojik bir felsefe ve çerçevedir. Çeşitli psikoloji teorilerinin bu başlık altında bir araya geldiği Human Potential Movement hareketi, günümüzde toplumun genelinin ilgi gösterdiği kişisel gelişim (personal development, self-development), ilişkilerin niteliği, iş yaşamında insani değerler gibi yeniliklerin öncüsü olmuş ve pek çok New Age ve alternatif spiritüel grupların spiritüellik anlayışını biçimlendirmiştir.139 Geleneksel terapilerin belirli entelektüel formülasyon ve otoriter pratikleriyle kişinin deneyimini diğerlerine empoze etme arayışına karşılık hümanist psikoloji, her bireyin kendi tam beşeri potansiyeline ulaşmak için kaynaklara sahip olduğu ve nihayetinde de ihtiyaçlarının ne olduğuna en iyi kendisinin karar vereceğini kabul etmektedir. Bireyin neye ihtiyacına olduğunu bilen otoriter bir rehber fikrine dolayısıyla müşteriden radikal bir biçimde ayrı olan bir profesyonel veya uzman fikrine de karşıdır. Meditasyon, dans, masaj, savaş 138

Elizabeth Puttick, a.g.e. s.204 ve Roy Wallis ve Steve Bruce, Sociological Theory, Religion and Collective Action, Belfast: The Queen’s University, 1986, s.157-158. 139 Elizabeth Puttick, “The Human Potential Movement, New Religions”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004, s.399 ve aynı yazarın “Personel Development: the Spiritualisation and Secularisation of the Human Potential Movement”, Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe and Morion Bowman (eds.) Edinburgh University Press, 2000. s.201,

49

sanatı formları, Tai Chi ve Yoga gibi ruhsal ve fiziksel gelişmeye yönelik pratiklerle, insanların kendi potansiyellerinin farkına varmaları sağlanır. Benzer hedef ve metotlara sahip Scientology ise uzmanın diğerleri üzerinde belirli bir derece kontrol sahibi olduğundan genellikle bu hareketin parçası sayılmamaktadır. Hareket, aynı şekilde insani gelişme iddiasındaki

benzeri

disiplin

ve

aktiviteleriyle

örtüşmektedir.

Bunlardan

bazıları;

Transandandal Meditasyon, Yoga, Savaş Sanatları, Alexander tekniği, Theosophy, Gurdjieff Çalışması. Jungcu Analiz.140 D. Transpersonel Psikoloji Hümanist Psikoloji, psikoanaliz ve davranışçılığın hazırladığı çerçeveyi kırmakla ve psikolojiye daha insani bir boyut kazandırmakla “dördüncü güç” yolu da denilen spiritüel odaklı yeni bir psikoloji olan transpersonel psikolojiye yol açmıştır. Genellikle 1960’ların sonlarına tarihlenen Transpersonel Psikolojinin önde gelen figürlerinden biri Anthony Sutichdir. Sutich Transpersonel Psikolojiyi, pozitivist ve davranışçı teoride, klasik psikoanalitik teori veya hümanist psikolojide yer verilmeyen nihai beşeri kapasiteler ve potansiyellerle ilgisiyle tanımlamıştır. Konuları arasına, nihai değerler, birleştirici bilinç, doruk deneyimler...mistik deneyim ve benliğin aşkınlığı girmektedir.141 Hümanist psikolojinin de spiritüel bir boyutu olmakla birlikte dini felsefesi eksik olduğundan hareketin içinde dini fikirlerin nüfuzu doğal olarak engellenmekteydi yine de benliğin gerçek manada ortaya çıkarılması (self-actualized) için dini deneyim gerekiyordu ve hümanist psikoloji Hristiyanlığa değil okült gelenek ve Doğu spiritüel öğretilerine yüzünü çevirmişti. Tamamen bir psikoloji olarak tanımlanmayan Transpersonel psikoloji ise Batı okültizmi ve monist ve panteist dünya görüşünü benimsemekte ve bu monist dünya görüşünü insanın evrimi ve Batı iyimserliği ile birleştirmektedir. Sonuç olarak insanlık sınırsız bir potansiyele ve kendi içindeki tanrısallık ile temasa geçebilecek farkındalığa sahiptir.142 E. Parapsikoloji Psikolojinin yarı-dini boyutuyla en önemli örneği Parapsikolojidir. J.B.Rhine’in “psişik yetenekler bilimi” olarak tarif ettiği parapsikoloji insan zihninin normal duyusal 140

Roy Wallis ve Steve Bruce, a.g.e. s.160-162 Richard Kyle, a.g.e. s.145 142 Richard Kyle, a.g.e 145-146 141

50

iletişim kanalları dışında enformasyon alıp almadığı veya fiziksel bilim ile henüz anlaşılamayan şekilde maddeyle etkileşim içinde olup olmadığının sistematik bir şekilde araştırılmasıdır. Duyudışı algı/extrasensory perception (DDA/ESP) ve psikokinez (PK) şeklinde iki temel kategorisi vardır.143 Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında normal dışı (paranormal) olayları bilimsel metotlarla inceleme arzusu, aralarında dönemin ünlü fizikçisi Sir William Barret, tanınmış bir filozof olan Profesör Henry Sidgwick ve bir klasik bilgini Frederic W.H.Myers gibi kişilerin de bulunduğu bir grubu, 1882 yılında İngiltere’de Society for Pyschical Research’i (SPR) (Psişik Araştırma Derneği) kurmaya sevketmişti. İngiltere’deki derneğin kuruluşundan kısa bir süre sonra hayatının uzunca bir dönemini psişik fenomenlerin araştırmasına vakfetmiş olan ünlü psikolog William James, American Society for Psychical Research’i (ASPR) kurmuştu. Her iki dernek de hayaletler, garip vakalar, halüsinasyonların ve genel olarak duyudışı algı (extrasensory perception) denilen alanlarda araştırma yapmaktaydılar. 144 Her iki dernekte kullanılan bilimsel teknik ve istatistiklerle olağandışı görünen fenomenlere bilimsel bir açıklama getirilmeye çalışılmıştı. Her ne kadar İngiltere’deki dernek, bazı eleştirmenlerden araştırmalarını bilimsel metotların kullanılmasının mümkün görülmediği doğaüstü alana yöneltmekle eleştirilmiş de olsa derneğin sözcülerinden F.C.S. Schiller bu eleştirileri olağanüstü herhangi bir olgu’nun diğer olgular gibi aynı fiziksel dünya içinde bulunuyor olmasından hareketle bir dedektif veya bir kaşifin araştırma ruhuyla incelenebileceğini tek sorunun uygun bir araştırma metodunu tespit etmekten geçtiği ile cevaplandırmıştır. 145 Schiller’in muhatabına yönelik kullandığı daha uygun bir yöntem bulma argümanı sadece parapsikolojik araştırmaları değil bilim ile manevi/spiritüel konuları biraraya getirmek ve bilimden destek almak isteyen tüm modern akımların da kullandığı bir argüman olmuş, daha sonraki yıllarda fizikteki gelişmeler (kuantum fiziği örneğin) spiritüel konuların ispatında kullanılmaya daha elverişli bir dil sunduğu için benzer bir arayış içindeki çevrelerce benimsenmişlerdir. Daha sonra giderek klinik ve akademik psikolojiden ayrılarak Parapsikoloji adıyla yürütülen bu araştırmalarda fenomenlere tam bir bilimsel açıklama getirilememiş olmakla 143

Richard Kyle, a.g.e. s.38 Raymond Van Over, introduction, Psychology and Extrasensory Perception, Raymond Van Over (ed.), New American Library, 1972, s.xiii. 145 F.C.S.Schiller, Psychology and Psychical Research, Psychology and Extrasensory Perception, Raymond Van Over (ed.), New American Library, 1972, s.58-59. Schiller’in makalesi ilk yayımı Society for Psychical Research, Proceedings, Vol. XIV, 1898-99. 144

51

birlikte benzeri olağanüstülük taşıyan olayları açıklamakta kullanılan dilin oluşturulmasında psikoloji literatüründen alınma ifadelerin kullanılmasının önünü açmıştır. Araştırmalarında karşılaşılan olağanüstü fenomenlerin kaynağının insan bilincinde aranması bu literatürün kullanılmasını kolaylaştırmıştı. William James ünlü eseri The Varieties of Religious Experience’da “Rasyonel bilinç olarak adlandırdığımız normal uyanık bilincimiz, bilincin ancak özel bir biçimidir, birbirinden tamamiyle farklı potansiyel bilinç biçimleri vardır.”demekteydi.146 Daha sonra James’in farklı bilinç biçimleri dediği bilincin bu bölgeleri için bilinçaltı/şuuraltı bilinçdışı/şuurdışı gibi kavramlar kullanılagelmiştir. Bilinçaltı ve/veya bilinçdışı tüm olağanüstülüklerin kaynağıdır. Hem bir doktor hem de spiritüalist olan Gustave Geley’in (1865-1924) ifadeleriyle: “Çok karmaşık (kompleks) ve klâsik şuuraltından çok farklı olan; çoğu kez çok daha önemli ve çok daha geniş kapsamlı yetenekleri ve bilgileri itibariyle normal şuurdan da çok farklı bulunan; ve normal kişiliğin tanıyamadığı çok yönlü tam kişilikleri içeren bir üstün şuuraltının varlığını kabul etmek şartıyla olaylardaki yönetici etki ve tüm zihinsel belirtiler “şuuraltı” ile açıklanabilir”147 Farklı bilinç durumlarını laboratuvarda araştırma amacıyla Sovyetler Birliği hükümeti, altmışlı yılların başlarında Hindistan hükümetiyle anlaşarak bazı yogileri Rusya’ya getirmiş, bilimin yardımıyla beyindeki belirli bölgeleri uyararak kişide Duyu Dışı Algılama (DDY) yetenekleri uyandırılmaya, kişiyi düzgün çalışan bir radyo gibi güvenilir telepatik alıcı yapmaya çalışılmıştır. 148 J.B.Rhine’in Duke Üniversitesinde 1927 yılında başlattığı çalışma parapsikolojiye bir ölçüde bilimsel bir meşruiyet kazandırmış ve Parapsikoloji Kurumu, American Academy for the Advancement of Science’ye kabul edilmiş olmasına karşın parapsikolojinin bilim mi yoksa okültizm mi olduğu arasında hala bir gerilim mevcuttur. 149

146

William James’in The Varieties of Religious Experience adlı eserinden ak. Robert E. Ornstein, Yeni Bir Psikoloji. Doğu ve Batı Psikolojilerinin Çağdaş Bir Sentezi, çev. Dr. Erol Göka-Feray Işık, İstanbul: İnsan Yayınları, 1992, s.21 147 Gustave Geley, Şuuraltı Varlığı, çev: Yavuz Keskin, İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, t.y. s.67 148 Sheila Ostrander ve Lynn Schroeder, Psi: Psychic Discoveries Behind the Iron Curtain, London: Abacus, 1977, s.41-42. 149 Richard Kyle, a.g.e. s.38

52

Parapsikolojinin bilimsel yöntemlerle, geleneksel dinlerin doğaüstü Tanrısal irade ve inanç ile ilişkilendirdiği spiritüel alana dahil olayları araştırma ve bu olayları herhangi bir inancın teolojik açıklamalarından bağımsız bir şekilde işleyişini keşfetme çabası, New Age’ci bilim anlayışına ilham kaynağı olmuştur. VI. Tarihi Mistik Akımlar ve Şamanik İnançlar Kurumsallaşmış dinler çevresinde gelişmiş mistik inanışlar ve doğa ile daha iç içe olan yerel inanışlar yukarıdaki başlıklardaki ezoterik, felsefi ve psikolojik grup ve okullardan daha dolaylı biçimde New Age Hareketine katılmışlardır. Diğer kültürel kaynakların aksine tarihi mistik akımlar ve şamanik inançlar modern Batı’dan çok farklı bir toplumsal ve kültürel ortamda doğmuş olmaları sebebiyle New Age söyleminin ana kurucu eksenini oluşturmamakta, New Age söylemine, o söylemin temalarını kullanarak katılmaktadırlar. Bunun sonucunda New Age Hinduizmi, Budizmi, Sufizmi, Kabalası ve Şamanizmi gibi New Age ile bütünleşmiş yeni spiritüel anlayış ve gruplar ortaya çıkmıştır. A. Hinduizm ve Budizm New Age hareketinin öğreti ve pratiklarinde en çok yararlandığı dinlerden bazıları da Hinduizm, Budizm gibi doğu dinleriydi. Asya dinleri üç dalga halinde Amerika Birleşik devletlerine girmişti. İlki, British East India Company yoluyla Amerika’ya ulaşan Hindu kutsal metinlerinin ondokuzuncu yüzyılda Transandantalistler, New Thought ve Teosofi gibi geleneksel olmayan (nontraditional) dini yapıları etkilemesidir. İkinci dalga ondokuzuncu yüzyıl sonları ve yirminci yüzyılın başlarında Amerika’ya gelen az sayıda Hindu öğretmenle kurulan kişisel temaslarla başlamış ve 1893 yılında Dünya Dinler Parlamentosunda (World’s Parliament of Religions) tüm büyük dünya dinlerinden temsilcilerin Chicago’da toplanmasıyla devam etmiştir. Daha sonra yirminci yüzyılın başlarındaki Doğulu göçmenlerin Amerika’ya girişi engellendiğinden Doğu öğretileri Amerika’ya, Amerikan okült öğretmenlerin çoğunlukla bu dinlerin aslını tam olarak yansıtmayan yazılarıyla girmiş ve bunun sonucunda yirminci yüzyılın sonlarına doğru Doğu spiritüelliği ile Batı okült düşüncesinin gerçek bir kombinasyonu oluşmuştur. Asyalıların Amerika Birleşik Devletleri’ne girmelerine konan engelin 1965 yılında kalkmasıyla üçüncü dalgaya girilmiş ve 60 ve 70’li yıllarda ülkeye yeni

53

bir Doğulu guru akışı gerçekleşmiştir. Yeni dalganın oluşturduğu spiritüel alt kültür doğrudan New Age hareketine yön vermiştir.150 Transandantalist yazar James Freeman Clarke 1871 yılında okuyucularını Hinduizm, Budizm ve Konfüçyanizm gibi doğu dinlerini araştırmaya teşvik eden “Ten Great Religions” adlı kitabını yayınlamıştı. Kitap geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmış ve yirmi bir baskı yapmıştı. 1892 yılında Chicago’da ilki düzenlenen ve daha sonra da devamı gelecek olan Dünya Dinler Parlamentosu (World’s Parliament of Religions) oturumlarında 150 binden fazla ziyaretçi dünyanın büyük dinlerinin öğretilerine ilişkin konuşmaları dinlemişti. 151 Hindu etkilerinin Amerika’ya taşınması Transandantalistlere çok şey borçluydu. 1840’ların ortasında Thoreau, Walden Pond’dayken zihnini Bhagavad Gita’nın “muazzam” ve kozmogonik felsefesiyle yıkadığını aktarmaktaydı. Emerson Upanişadlardan etkilenmiş ve 1883’de Emerson’un dul eşi bir Hindu öğretmeninin yaptığı bir konuşmaya ev sahipliği yapmıştı.

1885’de Sir Edwin Arnold, Bhagavad Gita’nın tercümesini yayınlamıştı.

1930’larda Hinduism Invades America adında bir kitap da yayınlanmıştı.152 XIX. Yüzyıldaki İngiliz oryantalizminin dikkatini yoğunlaştırdığı dinlerden biri olan ve bu gerekçeyle bazı kutsal metinleri ve tarihi dökümanlar üzerinde yapılan uzun araştırmalarla biriken literatürün yanısıra Teosofi derneğinin de bu dindeki bazı unsurları derneğin ilan ettiği resmi görüşünün içine almış olması, yine Teosofinin ve daha önceki Avrupa’daki romantik yazarların etkisiyle bu dinin çevresinde oluşturulan egzotik hava ve beraberinde Hindistan’dan gelen bazı ‘Guru’lar New Age hareketinin yavaş yavaş toplumsal görünümünü arttırmaya başladığı 60’lı yıllarda bu dinin hareket üzerindeki etkisini belirleyici dinamikler oluşturmuştu. Hindistan’ın geleneksel dini hayatındaki yerleri şüpheli olan ve Amerikan halkının ihtiyaçlarına cevap vermek üzere hint öğretilerini yeniden şekillendiren hintli rehberlerle birlikte karma, reenkarnasyon, vejeteryanlık gibi hint dini öğretileri içinde görülen kavramlar New Age gruplarında, yayın organlarında sıkça rastlanılan kavramlar olmuştur. Amerika’da bugün vejeteryancılık adıyla bilinen başlı başına bir öğretisi ve dergileri, kitapları, işletme yerleri (lokanta, kafe vb.) gibi ticari uzantıları olan bir anlayış buna örnektir. Reenkarnasyon ise Spiritüalizm’in medyumculuğunun destekçisi bir öğreti olarak

150

Richard Kyle, a.g.e. s.36-37 Robert C. Fuller, 2004, s. 123 152 Philip Jenkins, Mystics and Messiahs-Cults and New Religions in American History, Oxford University Press, 2000, s.71, 165 151

54

daha önceleri de bilinmekteydi ve karma ile birlikte New Age öğretileri arasına dahil edilmişti. İngiltere’de 60’lı yıllarda Beatles’in hintli bir şahıs olan Maharishi Mahesh Yogi’den öğrendikleri Transandantal Meditasyon ile tüm dünya başta meditasyon olmak üzere Hinduizm’in bazı kavram ve pratiklerini tanımaya başladı. Ülkesi Hindistan’da fen bilimleri eğitimi almış olan ve Batı’nın bilimiyle Hinduizm’in manevi öğretisini birleştirdiği ve pek çok hint ayini ve zorlu çalışmayı bir kenara koyarak oluşturduğu Transandantal Meditasyon yöntemiyle Maharishi, modern ekonomik ve toplumsal hayatın doğurduğu rekabet koşullarının baskısı altında kalan batılılara, aradıkları huzur ve başarıyı vadettiği doğunun “gizemli” mistik “tekniğini” aktarmaktaydı. Yöntemin ilkesi basitti; eğitimcilerden tekrar edeceği kutsal bir kelime veya ibareyi (mantra) alan kişi –ya da kursiyer- düzenli nefes alıp vererek kelimeyi tekrar ediyor, bir süre sonra bir üst aşamaya geçtiğine karar verildiğinde de yeni bir kelime alarak aynı uygulamaya devam ediyordu. Hinduizmin çeşitli mezheplerindeki ritüel koşulları ve kuralların Batılılara şart olarak koşulmadığı Transandantal Meditasyon kurslarında tek zorunluluk mantralara karşı kursiyerin ücret ödemesidir. Budizm ise D.T.Suzuki, Alan Watts ve “Beatnik kuşağı” yazarlarının kitaplarıyla tanınmaya başladığı 1950’lere kadar ilgi görmemiş bir dindir ancak bu tarihten sonra 1960’ların karşı kültür hareketiyle ivme kazanmış ve sonraki yıllarda Asya ülkelerinden gelen göçmenlerin de etkisiyle ivmesini giderek artırarak Amerika’da en hızlı yayılan dinlerden biri haline gelmiştir. 153 Diğer dinlerin aksine teistik vurgunun mezheplerine göre değişmekle birlikte çok az ya da hiç olmadığı Budizm ise aşkın bir uluhiyet fikrine soğuk bakan New Agecılar için cazip bir alternatif olmuştur. Mahayana Budizm’deki herşeyden özgür, kutsal adam kültü Bodhisatvadan esinlenen 68’lerin gezgin hippi ve beatnikleri Herman Hesse, Aldoux Huxley ve Beatnik kuşağı yazar ve şairlerinden etkilenerek Budizmle özellikle de dogma ve kutsal ifadelere en uzak duran Budizm’in Zen koluyla ilgilenmişlerdi. B. Hristiyanlık Spiritüalizm, New Thought ve Teosofinin dışında Hristiyanlığın, New Age düşüncesi üzerindeki etkisinin Budizm, Hinduizm, Sufizm ve Hristiyanlık öncesi Avrupa dinlerinden

153

Peter N.Gregory, “Describing the Elephant: Buddhism in America, Religion and American Culture”, Religion and American Culture, University of California Press, Vol. 11, No.2 (Summer, 2001), s. 236

55

daha az olduğu kabul edilmektedir.154 Bu kabul, Hristiyanlıktaki şeytanın gerçek bir varlık olarak merkezi konumunun New Age’de oldukça silikleşmesi gibi New Age vizyonundaki Hristiyanlıkla çatışan yönlerin mevcudiyetine bağlanabilir.155 Bununla birlikte Hristiyanlığın özellikle püriten protestan çevrelerdeki dönüşümünün genel kültür üzerindeki etkisinden yola çıkarsak bu etkinin dolaylı da olsa batı din algısını belirleyen önemli sonuçları olduğunu söyleyebiliriz. New Age çevrelerinde bireyselciliğin (individualism) ilk işaretlerine “bireyin emsali görülmemiş iç yalnızlığı” (Kalvinizm) ve inananın “kendisini Kutsal Ruh’un bir kabı olarak hissetmesi” (Luteryanizm) ifadelerinde de olduğu gibi Protestan Reformasyonunda rastlanabilir. 156 Protestan reformasyonunda Katolik kilisesiyle dolayısıyla da kişi ile kutsal metin arasında metnin anlaşılma şeklini tayin eden kilise kurumu ve hiyerarşisiyle bağlar koparılmıştı. Birey kiliseden özgürleşmiş ama aynı zamanda yalnızlaşmıştı. Amerika’nın Püriten kurucularında paylaştığı bu ruh yeni topraklardaki koşullarla birlikte gelişmiş hatta eski dünyada olmayan yeni ve yerel kiliselerin de kurulmasının önünü açmıştı. Kişisel seçime merkezi bir konum veren Püritenlerin dini gönüllüğü (pietistic voluntarism) insanoğlunun doğruyu seçmekte yetersiz olduğu anlayışını tümüyle bir kenara bırakmaksızın ayini, özellikle insanın

kendi

problemleri

üzerine

yoğunlaştırılan

çeşitli

doktrinel

gelişmelerle

desteklemişlerdi; skolastisizmlerinde iradeyi müdrikenin (intellect), deneyimi teori, ilke ve geleneğin üzerinde tutmaktaydılar.

157

Onsekizinci yüzyılın ikinci yarısında “evanjelik

mistisizmi” savunan vaiz John Fletcher deneysel dinin (experimental religion) en popüler yorumcularından biriydi. Fletcher, spiritüel duyular (spiritual senses) ifadesini kullanmıştır; “tanrı’nın

Ruhu’ndan

gelen

şeyler

spiritüel,

içsel

duyular

dışında

birşeyle

keşfedilemez...Onlar Mesih ile ruhlarımız arasındaki görüşmeyi başlatıp devam ettirecek tek araçtır”158 New Age hareketlerinde çeşitlenen ve yaygınlaşan fiziksel ve psikolojik sağlık anlayışı da Hristiyanlıkta başından beri var olmakla birlikte bir sekt niteliği sergileyen 19.yüzyıldaki bazı mezheplerinde görülen Tanrısal inayeti “mucizevi iyileşmede” arayışına 154

Michael York, Historical Dictionary of New Age Movements, Oxford: The Scarecrow Press, 2004, s.46 Paul Heelas, a.g.e. s.67 156 Michael Hill, “The New Age : A Sociological Assessment”, The Encyclopedic Sourcebook of New Age Religions, James R. Lewis (Ed.) New York, Prometheus Books, 2004, s.383-384. 157 Sacvan Bercovitch, The Puritan Origins of the American Self, New Haven and London: Yale University Press, 1975, s.21. 158 Leigh Eric Schmidt, Hearing Things: Religion, Illusion and the American Enlightenment, Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press, 2002, s.54 155

56

kadar giden bir geçmişe sahiptir. Onsekiz ve ondokuzuncu yüzyıllarda ortaya çıkan yeni kilise topluluklarında “şifacılık” Tanrısal inayetin kişi üzerindeki en yakın göstergesi kabul edildiğinden ayinsel bir şekilde uygulanmaya başlanmıştı. Diğer alternatif ruhsal gruplarda olduğu gibi New Age terapistlerinde olduğu gibi müesses din ile ilişkisini büyük ölçüde koparmış “şifacılık” uygulamaları bu dönemin yeni kilise benzeri topluluklarında “zihin kürü” yaklaşımı, pozitif düşünme ve inançla birleşik halde bulunmaktaydı. Hristiyanlıktaki binyılcı anlayış fikri New Age öğretilerinin binyılcı karakteristiğinin kökenlerini taşımaktadır. Alice Bailey gibi New Age’ın kurucuları arasında önemli bir yere sahip kimseler eserlerinde yakın bir gelecekte Mesih’in geleceğinden bahsetmekteydiler. Mesih figürü kimi New Age gruplarında hâlâ kendisine yer bulmaktaysa da gittikçe önemsizleşen bir figür haline geldiği hatta popüler New Age gruplarında ise büsbütün kaybolduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte girilecek yeni ve daha aydınlık bir dönem teması New Age’ci gruplarda New Age’ci hermenötikle birleşek korunmaya devam edegelmiştir. Mesih’in dünyada aniden belirip tüm bir eski dönemi kapaması ve dünya üzerinde yeni bir nizam kurulması New Age öğretilerinde dünyanın gireceği yeni astrolojik dönemle birlikte insanlığın bütününde oluşacak bir aydınlanma yaşanacağı ve dünyanın gireceği bu yeni dönemle birlikte savaşların, açlığın, insanlık suçlarının yok olacağı öngörülmekteydi. İkibinli yıllara yaklaşırken kimi New Age gruplarında binyılcılık fikri zayıflamış da olsa yeni bir döneme gireleceği ve New Age gruplarının da bu yeni döneme girerken insanları ruhsal olarak hazırlamaya çalıştıkları anlayışı kaybolmamıştır. C. Kabala Kabala genel olarak Yahudi mistisizmi ve Yahudiliğin ezoterik öğretilerinin özellikle ortaçağlardan itibaren geçirdiği formları için kullanılan bir terimdir.159 Kökenleri tam olarak bilinemese de sekizinci yüzyılda İspanya’da bir sistem halinde geliştirildiği ve en önemli kabalistik eser olan Zohar’ın onüçüncü yüzyılın sonlarında yazıldığı bilinmektedir. 160 İspanya’dan sürgün edilen Yahudilerin kendilerine yaşam yerleri olarak seçtikleri Doğu Avrupa ülkeleri, aynı zamanda kabala öğretisinin de geliştirildiği merkezler olmuştur.

159

Gershom Scholem, Kabbalah, New York: Meridian Book, 1978, s.3 David V. Barrett, The New Believers: A Survey of Sects, Cults and Alternative Religions, London: Cassel&Co., 2001, s.115 160

57

Kabala’nın Hristiyan gizemci tarihine katılması oldukça gerilere gitmektedir. Rönesans sentezi içine Kabala’yı dahil eden kişi Floransa’da, Medici iktidarı çevresindeki ünlü bilgin ve Rönesans Neoplatonizminin kurucularından Giovannni Pico della Mirandoladır. Pico (1463-94) bir Hristiyan olmasına karşın Kabala’ya önem vermiş ve onun Hristiyanlığın hakikatini desteklediğine inanmıştı. Pico, Kabala’dan olduğu gibi Hermetik kaynaklardan, Platonik ve Neoplatonik metinlerden, Orfik ilahiler ve Kalde kehanetleri ve diğer pek çok kaynaktan yararlanarak kaleme aldığı tezlerini Roma’da 1486 tarihinde kamuya açık tartışmalarda öne sürmüştü.161 Pico’ya göre Kabala iki ana dala ayrılmaktaydı; ilki İbrani alfabesinde harf kombinasyonu, ikincisi de yüce varlıkların veya ruhlar ve meleklerin güçlerini edinme yolu.162 Pico’nun etkisiyle gelişen Hristiyan kabalası Avrupa düşünce ve ruh dünyasını etkilemiş ve Kabala, ortaçağda Hristiyan okültistlerin ve büyücülerin uygulamalarında yararlandıkları bir kaynak haline gelmiştir.163 Ortaçağ sonları ve Rönesans döneminde yahudi olmamakla birlikte Kabala’yı okült uygulamalarda bir büyü metodu olarak kullanan ve onu Hristiyanlıkla birleştirerek Hristiyan Kabala’nın gelişmesine katkıda bulunan okültist ve ezoteristler her ne kadar bazı muhaliflerinden orijinal musevi Kabala’sının büyü amaçlı kullanılmasına karşı eleştiriler almış da olsalar Batı ezoterik geleneğinde evrensel bir spiritüel yasa geliştirmek için daha sonra aynı geleneğin içinde devam eden senkretik eğilimlerin ilk örneklerini vermeleri ve spiritüel alan ile fiziksel dünya arasındaki ilişkilerle ilgili yaptıkları çalışmalar kendilerinden sonraki batıdaki okült-ezoterik okullar için bir tür model olmuşlardır. Yaratıcı tasavvur/görselleştirme (creative visualization), ilahi kıvılcımın her bireyde olduğu anlayışı ve spiritüel evrim inancı gibi kabalistik düşüncenin temel karakteristik yönleri New Age spiritüalliğinin de işaretleri olmuştur. 164 The London Group gibi bazı New Age organizasyonlarında da Kabala’nın etkisi görülmektedir. Bunun dışında İsrail’de, Amerika’da ve Avrupa’da geleneksel Kabala’nın içe dönük ve gizli öğretilerini New Age temalarıyla

161

Frances Yates, The Occult Philosophy in the Elizabethan Age, London and New York: Routledge, 2003, s.19-21 162 Frances Yates, a.g.e s. 23 163 Frances Yates, a.g.e. s. 26 ve David V. Barrett,a.g.e. s.115 164 Michael York, a.g.e. s.102

58

karıştırarak, hasidik Yahudi gruplar dışında liberal gruplara hatta musevi olmayanlara da öğreten çeşitli Kabala öğretim merkezleri de bulunmaktadır.165 Kabalistler öğretilerinin yayılmasına şiddetle karşı çıkmış ve yasaklar getirmiş olsalar da pratikte bu yasaklar aşılarak Kabala kitapları basılmış ve Kabalanın etkisi sınırlı Kabalist çevrelerin dışına yayılmıştır. 166 Tarihte Hristiyan çevrelerde de Kabala pratikleri Yahudi olmadan da kullanıldığı gibi New Age çevrelerinde de aynı pratikler Yahudi dinine mensup olmadan da kullanılabilmektedir. Çünkü bu çevrelere göre: “Kabala bir din değildir. Kabala zamanın başlangıcından bu yana varolmuş antik, evrensel, bilgelik geleneğidir. Kabala sadece Yahudi halkı için değildir. Tüm inanç ve mezheplerin

Kabalist

hakikatlerin

güzelliğini

çalışmaları

ve

öğrenmeleri

hoş

karşılanır...Kabala gerçekten herkes içindir.”167 Kabala ile ilgili makaleler İsrail New Age dergisi Hayyim Aherim’de, İbranice New Age internet portalleri ve web sayfalarında yayınlanmakta, Kabalist hizmet ve ürünleri İsrail’deki yılda bir gerçerleştirilen “Alternative” adlı New Age fuarında satılmaktadır. Bazı çağdaş kabala grupları da bu fuarda temsil edilmektedir.168 Yeni Kabala hareketleri doktrin ve pratikleriyle New Age terminoloji ve temalarını bütünleştirmektedir. Rabbi Yheuda Ashlag’ın baş müridi R.Yehuda Brandwein ile kabala çalışan R.Shraga Philip Berg’in kurmuş olduğu Kabbalah Center, 1970’lerdeki ilk yayınlarında New Age terminolojisini kullanmaya başlamıştır. Spiritüel kozmik dönüşüm, bu dönüşümü başarmakta kullanılan meditatif ve şifa veren tekniklerin ve bilimsel dilin kullanımı gibi New Age Spiritüelliğinin ana özellikleri Kabbalah Center’in öğretilerinde merkezi bir yere sahiptir. R.Yehuda Ashlag’ın çalışmaları üzerine yoğunlaşan R.Michael Leitman ve Bnei Baruch grubu da New Age temalarını kullanmaktadır. Bilincin gerçekliği değiştirme gücü gibi tipik bir New Age anlayışı Bnei Baruch’un ve Kabbalah Center’in öğretilerinin merkezinde yer almaktadır. Diğer pek çok

165

Boaz Huss, “The New Age of Kabbalah and Postmodern Spirituality”, http://hsf.bgu.ac.il/cjt/files/electures/NAKabbalah1.htm (13 Mayıs 2006) 166 Gershom Scholem, a.g.e. s.4 167 Robert Waxman, “What is the Kaballah?” http://www.newageinfo.com/what-is-kaballah.htm (13 Mayıs 2006) 168 Boaz Huss, “The New Age of Kabbalah and Postmodern Spirituality”, http://hsf.bgu.ac.il/cjt/files/electures/NAKabbalah2.htm (13 Mayıs 2006)

59

New Age yazarları gibi Leitman da geniş ölçüde bilimsel bir dil kullanmakta ve kendi Kabala öğretilerinin çağdaş bilimle uyuştuğunu iddia etmektedir. 169 D. Sufizm Tarihi süreçte kimi mensuplarının söz ve yazılarında, dinin dogmatik ve hukuki yönleriyle uzlaşmaz gibi görünen ifadeleri tartışmalara yol açmış olsa da genel olarak dinin şekli yönüyle bağlarını koruyan, en azından müntesiplerinin tarih boyunca müslüman kimliğiyle ön plana çıktığı İslam’ın mistik boyutu da denilen Tasavvuf, Batı dünyasına, diğer dinlerde de olduğu gibi dinin şekli yönüyle bağları oldukça zayıf bir şekilde aktarılmıştır. Etkisi ortaçağlara kadar giden Kabala’nın aksine Batı’nın daha yakın tarihlerde karşılaştığı Tasavvuf bu ülkelerde Batı dini algısındaki ve New Age söylemindeki birey merkezlilik ekseninde ve diğer mistik pratiklerde olduğu gibi kişisel bir gelişim aracı, mistik bir teknik olarak görülmüştür. Batı literatüründeki ifadesiyle Sufizm, söz konusu çevreler tarafından spiritüel ve entelektüel bakımdan takdir edilmekle birlikte yine aynı çevreler tarafından İslam ile ilişkisi şüpheli görülmüştür.170 Geleneksel bir sufi, kendisini kelimenin en genel anlamıyla bir mistik olarak görmezken kendilerini sufi olarak tanımlayan pek çok Batılı, kökleri İslam’ın içinde olan tarikatlara (orders) bağlı oldukları zaman bile kendilerini müslüman olarak görmemekte ve İslam’ın harici görünümlerinden genellikle kaçınmakta ve daha çok evrensel bir Sufizmi (Universal Sufism) benimsemektedirler. Hindu, Budist, Hristiyan, Mısır ve Gnostik geleneklerden alınma evrensel bir mistik dünya görüşü içinde İslam’ın mistik unsurunun vurgulandığı Evrensel Sufizm anlayışında, sufizm, uluhiyet ile beşer ilişkisine dair evrensel ve ebedi bir mesaj halini alırken İslami içerik bu evrensel ve ebedi mesaja iliştirilmiş kültürel ve tarihi bir ilave olarak görülerek iptal edilmiş, sufizm, İslam’daki konumundan uzaklaştırılmıştır.171 Batı’da bu algının gelişmesinden sorumlu olan aynı zamanda Sufizm’i Batı’ya taşıyan Inayet Han ve İdris Şah’dır. Sufi Movement ve Sufi Order of the West’in kurucusu olan Hazret İnayet Han İslam’ın sınırları dışında bir sufiliği Batı’ya öğreten ve Hindu gelenekleri ile Upanişadların monizminden etkilenmiş evrensel bir Sufizm’in tanıtımını yapan ilk sufidir. Sufizm’in Batı’da tanınmasında önemli figürlerden bir diğeri, İdris Şah ise sufi

169

Boaz Huss, a.g.y. David V. Barrett, a.g.e. s.118 171 Ron Geaves, “Contemporary Sufism”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004, s.135. 170

60

hakikatlerin tüm dinlerin merkezinde yer aldığını savunmuş ve sufizmi herşeyden önce ego dönüşümü (ego transformation) yoluyla kendini gerçekleştirme ve kendini geliştirme olarak görmüştü.172 Batı’lıların sufizm ile ilk tanışıklıklarından sonra 1960’larda alternatif karşı kültür hareketinden gelen ve dünyayı gezen ‘hakikat araştırmacıları’ (truth-seekers) Kuzey Afrika, Güney Asya, Türkiye ve Mısır’daki tarikatlarla ilişki kurmuşlardı. Bu temaslar sonucunda Avrupa ve Kuzey Amerika’da da tarikatların şubeleri açılmış ve bu gelişmelerle Batı’da bir taraftan etnik gruplar etrafındaki daha geleneksel sufi gruplar bir taraftan da eklektik, evrensel sufizm gibi iki kamp oluşmuştur.173 Sufizmin, İslami kökleriyle gevşek bir bağının olduğu Batı’da evrensel bir din olduğu iddiası ve dans, Tanrı’nın adlarının ilahi tarzında söylenmesi ve şifa (healing) üzerindeki vurgusuyla çoğu New Age özelliklerinin biçimlenmesine katkıda bulunmuştur.174 E. Şamanik İnançlar (Kızılderili İnanışları, Orta Asya Şamanizmi, Afrika Dinleri vs.) Dar anlamda Sibirya halklarının dini pratiklerini tanımlamakta kullanılan şamanizm, geniş ve daha genel anlamda otoritesini vecdi (ecstatic) deneyimlerden alan dini bir uzmanın etrafında gelişen herhangi bir dini sistemi tanımlamaktadır. Bununla birlikte şamanizmin bir din değil yarı dini, animistik bir çerçeve içinde uygulanan teknikler bütünü olduğunu da söyleyenler bulunmaktadır.175 Amerika’nın yerel dinlerdeki tabiatın içindeki ruhlarla doğrudan iletişim kurup sağaltım gerçekleştirebilen Şaman figürü New Age gruplarına fazlasıyla cazip gelmiştir. Aşkın bir tanrının yardımından çok doğadaki gizemli güçlerin kullanılmasıyla ilişkilendirilen şamanik inançlar, geleneksel dinlerdeki aşkın bir tanrı fikrine uzak duran New Age gruplarını etkisi altına almış bu gruplara üye olan kişiler de şamanın kullandığı teknikler ve bitkisel preparatlarla, şamanın yaşadığı vecd durumuna girmeye çalışmışlardır. Aldoux Huxley, Carlos Castaneda gibi kitapları bir dönem çok satanlar arasında üst sıraları alan ve New Age 172

Ron Geaves, a.g.e. s.137. Ron Geaves, a.g.e. s.136-137. 174 Michael A. Koszegi, The Sufi Order in the West: Sufism’s Encounter with the New Age, Islam in North America: A Sourcebook, Michael A Koszegi and J.Gordon Melton (eds), Garland Publishing, 1992, s.211. David V. Barrett, The New Believers: A Survey of Sects, Cults and Alternative Religions, London: Cassel&Co., 2001, s.118 175 Michael York, a.g.e. s. 164 173

61

gruplarını doğrudan etkileyen yazarlar eserlerinde şamanın yaşadığı tecrübenin yine onların kullandığı bitkisel kaynaklı doğal uyuşturucularla modern bir bireyde de oluşturulabileceği fikrini aşılamıştı. New Age sempatizanlarının yerel dinlerde kendilerine uygun buldukları bir başka husus da bu dinlerin mensuplarının belirli bir kutsal kitap veya peygamber aracılığı olmadan doğrudan kişisel olarak ruhsal tecrübelere açık oluşlarıdır: “Şamanizm’de bir şeyi bilmek için onu yaparsınız; bilgi yapmakla gelir. İlerleme göstermeden önce kabul edilecek bir inanç dizesi; kendisine bağlanacak dogma veya akide (creed); literal veya mecazi düzeyde saygı gösterilip yorumlanacak kutsal metinler; bağlılık beklenen bir hiyerarşi; edilmesi gereken yeminler yoktur. Sadece, içte olup uyandırılacak bir güç kaynağı ve yolu işaret etmesi gerekli rehberlikler vardır.”176 Ancak bu tip topluluklarda çok zor koşulların varlığının kişinin şaman olmasını tayin ettiği ve topluluğun diğer üyelerinin şamanın güçlerine talip olmadığı göz önüne alındığında New Age’ci grupların şamanın işlevini ve tecrübelerini fazlasıyla genelleştirdiklerini söyleyebiliriz. New Age’in kova burcu çağında insanların spiritüel yanlarının önceki çağlara göre daha fazla gelişeceği yönündeki inanışı da şaman olmak için gereken şartların bir New Age’ci için artık geçerli olmayışını düşündürtmüşe benzemektedir zira şamanın kullandığı tekniklere ilişkin batıda geniş bir literatür oluşması da bunu göstermektedir. New Age vurgusunun ağırlıkta olduğu Batıdaki New Age Şamanizmi, Neoşamanizm geleneksel şamanizmden farklı olarak, ister gerçek ister kötü olarak değerlendirilen olumsuzluğu reddeden New Age teodisesini koruyarak kötü ruhların gerçekliğini yadsıma eğilimi göstermektedir. Geleneksel bağlamla bütünleşme amacı olmayan New Age şamanizmi geleneksel bir cemaat desteğine sahip değildir. Büyük ölçüde kırsal kesimde gelişen geleneksel şamanizmin aksine New Age şamanizmi, trans tekniklerinin çağdaş ve büyük ölçüde şehirli batılı nüfusun kişisel ihtiyaçlarına uyarlanmasını temsil etmektedir.177 New Age düşüncesinde Şamanik evren algısı evrenin birbiriyle bağlantılı üç dünyadan kurulu bir yapısı olmasıdır. “Güç hayvanları” veya içgüdüsel kuvvetler veya bilinçaltının alt bölgelerinden kurulu bir alt dünya, rehberler, tanrılar ve tanrıçaların göksel

176 177

Paul Heelas, a.g.e. s.22-23 Michael York, a.g.e. s.165

62

dünyası, üst bilinç (super-conscious) dünyası ve ikisi arasında gündelik yaşam dünyası ve tüm bu dünyalar canlıdır, şaman herşeyi bir varlık ağı içinde birbiriyle bağlantılı görür ve bu ağda herşey birbirini etkiler. Şaman ise şifacı (healer) ve denge sağlayıcıdır ve psişe ekologu olarak düşünülebilir.178 Yerel inanışların New Age öğretilerine katıldığı bir başka alan da doğadır. Bu inanışlar doğaya geleneksel, kurumsallaşmış dinlerden daha fazla açık görünmektedirler. New Age’ci ondokuzuncu yüzyıl romantizmindeki yüceltilmiş, saf doğa algısına benzer bir şekilde doğaya yaklaştığından bir yerlinin doğa ile kurduğunu bağı örnek alarak benzer bir ilişkiyi kurmaya çalışmaktadır. İnsanın hem dışındaki doğa hem de kendi doğası gizemli güçlerin de kaynağı olduğundan doğa ile kurulan ilişki bu güçlerin uyandırılmasının da anahtarını sağlayacaktır.

178

John Button and William Bloom, The Seeker’s Guide: A New Age Resource Book, London: The Aquarian Press, 1992, s.94

63

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NEW AGE ÖĞRETİLERİ: GENEL ÖZELLİKLER Birbirinden pek çok yönden farklı özellikler sergileyen dinler (Hristiyanlık, Budizm ve İslamiyet gibi evrensel ve Yahudilik ve Şamanizm gibi yerel dinler) ve ruhsal/ezoterik akımlardan (okültizm, teosofi, spiritüalizm vs.) alınan pek çok unsurunu modern düşünce ve şehir insanının yaşam ve düşünme biçimiyle uygun bir şekilde bir araya getirip yeniden yorumlaması ve öğretilerin içeriğini belirleyen herhangi bir dini otorite, kurum vs. olmaması sebebiyle New Age öğretileri hem zaman içinde çeşitlenmiş hem de dönem dönem farklı inanış ve uygulamalar öne çıkmıştır. Geleneksel din ve sektlerden bu farklılığı New Age öğretilerinin sunumunda geleneksel teolojik kategorileri kullanmayı imkansız kılmaktadır. New Age öğretileri içinde çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa hatta eril ve dişil Tanrıdan cinsiyetsiz ve kişilikdışı enerji biçimine kadar değişen pek çok uluhiyet anlayışlarının varlığını buna örnek gösterebiliriz. Bireylerin özgürce seçmekte olduğu çeşitli bileşiklerden oluşmuş heterojen yapıya sahip New Age Hareketini oluşturan bileşiklerden bazıları; Geniş düşünce sistemleri (Doğu düşüncesi, astroloji, Jungcu psikoloji vb.), mitler (“milenyumculuk”, canlı kozmos vb.), parapsikolojik fenomen, UFOlar. Bazı bileşikler insan sağlığına yarar sağlandığını öne süren aktivitelere işaret etmekte (alternatif tıp, vejetaryanizm, çeşitli sağaltım biçimleri vb.), bazıları spiritüel gelişme (meditasyon, yoga, yenidendoğuş vb.) bazıları da kişisel gelişimi (hümanistik terapinin gelişmeleri, grup toplantıları ve insan potansiyeli hareketi) amaçlamaktadır. Bazı bileşikler kutsal yerlere (Mısır pramitleri, Arizona’da Sedona vb.), kutsal hayvanlara (yunuslar, balinalar), şifa nesneleri (kristaller ve tılsımlar), ritüeller (önceki varoluş formlarına regresyonlar , “mucizeler kursu” vb.) , içe yönelten müzik ve sesler (pan flütler, yunusların sesleri vb.) Bu tip çeşitli uygulamaların ortak noktalarını ararken New Age hareketi için en çok kullanılabilecek bazı ifade biçimleri şunlar olacaktır; (rasyonalite veya müdrikeden ziyade) “sezgi”, (indirgemeciliğe zıt olarak) holizm, (dışlayıcılık/eclusivism ve “dogmatizm”e karşı olmak üzere) dini senkretizm, (aşkınlıktan/müteallikten çok) içkinlik,

64

(objektivizm ve yine muhtemelen “dogmatizm”e karşı olarak) epistemolojik sübjektivizm ve rölativizm üzerinde durulabilir.179 “New Age”’ öğretilerinin niteliksel farklılığı ve değişkenliği bu öğretilerin temel özelliklerini geleneksel dini-felsefi terminolojinin kullanılarak bu öğretilerle ilgili kategorik bir ayırıma gitmeyi sadece zorlaştırmamakta aynı zamanda bu kategorilerin kullanılışı New Age öğretilerinin anlaşılmasını da zorlaştırabilmekte hatta yanlış anlamalara kapı arayabilmektedir. Aşağıda kullandığımız başlıklar New Age öğretilerinin spesifik yönlerini değil batının hem dini ve kültürel tarihinde belirleyici olan hem de New Age öğretilerini biçimlendiren iç anlama işaret etmektedir. New Age öğretileri dışında pratikleri üzerinde çok az durmayı tercih ettik zira New Age kapsamı altına alınacak çok fazla sayıda pratik bulunmakta ve bu sayıya her geçen gün yenileri eklenebilmektedir. Bu pratikler arasında bazıları uzun yıllar önemini korumakla birlikte bazıları da zaman içinde yerlerini başka pratiklere devredebilmektedir. I. Binyılcılık Her ne kadar diğer dinlerde de benzeri anlayışlara raslanabilirse de en çok Hristiyanlıkta merkezi öneme sahip olan ve kısaca, dünyadaki tüm kötülüklerin kutsal bir kurtarıcının

gelişiyle

yok

edilmesi

ve

bir

yenilenme

dönemine

giriş

şeklinde

tanımlayabileceğimiz binyılcılık anlayışı, Batı kökenli dini ve seküler pek çok hareket ve ütopyalara esin kaynağı olmuştur. Konumuz açısından bakıldığında seküler ve dinsel unsurların bir karışımı olan New Age binyılcılığı kültürel açıdan onsekizinci yüzyıldaki binyılcılığı andırır. Binyılcı entellektüellerin Avrupa’nın pek çok yerinde rastlanabildiği bu yüzyılda aydınlanma arayışında olan bazı kimseler Kitab-ı Mukaddes binyılcılığı ve kehanet geleneklerini, genel kabul gören beşeri çabaya dayalı toplumsal gelişme kaygılarıyla birleştirmişti. İçinde bulunduğumuz bu dünyada

hem mistik aydınlanma hem de insani ilerleme birlikte

aranmaktaydı ve Yeni Kudüs’ün temelleri insanın iç dünyasındaydı.180

179

Pehr Granqvist ve Berit Hagekull, “Seeking Security in the New Age: On Attachment and Emotional Compensation”, Journal for the Scientific Study of Religion, 40:3 (2001) 527-545, s. 530. 180 Clarke Garrett, “Swedenborg and the Mystical Enlightenment in Late Eighteenth-Century England”, Journal of the History of Ideas, Vol.45, No.1 (Jan.-Mar.,1984), s.67,68.

65

1960’larda, içinde daha sonra New Age hareketinde de etkin olacak kişilerin bulunduğu Anglo-Amerikan okült çevrelerde yeni bir çağa giriş apokaliptik terimlerle ifade edilmekteydi. New Age’in içinden gelen teorisyenlerinden David Spangler bu beklentiyi şöyle ortaya koyuyordu: “(yeni çağa) geçiş...ister depremler, seller, büyük bir dünya savaşı, ekonomik veya politika alanında sosyal çöküşle olsun eski medeniyetin yıkılması gerçekleşecekti...Bilinci yeni kültürün nitelikleriyle uyumlu olan bireyler çeşitli şekillerde kurtulacaktı...İleri varlıkların, belki de melekler veya spiritüel üstadların veya dünya dışı medeniyetlerden gelen görevli varlıkların rehberliğinde...bu kişiler yeni bir medeniyet yaratmaya yardım edeceklerdi.”181 Ancak mevcut olanın felaketlerle yıkılmasıyla kurulacak yeni bir dünya anlayışında belirginleşen bu apokaliptik yaklaşım New Age’de yerini kişinin içinde ve bilinç düzeyinde gerçekleşecek daha iyimser bir değişime bırakmıştır. İngiliz New Age hareketinin öncüsü Findhorn Community’nin kurucularından Eileen Caddy, 1967 yılının Noel arifesinde şu mesajı vermekteydi: “Çoğumuzun beklediği gün gelmiştir. Sizin ve diğer pekçoklarının hissettiği kozmik güç, şu anda açığa çıktı ve evrenin heryerinde yankılanmaya başlandı....Bazıları hayal kırıklığına uğrayabilir çünkü bunun herhangi bir dış görünümü yoktu. Yanlış olan hiçbir şey yok. Sadece, insanların kehanette bulundukları şey yanlış yorumlanmıştı”182 Spiritüel uyanışın gerçekleşeceği yeni bir devreye girileceği beklentisi astrolojik olarak da dünyanın içinde bulunduğu ve eski düzeni temsil eden balık burcundan spiritüel bilincin gelişeceği kova burcuna (aquarius) girmesiyle temsil edilmekteydi. Bu görüşe göre dünya her 2 bin yılda bir farklı bir burç çağına girmekteydi. 183 Hatta New Age terimi yaygınlık kazanmadan önce benzer değişim beklentisinde olan grupların alternatif ruhsal öğretilerini tanımlamakta bir üst başlık olarak New Age’ın önemli eserlerinden biri sayılan

181

David Spangler, Emergence: the rebirth of the sacred, Delta/Merloyd Lawrence: USA, 1984, ss17-18’den aktaran Steven Sutcliffe, “The Authority of the Self in New Age religiosity: the example of the Findhorn Community”,DISKUS,Vol.3,No.2,1995,http://web.unimarburg.de/religionswissenschaft/journal/diskus/sutcliffe. html (8 Mayıs 2006) 182 Eileen Caddy and Lisa Hollingshead, Flight into Freedom: the autobiography of the co-founder of the Findhorn Community, Element: Dorset, 1988, s. 122’den aktaran Steven Sutcliffe, a.g.e 183 William Bloom (ed.) The New Age: An Anthology of Essential Writings, London: Rider, 1991, s.54

66

Marilyn Ferguson’un bir kitabının da başlığında geçen “Aquarian“ (kova burcuna ait) ifadesi kullanılmaktaydı.184 Soğuk savaşın kasvetli atmosferinde ve ekonomik sarsıntılar felaket kehanetlerini arttırmışsa da çağın bilimsel ruhunun da etkisiyle gelişen, yüzyıl başındaki Hristiyan mezheplerinin de İsa Mesih’in gelişi yönündeki beklentileriyle birleşen iyimser ruh Vietnam savaşı sonrası alternatif dini/ruhsal gruplar arasında yeniden dirilmiş ve daha iyi bir dünyaya girileceği ve yeni döneme ruhsal çalışmalarla hazırlanmak gerektiği düşüncesi bu gruplarda yaygınlaşmıştı. Doğu spiritüelliğindeki karamsarlık (pessimism) ve kadercilik (fatalism) üreten reenkarnasyon, karma ve zamanın döngüselliğinin aksine, lineer bir zaman anlayışına, ilerlemeye ve sorunların üstesinden gelinebileceğine inanan aydınlanmacı iyimserlik, New Age düşüncesine de yansımıştır.185 David Spangler’e göre yeni bir çağın geleceği, kozmik bilinci tezahür ettirmeyi öğrenmiş kişilerce yüzyıllar öncesinden önceden bilinmekteydi ve bu kişiler, New Age’i ortaya çıkaran şeyin de bilincin içeriğinde önemli bir dönüşüm sonucu meydana geleceğini görmüşlerdi. Kova Burcu döngüsünde (Aquarian cycle) mekan ve zamanla sınırlı olmayan bilgi ve güç düzeyiyle uyumlu yeni bir bilinç türü, sezgisel-zihinsel farkındalık ortaya çıkacaktır. Aslında New Age’in temelinde her birimizin sahip olduğu spiritüel ‘genetik modelimiz’ yatmakta ve ortaya çıkmak için uygun zamanı beklemektedir. Bununla birlikte pek çok kişi için New Age yalnızca bir vizyon, hayal, gelecekte olacak bir şey olarak kalmaya devam ediyor. Paradoks, gerçekliği, yeni dünyanın yaşamının kaynağı içimizde olmasına karşın gerçekte eski dünya, sınırlı bir kültür, dünyayı tek gerçeklik olarak görerek yaşama ve eylemde bulunmaktan doğmaktadır.186 Kova burcu çağına ne zaman girileceği konusunda bir belirsizlik de bulunmaktadır. Birtakım belirtilerden bahsedilmesine karşın tam olarak Aquarian çağının ne zaman başlayacağı ya da başlayıp başlamadığı hususu yoruma açıktır çünkü hiç kimse Balık burcu çağının (Piscean) ne zaman başladığı ve tam olarak ne kadar sürdüğünden kesin olarak emin değildir. Bazı astrologlar bir çağdan diğerine kaos ve doğal afetlerle geçiş yaşanacağını

184

Bkz. Marilyn Ferguson, The Aquarian Conspiracy: Personal and Social Transformation in the 1980’s, Paladin Books, 1986 (ilk baskısı Routledge&Kegan Paul 1981) 185 Richard Kyle, a.g.e. s.77 186 David Spangler, Revelation: The Birth of A New Age, San Francisco: The Rainbow Bridge, 1977, s.174

67

söylerken diğer bazıları da değişimin tedrici olacağı ve bireylerin bu değişimin doğasını biçimlendirmekteki rolü üzerine durmaktadırlar.187 “Kova Çağı’na ilk çekingen adımlarımızı 1880’lerde attık. Maddi ve bilimsel alanlarda ilerlemeler birdenbire gerçekleşti...Entelektüel-spiritüel alanda teozoflar ve spiritüel araştırma yapma cesareti gösteren önemli bilim adamları ortaya çıktılar. Bu, izleyen asrın boyunca tüm dünyaya yayılacak ve Yeni Çağ düşüncesi şeklinde gelişecek yapının temelini meydana getiren öğretinin ilk kısmıydı....Kova Burcu Çağı’na giriş süreci, artık iyice ve gerçekten rayına oturmuş olmakla beraber, dünyanın Kova enerjilerinin gerçekten yararlanmaya başlaması ve kaotik geçiş sürecinin sona ermesi için 20-30 yıl daha sabretmek gerekecektir.”188 Ancak geleneksel Hristiyanlık ve diğer dinlerdeki benzer yenilenme dönemlerinin aksine New Age binyılcılığı kişisel bir dini figürün etrafında dönmemektedir. Hristiyan dünyada İsa’nın beklenen ikinci gelişi bazı New Age çevrelerinde dünyadaki esiri (etheric) enerji düzeyleri içindeki açığa çıkan Kozmik Mesih’e karşın her insanın içindeki Mesih doğasının uyanışı olarak yorumlanmıştır. Aquarian Mesih’in tezahürü belirli bir kişiyi işaret etmemekte girilen yeni astrolojik zaman döngüsünün değişimlerine yanıt olarak tüm yaşam biçimlerinde ortaya çıkan ilkeler ve evrensel olayları, kişi düzeyinde de insanlığın bilincindeki değişimi işaret etmektedir. 189 Astrolojik olarak dünyanın girdiği yeni burç kuşağının ve kozmik güçlerin de etkisiyle tüm dünyada duyarlı insanların kendi iç potansiyellerini keşfedecekleri ve hem bireysel hem de toplumsal boyutta hem doğa hem de birbirleriyle daha uyumlu bir dünyanın gerçekleşeceği ümidi New Age binyılcılığını oluşturmaktadır. İnsanların daha spiritüel oldukları yeni bir tarihsel döneme girileceği teması ile birlikte dünyanın şu anki koşullarıyla bu yeni döneme adım atmak veya dünya sonrasında daha gelişmiş dünyalarda yeniden doğmak için gerekli bir ön adım, bir “okul” olduğu temasına da New Age yazarlarının kitaplarında karşılaşılmaktadır. Spiritüellik düzeyiyle ilişkili bir hiyerarşik evren görüşüne sahip olan New Age yazarları için bu dünyada enkarne olmak her ne kadar tam manasıyla hoş bir deneyim değilse de yine de sözkonusu yazarlar

187

Sarah M. Pike, a.g.e. s.146-147 ve 169-170 Lorna St. Aubyn, New Age: Yeni Çağ Akımı, çev. Nuray Mines-Ercan Arısoy, İzmir: Ege Meta Yayınları, 1998, s.20-21 (kitabın İngilizce orijinalinin basım yılı 1990) 189 David Spangler, Revelation: The Birth of A New Age, San Francisco: The Rainbow Bridge, 1977, s.176 188

68

dünyadaki yaşama negatif bakmayıp dünyayı bir öğrenme ve gelişme yeri görmekte ve çekilen sıkıntılara da görevler olarak yaklaşmaktadırlar.190 Bazı New Age yazarları bu okulu öğrenecek çok şeyleri olduğu gerekçesiyle sevmekte bazıları da onun tarafından kısıtlandığını düşünüp ondan nefret etmektedir. Her iki durumda da dünya yaşamı bir daha büyük gerçekliklere bir atlama taşıdır. Kova Burcu çağının spiritüel bir uyanış getireceğine inanan yazarlar, dünyanın gelecek binyılda (millennium) Sevgi ve Işık çağına gireceği beklentisi içindedirler. İnsanlık ve dünya daha yüksek bir seviyeye dönüşecek, dünya, sahip olduğu ilk uyum ve güzellik halini yeniden kazanacaktır. Dünyanın farklı ve gelişmiş başka dünyalarda yeniden doğmak için geçilen bir ara süreç olduğu veya bu dünyanın radikal bir şekilde spiritüel bir dönüşüm geçireceği şeklinde iki farklı yaklaşıma New Age yazarlarında bulunsa da bir bütün olarak New Age takipçilerinin bu dünyacı bir eğilimde olduğu söylenebilir.191 Zamanla New Age öğretilerinde biraz daha silikleşmiş olsa da aynı tema “kişisel gelişim” “kişinin potansiyellerini geliştirmesi” veya “bilinç değişimi” ile uyumlu bir şekilde sürdürülmektedir. Kişinin iç çatışmalarını çözüme kavuşturması, kendini ve başkalarını sevme kabiliyetini arttırması çevresinde de değişimi yaratma imkanını arttıracak ve içinde yaşadığı topluma da katkısı olabilecektir. Bu değişimin sorumluluğu sadece kilise, devlet veya okullar gibi otorite sistemlerinde değil her kişinin bizatihi kendi içinde de yatmaktadır. 192 II. Spiritüellik ve Bilim Aydınlanma Çağı ve Bilimsel Devrimin akılcı ve deneyci anlayışının geleneksel dünyanın dogmaya dayalı bilgi anlayışını önce şüpheye düşürmesi sonra da bilginin nihai tekelini eline geçirmesi dini çevrelerde olduğu kadar yeni yeşeren dini/ruhsal gruplarda da güçlü bir etki göstermiş, ruhsal konularla dini konular zamanla ilki deneyim ikincisi ise teolojik/dogmatik zeminde ele alınan konular haline getirilmiştir. Çağının yaygın bilim anlayışı spiritüel alanların da bilim gibi evrensel ve herkes tarafından deneyimlenebilir kuralları olup olmadığının araştırılmasına ve Ortaçağ

Avrupa’sında simya gibi ilimlerle

başlayan ve onbeşinci yüzyıldan itibaren gelişen bir okült kültürün de doğmasına yol açmıştı.

190

David Spangler, Revelation: The Birth of a New Age, Findhorn Foundation: The Park, Forres, 1977, s.102; Shirley MacLaine, It’s All in the Playing, Bantam Books: Toronto, 1987, s.337, aktaran Wouter J. Haneggraff, New Age Religion and Western Culture, s.116 191 Wouter J. Haneggraff, a.g.e. s.117-118 192 Shirley MacLaine, Going Within: A Guide for Inner Transformation, Bantam Books, 1990.s.32-34.

69

Fizik ve matematik bilimlerinin dini, metafizik ve okült doğa anlayışlarına üstünlüğünü savunan yazar ve bilimadamlarının daha sonra sözde-bilim (pseudo-science) şeklindeki küçültücü bir ifadeyle nitelendirdikleri bu bilim anlayışı onbeş, onaltı ve onyedinci yüzyılların, içlerinde Bruno ve hatta Newton gibi bilim tarihinin önemli isimlerinin de yer aldığı figürleri tarafından doğanın işleyişine dair antik ilhamın yeniden keşfi ve canlandırılmasının bir parçası görülmekteydi.193 Onsekizinci yüzyıl aydınlanması ürünü olan doğal hümanizm doğaüstü dünya görüşünü reddediyor ve dogal sebepleri tüm gelişmelerin kaynağı görüyordu.

194

Bilimsel

gelişmelerle de bilimsel kategoriler dini düşünceye hakim olmuş ilahi müdahale ve lütuf (providence) anlayışının, tarih ve beşeri deneyimle ilişkili olmasa da fiziksel dünya ile ilişkisi tartışmalı hale gelmiş ve bilim adamları ortaçağ ve reformasyon dönemlerindeki İsa merkezli yönelimden gittikçe uzaklaşmaya başlamışlardı. Daha önce Hristiyanlığın temellerini ve vahyi desteklemekte kullanılan akıl/muhakeme (reason) bir yüzyıl sonra tamamen Tanrı bilgisinin vasıtası (medium) olmakla yer değiştirmişti. Bu değişim din ile dönemin bilimsel akılcılığı arasında açık bir çatışmayla veya karşılıklı iki muhalif grup ile temsil edilmiyordu, değişim, her iki alanla da ilgilenen kişilerin Hristiyanlığı dışarıdan değil onun içinden yaptığı yeniden yorumlamayla ortaya çıkmıştı.195 Newton’un evrenin düzenli kanunlarını ortaya koymaktaki başarısı akla duyulan güveni arttırmıştı. John Locke için akıl (reason) dini deneyimin önünde gelmekteydi ve Cherbury’li Lord Herbert ve John Toland gibi ilk deistler daha ileri giderek, Hristiyanlık ve Kitab-ı Mukaddes’in (Bible) akla (reason) aykırı herhangi bir şey içermediği sonucuna varmışlardı.196 Fiziksel ve spiritüel arasındaki ilişkinin niteliği İsveçli Newtoncu bilim adamı ve mistik Emanuel Swedenborg (1688-1772) için önemliydi. Amerika’daki New Age’in kültürel kaynakları arasında bulunan Transandantalizm ve New Thought akımlarını da etkileyen bir isim olan Swedenborg, her fiziksel olayın spiritüel dünyada ve tersine her spiritüel olayın da fiziksel dünyada bir karşılığı ve yansımasının olduğu bir mütekabiliyet yasasının varlığını öne

193

Stephan A. McKnight (ed.) Science, Pseudo-Science and Utopianism in Early Modern Thought, Colombia and London: University of Missouri Press, 1992, s.vii. 194 Richard Kyle, a.g.e. s.16 195 Ian G. Barbour, Issues in Science and Religion, New York: Harper Torchbook, 1971, s.40. 196 Mark Stoll, Protestantism, Capitalism, and Nature in America, University of New Mexico Press, 1997, s.84.

70

sürmüştü. Fizik dünyadan tümüyle kopuk bir spiritüel dünya yoktu. İrade (will) ve anlayışa (understanding) ilişkin herşeyi kapsayan zihin (mind) insanoğlunun ruhuydu (spirit) ve irade ve anlayış da esas olarak beyinde yer alıyordu.197 Etki kaynakları arasında Swedenborg’un fikirlerinin de bulunduğu New Thought’da zihin, spiritüel ve fiziksel Swedenborg’un daha sembolik bir dille ifade ettiğinden çok daha net bir şekilde birbirine karışmıştı. Doğada içkin tanrı, evrenin temelinde ve onun içinde yayılan evrensel hayat, zeka (intelligence) ve enerjidir ve en üstün ifadesini kendisine, kendi tanrısal ruhunun bilincini ve kendi bireyselliğini ifşa ettiği insanda kavuşur ve evrensel neden sonuç yasası fiziksel evrende olduğu kadar zihni (mental) ve spiritüel dünyadada geçerli değişmez yasadır. Düşünceler de doğadaki fiziksel kuvvetler gibi kuvvetler (forces)dir ve her düşünce çekim yasasının kesinliğinde olduğu gibi benezeri güçleri çekmektedir. Din ve bilimin temel amacı hakikati (truth) keşfetmektir ve çatışma hakiki (true) din ile gerçek bilim arasında değil iddiacı dogmatistler arasındadır.198 Bilim ile ana akım bilim çevrelerinde sözde-bilim (pseudo-Science) adını alacak alanlar arasındaki gittikçe artan bir şekilde ayırım yapma eğilimi olmasına karşın doğal bilim yöntemleriyle fiziksel ve ruhsal alanlardaki ilişkilerin niteliğini çözme çabası devam etmiş hatta bilimsel naturalizm (scientific naturalism) adına doğal bilim tarihindeki apriori, dogmatik veya pür rasyonalist metodları kapsayan mutlakçı (absolutist) yaklaşım gittikçe yerini ilerlemeci (progressive) gözlem ve hipotez metodlarını içeren mutlakçı yaklaşıma bıraktığı ve yalnızca bilimsel bilginin insan yaşamının tüm yönleriyle ilgilenmesi durumunda uygun bir naturalist inanç-sistemi gelişebileceği bile söylenmiştir.199 Fizyoloji, biyoloji ve psikolojideki keşiflerle doğaüstünün (supernatural) içinde yer almadığı ve spiritüel güçlerin de maddi (material) güçler gibi kozmozda, doğanın bir parçası ve daha geniş manada zihinsel aktivitenin (mental activity) belirli bir ürünü olarak görülebileceği bir naturalist hipotezin gelişebileceği varsayılmıştır. Julian Huxley bu hipotezle doğaüstüne (supernaturalist) karşı

197

Emanuel Swedenborg, The Divine Love and Wisdom, London: J.M.Dent& Sons Ltd. New York: E.P.Dutton& Co.Inc. 1933 (ilk basım 1912) s.180 İfadenin İngilizce çevirisi şu şekildedir: A man’s mind is his spirit. 198 Abel Leighton Allen, “New Thought”, Encyclopedia of Religion and Ethics, James Hastings (ed.) Vol.IX, T&T Clark, 1980, s.359. 199 Julian Huxley, Religion without Revelation, NY: The New American Library, 1957, s.52,63

71

naturalisti (naturalistic), düalizme karşı monizmi ve statiğe karşı evrimseli (evolutionary) getirdiğini ifade etmektedir.200 Daha sonraki gelişmeler açısından bakıldığında Huxley’in hipotezinin fizyoloji ve biyolojiden çok psikoloji alanına ve oradan da parapsikoloji ve modern alternatif spiritüel öğretilere daha çok uyarlandığını görmekteyiz. Psikoloji alanında yüzyılın başlarından ve parapsikoloji denilen ve sadece spiritüel konuların bilimsel gözlem alanına taşınıp incelenmeye çalışıldığı bir alanın kurulmasına kadar giden bu çalışmalarla başlı başına bir literatür ve dilin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Bilimin spiritüel konulara da uygulanmasından yana olanların en belli başlı özellikleri metafizik ve fizik alemin birbirleriyle niteliksel ve niceliksel ilişkisinin olduğu ve dolayısıyla bilginin apriori, dogmatik ilkeler yerine doğal bilimlerin yöntem ve deneylerinden esinlendikleri kendi yöntem ve deneyleriyle öğrenilebileceği, tıpkı kurumsal bilimde olduğu gibi ahlaki tutum veya dogmatik bağlılıkların bu bilgiye ulaşmakta önemli bir yarar görmeyişleridir. Doğa bu kişiler için keşfedilmeyi bekleyen metafizik sırları içinde taşımakta olan bir kozmostur ve doğadan ayrı ve aşkın/müteal bir yücelik anlayışı pür entellektüalizmdir ve hatalıdır. Elbette New Age’in bilim anlayışını biçimlendiren tek etken Newtoncu bilim anlayışı değildir, aynı zamanda sezgiye de önem veren bir doğa felsefesi de bu bilim anlayışı içine katılır. Antoine Faivre’nin ifadesiyle; “Batı’da “doğal felsefe” (natural philosophy) ve “doğa felsefesi” (philosophy of nature) yan yana gelişmişti ve her zaman var olan bir muğlaklık sebebiyle bunların birbirine karıştırıldığı zamanlar da olmuştu. Temelde farklı olmalarına rağmen, ilki, Galileo, Comte ve Darwin tarafından fenomenin, külli fakat temelde objektif bilgisinin aranışı olarak tanımlanmaktayken ikincisi Leibniz, Hegel ve Bergson gibi düşünürlerce,

gözlemden

elde

edilen

verinin

altında

yatan

gerçekliğin

titizce

değerlendirilmesine çalışan sezgisel bir yaklaşıma yöneliktir.”201 Doğa felsefesi, Almanca’daki ifadesiyle Naturphilosophie dini veya mistik düşünme tarzı ile yakından ilişkili bir dini felsefedir. 202 Bu nedenle rasyonalist bir epistemoloji Doğafelsefesi tarafından kabul görmemekte ve New Age bilimadamlarının görüşlerinin spekülatifliğinin bilim alanı içinde tartışılması engellenmiş olmaktadır. 200

Julian Huxley, a.g.e. s.187 Antoine Faivre, ‘Nature: Religious and Philosophical Speculations’ Eliade (ed.) Encyclopedia of Religion, New York-London, 1987, s.328’den ak. Wouter J. Hanegraaff, New Age Religion and Western Culture. Esotericism in the Mirror of Secular Thought, s.65. 202 Wouter J. Hanegraaff, a.g.e. s.65 201

72

Doğa bilimlerinin felsefeyle ilişkisinde özel bir dönemi temsil eden 1800’lerdeki Romantik Çağ ve Alman idealizmi döneminde, Aydınlanma ve bilimdeki gelişmelerle romantik doğal bilimler hem yan yana gitmiş ve birbirlerini etkilemiş hem de birbirlerine karşı farklı reaksiyonlar göstermişlerdir. Özellikle Shelling romantik doğa bilimlerinindeki spekülatif doğa felsefesini etkileyen isimler arasında ön planda yer alır. 203 Shelling’in doğa felsefesinde madde ve bilinç özdeştir. Bu özdeşlik, doğaya ilişkin yeterli bir kavrayışın önünü açmaktadır, çünkü doğa, sadece insanın dışsal perspektifi ve pratik amaçlarına tâbi değil, otonom ve kendi kendine yeterli bir varlıktır ancak doğa felsefesi doğa bilimleriyle boy ölçüşemediği gibi amacı belirli gözlemler, keşifler ve teknik icatlar yapmak değil, zamanının spekülatif fiziğiyle ampirik araştırmaların arasındaki boşluğu yetersiz metafizik sonuçlarla doldurmaktı.204 Alman

idealizminden

ve

romantizmden

etkilenen

Alman

mistisizmi

de

rasyonalistlerin a priori iddialarına şüpheyle bakmış ve tüm bilgi ve inancın doğrudan algıyla elde edilen verilere dayanması gerektiğini öne sürmüştür. Gerçek bilgi bireysel varlıkların doğrudan algısıyla ortaya çıkar ve ne kadar spesifik olursa olsun kavramlar bireysel deneyin doluluğunu yeterince yansıtmazlar. 205 Psikoloji tarihinin önemli isimlerinden Amerikalı psikolog William James de geleneksel dinlerde mucize olarak görülen olağanüstü olaylarla bilim metodolojisi arasındaki uçurumu bu fenomenleri bilim alanına taşımaya çalışarak kapatmaya çalışmıştı. James, sonradan insanın bilinçaltıyla ilişkilendirilerek psişik (psişeye ait) ifadesiyle tanımlanan dini deneyimleri açıklamak için bilimsel deney ve gözlem metotlarını kullanmış ve Swedenborg’un fiziksel ve spiritüel dünyalar arasında kurduğuna benzer mütekabiliyeti benlik ve dünya arasında kurmasıyla spiritüel’in bilimi anlayışını savunan kimselerin de öncüsü olmuştu. James’in anlayışında hem benlik hem de dünya aynı asıldan (substance) müteşekkildir ve öz (essence) de hem harici (external) gerçekliğin biçimi hem de öznenin

203

Dietrich Von Engelhardt, “Natural Science in the Age of Romanticism”, Modern Esoteric Spirituality, Antoine Faivre ve Jacob Needleman (Ed.) New York: Crossroud Publishing, 1995, s.101. 204 Dietrich Von Engelhardt, a.g.e. s.103-105 205 Isaiah Berlin, The Counter-Englightenment, Against the Current, Henry Hardy (ed.) New York: The Viking Press, 1979, s. 7

73

sezgi konusudur; saf deneyim ise her ikisi de farklı kanunlara bağlı olsa da aynı materyalden müteşekkil olan çeşitli fonksiyonel bağlantılarla düzenlenir.206 New Age düşüncesi içinde geleneksel, kurumsallaşmış dine üstünlüğü savunulan ezoterik veya mistik din ile fizikte mekanistik teorilere üstünlüğü savunulan holistik teoriler bütünleştirilmeye çalışılır.207 New Age yazarları da bilimsel düşüncenin gücüne inanmakta ve Batı’nın bilimsel düşüncesi ile Doğu’nun sezgiselliğini biraraya getirmek gerektiğini düşünmektedirler; “Bana kalırsa bu New Age Doğu’nun sezgisel (intuitive) inançlarıyla Batı’nın düşüncesini karşı karşıya geleceği ve birleşeceği –en azından ikisinin biraraya geleceği- bir zamandır. Benim için her ikisi de hem gerekli hem de istenilirdir.” 208 İnsan dışındaki ruhsal varlıklar insana üstündürler çünkü, “Ruhsal Tanrı gücü olan enerjinin bilimsel prensiplerini bilirler”209 Bu yaklaşımın doğal sonucu, New Age kitaplarında, seminer ve kurslarında metafizik alanına giren konuları tanımlamakta ve betimlemekte fizik bilimlerinde kullanılan enerji, frekans, dalga, titreşim, vs. gibi terimlerin sıkça kullanılmasıdır. Burada sadece basit bir benzetmenin değil New Age algısında fizik ve metafizik arasındaki ilişkinin somut bir anlatımı ile karşı karşıya olduğumuzu Gary Zukav’ın Türkçe’ye çevirilen kitabındaki şu ifadeler de açıkça göstermektedir; “Evren’i ışık, frekanslar ve değişik frekanslardaki enerjiler gibi fiziksel ışığı incelerken alışık olduğumuz kavramlarla düşünmek, yalnızca benzetme yapmak değildir. Bu, Evren’i düşünmenin doğal ve güçlü bir yoludur, çünkü fiziksel ışık, fizik-ötesi Işığın bir yansımasıdır.”210 Spiritüel’i bilim alanına taşıyan New Age yazarları için spiritüel biliş pek çok açıdan bilimin diğer alanlarındaki gibi bir “bilme” biçimini anımsatmaktadır. New Age’in bilim anlayışını dört ana başlık altında incelemek mümkündür; Determinizm, Holizm, Evrimcilik ve Deneyim. A. Determinizm Determinizm evrendeki her olgunun yine evren içindeki bir neden-sonuç ilişkisi içinde var olduğunu kabul etmektir. Teistik inançların evren ve insan ile ilişkisinde aşkın ve 206

Eric Voegelin, On the Form of the American Mind, trans. Ruth Hein, Baton Rouge and London: Louisiana State University Press, 1995, s.127 207 Roderick Main, “New Age thinking in the light of CG Jung’s theory of synchronicity”, Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, 2006, 2, s.12. 208 Shirley MacLaine, a.g.e. s.99 209 Shirley MacLaine, Sevginin Sonsuz Dansı, çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yayınları, s.378. 210 Gary Zukav, Mutlak Gücün Yolu, çev. Nedret Şanlı, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1995, s.81

74

tabiatüstü, insanlığı buyruklarıyla yönlendiren Tanrı ve din anlayışı Aydınlanma çağının agnostik ve deist filozoflarınca eleştirilmeye başlanmıştı.

Evreni yaratmaktan daha çok

düzenleyici bir gücün tabiatın dışında ve/veya üstünde değil tabiatın içinde ve onun evrensel kanunları içinde yer aldığı düşüncesi ardında kartezyen düşünceye kadar geri giden ve insan aklını tek güvenilir bilgi kaynağı gören felsefeye kadar geri götürülebilir. Her ne kadar geleneksel dinlerin içinde yer alan bazı mistik gruplarda ve mistik anlayışlarda Tanrıya aşkınlığı yanında doğa içinde de işleyen bir içkinlik olarak yaklaşılmışsa da yetişkin bir bireyin uyması gereken birtakım emir ve yasaklarla aşkın boyut sürekli gözetilmiştir. Ancak bilimsel devrim sonrası özellikle bilimsel keşiflerin ilerleyişiyle batıda güvenilirliğini yitirmeye başlayan geleneksel din kurumu aydınlanma filozoflarının naturalizmini güçlendirmiş bu durum, aynı dönemde gelişen dinsel/ruhsal öğretiler üzerinde de etkili olmuş ruhsal dünyanın da tıpkı doğal dünya gibi “evrensel”, “deterministik” doğal kanunlarının olduğu düşüncesi “büyü” uygulamalarına hız kazandırmıştır. Bu anlayışta yüce bir gücün “inayet”ine muhatap olma beklentisi ve çabası değil tabiat içindeki nitelikleri itibariyle büyüsel özellikler gösteren gücün belirli bir yolla açığa çıkarılması söz konusudur. Naturalizm’deki doğal kanun yaklaşımının kaçınılmaz uzantısı bir tür “ruhsal determinizm”in bu alternatif yeni dinsellikler içinde gelişmesine yol açmıştır. Amerikan Transandantalizminin kurucularından Emerson için beşeri ve aşkın kozmosun her ikisi de aynı dünya maddesinden (worldstuff) yapılmıştı ve kendi içlerinde güçlerce, benzeri varoluş çizelgesini takip edecek şekilde programlanmışlardı.211 Aynı maddeden müteşekkil fakat görünüşleri itibariyle farklı olan bu bütün içerisinde doğalcılarca bilimde madde dünyası için kabul edilen neden-sonuç bağlantısının tekabüliyetler (correspondences) anlayışı ile karışmış bir şekilde New Age düşüncesinde bulunmaktadır. 212 Amerikan doğa inanç ve dinlerinden etkilenen New Age öğretilerine de benzeri bir yaklaşım nüfuz etmiştir; “Fiziksel nesneler ve olaylar alanındaki neden ve sonuç ilişkisi, fiziksel realiteyle sınırlı olmayan bir dinamiği yansıtır.”213 Buna göre ruhsal dünya da tıpkı doğal dünya gibi sebeplilik ilişkisi içinde işlemektedir. Daha çok maddi yaşam koşullarında değişim beklentisi ve kişisel potansiyelleri geliştirmeye yönelik gerçekleştirilen uygulamaların doğru koşullar yerine getirilmişse doğru sonuçlar doğuracağına inanılır. Bunun 211

Catherine L. Albanese, Corresponding Motion. Transcendental Religion and the New America, Philadelphia: Temple University Press, 1977, s.8 212 Roderick Main, a.g.e. s.13. 213 Gary Zukav, a.g.e. s.33

75

bir uzantısı olarak şifacılık uygulamaları, tarot, astroloji vs. araçlarla gelecekten haber verme, ölü ruhlarıyla ilişki kurup bilgi edinme vs. Transandantal Meditasyon gibi doğrudan beden aracılığıyla ve zihin ve hayal gücü kullanılarak yapılan uygulamalarda bu tip bir determinist ilkenin işlediği görülebilir. Neden-sonuç yasası öylesine kuvvetlidir ki, tıpkı bilimdeki gibi dinde de neden ve sonuç ilişkisi vardır ve dinlerin mensuplarından inanmalarını bekledikleri fizik dışı dünya için de bu neden-sonuç ilişkisi geçerlidir: “Bilim neden-sonuç ilişkisine inanır. Aklı başında birçok insan neden-sonuç ilişkisine inanır, öyle değil mi?...Dinler bile neden ve sonuç ilişkisine inanıyorlar. İşte zaten bu yüzden tekrardoğuşu bir kenara attıklarında sonuçlanmamış birçok şeyi cehennem ve cennete havale ettiler ya.”214 New Age öğretileri neden-sonuç ilişkisini spiritüel alana taşımakta ancak bilimin neden-sonuç ilişkisini fiziksel dünya ile sınırlı tutmasına karşın New Age öğretilerinde nedensonuç fizik dışı alanlar ya da spiritüel alanlar için de geçerli bir kanundur. Bizce New Age öğretilerindeki determinist kabulü en iyi yansıtan kelimelerden biri de teknik, teknoloji kelimeleridir. Dinlerin yoga, meditasyon, zikir gibi dini/spiritüel pratikleri New Age’de kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığını iyileştiren, spiritüel enerjiler veya içsel potansiyelini açığa çıkaran bir “teknik”dir. B. Holizm Tanrısalın veya kutsalın çeşitli temsillerle tezahür ettiği ve gündelik hayatta günümüz modern anlayışına en sıradan ve bayağı gibi gelen bir uğraşın bile mitik kurucu atalar ve mitsel bir anlatı ile kutsalın içinde görülmesinden de anlaşıldığı gibi seküler/kutsal ayırımının olmadığı geleneksel kadim dünyanın aksine batıda felsefe ve bilimsel alandaki değişimler önce seküler ve kutsal şeklinde bir ayırımı dayatmış daha sonra sekülerin genişleyen çerçevesi kutsalı mevcudiyetine ancak kişisel alanın en mahrem düzeyinde izin verecek şekilde marjinalleştirip sınırlamıştır. Geleneksel dünya herşeyin üzerini örten “kutsal şemsiye”ye rağmen maddi süreçlerin geçerli olduğu Ayaltı evren ile maddenin etkisini yitirdiği ve ilahi temsillerin gittikçe temsiliyetten bizatihi varlıklarıyla mevcut olduğu Ayüstü evren arasındaki hiyerarşik ve

214

Shirley MacLaine, İçimdeki Yolculuk, çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yay. 1995, s.111

76

cevher olarak olmasa da nitelik itibariyle farklılaştığı bir alemler tasavvuru ve kozmolojisine sahipti. Ölçülebilir bir niceliksel değer olarak maddenin çeşitli modlarından ibaret görülen modern bilimin deterministik ve atomcu Newtoncu evren anlayışı geleneksel kozmolojiyi yok etmiş ve akılla ve deneyle kanunları anlaşılabilir bir evren tasavvuru ortaya koymuştur. Bu evren anlayışı insan dışındaki alanlarda başarıyla uygulanmış olmasına karşın evren kadar net bir şekilde inceleme imkanı olmadığı için insanın duygu alanını ihmal etmiş bu alanla ilgili olan psikolojiye bile uzun süre bilim gözüyle bakılmamıştır. Onsekizinci yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar geçen sürede bir taraftan fizik ötesi alanla irtibat kurmak isteyen diğer taraftan modern bilimin evren tasavvurunu içselleştirmiş dini hareketler, bilim adamlarının bilimin konusu olarak görmedikleri spiritüel konuları, içinde bulundukları dünya ile tutarlı bir şekilde açıklama ihtiyacıyla ve bilimin evrenin bütünü üzerine söyleminden de esinlenerek dış dünya ile insanın iç dünyası arasındaki bağlantıyı dış dünyanın işleyişini yansıttıkları duygu ve ruhsal alanlarını da içeren genel, bütüncül bir dünya görüşü geliştirmeye yöneltmiştir. Bu arayış, The Key to Theosophy’ adlı eserinde herhangi bir modern inancın tarihçe çok öncesinde bir yerlerde spekülatif değil bilimsel, felsefi ve dini bir sistem bulunması gerektiğini söyleyen Teosofi hareketinin kurucusu Blavatsky’de de bulunuyordu. Maddi ve spiritüel olanın birbirine girdiği bir evren modeline dayanarak Teosofistler her iki alanı da yöneten yasaları bulmayı amaçlayarak sadece Doğu dinleri ve okültü değil aynı zamanda bilim ve felsefe çalışmalarına da kendilerini adamışlardı.215 Teosofi hareketinden gelme Alice Bailey de benzeri bir arayış vardır. İsmi bile bu anlayışı yansıtan The Soul and its Mechanism kitabının birinci bölümünde Bailey, kitabının yazılış gayesinin ardında materyelistik veya dışsal/zahiri (external) psikoloji ile içe yönelik (introspective) veya içsel/dahili (internal) psikolojiyi biraraya getirmek ve materyalist Batı ile içe dönük (introspective) Doğuyu uyuşturmak (harmonize) ve tüm çatışan yönlerin bir hakikatin (truth) yüzleri olduğunu birlikte tek bir Gerçekliği (Reality) inşa ettiklerini göstermek olduğunu söylemektedir.216

215

Mary Farrel Bednarowski, a.g.e. s.14 Alice Bailey, “The Soul and its Mechanism”, Chapter 1, New York, 1930, http://laluni.helloyou.ws/netnews/bk/soul/toc.html (24 Mart 2006) 216

77

Popüler bir New Age kavramlarından olan holizm modern düşüncenin birbirinden ayırdığı beden ve ruh, birey ve topluluk, müskülen ve feminen ve benzerlerinin bütünleştirilmesi anlamına gelmektedir. 217 Diğer bir ifadeyle de hayatta olan herşeyin birbirleriyle bağlantılı olduğudur. 218 Tanrı ve/veya evren ve insan her biri bu bütünü oluşturmaktadır. MacLaine’in deyişiyle “renk, enerji, ve sesin antik prosedürlerini kullanarak kendi içimize daha fazla yöneldikçe belki kim olduğumuzu ve başlangıçta hepimizin bulunduğu hakikatten aydınlanarak geldiğimizi basitçe daha fazla hatırlarız. Bizler bu yüzden biriz. Hepimiz bu yüzden Tanrı’nın parçasıyız. Hepimiz bu yüzden doğal olarak uyumluyuz.”219 Holistik görüş astrolojideki yıldızların işleyişiyle insan yaşamında karşılaşılan olaylar, insanların duygusal durumlarıyla dünyanın jeolojik hareketleri gibi ilişkileri doğrudan gözlemlenemeyen durumlar arasında bile bağlantılar olduğunu kabul etmektedir. Spiritüel dünya görüşlerinin bilimsel araştırmaların son bulgularıyla doğrulandığını veya güçlü bir şekilde desteklendiğine inanan ve klasik bilimin mekanistik dünya görüşünün yeni bilimsel teorilerin hakimiyetiyle kendi holistik görüşlerinin anlaşılacağını varsayan New Age’ciler için zihin ve madde, insanlık ve doğa, insanlık ve Tanrı gibi aralarında keskin ayırımlar bulunan düalizm formları hatalı ve yanıltıcıdır; madde, spiritüellik anlayışlarının uzantısı olan “zihin”in tezahürlerinden biridir, doğa, insanlık ve Tanrı en derin özlerinde birdir.220 Ruh ile maddenin karşı karşıya geldiği yerlerden biri de insan beynidir. Ancak bazı New Age yazarları bununla fiziksel bir indirgeyiciliğin anlaşılmaması gerektiğini ve beynin bilinç üretmediği, Zihnin kendini ifade aracı olarak beyni ürettiğinden söz etmektedirler. Beynin sağ ve sol yarımkürelerinin farklı işlevler üstlendiğini ve sağ beyinin aleyhine Batı’da sol beyinin fazla baskın hale geldiği de söylenmektedir.221 Beynin sağ yanı aynı zamanda mistik deneyimlerin de yaşandığı bir bölge olarak görülmektedir:

217

Richard Kyle, a.g.e., s.88 Shirley MacLaine, Going Within: A Guide for Inner Transformation, Bantam Books, 1990, s.32 219 Shirley MacLaine, a.g.e. s.316 220 Wouter J. Hanegraaff, “The New Age Movement and the Esoteric Tradition”, Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times, Roelof van der Broek-Wouter J. Hanegraaff (ed.), New York: State University of New York, 1998, s.367, 371 ve Richard Kyle, a.g.e. s.89 221 Wouter J. Hanegraaff, New Age Religion and Western Culture. Esotericism in the Mirror of Secular Thought, State University of New York Press, 1998, s.223-224 218

78

“Sanırım psi deneyimine açıklık...en basit ve en temel olanı, beynin sağ yanının değişmiş bilinç hallerinin yuvası olmasıdır. Burası duyusal algılama, duygusal kesinlik, hayal gücü, rüya görme, bütüncül düşünme, yaratıcılık ve mistik deneyimlerin hep bir arada rahatça ve sinerjik biçimde var olabildikleri bölgedir. Ve böylece, meditasyon ve imgeleme gibi sağbeyin uygulamaları değişmiş bilinç hallerine hızlı, derin bir girişi oluşturuverecektir.”222 Dr. Geley, evren, Tanrı ve insan doğası arasındaki birliği çok net ifadelerde açıklamaktadır: “Gerçekten, bugün için tek bilimsel felsefe sistemi, var olanı da, ihtimal dahilinde olanı da, yani ilk nedeni de, ereksel nedeni de içeren, aynı anda hem zekâ, hem güç ve hem de madde demek olan ve bu faktörlerinin farklılaşmalarıyla çeşitli yaşam formlarının oluşmasına imkân sağlayan tek prensip konusundaki görkemli görüşüyle monizmdir. Bu doktrin, bütün bilimsel gözlemlerle aynı fikirdedir; sadece doğa bilimlerine değil, fiziğin, mekaniğin, kimyanın bize, maddenin ve gücün ölümsüzlüğü, dönüşümleri (tranformasyon) ve muhtemel bütünlüğü konusunda öğrettiklerinin tümüne dayanmaktadır. Monizmin vardığı sonuçlar temel önemde sonuçlardır: Her şeyden önce, tanrısallık konusundaki görüş değil, fakat Evrenin dışına yakıştırılan tanrısallık görüşü kesinlikle reddedilmektedir” 223 New Age vizyonunda gerçekliğe ilişkin sözkonusu monist ve holistik bakış panteizm ve animizmi doğurmaktadır. Yunanca

pan ve theos kelimelerinin birleşiminden oluşan

panteizm “herşeyin Tanrı olduğu” anlamına gelmektedir. Monizmin varyasyonlarından biri olan panteizm Tanrı ile doğayı birbirleriyle özdeşleştirir. Animizm ise evrendeki herşeyde yaşam gücü, zihin veya ruh bulunduğu anlayışıdır. 224 “Evren canlı, bilinçli, zeki ve şefkat dolu.”225 Bu birliğin doğal sonuçlarından biri maddi ve metafizik arasında ayırım yapılmaması ve spiritüel’in maddileştirilmesi ve maddenin spiritüelleştirilmesidir. Çin toplumundaki ‘chi’ ve ilkel toplumlardaki ‘mana’ benzeri bu enerjiler tüm insanları olduğu kadar tüm maddi

222

Belleruth Naparstek, Altıncı Duyunuz, Türkçesi: Yasemin Tokatlı, İstanbul: Beyaz Yayınları, 1998, s.44-45 Gustave Geley, Şuuraltı Varlığı, çev. Yavuz Keskin, İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, t.y. s.10-11 224 Richard Kyle, a.g.e. s.16 ve Sarah M. Pike, a.g.e. s.27 225 Gary Zukav, a.g.e. s.23 223

79

fenomenleri de etkileyebilmektedir ve ‘yüksek bilinçlilik’ durumuna ulaşan kişiler de bu enerjiyi manipüle edilebilmektedirler.226 New Age literatüründe bilimsel çağrışımlar yapan ve dinin dogmatik ve apriori önermelerinin aksine pratik kullanımlara da açık olmasıyla New Age terminolojisinde geniş bir kullanıma kavuşmuş “enerji” tabiri tüm bir fiziksel ve ruhsal düzeylerin birbirleriyle ilişkisini açıklamakta kullanılmaktadır. New Thought’da zihnin madde üzerindeki hakimiyeti için madde, kesin sınırları olmayan ve plastik bir özelliğe sahip bir şey olarak görülmüş ve bunun için de klasik felsefedeki esir terimi kullanılmıştı. New Age’ci yazarlar için ise esirin fonksiyonunu karşılayan terim modern fizikte daha çok kullanılan enerjidir. Fizikteki enerji kavramının ima ettiği uzantıları da taşıyan ve evrendeki herşeyi var eden ve sürekli var olmalarını sağlayan “enerji”, kişinin spiritüel “teknik”lerle psikolojik ve fizik alanlarda kullanabileceği, gayri şahsi/kişi dışı (non-personal) etkin bir güçtür. Bu etkin gücün kullanımı yüksek bir teknoloji ile çatışmamakta aksine onunla uyum içinde var olmaktadır hatta bu yüzden dünya dışı varlıklar bile New Age öğretilerinde daha yüksek bilinç ve teknolojiyle iş gören ruhsal öğretmenler kabul edilirler.227 Ondokuzuncu yüzyılda Amerikan metafizik geleneğinde sıkça görünmeye başlayan “enerji” kavramının ardında hem evren hem de insan yoluyla hareket eden süptil enerjilerin “görünmez bağlar” oluşturduğunu iddia eden Franz Anton Mesmer’in “Mesmerizm”i ve insanoğlu, ruh veya melek her şeyin yaşamına nüfuz eden, cennet ve hatta cehenneme yayılan, Tanrı’dan kaynaklan bir ilahi akış (divine influx) öğretisiyle Swedenborgculuk (Swedenborgianism) vardı. Bilim adamı yönü de olan İsveşli mistik Swedenborg’un ilahi akış öğretisinin

temelini

ruhsal

ve

fiziksel

dünyaların

mütekabiliyetleri/uygunlukları

(correspondence) oluşturmaktadır. Bu dil, sözkonusu kaynaklardan da beslenen Amerikan Transandantalizminin doğa dininin ve daha sonraki ruhçuluğun felsefi ve pratik biçimlerinin dili olmuştur. Enerjetik ruh-madde dünyasının bir başka formülasyonu da New Thought’un (Yeni Düşünce) özellikle sağaltım uygulamalarında kullanılmıştır. Bedenin zihinsel süreçle bağlantısından bahsedildiği Divine Law of Cure (1881) kitabında eski bir Swedenborgcu din adamı (minister) olan New Thought, teolog ve pratisyeni Warren Felt Evans “imajine edelim 226

Franz Höllinger, “New Age: re-enchantment of the world?”, Alternative Religions among European Youth, Luigi Tomasi (ed.), Ashgate: 1999, s.49 227 Shirley MacLaine, İçimdeki Yolculuk (Out on a Limb) çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yay. 1995, s.233

80

veya düşünelim ve inanalım ki arzu edilen değişim gerçekleşir ve diğer tedavi arayışlarından daha fazlasını kişiye sağlar.”228 Evren ve insan da enerjilerden oluşmuştur: “Evren enerjidir, enerji beklentilerimize karşılık verir. İnsanlar da enerji evreninin parçasıdırlar bu yüzden bir sorumuz olduğunda cevabı olan insanlar ortaya çıkarlar.”229 New Age holistik bakışına modern fiziğin verilerinin de destek verdiği iddia edilmiştir. Kendisi de bilimsel bir eğitimden geçmiş olan Fritjof Capra’nın çalışmaları bu konuda öncülük etmiştir. Ona göre “artan sayıda bilim adamı, mistik düşüncenin çağdaş bilimin teorileriyle tutarlı, uygun bir felsefi arkaplan sağlayacağının bilincindedirler; insanların bilimsel keşiflerinin onların manevi hedefleri ve dini inançlarıyla kusursuz bir uyum içinde olabileceği bir dünya anlayışı”nın başlangıcıdır bu.230 Bu anlayış içerisinde dini pratikler insan üzerindeki olgusal etkileri bakımından bilimsel araştırmaya konu olabilmektedir: “İlahilerin (chanting) zihinden tüm düşünce ve parazitlerin kaldırılması ve “Tanrı hissi” ile dolabilmesi için bir metod olarak kullanımı evrensel düzeyde kabul edilmiş görülmektedir. Aynı zamanda yeni bilimsel araştırmalar da yavaşça yükselen ve uyumlu bir şekilde tınlayan mantra seslerinin kalp atım oranını düşürebildiği ve gevşemeye yol açtığını göstermektedir” 231 Bu holistik bakış, dini ritüel ile benzeri sonuçlara yol açan din dışı etkinliklere de kutsallık atfedilmesini kolaylaştırmaktadır: “...yoga, dağ tırmanışı, dans ve atletizm meditasyon biçimleri olsa da gerçekte bu etkinlikler, bedenin zihin ve ruh ile uyum kazanmasını sağlayan prosedürden daha fazlasıdırlar. Meditasyon bedenin en az kullanılmasını içerdiğinden zihin kendini keşfeder, ve eğer beden yüksek düzeyli bir aktivite ile meşgul değilse daha yüksek bir uyum düzeyi ortaya çıkabilir.” 232 Spiritüel âlem ekonomi alanına kadar da uzanır. Phil Laut’un Money is My Friend adlı eserinde “Maddi dünya Tanrı’nın dünyasıdır ve siz, siz olan Tanrısınız. Eğer hayatınızda haz ve özgürlüğü deneyimliyorsanız o zaman siz kendi hakiki spiritüel doğanızı ifade ediyorsunuzdur.”233

228

Catherine L. Albanese, “The Subtle Energies of Spirit: Explorations in Metaphysical and New Age Spirituality”, Journal of the American Academy of Religion, 67/2, s.308-309 ve 312 229 James Redfield, The Celestine Prophecy, London: Bantam, 1994, s.239 230 Frithjof Capra, Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası, çev. Mustafa Armağan, İnsan Yayınları, İstanbul, 1992, s.82-83 . 231 Shirley MacLaine, a.g.e. s.68 Mantra, Hinduizmde dini ritüelde kullanılan kutsal hece veya ibareler ama burada yazar tüm diğer dinlerde benzeri ritüellerde kullanılan ibareleri kastetmektedir. 232 Shirley MacLaine, a.g.e. s.74 233 Paul Heelas, a.g.e. s.95.

81

Doğu’nun ruhsal öğretilerini ararken Tasavvuf ile de ilgilenmiş ve bu sebeple bulunduğu Türkiye’de Gurdjieff ve öğrencisi P.D.Ouspensky ile tanışıp kendileriyle çalışmalar yapmış olan John G. Bennett de evrende on iki enerjinin tasnifilini yapmıştır; 234 Tablo 1. Evrensel Enerjilerin Tasnifi Kozmik Enerjiler

Hayat Enerjileri

Mekanik Enerjiler

Aşkın Enerji

Duyusal Enerji

Plâstik Enerji

Birleştirici Enerji

Otomatik Enerji

Bağlayıcı Enerji

Yaratıcı Enerji

Hayati Enerji

Yönlenmiş Enerji

Şuurlu Enerji

Yapıcı Enerji

Dağılmış Enerji

Yaratıcı Enerji Meleksel Güçlere benzetilebilir. Şuurluluğa vicdan veya Koruyucu Melek denebilir.” Fakat hemen ardından ifadelerinin sadece teoloji alanı içinde yorumlanmasının önüne geçmek için “Fakat Gerçekliğin belirli bir yönünü inceleme sonuçlarını farklı bir yöne transfer edip uygulama girişimleri büyük bir olasılıkla yanlış yollara sürükleyebilir bizleri. Sonuçları enerji dönüşümleri alanının dışına çıkarma konusunda (benzetmeler bulma isteği dışında) herhangi bir dayanağa sahip değiliz.235 Ve gün gelip bilim ile spiritüalizm bir araya gelecektir: “Enerjinin incelenmesi sonucu bilim ve ruhçuluk en sonunda bir noktada buluşacaklarmış gibi geldi bana. Bunlar aynı gerçeğe iki değişik yaklaşımdı. Her ikisi de enerjiden, evreni bir arada tutan bir tür yapışkan olarak söz ediyordu. Ruhçuluk onun varlığını kabul etmişti; oysa bilim bunu kanıtlamaya çalışıyordu. Ruhçuluk, bilime gereksinme duymayan bir inançtır. Bilim de inanca gereksinme duymayan kanıtlamadır. Evrensel gerçeklere ve evrensel ahenge ruhsal yaklaşım, görünmeyen boyutların, bilincin içinde var 234

John G.Bennett, Maddesel, Hayatsal, Kozmik Enerjiler, çev. Mehmet İsmail, Ruh ve Madde Yayınları, 1995, s. 35 235 John G.Bennet, a.g.e. s. 133

82

olduklarını kabullenmiştir daima. Bilimsel yaklaşım ise aynı boyutların bilincin dışında olduğunu kabul eder. Ama bununla birlikte, yeni bilim akımı, her ikisinin de aynı olduklarını söylemek üzeredir. Bilinç her şeydir. Her iki yüzü de insanın kullanımı için gereklidir. Ancak biz bu anlayış araçlarını kullanamadıkça bize nasıl bir yarar sağlayabilirler ki?”236 C. Evrimcilik Darwin’in canlıların geniş bir zaman aralığında evrimleşerek basitten karmaşığa doğru dönüşüm geçirdiği ve bu sürecin hem tür içinde hem de türler arası farklılıkların da nedeni olduğuna ilişkin evrimci kuramı geleneksel Hristiyan çevrelerden büyük bir tepki almasına karşın alternatif dinsel topluluklarca genel bir sempatiyle karşılanmıştı. Her ne kadar kimi katolik ve protestan çevrelerde de evrimi yaratılışın anlamı ve yaratıcının varlığını destekleyici yönde kullanılmaya çalışılmışsa da genel tavır uzunca denilebilecek bir süre aynı kalmaya devam etmiş ancak yirminci yüzyılın sonlarına doğru geleneksel Hristiyan çevreler konuya daha ılımlı yaklaşmaya başlamışlardı. Oysa aydınlanmacı anlayışta da yer aldığı gibi insanlığın sürekli ilerlediği ve geliştiği fikrine bilimden gelen bir destek olarak kabul edilebilecek olan biyolojik evrim, geleneksel ve tarihi kendi spiritüel arayışlarına uygun bir yanıt olarak görmeyen kimseler için de arayışlarını anlamlı kılacak bir destek işlevi görmekteydi, zira, gelişen insanlığın yeni maneviyat biçimlerine ihtiyaç duyması son derece doğaldı. İnsanlık fiziksel olarak evrim geçirerek en ideal duruma doğru yaklaştıkça spiritüel yönü de gelişmeye devam etmekteydi ve geleneksel dinler spiritüel olarak gelişmemiş insan topluluklarının ihtiyaçlarına ve anlayışlarına seslenmekteydi. Psikoterapi, bilinç araştırmaları ve yeni dinler gibi akımlar, insan varoluşunun evrimsel imgesinden beslenen ve dini uyanışın ve kuruluş efsanelerini andırırcasına bilincin evriminden söz etmekteydiler. 237 Fiziksel ile spiritüel arasında keskin ayırımların ortadan kalkışı ve spiritüelin de fiziksel yasalara benzer ve çoğu zaman aynı türden yasalara tabi kabul edilmesi bilincin de tıpkı insan organizmasının gelişiminde geçirdiği evrim basamaklarını geçirmiş olabileceğinin kabulü noktasında herhangi bir güçlük çıkarmamaktaydı. Hatta önceleri modern Teosofi ve Antroposofide olduğu gibi spiritüelist öğretilerde insanın fizik bedenine benzer şekilde bir de göze görünmeyen bir süptil (latif) bedenin olduğu, ölüm sonrasında ölmeden önceki alışkanlıklarını devam ettirebildiği bir dünyaya geçtiği yönündeki ifadeler de bu yaklaşımın bir eseriydi ve

236 237

Shirley MacLaine, Sevginin Sonsuz Dansı, çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yay. 1995, s.388. Theodore Roszak, Bilincin Evrimi, Türkçesi: Bedirhan Muhib, İstanbul: İnsan Yayınları, 1995, s.18-19.

83

New Age yazarlarına aktarılmıştı.238 Farklılık, Teosofi ve Antroposofide süptil bedenler ruh (spirit) ve madde arasındaki vasıtalık yönü New Age yazarlarında objektif ve sübjektif gerçeklik arasındaki vasıtalığa ve insanın içindeki farklı fakat hepsi de “beden” kelimesinin kullanıldığı farklı işlevlere işaret etmeye dönüşmüştü. New Age yazarlarından Sanaya Roman spiritüel, duygusal (emotional), zihinsel (mental) ve fiziksel bedenden ve “soyut zihin”in (abstract mind) yanısıra “arzu beden” (desire body) ve “irade beden” (body of the will)den söz etmekte, George Trevelyan saf ruh ile astral beden ve eterik bedenin arasını ayırmakta, Starhawk süptil bedenleri unsuri (elemental), eterik veya ışınsal (raith) enerjilerle tanımlamaktadırlar. Hepsi sayı ve işlevlerini birbirlerinden farklı olarak izah etseler de insanın fiziksel bedenin dışında bedenleri de olduğunu kabul etmektedirler. Süptil beden anlayışı New Age literatüründe geçen beden dışı seyahat (astral seyahat), ölüme yakın deneyimler ve reenkarnasyonu açıklamakta kullanılmaktadır.239 New Age’deki evrim biyoloji biliminden biraz daha farklılık gösterir. New Age’de evrim, insanlığın psikolojik ve spiritüel gelişmesinin en yüksek düzeylerine işaret ederek ilerlemeci ve geniş kapsamlı bir kullanıma sahiptir. Ayrıca bilimden farklı olarak New Age anlayışında, böyle bir evrimin kısa bir zaman diliminde ve belki de tek bir yaşam süresi veya nesilde gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. 240 “Okulda öğrendiğimiz tekâmül (evrim) kavramı, fiziksel formun evrimini ifade ediyordu. Örneğin, okyanusların tek-hücreli yaratıklarının, çok daha karmaşık yaşam formlarının öncelleri (ataları) olduğunu öğrenmiştir...Başka bir deyişle, bize tekâmül kavramının, düzenli bir karmaşıklığın aşama aşama gelişmesi anlamına geldiği öğretilmişti...Tekâmülün bu tanımının yetersiz kaldığını uzun süreden beri biliyorduk, ama nedenini bilmiyorduk...Özünde, mutlak güce doğru yol almakta olduğumuzu ve tekâmül sürecimizin hedefinin ve varoluş amacımızın mutlak güçle donanmak olduğunu içermeyen hiçbir tekâmül anlayışı yeterli değildir. Dışsal gücün peşinde koşan bir insanlıktan, mutlak gücü arayan bir insanlığa doğru tekâmül ediyoruz....Beş-duyulu insandan çok-duyulu insana doğru tekâmül ediyoruz. Beş duyumuz, fiziksel realiteyi algılamak üzere tasarlanmış basit bir duyu sistemini oluşturur. Çok-duyulu insanın algıları, fiziksel realitenin ötesine, bizim fiziksel 238

Wouter J. Hanegraaff, New Age Religion and Western Culture, State University of New York Press, s.222223, ve Albert Pauchard, Ruhsal Âlemin Sonsuz İmkanları, Türkçesi: Hüseyin A. Tuncer, Ruh ve Madde Yayınları, t.y. s.40-41 239 Wouter J. Hanegraaff, a.g.e. s.223. 240 Richard Kyle, s.80

84

realitemizin de bir parçası olduğu daha büyük dinamiklerle çalışan sistemlere uzanır....Verdiğiniz kararlar ve Dünya üzerindeki eylemleriniz tekâmülünüzü sağlayan araçlardır.” 241 New Age’in evrim anlayışı insanın özünün Tanrılığı ile çelişki oluşturmamaktadır, çünkü evrim geçiren ruhun kendisi değil dünya şartlarında oluşan, içindeki mutlak gücün kaynağı olan Tanrısal benliğini görmesine engel olan koşullardan uzaklaşmaktır: “Ruhunuz, ölümsüz olan parçanızdır. Herkesin bir ruhu vardır, ama beş duyunun algısıyla sınırlanmış bir kişilik, ruhunun farkında değildir, ve bu yüzden, ruhunun onun üzerindeki etkilerini tanıyamaz...Ruhunuz, göğüs boşluğunuzun bir yerinde oturan eylemsiz (pasif) ya da kuramsal bir varlık değildir. O, varlığınızın özünde bulunan olumlu, amaca yönelik bir güçtür....Bir kişilik tamamen ruhunun enerjisine hizmet eder hale geldiğinde, o kişilik mutlak güçle donanmış olur. İçinde bulunduğunuz tekâmül sürecinin hedefi ve varoluşumuzun nedeni budur.”242 “Batı, hayatın ilerleme içinde, daha yüksek birşeye doğru evrim geçirdiğine ilişkin ifadesinde haklıdır. Doğu da egonun kontrolünden kurtulmaya çalışmamız gerektiği üzerinde durmasıyla haklıdır. Sadece mantığı kullanmakla ilerleyemeyiz. Tanrı ile içsel bağlantının kurulduğu tam bir bilince ulaşmak zorundayız çcünkü ancak o zaman evrimimiz kendi daha yüksek parçamız tarafından daha iyi birşeye doğru yönlenebilir.”243 Evrimin yönü ve ulaşacağı düşünülen nihai noktası ise insanın kendi Tanrılığının bilincine, farkındalığına varmasıdır. “Tanrısallığına evrimleşiyorsun –Tanrısallığını arındırıyorsun. Buraya tanrı olarak geldin. Kendini bedene soktun –açlığa, sıcağa, soğuğa ve bölgesel sınırlandırmalara- ve yüceliğini, gücünü, her şeyi-bilen zekâ olduğunu unuttun. Bu seni bu dünyaya bağladı –dünya da yedinci kata evrimleşiyor. Yedinci kata yol alıyorsun. Bu Tanrı’yı her şeyde bilmektir. Ve bu bilginin yüksekliği, bu bilgiyi verendir – yani Tanrı’dır. Ki o sensin. Tümüyle.”244

241

Gary Zukav, a.g.e. s.15-16, 22, 24 Gary Zukav, a.g.e. s.24-26 243 James Redfield, a.g.e. s.168 244 Steven Lee Weinberg ve diğerleri (Yay.Haz.), Ramtha: Yeniden Dünyaya Döndü ve İnsanlığı Sarsacak Açıklamalarına Başladı, çev. Nil Gün, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1990, s.193. 242

85

Tarihteki evrim ile şu anda olan evrim arasındaki farklar konusunda ise Redfield şunları söyler: “...bu evrim insanlık tarihi boyunca bilinçsizce devam etmektedir. Bu, medeniyetin niçin ilerlediğini ve insanların niçin daha büyük olduğu ve daha uzun yaşadığını ve diğer şeyleri açıklamaktadır. Oysa şu anda tüm süreci bilinçli gerçekleştiriyoruz. ...yani, bu hareketin yönü tümüyle dünya üzerindeki spiritüel bilincin gerçekleşmesine yöneliktir.” 245 D. Deneyim New Age öğretilerinin büyü ve bazı ezoterik akımlarıyla benzer bir yönlerden biri de kişinin, spiritüel bilgisinin bizzat onun kişisel deneyimine dayanmasıdır. “Bunu eğer hissetmemişseniz, bilemezdiniz de. Bilgi deneyimdir. Hayatının sonuna doğru Einstein bile bu konuda şöyle demişti: ‘Salt mantık yoluyla ulaşılan önermeler tümüyle gerçekten yoksundur’... ” 246 Bu ifadeyi ilginç kılan husus duyguya dayalı ve kişisel olan spiritüel deneyim ile gözlem ve kurallar çerçevesi içindeki duyuya dayalı ve evrensel, bilimsel deney arasında benzerlik ilişkisi kurulmaya çalışılmasıdır. Dinde ampirik olanın metafizik olana üstün tutulması, deneyime dahil olmayıp salt inançta kalan şeylerin küçümsenmesine yol açabilmektedir; “Gerçek bir din sizden inanç istemez. Gerçek bir din deneyim ister. Sizden şüphenizi atmanızı istemez, böylece sonuna kadar soruşturabilirsiniz. Gerçek din sizin kendi gerçeğinizi bulmanıza yardım eder”247 Bu sözleri sarfeden Osho herhangi bir dini önderin olduğu gibi kendi düşüncesinin bile inanç konusu olarak kabullenilmesini istememektedir, “Ve unutmayın, benim gerçeğim asla sizin gerçeğiniz olamaz, çünkü gerçeği birinden diğerine aktarmanın bir yolu yoktur. Muhammed’in gerçeği Muhammed’in gerçeğidir; sırf Müslüman olduğunuz için bu sizin gerçeğiniz olamaz. Bu sizin için sadece bir inanç olarak kalır.”248 Ancak deneyim ifadesinin de ima ettiği gibi kişisel bir yaşantı ve gözlem sözkonusudur burada kullanılan terimlerle fiziksel bir şeyin varlığı ima ediliyor olsa bile farklı bir boyutta gerçekleşen spiritüel olayların herkesin aynı koşullar altında duyularla teşhis 245

James Redfield, a.g.e. s.144 Shirley MacLaine, Sevginin Sonsuz Dansı, çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1991, s.390. 247 Osho-Bhagwan Shree Rajneesh, Ben Dini Değil Dindarlığı Öğretiyorum, Türkçesi: Nur Yener, İstanbul: Okyanus Yayıncılık, 2003, s.117 248 Osho-Bhagwan Shree Rajneesh, a.g.e. s.117 246

86

edebileceği bir gerçeklik olmayabileceği de eklenebilmektedir; “Ama bununla birlikte ruhun faaliyeti hiçbir şekilde ölçülemiyordu; çünkü ruh görülemeyen ve keşfedilemeyen bir boyutta işlevini sürdüren bir enerjiydi. Bu boyut, öğrenmekte olduğum atom-altı zerreler gibi bir şeydi.”249 III. Eklektizm ve Senkretizm New Age düşüncesinin hakim karakteristiklerinden biri senkretist 250 ve eklektik oluşudur. Bir yayınevinin Elements of…başlığıyla yayınladıkları serinin kitap adları New Age başlığı altındaki çeşitliliği de göstermektedir. Simya, Astroloji, Budizm, Hristiyan Sembolizmi, Yaratılış Miti, Rüyalar, Dünya Gizemleri, Feng Shui, Herbalizm, İnsan Potansiyeli (Human Potential), Meditasyon, Mistisizm, Doğal Büyü (Natural Magic), Kehanet (Prophecy), Psikosentez, Şamanizm, Sufizm, Taoizm, Aborjin Geleneği (Aborigine Tradition), Şakralar, Tanrıça, Kutsal Kadeh Geleneği (The Grail Tradition), Grek Geleneği, Kabalah, Görselleştirme, Zen. 251 New Age öğretilerinin heterojen yapısının en önemli sebeplerinden başında New Age düşüncesinde bu farklı din, kült, mistik öğretilerden unsurların modern batılı kültürel motiflerle biraraya gelişidir. New Age öğretilerini belirli bir başlık altında sınıflandırmayı güçleştiren durumlardan biri de hareketin eklektik ve senkretik karakteridir. New Age’ciler geleneklere, dogmalar, doktrinler ve davranış kurallarına muhalif olmakla beraber geleneklerden alıntılar yapmaktadırlar. Bu paradoksun ardında dini alanın özündeki

bilgeliğin deneyimlendiği inancı yatmaktadır. Ezoterik, gizli bilgelik, sırlı

geleneğin özü, çağları aşan bilgelik vs. ifadeler New Age’in gelenekten çözülen (detraditionalized) duruşunu göstermektedir.252 New Age öğretileri arasında Hristiyanlık ve yakın çağ Batı ezoterik geleneğinden unsurlar olduğu gibi Hinduizm, Budizm, Sufilik, Şamanizm, Amerikan Yerli inanışları, Popüler ve Hümanistik Psikoloji, evrimci-ilerlemeci dünya görüşü, ondokuzuncu yüzyıl sözde bilim (pseudo-science) uygulama ve anlayışlarından bazı unsurlar taşımaktadır. Bu öğretiler şu veya bu organizasyon ve grupta grubun muhatabı olan kimselerin ekonomik, kültürel durumuna, beklentilerine ve kurucularının geçmişlerindeki eğitim ve eğilimlerine göre 249

Shirley MacLaine, a.g.e. s.367. Richard Kyle, a.g.e. s.28 251 Steve Bruce, Religion in Modern Britain, Oxford University Press, 2002, s.105 252 Paul Heelas, a.g.e. s.27. 250

87

sözkonusu din ve kültürel yapılardaki çeşitli unsurların seçilmekte (eklektizm) ve farklı şekillerde biraraya getirilip kökenleri olan geleneksel din ve sektlerdeki ana hedef ve modellerden farklı, New Age hermenötiğine uygun yeni birleşimlere gidilmekte (senkretizm)dir. New Age’ciler tarihi yöneldiklerinde de farklı inanç ve dinlere yakınlık duyabilmektedirler. Bazıları Antik Hindistan veya Mısır ile; bazıları Avrupa’nın Hristiyanlık öncesi dinleriyle, bazıları ilk Gnostikler veya Hristiyan mistik geleneğiyle, Romantik Harekete, ezoterik, metafizik veya okült geleneklerle ilgilenebilmektedirler. IV. Spritüel Evrenselcilik New Age düşüncesinin senkretist ve eklektik karakteri New Age yazarlarının din ve spiritüellik anlayışıyla doğrudan bağlantılıdır. Görüşlerinde Hristiyanlıktan izler taşıyan New Age’in öncü figürlerinden Alice Bailey, tek din anlayışında da bu izleri yansıtır. Onun The Way of the Disciple adlı eserinde teolojileri, ibadet biçimleri, organizasyon ve seremonileri, hakikate yaklaşma metotları farklı da olsa büyük dinlerin üç temel yönleriyle birleştiklerini söyler. Bunlar, Tanrı’nın ve insanın doğasına dair ifadeleri, sembolleri ve belirli temel öğretileridir. İnsanlar bunu kabul ettiği ve tüm bölgeler ve ırklardaki aynı olan hakikatin bu içsel yapısını ayırt etmeyi başardıklarında Tanrı’ya tektipte olmasa da biraraya gelmiş evrensel din, ve Tek Kilise ortaya çıkacaktır.253 Evrende fiziksel, kozmik ve ruhsal yönleri arasındaki ilişkiyi enerji ile açıklayan John G. Bennet, farklı dinleri kullandığı terminolojiyle uyumlu bir şekilde aynı enerji veya “radyasyonun” farklı

“dalga boyuna” benzetmektedir. Buna göre her inanç kendi

karakteristik “dalga boyuna” sahip olduğundan diğerlerinin gerçekliği inkâr edilmemelidir. Yazar yine de birleştirici enerjinin kendisine göre en iyi hangi inanç ve öğretilerde ifade edildiği belirtmeden de geçemez; “Öyle zannediyorum ki Hristiyan İnancı ve Tekrardoğuş Öğretisi ve Dünyanın Tanrı tarafından kurtarılışı, en yakın ve en iyi şekilde merkezî Birliği ifade eder ve bu Birlik içinde bütün Sevgi Çalışmaları gelir ve tamamlanır” Bu ifadelerde hem bir seçim hem de diğer New Age öğretilerinde olduğu gibi yazarın anlayışının eklektik karakterini de yansıtmaktadır. 254

253

Alice A. Bailey’den akt. William Bloom (ed.) The New Age: An Anthology of Essential Writings, London: Rider, 1991, s.21 254 John G.Bennett, a.g.e., ss.137-138.

88

Yukarıdaki ifadelerden New Age’in Hristiyanlık içinde görülebilecek bir hareket olduğu sonucuna varmak acele verilmiş bir yargı olacaktır çünkü genelde New Age tüm dinlere eşit mesafede durmakta daha çok dinlerle batı biliminin birleştirilmesini savunmaktadırlar,

“...Doğu

ve

Batı

düşüncesi

daha

yüksek

bir

hakikatte

bütünleştirilebilir...”255 New Age yazarları arasında da dine veya herhangi bir dine yakınlık veya uzaklık dereceleri arasında değişkenlik bulunmakla birlikte genel olarak spiritüellik ve din arasını ayırt etmek eğiliminin varlığı görülebilir, “Pek çok insan ruhun dinsel alana girdiğini düşünmektedir, oysa ben ruhsallık ile din arasında açık bir ayırım yapılması gerektiği konusunda ısrarlıyım.”256 Spiritüellik geleneksel dinlerde dini kurumlar içine hapsedilmiştir: “Endüstriyelleşmiş Batı’da olan bizler artık atalarımızın yaşadığı veya kalan birkaç yerli toplumdaki deneyimlendiği şekilde spiritüel bir mevcudiyet (presence) duygusunun büyük ölçüde nüfuz ettiği bir toplumda yaşamıyoruz. Aksine yoğun bir şekilde materyalist ve indirgeyici bir kültürde yetişiyoruz. Yaşamın spiritüel boyutu, bir metafor veya en iyi ihtimalle bir mit, en kötü ihtimalde de batıl bir saçmalık olarak ele alınıyor. Böyle bir kültürde hayatın her yönüne yayılan spiritüel boyutun zengin deneyimi ve dili, dini kurumlardaki dindarlık (piety), teoloji ve inancın ifadeleriyle tanımlanmaktadır. Kiliselerimiz, sinagoglarımız ve tapınaklarımızda ruhla (spirit) hayvanat bahçesindeki seyirciler gibi karşı karşıya gelebiliyor, onun lütfu ve güzelliğini takdir ediyoruz ancak gizlice onunla vahşi doğada karşılaşmamaktan, dogmanın kafesleri ardında güvenli olmasından memnuniyet duyuyoruz

Oysa

çağımızın bize sunduğu lütuf kafeslerin açılması ve ruhun şehirlerimizdeki caddelerde, atölyelerimizin koridorlarında özgürce dolaşmak için kaçmasıdır. Veya belki de o, kafeslerden özgürleşen, vahşi yerleri keşfetmekte özgürleşmiş ve ruh ile onun doğal habitatında bir kez daha karşı karşıya gelecek olan bizlerizdir.”257 Tarihi dinlerin amacı da kişinin iç dünyası ile bağ kurmasını sağlamaktır. Çağdaş New Age’cilerden James Redfield ‘Tüm dinler...insanlığın yüksek kaynakla ilişkisini 255

James Redfield, a.g.e. s.168 Andrew Weil, Sekiz Haftada İdeal Sağlık, çev: Osman Akınhay, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 1997, s.35 257 David Spangler, Spirituality: The Eternal Search, The Seeker’s Guide. A New Age Resource Book, John Button and William Bloom (eds.) London: The Aquarian Press, 1992, s.41. 256

89

bulmasına ilişkindir. Ve tüm dinler içteki Tanrı’nın algılanmasından (perception) söz eder, bu algı bizleri doldurur ve olduğumuzdan daha fazlası yapar. Dinler liderleri, insanlara kendi içlerindeki bu yönü bulmalarına göstermek yerine onlara Tanrı’nın iradesini açıklamakla görevlendirildiklerinde yozlaşırlar’258 V. Öz-Tanrılık New Age öğretilerinde geleneksel dinlerdeki kişiötesi bir mutlak otorite, “uluhiyet” ve onu temsil eden ve/veya onun emirlerini insanlığa ileten bir izafi “otorite” aracı (geleneksel dinlerdeki peygamber örneğin) anlayışına yer olmadığı veya geleneksel dinlere daha yakın duran bazı gruplarda daha silik bir şekilde bulunduğundan, geleneksel dinlerde tabiat üstü Varlık ya da varlıklara yüklenen sıfatlar ve güçler kişilerin kendi iç dünyalarında, zihinlerinde veya ruhlarında konumlandırılmıştır. Yaratıcı Tanrı ile onun tarafından yaratılan insanlar arasında her zaman bir ayırım yapan, insanların temel olarak kötü olduklarını ve sadece kendilerini Tanrı’nın iradesi ve emirlerine adadıklarında iyi olacaklarını kabul eden Hristiyanlık için din, benliği kontrol etmek ve onu biçimlendirmek gerekmekteydi.

Tanrı ile yarattıkları arasında ayırım

yapmayan, tanrılığı tüm evrene yayılan bir güç, enerji gibi tasavvur eden ve kötülüğün sadece çevre ve koşulların sonucu olduğunu kabul eden New Age için ise beşeri benlik iyidir ve kutsaldır. Günah düşüncesi yerini insanın açığa çıkarılmayan potansiyeline, Tanrı’ya bağlılık, kulluk düşüncesi ise gittikçe içsel farkındalığa bırakmıştır. Dua ve meditasyon gibi disiplinlerin sezgisel arayışı isyankar “düşük doğa”dan (lover nature) çok insanın içindeki büyük potensiyel üzerine yoğunlaşmıştır.259 Tüm hakiki vahiyler/ilhamlar (revelations) da bilincin yüksek boyutlarından doğmakta ve insanın içindeki potansiyelleri açığa çıkarmaktadır. 260 Bu durumda spiritüel yolculuğun amacı da insanın kendi hakiki merkeziyle temasa geçmesidir. 261 Mükemmellik ‘ego’ veya ‘düşük benlik’, ‘müdrike’ (intellect) veya ‘zihin’ olarak bilinen sosyalleşmiş benliğin ötesine geçmekle bulunur. New Age’in lingua francasında (ortak dilinde) kişi, temelde spiritüeldir ve ‘Ben’liği (self) deneyimlemek ‘Tanrı’, ‘Tanrıça’, ‘Kaynak’, ‘Mesih

258

James Redfield, a.g.e. s.274 Peter Spink, Spiritual Man in a New Age, London: Darton, Longman and Todd, 1980, s.47 260 David Spangler, Revelation: The Birth of A New Age, San Francisco: The Rainbow Bridge, 1977, s.175 261 Steve Bruce, “The New Age and Secularisation”, Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe & Marion Bowman (eds.) Edinburgh: Edinburgh University Press, 2000, s.227. 259

90

Bilinci’, ‘İçsel çocuk’, ‘kalbin yolu’, ‘içsel spiritüelliği’, ‘Yüksek Benliği’ de aynı zamanda deneyimliyor olmaktır.262 Benliğin böylesine önem kazanması, gündelik yaşam için gereken hükümler, kararlar ve seçimlerin‘sezgi’ veya ‘iç ses’ yoluyla ‘birey’in yine kendi kendisini rehber kıldığı bir benlik etiğinin (Self-ethic) New Age’de ortaya çıkmasını sağlamıştır.263 “Kova Çağı’nda Mesih’in vadettiklerinin gerçeğe dönüşmesi için, daha da ileri gitmemiz gerekiyor. Kendimizi hakikaten kendimize karşı sorumlu ve Yüksek Benliklerimiz tarafından sağlam biçimde idare edilen bir duruma getirdiğimizde, kendi içimizdeki Tanrı’yı tanıyacak ve her zaman her yerde onda olacağız.” 264 Mükemmelliğin alanı içinde yer alan bedensel ve zihinsel sağlığını iyileştirmesi, Yüksek Benliğin potansiyelini ortaya koyması insanın içinde var olan ancak toplumsal şartlanmalar ve engelleyici kişisel inançlar sebebiyle farkına varılmayan bu gücün açığa çıkarılmasına bağlıdır. Bunun için kristaller, doğal taşlar gibi materyallerden, duyu dışı ruhsal varlıklardan, diğer gezegenlerdeki ileri teknoloji sahibi spiritüel bakımdan gelişkin varlıklardan (UFO) ve ölmüş kişilerin ruhlarından yardım alınabildiği gibi farklı meditasyon biçimleriyle doğrudan zihnin kendisi bir alet olarak kullanılır. New Age içinde “Öz- Gelişim” (Self-development), geliştirilmeye

açık

“Öz-gerçekleşim” potansiyelin

(Self-realisation)

mevcudiyeti

çalışmalarının

varsayılmaktadır.

arkasında

Tanrı’nın

bu

gücünün

sınırsızlığına benzer şekilde insan gücünün de sınırlarının çizilemeyeceği ama sadece tecrübe ile sonsuzca geliştirilebileceğine inanılır: “.....sizin dogmatik dinleriniz insanlık için çok kısıtlayıcıdır. Çünkü onlar dışsal bir otoriteye kayıtsız şartsız uyulmasını talep ederler. Siz Tanrı’sınız. Tanrısal yücelikte olduğunuzu biliyorsunuz ama bunu sürekli aklınızda tutmak ve ona göre davranmak zorundasınız.”265 Dışsal otorite ileri düzeyde gelişmiş de olsa dünya dışı varlıklar da olamaz; “İnsan ruhlarının sırf uzayda yolculuk yapabildikleri için dünya-dışı varlıkları kendilerinden daha yüksek ve ileri görmeleri talihsizlik olur. Çünkü, senin de anladığın gibi, her ruh kendi kendisinin Tanrı’sıdır. Ben’in dışında hiçbir şeye ya da hiç kimseye tapmamalısın. Çünkü sen Tanrı’sın. Ben’i sevmek Tanrıyı sevmektir. Aslında bazı dünya-dışı varlıklar ne kadar ilerlemiş olurlarsa olsunlar, Ben’i ve Tanrı-gücünü bazı

262

Paul Heelas, a.g.e. s.19 Paul Heelas, a.g.e. s.23 264 Lorna St. Aubyn, New Age: Yeni Çağ Akımı, çev. Nuray Mines-Ercan Arısoy, İzmir: Ege Meta Yayınları, 1998, s.115. 265 Shirley MacLaine, İçimdeki Yolculuk, çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yay. 1995, s.233. 263

91

insanlardan daha az severler”266 Bir New Age medyumu olan J.Z.Knight’ın kanallık yaptığı Ramtha adlı varlık da benzer bir açıklama yapar: “Tanrı, hayatın bütünlüğü, sonsuzlukta atan nabzı, genişlemesi, evrimleşmesi ve sürekliliğidir....Bir amaca ya da ideale ulaşıp durmayan, ancak devamlı hayatı yaratan sınırsız düşünce sürecidir –düşünceden ışığa ve maddeye...Tanrı, her şeyin özüdür. Daima değişen, daima yaratan, daima genişleyen ve daima olan dürtüsel güçtür... “Tanrı”, her şey olan, her şey olmuş olan ve her şey olacak olanı belirtmek için kullanılan bir sözcüktür...Peki, Tanrı olabilmek için başlangıç noktasını nerede bulursunuz? İçinizde! Çünkü siz Tanrı’nın imgesisiniz, Tanrı’nın kopyasısınız. Siz olan öz, sürekli evrimleşen, daima değişen, daima yaratan, daima “olan”dır. Siz düşüncesiniz, ışıksınız, elektrumsunuz, şekilsiniz. Siz saf enerjisiniz, korkunç güçsünüz, nabız atan duygusunuz, yüce düşüncesiniz. En yüksek zeka, en yüksek güç, en yüksek değer, kutsallık ve yücelik diye algıladığınız her şey sizsiniz. Siz kimsiniz? Siz “tanımlanabilen Tanrı”sınız. Tanrı, asla sizin harika varlığınızın dışında tanımlanamaz. Buna kalkışmak bile kendinize karşı haksızlık olur.”267 Yapılması gereken şey de insanın Tanrılığını bilmesidir: “Şimdi yapmanız gereken şey, kendiniz olmaktır – yani Tanrı: sürekli... kesin...yüce...BEN. Yenmeniz gereken tek illüzyon, O olma yeteneğinizin olmadığı illüzyonudur. Bu illüzyondan nasıl kurtulabilirsiniz? Sadece düşünce sürecinizden onu çıkarıp atarak. Düşünce ve duyguda ne yaparsanız o realitedir...Ne olursan ol, kendini sev. Kendini sev! Sonsuz olduğunu, Tanrı olduğunu bil. Bil! Hisset! Bu düşünceyi yaşa. Sizi binlerce yıldır koruyan içgüdüsel kökeniniz, ölümlü yerine ölümsüz olduğunuz, sınırlı insan yerine sınırsız Tanrı olduğunuz bilinciyle karşılaştığı zaman, ruhunuz bu sınırsız düşünceyi bedeninizin hücresel kütlesine taşıyacak ve hücresel kütle zafer şenliği yaşayacak....İçgüdüsel varoluşu yüzünden kuşkucu ve temkinli olmak zorunda olan bedeninizin hücreleri artık sınırsız Tanrı ile dolacak. Ve böylece bedeninizin maddesi de Tanrı-Ben ile uyum içinde birleşebilecek.”268

266

Shirley MacLaine, Sevginin Sonsuz Dansı, çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yayınları, s.379. Steven Lee Weinberg ve diğerleri (Yay.Haz.), Ramtha: Yeniden Dünyaya Döndü ve İnsanlığı Derinden Sarsacak Açıklamalarına Başladı, çev. Nil Gün, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1990, s.48 268 Steven Lee Weinberd ve diğerleri (Yay.Haz.), a.g.e.s.180 267

92

“Yaratıcı’nın imajı ve suretisiniz siz...Tüm Bilgelik ve Güç sizinle ifade edilmiş. Sizin gerçeğiniz bu. Gerçek Benlik bu... Kendi gerçek Ben’inin, içindeki Yüce Güç’ün farkına varan insan olanaksız denen şeyi başarabilir.”269 İçsel huzur da kişinin Tanrı olduğunu anlamasından geçmektedir; “Dışarıdaki huzur içsel huzurdan kaynaklanır. İçsel huzur da hepimizin Tanrı olduğumuzu anladığımızda oluşur....İç Ben’iniz Tanrı olduğunuzun bilincinde. Ama bununla birlikte, diğer herkesin de Tanrı olduğunu anlamadığınızda zıtlık ortaya çıkar....Her biriniz kendi ruhunuzun efendisi olmak, yanı Tanrılığınızı idrak etmek zorundasınız.”

270

Kişinin kendi ruhu veya yüksek

benliğinden rehberlik almasında en faydalı tekniklerden (techniques) biri ise düzenli meditasyon uygulamasıdır. 271 Benliğin Tanrılığı ona, kendi kaderini tayin etme ve dış gerçekliği oluşturma güç ve yetkisini de vermektedir, “...Herbirimiz sürekli kendi sübjektif gerçeklik deneyimlerimizi yaratmaktayız. Kendimizle, başkalarıyla ve hayatla ilgili en derin inançlarımız dış gerçekliği algılama biçimimizi, kendimize çektiğimiz ve çekildiğimiz insanlar, olaylar ve durumların çeşidini belirlemektedir.”272 Benliğin Tanrılığı onun istek, irade ve düşündüklerinin de Tanrı’nın istek, irade ve düşüncesi dolayısıyla da yaratısı olmasını sağlar. “Kendi yüce iradenizden başka “Tanrı’nın takdiri” diye bir şey yoktur...Tanrı sizden ayrı değil. Siz ve O bir ve aynısınız! Sizin isteğiniz onun isteğidir. Sizin yapmak istediğiniz, “Allah’ın Takdiri” dediğiniz ilahi iradedir. Asla kaderle çelişki içinde değilsiniz; çünkü, kader önceden çizilmemiştir. Bütünüyle sizin tarafınızdan çizilmiştir. Düşündüğünüz her şey gelecek anlarınızı yaratır. İçinde bulunduğunuz şu an, daha önceki anlardaki düşüncelerinizin ürünüdür yalnızca. Bu Tanrı’nın bilimidir.”273

269

Jack Ensign Anderson, %100 Düşünce Gücü, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1997, s.38. Anderson ve kitabı kişisel gelişim çalışmalarında sıkça atıf yapılan isimlerden birisidir. 270 Shirley MacLaine, a.g.e. s.376. 271 Corinne McLaughlin’den aktaran William Bloom (ed.) The New Age: Anthology of Essential Writings, s.55 272 Shakti Gawain, The Path of Transformation: How Healing Ourselves Can Change The World, Mill Valley, CA: Nataraj, 1993, s18. 273 Steven Lee Weinberg ve diğerleri (Yay.Haz.), a.g.e. s.119

93

“Bize hiçbir şey empoze edilmemiştir. Ancak hayatımızın ıstırap dolu ya da zor geçmesini bizler gerekli görmüşüzdür. Ve dünya üzerinde sahip olduğumuz anlayıştan çok daha geniş bir anlayış içindeyken, o tecrübeleri belli dönemler yaşamayı kabullenmişizdir.”274 “İç benlik”,

“Yüksek Benlik” ya da “Yüce Güç” denilen bu güç sadece

deneyimlerimizin biçimini tayin etmemekte aynı zamanda Tanrı ile de ortak bir şekilde evreni de yaratmaktadır: “Bu anlayış bizi New Age felsefesinin en tartışmalı kavramına getirmektedir: Tanrı’nın içimizde olduğu ve bu sebeple her birimizin Tanrı’nın bir parçası olduğu inancı. Ayrılık olmadığından her birimiz Tanrı benzeriyiz (Godlike) ve Tanrı her birimizdedir. Bizler Tanrı’yı tecrübe ederiz Tanrı da bizimle tecrübe eder. Bizler kelimesi kelimesine (literally) Tanrı enerjisinden yapılandık bu yüzden yaşamda istediklerimizi yaratabiliriz çünkü her birimiz Tanrı’nın evreni var eden enerjisiyle birlikte yaratırız”275 Tanrı, önce düşüncede yarattığı gibi daha doğrusu o bizatihi düşüncenin de kendisi olduğu için, Tanrı benzeri olan İnsan da düşüncesiyle yaratır: “Tanrı, düşüncedir –tüm düşüncelerin gerçeğidir. Ve Tanrı’nın harika olan yanı, yasasız olmasıdır. Çünkü eğer Tanrı’nın yasaları olsaydı, o sınırlı olacaktı. Ama Tanrı sınırsız olduğu için, kendi sınırsız düşüncesine ve gerçeğine seçenekler tanır. Tanrı her birinize, kendi bireyselliğinizi geliştirecek gerçeği kabul etme ve yaratma özgürlüğü vermiştir –yani kendi arzu ve olgunlaşma sürecinize uygun olan gerçeği algılamanız için. Düşüncede hangi gerçeği yaratırsanız yaratın, Tanrısal yaşam o olacaktır.”276 VI. Hermenötik Yeniden İnşa (Hermeneutic Reconstruction) Hermenötik çalışmalarında anlam, hermenötik bir dairede, anlamını parçalardan alan bütün ile bütüne yalnızca bütüne referansla anlaşılabilir olan parçanın hermenötik bir çevrede karşılıklı etkileşiminden kavranabildiği ifade edilmektedir. Bütünün anlamı bireysel parçaların anlamından doğmakta, yaşamlarımızı değiştiren bir olay veya deneyim daha önce anlamlı gelen bir şeyi anlamsız kılmakta veya geçmişte anlamsız olan bir deneyim geçmişe

274

Lorna St. Aubyn, a.g.e. s.27-28. Shirley MacLaine, Going Within: A Guide for Inner Transformation, Bantam Books, 1990, s.100 276 Steven Lee Weinberg ve diğerleri (Yay.Hz.) s.127 275

94

bakışta anlamlı gelmektedir. Bu durumda anlam veya anlamsızlık bağlamsal olmakta yani bağlam içinde belirlenmektedir.277 New Age hareketinin öğretileri, New Age hermenötik dairesi içindeki yazarlar, profesyoneller, dinleyici/izleyiciler, müşterilerin oluşturduğu okuyucu-yorumcular tarafından biçimlenmekte, yorumlanmaktadır. New Age hermenötiğinde farklı geleneksel dinlerden unsurlar geleneksel anlam dünyalarının önce dışına çıkarılarak bağlamlarından soyulmakta (decontextualism) sonra New Age öğretilerinin temel hermönetiğine uygun şekilde yeniden yorumladıktan sonra New Age öğretileri arasına katılmaktadır (reconstruction). New Age’in doğu ruhsal öğreti ve uygulamaları veya sufi ayinleriyle ilgili yaklaşımı da aynı hermenötik yeniden inşa sürecinden geçmiştir. 278 Bireyler New Age inançlarının plastik (plastic) niteliği ve esnekliği (flexible) sebebiyle onları değiştirebilmekte (modify) bireysel ihtiyaçlarına uygun olararak kişiselleştirebilmekte ve deneyimlerine yeni anlamlar verebilmektedirler.

279

Özellikle dinlerin mistik boyutları New Age’in özgün söylemiyle uyuşacak veya en azından New Age hermetöğine katılacak özellikle ibareler ve ifadeler taşıdığından yeniden inşa işlemine uygun unsurlar sağlayabilmektedir. Bunun en bariz örneği Tanrı ile vecd hali içinde yaşanan mistik birlik deneyiminden söz edilen ifadelerdir. Hristiyanlıkta İsa’nın İncil’deki “Ben ve Baba biriz” ifadesi, tasavvufta Hallac-ı Mansur’un “Enel Hak” (Ben Hakkım) deyişi New Age’in kişi benliğinin Tanrılığına ilişkin yaklaşımı içerisinde kendine dayanak bulmaktadır.280 New Age söyleminin temel unsurlarından biri dini deneyimin bağımsızlığıdır. Aşkın gerçekliğin içsel boyutu olan deneyim, Hristiyanlıkta ve diğer tarihi dinlerde tamamen öznel bir tarzda duygusal veya estetik bir deneyim sözkonusu değildi. Grup desteği olmaksızın bir deneyim imkansızdı ve bu yüzden de bireysel dini deneyim topluluktaki diğer kimselerin deneyimleriyle kontrol edilmeliydi. Topluluğun bilmediği deneyim sahibi olan kişinin bu 277

Richar E. Palmer, Hermeutics: Interpretation Theory in Schleiermacher, Dilthey, Heidegger and Gadamer, Evanston: Northwestern University Press, 1969, s.118 278 New Age’in geleneksel, tarihi dini/mistik unsurları New Age hermenötiğine uygun bir biçimde önce kendi bağlamının dışına çıkarma sonra New Age hermenötiğine uygun şekilde yorumlaması işleminin tarihigeleneksel dinlerin içinde kalınarak da gerçekleştirilen modern yorum biçimlerinde de kullanılan hermenötik bir inşa olduğunu düşünmekteyiz. New Age’i diğerlerinden ayrıştıran ve ona özgünlüğünü veren unsur yorumlarında kullandığı dilsel ve teorik referansları ile yoruma dahil ettiği alanın zenginliği ve çeşitliliğidir. 279 Stephen M. Clark, “Myth, Metaphor and Manifestation: the negotiation of belief in a New Age community”, Perspectives on the New Age, James R. Lewis and J. Gordon Melton (Eds.) Albany: State University of New York Press, 1992 s.104 ve Sarah M. Pike, a.g.e. s.26 280 Peter Spink, Budizm ve Hinduizm’deki benlik (self) farkındalığına İslam mistisizminde de bulunduğunu ve Hallac-ı Mansur’un vecd halinde benliğini deneyimlediğini ve bu deneyimi “Ben Tanrı’yım” şeklinde ilan ettiğini ifade eder. Bkn. Peter Spink, Spiritual Man in a New Age, London: Darton, Longman and Todd, 1980, s.33

95

deneyimine diğerlerinin katılmayışı ile dini deneyim tarihte herhangi bir anlam kazanmadan yok olurdu. 281 Daha ondokuzuncu yüzyıldan başlayan alternatif spiritüel akımlarda ise dini deneyimin meşruiyeti için grup dayanışması aranmamaya, deneyimin kişide bıraktığı gerçeklik etkisinin yeterli olduğu kabul edilmeye başlanmıştı. Bunun da ötesinde Emerson gibi yazarlar deneyimin karşısında herhangi bir metin ve doktrinin bir değeri olmadığını söylemişlerdi. Hermenötik yeniden inşa en tipik örneği reenkarnasyondur. Başta Hinduizm olmak üzere uzak doğu dinlerinin genelinde yaygın bir dini doktrin olan reenkarnasyon New Age öğretileri arasına etik tazammunlarından ve reenkarnasyon sürecinin doğu dinlerindeki şematiğinden arındırılmış bir şekilde katılır. Bu dinlerde hayvan veya insanüstü varlıklar reenkarnasyon şemasında yer almaktayken ve kişilerin ahlaki ve dini yükümlülüklerini yerine getirmeyişlerine göre ceza veya ödül niteliği kazanansa da New Age reenkarnasyon anlayışında çeşitli varlık biçimleri ve topluma nüfuz eden ilerleme süreciyle de uyum içinde sürekli bir gelişme basamağı olarak ceza yönü dışarıda bırakılmış tıpkı modern Teosofideki gibi olumlu bir süreçtir. Oysa Hinduizm ve Budizm’in resmi öğretilerinde reenkarnasyon esasen olumsuz bir şeydir ve aydınlanmaya ulaşmak kişinin sonunda “yeniden doğum çemberi”nin tiranlığından özgür olması ve artık bedende yeniden doğmaya ihtiyacı kalmaması anlamına gelmektedir. 282 İslam’da ve İslam mistisizmi, diğer bir deyişle tasavvuftaki bereket kavramı New Age terminolojisinde sıkça kullanılan enerji kavramıyla açıklanır ve “Gizli vücut enerjilerinden” biri, özel bir “enerji” formudur ve bu enerji formları hakkında Batılıların bilgisi elektriğin keşfedilip kullanılır hale getirilmesi öncesinde fiziğin bilgi düzeyiyle karşılaştırılır.283 İngiltere’den 19. yüzyıl başında Amerika Birleşik Devletlerine göç eden Hindistan’daki sufi çişti tarikatına mensup bir aileden gelme Pir İnayet Han da geleneksel tarikat yapısını değiştirip New Age özellikleri taşıyan grubunda İslam mistisizmi ile ilgili sunumunu New Age kavramlarıyla yapmıştır. 281

Robert N. Bellah, Beyond Belief, Oxford: University of California Press, 1991, s.199-200 Olav Hammer, “Contradictions of the New Age”, The Encyclopedic Sourcebook of New Age Religions, James R. Lewis (Ed.), New York: Prometheus Books, 2004, s.413-414. ve ayrıca Wouter J. Hanegraaff, The New Age Movement and the Esoteric Tradition, Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times, Roelof van der Broek ve Wouter J. Hanegraaff (Ed.), New York: State University of New York, 1998, s.377. 283 Robert E. Orstein, Yeni Bir Psikoloji. çev. Dr.Erol Göka-Feray Işık, İstanbul: İnsan Yayınları, 1992, s.157158. 282

96

New Age hermenötiği Amerikan kızılderililerili inanışlarının adaptasyonunda da kullanılmıştır. Amerikan Yerlisi olmayan New Age’ciler yerli kıyafetleri, çadırları ve diğer bir takım görsel unsurları ve Buhar Klubesi (Sweat Lodge-Yerli inanışındaki arınma yöntemi Ş.B.), Yerli ilahileri ve Yerli danslarını uygulamalarını Amerikan tüketim ideolojisiyle birleştirip sunmaları bazı yazarları bu olguyu tanımlamak için New Age Native Americanism (New Age Yerli Amerikancılık) türünden bir ifadeyi kullanmak zorunda bırakmıştır.284 New Age hareketi ile geleneksel Hristiyanlık arasında da temel bir hermenötik problem vardır. New Age bireysel yorumu tam manasıyla onaylamaktayken Hristiyanlık az veya çok kurumsal metinlerce (canonically) belirlenmiş inanç sistematiği ortaya koymaktadır. Hristiyanlığın tarih içinde sapkınlıkla suçladığı bazı grupların öğretileri New Age şemsiyesi altında varyantları ve permutasyonlarıyla benimsenmiştir285 Aşağıdaki şema Groothuise göre New Age inançlarını göstermektedir: 286 Tablo 2 New Age İnançları

1. Metafizik

2. Epistemoloji 3. Etik 4. İnsanların Doğası 5. Beşeri Problemler 6. Beşeri Problemlere Yanıt 7. Tarih 8. Ölüm 9. Din Anlayışı

New Age Tanrı dünyadır, panteizm Tanrı gayrişahsidir (impersonel) / gayri ahlaki (amoral) Her şey ruhtur / bilinçtir, monistik İnsan herşeydir, hakikat içindedir Otonom ve duruma özgü (situational) Spiritüel varlık, uyuyan Tanrı Hakiki potansiyelin bilinmeyişi Bilincin değişimi Döngüsel Yanılsama, bir sonraki hayata giriş (reenkarnasyon) Hepsi tek noktaya işaret eder (senkretizm)

284

Laura E. Donaldson, “On Medicine Women and White Shame-Ans: New Age Native Americanism and Commodity Fetishism as Pop Culture Feminism”, Signs, The University of Chicago Press, Vol. 24, No.3 (Spring, 1999), s.677 vd. 285 Michael York, “New Age in Britain: An Overview”, Religion Today, A Journal of Contemporary Religions, Vol.9 Num.3 Summer 1994, s.17 286 Daren Kemp, New Age: A Guide. Alternative Spiritualities from Aquarian Conspiracy to Next Age, Edinburgh: Edinburgh University Press, 2004, s.52 Kemp, Douglas R. Groothuis’in, Unmasking the New Age, Leicester: InterVarsity Press, 1986, s.167’den tabloyu değiştirerek almıştır.

97

Philip C. Lucas’ın New Age ile ilgili ayırt edici nitelikleri ise şunlardır:287 1) Dünya ve üzerindeki insanların radikal bir spiritüel dönüşümün eşiğinde olduğu inancı. Bu dönüşüm insanın bilincinde başlayacak ve insanlık ailesinin birliği ve insan türüyle doğal dünya arasındaki yakın ilişkinin bulunduğunun farkındalığına yol açacak. 2) Yoga, çeşitli meditasyon biçimleri, kristal şifacılık, makrobiyotik, reenkarnasyon, Batı ezoterik geleneği, tantra ve trans kanallığı da içeren spiritüel inançlar ve uygulamalar kadar şifa veren geniş bir terapi dizisinin eklektik kabulü. 3) Etkili bir toplumsal dönüşümün ön şartları olarak bireysel hedef ve ilhamların gerçekleştirilmesi üzerine yoğunlaşan bir kendini destekleme (self-empowerment) etiğinin benimsenmesi 4) Hem spiritüel hem maddi bakımdan beşeri koşulları kapsayan daha yüksek bir sentezde dini ve bilimsel dünya görüşlerini uyuşturma arzusu. Hermenötik yeniden inşa geleneğin unsurlarına ayrıştırılması/geleneksizleşme (detraditionalisation) terimiyle ifade edilen dönüşümün dil düzeyindeki ifadesidir. Geleneksizleşme modern dünyada ‘geleneksel’ zihniyet modellerinden uzaklaşmayı ifade eden bir terimdir. Bu sürecin en önemli noktalarından birini otoritenin kişi ‘dışından’ kişinin ‘kendisine’ doğru içselleşmesi (internalization), bireyin üzerinde ve ötesinde olan ve ona ilham veren otoriteden ben’in deneyimiyle sağlanan ilk elden ruhsal bilginin otoritesine dönülmesidir. Geçmişden gelen ve yalnızca ‘dışsal’ olan herşeyi reddetmek geleneksizleşen dinde inanç her birey tarafından şu anda ve şimdi edinilen ve herhangi bir daha yüksekte benliği aşan bir otoritenin adına olmadan her birey tarafından edinilen bilgi ve bilgelikte kendine yer bulur. Kurumsallaşmış formlar, inançlar ve ayinlerle karakterize olan gelenekselleşmiş dinin aksine geleneksizleşmeye maruz kalmış dinsellikler doktrin, dogma, etik emirler ve gelenekle ilişkili anlatılar içermezler, insanların ‘dışarıda’ gerçekleştirecekleri ibadetleri organize etmeye hizmet eden kilise veya camiler yerini gayri-resmi ve geçici yüzleşmelere bırakır. Belirli bir dini organizasyona aidiyet ve belirli bir ibadet biçimini izlemek yerine kişinin 287

P.C. Lucas, “The New Age movement and the Pentecostal/Charismatic revival: Distinct yet parallel phases of a fourth great awakening?”, Perspectives on the New Age, J.R.Lewis and J.G.Melton (ed.) Albany: State University of New York Press, 1992, s. 192.

98

ruhsal alemle temas kurmakta izleyeceği ayin veya mitleri seçmekte onu özgür bırakan kişinin kendi içindeki otoriteye uyması sözkonusudur. Doğu dinlerinin ondokuzuncu yüzyıl sonu ve yirminci yüzyılların başlarında Batılılara çekici gelmesinin bir başka sebebi Batılıların bu dinleri bilimi ve entelektüel, felsefi açıdan güç standartları reddetmeyi gerektirmemesi ve ruh (spirit) alemi ile din dışı (profane) alem arasında bir ayırım yapmayışlarını görmeleridir. “Herşey Brahman”dır veya Herşeyin Budist Boşluğu gibi doğu dinlerinden anlayışlar Batılılar için Hristiyanlığın ayırdığı insan yaşamının tüm yönlerini kucaklamanın imkanını vermekte kısaca ahlakçılık (moralism) olmaksızın spiritüel olunmanın yolunu sunmaktaydı. 288 Theodore Roszak ise hintli bazı hocalardan ve kitaplardan yaptığı alıntılarla ahlaki faaliyet ile mistik deneyim arasındaki ilişkinin batılıların sandığından çok daha kökten bir ilişkisi olduğunu ifade etmektedir.289 Aşağıdaki tablo geleneksel din ve gelenekten arınan dinsellikler arasındaki farklılıkları göstermektedir:290

288

Jacob Needleman, Introduction II, Modern Esoteric Spirituality, Faivre, Antoine ve Jacob Needleman (Ed.), New York: Crossroad, 1995, s. xxvii. 289 Theodore Roszak, Bilincin Evrimi, s.215, 224 vd. 290 Linda Woodhead and Paul Heelas, Religion in Modern Times, Blackwell, 2000, s.342 vd. yararlandık.

99

Tablo 3. Geleneksel ve Gelenekten Çözülen Dinsellik Düzeyler

Geleneksel Din

Gelenekten Çözülen Dinsellik/Spiritüellik

Dini Otorite

Kişi dışında

Kişinin içinde

Kutsal

Otoritenin belirlediği

Kişinin belirlediği, seçtiği

Etik

İlkeler-Kurallar-Yasaklar

Kişisel mutluluk, huzur, başarı

Bilgi

Kutsal metin/dini kurumca sağlanmakta Kişinin doğrudan deneyimiyle veya ona referansla açıklanmakta edindiği veya onayladığı

İnsan Doğası

Pozitif ve negatif unsurların bileşkesi

Pozitif unsurlar ağır basar

Dünya Sonrası

Cennet ve Cehennem

Ruhsal evrim sırasında istasyon (durak), okul

Gündelik Hayat

Emir ve yasaklar

Sağlık ve hastalık, başarı ve başarısızlık, huzur ve huzursuzluk

Ayin ritüeller

geçilen

ve Kutsal metin ve dini kurum tarafından Kişinin ihtiyaçları, beklentileri ve belirlenir koşullarına uygun olarak icat veya modifiye edilir

Yeni spiritüel akımların Japonya’da yayılımı sırasında Japonca’dan aldıkları terminolojiyi kullanma biçimleri de tipik örneklerden biridir. Sözkonusu akımlar Japonca’daki “hayat gücü” veya “spiritüel enerji” anlamına gelen ke (ki diye okunuyor) ye gönderme yapmaktadırlar. Japonca’da hayat gücünün kaybı anlamına gelen kegare ve bu hayati ilkenin yeniden kazanılması ketsukedir. Yeni dini akımlar, bireylerin gündelik yaşamlarında kaybettikleri spontanlık ve özgürlüğü deneyimleyebilmeleri için ketsuke ritüel ve festivalleri düzenlemekte ve onlara, daha geniş toplumsal sistemin talep ettiği uyumun baskısı olmaksızın ve belirli bir inanç sistemine bağlanmayı gerektirmeksizin bir dini deneyim yaşama imkanı sunmaktadırlar.291

291

Mark R. Mullins, “Japan’s New Age and Neo-New Religions: Sociological Interpretations”, Perspectives on the New Age, James R. Lewis and J. Gordon Melton (eds.) Albany: State University of New York Press, 1992, s.243-244.

100

New Age hermenötik dairesi içinde fizik ve spiritüelin bütünlüğü, iç içeliği geleneksel din ve mistik akımların inanç ve uygulamalarını da bu perspektif içinden yeniden yorumlama, yeniden okuma yapmaya yöneltmiştir. Bilimsel söylemden ödünç alınan ‘yüksek frekanslar’, ‘titreşimler’, ‘enerji bedenler’ gibi yarı bilimsel dil New Age’cilerin teorilerini seküler dünyanın gözünde daha makul kılarak onlara meşruiyet sağlamaktadır. 292 Dinler tarihçisi Olav Hammer, Tarihin bu noktasında, doğru yorumlandığı takdirde “bilimsel araştırmanın” rasyonel bilim ile din arasındaki ikilemi çözme teşebbüsü için en elverişli yollardan birini sunduğunu söylemektedir. Hammer bu ifadesinin gerekçesini modern dönemde, deneyimle titizlikle inşa edilen bilgi karşısında “vahyin” (revelation) önceliğinin kalmaması ve çağdaş bilimin en güçlü meşruiyet kaynağı olmasıyla açıklamaktadır. Bu yüzden ezoteristler ve New Age vizyonunu paylaşanlar bilimle mücadele etmek yerine onu yeniden yorumlamaktadırlar. 293 Bilimin yorumlanmasının bir diğer sebebi Durkheim’in de çok önceden öngördüğü gibi onun parçalı (fragmentary) ve tamamlanmamış (incomplete) yapısı ve ilerlemesine rağmen asla tamamlanmayacağı oysa hayatın durmadığı ve hayatın talepleri ve hayati ihtiyaçlarının bizleri sevkettiği yerlere bilimin onay vermemesidir.294 New Age grup ve kişileri arasında dinlerin ve mistisizmlerin ritüellerini terapi amaçlı kullanma bu noktada çok belirgindir. Amerikan banliyölerinde yapılan bir araştırma, şehirdeki mukabilleri gibi sağlığın, hastalık ve şifa bulmanın bu bölgelerde yaşayan insanlar için gündelik yaşamlarında bireysel etkililik ve güç, anlam ve vicdani düzeylerine ilişkin dışavurumlar haline geldiğini göstermektedir. Kişinin sağlık durumu onun spiritüel anlayışı ve gelişiminin ölçüsü haline gelmiş, iyileşmeyle ilgili metaforlar, insan yaşamının fiziksel, zihinsel ve spiritüel boyutlarını kapsayan holistik bir benlik kavramı üzerine inşa edilmiştir. Araştırma, Beckford’un yeni dini hareketlerin takipçileri tarafından kişisel destek (empowerment) kaynakları olarak algılandığı iddiasını güçlendirmektedir. 295 Bu sebeple dinlerin, özellikle paradoksallığı, çok anlamlılığı, bireysel uygulama imkanına sahip oluşu, kendi hermenötik dairesi dışında anlam boyutu müphem kalışıyla New Age hermenötiği içine dahil edilebilecek bir gevşekliği olan mistik öğreti ve uygulamaları New Age’in sağaltım/şifa kalıpları içine konulabilmekte, meditasyon, yoga, İslam mistisizminin zikir ve semaları, 292

Sarah M. Pike, a.g.e. s.151 ve Mikael Rothstein, “Science and Religion in the New Religions”, New Religious Movements, James R. Lewis (ed.) Oxford University Press, 2004, s.111-112. 293 Mikael Rothstein, a.g.e. s. 112 294 Emile Durkheim, The Elementary Forms of the Religious Life, trans. Joseph Ward Swain, London: George Allen and Unwin, 1982, s.431 295 Michael York, The Emerging Network: A Sociology of New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995, s.41.

101

kabala metaforlarını da hem kişisel gelişim ve kişinin Tanrı benliğiyle iletişiminde hem de psiko-fiziksel rahatsızlıkları, huzursuzlukların giderilmesinde bir alternatif tıp yöntemi gibi kullanılmaktadır: “Batı kültürü için özel olarak uyarlanmış popüler modern meditasyon teknikleri,

meditasyonun

stres

azaltıcı

tarafını

vurgulama

eğilimindedirler...düzenli

meditasyon yapanlarda gerilim ve anksiyetenin kayda değer seviyede azalması, meditasyonun modern uygulayıcılar için son derece yararlı olduğunu kanıtlamıştır; artık kişiler bu sonuçların, farklı beyin dalgalarını ölçen elektrikli cihazlarca kanıtlandığını bilmenin rahatlığına sahiptirler.”296 Don Cupitt, “dini deneyim”, “mistisizm” ve “spiritüellik” gibi şeylerin sanıldığından çok daha yakın tarihli icatlar olduğuna dikkati çekmekte ve onaltı ve onyedinci yüzyıllardan (veya muhtemelen de ortaçağın sonundan) başlayarak herşeyin özne etrafında yeniden inşa edildiği (reconstruction) ve bireyin gündelik hayatına uygun terimlerin yeniden tasvir edildiğini (redescribed) ifade etmektedir. Modernitenin başlangıcında Luther ile kurtuluşun kişisel inanma eylemine dayandırılması, benim için (for me), kendi adıma (on my behalf) gibi tabirlerin yaygınlaşması, dogmanın eski objektif çerçevesinin bireyin dini yaşamı ve deneyimi içine çekilmesi sürecinin yaşandığının göstergeleridir. 297 Liberal Protestan inancı kilisenin harici otoritesine bağımlılıktan kurtularak inanan kendi hayatı içinde daha etkili ve dinamik olmuştur. Sonraki iki yüzyıl içinde kültürün pek çok alanında insanmerkezli (anthropocentric) ve aktivist bakış açısı daha fazla yer almış; dogmatik doğa felsefesi hızlı gelişen deneysel doğa bilimlerine, politika mutlakiyetçi monarşiden liberal demokrasiye, bir imkan olarak inançdan, ilerlemeci ve insanın gittikçe daha fazla özgürleşmesine yönelmiş, benlik daha fazla talep eder hale gelmiş, herşey onun ihtiyaçlarının bir enstrümanı olmuştur.298 Cupitt’in spiritüellik kavramına ilişkin açıklamaları da hem New Age içinde kullanılan bu kavramın daha iyi anlaşılması hem de kavramın tarih içinde algılanma biçimini modern dönemlerden farkını yansıtması açısından önemlidir. Cupitt kavramın Batı’da geçirdiği dönüşümü ele alır. Spiritüellik batı kültüründeki klasik ikili karşıtlığa uygun bir şekilde geçiciliğin (temporality) karşıtıdır ve belirlilik takısıyla kullanıldığında din adamlarını tanımlar. Modern zamanlara doğru ise beşeri özne daha fazla değer kazandıkça spiritüellik gittikçe dindarlık anlamına gelmekte kişisel dindarlık çevresinde biçimsel eğitim geleneğine ve dini hayata işaret etmek kullanılır olmuştur. Günümüzde ise aynı kavram postmodern ve 296

Lorna St. Aubyn, a.g.e. s.111 Don Cupitt, Mysticism after Modernity, Blackwell, 1998, s.12-13. 298 Don Cupitt, a.g.e. s.13 297

102

izlenimci bir anlama bürünmekte ve kişinin spiritüelliği kendi kişisel dini mizacı, projeleri ve hayat biçimini yansıtmaktadır. Kelime artık gönüllü olarak üstlenilen herhangi bir disipline veya mükemmellik aşamalarına işaretle kullanılmamaktadır.299 Diğer ülkelere gelince onlarda spiritüellik kavramının karşılığı da o ülkenin tarihi, kültürel bağlamı içinde farklı anlamlara gelebilmektedir.300 Aşağıda New Age hermenötiğini oluşturan ve katkıda bulunan bazı unsurlar gösterilmektedir:

299

Don Cupitt, a.g.e. s.27 Woo Hai Ran, “The New Age in South Korea,” 26 Mart 2005 tarihli Tokyo’da gerçekleştirilen 19th World Congress of the International Associtation for the History of Religions’da sunulmuş tebliğ, s.1 vd. http://www.asanas.org.uk/files/woo2005.pdf (4 Mayıs 2006) 300

103

Tablo 4 NEW AGE SÖYLEMİNİN KURUCU UNSURLARI Bilimsel Dünya Görüşü Transandantalizm Zihin Kürü Akımları New Thought Christian Science Spiritüel Şifa

Teosofi

NEW AGE: ÖĞRETİ VE SÖYLEM - Monist Yaklaşımlar-Panteizm (Tanrı-Evren-İnsan, Fizik-metafizik, sağlık-kutsallık, fiziksel-zihinselastral-spiritüel “beden”ler) - Zihin-Ruh-Yüksek Benlik-Mutlak Güç, Yüksek Bilinç-Düşünce Gücü-Evrensel Bilinçaltı - Spiritüel Evrenselcilik - İlerleme ve Gelişme: Spiritüel, Kişisel Gelişim ve Evrim (Potansiyeller, Reenkarnasyon) - Enerji: Spiritüel Enerji, Dalga ve Frekanslar

Romantizm-Alman İdealizmi Spiritüalizm Hümanist Psikoloji The Human Potential Movement Transpersonel Psikoloji

Hermenötik Yapıbozum ve Yeniden İnşa Tarihi Mistik İnançlar Pratikler Batı Ezoterik Gelenekleri Hristiyanlık Yahudi Mistisizmi İslam Mistisizmi Şamanik İnançlar

NEW AGE: PRATİK Yüksek Benlikle İletişim: Kanal Olma (Channeling), Rüyalar, Hipnoz, Görselleştirme (Visualization), Tahayyül Etme (Imagination), Meditasyon, Sufi dans ve zikirleri, kabile dansları, vs. Kişisel Gelişim ve İnsani Potansiyelin Açığa Çıkarılması : Psikoloji kaynaklı çalışmalar (Psikosentez, NLP, Otohipnoz, Pozitif Düşünme), Doğu kökenli mistik “teknik”ler (meditasyon, zikir), Duyu Dışı Algı Yetenekleri (Telepati, Duru görü, Telekinezi, Astral Seyahat vs.). Şifa Çalışmaları : Reiki, Biyoenerji, Biyofeedback, Yoga, Zikir, Nefes egzersizleri, Görselleştirme, Rebirthing, Pozitif Düşünme ve telkin, Şakra Dengeleme, Beden-Çalışmaları (şiroprasi, kinesioloji) Taichi Chuan vs. Kehanet : Astroloji, Numeroloji,Tarot, I Ching vs.

104

VII. Faydacılık ve Dünyayı Olumlama İngiltere’de doğan ve insan için yararlı ve iyi olanı faydalı olanda gören hem bir ahlak, hem de siyaset felsefesi olan faydacılık Anglo-Sakson dünyanın bir parçası olan Amerika Birleşik Devletlerinin toplumsal ve siyasal yaşamında geçerliliği olan bir felsefe niteliği kazanmıştır. Farklı mezhebi inanış, sekt ve kültlerden ve etnik çeşitlilikten müteşekkil bir toplumu entelektüel bir prensip veya sekteryan bir inanç etrafında biraraya getirmenin güçlüğü ve Amerikan burjuvasının menfaatleri faydacılığı Amerikan toplumsal yaşamının temellerinden biri olmasına yol açan koşulları hazırlamıştır. Bu koşullar altında gelişen bazı Hristiyan mezhepleri dinin insan yaşamında doğrudan etkisi gözlemlenebilecek fiziksel etkileri üzerinde durmuştur. Christian Science (Hristiyan Bilimi) gibi kimi daha geleneksel dini grupların içinden çıkan yeni mezhepler de topluluk önünde gerçekleştirdikleri şifacılık uygulamalarıyla

geniş

bir

kitlenin

ilgisini

üzerlerine

çekebilmeyi

başarmışlardı.

Anavatanlarını bırakıp bilmedikleri yeni bir kıtaya gelen ve ayakta kalma savaşı veren ilk yerleşimciler için de benzeri bir “faydacılık” toplumsal hayatta ayakta durabilmeleri için gereksindikleri desteği sağlar görünmekteydi. Bu tarihi köklerinin dışında modern teknoloji toplumunun pragmatik/faydacı yönelimi ve bilgiye parçalı/uzmanlaşma içinden yaklaşımı belirli ihtiyaçları için çeşitli teknoloji biçimlerini kullanan bireylerde faydacı bir yönelim biçimi oluşturmuş ve bu ortamda kutsal metinler, mitler ve geleneğe dayalı tarihi dinlerin gittikçe artan uygulama güçlülüğü bireyin belirli problemlerine ruhlar veya büyülü güçleri kullanarak yanıt vermeye çalışan yeni dini akımların yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. 301 New Age hareketinden de önce zihin kürü akımı içinde ve kişisel bir Tanrı figürüne daha fazla vurgu yapılan kişi ve topluluklarda gelişmeye başlayan eğilim, başarı ve mutlulukla Tanrısal inayet arasında kurulan ilişki kurmaktı, “... içinizde saklı olan büyük güç herşeyi yapmamıza olanak verir. Yeter ki bu gücü ortaya çıkarın ve yararlanmasını bilin. Yoksa genellikle yenilgiye uğrarsınız”302 “Örneğin atomik güç Tanrı’dan gelmektedir; insanoğlu onu dilediği şekilde kullanmaktadır. Elektrik enerjisi Tanrı’dan gelmektedir....Siz bu Sonsuz Güç ile birsiniz ve onunla düşüncenizle temas kurabilirsiniz. Tanrı sizde ikamet ediyor, yürüyor ve konuşuyor ve o, sizin tüm yaşamınızdır. Bu Gücü bilin, onun Varlığıyla 301

Mark R. Mullins, a.g.e. s.244-245. Norman Vincent Peale, Olumlu Düşünmenin Gücü, çev. Şahin Cüceloğlu, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 1997, s.224. 302

105

birleşin ve şu anda bilgelik, güç, sevgi, ışık ve hakikatin potansiyel aktarıcısı (transmitter) olun...Şunu cesurca doğrulayın: Bana yanıt veren beni pek çok şekilde güçlendiren Kozmik Güç yoluyla herşeyi yapabilirim. Yaşamınızda harikalar ortaya çıkacaktır.”303 Evrendeki enerji manipülasyona açıktır, “Evren gerçekte geniş bir enerji sistemiydi ve insanlığın sorunu bu enerjinin kıtlığı ve manipülasyonuydu...bizler bu soruna yüksek kaynaktan (higher source) gelen bu enerji akışını edinmekle sona erdirebiliriz...bu büyülü akışın içinde bulunmak gerçekten mutluluğun sırrıydı.”304 Ve mistik bilinç de bu enerjilerin edinilmesinde kullanılabilir: “...uzun zamandır mistik bilinç denilen şey ile ilgili yeni bir anlayışı ifade etti. Yirminci yüzyılın sonlarında ...pek çok dinin daha ezoterik uygulayıcıları tarafından gösterildiği şekliyle bu bilinç herkesin ona ulaşabileceği şekilde genelleştirildi. Çoğu insan için bu bilinç yalnızca üzerine konuşulmaya ve tartışılmaya devam edilen entelektüel bir kavram olarak kalmaya devam edecektir. Ancak sayıları gittikçe artan insan için bu bilinç deneysel bir gerçek haline gelmiştir – çünkü bu bireyler yaşamları boyunca zihnin bu durumundan kıvılcımlar veya parıltıları deneyimlemişlerdir...bu deneyim dünyadaki insanlığın sorunlarına son verdirecek bir anahtardı, çünkü bu deneyim sırasında bir başka kaynaktan enerji alıyoruz – sonunda istenildiği gibi harekete geçirmeyi öğreneceğimiz bir kaynak.”305 Faydacı hedeflerin baskın olduğu kültürel eğilimler New Age’ci benlik oluşumunda şu varsayımı içerir: kişinin içinde güçlü bir şey vardır ve bu şey geliştirilip kişiye materyalist dünyanın sunduklarını elde etmekte başarılı olmasını sağlar.306 “Bu teknik Doğu’da yüzyıllar boyunca spiritüel öğretmenler tarafından öğretilmiştir. Bugün yine gündeme gelmesinin tek bir nedeni var; işe yarıyor.”307 “...Tanrı sözcüğünün bir yol gösterici ya da yol gösterici bir akış olduğunu kabul edin. Sözünü ettiğimiz şey yaratıcı enerji. Tanrı, birçoğumuz açısından bu durumu

303

Joseph Murphy, The Cosmic Power Within You, N.Y.:Parker Publishing Company, 1968, s.122 James Redfield, a.g.e. s.264. 305 James Redfield, a.g.e. s.128-129. 306 Paul Heelas, 1999, s.166 307 Robin Sharma, Ferrari’sini Satan Bilge, çev: Osman Özkan, İstanbul: Goa Basım, 2005, s.151 304

106

açıklayabilmek için uygun bir kavram ama Tanrıça, Zihin, Evren, Kaynak ve Büyük Güç de aynı görevi görür...Önemli olan ona verdiğiniz ad değil, ondan yararlanmaya çalışmanız.”308 Çeşitli isimlerle anılan bu güç aynı zamanda insanın bilinçaltında saklıdır: “Bilinçaltını anlayarak kullanmak, öğrenebileceğimiz en önemli şeydir. Evrensel Bilinçaltı öylesine akıllıdır, her şeyi bilendir ve o kadar duyarlıdır ki her talebimize karşılık verir; her istediğimizi yerine getirir.”309 New Age öğretilerinin faydacılığının en bariz şekilde görüldüğü uygulamalar arasında öne çıkan husus bedensel ve zihinsel sağlıktır. Hristiyanlıkta İsa’nın mucizeleri içinde önemli bir yeri de onun çevresindeki hastalara şifa dağıttığı inancıdır. Batı Hristiyanlığında ve özellikle Protestan mezhebinin bazı kollarında şifacılık Tanrısal inayetin bir yansıması olarak düşünülür hatta 19.yüzyılda kurulan Christian Science (Hristiyan Bilimi) gibi bir protestan kökenli bir sektte şifacılık (healing) başlı başına bir ayinsel özellik taşır hale gelmiştir. Öğretileri izlendiğinde insanların daha mutlu ve sağlıklı olacağı iddiası yer alsa da dünya dinlerinde terapik faydalar hem ikincil veya örtülüdür hem de acı çekmeye manevi bir önem de atfedilir. Oysa New Age öğretilerinde terapi gizil değil açıktır. İyi bir sağlık, kendine güven, refah ve destekleyici ilişkiler kulluğun/ibadetin arızi neticeleri değil ruhsal aktivite yoluyla ulaşılması istenen hedeflerdir.310 Kurumlaşmış dinlerdeki kişinin manevi derecesiyle doğru orantılı görülmeyen sağlık, New Age ilişkili uygulamalarda (Reiki, NLP vs.) manevi ve kişisel gelişme düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. Felsefi düzeyde faydanın insan için iyi olana karşılık gelmesi inanç düzeyinde kendisini dünyayı olumlamakta karşılığını bulur. Dünyayı reddeden hareketlerin tersine onu olumlayan (world-affirming) hareketlerde dünyanın özünde iyi olduğu ve insanların da kısıtlanacak kadar kötü olmadığı anlayışı yatmaktadır. Çoğu, popüler, dünyayı olumlayan ve kilisesi, kollektif bir ibadet ritüeli, gelişmiş bir teolojisi ve neyin istenileceği ve nasıl davranılacağının bizlere söyleyen genel ilkeler anlamında etik bir sistemi olmayan hareketlerde seküler dünyadan büyük ölçüde memnuniyet duyulur ve insanlık ve benliğe

308

Julia Cameron, İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin, Türkçesi: Zerrin Koltukçuoğlu, Kuraldışı Yayıncılık, 2003, s.10. 309 Jack Ensign Anderson, a.g.e. s.49. 310 Steve Bruce, God is Dead : Secularization in the West, Oxford: Blackwell, 2002, s.85

107

genelde pozitif bir tavırla yaklaşılır. Son derece güçlü olmamıza karşın potansiyelimizi kullanmayı öğrenmeye ihtiyaç duyarız ve bunun için de öncelikle ebeveynlerimizin bizleri büyütürken aşıladıkları içsel sınırlardan kendimizi özgürleştirmemiz gerekir.311 New Age hareketi içinde adı geçen önemli isimlerden biri ve Amerika’nın Oregan eyaletinde kurduğu çiftlikte kendi öğretilerini yaymaya çalışmış olan Hintli Rajneesh ve daha sonra Osho adıyla anılan Bhagwan Shree Rajneesh 1982 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda ‘serveti suçlamam, servet her yönüyle insanı geliştirebilen ve hayatını her yönüyle zengin kılan mükemmel bir araçtır’ diyerek kapitalizmi övmüştür. Aynı röportajda ‘materyalist spiritüelist’ terimini kullanarak ‘maddi bakımdan fakir olanlar asla spiritüel olamazlar’ demiştir.312 Yaşam dinler aksini de söyleseler bizatihi değerlidir aynı yazara göre; “Yaşam herşeyin amacıdır. Bu nedenle yaşamın kendinden başka amacı olamaz. Bunu başka bir şekilde söylersek: yaşamın amacı esasidir, gerçektir. Büyümek, gelişmek, kutlamak, dans etmek, sevmek, zevk almak onun kendi içindedir. Bunların hepsi yaşamın yönleridir. Fakat şimdiye kadar, hiçbir din yaşamı tüm çabalarınızın, tüm gayretlerinizin amacı olarak kabul etmedi. Tersine, dinler yaşamı reddediyorlar ve varsayımsal bir tanrıyı destekliyorlar. Fakat yaşam o kadar gerçek ki binlerce yıllık dinler yaşam karşıtı olsalar da yaşamda bir oyuk açamadılar...Bu insanlığın geçtiği çok büyük bir felaketti. Yaşamı reddetmek düşüncesi ölüme saygı duymak anlamına gelir.”313 VIII. Şifa ve Kişisel Gelişim Konservatif batı tıbbının hastalığı nispeten izole bir yaklaşımla ele alışı ve tedavi sürecinde uygulanan işlemlerin daha başka rahatsızlıklara yol açabilmesi değişik alanlardan kişilerce eleştirilmekteydi. Bu eleştiriler hastalığı hastanın içinde bulunduğu çevresel faktörler ve fiziksel, duygusal, zihinsel ve spiritüel yönlerinin birbirleriyle ilişkisi içinde ele alındığı alternatif tıp yöntemlerinin doğmasını sağlamıştı. 314 Yaygın Batı tıbbına yönelik eleştiriler New Age içinde de yapılmakla kalınmamakta aynı zamanda bedensel ve psikolojik rahatsızlıklara yönelik geleneksel tıp yöntemlerinden de

311

Steve Bruce, Religion in Modern Britain, Oxford University Press, 1995, ss.98-99 Paul Heelas, a.g.e. s.95 313 Osho-Bhagwan Shree Rajneesh, Ben Dini Değil Dindarlığı Öğretiyorum, Türkçesi: Nur Yener, İstanbul: Okyanus Yayıncılık, 2003, s.154. 314 Wouter J. Hanegraaff, a.g.e. s.42-43. 312

108

esinlenen şifa (healing) biçimleri New Age içinde belki de en göze çarpan uygulamalar arasında yerini almaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Christian Science gibi protestan mezheplerde ve yerli inançlarında şamanın, büyücü ve hekim oluşunda (medicine man) da olduğu gibi sağlık ile din veya spiritüelite arasında kurulan ilişkinin benzeri New Age içinde de devam etmiştir. Christian Science ve New Thought’da olduğuna benzer bir şekilde kişinin şifaya kavuşmasında asıl etken içindeki ilahi, kozmik güçtür. İnsanda da bulunan bu güç aynı zamanda yine insan tarafından amaçları doğrultusunda kullanılabilir: “God, Allah, Brahma, Gerçeklik, Kozmik Güç vs. gibi farklı şekillerde anılan fakat yalnızca tek bir Yaratıcı Güç vardır. Bu güç mutlak manada birlik, uyum, huzur, güzellik, düzen, ritim ve sevgi olarak hareket eder fakat insanoğlu bu Gücü isteğine bağlı olarak yapıcı veya yıkıcı olarak kullanma özgürlüğüne sahiptir.” 315 “İçtenlikle dua etme alışkanlığı kazanmışsak, bu bizim birçok hastalığa yakalanmamızı önler ve sağlıklı kalmamızı sağlar”316 Şifa gücü aynı zamanda çağımızın ruhsal değişim ihtiyacının bir göstergesi şeklinde de kabul edilebilmektedir: “Öz’de hepimiz ruhsal (mânevi, spiritüel) varlıklarız. İç-benliğimizle Spiritual olan’ız. İnsanlar ötedenberi ellerine geçenle yetinmemişlerdir ve böyle olması da gerekir. Fakat bunun arkasında bir barış, ve komşusu ile âhenk içinde yaşama arzusu, idealizmi vardır. İnsan nesli ruhsal bakımdan aç’dır, fakat eski tarz sofuluk ona yetmiyor. Şifa gücünün devrimizde canlanması, belki de beklenen cevabı teşkil ediyor”317 Geçmişte dinlerin mucizeleri arasında yer alan şifa verme artık spiritüel şifada olduğu gibi kuralları bilimsel keşiflerle daha da iyi anlaşılabilecek bir bilgilenme sorunudur: “Şimdi insan, atom içine kilitlenmiş enerjilerin tabiatı hakkında bir nebze bilgiye sahip olduğundan, spiritual şifa konusu da aklî ve mantıkî bir alan’a girmiş oluyor...bu konulara yaklaşımımız daha bilimsel oldukça, biz daha spiritual olabiliriz...biz ancak şimdi İsâ’nın şifa mucizelerinin aynen bugün şahid olduğumuz gücü kullanma bilgisinin tezahürleri

315

Joseph Murphy, a.g.e. s.80 Norman Vincent Peale, a.g.e. s.144. 317 Harry Edwards, Ruhsal Şifa, çev.Jâle Gizer Gürsoy, İzmir: Sihap Yayınları, 1983, s.78. 316

109

olduğunu anlayabiliriz. Madde’nin tabiatını ve Ruh’un işbirliğini anlayacak kadar, yeterince birşeyler öğrenebilmemiz için iki bin yıl geçmesi gerekmiştir.”318 Şifacının New Age’deki konumu ise geleneksel kültürlerdekinden farklıdır. New Age’in otorite karşıtı dünyasında şifacı bir tür otorite değildir. Şifacı bloke oluşu sebebiyle rahatsızlık çeken kişinin bu engelini teknik veya enerji ile çözen kişidir. 319 Hastalıkların sadece fiziksel unsurlarda değil aynı zamanda insanın psikolojik durumuyla da bağlantılı olabileceğinin tıptaki gelişmelerle daha fazla ortaya çıkmasından aldıkları destekle New Age yazarları, geleneksel mistik uygulamaları, psikolojinin dolayısıyla da fiziksel koşulların düzeltilmesinde kullanmaya yönelmişlerdir. Bu anlayışta fiziksel bir hastalık, enerjimizin auradaki görünmeyen katmanlarından ve bilincimizdeki gerginliklerden başlayan enerji dengesizliği ve uyumsuzluğun bir göstergesidir. 320 Bilinç ve düşüncenin maddeyi yarattığı, biçimlendirdiği için hastalıklar ve rahatsızlıkların kaynağı insan düşüncesine kadar geri gidilip bulunabilir: “Bedenimizde “hastalık” denilen şeyi kendimizin yarattığına inanıyorum. Hayatta her şeyin olduğu gibi, beden de içsel düşünce ve inançlarımızın bir aynasıdır....Sürekli düşündüğünüz ve söylediğiniz şeyler, beden yapınızı, şeklini, sağlığı ve hastalığı oluşturur”321 Bu dengesizliği yeniden asıl denge konumuna getirmek için kullanılan teknikler çok çeşitlidir: Kendi kendine telkin, görselleştirme, akuprüsor (vücudun belirli bölgelerine uygulanan baskı), akupunktur, kristal tedavisi, meditasyon, yoga, refleksoloji, nefes egzersizleri, beslenme biçimleri (vejeteryanlık, çeşitli oruç türleri vs.), aura temizliği, NLP, reiki, biyoenerji vs. New Age dairesi içine giren önemli uygulama alanlarından biri de Kişisel Gelişimdir.322 Kişisel gelişim çalışmalarının temel felsefesini iki nokta oluşturur: Bunlardan biri maddi ve spiritüel alanlar arasındaki geçişlilik ve bütünlük anlayışı yani holistik dünya görüşü ikincisi de benliğin Tanrılığı veya Tanrı’dan bir parça oluşu şeklindeki monist, 318

Harry Edwards, a.g.e. s.96 metinde spiritual şeklinde bir kullanım olduğu için alıntıda da terimi değiştirmedik. 319 Paul Heelas, a.g.e. s. 83 320 Louis Proto, Self Healing. How to use your mind to heal your body, London: Piatkus, 1998. 321 Louise Hay, Düşünce Gücüyle Tedavi (You Can Heal Your Life) Türkçesi: Nil Gün (Tazbaz), İstanbul: Altın Kitaplar, 1994, s.143 322 Franz Höllinger, “Does the counter-cultural character of New Age persist? Investigating social and political attitudes of New Age followers”, Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, 2006, Vol.2, 2006, s.64, 76.

110

panteist yaklaşımın bir uzantısı olan insanın sınırsız bir potansiyele sahip oluşu. Holistik yaklaşım, insanın düşünce ve duygusunda olup bitenlerin onun hem kendisi hem de çevresinde olup biten olaylarla doğrudan etkileşim içinde olduğu gibi bir sonuca varılmasına yol açmıştır. Bu durumda düşünce ve duyguların değiştirilmesi kişilerin yaşamlarında umdukları değişim için bir ön koşul olmaktadır. Benliğin Tanrılığı veya Tanrısallığı ise ruhta, beyinde, bilinçte veya bilinçaltında insanın kişisel hayatı veya çevresindeki olayların niteliği ve yönünü etkileyebilecek derecede büyük bir gücün, sınırsız bir potansiyelin varolduğu görüşünü kuvvetlendirmiştir. İnsan düşüncesinin yaratıcı gücü ve insanın büyük bir potansiyeli olduğu Transandantalizm, New Thought, Christian Science gibi Amerikan metafizik geleneklerinin ortak bir temasıydı ve bu akımlar içinde Hristiyanlığa daha eğilimli yazarlar insanın Tanrı’nın imajında yaratılması gibi Kitab-ı Mukaddes’ten bazı alıntılarla kendilerine destek bulmaya çalışmaktaydı. Daha liberal olan yazarlar ise monist ve panteist bir felsefeyle evrenin maddeyi etkileyen enerjilerden ibaret olduğu ve insanın da bu enerjilerin bir parçası olduğunu ifade etmekteydiler. Dayandıkları temel ne olursa olsun bu akımlar, insanın içinde gündelik yaşamında kullanabileceği büyük bir gücün bulunduğunda birleşiyorlardı. 60’lı yıllarda New Age hareketinin öncülerinden The Human Potential gibi bazı psikoloji akımları da bu temayı psikoloji içinde tekrarlayarak popülerleşip yaygınlaşmasını sağlamışlardı. Bu tarihten sonra çeşitli adlar altında pek çok kişisel gelişim çalışmaları hem Amerika’da hem de dünyanın değişik ülkelerinde artmaya başlamıştır. Kişisel gelişim çalışmaları, insanda atıl olarak kullanılmayı, açığa çıkarılmayı, uyandırılmayı bekleyen ancak kişisel inançlarımızla iş görmesi engellenen sözkonusu gücü kullanmayı hedefler. Kitaplardan, atölyelerden (workshop) ve spiritüel öğretmenlerden öğrenilebilen teknikler yardımıyla tanrısal olan iç benliğin keşfi ve işlenmesi ve değişim mümkün olabilmektedir. 323 Kişisel gelişimde olumluluk veya olumsuzluklar mutlak değil insanın düşüncesinin ürünüdürler. Bedensel sağlık, zihinsel huzur, toplumsal kabul ve finansal başarı öncelikle düşüncenin yaratıcı ve dönüştürücü gücünü keşfetmeyi ve daha sonra belirli tekniklerle bu gücün açığa çıkarılıp kullanılmasını gerektirir: “Ben herşeyden çok, kaderimizi kararlarımızın biçimlendirdiğine inanırım, yoksa 323

koşulların

biçimlendirdiğine

değil...tüm

dezavantajlara

rağmen

kendi

Sarah M. Pike, a.g.e. s.23

111

koşullarının ötesine doğru patlayarak sıçrayan kişilerle sık sık karşılaştığımız, onlarla ilgili şeyler okuduğumuz ve duyduğumuz gerçeğidir. O insanlar, insan ruhunun sınırsız gücünün örnekleri olmuşlardır.” 324 Robbins, kitabını yazış gayesinde de bu gücün amacını vermektedir: “Ben bu kitabı, içinizdeki dev karar gücünü uyandırmanız ve doğuştan hakkınız olan sınırsız gücü, capcanlı hayatı, neşe dolu ihtirasları ele almanız için yazdım!....Bu gücün en heyecan verici yanı, zaten sizin içinizde oluşudur.”325 Kişisel Gelişim alanı New Age içinde psikolojinin en yoğun kullanıldığı alanlardan biridir. New Age’in diğer alanlarından farklı olarak spiritüel dilin yoğunluğunun daha az kullanılıyor oluşu Kişisel Gelişim çalışmalarına daha nötr ve daha “bilimsel” görünüm vermektedir. Tanrı’dan ve tanrının evrensel zihninden söz etmekten çok sağ beyin sol beyin, beyin gücü, konsantrasyonun gücü gibi genel kabül görebilecek ve bilimsel terminoloji ile de desteklenmiş ifadeler, Kişisel Gelişim çalışmalarının tarihteki köklerinden felsefe olarak olmasa da kullanılan terminoloji bakımından oldukça farklılaştığını göstermektedir. Kişisel Gelişim başlığı altında çok çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Hipnoterapiden Yaratıcı Görselleştirmeye, Silva metodundan Self Love’a (Benliği Sevme), Psikosentez’den NLP’ye kadar çeşitli çalışmalar, kendilerini geliştirmek, potansiyellerini kullanmak isteyen kişilerin önüne sunulan seçeneklerden bazılarıdır. Kişisel Gelişim çalışmaları arasında NLP gibi tam bir psikoloji sistem ve tekniği gibi görünen

bazılarında bile spiritüel bağlar bulunabilmektedir. New Thought’un

arkasındaki temel dinamiğin ve Norman Vincent Peale’nin “pozitif düşünmenin gücü”nün yeni bir biçimle ifadesi olarak görülmesi mümkün olan NLP davranışlar ve çevremiz, kimlik ve spiritüellik arasında bir konuma yerleştirilen ve kişiyi destekleyebildiği gibi engelleyici de olabilen inançları çalışma alanına almaktadır.326 NLP, insanların gündelik yaşamda başarıya ulaşmalarına engel olan inançlarını değiştirme yetenekleri olduğunu ve NLP tekniklerini kullanarak olmak istedikleri kişi olabileceklerini kabul etmektedir. 327 NLP’de inançları doğruluk ya da yanlışlıklarına göre değil onların kişiye nasıl hizmet ettiklerine baktığından

324

Anthony Robbins, İçindeki Devi Uyandır, İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1995, s.32. Anthony Robbins, a.g.e. s.36-37. 326 Michael York, Historical Dictionary of New Age Movements, Lanham, Maryland and Oxford: The Scarecrow Press, 2004, s.133 327 David Major, “Neuro-Linguistic Programming, New Religions”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004, s.403. 325

112

inançlar için “doğru mu” sorusu yerine “faydalı mı?” diye sorar.328 Gündelik yaşamda kişinin ulaştığı başarı ve iç huzur için davranışlardan ve gerisindeki inanç ve benlik algısının önemine değinen NLP spiritüel hayatla da ilgilenmektedir. NLP’nin manevi konulardaki yaklaşımı diğer New Age öğretilerinde de görülen genel bir eğilim olarak evrenselci ve kurum karşıtıdır; “NLP; maneviyata örgütlü dinler aracılığıyla değil, kişisel deneyimler aracılığıyla yaklaşır. Ruhsal deneyimlerde de, bunları Hıristiyan, Musevi, Taocu, Budist veya başka bir şekilde ayırmaksızın, benzer bir yapı arar.”329 Kişisel sağlık durumu ile bir bütünlük gösteren Kişisel Gelişim de tıpkı sağlık konusunda olduğu gibi dinsellikle ilişkilidir. New Age üzerine yazdığı hacimli eserinde Hanegraaff, kişisel gelişimi insanın rahatsızlık ve zayıflıktan kurtulup kendi insani potansiyelini geliştirip kendi içindeki tanrısallık (divinity) ile gittikçe artan bir şekilde temas edeceği “dini kurtuluş”un New Age hareketi içinde aldığı bir şekil olarak anlaşılabileceğini kabul etmekte ve pek çok durumda uygulama veya teknikler arasına dini veya terapik şeklinde bir sınır çekilmesinin zor olduğuna işaret etmektedir.330

328

Joseph O’Connor ve Ian McDermott, NLP’nin İlkeleri, İngilizceden çev. Demet Uyar Ezerler, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2001, s.xv, 158. 329 Joseph O’Connor ve Ian McDermott, a.g.e. s.159. 330 Wouter J. Hanegraaff, a.g.e. s.46

113

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM NEW AGE HAREKETİNİN SOSYOLOJİK BOYUTLARI

Kişilerin bilişsel durumlarıyla toplumsal düzen algısı arasında karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. İçinden geçtiği kurumsallaşma aşamalarının kişinin öznel bakımdan da inandırıcı bulacağı bir anlama sahip olması gerekmektedir. Bireysel yaşamda anlam boyutu kurumsal düzende kişinin bütünleşebileceği anlamlı bir bütün düzeyine eklemlenmelidir.331 Benzeri bir ilişki New Age öğretileri veya New Age spiritüelliği ile toplum arasında da geçerlidir. Bu açıdan bakıldığında New Age alanı içine alınabilecek inançlar, görüşler geliştikleri toplumsal yapının temel özelliklerine başarılı bir şekilde uyum sağladıkları görülmektedir. Amerika’da ortaya çıkan hiçbir inanç veya spiritüellik bu toplumsal yapının içindeki kültürel kompleksin etkisinden kaçamamaktadır; bireyselcilik, optimizm, toplumsal hareketlilik, benliğin kaynaklarını sınırsızca desteklemek, tanrısal olana doğrudan ve kişisel yaklaşım, çoğulculuk, kutsala seküler tarzda yanıt verilmesi.332 New Age vizyonu ve görüşleri üye-topluluk ilişkisi içindeki belirli bir organizasyondan çok New Age’e özgü yerel toplulukların kendi aralarında veya dünya üzerindeki benzeri topluluklarla aralarında kurdukları enformasyon ağları (networks) ve müşteri-profesyonel ilişkisi içinde yayılmaktadır. Bu ağların içerisine kitaplar, dergiler, broşür ve kitapçıklar, internet sayfaları, email grupları ve festivaller, atölye çalışmaları (workshops), grup meditasyonları gibi toplu eylemler girebilmektedir.333 New Age’in sosyolojik boyutlarını araştıran Michael York, New Age’i özellikle Amerikan-Kanada-İngiliz-Hollanda-Batı Alman-Avustralya-Yeni Zelanda fenomeni olarak görmektedir.334 New Age Hareketi içinde doğup geliştiği Anglo-Amerikan dünyanın sosyokültürel ve tarihsel koşullarına uygun bir biçimde uyum sağlamakla birlikte küreselleşmenin ve modern iletişim teknolojileri ve seyahatler görüşler, inançlar ve hareketleri ulusal, kültürel 331

Peter Berger ve Thomas Luckmann, The Social Construction of Reality, Peregrine Books, 1979, s.110-111 Wade Clark Roof, “Forum: American Spirituality, Religion and American Culture”, Religion and American Culture, Vol.9, No.2, (Summer, 1999), s.131 333 Sarah M. Pike, a.g.e. s.152-153, 166 vd. 334 Michael York, The Emerging Network: A Sociology of New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995, s. 42 332

114

ve linguistik sınırları aşarak şaşırtıcı bir hızda yayılmasını kolaylaştırmaktadır. 335 Cemaat yapılarının hızla çözüldüğü ve sanayileşmenin etkilerinin yaşandığı benzer toplumsal koşullarda New Age bazen yerel kültürel koşullara da uyum sağlayarak hızlı bir şekilde toplumsal ve kültürel yapıya nüfuz edebilmektedir. Güney Koreli akademisyen Dr. Woo Hai Ran, ülkesinde büyük boyutlu New Age gruplarının yeni bir dine yönelik kurumsallaşmaya eğilimi olduğu gibi kurumsallaşmış dinlerin de New Age ortamından (mileu) kendi sistemlerine belirli popüler unsurları sıkça alabildiklerine ve belirli dinlere mensup kişilerin de kendi dinleriyle tükettikleri New Age arasında herhangi bir çatışma hissetmediklerine işaret etmektedir. 336 Ran, New Age düşüncesinin tanınması ve yayılmasında Kore yayın şirketlerinin önemli bir rol oynadığı tespitinde bulunur.337 Ran’ın diğer tespiti de New Age’in mevcut ülkenin kültürel özellikleriyle uyum göstermesi açısından önemlidir. Güney Kore’nin en eski yayın şirketlerinden Bomyang-sa’nın Yeni Bilim (New Science) üzerine yayınladığı kitaplarda ve

bu anlayışın geleneksel asya düşüncesi veya felsefesiyle uyumu üzerinde

durulmakta bir başka yayınevi Chongsin Segye-Sa ise yayınladığı çok satanlar listesine giren bir dizi kitapta bireysel “spiritüellik” ile Taoist gelenek altında unutulmuş Kore Ruhu’nun yeniden canlandırılması arasında bir ilişki kurulduğu görülmektedir.338 Japonya’ya da yeni spiritüalizm ve New Age fenomeninin girişinde yayınların önemli bir etkisi olduğuna dikkat çekilmektedir. Edgar Cayce, Rudolf Steiner, Krishnamurti, Gurdjeff, çeşitli Doğulu guruların kitapları, Carlos Castaneda, Shirley MacLaine, Osho Rajneesh Japonya’daki kitapçı raflarındaki artışın yanısıra Tama Mind Network adında aylık çıkan bir New Age dergisi de Japonya’daki farklı grup aktivitelerini ve yeni yayınların reklamını yapmaktadır. 339 Japon araştırmacılar bu hareketlerin artışının Japon kültüründeki büyük değişimi yansıttığını düşünmektedirler. Eğitim ve iş dünyasının kısıtlamaları ve rutinliği ile modernleşme süreçlerinin ürünü olan sıkıcılık, yorgunluk ve anlam kaybı yüzünden kendilerini modern bürokratik toplumun dişlileri arasına sıkışmış hisseden bireylerin özgürlük arayışları, Yeni Dini Hareketler ve New Age’in de tabanını oluşturan yeni bir arayanlar (seeker) dalgasının oluşmasına yol açmaktadır. Yeni akımların güç ve mutluluk

335

Mark R. Mullins, a.g.e. s.238. Woo Hai Ran, a.g.e. s.3 337 Woo Hai Ran, a.g.e. s. 3 338 Woo Hai Ran, a.g.e. s.4 339 Mark R. Mullins, a.g.e. s.238 336

115

kazanmaya

yönelik

gizli

tekniklere

vurgusu

arayış

içindeki

bu

kişilere

çekici

gelebilmektedir.340 Türkiye’deki New Age Hareketinin etkilerine gelince, bu konuda şimdiye kadar herhangi

bir

alan

çalışması

yapılmadığından

elimizde

kesin

rakamsal

veriler

bulunmamaktadır. Ayrıca New Age’in herhangi bir merkezi organizasyon ve güçlü bir üyelik bağı gerektirmeyişi, hareketin sınırlarının belirsizliği ve New Age’in hangi pratik ile tanımlanacağı gibi hususlar dünyanın diğer ülkelerinde de bu sayının net bir şekilde tespit edilmesini güçleştirmektedir.341 Bunun için diğer ülkelerdeki New Age’in yaygınlığı ile ilgili yapıldığı gibi Türkiye’de de New Age yayınları, New Age pratikleri ve bu pratiklerin yapıldığı merkezlerin sayısına bakarak yaklaşık bir görüşe varmak mümkündür. Çeşitli toplumsal kesimlerdeki algılanış farklılığı ve yönü hakkında bir ayırım yapmadan Türkiye’deki New Age’in varlığı üzerine herhangi bir analiz yapmaya çalışmak bu toplumsal kesimler arasındaki önemli ayırımları gözardı etmek demek olacağından öncelikle bu ayırımları ortaya koymak gerekir. New Age, tarihi gelişme çizgisi içinde önce bir vizyon daha sonra bir spiritüellik ve en son da Kişisel Gelişim çalışmalarındaki “birey kültü” ile ya da bir kültür olarak Türkiye’ye girmiştir. New Age’in Türkiye’ye girişi birey ve toplumsal düzlemde yeni bir spiritüel uyanış çağının beklentisi şeklinde olmuştur. Spiritüalist ve okült konularla ilgili grupların yayınlarında New Age vizyonunun bazı ögelerini bulmak mümkündür. Bu yayınlarda dünyanın yeni bir çağa gireceği ve genel olarak insanlığın spiritüel seviyesinin yükseleceğinden söz edilmektedir. 342 Yine de New Age, bu evrede ezoterik ve okült çalışmaların yanında arızi bir konumda bulunduğu ve henüz tüm boyutlarıyla New Age’in spiritüel yönünün bilinmediği veya kabul edilmediği ifade edilebilir. Yeni bilim, spiritüalizm ve parapsikoloji odaklı alternatif spiritüel konulara ilgi 1980’li yıllardan sonra belirli okült, spiritüalist ilgileri olan çevrelerin dışına taşmaya 340

Mark R. Mullins, a.g.e. s.243 Steve Bruce İngiltere’deki New Age hareketiyle ilgili bu güçlüklerden bazılarından söz etmektedir. Bknz,. Steve Bruce, Religion in Modern Britain, Oxford University Press, 2002, s.103 vd. 342 Spiritüel çalışmaların Türkiye’deki öncüsü Dr. Bedri Ruhselman’ın 1950 yılında kurmuş olduğu ve 1994’te adı İnsanlığı Birleştiren Bilgiyi Yayma (BİLYAY) Vakfı olacak olan Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği bu noktada anılacak en önemli oluşumların başında gelmektedir. Derneğin kitap ve süreli yayınlarını basan Ruh ve Madde Yayınları New Age ile ilgili ilk elden bilgileri Türk okuyucusuyla buluşturmuştur. Aynı vakıfta uzun yıllar çalışan Ergün Candan 1998 yılında kurduğu Sınırötesi Yayınları ve New Age Yayınları ile ezoterik, okült ve New Age alanlarına giren konularda yayın yapmaya devam etmektedir. İkinci önemli grup Türkiye’deki ilk şubesini 1966’da açan Transandantal Meditasyon’dur. 341

116

başlamış, konuyla uzaktan da olsa ilgilenen genel okuyucu kitlesi oluşmaya başlamıştır. 80’lerin sonu ve 90’lı yıllar alternatif spiritüel bakış açısıyla yazılmış çoğunlukla İngilizce’den tercüme kitaplar, kurulan yeni yayınevleri kanalıyla Türkçe’ye aktarılmıştır. Örneğin Mark R. Mullins’in Japonya’da New Age’in yayılma kaynakları arasında gösterdiği Amerikalı aktris ve New Age yazarı Shirley MacLaine’nin Out on a Limb adlı kitabı Japonca’ya çevrildikten dört yıl sonra 1990’da Türkçe’ye çevirilmiş ve ikinci baskıyı yapmıştır.343 1990 sonrasında ise yeni kurulan yayınevleriyle ve New Age alanına giren pek çok konuda Türkçe’ye aktarılan kitaplarla New Age’in spiritüel boyutu ön plana çıkmaya başlamıştır. Shirley MacLaine’nin adı geçen kitabı ve çevirilen diğer kitaplarının dışında Osho, Pir İnayet Han, İdris Şah, Krishnamurti, Maharishi Mahesh Yogi, Pamahansa Yogananda, Meher Baba, Sri Aurobindo, Trungpa Rinpoche gibi Hindu, Sufi ve Tibet Budizmi vb. kökenli doğulu spiritüel öğretmenlerin, Carlos Castaneda, Gurdjieff, Paul Brunton, Rudolf Steiner, Ram Dass gibi batılı öğretmenlerin, Andrew Weil, Charles T. Tart gibi psikolog ve doktorların Carl Jung, Abram Maslow gibi New Age vizyonuna psikoloji alanından katkıda bulunan ve çeşitli akımların doğuşuna ilham kaynağı olan psikologların, New Age vizyonunun oluşmasında adları geçen önemli New Age yazarları David Spangler, Eileen Caddy’nin; New Age’ci holistik anlayışını bilim içinde kurmaya çalışan Rupert Sheldrake, Frithjof Capra, David Bohm, Michael Talbot, F. David Peat, Stanislav Grof, Gary Zukav, Ken Wilber’in; Edgar Cayce, Sanaya Roman, Starhawk, Shakti Gawain, J.Z.Knight/Ramtha, Silver Birch, Louise Hay gibi batılı spiritüel öğretmenler, kanallar ve şifacıların eserleri Türkçe’ye çevrilmiştir. 344 Türkçe’ye kazandırılan bu geniş New Age literatürünün yanında reiki, biyoenerji, aromaterapi, renk terapisi gibi şifa çalışmaları, New Age vizyonuyla sunulan yoga ve meditasyon pratikleri de çeşitli grup ve kişiler tarafından yaptırılmaktadır.

343

Mark R. Mullins, a.g.e. s.238 Mullins Shirley MacLaine’in Out on a Limb kitabının Japonca’ya ilk 1986 yılında çevirildiği ve otuzüç baskı ve yaklaşık ikiyüz bin kopya sattığına dikkati çekmektedir. Aynı kitap İçimdeki Yolculuk adıyla Akaşa Yayınlarından 1990 yılında Türkçe’ye çevirilmiştir. 344 Burada geçen isimlerin çoğunun yer aldığı kaynaklar ve New Age ile ilişkisi konusunda bkn. Michael York, Historical Dictionary of New Age Movements, Lanham, Maryland and Oxford: The Scarecrow Press, 2004, aynı yazardan The Emerging Network: A Sociology of New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995; Wouter J. Hanegraaff, New Age Religion and Western Culture. Esotericism in the Mirror of Secular Thought, State University of New York Press, 1998 ve William Bloom (Ed.) The New Age: An Anthology of Essential Writings, London: Rider, 1991.

117

2000’li yıllardan sonra ise Türkiye’de New Age’in spiritüel boyutu hem Amerika ve Avrupa merkezli çeşitli grupların Türkiye’deki şubeleri hem de yurt dışında bu pratiklerle ilgili seminerlere, kurslara katılmış kişilerin verdikleri derslerle New Age, pratik boyutuyla gelişmeye devam etmiştir. Alternatif tıp çalışmaları, çeşitli spiritüel pratikler, kurslar, seminerler, workshoplar, fuarlar, festivaller ve uluslararası konferanslar (2005 yılı İstanbul Uluslararası Parapsikoloji Konferansı gibi) New Age’in teorik spiritüel boyutunun pratik çalışmalarla da desteklenmesini sağlamıştır. New Age bu yıllarda “birey kültü” ve kültür boyutuyla da öne çıkmaya başlamıştır. New Age kitaplarının345 çok satan kitaplar listesine girişi, filmler, internet 346 ve herşeyden önemlisi de spiritüel boyutu daha az gözönünde olan ancak New Age’in “birey kültünü” içinde taşıyan Kişisel Gelişim felsefesi New Age’in bir kültür olarak topluma yayılmasını kolaylaştırmış ve bunun sonucunda hareketin belirgin spiritüel boyutuna karşı daha temkinli olan İslami cemaatler bile sözkonusu birey kültünü rahatlıkla içselleştirebilmişlerdir. Bu benimseyiş New Age’in bilindiği ve temel felsefesinin benimsendiği anlamına gelmemekte kitlenin modernliğin ve kapitalizmin gerektirdiği yaşam biçimi ile kendi dini görüşleri arasında geçmişte yaşadığı çelişkinin artık çelişki olarak görülmediği ve yeni yaşam standartlarına muhafazakar kitlenin de ulaşmak istediğini ve Kişisel Gelişimi de bu hedeflerine ulaştıracak bir araç olarak görmesinden ileri gelmektedir. Bu benimseyiş çeşitli cemaat ve tarikat gruplarının üyelerine aldırdıkları Kişisel Gelişim seminerleri, muhafazakar yayın yapan yayınevlerinin Kişisel Gelişim alanında yayınladıkları çeviri ve İslami argümanlarla ve alıntılarla desteklenen telif eserlerde de kendini göstermektedir.347 Güney Kore ve Japonya’daki örneklerde görüldüğü gibi bazı New Age kültürüne ait (spiritüelliğinin değil) temaların Türkiye’deki dini-kültürel temalarla bir sentez oluşturmaya

345

Tespitlerimize göre Türkiye’de sadece New Age kitaplarını basan yaklaşık 25 kadar yayınevi (2006 yılı itibariyle) bulunmaktadır. Bu rakamın çok daha üstündeki yayınevinin de kitap listeleri arasında New Age eserlerine rastlanabilmektedir. Satış rakamları bir tarafa sadece basımı yapılan kitap adlarının çokluğu gözönüne alındığında New Age vizyonunun Türk toplumu tarafından hızlı bir şekilde benimsenmeye başladığını tahmin etmek fazla güç olmayacaktır. 346 Steven J. Sutcliffe, 2001 yılında ünlü ve yaygın internet sayfası Yahoo’da yaptığı araştırmada New Age: faiths and practices başlığı altındaki sayfaların kaynağı olan ülkeleri şu şekilde sıralamaktadır: Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Birleşik Krallık (UK), Avustralya, Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç ve Türkiye. Yazar burada Türkiye için şaşırtıcı (curiously) ifadesini de kullanmaktadır. Steven J. Sutcliffe, Children of the New Age: A History of Spiritual Practices, New York: Routledge, 2003, s.226. 347 Tipik bazı örnekler için bknz. Dr.Muhammed Bozdağ, Ruhsal Zeka, İstanbul: Nesil Yayınları, 2005. Düşün ve Başar, İstanbul: Nesil Yayınları, 2005 ve Oğuz Saygın. Hayatın İçinde Kişisel Gelişim, İstanbul: Pozitif, 2004, Beyin Gücünü Geliştirme, İstanbul: Hayat Yayınları, 2004 ve diğer eserleri.

118

başlaması konunun bir başka ilgi çekici noktasını oluşturmaktadır. Felsefi tasavvuf da denilen İslam mistisizminin vahdet-i vücut öğretisinin New Age vizyonundaki öz-tanrılık ve bireyselciliğin, geleneksel tarikat grubu dışında yapılanmış grup ve derneklerde birbirleriyle kaynaştığı, birbirlerini güçlendirdiği görülmektedir.348 Kişisel Gelişim çalışmalarına daha önceleri ilgi gösteren liberal çevreler ise doğal olarak dini bir ton kullanmaya gereksinim duymamakta ve Batı’daki Kişisel Gelişim çalışmalarına daha sadık bir şekilde bu çalışmaları devam ettirmektedir.349 Tüm bu gelişmelere karşın Batı’daki gibi Türkiye’de de henüz güçlü bir tabana sahip bir New Age hareket olduğunu söylemek güçtür. Yine de içinde bulunduğumuz yıllarda (2006) New Age alanına giren konularda özelleşmiş yirmiyi aşkın yayınevi, on dergi, yüzlerce organizasyonel ve kişisel internet sayfasının yanında kurslar, seminerler, fuar ve festivaller 350 atölye çalışmaları (workshops), alternatif tıp pratikleri New Age vizyonunun genel toplumsal kesimlerce benimsenmeye ve gelişme kaydetmeye başladığının da işaretlerini verdiğini söyleyebiliriz. Gündelik dile giren “Beynimizin yüzde....kadarını kullanıyoruz” “..inancın gücü”, “..insanın geliştirilmeye açık büyük bir potansiyel olduğu”, “...duanın muazzam enerjisi”, “ruhsal enerjiler”, “içimizdeki sınırsız güç” gibi ifadeler ve TV ve gazetelerde magazin sayfa ve programlarında yer alabilen çeşitli alternatif ve spiritüel teknikler, öğretmenler ve uzmanlar bu gelişmenin bir parçasını oluşturmaktadır.

348

Türkiye’deki İslami kesimlerin genelinde yaygın olan dini argümanlara bilimden destek arama eğilimi, bu kesimlerdeki New Age’deki bilim destekli spiritüellik yaklaşımlarına bilerek veya bilmeyerek duyulan sempatinin de bizce muhtemel kaynaklarından biridir. Bazı tasavvuf öğretilerin çağdaş bilimsel teoriler kullanılarak ispatlanmaya çalışılması, duanın, zikrin kişisel gelişim ve terapötik gayelerle kullanılması da benzer bir motivasyondan doğan en göze çarpıcı iki gelişmedir. Bu konuda tipik örneklerden bazıları için Ahmet Hulusi ve Ahmet Maranki’nin muhtelif kitaplarına göz atılabilir. 349 Uzman psikolog ve psikiyatristlerin ve meslek dışı yazarların kaleme aldıkları popüler psikoloji-kişisel gelişim kitapları bunun örneklerini vermektedir. 350 Naturel Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı festivali New Age’in Türkiye’deki varlığını göstermesi açısından bizce önem taşımaktadır. İlki 2000 yılında gerçekleştirilen festival son üç yıldır yılda iki kez İstanbul, Bursa ve Ankara gibi büyükşehirlerde gerçekleştirilmeye devam etmektedir. Festivalde kişisel gelişim, alternatif ya da tamamlayıcı Tıp ve New Age alanlarına giren konularda bilgilendirici, tanıtıcı etkinlikler, seminerler ve atölye (workshop) çalışmaları düzenlenmektedir. Festivaldeki gözlemlerimiz ve edindiğimiz bilgiler ziyaretçi profili açısından genel olarak katılımcıların yüzde 60’ını bayanların oluşturduğu daha çok 35-50 yaş dilimi arasındaki ziyaretçilerin gelir bakımından orta ve üst orta düzeyde olduğudur. Festivalin etkinlik, seminer ve workshoplarında işlenen konu başlıklarından bazıları; Akupunktur, Çocuk Yogası, Pozitif Düşünce, Yüksek Benliği Deneyimlemek, Kuantum Düşünce Tekniği, Japon Çay Seramonisi, T'ai Chi Chuan, Stres ve Relaksoloji Teknikleri, NLP, EFT, Ayurveda ve Bioelektrografi, Kuantum Sağlık, Bütünsel Sağlık, Transformal Nefes Tekniği, Hipnoz ve Meditasyon, Ayurvedik Yoga Masajı, Holografik Hafıza, Bilinçli Beslenme ve Detox, Sağlıklı Yaşam İçin Zihin Gücünün Kullanılması, I Ching, Yaşayan Tasavvuf, Sufizm, Zen Şiatsu Uygulamaları, Reiki, Feng Shui, Antroposofi, Müzikoterapi, Kinesioloji, Refleksoloji, Doğal Cilt Bakımı, Transandantal Meditasyon, Astroloji, Manyetik Tedaviler vs.

119

I. Sosyolojik Açıdan New Age Öğretileri New Age öğretileri, yirminci yüzyılın toplumsal koşullarının bu koşulların hem öznesi hem de nesnesi konumundaki modern bireyin anlam dünyası ile girdiği etkileşimin özgüllüğünü yansıtmaktadırlar. Modern toplumlarda yaygın birey merkezli söyleme karşın toplumun uzmanlaşma ile gittikçe daha fazla rasyonelleşen, karmaşıklaşan bir işleyiş içinde uzman, teknokrat ve bürokrat yönetici kitlesi tarafından yönetilmesi, gündelik yaşamın büyük ticari işletmelerin kar maksimizasyonuna yönelik tanıtım, reklam ve pazarlama stratejileriyle uyumlu bir seçenek aralığını bireye dayatması ve artık geleneksel bir cemaat ve toplumsal yapı ile idari ve iktisadi bir çerçevenin desteğinden uzak kalındığı için geleneksel inanç ve uygulamaların, modern koşulların bireye dayattığı ihtiyaç ve beklentilere karşılık verememesi modern bireyi içinde bulunduğu toplumsal koşullarla çatışmaksızın ancak o koşulların da boş bıraktığı veya en azından izin verdiği ölçek ve özgürlükte yeni anlam şemaları oluşturmaya itmiştir. Kimi zaman içinde bulunulan koşullar her zaman doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde modern bireyin anlam dünyasının şekillenmesine katkıda bulunmaktadır. Örneğin birey üzerindeki etki alanı ve gücünü arttırmakla birlikte meşruiyetini uzunca denilebilecek bir süredir inançtan almayan ve artık bu meşruiyetini rasyonel bir temele dayandırmakta da güçlük çeken kurumsal yapıların eziciliği ve tarihi süreçteki suistimalleri, modern bireyin en azından iç dünyasında her türlü kurumsallaşmadan ve otoriten bağımsızlaşma arzusunu kuvvetlendirmiştir. Bu noktada modern siyasi ve iktisadi şartlarda yeterince olmasa da inanç dünyasında bireye sunulan sonsuz özgürlük ve çoğulculuktan destek alan yeni spiritüellik biçimleri ortaya çıkmış ve kurumlara yönelik tedirginlik besleyen ve modern dünyanın özgün davranış ve ahlaki modeliyle büyük çatışmalara girmeyecek yeni öğreti ve uygulamaların arayışındaki bireylere destek işlevi görmeye başlamıştır. A. Bireyselleşme ve Dinin Özelleşmesi New Age hareketinde yer alan inançların eklektik, senkretik yapısı ve hareketin içindeki çeşitli büyüklükte ve yapıda grupların birbirlerinden kısmen veya büyük ölçüde farklı yorumlarına bir bütün olarak bakıldığında New Age’ın büyük çeşitlilikteki

inançlarının

hepsinde gözlemlenebilen ortak temel bireyselleşme ve dinin özelleşmesidir. Ancak New Age inançlarının bireyci karakteri sadece bu hareketin içinde ve ondan kaynaklanan bir durum değil ondokuzuncu yüzyılda başlayan ve yirminci yüzyılda devam eden toplumsal değişimlerle modern toplumda artan bireyselliğin bir sonucudur.

120

Yüksek düzeyde modernleşen toplumda geleneksel aile, klan, kabile gibi grup bağlarının zayıflaması, bu tip toplumların üyelerini çeşitli ve çok sayıda

grup ve

organizasyonlarla kurulan sınırlı ilişki ve hiçbirinin kişinin tüm ihtiyaçlarını gidermeye ve kişinin kendi kendini tanımlaması için bir temel sağlayamıyor oluşu Durkheim tarafından “birey kültü” olarak ifade edilen ve kişinin günümüzün çoğulcu, rölativist ve kozmopolitan kültürüne geleneksel biçimlerden daha uyum sağlayacak bir radikal bireyciliğin gelişmesine yol açmıştır. 351 Ondokuzuncu yüzyılın Amerikası geleneksel toplumsal bağların hızlı şehirleşme ve endüstriyelleşme ile birlikte çözüldüğüne şahit olmuştu. Dini değişim sosyal değişime eşlik ettiği Amerika Birleşik Devletlerinde bireycilik ise Amerikan’ın birey dindarlığına önem veren ve geleneksel dini otoriteye kayıtsız püriten köklerinden ve mevcut dini çeşitlilikten dolayı genel olarak dine karşı değil dinin içerisinde gelişme olanağı bulabilmişti. Bunun etkisiyle 1850’lere doğru, önemli kamusal fonksiyonları hâlâ olmasına karşın kolonyal döneme nazaran önemli ölçüde özelleşmiş yeni bir dini hayat modeli ortaya çıktı. Ondokuzuncu yüzyılda artık din toplumsal işlevini kaybetmeye ve dini ahlaki eğitimde itaatten çok kişinin kendini-kontrol etmesi üzerinde durulmaya başlamış, organik bir topluluğun istikrarlı armonisine uymayı değil bireyi, rekabet dünyası içinde kendine-saygısını korumasını sağlamaya hazırlamaya başladı.352 Bireyleşme, ‘Geleneksel dinler’in sunduğu ‘hazır menü’nün artık kabul edilmediği bir tür ‘religion à la carte’ yani seçmece bir din ile daha fazla ilgilenildiğini de işaret eden bireyselleşme aynı zamanda herhangi bir dini grupla sosyal bağları zayıflamış olan kişilerin kendilerini kısıtlayıcı bağlardan özgür hissetmelerini ve şuna benzer ifadeleri daha sık kullanabilmelerinin de önünü açmaktadır: “Kendi dini hislerimi ifade edebilmek için kendi inanç ve pratiklerimi düşünüp seçiyorum.”

353

Önemli New Age yazarlarından aktris

MacLaine de geleneksel dinden uzaklaşmakla birlikte dinsel olandan büsbütün kopamayan bu tavrı şu ifadeleriyle çok net birşekilde yansıtmaktadır. “...çeşitli kiliseler spiritüel ihtiyaçlarımızı doyurmamaktaydı. Ayrıca bu kiliselerin yönetimi de yozlaşmıştı. Formel dine

351

Thomas Robbins ve Dick Anthony, “The Sociology of Contemporary Religious Movements”, Annual Review of Sociology, Vol. 5 (1979), s.79. 352 Robert N. Bellah, Habits of the Heart: Individualism and Commitment in American Life, Perennial Library, 1986, s. 222 353 Adam Possamai, “A profile of New Agers: social and spiritual aspects”, Journal of Sociology, Volume 36, November 2000, s.368

121

bağlılığımı yıllar önce kaybetmekle birlikte “Hristiyan” sevgisiyle hareket etme çabamı sürdürdüm.” 354 Belirli bir dini doktrine politik menfaat sebebiyle, bilim adamlarının yaklaşımlarına da hatalı olabilir gerekçesiyle mesafeli yaklaşıldığından Benliğin (Self) dışından gelen ‘hakikatlere’ dayanmak yerine kişinin kendi deneyimleriyle veya sezgisiyle doğruluğu test edilmiş şeylere güven duyulmaktadır New Age’cı anlayışta. Kişisel deneyimin en üst otorite sayılması kendilerini ruhsal varlıklar olarak kabul eden New Agecılar için esasında bu kabulün de doğal bir sonucudur. 355 New

Age’ciler

benliği

spiritüel

enformasyon

kaynağı

olarak

görmeleri

benimsedikleri alternatif spiritüel dünya görüşlerince de desteklenmekte, herkesin kendi kişiselleşmiş spiritüelite yaklaşımını bulması gerektiğini düşünmektedirler.356 Heelas, benliğin keşfi ve anlam arayışının, benliğin mükemmelleştirilmesinin metafiziksel, dini dilin içine nüfuzunu ve bu nüfuzun gerçekleştiği hareketlerin karakterini yansıtmak için benlik dinleri (self-religion) ifadesini kullanmaktadır. Benlik dinleri, zihin kürü, psikoterapi, doğu dini düşünceleri, human potential movement (insani potansiyel hareketi) ve hümanist psikolojiden bazı unsurların çeşitli sentezleridir. Bu dinlerin katılımcıları psikolojik tekniklerin deneyimlerini geliştireceği, kişiler arası ilişkiler için bir temel sağlayacağı ve beşeri potansiyellerin kullanımını sağlayacağına inanmaktadırlar. 357 “Balık çağı, bize, spiritüel bilgilerin, bizim bir usta (mürşit) nezdinde talebeler konumunda olduğumuz bir şekilde verildiği bir dönemdi. Bizden daha bilgili olanlarla ilişkilerimizde itaat ve hizmet anahtar kelimelerdi. Bugün ise, bireysellik devrini yaşıyoruz; bizden farklı bir biçimde öğrenmemiz bekleniyor ve bu farklılık, hiçbir alanda, rehberlik bahsinde olduğu kadar belirgin değil. Giderek artan sayıda insan, başkalarına başvurmaksızın, kendi içlerindeki, şimdilik bir fısıtlı gibi işitilen o sesi duymayı öğrenecekler ve o ses, tevazu içinde dinlemeyi öğrendiğimiz takdirde,

354

Shirley MacLaine, Going Within: A Guide for Inner Transformation, Bantam Books, 1990, s.52 Paul Heelas, a.g.e. s.21 356 Jon P. Bloch, a.g.e. s.34. 357 Paul Heelas, “Californian Self-Religions and Socialising the Subjective”, New Religious Movement, Eileen Barker (ed.), The Edwin Mellen Press, 1982, s.69. 355

122

fevkalâde kuvvetli bir hâle gelebilmektedir; bu da ancak arzu ve korkularımızın tıkamadığı bir kanal vasıtasıyla olur.”358 Kişiyi diğerlerinden ayıran bireysel farklılıklar geleneksel toplumlarda ve dinlerde ya toplumsal ve/veya Tanrısalın önünde tamamen önemsiz kabul edilip bir kenara konulmakta ya da ilkinin adına ve ona hizmette bir aracı olarak görülmekteyken bireyliğe önem veren modern toplumda olduğu gibi New Age anlayışlarında da önem kazanmaktadır. Hatta meditasyon gibi dini bir pratik bile toplum tarafından kişiye biçilen “kişilik” yerine onun gerçek benliği olan ve onu diğerlerinden ve toplumun biçtiği kişilikten farklı olan “birey”liğini öğreten bir araç kabul edilebilmektedir. 359 Batı’da anlaşıldığı şekliyle “din”, New Age’cilerde yerini katılımcıların kendi spiritüellikleri ve otoritelerini deneyimleyebilecekleri bağlamları inşa eden öğretmenlerle bırakmıştır. Dinin deneyimi ancak benliğin dinini hatıra getirmektedir. 360 B. Otorite Karşıtlığı Özellikle ahlaki alanda doğru ve yanlışa ilişkin nihai otorite geleneksel inançlarda ağırlık merkezi değişse de kutsal metin ve/veya dini kurumsal otorite (kilise, mezhep otoriteleri vb.) arasında paylaştırılmaktadır. Dini kurumların otoritesinin kutsal metin lehine azalan etkisi Hristiyanlıkta reform döneminde protestan harekette İslamiyette ise batı ülkelerinin İslam/müslüman toplumlarına 17.yüzyıldan başlayarak siyasi düzlemde daha sonra siyasetin de etki alanı içinde olan kültürel düzlemdeki meydan okuyuşlarına paralel olarak doğan modernist akımlarda ortaya çıkmıştır. Yirminci yüzyılda ise dinin kurumsal etki gücünü seküler kurumlara bırakışı, üretim ilişkilerinde artan rasyonelleşme ve bunun da etkisiyle siyasette bireysel karar mekanizmalarının yükselişi ve birey ile devlet arasındaki bağın toplumsal sözleşme çerçevesinde yeniden tesisi, hem geleneksel dini gruplarda hem de yeni dini akımlarda otoritenin hem niteliğini değiştirmiş hem de etki alanını zayıflatmıştır. Dinin toplumun genelini ilgilendiren kararlarda söz etkisini hem kuruluş hem de işleyiş bakımından dinden bağımsız kurumlara kaptırması sadece toplumsal alanda etki kaybı oluşturmamış aynı zamanda bireysel dini hayatta da doğru ve yanlış konusundaki nihai karar merciinin dini kurumsal yapılardan bireysel seçimlere kaymasının önünü açmıştır. Modern

358

Lorna St. Aubyn, a.g.e. s.62 Osho, Meditasyon. İlk ve Son Özgürlük, İstanbul: Omega Yayınları, 2005, s.34. 360 Paul Heelas, a.g.e. s.23 359

123

dönemde doğru ve yanlışa tarihi ve kültürel bağlam içinde hükmedilmesi gerektiği ve insanların kendi kaderlerinin hakimi olduğuna ilişkin inanışın ardında aydınlanma döneminde başlayan, bilimsel devrimle devam eden ve nihayetinde toplumsal, ekonomik ve siyasal organizasyonda burjuvazi sınıfının hakimiyetindeki rasyonelleşme ve bireyselleşme süreçleri yatmaktadır. Dini kurumların etki gücünü kaybettiği bu modern koşullarda ve liberal AngloAmerikan dünyada ortaya çıktığı ve geleneksel dinlerden uzaklaşan modern bireylerin yönelimlerinden, ilgilerinden beslendiğinden New Age hareketi de herhangi bir dinsel otoriteye karşı muhalif bir tutum sergilemektedir: “Tüm bu evren bizim için ve biz de onun içiniz. Esasında, bizimle bütün arasında hiçbir ayırım yok. Organik olarak onunla birlikteyiz, tek bir orkestranın parçasıyız. Bu varoluş müziğini dinlemek benim gerçek olarak, geçerli olarak kabul edebildiğim tek din. Onun hiçbir kutsal kitabı yoktur, olmasına ihtiyacı yoktur. Hiçbir tanrı heykeli yoktur, çünkü hiçbir varsayıma inanmaz. İbadet edeceği hiçbir şeyi yoktur, sadece sessiz olmalıdır ve bu sessizlikten minnet, dua gelir ve tüm varoluş tanrısallığa dönüşür. Şahıs halinde bir tanrı yoktur. Tanrı her yere yayılmıştır – ağaçlara, kuşlara, hayvanlara, insanlığa. Canlı olan herşey kanatlarını açmaya hazır, özgürlüğe, bilincin nihai özgürlüğüne uçmaya hazır tanrısallıktan başka birşey değildir. Evet, kendinizi seveceksiniz ve tüm varoluşu da seveceksiniz.” 361 New Age’in özelliklerinden biri olan otoriteye muhalefet Pir İnayet Han’da da bulunmaktadır. Onun bu konudaki sözleri Amerikan demokrasisinin spiritüel anlayışa yansımasının da tipik örneklerinden biridir: “Aristokrasi çağları ve her demokrasinin her çeşidinin yalnızca hükümet alanında değil din alanında da olduğu çağlar vardır. Bunun yanısıra hiç şüphesiz dinin aristokratik formu her zaman kötüye kullanılmıştır. Dini otorite, dini bir vasıta, insanların dünyevi amaçlar için belirli kurallar altında tutmak için bir araca (instrument) dönüştürdüğünde bu olmuştur. O zaman doğal olarak aristokrasi çökmüş

361

Osho-Bhagwan Shree Rajneesh, Ben Dini Değil Dindarlığı Öğretiyorum, İstanbul: Okyanus Yayıncılık, 2003, s.169-170

124

ve demokrasi çağı başlamıştır. Dini demokrasinin gelmesi gereklidir çünkü dinin idealleri dini demokraside yerine gelir.“ 362 Spiritüalistlerin geçmişte yaşamış önemli dini figürlerin ruhları veya dünyada yaşamamış (enkarne olmamış) bir ruh varlığı ile medyum aracılığıyla kurdukları temasla bilgi edinme yöntemleri New Age’de kanal olma (channeling) şeklinde korunmuştur. Ancak bu ruhlar da New Age’ci için bir otorite işlevi görmemektedir. David Spangler medyumluğu mistik unsurlarından arındırmış (demystified), İsa, St.Germain gibi bilgi alınan kaynaklar yerine basit olarak ‘John’ diye bir kaynağı yerleştirmiş, aydınlanmış elitin ve ilk dönem sosyopolitik ortodoksinin rolünü azaltan bu gelişme topluluğun (Findhorn) genç müşterileri için de daha fazla cezbedici olmuştur. 363 New Age öğretileri değer ve yaklaşım biçimlerinde radikal bir dönüşüm öngörmekte ancak bunu otoriter sistemlere dayandırmamaktadır. New Age’de ya radikal bir şekilde kurulu düzenle ilişkili otoritenin hakim sesi ve inancı tümüyle reddedilmekte ya da geleneksel inançlardaki unsurlar kendi bağlam ve bütünlüğünden soyutlanarak (detraditionalisation) gelenek unsurlarına ayrılmaktadır. Örneğin Adelaide Bry inançları “sizi deneyimden çoğunlukla

alıkoyan

deneysel

olmayan

(nonexperiential)

bilme

tarzı

olarak

tanımlamaktadır.364 Ancak burada da geniş bir yelpazenin varlığından söz edilebilir.

Bazı New

Age’ciler sadece kendi iç seslerine kulak vermeyi tercih ederlerken diğer bazıları değişik derecelerde kendi dışlarından gelecek rehberlik veya mesajlara da açık bulunabilmektedirler. Gurular, üstadlar (masters), eğitmenler belirli bir düzeyde de olsa otoriteye sahip görünürler. Bunun dışında spiritüel aracılar ve rehberler, koruyucu melekler, gezegenler ve astrolojik süreçler, kadim dünyanın tanrıları ve tanrıçalarının da New Age’ciler için yol gösterici özellikler taşıdığını ve kişilerin kendi derin benlikleriyle temas kurmasını sağlayan yollar olarak görüldüklerini söyleyebiliriz.365 Ancak tüm bu unsurların New Age’ci için geleneksel dini otoriteler düzeyinde bir mutlak otorite niteliği taşımadığı sadece geçici bir süre ve kişinin kendi içindeki rehberliği açığa çıkarmak gibi geçici bir işlevsellik kazandığını söylemek 362

Pir İnayet Han, “A Meditation Thema for Each Day”, s.63. http://www.sufiorder.org/library.html (13 Mart 2006) 363 Steven Sutcliffe, “The Authority of the Self in New Age religiosity: the example of the Findhorn Community”, DISKUS, Vol.3, No.2, 1995, http://web.unimarburg.de/religionswissenschaft/journal/diskus/sutcliffe.html (8 Mayıs 2006) ve Paul Heelas, a.g.e. s.23 364 Paul Heelas, a.g.e. s.22 365 Paul Heelas, 1999, s.34

125

gerekir, “Bir başkasından gelen rehberlik, kişinin Tanrı ve kendi ruhu ile ilişkisinin yerini alması anlamına gelmemektedir. Bu sadece, kişiye yol boyunca yardım eden yol işaretleri (guideposts) ve kişinin kendi iç rehberliğini geliştirmesine bir yardım edilmesi anlamına gelmektedir.”366 Benzer bir şekilde 1960’lı yıllarda kendisine kanal olan trans medyumu Jane Roberts’in ağzından konuşan Seth adındaki spiritüel varlık da insanlarla iletişiminin amacının, insanların kendilerini daha iyi anlayabilmeleri, kendi gerçekliklerini yeniden gözönüne almaları ve onu değiştirme yollarını sağlamak olduğunu söylemiştir.367 Shirley MacLaine’in kitaplarında ismini andığı J.Z.Knight’ın kanallık yaptığı ve kendisinin dünyaya en son 35 bin yıl önce enkarne olmuş

“aydınlanmış varlık” olduğunu söyleyen Ramtha da insanlığa

olabileceği, sınırsız imkanlar taşıyan herşeyi olma arzu, ümit ve vizyonunu edinme imkanı vermektedir.368 The Path of Transformation adlı kitabının ‘İç Öğretmeninizi Bulma’ başlıklı bölümünde Shakti Gawain iç rehberin toplumsallaşma ile engellendiğini şu şekilde tasvir etmektedir : “Eğer hepimiz aydınlanmış bir şekilde büyütülmüş olsaydık yaşamımız boyunca bu iç rehberi takip etmeyi öğrenmiş olurduk. Tabii çoğumuz kendi en derin hislerimize güvenmek için fazla bir teşvik veya destek görmedik. Aslında çoğumuza yoğun bir şekilde kendimize güvenmek yerine bir dış otoriteyi genellikle kurallar veya dogma formunda izlememiz öğretildi. Ya da sezgisel melekelerimizi dışarıda tutacak şekilde rasyonel olmaya teşvik edildik.” 369 Rehber insanın içinde hatta bizzat kendisidir; “...herşeyi bilen ve hatırlayan aslında senin sınırsız Yüksek Ben’indir. Biz onunla ilişki kurmaya çalışıyoruz. Onunla temas kurduğunda da sen artık kendi Tanrısal Ben’inle birlikte çalışmaya başlar ve bilinmesi gereken her şeyi zaten bildiğini anlarsın. Bu yüzden de senin en iyi öğretmenin, mürşitin yine sensin.” 370

366

Corinne McLaughlin’den aktaran William Bloom (ed.) The New Age: Anthology of Essential Writings, s.55 367 Sarah M. Pike, a.g.e. s.27 368 Sarah M. Pike, a.g.e. s.16, 24 369 Shakti Gawain, The Path of Transformation: How Healing Ourselves Can Change The World, Mill Valley, CA: Nataraj, 1993, s. 59. 370 Shirley MacLaine. Sevginin Sonsuz Dansı, (Dancing in the Light) çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1991, s.346.

126

Dini herhangi bir otoriteye karşı mesafeli duruşları New Age gruplarının sundukları öğretilerin meşruiyeti sorununu akla getirebilmektedir. Katılımcılarının aynı anda çeşitli grupların faaliyetlerine dahil olmalarına ve bireylerin uygulamaları kendi ihtiyaçlarına uygun şekilde geliştirmelerine ses çıkarılmadığından meşruiyet anlamında New Age gruplarının çoğulcu oldukları söylenebilir. New Age’cilerin organize dinlere atfettikleri otoriteryen anlayışı gösteren bir ‘üyelik’ sisteminin bu gruplarda mevcut olmayışı ve kişilerin New Age literatüründe geçtiği şekliyle araştırıcı, arayanlar (seekers) şeklinde tanımlanması da bu çoğulculuğun bazı göstergeleridir.371 C. Kurum Karşıtlığı New Age hareketi otoriteyi çağrıştıran diğer herşeyde olduğu gibi geleneksel manada bir kurum fikrine uzaktır. Kurumları bireysel özgürlüklerin önüne dikilmiş engeller olarak gören New Age’ciler içlerinde yer alan grupların kurumsallaşmasını da istemediklerinden kurum için gereken grup içi tabakalaşmaya da karşı koymuşlardır. Doğuşlarında formel bir kurumun görülmediği büyük dinlerde kurumun yerine getirdiği işlevi kurucu veya peygamberin kişiliği karşılamaktadır. Zamanla kutsal metinin öğrenimi veya kurucuya kadar giden bir ardıllık zinciri etrafında oluşan hiyerarşi kurum kimliğine dönüşür ve o dine kendini mensup hisseden kişi de o kurumla bağlantılı olarak inancını düzenler ve inancın başta toplu olan ritüellerini yerine getirir. Kurum aynı zamanda yeni oluşan koşulların ortaya çıkardığı sorunları ve soruları çözüme kavuşturduğu gibi bireyin iç dünyası ile dünya arasındaki ilişkinin tarzını da belirleyebilir. Kurum için gerekli ön şart kurumun, o kuruma kendini bağlı hissedenler üzerinde oluşturduğu meşruiyettir. Bu meşruiyet kaynağını ya inanca dayalı dini bir hiyerarşiden ya da rasyonel bir fonksiyonellik anlayışından almaktadır. Modern dünyanın rasyonel görünümlü ve fonksiyonel olan ve hayatın pek çok alanında yer alan ancak gelişme düzeyine göre daha transparan bir görünüme bürünen geniş bir organize alanına karşılık modern birey ve özellikle de yeni dini oluşumları benimseyen kimseler inanç dünyalarını bir kurum alanı içinde görmek istememekte, bu alanı kendileri daha özgürce planlamak arzusunu taşımaktadırlar. Geleneksel dini kurumların inanç destekli meşruiyeti kendi doğası gereği ne fonksiyonel ne de rasyonel alanda yer almadığından modern kurumlarla rekabet edememekte ve modern bireyselliğin yüksek duvarlarına çarpmaktadır. 371

Alan Aldridge, Religion in the Contemporary World, Polity, 2003, s. 207

127

Kurum için gereken ikinci husus mensubiyet bağıdır. Bulmaktan çok aramanın önemli olduğu New Age’ci kendisini bu arayışta özgür hissetmek istemektedir. Bu durumdaki bir kişi için mensubiyet duygusu çok sınırlıdır. Herhangi bir etkinliğe katılım için aranan şey grup veya organizasyon ile geliştirilecek, değişmez ve diğer grup veya organizasyonlarla ilişkide sınırlayıcı olacak bir

duygusal bağ değil istenilen ücreti ödemek ve/veya grup

faaliyetleri sırasında genel ilkelere uymaktır. New Age düşüncesinde ise kurum fikri bireylerin aleyhine işleyen bir düzenin varlığını hatıra getirmektir. Din de manevi olanı kurumsallaştırmaktadır: “Pek çok insan ruhun dinsel alana girdiğini düşünmektedir, oysa ben ruhsallık ile din arasında açık bir ayırım yapılması gerektiği konusunda ısrarlıyım. Ruhsallık, varlığımızın fiziksel olmayan, maddi olmayan yönleriyle (enerjilerle, özlerle, bedenin dağılmasından önce varolan ve dağılmasından sonra da varolacak parçamızla) ilgili bir alandır. Din ruhsallığı kurumsallaştırmaya çalışır ve din adına yapılan şeylerin çoğu aslında bireylerin refahından ziyade kurumların yerleşik kılınmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Dine inanan bir insan olsanız da olmasanız da, ruhsal bir yaşam sürmek ve ruhsallığın sağlık üzerindeki etkisini keşfetmek mümkündür.”372 “Tanrı’yla tesis edilecek her çeşit temasın ancak kendileri vasıtasıyla olabileceğini ilân ederek, birçok rahiplik müessesi, Tanrı’yla halk arasında fiilen bir uçurum yarattılar. İnanç bağları kişileri Tanrı’ya değil, kiliseye bağlamak için kullanıldı. Bu durumu korumak için ceza korkusu ve kurtuluş vaatleri acımasızca kullanıldı. Protestan anlayışı, insanın rahip ya da azizler olmadan da Tanrı’yı tanıyıp ona hizmet edebileceğini ortaya koydu. Böylece, hristiyanlığın sıkı sıkıya düğümlenmiş halatları da kopmaya başladı. Kova Çağı’nda Mesih’in vadettiklerinin gerçeğe dönüşmesi için, daha da ileri gitmemiz gerekiyor.”373 II. Profesyoneller ve Organizasyonlar Girişte de kısmen belirttiğimiz gibi New Age organizasyon, gurup veya profesyonelleri ile profesyonel hizmet veren değil müşteri, seyirci olarak bu hizmetlerden yararlanan New Age’ciler üzerinde elimizde yeterli alan çalışması ve sosyolojik araştırma bulunmamaktadır. Teorik ve metodolojik güçlükler bir kenara toplumsal bir gruba olduğu 372

Andrew Weil, a.g.e. s.35. Lorna St. Aubyn, New Age: Yeni Çağ Akımı, çev. Nuray Mines-Ercan Arısoy, İzmir: Ege Meta Yayınları, 1998, s.115 373

128

kadar hizmet aldıkları organizasyonlara da güçlü bir aidiyet duygusuyla bağlı olmayışları ve yüksek mobilizasyonları sebebiyle hizmet veren organizasyonları olmasa da hizmet alan kişilerin toplumsal konumlarını tespitte güçlükler çıkarmaktadır. Buna karşın araştırmalarda New Age sempatizanlarının veya müşterilerinin toplumsal profilleriyle ilgili genel bir takım sonuçlara varılabilmiştir. Çoğunluğu Batı’da yapılan az sayıdaki araştırmalar New Age Hareketinin toplumsal yönüne dair bize bazı veriler sunmaktadır. A. New Age Profesyonelleri ve Öğretmenleri New Age vizyonunu kitaplarında duyuran ve Michael York’un New Age’in “sosyal kampı” diye adlandırdığı bazı kişiler arasında David Spangler, Marilyn Ferguson, Ram Dass, “okült kamp” dediği kişiler arasında ise Shirley MacLaine, Ruth Montgomery, Jose Arguelles, Patricia Sun, George Leonard, Jean Houston, Norman Shealy, Irving Oyle ve Sam Keen gibi isimler geçmektedir. MacLaine, Montgomery ve Arguelles gibi kişiler New Age, ruh rehberleri (spirit guides) ile temas, kanal olma (channeling), kristal kullanımı, geçmiş kültürlerin efsanelerinin yorumunu içermektedir. MacLaine kendi kendine yardım (self-help) ve benlik-gelişimi (self-growth) gibi benlik odaklı iken Montgomery ve Arguelles ezoterik olanı daha çok toplumsal değişim ve New Age bilincine yönelik kullanmaktan yanadırlar. Edgar Cayce, Alice Bailey, Arthur Ford,

Jane Roberts (Seth’in kanalcısı-channeler),

J.Z.Knight (Ramtha), Ellwood Babbitt ve Kevin Ryerson gibileri ise New Age içinde “doğaüstücü” (supernaturalistic) yaklaşıma sahiptirler. Bunun dışında “spiritüel kamp” içinde Doğulu gurular ve Batılı öğretmenlerden bazılarının isimleri; Maharishi Mahesh Yogi (TM), Bhagawan Rajneesh (Osho), Swami Muktananda (Siddha Yoga), Pamahansa Yogananda (Self Realization), Guru Maharaj Ji (Elan Vital eski DLM), Swami Rama, Swami Amar Jyoti, Trungpa Rinpoche (Naropa), Oscar Ichazo (Arica), Meher Baba. Batılı figürler içinde Carlos Castaneda, Arthur Ford, Reb Zalman Schachter-Shalomi, Rabbi Joseph Gelberman, Free John (Johannine Daist), Stephen Gaskin, Krishnamurti Jeddu, Shakti Gawain gibi isimler bulunur.374

374

Michael York, The Emerging Network, : A Sociology of New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995, s.36-37

129

B. Organizasyon ve Gruplar Modern toplumda işlevsel rasyonalitenin ilkeleriyle kontrol edilen ve gayri şahsi (impersonal)

olması beklenen insani ilişkiler, davranış ve düşüncelerin büyük ölçüde

organize bürokratik yapılarla hakimiyeti altındaki yüksek düzeyde kurumsallaşmış bir kamu alanı ile evlilik, boş zaman vs. Birbirinden gittikçe ayrımlaşan ve kurumsuzlaşan (deinstitutionalized) özel yaşam arasında gittikçe açılan bir ayırım bulunmaktadır. Bu boşlukta ortaya çıkan yeni ruhsal hareketler organizasyon olarak totalistik olmamakla birlikte kognitif veya ideolojik düzeyde “saf bilinç“ “Tanrı bilinci“ türünden totalizm sergilemektedir 375 Özel hayatın gittikçe daha da kurumsuzlaşmaya yöneldiği modern toplumda gelişen çağdaş ruhsal akımlardan biri olan New Age hareketi de organizasyon düzeyinde total bir yapı göstermez. Bu sebeple çeşitli işleyiş biçimlerine göre biraraya gelebilen ve merkezi bir idare etrafında teşkilatlanmamış gruplar veya organizasyonlar müteşekkil olduklarından New Age grup ve organizasyonlarını tek bir ana başlık altında toplayıp tanımlamak oldukça güçtür. Bu sebeple New Age organizasyonları kendi içinde incelenmektedir. Ancak yine de bu oldukça heterojen grupları taşıdıkları belirli bazı genel özellikler içerisinde değerlendirmek mümkündür. Bu organizasyon ve grupların her geçen gün yenileri eklenerek uzayan bir listesi yapılabilir ama en azından işleyiş biçimleri itibariyle şu başlıklar sıralabilir; Kitapçılar, klüpler, hafta sonu eğitim seminer, kurs ve merkezleri, alışveriş merkezleri, kamplar, festivaller, küçük topluluklar, okullar, atölyeler, okuma grupları, enformasyon ağları (networks), bire bir görüşmeler (örneğin alternatif tıp şifacılarının müşterileriyle görüşmeleri), okuma grupları vs. Bu grupların katılımcıları pek çok benzeri kuruluşları ziyaret etmekte ve yaşamları boyunca yalnızca bir grupta kalma davranışını çok az göstermektedirler.376 Belirli bir merkezi organizasyon olmadığından New Age Hareketinin uzandığı alanı ölçmek güçleşmektedir. Aynı zamanda New Age vizyonu ve New Age ilgi alanlarından bir ya da birkaçını paylaşıyor (ekoloji, kişisel dönüşüm, vs.) olsalar da bu grupların hepsi kendilerini New Age’ci olarak görmeyebilmektedirler. 377 New Age grupları farklı din ve kaynaklardan beslenebilmektedir. J.Gordon Melton’un New Age Grupları arasında sıraladığı bazı grup isimleri Hindu kökenliler; Transandantal Meditasyon, Rajneesh Foundation 375

Thomas Robbins, Cults, “Converts and Charisma: The Sociology of New Religious Movements”, Current Sociology, Vol.36, Num.1, Sage Publications, 1998, s.48-49 376 Paul Heelas, 1999, s.16 ve Adam Possamai, 2000, s.370. 377 J.Gordon Melton, Encyclopedic Handbook of Cults in America, New York, London: Garland Publishing Inc., 1986, s.116

130

International, Budist-Taoist kökenliler; The Farm, Naropa Institute, Sih kökenliler; Divine Light Mission, Sikh Dharma, İslami kökenliler; Sufi Order, Arica Institute, Teosofik-Okült kökenliler; Arcane School (World Goodwill), Spiritüelist-Psişik kökenliler; Emissaries of Divine Light, Erhard Training Seminars (EST), New Thought kökenliler; Unity School of Christianity, Church of Religious Science (Science of Mind) ve bağımsız öğretmenler ve kişiler; Patricia Sun, Carlos Castaneda, Marilyn Ferguson, Rudolf Steiner, Michael Harner, Sun Bear vs.378 New Age öğretilerinin kamuoyu tarafından geniş ölçüde bilindiği 1960’lardan önce de bazı organizasyonlar New Age öğretilerini eğitim faaliyetlerine katmıştı. Bu organizasyonlar New Age kaynakları arasında zikrettiğimiz bazı gruplara ya doğrudan üye olarak katılmış ya da onların öğretilerinden bir şekilde etkilenmiş kişilerce kurulmuştur. İlk kurulan gruplarda Hristiyanlık tonu biraz daha fazladır ve kuruldukları dönemdeki yaygın inançları daha ön plana çıkarmışlardır. İlk dönemde Teosofi’nin ve UFO hareketinin bu organizasyonlar arasındaki etkisinin güçlü olduğu, bir kısmının da daha sonraki New Age grup ve organizasyonlarında görülmemesine karşın kilise benzeri bir organizasyon yapısı içinde bulunduğu görülmektedir. Aşağıda bir kısmının tarihi 1960 öncesine kadar giden bazı organizasyonların öğretileri ve faaliyetleri bulunmaktadır. Aralarında farklılıklar bulunsa da sözkonusu organizasyon ve gruplar dogma karşıtlığı, bireysel yorum ve kişisel deneyime yaptıkları vurgu ve derecesi nispeten değişse de gevşek grup içi yapılanması şeklindeki New Age öğreti ve organizasyonlarının ortak öğelerini taşımaktadırlar. B.1. The Emissaries New Age hareketlerinin ilklerinden biri olan The Emissaries Amerika Birleşik Devletlerinde Tennessee’de 1932 yılında bir çiftçi ve papaz (minister)ın oğlu olan Lloyd Arthur Meeker (1907-1954) tarafından kuruldu. Çeşitli felsefe ve dinler yoluyla hayatına bir amaç arayan Meeker hiçbirinin kendisini tatmin etmediğini keşfetmiş ve sonunda kendisine yönelmiş ve kendi dünyasından yine tamamen kendisinin sorumlu olduğunu derinden farketmiş ve huzuru deneyimlemişti. Uranda adıyla fikirlerini yaymaya başlamıştı. 1940 yılında daha sonra kendi fikirlerini sistemleştirip genişletecek Martin Cecil ile tanıştı. Hareketin Kanada’daki merkezi Cecil’in sığır çiftliği uluslararası merkez de Meeker tarafından 1945 yılında Coloradodaki Sunrise Ranch idi. İlk zamanlarda Emissaries of Divine 378

J.Gordon Melton, a.g.e. s.120-121.

131

Light olan ve Foundation of Universal Unity, the Ontological Society ve Integrity Society gibi adlar alan hareketin adı sonra kısaltılıp The Emissaries (görevliler) olarak bırakıldı. Hareket, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Birleşik Krallık’da yaşayan 150’den fazla toplantı merkezleri olan küçük topluluklar oluşturmuştur.379 “Bilinçli insanlar grubu kendilerini içsel dürtülerine (inner impulse) bırakmaya karar verdiklerinde grup enerjisinin yoğunluğu artar...Bu ulaşılabilecek Tanrısal (Divine) enerjinin daha büyük bir alana sahip olması ve birbirinden farklı yerlere, birbirlerini tanımayan insanların kendilerini verdiklerinden daha fazlasının ortaya çıkabileceği anlamına gelir.” Tanrı da kişinin kendi kimliğinden farklı bir varlık değildir: “Tanrı sadece bir Varlık değil Tanrı tek bir Varlıktır. Tanrı’nın Bedeni pek çok Tanrı Varlığından oluşmuştur. Ancak tanrılar çokluğuna sahip değil sadece tek bir Tanrı’ya sahibiz. Tanrı’nın tüm parçaları birbirleriyle mükemmel bir koordinasyon ve uyum içindedir ve Tanrı’nın Bedeninin her parçası bireyselleşmiş Tanrı’dır. Tanrı’nın bu bireyselleşen yönü sizde, bedeninizdedir.”380

B.2. The Sufi Movement – Sufi Order International The Sufi Movement, Pir İnayet Han (1882-1927) tarafından 1910’da Hindistan’dan ayrıldığında kurmuş olduğu ‘Sufi Order’ yerine 1923’de kurduğu organizasyonun adıdır. 381 Hintli müslüman ve çişti tarikatına mensup bir aileden gelen İnayet Han aynı zamanda akademik camia dışında da batı toplumunun İslam mistisizmi (tasavvuf)

ile

tanışmasını sağlayan kişilerin de öncüsüdür. Hindistan’da müzisyen bir ailenin içinde doğan İnayet Han başarılı bir müzisyen olmuş ve gençliğinden beri ilgilendiği mistisizmi onu Çişti Tarikatının Nizami koluna girmeye kadar götürmüştü. Hindistan’ı baştan başa gezen Han hem sufi hem de hindu gruplardan eğitim gördü. Hocasının “müziğinin armonisiyle Doğu ve Batı’yı armonize et” 379

David V. Barrett, The New Believers: A Survey of Sects, Cults and Alternative Religions, London: Cassel&Co., 2001, s.381 380 David V. Barrett, a.g.e. s.382 381 Ron Geaves, “The Sufi Movement”, New Religions, Christopher Partridge (Ed.), Oxford University Press, 2004, s.138.

132

deyişiyle hayatının amacını Sufizmi Batı’ya taşımakta görmeye başlamış ve önceleri müzisyen kimliğiyle Avrupa ve Amerikaya gitmiş daha sonra da spiritüel bir üstad olarak etrafında insanlar toplamış, İngiltere, Fransa, İsviçre’de merkezler kurmuş, öğrenciler edinmişti. Han’ın Amerika’da tarikatına ilk kabul ettiği kişi daha sonra Rabia adını alacak olan bayan Ada Martin’dir. Martin, San Francisco’da 1910 yılında girdiği tarikatta henüz Han ölmeden onun tarafından tarikatın başına Amerika’daki şubesinin başına getirildi. Tarikata kabul edilen bir başka önemli kişi Christian Science’nin kurucusu Mary Baker Eddy’nin kuzeni, tarikata girdikten sonra adı Amina Begum olarak değiştirilen Ora Ray Baker idi. Bir başka önemli ve aynı zamanda etkin bir figür de tarikata 1923’de kabul edilen Samuel Lewis’dir.382 Han, Amerika’daki organizasyonunu geleneksel bir tarikat yapılanması içinde değil daha sonra diğer New Age organizasyonlarında da görüldüğü gibi gevşek bir doktrinel kabul ile hiyerarşik olmayan ve kişisel özgürlüğe ağırlık veren bir gruplaşma modeliyle kurmuş ve sufi öğreti ve literatürünü İslamiyetin formel ve kurallara dayalı yönünden ayrı olarak New Age söylemiyle uyumlu bir şekilde açıklamıştır. Inayet Han geleneksel bir mürşit ve otoriter bir kişilik değil daha çok deneyimlerini topluluk üyeleriyle paylaşıp onların da spiritüel deneyimler yaşamasını kolaylaştıran, dogmanın mutlak otoritesini eleştiren ve kişisel deneyim üzerinde duran bir figür portresi çizmektedir. İnayet Han hakiki sufizmin herhangi bir bireysel dinin üzerinde olduğu ve içsel hakikatin (inner truth) doğrudan deneyimi üzerine kurulduğunu iddia ettiği eklektik bir evrensel Sufizm öğretmekteydi. Tüm dünya dinleri bu içsel öze (inner kernel) sahiptir ve geri kalan diğer herşey kültürel bir ilavedir. Han’ın öğretileri Çişti Sufizm ve Advaita Vedanta’daki (Hindu felsefi düşüncesi) merkezi unsurları içermektedir.383 Han’ın eklektizmi onun öğretisindeki evrensel ibadet (universal worship)de de görülmektedir. O, 1921’de tüm dünyanın kutsal kişiliklerine ve kutsal metinlerine saygı göstermek amacıyla tüm büyük dünya dinlerinden alınma sembollerin bir araya getirildiği,

382

Michael A. Koszegi, “The Sufi Order in the West: Sufism’s Encounter with the New Age”, Islam in North America: A Sourcebook, Michael A Koszegi and J.Gordon Melton (eds), Garland Publishing, 1992, s.212. 383 Ron Geaves, “The Sufi Order of the West”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004, s.142.

133

çeşitli kutsal metinlerden bölümlerin ve İnayet Han tarafından oluşturulan duaların okunduğu Evrensel İbadet (Universal Worship) adıyla bir ibadet biçimi tesis etmiştir.384 The Sufi Movement’da Han’ın içinden geldiği geleneksel bir sufi tarikatı olan Çiştilikteki güçlü sağaltım (healing) geleneği holistik, alternatif tıp pratikleriyle genişletilmiştir. Bu pratiklerin ardında her insanın kendisinde tanrısal (divine) iyileşme gücü olduğu yatmaktadır. 385 Inayet Han’dan sonra hareket ikiye bölünmüş ve Inayat Han’ın oğlu Vilayat İnayat Han babasının öğretisini kurduğu Sufi Order of the West’de devam ettirmiştir. Londra’da doğan ve eğitimini psikoloji alanında Sorbon’da tamamlayan ve eğitim gördüğü Hindistan’daki sufi hocalardan Çişti tarikatı silsilesi içinde bir Pir kabul edilen Vilayet İnayet Han “içteki tanrısallığı (divinity) uyandırma”ya yönelik çeşitli geleneklerden meditasyon tekniklerini almış ve din, bilim ve holistik tıbbı birleştirmiştir. 386 1970’den bu yana sayılarını karşı kültürden gelen çok sayıda kişiyle arttıran ve Kuzey Amerika, İngiltere ve batı Avrupa’da yerleşen tarikat eklektik karakterini korumaktadır. Tarikatın inisiyeleri geleneksel İslam mistizminin uygulamalarından çok zihinsel dengeyi ortaya çıkaran spiritüel psikoterapötik sistemler, holistik, alternatif tıp uygulamaları ile ilgilenmekte ve kendilerini müslüman olarak görmemektedirler. 387 B.3. The Aetherius Society İngiltere, Shropchire’de doğan Sir George King (1919-1997) tarafından 1955 yılında kuruldu. Sir George King felsefe, teoloji gibi alanlarda doktor ünvanına sahip olmasının yanında Teosofik-Hristiyan bir hareket olan Liberal Catholic Church’den de piskopos (bishop) ünvanını almıştı.

384

Ron Geaves, “The Sufi Movement”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004, s.138. 385 Ron Geaves, a.g.e. s.139 Sufi pratikleri diğer New Age gruplarındaki mistik ritüellerin, ayinlerin psikofiziksel sağlık açısından kullanımına benzer bir şekilde terapötik amaçlı kullanımı Türkiye’de de tasavvuf kökenli veya tasavvuftan ilham alan gruplarında görülebilen bir uygulamadır. Burada zaman zaman halk İslamındaki şifa anlayışıyla New Age’deki alternatif sağlık anlayışı iç içe geçebilmekte ve daha yüksek düzeyli sosyo-kültürel topluluklarda iyileşme veya şifa bulmanın ardındaki süreç daha teknik hatta bilimsel bir söylemle desteklenmeye çalışılmaktadır. 386 Michael York, Historical Dictionary of New Age Movements, Lanham, Maryland and Oxford: The Scarecrow Press, 2004, s.103 387 Ron Geaves, “The Sufi Order of the West”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004, s.142.

134

King 1944 yılında yoga yapmaya başlamış ve ‘gizil güçlerini öyle bir dereceye kadar geliştirmişti ki Kozmos’un pek çok sırrının kendisine ifşa olunduğu Samadhi’nin derin trans durumuna ulaşmıştı’ 1954 yılında Londra’daki dairesinde ‘Kendini hazırla! Sen gezegenlerarası Parlamentonun sesi olacaksın’ şeklinde bir ses duymuş, bir hafta sonra Hintli bir Swami’den (Hindistan’da ruhsal öğretmenler için kullanılan bir ifadedir Ş.B.) gönüllü yardımcılar grubu kurması talimatını almıştı. Çok geçmeden gezegenlerdeki Yüksek Üstadlardan (Ascended Master)

telepatik mesajlar almaya ve bu mesajları kamu ile

paylaşmaya başlamıştı. Hareketin adında yer alan Aetherius da Venüs gezegenindeki kendisiyle ilk kez konuşan Aetherius adındaki Kozmik Üstadın adıydı. 388 Kırk yıl içinde 600 Kozmik aktarım (Cosmic transmissions) almış ve 35’den fazla kitap yazan King ölümünden sonra izdeşleri onu, Buddha, İsa ve diğer pek çok peygamber gibi Üstadlardan birinin bir başka gezegenden gelmiş bir avatarı olarak kabul ettiler. Dünyaya gelecek son Üstad açık bir şekilde bir uçan dairede görünecektir. The Aetherius Society’nin inançları Hristiyanlık ve Budizmin çeşitli unsurlarıyla, Teosofi ve New Age’i içermektedir. Dini hizmetlerde hem Hristiyan duaları hem de Budist mantraları kullanılmaktadır. Karma yasası üzerine kurulu reenkarnasyona inanmakta ve bunu İncil’deki Paul’un ‘insan ektiğini biçecektir’ (İncil-Galatyalıları Mektup 6:7) sözüyle de desteklemektedirler. Erkek ve kadın tüm insanlar çeşitli gezegenlerde yaşadıkları hayatlarla aldıkları dersler ve geçtikleri ‘sınavlar’ sonrasında bir üst gezegene geçtikleri ve nihayetinde mükemmellik olan bir yolda ilerlemektedir: “İnsanoğlu Tanrı’dan geldi ve her şey Tanrı’nın bir parçasıdır. Kozmos’da evrimin çeşitli aşamalarında Tanrı’dan başka birşey yoktur. Herkes nihayetinde bir Üstad olacak ve oradan gelişmeye devam edecektir” 389 Spiritüel şifa (healing), alternatif tıp, yoganın öğretildiği ve uygulandığı dernek kendisini New Age olarak adlandırmaktan memnuniyet duymaktadır. Şifa: “Evrensel Yaşam Gücü Prana’nın Şifacıdan (Healer) hastaya transferidir. Uzayda serbestçe akan bu enerji hastalıktan rahatsızlık çeken kişiye aktarıldığında (channelled) bu kişinin içinde bir denge durumu oluşturabilmektedir.”

388 389

Ve herkes şifa uygulamasında

David V. Barrett, a.g.e. s.385-386 David V. Barrett, a.g.e. s.387-388

135

bulunabilir çünkü dünya üzerindeki herkesin doğuştan getirdiği bir haktır bu özel bir yetenek değil.390 Grubun ilgi çekici uygulamalarından biri de bir grup üyenin mantralar ve dualar okuyarak spiritüel enerjiyi uyandırdığı Operation Prayer Power olarak bilinen çalışmadır. Bu enerji yoğunlaştırılıp eğitimli dua takımı üyelerine aktarılabilmekte ve daha sonra üyeler enerjiyi Spiritüel Enerji Pili (Spiritüel Energy Battery) denilen özel olarak dizayn edilmiş radyon aygıtlarına (a specially designed radionic apparatus) savaş veya deprem gibi kriz zamanlarında kullanabilmesi için aktarılmaktadır.391 B.4. Wrekin Trust İngiltere’de Sir George Trevelyan tarafından 1971 yılında insanlığın ve evrenin spiritüel doğasını keşfetmek ve kişisel ve gezegen düzeyindeki dönüşümü sağlamak amacıyla kurulmuş bir eğitim vakfıdır. Wrekin Trust büyüyen spiritüel uyanış hareketi ve yeni bilincin doğuşuna bir katkı yaptıklarını düşünen Trust bu katkıyı düzenlediği konferans, kurs ve programlarla yapmaktadır. Trust amaçlarını şu şekilde sıralamaktadır: Anlam arayışı, holistik ve spiritüel bir hayat felsefesini araştırmak, yaratıcı değişim için bilinçli araçlar geliştirmek. Dernek yerel grupları teşvik etmekte, “University for Spirit” için bir inisiyatif oluşturmaya çalışmakta, hafta sonu ve hafta içi programlar oluşturmaktadır. Bazı yerel gruplar konuşmacılar, videolar ve diğer kaynakların öne çıktığı meditasyon ve tartışma alanları ortaya çıkarmış bazıları arayışlarını paylaşmakta ve bir başka New Age organizasyonu olan Findhorn Foundationle işbirliği içinde ruhi sezişlerini yeniden keşfetme programları düzenlemektedir.392 B.5. The London Group Bir süre Teosofi hareketine katılmış olan okült yazar Dion Fortune tarafından kurulan Society of the Inner Light grubunun ileri bir üyesi tarafından 1975 yılında kuruldu. Grup ilki temel okült ilkeleri ve Yahudi mistisizmi Kabala’ya girişi, ikincisi de modern gizemler ve sembol ve ritüellerin pratik kullanımına girişi içeren ve arka arkaya alınan iki giriş kursu vermektedir. 390

David V. Barrett, a.g.e. s.389 David V. Barrett, a.g.e. s.389 392 The Wrekin Trust today http://www.sirgeorgetrevelyan.org.uk/WT1.html (22 Mart 2006) 391

136

Grup faaliyetlerinin pratik doğasına vurgu yapmaktadır. “Ana ilkemiz ‘eylem’ (action)dir. Masa başı (arm-chair) filozoflarına yerimiz yok. Bizler, yeniliği (innovation) hoş karşılıyor ve bireylerin gerçekten ‘kendilerine’ yardım edecek pek çok tekniği kullanıyoruz.”393 Batı Gizem Geleneği (Western Mystery Tradition) üzerine kurulan The London Group yirminci yüzyıl erkek ve kadınlarının kullanımına uygun modern formdaki bir geleneği savunmaktadır: “Bizler tüm mezhep (denomination) ve inançları araştıranları (enquirer) kabul ediyoruz –New Age sentez çağıdır. Pek çok bakış açısına yer vardır...Pek çok hizmet etme biçimi ve New Age ideallerini eyleme geçirmek isteyen pek çok grup bulunmaktadır...Eğer aradığınız şey grubumuzda bulunmuyor olsa da en azından aradığınızı şeyi daha açıkça bilmenize yardım ederiz. Tek bir yol değil,

sadece

herbirimiz için en iyi olan yol vardır.” 394 Grubun geçmiş dinlere bakışı da dahil olduğu gizemci bakış açısına uygundur, “Geçmişteki tüm dinlerin önemli bir özelliği her birinin bir iç bir de dış yönünün olmasıdır. Dış form Irk dini haline gelirken, içsel gerçekliklerin kişisel deneyimine yönelik doğrudan bir yol olan ve Irkın spiritüel evrimine yardımcı olma fırsatı sunan iç form, derin öğretiler içermektedir.” 395 III. New Age’ciler: Spiritüel Deneyim Arayanlar New Age literatüründe dünyayı kendileri için daha anlamlı kılacak bir dünya görüşü ve performanslarını ve potansiyellerini arttırma imkanlarını “Arayanlar” (Seeker) dan söz edilir. 1960 sonrasının önemli fenomenlerinden biri olan ve bazı batılı ülkelerde toplumun eğitimli ve varlıklı kesimlerinin arasında kökleşen bu arayış aynı zamanda ekonomik ve toplumsal kayma (dislocation) dönemlerinde daha geniş bir anomiyi ve güçlü birincil grup üyeliğinden uzak olan hareketli bireyleri yansıtmaktadır. 396 Daha geniş grubu oluşturan

393

David V. Barrett, a.g.e. s.370. David V. Barrett, a.g.e. s.371 395 David V. Barrett, a.g.e. s.370. 396 Michael Hill, “The New Age : A Sociological Assessment”, The Encyclopedic Sourcebook of New Age Religions, James R. Lewis (Ed.), New York, Prometheus Books, 2004, s.388. 394

137

‘spiritüel arayanlar’ın dışında ‘çekirdek’ New Age’ci gelecekte insanlığın spiritüel anlayışında kollektif bir değişim getireceğine inanır.397 New Age’in sınırlarının muğlaklığı (amorphous) hareketle ilgili üyelik ifadesini kullanmayı güçleştirdiğinden New Age’cilerin sayısından ziyade New Age’den insanların ne ölçüde etkilendiğini sormak gerekir. Bu sayının tespitinde anket kullanan bazı çalışmalarda New Age inanç ve tutumunun işaretlerini açık bir şekilde ölçmek ve tanımlamakta bazı güçlükler yaşanmıştır.

398

Bu güçlüklerin bir kısmı New Age’ciler için New Age’in üye

olunan dini bir grup veya organizasyon olarak görmeyişleri sebebiyle bazı New Age’cilerin ismen Hristiyan veya Musevi oldukları halde New Age’ci kalabilmelerinden de ileri gelebilmektedir.399 Bu durum New Age ile ilgili anketlere de yansımaktadır. Örneğin 1992 yılında Gallup tarafından yapılan ankette genç Amerikalıların yüzde 50’si hem Hristiyan hem de New Age’i benimseyebilmenin mümkün olduğu şeklinde yanıtlamışlardır.400 Hatta New Age ile Hristiyanlığın bir araya gelmesi olgusunu Daren Kemp, New Age’i tanımlamakta kullanılan kova burcuna ait anlamına gelen İngilizce Aquarian terimiyle, Hristiyanlık terimlerini birleştirerek türettiği “Christaquarianism” şeklinde adlandırmaktadır.401 Ayrıca bazı kimseler için New Age sadece bir kitap okumak ve bir görüşü benimsemekten daha öteye geçmezken diğerleri için dünya görüşü ve daha geleneksel dinlerdeki ihtida (conversion) benzeri bir istikamet değişimidir.402 Michael York, New Age fenomeninin etkilediği insan sayısını tahmin etmekte karşımıza çıkan bir başka güçlüğün de New Age başlığı altına giren aktivite çeşitlerinin genişliği ve New Age’in bu aktivitelerden hangisiyle tanımlanacağı noktasında ortaya çıktığını ifade eder. Örneğin çeşitli danışmanlık, iş yönetimi ve satış firmaları garip ve kültçü fikirleri zihne uyandırdığını söyledikleri New Age etiketinden kaçınmakla birlikte, geleneksel iş yönetim eğitim metodlarıyla meditasyon ve hipnozun biraraya getiren “New Age” eğitim programlarına katılmaktadırlar. Benzer bir şekilde Doğu mistisizmi ve pozitif düşünme tekniklerini New Age olarak tanımlayan pek çok

397

Michael York, “New Age Traditions”, New Religions: New Religious Movements, Sects and Alternative Spiritualities, Christopher Partridge (Ed.), Oxford University Pres, 2004, s.311 398 Steve Bruce, Religion in Modern Britain, Oxford University Press, 2002, s.103 399 Sarah M. Pike, a.g.e. s.27 400 Paul Heelas, a.g.e. s. 172 401 Daren Kemp, “Christaquarianism: A New Socio-Religious Movement of Postmodern Society?”, Implicit Religion, Vol. 4, Num.1, 2001, s. 27. 402 Steve Bruce, a.g.e. s.105

138

kişi olduğu gibi bunları New Age adı altında görmeyen de pek çok kişi bulunmaktadır.403 Bununla birlikte genel eğilim yeni dini hareketlere olduğu gibi New Age hareketine de katılım gösterme eğiliminin Batı’da daha çok şehirli beyaz genç, iyi eğitimli, orta ve üst sınıf ailelerden olduğu düşünülmektedir.404 Bu güçlere rağmen Amerika, İngiltere başta olmak üzere Avrupa’da yapılan bazı anket verileri aktarılabilir. Amerika’da, The Psychic Sourcebook kitabının yazarı Frederick G. Levine’nin organize ettiği ankette American magazine’nin okuyucularından %79’u din ile spiritüellik (ruhsallık) arasında bir ayırım olduğunu hissetmektedirler. Ankete katılanlardan %40’ı kendini dindar kabul ederken %94’ü kendilerini spiritüel görmektedir. Ulusal ortalamayı doğrularcasına %95’i Tanrı’ya inanırken (bunlar aralarında %57’si cennete %24 cehenneme inanmaktadır), %60’ı en azından aralıkla hizmetlerine katılmakla birlikte yalnızca %36’sı herhangi bir kilise, sinagog veya tapınağa üyedir. Gallup’un 1976 yılında yaptığı anket sonucunda 10 milyonu aşkın Amerikalının alternatif dini hareketlerden birkaçına katıldıkları ortaya çıkmış anketi değerlendiren George Gallup, Jr. mistisizmin pek çok formunun yükselişte olduğu ise sonucuna varmıştır. 405 Birleşik Krallık ve Avrupa’da 1980’li yıllarda yapılan bir istatistiğin sonuçları ise Britanya’da TM hareketine katılanlar (100,000 +/- 20,000), Rebirthing (11,250), Est (Erhard Seminars Training), (8.000 +/- 500), Exegesis (6.000), Rajneesh (4.000). Diğer Avrupa ülkelerindeki rakamlar ise Hollanda (50.000), İtalya (30.000), İsveç (70.000), İsviçre (6.00010.000), Batı Almanya (35.000 tam zamanlı-100.000); Rajneesh hareketine katılanlar Hollanda (15.000), İtalya (16.000), İsveç (1.300), İsviçre (6.000-10.000) ve yine Batı Almanya’da Est (5.200), Dvine Light Mission (800) ve Eckankar (600) gösterilmektedir. 406 New Age görüşlerinin yaygınlığını gösteren en kesin yol basılı yayınlardır. Steve Bruce’nın İngiltere ile ilgili tespitlerine göre 1970 ile 1990 arasında Birleşik Krallıkta yeni başlıkla yayınlanan kitapların toplam sayısı iki katına çıkmış, ‘dini’ kitapların sayısında azalmaya karşın okült kitapların sayısı yüzde 150 oranında artış göstermiştir. 1980’lerin 403

Michael York, The Emergin Network: A Sociology of New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995, s.43. York’un New Age ile ilgili dikkati çektiği tanımlama probleminin bir benzeri “Kişisel Gelişim” konusunda da yaşanmaktadır. Bize göre “Kişisel Gelişim” New Age içerisinde değerlendirilmesi gereken bir alan olmasına rağmen bu çalışmalara katılan ve geleneksel dinlere aidiyet hisseden kişiler de kendileriyle ilgili New Age’ci tanımlamasını kabul etmeyecek derecede keskin dini söylemleri olabilmektedir. 404 Michael York, a.g.e. s.19 405 Michael York, a.g.e. s. 42 406 Michael York, a.g.e. s.43

139

sonlarında New Age görüşleriyle ilgili kitaplar basan büyük yayın evlerinin sayısındaki artış da bu New Age’in toplumdaki yaygınlığının bir başka göstergesidir.407 Literatürde genel olarak New Age’cilerin toplumsal profili şehirli, eğitimli, orta yaş ağırlıklı, orta sınıfa mensup oldukları ve çoğunluğunu kadınların teşkil ettiği yönündedir.408 New Age’cilerin, yeni sosyal hareketlerde tanımı yapılan ve geleneksel orta sınıflardan daha eğitimli, kurumlaşmış elitlere karşı durabilen yeni elitleri içeren yeni orta sınıfın bir parçası oldukları da söylenebilmektedir. 409 İngiltere’de Body, Mind, & Spirit adlı New Age dergisinin 1989 Haziranında okuyucuları arasında yapılan Spiritüellik Anketi (Spirituality Survey) sonuçlarına göre derginin okuyucularını, içinde büyüdükleri din açısından yüzde 52’sini Protestan, yüzde 27’sini Katolik, yüzde 3’ü Musevi dini içinde büyümüş yüzde 11’i de herhangi bir dini çevre içinde büyümemiş. Okuyucuların cinsiyet oranlarını ise yaklaşık yüzde 73’ü kadınlar, yüzde 20’si erkekler oluşturuyor. Yaş aralığı açısından yüzde 23’ü 18 ila 34, yüzde 42’inin 35 ila 49 yaş arası, yüzde 35’inin ise 50 yaşından büyük olduğunu göstermektedir. Eğitim düzeyleri açısından yüzde 18’inin lise, yüzde 45 kolej, yüzde 18’inin üniversite mezunu, yüzde 12’sinin ise üniversite sonrası derecelerine sahip olduğu, mesleki açıdan yüzde 25’inin profesyonel/teknik, yüzde 19’unun işsiz veya emekli, yüzde 13’ünün din işlerinde, yüzde 12’sinin hizmet sektöründe, yüzde 11’inin idari kademede, yüzde 6’sının satış işinde olduğu gösterilmektedir. Ankete katılanların yalnızca yüzde 35’i son bir yıl içinde bir astrolog, numerolog veya el falcısına gitmiş, psişik şifa ile ilgili soruya ise yüzde 23’ü bir önceki yıl psişik şifacıya gittikleri şeklinde yanıtlar vermişler. BMS’nin okuyucularına hali hazırda kendilerini hangi dinde gördüklerine ilişkin soruya ise yüzde 17’si Protestan, yüzde 11’i Katolik, yüzde 2’si Musevi, yüzde 15’i New Age, yüzde 10’u diğer ve yüzde 35’i herhangi bir dinde görmedikleri şeklinde yanıtlar vermiş, ancak yarısından daha azı kendini dindar, yüzde 94 gibi büyük çoğunluğu ise kendilerini spiritüel görmektedirler. Yüzde 64’ü “organize

407

Steve Bruce. Religion in Modern Britain, Oxford University Press, 2002, s.104 Steve Bruce’ninkine benzer bir tespit özellikle 90’lı yıllardan sonra New Age anlayışıyla ilgili kitaplar basan yayınevlerindeki artışla Türkiye için de yapılabilir. 408 Adam Possamai, “A profile of New Agers: social and spiritüel aspects”, Journal of Sociology, Vol. 36, November 2000, s.364. 409 Daren Kemp, New Age: A Guide. Alternative Spiritualities from Aquarian Conspiracy to Next Age, Edinburgh University Press, 2004, s.114

140

dinlerin günümüz ve çağımızda modası geçmiş” olduğunu hissetmekte, yüzde 92’si ölüm sonrası hayata inanmakta yüzde 81’i ise reenkarnasyona inanmaktadır.. 410 Avustralya Melbourn’da otuz beş New Age sempatizanı ile yapılan görüşmede kişilerin herhangi bir kurumlaşmış (established) veya alternatif bir din ya da ateist bir ailede içinde doğup büyümüş olabildikleri, ateist iken tanıştıkları bir kişi, okudukları bir kitap veya mistik bir deneyimle New Age ile ilgilendikleri, kurumlaşmış din içinde doğmuş olanların ise dini otoriteyle sürekli bir çatışma hali yaşadıkları tespit edilmiştir. Alternatif bir dini ortamda doğanlar da aynı şekilde kendi dini ortamlarına karşı bir muhalefet içinde kendi sübjektif dinlerini bulmayı istemektedirler. Hatta New Age grupları içinde olanlar da grup bağlılığı yüksek düzeyde olmayıp farklı gruplara aynı anda gidebildikleri yapılan görüşmelerden çıkan sonuçlardan biri.411 Daren Kemp’in aktardığı İngiltere’de yapılan anketler de New Age’cilerin profiliyle ilgili veriler sunmaktadır.412 Tablo 5. Anketler Alternatives lecture evening Three Christaquarian populations Two Evangelical Anglican churches, electoral rolls Kindred Spirit dergisi National Statistics 2003 Psychology of Vision and The Spark, Güney Batı İngiltere (2001) Anket katılım ve geri dönüşü Alt 48/121 = %40

Kısaltmalar Alt

Michael York (1995) Daren Kemp (2003) Daren Kemp (2003) Stuart Rose (1996)

CQ Ev KS Nat SW

Dominic Corrywritght (2001) CQ 339/601 = %56

Ev 53/114 = %46

KS SW 908/5350=%17 60/?=%50-59

410

Michael York, a.g.e. s. 186-188 Adam Possamai, a.g.e. s.366 412 Daren Kemp, New Age: A Guide, s.115-120, Kemp’in kullandığı kısaltmalar yerine araştırmayı düzenleyen yazarların adını kısaltmada kullandık. Eserler ise sırasıyla Michael York, The Emerging Network, 1995, Daren Kemp, The Christaquarians? A Sociology of Christians in the New Age, London: Kempress, 2003, Stuart Rose, Transforming the World: An Examination of the Roles Played by Spirituality and Healing in the New Age Movement: ‘The Aquarian Conspirators Revisited’, Ph.D. tez, Lancaster University, 1996, National Staticstics, Census 2001, http://www.statictics.gov.uk/census2001/default.asp, 2003, Dominic Corrywright, Theoretical and Empirical Investigations into New Age Spiritualities with Special Reference ot the South West of England, Ph.D.tez, University of Bristol, 2001. Kemp’in aktardığı tüm anketlerde hakkında bilgi alınamayan gruplar veya uygulamalar dışarıda bırakılmıştır. 411

141

Tablo 6. Yaşınız Nedir? Yaş Aralığı 0-18 19-24 25-34 35-44 45-54 55-64 65+ Yanıt Yok

CQ % 0 0 5 9 18 25 42 1

Ev % 4 6 13 13 19 15 25 6

KS % 0 3 16 30 27 14 10 1

Nat % 2 4 13 38 26 6 11 -

SW % 25 6 14 15 13 11 16 -

Tablo 7. Eğitim Düzeyiniz Nedir?413 Eğitim Düzeyi Yok O düzeyi A düzeyi Üniversite Mezunu Master Doktora Profesyonel Yanıt Yok

CQ % 7 11 10 24 15 1 30 3

Ev % 11 25 11 17 0 0 26 9

Nat % 60 60 60 40 40 40 -

Tablo 8. Cinsiyetiniz Nedir? Cinsiyet

Alt

CQ

Ev

KS SW Nat

%

%

%

%

%

%

Erkek

29

28

26

30

40

51

Kadın

71

71

72

70

60

49

Yanıt Yok

-

1

2

-

-

0

413

Anketler İngiltere’de yapıldığı için ankete katılanların eğitim düzeyi, İngiliz eğitim sisteminde lise sonrası öğrencinin başarı düzeyini belirleyen belirleyen O level (Ordinary Level) ve A Level (Advanced Level) gibi derecelendirme biçimleri kullanılmıştır.

142

Tablo 9. İşdeki Statünüz Nedir? Statü

CQ %

Ev%

Nat %

İşçi – İşveren Emekli Öğrenci İşsiz Yanıt Yok Diğer

35 48 1 2 14 -

36 9 4 51 -

6013 5 4 15

Tablo 10. Yıllık geliriniz yaklaşık ne kadardır? Gelir

Alt % CQ % Ev %

KS %

Nat % SW %

0-4.999₤

21

36

9

19

17

20

5.000-9.999₤

23

9

17

21

33

15

10.000-14.999₤

35

9

20

18

23

8

15.000-19.999₤

13

6

18

16

13

7

20.000-24.9999₤

4

6

14

21

14

32

25.000-34.999₤

4

11

5

21

14

32

35.000+ ₤

4

4

11

21

14

32

Yanıt Yok

4

19

7

5

0

25

143

Tablo 11. Aşağıdaki herhangi bir uygulamaya katıldınız mı? Uygulama CQ Ev KS % % % Akapunktur/şiatsu 52 9 57 Aleksandr Tekniği 33 2 32 Aromaterapi 50 17 73 Budizm 42 0 50 Kanal Olma (Channeling) 14 0 49 Renk Terapi 24 2 48 Yaratıcı görselleştirme 53 0 80 Kristaller 21 0 71 Dans terapi 33 0 30 Yerküre gizemleri 12 0 43 Etik araştırma 33 4 18 Çiçek tedavileri 45 8 70 Yeşil Politika 38 8 45 Şifa atölyeleri 54 13 67 Herbalizm 39 9 57 Homeopati 61 21 39 Hipnoterapi 17 6 39 Masaj 63 15 73 NLP 9 2 18 Geçmiş-hayat terapisi 8 2 39 Psikoterapi 48 8 42 Rebirthing 12 0 18 Refleksoloji 47 11 64 Recycling 63 55 74 Şaman/Pagan ritüelleri 15 0 35 Ses terapisi 15 0 34 Spiritüelizm 13 6 55 Tai chi chuan/Yoga 56 4 67 Transaksiyonel analiz 19 8 21 Veganlık 4 0 14 Vejeteryanlık 47 11 71 Kadın araştırma grupları 24 11 20 Yukarıdakilerin birkaçı 33 7 47

Yine 1981 yılında Washington Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada öğrencilere New Age alanına giren konulardaki görüşleri sorulmuş, bu konulara en çok olumlu yanıt veren öğrencilerin herhangi bir dini inanca sahip olmayanlar olduğu en olumsuz olanların da inancını yenileyen (born-again) Hristiyanlar olduğu görülmüştür. Ancak bu araştırmanın ilginç sonuçlarından birisi de Katolik ve Protestanlardan müteşekkil sıradan

144

Hristiyanların yanıtlarının sorulara en çok olumlu yanıt veren ve herhangi bir inancı olmayanlara yakın olmasıdır.414 Tablo 12. Üniversite Öğrencileri Arasında Yapılan Anket (Washington 1981) Yanıtlar yüzde olarak verilmiştir 241

251

319

345

inancı

Katolik

Protestan

İnancını

Sıradan

Sıradan

Hristiyan

Hristiyan

73

66

60

28

67

66

60

43

“Tarot okuma, seanslar ve psişik sağlık gibi bazı okült uygulamal 16

22

12

6

59

57

55

44

Cevap verenler ESP “kesinlikli mevcut olduğunu” düşünüyorlar.

26

29

17

17

Cevap verenler “okült literatürden” ciddi olarak hoşnutsuzluk

38

34

36

65

38

24

23

53

olmayan

“Yoga, Zen ve Transandantal Meditasyon gibi bazı Doğu

Yenileyen Hristiyanlar

Pratikleri muhtemelen büyük değerdedir” Katılıyorum “UFOlar muhtemelen diğer dünyalardan gelen gerçek uzay gemileridir.” Katılıyorum

muhtemelen büyük değerdedir.” Katılıyorum. “Duyu dışı algının bir örneği olabileceğini düşündüğüm bir deneyim yaşadım” Katılıyorum

duyuyorlar. Cevap

verenler

“horoskopunuz”dan

ciddi

hoşnutsuzluk

duyuyorlar.

Mesajlarını genelde kitle iletişim araçlarıyla, dergi ve kitaplar, konferanslarla yayan, merkezi bir otorite yapısından yoksun, minimum düzeyde organizasyona sahip, üyeler değil

414

William Sims Bainbridge, The Sociology of Religious Movements, Routledge, 1997, ss.388-389.

145

tüketicilerden müteşekkil bir dinleyici kitlesine hitap eden kültler dinleyici/izleyici (audience cults) kültlerini, pratisyenler ve müşterileri arasındaki ilişkiye dayalı sınırlı bir biçimsel organizasyon sergileyen müşteri kültlerini (client cults) oluşturur. 415 Organizasyon-grup ve onların sundukları pratikleri talep eden “müşteri”ler arasında ilişki üyenin verdiği ücret karşılığı öğretmenlerinden meditasyonlarında tekrar edecekleri “gizemli-kutsal” ibareler olan mantraları alan ve belirli periyotlarla düzenlenen seminerlere katılması beklenen Transandantal Meditasyon benzeri gruplarda üyelik aidatı veya ücreti şeklinde olabilmektedir. Herhangi bir zaman dilimiyle sınırlı tutulmayan öğretimde üyenin doğrudan herhangi bir kutsal öğretiyi kabul etmesi beklenmemekte, uygulamanın kişinin potansiyellerini arttıracağı vadedilmektedir. Yoga, Biyoenerji, Kristal terapisi, Renklerle terapi, Aroma terapi gibi terapi ağırlıklı organizasyonlarda veya birebir terapist-sağaltımcı-öğretmen görüşmelerinde kişinin fiziksel ve/veya psikolojik rahatsızlığını gidermeye yönelik kimi alternatif tedavi metotlarının uygulanmakta, müşteri grup-organizasyon ilişkisi rahatsızlık tedavi edilinceye veya kişi vazgeçinceye kadar devam edebilmektedir. Brahma Kumaris gibi gruplarda toplu meditasyon uygulaması ve seminerler bağış karşılığı sunulmakta ve bu arada grubun Tanrı-Evren ve İnsan üzerine öğretileri gelen kişilere seminerlerle sunulmaktadır. Bu tip organizasyonların dışında New Age Profesyonelleri denilen kişilerin organizasyon dışında sundukları hizmetler vardır. Yoga ve meditasyon öğretmenleri, biyoenerji uzmanı vs. adlarla anılan kişiler tam veya yarı zamanlı olarak müşterilerinin ruhsal ve/veya fiziksel rahatsızlıklarını gidermelerinde veya sadece gündelik yaşamın kişide oluşturduğu sıkıntı, stres ve kaygıyı azaltmalarına yardımcı olmaya çalışmaktadırlar. New Age öğretileri ekonomik alana da dahil olabilmektedir. Hafta sonu yönetim, kişisel gelişim seminerlerinde iş yerinde veya özel hayatta karşılaşılan durumlarla baş etmek, daha başarılı bir birey olmak veya gelişmemiş potansiyelleri geliştirmek amaçlanır. Kapitalist serbest piyasanın üretkenlik, inisiyatif, yaratıcılık, kendine güven ve başkalarına bağımlı olmaktan çok kendi ayakları üzerine durma gibi girişim kültürünün bireyselci değerlerinin öne çıkarıldığı bu seminerlerde daha seküler, hümanist bir dil kullanılır.416

415

Rodney Stark ve William Sims Bainbridge. The Future of Religion Secularisation, Revival and Cult Formation, Berkeley: University of California Press, 1985: s.26-9 416 Paul Heelas, a.g.e.s.166

146

SONUÇ Batı’nın sosyo-kültürel ve tarihsel koşullarında doğmuş ve yine bu koşullar içinde çeşitlenmiş ve genişlemiş, heterojen, ademi-merkeziyetçi, anti-otoriteryen ve birey eksenli bir inançlar ve uygulamalar bütünü olarak tanımlanabilecek olan New Age Hareketi, tüm dünyada türdeş eğilimler göstermeye doğru giden çağımız toplumlarındaki yine bu eğilimlerin tayin ediciliği altındaki değişen dini algının temel parametrelerini içinde taşıyan özgül bir dinsel-kültürel harekettir. Bu özellikleriyle New Age, kurumlaşmış dinlerden olduğu kadar bu dinlerin de doğuşlarında geçirdiği safhalara benzer bir şekilde sekteryan özellikler taşıyan ve aynı zamanda modern koşulların da etkilerini yansıtan Yeni Dini Hareketlerden yoğun bireyci karakteriyle ayrılmaktadır. Tezimizin özellikle üçüncü bölümünde ele aldığımız düşünsel özellikleri ve son bölümdeki grup ve organizasyonların yapısal özellikleri açısından bakıldığında New Age hareketi, başka hiçbir dinsel-kültürel harekette olmadığı kadar modern koşullara uyum gösterebilme imkanına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Sempatizanlarına belirli bir öğreti ve uygulamayı dayatmayışı, geleneksel kültürel unsurlarla kolayca eklemlenebilmesi ve yeni sentezler üretilebilmesiyle de görünürde farklı özellikler gösteren kültürel yapılara nüfuz edebilmektedir. Mevcut sosyo-kültürel ve ekonomik şartlarda geleneksel toplumsal bağların azaldığı, kişisel yeteneklerin başarı ve başarısızlığı olduğu kadar toplumsal hayattaki ilişkileri ve statüyü belirlediği günümüzün yüksek rekabetçi toplumlarında New Age, merkezinde bireysel değişim ve gelişme ihtiyacının yer aldığı modern bireyin anlam arayışına karşılık gelmekte bu sebeple toplumlar modernleştikçe New Age öğreti ve uygulamalarını benimseyen insanların sayısında artış görülmektedir. Hareketin doğuşundan günümüze kadar geçen yaklaşık kırk yıllık süre içinde New Age şemsiyesi altına giren inanç ve uygulamalarda ve New Age’ciler arasında harekete yaklaşımda bazı değişiklikler bulunmasına rağmen hareketin temelindeki bireysellik vurgusu olduğu gibi kalmıştır. Hareketin temel söylemini de belirleyen bu vurgu, hareket, zaman içinde yeni ve belki de önceki yıllardan büsbütün farklı bir dış görünüme bürünse de olduğu gibi kalacak ve ona New Age karakterini verecek bir temel olarak görünmektedir. Bu, kurumsal gücünü gittikçe kaybeden geleneksel dinler içinde de görülmekle birlikte daha belirleyici bir tonda ve farklı bir dini-kültürel model ve söylem içinde ortaya çıkan dünyevileşmenin bir başka cephesi olması ve modern bireyde sosyo-kültürel ve ekonomik

147

şartlarla değişen dünya tasavvuru ile din algısı arasındaki ilişkileri de göstermesi açısından bizce özellikle din sosyolojisi tarafından üzerinde durulması gereken çok önemli bir alanın varlığına işaret etmektedir. Ancak gerek bu alandaki çalışmaların gerekse de geleneksel cemaat kalıpları içerisinde konuya açıklık getirmeye çalışan konservatif din sosyolojisi teorilerinin yetersizliği modern din algıları, yeni dini oluşumları ve geleneksel dinlere yönelik yeni yaklaşımları inceleyen çalışmalardaki zaaf noktalarını oluşturmaktadır. Tarihi ve kültürel tercihleriyle olduğu kadar konjonktürel sebeplerle de küreselleşmenin kültürel etkilerine açık olan ülkemizde ise bu alanlar bir kısmı metodolojik ve pratik güçlükler bir kısmı da bilim alanının dışındaki kaygı ve gerekçelerle dokunulmadan bırakılmaktadır. Oysa dini algıdaki değişim, aynı zamanda toplumsal değişimin de göstergelerinden biri olması ve bu değişimin muhtemel yönünü göstermesi bakımından son derece önemlidir. Değişen din algısının toplumsal ve kültürel koşullara ilişkisini ortaya çıkarmak bakımından araştırmamızda ele aldığımız New Age Hareketi kanaatimizce, sözkonusu değişimi anlamak isteyenler için son derece verimli bir alan olarak araştırmacıların yeni çalışmalarını beklemektedir.

148

KAYNAKÇA Albanese, Catherine. The Subtle Energies of Spirit: Explorations in Metaphysical and New Age Spirituality, Journal of the American Academy of Religion, Vol.67, No.2, (June 1999), ss.305-325. ________.

Corresponding Motion. Transcendental Religion and the New

America, Philadelphia: Temple University Press, 1977. ________.

Religion and the American Experience: A Century After, Church

History, Vol. 57, No.3, Sep., 1988, ss.337-351. Aldridge, Alan. Religion in the Contemporary World, Polity, 2003. Alexander, Kay. “Roots of the New Age”, ss.30-47 Perspectives on the New Age, James R. Lewis ve J.Gordon Melton (ed.) New York: State University of New York Press, 1992. Allen, Abel Leighton. New Thought, ss.359-361, James Hastings (ed.) Encyclopedia of Religion and Ethics, Vol.IX, T&T Clark, 1980. ________.

“The Message of New Thought”, New York: Thomas Y. Crowell

Company, 1914. http://website.lineone.net/~newthought/tmontinx.htm (19 Mayıs 2006) Anderson, Jack Ensign. %100 Düşünce Gücü, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1997. Aubyn, Lorna St. New Age: Yeni Çağ Akımı, çev. Nuray Mines-Ercan Arısoy, İzmir: Ege Meta Yayınları, 1998. Bailey,

Alice.

“The

Soul

and

its

Mechanism”,

New

York,

1930,

http://laluni.helloyou.ws/netnews/bk/soul/toc.html (24 Mart 2006). Bainbridge,William Sims. The Sociology of Religious Movements, Routledge, 1997. Barbour, Ian G. Issues in Science and Religion, New York: Harper Torchbook, 1971.

149

Barker, Eileen. New Religious Movements, London: HMSO, 1992. Barrett, David V. The New Believers: A Survey of Sects, Cults and Alternative Religions, London: Cassel & Co., 2001. Beckford, James A.New Religions, An Overview, Encylopedia of Religion, Mircae Eliade (ed.), C.X, New York, 1987. Bednarowski, Mary Farrel. New Religions and the Theological Imagination in America, Indiana University Press, 1989. Bellah, Robert. Beyond Belief, Oxford: University of California Press, 1991. Bennett, John G. Maddesel, Hayatsal, Kozmik Enerjiler, çev. Mehmet İsmail, İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, 1995. Bercovitch, Sacvan. The Puritan Origins of the American Self, New Haven and London: Yale University Press, 1975. Berger, Peter ve Thomas Luckmann, The Social Construction of Reality, Peregrine Books, 1979. Berlin, Isaiah. “The Counter-Englightenment”, ss. 1-24 Agains the Current, Henry Hardy (ed.) New York: The Viking Press, 1979. Bloch, Jon P. New Spirituality, Self, and Belonging: How New Agers and NeoPagans Talk about Themselves, Westport, CT: Praeger, 1998. Bloom, William (ed.) The New Age: An Anthology of Essential Writings, London: Rider, 1991. Bochinger, Christoph. The Invisible Inside the Visible-The Visible Inside the Invisible: Theoretical and methodological aspects of research on New Age and contemporary Esotericism, ss-59-73, Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, Inaugural Issue, London: Alternative Spiritualities and New Age Studies Association, 2005.

150

Bruce, Steve “The New Age and Secularisation”, ss.220-236 Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe ve Marion Bowman (eds.) Edinburgh: Edinburgh University Press, 2000. ________.

God is Dead : Secularization in the West, Oxford: Blackwell, 2002.

________. Religion in Modern Britain, Oxford University Press, 2002. Button, John ve William Bloom, The Seeker’s Guide. A New Age Resource Book, London: The Aquarian Press, 1992. Capra, Frithjof. Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası, çev. Mustafa Armağan, İstanbul: İnsan Yayınları, 1992. Cameron, Julia. İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin, Türkçesi: Zerrin Koltukçuoğlu, İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık, 2003. Casanova, Jose. Public Religions in the Modern World, Chicago and London: The University of Chicago Press, 1994. Clark, Stephen M. “Myth, Metaphor and Manifestation: the negotiation of belief in a New Age community”, ss.97-104 Perspectives on the New Age, James R. Lewis ve J. Gordon Melton (eds.) Albany: State University of New York Press, 1992. Cohen, Jean. Strateji ya da Kimlik: Yeni Teorik Paradigmalar ve Sosyal Hareketler, ss.109-129, Yeni Sosyal Hareketler, Kenan Çayır (Yay.Haz.), İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1999. Commager, Henry Steele. The Significance of Freedom of Religion in America, California: Rutgers University, 1982. Coward, Harold. Mysticism in the Analytical Psychology of Carl Jung and the Yoga Psychology of Patanjali: A Comparative Study, Philosophy East and West, Vol.29, No.3 (Jul.1979), ss.323-336. Cupitt, Don. Mysticism after Modernity, Blackwell, 1998.

151

Donaldson, Laura E. On Medicine Women and White Shame-Ans: New Age Native Americanism and Commodity Fetishism as Pop Culture Feminism, Signs, (The University of Chicago Press) Vol. 24, No.3 (Spring, 1999), ss.677-696. Durkheim, Emile. The Elementary Forms of the Religious Life, trans. Joseph Ward Swain, London: George Allen&Unwin, 1982. Edwards, Harry. Ruhsal Şifa, çev.Jâle Gizer Gürsoy, İzmir: Sihap Yayınları, 1983. Eliade, Mircea. Occultism, Witchcraft and Cultural Fashions, Essays in Comparative Religions, The University of Chicago Press, 1976. Ellwood, Robert S. “Theosophy”, America’s Alternative Religions, Timothy Miller (ed.), State University of New York Press, 1995. Emerson, Ralph Waldo. Collected Works of Ralp Waldo Emerson, New York: Greystone Press, t.y. Engelhardt, Dietrich Von. “Natural Science in the Age of Romanticism”, ss.101-131, Modern Esoteric Spirituality, Antoine Faivre & Jacob Needleman (eds.), New York: Crossroud Publishing, 1995. Faivre, Antoine. Access to Western Esotericism, State University of New York Press, 1994. ________.

“Renaissance Hermeticism and the Concept of Western Esotericism”

ss.109-123, Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times, Roelof van der Broek ve Wouter J. Hanegraaff, New York: University of New York Press, 1998. Faivre, Antoine ve Jacob Needleman. Modern Esoteric Spirituality, New York: Crossroad, 1995. Faivre, Antoine ve Claire Voss. Western Esotericism and the Science of Religions, Numen, (Brill Academic Publishers), Vol.42, No.1 (Jan., 1995), ss. 48-77. Ferguson,

Marilyn.

The

Aquarian

Conspiracy:

Personal

and

Social

Transformation in the 1980’s, London: Paladin Books, 1986.

152

Frankl, Viktor E. The Unconscious God: Psychotherapy and Theology, New York: Simon & Schuster, 1975 (orijinal Avusturya baskısı 1945). Freud, Sigmund. “Psychoanalysis and Telepathy”, ss.109-126. Psychology and Extrasensory Perception, Raymond Van Over (ed.) New York: New American Library, 1972. Fuller, Robert C. Religious Revolutionaries: The Rebels Who Reshaped American Religion, New York: Palgrave MacMillan, 2004. Garrett, Clarke, Swedenborg and the Mystical Enlightenment in Late EighteenthCentury England, Journal of the History of Ideas, Vol.45, No.1 (Jan.-Mar.,1984), ss.67-81. Geaves, Ron, “Contemporary Sufism”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004, ss.135-138. ________.

“The Sufi Movement”, New Religions, Christopher Partridge (ed.),

Oxford University Press, 2004, ss.138-139. ________.

The Sufi Order of the West, New Religions, Christopher Partridge

(ed.), Oxford University Press, 2004, ss.141-142. Geley, Gustave. Şuuraltı Varlığı, çev. Yavuz Keskin, İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, t.y. Granqvist, Pehr ve Berit Hagekull. Seeking Security in the New Age: On Attachment and Emotional Compensation, Journal for the Scientific Study of Religion, 40:3, ss.527-545, 2001. Gregory, Peter N. “Describing the Elephant: Buddhism in America”, Religion and American Culture, University of California Press, Vol. 11, No.2 (Summer, 2001), ss. 233263 Gawain, Shakti. The Path of Transformation: How Healing Ourselves Can Change The World, Mill Valley, CA: Nataraj, 1993. Godwin, Joscelyn. The Theosophical Enlightenment, Albany, NY: State University of New York Press, 1994.

153

Hammer, Olav. Contradictions of the New Age, ss.409-424, James R. Lewis, The Encyclopedic Sourcebook of New Age Religions, New York: Prometheus Books, 2004. Hanegraaff, Wouter J. New Age Religion and Western Culture. Esotericism in the Mirror of Secular Thought, State University of New York Press, 1998. ________.

Hanegraaff, Wouter J. “The New Age Movement and the Esoteric

Tradition”, ss.359-382, Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times, Roelof van der Broek-Wouter J. Hanegraaff (ed.) New York: State University of New York, 1998. Harley, Gail. “Paradigms of New Thought Promote the New Age”, ss.63-81, The Encyclopedic Sourcebooks of New Age Religions, James R.Lewis (ed.) New York: Prometheus Books, 2004. Hay, Louise. Düşünce Gücüyle Tedavi (You Can Heal Your Life) Türkçesi: Nil Gün (Tazbaz), İstanbul: Altın Kitaplar, 1994. Heelas, Paul. The New Age Movement : The Celebration of the Self and the Sacralization of Modernity. Oxford: Blackwell, 1999. ________.

“Californian Self-Religions and Socialising the Subjective”, ss.69-85,

Eileen Barker (ed.), New Religious Movement, The Edwin Mellen Press, 1982. Hill, Michael. “The New Age : A Sociological Assessment”, ss.383-390, The Encyclopedic Sourcebook of New Age Religions, James R. Lewis, New York: Prometheus Books, 2004. Hill, Napoleon. “Thought and Grow Rich”,

(Orijinal basım yılı 1937) internet

kaynak: http://www.absolute1.net/hill_think_and_grow_rich-partI.PDF ve partII.PDF (20 Mayıs 2006) Holmes, Ernest Shurtleff. “The Science of Mind. A Complete Course of Lessons in the Science of Mind and Spirit”, New York: R.M.McBride & Company, 1926 http://www.sacred-texts.com/eso/som/ (15 Mayıs 2006)

154

Houtman, Dick – Peter Macsini, Why Do Churches Empty, While New Age Grows? Secularization and Religious Change in the Netherlands, Journal for the Scientific of Religion Vol.41, No.3, 2002, ss. 455-473 Höllinger, Franz. “New Age: re-enchantment of the world?” , ss.45-82, Alternative Religions among European Youth, Luigi Tomasi (ed.), Ashgate: 1999. ________.

Does the counter-cultural character of New Age persist?

Investigating social and political attitudes of New Age followers, London: Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, 2006, Vol.2, ss.63-89 Huss, Boaz “The New Age of Kabbalah and Postmodern Spirituality”, http://hsf.bgu.ac.il/cjt/files/electures/NAKabbalah1.htm vd. (13 Mayıs 2006) Huxley, Julian. Religion without Revelation, NY: The New American Library, 1957. Jacobi, Jolande (ed.) C.G.Jung: Psychological Reflections. A New Anthology of His Writings, London: Routledge & Kegan Paul, 1974. Jenkins, Philip. Mystics and Messiahs-Cults and New Religions in American History, Oxford University Press, 2000. Jung, C.G. Analytic Psychology: Its Theory & Practice, NY:Vintage Books, 1970. ________.

“The Psychological Foundations of Belief in Spirits”, ss.92-108

Psychology and Extrasensory Perception, Raymond Van Over (ed.), New York: New American Library, 1972. Khan,

Pir

İnayet.

“A

Meditation

Thema

for

Each

Day”,

http://www.sufiorder.org/library.html (13 Mart 2006) Kemp, Daren. New Age: A Guide. Alternative Spiritualities from Aquarian Conspiracy to Next Age, Edinburgh University Press, 2004. ________.

Christaquarianism:

A

New

Socio-Religious

Movement

of

Postmodern Society?, Implicit Religion, Vol. 4, Num.1, 2001, ss. 27-40.

155

Koszegi, Michael A. The Sufi Order in the West: Sufism’s Encounter with the New Age, Michael A Koszegi and J.Gordon Melton (eds), Islam in North America: A Sourcebook, Garland Publishing, 1992, ss.211-249. Kyle, Richard, The New Age Movement in American Culture, Lanham, New York, London: University Press of America, 1995. Lewis, J. R. Approaches to the study of the New Age movements. J. R. Lewis ve J. G. Melton (ed.) Perspectives on the New Age, ss. 1-12. Albany: State University of New York Press. 1992. Lewis, James R. ve J. Gordon Melton (eds.) Perspectives on the New Age, Albany: State University of New York Press, 1992. Lucas, P.C. “The New Age movement and the Pentecostal/Charismatic revival: Distinct yet parallel phases of a fourth great awakening?”, ss.189-211, Perspectives on the New Age, J.R.Lewis ve J.G.Melton (ed.) Albany: State University of New York Press, 1992. Luckmann, Thomas. Görünmeyen Din: Modern Toplumda Din Problemi, çev. Ali Coşkun, Fuat Aydın, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2003. MacLaine, Shirley, Going Within: A Guide for Inner Transformation, Bantam Books, 1990. ________.

İçimdeki Yolculuk, (Out on a Limb) çev. Fatoş Dilber, İstanbul: Akaşa

Yay. 1995. ________.

Sevginin Sonsuz Dansı, (Dancing in the Light) çev. Fatoş Dilber,

İstanbul: Akaşa Yayınları, 1991. Main, Roderick, New Age thinking in the light of CG Jung’s theory of synchronicity, Journal of Alternative Spiritualities and New Age Studies, London: Alternative Spiritualities and New Age Studies Association, Vol.2 ss.8-25, 2006. Major, David. “Neuro-Linguistic Programming”, New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004.

156

Maslow, Abraham H. Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler, çev. H.Koray Sönmez, İstanbul: Kuraldışı Yayınları, 1996. McKnight, Stephan A. (ed.) Science, Pseudo-Science and Utopianism in Early Modern Thought, Colombia and London: University of Missouri Press, 1992. Melton, J.Gordon. Encyclopedic Handbook of Cults in America, New York: Garland Publishing Inc., 1986. Moreno, Antonio Jung, Gods & Modern Man, London: Sheldon Press, 1974. Mullins, Mark R. “Japan’s New Age and Neo-New Religions: Sociological Interpretations”, ss.232-246 Perspectives on the New Age,James R. Lewis and J. Gordon Melton (eds.) Albany: State University of New York Press, 1992. Murphy, Joseph. The Cosmic Power Within You, N.Y.:Parker Publishing Company, 1968. Muster,

Nori

J.

“Origins

of

Positive

Thinking

Movement”,

http://www.steamboats.com/hobbies/positivethinkinghistory.html (12 Mayıs 2006) Naparstek, Belleruth. Altıncı Duyunuz, Türkçesi: Yasemin Tokatlı, İstanbul: Beyaz Yayınları, 1998. O’Connor, Joseph ve Ian McDermott. NLP’nin İlkeleri, İngilizceden çev. Demet Uyar Ezerler, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2001. Ornstein, Robert E. Yeni Bir Psikoloji. Doğu ve Batı Psikolojilerinin Çağdaş Bir Sentezi, İstanbul: İnsan Yayınları, 1992. Osho-Bhagwan Shree Rajneesh, Ben Dini Değil Dindarlığı Öğretiyorum, Türkçesi: Nur Yener, İstanbul: Okyanus Yayıncılık, 2003. ________.

Meditasyon. İlk ve Son Özgürlük, İstanbul: Omega Yayınları, 2005.

Ostrander, Sheila ve Lynn Schroeder, Psi: Psychic Discoveries Behind the Iron Curtain, London: Abacus, 1977.

157

Over, Raymond Van (ed.) Psychology and Extrasensory Perception, New American Library, 1972. Palmer, Richard E. Hermeneutics: Interpretation Theory in Schleiermacher, Dilthey, Heidegger and Gadamer, Evanston: Northwestern University Press, 1969. Partridge, Christopher (Ed.). New Religions: New Religious Movements, Sects and Alternative Spiritualities, New York: Oxford University Pres, 2004. ________.

“Alternative Spiritualities, New Religions, and the Reenchantment of

the West”, New Religious Movements, James R. Lewis (ed.), New York: Oxford University Press, 2004. ss.39-67. Pauchard, Albert. Ruhsal Âlemin Sonsuz İmkanları, Türkçesi: Hüseyin A. Tuncer, İstanbul: Ruh ve Madde Yayınları, t.y. Peale, Norman Vincent. Olumlu Düşünmenin Gücü, çev. Şahin Cüceloğlu, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 1997. Pike, Sarah M. New Age and Neopagan Religions in America, New York: Colombia University Press, 2004. Possamai, Adam. A profile of New Agers: social and spiritual aspects, Journal of Sociology, Volume 36, November. 2000. ss-364-414. Proto, Louis. Self Healing. How to use your mind to heal your body, London: Piatkus, 1998. Puttick, Elizabeth. “The Human Potential Movement”, ss..399-402. New Religions, Christopher Partridge (ed.), Oxford University Press, 2004. ________.

Personel Development: the Spiritualisation and Secularisation of

the Human Potential Movement, ss.201-219, Steven Sutcliffe and Morion Bowman (eds.) Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Edinburgh University Press, 2000. Ran, Woo Hai. The New Age in South Korea, 19th World Congress of the International Associtation for the History of Religions, Tokyo, 26 Mart 2005.

158

Redfield, James. The Celestine Prophecy, London: Bantam Books, 1994. Robbins, Anthony. İçindeki Devi Uyandır, İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1995. Robbins, Thomas and Dick Anthony. The Sociology of Contemporary Religious Movements, Annual Review of Sociology, Vol. 5, ss.75-89. 1979. Robbins, Thomas. Cults, Converts and Charisma: The Sociology of New Religious Movements, Current Sociology, Vol.36, Num.1, Sage Publications, 1998. Roof, Wade Clark “Forum:American Spirituality” (Anne E. Patrick, Ronal L. Grimes, Bill J. Leonard) Religion and American Culture, Vol.9, No.2, (Summer, 1999), ss.131-157. Roszak, Theodore. The Making of A Counter Culture, London: Faber and Faber, 1971. Rothstein, Mikael. “Science and Religion in the New Religions”, ss.99-118, New Religious Movements, James R. Lewis (ed.) Oxford University Press, 2004. Schiller, F.C.S. “Psychology and Psychical Research”, ss.55-79, Psychology and Extrasensory Perception, Raymond Van Over (ed.), New American Library, 1972. Schmidt, Leigh Eric. Hearing Things: Religion, Illusion and the American Enlightenment, Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press, 2002. Scholem, Gershom. Kabbalah, New York: Meridian Book, 1978. Segal, Robert A. “Jung’s Psychologising of Religion”, ss..65-79, Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Steven Sutcliffe and Morion Bowman (eds.) Edinburgh University Press, 2000. Sellon, Emily B. and Renee Weber, “Theosophy and The Theosophical Society”, ss.311-329, Modern Esoteric Spirituality, Antoine Faivre ve Jacob Needleman, New York: Crossroud Publishing, 1995. Sharma, Robin. Ferrari’sini Satan Bilge, çev: Osman Özkan, İstanbul: GOA Basım, 2005.

159

Singer, Margaret Thales. Cults in Our Midst : the hidden menace in our everyday lives, San Francisco: Jossey-Bass Publishers, 1995. Spangler, David. Revelation: The Birth of A New Age, San Francisco: The Rainbow Bridge, 1977. Spink, Peter. Spiritual Man in a New Age, London: Darton, Longman and Todd, 1980. Stark, Rodney ve William Sims Bainbridge:

The Future of Religion

Secularisation, Revival and Cult Formation, Berkeley: University of California Press, 1985. Stoll, Mark. Protestantism, Capitalism, and Nature in America, University of New Mexico Press, 1997. Sutcliffe, Steven J. Children of the New Age: A History of Spiritual Practices, New York: Routledge, 2003. ________. Findhorn

“The Authority of the Self in New Age religiosity: the example of the

Community”,

DISKUS,

Vol.3,

No.2,

1995,

ss.23-42

http://web.uni-

marburg.de/religionswissenschaft/journal/diskus/sutcliffe.html (8 Mayıs 2006) Steven Sutcliffe ve Morion Bowman (eds.) Beyond New Age: Exploring Alternative Spirituality, Edinburgh University Press, 2000. Swedenborg, Emanuel. The Divine Love and Wisdom, çev.y.k. trans. revised by F.Bayley, London: J.M.Dent& Sons Ltd. New York: E.P.Dutton& Co.Inc. 1933. Thoreau, Henry David. Doğal Yaşam ve Başkaldırı, Türkçesi: Seda Çiftçi, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2001. Trevelyan, George. “The Emergence of a New Humanity: The Challenge of the 1980’s”,

1983

yılı

Mind-Body-Spirit

Festivalinde

yapılan

konuşması.

http://www.sirgeorgetrevelyan.org.uk/tht-newhumanity.html (23 Mayıs 2006) Trigg, Roger. Ideas of Human Nature: An Historical Introduction, Cambridge: Basil Blackwell, 1990.

160

Voegelin, Eric. On the Form of the American Mind, trans. Ruth Hein, Baton Rouge and London: Louisiana State University Press, 1995. Waxman, Robert. What is the Kaballah? http://www.newageinfo.com/what-iskaballah.htm (13 Mayıs 2006) Wallis, Roy ve Steve Bruce. Sociological Theory, Religion and Collective Action, Belfast: The Queen’s University, 1986. Weil, Andrew. 8 Haftada İdeal Sağlık, çev: Osman Akınhay, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 1997. Weinberg, Steven Lee ve diğerleri (Yay.Haz.), Ramtha, çev. Nil Gün, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1990. Wehr, Gerhard. “C.G. Jung in the Context of Christian Esotericism and Cultural History”, ss.381-399, Modern Esoteric Spirituality, Antoine Faivre ve Jacob Needleman (Ed.), New York: Crossroud Publishing, 1995. Woodhead, Linda ve Paul Heelas. Religion in Modern Times, Blackwell, 2000. Yamane, David. Secularization on Trial: In Defense of a Neosecularization Paradigm, Journal for the Scientific Study of Religion, 1997, 36 (1): ss.109-122 Yates, Frances. The Occult Philosophy in the Elizabethan Age, London and New York: Routledge Classics, 2003. York, Michael. The Emerging Network: A Sociology of New Age and Neo-pagan Movements, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield, 1995. ________.

Historical Dictionary of New Age Movements, Lanham, Maryland

and Oxford: The Scarecrow Press, 2004. ________.

New Age in Britain: An Overview, Religion Today: A Journal of

Contemporary Religions, Vol.9 Num.3 Summer 1994, ss.14-21

161

________.

“New Age Traditions” New Religions: New Religious Movements,

Sects and Alternative Spiritualities, Christopher Partridge (Ed.), New York: Oxford University Pres, 2004, ss.308-312,

No.2,

________.

“Defending the Cult in the Politics of Representation”, DISKUS, Vol.4

1996

http://web.unimarburg.de/religionswissenschaft/journal/diskus/york.html

(25.03.2006) Zukav, Gary, Mutlak Gücün Yolu, çev. Nedret Şanlı, İstanbul: Akaşa Yayınları, 1995.

162

GENEL BİLGİLER İsim ve Soyadı

: Şafak Başkaya

Anabilim Dalı

: İlahiyat

Programı

: Din Sosyolojisi

Tez Danışmanı

: Doç.Dr. Ali Coşkun

Tez Türü ve Tarihi

: Yüksek Lisans – Temmuz 2006

Anahtar Kelimeler

: New Age, Yeni Çağ, Modern Dinsellik, Alternatif Spiritüellik, Yeni Dini Hareketler.

ÖZET NEW AGE HAREKETİ: MODERN BİR DİNSELLİK BİÇİMİNİN SOSYOKÜLTÜREL ANALİZİ

Yirminci yüzyılda özellikle yüzyılın ikinci yarısından sonra yeni dini, yarı-dini, spiritüel gruplar ve hareketler ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerden biri olarak Anglosakson dünyada ortaya çıkan ve tarihi-kültürel ve sosyolojik bakış açılarından ele aldığımız New Age modern toplumda ezoterik ve seküler unsurların kesiştiği alanda ortaya çıkan modern bireyciişlevselleşmiş bir dinsellik biçimidir. Tezimizin ilk bölümünde modern dinsellik biçimlerinin genel karakteristiklerini ve New Age’in kavramsal yönünü ele aldık ve ayrıca Yeni Dini Hareketler ve New Age Hareketi arasındaki benzerlik ve farklılıkların altını çizdik. İkinci bölümde New Age Hareketinin tarihi ve kültürel arkaplanında yer alan ve ona söylem ve niteliklerini veren ondokuzuncu ve yirminci yüzyıldaki ezoterik, spiritüel, dinifelsefi ve psikolojik grupları inceledik. Üçüncü bölümde New Age Hareketindeki görüşleri çeşitlilikleri ve birbirlerinden farklılıkları sebebiyle ayrıntılı değil genel ve ardındaki anlam itibariyle inceledik. Ele aldığımız bu nitelikler New Age’in temel anlamını taşımaktadır ve hareketin başlangıcından

163

bu yana belirli görüş ve uygulamalarda bazı unsurlar değişmekle birlikte değişmeden kalmışlardır. Dördüncü bölümde hareketin toplumsal ve yapısal boyutunu içeren ABD ve Avrupa ülkelerindeki anket ve araştırmaları kullanarak hareketin organizasyonel yapısı, New Age gruplarının dinamikleri ve New Age’cilerin toplumsal ve demografik özellikleri üzerinde durduk.

164

GENERAL KNOWLEDGE Name and Surname

: Şafak Başkaya

Field

: Theology

Programme

: Sociology of Religion

Supervisor

: Assoc. Prof. Ali Coşkun

Degree Awarded and Date : Master – July 10 Keywords

: New Age, Modern Religiosity, Alternative Spirituality, New Religious Movements.

ABSTRACT

THE NEW AGE MOVEMENT: A SOCIO-CULTURAL ANALYSIS OF A MODERN TYPE OF RELIGIOSITY

The twentieth century, especially the second half of it, has witnessed the emergence of new religious, quasi-religious, and spiritual groups and movements more than the traditional ones. Among these the New Age movement, which originated in the Anglo-Saxon world as a modern individualistic religious conception with a mixture of esoteric and secular elements embedded in modern society, deserves a closer look. And what I try to do in this dissertation is to throw a descriptive light on the movement, with particular emphasis being made on its cultural and socio-historical perspectives. Thus, in the first chapter, I evaluate the New Age movement with reference to conceptual and general characteristics of modern forms of religion and also outline the similarities and differences between the New Age and other New Religious Movements. In the second chapter, I examine the historical and cultural background of the movement and it place among the esoteric, spiritual, religious, philosophical and psychological groups and movements in the nineteenth and the twentieth centuries, which provide the discourse and characteristics of the movement.

165

In the third chapter, I look into the ideas lying at the center of the movement and their meaning. In fact, the above mentioned characteristics contain the essential meaning of the movement, which remained the same from the beginning of the movement though some of the elements in these ideas and practices changed in time. As for the fourth and final chapter, which mostly depend on the survey and research results done in the USA and European countries, here I try to focus on the organizational structure of the movement and the dynamics of the New Age groups as well as the social and demographic characteristics of the movement.

166

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF