M. Şükrü Hanioğlu - Doktor Abdullah Cevdet Ve Dönemi

September 19, 2017 | Author: Murat Akayalp | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

M. Şükrü Hanioğlu - Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi.pdf...

Description

BİR SİYASAL DÜŞÜNÜR OLARAK

v e

DÖNEMİ Dr. M. Şükrü HANÎOĞLU

«PHİI

Ankara Cad. No. 46 SÎRKECî - İSTANBUL Tel : 26 49 84 . 27 83 32

Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi Emek Matbaacılık tesislerinde hazırlamnıştır.

İşletme ve İktisat Serisi No. 3

En büyük çabalarını eğitimim için Annem ve Babam; Nükhet ve Abdullah Hanioğlu'na

harcayan

«...Bir ahali içinde, vasati mikdarın fevkinde bir mikdar-ı istiab-ı kıhfiyeye malik bir çok efradın bulunması, o ahalinin terakkiyat ve temeddünce itlâsını temin eden hususât-ı tabiîye ve müsaidedendir,..» «...Avamın istihsâl-i hakka muktedir olması, havasın iltizam-ı hakka — her ne suretle olursa olsun— mecbur bulunması, kâbe-i âmâlimizin esas-ı lâyetegayyerini teşkil eden —iki emel— işte bunlardan ibaretdir...» «...Umum, tedkikat ve tefahhusât-ı fenniye icrasına teşebbüs edecek bir hâl-ü-mertebede değildir. Lâkin umumun saha-i idrak ve incizâbma girebilen diğer bir emel-i ulvî, bir canâ-i ma'nevî vardır, ki o da ıslahât-ı içtimaiye emeli, cemiyat-ı beşeriye-i hazıradaki müşak-ü-nifakı ta'dil ve ıslâh etmek fikridir. Bu fikr-ü-emel ise bütün sefaletler, ıztırablar, adaletsizlikler ortadan kalkmadıkça sönmek, tükenmek bilmeyecekdir...»

Abdullah CEVDET

SUNUŞ On beş yıl önce yaptığım bir çalışmanın önsözünde «Cumhuriyetin getirdiği yenilikleri inkâr etmemekle birlikte, onun tarihî bir boşluk içinde doğmadığını da itiraf etmek .gerekir. Diğer bir deyimle, başarı ile sonuçlanan bir ulusal kurtuluş direnişinin ve Cumhuriyetin kurulmasına yol açan gelişmelerin kökenlerini Osmanlı toplumunda aramamız zorunludur.» demiştim. Benzeri görüşlerin çok sayıda sosyal bilimci tarafından paylaşıldığı, son yıllarda Osmanlı tarihine dönük incelemelerin hızla çoğalmasından anlaşılıyor. Cumhuriyetle ondan önceki dönem arasındaki kopukluğu gidermeyi ve toplumsal-siyasal değişmenin Bazen yavaş seyreden bazen hızlanan, bazen, patlamalara . dönüşen bir sürekliliği içerdiğini açıklamayı amaçlayan yaklaşımlar , çeşitli çalışmalarda kendilerini belli etmeğe başlamış bulunuyor. . . . _ Yakın tarihimizi anlamlandırmaya yönelen çalışmalar iki ayrı yönde gelişme göstermişlerdir. Bazı araştırmalar, daha çok- tarihimizi açıklayabileceğini düşündükleri ve evrensel içerikli olduğunu ileri sürdükleri kuramsal - çerçeveler- üzerinde durmuşlardır. Bu yaklaşım salt belgelerden kaynaklanan bilgilerin kendi başlarına bir anlam taşımadığı-, bunları bir bütün içine oturtmak için, o bütün hakkında da bilgimiz olması gerektiği ölçüsünde yerinde bulunabilir. Ancak, bilgi eksikliği ve yetersizliğine rağmen önerilen kuramsal çerçeveler, bizzat sosyal gerçekliğin anlamlandırılmasmda bir engel de teşkil edebilirler. İki tür engelden söz etmemiz mümkündür. İlkin bilimsel şüphecilikten arınmış olarak bir kuramsal çerçeveye bağlanmak, bizzat araştırma arzusunu körletici bir sonuç doğurmaktadır. Kuramsal çerçevenin herşeyi açıklayabildiğine inanıldığı oranda, yeni araştırmaların boşuna bir çaba olarak algılanması ve dolayısıyla bilimsel bir rehavete düşülmesi kolaylaşmaktadır. İkinci olarak, benimsenen kuramsal çerçeveye aşırı bir güvenle bağlanmak, yeni edinilen bilgilerin ancak o çerçeveye uyması durumunda yararlı olabildikleri tavrım doğurabilmektedir. Böylelikle açıklama gücü zayıf da olsa, kuramsal çerçevenin değiştirilmesi, yerini bir yenisinin alması olasılığı zayıflamaktadır. Son yıllarda yayınlanan çalışmaların azımsa-

X namayacak bir bölümünün ikinci el kaynaklara dayanılarak hazırlanmış olması, başvurulan yapıtların önemli bir kısmının Batı ülkelerinde yayınlanmış genel kuram düzeyinde çalışmalar olması, çalışmayı yapanların' inceledikleri dönemdeki yazılan Türkçe yapıtlar ve belgeleri okuyabilecek becerilerle donatılmamış bulunmaları, salt kuramsal çerçeveyi vurgulayan çalışmalara ilişkin endişelerin yerinde olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmaların ikinci bir kısmı ise daha çok belgelerin aktarılması niteliğindedir. Bu tür çalışmalar, geliştirilebilecek bir kavramsal çerçeveye dayanak teşkil edebilirler, ancak kendi başlarına bir açıklama gücüne sahip değildirler. Tarihimizi anlamlandırmak için eldeki somut bilgilerin daha genel bir olayla ilişkilendirilmesi, geçici de olsa bir açıklama çerçevesine oturtulması gerekmektedir. Bilgi yalın haliyle, şüphesiz, anlam içermemektedir. Dr. Şükrü Hanioğlu'nun «Dr. Abdullah Cevdet ve Dönemi» isimli araştırması yukardaki açıklamaların ışığı altında özel bir önem taşımaktadır. Dr. Hanioğlu bir yandan tamamen birincil kaynakları inceleyerek yeni bilgilere kavuşmamızı sağlamış, diğer yandan bu bilgileri bir bütünün parçaları olduğunun bilincinde olarak, anlamlı bir çerçeveye oturtabilmiş tir. Bu nitelikleriyle elimizde örnek bir inceleme bulunduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Çalışma, bir düşünürün düşüncelerini incelemeyi amaçlarken, düşüncenin içinde oluştuğu bağlamdan soyutlanamayacağmı da göstermekte ve düşünce-bağlam etkileşimini başarıyla sergilemektedir. Dolayısıyla, çalışmayı okuyanlar, Dr. Abdullah Cevdet Bey'in yaşamı ve düşüncesi dışında, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemini de yakından tanımak olanağı bulacaklardır. Dr. Şükrü Hanioğlu'nun bu yapıtını gelecekteki başarılı çalışmalarının bir habercisi sayıyorum. Prof. Dr. İlter TURAN

Ö N S Ö Z

Bu çalışma, 1977 -1981 yılları arasında yürütülen araştırma sonucunda İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesine sunulan doktora tezimdir. Çalışmanın çeşitli bölümlerinde açıklandığı gibi temel amacı da siyasal ve toplumsal tarihimizin yakın fakat bilimsel olarak oldukça sınırlı araştırılmış bir dönemini bu dönemin en önemli siyasal düşünürlerinden birisinin yardımıyla incelemektir. Bu yönde bir araştırma yapmak ve bizzat araştırma konusu Prof. Dr. liter Turan'm önerisiyle gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan araştırma bir ölçüde doğuşunu kendisine borçludur. Bunun yanısıra Sayın Turan, tez yöneticisi olarak sürekli beraber çalışmamız esnasında kendisine verdiğim taslakları en ince 'ayrıntılarına kadar incelemiş ve çok yararlı önerilerde bulunmuştur. Bunun için kendisine ayrıca teşekkür borçluyum. Bu çok değerli yardımın yanında bu konulardaki araştırmaları bilimsel olarak ülkemizde başlatanların başında gelen Sayın Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya aynı şekilde tezi en ince ayrıntılarına kadar incelemiş, ilginç ve çok yararlı eleştirilerde bulunmuştur. Gerek bu ilgisinden ve gerekse dikkatimi konu ile ilgili pek çok noktaya çekmesinden dolayı Sayın Tunaya'ya ayrıca teşekkür ederim. Abdullah Cevdet ve dönemi ile ilgili araştırmanın başından itibaren kendisiyle temas kurduğum Abdullah Cevdet Bey'in kızı Sayın Gül Karlıdağ da büyük bir itina ile sakladığı evrakları bana vererek araştırmanın pek çok yönünün eksik kalmasını önlemiştir. Şurası muhakkaktır ki Sayın Gül Karlıdağ'm yardımları ve mevcut dokümanları istifademe sunarken tam bir objektiflik içinde olması sayesinde çalışma mevcut seviyesine erişebilmiştir. Araştırmanın genellikle ilk elden kaynaklara dayanılarak yapılması doğal olarak pek çok zorluğu da beraberinde getirmiştir. Bunlardan en önemlisi isviçre Polis Arşivlerinde Abdullah Cevdet'e ait olan dosyanın incelenmesi konusunda olmuş; dönemin Dışişleri Bakam Sayın Gündüz Ökçün'ün yardımları ve İsviçre Konfederasyon Başsavcısı Sayın I. Rudolph Gerber ve Cenevre Polis Müdüriyeti ikin-

XII ci sekreteri Sayın J. J. Rasca'mn anlayış ve özel izinleri ile gerekli dokümanlar incelenebilmiştir. Gene Londra Büyükelçiliği Arşivindeki dokümanlardan istifade edilinebilmesi dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Hayrettin Erkmen'in büyük ilgi ve yardımıyla gerçekleşebilmiştir. Bu çok değerli yardımların yanısıra araştırma yapılan tüm arşivlerin değerli yöneticilerinin gösterdikleri ilgiye ayrıca teşekkür ederim. Bunların yanısıra Başbakanlık Arşivindeki çalışmalarım sırasında değerli araştırıcı Hayri Mutluçağ geniş bilgisi ile pek çok noktaya dikkatimi çekmiştir ve değerli arşiv mensupları, Necati Aktaş ve Abdullah Vanlıoğlu çok kıymetli yardımlarını esirgememişlerdir, kendilerine müteşekkirim. Ayrıca İngiliz Dışişleri Arşivinden tespit ettiğim bazı belgelerin getirilmesi konusunda University of Connecticut Tarih Bölümü Profesörlerinden Howard Reed aracılık etmiştir. Yardımlarından dolayı kendisine teşekkür borçluyum. Bu çok değerli yardımların yanısıra çalışma, Prof. Dr. İlter Turan, Prof. Dr. Esat Çam, Prof. Dr. Metin Kutal, Prof. Dr. Erdoğan Alkin, Doç. Dr. Toktamış Ateş'ten oluşan tez jürisince incelenmiş ve yapıcı önerilerde bulunulmuştur. Jürideki bu görevi dışında S ay m Ateş, tezi ayrıca incelemiş ve eleştirilerde bulunmuştur. Ayrıca kitabın basımına izin veren î. Ü. İktisat Fakültesi Yönetim Kurulu üyelerine ve çalışmamı daha geniş bir bilimsel araştırıcı grubuna iletme imkânını sağlayan Üçdal Neşriyat'm sahip ve yöneticisi Sayın Mümin Çevik'e ve başta Fuad Onuk olmak üzere Emek matbaasının değerli personeline teşekkürü bir borç bilirim. Ancak tüm bu yardımlara içtenlikle teşekkür etmekle birlikte eserin tüm hatalarından benim sorumlu olacağım doğaldır. M. Şükrü Hanioğiu Erenköy - 1Ö81

İ Ç İ N D E K İ L E R

Prof. Dr. liter Turan'm önsözü, s. IX - X. Ö N S Ö Z , s. XI - XII. I. II.

III.

GÎRİŞ :

s., 1-3.

öĞîtENCÎIvîK DÖNEMİNDE DÜŞÜNCE AKIMLARI VE SİYASAJL FAALİYET : İlk öğrenim ve aile çevresi, s. 5-6, Batı tipi bir eğitim kurumu olarak Mekteb-i Tıbbiye, s. 6-9, Biyolojik M ate r y alizmin tıbbiyeliler üzerindeki tesiri, s. 9-14, Toplumsal ilerleme aracı olarak islâm Dini, s. 14-15, Sosyal Darwinism'e duyulan ilg"i, s. 15-16, Tıbbiyelilerdeki. «Ğlite» fikri ve bu alandaki biyolojik tercihleri, s. 16-18, Tıbbiyelilerde objektif olma arzusu, s. 18-22, Popülizmin siyasal muhalefetin oluşumundaki etkisi, s. 23-24, Yeni Osmanlıların etkileri, s. 25, «İttihad-ı Osmanî Cemiyeti» nın kuruluşu ve ilk faaliyetleri, s. 25-28/ JÖN TÜFvS H A R E K E T İ - S İ Y A S A L Ö R G Ü T L E N M E :

Yurt içinde siyasal muhalefet, s. 29-30, 1896 da Jön Türk hareketinin durumu, s. 31-34, Jön Türklerin Cenevre Şubesi, s. 34, «Osmanlı» nın yayın faaliyetine başlaması, s. 34-36, Ahmed Rıza ve Paris Şubesi ile olan ilişkiler, s. 36, Sarayla yürütülen pazarlıklar, s. 37-38, Reşadiye Komitesi, s. 38', Cenevre grubunun 1899 anlaşması, s, 39-40, «Osmanlı» nm yeni faaliyet dönemi,. s. 40-41, Damad Mahmud Paşa ve oğullarının harekete katılmaları, s. 42, «Osmanlı» nın ingiltere'deki faaliyeti, s. 43, Abdullah Cevdet'in 1902'ye kadar olan faaliyetleri, s. 44, (1902) Kongresi ve Jön Türk hareketi üzerindeki etkileri, s. 44-46, «Osmanlı» nın yönetimindeki değişiklik, s. 46, Abdullah Cevdet'in yeniden -açık olarak harekete katılışı, s. 47-48, «Osmanlı» nm tekrar Abdullah Cevdet'in yönetiminde yayın yaşamını sürmesi, s. 49, «Osrrmıılı îttihad ve inkılâb Cemiyeti», s. 50, Abdullah Cevdet'in İsviçre'den sınırdışı edilmesi, s. 51-54, «îçtihad» ve Abdullah Cevdet'in Mısır'daki faaliyeti, 5. 54-58, Jön Türk hareketinin sonlarında, Abdullah Cevdet, s. 59. Belgeler - Açıklamalar : s. 60-127. / IV.

B1H TOPLUMSAL* İLERLEME VE SİYASAL MUHALEFET ABACI OLARAK «İSLÂM DÎNİ» : Din ve Toplumsal ilerleme : Biyolojik materyalizmin Osmanlı kamuoyuna, İslâm dini aracılığıyla anlatımı, s. 129-132, «Deism», s. 132-134, Toplumsal ilerleme aracı olarak İslâm, s. 134-135, İslâm ve bilim, s. 136, Abduh'un düşünceleri ve Abdullah Cevdet, s. 137-138, İslâm Dininin olumlu toplumsal içeriği, s. 139-141, Muhalefet aracı olarak İslâm Dini ve Jön Türkler, s. 141-

XV 143, Jöıı Türkler ve islâm, ûleması üe ontodoks-halkislâını çekişmesinde Jön Türkler ve Abdülhami-d II nin tavırları, s. 143-152, Panislâmizm düşüncesi ve Jön Türkler, s. 153-158. V.

BATI KÜLTÜREL ÇEVRELERİYLE İLİŞKİ VE BATI KÖKENLİ DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN ETKİLENME : Jön Türk propaganda alanında Batı düşüncelerinin karşılaştığı güçlükler, s. 159-160, «Ansiklopedizm» ve Abdullah Gevdet, s. 161-162, Fransız ihtilâli düşünürleri, ve Rousseau'nun Jön Türkler üzerindeki etkileri, s. 162-163, «Ğlite» lerin oluşumu fikri, 163-164, «Cumhur Ruhu» düşüncesi, s. 165-169, Eğitim ve Jön Türkler, s. 169-171, Abdullah Cevdet'in Avrupa entellektüel çevreleriyle olan ilişkileri, s. 171, «pasifizm», s. 173-174, «kadm hakları-feminizm», s. 173-174, «Siyonizm», s. 174-175, Rus ihtilâli ve Jön Türkler, s 175-177, Osmanlı toplumunda tercüme yoluyla kültür birikimi yaratılması düşüncesi, s. 177-180, «Sosyal Darwinism», s. 181, «Biyolojik Materyalizm» s. 181-182.

VI.

DOĞULU - BATICILIK : Batı kültürünün Osmanlı geleneksel değerlerine uygulanması düşüncesi, s. 183-186, Japon zaferi ve Jön Türkler üzerindeki tesirleri, s.^ 187-189, İmparatorluğun Doğu'ya açılması tezi, s. 190-193.

VII.

«ADEM İ MERKEZİYET VE TEŞEBBÜS-Ü ŞAHSλ DÜŞÜNCESİ : Genel olarak teşebbüs eksikliğinin Osmanlı aydım üzerindeki etkileri, s. 195196, Sabahattin Bey ve arkadaşlarının konuya yaklaşımı, s. 196-197, Abdullah Cevdet'in konuya yaklaşımı, s. 197-200, Merkeziyetçilik tartışmaları ve Abdullah Cevdet, s. 201-205. Belgeler - Açıklamalar : s. 207-208.

VIII.

OSMANLI HANEDANINA KARŞI «OSMANLICILIK» : Jön Türîcler ve «Osmanlı Birliği» düşüncesi, s. 209-215, Abdullah Cevdet'in konuya yaklaşımı : Menfaat birliği ve Osmanlılık, s. 216-219, Ribot'nun dejenerelik kuramı ve Osmanlı Hânedam, s. 220-221, Ulusal hakimiyet fikri, s. 221-222, Azınlık örgütleri ve genel tartışmalar, s. 223-225. Belgeler - Açıklamalar : s. 227-228.

IX.

JÖN TÜRKLERDE YABANCI İTTİFAK TERCİHLERİ : Alman ve İngiliz kültürel etki alanları ve Jön Türklerin tercihleri, s. 229, Osmanlı İmparatorluğuna yabancı devletlerin müdahalesi düşüncesi, s. 230, Dünya görüşü olarak Alman ve İngiliz tercihi, s. 231, Abdullah Cevdet'in İngiliz hayranlığı ve Alman aleyhtarlığı, s. 232-235. Belgeler - Açıklamalar : s. 237-243.

X.

JÖN TÜRK HAREKETİ - ANARŞİZM : Anarşizm yöntemleri ve Jön Türkler, s. 245-247, Felsefe olarak Anarşizm ve Abdullah Cevdet, s. 247-252. Osmanlı yöneticilerinin anarşistler hakkındaki düşünceleri, s. 253, Jön Türklerle anarşistlerin ilişkileri, s. 254-255, Abdullah Cevdet ve nüıilistler, s. 255-256. Belgeler - Açıklamalar : s. 257-272.

XI.

İKİNCİ JÖN TÜRK HAREKETİ VE ABDULLAH CEVDET : Jön Türk hareketinin genel temaları, özellikleri ve Abdullah Cevdet, s. 273286.

XV XII.

ÎKÎNC1 MEŞRUTİYET SONRASI SİYASAL FAALİYETLER : Meşrutiyet sonrasında Mısır'daki siyasal ve düşünsel ortam ve Abdullah Cevdet, s. 287-288, «Osmanlı Demokrat Fırkası», s. 288-291, «içtihad» m İstanbul'da çıkışı, s. 291-292, Abdullah Cevdet'in yayınlarında işlediği ana temalar, s. 292-293, «ittihad ve Terakki» ile ilişkiler, s. 294, Mütareke dönemi yayın faaliyetleri, s. 295-296, siyasal faaliyet, s. 296-300, «Bahailik» etrafındaki tartışmalar, s. 300-301. Belgeler - Açıklamalar : s. 303-313.

XIII.

MEŞRUTİYET SONRASI ETNİK AYRILIKÇILIK : Meşrutiyet sonrasında İmparatorluk içindeki etnik grupların faaliyetleri ve Abdullah Cevdet'in çabalan, s. 315-319, Mütareke dönemindeki değişiklikler ve etnik ayrılık düşüncesi; s. 319-322. Belgeler - Açıklamalar : s. 323.

XIV.

MEŞRUTİYET SONRASI v «TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ» HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELER : «Tarih-i islâmiyet» tercümesi ve uyandırdığı (tepkiler, s. 325-327, Ortodoks İslâm'a yöneltilen eleştiriler, s. 327-331, Islâmm toplumsal içeriği hakkındaki yorumlar, s. 332-334, Yeni foir «ethic» oluşturma çabaları, s. 334-338, Bir aşama olarak «Bahailik», s. 339, Din ve milliyetçilik, s. 340-341. Belgeler - Açıklamalar : s. 343-356.

XV.

«GARBLILAŞMA UTOPIA» sı : «Şime-i Muhabbet», s. 357-359, Batılılaşma konusunda sistematik hale getirilen düşünceler ve Abdullah Cevdet, s. 360-363, Batıcılar arasındaki tartışmalar, s. 363-365, Bir «tıtopıa» olarak Batılılaşma, s. 365-367, Batılılaşma aracı olarak «Tercüme Politikası», s. 367-368, Bireycilik, s. 369. Belgeler - Açıklamalar : s. 371-383.

XVI.

CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI : Yeni dönemde «îçtihad» m faaliyetleri, s. 385, Yeni siyasal yaşam ve Abdullah Cevdet, s. 386-388, Yayın politikası ve işlenen temalar, s. 389-395. Belgeler - Açıklamalar : s. 397-398.

XVH.

SONUÇ : s. 401-405.

XVIII.

BİBLİYOGRAFYA : s. 408-434.

XIX.

İNDEKS : s. 435-439.

GÎRİS Yakın döneme ait siyasal düşünce tarihimiz incelenmiş olmaktan çok uzaktır. Düşünce tarihinin özelliklerinin incelenmemiş olmasının yanısıra/ bu düşüncelerin içinde geliştikleri siyasal ve toplumsal ortam da bilimsel olarak genişliğine araştırılmamıştır. Bu dönemdeki yerli düşünürlerin önemli sayılabilecek siyasal kuramlar yaratmadıkları ve siyasal düşünce teorisine katkılarda bulunmadıkları bir gerçektir. Ancak, tıpkı Osmanlı toplumsal yapısının kendisine özgü nitelikleri olması gibi, bu yapının içinde oluşan siyasal düşüncenin de kendisine has özelliklerinin bulunduğunu belirtmemiz gerekir. On yedinci yüzyıl sonlarından itibaren savaşlarda karşılaştığı peşpeşe yenilgiler İmparatorluk yöneticilerini Batıya yönelmenin gerekliliğine inandırmıştı. Fakat, yöneticiler bu yönelimi yalnızca Batının teknik düzeyine ulaşmak için gerekli bir olgu olarak ele almışlardır. Bu anlayışa rağmen Batı ile ilişkilerin sıklaşması değişik bir kültürün ve siyasal değerlerin gecikmeli de olsa ülkeye gelmesi ile sonuçlanmıştır. Sözkonusu gelişme ise siyasal düşüncelerin geleneksel ve yeni olanlarının karışması sonucunda bütünüyle değişik ve kendine özgü bir düşünce ortamının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Batı kültürünün özellikle eğitim yoluyla ülkeye gittikçe daha fazla girmesi sonucunda ise ülke aydınları geleneksel düşünceyi bir kenara bırakarak bu yeni düşüncelere yönelmişler ve onların üstünlüğünü kabul etmişlerdir. Ancak, toplumu ileri götürebilecek bir güç olarak bu yeni düşünceyi ve onun öngördüğü kurumları görmeye başlayan aydınlar, onun üstünlüğünü kabul etmelerine karşın kendi kültürel değerlerinin etkisiyle bunların içerisinden yerel değerlere en uygun olanlarım seçmeye ve seçtiklerini de değişikliklere uğratarak kendi toplumsal koşullarına uygulamak arzusuna kapılmışlardır. Bu da dönemin aydınlarının ilgi duyduğu Batı siyasal ve felsefî düşüncelerinin anlaşılmasıyla bu kimselerin oluşturduğu siyasal düşüncelerin ve düşünce ortamının incelenmesini olanaksız hale getirmektedir.

2

ĞİRİŞ

Âraştırmâmızin ilk amacı sön dönemlerdeki siyâsal yaşamımızın en ilginç düşünürlerinden birisinin siyasal düşünce ve yaşamının incelenmesi aracılığıyla dönemin siyasal ortamı hakkında bilgi edinilmesine çalışmaktır. Bu konuda günümüze kadar yeteri ölçüde tasviri çalışmanın yapılmaması sonucunda araştırma siyasal düşünce analizleri yapmanın yanısıra dönemin genel düşünce ortamı hakkında bilgi vermeye de yönelmek zorunda kalmıştır. Gene bu tür çalışmaların eksikliği nedeniyle esas olarak birinci elden kaynakların kullanılmasına çalışılmıştır. Burada ortaya çıkan önemli bir güçlük ise ülkemizde yayınlanmış olan çeşitli periyodiklerin düzenli koleksiyonlarının bulunamaması olmuş ve çeşitli kütüphaneler ve özel kitaplıklar kullanılarak bu engel büyük ölçüde aşılmıştır. Ancak, Birinci Dünya Savaşı sonrasına ait arşiv dokümanlarının incelenmesinin ülkemiz arşivlerinin büyük çoğunluğunda halâ yasak bulunması bu dönemler için önemli bir eksiklik doğurmuştur. 1914 sonrası için gerçekleştirilen çok geniş bir periyodik taraması ile bu mahzur mümkün olduğu nispette giderilmeye çalışılmıştır. Fakat gene de Jön Türk hareketine ve II. Meşrutiyetin hemen sonrasına ait tahliller daha sonraki dönemlere ait olanlara göre daha sıhhatli olarak kabul edilebilir. Özellikle II. Meşrutiyet sonrasında ülkemizde siyasal düşüncelerin büyük çapta devletin nasıl kurtarılabileceği sorusunu cevaplamak amacıyla ortaya atıldıkları bir gerçektir. Bu ise siyasal düşüncenin seviyesini düşürücü bir neden olarak ele alınmamalıdır. Eski Yunan düşünürlerinin büyük çoğunluğu da toplumun hangi site modeliyle daha mutlu olabileceği dürtüsüyle fikir üretiminde bulunmuşlardı. Yakın tarihimizde siyasal düşüncelerin seviyesindeki düşüklük ise bunların büyük bir kısmının pratik çözümler bulmaya yönelik olması ve gelişmiş bir fikrî ortamın yokluğundan kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda toplum yapısındaki özellikleri tespit için kullanılan bir analiz olan ve ülkemiz örneğine de son dönemlerde uygulama deneyleri (1) yapılan «Merkez-Çevre (Kenar) İlişkileri» çerçevesi bir esin kaynağı oluşturmuş ve 1889-1908 yıllan arasında Osmanlı İmparatorluğunda başlıca siyasal düşünce üreticileri olan Jön Türklerin bu çerçeve içinde incelenebileceği düşünülmüştür. (1) Bu konuda yapılan Relations: A Key to Heper, «Center and rence to Nineteenth 1980, s. 81-99.

iki çalışma için bk-z. Şerif Mardin, «Center-Periphery Turkish Politics?», Daedalus, Kış 1973, s. 169-186, Metin Periphery in the Ottoman Empire With Special RefeCentury, «International Political Science ReviewNo. 1,

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

17

Nihayet, İmparatorluğun yıkılmasından sonra örtâyâ çikân yeni Cumhuriyetin resmî ideolojisinin önemli bir boyutunu oluşturan «Batılılaşma» konusunda geliştirilen kuramları bunların en önemli düşünürü olan Abdullah Cevdet'in aracılığıyla incelemek ve bu düşüncelerin günümüze kadar gelen ne gibi etkiler doğurduğunu saptamaya çalışmak ile bütün bu araştırmaların yanında AbduHah Cevdet'e ait monografik bir bütünü de ortaya çıkarmâk çalışmanın diğer amaçlarını oluşturmaktadır.

ÖĞRENCİLİK DÖNEMİNDE DÜŞÜNCE AKIMLARI VE SİYASAL FAALİYET Abdullah Cevdet, 9 Eylül 1869 tarihinde Arapkir'de doğdu (1). Babası, Diyarbekir'de birinci tabur kâtiblerinden Ömer Vasfi Efendi idi (2). Abdullah Cevdet'in aile çevresindeki ilk eğitimini babası ile imam olan amcasından aldığını biliyoruz (3). Abdullah Cevdet'in ilk düşünce yapısını şekillendiren de kendisinin «...imam, hoca, ilmiye sınıflarından ve şiddetle ? mütteki ve bazıları çok müteassıb kimseler...»den oluştuğunu belirttiği (4) aile çevresinden aldığı bu dinsel eğitim olmuştu. Hozat ve Arapkir'deki ilk öğrenim yıllarından sonra Abdullah Cevdet, Mamuret-el-Aziz Askerî Rüşdiyesi'ne kaydoldu. Bu okulu 27 Mayıs 1301 tarihinde bitirdiğinde ise İstanbul'a gelerek Kuleli Askerî Tıbbiye İdadisi'ne yazıldı (5). Abdullah Cevdet okula yazıldığı sırada, yönetim aleyhtarı düşünceler bu düzeydeki okullara da yayılmaya başlamıştı. İbrahim Temo «...üç sene zarfında fikirler hayli uyandı ve idarei Hamidiyeye karşı dehşetli bir hareketi fikriye ve zemin hazırladı...» diyerek bu durumu vurgulamaktadır (6). Abdullah Cevdet'in bu dönemde öğrenciler arasında yayılan ha(1) K [ a r l ] Süssheim, «Abd Allah Djewdet», Encylopaedia of islam, Supplement, (1938), s. 55. Süssheim bu tarihin karşılığı olarak 3 Cemaziy'ülâhîr 1286 ve 28 Ağustos 1285 tarihlerini veriyor. Abdullah Cevdet'in sicil karnesinde ise doğum yılı Arabî 1285, Rumî 1284 olarak verilmiştir. Bkz., Abdullah Cevdet'in, 819/6446-4005 Numaralı Sicil Karnesi, s. 1. (2) Sâlnâme-i Diyâr-ı Bekir, 1292, s. 90. da babasının burada görevli birinci taburda kâtip muavini olduğu belirtilmektedir. (3) [Hilmi Ziya Ülken ?], «Abdullah Cevdet», Galatasaray, No. 19, 21 Kânun-i evvel 1932, s. 15. (4) İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, Cüz. I, İstanbul, 1969, s. 244. Buradaki bilgiler Abdullah Cevdet tarafından verilmektedir. (5) Tarih Abdullah Cevdet'in numarasız diplomasından alınmıştır. Bu okul hakkında bilgi için bkz. Sâlnâme-i Mamuret-el-Aziz, 1300 (H. 1301), s. 7778, İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında, Cilt I, İstanbul, 1959, s. 52-63. (6) İbrahim Temo, îttihad ve Terakki Cemiyetinin Teşekkülü ve Hidemati Vataniye ve înkilâbi Milliye Dair Hatıratım, Mecidiye, 1939, s. 12.

6

iâÖĞRENCİLİK:DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

reketlere karşı takındığı tavır konusunda hiçbir bilgi yoktur, kendisinin düşünce yapısını şekillerinden dinsel çizgiler nedeniyle bu tür hareketlere karşı herhangi bir tavır almamış olması olasılığı kuvvetlidir (7). Bu okuldaki üç yıllık öğreniminden sonra Abdullah Cevdet, Askerî Tıbbiye'ye kayboldu. Kendisi Mekteb-i Tıbbiye'de çalışkan bir öğrenci görünümündeydi (8). Bu dönemin başlarında Abdullah Cevdet'in, Abdülhak Hamid'den esinlenerek ilk şiir kitaplarını yazmaya başladığını görüyoruz (9). Peygambere yazılan bir naat-ı şerifin de yer aldığı bu kitaplardaki şiirler Abdullah Cevdet'in düşünce yapısında dinin şekillendirici rolünü açık bir biçimde ortaya koymaktadır (10). Abdullah Cevdet ilk ürünlerini vermeye başladığı sırada, Mekteb-i Tıbbiye'de mevcut yönetime karşı tepkiler son derece yoğunlaşmıştı. Üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir nokta diğer okullarda da kısmen görülen bu tepkilerin neden «en ziyade» (11) bu (7) Nitekim, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet'in, İttihad-ı Osmanî Cemiyeti'ııin kuruluşu sırasında da çok dindar olduğunu ve kendilerine katılmakta tereddüt gösterdiğini belirtmektedir. Bkz., İbrahim Temo, a.g.e., s. 17, Süheyl Ünver, «Doktor İbrahim Temo», CTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Arşivi-I1935. (8) Mekteb-i Tıbbiye'deki beşinci senesinde sınıf yirmi yedincisi olan Abdullah Cevdet (bkz., Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Şakirdanıntn îmtihan-ı Umumî Cedveli, Sene-i Tedrisat, 1310, s. 6), sekizinci sınıftan dokuzuncu sınıfa geçerken sınıf otuz beşincisi (bkz., Mekteb-i Tîbbiye-i Askeriye Şakirdanının 1306-1307 Sene-i Tedrisiyesi İmtihan-ı Umumî Cedveli, s. 17), altıncı sınıftan, yedinci sınıfa geçerken ise sınıf kırkıncısı idi (bkz., Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne Şakirdanının îmtihan-ı Umumî Cedveli, Sene-i Tedrisat, 1307-1308, s. 11), (9) Bu konuda özellikle bkz. [Abdullahl Cevdet, Hiç, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul, 1307, s. 1, İbn Ömer [Abdullah] Cevdet, Tuluat, Âlem Matbaası, İstanbul, 1308, Abdülhak Hamit, «47 Sene Evvel Bir Gün», İçtihat, Kânûn-i evvel 1932, No. 358, s. 5883, Abdullah Cevdet, «Abdülhak Hamid'e Dair», Türk Yurdu, IV-1329, s. 274-276. Süssheim, Abdullah Cevdet'in, bu dönemde Abdülhak Hamid'in yanı sıra Parnassien'lerin etkisi altında kaldığını belirtmektedir. Bkz., Küarl] Süssheim, a.g.m., s. 55. Abdullah Cevdet'in, Türkçe şiirlerinin tahlili için ise bkz. Vahit Kaleci, Abdullah Cevdet'in Türkçe Şiirleri, Basılmamış Mezuniyet tezi, İÜK/no. 8776, İstanbul, 1971. (10) İbn Ömer [Abdullah] Cevdet, Ramazan Bağçesi, Tabi ve Naşiri Ohannes Ferid, Dersaadet, 1308, s. 2-6. Bu hava için gene bkz. Abdullah Cevdet, Ma'sumiyet, İstepan Matbaası, İstanbul, 1311, s. 27. Abdullah Cevdet'in yazdığı naat-ı şerif kendisinin dinsiz olmadığını kanıtlamak amacı ile ölümünden sonra «İçtihad»da da yayınlanmıştır. Bkz., [Abdullah Cevdet], «Nâti §erif», İçtihat, No. 358, s. 5881. (11) Bkz., Abdullah Cevdet, Kahriyat, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Matbaası, [Cenevre], 1315, s. 5. İlk örgütlenmelerin okullarda başlaması için ise bkz. Darbe, No. 1, 15 Eylül 1900, s. 12.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

7

okulda görülmeye başladığıdır (12). Batı kurum ve teknolojilerinin Osmanlı İmparatorluğuna getirilmesi özellikle Tanzimat sonrasında ve teknik konularda tartışılmaya başlanmıştı (13). İmparatorluğun yöneticileri bu sonucun sağ[anabilmesi için Batı ülkelerine öğrenci gönderme, Batı'daiı eğitici getirme ve Batı eğitim kurumlarının eşlerini imparatorlukta kurma yöntemlerinin kullanımını düşünüyorlardı. Ancak bunlardan özellikle birincisinin Avrupa'daki düşünce akımlarının da imparatorluğa taşınması sonucunu doğuracağı doğaldı. Bundan dolayıdır ki Osmanlı yönetimi «...tahsil-i ulûm ve fünün etmek üzere bu defa Fransa'ya gönderilecek çocukların seneleri, on iki, on üç olmak ve çocuklar bir konakda toplansa daima beyni erinde Türkî ve Arabî tekellüm ederek Fransızlar ile ancak evkat-ı muayyenede görüşüb bu cihetle Avrupa'nın ahlâk ve âbadıyla ülfet ve mümâresât etmeyerek...» (14) sadece gerekli teknolojik bilgileri alarak ülkeye dönme-, lerini arzuluyordu. Bu konuda «terakki [ninî ulûm ve fünûn ile [Batı modelindeki] mekteblerden çıkan diplomalı efendilerin ikdamıyla hasıl oHacağınil..» (15) belirten Abdülhamid II nin «... mektebden neş'et eden efendilerden bazısı Avrupa Darülfünunlarına gönderilüb bunun içün epeyce mesarif ihtiyar olunmakda idüğünden buraya muktedir muallimler [in] celbünil...» arzulaması (16) ve yurt dışındaki öğrencilerin Jön Türk hareketine katıldığı, Avrupa düşünce akımlarından fazlaca etkilendiği bir dönemde Paris'teki öğrenciler hakkında bu arzusunu uygulamaya koymasına karşılık (17) bu-tür etkilenmelerin daha düşük seviyede gerçekleşebileceği Berlin'e diğer Avrupa şehirlerinden öğrenci gönderilmesine çalışmasının bir nedeni de olu(12) Mülkiye, Harbiye gibi okullarda da çeşitli tepkiler gözlenmekle birlikte bunlar hem daha geç başlayacaktır ve buralarda Jön Türk sempatizanlarının «bir mikdar-ı ekallî» olarak belirtmelerine karşılık, bu tür düşünce ve eylemlere karşı gelen bir öğrenci potansiyeli de devamlı olarak mevcut olmuştur. Bkz., Cihadî, «Mekteb-i Tıbbiye Havadisi», Meşveret} No. 19, 23 Eylül 108-12 Rebiy'ülâhîr 1314, s. 4. (13) Teknik konularda öğrenci gönderilmesinin zorunluluğunun belirtilmesi için bkz. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, no. E. 1518-2/t. XIX. y.y. Gene mimarlık gibi konularda gerekli tekniklerin Avrupa'dan alınmasının gerektiği y o lundaki düşünceler hakkında, bkz. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, no. E.

5049/t.y.

(14) Bkz. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, no. E. 1518-1/t. XIX. y.y. (15) Sultan Abdülhamid'in Kime Hitaben Yazıldığı Anlaşılmayan Tezkere-i Serneniş-âmizi, Î.E. Mahmud Kemâl înal Yazma, İÜK. C. 6-3310, v. 217-11. (16) a.g. yazma, v. 218-11. Aynı politika için fckz. BBA-Encümen-i Mahsus Vükelâ Mazbatası, 86/21 Kânûn-isânî 311. (17) BBA-BEO/Hususî îrade-i Seniye, 377-8/100, 10682-57096.

8

iâÖĞRENCİLİK:DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

şabilecek etkilerden çekinmesidir (18). Yurt dışma öğrenci gönderilmesinin yeterli bir çözüm, olmadığının uzun süredir belirtilmekte olması (19) ve yeni köklü kurumlara duyulan gereksinme, dış ilişkilerdeki değişmeler bu konudaki diğer nedenleri oluşturmaktadır. Ancak bunlara karşın, Batının yalnızca teknolojisinin alınması düşüncesinin bu dönemde de yönetimin egemen düşüncesi olduğunu belirtebiliriz. Fakat, buraya kadar yaptığımız açıklamalar, Tıbbiye'den daha önce Avrupa'ya öğrenci göndermeye başlayan ve eğitici getiren (20) diğer askerî okullarda bu tür düşüncelerin çok daha sonra belirmesi olgusunu çözümlememektedir. Bu olgunun ilk olarak Mekteb-i Tıbbiye'de ortaya çıkışının nedeni ise, pozitivizmin Fransa'da aydınlar arasında egemen olduğu bir dönemde bu ülkeden getirilen kitaplar (21) ve eğiticilerin (22) etkisiyle bu okulda biyolojik materyalist ve bundan dolayı da, dinin büyük ölçüde belirleyiciliğe sahip olduğu bir toplumdaki tüm değerler sistemiyle çatışan bir aydın tipinin ortaya çıkmasıdır. Aynı etkinin diğer okullarda ortaya çıkması ise ders içeriklerindeki temel farklılık nedeniyle çok zor bir olasılıktı. Nitekim Abdullah Cevdet üzerinde büyük etki yaratan olay o güne kadar din hükümlerine göre açıkladığı olgularla bu konudaki pratik gözlemleri ve biyolojik materyalist düşünürlerin kuramları arasındaki büyük fark olmuştu (23). Bu durum ise Mekteb-i Tıbbiye'de uzun bir süredir gözlenmekteydi. Bacon'm gözlem metodunun benimsenme ve savunulma tarihine dikkat edecek olursak durumu da(18) Osmanlı yönetimi temsilcileri yurt dışındaki Öğrencilerin « . . . Y a Dersaadet veyahud Almanya mekâtibinde ikmâl-i tahsil etmeleri içün Dersaadet'e v e yahud Almanya'ya i'zamlari lâzım geleceğini...» belirtiyorlardı. Bkz. Mehmed Kâmil Bey'den - Paris Sefaret-i Seniyesine, 81-5 Temmuz [18197. Paris Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defter, 14 Teşrin-isânî 312-26 Teşrin-isânî 96, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 30/2468/141 /XII. Bu konu için ayrıca bkz. Fuad, «Le Rappel des etudians Ottomans», Mechveret Supplement Français, No. 15, 15 Temmuz 1896, s. 2, «Tabaka-i Bâlâdan», Osmanlı, No. 9, 10 Nisan 1898-9 Zilkade 1315, s. 6-7. (19) [Kont Prokesch Osten], IDevlet-i Aliyyenin Islâhı Lâyihası], Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, no. E. 1541/t, 1256, ayırım, 11-2. (20) a.g. lâyiha, ayırım 12. (21) Bu konuda bilgi için bkz. BBA-îrade-Şûra-yi Devlet, Rebiy'ülevvel 1285/no. 399, BBA-Cevdet-Sıhhiye, 22 G 1244/no. 1225 - Takrir. Mekteb-i Tıbbiye'den önceki Tıp kurumlarına da bu kitaplardan getirildiği anlaşılmaktadır. (22) Bu konuda bkz. Şerif Mardin, The Genesis of Young Ottoman Thought, Princeton, 1962, s. 213. (23) İbrahim Temo, bu olayı Abdullah Cevdet'in din ile tabiat arasındaki farkdan çok etkilenmesi şeklinde ifade etmektedir. Bkz. İbrahim Themo, «Dr. İbrahim Themo Bey'in Mektubu», Yolların Sesi, No. 6, 28 Şubat 1933, s. 131.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

9

ha iyi gözlemiş oluruz (24). Abdülhamid'in, Fransa örneğine göre yapılan bu okulu Almanya'daki tıp okullarına benzer bir şekilde değiştirmeyi plânlamasının bir nedeni de bu oluşumu önleme isteğidir (25). Bu plânın diğer bir nedeni de Tıbbiye'nin özellikle son dönemlerde gösterdiği bozulmadır ama maddecilik düşüncelerinin Osmanlı yöneticilerini oldukça endişelendirdiği de kuşkusuzdur (26). Bu alanda Mekteb-i Tıbbiye'nin, günümüzde bile yaygın örneklerini gördüğümüz dini toplumsal gelişme önünde bir engel olarak gören ve bundan dolayı da ilerici olduğunu belirterek toplum değerlerine karşı çıkan bir aydın tipi yaratmakta önemli bir toplumsallaştırma işlevi gördüğünü belirtebiliriz. Beşir Fuad, Abdullah Cevdet, Rıza Tevfik gibi kimselerin aynı okuldan yetişmeleri ve aşın dindar bir kişinin kısa eğitim süresinin sonucunda biyolojik materyalizmi benimsemesi kuşkusuz rastlantı eseri değildir. İstanbul'(24) «Ulûm-u Hekimiye ve Fünûn-u Tıbbiyede Usûl-ü Taharri», Ceride-i Tıbbiyeli Askeriye, No. 39, 31 Mayıs 1293-1875, s. 462-3. (25) Bkz., RCobert] Rieder, (Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne Müfettişi), Mekteb-i Tıbbiye-i Şahanenin Islâh ve Tensiki ve Memalik-i Mahruse-i Şâhânede Tedrişat-ı Tıbbiyenin Tertib ve. T a* dili Hakkında Mekâtib-i Askeriye-i Şâhâne Nazırı Zeki Paşa Hazretlerinden Takdim Kılınan Lâyihadır, Mütercimi: Raşid Tahsin, 1315, İÜK TY-D. 4718. Yazmanın ikinci bölümünde A l manya'daki tıp okullarıyla imparatorluktakiler karşılaştırılmakta «İstikbaldeki Mekteb-i Tıbbiye-i'Şâhânenin Tanzim ve Islahı Hakkındadır başlıklı son bölümde ise yapılacak değişiklikle Alman modeli bir Mekteb-i Tıbbiye oluşturulması plânı anlatılmaktadır. Lâyiha, RCobertl Rieder Pascha, Für Die Türkei, I-II, Leipzig, 1903-1904 in özeti olduğu halde lâyihada kitapdaki teknik bölümlere yer verilmeyerek özellikle Alman modeli Mekteb-i Tıbbiye oluşturulması düşüncesine yer verilişi ilginçtir. Rieder'in teklifleri için bkz. BBA-Yıldız Perakende, 12 C 1316/no. 848, Tevfik Salim, «Gülhanenin Tarihçesinden Bir Kısım», Askerî Tıbbiye Mecmuası Kongre Nüshası, No. 9, Eylül 1927, s. 260, 267, Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, Cild. III, İstanbul, 1977, s. 1201-2. Rieder'in getirilişi hakkında ise bkz. BBA-BEO/ Mekâtib-i Askeriye Giden, 770-2/41-2/80924, BBA-İrade-Askerî, Zilkade 1315/no. 7-2505, BBA-BEO/Mekâtib-i Askeriye Giden, 770-2, 41-2, 65/87383, BBA-îrade-Hususî, Rebiy'ülevvel 316/no. 12-245. Daha sonra diğer tıp kürsülerine de Alman profesörlerin getirilmesine hız verilecektir. Bkz. BBA-BEO/Hariciye Müteferrik, 712-29/7-64. (26) Bu konuda bkz. Osman.Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, C. III s. 1199-1201. Mekteb-i Tıbbiye hakkında burada verilen bilgilerle, Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Ankara, 1973, s. 205 deki bilgiler çelişmektedir. Bu kaynaklar, Mekteb-i Tıbbiye'nin durumu ve olanakları hakkında büyük bir olasılıkla okulun değişik dönemlerini gözönüne alarak yorumda bulunmaktadırlar. Okulun önceleri iyi bir durumda iken daha sonra yetersiz hale geldiği düşünülebilir. Bu sav için bkz. Tıbbiye-i Askeriyeye Ait Jurnaller, CTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü, Yazma - No. 352. BBA-BEO/Tıbbiye Gelen, 771-41/4-no. 5 e bakılırsa Tıbbiye için gerekli eşyaların getirilmesinde fedakârlıktan kaçınılmıyordu.

10

ÖĞRENCILIK DÖNEMI FAALIYETLERI

daki Tıbbiye muhitinde çok önceleri başlayan (27) materyalizm tartışmaları Abdullah Cevdet'in öğrenciliği döneminde yerini daha önce Beşır Fuad, Fazlı Necib gibi kimselerce yoğun bir biçimde ele alınan geleneksel değerler ve dinden toplumsal ilerleme yolunda bir araç olarak yararlanılıp yararlanılamayacağı tartışmalarına bırakmıştı (28). Bu konuda «... Materyalizm nazariyatım kapkara dinsizliğe kalbeden Rıza Tevfik [gibileri] her vesile ile mevcudiyet ve vahdaniyet-! ilâhiye meselesini ortaya atarak müstehziyâne idare-i kelâm edtiyorlaxl ... Abdullah Cevdet [gibi dini bir toplumsal ilerleme aracı olarak kullanmak isteyenler iseî materyalizm nazariyatına aid mütalâalar söylemekde idiyse [ler 1 de Rıza Tevfik gibi dini tahkir edecek sözler söyl emiyor Hardı ]...» (29). Daha sonra Ahmed Rı~ za'ya karşı, Mizancı Murad Bey ile gelenekçi muhalefeti sürdürecek ğini göreceğimiz Şefafeddin Mağmumî'nin, Abdullah Cevdet'e çok benzer bir şekilde «...bizde de âsâr-ı ciddiyeden ziyade 'hayaliye'ye 'fen'den ziyade şiire rağbet olun [masını]...» Beşir Fuad'm sözlerine dayanarak eleştirmesi (30), diğer tıbbiyeliler gibi çok önemli bir sorun şeklinde ortaya koyarak beynin işlevlerini kalbe atfetmelerinden dolayı edebiyatçılara çatması (31), Rıza Tevfik'i dine karşı olan (27) Nitekim, Abdullah Cevdet'in öğrencilik döneminden çok Önce bu defa, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'nin yayın organında «... hakikat-i insanın dahil-i bedende mevcud diğer bir cisimden ibaret... [olub olmadığı?]...» tartışılmaktadır. Bkz. Fahri, «Nazariyât-ı Evvelin», Vekayi~i Tıbbiye} No. 25, 5 Şubat 1296-18 Rebiy'ülevvel 1298, s. 2, İbrahim Temo, dindar Öğrencilere Darwin, ve benzeri yazarların eserlerini okutarak onları etkilemeye çalıştıklarını anlatıyor. (Bkz. İTbrahim] Temo, «Darwin'in Ellinci Ölüm Yıldönümü», îçtihat, No. 347, 15 Haziran 1932^ s. 5736. (28) Fazlı Necib, geleneksel değerlerin yararını şöyle belirtiyordu: «...Fennin ahlâka pek büyük hidmet eylediğini tasdik eyleyenlerdenim. Fakat derim ki, ahlâk fenne mukaddemdir. Fennin bulunmadığı yerde saadet. mevcud olabilir. Fakat hüsn-i ahlâk mevcud olmayan yerde mes'udıyet bulunamaz...» Bkz. Beşir Fuad-Fazlı Necib, Mektûbat, §efik Kütüphanesi, Dersaadet, 1313, s. 24. (29) Rıfat Osman, Hayatım, ve Hatır âtım, C. I. CTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü-Yazma, no. 213/69, 1921, s. 49. (30) Şerafeddin Mağmumî, Vücûd-i Beşer, Nişan Berbery an, Matbaası, İstanbul, 1310, s. 8. Mağmumî «...edebiyatı, fenne tatbik -ve tahlit...» etmenin gereğini ileri sürüyordu, bkz. Şerafeddin Mağmumî, Başlangıç, İstepan Matbaası, İstanbul, R. 1306-H. 1307, s. 76. krş. Abdullah Cevdet, Fizyolociya ve Hıfz-ı Sıhhat-i Dimağ ve Melekât-ı Akliye, Mahmud Bey Matbaası, Dersaadet 1312, s. 7. («...biz ıstılâhât-ı fenniye ve felsefîyemizin tekâmülünü bu vadi-i ilmiyedeki âsârrn tercüme ve mütalâasına karşı meyi ve rağbetin uyanmasından bekleriz»). (31) «... bunları [beynin işlevlerini] kalbe isnat etmek vezaif~i dimağiyeyi inkâr ve hakikata iftira eylemekdir... Bkz. Şerafeddm Mağmumî, «Kalb ve

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

11

düşüncelerinden dolayı eleştiren Rıfat Osman'ın «...kitab-ı mukaddesenin taraf-ı hakdan gönderildiğini...» tarihin anlattığı hikâyeler olarak belirtmesi, biyolojik materyalizm ve objektif olma titizliğinin etkinliğini bize iyi bir şekilde göstermektedir (32). Bu düşüncelerin tıbbiyeliler üzerinde oluşturduğu ilk etki onların yalnızca gözlem ve ispat yöntemleriyle çalışan bilimleri gerçek bilim olarak kabul etmeleri sonucunu doğurmasıydi: «... Sosyolociya gibi, psikolociya gibi, ahlâk gibi ma'neviyata dair olan hususiyat-ı beşeriyeyi mütalâa etmek vazifesini deruhde eden ilimlere kat'i bir fen demek şöyle dursun ilim bile diyemeyiz. Hele fünûn-u kat'iyyeden hiç addedemeyiz...» (33). Abdullah Cevdet de «...tecrübesiz ikna veya hallonulacak mesailin pek çok...» olmadığını belirtiyor (34) ve başta tıp olmak üzere pozitif bilimlerdeki gelişmenin kazandığı etkinliği şöyle açıklıyordu: «... Terbiye-i etfal mesele-i mutenabahası bir zamanlar Dimağ», Maarif, No. 32, 12 Mart 1307, s. 83. İbrahim Temo ise bu konuda şu benzer görüşleri ileri sürüyordu: «... şairler, hikâyeciler, gönül, fuâd, vicdan ve daha bir takım esamiyle yâd ediyor. Vicdan maddî bir şey olmadığı içün kalb, vicdan olamıyacağı şöyle dursun vicdan ve tesirat-ı ma'neviye merkezi de değildir. Vicdan ki dimağın kuvve-i muhakemesi neticesinden ibaret olan hükm-ü kat'idir, kalbden tevelüd eder mi! Hiç mümkün müdür ki müteessir olan bir şey kendi kendisine müesser olsun?! Biçâre kalb ah şairler...» î[brahim] Edhem [Temo], «Tagaddi ve Devam-ı Hayat», Musavver Cihan, No. 31, 25 Mart 1308-9 Ramazan 1309, s. 242/n. 1 Şerafeddin Mağmumî'nin makalesinin doğurduğu tepkiler için bkz. Ştükrü] Kâmil, «Musahabe-i Sıhhiye ve Tıbbiye: Kalb mi, Dimağ mı?», Maarif, No. 116, 30 Eylül 1309-2 Rebiy'ülâhîr 1311, s. 180-2. (32) «...Efendiler, insanlar her halde pek çok asırlar dinsiz yaşadılar, kim biliyor ne kadar asır bu hal devam etdi ve yine kim bilir ne gibi ihtiyaçlar ile ma'bedler ihya eylediler, ma'bedler inşa etdiler ve muhtelif tarikatlara taabbüde başladılar. Gerçi tarih bize karanlıklar içinde bazı şeyler hikâye ederek kitab-ı mukaddesenin taraf-ı hakdan gönderildiğini, Hazret-i Musayı, Hazret-i İsa'yı ve kitaplarını tarif ediyor. Bunların cümlesi bir ihtiyacın mahsulüdür. İster yakın ister uzak olsun beni - beşer hiçbir asırda muhtaç olmadığı mesail ile iştigal etmemişdir. İşte edyan-ı mevcude de birer ihtiyacın mahsulüdür. Nihayet İslâmiyet dahi bu ihtiyaçlardan biridir...» Bkz Rıfat Osman, Hayatım ve Hatıratım, s. 50. (33) Rıza Tevfik, «İbn-i Haldun'dan-3», Maarif, No. 188, 22 Haziran 1311-11 Muharrem 1313, s. 275. (34) Abdullah Cevdet, Fizyolociya-i Tefekkür: Mehazımın Esası C[K]raft und Staff Ûnvanlı Kitabın Tefekkür Bahsidir, îstepan Matbaası, İstanbul, 1308, s. 11.



ÖĞRENCİLİK: DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

bir takım nazariyat ve hemen her zaman tebdil edebilen kavaid-i bîesasdan ibaretdi. Çünkü, terbiye-i ezhân ve ebdana aid olaıı... malûmat fünûn menba'-ı pürfüyûzundan nebeân etmiyordu. Bilâhare gayet mufassal fizyolociya (fenn-i vezaif-ül âza), antropolociya (ilm-i beşer) nın ve belki tıbbın mütalâa-i dûrâduruyla istihsâl olunan hususî bir silsile-i malûmat sırasına geçdi...» (35). Mekteb-i Tıbbiye'nin, oluşturduğu aydın tipine diğer bir etkisi de bu kimselerde sosyal olaylara — kendilerince gerçek bilim olarak görülen— pozitif bilim yöntemleri uygulama isteğini uyandırmasıydı. Abdülhamid yönetimine karşı örgütlü bir mücadeleye gerek duyan tıbbiyelilerin bu davranışlarının kökenini kimyada bulmaları son derece ilginçtir: «... Kimya okuyoruz, hattâ hasis bir cismin diğer bir hasis cisim ile ittihadından hararetler, kuvvetler, elektrikler husule geldiğini görüyoruz. Bu iki madde-i hasise birleşince dürlü hevâssı haiz kıymetli bir cisme tebdil ediveriyor. Birleşelim müdhiş bir kuvvet meydana gelir. Sonra hücûm edelim. Istibdad kalesinin bize karşı kurulmuş olan bu burcunu biz elimizle yıkalım,..» (36). Genç doktorların «Systeme de la Nature' de en çok ruhun ölmezliği inancının olanaksızlığının matematik işlemlerle kanıtlanmasına ilgi duymalarının (37), Abdullah Cevdet'in, toplumsal olayları benzer bir yöntem ve kesinlikle açıklamak ve sınıflamak iddiasında olan Gustave Le Bon'a hayran olmasının nedeni de budur. İncelediğimiz bu ortam içinde Abdullah Cevdet, kısa sürede dinin etkin rol oynadığı düşünce yapısını değiştirmeye başladı. Bu değişiklikte önemli bir rolü arkadaşı İbrahim Temo'nun kendisine verdiği bir kitap oynadı (38). Materyalizm felsefesini oldukça basit bir dille anlatan bu kitap, toplumsal gelişme için ahlâkî değerlerin zorunluğunu kabul ediyor, ancak bu görevi dinin yerine bilimsel materyalizmin yüklenmesi gerektiğini ileri sürüyordu: «...Din ve ahlâk yekdiğerinden bağımsız şeylerdir. Din ahlâkın temeli (bazı) değildir.. ^Dinler umumîlik çağlarm(35) Abdullah Cevdet, «Hıfz-ı Sıhhat ve Fizyolociya-i Dimağ Yahud Fennî Terbiye-i Etfale Mukaddeme: Bir İki Sözüm» Musavver. Cihan, No. 32, 1 Nisan 1308 - 16 Ramazan 1309, s. 250. (36) Rıza Nur, Tıbbiye Hayatından, Matbaa-i Hayriye, İstanbul 1327, s. 7. (37) Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, s. 205-6. (38) K[arl] Süssheim, «Abd Allah Djewdet», El, s. 55.

6ÖKTÖR ABDÜLLAÖ ĞİVDST VE DONEMİ



da çok eskilerde yararlı olabilmiştir. Fakat hiçbir müsbet ve doğal temele dayanmadıkları için, insanlar eğitim gördükçe gelecekde kaybolup gideceklerdir... Dinler, kendi başlarına insanlığı yönetmeye yeterli olan ilkelere dayalı sağlam ve gerçek bir morale yerlerini terkedeceklerdir. Çok söylenilen «bize din gerekli» halk deyişinin yerine biz diyoruz ki, moral ahlâk gereklidir... Bilimsel maddecilik geleceğin felsefesidir^ Zira bu sağlam moralin ve gerçek ilkelerin tanınmasını sağlayan bir felsefedir. Deneysel bilime ve akla dayanmayan tüm doktrinlerin yerine geçmeye adaydır...» (39). Sözkonusu bu kitabı gayet dikkatli bir şekilde okuduğu anlaşılan Abdullah Cevdet (40) bu bilgileri Osmanlı toplumsal yapısını gözönüne alarak değerlendirdi. Kuşkusuz biyolojik materyalizmin dinin yerini alması, oynadığı toplumsal görevlerin Osmanlı toplum yapısındaki önemi gözönüne alındığında düşünülemiyecek bir olgu olarak ortaya çıkıyordu. Bu alanda genç tıbbiyeli, toplumsal gelişmeyi sağlama konusunda tek yol olarak gördüğü bu durumu gerçekleştirebilmek için başlıca iki yöntem kullanmaya karar verdi. Bunlardan ilki öğrendiği materyalist düşünceleri tıpkı Büchner ve Isnard gibi çok basit bir şekilde Osmanlı halkına anlatmaktı. Örneğin, çok basit bir kimya dersi kapsamında Abdullah Cevdet bu kimselere «...hiçbir şey düşünemeyiz ki ya madde veya .mahsul-u madde olmasın...» (41) şeklindeki görüşleri anlatıyor. «Işık» bahsinde Büchner ve Isnard'm görüşlerini iletiyor, hattâ Büchner'in 'Lumiere et Vie' kitabının bazı kısımlarının tercümesini pozitif bilim olarak sunuyordu (42). Havanın bileşimini anlatırken «...insanlar yaradıldığmdan, yâni insanlarda idrâk-i kâfi hasıl-olduğundan beri (39) Felix Isnard, Spiritualİsme et Materialisme, Paris, 1879 s. 154-5. (40) Abdullah Cevdet, Fizyolociya-i Tefekkürs. 27/n. (41) ACbdull'ah] Cevdet, «Muktebesat-ı Fenniye: Herkes İçün Kimya», Musavver Cihan, No. 4, 11 Eylül 1307-19 Safer 1309, s. 30. Krş. Şerafeddin Mağmumı, İlm-i Nebatat [Mehmed Ali Bey'in Ders Notları], Taş Basma [İstanbul], 1309, s. 2. Bu daha evvel diğer biyolojik materyalist Osmanlı düşünürlerinin de kullandığı bir yöntemdi. Beşir Fuad da, insan vücudunun özellikleri görünümü altında Kuss ve Spencer'in görüşlerini halka anlatmayı amaçlıyordu. Bkz. Beşir Fuad, Beşer, Mihran Matbaası, İstanbul, 1303. Özellikle, s. 2-6 ve s. 65 v.d. (42) Büchner ve Isnard'ı, anlatması için bkz. Abdullah Cevdet «Herkes İçün Kimya», Musavver Cihan, No. 15, 27 Teşrin-isânî 1307 - 7 Cemaziy'ülevvel 1309, s. 115. Büchner'in kitabının bazı bölümlerini çevirip kimya dersi olarak sunması için bkz. Abdullah Cevdet, «Ziya ve Hayat», Musavver Cihan,

14

iâÖĞRENCİLİK:DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

terkib-i havanın değişmemiş olduğu...» (43) anlatılarak Darwin-in tekâmül kuramının anlatımı için gerekli fırsat kullanılacaktı. Bunun yanısıra Abdullah Cevdet, İslâm dininin geniş kapsamından ve toplumsal yaşama olan müdahalelerinden yararlanmaya karar vermişti. Bu da ancak materyalist düşüncelerin, gerek içerik olarak gerekse bunların öğretilmesinin gereği olarak İslâm dinine aykırı olmadığının anlatımı sonucunda mümkün olabilecekti. Abdullah Cevdet, bir süre sonra çevirdiği Ludwig Büchner'in 'Natur und Geist' isimli kitabım «...hikmet ve hakikat mü'minin gaib olmuş malıdır, nerede bulursa ahz-ü-tasarruf eder...» hadis-i şerifinin bir gereği olarak Osmanlı kamuoyuna sunuyor ve buradaki düşüncelerin İslâm dini ile uyum halinde olduğunu belirtiyordu (44). Biyolojik anlamda materyalizmin toplumun gelişmesi yolunda itici bir rol oynaması yolundaki düşünceleri konusunda Abdullah Cevdet'i en çok etkileyen ise Vogt ve Moleschott ile birlikte biyolojik materyalizm konusunda en hararetli tartışmaları başlatan ve onlara göre daha büyük sansasyon doğurmasına karşılık daha sonraları bu tür herhangi bir kitapdan daha sert mahkûmiyetlere uğrayacak olan Ludwig Büchner'in 'Madde ve Kuvvet' kitabı olmuştu (45). Isnard'm kitabından daha da fazla olarak, felsefenin teknik dilini reddeden bundan dolayı da anlaşılması oldukça kolay olan bu kitap Abdullah Cevdet üzerinde çok etkili oldu (46) . Kısa bir süre No. 18, 18 Kânûn-ievvel 1307 - 28 Çemaziy'ülevvel 1309, s. 140, [Abdullah Cevdet], «Herkes İçün Kimya'dan Şu'le ve Sath-ı Ma'denî», Musavver Cihan, No. 20, 1 Kânûn-isânî 1307 - 12 Cemaziy'ülâhîr, 1309, s. 156. (43) Abdullah Cevdet, «Herkes İçün Kimya», Musavver Cihan, No. 14, 20 Teşrin-isânî 1307-30 Rebiy'ülâhîr 1309, s. 108, Abdullah Cevdet'in fizyolojik olayları beynin bir işlevi olarak sunması için gene bkz. Abdullah Cevdet, «Uyku», Maarif, No. 7, 26 Eylül 1270 - 4 Rebiy'ülevvel 1309, s. 107-8, Abdullah Cevdet, ««Mevad-ı Tıbbiye: Seyr-fi-l-menâm-Somnanbulisme», Maarif, No. 8, 3 Teşrin-ievvel 1270 - 11 Receb 1309, s. 123-4. Abdullah Cevdet'in, «fen ve bahusus hikmet-i tabiîye nokta-i nazarından izah ve halli kolay» olan fakat halkın anlayamadığı için «kudret» sonucu oîarak yorumladığı buz mağaraları gibi doğal özellikleri onlara bu yolla anlatma çabası için} bkz. A[bdullah] Cevdet, «Harput'da Buzluk Yahud Bir Tabiî Buz Fabrikası», Resimli Gazete, Aded. 30, 3 Teşrin-ievvel [1307] s. 370-1. (44) [Ludwig Büchner], Goril, Tercüme Eden: Abdullah Cevdet, Matbaa-i Vilâyet, [Ma'muret-el-Azîz], 1311, s. 52. (45) Frederic Albert Lange, The History of Materialism, C. ii. London, 1957, s. 264-5. Abdullah Cevdet'in, Büchner'e olan ilgisi ve ondan etkilenişi için bkz. Celâl Nuri, «Abdullah Cevdet'e Dair», İçtihat, No. 358, s. 5885. (46) Lange, Materialism, s. 265. Gerçekten de Heraklit, Aristo, Spiııoza, Kant, Hegel gibi düşünürlerin sistemlerini anlayabilmek iyi eğitim görmüş biri için bile zordu ama Büchner'in anlatımı bu zorluğu ortadan kaldırıyordu.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ 29

15

sonra ise Abdullah Cevdet, evvelce de Osmanlı aydınları üzerinde etkili olan bu kitabın bir bölümünü ilk defa Türkçeye çevirdi (47). Bu konuda yaptığı çalışmalar ye kafasındaki nihaî amaç ile Abdullah Cevdet gerçekten de Büchner'in dinî dogmalara karşı açtığı savaşta oynadığı rolü bir Doğu-İslâm toplumunda oynamak isteyen bir aydın olarak nitelendirilebilir (48). Isnard ve Büchner'in eserlerinin diğer ortak bir niteliği de analizlerinde Darwinizm'den "geniş çapta yararlanmalarıdır (49). Abdullah Cevdet de çalışmalarında sık sık «... esbab-ı tabiîyenin neticesi olarak kâinat-ı uzviyede mütevaliyen vukua gelen tekâmül...»ün (47) Abdullah Cevdet, Fizyolociya-i Tefekkür... Abdullah Cevdet'in çevirisi materyalist Osmanlı aydınlar tarafından büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Bkz. Ştükrü] Kâmil, «Fizyolociya-i Tefekkür: Mütalâa ve Tefekkür Hakkında Nesayih-i Sıhhiye», Maarif, No. 41-42, 16 Nisan 1308, s. 234-7. Daha evvelce Beşir Fuad bu kitaptan çok etkilenmişti ve bazı yazıları bu kitaba dayanmaktaydı. Bkz. M. Orhan Okay, Beşir Fuad: îlk Türk Pozitivist ve Natüralisti, İstanbul, 1969, s. 111-2. Bu kitaba Osmanlı aydınlarının ilgisi için ayrıca bkz. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, s. 210. Büchner'in kitabı hakkında eleştirilerin yayınlanmasından, bu tür düşüncelerin Osmanlı entellektüel çevrelerinde yoğun bir biçimde tartışıldığı sonucunu çıkarabiliriz. Ancak bu eleştirilerin en ciddisinde bile eleştiri yazarının kitabını, Büchner'in eserinden arkadaşının tercümesi yoluyla yararlanarak yazması, Büchner'in savlarına yalnızca bazı hadislerle karşılık vermesi eleştiriler konusunda dikkatli davranmamızı gerektirmektedir. Bkz. İsmail Ferid, îbtâl-i Mezheb-i Maddiyûn, Ahmed Celâdet ve Şürekası Matbaası, İzmir, 1312, s. 7. Büchner'in görüşlerinin İslâm'a göre değersiz bulunması için ise bkz. Nâzım, «Tercih-i Bend», Mırsad, No. 6, 18 Nisan 1307, s. 43 Ve s. 43/n. Bu arada belirtilmesi gereken bir nokta da 1308 [18921 yılında Büchner'den bir çeviri yapmanın oldukça yoğun eleştirileri göze almayı gerektirdiğidir. Bundan dolayı 'Madde ve Kuvvet'in yaklaşık on sekiz yıl sonraki tam çevirisinde, kitaptaki dine karşı yorumlar şöyle açıklanıyordu: «...Madde ve Kuvvet'in kari'lerine şu ciheti haber vermek isteriz ki bu kitabda mevzu'bahs olan din, İslâm dini değil Hristiyanlıkdır. Müellif ancak bu mantıksız şekliyle olan itirazlarını saymış ve hücumlarını yapmışdır. Bundan başka bu itirazların İslâmlığa şumûlü farzolunsa da cevabını verecek hocalarımız çok şükür mefkud değildir...» Lui Büchner, Madde ve Kuvvet, Cilt 1, Tercüme Eden: Ahmed Nebil - Baha Tevfik, Teceddüd-ü İlmî ve Felsefî Kütüphanesi, İstanbul, [1911], s. 6. Gerçi, Abdullah Cevdet, kitabın en çok tepki doğuracak «Allah Fikri» gibi bölümlerinden birini çevirmemiştir ve çevirdiği bölümde dine karşı fazlaca bir eleştiri yoktur ama «... tefekkür, madde (dimağ) ile beraber nihan olur...» şeklindeki görüşler tepki doğuracak niteliktedir. Bkz. Abdullah Cevdet, Fizyolociya-i Tefekkür..., s. 40. (48) Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri..., s. 169 ve Şerif Mardin, Con-. tinuity and Change in the Ideas of Young Turks, Ankara, 1969, s. 19. (49) Felix Isnard, Spiritualisme et Materialisme,. s. 86-100. Büchner için bkz. Lange, Materialism, C. iii, s. 85.



ÖĞRENCİLİK: DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

belirleyiciliği üzerinde durmaktaydı. Doğa bilimlerindeki çalışmanın, toplumsal açıklamalarda kullanılmasının bir sonucu olarak, Darwinizm'in benzer kullanımında ise temel olarak ileri sürdüğü tekâmül nedenlerinden dolayı «doğal eleme» nin toplumda bir çeşit «elite» yönetimini doğuracağı neticesine varılıyordu. Isnard'm dinin ortadan kalkmasını sağlayacak kimselerin ileri eğitim sonucu ortaya çıkacağını ileri sürmesinin nedeni budur (50). Abdullah Cevdet, Büchner'in yanısıra «...Kari Vogt, Haeckel ve biraz da Spencer'in âsâr ve efkârıyla ülfet etmiş ve onları beğenmişdi... Bu adamların şakirdi olduğunu [kendisi del itiraf...» ediyordu (51). Bu isimler arasında Erııest Haeckel kuşkusuz hemen dikkati çekmektedir. ^îaeckel genel morfoloji üzerindeki çalışmaları sırasında tüm organik canlıların ilk başlangıçlarından itibaren embriyonik gelişmeden dolayı farklılıklar göstereceğini ileri. sürüyor ve örnek olarak Mozart ile müzikle hiç ilgisi olmayan bir adam arasındaki yapı farkının hiç kimse tarafından önemsiz olarak kabül edilemeyeceğini belirtiyordu) (52). Bu da aynen Darwin'in «doğal eleme» sinin toplumsal yaşama uygulanması gibi toplumda yönetimin «elite»ler aracılığıyla yapılacağı sonucuna varılmasını sağlayabiliyordu. Bu görüşler üzerinde yaptığı incelemeler Abdullah Cevdet'i toplumda bir biyolojik «elite»in yönetimi ele almasının toplumsal gelişmenin sağlanması için gerekli olduğu düşüncesine götürüyordu. Bu grubun tespitindeki ölçü ise beynin büyüklüğünden başka bir şey değildi. Abdullah Cevdet, «... kafatası muhiti 16 pus olmayan adamlar ahmak olurlar, dimağın gayr-i tabiî bir derecede küçüklüğü nişâne-i eblehiyetdir...» dedikten sonra (53) toplumsal gelişmenin nasıl sağlanacağını şöyle izah ediyordu: «... Bir ahali içinde, savatî mikdarm fevkinde bir mikdar-ı istiab-ı kıhfiyeye malik bir çok efradın bulunması, o aha(50) Abdullah Cevdet'in tekâmül hakkındaki görüşleri için bkz. [Ludwig Büchner], Goril, s. 37/n. Isnard'm eğitim düşüncesi için bkz. Felix Isnard, Spiritualisme..., s. 154. (51) Rıza Tevfik, «Abdullah Cevdet Bey», Nevsâl-i Millî - 1330, s. 99-100. (52) Lange, Materialism, C. iii, s. 61-2. (53) İbn Ömer [Abdullah] Cevdet, Dimağ: Dimağ ve Ruh Arasındaki Münasebât-ı Fenniyeyi Tedkik, Sahib ve Naşiri: Vatan Kütüphanesi Sahibi: Ohannes Ferid, İstepan Matbaası, İstanbul, 1308, s. 17-8. Krş. Abdullah Cevdet, «Başın Büyüklüğü: Muktebesat-ı Fenniyemden», Maarif, No. 47, 21 Mayıs 1308, s. 323-5.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ 31

linin terakkiyat ve temeddünce itlâsini temin eden hususât-ı tabiîye ve şeriat-i müsaidedendir.^» (54). Bir ırkın diğerine üstünlüğünün ve daha iyi bir gelişme seviyesinde bulunmasının nedeni ise bu görüşe göre — mevcut seviyeniîı değişmesi ırksal özellikler nedeniyle çok zor olmakla birlikte (55) — bu türlü bir «elite* e • sahip olmaktan başka bir şey olmamaktaydı: «...Denilebilir ki, kıhıflarınm umumî mikdar-ı istiab-ı vasatileri az olsa bile gayet büyük kıhıflı olarak içlerinde 100 de 10 kişi bulunan bir ırk, umumî mikdar-ı istiab-ı kıhıfları ziyade fakat kıhıfı ziyadesiyle büyük olan efradı 100 de 3:4 nisbetinde bulunan bir ırk-ı diğere faik bulunur...» (56). Bu durumda bütün sorun toplumda böyle bir grubun yaratılması için çalışmaktan ibaret oluyordu. Çünkü toplumsal gelişme tüm toplum üyelerinde sağlanacak gelişimle değil de ancak bu tür kimselerin ortaya çıkması ile sağlanabilirdi: «... Hükemâ-yı müteehhirinden birinin kavline göre terakkiyat daima bir asalet-i zekâîye (Aristocratie Intellectuelle)nin yâni servet ve mülkiyetçe değil fakat aklen eşraf dan olanların eser-i gayretidir. İngiltere hükemâsmdan Sltuartl Mili bu fikirde musirr ve bu müddeayı müeyyed serdiyatda bulunanların serâmedânındandır. Biz de o fikri yâni terakkiyat-ı milliye birkaç harika-i milletin eser-i deha ve gayretidir, bir ümmetde. zuhur-u devahî terakkiyât-ı umumiye-i milliye neticesi değildir fikrini musib görenlerdeniz...» (57). Bütün toplumsal gelişme bu koşula bağlı olunca Abdullah Cevdet kendilerinin görevini toplumdaki bu dehâların ortaya çıkartılmasını sağlamak olarak belirlemekteydi: «... Bu hükme binaen her ferd içün-derece-i ıtla'ı nisbetinde - tesadüf-i velâdileri veya muhitiyeleri kendilerini bî(54) Abdullah Cevdet, Fizyolociya ve Hıjz-ı Sıhhat-i Dimağ ve Melekât-ı Akliye, 1312, s. 22-3. Kitabın ilk bölümleri, Abdullah Cevdet «Hıfz-ı Sıhhat ve Fizyolciya-i Dimağ Yahud Fennî Terbiye-i Etfale Mukaddeme», Musavver Cihan, No. 33, 8 Nisan 1308 - 23 Ramazan 1309, s. 258 v.d. adıyla yayınlanmıştır. (55) Abdullah Cevdet, «Vezıı-i Dimağ: Muktebesât-ı Fenniyemden», Maarif, No. 49, 4 Haziran 1308, s. 358. (56) Abdullah Cevdet, Fizyolociya ve'Hıfz-ı Sıhhat..., 1312, s. 20. ..(57) Abdullah Cevdet, a.g.e., s. 19.



ÖĞRENCİLİK: DÖNEMİ FÂALİYETLERİ

ğâne-i hakâyık-ı fenniye kılmış olan kardaşlanna arz-i cevaliir-i hakikat-ı fenniye etmek pek âli, pek mukaddes bir vazifedir. Ben âciz de işte böyle bir vazife-i celilenm kudret-i kasiremin müsaid olduğu mertebe - ifasına sevk-i vicdânî eylemekde olduğumdan...» (58). Bu düşüncesinden de anlaşıldığı gibi Abdullah Cevdet'in kafasındaki «elite»in özellikleri tamamen biyolojikti ve az gelişmiş ülke aydınının görevi bu özelliklere sahip olanları ortaya çıkarmaktı. Jünkü tüm üstün vasıflarına karşılık bu kişiler gerekli fennî [biyoojik materyalist] görüşleri öğrenemediklerinden dolayı ortaya çıkmayabilirlerdi: «...Her insan muhat olduğu avamil ve şerait-i muhitiye veya hariciyeye göre insandır ...Evvelki zümreden Franklin, Gutenberg gibi dahiler yetişir... Franklin, Franklin oluncaya kadar, kim bilir paratonerin üııvan-ı kâşifiyeti ile zürrâtma bahş-ı ihtizâz etdirecek isti'dadı haiz ne kadar dimağla'r bir muhit-i müsaide adem-i mazhariyetle hiçbir eser-i kabiliyet izhar edemeyerek târûmar olmuşdur... Bu mesrudatımdaıı neticelenen fikir şu misâl ile te'yid ve tasrih olunur: Bir cins buğdaydan iki dane alıb birini mahrum-i âb-ü-ziyâ olan bir toprağa diğerini ziyâdar ve nemâdar bir mahalle ekelim. Evvelkisi şerait-i neşv-ünemâsmı teşkil eden harareti, ziyâyı, rutubeti bulamadığından istidâd-ı intimâsı mütecelli olamaksızm çürür. Yahud sath-ı zeminde iki sarımtırak yaprak bırakarak fenâpezlr olur. Diğeri ise bil'akis şerait-i lâzımaya karin bulunduğundan bir hâl-i feyz-a-feyz ile büyür...» (59). Bunun yanısıra incelediği düşünurlerce beynin eğitim ile bir aiktar büyütülmesi mümkün olarak kabul edildiğinden Abdullah Cevdet, biyolojik «elite»ine iyi bir eğitim sağlamak istiyordu. Çünkü âlimlerin, zekilerin, profesörlerin velhasıl alelumum ilmî (intellecaeDlerin telâfif-i dimağıyeleri, amele gürûhuna ve yalnız el ile icra lunan sanayi erbabının telâfif-i dimağîyelerinden daha müteadid...» olduğundan (60) ortaya çıkartılacak bu kimselerin beyinsel elişmelerini hızlandırmak için onları iyi bir eğitimden de geçirmek erekiyordu. Ayrıca eğitimin amacı yalnız beynin büyütülmesi oL >8) Abdullah Cevdet, Fi.zyolociya-i Tefekkür..., s. 7-8. >9) Abdullah Cevdet, a.g.e., s. 3-7. 50) Abdullah Cevdet, Fizyolociya ve Hıfz-ı Sıhhat..., 1312, s. 53. Eğitimin beyni büyüteceği düşünceleri için bkz., a.g.e., s. 41-7.

fiÖKTÖR

ÂBDÜLLAÖ CEVDET VE DONEMİ

19

mamaktaydı, özellikle ilk eğitim ile âçık düşüncelerin aktarılması sonucu toplum üyelerinin dinsel dogmalardan etkilenmesinin önüne geçilecekti. Çünkü bu dogmalar kişinin bu konuda yapacağı her tülden eğitimi önleyici nitelikteydi: «... însanı hürendiş ve hâdim-i beşer kılan felsefedir ve esfa ki, tetebbu-i felsefeye girişmek dahi tesirât-ı muhitiye ve terbiye-i ibtidaiye mahsûlü olan bir tabiat-ı ahrarâneye ve hiç olmazsa terbiye ve telkinât-ı sakime-i evveliye ile zihnin kamilen tağyir ve tatil edilmemiş olmasına arz-ı ihtiyaç eder...» (61). Eğitime bu açıdan verdiği önem Abdullah Cevdet'i İshak Sükuti ve Ağmlı Abdullah Efendi ile birlikte Ma'müret-el-Aziz'de «Mezı aat-ül Muarefet» isimli bir okul açmaya ve eğitimin bu etkilerini araştırma yolunda değişik yöntemler uygulamaya götürmüştü (62). Abdullah Cevdet, bu okulda kuşkusuz açık düşüncelerini aktarmasının yanısıra öğrenciler üzerinde her tür baskıyı kaldıracak ve onlarda kollektif bir şuur oluşturacak yöntemler kullanarak amacına ulaşmak için faaliyette bulunmuştu. Bunun yanısıra daha sonra Avrupa'da yazacağı makalelerinde olduğu gibi henüz İstanbul'da bulunduğu sıralarda Jön Türk gazetelerine gönderdiği makalelerde özellikle maarifin önemi üzerinde durduğu da gözden kaçmamaktadır: «... Padişâh-ı maarif perver! Milletin idrakini kaldırmak cehalet içinde boğmak içüıı hakka ki pek büyük gayretlerde bulundu. Encümen-i maarif nâmıyla daire-i maarifde (61) [Abdullah Cevdet], Fünûn ve Felsefe, Taş Basma, Tarih-i Tesvîd 1309, [Cenevre], [1897], s. 26. (62) Abdullah Djevdet Bey, De La Necessite d'Une Ecole Pour les Educateurs sociaux: Memoire presente au Congres international de V Education sociale, tenu â VExposition üniverselle de Paris, du 26 au 30Septembre 1900, Paris 1900, s. 25-6. Okulun adı «Bilgi Tarlası» anlamına gelmektedir^ Abdullah Cevdet, okulu hangi tarihte kurduklarını belirtmiyor. Ancak kuruluş tarihinin 1893-1894 yılları olması mümkündür. Bu yılları içine alan veya daha evvel tarihlerle, Abdullah Cevdet'in ayrılmasından sonra da okulun devam edeceği düşüncesiyle daha sonraki tarihleri kapsayan üç salnamenin bkz. Hayri Efendi, Sâlnâme-i Ma'muret-el Azız, Vilâyet Matbaası, 1310, (s. 114) ve Ahmed Efendi, Sâlnâme-i Ma'muret-el Aziz, Vilâyet Matbaası, H. 1305, Ma'muret-el Azız Vilâyeti Salnamesi, Sekizinci Tab', H. 1312. okulun kurulduğu yer olarak belirtilen Ağm ile ilgili ve okullar ile ilgili bölümlerinde okul hakkında herhangi bir bilgiye rastlamadım. Ya okul bu tarihler arasında kurulmuştur ya da özel bir okul olduğundan sâlnâmeye alınmamıştır.

iâÖĞRENCİLİK:DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

toplanılan Ve ek&erisi casus güruhundan olan hey'et bir eseri berbad ve tahrib etmedikçe tab'ma ruhsat vermiyor, Hele uzun bir medhiye-i padişâhîyi mutazammm mukaddemesi olmayan kitablar içün tab' ruhsatına mazhar olmak ihtimali yok gibidir...» (63). Gördüğümüz düşüncelerinin yanısıra Abdullah Cevdet'in ilk eserlerinde Guyo-Daubes'un etkilerini kolaylıkla görmek. mümkündür (64). Ancak biyolojik materyalizme duyduğu tüm ilgiye karşın Abdullah Cevdet, «...dinî düşüncede serazadlık (libre pensee) tezi inin özellikle İslâm toplumlarındaki toplumsal olayları çözümlemekde] daha az şâyân-ı takbih olmayan başka ihtilâtlan da beraber getirdiğini...» (65) düşünüyor ve bu nedenle geleneksel değerler, özellikle İslâm dininin toplumsal içeriğinden yararlanmak istiyordu. Ancak belirtilmesi gereken Abdullah Cevdet'in, İslâm dinini bu açıdan yalnızca bir araç olarak görmesi bunun dışında dinin biyolojik materyalizme göre yaşamı açıklamakta ve gerçeklere ulaşmakta tamamen yetersiz kaldığını düşünmesidir.* «... Hareketdir hülâsa-i kâinat, Kimya etmede bu kavli isbat, Bir şey ki olamaz âdim-i mutlak Olur mu hiç ona bidayet olmak!..» (66). İbrahim Temo'nun, bir çalışmasının başında verdiği «yaşam» tanımlan İslâm hükemâsmm «... Hayat biri hakîmî diğeri kimyevî olan (63) [Abdullah Cevdet], «Diğer Mektub: İstanbul 3 Eylül 1311», İstikbal, No. 31, 23 Eylül [18] 95, s. 3. (64) Abdullah Cevdet, Fizyolociya-i Hıfz-ı Sıhhat..., 1312 ve Dimağ..., büyük çapta Guyo-Daubes, Paul Heman ve Büchner'den uyarlanmıştı. Özellikle ikinci eser hemen bütünüyle Büchner'den nakledilmiştir. Bkz. «Yeni Kitablar: Dimağ», Musavver Cihan, No. 17, 11 Kânûn-ievvel 1307-21 Cemaziy'ülevvel 1309, s. 136. (65) Abdullah Djevdet Bey, La Vengeance Doree, Imprimerie Internationale, Geneve, 1904, s. 9. Bu esere makale olarak bkz, İçtihad, No. 1, 1 Eylül 1904, s. 10-6. (66) Abdullah Cevdet, Ma'sumiyet, s. 19. Kitapta 1888 den evvel yazılmış şiirlerindeki dinsel hava yanında daha sonra yazılanlarda biyolojik materyalizmin etkisi görülmektedir. Abdullah Cevdet şiir kitaplarındaki bu durumu şöyle izah ediyordu: «... Bu manzûmenin havi olduğu fikirleri netaic-i fünûn olan efkâr önünde yüzümü kızartmayacağından emin değilim. Fakat hayatımın devre-i masumânesinden gördüğüm iftirak-ı ebedînin ihsas etdiği bir mersiye olduğundan ümid ederim ki âti bu silsile-i şiiriyeye bir nigâh-ı rikkatperverden başka birşey atfetmeyecek...» İbn Ömer [Abdullah] Cevdet, Türbe-i Ma'sumiyet, Sahib ve Naşiri: Vatan Kütüphanesi, Sahibi Ohannes Ferid, İstanbul, 1308, s. 3.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

21

iki kuvve-i tabiîye neticesinden hasıl olma bir fi'il ile bu fi'ilin intizamına nezaret eden ebedî bir kuvvetin idaresiyle devam edebiliyor...» şeklindeki tanımıyla başlıyor ve bazıları materyalist. Avrupa düşünürlerinin bu konudaki fikirleri sıralandıktan sonra en radikal tanım olarak Abdullah Cevdet'in «... Hayat taazzuv ve tenasül ile muttasıf âlâmat-ı kimyeviye ve fizikiyeden ibaretdir...» tanımıyla sona eriyordu. Bu da bize Abdullah Cevdet'in düşüncelerindeki radikalliği göstermektedir (67). Tüm bu radikalliğine karşın Abdullah Cevdet'in, İslâm'dan yararlanmanın gereği üzerinde durması gerçekten ilginçtir ve kendisinin daha sonra okuma fırsatım bulacağı (68) Gustave Le Bon'un isteklerini değersiz bulmakla birlikte cumhurun ruhuna inmenin gereğini belirtmesi onun bu yönteme büsbütün sarılmasının nedenini oluşturacaktır ki Jön Türkler içerisinde bu yöntemin baş temsilcisi durumunda olan Abdullah Cevdet'in bü konudaki ilginç düşüncelerini ileride göreceğiz. Mekteb-i Tıbbiye'de oluşan ve Abdullah Cevdet'i fazlasıyla etkileyen düşünce ortamı bize önemli ipuçları vermekle birlikte tek başına, örgütlü siyasal muhalefetin neden 1876 Meşrutiyeti ve Abdülazîz'in hal'i gibi olaylara fazlasıyla karışan deniz kuvvetleri, ulema arasında değil de bu okulda başladığını açıklayamamaktadır. Gerçi biyolojik materyalizmi, dinsel dogmaları yıkarak toplumu ileri götürecek bir itici güç olarak benimseyen tıbbiyeliler saydığımız gruplara göre siyasal sistemden en çok rahatsız olanlardı. Örneğin Abdullah Cevdet toplum bireylerine biyolojik materyalizmi aşilayabilmek için onların dinsel dogmalarla yetiştirilmemelerini ve kendisine bu konuda olanak verilmesini arzuluyordu ki isteğinin gerçekleşebilmesi düşünce, özgürlüğünün yok derecede olduğu bu dönemde imkânsızdı. Bu isteklerini gerçekleştirebilmek arzusu onları kurulu düzene karşı muhalefet yapmaya zorluyordu: «... Kimi doktor ve kimi de Tıp tahsil eden bu genç adamlar, hürrendiş idiler ve teşebbüs etdikleri işte tek endişeleri başlangıçta, sadece hürrendişlikden ibaretti... Fenne istinat ediyorlardı. Raspay 'ilerde gelecek din fendir' demişti ve fennin bir vatanı, bir milleti yoktur, filhakika fen herkese aittir; fakat onu elde etmek lazımdır. İşte hülâsa(67) İEbrahim] Edhem [Temo], «Tagaddi ve Devam-ı Hayat», Musavver Cihan, No. 16, 4. Kânûn-ievvel 1307 - 14 Cemaziy'ülevvel 1309, s. 123. (68) Nitekim, Abdullah Cevdet, Le Bon'u bu dönemde yalnız kafatası büyüklükleri üzerine yaptığı araştırmalarla tanımaktadır. Bkz ..Fizyolociya ve Hıfz-ı Sıhhat-i Dimağ..., 1312, s. 18-30.



ÖĞRENCİLİK: DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

ten iptidai teşebbüsü alan nazîm komitanın saf prensibi!...» (69). Pozitif bilimleri toplumsal olaylara uygulama isteği ve bundan dolayı «... Tıp talebesinin mesleği doktorluk olduğu için siyaset nabzına el uzatmamaları iktiza eder, halbuki millet hasta olsa nabzını kimin eline verecek, tabiidir ki doktorların...» (70) şeklinde görüşleri ileri sürerek siyasal yaşamda da aktif rol almayı istemelerine karşın muhalefetin bu okulda başlamasının nedeni sadece felsefî olmayıp siyasal düşünce de bu harekette önemli bir rol oynamıştır. Felsefî boyutun tek etken olmadığı bizzat Jön Türklerin de belirttiği bir olguydu: «...Ben 1307 senesinde Mekteb-i Tıbbiyece girmişdim. O tarihde Sükûti, sen ve Şerafeddin Mağmumî henüz mektebde talebe idiniz. Temo'yu. hatırlayamıyorum. Kuvvet ve Madde üzerine pek çok disküsyonlar oluyordu... Osmanlı Ittihad ve Terakki Cemiyetî'nin teşekkülüne takaddüm eden ve bu Cemiyetin teşekkülü fikrini uyandıran âmiller ne idi? Tıbbiye muhitinde öteden beri cereyan eden materyalizm münakaşaları bu âmilleri tek başına bir izaha kâfi değildir...» (71). Mekteb-i Tıbbiye'de siyasal muhalefet hareketi konusunda siyasal boyutlu ikinci önemli etki ise Petersburg Üniversitesinden bu okula popülizm ve çeşitli Batı siyasal düşüncelerini getiren Hüseyinzâde Ali Bey tarafından gerçekleştirilecekti. Onun gelişi o döneme kadar yalnız bazı ansiklopedik bilgiye sahip oldukları bir takım Batı düşünürleri hakkında tıbbiyelilerin bilgilerini genişletmeleri (72) sonucunu doğurmakla kalmadı, bunun yanısıra kendisi Rusya'da po(69) [Feridun] Kandemir, Jön Türklerin Zindan Hatıraları 1848-1903: Bir Devrin Siyasî ve Fikrî Tarihi, İstanbul, 1932, s. 106 .da Doktor Sabri Bey'in, Fransız politikacısı Heirröt'ya yazdığı 18 Teşrin-isânî 1912 .tarihli mektup. (70) Ziya Şakir, «İttihat ve Terakkil: Bahaeddin Şakir Beyin Bıraktığı vesikalara. Göre - Hükümet İçinde Hükümet», Son Posta, 18 Nisan 1934, Ayrıca bkz, A[hmed] Süheyl Ünver, «Tıbbiye'de Cereyan Eden Hürriyet Cereyanı Hakkında», [Eski Harfli müsvedde], İttihat ve Terakki Dosyası - CTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü. 11 K. Fikirler büyük bir olasılıkla İbrahim Temo'dan alınmıştır. "İlk kaynaktaki bilgi Refik Nevzat Bey'in bir mektubundan naklen verilmektedir. (71) Mekkeli. Doktor Sabri Bey'in Abdullah Cevdet'e Le Mans'dan gönderdiği, 27 Mayıs 1931 tarihli eski harfli mektubunun 3 ve 11. sahifelerinden yararlanılmıştır. Mektup Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır. (72) AkçuraoğJu Yusuf [Toplayan], Türk Yılı - 1928? Yeni Matbaa, İstanbul, 1928, s. 415-6.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

23

pülistlerin en güçlü olduğu 1887 yılma kadar olan dönemde okuduğu Petersburg Üniversitesi'nde geniş olarak tartışılan popülizm düşüncesini de tıbbiyeliler arasında yaydı (73). Abdullah Cevdet, Hüseyinzâde'nin oynadığı rolü ve üzerlerindeki etkisini şöyle anlatıyordu.«...Doktor, IHüseyinzâde] Ali Bey 1889 tarihlerinde İstanbul'a geldiği ve Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyeye kaydolduğu zaman ûlum ve fünûn-u âliyeyi Petersburg Darülfünununda görmüş tam bir sahib-i ilm-ü-kemâl idi. Biz, Ali Bey'i, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyenin ilk sınıfında tanıdık. Onun hayatı bu zamandan itibaren bizce malûmdur... Ali Bey sâkit, mütefekkir haliyle, esrarengiz vaz'-ı uzletperyerisiyle üzerimizde bir resul tesiri icra ederdi. Evet o resulullah değildi, fakat bir resul-ül-hak idi. Hakka, hakikata perestij ve merbutiyet hiss-i bülendi onu Türkiye'ye mürsel kılmışdı...» (74). Böylece,Batıya en hızlı açılan bu okulda çeşitli Batı düşüncelerinin yanısıra Rusya'da ortaya çıkan popülizmin tartışılmaya başlamasıyla mevcut yönetime .karşı örgütlenmeye hazır bir öğrenci grubu oluşmuştu. Biyolojik Materyalizm ve popülizmin, Mekteb-i Tıbbiye'de beraberce yayılmaları da bir rastlantı eseri değildir. Rus(73) Hüseyinzâde'nin gelişinden sonra ise II. Alexander'm öldürülmesiyle Rusya'da popülizmin çöküşü başlayacak ye popülistler Marksizme yöneleceklerdir. Bkz. J. N. Westwood, Endurance and Endeavour: Russian History 1821 1971, London, 1973, s. 119, 147. (74) Abdullah Cevdet, «İhya-i Lâyemut: Hakîm~i Edib Ali B^y Hüseyinzâde», îçtihad, No. 4 (İkinci Sene), Eylül 1907, s. 294, 296. Hüseyinzâde'nin etkinliği kesin olarak bilinmekle birlikte bu etkinliğin derecesi hakkındaki y o .rumlar birbirinden farklıdır. Sabri Bey'in, Abdullah Cevdet'e bu konuda yönelttiği soru şöyledir: «...Bugün Tıb Fakültesinde deri hastalıkları müdürü bulunan Kafkasyalı Doktor Hüseyin Bey'in Cemiyet'in teessüsünde bir rolü var mı, yok mu? Zira inkılâb fikrini [popülizmi], Rus Darülfünun muhitinden getiren ve onu İstanbul'da Tıbbiye Mektebi muhitine yayan zâtın kendisi olduğu söyleniyor...» Sabri Bey'in, Abdullah Cevdet'e gönderdiği a.g. mektup, s. 12. Mekteb-i Tibbiye'deki durumdan oldukça şikâyetçi olan Osmanlı yöneticileri de okuldaki huzursuzluğun felsefî boyutlu tartışmalardan kaynaklandığı sonucuna varmışlardı. Nitekim bir tutuklanması sırasında Hüseyinzâde'ye yöneltilen suçlama kendisinin felsefe kitapları okuması ve bu tür kitapların doktor yetiştiren bir okulda ne işi olduğu sorusudur, Bkz. Hüseyin Zade Ali, «İttihat ve Terakki Nasıl Kuruldu? Ubeydüllah Efendinin Oynadığı Roller», Tan, 5 Mart 1938. Abdullah Cevdet'in, Hüseyinzâde'nin etkinliğini" anlatması için gene bkz. Türk Yılı 1928, s. 416. Bu etki konusunda ayrıca bkz. Hilmi Ziya Ülken, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul, 1979, s. 262.



iâÖĞRENCİLİK:DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

ra'da da popülizmin ortaya çıkmasından sonra popülistlerin ilk çevirisini yaptıkları kitaplardan biri 'Madde ve Kuvvet' olmuştu (75). )iğer taraftan, İbrahim Temo'nun da aynı dönemde Russofillerin, balkanlarda yaydığı Narodnizm^JHalka Doğru) hareketinden haberdar olduğu tahmin edilebilir. Nitekim daha 1880 yılında Bulgaristan'da yayınlanan 'Tarla' dergisinin bu yolda yayında buluniuğunu biliyoruz (76). Bu siyasal etkinin yanısıra, Abdullah Cevdet'in biyolojik maeryalizmi öğrendiği kitaplar yalnızca bilgilerini basit bir şekilde Lktarmakla kalmıyor, aynı zamanda materyalizmin toplumda dinin 'erini alabilmesi için mücadele verilmesi gerektiği düşüncesini oraya atıyor ve onunla hümaniter ilkeler arasında bağlar kuruyordu: «..^Giderek halklar aydınlığa kavuştukça (eğitim gördükçe) özgür düşünce ve akıl eski yaşlanmış doktrinleri yıkacaktır. Dinler içi oyulmuş yapılar gibi yıkılıp gidecektir/ Ve maddecilik ki, bilimin kendisidir, üstün ve ince ahlâkı ile dinin yerini tutacak ve bütün zekâlara egemen olacaktır. İlerleme ve mutluluğu doğal amaç olarak alan bütün toplumları bu yönde idare edecektir. Bunun için, eğitimin canlı olması, ciddî olması ve her yaşa göre düzenlenmesi, ahlâk kurallarının öğretilmesi ve yaygınlaştırılması gerekir. Bunun için adalet, kardeşlik, hayatın değil ölümün kötülenmesi gibi büyük erdemlere yakın olmalıyız. Keza özelin genele feda edilmesi, yâni bireyin aile, ailenin vatan, vatanın insanlık önünde silinmesini benimsemeliyiz. Nihayet, eşitlik, dayanışma, bireysel özgürlükler ve vicdan özgürlüğü, insan hayatının dokunulmazlığı gibi demokrasi ilkeleri ile kendimizi özdeşleştirmeliyiz...» (77). Bu eserlerin Abdullah Cevdet üzerinde uyandırdığı ana bir etki e siyasal tercihlerin, felsefî tercihlerin gerçekleştirilebilmesi için bir raç oldukları ve siyasal olgular da dahil olmak üzere toplumdaki im olguların felsefece düzenlendiği düşüncelerini oluşturmasıydı. '5) Franco Venturi, Roots of Revolution, London, 1964, s. 285. Zaichnevsky, 1861 yılında Feuerbach'm 'Essence of Christianity' adlı kitabıyla birlikte Büchner'in 'Madde ve Kuvvet'ini çevirmişti. Bu çeviriler için bkz. a.g.e., s. 285 v.d. Büchner çevirisi ise özellikle Üniversite çevrelerinde rağbet görmüştü. Alexander Novicov bir mektubunda bu rağbeti şöyle anlatıyordu: «...Büchner'in burada [Kharkov'dal benimle yüz kopyası olsa onları kolaylıkla satabilirim...» bkz. a.g.e., s. 288. 6) Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri..., s. 20. 7) Felix Isnard, Spiritualisme,.., s. 152,

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

25

Bu açıdan Abdullah Cevdet bakımından «siyasal muhalif»ligin temel belirleyicisinin felsefî boyutlu olduğunu söyleyebiliriz: «...Bizim için felsefenin ta'yin etdiği vazife ise saadet-i şahsiyemizi ve hemcinslerimizin saadetini istihsâl ve istikmâle sây olmakdır. Su hayat-ı şahs içün ne kadar ehemmü-elzem ise cemiyet-i beşeriyenin hayatı içün de felsefe o kadar ehemm-ü-elzemdir. Felsefe olmasaydı ne bir aheng-i siyasî bulunur, ne de halet-i içtimaiye mümkün olabilirdi...» (78). \

Bundan dolayıdır ki, siyasal mücadelede bulunan Abdullah Cevdet kendisine siyasal liderleri değil de felsefe ile uğraşanları örnek olarak almaktaydı. Kendisinin Büchner ve Schopenhauer'i birer peygamber olarak kabul etmesinin nedenini bu oluşturmaktaydı (79). CİBütün bu görüşleriyle beraber, Abdullah Cevdet'in biyolojik materyalizme en fazla ilgi duyduğu bir dönemde «... Ali Suavi'ye derin bir muhabbetle bağlı...» olması, onun hakkındaki bilgiler kendisine aktarıldığında «...müteessir olarak gözlerinden yaşlar gelmesi...» (80) Temo'nun Yeni Osmanlıların kitaplarını elden ele dolaştırırken (81) Suavi'nin fedâkârlığını anmak için propaganda yapması askerî okulda kendilerine aşılanan 'yurtseverlik' düşüncesinin bir ürünüydü.) Cemiyetin ilk olarak Askerî Tıbbiye'de ortaya çıkması ve oradan da Harbiye talebesi ile zabitan arasında yayılmasının nedeni de bu düşüncedir (83). Mekteb-i Tıbbiye'deki siyasal örgütlenme ise 1889-yılında gerçekleşti ve İbrahim Temo ve İshak Sükuti'nin ilk plânlarını yaptığı 'İttihad-ı Osmanî Cemiyeti' 21 Mayıs 1305 [1889] tarihinde bu iki Tıbbiyeliye Abdullah Cevdet, Mehmed Reşid ve Hikmet Emin'in katılmasıyla kuruldu (84). Yaklaşık beş sene sonra (85) 'Osmanlı İt-

(78) Abdullah Cevdet, Fünûn ve Felsefe, Tarih-i Tesvîd, 1309, s. 21. Bu bölüm Abdullah Cevdet tarafından Isnard'm kitabından seçilmiştir. (79) [Abdullah Cevdet], îklil-i Matem, Taş Basma, [Viyana], [1901], s. 6. (80) Rıfat Osman, Hayatım ve Hatıratım, s. 48. (81) İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Cemiyetinin..., s. 11-2, Süheyl Ünver, «Doktor İbrahim Temo», ÎTD, 1935 - 1. (82) a.g. arşiv, İTD, 1935 - 1 . (83) İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Cemiyetinin..., s. 22. (84) Cevrî [Mehmed Reşid], înkilâb Niçin ve Nasıl Oldu?, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1909, s. 30. Bu kaynakta «... Ahmed Rıza Bey'in teklifi ve Cemiyetin muvaffak atı üzerine 'Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti' tabiri [nin] ka-



ÖĞRENCİLİK: DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

tihad ve Terakki Cemiyeti' adını alacak olan bu Cemiyet, yurt içinde uzun süre fazlaca bir faaliyette bulunmadı. Cemiyetin kurulmasından hemen sonra ise İbrahim Temo, Kahire'de bulunan Ahmed Yerdani ve Fransa'da bulunan Ahmed Rıza ile irtibat kurarak (86) örgütlerinin İmparatorluk dışındaki merkezlerde de yayılmasını sağladı. Bu arada hücre esasına göre örgütlenen Cemiyetin (87) çeşitli konulardaki celselerinin Abdullah Cevdet'in odasında yapılmasına, diğer tıbbiyelilerin bu oturumlara katılmak için gösterdikleri arzuya (88) ve Cemiyetin ilk beyannamesinin kendisi tarafından yazılmasına bakılırsa (89) Abdullah Cevdet örgüt içinde önemli bir mevkide bulunmaktaydı. îttihad-i Osmanî Cemiyetinin oluşum süreci ve bu sürece etkide

bul edildiği...» belirtiliyor. Ahmed Rıza ile kendisinin muhtemel 'Nizam ve Terakki' önerisine karşılık, İstanbul'un 'İttihad-ı İslâm' ismini istediğini belirtiyor. Bkz. [Ahmed Rıza], «İlk Meclisi Mebusan Reisi Ahmet Rıza Beyin Hatıraları», Cumhuriyet, 26 Ocak 1950. Cemiyetin ilk plânlarının- iki tıbbiyeli tarafından yapılması hakkında bkz. «Tohum ve Semereleri», Meşveret, No. 6, 6 Ramazan 1313-15 Şubat 108, s. 3. (85) Cevrî [Mehmed Reşid], İnkilâb..., s. 26 (mükerrer)-27. Ayrıca bilgi için bkz. Rıza Tahsin, Mir'at-ı Mekteb-i Tıbbiye, Cild.-I, Kadir Matbaası, Dersaadet, 1328, s. 128, [Feridun] Kandemir, Jön Türklerin..., s. 99-100, Abdullah Cevdet, «Büyük Ölümler: Şerafeddin Mağmumî Bey», îçtihad, No. 234, 15 Ağustos 1927, s. 4456-8. En ayrıntılı bilgi için ise bkz. K[arl] Süssheim, a.g.m., s. 56. (86) Z. D. Imhoff, «Die entstehung und der zweck des comites für einheit und , Fortschritt», Die Welt des Islams. B. 1-1913, H. 3-4, s. 172. (87) Cemiyetin örgütleniş modeli hakkında çeşitli görüşler vardır. Karbonari Cemiyetinin modelinin seçimi için bkz. A[hmed] R[efik], Abdülhamid-i Sânî ve Devr-i Saltanatı, Hayat-ı Hususiye ve Siyasiyesi, Cild-i Sâlis, Kütüphane-! İslâm ve Askerî, İstanbul, 1327, s. 1068-9, E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilâli, İstanbul, 1972, s. 31-2. Hüseyinzâde'nin daha sonra Mehmed Ubeydullah'a Rus Nihilistlerinin modelini önermesi için bkz. Hüseyin Zade Ali «İttihat ve Terakki Nasıl Kuruldu? Ubeydullah Efendinin Oynadığı Roller», Tan, 4 Mart 1938. Aslında kurucuların amacı mümkün olduğu ölçüde örgütlerinin gizliliğim sağlamaktır. Bunıın dışında bu örgütlerin, örgütlenme biçimlerini incelemelerinden dolayı Cemiyetle bu örgütler arasında ilişki olduğunu düşünmek hatalıdır. Temo'nun arkadaşlarına 'Etniki Eterya' Cemiyetinin faaliyetlerini örnek olarak göstermesi ise onların yurtseverlik duygularını etkilemek amacını taşımaktadır. Bkz. İbrahim Temo, Ittihad ve Terakki Cemiyetinin..., s. 18 ve CTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Arşivi - İT D - 1935 - 1. Bu belgelerin bazı kısımlarıyla konu için bkz. Süheyl Ünver, «Tıbbiye'de Hürriyet Mücadelesi», Hayat Tarih Mecmuası, No. 11, Aralık 1965, s. 23-9. (88) Rıfat Osman, Hayatım ve Hatıratım, s. 47 v.d. (89) Ahmed Bedevî Kuran, İnkilâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, s. 63.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

27

bulunan unsurlar incelenirken belirtilmesi gereken önemli bir nokta da bu Cemiyetle, 'İttihad ve Terakki' Cemiyeti arasında —özellikle 1906 senesinden sonra— üyelerin bir kısmının yeni Cemiyette de çalışmaları dışında düşünsel boyutlar açısından hiçbir ilgi bulunmamasıdır. İttihad-ı Osmanî Cemiyeti başta biyolojik materyalizm olmak üzere karmaşık düşünsel etkilerden ve 'vatanseverlik' fikrinden etkilenen bir öğrenci örgütü durumundadır (90). Bu örgütte felsefî boyutun ağır basmasına karşılık Cemiyetin daha sonra tam bir siyasal örgüt haline geldiğini ileride göreceğiz. Murad Bey Cemiyetin kuruluşundaki bu durumunu şöyle anlatmaktadır: «...Cemiyet denen şeyin bütün ma'nası ile çocuk oyuncağından ibaret olduğunu gördüm. Doktor İbrahim Bey (Temo), Tıbbiye'de birkaç arkadaşı ile beraber bir nev' taavvün cemiyeti teşkil etmiş, yekdiğerini bilmek, emniyet etmek, teali-i efkâr ve muamelât eylemek, memnu kütüb-üevrakı bulub okumak ve saire gibi Mektebin dört duvarına münhasır işlerle altı sene kadar meşgul olmuş âzâsı otuza bile baliğ olmamış...» (91). Cemiyetin bu pasif durumuna karşılık özellikle Zeki Paşa'nm Askerî Okullar Nazırlığına getirilmesinden sonra Mekteb-i Tıbbiye üzerindeki baskıların yoğunlaştığını görüyoruz (92). Bu gelişmelere paralel olarak Abdullah Cevdet birçok defalar tutuklandı (93). Bu tutuklamalardan birisinde okuldan tard ve müebbed .kalebendlik cezasına çarptırıldıysa da affa uğrayarak tekrar öğrenimini sürdürdü (94). Okulun bitiminden sonra ise kısa bir süre (90) Cemiyetin böyle bir kategoride incelenmesi için bkz. îlter Turan, «Osmanlı İmparatorluğunun Son Döneminde Öğrenci Siyasal Faaliyeti», Î.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, C. 29 - Eylül 1970, s. 179. (91) Mehmed Murad, Mücahede~i Milliye, Mahmııd Bey Matbaası, Dersaaclet, 1324, s. 153, Gene aynı konuda bkz. s. 180. (92) Cevrî [Mehmed Reşid], İnkılâb..., s. 29. «Bir Ferdi Ölse Bin Diğeri Rû-Nemâ-yı Feyz», Osmanlı, No. 10, 10 Nisan 1898 - 24 Zilkade 1315, s. 4. Krş.'Galip Ata, Tıb Fakültesi, İstanbul, Yeni Matbaa, 1341, 126-7. (93) Abdullah Cevdet ilk olarak Ali Suavi ve diğer Yeni Osmanlıların resimlerinden oluşturduğu bir albüm yüzünden tutuklanmıştı. Bkz. AÜi] Htüseyinzâde], «Abdullah Cevdet», Füyuzat, [Baku], No. 4,5 Zilkade 1324, s. 58. Zeki Paşa'nm bu tutuklamaları için bkz. Rıfat Osman, Hayatım ve Hatıratım, s. 55 v.d. Rıfat Osman da Abdullah Cevdet ile görüştüğü için tutuklanmıştı. (94) Affın, nedeni Ramsaur'a göre Cemiyetin henüz Önemsenmemesidir. Bkz. Jön Türkler ve 1908 İhtilâli, s. 36. Mehmed Keşid ise affı henüz bu tür cezala-



ÖĞRENCİLİK:

DÖN.BMİ FAALİYETLERİ

kaldığı İmparatorluk topraklarından kaçarak gittiği Avrupa'da siyasal faaliyet açısından yaşamının en yoğun devresini yaşayacaktır.

rm uygulanmamasına bağlıyor. Bkz. înkilâb..., s. 39-40. Abdullah Cevdet'in Mekteb-i Tıbbiye'deki tutuklanışları için bkz. BBA-Ytldız Perakende, C 1317/no. 955-11. Tutuklanış tarihleri için ise bkz. Kahriyat, [Cenevre], 1315, s. 11, 32. İbrahim Temo, îttihad ve Terakki Cemiyetinin..., s. 42-3 e bakılırsa Abdullah Cevdet çok şüpheli bir şahıstı ve sık sık tutuklanıyordu. Mekteb-i Tıbbiye'deki firarlar ve baskınlar için ise bkz. BBA-BEO/M ekâtib-i Askeriye Giden 770/2, 41/2, 39-64383, BBA-BEO/Zaptiye Gelen, 656-21/7/ 358, BBA-BEO/Zaptiye Giden, 662-21/13-18 (mümtazeden), BBA-BEO/Mekâtib-i Askeriye Giden, 770/2, 41/2, 90-494 ve BBA-BEO/Zaptiye Giden, 662-21/13-13. Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'dekiler için ise bkz. BBA-BEO/ Mekâtib-i Askeriye Giden, 770/2, 41/2-77-3858.

JÖN TÜRK HAREKETİ, SİYASAL ÖRGÜTLENME Abdullah Cevdet, 4 Temmuz 1310 (1894) tarihinde Mekteb-i Tıbbiyeli bitirdi ve 27 Ağustos 1310 tarihinde Diran Acemyan Efendinin asistanı olarak, Haydarpaşa Hastahanesi göz doktorluğu yardımcılığı görevine atandı (1). Bu dönemde «İttihad ve Terakki Cemiyeti» nin beş numaralı grubunda aktif olarak çalışmakta olan Abdullah Cevdet (2) kolera salgını nedeniyle 1 Kasım 1310 tarihinde Diyarbakır vilâyetine geçici görevle gönderilince 15 Ocak 1310 tarihine kadar çalışmalarını burada sürdürdü (3). Bu çalışmaları sırasında Ziya Gökalp'i de Cemiyet'e kaydeden Abdullah Cevdet, siyasal düşünceleri yüzünden yönetim yanlısı subaylarla sık sık çatışmak zorunda kalıyordu, kendisi Heyni nahiyesinden Diyarbakır'a dönmekte iken bu eğilimdeki subaylardan Ata Efendi isimli bir redif yüzbaşısı tarafından «...efkâr-ı siyasiyesinden dolayı., hasbeten lillah ve padişâha sadakatan..» bir Kürt vasıtasıyla öldürülmek istendiğini belirtiyor (4). Diyarbakır'daki görevinin bitiminde Abdullah Cevdet, birinci ordunun redif üçüncü alayının, üçüncü Adapazarı taburunda doktor olarak çalışmaya başladı (5). Ancak kısa bir süre sonra «erbab:ı (1) Bkz. Sicil Karnesi, 4005-6446/819, s. 1 ve Şehsuvaroğlu Bedî, N. «Sıhhiye Müdürü Umumisi Doktor Abdullah Cevdet Bey», Şehsuvaroğlu B. N. Arşivleri, İÜTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Arşivi, s. 1. (2) Lütfi Fikri, «Abdullah Cevdet», İçtihat, No. 358, Kânûn-i evvel 1932, s. 5884. (3) Sicil Karnesi, 4005-6446/819, s. 2, Bedî N. Şehsuvaroğlu, a.g. dosya, s. 1. (4) Abdullah Cevdet'in, Ziya Gökalp'i Cemiyet'e kaydetmesi için bkz. Enver Behnan Şapolyo, Ziya Gökalp İttihadı Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, İstanbul, 1974, s. 72. Daha sonra İbrahim Temo ve îshak Sükûti, Gökalp'i, Baytar mektebine yerleştirip Cemiyet'e kesin kaydını yaparlar. Bkz. İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Cemiyetinin..., s. 246. Abdullah Cevdet'in öldürülmek istenmesi için bkz. Abdullah Cevdet, Bir Hutbe Hemşehrilerime, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1909, s. 3. (5) Sâlnâme-i Askerî, 1311 (Hicri Kameri 1313), s. 601e göre, redif elli ikinci alayın birinci Harput taburunda görevli olan Abdullah Cevdet buradan yeni

30

44 JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

faside eshabmdan olduğu iddiasıyla» otuz üç arkadaşı ile beraber zaptiye nezaretinde gözaltına alman Abdullah Cevdet (6) kırkbeş gün zaptiyede, on gün umumî hapishanede ve bir gün de Beşiktaş karakolunda kaldıktan sonra (7) hakkında verilmiş olan Meclis-i Vükelâ kararı gereğince 21 Aralık 1311 tarihinde buradan alınarak doğrudan Sakarya vapuruna bindirildi ve Trablusgarb'a sürüldü (8). Gözden kaçmayan bir nokta Abdullah Cevdet'in bu dönemde siyasal faaliyetlerinin, düşünsel çalışmalara göre daha ağır basmasidir. Nitekim Abdullah Cevdet'in Trablusgarb'a gelir gelmez, İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin burada Trablusgarb fevkalâde kumandanı Recep Paşa'nm yaveri Şevket Bey tarafından kurulan (9) yedi numaralı grubunda çalışmaya başladığını görüyoruz (10). (Abdullah Cevdet buradaki faaliyetleri sonucunda «...Vali ile birkaç küçük memur müstesna... mülkî ve askerî bütün erkân ve zabitanm orada neşrine devam ettiği hürriyet dinini...» kabul ettiklerini belirtiyor (11). Ancak bu durum uzun sürmedi ve bir-buçuk yıl kadar sonra Abdullah Cevdet bir hafiyenin jurnali üzerine Vali NFamık Efendi'nin emriyle tutuklandı ve dört aylık bir hapis döneminden sonra serbest bırakıldı (12). Bir süre sonra ise Süleyman Kadara isimli bir doktorun şikâyeti üzerine Fizan'a sürülmesine karar verildiğinden Abdullah Cevdet çareyi Fransızların yönetimi altında olan Tunus'a kaçmakta buldu,) (13). Zaten büyük bir olasılıkla

(6)

(7)

(8)

(9)

(10) (11) (12) (13)

görevine getirilmişti. Bkz. Memurin ve Ketebe ve Müstahdeminin Tescil Olunan Tercüme-i Hallerinin Tahririne Mahsus Varakadır, Sicil/3, Varak/ 129, Tarih-i Tescil/15 Mayıs 326, s. 1. Ayrıca bkz. Sicil Karnesi 4005-6446/ 819, s. 2 ve Bedî N. Sehsuvaroğlu, a.g. dosya, s. 1. BBA-BEO/Zaptiye Giden, 662-21/13-475-31/53871, Abdullah Cevdet ve askerî tutuklular için alman kararlar için bkz. BBA-BEO/Harbiye Giden, 250-6/64-1579/55364, 53871. Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının tutuklanma nedenleri hakkında bkz. B. I. ~ [Feridun] Kandemir, «Türkiyede İstipdatı Kim Yıktı: Hürriyetin Kahramanı Bizzat Abdülhamittir», Hergün, 22 Teşrin-i evvel 1933. Buradaki bilgiler Abdullah Cevdet tarafından verilmektedir. Tarihleri karşılaştırmak için bkz. Abdullah Cevdet, Kahriyat, [Cenevre], 1315, s. 26, 46, 55. Memurin ve Ketebe.., s. 1, Sicil Karnesi-4005~6446/819, s. 2, Abdullah Cevdet, «Hüseyin Tosun Bey», İçtihad, No. 8 (İkinci Sene), Haziran 1908, s. 307. Ali Fahri, Serasker Merhum Receb Paşa'nın Yaveri §ehid-i Hürriyet Şevket Bey'e: Kandil ve Muhtar Paşa, İkinci Tab', Hilâl Matbaası, Mısır, 1324, s. 12, Krş. Ahmed Bedevi Kuran, İnkilâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki İstanbul, 1948, s. 151. K[arl] Süssheim, «Abd Allah Djewdet», EI-Supplement, s. 56. [Feridun] Kandemir, a.g.m. a.g.m. a.g.m. Bu kaçış hakkında etraflıca bilgi için bkz. «Die Schiksale eınes

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMI

il

kendisi uzun süredir böyle bir kaçışın plânlarını yapmaktaydı. Abdullah Cevdet için ülke sınırları içinde olduğundan son derece gizli faaliyet gösteren ve kendisinden sonra da uzun süre Gazi Ahmed Muhtar Paşa ile oğlu Mahmud Muhtar Paşa gibi kimseleri hareketlerine katılmaya ikna etmeye çalışmaktan (14) başka önemli girişimlerde bulunmayan Trablusgarb şubesi, zengin düşünsel tartışmaların yapıldığı Avrupa şubelerine göre fazlaca cazip bir yer değildi. Sonunda bir İtalyan yelkenlisiyle Mehdiye'ye kaçan Abdullah Cevdet, buradan Marsilya'ya geçerek Avrupa'daki Jön Türklere iltihak etti (15). Abdullah Cevdet'in sürgünde bulunduğu dönemde Jön Türk hareketi belirlilik kazanma imkânı bulmuştu. Önceleri dağınık bir görünüm gösteren muhalefet hareketi daha sonra Paris'de Ahmed Rıza ve Londra'da Yeni Osmanlılar hareketine de katılmış olan eski bir muhalif Ali Şefkati Bey'lerin etrafında toplandı (16). Ahmed Rıza'nın Ali Şefkati Bey ile kurduğu temastan (17) ve muhalefet saflarına katılan Mizan gazetesi sahibi Murad Bey'in de Londra'ya gitmesinden (18) merkezin ilk olarak Londra'da oluşturulmaya çalışıldığı izlenimini edinmek mümkündür. Ancak Ali Şefkati Bey'in kısa bir süre sonra ölümü üzerine muhalefet Paris'de Ahmed Rıza Bey etrafında toplandı (19). Murad Bey ise Mısır'a geçerek buradaki Übersetzer», Pester Lloyd, 23 Şubat 1899. Bu konu için bkz. B. II. (14) Ali Fahri, Kandil ve Muhtar Paşa, s. 6-7, 13 v.d. Jön Türklerin bu çabalarında başarı sağlamaları için bkz. Clive Bigham, With the Turkish Army in Thessaly, London, 1897, s. 65. (15) Şükrü Kaya Gökozanoğlu, Jön Türklerden Birkaçının Biyografisi, İstanbul, 1937, s. 7 ve [Feridun] Kandemir, a.g.m. (16) Ahmed Rıza Bey'in ilk girişimleri ve faaliyetleri için bkz. Süreyya Bey'den-Paris Sefaret-i Seniyesine, 25 Zilkade 309-19 Mayıs 308/7174-3033, Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 176, Paris Sefaretinden - Mabeyn'e, 29 Zilkade 309-? Haziran 308/6651, Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 176, Ali Şefkati Bey'in faaliyetleri için ise bkz. Rüstem Paşa'dan Said Paşa'ya şifre telgraf. 11 Ekim 1895/214-20239-838 ve ekler. Londra Büyükelçiliği Arşivi, K. 303/3-214, 17 Kasım 1895/214-20165, Rüstem Paşa'dan - Turhan Paşa'ya özel yazı ve ekleri, Londra Büyükelçiliği Arşivi, K. 303/3-214. (17) Allen'dan (Londra Sefaretinin ajanı) -Sefir'e, 15 Haziran 1895/73, Londra Büyükelçiliği Arşivi, K. 303/3-214. (18) «14 Kânûn-ievvel 311 Tarihiyle Mabeyn-i Hümâyûn Baş Kitabet-i Celilesine Yazılan Mektubun Suretidir», Londra Büyükelçiliği Arşivi, K. 303/3 102-(3). (19) Ahmed Rıza durumu gören Osmanlı yöneticilerinin memlekete dönmesi için yaptığı cazip teklifleri ise reddetti. Bkz. «12 Kânûn-ievvel 311 Tarihiyle Mabeyn-i Hümâyûn Baş Kitabet-i Celilesine Yazılan Mektubun Suretidir», Londra Büyükelçiliği Arşivi, K. 303/3-100-(2). Bu dönemde Ahmed Rıza, Murad Bey ve Tıınalı Hilmi liderliğinde muhalifler çeşitli eserler

32

JÖN TURK HAftEKETÎ SİYASAL ORGUTLENMfî

muhalifleri toparlama görevini üstlendi (20). Daha sonra ise Murad Bey Cenevre'ye gelerek 'Mizan'ı burada çıkartmaya başladı ve böylece Cenevre'de de Cemiyetin geniş bir şubesi oluşmuş oldu. Ancak Abdullah Cevdet, Avrupa'ya geldiği sırada Jön Türkler büyük bir panik içerisindeydiler. Bir süre önce Osmanlı yönetimini dahi şaşırtan bir tartışma sonucu komite üyeleri ikiye ayrılmışlardı (21). Mizan ve Meşveret gazetelerini çıkartan ve bahsettiğimiz gruplar arasındaki çatışmanın yanısıra Meşveret kadrosunda da' birbiri ile çatışan iki hizip ortaya çıkmıştı (22). Kuşkusuz bu durum bir süredir Jön Türkleri gerek Fransa ve gerekse diğer ülkelerden çıkartmak için girişimlerde bulunan Osmanlı yönetimi tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandı (23). Hareketin önderlerinden olan Murad Bey ıslahat yapılması şartıyla Sultan ile anlaşarak İstanbul'a dönüyordu. Paris Sefaretinden «... İsviçre, Fransa ve sair bilâd-i ecnebiyeye gelerek elyevm bilâd-ı mezkûrede...» muhalif yayınlarda bulunanların affedileceğinin açıklanması sonucunda ise hareket büyük bir sarsıntı geçirdi ve Cenevre şubesi tamamen dağıldı (24). Şerafeddin Mağmumi'nin başını çektiği ve pozitivist düşüncelerinden dolayı Ahmed Rıza'ya tepki duyan (25) diğer bir grup ise

(20) (21)

(22)

(23) (24)

(25)

basarak yurda sokmaya başladılar. Bkz. BBA-BEO/Zaptiye Gelen, 657-21/ 8-80, Tunalı Hilmi'nin faaliyetleri için ise bkz. BBA-BEO/Zaptiye Gelen, 657-21/8-21. Antopulo Paşa'dan - Tahsin Bey'e, 14 Ocak 1896/104, Londra Büyükelçiliği Arşivi, K. 303-3-104 ve 105. Mehmed Kâmil Bey'den - Paris Sefaret-i Seniyesine, 74-29 Haziran [18] 97. Paris Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 14 Ts 1312 26 Ts [18] 96/ BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141/XII/2. Bu konuda ayrıca bkz. «Avrupa'da Türkçe Matbuat», Hürriyet, No. 82, 15 Eylül 1897-15 Rebiy'ülâhîr 1315, s. 1, «Fransa'daki Müceddidin-i Osmaniyenin Hakikat-ı Hali», Hürriyet, No. 67, 1 Şubat 1897-26 Şa'ban 1314, s. 1. «... Jön Türk komitesi meyanmda ihtilâf-ı efkâr ve Meşveret efradının takım takım yekdiğeri aleyhinde bulundukları sahih-i vakıadır...». Bkz. Münir Bey [Paşa]'den - Başkitabet'e, 77-2 Temmuz [18] 97, Paris Sefaret~i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 14 Ts 312/2. Bkz. BBA-BEO/İstizan İrade-i Seniye, 307-8/30-8164-1643/55098, BBA BEO/Hususî İrade-i Seniye, 377-8/1.00-1266/11549. Bu ilân için bkz. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi ,82-19875. Cenevre şubesinin ayrılanlar sonucunda dağılması için bkz. BBA-BEO/Hususî İrade-i Seniye, 377-8/100-898/10793. Bu çatışma için bkz. Ali Kemal Bey'in 6 Teşrin-ievvel 1897 tarihli mektubu, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-32/74/16, Şerafeddin Mağmumî, Hakikat-i Hal, Naşiri: Kürdizâde Ahmed Ramiz, Matbaa-i Ebüzziya, Kostan•tiniye, 1330, [İlk baskı 1315-1897], s. 16, 29. Bu konu üzerinde diğer bölümlerde geniş olarak durulacaktır.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

33

herhangi bir anlaşma yapmamakla beraber hareketten çekilme kararı aldılar (26). Cemiyet, üyeleri arasındaki anlaşmazlığın nedeni ise genellikle gelenekçilerle pozitivistler arasındaki bir uyuşmazlık olarak yorumlanır. Ancak bu gözlem çok yüzeysel kalmaktadır. Bir kere hareketten ayrılanlar sanıldığı kadar gelenekçi kimseler değillerdir ve öyle kabul edilseler dahi bu tahlille daha sonra Mısır'dan gelerek Ahmed Rıza ile beraber çalışmaya başlayacak olan Hoca Kadri ve benzeri kimselerin durumunu açıklama olanağı yoktur. Diğer etkenlerin yanında anlaşmazlığın bir parti içi liderlik çekişmesinin sonucu olarak ortaya çıktığı belirtilebilir. Zaten Jön Türkler arasında Abdülhamid II'ye karşı olmak dışında ortak noktalar bulabilmek son derece güçtür ve bizzat Ahmed Rıza'nm da belirttiği gibi onları birbirine bağlayan da bu karşı olmak düşüncesidir (27). Cemiyetteki dağılma ise özellikle onun askerler üzerindeki etkisini, son derece azaltıcı bir rol oynadı, evvelce büyük oranlarda cemiyete katılan subayların pek çoğu bu çeşit faaliyetlere ilgisiz kalmaya başladı (28). Kısa bir süre sonra Yunanistan savaşının kazanılması ise bu ilgisizliği artırdı (29). Bu dönemde cemiyetteki tek (26) Mağmumî'nin hareketten ayrılışı ve Mısır'a gidişi için bkz. A[hmed] Süheyl Ünver, «Doktor Şerafeddin Mağmumî, 1870-1927», CTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Arşivi, s. 3. Bu anlaşma sonucunda ülkeye dönenler arasında Süleyman Nazif de bulunmaktadır. Bkz. Abdullah Cevdet, «Muhibb-i Kadimimiz Süleyman Nazif Bey'in İrtihali ve Bazı Hatırât», İçtihad, No. 220, 15 Kânûn-isânî 1927, s. 4225. (27) Ahmed Rıza Bey şöyle diyordu: «... hepimizin kendisine karşı savaşacağımız müşterek bir düşmanımız vardır... Genç Türkiye Partisi [üyelerinden] bazılarının çok mutaaassıp, diğerlerinin pozitivci olmaları ne ifade eder?...» bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, VIII, Ankara, 1962, s. 518-9. (28) Ahmed Niyazi, Hatırât-ı Niyazi Yahud Tarihce-i İnkilâb-ı Kebir-i Osmaniden Bir Sahife, Sabah Matbaası, İstanbul, 1326, s. 21. Niyazi Bey «319 senesine kadar Genç Türklerin [asker nazarında düştükleri] müşkül mevki'de...» kaldıklarını belirtiyor. Bkz. a.g.e., s. 21. Niyazi Bey'in ifadelerinden, Murad Bey'in gelenekçi düşüncelerinin askerler üzerinde daha olumlu karşılandığı anlaşılıyor (Murad Bey'in askerlere yönelik yayınları için bkz. Mizan İlâvesi, 16 Şubat [18] 97-14 Ramazan 1314. Aynı grupta yer alan Süleyman Nazif'in bu konudaki faaliyetleri için bkz. [Süleyman Nazif], Bahriyelilere Mektub, y,y, [Cenevre ?], t, y.). Osmanlı yönetiminin Mizan'm kapatılması için aldığı Önlemlerin (bkz. BBA-BEO/Zaptiye Giden, 663 21/14-482/66315, BBA-BEO/Hususî İrade-i Seniye, 377-8/100-1123-91) ve Murad Bey'in, Mısır'dan çıkartılması için gösterdiği çabanın fazlalığının (bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/744-31/74/15, BBA-İrade-Dahiliye, 29 Şa'ban 1313/no. 29-1951) nedeninin bu etki olması kuvvetlidir. (29) Niyazi Bey'in anlatımından böyle bir sonuç çıkartmak mümkündür, bkz. Hatırât-ı Niyazi, s. 21. Halbuki bu olaya kadar cemiyete katılan subayların sayısı oldukça fazlaydı. Bkz. BBA-Yıldız Perakende, 5 Ra 1315/no. 385.

34

48 JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

olumlu gelişme ise ibrahim Temo'nun, Balkanlardaki şubeleri güçlendirmesi ve yeni şubeler açması oldu (30). Bu koşullar altında Avrupa'ya gelen Abdullah Cevdet, muhalefete devam etme kararı alan Ahmed Rıza Bey'in grubuna katıldı (31). Bu sırada Jön Türklerle anlaşmak üzere Paris'e gelmiş bulunan Ahmed Celâleddin Paşa'mn muhalefete katılmaması yolundaki teklifine Abdullah Cevdet üç ay daha susacağını daha sonra gerekli reformlar yapılmazsa muhalefete başlayacağını belirterek karşılık verdi (32) ve 6 Eylül 1897'de Cenevre'ye geldi (33). Bu sırada Cenevre'de bulunan Jön Türkler kararsızlık içindeydiler. Kısa bir süre önce Paris merkezinden dahi daha güçlü bir durumda olan bu şubede (34) Çürüksulu Ahmed Bey'in liderliği (35) altında birkaç kişi kalmıştı. Çürüksulu ile Ali Kemal'in beraber gazete çıkartma teşebbüsleri, Ali Kemal'in .Belçika Sefaretinde görev kabul etmesiyle suya düşmüştü (36). Contraxeville anlaşmasının Fizaıi ve Trablusgarb sürgünleriyle ilgili hükümleri ise Abdülhamid II tarafından uygulanmamaktaydı (37). Bu durum karşısında Abdullah Cevdet ve arkadaşları 'OsiTianlı' gazetesini çıkartmaya karar verdiler. Ali Kemal'in iki yanlı tutumu nedeniyle yayını bir ay kadar gecikön gazete Jön Türk(30) İbrahim Temo, îttihad ve Terakki Cemiyetinins. 112, 115-6 ve «Sârbâtorirea d-lui Dr. İbrahim Themo», Dobrogea Junâ, 13 Nisan. 1935. (31) Ahmed Rıza'mn muhalefete devam kararını açıklaması için bkz. Ahmed Rıza «İfade-i Mahsusa», Meşveret, No. 24, 23 Eylül 1897-25 Rebiy'ülâhîr 1315, s. 1. Abdullah Cevdet'in Paris'e gelerek bu gruba katılması 10 Ağustos 1897 tarihinde gerçekleşti. Bkz. [Abdullah Cevdet], «Edebiyat: Paris'e Muvasalat» Osmanh, No. 42, 15 Ağustos 1899-23 Rebiy'ülâhîr 1317, s. 5 ve Kahriyat, 1906, s. 82-4. Murad Bey'in yaptığı anlaşmanın Abdullah Cevdet tarafından da çok olumsuz bir hareket olarak karşılandığı anlaşılıyor. Bkz. Abdullah Cevdet, Hadd-ı Te'dib: Ahmed Rıza Bey9e Açık Mektub, Naşiri: İzmirli Mehmed Şükrü, Tab'-ı Sânı, Matbaa-i İçtihad, İstanbul, 1912, s. 37. (32) Hadd-ı Te}dib.., s. 37-8. (33) [Abdullah Cevdet], Fünûn ve Felsefe, Tarih-i Tesvîd 1309, [Cenevre], [1897], Taş Basma, s. 4, Hadd-ı Te'dib.., s. 38. (34) Münir Bey'den - Başkitabet'e, 79-4 Temmuz [18] 97, 82-11 Temmuz [18] 97. Paris Sefaret-i Seniyesiyle Muhabereye Mahsus Defterdir, 14 Ts. 312/2. (35) Ali Fahri, Açık Mektub: Ali Pinhan [Kemali Bey'e, Mısır, 1322, s. 6. (36) Bu teşebbüs için bkz. Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri.., s. 95. (37) Abdullah Cevdet ve İshak Sükûti'nin 'Osmanlı' yönetimi adına bu durumu protesto etmeleri için bkz. VUnion Republicane du Havre, 11 Nisan 1898. Komite üyeleri Osmanlı hükümeti ile yaptıkları anlaşmanın uygulanmaması nedeniyle gazeteyi çıkardıklarını belirtiyorlardı. Bkz. 8 Ocak 1898 vom G e n f - 6 Ocak 1898/no. 12-98/2, 19 Ocak 1898 - vom Genf - 17 Ocak 1898/no. 29-98/2. Bundesarchiv - BERN, E. 21/14'248. Bu konuda ayrıca bkz. B. III.

5ÖI£TÖR ÂB&ÜLLAM CEVDÜT V S DONEMİ

§5

îerin merkez'yayın organı olarak yayın yaşamına girdi (38). Abdullah Cevdet gazetenin çıkışını şöyle ânlâtıyör: «... Biz susacağız, Âbdülhamid de ıslahat yapacak, susduk, beş ay geçti eski hamam eski tas, Osmanlı göründü» (39). 'Osmanlı' grubunu oluşturan kadro muhalefete katılmalarına karşılık bir yandan da talebe tahsisatı adı altında Saray'dan para almaktaydı. Abdullah Cevdet de, Trablusgarb'dan geldikten yaklaşık bir ay sonra bu parayı almaya başlamıştı (40). Bu paralar ve Cenevre'deki eski matbaanın teslimi karşüığmda alman para ile 'Osmanlı'yı çıkartmak olanağı doğmuştu (41). Jön Türkler tüm muhalefetlerini — başka gelir kaynağı olmadığı için—• Abdülhamid H'den anlaşma karşılığı sağlanacak paralar ve Mısır Hidiv'i ile bazı Mısır'lı zenginlerin yardımıyla sürdürmek zorunda kaldılar. Abdullah Cevdet, 'Osmanlı'yı «... Ishâk Sükuti, Tunalı Hilmi, Nuri Ahmed, Reşid, Halil Muvaffak, Âkil [Muhtar!, Refik Beyler ve daha birkaç yârân-ı hamiyyet ile...» çıkartdıklarını belirtiyor (42). Çeşitli kaynaklara bakılırsa Abdullah Cevdet, İshak Sükûti (43) ve Tunalı Hilmi ile beraber (44) bu grubun lideridir ve Jön Türklerin kendisine gösterdiği saygı ve hitap tarzlarına bakılırsa (45) gerçek yönetici durumundadır (46). Osmanlı'yı çıkartan kadroya ve özellikle liderlerine bakıldığında dikkati çeken önemli bir nokta Tıbbiye'nin düşünce ortamından yetişenlerin merkez yayın organına egemen olmalarıdır. Gerçi Ahmed Rıza, 'Meşveret'in Türkçe olarak yayınlanan son sayısında bu şekilde yayınlanan .'Meşveret'i kapattığını, yazılarını daha önce «...Doktor îshak Sükûti ve Abdullah Cevdet Efendilerle sair ihvandan mürekkeb Cenevre heyeti[ninl...» çıkaracağını ilân ederek mer(38) Bu konuda bkz. Ali Fahri, Açık Mektub.., s. 8. Ali Kemal'in tayini için bkz. s. 10. (39) [Abdullah Cevdet], «Teessüf mii Edelim, İftihar mı?» Osmanlı, No. 24, 15 Teşrin-isânı 1898 - 1 Receb 1316, s. 1. (40) Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18343. (41) Osmanlı'nın bu şekilde çıkışı için bkz. B. IV. (42) Hadd-ı Te'dib.., s. 53. Osmanlı'nın çıkışı hakkında bilgi için bkz. Abdullah Cevdet, «Zamir-i Hak», Osmanlı, No. 136, 15 Temmuz 1904, s. 3. İsimler açısından karşılaştırmak için bkz. Abdullah Cevdet, «Ölen Kardaşlar: Halil Muvaffak, ve Tunalı Hilmi Bey Merhumlar», İçtihad, No. 260, 15 Eylül 1928, s. 5021. (43) Paul Fesch, Les Jeunes-Turcs, Paris, t.y, s. 55. (44) Ali Kemal'in, 25 Haziran 1323[?] tarihli jurnali, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74/32/15/74, Comtesse Colonna, «La Jeune Turque», Dimanches JMeraires, 23 Nisan 1899. (45) Ahmed Bedevi Kuran, İnkilâb Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, s. 127. (46) Abdullah Cevdet'in bu grubun lideri oluşu için bkz. Ebüzziya Tevfik'in tarihsiz mektubu. BBA-Yıldız Esas Evra.kı, 15/74-21/c/15/74.

36

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

kez yayıri organı oluşunu kabul ettiği (47) 'Osmanlı' gazetesinde yazacağını, Fransızca Meşveret'in ise eskisi gibi devam edeceğini belirtmişti (48). Ama, Ahmed Rıza'nın gitgide seyrekleşen başyalzıları bize kendisinin Cenevre'deki yeni grupla da anlaşma sağlayamadığını göstermektedir. Buna karşılık Abdullah Cevdet ve arkadaşları da Ahmed Rıza'nın makalelerini herhalde çok isteksizce yayınlıyorlardı (49). Nitekim özellikle 1898 sonlarından itibaren bağımsız bir merkez olarak hareket etmeye başlayan Cenevre grubunun yayın organında Ahmed Rıza'nın yazılarına oldukça seyrek olarak rastlayabilmek mümkündür. Çıkışından yaklaşık bir sene sonra ise 'Osmanlı' gazetesi sorumluları çeşitli sıkıntılarla karşılaşmaya başladılar. Saray yönetimi yaptıkları anlaşmaya Jön Türklerin uymadığı gerekçesiyle 'Osmanlı'nın çıkışma engel olamamıştı (50) ama gazete üzerindeki baskılar yoğunlaşmıştı (51). Bunun üzerine 1898 senesinde tekrar pazarlık masasına oturuldu. Jön Türklerin bu gelişmeleri anlatışları şöyledir: (47) «Osmanlı ve Kanun-i Esasî Gazeteleri», Meşveret, No.. 29, 14 Kânûn-isânî 1897 - 21 Şubat 1315, s. 3. Osmanlı'nın yanısıra Mısır'da, Kanun-i Esasî ve Romanya'da Sada-yı Millet, cemiyetin yayın organı olarak çıkmaya başlamışlardı. Kanun-i Esasî'nin çıkışı ve ilk etkileri için bkz. BBA-BEO/MFK Gazi Ahmed. Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5. Ahmed Muhtar Paşa'dan - Kitabet-i Celileye telgraf, 15 Temmuz 314, BBA-BEO/Hususî îrade-i Seniye, 377-8/100-925/11720-80888, BBA-BEO/Hususî îrade-i Seniye, 378-8/101-1136-13453-82368. Sada-yı Millet'in çıkışı için ise bkz. BBA-Yıldız Perakende, 17 L 1315/no. 1199. (48) Ahmed Rıza, «İhtar», Meşveret, No. 30, 6 Mayıs 1898 - 15 Zilhicce 1315, s. 1. (49) «...Murad Bey Avrupa'da iken Rıza'nın Geneve'deki cemiyet-i fesadiyeden tard edilmiş olduğu malûmdur... Bu kerre makalelerini Hilmi, Abdullah Cevdet ve sair müfsidlerin Geneve'de neşr etdikleri varakpâre-i fesada kabul etdirerek güya evvelkiyi silmek istemişdir. Fakat hain-i merkum ile Geneve'dekiler meyanmda diğer bir suretle ittifak olmayıb...» bkz. Diran Kelekyan'm 19 Haziran 314 tarihli yazısı.. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-26-C/74/15. Krş. [Tunalı Hilmi], «Hakka Taaddi», Hakk-ı Sarih, No. 3, 9 Ağustos 1900 - 13 Rebiy'ülâhîr 1318, s. 4: «...Meselâ, Osmanlı da, Meşveret de cemiyetin resmî gazeteleridir. İkisi de yekdiğerine-mesleken değil şahsen bile taban tabana zıd olanlar tarafından neşr ediliyor. Binaenaleyh Osmanlı'yı açarsınız bir şeyi ak görürsünüz, Meşveret'! açarsınız aynı şeyi kara görürsünüz...». Bu konuda gene bkz. Hadd-ı Te'dib.., s. 45. (50) Paris ive Viyana Sefaret-i Seniyeleriyle Muhaberata Mahsus Defter], BBA-Yıldız, Esas Evrakı, 36/2468/141/XII/1. Mehmed Kâmil Bey'den - Sadaret'e, 37/29 Ağustos [18198. (51) Osmanlı'nın ülkeye girişi.diğer Jön Türk gazetelerinde olduğu gibi kesinlikle yasaklanmıştı (bkz. BBA-Yıldız Perakende, 11 Safer 1315/no. 267). Ancak Osmanlı gazetesi için bunun da ötesinde tedbirlere gerek görülmesi bize onun yönetimi fazlasıyla endişeye düşürdüğünü göstermektedir.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

37

*,..çok sürmedi Abdülhamid'deıı bir istirhamcı daha: ne istersiniz, memuriyet mi, para mı... evvelki gibi ters yüzüne döndürüldü. Islahat ve afv-ı umumî sözleri tekrar olundu... Ne çâre ki Trablusgarb'daki menfilerin şimdilik zindandan çıkarıldıkları haberi, Allah bilir bir neticeye müncer edilemeyeceğini bildiğimiz halde yalnız halk huzurunda mesuliyetden kurtulmak üzere yine müzâkereye girişdik...» (52). Ancak bu müzakerelerden bir süre önce Abdullah Cevdet, îshak Sükuti ve Tunalı Hilmi ömür ömür boyu on ikişer lira aylık karşılığında muhalefete ara vermek için anlaşmaya varmışlardı (53). Cenevre grubunun hareketlerine de devam ediyorlardı. 'Osmanlı'daki kollektif liderlik mekanizması bir ölçüde Ahmed Rıza'nm tek yöneticilik tipine karşı bir tepkidir ama 'Osmanlı' yazarlarının övündükleri bu durum (54) aynı zamanda belirttiğimiz pazarlıklarda oldukça işe yarıyordu. Jön Türklerin 1898 müzakerelerinde öne sürdükleri istekler (55) yönetim temsilcileri tarafından kabul edilmedi ama yaklaşık bir sene kadar süreyle yönetimden hem para alıp hem onu devirmek için yayında bulunmak için gerekli finansman da sağlanmış oldu. Ancak bu durum uzun sürmedi ve yönetim bir yandan para alıp diğer yandan neşriyatta bulunanların tahsisatlarını kesmeğe karar verdi (56). Bunun yanısıra Tunalı Hilmi'nin çeşitli Avrupa başkentlerine giderek oradaki yönetim temsilcilerinden ve Osmanlı vatandaşlarından para toplama girişimi ile îshak Sükûti'nin benzer amaçla Almanya'da yapmaya çalıştığı faaliyetler sonuçsuz kaldı (57). Gene

(52) (53) (54) (55)

(56) (57)

Bu tedbirler için bkz. «Hariciye Nezaret-i Celilesine 28 Şubat 314 Tarihiy-, le Varid Olan Tezkere-i Dahiliye Sureti», Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Siyasî, 178, Tevfik Paşa'dan - Atıf Bey'e, 31943-48/13 Mart 1899 ve Atıf Bey'den - Tevfik Paşa'ya 16 Mart 1899, Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Siyasî, 178. Ancak bu önlemlere karşılık 'Osmanlı' Cenevre'de basılan diğer yayınların sokulması gibi (bu konuda bkz. BBA-BEO/ Hususî İrade-i Seniye, 378-8/101, 951-11964-8082) ülke içine geniş çapta gönderiliyordu. [Abdullah Cevdet], «Teessüf mü Edelim, İftihar mı?», Osmanlı, s, 2. Bu anlaşmalar konusunda bkz. B. V. Edhem Ruhi, Mısır'da Sancak Gazetesi Müdiri Ahmed Saib Bey'e [Londra], [1900], s. 8. Bu isteklerin metni konusunda bkz. B. VI. Salih Münir Paşa da Abdullah Cevdet ve îshak Sükûti'nin 'Osmanlı'daki yazılarına ara vermek için önce 10.000 Türk lirası ve daha sonra her üç yöneticiye ellişer.bin frank! olmak üzere 150.000 frank talep ettiklerini ileri sürüyordu. Bkz. Salih Münir Bey'den - İsviçre'nin Paris Başkonsolosuna, 439/99-8 Nisan 1899. Bundesarchiv-BERN, E. 2I/14'248. Bkz. B. VII. Tunalı Hilmi'nin girişimleri için bkz. Tevfik Bey'den - Başkitabet'e, 213/7 Mart. [18]99, 218-19 Mart [18199, Roma, Berlin Sefaret-i Seniyeleriyle Mu-

38

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

maddî yetersizlikler başlıca neden olmak üzere benzer sebeplerle bir süre. önce büyük bir sarsıntı geçiren ve Cenevre grubuyla paralel hareket eden Mısır şubesi dağılmak üzereydi (58)'. Bu çeşit maddî sıkıntılar yanında Osmanlı yönetiminin siyasal baskısı sonucunda isviçre hükümeti başta Abdullah Cevdet olmak üzere ileri gelen Jön Türklere birer ihtar vermeyi kararlaştırmıştı (59). Abdullah Cevdet ve komitenin ileri gelenlerine karşı takınılan bu tutumun yanısıra Halil Muvaffak ve mürettip Nazım Bey gibi gazetenin basımında kendilerine büyük gereksinme duyulan iki Jön Türk de aynı baskılar sonucunda İsviçre'den sınıfdışı edilmek üzereydiler (60). Bu olumsuz koşullar altında Abdullah Cevdet ve Mustafa Rahmi'nin kurmaya çalıştıkları ve Reşad Efendi'nin tahta geçirilmesi gibi kapsamlı bir siyasal düşünceyi yansıtmaktan uzak bir örgüt olan 'Reşadiye Komitesi' de daha faaliyete geçemeden başarısızlıkla karşılaşmıştı (61). Bütün bu gelişmeler üzerine 'Osmanlı' yönetici-

' (58)

(59)

(60) (61)

haberata Mahsus [De/ter], 27 Mayıs [18395-15 Mayıs 311, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-52/139/XVIII, Stokholm Sefaret-i Seniyesinden [Şerif >Paşa'dan] - Mabeyn'e, 80-11 Şubat 314, 81-23 Şubat 314, 93-25 Mart 315, Tahran, Petersburg, Stokholm Sefaret-i Seniy eleriyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 10 Temmuz [18198, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-44/139/ XVIII. Şerif Paşa'nın aksi yöndeki iddiaları için ise bkz. Şerif Paşa, Mücahede-i Vataniye: Muhalefet-i İttihad ve Terakki Cemiyeti, Nefaset Matbaası, İstanbul, 1330, s. 7-9. İshak Sükûti'nin faaliyetleri için ise bkz. A. 11769/13 Ekim 1898, A. 11769/8907-15089-18 Ekim 1898. Politisches Archiv d. Auswartiges Amt-Acten b./Jungtürken Türkei: 198/no. 732-3. Bkz. BBA-BEO/MFK Gazi Ahmed Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5, Telgraf - Mehmed Kâmil Bey'e, 16 Haziran 315. Mısır'daki Jön Türklerin anlaşmaları konusunda ise bkz. Kitabet-i Celileye telgraf. 30 Şubat 314. Cemiyetle doğrudan ilişkisi olmayan Münif Bey'in Mısır'da çıkarttığı 'Osmanlı' gazetesinin benzer bir şekilde kapatılması için bkz. Telgraf - Kitabet-i Celileye, 15 Temmuz 314. Bu ihtarlar için bkz. «Auszug Aus dem Protokoll der Sizung des Sch. Bund.-18 Mayıs 1900 - Eidg - Justiz und, PD. 21 Mayıs 1900/P.P. 85 ve eki.» Bundesarchiv - BERN, E. 21/14'250, Berne - 20 Haziran 1900 SC/B. no. P.P. 17/66. Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'250. Berne, ? Mayıs 1901/3 Mayıs 1901-SC/B. no. P.P. 130/78. Ancak Abdullah Cevdet yönetimin teklifini kabul edip görev aldığından bu ihtar kendisine tebliğ edilemedi. Bkz. «Auszug aus dem Protokoll der Sizung des Sch. Bund. 6 Eylül 1904/Beilage. 8-no. P.P. 300. Archives de Justice et Police - Geneve. Avrupa basınında Abdullah Cevdet'in bu ihtarı aldığı yolundaki haberler için bkz. «Ausweisung», Basler Variüârts, 1 Kasım 1904, «Ausweisung», Emmentlıaler Blatt, 2 Kasım 1904, «Bermischtes», Thurgauer Zeitung, 2 Kasım 1904. Bu konuda bilgi için bkz. B. VIII. " BBA-Yıldız Günlük Maruzat, 5 Ra 1318/no. 1808. Bundesarchiv-BERN, E. 21/14*248 ve E. 21/14'249 Bd. 1. Geniş bilgi için ise bkz. B. IX. Ancak bu durumuna karşılık Reşadiye komitesinin önlenmesi için Saray'ın faaliyeti ve müracaatları gözönüne alınırsa amacından

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

39

leri tekrar pazarlık masasına oturdular. Yönetim temsilcileri bu kez Abdullah Cevdet ve arkadaşlarına anlaşma karşılığında çeşitli Osmanlı Sefaretlerinde görev kabul etmelerini önerdiler (62). Bu teklif 'Osmanlı' yöneticilerine daha önce de yapılmıştı. Fakat gazetelerini çıkartabilmek için bu tür anlaşmalar yapan Jön Türkler genel. likle matbaalarını satıp gazetelerini kapatmak yöntemini tercih ediyorlardı. Bu suretle sağlanan gelir ise yeni bir gazetenin finansman sorununu bir süre için çözümlemiş oluyordu (63). Daha önce de belirttiğimiz gibi devlet dışında gelir sağlanabilmesi imkânları son derece sınırlı olduğu için Saray ile yapılan anlaşmalar ve Mısır Hidivi İle Mısırlı zenginlerden Hidivliğin, İmparatorlukla olan ilişkilerine göre alman yardımlar (64) ilginç bir siyasal muhalefet şeklini ortaya çıkartıyordu. Kuşkusuz bu tür anlaşmaların yanında bu durum fırsatçı kimselerin de işine geliyor ve Avrupa,veya Mısır'a giderek birkaç sayılık gazeteler çıkartan yahut böyle yayında bulunmak yolunda Saray'ı tehdit eden kimseler de bu yöntemlerle para kazanıyorlardı (65). Ancak, gerek cemiyetim daha evvelce yaptığı anlaşmaları ve gerekse Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının 1899'da yönetimle muhalefeti durdurma karşılığında yaptıkları sözleşmeyi bunlardan ayrı olarak değerlendirmek gerekir.

(62) (63)

(64)

(65)

dolayı tedirginlik yarattığı anlaşılıyor. Bkz. A. 3808 - 30.3.1899, A. 3720/30 Mart 1899/131. Politisches Archiv d. Ausıoârtiges Amt-Acten: b/Jungtürken Türkei: 198, 732-3. Bkz. B . X . İshak Sükûti ve Mehmed Reşid Bey daha- önce böyle bir anlaşma yaparak Mısır'daki matbaayı satmışlar (BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-31-e/15/74) ancak buna karşılık Mısır Komiserliğinde görev alma teklifini kabul etmemişlerdi. Bkz. BBA-Yıldız Perakende, 16 B 1315/no. 819-2, BBA-Yüdız Perakende, 14 B 1317/no. 817 ve BBA-BEO/MFK Gazi Ahmed Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5 - Kitabet'e telgraf, 28 Kânûn-isânî 313. Örneğin, Hidiv önce Mahmud Paşa'yı himayesine almıştı (bkz. BBA-BEO/ MFK Gazi Ahmed Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5, 20^-11 Teşrin-ievvel 316 - Kurena-yı Şehriyârin Asım Bey'e telgraf). Daha sonra ise ona ve oğullarına yardımı reddetmişti (bkz. BBA-BEO/MFK Gazi Ahmed Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5, 107-30 Mart 317 - Serkitabet'e şifre telgraf, 98-13 Mart 317, Şifre kâtibi Asım Bey'e şifre telgraf). Buna karşılık II. Meşrutiyet öncesinde Hidivlik Jön Türkleri istihdama başlamıştı. Bkz. BBA-İrade-Mısır Mesâlihi, 21 Safer 326/no. 1870. Bkz. BBA-BEO/Zaptiye Giden, 662-21/13, 87-9738 - Mühimme, Athmed] R[efik], Abdülhamid-i Sânî ve Devr-i Saltanatı... Cild-i Sâlis, s. 1065, Ali [Basiret Gazetesi Sahib-i İmtiyazı], İstanbul'da 'Yarım Asırlık Vak'a-yı Mühimme, Matbaa-i Hüseyin Enver, Dersaadet, 1325, s. 69. Buna karşılık Osmanlı yöneticileri Jön Türk liderlerini de aynı amaçlı şantajcılar olarak yorumlayarak İsviçre'den çıkartmak istiyorlardı. Bkz. Tevfik Bey'den Hariciye'ye, 19 Mart 1899. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 220.

40

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

Abdullah Cevdet ve 'Osmanlı' gazetesi etrafındaki Jön Türkler, anlaşma pazarlıkları sürerken Almanya'ya geçtiler ve pazarlıkları burada da sürdürdüler (66). Pazarlıklar sürerken Abdullah Cevdet Alman basınına Abdülhamid II aleyhine çeşitli demeçler verdi (67) ve Abdülhamid'e «sen» şeklinde hitapta bulunan ve suçlamaları içeren bir kart gönderdi (68). Bu gelişmeler üzerine o sırada İstanbul'da bulunan Brüksel Sefiri Karatodori Efendi derhal Almanya'ya gönderildi ve Abdullah Cevdet bu ülkeden smırdışı edilerek İsviçre'ye dönmek zorunda bırakıldı (69). Abdullah Cevdet'in peşinden Karatodori Efendi de Cenevre'ye geldi ve başhafiye Ahmed Celâleddin Paşa'nm da katılmasıyla uzun süren müzakerelerden sonra anlaşma sağlandı (70). Varılan anlaşma sonucu Abdullah Cevdet Viyana, İshak Sükûti ise Roma Sefareti doktorluklarına atandılar (71). Tunalı Hilmi, Halil Muvaffak gibi önde gelen diğer, bazı Jön Türkler de çeşitli dış temsilciliklerde görevlendirildiler (72). Anlaşmaya göre Abdullah Cevdet ve arkadaşları «kendi ihtisas alanları dışında hiçbir ülkede hiçbir dilde Sultan aleyhinde yazı yazmamayı» (73) kabul ediyorlar, buna karşılık yönetim Trablusgarb ve Fizan'daki siyasal tutukluları serbest bırakmayı taahhüt ediyordu. Bu son şartın uygulanmasındaki gecikme anlaşmayı bir an aksatır gibi oldu (74) ama daha sonra bu tutukluların serbest bırakılması ile Abdullah Cevdet ve arkadaşları görevlerine başladılar (75). Bu anlaşmayla Jön Türkler zımnen merkez yayın organı 'Osmanlı'nın faaliyetten çekilmesini kabul etmiş oluyorlardı. Ancak bu duruma karşın 'Osmanlı' resmen Albert Karlen isimli bir İsviçreli(66) (67) (68) (69) (70) (71) (72) (73)

Bkz. B. XI. Bkz. B. XII. Bkz. B. XIII. KCarl] Süssheim, «Abd Allah Djewdet», El, s. 56. Bkz. B. XIV. Bkz. B. XV. Bkz. B. XVI. Salih Münir Paşa'dan - İsviçre Konfederasyon Başkanına, 295/19 Temmuz 1904 - P . P . no. 343. «Geht als Beilage 1 zum Dossier Djevdet Ab.», Archives de Justice et Police - Geneve. (74) Bkz. B. XVII. Osmanlı yönetimi Cenevre grubuna karşı bu tutukluları bir koz olarak kullanıyordu. Nitekim bu tutukluların, tutukluluk şartlarmdaki düzeltilmeler de 'Osmanlı' gazetesindeki muhalefetin yumuşatılması karşılığında yapılmıştı. Bu düzeltmeler için bkz. Almanya'nın Trablusgarb'daki Viee-Consuİ'ünden - Dışişleri Bakanlığına, 4 Temmuz 1898/204 - A. 8359. 17 Temmuz 1898. Polüisches Archiv d. Ausıoârtiges Amt-A.cten: b:/ Jungtürken Türkei: 198-732-3. (75) Bkz. B. XVIII.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

41

nin yönetiminde çıkmaya devam etti (76). Perde arkasındaki yöneticiler ise gene Abdullah Cevdet ve îshak Sükuti idi. 'Osmanlı' bu iki Jön Türkün maddî destekleri ve yazılarıyla yayın yaşamına devam edebildi (77). Onların çıkarılmaya hazır durumda bıraktıkları gazeteyi (78) eski bir Tıbbiyeli olan ve Cenevre'ye Trablusgarb'dan kaçarak gelen Edhem Ruhi aldığı direktiflere uygun olarak yönetiyordu (79). Onun dışında Cenevre grubunda kalanlar ise Abdurrahman Bedirhan, Teğmen Fevzi, Burhan Bahaddin ve Âkil Muhtar'dan ibaretti (80). Fakat, 18 Mayıs 1900 tarihindeki ihtarlardan sonra Jön Türkler açısından muhalefete devam olanağı kalmadı. Bunun üzerine Cenevre grubunu oluşturan Jön Türkler, İngiltere'ye geçerek burada toplanmaya başladılar (81). Pazarlıklar sürerken Jön Türk(76) Archives d'Etat-Geneve/Chancellerie. B. 8 - s. 47. 'Osmanlı'nın ilk çıkışında da bir dönemler Mizan'm da mesul müdürlüğünü yapan bu şahıs sorumlu, Abdullah Cevdet ve Hüsnü Ahmed de redaktör durumundaydılar. Bkz. 97/7, p. 73-21 Aralık 1897 - vom Genf 20 Aralık [18]97/no. 653. Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'248. (77) Abdullah Cevdet, «... işden çekilme[lerinin] suret-i zahirede..» olduğunu belirtiyordu. Bkz. Abdullah Cevdet, «Mekâtîb: Osmanlı İdaresine», Osmanlı, No. 141, 15 Teşrin-i sânî .1904, s. 3, [Abdullah Cevdet], «İshale Sükûti'nin Ölümünün Yıldönümü», İçtihat, No. 315, 15 Şubat 1931, s. 5579. Bu konuda ayrıca bkz. B. XIX. (78) Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18293. (79) Edhem Ruhi'nin Jön Türk hareketine katılışı için bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-18 - ç/74/15. Krş. Ethem Ruhi Balkan, Ethem Ruhi Balkan Hatıraları - Canlı Tarihler -IV, İstanbul, 1947, s. 25-6. (80) İlk üç isim için bkz. Baron de Richtofen'in - Diran Kelekyan'a 6 Temmuz 1900 tarihli mektubu, Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-20097. Âkil Muhtar için ise bkz. A[hmed] Süheyl Ünver, «Mekteb-i Tıbbiye Talebesi Arasında Hürriyet ve Serbest Düşünüş Cereyanları», İstanbul Klinik Dersleri Aylık Tıp Dergisi, C. VII, Sayı 40, Mart 1953. (81) Bu ayrılışta. Cenevre yönetiminin gösterdiği olumsuz tavır yanında 'Osmanlı'nın basıldığı matbaanın yönetim tarafından yapılan baskılar karşısında gazetenin basımından vazgeçmesi ve Cenevre grubunun başka bir matbaa bulamamaları da rol oynadı. Bkz. 28.11.1900/17 vom Genf. 26 III/no. 142 - Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'250: «... Jön . Türk komiteleri dergilerini artık Baron de Richtofen'in müdahaleleri yüzünden Ch. Eggiman matbaasında basamıyacaklardır. Problem üstlenmekten korktukları için gaze tenin yayımından vazgeçtiler...». Jön Türklerin [Cenevre grubunun] Londra'da birleşmesi için ise bkz. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi 82-18330/98-2/34, Asım Bey'den- Sefaret'e [Londra], 32/15 Kânûn-isânî 901, Londra Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defter, Teşrin-ievvel 315-15 Teşrin-isânî 99, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141-63/XII, Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18315/98-1, Damad Mahmud Paşa'nm gidişi için ise bkz. Asım Bey'den - Ahmed Celâleddin Paşa'ya, 28 Mayıs 1900, Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18273 ve 82-18269, BBA BEO/Hariciye Gelen, 160-5/15-3217/135146.

42

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

ler açısından ortaya çıkan diğer önemli bir gelişme de Damad Mahmud Paşa ve oğullarının Avrupa'ya gelmeleriydi. Avrupa'ya gelişi, Osmanlı yönetimince büyük endişelerle karşılanan (82) Damad Mahmud Paşa ilk önceleri Cenevre grubu ile Ahmed Rıza Bey ve arkadaşları arasındaki anlaşmazlığa taraf olarak katümamış ancak kısa bir süre sonra Ahmed Rıza ile uyuşamaymca Cenevre grubunun önemli bir üyesi haline gelmişti (83). Kısa bir süre sonra 'Osmanlı'(82) Damad Mahmud Paşa ve oğullarının Avrupa'ya kaçışı yönetim tarafından büyük bir telâşla karşılanmıştı. Yurt dışındaki temsilciliklerinin de diğer tüm sorunların üzerinde Mahmud Paşa'mn faaliyetleri ile uğraştığı görülmektedir. Örneğin Damad Mahmud Paşa'nm Marsilya'ya varışında İstanbul'a. gönderilen telgrafların masrafı konsolosluk gelirini aşmıştı (bkz. Marsilya Başşehbenderi Seyfeddin Bey'den - Paris Sefareti'ne 779-115/22 Kânûn-isânî 1900. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 220. Bu telâşın nedeni ise Avrupa kamuoyunun saltanat üyesi bu Jön Türke gösterdikleri ilgi (bu konuda bkz. Seyfeddin Bey'den - Paris Sefareti'ne, 928-90-6/23 Kânûn-ievvel 1899. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 237, Basının haberleri için ise bkz. Le Genevois, 27-29 Mart 1900, Journal de Geneve, 24-25 Mart 1900, Tribune de Geneve, 25-27-28 Mart 1900, Basler Nachrichten, 28 Mart 1900. Bu haberler konusunda Osmanlı yöneticilerinin endişeleri için ise bkz. Karatodori Bey'den - Tevfik Paşa?ya, 30 Mart 1900. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i E^rak Arşivi, Siyasî - 178) ve Cenevre grubunun yeniden toplanmasıydı (bu grup üyelerinin Paşa'nm katılmasından duydukları sevinç için bkz. İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Cemiyetinin..., s. 153-4) Damad Mahmud Paşa'nm bu dönemdeki faaliyetleri için ise bkz. Başkitabet'e Paris Sefaretinden, 41/24 Kânûn-ievvel [18]99, 55-21 Kânûn-isâni 900, 52/6 Kânûn-isânî 900, Başkitabet'den - Paris Sefareti'ne, 42/24 Kânûn-ievvel [18199, 45/27 Kânûn-ievvel [18199, 47/30 Kânûn-ievvel [18199, 49/1 Kânûn-isânî 900, 51/4 Kânun-isânî 900, 45/19 Kânûn-isânî 900, Paris Sefaretinden - Başkitabet'e, 46/29 Kânûn-ievvel [18İ99, 48/31 Kânûn-ievvel [18199. Paris Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defterdir, BBA Yıldız Esas Evrakı, 36/2468-42/141/XIX, Ayrıca bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 19/39/143/56. (83) Damad Mahmud ile Ahmed Rıza'nm anlaşmazlığa düşmeleri için bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 19/39/143/56: «Paris'den varid olan şifre telgrafnâmenin suretidir - 7 Kânûn-isânî 900». Murad 'Bey'in ayrılışından sonra da Cenevre ve Paris şubeleri hiçbir zaman ortak hareket edemediler. Mahmud Paşa'nm gelişi de bu alanda herhangi bir değişiklik yaratmadı. Bkz. Edhem Ruhi, «Bir Hatve Daha», Osmanlı, No. 136, 15 Temmuz 1904, s. 1. Evvelce Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının Avrupa'daki Jön Türk sempatizanlarıyla ilişkisini sağlayan Edmond Lardy artık bu çevrelerle Damad Mahmud Paşa'nm ilişkilerini organize ediyordu. Lardy'nin İstanbul'a alınmasının «Mahmud Paşa meselesine merbut mesele» olarak nitelendirilmesinin nedeni de budur. Bkz. Paris'de Bulunan Ferik Ahmed Celâleddin Paşa'ya Mahsus Muhabere Defteridir, 15 Haziran 900-2 Haziran 316, BBA/Yıldız Esas Evrakı, 36/2328-2/146/XV: Ahmed Celâleddin Paşa'danBaşkitabet'e, 7/26 Haziran 900.

DOKTOR -ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

43

nın 62. sayısı 15 Haziran 1900 tarihinde Londra'da yayınlandı (84). Buradaki kısa süreli yayın faaliyetinden sonra ise gazete bu kez Folkestone'a taşınarak neşriyata bu şehirde devam etti (85).. Osmanlı yöneticilerinin gazeteye karşı İngiltere'de de büyük bir mücadele verdikleri hemen göze çarpmaktadır (86). Yönetim temsilcilerinin bu konuda gösterdikleri büyük çabaya karşın İngiliz yöneticilerinin Jön Türklere Cenevre'dekine nazaran ilk dönemlerde daha olumlu davrandıkları görülmektedir (87). Damad Mahmud Paşa ve oğullan, İsmail Kemal ve onlara katılan Ali Haydar Midhat (88) yeni bir yazı kadrosu oluşturmuşlardı ama gazetenin denetlenmesi, gönderilen yazıların seçilmesi gibi konular gene Abdullah Cevdet ve İshak Sükuti tarafından yapılmaktaydı (89). (84) Osmanlı'nın, Nuri Ahmed'in redaktörlüğünde Londra'da çıkışı için bkz. Berne Mayıs 1901/Se./Bd. 3 Mayıs 1901/P.P. 130/78. Bundesarehiv-BERN, E. 21/14'251. Politisches Archiv d. Auswartiges Amt-Acten b./Jungtürken Türkei: 198/733-1, A. 6009-45/10 Mayıs 1900. Osmanlı yöneticilerinin bu alandaki endişeleri için ise bkz. [Kostaki] Antopolo'dan - Başkitabet'e, 33/7 Kânûn-isânî 316, Londra Sefaret-i Seniy.esiyle Muhaberata Mahsus Kayıd Defteridir, 4 Teşrin-ievvel 315-16 Teşrin-isânî [18199, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141-63/XII, Başkitabet'e - Berlin Sefaret-i Seniyesinden, no. 89. Berlin Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Kayıd Defteridir, 8 Mart 1900 - 24 Şb. 315, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2586/148/XVI. (85) Osmanlı'nın Folkestone'a taşınması için bkz. «İhtar-ı Mühim», Osmanlı, no. 68, 15 Eylül 1900 - 18 Cemaziy'ülevvel 1318, s. 1. (86) «Home Office Conf. 1-27 Nisan 1901», PRO/F.O, 78/5141-XC/H 1834, «Memorandum for the Turkish Ambassador», PRO/F.O, 78/5140-XC/A 001696, Antopolo Paşa'dan - Sir Thomas'a 6 Mart 1901 - PRO/F.O, 78/5140-XC/A 001696. (87) Bkz. Charles S. Nurdoch'dan - Dışişleri Bakanlığına, 2 Mayıs 1901, PRO/ F.O, 78/5141-XC/A 1894, Dışişlerine, 18 Haziran 1901/R. 7651, PRO/F.O, 78/5141-XC/A 1894, Francis J.S. Hopwood'dan - İçişlerine, 14 Mayıs 1901/R. 6776, PRO/F.O, 78/5141-XC/A 1894. Bu arada Osmanlı'da İngiltere Kraliçesi Victoria'nın ölümü üzerine Jön Türk komitesinin yeni Kral Edward'a çektiği telgrafa, Kralın verdiği nezaket cevabı İngilteredeki yönetim temsilcilerinin Jön Türklerin sandıklarından fazla olumlu karşılandıklarını zannetmelerine neden olmuştu. Bkz. Home Office - 9 Mart. 1901. PRO/F.O, 78/5141-XC/A 1845 (bu telgraf ve cevabı için ise bkz. «Ziya'ı Azîm», Osmanlı, no. 77, 1 Şubat 1901-10 Şevval 1318, s. 1). (88) Bkz. Ali Haydar Mithat, «Mithat Paşa'nm Oğlunun Hatıraları», Tan, 6 Ocak İ938. (89) İshak Sükûti'nin 26 Mart 1901 tarihli mektubu, [Rıza Nur], «Meşrutiyet Uğrunda Öldüğü İçün Hayat-ı Meşrutiyetle Yâd-mâmı Dirilen Bir Ölü: Saint Remo'da İshak Sükûti», Şehbal, Aded. 14, 15 Teşrin-isânî 1325, s. 271, «Pek Büyük Bir Ziya'», Osmanlı, No. 103, 1 Mart 1902 - 20 Zilkade 1319, s. 2, [Abdullah Cevdet], «İshak Sükûti'nin Ölümünün Yıldönümü», İçtihat, No. 315, s. 5579: «...Londra'ya nakl olunan neşrivyat merkezini bunlar maaşlarının büyük bîr kısmı ve imzasız yazılarıyla yaşatıyorlardı...».

44

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME

Bu sırada bir yandan Sultan a bağlılığını gösteren yazılar gönderen (90) Abdullah Cevdet diğer yandan da muhalefete devam ettiğinin farkında olan Sefaret görevlileriyle çatışmak zorunda kalıyordu (91). Saraya çeşitli dış temsilciliklerinden gönderilen yazılara bakılırsa Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının muhalefete devam ettiklerinin anlaşılamaması imkânsızdır ama onların bu derecede dahi olsa faaliyetlerinin azaltılması Osmanlı yönetimince yararlı görülmekteydi (92). Bu dönemdeki siyasal faaliyetlerinin yanısıra Abdullah Cevdet felsefî incelemeler, şiir kitapları; Avrupa edebiyatından tercümeler yayınladı ve bu çevrelerce aranan bir kişi haline geldi (93). Abdullah Cevdet bu şekilde faaliyetlerini sürdürürken, Jön Türkler arasında Avrupa'daki tüm Osmanlı muhaliflerini kapsayacak bir' kongrenin toplanması düşüncesi yemden ortaya atıldı (94). Evvelce Tunalı Hilmi'nin girişimiyle Brindizi veya Korfu'da böyle bir kongre toplanılmasına çalışılmış ancak başarı sağlanamamıştı (95). Tüm muhaliflerin Damad Mahmud Paşa etrafında toplanması sonucunu doğuracağı umulan kongre (96) yabancı devletlerin müdahalesinin (90) (91) (92) (93)

Bkz. B. X X . Bkz. B. XXI. Bkz. B. XXII. «Le Docteur Djewdet-bey», Echo de Paris, 20 Eylül 1903. Krş. «Dr. Abdullah Djevdet Bey», Österreichs Illustrierte Zeitung, No. 15, 15 Ocak 1903, s. 299. (94) Kongre toplanması düşüncesi için^bkz. Ahmed Lütfullah - M e h m e d Sabahaddin, «Umum Osmanlı Vatandaşlarımıza», Osmanlı, No. 81, 1 Nisan 1901 - 9 Zilhicce 1318, s. 2-5. Kongre hazırlıkları hakkında bkz. «Paris'de Osmanlı Kongresi», Osmanlı, No. 102, 15 Şubat 1902.' 7 Zilkade 1319, s. 5. (95) Bu kongre teşebbüsü hakkında bkz. Tevfik Paşa'dan - Rıfat Bey'e, 35265 225/20.9.1899. Bu yazıda 'Akropolis' gazetesinin haberine -dayanılarak kongrenin Korfu'dan yapılmasının planlandığı belirtilmektedir. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Siyasî - Kutu: 424. Aynı konuda bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 159-5/15, 2931, «8 Teşrin-isânî (1899) T a rihiyle Mabeyn-i Hümâyûn Başkitabet-i Celilesine Mevrud Tezkerenin Sureti», Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Siyasî Kutu: 424. Ancak kongrenin Mısır Prensi Mehmed Halim Paşa önderliğinde Tunalı Hilmi tarafından (bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 159-5/15, 2194) Brindizi'de y a pılması düşünülüyordu. Bkz. Leon Bey'den - Tevfik Paşa'ya, 992-1/7.10.1899. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Siyasî - Kutu: 424, «Congresso di Giovani Turchi a Brindizi», II Courriere di Catania, 6 Ekim İ899. A y rıca genel bilgi için bkz. Ahmed Bedevi Kuran, înkilâp Tarihimiz ve îttihad ve Terakki, s. 130-4. (96) Osmanlı yöneticileri kongrenin Damad Mahmud Paşa önderliğinde olacağını ve Jön Türkler arasında olduğu kadar onlarla özellikle Makedonya'daki çeşitli ayrılıkçılar ye muhalefet gruplarının birleşmesi sonucunu doğuracağını düşünüyorlardı. Bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 160-5/16, 73;

DOKTOR ABDULLAH CEVDET V E DÖNEMİ

45

kabul edilip edilmemesi tartışması yüzünden Ahmed Rıza Bey ve arkadaşları ile Damad Mahmud Paşa arasındaki anlaşmazlıkları belirginleştirmekten başka bir işe yaramadı. Ermeni temsilcilerinin, Berlin Kongresinin 61. maddesinin uygulanması yolundaki istekleri ise ortalığı büsbütün karıştırdı (97). Kongre sonucunda, çoğunluğu sağlayan Damad Mahmud Paşa taraftarları 'Osmanlı'yı ellerinde tutmaya devam ettiler (98). Fransızca Meşveret ise azınlığın yayın organı olarak kaldı (99). Bir süre sonra azınlığı temsil eden îstirdad, İntikam ve Sancak gazetelerini çıkartanlar Ahmed Rıza ile. birleşerek 'Şûra-yi Ümmet'i yayınlamaya başladılar (100). Kongre sonrasında Damad Mahmud Paşa etrafında toplanan çoğunluk « O s m a n l ı H ü r r i y e t p e r v e r â . n C e m i y e t i » adı altında örgütlenmeye karar verdi (101). Ancak görünürde çoğunluğu sağlamasına karşılık bu grup çok ayrı düşüncelerdeki kimselerden oluşmaktaydı. Bunun yanısıra Damad Mahmud Paşa'yı destekleyen çeşitli azınlık örgütleri ve Jön Türk grubu arasında ortak amaçlar saptayabilmek de imkânsızdı. Nitekim kısa bir süre sonra Ermeni örgütleri doğrudan desteklerini çekmeye karar verdi (102). Rum örgütleri zaten çok güçsüzdü, yalnızca İsmail Kemal Bey ara-

(97)

(98)

(99) (100) (101)

(102)

2977, 3128, 3211, BBA-İrade Hususî, Zilhicce 1318/ııo. 8-872, BBA-Yıldız Perâkende, 17 Za. 1319/no. 1500, BBA-BEO/Dahiliye Gelen, 100-3/49-149/ 122813, BBA-Yıldız Perâkende, 17 Za. 1319/no. 1527. Ahmed Rıza ve Sabahaddin Bey taraftarlarının tartışması hakkında bkz. «Mülâhaza: Yeni Osmanlılar Kongresi», İntikam, no. 50, 1 Mart 1902 - 30 Zilkade 1319, s. 2-3. Ermenilerin talepleri hakkında bkz. «Les Congres des Liberaux Ottomans», Pro Armenia, no. 7, 25 Şubat 1902, s. 54, Krş. Ali Haydar Mithat, «Mithat Paşa'nm Oğlunun Hatıraları», Tan, 5 Ocak 1938. «... Ahrar-ı Osmaniye ekseriyet ve ekalliyet olmak üzere ikiye ayrıldı ve Osmanlı ekseriyetde kaldı...». Bkz. «Sebeb-i Tehir», Osmanlı, no. 120, 15 Ağustos 1903 - 21 Cemaziy'ülevvel 1321, s. 1. «Compte Rendu du Congres», Mechveret Supplement Français, no. 126, 15 Şubat 1902, s. 4. «İhtar», Şûra-yi Ümmet, no. 1, 1 Nisan 1902 - 1 Muharrem 1320, s. 4. Azınlık temsilcilerinin dışında cemiyetin tüm üyeleri 'Osmanlı'nın yazı kadrosundan seçilmişti. Bkz. «Osmanlı Hürriyetperverân Cemiyeti'nin Nizâmnâmesi», Osmanlı, no. 104, 16 Nisan 1902, s. 7-8. Ermeni örgütlerinin kongrede Ahmed Rıza Bey ve arkadaşlarına karşı zorunlu olarak Damad Mahmud Paşa grubunu desteklemelerine karşın aslında bu iki grup birbirine güvenmiyordu. Bunun yanında ihtilâlci Ermeni komitelerine göre 'Osmanlı' çok merkezde kalıyordu. «../Jönler [Osmanlı gazetesi grubu] Ermenilerden hiçbir yüz bulamadılar ve bulamayacaklar. Zira kendilerine emniyet yoktur ve... [Ermeni Gazeteleri] alenen Mahmud Paşa aleyhinde yazmaktadır...» Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18330/98-2/34.

46

j-ON TÜRK HÂREKETİ SİYÂSAL' ÖRGÜTLENME

cılığıyla Arnavut ayrılıkçıları desteklerini sürdürdüler (103). Bu durum gözönüne alındığında Ahmed Rıza Bey'in etrafında toplanan azınlık aslında türdeş bir .gruptu ve etkinlik bakımından aslında çoğunluk özelliklerine sahipti. Dikkati çeken bir nokta da Abdullah Cevdet'in 1901 sonlarından itibaren edebiyat çalışmalarına ve Fransızca lirik şiirler yazmaya yönelmesi (104) buna karşılık 'Osmanlı'daki yazılarının ise azalmaya başlamasıdır. Bu döneme kadar Abdullah Cevdet'in giriştiği son komite faaliyeti Osmanlı'nın Almanca ilâvesinin evvelkilere benzer bir pazarlık sonucu yönetim temsilcilerine satılması oldu (105). Kısa bir süre sonra ise İshak Sükûti öldü. 'Osmanlı'nın başyazarlığına Hüseyin Siret'in (106) getirilmesi ise yönetim yetkilerini elinde tutmasına karşın Edhem Ruhi'nin etkinliğinin azaldığını bize göstermektedir (107). Böylece merkez yayın organında Mekteb-i Tıbbiye'den yetişenlerin egemenliği de ortadan kalkmış oluyordu. Gazetenin temaları incelendiğinde İslâmdan yararlanma ve ulemayla işbirliği çabalarının gene önemli bir yer tuttuğu görülür ama bu alanda izlenen siyasa kuşkusuz Tıbbiye'den yetişenlerin egemen, olduğu döneme göre daha gelenekçidir. Yabancı devletlere karşı takınılan tavır açısından 'Osmanlı' 1900 yılında Almanya'ya karşı izleyeceği kanısını uyandırdığı beklenmeyen olumlu tutumundan (108) çabuk vaz-

(103) BBA-BEO/Hariciye Giden, 186-5/42, 106/136297. U04) Josef Eraf, «Dr. Abdullah Djevdet Bey», Der Salon/ 1 Şubat 1903. Krş. A. Sch. «Dr. Abdullah Djevdet Bey», Pester Lloyd Beilage, No. 222, 16 Eylül 1903. Bu iki kaynaktaki bilgiler de Abdullah Cevdet tarafından verilmektedir. (105) Bkz. 22.11.1900/17 vom Genf. 20 II/no. 100. Bundesarchiv - BERN, E. 21/14'250. (106) Siret'in, Jön Türk hareketine katılması ve rolü için bkz. A. 334-7 Ocak 1902. Politisches Archiv d. Auswartiges Amt-Acten b./Jungtürken Türkei 198 - 733-3. (107) Ethem Ruhî Balkan Hatıraları - Canlı Tarihleri - IV, s. 27. Diran Kelekyan'm da hazırladığı raporda 'Osmanlı'nın Damad Mahmüd Paşa ve yakın çevresi tarafından çıkartıldığını belirtmesine karşılık Edhem Ruhi'yi anmaması bu gözlemi doğrulamaktadır. Bkz. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18021, s. 5-6. Aynı konuda bkz. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18077/6. İsmail Kemal ise kendisi gazetenin yöneticiliğine getirilmesine karşın anılarında 'Osmanlı'dan çok az bahsetmektedir. Bundan da diğer etnik ayrılıkçılar gibi onun da 'Osmanlı'dan bir araç olarak yararlanmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Bkz. The Memoirs of ismail Kemal Bey, Editör: Sornmerville Story, London, 1920, s. 308-9. (108) «Der Zweek Unserer Herausgebung», Osmanlı Deutsche Beilage, No. 1, Ocak 1900, s. 1, «Almanca İlâvemizin Dibacesi», Osmanlı, No. 54, 15 Şubat 1900 - 15 Şevval 1317, s. 3.

bÖKLTÖR ABDüLLAİİ C f i v Ö f T VE DÖNEMİ

41

geçti ve tekrar Alman aleyhtarı ve İngiliz yanlısı (109) siyasasını izlemeye başladı. 'Osmanlı' bu şekilde faaliyetini sürdürürken Abdullah -Cevdet'in Viyana'daki görevini sürdürmesi son derece zorlaşmıştı. 1903 senesi Mayısında Abdullah Cevdet sefaret görevlilerinde bir İngiliz kadınıyla evleneceği izlenimini uyandırarak İsmail Kemal ve diğer komite üyeleriyle görüşmek üzere Londra'ya gitti (110). Bunun üzerine Sefir Mahmud Nedim Bey, Abdullah Cevdet'in görevinden azlini talep ettiyse de (111) yönetim onun bu derecede dahi olsa faaliyetinin sınırlandırılmasını yeterli gördü (112). Ancak bir yandan padişaha sözde bağlılığını gösteren yazılar gönderen Abdullah Cevdet (113) tüm çabalarına karşın görevini daha fazla sürdüremedi. Aralarında çıkan bir tartışma sonucu Sefir Mahmud Nedim Bey'e tecavüzde bulununca (114) Avusturya Hükümeti kendisini sımrdışı etme karan aldı (115). Bu durumda önce Paris'e gitmeyi düşünen Abdullah Cevdet buradaki Osmanlı Sefaretinin kendisine karşı uyarılması üzerine (116) Presburg'a gitti (117). Fakat, Abdullah Cev(109) Bkz. Berlin Sefaret-i Seniyesinden Başkitabet'e, 99/16 Kânûn-isânî 900. [Berlin Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defter], 4 Haziran 315 16 Haziran [18199, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-51/139/XVIII. (110) Bkz. B. XXIII. (111) Bkz. B. XXIV. (112) Bkz. B; X X V . (113) Bkz. B. XXVI. (114). Bu konudaki haberler İçin bkz. «Porte's Envoy Beaten in Vienna», New York Herald, 1 Eylül 1903, «Scene at a Turkish Embassy: An Ambassador's Ears Boxed», The Daily Chronicle, 9 Eylül 1903, «Incidente All'ambasciata Turca a Vienna», II Messagero, 16 Eylül 1903, «Un Grosso Scandalo aH'Ambasciata turca a Vienna», Stampa, 16 Eylül 1903 «Un Incidente all'ambasciata turca a Vienna», Tribuna, 16 Eylül 1903, «Le Cas du docteur Djewdet bey», Journal de Marseille, 13 Eylül 1903, «Scene at a Turkish Embassy», The Standart, 19 Eylül 1903, «Ambassador Assaulted», Morning Post, 19 Eylül 1903, «Le Docfeur Djewdet Bey», Le Petit Bleu de Paris, 20 Eylül 1903, «Le Docteur Djewdet Bey», Le Peuple Français, 21 Eylül 1903, «L'Affaire du docteur Djevdet bey», Grand National, 29. Eylül 1903, «Tra ambasciatore e medico», II Giornale d'ltalia, 29 Eylül 1903, «L'affaire du docteur Djevdet - bey», L'Etandart, 30 Eylül 1903, «Der Geohrfeigte Botshafter», Wiener Mor gen Zeitung, 16 Ocak 1904. Ayrıca bilgi için bkz. B. XXVIII. (115) Österreichisches Staatarchiv - AUgemeines Verıvaltungsarchiv/K.K. Innenministerium Prâsidiale - ZL. 7304/1903, s. 2-3. (116) Bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 161-5/17, 2409, BBA-Yıldız Hususî Maruzat, 30 C 1321/no. 2396-11, BBA-Yıldız Hususî Maruzat, 30 C 1321/no. 2369, BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 30 C 1321/no. 2396-1, «Nezarete 20 Eylül Viyana Sefaret-i Seniyesinden [Varid olan] 355 Telgrafnâme», Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Tercüme - Mütenevvia - 29/T.O. no. 712.

48

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

det, Avusturyalı parlamenter Pemerstorfer ve arkadaşlarının kendisinin smırdışı edilmesine karşı yaptıkları itiraz (118) reddedilince (119) 17 Eylül 1903 günü buradan da smırdışı edildi (120). îlginç bir durum olarak sanılanın aksine Abdullah Cevdet görevine devam etmeyi arzuluyordu (121). Ancak bu yoldaki çabaları sonuçsuz kalınca Paris'e gelen Abdullah Cevdet, Ahmed Rıza Bey'in grubuyla tekrar ilişki kurmaya çalıştıysa da bu kimselerin kendisini bir hain olarak kabul etmesi yüzünden çabası sonuçsuz kaldı (122). Bunun üzerine Abdullah Cevdet tekrar eski muhalefet merkezi Cenevre'ye döndü ve buradaki Jön Türklerce olumlu bir biçimde karşılandı (123). Ancak 1900 yılı başlarında 'Osmanlı'nın İngiltere'ye taşınmasından beri Cenevre'reki Jön Türk faaliyeti son derece azalmıştı. 'Vatan', 'İntikam', 'Tokmak', İstirdad' daha sonra yayınlanan 'İttihad-ı Osmani' gibi yayın organları hiçbir zaman 'Osmanlı'nın yerini tutamadılar (124). Abdullah Cevdet, Cenevre'ye geldiğinde Damad Mahmud Paşa'nm ölümü üzerine adem-i merkeziyet düşüncesine karşı çıktığm: dan dolayı Prens Sabahaddin ile anlaşamayan Edhem Ruhi (125) ondan ayrılarak Mısır'a gitmiş ve gazeteyi orada çıkartmaya devam

(117) BBA-Yıldız Hususî Maruzat, 29 C 1321/no. 2383, «Dr. Abdullah Djevdet Bey in Presburg», Die Zeit, 17 Eylül 1903, La Corresjpondance Havas, 16 Eylül 1903. Ayrıca bkz. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 244, BBA-BEO/Hariciye Gelen, 161-5/17, 2398. (118) Österreichisches Staatarchiv - Allgemeines Verwaltungsarchiv/K.K. Innenministerium Prasidiale - ZL. 6842/1903, s. 9. İtiraz için bkz. B. XXVIII. (119) Bkz. B. XXIX. (120) Österreichisches Staatarchiv - Allgemeines Verwa.ltungsarchiv/K.K. Innenministerium Prasidiale- ZL. 7304/1903, s. 3-95901, «Die Szene auf der türkisçhen Botschaft», Deutsche Zeitung, 18 Eylül 1903, Neue Freie Fresse, 18 Eylül 1903. (121) Bkz. B. XXX. (122) Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hâtıralarım, İstanbul, 1973, s. 193. Bu çevrenin Abdullah Cevdet hakkındaki düşünceleri için bkz. B. XXXI. Ayrıca bu grubun Viyana'daki olay nedeniyle Abdullah Cevdet'i suçlaması için bkz.- [Ahmed Rıza], «Şundan - Bundan», Şûra-yi Ümmet, no. 38, 6 Teşrin-ievvel 1903 - 15 Receb 1321, s. 3-4. (123) Ahmed Rıza Bey'in bu tutumuna, karşılık Cenevre Jön Türkleri eski liderlerini savundular. Bkz. «L'Incident de l'ambassade Ottoman a Vienne», Federation Ottomane, 19 Ekim 1904. (124) Bu dergilerin ilk üçünün faaliyetleri için bkz. Berne - Mayıs 1901/3 Mayıs 1901/ 130/78-P.P. Bıınde sar chiv-BERN, E. 21/14'251. (125) Ethem Ruhi Balkan Hatıraları - Canlı Tarihler -IV, s. 28.

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ 63

63

etmişti (126). İki eski üye bu defa Abdullah Cevdet'in yönetiminde olmak üzere (127) 'Osmanlı'yı tekrar Cenevre'de çıkartmaya karar verdiler. 'Osmanlı'yı yeniden yayınlamanın yanısıra Abdullah Cevdet, Ahmed Celâleddin Paşa'dan sağladığı yardımla (128) kendi adına ölümüne kadar çıkaracağı İçtihad- dergisini ve matbaasını kurdu (129). Abdullah Cevdet'in tekrar Cenevre'ye gelerek matbaa kurması buradaki Osmanlı yönetimi temsilcilerince telâşla karşılandı (130). Bu makamların çeşitli uyanları ^ (131) ile İsviçre yönetimi Abdullah Cevdet'e son derece sınırlı bir faaliyet izni verdi (132). Abdullah Cevdet'in bu kısıtlamaya itirazı ise geçerli olmadı (133) ve kendisi sorumlu duruma düşmemek için yazılarını genellikle imzasız ya da Edhem Ruhi'nin imzasıyla yazarak bir süre herhangi bir sorunla karşılaşmadı (134). ^Abdullah Cevdet'in bu titizliğinin yanısıra 'Osmanlı' bu çıkışında değişik bir görünüm göstermeye başladı ve bu görünüm kendisinin, İsviçre yönetiminin tanıdığı kısıtlı iznin sınırları içerisinde kalmasını güçleştirdi. Bir süre önce Edhem Ruhi «terör yapmaya» karar vermişti, Abdullah Cevdet ise Nihilistlerle ilişki kurmuştu ve anarşizm kendisine ilginç geliyordu^ (135). (T3u durumda 'Osmanlı' 1897 yılından beri koruduğu merkezdeki yerini kaybederek oldukça sola kaydı ve bir süre önce Cenevre'de çıkan Tunalı Hilmi'nin 'İntikam'ı ile temalar bakımından büyük benzerlikler göstermeye başla(126) Osmanlı'yı Mısır'da Necmeddin Arifin yardımıyla (bkz. BBA-BEO/MFK Gazi Ahmed Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5, 420-25 Teşrin-ievvel 1319. Makam-ı sadr-ıâzâmiye tahrirat) Edhem Ruhi tüm sorumluluğunu taşıyarak çıkartıyordu. Bkz. BBA-BEO/Mısır Hidiviyet-i Celilesinin Muharrerat Defteri, 1032-68/4, 77-504/102-8 Teşrin-ievvel 319. Mısır Fevkalâde Komiseri Devletlû Gazi Ahmed Muhtar Paşa Hazretlerine. (127) «Geht als Beilage - 5 zum Dossier Djevdet Abdullah», Archives de Justice et Police-Geneve. (128) Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18459. (129) İçtihad'm kuruluşu ve yayın izni için bkz. Archives d'Etat Geneve/Chancellerie, B. 8 - s. 95. (130) Bkz. B. XXXII. (131) Bkz. B. XXXIII. (132) Bkz. B. XXIV. (133) Bkz. B:XXXV. (134) Bkz. B. XXXVI. (135) Edhem Ruhi'nin bu düşünceleri için bkz. Ethem Ruhi Balkan Hatıraları Canh Tarihler - IV, s. 29-30. Abdullah Cevdet'in bu konudaki düşünceleri ilerde geniş olarak anlatılacaktır.

56

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME!

di. Ancak geİiriiİmesi gereken husus 'Osmanlı'nın artık eskisi gibi Jen Türklerin merkez yayın orgam olmayıp yalnızca küçük ve 'atipik' bir grubun düşüncelerini açıklayan bir gazete olduğudur.) Bu yeni düşüncelerine uygun bir cemiyet kurmaya karar veren Abdullah Cevdet ve Edhem Ruhi 30 Mart İ904'de « O s m a n l ı İt t i h a d v e İ n k i l â b C e m i y e t i » ni kurdular (136). Kurucular yeni Cemiyetin özelliklerini şöyle açıklıyorlardı: «... Yeni cemiyet denmekle efrad ve ihvan değişmiş anlaşılmasın, ihvan yine aynı ihvandır, maksad yine ilâ-yı hak ve hürriyete kuvveylen ve fiilen çalışmaktadır...» (137). Üyeler ve destekleyicileri değişmediğine göre yeni cemiyetin kurulmasının nedeni belirttiğimiz düşünce değişikliğiyle uyum sağlamaktan başka bir amaç taşımamaktadır ve yukarıdaki «fiilen» terimi bu konuda aydınlatıcı olmaktadır (138). Eski Mısır Hidivi'nin de desteğini sağlayan (139) cemiyet Kahire'de de kendilerini destekleyenlerden oluşan «Cemiyet-i Ahdiye-i Osmaniye»nin kuruluşunu sağladı (140). Abdullah Cevdet ve 'Osmanlı'daki eğilim değişikliği ise Jön Türkleri Sarayın görüşlerine parelel olarak 'anarşist' olarak tanımlayan (141) İsviçre yönetiminin bu tutumu açısından tehlikeli bir durum niteliğini taşıyordu (142). İttihad ve İnkilâb Cemiyetinin kuruluşundan yaklaşık bir yıl sonra ise İçtihad'm «Parti de la reforme et du progres partout et pour tous» adlı bir partinin yayın organı olarak çıkacağı (143) yönetiminin bu partiye bağlı bir heyete bırakıldığı belirtildi (144). Sabahaddin Bey ve arkadaşlarının kastedildiği bu yeni parti de îçtihad'm eylem açısından önemini artıramadı ve Abdullah Cevdet bu (136) Edhem Ruhi, «Bir Hatve Daha», Osmanlı, No. 136, s. 1, [Abdullah Cevdet], «Konferans», Osmanlı, No. 136, s. 1-2, Cemiyetin Nizamnamesi için bkz. «Nizamnâme-i Esasî», Osmanlı, no. 136, s. 2-3. (137) Edhem Ruhi, «Bir Hatve Daha», Osmanlı, s. 1. (138) Bu konunun da üzerinde ilerde geniş olarak durulacaktır. (139) «Geht als Beilage - 5 zum Dossier Djevdet Abdullah», Archives de Justice et Police-Geneve. (140) Tarık Zafer Tunaya, Türkiyede Siyasî Partiler, İstanbul, 1952, s. 145. (141) A. 8554. Politisches Archiv d. Auswartiges Amt-Acten b./Jungtürken Türkei: 198-733-3, ek 140. Osmanlı yöneticilerinin Mısır'da şu'besi bulunduğundan bahsettikleri Paris [ ? ] fedai Cemiyetinin bu cemiyet olması ihtimali kuvvetlidir. Bkz. MFK Kâtibi Nuri Bey'den - Asım Bey'e 1299/18 Temmuz 1321 - Umum Kayda Mahsus Defter, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-72 (14 Ra. 323 - 5 Haziran 321)/139/XIX. (142) Nitekim, bu nedenle Ali Fahri İsviçre makamlarınca sınır dışı edilmişti. Bkz. von Bülow'a-Bern - 6 Temmuz 1901/53. Politisches Archiv d. Auswartiges Amt-Acten-b./Jungtürken Türkei: 198-733-2. (143) «Avis», İçtihad, no. 4, Mart 1905, s. 1. (144) «îhtar-ı Mahsus», İçtihad, no. 4, s. 1.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMÎ

bakımdan Jön Türk hareketi içinde gitgide önemsiz rollere geçti (145). Abdullah Cevdet'in eylem açısından rolünün azalmasına karşılık Cenevre'deki faaliyeti artırmasından fazlasıyla etkilenen Osmanlı temsilcileri kendisini buradan smırdışı ettirebilmek için bir plân hazırladılar. Aslında Paris Sefiri Salih Münir Paşa'nm ajanı olan Abdülhalim Hikmet adındaki bir Jön Türk, Sultan, Dahiliye Nazırı Memduh Paşa, Necip Melhame ve diğer yöneticiler hakkında kısmen pornografi yoluyla eleştiri yapan (146) bir risaleyi Abdullah Cevdet'in matbaasında yayınladı (147). Bu risale aynı zamanda 'Osmanlı'nın edebiyat eki olarak yayınlanınca (148) Salih Münir Paşa 'Osmanlı'nın editörü durumunda olan Abdullah Cevdet'in smırdışı edilmesi için Cenevre'ye gelerek Federal Savcılığa başvurdu (149). Abdullah Cevdet önce risalenin kendine ait olmadığını savunduysa da Abdülhalim Hikmet'i bulamadığı için bu durumu kamtlayamadı (150). Bunun üzerine Abdullah Cevdet kendisinin 'Osmanlı'nın (145) «L'af-faire du Dr. Djevdet», La Suisse, 29 Ekim 1904. Krş. L'Europeen, 26 Eylül 1903. (146) Abdülhalim Hikmet, Bir Rüya, Matbaa-i İçtihad, Cenevre, 1904, s. 31 ve s. 29 a bakınız. (147) Bu tamamen Abdullah Cevdet'in smırdışı edilmesini sağlamak için hazırlanan bir tuzaktı. Bkz. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18329. Nihad Reşad Bey'in 2 Teşrin-isânî 1904 tarihli mektubu. (148) «Bermischtes», Thurgauer Zeitung, 2 Kasım 1904 ve «Die Ausweisung eines Jungtürken», Hamburger Correspondent, 31 Ekim 1904. (149) İsviçre basınının büyük çoğunluğu Salih Münir Paşa'nm «iğrenç» olarak nitelendirdikleri bu tür polisiye görevler için İsviçre'ye geldiğini belirtmekte ve olayı eleştirmektedir. Bkz. «Münir Pacha», Le Genevois, 15 Ekim 1904, «Premiere edition - Droit d'asile», Le Genevois, 15 Ekim 1904, «Incident Turco-suisse», Patrie, 17 Ekim 1904, «Ausweisungsbegehren», Der Bund, 16 Ekim 1904. Buna karşılık Salih Münir Paşa ve Cenevre Başşehbenderi Haydar Bey, Jön Türkleri suçlayarak Osmanlı yönetiminin olumlu bir tutum içinde olduğunu belirtirler ve İsviçre yönetimi için de övücü bir lisan kullanırlar. Bkz. E. T. «Choses de Turquie: «Interview avec S. E. Münir Pacha», Tribune de Geneve, 17 Ekim 1904, «Bravo, la Suisse!», Le Peuple de Geneve, 18 Ekim 1904. (150) Djevdet (Dr.), Reponse au Journal de Geneve, Imprimerie Internationale, Cenevre, 1904. Bu konuda bilgi için ayrıca bkz. «La Reponse de M. Djevdet», La Genevois, 2 Kasım 1904, «Schweiz: Ausweisung von Dr. Djewdet», Basler Zeitung, 3 Kasım 1904. Abdullah Cevdet'in komplo düzenlemekten dolayı Salih Münir Paşa, Ahmed Tevfik Paşa ve Necib Melhame'yi suçlaması için bkz. «L'Espionnage Turc en Suisse», La Suisse, 19 Ekim 1904. Bu konudaki gelişmeler için gene bkz. Ahmed Bedevî Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkilâp Hareketleri ve Millî Mücadele, İstanbul, 1959, s. 382-3.

52

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME

değil İçtihad'm sorumlusu ve editörü olduğunu belirtti (151).. Edlıem Ruhi de Osmanlı'nın Liberal Parti adına kendi sorumluluğu altında çıktığım ve Abdullah Cevdet ile Nuri Ahmed'in editör olmadıklarını ileri sürdüyse de (152) Abdullah Cevdet 23 Ekim 1904 tarihinde Cenevre Polisi tarafından sorguya çekildi (153). Olay İsviçre kamuoyunda büyük ilgi ile karşılandı. Bir kısım yayın organları olayı bir özgürlük sorunu olarak görerek İsviçre hükümeti ve Abdülhamid II yi eleştirirken (154) diğer bir kısım yayın organları da Abdullah Cevdet'in güvenilir bir kişi olmadığını belirtmekte ve kendisinin smırdışı edilmesini savundular (155). Bu arada Ermeni örgütleri de Abdullah Cevdet'in davranışlarından dolayı kendilerinin zarar gördüklerini belirterek Federal Hükümete kendisinin cezalandırılması yolunda bir dilekçe verdiler (156) ve pek (151) «La police de Muııir Pacha», Le Democrate, 18 Ekim 1904, «Münir Pacha», Le Genevois, 29 Ekim 1904. (152) «Choses de Turquie», Tribune de Geneve, 17 Ekim 1904, Krş. Edhem Ruhi, «Abdülhamid'in Aleyhimize Da'vası», Osmanlı, no. 141, 15 Teşrin-isânî 1904, s. 2: «...Sefir Münir Paşa Osmanlı'da Sultan Hamid ve emnasım ölümle tehdit eder makaleler yazıldığım ve bu makalelerden dolayı A b dullah Cevdet Bey'in İsviçre'den çıkarılmasını taleb ve iddia ediyor. Herşeyden evvel şunu söylemeğe mecburum ki doktor Abdullah Cevdet Bey'in Osmanlı gazetesiyle bir alâka-i resmiyesi yoktur. Abdullah Cevdet Bey matbaacılıkla ve bilhassa tetebbuylâ iştigâl eden bir zâtdır...». Gene krş. Edhem Ruhi, «İhtar», Osmanlı, no. 137, 12 Ağustos 1904, s. 4. (153) «Choses de Turquie», Tribune de Geneve, 24 Ekim 1904, «Geneve», Nouvelles des Cantons, 25 Ekim 1904, «Le Dr. Djewdet»,-Le Jura Bernois, 25 Ekim 1904, «Choses de Turquie», Le Genevois, 25 Ekim 1904, «Geneve», La Suisse Liberale, 25 Ekim 1904, «Choses de Turquie», Journal de Geneve, 25 Ekim 1904, «L'incident Djewdet», Le Democrate, 27 Ekim 1904. (154) Bkz. «Expulsion», Le Genevois, 15 Ekim 1904, «Choses de Turquie», Tribune de Geneve, 19 Ekim 1904, «Les expulsions politiques», Le Peuple de Geneve, 3 Kasım 1904, «Eidgenossenschaft», Berner Tagblatt, 7 Ekim 1904, «Eine Ausweisung», Tagblatt de Stadt St. Gailen, 29 Ekim 1904, «Wars blos eine Gesalligkeit», Aargauischer Anzeiger, 2 Kasım 1904, Tage-Blatt [Schaffhausenl, 2 Kasım 1904, Neue Zürcher Zeitung, 3 Kasım 1904, «Genf», Schvoeizer Freie Presse, 3 Kasım 1904, «Affaire Dr. Djewdet», Zürcher Volksblatt, 3 Kasım 1904, «Genf», National Zeitung, 30 Ekim 1904. Bu y a yın organları Abdullah Cevdet'i özellikle Teli çevirisinden dolayı övmektedirler. (155) Bu konudaki yayınlar için bkz. «Genf», Steiner Anzeiger, 2 Kasım 1904, «Schweiz», Frankfurter Zeitung, 9 Kasım 1904, «Dr. Djewdet Abdullah», Tagblatt der Landschaft Basel, 1 Kasım 1904, Wochenblatt von Plâffikon, 2 Kasım 1904. (156) «Ausweisung», Emmanthaler Blatt, 2 Kasım 1904, «L'incident Djevdet», Le Democrate, 21 Ekim 1904, «Türkische Reklamationen», Züricher Post,

D O K T O R A B D U L L A H CEVDET V E DÖNEMİ

53

çok Jön Türk grubu Abdullah Cevdet'in aslında hareketle herhangi bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürdüler (157-)'.. Bu gelişmeler Abdullah Cevdet ile Edhem Ruhi'nin kurdukları yeni Cemiyetin çok sınırlı bir çevreye hitap ettiğini göstermektedir (158). Sonuçta İsviçre yönetimi baskılara boyun eğdi ve Federal Meclis 26 Ekim 1904 tarihinde üç gün içerisinde smırdışı edileceğini Abdullah Cevdet'e bildirdi (159). Abdullah Cevdet avukatı Raisin aracılığıyla karara itiraz etti ve Konfederasyon Başkanlığına da kararın temyizi için başvurdu (160). Fakat gerek bu başvurudan gerekse Abdullah Cevdet'in 2 Kasım 1904 tarihinde gittiği Annemase'dan (161) İsviçre yöneticilerine yaptığı müracaat (162) bir sonuç vermedi, ve Abdullah Cevdet îçtihad'm yöneticiliğini Hüseyin Tosun Bey'e bırakarak (163) yaklaşık bir sene müddetle bu küçük şehirde Avrupa gazeteleriyle çeşitli

21 Ekim 1904, «Ausweisung», Basler Vorwarts, 1 Kasım 1904, «L'expulsion du docteur Djevdet», Journal de Geneve, 30 Ekim 1904, «Dr. Djewdet A b dullah», Aarguauer Tagblatt, 1 Kasım 1904. (157) «Die Ausweisung des Dr. Djewdet Abdullah», Der Bund, 30 Ekim 1904 de sözü edilen 'ciddi Jön „Türkler' büyük olasılıkla 'Terakki ve İttihad' ç e v resini kastetmektedir. (158) Avrupa'ya gelerek muhalefete katılmak isteyenler için Ahmed Rıza Bey'in grubu haricinde oluşabilecek ikinci bir alternatif olmayı 'Osmanlı* düşüncelerindeki aşırılık nedeniyle kaybetmişti. Gerçi gene de muhalefete k a tılanlar arasında geçmişteki tutumu nedeniyle Abdullah Cevdet'in küçük grubuna iltihak edenler vardı (bkz. Ali Fahri, Emel Yolunda, s. 378) ama belirttiğimiz gibi bunlar küçük bir oranı oluşturuyordu. (159) «Expulsion du Dr. Djevdet», Courrier de Geneve, 30 Ekim 1904, «L'affaire du Dr. Djevdet», Feuille d'Avis La Chaux de-Fonds, 31 Ekim 1904, E x pulsion», Tribune de Geneve, 31 Ekim. 1904, «L'expulsion du docteur D j e v det», Le Neuchâtelois, 31 Ekim 1904, «Geııf», Der Freie Ratier, 1 Kasım 1904, «Eidgenossenschaft», Lucerner Tagesanzeiger, 1 Kasım 1904, B. X X X V I I , Berne - 5 Ekim 1904/66 - Polüisches Archiv d. Ausıvdrtiges Amt Actenb. Jungtürken Türkei, 198-733/3. (160) Bu konuda basının haber ve yorumları için bkz. «Ausweisung», Schweizer Handels-Courrier, 1 Kasım 1904, Neues Winterthurer Tagblatt, 3 Kasım 1904, «Choses de Turquie», Le Genevois, 1 Kasım 1904, «Le Dr. Djewdet Recourt», La Suisse Liberale, 1 Kasım 1904, «Confederation Suisse: E x pulsion», Journal de Bex, 1 Kasım 1904, «Djevdet - bey», Confedere, 2 K a sım 1904. Bu konuda bilgi için ise B. X X X V I I I bakınız. (161) «Le Cas du Dr. Djevdet», La Suisse, 3 Kasım 1904, «L'Expulsion du Dr. Djevdet», Journal de Geneve, 4 Kasım 1904. (162) Bkz. B. X X X I X . (163) [Abdullah Cevdet], «İhtar-ı Mahsus», İçtihad, no. 4, Mart 1905, s. 1, Hadd-ı Te'dib.., s. 56/n, Abdullah Cevdet, «Hüseyin Tosun'u Gaybettik: Saltanatla Mücadele Tarihimizden Bir Sahife», îçtihat, no. 289, 15 Kânûn-isânî 1930, s. 5323 ve bkz. B. X X X X .

54

JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME

yazışmalarda bulundu (164). 'İçtihad' Hüseyin Tosun Bey'in yönetiminde ve Abdurrahman Bedirhan'm yardımıyla y a y ı n faaliyetini sürdürürken (165) 'Osmanlı'nın yayın yaşamını sürdürebilmesi olanaksız hale geldi. Bunun üzerine 8 Kânün-ievvel 1904 tarihli ve 142 numaralı son sayısıyla bu gezete yaklaşık yedi yıl süren bir faaliyetten sonra yayın yaşamına son verdi. Edhem Ruhi de Sefir Münir Paşa ile görüşerek Jön Türk hareketi hakkında bazı bilgiler vermek (166) karşılığında Bulgaristan Komiserliğinde bir görev elde etti (167) ve Cenevre'deki Jön Türk faaliyeti de tamamen sona ermiş oldu. Annemase'm koşullan nedeniyle burada siyasal muhalefeti sürdürmek mümkün olmadığı için Abdullah Cevdet önce tekrar Paris'de faaliyette bulunmayı denedi (168). Ancak buradaki Osmanlı temsücileri kendisine bu fırsatı vermedi. Bunun üzerine Abdullah Cevdet Jön Türk hareketindeki son durağı olan Mısır'a gitmeye karar verdi ve Eylül'1905 başlarında Mısır'a geldi (169). 'İçtihad'm Mısır'(164) Abdullah Djevdet, Droit d'Asile en Suisse, Imprimerie Internationale, Geneve, 1905, passim, Eleştirisi için bkz. «Droit d'Asile en Suisse», Le Radical, 19 Şubat 1905. Bu dönemde İsviçre basınının Abdullah Cevdet'in smırdışı edilmesi konusunda kendisine olumlu yaklaşımı için bkz. Guguss, no. 3, 5 Aralık 1904. (165) Server Bedii, [İlhami Safa], «Haftanâme: İçtihad'm Dördüncü Senesi», İçtihad, no. 100, 3 Nisan 1330, s. 2261. (166) BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-18 - ç/74/15, «Kızanlık Şu'besi Müdiri'ne gönderilen Paris 2 Haziran 1906 tarihli ve Doktor Nazım ~ Bahaddin imzalı ve 27 numaralı mektup. İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkezinin 1906 1907 Senelerinin Muhaberat Kopyası, İ. Belediye Kütüphanesi, Belediye Yazma, 0,30, s. 48, Edhem Ruhi, «Açık Mektub», Balkan, no. 111, 25 Kânûn-i evvel 1322, s. 1. (167) BBBA-BEO/Hariciye Giden, 187-5/43/577 - Mümtaze: 631. (168) Paris Sefaret-i Seniyesine/1448: «Avusturya ve İsviçre'de icra-yı müfasidine meydan verilmeyerek oralardan tard-ü-ihrac etdirilmiş olan Abdullah Cevdet elyevm Paris'de ekazib ve eracif neşriyle meşgul bulunduğu haber alındığından bu babda olan malumatın biletraf serian arzı emrüfermaıı buyurulmuşdur. Olbabda. 18 Temmuz 321 ve 10 Ağustos 905 Asım». Bkz. Umum Kayda Mahsus Defter, 15 Temmuz 1321, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-73/3/139/XIX. (169) «Başkitabet'e/1871. Firarilerden İbrahim Ragıb ve Hüseyin Abdullah ve Ali nâm şahıslar bu hafta postasıyla İskenderiye'ye gelib bunlar devlet-i aliyye aleyhinde neşriyat-ı hainâneye ictisar edecekleri gibi Viyana sefarethanesi tabib-i sabıkı olub Cenevre'de matbaacılık etmekde bulunan Abdullah Cevdet dahi bu günlerde matbaasıyla beraber Mısır'a geleceği cümle-i tahkikatından olduğu marûzdur. 26 Ağustos 321 Mısır Komiserlik Kâtibi Nuri». Umum Kayda Mahsus Defter, 15 Temmuz 1321, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-73/3/139/XIX, Gene bkz. BBA-BEO/MFK Gazi Ah-

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

55

daki iik sayısı da 1905 Aralığında yayınlandı (170). Bu faaliyetler içerisindeyken Osmanlı yönetimi Salih Münir Paşa'nm uzun süredir yaptığı başvurulan (171) gözönüne alarak Abdullah Cevdet'i yargılamaya karar verdi (172) ve gıyabında yapılan duruşmada Cinayet Mahkemesi, onu müebbed kalebendliğe mahkûm etti (173). Bu gelişmeye karşılık Abdullah Cevdet'in Kahire'de siyasal muhalifliğinin en düzenli dönemini yaşadığı belirtilebilir (174). Abdullah Cevdet'in bu rahatlığının en önemli nedenini hiç kuşkusuz Mısır'ın yönetimindeki özellikten dolayı İmparatorluk ^yönetiminin buradaki yayın faaliyetine karışamaması oluşturuyordu (175). Mısır'daki muhalif yayınlar yönetimin özellikle üstünde durduğu ve daha sonra Paris'e nakledilen (176) 'Şûra-yi Ümmet' haricinde, Ahmed

(170)

(171) (172) (173) (174) (175)

(176)

.

med Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5, Başkitabet'e şifre telgraf, 26 Ağustos 321. Abdullah Cevdet'in bu konudaki faaliyeti için bkz. La Redaction, «Aux Lecteurs», İçtihad, no. 9, Teşrin-ievvel 1905, s. 1, Heyet-i Tahririye, «Ka'rilerimize», İçtihad, no. 9, Teşrin-ievvel 1905, s. 129-30. B. XXXXI. B. XXXXII. Kararın metni için bkz. B. XXXXIH. K[arl] Süssheim, «Abd Allah Djewdet», EI-Supplement, s. 57. Bu konuda bilgi için bkz. 2742/9 Şubat 320, BBA-BEO/Sadaret GidenŞifre Telgrafnâme-i Sâmi, 698-28/10, BBA-BEO/MFK Gazi Ahmed Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5, 699/15 Mart 321/Makam-ı Sadarete tahrirat, 570/10 Eylül 320, Baş kitabet celilesine Şifre telgraf, 2 Ağusto^ 315, Kitabet-i Celileye, BBA-İrade-Mısır Mesâlihi, no. 1620, no. 1811, BBABEO/Mısır Hidiviyet-i Celilesinin Muharrerat Dejteri, 1032-68/4, EvrakSivas Vilâyet-i Behiyesine, 24 Ağustos 310-173/4 Teşrin-ievvel 310, Evrak-721-119 Mısır Fevkalâde Komiseri Devletlû Gazi Ahmed Muhtar Paşa Hazretlerine. Şûra-yi Ümmet'in doğurduğu endişeler için bkz. Mısır Fevkalâde Komiserliğine, 1413/25 Temmuz 1321, 1424/18 Ağustos 905, Umum Kayda Mahsus Defter, 19 Temmuz 1321, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139/73/3/139/ XIX, BBA-BEO/Hariciye Giden, 186-5/42-512/139479, 745/131829, 486/ 139231, 432/138897, 461/139126, BBA-BEO/Mısır Hidiviyet-i Celilesinin Muharrerat Defteri, 1032-68/4, 149/12 Nisan 320 Mısır Fevkalâde Komiserliğine şifre, Tevfik Bey'den - Hariciyeye, 192/23 Mayıs 1902, 230/30 Temmuz 902, Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 244. Gazetenin Paris'te çıkartılması kararı için ise bkz. «Prens Mehmed Ali Paşa ve Sezai Bey Hazerâtma» yazılan Paris 20 Temmuz 1906 tarihli, Doktor Nazım - Bahaddin imzalı ve 42 numaralı mektup. İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkezinin 1906 - 1907 Senelerinin Muhaberat Kopyası, İ. Belediye Kütüphanesi, Belediye Yazma. 0.30, s. 66-7. Osmanlı yönetiminin bu dönemde Mısır'daki Jön Türk faaliyetinden ziyade Ermeni komitelerinin burada artan çalışmalarından endişeleniyordu. Mısır'da Jön Türklerden çok maceracı kimselerin çokluğuna (bkz. Rıza Nur, Türk Tarihi, C. XI, İstanbul, Millî Matbaa, 1926-1344, s. 97) karşılık Ermeni komitecilerin burayı da bir merkez haline getirdikleri go-

56

70 JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME

Muhtar Paşa'nm da desteklediği (177) ve doğrudan siyasal muhalefet yapmamakla birlikte Yusuf Akçura, Şerafeddin Mağmumî gibi Jön Türklerin yayın kadrosunu oluşturdukları 'Türk' ve daha sonra Ahmed Kemal Bey ile Ubeydullah Efendi'nin çıkartacakları 'Doğru Söz' benzeri hiçbir sistemli fikir özelliği göstermeyen küçük gazetelerden ibaretti. 'İçtihad'm bu açıdan Mısır'daki siyasal muhalefeti canlandırdığı ve kalitesini yüselttiği belirtilebilir. Bu dönemde «İçtihad» doğrudan hiçbir Jön Türk grubunun yayın organı niteliği taşımamakla birlikte işlediği temalar ve Abdullah Cevdet dışındaki yazarların şahsiyetleri gözönüııde tutulduğunda «Adem-i Merkeziyet ve Teşebbüs-ü Şahsi» grubuna yaklaştığı görülmektedir. Zaten Abdullah Cevdet'in Mısır'da faaliyetlerine katıldığı iki örgüt faal bir üyesi olduğu «Adem-i Merkeziyet» Cemiyetinin Mısır şubesi (178) ve temelde Mısır ve Arap milliyetçiliğinin savunucusu olan Şüra-yi Osmani Cemiyeti (179) olarak karşımıza çıkmaktadır. Abdullah Cevdet'in Türkçe sekreterliğini yaptığı (180) bu ikinci örgütte görev almasının nedenini ise bu örgütün de «Adem-i Merkeziyet» konusundaki olumlu yaklaşımı oluşturuyordu (181).

(177) (178) (179)

(180) (181)

rülmektedir. Bkz. BBA-BEO/Mısır Komiserliği - Gelen, 748136/6, 1221 1253-5 Şubat 322 tahrirat, 1220-1253-12 Şubat 322, BBA-BEO/Hidiviyet-i Celile-i Mısriyenin Tahrirat Defteri, 1033-68/5, 438-269, 26 Ağustos 322, 439-270 30 Ağustos 322 (MF. Komiserliğine), 124/85, 25 Nisan 323 (Mısır Hidiviyet-i Celilesi Cânib-i Âlisine), Umum Kayda Mahsus Defter, 19 Temmuz 321, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139/73/3/139/XIX," 1673/12 Ağustos 321 MFK. Kitabetine. BBA-BEO/MFK Gazi Ahmed Muhtar Paşa'dan Vürûd Eden, 747-36/5448/16 Kânûn-isânî 319 - Başkitabet-i Celileye tahrirat. KCarl] Süssheim, a.g.m., s. 57. Abdullah Cevdet'in bu cemiyet hakkında olumlu düşünceleri için bkz. Afbdullah] CCevdet], «Şûra-yi Osmani Cemiyeti ve Gazetesi», İçtihad, no. 3, [İkinci Sene], Teşrin-isânî 1906, s. 262-3. Cemiyetin yayın organında kendisinin «... müteaddid asâr-ı manzûme ve kalemiye neticesiyle üdebâ-yı Osmaniye arasında bir mevki'-i mümtaz almış olan Doktor Abdullah Cevdet Bey biraderimiz...» şeklinde tanıtılmasına bakılırsa olumlu görüşler karşılıklıdır. Bkz. «Matbuat-ı Cedide: Kahriyat», Şûra-yi Osmani, no. 30, 15 Nisan 1908, s. 5. Buna karşılık gazete (5zellikle Terakki ve İttihad aleyhtarı bir siyaset izlemektedir. Bkz. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18369. Sylvia G. Haim, [Editör], Arab Nationalism: An Anthology, London, 1976, s. 24. Bu cemiyetin kadrosunun büyük çoğunluğu 1912 sonlarında Mısır'da kurulan 'Osmanlı Adem-i Merkeziyet' cemiyetinin de kadrosunu. oluşturacaktır. Bkz. George Antonius, The Arab Awakening: The Story of Arab National Movements, New York 1965, s. 109 ve s. 109/n. 2. Abdullah Cevdet'i cemiyete ilgi duymaya yönelten İmparatorluk içinde özellikle müslüman unsurların adem-i merkeziyet ile bir ittihad oluşturabilecekleri y o -

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

57

Ancak bu faaliyetlerine karşılık Abdullah Cevdet, Jön Türk hareketi içinde eylem açısından önemli rollere tekrar geçmedi. 'İçtihad'da özellikle Balkanlara yapılan dağıtım sonucu (182) bu bölgelerde büyük ilgi uyandırmasına karşm İçtihad'da diğer Jön Türk yayın organlarında görülen ihtilâlci temalara çok az oranda rastlamak mümkündür. Mısır'da bulunduğu yıllarda Abdullah Cevdet'in eylem alanındaki tek faaliyeti üyesi olduğu «Adem-i Merkeziyet ve Teşebbüs-ü Şahsî» cemiyetinin girişimiyle Erzurum'da başlayan yerel ayaklanma hareketinin (183) halkı isyana çağıran beyannamelerini (184) lunda cemiyetin olumlu tavrıdır. Osmanlı yöneticileri de cemiyetin bu türlü bir birlik oluşturabileceğinden endişelenmişlerdir. Bkz. BBA-BEO /Hidiviyet-i Celile-i Mısriyenin Tahrirat Defteri, 1033-68/5, 11071403/5, 29 K â nûn-isânî 322 - Mısır Hidiviyet-i Celilesi cânib-i âlisine, MFK'ne şifre, BBA-îrade-Mısır Mesâlihi, no. 1859 (Belgelerde cemiyetten 'Osmanlı cemiyet-i İttihadiyesi' şeklinde bahsedilmektedir). (182) BBA-BEO/Mısır Hülâsa CDefteri], 1042-68/14, 254-98/118-3 Haziran 323, BBA-BEO/Mısır Hidiviyet-i Celilesinin Tezakir Defteri, 1037-67/9-118/ 1249-10 Temmuz 1323, Adliye Nezaret-i Celile-i Âlisine. Ayrıca bkz. T e v fik Fuat, «Feu le Dr. Abdullah Djevdet», Les Annales de Turquie, no. 33, Şubat 1933, s. 8. Buradaki bilgiler yazara ölümünden önce Abdullah Cevdet tarafından verilmiştir. Balkanlarda yayınlanan yayın organlarının A b dullah Cevdet ve «İçtihad»a olumlu yaklaşımları için ise bkz. «İçtihad-Tuna», Tuna, no. 267, 24 Temmuz 1322 - 16 Cemaziy'ülâhîr 1324, s. 3. (183) Erzurum'daki olaylar hayvanlar üzerine konan vergiler üzerine halkııı tepkisi şeklinde başladı. (Bkz. Sir N.O'Conor'dan - Sir Edward Grey'e 25 Mart 1907/190-45/10468 PRO/F.O. 424-212, Gene bkz. Nedim Ulusalkul, İstibdad Aleyhinde Türk Ulusunun İlk Hareketi: Erzurum İhtilâli ve Siyasal Bilgiler Okulu Ailesinin Türk Ulusu Namına İstibdad Aleyhinde İlk İdarî Fedakârlığı, Ankara, 1937, s. 10-11). Ancak olay Adem-i Merkeziyet cemiyetinin bu bölgeye gönderdiği Hüseyin Tosun Bey'in (bkz. Ali Haydar Mithat. «Mithat Paşa'nm Oğlunun Hatıraları», Tan, 9 Ocak 1938) karışmasıyla siyasal bir boyut kazandı. Nitekim İngiliz belgeleri olaylarda halkın «ihtilâlci örgüt»ün emirlerini uyguladığını ve bu alanda Jhtilâlci yayınların etkili olduğunu belirtmektedirler (bkz. Konsolos Shipley'den Sir N.O'Conor'a, 5 Mart 1907/10-40, s. 47. PRO/F.O. 424-212, Sir N.O'Conor'dan - Sir Edward Grey'e, 3 Mart 1907-141/36-7890, s. 45, PRO/F.O. 424-212, Sir N.O'Conor'dan - Sir Edward Grey'e, 18 Mart 1907, 40/169-9600. PRO/F.O. 424-212, Sir N.O'Conor'dan - Sir Edward Grey'e, 15 Şubat 1907, 35/5 - Confidential, s. 44, PRO/F.O., 424-212. Osmanlı yöneticileri ise «İslâm ahalinin komiteler teşkili ve neşriyat muzirra ile kışkırtılmasından söz etmektedirler. Bkz. Asım Bey'e, 2862/25 Şubat 322, Umum Kayda Mahsus Defter, 18 Teşrin-ievvel 322, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139/77/139/ X I X ) . Terakki ve İttihad ise olayı ikinci ağızdan anlatmaktadır. (Bkz. «Hamiyetperver Efendim» hitaplı Nazım - Bahaddin imzalı 394 numaralı tarihsiz mektup. İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkezinin 1906-1907 Senelerinin Muhaberat Kopyası, İ. Belediye Kütüphanesi, Belediye Yazma. O. 30. Aynı olayın Sabahaddin Bey taraftarlarınca anlatımı için bkz.: «Teh-

58

72 JÖN TÜRK HAREKETİ SİYASAL ÖRGÜTLENME

hazırlamak oldu. Bu faaliyeti dışında Abdullah Cevdet'in Tçtihad'da ve Şûra-yi .Osmanî cemiyeti üyesi bir grup arkadaşıyla çıkartmaya başladığı 'Mirat-el Ûlum' dergisinde başta Gustave Le Bon olmak üzere Avrupa düşünürlerinden çeviriler yaptığını, edebî yazılar yayınladığını (185) ve bu çalışmalarını yaparken ilerde geniş olarak üzerinde duracağımız gibi temel olarak halkın kültür seviyesini yükseltmeyi amaçladığını görüyoruz. Nitekim Abdullah Cevdet'in, Mısır'da bulunduğu sırada gerçekleştirilen en önemli Jön Türk faaliyetlerinden birisi olan «1907 Kongresine» davet edilmeyişi kendisinin eylem açısından hareket içinde nasıl bir noktada bulunduğunu göstermektedir. 1907 yılında Paris'de gerçekleştirilen bu kongre çeşitli Jön Türk ve azınlık milliyetçisi örgütler arasında zahiri ve yüzeysel bir birlik sağladı (186). Bunun yanında bir süredir Terakki ve İttihad Cemiyetinde görülen ih-

şir-i Azîm», Terakkino. y,t.y, s. 1). Ayrıca Sabahaddin Bey grubunun yurt içine sokulması yasaklanmış olan Terakki'yi (bkz. BBA-Y/Sadaret Hususî Maruzat, 19 C 1325/no. 1182) sokabildikleri İmparatorluk bölgelerinde - Kastamonu gibi - yerel isyan hareketlerinin başlaması bu eylemin bu cemiyet tarafından yapıldığını desteklemektedir. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi-İdarî. 198. Bu hareketlerde temel -nedenin Rusya'daki 1905 olayları olduğunu savunan ve Jön Türklerin her hareketinde bu konudaki olmayan etkileri bulmaya çalışan (Y.A. Petrosyan, Sovyet Gözüyle Jön Türkler, Ankara, 1974, s. 240) kimselerin görüşleri ise objektif değildir ve hatalıdır. Bu konuda böyle bir etki görülmediği bizzat Jön Türklerce de belirtilmektedir. Bkz. Halil Hâlid, «A Pacific Revolution in Turkey», The Orient Review, C. I, no. 1, Ocak 1908,' s. 22-3. (184) .Harputlu Bir Türk [Abdullah Cevdet] «Erzurumluların, Serdengeçdi Türküsü», Türk Yurdu, C. I, 1327-1328, s. 122-3, ACbdullah] CTevdet], «Erzurumluların Serdengeçdi Türküsü: Erzurum Kıyamının Ruhu Hüseyin Tosun Kardaşa», îçtihad, no. 42, 1 Mart 328, s. 1026-7. Bu konuda yapılan bir çalışma için bkz. Önder Göçgün, «Abdullah Cevdet'in Bir Eseri: Erzurumluların Serdengeçti Türküsü veya Vatan Neşidesi», Türk Edebiyatı, no. 62, Aralık 1978, s. 18-20. (185) Gustave Le Bon, «Ruh-ül-Akvam» Tercüme: Abdullah Cevdet, M. Daubresse, «Tıb: Musikoteropya İle Tedavi», Tercüme: Abdullah Cevdet, A b dullah Cevdet, «Edebiyat: Namık Kemal», Mir'at el-ûlum, no.. 3, Mart 1907, s. 25-33, 34-41, 37 v.d. Dergi konusunda bkz. «Une Revue Turque au Caire». La Revue du Monde Musulman, Vol. II, no. VIII, Haziran-Temmuz 1907, s. 581. (186) Kongre ve kararları için bkz. Türk İnküâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82 18437 ve 18435, «Muvaffakiyetle Neticelendiğini Tebşir Etdiğimiz Osmanlı Muhalifin Fırkaları Kongresinin Beyannâmesi, Terakki, no. 18, [1908], s. 1-4, «Les Congres», Mechveret Supplement Français, no. 195, 1 Ocak 1908, S. 153-7.

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ 73

59

tilâlcilik eğilimleri daha belirgin bir durum aldı (187). Bu olgu ise Terakki ve İttihad Cemiyetinde yönetimin gerçekte, Ahmed Rıza Bey gibi entellektüeller yerine Bahaddin Şakir, Nazım gibi komitecilik eğilimli kimselerle, 1906 yılında 'Osmanlı Hürriyet Cemiyeti' ile yapılan birleşmenin sonucu Makedonya'da görevli ordu mensuplarına geçmesinden sonra daha açık bir hale gelmiştir. Abdullah Cevdet'in üyesi olduğunu gördüğümüz «Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti» ise bazı girişimleri dışında entellektüel faaliyetlerle fazla uğraşan bir örgüt izlenimini vermektedir. Daha sonra bu örgütü oluşturan ve 'Osmanlı Hürriyetperverân Cemiyeti' adı altında örgütlendiklerini gördüğümüz bu kimselerin Recep Paşa aracılığıyla giriştikleri darbe teşebbüsüne (188) bu örgütle olan yakın ilişkisine rağmen Abdullah Cevdet'in katılmayışı kendisinin temel olarak kültürel faaliyetlere yöneldiğinin diğer bir göstergesidir. Açıklanması güç olan tek husus Abdullah Cevdet'in bunun yanında bir süre 'anarşizm'e nasıl ilgi duyduğudur ki, bu husus üzerinde ileride geniş olarak durulacaktır. Abdullah Cevdet, Meşrutiyetin yeniden ilânına kadar Mısır'da belirttiğimiz faaliyetlerle meşgul oldu ve 1908 Temmuzundan sonra sonra da uzun bir süre Jön Türk hareketi sırasında Terakki ve İttihad liderleriyle olan sürtüşmelerinden çekindiğinden ülkeye dönmedi. Gerçekten de özellikle Terakki ve İttihad Cemiyeti ve kendi küçük çevresi dışındaki Jön Türklerin büyük çoğunluğu Abdullah Cevdet'i hareketin dışında bir kimse olarak kabul ediyorlardı. Nitekim, Meşrutiyetten sonra Mısır'daki Jön Türk yaşamını anlatan bir piyeste, Abdullah Cevdet'in gerçek dışı olarak, komitenin matbaasını gaspeden ve hareketi baltalayan bir .kişi olarak anlatılması (189) kendisine bu çevrelerce duyulan kızgınlığı göstermektedir. Sonuçta Abdullah Cevdet aktif bir üye olarak başladığı Jön Türklük yaşamını bir düşünce üreticisi ve kültür birikimi uğraşıcısı olarak bitirmiştir ki bu da kendisini siyasal muhalefete atıldığı arkadaşlarından ayıran en önemli özelliktir.

(187) Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, C. İT, Kısım: IV, Ankara, 1952, s. 142-4. (188) Bu konuda bkz. Politisches Archiv d. Auswartiges Amt - Acten: b./Jungtürken Türkei: 198-733/3, Bulgaristan .111 /14 Haziran 1902, [İsmail Kemal], The Memoirs of ismail Kemal Bey, s. 308-19. (189) Bekir Fahri, Jönler: Mısır'da, Matbaa ve Kütüphane-i Cihan, İstanbul, 1326[7?], passim. Piyesteki Arif Cemil, Abdullah Cevdet'i temsil etmektedir.

BELGELER - AÇIKLAMALAR B. I. Abdullah Cevdet, İbrahim Temo ve Haydarpaşa Haştahanesi, Eczacı Mülâzımlarından Mustafa Efendi'nin önderliğinde otuz yedi kişi «Cemiyet-i İttihadiye-i İslâmiye» adıyla bir cemiyet kurmak ve çeşitli yerlere afişler yapıştırıp (Ermeni hareketini protesto eden İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin bu ilk açık beyannamesi için bkz. İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Cemiyetinin., s. 48-9. Ayrıca bilgi için bkz. Çevri [Mehmed Reşidi, İnkilâb Niçin ve Nasıl Oldu, s. 30-1). Meşveret ve Ahmed Rıza'nm eserlerini dağıtmak suçlarından (Meşveret'in yurt içine sokularak dağıtılması için bkz. BBA-İrade-Hususî Safer 1313/no. 18-422, BBA-BEO/Zaptiye Giden, 663-21/14, 234/76104, BBA-BEO/Hususî İrade-i Seniye, 377-8/100, 464-5029) tutuklanırlar, İbrahim Temo ve iki kişi tutuklanmadan kaçmayı başarırlar. Bu konuyla ilgili raporda İbrahim Temo ve Abdullah Cevdet'in faaliyetleri hakkında şu bilgiler verilmektedir: Haydarpaşa Hastahanesi Etibbasmdan olub Altıncı Orduyu Hümayûna Memur Edilmiş Olan Arnavud Yüzbaşı İbrahim Edhem Murad Efendi: Mümaileyh. mukaddema efkâr-ı müfsidetkârâne eshabmdan olduğu Mekteb-i Tıbbiye-i Şahanece anlaşılarak taht-ı tevkife alındığı bu kerre de «Cemiyet-i İttihadiye-i İslâmiye» namıyla bir cemiyet-i mel'anetkârâne teşkil ve mekteb-i mezkûr şakirdammn firarda ve Paris'de bulunanlarla muhabere ederek efkâr-ı umumıye-i islâmiyeyi hükümet-i seniye aleyhine tahrik ve tehyic maksad-ı mel'anetkârânesiyle Paris'den birtakım evrak-ı muzirre bilcelb ve öteye bireyi tevzi' etdiği gibi zokaklara atılan ve bazı mahallere talik edilen muzir ilannâmelerden, Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne talebesinden Nazmi ve Paris'deki Ahmed Rıza tarafından tab' olunan lâyiha unvanlı risale-i hainane ile cemiyet-i mezkûrenin talimatını mekteb-i mezkûr idarî ve dahiliye zabitanmdan Haydar Efendilere ita eylediği anlaşılmış ve İbrahim Edhem Efendi'nin me'mur olduğu altıncı orduya gitmeyib savuşmuş olması ifadât-ı vakıanın sıhhatine müeyyed bulunmuşdur.

62

BELGELER - AÇIKÎLAMALAR

Haydarpaşa Hastahanesi Etibbasmdan Yüzbaşı Abdullah Cevdet Efendi: Mümaileyhin efkâr-ı hainane erbabından olduğu Mekteb-i Tıbbiye-i Şahanece anlaşılarak mukaddema tevkif edilmiş ve bu defa teşkil eden «Cemiyet-i İttihad-ı îslâmiye»ye dahil olduğu Beyoğlu muhakemesi zabıt ketebesinden Muharrem Efendi'nin ifadesinden anlaşılmışdır... bkz. BBA-Yıldız Perâkende, C. 1317/no. 955 - II. Bunun sonucunda Abdullah Cevdet, Hüseyin Tosun gibi kimselerin yer aldığı grup Trablusgarb'a diğerleri ise başkaca Anadolu vilâyat-ı şahanesine Cbkz. BBA-BEO/Harbiye Giden, 250-6/64-1579/ 55364-53871) sürüldüler. B. II. Abdullah Cevdet'in Trablusgarb'dan kaçışı nedeniyle kendisi hakkında uygulanan askerî mahkeme ve kararları şöyledir: Makam-ı Seraskerî Muhakemat Dairesi 11 -150 Trablusgarb fırka-i askeriyesi kumandanlığından varid olub Muhakemat dairesine havale buyurulan telgrafnâmede efkâr-ı sakimesine mebni Meclis-i Has Vükelâ kararıyla akdemce teb'iden Trablusgarb'a i'zam olunub oraca da fırkadaki zabitan ve efrad-ı şahaneyi efkâr-ı fasidesiyle tesmim etmekde olduğu cihetle şerefsâdır olan irade-i seniye-i cenab-ı padişâhî mentuk-u münifine tevfikan mahallî divan-ı lıarbince taht-ı muhakemeye alınmış ve netice-i muhakemede beraat kazanması üzerine biliştizan tahliye-i sebili maklün-i müsaade-i hazret-i cihandarî buyurulmuş olan tabib yüzbaşılardan Abdullah Cevdet Efendi'nin çend günden beri gaybubet edüb icrayı taharriyata devam olunmakda olduğu beyan olunması üzerine mümaileyhin Dersaadet'e gelecek vapurlarda dahi taharri olunması lüzûmu Merkez Kumandanlığına da tebliğ ve izbar olunmuşdu. Bu kerre fırka-i mezkûre kumandanlığından mevrud 9 Ağustos 313 tarihli tahrirat ve melfufu olan (Depeche Tunisienne) gazetesinin bir fıkrasının tercümesi mealine nazaran tabib-i mümaileyhin Tunus dahilinde Mehdiye şehrine firar eylediği anlaşılmış ve bu misillû bilâ izin memalik-i Osmaniye hududunu tecavüz eden ümera ve zabitamn vakt-i hazerde sülük-u askeriyeden tard ile beraber üç mahdan altı maha kadar habsolunması askerî ceza kanunâme-i hümâyûnunun yüz otuz ikinci maddesi ahkâmından bulunmuş olduğundan memalik-i şahanede fima'bad tababet edememek içün ele geçdiği vakit yedinden diploması alınmak ve madde-i mebhuse mucibince altı mah habs cezası icra olunmak üzere mümaileyhin ceride-i askeriyece olan kaydının şimdiden bilterkin tardı hususunun

DOKTOR ABDÜLLÂH GSVÖST VE DONEMİ

63

atabe-i mealâ hazret-i hilâfetpenahîye arz ile istizanı, babında emr-ü ferman hazret-i men-leh-ül emründür. 21 Rebiy'ülevvel 315/7 Eylül 313. Daire-i Mezkûrda Daire-i Mezkûrda Me'mur Ferik Hüseyin Reis-i Sânîsi Ferik Mustafa Bin Gıyasi Paşa Namizacdır Hasan Hüsni Daire-i Mezkûrda Me'mur Ferik Esseyid Mehmed Cevad

Muhakemat Deiresi Reisi: Münhal

bkz. BBA-Yıldız Muhtelif Marûzat, 5 Ca 1315/no. 586-3074 - II. Makam-ı Seraskeriye Mektubî Kalemi Atufetlû Efendim hazretleri, Trablusgarb fırka-i askeriyesi kumandanlığından mevrud telgrafnâmede efkâr-ı sakimesine mebni Meclis-i Mahsus kararıyla mukaddeme Trablusgarb'a î'zam olunub oraca da fırkadaki zabitan ve efrâd-ı şahaneyi, efkâr-ı fasidesiyle tesmim etmekde olduğu cihetle şerefsâdır olan irade-i seniye-i cenab-ı cihanbanî mentuk-u münifine tevfikan mahallî divan-ı harbce taht-ı muhakemeye alınmış ve netice-i muhakemede beraat kazanması üzerine bilistizan tahliye-i sebili makrûn-i müsaade-i seniye-i hazret-i cihandarî buyurulmuş olan tabib yüzbaşılardan Abdullah Cevdet Efendi'nin çend günden beri gaybubet edüb icra-yı taharriyata devam olunması üzerine mumaileyhin Dersaadet'e gelecek vapurlarda dahi taharri edilmesi lüzûmu Merkez Kumandanlığına tebliğ ve izbar olurimuşdu. Bu kerre f'ırka-i mezkûre kumandanlığından mevrud 9 Ağustos 313 tarihli tahrirat ve melfufu olan (Depeche Tunisienne) gazetesinin bir fıkrasının tercümelerine nazaran tabib-i mümaileyhin Tunus dahilinde Mehdiye şehrine firar eylediği anlaşılmış ve bu misillû bilâ izin memalik-i Osmaniye hududunu tecavüz eden ümera ve zabitanm vakt-i hazerde sülûk-u askeriyeden tard ile beraber üç mahdan altı maha kadar habs olunması askerî ceza kanunnâme-i hümâyûnunun yüz otuz ikinci maddesi ahkâmından bulunmuş olduğundan memalik-i şahanede fima'bad tababet edememek içün ele geçtiği vakit yedinden diploması alınmak ve madde-i mebhuse mucibince altı mah habs cezası icra olunmak üzere mümaileyhin ceride-i askeriyece olan kaydının şimdiden bilterkin tardı istizanına dair muhakemat dairesinden terkim olunan mazbata leffen takdim kılınmış olmağla olbabda emr-ü irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenahî her ne merkezde şerefsünûh ve sudûr buyurulur ise mentuk~u münifi infaz oluna-

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

cağı beyanıyla istizana ibtidar kılındı. Olbabda emr-ü irade efendim hazretlerinindir. 5 Cemaziy'ülevvel 1315/20 Eylül 313 Serasker Rıza bkz. BBA-Yıldız Muhtelif Marûzat, 5 Ca 1315/no. 586-3074 -1. B. III. Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti, devlet-i muazzamanm elçilerine ve İstanbul'daki Adliye Nazırına gönderdikleri bir yazıyla bu durumu belirttiler: Sayın Elçi, Ağustos aynı içinde Sultan, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyetı ne başlarında itimat ettiği şahıslardan biri olan Ahmed Celâleddin Paşa olan hususî vazifeli bir komisyonu göndererek büyük bir azametle Müslümanları olduğu kadar Hıristiyanları da kapsayacak bir genel af başta olmak üzere genel reformları uygulayacağına söz vermişti. Sultan'm, makyavelist amaçlarını bildiğimiz ve bu yolda binlerce tecrübe geçirdiğimiz için bu güzel vaatlere hiçbir zaman inanmadık. Ayrıca Sultan'm gururunu da kırmak istemedik, ona son bir kez samimiyetimizin delilini gösterdik ve bizi aldatmasına göz yumduk. Hattâ içimizden bazıları onu cesaretlendirmeyi ümit ederek İstanbul'a geri bile döndü. Fakat Sultan eskiden olduğu gibi verdiği vaatlerin hiç birisinden söz etmiyordu. Genel bir af ilân edeceği yerde birçok saygıdeğer kişiyi Jön Türklere iltihak ettikleri gerekçesiyle, sürdü, hapsettirdi ve istediği şeküde mahkûm etti. Reformlar yerine saygıdeğer olmayan bir rolü seçerek Cemiyetimize karşı içte ve dışta gözden düşürmek amacıyla kötü suçlamalarda bulundu. Bunu resmen bizim ortadan kalktığımızı ve Jön Türklerin, Avrupa'da birkaç hırslı kişi tarafından yayılan bir söylentiden ibaret olduğunu söylemeye karar vardırdı. Ve bu partiyi hırslı kişileri zengin ederek boğmaya muvaffak olduğunu açıkladı. Bu kez komite Sultan'm millî iradeye yalnızca güçden boyun eğeceğine inanmış olarak ve arabuluculuk amacını güden her aracın geçersiz olduğunu anlayarak bir gün zavallı ülkemizde asri terakkiye uygun düzenlerin kurulmasını sağlamak için sıkı bir kampanya ve hırslı bir mücadele sürdürmeye karar vermiştir. Ayrıca düvel-i muazzamanm nazarlarına her fırsatta, Osmanlı İmparatorluğu Kanun-u Esasî'sinin, böyle sınırsız ve kötü bir gücün bütün Türkiye'de gerek Müslüman ve gerekse Hristiyanlarm mahvına sebeb olmasını önlemek için en geçerli ilâç olarak düşündüğümüzü de defaten bildireceğiz. Devlet-i muazzama eğer din ve ırk farkı gözetmeksizin tüm Osmanlı halkını ilgilendiren bu reformları çabuklaştırmak için ellerinden geleni yaparlarsa yalnız biz Osmanlılara değil bütün insan-

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

79

lığa ve umumî barışın korunmasına da büyük bir hizmette bulunmuş olacaklardır. Sayın Elçi, yüksek saygılarımızın kabûlünü dileriz, bkz. 98/139 29 Ocak 1898 - vom Genf-28 Ocak 1898/no. 88. Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'248. Gene bkz. «Lettre adressee â LL. EE. Ministres et Ambassadeurs des Grandes Puissances,» Osmanlı Supplement Français, No. 3,5 Şubat 1898, s. 1. Görüldüğü gibi, 'Osmanlı'nın çıkışma Murad Bey'in yaptığı anlaşmanın olumlu katkıları olmuştu. Bunu bir ölçüde 'Osmanlı' gazetesi yöneticileri de kabul ediyorlardı. (Bkz. «Avant-Propos,» Osmanlı Supplement Français, No. 1,5 Aralık 1897, s. 1-2.). Ayrıca Abdullah Cevdet'in sert eleştirilerine karşılık kendisinin Ahmed Celâleddin Paşa'dan üç ay daha susmasına karşılık reformların yapılmasını istemesinden ve Cenevre'deki Jön Türklerin tutumundan Murad Bey'in, Abdullah Cevdet ve diğerlerine bu konuda yaptığı tavsiyelerin etkili olduğu anlaşılıyor, bkz. Mehmed Murad, Mücahede-i Millîye, s v 297. Murad Bey'in anlaşmasının yaptığı katkılar için ayrıca bkz. [Edmond Lardy], «Un Agent Turc â Geneve,» Journal de< Geneve, 20 Mart 1898. B. IV Paris Sefaret-i Seniyesinden 139 Bundan iki buçuk ay evvel bir ariza-i hususiye ile bertafsil atabe-i ûlya-i cenab-ı hilâfetpenâhiye arz ve ihbar etdiğim veçhile işte Jön Türki hazelesi Alımed Paşa hazretlerine satdıkları cüz'i değerli bir kıymetsiz hurufat ve bazı ehemmiyetsiz resail ve evrak mukabilinde aldıkları paraya sonradan kendilerine gönderilen dolgun maaşatdan bir mikdar şey daha zammederek kırk şu kadar bin frank raddesine iblâğ ile bir sandık etdikleri ve merkuminden pek çoğu şimdi İsviçre memleketinde Cenevre şehrinde birleşerek işbu sermaye ile Osmanlı namıyla Türkçe ve Fransızca mel'anetkârâne bir gazete neşrine başladıkları ve ba'dema kendilerine maaş verildikçe birer mikdanm mezkûr sandıka terk edecekleri istihbar kılınmışdır. Binaenaleyh Ahmed Paşa'mn bu haşeratı birer ikişer memalik-i şâhâneye celb etmesi ve her halde her ne nâm ve suretle olursa olsun ellerine fazla para geçirememeleri esbabını istihsal eylemesi münasib olacağı marûzdur. 25 Teşrin-isânî 313-7 Kânûn-ievvel f 18197 Münir Paris Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 14 TS 312-26 TS [183 96, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141/XII - 2.

BELGELER - AÇIKLÂMALAR

B. V; Abduİlaİı Cevdet ve Cenevre grubunun ileri gelenleri Abdülhamid ile yaptıkları anlaşma karşılığında ömür boyu on iki lira maaş almaya başladılar. Bu maaş kendilerine muhtacin maaşı olarak veriliyordu. (bkz. BBA-Yıldız Perakende, 9 C 1317/no. 1026). Bunun yaııısıra Cenevre ve Paris grubundaki diğer Jön Türklere de belli bir miktar para bağlanmıştı: Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Başkitabet Dairesi 4151 Avrupa'da bulunan talebeden Sükûti ve Cevdet ve Hilmi Efendilere Credit Lyonne Bankasınca muntazaman tesviye olunmak üzere bakayd-ü hayat şehrî on ikişer lira maaş tahsisi ile Paris Sefaret-i Seniyesine de malûmat itası şerefsûdur buyurulan irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenahî iktiza-yı celilinden olmağla olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 2 Rebiy'ülâhîr 316-8 Ağustos 314. Serkâtib-i. Hezret-i Şehriyârî Tahsin bkz. BBA-İrade-Hususî, Rebiy'ülâhîr 316/no. 24-372, Gene bkz. BBABEO/Hariciye Gelen, 158-5/41-1944, BB A-BEO/Hariciye Gelen-Giden, 378-797-1928/88433-76037, BB A-BEO /Hususî İrade-i Seniye, .378-8/101, 372-4151/88428, BBA-BEO/Hariciye Gelen-Giden, 415-1974/89124, BBABEO/Hariciye Gelen-Giden, 415-89236-89124, BBA-BEO/Husıısî İrade-i Seniye, 378-8/101, 425-4848, BBA-BEO/Hariciye Gelen, 158-5/41, 1563/91033-90054, BB A-BEO/Hariciye Gelen Giden, 378-2140/89054, BBA-BEO/Hariciye Gelen Giden, 415/88945-76033, BBA-BEO/Hariciye Gelen Giden, 415-903/89236-89124, BBA-BEO/Hariciye Gelen Giden, 378-2062/88799, BB A-BEO/Hariciye Gelen Giden, 415-2155/8912483694-88951, BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41/1023/90054, BBABEO/Hariciye Giden, 185/5/41, 928/89396, BBA-BEO/Hariciye GelenGiden, 415/88641-89665-91650-83597-91615, BBA-BEO/Hariciye Gelen - Giden, 378/76033-87033-86673-90903-91387-90984-88428-89462-8894587571-83788-83723-83579-83395-80332-80338-78487-89859-88487. Abdullah Cevdet, İshak Sükûti ve Tunalı Hilmi'ye verilecek maaşlar konusunda bazı aksaklıklar olduysa da (bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 12 R 1316/no. 635-1, II,) kısa bir süre sonra bu maaşları almaya başlayarak 'Osmanlı' gazetesinin finansman sorununu çözümlediler. Abdullah Cevdet'in 6 Eylül 1898 - 5 Nisan 1899 arasında aldığı '1500' franklık maaşın bordrosu için ise bkz. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 287. Ancak yapılan bu anlaşmaya karşılık 'Osmanlı' yine Abdullah

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMI

67

Cevdet ve arkadaşlarının yönetiminde yayınma devam ediyordu: Bu Dahi [Paris Sefaret-i Seniyesindenl -21. Cenevre'de bulunanlardan Cevdet ve Sükûti ve Hilmi'ye cidden terk-i neşriyat etmeleri şartıyla arz-ı âcizânem üzerine geçen sene malûm-ül-mikdar maaş tahsis olunmuş ise de Sükûtiyle, Hilminin istedikleri me'muriyetlere tayinleri ve Cenevre'den infikâkleri keyfiyeti tehir edüb sonradan bazı teminat üzerine mutalib-i zaide dermeyanıyla neşriyatdan sarf-ı nazar etmediklerinden kendilerine tahsis kılman maaşları verdirmemişdim. Yalnız Cevdet Paris'e gelerek terk-i neşriyat etdiğinden bir kaç ay maaş verilmiş ise de yine teşvikât eseri olarak aldığı maaşdan Cenevre'ye iane göndermeğe başladığını tahkik etdiğimden geçen Mayısda- derhal maaşını kamilen kesmiş ve keyfiyeti de Mayıs tarihinde atabe-i ûlya-i cenab-ı mülûkâneye arz eylemişdim. Andan beri ma'rifet-i âcizânemle bir şey verilmemişdir. Cevdet'den ma'ada maaş veya nâm-ı diğerle para alıb da Cenevre'ye muavenetde bulunanlardan Lâhey kâtibi Reşid'e kendi gibi erazil ve ayyaşinden Şehbender Faik'e de maaş veya suret-i aharla bir şey verilmemesini ve çünkü bunların Cenevre'ye ianede bulunduklarını dahi ö sıralarda bildirmişdim. Arz-ı âcizâneme ehemmiyet verilmedi. İktidarım ta'alluk etse Cevdet'e yapdığım gibi anların maaşatmr da kat' edeceğimde şübhe yoğidi. Yalnız merkumân Sükûti ve Hilmi ve Cevdet'in yine sahte nâmla me'muriyet kabul etmeyeceklerini beyanla geçende Ahmed Paşa Hazretlerini iğfal ederek yine para aldıkları ve bu para ile gazetelerine yeniden sermaye tedarik etdiklerini yine kendi tarafdarlarına söylüyorlar. Paris'de bulunub da maaş alanlara gelince yirmi beş kişidir 31 Teşrin-i evvel 315 -12 Teşrin-isânî [18] 99. Münir. bkz. Paris Sefaretiyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 2 Ağ. 315 -15 Ağ. [18]99-BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141/XII/42-3. Dikkatten kaçmayacak bir nokta 1898 den itibaren Cenevre grubunun tekrar önem kazanmasıdır. Bu grubun sayısal toplamı elli civarındaydı. (bkz. E. T, «Une interview,» Tribune de Geneve, 16 Mart 1898.) Paris Sefaret-i Seniyesine - 46, Tarik-i sadakat ve itaata girerek terk-i neşriyat-ı meranetkâri edecekleri evvel ve ahir arz ve iş'ar buyurulan Sükûti ve Cevdet ve Hilmi ve refiklerinin gösterilen, memuriyetlere tayinleri ve müterakim maaşlarının tesviyesi ve matbaa alât ve edevatı esmanmm itası gibi icraatı beyan olunan hususat kâffeten yapılmış ve yalnız üç kişiye kayd-ı hayat suretiyle verilecek maaşın öyle Credit Lyonnes Bankasının teminatına ta'alluku gibi haysiyet-i devlet ile kabil-i tev-

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

fik olmayan muamele kabul olunamayacağından bunun yerine alelusul hazine-i maliyeden kayd-ı hayat maaş tahsin olunduğuna dair ber'at verilmekle beraber kendileri Avrupa'da bulundukça maaşlarının her ay banka vasıtasıyla tesviye edilmesi mukarrer bulunmuş olduğu tebliğ edilmişdir. Şimdi işin katiyen ve kamilen bitmiş ve kendilerinden sadakatdan ayrılmayacaklarına ve neşriyat-ı müfsicletkârânede bilvasıta ve bizzat bulunmayacaklarına dair taahhüdat ve teminatı havi senet ahz ve irsali ile matbuat, alât ve edevatı gönderilerek neşriyat tatil edilmiş olduğu haberine intizardan başka birşey kalmamış olub fakat en sonra Osmanlı nâmmdaki varakpâre-i mel'anetkârânenin Rebiy'ülâhîr 316 tarihinde basılmış nüshası geldiği gibi bu günlerde diğer bir nüshasının tab' edilmek üzere idüğü istihbar kılınmış olduğuna ve bu ise merkumların halâ tarik-i müfsidatda sebat eylemekte olduklarını gösterib ve çünkü istihbar olunduğuna göre bunların bazılarının halâ işinde eski fikirlerinde sabit olub zât-ı vâlâlarıyla aralarında bir suret-i muvafakat olduğunu Îshak Sükûti bilvasıta bildirib bunda ise taraf-ı âlilerine aid bir maksad olmak lâzım geleceğine velhasıl işi sürüncemeden kurtarmak i cab edeceğine binaen sadakat-ı âlileri iktizasmca berveche muharrer neşriyatın tatil ve matbaalarının sedd ile edevatı ahz ve irsal-i teminiyle istihsal buyurulduğuna dair cevab-ı âlilerine intizar olunduğunun ber mentuk-u irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî beyanına ibtidar olunması. 12 Eylül 314-20 Eylül [18] 98. Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî Tahsin bkz. Paris [ve Viyana Sefaret-i Seniyeleriyle Muhaberata Mahsus Defteri, t. y - BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2458/141/XII -1. Bu konuda bkz. Paris Sefaretinden [Münir Paşadan! - Başkitabet'e 57-18 Teşrin-ievvel 118İ98, Paris [ve Viyana....], B. VI. 1898 yılında Abdullah Cevdet ve îshak Sükûti, yönetim temsilcileriyle iki kere pazarlık masasına oturdular. Onların, Jön Türkler adına ileri sürdükleri şartlar şunlardı: a. Tatil-i Neşriyat için Takarrür Eden Şerait Berveche Âtidir: 1. Umum mahbusin ve menfiyyenin iade-i hürriyet ve me'muriyetleriyle İstanbul haricinde vilâyat-ı mutedile-i şâhânede arzu edenlerin istihdamları. 2. Gazetenin [Osmanlı 1 teessüsünden beri matbaa ve neşriyat mesarifi olmak üzere lâakal on bin liranın itası. Bu iki şartın kabul edilib afv-ı umumînin icrasına başlandığına dair haber verilmek içün beş gün mühlet kabul edilmişdir. 9 Teş-

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

69

rm-isânî 1898. Yalnız on bin liradır. 10.000 [Abdullah Cevdet], bkz. Paris Büyükelçiliği Arşivi. D. 287. . ' b. Paris Sefir-i kebiri devletlû Münir Bey Efendi Hazretleri ile beynimizde cereyan eden mükâlemede takdim etdiğimiz mütalebe pusulasıdır: 1. Genç Türkler meselesinden dolayı ne kadar mahbus ve menfi varsa-kâffesinin kırk beş gün zarfında afvlarıyla İstanbul haricinde birer me'muriyete tayinleri. 2. Cemiyetin mesarifine tekabül edecek ve beynimizde takarrür edilen meblâğ-ı malûmun yâni ellişer bin frangın itası. 3. Bu meseleler hayyiz-i âra-yı vüsûl olursa ve mütalebem is'af olunursa derakab cemiyetin ef'al ve icraatını külliyen ilga ve gazeteleri tatil ve matbu evrak ve resaillerinin teslimi takdirde bir daha müzakere ve mübaheseye girişemiyeceğimizi suret-i katiyyede arz eyleriz. 19 Teşrin-isânî 98-4 Teşrin-isânî 1314. Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Azalarından Doktor Sükûti. bkz. Salih Münir Paşa Evrakı/Özel Arşiv. Trablusgarb ve Fizan'daki tutukluların serbest bırakılması yolunda irade çıktıysa da bu irade uygulamaya konmadı ve anlaşma gerçekleşemedi. Ancak bir süre önce yapılan anlaşmayla 'Osmanlı'nın finansman sorunu çözülmüştü. B. VII. Avrupa'ya ve Mısır'a firar edenler bu konudaki hükümlere karşın (bu hükümler için bkz. Mecmua-i Mukarrerat ve Mektûbat, İ. E. Mahmud Kemal İnal Yazma. D. 8-2973-1054, v. 78-80 15 Kânun-ievvel 1311 tarihli yazı3, BBA-BEO/Hariciye Gelen, 159-5/15, 120896.) talebe tahsisatı adı altında, yönetimden para almaktaydılar. Bu paraların çoğu siyasal muhalefetin finansmanı için kullanılmaktaydı. Bu tahsisatlar o derece yüksek meblâğlara ulaşmıştı ki verilebilmeleri için ayrı kurumlar kurulması dahi plânlanır hale gelmişti, (bkz. BBA-BEO/Re'sen îrade-i Seniye, 353-8/76-5306-104433, BBABEO/Hariciye Gelen, 162-5/18-181306.). Ancak bir süre sonra bu şekilde tahsisat almakta olanların maaşlarının kesilmesi yolunda çalışmalar başladı, (bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 99-3/48-1789/115255) kısa bir süre sonra ise firarilerin bu çeşit yayınlarını önleme ve yayında bulunanların maaşlarının kesilmesine karar verildi, (bkz. BBA-Îrade-Hususî, Safer 1319/no. 38-104, BBA-BEO/Dahiliye Gelen, 99-3/48-3281/120896.). Bu konudaki uygulama ise bir süre sonra gerçekleşecekti:

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

Bâb-ıâli Daire-i Umur-u Dahiliye Mektubi Kalemi Aded 4705 Huzûr-u Âli-i Hazret-i Sadaretpenahîye, Ma'ruz-u Çâker-i Kemineleridir; Avrupa'da gerek neşriyat-ı hainanede bulunan ve gerek buradan firar eden bir takım eşhasın mahsusatmın verilmesi gibi yolsuzluklar vuku'bulmakda olduğu arz ve ihbar kılmmakda olub bu hal asla caiz olamayacağından bu misiliû eşhasın maaşlarının hemen kat'ı zımnında muamele-i lâzımamn ifası şerefsûdûr buyurulan irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî iktiza-yı âlisinden olduğu ve Adliye ve Hariciye ve Maliye nezaret-i celilelerine de tebligat ifa kılındığı beyanıyla nezaret-i âcizimce de icra-yı muktezası 18 Kânun-isânî 316 tarih ve üç bin iki yüz seksen bir numrolu tezkere-i samiye-i sadaretpenâhileriyle tebliğ buyurulmuşdur. Avrupa'da bulunanlara nezaret-i âcizî tahsisatından verilmelide olan maaşat, talebe-i Osmaniye aylıklarından ibaret olub talebe-i merkumeden neş~ riyat-ı hainaneye ihtiyar ve firar eden eşhas var ise emr-ü ferman-ı hümâyûn cenab-ı pâdişâhı mentuk-u münifine müsaraatan tevfik-i hareket olunmak üzere sefaret-i seniye vasıtaları ile biltahkik isimlerinin nezaret-i âcizîye inba buyurulması içün icabının icrası arz-ı âcizîdir. Ol babda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül • emründür. 14 Şevval 318 - 22 Kânun-isânî 316. Nazır-ı Umur-u Dahiliye bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41, 1291/121097. Sadaret Mektubi Kalemi, 16 Şevval 1318-24Kânun-isânî 316/no. 4705. 10 Şevval 318 tarihli tezkereye zeyldir: Avrupa'da bulunanlara Dahiliye Tahsisatından verilmekde olan maaşat, talebe-i Osmaniye aylıklarından ibaret olub bunlardan da neşriyat-ı hainaneye ihtiyar ve firar eden eşhas var ise maaşları emr-ü ferman-ı hümâyûn cenab-ı padişâhî mentuk-u münifine tevfikan ve serian kat'edilmek üzere sefaret-i seniye vasıtasıyla biltahkik isimlerinin inba lüzûmu Dâhiliye Nezaret-i Celilesinden cevaben iş'âr olunmasına nazaran icabının ifa ve serian inbasma himmet. Evrak Müdüriyet-i Âlisinin işaretiyle. bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41, 1273/120896. Gene bu konu için bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41-1299/121182. Daha son^ ra İsmail Kemal ve arkadaşlarının tahsisatlarının kesilişi için ise bkz. BBA-BEO/Dahiliye-Giden, 49-3/100-135250, Firariler hakkındaki

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

71

önlemlerin sıkılaştırılması için ise bkz. BBA-İrade-Hususî, Rebiy'ülâhîr 318/no. 90-329. B. VIII. İsviçre'deki Jön Türklerin faaliyetleri için Osmanlı yönetimi İsviçre hükümetine başvurmuş ve bu konuda iki hükümet arasında anlaşma sağlanmıştı: Sadaret Mektubî Kalemi. 7 Haziran 317-3 Rebiy'ülevvel 319/no. 50. Tahrikât-ı müfsidetcüyâneye cür'et etdikleri halde derhal tard ve teb'id olunacakları İsviçre hükümetinin orada bulunan Genç Türklere bizzat ihtar ve tebliğe karar vermiş ve İsviçre zabıtasının dahi bu işe memur edilmiş olduğuna dair tezkere-i devletlileri led-ilarz hükümet-i müşarünileyhânm işbu hareket-i dostâne ve hayırhâhânesinden dolayı taraf-ı eşref-i padişâhî olarak beyan-ı memnuniyetle beraber oradaki fesedenin ahval ve harekât-ı umumîyesi hakkında peyderpa tahkikat icra ve hükümet-i seniyeye malûmat itası hususunda dahi İsviçre polisine havalesi esbabının istihsal kılınması şerefsudûr buyurulan irade-i seniye-i hazret-i şehriyârî iktiza-yı âlisinde bulunduğu mabeyn-i hümâyûn başkitabet-i celilesinden bil tezkere-i hususîye cevaben tebliğ kılınmış olmağla bermentuk-u emr-ü hümayûn-u şâhâne icabında. Tezkere-i hususiye taraf-ı vâlâ-yı Âmediye. bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 160/5/16-125783. Ayrıca bkz. BBAİrade-Hususî, Rebiy'ülevvel 319/no. 7-121, Paris Sefaret-i Seniyesinden -143-1 Mayıs 99, IParis ve Viyana Sefaret-i Seniyeleriyle Mukaberata Mahsus Defter], t, y, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141/ XII -1, «Brüksel Sefaret-i Seniyesine Keşide Olunan Şifre Telgrafnâmenin Suretidir -19 Mart 316, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 19/39/143/56, «Auszug aus dem Protokoll der Sizung des Sch. Bund. -18 Mayıs 1900», Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'250. B. IX. Abdullah Cevdet ve daha sonra 1899 anlaşmaları sonucunda görev kabul edecek olan arkadaşı Mustafa Rahmi, Abdülhamid il'yi devirerek yerine Reşad Efendiyi geçirmeyi tasarlayan bir Cemiyetin ön çalışmalarına başladılar ve nizamnamesini bastırdılar. Bunun üzerine İsviçre Polisi konuyu araştırmaya başladı: Republique et Canton de Geneve 11 Eylül 99 No. 487 P.P. Sayın Genel Savcı, Jön Türk komitesi üyesi Abdullah Cevdet adlı kişinin Malaval-

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

lon Matbaasından şimdiki Sultan'ı devirip yerine halife Reşad'ı (siç) getirmeyi amaçlayan bir komitenin nizamnamesinin basılmasını istediği öğrenilmiştir. Bu komite Reşadiye adını alacaktır. Esas merkezi Avrupa olacaktır. Şehir henüz belirlenmemiş olup Cenevre olması beklenmektedir. Sayın Genel Savcı, yüksek saygılarımın kabûlünü rica ederim. Bkz. «Sch. - Buııd - 12 Eylül 99-P.P. 252/166,» Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'248. ve Abdullah Cevdet'i bu konuda sorgulamaya tabi' tuttu: Republique et Canton de Gen&ve Polis Komiserliği Bizler, Cenevre Kanton Cumhuriyeti Polis Komiserliği aşağıda adı geçen şahsı 17 Ekim 1899 da karakola celb ederek, aşağıda bahsedildiği şekilde sorguya çektik: «Benim adım Abdullah Cevdet. 31 yaşındayım, tıp doktoruyum, Osmanlı teb'âsmdanım. Halen muvakkat olmak şartıyla Cenevre, Rue de Carouge numara 7 de ikamet etmekteyim. Asü ikâmetgâhım Paris, Rue Conscier numara 49'dur.» Soru: Cenevre'deki Jön Türkler Cemiyeti'ne mensup musunuz? Osmanlı adlı gazetenin editörlüğünü yapmakta mısınız? Cevap: Evet, Cenevre'deki geçici ikametim sırasında Osmanlı'yı çıkarttım, Jön Türk Cemiyeti'ne üyeyim. Birkaç gün içerisinde Paris'e dönmem gerekiyor. Soru: Reşadiye adlı komitenin terkibi, hareket tarzı ve gâyeleri hakkında bizi aydınlatır mısınız? Cevap: 3-4 ay önce Cenevre'ye, Paris'den Rahmi Mustafa adında bir zât geldi. Şimdiki Sultan'ı indirip onun kardeşi ve bildiğimiz kadarı ile de varisi olan Reşad'ı tahta geçirmeye niyetliydi. Bu münasebetle, Rahmi Mustafa beyannameler hazırlayıp bastırdı ve bunların Reşadiye adlı bir komite tarafından hazırlanmış olduğunu bildirdi. Ancak, şu kadarını hemen söylemeliyim ki böyle bir komite hiçbir zaman kurulmadı. Mevzuu Rahmi Mustafa'nın şahsî tasavvurundan başka birşey değildi ve bu fikir arkadaşlarım Jön Türkler tarafından rağbet görmedi. Rahmi yaklaşık olarak bir ay önce İstanbul'a döndü ve öyle sanıyoruz ki orada bir devlet hizmeti kabul etti. Gidişinden önce Reşadiye komitesinin nizamnamelerini tamamen imha etti. Bize verdiklerini de geriye istedi. Soru: Bu nizâmnâmelerden bir tanesini bize numûne olarak verebilir misiniz? Cevap: Bakarım. Gerek matbaada ve gerekse arkadaşlarımda, kaldı mı?

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

73

Soru: İster bir Reşadiye Komitesi kurmak projesi olsun, ister nizamnamelerin yazımı olsun Rahmi Mustafa'nın Cenevre'de kimlerle işbirliği yaptığını bize söyleyebilir misiniz? Cevap: İster bir Reşadiye komitesi kurmak projesi olsun ister nizamnamelerin yazımı olsun Rahmi Mustafa'nın ferdî teşebbüsü ve aksiyonu olmuştur. Ye Cenevre'de bu işle ilgilenen bir tek şahıs tanımıyorum ve bilmiyorum.. Bana gelince Rahmi'ye bir İngiliz müterciminin adresini verdim. Soru.- Bize Cür'et adlı gazete hakkında malûmat verebilir misiniz? Cevap: Cür'et, Cenevre'de Türkçe basılan bir gazetedir. Sahibi ve editörü olan Hakkı Paris'de Alfred Stevens Caddesi numara 7 de oturur. Aynı gâyeyi güden Cenevre'deki Jön Türklerle bir darbe yapıp Türk padişahına parlemanterizmin yeniden takdim edilmesini sağlamak istiyor. Bu gazete Osmanlı ile aynı matbaada basılmaktadır. Soru: Rahmi'nin arkadaşı olan Nazım Hamid hakkında bize malûmat verebilir misiniz? Cevap: Nazım, Paris'de bir tıp talebesidir. Cenevre'ye takriben 1,5 ay önce geldi. Birkaç gün sonra döndü. Ben onuıı Reşadiye komitesi ve neşriyatı ile uğraştığını sanmıyorum. Size Reşadiye komitesinin. nizamnamesi adlı neşriyatın bir nûmunesini gönderiyorum. Bu nûmuneyi matbaada buldum. Dr. Ab. Djevdet (İmza) bkz. «Sch. - Bund -18 Ekim 99-252/242-P.P.» Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'248 Canton de Geneve • • , No. 555 Cenevre, 18 Ekim 1899 P.P. Devlet Müşavirliği Adalet ve Polis Bölümleri ile Yükümlü, Sayın Baş Savcı, «Reşadiye» Komitesi hakkında 14 Ekim tarihli mektubunuzda mevcut talimata uyarak Abdullah Cevdet adlı tıp doktorunu soruşturmaya tabi' tuttuk. Sorularımızın konusu mezkûr komitenin gayelerini anlamaktı. Soruşturmanın tutanaklarını size ilişikte sunuyoruz. Rahmi Mustafa'yı sorguya çekemedik, zira kendisi şu anda Paris'de bulunuyor. Abdullah'Cevdet'in ifadesine göre Reşadiye Komitesi adı altın-

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

da bir örgüt asla vücut bulmamıştır ve bu Rahmi Mustafa'nın şahsî tasavvurundan ibarettir. Bizdeki intiba şudur ki, Rahmi Mustafa, Paris'de bulunan Ahmed Celâleddin ile irtibat halindedir ve Reşadiye komitesi fikrini şahsı için-önem kazanma amacı ile ortaya atmıştır.... bkz. «Sch. - Bund -18 Ekim 99-555/252-242-P.P.» Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'248. Departement Politique de la Berne, 30 Kasım 1899 Confederation Suisse Beyefendi, 13 Ekim tarihli mektubuyla Türkiye'nin, İsviçre'deki başkonsolosu Resul Efendi bizi Cenevre'de «Reşadiye» adlı bir komite kurulduğundan ve bu komitenin amacının Sultan'ı tahttan indirerek yerine halife (sic) Reşad'm geçirilmesi olduğundan haberdâr etti. Resul Efendi, Reşadiye komitesinin hazırladığı bîr yönetmeliği, de beraberinde yolladı. Bizler adı geçen komitenin mevcudiyeti, eylemleri ve sonuçlan hakkında bir araştırma yapılması için emir vermeyi ihmâl etmedik. Bir tıp doktoru olan ve Jön Türkler Cemiyetinin üyesi bulunan Abdullah Cevdet Malavallon matbaasına yukarıda bahsedilen yönetmeliğin basılması için talimat vermiştir. Adı geçen Malavallon matbaası Cenevre'de 18 Pelisserie caddesindedir. Polis komiserliği tarafından bu komitenin terkibi, eylem met odları ve gâyesi sorulduğunda Abdullah Cevdet 17 Ekim tarihinde aşağıdaki ifadeyi vermiştir: «3-4 ay önce Cenevre'ye, Paris'den Rahmi Mustafa adında bir zât geldi. Şimdiki Sultan'ı indirip onun kardeşi ve bildiğimiz kadarı ile de varisi olan Reşad'ı tahta geçirmeye niyetliydi. Bu münasebetle, Rahmi Mustafa beyannameler hazırlayıp bastırdı ve bunların Reşadiye adlı bir komite tarafından hazırlanmış olduğunu bildirdi. Ancak şu kadarını hemen söylemeliyim ki böyle bir komite hiçbir zaman kurulmadı. Mevzuu Rahmi Mustafa'nın şahsî tasavvurundan başka birşey değildi ve bu fikir arkadaşlarım Jön Türkler tarafından rağbet görmedi. Rahmi yaklaşık olarak bir ay önce İstanbul'a döndü ve öyle sanıyoruz ki orada bir devlet hizmeti kabul etti. Gidişinden önce Reşadiye komitesinin nizâmnâmelerini tamamen imha etti. Bize verdiklerinin de geriye verilmesini istedi.» Üstelik Abdullah Cevdet, Rahmi Mustafa tarafından baskı ve talep altında yönetmelikleri bastırdığını ve ona İngiliz bir mütercimin adresini vermiş olduğunu da ifadesinde kabul etti. Bir tıp talebesi olan ve aslen Selânik'li olan Rahmi Mustafa Ce-

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

75

nevre'yi terk ettiğinden onu sorguya çekmek imkânımız da kaybolmuş bulunuyor. Şayet Osmanlı yönetimi daha fazla malûmat istiyorsa, Abdullah Cevdet'e müracaat etmelidir. Ki o Abdullah Cevdet Rahmi Mustafa'nın arkadaşıdır ve yakın bir geçmişte de Roma'daki Osmanlı Sefareti'nin tabibi olarak vazifelendirilmiş ti. (sic). Bu münasebetle derin saygılarımın kabûlünü rica ederim. Departement Politique Federal Müller Ek. 1. Reşadiye Komitesi'nin Nizâmnâmesi. Sayın Bay Baron Charles de Richtofen Osmanlı Fahrî Konsolosu Cenevre. bkz. Bundesarchiv-BERN, E. 21/14'248. Görüldüğü gibi aslında faaliyete geçemeyen bu komite büyük ihtimalle 1899 yılında yapılan pazarlıklarda bir malzeme olarak kullanılmıştır. Ancak Abdullah Cevdet'in Jön Türk hareketinin bundan sonraki dönemlerinde kesin olarak karşı çıkacağı bu tür maceracı bir harekete az da olsa karışması ilginç bir göstergedir. B. X. Bu konuda bir süre önce Abdullah Cevdet ve arkadaşlarına görev almaları konusunda teklif yapılmıştı: Sadaret Mektubî Kalemi, 3 Rebiy'ülâhir 316/9 Ağustos 314/no.371. Maarif, Maliye, Hariciye Nezaret-i Celilerine Tezkere, Avrupa'da bulunan talebeden doktor Cevdet Efendinin muhasses olan maaşı ile bir memuriyete tayin olunmak üzere Paris Sefaret-i Seniyesince kontrol altında iştigali ve îshak Sükûti Efendi'nin Şehbender ûnvanıyla Hindistan'da Bombay şehbenderliği maiyetinde ve Tunalı Hilmi Efendinin kâtib ûnvanıyla Bükreş veya Belgrad Sefaret-i Seniyesi maiyetinde istihdamlan ve Şefik Efendinin Tulon ve Nice Başşehbenderliğine ve Refik Bey'in, Berlin Sefaret-i Seniyesi yahud diğer sefaret-i Seniye başkitabetine ve İzmirli Mühtedi İrfan Sadık Bey'in bin beş yüz guruş maaşla İstanbul'da Matbaa-i Âmire'ye tayinleri ve Nuri ve Âkil Efendilerin Rhone şehrinde kontrol altında ve Paris'de Nevzad ve Saib ve Cemil ve îshak Efendilerin üç yüz Frank maaşla kontrol altında tahsillerine devam etmeleri şerefsûdûr buyurulan irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenahî iktiza-yı âlisinden bulunmağla mabeyn-i hümâyûn başkitabet-i celilesinden biltezkere temsiye olunmağla bermentuk-u emr-ü ferman-ı hümayûn-u şâhâne babında. bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen-Giden, 378-796/88428, 86033, BBA-BEO/ Hususî İrade-i Seniye, 378-8/101, 381-415/88428. Ancak Abdullah Cevdet ve arkadaşları belirttiğimiz nedenlerden bu konuda anlaşmaya yanaşmadılar fakat 1899 da tekrar pazarlığa

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

oturduklarında yönetim temsilcileri bu isteği tekrarladılar. B.XI. Abdullah Cevdet ve arkadaşları görev almayı kabul ettiklerinde konuyu tartışmak için Berlin'de toplandılar: Berlin Sefaret-i Seniyesine - 83. Viyana Sefaret-i Seniyesi tababetine tayin edilmiş olan Cevdet Efendinin bilâ ruhsat Berlin'e giderek orada bir takım gazete muhabirleriyle mülakat ile hukuk-u mukaddese-i hazret-i padişâhîye dokunur bir takım muzir bendler neşrine kıyam etdiği gibi Paris'de bulunan Ahmed Rıza'ııında Berlin'e gelerek merkumla görüşdüğü mesmu'-u âli buyurulmuşdur. Bu makule adamların hemen hükümet-i mahalîyeye müracaatla oradan tard etdirilerek neticesinin arz-ı atabe-i ûlya kılınması lâzıma-i ûbudiyetden olduğu halde buna riayet olunmaması şime-i sadakat ve ûbudiyet-i saadetlerine menafi ve nezd-i hümayün-u hazret-i padişâhîde kazanmış olduğunuz hüsn-i teveccüh ve itimat-ı âliye mugayir idüğünden Almanya Hariciye nazırıyla tmükâlemel olunarak merkumların tard ve teb'idleiri esbabının istikmaliyle neticesinin arz-ı hakipa-yi hümâyûn kılınması ve bir de merkum Cevdet'in berveche muharrer savuşduğuna dair Viyana Sefiri Mahmud Nedim Bey Efendi'nin arz-ı ma'lûmat etmemesi esbabının zât-ı saadetlerine mahsus şifre ile istifar olunarak alınacak cevabın dahi serian işaretine bezl-i gayret buyurulması şerefsâdır olan irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî iktiza-yı cehlinden bulunmuşdur. 1 Kâııun-ievvel 315-13 Kânun-ievvel [18İ99. Mabeyn-i Hümâyûn Kâtiblerindeıı Mehmed^ Kâmil. Bkz. [Berlin Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defteri, BBAYıldız Esas Evrakı, 36/139-15/139/XVIII. 4 Haz. 315-16 Haz. [18199. Berlin Sefaret-i Seniyesinden - Cevab -14 Kânun-ievvel [18Î99 Gerek kulları ve gerek polis vasıtasıyla icra kılman tahkikat neticesinde Ahmed Rıza'nın Paris'den buraya gelmediği herne kadar anlaşılmış ise de polis ma'rifetiyle her dürlü taharriyata devam edilmekdedir. Cevdet Efendi'ye gelince geçenlerde Paris Sefaret-i Seniyesi ikinci kitabetine tayin edilüb bir haftadan beri memuriyetine devama> başlayan Refik Bey'den olunan şübhe üzerine tahkik-i madde olundukda Cevdet Efendi on beş gün mukaddem Berlin'e gelerek Refik Bey nezdinde bir kaç gün hafiyyen kalıb Viyana'daki maaşının azlığından ve kendisine edilen vaadin adem-i icrasından dolayı tekrar Cenevre'ye avdet etmekde olduğunu beyan etmesiyle Refik Bey dahi mümaileyhin işbu müstediyatmı Hariciye Nazırı devletlû Paşa hazretlerine suret-i hafiyyede iş'ar eylemişdir ve Cevdet Efendi de olvakt Cenevre'ye avdet edlib elyevm orada bulunduğunu Refik Bey ifade eylemişdir. Keyfiyeti kullarından ihfa etmesinin es-

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

77

bab-ı mucibe-i hakikiyesi ise buradan tard ve teb'id etdirileceğini bildiğinden neş'et edilmiş olmağla Refik Bey'e bu babda tenbihat-ı katiyye ve ekîde icra kılınarak bir daha böyle harekâtdan ictinab edeceğine dair kendisinden teminât-ı lâzıma ahzedilmişdir. Atufetlû Mahmud Nedim Bey Efendinin arz-ı malûmat etmemesi esbabı kendisinden biltelgraf sual olundukda Cevdet Efendi'nin elyevm nerede bulunduğu meçhulü olduğunu beyan etdiği gibi kendisinin İsviçre'ye gideceğini müşarünileyh resmen ifade etdiğini gerek Başkitabet-i celile ve gerek Viyana'dan savuşduğu dahi Kânun-ievvel Efrencinin biri tarihiyle arz ve iş'ar eylediğini cevaben iş'ar etmişdir. Cevdet Efendi burada gazete muharrirleriyle görüşüb hukuk-u saltanat-ı seniyeye mugayir bendler neşreylediğinin dahi katiyyen asl-ü-esası olmayıb müsaid bir takım makale ara sıra yazılmakda olduğunu katiyyen temin.... 5 Kânun-ievvel 315 - 17 Kânun-ievvei [18]99. Bkz. [Berlin Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defteri, 36-139/-51/139/XVIII. 4 Haz. 315. Jön Türklerin Almanya'da toplanmaları hakkında bkz. a. g. defter, 81-30 Teşrin-isânî 315-12 Kânunievvel [18] 99, Ahmed Tevfik Bey'den - Başkitabet'e 77-26 Teşrin-isânî 315 - 8 Kânun-ievvel 118] 99, Tahsin Bey'den - Berlin Sefaret-i S.eniyesine. B. XII. Burada kasdedilen bir süre önce evvelce de belirttiğimiz gibi Abdullah Cevdet'in verdiği bilgiler ışığında Pester Lloyd, 23 Şubat 1899 da yayınlanan ve Abdullah Cevdet'i 'Wilhelm Tell' çevirisinden dolayı öven, bunun yanında Trablusgarb'dan kaçışını anlatan makaledir. Almanya'daki toplantı sırasında Abdullah Cevdet, Ahmed Tevfik Bey'in de belirttiği gibi gazetelere demeç vermemişti. B. XIII. Abdullah Cevdet bu kart ve Almanya'dan smırdışı edilişi hakkında şu bilgiyi veriyor: «... Bu manzûme tasvirini havi bir kartpostal üzerine yazılıb Sultan Abdülhamid-i Sânî'ye gönderilmiş ve yerine vasü olub okunduğu gün o sırada İstanbul'da bulunan Bruxelles Sefiri, Karatodori Efendi beni hemen Almanya'dan çıkartarak peşimi takib ve her vasıta-i mümküne ile kahr etmek vazifesiyle tavzif ve sevk olunmuşdu.» Bkz. Abdullah Cevdet, Kahriyat, Tab-ı Saııîye, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1906, s. 103-4. Kartın metni ise aşağıdaki gibidir: İstîtâf-ı Âhir Et mülkünü hürriyete mazhar Kıl rehber yeni şer'i mutahhar Adil-i hükm ol kendine kendin Ta muhakkim ola taht-ı bülendin

78

BELGELER - ÂÇIKLÂMALAR

Ûnvânin iken hâris-ı furkân Uryân kılıcından akıyor kan Bin gadr-ü-tecavüzle dem-a-dem Masumlarındır dökülen dem Zulmetlerini gayete vardır Zira bu şebin gündüzü vardır Bıktırma hezarsızları candan Adl-i ahvalini kurtar helecandan Dolmakda civarın zafer ve şân Sen kişverini tutma perişan Olma . mı nahvet ile mahmûr Sermişdi Süleymanı yere mûr Halkın gözüne pâymı basma Bir milletin ümidini asma Bkz. Abdullah Cevdet, Kahriyat, İkinci Tab, Mısır, 1906, s. 102-3. B. XIV. Ahmed Celâleddin Paşa, Abdullah Cevdet ve Cenevre grubunun üyelerine uzlaşma teklifini tekrarladı. Önceleri teklifleri geri çeviren Jön Türkler (bkz. 2-6 Ağustos 315-18Ağustos [183 99, Sefaret Müsteşarı Nabi Bey'den - Mabeyn'e, Paris Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 2 Ağ. 315 -15 Ağ. 99, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141-42/XII. 3.) daha sonra belirttiğimiz nedenlerden dolayı pazarlığa oturdular. Ahmed Celâleddin Paşa bu pazarlıkla ilgili olarak şu bilgileri vermektedir. Kâmil Bey'e -1. 27 Temmuz 99 tarihli telgrafııâmeleri alındı. İtası emr-ü ferman buyurulan malûmat mufassal olduğundan posta ile arz olunacakdır. Şimdilik şu kadar arz ederim ki sây-ı âcizânem neticesinde olmayıp Dersaadet'den hîn-i hareket-i çâkerânemde lütfen ihsan buyurulan mezuniyet gayet dar olmağla beraber mezuniyet-i mezkûre dairesinde vuku'bulan teşebbüsât-ı çâkerânemin semerâtı görülmeye başlamışdır. Reşid Bey, Dersaadet'e avdet etmek üzere La Haye'den nezd-i âcizime gelmişdir. Rıza'nm gazetesinde ve sair Fransız evrak-ı havadisinde heman her gün neşriyatda bulunan Ermeni Eşmekyan'm da Dersaadet'e avdet etmeü üzere dehaleti istihsâl olunarak elinden nâm-ı mülûkâneye ilticanâme almmışdır. Şimdiye kadar Avrupa'ya firar eden fesedenin kuvve-i kalemiye itibarıyla en muktediri olan bu şahs ile Reşid'in dehaletleri erbab-ı fesadı yüzde altmış, yetmiş raddesinde düçâr-ı zaaf edecekdir. Cenevre'de

DOKTÖR ABDULLAH C E V M T VS DÖNEMİ

bulunan Kaymakam Şefik Bey merhamet-i seniyeye sığınarak Dersaadet'e avdet etmek üzere tahriran müracaat etdirilmişdir.. îshak Sükûti dahi mülakat etmek üzere nezd-i âcizime geleceğini bildirmişdir. Tunalı Hilmi Mısır'da bulunduğundan onun hakkında şimdilik hiçbir teşebbüs vuku'bulmamaktadır. Abdullah Cevdet'in avdete muvafakat edeceği me'muldur. Rıza tadil yakın görünüyorsa da gazetesini lağvedeceğine şimdilik emniyet hasıl olmamış ve şu kadar ki kendi kendine idare edemiyecek bir hale getirilmişdir. Mısır'daki Hoca Kadri'nin dahi istihsâl-i dehaletine başkaca teşebbüs edilmişdir. Taraf-ı âcizânemden hiç bir müracaat vuku'bulmamak esasına müstenid olan tedabir-i âcizânem bu suretle semerepezîr olmakdadır ki sâye-i velinimet-i âzamide başa çıkarıldıktan sonra eğer geçen defa sebahat-ı âcizânemi müteakkib fevt edilen fırsat bu kerre boşa geçirilmez de tedabir-i mukteziye ittihaz olunursa fesede cemiyeti nâmına hiçbir şey kalmayacak demekdir....? Temmuz 315. 'Ahmed Celâleddin. Bkz. Paris'de Feridun Bey, Ahmed Celâleddin Paşa, Roma'da Tahir Paşa ve Ferid Paşa, Berlin'de Müşir Şakir Paşa... [ile Muhaberat Defterli, 21 Mart 316. BBA-Yıldız Esasen Evrakı, 36/2328/-4/146/XV. Jön Türklerin teklifleri geri çevirirken aynı zamanda görüşme yapmaları yapılan pazarlıkların sonucudur. B. XV. Abdullah Cevdet ve İshak Sükutinin göreve getirilmeleriyle ilgili irade aşağıdaki gibidir: Bâb-ı Âli Daire-i Sadaret Âmedi Divan-ı Hümâyûnu 1273 Atufetlû Efendim Hazretleri, Avrupa'da bulunan etibba-yı Osmaniyeden İshak Sükûti Efendinin Roma ve Abdullah Cevdet Efendinin Viyana Sefaret-i Seniyeleri tababetlerine münasib mikdar maaşlarla tayinleri hakkında Hariciye Nezaret-i Celilesinin tezkeresi arz ve takdim olunmağla olbabda her ne veçhile irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî şerefmüteallik buyuruluyorsa mentuk-u âlisi infaz edileceği beyanıyla tezkere-i samî terkim kılındı efendim. 29 Rebiy'ülâhîr 317 - 24 Ağustos 315. Sadrıâzâm [Derkenar]: Reside-i dest-i ta'zim olub melfufuyla menzur-u âli buyurulan tezkere-i sadaretpenahileri üzerine mucibince irade-i seniye~i hazret-i hilâfetpenâhî müteallik ve şerefsudûr buyurulmuş ol-

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

mağla olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 20 Cemaziy'ülevvel 317 -14 Eylül 315 Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî Tahsin Bkz. BBA-İrade-Hariciye, Cemaziy'ülevvel 317/no. 14-1145. Abdullah Cevdet ve İshak Sükûti'nin görevleri hakkında bkz. Sâlnâme-i Nezaret-i Hariciye, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet, 1318, s. 231-2. Atanma emirleri için ise bkz. BBA-Yıldız Perâkende, 9 C 1317/no. 1026. Bunun yanısıra Abdullah Cevdet'e göreve getirilmesi karşılığında Albay rütbesi verildiği konusunda Avrupa basınında haberler çıkmışsa da bunlar asılsızdır (Bkz. Reichswehr, 3 Kasım 1904). Kısa bir süre sonra ise irade uygulamaya konur; Sadaret Mektubî Kalemi 14 Cemaziy'ülâhir 315/no. 1145 Hariciye Nezaret-i Celilesine: Avrupa'da bulunan etibba-yı Osmaniyeden İshak Sükûti Efendinin Roma ve Abdullah Cevdet Efendinin Viyana Sefaret-i Seniyeleri tababetlerine münasib mikdar maaşlarla tayinleri hususunda 25 Rebiy'ülâhîr 317 tarih , ve 1943 numrolu tezkere-i devletlileri, üzerine bilistizan 20 Cemaziy'ülevvel 317 tarihinde irade-i seniye~i cenab-ı hilâfetpenahı şerefmüteallik buyurulmuş olmağla iktizasının ifasına himmet. Bkz. BBA-BEO/Re'sen İrade-i Seniye, 358-8/76-103306, ayrıca bu konuda bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen Giden, 565-U2987. B. XVI. Anlaşma yaparken yönetim temsilcileri Cenevre grubunu tamamen dağıtmayı planlıyorlardı. Bunun için Abdullah Cevdet ve İshak Sükûti'nin yanısıra bu,gruptaki diğer Jön Türklerin de birer göreve getirilmeleri düşünülüyordu: Daire-i Hariciye Hususiye 257 Viyana ve Roma Sefaret-i Seniyeleri tababetlerine tayin kılınmış olan Abdullah Cevdet ve İshak Sükûti Efendilerin harcırahları tevdi' ve mahall-i memuriyetlerine azimetleri hususunun kendilerine tebliği ve Genç Türklerden Cenevre'de bulunanların esamisi ile almakda oldukları maaş mikdarmm iş'an hakkında bermentuk-u emr-ü ferman-ı hümayûn-u hazret-i tacdarî Cenevre Başşehbenderliğine icra olunan vesayaya cevaben olbabdaki emr-ü ferman-ı hazret-i cihanbânîyi led'il-tebliğ mümaileyh Sükûti Efendinin Roma'ya müteveccihan hareket etmek üzere olduğu gibi Penşenbe gününden beri Paris'de bulunan Abdullah Cevdet'e, Cenevre'ye avdet ve Viyana'-

fiÖKTÖR ABDULLAH CEVDET VE DONEMİ

81

ya azimet etmesi biltelgraf iş'ar eylediğini ve Cenevre'de altı genç) Türk bulunub bunlardan hiçbirinin şimdiye kadar taraf-ı hükümet-i seniyeden muvazzafan istihdam olunmadığını ve kendisinin parâ alır almaz Genç Türklere dair gayet mahremâne malûmat ita etmek içün Dersaadet'e azimet etmek niyetinde bulunduğunu şâmil şehbender-i mümaileyhden bu kerre varid olan 28 Teşrin-ievvel 99 tarihli telgrafnâmenin tercümesi leffen arz ve tebşir edilmiş olmağla emr-ü ferman hazret-i men leh-ül emründür. 24 Cemaziy'ülâhir 1317 17 Teşrin-ievvel 315. Hariciye Nazırı Bkz. BBA-Yıldız Günlük Marûzat, 24 C 1317/no.- 1223/1043-1. Bâb-ı Âli Daire-i Hariciye Tercüme Odası Aded Hariciye nezaretine 28 Teşrin-ievvel 99 Tarihiyle Cenevre Başşehbenderliğinden Varid Olan Telgrafnâmenin Tercümesidir, İrade-i seniye-i hazret-i padişâhîyi merkuma tebliğ etmiş olduğumdan bu ahşam Roma'ya müteveccihan buradan hareket edecekdir. Abdullah [Cevdet], Penşenbe gününden beri Paris'de bulunuyor. Sükûti Efendi, Cenevre'ye avdet ve Viyana'ya azimet etmesini biltelgraf merkuma iş'ar eylemişdir. Burada altı genç türk bulunub bunlardan hiç biri şimdiye kadar taraf-ı hükümet-i seniyeden muvazzafan istihdam oluıımamışdır. Bu telgrafı çekmek içün saat ile gözlüğümü satdım. Para alıralmaz genç türklere dair zât-ı asıfanelerine tafsilât vermek üzere Dersaadet'e azimet etmek arzusundayım. Bkz. BBA-Yıldız Günlük Marûzat, 24 C 1317/no. 1223/1043-11. Nitekim bir süre önce Cenevre'den ayrılmasına karşılık bu grupla ilişkilerini sürdüren Tunalı Hilmi, Madrit Sefareti Türkçe kâtipliğine getirildi. (Bkz. Sâlnâme-i Nezaret-i Hariciye, s. 234). Kısa bir süre önce de 'Osmanlı'yı ilk çıkartanlar arasında bulunan Halil Muvaffak da Roma Sefareti, kâtipliğine getirilmişti. (Bkz. BBA-BEO/ Hususî İrade-i Seniye, 378-8/101-659-7572/91270, BBA-BEO/Hariciye Gelen, 158-5/14 - BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41, 1015-90027) . Bunun yanında bu gibi kimselerin görevleri yanısıra, tahsillerine de devam etmeleri yolundaki karar uygulamaya konmuştu. (Bkz. BBABEO/Hariciye Giden, 185-5/41-796/88424). B. XVII. Daire-i Hariciye

112 BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

Hususiye 325 , Doktor Cevdet Efendinin mütalib-i vakıası müsaadetkârâne telâkki olunmamış olmasından naşi İsviçre'ye avdet edib bugün Viyana'dan müfarekât etmek azminde bulunduğunu beyan eylediğini şâmil Viyana Sefaret-i Seniyesinden varid olan 1 Kânun-ievvel 99 tarihli ve 321 numrolu telgrafnâmeııin tercümesi leffen arz ve takdim kılmmağla emr-ü ferman hazret-i men-leh-ül emründür. 28 Receb 1317 -19 Teşrin-isânî 315. Hariciye Nazırı Bkz. BBA-Yıldız Günlük Marûzat, 28 B 1317/no. 1250/5897-1. Bâb-ı Âli Daire-i Hariciye Tercüme Odası Aded Hariciye Nezaretine 1 Kânun-ievvel 99 Tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesinden Varid Olan 321 Numrolu Telgrafnâm enin Tercümesidir, Doktor Cevdet Efendi nezd-i âcizâneme gelerek mütalib-i vakıasının müsaadetkârane telâkki olunmamış olmasından naşi İsviçre'ye avdet etmek üzere bugün Viyana'dan müfarakat etmek azminde bulunduğunu bendenize beyan eyledi. Bkz. BBA-Yıldız Günlük Marûzat, 28 B 1317/no. 1250/5897-11. Gene Bkz. « Nezarete 1 Kânun-ievvel 99 Viyana Sefaret-i Seniyesinden 321 numrolu telgraf,» Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvia, 29, Tercüme Odası no. 150. Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Başkitabet Dairesi Viyana'dan Gelen Şifre Telgrafnâme, Teşrin-isânî tarihli telgrafnâme-i âlileri alındı ve irade-i seniye-i padişâhî tabib Abdullah Cevdet Efendi'ye tebliğ olundu. Mümaileyh bugün nezd-i çâkirâneme gelerek bermukteza-yı irade-i seniye şimdiye kadar intizar etmiş ve nihayet yarın akşama kadar daha bekleyib yine birşey zuhur etmediği halde Cuma sabahı Viyana'dan azimet edeceğini suret-i katiyyede beyan eylemiş ve kendisine verilen nesayih asla te'sir etmemiş olduğu marûzdur. 29 Terşin-isânî 99. Mahmud Nedim Bkz. BBA-Yıldız Perâkende, 7 C 1317/no. 958. Bâb-ı Âli Mütercim Musahhih Nev'-i Tercüme: Tercüme Odası Muhsin Agâh İsmet Sefaret-i Seniye TabaNumro 146 13 Teşrin13 Teşrin- betine tayin olunan Cevisânî 1315 isânî 1315 det Efendinin maaşına

ÖOİİTÖR ÂBDÜLLAÖ CEVDET VE DONEMİ

mahsuben köndisine hit îüikdâr akçe ita edildiği halde İsviçre'yi âvdet etmek üzere Viyana'dan müfarekât edeceğini beyan eylediğine dâir. Nezarete 24 Teşrin-isânî [18Î99 [tarihiyle! Viyana Sefaret-i Seniyesinden [Varid Olan] 315 [numrolu] telgrafnâme, Doktor Cevdet Efendi maaşına mahsuben avans suretiyle kendisine bir mikdar akçe ita etdiğim halde İsviçre'ye avdet etmek üzere bu ahşam Viyana'dan müfarekât edeceğini bendenize beyan eylemiş olduğundan şehbender hasılatından kendisine yüz elli florin vermeğe mecbur oldum. Bu babda taraf-ı âcizâneme biltelgraf evamir-i lâzıma ita buyurulmasmı rica ederim. Zira mümaileyhin bu yoldaki mütalibi ber-ter edeceği derkârdır. Zaten kendisi maaşının tedahülde bırakılmasını kabul etmeyeceğini bildef'at bendenize söylemişdir. Mümaileyhin mütalibini is'af etmekliğim bendence maddeten gayr-i kabil olduğundan vukua gelebilecek bilcümle ahvâlden dolayı birgûna mesuliyet kabul edemeyeceğimi katiyyen arz eylerim. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazihe-i Evrak Arşivi, Tercüme Müteııevvia, 29, Tercüme Odası no. 146. Daire-i Hariciye Hususiye 237 Roma Sefaret-i Seniyesi tababetine tayin olunan İshak Sükûti ve Viyana Sefaret-i Seniyesi tababetine tayin edilen Abdullah Cevdet Efendilere biner frank maaş tahsisi şerefsûdûr buyurulan irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenâhî iktizayı cehlinden olarak keyfiyetin Laraf-ı samî-i sadaretpenâhîye tebliğ edilmiş olduğundan mümaileybümaya memuriyetlerinin heman tebliğiyle işleri başlarına vürudlarının arz-ı hakipâyi âli kılınması emr-ü ferman-ı hümâyûn hazret-i tacdariden bulunduğunu mübelliğ reside-i dest-i terkim olan 27 Cemaziy'ülevvel 317 tarihlû ve dört bin yedi. yüz yirmi numrolu tezkere-i âliyye-i utufiyeleri mütalâagüzâr-ı âcizîleri olarak Sefareteyn-i müşarileyhümâya sabkeden iş'ara cevaben kendisine memuriyeti tebliğ olunan mümaileyh İshak Efendinin harcıraha intizar etmekde olduğunu telgrafla bildirdiği, Roma sefaret-i seniyesinden iş'ar olunmuş ve mümaileyh Abdullah Efendinin adresi Cenevre Başşehbenderliğinden sual olunmuş ise de henüz cevab alınamadığından bahisle bazı ifadatı havi mesmuata nazaran mümaileyh Abdullah Efendi ile Roma Sefaret-i Seniyesine tayin olunduğu ga-

84

'BELGELER - ACIKLÂMALAS

zetelerde görülen diğer bir refikinin kendilerine Genç Türk nâmı verenlerden olub her ne kadar mukaddema afv-ı âli olunarak saye-i inayetvâye-i hazret-i padişâhide kendilerine sefaret-i seniye nezdinde memuriyet ihsan buyurulmuş ise de kabul etmeyerek hârekât-ı vakıalarında devam edeceklerini ve rivayet-i vakıa mukarin-i sıhhat olduğu halde mümaileyh Abdullah Efendiye sefaret-i seniye canibinden memuriyeti suret-i resmiyede tebliğ ile Viyana'ya davet edilmesinde ne suretle büyük mahzur görüldüğüne ve memuriyetlerinin şehbenderler vasıtasıyla kendülerine şifahen tebliği münasib olub olmayacağı istifsârmı ve telgrafla cevaba intizar ve cevab vürûduna değin Cenevre'den bir haber tevarüd ederse tebliğ-i keyfiyetin bir iki gün tehir edileceğini şâmil Viyana sefaret-i seniyesinden ahz olunan 4 Cemaziy'ülâhîr 317 tarihlû mahremâne tahriratın sureti leffen takdim kılmmışdır. Mümaileyhümanın maliye hazine-i celilesi muhtacın maaşatı meyanmda şehrî almakda oldukları bin ikişer yüz guruş maaşlarının kat'ıyla irade-i seniye-i hazret-i tacdarî tarihi olan sene-i maliye Eylülünün yirmi birinden Şubat gâyesine kadar şehrî biner frank lâzım gelen mikdarm muvazeneye zemmi muamelesinin ifası içün hazine-i müşarileyhâya buyuruldu-i âli tastiriyle nezâret~i âcizî'ye de muamelât ikası biltezkere-i âcizî makam-ı sâmî-i sadaretpenâhî işar olmağla ve mümaileyhümanın harcırahlarının sür'at-i tesviye lüzumu Maliye nezaret-i âliyesine ekîden izbar edilmeğle emr-ü ferman hazret-i men leh-ül emründür. 8 Cemaziy'ülâhîr 1313-1 Teşrin-ievvel 315. Hariciye Nazırı Bkz. BBA-Yıldız Perâkende, 7 C 1317/no. 958/2. B. XVIII. Evvelce de belirttiğimiz gibi bu tutukluların serbest bırakılması için çıkan iradeler uygulamaya konmuyordu: Yıldız Saray~ı Hümâyûnu Başkitabet Dairesi 1956 Esbab-ı siyasiyeden dolayı Trablusgarb'da mevkuf bulunan yetmiş altı kişinin Vali Paşa hazretlerinin riyasetinde Müftü Efendi ile ümera-yı askeriyeden mürekkeb olarak teşkil eden bir heyet-i mahsusa muvacehesinde harekât-ı vakılanndan izhar-ı nedametle velinimet-i bîminnetimiz zât-ı şevketsımat efendimiz hazretlerine ve saltanat-ı seniyelerine sadakatla hidmet edib ba'dema âsâr-ı müfsidetle asla iştigal etmeyeceklerini ve tarik-i rızacûyiden ayrılmayacaklarını arz ve temin ile merhamet ve re'fet-i hümayûn-u hazret-i hilâfetpenâhîye dehalet ve iltica etmeleri üzerine haklarında afv şâyân buyurularak ihlâs -ı sebilleri ve bunlardan smıf-ı askerîye mensub

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

85

olan altmış yedisinin rütb-ü askeriyelerinin iadesiyle orada daire-i askeriyede ve mensubin-i mülkiyeden bulunan dokuzunun dahi vilâyetçe münasib hidmet ve memuriyetlerde istihdamları merhamet-i efza-yı sünûh ve sudur buyurulan irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî iktiza-yı âlisinden olarak vilâyete tebliğ kılınmış olduğundan bermentuk-u irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenâhî beyan-ı keyfiyete mübaderet kılındı. Olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 15 Safer 316 - 23 Haziran 314. Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî Tahsin Bkz. BBA-İrade-Hususî, Safer 316/nö. 34-167. Yıldız Saray-ı Hümâyûnu ' Başkitabet Dairesi 2265 Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne talebesinden iken esbab-ı siyasiyeden dolayı geçen seneden beri Fizan'da Mevkuf bulunan on bir kişinin Trablusgarb Valisi Paşa hazretlerinin taht-ı riyasetinde olarak Müftü Efendi ile bunların muhafazasına memur Yaver Beylerden ve ümera-yı askeriyeden münasib bir kaç zatdan mürekkeb olmak üzere bir heyet-i mahsusa teşkili ve merkuminin bu heyet huzuruna celbi ile velinimet-i bîminnetimiz zât-ı şevketsımat efendimiz hazretlerine ve saltanat-ı seniyelerine sadakatla hidmet ederek ba'dema âsâr-ı müfsidetle asla iştigal etmeyeceklerine ve sadakat, ve itaatdan ayrılmayacaklarına . dâir vallahi ve billâhi ve tallahi diye yemin edib etmeyecekleri sual olunarak bu veçhile yemin edeceklerini beyan eyledikleri halde yemin etdirilib haklarında afv-ı âli şâyân buyurularak tahliye-i sebilleri zımnında keyfiyetin arz-ı atabe-i ûlya kılınması şerefsûdur buyurulan irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenâhî iktiza-yı âlisinden olmağla olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 23 Safer 316 - 1 Temmuz 314. Serkâtib-i Hazret-i Şehriyâri Tahsin Bkz. BBÂ-İrade Hususî, Safer 1316/No. 69-308. Bu tutuklular hakkında bilgi için bkz. Ali Fahri, Emel Yolunda, Hürriyet Matbaası, İstanbul, 1328, Ali Fahri, Elvah-ı Siyah, Matbaa-i Bahriye, İstanbul, 1324, Reşid [Birinci Feriki, Taşkışla Divan-ı Harbi Muhaıreratma Dair Hakaik-i Mühimme, İstanbul, 1324. Abdullah Cevdet'in görevi kabul edişinde en önemli rollerden birisini bu tutukluların serbest bırakılışı oynamıştı. (Bkz. Abdullah Cevdet'in, İsviçre Konfederasyon başsavcısına yazdığı 27 Ekim 1904 tarihli yazı, Archives de Justice et Police-Geneve 29 Okt. 1904/343-166 PP-Beilage/

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

13, krş. «L'expulsion du Docteur Djevdet,» Journal de Geneve, 30 Ekim 1904 ve Hadd-ı Te'dib, s. 43, Abdullah Djevdet, «Forteresse de Tripoli,» Osmanlı Supplement Français, No: 12-13, 1 Haziran 1899. Bunların yanısıra evvelce belirttiğimiz finansman zorlukları da bu anlaşmada rol oynamıştı. (Bu konuda bkz. Ahmed Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakki, s. 123, 129). Nitekim anlaşmadan bir süre sonra Abdullah Cevdet'e hususî bir iradeyle «serian» iki bin frank verilmesi bu durumu onaylamaktadır (Bkz. BBA-BEO/Hariciye GeIen-Gideıı, 103306-328406, BBA-İrade-Hususî, Cemaziy'ülevvel 1317/ no. 72-466). Ancak tüm bunlar bir komite anlaşması olarak gerçekleşmişti. Bu açıdan Kari Süssheim'm, Abdullah Cevdet'in, büyük ızdırap duyduğu bu anlaşma nedeniyle politik hayattan çekildiğini belirtmesi monografisinin en önemli yanlışını oluşturmaktadır. Abdullah Cevdet'i daha sonra çeşitli siyasal rollerde göreceğimiz gibi anlaşma tamamen cemiyetin onayıyla gerçekleşmişti: Suret «Roma» Sefareti tabibi merhum îshak Sükûti ve «Viyana» Sefareti sabık tabibi Abdullah Cevdet Beylerin refikleriyle bilittifak bu memuriyetleri «Trablusgarb» zindanında ve «Fizan» da mahbus yetmişi mütecaviz mahkûmin-i siyasiyenin tahliye-i sebili şartıyla kabul etdikleri ve bu şartın hükümet-i sabıka tarafından icra edilmiş olduğunu tasdik ederiz. 1 Mart 331. Trablusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesiııden elyevm Liman Muhasebe Müdiri Fahri Trablusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesinden Dâr-ül-fünûn Serbest Ders Muallimi Ecved Trablusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesinden elyevm Bahriye Birinci Daire Üçüncü Şubesinden Kıdemli Kâtib Ali Refik Trablusgarb -Mahkûmin-i Siyasiyesinden elyevm Ziraat Bankası Hesabat-ı Merkeziye Şubesi Müdiri Hüseyin Safi Trablusgarb Mahkûmin-i Siya-

Bâlâdaki ifadş ile beraber o sırada Cemiyetin Trablusgarb şubesinin Avrupa ile muhaberesini temin vazifesiyle muvazzaf ve cereyan-ı ahvale muttali bulunduğumdan şart-ı mezkûrun bil-icra mahkûmin-i siyasiyenin tahlike eylediğini Cenevre'de îshak Sükûti ve Abdullah Cevdet Beylere ve rüfekâsma telgrafla bildirilmiş olduğunu tasdik ederim. Millî- Telgraf Ajansı Müdiri Hüseyin Tosun Trablusgarb Mahkûmin-i Siyasisinden Fazlı Trablusgarbda bulunanlardan ihtiyat erkân-ı harb Yüzbaşılarından

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

siyesinden Posta Telgraf Kalem-i Mahsus Müdiri Mehmed Galib Trabîusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesinden Elyevm Şûra-yı Devlet âzasından İsmail Hakkı Fizan ve Trabîusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesinden Dar-ül-âceze Müdir ve Sertabibi Nazmi

87

Yusuf Akçura Trabîusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesinden Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdiri Hasan Fehmi Trabîusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesinden Kolordu Sertabibi Süleyman Emin Trabîusgarb Mahkûmin-i Siyasiyesinden Etfal ve Haseki Nisa Hastahaneleri Göztabibi Salih Said

3 Haziran 331 Aslmda Muvafık Olmağla Tasdik Kılındı. Bkz. İçtihat, No. 358, Kânun-ievvel 1932, s. 5882. Kari Süssheim'iıı iddiası için bkz. a. g. m, s. 56. Abdullah Cevdet'in göreve başlaması için bkz. BBA-Yıldız Perakende, 3 Za 1317/no. 1963-1. B. XIX. Tahsin Bey'den 26 Mayıs Efrenci 1900 İsviçre'deki Osmanlı nâm fesad gazetesinin bundan böyle neşrolunamayacağı ve matbaasının sedd-ü-bend ile hurufat ve edevatının kâmilen bir bedel mukabilinde ahz ve mübâyaa edildiğini geçende Zilhicce evasıtmda Dahiliye Nezareti Celilesi canibinden arz-ı atabe-i ûlya kılınmış olduğu halde 1 Muharrem 318 ve 15 Mayıs 316 tarihli ve altmış numrolu Salı günü neşrolunub menzur-u âli buyurulan (Osmanlı) gazetesinin bir nüshasında yine bir çok müfsidetkârâne neşriyat bulunduğu görülmüşdür. Halbuki bu gazete idarehanesinin dağıdıldığı nezaret-i müşairüleyha tarafından temin olunduğu ve Abdullah Cevdet ve İshak Sükûtinin Sefaret-i Seniyeye tayin olundukları halde berminval muharrer neşriyata devam eylediğini ve taraf-ı âlilerinden dahi bu babda arz-ı malûmat edilerek ihtiyar-ı sükûn...... Bkz. Türk İnkılâb Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18164/73 (1). Roma Sefaret-i Seniyesi No: 4583-226 Hariciye Nezaret-i Celilesi Canib-i Samisine, Mahremâne, Abdullah Cevdet Bey'e Dair Malûmat Hakkında, Sicil Ahval Müdüriyetine, Marûz-u Çâker-i Kemineleridir, 31 Mart 1915 tarihli ve 62-63186 numrolu tahrirat-ı samiye-i cenab-ı nezaretpenahîleri cevabıdır. Doktor Abdullah Cevdet Bey neş-

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

riyat-ı ahrâranede bulunduğu sırada o zaman kendisine bu gibi neşriyatı terk etmesi hakkındaki teklifi kabul ile şehrî bin beş yüz Frank almaya başlamış ve altı ay kadar bu maaşı ahz eylemişdir. Bilâhare bu meblâğı almakla beraber diğer taraf dan da yine neşriyat-ı ahraraneye başladığı Dersaadetçe istihbar edilmesi üzerine kendisi sefir tarafından davet olunarak maaş aldığı müddetçe neşriyatda bulunmayacağına dair bir taahhüdnâme imza etmesi teklif olunmuş ve mümaileyh de neşriyatdan vazgeçer ise de taahhüdnâme imza etmeyeceğini beyan eylemesi üzerine bin beş yüz frank maaşı da kat* edilmişdir. Bu hususdaki malûmat-ı çâkerinin bundan ibaret olduğu marûzdur. Olbabda emr-ü ferman hazret-i men-leh-ül emründür. 23 Nisan 1915 Roma Sefir-i Kebiri Mehmed Nabi Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Sicil/Ahval Atanmaları gerçekleştiği ve resmen göreve başladıkları halde Abdullah Cevdet ve İshak Sükûti 'Osmanlı'yı doğrudan yönettikleri gibi Almanya'da, Sefir Ahmed Tefvik Beyle tekrar pazarlığa girişmişlerdi: Bu dahi [Berlin Sefaret-i Seniyesinden] -114 - Cenevre'ye tahkik memuriyetiyle gönderilen Kolağası İsmail Hakkı Efendiden mevrud bir mektubda elyevm Cenevre'de Osmanlı, Türkçe ve Fransızca ve Almanca gazetelerini neşr edenler İshak Sükûti ve Abdullah Cevdet ile gazetenin sandukkârı Nuri ve mürettıb Nazmi olub mukaddema umur-u tahririyede meşgul bulunan Tunalı Hilmi ise bir seneden beri Cenevre'yi terk ile Mısır'a gitmişdir. Bunlardan başka Cenevre'de tahsilde olarak Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyeden firar eden Âkil ve Yahudi cemaatinden Avram ve Rıfat ile Maliye ketebesindeıı Hakkı ve Muhtar nâm kimselerden ibaretdir. Gazete naşirleri Sükûti ve Cevdet Efendilere bundan üç mah mukaddem tahsis buyurulmuş olan bin beşer yüz Frank. maaşlarıyla tensib buyurulacak sefaretlerin tababetlerine tayin edilerek tedahüldeki maaşatm tesviyesiyle beraber diğer maaşlarının mah mah tediyesinin temini istirhamıyla merhamet-i seniyeye arz-ı dehalet etmek ve gazetelerini neşirden feragat eylemek üzere taraf-ı âcizânemden tavassut edildiği halde atabe-i ûlya-yı cenab-ı mülûkâneye bir ariza takdim edeceklerini ve çünki şimdiye kadar bu meseleye vesatet edenler tarafından kendilerinin def'atle iğfal edilmiş olduklarını söyledikleri anlaşılmaktadır. Tensib-i âli buyurulduğu halde bu ikisi sefaret tababetlerine tayin olunmadan evvel Berlin'e çağırılarak zât-ı mukarimsımat hazret-i hilâfetpenâhîye sadakat ve ubudiyetde bulunacaklarına ve ga-

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

89

zetelerini neşr etmeyeceklerine dair yemin etdirilerek yedlerinden bir senet alınması ve diğer sandukkâr ve mürettib ve talebeye -zaten bir kısmının maaşı olduğundan üç yüz Frank emsali misillu maaş tahsis buyurularak tahsillerine devam etmek üzere bunlarda tahlif olunub sened alınarak Almanya'ya celb edilmeleri ve bu suretle kâffesi arz-ı dehalet etdirilib İsviçre'den cemiyetleri dağıdılarak gazetenin dahi neşri men5 edilmiş olacağı hususunun arzına cür'et olunur. Olbabda. 29 Kânun-isânî 315 -10 Şubat 900. Ahmed Tevfik Bkz. Berlin Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 4 Haz. 315 -16 Haz. 99, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-51-7/139/XVIII. B. XX. Atabe-i Ûlya-yı Hazret-i Tacidar-ı Ekremîye, Şevketlû, Kudretlû Velinimetimiz Padişâh-ı îslâmpenâh Efendimiz Hazretleri, Hüda-yı lem-i yezel hazretleri ömür ve afiyet ve kudret ve şevket-i Hümayünlarmı müzdad ve muvaffakiyat-ı celile-i hilâfetpenâhilerini mütevalî ve bîâdad buyursun âmin, Eltaf-ı mütenabia-i hazret-i şehriyârileri cümle-i celilerinden olmak üzere ihsan buyurulan yüz elli lirayı bâkemâl-i ihtiram ve mübahat aldım. Saf ve vicdanî olan hulûs-u ûbudiyet-i bendegânemin nezd-i mülükânede takdir buyurulduğunu gösteren bu gibi teveccühat-ı seniye eserleri kalb-i âcizânemi samimî ve daimî hissiyat-ı ûbeydâne ile lebriz etmededir. En büyük emelim rıza-yı meâl-i şehriyâriyi irtiza-yı tahsil etmek ve ihlâs ve hükm-ü vicdanide müstenid olmağla mümtaz olan ûbudiyet ve teslimiyet-i kâmile-i bendegânemin mazhar-ı takdir-i hazret-i hilâfetpenâhileri olduğunu görmekdir. Üç dört gün mukaddem, devletlû Memduh Paşa kulları vasıtası ile südde-i seniyelerine arz eylediğim istirhamât-ı âcizânemin dahi şimdi tevsiye ve icrası ferman-i hümâyûnunun şerefsâdır olmuş buJunduğuna, ezcümle öksüzlerin bervekf-i dilhâh-ı âli tahsil ve terbiyeleri müstelzim ve icab-ı şefkat ve merhamet-i mülükâne bulunması cihetiyle emin bulunduğumdan bunlar içün dahi bir kerre de şimdiden teşekkürât-ı ûbudiyet âbat-ı bendegânemi derbâr-ı şevketmedâr-ı hilâfetpenâhîlerine ilâ eder izdiyâd-ı ömr-ü-şevket-i hümâyûnları dua-i muhlisânesini tekrar eylerim. Şevketlû, kudretlû, merhametlû, velinimetimiz padişâh-ı kudsiyet iktinah efendimiz hazretleri. 30 Nisan 1900 Viyana Sefaret-i Seniyeleri Tabibi Abdullah Cevdet Kulları Bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-34-a/74/15.

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

B. XXI. Abdullah Cevdet'in, yönetimin temsilcileri saydığı elçilik görevlilerine son derece kötü davranmasına karşılık, onlar da her hareketinden şüphelendikleri bu Jön Türkün faaliyetlerini devamlı olarak İstanbul'a bildiriyorlardı. Abdullah Cevdet'in bir resminin sağlanabilmesi için yapılan aşağıdaki yazışma tarafların birbirlerine karşı olan tutumlarını göstermektedir: Bâb-ı Âli Mütercim Tercüme Odası 29 Nisan 1317 Numro 30. Hariciye Nezaretine 29 Nisan 901 tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesiııden varid olan 82 numrolu hususî ve mahremâne tahriratın tercümesidir, Sefaret-i Seniye maiyetinde müstahdem, firarilerin tercüme-i hal vakalarıyla, fotografyalarmın irsalini âmir 25 Nisan 901 tarihli ve otuz iki numrolu hususî ve mahremâne telgrafnâme-i asıfaneleri reside-i dest-i tazîm oldu. Viyana Sefaret-i Seniyesi maiyetinde müstahdem firari yalnız Sefaret-i Seniye tabibi doktor Abdullah Cevdet Efendidir. Pek çok taharri etmiş isem de mümaileyhin haberi olmaksızın bir fotografyasmı elde etmek kabil olamadı. Sefaret-i Seniye memurininin hiç birinde Cevdet Efendinin fotografyası mevcud değildir. Eğer birinde bulunmuş olsa idi istinsah etdirmek pek kolay idi. Binaenaleyh gerek fotografyasmı ve gerek tercüme-i hal varakasını kendisinden taleb etmekden başka çare yokdur. Vakıa tercüme-i hal varakası mümaileyhden istenilebiliyor. Memurin-i Devlet-i Aliyyeden bulunan her ferdin varaka-i mezkûreyi itaya mecbur bulunduğu aşikâr ise de cihet-i isti'mali hakkında şübhesini davet etmeksizin fotografyasmı taleb eyleyebilmek müşkildir. Zira evvelce zât-ı âli-i asafânelerine arz eylemiş olduğum veçhile hakk-ı âcizânemde daima göstermekde olduğu adem-i hürmet ve riayet ve hattâ hakaret ve rezalet hasebiyle kendisinden bir yadigâr olarak bunu taleb etmekliğim kabil değildir. Bu cihetle Cevdet Efendiden olbabda almış olduğum emirden bahsederek bir fotografyasmı taleb etmekliğim mi yoksa haberi, olmaksızın bir resmine dest-res olabilecek bir fırsat zuhuruna intizar etmekliğim mi lâzım geleceğinin emir ve iş'ar buyurulmasını rica ederim. Tercüme-i hal varakasına gelince Abdullah Cevdet Efendi Mekteb-i Fünûn-u Tıbbiye-i Şahane mezunlarından ve Trablusgarb Merkez Hastahanesi etibba-i sertabibesinden bulunduğu cihetle tercüme-i halinin oralardan tahkik ve tedariki daha münasib olur itikadmdayım. Çünkü hem bu suretle elde edilecek malûmat daha doğru olur hem de enzar-ı mümaileyhe şübhe düşürülmemiş bulunur. Emr-i ferman.

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

91

Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, 29/Tercüme Odası no. 30, Abdullah Cevdet'in fotoğrafı daha sonra 'Fievre d'Ame' isimli kitabından sağlanacaktır. Bkz. «Hariciye Nezaretine 8 Eylül 901 tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesinden Varid Olan 218 numrolu mahremâne telgrafın tercümesi,» Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, 29 - Tercüme OdavSi no. 90. ; B. XXII.



Abdullah Cevdet ve arkadaşları her fırsatta Jön Türklerin yoğun olduğu merkezlere giderek toplantılar yapıyorlar ve faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Kendilerinin bu davranışları hemen yönetime bildiriliyordu: Bâb-ı Âli Tercüme Odası Numro: 114

Mütercim Muhsin Agâh 1 Teşrin-ievvel 1316

Nev'-i Tercüme: Sefaret-i. Seniye tabibi doktor Abdullah Cevdet Efendinin bilâ-ruhsat Viyana'daıı azimetle Cenevre'de bulunduğuna dair.

Nezarete 13 Teşrin-ievvel 900 Viyana Sefaret-i Seniyesinden 271 Telgraf: Doktor Abdullah Cevdet Efendi'nin Cenevre'de bulunduğu şehr-i mezkûr Başşehbenderi tarafından bendenize bildirilmişdir. Merkum bendenize malûmat vermeksizin ve ruhsat taleb etmeksizin Cşübhesiz ruhsat vermezdim) Viyana'dan müfarakat etdiği cihetle azimetinden haberim ve malûmatım yokdur. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, 29-Tercüme Odası no. 114. Abdullah Cevdet ve Tunalı Hilmi'nin Cenevre'deki Jön Türklerle buluşmaları için bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 159-5/15-2058-111717-117017, Sükûti ve Abdullah Cevdet'in, Cenevre'de N. Gregor ve Ali Fahri ile görüşmeleri ve oradan Paris ve Londra'ya gitmeleri hakkında bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 159-/15-2550. Bâb-ı Âli Tercüme Odası Numro: 145

Mütercim Nev'-i Tercüme: Sefaret tabibi Osman Cevdet Efendinin Peşte'ye gitmek 2 Kânûn-ievvel üzere taleb etdiği mezuniyete dair. 1316 Hariciye Nezaretine 7 Kânûn-ievvel 900 Tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesinden Varid olan 330 Numrolu Tahriratın Tercümesidir: Doktor Abdullah Cevdet Efendi «Peşte» şehrinin şâhâne temaşa mahallelerini ziyaret maksadıyla birkaç gün içün şehr-i mezkûra

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

gitmek niyetinde bulunduğunu bendenize ifade etmiş ve mümaileyh ahiren 'Marinbad' ve 'Paris' ve mahall-i saireye azimetinde mezuniyet itası hususundaki imtinamı sem'-i itibara almamış olduğundan cevab-ı red vermeyi münasib görmedim. Abdullah Cevdet Efendi Peşte'ye seyahatini .müteakkib 'Prag' ile Avusturya'nın diğer bazı şehirlerini de ziyaret eyleyeceğini beyan etdiğinden indelhacce bu babda taraf-ı âcizâneme talimat ita buyurulması için keyfiyetin zât-ı âli-i asâfânelerine arz ve iş'annı vazifeden addeylerim. Emr-ü ferman. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, Aynı Metin için Bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41-1189-120078 29, Tercüme Odası no. 145. Bâb-ı Âli Daire-i Hariciye Mektubi Kalemi. Aded: 2668 Marûz-u Çâker-i Kemineleridir, Sefaret-i Seniye tabibi doktor Abdullah Cevdet Efendi'nin Peşte şehrinin şâyân-ı temaşa mahallerini görmek üzere bir kaç gün içün şehr-i mezkûra gitmek niyetinde bulunduğunu ifade eylediği ve mümaileyhin ahiren 'Marinbad' ve 'Paris' ve mahall-i saireye hîn-i azimetinde ita-yı mezuniyet hususunda tarafından gösterilen imtina'a havale-i sem'-i itibar eylememiş olmasına mebni bu defa cevab-ı red itası münasib görülmediği ve Peşte'ye seyahatini müteakkib Prag ile Avusturya'nın diğer bazı şehirlerini de ziyaret eyleyeceğini beyan eylediğinden indelhacce tevfik-i hareket olmak üzere bu babda malûmat itası ifadesini mutazammm Viyana Sefiri ûtûfetlû Beyefendi hazretlerinden varid olan 7 Kânun-ievvel 900 tarihli ve üç yüz otuz numrolu tahriratın tercümesi leffen takdim kümmış olmağla olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ülemründür. 28 Şa'ban 1318 - 7 Kânûn-ievvel 316. Hariciye Nazırı Bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41, 1189-120078. Sadaret Mektubi Kalemi 2 Ramazan 318 -11 Kânûn-ievvel 316/ no. 2668. Hariciye Nezaret-i Celilesiııe, Sefaret-i Seniye tabibi Abdullah Cevdet Efendi'nin birkaç gün Peşte'ye gitmek niyetinde bulunduğunu Viyana Sefaret-i Seniyesinin 28 Şa'ban 318 tarihli ve 2668 numrolu tezkere-i hususîye tercü-

feöKTOR ABDULLAH ÖEVDfîT VE DÖNEMİ

93

mesi melfufu tahriratında beyan olunub memurin-i devletin bilistizan memuriyetinden infikâki caiz olamayacağından Sefaret-i Seniyeye bu yolda cevab tasdirine himmet. Bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 185-5/41, 1189-120078. Bâb~ı Âli Tercüme Odası Numro: 98

Mütercim İsmail 14 Ağustos 1316

Musahhih Mustafa 23 Ağustos 1316

Nev'-i Tercüme: Doktor Abdullah Cevdet Efeııdinin nerede bulunduğuna dair.

Hariciye Nezaretine 23 Ağustos 1900 Tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesinden Varid Olan 219 Numrolu Tahriratın Tercümesidir, Doktor Abdullah Cevdet Efendi'nin 'Marinbad'dan Sefaret-i Seniye erkânından bazüarma irsal etdiği açık muhabere varakaları mealinden mümaileyhin şehr-i mezkûrda bulunduğunu Viyana'ya avdetimde istihbar etdim. Mümaileyh azimetinden kimseye haber vermemiş olduğundan kasden irsal etdiği melhûz olan varakaları gelmemiş olsaydı kendisinin nerede olduğunu anlamak Sefaret-i Seniyece kabil olmaz idi. Keyfiyeti zât-ı âli-i âsâfânelerine arz ve iş'ar etmeyi vazifeden addeylerim. Emr-ü ferman. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, 29- Tercüme Odası-no. 98. Bu konuda ayrıca bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 159-5/15-1728. Bâb-ı Âli Mütercim Nev'-i Tercüme: Roma Sefaret-i Tercüme Odası Muhsin Agâh Seniyesi Tabibi Sükûti Efendi'Numro: 254 15 Temmuz 1316 nin Cenevre'ye avdet etdiğine dair. Nezarete 22 Temmuz 900 Cenevre Başşehbenderliğinden 30 Numrolu Tahrirat, Sükûti mevaid-i katiyyesi hilâfına olarak Cenevre'ye avdet etmiş ve iki günden beri burada bulunan Mahmud Paşa ile mülâkat eylemişdir. Her ne kadar Sükûti küllî-yevmin tebdil-i mekân ediyorsa da merkumu ele geçireceğim ve bendenize vuku' bulacak ifadâtmı derhal zât-ı âli-i sefâretpenâhîlerine arz eyleyeceğim. Emr-ü ferman. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, 29-Tercüme Odası- no. 254. Abdullah Cevdet'in bu faaliyetleri hakkında ayrıca bkz. BBA-BEO/ Hariciye Gllen, 159-5/15-2086, 2668. BBA-Yıldız Günlük Marûzat, 2 C 1317/no. 1223-III-1043. İshak Sükûti ise sıhhî durumunu öne sürerek daha kolay faaliyette bulunmaktaydı, bkz. BBA-Yıldız Günlük Ma-

SeLGELeh - AcikLaMaLaS,

94

rûzat, 29 M 1319/no. 1057 ve «Hariciye Nezaretine 23 Kânûn-ievvel 901 Tarihiyle Roma Sefaret-i Seniyesi Maslahatgüzarından Varid Olan 226 Numrolu Tahrirat,» Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi-Tercüme Mütenevvîa - 29 - II/Tercüme Odası no. 148. Tunalı Hilmi ise bir yandan Mısır Jön Türkleri ile ilişkiyi sürdürürken diğer yandan da İntikam' ve 'Tokmak' gazetelerinin malî yükünü üstlenmişti. bkz. Ahmed Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, s. 156-7. Tunalı Hilmi'nin faaliyetleri hakkında bkz. BBA-BEO/ Hariciye Gelen, 159-5/15, 447, 23 Kânûiı-ievvel 1900/144 - T.O. no. 55, 23 Kânûn-ievvel 1900/146 - telg. T.O. no. 64, 17 Nisan 1900/36 - T.O. no. 10, 23 Mayıs 1900/58 -T.O. no. 19, 20 Temmuz 1900/85-T.O. no. 30, 5 Kâııun-isânî 1900/112 - T.O. no. 39. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, 29-IIL Yönetim tarafından kanun dışı olarak tanımlanan bu kişilerin bu faaliyetlerini sürdürmelerine karşın görevlerine devam etmelerine yâni yönetimin parasıyla ona karşı siyasal muhalefeti örgütlemelerine göz yumulmasını bu çeşit liderlerin kısıtlı bir ölçüde de olsa göz altında tutulmaları ve faaliyetlerinin sınırlandırılmasmm gerekli görülmesinden başka bir şekilde açıklamak mümkün değildir. Nitekim Abdullah Cevdet, yönetim temsilcileriyle anlaşmak üzere olduğu sırada 'Kahriyat' adlı kitabının imparatorluk sınırları dahiline sokulması yasaklanıyordu, bkz. BBA-BEO/Hususî İrade-i Seniye, 378-8/101, 258-3031/78371 ve BBA-İrade-Hususî, Rebiy ulevvel. 1316/ no. 24-258. Ancak hakkında verilen bu raporlara karşılık Abdullah Cevdet, saniye sınıf-ı sânîsini almaya muvaffak olmuştu: Sâniye Smıf-ı Sânisi Îftihar-ül-ekâbîr ve'1 ekârim Abdullah Cevdet Efendi, zîde uluvvuhunun sezavar-ı atıfat-ı seniye oldığma binaen şerefsünûh ve sudûr buyurulan emr-ü-irade-i ihsanâde-i hazret-i hilâfetpenâhî mucibince avatıf-ı celile-i mülükâden mümaileyhe zikrolunan rütbe-İ sâııîye smıf-ı sânîsi tevcih olmak buyuruldu. 20 Zilkade 1317 - 22 Mayıs 1316 Kaiem-i Divan-ı Hümâyûn No. 291. Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır. B. XXIII. Abdullah Cevdet, bir süre sonra kuracakları 'Osmanlı İttihad ve İnkılâb Cemiyeti'ni destekleyecek olan eski Mısır Hidivi'nin, Londra'da 'Osmanlı'yı çıkartan grubun başına geçmiş bulunan İsmail Kemal Bey ile (1902 den sonra İsmail Kemal'in bu göreve getirilişi için bkz. «Sebeb-i Tehir», Osmanlı, No. 120, 15 Ağustos 1903 -

bÖltTOR ABDULLAH ÖEVÖET VE DONEMİ

21 Cemaziy'ülevvel 1321, s. 1) irtibatını sağlamak için Londra'ya gitmiş ve bu gidişinin bir İngiliz kadınıyla evlenmek amacını taşıdığı izlenimini uyahdırmaya Musurus Bey'in hakkında verdiği olumlu bir rapor sayesinde muvaffak olmuştu: Asım Bey'den - Sefaret'e - 75, Viyana Sefaret-i Seniyesi kâtiblerinden Abdullah Cevdet Bey güya teehhül etmek üzere Londra'ya a,zimet etmiş ve mümaileyhin şu suretle hareketi Hidiv'in bazı ilkaatma müstanid bulunmuş olacağı haber alındığından mümaileyhin hakikaten teehhül etmek üzere mi yoksa neşriyat-ı bedhâhânede bulunmak fikriyle mi oraya gelmiş olduğunun bertahkika-yı sadakat ve ubudiyet suret-i mahsusada biltahkik, netice-i hasılanın arz-ı atabe-i ûlya kılınması bairade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî tebliğ olunur. Olbabda. Asım 2 Haziran 903 - 20 Mayıs 319 Bkz. Londra Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Kayd Defteri, 4 T. evvel 315-16 T. sânî 99, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141/ XII-63. Sefaret'e -129, Viyana Sefaret-i Seniyesi kâtiblerinden Abdullah Cevdet Bey'in güya teehhül etmek üzere bilâruhsat Londra'ya azimet etmiş olduğuna ve bunun orada İsmail Kemal ile birleşmesi melhuz bulunduğundan bu babda tahkikat-ı mahsusa icrasıyla neticenin arz-ı atabe-i ûlya kılınması ve bir de müsteşar Cemil Paşa'nm eser-i » Bkz. Paris Sefaret-i Seniyesiyle Muhabereye Mahsus Kayd Defteridir, 7 Temmuz 901 - 24 Haziran 317, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/ 141/XII-42. Asım Bey'e - Sefaret'den - 76 - 3 Haziran 903 tarihli telgrafnâme-i âlilerine cevabdır. On beş Mayıs tarihinde Hariciye Nezaret-i Celilesine arz eylediğim veçhile mümaileyh Abdullah Cevdet, müsteşrik şair müteveffa Monsieur Gibb'in otuz, kırk bin lira serveti olan zevcesiyle teehhül etmek arzusuyla gelmiş ve mümaileyh ile görüşmüş ise de maksadına muvaffak olamayacağını anlayarak beş on gün burada kaldıkdan sonra iki hafta akdem Paris ve Brüksel tarikiyle Viyana'ya müteveccihan hareket eylediğinin ve tahkikat-ı âcizânem neticesi olarak mümaileyhin başka bir maksadla geldiğine dair hiçbir delaile dest-res olunamadığmın atabe-i ûlya-yı mülûkâneye arzı marûzumdur. 4 Haziran 903 - 22 Mayıs 319 Musurus.

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

Bkz. Londra Sefaret-i Seniyesiyle Muhaberata Mahsus Kayd Defteri, 4 T. evvel 315 - 16 T. sânî 99, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/2468/141/ XII - 63. Bâb-ı Âli Tercüme Odası Numro: 203

Mütercim Muhsin Agâh

Nev'-i Tercüme: Londra'ya gelmiş Olan Viyana Sefaret-i Seniyesi Tabibi Abdullah Cevdet Efendi Hakkındaki 140 Numrolu telgrafnâmeye cevab.

Nezarete 21 Mayıs 903 Londra Sefaret-i Seniyesinden 284 numrolu telgrafnâme. Yüz kırk numrolu telgrafnâme-i asâfaneleri ahzolundu. Tabib Cevdet Efendi filvaki' ahiren Londra'ya gelerek-burada bir hafta kadar kaldıkdan sonra Brüksel ve Paris'e uğrayarak Viyaııa'ya avdet etmek üzere bundan sekiz gün mukaddem buradan müfarekât eylemişdir. Gerçi kendisiyle muarefem yoğisede mümaileyh Londra'ya vürüdunun ferdası günü bendenizi ziyarete gelmiş ve bildef'at sefaret-i seniye kâtibleriyle görüşmüşdür. Cevdet Efendi tenezzüh maksadıyla icra-yı seyahat etmekde olduğunu bendenize söylemiş ise de istitlâat-ı âcizâneme nazaran seyahat-ı vakıasının maksad-ı hakikisi tanıdığı bir İngiliz kadın ile akd-i izdivaç teşebbüsünde bulunmakdan ibaret imiş. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Tercüme Mütenevvîa, 29/T.O. no. 203. B. XXIV. Ancak, Sefir Mahmud Nedim Paşa Abdullah Cevdet'in asıl amacını sezerek kendisinin görevden azledilmesi için başvurur: Bâb-ı Âli Tercüme Odası Numro-. 88

Mütercim Şakir İrfan

Nev'-i Tercüme: Sefaret-i Seniye tabibi Abdullah Cevdet Efendi'nin bilâmezuniyet Paris'e ve oradan ingiltere'ye gitmek üzere Viyana'dan müfarakat etdiğine ve merkum hükümet-i Seniye aleyhindeki tahrikât-ı mel'anetkârânesine devam etmekde olduğundan azli ricasına dair 31 Mart 1903 tarihli ve 105 numrolu telgrafnâmeye zeyl.

Hariciye Nezaretine 19 Mayıs 1903 tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesinden Varid Olan 163 Numrolu tahriratın Tercümesidir,

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ 111

97

Geçen Martın otuz biris tarihli ve yüz beş numrolu mahremime telgrafnâme-i âcizânemi teyiden Doktor Abdullah Cevdet. Efendi hakkındaki fikr-i âcizânemi müeyyed bir vak'ayı berveche zîr arz-üiş'ar eylerim. Şöyle ki: Merkumun Paris'e oradan ingiltere'ye gitmek üzere birkaç gün, evvel Viyana'dan müfarakat etmiş olduğunu bu defa istihbar eyledim. Merkumun habersiz ve bilâmezuniyet vuku'bulan işbu seyahatmdaki maksadı o kadar sarihdir ki bu babda tefsirâta hacet göremem. Şahs-ı merkum âdeta hükümet-i Seniye aleyhindeki tahrikât-ı mel'anetkarânesine devam etmek üzere bin beş yüz Frank maaş almaktadır. İş'arat-ı âcizanemin sıhhatine kesb-i itmînân buyurulmak üzere bu babda tahkikat icrasını rica eder, müddea-yı bendegânemin subûtu takdirinde Ahmed. [Abdullah! Cevdet Efendinin memuriyet-i hazırasmdan azlini niyaz ve istirham eylerim. Emr-ü ferman. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvîa, 29. B. XXV. Bu başvuruya karşılık yukarıda gördüğümüz tahkikat sonucu Abdullah Cevdşt görevinde kalabildi. Yönetim Abdullah Cevdet'in siyasal faaliyetlerine karşılık onun görevine devam etmesinde evvelce belirttiğimiz yararları gördüğünden kendisinin azline karşı çıktı: Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Başkitâbet Dairesi 1647 Viyana Sefaret-i Seniyesi tabibi Abdullah Cevdet Efendi hakkındaki iş'ar-ı sâmi-i sadaretpenâhilerinden mümaileyhin avdet etmeyeceği anlaşılmamakda olduğundan memuriyetinde ibkası münasib olacağının şerefsûdur buyurulan irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenâhî icab-ı cehline tevfikan beyanına ibtidar kılındı. Olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 5 Rebiy'ülevvel 1321 -19 Mayıs 319. Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî •Tahsin Bkz. BBA-İrade-Hususî, Rebiy'ülevvel 1321/no. 16.-294. Sadaret Mektubi Kalemi - 6 Rebiy'ülevvel 321 -20 Mayıs 318/no. 294. Hariciye Nezaret-i Celilesine, Viyana Sefaret-i Seniyesi tabibi Abdullah Cevdet Efendi'nin bilâmezuniyet Viyana'dan müfarakatla Paris'e ve oradan da Londra'ya azimet etdiği ve Londra'da bir İngiliz kadını ile akd-i izdivaç teşebbüsünde bulunduğunu mutazammm Londra ve Paris ve Viya-

112 BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

na Sefaret-i Seniyelerinin telgrafnâme ve tahriratının tercümeleri tezkere-i hususîye ile beraber led-il-arz mümaileyhin avdet etmeyeceği anlaşılmamakda olduğundan memuriyetinde ibkası münasib olacağı ber-mentuk-u irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenâhî mabeyn-i hümayûn-u mülükâne başkitabet-i celilesinden biltezkere-i hususîye cevaben izbar oluıımağla Viyana Sefaret-i Seniyesine bermucib-i emr-ü ferman-ı hümayûn-u şâhâııe tebliğ olunmasına himmet. Bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 186-5/42, 502/156122. Abdullah Cevdet'in Londra'ya gidişi hakkında ayrıca bkz. «Paris Sefaret-i Seniyesinden 272 Numrolu Telgrafnâme, «Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Tercüme-i Münevvîa, 29/Tercüme Odası no. 196. B. XXVI. Abdullah Cevdet bu faaliyetlerini sürdürürken öte yandan da saraya evvelce örneğini gördüğümüz yazılar göndererek görevine devam edebilmek ve daha iyi görevler elde edebilmek fırsatını arıyordu: Mabeyn-i Hümâyûn Başkitabet Canib-i Celiline, Devletlû Efendim Hazretleri, Melfuf ariza-i ûbeydanemin atabe-i felekmertebe-i hazret-i zıllullah-1 âzamiye arzını istirham ederim. Olbabda emr-ü ferman hazret-i men-leh-ül emründür. 1 Temmuz 1319. Viyana Sefaret-i Seniyesi Tabibi İbn Ömer Abdullah Cevdet (Mühür). bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-34-C-I/74/15. Atabe-i Felekmertebe-i Hazret-i Hilâfetpenâhî-i Azâmiye, Marûz-u Çâker-i Kemineleridir, En mukaddes emel-i ûbeydanem zât-ı celîl-i hilâfetpenâh-ı âzâmilerine ve devlet-i aliyyelerine arz-ı hidmet etmek ve sabit olan sıdk-ı ûbudiyet-i âcizâneme subut-u ehliyetim munzam oldukça daha mühim hidmetlerde bulunabilmek üzere daha mu'tena memuriyetlere geçebilmekdir. Memuriyet-i hazıra-i âcizânem, ibraz-ı ehliyete müsaid olmadığı gibi terakkisi de bulunmadığından, Avusturya hükümetinin, hükümet-i Seniyeden temennisi üzerine azliyle münhal kalacak olan Viyana Başşehbenderi Macar teb'asmdan Türkçe bilmez Monsieur (Dirştay)m yerine ilâve-i memuriyet olarak yahud arz-ü-fermaıı buyurulacak Avrupa Sefaret-i Seniyesinden birinin birinci kitabetine yahud ikinci başkitabetine maaş-ı hâli-i âcîzânemle tayin buyurulmamı istirham eder izyad-ı ömür-ü şevket-i hilâfet-

99

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMI

penâhî dua-yı bîrasıyla hatm-i kelâm ve tertib-i lisan-ı ihlâs padişâh-ı asdıkaperver efendimiz hazretlerinindir. 1 Temmuz 1319. , Viyana Sefaret-i Seniyesi Sertabibi Kullan İbn Ömer Abdullah Cevdet (Mühür) Bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-34-C-II/74/15. Abdullah Cevdet'in aynı şekilde nişan istemesi için bkz. Tarih Dünyası No. 1. 15 Nisan 1950, s. 34. B. XXVII. Abdullah Cevdet, siyasal muhalefeti gizlice sürdürdüğünün farkında olan Sefir Mahmud Nedim Paşa ile olan tartışmalarını daha ileri bir noktaya götürünce görevini bırakmak zorunda kalır: Bâb-ı Âli Daire-i Sadaret 2269 Sefaret-i Seniye tabibi Abdullah Cevdet Efendinin kendisini ne yolda darb-ü-tahkir eylediğini ve bu babda usulen tanzim olunan zabıtnamenin derdest-i irsal buyurulduğunun ve merkuma işden el çekdirilerek Avusturya toprağından derhal ihracı Avusturya. hükümetinden taleb olunduğunu ve merkumun tasvib-i azliyle ba'dezin umur-u devletde istihdam edilmemek üzere tardını ma'delet-i Seniyeden istid'a etdiğini mutazammm Viyana Sefiri Bey Efendi hazretlerinden alman telgrâfnâme tercümesinin leffiyle Hariciye Nezaret-i Celilesinden gelen tezkere melfufuyla beraber takdim kılındı. Mahmud Nedim Bey'in düçâr olduğu harekât-ı taarruzkârâne şayan-ı dikkat olmağla beraber Abdullah Cevdet Efendi hakkında taleb olunan muamele-i şedide dahi muvafık-ı ma'delet-i Seniye olub ma'heza mîr-i müşarünileyhin şu muamele üzerine memuriyetince atiyen ne dereceye kadar muvaffak olacağı pek de kesdirilememiş olduğunun haiıra-i kesire olarak südde-i muallâ-yı hilâfetpenâhîye arz ve iblâğı rnütemeıınadır efendim. 23 Cemaziy'ülâhir 321 ve 2 Eylül 319. Sadrıâzâm Ferid Bkz. BBA-Yıldız Hususî Maruzat, 4 B 1321/no. 2469 - II. Bâb-ı Âli Nezâret-i Umur-u Hariciye Tercüme Odası Aded

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

Hariciye Nezaretine 14 Ağustos 903 Tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesinden Varid Olan 343 Numrolu Telgrâfnâmenin Tercümesidir. Dün Sefaret-i Seniyede vukua gelen bir hadise-i müellimeyi kem âl-i teessür ile zât-ı âli-i asafanelerine arz eylerim şöyle ki, Dün sabah muamelât-ı resmiyenin suret-i temşiyeti hakkında memurin-i sefarete bazı talimat ita etmekde olduğum sırada Sefaret-i Seniye tabibi Abdullah Cevdet haber vermeksizin odama girdi, ziyadece meşgul olduğumdan. bazı ifadatı var ise hemen söylemesini rica etdim iki ellerini cebine sokarak görülmemiş bir tavr-ı küstahâne ve mütecavizâne ile «aleyhimde ne yazdığınızı büiyorum, maaşımın kat'ını taleb etdiğinizi de söylediler hepsinden haberim var» dedi. Cevaben «evvel beevvel ellerinizi cebinizden çıkarınız, oturunuz sonra söyleyeceğinizi söyleyiniz» dedim. Bendeniz henüz bu sözleri söylemede iken Cevdet haric-ez-tasavvur bir şiddetle üzerime atıldı, «deyyus, hınzır» gibi şütûm-u galize ile badef'at başıma ve yüzüme urdu. Nihayet memurin-i Sefaret araya girerek kendisini kapıdışan etdiler, şu anda sol kulağım artık işitmiyor, asabım son derece sarsılmış bir halde bulunuyor. O derece de ki bir netice-i vahime tevlit etmesinden korkuyorum. İşbu taarruz-u denaatkârânenin zabıtnamesi usulen tanzim edildi yarın taraf-ı âsâfânelerine irsal kılmacakdır. Burada velinimet-i biminnetimiz zât-ı şevketsımat hazret-i padişâhînin sefiri sıfatıyla bulunduğum için hakkımda icra kılman bu taarruz metbu-u mufahham ve muazzamımız efendimiz hazretlerine bir hakaret-i vahşiyâne olmağla haiz olduğum selâhiyete müsteniden bu haini azl etdim, ve derhal Avusturya toprağından tard ve ihracını hükümet-i imparatoriyeden taleb eyledim. Hususat-ı mesrûdeyi atabe-i ûlya-yı velinimet-i âzâmîye arz etdim. Merkumun tasvib-i azliyle emsaline mucib-i ibret olacak bir suretde te'dibini ve ba'dema hidmet~i saltanat-ı seniyede istihdam edilmemek üzere tardım ma'delet-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenâhîden niyaz ve istirham eylerim. Bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 23 C 1321/no. 2269-3. Bu telgraf için bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Tercüme Mütenevvîa, 29. Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Başkitabet Dairesi Viyana Sefaret-i Şeniyesinden Şifre, Dünkü gün mevki'-i resmî-i çâkerânemde oturduğum ve heyet-i sefaret-i seniyeyi nezd-i çâkerânemde kullanarak vazife-i resmîye ile iştigal eylediğim sırada Sefaret-i Seniye tabibi Abdullah Cevdet

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

101

mel'unu bağırarak odama girdi. Meşgul olduğumu ve bir ifadesi var jse söylemesini ihtar etdim. Ayağa kalkarak ve ellerini ceblerine sokarak takarrüb ile müteneffirâne bir suretde aleyhimde İstanbul'a yazmış ve maaşımın kat'mı teklif etmişsiniz dedi. Ellerini ceblerinden çıkarıb oturmasını ve andan sonra söylemesini ihtar etdim. Heman üzerime hücum ve bir takım şütûm-u galize isti'maliyle başıma ve yüzüme., birkaç tokat ve yumruk urdu. Heyet-i Sefaret kemâl-i müşkilâtla kendisini tutub kapudan dışarı atdı. Olbabda tanzim edilen zabıtname yarınki posta ile takdim olunur. Bugün sol kulağım hiss-i semden mahrum ve kuvve-i asabım yine o derece muhtelldir ki bir netice-i vahimeden korkmakdayım. Mel'un-u merkumun bu suretle vuku' bulan taarruz ve tecavüzü doğrudan doğruya zât-ı akdes-i hümâyûn hazret-i padişâhîye aid olmağla kendisini memuriyetden azl eyledim, ve hükümet-i mahalliyeye müracaatla derhal Avusturya ve Macaristan toprağından tard ve teb'idini taleb etdim. Merkumun ba'dema hidmet-i Saltanat-ı Seniyede istihdam olunmamak üzere memuriyetinden heman tardıyla. beraber etdiği hareket-i mel'uhâneden dolayı eşedd-i cezaya düçâr edilmesini adalet-i müslime-i hazret-i padişâhîden istirham ederim ve beklerim. Ferman. 14 Ağustos 903. Mahmud Nedim Bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 23 C 1321/no. 2269- 2. Viyana Sefaret-i Seniyesi, Bugün Rumî Ağustosun otuz birinci Pazar günü sabahleyin Viyana Sefir-i Kebiri utufetlû Mahmud Nedim Bey Efendi hazretleri mevki'-i resmîlerinde bulundukları ve ııezd-i samîlerinde âti-el-imza beraber bulunduğumuz halde ve mesalih-i resmiye ile iştigal eylediğimiz sırada Sefaret-i Seniye tabibi Doktor Abdullah Cevdet Efendi vürudunu ihbar etdirmeksizin odaya girerek oturmuş ve Sefir Bey Efendi hazretleri tarafından meşgul bulunduğu beyan olunarak bir ifadesi var ise söylemesi ahz-ı rây-ı hüsn olması üzerine mümaileyh ayağa kalkarak ve ellerini ceblerme sokarak müşarünileyh hazretlerinin yazıhaneleri önüne doğru ilerleyib: «bundan iki ay mukaddem Londra'ya bir seyahat etmiş idim ve zât-ı şahaneye ayrıca malûmat vermişdim. Bunun üzerine siz birtakım müfsidlerle görüşmek üzere gitdiğimi azlimin ve maaşımın kat'ı lüzûmunu yazdığınızdan malûmatım vardır. Bu kerre dahi Monsieur Dirştay'm rezaletleri üzerine buraya Consul General tayin olunmaklığım içün etdiğim müracaatı vuku'bulan iş'arınızla men'e çalışdmız» sözlerini söylemesi üzerine Sefir Bey Efendi hazretleri tarafından kendisine

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

«ellerinizi cebinizden çıkarınız ve oturunuz da ne söyleyecek iseniz 3yle söyleyiniz» denilmesi üzerine Doktor Cevdet Efendi bir ân:ı şayr-i münkasim zarfında Sefir Bey Efendi hazretlerinin üzerine hıücûm ile deyyus ve hınzır kelimelerini tefevvuh ederek sağ eliyle müşarünileyh hazretlerinin kafasına şiddetle iki üç tokat urduğunu müteakkib üçümüz de yetişerek mümaileyhi zorla kapudan dışarı atdığımızı ve bu esnada müşarünileyh hazretlerinin hiç bir veçhile mukabele etmek şöyle dursun sarf-ı vahidesiyle telaffuz etmeyerek 3ükûnet-i tamma ve i'tidâl-i demlerini muhafaza buyurduklarım gördüğümüzü mübeyyin işbu mazbatayı tanzim ve imza eyledik. İkinci Başkâtib 3alih Hamid

Başkâtib Asım

Sefaret-i Seniye Birinci Ateşemiliteri ve Yaverân-ı Hazret-i Şehrîyâriden Mirliva Şekib (imza)

Bkz. BBA-Yıldız Hususi Marûzat, 2 B 1321/no. 2433. Mazbatanın gönierilişi için bkz. 2 B 1321/no. 2433 -2. Olayın oluşumundan sonra Abdullah Cevdet çeşitli gazeteleri iolaşarak sıkı ilişkiler içinde olduğu Avusturya kamuoyunu etkilemeye çalıştı: Bâb-ı Âli Tercüme Odası NFumro: 192

Mütercim

Nev'-i Tercüme: Doktor Abdullah Cevdet Efendinin taarruz-u denaatkârîsini irtikâb etdikden sonra Viyana gazetelerine dercetdirdiği bendlerin leffen' takdim olunduğuna dair 14 Eylül 903 tarihli 'telgrafnâmeye zeyl.

Hariciye Nezaretine 15 Eylül 903 tarihiyle Viyana Sefaret-i Seciyesinden Varid olan 347 numrolu tahriratın tercümesidir, Doktor «Abdullah Cevdet» dünkü telgrafnâme-i âcizânemde arz olunan taarruz-u denaatkârîsini irtikab etdikden sonra Viyana'da ııünteşir muhtelif gazetelerin idarehânelerine giderek bu vak'aya 3air uzun uzadı izahatda bulunmuşdur. Bu sabahki gazetelerin kâfisi işbu vak'a-i müessifeden bahisdirler. Neşriyât-ı mezkûre Cevlet'in nâkabil-i tavsif olan hareket-i vakıasını hakka tevfik etmek jzere ilâvesine lüzum gördüğüm bazı tafsilât istisna edildiği halde Dugünkü tarihli ve üçyüzkırkbeş numrolu telgrafnâme-i âcizânemle -xrz ve takdim olunan zabıtnamenin aynıdır. Mezkûr zabıtnâme ile '.effen takdim kılman gazete bendleri münderecatı mukayese buyurulduğu takdirde Cevdet'in işbu tecavüzü müddet-i medîde tesmim

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

103

etdikten sonra namus ve haysiyet-i âcizânemi kesretmek ümidiyle misli nâmesbuk bir suret-i denaatkârâne irtikab etmiş olduğuna zât-ı âli-i nezaretpenâhilerince kanaat hasıl buyurulacakdır. Merkumun ifadesine nazaran güya kendisi düello ile tarziye istihsal edemediğinden muamele-i cebriyeye müracaat etmek mecburiyetinde bulunmuşdur. Şahs-ı merkum lâyuadd velâ yuhsâ evsâf-ı rezilesinden başka bir de namussuz bir yalancı olduğunu bu kerre bu hareketiyle isbat etmişdir. Emr-ü ferman.... Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi, Tercüme Mütenevvıa, 29 - Tercüme Odası no. 192. Abdullah Cevdet'in gazetelere gitmesi hakkında bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 161-5/17, 2630, Gazete haberleri hakkında bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 24 C 1321/no. 2291. B. XXVIII. Avusturya kültürel çevreleriyle ilişkisini belirttiğimiz Abdullah Cevdet'in bu girişimleri sonucunda Pernerstorfer adlı bir parlamenter bazı arkadaşlarıyla birlikte Abdullah Cevdet'in smırdışı edilmesi kararma itirazda bulundu: ad. N. 10342/G. H. Parlamenter Pernerstorfer ve arkadaşlarının içişleri Bakanlığının Yöneticisi olarak Sayın Başbakana sunduğu: Sorgulama ^14 Eylül'de Viyana'daki Türk Elçiliğinin eski doktoru Dr. Abdullah Cevdet Bey, Avusturya'dan smırdışı edilmişdir. Öğrenildiğine göre buna yol açan vesile, Türk elçiliği tarafından Dışişleri Bakanlığına iletilen Dr. Cevdet'in, Avsuturya'dan uzaklaştırılması yolundaki talep olmuştur. Sayın Elçi Mahmud Nedim Bey'in huzursuzluğunun sebebi —anlaşılır bir kızgınlık anında olup olmadığına karar veremediğimiz — Dr. Cevdet'in attığı tokattır^ Bir elçinin, hergün Viyana'da binlerce defa görülen basit bir hakaretten dolayı bir adamın smırdışı edilmesi yolundaki dileğinin Avusturya hükümeti tarafından emir kabul edilip derhal uygulanması Avrupa'da hayret ve kızgınlık uyandırmıştır. Bir yabancının ikametim, o yabancı ülkenin elçisinin bundan hoşlanmasına veya hoşlanmamasına bağımlı kılmak ve hele bu elçinin intikam plânlarının uygulayıcısı olmak, hukuk ve kanuna riayet ettiğini iddia eden bir devlet için yakışık almaz. Dr. Cevdet'in sınır dışı edilmesi «kamu düzeni veya emniyeti konusunda endişe uyandırmak» şeklinde gerekçelendirilmiştir. Bir kimseye fiilen hakaret ettiği için bir adamın ikameti ile düzeni bozacağından korkmak gülünçtür. Devletimizin «temelleri» o kadar zayıftır ki, Dr. Cevdet'in mevcudiyeti hattâ Sayın Mahmud Nedim Bey'in hoşnutsuzluğu nedeniy-

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

le çökebilecektir. Türk hükümeti, elçimizin Bab-ı Âli'den kovuşturulmasını istediği bir Avusturyalı konusunda, pek ciddi davranmamış olabilir. Ama elbette bu, bir Türk'e aynı durumda Türkiye'nin bir Avusturyalıya karşı davranabileceği gibi davranmak için bir gerekçe olamaz. Normal olarak uygar sayılan bir devletin kılavuzu veya kendisine örnek aldığı model uygar olmayan olamaz. Bütün bunların üzerine, Dr. Cevdet'in, Avusturya'da hiçbirşey yapmadığı yâni fiili bir hakarette de bulunmadığını eklemek gerekir. Bu işi yaptığında elçiliğin memuru olarak exterritorial idi, yâni Türkiye'de yaşıyordu ve sonradan Avusturya'ya yerleşince smırdışı edildi. Böylece kendi vatanında bir memura hakaret etmiş olan her yabancının smırdışı edilebilmesi gerekçelendirilmiş oldu. Tüm bu nedenlerden dolayı soruyoruz: «İçişleri Bakanlığı Başkanı Dr. Abdullah Cevdet'in smırdışı edilmesini nasıl gerekçeliyor?» Viyana 25 Eylül 1903. Pernerstorfer [ve 14 imza] bkz. Österreichisches Staatarchiv-Allgemeines Verwaltungsarchiv/ K.K. Innenministerium Prâsidiale, ZL. 6842/1903, s. 10. B. XXIX. Pernerstorfer ve arkadaşlarının itirazları uzun süre cevaplandırılmadı. Bunun yanısıra Başbakan basma yaptığı açıklamada Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen kararın, valilikçe onanmasıyla kesinlik kazandığını ve Avusturya'nın korumaya mecbur olduğu Elçiye, Abdullah Cevdet'in elçilik dışında bir saldırıda bulunmasından endişe ettikleri için bu karara vardıklarını ve bundan dolayı kararın haksız sayılamayacağını belirtti. Bkz. «Die Ausweisung des Dr. Djevdet Bey,» Berliner Börsen-Courrier, 1 Kasım 1903. Bu gelişmeler için ayrıca bkz. «Die Ausweisung Dr. Djevdet's,» Die le it, 28 Eylül 1903. Bir süre sonra ise itiraz olumsuz bir şekilde cevaplandırıldı: Sorgulama Cevabı (Interpellationsbeantwortung) Geçen yıl 25 Eylül tarihinde Parlamentoda yapılan oturumda Parlamenter Pernerstorfer ve arkadaşları bir sorgulamayı gündeme getirerek bir Türk doktoru olan Dr. Abdullah Cevdet Bey'in Viyana Emniyet Müdürlüğü tarafından Parlamentoda temsil edilen tüm krallıklardan ve ülkelerden hudut dışı edildiğini bildirmişler ve bala alman bu tedbirin nasıl gerçekleştirildiğini sormuşlardı. Aşağıdaki cevabı vermekten şeref duyarım: Osmanlı imparatorluğunun Viyana Sefaretinin doktoru olan Dr.

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

105

Abdullah Cevdet Bey, siyasal ve kişisel nedenlerle elçi ile sert bir çatışmaya girmiş ve hattâ bu süreç içerisinde elçiye geçen yılın 13 Eylül tarihinde konağında şiddetle saldıracak kadar ileri gitmiştir. Bu da Viyana Emniyet Müdürlüğüne adı geçen Türk uyruklu doktoru, sonraki günlerde 27 Temmuz 1871 R.G.B.N-88 sayılı yasanın 2. maddesi (paragrafı) gereğince kamu düzenini korumak üzere Parlamentoda temsil edilen tüm krallık ve ülkelerden sınır dışı etmek zeminini yaratmıştır. İlgili karar Aşağı Avusturya Valiliği tarafından onaylanmış ve böylece kanuna göre yeni bir itiraz mümkün görülmediği için yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla İçişleri Bakanlığının bu durumda olaya özgü bir karar almak imkânı olmamıştır. İlgili müzakere evrakını inceledikten sonra ben de sözkonusu mesele hakkında belirli bir emri gerektirecek herhangi bir durumun olmadığını gördüm. Böylece sözkonusu tedbirin nedensiz olmadığı konusundaki inancım tam oldu. Çoğu ülkelerin kanun mevzuatı, ülke sınırları içinde ikametleri kamusal nedenlerle zorunlu görülen yabancıların daha fazla orada kalmalarını yasaklayacak uygulamaları taşımaktadır. Bu türden bir dayanağı 2. maddeye ilişkin olan ve polis tarafından kullanılmış olan yasa da sağlamaktadır. Sözü geçen saldırıların daha önce belirtildiği gibi siyasal etkileri de vardır. Adı geçen kişi, yüce bir sarayın itimatnâmesini almış olan bir yabancı ülke temsilcisine saldırıda bulunmuş ve saldırganın bu görevliye karşı düşmanlığını daha ileriye götürmemesi için müdahele gerekli olmuştur. . Genel olarak geçerli olan uluslararası geleneğe göre yabancı ülkelerin diplomatik temsilcilerinin hiçbir şekilde engellenmeksizin görevlerini ifa edebilmeleri için özel bir koruma sağlamak ve kişisel emniyetleri ile mutlaka ilgilenmek. devlet yönetiminin görevidir. Bu amacı gerçekleştirecek en etkili yöntem, gerçekten kamusal endişelerin sözkonusu olduğu bu olayda adı geçenin smırdışı edilmesi olarak görülmüştür. Her yıl elçi tarafından sunulan görevliler listesinde yazılı olmamasının da ispatladığı gibi elçilik personeline dahil olmadığı için elçilik konağının dışında ikamet eden Dr. Abdullah Cevdet Bey yabancıları ülkenin yasalarından bağışık kılan haktan (exterritorialitât) istifade etme durumunda değildir. Saldırının elçinin konağında yer almış olması da olay hakkındaki yargıyı pek etkilememiştir. .Çünkü elçi hukukî «exterritorialitât» hakkının kullanılması için hiçbir iddiada bulunmadığı gibi, kendi arzusuyla mahallî me'murları çağırmıştır.

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

Bu isteğin smırdışı etmek gibi bir tedbirden başka bir şekilde cevaplanması imkânsızdı, çünkü elçinin şahsına yapılan saldırıların elçilik dışında da tekrar edebileceği beklenebilirdi. Bkz. Österreichisches Staatarchiv-Allgemeines Verwaltungsarcliiv/ K.K. Innenministerium Prasidiale, ZL. 7304/1903, s. 3-5. B. XXX. Sefir Mahmud Nedim Bey ile aralarında geçen olaydan sonra Avusturya'dan çıkarılmasına karar verilen Abdullah Cevdet ashnda sanılanın aksine muhalefetine bu şekilde devam etmek ve bir yandan da devlet kademelerinde yükselmek arzusunu taşıyordu. Bu amaçla kendisi yönetime başvurdu: ' Bâb-ı Âli Daire-i Hariciye Mektübî Kalemi Ade'd. 2398. Huzûru - Samî-i Hazret-i Sadaretpenahîye, Marûz-u Çâker-i Kemineleridir, Reside-i dest-i tekrîm olan 26 Cemaziy'ülâhîr 321 tarihli tezkere-i fahimânelerine cevabdır. Viyana Sefiri Atufetlû Bey Efendi hazretlerine muamele-i taarruziyede bulunan Sefaret-i Müşarünileyha tabibi Abdullah Cevdet Efendinin evvelemirde Dersaadet'e gelmesi kendisine tebliğ olunub kabul etmediği halde bervech-i iş'ar hidmet-i devletden tard edilmesi irade ve ferman buyurulduğu ve böyle bir edebsizlik irtikab etdiği fi'il ve hareketin tesiri kendi şahsına inhisar etmek lâzım gelib bundan dolayı Sefir-i Müşarünileyhin memuriyetine hitam verilmesi hilâf-ı adalet olacağı tebliğ buyurulan irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî iktiza-yı âlisinden bulunmasına mebni Sefir-i Müşarünileyh telgrafla iş'ar-ı madde edilmişdi. Hareke t-i vakıasının esbabını ve Sefir-i Müşarünileyhin müracaatı üzerine Polis Nezaretinden aldığı emre teb'an Avusturya toprağını terk ile Macaristan hududu üzerinde kâin Presburg şehrine vasıl olduğunu ve orada zuhur-u ma'delete muntazır bulunduğunu mutazammm merkum Cevdet tarafından bu kerre varid olan tahrirat ile melfufu leffen takdim kılınmış olmağla emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 28 Cemaziy'ülâhîr 1321 - 7 Eylül 1319. Hariciye Nâzırı Tevfik. Bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 29 C 1321/no. 2383-1. Hariciye Nezaret-i Celilesine, Marûz-u Bendeleridir:

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ

107

Sefirimiz atufetlû Bey Efendi, sadakat-ı müeyyide-i âcizânem sayesinde mazhar olduğum teveccüh ve iltifât-ı ciha,nkıymet-i padîşâhîyi istirkab ederek müteaddid defalar aleyhimde teşebbüsde bulundu. Zât-ı şâhâneye ve Devlet-i Aliyyelerine hidmet yolundaki mesaîmi semeresiz bırakdı. Hele leffen takdim kılman gazete fıkrasındaki müşabih ükzûbelerle zât-ı mülûkat-ı hazret-i hilâfetpenâhîyi hâşâ iğfale tasaddi etmesi sabr-ı âcizânemi tüketdi. Evvelki gün sefir-i müşarrünileyhin nezdine gitdim. Erkân-ı sefaret hazır idi. İ'tisâfât-ı vakıasının esbabını sordum. Bedmest ağzına yakışan elfâz-ı nâmünâsebeden başka cevab almadım. Nutk ve mantığın tesirsiz kaldığı yerde elin hareketi zarurî oldu. Sefir Beyin aynı günde Avusturya Hariciye Nezaretinde vuku'bulan müracaatı üzerine Polis Nezaretinden aldığım emre teb'an bugün Avusturya toprağını terk ile Macaristan hududu üzerinde kâin Presburg şehrine vasıl oldum. Burası Viyana'ya bir saat mesafededir. Bairade-i seniye mensub bir memuru sefirin hodbehod bulunduğu memleketden çıkartdırması emsali nâ-mesbuk bir cinayet ve hukuk-u hükümrânî-i hazret-i hilâfetpenâhîye tecavüz olduğundan umuma adalet gösterilerek ihkâk-ı hak buyurulmasmı bendenizle hak ve mağduriyetimi teslim eden Avusturya ve hattâ bütün Avrupa erbab-ı vukufu bekliyor. Tecelli-i ma'delete burada şiddetle muntazır olduğumu arz ve dua-i padişâhîyi tekrar ederim. Ferman hazret-i men leh'ül emründür. 15 Eylül 1903 Viyana Sefaret-i Seniyesi Tabibi Kullan îbn Ömer Abdullah Cevdet (Müdür) Adresim: Hotel Paluday Presburg/Hongrie. Dün münteşir ve vak'adan bahis bir takım ceraid de aynı . posta ile takdim kılındı. Bkz. BBA-Yıldız Hususî Ma'rûzat, 29 C 132l/no. 2383 - II. Bu anlatımdan Abdullah Cevdet'in yalnızca görevini sürdürmek amacında olduğu muhalefet düşüncesinin ise tamamen ortadan kalktığı düşünülebilir. Ancak Abdullah Cevdet bir yandan devlet örgütü içinde daha yüksek kademelere gelmeyi amaçlarken diğer yandan siyasal muhalefeti de sürdürmeye kararlıydı. Bu yüzdendir ki kendisi yönetimin İstanbul'a dönmesi için kendisine yaptığı tebligatı kabul etmedi. Eğer, Abdullah Cevdet'in tek amacı görevini sürdürmek ve yükselmek olsaydı bu öneriyi kabul ederdi.

112

BELGELER - ÂÇİKLAMALAît

Bâb-ı Âli Tercüme Odası Numro: 256

Mütercim Muhsin Âgâh 12 Eylül 1319

Nev'-i Tercüme: Abdullah Cevdet'in emr-ü ferman-ı cenab-ı mülûkânenin hükm-ü celiline itba' ile cenâb-ı hükümet-i Seııiyeden verilecek evamire inkiyâd etmeyeceğini beyan eylediğine dair.

Nezarete 24 Eylül 903 Paris Sefareti Seniy esinden 419 Numrolu Telgraf nâme, Viyana Sefirimiz Abdullah Cevdet hakkındaki telgrafnâme-i âsafanelerini bendenize isal etdi. İrade-i seniye-i hazret-i padişâhîyi kendisine tebliğ eylediğimde merkum emr-ü ferman-ı cenab-ı mülükânenin hükm-ü celiline itba'dan imtina' etmiş ve canib-i hükümet-i Seııiyeden verilecek evamire inkiyâd etmeyeceğini ilâve ve izbar eylemişdir. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi-Tercüme Mütenevvia 29, Tercüme Odası no. 256, Aynı telgraf için bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 4 B 1321/no. 2469 - III. Bu teklif için ayrıca bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 30 C 1321/no. 2396, «Hariciye Nezaretine 4 Kânûn-ievvel 900 Tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyesinden Varid Olan 328 Numrolu Tahriratın Tercümesidir», Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Tercüme Mütenevvia - 29, Tercüme Odası no. 146. ya bakılırsa aynı istek göreve yeni başladığı sırada da Abdullah Cevdet'e yöneltilmiş fakat kendisi bu isteği kesinlikle reddetmişti. Ancak Abdullah Cevdet, salt siyasal muhalefetin artık kendisi için ikinci plâna düştüğünü kabul ediyordu: Paris 19 Mâh-ı Câri Azizim Dervişim, Birkaç günden beri yine görünmez oldun. Halbuki en ziyade musahabeye, hasbihale muhtaç olduğum bir zaman bu zamandır. Çünkü insan herkesden ziyade kendisini afv etmek hususunda yoruluyor. Maaşım gelmedi kat'iyyen azl edildim demekdir. Şimdi yeni bir hatt-ı hareket-i hayatı ta'yine mecburum. Maddî ziyanlarım pek çok oldu. Allah bilir ki bundan dolayı müteessif değilim. Asıl bana dağ-ı derûn olan cihet ahmak çocuklar gibi herkesin sözüne inanarak ruhumla taalluku olmayan bir hareket-i mecnûııânede bulunmarndır. Sen kantarlıyı atdığm vakit benim kemâl-i samimiyetle müdafaa etdiğim Şükrü Paşa, muhibbim ve Sinyor Cemil Paşa bir selâm göndermeye bile lüzûm görmüyorlar Ben mübarezât-ı siyasiyeden ziyade iştigalât-ı edebiye içün mahlûkum

DOKTOR ABDULLAH- CEVDET VE DÖNEMİ 123

109

Bkz. Salih Münir Paşa Evrakı/Özel Arşiv. Abdullah Cevdet'in göreve devam etmek yolundaki isteği bu eski Jön Türk liderinin yeni girişebileceği faaliyetlerden çekinen yönetimce bir süre düşünüldüyse de (Abdullah Cevdet'in maaşının uzun süre münhal bırakılması bu kanıyı uyandırmaktadır. Bkz. BBA-BEO/ Hariciye Giden, 187-5/43-1558-829/165609, 183541, 180680) sonunda Abdullah Cevdet'in tard edilmesi ve Sefir Mahmud Nedim Bey'in görevine devamı konusundaki irade yürürlüğe kondu: Yıldız Saray-ı Hümayunu Başkitabet Dairesi 4936 Viyana Sefaret-i Seniyesi tabibi Abdullah Cevdet Efendinin, Viyana Sefiri Bey Efendi hazretleri tarafından vaki'olan iş'ar veçhile ba'dezin umur-u devletde istihdam edilmemek üzere tardı muvafık-ı ma'delet olub ma'heza sefir-i müşarünileyhin şu muamele üzerince memuriyetince âtiyen Viyana'da ne dereceye kadar muvaffak olacağı kesdirilemediğine dair reside-i dest-i ta'zîm olan 27 Cemaziy'ülâhîr 321 ve müşarünileyhin düçâr olduğu muamele-i taarruziyenin tafsilâtı Viyana gazeteleriyle neşredilmiş olmasına nazaran orada da ifa-yı memuriyet edebilmesi kabil ve münasib olamayacağı Hariciye Nazın Paşa hazretleri tarafından dahi ifade edildiği beyanıyla istizanı havi enmile-i zîb7i ta'zîm. olan 24 Cemaziy'ülâhîr 321 tarihli iki kıt'a tezkere-i hususîye-i sadaretpenâhîleri menzur-u âli buyurularak Abdullah Cevdet edebsiz bir şerir olduğundan evvelemirde Dersaadet'e gelmesi kendisine tebliğ olunub kabul etmediği halde berveche iş'ar hidmet-i devletden tard edilmesi irade ve ferman buyurulduğunun ve böyle bir edebsizin irtikab etdiği fi'il ve hareketin tesiri kendi şahsına inhisar etmek lâzım gelib bundan dolayı sefir-i müşarünileyhin memuriyetine hitam verilmesi hilâf-ı adalet olacağının şerefsûdur buyurulan irade-i seniye-i hazret-i hilâfetpenâhî mentuk-u celiline tevfikan tebliğine ibtidar kılmmağla olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ülemründür. 28 Cemaziy'ülâhîr 321 - 4 Eylül 319. Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârı Tahsin Bkz. BBA-İrade-Hususî, Cemaziy'ülâhir 1321/no. 123-781. Bu Gelişmeler için ayrıca bkz. İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Sadrıazamlar, Cüz. XI, İstanbul, 1969, s. 1647. B. XXXI. Abdullah Cevdet olaydan sonra Pfesburg'dan da sınır-

110

BELGELER - AÇIKLAMALAR

dışı edilince tekrar Paris'e gelerek 1897 de olduğu gibi yine Ahmed Rıza Bey'in grubuna katılmak istedi. Ancak bu grubun Abdullah Cevdet ve arkadaşlarına karşı beslediği hoşnutsuzluk 1902 kongresi sonucunda Jön Türkler arasında ortaya çıkan anlaşmazlık nedeniyle daha da artmıştı. Avrupa basınında Abdullah CeVdet'in Meşveret'de tekrar çalıştığı konusunda çıkan haberlerde kastedilen kendisinin tekrar çalışmak istemesidir. Çünkü bu grup Abdullah Cevdet ve eski Cenevre grubu üyelerini hiçbir zaman kendisine yakın olarak görmedi. (Haberler için bkz. «Ausland: Die Ausweisung Djevdet Beys aus der Schweiz», Reichswehr, 3 Kasım 1904 krş. «Schweiz», Hamburger Fremdenblatt, 1 Kasım 1904). Bu grup daha sonraki yazışmalarında Abdullah Cevdet hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklıyordu: Tahrirat Numrosu: 292 Macid Beyefendiye (?), 10 Mayıs 1907 Muhterem Efendim, Uslûb ve mevzu' itibarıyla cidden şâyân-ı mütalâa görülen... eser ve iltifatnâmeniz vasıl oldu. İşbu eser-i hamiyyetkârânenin teşrih ve tenkidi arzunuz veçhile sermuharririmiz Sezai Bey'e tevdi olunduğundan romanınız hakkındaki fikr-i mahsuslarını hususan.. zât-ı âlilerine bildirecekleri muhakkak ise de evvelemirde hamiyyeten ve vazifeten akla gelen bazı hususatm zât-ı âlilerine arzına Cemiyetçe lüzüm görüldü. . Romanın baş tarafındaki tazarruunu yazan zâtın., mazisi nazar-ı dikkatinizden mehcur kalmamış olsaydı bu adamın yazısıyla bir güzel eserinizi birleşdirmekden hemen ihtiraz ederdiniz. Efrâd-ı vatan ve millete hidmet azmiyle işe başlamış, sonra bu tarik-i mücahedatda.. yaşamakdan usanarak hükümet-i Hamidiyeye evvelâ gizli olarak para ile sonra mekr-i resmîye ile rücu' ve avdet etmiş burada da her ne sebeble ise rahat durmayarak sefaret kapısından dışarı atılmış bunu müteakkib Paris'den, Londra'dan hâkipâye istirham yollu çekdiği telgrafların bir semeresini göremeyince de yazılarıyla tekrar hamiyyet meydanına çıkan Abdullah Cevdet Efendi ile zât-ı âlileri gibi hamiyetli bir zâtın isimlerini yan yana görmek bizce fevkalâde mucib-i teessür oldu. Binaenaleyh hülâsa denilebilir ki eseriniz ne kadar güzel ne kadar hamiyyetkârâne bir mevzu'-u muharrerat ise Abdullah Cevdet sefilinin kitabınızda bulunması o kadar mucib-i teessüfdür... Osmanlı Terakki ve îttihad Cemiyeti Umur-u Dahiliye Müdiri Doktor Nâzım.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

111

Bkz. İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkezinin 1906-1907 Senelerinin Muhaberat Kopyası. İ. Belediye Kütüphanesi, Belediye Yazma, no. 0.30, s. 307 -8. Gene bu grup Abdullah Cevdet ve Cenevre grubunun diğer üyelerini eski cemiyetin dağılmasına sebep olan kişiler olarak görmekteydiler: «... Eski Cemiyetin dağılmasına sebeb Ahmed Rıza Bey değil Murad Beylerin, Sükutilerin, Abdullah Cevdet edebsizlerinin paraya tama'ı ve. ahlâksızlıkları sebeb olmuşdur. Bu mürtedleri Sultan Hamid bin beşer yüz Frank maaşla satın aldığı zaman Ahmed Rıza Bey'e sefirler gönderiyor, sefaretler vaad ediyordu...» Bkz. «Kızanlık Şu'besi Müdiri» ne gönderilen, Paris 2 Haziran 1906 tarihli ve Doktor Nazım - Bahaddin imzalı, 27 numaralı mektup. İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkezinin 1906-1907 Senelerinin Muhaberat Kopyası, İ. Belediye Kütüphanesi, Belediye Yazma, 0.30 s, 49. B. XXXII. Abdullah Cevdet'in tekrar Cenevre'ye gelerek 1900 yılından beri son derece azalmış olan Jön Türk faaliyetini (bkz. Kari Süssheim, «Abd Allah Djewdet», s. 57) yeniden canlandırması oradaki yönetim temsilcileri tarafından telâşla karşılandı: Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Cenevre Başşehbenderliği Numro: 142 Huzur-u Âl-i Sefaretpenâhîlerine, Devletlû Efendim Hazretleri, Sabık Viyana Sefaret-i Seniyesi tababetinden matrud Abdullah Cevdet'in buraya geldiğini ve burada bulunan Abdurrahman Bedirhan ile biliştirâk Almanya'dan motor ve müteharrik matbaa makinası sipariş etdiklerini ve burada bir matbaa küşad ile ticaret etmek fikrinde bulunduklarını ve yakında Paris'de bulunan fesededen birkaç kişinin de buraya gelecekleri istihbar olunmağla keyfiyetin malûm-u âli-i sefaretpenâhîleri olmak üzere arzına müsaraat kılındı. Olbabda ve her halde emr-ü-irade efendim hazretlerinindir. 14 Mayıs 1904. Cenevre Başşehbenderi Haydar (Mühür) Bkz. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 287, Gene bkz. BBA-İrade-Hususî, 27 Şa'ban 1322/no. 79/969.

112

126 BELGELER - AÇIKLAMALAR

Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Cenevre Başşehbenderliği Numro: 165 Huzûr-u Âli-i Sefaretpenâhîlerine, Devletlû Efendim Hazretleri, 14 Mayıs ve 22 Haziran tarihli, 142, 158 numrolu tahrirat-ı âcizânemde Abdullah Cevdet'in, açtığı matbaaya dair vermiş olduğum malûmata ilâveten Osmanlı nâm gazetenin muharrirlerinden Edhem Ruhi'nin bugünlerde buraya gelib Osmanlı gazetesini burada matbaa-i mezkûrede neşredeceklerini . istihbar eylemekle iş'arma müsaraat eylerim. Olbabda emr-ü-ferman efendim hazretlerinindir. 18 Temmuz 1904. Cenevre Başşehbenderi Haydar (Mühür) Bkz. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 287. B. XXXIII. Abdullah Cevdet'in, Cenevre'deki faaliyetlerini önleme amacıyla yönetim temsilcileri kendisinin şantajcı olduğunu belirterek faaliyetinin durdurulması istemiyle Cenevre yetkililerine başvurdular: Consulat General Ottoman No. 152 Konu: Abdullah Cevdet

Cenevre 30 Mayıs 1904

Cenevre Adalet ve Polis Dairesi Sekreterliğine, Bay Sekreter, Osmanlı vatandaşı doktor Abdullah Cevdet hakkında bilgi isteyen bu ayın 28 i tarihli ve 2181 numaralı mektubunuzu aldım. Cevap olarak size bildirmekten onur duyarım ki, merkum Abdullah Cevdet, Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâneyi İstanbul'da bitirdikten sonra Avrupa'ya sığınmış ve Cenevre'ye gelerek burada daha sonra imparatorluk yönetimine satmaya muvaffak oldukları Osmanlı gazetesini başka suç ortaklan ile beraber çıkarmıştır. Abdullah Cevdet aynca kendisini ayda 1500 Frank maaşla Viyana Sefaret-i Seniyesi tabibliğine tayin ettirmeye muvaffak olmuştur. Şehbenderlik, Abdullah Cevdet.in, hükümet-i seniyeden, yönetime şantaj, tehditler yönelterek ve suistimaller yaparak çektiği yüklü meblâğların delillerini elinde bulundurmaktadır. Kendisi geçen sene sefaret tabibi iken yaptığı rezaletlerden dolayı Avusturya - Ma-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

113

caristan Kralî hükümetinin karan üzerine imparatorluk sınırına kadar götürülerek sınırdışı edilmiştir. Başvurmanızı tavsiye edeceğim Avusturya - Macaristan polisi merkum hakkında en aynntüı ve kesin bilgileri size verebilir. Saygılarımın kabulünü rica ederim. Başşehbender Hüseyin Haydar (imza) Bkz. Archives de Justice et Police-Geneve, 30.5. 1904/no. 5462, s. 1-2. Legation Imperiale Ottoman â Berne No. 295

19 Temmuz 1904

Sayın Başkan Size bildiririm ki,. Viyana Sefareti Seniyesi tababetinden matrud Abdullah Cevdet adındaki bir doktor Cenevre'ye yerleşmiştir ve bu şehirde yeni kurduğu bir matbaada İmparatorluk; yönetimine karşıt broşür ve gazeteleri ya. kendi imzası altında, ya da Edhem Ruhi denilen bir kişinin imzası altında yayınlamaya başlamıştır. Kendisi başka yayınlar içinde «Osmanlı» gazetesini yayınlayacaktır ki bu gazete yalnızca Sayın Majesteleri Sultan'a şantaj yaparak saldırmak amacındadır. Halbuki, Abdullah Cevdet adlı bu kişi 4 Ağustos 1889 118991 tarihli bir deklarasyonla Sultan'a karşı gelmeyeceğini ve bir daha kendi ihtisas alanı dışında hiç bir dilde ve hiçbir ülkede ona ve onun hükümetine karşı hiçbir şey yazmayacağını taahhüd etmiştir. Bu belgenin Türkçe metnini Federal Konsey'in emrine arzederim.

Sefaret tabibi ünvaııını alan ve son olarak Viyana'daki imparatorluk Sefaretinde doktorluk yapan Abdullah Cevdet atılana kadar maaşını almıştır. Maaşlann bir kısmı Paris Sefaret-i Seniyesinde olup Konsey Federal'in kullanımına açıktır. Maaşlarının diğer bölümü ise bizim Avusturya'daki görevlilerimizin ücretlerini ödemekle görevli Viyana'daki Anglais - Autrichienne Bankasmdadır. Bu bankanın Abdullah Cevdet'in maaşlannı aldığını belirten belgelerini de Federal Konseyin emrine arzederim. Geçen sene durumu daha da alevlendirmek arzusunda olan bu kişi Viyana'daki temsilcilikte daha önemli olan bir görevi alabilmek için oradaki elçi arkadaşıma tehditler savurmuştur. Arkadaşım bu şartlar altında kendisinin bu isteklerinin sonunu kesmeyi uygun gördüğünde Abdullah Cevdet çok kötü ve anlaşılmaz

BELGELER - AÇIKLAMALAR

114

davranışlarda bulunmuş ve hatta" Viyana'daki Türk Sefirinin kişiliğine karşı saldırıda, bulunmuştur. Avusturya - Macaristan hükümeti derhal bir soruşturma yaparak bu kişinin aslında hiçbir, saygıya lâyık olmayan bir şantajcı olduğunun farkına varmış ve onu Avusturya - Macaristan'dan smırdışı etmiştir. Bu smırdışı edilmeden sonra merkum Paris'e gitmiş fakat Fransız polisinin kendisini gözetim altında tuttuğunu görerek ikametini değiştirmiş ve İsviçre'ye gelmiştir. Fransa'da kaldığı süre. boyunca bazıları bana ulaşan bazı mektuplar yazmıştır ki bunları da Federal Konseyin kullanımına arzediyorum. Bunlar onun şantajcı karekterini ve aynı yollardan daha uygun bir görev alabilme yolundaki ısrarını bir kerre daha kanıtlamaktadır. Sizden hükümetim adına sağduyu ve eşitlik anlayışı bilinen Federal Konseyin İsviçre'nin gerçekten dostu olan bir hükümdara karşı Konfederasyon sınırları içinde kötüleyici ve saygısızca yayınlarda bulunan bu kişinin davranışlarına karşı tedbirler alıp bize bildirmenizi rica ederim. Sayın Başkan, benim kesinlik kazanan kanaatim federal kanunların özellikle böyle bir smırdışı etmeye karşı olmadığı yolundadır. Kanunlar, Avusturya - Macaristan hükümetinin de hiçbir saygıya lâyık görmeyerek smırdışı ettiği bu kişiye karşı böyle tedbirlerin alınmasına karşı değildir. Yüksek saygılarımın kabulünü rica ederim. Salih Münir (imza) Bkz. « Geht als Beilage 1 zum dossier Djevdet Abfdullahl, 29. Jul. 1904/no. 343», Archives de Justice et Police-Gen&ve. Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Cenevre Başşehbenderliği Numro: 176 Huzur-u Âli-i Cenab-ı Sefaretpenâhîye, Devletlû Efendim Hazretleri, Abdullah Cevdet'in taahhüdnâmesini alınca akdemce arz etdiğim avukatlarla birleşib kendilerine kâğıdı tercüme etdim, ve netice-i müzâkerede bu taahhüdnâmenin şantajcılığı isbat etmeye kâfi olmadığını söylediler. Eğer elimizde bana şu kadar para verilirse hükümet aleyhinde neşriyatda bulunmam verilmediği takdirde neşriyatda bulunacağım diye bir kâğıt olsa idi... Bunun üzerine hemen Monsieur Lachenal'a gitdim, ve onunla müzâkere etdim. Resimler

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

115

içün pek memnun oldu. O da diğerlerinin fikrinde bulundu. Lâkin not aldı ve buranın Grand Konseyinde bu hususa dair müzâkere edeceğini vaad etdi. Lâkin şimdi tedbil-i hava içün bir hafta kadar dağa gideceğinden on gün. evvel cevab alamayacağız. Diğer taraf dan bir vasıta daha buldum. Yâni merkumun bizim tarafımızdan hiçbir demarş yapmaya hacet kalmadan expulse edilebileceğini isimlerini tahriren arzedemeyeceğim bazı zevat bendenizi temin ediyorlar. Bu da bin Frank kadar bir masrafla olacakdır. Lâkin merkum expulse oldukdan sonra meblâğ-ı marûz verilecekdir. Bir de tavassut eden hizmetine mukabil dördüncü rütbeden bir kıt'a Mecidî nişan-ı zışânıyla taltif buyurulmak arzu ediyor. Bu hususda evamir-i devletlilerine müntazır olduğumu arza müsaraat eylerim. Olbabda emr-ü ferman hazret-i men-leh-üi emründür. 30 Temmuz 320. Cenevre Başşehbenderi Haydar (Mühür) Bkz. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 287. B. XXXIV. Yönetim temsilcileri Cenevre polisini çeşitli kereler uyararak özellikle Avusturya - Macaristan polisinin Abdullah Cevdet konusundaki bilgilerini kendilerine aktarmak için büyük çaba harcadılar. Bundan amaçları ise Cenevre kantonunun Abdullah Cevdet'e vereceği izni sınırlamaktı: Şifre Telgrafnâme Suret-i Halliyesi Mevrudu: Cenevre Bâşşehbenderliği

Tarihi: 4 Ağustos 1904

Bugün şahs-ı merkum gelib bura polisinin Abdullah Cevdet'in ahvaline dair Viyana polisinden malûmat taleb etmek üzere bulunduğunu beyan ile cevabın sür'atle irsali hakkında Sefaret-i Seniyenin muavenetini taleb ediyor. Binaenaleyh cevabının isti'calini ve şantajcı ve emniyeti su-i isti'mal etdiğini velhasıl elimizde yarayacak suretde olmuş ve merkumun hükümet-i Seniyenin talebi üzerine tard-ü-ihrac olunduğunun zinhar yazılmamasım Viyana Sefaret-i Seniyesinin teşebbüsat-ı acilede bulunmasını hemen telgrafla iş'ar buyurmanızı istirham eylerim. Bkz. Salih Münir Paşa Evrakı/Özel Arşiv. Bu gibi baskılar sonucu İsviçre yetkilileri Abdullah Cevdet'e kısa bir süre önce verdikleri yayın iznini son derece sınırlı tuttular: Danıştay Karar Örneği 1 Temmuz 1904

116

BELGELER - AÇIKLAMALAR

Türk uyruklu Abdullah Cevdet" 9".Mayıs tarihli istidasında Ro~ sarie 2 sokağı adresinde bir matbaa açmak için izin taleb etmektedir. Elde edilen bilgiler: Polis ve Adalet dairesinin teklifi üzerine: Talep eden kişiye isteği uygun görülerek, davranışları sorun yarattığı taktirde derhal geri alınmak üzere gerekli izin verilmiştir. Bkz. Archives de Justice et Police-Geneve, 1 Temmuz 1904/. Bu sınırlı iznin yaııısıra gene yönetim temsücilerinin baskısı sonucunda Federal Savcılık, Abdullah Cevdet'e, Abdülhamid ve Osmanlı yöneticilerine karşı sert yazılar yazması halinde sınırdışı edileceğini bildirdi: Schweizerische Bundesanwaltschaft Miııistere Public Federal

Berne, 29 Temmuz 1904

Cenevre Kantonu Adalet ve Polis Dairesine, Sayın Kanton Başkanı, 1869 doğumlu tıp doktoru, 1899 ve 1900 de Cenevre'de ikamet ettiği sırada Jön Türkler partisine iltihak etmiş olan Abdullah Cevdet'in tekrar şehrimizde olduğu bize bildirilmiştir. Kendisi yeni kurduğu matbaasında içinde 'Osmanlı'nın da bulunduğu Sultan ve hükümetine karşı düşmanca yayınlar basacaktır. Oysa dikkatinizi çekmek isterim ki 1900 yılında Cevdet, Osmanlı İmparatorluğunun Viyana'daki Elçiliğinde doktorluk görevini kabul etmiş ve 1903 de sefir ile geçen Eylül ayında Avusturya'dan sınırdışı edilmesi sonucunu doğuran kavgalara girişmiştir. Şurası bir gerçektir ki bu kişinin yayınlamaya karar verdiği yeni yayınların Sultan'a ve onun hükümetine karşı şantajdan başka bir amacı da yoktur. Sizden ricam Federal Konsey tarafından 18 Mayıs ve 16 Haziran 1900 de alman karar gereğince 20 Haziran 1900 de bize yazdığınız yazıya uygun olarak Cevdet'e, Sultan ve Türk hükümetine karşı propaganda yapması halinde İsviçre'den sınırdışı edileceğini bildirmenizdir. Bu olayla ilgili raporunuzu bekler, saygılarımın kabulünü rica ederim. Federal Savcı (İmza) Bkz. Archives de Justice et Police-Geııeve, 29 Temmuz 1904/no. 8087. B. XXXV. Abdullah Cevdet özellikle anarşist eğilimleri olduğu bir dönemde dilediklerini yazmasını önleyecek bu kısıtlamanın kal-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

117

dırılması için İsviçre yöneticilerine başvurdu. Başvuru Abdullah Cevdet'in o dönemdeki düşüncelerini de yansıtması açısından ilginçtir: Adalet ve Polis Dairesi Başkanlığına Bay Başkan, Cenevre, 4 Ağustos 1904 Talebim üzerine bana bir matbaa açma izni vermiş bulunuyorsunuz. Verdiğiniz izin «davranışları sorun yarattığı taktirde derhal geri alınmak üzere» kaydını taşımaktadır. Çok doğru ve tabii olan bu kayıt gereğince bir kişinin davranışlarının, ülkenin yerleşmiş kurallarına karşı meseleler çıkarmasına izin verilmeyeceği sarihtir. Dün resmi bir davet üzerine Adalet ve Polis Dairesine gittim. Sayın Sekreter Bay Rehfons bana yazılarımın Sultan'a karşı saldırılar taşıdığı anda sınırdışı edileceğimi bildirdi. Şurası bir gerçektir ki bütün bir matbaayı yalnızca Sultan'a karşı hücum etmek için kurmadım. Bununla beraber tabiî ki Türkiye'nin kötü yönetiminden de bahsetmeye fırsat bulacağım. Size fikirlerimi yansıtacak olan derginin önsözünün bir örneğini gönderiyorum. Bu önsöz bundan sonra takınacağım davranışı açıklıkla ortaya koyuyor. Biliyorum ki her ülkenin yönetimi kendi zihniyetinin bir sonucudur. Kara cahil ve fikir karışıklığı içindeki bir ülkede hiçbir zaman liberal ve faziletli bir yönetimin idaresi sözkonusu olmayacaktır. Bu ülkede dört sene evvel 'Osmanlı'yı yayınlarken Türkiye'yi çok geniş bir anayasa ile donatmayı ve tüm dünyada geçici olan Uranlığı ortadan kaldırmayı amaçlıyordum. Bu amacımdan sonra bu dört yıl boyunca yalnızca Sultan'ı hedef almanın çöküşten başka birşey olmadığını anladım. Fakat Türkiye ile ilgili açıklığa kavuşturulan her gerçek, vatandaşlarını birbirine kırdırtan Sultan'a dolaylı bir saldırı olacaktır. Siz bütün Fransızca yazdıklarımı göreceksiniz ve benim ılımlı lisanımı farkedeceksiniz. Fakat maalesef Türkçe yazdıklarım karşıtlarım tarafından düşmanca yazılmış olarak yorumlanacaktır ve sizce kontrol edilemeyecektir. Sultan size bahsetmeme hiç gerek yok ve gayet iyi biliyorsunuz ki imparatorluğun, gerçekleri susturmak için gerekli tüm güçlerini elinde tutmaktadır. Bir gün bir Türk bakanı [Elçisi] Türkçe yazılarımda Sultan'a saldırdığımı iddia ederse kendimi savunma imkânı bulamayacağım bir sınırdışı edilme olayı ile karşılaşabileceğim. Bütün sermayemi tenkit edilecek bir davranışta bulunmadığım müddetçe kendimi emniyet içinde hissedeceğimi sanarak Cenevre'ye taşıdım. Halbuki şimdi İsviçre yönetimi her namuslu vatandaşa tanıdığı bu haklardan yararlanamayacağımı bana bildirmektedir.

118

BELGELER - AÇIKLAMALAR

Edindiğim bilgilere göre Sultan'm Bakanı [Elçisi! İsviçre yönetimine dört sene evvelki sefaret doktorluğu ünvanımı delil olarak göstererek beni prensipsiz bir kişi olarak tanıtmak istemiştir. Tabiî ki beni tanımayan ve Berlin, Paris ve Brüksel Sefaretlerinde nasıl hakaretlere marûz kaldığımı bilmeyen kişiler nazarında beni suçlu olarak tanıtabilir. Sözü çok uzatmaktan korkarak şunu size söyleyebilirim ki bu görevi yılda 15.000 Frank olan parasından dolayı değil Trablusgarp kalesine hapsolunmuş bulunan yetmiş sekiz siyasal mahkûmun serbest bırakılması şartıyla kabul ettim. Sözlerimin doğruluğunu ispatlayacak belgelere sahibim ve bu 78 mahkûmun adları 13 numaralı 'Osmanlı Supplement Français'de bulunmaktadır. Sayın Başkan, sizden bana federal anayasanın sağladığı haklar ışığında emniyetli olarak izleyebileceğim doğru bir yol seçme konusunda yardım etmenizi rica ediyorum. Abd-i Memlûkleri Dr. Djevdet Bkz. «Geht als Beilage 3 zum dossier Djevdet Abdullah-6 Aug. 1904/ 343. P.P.» Archives de Justice et Police-Geneve. B. XXXVI. Abdullah Cevdet, bir ölçüde daha rahat yazmasını sağladığı için Edhem Ruhi'nin imzasını kullanarak 'Osmanlı'daki makaleleri yayınlıyor ya da yazılarında imza kullanmıyordu. Ancak durum yönetim temsilcilerinin şikâyetleri üzerine kısa sürede. ortaya çıktı. Abdullah Cevdet'in, Polis'deki dosyasında yazdığı bu yazılar belirtilmektedir. «... 191, 192, 193, 194 numrolu maruzatımın cevabı olan 24 Ağustos 904 tarihli tahrirat-ı samîlerini bugün aldım zaten evvelsi gün Monsieur Lachenal'a g.idib, Abdullah Cevdet'in polis tarafından çağırılıb teııbih olundukdan sonra bu def'a yeni neşrolun an 'Osmanlı'da yine eski neşriyat-ı malûmânesine dev^m ile hükümet-i mahallîyeyi, aldatmak üzre güya kendi yazmıyormuş gibi görünmek istediğini ve kabahat Edhemin gibi görünerek' devam etmekde olduğunu sevyarım...» Bkz. Cenevre Başşehbenderi Haydar Bey'den - Paris Sefiri Salih Münir Paşa'ya - 198/26 Ağustos 904. Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 287. B. XXXVII. Abdullah Cevdet'in karar aşağıdaki gibidir: Bâb-ı Âli Nezaret-i Umur-u Hariciye

sınırdışı

edilmesi

hakkındaki

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

119

Tercüme Odası Aded. Hariciye Nezaretine 5 Teşrin-isânî 904 tarihiyle Bern Sefaret-i Şeniyesinden Varid Olan 9 Numrolu tahriratın tercümesidir, Neşriyat-ı bîedebâne ve husumetkârânede bulunan Doktor Abdullah Cevdet'in tard-ü-teb'idi içün İsviçre hükümeti nezdinde icrasını vazifeden addeylediğim teşebbüsat-ı ekîde ve^ müessire-i acizânem üzerine İsviçre Meclis-i Umumisi geçen Teşrin-ievvelin yirmi altıncı günkü içtimamda merkumun İsviçre'den tard-ü-teb'idine karar verilmişdir. Kararnâme-i mezkûrun metni malûmat olmak üzere bervechi zîr derc-ü-tezbîd kılındı. «18 Mayıs 1900- tarihinde Meclis tarafından Çenevre'de mütemekkin tab'a-i Osmaniye'den bazılarına İsviçre'de zât-i şevketmeab hazret-i padişahı ile devlet-i aliyyeleri aleyhinde neşriyat-ı husumetkârânede bulunduklarından dolayı bir ihtarnâme tebliğine karar verilmişdi. Ve Doktor Abdullah Cevdet nâm kimse de bunlar meyanmdaydı. Merkum, Sefaret-i Seniyeden birinin tababetine tayin olununca Meclis'in ihtarnâmesi kendisine tebliğ olunmazdan evvel neşriyatına nihayet vererek Cenevre'den azimet eylemiş ve 1903 senesi Eylülünde âmiri bulunan Viyana'daki Devlet-i Aliyye Sefiri hakkındaki muamelesi üzerine Avusturya'dan tard edülüb bir vakt Paris'de ikamet eyledikden sonra Cenevre'ye avdetle kemafissabık Hükümet-i Seniyye aleyhinde neşriyata başlamış ve olvakt kendisine icra kılınan Meclis'in ihtarâtına rağmen zât-ı ş evketmeâb hazret-i pâdişâhı ile vükelâ-yı saltanat-r seniye aleyhinde bîedebâne ve muhakkarâne bir hicivnâme neşreylemişdir. Bunun üzerine Meclis-i Umumî, İsviçre Kanunname-i Esasisinin yetmişinci maddesine tevfikan hususat-ı âtiyeye karar vermişdir. Şöyle ki, Evvelâ - Hacı Ömer ve Lâmia. bin Mustafa'dan 17 Kânûn-isânî 1869 tarihinde Memalik~i şâhâne dahilinde vaki' Arapgir'de tevellüd eden Doktor Cevdet Abdullah, İsviçre toprağından matruddur. Saniyen - İşbu kararname Cenevre nâ.hiyesine tebliğ edilerek nâhiye tarafından karar-ı mezkûr ile beraber 1 Kânûn-isânî 1853 tarihli, İsviçre Ceza Kanunnâmesinin altmış üçüncü maddesinin -Afıkrasmda münderic mevad merkum Cevdet'e bi]dirilecektir. Salisen - İsviçre Adliye ve Zaptiye Nezareti işbu kararnâmenin icrasına memurdur». Meclis-i Umuminin işbu kararı mucibince, şehr-i halin ikisi geçen Çarşanba günü msf'ül-leyl doktor Abdullah Cevdet İsviçre Jan-

BELGELER - AÇIKLAMALAR

120

darması marifetiyle hududa sevkedilmişdir. Emr-ü ferman hazret-i men-leh-ül-emründür. Haşiye: Fırka-i muhalifeye mensub bazı eşhas ile müteııeffiz gazeteciler işbu karan ref etdirmek üzere Meclis-i Umumî nezdinde icra-yı teşebbüsât etmişlerse de taraf-ı acizânemden yeniden icra olunan teşebbüsât üzerine bu tedbir ika edilmiş ve teb'id kararı tamamıyla icra olunmuşdur. Bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 6 R 1332/no. 2159 - 2, Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi - Tercüme Mütenevvia - 29/T.O. no. 30. «Auszug aus dem Protokoll der Sizung des Sch, Bund-20 Ekim 1904-Geht als Beilage 12 zum Dossier,» Archives de Justice et Police-Geneve. Bu konuda gene bkz. «Dernieres Nouvelles: Confederation-Arrete d'expulsion», Journal de Geııeve, 2 Kasım 1S04, «Le Cas du Djevdet», La Suisse, 2 Kasım 1904, «Les Expulsions, «Gazette de Laussanne et Journal Suisse, 2 Kasım 1904, «L'expulsion du Dr. Djevdet,» Journal de Geneve, 2 Kasım 1904, «Confederation: L'expulsion du Dr. Djevdet», Journal de Nyon, 2 Kasım 1904, «Expulsion», Tribune de Geneve, 2 Kasım 1904, Neue Zürcher Zeitung, 3 Kasım 1904, «Bundesrat», Taglicher Auzerger, 5 Kasım 1904, BBA-BEO/Hariciye Gelen, 187-5/43, 5. Zilkade 1322/no. 2754. B. XXXVIII. Abdullah Cevdet daha önce yaptığı bir müracaatla bu kararın durdurulmasını istemişti (bkz. Abdullah Cevdet'in Konfederasyon Başsavcısı'na 27 Ekim 1904 tarihli mektubu, «Sch. -Bund29 Ekim 1904-343/166 P.P. - Geht als 13 zum dossier,» Archives de Justice et Police - Geneve,) Annemasse'dan yaptığı başvuruda da Abdullah Cevdet bu karann kaldırılmasını istedi: B. XXXIX. Annemasse, 15 Aralık 1904 Sayın Başkan ve Federal Konseyin Sayın Üyeleri, Baylar, Federal Konsey'den Cenevre'de bir hafta süreyle ikamet etmek ve ondan sonra da haftada birkaç gün kalmak iznini talep ediyorum. Bu şehirde elimde bulunan herşeyi sarfetmiş olduğumdan İsviçre topraklamıdaıı smırdışı edilmem sonucu olarak çok kritik bir durumda bulunuyorum. Belirli aralarla kendi işimle kendim uğraşamazsam 'iflâs ederim. Bütün atölyelerimi kurduğum evin sahibi ile üç yıllık bir kira sözleşmem var. Ve ev sahibi sözleşme boyunca ödeyeceğim parayı emniyete alabilmek için araç ve gereçlerimi yed-i emine verdi.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

121

Öte yandan, apartmanımın sahibesi de kira sözleşmemi feshetmeyi reddediyor. Sonuç olarak yaymevim benim yokluğumdan dolayı tam bir karışıklık içindedir. Baylar mevcudiyetim büyük ölçüde gerekli olduğu için talebimi yerine getirmenizi rica ediyorum. Sizin de bildiğiniz durumlardan dolayı sınırdışı edilmiş olduğumdan İsviçre'den ayrılmam için verilen çok kısa sürede ciddi hiçbir şey organize edemedim. Benden sonra işimi devam ettirecek güvenebilir ve yetenekli bir memur seçme imkânını da bulamadım. Bu benim en büyük meselemdir zira günlük ekmeğim ve geleceğim buna bağlıdır. Cenevre'ye gelerek işimle uğraşırken hiç kimse ile ilgili mesele çıkartmayacağım. Federal konseyin başka matrudlara özel izin verdiğini biliyorum ve inanıyorum ki ticarî açıdan durumumun vehametini anlayarak çok ihtiyacım olan bu imkânı bana bahşetmeyi reddetmeyeceğinizi biliyorum. Sayın Başkan ve Federal Konseyin Sayın üyeleri, en derin saygılarımın kabulünü rica ederim. Dr. Djevdet . (İmza) Bkz. «Sch. -Buııd.-19 Aralık 1904 - 343/166 - P.P. - Geht als Beilage 14 zum dossier,» Archives de Justice et Police - Geneve. Kararın reddi için ise bkz. «Auszug aus dem Protokoll der Sch. - Buııd. - Prâsidial Verfügung vom 26 Ocak 1905», Archives' de Justice et Police ~ Geneve. B. XXXX. Abdullah Cevdet, bu gelişmeler üzerine İçtihad'm yönetimini Hüseyin Tosun Bey'e bıraktı ve 'Osmanlı'ya bir mektup göndererek mevcut gelişmeleri ve bu durumu açıkladı: Osmanlı İdaresine 4 Teşrin-ievvel 1904 - Annemasse, Yıldız hükümeti para ve memuriyet mukabilinde hidmet-i hamiyyetden çekilmeyeceğimi ve bu babda vaki' olan müteaddid müracaatlarımın müsmir olmadığını görünce bin dürlü entrikalar imaliyle ve olmayan âb-rûlarmı İsviçre zimamdarân-ı umuru önünde dökerek bu abd-i âcizi İsviçre'den çıkartdı. Bundan dört sene evvel arkadaşım Sükûti merhum ile sefaret tababetini kabul ederek sure t-i zahirede işden çekilmemiz Sultan Hamid'in bedbaht millet hakkında icrasını ahdetmiş olduğu mevaid-i hayırhâhâne ve ale-1-husus beraber (Setan) kalesinde mahbus 78 ihvan-ı hamiyyetin tahliye-i sebili mukabilinde ihtiyar edilmiş bir hal-i zarurî (!) idi. Sükûti öldü. Onun ruh-u muazzezi şahid olsun, zemin ve sema, nücûm ve buhar hasılı bütün kâinat şahid olsun her nâm ve vesile ile olur ise

BELGELER - AÇIKLAMALAR

122

olsun urukunda bir daha padişâK, Türk, Müslüman kanı olmayan bu imansızın devrinde beni memuriyet-i devletde görecek her vatandaşa kanımı helâl ederim. Allahm, ervah-ı mukaddesenin önünde verilen bu karar-ı bîamanı bozacak bir dimağın müstahak olduğu şey altı revolver darbesidir. Bunu söylemekdeki maksadım içtihadımdaki hulûs-u isabetdir. Şimdiye kadar baııa menfaat-ı zâtiyeyi, menfaat-ı umumiyeden tefrik etdirme.yen içtihad bu içtihaddır. Bir çok İsviçre gazeteleriyle münazârata ve mühaverata girişmek, bir menfa-i ihtiyarî tayin etmek gailesi «Mecmua-i İçtihad» ımııı tehir-i neşriyatına sebeb oldu. Bundan dolayı kâriTerimin ma'zür görmelerini temenni ederim. Binaenaleyh mâtbaa-i içtihad'm asla kapanmayıb neşriyatına devam edeceği arz olunur. içtihad Matbaa ve Mecmuası Sahibi Doktor Abdullah Cevdet Bkz. Abdullah Cevdet, «Mekâtîb: Osmanlı idaresine», Osmanlı, No. 141, 15 Teşrin-isânî 1904, s. 3. B. XXXXI. Bu konuda Bern ve Brüksel ve Paris Büyükelçisi Salih Münir Paşa'nm başvuruları üzerine Abdullah Cevdet hakkında uygulamaya gidilmesi kararı alindi: Sadaret Mektubî Kalemi - 5 Muharrem 323 - 27 Şubat 320/no. 768. Hariciye Nezaret-i Celilesine, 25 Şevval 322 tarihli ve 2941 numrolu tezkere-i hususiyelerine cevabdır. Cenevre'de neşriyat-ı mel'anetkârâneye cür'et eden Abdullah Cevdet komisyon-u mahsusun tanzim edilen mazbata mucibince merkumun hakkında ta'kibat ve muamele-i kanuniye ifa ve mahkeme-i cinayetce muhakeme-i gıyabiyesi icra olunarak kanun-u cezanın elli sekizinci maddesinin fıkra-i evlâsına tefvikan müebbeden kalebend edilmesine dair hükm-ü gıyabiye mutazammm i'lâm i'ta ve ilâm-ı mezkûrun sureti lacil-ül-tebliğ nezaret-i celilerine ısra olunduğuna dair Adliye Nezaret-i Celilesinm 4 Muharrem 323 tarihli ve 768 numrolu tezkeresi leffen savb-ı devletlilerine tesyâr olunmağı a ifa-yı muktezasma himmet. Bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 187-5/43-6/189421. Başvuru için bkz. BBA-BEO/Hariciye Gelen, 162-5/18, 2941 (Bern: 11). Şifre Telgrafnâme Suret-f Halliyesi Mevrudu: Başkitabet \

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

123

Tarihi: 2 Ağustos 1904. 14 Temmuz 320 tarihli tahrirat cevabıdır: _ Merkum Abdullah Cevdet'in tarik-i ihanetine devamı halinde muhakemece hakkında tertib-i mücazat ve rütbesinin ref'iyle maaşının dahi kat' edilebileceği mukarrer olduğundan şu hale nazaran iktiza-yı halin serian ifa ve arz-ı atabe-i ûlya kılınması bairade-i seniye hazret-i padiş ahiden tebliğ olunur. Bkz. Salih Münih Paşa Evrakı/Özel Arşiv. Sadaret Mektubî Kalemi - 28 Şa'ban 322-24 Teşrin-ievvel 320/no.? Adliye ve Hariciye Nezaret-i Celilerine, Abdullah Cevdet'in bu kerre de Cenevre'de neşriyat-ı mel'anetkârâneye cür'et eylediği Paris Sefaret-i Seniyesinden arz ve iş'ar kılınmış olub merkumun bu yoldaki hareket-i hainânesi ikinci def'a vuku'bulmakda olmasına ve Viyana Sefaret-i Seniyesi tababetinde bulunduğu sırada sefarethane derununda sefir Mahmud Nedim Paşa aleyhindeki taarruzu da malûm bulunmasına nazaran hakkında mücazât-ı şedide tertibi lâzım geldiğinden işin cihet-i adliyeye tevdi' olunarak merkum hakkında muamele-i mukteziye-i kanuniyenin ifası ve birgûna muhassesatı olduğu halde şimdiden kat' edilerek arz-ı atabe-i ûlya kılınması şerefsûdur buyurulan irade-i seniye-i cenab-ı hilâfetpenâhî icab-ı hâlinden bulunduğu mabeyn-i hümâyûn mülükâne başkitabet-i celilesinden batezkere-i hususiye inba ve merkumun mahsusatı hakkında Hariciye Nezaret-i Celile-i asâfânelerince de iktizasının ifası bâbmda. Derkanâr: Hariciye Nezaret-i Celilesine: Adliye Nezaret-i Celilesine tebligat-ı lâzıma icra kılınmış olmağla nezaret-i celilerince dahi bermentuk-u emr-ü ferman-ı hüma3mn-u şâhâne iktizasının ifa ve neticesinin lacil-ül-arz inhasına himmet. Bkz. BBA-BEO/Hariciye Giden, 187-5/43 - 1318/183220. Bu konudaki başvurular Abdullah Cevdet'in sınırdışı edilmesinden sonra da tekrarlandı: Bâb-ı Âli Nezaret-i Umur-u Hariciye Tercüme Odası Aded.

-

Hariciye Nezaretine 29 Teşrin-isânî 904 tarihiyle Bern Sefaret-i Seniyesinden Varid Olan 11 Numrolu Tahriratın Tercümesidir, Abdullah Cevdet'e dair şehr-i hâlin yirmi biri tarihli tahrirat-ı

124

BELGELER - AÇIKLAMALAR

âliye-i nazaretpenâhîleri melfuflarıyla beraber reside-i dest-i ta'zim oldu. Merkumun tahrikatını İsviçre nevâhî-i müttehidesi meclisi ııezdinde icra eylediğim teşebbüsatm neticesi olarak merkumun teb'id edildiğine dair şehr-i halin beşi tarihli ve dokuz numrolu tahrirat-ı âcizânemle arz ve iş'ar eylemişdim.. Merkum Teşrin-isânînin ikinci günü İsviçre'den çıkdığı cihetle neşriyat-ı müfsidetkârânesine nihayet vermişdir. Ma'mafih tahrirat-ı âliye-i asâfânelerinde beyan buyurulduğu üzere tahrikâtmdan dolayı Avusturya ve isviçre hükümetleri tarafından düçâr-ı takbih ve mücazât olmuş bulunan merkumun kavanin-i mevzua-ı saltanat-ı seniye ahkâmına tevfikan teb'idi zımnında muhakeme-i Osmaniyeye havale-i keyfiyet edilmesi muktezidir. Emr-ü ferman hazret-i menleh-ül-emrüııdür. Bkz. Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak Arşivi-Tercüme Mütenevvîa 29/T.O. no. 31. Bu konuda ayrıca bkz. BBA-Yıldız Hususî Marûzat, 8 N 1322/no. 1944 -2. B. XXXXII. Bu gelişmeler üzerinde Abdullah Cevdet hakkında dâva açılmasına karar verildi: Neşriyat-ı hainâneye mücaseret etdiği ve arbab-ı fesaddan bulunduğu iddiasıyla maznun-u aleyh olan Abdullah Cevdet'in usûl-ü muhakemât-ı cezaiye kanununun mevad-ı mahsusası ahkâmına tevfikan Dersaadet Cinayet Mahkemesinde muhakemesi icra kılınmak ve tekerrür-ü fi'ili ve taarruzât vakıası hakkında sebeb-i şiddet addolunmak üzere kanun-u cezanın elli sekizinci maddesi mucibince cinayetle ittihamma karar verildiğinden müttehim-i merkumun her nerede görülürse tutulub mahkeme-i mezkûre tevkifhânesine teslimi lâzım geleceği bilcümle zabıta-i adliye memurlarının malûmu olmak üzere işbu ahz-ü-girift müzekkeresi Dersaadet heyet-i ittihamiyesinden bil tanzim ita kılındı. Bkz. «Dersaadet İstinaf Müdde-i Umumiliğinden: Muhakemat ve Mukarrerat», Ceride-i Muhakeme-i Adliye, No. 338, 21 Kânûn-isânî 1905- 15. Zilkade 1322, s. 1-2. Erbab-ı. fesaddan olduğu ve neşriyat-ı hainaneye mücaseret etdiği iddiasıyla müttehim olan Abdullah Cevdet elde edilememiş olduğundan fbu) tarihden itibaren canib-i riyasetden kendisine müceddeden on gün mehil ita' kılmmışdır. Mehil-i muayyen zarfında merkum mahkemeye gelmediği halde kanuna itaat etmemiş nazarıyla bakılarak hukuk-u medeniyeden ıskat olunacağı ve aleyhinde da'vaya kıyam olunacağı ve muhakeme-i gıyabisi esnada emvalinin hacz altına alınacağı ve bu sırada birgûna iddiaya hakkı olamayacağı gibi muamelât-ı hacziye hakkında dahi müdde-i umumiliğe tebiigât-ı mukteziye icra jedildiği cihetle usûl-ü muhakemat-ı cezaiye

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

125

kanununun üç yüz yetmiş birinci ve üç yüz yetmiş ikinci maddelerinden istinbât olunan ahkâma tevfikan işbu kararnâme bilintizam ilân kılınır. Bkz-. «Muhakemât ve Mukarrerat: Dersaadet Cinayet Mahkemesinden», Ceride-i Muhakeme-i Adliye, No. 339, 28 Kânûn-isânî 1905 22 Zilkade 1322, s. 1-2. B. XXXXIII. Abdullah Cevdet'in mahkûmiyet kararı aşağıdaki gibidir: 201/suretdir: Erbab-ı fesaddan olduğu ve neşriyat-ı hainâneye mücaseret etdiği iddiasıyla maznun-u aleyh olan Doktor Abdullah Cevdet'in cinayetle ittiham edildiğine dair heyet-i ittihamiye 'mazbatası istinaf müdde-i umumiliğinin 5 Kânûn-isânî 320 tarihli ittihamııâmesi evrakıyla meâlen mahkeme-i cinayete tevdi' kılınmağla bilmütalâa merkumun mahkemeye gelmesi içün 15 Kânûn-isânî 320 tarihinden itibaren cânib-i riyasetden kendisine müceddeden on gün mehil ita kılmıb mehü-i muayyen zarfında mahkemeye gelmediği halde kanuna itaat etmemiş nazarıyla bakılarak hukuk-u medeniyeden sakıt olacağı ve aleyhinde da,'vaya kıyam olunacağı ve mahkeme-i gıyabiyesi esnasında emvalinin taht-ı hacze alınacağı ve bu sırada birgûna iddiaya hakkı olmayacağı gibi muamele-i hacziye hakkında dahi müdde-i umumiliğe tebligât-ı mukteziye icra edildiği cihetle usûl-ü muhakemât-ı cezaiye kanununun üç yüz yetmiş birinci ve üç yüz yetmiş ikinci maddelerinden istinbât olunan ahkâma tevfikan tanzim kılman kararnamenin bir nüshası mahkeme divanhânesine talik ve nüsh-u müteakkidesi dahi usul-u dairesinde neşr-ü-ilân etdirildi. Müttehim-i merkuma verilen mehil münkazî olmağla icra-yi mahkemesi içün üç yüz yirmi senesi Kânûn-isânîsinin yirmi altıncı günü tayin kılındı. Yevm-i mezkûrda müdde-i umumî muavinlerinden izzetlû Sadık Bey hazır olduğu halde mahkeme salonuna çıküıb davanın alenen rüy'eti, asayiş-i umumiyeye ika'-i tesirât edeceği cihetle muavin-i mümaileyhin mütalâası veçhile muhakemenin hafiyyen icrasına karar verüerek ba'd-el-nizam mahkeme-i gayr-i aleniyeye bilibtidar bâlâda muharrer karanâme okutduruldukdan sonra, merkumun gıyabında rüy'et-i da-vay a dair verilen ve ifham kılman karar-ı müteakkib,usûl-ıı muhakemât-ı cezaiye kanununun üç yüz yetmiş altıncı maddesi mucibince müttehim-i merkum hakkındaki evrak-ı lâzıma da'va zabıt kâtibi Sıdkı Efendi'ye okutduruldu. İttiham mazbatasında maznuıı-u aleyh Abdullah Cevdet'in neşriyat-ı

126

BELGELER - AÇIKLAMALAR

hainâneye mücaseret etdiği ve erbab-ı fesaddan bulunduğu komisyoîı-u mahsusun mazbatası münderecatmdan anlaşılmış olmağla tekerrür-ü ffile ve taarruzât-ı vakıası hakkında sebeb-i şiddet addolunmak üzere hareketi kanun-u cezanın elli sekizinci maddesi hükmünü müstelzim ef'al-i cinaiyeden bulunmuş olduğundan cinayetle ittihamma karar verildiği muharrer komisyon-u mahsusunun mazbatasında dahi merkum Abdullah Cevdet'in, Cenevre'de neşriyat-ı mel'uııkârâneye cür'et eylediği Paris Sefaret-i Seniyesi'nden iş'ar kılınmış ve bu yolda merkumun hareket-i hainânesi ikinci defa olarak vuku'bulmakda olmasına, Viyana Sefaret-i Seniyesi tababetinde bulunduğu sırada sefarethane derununda Sefir Mahmud Nedim Paşa Hazretleri aleyhindeki taarruzu da malûm bulunmasına nazaran hakkında mücazât-ı lâzımanm tertibi lâzım geldiği musattardır. Tevsi'-i tahkikata müteallik bir talebi olmadığı ve bermucib-i ittihamnâme merkumun mücrimiyetini taleb eder idüğü muavin-i mümaileyh tarafından beyan edilmekle mahkemenin hitamı bilifham müzâkere odasına gelindi. Berminval muharrer, muavin-i mümaileyhin iddiası istima' kılmdıkdan ve evra.k-ı lâzıma mütalâa ve tedkik edildikden sonra icabı led-il-müzâkere, müttehim Abdullah Cevdet'in Viyana Sefaret-i Seniyesi tababetinde bulunduğu sırada sefaret derununda Sefir Mahmud Nedim Paşa Hazretleri aleyhinde taarruzatda bulunduğu komisyon-u mahsusanm mazbatası münderecatıyla ve elyevm vadi-i firarda bulunması delaletiyle sabit olduğundan merkumun, fesadın esbab-ı icraiyesini tehiyye zımnında bazı ef al ve tedabire dahi teşebbüs edenlerden olmak üzere mücrimiyetine gıyaben ve müttefikaıı karar verilerek muhakeme odasına avdetle karar-ı mezkûr alenen kıraat ve beyan olundukda muavin-i mümaileyh mücrim Abdullah Cevdet'in kanun-u hümayûn-i cezanın elli sekizinci maddesinin fıkra-i evlâsına tevfikan tahdid-i cezasını taleb ve iddia eylemekle bu cihet hakkındaki muhakemenin dahi gıyaben hitanı bulduğu bilifham tekrar müzâkere odasına gelindi. Cihet-i cezaiyesi hakkında dahi müzâkere-i keyfiyet olundukda mücrim Doktor Abdullah Cevdet'in hareketi kanun-u cezanın elli sekizinci maddesinin fıkra-i evlâsına muvafık olduğundan ve fıkra-i mezkûrede bâlâda mezkûr olan cinayetlerden elli beşinci ve elli altıncı maddelerde beyan olunan fesadlardan birini icra maksadıyla iki veyahud daha ziyade eşhas beyninde bir ittifak-ı hafi teşkil olunub da ol ittifakda tesmim olunan fesadın icrası söyleşilüb karargir oldukdan başka esbab-ı icraiyesini tehiyye zımnında bazı ef al ve tedabire dahi teşebbüs olunmuş ise ol ittifakda bulunan kimseler müebbeden kalebend olunur deyu muharrer bulunduğundan, bu madde ve fıkra

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ 141

127

hükmüne tevfikan merkumun müebbeden kalebend edilmesine ve otuz birinci madde mentukunca hukuk-u medeniden ıskat edilmesine ve emvalinin haczine dair müdde-iumumiliğe tebligattı mukteziye icra edilmiş olmağla emvalinin usûl-ü dairesinde idare etdirilmesine ve mesarif-i mahkeme olan cem'an yüz kırk guruşun dahi tahsiliyle teslim-i vezne olmasına üç yüz yirmi senesi Kânûn-isânîsinin yirmi altıncı günü gıyaben ve müttefikan karar verilüb usulen tefehhümü icra kılındı. İşbu ilâm-ı gıyabi sureti usûlüne muvafık olmağla istinaf müdde-iumumiliği memuriyet-i behiyesine tevdi' olunur. 8 Zilhicce 322/31 Kânûn-isânî 320. \

Gül Kariıdağ'dan sağlanmıştır. Kararın özeti için ise bkz. «Muhakemat ve Muharerat: İstinaf Müdde-i Umumiliğinden», Ceride-i Muhakeme-i Adliye, 4 Mart 1905-27 Zilhicce 1322, s. 2. Bu Osmanlı yönetiminin siyasî suçluların adî suçlu olarak nitelendirilmelerini sağlayabilmek için kullandığı bir yöntemdi. Böylece bu kimselerin kaçak olarak bulundukları ülkelerden çıkartılmalarının sağlanması amaçlanıyordu. Bkz. Hukuk Müşaviri Hakkı Bey'in arizası. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 14/1291/126/10. Bu nedenle Ahmed Rıza (bkz. BBAYıldız Esas Evrakı, 15/1377/74/14 ve Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 237) ve İbrahim Temo gibi (bkz. İbrahim Temo, «İstanbul Matbuat ve Muhakimine Cevab», Balkan, No. 342, 6 Kânûn-isânî 1323, s. 1.) hareketin ileri gelenlerinin gıyaben cezalandırıldıkları görülmektedir. Bu konuda ayrıca bkz. Alhmedî Rtefikî, Afodülhaınid-i Sânı ve Devr-i Saltanatı, Cild-i Sâlis, s. 1064.

BİR TOPLUMSAL İLERLEME VE SİYASAL MUHALEFET ARACI OLARAK «İSLÂM DİNİ» l — DÎN VE TOPLUMSAL İLERLEME Mekteb-i Tıbbiye'deki- eğitimi sırasında Abdullah Cevdet'in, dinsel düşünce yapışım nasıl değiştirdiğini gördük. Bu değişimin Abdullah Cevdet üzerinde doğurduğu önemli bir etki de dinin yerini — biyolojik anlamda - materyalizmin almasının, toplumsal ilerlemeyi sağlayacağı düşüncesiyle birlikte bu ilerlemeyi sağlamak ve hattâ biyolojik materyalizmin dinin yerini alması konusunda dahi İslâm dininden ve özellikle onun toplumsal içeriğinden yararlanılması gerektiği, bu destek olmaksızın böylesine dönüşümlerin sağlanamayacağı düşüncesini de oluşturması olmuştur. Abdullah Cevdet, dinin halk indindeki—özellikle Osmanlı toplumu açısından— önemini belirtiyor ve «...ilim havasın dinidir, din avamın ilmidir. Din ile ilmin seyyanen terakki ve tekâmül etmesi lüzüm-u içtimaisi bundandır...» şeklinde Jön Türk çevrelerinde revaçta olan sözleriyle bu desteği sağlamanın gerekliliğini belirtiyordu (1). Kuşkusuz, Gustave Le Bon'un cumhur ruhu kuramı, Osmanlı İmparatorluğuna uygulandığında, bu ruhun oluşumunda en temel etki, İslâm tarafından gerçekleştirilecekti ki, bu da Abdullah Cevdet'in tahlillerinde konunun ağırlık kazanması sonucunu doğuruyordu. Daha ilerdeki bölümlerde ayrıntılı bir biçimde inceleyeceğimiz gibi «İçtihad» dergisi, II. Meşrutiyet sonrasında İslâm dininin eleştiriye uğratıldığı ilk Osmanlı dergisi olacaktır (2). Ama, «İçtihad» m belirttiğimiz amaç için «... Cihân-ı İslâm'ın Avrupa'da ilk müesses matbaası...» nın ürünü olarak yayınlandığını gözönüne almak gerekmektedir (3). Nitekim, Abdullah Cevdet, matbaasını kurmak için yardım toplarken, amacının cihan-ı İslâmm sesini Avrupa'da duyur(1) Abdullah Cevdet, Hadd-ı Te'dibs. 65-6, n / l v.d. Aynı ifade için bkz. «Pa~ ris'de Milâd-ı îsa Gecesi Nısf-ül-leylde Kiliseden Çıkdıkdan Sonra Sokakda Bir Müslim ile Darülfünûn Talebesinden bir Fransız Arasında Vuku'bulan Bir Mükâleme», Şark ve Garb, no. 1, Mart 1321, s. 24. (2) Hilmi Adnan Malik, «Survey of Intellectual Renaissance in Turkey», The HartfordCourant Magazine, 17 Haziran 1923, s. 20. (3) Abdullah Cevdet, «İçtihad», İçtihad, no. 1, 1 Eylül 1904, s. 1.

130

144 İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

mak olduğunu belirtiyor (4) ve bu nedenle Fas kralı Mevlâ-i Abdülâziz'e dahi sonuçsuz kalan başvurular yapıyordu (5). Biyolojik materyalizmin, İslâmm toplumda oynadığı rolü alabilmesi ve bu düşüncelerin Osmanlı aydm ve vatandaşlarına ulaştırılması için Abdullah Cevdet, eski İslâm düşünürlerinin de yararlandığı biyolojik materyalist düşünürlerle aynı görüşleri savunduklarını ileri sürüyor, örneğin, Seyyid Şerif Ali bin Muhammed el-Curcani'nin yaptığı felsefe'tanımı için «...bu ta'rif-i felsefe, hikmet tarif ] erinin ekmel ve asdakıdır ve mutasavvıfinin bâlâda mezkûr tarz-ı nazarlarını daha ziyade izah ve tenvir eder, bu ta'rifde L. Jacoby'nin «Les hommes descendent des animaux et son destines â devenir des Dieux» sözündeki hakikat-ı beliğe mündericidir...» açıklamasını yapıyordu (6). Ebu'l Ula el Maarri'nin eserlerini de «Darwinism denilen ahkâm-ı tekâmülün esasını...» ortaya koyan kitaplar olarak görmesi (7) ve Maari'yi, Schopenhauer'in görüşlerini evvelce ileri süren bir düşünür olarak takdimi (8) Abdullah Cevdet'in, bu çabasını açıkça göstermektedir. Osmanlı toplumunun geriliği konusunda, İslâm dininin oynadığı olumsuz rol üzerinde duran ve tedricî bir şekilde bu etkinin kırıl-, ması gerektiğini düşünen Abdullah Cevdet, bunun için neden bizzat İslâmm olumlu toplumsal içeriğinden yararlanılması gerektiğini ise şöyle açıklıyordu : «... Uzun tecrübelerimizle biz Müslüman kafasının doğrudan doğruya Hristiyan âleminden geldiği taktirde aydınlığa bütün girişleri kapayacağım müşahade etmiş bulunuyoruz. Binaenaleyh bizler, Müslüman damarlarına yeni bir kan nakletme görevini üzerlerine alan bizler, îslâmi-

(4) Haydar Bey'den - Salih Münir Paşa'ya, 191/21 Ağustos 1904, Paris Büyükelçiliği Arşivi, D. 287. (5) Abdullah Cevdet bu konuya üstü kapalı olarak değinmektedir. Bkz. ALbdullahl CLevdet], «Fas Hükümet-i İslâmiyesinin Inkirazı», İçtihad, no. 5, Nisan 1905, s. 70. Abdullah Cevdet, «Şime-i Muhabbet», İçtihad, no. 89, 16 Kânûn-isânî 1329, s. 1980. Mevlâ-i Abdülâziz'in, Batılılaşma hakkındaki görüşleri için bu yazılarla karşılaştırmalı olarak bkz. «Reaction in Morocco», The Times, 20 Aralık 1904. (6) Abdullah Cevdet, Fünûn ve Felsefe, Taba-i Saniye, Mısır, 1906, s. 22-3. (7) a.g.e., s. 23, Muhiddin Arabî ile Bacon'm düşünceleri arasındaki benzerliğin ileri sürülüşü için bkz. a.g.e., s. 30-31. (8) Abdullah Djevdet, «Un Precurseur Anarchiste: Ebou-Ala-el-Muarri», Les Temps Nouveaux, Supplement Literaire, t. 2, no. 5-1898, s. 557.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ 145

131

yette çok miktarda bulunan terakkiperver prensipleri arayıp bulmalıyız...» (9). Gözden kaçmayan diğer bir nokta Abdullah Cevdet'in bu olumlu toplumsal içerikten yararlanma görevini kendisinin «...bir zümre-i münevvere-i İslâmiye...» şeklinde vasıflandırdığı (10) bir Müslüman elitine bırakmasıdır. Bu endişeyi, belirtirken Abdullah Cevdet herhalde on sekizinci yüzyıl başlarından itibaren Avrupa kaynaklı teknik gelişme ürünlerinin İmparatorlukta kullanımı konusunda doğan tepkileri düşünüyordu: «... Müslümanlar terakkiyât-ı medenîyeyi ancak Müslüman bir menba'dan istinbad ve kabul ederler. Bu dedikayı anlamayan bizim mülâhazamızı abes görür. Fakat âlem-i İslâmın itilâ ve inkiraz-ı hikmetine muttali olan vakıfin-i kiram isabet-i fikrimizi tasdikde tereddüd etmezler ve bizden razı olurlar...» (11). İslâmm toplumsal içeriğinden yararlanma konusunda Abdullah Cevdet'in yapmak istediği ise İslâmm salt dinsel kısmıyla toplumsal kısmını ayırmak ve Müslümanların dikkatini bu ikinci yöne çekmektir: (9) Abdullah Djevdet, «Une Proffession de Foi», îçtihad, no. 6, Mayıs 1905, s. 89. «Osmanlı» da bu temayı işlemeye özen gösteriyordu. Bkz. Muhibb-i İslâmiyet Bir Hristiyan, «İslâmiyetin Temayülât-ı Ahrarânesi», Osmanlı, no. 25, 1 Kânûn-ievvel 1898-15 Receb 1316, s. 4. Bu yazıya geniş şekliyle bkz. Une Chretien ami de l'Islam, «L'esprit liberal de l'Islam», Osmanlı Supplement Jfrançais, no. 10, 5 Ocak 1899, s. 4-6. (10) Abdullah Cevdet, «Profesör Dozy'nin Mütercimi ve îttihad-ı İslam», Celâl Nuri, îttihad-ı İslâm, Yeni Osmanlı s Matbaası, İstanbul, H. 1331 içinde s. 379. Celâl Nuri Bey, Abdullah Cevdet'in bu görüşünü şöyle yorumlamaktadır: «... teceddüdâtm Müslüman elinden ahz-ü-telâkkisi gayet kolay olacağına dair Abdullah Cevdet Bey'in derin bir psikolojiye delâlet eden saıb mütalâası cây-i nazardır ve doğrudur. Avrupa'nın bundan korkmaması hakkındaki fikrine gelince doktorun bu zerâfet-i müstehziyânesi karşısında beyân-ı takdirden başka birşey yapamayız...» a.g.e., s. 379. Bunlar, Abdullah Cevdet'in, Hercule Diamandopulo, Le Reveü de la Turquie, Typo - Lith. - Cent., Alexandria, [19081, s. 258-9'da belirttiği düşüncelerinin bir kısmının tercümesidir. Ölümüne yakın bir dönemde kendisine bu konuda yöneltilen bir soruya karşılık olarak aynı kitaptaki düşüncelerini gösteren Abdullah Cevdet, bu noktaya aşırı bir önem vermekteydi. Bkz. H. E. Allen, The Turkish Transformation, University of Chicago Press, Chicago, 1935, s. 62-3. (11) Abdullah Cevdet, «Mısır'da Necm-ül Terakkî-ül İslâmî Medresesi», îçtihad, no. 1, (İkinci Sene), Temmuz 1906, s. 17.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

«...Yalnız şunu bilmeli ki her sıfat-ı ilâhiyenin kendisine has bir suret-i icra-yı âyin ve ibadeti vardır. Meselâ, Allah'ın ma'bud sıfatma has olan âyini namaz kılmak, hissiyât-ı taabbüdkârâne ile mütehassıs olmakdan ibaretdir ki bunun mükâfat ve in'ami âlem-i uhrevîde verilir. Halbuki Allah'ın (galeb) seciyesindeki sıfatına has ibadet muzafferiyetin esbab ve kavanini mütalâa etmek toplar, tüfengler, zırhlı sefineler, mitrayözler, istihkâmlar, torpidolar inşasına hasr-ı fikr ve iştigal etmekdir ki bu ibadetin mükâfatı lâlettayin galibiyet ve muzafferiyet olur. Allahm ma'bud sıfatına has olan âyine mükâfat olarak mazhar-ı galibiyet olmayı beklemek abes ve eser-i delâletdir. Eğer Allah yalnız tespih çekerek kendisinden galibiyet isteyen bir tenbel kavmi...» (12). Abdullah Cevdet'in görüşlerine çok benzer bir şekilde İslâmm toplumsal içeriğindeki olumlu yönleri bularak işlemeye çalışan Ahmed Rıza'nın da benzer düşünceler ortaya atması (13), Meşveret'de, İslâmm gündüzleri aç durmak, akşamları bol bol yiyip içerek eğlenmek, ne olduğunu anlamaksızm her şeye kafa sallamak olmadığı şeklindeki görüşlerin yer alması bize Abdullah Cevdet'in bu konuda pek de yalnız olmadığını göstermektedir (14). Bu düşünceler, on yedinci yüzyıl başlarında Avrupa düşün çevrelerinde hararetli tartışmalara yol açmış olan «Deism» felsefesi ile şaşılacak bir benzerlik göstermektedir. Newton'un, «Principia» sı ile dinsel geleneğin bilimle uyuşmazlığı belirlenince bu felsefenin savunucuları Tanrının, Dünyayı Newton'un öngördüğü düzende yarattığını bunun dışında kişilerin yaşamları içindeki hareketlerle ve bunların sonuçlarına hiç karışmadığını, ileri sürmüşlerdi. Bunun sonucunda dinin oldukça basit bir amacı kalıyordu ki, bu da iyi yurttaşlar yetiştirilmesi ve düzenli bir toplumsal yaşam sağlanması konu-

(12) Abdullah Cevdet, Fünûn ve Felsefe, Tab'a-i Saniye, s. 22-3. (13) Ahmed Rıza, «Tolerance Musulmane», La Revue Occidentale, XIX-2. Seri, t. XIII, no. 6, 1 Kasım 1896, s. 304 - 17. Bu makale, «Variete : Tolerance Musulmane», Mechveret Supplement Français, no. 27, 15 Ocak 1897'den itibaren tefrika olarak yayınlanacaktır. Abdullah Cevdet de bu görüşlere tamamen katılıyor ve Ahmed Rıza'nın «... İslâmiyetin ahkâm-ı .ahrarâne ve hürendişânesini güzel icmal...» ettiğini belirtiyordu. Bkz. V. Alfieri, İstibdad, Tercüme Eden : Abdullah Cevdet, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemimiyeti Matbaası, Cenevre, 1317, s. 118/n. (14) «Bir Mesele-i Şer'iye», Meşveret, no. 7, 17 Ramazan 1313- 19 Mart 108, s. 3.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

133

sunda yardımcı bir araç işlevini görmesiydi (15)1 Bu konuda Mekteb-i Tıbbiye'de incelediğimiz eğitimin kendisi üzerinde, Newton'un bulgularının Avrupalı düşünürler üzerindeki etkisini yarattığını gördüğümüz Abdullah Cevdet, şu görüşleri ileri sürüyordu: «... Hayr-ü-şer Allahdandır diyoruz. Ma'nasmı fakat yanlış anlıyoruz. Bizim âle-Lımıyâ anladığımız göre, hayrı da şerri de icraya mecburuz. Çünkü Allah öyle takdir etmiş, demek ki bizim sâlih veya âsî olmamız bizim yed-i iktidarımızda olmayan şeylerdir. O halde sâlih olana mükâfat ve âsî olana azab etmek âdat-ı ilâhiyece abes olmaz mı? Fakat hâşâ! İş hiç de öyle değildir ve hayr-ü-şer Allahdandırm ma'nası şudur.- Tarlayı ekeriz, ekmek bizdendir. Fakat ekmek lüzûmunu bize bildiren akıl bize taraf-ı fıtratdan mevhûbdur...» (16). îslâmm toplumsal içeriğini ayırdıktan ve onun içinde toplumsal gelişmeye uygun noktalan bulduktan sonra yapılacak iş oldukça basitleşiyordu. Örneğin, Osmanlı toplumunda meclis kurulmasını sağlamak için yapılması gereken bunun Avrupa'daki benzerlerinden uyarlanması yerine —sonuç aynı olmakla birlikte— «...peygamberimiz (S.A.) Efendimiz hazretlerinin tesis ve tahsin buyurmuş ol-

(15) John H. Randall Jr, «Deısm», Encyclopaedia of Social Sciences, V. 5, 1957, s. 61. Abdullah Cevdet dinin bu amacı konusunda şu açıklamayı yapıyordu : «...Bizim mezhebimizde, mezheb-i hakda, hakiki Müslüman mezhebinde efdal-ı ibadet nasa hidmet etmekdir...». Shakespeare, Julius Caesar, Tercüme Eden : Abdullah Cevdet, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1908, s. 7. Newton'un kitabının sözü geçen etkileri için ise bkz. Lange, Materialism, C. ii, s. 313-7. (16) Abdullah Cevdet, «Firak'a Dair», Giridli Bir Türk, Firak, Matbaa-i İçtihad, Mısır 1906, içinde s. (s.). Krş. [Abdullah Cevdet - Ghuri], îkaz-ı Müslim, [Matbaa-i îçtihadl, [Mısır], [1906], s. 1 2 - 4 . Bu konuda Abdullah Cevdet daha sonraki bir yazısında şu görüşleri ileri sürüyordu: «...Halbuki mukadder olan fi'il veya vak'a değildir. Belki bu fi'il veya vak'ayı tekvin ve ika eden mevad ve eşyanın kendisinden ayrılmayan havasıdır. Meselâ ateşe her kabil-i ihrak olan mevadı, şerait-ı ihtirâkm müctemian mevcud bulunduğu her zaman ve mekânda yakmak hassası mukadderdir. Zehr içerek bedenine sem' idhal eden ve müdâd-ı sem' isti'mal etmeyen kimsenin mesmumen ölhıesi mukadder olur... «kader»e şimdiye kadar gafiller tarafından verilen ma'nayı vermek umur-u dünyeviye ve medeniyemiz üzerinde pek muzir bir tesir icra...» edecektir. Bkz. Abdullah Cevdet, Cihân-ı İslama Dair Bir Nazar-ı Tarihî ve Felsefî, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1922. Bu düşüncelerin ilk yaymlanışı için bkz. . Abdullah Cevdet, «Cihân-ı İslâma Dair», İçtihad, ııo. 26, 1 Temmuz 327, s. 765 - 66.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

dukları bir idare...» olarak tanıtılması gerekmektedir (17). Ahmed Rıza Bey de bu konuda şu açıklamayı yapmaktaydı: «...Meşveret şeriat-ı İslâmiyenin en mühim bir emridir. Hazret-i Muhammed, kemâlât-ı ulviyesi, iktizası, rey sormağdan müstağni iken cihâr-yâr-ı güzîn ve ümerâyı Müslimin ile istişarede bulunurdu... Hazret-i Ömer, her kim bende eğrilik görürse doğruldsun sözleriyle milletde .ihtarât-ı hayırhânesine lüzûm göstermişti. Müşavere olmayan yerde doğruluk bulunmaz kelâmı Hazret-i Ali'nindir. Gazali, Maverdi... daha birçok ulema ve fükehâ-yı İslâm Meşveret esas-ı diyanetdir fikrinde bulunmuşdur...» (18). Böyle bir yönetimi uygulamanın sonucu ise halka toplumun ussallaşma düzeyine varışını geciktirebilecek bir olay olarak değil «...Peygamberi (S.A.), Kur'anı ma'azallah tahkir...» etmek olarak anlatılacaktır. Delil de hazırdır: «... Çünkü., peygamber-i zîşân... istişareden istiğna ederek rey-i hodserânesiyle harekât-ı müstebidânede bulunanlar benim nübüvvetimi tahkir.ederler buyururlar...» (19). Benzer şekilde kız çocuklarının eğitimi için bunun «Taleb-ül ilm farizet-ül küll Müslim ve Müslime» hadis-i şerifi icabı ofârak halka anlatılması gerekmektedir (20). Açıklık getirilmesi gereken nokta şudur. Jön Türklerle birlikte muhalefet yapan bir kısım ûlema da «...demek oluyor ki bizim dahi yapmak istediğimiz Meclis-i Meb'usan bundan bin üç yüz sene evvel Medine-i Münevvere'de, Hazret-i Faruk tarafından küşad olunmuş bir şeydir ki... hadis-i şerifi mentuk-i münifince sebeb-i hidayet ve ayn-ı şeriatımızdır...» (21) şek(17) Bir Kürd [Abdullah Cevdet], «Bir Muhavere», Sada-yı Millet, no. 6, 10 Nisan 1898 - 1 8 Zilkade 1315, s. 2. Romenee aynı metin için bkz. Un Kurd [Abdullah Cevdet], «O Convorbire», Vocea Natiunei, no. 6, 29 Mart 1898, s. 1-2. (18) Ahmed Rıza, Vedanın Haline ve Maarif-i Umumiyenin Islâhına Dair Sultan Abdülhamid Hân Sârıî Hazretlerine Takdim Kılınan Altı Lâyihadan Birinci Lâyiha, Imprimerie Internationale, Londra, 1312, s. 15. (19) [Abdullah Cevdet], «Tabaka-i Bâlâdan», Osmanlı, no. 5, 1 Şubat 1898-8 Ramazan 1315, s. 8. (20) Abdullah Cevdet, Uyanınız! Uyanınız!, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1907, s. 32 ve Abdullah Cevdet, Bir Hutbe Hemşehrilerime, s. 10. (21) «İmamet ve Hilâfet Risalesinden», Kanun-u Esasîy no. 22 (İkinci Sene), 27 Rebiy'ülevvel 1316-2 Ağustos 1314, s. 4. Aynı ifadeler için bkz.Füzelâ-yı Müderrisinden Bir Zât, Ulemâ-yı Din-i İslama Da'vet-i Şer'iyye, İkinci Tab', [Kahire], 1314, s. 13. Hoca Kadri ise, «...usül-u İslâmiyeden olan meşverete müstenid bulunan Avrupa hükümât-ı âhiresinin terakkisi meydandadır...» diyordu. Bkz. M[ehmed] Kadri [Nâsıh], İstinsâf, Matbaa-i Milliye, [Kahire], 1315, s. 71. Gene bu konu için bkz. a.g.e., s. 70.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

135

linde görüşler ileri sürmektedirler. Fakat, Abdullah Cevdet, Ahmed Rıza gibi pozitivistler açısından İslâm, Batı modeli kurumların İmparatorlukta tesisi için bir araçtan başka bir şey ifade etmemektedir. Abdullah Cevdet'in, Ahmed Rızaya yönelttiği eleştiriler gözönüne alınırsa kendisinin İslâm'dan bu çeşit bir araç olarak yararlanma konusunda çok ileri bir noktaya vardığı, bu noktanın Yeni Osmanlıların nassdan örnek getirme metodunun ötesinde (22) bir nokta olduğu anlaşılır: «...Meşveret gazetesinin en başına Auguste Comte gibi «görmediğim için Allah'a inanmam» diyen bir adamın ibaresini koyacağınıza [ve böylece dinin toplumda aşırı derecede belirleyici rol oynadığı Osmanlı toplumunda fikirlerinizin kabulünü güçleştireceğinize! belâgat ve samimiyeti dağların kalbine nüfûz eden Hazret-i Muhammed (S.A.) Efendimizin bir hadis-i bülendini meselâ «Haysu yekune'l adi hünâke şer'ullahı ve dinihi» (23) yahud «Ed-diyn hüve'l akl lâ diyne limen lâ akl lehu» (24) yahud ^Yabkâ'l mülk ma'al küfr ve adi ve lâ yabka'l mülk ma'al zulm ve'l İslâm» (25) hadislerinden birini koymayışmız Meşveret gazetenizin yüzünü görebilen ümmet-i Muhammedi dilgir ediyor...» (26). Çünkü Abdullah Cevdet, İslâmı bir araç olarak kullanarak topluma yalnızca Batı kurum ve teknolojisinin getirilmesini amaçlamıyor bunun yanısıra, İslâm ûlemasıyla, biyolojik materyalist düşünürlerin görüşlerini karşılaştırmak ve eş göstermek yoluyla sonunda Müslümanlara İslâmm bizzat biyolojik materyalizm olduğunu ispatlamaya çalışıyordu : «... bu hadis-i şerifdeki İslâm kelimesinden murad, sûrî İslâmiyetdir. Yoksa hakiki İslâmlık, zulm ile asla kabil-i itilâf değildir ve bir lâhza adaletden ayrılmaz. Ma'na-yı hakikisiyle İslâm demek, selâmet-i benibeşerî kâfil olan fazilete, hakikata, ilme, hakka rabt-ı kalb ile bunlara vaki' her taarruz önünde bir âteşpâre-i hak kesilerek kuvveylen ve fi'ilen isbat-ı hakperesti etmekdir. Bütün ûlûmun, bütün (22) (23) (24) (25) (26)

Bu metot için bkz. Kaya Bilgegil, Yeni OsmanlılarAnkara, 1976, s. 112. «Adalet Olan Yerde Allahın Şeriatı ve Dini Yürürlüktedir». «Din Akıldır, Dini Olmayanın Aklı Yoktur». «Küfr ve Adi île Mülk Payidâr Olur, Fakat İslâm ve Zulm île Olmaz». Abdullah Cevdet, Hadd-ı Te'dib.., s. 64-5.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

felsefenin [biyolojik materyalizmini, bütün insaniyetin aksa-ül-gâyâtı budur, bu olmalıdır, bu olacakdır...» (*). Ancak İslama bir araç olarak yararlanma konusunda verdiği tüm bu değere karşılık Abdullah Cevdet, dinin ve ûlemanm görüşlerinin materyalist düşünürler karşısında kesin olarak yanlış olduğuna çok uzun bir süre öncesinden karar vermişti: «... hükemâ-yı ruhivinin akl-ı beşeriyenin âzâ-yı maddiyesine adem-i taallûkunu irae içün dermayan edegeldikleri sözler bu gibi âsâr önünde hem manzar-ı türrehâtdır... Bu halde ilm-i ruha müteallik âsâr neşreden muharririn-i hükemâ meyanında teferrüd etmiş olan Büyük Frederic'in şu sözünde mübalâğa göremiyeceğiz: Bir esas madde olmadıkça (kuvvet) ne tasavvur olunabilir, ne anlaşılır...» (27). İslâmm aslında biyolojik materyalizm olduğunu isbata çalışırken Abdullah Cevdet'in, Kur'andaki hükümleri dahi materyalist düşünürlerinkiyle karşılaştırması (28) yanında, doğa yasalarını İslâmdan daha ileri bir mevkiye geçirdiği de gözden kaçmamaktadır: «... Ahaliyi cehâlet, delâlet içinde mütemadiyen tutmak kanun-u tabiat muktezasmca mümkün değildir. Bu halde maarif ve şûle-i intibahın tahrib ve itfali emrindeki mesaîniz evvelâ mücrimânedir. Saniyen, «El-taleb-ül ilm...» buyuran resul-u ekrem ve beni-i muhterem (S.A.) hazretlerine karşı isyân ve tecavüzdür...» (29). Bundan amacı ise Müslümanlara, İslâmı reddetmemekle birlikte ( * ) Abdullah Cevdet, Fünûn ve Felsefe, Tab'a-i Saniye, s. 47. (27) İbn Ömer [Abdullah] Cevdet, Dimağ: Dimağ ve Ruh, s. 36-7. (28) «...Başka bir şeyi daha ziyade sevebilen hakikati [biyolojik materyalizmi] sevmeye müstahak değildir. (Masillon). Mülâhaza: Masillon'un fikri kur'an-ı kerimin... âyet-i celilesinden muktebes gibi görülüyor...» [Abdullah Cevdet], Fünûn ve Felsefe, Taş Basma, Tarih-i Tesvîd, 1309, s. 24-5. (29) Bir Müslim Hürendiş [Abdullah Cevdet], «Havadis : Padişâh-ı Maarifperver Hazretlerine», Osmanlı, no. 46, 15 Teşrin-ievvel 1899-10 Cemaziy'ülâhîr 1317, s. 8. Cemiyetin Abdullah Cevdet ve diğer tıp eğitiminden geçenlerin egemenliği altında bulunduğu dönemde, devlet yöneticilerine gönderilen mektuplarda bile kendilerini din hükümleri gereğince davranmaya çağırmanın yanısıra materyalist düşüncenin de görüldüğü gözden kaçmamaktadır : «... Dünya'da tebdile uğramaz birşey yokdur... Maddiyat ile ma'neviyat birbirinden ayrılmaz, sırasına göre her ikisi de birbirinden doğar...» Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti, «Açık Muhabere : Merkezin Emriyle Vükelâ-yı Feham Hazretlerine», Osmanlı, no. 26, 15 Kânûn-ievvel 1898-30 Receb 1316, s. 2.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

137

ondan daha doğru kuramların olabildiğini açıklamaya çalışmaktı. Bu çabaları sırasında Abdullah Cevdet'in bizzat Hz.. Muhammed'i de Carlyle'm bir kahramanı, olarak, ele aldığı (30) ve onu ruhevî yönlerinden arıtarak biyolojik materyalizme karşı çıkmayan bir kişi olarak yorumladığını görüyoruz. Gerçi Chubbfm İsa'yı saf bir Deist görmesi gibi (31) Abdullah Cevdet, Muhammed'in tam bir biyolojik materyalist olduğunu ileri sürmemektedir ama onun yaşadığı dönemi İslâm toplumu açısından en olumlu dönem olarak kabul etmekte ve İslâm toplumlarının alması gerektiği yeni biçimin bu tür bir şekil olması halinde toplumdaki dönüşüm hakkındaki görüşlerinin uygulamaya konabileceğini düşünmekteydi. Abdullah Cevdet'in, İslâmm gelişmeyi önleyen bir din olduğu şeklindeki görüşlere bu açıdan verdiği cevap ise bu iddiaların «... Saf ibtidasmdaki Müslümanlık içün gayr-i muhikk olduğu, ibuna karşılık! mütereddi Müslümanlık daha doğrusu sahte Müslümanlık içün doğru...» olduğu şeklindeydi (32). İslâmm saf haline dönülmesi yolundaki düşünceleri ise Abdullah Cevdet'in, Cenevre'de tanımak ve konuşmak fırsatını bulduğu ünlü İslâm reformcusu Şeyh Muhammed Abduh'dan alınmışa benzemektedir (33) . Abdullah Cevdet, İslâmm özüne dönüş düşüncesinden dolayı Abduh'un «...derdimizin nereden geldiğini, ne olduğunu, ııe ile kabil-i tedavi olduğunu pek iyi...» anladığını belirtiyordu (34). Ancak (30) Abdullah Cevdet, Hadd-ı Te'dibs. 65/n. 1. Cariyle'in bu görüşleri için bkz. [Thomas! Cariyle, Kahramanlar, Çevir e,n : Reşat Nuri Güntekin, [İstanbul], [19431, s. 38 v.d. (31) John H. Randall Jr, «Deism», s. 61. Abdullah, Cevdet, Peygamberi ruhevî yönlerinden arındırmak için şu yorumu yapmaktadır: «... Kur'an'da 'Enâ beşerun mislüküm yuvha ileyye' demesi insanların haricinde bir insan olduğunu iddia etmediğine delil-i kat'idir...» Bkz. R[einhardt] Dozy, Tarih-i İslâmiyet, Tercüme Eden : Abdullah Cevdet, C. I, Matbaa-i- İçtihad, Mısır, 1908, s. 175/n. (32) «Felsefe «Sanihaları», İçtihad, no. 46,. 1 Mayıs 1328, s. 1087. (33) Abduh'un bu düşünceleri için bkz. Malcolm H. Kerr, Islamic Reform: The Political and Legal Theories of Muhammad Abduh and Rashid Rida, Los Angeles, 1966, s. 12-3,- C. Ernest Dawn, From Ottomanism to Arabism, Chicago, 1973, s. 134. Abdullah Cevdet'in, Abduh ile 1897 yılında Cenevre'de tanışması ve ona olan hayranlığı için ise bkz. [Abdullah Djevdet], «Des morts qui ne meurent pas : Cheikh Mohamed Abdou», İçtihad, no. 9, Teşrin-ievvel 1905, s. 135, Abdullah Cevdet, «Şâhzâde Şeyh-ül Reis Hazretleriyle Mülâkat», İçtihad, no. 126, 15 Kânûn-isânî 330, s. 447. (34) Abdullah Cevdet, «Emvât-ı Lâyemut : Şeyh Muhammed Abduh», İçtihad, no. 11, Nisan 1906, s. 164-5. Abduh'un ölümünden sonra kullandıkları saygılı lisana bakılırsa tüm Jön'Türkler onun üzerinde olumlu düşüncelere sahiptiler. Ancak bu. konuda en fazla ilgiyi Abdullah Cevdet gösteriyordu.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

Abdullah Cevdet'in bu saf haliyle düşündüğü İslâm dahi tüm ruhevî unsurlarından arınmıştır ve Abdullah Cevdet, «İslâmlık», «İslâmiyet» gibi kavramlarla bir «ethic» den başka birşeyi kastetmemektedir. Bu kavramlara böylesine bir anlam verdiğinden dolayı yazılarında Japonları, Müslümanlardan daha Müslüman saymak gibi yorumları sık sık görmek mümkündür (35). Muhammed Abduh'un, Müslüman ülkelerin gelişebilmeleri için otoriteye karşı olan zincirlerini kırmanın yanısıra yapılması gereken önemli işlerden birinin dini; onu ilk kuşakların anladığı gibi anlamak olduğunu belirtmesi ve İslâmm kendisine özgü sonuçlarına varabilmek için onun bilimsel dallarının orijinal kaynaklarına dönülmesinin gereğine işaret etmesi gibi (36) Abdullah Cevdet bu saf durumun modernleşmeye karşı elverişliliğini şöyle açıklıyordu: «... Alfieri'nin Din-i Muhammediyeyi istibdada müsaid görmesi musib değildir. Çünkü zaman-ı saadetde teessüs eden hükümet-i İslâmiyenin şekl-i idaresi Cumhuriyet ve hem de gayet hürriyetperver bir Cumhuriyet idi. Fakat sonraları o esas-ı adalet bozuldu. Hilâfet verasete rabt edildi. Ahkâm-ı şer' unutuldu. Bâb-ı İçtihad kapatıldı. Kavanin-i şer'iyye icra edilmez oldu. Halifeler, Sultanlar, hilâfet nâmına cinayetler, İslâmiyet nâmına tahakkümler, taaddiler irtikab etdiler. Gerek mazinin, gerek halin hükümât-ı İslâmiyesindeki istibdadlarda dinin dahli yokdur... İslâmiyetin esasmdaki adaleti, terakkîperverliği takdir içün hükemâ-yı fazılâ-i İslâmiyenin âsârını [bunların içinden Ahmed Ebu'l Ûla elMaarri gibi açık düşüncelileri seçerek ve onların düşünceleriyle materyalist düşünürlerinkiler arasında benzerlikler Jöıı Türklerin bu tavrı için bkz. «Teessüf-ü Azîm», Şûra-yi Ümmet, no. 80, 16 Ağustos 1905-15 Cemaziy'ülâhîr 1323, s. 4. Abduh'un Osmanlı düşünürleri üzerinde özellikle II. Meşrutiyet sonrasında çok etkisi olmuştur. Özellikle Mehmed Akif'in, Abduh'un eserlerini tanıtmayı amaçladığını ancak onun daha ziyade dinî tefsirleri üzerinde durduğunu görürüz. Bkz. Merhum Şeyh Muhammed Abduh, «Asr Sure-i Celilesinin Tefsiri», Tercüme Eden: Mehmed Akif, Sır at-el Müstakim, Aded. 76, 4 Kânûn-isânî 1325-7 Safer 1328, s. 372-4, Sırat-el Müstakim, Aded. 77, 11 Şubat 1325-14 Safer 1328, s. 388-90. (35) Abdullah Cevdet, Bir Hutbe Hemşehrilerime, s. 8. (36) C. C. Adams, Islam and Modernization in Egypt, London, 1933, s. 174. A b dullah Cevdet de tıpkı Muhammed Abduh gibi İslâmı. onlar gibi anlamamız gereken kuşağın İslâmda fırkalaşmamn ortaya çıktığı dönemden öncekiler olduğunu belirtiyordu. Bkz. V. Alfieri, îstibdad, Cenevre, 1317, s. 116/n.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ 153

139

bularak! nafiz, müteammik bir nazar-ı mütelâadan geçirmek iktiza eder...» (37). İslâmiyet hakkındaki tüm bu olumlu düşüncelerine karşın Abdullah Cevdet ister bizzat içeriği, ister yorumlanması sonucunda olsun (38) dinin Osmanlı toplumu ve tüm İslâm toplumlarının geriliğinin bir nedeni olduğu sonucuna varmıştı. Bundan dolayı Abdullah Cevdet, tüm çabasını Müslümanları bu gerilikten kurtarmanın yollarını aramaya sarf etmeye başlamıştı. Bu açıdan İçtihad'm ilk sayısında Avrupa kamuoyuna cevaplandırılmak üzere sorduğu sorular ilgi çekicidir: «... 1. Âlem-i İslâmm inhitatını mucib olan esbab-u-ahvâl nelerdir? 2. Müslümanlara bir hayât-ı taze vererek âlem-i İslâmı v inkiraz-ı külliden kurtarmak içün en müesser tedbir nedir?...» (39). Görüldüğü gibi, Abdullah Cevdet'in amacı toplumsal yapıda İslâm dininin oluşturduğu sonucuna vardığı sorunları bizzat onun toplumsal içeriği yardımıyla çözmek ve nihaî olarak materyalizmin, dinin toplumda oynadığı tüm rollere tedricen geçişini sağlamaktı. Bu konuda Abdullah Cevdet, Mekteb-i Tıbbiye'deki öğrenim döneminde olduğu gibi — İslâmiyetten daima bir araç olarak yararlanmak şartıyla— İslâmm tümüyle olumsuz olduğu kuramına itiraz ediyor ve ondan amacını gerçekleştirene kadar belirttiğimiz yolda yararlanmak gerektiğini ileri sürüyordu: «... Şu sözlerim riyâkârâne bir dindarlık eseri addolunmasın. Türkiye'de Doktor Büchner'in âsârını kısmen tercüme (37) V. Alfieri, îstibdad, s. 115/n. (38) «...Madem ki hangi ırkdan olursa olsun din-i İslâm ile mütedeyyin olanlar... gayr-i müterakkî, cahil, iradetMz, inayetsiz, himmetsizdir. Şu halde bu maraz-ı içtimaî, ırk ve cinse yahud iklime, muhit-i coğrafiyeye merbut değil, belki sebep ve masdar-ı maraz din-i İslâmdır ve Müslümanlık terakki ve temeddüne manidir. Hem Müslüman ve hem de mütemeddin olmak gayr-i mümkündür zehminde bulunur. Fakat mesele ta'mik olununca bu hükmün hata-i alud olduğu anlaşılır... Bir din ki insan için mesaîsinden başka istinadgâh yokdur der sâliklerinin tenbel, âtıl, bîiradet yaşamalarına nasıl imkân-ı mantıkî bulunabilir! Bir din ki... beşikden mezara kadar tahsil-i ûlûm ve füııûna sây et, ulûm ve fünûn Çin'de bile olsa tahsil için Çin'e kadar git, hikmet mü'minin gaib olmuş malıdır, nerede bulursa alır der, sâliklerinin adam sende yaşım otuzu tecavüz etdi, tahsil-i ilm etmek zamanım geçdi diyerek cehl-ü-hüsran içinde kalmaya ne hakları vardır...» bkz. Abdullah Cevdet, Cihan-ı İslama Dair..., s. 5-6. (39) [Abdullah Cevdet], «Tahkikat-ı İlmiyye», îçtihad, no. 1, 1 Eylül 1904, s. 16.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

ve neşreden ilk bendeniz oldum. Şimdi Büchner'i tahtie etmemekle beraber insanlar için haddizatında Müslümanlık kadar sade ve makul bir din az bulunur itikadmdayım ve İslâmiyeti bugün körcesine bir bağlanma ile değil bir ta'mik-i hürendişâne ile takdir ve hakimane ve hürendişâne olan ahkâmını tebcil ediyorum... Binaenaleyh islâmperestâne sözlerim bir gürûh-u mutaassıbın hoşuna gitmek gibi süfli bir emele, hidmeten değildir...» (40). Bu yoldaki çalışmaları ise kendisini Osmanlı İmparatorluğu ve tüm îslâm ülkeleri yurttaşlarına dinin yeniden yorumlanması konusundaki fikirlerini yaymak konusunda faaliyette bulunmaya götürüyordu. Abdullah Cevdet'in «İçtihad» dergisini adamlar tutarak İskenderiye ve Süveyş'den geçecek hacılara dağıttırmasınm (41) yaratacağı olayları ileride izleyeceğimiz Dozy'den çevirdiği «Tarih-i İslâmiyet» kitaplarının elinde kalan nüshalarını Rusya Müslümanlanna göndermesinin (42) nedeni bu faaliyettir ki «İçtihad» bu yoldaki yayınlarından dolayı Müslüman olmayan Osmanlı vatandaşlarının, İslâm çıkarlarını korumaya çalıştığı şeklindeki eleştirilerine hedef oluyordu (43).

(40) Abdullah Cevdet, Hadd-ı Te'dib, s. 65-6/n. (41) «2334 - A s ı m Bey'e: Mısır muhbirimizden bu hafta alman mektub, Ahmed [Celâleddin] Paşa'nın, Avrupa'ya geldiğini, birçok Jönler vapurdan istikbal eyledikleri, Abdullah Cevdet isminde biri elsine-i müteaddidede basdıracağı mecmuaları İskenderiye'den geçecek haccaca ve kanaldan geçecek hacılara ve asakire tevzi' etmek üzere adamlar tedarik etmiş olduğunu mevsukan haber aldığını...» 2 Teşrin-isânî 1321, İzmir'de Kaymakam Refik. Bkz. Umum Kayda Mahsus Defter, 5 Eylül 1321, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-74-4/139/XIX. (42) Bu konuda Kütübhane-i İçtihad adına Ahmed Ramiz Bey tarafından yapılan başvuru için bkz. BBA-Encümen-i Mahsus Vükelâ Mazbatası, 146/60922 Zilkade 1328, BBA-BEO/Maliye Giden, 506-1937/287206. (43) «... §imdiye kadar gördüğüm neşriyat-ı mevkuta ve gayri mevkutası bilaistisna tarafigirâne ve güyâ yalnız menafi'-i îslâmiyeyi gözetir ve bir esas-ı ilmiyyeye müstenid bulunmamış ikdamatdan ibaret ^ bulunmuşdur desem yanılmam zannederim. Bizzat «İçtihad» dahi bu vadi-i meslekden büsbütün âzâde olamamış desem cesaret-i âcizânemi afv buyurursunuz ümidindeyim...» Bkz. Yekvücud Vatanımızın Selâmetine Arzukeş Bir Ermeni, «Mektub -u Mahsus : içtihad Mecmua-i Osmaniyesi İdare-i Âliyesine Ma'ruz-u Âcizânemdir», İçtihad, no. 2, Kânun-isânî 1905, s. 14-5. Abdullah Cevdet'in bu tür eleştirilere cevabı için bkz. Abdullah Djevdet, «Une Proffession de foi», İçtihad, s. 88.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

141

II — MUHALEFET ARACI OLARAK DÎN ^Abdullah Cevdet'in, İslâm dininden bir toplumsal ilerleme aracı olarak nasıl yararlanmaya çalıştığını gördük. Ancak gerek Abdullah Cevdet ve gerekse pek çok Jön Türk açısından İslâm ikinci bir yolda da araç olarak kullanılıyordu ki bu da iktidar değişikliği ve meşrutî idarenin İmparatorlukta yeniden kurulması için ondan bir muhalefet aracı olarak yararlanılmasından başka bir şey değildi.) Jön Türklerin siyasal düşüncelerinin bir tasnifi yapıldığında bunlardan önemli birinin de «... Abdülhamid sırf müstebid bir hükümdar değil, fakat İslâmî kaideler gereğince hilâfetini icra edemeyecek durumdadır...» şeklindeki görüş olduğu görülmektedir (44). Abdülhamid'e karşı «dinsiz» suçlamasının İttihad ve Terakki Cemiyetinin marşında bile yer alması bu düşüncenin yaygınlığını göstermektedir (45). Jön Türkleri, İslâm dinini bir muhalefet aracı olarak kullanmaya sevkeden nedenlerin başında ise toplumda meşruiyetin bizzat din hükümlerinden kaynaklanmasıydı. Bunun yanında hepsinin materyalist olduğunu kabul etsek dahi ülkede yüksek eğitim görenlerin azlığı bu kimseleri görüşlerini halk nazarında cazip kılabilmek için İslâm dininden yararlanmaya yöneltiyordu. Bu durum Jön Türkleri yayınlarının yöneleceği gruplar açısından da ayırım yapmaya zorluyordu : «... Avrupa'da bulunan cemiyet memurlarının vazifesi ahali-i müslime olan mahallerde, Mizan, Meşveret, Hürriyet nâm gazetelerle, 'Vatan Tehlikededir', 'Hareket', 'Mahkeme-i Kübra', 'ûlema-yı Din-i İslâma Da'vet-i Şer'iyye' gibi kitablarla beraber efkâr beyan ederek taraf peyda etmek, İslâm bulunmayan mahallerde ecnebi hükümet memurlarını ve ahalisini Devlet-i Aliyye-i Osmaniye idare-i hazırası aleyhine teşvik ile hem efkâr eylemek...» (46).

(44) Tarık Zafer Tunaya, «Türkiye'nin Siyasî Gelişme Seyri İçinde İkinci Jön Türk Hareketinin Fikrî Esasları», Prof. T ahir Taner'e Armağan, İstanbul, 1956, s. 170. (45) Bahaddin Sâî, Güldeste-i Hatırât-ı Ahrar ve Eslâf, Refuge Turc â Paris, Yazma - İstanbul Hakkı Tarık Us Kütüphanesi/no. 0.50 - Dosya. 38-1. Krş. Ali Fahri, Emel Yolunda, s. 47-48. (46) Müteveffa Tevfik Beyzâde İzzet Aziz Bey'in Jurnali, BBA-Yıldız Günlük Marûzat, 15 Ra 1314/no. 2222-243.

142

ILERLEME VE MUHALEFET OLARAK ISLÂM DINI

Bunun yanısıra, Jön Türk gazetelerini okuyan (47), onlarla birlikte eylemlere katılan (48) kimselerin önemli bir kısmı da talebe-i ûlûm ve çeşitli seviyelerde dinî eğitim görmüş kimselerdi. Bu durum ise Jön Türkleri başlıca iki yolda faaliyete zorluyordu. Bunlardan birincisi Abdülhamid'in hareketlerinin îslâm dinine aykırı olduğunu gene İslâmm geniş ve yorumlanabilir içeriğinden yararlanarak halka ve ulemaya ispat etmekti ki bu tüm Jön Türk yayın organlarının büyük kısmını kaplayan bir temaydı ve Abdullah Cevdet de İslâm dininden bu yolda da en fazla yararlanan Jön Türk olarak beliriyordu: «...Sultan Hamid dinsizdir. Çünkü din~i mübeyyin-i islâmm ahkâm-ı mübeccelesinden olan «veşavirhüm fi'l-emr» ferman-ı ilâhisiyle müeyyed bulunan hükm-ü bülend-i furkanı istihfaf et di. Meclis-i Meşvereti dağıtdı. Sultan Hamid kâfirdir. Zira feteva-yı şerife ile müeyyed olduğu üzere asrımız padişahlarına âdil demek küfr iken (ilm-ü hâl) Abdülhamid kendisine âdil sıfatını verdiriyor. Velinimet-i âlemiyânım diyerek sıfat-ı kudsiye-i ilâhiyeye iştirak etmek gibi küfr-ü azîmide irtikab ediyor. Buhara-yı şerifi ve şerh-i muvafıkı ihkâk ve kütüb-ü diniyeyi tahrif etdiriyor...» (49). Abdullah Cevdet'in bu nedenlerden dolayı «... ûlemâ-yı din hazerâtı tarafından verilen feteva-yı şerife mucibince Abdülhamid'in idamı lâzım geliyor... bu fetevanm icra-yı hükmü umum âlem-i İslâm üzerine farzdır...» görüşlerini ileri sürmesi gibi (50) biyolojik (47) Meşveret okuduğu için sürülen Mekteb-i İlmiye talebesi için bkz. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 82-18423. Talebe-i ulûmun Jön Türklerle ortak hareketleri için bkz. «Levha 3», İncili Çavuş, no. 2, 4 Şubat 1897-2 Ramazan 1314, s. 2. " (48) Jön Türklere katılan derviş ve din eğitimi gören kişiler için bkz. BBABEO/Hariciye Gelen - Giden, 682-137276-143026. Meşveret gazetesinde ilmiyeye mensup kimselerin, çeşitli konular örneğin saltanat hakkının meşruiyeti konusundaki yazıları için bkz. Tarik-i İlmiyeden Hayreddin, «Hakk-ı Saltanat», Meşveret, no. 23, 23 Teşrin-isânî 1896-27 Cemaziy'ülâhîr 1314. Jön Türk yayınları ve beyannamelerinin en iyi dağıtım yeri ise camilerdi. Bkz. Z. D. Imhoff, «Die entstehung..», Die Welt des Islams, B. I 1913, H. 3/4, s. 172. Yunus Bekir Kayseri, «Filibe'den Mektub; Erbab-ı İnsaf ve Vicdanın İbret ve Merhametine Marûzdur», Osmanlı, no. 39, 1 Temmuz 1899-22 Safer 1317, s. 6. (49) [Abdullah Cevdet], «Redd-ül-Merdud», Osmanlı, no, 12, 15 Mayıs 1898-26 Zilhicce 1315, s. 3. (50) [Abdullah Cevdet], «Osmanlı», Osmanlı, no. 12, s. 7. Krş. «Neüzibillâh» Osmanlı, no. 17, 1 Ağustos 1898-10 Rebiyülevvel 1316, s. 7.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

143

materyalistlerin egemen olduğu dönemde Osmanlı'da, Abdülhamid'in Kur'an'daıı bazı âyetleri sildirmesi, halife-i gasıb olduğu (51) gibi suçlamalar sürekli işlenmektedir. Aynı duruma Ahmed Rıza'nın yazılarında da rastlanması İslâm dininden bu yoldaki yararlanmanın yaygınlığını göstermektedir (52). Jön Türklerin faaliyette bulundukları ikinci konu ise İslâm ûlemasmın Abdülhamid'e karşı yaptıkları mücadelede yanlarında yer almasıydı. Bu ise onları ortodoks şekliyle İslâm dinine ve onun temsilcilerine yöneltiyordu: «... Ey ûlemâ-yı din-i İslâm! Millet-i İslâmiye ıslahat-ı şer'iye icrasına sizi da'vet ediyor. Feryad ve istimdad eyliyor. Gayret ve hamiyyet-i diyânetkârânenizi görmek istiyor. Âda-yı din ve millet tarafından müceddidin cemiyet-i hayriyesine ihtilâl ve fesad isnadı ûlemâ-yı İslâmı iğfal' etmemelidir... Ey ûlemâ-yı din-i İslâm artık illallah! Feryad. Bu meskeneti terk ediniz ma'nen ve maddeten size tabi' olan ahali-i mazlumeye pişva olunuz. Liva-yı hak ve hürriyeti açınız, merkez-i zulm-ü-istibdadı mahvediniz. Yoksa lâfelâh...» (53). Bu yönelimin nedeni ise, Jön Türklerin yönelebileceği diğer bir güç olan « halkislâmı» nm Abdülhamid tarafından elde edilmiş olmasıydı. Bunun yanısıra çevreye yönelik bu tür yayınların orada iyi karşılanabilmesi ihtimali çok azdı. Çünkü, bu bölgelerdeki müslümanlarm Batılılar ile her türlü işbirliğini hoş karşılamamalarına (51) «Hilâfet-i Osmaniye Tehlikede», Osmanlı, no. 32, 15 Mart 1899-3 Zilkade 1316, s. 5. Kur'andan bazı âyetleri sildirmesi suçlaması için bkz. «Abdülhamid'in Peygamber'e İsyanı», Osmanlı, no. 16, 15 Temmuz 1898-15 Safer 1316, s. 6. Abdullah Cevdet'in halife-i gasıb suçlaması içiiı ise bkz. Bir Kürd [Abdullah Cevdet], «Açık Mektub», Meşveret, no. 20, 8 Teşrin-ievvel 189622 Rebiy'ülâhîr 1314, s. 4. «... Makam-ı hilâfetde erkân-ı hakiki-i milletçe düşman-ı şân-ı ahkâm-ı İslâmiyet..., fikir ve şahsından istikrah ve teneffür olunan bir zât» bulunmaktadır. Bkz. Bir Kürd [Abdullah Cevdet], «Mütalâamız», Meşveret, no. 17, 12 Rebiy'ulevvel 1314-23 Ağustos 108, s. 4. (52) Ahmed Rıza, «Vazife ve Mesuliyet» (6), Osmanlı, no. 48, 15 Teşrin-isânî 1899-12 Receb 1317, s. 8. Ahmed Rıza, «Devoir du Calife», Mechveret Supplement Français, no. 12, 1 Haziran 1896, s. 3-4'. Meşveret'de ilmiye mensupları da aynı görüşleri savunmaktadırlar: «...Allahm emrine, peygamberin şeriatına muhalefetde ısrar hilâfetden sukûtu istilzam eder...» Bkz. İlmiyeden Saman, «Suriye'den Mektub», Meşveret, no. 13, 12 Muharrem 131323 Haziran .108, s. 5. (53) Füzelâ-yı Müderrisinden Bir Zât, Ûlemâ-yı Din-i İslama Da'vet-i Şer'iyye, 1314, s. 14-6.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

karşın (54) Jön Türklerin en muhafazakârları dahi Batı düşüncelerinin öğrenilmesi ve aktarılmasını gerekli görüyorlardı: «... Bu gün Avrupalıların bize tefevvuk etmelerini mucib olan efkâr, âmâl, âdab ve siyaset ki-muvaffakiyet-i hazıra-i medeniyeleri anların semere-i müstakilesidir-on sekizinci asır hükemâsmm eser-i tealimleridir. Avrupalılar evvel babda cehaletimizi bahane eylerler. Âlemin öğrenib kabul etdiği hakayık itibarıyla kapalı kaldığımızı beyan eylerler. Yaşamak hakkımızı inkâr etmeye kadar varırlar. Bu gün müceddidin fırkasının âmal-i asliyeleri tamamen muvafık-ı şer'-i şerif olmakla beraber o noksanımızı ikmâl edecek tedabirden beridir...» (55). Uygulamaya çalıştığı «Panislâmizm» siyasasına da büyük yardımları dokunacağından dolayı imparatorluk içindeki , «halkislâmı» temsilcilerini elde eden Abdülhamid'in (56) ortodoks İslâm temsilcilerine karşı olumsuz davranışı (57) Jön Türklerin bu konudaki çabalarını kolaylaştırıyordu. Onların ulemaya yönelik bu lür çabaları Osmanlı yönetimince büyük bir kuşkuyla karşılanıyordu (58) ve din (54) Muhammad Inshaullah, The History of the Hamidia Hedjaz Railway Project, Lahore, [19083, s. 2-3, 6. (55) Mehmed Murad, «Garbın Taassubu ve Şarkın Gafleti», Taharri-i İstikbal, Cild II, s. 83. (56) Bu konuda bkz. Tahsin Paşa, Abdülhamit... s. 31, 150-1, İhsan Süreyya Sırma, «Ondokuzuncu Yüzyıl Osmanlı Siyasetinde Büyük Rol Oynayan Tarikatlara Dair Bir Vesika», ÎÜEF-Tarih Dergisi, 1978-31, s. 183-90, İhsan Süreyya Sırma, «Fransa'nın Kuzey Afrika'daki Sömürgeciliğine Karşı Sultan II. Abdülhamid'in Panislâmist Faaliyetlerine Ait Birkaç Vesika», İÜEF-Tarih Enstitüsü Dergisi, 1976 - 1977, Sayı 7-8, s. 158, 161, İhsan Süreyya Sırma, «Quelques Documents Inedits Sur le Role des Confreries Tariqat Dans la Politique Panislamique de Sultan Abdülhamid II - Sultan. II. Abdülhamid'in Panislamist Siyasetinde Rol Oynayan Tarikatlara Dair Basılmamış Birkaç Belge», Atatürk Üniversitesi Islâmî İlimler Fakültesi Dergisi, no. 3, 1979, s. 283-93. Abdülhamid'in bu ilgisi için bkz. H. Antony Salmone, The Fall and Resurrection of Turkey, London, 1896, s. 71-6. (57) Bu kimselerin büyük bir kısmının sürülmeleri için bkz. Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiye, «Asker Evlâdlarımıza Hitabımız», Beyan-üt-Hak, Aded. 29, 6 Nisan 325-28 Rebiy'ülevvel 327, s. 670. Bu kimselerden bazılarının hapsedilmeleri için ise bkz. Richard Davey, The Sultan and His Subjects, V. I, London, 1897, s. 69. Talebe-i ûlûmdan kimselerin de bu sürgünlere katılmaları için ise bkz. «Nefy-i Tagrîb», Kanun-u Esasî, no. 2, 28 Kânûn-ievvel 189623 Receb 1314, s. 8. (58) JÖn Türklerin Mısır ûleması ile ilişki kurmasının doğurduğu endişe için bkz. Şerif [Paşal dan-Mabeyne, 139/17 Haziran [18199, Tahran, Petersburg, Stokholm Sefaret-i Seniyeleriyle Muhaberata Mahsus Defterdir, 10 Temmuz

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

159

bilginlerinin saraya sundukları saygılı arizalarda Jön Türklerin etkisi görülüyordu (59). Ûlemayı kendileriyle ortak muhalefete sürüklemek için liberal Jön Türklerin ileri sürdükleri diğer bir husus da Batı sömürgeciliğine karşı bu kimselerde var olan tepkilerden yararlanmayı öngörüyordu : «... Frenkler İslâmiyet! terakki ve temeddüne mani' ve bu zaaf ve inhitata sebeb sanıyorlar. İslâm idaresinden yakasını sıyıran bir kavmin az zamanda aksa-yı ikbale doğru hatveendâz-ı terakki olmasını te'yid-i müddeaya delil gösteriyorlar ... Abdülhamid'in cehalet ve sefahati, fesad ve istibdadı milel-i ecnebiye nazarında İslâmiyetin itibarını azaltıyor. Hilafetin hukuk-u hükümrânîsine halel getiriyor. İslâmm ümerâ ve .küberâsı bu hakaretden bu tarz-ı cedidde açılan ehl-i salib muharebelerinde gafil midirler?...» (60).

Abdullah Cevdet'in de katıldığı bu çabanın diğer bir amacı da bu tepkinin bir Osmanlı milliyetçiliğine yöneltilmesi ve böylece bölgesel ve etnik milliyetçiliklerin doğuşunu önlemekti. Girit olaylarına İslâm ülemasının karışması isteği buna güzel bir örnektir: «... Abdülhamid hain bir padişah ve zalim bir halifedir. Bu anlaşıldı. Ya ûlema-yı İslâm nerede? Giriddeki dindaşlarının imdadına niçün yetişmiyorlar. Koca âlem-i İslâmda beş, on bin lira iane toplanamaz mı?. İslâm ecanibe avuç açıyor... Bizde.., her tarafda o müslümancasma izzet-i nefsden eser kalmadı mı?...» (61). Bu çabaların sonucu olarak ise 'İttihad ve Terakki Cemiyeti' içinde muhalefete katılan dinsel tabana dayalı ve bu tarz. eğitimden geç18[98], BBA-Yıldız Esas Evrakı, 36/139-44/139, XVIII. Mısır ûlemasımn Yunanistan ile yapılan 1897 savaşı sırasında işgal edilen topraklardan Osmanlı askerinin çekilmesini protestoları için bkz. «Ûlema ve Meşayih-i İslâmiyenin İhtaratı», Hürriyet, no. 78, 15 Temmuz 1897-15 Safer 1315, s. 2. (59) Mısır ûlemasımn saygılı bir lisanla Abdülhamid'i «şer'i-i şerife» uymaya çağırmaları için bkz. Mezahib-i Arabiye Ûlema ve Meşâyihinın İttifaklarıyla Tertib Olunan Lâyihanın Tercümesidir, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 14/ 1610/126/10, s. 2-5 (Sahifeler numarasızdır). (60) Ahmed Rıza, Vazife ve Mesuliyet, Birinci Cüz : Mukaddeme, Pâdişâh, Şehzâdeler, Mısır 1320, s. 5. (61) [Abdullah Cevdet], «İzzet-i Nefsden Eser Kalmadı mı?», Osmanlı, no. 25, 1 Kânun-ievvel 1898-15 Receb 1316, s. 1.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

miş bir grup oluşmuştu ki bunların halk nazarmdaki itibarları. ve meşruiyetin dinden kaynaklandığı bir toplumdaki statüleri yönetime oldukça tehlikeli eleştiriler yöneltmelerine olanak sağlıyordu : «... biz ki yeniden bir şey istid'a etmiyoruz. Vaktiyle millet-i Osmaniyenin nail olduğu bir hakkını gasıblarmdan istirdad etmek istiyoruz. Biz ki ûlemâ-yı İslâm milletin vasisi, bi-hakkm eminiyiz. Böyle verese-i enbiya-i ümenâ-i halik olan ûlemamn talebini bir mü'min tasavvur olunamaz ki takbih edebilsin, meğer ki dinini, hamiyyetini zalimine satmış ola, veyahud cehl kuyusuna kulaklarına kadar dalarak...» (62). Gerçi, liberal Jön Türkler de «... Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti fninl vatan ve mület bahusus şân-ı hilâfetin muhafazası içün teşkil edilmiş...» bir cemiyet olduğunu belirtmektedirler (63) ama kendilerinin bu kimseler gibi «... mülûk üzerine hakk-ı nezaretleri...» olduğunu belirtecek meşru bir kaynaktan yoksun bulunmaları onları bu kimselerle zorunlu bir ittifaka yöneltmiştir (64). Amaç ise ulemaya yönelik istek ve Abdülhamid'e yönelik- suçlamalarla halk nazarında mevcut yönetimin meşruiyetinin kalmadığı iddiasını ispatlamak ve onları bu araç vasıtasıyla yönetime karşi mücadeleye çağırmaktır : . «...İşte refikimiz [Kanun-u Esasîî, zahirde halife-i hazıra, hakikat-ı halde ise müslümanlara hitaben tahrir ve neşr etdiği o mektubla bilcümle mü'minin ve mü'minatı vazifeye da'vet ediyor. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla demek istiyor. Biraz düşünelim!...» (65). Kendileriyle ortak eleştirilerde bulunan din adamlarının göklere çıkarıldığı liberal görüşlü Jön Türk yayınları yanında (66) bu kimseler başta Abdullah Cevdet olmak üzere ûlemamn toplumdaki öne-

(62) Şeyh Ali Efendizâde Hoca Muhiddin, «Maksad-Meslek»,- Kanun-u Esasî, no. 1, 21 Kânûn-ievvel 1896-16 Receb 1314, s. 3. (63) «Mektub, Ruscuk'dan», Osmanlı, no. 6, 15 Şubat 1898-24 Ramazan 1315, s. 4. (64) Şeyh Alizâde Fatih Mezunlarından Hoca Muhiddin, «28 Cemaziy'ülâhir Sene 1314 Tarihinde Zât-ı Şâhâneye Takdim Kılman Ariza Suretidir», Kanun-u Esasî, no. 1, s. 3. (65) «Kızım Sana Söylüyorum Gelinim Sen Anla!», Osmanlı, no. 8, 15 Mart 1898-24 Şevval 1315, s.. 4. (66) «Ûlemamıza, Vaizlerimize Numûne-i İmtisal», Osmanlı, no. 32, 15 Mart 1899-3 Zilkade 1316, s. 8.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMI

147

mine değiniyorlar ve onlara karşı aşırı iltifatkâr davranmaya dikkat ediyorlardı: «...Âlem-i İslâm'ın erkân-ı diniyesini teşkil edecek olan ve lıer nokta-i nazardan diğer sınıf talebelerden daha mutena, daha-muazzez tutulması lâzım gelen ûlûm-u diniye talebesini geçinmek içün dilenmek tarikine sevk etmek reva mıdır? Diğer akvamın, diğer hükümetlerin de ûlûm-u diniye talebesi var... Eski padişahlar, hadîd, gazûb, âteş-nisâr idiler. Lâkin ahkâm-i şerv önünde kendilerini bir çobanla siyyân tutarlardı. Kendilerini sıfat-ı ilâhiye ile tavsif etdirmez, evliya-yı umûr-u milleti casuslar, münafıklarına teslim etmez, milleti, İslâmiyeti, insaniyeti yıkamaz, hakkı, resul-ül-hakkı incitmezlerdi...» (67). Buna karşılık yönetim yanlısı ûlemaya yöneltilen eleştiriler de son derece sert bir. şekilde ortaya konuyordu: «...Türkiye'nin smıf-ı ruhanîsi olan ûlema arasında bir menfaat-i maddiye için Allahı, peygamberi satanlar az değildir.. Bu dinsiz ulemadan bazıları işgal etdikleri makamların müsaadesini istimal ederek Sultanları... sahib-i mutlak kıldılar...» (68). Görüldüğü gibi iktidardaki Abdülhamid ve onun merkez içi muhalifleri Jön Türkler toplumdaki meşruiyet kaynağı olan dine «ortodoks» ve «halkislâmı» şekliyle yönelmişlerdi. Abdülhamid, bu yolla çevrede egemenliğini güçlendirmek isterken Jön Türkler dinden bir araç olarak yararlanarak merkezin bu konudaki temsilcileri ile iktidar değişikliğini gerçekleştirmeyi arzuluyorlardı. Bundan dolayı Abdullah Cevdet'in yönetimindeki Osmanlı gazetesi Şeyh-üi-isiâm Cemaleddin Efendi'ye Ortodoks İslâmm temsilcisi olarak Abdülhamid hakkında bir hal' fetvası vermesi için çağrıda bulunuyordu :

(67) [Abdullah Cevdet], «Lutf-u Celil-i Padişâhî», Osvıanlı„ no. 3, 1 Kânûn-isânî 1898-9 Receb 1315, s. 5. Krş. Ahmed Rıza, «Vazife ve Mesuliyet-4», Osmanlı, no. 44, 15 Eylül 1899-1 Cemaziy'ülevvel 1317, s. 8. Gene Krş. «Hasbıhal», Osmanlı, no. 50, 1 Kânûn-ievvel 1899-12 Şa'ban 1317, s. 2. (68) [Abdullah Cevdet - Ghuri], İkaz-ı Müslim, [Matbaa-i İçtihad], [Mısır], [1906], s. 113-4. Krş. «Salahaddiıı Eyyubî'nin Kabrinden Bir Sada», Osmanlı, no. 28, 1 Kânûn-isânî 1899-1 Ramazan 1316, s. 3 : «...Bu la'netlere bir günlük sefilâne hayatınız içün mü tahammül ediyorsunuz, ne günâ bekliyorsunuz. Hükümet-i İslâmiyeyi defn etmeğe mi niyet etdiniz?! Yarın mahkeme-i kübraya ne yüzle çıkacaksınız? Yazık size!!...».

148

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNÎ

«... Şeriat-ı garrâ-i Muhammedinin 'Emir-ül-Mü'minin'lik makamını işgal eden ferd hakkındaki ahkâmı tebliğe memursunuz. Dünyada ve ukbada azab-ı elîm-i samedânî'den kurtulmak içün ya ifa-i vazife ya terk-i makam edin. Adl-i ilâhî bundan ziyadesine mütehammil değildir. Başka kavlü-fi'ile hacet bırakmazsınız sanırız...» (69). Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının görev almasından sonra Damad Mahmud Paşa'nm oldukça etkili duruma geçtiği Osmanlı bu çabalarına daha hız verecek, Faslı bir Şeyhden alman fetva ile Abdülhamid'in hal'ine karar alındığı açıklanacak (70), her fırsatta onun halife-i gasıb olduğu (71) tekrarlanacak ve iş veliaht Mehmed Reşad Efendi adına hutbe okutturulmasma kadar varacaktır (72). Bektaşi dervişleri gibi bazı grupların kendileriyle olan olumlu ilişkilerine karşın (73) Jön Türkler tamamen ortodoks İslâma yönelmişlerdi. Ni(69) «Ş ey h-ül-İslâm Semahatlû Cemaleddin Efendiye Açık İhtarname», Osmanlı, no. 39, 1 Temmuz 1899-22 Safer 1317, s. 1. Gene Abdülaziz'in hal' fetvasını veren Hayrullah Efendinin övülmesi için ise bkz. «Şeyh-ül-İslâm-ı Esbak Hayrullah Efendi», Osmanlı, no. 39, s. 5. Meşihat makamının devamlı göz altında tutulması, Cemaleddin Efendinin ise buna karşın Sultan ile olumlu ilişkileri için ise bkz. Tahsin Paşa, Abdülhamit. s. 40-2. (70) «... Emir-ül-Mü'mirıin bulunan Zeyd temşiyyet-i umur-u hilâfetden gafil ve beyt-ül-mâl-ı Müslimini muhafaza-i nefsi ıçün itlâfa mail olub ve uhdesinde ahkâm-ı şeriata halel gelib cemaat-i Müsliminin huzur ve emniyetini selb kasdıyla âdâ-yı din ile müştereken sây-i bilfesad olursa hal'i caiz olur mu : Elcevab caiz olur». Bkz. Ketebe-ül-fakîr-ül hakir Müfti-ülMü'minin Esseyıd Şeyh Mehmed El-Marakeş, «İslâma Tebşir», Osraanh, no. 75, 1 Kânûn-isânî 1901-9 Ramazan 1318, s. 1. Aynı konudaki eleştiriler için bkz. Ahrar-ı Osmaniye, «İhtar-ı Umumî», Osmanlı, no. 66, 15 Ağustos 190018 Rebiy'ülâhîr 1318, s. 1, «Fetva», Osmanlı, no. 58, 15 Nisan 1900-15 Zilkade 1317, s. 1, «Abdülhamid'e İhtar-ı Müslimin», Osmanlı, no. 59, 1 Mayıs 1900-23 Zilhicce 1317, s. 1, «îstilâm-ı Şer'-i», Osmanlı, no. 66, 15 Ağustos 1900-18 Rebiy'ülâhir 1318, s. 1. (71) Bu konuda Damad Mahmud'un suçlamaları için bkz. Türk înkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 77/5-82-18029. (72) «Emir-ül-Mü'minin ve Halife-i Müslimin Mehmed Han Hamiş Hazretlerinee Açık Mektub», Osmanlı, no. 76, 15 Kânûn-isânî 1901-24 Ramazan 1318, s. 1. Buna Jön Türkler arasında doğan tepkiler için bkz. «İlân-ı Hakikat», Vatan, no. 2, 18 Kânûn-isânî 1901, s. 1-2. (73) Bkz. Richard Davey, The Sultan and His Subjects, V. î, s. 97. Bu ilişkilerin bir düzenlilik göstermemesi konusunda ise bkz. CTF-Tıp Tarihi ve Deontoloji Arşivi, Âkil Muhtar ve îttihad ve Terakki Dosyası, 18-111. 1951 : «... Genç Türk hareketinin Bektaşi, Mevlevi ve başka tarikatlar arasında bir münasebet var mıydı? Cevap : Hayır, yokdu. Yalnız cemiyete muhtelif tarikatlara mensub şahıslar girmişdi. Farmason olanlar da vardı...». Bu konuda gene bkz. E. E. Ramsaur, Jön Türkler. ., 129-132.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

149

tekim Yemen isyanı karşısında Jön Türklerin hareketi sert bir şekilde protesto etmeleri ve olayı «cihadüva fi sebillullah» emr-i. ilâhisinin yanlış anlaşılması sonucu İslâmlarm birbirini kırması olarak yorumlamalarına ve İslâm ulemasını bu konuda yardıma çağırmalarına karşılık (74) Abdülhamid aynı yorumu üzerlerinde egemenlik kurmaya çalıştığı Arap kabile temsilcisi şeyhlere yaparak sorunu bu yolla çözümlemeye çalışmaktadır (75). Ortodoks şekliyle İslâm dinine bir muhalefet aracı olarak yapılan bu yönelmeden dolayı Abdullah Cevdet, rejimi ve Sultan'ı eleştiren yazılarında gördüğümüz gibi dinsel bir tabana dayanıyor ve özellikle ûlemanm yazı kadrosunu oluşturduğu Jön Türk yayın organlarına gönderdiği yazılarda bu duruma dikkat ediyordu- (76). Kendisinin, Abdülhamid'i, Çandarlı Kara Halil, Evrenos Bey, Kuyucu Murat Paşa, Kıılç Ali Paşa gibi Osmanlı tarihinin ileri gelen yöneticileri ve Osmanlı padişahları ile eski İslâm ûlemasımn katıldığı bir «mahkeme-i kübra» da yargılaması da bu çabasını göstermektedir: «...Ba'de fahr-i kâinat efendimiz Hazret-i Ömer'le Yavuz Sultan Selim'e teveccüh ederek: Allahm emrini tanımayan, Peygamberin adını hakaretle yâd eden hilâfetin şanını terzil ve telvis eden kendisine vedia-i rabbaniye olan milletini keyfi yolunda mahv-ü-ifnaya cesaret edüb, her hareketi şer'e, adalete, insaniyete muhalif olan Abdülhamid'in cezası nedir? diye sual buyurdular. İkisi birden «İDAM» cevabını verdiler...» (77). (74) «... [Yemen vukuatı nedeniyle] Jön Türk mel'unları sakin oldukları mahallere siyah sancak çekecekleri istihbar olunduğuna dair...» Komiser Kâtibi Şifre Telgrafnâme, 250-178/261, 18 Receb 1324-14 Ağustos 1321, BBABEO/Mısır Hülâsa [Defteri] 1042-68/14. Yemen olayına Jön Türklerin bu yorumları için bkz. «Ahval-i Yemeniye», Osmanlı, no. 18, 15 Ağustos 1898-25 Rebiy'ül-evvel 1316, s. 2, [Abdullah Cevdet], «İçtihad», îçtihad, no. 4, Mart 1905, s. .9, «Hilâfet», İstirdad, no. 7, 10 Mart 1901, s. 2. (75) Sir N. O'Conor'dan-Sir Edward Grey'e, PRO/F.O. 424-213/48-25115-444. (76) Bkz. Bir Kürd [Abdullah Cevdet], «Ali Zühdü Bey'in Vefatı», Kanun-u Esasi, no. 23, 28 Haziran 1897-28 Muharrem 1315, s. 7 : «Sema-yı mülke çöken zulmet-i hayaletiniz /Ne kanlı yaralar açdı kulûb-u İslâma/Muhammed Ümmetine Karşı Su-i Niyetiniz/ Ûdû'l edildi râh-ı hakdan ey Resul-iil-hak». Bu şiir için bkz. Kahriyat, 1315, s. 40. (77) [Abdullah Cevdet], Mahkeme-i Kübra, [Paris], [1313], Taş Basma, s. 2021. Eserin kimin tarafından kaleme alındığı tartışmalıdır. Bu konuda Abdullah Cevdet dışında bir yazar olduğu iddiası için bkz. Ethem Ruhi Bal- . kan Hatıraları - Canlı Tarihler IV, s. 7 ve Abdülhamid'in Hatıra Defteri, İstanbul, 1960, s. 127. Ancak, «Yeni Matbuat», Şûra-yi Osmanî, no. 35, Temmuz-1 Ağustos 1908 ve îçtihad, no. 108, 29 Mayıs 1330'da kitabın Abdullah

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

. Bunun yanısıra Abdullah Cevdet'in, eski fetvaları toplayarak bunları halkta isyan duygularını körüklemek için yayınlaması ve rejimin değiştirilmesini bizzat İslâmm bir gereği olarak sunması, sürekli İslâm dinine hizmet etmek ve din kurallarına en iyi uyan Osmanlı padişahı olmak gibi tezler ileri süren (78) hukukî bir meşruiyet yerine dinsel bir meşruiyeti yeğleyen Osmanlı Sultanı için çok tehlikeli bir muhalefet biçimini oluşturuyordu : «... Ey Müslümanlar... sizler ki yüz binlerce masum ibadullahın, ezcümle kavminizin hadimi olmak haysiyeti ile seyyidi olan Midhat Paşanın kanına giren Abdülhamid-i Sânî'ye, Emir-ül-Mü'minin nazarıyla bakmaktasınız... Hakdaıı nükûl eden kimseye itaat olunmaz hükm-ü bülendiııi anlayamıyorsunuz... Emir-ül-Muminin dediğiniz bu cebbar-ı anûd nazar-ı şeriatda lâyad defa idama mahkûm olmuşdur. Bu halde ontı yaşamaya, tahrib-i hukuk-u ibada devam etmeye bırakan mü'minler neye iman ediyorlar?...» (79). Bu görüşlerinin yanısıra Abdullah Cevdet, dini eğitim görmüş kişilerin kendileriııinkine benzer toplumsal muhalefet olaylarında olumlu bir rol oynayabileceği düşünüyor ve örnek olarak kendisine Cevdet tarafından yazıldığı belirtilmektedir. Kitabın yaymlamşı için bkz. «İlân», Meşveret, no. 6, 2 Ramazan 1313-15 Şubat 108, s. 4. Osmanlı yönetiminde doğurduğu tepkiler için ise bkz. Silistireîi Mustafa Hamdi, Afv ile Mahkûm Yahud Şeref Kurbanları, Osmanlı Matbaası, Mısır, 1907-1323, s. 103. (78) Din hükümlerine son derece riayet edildiği hakkında bkz. Lüiz Sabuncu, Abdülhamid-i Sânî'nin Tercüme-i Hâli, İÜK-Türkçe Yazma, no. 9871, s. 30-32, Kutsal aylardaki son derece riayetkâr davranışlar için bkz. a.g.e., s. 48-51. Mekke, Medine gibi kutsal yerlerin bakımı ve îslârn ülkelerine yapılan hizmetler konusunda bkz. Prenses Lusignan, Abdülhamid-i Sânî'nin Tercüme-i Hâli ve On Üç Senelik Vekayii Muhtevi Olub Prenses Lusignan Tarafından İngilizce Telif ve Urducaya Mütercem Eserinden Bazı Bendlerin Tercümesi, İÜK-Türkçe Yazma, C. 6-9539, Mütercim : Cemaleddin Efganî, s. 18-9. (79) [Abdullah Cevdet - Hoca Şakir], Ûlema-yı İslâm Enârallahu Berahinuhum Tarafından Verilen Feteva-yı Şerife, Tab'a-i Saniye, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1325, s. 3-4. İlk baskısı için bkz. [Abdullah Cevdet - Hoca Şakir 1, Ûlema-yı İslâm Enârallahu Berahinuhum, Tarafından Verilen Feteva-yı Şerife, Meşveret Matbaası, Cenevre, 1314, Kitabın İmparatorluk sınırları içine girebilmesi için başına konan «tenbih» de ilginçtir : «îşbu fetevayı şerife (muharrire) birçok ahkâm-ı nusûs-i kur'aniyeyi muhtevidir. Binaenaleyh bunun içün evrak-ı muzirre demek veya bilâd-ı İslâmiyeye duhulden men' etmek hiçbir Müslim içün caiz olamaz» a.g.e., kapak.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

151

olan hayranlığını daha önce gördüğümüz Ali Suavi'yi gösteriyordu (80). Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının ittihad ve Terakki içinde önemli rol oynadıkları dönemlerde çok sık işlendiğini gördüğümüz ulemaya çağrı onlara ortak harekete davet çabalarının özellikle 1906 sonrasında Jön Türk hareketine ağırlığını koyan Terakki ve İttihad Cemiyetince fazlaca uygulanmadığını bunun yerine 'Osmanlı [Türk] milliyetçiliği' uyandırma çabalarına ağırlık verildiği göze çarpmaktadır (81). Ancak ûlemaya yaptığı tüm çağrılara ve Abduh ile Ef gani gibi kimselere karşı duyduğu hayranlığın yanında Abdullah Cevdet bu kimselerin yalnızca îslâmdan yararlanmaları nedeniyle başarıya ulaşamayacaklarını düşünüyordu : «... Bu adamların- işleri cesurâne oldu. Terakki, fen ve bunların gayr-i müslimlerle münasebetleri hakkında dindaşlarının fikirlerini degişdirmek için ellerinden geleni yapdılar. El Azhar camiinin başına geçirilen Şeyh Muhammed Abduh, Azhar'a tedrisat-ı asriye idhal etmeyi denedi. Hesab ve coğrafyanın bazı dürûs-u ibtidaiyesiyle iktifaya mecbur oldu... Bu müceddidlerin kusurları kendileri terbiye-i asriye almaksızın terbiye-i asriye tarafdarı olmaları oldu. Temeyülât cihetiyle asri oldukları, halde eski stokdan fikir seçmekde iktifa etdiklerinden muhafaza etdikleri usûl (methode) cihetiyle eski kalıyorlardı...» (82). Gördüğümüz gibi Abdullah Cevdet, biyolojik materyalizm ile İslâm düşüncesinin beraberce anlatılması düşüncesini ileri sürerken' dinde reform yapılması ve îslâmm temel kaynaklarına dönülmesini (80) Abdullah Djevdet, «Le leur et le Nötre», İçtihad, no. 12, Haziran 1906, s. 84. Krş. «Suavi et Gapon», îçtihad, no. 3. Nisan 1905, s. 12. Abdullah Cevdet'in Suavi'ye hayranlığı için ise bkz. Kahriyat, 1906, s. 85-7. (81) Terakki ve İttihad Cemiyeti de İslâm dininden bu yolda yararlanabilmek için Cemiyetin, dine saygılı kimseler tarafından bir dinî gerek olarak faaliyette bulundunu belirtmektedir ama artık 'Osmanlı' olmak 'İslâm' olmanın önüne geçmiştir : «... Cemiyetimiz hem Osmanlı devletinin selâmetine ve hem de 'el-Mü'minin uhuvve' fütüvvasmca dindaşlarımızın tenvir-i efkârına hasr-ı hayat etmiş zevatdan ibaretdir... Sizden ricamız orada bulunan Osmanlı teb'asmdan vatandaşları biraraya toplyarak...» bkz. İttihad ve Terakki Cemiyetinin 15 Teşrin-isânî 1907-28 Mart 1908 Senelerine Ait Muhaberatın Kayıt Defteri, Türk Tarih Kurumu - Yazma no. 130, s. 56, 464/3 Kânûn-isânî 1907 tarih ve numaralı mektup. (82) [Abdullah Cevdet], «Tekmile: Son Kırk Sene Zarfında İslâmiyet», R[einhardt] Dozy, Tarih-i İslâmiyet, Cild-i Sânî, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1908, s. 717-8.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

isteyen bu kimseler Demokritos'deh, Darwin'e kadar her türlü maddeci düşünce ve nihilizm, sosyalizm, mormonluk gibi her çeşit siyasal akımı reddediyorlar ve çözümün yalnızca İslâm dininde bulunabileceğini ileri sürüyorlardı (83). Abdullah Cevdet ise İslâm ûlemasımn bu durumu nedeniyle artık modernleşme hareketlerindeki öncülük rolünü kaybedeceğini ve —onlardan bu yolda ve siyasal muhalefet alanında bir araç olarak yararlanmakla birlikte — artık bu tür hareketlerin önderliğinin kendileri gibi modern eğitim görmüş kimseler tarafından yapılacağını ileri sürüyordu: «... ûlema-yı İslâm fünûn-u cedideden sarf-ı nazar ediyorlar. Fünûıı-u cedide dahi ûlema:yı İslâmdan sarf-ı nazar ediyor. Din-i İslâm ricalinden olmayanların, tabiblerin, avukatların, iktisadiyunun hasb-el-lüzûm teolociya zeminine nasıl girdiklerini gördük. Eğer ûlema öne geçmemekte taannüd edecek olursa onlar, tabibler, avukatlar, ilK dir ki İslâmm sûr-i itikadına düsturlarını vereceklerdir. Daha şimdiden ûlum ne El Azhar gibi büyük teşkilât-ı diniye mekteblerinin ne de ûlemasımn inhisarı altında değildir. Bu gibi müessesat-ı diniye yanmda diğer mektebler yapıldı. Cami kürsüleri artık fikirlerin yegâne müvezzileri yegâne mürebbîleri değil...» (84). Abdullah Cevdet açısından ûlemaya yapılan çağrılar yalnızca onları siyasal muhalefet meydanma çekme amacını taşımamakta bunun yanmda bu kişileri toplumsal modernleşme yolunda çaba göstermeye davet etmektedir. Bu da çok az olarak Ahmed Rıza Bey'de görülmekle birlikte genel olarak Jön Türk hareketi içinde rastlanmayan bir düşüncedir. İslâm dininden bir toplumsal gelişme ve siyasal muhalefet aracı olarak yararlanmak isteğinin yanısıra Abdullah Cevdet onu, İslâm ülkelerinin kültürel birliğini sağlayacak ve Müslümanlarda 'millet' düşüncesini uyandıracak bir araç olarak da kullanmak istiyordu. Jön Türklerin hemen tamamı gibi Abdullah Cevdet Osmanlı Devletinin en önemli niteliklerinden birisinin 'hilâfet' kurumuna sahip olması olduğunu düşünüyordu : (83) Her tür düşünce akımı ve siyasal eğilimlerin reddi için bkz. Cemaleddin Efganî, Mezahib-i Muhtelif e-i Tabiîyyûn Reddiyesi, Tercüme Eden : Mehmed Münir, İÜK-Türkçe Yazma. A. 4228, s. 38. Gene bkz. Albert Hourani, Arabic Thought in the Liberal Age, Oxford 1970, s. 125. Tek çözümün İslâm dininde bulunması için ise bkz. Cemaleddin Efganî, Mezahib~i Muhtelife.,, s. 34. (84) [Abdullah Cevdet], «Tekmile..», Tarih-i İslâmiyet, Cild-i Sânî, s. 719.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

153

«... Saltanat-ı Osmaniyede bir hükümet-i cismaniye, bir de hükümet-i ruhaniye sıfatı vardır. Hükümet-i cismaniye malûm, hükümet-i ruhaniye hilafet-i İslâmiye sıfatıdır. Asıl mühim olan sıfat-ı hilâfetdir. Hilâfet olmasa — Türkiya'mn ehemmiyet-i coğrafyasından sarf-ı nazar— Türkiya Sultanı'nm Fas Sultanından bir farkı olmaz...» (85). Bir İslâm ülkeleri birliği oluşturulması yolunda dönemin yaygın düşüncesi Jön Türklere tüm ömrünü siyasal alanda böyle bir birliği gerçekleştirebilmek için harcayan (86) Cemaleddin Efgâni tarafından aşılanmıştı. Abdülhamid II tarafından bu amaçla İstanbul'a çağırılan Efganî'nin Şişli'deki konağında Osmanlı aydmlarıyla yaptığı toplantılarda işlediği başlıca düşünce Müslümanların böyle bir birlik oluşturması ve İslâm ülkelerinin Avrupa sömürgeciliğine karşı ulusal bilince erişmeleri idi (87). Abdullah Cevdet İslâm ülkeleri arasında oluşturulacak bu birlikten siyaset dışı amaçlar için yararlanılması gerektiğini düşünüyordu: ' «...İstitrâd kabilinden "söylediğim şu sözlerden Panislamisme fikrinin şeydâperestârlanndan olduğum zannolunmasm, o fikir —sizin anladığınız yolda— bir hayal-i dilber(85) Abdullah Cevdet, «Teselsül-ü Saltanat Meselesi», İçtihad, no. 6, Mayıs, 1905, s. 86, Krş. «Hilâfet», Hak, no.. 19, 24 Mayıs 1900-25 Muharrem 1318, s. 1 : «...Hükümet-i Osmaniyenin bu kadar su-i idaresiyle beraber... hükümetimiz padişâhmdan hilâfet nez' edilirse devletin yarı kuvvetini zayi etmiş olacağı şüphesizdir,..». Abdullah Cevdet'in, Abdülhamid'e hitapları da bu görüşünü desteklemektedir. Bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-34-a/74/15, BBA-Yıldız Esas Evrakı, 15/74-34-b/74/15. (86) C. C. Adams, islam and Modernization in Egypt, s. 13. (87) Efganî bu amacını gerçekleştirebilmek için Abdülhamid H'ye de başvurmuştu. Osmanlı İmparatorluğunda hilâfet kurumunun da bulunması onu Osmanlı Sultanının bu niteliğinden yararlanmak amacıyla İstanbul'a getirmişti : «...Her cihetden hücûm-u adaya marûz olan hukuk-u İslâmı hıfz ve siyaneti ba'dema vücud-u akdes-i hilâfetpenâhîleriyle temin olabileceğine, mutmain olan kalbimin... ve kürre-i arzda mevcud bulunan kâffe İslâmm taarruzdan masun olabilmeleri zıll-ı zalil-i hilâfetpenâhîlerine dehaletle mümkün olabileceği itikadının aktar-ı âleme neşr-ü tamimi esbabından isti'mâliyle meşgul bulunan fikrimin... ve ahter-i bahtiyari~i hilâfetpenâhîleriniıı bütün cihana şa'şaa-pâş olduğunu görmek... Bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 14/1103/126/9. Ancak kendisi daha sonra konağında göz hapsine alınmıştı. Efganî'nin İstanbul'daki faaliyetleri için ise bkz. BBAYıldız Esas Evrakı, 18/553-586/93/36. Bu konuda ayrıca bkz. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, s. 313-20. Efganî hakkındaki kitapların bu nedenle yasaklanmaları için bkz. BBA-İrade-Hususî, Rebiy'ül-âhir 1315/no. 101-444 ve BBA-BEO-Hidiviyet-i Celile-i Misriyyenin Tahrirat Defteri, 1031-68-4, no. 291/96, BBA-BEO/Hususî İrade-i Seniye, 377-8/100-444-4778.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

dir. Böyle bir hayalin tiâyyiz-i fi'ile çıkabileceği zamanların çokdan geçmiş olduğunu bilirim. Eğer ittihad-ı İslâm-' dan murad, siyasî bir ittihad ise muhaldir. Yok eğer manevi, ilmî, edebî, hissi, iktisadî, içtimaî bir tekârüb ve ittihad ise ona diyecek yok, o halde en fedakâr mürevviclerden, en hararetli naşirlerden olarak bendenizi bulursunuz. Ve ittihad-ı İslâm dendiği vakit bundan başka bir şey akla gelmemelidir...» (88). Abdullah Cevdet'in bu görüşünün nedeni ise kendisinin İslâmıyetin getirdiği ilkelerin Müslümanları 'ümmet' tipi yaşamaya zorladığı ve onlarda 'millet' fikrinin uyanmasına engel olması şeklindeki görüşüydü: «... İslâmiyetin prensibi ile olsa olsa bir teşkil, bir idare yapılabilirdi : O idare ise başında kayd-ü hayat ile müntehib ve menafir-i umumiyeyi deruhte etmiş bir halife bulunan bir çok küçük hükümetlerden mürekkeb bir nev' cumhuriyet-i âlem-i İslâm olurdu. Irklar arasındaki zıddiyet, rüesanm hırsları, ahalinin terbiye ve ihzarındaki noksan, kurun-u vusta-i nasraninin dahi emeli olmuş olan bu emelin hayyiz-i fi'ile çıkmasına mani' oldu. Yazık ki İslâmiyet bundan vazgeçmek cesaretinde bulunmadı ve muzdaribi olduğu bazı ilel-i içtimaiye tesâbuk ve mübarezeleri ile heyet-i mecmuaları, müslümanlar.. tarafından ta'kib olunan maksad-ı mevhumdan elbetde daha iyi olarak muhkem milliyetler tesisine çalışmaya, mani' oldu. Müslümanlarda vatanın hududu pek baîd idi...» (89). Machiavelli'in, Katolik Kilisesi'ne yönelttiği eleştirilere pek benzer bir şekilde Abdullah Cevdet, İslâm dinini 'millet' fikrinin oluşumunu önlediğinden dolayı eleştiriyor ve îttiha,d-ı İslâm düşüncesinden Osmanlı Devletinde böyle bir ulusal şuur uyandırmak yolunda istifade etmek istiyordu. İslâm birliği için Müslümanların Avrupalı sömürgeci ülkelere karşı göstereceği tepkiler onlarda önce millî bir(88) Abdullah Cevdet, Hadd-ı Te'dibs. 59. Krş. Mehmed Sabahaddin, «İttihad-ı İslâm», Terakki, no. 9, [1906], s. 3 : «... İstanbul'un bugün cihan-ı İslâm üzerindeki tesir-i ruhanîsi Türkiya'da efkar-ı hürriyetperverânenin galebesi ile bir tesir-i fikrî olmağa başlayacak o zaman şark ile garb arasındaki usûl-ü itilâfa en kuvvetli bir vasıta teşkil edecekdir...». Abdullah Cevdet'in bu konudaki düşünceleri için gene bkz., Le Reveil de la Turquie, s. 259, Celâl Nuri, İttihad-ı İslâm, s. 378. (89) [Abdullah Cevdet], ••«Tekmile...», Tarih-i İslâmiyet, Cild-i Sânı, s. 690-1.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

155

iikierini sağlama düşüncesini oluşturacaktı ki Cemaleddin Efganî'nin İslâm birliği konusundaki tezleri II. Meşrutiyet sonrasında 'Türkçülük' akımının doğuşuna etkide bulunacaktı (90). Bunun yamsıra Abdullah Cevdet açısından İslâm birliği düşüncesinin diğer iki amacı vardı ki bunlardan birincisi bu düşünceden daha önce ûlemaya yapılan çağrılarda gördüğümüz gibi Osmanlı Devletinin egemen olduğu ve Müslümanların yaşadığı bölgelerde bu egemenliğin meşruiyetini sağlamak yolunda yararlanmaktı: «... Buraya kadar söylediğimiz sözler yalnız Türkiya vatandaşlarına hitab olundu. Ey dünyanın alelumum Müslümanları şu birkaç sözü de size hitab ediyoruz-. Türkiya bir hükümetdir ki emanet-i mukaddesenin muhafızıdır. Bilâd-ı mukaddese onun idaresindedir. Bu haysiyetlerle hilâfet yâni peygamberimiz (S.A.) Efendimize vekâlet Türkiya hükümetinin reisinde bulunur. Dünyanın hangi tarafında olursa olsun, hangi hükümetin taht-ı hükm-ü-idâresinde bulunursa bulunsun, umum ehl-i İslâmın selâmeti, terakkisi, zulm görmemesi esbabını düşünmek ve ihzar etmek gayreti diğer her hükümetden ziyade Türkiya'ya düşer. Bu (90) Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri.., s. 37. Jön Türkler tarafından Panislâmizmin, Doğu Müslüman toplumlarında, Batılı Hristiyan ülkelere karşı ulusal bilinç uyandıracak bir siyasa olarak görülmesi için bkz. E. F. Knight, The Awakening of Turkey, London, 1909, s. 63. Jön Türklerin Efganı hakkındaki olumlu düşünceleri için bkz. «Şeyh Cemaleddin Efganî», Kanun-u Esası, no. 14, 29 Mart 1897-26 Şevval 1314, s. 4-5 ve Halil Ganem, «Djemal Eddin», Mechveret Supplement Français, no. 31, 15 Mart 1897, s. 5. İkinci Meşrutiyet sonrasında kürkçülerin, Efganî'nin bu görüşlerine sahip çıkmaları için bkz. Ahmed Agayef, «Siyasiyat: Türk Âlemi», Türk Yurdu, C. 1-1327-1328, s. 73, TLurk] Y[urdu], «Tercüme-i Hâl: Şeyh Cemaleddin Efganı», Türk Yurdu, C. VI-Sayı: 8, 12 Haziran 1330, s. 2263-7. Türk Yurdu okuyucularına armağan ettiği Cemaleddin Efganî'nin bir resmi altında şu açıklamaya. yer veriyordu: «Bütün Müslüman âleminin uyanmasına ve yükselmesine çalışan, ırk ve milliyet fikirlerinin şiddetli bir tarafdarı olan merhum Şeyh Cemaleddin Efganî». Bkz. Türk Yurdu, C. Vl-Sayı : 8, s. 2248-eki. İslâm birliği düşüncesinin İkinci Meşrutiyet sonrasında 'îslâmcı'lar tarafından, 'Türkçü'lere karşı bir savunma aracı olarak kullanılması için-bkz. «Matbuat-ı İslâmiye», Sırat-el Müstakim, Aded. 86, 15 Nisan 326-18 Rebiy'ülevvel 1328, s. 144 ve Mehmed Ubeydullah, «îttihad-ı İslâm», Sırat-el Müstakim, Aded. 99, 15 Temmuz 326-21 Receb 328, s. 363. Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerinden de Efganî'nin toplantılarına katılan bir grup olduğu, için Abdullah Cevdet'in onun düşüncelerinden öğrenciliği sırasında haberdar olması mümkündür. Bkz. Ethem Ruhi Balkan Hatıraları ~ Canlı Tarihler IV, s. 11.

144

İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

cihetle Türkiya âdeta alelümum her Müslümamn hükümeti demekdir...» (91). Abdullah Cevdet de dahil olmak üzere Jön Türkleri, İslâm Birliği siyasasına ilgi duymaya götüren ikinci neden ise Ahdülhamid II nin uygulamaya çalıştığı bu siyasa ile çevrede kurmaya çalıştığı egemenliği sarsmaya çalışmaktı. Bundan dolayı Abdullah Cevdet. «... Abdülhamid bir kerre cihad! Ya Müslimin dediği vakit kıyamet kopar, cihan zîr-ü zeber olur, şöyle olur böyle olur diyen dostumuz muğfel-i muğfeldir, yâni iğfal edilmiş bir iğfal edicidir...» şeklinde görüşler ileri sürüyor, Prens Sabahattin ise «... İttihad-ı İslâm fikrinin menba' ve naşiri İstanbul ve en büyük hamisinin Abdülhamid olduğunu isbat edecek hiçbir delil...» olmadığını belirterek bu egemenliği sarsmaya çalışıyorlardı (92). Ancak, Abdülhamid II ye karşı, ulusçuluk düşüncelerinin İslâm ülkelerinde de gelişmesi sonucunda, Kureyş kabilesinden olmadığından dolayı halife olamayacağı yolunda eleştirilerin yöneltilmesine rağmen (93) İslâm birliği ve bu birliğin Osmanlı Devleti etrafında gerçekleşmesi düşüncesi İmparatorluğun sınırları dışındaki ülkelerde bile büyük taraftar buluyordu (94) ve bu düşüncenin çöküşü ise (91) Abdullah Cevdet, Uyanınız! Uyanınız/, 1907, s. 27. Arap uleması tarafından bu yolda yapılan çağrıları için bkz. Esseyid Şeyh Raşid, Dünyada Müslümanların Hali ve Ûlemayı; Emirlere, Sultanlara Nasihat İçin Da'vet, Mütercimi : Vizeli Eminzâde Rıza, Matbaa-LAhmed Kemal, Dersaadet, 1326 [Arapça Bası: 19061, s. 12-3: «...Avrupa süferâsı... Devlet-i Osmaniyeyı tehdid eylemektedir. Maazallah-ü teâlâ! Bu mesele kuvveden fi'ile çıkarsa hakimiyet-i İslâmiye katiyyen zevâlpezîr olacakdır. Çünkü bunu Türkiya hakkında icra etdi.kleri takdirde İran ile Fas'ı bırakacakları hatıra bile gelmez. Bu gidişle hakimiyet-i .İslâmiye bir varmış, bir yokmuş gibi hikâyelerde görülecek raddeye tekârüb etmektedir...». (92) Abdullah Cevdet, «Japonya'da Müslümanlık», İçtihad, no. 1' [İkinci Sene], Temmuz, İ906, s. 3, M[ehmed] Sabahaddin, «On Üçüncü Terakki'de Tenkidinizi Okurken», Terakki, no. 15, [Teşrin-isânî 1907], s. 5. Jön Türklerin, Mısır grubu tarafından ise İslâm birliği düşüncesinin Abbasilerden bu yana varolduğu ve Namık Kemal'de bile bulunduğu ileri sürülüyordu. A b dülhamid ise konudan habersiz olmakla suçlanmaktadır. Bkz. «İttihad-ı İslâm», Kanun-u Esasî, no. 9, [İkinci Sene], 2 Şubat 1314-21 Şevval 1315, s. 2-3 ve «İttihad-ı İslâm, Makalesinden Ma'bad», Kanun-ü Esasî, no. 11, [İkinçi Sene], 16 Mart 1314-6 Zilkade 1315, s. 3. Bu eleştiriler için ayrıca bkz. «İttihad-ı İslâm», Doğru Söz, no. 9, 12 Temmuz 1906-20 Cemaziy'ülevvel 1324, s. 7. (93) Kahire Üniversitesi öğretim üyelerinin bu görüşleri için bkz. Malcolm MacColl, The Sultan and the Powers, London, 1896, s. 148-50. (94) Abdülhamid'in iktidarının son dönemlerinde bile bu düşüncenin şeyhler aracılığı ile yayılması için bkz. India Office-Confidential, 9050/25 Mart

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

157

II. Meşrutiyetin ilanıyla Abdülhamid II nin, mutlak yönetiminin sona ermesinden sonra gerçekleşecekti (95). Nitekim 1908 Meşrutiyetinden kısa süre önce ve sonra yaptıkları açıklamalarda Jön Türk hareketi içinde egemen bir rol oynamaya başlayan 'Terakki ve İttihad Cemiyeti', İslâm birliği düşüncesinin kendileri için gerçekleştirilmesine çalışılacak bir amaç olarak kabul edilmediğini belirtiyordu (96). Bunun başlıca nedeni ise artık 'millet' kavramının Jön Türkler tarafından 'İslâm' kavramının üzerinde bir önem taşımakta olduğunun kabul edilmesidir. Ancak, Abdullah Cevdet tüm olumsuz yanlarına karşın bu düşünceden gene de yararlanılması gerektiğini düşünüyordu ve bu nedenle 'Halifelik' görevini Japon İmparatoruna önermesi bu isteğinin belirgin bir örneği idi: «...Azametli ve muhterem Mikado'nun Müslüman dinini kabul etmeye hazır olduğu ve teb'asının da onu takip edeceği yolunda bir rivayet çıkartıldı. Bu cereyanın siyasî ve içtimaî ehemmiyeti.bilhassa İslâm dininin başka hiçbir dinde hattâ Buda dininde dahi olmayan mensuplarını kardeş edici kudrete sahip olmasından dolayı son derece mühimdir. Dinimiz, İslâmm bu hususiyeti mucibince Mikado hatırı sayılır bir kudret kazanabilirdi. Daha ileri gideceğim ve Mikadonun sırf bü hadise ile ve meşru yoldan bütün imtiyazlarıyla 'Mü'minlerin Reisi' sıfatını elde edeceğini söylemeye cesaret edeceğim. Şuna da işaret etmek yerinde 1907, no. 43, s. 50. PRO/F.O. ve India Office-Confidential, 9050/25 Mart 1907/no. 44, s. 53. PRO/F.O. Bu düşüncenin Abdülhamid'in iktidarının başlarında daha kuvvetli olması için bkz. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 38/93-553/ 594/X. Abdülhamid'in, Avrupa'nın 'maddî' olarak nitelediği güçlerine karşı oluşturma arzusunda olduğu bu düşünceyi Arap liderlerine anlatması ve onları ele geçirmesi, bu görüşü gerçekleştirebilmek için Müslüman ülkelere binlerce kur'an bastırarak dağıtması için bkz. Joan Haslip, The Sultan: The Life of Abdul Hamid II, London, 1973, s. 173-4, 251. (95) Lord Cromer'in bu konudaki açıklamaları için bkz. «Lord Cromer on Egypt», The Times Weekly Edition Supplement, 18 Aralık 1908/no. 1668, s. iii. (96) İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkezinin 1906 - 1907 Senelerinin Muhaberat Kopyası, İ. Belediye Kütüphanesi, Belediye Yazma, O. 30, s. 140, «Aziz Kardeşlerimiz» başlıklı 27 Kânûn-ievvel 1907 tarihli ve Doktor Nazım - Bahaddin imzalı mektup. Meşrutiyetten sonra Enver Bey'in «Panislamizmin» programlarında yer almadığını açıklaması için bkz. «Turkey: The Young Turks and Egyptian Nationalist», The Times Weekly Edition, 4 Eylül 1908/ no. 1653, s. 563.

.158

144 İLERLEME VE MUHALEFET OLARAK İSLÂM DİNİ

olur ki Abdülhamid, İslâm uleması nazarında bu sıfatı taşımaya hiçbir surette haiz değildir...», (97). İslâmiyetin hükümlerindeki katılık ve değişmezlik (98) ile Müslüman çevrenin modernleşme konusundaki görüşlere ve Batı düşüncesine karşı duyduğu tepki (99) görüldüğü gibi Jön Türkleri dinden yararlanarak reform yapmaya zorlayan bir nedendi. Ancak, bu konuda Jön Türklerde iki uç görüşünü paylaşan kimselerin aynı yöntemi kullanmaları (100) görüntüsel bir benzerlikden başka birşey değildir.

(97) Abdullah Cevdet'in bu ve buna benzer düşünceleri için bkz. Abdullah Djevdet, «Reve Realisable», İçtihad, no. 12, Haziran 1906, s. 179-82. (98) Bu hususun Jön Türkleri İslâmdan yararlanmaya zorladığı görüşü için bkz. Noel Buxton, Europe and Turks, London, 1907, s. 67. (99) Örnek olarak, «Madde ve Kuvvet» ile ilgili bir yazının Müslümanlar üzerinde doğurduğu tepkiye bakılabilir. Bkz. «Madde ve Kuvvet», Tercüman, [Kırım], no. 19, 11 Mart 1907-21 Safer 1326, s. 1-2. (100) Abdullah Cevdet'in yayınladığı fetvaları incelemiştik. Aynı yöntemin İslâmî görüşü savunanlardan Şeyh Naili tarafından uygulanması için bkz. Albert Fu;ı, «Ahmed Riza Bey», Mecheroutiette, no. 40, Mart 1913, s. 28,

BATI KÜLTÜREL ÇEVRELERİYLE İLİŞKİ VE BATI KÖKENLİ DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN ETKİLENME Jön Türkler yalnızca İslâm dininden toplumsal ilerleme yolunda nasıl yararlanabileceklerini, Osmanlılık kavramının sınırlarının ne olacağı gibi konularda tezler geliştirmiyorlar, bunların yanısıra temel olarak Batılı düşünür ve sosyologların çeşitli kuram ve modellerini İmparatorluk koşullarına uygulamaya çalışıyorlardı. Bu alandaki düşüncelerinin tam bir süreklilik göstermemesine ve pek çoğunun 'İkinci Sınıf' olarak nitelendirilebilecek düşünürlerden etkilenmelerine karşılık kendilerinin daha önce benzer bir siyasal muhalefet hareketi yürüten 'Yeni Osmanlılar' a oranla bu konuda oldukça ileriye gittikleri belirtilebilir. Ancak Jön Türklerin yayınlarını yönelttikleri kitle kendilerinin Batı düşüncelerini yayma çabalarını iyi karşılamıyor ve bunlara karşı genellikle şüpheci bir tavır takmıyordu. Örneğin, Ahmed Rıza ile Murad Bey arasında gördüğümüz tartışmanın başlıca nedenini görünüşte Ahmed Rıza'nm pozitivist düşünceleri oluşturmuştu (1). Buna karşılık benzer düşünceler evvelce gördüğümüz gibi İslâm dininin toplumsal içeriğinden yararlanarak sunulduğunda, aynı çevrelerin bunları son derece olumlu bir şekilde karşıladıkları görülmektedir (2) bu da Abdullah Cevdet, Ahmed Rıza gibi kimseleri dinin bu (1) Ahmed Rıza'nm, «... pozitivist ve enternasyonalist fikirlerinden dolayı partinin güvenini kaybettiği...» nin belirtilmesi için bkz. Paul Fesch, Constantinople aux Dernier s Jours d'Ab dul-H amid, Paris, [1907], s. 344. Ahmed Rıza'nm «... fikr-i diyanet ve..milleti vari bazı etvar-ü neşriyatda bulunması [nm] Cemiyet[ce] tefrika zuhuruna sebeb olduğu» savı için bkz. «İlân-ı Mahsus», Mizan, no. 22, 31 Mayıs 1897-29 Zilhicce 1314, s. 2. Bu suçlamalar için gene bkz. Mehmed Murad, Mücahede-i Milliye, s. 140. Kitlede bu yayınlara karşı tepkiler için bkz. Şerafeddin Mağmumî, Hakikat-i Hal, 1330, s. 17-8 «... Hissiyat-ı diniye ve milliyeyi cari neşriyatı... tayy edüb çıkartması hep "cemiyete istinad olunmuş, teveccühler azalmış, şikâyetler artmış...». (2) «...Rıza Bey biraderimizin itikadı hakkında bazı isnadlar neşrolunmuş idi. Bundan güzel bir tekzib tasavvur olunamayacağını teslim edeceklerdir...» bkz. [Murad], «Âsar-i Müfide», Mizan, no. 14, 5 Nisan 1897-2 Zilkade 1314,

160

BATI DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN ETKİLENME

yanma sarılmaya yöneltiyordu. 'Osmanlı' gazetesi de Bosna - Hersek, Kıbrıs ve Bulgaristan gibi bölgelerden kendilerine yöneltilen eleştirilere en iyi yol olarak gördükleri bir müslümanlık dersiyle cevap veriyordu (3). İttihad ve Terakki Cemiyetinin kendisi hakkındaki kuşkuları berteraf etmek için Mısır'da çıkartacağı yeni yayın organlarına özellikle dini yazılar yazdırmasının nedeni de halkla arasında oluşabilecek dinden kaynaklanan bir kopukluğun önüne geçmek isteğiydi (4). Aynı şekilde Abdullah Cevdet'in de İslâm dininin toplumsal içeriğinden fazlaca yararlanması yanmda dinin toplumsal içeriği dışındaki kısımları hakkındaki görüşlerini okuyucuları üzerinde olumsuz intibalar yaratmamak için dergisinin Fransızca bölümünde yayınladığı ya da kitaplarında Türkçe açıklamasını vermediği notlarla kullandığı görülmektedir (5). Gene eleştiriye uğramamak için Byron'ı bir Türk dostu olarak göstermek gayretkeşliklerine katlanması Ab-

s. 4 «Tolerance Musulmane» risalesi nedeniyle Ahmed Rıza'ya yapılan bu övgüler için bkz. «Ahmed Rıza Bey», Hürriyet, no. 79, 1 Ağustos 1897-1 Rebiy'ülevvel 1315, s. 2. Abdullah Cevdet'in kitapları arasından ilgiyi gerek muhalefet aracı olarak ve gerekse bir toplumsal ilerleme vasıtası y o luyla İslâm dininden yararlandıklarının ilgi görmesi için bkz. «Yeni Kitablar», Tercüman, [Kırım], no. 16, 29 Fural 1908-10 Safer 1326, s. 4. (3) «Mekâtîb : Tarafımızdan Açık Mektub», Osmanlı, No. 11, 1 Mayıs 1898-11 Zilhicce 1315, s. 3. (4) Ahmed Bedevi Kuran, İnkilâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, s. 128, 'Hak' gazetesinin çıkışı için bkz. «İlân», Ospnanlı, no. 44, 15 Eylül 1899-1 Cemaziy'ülevvel 1317, s. 8. * (5) Dinin toplumsal içeriği dışındaki ruhun ölümsüzlüğü benzeri düşüncelere inanmadığını ifade eden şiirlerin Fransızca kışımda yer-alması için bkz. Abdullah Djevdet, «Sonnet», İçtihad, no. 12, Haziran 1906, s. 185. Ebu'l ûla el-Maarri'nin «... Uyanınız, uyanınız ey yoldan çıkmışlar] Sizin dinleriniz kudemanm hilelerinden bir hiledir. Onlar bu dinler vasıtası ile dünya malı toplamayı murat ettiler. Ve bunu elde ettiler. Kendileri öldüler gittiler. Fakat bu leimlerin vaz'ettikleri âdet devam etti», şeklindeki düşüncelerini yalnızca Arapça olarak veriyor ve Türkçeye çevirmiyordu. Bkz. V. Alfieri, İstibdad, 1317, s. 141/n. Ahmed Rıza da politikasının hiç değişmediğini ve terakkinin nizamın tekâmülünden başka bir şey olmadığı yolundaki görüşlerine karşın bu gibi suçlamaların önüne geçebilmek için Meşveretin başındaki 'Ordre et Progres' adlı ibareyi kaldırmaya karar vermişti. Bkz. Athmed] Rtıza] «Avis», Mechveret Supplement Français, no. 33, 15 Nisan 1897, s. 1. Ahmed Rıza Bey'e Meşrutiyetten sonra bu dönemdeki görüşleriyle ilgili olarak muhalifleri tarafından yöneltilen 'dinsizlik' suçlamasını gözönüne alırsak biyolojik materyalist Jön Türklerin bu konudaki titiz davranışının nedeni anlaşılır. Bu suçlamalar için bkz. Şerif Paşa, İttihad ve Terakkinin Sahtekârlıklarına, Denaetlerine Bülend Bir Seda-yı Lâ'netimiz, Paris, [1911], s. 48-51.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

161

dullah Cevdet'in oldukça dikkatli davrandığını göstermektedir (6). Batı düşüncesini böyle bir süzgeçten geçirerek sunma durumunda kalmalarına karşın Abdullah Cevdet ve pek çok Jön Türk daha İmparatorluktaki eğitimleri sırasında Batı düşüncesi ile tanışmışlar ve onu ülkelerine getirmek, uygulamak isteği, kendilerini siyasal birer muhalif olmaya yöneltmişti. Batı ile kaynaşmaya başladıkça edebiyatta büe ıslahat gerekeceği düşüncesi Jön Türkler tarafından açıkça belirtilen bir noktaydı (7). Abdullah Cevdet'in tüm eserleri gözönüne alındığında, çeviri, derleme, makale ve.kitaplarının, eğitim reformu tasarılarından beynin işlevlerine, felsefe tartışmalarından sembolist şiirlere ve Shakespeare çevirilerine değin birbiriyle ilişkisiz görülen pek çok konuyu kapsadıkları görülür. Abdullah Cevdet'in şiir kitaplarının dahi Hugo, Goethe, Ömer Hayyam gibi düşünürlerin çeşitli fikirlerinin anlatılması amacına yönelik olması (8), bu eserlerden çevirilerdeki, kendi düşüncelerine uymayan kısımlârm Abdullah Cevdet tarafından geniş dipnotları ile birer tartışma alanı haline sokulması, bu eserlerin başına yazılan geniş önsözlerle çeşitli konular hakkında İmparatorluk aydınlarına bilgi verilmesi gibi noktaları gözönüne alarak (9) Abdullah Cevdet'in, Ahmet Mithat Efendi'nin yazın hayatına atıldığı ilk dönemlerdeki «... ansiklopedizm akımına dönüşü temsil...» ettiğini belirtmek gerekir (10). Bu akımı benimsemesi ise Abdullah Cevdet'(6) Abdullah Cevdet bu durumu şöyle açıklıyordu: «... Byron'a Türk düşmanı nazarıyla bakan onu tel'in eden, eserim tercüme etmemizi küfr-ü~abes addedecek yarım nazarlı etrâk eksik değildir. Bu noktayı izah ve tenvirde ısrar edeceğiz : Byron'm hücum etdiği Türkler değil, Türk hükümeti idi. İnsaf buyurulsun : Aradan seksen bu kadar sene geçdi. Hâlâ Türk hükümeti her sahib-i içtihadın buğz ve hücumuna lâyık bir fırka-i eşkiyadan başka bir şey midir?..» Bkz. Lord Byron, Chülon Mahbusu, Tercüme Eden: Abdullah Cevdet, Matbaa-i İçtihad, Cenevre, 1904, s. 4-5 ve Abdullah Cevdet, «Lord Byron», îçtihad, no. 1, 1 Eylül 1904,- s. 13-4, Chillon Mahbusu, Osmanlı, no. 137, 12 Ağustos 1904, s. 2-3 v.d. olarak tefrika edilmişti. (7) Abdülahrar Tahir [Süleyman Nazif], Namık Kemal, Paris, Taş Basma, 1314, s. 6. (8) «Yeni Kitablar : Ramazan Bağçesi», Musavver Cihan, no. 18, 18 Kânûn-ievvel 1307-28 Cemaziy'ülevvel 1309, s. 144. Abdullah Cevdet'in bu tür şiirleri için ise bkz. Abdullah Cevdet, «Puşkinden Muktebesdir», Mekteb, Aded. 15, 28 Temmuz 1310-7 Safer 1312, s. 51, Abdullah Cevdet, «Dumas'dan Tercüme», Mekteb, Aded. 17, 29 Eylül 1310-11 Rebiy'ülâhîr 1312, s. 151. (9) Abdullah Cevdet'in karşıt olduğu görüşlere karşı uyguladığı bu yöntem için bkz. V. Alfieri, İstibdad, 1317, s. (Elif). Bu konudaki geniş açıklamaları için ise bkz. Gustave Le Bon, Asrımızın Nusûs-u Felsefiyesi, Tercüme Eden : Abdullah Cevdet, Matbaa-i İçtihad, İstanbul, 1914, s. 10. (10) Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri.., s. 163.

162

176 BATI DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN ETKİLENME

in dolaylı olarak mevcut ortamdan aldığı bir davranış biçimi idi. Ahmet Mithat Efendi'nin yazın hayatına atıldığı ilk dönemlerde 'Mecmua-i Fünûn7 dergisinin başını çektiği bu akım daha sonra Abdullah Cevdet'in de ilk ikisinde yazı yazdığı 'Musavver Cihan', 'Maarif', 'Mırsad', 'Hazine-i Fünûn' gibi birçok derginin çabalarıyla oldukça yaygın bir hâl almıştı. Abdullah Cevdet'in felsefe hakkında yaptığı derlemeler de Epikür'den Renan'a, Hafız Şirazî'den Felix Isnard ve Ludwig Büchner'e pek çok düşünürün görüşlerinden kısa paragraflar veren ve onların görüşlerini açıklayan birer küçük felsefe ansiklopedileri niteliğindedir. Bu konuda da Abdullah Cevdet «ansiklopedizm»in en önemli noktanın çok şey bilmek olduğu, konusundaki yaklaşımına uygun düşüyordu. Gene Abdullah Cevdet'in amacının da 'ansiklopedistler' gibi halka o döneme kadar duymadıkları belli bazı kavramları açıklayarak onları uyandırmak olması onun üzerinde bu akımın dolaylı yoldan da olsa oldukça etkili olduğunu göstermektedir. Jön Türklerin öğrencilik dönemlerinden itibaren en çok etkilendikleri hareket ise Fransız İhtilâli ve ihtilâlin düşünürleri olmuştu. Abdullah Cevdet de «... düstur-u [hareketlerinin], milletlere Bastilleri yakdıran, istibdadlan yıkdıran, zalimlerin kafalarını kopartan... inkilâbm düstur-u hareketi» olduğunu belirtiyordu (İl). Fransız ihtilâlinin kendilerinin de etkisi altında kaldıkları yeni bir dönemin başlangıcı olduğu Jön Türkler tarafından sık sık belirtilen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır: «...Fransa inkilâbatınm âleme saçmış olduğu tohum-u ihtilâl, terakki ve tekâmülün sâye-i feyazanesinde neşv-ünemâ bularak müteakkiben Avrupa'nın her cihetine sirayetle dâiye devri nâmıyla bir devr-i diğer açmışdı...» (12). Fransız İhtilâlini hazırlayan düşünürlerden Jön Türkleri en çok etkileyeni ise vaktiyle Ziya. Paşa, Namık Kemal gibi Osmanlı aydınlarını da fazlasıyla etkileyen J. J. Rousseau idi. Rousseau'nun özellikle 'Sosyal Mukavele' konusundaki görüşleri Osmanlı toplumunu benzer şekilde bir yönetim mekanizmasına kavuşturmak arzusunda bulunan Jön Türkler üzerinde şiirlerde dahi üzerinde durulacak ka-

(11) [Abdullah Cevdet], «Muahezât ve - Teselli», Osmanlı, no. 41, 1 Haziran 1899-24. Rebiy'ülevvel 1317, s. 2. Krş. Doktor Lütfi, Fikr-i Islâhat, Matbaa-i İçtihad, Cenevre, 1904, s. 129-30. (12) «Dâiye-i Hürriyet», Osmanlı, no. 53, 1 Şubat 1900-1 Şevval 1317, s. 3.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

163

dar büyük bir etki yapmıştı (13). Abdullah Cevdet de bu konuda Rousseau'dan kaynaklandığını açıkça belirttiği şu görüşleri ileri sürüyordu : «... Havas görebildikleri hayr-ü-faideyi tekmeleyib geçiyorlar. Avam göremedikleri hayr-ü-faideyi arıyorlar. Bunların her ikisi de kılağuza muhtacdırlar. Havas iradetlerini vicdanlarına tevfik etmeye mecbur edilmeli-, avam, aradıklarını, mahrum ve muhtaç olduklarını tanımaya alışdırılmalıdır. Bed bir mahlûk necasetli topuğunu bir milletin, milyonlarca insanların ağzına dayayarak hükümdar oluyor, tahakküm ediyor...» (14). Abdullah Cevdet'in, yönetici ve yönetilenlerin karşılıklı durumlarının ne olması gerektiği yolundaki Jön Türkler tarafından bir slogan haline getirilen görüşü de kuşkusuz Rousseau'nun bu konudaki yaklaşımının ufak değişikliklerle sunulması idi: «... Avamın istihsâl-i hakka muktedir olması, havasın iltizam~ı hakka —her ne suretle olursa olsun— mecbur bulunması, kâbe-i âmâlimizin esas-ı lâyetegayyerini teşkil eden 'İki Emel' işte bunlardan ibaretdir...» (15).

^

Ancak halka görünüşte verilen bu öneme karşılık önce de belirttiğimiz gibi Jön Türklerin büyük çoğunluğu gibi Abdullah Cevdet de sorunların çözümünün ancak kendileri benzeri bir «elite» in yönetimi ele almasıyla gerçekleşebileceğine inanıyordu. Abdullah Cevdet bu konuda da İslâm dininin toplumsal içeriğinden yararlanarak «... Hazret-i Allah Kur'an-ı Kerîminde... buyuruyor. Yâni âlimlerle cahiller hiç müsavi olabilir mi? buyuruyor...» (16) ve «Erbab-ı tahkik (13) Abdülhalim Memduh, Mazlum Türklere Aded : 1, Mev'ize, Taş Basma, Paris, 1902, s. 8. Gene bkz. «Mukavele-i Cemiyetiyye», Şark ve Garb, no. 1, Mart 1312, s. 12-6, Ruh-ül-Kıyam, y, y, t, y, s. 12-30. BBA-Yıldız Esas Evrakı, 16/449/161/11. 'Sosyal Mukavele' konusunda John Locke'un düşüncelerinin tartışılması için bkz. «Esaret», Şark ve Garb, no. 2, Nisan 1312, s. 50. Rousseau'nun terbiye konusundaki görüşlerinin Cenevre grubundaki JÖıı Türkler üzerindeki tesiri için bkz. «Terbiye üzerine Ahval-i Umumiye-i Tabiat», Balkan, no. 446-6 Mayıs 1324, s. 1-2, no. 457, 18 Mayıs 1324, s. 1-2 arası. (14) Abdullah Cevdet, İki Emel, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Matbaası, Mısır-el-Kahire, 1316, s. 21. (15) a.g.e., s. 3. (16) Abdullah Cevdet, «Beyanname», B,umeli, [Filibe], no. 12, 18 Şubat 1321-9 Muharrem 1323, s. 2-3. Gene bkz. «Aux Musulmans de Caucase», İçtihad, no. 10, Ocak 1906, s. 146-9.

164

BATI DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN ETKİLENME

ve vukufun yalnız taabbüdler, dindarlar üzerine rüçhan ve tefevvuku, leyl-ül-bedrde ayın yıldızlar üzerinde olan rüçhan ve tefevvuku gibidir...» (17) şeklinde görüşler üeri sürerek bu olgunun zorunluluğunu belirtiyordu. Propaganda amacına yönelik bazı yazılarında kendüerinin küçük bir grup olmayıp tüm toplumun arzularını dile getiren, ve ondan destek gören kimseler olduklarını belirtmesinin (18) yanısıra Abdullah Cevdet hareketlerinin seçkin kimselerin üstün çabalarıyla başarıya ulaşabileceğini düşünüyordu (19). Bu görüş hemen hemen tüm Jön Türklerde görülmekle beraber (20) Abdullah Cevdet, toplumda yönetici «elite» in dışında her dalda bu tür gruplar olacağını ve bunun toplumsal gelişme konusunda önemli bir gerek olduğunu düşünüyordu (21). Yönetici bir seçkinler grubu dışında Pareto'nun toplumsal «elite» ine benzer bir topluluk yaratma isteği Abdullah Cevdet! bu konuda diğer Jön Türklerden önemli bir farkla ayırıyordu (22). Aslında seçkin yönetimini gerekli görmesiyle, halkın yönetimdeki denetleyici rolünün artmasını istemesi Abdullah Cevdet'in birbirine zıt görünen çeşitli düşüncelerinden ikisi izlenimini vermesine karşın, bu Batı düşünsel çevrelerinde bir süredir geliştirilen bir ku-

(17) [Abdullah Cevdet], Fünûn ve Felsefe, Tarih-i Tesvıd, 1309, s. 19. (18) Abdullah Cevdet, «Son bir Cevab-ı Umumî», Meşveret, no. 30, 6 Mayıs 1898-15 Zilhicce 1315, s. 3. (19) «...İsviçrelileri esaretden kurtaran, İsviçre'yi âdeta bir hane-i mes'ud ve sefâzar kılan esasen bir Guillaume' Teİl'dir...» bkz. Bir Kürd [Abdullah Cevdet], «Açık Mektub», Meşveret, no.^23, 23 Teşrin-isânî 1896-27 Cemaziy'ülâhir 1314,. s. 3. (20) Tunalı Hilmi Bey'deki kendileri gibi bir seçkin grubun yönetimi telâşlandırdığı düşüncesi için bkz. Tunalı Hilmi, Evvel ve Âhir, Cenevre, s. 13-4, Damad Mahmut Paşa ise Millet Meclisi hakkında şu yorumu yapıyordu : «... Salisen millet meclisi teşkil etmeli, meb'usan her ne kadar memalik-i Osmaniyeye pek o kadar kabil-i tatbik değil ise de fakat her halde Abdülhamid'in idare-i mutlakasmdan bin kat münevverdir, ehven-i Şer'dir». Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Arşivi 77/5/82-18029. Halil Muvaffak Bey'in Abdullah Cevdet'in bir yazısı hakkındaki yorumu ise şöyledir : «I'Estafette aldım. Yazmış olduğunuz makale ne kadar ümitbahş, ne kadar emelperver, fakat ahalimizin terbiye-i fikriyesi o kemâle, muhakeme-i hayatın o dereceye vâsıl olduğuna inanalım mı?..» Halil Muvaffak Bey'in, Abdullah Cevdet'e gönderdiği 4 Ağustos 1899 tarihli kart. Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır. (21) Benzer bir şekilde buna Serif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleris. 226 da işaret edilmektedir. (22) Bu çeşit bir «elite» tasnifi için bkz. T. B. Bottomore, Elites and Society, London, 1977, s. 8.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

165

ramın Osmanlı toplum yapısına uygulanması arzusundan başka bir şey değildi. 'Cumhur Ruhu' adı verilen bu kuramın yaratıcısı Abdullah Cevdet'in 1901 yılından itibaren kitaplarını çevirmeye başladığı ve 1905 yılında tanışma fırsatını bulduğu (23) Fransız sosyoloğu Gustave Le Bon idi. Abdullah Cevdet gibi aslen tıp doktoru olan Le Bon u, Abdullah Cevdet'in ilk olarak mesleklere göre beyin büyüklüğü konusunda yaptığı araştırma ile daha öğrencilik dönemi esnasında ilgiyle tanıdığını görmüştük. Bunun yanısıra antropolojiden felsefeye, enerjinin oluşumu düşüncelerinden/tarihe kadar çok değişik konularda eserler veren Le Bon bu yaklaşımıyla da Abdullah Cevdet'e oldukça cazip geliyordu. Nihayet, Abdullah Cevdet'in bu düşünürden etkilenmesinin en önemli nedeninin Gustave Le Bon'un toplumsal olayları onun tam istediği bir şekilde âdeta matematiksel bir netlik ve kesinlikle açıklamak iddiasında olmasıdır. Bu özelliklerinin yanısıra Gustave Le Bon, Arap medeniyeti üzerinde yaptığı araştırmalar sırasında İslâmiyet ile ilgili yaklaşımları nedeniyle İmparatorluk aydınları tarafından olumlu karşılanmış bir düşünürdü (24). Le Bon, halkın aslında hiçbir şekilde toplu olarak toplumla ilgili konularda doğru kararları bulamıyacağma inanıyor ve bu görevi tıpkı Abdullah Cevdet'in düşündüğü gibi biyolojik bir seçkin ya da seçkinler grubunun yerine getirebileceğine inanıyordu. Ancak bu olgunun yerine getirilebilmesi için seçkin ya da seçkinlerin halkın (cumhurun) isteklerini dinliyor ve ona göre davranıyor gibi hareket etmeleri gerekmekteydi. Çünkü, artık eşitlik ilkeleri, eğitim ve terbiye ve teşkilâtlar aracılığıyla gerçekleşmeye çalışıyordu (25). Ancak bunun tehlikesi ise (23) Abdullah Cevdet, «Doktor Gustave Le Bon - M. Le Gustave Le Bon»? İçtihad, no. 8, Temmuz 1905, s. 120 ve Ab [dullah] Djeydet, «Dr. Gustave Le Bon'un Vefatı», İçtihat, no. 336, 1 Kânûn-isânî 1932, s. 5632. (24) Gustave Le Bon'un bu konuda «...Müslümanlar nail-i terakki ve temeddün içün bizim (Frenkler) bir takım mutaassıb müelliflerimizin dediği gibi tebdil-i mezhebe hiç de ihtiyaçları yokdur. Bil'âkis anlar, bü gün bizim tatbikde derece-i nihayede azîm azîm müşküllere tesadüf eylediğimiz pek çok mevad-ı medeniye-yi hakikiyeyi din-i mübeyyin-i Muhammedi ca'midir...» şeklindeki görüşleri İmparatorluk aydmlarmca çok olumlu karşılanmıştı. Bkz. Kandıralı Nusret Hilmi, «Bend-i Mahsus : İs'lâmiyetin Hâl-i Hazırı», Maarif, no. 117, 7 Teşrin-ievvel 1309-9 Rebiy'ülâhîr 1311, s. 199. Bu kitap aracılığıyla Gustave Le Bon'un, Jön Türklerin Mısır grubunda yarattığı olumlu hava için bkz. Şeyh Alizâde, Fatih Mezunlarından Hoca Muhiddin, «Zât-ı Şahaneye Takdim Kılman Arizadan Ma'bad», Kanun-u Esasî, no. 2, 28 Kânûn-ievvel 1896-23 Receb 1314, s. 5. (25) Gustave Le Bon, Ruh-ül-Akvam, Tercüme Eden: Abdullah Cevdet, Matbaa-ı İçtihad, Mısır, 1907, s. 15. Nitekim, Avrupa ideolojilerinde «demokrasi» kavramının kullanılışının araştırıldığı bir incelemede Le Bon'un, kav-

166

BATI DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN ETKİLENME

çok büyüktü ve belirttiğimiz "gibi toplumla ilgili doğru kararlanır alınmasını önleyici bir hareketti. Özet olarak bu şekilde anlatabileceğimiz bu kuram Jön Türkler üzerinde fazlasıyla etkili olmuştur. Yalnızca Abdullah Cevdet değil, yabancı müdahalesine karşı ve kendilerini milliyetçi olarak kabul eden kimseler de Le Bon'un bu kuramı gereği olarak halka fazla değer verilmesinin gereksiz olduğu üzerinde duruyorlardı (26). Bunun yanında bu düşüncelerin ve Gustave Le Bon'un etkisi Jön Türk hareketine katılan kimselerde daha sonra çok değişik düşünce akımları peşinde oldukları dönemlerde bile görülmektedir. Örneğin, Abdullah Cevdet ile beraber 'Osmanlı'yı tekrar Cenevre'de çıkardığını gördüğümüz Edhem Ruhi Bey, sosyalist düşünceye ilgi duymaya başladığı ilk dönemlerde Le Bon'un bu düşüncelerinin etkisi altındaydı (27). Bu kuramı Osmanlı toplumuna uygulamak isteyen Abdullah Cevdet bir yandan halkın isteklerine uygun hareket etme, ona seçim hakkı tanımanın yanısıra öte yandan bu seçim sonrasında seçilecek kimselerin niteliklerini yukarıda belirttiğimiz hususlara uygun ola. rak tâyin ediyordu : Dikkat edin, Türkiya, Türkiya teb'asmmdır demiyoruz. Vatandaşlarmmdır diyoruz. Zira, tabi', metbu', hakim, mahkûm olma zamanı geçdi. Şimdi zaman ancak insanların kendileri tarafından tesis ve tasdik edilen âdilâne kavanine tabi' olmak zamanıdır... Pâdişâhım çok yaşa diye bağırabiliriz. O zaman pâdişâhımızı kendi içimizden intihab ederiz. îçtima-i ümmetle intihab ederiz (28). Pâdişâh içimizde en ziyade ^faziletli, en ziyade hamiyetli, en ziyade fatin, en ziyade yiğit bir adam olur. Bizim yâni bütün Türramı bu bağlamda kullandığına işaröt edilmektedir. Bkz. Jens A. Christophersen, The Meaning of Democracy as Used in European Ideologies, Oslo, 1966, s. 200-2. (26) «Küstahlık», Şûrâ-yi Ümmet, no. 75, 30 Mayıs 1905-15 Rebiy'ülevvel 1323, s. 1 ve «Abdülhamid», Osmanlı, no. 90, 15 Ağustos 1901-13 Cemaziy'ülevvel 1319, s. 3-4. (27) Bkz. Edhem Ruhi, «Emel ve Gaye», Mccmua-i Ruhî, no. 1, 15 Temmuz 1337, s. 2. (28) Genel oy kavramının İslâm dininin toplumsal içeriğin yararlanarak anlatılması için bkz. Abdullah Cevdet, «Teselsül-ü Saltanat Meselesi», İçtihad, no. 6, s. 86 : «...kendisinden sonra kimin imamete geçeceği yâni kimin halife olacağı hazret-i resulullahdan sual edildikde «İcma-i Ümmet» ile siz onu tayin ve intihab edersiniz. Ben en ziyade şu ve şu zevatdan birini seza-i intihab görürüm» buyurarak . işi yine ümmetin reyi ve intihabına havale buyurmuşlardı...». Bu konuda krş. «İstanbul'dan Gönderilmişdir : Hesab İsteriz», Hakikat, no. 10, 15 Şubat 1897-3 Şubat 1312, s. 2.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

167

kiya vatandaşlarının müntehibleri tarafından tesis ve tasdik olunan âdilâne kanunların harfiyen ve kemâl-i hakkaniyetle tatbik ve icra olunmasına nezaret etmek içün, bizim bir memurumuz olur. Vazifesinde tekâsül ederse hal' ederiz, yerine diğerini tayhı ederiz...» (29). Görüldüğü gibi bir yandan Gustave Le Bon'un 'cumhur ruhu', öte yandan 'sosyal mukavele' gibi iki temel düşünce Abdullah Cevdet'in plânlarında içiçe bir gölünüm arzetmektedirler. Ancak Abdullah Cevdet'in düşüncelerinde temsilcilerin seçiminden ziyade niteliklerinin anlatılmasına ağırlık verildiği gözden kaçmamaktadır (30). Bunun yanısıra Abdülhamid H'nin çevre ile olan ilişkileri düşünüldüğünde onun olumlu yaklaşımının ve halkislâmı ile benzeri yollarla bu kimselerle ilişki kurmasının kendileri için ortaya çıkarabileceği tehlikeli durumu görerek Jön Türk yayınlarının bu kimseler üzerinde oluşturulabilecek olan etkilerin önlenmesine yöneltilmesinin de Abdullah Cevdet tarafından Osmanlı'nın ilk sayılarından itibaren işlendiğini görüyoruz: . • • «...Ahalinin ruhunda bir haslet-i mühimme daha vardır: Suret-i mütemadiyede kendilerine tekrar olunan efkâr ve hissiyatı duymaksızın, muhakeme ve tahlil etmeksizin kabul eder ve zıddı olan efkâr ve hissiyat ve fakat' daha şiddetli bir lisan ve kuvvetle telkin ve tebliğ edilinceye kadar hıfz ve harîzi can ederler...» (31). Abdullah Cevdet, basının temel işlevi olarak 'cumhur ruhu' üzerinde oluşturacağı etkiyi görüyor ve bu alanda yukarıdaki eleştirileri getirdiği İstanbul basını gibi yayın organlarının oluşturabilecekleri olumsuz etkinin önüne geçebilmek için gazetecilerin özel eğitim veren okullarda okutulması gerektiğini düşünüyordu: «...Halkın ruhu, matbuatın bazı yol göstericilerinin oyuncağı olmayacak kadar mukaddestir. Binaenaleyh şunu söyleme haddimi kendimde buluyorum: Gazeteçiler, siyasî muharrirler cemiyetin hür ve müstakil yol göstericileridirler. Cihanın dimağî ve ahlâkı veçhesini değiştirmeye muktedir olan bu kahramanlar, bu cemiyetde hakiki içtimaî (29) Abdullah Cevdet, Uyanınız! Uyanınız/, 1907, s. 3, 7. (30) Bir Kürd [Abdullah Cevdet], «Bir Muhavere», Sada-yı Millet, no. 6, s. 2 : «... Her memleket, en akıllı,' en müstakim adamlardan intihab ederler. Kendilerini vekil olarak payitahta gönderirler...». (31) [Abdullah Cevdet], «Abdülhamid ve İlm-i Ruh», Osmanlı, no. 24," 15 Nisan 1899-4 Zilhicce 1316, s. 5.

168

BATI DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN ETKİLENME

terbiyenin teessüsünü, görmek isteyenlerin dikkatini geniş ölçüde çekmeye lâyıkdırlar. Gazeteciler bu sıfatlarına lâyık görülmek ve asil ve mühim mesleklerinde kötü adımlar atmamak için, bir içtimaî mektepden esaslı bir imtihan geçirerek diploma almış olmalıdırlar... Milyonlarca ferdin ruhunu durmadan ellerinde çeviren ve cehaletleri veya hilekârlıkları ile zehirlemeye muktedir bulunan siyasî yazarlar, tabiblerin tâbi olduğu hükme tâbi edilmemeli midirler?...» (32). Yönetimin basın yoluyla halk üzerinde oluşturduğu etkinin önüne geçebilmek için Abdullah Cevdet, bir yandan padişahı herhangi bir şekilde veya herhangi bir yönden haklı gösterebilecek yazılara en sert biçimde karşı çıkılmasını (33) öte yandan bu yolda yayında bulunan İstanbul gazetelerinin sürekli işledikleri 'maarifperverlik' ve benzeri temaların meydana getirebileceği tesirin önlenmesi amacıyla bunun tam tersi düşünceleri çok şiddetli bir şekilde sürekli yayın konusu yapması düşünüyordu: «... Almanya'da geçen 1898 senesi zarfında 17.332 kitab tab ve neşr olunmuşdur. Küçük risalelerle vakit vakit neşr edilen mecmualar bu hesaba dahil değildir. Vicdanlarını birkaç maden parçasına satan heriflere kendinizi «maarifperver».. ilân etdirmekden ne hasıl olur. Erbab-ı basirete böyle bir istatistik gösterebilir misiniz? Siz ahaliyi hayvan sürüsü menzilerinde bırakmak fikrinde ısrar ediyorsunuz. Sizin tahta cülusunuzdan evvel hiç olmazsa 3 - 4 bin kitab telif ve tercüme olunur idi...» (34). Bu konudaki çabalarının sonucunda ise yönetimin göstermelik olarak halka karşı izlediği olumlu politika sonucu kazandığı desteği yitirmesi sağlanacaktı ki Abdullah Cevdet başlıca amaçları olması gerektiğini düşündüğü bu konuda belli bir başarıya ulaştıklarını belirtiyordu : (32) Abdullah Djevdet Bey, De La Necessite d'Une Ecoles. 27-8. (33) Bir Kür d [Abdullah Cevdet], [Gayret Gazetesi?], Kanun-u• Esasi, no. 11, [İkinci Sene], 16 Mart 1314, s. 1. (34) Bir Müslim Hürendiş [Abdullah Cevdet], «Havadis: Padişâh-ı Maarifperver Hazretlerine», Osmanlı, no. 46, 15 Teşrin-ievvel 1899-1 Cemaziy'ülâhîr 1317, s. 8. İstanbul gazetelerine yönelttiği sert eleştiriler için bkz. [Abdullah Cevdet], «Dersaadet Gazeteleri», Osmanlı, no. 4, 15 Kânûn-ievvel 189824 Receb 1315, s. 3-4 ve [Abdullah Djevdet], «La Presse en Turquie», Osmanlı Supplement Français, no. 6, 10 Mayıs 1898, s. 2-3.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ ı•

169

«...Biz bugün istibdadın perde-i avamfiribini çak ederek, çehre4jnüstekreh-i istibdadı halka göstermiş ve ruh-u halka siklet-i istibdadı hissetdirmiş olmağla müteselli ve müftehiriz...» (35). Jön Türklerin batılı düşünürlerin çeşitli görüşleri üzerine fikirler üretmelerinin yanısıra en fazla işledikleri konulardan birisi de imparatorluğun mevcut eğitim sistemi ile gelişimini sağlayamadığı ve bunun değiştirilmesi gerektiği idi (36). Bu konuya Abdullah Cevdet'in ilgisinin daha öğrencilik döneminde başladığını ve bu ilginin onu değişik yöntemlerle öğrenim yapan bir özel okul açmaya kadar götürdüğünü görmüştük. Abdullah Cevdet eğitimin amacının Gustave Le Bon'un tanımladığı 'Cumhur Ruhu'ndaki telkin rolünü oynamak olduğunu düşünüyor ve Bacon'm dediği gibi fikirlerin değil, Spencer'in dediği gibi hislerin Dünyaya istikamet verdiği fikrine iştirak ettiğini belirtiyordu (37). Daha önce Abdullah Cevdet'in biyolojik açıdan üstün kimselerin toplumsal gelişmeyi sağlamak için gerekli unsurların başında geldiği yolundaki düşüncesini görmüştük. Ancak gene belirttiğimiz gibi Abdullah Cevdet, eğitimin bu kimselerin ortaya çıkmasında ve gelişimlerinde önemli bir rolü olduğunu düşünüyor ve Rousseau'nun 'Emile^dşki görüşlerini biraz genişçe bir yoruma tabi tutarak eğitimi de kapsayan 'terbiye'nin biyolojik eksiklikleri kapatmak amacına yönelik olduğunu ve bu yolla doğuştan iyi veya kötü olarak tanımlanamıyacak olan bireyin olumlu bir yola sevkedilebileceği görüşlerini ileri sürüyordu: «...Tashih kelimesini kullanmakla büyük ve sevimli dâhi J. J. Rousseau'yu tekzib etmiyorum. 'Herşey yaratıcının elinden çıkarken iyidir, herşey insanın elleri arasında tereddiye uğrar' demesine hayranlık duyuyorum. Büyük Cenevrelinin abidevî eserini başlattığı satırları gözden geçirirken insan müellifin bir embrio-biolojik hatayı meydana koyma vazifesini üzerine aldığı hissine kapılıyor. Dâhinin cümlesini tefsire hiç lüzum yok, o bunu daha ileride yapıyor : 'Zayıf doğarız, kuvvete ihtiyacımız vardır, her şeyden yoksun doğarız yardıma ihtiyacımız vardır, ahmak doğarız muhakemeye ihtiyacımız vardır. Doğuşumuzda sahib (35) [Abdullah Cevdet], «Muahezât ve Teselli», Osmanlı, no. 41, 1 Haziran 1899-24 Rebiy'ülevvel 1317, s. 2. (36) Örnek olarak bkz. «Mühim Bir İtiraf», Osmanlı, no. 64, 15 Temmuz 190015 Rebiy'ülevvel 1318, s. 7-8, «Maarife Dair», Şûrâ-yi Ümmet, no. 8, 21 Temmuz 1902-15 Rebiy'ül-âhîr 1320. (37) Abdullah Djevdet Bey, De La Necessite d'une Ecole., s. 15.

170

BATI DÜŞÜNCE AKIMLARINDAN

ETKİLENME

olmayıp da muhtaç olduğumuz şeylerin hepsi bize terbiye yolu ile verilir. Böylece Rousseau'nun: Doğuştan herşeyin ideal ölçüde iyi olduğunu söylemek istemediği anlaşılıyor. Ancak 'yaratıcının elinden çıkınca' herşeyin iyilik âmilleri ile çevrili olmak ve temsil ve telkininden kaçmılamayan fena misâllerden beri bulunmak kaydıyla iyiye münkalib olabileceğini ihsas ediyor...» (38). Eğitimin gerekliliğinin belirtilmesi yanında Abdullah Cevdet ve Jön Türkler açısından önemli olan sorun bu eğitimin hangi yöntemlerle gerçekleştirileceği olarak ortaya çıkıyordu. Nicelik açısından Osmanlı maarif sistemindeki gelişme Saray yanlısı yazarlar! tarafından kısmen abartılarak anlatılsa b;ile Abdülhamid II döneminde azımsanamayacak bir düzeydeydi (39). Ancak' Jön Türklerin bu konudaki temel karşıtlığının nedenini pâdişâhın «Medeniyet-i Frengâne»nin bu eğitimin aıhaçlarmdan biri olmadığını belirtmesi oluşturuyordu (40). İleride görebileceğimiz gibi Doğu kültüründen de geniş olarak yararlanma gerekliliği belirten Abdullah Cevdet, niteliklerini belirttiği seçkinlerin yetiştirilebilmeleri için İmparatorluktaki mevcut okulların varlığının bunların olmamasından daha kötü sonuçlar doğurduğunu düşünerek (41) bu konuda ilk üçü Jean-Mârie Guyau'dan kaynaklanan altı maddelik bir plân öneriyordu: «...Ruhî irsiyet, hıfzısıhha ve dimağın fizyolojisi, terbiyevi telkin, tarihin terbiye vasıtası olarak kullanılması, bedenî ve zihnî idman vs. vs. fakat hepsi daima içtimaî nokta-i nazardan olmak üzere muallimi alâkalandıracaktır. (38) a.g.e, s. 15-6 (39) Bkz. Ahmed Salâhi, Osmanlı ve Avrupa Politikası ve Abdülhamid-i Sânî'nin Siyaseti, ÎÜK-Türkçe Yazma, D. 9521, s. 4 : «... Türkiye'de umum m e kâtibi taht-ı himayelerine aldıkdan başka müceddeten pek çok mekteb-i âliye ve vesait-i tahsiliye tesis ve küşâd eylemişler ve Osmanlı gençlerini tenvir-i efkâr içün teşvik buyurmuşlardır ki bugün memalik-i Osmaniyede maarifin hal-i hazırı, on sene evvelki hali ile tatbik kabul etmiyecek derecede ilerlemiş olduğu bitarafân-ı âlem nezdinde müsellemdir...» Krş. Le Baron Edouard Le Jeune-Diran Bey, Bir Hükümet Nasıl Tahlis Olunur Yahu tebleri şakirdamnm herbirine 4444 defa (!) okutdurulmak üztere 200.000 nüsha olarak tab' ve tevzi' etdirdikleri Arabca «Zafer Duası» hakkında yazdığım mütalâatı burada tekrar etmeye lüzûm görmüyorum.. Latin harflerinin kabûlünü de okur yazarlığın tamimini de esa-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

311

si ve mübrem ıslâhat-ı ictimaiyeden addederim. S/15 — Amele ve arazi meselesi hakkında ne düşünürsünüz? C/15 — Mesele cihanşümul bir ehemmiyeti haizdir. Amelenin ve arazi sahihlerinin hadd-ı itidalden ayrılmamaları lâzım-ül-tavsiyedir. Hak ve mülkiyet ve tasarruf masun ve emin bulunmalı aynı zamanda amele dahi say ve amellerinin semerelerini hakkaniyet ü^ere toplamalı, müreffeh yaşayabilmeli, evlâdlarmı talim ve terbiye ve iyice tağdiye edebilecek bir halde bulunmalıdır. Sây ve ameliyle bir fabrika veya arazi sahibine yevmiye yüz ğuruş saf temettü' temin eden bir işçi bu temettü'nün lâkal yüzde yirmisini alın teri hakkı olarak almalı, ihtiyarlık, hastalık, maluliyet zamanarı da temin edilmiş bulunmalıdır. 1895 tarihinde (İsviçre)'nin (Bale) ve (Bern) kantonları amelesinin talebi üzerine (Bern) de iıı'ikad eden kongre meclisinde ihtiyarlık haline ve işlerken vukua gelen ma'lûliyetlere karşı amele temin edildiği gibi sıhhi ve ucuz yaşamaları esbabı Avrupa'da... meh-mâ-emken emniyete almmışdır. Amele sermayedarlara, arazi sahihlerine ne kadar muhtaç "ise sermayedarlar, arazi ve fabrika sahihleri de ameleye o kadar muhtacdır. Bir iki ay evvel (Kütübhâne-i İçtihad) m 40 ncı adedi olarak neşredilen (Bankalar ve Muamelâtı) ûnvanlı kitabın uzunca bir mukaddimesinde bu meseleyi mufassalca şerh etmişdim. Sermaye, fabrika ve arazi sahibleriniıı makam-ı itidalden ayrılması cezası şimdi (Rusya) da çekiliyor. Bu bir kâr ve zafer değil her iki taraf için zarar ve hezimetdir. Çünkü bir su-i isti'male diğer bir su-istimal ile mukabele olunuyor: «Muzaffer vakt-i fırsatda adüvden intikam almaz». Bu amel ve aksülamellerin nereye çıkacağı kesdirilemez. Bununla beraber kıyamet 3 S yüzünden kopmuşdur. Sırma, sarık, sarı altun (sermaye) . Evet, kıyamet bu 3 S in itisafı. su-i isti'mali yüzünden kopdu. Bu itisaf ve su-i isti'mal beynelmilel bir mahiyetdedir. İsyanında, su-i isti'mallere rağmen beynelmilel bir şime ile meyvedâr ve ders-i ibret olması me'muldür. Mukaddes bir isyanın programında katl-i nüfus, tahrib-i belâd, gasb-ı emvâl maddeleri bulunmaz. Programında îbu maddeler bulunan isyan mukaddes değildir. Kör kitlelerin muzlim bir tecennün ve tuğyanıdır. Yahud bu kitlelerin saf deliliklerinin sü-i isti'mal olunmaları iğfal ve ihlâl edilmeleri neticesidir. S/16 — İktisadivatda himaye ve serbest' usûllerinden hangisini tercih edersiniz? C/16 — Maksadınız gümrüksüz serbest mübadele usûlü ile sanayi-i dahiliyeyi haricî rekabete karşı himaye etmek ve gümrük tarifelerinin keyfe mâ yeşâ yükseltmek sistemi ise bu babda ilmî bir

312

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

cevab vermek maliyât ve "iktisadiyat mütehassıslarının işidir. Ben zannederim ki (İngiltere) gibi bir memlekete münasib olan serbest mübadele (Libre-echance) usûlü diğer bir memlekete muzir olabilir. Bu usûl Alman kayd-ü-istilâ-yı ticarî ve sanayisi karşısında (İngil\ tere) de de terkedilmek istenilmeye başlanmıştır. Memleketin fikrî, âlî (Tecnique), malî mertebe ve derece-i terakki ve telâkkisine göre himaye ve serbesti usûllerinden biri yekdiğerine mürecceh olabilirse de her halde serbest mübadele umum için himaye sermayedarlar için müfid olur. 'Binaenaleyh serbest mübadeleyi mürecceh bulurum. Maksadımız dahilî millî iktisad ise bu millî iktisad mefhumunun başımıza neler açdığı meydandadır. Şekerin fiyesini 13 guruşa kendisine mal edüb halka 300 guruşa kadar satan ve kumarda her yenildikçe, her iane verdikçe ve daha bilmem ne yapdıkca elinde topladığı şekerin veya diğer hevaic-i zaruriyenin her fiyesinin fiyatı üzerine otuz kırk guruş zam eden zalimin veyahud zalimenin milliyeti ne olursa olsun ister Vasilaki, ister Hayim, ister Hamparsun, ister Matemzâde olsun bana şekerin fiyesini 320 guruşa satan zât. kardaşım da olsa evlâd-ı resulullahdan olsa sattığı şekerin acılığı muhtekirin bu sıfatlarından dolayı azalmaz, bilâkis bana bu zülmü yapanın benim ırkdaşım, dindaşım olduğunu görmek şekerin acılığını artdırır. Şimdiye kadar millî kelimesi cazîb ve sehhâr bir kelime idi. Millî sıfatı mevsufuna büyük bir cazibe ve kudret-i teshir verirdi. Millî kelimesi sihir ve füsûnunu gaib etdikden başka mevsufuna bir bürûdet ve ubûset verir oldu : Süleyman Paşazade merhum Sami Bey ile vefatından takriben on beş gün evvel, müşterek dostumuz Nail Reşid Bey'i ziyarete gitmişdik. (Evkaf Nezareti) nin müessesat-ı ilmiye odasında diğer bir kaç âşinâ ile müctemf bulunuyorduk. Müessesat-ı ilmiye müdir muavini Ali Bey, Evkaf-ı İslâmiye müzesi müdiri Hakkı Bey ve daha diğer bir zât-ı hazırun meyanmda idi. (Millî Mahsûlât Şirketi) memurlarından bir zâtın ahlâk-ı tezkiye ve iyiliğine dair sözler söyleniyordu. Merhum Sami Bey, mukaddes, muhlis, pâk münevver bir yürekden kopan bir hiddet ve fevefân-ı gazabla aynen şu sözleri söyledi: Milletin kanından emilerek vücûda gelen sermaye ile alman, eşkiyalık ile teessüs etmiş bir şirkete hizmet eden adam halûk ve ııa-) muskâr olamaz. Evet emin olunuz ki yarın harb bitince bu millet böyle şirketlerin altma bombalar koyacak onları berhava edecekdir. Sami Bey mücessem-i fazilet, mücessem-i hamiyet-i milliye, mücessem-i insaniyet, mütehassıs bir halim-ü-adalet idi. Onu bu derece dürüşt-gîr eden şey «Millî» kelimesinin iktisab etmiş olduğu yeni mefhum idi. Ahvaller gösterdi ki millî ticaret, millî iktisad ve her-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

313

haide bunların su-i isti'mali milleti istismar edenler (Exploiteurs) ve istismar edilenler (Exploites) tabir-i amiyane ile yutanlar ve yutulanlar nâmları altında iki sınıfa ayırıyor ve bu iki sınıf arasında bir girdâb-ı gayriyet açmak gibi meş'um bir netice veriyor. Millî gayret dahil-i memleketde birkaç şeker fabrikası, birkaç kâğıd fabrikası, birkaç mensucat, fes, kundura, kibrit fabrikası tesis etmek suretiyle mütecelli olsaydı milli iktisad mefhumu itibar ve hürmetden bu kadar düşmezdi. Millî kelimesinin temin etdiği şekve' ve himayeyi de fiyesi on guruşa alman bir madde-i gıdaiye ve zaruriyeyi burada iki yüz, üç yüz guruşa satmakda, is ti mal' etmek bizde mukaddes hiçbir «fikr»in câygîr olamamış olduğu faciasını gösterdi. Bütün maharetleri «Millî iktisad» ve «himaye» fikirlerinin gölgesi altında bulanık suda balık avlamakdan ibaret olan bu rezillere karşı bedbaht ve matemzede halkımızın inkisarı lâcil olmayacak mı?.. S/17 — Türkcenin tekâmülü hakkında fikriniz nedir? C/17 — Bir lisanın tekâmülü bir neticedir: Yeni fikirler, yeni hisler kelimelerle yeni tertib kelimât ile ifade olunur. Fikirler, hisler vuzuh-u tam ile sanih ve mahsus olunca vazıh, sade ve cazib tertib-i kelimât. ile izhar-ü-tebliğ olunur. Türkcenin tekâmülü umumî harsın tekâmülü ile hasıl olur. Birçok hisleri, fikirleri ifadede güçlük çekiyoruz... Fakat bu fikirler, bu hisler mutlaka lisan-ı beyan bulacaklardır... 6 Haziran 1918 îçtihad Evi Abdullah Cevdet Bu anketin Abdullah Cevdet tarafından kendi yazısıyla hazırlanan müsveddesinden yararlanılmıştır. Belge, Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır. Metin aynen verilmiş yalnızca konudan fazlasıyla uzaklaşıldığı çok kısa bölümler inceleme dışı tutulmuştur. Özellikle on dördüncü soru ve buna verilen cevap Abdullah Cevdet'in Batılılaşma hakkındaki görüşlerini içermektedir. Bu bölüm «Garblılaşma Utopiası» adlı bölüme ek olarak verilen Batılılaşma planıyla karşılaştırılarak okunmalıdır.

MEŞRUTİYET SONRASI ETNİK AYRILIKÇILIK Jön Türk Hareketi içerisindeki düşüncelerini incelerken Abdullah Cevdet'in İmparatorluk içindeki ulus ve etnik grupların kültürlerini geliştirmesi düşüncesine ağırlık vermesine karşın genel olarak bir Osmanlı birliği savunucusu çizgisini koruduğunu gördük ve kendisinin etnik ayrılıkçılığa varan düşüncelerinin bu sorunun geniş olarak tartışıldığı mütakere döneminde ortaya çıktığını belirttik. Abdullah Cevdet, Mısır'dan tekrar İstanbul'a döndüğü sırada yaklaşık iki sene önce faaliyete geçen (1) «Osmanlı-Kürd Taavvün ve Terakki Kulübü» çevresinde bir Kürt ulusçuluk hareketi başlamıştı. Abdullah Cevdet de bu harekete daha Mısır'da iken Said-i Kürdi'nin Meşrutiyet dolayısıyla verdiği hutbeleri İçtihad Matbaasının İstanbul'daki şubesinde bastırarak katılmıştı. Gerçi, Kürdi'nin İstanbul'daki Kürtlere verdiği öğütlerde, Türklerin Kürtlerin aklı, onların da Türklerin kuvvetli oldukları, bunun için birlik dışında başka yolların dü-' şünülmemesi gerektiği şeklinde ifadeler göze çarpmaktadır (2). Ancak, onun Kürdistan ûlema ve şeyhlerine verdiği öğütler ve Saba hattiıı Beyin adem-i merkeziyet düşüncesine yaptığı övgüler açığa vurulmayan etnik bir boyutu göstermektedir (3). Ayrıca, siyasal ve felsefî açıdan Abdullah Cevdet'in uyuşmasının imkânsız olduğu Said-i Kürdî gibi bir kişiye yardımcı olmasının tek nedeni de bu boyut olarak ortaya çıkmaktadır. Eiuna karşılık Abdullah Cevdet'in, bu konudaki ilk yazılarında «...Kürdistan, Ermenistan meseleleri gibi mesailin faidesizliğine, menafi'-i unsuriyeye muhalif bulunduğuna ka(1) «Osmanlı-Kürd Taavvün ve Terakki Kulübü», İttifak, 6 Eylül 1908-11 Şa : ban 1326, s. 3. (2) [Said-i Kürdî], Bediüzzarrian Kürdi'nin Nutukları, Kütübhâne-i İçtihad, İkbâl-i Millet Matbaası, Dersaadet, 1324, s. 20. (3) Öğütler için bkz. a.g.e., s. 22-3. Sabahattin Bey'in düşüncelerine övgü için bkz. s. 17-9. Kürtlerin kötü durumda olduğu hakkında bu kişinin tezleri için bkz. «Kürdler Yine Muhtacdır», Şark ve Kürdistan, 19 Teşrin-isânî 1908 25 Şevval 1326, s. 3.

316

MEŞRUTİYET SONRASI ETNİK AYRILIKÇILIK

ni...» olduğu şeklinde ifadeler ağırlıktadır (4) ama etnik kültürlerin geliştirilmesi gerektiği düşüncesi artık çok açık bir şekilde, karşımıza çıkmaktadır: «... Roj-u Kürd mecmuasını yazı masamda gören bir muhterem ve muazzez dostum birdenbire 'Nedir bu mecmua?' ddei. Ben Kürdolociya organı yâni Kürdlük hakkındaki tedkikat-ı içtimaiye ve ırkiyenin vasıta-i nâşiri dedim. Arkadaşım mecmuayı açdı, gözü Kürdce bir makaleye tesadüf edince 'Madem ki Türkçe değil, madem ki Kürdcedir, tefrika gazetesi demekdir', diyerek Roj-u Kürd'ü frıasamıri üzerine bir akdi. Bu bir hâdisedir ki bence kay d-ü-dikkat , edilmeye çok lâyıkdır... Bu sahte felsefenin havasımızı dahi daire-i nüfûzuna almış olmasına pek yanarım...» (5). Etnik kültürlerin geliştirilmesi düşüncesinin yanısıra göze çarpan diğer bir özellik Abdullah Cevdet'in, Osmanlı ulus ve etnik grupları arasındaki birliğin temelinin menfaat olduğu, bundan dolayı da çeşitli toplumsallaştırma araçlarıyla Türk unsuru etrafında yapılacak bir birleşmenin gereksiz ve yararsız olduğu şeklindeki düşüm cesidir: «...Ben Türk, Kürd nâm-ü-sıfatıyla değil Türkiya'mn hür ve hürendiş bir vatandaşı olmak sıfatıyla söylüyorum. Tevhidin en müesser çâresi tefriddir. Şüphesiz bu hüküm bir tarife görünecekdir. îzah edeyim Allah insanları tevhid etmek için tefrid etmişdir ve Kur'anında 'Onları kabileler ve şu'beler halinde halik etdik, ta ki yekdiğerlerini tanıyalar' demişdir. Bundan da sarihan anlaşılır ki unsurların arasında muarefe ve muvâlâtm tesis etmesi için her unsur kendi temayülât-ı tabiîye ve ırkiyesine serbest bir saha-i cereyan ve tatbik bulmalıdır. Muhtelif unsurlardan müteşekkil imparatorluklarda bu unsurların ittihadı yolu münferid bir lisanın, münferid bir kanunun, münferid bir tarz-ı

(4) Abdullah Cevdet, «Kürdistan ve Ermenistan Mefhumları», İçtihad, no. 50, 16 Kânûn-isânî 1328, s. 1152. Krş. Abdullah Cevdet, «Ermeniler ve Kürdler», İçtihad, no. 54, 14 Şubat 1328, s. 1211: «...Türk, Ermeni, Kürd yekdiğerlnden ayrılması gayr-i kabil unsurlardandır. Bunlardan her biri sağ gözün sol göze, sol gözün sağ göze nisbetinden hasıl olacak farksızlıkla bizim için muazzezdirler...». (5) Abdullah Cevdet, «İttihad Yolu», Roj-u Kürd, Aded. 2, 6 Temmuz 1329, s. 8.

DOKTOR ABDU.LLAH CEVDET VE DÖNEMİ

,317

muamelenin isti'mal ve tatbiki olduğu zehabı, zehab-ı ba^ tıldır... Tevhid-i anasır, tevhid-i menafi-den ibaretdir...» (6). Abdullah Cevdet'in, özellikle Balkan Savaşının yarattığı ortam içinde «...Kürdistan, Arabistan, Lâzistan, Ermenistan kelimeleriyle oynamak zamanında...» olmadıklarını belirtmekle beraber (7) Kürtlerin lisanlarını, tarihlerini geliştirme ve ulusal kişiliklerini yükseltmek istemelerinin doğal olduğunu ileri sürmesi (8), Kürtlerin geriliklerinin onları tabi durumuna sokan bir neden olarak kabul etmesi konuya asıl yaklaşımını göstermektedir: «... Bir milletin ki, mazbut ve mükemmel olarak bir tarihi yokdur o millet hiç yaşamamış gibidir; Kürdlerin tarihi var mı? Bir Şerefnâme ile bir millet şeref-i tarihisini veyahud tarih-i .şerefini tasarruf ve muhafaza edemez. Yaşadığımız asır şaka değil yirminci asırdır. Mazisinin tarihine, müstakbelinin tarihine, malik olmayan millet kendisine malik değildir. Kendi kendisine malik olmayan miletler, ferdler memlûk olur, başkalarının malı olur...» (9). Abdullah Cevdet'in, Kürtlere yaptığı tavsiye ise vaktiyle yöne^ timin en çok karşı olduğu bir düşünceye, Arnavutların, lâtin harflerini kabul etmesine taraftar oluşu gibi Arap harflerini terketme ve kültürel açıdan gelişme şeklindeki noktalarda toplanıyordu: «... Evvelâ okur yazarların nisbetini laakal yüzde kırka çıkarmak çâresine tevessül etmek, saniyen nihayet bir ay zarfında yedi-sekiz yaşında bir çocuğun okumayı yazmayı ve okuduğunu doğru öğrenmesine müsaid olan harfle^ ri esas itibarıyla kabul ve şimdiye kadar müsta'mel olan harfleri terk etmek. Diğer her mesele bence ikinci derece-i itinada kalır...» (10). (6) a.g.m., s. 8, Krş. [Abdullah Cevdet], «Yemen İçin Bir Kelime», İçtihad, No. 25, s. 747. (7) Abdullah Cevdet, «Kürdistan ve Ermenistan Mefhumları», İçtihad, s. 1153. (8) Abdullah Cevdet, «İttihad Yolu», Roj-u Kür d, s. 9. Kürtlerin «... Osmanlı İmparatorluğunda en çok zinde ve en az lerzend bir unsur...» olarak tanıtılması için. bkz. «Roj-u Kürd», İçtihad, No. 81, 21 Teşrin-isânî 1329, kapak. (9) Abdullah Cevdet, «Bir Hitab», Roj~u Kürd, Aded. 1, 6 Haziran 1329, s. 4, aynı ifadeler için bkz. Abdullah Cevdet, «Hetav-ı Kürd Gazetesi Muharrirlerine», Hetav-ı Kürd, Aded. 1, 1.1 Teşrin-ievvel 1329-2.3 Zilhade 1331, s. 2. (10) Abdullah Cevdet, «Bir Hitab», Roj-u Kürd, s. 4. Abdullah Cevdet'in Arnavutların lâtin alfabesine geçişini savunması için ise bkz. Abdullah Cevdet, «Bir Mektub-u Hakikatbeyaıı», Yeni Tasvir-ief kâr, s. I. ve Abdullah Cevdet, «Veliahcl-ı Saltanat-ı Seniye-i Osmaniye, Devletlû, Necabetlû Yusuf İz-

318

t MEŞRUTİYET SONRASI ETNİK AYRILIKÇILIK

Bu tavsiyelerin amacının ise uzun vâdede İmparatorluktan ayrılmak olduğu kuşkusuzdur. Nitekim daha bu dönemde Abdullah Cevdet'in düşüncelerinde Kürt gençlerinin .. Bir Kürd köyünde mekteb-i ibtidaî müessis ve muallimi olmayı lalettayin bir yerde kaymakam ve müdir olmağa tercih etdikleri zaman... düşülmesi...» gereken yola düşmüş olacakları şeklinde etnik ayrılıkçılık izlerini bulmak mümkündür (11). Ayrıca Abdullah Cevdet'in, Ermenistan ve Kürdistan hakkındaki çeşitli yorumlarının 'Jamanak' gazetesinin Kürtlerin yaşadığı bölgelerin de müstakbel Ermenistan sınırları içerisinde kalacağı iddiasına Kürt tarihinden'örnek vererek yaptığı müdafaalar (12) olduğu ve kendisinin bu nedenle etnik ayrılıkçılar tarafından aşırı bir övgüye mazhar kılındığı gözden kaçırılmamalıdır (13). zeddiıı Efendi Hazretleriyle Mülakat», İşhad, No. 80-3, 13 Eylül 1329, s. 1757. Abdullah Cevdet'in bu konudaki arzusunun etnik temele dayandığı düşüncesi için bkz. Wolfdieter Bihl, Die Kaukasus-Politik der Mittelm'âchte : Teil I: Ihre Basis in der Orient-Politik und ihre Aktionen 1914-1917, Wien, 197/5,. s. 153. Arnavutlar, Kürtler gibi etnik grupların Lâtin alfabesine geçişi y ö netiminin en sert şekilde karşı çıktığı düşüncelerden birisi idi. Bkz. Charles Woods, «The Alphabet and Language Question in Albania», The Levant Herald and Eastren Express Weekly Edition, V. X X X , No. 39, 24 Eylül 1910, s. '336-7. Ancak gerek Meşrutiyet Öncesi verdikleri sözler ve gerekse İmparatorluk unsurları üzerinde baskı yapmadıklarını göstermek için yönetim bu nitelikdeki yayınlara izin veriyor ve aslında hiçbir unsuru lâtin harflerini kullanmaya zorlamadığım bildiriyordu. Enver Bey'in bu konudaki açıklamaları için bkz. «Albanian Alphabet», The Levant Herald and Eastren Express Weekly Edition, V. X X X , No. 11, 12 Mart 1910, s. 84-5. Bundan dolayı bu çeşit y a yın organlarına yazdığı yazılarda Abdullah Cevdet bilimsel konuları seçmeye özen gösteriyordu. Bkz. Abdullah Cevdet, «Hissi Hâdiseler ve Aklî Hâdiseler», Hetav-ı Kürd, Aded. 3, 29 Kânûn-ievvel 1329-13 Safer 1332, s. 112. Bu makaleler aşırı derecede etnik protestoların yapıldığı bu gibi dergilerde (Örnek olarak bkz. Hteyzanizâdel KTemall [Feyzi]', «Zavallı Kürdler ve Üfûl», Hetav-ı Kürd, Aded. 3, s. 2-3) hemen göze çarpmaktadır. A b dullah Cevdet'in, Kürtlere yabancı klasikleri çevirmelerini önermesi için ise bkz. Abdullah Cevdet, «İttihad Yolu», Roj-u Kürd, s. 9. (11) Abdullah Cevdet, «Hetav-ı Kürd..», Hetav-ı Kürd, Aded. 1, s. 2. (12) Abdullah Cevdet, «Kürdistan mı? Ermenistan mı?», Terciiman-ı Hakikat, 21 Kânûn-isânî 1328. Meşrutiyet sonrasındaki Kürt tezleriyle de uyum gösteren (Bkz. Hüseyin Paşazâde Süleyman, «Kürdler ve Ermeniler, «Kürd Taav~ vün ve Terakki Gazetesi, No. 9, 17 Kânûn-isânî 1324-8 Muharrem 1327, s. 75-6) bu tezlerin daha sonra Kürt milliyetçiliği konusunda kullanılması için bkz. Kâmran Ali Bedirhaıı, «Kürdistan-3», Serbesti, No. 2327, 2 Kânûn-isânî 1919, s. 1. Talep düzeyinde krş. Şerif, «Kürd Heyet-i Murahhasası Reisi Şerif Paşa Hazretlerinin Sulh Konferansına Takdim Etdiği Muhtıranın Suret-i Tercümesidir», Kürdistan, No. 9, 11 Haziran 1335, s. 109-12. (13) Bkz. Kâmran Ali Bedirhaıı, «En Müdhiş Felâket gimdiye Kadar ve Bilhassa Şimdi Uğradığımız Felâketlerden Mütenassıh Olmamakdır», îçtihad, No. 51,

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

319

Jön Türklerin Osmanlı birliği konusundaki düşüncelerini ince lerken bunlar içerisinde etnik grup temsilcilerinin Türk unsuru etrafında -birleşme düşüncesine karşı Osmanlı birliğinin savunucusu olduklarını, buna karşılık uygun ortam bulduklarında ise süratle birer etnik milliyetçi haline dönüştüklerini görmüştük. Meşrutiyet sonrası bir Ermenistan tasavvuruna karşı sert bir şekilde Osmanlı birliğini savunduğunu gördüğümüz Abdullah Cevdet de Kürt bağımsızlığı düşüncesinin yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandığı mütareke döneminde bu düşüncenin başlıca savunucularından biri haline gelmişti. Abdullah Cevdet'in yakın ilişkilerde.bulunduğunu gördüğümüz. İngiliz temsilcilerinden de yardım gören (14) 'Kürt Teali Cemiyeti' niri etnik ayrılık düşüncesini yayan yayın organlarındaki bu türlü is» teklere Abdullah Cevdet'in de * faal bir biçimde katıldığı görülmektedir: . «... Kürdler, böyle bir asrın böyle bir kıyametinde uyumak mümkün müdür? Ey Kürd uyan! diye bağırmaya lüzum görmem. Zira Kürdler uykuda hâlâ, uykuda iseler çokdan ölmüşler demekdir. Kürd uyanıkdır ve kendisini asırlardan beri uykuya davet etmiş ve uykuya dalmış hüdavendleri [Türkleri] de uyandıracakdır. O' kendisine su-i kasd etmiş olanlara hüsn-i .kasd ile muamele edecekdir. Biz bir asırda yaşıyoruz ki bir saat uyumuş olmak bir millet için ölmüş olmak demekdir...» (15). Ayrı dönemde 'İçtihad' da da Kürtler hakkında bilgi veren ve etnik milliyetçilik izleri taşıyan pek çok yazıya rastlamak mümkündür (16). Daha önce adem-i merkeziyet konusundaki düşüncelerini 24 Kânûn-isânî 1328, s. 1164-5. Bu makale nedeniyle Kürt ileri gelenlerinin Abdullah Cevdet'e çektikleri telgraf ve kendisinin cevabı için bkz. B. I. (14) Şuabat Tamim ve Anadolu'ya Yazılan Raporların Defteridir, Tü)rk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 39-16228, 5 Eylül 337 tarihli rapor, s. 34. Mart 338 tarihli rapor, s. 61. Kürt ayrılıkçılarının İngilizlere duyduğu hayranlık için ise bkz.. Samih Lütfi, «İngiltere Daima İngiltere», Serbesti, 20 Teşrin-isâni 1920-9 Rebiy'ülevvel 1339, s. 1. «İngiltere Ne Demekdir», Serbesti, 22 Teşrinisânî 1920-11 Rebiy'ülevvel 1339, s. 1. (15) Bir Kürd [Abdullah Cevdet], «Kürdler Uykuda Değil», Jin [Dergi], No. 1 8 Teşrin-isânî 1334, s. 6. (16) Bkz. Kâmraıı Ali Bedirhan, «Kürdler : Tarihî ve İçtimaî Tedkikat», İçtihad, No. 130, 14 Teşrin-isânî 1918, s. 2795, 7, Kâmran Ali Bedirhan, «Kürd Timsâline», İçtihad, No. 137 2 Kânûn-isânî 1919, s. 2912-3, Kâmran Ali Bedir, han, «Kürdistan'm Hazâin-i Tabiîsi», İçtihad, No. .133, 5 Kânûn-ievvel 1918, s. 2845-8.

320

MEŞRUTİYET SONRASI ETNİK AYRILIKÇILIK

incelerken Abdullah Cevdet'in konuya kuramsal açıdan çok etnik nedenlerle ilgi gösterdiğini belirtmiştik. Bu dönemde Kürt milliyetçiliği hakkındaki bu yazılarla adem-i merkeziyet konusundaki makalelerin 'İçtihad' da y any ana yer alması bu gözlemin geçerliliğini bize göstermektedir (17). Abdullah Cevdet'in düşüncelerinde Meşrutiyet sonrasına göre oluşan önemli bir değişiklik de kendisinin Osmanlı İmparatorluğunun etnik gruplar üzerindeki yönetimini bir çeşit emperyalizm olarak görmesidir ki bu da kuşkusuz mütareke koşullarının etnik kökenli aydınlarda oluşturduğu milliyetçilik duygusunun bir sonucu idi. «...Dün akşam görüştüğüm bir muhibbim hariciye nazırımız muhterem Reşid Paşa'nın Meclis-i Meb'usanın feshini gayr-i muvafık bulduğunu ve çünkü yeni intihabatda Irak ve Suriye ilh... dan meb'us alınamayacağından bu kıtaların bizden ayrılmasını tasdik etmiş olacağımız fikrinde bulunduğunu söyledi. Biz hâlâ bu kafada olmalı mıyız?... Biz bu manasız ve pek abes «imperialisme» havası ve hilâfet nevası yüzünden bir avuç kaldık...» (18). Bu konudaki faaliyetleri Anadolu hareketi temsilcileri tarafından endişeyle karşılanan Abdullah Cevdet'in (19) bu dönemdeki Kürt milliyetçileri arasında da Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi ve Wilson ilkelerimi! uygulanması ile Batı desteğinde kurulacak bir «Kürdistan» düşüncesinin önemli savunucularından biri olduğu görülmektedir : (17) [Abdullah Cevdet'i, «Prens Sabahaddin Bey», îçtihad, No. 128, 1 Teşrin-isânî 1918, s. 2765-6. E. Bediî, «Adem-i Merkeziyet», İçtihad, No. 129, 7 Teşrinisânî 1918, s. 2782-4. İçtihad, No. 130; s. 2799-801, Peyami Safa, «Sahife-i Tenkid : Prens Sabahaddin Bey'in Mesleği», İçtihad, No. 133, s. 2842-5, Peyami Safa, «Sahife-i Tenkid; Şekl~i İçtimaî Meselesi», İçtihad, No. 135, 19 Kânûnisânî .1918, s. 2879-81. Abdullah Cevdet de «...değişik unsurların ancak adem-i merkeziyet içinde yaşayabileceklerini...» belirtirken etnik boyutu işaret ediyordu. Bkz. Abdullah Djevdet, «Choses d'Actualite : Le Prince Sabahattin Bey», L'Express, s. 1. (18) Abdullah Cevdet, «Türkiya'nm İdamı Hükmünü Hazırlayan Şeyler : Dünkü Düşünceler, Bugünkü Neticeler», İçtihad, no. 131, 21 Teşrin-isânî 1918. s. 2811.

(19) «... Hıyanet-i vataniyesi subut bulunan dahiliye müsteşarı [ile], fazla müfrit Kürtçülere mezuniyet veren Dr. Abdullah Cevdet Bey'in tebdilleri lüzumu Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yazıldı...» bkz. Bekir Sıtkı Baykal, Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, 1974, s. 58.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

335

«...Wilson prensipleri his ve maksada uygun geldiği vakit ve ancak uygun geldiği vakit temsik olunan bir prensip değildir. Her millet kendi mukadderatını tayin, kendi hükümetini intihab, kendi tarz-ı idaresini tayin etmekde hürdür ve bir millet diğer bir millete hakim olamaz diyen prensib meselâ yalnız İzmir'in Yunan idaresine geçmesini protesto ederken temsik ve isti'mal olunamaz. Ekseriyetini Kürdler teşkil eden vilâyetlerin Kürdistanlığı mevzu'bahs olunca da bu prensib tanınmak ve muta ve mer'i bulunmak icab eder. Binaenaleyh Türkler için Arab'ı, Çerkez'i Kürd'ü, Laz'ı,. Ermeni'yi, Rum'u taht-ı ta'biyetinde tutmak için masruf-u kuvveti tasarruf etmekden âkilâne ve bunun aksini takib etmekden gafilâne bir siyaset olamaz...» (20). Genel olarak bu konuda Abdullah Cevdet'in düşüncelerinin gelişme çizgisi — bazı istisnaları olmakla birlikte — belirttiğimiz gibi etnik unsur üyesi Osmanlı aydınlarının genel çizgisiyle uyum göstermektedir. Mütareke döneminin ortalarında en üst noktaya varan ayrılıkçı etnik milliyetçilik düşünceleri, Anadolu hareketinin gelişimiyle birlikte bu çevrelerde görülen duraklama ve yeniden Osmanlı birliğini savunmaya dönüşünce Abdullah Cevdet ele bu gelişime uydu.(21). Bir süre sonra Anadolu hareketi başarıya ulaşınca doğal olarak Abdullah Cevdet bu tür düşünceler ileri sürmekten tamamıyla vazgeçti.

(20) Abdullah Cevdet, «Milletler ve İnsanlık», JÎN [Gazete], 21 Receb 1338. Krş. Abdullah Cevdet, «Türk'ün Hayatı Kürde İbret Dersi», JİN [Gazete], 18 Cemaziy'ülâhîr 1338. Wilson'un görüşlerine benzer bir şekilde sahip çıkılması için bkz. «Wilson'un Büyük Sözleri», Serbesti, 2 Kânûn-isânî 1919, s. 1. Krş. «İnsaniyet Fikrinin Galebesi», İnkılâb-ı Beşer, No. 19, 18 Teşrin-isânî, 1918, s. 1. Batı desteğini savunan ayrılıkçıların görüşleri için ise bkz. Kâmran Ali Bedirhan, «Bitaraf Avrupa Ûlemasımn Efkârı : Kürdistan ve Kürdler», Jin [Dergi], No. 9, 16 Kânûn-isânî 1335, s. 6-9. (21) Şuabat Tamim ve Anadolu'ya Yazılan Raporların Defteridir, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 39-16228, 2 Kânûn-ievvel [13] 37 tarihli rapor, s. 37 : «... İstanbul'daki Kürd mehafilinde bir ekalliyete hâkim olan «Kürd İstiklâli» cereyan-ı fikrinin de gitdikçe kuvvetini gaib etmekde olduğu ve mehafil-i mezkûr e rieal-i mühimmesinin camia-i Osmaniye ve vahdet-i İslâmiye kanaat-i siy asiy esine taraf dar bulundukları...».

BELGELER - AÇIKLAMALAR B. I. Belirttiğimiz yazısı dolayısıyla Kürt ileri gelenleri Abdullah Cevdet'e Ermeniler'e karşı kendi düşüncelerini savunduğu nedeniyle bir kutlama telgrafı gönderdiler. Telgrafdaki ifadeler ve Abdullah Cevdet'in cevabı —cevabın tamamını bilmememize karşın— etnik milliyetçilik görüşlerini yansıtması bakımından ilgi çekicidir: Diyar-ı Bekir - Cizre. No. 159, 23 Kânûn-isânî 328 Dersaadet Cağaloğlunda Doktor Abdullah Cevdet Bey'e, Kürdistan mı, Ermenistan mı serlevhası altında Tercüman-ı Ha^ kikat'de muallem etdiğiniz makale-i hakgûyânelerine yüz bin nüfûs nâmına teşekkür ederiz. Var ol muhterem vatanperver. Kürdistan'm mukadderat-ı müstakbelesini teemmül etmek içüp. buranın münasib bir mahallinde umumî içtimain vukuu mukarrer ve zât-ı fâzılâneleriııin de hazır bulunması milletin ahass-ı âmâlidir. Teşriflerine umum Pencenân IBohtiyân?] aşairi nâmına intizar eyleriz. Süleyman

Kâmil

Hasan Emir Bedirhanzâde Hüseyin

Cevab : Cizre'de Hüseyin Bedirhan Paşa'ya : Müteşekkirinizin^ milletimizin, devletimizin memlûkuyum. Tafsilât postada. Abdullah Cevdet Telgraf Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır.

MEŞRUTİYET SONRASI «TOPLUMSAL GELİŞME KARSISINDA İSLÂM DİNİ» HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELER Abdullah Cevdet'in, İslâm dininin toplumsal içeriğinden yararlanma konusunda Jön Türk hareketi içerisindeki görüşlerini incelerken kendisinin bu konuda Jön Türkler arasında en ileri gideni olduğunu gördük. Abdullah Cevdet'in, Meşrutiyet sonrası Osmanlı em tellektüel çevrelerine girişi ise Reiııhardt Dozy'nin İslâmiyet ve Peygamberini çok sert bir şekilde eleştiren «Tarih-i İslâmiyet» adlı kitabının çevirisi ile oldu. Abdullah Cevdet'in bu kitabı çevirmesindeki temel etken kendisinin Meşrutiyetin getirdiği özgürlük ortamı içinde, biyolojik materyalizmin dinin toplumda oynadığı rollere geçişi için İslâm dininin aslında biyolojik materyalizm olduğunu isbata çalışmak yerine —böyle görüşleri özellikle eleştirilere karşı yararlanmak endişesiyle tamamen bırakmamaka birlikte— doğrudan dinin gereksiz-ve bilim dışı olduğunu isbata çalışmak ve onun yerine biyolojik materyalizmi önermek düşüncesi olmuştu. Bu "açıdan Abdullah Cevdet'in, Dozy'nin İslâmiyeti Katoliklik derecesinde katı gören düşüncelerine katıldığı görülmektedir (1). Abdülhamid II yönetiminin sona ermesi sonucunda Abdullah Cevdet açısından bir muhalefet aracı olmak niteliğini de yitiren İslâm dininin kendisi tarafından açık eleştirilere uğratıldığını görüyoruz. Nitekim Meşrutiyet sonrasında yeniden yayın faaliyetine başlayan «îçtihad»m dış gözlemciler tarafından eskisi gibi «îslâmcı olmak» eleştirilerine muhatab olmadığı gibi, siyasal ve dinsel konularda açık düşünceleri yayan bir organ olarak tanıtıldığını görüyoruz (2). Aynı şekilde Abdullah Cevdet'in bir tür felsefe ansiklopedisi niteliğindeki kitaplarında da îslâm ulemasının görüşlerine ayrılan bölümlerin azaldığı kolaylıkla görüm ektedir (3). (1) Rteinhardt] Dozy,. Tarih-i İslâmiyet, Cild-i Sânî,( s. 681-2. (2) Wilhelm Feldmann, «Mitteiluiigen», Die Welt des Islams, B. II, 1914, H. 2/4, s. 280-1. (3) Abdullah Cevdet, Fenn-i Ruh: Dimağ ve Ruh-Tefekkür-Vicdan-Dimağ ve Tefekkür, Matbaa-i îçtihad, İstanbul, 1911 Büchner'in «Kraft und Stoff» adlı eserinin üç bölümünün bazı eklerle genişletilmiş şekliydi. Abdullah Cevdot,

326

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

Ancak, Abdullah Cevdet'imi bu faaliyetleri toplumun belli kesimleri tarafından belki de kendisinin beklemediği orandâ bir tepkiyle karşılandı. Özellikle «Tarih-i İslâmiyet» tercümesine karşı gösterilen tepkiler o döneme kadar Osmanlı kamuoyunda herhangi bir esere karşı gösterilen tepkilerle kıy aslan amıyacak ölçülere vardı (4). Bu tepkiler sonucunda ise Abdullah Cevdet belli bir oranda geri çekilmek zorunda kaldı. Önce kendi önsözünü yırtarak bir kısım nüshaları piyasaya sundu ve daha sonra amacının yalnızca ulemaya bu çeşit kitapları göstererek onları harekete geçirmek olduğunu iddia etti (5). Ancak tepkilerin fazlalaşması sonucunda İbrahim Hakkı Paşa kabinesi 15 ilâ 17 Şubat 1910 tarihleri arasında yaptığı özel bir toplantıda İslâm dinine aykırı içeriğinden dolayı kitabı yasakla- Fünûn ve Felsefe ve Felsefe Şânihaları, Matbaa-i İçtihad, İstanbul, 1328 de 1906 baskısına nazaran yeni bölümlerde İslâm ûlemasımn görüşlerine oldukça az yer verilmektedir. (4) Başlıca eleştiriler içiıı bkz. Manastırlı İsmail Hakkı, «Tarih-i İslâmiyet», Sırat-el-Mustakım, Aded. 72, 7 Kânûn-isânî 325-8 Muharrem 328, s. 305-7 ile Sırat-el-Mustakim, Aded. 103, 12 Ağustos 326-19 Şa'ban 328, s. 421-3 arasında 27 bölüm olarak tefrika edilmiştir. «Tarih-i İslâmiyet: Eser-i Ma'huduna Ebüzziya Tevfik Efendinin Yazdıkları • Ta'riz Hakkında Tedkikat», Sırat-el-Mustakim, Aded, 79, 25 Şubat 325-28 Safer 328, s. 10-8, «Ma'hud Tari-i İslâmiyet Hakkında», S irat-el-Mustakim, Aded. 80, 4 Mart 325-5 Rebiy'ül-evvel 327, s. 40, M. Refik, «Ma'hud Tarih-i İslâmiyete Dair Ûlema ve Müverrihin-i İslâmiyeye», Sır at-el-Mustakim, Aded. 73, 14 Kânûn-isânî 325-15 Muharrem 327, s. 328, Ferid, «Tarih-i İslâmiyete Dair», Sırat-el-Mustakim, Aded. 75, 28 Kânûn-isânî 325-30 Muharrem 328, s. 357-61, Darülfünûn Talebesi, «Edebî Cinayetler», Sır at-el-Mustakim, Aded. 89, 6 Mayıs 326, 1 Cemaziy'ülevvel 328, s. 198, Midhat Cemal, «Rezil Bir Eserin Müellif-i Meçhul ve Mel'ununa», Sırat-el-Müstakim, Aded. 89, s. 198-9, Ferid, «Ma'hud Tarih-i İslâmiyetin En Mühim Noktası Hakkında Bir İki Söz, Sir at-el-Mustakim, Aded. 78, 18 Şubat 325-21 Safer 328, s. 411-2. Mekteb-i Aliye Nâmına [Otuz İki İmza], Sırat-el-Mustakim, Aded. 78, s. 416-7, Manastırlı İsmail Hakkı, «Hak ve Hakikat : Tarih-i İslâmiyete Dair Doktor Dozy'nin Eser-i Garazkârma Karşı Reddiye», Sebil-ür-Reşad Aded. 1-183, 24 Şubat 1327-19 Rebiy'ülevvel 1330, s. 10-11, ilâ Aded. 26-208, 16 Ağustos 1328-16 Ramazan 1330, s. 294-5 arasında tefrika edilmiştir. Mehmed Ruşdü, «Sanihât Münasebetiyle Bir Münakaşa-i Felsefiye», Hikmet, no. 33, 20 Eylül 1912, 20 Ramazan .1330, s. 3. [Ertuğrul] İsmail Fennî, Kitab-ı îzale-i Şükûk : Dozy'nin Tarih-i îslâmiyeti Üzerine Reddiyedir, Orhaniye Matbaası, İstanbul, 1928. (5) Abdülaziz Çavuş, «Ûlema-yı İslâma Açık-Bir Mektub», Hilâl-i Osmanî, 27 Kânûn-isânî 1912-18 Safer 1331, s. 2 : «...Biz bir itikad ve kanaat neticesi olarak iddia ediyoruz ki Abdullah Cevdet Bey, Doktor Dozy'nin amaline katiyyen iştirak etmemiş ve etmeyecekdir. 'Tarüı-i İslâmiyet' i tercümeden j maksadı ise âli ve mukaddesdir. Yanlış anlaşılmasın demek istiyoruz ki A b dullah Cevdet Bey fahr-i kâinat efendimize ma'lul dimağların vaki' olan iftiralarını ûlema-yı dinin nazar-ı dikkat ve ıtlama vaz' ederek kendileri-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

327

maya karar verdi (6). Görülen bu tepkiler belki Abdullah Cevdet'in beklemediği boyutlarda olmakla beraber aslında kendisinin istemediği bir durum da değidi. İlk olarak bu olay Abdullah Cevdet'in içinden yetiştiği biyolojik materyalist çevrelerde tekrar popüler hale gel: meşini sağladı. Me_kteb-i Tıbbiye talebesinin, bu öncü biyolojik materyalisti savunmaları bunu bize göstermektedir (7). İkinci olarak, gördüğü bu ilgi sonucunda ve İslâm dininin açıkça eleştirilebildiği tek mecmua sahibi olma durumuyla Abdullah Cevdet önemli biyolojik materyalistleri İstanbul'da yeniden çıkmaya başlayan 'İçtihad' m yazı kadrosuna dahil etti (8). Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının din konusundaki yaklaşımı incelendiğinde ortaya çıkan ilk özellik Abdullah Cevdet'in bilimsel , gelişmelere ayak uyduramadığı gerekçesiye artık İslâmdan bir araç olarak dahi sınırlı bir biçimde yararlanılamıyacağı, buna karşın, gerekli olanın biyolojik materyalizmin dinin toplumdaki yerini almaş] olduğu şeklindeki düşüncesi olmaktadır :

ni din~i mübeyyin-i Ahmediyenin müdafaasına teşvik etmek istemişdir...». Krş. Aksekili Ahmed Hamdi, Bilinmesi Elzem Hakikatler: Hürriyet-i Fikriye ve Serbest Fikir Gazetelerinin Vc^sıta-i İntişarı Ohannes Aznavur Efen* di'ye, Tevsi-i Taba'at Matbaası, [İstanbul], 1332, s. >13-14. (6) KEarl] Süssheim, «Abd Allah Djewdet», El, s. 58, Yasaklanış için bkz. «Âsâr-ı Cedide», Takvim-i Vekayi, Aded. 459, 6 Şubat 1325-9 Safer 1328. Görüldüğü gibi yasaklanışın Süssheim'in belirttiği toplantıdan önce olduğu anlaşılıyor, Ancak bu yasaklanışa karşın, kitabın satılmasına bakılırsa İbrahim Hakkı Paşa kabinesi bu durumu önleme amacıyla karar almıştır. Bu karardan sonra kitabın birçok nüshasının yakılması ve denize atılması bunu gösteriyor. Kabinenin kararı kitabın içeriği kadar Abdullah Cevdet'in önsöz ve notlarının da dine aykırı bulunduğu şeklindeydi. Abdullah Cevdet'in önsözü etrafındaki tartışmalar için bkz. Vasıf, «Mektub», Sırat-el-Mustakim, Aded, 75, s. 361-4, İbrahim Alaeddin, «Evrak-ı Varide», Sırat-el-Mustakim, Aded. 77, 11 Şubat 325-14 Safer 327, Kitabın yasaklanışı hakkındaki gelişmeler için bkz. B. I. (7) Umum Tıhbiy'e-i Askeriye Talebeleri, «Tebyin-i Hakikat», Sırat-el-Mustakim, Aded. 86, 4 Kânûn-isânî 325-7 Safer 328, s. 376. Abdullah Cevdet'i savunan önemli bir makale için bkz. Ebüzziya [Tevfik], «Tarih-i İslâmiyet», Yeni Tasvir-i Efkâr, no. 267, 26 Şubat 1910-15 Safer 1328. Bu görüş için gene bkz. Muallim Doktor Dozy'nin Tarih-i İslâmiyet Ünvanlı Kitabı ve Mütercimi Hakkında Tenvir-i Efkâr, Naşiri: İzmirli Mehmed .Şükrü, Matbaa-i İçtihad, İstanbul, 1328. (8) Abdullah Cevdet'in ilk biyolojik materyalist eserlerinin tekrar önem kazanması için bkz. «Muhterem Simalar : Doktor Abdullah Cevdet, Piyano, no. 7, 20 Eylül 1326, s. 75. Kılıçzâde Hakkı Bey'in bu şekilde 'İçtihad'm yazı kadrosuna katılması için bkz. Server Bedii [İlhami Safa] «Haftanâme : İçtilıad'm Dördüncü Senesi», İçtihad, no. 100. 3 Nisan 1330, s. 2261.

328

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

«...Diıı avamın ilmidir, ilm havasın dinidir. Havasın dini olan ilm lâyenkati' genişliyor, yükseliyor iken avamın ilmi olan dinin genişlememesi, yükselmemesi, ilme muvazi ve muhâzî olarak terakki ve tevsi' etmemesi âlem-i İslâmm ve Türkiya'nm maraz~ı aslîsidir. Bu hastalığın ilâcı bendenizce dine kıymet-i ilmiye, ilme kudret-i diniye if aza etmekdir...» C9). Bu düşünce Abdullah Cevdet ve arkadaşları tarafından doğal bir evrim sonucu dinin yerini biyolojik materyalizmin alacağı şeklinde işleniyordu ki, bu da kendisi ve arkadaşları tarafından dine büyük bir esneklik tanınması gerektiği düşüncesinin gerekliliğini göstermek için kullanılıyordu : «...Rahmet olan ihtilâf; ihtilâf-ı hissiyât, ihtilâf-ı itikadiyat, ihtilâf-ı menafi' elbetde ve elbetde değildir. Rahmet olan ihtilâf, içtihad ihtilâfıdır ve bu içtihad ihtilâfı da bir devr-i zamanda vaki' olmayan içtihad ihtilâfıdır. «İhtüâfu Ümmeti Rahma»dan maksad şimdi İpizim anladığımızın büsbütün gayrıdır... Ümmet-i Muhammed, bu gün bin üç yüz otuz bir yaşındadır. Bu günkü ümmet-i Muhammedin fikren ve içtihaden, bin üç yüz sene evvelki ümmet-i Muhammed'e müsavî olması mı yoksa bu iki asır, yâni birinci ve on dördüncü asır ümmet-i Muhammedleri arasında ilmen, fikren, medeniyeten, içtihaden ihtilâf olması mı rahmetdir? Ben «İhtilâfu Ümmeti Rahma» dan ancak bunu anlarım ve bunu anlayış tarzlarından her halde en ııafîi olarak bu tarzı görürüm... Fakat terakki nedir? Şime-i muhafazakâriye mukavemet, şime-i teceddüd ve terakkiye muavenet, sırr-ı terakki bu mukavemetin ve muavenetin hudud ve derecesini tayin etmekde mekîndir...» (10). veyahud Kılıçzâde Hakkı Bey'in daha açık olarak belirttiği gibi: «...Bu türlü iman sahipleri her şeyi mutlaka bir hurafe neticesi olmak ve tekvinde bir usûl-ü tekâmül kabul etmemek taraftarıdırlar. Erbab-ı fen tekviniyeti milyonlarca senelere varan bir devr-i medîd içindeki bir netice-i tekâmül (9) Abdullah Cevdet, «Şâhzâde Mecid Efendi Hazretleriyle Mülakat», no. 57, 7 Mart 1329, s. 1257. (10) Abdullah. Cevdet, «Kıvam-ı Akvam : Konferans», îştihad, no. 90-1, nûn-isânî 1329, s. 2017-8. İslâmm fen ile uyuşmadığı tezi için krş. lah Cevdet], «Kurun-u Vusta Levhalarından», Mehtab, no. 7, 22 1327-1.1 Ramazan 1329, s. 74-5.

îçtihad, 23 Kâ~ [AbdulAğustoa

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

329

oimak üzere kabul ediyorlar ki, elyevm tekâmülü yâni suret-i vukuunu takib etmek kabil olduğu için bu nazariyeyi kabul etmek bittabi daha doğrudur. Zaten günden güne artan tecrübe, tahlil ve tarassud kuvveti bu serdolunan müddeanm yalnız bir nazariye değil bir hakikat olduğunu isbat etmektedir... Binaenaleyh bütün delâil ve berahin-i tahliliye, tecrübe ve tarassudiye mevcud iken artık şunun veya bunun 'Hazret-i Allah kâinatı bir lâhzada yaratdı' yollu müddeasma inanmak küfr-ü sarihdir ve işte bu küfrün netayicinden korkulmalıdır... Kavanin-i tekâmül kendi cereyanını takib ederek insanların idrakları nisbetindö dinlerinde de bir tekâmül vücuda getirmişdir. Anemizmi, fetişizm ve onu da putperesti takib etmiş ve nihayet —bidayetde pek basit olmak şartıyla— asla görünmeyen bir ilâh-ı vahide imân etmek dini zuhur etmişdir ve bu dini peygamberler mintarafillah ihdas etmişlerdir...» (11). Bu kimselerce İslâm dini gösterdiği katılık nedeniyle artık toplumsal ilerleme önünde önemli bir engel teşkil ediyordu. Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının varlığını savundukları bu engelin önüne geçebilmek için gösterdikleri faaliyetleri ise başlıca üç kısımda toplamak mümkündür. Bunlardan ilki 'Tarih-i İslâmiyet' çevirisiyle yapıldığı gibi eleştirilerin doğrudan ortodoks haliyle İslâm dinine yöneltilmesiydi. Bu konuda gösterilen faaliyetin en önemli bölümünün Abdullah Cevdet tarafından oluşturulduğu belirtilebilir. Oruç tutmayanlara yapılan muameleleri eleştirme (12), tesettü-

(11) Kılıçzâde Hakkı, Akvem-üs-Sîyer Münasebetiyle Son Cevab : Yusuf Suaö Efendiye Tahsisan Softalara Tamimen, Yeni Osmanlı Matbaa ve Kütübhaııesi, İstanbul, 1331, s. 9, 14. (12) [Abdullah Cevdet] «Kahraman Elemler», Mehtab, no. 9, 5 Eylül 1327-25 Ramazan 1329, s. 106-107, [Abdullah Cevdet], «Ramazan ve Dayak», Mehtab. no. 11, 20 Eylül 1327-25 Ramazan 1329, s. 134: «...Bundan bir hafta evvel altmış yaşlarında bir kadın Mahmudpaşa yokuşunda su içdiği için kahraman erkek Müslümanlar tarafından kendisine kötek atılmış! Köprüde cigara içen on - on iki yaşlarında bir çocuk polis tarafından kötek atıla atıla polis merkezine götürülmüş Manastır'da bir cemıiı-i gafır hükümet konağına hücûm ediyor, 1 'Koleradan ölenlerin cenaze namazları kılmamıyor, gasil edilmiyor, şeriat ayaklar altında kalıyor!' diye bar bar bağırıyor...». Krş [Abdullah Cevdet], «Vazife Haricinde Bir Müdahale», Mehtab, no. 8, 29 Ağustos 1327-18 Ramazan 1329, s. 92: «... Bu memleketde yine hürriyet var, hürriyet-i vicdaniye var diyorlar. Bunlar denile dursun, polis de bir taraf* dan oruç tutmayanları habsetsin, zecretsin...».

330

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

rün gereksizliğini savunma (13) gibi. pratik eleştirilerinin yanısıra Abdullah Cevdet, toplumun modernleşebilmesi için Luther, Jan Meslier gibi kimselerin düşüncelerinin benimsenmesi ve toplumda bu tür düşünceleri savunan kimselerin ortaya çıkmalarının zorunlu olduğunu belirtiyor (14) ve d'Holbach'm ağzından dine karşı sert eleştiriler yöneltiyordu: «...Din bir hayâl-ı ham tesmiye olunuyor. Teolociya, ilahiyat' bir zanlar, vehmler, tenakuzlar, tar-u-püdla dokunmuş bir meıısücdur. Yahud esbab-ı tabiîye hakkındaki cehaletdir. Bu cehalet sistem halinde tesis etmişdir. Diğer tarafda bu sistemin kahramanları mevzu'u din olan Allah,... itikadlan muhal sıfatlarla müzeyyen cahillik ve esirlik insaniyetin hakikî düşmanlarıdır. İnsaniyeti bedbaht eden bunlardır. Halbuki insaniyete salâh ve saadet vermeğe yegâne salih olan akıl, ilm ve hürriyetdir. Ancak bâtıl fikirlerden fdinden] tahlis edilmek sayesindedir ki insanlık siyât-ı ahlâkiyelerinden ve derdlerinderi kurtarılabilir...» (15) Bu nokta ise Abdullah Cevdet'in diğer biyolojik materyalist ve dini toplumsal gelişme önünde bir engel olarak' görenlerden ayıran özelliktir. Bu kimselerin yazılarında da dinin toplumsal ilerleme önünde engel olduğu şeklindeki sonuçları müşahade etmek mümkündür (16). Ancak, Abdullah Cevdet'in bu kimselerden ayrıldığı nokta ne bunların bir grubu gibi yalnızca pratik eleştiriler düzeyinde kalması ve ne de diğer bazıları gibi sorunu yalnızca felsefî olarak

(13) [Abdullah Cevdet], «Tesettür Meselesi», Mehtab, no. 4, 1 Ağustos 1327-18 Şa'ban 1329, s. 29-31, [Abdullah Cevdet], «Tesettür Meselesi», îçtihad, no 29, 15 Ağustos 327, s. 809-11. Bu yazmm doğurduğu tepkiler için bkz. «Tesettürdü Nisvan», Sırat-el-Mustakim, Aded. 169, 17 Teşrin-isânî 327-8 Zilhicce 1329, s. 210, «Tesettür Meselesine Cevab», Sır at-el-Müstakim, Aded. 156, 18 Ağustos 1327-7 Ramazan 1329, s. 413-7, İçtihad'm tutumunun doğurduğu tepki için ise bkz. F. Lâtife, «İçtıhaddaki Hezeyanlar», Sebil'ür-Reşad, Aded, 281, 16 Kânûn-isânî 1329-2 Rebiy'ülevvel 1332. (14) Abdullah Cevdet, «Sahife-i Tenkid : Türk Bu Muharebeden Ne Kazanabilir», İçtihad, no. 124, 11 Kânûn-ievvel 330, s. 427-8, Abdullah Cevdet, «Rahib Jan Meslier», İçtihad, no. 127, 30 Kânûn-isânî 330, s. 468. (.15) Abdullah Cevdet, «Rahip Jan Meslier», İçtihdd, s. 471. (16) Özellikle bkz. Küıçzâde [Hakkı], «Yunus Hoca Hikâyeleri : Yunus Hoca Talebe», İçtihad, no. 77, 22,Ağustos 1329, s. 1703-11, Kıîıçzâde Hakkı, «Masal: Yunus Hoca'mn Kargalarından», Hürriyet-i Fikriye, no. 10, 10 Nisan 1330, s. 135, Kıîıçzâde Hakkı, «Tamamen Hallolunmadıkça Bitmeyen Bir Mesele», îştihad, no. 92-3, 6 Şubat 1329, s. 2067-9.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

331

incelemesidir (17). Bu dönemde Abdullah Cevdet'in temel amacı Büchner'in rolünü Osmanlı toplumunda oynamak şeklinde belirmektedir. Ancak Osmanlı toplumunun koşulları ve değer yargıları gözönüne alındığında Abdullah Cevdet'in ne kadar zor bir çabaya girdiği anlaşılabilir. Nitekim Abdullah Cevdet tüm arzusuna karşın böyle bir çabada kendisine en önemli yardımı sağlayacak olan d'Holbach ve benzeri biyolojik materyalistlerin eserlerini yaymlayamadı. Bunların daha sonra Cumhuriyet yönetiminin de desteğiyle Abdullah Cevdet tarafından yayınlandığını göreceğiz. Bu noktada Abdullah Cevdet çabalarını tekrar biyolojik materyalistlerin geniş bölümünü oluşturduğu felsefe ansiklopedileri hazırlamaya, Hayyam gibi düşünürlerin eserlerine ilginç dip notlar koymaya (18) Büchner'in doğrudan dine yönelmeyen bölümlerini çevirmeye yöneltti. Abdullah Cevdet'in derleniş yönteminden dolayı eleştirilere uğrayan felsefe ansiklopedileri (19) hazırlamasının nedenini bu ansiklopediyi oluşturan düşüncelerin sahiplerinin dini tezyif edici nitelikteki eserlerinin tümünün çevrilmesinde görülen zorluk oluşturuyordu. Nitekim, bu zorlukların ortadan kalkmasından sonra Abdullah Cevdet'in bu çeşit ansiklopediler oluşturmak yerine d'Holbach ve benzerlerinin kitaplarını çevirdiğini göreceğiz. Ancak bu konuda gördüğü tüm güçlüklere karşın Abdullah Cevdet, İslâm dininin toplumsal gelişme önünde bir engel olduğunu düşünenler arasında bizzat İslâm dinine eleştiri yöneten tek kişi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum özellikle Abdullah Cevdet'in, Celâl Nuri Bey ile doğan ve ileride inceleyeceğimiz anlaşmazlığından sonra îçtilıad'ı tekrar yalnız başına yürütme çabası sırasında belir-

(17) -Bu kimseler Abdullah Cevdet'in kendilerinin kuramsal olarak inceledikleri görüşlerin uygulamasını yaptığını belirtiyorlardı. Bkz. Baha Tevfik, «İçtihad»,- Felsefe Mecmuası, C. I, [1911], s. 109.: «...Bu hafta gerek ilm-ü-fünûnda, gerekse diniyat ve içtimaiyatda riyasız ve çıplak bir hakikat arayan teşııe-i medeniyet tüm kari'lerime' refikim ve hemmesliğim Doktor Abdullah Cevdet Efendi tarafından neşr olunan İçtihad risale-i cesuresini tavsiye edeceğim... Felsefe mecmuamızla neşr ve izah etdiğimiz esasat-ı ciddiye-i ilmiyenin tatbikat ve ameliyatı İçtihad'dadır...». Bu kimselerin' Abdullah Cevdet'e duydukları saygı için bkz. Baha Tevfik, «Bir Mukaddeme : Bizde Tabiîyat ve Istılahlar», Ernest Haeckel, İnsanın Menşeî Nesil-i Beşer, Teceddüd-ü İlmî ve Felsefî Kütüphanesi, İstanbul, t.y, içinde, s. 14. (18) Bkz. Abdullah Cevdet, Rubaiyat-ı Hayyam ve Türkceye Tercümeleri, İkinci Tab', Kütübhane-i İçtihad, İstanbul, 1926 (İlk baskı: 1914), s. 144/n, s. ,185/n, s. 166-7/n, s. 177/n, s. 289/n, s. 296/n. 1, s. 328 ve 328/n. 2, s. 380l/n. 1, s. 388-9, n / l .

332

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

ginleşmiştir (20). İçtihad'm-ve Abdullah Cevdet'in kapatıldıkça yerine başka adlarla çıkardığı mecmuaların kapatılması için Meşihat kanalıyla yapılan girişimler (21) İçtihad'm yayınlarının çeşitli İslamî kurumlarda uyandırdığı tepkiler (22) hattâ Mekke Emiri Şeril Hüseyin Paşanın, Osmanı devletine karşı giriştiği isyanı Abdullah Cevdet'in İçtîhad'da yaptığı yorumlara dayandırması (23) bize onun bu konudaki faaliyetinin yönünü göstermektedir. Abdullah Cevdet, Meşrutiyet sonrasında İslâm dinine karşı doğrudan eleştiri yönelten tek kişi olma görünümüyle birlikte Jön Türk " ;, hareketi içinde olduğu gibi bir yandan da dinin toplumsal içeriğinden yararlanmaya çalışmaktaydı. Jön Türk hareketindekine nazaran çok az yararlandığı bu araçla Abdullah Cevdet başlıca iki konuda faaliyette bulunuyordu. Bunlardan birincisi bu harekette olduğu gibi Meşrutiyet sonrasında da İslâmm aslında biyolojik materyalizm olduğu yolundaki görüşlerini halka kabul ettirmekten ibaretti «...Tekâmül kanunlarından bahsetmek, Darwin nazariyatını anlatmak, bir yerde ki fezehat-ı lisaniye addolunur. (19) Bkz. Yusuf Akçura, «Füııûn ve Felsefe ve Felsefe Sanihaları», Türk Yurdu, 11-23/13-28-20 Eylül 1912, s. 727-8. (20) Bkz. «İslâm Aleyhinde Neşriyat», Sebil'ür-Reşad, Aded. 386, 9 Kânûn-isânî 1335-6Rebiy'ülâhîr 1337, s. 396: «...Bir müddetden beridir risale-i mevkutanın bazıları ezcümle İslâmiyete karşı büyük bir garaz, müdhiş bir kin besleyen ma'hud İçtihad mecmuası yüzündeki . maskeyi büsbütün atarak din-i mübeyyin-i İslâma uluorta tecâvüzât-ı şehîaya başladı...» Krş. Faik Şemseddin, «On Beş Günün Hayat-ı Fikriyesi», Müşahede, no. 3, 16 Kânûnisânî 335, s. 132: «...İçtihad bu hafta tatil edildi. Hükümet ve sansür sontutduğu hatalı yolu takibde ısrar etmekle ne kazanıyor bilmem? îçtihad çok sözlerinde haklıdır, eğer sözlerini halkın tabiatına biraz tatbik etse...». (21) Bu konuda bkz. B. ıı. (22) Dâr-ül-Hikmet-il İslâmiye'nin, Meşihat'a yaptığı şikâyetler için bkz. Sadık Albayrak, Son Devrin İslâm Akademisi: Dâr-ül Hikmet~il İslâmiye, İstanbul, 1973, s. 123, 128. (23) Emirin yayınladığı beyannâmede İçtihad'a yönelik suçlamalar için bkz. Mehmed Selâhaddin, Mağdur ve Mazlum Osmanlı Milletinin Nazar-ı Mütalâa ve İntibahına : Bildiklerim-İttihad ve Terakki Cemiyetinin Maksad-ı Te'sis ve Suret-i Teşkili ve Devlet-i Aliyye-i Osmaniyenin Sebeb~i Felâket ve înkisâmı, Emin Hindiye Matbaası, Mısır-el-Kahire, 1918, R. 1334, s. 106: «... İttihadeılar bu kadarını da kâfi görmeyerek Saltanat-ı Seniye-i Osmaniye ile umum ehl-i İslâm arasında sebeb-i rabıta-i yegâne olan 'Kitabullah' ve 'Sünnet-i Seniye'yi ihlâle tasaddi edüb Saltanat-ı Seniye pâyitahtında Sadr-ıâzâm ve Şeyh-ül-îslâm ve umum ûlema ve vüzerâ ve âyânı muvacehelerinde intişar eden 'İçtihad' gazetesi siyer-i nebevıyeyi eşna' tabirlerler tahkirden çekinmediği gibi itiraza uğramadığından cür'et alarak nusus-u kur'aniyeyi ilgadan dahi çekinmemiş liz-zekeri mislü hazzil ünseyeyn' âj^et-i celilesini istihfaf ederek tesavî-i mirası terviç eylemişdir...».

\ 1

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

333

Orası kurun-u vustadan henüz çıkmamışdır. Kurun-u vustarnn ise yirminci asırda hakk-ı mevcudiyeti yokdur. Bunu sarıklı, sarıksız her nev' kafalarımız, ezilmek istemeyen her kafa anlamak lâzımdır... Eğer Gaybenci Hoca'da biraz nur olsaydı tekâmül nazariyelerinin Kur'an-ı âzimüşşanda da icmalen ve remzen pek âlâ mevcud olduğunu görürdü...» (24). Ancak Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının İslâmm modernleşme yolunda kullanılabileceği (25) şeklinde ileri sürdükleri görüşler, özellikle Abdullah Cevdet'in çeşitli felsefî görüşleri İslâm diniyle uyuşturmaya çalışmasının büyük tepkiyle karşılanması (26) ve İslâmm ruhanî yönlerini toplumsal içeriğinden ayırmanın güçlüğü neticesinde yararlı bir araç olmaktan çıkmıştı. Bu durumda Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının yeni çalışmaları kısmen İslâmi kaideleri de kapsayan yeni bir inanç sistemi oluşturmaya yöneldi. Çünkü din kurumunun toplumsal ilerleme önünde en büyük engeli oluşturduğunu düşünmesine rağmen oynadığı rol Abdullah Cevdet tarafından vazgeçilmez olarak kabul ediliyordu: «... Cemiyet-i beşeriye dinsiz yaşayamaz. Din de cemiyet-i beşeriyeye nur ve hararet ifaza etmekden ve insanlar arasında sermaye-i refah ve telif olmakdan kalınca artık muammer olamaz. Bizi anlamadıkları için bizi sevmeyenler ne derlerse desinler, bizim muradımız hayatda din, dinde hayat görmekdir. Bizim hayatdan anladığımız ise muhabbetdir, ahengdir, nurdur, vifakdır ve akl-ı selim ve (24) Abdullah Cevdet, «Kastamoni'de Kurun-u Vusta», İçtihad, no. 58, 14 Mart 1329, s. 1273. (25) Özellikle Abdullah Cevdet, Cihan-ı İslama Dair..., Krş. Celâl Nuri, «Muarızlarıma Cevabım», Hürriyet-i Fikriye, no. 2, 10 Şubat 1329, s. 3 ve Kılıçzâde Hakkı, «Hatem-ül-Enbiya ve Celâl Nuri Bey», Hürriyet-i Fikriye, no. 7, 30 Mart 1330, s. 2-3. (26) Bkz. Abdullah Cevdet, «Hakîmiyat: Mehmed Şükrü [RüşdüJ Bey'e Abdullah Cevdet Bey'in Cevabı», Hikmet, no. 36, 5 Eylül 1912-23 Ramazan 1330, s. 3 ve tepki için bkz. Arusî, «Doktor Abdullah Cevdet Efendi'ye Açık Bir Teklif», Hikmet, no. 36, s. 3. Bu çevrelerin İslâmm toplumsal içeriğinden yararlanan modernleşme yanlılarının kadın hakları ve benzeri konularda vardığı sonuçları eleştirmeleri için bkz. «Sahte Müslümanlar Ayrılmalı Aramızdan Çıkmalıdır», SebiVür-Reşad, Aded. 390, 5 Şubat 1335-4 Cemaziy'ülevvel 1337, s. 454-5. Abdullah Cevdet'in, Tevfik Fikret'e yöneltilen 'dinsizlik' suçlamalarına kendi açısından cevap verişi için bkz. Bir Kürd [Abdullah Cevdet! , «Bırakalım Bu Mülevves Silâhı», Selâmet-i Umumiye, no. 3, 27 Mayıs 1326, s. 2.

334

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

hiss-i selimdir, ruhlarda ve yüreklerde müsta'mer ve feyyaz bir vahdet ve şevk-i tevhiddir...» (27). Bu değişimi sağlamak içiıı ise Abdullah Cevdet dinin yerini biyolojik materyalist görüşlerle desteklenen bir inanç sisteminin almasının ve değişimin tedricen bu sistemin yerini tamamen biyolojik materyalizme bırakmasının sonunda sağlanacağını düşünüyordu : «...îman kelimesinden insanı bir mabudun eşiğine mıhlayan itikad-ı âtıl ve münfaili murad etmiyorum: İman kelimesiyle vicdânın ne dahilinde ne haricinde olmayan, hem haricinde, hem dahilinde hükümrân bulunan bir meş'al-i mefkûrî murad ediyorum ki daima insanı ileri çeker, yukarı kaldırır...» (28). Kılıçzâde Hakkı Bey'in daha açık olarak belirttiği gibi burada söz konusu olan açıkça İslâmm olumlu yanlarından yararlanan yeni bir inanç sistemidir: «...Tesis etmek istediğimiz iman şeriat-ı mutaharramıza mutabık bir iman olmağla beraber her halde bir iman-ı nev' olacakdır. Vukuat, tedkikat, tetebbuat bize irae ve isbat etdi ki, münhasıran maddiyat veya ma'neviyatdan birine inanmak bir netice-i mes'ude vermiyor. Tasavvuf! bir tarzda yalnız din için yaşanıldığı efkârı revâc-yâb olan memleketler sefaletden kurtulamıyor. Bizim gibi! Yalnız maddiyata tapanlar ahlaken pek fena sükût ediyor ve anarşi için de çalkalla)nıyor...» (29). Ancak burada Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının karşılaştıkları başlıca zorluk İslâmm olumlu içeriğini diledikleri biçimde yorumlamakda karşılaştıkları güçlüktür. Bu güçlüğü oluşturan ise bu tür yorumların İslamcı düşüncenin savunucuları tarafından derhal çok . sert eleştirilere uğratılmasıdır (30). Örneğin Celâl Nuri Bey, peygamberi Carlyle'm bir kahramanı gibi incelediğinde ve Abdullah Cevdet'in, Jön Türk hareketi süresince yaptığı gibi toplumsal içeriği ru(27) Abdullah Cevdet, «Tarihdeıı Bir Sahife-i Hûnin : Saint-Barthelemy», İçtihad, no. 147, 15 Nisan 1922, s. 3072. (28) Abdullah Cevdet, «Makale-i Yevmiye : İman, İman!», Hak, no. 38, 30 Nisan 1912-3 Cemaziy'ülevvel 1330, s. 1, Krş. Abdullah Cevdet, «Seciye ve îman Kuvvetine Muhtacız», İştihad no. 129, 7 Teşrin-isânî 1918, s. 2778. (29) Kılıçzâde Hakkı. «İman», Hürriyet-i Fikriye, no. 1, 3 Şubat 1329, s. 2. (30) Örneğin Osman Şefik'in Abdullah Cevdet ve Celâl Nuri'ye ithaf ettiği kitabındaki bu tür yorumların (bkz. Osman Şefik, İçtihad-ı Medenî, Dersaadet,

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

335

hevî yönlerden ayırmaya çalıştığında (31) düşünceleri daha okuyucularına sunulmadan bu kimseler tarafından dinin dışına çıkmak ve dini tahribe çalışmak iddiasıyla mahkûm ediliyordu : «...Bir takım içtihadât-ı sakime ve sahife ile İslâmiyet! başka bir şekle ifrağ ederek İslâmiyet nâmıyla kendi tarafından vaz' edilen din-i cedidi halka kabul etdirmek istiyor...» (32). Fakat karşılaştıkları tüm güçlüklere karşılık Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının Meşrutiyet sonrasında gösterdikleri en büyük çaba biyolojik materyalist görüşlerle îslâmm olumlu toplumsal içeriğini bağdaştırmaya yöneldi. Bu bağdaştırmada Abdulah Cevdet'in izlediği örnek ise Protestan düşüncesinin gelişimi ve Protestan «ethic» inin Batı toplumsal gelişmesinde oynadığı olumlu rol idi. Evvelce de gördüğümüz gibi Abdullah Cevdet, İslâm dünyasının modernleşebilmesini Luther'inkine benzer reformların bu çevrede gerçekleştirilmesine bağlı görüyordu (33). Ancak, Abdullah Cevdet'e göre evvelce belirttiğimiz nedenlerle bu işin ilk öncüleri Efganı ve Abduh sınırlı başarılardan öteye gidememişlerdi. Abdullah Cevdet bu başarısızığm nedenini bu kimselerin İslâm dinine toplumsal ilerleme yolunda bir araç olmaktan öte bağlanmalarında bulmaktaydı. Bu konuda başarı sağlayabilmenin çaresinin ise Abdullah Cevdet'in düşüncelerinde özellikle iktisadî ve ahlâkî açıdan Protestan «ethic»i ile benzerlik gösteren yeni bir inanç sisteminin îslâmm belirleyici bir rol oynadığı Osmanlı toplumuna kabul ettirilmesi şeklinde belirginleştiğini görüyoruz: «... îslâmm şartı kaç olduğunu biliriz ve İslâm kelimesinin selâmet kelimesinden başka bir şey olmadığını da bilme1329, s. 13 v.d.) gördüğü tepki için bkz. «Şuûn : Medenî İçtihadcıların Mahiyetleri», Sebil'ür-Reşad, Aded. 282, 23 Kânûn-isânî 1329-9 Rebiy'ülevvel 1332, s. 350. Meşihat'm endişeleri ve tepkileri için ise bkz. BBA-BEO/Meşihat Giden, 536-13/3-222/319081. (31) Bkz. Celâl Nuri, «Zât-ı Hazret-i Muhammed : Hazret-i Peygamberin Dehası», İçtihad, no. 82, 28 Teşrin-isânî 1329, s. 1803: «... Bu iddiamız garkın da, garbın da hoşuna gitmeyecekdir. Şark sıfat-ı beşeriyesi üzerinde bu kadar ısrar' eden 'seyyid-ül-beşer'i her nasılsa fevk-el-beşer görmek istiyor...». Eleştiriler için bkz. Ali Suad, «Viedan-ı İslâm : Zât-ı Hazret-i Muhammed Makalesi Münasebetiyle Celâl Nuri Bey'e İkinci Hitab», Sebil'ür-Reşad, Aded. 283, 30 Kânûn-isânî 1329-16 Rebiy'ülevvel 1332, s. 361-3. (32) Ferid «İntikadât: Tarih-i İstikbâl - Celâl Nuri. Bey», Sebil'ür-Reşad, Aded. 283, s. 358. (33) [Abdullah Cevdet], «Tekmile», Tarih-i İslâmiyet, Cild-i Sam, 720-1.

336

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

liyiz. Bu asırda selâmetin şartı daima üçdür ve üç kalacakdır : Birinci şart : Zengin olmak İkinci şart : Kuvvetli olmak Üçüncü şart : Âlim ve fâzıl olmak» (34). «... Ahlâkın en sağlamı odur ki cenneti ve cehennemi hep insanın vicdanına koyar. İşlenilen günahı afv etmek hakkım hiç bir kimseye vermez. Her dürlü haydudluğu yapdıkdan; canlar, vicdanlar yakdıkdan sonra kâbeye gitmekle yahud bir çok namaz kılmakla bütün habasetlerin, bütün cinayetlerin afv edileceğine kail olan ahlâk ne yüksekdir, ne metindir...» (35). «...Biz ataletimizin, cehaletimizin, meskenetimizin ceza-yı sezası olarak uğradığımız tahkirlerin, hüsranların mesuliyetini, namaz kılmamakdaki, oruç tutmamakdaki itinasızlığa yükleterek yahud alın yazısına devr ederek işin içinden çıkıyoruz. Bu suretle felâketlerden ders-i ibret almak hasletini de nez' ediyoruz. Bizim şecer-i itikadımız ahrete ve insanın mukadderat karşısında iktidarsızlığına rabt-ı kalb etdirmek hanzalinden başka bir meyve vermiyor. Bu Ebu Cehil karpuzunu asırlardan beri yedik ve zehirlendik. Bu asa foetida kanlarımızı bozdu...» (36). Abdullah Cevdet, Hayyam tercümesine de bu nedenle girişmişti ki (37) kendisinin başını çektiği bu yeni «ethic» oluşturma faaliyetinde bir çok Meşrutiyet sonrası aydını benzer temaları işleyerek katılmıştı : «...rekabet edemeyen unsurların bu asırda hakk-ı hayatı yokdur. Hakikat iman ise yalnız ahrete inanmakdan ibaret değildir. Softalar için gâye dindir ve onun zımnında da cennetin köşkleri, taamlar, hurileri, gılmanları vardır. Bizim için asl-ı evvelâ kemâl ve refah-ı umumî-i beşerdir Din bunun için bir gâye değil, bir vasıtadır. Softalar yal(34) Abdullah Cevdet, «Softalığa Dair», îçtihad, no. 60, 4 Nisan 1329, s. 1304. (35) Abdullah Cevdet, «Rubaiyat-ı Hayyam», İçtihad, no. 109, 15 Haziran 1330, s. 176/n. 1. (36) Abdullah Cevdet, «Meşhur Hakim Gustave Le Bon'un Son Eseri», İçtihad, no. 81, 21 Teşrin-isânî 1329, s. 1786. (37) Abdullah Cevdet, Rubaiyat-ı Hayyams. 78. Krş. «Bibliyografya: Rubaiyat-ı Ömer Hayyam ve Türkceye Tercümeleri», Harb Ma'lûlleri Mecmuası, no. 7, 15 Haziran 1926, s. 105-7. Buradaki bilgiler Abdullah Cevdet tarafından verilmektedir.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VEDÖNEMİ351

nız dindar olmak veyahud öyle görünmek isterler. Biz ise dinin bahşetdiği maddî ve ma'nevî füyûz-u bînihâyeden istifade etmek isteriz ve ahret kadar dünyaya da ehemmiyet veririz...» (38). Bu dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının üzerinde devamlı olarak durdukları diğer bir tema da Osmanlı toplumunda eksikliği duyulan özel girişim faaliyetine halkı teşvik etmek ve bu çeşit faaliyetlerin aslında din açısından hiçbir sakıncası omadığmı belirtmek şeklinde ortaya çıkıyordu (39). Bu da oluşturulmaya çalışılan «ethic»in önemli bir boyutunu teşkil etmektedir. Kuşkusuz İslâm dinine ve kurumlarına yapılan en sert hücumlarla Samuel Smiles'm 'Self-Help' tezlerinin birlikte sunulması (40) bir rastlantı eseri değildi. Gerçi bu yazıların bir bölümünü Abdullah Cevdet'in «Teşebbüs-ü Şahsî» hakkında evvelce de gördüğümüz düşüncelerine bağlama imkânı vardır ama kendisiyle bu ko~ (38) Kılıçzâde Hakkı, Son Cevab, s. 16-7, Krş. Abdullah Cevdet, «Büyük Hastalık», İçtihad no. 117, 21 Ağustos 1330, s. 317 : «... Bu dünya kâfire cennet olub..., mü'mine zindan diyorlar, dünyanın hükmü yokdur diyorlar. Şimdiki'Türkiya'yı değil, yirmi beş sene sonraki Türkiya'yı bu hal devam etdiği takdirde düşünmeye kendimde cesaret göremem...». (39) Abdullah Cevdet, «Fatih Sultan Mehmed», İçtihad, no. 108, 29 Mayıs 1330, s. 141 : «Allah dünya Muhammedîlerindir, yahud İsevîlerindir dememişdir, Allah at binenin, kılıç kuşananın darb-ı meselinin hikmetini Kur'amnda nass halinde tekrar etmişdir...». Krş. Abdullah Cevdet, «Rum Ticaret Mektebinde», İçtihad, no. 109, -5 Haziran 1330, s. 166 : «... Bu adamlar seksen beş sene evvel tekyelerini ticaret mekteblerine kalbediyorlar miskin, âtıl rahiblerine yol veriyorlardı...», Abdullah Cevdet, «Bezmi Nusret Bey'e», Tenkid, no. 2, 15 Nisan 326, s. 2-3, Abdullah Cevdet, «Nur ve Kuvvet Menba'ı», İştihad, no. 92-3, 6 Şubat 1329, s. 2070-1. Gene Krş. Kılıçzâde Hakkı, «Mesail-i Maliye ve İktisadiye: Darbe-i Necat», Serbest Fikir, no. 16-4, 22 Mayıs 1330, s. 3 - 4 : «... yaşamak için herşeyden evvel paraya ihtiyaç olduğunu takdir etmeyecek kimse yokdur. Para ise bahusus ticaretle kazanılır... Ticaretin ayıb olan hiçbir şu'besi yokdur. Elverirki namuskârâne olsun...», Celâl Nuri, «Sttrluggle For Life : Mübareze-i Hayat ve Bunun İçin İstihzârat~ı Terbiye Meselesi», Uhuvvet-i Fikriye, no. 21-5, 10 Temmuz 1330, s. 1-5, Celâl Nuri, «Türklerin Sây-ü-Ameldeki Kıymetleri», Serbest Fikir, no. 15-3, 15 Mayıs 1330, s. 5-6, Celâl Nuri, «Mübareze-i Hayat ve Bunun İçün îstihzârât», Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, no. 15, 28 Kânûn-isânî 1332-18 Rebiy'ülevvel 1335, s. 261-5, Doktor Cemil, Evlâda ve Ahfada Yâdigâr : Mahşerde Bir Hutbe, İkinci Tab', Matbaa-i İçtihad, İstanbul 1331, s. 68 v.d. İslâmda restorasyon düşüncesi için ise bkz. Celâl Nuri, «İslâmda Vücûb-u Teceddüd, I», İçtihad, no. 39, 15. Kânûn-isânî 327, s. 970-3. (40) Bkz. Samuel Smiles, «Sebat ve Mahâsin-i Ef'al Tasvirleri ile Avn-ı NefsSelf-Help», Tercüme Eden: Orhan Rıza, İştihad, 90-1, 23 Kânûn-isânî 1329, s. 2010 dan itibaren tefrika edilmiştir. Bu düşüncelerin «İçtihad» yazarları

338

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

nuda aynı düşünceleri taşımayan Celâl Nuri Bey (41) ve diğer arkadaşlarının benzer fikirleri ileri sürmeleri asıl amacın yeni «ethic» oluşturma çabası olduğunu göstermektedir. Bu çaba sonucunda Abdullah Cevdet ve arkadaşları bir yandah ortodoks İslâm temsilcilerinin sert eleştirilerine uğrarken, diğer yan: dan amaçları önünde önemli bir engel olarak gördükleri İslâmiyetin çeşitli yan kurumlarına ve 'halkislâmı' na karşı sert hücumlarda bu tünüyorlardı (42). Toplum için yeni bir «ethic» yaratma çabaları Abdullah Cevdet'i, Bahailiği bu görevi ifa etmek için topluma sunmaya kadar götürmüştü. Kuşkusuz Bahailiğin pasifizme benzeyen içeriği Abdullah Cevdet'in bu mezhebe ilgi duymasında etkili olmuştu. Ancak, ruhban sınıfı ve ayinleri olmayan, nihaî amaç olarak dünya çapında sulhu benimseyen bu mezhep (43) Abdullah Cevdet açısından toplutarafından savunulması için bkz. Ali Kami, «İçtimaî ve İktisadî: Hükümetden mi Bekleyeceğiz, Biz mi Çalışacağız», İçtihad, no. 62, 18 Nisan 1329, s. 1346-8. _ ' (41) Celâl Nuri, «Hayat-ı İçtimaiye : Memuriyet ve Hayat», Âti, 19 Kânûn-isânî 1334-6 Rebiy'ülevvel 1336, s. 1 : «... Memleketimizde memurin diğer yerlerdekinden farklı bir tabakadır. En mümtaz zevatımızın hayat-ı memuriyetle âlâkaları vardır. Âzamimiz hep memuriyetden yetişmişlerdir. Geçen senelere kadar memuriyetden yetişmemiş bir müttehiz adamımız var mıydı?...». (42) Özellikle softalığa yapılan hücûmlar için bkz. Kılıçzâde Hakkı, «Sahte S o f talığa ve Dervişliğe İlân-ı Harb», İçtihad, no. 58, 14 Mart 1329, s. 1077-81, Kılıçzâde Hakkı, «Dervişlik, Softalık Meselesi», İçtihad, no. 62, 18 Nisan 1329, s. 1349-50. Bu konudaki tartışmalar için bkz. Albdullah'J CCevdet], «Softaperverlik mi, Softagirizlik mi?», İçtihad, no. 99, 27 Mart 1330, s. 2231-2, Nüzhet Sabit «Yeni Bir Âlâmet-i S u k u t : Softalara Hücûm», Takib ve Tenkid, no. 1, 6 Mart 1330, s. 8-10, Nüzhet Sabit, «Medrese ve Mekteb El Ele», Takib ve Tenkid, no. 3, 3 Nisan 1330, s. 53-5, Şeyhülislâma varıncaya kadar tüm ilmiyi sınıfının eleştirilmesi için bkz. [Kılıçzâde Hakkı], «Yunus H o ca Kendisi», İçtihad, no. 73, 25 Temmuz 1329, s. 1601-4, Abdullah Cevdet, «Tarihi Simalar Hakkında», İçtihad, no. 74, 1 Ağustos 1329, s. 1629^ Kılıçzâde Hakkı, «Tenkid-i Âsar : Akvem-üs-Siyer», İçtihad, no. 66, 16 Mayıs 1329, s. 1434-9, [Abdullah Cevdet], «İstanbul Muhafızlığı Ta'mim Ediyor», İçtihad, no. 72, 18 Temmuz 1329, s. 1594, [Abdullah Cevdet], «Meşihad-ı Celilenin Ta'mim Etdiği Dua-İçtihad», İçtihad, no. 54, 14 Şubat 1328, s. 1221. [Abdullah Cevdet], «Anadolu'da Bir Türk'ün Şeyh-ül-İslâm Efendi Hazretlerine Son Sözü», İçtihad, no. 95, 27 Şubat 1329, s. 2134, Kılıçzâde Hakkı, «Zenbilli Ali Efendi Meselesi: Doktor Abdullah Cevdet B.ey'e», İçtihad, no. 75, 8 Ağustos 1329, s. 1648-51, Halkislâmma yapılan eleştiriler için bkz. ACbdulîah] C[evdet], «Mahkeme-i Enâm», İçtihad, no. 75, s. 1666. (43) Bahailik hakkında verdiğim bilgiler, Abdu'l Baha, Some Answered Questions, Farscadan çeviren : Laura Clifford Barney, London, 1908 dan derlenmiştir.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMÎ

339

mun dinin yerine biyolojik materyalizmi kabul etmesi sürecinde olumlu gelişme sağlayacak bir basamak olarak kabul ediliyordu. Bu* rada, Bahailiğin Abdullah Cevdet açısından daha evvel İslâmm saf hali düşüncesinde olduğu gibi bir aşama olarak benimsendiğini görüyoruz. «... Her din merhamet ve uhuvvet tesisi için gelmişdir. Fakat, bir insan hangi dinde olarak doğdu ise o dinde kalmasına hiç mani olmaksızın o insana kendisini din olarak kabul etdirebilecek bir mahiyetde bir din kabul edilmemişdir. Bu din ancak Bahaullah'm ve oğlu Abdülbaha'nm vaz' ve tesis etdiği din-i merhamet ve muhabbetdir... Fehm-i dinî ile fehm-i ilmî arasındaki fark, daha sade söyleyelim ilm ile din arasındaki fark şudur ki ilm hararetsiz bir nûr/ dur, din nûrsuz bir hararetdir... Bununla beraber din, ilm-i mahz olmasa da daima muvafık-ı akıldır. Ve böyle olmak dinin şart-ı vücûdu ve şart-ı bekasıdır... Bahaullah'm tesis, Abdülbaha'nm tanzim ve neşretdiği bahailik akıl ile mü j teârız hiçbir fikri, hiçbir hükmü ihtiva etmemektedir...» (44) Abdullah Cevdet'in bu düşüncesi nedeniyle karşılaştığı tepkileri görmüştük. Hukukî uygulamaların dışında Abdullah Cevdet'in gördüğü en sert eleştiriler ise gene İslâm ûleması tarafından kendisine yöneltilmişti. Bahailiğin, İslâmiyetle hiçbir ilgisi bulunmadığını belirten bu eleştirilere karşılık (45) Abdullah Cevdet, bir «ethic» olarak düşündüğü bu mezhebi İslâmm olumlu içeriğiyle destekleyeceğini ve bunun için Abduh benzeri yöntemler kullanacağını açıklaması*

(4) Abdullah Cevdet, «Mezheb-i Bahaullah-Din-i Ümem», İçtihad, no. 144, 1 Mart 1922, s. 3015-6, Bahailiğin «İçtihad» da övücü bir şekilde tanıtılması için bkz. E[min] Ali, «Bahai Hareketi Hakkında İlmî Bir Tetebbu», İçtihad, no. 140, 31 Kânûn-ievvel 1921, s. 2952-55, İçtihad, no. 142, 31 Kânûn-isânî 1922, s.' 2983-5, İçtihad, no. 143, 15 Şubat 1922, s. 2999-3003. Avrupa'da ilk Bahaî grubunun kuruluş yılının .1902 olduğu gözönüne alınırsa (bkz. H. M. Balyuzi, Abdu'l Bahâ : The Centre of the Covenant of Bahâ'ullaTî, London, 1971, s. 80) Abdullah Cevdet bu mezhebe karşı ilk ilgiyi o dönemde yurt dışında duymuştu. (45) Mustafa Sabri, «Abdullah Cevdet Bey Efendiye», Peyam-ı Sabah, 7 Mart 1922-8 Receb 1340, s. 2, Mustafa Sabri, «Müslümanlık ve Bahaîlik : Doktor Abdullah Cevdet Bey Efendiye», Peyam-ı Sabah, 18 Mart 1922-19 Receb 1340, s. 3, Ahmed Şirânî, «Mebahis-i Diniye : Abdullah Cevdet Bey'in Le~ vâhik Neşriyatı», Tevhid-iefkâr, 19 Haziran 1922-22 Şevval 1340, s. 2. Tahirül-Mevlâ, «Beni Fariza Meselesi», Peyam-ı Sabah, 19 Mart 1922-20 Receb 1340, s. 3.

340

TOPLUMSAL GELİŞME KARŞISINDA İSLÂM DİNİ,

ııa karşın (46) bu çabasında başarı sağlayamadı. Zaten çok kısa bir süre sonraki rejim değişikliği Abdullah Cevdet'e bu çeşit aşamalar yerine topluma biyolojik materyalizmi dini ikame edecek bir kurum olarak sunma imkânı verdiğinden kendisi tekrar bu konudaki tar tışmalara dönmedi. Jön Türk hareketi içerisindeki görüşlerini incelerken Abdullah Cevdet'in İslâm dinine yönelttiği eleştirilerden birisinin de İslâmiyetin millet fikrinin oluşumunu önlediği şeklindekiv iddiası olduğunu belirtmiştik. Meşrutiyet sonrasında İslâmiyeti toplumsal ilerleme önünde bir engel olarak gören kimselerin bu görüş üzerinde de ge* niş olarak durduklarını görüyoruz. Özellikle Abdullah Cevdet toplumda millî bir vicdanın uyanmasını toplumun gelişmesi açısından gerekli bir olgu olarak kabul ediyordu. Bunun gerçekleşememesinin — Osmanlı toplumu açısından— temel nedeni ise Abdullah Cevdet ve arkadaşları tarafından din olarak kabul ediliyordu : «...Bugün Türk neferi milliyetden birşey anlamaz. Zira bunu anlamak yakın zamanlara kadar kendisi için mem~ nu' idi. Hattâ bu memnuiyet o neferin pâdişâhı tarafından kendi nefsine bile teşmil olunmuş idi. Musikilerden Türklüğü, milliyeti, heyecana getirecek parçalar bile men edilmişdi. İnşallah ba'dema öğrenecek ve anlayacakdır. Fakat bu gün milliyetden bir şey anlamayan Türk neferi mahiyeten ne olduğunu bilmediği halde yine dinine oldukça merbutdur...» (47). Toplumdaki bu eksikliğin önüne geçebilmek için Abdullah Cevdet bir yandan millî bir şuur yaratılmasını savunurken diğer yandan İslâm dininin bu konudaki toplumsal içeriğinden yararlanmak istiyordu. Toplumda millî şuurun yaratılmasını bu içerikten yararlanarak oluşturmaya çalışan «Kavm-i Cedid»ci Ubeydullah Efendi'nin İslâmcılar tarafından çok sert şekilde eleştirilen (48) düşüncelerinin

(46) Abdullah Cevdet, «Fâzıl-ı Muhterem Mustafa Sabri Efendi Hazretlerine», Peyam-ı Sabah, 13 Mart 1922-14 Receb 1340, s. 3. (47) Kılıçzâde Hakkı, «Neden Mağlub Olduk», îçtihad, no. 56, 28 gubat 1328, s. 1244, Krş. A. H[Kılıçzâde Hakkı], «Neden Mağlub Olduk», Cehd, no. 59-1, 21 Mart 1329, s. 1290-3. İslâm ûlemasmm bu konudaki aksi görüşleri için ise bkz. «Esbab-ı Hezimet Hakkında Ûlema-yı Dinin Mütalâası», İkdam, 17 Teşrin-isânî 1912-7 Zilhicce 1330, s. 1. (48) «Kavm-i Cedidci Ubeydullah Efganı ile Sebil'ür-Reşad İdarehânesiııde Bir Muhavere», Sebil'ür-Reşad, Aded. 277, 19 Kânûn-ievvel 1329-4 Safer 1332, s. 257-8.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

341

'Abdullah Cevdet tarafından desteklenmesinin nedeni de budur (49). Sonuç olarak Abdullah Cevdet, Meşrutiyet sonrasında İslâm dinine başta toplumsal ilerleme açısından olmak üzere çeşitli yönlerden şiddetli eleştiriler yöneltti. Ancak, dinin Osmanlı toplumunda oynadığı rol herşeye karşın Abdullah Cevdet'i, sınırlı da olsa İslâm dininin olumlu toplumsal içeriğinden yararlanmaya götürüyordu. Bu içerik yardımıyla yaratılmaya çalışılan ise aslında yeni bir «ethic» ten başka bir şey değildir. Bu «ethic» in oluşturulması açısından din kurumunun oynayacağı rollerin, biyolojik materyalizm tarafından ifasını arzulamakla beraber belirttiğimiz neden Abdullah Cevdet'i, İslâmiyet yerine Bahailik gibi aşamalar önermeye zorlamaktaydı. Dinin arka plâna geçtiği bir Türk toplumu düşüncesi Abdullah Cevdet'in «utopia» sının önemli "parçalarından birisidir. Ve göreceğimiz «Batılılaşma» tezleriyle birlikte bu «utopia» 1923 sonrası Türkiye Cumhuriyetinin resmi ideolojisi ile büyük bir benzerlik göstermektedir.

(49) Bu kişinin desteklenmesi için bkz. M.C., «Haftanâme», îçtihad, no. 37, 3 Kânûn-isânî 1329, s. 1938-9. Görüşlerinin yayınlanması için ise bkz. Afganlı Ubeydullah, «Kavm-i Cedid», îçtihad, no. 81, 21 Teşrin-isânî 1329, s. 1796-7. Bu durumun doğurduğu tepki için ise bkz. İzmirli İsmail Hakkı, «Müdafaat-ı Diniye : Ubeydullah Efganî'nin Müdafii M. C. Efendiye», Sebü'ür-Reşad, Aded. 280, 9 Kânûn-isânî 1329-25 Safer 1332, s. 306-8. Ubeydullah'm görüşleri için bkz. Ubeydullah Efganî, Kavm-i Cedid: Kitab-ül-Mevaiz, Şems Matbaası, Dersaadet, 1332.

BELGELER - AÇIKLAMALAR B. I. Belirttiğimiz gibi 'Tarih-i İslâmiyet' tercümesi o döneme kadar Osmanlı toplumunda görülmemiş ölçüde tepkilere neden oldu. Bunun üzerine Meşihat ve çeşitli nezaretlere kitabın yasaklanması ve mevcut nüshalarının imha edilmesine yönelik bir başvuru kampanyası başladı I. Huzûr-u Samî-i Hazret-i Sadaretpenâhîye Murûz-u Dâî-i Dirineleridir ki, 7 Muharrem. 327 tarihli makam-ı sadaret-i uzma ve meşihat-ı âli-' yeye başka başka nüshatin bundan akdem mütecasir bulunduğum isti'dalarm münderecatları mevad-ı umur-u mühimmeden olmağla ve bilcümle mü'min-i müslimin-i mühiddini dilhün eder ahvâlin men'i- esbabının istikmali ve bermukteza-yı diyanet-i İslâmiye mecbur-ül-ifa bulunan vazife-i mukaddesenin icrası bermukteza-yı hamiyyet ümiddâr bulunduğumuzdan istirham kılınmış idi. Nagâh-3 zuhura gelen tahavvülât ve inkılâbât-ı âhire ve Meşrutiyetin istikrarâtı meşâgil-i mühimme-i kesire ile meşgul bulunduğundan şimdiye kadar da takibat ve icra-yı muamelâtın ne raddede kılındığı henüz malûm olmaması ve 14 Safer 1327 tarih ve yetmiş iki numrolu makam-ı muallâ-yı cenab-ı Meşihatpenâhîden, Dahiliye Nezaret-i Celileşine tezkere-i âliye tastir buyurulmuş, mükerreren ve müekkaden taraf-ı âcizâneminde arz-ı istirham ve isti'dada bulunmuş, Mısır-elKahire'de İçtihad matbaasında Abdullah Cevdet nâm leîmin Türkçe tab' etdirüb neşr eylediği Tarih-i İslâm [iyetl nâm eserin münderecatı cümel-i batılayı muhtevi ve şebâb-ı nevrestegânm, etfâl-i vatanın izhanmı iğva-ü4fsad etmekle şu halin devamı mülk-ü-vatana gayetle muzir görülmekde olmasından selâmet-i vicdana malik olanlar nezdinde ve nezd-i ulü-hel-bâbda dahi gayr-i haiz bulunduğundan mezkûr tarih kitabları, Bâb-ıâli caddesiyle Divanyolu ve Hakkâklar çarşısı, Sahaflarda kitab satılan mahallerin 'ekserisinde ehven fiyatla bey' ve füruht ve Çarşıkapısı karşısında helvacı sırasında Karabet nâm şahsın mütalâahanesinde gene çocukların mütalâa etmek-

344

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

de olduğu meşhudumda olmakdan ahlâkları bozulacağı, intizam ve inzibat-ı muamelâtın şirâzesine de sekte irae edeceği bedihi bulunmağın tekraren varid-ı hâzır-ı âcizânemi arz ve istirhâmat-ı vakıa muhikkamm is'afmı istirham ile mezkûr kitabları bulunduğu ma'hallerden toplatdırılarak imhasıyla Memalik-i Şâhâne ile Dersaadet'e duhulünün men'ini zât-ı sami-i hidiv-i âzâmilerinden diyanet-i İslamiye nâmına arz-ı istirham eylerim. Olbabda emr-ü ferman hazret-i men leh-ül-emründür. 22 Cemaziy'ülâhîr 327-27 Haziran 325 Eddaı İzmir Müftüsüzâde Sudurdan Abdülkadir Beyzade Muhrec Mevalisinden îstanbuli Esseid ismail Fahreddin. Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 108-3/57-215-278257-II II. Huzur-u Maâlinüşûr Hazret-i Meşihatpenâhiye, Maruz-ül-dâî-i Dirineleridir ki, Bu kerre Mısır'da lisan-ı Osmaniye neşr olunan Tarih-i İslâm [iyeti nâm eser burada alenen satılmakda ve bilintizam bazı kıraathânelere tevzi' ile sadedilân gençlerin ahlâk ve adâb-ı diniyelerini if sad maksadıyla mütalâa ve neşri tamim olunmakdadır. Eser-i mezkûrda şân-ı mukaddespenâh-ı hazret-i Muhammed aleyüsselâma nakısa ir'as edecek pek çok cümel-i batılayı havi ve erbab-ı imanı dilhûn edecek mevadi bulunduğundan «Tedkik-i Müellifat-ı Kütüb-üDiniye»ce nazar-ı tedkike alınarak neşrinin cevaz ve adem-i cevazına bir cevab-ı kat'i-i dindarâneye alınması hususunda bir adedini bera-yı tedkik tevdi' eyliyorum. Mukteziyat-ı lâzımanın ifa buyurulmasını diyanet-i İslâmiye ve hamiyyet nâmına istirham eylerim. Ol babda emr-ü Ferman hazret-i men leh-ül-emründür. 8 Muharrem 327 ve 17 Kânûn-isânî 324 Eddaî İzmir Müftüsüzâde Sudurdan Abdülkadir Beyzâde Muallimhâneden Mezun Muhrec Mevâlisinden Esseid İsmail Fahreddin (Mühür) Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 10813/57-264617-1 III.

[Maarif Nâzırmai Elmarûz, İslâmiyet Tarihi nâmında ecnebi lisanıyla Diyanet-i Muhamme-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

345

diyeyi biltezyif, sadedilân efkârını bozmak hülyâ-yı hamına kapılub yazılmış bir kitabın münderecat-ı mesnuasını Ahmed [Abdullah! Cevdet nâmını taşıyan bir şahs-ı denaat-i mütehassısın tercüme ederek meydan-ı intişara vaz'a kadar cesaretlendiğini ve Bâb-ıâli kitabcıları [tarafmdanl bey'e bile arzolunduğunu şimdi hamiyetperver bir meb'us tarafından işitdiğimden bilmütalâa-yı sıhhati takdirinde erbab-ı vukufdan bir cemiyet-i ilmiye teşkil edilüb uslub-u beyânı tedkik edilerek delâil-i makulâ ile reddine müsaraatla nevresdegâmn itikadını takviyeye ve mevcud nüshaları toplatdırılub men'i füruhtu esbabının istikmaline müsaade-i celile-i diyanetp er veriler i sevk~i vicdani ile istirham olundu. Ferman. 27 Kânûn-isânî 325. Elani Hasan Fehimzâde Haydar Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 108-3/57-215-5451/278257-264617. Bu başvurular üzerine kitabın yayınlanmasından fazlasıyla endişeye kapılan Meşihat da kitabın yasaklanması için teşebbüse geçti: IV. Marûz-u Dâî-i Dirineleridir ki, .Danimarkalı Dozy nâmında birinin siret-i mukaddese-i hazret-i peygamberîye dair tahrir etdiği kitab hakk-ı akdes-i cenab-ı risaletpeııâhîde bir takım müfteriyâtı muhtevi olduğu halde Doktor Abdul-* lah Cevdet Bey tarafından Tarih-i İslâmiyet nâmıyla Türkceye tercüme ve Mısır'da tab' etdirilerek Dersaadet'de neşr olunmakta olduğundan bahisle men'ini müsted'i faziletlû İsmail Fahreddin Efendi tarafından verilen arzıhal tercüme-i mezkûre ile tedkikat heyetine led-il-havale dünyanın her noktasında peygamberân-ı üzzâm hazeratınm mevcudiyet-i mukaddeselerini ve tarih-i hayatlarını bir takım müfteriyat ile lekedâr etmeğe kimse teşebbüs etmemiş iken müellif-i merkumun nebi-ül-âhir-ül-zaman hakkında cür'et etdiği ekâzib ve müfteriyâtı mütercim-i mezbûrun Türkceye biltercüme neşre cüreti şâyân-ı teessüf ve tel'in olub tercüme-i mezkûrenin intişarına nazar-ı müsamaha ile bakılması ise diyaneten ve siyaseteıı bervechile caiz olamayacağından seri an men'-i intişarı lüzûmu ifade ve zikrolunan arzıhal ve tercüme leffen savb-ı samî-i dâverilerine firistâde kılmmağla icabı babında emr-ü ferman hazret-i men-leh-ülemr ündür. 14 Safer 1327-22 Şubat 1324 Şeyh-ül-İslâm Mehmed Sadeddin

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

346

Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden; .-108-3/57-264617-11. V.

Benzer başvurular diğer nezâretlerce de tekrarlandı: Nezaret-i Umumiye-i Maarif Mektubi Kalemi Aded Huzur-u Samî-i Cenâb-ı Sadaretpenâhîye, Marûz-u Çâker-i Kemineleridir,

Danimarkalı Dozy nâmında birinin eseri olub Doktor Abdullah Cevdet Bey tarafından Tarih-i İslâmiyet nâmıyla Türkceye tercüme ve Mısır'da tab' edilerek Dersaadet'de neşredilmekde bulunan kitab sallallahü aleyhi vesellem Efendimizin hakk-ı âli-i nübüvvetpenâhiierinde bir takım ekâzib ve müfteriyâtı havi olduğu cihetle men'-i intişarı lüzûmu taraf-ı âli-i Meşihatpenâhîden bildirildiğine ve matbuat ve matbaalar nizâmnâmelerinde bu makule âsâr ile mütercimleri haklarında tatbik olunacak bir madde yok ise de bu tercümenin Memalik-i Osmaniye'de intişarı beyn-ül-îslâm teheyyücât ve âzım su-i tesiratı müeddi olacağına nazaran Dersaadet'de bazı mahallerde satdırılmakda olduğu anlaşılan kitab-ı mezkûrun hemen toplatdırılması ve bunun Memalik-i Osmaııiyenin sair mahallerine idhaline de meydan verilmemesi hakkında Dahiliye Nezaret-i Celilesinden meb'us tezkerenin melfufuyla maan irsâl kılındığı beyân-ı âlisiyle bu misillu kitablar hakkında öteden beri carî bulunan muamelâta dair daire-i Nezaret-i âcizîme olan malûmatın serian inhası ve melfuflarm iadesi reside-i dest-i ta'zîm olan 17 Mart 325 tarih ve otuz dokuz numrolu tezkere-i samiye-i sadaretpenâlıîlerinden emr-ü-izbar buyurulmuşdur. Evvelce bu kabil kitab-ı muzirrenin matbuat-ı dahiliye müfettişleri ve maarif muayene memurları vasıtasıyla toplatdırılmakda olduğu halele sansür ahvalinin lağvına mebni maarif muayene memuriyetleri de ilga olunmuş olduğundan mezkûr kitabın bittabiî matbuat müfettişleri marifetiyle toplatdırılması muktezi bulunmuş ve mezkûr kitabın irsal buyurulan bir nüshasıyla evrak-ı mürsile leffen takdim kılınmış olmağla olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ülemründür. 10 Rebiy'ülevvel 327-19 Mart 325 Maarif-i Umumiye Nâzırı Bkz. BBA-BEO/Maarif Gelen, 22 (Mükerrer)/392-9/3-264307 ve BBA^ BEO//Maarif Giden, 397-9/8-39/264307.

Bunun üzerine kitap Dinî Kitapları İncelemekle görevli bir komisyona gönderildi.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

347

VI. Tedkik-i Müellifat Meclis-i Âîisine-7 Muharrem 327/îsti'da 5053.

Havale Buyurulan İşbu İsti'da ve Melfufu Tarih-i İslâm [iyetl nâm Kitab Mütalâa Olundu. .Dünyanın her noktasında peygamberân-ı üzzam hazeratmm mevcudiyet-i mukaddeselerini, tarih-i hayatlarını bir takım müfterL yât-ı mel'unâne ile lekedâr etmeye kimse teşebbüs etmemişdir ve edemez de. Hakikat-ı madde bu merkezde iken Danimarkalı Dozy nâmında bir şahsın asâb-ı kâfirânesi galeyâna gelerek Peygamberimiz sallalâhu teâlâ aleyhi vesellem Efendimiz. hazretlerinin siret-i mübeccelelerine dair yazmış olduğu kitab-ı mezkûrda büyüklüğü, ulviyet-i ahlâkiyesi, maâli-i icaznümâsı değil Müslümanm, efrad-ı gayr-i müslimeye karşu bile dağlar gibi tecessüm eden Hazret-i Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi vesellemi bir takım ekâzib-i iftiraiye ile güya lekelemeğe kalkışması beşeriyet-i akilenin istigrab-ı tel'inkâranesini ne kadar mucibse anın kat kat fevkinde olarak Müslüman nâmını taşıyan . Abdullah Cevdet'in bu kitabı Türkceye biltercüme neşrine müsamaha ile bakmak, müsaade etmek irtidâd-ı âlenisine sükût etmek demek olduğundan başka hikmet-i İslâmiyemize vakıf olmayan ezhan-ı safiye erbabı, erbab-ı vatanı, ihvan-ı diyaneti itikaden zehirleyeceğinden ve zaten kanun-u esasimiz de ahkâm-ı İslâmiyenin ferd ferd usulen ve füruan muhafazasını tekeffül etdiğinden zât-ı samî-i Meşihatpenâhîleri de şeriat nokta-i nazarından kuvve-i icraiyenin reis ve nâzın bulunduklarından şu kitab ve emsâlinin tab' ve neşrinin men'ine led-il-tezekkür müttefikan karar verildi. Olbabda emr-ü ferman hazret-i men leh-ül-emründür. Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Gelen, 108/3/57-26417/1. Heyet-i Tedkik-i Müellif a t-i Kütüb-ü Diniye (Mühür) Dahiliye Nezaret-i Celilesi Canib-i Âlisine-10 Safer 327, Bu gelişmeler üzerine kitabın yasaklanabilmesi için Dahiliye Nezâreti ve Sadrıâzâmlık önemli gayretler gösterdilerse de Meşrutiyet sonrasında sansür ve görevlilerinin ortadan kalkmaları sonucu durum kesin bir açıklığa kavuşmadı ve Abdullah Cevdet kitabın önemli bir kısmını satmaya diğer bir bölümünü de daha evvelce gördüğümüz gibi Rusya Müslümanlarma göndermeye muvaffak oldu. Ancak daha sonra Meşrutiyetin getirdiği bu geniş özgürlük havasının

348

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

ortadan kalkışı Abdullah Cevdet'in bu kadar geniş etki yaratabilecek olan kitapları çevirmesini önleyecektir: VII.

Sadaret Mektubî Kalemi. 17 Safer 327-15 Şubat 325 Numro. 558

Dahiliye Nezaret-i Celilesine Danimarkalı Dozy nâmında birinin eseri olub Doktor Abdullah Cevdet Efendi tarafından Türkceye biltercüme Mısır'da tab' etdirilerek Dersaadetfde neşr ve füruht olunmağa başlanmış olan Tarih-i İslâmiyet ııâmmdaki kitabın seyyid-ül-enâm aley-üs selât vesselâm Efendimiz haklarında hakk-ı âli-i nübüvvetpenâhîlerinde bir takım ekâzib ve müfteriyâtı havi bulunmasından dolayı kitab-ı mezkûrun men'i lüzûmuna dair makam-ı Nezaret-i Celileierinin 27 Rebiy'ülevvel 327 tarihli ve 339 numrolu tezkere ve varaka-i mütefferia Meclis-i Mahsus-u Vükelâca led-il-mütalâa meallerine nazaran zikrolunan kitab münderecatı ekâzib ve müfteriyâtı havi bulunduğu anlaşılmış ve bunun ııeşr-ü-füruhtu derkâr olan mazarratı cihetiyle kat'iyyen gayr-i caiz bulunmuş olduğuna ve matbuat kanununun otuz beşinci maddesi memalik-i ecnebiyede ve eyâlat-ı mümtazede matbu gazete [velya resail-i mevkutanm meclis-i mezkûr kararıyla Memalik-i Osmaniye'de men'-i neşr olunduğu mücâz olub matbaalar kanununun ceraim-i matbuata müteallik ahkâm-ı cezaiyesinin kütüb-ü resail ile vaki' olan neşriyata dahi şâmil olduğu muharrer bulunduğundan salif-ül-beyân kitabın hükm-ü kanuna tevfikan men'-i neşr-ü-tevziine aid muamelât-ı icabiyenin ifası hususunun Nezâret-i Celilelerine tebliği tezekkür kılmmağla mucibince iktizasının ifasına himmet. Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 108-3/57-215/256617-278257. VIII. Sadaret Mektubî Kalemi. 13 Rebiy'ülevvel 327-22 Mart 325. Mükerrer: 22. Dahiliye Nezâret-i Celilesi Canib-i Âlisine, Danimarkalı Dozy nâmında birinin eseri olup Doktor Abdullah Cevdet Efendi tarafından Tarilı-i İslâmiyet nâmıyla Türkceye tercüme ve Mısır'da tab' etdirilerek Dersaadet'de neşrolunmakda bulunan kitab seyyid-ül-enâm aley-üs selât vesselâm Efendimiz hazretlerinin hakk-ı âli-i nübüvvetpenâhîlerinde bir takım ekâzib ve müfteriyâtı havi olduğu cihetle men'-i intişarı lüzûm-u taraf-ı âli-i meşihatpeilâhîden bildirildiğinden bahisle kitab-ı mezkûrun heman toplatdırılmasıııı ve memalik-i Osmaniyenin sair mahallerine idhaline de mey^

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

349

dan verilmemesi lüzûmuna dair 12 Mart 325 tarihli ve 135 numrolu tezkere-i âliye-i fahimâneleri üzerine led-il-tebliğ Maarif Nezâret-i âliyesinden gelen cevabda evvelce bu gibi kütüb-i muzirra matbuat-ı dahiliye müfettişleri ve maarif muayene memurları vasıtasıyla toplatdırıimakda ise de sansür usûlünün lağvına mebni maarif muayene memuriyetleri de ilga edilmiş olduğundan mezkûr kitabın matbuat müfettişleri marifetiyle, toplatdırılması lâzım geleceği gösterilmiş ve kitab-ı mezkûr iadeten savb-ı âli-i daverilerine tesyir kılınmış olmağla iktizasının ifası babında. Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 108-3/57-215/264617. IX.

Bâb-ıâli Daire-i Umur-u Dahiliye Mektubi Kalemi Aded. 135 Huzûr-u Âli-i Hazret-i Sadaretpenâhîye, Marûz-u Çâker-i Kemineleridir ki,

Danimarkalı Dozy nâmında birinin siret-i mukaddese-i hazret-i peygamberiye dair tahrir etdiği kitab hakk-ı akdes-i cenab-ı risalet^ penâhîde bir takım müfteriyâtı muhtevi olduğu halde Doktor Abdullah Cevdet Efendi tarafından 'Tarih-i İslâmiyet' namıyla Türkceye tercüme ve Mısır'da tab' etdirilerek Dersaadet'de neşr edilmiş bulunduğundan bahs ile men'i faziletlû İsmail Fahreddin Efendi tarafından isti'da olunması üzerine Tedkikat Heyetince led-il-muayene müellif-i merkumun seyyid-ül-enâm aley-üs selât vesselâm Efendimizin hakk-ı âli-i nübüvvet-penâhîlerinde cür'et etdiği ekâzib ve müfteriyâtı zahiren Müslüman nâm-ü-sıfatını takınmış olan şu müterciminin de Türkceye biltercüme neşre cesareti şâyân-ı teessüf ve tel'in olduğu anlaşılıb tezkere-i mezkûrenin intişarına nazar-ı müsamaha ile bakılması diyaneten ve siyaseten caiz olamayacağından men'-i intişarı lüzûmu ifade kılındığı beyanıyla icra-yı icab-ı vücubuna dair taraf-ı âli-i Meşihatpenâhîden varid olan 22 Şubat 324 tarihli tezkere melfufuyla takdim olundu. Matbuat ve matbaalar nizamnamelerinde bu makule âsâr ile müellif ve mütercimeri haklarında tatbik olunacak bir madde yok ise de bu tercümenin Memalik-i Osmaniye'de intişarı beyn-ül-İslâm teheyyücât ve su-i tesirât-ı âzîmeyi müeddi olacağma nazaran kat'an gayr-i caiz ve resûl-ü ekrem sallallahü aleyhi vesellem Efendimiz hakkında intişar-ı müfteriyata mey-

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

350

dan verilmemesi hükümet-i İslâmiye içün diyaneten vacib olduğundan Dersaadet'de bazı mahallerde satdırılmakda olduğu anlaşılan kitab-ı mezkûrun heman toplatdırılması ve bunun Memalik-i Osmaniyenin sair mahallerine idhaline meydan verilmemesi zımnında bir karar-ı seri ittihazı menut-u rey-i âli-i sadaretpenâhileridir. Olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy ul-emründür. 3 Rebiy'ülevvel 327 ve 12 Mart 325 Dahiliye Nâzırı nâmına Müsteşar Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 108-3/57-1324/264617-II1. X. Bâb-ıâli Daire-i Umur-u Dahiliye Mektubî Kalemi Aded. 339 Huzur-u Âli-i Hazret-i Sadaretpenâhîye Marûz-u Çâker-i Kemineleridir ki, Danimarkalı Dozy nâmında birinin eseri olub Doktor Abdullah Cevdet Efendi tarafından Tarih-i İslâmiyet nâmıyla Türkçe ve Mısır'da tab' etdirilerek Dersaadet'de neşrolunmakda bulunan kitab seyyid-ül-enâm aley-üs-selât vesselâm Efendimiz hazretlerinin hakk-ı âli-i nübüvvetpenâhîlerinde bir takım ekâzib ve müfteriyâtı havi olduğu cihetle men'-i intişarı hakkında taraf-ı âli-i Meşihatpenâhîden gösterilen lüzûm üzerine bilmuhabere Maarif Nezaretinden alman cevabda evvelce bu gibi kütüb-ü muzirra matbuat-ı dahiliye müfettişleri ve maarif memurları vasıtasıyla toplatdırılmakda idiyse de sansür usûlünün ilgasına binaen maarif muayene memuriyetleri de ilga edilmiş olduğundan mezkûr kitabın matbuat müfettişleri marifetiyle toplatdırılması lâzım geleceği gösterildiği ve mezkûr kitabın gönderildiği beyanıyla iktizasının ifası makam-ı samî-i fahimanelerinden varid olan 23 Mart 325 tarihli ve 215 numrolu tezkere-i samiyede izbar kılınmış ise de matbuat-ı dahiliye idaresinden, Zabtiye Nezaret-i behiyesine emr-ü tebliği menut-u rey-i sadaretpenâhîleridir. Olbabda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 27 Rebiy'ülevvel 327 ve 5 Nisan 325. Dahiliye Nâzın Bkz. BBA-BEO/Dahiliye Giden, 108-3/57-215-278257-1.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET VE DÖNEMİ

351

B. II. Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının İçtihad'da İslâm dinine yönelttiği eleştiriler sonucunda Meşihat'm başvurusu üzerine ilk önce Abdullah Cevdet'e bu türlü yayınları durdurması için bir uyan mektubu gönderildi : I.

Bâb-ıâli Dahiliye Nezareti Matbuat Dairesi Aded. 223 İçtihad Risalesi Müdiriyetine Haftalık İçtihad gazetesinin bu haftaki nüshasında münderic bir makalede mukaddema şifahen ve tahriren vuku'bulan tebligat-ı mükerrereye rağmen Zenbilli Ali Efendi Merhum hakkında hakaretâmiz ve mütecâvizâne lisan isti'mal edilerek itiyad edilmiş olan meslek-i sakim-i mezkûrda müdavemet eylediği anlaşılmış olmağla gerek ûlemâ-yı salife ve gerek ûlemâ-yı hazıra-yı din hakkında yine mütecâvizâne neşriyatda bulunduğu ve softa ve softalık ve sair bu gibi ûlema-yı kiramın mucib-i inkisar-ı hatırı olacak elfaz-ı gayr-i lâyıka isti'mal edildiği takdirde muamele-i kanuniyenin şiddetle icra edileceğinin son defa olmak üzere mezkûr gazete müdir-i mesulüne ihtarı ve neşriyat-ı mesmumeden dolayı da müdir-i mümaileyhin tekrar bu temenniyi İstanbul Muhafızlığından bâtezkere iş'ar kılınmağla tebliğ-i keyfiyet olunur efendim. 17 "Ağustos 329 (Mühür) Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır. İçtihad'm yayınlarını sürdürmesi üzerine ise Meşihat, yayınların Önüne geçebilmek için Sadrıâzâmlık nezdinde teşebbüse geçti: II.

Bâb-ı Fetva Daire-i Meşihat-ı İslâmiye Tahrirat Kalemi Aded. 73 Huzur-u Sami-i Hazret-i Sadaretpenâhîye, Marûz-u Dâî-i Kemineleridir ki, Bir müddetden beri İçtihad ve Cehd nâmları adlarında intişar

352

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

ederek ulüvv-ü kadr-ü vâlâlafı müsellem-i cihan asâr-ı sergüzîdeleri medar-ı iftihar-ı İslâmiyân olan eâzım-ı ûlemâ-yı İslâm ve meşayih ve müntesibin-i ilmiye ile bütün ahkâm-ı diniyemizi muhtevi kütüb-û mutebere hakkında neşriyat-ı garazkârâne ve bî-edebânesiyle iştihar ve bütün ehl-i İslâmm hissiyat-ı diniyelerini tehyic eden risalenin atiyen tevlid edeceği netayic-i muzirra vareste-i arz-ü-izah olmasına ve kanun-u esasi ahkâmınca Devlet-i Aliyye-i Osmaniyenin dini, din-i İslâm olub bu esası himaye ile mükellef bulunması itibarıyla neşriyat-ı vakıanın kanuıı-u mezkûr ahkâmına da tecavüz mahiyetinde bulunmasından taşra ve Dersaadet ahali ve ûlemasınm birçoğu tarafından vuku'bulan müracaat ve şikâyetin arkası kesilmemekde olmasına binaen bu gibi neşriyat-ı muzirranm teksirine "meydan verilmemesi lüzumu ders vekâleti ifadesiyle tevarih-i muhtelif ede Dahiliye Nezaret-i celilesiyle, İstanbul Muhafızlığına iş'ar kılmmışdı. Şimdiye kadar bu kabil neşriyatın ma'teessüf önü alınamadığı ve hattâ risale-i mezkûr enin geçen hafta intişar eden yetmiş yedi numrolu nüshasında Devlet-i Ebedmüddet-i Osmaniyenin bidayet-i tesisinden beri manen ve maddeten ifa eylediği hidemât-ı bergüzîdesiyle inzâr-ı âmmede bir mevki'-i tebcil ve ihtiram kazanmış olan ûlema-yı din-i İslâm ile elyevm yine o meslekden yetişüb de hidmet-i devlete duhullerinden sonra hükümet-i haziranın pek mühim memuriyetlerini ve hattâ nezaret makamını ihraz etmiş bir çok zevat-ı kiramın menşe ve bais-i feyzi ve kemâlâtı olan müderris-i İslâmiye ve talebe-i ûlum hakkında ııefret-i âmmeyi celb içün 'Yunus Hoca Hikâyeleri' ûnvanı altında ihtira' ve lisan-ı edeb ve nezahatla hiç de kabil-i te'lif olmayan bir makale dere ve neşredilmiş ve bu suretle bilûmum esâtize ve talebe-i ulumun inkisâr-ı kulubuna sebebiyet verilmişdir. Risale-i mezkûre müessis ve muharrirlerinin umur-u diniyeyi herc-ümerc ve nusus-u kafiyeye müstenid olan ahkâm-ı şeriyyeyi cesaret-i medeniye fikr-i fasidiyle tağyir ve tağşişe cür'etleri risale-i mezkûrenin neşriyle de kalmayub olbabda bazı kütüb ve resail tahririyle efkâr-ı ahaliyi izlâle sâî oldukları ve bu meslekde devamı kendileri içün medar-ı mefharet eyledikleri nümâyân olmasına ve hissiyât-ı diniye ile kabil-i telif olmayan bu gibi müellifatm bilâd-ı İslâmiyede hususan makarr-ı hilâfet-i kübrada ferziyâb-ı intişâr olması himaye-i ecnebiye tahtında bulunan ahali-i İslâmiyenin makam-ı celil-i müşarünileyhe olan irtibat ve muhabbetlerini tevhin edeceği gibi ekseriyet-i ahalinin hükümet-i seniyeye olan teveccüh ve muhabbetlerini dahi ihlâl edebileceğine nazaran keyfiyet bu kerre de Dahiliye ve Adliye Nezaret-i celileleriyle İstanbul Muhafızlığına bildirilmiş olmağla dinen ve siyaseten mehazir-i âzîmeyi mucib olan neşriyat-ı marûzamn külliyen men'i esbabının meclis-i vükelâca bilmüzâkere

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

353

istikmâli hususunda himem-i celiie-i sadaretpenâhîleri şâyân buyurulmak babında emr-ü irade hazret-i men-ieh-üi emründür. 12 Şevval 1331-1 Eylül 1329. Şeyh-ül-İslâm Esad Takdim : 2 Eylül 329 Meclis-i Vükelâya: Hissiyat-ı diniyeyi rencide edecek neşriyatın devamı caiz görülemediğinden mezkûr gazetelerin kapatılmasıyla sahib-i imtiyaz ye muharrirleri hakkında takibat-ı kanuniye ifası içün Dahiliye, Harbiye, Adalet Nezaretlerine tebligat ifası ve Meşihat-ı Celileye cevab itası. ZEYL: Tatili, Cehd îçtihad îşhad

24 Mart 329 : 24 Ağustos 329 : 14 Eylül 329

Bkz. BBA-BEO/Meşihat Gelen, 531-13/3-72/316347-1. Bunun üzerine Meclis-i- Vükelâ toplanarak kapatılmasına rağmen başka adlarla yayın faaliyetini sürdürmeye devam eden İçtihad' m kapatılması yanında Abdullah Cevdet ve diğer yazarları hakkında kanuni takibat uygulama kararını aldı: III.

No. 526/19 Şevval 331 18 Eylül 329 Hülâsa-i Meâl: Bir müddetden beri İçtihad ve Cehd nâmları altında intişar ederek ulüvv-ü kadrleri müsellem-i cihan ve asâr-ı bergüzîdeleri medarı iftihar-ı islâmiyân olan eâzım-ı ûlema-yı İslâm ve meşayih ve müntesebin-i ilmiye ile bütün ahkâm-ı diniyemizi muhtevi kütüb-ü mu'tebere hakkında neşriyat-ı garazkârâne ve bîedebânesiyle iştihar ve bütün ehl-i îslâmm hayat-ı diniyelerini tehyic eden risalenin atiyen tevlid edeceği netaic-i muzirradan ve bu babda Dahiliye Nezaretiyle, İstanbul Muhafızlığına icra kılman tebligatdan bahs ile dinen ve siyaseten mehazir-i âzîmeyi mucib olan neşriyat-ı mezkûrenin külliyen men'i lüzûmunu havi tezkere-i âliye-i meşihatpenâhî okundu.

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

354 Karan

Mevzu'bahs olan 'İçtihad' ve 'Cehd' nâmlarmdaki risalelerin mukaddema tatil edilmiş olduğu gibi ahiren Işhad' ûnvanı altında neşrolunan risalenin 14 Eylül 329 tarihinde matbuat idaresince tatil. olunduğu tahkikat-ı vakıadan anlaşıldığından mezkûr risalenin sahib-i imtiyaz ve muharrirleri hakkında ııeşriyat-ı vakıadan dolayı takibat-ı kanuniye ifası ve Meşihat-ı müşarünileyhaya malûmat itası tezekkür kılındı. (İmzalar) Bkz. BBA-Encümen-i Mahsus-u Vükelâ Mazbatası, 180/526-Şevval 1331. IV. Daire-i Sadaret Tahrirat Kalemi No. 526-19 Eylül 329 Taraf-ı Âli-i Hazret-i Meşihatpenâhî ile Harbiye ve Dahiliye Nezaret-i Celilerine, Bir müddetden beri İçtihad ve Cehd nâmları altında intişar ederek ulüvv-ü kadri eri müsellem-i cihan ve âsâr-ı ber güzideleri medar-ı iftihar~ı islâmyân olan eâzım-ı ûlema-yı islâm ve meşayih ve müntesibin-i ilmiye ile bütün ahkâm-ı diniyemizi muhtevi kütüb-ü mu'tebere hakkında neşriyat-ı garazkârâne ve bîedebânesiyle iştihar ve ehl-i İslâmm hayat-ı diniyelerini tehyic eden risalenin âtiyen tevlid edeceği netayic-i muzirradan ve bu babda Dahiliye Nezaret-i celilesiyle İstanbul Muhafızlığına icra kılman tebligatdan bahs ile dinen ve siy as eten mahzûrat-ı âzîmeyi mucib olan neşriyat-ı mezkûr enin külliyen men'i lüzûmunu mutazammm 1 Eylül 329 tarihli ve 73 numrolu tezkere-i âliye-i meşihatpenâhınin Meclis-i Vükelâda led-il-mütalâa mevzu'bahs olan İçtihad ve Cehd nâmlarmdaki risaleler mutatil edilmiş olmasıyla mezkûr risalelerin sahib-i imtiyaz ve muharrirleri hakkında neşriyat-ı vakıadan doayı takibat-ı kanunîye ifası biltensib Harbiye ve Adliye Nezaret-i Celilelerine tebligat icra kılmmışdır. Bkz. BBA-BEO/Meşihat Gelen, 531-13/3-72/3İ6347-II, (Dahiliye: 316195) . Bu konuda ayrıca bkz. BBA-BEO/Meşihat Giden, 535-13/7-82/142. Bu gelişmeler üzerine Harbiye Nezaretinin başvurusu üzerine İstanbul Muhafızlığı tekrar İçtihad'm yayınlarını durdurdu ve Ab-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

355

dullah Cevdet hakkında kanunî takibat uyguladı. Ancak tüm bu gelişmelere karşılık Abdullah Cevdet İçtihad'ı 15 Şubat 1915.tarihli 127. nüshasına kadar değişik adlarda çıkarmaya devam etti: Bu tarihte İçtihad askerî yönetimce tekrar kapatıldı. Ancak Abdullah Cevdet ölümle tehdit edildiğinden mecmuayı tekrar çıkarmaya cesaret edemedi. İçtihad'm 128. sayısı ise ancak 1 Kasım 1918 tarihinde intişar edebildi. Harbiye Nezaretinin başvuru üzerine İçtihad'm kapatılması ile ilgili gelişme aşağıdaki şekilde gerçekleşti: V.

Harbiye Nezareti Tahrirat Dairesi Tahrirat Kalemi 532

Mârûz-u Çâker-i Kemineleridir ki, Eâzım-ı ûlema-yı İslâm ve meşayih-i müntesebin-i ilmiye ile kütüb-ü mutebere-i diniye hakkında neşriyat-ı gayr-i lâyıkayı muhtevi olmasına mebni tatil edilmiş olan İçtihad ve Cehd ve İşhad ûnvanlı risalelerin sahibi imtiyaz ve muharrirleri hakkında neşriyat-ı vakıadan dolayı takibat:ı kanunîye ifasına Meclis-i Mahsus-u Vükelâca karar verildiği beyân-ı âlisiyle icabını âmir şerefvarid olan 19 Eylül 329 tarihli ve bin iki yüz kırk yedi numrolu tezkere-i samiye-i fahimâneleri üzerine icra edilen tebligata cevaben İstanbul Muhafızlığından mevrud tezkerede salif-ül-arz risalelerin Hükümet-i Askeriyece tatil edilmesi ve müdir-i mes'ul ve sahib-i imtiyazlarına matbuat müdüriyet-i umumiyesi vasıtasıyla icra-yı tenbihat edilerek neşriyat-ı mümasilenin adem-i tekrarı temin olunduğu gibi tekrar intişarlarına da meydan bırakılmamış olduğu izbar kılmmışdır. Ol babda emr-ü ferman hazret-i veliy'ül emründür. 25 Zilkade 331-3 Teşrin-ievvel 329 Harbiye Nâzırı Vekili Nâmına Müsteşar Muavini. Bkz. BBA-BEO/Meşihat Gelen, 531/13-3, 72-532/316347-316195. VI. Bâb-ıâli Dahiliye Nezareti Matbua/t Müdiriyet-i Umumiyesi Aded. 668

BELGELER - ÂÇIKLAMALAÎİ,

356

îçtihad Risalesi Müdir-i Mes ulüne, İçtihad risalesi hükümet-i askeriyece görülen lüzûma mebni tatil kılındığı Dersaadet Merkez Kumandanlığından bâtezkere iş'ar kılmmağla tebliğ-i keyfiyet olunur. 17 Kânûn-isânî 329. (Mühür) Gül s Karlıdağ'dan sağlanmıştır. Siyasal ortamın değişmesinden sonra tekrar çıkmaya başlayan İçtihad' ise gördüğümüz gibi Abdullah Cevdet'in bir makalesinde İslâm dinine yöneltilen eleştiriler nedeniyle tekrar kapatılmıştı. Ru kapatılmada da Abdullah Cevdet'in İslâmı eleştirmesinin baş nedeni oluşturması kendisinin ve İçtihad'm gördüğü siyasal tepkilerin çok üzerinde dinî nedenlerle engellendiğini göstermektedir: VII.

Dersaadet Bidayet Mahkemesi İkinci Ceza Dairesi Aded. 94.1 İ L Â M

İçtihad risale-i mevkûtesinin 28 Teşrin-isânî 918 tarih ve yüz otuz iki numrolu nüshasında 'Yara ve Tuz' ûnvanıyla neşrolunan makale münderecatı İslâmiyetin mebni-i aleyhümü olan erkân-ı hamsenin en mühim ve akdesi bulunan salâtm suret-i müzeyyifânede zikrini mutazammm olmasından dolayı maznun-i aleyh risale-i mezkûre müdir-i mes'ulü Süleyman Tevfik ve sahib-i makale Ab< dullah Cevdet Beyler haklarında Dersaadet İkinci Ceza Dairesinde gıyaben cereyan muhakemât-ı aleniye neticesinde tafsilâtı olbabda tutulan zabıtnâmede muharrer olduğu üzere maznun-u aleyhümâmn fi'il-i mezkûra cüretleri mezkûr makale münderecatıyla sabit olduğuna ve hareketlerine muvafık, görülen matbuat kanununun on altıncı ve ma'tûf-i aleyhi olan on yedinci maddelerine tevfikan bir ay habslerine ve zirde müfredatı ve kısm yüz seksen guruş mesarif-i mahkemenin kendilerinin istifa'sına ka'bil-i itiraz ve istizan olmak üzere 17 Şubat 35 tarihinde gıyaben sübût-u cürmde ittifak, tayin-i cezada ekseriyetle karar verildiğini mübeyyin ilâmdır.

Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır.

25 Şubat 35 İmzalar.

«GARBLILAŞMA UTOPIA»sı «...Cehl ve taassubu mevki'- istifadeye koymak ve avama hadim ve nafi olmaksızın onların hoşuna gitmek istemek bizden ilelebed uzak olsun! Değil kalem ehlinin, hükümet adamlarına bile bunlardan yâni cehl-ü-taassubdan ve avamfiriplikden esaslı ve devamlı bir suretde istifade edeceklerine kail değilim. Bizim bu felâketimiz ve her felâketimiz, âlem-i İslâmm deveııdâm ve mütevali felâketleri âyin-i husumet saliki olmamızdandır. Biz Müslümanlar âlem-i Hristiyanete buğz etdik, husumet etdik. Çünkü onlar bizim tapındığımıza tapınmıyorlardı ve çünkü medeniyetçe onlarla bizim aramızda beş altı asırlık bir tefevvuk, bir devr-i terakki ve insilâh vardır... Bu husumet-i diniye diğer umura da sirayet etdi: Onlardan gelen iyi şeyleri de fena telâkki etdik; Biz Avrupa'dan ziyade kendi kendimizi tecrim etmeliyiz, Avrupa demek 'tefevvuk' demekdir. Avrupa ile bizim aramızdaki münasebet kuvvet ile zaaf ve ilim ile cehl aralarındaki münasebet demekdir. îşkodra'yı, Manastır ı, Selânik'i, Trablusgarb'ı kuvvet aldı zaaf verdi, ilim aldı cehl verdi, zenginlik aldı, züğürtlük verdi... Evet Avrupa bir tefevvukdur. Ona husumet beslemek bizden uzak olsun! Benim bütün husumetim bu tefevvuka müsavi bir tefevvuk ihraz etmemize mani olan cismanî ve ruhanî ahval üzerine yürür... Bir kere de düşünmeliyiz Fransa gibi zengin, İngiltere gibi büyük bir bahriyeye malik olsaydık Celâl Nuri Bey'in haklarında telkin-i husumet etmek istediği milletler bizim dostumuz, müttefikimiz yahud mutelifimiz olmaz mıydı? Bu halde ben vatandaşlarıma bağırarak derim ki, bizim hasm-ı canımız kendi ataletimiz, kendi cehaletimiz, kendi fakirliğimiz, taassubumuz, göreneğe körcesine bağlanmamızdır. Avrupa bizim hocamız-

358

«GARBLILAŞMA UTOPIA»sı

dır. 'Avrupa'ya muhabbet etmek ilm-ü-terakkiye, maddî ve ma'ııevî kuvvete muhabbet etmekdir... Avrupa'nın çalışkan ve şükürgüzâr bir şakirdi olmak. İşte bizim rolümüz. Biz onlara ihtiyarımızla dost olmazsak onlar bizi kendilerine zorla dost veyahud zirdest edeceklerdir. 'Tabiat boşluğu sevmez' kanunu unutulmamalıdır... Dünya bizim hasmımızdır ve âlem-i küfr aleyhimizdedir demek âdeta 'Folie de peresecution' (sic) tesmiye olunan ruh hastalığının arazını göstermekdir. Ben zayıfın bütün dünya hasmıdır derim. 1840 tarihlerinde Japonya'ya Avrupa bir tokat atdı. Fakat bu tokat üzerine, Japonya Avrupa'ya gözünü ve kalbini kapamadı. Bu darbenin hangi bazulardan ve hangi sebeb-ü kuvvetlerle geldiğini anlamaya koyuldu ve inanılması kolay olmayan bir mikdarda yâni defaten 25.000 evlâdını Avrupa'ya, Amerika'ya tahsile, tedkike gönderdi. Fakat bu 25.000 genç Japon'un ikmâl-i tahsil ve tedkik ile Japonya'ya avdeti 'Şems-i tali imparatorluğu' nu ihya etdi. Bu genç ve münevver Japonların hiç biri Victor Hugo'ya, Lord Byron'a «aleyhillâne» demedi. Hattâ ilk defa Japonya limanım bombarde eden amirali bile hörmetle yâdetdiler. Avrupa bize bir değil, bin tokat vurdu. Biz uyanmıyorsak kabahat Avrupa'nın mı, yoksa bizim balkabağı kafalarımızın mı? Biz Müslüman olmayan akvamı o kadar istihfaf ediyoruz ki onların üzerimize en parlak zafer ve galebelerini bile mühimsemiyoruz. 'Biz ki Müslümanız kişver-i ahret bizimdir, bihişt bizimdir, hur-u gılman bizimdir, nimet-i didâr bizimdir. Dünyada,ki muvaffakiyet ve mevkileri ne olursa olsun gayr-i müslimlerin makam-ı uhrevîsi duzakdır, nasib-i müebbedi azab-ü ükâbdır diyoruz. İşte bu kafa-i basefa ile gitmekde olduğumuz yol ve yer ma'şallah meydandadır... Ecanib bize ne yapdı? Biz şimendüferciiik öğrenmek için meselâ Amerika'ya gitdik de Müslümanız yahud. Türküz diye bizi mekteblerine, fabrikalarına, kabul etmediler mi? Bataklık arazimizi kurutmak istedik de mani mi oldular?... Hakikati söylemenin bir mevsim-i mahsusu yokdur. Hakikatin fazla tekrar edilmiş olmak ihtimali de yokdur. Kemâl-i cesaretle ayinenin önüne geçmeli : Ağaran saçlarımızı, solan rengimizi görmeyecek kadar korkak ruhlu olmanın vechi yokdur. Ayiııeye bakmalı ve bakmak istemeyenlerin önüne aynayı dayamali. Kendimizi dev aynasında gördüğümüz yetişir! Husumetlerimizi şimdiye kadar hasmımızın bulunmadığı ci-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

359

hetlere tevcih etdik. Avrupa bizim yapdığımız gibi güneşin batmasıyla mesaîsini terk etmiyor, yatmıyor. Avrupa'da tabiatın güneşi batınca insanların güneşi doğuyor: Elektrik... En büyük ve en daimî hasmımız bizim kendi kanımızdadır, kendi kafamızdır. Bizim ile ecanib arasındaki münasebât kavi ile zaif, âlim ile cahil, zengin ile fakir arasındaki münasebâtdır... Bir ikinci medeniyet yokdur. Medeniyet Avrupa medeniyetidir. Bunu gülüyle,. dikeniyle isticnas etmeye mecburuz...» (1) . Abdullah Cevdet ile arkadaşları arasında yoğun bir tartışma konusu olan görüş açısını belirten yazısından aldığımız bu parçalar İmparatorluğun Batıhlaşabilmesi konusunda genel olarak Osmanlı aydınlarının büyük çoğunluğu tarafından kabullenen bir gerekliliğin gerçekleştirilmesi hakkında yeni bir öneriyi içermektedir. Jön Türk hareketi sırasında geleneksel değerlerden yararlanılması konusundaki görüşlerini incelediğimiz Abdullah Cevdet bu değerlerden yararlanan bir yenilikçi olarak yorumlanmasına yol açan (2) görüşlerinde böyle unsurları kullanmaktan tedricen vazgeçmeye başladı. Abdullah Cevdet'in yazılarında gitgide azalan ölçülerde Doğu dü : şünürlerinin görüşlerinin Batılılarla olan benzerlikleri (3) Meşrutiyet yönetiminin «zaman-ı saadet hükümeti» olduğunun halka anlatılarak doğması muhtemel tepkilerin önlenmesi (4) gibi konularda geleneksel değerlerden yararlanılması tezlerine rastlayabilmekle birlikte Avrupa'nın her yönüyle gösterdiği üstünlük Abdullah Cevdet tarafından artık çok açık bir şekilde belirtilmektedir: «...Şark kafasının söylediği yanlış değildir. Fakat bize doğru olan değil, müfid olan lâzımdır. Bence müfid olan

(1) Abdullah Cevdet, «gime-i Muhabbet : Celâl Nuri Bey'in Geçen Nüshadaki 'Şime-i Husumet' Makalesine Cevab», îçtihad, no. 89, 16 Kânûn-isânî 1329, s. 1979-84'den derlenmiştir. (2) Cenab Şahabeddin, «Muhterem Simalar : Doktor Abdullah Cevdet», Piyano, no. 7, 20 Eylül 1326, s. 75. (3) Huschke-Mühuddin Arabî karşılaştırması için bkz. Fenn-i P^uh, s. 83, Hayyam-Lucrece kıyaslamaları için bkz. Abdullah Cevdet, «Hayat-ı Âsâr : Ömer Hayyam», İçtihad, no. 90-2, 30 Kânûn-isânî 1329, s. 2042-3. Aynı görüşlerin Mevlâna ile Lavoisier için ileri sürülmesi için bkz. Abdullah Cevdet, «Dilmesti-i Mevlâna : Devam ve Hitam», İçtihad, no. 86, 26 Kânûn-ievvel 1329, s. 1901. (4) Abdullah Cevdet, «Bir Könferansdaıı : Mahfel-i Daniş Nâmıyla oerdest-i Tesis Bir Meclis-i İhvanda Trad Edilmişdir» Tenkîd, no. 6, Temmuz 1326, s. 89.

360

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

ve muhyî, insanı hayat .mübarezesi meydanında azm-ü iraJ detle silâhlandıran herşey, her yalan, her sahte, her saçma... mahz-ı hak, mahz-ı hakikatdır. Çünkü hayatda en büyük hakikat hayat gavgasıdır...» (5). «...Şân-ı millî! Şân-ı millî! Ah! Biz kendimizi daima dev aynasında görmekden ne zaman fariğ olacağız. Acaba şandan murad olunan nedir? Muazzamat-ı medeniyeden nenin sahib-i kâşifi [ûnvanmı] haiziz. Ûlemamız, hükemâmız, cihan-ı medeniyete hazâih-i keşf-ü-deha mı saçmışdır?...» (6). «...Avrupa bir tefevvukdur, herkes bu tefevvukun sıfatını tayinde hürdür. Bu tefevvuka, tefevvuk-u mihaniki demekde ısrar edenler bulunduğunu bilirim.. Fakat tesliminde tereddüd edilmeyecek birşey var ki o da tefevvuk ile milletlerin hayat-ı hayvani ve insanîlerini muhafaza etmekde olmalarıdır...» (7). Burada Abdullah Cevdet, İmparatorluğun Batılılaşması, gereğine işaret eden pek çok Osmanlı aydınından farklı olarak bu olguyu basit bir taklit düzeyinde kalmamak şartıyla (8) yalnızca Avrupa (5) Abdullah Cevdet, «Que Vadis İran : İran Nereye Gidiyorsun», İçtihad, no. 106, 15 Mayıs 1330, s. 106. (6) Abdullah Cevdet, «Bir Mektub-u Hakikatbeyan», Yeni Tasvir-Sef kâr, s. 1. (7) Abdullah Cevdet, «Tabi'in İfadesi», Lütfi Simavi, Teşrifat ve Âdâb-ı Muaşeret Rehberi, Matbaa-i İçtihad, İstanbul 1329 içinde, s. 4. (B) Bkz. Abdullah Cevdet, «Makale-i Yevmiye : Ayine», Hak, no. 73, 25 Mayıs 1912-8 Cemaziy'ülâhir 1330, s. 1: «...Fransa esbak hariciye nazırı Hanotaux'nun bir süzü var : «Hayat-ı umumiyeye karışmak temayülünü izhar etdiği günden beri Türkiye, Avrupalılaşmak ihtiyacını hissetmekden halı kalmadı. Fakat milliyetini gaib etmekten başka bir şeye dest-res olamadı. Hanotaux'nun şu fıkrasında büyük bir hassa-i isabet vardır. Biz Avrupa'nın measir medeniyetini almak ile Avrupa'yı taklid etmek arasındaki farkı iyi görmüyoruz...». Krş. Abdullah Cevdet, «Evvelki Günkü Facia Münasebetiyle», Yayınlanmamış Makale, (Abdullah Cevdet'in, Fuat Şükrü Dilbilen'e verdiği makalenin aslı Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'nın özel arşivinde bulunmaktadır) : «...Bir memleketde ki yol yokdur, büyük olmayan yollarında yaya, arabaya, atlıya mahsus kısımlar yokdur, öyle bir memleketde otomobilsüvar olmaya cevaz-ı hakikî yokdur. Biz her vakit böyle yapıyoruz. A v rupa'nın böyle bazı fütühat-ı ilmiye ve smaiyesini alıyoruz. Fakat bu fütühat bizim mahsul-ü temeddün ve terakkimiz olmadığından yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Avrupa'nın otomobillerini almazdan evvel Avrupa'nın kırk metrodan dûn olmayan vasi' yollarını almalıyız...». Aynı görüşler için bkz. [Abdullah Cevdet], «Şair-i Hakîm Abdullah Cevdet Bey'ijı Şehbâl Hakkındaki Mütalâası», Şehbâl, Aded. 27, 15 Eylül 1326, s. 45. Krş. Abdullah Cevdet, «Doğacağa», Yeni Turan, Aded. 1, 8 Ağustos 1329, s. 13.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

361

tekniğinin uygulanması kadar basit görmüyor ve kültürel olarak da bu olgunun gerçekleştirilmesi gereğini ileri sürüyordu. Osmanlı toplumuna özgü geleneksel özellikler ise. Abdullah Cevdet'e göre tekâmül edemiyordu ve bundan dolayı bu unsurlardan bir araç olarak dahi yararlanabilme imkânı' kalmadığından yerlerine çağın gereklerine uyan, Avrupalı olanların alınması iktiza ediyordu: «... îtikadları zaman ve mekân vücûda getirir ve bu zaman ve mekân ta'dilâta uğradıkça bu maşerî (yâni ferdî değil, bir kavme, insanların mecmu'una aid ve şâmil) itikad dahi tedricen değişir. Değişmediği halde üzerine tesir etdiği uzviyet-i ictimaîyenin afiyetini bozar. Bir misâl ile bu kaziyyeyi izah edeyim: Türklerin daha umumî ve muhit bir ta'birle Osmanlının en ziyade mucib ve mevzu'-u iftihar addetdiği an'anelerden biri de 'misafirperverlik' dir. Misafirperverlik hiç şüphe yok bedeviyet devrinin fezail-i zaruriyesinden idi... Mütemeddin Avrupa'ya karşı bir tefevvuk-u ahlâkî mevzu'u olarak hâlâ ileri sürdüğümüz bu faziletin kökü pekâlâ görülüyor ve anlaşılıyor ve anlaşılmak lâzım geliyor ki bedeviyetdedir... Avrupa bedeviyetden pek çok merhaleler uzaklaşdığı için artık o fazilet-i bedeviyeyi çokdan unutdu. O şimdi bu yirminci asr-ı medeniyetde, kürre-i arz üzerinde gayr-ı mütemeddin kavmlerin bedevi olarak misafir kalması imkânına açılan kapıları şiddetle kapamakla meşguldür...» (9). Bu değişikliği gerçekleştirebilmek için daha sonra kitap halinde yayınlayacağı Avrupa âdâb-ı muaşereti hakkındaki bilgileri Osmanlı toplumuna sunma girişimi (10) Abdullah Cevdet'in bu konuda varmış bulunduğu noktayı bize göstermektedir. Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının çizdiği Avrupalılaşmış Osmanlı toplum üyesi tipinin (9) Abdullah Cevdet, «Dilimle İkrar Kalbimle Tasdik Ederim», İçtihad, no. 82, 28 Teşrin-isânî 1329, s. 1809-10. Krş. Abdullah Cevdet, «İnkılâp Şehrâyini», İşhad, no. 114, 10 Temmuz 1330, s. 258: «... Bizi Avrupa'dan çıkaran bizim dünkü, iki vilâyet ahalimiz Bulgarlar mr idi? Heyhat! Bizi Avrupa'dan çıkartan bizim Asyaı kafamızdı. Bizim mütereddi an'anelerimiz, bizim mütereddi tesisatımızdı, teşkilâtımızdı...». (10) Avrupa âdâb-ı muaşeretinin uygulanması isteği ile Türk toplumuna sunulması için bkz. Abdullah Cevdet, Mükemmel ve Resimli Âdâb-ı Muaşeret Rehberi, Yeni Matbaa, İstanbul, 1927 (Kitab; Pour Bien Connaitre Les Usa-' ge Mondains, Paris, [1910?], adlı eserden uyarlanmıştır). Kitabı basanlarca sakıncalı bulunan karma evliliklerle ilgili bölüm daha sonra [Abdullah Cevdet], Muhtelit İzdivaçlar, [İstanbul], 1928 şeklinde yayınlanacaktır. Meşrutiyet döneminde Abdullah Cevdet'in bu alandaki faaliyetleri için bkz.

362

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

temel özelliği Kılıçzâde Hakkı 'Bey'in bir hikâyesinde belirttiği gibi bulunduğu toplumun gelenksel değerlerinden tamamen arınarak bunların yerine Avrupa değerlerini ikame etmiş olmasıdır: «...Buna en ziyade sebeb olanlar imamın karısı ile muhtarın validesi idi. İmamın karısı ilk ziyaretinde hanenin kabul günü olmadığı için reddedilmiş, muhtarın validesi de ana ile kızın, tuvaletini pek gâvurca bulmuşdu... Mescide yağ parası göndermediği için mahalle' imamı Hüseyin Efendi, Torbalı Dede'ye mum parası göndermediği için türbedâr1 Derviş Mehmed, her gün hanesinde kendi kendini traş etdiği için mahallenin hem kahvecisi ve hem berberi olan Necibenin Kâzım, şimdiye kadar hiçbir şehâdetnâmeyi mühürletmediği için Muhtar Ahmed Bey hülâsa mahallenin bu suretle ne kadar gayr-i resmî tahsildârları varsa hepsi birer sebebden dolay dinsizler diyordu...» (11). Toplumun bu şekilde her açıdan Batılılaşması ise Abdullah Cevdet tarafından gerçekleşmediği takdirde İmparatorluğun yokolması sonucunu doğuracak bir olgu olarak kabul ediliyordu : «... Medeniyet-i îslâmiye nâmına söylüyor, ve medeniyet-i İslâmiye nâmına söylediğini delil olmak üzere âyât-ı kur'ani3^eyi münasebetli münasebetsiz yekdiğeri arkası sıra diziyor. Hangi asırda yaşadığını düşünmeyen efendi... Ey büyük müsibet! Avrupa bir medeniyet-i hayvaniye ile mütemeddin imiş! Avrupa hayvan imiş, Müslümanlar insan imiş. Kuzum Hoca Efendi, başındaki o beyaz sarığın ipliğini yapan, tülbentini dokuyan Avrupa medeniyet-i hayva^ ııiyesidir... Bugün gelen bir telgraf Alman'm, Fransız'ın, İngiliz'in, İspanyol'un pençelerinde kurbağa yavrusu gibi kalan Fas Sultanı Mevlâ-yı Hafız'm çıldırdığını haber veriyor. Müslümanlar akıllarını başlarına toplamaz ve Sıratel-Mustakim muharriri efendinin medeniyet-i hayvaniye Atbdullah] Ctevdet], «Kitablar Hakkında : Teşrifat ve Âdâb-ı Muaşeret», îçtihad, no. 153. 1 Mayıs 1923, s. 3070-1,- Avrupa âdâb-ı muaşereti hakkında bilgi veren resimlerin Abdullah Cevdet aracılığıyla yaymlanışı için ise bkz. «Muaşeret Edeblerinden». Yirminci Asırda Zekâ, no. 1, 5 Mart 1328-1 Rebiy'ülâhîr 1330, s. 13 v.d. (11) Kılıçzâde Hakkı, îtikadât-ı Batılaya îlân-ı Harb, İkbal Kütübhanesi, Dersaadet, 1332, s. 92-3. Benzer şekilde bir şeyhle tartışan tıp talebesi ile çizilen tiple karşılaştırmak için bkz. «Bir Küçük Münakaşa», Serbest Fikir, no. 14-2, 8 Mayıs 1330, s. 4-6.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

363

diye tavsif etdiği medeniyet ile mütemeddin olmazlarsa çıldırmaklar namütenahi devam ve tevsi' edecek ve o medeniyet-i hayvaniye dediğiniz medeniyetin tarsîni için kullanılan hayvanat olduğumuz-heyhat- iş işden geçdikten sonra anlaşılacakdır...» (12). Abdullah Cevdet'in bu çeşit Batılılaşma isteği ise başta bizzat 'Garpçılar' adı verilen ve kendisinin başı çektiği grupta bile sert eleştirilerle karşılandı. Balkan savaşı sonrasında uğranılan büyük yenilgi ve bu yenilginin İmparatorluk aydınları üzerinde oluşturduğu etki 'Bu devlet nasıl kurtulur?' sorusuna cevap verme iddiasında olan düşünce akımlarında belirgin bir radikalleşmeye neden olmuştu (13). Bu radikalleşme ise 'Garpçılar' içinde Celâl Nuri Bey'in başını çektiği bir grup tarafından 'Avrupa'ya karşı modernleşme' ve bunun sağlanabilmesi için olumlu geleneksel yapı ve İslâmm toplumsal içeriğinden yararlanma şeklinde belirmişti (14). Buna karşılık Abdullah Cevdet'in başını çektiği diğer bir grup oluşturduğu 'Batılılaşma' tezini tümüyle mevcut geleneksel yapının tamamiyle terkedilmesine dayandırmıştı. Sorunu Buhara'lı ya da A'vrupa'lı olmak olarak ele alan (15) Abdullah Cevdet ise Celâl Nuri Bey ve arkadaşlarının kendisine yönelttiği sert hücumlara (16) yabancı nüfûz ve (12) [Abdullah Cevdet], «Tesettür Meselesi», Mehtab, s. 29-31. Modernleşmenin mutlak gerekli bir olgu olarak sunulması için bkz. [Abdullah Cevdet], «İfade-i Şebtâb», Şebtâb, no. 16-1, 11 Rebiy'ülevvel 1330, s. 209-10. Gene Krş. Abdullah Cevdet, «Yaşamak Korkusu», îçtihad, no. 35, 15 Teşrin-isânî 327, s. 913. (13) Server Bedii [İlhami Safa], «Haftanâme : İçtihad'm Dördüncü Senesi», îçtihad, no. 100, 3 Nisan 1330, s. 2261 : «... Şübhesiz.'İçtihad'm o ateşli, heyecanlı yazılarında geçen sene Çatalca'dan işidilen top seslerinin pek tesiri olmuşdur...». Diğer düşünce akımlarında bu olayın radikalleştirici etkileri için bkz. [Abdülaziz Çaviş], «Avrupa'da İslâmiyet : Aleyhimizdeki Plânlar Karşısında», Sebil'ür-Reşad, Aded : 35-217, 18 Teşrin-ievvel 1328-21 Zilkade 1330, s. 174-6, Köprülüzâde Mehmed Fuad, «İçtimaiyat : Ümid ve AzmTürk Gençlerine», Türk Yurdu, C. III-1329 [no. 8], s. 240-7, Halide Edib, «İçtimaiyat : Felâketlerden Sonra Milletler-Darülfünûn Salonunda Hanımlara İrad Edilmiş Bir Hitabe», Türk Yurdu, C. IV-1329, [no. 16], s. 520-9, T[ürk] YCurdu], «Türklük Şuûnu : Edirne'nin İstirdadı», Türk Yurdu, C. IV-1329, [no. 21], s. 735. (14) Bkz. Celâl Nuri, «Şime-i Husumet», îçtihad, no. 88, 9 Kânûn-isânî 1329, s. 1949-51. (15) Abdullah Cevdet, «Yara ve Tuz», îştihad, no. 132, 28 Teşrin-isânî 1918, s. 2826. (16) Özellikle bkz. Celâl Nuri, Muhabbet mi Husumet mi? : Müslümanlara Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet Edenler, Kader Matbaası, İstanbul, 1332, s. 3, 7, 9, 18, 21. Gene bkz. Seyfi Sârim, «Frengi Hastalığının

364

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

sermayesine karşı çıkışlarına (17) kısaca belirttiğimiz gibi 'Avrupa'ya rağmen' modernleşme önerilerine karşı Batı medeniyetinin her yönüyle alınmasının mutlaka gerekli olduğu yolundaki görüşleriyle karşılık veriyordu : «... Çatalca'da patlayan topların sesleri kulağıma geliyor. Edirne'ye atılan gülleler göğsümü döğüyor. Bunların cümlesine mukavemet edecek kuvvetim yok değil. Fakat beni öldürmek isteyen, bîaman pençesiyle beynimi karışdıran bir tereddüd var: Bu tarakalar, bu darbeler, bizi uyandırabilecek mi yoksa her zaman ve her devirde olduğu gibi bir takım balkabakları Anadolu'ya yegâne saha-i faaliyet ve efsadları kalmış olan Anadolu'ya yayılarak halka esbab-ı inhizamımızı kendi kafalarına göre izah etmeye koyulacak mı?'Efendim ceyş-i İslâm mağlub olur muydu? Lâkin, Allah bize kızgındır. Namaz kılmıyorlar, oruç tutmuyorlar, bahusus ve bahusus zekât ve fitre vermiyorlar. İstanbul'da hanım kızlar kollarına eldiven takıyorlar ilh. Hep bunlardan dolayı askerimiz mağlub oldu diyecekler mi. Halk da İstanbul'da setre pantalon giyen ve kulaklarını feslerinin altına gizleyen ne kadar efendi veya bey varsa cümlesine lânet ve tekfir bombardımanı yapdıkdan sonra kemafissabık... uykularına dalacak mı? Ah beni titreten ihtimal bu ihtimaldir. Bulgarların topları değil... Bizim karşımızda muazzam bir medeniyet var. Bu medeniyet zalim olsun, rahim olsun, iyi olsun, fena olsun, biz bu

Ruhlarımıza Sirayeti : Celâl Nuri Bey'e Vuku'bulaıı Hücûmlar», Hürriyet-i Fikriye, no. 4, 24 Şubat 1329, s. 12-4, Cemal, «Bir Mektubdan Müstahrecdir : Şinıe-i Husumet mi? Şime-i Muhabbet mi», Hürriyet-i Fikriye, no. 6, 13 Mart 1330, s. 5, Selim Sakit fSüleyman Nazif], «Elcezire Mektubları-1 : Husumet mi Muhabbet mi?», İçtihad, no. 96, 6 Mart 1330, s. 3154-.6, «Sehaif-i Bediîye : İçtihadın Bombardımanı», Hürriyet-i Fikriye, no. 6, s. 3-5, Adni Şeref, «Taşralarda İntibah : Memurların Ahlâkı Münasebetiyle Celâl Nuri Beyefendiye», Hürriyet-i Fikriye, no. 4, 24 Şubat 1329, s. 8-9. Konu etrafında tartışmalar için ayrıca bkz. Afbdülkadir] Seni, «Husumet, Muhabbet», Hürriyet-i Fikriye, no. 10, 10 Nisan 1330, s. 11-3, Nüzhet Sabit, «Abdullah, Celâl Gavgası», Takib ve Tenkid, no. 1, 6 Mart 1330., s. 12-4. Abdullah Cevdet'in görüşlerini paylaşanların Celâl Nuri Bey'e her açıdan batılılaşmanın gerektiği yolundaki eleştirileri için bkz. Server Bedii [İlhami Safa], [Derleyen], Zavallı Celâl Nuri Bey, İstanbul, 1329, özellikle, s. 4, 8. (17) Özellikle bkz. Celâl Nuri, 1327 Senesinde Selanik'te Mün'akid İttihad ve Terakki Kongresine Celâl Nuri Bey Tarafından Takdim Kılınan Muhtıradır, Müşterek-ül-Menfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul, 1327, s. 19-20, 26.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

365

medeniyetin karşısında müstahkem bir mevki' almaya, aynı silâhlarla, aynı neticelere varan usullerle müsellâh ve mücehhez olmaya mecburuz: Dikkat edin aynı usullerle demiyorum. Fakat tutulan tarik ve kullanılan âlât ne olursa olsun aynı neticeye vardırmak şartıyla caiz-ül-ittihazdır...» (18), Abdullah Cevdet, önderliğini yaptığı bu çeşit Batılılaşma düşüncesi ve Celâl Nuri ile arkadaşlarının savunduğu olumlu geleneksel ' yapıdan yararlanma düşüncelerinin yanısıra bu alanda üçüncü bir düşünce de ortaya çıkardığı ikili yapıyı savunmamakla birlikte Taıızimatm getirdiği bağdaştırmacı değişim düşüncesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır (19). Bu düşüncenin savunucularının ikinci grupta belirttiğimiz kimselerden ayrıldıkları nokta ise bu kimselerin geleneksel yapıyı yalnızca bir araç olarak kabul etmemeleridir (20). Kuşkusuz çeşitli örneklerle karşılaştırmalı bir şekilde incelediğimiz bu üç grup içerisinde Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının düşünceleri Mannheim'm «utopia» olarak nitelendirdiği düşünce çeşi(18) Abdullah Cevdet, «Mutmain Değilim», İçtihad, no. 52, 31 Çânûn-isânî 1328, s. 1175-6. Krş. Atbdullah] CLevdetl, «[Cevap]», İçtihad, no. 96, 6 Mart 1330, s. 2156-7 : «... Kardaşlarım, Türklere kevser-i zevk-ü-sefa sunmuyorum, acı bir ilaç veriyorum. Bu acı ilâcı içmeyenin helak olacağını, belâgatsız, fusuhatsız fakat samimî' bir şefkat ve muhabbetin, candan bir fedakârlığın lisan~ı beyanıyla söylüyorum... Bizim ebedî düşmanımız ne İtalyan'dır, ne Bulgar'dır, ne Rus'dur, ne Yunan'dır. Bunlardan biri veya birkaçı dostumuz müttehidimiz olabilir. Bizim ebedî düşmanımız zayıf, cahil ve fakir olmamızdır... Bal kabağının Krupp güllesiyle çarpışmak da'vası tatlı fakat boş bir hülyadır...». (19) Bkz. Satı', «Tanzimatçılık Meselesi», İçtihad, no. 64, 2 Mayıs 1329, s. 137983, İçtihad, no. 65, 9 Mayıs 1329, s. 1406-10. Lâtin harflerinin kabulü gibi radikal değişiklik önerilerine bu düşünceyi taşıyanların harflerde ıslahat şeklindeki karşı teklifleri için bkz. Satı', «Elifba Meselesi», İçtihad, no. 61, 11 Nisan 1329, s. 1327-9. (20) Celâl Nuri Bey'in bu kimselerin önerdiği «tebdil ve tadil» fikrine karşı çıkışı için bkz. Celâl Nuri, Mukadderat-ı Tarihiye, Matbaa-i İçtihad, İstanbul 1330, s. 5. Bunun yanında geleneksel değerler ve dinden yararlanma düşüncesi için ise bkz. Celâl Nuri, «An'ane», Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, no. 9, 17 Kânûn-ievvel 1332-5 Rebiy'ülevvel .1335, s. 165: «... Akidesiz din, mantıksız fen, vezinsiz şiir, muhakemesiz tarih... gayr-i kabil~i teakkul olduğu gibi an'anesiz millet de olamaz. An'ane bir dereceye kadar teşkil ve idame-i milletde lisanın da fevkindedir : Bir Amerikan, bir Avusturya,-bir Belçika, bir İsviçre milletleri var lâkin lisanları yoktur...». Dinin yararlamlabildiği takdirde toplumsal gelişme karşısında sanıldığı kadar engelleyici rol oynamıyacağı düşüncesi için bkz. Celâl Nuri, «Amerika'da Din ve İman», Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, no. 11, 31 Kânûn-ievvel 1332-19 Rebiy'ülev-

366

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

diyle en fazla uygunluk gösterenidir. Burada özellikle oluştuğu toplumsal realiteyi reddetme ve onu değiştirme arzusuna (21) rastlamamız mümkündür. Gene «Garblılaşma Utopia»sının özellikle Abdullah Cevdet ve arkadaşlarınca savunulan şekli Mannheim ın birinci Utopia tipi olan «Orgiastic-chiliasm» ile benzerlik göstermektedir. Şöyle ki: «chiliasm» düşüncesi gibi «garblılaşma» da çeşitli görüş sahipleri tarafından ileri sürülüyordu. Ancak «chiliasm»m toplumsal yapıyı değiştirmeye yönelik çabaları Anabaptistler tarafından ortaya atılmıştı (22). Benzer şekilde «garplılaşma» fikrinin mevcut toplumsal realiteyi tamamen değiştirmeye yöneltilmesi ise Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının temsil ettiği görüşlerde gerçekleştirilmiştir. Önemli toplumsal değişiklikler arzusunu ihtiva etmekle birlikte Celâl Nuri Bey ve arkadaşlarının düşünceleri bu yapının tamamen değiştirilmesi fikrini içermemektedir. Bunu destekleyen en önemli kanıt Celâl Nuri Bey'in medeniyeti teknik ve teknik olmayan medeniyet olarak ikiye ayırdıktan sonra bunlardan yalnızca 'birincisinin Osmanlı toplumsal yapısına uygulanmasını savunmasıdır (23). vel 1335, s. 195-9. Celâl Nuri Bey bu konudaki gerekliliği Avrupa ile İmparatorluğun farklı gelişme çizgilerini izlemesine bağlamaktadır. Bkz. Celâl Nuri, İştirak Etmediğimiz Harekât, Naşiri : Cemiyet Kütüphanesi, [İstanbul], 1917, s. 4. Krş. Celâl Nuri, «İcmal-i Ahval : Avrupa Bizi Nasıl Görüyor», Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, no. 42-1.1,. 17 Teşrin-isânî 1917-1 Safer 1336, s. 258. Celâl Nuri Bey'in geleneksel değerlerin tümüyle reddedilmesinden duyduğu endişeler için ayrıca bkz. Celâl Nuri, Harbden Sonra Türkleri Yükseltelim, Cemiyet Kütüphanesi, Kostantiniye, 1917, s. 16-7. (21) Karl Mannheim, Ideology and Utopia, s, 173. (22) a.g.e., s. 190-1. (23) Medeniyet tasnifi için bkz. Celâl Nuri, îttihad-ı İslâm, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul, 1331,. s. 25-6. Bu medeniyet çeşitlerinden yalnızca teknik olanının yararlı olacağı diğerinin ise sakıncalar yaratacağı fikri için bkz. a.g.e., s. 35. Teknik medeniyetin alınmasının zorunluluğunun belirtilmesi için ise bkz. a.g.e., s. 37: «...îslâm teali edebilmek için derhal Avrupa'nın medeniyet-i sanaiyesini almak zorundadır...». Bu düşünce daha sonra Türkçülük ideolojisinin savunucuları tarafından da uygarlaşabilmenin gereği olarak benimsenecektir: «... Şübhesiz, Avrupa'nın medeniyetini ve müsbet ilimlerini alacağız. Fakat İngilizlerin, Fransızların, Almanların iktisadî, hukukî, ahlâkî, felsefî sistemleri millî harsları demekdir. Biz Avrupa'dan hiçbir milletin harsını alamayız... Avrupa milletleri birbirlerinden yalnız müsbet ilimleri, tecrübî fenniyeleri,. ilmî usûlleri alırlar ki... bizim de Avrupa'dan alacağımız yalnızca bunlar olmalıdır...». Bkz. Ziya Gökalp, «İçtimaiyat: îçtihad ve Mücalıede», Yeni Mecmua, sayı : 56, 8 Ağustos 1918, s. 63. Bu görüş nedeniyle Celâl Nuri Bey teknik konular dışında örneğin edebiyatta aşırı Batılılaşmayı benimsemiyordu. Bkz. Celâl Nuri, «Edebiyatımızın Veche-i Azimeti», Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, no. 3, 5 Teşrin-isânî 1332, s. 57-60.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

367

Bir «utopia» olarak niteliyebileceğimiz «garblılaşma» ya nasıl ulaşılabileceği ve bu amaçla toplumsal realitede yapılması gereken değişikliklerin hangi yöntemlerle gerçekleştirileceği konusunda ise gerek Abdullah Cevdet ve gerek diğer modernleşme taraftarlarının fazlaca kesin öneriler getirmediklerini görmekteyiz. Gerçi elimizde Abdullah Cevdet'e atfedilen, ancak kuşkusuz onun da aynı görüşleri paylaşmasına karşılık Kılıçzâde Hakkı Bey tarafından gerçekleştirilen ve Atatürk devrimleri adını verdiğimiz değişimlerin büyük çoğunluğunu içeren bir plân dahi bulunmaktadır (24) ve bu plân oldukça radikal tedbirlere değinmektedir ama bu sonuçlara nasıl ulaşılabileceği gene de kesin olarak aydınlanmamış bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Abdullah Cevdet'in Batılılaşabilme konusunda temel araç olarak toplum üyelerinde fikrî bir değişiklik oluşturabilmeyi amaçladığını (25) görüyoruz. Bunun sağlanabilmesi için ise Abdullah Cevdet'in ilk düşüncesi Jön Türk hareketi sırasındaki fikirlerini incelerken gördüğümüz gibi Batı kültürünün imparatorluk üyelerine tanıtılması olarak beliriyordu. Daha sonra belirteceği gibi: «...Bizde aşk-ı nûr ve şevk-i tenvir ile şaikadâr mütefekkirler pek nâdir değildir. Garbın bu servet ve ihtişam-ı ilmiyesi önünde bunlardan iğtinam ile dilimize nakletmek mevzu'bahs oldukça bu canlar kendilerini bir ummanı içmeye med'uvv bir serçe kuşu gibi hissetmezler!...» Bu amaçla yapılacak tercümeler Abdullah Cevdet tarafından modernleşme için fertlerde gerekli fikrî değişiklikleri oluşturabilmenin en önemli aracı olarak kabul ediliyordu. Bunun için Abdullah Cevdet, Jön Türk hareketi sırasında olduğu gibi tek başına giriştiği tercümelerine devam etti. Abdullah Cevdet'in tercümelerinin çok (24) Plân Kılıçzâde Hakkı Bey tarafından yapılmış ve Kılıçzâde Hakkı, îtikadat-ı Batılaya..., s. 62-82 arasında sansürce yapılan değişiklikler dışında «îçtihad» da yayınlandığı şekilde neşredilmiştir. Plânın düşüncelerindeki benzerlikler nedeniyle genellikle Abdullah Cevdet'e atfedildiği görülmektedir. Bkz. Dankwart A. Rustow, «Political Modernization and the Turkish Military Tradition», Robert E. Ward-Dankwart A. Rustow, Political Modernization in Japan and Turkey, içinde, Princeton, 1970, s. 376, Bkz. B.I. (25) Bkz. Abdullah Cevdet, «Makale-i Yevmiye : Ayine-i Hak», Hak, no. 80, 2 Haziran 1912-15 Cemaziy'ülâhır 1330, s. 1. Krş. Abdullah Djevdet, «Tribüne Libre : Nous recevons la lettre suivante du Dr. Abdullah Djevdet bey, directeur de la Revue Idjtihad», Le Jeune Turc, 7 Mayıs 1914. (26) Abdullah Cevdet, «Tercüme! Tercüme!», îçtihad, no. 156, 1 Ağustos 1329, s. 3212.

368

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

yüksek fiyatlarla karaborsada "satılmasına bakılırsa (27) bu konudaki çabaları karşılıksız kalmıyordu. Meşrutiyet sonrasından, Cumhuriyetin başlarına kadar olan dönemde Abdullah Cevdet'in yaptığı tercümeler ve yayınladığı eserler incelendiğinde gene ansiklopedist eğilimin devam ettiği görülür. Çok çeşitli konulardaki bu eserler içinde ağırlıkta olanlar ise Abdullah Cevdet'in toplumda kültür birikimi yaratılması için gerekli gördüğü Shakespeare çevirileri (.28) ve kendisinin «Fransız düşüncelerinin Doğu'daki yayıcısı» şeklinde tanıtılmasına neden olan Gustave Le Bon'un çeşitli eserleridir (29). Batıyı bir üstünlük olarak görmesi ve Batılılaşabilmek için yalnızca teknolojinin değil, düşüncelerin de alınması gerektiğini belirtmesine, bu alanda yabancı" kitapların tercümesine ve getirilmesine (30) Batı düşüncesinin alınması gerekliliğini gören herkesin birleşmesi gereğine işaret etmesine (31) karşılık büyük bir genişlik gösteren «Batı düşüncesi» kavramı içinden Abdullah Cevdet'in bazılarını özenle seçtiği görülmektedir. Bu düşüncelerden ilki kendisinin Gustave Le Bon'dan aktardığı ve Jön Türk hareketi sırasındaki görüşlerini incelerken de gördüğümüz toplumda yönetimin mutlaka bir «elite» tarafından yapılması gerektiğidir (32). Abdullah Cevdet'in «her yerde ve daima idare olun(27) «Kütübhane-i İçtihad», Hukuk-u Umumiye, 29 Teşrin-ievvel .1908-28 Ramazan 1326, s. 4. (28) Meşrutiyet sonrasında Abdullah Cevdet, Kral Lear, Kütübhane-i İçtihad, İstanbul 1917'i yayınlamıştı. Cenevre'de, Ode, Taş Basma. 1898 yi yayınlayan Abdullah Cevdet, Mısır'da bulunduğu sırada ise Macbeth, Matbaar-i İçtihad, 1909 ve Julius Caesar, Matbaa-i İçtihad, Mısır, 1908 (ve Kütübhane-i Cihan, İstanbul, 1909) adlı tercümelerini yayınlamıştı. Bu arada daha geniş kitlelere yayabilmek için, Shakespeare, Romeo ve Julliet, «Tiyatro : Romeo ve Julliet», Tercüme Eden : Abdullah Cevdet, şeklinde, Şehbal, Aded. 7, 1 Temmuz 1325, s. 135-Aded. 24, 1 Ağustos 1326, s. 480 arasında tefrika edilmişti. Abdullah Cevdet'in Batı klâsiklerinin çevrilmesi yolundaki faaliyeti siyasal muhalifi olduğu İttihad ve Terakki yanlılarınca bile olumlu karşılanıyor ve ancak İslâmcılar tarafından eleştiriliyordu. Bkz. «Tanın Refikimizden Bir Sual», Sebil'ür-Reşad, Aded. 279, 2 Kânûn-isânî 1329-18 Safer 1332 s. 302. (29) «Correspondance : Comment se Propagent Les Idees Françaises en Orient», Revue Bleue, no. 12, 16 Haziran 1923, s. 430. (30) Abdullah Cevdet, «Güneşden Gümrük Almak Yok!», Tasvir-i-efkâr, no. 538, 22 Mart 1911-21 Rebiy'üievveİ 1329, s. 3. (31) Abdullah Cevdet, «Dönmek Yok! : Ey Hür Fikirliler Birleşiniz», Tanzimat, 15 Kânûn-ievvel 1912, no.'396, Abdullah Djevdet, «Unissez vous liberaux», Le Jeune Turc, 14 Aralık 1912. (32) Abdullah Cevdet, «Köpekler», Tenkid, no. 4, 25 Mayıs 326, s. 49-53, Abdullah Cevdet, «Mehtab'a» Mehtab, no. 2, 17 Temmuz 1327-5 Şa'ban 1329, s. 9-10, Abdullah Cevdet, «Schiller'in Eş'armdan Birkaç Numûne-Hayatm Reh-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

369

mak içüiı» gerekli gördüğü avam ve özellikle köylülerin eğitimini, kültürel açıdan geliştirilmesini lüzumlu görmesinin (33) ve bu konuda bir cemiyet kuracak derecede faaliyette bulunmasının (34) nedeni ise halkı [avamî yönetime iştirak etmesi gerekmeyen, fakat onu denetleyebilecek seviyede bulunması iktiza eden bir kitle olarak ele almasıdır. Abdullah Cevdet bu kez Jean-Marie Guyau'dan esinlenerek «...irsiyet ile terbiyenin tesiri karşı karşıya geldikleri vakit muhakkak terbiye zayıf ve mağlub olur...» görüşünü belirtmektedir ki bu da kendisinin eğitimi biyolojik üstünlükler gösteren «elite»i geliştirmek (35) ve halkı [avam] yönetimi denetleyebilecek seviyeye yükseltmek için bir araç olarak kabul ettiğini göstermektedir. Bu ihtiyacı karşılayabilmek için Abdullah Cevdet eğitimin Osmanlı toplumunda Batılılaşmış bir şekilde geliştirimesi gereğine işaret ediyorberleri», İçtihad, ııo. 83, 5 Kânûn-ievvel 1329, s. 1831, [Abdullah' Cevdetl, «İçtihad», İçtihad, no. 41, 15 Şubat 327, s. 1007, Ernest Renan «Terbiye-i Ahali» Tercüme Eden ; Abdullah Cevdet, İçtihad, no. 37, 1 Kânûn-ievvel 327, s. 935-6. (33) Bkz. Abdullah Cevdet, «Köylülerimiz İçin», İçtihad, no. 63, 25 Nisan 1329, s. 1362-65. Burada Abdullah Cevdet tarafından köylülerin eğitimi için Cumhuriyet döneminde uygulanana benzer önerilerin ortaya atıldığını görüyoruz : «... Müddet-i tedrisi üç dört aydan ibaret bir mekteb tesis olunsun, bu üç dört ay zarfında bir köylüce bilinmesi lâzım ve köylüye anlatılması kabil olan malûmat-ı ilmiye talim olunsun. Meselâ hıfzısıhhate, baytarlığa, usûl-ü cedide-i ziraata, aşıcılığa ve bu gibi umur-u nafıaya müteallik ilmî malûmat alınsın...» a.g.m., s. 1364. Köye ve köylülere karşı bu yaklaşım için gene bkz. Bir Kürd [Abdullah Cevdetl, «İnsanlar, Sonra Hayvanlar», Türkçe İstanbul, no. 138, 27 Nisan 1919/1335, bu konuya kapalı olarak işaret etmesi için ise bkz. Abdullah Cevdet, «Türksüz Türkiya», Şebab, no. 1, 23 Temmuz 1336, s. 15-6. Abdullah Cevdet'in avamın nitelikleri hakkındaki fikirleri için bkz. Abdullah Cevdet, «Maliye ve Milliye», Hak, no. 116, 7 Temmuz 1912-22 Receb 1330, s. 3, Krş. Abdullah Cevdet, «Yapdıkları Muhalefet Değil, Her §eyi İnkâr», Hak, 29 Haziran .1912-13 Haziran 1330, s. 1-2. (34) Abdullah Cevdet tarafından kurulan ve İstanbul Vilâyetinden 341/5 Haziran 330 ve Bâb-îâli Dahiliye Nezaretinden 5 Haziran 330 tarihli (numarasız) ruhsat alan «Köylü Bilgi Cemiyeti» bu alanda faaliyette bulundu. Cemiyetin başlıca çabası ise Arap harflerinde yapılan değişikliklerle okuması kolaylaşan teknik kitaplar yayınlamak oldu. Örnek olarak bkz. Muhammed Cevdet, Patates, Köylü Kitapları no. 9, Matbaa-i İçtihad, İstanbul, 1330. Cemiyete ait kuruluş evrakı Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır. Cemiyetin faaliyetleri için ise bkz. «Amelî Malûmat Sütunu», İçtihad, no. 230, 15 Haziran 1927, s. 4389. (35) Abdullah Cevdet, «Musahabe: Terbiye», Yolların Sesi, 9.11.1932, s. 79. Bu görüşler hiç kuşkusuz Abdullah Cevdet'in çevirisini yaparak Türk toplumuna sunduğu JLean] Mtariel Guyau, Terbiye ve Veraset: Sosyolociyai Tetebbu, Millî Matbaa, İstanbul, 1927 deki tezlerden mülhemdi. Eğitimin bu rolü için Abdullah Cevdet'in görüşüne a.g.es. 218 de işaret edilmektedir.

370

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

du (36). Bunun aksi yâni eğitimin mevcut şekliyle sürdürülmesi ise Abdullah Cevdet tarafından hiç eğitim yapılmamasmdan daha tehlikeli bir durum olarak kabul ediliyordu (37), Çünkü kendisine göre mevcut eğitim — özellikle dinin bu eğitimdeki rolü gözönüne alınırsa — kişinin açık düşünceye yönelmesini kısıtlayıcı bir içeriğe sahipti. Burada Abdullah Cevdet'in eğitimde Batılılaşmadan kastettiği ise Batı. düşüncesinin genişlemesine incelenmesi ve dinin tamamen devre dışı bırakılmasıdır. Bu görüşlerinin yanısıra Abdullah Cevdet'in Batı düşüncesinin aktarılmasında fazlasıyla etkili olduğunu gördüğümüz yurt dışına öğrenci gönderilmesini de Jön Türk hareketi sırasında olduğu gibi en radikal şekilde müdafaa ettiği görülmektedir (38). . -, Abdullah Cevdet'in Osmanlı toplumuna aktarılmasını mutlaka gerekli gördüğü diğer bir düşünce de öğrencilik yıllarından beri bu amaçla faaliyette bulunduğu 'biyolojik materyalizm' idi. Bu alanda Osmanlı aydınları açısından en revaçta olan görüşlerin 1880'den beri olduğu gibi Büchner'in tezleri olduğu Meşrutiyet sonrasında ise öncesine kıyasla ortaya çıkan değişikliğin bu tezlerin Osmanlı toplumunda ülkesinde olduğunun çok üzerinde bir şöhrete kavuşan Gustave Le Bon' un fikirleriyle bağdaştırılarak sunulması olduğu belirle)

«...Bizim mekteb-i ibtidailerimiz mukatil-i ibtidailerimizdir. Biz buralarda nesl-i • âtiye mübareze etmek, galebe etmek değil, Ölmek, sürünmek, inkiyâd etmek, korkmak, tevekkül etmek, kendi nefsini, varlığını unutmak ve nefsine hiç itimad etmemek talim ediyoruz...». Bkz. Abdullah Cevdet, «Mekteb Alemi - Hayat Âlemi», Resimli Mekteb Âlemi, no. 4, ı Eylül 1329 (dış kapakta no. 3, 15 Ağustos 1329), s. 50. Gene bkz. [Abdullah Cevdet], «Âyine-i Matbuat», İşhad, no. 80-3, 12 Eylül 1329, s. 1771-3. Abdullah Cevdet'in maarifin geliştirilmesi ve Batılılagtırılması hakkındaki düşünceleri için bkz. Abdullah Cevdet, «Vur! Fakat Dinle!», îçtihad, no. 61, İ l Nisan 1329, s. 1333-4, Abdullah Cevdet, «Makale-i Y e v m i y e : Askerlik Şimemiz Harbiye Mektebinde», Hak, no. 101, 22 Haziran 1912-6 Receb 1330, s. 3, A b dullah Cevdet, «Mülâhazalar-İn'ikaslar : .İhtiyat Zabiti Mektebinde», Hak, no. 108, 29 Haziran 1912-13 Receb 1330, s. 1-2, Abdullah Cevdet, «Hayat K a dar Mu'tena», Hak, no. 45, 27 Nisan 1912-1 Cemaziy'ülevvel 1330, s. 1. (37) Abdullah Cevdet, «Seyahat Notları», İçtihad, no. 67, 3 Mayıs 1329, s. 1460. (38) Bkz. Abdullah Cevdet, «Mesail-i Rûz-merreden : İstanbul, 14 Kânûn-isânî 1911», Yeni Tasvir-iejkâr, no. 476, 19 Kânûn-isânî 1911-18 Muharrem 1329, s. 1, Abdullah Cevdet, «Girid ve Giridlerimiz», Tenkid, no. 3, 5 Mayıs 326, s. 34-5. Yabancı okulların eğitimini de tavsiye etmesi için bkz. Abdullah Cevdet. «Kimin Mukadderatı Kimin Elinde», İçtihad, no. 64, 2 Mayıs 1329, s. 1384. Dış ülkelere öğrenci gönderilmesi hakkında Abdullah Cevdet'in g ö rüşleri ise Celâl Nuri Bey tarafından Meşrutiyet öncesi Osmanlı yöneticilerinin ileri sürdüğü nedenlerle eleştirmektedir. Bkz. Celâl Nuri, «Muhterem Celâl Nuri Bey'in 'France' Vapurundan Göndermiş Oldukları Mektubdur», Serbest Fikir, no. 14/2, .8 Mayıs 1330, s. 2 : «... acaba neden şebbammızm

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

371

tilebiiir (39). Toplumda biyolojik materyalizmin itici bir güç olarak görev almaşı için Abdullah Cevdet bir yandan bu alanda başta Büchner olmak üzere ileri gelenlerin eserlerini tercüme ederken (40) diğer yandan dinin toplumsal açıdan bir ihtiyaç olmadığını daha halk düzeyinde eserler yardımıyla kabul ettirmeye çalışıyordu (41). Biyolojik materyalizmin belirttiğimiz role geçmesi ise Abdullah Cevdet ve arkadaşları tarafından toplumun Batılılaşması için de gerekli bir gelişme olarak ileri sürülmekteydi: «... Zaten benim de lüzümunu ileri sürdüğüm reform hep umur-u dünya içindir. Zira umur-u ahret için çalışanlarımız o kadar çokdur ki lüzûmundan da fazladır... ülema-yı diniyemiz sizin ve benim gibi düşünselerdi (biyolojik materyalist olsalardı) bugün Ermenistan ve Kürdistan dağları ikinci bir İsviçre yahud Amerika'nın bir kısmına müşabih olurdu...» (42). Biyolojik materyalizm yanında Abdullah Cevdet'in Jön Türk hareketi sırasında da ilgi duyduğunu gördüğümüz bio-organik düşüm ce tezlerine kendisinin Meşrutiyet sonrasındaki yazılarında da bol miktarda rastlamak mümkündür:

(39) (40)

(41)

(42)

en zîkiymet azasını Paris'e gönderüb istikbâlimizi heder ediyoruz...». Yurt içindeki yabancı okul eğitimi ise özellikle İslâmcılar tarafından eleştirilen bir konu- olarak karşımıza çıkmaktadır. Bkz. Vicdanî, «İslâm Diyarında Ecnebi Mekteblerinin Tesirat-i: Müfsidetkârânesi», SebiVür-Reşad, Aded. 42/ 224, 13 Kânûn-ievvel 1328-16 Muharrem 1331, s. 279. Örnek olarak bkz. Geylânizâde Abdülcebbar, «Madde Kuvvetdir», Erguvan. no. 6, 2 Kânûn-isânî 1327, s. 93-5. Abdullah Cevdet'in Büchner Çevirileri daha sonra yapılan pek çok çeviri için de temel kaynak niteliği taşımıştır. Bkz. Madde ve Kuvvet, C. II, s. 379/n. En önemli örnek olarak bkz. Sanfani, Tıbbiyeli ve Nişanlısı Yahud Mekârim-i Ahlâkiyesiz Din, Dinsiz Mekârim-i Ahlâkiye, Baskıya Hazırlayan : A b dullah Cevdet, Kütüphane-i İçtihad, A d e d : 35, İkinci Tab' (İlk baskı 1329), Naşiri : İkbal Kütübhanesi Sahibi Hüseyin, Vilâyet Matbaası, İstanbul, 1928, (Mütercim A. Vefa). Darwin, Newton gibi düşünürlerin 'İçtihad'da basit bir dille tanıtılması için ise bkz. Subhi Edhem, «Rical-i Fen», İçtihad, no. 118, 25 Eylül 1330, s. 331 v.d. Daha evvelce de belirttiğimiz gibi Abdullah Cevdet, Hayyam tercümesiyle onun naturalist düşüncelerini aktarmayı amaçlıyordu. Kendisinin Hayyam'm bu Özelliğini belirtmesi için bkz. Abdullah Cevdet, «Tenkid : Elem Çiçeklerinin Tercümesi Münasebetiyle», Hayat, no. 33, 14 Temmuz 1927, s. 5. Kılıçzâde Hakkı, «Azadamarcl Gazetesi Sermuharrirliğine», İçtihad, no. 70, 4 Temmuz 1329, s. 1540.

372

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

«...Bolşeviklik insaniyete heyhat! Kurun-u evlâî ve hattâ kabl-el-tarihi bir hayat bir sürü hayatı yaşatmaya doğru gitmektedir.. Bu kanun-u tekâmüle mugayirdir. Tekâmül, tefarik, differenciation'u mutazammm ve müstelzemdir. Ferdin tekâmül-ü uzviyeti cemiyetin uzviyetindeki tekâmül plânını ve bu plânın her halde hutut-u esasiyesini muhtevidir...» (43). Bu görüş ise Abdullah Cevdet'i toplumda ani devrimler yerine evrim süreci bozulmaksızın gerekli değişiklikleri yapmanın gerekli olduğu düşüncesine vardırıyordu (44). Ancak hemen belirtelim ki toplumda biyolojik materyalizmin dinin oynadığı rollere tedricen geçmesi Abdullah Cevdet tarafından temel bir amaç olarak kabul ediliyordu (45). Abdullah Cevdet'in Batı düşüncelerinden Osmanlı toplumuna aktarılmasını gerekli gördüğü bir diğeri de 'bireycilik' olarak karşımıza çıkmaktadır : «... milletlerde millî vicdanın uyanması, ferdi erde şahsî vicdanın uyanması kadar ehemmiyet ve kıymete malikdir. Millî vicdana malik olmayan millet efradı ile buna malik olan millet efradı aralarındaki fark kimyaca 'mahlût' ve 'mürekkeb' tabirlerinin medlülları arasındaki fark kadar büyük ve mühimdir. Görülüyor ki Türklerde millî vicdanın uyanmasını en büyük heyecan ve memnuniyetle telâkki ve bunu sağlam bir azm-ü~imanla terviç edenlerdenim... Ferdler yok cemiyet var demek hücerât yok, nesc-i uzvî var demek gibidir. Hakikatları müşerrah ve naturalist gözüyle görmek lâzımdır. Hücre nesc-i uzvîden mukaddemdir. Nesc-i uzvî olmaksızın hücrenin mevcudiyeti vardır, hücresiz nesc-i uzvî mevcud olmak mutasavver ve makul değildir...» (46).

(43) Abdullah Cevdet, «Bolçeviklik Hakkında», İçtihad, no. 143, 15 Şubat 1922, s. 3006. Abdullah Cevdet'in bu düşüncesinin tezlerini içeren pek çok yazısından biriyle örnek olarak karşılaştırmak için bkz. Abdullah Cevdet, «Tevhide Gidelim», Nevsâl-ı Millî-1330, s. 101. (44) Abdullah. Djevdet, «La Litterature et la Vie», Le Jeune Turc, no. 134, 15 Mayıs 1912. (45) Bkz. Fenn-i Ruh, s. 5-6, Abdullah Cevdet, «Şiir İncileri», Mehtab, no. 5, 8 Ağustos 1327-26 Şa'ban 1329, s. 45. (46) Abdullah Cevdet, «Türk-İslâm ve Ahret-i Medeniyesi», İçtihacl, no. 121, 6 Teşrin-isânî 330, s. 382.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

373

«...Evet İngiltere kırk beş milyon devlet-i müstakileden müteşekkildir: Her İngiliz, her halis İngiliz müstakil, müreffeh, zîşevket bir devletdir. Müstakil, mes'ud milletler ancak böyle müstakil ve mes'ud ferdlerden vücûda gelebilir. Hayat-ı tecemmüiden hayat-ı içtimaiye geçmeye mecburuz. Sürülükden müstakil ferdler birliğine itilâ' etmeliyiz...» (47). İttihad ve Terakki kuramcılarıyla anlaşmazlıklarının başında ge" len bu hususta (48) Abdullah Cevdet gene ferdci bir eğitim önerisi getiriyordu: «... Siz terbiye yolunda ferdci -individualiste- mi yoksa ma'şerci -collectiviste- mi olacaksınız? İşin caıi/damarı bu noktadadır. Albion (İngiliz) terbiye sisteminin faikiyet ve salimiyetini teslim edenlerden olduğunuza mutekidim...» (49). " Bu önerinin Demolins'niıı Alman ve İngiliz eğitim sistemleri arasında yaptığını gördüğümüz karşılaştırmadan mülhem olduğu kuşkusuzdur. Bu eğitim sonunda toplumda servet birikiminin artması ise Abdullah Cevdet tarafından toplumu geliştirecek temel mekanizmalardan biri olarak kabul edilmektedir (50). Jön Türk hareketi içerisinde de önemli ayrılıklardan biri olduğunu gördüğümüz bu husus İttihad ve Terakki muhaliflerinin Sabahaddin Bey'in kuramına sarılmaları sonucunu doğuruyordu ki çok çeşitli eğilimleri temsil eden bu kimselerin «adem-i merkeziyet» in gerekliliğini işaret etmekle be(47) Abdullah Cevdet, «Milletimizin Saadeti İçün Ne Düşünüyorsunuz Suali Üzerine Payitaht Gazetesine Verdiğim Cevab», İçtihad, no. 139, 30 Teşrin-isânî 1921, s. 2039. (48) Abdullah Cevdet, «Ziya», Millî Mecmua Ziya GÖkalp Nüshası, no. 24, 5 Teşrin-isânî 1340, s. 375. (49) Abdullah Cevdet, Dimağ ve Melekât~ı Akliyenin Fizyolociya ve Hıfzısıhhası, Matbaa-i Âmire, İstanbul, 1335-1337, s. 359/n. Krş. Sabahaddin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? s. 100-1: «...ilm-i ictima'nın terbiye-i infiradiye hakkındaki tedkikatmdan ve İngiliz Public School ve yeni mekteblerinin şerait-i terbiyeviyesinden mülhem olarak memleketimizin en münasib yerlerinde kız ve erkekler için ayrı ayrı vücuda getirilecek müessesat-ı terbiyeviyeye o mekteblerden ehil mürebbi ve mürebbiye aileleri celbi...». (50) Abdullah Cevdet, «Makale-i Yevmiye : Acı Düşüncelerim», Hak, 12 Temmuz 1912-27 Receb 1330, s. 3. Abdullah Cevdet, İtalyanların Trablusgarb'daki başarısızlıklarını da onların ferdçi olmamalarına bağlıyordu. Bkz. Abdullah Cevdet, «Makale-i Yevmiye : Deva», Hak, no. 59, 11 Mayıs 1912-24 Cemaziy'ülevvel 1330, s. 1.

374

:GARBLILAŞMA UTOPIA» sı

raber asıl üzerinde durdukları könu özel girişimin geliştirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır (51). Meşrutiyet sonrası. toplumun aydın kesimlerinin büyük çoğunluğu tarafından gerekliliğine işaret edilen «Garplılaşma» ilk kez Abdullah Cevdet ve arkadaşları tarafından sistematlze edildi. Bu anlamda Abdullah Cevdet'in «Garblılaşma»sı Mannheim* m «utopia» tanımına da uygunluk göstermektedir. Abdullah Cevdet'in bu alandaki temel önemi ise bütün siyasal tercihlerin ötesinde (52) toplumun Batılılaşması gereğine işaret etmesidir. Bu isteği gerçekleştirmeye yönelik çeşitli yayın organları tarafından girişimler yapılmasına karşılık İçtihad' tarafsız gözlemcilerin belirttiği gibi (53) toplumda bu çeşit faaliyetlerin en önemli organı olarak kabul edilmekteydi. Abdullah Cevdet'in diğer bir özelliği de toplumda oluşmasını istediği bu değişim için Batı düşüncesinin de alınmasını zorunlu görmesidir. Batı düşüncesinden hangilerinin Osmanlı toplumunun gelişmesini sağlayacağı konusunda ise Abdullah Cevdet'in Jön Türk hareketi sırasında ilgilendiğini gördüğümüz düşüncelerini sürdürdüğünü görüyoruz.

(51) Çeşitli eğilimlerdeki kimseler «Adem-i Merkeziyet» hakkındaki görüşlerini açıklarken dahi temel olarak özel girişimin önemi üzerinde duruyorlardı. Örnek olarak bkz. Ahmed Midhat, «Adem-i Merkeziyet»., Takvimli Gazete, 10 Kânûn-ievvel 1912-30 Zilhicce 1330, s. 1, Baha Tevfik, «Memleket Nasıl Islâh Olunur : Adem-i Merkeziyet», Takvimli Gazete, 12 Kânûn-ievvel 19122 Muharrem 1331, s. 1-2. (52) Abdullah Cevdet, «Rum Ticaret Mektebinde», İştihad, no. 109, 5 Haziran 1330, s, 165 : «... İçtihad sahibinin hak ve vazifesi ilm sahasında serbest b u lunmak ve siyaset sahasına adım atmamakdır. Zaten siyasiyat arziyatdır (garaziyat değil) evvelin sebebler değildir. Siyasî hâdiseler bir takım içtimaî, ırkî, iktisadı âmillerin neticesi, yekûnu demekdir...». Krş. Celâl Nuri, «Müslümanlar, Türkler Kalkın Gecikdiniz», îçtihad, no. 86, 26 Kânûn-ievvel 1329, s. 1903: «...Her şeyi politikadan bekliyoruz. Her şeyin mes'ulü hükümetdir zehab-ı batılında bulunuyoruz. Falan nazır şöyle yapsa idi bilmem ne olurdu, cemiyet falanı kullansa idi işler düzelirdi. Heyhat .politikadan evvel inkişaf-ı fikrî lâzım...». Batılılaşmanın bir toplum «ideal»i haline getirilişi için ise bkz. Abdullah Cevdet, «Makale-i Yevmiye : Teşhis ve Tedavi», Hak, no. 53, 5 Mayıs 1912-18 Cemaziy'ülevvel 1330, s. 1. Krş. [Abdullah Cevdet], «Doktor Abdullah Cevdet Beyefendi Tarafından Bir Mahfel-i Hususî-i Yaranda Verilen Bir Konferansdan», Mehtab, no. 3, 25 Temmuz 132713 Şa'ban 1329, s. 19 ve Celâl Nuri, «Mukaddeme», Hürriyet-i Fikriye, no. 9, 3 Nisan 1330, s. 4. '(53) «Bibliographie : Idjtihad», VUnion

Dimanche,

27 Temmuz 1913.

BELGELER - AÇIKLAMALAR Belirttiğimiz gibi Kılıçzâde Hakkı Bey tarafından hazırlanan Batılılaşma plânı Atatürk devrimleri adını verdiğimiz değişimlerin büyük çoğunluğunun ilk tasarımlarını içermektedir. Bu açıdan «Batılılaşma Utopia» sının Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki fikrî etkisini gösteren bu plân diğer yönden mevcut toplumsal yapıda düşünülen radikal değişiklikleri sergilemektedir : Pek Uyanık Bir Uyku Celâl Nuri Beyefendiye, Muhterem Efendim, Dün gece âlem-i menamde bir şahs-ı nuranî (ruhanî değil) bana size gönderilmek üzere âtide münderic mektubu tevdi etmiş ise de ikâmetgâhınızı ve hangi diyarda bulunduğunuzu . bilmediğim için îçtihad'm vesatetine müracaat etdim. Vusulünde beni haberdar etmenizi istirham ederim. Oğlum Celâl Nuri Bey, size tebşirât-ı âtiyeyi müsaraaten tebliğ ederim: 1. Bütün şehzâdegân ile suret-i mahsusada veliahdlarm teallum ve terbiyelerine ziyadesiyle dikkat ve itina edilüb, kendilerine bile faidesi dokunmayan o küçük başla,rm yâni zencilerin ve hadımların telkinât-ı eblehânesinden kurtarılacaklardır. Gene şehzadeler umumiyetle ordu ve donanmaya idhal edilüb orada terakki ve tefeyyüz edecekleri gibi bu suretle asil bir heyet-i zabitan vücûda getirmek için bir esas-ı metin vaz'edilmiş olacakdır. Pespayegân ba'dema zabit olamayacaklardır. Hilkatcla müsavat-ı tamme olmadığından herkes yalnız huzur-u mehakimde müsavi olacak ve hususat ve ahval-i sairede herkes kendi tabakası dahilinde cevelân edebilecekdir. Bu suretle Türkiya'da dahi tabakat-ı sınıf-u ahali vücûda getirilerek esaslı bir medeniye-i milliye vücûda gelmiş olacakdır. Ba'dema calis-i taht olacak padişah hazretleri, küfüvleri olan hanedandan (Müslüman olmak müreccahdır) bir kız ile izdivaç edecek ve yalnız bir zevce-i meşruası olub resmen cevari ist.ifraş etmek-

376

BELGELER - AÇIKLAMALAR

den feragat edecekdir. Padişahlar ba'dema Topkapı sarayında ikamet edüb Dolmabahçe sarayı millet sarayı ittihaz olunacak ve fakat Çırağan sarayı gibi ta'me-i-leh'ib olmaması için hükümet mütabassirâne hareket edecekdir. Diğer saraylar ve köşkler ve makam-ı saltanata aid emlâk tamamen satılıb ba'dema padişâh-ı zaman hazretleri maaşlarından artdırabilirler ise emlâk sahibi olabilecekler ve ba'd-ı vefathim işbu emlâka umum evlâd-ı hânedan değil de belki şer an- müstahak olanlar varis . olabileceklerdir. Keza hazine-i hümayûnda bulunan eşya ve mücevherât-ı tarihiye müze-i hümâyûnda tahsis edilecek daireye nakl ve orada teşhir ve diğerleri alelusul ve tamamen füruht olunub yekûnu mektebler inşasına ve muallimleri idare için varidat verecek akaretler mubayaasına hasr-ü tahsis olunacakdır. İhtiyar şehzâdeler ile prenseslere kayd-ı hayat şartıyla muhassesat-ı makule ve kâfiye verilecek ve genç prensesler küfüvlerine tezvic olunacaklardır. 2. Türkler, ahkâm-ı hakikiye-i kur'aniyeye son derece iman ile tevessül edüb bir takım menkûlalât ve israiliyat yerine makulât ikame edeceklerdir. Ba'dema, meselâ «Tevekkeltü Alellah» levhasının baş tarafına azimet kelimesini ilâve edeceklerdir. Binaların takma asdıkları «Ya Hafız» levhası altına bir de herhangi bir sigorta kumpanyasının levhasını asacaklar ve yangından kurtulmak için kârgir hân eler inşa, şehir ve kasabaların sokaklarını tevsi' vesait-i itfaiyeyi teksir edecekler ve mahalle tulumbacılarını bir an'ane-i milliye gibi muhafaza edecekler ise fakat herhalde tensik ve tanzim edeceklerdir. Her Türk hânesinin her odasına yan yana iki levha asacak bu levhaların birinde nurâni bir hat ile «İttihad-ı İslâm» ve diğerlerinde âteşin bir hat ile «İntikam» yazılmış bulunacakdır. Münderecatı artık bir gâye ve hedef-i milliye olacak olan işbu iki levha mekteblerde, camilerde, kışlalarda, sokaklarda, meydanlarda, kahvehanelerde ve hülâsa her yerde duvara ta'lik edilmiş olacakdır. Her Türk son sistem bir mavzer, bir sandık fişenk, numunesine tevfikan bir takım askerî elbise ile sair levazım-ı seferberiyi daima hazır bulunduracak ve bunları ihzar ve ikmal etmemiş olanlar: teel> hülden, işdeıı ve cenaze merasiminden mahrum kalıb aile-i Türkiya'dan nevüma tard edilecekdir. Her mahallede mektebe gitmemiş veya gidememiş ve ba'dema dahi bittabi gidemeyecek olaıı yaşlılar için amelî (yâni ağızdan öğreten) mektebler açılacağı gibi mahallede birer endaht mahalli veya, salonu vücûda getirilib Cuma günleri orada herkes 5 : 10 fişenk ihrakma mecbur olacak ve senede iki defa müsabaka icra olunacak-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

377

dır. İşbu müsabakalarda on kurşunu hedefin birinci dairesine isabet etdirenler bir nişancı madalyasına malik olacak ve onu hamil olanlara karakollar ve nöbetçiler tarafından resm-i tazim icra olunacakdır. Keza at yetişdirmek, ata binmek, yüzmek, güreşmek vesair idman harekâtına son derece ehemmiyet verilib kızlarımız dahi bu idman harekâtına devam ve iştirak edebilecekler ve indelhacce Almanya'da olduğu gibi manevra için kendi civarlarına ordular geldiği zaman esbsüvar olan işbu lâtif atlılar süvari keşşaflarına rehberlik edüb ordunun tâlim ve terbiyesine ve netice-i fevz-ü-zaferiııe iştirak edeceklerdir. Bütün memlekete, icab eden fişek ve tüfekleri yetişdirmek için imalât-ı harbiye fabrikaları tevsi' edilüb gece ve gündüz çalışacaklardır.. Bütün bu işlere pek başka bir vukuf ve kuşayişle iş görmeğe başlayacak olan Harbiye Nezareti tarafından tayin edilecek azimkâr zabitler nezaret edeceklerdir. Osmanlı İmparatorluğu dahilinde ikamet eden her Müslüman İslâmm şartı kaçdır? sualine altıdır! dedikden ve malûm olan beşini saydıktan sonra altıncısı: bir tüfek bin fişek, daimî taze ve üç.güm lük idareye kâfi bir torba ekmek sahibi olmakdır cevabını verecekdir. 3. Mevcut akmişe fabrikaları tevsi' ve yenileri küşad edilüb hazret-i pâdişâh ve hânedan-ı saltanatdan itibaren bütün nezar, âyân ve meb'usan âzâlarıyla ordu ve donanma erkân ve ümerâ ve zabitânı ve kâffe memurin, efrad-ı askeriye ve fabrika ameleleri resmî ve hususî mekâtib şakirdan ve muallimini' işbu fabrikaların ma'mûlâtmdan giymeğe mecbur tutulacakdır. Ahali dahi gerek gazeteler ve gerek salif-ül-zikr amelî mektebler vasıtasıyla irşad ve teşvik edilüb emtia-ı dahiliyenin sürümü tezyid edilerek milel-i sairenin medar-ı kuvvet ve miknetleri olan kadim ve Hristiyan Bizanslıların • millî serpuşu olan fes kâmilen def' edilüb yeni bir serpuş-u millî kabul olunacakdır. Askerlerin başlarına giydikleri kalpaklar dahi tebdil oiuııub ecdadımızın kullandıkları miğferere müşabih ve fakat zaman-ı hâzır nezaketine muvafık bir siperi miğfer," serpuş-u askerî ittihaz edilecekdir. Bu suretle efrad-ı askeriye harb zamanlarında yağmurdan ve ziyadan dolayı ateşi kesmeyecekdir. 4. Kadınlar diledikleri tarz ve biçimde telebbüs edüb yalnız israf etmeyeceklerdir. Polisler, softalar ve suret-i mahsusada arabac] makulesi kesan ile evbaşanm kadınların telebbüslerine, çarşaf ve peçelerine kat'iyyen müdahaleye hak ve selâhiyetleri olamayacağı gibi ba'dema Şeyh-ül-İslâm Efendiler hazeratı dahi çarşaflara dair makaleler imlâ ve imza etmeyeceklerdir. Polis kadınlar işine ancak ve.

378

BELGELER - AÇIKLAMALAR

ancak münasebetsiz ve âdâb-ı umumiyeyi muhil ahvalde müdahale ve fakat işbu vazife-i kanuniyelerini kemal-i nezaketle ifa edeceklerdir. Erkekler kadınların ehemmiyetini takdir edüb onlara hürmet ve riayet edecek ve hele hiç kimse dünyanın memleketimizden ma'da hiçbir yerinde mevcud olmayan kadınlara karşı harfendazlık ve taşkınlık rezaletine devama cür'et edemeyüb yollarda, vapurlarda, tramvay ve sair merakibberiyye ve bahriyede hanımlara kemal-i ihtiramla yol verecekleri gibi şayed bir kadın ayakda kalmış ise derhal ona yerlerini vermeğe müsaraat edüb bu suretle vazife-i insaniyet ve hissiyat-r âciz nevazileriııi izhar edeceklerdir. Kadınlar vatanın en büyük velinimeti addedilib kendilerine o yolda muamele edilecek ise de kadınlarımız dahi bunlardan şımarıb kab arm ayacaklar ve bil'âkis bu gibi muamelât-ı insaniyetkârâııeye lâyık olan mütemeddin ve zarif mahlûkat olduklarını isbat edeceklerdir. 5. Kızlar tahsilleri ve bekârlıkları müddetince, Müslüman Boşnak ve Çerkeslerde cari olan müstahsene üzerine asla tesettür etmeyecekleri gibi velileri refakatmda oldukları halde gerek yaşlı ve âlim erkekler ve gerek hemsin ve küfüvleri olan namuslu ve terbiyeli delikanlıları ile edibâne görüşüb hayat-ı umumiye karışacaklar ve bu suretle sây-ü-âmel-i millî ve vatanî hususunda hisselerine isabet eden kısmını icra edeceklerdir. İşte bu suretle herkes gördüğü, tedkik etdiği, beğendiği ve intihab etdiği kız ile teehhül etmek ve suhuleti vücûda gelmiş olacağından geçimsizlik ve hâne dirliksizliği ortadan kalkarak şeriat-ı muhammediyenin bahş-ü-ihsan buyurduğu hakk-ı talakın ibtizaien isti'maline mahal kalmayıb ancak elzem olduğu zaman isti'mal edilecekdir. Hanım kızlarımız için azabefgân olan o ma'hud görücülük âdet-i gayr-i mergubesine dahi hitam verilmiş olacakdır. Kızlar için diğer mekâtib maada bir de tıbbiye mektebi küşâd edilerek arzu eden kızlarımız orada tababet tahsil edecekleri gibi diğer kızlar, bu kadınlar dahi orada hilâl-i alımer hidematı için hasta bakıcılığı ve hususat-ı saire teallüm ve tederrüs edebilecekdir. 6, Elyevm birer meııba'-ı atalet ve ma,sdar-ı batalet olan tekâya ve zevaya kamilen ilga olunarak — mavüzih lehine sarf olunmayıb yalnız evlâd-ü-âyâl meşayihe bad-ü-hava mekel ittihaz olunan — ve iradat ve muhassesatları kat' ve maarif büdcesine ilâve olunacakdır. Meşayih meyanmda âlim ve fazıl bulunmuş olanlara birer hane ve kayd-ı hayat şartıyla ve fakat mekâtibden birinde muallimlik etmek kaydıyla tahsisat verilecekdir. Diğerleri yâni cahil olub da sermayesi babadan kalma birkaç mir-i kelâmat ve ta'biratdan ve .(Hu,

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

379

eyvallah erenler) den ibaret olan ve şimdiye kadar halkı fikren ve ilmen ızrar edenlere hiçbirşey verilmeyerek çalışıb kazanmaya mecbur tutulacaklardır. Bunlardan nefes etmek kallaşlığıya ötekini berikini dolandıranlar cezaya çarpılacaklardır. 7. Hâi-ihâzır medreseleri ilga edilüb, Süleymaniye medresesi yerine (College de France) tertibinde gayet mükemmel bir (Ûlûm-u Edebiye Medresesi) yapılacağı gibi Fatih Medresesi yerine ise (Ecole Polytecnic)' tarzında diğer bir (Medrese-i Âliye) vücûda getirilecekdir. Ûlûm-u âliye ve ileyh ve bu mekteblerde ve Darülfünûnlarda tahsil olunub softalık mesleği ilâ olunacak ve mekteblerde softalara şimdiki medreselerde olduğu gibi birer oda verilmeyüb dünyanın her tarafında olduğu gibi nezaret altında bulundurulacaklardır. Ve kendilerine muntazam taam, elbise, hidmetci, karyola, maaş verilecekdir. Softalar çalışırken rakas gibi artık sallanmayacaklar ve hele köy ve kasabalarda olduğu gibi behaim esel-i muallimin önünde boylu boyuna uzanub ders dinlemeyeceklerdir. Sarığı sarmak ve cübbe giymek yalnız ûlema-yı kirama tahsis edilüb mekâtib-i âliye-i diniyeden şehadetnâmesiz olanlar ve tefsir ve hadis-i şerif ile sair ûlûm-u diniyeden bînasib bulunanlar salif-ülarz kisve-i ilmiyeye bürünemiyeceklerdir. Bu suretle sarık ve cübbe bir alâmet-i fazl-ü-irfan addolunarak erbabına karakollar tarafından resm-i ta'zim icra olunacakdır. Efr.ad-ı askeriye dahi bu muhterem füzelâya selâm vermeden geçmiyeceklerdir. Mekteb muallimleri ancak bu gibi âlim-i hakikî efendilerden biri olduğu halde sarıklı bulunabilecekdir. Ahalinin zîûlemayı t akliden başlarına doladıkları sarık tarzındaki paçavralar kirli müstekreh bezler kamilen polis ma'rifetiyle men' edilecekdir. Mekâtib-i idadiye ve daha yukarı mekâtib mezunları arzu etdikleri takdirde sakal salıverecekler ve efrad-ı ııassdan salıverenler derece derece resme tabi' olacaklardır. 8. Evliyaya nezrler men' edilüb bu gibi teberruat donanma ve müdafaa-i milliye cemiyetleri kasalarına girecek zira evliyanın bu gibi nezrlere .ihtiyacı yokdur. Indallah merzukdurlar ve onlar havf-ühüzünden beridirler. Şer'-i şerifin sadaka verilmesine cevaz gösterdiği bîçâregân ve ma'lûlin ise tesis edilecek dar-ül-âcezelerde yine kendilerinin yapabileceği işler gördürülmek şartıyla infâk-ü-iskan eyleyeceklerdir. Bu suretle ortalık zillet-i sual ve meskenetden tamamen tathir edilüb Müslümanlara izzet-i nefsin ne olduğu öğredilecekdir. Bu suretle «El-izzetullah ve resulih ve'l müminin» hükm~i şerifi tecelli edecekdir. Herkes mükâfat-ı sây-ü-verzişini alacak, ızban-

380

BELGELER - AÇIKLAMALAR

dud gibi herifler şunun, bunun-kesesinde bad-i hava geçinemeyeceklerdir. Yapılacak bütün hayrat ve hasenat vacib-ül-vücûd hazretleri nâmına yapılub şuna buna atf edilemeyecekdir. Herkes mütalib-i ma'neviyesini Allahma arz edecek ve Hazret-i Peygamberin şefaatinden başka kimsenin yardım ve şefaatini istemiyeceklerdir. Okuyucular, üfürükçüler, ısıtma bağcılar ve ilh... kâmilen tenkil edilüb ısıtmaya düçâr olanlar behemehal sülfato içmeğe mecbur tutulacaklardır. Din, mezheb, akıl, mantık, tababet, medeniyet, insaniyet ve bunlardan ibaret olan İslâmiyet için şeyn olan —Yemiş Çarşusu meydanlığmdaki— o ma'hud pis, murdar, müstekreh resmî ve âlenî başa okuyucular oradan def edileceklerdir. Yeni Cami-i Şerif civarında bir takım matbu' ve sahte, şeriat-ı mutahharamız için hakaret-i mahz olan o bitmez tükenmez, bıçak kesmez, kurşun delmez, bin derde deva nüshaların füruhtu men' edilüb bunların yerine efrâd-ı askeriye ve avam halka o nüshalardan daha müfid ve daha hıfzedici risaleler her Cuma günleri hükümet tarafından tesis edilecek «Tenvir-i Efkâr-ı Mület» cemiyetleri tarafından meccaneıı tevzi' edilecekdir. İşbu risaleler suret-i mahsusada herkesin anlayacağı bir tarz-ü-beyanda olacakdır. 9. Belediyeler ekl-ü-şürbe müteallik mevada ve belediyenin sathında nezafet ve taharetine son derece dikkat edüb ahaliyi dahi öğrenecek ve mukarrerat-ı nafıasını tav'an ve kerhen ahaliye kabul ve icra etdirecekdir. Artık faaliyete gelmiş evlâd-ı ahali içün bîfaide ise de mahza derhatır etdirmek içün «koşunuz, acele ediniz, durmayınız» gibi levhaları şuraya buraya ta'lik edecekdir. 10. Hürriyet ve İtilâf ve İttihad ve Terakki ve sair mevcud cemiyetler ba'dema hükümet işiyle uğraşmayub bunları ehl olanlara terk ederek kendileri donanma, müdafaa-i milliye, maarif-i umumiye, hıfz-ı sıhhat-i umumiye gibi mesail ile iştigal ve meslek-i siyasiyelerinin tatbiklerini meciisdeki fırkalara, terk edeceklerdir. Bu suretle nezaretlere cahil cemiyetlilerden ziyade âlim ve vakıf vatanperverler gelecekdir. 11. Ahalinin ahkâm-ı şer'-i şerife mugayir bazı mutekidatı tashih olunub meselâ. «El-kanaat kenz lâyağni» hadis-i şerifinden maksad softalar ve cahil meşayihin öğrendikleri: (Canım, Dünya fani değil mi ya? Aza kanaat edüb cem'~i mal etmeyiniz. Ahretde o altuıv lar hep derilerine yapışacakdır!) gibi yaveler ve masharalıklar olmayub insan mes'ud ve bahtiyar olmak içün çok çalışmak ve namuskârâne kazanmak ve fakat ihtiyacâtmı taklil edüb israf ve sefahatdan sakınmak ve mükâfat-ı sây-ü-ameli olarak kazandığı ve ta-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

381

sarraf edüb birikdirdiği paralardan indelhacce menafi'-i umumiye-i vatan içün sarfetmek demekdir ve kanaatdan taleb olunan netice dahi budur demek olduğu anlatılacak ve diğer hususat ve evamir dahi bu yolda tefsir ve tebliğ edilüb meşayih ve tekâyanm veya softaların avam-ı nasi izlâline müsaade edilmeyecek mahsus-ül-husus kara cahil şeyler «el-fakr-ü fahri» hadis-i âlisini yanlış tefsir ederek halkı sây-ü-âmelden ve fakrın yâni anların ta'birince zükûretlik hasmı olan nezafetden men' etdikleri içün «kadr-el-fakr» hadis-i şerifi Türkçe tercümesiyle beraber levha halinde boyunlarına asılarak bu veçhile fakr-ü-zaruretin indallah ne kadar menfur bir vaziyet olduğu halka izah edilecekdir. 12. Diğer devair ve nezaretlerde olduğu gibi daire-i muallâ-yı meşihatda dahi tasfiye ve tensikat-ı kâmile icra ve hele devai-i şer'iyye ömrü bir sür'at-ü-katiyyet ve adaletle rüy'et olunacakdır. Ûlema-yı rüsumun kemâl-i cehlinden ve tacdarânm temami-i istibdadından dolayı asırlardan beri mesdud kaldığı iddia edilen bâb-ı içtihad yeniden açılacak yani tefsirler ve içtihadlar meydana konacağı gibi Kur'an-ı azimüşşân ile beraber ehadis-i şerifenin sahihleri Türkceye tercüme edilecek ve ba'dema hutbeler Türkçe ve ihtiyac-ı asra göre i'rad edilecekdir. Ahkâm-ı şer'iyye ve şeair-i İslâmiye, Müslimlere olduğu gibi telkin ve meselâ hacca gitmekden maksad kızgın kumlar üzerinde yalın ayak ve kavurucu bir güneşin altında başı açık gezmek ve taşlara yüz ve el sürmek olmayub ancak Cenab-ı Hakka karşı vazife-i ubudiyeti ve Hazret-i Beni Ekreme karşı kemâl-i ta'zimi ifa etmekle beraber zımnen de Müslümanların birbirini anlamaları ve birbirinden haberdar olmaları ve birbirlerini gör.üb teşyîd-i rabıta-i uhuvvet ve müdavele-i efkâr ve müzâkere-i umur-u millet, kaziyye-i mu'tenâsı olduğu ifham edilecekdir. 13. Ordu ve donanmaya itaat, inzibat, malûmat girecek ve Harbiye Nezareti meselâ yalnız resm-i ta'zîm içün senede birkaç defa —münakaşa ilânları verir gibi— beyanname neşr edüb gülüne olmayacakdır. Harbiye Nezareti artık kani', olacakdır ki, bütün ordu umuru yalnız emir vermekle değil, evvelâ öğretmekle ve sonra verdiği evamiri takib ve icra etdirmekle kabil olabilecekdir. Zabitan dahi dargınlar gibi birbirine selâmlar vermeyerek uhuvvet-i hakikiye-i askeriyeyi irae edecek suretde gerçekdeıı muhibbane selâmlatacaklar ve erkân-ı ümerâ ve zabitanı o sahte azimetleri terk edüb şu resm-i temenna hususunda herkese _numûne-i imtisâl olacak ve bu babda ıstar etdikleri müzekkereler müeddasma evvel-be-evvel kendileri itaat edeceklerdir. Ordu her şeyden evvel temizliğe itina ve bu da birçokları tara-

382

BELGELER - AÇIKLAMALAR

fırıdan gayet âdi görülüb, fakat büyük bir ehemmiyeti haiz olan traş olmak ve saçlarım taramakdah ibtidar eyleyecekdir. Orduda erkân-ı ümerâ, zabitan, efrad hergün muntazaman traş olmağa mecbur tutulacaklardır. 14. Mezahib-i muhtelifenin söz sahibleri akdedecekleri samimî bir ictimada tevhid-i fikr-ü-maksad ederek yeniden biliçtihad tamamıyla yeni bir meslek kabul edilecek ve işbu mezheb umum memalik-i Osmaniye ve İslâmiyeye, Halife-i İslâm Hazretlerinin emr-i şerifleriyle tamim ve ilân edilüb ba'dema Müshmler arasında mezheb şikakı ref edilerek ma'na-yı makuluyla gâye-i umumî olan İttihad-ı İslâm kaziyyesinin husülü teşrî etmiş olacakdır. İşbu mezhebin havi olacağı ahkâm-ı cedide Müslümanların iktisadeıı ve ictimaen terakkilerini kâfil olacakdır. 15. Şimdiye kadar mefkud olan bir Osmanlı lügat kitabı memleketin lisaniyyün ve ediblerinden müteşekkil bir heyet-i âlime ve fazıla tarafından telif edilecek ve fakat bugüne kadar Türklerin âdeta şiarı olan «yavaş yavaş» ta'biri lisan-ı ümmetden kat'iyen ihraç edilecekdir. Lisan Osmanlı lisanı olarak muhafaza edilüb Turana lisaııen avdetden sarf-ı nazar edilecekdir. Osmanlı lisan kendisine mahsus lügat kitabına malik olduğu gibi yine kendisine mahsus bir sarf-ü-nahvî olacakdır. Osmanlıca öğrenmek içün hiç kimse Osmanlıcanm ihtiyacından fazla Arabî ve Farsî tahsiline mecbur olmayub eğer bu lisanları tahsile heves edenler bulunacak ise bu arzuları m'ahza o iki lisanda tedkikat ve tetebbuatda bulunmak içün olacakdır. Osmanlı dilinde müsta'mel ne kadar kelimeler, terkibler, kaideler varsa hangi lisandan alınmış olursa olsun Osmanlıcaya mâl edilecekdir. Meselâ 'temettü' ( ) kelimesi Osmanlıca telâffuz ve hecası mucibince 'temettü' Cp ^ n yazılabilecek ve etfâl-i sagire mekâtib-i idadiyede lisanlarını seriaıı öğrenmek içün bu suretle büyük bir suhulete mazhar edilmiş olacaklardır. 16. Osmanlılar hükümetdeu hiçbir şey beklemeyecekler, yollarını, köprülerini, limanlarını, şümendiferlerini, kanallarını, vapurlarını, fabrikalarını kendi teşebbüs ve faaliyetleri ile vücûda getireceklerdir. 17. Ramazan aylarında ve diğer mübarek günlerde camilerde vaizler tarafından halka verilen vaaz ve nasihatlarda vaizler mecburen itihak etdikleri veçhile ba'dema halkın lisanında söylemiyecekler, yâni cahil ve fasid-ül-ahlâk olan insanlar mutlaka kendi lisanlarından anlamak şanlarından olduğu ve bu da elyevm en ziyade söğüb, sayan cer aid ile bin dürlü yaldızlı müfsid-i ahlâk esami-i müstekrehe içün ilk gelen usul-u hitabet bu ise de «Fırtınaların havayı tashih etdiği iddiası gibi bu muharebe ve felâket fırtınası» Türk-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ 397

383

1erin ahlâkını tashih edeceğinden bâlâda beyanı sabık etdiği veçhile vaiz Efendiler halkın bugünkü lisanında söylemiyeceği ve belki yeni iktisab etdikleri ahlâk-ı fazılaya çesbân nezih bir lisan ile idare-i kelâm edüb halkı dileklerine göre sağ taraflarında ırmakları coşan ve işban ve nebatatı fürüzan ve derunlarmda herkese dilediği kadar verilecek olan hur ve gılman ile müzeyyen ve şaşaafeşân lıadâyıkcinâne veya sol taraflarında müdhiş alev ve dumanlarıyla tüten ve semiaçâk iniltileriyle kaynayan cehennem kazanlarına atmayacakları gibi vakitlerini dahi geyik veya güvercin hikayeleriyle veyahud kendilerinin dahi anlamadıkları bir takım derin mebâhisle imata ve imrar etmeyecekler ve belki halka âdâb ve erkân-ı feraiz ve sünnetden sonra vatanperverlikden, fezail-i sây-ü-âmelden, tasarrufdan, namuskârâne' kazancdan, hüsn-i ahlâkdan, yekdiğere uhuvvet ve muhabbetden, ittihad-ı İslâmm ehemmiyetinden bahusus-el-husus i'dad-ı kuvvetden bahsedeceklerdir. 18. Senelerden beri ta'dil ve ıslâhını arzu ve defalarla ilân edüb de kimsenin kulağına isal edemediğimiz o ma'hud «ıslâh-ı kavanin» kaziyyesi tam ihtiyaç-ı zamana göre ta.'dil ve ıslâh olunub arazi ve evkaf kanunları cümlesine takdim ve bu meyanda ta'dadı zaid gördüğüm bir çok iyilikler dahi istihsâl-i temin edilecekdir. Müştakınız Timsâl-i Emel Bkz. [Kılıçzâde Hakkı], «Pek Uyanık Bir^Uyku», İçtihad, no. 55, 21 Şubat 1328, s. 1226-8, İçtihad, no. 57, 7 Mart 1329, s. 1261-4. Plânın toplumsal realiteyi değiştirme arzusuyla birlikte önceki bölümde incelediğimiz yeni bir «ethic» oluşturma isteğini de içerdiği görülmektedir. Bu plânda işaret edilen konulara Abdullah Cevdet ve arkadaşları tarafından sık sık işlenen temalardan, Lâtin harflerinin kabulü (Bkz. Abdullah Cevdet, «Mukadderat-ı Tarihiye Kari'-lerine», İçtihad, no. 56, 28 Şubat 1328, s. 1249-50 ve pek çok yerde), kanunlarda asri değişiklikler (bu konudaki geniş inceleme için bkz. Tarık Zafer Tunaya, Âmme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyetin Fikir Cereyanları, Basılmamış Tez, İstanbul, 1948, İ.Ü. Hukuk Fak. Kütüphanesi no. T. 7, s. 51-8) gibi hususlar ilâve edildiğinde (garpçıların ileri sürdüğü isteklerin şikâyet biçiminde bir tasnifi için bkz. Aksekili Ahmed Hamdi, Bilinmesi Elzem Hakikatler..., 1332, s. 4-5) Cumhuriyetin ilk. yıllarındaki devrimlerin bir taslağı ile karşılaşırız-.

CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI Anadolu'da başlayan ulusal hareketin başarıya ulaşması ve kısa sürede tüm ülkede egemenliği ele almasıya belirttiğimiz gibi kamuoyunda büyük değişiklikler meydana geldi. İlk olarak mütareke sırasındaki yönetimlerin destekçileri, faaliyetlerini tamamen durdurdular. Bunun yanında yeni rejime, yayın yoluyla yapılan siyasal muhalefet oranının da geçmiş dönemlerle kıyaslandığında çok düşük bir seviyede olduğu kolaylıkla görülür. Aynı olguyu Abdullah Cevdet'in siyasal faaliyetlerinde ve yayın politikasında da görmek mümkündür. İçtihad' m Anadolu hareketinin başarıya ulaşmasından sonra çıkan ilk sayısı olan 150. numarası kısa bir gecikmeyle 23 Teşrin-isânî 1922 tarihinde Abdullah Cevdet'in yeni yönetimi öven bir yazısı (1) ve yeni yöneticilerim düşüncelerine uygun düşen «prensipler özeti» ile (2) yayınlandı. «îçtihad» m Cumhuriyet döneminde herhangi bir engelleme ile karşılaşmaksızm yayın faaliyetini sürdürmesi düşünce alanında Cumhuriyet yöneticileri ile büyük çelişkilere düşmediğini bize göstermektedir. Ancak, Abdullah Cevdet'in mütareke senelerindeki siyasal faaliyeti kendisinin oldukça önemli mevkilere gelmesini engellediği gibi «İçtihad» m da kendisi dışında çok zayıf bir kadronun elinde kalmasına neden oldu'(3). Ankara'da toplanan «Âli Karar Heyeti» yaptığı inceleme sonucunda kendisinin mütareke döneminde Anadolu (1) Abdullah Cevdet, «Aıiadolu Harbinin Ruhiyatı», İçtihad, no, 150, 23 Teşrinisânî 1923, s. 3112-4. Abdullah Cevdet, kendisinin Anadolu hareketi lehinde yayın faaliyetinde bulunmaya da çalıştığını fakat bu çabalarının sansürce önlendiğini ileri sürmektedir. Bkz. a.g.m., s. 3113. (2) «İçtihad'm Mihver Fikirleri», İçtihad, no. 150, s. 3111. (3). Bkz. Nahit Sırrı, «Kitabiyat : Kitaplar Arasında», Yeni Türk Mecmuası, no. 4, Kânûn-isânî 1933, s. 348 : «...Mütareke devresinde gösterdiği seciye zaâflarına gelince, bu zaâfları henüz olgunlaşmadığı ve kendini bulmadığı bir yaşta değil, lâkin kemal çağında yaptığı için, kendisini mâzur saymaya ve göstermeğe maatteessüf imkân yoktur. Fakat o bu hareketinin cezasını, şahsının ve büyük bir sebatla çıkarmaya devam ettiği mecmuası (İçtihad)'m etrafındaki boşlukla görmüş...».

386

CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI

hareketi aleyhinde faaliyetlerde bulunduğu sonucuna vararak Abdullah Cevdet'in bir daha devlet hizmeti almasını yasakladı (4). Abdullah Cevdet'in bu karara yaptığı çeşitli itirazlar ise herhangi bir sonuç sağlamadı (5). Ancak, yeni yönetimin kendisine karşı aldığı bu tavra karşılık uyguladığı programın büyük ölçüde II. Meşrutiyet sonrasında Abdullah Cevdet'in önderliğinde yürütülen «Garplılaşma» hareketinden esinlenmesi sonucu bu dönem düşüncelerini serbestçe belirtebilmek ve yayabilmek açısından onun için yaşamının en rahat devresi oldu (6). Bizzat Abdullah Cevdet'in de belirttiği gibi bu rahatlığın en önemli nedeni düşünce alanında işaret ettiğimiz benzerliktir: «...Şimdiye kadar hiçbir fırka-i siyasiyeye mâlolmâmış olduğumu söylemekde haklısın. Prensibleri itibarıyla olsun kendisine mâlolabileceğim herhangi bir fırka şimdiye kadar gördün mü? Bizim müdir fikirlerimiz işte meydandadır... İşte başı büyük meş'alemiz olan Halk fırkasının umdeleri, işte 'İçtihad'm müdir fikirleri! Bunların ne kadar kardaş ve emeldaş oldukları meydanda. îçtihad ve sahibi ve Halk fırkası yekdiğerlerinin malı olmaları bir netice-i tabiiye ve mantıkiye değil mi?.. Halk Fırkası hükümeti lâakal otuz seneden beri geceli gündüzlü gördüğümüz tatlı rüyaların çoğunu aynıyla vaki' kılan tek hükümetdir...» (7).

(4) Bu konuda yapılan tek araştırmada Abdullah Cevdet'in durumu da ele alınmaktadır. Bkz. Mete Tunçay, «Heyet-i Mahsusa'lar (1923-1938) : Cumhuriyete Geçişte Osmanlı Asker ve Sivil Bürokrasisinin Ayıklanması», Armağan : Kânûn-u Esasî'nin 100. Yılı, Ankara, 1978, s. 315. (5) Abdullah Cevdet, bu konuda Âli Karar heyetine sayısız başvurularda b u lundu. Kendisi Cumhuriyet yöneticilerine yaptığı başvurularda ise mütareke dönemindeki görevi sırasında işgal kuvvetleriyle zorunlu olarak ilişkide bulunduğunu ve aynı dönemde Anadolu hareketine sıhhî malzeme gönderilmesine aracılık ettiğini ileri sürdü. Verdiğim bilgiler Abdullah Cevdet'in, İsmet Paşa'ya yazdığı bir mektubun tarihsiz müsveddesinden alınmıştır. Mektup müsveddesi Gül Karlıdağ'dan sağlanmıştır. (6) Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının düşüncelerinin Cumhuriyetin resmî ideolojisi üzerinde nasıl etkili olduğu üzerinde bundan evvelki bölümlerde durmuştuk. Atatürk'ün doğrudan Abdullah Cevdet'in düşüncelerinden etkilendiği tezi için bkz. Lord Kinross, Gerçekçi Atatürk, BP Konferansları, t, y, s. 5. Tez herhangi bir kanıta dayanmamaktadır. (7) ALbdullahl C[evdetl, «Kılıçzâde Hakkı Bey Biraderimize Açık Cevap», İçtihad, no. 183, 1 Temmuz 1925, s. 3640. Krş. İbrahim Temo, Atatürkü N'için

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

387

Bu benzerlik sonucunda Abdullah Cevdet'in önüne tekrar siyasal yaşama atılabilme fırsatı da çıktı. Cevat Paşa'nm Elâzığ meb'usluğundan istifa etmesi üzerine yönetim içerisindeki bazı idareciler bu göreve Abdullah Cevdet'in getirilmesini teklif ettiler. Kasa bir süre içerisinde bu görüş gerek ülke kamuoyu ve gerekse Elâzığ'da oldukça fazla taraftar topladı (8). Hattâ Abdullah Cevdet büyük bir olasılıkla bu konuyu görüşmek için Atatürk tarafından çağrıldı (9). Ancak Abdullah Cevdet'in mütareke döneminden beri üzerinde devamlı olarak durduğu (10) Avrupa ülkelerinin özellikle tarıma uğSeverim?, [Mecidiye] 1937, s. 8. Temo, Abdullah Cevdet ile kendisinin ileri sürdüğü tezlerin pek çoğunun daha sonra «rehakâr bir otoriter kuvvet» olarak tanımladığı Atatürk tarafından gerçekleştirildiğini, belirtmektedir. (8) Konu kamuoyunda âdeta gerçekleşmiş bir olay olarak ele alınmaktadır. Bkz. «Abdullah Cevdet Bey Meb'us Olursa: İçtihad'm Sahibi Avamfiriblik ve Avamfiribler ile Nihaî ve Şiddetli Mücadele Edeceğini Beyân Ediyor», İkdam, 20 Kânûn-ievvel 1924. Abdullah Cevdet'in meb'us olduğu'takdirde ne gibi faaliyetlerde bulunacağı yolundaki bir soruyu ise şöyle cevapladığını görüyoruz: «...Demagoji ve demagoglar yani avamfiriblik ve avamfiribler ile nihaî şiddetli mücadele. Bu mücadele kat'î ve umumî zaferle devam etmedikçe memleket fakirlikden, cehaletden, hastalıkdan, nüfussuzlukdari kurtulamaz. Gazi Paşa'nm pişva olduğu radikal tedavi usûllerinin isti'mali taraf darıyım...». Yerel düzeyde olumlu karşılanış -için bkz. Arapgırli Rıza Kara Zaim, Beyanname : Ma'muret-el-Aziz Vilâyeti Ahalisine, ve Müntehib-i Sânilerine-Vilâyetimiz Meb'usluguna Abdullah Cevdet Bey'i İntihap Ediniz, Hizmet Matbaası, Malatya, [19241. [Tek Sahifelik broşür-beyannâme] : «...Uyanınız! Uyanınız! memleketinizin mahsül-ü irfanı öz evlâdım artık tanıyınız! tanıyınız diyorum. Hazret-i Doktor Türkiye'nin değil; âlimler, hakimler cihanının yetişdirmış olduğu simaların en seçilmiş dehâlarından biri, hürriyet-i fikriyenin ilk kahramanı, on altı seneden beri istihâîeler geçiren bugünkü inkılâb-ı millî'nin bânisidir!... Ey memleketimin ağniyâsı, ey yurdumun fakir köylüsü! Methinde bulunduğum sahib-i İçtihad şu kadar senelerden beri ecnebi diyarlarında ne elîm günler, ne fecî mahkûmiyetler içerisinde senin bugün, yarın mesud olman için ne kadar çalışmıştı.,. Sen korkma ki iş başına geçince o kan, o seciye değişmiş olsun! Nâmeşruiyet anın ruhuna yaklaşmamışdır. Bu beyanatım .sana senet olsun!... Hiçbir menfaat, hiçbir kuvvete mağlub olmayarak eğer sen kendi saadetini, milletinin saadetini arzu ediyor isen Arapgirli haldm-i şehîr (Doktor Abdullah Cevdet) Bey'in ismini bir kâğıda yazarak, yazdırarak kemâl-i hürriyet ve serbestiyle intihab sandığına bırakmalısın...». (9) Görüşme hakkında bilgi için bkz. Abdullah Cevdet, «Gazi Paşa'nm Köşkünde», İçtihad, no. 194, 15 Kânûn-ievvel 1925 s. 3813-6. (10) Bkz. «Declarations du Dr. Abdullah Djevdet B e y : Une question vitale pour la Turquie-La repopulation», Presse du Soir, no. 25, 3 Haziran 1920. Abdullah Cevdet, ülkede nüfûs artışının sağlanması konusunda yöneticiler tarafından da cazip görülen düşünceyi de gerek Cumhuriyet Öncesinde ve gerekse sonrasında devamlı savunmuştu. Bu konuda bkz. Abdullah Cevdet,

388

CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI

raşanlarmdan getirilecek göçmenlerle ülkede nüfus artışı ve tarımsal gelişme sağlanması konusunu bu görüşmeden sonra tekrar ortaya atması şonucunda artık son faaliyetlerini sürdürmekte olan dinçi çevreler bu beyanatı saptırarak kendisinin Avrupadaıı «damızlık getirtmeyi arzuladığını» ileri sürdüler (11). Bu çevrelerin faaliyetlerini sürdürmeleri ve yönetimdeki bazı kimselerin de bu eleştirilere katılmaları sonucunda Abdullah Cevdet'in tekrar aktif olarak siyasal yaşama dönme arzusu imkânsız bir hale geldi. Bu vesileyle muhalifleri kendisinin mütareke dönemi sırasında ulusal harekete karşı faaliyetleri üzerinde tekrar durmaya başlayınca Abdullah Cevdet artık her türlü siyasal faaliyetin dışında kalarak kendisini tümüyle yayınlarına verdi (12). «Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesine Merbut Erkân ve Memurin-i Sıhhiye Kardeşlerimize», İstanbul Seririyatı, no. 15, 1 Temmuz 1336, s, 1. «Nüfusumuz : Çocuk Düşürmek Mazur Görülebilir mi? Abdullah Cevdet B. Bu fikre Şiddetle Muhaliftir», Vakit, no. 5243, 14 Ağustos 1932, AbLdullah] Djtevdet], «Nüfus Hareketi», İçtihad, no. 325, 15 Temmuz 1931, s. 5506. (11) «Avrupa'dan Damızlık Adam Celbini İsteyen de Var», Tevhid-iefkâr, no. 1276, 12 Kânûn-isânî 1340. Gazete beyanat hakkında şu yorumu yapmaktadır : «... Mintarifişşeytan milletin akaid-i diniye ve milliyesini bozmağa memur olan Abdullah Cevdet Bey'in bu sözlerini işitdikten sonra Elâziz'de bu adama rey değil, selâm bile verecek Türk ve Müslüman çıkmayacağına şübhe etmiyoruz. Bu beynelmilel adam acaba dünyanın neresinde milletlerin böyle hayvanlar gibi kitle halinde tesalüb etdiklerini görmüş. Akaid-i diniye ve milliyenin nazarında hiç ehemmiyeti olmadığını bilirdik. Fakat damızlık Alman ve İtalyan herifleri getürüb Türk kadınlarıyla izdivaç etdirmek ve onların kanını kanımıza karışdırmak isteyebileceğini doğrusu hatırımıza bile getirmezdik... Liberallik ve lâyiklik yapacağım diye hergün hezeyân kusan bu adamı Millet Meclisi'ne sokmak değil, Toptaşı'na tıkmak lâzım gelir...». Abdullah Cevdet'in bu konudaki eleştirileri için ise bkz. A b dullah Cevdet, «Damızlık Meselesi: Abdullah Cevdet Bey'e Göre Meselenin Mahiyeti», Akşam, no. 2253, 18 Kânûn-isânî 1925, Abdullah Cevdet, «Tevhid-i Efkâr Gazetesi Müdiriyetine», İçtihad, no. 173, 1 Kânûn-isânı 1925, s. 3486-7, Atbdulah] CLevdet], «Tevhid-i Efkâr ve Sebil'ür-Reşad'dan Sual», İçtihad, no. 173, s. 3488-9. (12) Özellikle bkz. «Abdullah Cevdet Bey de Meb'us mu Olacak? Nida-yı Hayretine Kendisinin Cevabı ve Bizim Mukabelemiz», Son Telgraf, no. 194, 28 Kânûn-ievvel 1340-2 Cemaziy'ülâhîr 1343, s. 2, «Gazi Paşa'nm Zekâsı, Teceddücl Tarafdarlığı: Reis-icumhur Tarafından Kabul Edilen Doktor A b dullah Cevdet Bey'in Damızlık İnsan Celbi Hakkında Fikri», Son Telgraf, no. 208, 11 Şubat 1340-16 Cemaziy'ülâhîr 1343. Bu yazılarda özellikle A b dullah Cevdet'in mütareke sırasında işgal kuvvetleriyle olan ilişkileri ve Kürt ^milliyetçiliği üzerinde durulmaktadır. Abdullah Cevdet'in imzasını taşıyan «İngiliz Muhibleri Cemiyeti» nin beyânnamesinin de aynı dönemde yayınlanması ve yönetim taraftarı basının da daha sonra mütareke döneminde bu faaliyete karışan kimselere devlet kademelerinde görev verilmeme-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

389

Abdullah Cevdet'in bu dönemdeki düşüncelerini incelediğimizde bunlardan en belirgin olanının kendisinin artık toplumsal gelişme önünde bir engel olduğu görüşünü ileri sürmeye çekinmediği din kü^ rumuna yönelik eleştiriler olduğunu görüyoruz (13). Bu eleştirileri sunması için kendisine önemli bir fırsat veren «fezahat-ı lisaniye» davası da bu suçun yeni yönetim tarafından ceza yasasından çıkarsini istemesi (bkz. Yunus Nadi, Kara Listeler, Cumhuriyet, 29 Temmuz 1927, s. 1) sonucunda kendisinin siyasal yaşama tekrar atılması imkânsız bir hale geldi. Yönetimin kendisine tepkisi için ise (bkz. Hakimiyet-i Milliye, 15 Kânûn-isânî 1925, s. 1. «Abdullah Cevdet Bey'in Teklif-i Ma'huclesine Kuvvetli ve Müstahak Bir Darbe : Kılıç Ali Bey'den Hay Allah Razı Olsun», Tevhid-iefkâr, 15 Kânûn-isânî 1925, s. 1-2. Ayrıca yönetim yanlısı eski arkadaşlarının «İngiliz Muhibleri Cemiyeti» dolayısıyla oluşan tepkieri için bkz. Kılıçoğlu Hakkı, «Mektub, Doktor Abdullah Cevdet Bey'e», Hür Fikir, no. 176). Ancak daha sonra Şark İstiklâl Mahkemesi Reisi ve Bozok Meb'usu Avni Bey'in Abdullah Cevdet'i savunmasıyla bu tepkinin ortadan kalktığını belirtmek mümkündür. Bkz. İçtihad [Abdullah Cevdet], «Şark İstiklâl Mahkemesinde Nazar Yüksekliği», İçtihad, no. 191, 1 Teşrin-isânî 1925, s. 3765-6. Bu konu hakkında özet bilgi için bkz. Tarık Zafer Tunaya, «Kana Kan Katmak», Cumhuriyet, 21 Aralık 1977. (13) Anadolu hareketinin başarıya ulaşmasından itibaren Abdullah Cevdet bu kuruma gerek felsefî düzeyde ve gerekse halkın ilgisini çekecek örneklerde hücumda bulunmaya başladı. Bkz. AEbdullah] CCevdetl, «Feylesofon Köşesi», İçtihad/ no. 150, 23 Teşrin-isânî 1922, s. 3117, Krş : «Bilmediğimiz Şeyler : Bir Müslümanm Cennetde Yer Satması», İçtihad, no. 194, 15 Kânûnievvel 1925, s. 3820. Felsefî düzeydeki eleştiriler için bkz. Abdullah Cevdet «İçtimaî Sütun : Din ve Terbiye-i Vicdaniye», İçtihad, 197, 1 Şubat 1926, s. 3863: «...Bütün Müslüman memleketlerini setreden ıssızlık, harabeler, fakr, sefalet, mebzul mezarlıklar bunun böyle olduğuna perişan ve gıryan şahidlerdir. Bağdad ve Endülüs medeniyetlerinin içtimaî ve fikrî âmilleri çokdan beri artık mevcud değildir. Müslüman Şarkın bu sükût ve hüsranında diğer âmillerin de bulunduğunu bilmez değiliz. Fakat bu âmillerden hiçbiri telâkki-i meş'umuyla dinî âmiller kadar kudret-i tenzil ve tahribe malik değildir. Din telâkkisi tenzil yerine ilâ ve tahribe bedel tamir edici bir seciye ve kudret iktisab etmedikçe ve tadını değiştirmedikçe adını Şarkda anmak mühlik olmakda devam edecekdir. Binaenaleyh Türk Menba'-ı nuru, Türk'e hurafe-den münezzeh yeni bir hakime-i vicdan yaratmaya da'vetlidir...». Kr. Abdullah Cevdet, «Ruhî ve Felsefî Tetebbu: Din Dersleri», İçtihad, no. 224, 15 Mart 1927, s. 4287, Abdullah Cevdet, «Seyahat İntiba'lar. : Ankara'da», İçtihad, no. 191, 1 Teşrin-isânî 1925, s.. 3780, Abdullah Cevdet, «Ebulmuzaffer Hanın Aşk-ü-İmanı», İçtihad, no. 249, 1 Nisan 1928, s. 4746-7, Atbdullahl CTevdet], «Ada Vapurunda Sohbetler: Bir Muallime Hanımın Zaferi», İçtihad, no. 217, 1 Kânûn-ievvel 1926, s. 4181. Abdullah Cevdet, «Rahmet-Dimağları Urva Vuska Meselesi», İçtihad, no. 257, 1 Ağustos 1928, s. 4867, Abtdullahl Djtevdet], «Felsefî Tahlil», İçtihat, no. 342, 1 Nisan 1932, s. 5691. Genel eleştiriler için ise bkz. Atbdullahl D[jevdetl, «Suhur Davulu», İçtihat, no. 315, 15 Şubat 1931, s. 5586, «Ameli Ruhiyat», İçtihat, no. 321, 15 Mayıs 1931, s. 5462/n, İçtihad [Abdullah Cevdet! «Din Du'a ve Halk», İçtihat, no. 338, 1 Şubat 1932, s. 5651-2. Türk basınındaki eğilim-

390

CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI

tılması sonucunda Abdullah Cevdet'in başarısıyla sonuçlandı (14). Din kurumuna yönelttiği eleştiriler yanmda yeni rejimin hoşgörüsü Abdullah Cevdet'e biyolojik materyalist klâsiklerinin halk düzeyinde en etkili olabileceklerini yayınlama imkânı verdi (15). Abdullah Cevdet'in, öğrencilik yıllarından beri değişmez teması olan bu düşüncelerin yanmda üzerinde durduğu ikinci bir konu leri saptamak amacıyla yapılan bir araştırmada Abdullah Cevdet'in yazılarının modernleşme ve dinde reform eğilimlerini göstermek için kullanılması kendisinin bu konudaki çabasının fazlalığının bir işaretidir.' Bkz. Lutfy Levonian [Editör] The Turkish Press, Athens-Vienna, 1932, s. 30-3, 104-9, 142-3, 183-4, 192-3. (14) Bkz. «Fezehat-ı Lisaniye: Yeni Kanun-u Ceza'da Olmadığından Abdullah Cevdet Bey'in Adem-i Mes'uliyetine Karar» İkdam, 31 Kânûn-ievvel 1926, s. 3. Abdullah Cevdet bu karar üzerine şu görüşlerini belirtmiştir: «...Dört sene mahkemelerde takib olunmuş isem de böyle bîlüzûm ve tehlikeli olan bir madde-i kanuniyenin ilgasına sebeb olduğumdan dolayı müteselli olmakdayım...». Davanın son gelişmeleri hakkında bilgi için ise bkz. Abdullah Cevdet, «Abdullah Cevdet Bey'in Bir Mektubu : Tanin Gazetesi Müdiriyet-i Âliyesine», Tanin, 8 Kânûn-ievvel 1923 ve 9 Kânûn-ievvel 1923, «Abdullah Cevdet Bey'in Da'vası», Tercüman-ı Hakikat, 18 Kânûn-ievvel 1923, «Bir Fezehat-ı Lisaniye Da'vası», Akşam, 9 Kânûn-ievvel 1923, «İçtihad'm Da'vası», İkdam, 30 Kânûn-ievvel 1926, s. 2. «Mahkemelerde : Abdullah Cevdet Bey'in Fezehat-ı Lisaniye Da'vası» Hür Fikir, No. 2, 18 Ocak 1924», İçtihad Ceza Mahkemesinde», İçtihad, no. 182, 15 Haziran 1925, s. 3632-3. !(15) Bkz. [Baron Holbach], Akl-ı Selim, Tercüme Eden : Abdullah Cevdet, Tabi ve Naşiri: Doktor, Abdil Hüsnü, İstanbul, 1928, (Lâtin harfleriyle baskısı 1929), [Voltaire], Rahib Me slier'nin Vasiyetnamesi, Tercüme Eden: Abdullah Cevdet, Tabi ve Naşiri: Cemiyet Kütüphanesi, İstanbul, 1924. Eserden Abdullah Cevdet'in biyolojik materyalizmin toplumda dinin yerini alması konusunda nasıl yararlandığını anlamak için s. 3-7 arasındaki önsöze bakılmalıdır. Aynı yararlanma için gene bkz. J[an] - MCarie] Guyau, Bir Filosof'un Şiirleri, İstanbul 1930, s. 220. v.d. 'Akl-ı Selim' ilk olarak («Felsefe Sütûnu : Akl-ı Selim I, İçtihad, no. 175, 1 Mart 1925, s. 3509-11) da yayınlanmış ve gördüğü büyük ilgi üzerine (Bkz. Akl~ı Selim, s. 8) kitap haline getirilmişti. Abdullah Cevdet'in bu konudaki faaliyetinin gördüğü ilgi için ise bkz. «Anadolu'dan Mektublar», İçtihad, no. 188, 15 Eylül 1925, s. 3724, Tahsin, «Anadolu'dan Sesler», İçtihad, no. 191, 1 Teşrin-isânî, 1925, s. 3773-4, Ebu'lîıalûk Edib Mümtaz, «Anadolu'dan Sesler», İçtihad, no. 196, 15 Kânûnisânî 1926, s. 3860, Kılıçzâde Hakkı, «Kıymetli Bir Eser», Hür Fikir, no. 5, 1 Ağustos 1924. «İçtihad» da bu konudaki faaliyetler için ise bkz. Nevzad Mahmud, «Epikür'ün Hayat-ı», İçtihad, no. 186, 15 Ağustos 1925, s. 3694-7, Nevzad Mahmud, «Eski Yunan Felsefesi : Epükirizm Hakkında Yapılan Tedkik atın Menba'ları», İçtihad, no. 188, 15 Eylül 1925, s. 3726-8, Nevzad Mahmud, «Eski Yunan Felsefesi : Epikürün Ahlâkı», İçtihad, no. 191, 1 Teşrinisânî 1925, s. 3774, Nevzad Mahmud, «Cermen Felsefesi: Schopenhauer'de Ahlâk», İçtihad, No. 193, 1 Kânûn-ievvel 1925, s. 3806-8, Nevzad Mahmud, «Nietzche'den Bir Sahife», İçtihad, no. 195, 1 Kânûn-isânî 1926, s. 3844.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ 405

391

gene uzun süreden beri olduğu, gibi Gustave Le Bon'un görüşleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Abdullah Cevdet'e göre mutlaka-TüTk toplumuna kabul ettirilmesi gereken bu görüşler özellikle Le Bon'un x seçkinci fikirleri ve cumhur ruhu kuramının yeni yönetimce olumlu karşılanması sonucu uygulanma imkânı bulabilecekti: «...Mustafa Kemal Paşa'nın vicdanında 'Abulisioniste' yâni ilga-yı esaret tarafdan dahi tesmiye olunan 'Nordiste' lerin ruhunu görmekdeyim... Mustafa Kemal Paşa'nın psikolociya nokta-i nazarından en mümtaz, en bülend meziyyeti halkın gayr-i şuurî mey 1-ü-ihtiyacını şuurlu bir suretde his ve bu meyl-ü-ihtiyacı büyük bir darbe-i iman ve kat'iyetle tatmin etmesidir...» (16). «...Muhterem başvekilimizin 'icabât-ı ilmiye ve fenniye neyi istilzam ediyorsa avamın hoşuna gitmese bile onu istilzam etmek idare adamları içün bir vazifedir! sözü bizce belâğ-ı mübeyyindir... Yirmi seneden beri biz halkın hoşuna gitmeyi değil, işine gitmeyi istihdaf etmeliyiz der dururuz...» (17). Gustave Le Bon aktarcılığı ve biyolojik materyalistlerin klâsiklerinin çevrilmesi dışında ise Abdullah Cevdet'in «içtihad» ve diğer yayın organlarındaki yazıları incelendiğinde bunlarda eski yazılara göre büyük bir fikrî düşüş göze çarpar. Bunlar içerisinde göze çarpaııları ise eski Fransız Başbakanı Heirrot' nun «kişisel enerji»nin toplum kalkınmasına yöneltilmesi hakkındaki çok zayıf bir düşün-

(16) Abdullah Cevdet, «Mustafa Kemal Paşa ve İlga-yı Esaret», İçtihad, ııo. 187, 1 Eylül 1925, s. 3706, Krş. Abdullah Cevdet, «Daima Daha İleri, Daha Yüksek», İçtihad, no. 188, 15 Eylül 1925, s. 3717-8 ve Abdullah Cevdet, «Büyük Millet Meclisinin Açılışı Münasebetiyle Gazi Paşa Hazretlerinin Nutku», İçtihad, no. 216, 15 Teşrin-isânî 926, s. 4159-62. (17) Abdullah Cevdet, «Yolumuz Aydınlandı», İçtihad, no. 182, 15 Haziran 1925, s. 3621, Krş. ACbdullah] Ctevdet], «Kâzım Karabekir Paşa Hazretleriyle İlmî Mülakat», İçtihad, no. 160, 1 Kânûn-ievvel 1923 ve [Abdullah Cevdet], «İçtihad», İçtihad, no. 161, 1 Kânûn-isânî 1924, s. 3286. Atatürk hakkındaki görüşler (Gustave Le Bon, Amelî Ruhiyyat, Tercüme Eden: Abdullah Djevdet, İstanbul, 1931, s. 155-8 den mülhemdir). Abdullah Cevdet'in Le Bon'un mutlaka öğrenilmesi gerektiğini ileri sürmesi için bkz. Abdullah Cevdet, «Estrade-Delcros Mükâfatı», İçtihad, no. 195, 1 Kânûn-isânî 1926, s. 3829-31, Abüdullah] Dj[evdet], «Amelî Ruhiyyat», İçtihad, no. 272, 1 Mayıs 1929, s. 5162. Gustave Le Bon, Dün ve Yarın, Tercüme Eden : Abdullah Cevdet, İstanbul, 1921, s. 4.

392

CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI

ce boyutuna sahip kuramının (18) çeşitli şekillerde anlatımı, gene bu kuram çerçevesinde dönemin Türk toplumu açısından yaygın görüşü olan «iktisadî vatanperverlik» fikrinin savunulmasıdır (19). Bu bir ölçüde Osmanlı — daha sonra Türk — aydınının basit ve anlaşılması kolay kuramları tercih etmesi ile bu kuramları kendi toplumsal yapısına uydurma arzusunun tezahürüdür. Ancak, hiç kuşkusuz bu durum Abdullah Cevdet'in Cumhuriyet döneminde — özellikle yaşamının son devrelerinde— büyük bir fikrî düşüş içinde olduğunu da bize göstermektedir. Abdullah Cevdet'in bu zayıf düşünce boyutuna dayanan kuramlar yanında gene tüm yaşamı boyunca olduğu gibi Anglo-Saxon eğitimi ve yaşam biçiminin Türk toplumuna ithali düşüncesinin savunuculuğunu yaptığı görülmektedir (20). (18) Bkz. Edouard Herriot, «Yaratmalı-Creer», İçtihat, no. 288, 1 Kânûn-isânî 1930, s. 5315 v.d. Uygulanışı için bkz. «İktisadî Mücadele-i Milliye», İçtihat, no. 288, s. 5311, AbCdullah] DjCevdetl, «Ölü Hakikatler ve Diri Hakikatler», İ;tihat, no. 289, 15 Kânûn-isânî 1930, s, 5319, AbCdullah] DjEevdet], «Zengin Olmak İçin Muhtaç Olduğumuz», İçtihat, no. 290, 1 Şubat 1930, s. 5327-8, Abdullah Djevdet, «Fikir Hareketi : Ainsi Par la Edouard Herriot, İçtihat, no. 298, 1 Haziran 1930, s. 5391-3. «Gençlerimizi Energieye DaVet», İçtihat, no. 320, 1 Mayıs 1931, s. 6443, AbCdullah] DjCevdetl, «Mustafa Kemal A y dın Türk Ocağında», İçtihat, no. 321, 15 Mayıs 1931, s. 5451-3, Abdullah Cevdet, «Edouard Herriot...», İçtihat, no. 348, 1 Temmuz 1932, s. 5743-5, AbCdullahl Dj Cevdet], «Gençlere Energie Dersi: Nefsinize Hakim Olunuz», İçtihat, no. 350, 1 Ağustos 1932, s. 5767-8. (19) AbCdullah] Cevdet, «İktisadî Mülâhaza: Muhtaç. Olmamak İçin Muhtaç Ol• duğumuz», İçtihat, no. 292, 28 Şubat 1930, s. 5343-4, AMdullah] DjEevdet], «İktisadî Derdimizle Mücadele», İçtihat, no. 294, 1 Nisan 1930, s. 5359, AbCdullah] Djevdet, «İktisadî Mülâhaza», İçtihad, no. 301, 15 Temmuz 1-930, s. 5419, AbCdullah] DjCevdet], «Rakkamların Nasihati», İçtihat, no. 307, 15 Teşrin-ievvel 1930, s. 5483-4, AbCdullah] Djevdet, «İktisadî Sütun: İktisadî Laussane Zaferine Doğru», İçtihat, no. 334, 1 Kânûn-ievvel 1931, s. 5678, İçtihad CAbdullah Cevdet], «İktisadî. Sütun : Millî İktisat ve Tasarruf» , îçtihad, no. 355, 15 Teşrin-ievvel -1932, s. 5827-8, Abdullah Cevdet,. «Yaratmalı», İçtihad, no. 192, 15 Teşrin-isânî 1925, s. 3981-3. (20) Abdullah Cevdet. «Anglo-Sakson Mekteblerinde Din ve Terbiye», îçtihad, no. 211, 1 Eylül 1926, s. 4086-8, Abdullah Cevdet, «Anglo-Sakson Mektebinde Terbiye-i Bedeniye ve Ahlâkiye», İçtihad, no. 205, 1 Haziran 1926, s. 3992-4, Abdullah Cevdet, «Anglo-Sakson Âleminde Terbiye-i Ahlâkiye», İçtihad, no. 209, 1 Ağustos 1926, s. 4053-4, Abdullah Cevdet, «Anglo-Sakson Âleminde Kadın ve Ailede Terbiye», İçtihad, no. 188, 15 Eylül 1925, s. 37213, Abclulah Cevdet, «İçtimaî Sütun : Anglo-Sakson Âleminde Ana», İçtihad, no. 190, 15 Teşrin-ievvel 1925, s. 3754-6, Abdullah Cevdet, «Gençlerimize», İçtihad, no. 211, 1 Şubat 1927, s. 4241, Abdullah Cevdet, «Amerika'nın Sırr-ı Şevketi», İçtihad, no. 193, 1 Kânûn-ievvel 1925, s. 3797, CAbdullah Cevdet], «İçtihad», İçtihad, no. 224, 15 Mart 1927, s. 4301, CAbdullah Cevdet], «Ame-

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

393

Batılılaşma konusunda ise Abdullah Cevdet ötede/ıberKşavunduğu Lâtin harflerinin kabulü (21), kadın hakları (22) ve benzeri konularda daha radikal tedbirleri daha büyük bir rahatlıkla savundu. Ancak bu dönemde Abdullah Cevdet'in Batıdan ithali gerçekleştirilen kurumların toplumsal yapıya uydurulmasında daha titiz davrandığı görülmektedir (23).

rican Collegian ICn]stitute'un Fevkalâde Müsameresi», îçtihad, no. 206, 15 Haziran 1926, s. 4011, AbCdullahl DjCevdet], «İngiltere Nereye Gidiyor Sualine Açık Cevab», İçtihad, no. 331, 15 Teşrin-ievvel 1931, s. 5572. Abdullah Cevdet'in aynı dönemde Ömer Buyse'un (Umumî ve Âli Amerika Terbiye Usulleri, III Cilt. İstanbul, 1925-1926) adlı eserini tercüme etmesindeki amaç ta bu metodları tanıtmaktan çok Türkiye'de böyle bir eğitim sistemine geçişin sağlanması arzusudur. Bkz. Ab [dullah] Dj Cevdet], «İş Üniversitesi: Derdimizin Devalarına Doğru», İçtihad, no. 287, 15 Kânûn-ievvel 1929, s-. 5304: «...BizCe] sanayi' efendileri lâzım, kalem efendilerimiz var...». Krş. Ab [dullah] Djevdet, «Bize Lâzım Olan Felsefe», îçtihad, no. 327, 15 Ağustos 1931, s. 5524. "Bu görüşleri yanında Abdullah Cevdet'in İngiltere ve diğer Batı ülkelerinin sömürgeci amaçlarına yönelttiği eleştirileri f(bkz. Abdullah Cevdet, «İçtimaî Mülâhazalar : İngiltere Nereye Gidiyor? Sualine Açık Cevab», İçtihad, no. 190, 15 Teşrin-ievvel 1925, s. 3750, ACbdullah] CCevdet], «Felsefî ve Ahlâkî * Mülâhaza : Fas'daki Mücadele Karşısında», İçtihad, no. 185, 1 Ağustos 1925, s. 3672-3, Abdullah Cevdet, «Mücahid Abdülkerim», İçtihad, no. 214, 15 Teşrin-ievvel 1926, s. 4128 v.d.) ve yabancı şirketlere karşı çıkışını (bkz. Abdullah Cevdet, «İstanbul'u Susuz Bırakan Şirketin Hal'ine Doğru», Vakit, 2 Teşrin-ievvel 1928) Türk kamuoyundaki genel düşüncelerle uyum göstermek ve Cumhuriyet yönetimiyle paralel hareket etmek arzusuna bağlayabiliriz. Bu görüşleri gözönüne alınarak A b - . dullah Cevdet'in Batılılaşma konusundaki. tezlerinde fazlaca bir yumuşama olduğu düşünülmemelidir. Kendisinin çeşitli makalelerinin «Garb Fikirleri» adı altında toplanarak yayınlanması bu durumun en iyi göstergesidir. Bkz. Muallim L. Lütfi, Garb Fikirleri, [İstanbul], 1929, passim. (21) Bkz. «Lâtin Harfleri Mönşe İtibarıyla Bizim Harflerimiz Demekdir», Akşam, no. 2689, 2 Nisan 1926, «Doit-on adopter ou ' non les caracteres Latins», L'akcham, no. 2691, 7 Nisan 1926, [Abdullah Cevdet], «Lâtin Harfleri Hakkında», İçtihad, no. 204, 16 Mayıs 1925, s. 3973-5, İçtihad, [Abdullah Cevdet], «Son Darbe-i Tahlis : Harflerimiz», İçtihad, no. 189, 1 Ekim 1925, s. 3773, ACbdullah] CCevdet], «Son Darbe-i Tahlis: Harflerimiz», İsmail Şükrü, Asrî Türk Harfleri, Kütübhane-i İçtihad, İstanbul, 1925, içinde, s. 3-6. (22) Abdullah Cevdet, «Süs Mecmuası Sahibi Mehmed Rauf Beyefendiye», Süs, no. 33, 26 Kânûn-isânî 1340, s. 11. Abdullah Cevdet, «İçtimaî Hayatda Kadın», Süs, no. 42, 29 Mart 1340, s. 7, 15.. (23) Özellikle bkz. CAbdullah Cevdet], «Lâtin Harfleri ve Şark, Garb Musikileri Hakkında Doktor Abdullah Cevdet Bey'in Yolladığımız Bir Muharrire Verdiği Uzun Beyânat, Halk Gazetesi, 15 Mart 1926, Abdullah Cevdet, «Doktor Abdullah Cevdet Bey'in Mektubu : Cumhuriyete Dair», Hür Fikir, no. 3, 25 Ocak 1924, Abdullah Cevdet'in eserlerinde tekrar Doğu-Batı bağdaştırıl-

394

CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASAL VE KÜLTÜREL YAŞAMI

Yaşamının sonlarına doğru "Abdullah Cevdet artık kendisi dışında çok zayıf bir yazı kadrosu elinde kalan ve tamamen edebî bir karakter gösteren «İçtihad»ı genç şairlere bıraktı (24). Kısa bir süre sonra ise kararından vazgeçerek derginin yönetimini tekrar kendi üstlendi (25). Ancak bu da bir süre önce Alişanzâde İsmail Hakkı Bey'in yardımıyla «İçtihad»ı bir ansiklopedi şekline sokma gayretleri gibi bir sonuç vermedi (26). Hayatının son senelerinde kendisini tamamen birkaç yüz sayı satabilen dergisini çıkartmaya (27) ve Gustave Le Bon'un düşüncelerini Türk kamuoyuna tanıtmaya adayan (28) Abdullah Cevdet 29 Kasım 1932 tarihinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul'da öldü. Cenazesi bile olaylara neden olan (29), Türk düşün yaşamının

ması tezlerine yer verilmesi de bunu göstermektedir. Bkz. Abdullah Djevdet, Düşünen Musikî, İçtihadın Kitabları, İstanbul, 1932, s. 38, Batıdan kurum ve model ithali yanında toplumun bu yeniliklere uyumunun sağlanması gerektiği görüşü için bkz. Abdullah Cevdet, «Dr. Abdullah Cevdet Bey'in Bir Mektubu», Türk Düşüncesi, no. 1, 1 Aralık 1950, s. 30 (Bu mektup a y rıca; Arapgir Postası, 2 Temmuz- 1954 v.d. ve Hilmi Yücebaş, Yedi Şairden Hâtıralar, İstanbul, 1960, s. 17-23 de yayınlanmıştır). Krş. İçtihad [Abdullah Cevdetl, «Müceddıd Bahriye Vekilimiz», îçtihad, no. 181, 1 Haziran 1925, s ; 3605, Abdullah Cevdet, «İçtihacL'm Yirmi Dördüncü Sene-i Devriyesi», İçtihad, no. 259, 1 Eylül 1928, s. 4999, ACbdullah] Djevdet, «Bakın Chemin de fer'e, Bir de Kârvam görün, Librairıe Hachette'in 100 üncü Sene-i Devriyesi», İçtihat, no. 297, 15 Mayıs 1930, s. 5384: «...Serpuşlarımız değiştiği gibi serlerimizde de bir değişiklik lâzımdır...». Krş. Abdullah Cevdet, «Şapka-Fes», İçtihad, no. 163, 1 Eylül 1924, s. 4313-5. . (24) Abdullah Cevdet, «Okuyucularıma», İçtihad, no. 276, 1 Temmuz 1929, s. 5191. (25) Abdullah Cevdet, İçtihad'm Kari'lerine», İçtihat, ııo. 279, 15 Ağustos 1929, s. 5231. (26) [Abdullah Cevdet], «Gayemiz ve Yeni Programımız», İçtihad, no. 235, 1 Ey• lül 1927, s. 4664-5. Aynı şekilde «İçtihad'm Müdir Fikirleri» de her alan] kapsamak üzere yapılmıştır (Bkz. Abdullah Cevdet, «Amerikalı Bir Feylesofla Sohbetimiz», İçtihad, no. 254, 15 Haziran 1928, s. 4821-2). Bu ilkeler için bkz. B. I. (27) Abdullah Cevdet, «İçtihad'm Kari'lerine», İçtihat, no. 276, s. 5191. (28) Abdullah Cevdet, bu tanıtımı toplumun gelişmesi için son derece gerekli bir olgu olarak kabul ediyordu. Bkz. [Abdullah Cevdet], «Gustave Le Bon ve Eseri», İçtihat, no. 343, 15 Nisan 1932, s. 5701-2. Krş. «Les Conferences de la Bene-Berith : Gustave Le Bon par le Dr. Abdullah Djevded», Le Journal d'Orient, 20 Şubat 1932 ve «A la Bene Berith : Conference du Dr. A b dullah Djevdet bey sur Gustave Le Bon», Stamboul, no. 49, 18 Şubat 1932, [Motono-Abdullah Cevdet], «Gustave Le B o n : İlm-ü-Tefekkür Âleminde Gördüğü İş», İkdam, 27 Teşrin-isânî 1926-31 Kânûn-isânî 1926, s. 3. arasında. (29) Cenaze töreni için bkz. İçtihat, no. 358, [Hânûn-ievvel 1932], s. 5875 v.d. ve Cumhuriyet, 1 Kânûn-ievvel 1932.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ 409

395

sön zamanlardaki bu önemli düşünürü Cumhuriyet dönemi\süresince din kurumuna karşı yönelttiği eleştiriler ve Batılılaşma konularındaki tezleriyle zayıf düşünce temellerine dayanmasına karşılık halk düzeyinde oldukça etkili oldu. Ancak Abdullah Cevdet'in önemi Cumhuriyet dönemindeki bu tezlerinden çok bizzat bu hareketi gerçekleştirenlerin arzuladıkları ve yarattıkları ideolojik yapının oluşturulmasında olan büyük etkisindedir.

BELGELER - AÇIKLAMALAR «İçtihad in müdir fikirleri» adı altında Abdullah Cevdet'in çeşitli konulardaki düşünceleri derginin çeşitli sayılarında Türkçe ve yabancı dillerde yayınlanmıştır. Kendisinin düşünceleri hakkında bilgi veren bu program aynı zamanda öğrencilik yıllarından beri görülen ansiklopedizm eğilimini de göstermesi bakımından ilginçtir: (İçtihad) m müdir fikirleri 1 — Hürriyetlerin en birincisi ve en mukaddesi vicdan hürriyetidir : i'tikadmı intihab ve i'tiraf etmekde serbest olmayan kimse ruhunun yarısını zayi' eder. 2 — Şahsî, ma'şarî, siyasî istiklâllerinin anası iktisadî istiklâldir. 3 — Harb beynelmilel mes'elelerin bir hail ü fasl vasıtası değildir. Her tecavüzî harb ahlâk ve 'adalete mugayirdir. 4 — «Bir kavmin musibetlerinin diğer bir kavm için fa'ideler olması» fikri sefil ve batıl bir zu'umdur, kavmlerin birbirine bağlılığı umumca müsellemdir. 5 — «Tek bir adama yapılan bir haksızlık, 'umum için bir tehdid teşkil eder». 6 •—• Talim ve terbiye öyle bir istikamet takib etmelidir ki, ferdler istinad noktalarını cema'atlarda değil, kendi kendilerine bulsun ve zekâdan ziytalde seciyye neşvünema bulsun. 7 — Gerek sözde, gerek işde, cesaret, seciyyenin belagatıdir. 8 — Edebiyyat, san'atlar, şi'ir, musikî ruhları inceltir, ruhlara ilâhî bir füsehat verir. 9 — İctima'î buhranın önüne geçmek, isti'man zira'îyi teşci' ile beraber mektebleri sınıfından çıkmış (Declasse) 1er, politikacılar, tahribkâr ihtilâlciler fabrikaları olmakdan kurtarmakla mümkün olur. 10 — Dinlerin ma'kul maksadı insanlar arasında müsalemet, kardaşlık ve muhabbet şimelerini tahkim etmekdir; gayesi şifa vermek olduğu halde hastalığın şiddetlenmesine sebeb olan 'ilâcın ihmal edilmesi i'mal edilmesinden evlâdır.

398

BELGELER - AÇIKLAMALAR

11 — Hakikaten kuvvetli ferdler ve milletler o ferdler ve milletlerdir ki, mevcudiyyetlerini müdafa'a etmek için şiddet isti'maline mecbur olacak bir vaz'iyyete kendilerini düşürmeyi bilirler. 12 — Kuvvet, hakka takaddüm edebilir, fakat hiçbir zaman hakka temessül edemez. 13 — Şarkı garbın dununda bırakan 'âmillerin başlıcaları arasında şunları zikr etmelidir: Kadının, içinde tutulduğu dun vaz'iyyet ve hükümetinin bütün şekillerinden ayrılmayan diktatörlük şi'arı. 14 — Bir memleketin hakikî büyüklüğü ve nüfusunun çokluğunda, ne toprak altı zenginliğinde, ne arazisinin genişliğinde, ne de hükümetinin kudreti askeriyyesinde değil, ancak vatandaşlarının ictima'i kıymetlerindedir. 15 — Kâ'inatı kendi keyfine göre idare eden Eceli ü A'lâ bir zata i'tikâd, büyük bir safdillik göstermekle kalmaz, 'aynı zamande tedavi kabul etmez bir mantıksızlığa sevk ederek insan ruhunun hüznengiz bir suretde küçülmesini de mü'eddî olur. 16 — Fazilet başkalarına eyilik yapmaya bizi sevk eden bir isti'dadır. Bu ulvi şa'ikaya tabi' olmakdan mutahasöıl zevk ve ona iktifa etmemekden mütevellid vicdan 'azabı' amellerimizin sa'iki ve mü'eyyidesidir. 17 —• İnsan, yalnız yapdığı fenalıkdan değil, yapabileceği halde yapmadığı eyilikden de mes'uldür. 18 — Kâmil insan bir mükâfat istihdaf etmeksizin ve kendisinde mücazat korkusunun te'siri olmaksızın eyi olandır. 19 — Yüksek terbie'i ahlâkiyenin gayesi faziletkârane fi'illeri physiologia'î teneffüs hareketleri gibi tabi'i ve âsân kılmakdır. 20 — Sermaye ve say, yekdiğerine mütekabilen hürmet etmeli ve mütesanid yaşamalıdır. Bunlardan birinin istibdadı 'aynı darbede hem müstebidi hem bu istibdada ma'ruz olanı harab eder. 21 — Sermaye ve sa'yin yekdiğerlerine karşı vaz'iyyetleri bir manevelede kolun ve nokta'i istinadın vaz'iyyetleri gibidir. 22 —• Yalnız bir medeniyyet vardır; bu da büyük beşer a'iledişen mevrus malidir. 23 — Milletler medenî mahsusatda ne kadar çok müsavileşirlerse kendilerine o kadar daha hususî ve daha az gayr-i müstakil bir mevcudiyyet temin ederler. 24 — 'Umumî refah ferdlerin cehdlerinin hasılı cem'i olduğundan (maddî veya manevî) çalışmaya ve istihsale muktedir olduğu halde 'atalet içinde yaşamayı tercih eden kimse cem'iyetin meşru' 'uzvu olmakdan kalır ve o dakikadan itibaren cem'iyyetin mustahsalatmı istihlâk etmek hakkını gayib eder. 25 — Bir milletde, bir ferd gibi ve hattâ daha ziyade, en feyyaz

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ 413

399

Energie'sini, edindiği ideal'den alır. Bu energie menba'mm kıymeti milletin bu ideale verdiği mevki'in yüksekliğine tabi'dir. «Tahakkuk ettirilecek idealin yüksekliği, i'tikadm Energie'sinin doğrudan doğruya muhakkakiyyeti yerine ka'im olur. «İçtihad»m çeşitli sayılarında yayınlanan bu ilkeler programın Abdullah Cevdet tarafından yapıldığının belirtildiği, İçtihad, No. 343, 15 Nisan 1932, s. 5706 dan aynen alınmış, imlâsında ve cümle yapısında hiçbir değişiklik yapılmamıştır:

S O N U Ç

Buraya kadar Osmanlı împaratorluğlunun son dönemlerindeki bir aydm-düşünürün siyasal düşünce ve eylemleri aracılığıyla sözkonusu dönemin düşünce ortamının ve siyasal yaşamının özelliklerinin saptanması için çalışılmıştır', Osmanlı İmparatorluğunda modern anlamı ile siyasal düşüncenin imparatorluğun zorunluluklar sonucu Batı'ya yönelmesinden sonra ortaya çıktığı görülmektedir. Bu alanda ise temel, etki ders içeriklerinden dolayı ilk önce Mekteb-i Tıbbiye ve ondan önceki Tıp kurumlarında ortaya çıkmıştır. Yeni* Osmanlılar sonrasında dnlara göre kitlelere daha fazla yayılabilen ve bu fiil için merkez olarak yüksek okulları kulanan İkinci Jön Türk hareketinin en büyük desteği Tıbbiyemde bulması bunun kanıtıdır (1) . Bu kimseleri muhalefete sevk eden nedenler ise Eisenstadt'm «pozitif» ve «patrimonyal» olarak nitelediği sendromlardır (2). Bir yandan «devleti kurtarma arzusu» diğer yandan «biyolojik materyalizmin toplumda dinin yerini alması isteği» şeklindeki iki çelişik etki 1889'da Tıbbiye'de başlayan muhalefet hareketlerinin en belirgin nedenleridir. Abdülhamid ITnin yönetim biçimi ise "bu iki faktöre oranla çok düşük seviyede bir etki oluşturmuştur. Ancak, toplumda bir tarafta Batı düşüncesini toplumu ileriye götürecek unsur olarak gören modem aydınların diğer yanda, naza-

( ! ) Bu konuda Tıbbiyelilerin oldukça geniş bir mirasa kondukları belirtilebilir. Tıb okullarında 1889 evveli biyolojik materyalist eğilimler üzerinde , ilgili bölümlerde durulmuştur. Bu eğilimlerin uzun dönemdir Osmanlı aydınında «bilimsel» ve «doğru» olarak kabul edilen bilginin sınırlarını çizmesi için bkz. «Terakki ve Maarif», Hafta, Aded. 1, 22 Ramazan 1298, s. 2-6, «Cemiyet-i Beşeriye», Hafta, Aded. 7, 5 Zilkade 1298, s. 97, «Kuvvet», Hafta, Aded. 16, 8 Muharrem 1299, s. 241-5. (2) Şerif Mardin, L'Alienation des Jeunes Tıırcs : Essai d'Explication Partielle dfune Conscience R,evolutionnaire, Texte Preliminaire, (Haziran 1980 de «Congres International d'Histoire Eeonomique et Sociale de la Turquie» ye verilen tebliğ), s. 3.

402

SONUÇ

rmdaki meşruiyet tümüyle din"-ve geleneksel değerlere bağlı olan halk yığınlarının ikili bir yapıyı meydana getirmeleri, aydınları bir toplumsal araç olarak din kurumundan yararlanmaya yöneltmiştir. Yeniçeri Ocağının kaldırılmasında, ocağa karşı olanların «sancak-i şerif» altında toplanmaları, Abdullah Cevdet'in îsâm dinini, biyolojik materyalizmin peygamberce anlatılan şekli olarak sunması, Atatürk'ün ulusal mücadele sırasında din adamlarının verdiği fetvaların desteğinden geniş olarak yararlanması hep aynı nitelikteki olaylardır. Osmanlı aydınının nazarında «halk» hiçbir zaman önemli ve güvenilir bir güç olmamıştır. Abdullah Cevdet başta olmak üzere Jön Türklerin büyük çoğunluğunu bu. duruma tam olarak uygun bir şekilde hareket etmişlerdir (3). Yalnız-siyasal muhaliflerin pek çoğunda «halk» hiçbir değer taşımazken Abdullah Cevdet onu modern toplumsal «elite»in denetlemesini yapması gereken bir organ olarak düşünmüştür. Bu da kendisini diğer muhaliflerden ayıran önemli bir özelliktir .(4). Yaratılacak «elite» in ne gibi özelliklere sahip bulunmasının gerektiği böyle bir grubun yönetmesini doğal ve zorunlu olarak gören Osmanlı aydınmca fazla üzerinde durulmayan bir konudur. Abdullah Cevdet ise Guyo-Daubes, Letourneau gibi düşünürlerin şekillendirdiği düşünce yapısıyla, bu görevin biyolojik üstünlüklere haiz bir «dehâ»lar grubunca yerine getirilmesinin en iyi çözüm olduğu sonucuna varıyordu. Eğitim ise bu dehâların bulunmasını kolaylaştıracak ve kabiliyetlerini geliştirecek, halkın ise denetleme yeteneği-' ni arttıracak bir araç olarak kabul edilmektedir. Abdullah Cevdet'i, Guyau'nun irsiyetle ilgili düşüncelerine, Gus(3) Tunalı Hilmi, halkın bu durumundan dolayı kendilerinin askerlere yönelmek ihtiyacım duyduklarını belirlemektedir. Bkz. Tunalı Hilmi, Gurbet Yoldaşlarım Osmanlı Kardaşlarıma: Oh!, Osmanlı Matbaası, Mısır, 1327, s. 14. Bu konuda gene bkz. «Biraz Daha Düşünelim», Anadolu, No. 10, 18 Eylül 1902-15 Cemaziy'ülâhîr 1320, s. 3 : «... Cemiyetin teşkilinde bir nizâmnâme yapıldı. Tabiî mükemmel değil idi. Fakat' büyük bir hata edildi. Mühim bir nokta unutuldu. O da milletimizin derece-i istidadı idi...». (4) Abdullah Cevdet ve dönem aydınlarmdaki ansiklopedist eğilimi de bir ölçüde buna bağlamak mümkündür. Aynı özelliği taşıdıklarını belirttiğimiz Y e ni Osmanlılarda bu eğilim halka su, havuç gibi maddelerin anlatılması gibi son derece basit bir şekilde tezahür ediyordu (Örnek olarak bkz. Ulûm Gazetesi, No. 2 (22), 15 Temmuz 1870-15 Rebiy'ülâhîr 1297, s. 19-21). Abdullah Cevdet ve arkadaşlarında bu eğilim daha genel bilgilerin aktarılmasına d ö nüşmüş ve siyasal düşünceyi de kapsamaya başlamıştır. Bu eğilimin Abdullah Cevdet'deki en uç örneği için şu tercümesine bakılmalıdır : J [ Z L Weber, Asırların Panoraması Yahud Tarih-i Kâinata Bir Nazar, Matbaa-i İçtihad, İstanbul, 1913.

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VEDÖNEMİ417

403

tave Le Bon'uıı ırkçı teorilerine ilgi duymaya bu fikirlerin götürdüğünde kuşku yoktur. Ancak, Le Bon'un, kendisi ve büyük sayılara varan Osmanlı aydınları tarafından pek de hakketmediği bir mertebeye yerleştirilmesi kuşkusuz büyük çoğunluğu Sosyal Darwinist bu kişilerin Le Bon'un toplumsal olayları çözhrekde kullandığı fennî metodlara duydukları hayranlıktan kaynaklanmaktadır. Burada diğer bir etkinin de bu kimselerin Batı düşüncesine duydukları tüm ilgiye karşılık bu düşünce içerisindeki rafine kuramları anlayabilecek kültür seviyesine sahip olmamalarından doğduğu belirtilebilir. Biyolojik materyalizmin devleri yerine Osmanlı toplumu üzerinde en büyük etkiyi Büchner'in oluşturması, Gustave Le Bon'un en önemli . sosyolog olarak kabul edilmesi bunu göstermektedir. Ancak, Abdullah Cevdet'in de diğer dönem aydınları gibi gerek Batı düşüncesi içerisinde seçim yaparken ve gerekse seçtikleri bu düşünceleri Osmanlı toplumuna uygulamaya çalışırken belirli bir «kültür kodu» süzgecinden yararlandıkları görülür. Örneğin, bu aydınların «Marksizm» gibi Osmanlı toplumsal yapısına ve geleneksel değerlerine sosyo-ekonomik bakımdan ilişkili görülmeyen bir ideolo! jiye hiç ilgi duymamalarının, Abdullah Cevdet'in Le Bon'un ırk tasnifindeki statikliği gözönüne almamakta direnmesinin' nedenleri kuşkusuz bu «kültür kodu» süzgecidir. Abdullah Cevdet'in uzun bir süre Batı kurumlarının uygulanacağı yapıyı geleneksel değerlerle takviye etmeyi ciddî bir şekilde düşünmesinin de bu sebebe dayandığı düşünülebilir. Abdullah Cevdet'in Batılılaşma konusunda tüm ülke aydmlarmca ve yönetilerince görülen ihtiyaca işaret etmesinin ötesinde büyük önemi Batılılaşmayı sistematik bir hale getirmesi ve teknik tartışılmayan üstünlüğünün yanısıra kültürünün de aktarılmasının kaçınılmaz bir sonuç olduğunu görmesidir. Bu özelliğiyle Abdullah Cevdet'in Batıılaşma hakkındaki fikirleri Mannheim'm «utopia» tanımlarmdaki içinden çıktığı toplumsal realiteyi değiştirme unsuruyla da uyum içinde görülmektedir. «Merkez-Çevre (Kenar) İlişkileri» analizinde Jön Türklerin yerinin ne olduğunun saptanmasına gelince, kendilerinin «merkez içi muhalifler» özelliklerini taşıdıklarını belirtmiştik. Bu aslında Jön Türk, Meşrutiyet sonrası ve Cumhuriyetin ilk dönemleri aydınlarının «Ğlite» düşüncelerine uygun düşen bir durumdur. Çünkü, bu kimselere «elite» üyesi olma özelliğini kazandıran başta eğitim olmak üzere yerel avantajlar dışındaki özellikleridir. Çevre ile ilişki kurmak ise Abdülhamid II yönetiminde görüldüğü gibi çevrenin üstünlük avantajlarına sahip bir takım kimselerin yönetimde etkili olabilmeleri sonucunu doğuracaktı ki Türkiye'de bu durum Abdülha-

404

SONUÇ

mid II yönetimi sonrası ancak. 1950 de tekrar görülecektir. Jön Türkler arasında bu olgunun bir dereceye kadar istisnasını etnik unsurlara verdiği prim üe Sabahaddin Bey oluşturmaktadır. Abdullah Cevdet ise bir çok etnik grup üyesi, aydında görüldüğü gibi uygun ortamda etnik bir milliyetçi haline kolaylıkla gelebilmesine karşın «elite» terciherini değiştirmeden devam, ettirmiştir. Genellikle sahip oldukları biyolojik materyalist düşünceleri nedeniyle bu dönem aydınlarının din kurumuna karşı olumsuz bir tavır almalarının yanısıra bu tavırda önemli bir etkinin de îslâmiyetin ulusal bilincin uyanmasmdaki geriletici özelliğinden kaynaklandığı belirtilebilir. Bu da bu kimseleri toplumda —özellikle Müslümanlar nezdinde — ulusal bir bilinç uyandırma konusunda .çalışmalar yapmaya götürüyordu. Abdullah Cevdet'in bu amaçla başvurduğu «Guillaume Teli»in, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Rusya Müslüman Türkleri tarafından kullanılması bir rastlantı eseri değildir (5). Aynı özellik Meşrutiyet öncesi ve sonrası yayınlarda Osman- ' lı başarıları, Türk fetihleri v.b. temaların hâkim olmasına neden olmuştur. Cumhuriyet sonrasında ise benzer etkinin İslâmiyetten önceki Türk b a ş a r ı l a r ı n ı n i ş l e n m e s i y l e yaratılmak istendiğini görüyoruz. Meşrutiyet sonrasında görülen önemli bir durum da toplumsal olayları çözümlemeyi amaçlayan düşünce sistemlerinin daha sistematik bir hal alması ve bunların içinde yerli fikirlerin daha geniş çapta görülmesidir. Durkheim, doğrudan Türkçülük düşüncesinin, Le Bon, Batılılaşmanın Osmanlı-Türk Toplumu için gerekliliği sonucuna varılabilecek kuramlar geliştirmemişlerdir. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, hiç Durkheim okumaksızm Türkçülük düşüncesini ortaya atabilmek, Le Bon'un kuramlarını incelemeksizin Batıhlaşabilme fikrini sistematik bir hale sokmak mümkündür. Doğal olarak bu kuramlardan yararlanmanın aydınlar açısından diğer önemli bir konu düşüncelerden bu uygulama sonucunda ileri sürülenlerin toplumda —daha bilimsel olarak kabul edilme sonucunu doğurduğu için— kabul oranının artmasıdır. Meşrutiyet sonrasında görülen diğer bir durum ise gitgide düşüncelerin içinde siyasal boyutun ağırlık kazanmasıdır. Örneğin, Abdullah Cevdet Osmanlı hanedanının gereksizliğine Ribot'nun dejenerelik konusundaki çalışmalarının. ışığında karar vermişti. Atatürk'ün ise hanedanın egemenliğini sona erdirirken «Osmanoğullarmm Türk milletinin haklarım gasp ettiği ve bunu altı yüz yıldır sürdürdüğünü» belirtmesi bu siyasallaşmayı göstermektedir. Meşrutiyet sonrasında bu özellikleri gösteren düşünce ortamı içinde Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının geliştirdikleri Batılılaşma

DOKTOR ABDULLAH CEVDET, VE DÖNEMİ

405

modelinin yeni Türkiye Cumhuriyeti nin resmi ideolojisinin önemli bir parçasını oluşturduğuna şüphe yoktur^ Yeni devletin ideolojisinin özellikle 1908 sonrası oluşan düşüncel ortamının bir ürünü olduğu göz önünde tutulursa içinde AbdullahVCevdet ve arkadaşlarının geliştirdikleri tezlerin ne denli etkili olduğu kolaylıkla tahmin edilebilir. Siyasal nedenlerle herhangi bir göreve getirilmeyen Abdullah Cevdet istisna tutulduğunda başta Kılıçzâde Hakkı Bey ve Celâl Nuri olmak üzere önde gelen Batılılaşma yanlılarının yeni devlette önemli görevlere - getirilmeleri bu gözlemi doğrulamaktadır (5). Abdullah Cevdet'in bir «tefevvuk» olarak gördüğü Batı medeniyeti ile Atatürk'ün ulaşılması gereken hedef, olarak ele aldığı «muasır medeniyet» kavramları aslında birbirlerine fazlasıyla benzeyen olguları ifade etmektedir. Devletin nasıl kurtarılabileceği düşünceleri ülkemizin şon dönemlerindeki aydınları arasında güçlü yabancı ülkelere karşı geliştirilen bir çeşit taraftarlığın oluşmasına neden olmuştur. Sözgelişi, ülkenin «Adem-i Merkeziyet» ile yönetilmesinin azınlıkların İmparatorluktan ayrılmalarına neden olan düzensizlikleri ortadan kaldıracağını düşünmek ile İngiltere aleyhine yazı yazılmasını kabullenememek, bu ülkenin mandasının savunmasını yapmak aynı bağlamda ele alınmış, benzer durum diğer büyük devlet yanlılarının tutumlarında gözlenmiştir. «İngiliz Muhibleri Cemiyeti» ve benzeri örgütlerin kadrolarının şahsî çıkarlardan çok bu dürtüyle hareket ettikleri belirtilebilir. " Ortada kurtarılması gereken bir devlet kalmadığı dönemde bu çeşit taraftarlıkların „ ortadan kalkmasının yanısıra siyasal düşüncelerin de çeşitliliğini kaybettiğini görüyoruz., Bunun bir nedeni Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki fazla plüralist olmayan yapısıdır. Ancak, ortada kurtarılacak bir devlet bulunmaması da bu dönemde ortaya çıkan- tekdüzeliğin önemli etkileyicilerinden birisidir. Abdullah Cevdet aracılığıyla, yapılan bu araştırma ülkemizin son dönemlerindeki düşünce ortamı ve siyasal gelişmeleri hakkında bazı ipuçları vermiştir. Ancak bu çeşit ipuçlarının önemli genellemelere dönüşebilmesi bu konuda yapılacak çok ss;yıda araştırmanın ışığı altında, mümkün olacaktır.

(5) Bkz. «Vatanî Hikâye : Ğ'uillaume Teli», Mekteb Mecmuası [Batumi, 20 Ağustos 1336-5 Zilhicce 1338, s. 25-7 v.d. (6) Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hareketleri, İs' tanbul, 1960, s. 81.

A ÇIK LA M A Araştırmada kullanılan kaynakların çokluğu ve çeşitliliği bunların belirli kıstaslara göre sınıflandırılmasını zorunlu kılmıştır. İlk olarak Arşiv materyelleri ayrı bir grup olarak ele alınmış, kitap ve yazışma defteri şeklindeki diğer bibliyografya unsurları da özelliklerine göre çeşitli' alt bölümlere ayrılmıştır. Araştırmada yararlanılan çok sayıda makale, haber için bunların içinde yer aldıkları gazete ve mecmuaların adları ve çıkış yerleri ile yararlanılan .sürelerinin belirtilmesine gidilmiştir. Bu alanda Hüseyiniâde Ali, Ahmed Rıza, Halil Halid gibi kimselerin dönemin olaylarına ilişkin sonraki zaman sürelerinde yaptıkları açıklamalar da birinci elden kaynak olarak kabul edilmişdir, ve bu çeşit makale ve haberler için notlardan yarar lanılabilinir. Buna karşılık genel nitelikli bilgi veren makaleler bibliyografyada da ayrıca zikredilmişlerdir.

B I B L I Y O G R A F Y A

— BASILI OLMAYAN KAYNAKLAR A.

BELGELER A . 1. Y e r l i A r ş i v l e r

BAŞBAKANLIK ARŞİVİ [BBA] (İstanbul) a)

Yıldız T a s n i f i

al.

Yıldız Esas Evrakı. Bölüm : 9 11 14 15

j

16 18

. a2.

19 31 35 36 38

Yıldız Günlük M a r û z a t

a3. Yıldız Perakende (Mütenevvia) a4. Yıldız Hususî Marûzat a5. Y/Sadaret Günlülk Marûzat a6. Y/Sadaret Hususî Marûzat b)

İrade T a s n i f i

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF