Klan Dergi 2003-01

December 13, 2016 | Author: ugurbocee | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Klan Dergi 1 Sayı...

Description

Klan News

- Yoga - Tai Chi - Beslenme - Meditasyon - Aikido - Saðlýk - Zen - Çevre - Doðu - Shiatsu - Kendo - Sanat

Bu sayýda: Gezgin Taocu : “David Verdesi Shen”

Üyelerimize bu sayýdaki armaðanlarýmýz: Zeytinbaðý’ndan 2 kiþiye “Doðada Yoga” ve Festiva’dan 1 kiþiye “Yüz Cimnastiði” kurslarý Üye olmak için TIKLAYIN !

Sudaki Ay / Gnostisizm Doðu Sanatý / Zen Tarihi Zen Þiiri / Japon Savaþ Sanatlarý / Farkýndalýk Çevre / Taoizm Xing Shin Zuang Fa Dokkodô / Fitoterapi Þaman / Þamanizm Bilinçli Rüyalar Tasavvuf Yaþamýn Soluðu Kabbala Astroloji / Yoga Asana Tanrýça Geleneði Bilincin Doðasý Bir Tas Çorba Yaz Mevsimi için beslenme önerileri Amâk-ý Hayal (kitap)

haziran 2003

bir

Kullaným

KlanNews’a hoþgeldiniz. KlanNews PDF teknolojisiyle hazýrlanmýþtýr. Adobe Acrobat Reader 3.0 veya daha yeni sürümünü bilgisayarýnýza (Mac ya da PC) kurduktan sonra “Tanýtým” ikonuna çift týklayarak dergiyi okumaya baþlayabilirsiniz. Adobe Acrobat Reader bedava bir program olup aþaðýdaki linkten indirilebilir :

www.klannews.com Sayfalarý çevirmek için Acrobat alet çubuðundaki oklarý kullanabilirsiniz. Okumayý kolaylaþtýrmak için ayný alet çubuðundaki “Sayfa” düðmeleriyle mümkündür. PDF teknolojisi ile, sayfalardaki web ya da e-posta adreslerine týklayabilirsiniz. Sayfayý ne kadar büyütürseniz büyütün yazý kalitesinin azalmadýðýný göreceksiniz. Bu, PDF teknolojisinin “okuma rahatlýðý” için saðladýðý bir olanak. Sayfalarý yazýcýnýzda bastýðýnýzda yazýlarýn kalitesi sizi þaþýrtacaktýr. Resimler, dosya boyutlarýný sýnýrlamak üzere ekran çözünürlüðünde (72 dpi) tutulmuþtur. Arama yapmak için de “Dürbün” (search/arama) ikonuna týklayabilirisiniz. Bütün teknik sorularýnýzýn yanýtlarý Acrobat Reader yardým menüsündedir.

Bilgelik, Gelenekler ve Kiþisel Geliþim dünyasýnda iyi yolculuklar...

KlanNews

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

KlanNews Klan Yayýnlarý’nýn ürünüdür. Editörler:

Cem Þen / [email protected] Suavi Kendiroðlu / [email protected]

Yazarlar (alfabetik sýrayla): Refik Algan, Doç. Dr. Engin Beksaç, Demir Demirkan, Ýlhan Ermete, Tijen Ýnaltong, Suavi Kendiroðlu, Hakan Onum, Nimet Özata, Cem Þen, Ömer Tecimer, Güneþ Tokcan, Dr. David Verdesi Shen, Güler Uluçay Yüce Diðer katkýlar (desen, fotoðraf vs.): Suavi Kendiroðlu, Özgür Taylan, F. Boucq, Tijen Ýnaltong, Cem Þen. Ýnternet Uygulama: Nusret Kurar / [email protected] Tasarým ve sayfa düzeni: Suavi Kendiroðlu Reklam: [email protected] (Tel: 212 324 82 10) Ýletiþim: http://www.klannews.com [email protected] KlanNews sadece elektronik ortamda yayýnlanmaktadýr. Yeni sayýlarý siyemizden indirebilirsiniz. Bunun için ücretsiz üyelik iþlemini yapmanýz yeterli olacaktýr. (Ýletilen dosyalarýn boyutlarý bir disketin kapasitesini aþmayacak þekilde hesaplandý) KlanNews ücretsiz olup serbestçe çoðaltabilir, e-maille tanýdýklarýnýza gönderebilir ya da yazýcýnýzda basabilirsiniz. Yazý ve çizimlerin telif haklarý saklýdýr ve baþka bir yayýn bünyesinde izinsiz kullanýlamazlar. Sistemimiz en son virüs tarayýcýlarla kontrol edilmektedir ve sunucumuzdan indirdiðiniz dosyalar “kesinlikle virüs” barýndýrmaz. Bunun yanýnda, e-mail vs. yollarla ve bizden baþka kaynaklardan edindiðiniz KlanNews dosyalarýyla ilgili sorumluluk kabul edilmez. Teknik not : Belge rahatça okunabilmesi için Adobe Acrobat Reader 5.0 veya yeni bir sürümün bilgisayarýnýza kurulmuþ olmasý gerekmektedir. Bu program ücretsiz olup PC ya da Mac bilgisayarlarýn çoðunda bulunmaktadýr. Bu programa sahip deðilseniz, bilgisayar dergileri ile birlikte daðýtýlan hediye CD-Rom’larda bulabilir ya da www.klannews.com sitesinden indirebilirsiniz.

“Dað vardýr ki sesi iki kat arttýrýr, dað vardýr ki yüz kat arttýrýr. Dað kendine aks eden o ses ve sözden etkilenir de, kayalarýnýn kalbinden yüzbinlerce saf sular, kaynaklar sýzdýrýr.” Mevlânâ

Ýçindekiler

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

(Baþlýklara týklayýn)

KlanNews

Merhaba! < Týklayýn! Sudaki Ay / Ýlhan Ermete Birlik unutuldu. Artýk yerle gök arasýndaki o uçsuz bucaksýz geniþlikte kendini sýkýþýp kalmýþ hisseder ademoðlu. Halbuki eskiden, çok eskiden beri kalplerine, özlerine bakanlar birliði gördüler... Gnostisizm / Ömer Tecimer Gnostisizm “bilgi ile kurtuluþ” öðretisidir. Gnosis sözcüðünün etimolojisine dayanan bu taným, oldukça tutarlý olmasýna karþýn... Doðu Sanatý / Suavi Kendiroðlu Doðu ve Batý arasýndaki farklar arasýnda, sanatýn ele alýnýþý, kullanýmý ve üretim metotlarý da vardýr. Estetik olma ve güzellikleri yaþama sokma amacýnýn dýþýnda, sanatýn baþka “etkileri” de olabileceði Batý dünyasýnda uzun zaman unutulmuþtur. Zen Tarihi (1) / Ýlhan Ermete Buddha'nýn elindeki bir çiçekle baþlayan, gemiyle dalgalý denizleri aþýp Çin'e giden, bir maðarada tam dokuz yýl bekleyip Taocu düþünceyle yoðurulduktan sonra Japonya'ya varan Zen'in zaman içindeki yolculuðu. Zen Þiiri / Ýlhan Ermete Japon Savaþ Sanatlarý / Suavi Kendiroðlu Budo'nun doðuþu, geliþimi ve yöntemleri ile çeþitli savaþ sanatlarý yazý dizimizin konusu olacaklar. Farkýndalýk (1) / Ýlhan Ermete Budacýlýk, Taoculuk gibi gizemci öðretilerden psikoterapiye, saðaltýmdan yaratýcýlýðý artýrmaya kadar birçok alanda kullanýlan farkýndalýk uygulamasý “her derde deva” bir uygulama. Burada ve þimdide yaþamamýzý saðlayarak bize... Radyasyonla Yaþamak / Çevre / Suavi Kendiroðlu Taoizm (1) / Güneþ Tokcan Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Budacýlýkla birlikte, Çin kültürünü ve Çin'in etkilediði Kore, Vietnam gibi diðer Doðu Asya kültürlerini biçimlendiren ve zaman içinde bu kültürün her alanýna nüfuz eden üç büyük felsefe geleneði ve öðretisinden biridir.

Gezgin Taocu “David Verdesi Shen” ile Söyleþi / KlanNews Xing Shin Zuang Fa / David Verdesi Shen, Ph.D. Taoizm 6000 yýllýk geçmiþi ile ve 3500 yýllýk kayýtlý Qi Gong tarihi ile, insanýn potansiyelleri ve bu potansiyellerin yaratýlmýþ olan evren ve bunun ötesindeki boyutlar ile olan iliþkisini anlatan ve inceleyen insanlýðýn en eski çalýþmasýdýr.

Ýçindekiler

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

(Devam)

Dokkôdô / Miyamoto Musashi Gelmiþ geçmiþ en büyük samuraydan “Yalnýzlýk Yolu”

Fitoterapi / Nimet Özata

KlanNews

Yeryüzünde insanlar var olduðundan beri bitkiler gerek gýda,gerek tedavi amacýyla ve gerekse zehir olarak kullanýlmaktadýr.

Þaman / Demir Demirkan Tekdüze bir davul ritmi baþladý. Bedeni hareket etmeye baþladý. Ritimle bir oldu. Yargý durdu. Düþünce durdu. Yer yok oldu. Zaman yok oldu.

Þamanizm / Doç. Dr. Engin Beksaç Þamanizm, teriminin kendisinden baþlayarak dini özelliklerine kadar pek çok yönü tam olarak kavranamamýþ bir dini sistem olarak karþýmýza çýkar.

Bilinçli Rüyalar / Ýlhan Ermete Bilinçli rüyalar? Sözcük anlamýna bakýldýðýnda, bilinçli rüyalar terimi 'uyanýk uyku' gibi birbiriyle çeliþen iki sözcükten oluþuyor gibi görünmekte...

Tasavvuf / Refik Algan Tasavvuf kitaplarýnýn hemen hepsi bu sözcüklerin türeyiþine ait tartýþmalar ile baþlamakla birlikte bu konuda çok kesin bir sonuca ulaþýldýðý bugün bile hala söylenemez.

Yaþamýn Soluðu / Hakan Onum Amerikan Yerlisinin Duasý / Çev. Hakan Onum Kabbala (1) / Ömer Tecimer Kabbala, XII. yüz yýldan baþlayarak Yahudi gizemciliðini tümüyle etkisi altýna almýþ olan ezoterik bir akýmdýr. Her zaman temelde sözlü bir gelenek olan Kabbala...

Astroloji / Güler Uluçay Yüce Yoga (Güneþe Selâm) / Uma Yoga Tanrýça Geleneði / Ýlhan Ermete 20. yüzyýl Büyük Tanrýça'nýn ve onunla ilgili efsanelerin uzunca bir zamandýr gömülmüþ olduðu geçmiþten çýkarýlmasýna sahne oldu. Bu kutsal kadýna...

Bilincin Doðasý (1) / Cem Þen Bir Tas Çorba / Tijen Ýnaltong Birileri Yun Men ustaya sordu: “Usta nedir en önemli kavram?” Usta þöyle yanýtladý: “Yemek”

Yaz Mevsimi Ýçin Beslenme Önerileri / Tijen Ýnaltong Amâk-ý Hayal / Kitap Tanýtým / Suavi Kendiroðlu

Mektup

Merhaba !

KlanNews

Duyurumuza kulak verdiðiniz ve gereken iþlemleri yaparak KlanNews'e ulaþtýðýnýz için teþekkür ederiz. KlanNews, yeni bir oluþum olan Klan Yayýnevi'nin bir parçasý olarak yaratýlmýþtýr. Klan Yayýnevi, Dharma Yayýnlarý baþ editörü Cem Þen ve ekibinin Dharma Yayýnlarý'ndan baðýmsýz olarak yarattýklarý yepyeni bir oluþum. Bu oluþum, Suavi Kendiroðlu'nun da katýlýmýyla çoktandýr tasarlanan ücretsiz bir bilgi kaynaðýnýn, KlanNews adýyla hayata geçmesini saðladý. Klan Yayýnlarý, Temmuz ayýndan itibaren yepyeni alanlara adým atarak sizleri de kendisiyle birlikte bir "klan" olmaya davet ediyor. KlanNews projesi, yazarlarýn ortak hayallerinden doðdu. Araþtýran, üreten ve paylaþmak isteyen bizler, bu paylaþýmý gerçekleþtirebileceðimiz ortamdan yoksunduk. Konularýmýza uygun medya yokluðu, bizi “kendimiz neler yapabiliriz?” sorusuna götürdü. Cem Þen ve Suavi Kendiroðlu, ayrý ayrý hazýrladýklarý iki benzer proje sayesinde karþýlaþtýlar ve fikirlerinden yepyeni bir sentez doðdu: “Bilgelik konularýný paylaþmaya yarayacak bir e-yayýn.” Yazarlar grubumuz, ülkemizde kendi alanlarýnda en yetkin isimlerden oluþuyor. Çoðu yazarýmýz ayný zamanda uzun süreli dostlarýmýz ya da KlanNews sayesinde tanýþtýðýmýz, bununla birlikte “ruhlarý eski dost” olan kiþiler. Ýstedik ki, ülkemizde ilk defa, içinde “bu konular”a giriþ yazýlarý bulunan bir kaynakta ileri düzeyde bilgiler de bulunsun. Bu bilgiler ayný ortamda gerektikçe, bilimsel, ruhsal, felsefi yaklaþýmlarla ele alýnsýn. Basit bir giriþ yazýsýnýn yanýnda neredeyse “tez” niteliðinde yazýlar da kullanmaktan kaçýnmadýk. Ülkemiz insanýnýn buna açýk olduðuna, dahasý bunu hak ettiðine inanýyoruz. Tekrarlardan kaçýnmak ve ilerlemek ihtiyacýmýzý da bu paylaþýmýmýza kattýk. Beklentimiz birlikte geliþmek. Bu nedenle eleþtirilerinizi de bekliyoruz. Saygýlarýmýzla,

KlanNews

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

6

Sudaki Ay Ýlhan Ermete Ýnsanla Evren Ýnsanla evren bir yapraðýn iki yüzü gibidir, birbirinden ayrýlamaz. Ama gel gör ki iki sevgili birbirine düþman olmuþ! Ýnsanla evren sevgiyi býrakmýþ, düþmanlýk içinde birbirini yemede. Ýnsanoðlu altýnýyla, gümüþüyle, madeniyle, suyuyla ve topraðýyla dünyamýzý yeme, içme ve giymeyle bitirmeye çalýþýyor. Sevgilisi olmasý gereken dünyayý altüst ediyor. Dünya ve toprak ise insanoðlunu yiyor. Sanki ikisi de düþmanca birbirlerini yiyor ve ikisi de doymak bilmiyor. Kimse bu tersliðin farkýnda deðil. Ýnsanla evrenin düþman deðil dost olduðunu, iki sevgili olduðunu anlayan, onlarda bir yapraðýn iki yüzünü gören kiþi uyumu, mutluluðu, iç huzurunu bulur. Ama çoðumuz kalýcý bir mutluluktan, iç huzurundan uzaðýz. Kimimiz esiri olmuþuz þu dünyanýn, kimimiz de efendisi olmaya çabalýyoruz. Halbuki bakýn eski zamanlarýn insaný nasýl yaþarmýþ: Bir zamanlarýn gerçek insaný yaþama dört elle sarýlmaz, ölümden de korkmazdý. Fazla keyiflenmeden gelir, sorun çýkarmadan da giderdi. Bir bakarsýn gelmiþ, bir bakarsýn gitmiþ. Hepsi bu kadar... Nereden baþladýðýný unutmaz, nereye gideceðini öðrenmeye çalýþmazdý. Kendisine verilenle yetinip keyfini çýkarmayý, sonradan da uzatmadan geri vermeyi bilirdi. Taocu bilge Chuangtzu

Peki, ya modern dünyanýn modern insanlarý olan biz? Hemen hepimiz bunun tam tersi bir yaþam sürmedeyiz. Ne geliþimiz öyle rahat ne de gidiþimiz huzurlu oluyor bugünlerde. Hayat denilen koþuþturmacaya bir kaptýrdýk mý paçamýzý pek öyle keyfini de çýkaramýyoruz elde ettiklerimizin. Hayyam'ýn þu rubaisinde yakýndýðý gibi, dünyaya geliþimizden, gidiþimizden amaç ne bilmiyoruz: Hiç istemedim, saldý beni dünyaya Þaþkýnlýðým artýrdý hayat her anda Amaç ne geliþten, bu kalýþtan bilmem KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Hem istemeden gel, yine çek git oraya

Niye geldik, niye yaþýyoruz bilmek istiyoruz. Þu hayatýn neliðini sorup bir anlam bulmaya çalýþýyoruz. Arýyoruz... Hepimiz kendimizce bir þeyleri arýyoruz... Ama çoðumuz bulamýyoruz. Bulamýyoruz da koca bir hayat öyle heba olup geçip gidiyor. Aradýklarýný bulamamanýn acýlýðýyla, burukluðuyla dolu bir yaþlýlýk gelip çöküyor, sonra da ufukta görünen ölüm. Halbuki aranan uzakta deðil! Gidilecek, varýlacak bir yer de yok. Hepsi burada, hemen þuracýkta. Arayan, aradýðý nisbette ayrý düþtü. Aradýðýný varmak istediði yere beraberinde taþýdýðýndan, onun kazancý sadece çektiði zahmet oldu. Bir tasavvuf ehli Yakýnda olduðunu bilmezler de onu uzakta ararlar. Ne kadar yazýk! Zen ustasý Hakuin

Herkes kendinden kendine giden bir yolda yürümede. Herkesin yürüdüðü Yol birdir aslýnda. Aslýnda yollar insanýn kendinden kendine gider hep. Baþka bir yere götürmez yollar, insanýn kendinden gayrýya çýkmaz... Yollar gitmez ama, yürüyeni daðla, taþla, toprakla, suyla, aðaçla kavuþturur. Yollar hep bir! Çünkü buraya insanýn etle kemikten, baþla ayaktan fazlasý olduðunu, ruhumuzun tenden öteye, “ben” dediðimiz þeyin ötesine uzandýðýný; daðlara, ýrmaklara dokunduðunu, bir ucunun göklerde olduðunu, bir ucunun okyanuslara daldýðýný görmeye geldik. Evren bildiðimizden, yaþamýn özünden, her yerden, her þeyden ayrý olmadýðýmýzý hatýrlamak için geldik. Olan hiçbir þeyin bizden ayrý olmadýðýný bilmeye geldik. Bizim “var”ýmýzdan baþka “var” olmadýðýný, evreninkinden baþka “ben” olmadýðýný anlamaya geldik. Evrenle, yaþamla bir olduðumuzu görmeye geldik. Bunu görmek için ne yapmalý? Ne yana bakmalý? 7

Sudaki Ay

Evren her yerde ama yol gitmeden bulunmaz evren. Yol yürümeden dokunamazsýn hayata... sonsuzluða. Ama aþýlan daðlar, geçilen çöller, yürünen yol, gidilen yer de deðil asýl olan. Önemli olan yürümektir, gitmektir. Yoksa ha doðuya gitmiþsin ha batýya, hiç farketmez. Gidilecek yer aslýnda uzakta deðil, hemen þuracýkta, ama... Hiç geçilmemiþ yollardan geçmek, hiç kalýnmamýþ hanlarda konaklamak, kimsenin gitmediði ýssýz sokaklarda yürümek, viranelerde gecelemek, ve sonunda düþlerden uyanmak gerek. Sevgili okur, gel sen de þu düþünden uyan. Sen bu dünyayý yutamazsan, hak edemezsen, bilmiþ ol ki bu dünya zaten seni yutar. Onun için iyisi mi var sen de þu evrenle olan iliþkini bir doðrult. Evrenden ayrý, gayrý olduðun düþüncesini unut. Bir gece tek baþýna çayýra, çimene git otur. Sýrtýný bir aðaca yasla, kaldýr baþýný bak gökyüzüne. Ve seyreyle... Gâh çýkarým gökyüzüne Seyrederim alemi Gâh inerim yeryüzüne Seyreder alem beni Nesimi

Su ve Ay Ama insan kendinde alemi, alemde de kendini görmeyi unuttu. Birlik unutuldu. Artýk yerle gök arasýndaki o uçsuz bucaksýz geniþlikte kendini sýkýþýp kalmýþ hisseder ademoðlu. Ayrý düþüldü ya bir kere, neler gelmez artýk insanýn baþýna. Ruhundaki boþluðu göklere uzanýp zamanla mekanýn olmadýðý bir öte dünyadan aldýðý dermanla doldurmaya çalýþýr. Rahmet dilemek için ellerini semaya açar. Rahmet hep yaðar da gökten, bu ellerde durmaz artýk. Gökte rüzgardan, yerde topraktan kopan insan bir baþýna buldu kendini. Kalabalýk içinde yalnýzlýðý bildi insan. Sevginin ismini duydu da kendini bilemedi. Kavgalar, þiddet, zorbalýk arttý. Yapmak yerine yýkmak hakim oldu dünyaya. Ýnsanýn þehveti, hýrsý hakim oldu. Ýnsan insanlýðýný unuttu. Özünü unuttu. Oysa hem kendi hem de her þey olabilirdi insan. Hem parça hem de bütün olabilirdi. Hem Adem/Havva olabilirdi hem de su, toprak, ay, güneþ, akan ýrmak, uçan kuþ, esen rüzgar olabilirdi. Göðün maviliði, suyun berraklýðý, denizin serinliði olabilirdi. Sonsuzluk olabilirdi. En önemlisi... özgür olabilirdi. Uçan kuþ kanadýnca özgür, akan seller diriliðinde özgür. Tüm bunlarý olabilirdi insan, öyle yaratýlmýþtý çünkü. Þu koca evren insanýn kalbine sýðdýrýlmýþtý. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Bakmadý insan kalbine, bakmadý özüne. Görmedi oradaki evreni. Baksaydý dünyanýn güzelliklerini görecekti orada; ab-ý hayat içip evrenin ölümsüzlüðünde ölümsüzlüðünü bilecek, gerçek diriliði bulacaktý kendi içinde. Baksaydý o da erecekti geçmiþin haddesinden geçip gelen iksirin, daðlarýn doruklarýnda biten otlardan yapýlan merhemin sýrrýna. O da anlayacaktý kuþlarýn, karýncalarýn dilini. Topraktan gelen þifadan nasibini alacaktý... Bakmadý. Halbuki eskiden, çok eskiden beri kalplerine, özlerine, kendi doðalarýna bakanlar gördüler. Þaman güç þarkýsýnda, rahip duasýnda, derviþ zikrinde, münzevi sessizliðinde hep bunu söyledi. Eski insanýn efsaneleri, öyküleri hep evrenle insanýn ayný özden olduðunu anlattý. Evrende ne varsa insanda da vardý. Ýnsanda ne varsa evrende de vardý. Evren gelip insanýn gönlüne sýðmýþtý. Ýnsan evrene taþmýþtý. Kalbine bakan, özünü gören mistikler bunu hep bildiler, hep söylediler. Tantracýlar evreni kendi içlerinde, kendilerini de evrenin içinde gördüler. Sufilere göreyse, görünüþte büyük alem evrendi, küçük alem de insan; ama aslýnda evren insanýn içinde “sýr” olmuþtu. Derviþ dört yana bakdý, kendüden gayrý kimesne görmedi, tek ü tenhâ hemân özidür. Veli yir gök gördi, kendü vücudýnun içinde sýr olmuþ. Cemi yirde gökde her eþya ki var sadasýn iþitdi, öz vücudýndan gelür. Derviþ fikreyledi, aydur, bu aceb haldür? Bir zaman var idi ki ben yir ve gök içinde idüm. Þimdi bu yir ve gök benüm içümde görinür. Aceb düþ midür yohsa hayal midür dir. Gözin açdý gördi çindür, düþ degül, gönli cûþa geldi Kaygusuz Abdal

Kendi içinde evreni görenler bilir ki, ne aðaçlarýn, suyun, ne gökteki yaðmurun, ne yayladaki ceylanýn, ne kuzunun kurdun, ne derviþin, ne tüccarýn, ne manastýrdaki ermiþin, ne de hýrsýzýn uðursuzun ruhu ayrý deðil birbirinden. Hepsi birbirine dokunu-yor. Beden de ruh da kiþinin ötesine uzanýr çünkü, “ben” dediðimizden öteye geçer. Ruh tenden, candan uzaklara erer, eriþir; sonsuzluk içinde erir. Yalnýzca evrenin merkezinde olduðunuzu görün ve her þeyi, her varlýðý kendi sonsuz bedeninizin birer parçasý olarak kabul edin. Laotzu

Zen ustalarý evrenin ruhunun insanýn ruhunda yansý8

Sudaki Ay

masýný güzel bir gecede ayýn sudaki yansýsýna benzetirler. Ay her varlýkta, herkesin içinde bulunun buddha doðasýnýn simgesidir. Ayýn yansýsý bir göldeki, havuzdaki suda görünür; su ne kadar dalgalanýp kýrýlsa, parça parça olsa da hep yansýtýr ayý. Evren bize ne kadar ayrý, bölünmüþ gibi görünse de, aslýnda her parça bütünü yansýtýr. Her insan Tao'yu yansýtýr. Ne yaparsa yapsýn, kim olursa olsun Tao'luk gitmez insandan. Su bir kepçeyle alýndýðýnda bile ay suyun içinde yansýr. Su kepçeden kepçeye aktarýlýrken ayýn yansýsý kaybolmaz. Zen ve kýlýç ustasý Yamaoka Tesshû

Ayný su bir kaptan digerine geçtikçe ayýn yansýsý kaybolmadýðý gibi, ruh da bedene girmekle Tanrýlýðýný kaybetmez. Biçimler deðiþir, özse ayný kalýr. Su ayý hep yansýtýr. Ama zihin her zaman ayý yansýtacak kadar durgun olmaz. Zihni dingin olmayan, fýrtýnalý bir deniz gibi çalkantýlý olan insan, sudaki ayý göremez. Kendinde evreni bulamaz. Yaþamda aradýðýný bulamaz. Bulunan ancak hýrslar, açlýklardýr; doyurulamaz açlýklar. Kaybedilense her þey. Ýnsan açlýðýnda, doymayan açlýðýnda, evrenin daðlarýný, tepelerini zaptetmek, baðlarýný yaðmalamak için uðraþýr durur. Nedir bu insandaki þehvet, hýrs, bu doymak bilmezlik, bu mutluluða ermezlik? Taþý, topraðý tapular; topraðýn baðrýný deler, altýný, gümüþü çýkarýp alýr. Ama ne yapsa, ne etse ruhundaki boþluðu dolduramaz bir türlü. Halbuki erenlere “bir hýrka, bir lokma” yetiverir. Bedevinin çöldeki sükunetini, Hýristiyan ermiþinin ortaçað manastýrýnýn bahçesindeki derin sessizliðini, Tibetli lama'nýn sarp daðlarýn tepesindeki tapýnaðýnda buldugu iç huzurunu buluverirler evrenle birliklerinde. Gökyüzü, yeryüzü ve ben birlikte yaþýyoruz, Her þeyle ben birbirinden ayrýlamaz bir birlik oluþturuyoruz. Chuangtzu Gökler, yer ve ben ayný kökteniz, Evrendeki her þeyle ben ayný özdeniz. Zen ustasý Sengchao

Zen rahiplerinin sudaki ayý görmeleri gibi, sufiler de damlada denizi görürler. Tanrý'yý baþý sonu bilinmez engin bir denize, varlýðý ve insanýysa o denizdeki dalgalara, köpüklere benzetirler. Varlýklar gelip geçicidir, KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

biçimden biçime girer; denizin tayfunu da vardýr gelgiti de. Ama dalgalar, su denizden ayrýlmaz; alýp götürsen bile bir gün elbet topraða dö-ner, buðu olup göðe aðar, bulut olup geri yaðar denize. Ýþte o denize dalanlar her damlada denizi görürler. Her sonluda sonsuz olaný, her insanda Tanrý'yý görürler. Bundandýr ki, mistikler ezelden beri ademle alemin birliðini, insanýn tanrýlýðýný haykýrdýlar. Hindu mistikleri, Sen O'sun (Tat tvam asi), Ben O'yum (Soham), Ben Brahma'yým (Aham Brahmasmi) diye söylediler tanrýlýklarýný. Sufiler, Ben senim, sen bensin (Ene ente, ente ene) diye. Hallacý Mansur'un aðzýndan, “Enel Hak!” feryadý oldu çýktý bu. Beyazýd-ý Bistami þöyle söyledi bu sýrrý: “Cübbemin altýnda Allah'tan baþkasý yok.” Ama insan inanmadý Tanrý'yla, evrenle bir olduðuna. Bu inanmayýþ, bu kendini ayrý biliþ insanýn bütün acýlarýnýn, üzüntülerinin, hastalýklarýn, illetin nedeni oldu. Bu acýlarýn kökeninde bilgisizliðin, cehaletin olduðunu anlattý Buddha. Lao-tzu içe deðil de dýþa bakmanýn gözü kör ettiðini söyledi. Gurdjieff insanýn bir çeþit uykuda, hem de aðýr bir uykuda olduðundan söz etti. Ýnsan evreni bu cehaletten görür, bu uykudan bakar dünyaya. Göz görür, ýrak bilir. El uzanýp dokunamaz da ayrý sanýr. Ses uzaktan gelince, duyulan ayrý bilinir. Batý uygarlýðý 17. yüzyýldan sonra gitgide þaþýlaþtý, biri iki görmeye baþladý. Doðayla, evrenle olan birliðimizi görmez oldu. Mantýk ve bilimsel yöntem harika teknolojik geliþmelere götürdü bizi. Çok güzel þeyler buldu insanlýk, çok yararlý buluþlar, keþifler yapýldý. Ama bizi doðadan ve gitgide kendimizden ayýran bir ikiliði de beraberinde getirdi bilim. Doðayla insan, bedenle zihin, düþünceyle duygu, bilimin gerçeðiyle dinin gerçeði birbirini bütünleyen, bire varan deðil kutuplaþan, karþýt olan çiftler olarak görüldü; birbirinden ayrý düþünüldü, ayrý sanýldý. Kalbin birlediðini kafa inkar etti. Bakýp bir bilen kalpten çok, körlüðünde iki bilen kafa önem kazandý. Evrenin uçsuz bucaksýz ruhuyla insanýn ruhunu birbirine baðlayan kalptir halbuki. Madde ile mânâ kalpte birleþir. Evren insana, mânâ maddeye kalpte dokunur. Ondandýr ki kendi özünü arayanlar, Yoga, Budacýlýk, Zen, Taoculuk, tasavvuf gibi yollarý yürüyenler, kalpte ararlar evrenin, yaratýlýþýn sýrlarýný. Hele Zen ustalarý hiç uðraþmaz uzun laflarla; önem vermezler kelimeye, yazýya, kutsal metinlere, sûtra'lara. Öyle ki Çinli Zen ustasý Hui-neng gibi kutsal sûtra'larý yýrtýp paramparça edeni bile çýkmýþtýr. 9

Sudaki Ay

Zen yolunda gidenler hep kalbe bakarlar. Zen ustalarý gelip kendilerine Zen'in sýrlarýný soranlara “kalple kalbi gösterme”ye çalýþýrlar. Bir sufi tarikatý olan Bayrami Melamilerinde de gönülleri Tanrý'nýn gerçeðine açan mürþide “kalbe bakýcý” denir. Mürþidin irþadýyla müridin kalp katýlýðý gider, kalpler yumuþar, yufka yürekli olunur. Alemlere sevgiyle, aþkla dolunur. Ama akýl kalpten ayrý düþünce gerçekler bilinmez olur. Aklýn sermayesi kelimeler, kavramlardýr. Çünkü akýl kavramlarla anlar, insan kelimelerle düþünür. Kalpse doðrudan doðruya bilir. Kalp hemen bilir, bilmek için öyle uzun uzadýya görmeye, laflara, kelimelere ihtiyacý yoktur kalbin. Kafaysa kolay ikna olmaz, bolca kelime okumak, kanýt görmek, tanýk dinlemek isteyen bir yargýç gibidir kafa. Ne kadar çok laf duysa, ne kadar uzun düþünse de, kafa sonunda emin olamaz çoðu zaman. Onun içindir ki “kafa gözü”yle deðil “kalp gözü”yle görmektir tasavvufta asýl olan. Kalp gözüyle görülsün ki ayrýlýk sanýsý gitsin, birlik hatýrlansýn. Aslýnda biliyorsunuz bunlarý. Geceleri siz uyurken gökler size gelip ruhunuza birlik nameleri fýsýldar. Ruhunuz biliyordur mutlaka. Kafa bilmese de ruh bilir. Evrenin ruhu o kadar sevgiyle dolu olsun, kafanýn araya koyduðu mesafeye aldýrmadan insanýn ruhuna dokunsun da, ruh bilmesin bunu... Ama gece bildiðini gündüz olup uyanýnca geri unutur insan. Körün deðneðini belledigi gibi o da aklýna sarýlýr, kalbini bir kenara býrakýr. Halbuki akýlla kalbin birleþmesi gerekiyordu. Ama akýldan aldýðýný kalbe, kalpten aldýðýný akla vurur insan ve ne yapacaðýný bilemez. O haliyle bir kendine bakar, bir de koskoca evrene. Kendinin bir zerre kadar olduðunu görür de hayýflanýr. Bilmez ki hepsi kendi özünedir. Ýnsan birlik türküsünü bir de evrenin kendisinden dinlemeyegörsün, ayrýlýk gider; caný gibi sever her þeyi, aþkla dolar kalbi, o aþk ki yerlere, göklere sýðmaz. Aþk... Nesnesi olmayan bir engin aþk. Sunu seviyorum, bunu seviyorum, demez bu aþk. Sadece, seviyorum, der. Ayýrmadan, kayýrmadan bütüne duyulan aþktýr bu.

Aþk içinde eriyip gitmek varken? Ömer Hayyam

Aþktan bakanlar, ermiþler, evliyalar ikileri birlediler. Dinlerini, mezheplerini hep aþk eylediler. Ey aþýkan ey aþýkan, aþk mezheb ü dindir bana Yunus Emre

Hep kendi bildiler, kimseye ayrý demediler. Ayruk bana ben dimeyem, kimesneye sen dimeyem Yunus Emre

Sufiler, “Birliðe ikilik sýðmaz,” dediler ve ikiliði öylece bir yana býrakýverdiler. Ne Hýristiyaným ne Musevi Farisi ne de Müslüman Ne doðudaným ne de batýdan Ýkiliði bir kenara koydum Ýki alemin birliðini gördüm.

Mevlana gibi iki alemin birliðini görenler her þeyi buldular hiçlikte. Biçimsizlikte bütün biçimleri bildiler. Gönlüm bütün biçimleri alabilir, o Hýristiyan'ýn manastýrý olduðu kadar, putlarýn mabedi, hacýnýn Kâbe'si, ceylanlarýn çayýrý, Musa'nýn kanununun levhasý, müminlerin Kur'an'ýdýr da. Muhyiddini Arabi

Dört bir yandaki erenler, bilenler, sýrlarý keþfedenler Zebur, Tevrat, Ýncil, Kur'an bir kâsede erittiler, hep birlik söylediler. Sen sana ne sanýrsan ayrýða da onu san Dört kitabýn mânisi budur eðer var ise

dedi Yunus... Ama insan kendini baþka sandý, ötesini baþka. Ayrýlýkta körlük vardý. Yenik düþtü insan körlüðüne, yenik düþtü þehvete, hýrsa. Herkes kendi derdine düþtü. Açlýk bilindi. Evren insanda açlýðý bildi.

O gün baska iþin yokmuþ ki, Yetmiþ iki millet çýkarmýþ komuþun ortaya, Bir sürü soy sop çýkarmýþ komuþun. Bense, aþk soyuna baðlý doðmuþum sýmsýký. Bu ayrýlýk, gayrýlýk neden diye sormuþ durmuþum, Bu Müslüman'lýk, bu gavurluk neden, KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

10

FESTÝVA DOÐAL YAÞAM SEMÝNERLERÝ HAZÝRAN 2003 PROGRAMI Önümüzdeki yaz mevsiminde aðýrlýklý olarak hafta içi akþamlarý gerçekleþtireceðimiz Doðal Yaþam Seminerlerinin tarihlerini ve içerik bilgilerini özetle aþaðýda sunuyoruz. Seminerler hakkýnda detaylý bilgi edinmek ve kayýt yaptýrmak için aþaðýdaki adresimizden bizi arayabilir veya www.festivaistanbul.com sitemizde SEMÝNER bölümüne girerek bilgilere ulaþabilirsiniz. Tüm etkinlikler FESTÝVA'nýn Teþvikiye adresinde gerçekleþtirilecektir. Seminerlere katýlmak için önceden kayýt yaptýrmanýzý rica ederiz. 3, 5, 10 ve 12 Haziran, Çarþamba ve Perþembe, saat 19.30-22.30

FÝZYONOMÝ: Yüzden Karakter Analizi (Widad Nash) “Mien Shiang”, Taocu felsefede yüz okuma sanatý ve bilimidir. Feng Shui, Beþ Element ve Akupunktur'un yanýsýra Fizyonomi de eski Çin Geleneklerinin önemli ve ana bir parçasýdýr. Taocu felsefeye göre, yüzünüz kim olduðunuzu, karakterinizi, kiþiliðinizi, saðlýðýnýzý, zenginliðinizi, neler yapabileceðinizi, nasýl yaþamýþ olduðunuzu ve yaþam sürenizi gösterir. Tüm bilgiler yüzde yazýlýdýr. Bütün yapacaðýmýz bunlarý deþifre etmektir. Katýlým ücreti toplam dört bölümlük seminer dizisi için 200m TL +KDV 21 HAZÝRAN, Cumartesi, saat 14.00-16.00 - workshop

YÜZ ve BOYUN JÝMNASTÝÐÝ (Feride Hug) Doðal Yöntemlerle Gençleþin! Yüzünüzden Yýllarýn Ýzini Silin! Týpký bedenimize uygulanan jimnastik çalýþmasý gibi yüz kaslarýmýzýn da çalýþtýrýlmaya ihtiyacý vardýr. Çalýþtýrýlan kaslar, çalýþmanýn sürekliliði ve kapsamýna göre doðal olarak deðiþim gösterir. Kan dolaþýmý artar, kaslar hareketlenir, cildin ve lekelerin renginde açýlma ve sivilcelerde azalma olur. Kaslarýn hareketlenmesi ile yüz kaslarýnda belirgin bir sertleþme ve ciltte gerilme meydana gelir. Doðal olarak cilt yüzeyindeki kýrýþýklýklar ve sarkmalar azalýr, daha diri ve genç bir görünüm elde edilir. Bu workshopta yüz ve boyun bölgesine kendi kendinize uygulayacaðýnýz 20 ana masaj tekniði öðretilecektir. Katýlým ücreti 50mTL + KDV 25 ve 26 Haziran, Carþamba ve Perþembe, 19.30-22.30

I CHING: Deðiþimler Kitabý (Saniye Döldüþ) Okunuþu i çing olan I Ching, Uzakdoðu'da binlerce yýldýr insanlarýn yaþamlarýný yönlendirmede kýlavuz olarak kullandýklarý ve halen de yaygýn bir þekilde kullanýlan bir öðretidir. Herhangi bir konuda kararsýz kaldýðýnýzda, yol gösterici olarak I Ching'e danýþabilirsiniz. I Ching'in temelini Yin ve Yang oluþturur. Bu iki temel kuvvet, birbirine zýt ancak birbirini tamamlayan, içiçe olan dualiteyi temsil eder. Yaþamýn en önemli unsuru deðiþimdir. Bazý deðiþimler bizi mutlu ederken, bazýlarý bizi zorlar ve acý çekeriz. Aslýnda acýya neden olan deðiþim deðil, deðiþime karþý gösterdiðimiz dirençtir. I Ching bize deðiþim konusunda yardýmcý olan bir araçtýr. Çin'de halen okullarda da öðretilen bu öðreti yurdumuzda da bazý iþadamlarý ve politikacýlarýn da danýþtýðý bir kýlavuz olmuþtur. Bu seminerde tüm detaylarý ile I Ching öðrenilmektedir. Seminerin sonunda katýlanlar, kendi I Ching'lerine bakabileceklerdir. BAÞVURULAR: FESTIVA A.Þ. Topaðacý Ihlamuryolu, Mine Apt 21/5, Teþvikiye - Istanbul Tel 0212-219 7545 pbx Fax 0212-219 7544 Email [email protected] KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

11

Gnostisizm

Gnostisizmin Olasý Kökenleri ve Temel Özellikleri Derleyen: Ömer Tecimer

G

nostisizm “bilgi ile kurtuluþ” öðretisidir. Gnosis sözcüðünün etimolojisine dayanan bu taným, oldukça tutarlý olmasýna karþýn, Gnostik düþünce dizgelerinin çeþitli özellikleri arasýndan yalnýzca tek bir tanesini dikkate almaktadýr. Ne var ki ele alýnan bu özellik, Gnostisizmin en temel niteliklerindendir. Yahudilik, Hýristiyanlýk ve neredeyse tüm pagan inanç dizgeleri, ruhun kurtuluþunun Yüce Tanrýsal Güce akýl ve irade ile boyun eðmekle, yani iman ve ibadet ile saðlanacaðýný öngörmüþlerdir. Oysa Gnostisizmin dikkat çekici farklýlýðý, ruhun kurtuluþunun evren gizemlerinin bilgisine “sezgi” ile ulaþmakla ve bu bilgiyi açýklayan büyülü formülleri öðrenmekle saðlanacaðýný varsaymasýdýr. Gnostikler “bilen kiþiler”dir ve bilgileri onlarý tüm varlýklar arasýnda üstün kýlmakta, bilgisizlere oranla geçmiþ ve gelecekte temelden farklý bir statü sahibi olmalarýný saðlamaktadýr. Gnostisizm aslýnda kolektif bir nitelendirmedir ve öðretileri birbirinden oldukça farklý olabilen çok sayýdaki “idealist-kamutanrýcý” mezhep ve tarikatlarý topluca belirtmek için kullanýlmýþtýr. Bu gruplar, Ýsa'dan önceki dönemlerden yaklaþýk V. yüzyýla kadar etkin olmuþlardý. Dönemin belli baþlý dinlerinin, özellikle Hýristiyanlýðýn, söylem ve ilkelerini kendilerine uyarlamýþlardý. Maddeyi tinin bozulmuþ biçimi ve tüm evreni Tanrýnýn niteliksizleþmesi olarak görürlerdi. Her varlýðýn temel amacýnýn maddenin kabalýðýndan sýyrýlmak ve Yaratýcý Tine geri dönmek olduðunu öðretirlerdi. Bu geri dönüþün Tanrý tarafýndan gönderilen bir

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

“Kurtarýcý” sayesinde baþlayacaðýný ve kolaylaþacaðýný ileri sürerlerdi. Bu tanýmlar ne denli yetersiz olsalar da, Gnostik akýmlarýn çeþitliliði, belirsizliði ve karmaþýklýðý daha anlamlý ve tatmin edici bir taným getirmeye izin vermemektedir. Üstelik bir çok araþtýrmacý, Gnostik akýmlara genel bir taným getirme çabasýný boþa harcanacak emek olarak görmektedirler. Kökenler Sorunu Gnostisizmin kökenleri üzerinde uzun süredir tartýþýlmakta ve araþtýrmalar hâlâ sürmektedir. Konu derinlemesine araþtýrýldýkça, Gnostisizmin kökenleri geçmiþte daha gerilere gitmektedir. Önceleri Hýristiyanlýðýn bozulmuþ bir türü olarak deðerlendirilmesine karþýn, günümüzde Gnostik akýmlarýn ilk izlerinin Ýsa'dan önceki yüzyýllarda olduðu kanýtlanmýþtýr. Hindistan dinleri ile baðlantýsý kanýtlanmaya çalýþýlmýþ, anavataný olarak Suriye ve Finike belirtilmiþ, Mazdeizm ile iliþkileri araþtýrýlmýþ, Platon felsefesi ve Helen Gizem Dinlerinin etkisinde olduðu ileri sürülmüþtür. Hýristiyan inançlarýnýn Helenleþtirilmesi biçiminde de tanýmlanmýþtýr. Son yüzyýllarda araþtýrmacýlar Gnostisizmin, Hýristiyanlýk öncesi Doðu kökenleri üzerinde yoðunlaþmýþlardýr. Berlin'de 1882'de yapýlan Beþinci Oryantalistler Kongresinde Kessler, Gnostisizm ile Babil dini arasýndaki baðlantýya dikkat çekmiþtir. Ancak burada sözü edilen özgün Babil dini olmayýp, Cyrus'un fethinden sonra ortaya çýkan senkretik Babil 12

Gnostisizm

inançlarýdýr. Benzer yaklaþýmlar Manicilik için de ileri sürülmüþtür. 1889 Yýlýnda Brandt'ýn “Manden Dini” (Mandiaische Religion) adlý kitabý yayýnlanmýþtýr. Manden dini öylesine þaþmaz bir biçimde Gnostik nitelikler göstermektedir ki, artýk Gnostisizmin Hýristiyanlýktan önce ve baðýmsýz olarak varolduðuna kuþku kalmamýþtýr. 1897 Yýlýnda Wilhelm Anz, Gnostik kuramlar ile Babilonya Astrolojisi arasýndaki benzerlikleri vurgulamýþtýr. Diðer taraftan Friedlander 1898 yýlýnda Gnostisizmin köklerini Hýristiyanlýk öncesi Yahudilikte aramýþtýr. Bir çok araþtýrmacý Gnostik öðretilerin kaynaðýnýn Helen dünyasýnda, özellikle Ýskenderiye'de bulunduðunu ileri sürmüþtür. Joel, tüm Gnostik düþüncelerin tohumunun Platon'da bulunduðunu kanýtlamaya kalkýþmýþtýr. Bu yaklaþým bir abartý olarak görülse de, Gnostisizmin doðuþunda ve özellikle geliþmesinde Helen etkilerinin varlýðý reddedilemez. Hermetik literatürde Gnostisizme fazlasýyla yakýn düþen özellikler vardýr. Bu bakýmdan Gnostisizmin kökenlerinin eski Mýsýr'da olduðu da sýkça savunulmuþtur. Plotinus'un felsefesi ile Gnostisizm arasýndaki baðlantý ise 1902 yýlýnda Schmitd tarafýndan ortaya atýlmýþtýr. Elde bulunan Gnostik metinlerin hemen tümünün Kýpti kaynaklý olmasý, Ýskenderiyeli Plotinus'un düþüncelerinin en azýndan Hýristiyan Gnostisizminin geliþmesine katkýda bulunduðunu göstermektedir. Öte yandan Helen Gizem Dinleri ile ezoterik Gnostisizm arasýnda da bir çok benzerlikler vardýr. Ancak Helen Gizem Dinlerinin ne ölçüde doðrudan Helen düþüncesinin ürünü olduklarýný da bilmemiz bugün için olasý deðildir. Gnostisizmin kökenleri hâlâ koyu karanlýkta bulunmasýna karþýn, bir çok araþtýrmacýnýn birleþik çabalarý bu sorunu öylesine aydýnlatabilmiþtir ki, artýk þu kesinlik taþýmayan sonucu sunabilmek olasýdýr: ilk bakýþta Gnostisizm, ilkçaðdaki tüm dinsel dizgelerin özensiz bir bileþimi gibi görünse de, gerçekte derinlerde oluþmuþ ve Gnostisizmin yaþayýp geliþmesi için gerekli olan temel bir ilkeye dayanmýþtýr; bu ilke, felsefi ve dinsel kötümserliktir. Aslýnda Gnostikler kendi terimler dizgelerini hemen tümüyle varolan dinlerden aktarmýþlar, ancak bunu bir yandan varoluþun özdeki kötülüðü hakkýndaki düþüncelerini açýklayabilmek için, diðer yandan insanüstü bir Kurtarýcý ve büyülü sözler sayesinde bu kötülükten sýyrýlmayý öngören amaçlarý için kullanmýþlardýr. Diðer dinlerden ödünç aldýklarý ne olursa olsun, söz konusu edilen kötümserlik kesinlikle kendilerine özgüdür. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Bu kötümserlik, bu evrendeki tüm güzellikleri ve soyluluðu saygý ile dile getiren neþeli Helen düþüncesinden kaynaklanmamýþtýr; ne de öte dünyadaki yargý ve cezalandýrmalar için öngördükleri ayrýntýlý spekülasyonlarýn gündelik yaþamlarýný gölgelemesine izin vermeyen ve evrenin Thoth'un öncü bilgeliði altýnda yaratýlýp geliþtiðini varsayan Mýsýr düþüncesi deðildir bu kötümserliði aktaran. Diðer taraftan Gnostisizmin kötümserliðinin kökeni, Ahura Mazda'nýn saltýk üstünlüðünü vurgulayan ve evrenin yaratýlýþýnda Ahriman'a ancak ikincil bir pay tanýyan Ýran düþüncesi de olamaz; basit ve en saf anlamýyla Kamutanrýcýlýðý yaþayan ve evreni Tanrý ile çeliþkili olarak deðerlendirmekten uzak olan Brahma düþüncesi hiç olamaz. Son olarak, Sami inançlarý da deðildir kötümserliðin kökenini içeren, zira Sami dinleri ölümden sonra ruhun kaderi hakkýnda fazlasýyla suskundurlar ve Baal, Marduk, Assur ya da Haddad tapýmlarýnda uzun ve mutlu yaþamanýn pratik bilgeliðini sunarlar. Tüm evreni bir bozulma ve bir yýkým olarak deðerlendiren bu su katýlmamýþ kötümserlik, bedenden kurtulmaya hummalý biçimde can atan ve varoluþun lanetli büyüsünü bozacak gizemli sözcükleri öðrenmek için delice bir umut besleyen Gnostik düþüncenin temeli olmuþtur. Gnostisizm, olsa olsa Budizm ile ayný verimli toprakta yeþermiþ olabilir; ancak Budizm etik temellidir ve tüm arzularýn söndürülmesi ile amacýna ulaþmaya çabalar. Gnostisizm, sahte bir entelektüellik içerir ve özellikle sezgisel bilgiye güven duyar. Ý.Ö. 539 yýlýnda Cyrus Babilonya'yý fethettiði zaman iki büyük düþünce dünyasý birbiriyle karþýlaþtý ve Ýran inançlarý ile Babil'in eski uygarlýðýnýn bileþiminden dinsel senkretizm ilk kez ortaya çýktý. Ýyi ile kötü arasýnda süre giden büyük mücadele düþüncesi Ýran Düalizminin ve Mazdeizmin ana fikriydi. Bu temel inanç ile ruhlar, cinler, melekler ve “Deva”lar gibi aracý varlýklarý canlandýran imgelem, Sami inançlarýnda öteden beri yerleþik olan iyimserliði zedeledi. Diðer taraftan astrolojiye olan sarsýlmaz güven duygusu, gezegenler sisteminin dünya olaylarý üzerinde kaderci bir etkisinin olduðuna olan inanç Kalde yöresinde varlýðýný inatla sürdürdü. Kutsal “Hebdomad” diye de adlandýrýlan yedi gezegenin (Ay, Merkür, Venüs, Mars, Güneþ, Jüpiter ve Satürn) ihtiþamý, Babilonya'nýn basamaklý kuleleri ile binlerce yýl boyunca simgelendi ve deðerini hiç yitirmedi. Gezegenlere tapýnma sona erdi, ancak yine de geze13

Gnostisizm

genler, “Archontes” ve “Dynameis” biçimlerine bürünerek, insanoðlunun çekindiði karþý konulmaz güçleri temsil etmeyi sürdürdüler. Uygulamada tanrýsal niteliklerini yitirip, “Deva”lar ya da kötü cinler haline dönüþtüler. Fethedenlerin inançlarý ile fethedilenlerin inançlarý arasýnda bir uzlaþma doðdu: Babilonya'nýn yýldýz inançlarý doðruydu, ancak yýldýzlarýn ötesinde “Ogdoad”ýn sonsuz ýþýðý parlamakta ve her ruh bu tek iyi Tanrýya ulaþabilmek için “Hebdomad”ýn rakip etkilerinden sýyrýlmak zorunda kalmaktaydý. Ruhun, gezegen kürelerini aþarak yukarýlardaki cennete doðru yükselmesi, rakip kötü güçlere karþý verilen bir savaþým olarak deðerlendirildi ve Gnostisizmin ilk ve önde gelen düþüncesi biçimine dönüþtü. Gnostisizm erken dönemlerde Yahudilik ile karþýlaþtý. Fýrat vadisinde bulunan güçlü, iyi örgütlenmiþ ve yüksek kültür sahibi Yahudi topluluklarýnýn varlýðý düþünülürse, Yahudilik ile Gnostisizmin bu erken iliþkisi pek doðal kabul edilmelidir. Belki de Gnostisizmin “Kurtarýcý” (Redeemer) düþüncesi Yahudiliðin “Mesih” düþüncesinden etkilenmiþ olabilir. Ne var ki, Gnostiklerin Kurtarýcýsý Yahudilerin “Mesih”inden çok daha fazla insanüstü nitelikler taþýyordu. Gnostik “Soter”, iyi Tanrýnýn, bir “IþýkKral”ýn, bir “Aion”un doðrudan belirmesi ya da görünmesi idi. Gnostisizm, yeni doðmuþ Hýristiyanlýk ile karþýlaþtýðýnda, hýzla bu yeni inancýn biçimlerini kendine uyarlamaya, terimlerini aktarmaya baþladý. Ýsa'yý evrenin Kurtarýcýsý olarak benimsedi; Hýristiyanlýðýn dinsel törenlerini uyguladý ve kendini Ýsa inancýnýn ezoterik bir açýklamasý olarak gösterdi. Hýristiyanlýk geliþtikçe, Gnostisizm de geliþmesini sürdürdü; kendini Hýristiyanlýðýn tek ve gerçek biçimi olarak nitelendirdi. Ne var ki Gnostisizmin ezoterik yapýsý onu bir seçkinler inancý biçimine sokmakta, geniþ halk yýðýnlarýna yayýlmasýný engellemekteydi. Gnostisizmi anlayamayan ve benimseyemeyen kitleler Hýristiyanlýðýn daha hýzlý yayýlmasýný ve güçlenmesini saðladýlar. Helenleþmiþ Ýskenderiye'de Gnostisizm, Babil ve Yahudilerden aldýðý Sami terimlerini terk etti, “Emanaton” ve “Syzygies” gibi Yunanca terimlerle doldu, giderek Neo-Platoncu düþünceleri içeriðine aldý. Eski Mýsýr dini ise Gnostisizmi inanç ve ilkeler bakýmýndan çok, tören ve ibadet biçimleri gibi dinsel uygulamalar bakýmýndan etkiledi. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Tanrýsal Amaç “Gnosis”, Yunanca'da “Bilgi” anlamýna gelen bir sözcüktür; insanýn tinsel kurtuluþunu saðlayan bir bilinçlenme tarzýdýr. Ýlk Hýristiyan düþünürlerinden biri olan Ýskenderiyeli Clement, Gnosisi “Tanrý Bilgisi” olarak tanýmlamýþ ve tüm olgun Hýristiyanlarý birer Gnostik olarak kabul etmiþtir. Ne var ki, Clement'dan sonraki yýllarda Hýristiyan Kilisesi, Gnosisi Ýsa'nýn öðretilerinden bir sapma olarak deðerlendirmiþtir. Unutulmamalýdýr ki Gnostisizm, Hýristiyanlýðýn ilk dönemlerinde Akdeniz ve çevresinde oldukça yaygýndý. Valentinusçu Gnostikler, Gnosisi iki biçimde tanýmlarlar. Ýlki, Gnosisin bir “öz-bilgilenme” (selfknowledge) yani insanýn kendini tanýmasý olduðunu, ancak ayný zamanda da “insanýn içindeki ruhun tövbesi ve kurtuluþu” anlamýna geldiðini söylerler. Sonuç olarak Gnostikler, insanýn kendisini tanýmasýnýn doðrudan kiþinin kurtuluþunu ve günahlarýndan arýnmasýný saðladýðýný düþünürler. Ortodoks Hýristiyanlar ise, bu biçimde tanýmlanan Gnosisin Tanrýya iman etme yolunda sapkýn bir inanç olduðunu ve kurtuluþu yalnýzca kendini bilmenin saðlayamayacaðýný ileri sürerler. Çeþitli Gnostik tarikatlar, Gnosisin içeriðini farklý biçimlerde belirlerler, ancak tümü insanýn doðrudan kendini keþfetmesinin tanrýsal olduðunu, zira Gnosisin “kendini bilmek, Tanrýyý bilmektir” tanýmýna odaklandýðýný ileri sürerler. Ortodoks Hýristiyanlar için bu görüþ sapkýndýr, zira insanýn kendisi de Tanrýnýn yaratýmýnýn parçalarýndan biridir ve bu nedenle, doðrudan Yaratýcý ile eþ tutulamaz. Gnostik kitaplardan biri olan Philip Ýncili'nde, Gnosise ulaþan kiþinin “artýk bir Hýristiyan deðil, bir Ýsa olduðu” yazýlýdýr. Elbette bu görüþ de, Ýsa'nýn tek ve benzersiz olduðuna inanan Ortodoks Hýristiyan öðretisine karþýttýr. Tüm bunlara ek olarak Gnostikler, kendini Ýsa ile bir tutan kiþilerden bekleneceði gibi, Hýristiyan Kilisesinin piskoposlarýn yetkesi altýnda örgütlenme çabasýna da özellikle karþý çýkmýþlardýr. Gnosisi deneysel düzeye çýkarabilmek amacýyla Gnostik okullar, ritüel ve meditasyon benzeri bir çok uygulamalarý da kullanmýþlardýr. Tinsel özgürleþmeye yalnýzca insanýn kendini tanýmasý ile varýlabileceði düþüncesi, Ortodoks Hýristiyanlýk için sapkýn olmakla birlikte, Budizm için esastýr. Budistler, insanýn çektiði acýlarýn kendi gerçek doðasýný bilmemesinden kaynaklandýðýna inanýrlar. Bu açýklama, Gnosisin Hindistan'dan Batýya Ý.S. bi14

Gnostisizm

rinci yüzyýlda Budist rahipler tarafýndan getirilmiþ olabileceði olasýlýðýný çaðrýþtýrabilir, ancak bu görüþü destekleyecek bir tarihsel kanýt yoktur. Bir çok ezoterik inanç sistemi, insanýn öz varlýðýnýn tanrýsal olduðunu vurgulamýþtýr. Gnostik akým, tüm dünyadaki manevi düþünce sistemleri üzerinde büyük etki yaratmýþtýr. Gnosis, insanýn Tanrýyý, O'nun gizlerini ve yaratýlýþýn gizemlerini tanýmasý arzusundan doðar. Gnostikler, önce kutsal metinler ile, mensup bulunduklarý dinlerin kutsal kitaplarý ile iþe baþlarlar ve ezoterik bir anlam ya da gizli bir mesaj içerip içermediklerini anlayabilmek için bu metinler üzerinde þifre çözercesine çabalarlar. Gnostisizm bu anlamda bir tür “Hermetizm”dir ve Gnostikler, dinsel anlatým ve yazýlarýn, ilk bakýþta görüldüðünden daha derinlerde, tümcelerin, sözcüklerin ve metin yapýsýnýn içine gizlenmiþ anlamlar içerdiklerine inanýrlar. Gnostikler, kökleri ve gizleri ele geçirebilmek için maddenin özüne ulaþmayý hedeflerler. Bu onlarýn kötülük ile yüz yüze gelmelerini saðlar. Gnostikler, kendilerinde ve dünyada rastladýklarý kötülük ile mücadele ederler. Kendini tanýmak yolundaki yanýlgýlarýn giderilmesi, evreni tanýmaktaki yanýlgýlarýn silinmesine de yol açar. Yobaz ya da sofu deðillerdir; onlar, görünmez olsa bile, her zaman varolan ýþýðý aramaktadýrlar. Kendilerini Tanrý ile eþdeðer tuttuklarý ileri sürülürse de, bu doðru deðildir; Gnostikler yalnýzca kendi içlerinde bulunduðuna inandýklarý tanrýsallýðý aramaktadýrlar. Ýnsanoðlunun kendini gerçekleþtirmek adýna, Tanrýnýn zaferine destek olmasý gerektiðini öne sürerler. Tanrýnýn gizemini aydýnlatmanýn deðil, kendilerini aydýnlatmanýn çarelerini ararlar. Bu aydýnlanma yalnýzca entelektüel düzeyde kalmayýp, ayný zamanda aydýnlanarak kutsallaþan kiþinin bedenine de odaklanmýþtýr. Gnostiklere göre, bir tür gizemci varoluþçuluk olarak Gnostisizm, özgürlüðün anasýdýr ve yaratýcý tanrýsallýðýn destekçisi olduðunu açýkça ortaya koyar. Ýnsan, kötülükten kurtulmak uðruna, yanýlgýlarýnýn üstesinden gelmelidir. Özetle insanoðlu kendi varlýðýnýn, kendi gururunun ve sürekliliðinin sorumlusu olsa da, kötülüðün kaynaðý deðildir. Gnostisizm, Hermetizmin felsefi yansýmasýný oluþturur; Evrenin gizlerinin ardýndaki arayýþýn bir parçasýdýr; mitlerle zenginleþmiþ, simgeler sayesinde geliþmiþtir; sevgi ve umutsuzluk arasýnda bir sarkaç gibi gidip gelmektedir. Gnostik yalnýzca kendinin “Tanrýnýn oðlu” olmasýný arzular; oysa tutkulu simyacý “kendi yapýtýnýn oðlu” KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

olmayý istemekte ve her þeyi kendine sahiplenmektedir. Ýnisiyasyon, varoluþun bireysel bir biçimidir ve Gnostisizm, inisiyasyonun kolektif olarak ortaya konuluþudur zira Gnostik, gizemci inananlar topluluðunun bir alt grubuna üyedir. Genellikle Gnostisizmin kökeninin, Yahudiliðin bazý etkilerini taþýyan bir tür Paganlýk olduðu düþünülür. Kimi savlara göre Gnostisizm, önce Babil'de ortaya çýkmýþ, oradan Küçük Asya ve Suriye'ye yayýlmýþtýr. Ýlk Gnostik kitaplarýn Ýsa'dan hemen önceki yýllarda yazýlmýþ olduðu sanýlmaktadýr. Bu durum, bazý uzmanlarýn Hýristiyanlýðý Gnostisizmin bir kolu olarak deðerlendirmelerine yol açmýþtýr. Bu kiþiler Ýsa'nýn bir Essene olduðunu, Essenelerin de Gnostik olduklarýný ileri sürerler. Onlara göre, Ýncil dünyanýn yaratýlýþýný ve gelecek olan kýyameti anlatan þifreli bir metindir. Maniciler gibi Gnostikler de iyi ve kötünün sürekli bir çekiþme içinde olduðuna ve “Adalet Egemeni” figürünün týpký Ýsa gibi, yanýlsamalý bir bedende yaþayan bir ruh olduðuna inanýrlar. Ýnsanýn özdeksel ve tinsel tarihini yansýtan Gnostisizm, diðer tüm dinsel inançlarla ayný eski kökenleri paylaþmaktadýr. Gnosisin aranýþýnýn baþlangýcýnda adaylar, müthiþ bir umutsuzluk duygusu ve ayný zamanda güçlü bir sevgi patlamasý içine çekilirler. Gnostisizmde inisiyasyon, iyiliðe yönelmek deðil, varolan kötülüðün iyiliðe dönüþtürülmesini, koyu umutsuzluktan dayanýþmaya geçiþi iþlemektedir. Gnostikler, politikacýlarla dünyevi iktidarý paylaþmaya da karþý çýkarlar, böyle bir uzlaþmayý da bir tür kötülük olarak deðerlendirirlerdi. Gerçeðin düþlerde varolduðuna, bilinmezlerin mitler tarafýndan aktarýldýðýna inanýrlardý. Bu düþünce tarzý sonucunda, gizemcinin kendini tanýyabilmesinin karþýsýndaki engeller Þeytanýn ta kendisi olarak görülürdü. Meryem gizemcinin el deðmemiþliðini, Havva diþiliðini ve çarmýha gerilme ise sadomazoþizmini simgelemekteydi. Ruh, cennetten düþmüþ ve madde içinde tutsak kalmýþtýr; Gnostikler, böylece maddeyi de bir ölçüde kutsallaþtýrýp, görünen evreni görünmeyen evrene baðýmlý olarak algýlamýþlardý. Gnostiklerin gerçeði arayýþý, ruhun düþüþünün sorumluluðunu üstlenmek ve kurtuluþunu hazýrlamaktý. Son yüzyýlda Gnostiklere ait bir çok elyazmasý bulunmuþtur; bunlar arasýnda özellikle Kumran'da bulunan “Ölü Deniz Yazýtlarý” ve Mýsýr'da Nag Hammadi'de bulunan “Gnostik Ýnciller” önemlidir. 15

Gnostisizm

Bazý araþtýrmacýlar Templier Þövalyeleri'nin de kimi elyazmalarýný Kudüs'te bulduklarýný ve bunlarý kendileri için sakladýklarýný ileri sürmüþlerdir. Günümüzde “Gnostik” sözcüðü (Yunanca'da “tinsel ya da tanrýsal Bilgi” anlamýna gelen “Gnosis” sözcüðünden türemiþtir), Hýristiyan Kilisesi tarafýndan eskiden sapkýn olarak deðerlendirilen ve diðer dinsel akýmlarýn etkisini taþýdýklarý ileri sürülerek Hýristiyan inancýna aykýrý bulunan belgeler için kullanýlmaktadýr. Bu yargý pek doðru sayýlamaz zira Hýristiyan Gnostik belgeleri, Ýran ve Hindistan kökenli olabilecek gnostik yaklaþýmlarý da içerdiði gibi geleneksel Yahudi kaynaklarýnýn da etkisini taþýmaktadýr. Kimi belgeler ise doðrudan Ýsa'ya atfedilen felsefi mesajlardan oluþmaktadýr. Gnostikler için, kendini tanýmak, doðayý sevmek ve doðal bilimlere saygý duymak Tanrýya giden doðru yolu oluþtururdu. Bu nedenle Hýristiyan Gnostikler, Ýsa'yý bir tanrý olarak deðil, Tanrýya ulaþan yolu gösteren bir insan olarak kabul ederlerdi. Gnostik Ýnciller, Hýristiyanlarýn kutsal kitabý olan Yeni Ahit ile yaklaþýk ayný dönemde yazýlmýþlardýr. Ancak çaðdaþ kamuoyu Nag Hammadi'de bulunan elli iki papirüsün çevrimi ve basýmý sonucunda bunlarý son yýllarda tanýmak fýrsatýný bulabilmiþtir. Bu elyazmalarýnýn çoðu Ý.S. 350400 yýllarýndan kalmadýr ancak aslýnda bu papirüslerin üç yüz yýl önce yazýlanlarýn kopyalarý olduklarý ortaya çýkarýlmýþtýr. Bu elyazmalarýnýn arasýnda en eskisi olduðu sanýlan ve Zürih'teki “Young Vakfý”ndan Profesör Quispel tarafýndan satýn alýnan “Thomas'ýn Ýncili” de vardýr. Diðerleri Kahire'deki “Kýpti Müzesi”nin malýdýr. Nag Hammadi yazmalarýnýn geliþmekte olan Katolik Kilisesinin sapkýn olarak gördüðü Gnostikler üzerinde yaptýðý baskýlar sonucunda, topraða gömüldükleri sanýlmaktadýr. O dönemde, Hýristiyanlýðýn en büyük rakiplerinden biri de Gnostikler idi. Kilise kendini koruyabilmek amacýyla bu sapkýn akýmý yasaklamýþ ve Gnostik metinleri yok etmiþtir.

Gnostikler ile Ortodoks Hýristiyanlar, Ýsa'nýn “Diriliþ”ini (Resurrection) iki farklý ve karþýt biçimde yorumlarlar. “Philip'in Ýncili”ne göre Gnostikler, insanýn varoluþunu aslýnda ruhun tutsaklýðý biçiminde görürler ve diriliþi ise gerçeði açýklayan bir aydýnlanma âný olarak deðerlendirirler. Ortodoks görüþe göre ise Diriliþ, Havarilerin tanýk olduklarý biçimde, Ýsa'nýn bedeninin göðe yükselmesi ile tamamlanmýþtýr. Bunun sonucu olarak Kilisenin önderliði Havarilere ve onlarýn izleyicilerine verilen bir ayrýcalýk olmalýdýr. Günümüzde bile, Papanýn yetkisi Havarilerin önderi olan Aziz Petrus'tan kaynaklanmaktadýr. Ýsa'nýn diriliþini bir gerçek olarak kabul etmekle Kilise, dinsel yetkeyi kendinde tutma hakkýný bulmaktadýr, zira daha sonradan bir baþka kiþi Ýsa'ya doðrudan ulaþma ayrýcalýðýna sahip olamayacak ve benzer bir iktidarý eline geçiremeyecektir. Gnostikler, diriliþ hakkýndaki bu Hýristiyan yaklaþýmýný “Çýlgýnlarýn Ýmaný” olarak adlandýrýrlar, zira böylesi bir bedensel diriliþe inananlar, tinsel bir gerçek ile fiziksel bir olayý birbirine karýþtýrmaktadýrlar. Gnostikler, kendilerine özgü ayrý bir Havari geleneðine sahip olduklarýný ileri sürerek Kilisenin iktidarýna ve otoritesine karþý çýkarlar. Hýristiyan Gnostikler arasýnda Ýsa'nýn diriliþini, yalnýzca tinsel bir yeniden doðuþ olarak deðerlendirenler de vardýr.

Kaynaklar: Encyclopedia Britannica The Catholic Encyclopedia www.newadvent.org/cathen/ The Gnosis Archive www.gnosis.org G. C. H. Nullens, “An Outsider's View of Freemasonry” www.nullens.org/

www.klankitap.com Yakýnda...

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

16

DOÐADA YOGA ve YEMEK KURSLARI / ZEYTÝNBAÐI OTEL / KAZDAÐLARI

Zeytinbaðý w w w. z e y t i n b a g i . c o m

DOÐADA YOGA EÐÝTÝMÝ Uygulamalý yoga eðitimi, aðaçlar altýnda canlý hint müziði ile konsantrasyon ve meditasyon çalýþmalarý, kendi kendine masaj yapma ve derin dinlenme teknikleri, baðýþýklýk sistemini güçlendirecek yoga prensipleri, vejeteryan beslenme, 3 gece iki kiþi TP 550 m.TL / 19 - 22 Haziran

DOÐADA YEMEK KURSU Birlikte pazarlara gidip, bahçeden sebze ve ot toplayýp piþirmeye var mýsýnýz? Akdeniz mutfaðýndaki deneyimimizi sizlerle paylaþmak istedik, 3 gece iki kiþi TP 550 m.TL / 26 - 29 Haziran Zeytinbaðý - 8 oda, iki kiþilik oda YP 150 m.TL Çamlýbel Köyü Edremit

Yoga Kursu Programý Perþembe Akþamý: Otele giriþ, akþam yemeði ve programýn tanýtýmý Cuma sabah erken- ilk gün için 7:00’da kalkýþ, duþ aldýktan sonra, saat 7:30 da meditasyon için buluþma, bir saatlik temel yoga hareketleri ve nefes alýþtýrmalarýndan sonra canlý Hint müziði eþliðinde ilk konsantrasyon ve ilk meditasyon denemesi (15 dakika). Tecrübelerin ve duygularýn paylaþýlmasý (15 dakika) bu zaman dilimleri katýlýmcýlarýn isteklerine göre 5er dk. uzayabilir. 9:30 kahvaltý Kahvaltýdan sonra civarý tanýmak amacýyla çevrede doða yürüyüþü .Kýrlarda aðaç altýnda gitar eþliðinde 20 dakikalýk bir meditasyon Öðlen yemeðinden sonra , yoganýn tarihçesi, oluþum nedenleri gündelik hayatýmýza olan yapýcý etkileri ve soru cevaplar þeklinde sürecek bir sohbet. (1.5- 2 saat) 17:30’da yoga dersi :Yoga hareketleri yani asanalar nefes egzersizleri ve meditasyon Akþam yemeði Cumartesi: 1. günün tekrarý Pazar sabahý uygulamalý yoga ve meditasyon derslerinden sonra kahvaltýyý takiben otelden ayrýlma... KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Eðitim ve sohbetlerin kapsamý: Beden ve zihin paralelliðini güçlendirecek etkiye sahip yoga hareketleri (asanalar) Müzik ve yoga Mistik yoga danslarý, kaoshiki, tandava ve kiirtan Duygu derinliði oluþumuna yardýmcý olacak kollektif mantralarýn öðrenilmesi ve birlikte söylenmeleri Tüm duyu ve motor organlarýný tek bir yöne teksif ederek yapýlacak konsantrasyon dansý : Kiirtan – Lalita Marmik Kendi kendine masaj yapma tekniði, reflexoloji, aura masajý Derin dinlenme tekniklerinin öðrenilmesi Zihin renkleri ile yapýlacak bazý özel mantra ve mudralar ile duygu ve düþüncelerin baþka kanallara kaydýrýlmasý çalýþmalarý Saðlýklý bir yaþam için baðýþýklýk sistemini güçlendirecek ve koruyucu olabilecek yoga prensipleri üzerine konuþmalar ve de bunlarý olabildiðince uygulayabilme Beden içindeki enerji akýmlarý ve nefes etkileþimleri omurga boyunca bedendeki enerji merkezleri ve farklý salgý bezleri ile olan iliþkileri ve zihinsel eðilimler ile olan iliþkisi:BÝO-ENERJÝ Yoga öðretiminde eðitmen talebe iliþkisi Yoga öðretiminde yaratýlýþ ve evrim görüþü Dharma- öz nitelik Yoga programýna katýmak için gelen kiþilere program süresince yoga sistemine göre tamamen vejetaryen beslenmeye uyan yiyecekler sunulacaktýr Daha ayrýntýlý bilgi ve tarihler için Menend Kurtiz'e aþaðýdaki kanallardan ulaþabilirsiniz. [email protected] 266 387 37 61-62 / 532 261 27 29 Adres : Zeytinbaði Çamlýbel Köyü Edremit / Balýkesir

Doðu Sanatý

Somut ya da Ýþlevsel Sanat

S u a v i K e n d i ro ðlu

Doðu ve Batý arasýndaki farklar arasýnda, sanatýn ele alýnýþý, kullanýmý ve üretim metotlarý da vardýr. Estetik olma ve güzellikleri yaþama sokma amacýnýn dýþýnda, sanatýn baþka “etkileri” de olabileceði Batý dünyasýnda uzun zaman unutulmuþtur. Bu yazýda Doðu sanatýnýn neyi anlattýðýný ve insaný nasýl etkilediðini ele alacaðýz. Bunu yaparken yöntemimiz, teoriden yola çýkmak yerine, sanatsal gelenek ve dallarla sýnýrlý kalmayýp bu sanatlarýn ürünlerine doðrudan bakmak olacak.

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Eski sanat, eski sanatçý Eski uygarlýklara “geleneksel toplumlar” dersek bunlarý tarihsel çizgide daha net bir yere oturtmuþ oluruz. Bu uygarlýklarda üretimin tümü ihtiyaca yöneliktir. Sanatsal üretim bunun dýþýnda kalmaz. Geleneksel toplumdaki sanat eserlerinin ortak özellikleri þunlardýr : - Sanatçýnýn imzasý yoktur. - Spiritüel bir prensibi görsel ya da iþitsel kýlmaktadýr. - Ýþlevseldir. Bu iþlevlerin baþýnda insaný ruhsal olarak geliþtirmek gelir. Burada durup günümüz sanatýyla olan karþýtlýklara dikkat çekelim: - Günümüzde sanatçý kendi adýyla tanýnmaktadýr. Hatta sanatçýnýn adý markalaþmýþtýr. Geleneksel olmak deðil, bunun zýttý sanatçý için artý puandýr. - Hiçbir prensibi tutarlý olarak yaþatmak endiþesi olmayýp, yapay bir biçimde tepkiseldir. Bu da bir önceki noktanýn doðal uzantýsýdýr. - Ýþlevselliði bazen vardýr, bazen yoktur. Bu iþlevsellik, moda olan estetik deðerlere göre deðiþir. Birinci durumdaki geleneksel anlayýþý, ilkel toplumlardan yakýn çaðdaki bazý sanatçýlarýn üretimine kadar izleyebiliyoruz. Örneðin Doðu tapýnaklarýndaki iþçilikte ve J.S. Bach'ýn müziðinde. Hemen hepsinin ortak çabasý evrensel ve “insanüstü” bir bilgiyi yaþatmaktýr. Bugün karþýmýza çýkan pek çok teorik ya da felsefi kavramýn coðrafi ve tarihsel izini sürmek dýþ görünüþlerindeki farklýlýklar nedeniyle kolay olmayan bir iþtir. Oysa bu farklýlýklara daha dikkatli bakarsak bulmacanýn parçalarý yerlerine oturmaya baþlarlar.

16

Doðu Sanatý

Örneðin Japon Þinto dini (þamanizmle iliþkilendirilen yerel japon dini), Taoculuk ve Hinduizm arasýnda doðrudan gözlemlenmiþ bir baðlantý yoktur. Oysa bu sistemleri kuranlar ayný dünyayý ve prensipleri paylaþtýklarýndan mesajlarýn çýkýþ noktalarý da örtüþmelidir. Nitekim bir Þinto tapýnaðýnýn kapýsýnýn iki yanýndaki aslan figürlerinden birinin aðzý açýk, diðerininkiyse kapalýdýr. Bu Taoculuk'taki Yin ve Yang benzeri bir ikiliðin ifadesidir. Ayný figürlerdeki iki ifadeyi artarda getirdiði-mizde ise, aslanlarýn sýrayla “A” (sesli, etken ve nefes vererek) ve “UM” (sessiz, edilgen ve nefes tutarak), yani “AUM” (OM) dediklerini duyar gibi oluruz. Bu da, yukarýdaki üçlemeden Hint inanç geleneðinin aktardýðý prensiplerin baþka uygarlýklarca da gözlemlendiðini ortaya koyan bir ipucudur. Sanatsal üretim, tüm gelenekleri apaçýk baðlamakta ve teoriden mümkün olduðunca arýnmýþ biçimiyle evrensel olaný yaþatmaktadýr. Elbette ayný geleneksel üretimi bugünün modern sanat kriterleriyle incelediðimizde bu verilere ulaþmak mümkün deðildir. Salt estetikle ve özellikle Yunan etkisindeki Batý estetiðiyle bakýþ, Doðu sanatýný anlaþýlmaz kýlmakta, ona sadece çok eski oluþu nedeniyle olsa olsa “antika” deðeri biçmektedir. Elbette Yunan estetiði Batý uygarlýðýný her zaman etkisi altýna almamýþtýr. Avrupa ortaçaðýnýn feodal uygarlýðýndaki sanatçý yukarýda deðinilen geleneksel sanat üretimini sürdürmekteydi. Bu dönem ve daha öncesinden kalan, kilise ve katedrallerden, dolmenler vb. pagan anýtlara pek çok örnek, sanatçý imzasý taþýmaz ve evrensel kabul edilen prensipleri dile getirirler. Antik Yunan'ýn Batý uygarlýðýnýn kökeni olarak kabulü ve estetiðinin sanat ideali olarak görülmesi çok daha geç bir döneme denk düþer. Bundan önce Avrupa'yla sýnýrlý olan Batý, “oryantal” akýmlarla alýþveriþini hiç kesmemiþtir. Avrupa'nýn, dolayýsýyla Batý'nýn kendi kökenlerini aramasý ve suni olarak bir resmi tarih “yaratmasý” politik anlamda Doðu kapýlarýnýn kapanmasý ile eþzamanlýdýr. Yakýn geçmiþte Kandinsky gibi modern sanatçýlar bu farklýlýklara deðinmiþlerdi. Örneðin Kandinsky'nin 1912'de yayýnlanan bir kitabý “Genel Olarak Sanatta, Özeldeyse Resimde Ruhsal Olana Dair” (Du Spirituel dans l'art et dans la peinture en particulier) adýný taþýr. Ýçinde, noktayý, çizgiyi, bunlar KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

arasýndaki iliþkileri ve ritimleri incelediði, yaþamdaki örneklerle baðdaþtýrdýðý kitabýný þu cümleyle bitiriyor: “Ve en nihayet inanýyorum ki, bu anlayýþ resimde, Yeni Ruhsal Krallýk'ta baþlamýþ olan yaratýlýþ sürecine tamamen baðlýdýr. Çünkü bu anlayýþ Büyük Ruhsal Çaðýn ruhudur.” Çaðýmýzda Batý ve Doðu sanatlarýný iliþkilendiren bu kiþisel çaba ve görüþler marjinal kalmaktadýrlar. Burada baðlantýlý gibi görünen öðeler Batý Modern Sanatý ve Geleneksel Doðu Sanatý olmakla birlikte, insan yaþamýna katkýlarý açýsýndan aralarýndaki bað son derece zayýftýr. Batýlý modern sanatçý Amerika'yý hep yeniden keþfetmekte, bireysellik ve özgünlük uðruna geleneklere baðlanmayý reddetmektedir. Bunun nedeni sanatçýya yakýþtýrýlan kimlik ve bunun gerektirdiði motivasyonlarda yatmaktadýr. Yaþamlarýmýzda geleneksel anlamda sanata yer yoktur. Geleneksel uygarlýklarda sanatçý sýnýfý bir toplum sýnýfý deðildi. Oysa sýnýflarý yok etmeye ya da aralarýndaki farklýlýklarý dengelemeye yönelik modern ideolojiler doðal olmayan sýnýflar üretmiþlerdir : doktorlar sýnýfý, aydýnlar sýnýfý, politikacýlar sýnýfý, sanatçýlar sýnýfý gibi. Bireyin bu sýnýflara ait olabilmesi için gereken koþullar savunulan toplum ideallerinden son derece uzaktýrlar. Örneðin “sanatçý, bohem yaþayan ve sayýlardan korkan kiþidir” ön yargýsý oluþmuþtur. Sanatçý sýnýfýna girmek isteyen birey belli þekilde yaþamalý ve davranmalýdýr. Birey olmanýn ve toplumda yükselme þansý elde etmenin gerektirdiði tavizlerden en önemlisi, doðal yeti ve kiþilik özelliklerinin bastýrýlmasýdýr. Böyle bir sistem Leonardo da Vinci gibi çok yönlü sanatçýlarýn üretimlerini açýklamaya yetmez.

Sanatýn Ýþlevi Sanatýn doðuþ þekli ve ilk ürünleri “modern”i çaðrýþtýrmakla birlikte “modern” olan “geleneksel” olanýn yüzeysel bir görüntüsüdür. Görünürdeki iþlevi kiþinin kendini ifade etmesidir. Bunun için tüm yollar denenebilir. Eski sanatýn amacý da bunu içerir ancak yöntemler bellidir. Amaç sadece kendini ifadeyle kalmaz, kiþinin geliþimine uzanýr. Bu yaklaþým günlük yaþamýn tüm noktalarýna yansýr. Endüstriyel yaklaþým, estetik kriterlerle üretmeyi sürdürebilmek için “tasarým”ý ön plana getirmiþtir. Çaðdaþ tasarým anlayýþýnda bir model 17

Doðu Sanatý

çoðaltýlmak amacýyla gerçekleþtirilir. Seri üretimin gerekleri doðal malzemeleri dýþlamayý getirmiþtir. Ýnsan eli plastik vs. malzemeleri doðrudan ve gereken hýzda þekillendiremediðinden pek çok kiþi yaþamak için yaptýðý iþte “sanatsýz” kalmýþ, meslekler yok olmuþ ve kaybolan bir türün son örneklerinden oluþan bir “sanatçýlar sýnýfý” türemiþtir. Bu kopukluk, sanatsýz kalan ve dolayýsýyla kendini ifade etmek ve ruhen geliþtirmek olanaðýndan yoksun bireyi pasif konumuna getirmiþtir. Resim eðitimi orta okulda biter ve bazen müzeler gezilir. Oysa eski yaþamda fýrýncý ekmeðini, kunduracý ayakkabýyý, marangoz bir evi sanatla yaparlardý. Müze gibi kavramlar modern Batý sanat anlayýþýnýn sonuçlarýndandýr. Bunun olumsuz yaný, yetiþtirdiðimiz genç bireylerin çok erken yaþta hangi sýnýfa gireceklerinin dayatmayla belirlenmesindedir. Modern toplumda bir yola girersiniz ve ideal olan o yolda devam etmektir. Oysa bugün sunulan yollar, doðal yatkýnlýklara ve ihtiyaçlara uygun deðildir. Doðu sanatýnýn (ve ortaçað ve öncesi Batý sanatýnýn) iþlevselliðine dönelim. Tapýnaklarýn ve sunaklarýn inþasýnda pek çok meslek grubu çalýþýrdý. Uygarlýklarýn bu gibi binalarý etkileyici bir þekilde inþa etmenin de ötesine geçtiklerini, uygulamalarda yüzyýllarý aþan bir rehber çizgi olduðunu görüyoruz. Hükümdarlar kendilerinden önce yapýlan bir tapýnaðý, güçlerini kanýtlamak üzere “aþmak” isteseler de, bu binalarýn yapým prensiplerini etkileyemezlerdi. Oysa gücünü ispat etmenin bir yolu da bir yapýnýn yalnýzca daha ihtiþamlýsýný inþa ettirmek olamazdý. Piramitler, katedraller, kubbeli yapýlar vb. ruhban sýnýfýn daha KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

köklü bir geleneði aktarmakta kullandýklarý formlardý. Dýþsal olarak ihtiþam olarak deðerlendirilen formlara içten bakarsak iþlevleri belirginleþmeye baþlar. Bize yakýn bir örnek seçersek, kubbeli bir Bizans kilisesi ya da bir Ýstanbul camisine giren kiþinin ilk yapacaðý þey baþýný yukarý çevirmektir. Yeryüzünün “düz” olduðu düþünülen ortaçað Avrupasý'nda olsun, tarýmla ilgili dünyevi yaþamýn hakim olduðu Doðu'da olsun, bu üçüncü boyuta açýlma bireyi dönüþtürücü bir süreç baþlatmaktadýr. Tapýnaklar hep “yukarý”yý hatýrlatýr, bunun da ötesinde “yukarýyý” yaþatýr ve fiziksel olarak insanýn formunu, davranýþýný etkiler, zihinsel ve bedensel bir çalýþma baþlatýr. Bir tapýnaða giren kiþi, ait olduðu inanç sistemi ve birikimi ne olursa olsun baþýný yukarýya kaldýrýr, gözlerini, dolayýsýyla da zihnini (ruhunu) göðe yöneltir. Bunun ne denli etkili bir iþlev olduðu apaçýktýr. Birey ussal bir direnç gösterememektedir. Sanatýn mesajlarý akýl süzgecinden geçmeksizin, ruhu etkilerler. Eski sanatta esas olan bu etkileþimdir. Tapýnaklarýn düzenli ziyareti, tüm dünya halklarýnýn nesiller boyu ana faaliyetlerinden olmuþ ve Taoculuk gibi uðraþlardaki bedensel egzersizleri andýran bir “çalýþma”ya hizmet etmiþtir. Tapýnak örneði yerine müzik, resim ve dansý da ele alabilirdik. Örneðin Hint müziðinin Çakra (enerji bedenindeki ana merkezler) bilgisini yaþatmasý dikkate deðerdir. Bizdeki müzikle tedavi geleneðinde makamlarýn iyileþtirici özellikleri, hastalýklara ve ruh hallerine göre sýnýflandýrýlmýþtýr. Sonuçta sanatýn iþlevinin, insanýn yerle ve kendisiyle baðlantýsýný güçlendirirken ve bununla birlikte bedensel ve ruhsal açýdan yükseltmek olduðunu söyleyebiliriz.

Fark nerede? Halk danslarý olsun, müzik olsun, geleneksel sanatlar, teoriden ürememiþ, yaþamýn kendisinden gelerek ve geliþerek varolmuþlardýr. Geleneksel kelimesinin “deðiþmez ve geçmiþte kalan” olarak algýlanmasý da, modern olanýn kendini böyle bir zýtlýkla tanýmlamasýndan ileri gelmektedir. Oysa Doðu sanatýnda soyut ve somut ayýrýmýna hiçbir zaman ihtiyaç duyulmamýþtýr. Ayný þekilde ruh ve beden de ayrý deðildir. Salt bu nedenle sanatçý, ürünü ve Ruh, iç içedirler. Bu bakýmdan da eski sanat, spiritüel ya da ruhsaldýr. 18

Doðu Sanatý

Zaten ayrýlmamýþ bu iki varlýk boyutunu birleþtirme amacý da gütmez. Eski sanat ürünleri yaþamýn içindedirler ve mesajlarý çaðdaþlarý için apaçýktýr. Shiva'nýn Dansý figürlerini bugün ancak teorilere dayanarak anlayabiliyoruz. Oysa bu figürler günlük yaþamlarýnda insanlara çok iyi bildikleri ve anladýklarý ruhsal prensipleri hatýrlatmaktaydýlar. Ruhban sýnýfý “dogmalarý” bilir, halksa görürdü. Bu nokta da iþe Ruh'u ya da en sembolik anlamýyla da olsa spiritüel olaný karýþtýrmakla Doðu ve Batý arasýndaki sanal çizgiyi de kaldýrmýþ oluyoruz. Ele aldýðýmýz gerçek fark, insanýn geçmiþte daha ruhsal ya da kendine yakýn, günümüzdeyse daha maddi ve kendi öz varlýðýna uzak oluþundan doðuyor. Bu açýdan tüm toplumlarýn böyle bir süreçte yerlerini az ya da çok aldýklarýný, bütün insanlarýn ve Doðu olsun,

Batý olsun, kurduklarý tüm uygarlýklarýn bugün pek çoðunun izini bulmak mümkün olmasa da “ruhsal ve iþlevsel sanat gelenekleri” olduðunu söyleyebiliriz.

Doðu sanatýný sunuþ niteliðindeki bu yazýyý deðiþik sanat gelenekleriyle ilgili yazýlar izleyecek. Bunlar çoðunlukla Çin, Japon ve Hint içerikli olacaklar. Elimizdeki belgeler bu uygarlýklarda yoðunlaþýyor. “Japon Uygarlýðý” derken daha çok Zen etkisinde kalan sanatlarý (Çay Sanatý, Ýkebana, Shodo vs.) ele alacaðýz. Kronolojik geliþim açýsýndan Japon Sanatý esasen, Hint ve Çin'den sonra ele alýnmalýdýr. Yine de Zen'in dinsel dogmalarý en aza indirgeme tutumu bizi yalýn sanat üretimiyle baþ baþa býrakacaðýndan, yazý dizimiz bu noktadan devam edecek.

Sumi-e Fýrçanýn hareketleri Ruh’un hareketleridir. Doðayý çizerken Doða gibi hareket edin ve kendi Doða’nýzý keþfedin. Zen resminin sadeliðinde huzur bulun.

Shodo Güzelyazý sanatýnýn, soyutu ve somutu, maddeyi ve ruhu birleþtirdiði, düþüncenin olmadýðý yerde, zihniniz ve bedeniniz gerçekte hiç ayrýlmadýklarýný hatýrlarlar. Çince ve Japonca öðrenenler için de Kanjileri öðrenmenin ve hatýrlamanýn en kolay ve zevkli yolu “güzelyazý sanatý”dýr.

Fýrça’nýn Yolu (Tao of Brush) Suavi Kendiroðlu

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

[email protected] www.geocities.com/kendiroglu 0212 - 288 7500 / 0535 - 239 5102

19

Zen Tarihi (1) Ýlhan Ermete

Buddha ve Budacýðýlýn Doðuþu Zen yolunu izleyenlere göre, Zen öðretisi Buddha'nýn elindeki bir çiçekle baþlar. Ama Zen'e gelmeden önce Buddha'nýn yaþamýna ve aydýnlanmasýna kýsaca deðinmek gerekiyor. Budacýðýlý yaratan Siddharta Gautama (Ý.Ö. 563483) bir Hint kralýnýn oðluydu. Onun kutsal bir kiþi olacaðý daha doðumundan önce birçok iþaretle belli oldu. Doðacaðýný çok uzaklardan hissedip onu görmeye gelen yaþlý bir Hindu ermiþi, bir kehanette bulunarak Siddharta'nýn büyüyünce saraydan ayrýlacaðýný ve münzevi yaþamý süreceðini söyledi. Babasý tek oðlu olan Siddharta'nýn gitmesini önlemek için sarayýnda ona istediði her þeyi bulacaðý bir yeryüzü cenneti kurdu. Siddharta bu sarayda her türlü zenginlik ve lüks içinde, büyük bir özenle yetiþti. En iyi öðretmenlerden ders alarak ilimde ilerlediði gibi okçuluk, binicilik, güreþ gibi alanlarda da büyük bir baþarý gösterdi. Son derece duyarlý ve kültürlü bir genç haline geldi. Güzel bir prensesle evlendi ve ondan bir oðlu oldu. Ýstediði her þeye sahipti ve son derece mutluydu. Ömrü boyunca saraydan hiç çýkmayan Siddharta sarayýn dýsýndaki yaþamý merak ediyordu. Babasý Siddharta'nýn yaþamýn gerçeklerini gördüðünde yaþlý ermiþin kehanetinde söylediði gibi kendisini terketmesinden korkuyordu, yine de Siddharta'nýn ýsrarlarý sonucunda onun bir geziye çýkmasýna izin verdi. Ama Siddharta'nýn gezisi boyunca kötü olan hiçbir þey görmemesini saðlamak için emirler verdi. Tek göreceði þey mutluluk içinde yaþayan bir halk, bayramlar, kutlamalar ve güzel þeyler olacaktý. Kötü olan, üzücü olan her þey onun gözlerinden KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

özenle saklanacaktý. Siddharta bir süre bu görünüþte mükemmel dünyada dolaþtýktan sonra hastalýktan inleyen bir adam, yaþlýlýktan beli bükülüp halsiz düþmüþ bir ihtiyar, ve sonra da bir cenaze gördü. Siddharta ilk defa acýyla karþýlaþýyordu ve bu onu derinden etkilemiþti. Eðer sonunda acý, hastalýk, yaþlýlýk, ve ölüm varsa yaþamýn güzellikleri anlamýný yitiriyordu. Siddharta sonra dünyanýn bütün sorunlarýna raðmen yüzünde derin bir iç huzuru ve dinginlik görülen bir gezgin rahiple (sannyasin) karþýlaþtý. Büyük bir saygý duyduðu bu rahipten çok etkinlenmiþti. Siddharta tüm insanlarýn çektiði temel acýlara bir çare bulma isteði duymaya baþladý. Saraydaki mutlu yaþamýný býrakarak bir gezgin rahip olmaya ve yaþamýn sorunlarýna kalýcý çözümler bulmaya karar verdi. Babasýnýn þiddetle karþý çýkmasýna raðmen sonunda ailesini, sevdiklerini, ve sahip olduðu her þeyi terkederek, bir ormanda münzevi yaþamý sürdürerek bilgeliðe eriþmeye çalýþan bir grup çileciyle (saddhu) birlikte yaþayacaktý. Uzun saçlarýný kesti, üzerine eski püskü bir giysi geçirerek oruç tutmaya ve meditasyon yapmaya baþladý. Bunun üzerinden altý yýl geçti, Siddharta yýllar boyu oruç tutmaktan sonunda neredeyse ölecek kadar zayýf düþmüþtü. Kiþinin aþýrýlýklarla bir yere varamayacaðýný anlayarak orucunu bozdu ve biraz yemek yeyip su içti. Aradýðý yanýtý bulana kadar yolundan dönmeyeceðine yemin etti. Bir gece kutsal bodhi aðacýnýn altýna oturarak aydýnlanmaya eriþene kadar yerinden kalkmamaya karar verdi. Orada derin bir meditasyona girdi ve sabahýn ilk ýþýklarýyla birlikte nirvana'ya erdi. 22

Zen Tarýhý

Aydýnlanmaya ulaþan Siddharta, insanýn çektiði bütün acýlarýn kendi zihninden ve kendi yaptýklarýndan geldiðini farketti. Bu acýlara son vermek için aþýrýlýklardan uzak olan “orta yol”da yaþamak gerektiðini anladý. Siddharta nirvana'ya erdikten sonra “uyanmýþ olan” anlamýna gelen Buddha adýný aldý. Buddha buldugu aydýnlanma yolunu baþka insanlara anlatmaya baþladý. Buddha'nýn öðretisi gerçek, kalýcý mutluluðu ve iç huzurunu arayan çok sayýda kiþinin onu izlemesine neden oldu. Zen Öðretisinin Doðuþu Zen Budacýlar Zen öðretisinin Buddha'yla baþladýðýný söylerler. Buddha kendisini izleyenlerle her gün öðretisi üzerine konuþmalar yapýyor, onlara öðretisini anlatýyordu. Akbaba Doruðu denilen yerde kaldýgý bir sabah, konuþacaðý yere geldiðinde 1200 kiþi oturmuþ onun yapacaðý konuþmayý bekliyordu. Buddha yerine oturdu, ama bu defa öyle uzun uzadýya anlatmadý söylemek istediklerini, açýklamalara giriþmedi, hiçbir þey söylemeden öylece oturdu. Zaman geçti ama Buddha hâlâ sessizdi. Sonunda elindeki çiçeði kaldýrýp gösterdi ve gülümsedi, ama dudaklarýndan hiçbir söz çýkmadý. Yalnýzca bir kiþi, Buddha'nýn en yakýn izdeþlerinden Mahakashyapa, onun anlatmak istediðini anladý ve gülümsedi. Mahakashyapa o anda aydýnlanmaya ulaþmýþtý. Buddha ona, “Sevgili Mahakashyapa, þu anda sana ancak aþkýn bir zihinle ulaþýlabilecek ruhsal hazineyi veriyorum,” diyerek elindeki çiçeði Mahakashyapa'ya verdi. Zen yolunda gidenler, Zen'in kökeninin iþte bu olay olduðunu söylerler. Buddha'nýn gizli öðretiyi, Budacýlýðýn en yüce gerçeðini doðrudan doðruya Mahakashyapa'ya aktardýðýna inanýrlar. Bu Zen'de çok önem verilen zihni (kalbi) zihinle aktarmak (ishin denshin) ilkesinin ilk örneði olmuþtur. Bu ilkeye göre Zen gerçeði sözcüklerle, tanýmlarla, ya da kutsal metinlerle deðil, ancak ve ancak doðrudan doðruya ustadan öðrenciye, kalpten kalbe, zihinden zihine aktarýlabilir. Buddha'nýn Ölümünden Sonra Budacýlýk Mahakashyapa Buddha'nýn ölümünden sonra yerine geçerek onun ilk ardýlý oldu ve Budacýlýðýn yayýlmasýnda önemli bir rol oynadý. Onun ve diðer önde gelen Budacýlarýn çabalarýyla Budacýlýk Buddha'nýn ölümünden sonra Hindistan'da yayýlmaya devam etti. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Mahakashyapa ve diðer Budacýlar, Buddha'nýn sözlerini, yaptýðý konuþmalarý yazýya döktüler ve böylece Budacýlýðýn kutsal metinleri olan sûtra'lar ortaya çýktý. Zamanla Buddha'nýn izdeþleri onun öðretilerini farklý biçimlerde yorumlamaya baþladýlar ve deðiþik Budacý mezhepler doðdu. Budacýlýk bugün de varlýðýný sürdüren iki ana mezhebe ayrýldý: Theravada (Hînayâna) ve Mahâyâna. Theravada Budacýlýðý ruhsal saflýða ulaþmak için dünya iþleriyle uðraþmaktan vaz geçerek Buddha ve onun ilk izdeþleri gibi bir yaþam tarzý sürdürmek gerektiðini savunuyordu. Mahâyâna Budacýlýðý ise gündelik yaþam içinde, yaþamdan el, etek çekmeden aydýnlanmaya ulaþmanýn daha üstün bir yol olduðu düþüncesi üzerine kurulmuþtu. Mahâyâna Budacýlýðýna göre ideal insan olan bir boddhisattva, yalnýzca kendisi aydýnlanmaya ulaþmakla yetinmeyerek, bütün diðer varlýklarýn aydýnlanarak acýdan kurtulmasý için çalýþan bir kiþiydi. Bodhisattva'lar dünyadaki bütün varlýklar nirvana'ya ulaþana kadar çalýþacaklarýna and içiyordu. Budacýlýk Hindistan'dan Çin'e, Kore'ye, Japonya'ya, ve daha sonra güney doðu Asya'nýn pek çok yerine yayýldý. Mahâyâna Budacýlýðý, Çin'de birkaç Budacý okulun doðmasýna yol açtý. Budacýlýðýn Çin'e Girmesi Budacýlýk önceleri Çin'in Hindistan'a yakýn bölgelerinde yayýlmaya baþladý, sonra ticaret yollarý boyunca Çin'in içlerine kadar girdi. Çin Budacýlýða kucak açtý ve 5. yüzyýlda Budacýlýk Çin'de Hindistan'da olduðundan çok daha yaygýn bir hale geldi. Budacýlýk 1. yüzyýlda Çin'e geldiðinde, bundan yaklaþýk 600 yýl önce ortaya çýkmýþ olan Taoculuk ve Konfüçyüsçülük yüzyýllardýr Çin kültürünün önemli bir parçasý haline gelmiþti. Bu iki felsefe birbirini tamamlýyordu. Taocu ve Konfüçyüsçü düþüncenin Çin halkýnýn iliklerine iþlemiþ olmasý, yeni bir din olan Budacýlýðýn kabul edilmesinde önemli bir rol oynadý. Çinliler Budacýlýðý kendi yaþam görüþleriyle, inanç ve gelenekleriyle bir araya getirdiler, böylece Budacý düþünce Taocu ve Konfüçyüsçü felsefelerle birlesti ve Çin'e özgü yeni bir Budacýlýk ortaya çýktý. Çin Budacýlýðý özellikle Taoculuktan büyük ölçüde etkilendi. Çinliler Budacýlýðý çoðu zaman 23

Zen Tarýhý

Taoculuðun yabancý bir biçimi olarak görüyorlardý. Budacý sûtra'larý Çinceye çeviren ilk rahipler, kavramlarýn anlaþýlmasýný ve benimsenmesini kolaylaþtýrmak için çoðu Budacý terimi yaygýn Taocu sözcüklerle karþýladýlar. Örneðin dharma (yasa) ve marga (yol) sözcükleri Çinceye Tao (yol) olarak çevirildi. Gitgide daha az kuralcý, yaþamla daha içiçe bir Çin Budacýlýðý doðdu. Ch'an, ya da Japonca adýyla Zen okulu da iþte bu dönemde ortaya çýktý. Ýlk Zen Piri Bodhidharma'nýn Çin'e Yolculuðu Bodhidharma (460?-528?) Çin'de P'u-ti Ta-mo, Japonya'daysa Bodai Daruma ya da kýsaca Daruma adýyla tanýnýr. Bir Brahman (din adamý sýnýfýna ait bir kiþi) olarak doðan Bodhidharma, Kral Simhavarman'ýn üçüncü oðluydu. Simhavarman Buddha'nýn 27. ardýlý bilge Prajnatara'yý krallýðýna davet etti. Bodhidharma Prajnatara'dan eðitim aldý ve babasýnýn ölümünden sonra bir Budacý rahip olarak yaþamaya baþladý. Kýsa bir süre sonra aydýnlanan Bodhidharma, 40 yýl boyunca ustasý Prajnatara'nýn yanýnda kaldý. Prajnatara ölmeden önce ondan Çin'e giderek Mahâyâna Budacýlýðýný yaymasýný istedi. Ustasýnýn ölümünden sonra Buddha'nýn Hindistan'daki 28. ardýlý olan efsanevi Bodhidharma, Prajnatara'nýn vasiyetini yerine getirerek üç yýl süren uzun ve zorlu bir gemi yolculuðundan sonra 527 yýlýnda güney Çin'de bir kýyýya vardý. Liang Hanedaný (502-557) döneminde hüküm süren Ýmparator Wu Budacýlýða gönül vermis, Budacýlýðýn Çin'de yayýlmasý için büyük çabalar harcamýþtý. Bodhidharma adýnda ünlü bir Budacý ermisin Çin'e geldiðini duyar duymaz onu sarayýna davet etti. Bodhidharma bu daveti kabul ederek imparatorun huzuruna çýktý. Saray halký ve Liang Hanedaný'nýn önde gelenlerinden oluþan yüzlerce kiþilik bir kalabalýðýn önünde imparatorla Bodhidharma arasýnda þu konuþma geçti: “Hükümdarlýðým süresince Budacý tapýnaklar yaptýrdým, kutsal sûtra'larý çoðalttýrdým, rahiplerin Budacýlýða geçmelerini saðladým, kayýtlar tutturdum. Bu yaptýklarýmýn deðeri nedir?” “Hiçbir deðeri yok!” Bu beklenmedik yanýt imparatoru son derece þaþýrtýr, çünkü o zamana kadar duyduðu Budacý öðretiler, yaptýðý iyi iþlerin kiþiye iyi bir karma getireceðini söylemektedir. Ýmparator bu defa þöyle sorar: “Budacýlýðýn kutsal ilkelerinin ilki KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

nedir?” Bodhidharma'nýn yanýtý yine þaþýrtýcýdýr: “Koca bir boþluk, kutsal olan hiçbir þey yok!” Ýmparator biraz kýzgýnlýk biraz da can sýkýntýsýyla, “Peki, karþýmda duran bu kiþi kim?” diye sorar. Bodhidharma, “Bilmiyorum,” diye yanýt verir. Bodhidharma'nýn Zen anlayýþý kendine özgüydü. Diðer Budacý mezhepler Zen'i zihni arýtarak buddha'lýða hazýrlayan bir yöntem olarak görürken, Bodhidharma Zen'in buddha'lýkla, buddha'lýðýn da zihinle ayný þey olduðunu öðretiyordu. Ona göre aydýnlanma öyle kutsal sûtra'larý okuyup ezberlemekle, Buddha'nýn adýný tekrarlayýp durmakla, dua etmekle ulaþýlacak bir þey deðildi. Buddha'dan ya da bütün insanlarýn aydýnlanmasý için çalýþmaya yemin eden bodhisattva'lardan medet ummak, Budacý cennetten gelecek yardýmlara bel baðlamak boþunaydý. Buddha'lýða açýlan kapý kiþinin kendi zihninden baþka bir yerde deðildi. Kiþinin tek yapmasý gereken þey kendi zihninin derinliklerine inerek buddha'lýða ulaþmaktý. Ýmparator Wu'nun öðrendiði yaygýn Budacý öðretiye göre, kiþi yaptýðý iyi iþler karþýlýðýnda cennete girebiliyordu. Halbuki Bodhidharma'ya göre yapýlan iyi iþlerin kiþiye bir yararý yoktu, deðerli olan tek þey kazanýlan bilgelikti. Kutsal olan bir þey de yoktu, yalnýzca kiþinin zihninin derinliklerinde olaný görerek kendi zihninin buddha olduðunu kavramasý vardý. Bodhidharma'nýn bu yaklaþýmý Çin'deki Budacýlýk anlayýþýna ve uygulamasýna önemli bir yenilik getirdi. Bodhidharma Ýmparator Wu'yla yaptýðý konuþmadan sonra tek bir söz bile söylemeden saraydan ayrýldý. Efsaneye göre Sarý Irmak'ý (Huang-he) boþ bir bambu kamýþý üzerinde geçti. Birkaç yýl kuzeyde kaldýktan sonra güneye, Hunan Bölgesi'ndeki Shaolin Tapýnaðý'na gitti. Bodhidharma tapýnakta bütün gün oturup meditasyon yapmaktan bedenleri zayýflayýp uyuþuk hale gelmiþ rahiplere saðlýk kazandýrmak ve onlarý zindeleþtirmek için Yoga'dakine benzeyen solunum çalýþmalarý öðretti. Rivayete göre Bodhidharma onlara ayrýca bir dizi hayvan hareketi gösterdi ve bu hareketler Çin savaþ sanatlarýndan Shao-lin Kung-fu'nun temelini oluþturdu. Bodhidharma daha sonra tapýnaðýn yakýnýndaki Sung Daðý'nda bir maðarada meditasyona çekildi. 24

Zen Tarýhý

Yüzü duvara dönük olarak oturdu ve tam dokuz yýl boyunca meditasyon yaptý. Bu meditasyona dokuz yýl duvara karþý oturmak (kunen menpeki) denir, Japon Sõtõ Zen rahipleri hâlâ bu geleneðe uyarak meditasyon yaparken duvara karþý otururlar. Shao-lin Tapýnaðý'nda bir maðarada yýllardýr meditasyon yapmakta olan Hintli bir ermiþin olduðu haberi çok uzaklara kadar yayýldý. Çýkan söylentiye göre, bu garip bilge hiçbir þey yapmýyordu, sûtra okumuyordu, kutsal kitaplarý incelemiyordu, dua etmiyordu. Tek yaptýðý yüzünü duvara dönmüþ hiç kýmýldamadan öylece oturmaktý. Bunun için ona “duvara bakan Brahman” adýný taktýlar. Pek çok kiþi Bodhidharma'dan Budacý öðretiyi öðrenmek için Shao-lin'e gitti, ama o gelenlerin hepsini reddetti, sessizce meditasyon yapmayý sürdürdü. Söylenceye göre Bodhidharma bir defasýnda meditasyon sýrasýnda uyuyakalýnca kendine öyle kýzmýþ ki bir daha uyumamak için göz kapaklarýný kesivermiþ. Ýnanca göre ilk çay filizleri Bodhidharma'nýn topraða düþen göz kapaklarýndan bitmiþ. Böylece Zen rahiplerinin zihinlerini açan, meditasyonda daha uyanýk olmalarýna yardým eden bir þey olmuþ çay. Bunun için Zen'in tadýyla çayýn tadýnýn birbirine benzediði söylenir. Zen sanatçýlarý Bodhidharma'nýn göz kapaklarýný kestiði söylencesine sadýk kalarak onu hep kocaman gözlü, göz kapaklarý olmayan birisi olarak çizerler. Bir baþka inanca göre Bodhidharma meditasyon yapmak için bagdaþ kurmuþ halde o kadar uzun süre oturmuþ ki sonunda bacaklarýnýn dizden aþaðýsý körelip düþmüþ. Bunun için Japonya'da hacýyatmazlara Daruma denir ve üzerine Bodhidharma'nýn yüzü çizilir. Shen-kuang Hui-k'o (Shinkõ Eka, 487-593) daha genç yaþtayken bir Budacý rahip olur, kendi kendine bazý ruhsal deneyimler yaþar. Yýllar sonra Bodhidharma'nýn ününü duyar ve onu görmek için yola çýkar. Ýlk Zen piri olan Bodhidharma maðarada sessizce meditasyon yapmakta, kendisinden Budacýlýðý öðrenmek isteyenlerin hepsini reddetmektedir. O zaman 40 yaþýnda olan Hui-k'o 528 yýlýnýn Aralýk ayýnda, soðuk bir kýþ günü Shao-lin'e varýr. Hui-k'o Bodhidharma'yla konuþmak ister, ama Bodhidharma onun isteðini geri çevirir, yanýna almaz onu. Hui-k'o beklemeye karar verir, býkýp usanmadan, sabýrla bekler. O gece hava iyiden iyiye soður, kar yaðmaya baþlar. Hui-k'o karýn altýnda sabah olmasýný KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

bekler. Kar Hui-k'o'nun dizlerine kadar yükselir, soðuk iliklerine iþler. Hui-k'o acýyla aðlarken göz yaþlarý bile soðuktan yüzünde donar. Ama Hui-k'o maðaranýn önünde sabýrla, hiç kýmýldamadan bekler. Gün aðarýrken Bodhidharma Hui-k'o'nun bütün gece soðukta ayakta durup beklediðini görünce ona acýr, ona ne aradýðýný sorar. Hui-k'o baðýmsýzlýðý aradýðýný söyleyince, Bodhidharma ona daha yeterli olgunluða varmadýðýný söyler. Hui-k'o bu yanýt üzerine aðlamaya baþlar. Arayýþýnýn ne kadar içten olduðunu göstermek için eline keskin bir kýlýç alýr ve sol kolunu dirseðinden kesip Bodhidharma'ya sunar. O zamana kadar herkesi reddeden Bodhidharma bunun üzerine Hui-k'o'yu öðrenciliðe kabul eder. Hui-k'o'yla Bodhidharma arasýnda su konuþma geçer: “Zihnim karmakarýþýk, saygýdeger ustam ne olur zihnimi yatýþtýrýn.” “Zihnini buraya getir, onu yatýþtýrayým.” “Zihnimi arýyorum ama bulamýyorum.” “O zaman onu yatýþtýrdým.” Hui-k'o bu sözleri duyduðu anda birdenbire aydýnlanmaya ulaþtý. Bundan sonra sekiz yýl boyunca Bodhidharma'nýn yanýnda kaldý. Bodhidharma dokuz yýl meditasyon yaptýðý süre içinde Hui-k'o'dan baþka üç öðrenciyi daha kabul etti. Zen öðretisini onlara aktardýktan sonra Hindistan'a dönmeye karar verdi. Öðrencilerini topladý ve onlara, “Artýk buradan ayrýlma zamaným geldi, sizlerin nereye vardýðýnýzý görmek istiyorum,” dedi. Öðrencilerinden Tao-fu, “Bana göre gerçek olumlama ya da yadsýmanýn üstündedir,” deyince, Bodhidharma ona, “Sen benim derimi almýþsýn,” dedi. Rahibe Tsung-ch'ih ise vardýðý yeri þöyle açýkladý: “Benim anlayýþýma göre, gerçek yalnýzca bir defa görülür, bir daha da görülmez.” Bodhidharma ona, “Sen benim etimi almýþsýn,” dedi. Tao-yü anlayýþýný, “Dört unsur boþtur, beþ kütle yokluktan ibarettir. Bana kalýrsa gerçek diye kavranacak hiçbir þey yoktur,” diye ifade etti. Bodhidharma ona, “Sen benim kemiklerimi almýþsýn,” dedi. Sýra Huik'o'ya gelince Hui-k'o yavaþça doðrulup yerinden kalktý, hiçbir þey söylemeden saygýyla ustasýnýn önünde eðildi, sonra yerine oturdu. Bodhidharma ona, “Sen benim iliklerimi almýþsýn,” diyerek en çok onun ulaþtýðý anlayýþý beðendiðini belirtti. Bodhidharma daha sonra pirlik simgesi olan kâseyle cübbeyi Hui-k'o'ya verdi, böylece Hui-k'o Çin'deki ikinci Zen piri oldu. Bodhidharma'nýn pirliði 25

Zen Tarihi

Hui-k'o'ya devrettikten kýsa bir süre sonra öldüðü söylenir. Ama kaynaklarda bu konuda farklý bilgiler verilmiþtir. Bazýlarýna göre Bodhidharma onu kýskanan birkaç rahip tarafýndan zehirlenerek öldürüldü ve Ting-lin Tapýnaðý'na gömüldü. Bazý kaynaklarsa onun Hindistan'a geri döndüðünü söyler. Ama bütün kaynaklarýn birleþtigi bir nokta var ki o da Bodhidharma'nýn öldüðünde çok yaþlý olduðudur. Bir kaynaða göre öldüðünde tam 150 yaþýndaydý. Bir efsaneye göre ölümünden üç yýl sonra, Çinli bir devlet görevlisi bir dað geçidinde Bodhidharma'yla karþýlaþýr. Bodhidharma'nýn elindeki uzun sopanýn ucunda tek bir hasýr ayakkabý asýlýdýr, adama Hindistan'a geri dönmekte olduðunu söyler. Adam Çin'e dönünce gördüklerini bir bir anlatýr. Anlattýklarý Bodhidharma'nýn öðrencisi olan rahiplerde merak uyandýrýr, bir zaman aralarýnda tartýþtýktan sonra onun mezarýný açmaya karar verirler. Mezarda yalnýzca bir hasýr ayakkabý bulurlar, bu Bodhidharma'nýn sopasýndaki hasýr ayakkabýnýn öbür tekidir. Bodhidharma'nýn Çin'e yaptýðý bu yolculuðun bütün uzak doðuyu derinden etkilemesi bazýlarýna þaþýrtýcý gelebilir. Yaþlý bir adam Hindistan'dan Çin'e gelir, görüþtüðü imparatora kaba saba, beklenmeyen yanýtlar verir, taa ki kolunu kesip sunana kadar gerçeði arayan bir adamla görüþmeyi reddeder, sonra da ona akla sýðmayan þeyler söyler. Sonra ayakkabýsýnýn tekini sopasýna asmýþ yürürken görülür. Ama Bodhidharma'nýn öðretisi Çin ve Japonya'daki Budacýlardan, yazar ve sanatçýlara, devlet adamlarýndan askerlere varýncaya kadar herkesi etkilemiþtir. Ýkinci Pir Hui-k'o Bodhidharma'dan sonra ikinci Zen piri olan Hui-k'o, Budacý öðretiyi yalnýzca bir tek kiþiye öðretti. Huik'o'nun karþýlaþtýðý bu kiþi Chien-chih Seng-ts'an'dý (Kanchi Sõsan; ö. 606). Seng-ts'an cüzam hastalýðýna yakalanmýþtý. Hui-k'o ona, “Sen cüzama yakalanmýþsýn, benden ne gibi bir isteðin olabilir ki?” diye sordu. Seng-ts'an, “Bedenim hasta olsa bile, hasta birinin zihni sizin zihninizden farklý deðildir,” diye yanýt verince Hui-k'o bu yanýttan Seng-ts'an'ýn ruhsal yolda ilerlemek için gereken yeteneðe sahip olduðunu anladý ve onu öðrencisi olarak kabul etti. Söylenceye göre Hui-k'o'yla Seng-ts'an arasýnda þu konuþma geçti: KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

“Bu öðrenciniz cüzama tutuldu, yalvarýrým ustam beni günahlarýmdan arýndýrýn.” “Bana günahlarýný getir, seni arýndýrayým.” Seng-ts'an bir süre sessizce oturup düþündükten sonra þöyle dedi: “Günahlarýmý arýyorum, ama bulamýyorum.” “O zaman seni günahlarýndan arýndýrdým.” Bu sözler üzerine Seng-ts'an günahlarýnýn hepsinin yalnýzca kendi kafasýnda yarattýðý bir yanýlsama olduðunu anladý ve hemen o anda satori'ye erdi. O zamana kadar Budacýlýkta eski Hint öðretilerinin etkisi görülüyordu. Kiþinin aydýnlanmaya ermek için önceki yaþamlarýnda ve þimdiki yaþamýnda yaptýðý kötü davranýþlarýn sonucu olarak biriken kötü karma'dan ve günahlarýndan arýnmasý gerektiði inancý hakimdi. Bunun için de kiþinin yýllar yýlý meditasyon yapmasý, dua etmesi, iyi iþler yaparak iyi bir karma elde etmesi gerekiyordu. Halbuki Zen'de bunlara gerek yoktu, buddha'lýk öyle uzaklarda deðildi. Herkes hemen þu anda buddha'ydý zaten, kiþinin tek yapmasý gereken þey bütün ön yargýlarýný býrakýp kendisinin buddha olduðunu fark etmekti. Seng-ts'an'ýn hastalýðý zamanla iyileþti. Hui-k'o'yla karþýlaþtýktan iki yýl sonra ondan pirlik simgesi olan kâseyle cübbeyi alarak üçüncü pir oldu. Hui-k'o pirliði Seng-ts'an'a devrettikten sonra eskiden kalan kötü karma'yý ödemek için bir kente giderek fýrsat buldukça insanlara Zen öðretti. Kim olduðunu insanlardan saklayarak 30 yýl boyunca orada burada gezip durdu. Kimi zaman meyhanelere, kimi zaman baþka dükkanlara gidiyordu. Bazen sokakta vaazlar veriyor, bazen çöpçülerle birlikte sokaklarý temizliyordu. Hui-k'o daha sonra bir tapýnaðýn kapýsýnda vaaz vermeye baþladý. Zamanla halk tapýnaktaki rahibin vaazlarýna gitmek yerine onun etrafýnda toplanýr oldu. Buna son derece kýzan rahip Hui-k'o'yu asýlsýz bir öðretiyi yaymakla suçlayarak bir memura þikayet etti, memur da onu ölüm cezasýna çarptýrdý. Hui-k'o eskiden kalma kötü bir karma'nýn bedelini ödediðine inandýðý için kendini savunmaya gerek bile görmedi. 593 yýlýnda 107 yaþýndayken idam edildi.

Devam edecek 26

Zen Þiiri

Dört Uyurlar Yaþlý usta Fengkan uyuyor sarýlmýþ kaplanýna, Shihte'yle Hanshan da öylece yatýyor onlarla. Gamdan, kederden uzak hepsi, dalmýþlar büyük bir rüyaya, Ve yaþlý bir aðaç sessizce tutunuyor soðuk uçurumun kenarýna. Çinli Zen rahibi Shao-mu (14. yüzyýl) Bu þiir ünlü Dört Uyurlar resminin üzerine yazýlmýþ. Ressam Mokuan Reien (ö.y. 1345) Zen eðitimi için Çin'e giden bir Japon Zen rahibi. Yaþlý Zen ustasý Feng-kan, nereye gitse hep yanýnda dolaþan kaplaný, ünlü münzevi þair Han-shan (Soguk Dað) ve arkadaþý rahip Shih-te derin bir uykuya dalmýþ uyuyorlar. Resim Satori'ye, yani Zen aydýnlanmasýna ulaþanlarýn derin iç huzurunu ve sakinliðini anlatýyor.

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

27

Japon Savaþ Sanatlarý Suavi Kendiroðlu

Japonya'nýn Uzak Doðu savaþ sanatlarý dünyasýnda ayrýcalýklý bir yeri vardýr. Bu ülkedeki savaþ sanatlarý, kýta Asya'sýndaki benzerlerinden daha sonra geliþmiþlerdir ve tarihsel olarak bize daha yakýndýrlar. Batý dillerindeki “Savaþ sanatý” deyimi, japonca “Budo” kelimesinin karþýlýðý olarak kullanýlýr. Burada bir anlam kaymasý vardýr. Bu noktaya yazýmýzda yeri gelince deðineceðiz. Budo'nun doðuþu, geliþimi ve yöntemleri ile çeþitli savaþ sanatlarý yazý dizimizin konusu olacaklar. Budo’nun anlamý Bu kelimenin açýlýmýný ele alýrken japon (ya da çin) yazýsýnýn bir özelliðinden yararlanacaðýz. Kanji denilen düþünce-harfler (ideogramlar) japon yazýsýnýn temelidir. Budo kelimesi yanyana getirilmiþ iki kanjinin latin alfabesine uygun yazýlýþýdýr. Bu ve Do iki ayrý düþünce olup anlamlarý sýrasýyla “Savaþ” ve “Yol”dur. Bu iki düþüncenin birleþiminden doðan “Savaþ Yolu” deyimini açmayý sürdürürsek çevirideki hata payýný azaltmýþ oluruz. Bu : Mýzraðý býrakmak, savaþý durdurmak. Do : Ruhsal yol ya da iki nokta arasýnda ulaþýmý saðlayan yol. Yukarýdaki açýklamaya göre, Budo'yu sadece “Savaþ Yolu” olarak çevirmek bile bir yanlýþlýða neden olurdu. Batý'da “savaþýn nasýl bir kiþilik geliþimi yolu olabileceði” sorusu zaman zaman kafalarý kurcalar. Oysa KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

bu kelimelere takýlmadan önce ayný kelimelerin kökenlerini (etimoloji) araþtýrmak daha aydýnlatýcý olur. Son açýklamalarýmýzýn ýþýðýnda Budo'nun derin anlamýnýn bir Savaþmama Yolu, hatta Barýþ Yolu olduðunu anlarýz. Hemen belirtmek gerekir ki, bazen sokaktaki japon bile bu iki zýt anlamý günlük dilde kaynaþtýrýr. Bunun nedeni, bugün Budo'yu temsil eden dallarýn çok farklý dönemlerin etkilerini taþýmalarýdýr. Kimisi kökenlerine baðlý kalma iddiasýndayken, diðerleri sporlaþmýþlardýr. Bugün bütün bu eðilimler Budo kelimesiyle özetlenirler. Kökenler Japon Savaþ Sanatlarý teknik temellerini Çin'den almakla birlikte, geçmiþleri Japonya'nýn ve japon ýrkýnýn efsanevi yaratýlýþlarýyla iliþkilendirilir. Kojiki ve Nihongi adlý kitaplar Güneþ Tanrýça'dan baþlayarak ilginç bir kozmoloji (evrenbilim) ve efsane örgüsü sunarlar. Kami adý verilen tanrýlarýn birbirlerini doðurmalarý, mücadeleleri ve dünyanýn yaratýlýþý Japonya'ya özgü bir halde sunulur. Savaþ Sanatlarýnýn doðuþlarý da bu kaynaklardaki olaylara dayalýdýr. Japon Kültürü, yazýdan sanata kadar her alanda Çin etkisi altýnda kalmýþtýr. Bir ada ülkesi oluþu ve kendi “ortaçaðýnda” yüzyýllarca dýþ dünyayla baðlantýsýný kesmiþ olmasý, bu Çin'den ithal bilgilerin yeniden sentezlenmesini doðurmuþtur. Bugün Çin ve Japonya arasýnda paylaþýlan her kültür parçasýna ÇinJapon ikiliði hakimdir. Savaþ sanatlarý dahil her alanda bir Çin tarzý, bir de Japon tarzý seçilir. Burada kýsaca, japon tarzýnýn “sadelik” üzerine kurulu olduðunu söyleyebiliriz. Günümüzde Budo dendiðinde, tüm Japon Savaþ Sanatlarý tarihinin anlaþýldýðýný söylemiþtik. 28

Japon Savaþ Sanatlarý

Bin yýlýný belgelerle tanýdýðýmýz bu tarihe daha yakýndan bakarsak, “Budo” gerçekte sadece belirli bir dönemi anlatýr. Bu tarih sýrayla Kobudo, Budo ve Shinbudo baþlýklarýna ayrýlýr. Kobudo : Eski Budo (Ko: Eski). 1603 Tokugawa yönetimi öncesi. Bujutsu, yani kelime anlamýyla gerçek Savaþ Sanatlarý dönemi. Budo : 1603-1868 Tokugawa hanedanýndan Meiji dönemine kadar olan dönem. Savaþ Yolu'nun doðuþu ve geliþmesi. Shinbudo : Yeni Budo (Shin: Yeni) 1868'den günümüze kadar. Savaþ Sanatlarý'nýn modernleþerek spor, kiþilik geliþimi vb. amaçlarla dünyaya açýldýðý dönem. Batý dünyasý birkaç araþtýrmacý ve yazar dýþýnda bu tanýmlara, en azýndan uygulama bakýmýndan kapalý kalmýþtýr. Pekçok Batýlý savaþ sanatý öðrencisi, ele aldýðý uðraþýn gerçekte hangi dönemden etkilendiðini ve amaçlarýnýn neler olduðunu bilmez. Savaþ Sanatlarýnýn imajý ve Budo “kültürü”, sinema ve televizyondan gelen kurgulardan etkilenmiþtir. Yukarýda da söylediðimiz gibi, Budo tarihi oldukça zengindir. Ansiklopedik bilgileri burada artarda sýralamak yerine, daha sonraki yazýlarda yeri geldikçe bunlara deðineceðiz. Ýlk yazýmýzda, Kobudo, Budo ve Shinbudo atmosferini ve ruhunu sunmayý tercih ediyoruz. Kobudo 1603 Tokugawa Þogunluðu öncesinde Japonya, yüzyýllarca süren kargaþanýn ve derebeyi çekiþmelerinin içindeydi. Ýmparatorun birlik saðlayamadýðý bu dönemin sonunda Tokugawa ailesi derebeylerini kontrolü altýnda almýþ ve ülkeyi Ýmparator adýna yönetmeye baþlamýþtý. Bugün tanýdýðýmýz savaþ sanatlarý ve araçlarýnýn doðumu bu iç savaþ dönemine rastlar. Kobudo, yani eski Budo'nun yöntemleri ve yaklaþýmý Bujutsu olarak ele alýnabilir. Jutsu genelde sanat, yordam anlamlarýna gelir. Savaþýn kazanýlmasý için strateji, yöntem, araç ve teknik geliþtirmek Bujutsu kavramýyla anlatýlýr. Amaç herþeyden önce, etkili olmaktýr. Düþmaný öldürmek ya KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

da her ne pahasýna olursa olsun etkisiz hale getirmek, içerdiði bütün soðukluða raðmen o yýllarda “gerekliydi” ve bu yolda son derece ileri gidilmiþti. 1200'lerin en baþýndaki Moðol saldýrýlarý sýrasýnda japonlar, Kýta Asyasý savaþçýlarýnýn teknolojileriyle tanýþtýlar. Bu dönemde japon silahlarýnýn tasarým ve malzemeleri deðiþime uðradý. Örneðin Japon kýlýcýnýn üretim yöntemleri ve silah olarak etkisi, tarihteki doruðuna ulaþtý (japon samuray kýlýcý Katana'nýn incelenmesine daha ilerde bir yazý ayýracaðýz). 1300'lerdeki Kamakura döneminde savaþçýlar Zen'le ilgilenmeye baþladýlar. Yüksek düzeyli askeri kesimin Rinzai gibi tarikatlara girmesi Zen'in ülkedeki konumunu saðlamlaþtýrdý. Zen rahiplerinin Samuray'larla olan baðlarý zaman zaman eleþtirilere konu olmuþtur. Bu baðlarýn Kobudo dönemi kapanýp Budo dönemi baþladýðýnda netleþtiðini göreceðiz. Kobudo, Budo ve Shinbudo tanýmlamalarýnýn o zamanlara ait adlar olmayýp, tarih bilimi açýsýndan ve günümüzden geriye bakmakta kullanýldýðýný belirtmeliyiz. Budo 1603'te Tokugawa Þogunluðu ülkeyi Ýmparator adýna yönetmeye baþlayýnca köklü deðiþiklikler gerçekleþti. Ýç savaþlar sona erdi ve büyük ordulara gerek kalmadý. Yüzyýllarca süren güç kavgasýnýn gerektirdiði savaþa endeksli geliþim, yöntem ve teknolojiler, göreceli de olsa bir barýþ çaðýnda gereksizdiler. Samuray sýnýfý hariç tüm sýnýflar silahsýzlandýrýldý. Savaþçýlar yöneten sýnýf konumuna getirildi. Çiftçi, zanaatkâr ve tüccarlarsa diðer sýnýflarý oluþtururken, din adamlarý bir sýnýf olarak görülmedi-ler. Bütün politik hakimiyetlerine raðmen, yüzyýllarýn savaþ dinamiði ve enerjisi Samuraylarý hâlâ etkilemeye devam ediyordu. Ancak bazý ayaklanmalarý bastýrmak dýþýnda savaþa gerek kalmamýþtý. Bu dönemde “Geiko” (antreman), “Dojo” (“Yol'un öðrenildiði yer” ya da kabaca “antreman yeri”), ve “Ryu” (okul) kavramlarý doðdu. Örneðin günümüz Kendo'sunun antreman zýrhý, eski savaþ zýrhýnýn estetik ve çaðdaþ taklidi olmayýp, ihtiyaçlara uygun olarak 1700'lerde “icat edildi”. 29

Japon Savaþ Sanatlarý

Artýk savaþlarda kýrýlmayan, bununla birlikte sayýlarý azaltýlan ve kendilerini geliþtirecek zamanlarý olan Samuraylar, günlük askeri çalýþmalarýnýn dýþýnda da eðitim almaya baþladýlar. Güzelyazý (Shodo), Çin düþüncesi (özellikle Konfüçyusçuluk), Satranç (Shogi), Þiir gibi uðraþlar bir Samuray'ýn standart eðitiminin parçalarýydýlar. Bu yýllarda Zen Budizm akýmý da savaþçý kesimi etkisi altýna almaya baþladý. Bazý tanýnmýþ Samuraylarýn, uzmanlýklarýný Zen rahiplerinden aldýklarý eðitimle ilerlettiklerini biliyoruz. Savaþçýyý ilgilendiren þey ölüm korkusunu çözmekti. Çýkýþ noktasýnda son derece çýkarcý bir yaklaþým da olsa bu yol bazý kýlýç üstatlarýnýn, japon kültüründe ender olarak yaþayan insanlara da verilen Kami (tanrýsal varlýk) payesini edinmelerine kadar vardý. Ne de olsa ölüm ve yaþam sorununu çözebilmek tüm insanlarýn ortak arayýþlarýndandýr. Diðer toplum sýnýflarýndan olanlarýn (zanaatkâr, tüccar, çiftçi) “ölüm” anlayýþlarý kendi yaþamlarýna uygun olarak farklýlýklar taþýyordu. Samuraylarýn özel durumlarý, her an ölümle yüzleþmek zorunluluðundan gelmekteydi. Budo'da bu tip yaþamsal sorunlarýn çözüme ulaþtýrýlmasý, taktik açýdan etkili oluþtan bile önce gelir. Günümüzde “Budo” çalýþmasý denilince ne yazýk ki, bu dönemin deðil de, daha önceki KobudoBujutsu döneminin ideallerinin arandýðýný görürüz. Oysa Budo denilince “Do” yani “Yol” kavramý anahtar konumundadýr. Yine de sanatlarýn adlarýný oluþturan son taký “jutsu” olarak kalmýþtýr. Jujutsu, Kenjutsu gibi... Shinbudo 1868'e gelindiðinde Meiji döneminin baþladýðýný, bu dönemde Japonya'nýn dünyaya açýldýðýný ve reformlarla deðiþtiðini görürüz. 1900'ün ilk yýllarýna gelindiðinde Japonya whisky ve piyano üretmeye baþlamýþtýr. O döneme ait siyah beyaz belgesel filmlerde, tozlu sokaklarda geleneksel kýyafetli japonlarýn yanýnda fötr þapkalýlarýn da yürüdüklerini görüyoruz. Bu hýzlý deðiþimin ve Batýlýlaþmanýn paralelinde Japonya kendi kültürüne yabancýlaþmaya baþlar.

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Üniversite vb. kurumlar Batýlý modellere yaklaþýrlar. Nitekim 30 yýl gibi kýsa bir sürede Japonya, uzun süren bir ortaçaðdan çýkýp dünyanýn endüstriyel devleri ile teknolojik savaþa tutuþacak kadar deðiþir. Bu ortamda Budo silinmeye yüz tutar. Yalnýzca yükselen milliyetçilik savaþ sanatlarýný askeri ortamlarda canlý tutmaktadýr. 1868 Meiji reformlarýna direnen gelenekçilerin ayaklanmalarý zaman zaman kanlý bir þekilde bastýrýlmýþtýr. Bu savaþ tecrübesine sahip Samuray aristokrasisinin bazý üyeleri sanatlarýný yaþatma arayýþýna girerler. Tüm alanlarda Batýlý modellerin etkisi altýnda kalan ülkede ve Budo dünyasýnda “spor” kavramý bir çýkýþ noktasý olarak görülür. Spor o dönem Avrupasýnda da çaðrýþýmlarý olumlu, modern ve idealist bir kavramdýr. Savaþ sanatlarýnýn varlýklarýný sürdürebilmelerinin tek yolu, kiþilik geliþimine hizmet etmeye baþlamalarý ve dünyaya malolmalarýdýr. Sýrayla her branþta komisyonlar kurulur. Bunun en önemli örneklerini Jigoro Kano'nun Judo'su ve Nakayama Hakudo'nun önderliðinde þekillenen Kendo oluþturur. Ýkinci Dünya Savaþý öncesinde bu iki branþ, komisyonlar tarafýndan pek çok geleneksel sanatýn sentezlenmesiyle “modernleþtirilir”. Amaçlar ve bunu gerçekleþtirecek yöntemler belirlenir. En baþtaki amaç “ulusa hizmet edecek bireylerin kiþisel geliþimini saðlamaktýr”. Judo ve Kendo okullarda zorunlu ders olarak okutulurlar. Günümüzde bu iki uðraþ devasa camialar haline gelmiþlerdir. Örneðin Kendo dünya çapýnda 12-15 milyon kiþi tarafýndan çalýþýlýr. Bu modern sentezlerde, klasik savaþ sanatlarý teknik ve felsefi anlamda yol göstericidir. Ancak ruh ve beden saðlýðýný saðlamak, etkili olmanýn önündedir. Bu tür Budo Japonya'da Shin Budo, yani “yeni Budo” olarak anýlýr. Bu dönemde sanatlarýn adlarýnda “-jutsu” son takýsý yerini “-do” son takýsýna terkeder. Judo, Kendo, Aikido gibi. Burada Batýlý uygulayýcýnýn “kendini koruma” motivasyonunun Yeni Budo idealleriyle örtüþmediðini tekrarlamakta fayda var.

30

Japon Savaþ Sanatlarý

Sonuç Savaþ sanatlarýna “etkili olma” kriteriyle baktýðýmýzda Kobudo'nun Budo'ya, Budo'nun da Shinbudo'ya (20. yüzyýl) üstün geldiðini kabul ediyoruz. Ancak ölüm ve yaþamý ayýran þey yalnýzca “teknik” deðildir. Japon savaþçýsý bedenini güçlendirirken bunun bir sýnýrý olduðunu görerek, ruhun neredeyse sonsuza kadar güçlenebileceðini keþfetmiþtir. Günümüz Budo'larý bu ideali hâlâ yaþatmaktadýrlar. Öte yandan eski savaþ alanlarýndaki tecrübenin artýk kimsenin elinde olmadýðýný da kabul etmek gerekir. Özellikle bir Barýþ Çaðý peþinde koþan modern insanýn ihtiyaçlarý eskisinden çok farklýdýr. Onun kendi yaþamýný ve ölümünü kavrayýþý Samuraylarla ayný olamaz. Sayýlarý binleri bulan farklý savaþ sanatý stilinin hocalar tarafýndan (bilinçli olarak) yeni çaða aktarýlmayýþý, bu yönde bir fedâkârlýðýn sonucudur. Tüm eleþtirilere raðmen, Shin Budo'nun hunharlýk ve ölüm nedir çok iyi bilen kiþiler tarafýndan kurulduðu unutulmamalýdýr.

Bundan sonraki yazýlarda birer birer savaþ sanatlarýný ele alacaðýz. Kyudo, Kendo, Judo, Aikido, Jodo, Ninjutsu vb. sanatýn tarihçeleri, yöntemleri, felsefeleri ele alýnacak. Zaman zaman da kategori dýþýna çýkarak, kâh Samuray'ýn günlük yaþamýna, kâh japon kýlýcý Katana'nýn yapýmýna veya savaþ sanatlarýnýn sembolizmine göz atacaðýz.

Kendo * K ý l ý c ý n Yo l u Ülkemizde Kendo ve buna baðlý branþlarýn (Ýaido) dünya standartlarýnda çalýþýldýðý bir ortam var. Ýstanbul Kendo Kulübü, 1999’dan beri uzman eðitimci kadrosu ve nitelikli eðitim programýyla Japon kýlýç geleneðinin ülkemizdeki öncüsü olmuþtur. Çalýþmalarýmýz Avrupa Kendo Federasyonu’na (E.K.F.) baðlý olarak sürdürülmekle birlikte, etkinliklerimiz Dünya ve Japon Kendo Federasyonlarý tarafýndan da tanýnmaktadýr. Sizleri gerçek Budo atmosferiyle dolu olan Dojo’muza bekliyoruz. Bilgi için : http://www.geocities.com/kendo_ist E-mail : [email protected]

Ý.K.K. bir Türkiye Kendo Komitesi üyesidir (www.geocities.com/kendokomitesi)

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Program Pazartesi Çarþamba Perþembe

19:00-21:00 19:15-20:15 20:15-21:15 18:30-20:30

Kendo Ýaido Kendo Kendo

Cumartesi

11:00-13:00

Kendo & Ýaido

Yer

Beyoðlu Spor Kulübü: Büyükparmakkapý Tel Sk. Beyoðlu - Ýst. (Taksim-Galatasaray yönünde soldan 3. sokak)

Ýstanbul Kendo Kulübü 1999’dan beri Kýlýcýn Yolu’nda... 31

Farkýndalýk

(1)

Ýlhan Ermete

πανακεια) sözcüðü (Not 1) 'her þeyi iyileþtiren', Eski Yunancadaki panakeia (π 'her derde deva' anlamýna gelir. Panakeia farkýndalýðýn önemli bir niteliðini anlatmak için çok uygun bir sözcük, çünkü farkýndalýk hemen her hastalýk, sorun ya da zorluk için bir çare.

F

arkýndalýk hemen her rahatsýzlýðý iyileþtirmeye, her sorunu çözmeye yardýmcý olabilecek bir uygulama. Baþta Zen ve Budacýlýk olmak üzere bütün gizemci öðretiler farkýndalýðýn gelistirilmesi gereken çok önemli bir yetenek olduðunun altýný ýsrarla çizerken, bedensel terapi yöntemlerinden psikoterapiye, okültizmden týbba varýncaya kadar birçok baþka sistemde de farkýndalýðýn yararlarýný anlata anlata bitiremiyorlar. Farkýndalýk kavramý karþýmýza çoðunlukla Zen, Budacýlýk, Yoga gibi gizemci öðretilerle ilgili alanlarda çýkýyor. Bununla birlikte, bu kavrama yalnýzca gizemciliðin bakýþ açýsýyla bakmak, farkýndalýðý yalnýzca gizemcilerin dünyasýna ait bir kavram sanmak bir hayli sýnýrlayýcý olabilir. Çünkü farkýndalýk gizemcilikten baþka psikoterapiden tutun saðaltýma, sanatsal yaratýcýlýðý arttýrmadan kolay doðum yapmaya, okültizmden Taocu ve Tantracý seviþmeye, bilinçli rüya görmeden sanat eðitimine, çeþitli bedensel acý ve aðrýlarý kontrol etmek ve çeþitli sorunlara çözüm bulmaktan Kung-fu, Karate, Aikidô, Kendô gibi savaþ sanatlarýna kadar birçok alanda son derece etkin bir uygulama olarak kullanýlmakta. Bu nedenle bu yazýda farkýndalýk konusuna geniþ bir bakýþ açýsýndan yaklaþacaðýz. Farkýndalýðý incelemeye baþlamadan önce, gelin isterseniz tanýmýný yapalým: Farkýndalýk deneyimlenmekte olana bilinçli olarak dikkat etme durumudur(Not 2). Bu tanýmdaki farkýndalýk (awareness), bilinç (consciousness), ve dikkat (attention) sözcüklerinin aslýnda ayrý ayrý anlamlarý olmakla birlikte, Budacýlýk, Zen, Yoga, T'ai-chi, Zen, tasavvuf, beden terapisi, psikoterapi gibi deðiþik alanlarda bu ve bunlardan türetilen sözcükler farkýndalýðý ifade eden terimler olarak karþýmýza çýkýyor. Bunlarýn arasýnda en sýk rastlananlar, 'bilinçlilik' ve 'dikkat.' Örneðin þu Zen anekdotu farkýndalýðýn, zihnini tek bir iþe odaklaKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

manýn, yoðun bir dikkatin önemini çok iyi vurguluyor: Adamýn biri Zen ustasý Ýkkyû'ya gider ve “Saygýdeðer usta, lütfen benim için Zen'in en derin bilgeliðini anlatan birkaç deyiþ yazar mýsýnýz?” diye rica eder. Ýkkyû derhal eline fýrçayý alýr ve kaðýda 'Dikkat' sözcüðünü yazar. Þaþýran adam “Hepsi bu mu?” diye sorar, “Baþka bir þeyler daha eklemeyecek misiniz?” Ýkkyû bunun üzerine kaðýda “Dikkat. Dikkat,” diye yazar. Adam biraz sinirlenerek, “Ýyi ama,” der, “bu yazdýklarýnýzda fazla bir derinlik ya da incelik göremiyorum ben.” Ýkkyû bu defa þöyle yazar kaðýda: “Dikkat. Dikkat. Dikkat.” Adam biraz kýzgýn bir halde, “Bu 'dikkat' sözcüðü de ne anlama geliyor?” diye sorar. Ýkkyû onu nezaketle yanýtlar: “Dikkat demek dikkat demektir.”

Farkýndalýðýn Ýþlevleri Farkýndalýðýn iyi bir þey olduðunu az çok anladýk, peki ama bu farkýndalýk ne iþe yarar? Farkýndalýðýn deðiþik alanlarda deðiþik iþlevleri olmakla birlikte iki temel iþlevi olduðunu söyleyebiliriz: Birincisi, bize ilk elden deneyim yoluyla kendimizle ve çevremizdeki dünyayla ilgili nesnel bilgiler vermek. Ýkincisi (ki bu iþlev de aslýnda birinciyle içiçedir), bedenimizde, zihnimizde, ve ruhumuzda bütünlüðe ulaþmamýza yardýmcý olmaktýr. 32

Farkýndalýk

Farkýndalýðýn Birinci Ýþlevi: Ýlk Elden Deneyimlerle Nesnel Bilgiler Kazanmak Kendine Yabancýlaþma Þimdi gelin önce farkýndalýðýn ilk iþlevini ele alalým. Biz insanlar kendimize, kendi doðamýza büyük ölçüde yabancýlaþmýþ durumdayýz. Bu yabancýlaþmanýn sonucunda kendimizde bir þeylerin eksikliðini hissediyoruz, ama eksikliðini hissettigimiz bu þeyin ne olduðunu tam olarak bilemiyoruz. Kim ya da ne olduðumuz üzerine pek az bir fikrimiz var. Tabii ki nasýl göründüðümüzü, sýnav ya da yetenek testlerindeki performansýmýzý, bazý þeylerde baþarýlý bazý þeylerdeyse baþarýsýz olduðumuzu, bazý insanlarýn bizi sevdiðini, bazýlarýnýnsa bizden hoþlanmadýðýný, ve saire, ve saire birçok þey biliyoruz. Ama bu bilgilerin kaynaðýný hiç düþündünüz mü? Kendimizle ilgili bildiklerimizin hemen hepsi kendi içimizden deðil dýþarýdan öðrendiðimiz þeyler. Bunlarýn büyük bir bölümünü ailemizden, arkadaþlarýmýzdan, öðretmenlerimizden, kitaplardan, ve medyadan öðrendiklerimiz oluþturuyor. Bu bilgilerin kendimizi tanýmada çok önemli olduðu kesin, ama bu bilgilerin bizi ancak belirli bir yere kadar götüreceðini de gözden kaçýrmamak gerekiyor. Yalnýzca Düþünceler Yoluyla Bilmenin Dezavantajý Batý felsefesinin Uzak Doðu felsefesine göre eksik yönlerinden biri, insaný, dünyayý, evreni yalnýzca akýlla ve mantýkla anlamak üzerinde ýsrar etmesidir. Hemen hepimiz akýlla anlaþýlan, dýþarýdan öðrenilebilen bilgiye içimizden gelen, doðrudan doðruya deneyimlediðimiz bilgiden daha fazla önem veririz. Çünkü hepimiz her þeyi düþünceler yoluyla bilme, düþüncelerle kavrama alýþkanlýðýnýn esiri olmuþ durumdayýz. Bu alýþkanlýðýn kökeninde yatan inanç, düþüncenin algýlardan, içgörüden, duygulardan daha güvenilir, daha tutarlý, daha saðlam olduðudur. Yunan felsefesinin etkisiyle Batý'lý düþünürler algýlarla bilme ile düþünceyle bilme arasýnda bir ayýrým yapmýþlardýr, onlara göre duyum ve algýlardan oluþan veriler zihnin biliþsel kavrayýþýndan daha deðersizdir ve ikinci derecededir. Ortaçað düþünürlerinden tutun on yedi ve on sekizinci yüzyýl rasyonalistlerine kadar pek çok felfese ekolü, duyularýmýzdan gelen mesajlarýn karýþýk ve belirsiz olduðu ve onlarý açýklýða kavuþturmak için KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

akla, usa vurmaya gerek olduðu görüþünü savunmuþtur. Benzeri bir biçimde, duygularýn da düþüncelere göre deðersiz olduðu kabul edilmiþtir. Çünkü duygular, doðasý gereði, önceden bilinemez ve güvenilir deðildir, bunun için de etkin bir biçimde iþlevde bulunmamýza engel olur. Halbuki akýl önceden bilinebilir ve kontrol edilebilir, bu nedenle akýlla, düþünceyle yapýlan hareketler daha kesin ve emindir. Bu inançlar bize duygularýmýzý düþüncelerimizle kontrol etmeye çalýþmamýz gerektiðini söyler. Bunu yapmaya çalýþtýðýmýzdaysa çoðu kere kendimizi bir duygu-düþünce çatýþmasýnýn içinde buluruz. Günümüzde büyük bir bilgi birikimine sahibiz. Bilimde, teknolojide bir hayli ilerledik, üstelik eski çaðlara göre, çok uzaða gitmeye gerek yok yüzyýl öncesine göre, bu bilgiler çok daha geniþ bir alana yayýlýyor. Ama bütün bu ihtiþamlý bilgi zenginliði içinde insanlýk belki de gelmiþ geçmiþ en mutsuz dönemini yaþýyor. Her gelen nesil dünyanýn kötüye gittiðini söylüyor. Peki neden? Bunun tabii ki birden fazla nedeni var, ama önemli nedenlerinden biri kendimize yabancýlaþmýþ olmamýz. Hemen hepimiz kendimizi düþüncelerle, sözcüklerle tanýyýp tanýmlayabiliyoruz, ama içten gelen bilgiye, algýlarýmýzýn söylediðine, kendimize, bedenimize yabancýlaþmýþ yasýyoruz. Ýþte farkýndalýk bize içten gelen bilgeliðe ulaþabilmemiz için bir yol açýyor: Kendi içine dönerek Kendi doðasýný kendisi doðrulayan, Kendi doðasýnýn doðasýzlýk olduðunu bulan kiþi Boþ sözlerin ötesine geçmiþtir. Zen ustasý Hakuin Eðer yalnýzca kendinizi kavramsal düþünceden kurtarýrsanýz, her þeyin üstesinden gelmiþ olursunuz. Zen ustasý Huangpo

Bizse ne yapýyoruz, hep düþünüyoruz. Her þeyi düþünerek çözmeye çalýþýyoruz. Halbuki þamanizmden tutun Uzak Doðunun gizemci geleneklerine ve tasavvufa varýncaya kadar birçok öðreti, bizi mutluluða, iç huzuruna, aydýnlanmaya götürecek bilginin yalnýzca ve yalnýzca içten gelen bilgi olduðunu söylüyor ýsrarla. Budacýlýkta Farkýndalýk 1960'larda Batý'da ortaya çýkan Ýnsan Potansiyeli 33

Farkýndalýk

hareketi ve New Age akýmýnda da sýkça deðinilen farkýndalýk kavramý, büyük ölçüde Budacýlýktan etkilenmiþtir. Yine Batý'da yaygýnlaþan Uzak Doðu felsefeleri içinde de bu kavramýn üzerinde en çok duran Budacýlýktýr. Bunun için Budacýlýk farkýndalýkla ilgili herhangi bir yazýda temsilci konumuna getirilmeyi hak ediyor. Biz de burada farkýndalýðýn gizemcilikteki yerini incelerken Budacýlarýn sati kavramýný ve vipassanâ tekniklerini inceleyeceðiz. Sati Budacýlýkta farkýndalýk kavramýna sati(Not 3) adý verilir. Budacýlýða göre, farkýndalýk çalýþmasý yapmak demek, soluk alýp vermek, yürümek, yemek yemek gibi her gün yaptýðýmýz edimler de dahil olmak üzere bütün edimleri bilinçli olarak gerçekleþtirerek ve saf gözlem yapma tutumunu yerleþtirerek derin bir bilgeliðe ulaþmaktýr. Bu çalýþmaya çoðunlukla kiþinin bedeninin edimlerini izlemesiyle baþlanýr. Daha sonra farkýndalýk duyulara, düþüncelere, ve düþünürken kullanýlan sembollere yöneltilir. Farkýndalýk çalýþmasýnýn amacý meditasyonla aynýdýr ve kiþinin sürekli olarak meditatif bir zihinsel durum içinde olmasý saðlanmaya çalýþýlýr. Ayný zamanda, bu uygulama hiçbir nesne, duyum, ya da kavramýn kalýcý olmadýðýnýn, bunlarýn hepsinin geçici olduðunun anlaþýlmasýna yardýmcý olur. Budacýlýða göre farkýndalýðýn dört temeli vardýr, bunlara satipatthana, yani 'farkýndalýðý oluþturmak' adý verilir. Bu dört yöntem farkýndalýðýn bedene, duygulara, zihne, ve zihnin içeriðine yöneltilmesidir. Buddha bu yöntemin tek basýna kiþiyi nirvana'ya, yani aydýnlanmaya götürebileceðini söyler. Bedene yöneltilen farkýndalýkta, kiþi soluk alýp veriþi, duruþu, bütün edimleri sýrasýnda zihninin berrak olmasý, bedenini oluþturan dört unsur (toprak, su, ateþ, hava), ya da ölüm üzerinde yoðunlaþýr. Duygulara yöneltilen farkýndalýkta bir Budacý zihnindeki hoþlanma, kýzgýnlýk, ihtiras, nefret, sevgi, þefkat gibi çeþitli duygularý izleyerek bütün bu duygularýn doðasý gereði gelip geçici olduðunu görmeye çalýþýr. Zihne yöneltilen farkýndalýkta, zihinde oluþan bütün bilinç durumlarý izlenir. Zihnin içeriðine yöneltilen farkýndalýkta ise, kiþi bütün varlýklarýn neden-sonuç iliþkisine baðlý olduðunun, kendinden bir öze sahip olmadýðýnýn, biçim, duyumlar, algýlar, zihinsel oluþumlar, ve bi-lincin kalýcý olmadýðýnýn farkýna varmaya çalýþýr. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Vipassanâ Sati ya da farkýndalýk kavramýyla içiçe olan bir meditasyon yöntemi de en temel Budacý meditasyon tekniði olan vipassanâ'dýr. Kavrayýþ, sezgi yoluyla anlama gibi anlamlara gelen vipassanâ çoðunlukla 'kavrayýþ meditasyonu' olarak çeviriliyor ama çocukluðunu Rus iþgali altýndaki Kars'ta geçirmiþ olan modern gizemci G.I. Gurdjieff'in (1877-1949) kendi sistemine uyarladýðý bu tekniðe vermiþ olduðu 'kendi kendini gözlemleme' (self-observation) adý bu uygulamanýn esasýný çok daha iyi açýklýyor. Vipassanâ bir meditasyon yöntemi olmakla birlikte, yalnýzca günün belirli saatlerinde bir yerde tek baþýnýza oturup baðdaþ kurarak yapýlan meditasyonlardan önemli bir farký var. Vipassanâ yaþamdan kopuk, ayrý bir meditasyon tekniði deðil, tersine yaþamla içiçe, yaþamýn her anýnda uygulanabilecek son derece pratik bir teknik. Bu yanýyla meditasyona zaman ayýramayacak kadar meþgul olanlardan yalnýz kalabilecekleri sessiz bir ortam bulamayanlara, düzenli bir yaþamlarý olmadýðý için meditasyonu düzenli yapamayanlardan rahatça baðdaþ kuramayanlara ve bazý zor meditasyon tekniklerini öðrenemeyenlere kadar birçok kiþi için ideal bir meditasyon tekniði vipassanâ. Bu teknik yaþamýn gerçeklerinden uzaklaþmayý, yaþamdan kaçmayý amaçlayan bir teknik de deðil; yaþamla, günlük edimlerimizle, sevinç ve üzüntülerimizle baðlantýlý; deneyimlerden uzaklaþmamýzý deðil tersine bütün bu deneyimlerin “içine girmemizi” saðlayan bir teknik. En temel vipassanâ tekniði, gün boyunca iþte, okulda, evde, özel yaþamýnýzda, kalabalýkta ya da yalnýz baþýnayken yaptýðýnýz bütün edimlerin olabildiðince farkýnda olmaktýr. Vipassanâ'yý yürürken, otururken, ayakta dururken, yatarken, her zaman ve her yerde yapabilirsiniz. Farkýnda olmaya çalýþtýðýnýz, bütün konsantrasyonunuzu vererek yaptýðýnýz bu edimler, bir iþ yapmak, bir söz söylemek, alýþveriþ yapmak, ev iþleriyle uðraþmak, ders vermek, bahçe sulamak, araba sürmek gibi herhangi bir edim olabilir. Yani vipassanâ'yý ister ayakkabýnýzý baðlarken, ister yürüyüþ yaparken, ister televizyon izlerken, ister iþ yerinizde bir dosya hazýrlarken, kýsacasý aklýnýza gelebilecek her edimde çalýþabilirsiniz. Böylelikle farkýndalýk yeteneði yalnýzca oturup meditasyon yaparken degil, günlük yaþamýn her anýnda bilenmiþ, gelistirilmiþ olur. Vipassanâ'nýn önemli bir özelliði farkýndalýðýn 34

Farkýndalýk

çoðunlukla görme, dokunma, iþitme, koklama, tad alma gibi duyular üzerine yoðunlaþmasýdýr. Dikkatinizi duyulardan gelen duyumlarýn kafanýzda yarattýðý “ikinci el” düþüncelere, anýlara, yorumlara vermek yerine, pasif bir tutumla bütün bu duyumlarý olabildigince açýk bir zihinle, yargýda bulunmadan, yorum yapmadan, iyi-kötü, doðru-yanlýþ gibi ayýrýmlara girmeden, karþýlaþtýrma yapmadan, suçlamalarda bulunmadan, küçümsemeden, kaçmaya çalýþmadan tarafsýzca izlemelisiniz (Not 4). Deneyimlerinizi onlara iyi-kötü, doðru-yanlýþ, güzel-çirkin gibi etiketler yapýþtýrmadan izlemelisiniz. Yalnýzca bedeninizde ve zihninizde olan bitenleri doðrudan doðruya deneyimlemelisiniz. Kavramlarýn, görüþlerin, þartlanmalarýn, yorumlarýn dünyasýnda yaþamayý olabildiðince býrakýp bedeninizin fiziksel gerçeklerini bütünüyle deneyimlediðiniz bir yaþam sürmelisiniz. Böyle yapmakla, kendinize çözümlemeniz gereken bir sorun olarak bakmayý bir kenara býrakýp içinizdeki kendinize has güzelliði, güçlerinizi, ve yeteneklerinizi nasýl artýrabileceðinizi görebilirsiniz. Vipassanâ meditasyonu bir kendini geliþtirme projesi deðildir. Amerikalý Budacý rahibe Pema Chödron vipassanâ'yý “kendimizi atýp daha iyi bir þey olmak için” kullanmayýz, diyor ve ekliyor: “Bu, þu anda olduðumuz kiþiyle arkadaþ olmaktýr.” Maureen Cook'un sözleri de Chödron'un bu görüþüne paralel: “Benim asýl görevim kendimi deðiþtirmek deðil kim olduðumu tanýmaktýr.” Bununla birlikte, yargýda bulunmaksýzýn bir andan diðerine tam olarak ne yapýyor olduðunuzun derinden farkýnda olduðunuz bir zihin durumu geliþtirmek, size gerçek deðiþimin kendiliðinden ortaya çýkacaðý bir zemin hazýrlar. Ýçinde bulunduðunuz anda içinizden gelen sesleri, meli, -malý'lar ya da geçici hevesler tarafýndan biçimlendirilmemiþ sesleri duyarsýnýz. Canlý olmanýn, yaþýyor olmanýn nasýl bir þey olduðunu hissedersiniz. Bedeninize ve zihninize duyarlý bir hale gelerek ince þeyleri ayýrt etmeyi, benliðinizin derinliklerini algýlamayý öðrenir, bedeninizin bilgeliðiyle uyum içine girersiniz. Ânâpânasati ve Diðer Solunum Farkýndalýðý Teknikleri Budacýlýktaki vipassanâ tekniðinin temel uygulamalarýndan biri de kiþinin solunumu üzerinde yoðunlaþtýðý ânâpânasati'dir. Bir baþka deyiþle, ânâpânasati solunum üzerinde meditasyondur. Ânâpâsati yapan kimse, soluk alýp verirken olabildiðince “uyanýk” KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

olmaya çalýþarak soluðun geçtigi burun deliklerinde, boðazda, akciðerlerde, göðüs kafesinde, diyaframda, karýnda oluþan duyumlarýn elinden geldiði kadar çok farkýnda olmaya çalýþýr. Kiþi bunu yaparken günlük olaylarýn solunumunun nitelik ve niceliðinde yarattýðý küçük ya da büyük deðiþikliklerin de farkýna varmaya baþlar. Solunum bilinçli olarak yapýlýr ve dikkatle izlenir; bununla birlikte solunum Yoga'da olduðu gibi düzenlenmeye çalýþýlmaz, yalnýzca pasif bir tutumla izlenilir. Çalýþmanýn daha sonraki aþamalarýnda, bilenmiþ olan farkýndalýk ve konsantrasyon yeteneði, diðer zihinsel ve bedensel iþlevlere yöneltilir. Benzeri solunum farkýndalýðý tekniklerine Taoculuk, Hinduizm, ve Ýslam tasavvufunda da rastlanýr. Taocu içsel çalýþmalar ve meditasyon çalýþmalarýnda solunum önemli bir yer tutar. Ýçsel çalýþma (nei-kung) ya da içsel iksir (nei-tan) adý altýnda toplanan enerjiyi beslemek (fu-ch'i), deri solunumu (fu-hsi), enerjiyi bedende dolaþtýrmak (hsing-ch'i), enerjiyi eritmek (lien-ch'i), soluðu tutmak (pi-ch'i), fetüs solunumu (t'ai-hsi), fetüsü beslemek (t'ai-shih), enerjiyi uyum içine sokmak (t'iao-ch'i), enerjiyi yutmak (yen-ch'i) gibi Taocu tekniklerde, solunuma konsantre olarak içsel enerjiye duyarlý hale gelmeye, bedendeki psikofiziksel süreçlerin farkýndalýðýnýn geliþtirilmesine çalýþýlýr. Bu yolla ch'i denilen yaþamsal enerji biriktirilir, bedende dolaþtýrýlýr, ve daha latif enerji biçimlerine dönüþtürülür. Ancak bu Taocu çalýþmalarýn Budacý tekniklerden farký, edilgen bir izleme yerine etken bir tutumla enerji akýþýný kontrol etme amacýný taþýmasýdýr. Hinduizmin bir kolu olan Yoga felsefesine göre, bütün yaþayan canlýlar her soluk alýþta farkýnda olmaksýzýn “So'ham,” yani “[Ben] O'yum,” mantra'sýný yineleyip dururlar. Bu mantra “ben Ölümsüz Ruh'um,” ya da “ben Tanrý'yým,” anlamlarýný taþýr. Yoga'ya göre kiþi soluk verirken “Ham'sah,” yani “Ben O'yum,” mantra'sýný yineler. (Bu iki mantra'nýn ifade ettiði, insanýn yaratýcýsýyla bir olduðu inancý, tasavvuftaki “Ene ente, ente ene,” yani, “Ben senim, sen bensin,” ifadesinde de aynen görülmektedir). Bu mantra'nýn doðumdan ölüme kadar aralýksýz olarak sürdüðüne inanýlýr. Yogin ya da yogini (Yoga çalýþan erkek ya da kadýn) verdiði her soluðu Brahman'a, yani Tanrý'ya sunar ve karþýlýðýnda aldýgý her solukta Brahman tarafýndan kutsanýr. Bilinçsiz olarak yinelenen bu mantra'nýn anlamýný anlayan, yani onun farkýna varabilen bir yogin, ruhunu baðlayan bütün baðlardan kurtularak aydýnlanmaya ulaþýr. 35

Farkýndalýk

Hinduizmdeki bu anlayýþa benzer bir inanç tasavvufta da karþýmýza çýkar. Sufilere göre her insanýn soluðu bedenine “ha” sesiyle girip çýkar. Yani insanlar bunun farkýnda olsalarda olmasalar da her solukta zikir çekerler. Ama kiþi bunun farkýnda olmadýðýndan bu gerçek anlamda bir zikir sayýlmaz, uykuda sayýklanan bir söz gibi yararsýzdýr. Sufilerse her an bu zikrin farkýnda olanlardýr. Ayrýca Nakþibendilerde Budacý ânâpânasati'yle ayný olan bir teknik bulunur, huþ der dem adý verilen bu teknikte, kiþi her soluðunu bilinçli olarak alýp vererek solunumunu izlemek yoluyla her an uyanýk olmaya, anýn farkýnda olmaya çalýþýr. Mutasavvýf Þehabettin Sühreverdi, “Nefesine sahip olmayan nefsine sahip olamaz, nefsine sahip olmayanlar da helak olanlardýr,” demiþtir. “Burada ve Þimdide” Yaþamanýn Önemi Vipassanâ ve ânâpânasati gibi teknikleri yaþamýmýza uygulayarak farkýndalýðýmýzý geliþtirmemiz için “burada ve þimdide” yaþamamýz gerekir. Zaten bu teknikleri uygulamak demek burada ve þimdide olmak demektir. Hemen hepimiz çoðu zaman ya geçmiþte ya da gelecekte yaþarýz. Dýþarýdan bakýldýðýnda burada, þu anda bir þeyler yapýyormuþ gibi görünürüz, ama aslýnda kafamýzdaki düþüncelerimizde, hayali sorun ve endiþelerde, geçmiþteki anýlarda, gelecekle ilgili istek ve spekülasyonlarda yaþamaktayýzdýr. Þu anda yaþamayý bilmeyiz ve yapmakta olduðumuz þeyden zevk alamayýz. Þu andan, yapmakta olduðumuz iþten memnun, hoþnut deðilizdir, kendimizi yapýyormuþ gibi göründüðümüz iþe vermeyiz. Çoðumuz yaþamýmýzý hele þu iþlerimi bir bitireyim de, bayram gelsin de, þu sýkýþýk dönemi bir atlatalým da, þu nezlem bir geçsin hele, gibi sözlerle geçirip gideriz. Gerçekten yaþamayý hayal ettiðimiz zamanlar nedense hiç gelmez, umut ettiðimiz mutluluk hep gelecekteki bir zamana ertelenir. Bazýlarýmýzsa þu liseyi bir bitirsem, diye baþladýklarý ertelemeyi üniversiteden bir mezun olayým, askerliðimi bitireyim, bir iþe gireyim de, hele bir terfi edeyim, önce çocuklarý bir büyütelim, þu emeklilik bir gelsin de, diye sürdürüp gideriz de, sonra da artýk bizi “topraðýn çektiðini” söyleyip acýlarýmýzýn, dertlerimizin dinmesi için ölümü beklemeye baþlarýz. Geçmiþi ya da geleceði düþünmeden, deðiþtiremeyeceðimiz bir geçmiþ için üzülmekten ya da asla kesin olarak bilemeyeceðimiz bir gelecek için endiþelenmekten fýrsat bulup burada ve þimdide olaKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

bildiðimiz zaman bile çoðunlukla kafamýz bitmek tükenmek bilmez düþüncelerle doludur. Halbuki farkýndalýðýný geliþtirenler bu baðlardan kurtulmuþ olmanýn hafifliðini ve özgürlüðünü yaþarlar. Buddha kendisine izdeþlerinin neden bu kadar neþeli olduklarýný, neden çevrelerine ýþýk saçtýklarýný soran birisine þu yanýtý vermiþtir: Ne geçmiþten piþmanlýk duyuyorlar ne de derin derin geleceði düþünüyorlar. Þimdide yaþýyorlar. Onun için neþeliler. Aptallar geleceði derin derin düþünerek ve geçmiþten piþmanlýk duyarak kesilmiþ yeþil yapraklar gibi kuruyup solarlar.

Tasavvufta geçmiþ ve gelecek kaygýsýndan kurtulmuþ, þimdiki aný yaþayan sufiler ibnü'l vakt yani “zamanýn oðlu” diye anýlýrlar. Hayali'nin þu dizeleri de Buddha'nýn yukarýdaki sözlerini anýmsatýyor: Harabat ehline düzah azabýn anma ey zahid, Ki bunlar ibn-i vakt olmuþ gam-ý ferdayý bilmezler

(Yokluða ulaþmýþ olana cehennem azabýndan söz etme ey derviþ, Onlar ki zamanýn oðlu olmuþlar, yarýn için kaygýlanmayý bilmezler) Gerçek þu ki birçoðumuz kendimizi geçmiþte yaþamaktan ve geleceði düþünmekten kurtaramýyoruz. Halbuki zaman hiç durmuyor, yoluna devam ediyor. Anlar arkasýna anlar parmaklarýmýzýn arasýndan akýp giden sular gibi bizden uzaklaþýp bir daha geri dönmemecesine “geçmiþ” denen okyanusa karýþýyor. Bizse burada ve þimdide yaþamanýn önemini kavramadan yaþayýp gidiyoruz. Ama geçmiþte yaþayacak ya da gelecek için endiþelenecek zamanýmýz olmadýðýný tam olarak kavrayanlar, bütünüyle burada ve bu anda yaþýyorlar. Ünlü bir sufi þiirinden alýnan þu dizeler burada ve þimdide yaþamanýn önemini çok sade bir biçimde ifade ediyor: Ey gönül, içmek dilersen cam-ý cem, Verme ömrünü hebaya ey didem, Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem! (Ey gönül, içmek dilersen birlik þarabýný, Geçirme ömrünü boþa ey gözüm, An bu andýr, an bu andýr, an bu an!)

36

Farkýndalýk

(Birlik þarabýný içmek, Tanrý'ya kavuþmayý simgeler. Dem ise an, zaman, ve soluk anlamlarýna gelir. Sufiler “Dem bu dem, saat bu saat,” da derler.) Çeþitli Gizemci Öðretilerde Farkýndalýk Çalýþmalarý Yukarýda da kýsaca deðinildiði gibi, farkýndalýðý geliþtirmeye yönelik teknikler yalnýzca Budacýlýkta degil bütün gizemci sistemlerde vardýr. Örneðin Taocu çalýþmalardan biri olan ve son yýllarda Batý'da çok yaygýn bir hale gelen T'ai-chi, bedensel farkýndalýk yoluyla farkýndalýðý arttýrmayý amaçlar. Yine Taocu meditasyon tekniklerinden olan içsel gülümseme, altý saðaltýcý ses, mikrokozmik yörünge meditasyonu gibi uygulamalar da içsel enerjiye ve bedenimizdeki enerji merkezlerine konsantre olarak bedenimizdeki yaþamsal enerjinin farkýna varma, duyarlýlýðýmýzý geliþtirme amacýný taþýr. Benzeri biçimde, Hatha Yoga duruþlarýnýn (asana'larýn) amaçlarýndan biri de bedensel ve zihinsel farkýndalýðý artýrmaktýr. Yoga ve Tantra'da prânâyama adý verilen solunum ve enerji çalýþmalarý da, solunumun ve yaþamsal enerjinin farkýndalýðýný geliþtirmeyi amaçlar. Ýslam tasavvufunda da birçok farkýndalýk çalýþmasý vardýr. Örnek olarak Nakþibendilerin kullandýðý iki teknik verilebilir. Nakþi yolunun “on bir kelimesi”nden uyanýklýk (nigâh dast), yani dikkati solunum üzerine vererek akla gelen bütün düþünceleri savuþturmak, Allah'tan baþka her þeyi kalpten çýkarmak, ve adýmlara bakmak (nazar ber kadem), yani kiþinin yürürken bakýþlarýný sürekli olarak ayak uçlarý ya da yürüdüðü yer üzerinde tutarak dikkatinin daðýlmasýný önlemesi, tasavvuftaki farkýndalýk çalýþmalarýndan yalnýzca ikisidir. Yaptýklarý demircilik, marangozluk, keçecilik gibi çeþitli zenaatleri bir tasavvuf eðitimi olarak kabul eden ve kutsal sayan Ahiler de, iþlerini bir tür ibadet gibi yaparlar, bütün dikkatlerini yaptýklarý iþe verirlerdi. Farkýndalýk uygulamasý, daha önce de belirtildiði gibi, Gurdjieff'in sisteminde “kendi kendini gözlemleme” (self-observation) olarak bilinmektedir. Krishnamurti'yse buna “seçimsiz farkýndalýk” der. Don Juan'ýn Carlos Castaneda tarafýndan anlatýlan öðretilerinde de gözü bir noktaya odaklamadan görüþ alanýna giren her þeyi görme, doðru yürüme biçimiyle yürüme, parmaklarý kývýrarak dikkati kollara çekme gibi tekniklerin amacý farkýndalýðý geliþtirmek ve kiþinin nagual'le doðrudan KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

doðruya baðlantýya geçmesini saðlamaktýr. Castaneda kendisiyle yapýlan bir röportajda farkýndalýk üzerine þunlarý söyler: “Don Juan gibi bir þamanýn istediði farkýndalýðýný artýrmaktýr, yani, mümkün olan tüm insani algýlarla algýlayabilmektir...” Bütün bu farkýndalýk çalýþmalarýnýn ortak amacý, kiþiyi kendisine, yaþadýðý dünyaya yabancýlaþmadan kurtarmak ve “kendini bilmek”tir. Sonuç olarak yukarýda sorduðumuz “peki ama bu farkýndalýk ne iþe yarar?” sorusunun ilk yanýtý þudur: farkýndalýk bizim ilk elden deneyim yoluyla kendimizle ve dünyayla ilgili nesnel bilgiler kazanmamýzý saðlar. Bir baþka deyiþle, farkýndalýðýn ilk iþlevi, dýþarýdan gelen bilgiyi içeriden gelen bilgiyle dengelemek, gerektiði yerde dýþarýdan gelen bilginin yerine kendi içimizden gelen bilgiyi koymaktýr.

Notlar (Not 1)

: Bu sözcük týp tanrýsý Aesculapius'un kýzkardesi olan tanrýça Panakeia'dan gelmektedir. (Not 2) : Buradaki taným The HarperCollins Dictionary of Philosophy sayfa 27'den deðiþtirilerek yapýlmýþtýr. Bu felsefe sözlüðündeki tanýmýn aslý þöyle: “Farkýndalýk Deneyimlenmekte olana bilinçli olarak dikkat etme edimi.” Bununla birlikte, farkýndalýk bir edimi olduðundan çok bir durumu belirttiði için, “edim”in yerine “durum”u koymayý daha uygun gördük. (Not 3) : Budacýlýktaki sati kavramý, Ýngilizceye genellikle mindfulness olarak çevriliyor. Mindful, düþünceli, unutmaz, anýmsar gibi anlamlara gelmekle birlikte, mindfulness'ýn Türkçede tam bir karþýlýðý yok. Bu nedenle sati karþýlýðý olarak farkýndalýk (awareness) sözcüðü kullanýldý. Budacýlýkta kullanýldýðý biçimiyle, hem mindfulness hem de awareness farkýndalýk kavramýný belirtiyor. (Not 4) : Vipassanâ'da kiþinin kafasýnýn içindeki düþüncelerin yaptýðý geçit törenini izledigi teknikler de vardýr; bir plan yapmanýz, iþleriniz için endiþelenmeniz, bir tartýþmayý anýmsamanýz, ya da önemli birisine ne diyeceðinizin provasýný yapmanýz gibi düþünceler üzerinde de farkýndalýk çalýþmasý yapabilirsiniz.

Yazýmýz, “Farkýndalýðýn Ýkinci Ýþlevi” ile devam edecek 37

Çevre

Günlük hayatta radyasyon Radyasyonun zararlarýný 1986'daki Çernobil kazasýndan ancak aylar sonra anlayabildik. Bu konudaki bilinçliliðimiz o kadar ileri gitmiþti ki, burnumuzun ucunu evden dýþarýya çýkartýp çýkartamayacaðýmýzý ya da gönül rahatlýðýyla süt içip içemeyeceðimizi merak

santral kurulmasýný yasaklamýþ olmasýdýr. Büyük Britanya'da, Çernobil kaynaklý radyasyonlar yüzünden binlerce kiþinin kansere yakalanacaðý tahmin ediliyor. Ne yazýk ki, bir bireyin radyasyona her kurban veriliþindeki gibi, bu durumda da bulaþma vakalarý “anonim” sýnýfýna sokulacaklar. Yani “nedeni belirsiz” sýnýfýna... Havanýn ve sularýn kirlenmesini hiçbir þekilde küçümsemek istemiyorum. Ancak radyoaktif kirlenme, insanlýðýn bugüne dek tanýdýðý kirlenmelerin içinde diðerleriyle kýyaslanamayacak kadar büyük bir önem taþýyor. Schumacher, þunlarý sorgular: “Radyoaktif parçacýklarla dolu havayý solunur kýlmak neye yarar?” “Toprak ve su bu kadar kirlenmiþken havayý korumak neyi çözer?”

eder olmuþtuk. Bazý kurumlarý bizleri bilgilendirip rahatlatmadýklarý için eleþtirdik. Birçok nükleer santral çok daha yakýnýmýzda bulunuyor. Ancak Çernobil kazasýndaki mesaj, herhangi bir nükleer kazadan bütün dünyanýn et-kileneceðiydi. Kaynaðý ne kadar uzak olursa olsun Radyasyon, modern çaðýn getirdiði tehditlerden biridir. Kazadan on yýl sonra dahi Norveçli tarýmcýlar hayvanlarýný korumak için inanýlmaz önlemler almak zorundalar. Burada üzücü olan, Norveç'in uzun zaman önce topraklarýnda nükleer

Radyasyon Tipleri Radyasyon (ýþýma) ve ýþýn ayný doða olayýnýn iki yanýdýr. Biri tanecik, diðeriyse elektromanyetik dalga yayýlmasýný anlatýr. Ýkisi de madde ile karþýlaþtýklarýnda onu “titreþtirirler” ve bu etki maddeyi bozunuma uðratabilir. Tek tek hücreleri öldürmelerinin yanýnda, DNA molekülünü de bozabilir ve hücre üretimi sürecinde deðiþiklik yaratabilirler. Ýyonlaþtýrýcý ýþýnlar (radyasyonlar) alfa, beta, gama (X ýþýný) ve UV dalga boyunun bir bölümünden oluþurlar. Nükleer santral-

Radyasyonla yaþamak... Derleyen : Suavi Kendiroðlu

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

38

Çevre

lardan yayýlabilecek tehlikeli ýþýmalar bu türdendir. Öte yandan iyonlaþtýrýcý olmayan, yani maddeyi deðiþtirmeyen ýþýmýlar da çevreyi etkilerler. Örneðin enerji dalgalarý bir kütle ile karþýlaþtýklarýnda ýsýyý arttýrýrlar. Günümüzde bilimadamlarý bu ýþýnlarýn da insan saðlýðýný nasýl etkilediklerini sorgulamaktadýrlar. Bugün bu iyonlaþtýrýcý olmayan ýþýnlardan oluþan bir denizde yaþýyoruz. Saðlýklý bir beden hasta hücreleri bulur ve onarýr ya da yenileriyle deðiþtirir. Bu tip hücreler tespit edilmezlerse, örneðin tümörlere dönüþebilirler. Yine de bazý etkileri gözlemlemek için kýrk yýl gibi uzun süreler gerekecektir. Garip Bir Risk Anlayýþý Birçok nükleer teknoloji savunucusu risk faktöründen bahseder. Örneðin yolda karþýdan karþýya geçmeye bir risk puaný ya da “çok kýsa vadeli tehlike katsayýsý” verilir. Otomobil kullanmak iki puanda, þöförün yanýnda oturmak üç puan olabilir. Su içmeye kadar pekçok günlük faaliyete olasýlýk hesabýna göre puanlar veren “lobiciler” nükleer kazalarýn enderliðini ön plana çýkarmaya çalýþýrlar. Bu tip çýkarsamalara otomobil endüstrisinin ya da havayolu þirketlerinin de baþvurduklarýný görüyoruz. Unutulan þey þudur : bir kaza gerçekleþtiði zaman olasýlýk faktörü “%100 olmuþtur”. Ve esas önemlisi bunun sonuçlarýdýr. Benim su içerken boðulmam elbette kötüdür ancak bu olay 100 bin kiþiyi etkilemez. Bu savunmalarýn ciddiyetsizliði ve taraflýlýðý apaçýktýr. Bu savunmalarýn ardýnda sosyal, ekonomik ve stratejik çýkarlarýn mücadelesi yatar. Bu terazide “kamuoyu” son derece hafif çekmektedir. Kamunun bilgilendirilmemesi de ayrý bir sorundur. Örneðin çocuklar, özellikle de hücre bölünmesi çok hýzlý ve yoðun olan bebekler radyasyonlardan büyüklere göre daha çok etkilenirler. Kadýnlar beden iþleyiþleri gereði erkeklere göre 2,5 kez daha hassastýrlar. Bu bilgiler “lobi sözcüsü bilirkiþiler” tarafýndan bilinçli olarak gözardý edilmektedir. Yaþam alanýmýzda, iþyerimizde çeþitli radyasyonlara maruz kalýrýz. Bunlarý yok etmemiz KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

mümkün olmasa da, yaþayýþ þeklimizdeki ufak deðiþikliklerle kendimizi büyük ölçüde koruyabiliriz. Bir daha diþçimize giderken ya da oy kullanýrken farklý düþünebiliriz.

Radyasyon Kaynaklarý ve Güvenlik Ev içi ýþýmalar Ev ortamýnda bulunabilecek doðal kaynaklardan baþlýcasý Radon'dur. Bu element yeraltýnda bulunur ve yüzeyde kokusuz, renksiz bir gaz halindedir. Tehlikeleri yaþanýlan yere ve yapý malzemelerine göre deðiþir. Ýngiltere'nin bazý bölgelerindeki evlerde görülen tipteki granit duvarlar, hele ev fazla izole ise ve havalandýrýlmýyorsa, ev içi radyasyonun, nükleer santral personeli için belirlenmiþ güvenlik sýnýrýnýn iki katýna çýkmasýna yol açabilir. Ýngiltere'de 100 bin evin bu durumda olduðu ve A.B.D.'deki evlerin %20'sinin “radon tuttuðunu” araþtýrmalarýn sonucu olarak biliyoruz. Bu durum sigara içmeyenlerdeki akciðer kanserinin birinci nedenidir. Amerika kaynaklý bir rapor bu gazýn etkilerinin günde yarým paket sigaraya eþit olduðunu ortaya koymaktadýr. Sigarada, Radon gazý gibi alfa parçacýðý üreten ve yayan Polonyum 200 ile türevleri bulunmaktadýr. Burada sorun, doðal radyasyon kaynaklarýyla bu kadar yakýn temasta oluþtadýr. Yeraltýnda bulunan kaynaklar, endüstri faaliyetleri sonucu yeryüzüne çýkmakta ve dinamitleme, asitle eritme vs. teknikler sonucunda tozlaþarak dünyaya yayýlmaktadýrlar. Cam, seramik, tuðla, çimento, doðal gaz, fosfatlý gübre, kuyu suyu kaynaklarýna göre belli miktarlarda radyasyon barýndýrýrlar. Bu malzemelerin evinizde “yýðýlmalarýný” engellemek, evinizin yapý malzemesini ve konumunu sorgulamak gerekir. Yukarýdaki Ýngiltere örneðindeki bir evde oturan birey þu önlemleri alabilir: 1. Yer ve duvarlardaki çatlaklar çimento ve (çeko)mastikle týkanmalý. 2. Havalandýrma, özellikle giriþ katýnda hayati önem taþýr. 3. Bodrum katýnda havalandýrma sistemi bulunmalý ve bu bölmelerden evin içine açýlan kapý bulunmamalýdýr. 39

Çevre

Týbbý ýþýmalar Týbbý alanda herhangi bir yerden alabileceðimizin çok üstünde oranda radyasyona maruz kalýrýz. Bu alanda kullanýlan X ýþýnlarý dünyada yýlda 350-2000 arasý kansere neden olmaktadýr (derleyenin notu: ultrason teknolojisi bugün bu risklerin önüne geçmiþtir). Bu sektörün neden olduðu, “hayati olmayan” etkiler ve bozunumlar konusunda sayýsal bilgi yoktur. Öte yandan kýrýk bir bacak söz konusu olduðunda kimse “röntgen istemem” demeyecektir. Bu iþlem sýrasýnda bir kadýnýn yumurtalýklarýnýn da ýþýmaya maruz kaldýðýný unutmamak gerekir. Eski ve yeni radyoloji cihazlarý arasýndaki ýþýma yayma oraný söz konusu olduðunda 1-1000 arasý bir farktan söz edilebilir. Tedavi olduðunuz saðlýk kuruluþunun “makine parkýný” yenileyip yenilemediðine her zaman dikkat edin. 1. Rutin ya da göstermelik “adet yerini” bulsun röntgenlerini engelleyin. 2. Diþçinize ya da doktorunuza alternatif taný metotlarýný sorun. 3. Çocuk sahibi olma yaþýnda olan kadýnlar adet görmelerini takip eden 10 gün boyunca röntgen çektirmemeliler. 4. Hamilelikte, dölleme döneminde, “mutlaka” gerekmiyorsa röntgen çektirmeyin (bu alanda yeni ses teknolojileri kullanýlmakta) 5. Çok gerekmedikçe çocuklar röntgen ýþýnlarýna maruz kalmamalýlar. 6. Röntgen filmlerinizi teknisyenden ya da dok-

Diðer alanlar Çocuðunuza aldýðýnýz fosforlu oyuncaklardan fotoðraf filmlerine pekçok ürün kendi baþlarýna tehlike arzetmezlerse de bunlarla çevrili olmak riskleri arttýracaktýr. Mikrodalga, televizyon, cep telefonunuz, bilgisayar ekranlarý ayrý ayrý güvenli olduklarý kanýtlanmýþ olsalar da atalarýmýz böyle bir ortamda yaþamýyorlardý. Elektrikli traþ makinesi ya da saç kurutma cihazýnýz yukarýdakilerin hepsinin toplamýndan daha çok elektromanyetik alan üretirler ve beyninize yakýn olarak kullanýlmak durumundadýrlar. En iyisi bu tip teknoloji ürünü cihazlarýn hayatýmýzdaki yerlerini sorgulamak, kullanýmlarýný kýsýtlamak ya da bir düzene koymak yerinde olacaktýr. Kullanýlmayan video göstericisi türünden cihazlarýn da fiþini çekmek gerekir. Bütün bu cihazlar çalýþmadýklarýnda bile elektromanyetik alan üretirler. Uzun ve saðlýklý yaþamak, saðlýklý nesiller yetiþtirmek paylaþýlan bir sorumluluktur, sürekli çabayý gerektirir. Nükleer kaza þansýnýn ne olduðunu anlatan bir makalenin neden ille de bizi rahatlatacak þekilde yazýldýðýný, bunu yazanýn bize neden yapýcý tavsiye deðil, fikr-i sabit aþýlamaya çalýþtýðýný da düþünmek gerekir. Nükleer kaza vs. olma þansý yüzbinde bir olabilir. Ancak kaza olduktan sonra bu þans oraný yüzde yüze tamamlanmýþtýr. “Þimdi ne yapacaðýz?” dediðimizde teknoloji çýðýrtkanlarýnýn ortada olmadýklarýný görürüz...

torunuzdan alýn ve tarihlerini not edin. Sizde bulunmalarý bir baþka doktorun bunlarýn yerine röntgen çekimi istemesini çoðunlukla engelleyecektir. 7. Teknisyenin uyguladýðý ýþýn dozajýný sorun ve þakacý yaklaþýmlarý ciddiyetle karþýlayýn. 8. Boyasý bile dökülmüþ eski cihazlarla karþýlaþýrsanýz, diþçinizde de olsanýz, bedeninizin filmi çekilmeyen yerlerinin kurþun levhalarla korunmasýný isteyin. 9. Mümkünse, ayný sonuca daha az radyasyonla varabilecek modern cihazlarla donanmýþ kuruluþlarý tercih edin. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

40

Uzakdoðu Öðreti ve Gizemciliðinin Aykýrýlarý

Taocular

(1)

Güneþ Tokcan

Konfüçyüsçülük T aoculuk, ve Budacýlýkla birlikte, Çin kültürünü ve Çin'in etkilediði Kore, Vietnam gibi diðer Doðu Asya kültürlerini biçimlendiren ve zaman içinde bu kültürün her alanýna nüfuz eden üç büyük felsefe geleneði ve öðretisinden biridir. Yüz yýllar boyunca Doðu dünyasýnda geliþen bilim, edebiyat, sanat ve felsefe alanlarýnda yol açtýðý derin etkinin yaný sýra bu coðrafyada yaþayan insanlarýn, kiþisel davranýþlarý, yaklaþýmlarý, algýlama ve bakýþ açýlarý üzerinde de büyük ölçüde etkili olmuþtur. Tarihsel geçmiþi ve geliþimine bakýldýðýnda ilk ortaya çýkýþ döneminin sisler arasýnda, dört bin yýldan uzun bir süreç içinde tarihte kaybolduðu anlaþýlmaktadýr. Fakat büyük olasýlýkla, ilk kökleri, doða kültleri ve þamanlara dayanmaktadýr. Hatta Taoculuðun, Þamanik inançlarýn sistemli bir hale getirilmiþ þekli olduðu da kabul edilir. Yakýn zamana dek, M.Ö. 6. yüzyýlda Lao Tzu tarafýndan yazýldýðý sanýlan Tao Te Ching adlý eser Taocu öðretinin ortaya çýkýþý olarak kabul ediliyordu. Fakat, yapýlan araþtýrma ve incelemeler, Taoculuðun bu tarihten ve eserden önce de var olduðunu, bu kitapta verilen ilkelerin, daha önceki metinlerin bir araya getirildiðini ve kavramlarýn çoðunun daha önceden yerleþmiþ düþüncelerden söz ettiðini göstermiþtir (Not 1). Tarihsel Kökenleri Eski Çinliler, ölümden sonra canýn, ruh olarak yaþamaya devam ettiðine inanýrlardý. Çinliler atalarý, doðaya ve ruhlara tapýnmayý, doða kültlerine inanýyorlardý, insanlar ve ruhlar arasýnda iletiþim kurulmasý çok yaygýn bir uygulamaydý. Bu tarzda geliþen inanýþ sistemi zaman içinde bir Cennet ve Tanrý inancýna ve Yin ve Zhou Dönemlerinde de var olan bir atalara tapýnma kültüne dönüþerek geliþti. Savaþan Eyaletler KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

veya Ýlkbahar ve Sonbahar Dönemlerinden itibaren de, arkaik din, kültürel deðiþime baðlý olarak belirgin bir biçimde rasyonelleþmeye ve deðiþime uðradý. Yüzlerce ekol ortaya çýktý ve birbirleri arasýnda bir iletiþim ve etkileþim baþladý, özellikle Taocular, Konfüçyüsçüler, Yin ve Yang Doðacýlarý ve Ölümsüzlere Ýnananlar gibi kollarýn Çin'in kültürel tarihinde güçlü bir etkileri oldu. Animizm ve ruhlara tapýnmak, arkaik Çin'de ilkel dinin en önemli özelliði olmanýn yaný sýra Taoculuðun da temelinin dayandýðý kültürel kökü oluþturmaktadýr. Þamanlar ve rahipler, ruhlarla konuþma, onlarý kötülüðü kovmak için çaðýrma, kader rüzgarlarýný açýklama ve ruhlarýn söylediklerini aktarma becerisine sahip en güçlü dinsel figürlerdi. Yin ve Shang dönemlerinde, kutsal metinlerde görülen ve “þaman” için kullanýlan ideogramýn “ruh” için kullanýlan ideogramla belirgin bir benzerlik taþýdýðý görülür. Bu dönemlerde, þamanlar, ruhlarla iletiþime geçmek için, þarký ve dansa, büyü ve týlsýmlara baþvuruyorlardý. Ayrýca sunu vermek ve ruhlara dua etmek için yapýlan törenleri yürüten kiþilerdi ve toplum içinde oldukça önemli ve yüksek bir yere sahiplerdi. Þamanlara inanýþýn Yin Hanedanlýðý boyunca devam ettiði görülmektedir fakat rasyonalizmin güçlenmeye baþladýðý Ýlkbahar ve Sonbahar Dönemi boyunca (M.Ö. 770 - 476), her ne kadar þamanizm toplum içine derinlemesine kök salmýþ olsa da þamanlarýn toplum içindeki statülerinin giderek düþtüðü fark edilir. Ama özellikle Chu Eyaletinde, ilkel þamanizm yok olmamýþ ve halk tabakasý arasýnda varlýðýný sürdürmüþtür. Ýlkel þamanlýðýn pek çok özelliði ve yaklaþýmý Taoculuða da geçmiþtir. Taocu tapýnaklarda, “Tapýnak Rahibi” unvanýný taþýyan Tütsü Ustasý bu unvanýný þamanik inanýþlardan miras almýþtýr. Eski insanlar, hastalýklarýn nedeninin hasta kiþiyi kötü, þeytani ruhlarýn ele geçirmesinin neden olduðuna bu nedenle de 41

Taoizm

bu kiþinin iyileþmesi için þamanýn týlsýmlar, ilahiler ve büyücülük yoluyla büyülü güçlerini kullanmasýnýn gerektiðine inanýyorlardý. Sonraki dönemlerde Taocu metinlerde görülen Týlsýmlý Su, dualar yoluyla kötü ruhlarý kovmak gibi yöntemler Þamanizm'e dayanan eski dinin etkisini yansýtmaktadýr. Erken dönem Taocu mezheplerinde de (Bir Avuç Pirinç ve Yüce Barýþ Geleneði gibi) güçlü bir þamanik bað görülmektedir. En önemli Taocu bilge mistikler ise, M.Ö. 4. ve 3. yüzyýllarda, Savaþan Eyaletler diye adlandýrýlan dönemde (M.Ö. 401 - 221) ortaya çýkmaya baþlar. Bu dönem, siyasi ve toplumsal çalkantýlar ve büyük bir entellektüel karýþýklýkla dolu anlaþýlmaktýr. Çin, pek çok baðýmsýz prensliðe bölünmüþtü ve bu prensliklerin yöneticileri de halklarýna barýþ ve refah saðlayacak bir siyasi felsefe arayýþý içine girmiþlerdi, böylece kendi güçleri artacak ve topraklarýndaki hegemonyalarý da güçlenecekti. Yönetim sanatý hakkýnda pek fazla bilgisi olmayan yöneticiler, Konfüçyüsçüler, Yasacýlar, Sofistler, Mantýkçýlar gibi deðiþik düþünce ekollerinde gelen eðitimli kiþilerin verdikleri önerilere önem veriyorlardý. Bunun karþýlýðýnda da güvendikleri kiþilere, prestijli pozisyonlar önerip onlarý zenginlik ve çeþitli ödüllerle onurlandýrýyorlardý. Diðer eðitimli kiþiler gibi Taocular da, geleneksel bilgeliklerini yukarýda da söz edilmeye çalýþýldýðý gibi daha önceki dönemlerin geleneklerinden miras almýþlardý, fakat Konfüçyüsçüler ve diðerleri, kabul edilebilir siyasi be toplumsal sistemin oluþturulmasý üzerinde dururken, Taocular kiþisel mükemmellik, doðanýn gizleri hakkýnda daha fazla bilgi sahibi olmak ve tüm var oluþun temelini oluþturduðuna inandýklarý kozmik bir ilkeyle bir olmanýn peþinde koþuyorlardý. Zengin bir folklorü ve Þamanizm'e dayalý bir dinin inanýþ ve uygulamalarýný küçük gören Konfüçyüsçülük'ten farklý olarak Taocular muhteþem ve doða üstü olaný vurgulayan hikaye ve efsanelerden hoþlanýrlardý. Chuang-tzu ve Lieh -Tzu'nun kitaplarýnda “mükemmel kiþi” (chih jên)”, “kavrayýþa ulaþmýþ kiþi (chên jên)” ve “bilgeler (shêng jên)” gibi kavramlar geçer. Bunlar, sihirli þeyler yapabilen, sadece hava ve çiy suyuyla yaþayabilen, kendilerini transa benzer bir duruma sokarak, evrende dolaþabilen ve insanlarý hastalýklardan kurKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

tarýp, felaketleri önceden haber verebilecek ve refah saðlayabilecek derecede yüksek seviyede bir mükemmelliðe ulaþmýþ kiþilerdir. Bu hikayelerin hepsi de allegorik olabilir fakat pek çok Taocu bunlarý gerçek olarak kabul etmektedir. Bu da “ölümsüzler (hsien)” denilen kiþilerin, yani yoga, içsel simya ve saðlýk çalýþmalarý sonucu ölümsüzlüðü yakalamayý baþarmýþ, bu sayede de göksel hiyerarþiye dahil olup, en üst düzeydeki tanrýsal bir varlýk altýnda dünya üzeridne ruhsal bir denetime sahip olan kiþilerin olduðuna inanýlmasýna ve bu kiþilere ait kültlerin çýkmasýna yol açmýþtýr. Feodal dünyanýn saray ortamýndaki entrikalar, çekiþmeler nedeniyle hayal kýrýklýðýna uðrayan ve toplumsal koþullar, insan davranýþlarýný belirleyen bitmez tükenmez kurallarý -ki bu kurallar onlara göre ikiyüzlülüðü gizlemek için bir örtü oluþturmakta ve kiþinin kendini anlamasýný engellemekteydieleþtirmekten geri duramayan ilk Taocular, insan yapýsý kurumlar ile doðada var olan düzen arasýndaki zýtlýða dikkat çekmiþlerdi. Köylülerin köleleþtirilmeleri, bitmek tükenmek bilmeyen ve sadece yýkým getiren savaþlar, insanlarýn sürekli olarak mevki ve güç için her þeyi yapmayý göze almalarý onlara daha da dehþet verici geliyor olmalýydý. Onlara göre insan oðlu, týpký diðer yaratýklar gibi, doðum, büyüme, yaþlanma ve ölümün oluþturduðu doðal süreçle ve evrenin ritmiyle uyum saðlamayý öðrenmeliydi. Özgürlük, barýþ ve kalýcý neþe gibi kavramlara ancak insan yapýsý deðil doðal kanunlara uyum saðlayarak ulaþýlabilirdi. Kiþinin sahip olduðu en önemli þey yaþamýn kendisiydi. Bu en önemli varlýklarýný olabildiðince uzun süre korumanýn ve sonunda bir tür ölümsüzlüðe ulaþmanýn yollarýný aramýþlardý. Bunun için de erken dönemlerin münzevilerinden itibaren, zihni ve bedeni temizlemek ve daha doðru, doðal bir þekle sokmayý baþarmak sessizce meditasyona oturmanýn, gerektiðinde oruç tutmanýn ve yoga benzeri bazý çalýþmalar yapmanýn önemini ve deðerini kavramýþlardý. Düþünsel Yaklaþýmlar ve Ýlk Önemli Mistik Bilgeler Taoculuðun köklerine inilmeye kalkýþýldýðýnda, Taoculuðun, alýþýlmýþýn dýþýnda yaklaþýmlarý olduðu, dogmalarla pek ilgilenmediði ve her ne kadar zaman 42

Taoizm

içinde dinsel nitelikler kazanmýþ, varlýðýný tapýnaklar ve bir rahip sýnýfý yoluyla bir din gibi sürdürmüþ olsa da yüce veya kutsal kabul edilen güçlerin gözüne girmek, bu tür güçlerin kutsamasýný almak veya affýný istemekle seyrek olarak ilgilenen, bu tür konularý pek de düþünmeyen veya endiþelenmeyen bir öðreti olduðu görülebilir. Bu nedenle de düþün dünyasýnýn ayrýk otlarý ya da düþünce ve yaklaþým anlamýnda anarþistleri olarak kabul edilebilirler. Öðretinin temeli, doðrudan gözleme dayanmakta ve bu gözlemin içeriði söz konusu olduðunda pragmatik davranarak, sebep ve sonuç arasýndaki iliþkiyi arayan, bunu ön plana çýkaran bir yaklaþým izlemektedir. Taocular deneycidirler, kanýt arar ve sorgularlar. Dünya ile inanýþlarýný sýnarlar, inandýklarý her þey her an sorgulanýp tekrar mercek altýna yatýrýlabilir. Herhangi kesin bir iddianýn olmamasý, Taoculuða baðlý olan kiþilerin hoþuna gitse de, ruhsallýðýn yaptýrým gücü olan bir otorite olmasýný ve yeniden doðum, yaþamdan sonrasý ve erk sahibi tanrýlar gibi þeylerin arayýþý içinde olan kiþilerin kafasýný karýþtýrýr. Aslýnda Taoculuk, bu tür unsurlarý pek de umursamaz ve kendi bakýþ açýsýný doðrulamak için bunlara ihtiyacý yoktur. Her ne kadar Taoculukta da yukarýda saydýðýmýz kutsal, gizemli veya ruhsallýkla ilgili unsurlar yer alsa da, Taoculuðun tarihi hakkýnda araþtýrma yapanlardan bazýlarý bu unsurlarýn, Taocular tarafýndan normal halk tabakasý arasýnda yandaþ bulmak ve Çin'de Budacýlýk ve Ýslam gibi diðer güçlü dinlerle rekabet edip varlýklarýný sürdürmek amacýyla eklendiðini savunurlar. Tanrýlara tapýnma, yeniden doðum ve ölüm sonrasý öte dünyadaki çeþitli ödüllere inanýþla ilgili geliþmiþ bir doktrin, insanlarýn büyük çoðunluðuna rahatlatýcý gelebilir fakat gerçekte Taocular bir cennet ve cehennem inancýna bel baðlamamýþlardýr. Hatta cennet ve cehennem ve dahasý yeniden doðum hakkýnda bir kanýt olmadýðýný da, yeniden doðum olsa bile, kiþinin doðumdan çocukluðuna ve sonra yetiþkinliðe, daha önceki yaþamlarýnda edindiði bilgi ve beceri üzerinde bilinçli bir denetime sahip olmadan her þeye baþtan baþlamak zorunda olduðunu savunurlar. Kimi zaman Batýlý araþtýrmacýlar Tao'yu Tanrý kavramýyla bir tutmuþlar, bu þekilde açýklamaya çalýþmýþlardýr. Fakat, Batý'da genel olarak kabul edilen KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

anlamýyla Tanrý kavramý, Tao kavramýndan oldukça farklýdýr. Özellikle yaratýcý ve kurtarýcý Tanrý kavramý, Taocu görüþe yabancýdýr. Tao, eylem, düþünce, duygu ve arzudan yoksun olarak görülür. Herhangi bir amacý yoktur. Özellikle, insan ve Tanrý arasýnda özel bir iliþkinin kurulmasý düþüncesi, Taocu bilgelerin bakýþ açýsýna göre oldukça gariptir. Taocu bakýþ açýsýna göre her þeyin deðeri eþittir ve insan formunda olmak ve yaþamýný sürdürmek bir neþe kaynaðý olsa da, bir insanýn bu dünyadaki yaþam süresi, sonsuz dönüþüm süreci içinde sadece bir andýr. Tao, varlýklarýn var olduðu þekilde var olmaz, mistik bilgeler Tao'yu “var olmayan” (wu) diye adlandýrýrlar. Onlara göre bu var olmayýþtan, her þey çýkmýþtýr. Hatta, tüm evren var oluþunu ona borçlu olduðu için her þeyden önce de var olduðu kabul edilir. Kuþkucu Taocular, her þeyi, þimdi ve burada yapmayý deðerlendirmeyi tercih ederler. Onlara göre bilgelik, kiþinin kendini geliþtirmesiyle gelir; dine hizmet ya da dua etmek, kiþisel karakteri geliþtirse de bilgeliðe ulaþmanýn nihai amacý deðildir. Onlara göre, ruhsallýðýn doðrulanmasý, ölüm sonrasý yaþama, tanrýlara, dinsel törenlere ve tanrýsal bir otoriteye inanýþýn vaadiyle deðil, bu yaþamýn ve bu zamanýn dürüst ve kiþisel bir biçimde keþfedilmesiyle mümkündür. Taocular ruhsal dünyanýn baþýboþ, toplum kurallarýna uyma endiþesi gütmeyen kýsmýný oluþtururlar. Tek önemsedikleri gerçeðin dürüst bir biçimde araþtýrýlmasý ve Tao'nun doðrudan deneyimlenmesidir. Bilgeler, Tao'yu her þeyin nihai doðasý olarak tanýmlamýþlardýr, bu da Taocu felsefeyi anlamak iyi bir baþlangýç noktasý kabul edilebilir. Tao, bizim hayal gücümüzün kavrayabileceðinden çok daha geniþtir. Gök ve yer arasýndaki boþluk ve ayný zamanda yine gök ve yerin kendisidir. Her þeyden önce vardýr ve dünyanýn yok olmasýndan çok sonraya dek varlýðýný sürdürecektir. Tao hakkýnda çok þey söylense de bunlar, sadece bazý benzetmeler olmaktan öteye gitmez. Tao'nun gerçek doðasýný kavramak bizim için imkansýz gibidir çünkü zihnimiz ikicil bir biçimde çalýþýr. Bizler kavramlarýmýzý karþýtlýklar ve uçlar yoluyla ortaya koyarýz. Adlandýrýlamayan ve adlandýrýlan arasýnda bi seçim yapmak gerekirse, zihnimiz tanýmlayabildiðine doðru eðilim gösterir. Tao'nun içinde ise var olmak ve var olmamak bera43

Taoizm

berdir, arada ayrým yoktur, Tao hem adlandýrýlan (var olan) hem de adlandýrýlamayandýr (var olmayandýr). Tüm yaþamýn anasýdýr, fakat mitolojik bir tanrýça anlamýnda deðil, evrene yaþam verme sürecinin bir özeti gibidir. Adlandýrýlamayan, adlandýrýlmýþ olaný doðurmuþtur. Adlandýrýlamayanda düalizm yoktur çünkü tarif edilemez. Düalizm içeren her þey, somut ve anlaþýlýrdýr ve somut her þeyin de nedenleri ve kökenleri vardýr. Kökeni olan hiçbir þey mutlak kabul edilemez çünkü ondan önce olan bir þey vardýr. Ancak, içinde düalizm barýndýrmayan þeyin kökenleri yoktur ve mutlak olarak kabul edilebilir. Taocular da bu mutlak olma durumuna boþluk demiþlerdir. Bu, biraz çeliþkili gelebilir, gerçek bir þeyin boþluktan ibaren olduðunu nasýl kabul edebiliriz ki? Taocular örneklerini genellikle doðadan alan kiþiler olduklarý için boþluða örnek olarak “vadi ruhu (gu shen)” veya “körük (tuo yue)” benzetmelerini kullanmayý sevmiþlerdir. Bir vadi, boþ olduðu için yaþamý destekler, hayvanlarý besler ve tarým için verimli topraklar saðlar. Nehirler, vadinin seviyesi alçak olduðu için buraya akarlar. Taocular, metali iþleyenler, demirciler, seramikçiler ve simyacýlarla yani boþluðu kullanmayý bilenlerle her zaman için yakýndan ilgilenmiþlerdir. Körüðü çalýþtýran ise, yapýlmýþ olduðu aðaç, çapraz baðlar ve deri deðil bunlarýn arasýndaki boþluktur. Bu geniþleyen boþluk olmadan körük iþlev göremez. Taocular her þeyin kaynaðý olarak sonsuz derecede büyük bir boþluðun olduðunu söylemektedirler. Var oluþ, ancak var olmayýþtan kaynaklanýr. Hiçlik, hiçliðin olmamasýndan öncedir bu da Tao'nun mantýksal olarak baþlangýç noktasýdýr. Bu anlaþýlmazlýk ve hiçlik de Tao'yu onlar için karanlýk bir gizem haline getirir. Taoculuk terimi ilk kez, Han Hanedanlýðý sýrasýnda, dönemin geleneksel düþünce ve kurumlarýna ters düþen bir öðreti dizisini tanýmlamak için kullanýlmýþtýr. Öðretileri ise iki temel kavramdan yorumlamaktaydý: Tao yani ve Yol ve Bu Yol'un Etkililiði yani Te. Han Hanedanlýðý döneminde itibaren, toplum içinde dine ve dinsel inanýþlara karþý güçlü bir eðilim görülmektedir, Konfüçyüsçülük, dinsel bir karaktere kavuþmuþ ve Budacýlýk Çin'e girmeye ve yayýlmaya baþlamýþtýr. Bu dönemde çok yaygýn olan Huang-Lao KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

düþünce geleneði, farklý felsefeleri birleþtirerek, geleneksel Ruh Kültü, Ölümsüzlere Ýnanma, YinYang kavramý ve Kehanet Sistemleri gibi öðreti ve düþünce yaklaþýmlarýný kapsamýþtýr. Böylece Çin'in düþünce alanýnýn temeli, Çin kültürünün köklerinden birini oluþturan Taoculuðun geliþmesine hazýr hale gelmiþtir. Öðretinin Teorisyenleri Tüm bu yaklaþýmlarý ve öðretilerin temellerini atan ve geliþtiren Taocu mistik bilgelerin isimlerine kendi yaþadýklarý çaðýn edebiyatýnda rastlansa da gerçekte yaþam öyküleri hakkýnda neredeyse hiçbir þey bilinmemektedir. Onlar hakkýnda hikaye ve efsaneler pek çok eserde görülebilir, fakat öðretilerini anlayabilmek için özellikle iki kaynak çok önemli kabul edilmiþtir : Chuang Tzu'nun Meselleri ve dünya üzerinde haklý bir ün yapmýþ olan ve Lao Tzu'ya yani Yaþlý Bilge'ye atfedilen Tao te Ching. Bu iki eser de aslýnda, Taocu deyiþlerin, hikaye ve anekdotlarýn birer antolojisi gibidirler ve yazarý olduklarý söylenen kiþilerin gerçekte bu eserleri tek baþlarýna yazmýþ olmalarý olasýlýðýna þüpheyle yaklaþýlmaktadýr, örneðin kimi araþtýrmacýlar, birden çok Taocu yazarýn Lao Tzu takma adýyla, altýnda çeþitli anlamlar taþýyan 5000 kelimelik eseri yazdýðýný düþünmektedir. Büyük ölçüde efsanelere dayanan eldeki bilgilere göre, adýnýn anlamý Yaþlý usta demek olan Lao Tzu, M.Ö. 604'de Cheu eyaletinde doðmuþtur ki bu da Her Yer Eyaleti anlamýna gelmektir. M.Ö. 145- 86 arasýnda yaþamýþ olan Çin'li tarihçi Ssu-ma Ch'ien, lao Tzu'nun hayatýnýn da týpký Tao gibi gizemli olduðunu belirtmiþtir. Efsaneye göre, Lao-Tzu, yaþlý olarak doðmuþ, annesi onu rahminde altmýþ yýl boyunca taþýmýþtýr. Ýnanýþa göre Kraliyet Kütüphanesinin arþivcisiydi. Þehir ortamýnda geçirdiði uzun yýllar sonunda, gördüðü tüm çürümüþlük ve yozlaþma Lao Tzu'yu umutsuzluða itmiþ ve huzuru ve sükuneti aramak için yola düþmeye karar vermiþtir. Kuzey batý kapýsýndan çýkmadan önce, kapýnýn koruyucusu onu tanýmýþ, Lao Tzu da Tao Te Ching adlý manzum düzende yazýlmýþ eserini okumuþ ve kapýnýn koruyucusu da bu sözleri kalem almýþ. Yine efsaneye göre, kapýnýn koruyucusu bu sözlerden öylesine etkilenmiþ ki, her þeyi ve bu yazýlarý ardýnda býrakýp yolculuðu esnasýnda Yaþlý 44

Taoizm

Usta'ya eþlik etmek istemiþ. Lao Tzu'yu bir daha gören olmamýþ. Bazýlarý onun Buda'ya dönüþtüðüne kimileri de Buda olduðuna inanmýþtýr. Lao Tzu'nun ortadan kaybolmasý ve sonra tanrýsal bir aþamaya eriþip ölüsüzlüðe ulaþmasýyla baþlayan ve insanoðlundaki ölümsüzlük potansiyeline duyulan inanç Taoculukta günümüze dek devam etmektedir. Genellikle, Tao kelimesinin karþýlýðý olarak “Yol” kavramý verilir. Ama Tao'yu, sonsuz, nihai gerçekliði iþaret eden “seçenekler” veya daha geniþ açýklamak gerekirse, evrenin iþleyiþini ve insanlarýn doða ve birbirleriyle olan karþýlýklý iliþki ve eylemlerini yöneten alternatif iliþki veya kalýplarýn hepsi olarak açýklamak daha iyi olabilir. Yani, Tao, “Yol” kelimesine ek olarak, “seçim(ler), iliþki(ler)” ve yöntem(ler) kavramlarýný da ifade eder. “Te” ise, “erdem” veya “doðruluk, dürüstlük” olarak tanýmlanmaktadýr. Te, Tao'nun etkisi, yaþamsal gücünün neden olduðu þeydir; bir þeye kendi þeklini, özelliðini ve olma potansiyelini kazandýrýr. Yukarýda verilen seçenekler açýklamasýndan yola çýkarak Te, Tao'ya veya bilgiye, kavrayýþa uygun olan alternatif iliþki ve durumlarýn farkýnda olmak diye ifade edilebilir. Lao Tzu'ya göre, En büyük “Te” veya erdem ise, hem algýlayýþ süreci hem de olaylara ve þeylere yaklaþým sýrasýnda Tao'yu izlemektir: Aydýnlýðýný bilip Karanlýðýný yitirmeyen Olur göðün altýnda ölçütü yerin Yerin ölçütü olaný Terk etmez eksiksiz Erdem Ve o döner hiçliðin kaynaðýna Yüceliðini bilip Alçaklýðýný yitirmeyen Göðün altýnda yerin vadisi olur Yerin vadisi olaný Terk etmez eksiksiz Erdem Ve o, döner adlandýrýlamayan özüne Tao te Ching, Bölüm 28.

Lao Tzu'nun Te'ye örnek vermek için kullandýðý eylemsel yaklaþýmlar özellikle etkileyicidir; ona göre kullanýrken sahip olmamayý, çalýþýp iþlerken hak talep etmemek, yönlendirip, yol gösterirken yönetmemek kiþiyi gerçek, doðal Erdem'e götürür : KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Bir'i kucaklayarak kendini yaratýp Daðýlýp gitmeden kalabilir misin Tüm gücünü sýmsýký bir araya getirirken Bir bebek kadar yumuþak olabilir misin..... .... doðurmak ve beslemek yaratmak benim demeden iþlemek ele geçirmeden çoðaltmak yönetmeden iþte budur gizli Erdem Tao te Ching, Bölüm 10 Yol doðurur, erdem besler Çevre biçimlendirir etkiler yetkinleþtirir Bu yüzden bin bir tür Saygý besler Yol'a Deðer verir Erdem'e Yol'a beslenen saygý Erdem'e verilen deðer Ad verilmeden kendi içindedir Tao Te Ching, Bölüm 51

Özellikle yumuþak olanýn sert ve güçlü olaný nasýl alt edebileceðini anlayabilmek ve kabullenerek, teslim olarak engellerin nasýl aþýlabileceðini kavrayabilmek en üst düzeydeki Te'nin kapsamýna girer : Eksik olan tümlenir Eðri olan düzleþir Boþ olan doldurulur Eski olan yenilenir Az olan verilir Çok olandan alýnýr Bilge kiþi de böyledir Bir olaný kucaklar, örnek olur dünyaya Çevresine ýþýk saçmaz ve aydýnlanýr Kendisine deðer vermez ve yüceltilir Kendini övmez ve yarar verir Kendini öne koymaz ve kalýcýlaþýr Çünkü savaþmayanla Kim savaþabilir ki bu dünyada Eskilerin sözüdür, eksiðini Boþ laf deðil, bilgelik var bu sözde Tao Te Ching, bölüm 22

45

Taoizm

Ezecekler mi birini Büyütürler onu alabildiðine Zayýf mý düþürecekler birini Güçlendirirler onu alabildiðine Yok edeceklerse birini Geliþtirirler onu alabildiðine Alacaklar mý elindekini Önce ona bol bol verirler Budur görmek görünmezi Yumuþak yener serti Zayýf yener güçlüyü... Bölüm 36 Baþkalarýný bilmek bilgeliktir Kendini bilmek ise aydýnlanmak Baþkasýný yenen güçlüdür Kendini yenense egemen Halinden memnun olan zengindir Nefsini yenen iradeli Yerini korumayý bilen kalýcýdýr Ölüp de yok olmayan ölümsüz Bölüm 33

Kýsacasý, Tao'yu anlayan ve ona uyan kiþiler Te'ye de sahip olurlar. Burada söz konusu erdem, kusurlu davranýþ veya alýþkanlýklarýn tersi olarak görülen davranýþ ve alýþkanlýklar dizisinden çok, diðer insanlarý da güçlü bir biçimde etkileyebilen ve olaylarý bilinçli bir çaba harcamadan biçimlendiren içsel bir özelliktir. Konfüçyüsçülere göre, kiþi Te'yi bilinçli olarak geliþtirmeliyken, Taocular, Te'nin Tao'nun kendi doðasýna uygun olarak doðal, kendiliðinden ifadesi olduðunu iddia ederler. Kiþi, ancak kendisi olarak Te'sini geliþtirebilir. Tao, tüm varlýklarda olduðuna göre, Te'nin, her maddi varlýðýn Tao'ya ulaþmasý olduðu söylenebilir. Tüm yaratýklarda Tao vardýr. Ýster en ruhsal kiþi olsun isterse de en yozlaþmýþ þey, her þeyin Tao'su vardýr. Tüm varlýklarda yansýyan bu Tao Doðasý da Te yani doðal erdemdir. Erdem, tao'nun yansýmasý ve Tao da Erdem'in kaynaðýdýr. Unutmamalý ki, Tao, Boþluktur ve Var Olmayan'dýr, fakat Erdem tüm somut þeylerde vardýr ve Var oluþa hükmeder. Kýsaca söylemek gerekirse, Erdem ve Tao, tek bir kategorinin iki durumu gibidir. Burada, Taocularýn Wu-wei diye adlandýrdýkKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

larý bir durumdan söz etmek yerinde olur. Wu-wei kavramý, çok genel olarak hayatta bir þeyi baþarmak istiyorsanýz bunun için en iyi yolun kendinizi doðal güçlerle uyumlu getirmek olduðu olarak açýklanabilir. Buna örnek olarak da sýklýkla, akýntýyla beraber yüzmek verilir. Kimi zaman akýntýyla beraber hareket etmek olaylarý düzeltmenin doðru yolu gibi gözükmeyebilir. Ama eðer kiþi, nehirde rahat bir þekilde seyahat etmek istiyorsa, akýntý yönünde hareket etmeyi seçmelidir, ona karþý deðil. Yaþamýnýn doðal akýþýna ters olmayan bu eylemsizlik ya da müdahale etmeme durumunu baþarmanýn sonucu ise kiþinin, yukarýda bahsedilen Te yani kendiliðinden, zorlamasýzca, herhangi yapay veya insan yapýsý bir kurala baðlý olmayan doðal erdem durumuna ulaþmasýdýr. Kýsacasý, wu-wei, gerçekte hiçbir þey yapmamak deðil, doðal güçleri sezmek ve izlemektir, kiþinin olaylarýn doðal akýþýna karþý kendi benliðini koymak yerine bu doðal akýþý izlemek ve kullanmaktýr. Eylemlerinde her zaman zorlamasýz, kendiliðinden olmaktýr. Bu anlamda, wu-wei, olaylarýn ve þartlarýn doðalarýný veya ilkelerini anlamak ve kiþinin eylemlerinde bunlarla uyumlu halde olmayý baþarmasý sanatýdýr. Bu anlayýþ T'ai-chi Ch'uan gibi içsel aðýrlýklý savaþ sanatlarý yoluyla harekete de yansýmýþtýr. Tao'ya ulaþmýþ onu kavramýþ bir kiþi bir tanrýya dönüþebilir. Tao kendini tanrýlarda ifade edip gösterebilir. Ýnsan ise, kendi içindeki Tao'yu geliþtirip Tao'ya ulaþabilir, yani bir tanrý olabilir. aslýnda Taocularýn panteonundaki tanrýlar önceleri insandýrlar, ölümsüzlüðü yakalayýp tanrýlaþmýþtýrlar. Herkes kendi içindeki Tao'yu geliþtirebilir, ve herkeste Ölümsüz olma potansiyeli de vardýr. Bu anlamda Taocu panteon sýnýrsýzdýr. Taocu öðretinin geliþiminde Lao Tzu kadar etkili olan bir baþka ses de Chuang Tzu'dur. M.Ö. 4 . ve 3. yüzyýllarda yaþadýðý söylenen Chuang Tzu, þiirsel bir dille yazan mistikten çok bir hikaye anlatýcýsýdýr. Her ne kadar Lao Tzu'nun düþüncelerini geliþtirmiþ olsa da sýklýkla hem onunla hem de Konfüçyüs'ün düþünceleriyle ters düþer. Ýki kalýn cilt halinde yazdýðý eserinde Taocu deðerleri ve yaþamla ilgili seçimleri vurgulayan hikayeler vardýr. Eserinde Lao Tzu ve Konfüçyüs arasýnda geçen hayali konuþmalarý kullanmýþtýr ve her zaman Lao Tzu, daha bilge 46

Taoizm

bir figür olarak görülmektedir. Chuand Tzu'nun hayatý hakkýnda da neredeyse hemen hiçbir þey bilinmemektedir. Günümüzde Honan adýný taþýyan Mêng eyaletinde doðmuþ ve burada önemsiz bir resmi görev yürütürken özgür ve baðýmsýz olmak için bu görevinden ayrýlmýþ. Ünü yayýldýkça kendisine önerilen daha üst düzey görevleri ise yine baðýmsýzlýðýný korumak amacýyla geri çevirmiþ. Kendi eðilimleri doðrultusunda seçimler yapmýþ da olsa bir münzevi olmak yerine, çevresi onun felsefesi ve büyük bilgisine saygý duyan arkadaþlarýyla çevrili olmuþtur, bunlardan en ünlüsü de sürekli olarak tartýþtýðý mantýkçý Hui Tzu'dur. Tao'nun, þeylerin doðasýnda kiþilik bulmasýnýn sonucu olan Te (erdem) anlayýþý çok daha geliþmiþ ve açýktýr. Ayrýca, doða ve doðanýn içinde insanýn yeri üzerinde daha büyük bir dikkatle durmuþtur. Çin felsefesine getirdiði ilginç ve yeni bir kavram da Taocu sürecin kendi içinde bir dönüþüm olduðudur. Bu anlayýþ Tai chi Ch'uan'ýn ana kavramlarýndan da birini oluþturur. Yaþamýn sürekli dinamik ve deðiþken olduðuna dikkat çeker, yaþam geçicidir ve ona göre refah ve itibar peþinde koþmak boþ þeylerdir, bunlar bizi dünyayý, yaþamý görmek ve anlamaktan, anlamýný takdir etmekten alý koyar. Tao'yu algýlayýþ biçimi ise Lao Tzu'yla dikkati çeken bir yakýnlýða sahiptir: “Tao'nun gerçekliði olsa da ne bir eylemde bulunur ne de fiziksel bir þekli vardýr. Aktarýlabilir fakat ele anlaþýlamaz. Bulunabilir fakat görülemez. Temeli kendindedir, kökü kendindedir. Gök ve Yerden önce var olmuþtur. Tao, her zaman kendiliðinden var olmuþtur. Ruhlara ve göksel yöneticilere ruhsal güçlerini vermiþtir. Göðü ve yeri yaratmýþtýr.”

Chuang Tzu'nun özellikle, görüntü ve gerçeklik arasýnda geçiþ ve deðiþkenlik konusunda bir ilgisi olduðu görülür : “Rüyasýnda bir ziyafet gören kiþi ertesi gün göz yaþý dökebilir, rüyasýnda göz yaþý döktüðünü gören kiþiyse þafakta ava çýkabilir. Rüya gördüðümüz sýrada rüya gördüðümüzü bilmeyiz. Hatta rüyalarýmýzda, rüyalarýmýzý bile yorumlayabiliriz. Ancak uyandýktan sonra rüya gördüðümüzü anlarýz. Ýþte o zaman büyük bir aydýnlanma gelir ve yaþamýn büyük bir rüya olduðunu anlarýz...”

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

“Bir keresinde, ben Chuang Tzu, rüyamda br kelebek olduðumu gördüm ve bir kelebek olarak mutluydum. Kendimden çok hoþnut olduðumun bilincindeydim ama Chuang Tzu olduðumu bilmiyordum. Birden uyandým ve ben oradaydým. Ben mü gördüm kelebek olduðumu düþümde yoksa ben olduðunu düþleyen bir kelebek miydi? Tzu ve kelebek arasýnda bir ayrý olmasý gerekir. (fakat biri diðer de olabilir). Ýþte buna þeylerin dönüþümü denir.”

Ýþte bu tür çeliþkili görülen düþüncelerle (paradokslarla), Chuang Tzu, bu dünyadaki pek çok þeyin anlamýnýn belirgin karþýtlýklarla dolu olduðuna dikkati çeker. Taocu felsefe, Çin'de Chan (Zen) Budacýlýðý ekolünün geliþiminde de büyük etki sahibi olmuþtur. Taocularýn ve Zen Budistlerin anlayýþlarý arasýnda büyük benzerlikler vardýr. “Mükemmel insanýn zihni ayna gibidir. Nesnelere yansýtmak için ne ileri ne de geri eðilir. Nesneleri yansýtýr fakat hiçbir þeyi sahiplenmez. Bu sayede de kendi gerçekliðine hiç zarar vermeden her þeyle baþa çýkabilir.”

Bu, Zen'de de neredeyse ayný þekilde kullanýlan bir benzetmedir. Sadece, Zen Budistler için bu, aydýnlanmaya ulaþmak için aþýlmasý gereken bir gerçeklikken, Taocular ve Konfüçyüsçüler için týpký bir ayna gibi sadakatle yansýtýlmasý gereken gerçeklik için bir benzetmedir. Notlar (Not 1)

: Bkz. James Ledge, The Texts of Taoism., s.1.

Elbette binlerce yýldýr varlýðýný ve etkisini sürdüren böyle bir öðreti ve düþünce sistemini bir kaç sayfayla tam olarak anlatmak pek olasý deðildir. Bu nedenle bu satýrlarýn yazarý, taoculuðun bir din anlamda geliþimi, ölümsüzler ve ölümsüzler kültü, karþýtlýklarýn birliði diye açýklanabilecek ve artýk çok ünlü olan Yin ve Yang kavramý, edebiyat, bilim ve sanata etkisi, kehanet sistemi (I Ching), diðer önemli teorisyenler gibi unsurlarý bir sonraki yazýda anlatmayý deneyecektir. 47

Gezgin Taocu David Verdesi Shen KNews : Hoþgeldin David.

David Verdesi Shen: Teþekkür ederim. Bize kendini tanýtýr mýsýn? Yani kimsin?

(Gülüþmeler) Dur bir dakika bunlar zor sorular. Aslýnda her ne kadar akademik eðitimim antropoloji olsa da ben akademisyen olmayan bir karþýlaþtýrmalý din araþtýrmacýsýyým. Hayatýmýn son 12 yýlýný tüm dünyadaki ama özellikle de Tayland, Çin, Endonezya, Tibet, Nepal, Hindistan'daki ruhsal ve kültürel ürünleri araþtýrarak geçirdim. Ayný ruhsallýðýn deðiþik yerlerde geliþimi ilgimi çekti. Benim için gerçek Doðu, Doðu Çin ve ötesidir. Elbette arada köprüler ve benzer doðrular var. Ancak Tibet ve Çin arasýndaki çizgi Doðu ve Batý'nýn gerçek sýnýrý. Hindistan'dan bu tarafa doðru olan bölgeye girmekle, yazýnýn, alfabenin dünyasýna girmiþ oluyorsunuz. Nerede olursak olalým , temel elemanlar ayný. Kim olduðunun kökenine inmek, nerede bulunursak bulunalým mümkün. Örneðin Þamanizm benim için ilginç bir deneyim oldu. Orta Amerika'da, Meksika'da, Guatemala'da vs. deneyimler yaþadým. Güney Kanada'da kýzýlderililerle ve Brezilya'daki Afrika Þamanlýðý-Hýristiyanlýk karýþýmýyla karþýlaþtým. On iki yýldýr araþtýrmalarýmý sürdürüyorum. Farklý kültürlerden insanlarla birlikte oluyorum. Benim için araþtýrmalarým tam olarak üç bölüme ayrýlýyor: 1. Ýlk olarak benim ve insanlýðýn ruhsallýðýnýn temeli olarak þamanizm. 2. Batý kültürünün ve ruhsallýðýnýn kökleri ki bu Hindistan'dan Rusya'ya, Avrupa'ya kadar bir bölgeyi yani Avrasya'yý kapsýyor. Ve 3. Kendi baþýna bir ruhsallýk olarak Çin ve Doðu. Türkiye'de araþtýrma yapmak için mi yoksa öðretmek için mi bulunuyorsun?

Araþtýrmak benim ana konum elbette ve asla býrakamayacaðým bir þey. Türkiye'ye araþtýrma yapmak amacýyla gelmesem de burada inanýlmaz derecede geliþmiþ ve ruhsal bir Ýslam ile karþýlaþtým. Uyanan bir Türkiye ile karþýlaþtým. Bana göre Türkiye bir tür karýþým kazaný ve dünyanýn menkezinde bulunuyor. Farklý öðretileri bir araya getirerek kendine özgü bir þey yaratma yeteneðine sahip. Yani bir anlamda bir tür Merkezi Krallýðý düþündürüyor. Yunan Uygarlýðý'ndan ve Orta Asya'ya kadar uzanan bir bölgenin tam merkezinde. Ruhsal bir merkezin tüm özelliklerine KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

sahip. Cem, beni Türkiye'ye çaðýrdýðýnda ilk önceleri bu ülkede açýkcasý ne bulacaðýmý bilmiyordum. Ancak ülkenize geldikten sonra buradaki insanlardan o kadar etkilendim ki hayatýmýn bir dönemini burada geçirmeye karar verdim. Türk insanýnda artýk Batý dünyasýnda neredeyse yokolan þeyler hâlâ duruyor. Ýnsanlarýnýz çok hassas ve “gerçek”ler. Bunlar ruhsal ilerleme için çok önemli özellikler. Burasý ayný zamanda bakir topraklar. Konularýmýz burada oldukça yeniler. Amerika'da ve Avrupa'da halk oldukça bozulmuþ durumda. Sizler ise bir tür gerçek iç disiplin arýyor ve uyguluyorsunuz. Bunlar Yol'da ilerlemek için gerekli özellikler. Bu durum ise beni çok etkiliyor. Ben bir misyoner degilim. Bu ruhsal bilgiler gerçekten öðretilemez ya da ikna için kullanýlamazlar. Ýçinize doðarlar. Arayýþým yalnýzlýðýmýn içinden çýkan bir paylaþýmdýr. Kiminle mi? Benim gibi “arayanlarla”. Yani ben insanlarý ikna etmeye uðraþmýyorum. Ruhsallýk böyle bir þey deðil. Yalnýzca içinde gerçekten bu çaðrýyý duyan bir insan ruhsallýða adým atar; zaten onun da ikna edilmeye ihtiyacý yoktur. Burada Uzay Yolu dizisi aklýma geldi. Oradaki ekip Yýldýz Federasyonu'nun kurallarý gereði, ziyaret ettikleri gezegenlerdeki halklarýn kaderini etkileyecek þeyler yapamazlardý. Ne kadar yardýma muhtaç olurlarsa olsunlar, onlarý zorlamak Galaksi yasalarýna aykýrýydý.

Evet, gerçekten de böyle. Çin'de bunun böyle olduðunu öðrendim! Örneðin Hindistan gezilerimde ve Batý'da her zaman usta, öðretmen, guru ya da aydýnlanmýþ insanlar hakkýnda bir sürü idealin varolduðunu gördüm. Örneðin Hýristiyanlýkta insanlarýn ikna edilmeleri Hýristiyanlaþtýrýlmalarý, “kurtarýlmalarý” inancý vardýr. Çin'de ise durum böyle deðil. Orada bu tür þeyler konuþulup durmaz. Tanýdýðým büyük ustalardan hiçbir tanesi ortalýkta dolaþýp ruhsallýktan bahseden insanlar deðildi. Bir takým sýrlarý ya da gizli öðretileri olduðundan deðil, baþka insanlarýn yaþamlarýna ve 48

Söyleþi

inançlarýna saygý duyduklarý için bunu yapmazlar ve açýkcasý göz önünde olmaktan hoþlanmazlar. Kendi adýma ben de böyleyim. Bu tür konularda konuþup durmaya pek gönüllü olduðumu söyleyemem. Çünkü ruhsal bilgilerin kiþiye özel ve mahrem olduklarýna inanýrým. Senin anlayacaðýn insanlarýn bu konuda ikna edilmeleri gerektiði fikri benim asla anlayabileceðim bir düþünce deðil. Bu nedenle de iþin en baþýnda öðrencilerime bunu öðretmek istiyorum. Yapýn, ciddi olun ama bu konuda konuþup durmayýn.

Ben diðer yolu seçtim ve bu yüksek standartlarý aradým. Yüksek bir seviye sürekli “amaç” olarak kalamaz. Bir takým sonuçlara ulaþýlmasý gerekir. Bu sözlerim, aptalca güç peþinde koþmak olarak algýlanmamalý. Bu seviyelere ulaþan biri, elindekini göstermek hevesiyle hareket edemez. Elbette her usta size bunun bir amaç olmadýðýný söyleyecektir. Ancak bütün gerçek öðretilerde, zihnin ürettiði þeylere deðil sonuçlara bakýlýr. Böyle ustalar var mý?

Ben, bir Türk olarak tavsiye istiyorum. Yolumu nasýl seçeceðim? Ülkemizde son zamanlarda bir öðretiler ve kurslar patlamasý yaþanýyor. Ýþin baþýnda biri olarak tercih kriterlerim nelerdir?

Bu zor bir iþ. Ayný zamanda kolay yanýtlar da yok. Bir öðreti ya da öðretmen aramaya baþladýðýnda yanýlsamalardan ve hayallerden geçmek zorundasýn ki amaçlarýn belirgin hale gelsin. Ayný zamanda bu sayede gerçek öðretinin ne olduðunu bulabilirsin. Hatalarýmýzý yapacak ve böylece baþarýya ulaþabileceðiz. Ruhsallýkta kýsa yol yoktur. Bir haftada sonu semineri ile Kundalini'yi uyandýramazsýnýz. Gerçek usta bulmak için yola çýkýp da bulan çok azdýr. Ben on iki yýl dolaþtým. Hindistan da pek çok “göz önünde” usta, Çin'de de savaþ sanatçýsý bulursunuz. Bunlara sadece sizden ileri olduklarý için usta diyebilirsiniz. Gerçek ustayý bulmak için en yüksek standartý isteyin ve taviz vermeyin. Ahlaki standartlar biraz aldatýcýdýr. Gerçek usta paradoksal olarak bazen ahlâki mükemmellik göstermeyebilir. Benim açýmdan bu þart da deðildir. Buda'dan önce yaþamýþ bir ruhsal usta olan Lao Tzu þöyle der : “Eðer herhangi bir þey Tao'nun dýþýna çýkabilseydi o zaman Tao da Tao olmazdý.” Senin anlayacaðýn herhangi bir þeyde þüpheden hiçbir iz bulamasaydýnýz, þüphe diye bir þey olmazdý. Mesela gerçek bir usta en azýndan levitasyon (yerçekimini yenme) yapabilir. Þimdi doðal olarak böyle ustalar olup olmadýðýný ve karþýlaþýp karþýlaþamayacaðýnýzý soracaksýnýz. Burada iki ana yol var : 1) Ýnanmak ve Seçmek. Taraflarý ve söylediklerini dinlersiniz. Eskileri ve yaþanmýþlýklarý örnek verirler. “Hýmmm. Usta bunlara ulaþmýþ” der ve buna inanmayý seçersiniz. 2) Bunlara metafor (sembolik anlatým, benzetme) derseniz iþ deðiþir. Batýlýlar bunlarý genellikle metafor olarak görürler ve bu standartlarda usta bulmalarý kolaylaþmýþ olur. Standartlar da biraz düþer. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Evet. Birini benimle tanýþtýrabilir misin?

Böyle bir isteðe “Hayýr” derim. Neden?

Ustayla karþýlaþmanýn yolu öðretilemez. Gerçek bir usta ile karþyýlaþmak bir kader meselesidir. Bunca yýllak araþtýrmalarýmda usta arayan bir sürü insanla karþyýlaþtým ama bunlarýn için de çok çok azý gerçek bir usta ile karþýlaþma þansýna sahip olabildiler. Ben þanslý bir insan olarak deðiþik seviyelerden ustalarla karþýlaþtým. Ortak noktalarý geri planda olmayý seçmeleriydi. Usta sizin en büyük aþkýnýzdýr. Hayatýnýzýn kadýný gibi. Böyle bir kadýný paylaþýr mýsýnýz? Bu sefer sen bana bir soru sordun. Yanýtým, evet, onu paylaþarak ustama hizmet ettiðimi düþünürüm.

Aslýnda sana bir örnekle yanýt vermek isterim. Ustalarýmdan bir tanesi bir kaç yýllýk derin bir inziva için Borneo taraflarýnda bir adaya gitti. Ýki yýl orada yaþadý. Burada halen yamyam ve kafatasý avcýsý olarak yaþayan yerliler var. Yerliler onu avlamaya kalkmýþlar. Oklarý ve mýzraklarý ustanýn üzerinde parçalanýnca þaþýrmýþlar ama saldýrýlarýný da sürdürmüþler. Sonunda usta oradaki büyük bir aðacý bir anda enerjisiyle yakývermiþ. Bunun üzerine ustaya saldýrmaya cesaret edememiþler ama bu sefer de onu tanrýlaþtýrmýþlar ve adaklar adamýþlar. Ona hastalarýný getirmiþler, yiyecek getirmiþler. Onu o kadar rahatsýz etmiþler ki, usta oradan ayrýlmak zorunda kalmýþ. Bu insanlarýn doðasý, insan boyutunu ve gerçekliðine ait deðil. Onlar tam anlamýyla kutsallýða ait. Bu nedenle de aslýnda gerçekliðin bu boyutunu yaþamayan toplum için ve sýradan insanlar için bir tür tehdit gibi algýlanabilirler. Bu insanlara karþý iki temel tepki korku ya da tapýnmadýr. Üçüncü bir yaklaþým ise güçlerini kýskanmak olabilir. Ve bu da onlarýn hoþlandýðý 49

Söyleþi

bir þey deðildir. Bu nedenle de yazýlý olmayan bir kural gereði, onlarý bulabilecek insanlar yalnýzca kaderinde bunun varolduðu insanlardýr. Buna karþýn bu insanlarý bile seçerler. Bu arayýþýnýn kiþisel nedenleri neler?

Ýki þey: Ölüm korkusu ve þüphe. Bir erken çocukluk anýmda duvar saatinin sarkacýna bakýp allak bullak olduðumu hissetmiþtim. Zamaný keþfetmiþ ve çok korkmuþtum. Ve öleceðim gerçeðini anladým. Ölümün kaçýnýlmaz olduðunu hissettim. Ölümün kaçýnýlmazlýðý ister istemez ruhumda ve bedenimde ölümsüz olmak için bir arzu yarattý. Ýkincisi ise þüphedir. Bunun tek gerçeklik olduðuna duyulan þüphe ve sonluluðumuzdan kurtulmanýn bir yolu olamayacaðý kesinliðine karþý duyulan bir þüphe. Ýþin en baþýnda soru yoktur, ölüm ve zaman karþýsýnda baþarýlý olacaðýnýza dair bir kesinlik vardýr. Zamanla bunun bu kadar da kolay olmadýðýný anlarsýnýz. Tabii ki bunun doðaül bir sonucu olarak da bir insan olarak sýnýrlarýnýzý farkedersiniz. O zaman önünüzde yeni bir kapý açýlýr. Ýki seçiminiz vardýr: Sýnýrlarýnýzý kabullenmek ve bundan korkmak ya da bu sýnýrlarla savaþýp onlarý altetmek. Bütün mistiklerin yaþamak zorunda olduklarý bir bela olmuþtur bu. Senin anlayacaðýn her mistik bu sýnýrlarý görmüþ ama her tür korkuya karþýn bunlarý aþmak için dayanýlmaz bir arzu duymuþtur. Sýnýrlarýmýz bizi insan yapan þeyler olduklarý için çok önemlidirler. Sýnýrlarýmýzý kabul etmek insanlýðýmýzý kabul etmektir. Sýnýrlarýmýzý bir kez anladýk mý o zaman kim olduðumuzu da anlamaya baþlarýz. Bu sýnýrlar nelerdir? Kader örneðini ele alalým. Çince'de Tien Ming denilen bir kavram vardýr. Bu karma gibi bir þeydir ama daha derin bir anlam taþýr. Ýki farklý meyve aðacý farklý meyveler verecektir. Elma aðacý armut vermez. Bu noktada kim olduðunuzu anlamak durumuyla karþýlaþýrsýnýz. Bu uzun bir yoldur. Dürüst olmalýsýnýz. Kral gibi giyinmek kral olmaya yetmez. Bu, kesinlikle uzun bir süreç. Büyük bir dürüstlük gerekiyor burada, Ýslam gerekiyor yani “kabul, teslimiyet”. Bir kere bu berraklýðý kazanýnca o zaman kendi yolunu görmeye ve anlamaya baþlýyorsun. Hangi tür ruhsallýk, hangi yol senin, bunu zamanla görürsün. Senin ruhsallýk yolun nedir?

Ölümsüzlerin Taoizmi ya da Taoizm'deki ölümsüzlük yolu. Bu Taoizmin en ileri düzeyidir ve tahmin edebileceðin gibi en zorudur. Açýkcasý bir gün bir ölümKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

süz olup olamayacaðýmý bilmiyorum. Ölümsüzlerle tanýþtým ve onlarýn öðrencisi oldum. Bu da bana en azýndan denemem için yeterli kararlýlýðý kazandýrdý. Fakat yalnýzca önce kendi kültürümü derinine anladýktan sonra Çin Ruhsal Öðretisinin deðerine vakýf olabildim. Ruhsallýðýmý elbette her zaman bir Batýlý olarak yaþayacaðým. Çinli olarak deðil. Ustam sýnav yaptýðý zaman bazen bana bakar ve derki: Doðru yapýyorsun ama bunu senin yapýþýn tam olarak “Çinli” deðil. Bunda, Latin ve Yunan felsefelerinin etkisinde yetiþmemin önemli bir yeri var elbette. Bu belki de Çin'e bakýþ açýma çinlilerde olmayan bir “geniþlik” getiriyor, kim bilir? Dogmatik olmamayý, farklýlýklarý ve bunlarýn ardýndaki birliði görerek seçim yapmayý getiriyor. Matrix hakkýnda ne düþünüyorsun? Ülkemizde son günlerde, bu filmin senaryosunu herkes kendi tarafýna çekiyor.

Bu filmde gördüklerimiz eski fikirler. Özellikle Çin ve Hint öðretilerinden alýnmýþlar. Oysa “gerçek” dediðimiz þey, rüyadan ya da hayalden daha inanýlmazdýr, daha vahþidir. Aslýnda rüyalar ve hayaller bizi gerçeklikle karþýlaþtýrýrlar. Bu yolla gerçeði deneyimleyebiliriz. Bir taocu iki evren arasýndaki kapýyý açýnca bu kapýdan görünenleri seyredebilirsiniz. Karanlýk bir odada ýþýk belirir ya da kapalý bir mekânda fýrtýna kopar. Gerçeðin sýnýrlarý vardýr. Tao þunu der: “Ýçte, Dýþta, Ne içte ne de dýþta.” Bu da bizi Çin felsefesinin ilk öðretisine götürür. Adlandýrýlabilen yol, “Yol” deðildir. Yýllar boyunca, fantastik filmlerde bile görülmemiþ þeyler gördüm. Gerçek deneyimler olmadan bu tür þeyler hakkýnda konuþmak ya da bunlarý idealize etmek yanýlsamaya yol açar ve çok tehlikelidir. Baþka hayatlar için ne dersin?

Bu konuda tutarsýz iddialar var. Hayal baþka, gerçek baþka. Geçmiþ hayatlarýnda þaman ya da kral olduðunu söyleyen insanlarla dolu ortalýk. Ama tuvalet temizleyicisi olana rastlamadým henüz. Bir eðitmen olarak, insanlarýn zor durumda kalmak pahasýna böyle iddialarda bulunduklarýný gözlemliyorum. Gözlerini açsalardý bu düþünceleri ve içine düþecekleri durumu kabullenmezlerdi. Bu konuda 50

Söyleþi

paradoksal açýklamalar var. Ama aslýnda bu insanlarýn deneyimledikleri gerçekte geçmiþ yaþamlar deðil bir takým arketipler. Çin dilinde (gramer açýsýndan) “zaman” yoktur. Yani geçmiþ ve gelecek zamanlar ama yalnýzca þimdiki zaman var. Bu düþüncenin sonucunda onlar için yaratýlýþtan içinde bulunduðumuz þu ana kadar geçen “süre” diye bir þeyden bahsetmek mümkün deðil. Çin ruhsallýðýnda, baþlangýç aný ya da ilk yaratýlýþ anýndan þu ana kadar gibi gorünen süre birdir. Evrende varolan her þey birdir. Bu anlamda da siz hem þu ana kadar olmuþ olan her þeydiniz hem de þu an itibariyle þu ana kadar olmuþ her þeysiniz. Bu nedenle, bu gerçekliði anlayacak bilinç düzeyine ulaþýncaya kadar bu konularda konuþma yalnýzca yanlýþ yönlendirmeye neden olan bir yanýlsamadan baþka bir þey deðildir. Peki günümüzdeki Batý ruhsallýðý hakkýnda ne düþünüyorsun?

Geçmiþte gerçekten de Batý'da çok köklü ruhsal geleneklerin varolduðunu biliyorum. Günümüzde filozof olarak tanýdýðýmýz ya da adlandýrdýðýmýz geçmiþte yaþayan bu insanlar aslýnda Grek terimi açarsak “Tanrýça Aþýðý” idiler. Ve çok tanrýlý Grek inanýþýnda bu insanlar “mucizevi” insanlardý (oysa Taocu standartlara göre bu insanlar daha ilk aþamalardaki insanlardýr). Belki bu gelenekler günümüzde hala yaþýyordur ama tanýþtýðým insanlar farklý birer yola baðlýydýlar. Onlar dogmatik ve korkularla dolu bir ruhsallýðý izliyorlardý. Oldukça ilkel açýklamalar veriyorlardý. Buna basit bir örnek vereyim. Roma Kilisesinin kabul ettiði Stigmata denilen bir olay vardýr. Bazý kiþilerin ellerinde ve ayaklarýnda (Ýsa Peygamber'in çarmýha gerildiði zaman olduðu gibi) kendiliðinden yaralar açýlýr ve kanar. Ayný fenomen Çin'de bazý taocu çalýþmalar sýrasýnda da olur. Ancak bu bir hatanýn sonucu olarak deðerlendirilir. Onlara göre söz konusu olan bir kanalýn “patlamasýdýr”. Oradan dýþarýya kan akmamasý gerekmektedir. Roma Kilisesi bu durumun, o kiþinin þeytan tarafýndan ele geçirilmiþ olduðu anlamýna geldiðini yalnýzca birkaçýnda bu lekelerin tanrý tarafýndan geldiði söyler. Bu açýklamanýn Taocu yaklaþýmla karþýlaþtýrýldýðýnda ne kadar safça olduðunu anlayabilirsiniz. Bu sadece birçok örnekten biri. Batý ruhsallýðýnda oldukça ilkel

açýklamalarla karþýlaþtým. Gerçek ruhsallýðýn etik, anlayýþ ve bilgiyle doðrudan ilgisi yok. Qi Gong eðitmenisin. Nedir Qi Gong? Bunun saðlýk, ruhsallýk vs. ile ilgisi nedir?

Qi Gong'dan bahsettiðimizde 6000 yýllýk bir deneyimden bahsediyoruz. Bu kadar uzun süreyi kapsayan bir þeyi tanýmlamak olanaksýz gibidir. 4000 kadar Qi Gong okulu olduðu söylenir. Bunlar çok derin ve farklý olabilirler. Ama bunlarýn tümü de ayný temellere sahiptir. Dýþtan bakýnca çatýþan noktalar görürsünüz. Taoizm, Qi Gong'un mistik açýlýmýdýr. Qi Gong büyük bir tarih kitabýdýr. Baþarýlarýn öyküsüdür bu. 6000 yýlda sonsuz yol, kural, anti-kurallara varýlmýþtýr. Tarihi açýdan sürekli geliþen bir bütüne bakmaktayýz. Çin'de fizik ve ruhsal dünya, týp ve diðer aþkýn yöntemler hiç ayrýlmadýlar. Baþkalarýný iyileþtirmeye yönelik Qi Gong'lar da vardýr. Farklýlaþma olmuþtur ama arada duvarlar yoktur. Sanýrým þu anda Türkiye'de bir seminer için bulunuyorsun. Bize biraz da bu seminerden bahsedebilir misin?

Evet. Cem ile birlikte bir seminerler dizisi yapýyoruz yaklaþýk bir yýldýr. Burada gerçekten de çok baþarýlý bir grup öðrenci var. Zaten benim Türkiye'ye yerleþme nedenlerimden bir tanesi de buydu. Bir eðitmen için en önemli þeylerden bir tanesi de gerçekten anlayan ve yapan öðrenci bulabilmek. Türkiye'de halen öðrencimiz olan 2 farklý gruba Xing Shen Zhuang Fa 3. Aþama ve 2. Aþama dersleri vereceðim. Bununla birlikte Ba Gua da öðrenecekler. Temmuz baþýnda ise yeni baþlayacak öðrenciler için bir Xing Shen Zhuang Fa 1. Aþama semineri olacak. Biz de o seminerde olacak ve izninle daha sonradan okuyucularýmýzla paylaþmak için bir iki fotoðraf çekeceðiz.

Tabii ki. Ama her zaman izlemeniz yerine katýlmanýzý tercih ederim. Çünkü dýþarýdan bakýldýðýnda yalnýzca garip hareketler görürsünüz. David bize zaman ayýrdýðýn için çok teþekkür ederiz.

Asýl ben bu güzel sohbet için çok teþekkür ederim.

www.klankitap.com Yakýnda... KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

51

Xing Shen Zhuan Fa David Verdesi, Ph.D.

T

aoizm 6000 yýllýk geçmiþi ile ve 3500 yýllýk kayýtlý Qi Gong tarihi ile, insanýn potansiyelleri ve bu potansiyellerin yaratýlmýþ olan evren ve bunun ötesindeki boyutlar ile olan iliþkisini anlatan ve inceleyen insanlýðýn en eski çalýþmasýdýr. Ýlk baþlarda þamanizmin bir türü olarak baþlayan Taoizm, zaman içinde “ruhsal bir öðreti”ye, daha sonra bir “din”e ve en sonunda da insanýn potansiyellerinin araþtýrýlmasýna ve geliþtirilmesine yönelik bir bilime dönüþmüþtür. Çin'de geliþmiþ olan bu özel antropoloji dünyanýn baþka herhangi bir yerinde görülmeyen özelliklere sahiptir. Bu bilimi anlamak için tarihte yeralmýþ olan kritik dönüm noktalarýnýn incelenmesi gerekmektedir. Bu geliþim çizgisinin daha iyi anlaþýlmasý için kýsaca bazý önemli kavramlara ve ilkelere bir göz atalým. Xing Shen Zhuang Fa ile ilgili bu ilkeler, bana bu sanatýn ustalarýyla yaptýðým 7 yýllýk çalýþma sýrasýnda ANLAM konusunda verdikleri sözlü öðretinin bir özetidir. Bu açýklamalar yalnýzca felsefi birer tartýþma deðil, kiþisel geliþimde kullanýlan birer ilke ve yöntem olduklarý için dikkatli bir þekilde incelenmeleri ve açýða çýkmalarý için düzenli bir þekilde uygulanmalarý gerekir. Xing: Ýçinde kavramsal ya da maddi belli bir tür gerçekliðin barýnabileceði fiziksel ya da metafizik çerçeve Varolan madde ya da kavram Herhangi bir varlýðý tanýmlamayý olasý kýlan bir tür varlýk çerçevesi Tanýmlama ya da amaç Kiþiselleþtirme “Bu” olduðumuzu “Þu” olmadýðýmýzý söylememizi saðlayan farklýlýðýn anlaþýlmasýna olanak tanýyan benliðe “biçim” veren þey. Shen: Açýklanmasý daha güç bir kavramdýr. Bilincin bir elementi ya da unsuru. Mesajlarý taþýyan þey Bilgi ve bilgiyi alan Araç Ruhun kabý Ve ruhun iþlevi Shen'in iþlevlerinden bir tanesi Wo olarak KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

adlandýrýlýr. Wo, “kendini … ile tanýmlayan” anlamýna gelmektedir. Tanýmlamayý ya da kimliði olasý kýlan þey Shen kendisini “gerçek benlik” ile deðil dýþsal gerçekliklerle tanýmlama eðilimindedir ve bu sayede Wo, bu tanýmlamada gerekli olan maddeyi ve biçimi verir. Shen, gerçeklikleri yaratma gücüne sahiptir ama kendini bu gerçekliklerden yaratma yeteneðine sahip deðildir. Bu nedenle de yarattýðý gerçekler ile birleþip kendini “unutma” eðilimindedir. Zhuan, olgularýn ve þeylerin birliðini anlatýr. Fa ise yöntem, kural ve kanun anlamýna gelir. Xing Shen Zhuang, iki varlýðýn birleþmesini anlatýr: Xing ve Shen. Yani belli bir biçimi olmayan ruh ile biçimin birleþmesidir. Bu anlamda belli bir biçimi olmayan LOGOS'un ya da bilginin bedenlenmesini ya da bir bedende doðmasýný ifade eder. Ayný zamanda, Wo'nun kendini yeniden özümseyerek Shen'e dönmesi ve bu sayede de farklý gerçekliklerde dolaþýp kendi gerçekliðini “yitirmekten”, kendini “unutmak”tan kurtulmasý anlamýna gelir. Taocu geliþimde, bu ilkeler aktarýlan yöntemlerin gerçekleþtirilmeleri sayesinde ruhsallýk için bir temel yaratmak amacýyla kullanýlýrlar. Xing Shen Zhuan Fa, calýþmasý bir dizi egzersiz aracýlýðýyla beden üzerinde çalýþmaya baþlar. Bu hareket serilerinin her biri özün ve biçimin oluþmasýný ve birleþmesini saðlayan bir tür kod ya da matematik ve simya formülü gibi iþlerler. Çalýþmanýn baþlangýç aþamasýnda Xing, bedene; Shen ise farkýndalýða karþýlýk gelir. Daha sonra ise Xing bir biçim olur Shen ise algýlama. Zamanla çalýþma fiziksel sýnýrlarýn ötesine geçip Fan Guan Huang Yuan yani kaynaða dönebilmek için ýþýðý geri getirmek olarak adlandýrýlan, Shen'in denetlenmesini, uyandýrýlmasýný, farkýndalýða sahip olmasýný, maddenin sýnýrlayýcýlýðýndan kurtulmasýný ve gerçek kendine dönerek kendini bu gerçek varlýðýyla tanýmlamasýný saðlayan bir yönteme dönüþür. 52

Xing Shen Zhuang Fa

Wo'nun yeni doðan bu gücü sayesinde bu gerçek kimlik kendini yeniden biçimler ve içinde yaþadýðýmýz varlýk alanýna adým atar. Bir anlamda kiþinin gerçek kimliði ile yeniden doðmasýný saðlar.

Xing Shen Zhuan Fa’nýn bazý etkileri: Beynin yarý kürelerini dengeler Zihinsel ve duygusal ve bilinçlilik durumlarýn denetlenmesini saðlar Lenfatik sistemi düzenler Beynin, bilinmeyen iþlevlerini harekete geçirir Nöronlarýn yenilenmesini saðlar Baðýþýklýk sistemini güçlendirir Derinin elektrik direnç düzeyini deðiþtirir Kan dolaþýmýný güçlendirir Kanýn kimyasýnda olumlu deðiþiklikler saðlar Hormonal düzeyde olumlu deðiþiklikler yaratýr

Kemiklerin ve iliklerin canlanmasýný saðlar Stres düzeyini azaltýr Cinsel gücün artmasýný saðlar Koruyucu hekimlik açýsýndan çok etkilidir Hastalýklarda nekahat dönemini hýzlandýrmaktadýr Saç dökülmesine karþý etkilidir Bað dokularýn güçlenmesini saðlar Esneklik kazandýrýr Sinüslerin açýlmasýný saðlar Solunumun güçlenmesini ve solunum yeteneðinin artmasýný saðlar Depresyon ve benzeri ruhsal rahatsýzlýklarda iyileþmeye önemli katkýlarý bulunmaktadýr.

Xing Shen Zhuang Fa (1) Semineri Eðitmen: David Verdesi Shen, Ph.D. Yer: Ýstanbul Tarih: 28 Haziran - 3 Temmuz 2003 Saatler: Hafta içi 18:30 - 22:30, Hafta sonu 10:00 - 18:00 Ücret: 350 USD Ýletiþim: Cem Þen [email protected] Tel: 0212 324 82 11 Detaylý Bilgi için : www.dharma.com.tr

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

53

Dokkôdô Miyamoto Musashi’nin “Yalnýzlýk Yolu” Fransýzcaya çeviri ve yorum : Kenji Tokitsu Türkçesi ve “Dô” kaligrafisi : Suavi Kendiroðlu

“Yalnýz Ýzlenecek Yol” anlamýna gelen Dokkôdô, gelmiþ geçmiþ en ünlü Japon kýlýç sanatý ustasý Miyamoto Musashi tarafýndan ve ölümünden birkaç gün önce yazýldý. Bugün bu “risâle”den elimizde biri 19, diðeri 21 maddelik iki versiyon var. 4 ve 20 no'lu maddeler kýsa versiyonda yer almýyorlar.

1) Ýnsan dünyasýnýn nesilden nesile aktarýlan “Yol”una aykýrý hareket etmeyin.

12) Eviniz için özel bir baðlýlýk duymayýn.

Yo yo no michi o somuku koto nashi

13) Yediðinizde lezzet aramayýn.

2) Kendiniz için zevk arayýþýna girmeyin.

Mi hitotsu ni bishoku o konomazu

Mi ni tanoshimi o takumazu

3) Hiçbir durumda taraflý bir duyguya baðlanmayýn.

14) Gelecekte de saklamak için eski eþya sahibi olmaya çalýþmayýn.

Yorozu ni eko no kokoro nashi

Suezue shiromono naru uruki dôgu shoji sezu

Shitaku ni oite nozomu kokoro nashi

4) Kendinizi düþünürken “hafif”, dünyayý düþünürken “derin” olun.

15) Alýþkanlýk olmuþ inançlarla hareket etmeyin.

Mi o asaku omôi, yo o

nashi

fukaku omoû

5) Hayat boyunca açgözlülükten uzak durun.

16) Silah koleksiyonu yapmayýn ve amacýnýn dýþýnda silah çalýþmasý yapmayýn.

Isshô no aida yokushin

Hyôgu wa kakubetsu yo no dôgu

omowazu

tashinamazu

6) Yapýlanlardan piþmanlýk duymayýn.

17) “Yol”da ilerlemek için canýnýzý fedadan kaçýnmayýn.

Waga koto ni oite kôkai o sezu

Michi ni oitewa shi itowazu omou

7) Ýyide de, kötüde de baþkalarýný kýskanmayýn. Zen-aku ni ta o netamu kokoro nashi

8) Ayrýlýklardan dolayý üzüntüye kapýlmayýn. Izure no michi nimo wakare o kanashimazu

9) Hýnç ve þikâyet, ne sizin için ne de baþkalarý için iyi olamaz. Ji ta tomoni urami kakotsu kokoro nashi

10) Aþk duygusunun sizi yönetmesine izin vermeyin. Renbo no michi omoi yoru kokoro nashi

11) Hiçbirþeyi diðerlerinden üstün tutmayýn. Mono-goto ni sukikonomu koto nashi KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Wagami ni itari monoimi suru koto

18) Yaþlýlýðýnýzý düþünerek eþya ve para sahibi olmaya çalýþmayýn. Rôgo ni zaihô mochiyuru shoryô ni kokoro nashi

19) Buddha'ya ve Tanrýlara saygýlý olun, ancak onlarýn yardýmýna güvenerek hesap yapmayýn. Busshin wa tôtoshi, busshin o tanomazu

20) Kendi bedeninizden vazgeçebilirsiniz ancak onurunuzdan vazgeçmeyin. Mi o sutetomo myôri wa sutezu

21) Strateji yolundan asla sapmayýn. Tsune ni hyôhô no michi o hanarezu

54

Fitoterapi

(1)

N ime t Öz at a

Y

eryüzünde insanlar var olduðundan beri bitkiler gerek gýda,gerek tedavi amacýyla ve gerekse zehir olarak kullanýlmaktadýr. Ýlk insanlar çevrelerindeki bitkilerin yararlarýný ve zararlarýný gözlemleri sonucunda keþfetmiþlerdir. Ýlk önce besin olarak yararlandýklarý bitkilerden zamanla tedavi amacýyla da yararlanmaya baþlamýþlardýr. Deneyimleri sonucunda zehirli etkilerini keþfetmiþler ve bu bitkileri avcýlýkta kullanmýþlardýr. Bitkilerin tedavi amacýyla kullanýmý (fitoterapi) ne yeni keþfedilmiþ bir tedavi yöntemi ne de alternatif týp deðildir. Derginin bu ilk sayýsýndan itibaren bugüne kadar yeteri kadar bilinmeyen yada yanlýþ bilinen fitoterapi konusunu bir yazý dizisi olarak yazarak, bu konunun doðru olarak bilinmesi için bilgilerimi aktarýp, siz okurlarla paylaþacaðým. Dünya üzerinde 1.000.000 civarýnda bitki türünün bulunduðu tahmin edilmektedir. Dünya Saðlýk Teþkilatýnýn 91 ülkenin farmakopelerine ve týbbi bitkileri üzerinde yapýlmýþ yayýnlara dayanarak hazýrladýðý bir araþtýrmaya göre tedavi amacýyla kullanýlan týbbi bitkilerin toplam miktarý 20.000 civarýndadýr. Türkiye'de ise bu miktar en az 500 civarýndadýr. Anadolu insaný yontmataþ çaðýndan beri bitkileri tedavi maksadýyla kullanmaktadýr.(yaklaþýk M.Ö. 50.000 yýllarý) Hakkari'nin hemen güneyinde yer alan Þanidar Maðarasý'nda ortaya çýkarýlan Neanderthal mezarlar içinde bulunan bitki örnekleri bu varsayýmýn saðlam kanýtlarýdýr.

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Bitkilerin tedavi amacýyla kullanýlýþýna ait en eski yazýlý kaynaklardan biri Çinlilere aittir.M.Ö. 3217 yýlýnda imparator Shen Nung tarafýndan yazýlan eser 300'den fazla drog (tedavi edici deðere sahip taze veya kurutulmuþ bitki kýsýmlarý) içermektedir. Ninova þehrinin kitaplýðýnda bulunan M.Ö. 3000 yýllarýna ait Asur tabletlerinde çok sayýda bitkisel drog ve reçete kayýtlýdýr.Bunlarýn içinde bugün de halen kullanýlan bitkiler vardýr.Sümerlerden kalan ve halen British Museum'da sergilenmekte olan tabletlerden, bu kavmin birçok bitkisel drogu bildiðini öðreniyoruz.Yine bu tabletlerden Sümerlerin ilaç yapýmýnda kullanacaklarý bitkileri gölgede kuruttuklarýný da okuyoruz. Mýsýrlýlarýn M.Ö. 3000 yýllarýnda bitkisel kökenli ilaçlar kullanmýþ olduklarýný gösteren deliller vardýr.Eski Mýsýr mezarlarýnda bulunan yazý ve þekiller bu kavmin nane, kiþniþ, nar, akasya, asma yapraðý gibi bitkileri yetiþtirerek, ilaç yapýmýnda kullanmýþ olduðunu anlatýyor. M.Ö.1550 senelerinde yazýlmýþ olan Ebers papirüsü 1862 yýlýnda Teb þehrinde bulunmuþtur. 700 civarýnda bitkisel, hayvansal ve mineral drog ve 800'den fazla reçete kayýtlýdýr. Afyon, Banotu, Esrarotu, Adamotu, Sinameki, Adasoðaný gibi günümüzde de kullanýlan droglara rastlanmaktadýr. Anadolu halkýnýn çok eski devirlerden beri yabani bitkileri ilaç olarak kullandýklarýný Hititlerin baþþehri Hattuþaþ (Boðazköy) ta bulunan tabletlerden öðreni-yoruz. Hitit tabletlerinde kayýtlý reçetelerde Adamotu, Adamotu, Banotu, Haþhaþ, Meyankökü, 55

Fitoterapi

Safran, Üzerlik gibi Anadolu'da yetiþen bitkiler yanýnda dýþ ülke-lerden getirilen droglara da rastlanmaktadýr.Bugün kullandýðýmýz haþhaþ kelimesi Hititlerin kullandýðý haþika kelimesinden gelmektedir.Istanbul Arkeoloji Müzesinde Hititlilerden kalma kil tabletlerde bitkisel droglarla ilgili bilgiler vardýr. M.Ö. 5. yüzyýlda Ýstanköy adasýnda doðan ünlü grek hekimi Hipokrat hekimliðin babasý olarak kabul edilir.Tababeti filozofi ve dinden ayýrýp ilmi esaslara baðlamýþ bir hekimdir. Eserlerinde çok sayýda bitkisel drog kayýtlýdýr. Hipokrat'ýn eserleri incelendiðinde pelin, tarçýn, baldýran, centiyane, ravent, papatya, adasoðaný, maydanoz, haþhaþ, kuþkonmaz, banotu, güzelavratotu gibi, günümüzde de kullanýlmakta olan bitkilerin M.Ö. 500 yýllarýnda Yunanlýlar tarafýndan ilaç yapýmýnda kullanýlmýþ olduklarýný öðreniyoruz.

morfolojik,farmakolojik ve toksikolojik özelliklerini vermektedir.Bu eser 1500 yýl kadar tedavi alanýnda ve yazarlarýnca ana kaynak olarak kullanýlmýþtýr. 980-1037 yýllarý arasýnda yaþamýþ olan Ýbn-i Sina da Latince'ye “Canon Medica” adýyla çevrilmiþ eserinde kargabüken, banotu, baldýran, kurtboðan, kenevir, kokulu yonca, haþhaþ ve kamala gibi droglardan söz etmekte,bu droglarla meydana gelebilecek zehirlenmelerde kullanýlacak panzehirleri vermektedir.

M.Ö. 4. yüzyýlda Midilli adasýnda doðan Theophrastus botaniðin babasý olarak isimlendirilir ve týbbi bitkiler hakkýnda eserler yazmýþtýr. Pontos kralý Mithridates kendi adýný taþýyan antidot ile meþhurdur.Uzun yýllar Karadeniz daðlarýnda yaþayan Mithridates zehirli bitkiler üzerinde pratik bilgiler edinmiþtir.Kral olduktan sonra, içinde 48 çeþit drog bulunan Mithridaticum'u hazýrlamýþtýr. 2.yüzyýlda yaþayan Bergama'lý Galenus hekimliði kadar yaptýðý ve kullandýðý ilaç tertipleri ile de tanýnmýþtýr.Kullandýðý ilaç tertiplerini kendisi hazýrladýðý için Eczacýlýðýn babasý olarak kabul edilmektedir.500 kadar bitkisel,hayvansal,mineral drogun tarifini yapmýþ ve etkilerini belirtmiþtir. Anadolu týbbi bitkileri hakkýndaki en eski ve en önemli kaynak Adana civarýnda Anazarba'da doðan Dioscorides'in eseridir.Grekçe olarak yazdýðý eser latinceye Materia Medica ismiyle çevrilmiþtir. 5 kitaptan oluþan bu ünlü eserde 500 kadar týbbi bitkinin KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Bu sayýda sizlere fitoterapinin tarihteki geliþimini aktardým. Bundan sonraki sayýda bitkisel ilaçlar ile sentetik ilaçlar arasýndaki farklar,bitkisel ilaç þekilleri,bitkilerin kullanýmýnda dikkat edilmesi gereken hususlar ve tedavi þekillerini sizlerle paylaþacaðým. 56

Ýlânlar

Bu 1/16 ilân

Bu 1/16 ilân

alaný

alaný

sizi bekliyor

sizi bekliyor

!!!

!!!

Bu 1/4 ilân alaný sizi bekliyor !!! [email protected] Bu 1/8 ilân alaný sizi bekliyor !!! [email protected]

Bu 1/2 ilân alaný sizi bekliyor !!! [email protected]

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

57

Deneme

ModernTranslar ModernTranslar Demir Demirkan

Tekdüze bir davul ritmi baþladý. Bedeni hareket etmeye baþladý. Ritimle bir oldu. Yargý durdu. Düþünce durdu. Yer yok oldu. Zaman yok oldu. Dansa devam etti ama hareket yok oldu. Ritim görünür oldu. Çevre þekil deðiþtirdi. Yavaþ yavaþ o sonsuz ve mutlak boþluðu tekrar hissetmeye baþladý. Þimdi bütünlendi. Ne kadar zaman geçtiðini farketmedi, sadece bu duygunun sonsuza kadar sürmesini istedi. Ritim deðiþmeye baþladý. Boþluk daraldý, bedeni aðýrlaþtý. Yeri hissetti. Gözlerini araladý. Çevre kalabalýklaþmýþtý. “Tabi” diye düþündü, “Cumartesi gecesi... Kimler burda bakalým? Ne giymiþler? Kim daha güzel? Kim daha zengin? Ben nasýlým? Ne iþ yapýyorum? (Ne yapýyor olsam daha iyi olurdu?) Davranýþlarým ve görünüþüm beni tam olarak yansýtýyor mu? Çevreye uygun muyum? Merve'yim ben, toparlanmam lazým, yakýþmaz bana. Biraz önce hissettiklerimden eser kalmadý. Çok iyiydi ama... Dans etmeye bayýlýyorum. Neredeyse baðýmlýsý oldum. Ne diyorum ben yaa??? Dans etmeye baðýmlý olunur mu? Alkole uyuþturucuya falan baðýmlý olur insan...” Düþüncenin yarattýðý gerçeklik giderek mutlak gerçekten uzaklaþýyor. Bütün toplumsal koþullandýrmalar bizi sýnýrlýyor. Sosyal yapýnýn içinde geçerli kabul edilebilir birey olabilmek günün gerçeði. Bunu ne kadar uzun süre yaþar ve iþletirsek, geri dönüþ daha KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

da zorlaþýyor. Toplumun genç bireyleri için hâlâ umut var. Yaþlýlarýmýz hâlâ korka dursunlar, “eyvah çocuklarýmýz alkolle, uyuþturucuyla, seksle telef olup gidecekler. Þöyle iyi bir yerde okuyup güzel bir iþ bulsa... Evlenir, yuva kurar, askere de gidip geldikten sonra tamam artýk rahat...” Evet. Rahat. Rahat rahat ölmeyi bekler ondan sonra da. Alkolün, uyuþturucunun, seksin, müziðin, dansýn gücü, baðýmlýlýk yaratýyor olmalarýndan gelmiyor aslýnda. Bunlarýn etkisiyle en azýndan kýsa bir süre bile olsa, zihinsel koþullandýrmadan sýyrýlýp mutlak gerçeði algýlamak baðýmlýlýk yaratýyor. Anne babalar demiyor ki: “Oðlum bak toplum böyle bir þey, yapman ve yapmaman gerekenler var. Ama bunlar toplumun sürekliliði için geçerli. Sen gerçeklikten kopma, þu bizim þamana git arasýra. Bak ben geçenlerde bir esrime yaþadým bildiðin gibi deðil. Yani gerçeklik neymiþ anladým. Aslýnda ruhumuz o kadar özgür ki...” Ne mutlu bize ki böyle bir nasihat hiç varolmadý... Anne babanýn dediði yapýlmaz ya. Ama zaman içinde baþka bir þey oldu. Toplum modern þamanlarýný yarattý. Önce ilkel insan görünümlü Rock Starlar türedi. Her þeye karþý çýktýlar. Sahnelerde delirmiþ gibi hareket ettiler. Gitarlar kýrýp, yaktýlar. Garip sesler çýkarýp kaotik doðaçlamalar yaptýlar. Aramýzda þanslý olanlarý o esnada gittikleri yerlere götürdüler. Diðerleri ise onlarý yok etmek için davalar açtýlar. Bir anlamda da baþardýlar. Sonra yine içimizdeki boþluktan doðan ihtiyaç DJ'leri yarattý. Ýnsanlar yine müziðin çevresinde toplanmaya, koþullandýrmalardan farketmeden de olsa, ara sýra sýyrýlmaya devam ettiler. Kuzey Avrupa'da tepelerin içi kazýlýp duvarlarý taþ kaplanmýþ ilkel tapýnaklar var. Eski zamanda, tören sýrasýnda odanýn giriþinde bendire benzer bir 58

Deneme

davul çalýnýr, ve içeride de “kabilenin þamaný” diyelim, töreni gerçekleþtirirmiþ. Bilim adamlarý yakýn zamanda içeriye mikrofonlar yerleþtirip, bu folklörik davulu odanýn giriþinde çaldýklarýnda odada 120 Hz' in resonansa girdiðini tespit etmiþler. Bu tesadüfen o odada olan bir þey deðil, ayný deneyi çevredeki diðer odalarda yaptýklarýnda sonuç ayný çýkýyor. 120 hz demek, ses dalgasý saniyede 120 kez bir devinim yapýyor demek. Þimdi, bir “dans beat” denince akla ortalama 120 bpm tempoda bir loop gelir. 120 bpm demek, 120 beats per minute, yani yarým saniyede vuruþ demektir. Her loop bir ya da iki tane 4/4 lük ölçüden oluþur (2 ya da 4 saniye). Her yarým saniyede bir “kick” vuruþu gelir. Bu kick vuruþunun frekansý ortalama 120 Hz'dir. Her yarým saniyede bir 120 Hz katlanýr. Bu looplar ayný þamanik törenlerdeki davulun çalýndýðý gibi arka arkaya dizildiðinde tekdüze bir ritm ortaya çýkar. Ortalama bir dans parçasýnýn klüp versiyonu 6-8 dakika arasýndadýr. Bu süreyi DJ dans edenlerin “mood” una bakarak uzatýp kýsaltabilir. Yani

herhangi bir klübe gittiðimizde bizim Avrupa'lý þamanýn transýna eþlik eden müziðin etkisini yaratan bir müziði dinleyebiliriz. Bu durumda DJ ler modern þamanlar, “Club” lar modern tapýnaklar, yanýp sönen ýþýklar modern tapýnak meþaleleri, müþteriler ise tören katýlýmcýsý kabile mensuplarý olurlar. Genelde duyduðumuz “.. dans ederken bütün haftanýn stresini atýyorum” kliþesi geçerlidir. Stres atmaktan daha fazlasý da olur bazen. Aramýzda þanslý olanlar Merve gibi ara sýra gerçeðe dokunurlar. Diðerleri ise “..ne anlýyorsununuz sabaha kadar o gümbürtüde tepinmekten, gece gece kimin eli kimin cebinde belli deðil zaten....” demeye devam eder.

Not: Merve adýnda, klüplerde transa geçen biri yoktur, varsa da ben tanýmýyorum. Günümüzün sevilen, modern isimlerinden biri olduðu için kullandým.

www.klankitap.com Yakýnda...

ZENDOKAN - Erenköy Dojomuzda büyükler ve çocuklar için aikidonun yanýsýra çok baþarýlý hocalar yönetiminde Yoga ve Dans dersleri de verilmektedir. Özel ders olanaðý vardýr. Ücretsiz deneme dersi için bizimle irtibata geçin... Adres: Baðdat caddesi, cami sokak no.17 Erenköy , Ýstanbul Tel: 0216.363 64 78 ZENDOKAN - Zincirlikuyu Adres: Kore Þehitleri cad. Yüzbaþý Kaya Aldoðan sok. Genç Apt. No:11/B Zincirlikuyu, Ýstanbul Tel: 0212.216 24 39 ZENDOKAN - Ankara Adres: Or-an sitesi , Meclis lojmanlarý arkasý, Türk-Japon Vakfý spor salonu, (Oranium) Tel: 0312.491 74 97 ZENDOKAN - Kocaeli Adres: Tepecik Mah. Tepecik Sk. Hamzaoðlu Apt. No.1/a Ýzmit Tel: 0262.331 68 62

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

w w w . a i k i d o t u r k e y. o r g

59

ÞAMANÝZM: Evrensel Dengenin Yolu Doç. Dr. Engin Beksaç

Þamanizm, teriminin kendisinden baþlayarak dini özelliklerine kadar pek çok yönü tam olarak kavranamamýþ bir dini sistem olarak karþýmýza çýkar. Þamanizm, genelde bilindiði üzere Tunguz dilinde dini görevleri üstlenmiþ kiþilerin tanýmý olarak kullanýlýrken, Batýlý araþtýrmacýlar tarafýndan tüm sistemi belirtmek için kullanýlmýþtýr. Aslýnda bu terim bu tip dini sistemlerin ve yaþam biçimlerinin tespid edildiði toplumlarda çok deðiþik biçimlerde karþýmýza çýkar. Hatta sistemin kendi özgün ve temel eylem ve prensiplerindeki bazý ortak niteliklere raðmen ufak tefek yöntem ve inanýþ farklýlýklarý gösterdiði de gözlenmektedir.

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Þamanizm genelde tüm dünya üzerinde bazý ortak yönleri dikkate alýnarak genel bir uygulama biçimi varmýþ gibi görünse de klasik anlamda Þamanizm'in Avrasya'nýn ve Amerikalar'ýn dini sistemi olduðu görülmekte olup, daha çok da “Göçer Karakterli Toplumlar” tarafýndan uygulanan ve daha sonra bu tip toplumlarýn yeni sosyo-politik ve ekonomik deðiþimlerine baðlý olarak yeni biçimlenmeler kazandýðý bir gerçektir. Erken Avrupa, Afrika ve Okyanusya'nýn toplumsal þekillenmesi içinde Avrasya kökenli etkileþimler almýþ topluluklarý dýþýnda, kendisine özgü ve þamanizme benzer yöntemleri olduðu farkedilmektedir. Bu noktada bütün bu yollarýn temelinde varolan iki prensip, Þamanizm'in ana eylemi dalýnç halleriyle yaþananýn ötesinde var olan ekstatistik güçle bütünleþmek ve maddeye hükmeden bu manevi oluþumlarýn yönelimini saðlamaktýr. Yaþam ve ölüm, aydýnlýk ve karanlýk, pozitif ve negatif güçlerin akýþýmýnýn düzenli bir biçimde saðlanmasý ve akýþýmý engelleyen olumsuzluklarýn çeþitli biçimlerde engellenmesi þamanist yolun en önemli uðraþýdýr. Dinin uygulayýcýsý olan Þaman veya diðer terimlerle belirtilen din adamý daha çok doðanýn deðiþik güçleri ve suretleriyle bütünleþerek bu mücadelenin uygulayýcýsý olarak, kötülüðe karþý durmaya veya ölüler ile yaþayanlar arasýnda bað oluþturmaya gayret eder. Yaþamýn devamýný saðlamaya çalýþýr. Þamanlýk, isteyen her kiþinin hemen kazanamayacaðý bir özellik olup, daha çok doða üstü güçlerin yönlendirdiði nitelik ve yeteneklerle kendisini gösteren ve herkese verilmeyen yeteneklerle ve uzun inisiyasyon ritleri ile kazanýlan zorlu ve meþakatlere açýk bir deneyim ile kazanýlan çok önemli bir güçler bütünüdür. Eski tarihlerde “Þamanik Histeri” veya “Arktik Histeri” olarak tespid edilen Þamanik yeteneklerin kazanýlmasýný gerektiren bazý emareler için artýk bu terimler kullanýlmamaktadýr. Çünkü Þamanik görevleri üstlenmiþ kiþilerin kendi toplumlarýnýn en önemli ve en zeki kiþileri olduðu ve bedensel açýdan olduðu kadar ruhsal açýdan da 60

Þamanizm

kusursuz olduðu anlaþýlmaktadýr. Þamanlarýn yalnýzca din adamý deðil ayný zamanda hukukçu, doktor, tarihçi ve sanatçý olarak çok yönlü yetenekleri bünyesinde toplayan kiþiler olduklarý da görülmektedir. Bu nedenle hem ruhsal seçim hem de ýrsi kalýt olgusu þamanizmin uygulayýcýlarýnýn kendi isteðiyle ben þamaným deyemeyeceðini ortaya koymuþ bulunmaktadýr. Bunun dýþýnda kalan bu yolun uygulayýcýlarý için de Semavi dinler veya dogmatik dini yollardakinden farklý bir inanç ve uygulama yöntemleri ve dini inanç sistemmleri olduðunu bilmekte yarar vardýr. Doða ile tam bir bütünleþme gösteren ve tam anlamýyla bir doða ile kaynaþma ve bütünleþme ilkesi taþýyan bu sistem içinde dini adamlarý dýþýnda kalanlarýn özgün bir saygý ve uyum prensipleri olduðunu göz önünde tutmak gerekir. Þamanizmin doða üstü güçlerle donanmýþ insanlar dýþýnda kalan kiþilerinin güçlü halusinojenik maddeler kullanýmýyla doða üstüne ulaþma çabalarýnýn bulunmasý gerçeðine karþýn, bütünüyle þamanizmi bu tip maddeler kullanýmýyla baðlantýlý görmek de sakýncalýdýr. Erken bir ekstatistik yol ve yöntem olan Þamanizm, gelmiþ geçmiþ en posesif uygulama ve metafizik güç odaklarýndan biri olarak ayrýcalýklar taþýr. Þamanizm üzerine çalýþmalar yapmýþ olan araþtýrmacýlarýn genellikle çatýþan görüþlerine raðmen, genel olarak þamanizmin insanlýðýn en erken dini uygulamasý olduðu kanýsý yaygýn olarak kabul edilmektedir. Ýnsanlýðýn ilk sanatsal faaliyetleri kabul edilen sanat eserleri içinde þamanik bir eylemin mevcut olduðu kanýsý yaygýndýr. En erken sanat eserlerinden baþlayarak gelen bazý küçük objeler ile þamanizmin yakýn iliþkisini kabile toplumlarýnýn kullanýmýnda da görmek mümkündür. Özellikle günümüzden 20.000 yýl öncesine tarihlenen maðara resimlerinde daha sonraki süreçlerde gördüðümüz þaman tasvirlerine benzer tasvirler ile karþýlaþýlmýþ olmasý bu durumun en güzel kanýtýdýr. Öncelikle ulaþýlmasý çok güç maðara mekanlarý içinde karþýlaþýlan bu tasvirler þamanik uygulamalarýn gerçekten çok erken bir uygulama alaný olduðunu aþikar bir biçimde gözler önüne sermektedir. Bir çok hayvanýn özelliklerini temsil eden takýlarý ve maskeleriyle dikkat çeken bu tasvirler ve sembolik öðeler þamanizmin yaygýn olarak geçerlilik kazandýðý KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

bölgelerde bulunan þamanik giysilerde aynen mevcut bulunmaktadýr. Bu durum þaman ve yaþadýðý ortamýn doðal ve doða üstü arasýndaki geçiþi sembolize eden birer iþaret olarak kozmoloji, din ve sosyal yapý ile iliþkili bir çok düþüncenin de yansýmalarýdýr. Bu hususta tam bir þamanik güç ve semboller dizgesi yapýsýna bürünen giysiler dýþýnda kullanýlan davul da bir baþka simge ve güç odaðýdýr. Fakat giyisiler ve takýlarla davul da tüm toplumlarýn þamanik belirleyicisi olmayýp, giysilerin yeralmadýðý ve davulun kullanýlmadýðý þamanik uygulama alanlarý da mevcutttur. Özellikle Güney Amerika'nýn bazý yörelerinde yaþayan þamanlarýn davul kullanmadýðý ve geleneksel bir giysilerinin de olmadýðý ortadadr. Fakat güç odaðý oluþturan takýlar ve sembolik objeler bu toplumlarda da karþýmýza çýkmaktadýr. Þamanlarýn tekil bir örneði olmamasý öncelikle karanlýk ve aydýnlýk güçlerle ilintili iki tip þaman olduðu bilinmektedir. Bu þamanlarýn bir kýsmý doðrudan iyi güçlerle ilintili olup, kötücül güçlerle iliþkiye girmediði tüm veriler ýþýðýnda bellidir. En tehlikeli ve tehtit edici olan karanlýk güçlere karþý topluluklarý koruyan ve çoðunlukla “Kara Þaman” olarak bilinen bir tip þamanýn varlýðý çok açýk gözlenmektedir. Eldeki veriler þamanlarýn arasýnda da güç derecelerine göre deðiþen ve doðaüstü yetileriyle þekillenen özgün bir hiyerarþik yapýlanmanýn mevcudiyetini gözler önüne sermektedir. Deðiþik güç dereceleri ile kendisine özgün sembolleri olan bu yapýlanma içinde deðiþik doðal semboller ve hayvan tasvirleri en önemli yönlendiricilerdir.

Kaynakça Basilov B.H: Samanstvo u Naradov Srednei Azii I Kazakstan. Moskva 1992 Dioszegi V-Hoppal V. : Samanis in Siberia. Budapest. 1978 Drury N. : Shamanism Dorset 1995 Eliade M. : Shamanism. Princeton. 1972 Halifax J. : Shamanic Voices. Harmondsworth. 1980 Harner M.: The Way of Shaman. New York.1986 Ýnan A. : Þamanizm. Ankara.1972 61

Bilinçli Rüyalar ve Rüya Yoga’sý (1) Ýlhan Ermete

Sokrates: “Diyelim ki tam þu anda bize uyuyor mu uyanýk mý olduðumuz sorulmuþ olsun, buna hangi kanýtý gösterebiliriz?” Theaetetus: “Doðrusu Sokrates, bunun hangi kanýtla kanýtlanabileceðini bilmiyorum, çünkü bu ikisi birbirine benzemektedir.” Platon, Theaetetus

Büyük bir kale içindeki yüksek kemerli koridorda gezinirken, kalenin görkemli mimarisini hayranlýkla izledim. Her nasýlsa bu heybetli yapýya bakarken rüya görmekte olduðumun farkýna vardým! Berrak bi-lincimin ýþýðýnda, kalenin zaten etkileyici olan ihtiþamý bana daha da harika göründü, ve büyük bir heyecanla “havadaki kalemin” hayali gerçekliðini keþfetmeye baþladým. Koridorda yürürken, ayaklarýmýn altýndaki taþlarýn sertliðini hissedebiliyor ve ayak seslerimin yankýsýný duyabiliyordum. Bunun bir rüya olduðunun bütünüyle farkýnda olmama raðmen, bu büyüleyici ve görmeye deðer manzaranýn her unsuru gerçek gibiydi. Kulaða ne kadar garip gelirse gelsin, rüya görüp derin bir uyku uyurken, uyanýkken sahip olduðum bütün yeteneklere sahiptim: her zaman olduðu kadar net düþünebiliyordum, uyanýklýktaki yaþamýmýn anýlarýný serbestçe anýmsayabiliyordum, ve bilinçli olarak düþünerek istediðim harekette bulunabiliyordum. Ama bunlarýn hiçbiri rüyamýn canlýlýðýný azaltmýyordu. Paradoks olsun ya da olmasýn, rüyamda uyanýktým!

“Rüya mý görüyorum?” Bize çok tuhaf gelen, inanamadýðýmýz bir olayla karþýlastýðýmýzda böyle deriz. Ya kendinizi gece yataðýnýzda yatmýþ rüya görürken bulur ve rüya gördüðünüz halde bunun farkýnda olduðunuzu anlarsanýz ne yaparsýnýz? Evet, rüya görüyorsunuz ve gördüðünüzün bir rüya olduðunu biliyorsunuz. Herhalde uyandýktan sonra yataðýnýzda derin derin düþünmeye baþlarsýnýz. Kiminiz buna inanýp inanmamak arasýnda bocalarken bazýlarýnýz da bunun bir sanrý (halüsinasyon) olduðunu düþünürsünüz. Ama bu ne inanýlmayacak bir þey ne de bir sanrý. Yaþadýðýnýz bu deneyime bilinçli rüya adý veriliyor (Not1).

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Bilinçli Rüyalar Üzerine Bilimsel Araþtýrmalar Bilinçli rüyalar? Sözcük anlamýna bakýldýðýnda, bilinçli rüyalar terimi “uyanýk uyku” gibi birbiriyle çeliþen iki sözcükten oluþuyor gibi görünmekte. Öyle ya hem bilinçli olup hem de rüya görmek de neme ne bir sey? Ýnsan eðer bilinçliyse uykuda deðil demektir, uykuda olmayan insan da rüya göremez. Yok eðer ille de rüya görüyor, diyorsak o zaman o kiþi bilinçli deðildir. Rüyalarla ilgili araþtýrmalarda bulunan ve fizyoloji, nöroloji, psikoloji gibi çeþitli dallarda uzmanlasmýþ bilim adamlarý da aynen bu savý öne sürüyor, bilinçli rüya diye bir þeyin olamayacaðýna inanýyorlardý. Taa ki Amerika'daki Stanford Üniversite'sinde psikofizyoloji alanýnda doktora çalýþmasý yapan Stephen LaBerge 1980 yýlýnda doktora tezini sunana kadar! Çünkü LaBerge ilk bakýþta çeliþkili gibi görünen bu durumun varlýðýný laboratuvar koþullarý altýnda yaptýðý deneylerle kanýtladý. Aslýnda LaBerge Amerika'da yaptýðý araþtýrmasýný tamamlamadan yaklaþýk altý yýl önce, Keith Hearne Ýngiltere'deki Hull Üniversitesi ve Liverpool Üniversitesi'nde parapsikoloji dalýnda doktora yapmýþ ve ayný konuyu, yani bilinçli rüyalarý kendisine tez konusu olarak seçmiþti. Ýki bilim adamý hemen hemen ayný zamanda ama birbirlerinin çalýþmalarýndan habersiz olarak araþtýrma yapmýþlardý. Bununla birlikte, Hearne bulgularýný bilim dünyasýna açmakta LaBerge'e göre isteksizdi. Bu nedenle bu konuda ilk yazýlarý yayýnlayan LaBerge oldu. Ayrýca LaBerge Ýngiliz Keith Hearne'ýnkinden daha fazla bulguya sahipti. LaBerge'in baþarýsý aslýnda o kadar da kolay olmadý. Birçok tanýnmýþ bilim dergisi onun yazdýðý makaleleri yayýnlamayý kabul etmedi. LaBerge baþka

62

Bilinçli Rüyalar

zorluklarla da karþýlaþtý ama her þeye raðmen çalýþmalarýný sürdürdü. LaBerge kendisinin de içinde bulunduðu rüya deneklerinden oluþan grubun üyelerine Yunanca oneiron (ονειρον), yani 'rüya' sözcüðünü 'astronot'taki gibi bir sonekle birleþtirerek oneyronot (Ýng. oneironaut) terimini türetti. Yani bu denekler “rüyalar alemi”nin astronotlarý, bilinçli rüyalarýn kaþifleriydi. LaBerge'in yaptýðý deneylerde ilk karsýlaþtýðý sorunlardan biri rüyasýnda bilinçli hale gelen kiþinin bunu bilim adamlarýna nasýl haber vereceðiydi. Çünkü rüya gördüðümüz REM (hýzlý göz hareketleri) sürecinde, bedenin motor sistemi paralize olur, beyinden kaslara giden istemli hareket komutlarý bloke edilir. Yani rüya görürken bilinçli olsanýz bile bunu belli etmek için elinizi kaldýrarak ya da kafanýzý sallayarak iþaret veremezsiniz. Ýþte bu nedenle LaBerge rüya görmekte olduðunun farkýna varan deneklerin laboratuvarlardaki bilim adamlarýna iþaret verebilmesi için de ilginç bir teknik geliþtirmek zorunda kaldý. LaBerge iþaret vermek için göz hareketlerini algýlayarak kaydeden elektrookülogram (EOG) adlý aletten yararlandý. Oneyronotlar rüya görürken bilinçli hale geldiklerinde, gözlerini daha önceden kararlaþtýrýlmýþ bir sýrayla saða sola hareket ettiriyorlardý. Bu örneðin sað-sað-sol-sað-sol-sað-sað-sol gibi karmaþýk bir sýraydý. Böylece deneði izlemekte olan bilim adamlarý, onun bilinçli hale geldiðini anlayabiliyor ve belgeleyebiliyorlardý. LaBerge bir defasýnda sol-solsol, sol-sað-sol-sol sinyalini kullanmýþtý. Bu sinyal kendi adýnýn baþ harfleri olan “SL”nin Morse alfabesiyle yazýlmýþ haliydi. LaBerge'in yaptýðý bu deneyleri daha sonra Kanadalý Dr. Jayne Gackenbach'ýn ve birçok Amerikalý bilim adamýnýn araþtýrmalarý izledi. Rüya araþtýrmalarýnda yeni bir alan açýlmýþtý. Uzak Doðu Gizemci Öðretilerinde Bilinçli Rüyalar Tibet Budacýlýðýnda Bilinçli Rüyalar ve Rüya Yoga'sý Yukarýda sözünü ettiðimiz araþtýrmalar bilinçli rüyalarýn varlýðýna bilimsel açýdan somut kanýtlar getiren ilk çalýþmalar olmakla birlikte, bilinçli rüyalar birçok kültürde çok eskilerden beri bilinmekteydi. Bilinçli rüyalarla ilgili en eski yazýlý kaynaklara “dünyanýn çatýsý” Tibet'te rastlanýr. Tibetli Budacýlar bilinçli rüya görmede ustalaðarak rüya yoga'sý (rmi KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

lam rnal 'byor) denilen bir tekniði öðretmektedirler. Budacýlar yaþamýn, algýladýðýmýz dünyanýn bir tür rüya olduðuna inanýrlar. Buddha, Elmas Sûtra'da (Vajracchedika Sûtra) þöyle der: Taraka timiraj dipo mayavawyayabudbudaj Svapnaj ca vidyudabhraj ca evaj drastavyaj sajskrtaj Tatha prakawayet tenocyate sajprakawayediti Idamavocadbhagavanattamanah Her þey bir rüyaya, bir yanýlsamaya Bir çiðe, ya da bir yýldýrýma benzer Her þey böyle görülmeli Böyle gözlemlenmelidir

Yaþamýn bir tür rüya olduðu düþüncesine Hinduizmden Taoculuk'a, Budacýlýktan Zen'e ve tasavvufa varýncaya kadar birçok gizemci öðretide rastlýyoruz. Bilinçli rüya görme sanatýnýn Tibetli ustalarý, yaþam denilen rüyadan uykumuzda uyanabileceðimize inanýrlar. Budacý felsefeseye göre, evrendeki her þey sürekli bir deðiþim süreci içindedir ve hiçbir þey sürekli ya da kalýcý deðildir. Bir baþka deyiþle, algýladýðýmýz her þey bir yanýlsamadýr (mâyâ). Bir Tibetli Budacýnýn bu gerçeði kavramak için yapabileceði çeþitli çalýþmalardan biri de bilinçli rüyalarýn kullanýldýðý rüya yoga'sýdýr. Rüya yoga'sý tekniðini Tibetlilere öðreten kiþi, 8. yüzyýlda Budacýlýðý Hindistan'dan Tibet'e getiren efsanevi guru Padmasambhava ya da Tibet'teki adýyla Guru Rinpoche'dir. Bununla birlikte, bazý Tibetli lama'lar bu öðretinin temellerinin geçmiþi çok eski zamanlara dayanan bir kutsal kitap olan ve kimin tarafýndan yazýldýðý bilinmeyen Mahamâyâ Tantra'da olduðuna inanýrlar. Bu kitapta anlatýlan teknik Tibet'li ustalar tarafýndan günümüzde de öðretilmektedir. Tibet öðretilerine göre, rmi lam rnal 'byor'u, yani rüya yoga'sýný öðrenmek isteyen bir Budacý rahibin yapmasý gereken ilk þey, gün boyunca uyanýk durumda algýladýðý her þeyin rüyadaki görüntüler gibi olduðunu aklýndan çýkarmamaya çalýþmak ve uyanýk durumu bir tür rüya olarak görmektir. Bu görüþlerin yerleþmesiyle rahip rüyasýnda gördüklerinin gerçek olmadýðýnýn farkýna varabilme yetisini geliþtirir. Rahip daha sonra, uyanýklýktan uykuya geçiþte bilinçli durumu korumaya ve rüyalarýný bilinçli olarak görmeye çalýþýr. Bunu yapmak için üç temel yöntem vardýr. 63

Bilinçli Rüyalar

Birinci yöntem, rahibin uyurken bilincinin sürekliliðini saðlamak için kararlýðýný kullanmasýdýr, yani rahip kendisini bedeni uykuya dalarken zihninin uyanýk kalmasýna þartlar. Ýkinci yöntem özel bir solunum tekniðini kullanarak bilinçli kalmaktýr. Rahip “bir aslanýn yaptýðý gibi” sað tarafýna yatar. (Sufiler de sað tarafa yatmanýn kalbi yormamak ve rahat bir uyku için gerekli olduðuna inanýrlardý. Hatta Osmanlý devrindeki ok atma müsabakalarý sýrasýnda, kemankeþlerin, yani okçularýn, gece uyurken sol taraflarýna yatmalarýný önlemek için gece boyunca baþlarýnda bu iþ için görevlendirilmiþ kimseler durur ve sollarýna yattýklarý zaman kemankeþleri uyandýrýrlardý. Bununla birlikte, Yoga'da bunun tam tersi, yani sol tarafa yatmak önerilir.) Rahip sonra baþparmagý ve yüzük parmaðýyla boðazýndaki þah damarýna bastýrýr, burun deliklerini parmaklarýyla kapatýr, ve tükürüðünün boðazýnda birikmesini saðlardý. Bilinçli durumu korumanýn üçüncü yöntemi, gözünde canlandýrmadýr (visualization). Rahip uykuya dalmadan önce kendisinin bir Tantrik tanrý olduðunu gözünün önüne getirir ve belirli enerji merkezlerinde (rtsa 'khor ya da Sanskrit dilindeki biçimiyle chakra), üstünde kutsal heceler yazýlý olan enerji damlalarýnýn (ya da toplarýnýn) olduðunu gözünde canlandýrýr. Sonra bunlarýn bedenindeki belirli enerji kanallarýndan geçerek kalbine kadar gidip orada birleþmesini saðlar, rüya görürken bunun farkýnda olmayý istediðini kendisine anýmsatan bir söz söyler, sonra kalbindeki enerji damlasýný boðazdaki chakra'ya getirir. Rahip dikkatini Yoga'da vishuddha chakra olarak bilinen bu enerji merkezine odaklar ve orada parlak bir ýþýðýn olduðunu hayal eder. Bu yolla uyanýklýktan uykuya geçiþte rahip bilincini yitirmez ve daha sonra rüyasýnda gördüklerini izlemeye baþlar. Sonraki aþamada, rahip gördüðü rüyalarýn içeriðini bilinçli olarak deðiþtirerek zihnini olumsuz unsurlardan arýndýrýr. Rahip belirli Tantrik tanrýlarý görür ve onlarla baðlantýlý olan simgeleri zihninde tutar, böylece normal rüyalardaki olumsuz ve geliþigüzel unsurlarýn yerine Budacý simge ve görüntüler konur. Örneðin rahip uyanýkken yaptýðý gözünde canlandýrma (visualization) meditasyonunda tanrý Vajradhara'yý zihninde canlandýrýyorsa, rüyasýnda da bu tanrýnýn simgesi olan kýrmýzý beyaz bir üçgenin göbeðinin altýnda durduðunu zihninde canlandýrýr. Rahip rüyalarýný arýtma çalýþmasýný tamamKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

ladýðýnda bir sonraki aþamaya geçer. Bu aþamada rahip örneðin rüyasýnda ateþ görüyorsa, “Rüyada görülen ateþten ne zarar gelebilir ki?” diye düþünerek gidip kendisini ateþe atar. Tibetli Budacý bir rahip böylelikle gitgide bilinçli rüyalarýnda gördüðü olaylara verdiði tepkiler üzerinde kontrol sahibi olur. Bu çalýþma sayesinde rahip rüyasýnda gördüklerinin yalnýzca kendi yarattýðý, hayal ürünü þeyler olduðunu anlar, rüya durumunun ya da rüyanýn içeriðinin bir yanýlsama (mâyâ) olduðunun farkýna varýr. Sonraki aþama rüyanýn içeriðini deðiþtirmektir. Rahip rüyasýnda kendi istediði þeyleri görmeyi öðrenir ve rüyalarýnda buddha'larý, Budacý tanrýlarý görmeye ve bilincini bu görüntülere uygun olarak deðiþtirmeye, yani rüyasýnda bir çesit meditasyon yapmaya baþlar. Daha sonra rahip rüyasýnda gördüklerini bir baþka duruma dönüþtürmeyi öðrenir, örneðin ateþi suya, küçük þeyleri büyük þeylere, tek parça olan þeyleri çok parçalý þeylere dönüþtürür. Böylece çokluk ve birliðin doðasýný kavramýþ olur. Kiþi bu adýmda ustalaþýnca dikkatini kendi rüya bedenine yöneltir. Bu rüya bedeninin de ayný rüyasýný oluþturan diðer nesneler gibi bir yanýlsama olduðunu, kendi zihninin yarattýðý bir hayal olduðunu anlamaya çalýþýr. Rüyada görülenleri çoðaltma çalýþmasýnda, rahip ikinci bir rüya bedeni yaratýr, sonra bundan bir çift yaratýr. Bu çalýþmada ustalaþan rahipler bu bedenlerden istedikleri kadar fazla yaratabilirler. Rahip böylece rüyalarý üzerindeki kontrolünü gittikçe artýrýr. Rahip rüyada farklý biçimler alma çalýþmasý yaparak, rüya görürken, uyanýkken yaptýðý çalýþmalara uygun görüntüleri yaratýr, kendisini bir Tantrik tanrý haline getirir ve enerji damlalarýný bedeninde istediði gibi dolaþtýrmayý öðrenir. Ayrýca amacýna uygun olan Tantrik tanrýlarý yaratýr, örnegin eðer ölümü yenmek istiyorsa tanrý Yamantaka'yý (Ölümü Yok Eden) rüyasýnda yaratýr. Bu çalýþmada boþluktan yaratýlan tanrýlar, rahibin zihnini arýtacak ýþýklar saçtýktan sonra yeniden boþluða geri dönerler. Tibetliler bu çalýþmalarýn sonunda rüyalarýnda istedikleri her þeyi yaratabilir hale gelirler. Ama asýl amaçlarý insan zihninin gerçek doðasýný tanýmak ve bu yolla aydýnlanmaya ulaþmaktýr. Tibet rüya yoga'sýnýn son aþamasý, bilinçli rüyalar yoluyla rüya durumunun doðasýný kavramada ustalaþmaktýr. Rahip bilinçli rüya görme tekniðinde iyice yetkinlik kazanarak rüyasýndaki görüntülerin zihinde nasýl oluþup nasýl yok olduðunu daha da 64

Bilinçli Rüyalar

derinden anlar ve uyanýkkenki yaþamla bilinçli rüyalardaki yaþamýn birbiriyle ayný olduðunun farkýna varýr. Uyanýkken deneyimlenen dünyadaki nesnelerin doðasýnýn da rüya görülürkenki nesneler gibi gerçek olmadýðýný, bir çeþit yanýlsama ya da hayal olduðunu kavrar. Bu yolla uyanýkkenki algýlarýmýzýn rüyalardaki görüntülerden daha fazla gerçek olmadýðýný kavrayan rahip, bildiðimiz gerçeklige olan güçlü baðlarýndan kurtulur ve nirvana'ya, yani aydýnlanmaya ulaþmýs olur. Tibetli Budacýlarýn yaptýðý rüya yoga'sý çalýþmalarýnýn bir amacý da ayný uyanýklýktan uykuya geçerken bilinçliliði korurken olduðu gibi, kiþinin bu dünyadan öte dünyaya geçerken, yani ölürken de bilinçli durumunu korumasýdýr. Bu yolla genedoðum önlenmeye ve rahibin öte dünyada kalmasýna çalýþýlýr. Tantra'da Bilinçli Rüyalar ve Rüya Yoga'sý Bilinçli rüyalarla ilgili gizemci çalýþmalara Hindistan'da da rastlanmaktadýr. 8. yüzyýlda Hindistan'daki Tantracýlar da bir çeþit rüya yoga'sýnda ustalaþmýslardý ve bu tekniðe svapna yoga deniliyordu. Budacýlýðý Hindistan'dan Tibet'e getiren Padmasambhava da bu Tantrik Budacý çalýþmasýný Hindistan'da öðrenmiþtir. Tantracýlarýn uyguladýklarý rüya yoga'sýyla ilgili çok az þey bilinmektedir. 10. yüzyýldan kalan bir Tantracý metinde bu teknikten söz edilmektedir, bununla birlikte, Tantra bir sözlü gelenek olduðu, yani öðretiler guru'dan öðrenciye sözlü olarak gizlice aktarýldýðý için, ayrýca Tantracýlar her zaman anlaþýlmaz þiirsel simgelerle dolu bir dil kullandýklarýndan, bu metindeki bilgiler pek aydýnlatýcý deðildir. Bu kutsal metindeki tekniðe göre, kiþinin rüyalarýný kendi kontrolü almasý için uyanýklýkla uyku arasýndaki geçis sürecini kullanmasý gerekir. Kiþi belirli meditasyon tekniklerinin yardýmýyla, uykuya dalarken bilincini korur ve böylelikle bilinçli rüyalar görebilir. Taoculuk'ta Bilinçli Rüyalar ve Rüya Yoga'sý Tibetli Budacýlar gibi Taocular da gibi yaþamýn bir tür rüya olduðuna, içinde yaþadýðýmýz dünyanýn rüyalar alemine benzer yanlarý olduðuna inanýrlardý. Taoculuk'un kurucularýndan Çinli bilge Chuang-tzu, Ýçsel Bölümler (Nei-pien) adlý eserinde þöyle yazar: Bir zamanlar ben, Chuang-tzu, rüyamda kendimin orada burada neþe içinde uçan, kim olduðumu bilmeksizin KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

yaþamýn tadýný çýkaran bir kelebek olduðumu gördüm. Birdenbire uyandým ve tabii ki ben Chuang-tzu'ydum. Chuang-tzu rüyasýnda kendisinin bir kelebek olduðunu mu gördü, yoksa kelebek rüyasýnda kendisinin Chuang-tzu olduðunu mu?

Chuang-tzu, ayný eserinin baska bir yerinde de þöyle der: Rüya görürlerken, rüya gördüklerini bilmezler. Hatta hâlâ rüya görürken rüyalarýný yorumlayabilirler bile. Yalnýzca uyandýktan sonra bunun bir rüya olduðunu anlarlar. Çok geçmeden, büyük uyanýþ gelir; o zaman bütün bunlarýn büyük bir rüya olduðunu anlarýz... Sen ve Konfüçyüs, ikiniz de rüya görüyorsunuz. Ben sizin rüya gördüðünüzü söylerken, kendim de rüya görüyorum.

Bilinçli rüyalarýn ve rüya yoga'sýnýn Tibet Budacýlýðýnda olduðu gibi bazý Taocu ekollerde de önemli bir çalýþma olduðu bilinmektedir. Rüya yoga'sý Budacýlýk öncesi Taoculuk'un beþ temel çalýþmasýndan birisiydi. Rüya bedeni fiziksel bedenin sahip olduðu birçok sýnýrlamaya sahip olmadýðýndan uykunun meditasyon çalýþmasý yapmak için doðal bir zaman olduðuna ve rüyada yapýlan bir saatlik meditasyonun uyanýkken yapýlan bir aylýk meditasyona bedel olduðuna inanýlýrdý. Taoculuk'ta gerçek rüya, rüyada gezinme, ve gece çalýþmasý adý verilen rüya yoga'sý çalýþmalarý bulunmaktaydý. Shui-hsien, yani uyuyan münzevi olarak da bilinen Taocu usta Ch'enpo'nun uyku çalýþmasý (shui-kung) bunlarýn arasýnda önemli bir yer tutardý. Taocular ayrýca uykuyla ölümün birçok ortak noktasý olduðuna inanýrlardý ve bilinçli rüyalardan ölüme hazýrlýk çalýþmasý olarak yararlanýrlardý. Taoculara göre, boðazda bulunan t'ien-t'u adlý enerji merkezi bilinçli rüyalarla baðlantýlýdýr (bu merkez Yoga'daki vishuddha chakra'nýn bedenin önüne açýlan tarafýna karþýlýk gelir). Rüya yoga'sý çalýþan Taocular, uykuya dalarken bu noktaya konsantre olur ve uyanýklýkla uyku durumlarý arasýndaki köprüyü bilinçli olarak geçerlerdi. Bilinçli olarak rüya görebilmek kiþinin içsel enerjisi (ch'i) üzerinde büyük bir kontrol kazanmasýna ve yaþamla ölüm arasýndaki geçiti bilinçli olarak geçmesine yardýmcý olan bir teknik olarak görülüyordu. Rüya yoga'sý çalýþmalarý yapan Taocular, ayný zamanda rüyalarýnda bazý mucizeleri gerçekleþtirmeye de çalýþýrlardý; bunlarýn 65

Bilinçli Rüyalar

arasýnda uçmak, görünmez olmak, kendinin bir eþini (çiftini) yaratmak, çeþitli biçimlere girmek de vardý. Bu mucizeleri uykuda yapabilir hale gelerek ayný büyülü güçleri gerçek yaþamda uyanýkken de kullanabileceklerine inanýyorlardý. Batý'da ve Tasavvuf'ta Bilinçli Rüyalar Bilinçli rüyalarýn varlýðýný bilenler yalnýzca uzak doðulular deðildi, bu rüyalarýn varlýðý Batý'da da Aristo'nun zamanýndan beri bilinmekteydi. Hastalýklarýna rüyalarýnda çare bulmayý uman Yunanlýlar eski Yunanistan'ýn her yanýna yayýlmýþ olan binlerce rüya yerine giderek rüya görmeye çalýþýrlardý. Kutsal sayýlan bu yerlerde tanrýlarýn hastaya rüyasýnda görünerek tedavi olmasý için ne yapmasý gerektiðini söyleyecegine inanýlýrdý. Batý'da modern týbbýn babasý olarak bilinen Yunanlý doktor Hippokrates tarafýndan kurulan hastane ve týp akademisinin olduðu Asklepion'da da, içinde hastalarýn gece uyumalarý için odalar olan böyle rüya tapýnaklarý vardý. Ý.Ö. 4. yüzyýlda yaþamýþ ünlü Yunan düþünürü Aristo Rüyalar Üzerine (Peri Enhypnion) adlý eserinde, “Çogu zaman, kiþi uyurken bilinçte, kendini göstermekte olanýn bir rüya olduðunu söyleyen bir þey bulunur,” der. Bununla birlikte, Batý'da bir bilinçli rüyayý anlatan ilk yazýlý kayýt Ý.S. 4. yüzyýla aittir. Bu kayýt Aziz Augustine tarafýndan yazýlmýþ olan bir mektuptur. Aziz Augustine ölümden sonra yaþamýn olup olmadýðýný tartýþtýðý bu mektubunda, Kartaca'lý doktor Gennadius'tan söz eder. Gennadius bir gece rüyasýnda bir genç adam görür, adam Gennadius'u ilahi bir müziðin duyulduðu bir yere götürür. Ertesi gece Gennadius uyurken yine ayný adamý görür, genç onu yine ayný yere götürür ve burayý daha önce görüp görmedigini sorar. Gennadius burayý görmüþ olduðunu söyleyince, genç adam ona bu yeri nerede gördüðünü sorar. Gennadius buna yanýt veremeyince, burayý uyanýkken mi yoksa rüyasýnda mý gördüðünü sorar, bunun üzerine Gennadius rüya görmekte olduðunun farkýna varýr. Gennadius tanrý Nod'un Diyarý'nda, yani rüyalar alemindedir. Bundan birkaç yüzyýl sonra, Ýslam uygarlýðýnýn geliþme döneminde, bilinçli rüyalarla ilgili bir baþka kaynakla karþýlaþýyoruz. Bu 12. yüzyýlda Ýspanya'da yaþamýs olan ve Araplarýn kendisinden Büyük Þeyh (Þeyhül Ekber) olarak söz ettikleri Muhyiddini Arabî'dir (1165-1240). Muhyiddini Arabî KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

bilinçli rüyalar üzerine þu sözleri söylemektedir: “Kiþi bir rüyada düþüncelerini kontrol etmelidir. Bu farkýndalýðýn geliþtirilmesi kiþiye büyük yararlar saðlar. Herkes kendisini böyle büyük bir deðere sahip olan bu yeteneðin kazanýlmasýna vermelidir.” (Not 2) Muhyiddini Arabî'den söz etmiþken, sufilerin rüyalarla ilgili düþüncelerine de kýsaca deðinelim. Tasavvufta aslolan rüyaya deðer vermemektir. Rüyalarla fazla ilgilenen müritlere, “Rüyayý býrak, rü'yete (Allah'ý görmeye) bak,” denilir. Tasavvuf inancýna göre üç çeþit rüya vardýr: ilahi, meleki, ve þeytani rüyalar. Ýlahi ve meleki rüyalar son derece nadirdir. Þeytani rüyalarsa kiþiyi korkutan, bazen tekrar tekrar görülen rüyalardýr. Bu rüyalar tabir olunmaz, þerrinden Allah'a sýðýnýlýr. Bununla birlikte, ruhunu arýndýrmýþ olan kiþiler çoðunlukla þeytani rüya görmezler. Sufiler çoðunlukla rüyalarla uðraþmaya hayalle, boþ iþlerle uðraþmak gözüyle baktýklarý halde, içlerinden rüya tabiri (yorumu) ilmini derinlemesine inceleyenler ve bu konuda eserler yazanlar da çýkmýþtýr. Bu eserlerin arasýnda en ünlüleri, büyük bilgin Abdulgani bin Ýsmail En-Nablusî'nin (1641-1731) Ta'tirü'l-Enâm fî Tabiri'l Menâm'ý (Rüyalarýn Tabiri) (ki bu Ýslam dünyasýnda rüya yorumunda en çok kullanýlan eserdir) ve Halvetilik tarikatýndan Seyyid Süleyman el-Hüseynî'nin yazdýðý Kenz'ül Menâm (Rüyalar Hazinesi) adlý kitabýdýr. Necdettin Kübra (1145-1220) ve Nakþibendi tarikatýna adýný veren büyük mutasavvýf Bahaeddin Nakþbend (ö. 1389) de rüya tabiri ilmindeki bilgileriyle ünlüdür. Tasavvufta rüyalarýn onu gören kiþinin içini yansýttýðýna inanýlýrdý ve rüya tabirinin baþlý baþýna bir yetenek olduðu düþünülürdü. Ancak rüyalar yalnýzca þeyhe ya da rüya tabiri yapanlara anlatýlýr, baþkalarýna anlatýlmazdý. Örneðin Þeyh Aziz Mahmud Hüdayi'nin (ö. 1628) kurduðu Celvetilikte derviþler gördükleri rüyalarý þeyhlerine anlatýrlardý. Yukarýda söz edilen ünlü sufi seyhi Muhyiddini Arabî ve Aziz Mahmud Hüdayi Efendi (1543/1544-1628) gibi bazý sufilerin de bilinçli rüyalarla ilgilendikleri biliniyor. Muhyiddini Arabî'den bir yüzyýl sonra, ünlü dinbilimci Aziz Aquino'lu Thomas (Thomas Aquinas, 1225-1274) bilinçli rüyalardan söz eder. Aziz Thomas, Aristo'nun geniþ bilgi sýnýflandýrmasý ve evrenin yapýsý ile ilgili kuramlarýný Hýristiyanlýk öðretileriyle birleþtirmek amacýyla yazdýðý ünlü eseri Summa Theologica'da þöyle yazar: “... yalnýzca hayal 66

Bilinçli Rüyalar

gücü serbest olmakla kalmaz, ayný zamanda saðduyu da kýsmen serbest kalýr; öyle ki bazen uyuyan birisi gördüðünün bir rüya olduðuna hükmedebilir ve varlýklarla onlarýn hayallerini birbirinden ayýrabilir.” Aziz Thomas ayrýca bilinçli rüyalarýn özellikle “rüyanýn sonuna dogru, kendine hakim kiþilerde ve güçlü bir hayal gücüne sahip olanlarda” ortaya çýktýðýný söyler. Buradan bilinçli rüyalarýn ortaçað Avrupa'sýnda bilinmekte olduðunu anlýyoruz. Bununla birlikte, ortaçaðda rüyalara fazla deðer verilmemekteydi, rüyalarýn Tanrý'dan çok þeytanýn iþi olduðuna inanýlýrdý. Halkýn içinde bilinçli rüyalardan söz etmek Engizisyon mahkemelerinde yargýlanmaya neden olabileceðinden bu konuda fazla kaynaða rastlanmamaktadýr. 19. yüzyýlda, gündüzleri Çin edebiyatý profesörü olarak çalýþan Markiz d'Hervey de SaintDenys, gecelerini bilinçli rüyalarla ilgili yaptýgý deney ve araþtýrmalara adamýþtý. Saint-Denys 1867'de basýlan Rüyalar ve Rüyalarýn Yönlendirilmesi adlý eserinde, yirmi yýldan uzun süren araþtýrmalarýnýn sonuçlarýndan söz etmiþtir. Saint-Denys bu kitapta bilinçli rüya görme yeteneðini nasýl geliþtirdiðini anlatýr ve rüyalarla ilgili eski kuramlarla kendi deneyimlerine dayanarak ortaya attýðý kendi kuramýný açýklar. Bu kitabýn orijinal baskýsýnýn bulunmasý çok zordu, hatta modern psikolojinin kurucusu Sigmund Freud (18561939) Düþlerin Yorumu adlý kitabýnda “bütün çabalarýna karþýn” bu eserin bir kopyasýný eline geçiremediðinden söz etmiþtir. Saint-Denys'den baþka, Cambridge Üniversitesi'nde çalýþan bir bilim adamý olan Frederic W. H. Myers, ve Viyana Üniversitesi'nden Ernst Mach da bilinçli rüyalarý deneyimlemiþ ve yazýlarýnda bu deneyimleri anlatmýþlardýr. Yine 19. yüzyýlda yaþamýþ olan ünlü düþünür Friedrich Nietzsche (1844-1900) de gördüðü bilinçli rüyalardan söz etmistir. Freud 1900 yýlýnda basýlan önemli eseri Düþlerin Yorumu'nda bilinçli rüyalardan söz etmemekle birlikte, eserin 1909 yýlýnda çýkan ikinci baskýsýnda þunlarý yazar: “... geceleri bir hayli açýk bir biçimde, uyumakta ve rüya görmekte olduklarýnýn farkýnda olan ve böylelikle rüyalarýný bilinçli olarak yönlendirme yetisine sahip olan bazý kiþiler bulunmaktadýr.” Bilinçli rüyalardan söz eden bir baþka psikiyatrist de Hollanda'lý Frederick Willems van Eeden'dir. Van Eeden bilinçli rüyalarýnda yaptýðý KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

deneylerden birinde, bir kadehi eliyle vurarak kýrmaya çalýþtýðýný, önce bunu baþaramadýðýný, ama az sonra masaya baktýðýnda kadehin kýrýlmýþ olduðunu gördüðünü anlatýr. Van Eeden kýrýlan parçalardan birini eline alýp inceler ve sonra bunun yere çarptýðýnda çýkardýðý sesi duyup duymayacaðýný görmek için onu pencereden dýþarýya atar. Cam parçasý yere çarpýnca ses çýkarmakla kalmaz oradaki iki sokak köpeðinin de korkup kaçmasýna neden olur. (Bilinçli rüyalarda neyin olup neyin olamayacaðý, rüyayý gören kiþiye baðlýdýr; örneðin yukarýdaki olayda Van Eeden'in kadehi önce kýramamasý büyük olasýlýkla elini yaralamaktan duyduðu korkudandýr. Kiþi rüya görmekte olduðu halde, uyanýkkenki yaþamýnda yapmamaya þartlanmýþ olduðu bazý þeyleri yapmakta güçlük çekebilir. Ama bu korkuyu duymayan birisi bu gibi bir þeyi kolaylýkla yapabilir, örneðin istediði þeyi kýrýp dökebilir. Bilinçli rüyalar kiþinin istenci doðrultusunda gerçekleþtiði için, Van Eeden masaya tekrar baktýðýnda, biraz önce kýramadýðý kadehin kýrýlmýþ olduðunu görmüþtür.) Yine Fransýz biyolog Yves Delage, Ýngiliz Mary Arnold-Forster, ve kitaplarýný Oliver Fox takma adýyla yazan Ýngiliz Hugh Calloway de, 20. yüzyýlda bilinçli rüyalarý deneyimleyen kiþiler arasýndadýr. Modern gizemci G.I. Gurdjieff'in yakýn arkadaþý, Rus bilimci ve düþünürü P. D. Ouspensky (1878-1947) de kitaplarýnda yarý-rüya durumlarý adýný verdiði bilinçli rüyalardan söz etmiþtir. Modern psikoloji çevrelerinde bilinçli rüyalardan söz eden ilk makale 1936'da Alward Emburry Brown'ýn Anormal Psikoloji Dergisi'nde çýkan “Rüya Görenin Uyumakta Olduðunu Bildigi Rüyalar” adlý makaledir. Bundan iki yýl sonra, bir Alman psikoloji dergisinde Dr. Harold von Moers-Messmer'in ayný konudaki makalesi yayýnlanmýþtýr. 1948'de Amerikalý psikiyatrist Nathan Rapport “Ýyi Rüyalar!” adlý makalesinde bilinçli rüya deneyimlerini anlatmýþtýr. Daha sonra birçok yazar kendi deneyimlerinden yola çýkarak bilinçli rüyalar konusunda çeþitli kitaplar yayýnlamýþtýr. Notlar: (Not 1) : Ýngilizcede bilinçli rüyalara lucid dreams deniliyor. Lucid sözcüðü, aklý baþýnda, berrak, açýk gibi anlamlara geliyor. Bazý kitaplarda lüsid rüyalar terimi kullanýlýyor. Biz burada bilinçli rüyalar demeyi daha uygun gördük. (Not 2) : The Sufis, Idries Shah, Octagon Pres, s. 141

Devam edecek... 67

Tasavvuf ve Sufilik Refik Algan

Tasavvuf kitaplarýnýn hemen hepsi bu sözcüklerin türeyiþine ait tartýþmalar ile baþlamakla birlikte bu konuda çok kesin bir sonuca ulaþýldýðý bugün bile hala söylenemez. Genel kaný bu sözcüklerin “Sûf”, yani “yün”den türemiþ olduðu yönündedir. Bu açýklama “Sufi” sözcüðü ile ilgili bir kesinlik getirmekle birlikte “Sûf”un hangi Arapça kuralýna göre nasýl olup da “Tasavvuf”a dönüþtüðü kesinlik kazanmýþ bir konu olarak görünmemektedir.

D

iðer tarafta “Tasavvuf”un, Grekçe “Theosophia” sözcüðünün, yani “Tanrý Hikmeti”nin bozulmuþ biçimi olduðunu ileri sürenler de çýkmýþtýr. Sufiler, Müslüman olmayan baþka ýrklardan, baþka dilleri konuþan kiþileri Ýslam'a davet ederken, baþka kültürler, diller ile iliþki içinde iken bu sözcük deðiþime uðrayarak ortaya çýkmýþ olsa bile “Tasavvuf Disiplini” ya da “Sufilik” tümüyle Ýslam'a özgü bir yaklaþým içermektedir; yani, “Tasavvuf” sözcüðünün kökeni, türeyiþ yolu ne olursa olsun bu disiplinin kaynaðýný deðiþtirmez. Ayrýca bu sözcük yerine “Ýslam Gizemciliði” ya da “Sufilik” de kullanýlsa bile, bu disiplin kendisinden bir þey yitirmiþ olmaz. Tasavvuf, Sufilik ya da Ýslam Gizemciliði nedir? Tarih boyunca yetiþmiþ büyük Sufiler bu soruya bilinçli olarak ya doðrudan yanýt vermekten kaçýnarak yandan yanýtlar vermiþ, insanlarý þaþýrtmýþ ya da “Tasavvuf”un ne olmadýðýna dair deðinmelerde bulunmuþlardýr. Bu evrensel bir özelliktir, diðer dinlerin gizemciliðinde de bu özellik bir kural gibi ortaya çýkar ve konunun ussal alanýn dýþýnda bulunduðunu vurgulamayý amaçlar: KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

“Kim tasavvufu anlatýyorsa, o sufi deðildir. Tasavvufun özü, tasavvufu anlatamaz hale gelmektir.” Dâvud el-Kebir Bir konuyu anlatmak, çözümlemek, sýnýflandýrmak ussal bir etkinliktir; yukarýda görüldüðü gibi Davud el-Kebir de bize tasavvufun bir ussal etkinlik olmadýðýný söylemekte, tasavvufun “hâl” gerçeðini vurgulamakta ve ussal olan ile hale ait olaný iki ayrý boyut olarak göstermektedir. Bu noktada, “Yukarýdaki cümlenin kendisi de ussal bir önerme deðil mi? Davud el-Kebir'in kendisi de bir biçimde tasavvufu anlatmýþ olmuyor mu?” diye sorulabilir. Baþkalarý ile ortak bir iletiþim alanýnda bulunabilmek için burada usun kendisi kullanýlmýþ olsa bile iþaret edilen boyutun us boyutu olmadýðý kesindir. Örneðin, doktordan reçeteyi alýrýz. Reçete ilacýn kendisi deðildir, ama reçetesiz de ilaca ulaþamayýz. Ýlacýn etkisini ise ancak bedenimize girince yaþarýz. Reçete tek baþýna ilacýn etkisini bedenimizde ortaya çýkartamaz. Bu terim ile ilgili baþka tanýmlara ya da deðinmelere de bakacak olursak çoðu zaman dizgesellikten 68

Tasavvuf ve Sufilik

bilinçli olarak kaçýnýldýðýný ve öznel yanýtlar verildiðini görürüz. Bu yanýtlar, yanýtý veren kiþinin geçmiþ deneyimlerine, o an içinde bulunduðu makama göre deðiþkenlik gösterebildiði gibi karþýda kendisine konuþulan kiþi ya da kiþilerin gereksinimine göre de çeþitlilik göstermektedir. Ma'ruf el-Kerhi (200/815): · Tasavvuf, hakikatlere sarýlýp halkýn elindeki þeylerden ümidi kesmektir. Amr bin Osman el-Mekki (291/903): · Tasavvuf, kulun zaman içinde, o zaman en uygun þeyle baþbaþa olmasýdýr. Ebu'l Hüseyin Nuri (295/907): · Tasavvuf, nefse ait tüm zevleri býrakmaktýr. Sumnûn el-Muhibb (298/910): · Tasavvuf, senin herþeye sahip olmana karþýn hiçbir þeyin sana sahip olmamasýdýr. Cüneyd el-Baðdadi (298/910): · Tasavvuf, Allah ile iliþkinin saflýðýdýr. · Tasavvuf, Allah dýþýndaki herþeyden ilgiyi kesip sadece Allah ile birlikte olmandýr. · Tasavvuf, Allah'ýn seni senden alýp kendisiyle diri kýlmasýdýr. · Tasavvuf, barýþý olmayan bir savaþtýr. · Tasavvuf, toplanýp zikretmek; duyup vecde gelmek; uyup eylemektir. Ruvaym bin Ahmed (303/915): · Tasavvuf, nefsi Allah'ýn irade ettiði ile baþbaþa býrakmaktýr. Hallac el-Mansur (309/921): · Sufi, Yaratýcý'nýn Zatý'ný öyle birler ki ne kimse onu kabul eder ne de o kimseyi. Ahmed b. Muhammed el-Ademi (309/921): · Ben ve Cüneyd anlaþtýk ki tasavvuf, insanýn iç dünyasýnda gizli olan doðanýn temizliði ve dýþarýya yansýyan ahlak güzelliðidir.

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Ebu Muhammed el-Ceriri (311/923): · Tasavvuf, adi yaratýklar arasýndan çýkýp yüce yaratýklar arasýna girmektir. · Tasavvuf, iç halleri denetim altýna almak ve edebe uymaktýr. Ebu Amr Dimeþki (320/932): · Tasavvuf, varlýðýn noksanlýðýný görebilmektir. · Tasavvuf, eksik olmaktan arý olaný gözlemleyebilmek için, eksik olan herþeyden yüz çevirmektir. Ebu Bekr Muhammed el-Kattani (322/933): · Tasavvuf, ahlaktan ibarettir. Ebu Ali Ahmed er-Ruzbari (322/933): · Ýnsan o kapýdan kovulmuþ bile olsa, tasavvuf, sevgilinin kapýsýnda çökmektir. Ebu'l Hasen Ali el-Müzeyyen (328/939): · Tasavvuf, Hakk'a boyun eðmektir. Ebu Muhammed Abdullah el-Murtaiþ (328/939) · Tasavvuf, güçleþtirmek, zor olaný seçmek ve bunu gizlemektir. Ebu Bekr Dulef eþ-Þibli (334/945): · Tasavvuf, Allah ile birlikte kaygýlardan uzak bir biçimde oturmaktýr. · Tasavvuf, yakýcý bir þimþektir. · Tasavvuf, bedendeki organlarý denetim altýna almak ve ruhtan gelen uyarma ve sezgilere önem vermektir. · Tasavvuf, Allah'a yakýnlaþmak ve O'nunla dost olmaktýr. Ebu Sa'd Ýbnü'l A'rabi (341/952): · Tasavvuf, gereksiz iþleri býrakmaktýr. Ebu Bekir Tamestani (343/954): · Tasavvuf, ýstýraptýr. Bu nedenle, rahat ve sükunun olduðu yerde tasavvuf olmaz. Ali bin Ahmed el-Bûþenci (348/959): · Tasavvuf, isim deðil, hakikat olandýr. · Tasavvuf, özgürlük, yiðitlik, ahlakta güzellik ve cömertliktir. 69

Tasavvuf ve Sufilik

Ebu'l Hasen Ali bin Bündar (359/969): · Tasavvuf hem içte hem de dýþta halký ön sýraya almayý terk etmektir. Ýsmail bin Nüceyd (366/976): · Tasavvuf, kutsal buyruk ve yasaklar altýnda sabýr göstermektir. Ýbrahim bin Muhammed Nasrabazi (367/977): · Tasavvuf, Kitap ve sünnete tümüyle baðlanmak, sonradan çýkan kuþku verici yenilikleri ve zevkleri býrakmak, güzel ahlak ile bezenmek, dostlar ile hoþ sohbet ederek onlara hizmet etmektir. Muhammed bin Hafif (371/981): · Tasavvuf, kalbi beþeri olmaya takýlýp kalmaktan arýndýrmak, bedensel zevklerden ayrýlmak, beþeri sýfatlarý silmek, benlik davasýndan kaçýnmak, kutsal sýfatlar ile bezenmek, hakikatin bilgisine baðlanmak, bütün insanlara iyiliði önermek ve Allah'ýn elçisine tam olarak uymaktýr. Ebu'l Kaasým Ca'fer bin Ahmed (378/988): · Tasavvuf, Allah ile beraber iken hallerin gösterdiði yöndür. Ýmam-ý Gazali (505/1111): · Tasavvuf, kalbi yalnýz Allah'a baðlayýp baþkalarýndan ilgiyi kesmektir. Ýbn Haldun (808/1405): · Tasavvuf, ýsrarla tapýnmayý sürdürmek, Allah'a yönelmek, dünyanýn süs ve aldatýcýlýðýndan yüz çevirmek, kalabalýklarýn önem verdiði zevk, mal ve üne arka çevirmek ve tapýnabilmek için halktan ayrýlýp yalnýzlýða çekilmektir. Ýmam-ý Rabbani (1031/1621): · Tasavvuf, Yasa'nýn yardýmcýsý olup Yasa'nýn üçüncü basamaðý olan temizliði elde etmeye yarar. Yukarýdaki örnekleri benzerleri ile çoðaltmak mümkün. Tasavvuf Tarihi'nin en büyüklerinden sayýlan Cüneyd'e dönüp ona atfedilen bir söze göre de, “Sufiliðin örneði, Kur'anda adý geçen peygamberlerde bulunmaktadýr.” KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

“Sufilik, sekiz peygamberle gösterilen sekiz nitelik üzerine kurulmuþtur: Oðlunu kurban eden Hz.Ýbrahim'in cömertliði; Allah'ýn buyruðuna uyarak sevgili canýný teslim eden Hz.Ýsmail'in byun bükmesi; kurt ve böceklerin verdiði acýlara, Esirgeyici Tanrý'nýn kýskançlýðýna katlanan Hz.Eyüp'ün sabrý; Allah'ýn “Ýnsanlar ile üç gün süre ile iþaret dýþýnda baþka bir yolla konuþmayacaksýn (K III/36) ve “Rabbine gizli bir çaðrýda bulunduðunda” (K 19:2) diye hitap ettiði Hz.Zekeriya'nýn simgeciliði; kendi ülkesinde bir yabancý olan ve aralarýnda yaþadýðý kiþilerden kendisini ayrý gören Hz.Yahya'nýn yabancýlýðý; bir tas ile bir taraktan baþka nesi varsa hepsini terk eden - daha sonra da tasý, avuçlarý ile su içen birisini gördüðünde, taraðý da gene elleriyle saçýný tarayan birini gördüðünde atan - Hz.Ýsa'nýn Hac yolculuðu; Hz.Musa'nýn sof giymesi; Cenab-ý Hakk'ýn kendisine yeryüzünün tüm servetlerinin anahtarlarýný gönderip de: “Kendine eziyet etme! Al, bu servetlerin saðlayacaðý tüm rahatlýklardan yararlan!” dediðinde, “Ya Rab! Onlarý istemiyorum, beni birgün aç býrak, bir gün doyur” diyen Hz.Muhammed'in fakirliði.” Hucviri, Keþf el-Mahcub s. 39-40 Bütün bu örneklerden görüldüðü gibi Tasavvuf geleneðinin büyükleri bu konuda açýk seçik ve bütünsel, yargý koyucu bir dil kullanmaktan özellikle kaçýnmýþlar, tasavvufun sadece belirli yönlerini iþaret etmeyi seçmiþler; konuyu karþýlarýndaki kiþilerin anlayýþlarýna býrakmýþlardýr. Ayrýca, bu yanýtlarýn ve deðinmelerin kendileri ile konuþulan, soruyu soran kiþiler tarafýndan da dolaylý olarak belirlendiðini hiçbir zaman göz ardý etmemek gerekir. Tasavvuf, kesin taným ve yargýlardan bilinçli olarak kaçýnýr ve herþeyi insanýn anlayýþýna býrakýr. Ýnsanýn anlayýþý deðiþtikçe bu sözlerden de yýllar içinde bambaþka þeyler anlamaya baþlar. Tasavvufun herdem taze olmasýnýn gizi, bu farklý anlam katmanlarýný içinde barýndýrmasýndan ileri gelir. Bu nedenle denir ki “Öyle açacaksýn ki açarken kapatacaksýn ve yine öyle kapatacaksýn ki kapatýrken açacaksýn.”

70

Yaþamýn Soluðu Hakan Onum Bilincin, uzay ve zamanýn maskesi olmadan yüzü yoktu. Sýnýrsýz kapsamýyla bütün olasýlýklarýn fokurdadýðý bir rahim, ayrýþma ve farklýlaþmalarýn olmadýðý bir bütün, adsýz ve kimliksiz kendisiydi. Çocuklarý, çeþitli adlar vermelerine raðmen onu kendi dillerinde tanýmlayamadýlar, ama yaratýcýlýðýn kaynaðýnýn o olduðundan emindiler. Bilinç belirsizlikten belirginliðe, boþluktan biçime doðru harekete geçmek istedi, ince, ele gelmez dokusu uyarýldý. Yoðunlaþmaya baþladý, gitgide sýkýþtý, sýnýr-sýzlýktan tanýmsýz küçüklükte bir noktaya doðru büzülerek patladý. Bazý çocuklarý bu büyük patlamayý dönemler boyu, herþeyin, yaþamýn, evrenin, uzay ve zamanýn baþlangýcý olarak gördüler. Ýlk an, o ilk an, geçirilecek bütün deðiþim ve dönüþümlerin, sahnelenecek bütün hareketlerin tohumu atýldý ve soluðun ritmik dansý baþladý. Eþi benzeri olmayan bir sýcaklýktaki çorba soðumaya baþladý. Soluk, yaþamýn dokusunu oluþturmak üzere kollarýný uzatarak uzayý geniþletmeye koyuldu. Onun ifadesi olarak beliren karanlýk madde kümeleri, bulutsular, gökadalar, güneþler, gezegenler ve üzerlerindeki her tür varlýk canlandý, özünden parçalar taþýdýðý için çeþitli düzeylerde bilinçlilik kazandý. Bilinç, çocuklarýný, soluyan bir evrene doðurarak görünür oldu. Parçalarýna ayrýlýp sayýsýz yerzamana yayýlarak bütünlüðe ulaþma serüvenine atýldý. Bu yer-zamanlarýn birisi de Samanyolu gökadasýnýn KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

bir dýþ kolunda, bir güneþ sisteminde, üzerinde yaþam oyununun olanca renkliliðiyle sahnelendiði Dünya adýndaki gezegen... Dünya'daki çocuklar, içlerine çektikleri yaþam soluðunu gerçek annelerine ulaþma sevdasýyla gözleyip incelediler. Yaþamýn, üzerine kurulduðunun bilincine vardýkça soluðu sanat ve bilim haline getirdiler ve ona çeþitli adlar verdiler. Eski Mýsýrlýlar ka, Araplar baraka, Eski Yunanlar pnöma, Türkler can, Hintliler prana, Çinliler çi, Japonlar ki dediler. Yaþamýn soluðu bütün varlýklara üflendi, onlarýn eti, kemiði, ruhu oldu. Sanatçýlar onu içlerine çekip yapýtlarýna dönüþtürdüler. Bilimciler onun dilini anlamayý ve onu kullanmayý amaç edindiler, onun davranýþlarýný incelediler. Onun kutuplu davrandýðýný gördüler: Yaþamýn soluðu gök ile yerin, ateþle suyun, erkekle diþinin, uzakla yakýnýn, hafif ile aðýrýn, büyük ile küçüðün dansýný sergiliyordu. Canlýlýk her yerde o kadar çok renkliydi ki, yaþamýn soluðunun bütün evreni sürekli dokuduðu belli oluyordu. Bilinç yüce bir dokumacý olmalýydý. Ýnsanlar onu havakürede, mevsimlerde, deniz, okyanus ve kýtalarda, ormanlarda, bitki ve hayvanlarda, tarlalardaki üründe ve kendilerinde gözleyip nasýl ve niçin sorularýnýn yanýtlarýný aradý. Böylece yaþam bilimleri ortaya çýktý. Onu dýþ dünyada olduðu kadar kendi iç dünyalarýnda da gözlediler. Bunun için bir kýsmý iç dünyalarýna yolculuklar yaptý, istençlerinin gücünü sýnadý. Bunlarýn sonucunda zihinleriyle, 71

Deneme

bedenlerindeki yaþam soluðunu etkileyebildiklerini gördüler. Dikkatin yönlendirilmesi ve solumanýn düzenlenmesiyle bilinçlilik arttýrýlabiliyor ya da deðiþtirilebiliyordu. Buradan yola çýkarak bir bilinç bilimi geliþtirilmeye baþlandý. Bilincin çocuklarý annelerinden, kendilerinin yarattýðý zihin nedeniyle koptuklarýný farkettiler; bütünleþmeyi istediler. Bunun için zihinlerini boþaltýp yaþamýn soluðunu dolu dolu içlerine çektiler, çünkü yaþamýn soluðu bilincin hamuruydu. Bilinç soluðu yoðurup biçim verebilirdi. Bilincin çocuklarý özgür irade yetilerinin gücünü idrak ettiler ve zihinlerini aradan çýkardýlar. O zaman, iþte o zaman bir büyü gerçekleþti: Kurgu yaþamlar, ideolojiler, inanýþlar, köhnemiþ bilgi yýðýnlarý, ön yargýlar, ayrýmcýlýk, ikicilik yýkýldý, ýsrarla üzerine basýlan hayalî zemin kaydý gitti. Bazýlarý kendilerini boþlukta hissetti, tutunacak hiçbir þey yoktu, þoka uðradýlar. Yokluk, karþýlarýna ilk kez çýkan bir zebanî gibiydi. Ýþte þimdi, uzun süreyle boþ kavramlara dönüþtürülmüþ olan yaþamýn dansý olanca çýplaklýðý ve canlýlýðýyla karþýlarýndaydý. Derinliðine içe iþleyen bu deneyimin dile dökülmeye, anlatýlmaya hiç gereksinimi yoktu. Anlatýlamazdý da zaten, çünkü orada yarar - zarar, kazanç - kayýp, iyi - kötü ayrýmlarý yoktu. Orada duyulan ve duyanýn, görülen ve görenin ayrýlmadýðý, yalnýzca algýlamanýn olduðu bir bütünlük, varlýklarýn bir arada tek bir yaþam oluþturduðu uyumlu bir dans vardý. Sonradan sýradan bilinç haline dönüldüðü zaman bu deneyim, bilinç, köklerine mi döndü, yoksa iyice yaklaþtý mý? diye düþündürtecekti. Öyle bir coþkuydu ki, zihni uyarýp yeniden ortaya çýkaran bunun gibi sorulara yer býrakmýyordu. Yaþam bir algý oyununa dönüþüyor, isteyen istediði kimliðe bürünebiliyor ve hýzla bir diðerine geçebiliyordu. Kimliklerin silinip gittiði zaman ötesi bir varoluþta yaþamýn soluðu oluyordunuz. Böyle “olmanýn” zamaný þimdi idi. Ýstediðiniz her mekâna gidebileceðiniz, zamanla alýþ veriþinizi kesebileceðiniz en uygun, belki de tek ortam “þimdi ve burada” idi. Zihin KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

aradan kalkýnca uyanýyordunuz. Yüzeydeki gerçeði aþýp derine iniyor ve yaþamýn “böylesi”liðini görüyordunuz. Soluk, çocuklarýna bir anda kendisini sezdirdi. Kiþilikler, görüntüler kalýcý deðil, deðiþimle akýn, yolunuz üstündeki hiçbir noktaya takýlmayýn, yaþayýp sýradakine geçin, aslýnda ne olduðunuzu farkedeceksiniz, dedi. Haritalarýn ve biçimlerin hep deðiþtiði sonsuz bilinç okyanusunun sýnýrsýz yaratýcýlýðýnda büyük patlama ne ilk ne de herþeyin baþýydý artýk. Yaratýlýþ müzikali sürüp gidiyordu. Baþ ve sonu görebilen yoktu, orasý ve burasý, geçmiþ ve gelecek zihnin bir kurgusuydu, çünkü çocuklarýn düþlediði türden bir uzay-zaman da yoktu. Kavramlar silindi ve “TEK BÝR ÞEY”e dönüþtü!... Bilincin serüvenleri çocuklarýný büyülemeyi sürdürüyor ve görünüþe göre daha da sürdürecek; ancak onun ruhunu anlamak yok mu? Ah, nereden koydu bu bitmek, tükenmek bilmeyen ezelî meraký bilinç, biz çocuklarýnýn içine?

72

Amerikan Yerlisinin Duasý Türkçeye Uyarlayan: Hakan Onum

Ey! Yüce Ruh, Sen ki, esen rüzgârlarda sesini duyduðum ve Bütün dünyaya yaþam soluðu veren, Duy beni. Küçük ve zayýfým. Gücüne ve bilgeliðine ihtiyaç duyuyorum. Beni güzellikler içinde yürüt, Kýzýlýmsý günbatýmýný görmemi saðla. Yarattýklarýna saygý göstermemi saðla ve Sesini duyabilmem için kulaklarýmý keskinleþtir. Beni bilge yap ki, Halkýma öðrettiklerini anlayabileyim. Her yaprak ve kayanýn içine gizlediðin dersi öðreneyim. Güç istiyorum. Ancak kardeþime üstün gelebilmek için deðil, En büyük düþmaným olan kendimle savaþmak için. Beni, her zaman, bütün masumiyetim ve dürüstlüðümle Yanýna gelmeye hazýr kýl ki, yüzüne bakabileyim. Öyle ki, yaþamým günbatýmý misali solduðu zaman Ruhum utanç duymadan Sana varabilsin.

Native American Prayer O! Great Spirit, Whose voice I hear in the winds And whose breath gives life to all the world, Hear me. I am small and weak. I need your strength and wisdom. Let Me Walk In Beauty, And make my eyes ever behold the red and purple sunset. Make my hands respect the things You have made And my ears sharp to hear your voice. Make Me Wise So that I may understand the things You have taught my people. Let Me Learn the lessons You have hidden in every leaf and rock. I Seek Strength not to be greater than my brother, But to fight my greatest enemy ? myself. Make Me Always Ready to come to You With clean hands and straight eyes. So when life fades as the fading sunset, My spirit may come to you without shame.

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

73

Etkinlik

T’ai-chi Ch’uan Etkinliði 11 Mayýs 2003 Pazar günü Fenerbahçe Parký’nda Süha Ertekin ve Hakan Onum öðrencileriyle birlikte T’ai-chi Ch’uan çalýþmasý yaptý. Açýk havada yapýlan çalýþma çevreden ilgiyle izlendi. Bunu izleyecek toplu çalýþmalar yaz aylarýnda Ýstanbul’un her iki yakasýnda da sürdürülecektir. (Bilgi: Vadi Ruhu Çigong Organizasyonu)

Etkinliklerinizi bu sayfalarda duyurabilirsiniz.

Vadi Ruhu Çigong Organizasyonu Hakan Onum 0 212 280 84 20 [email protected] www.geocities.com/vadiruhu2002

Çigong, Can Yetkinleþtirme Sanatý: Can Geliþtirme Kanal Alýþtýrmalarý Sekiz Brokar Kendine Masaj Altý Saðaltýcý Ses Aðaç Duruþlarý Destek tedavi niteliðinde çeþitli týbbî çigong programlarý Taici Çüen (88 Kalýplýk Yang Stili) Þiatsu (Zen ve Akupresör Okullarý) Zazen (Soto Okulu) Feng Þui, Yerleþim Sanatý

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

74

Kabbala

(1)

Yahudi Gizemciliði ve Kabbala Derleyen: Ömer Tecimer

Kabbala, XII. yüz yýldan baþlayarak Yahudi gizemciliðini tümüyle etkisi altýna almýþ olan ezoterik bir akýmdýr. Her zaman temelde sözlü bir gelenek olan Kabbala, Ýbranice'de sözcük anlamý olarak da “gelenek” karþýlýðýný taþýmaktadýr. Gizemci deneyimlerin içerdiði olasý kiþisel tehlikelerden kaçýnabilmek amacýyla, Kabbala öðretisine ve uygulamalarýna inisiyasyon mutlaka bir önderin, yol göstericinin gözetim ve denetiminde gerçekleþtirilmelidir. Her yönüyle gizemci bir öðreti olan Kabbala'nýn, özünde Tanrý'nýn Musa'ya aktardýðý “ilâhî vahiy” olan Torah'ýn (Tevrat) yazýlý olmayan gizli bilgilerini içerdiði ileri sürülmüþtür. Yahudiliðin temel ilkesinin Musa yasalarýna uyum olmasýna karþýn, Kabbala'nýn insana doðrudan Tanrý'ya ulaþma yollarýný saðladýðý varsayýlmýþtýr. Bu bakýmdan Kabbala, bir çoklarý tarafýndan tehlikeli biçimde kamutanrýcý (panteist) ya da sapkýn olarak nitelendirilen gizemci yaklaþýmlar içeren bir dinsel boyutu Yahudiliðe katmýþtýr. Köken Kabbala'nýn kökeni ÝS. I. yüz yýlda Filistin'de filizlenen “Merkava” (ya da Merkabah) gizemciliðine kadar geri götürülebilir. Merkava gizemciliðinde temel uðraþ, Eski Ahit'te peygamber Ezekiel'in düþlediði “ilâhî taht” ya da “araba” (merkava) hakkýnda derin KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

düþüncelere dalmak ve bu sayede coþku içinde kendinden geçmektir. VII. ve XII. yüz yýllar arasýnda uygulama alaný Filistin'den Babilonya'ya kayan ve yoðun biçimde Gnostik inançlarýn etkisi altýnda kalan Merkava gizemciliðinde asýl amaç, Tanrý'nýn tahtýný ve göksel düzeni düþleyebilmektir. Gizemci Merkava yazýmýnda, coþku içindeki ruhun yükseliþi, düþman meleklerle dolu “yedi küre”yi ya da “yedi gök katýný” aþmak için yapýlan tehlikeli bir yolculuk olarak tanýmlanmaktadýr. Ruhun bu yolculuktaki amacý, merkava'nýn üzerinde bulunan ilâhî tahta ulaþmaktýr. “Tzenu'im” adý verilen Merkava uygulayýcýlarý, özel ahlâk niteliklerine sahip olan az sayýda seçkin kiþilerdi ve sürekli oruç tutarak kendilerini gizemci deneyimlere hazýr tutmalarý gerekliydi. Bu seçkinlerin yapacaðý baþarýlý bir düþsel yolculuk için her þeyden çok “mühür” olarak tanýmlanan bazý büyülü sözlerin ve formüllerin kullanýmý zorunluydu. Bu büyülü sözler, her bir gök katýnýn kapýsýnda bekçilik yapan melekleri yatýþtýrmak için gerekliydi. Hatalý bir “mühür” kullanýmý, önemli yaralanmalara, hattâ korkunç ölümlere yol açabilirdi. Talmud'a göre, Merkava uygulamasýna kalkýþan dört kiþi arasýndan biri ölmüþ, diðeri delirmiþ, öteki dinden çýkmýþ ve yalnýzca Rabbi Akiba ben Joseph gerçek bir düþsel deneyime nail olmuþtur. Merkava uygulayýcýlarý kimi zaman “Doðaüstü Dünyanýn Gezginleri” olarak da adlandýrýlýrlardý. Bu gizemci akýmýn en eski iki yazýmsal kaynaðý; Rabbi Akiba'ya ait olduðu sanýlan “Küçük” ve Rabbi Ishmael ben Elisha'ya ait olduðu sanýlan “Büyük” metinlerdir. Ayrýca, “Enoch'un Kitabý” ve Tanrý'nýn oldukça abartýlý antropomorfik (insan biçimli) betimlemelerini içeren “Shi'ur Qoma” (Ýlâhî Boyutlar) adýndaki metinler de Merkava geleneðine aittirler. Sefer Yetzira Kabbala geleneðinde III. ve VI. yüz yýllar arasýnda ortaya çýkmýþ olan ikinci basamak “Sefer Yetzira” 75

Kabbala

(Yaratýlýþ Kitabý) adlý kitaptýr. Sefer Yetzira, büyü ve evrenbilim (kozmoloji) konusunda bilinen en eski Ýbrani'ce eser olup evrenin, Ýbrani alfabesinin 22 harfi ile “Sefirot” adý verilen 10 ilâhî rakamdan yaratýldýðýný anlatmaktadýr. Harfler ve rakamlar birlikte Tanrý'nýn evreni yaratýrken kullandýðý “gizli bilgeliðin 32 yolu”nu oluþtururlar. Sefer Yetzira'nýn, hatalý olarak Hz. Ýbrahim'e ait olduðu da ileri sürülmüþtür. Bu nedenle kimi zaman kitabýn adý “Otiyyot de Avraham Avinu” (Ýbrahim Babamýzýn Alfabesi) olarak geçer. Yetzira, sonraki dönemlerde Yahudiliði derinden etkileyecek olan “sefirot” kavramýný ortaya atmýþtýr. Çoðul olan Sefirot sözcüðü Ýbranice'de “sayýlar” anlamýna gelmektedir. Sözcüðün tekil biçimi “Sefira” ya da “Sephira”dýr (yani þifre). Yetzira'ya göre Sefirot, yaratýcý Tanrý'nýn kendini gösterdiði on ayrý oluþum ya da güç olarak yorumlanabilir. “En Sof” adý verilen “Bilinemeyen Sonsuz Tanrý”dan yansýyan on ayrý aþama bulunduðu ileri sürülmektedir. Böylece her sefira, Tanrý'nýn ayrý bir yaratýcý niteliðini ifade etmektedir. Kabbala'ya göre her sefira'nýn bir baþka sefira ile olan baðlantýsý yaratýlýþýn ritmini oluþturmaktadýr. Kabbala'da, Sefirot'un gizemci yapýsý ve kesin iþlevi en sýk tartýþýlan konudur. Bu tür spekülasyonlarýn tümüyle sapkýnlýk olduðu yolundaki sert eleþtirilere karþýn, sefira'lar Kabbalacý gizemciliðin temel ilkesini oluþtururlar. Sefira'lar sýrasýyla; “keter'elyon” (yüce taç), “halhma” (bilgelik), “bina” (zekâ), “hesed” (sevgi), “gevura” (kudret), “tif'eret” (güzellik), “netzah” (sonsuzluk), “hod” (görkem), “yesod” (temel) ve “malkhut” (krallýk) olarak sýralanýrlar. Sefira'lara; adýmlar, ilkeler, nitelikler, taçlar gibi baþka isimler de verilmiþtir. On adet sefira'nýn içindeki ilk dörtlü grup evrensel elementleri (Tanrýsal Ruh, Hava, Su ve Ateþ), kalan altýlý grup ise yönleri (Sað, Sol, Ön, Arka, Yukarý, Aþaðý) simgelemektedir. Sefirot ile birlikte alfabenin harfleri, insan bedeninin çeþitli kýsýmlarýna denk gelmekte ve böylece insaný yaratýlýþýn mikrokozmosu biçimine dönüþtürmektedir. Sefer ha-Bahir Kabbala'nýn bir diðer önemli metni, XII. yüzyýlda KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

ortaya çýkan “Sefer ha-Bahir” (Parlaklýk Kitabý) adlý eserdir. Bu kitabýn, ezoterik Yahudi gizemciliði ve genel olarak Yahudilik üzerindeki etkisi derin ve kalýcý olmuþtur. Bahir, yalnýzca Sefira'larý yaratýlýþýn ve evrenin sürekliliðinin araçlarý olarak yorumlamakla kalmamýþ, ayný zamanda “Gilgul” (ruh göçü) gibi kavramlarý da ortaya atarak yoðun bir gizemci simgecilik katkýsýyla Kabbala'nýn temellerini güçlendirmiþtir. Bahir, aslýnda Eski Ahit'in geniþ kapsamlý bir simgesel yorumudur ve dayandýðý temel motif, Ýbrani alfabesindeki harflerin ses ve biçimlerinin gizemli anlamlarýdýr. Kitabýn ilk olarak, XII. yüz yýlýn ikinci yarýsýnda Fransa'nýn Provence bölgesinde ortaya çýktýðý sanýlmaktadýr. Oysa Kabbalacýlar Bahir'in çok daha eskiden kaldýðýný ve ilk uygulamalarýnýn M.S. I. yüz yýlda Rabbi Nehunya ben Haqana'ya ait olduðunu ileri sürerler. Ayrýca, kitapta yer alan bazý ifadelerin ise “Tannaim” adý verilen III. yüz yýl Yahudi bilginlerinden aktarýldýðýný savunurlar. Ortaçaðdan kalma el yazmalarý üzerinde yapýlan nesnel bir deðerlendirme Bahir'in yazarýnýn, Doðudan Avrupa'ya daha önceden gelmiþ bulunan bazý gizemci kavram ve metinleri eserine eklediðini ortaya koymuþtur. Ýbrani'ce ile Aramice karýþýmý bir dille yazýlmýþ olan Bahir, oldukça düzensiz ve genellikle bulmacamsý yapýsýna karþýn, yoðun bir gizemci simgeciliði Kabbala'ya ve Kabbala yoluyla da Yahudiliðe baþarýyla sokmuþtur. Çaðdaþ Yahudi araþtýrmacý Gershom Gerhard Scholem, bu gizemci simgeciliði Kabbala'nýn Yahudi dinsel düþüncesi üzerindeki en önemli etkisi olarak deðerlendirmiþtir. Örneðin Bahir, evrenin yaratýlmasý ve varlýðýný sürdürmesini gizemli bir biçimde simgelendiren on adet “Tanrýsal Oluþum”un bilinen en eski açýklamasýný içermektedir. Kendi içinde üç adet üst ve yedi adet alt belirtiye ayrýlan bu on “söylem” (Ma'amarot), Kabbala'daki ünlü “Sefira'lar” olarak tanýmlanmýþtýr. Bahir, ayný zamanda, Kabbalacý kuramlar arasýna “Ruh Göçü” (Gilgul) kavramý ile Tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen “Kozmik Aðaç” düþüncesini de eklemiþtir. Ayrýca kötülük kavramýnýn da, Tanrý'nýn kendisinde bulunan bir temel ilke olduðu da Bahir'de belirtilir. Eserin son bölümü, “Büyük Gizem” (Raza Rabba) adlý eski bir gizemci metinden alýntýdýr. Kabbalacýlar, Bahir'in içerdiklerini buyruk 76

Kabbala

olarak kabul ederler; oysa Bahir bir çok Yahudi din adamý tarafýndan sapkýn olarak nitelendirilmektedir. Sefer ha-Temuna Ýlk olarak XIII. yüzyýlda Ýspanya'da ortaya çýkan “Sefer ha-Temuna” (Ýmge Kitabý), yazarý bilinemeyen Ýbranî'ce bir eserdir. Temuna, Ýbranî alfabesinde bulunan harflere mistik anlamlar yükler ve Tevrat'ýn insan gözü ile görülemeyen bazý bölümlerinin olduðunu ileri sürer. Temuna'nýn en önemli katkýsý Kabbala'ya “Kozmik Devirler” (Shemittot) kavramýný eklemesidir. Buna göre, her kozmik devir, kendine denk düþen Tanrýsal niteliklerle uyumlu ayrý birer Tevrat yorumu getirmektedir. Temuna'nýn içeriði, Tanrý'nýn niteliklerinden “kayra”, “yargý” ve “insaf” tarafýndan yönetilen ilk üç “Shemittot” üzerinde yoðunlaþmýþtýr. Sonuç olarak, sözü edilen her üç devir ayrý birer Tevrat'a sahiptir ve henüz “yargý” dönemini yaþamakta olan insanlýk, Tevrat'ý bir buyruklar ve yasaklar dizisi olarak algýlamaktadýr. Tevrat'ýn Temuna tarafýndan böyle göreli bir biçimde yorumlanmasý, XVII. yüzyýlda Osmanlý topraklarý üzerinde ortaya çýkan ve Mesihçi bir akým olan “Sabetaycýlýk” düþüncesini kuvvetle etkilemiþtir. Sabetaycýlýðýn temel kuramý, Tevrat'ýn ancak görünürde ortadan kaldýrýlmasý ile gerçek amacýna ulaþacaðý biçimindedir. Temuna'dan kaynaklanan bu kuram, Yahudiliði kesin kurallarý olan bir din olarak deðil, her farklý devirde ayrý kurallarý olan bir inanç olarak görmektedir. Sefer ha-Zohar Bazý Kabbalacýlar tarafýndan Tevrat'a rakip olacak ölçüde kutsallýk atfedilen ünlü “Sefer ha-Zohar” (Görkemin Kitabý) da ilk olarak Ýspanya'da ortaya çýkmýþtýr. Genel olarak, yaratýlýþýn gizemini ve Sefira'larýn iþlevlerini anlatan Zohar ruh, kötülük ve yaratýlýþ gibi konularda gizemci kavramlar geliþtirmektedir. Çoðunluðu Arami'ce olan ve XIII. yüzyýlda yazýlmýþ olan bu kitap, ezoterik Yahudi Mistisizminin ya da Kabbala'nýn klâsik metni olarak deðerlendirilmektedir. Yahudi dininde, ezoterik gizemciliðin Ý . S . I. yüz yýldan baþlayarak iþlenmesine karþýn, Zohar geleneksel gizemci yaklaþýmlara XIV. yüzyýldan sonra yeni bir canlýlýk ve hýz getirmeyi baþarmýþtýr. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Zohar, yedi ayrý bölümden oluþmaktadýr. Bu bölümlerin en geniþ olaný, Eski Ahit'in ilk beþ kitabý (Tevrat) ile Ruth ve Süleyman'ýn Özdeyiþleri bölümlerinde yer alan kutsal metinlerin “içsel” (gizemci, simgesel) anlamlarýný iþlemektedir. Zohar'da, tümü Simeon ben Yohai (M.S. II. yüz yýl) ve öðrencilerini merkez alan oldukça uzun vaazlar, kýsa söylev ve öyküler yan yanadýr. Zohar, yazar olarak Simeon'un adýný özellikle vermekteyse de, çaðdaþ araþtýrmacýlar eserin büyük bir bölümünün Moses de Leon (12501305) tarafýndan yazýldýðýna ikna olmuþlardýr. Yine de, elde bulunan metinde bazý eski mistik yazýlardan alýntýlarýn kullanýldýðý olasýlýðýný göz ardý etmemektedirler. Luria Kabbalasý 1492 Yýlýnda Ýspanya'dan sürülmelerinden sonra, Yahudilerin dünyanýn sonu ve Mesih'in geliþine dair beklentileri giderek yoðunlaþtý ve bunun sonucu olarak Kabbala'ya duyulan ilgi büyük ölçüde arttý. Ýþte böyle bir manevi ortamda, XVI. yüzyýlda Kabbala'nýn tartýþmasýz merkezi durumuna, gelmiþ geçmiþ en büyük Kabbalacý olarak kabul edilen Isaac ben Solomon Luria'nýn yaþadýðý, Galile'deki Safed kenti ulaþtý. “Arslan” (ha-Ari) lâkabýyla da anýlan Luria, 1534 yýlýnda Osmanlý topraklarýnda bulunan Kudüs'te dünyaya geldi. Yaþamý hakkýnda temel kaynak, yazarý bilinmeyen “Ari'nin Yaþamý” (Toledot ha-Ari) adlý bir biyografidir. Luria'nýn ölümünden yaklaþýk yirmi yýl sonra yazýlan ve yayýnlanan bu yapýt, Luria hakkýnda gerçek ve hayalî öðeleri rasgele bir araya getirmiþtir. Toledot'a göre Luria'nýn babasý erkenden ölmüþ ve annesi küçük oðlu ile birlikte Mýsýr'a, varlýklý ailesinin yanýna göç etmiþtir. Luria, önceleri dinsel bir eðitim almýþ ve Yahudi hukukunu (Halakha) incelemiþtir. Henüz çok genç iken, ünlü hukukçu Isaac ben Jacob Alfasi'nin “Sefer ha-Halakhot” adlý kitabýna yorumlar kaleme almýþtýr. Luria'nýn gençliðinde ticaret ile uðraþtýðý da bilinmektedir. Kýsa süre sonra Luria'nýn tüm ilgisi Yahudi mistisizmi üzerinde yoðunlaþmýþtýr. Bu dönemde her þeyden elini eteðini çekip, amcasýnýn Nil üzerinde bir adada bulunan evinde yedi yýl kadar yalnýz yaþamýþtýr. Erken dönem Kabbalacýlarýný inceledikten sonra, zamanla tüm araþtýrmalarýný Zohar'a yönlendirmiþ, 77

Kabbala

döneminin en ünlü Kabbalacýsý olan Cordovero'nun yapýtlarýný okumuþtur. Luria'nýn ilk yapýtý, Zohar'ýn bir bölümü olan “Gizlilik Kitabý” (Sifra di-Tzeni'uta) hakkýnda yazdýðý yorum olmuþtur. Bu yorum, tümüyle klâsik Kabbala'nýn etkisinde olup, ileride Luria Kabbalasý diye anýlacak olan özgün öðretisinden hiç bir iz taþýmamaktadýr. 1570 Yýlýnda Luria, Cordovero'nun öðrencisi olmak için Kabbalacý akýmýn merkezi haline gelmiþ olan Safed'e göç etmiþtir. Öðrenciliði sýrasýnda, kendisi de yeni bir sistemle Kabbala dersleri vermeye baþlamýþ ve etrafýna çok sayýda öðrenci toplamýþtýr. Bu öðrenciler arasýnda, sonradan Luria'nýn öðretilerini yazýya dökecek olan Hayyim Vital en yeteneklisi olmuþtur. Luria'nýn Kabbala öðretisi yalnýzca ezoterik bir çevreye yönelmiþti, araþtýrma ve derslerine herkesin katýlmasýna izin vermiyordu. Zamanýnýn çoðunu öðrencilerinin eðitimi için harcarken, geçinebilmek için o dönemde de Safed'de oldukça canlý olan ticaret uðraþýný da sürdürmekteydi. Luria'nýn Safed'e geldiði ilk günlerde, Cordovero'nun çevresinde toplanmýþ bulunan Kabbalacýlar, belirli ritüelleri uyguladýklarý farklý bir yaþam tarzý geliþtirmiþlerdi. Örneðin, Þabbat (cumartesi) günlerinde kýrlara çýkarak “Sabbath Kraliçesi” adýyla kiþileþtirdikleri günü kutlarlardý. Luria'nýn geliþiyle, bu gezintilere “Kavvanot” (meditasyon) ve “Yihudim” (birleþtirme) gibi yeni uygulamalar eklendi. Aslýnda bu ritüeller, ruhlarýn Mesih'in geliþine kadar içinde yaþamaya mahkum olduklarý kirli kabuktan (Kelipot), yani bedenlerinden, manevî olarak sýyrýlmayý saðlayan bir tür günahtan arýnma eylemleriydi. Luria'nýn kiþiliðinin güçlü etkisi, Safed kentine yoðun manevî bir atmosfer, Mesihçi bir gerilim ve bir yaratýcýlýk ateþi getirmiþti. Ýçtenlikle dine baðlýlýk ve dünyadan el etek çekiþ Kabbalacýlarýn yaþam özellikleri haline gelmiþti. Safed'de yaþayan herkes, Zohar'ýn yorumundan hareketle, Mesih'in 1575 yýlýnda Galile'de ortaya çýkacaðýna inanmýþtý. Safed'de yaþadýðý kýsa süre içinde - ölümüne kadar geçen iki yýl süresinde - Luria, Yahudi misti-

sizmine yeni unsurlar ekleyen, çok yönlü ve verimli bir Kabbala dizgesi kurmayý baþardý. Zohar'ýn ilk bölümünün bir yorumunu içeren oldukça kýsa bir metnin dýþýnda, kendi öðretisini asla kaleme almadý. Luria, 1572 yýlýnýn Aðustos ayýnda bir salgýnda yaþamýný yitirdi. Bugün Luria Kabbalasý diye bilinen, Luria'nýn ölümünden sonra Hayyim Vital tarafýndan derlenerek yazýya dökülen ve Luria'nýn öðretilerini içeren oldukça kapsamlý bir koleksiyondur. Bu yapýt, tüm Yahudi mistisizmini etkileyen yeni bir düþünce akýmý oluþturmuþtur. Luria Kabbalasý, bir yaratýlýþ kuramý ile buna baðlý olarak evrenin giderek yozlaþtýðý düþüncesini ileri sürer ve özgün uyumu yeniden oluþturmak için pratik bir yöntem önerir. Yaratýlýþ kuramý üç temel kavrama dayanmaktadýr: “çekilme” (Tzimtzum), “kaplarýn kýrýlmasý” (Shevirat haKelim), “restorasyon, tamirat” (Tiqqun). Sonsuz (En Sof) olan Tanrý, yaratýlýþa yer açabilmek için, yeni oluþan uzaya yayýlan bir ýþýk biçiminde, kendi içine doðru çekilmiþtir. Sonradan bu sonsuz Tanrýsal Iþýk, sonlu kaplarýn içine hapsolmuþ ve gerilime dayanamayan kaplar kýrýlarak, evrene kötülük ve uyumsuzluk yayýlmýþtýr. Artýk dünyayý kötülükten arýndýrma ve hem kozmosu, hem de tarihi kurtarmak için mücadele etmek gereklidir. “Tiqqun” aþamasýnda, Tanrý'nýn krallýðý yeniden kurulacak, ilahî parlaklýk kaynaðýna geri dönecek, Tanrýsal Iþýðýn en yüksek formu olarak “ilksel insaný” simgeleyen “Adam Kadmon” yeniden doðacaktýr. Ýnsanoðlu bu süreçte önemli bir rol oynamaktadýr. Zira dualar sýrasýnda uygulanan çeþitli “kavannot”lar ve sözcüklerin gizli kombinasyonlarýnýn mistik söyleniþleri, ilksel uyumun yeniden kurulmasýna ve “Tanrýsal Ýsmi” yeniden birleþtirmeye yöneliktir. Luria Kabbalasý'nýn etkisi büyük olmuþtur. Hem XVII. yüzyýlda geliþen Sabetay Sevi akýmý, hem de XVIII. yüzyýlda ortaya çýkan aþýrý sofu ve gizemci Hasidizm akýmý üzerinde önemli bir rol oynamýþtýr. Devam edecek

www.klankitap.com Yakýnda... KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

78

Astroloji ve Tarihçesi Güler Uluçay Yüce

Evrenin sonsuzluðu içerisinde yer alan gökcisimleri binlerce yýldýr insan oðlunun ilgisini çekmiþtir. Bunlar içerisinde bulunduðumuz mekanda bizi etkilediði varsayýlan Güneþ, Ay ve Gezegenler acaba gerçekten ne kadar bizler üzerinde etkendir? Güneþin varlýðý dünya üzerinde mevsimleri oluþturmakta, hayatýn var olmasýný saðlamakta, Ay'ýn dünya üzerindeki sularda yarattýðý gel-git olaylarýda, bu küçük uydunun ne kadar büyük etkisi olduðunu açýkça göstermektedir. Kuran daki bir ayette “yýldýzlarý yarattýk size yol göstersin” der. Yýldýzlar, eðer ýþýklarý ile geceyi aydýnlatýp yol gösteriyorlarsa, gündüz yol gösterenimiz nerede? Burada anlatýlmak istenilen o muazzam gücün, evrenin sistemini en ince ayrýntýsýna kadar düþünerek oluþturduðudur. Öyle ki gökyüzündeki yýldýzlar belli zaman dilimi içindeki konumlarý bize, gerçekten evrensel sýrlar ve kendimiz hakkýnda aydýnlatýcý bilgiler verir. Sadece onlarýn dilinden anlamayý öðrenmemiz, bu konuda eðitim almamýz ve hiç bir zaman kadere müdehale etmememiz gerektiðini bilmemiz yeterlidir. Aksi taktirde evrenin sistemine müdehale etmiþ oluruzki, bu affedilemez bir hatadýr. Astroloji, herþeyden önce insanýn kendisini tanýmasýnda yardýmcý olan bir algýlama sanatýdýr. Yüzlerce yýl önce Sokrat “kendini taný, evreni tanýrsýn” demiþtir. Evren bir bütündür, var olan her þey bu bütünün içinde gerekli olduðu yerdedir. Güneþ sisteminin ve zodyak halkasýnýn incelenmesi, M.Ö 12. asýra kadar uzanýr. Astroloji, Isa'dan dört bin yýl kadar önceye rastlayan dönemde, doðuda nehirler arasýndaki ülke olarak adlandýrýlan, Akatlar, KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Babiller ve Sümerlerin yaþadýklarý Mezopotamya da þekillenmeye baþlamýþtýr. Sümerler den kalan taþ yazýtlarda, zodyak sembollerine rastlanmaktadýr. Astrolojinin, zaman içerisinde önce Hindistan ve Çin de, sonra Mýsýr ve Yunan medeniyetlerinde, daha sonrada Romalýlar ve Germen ýrkýnýn hakim olduðu bölgelerde kullanýldýðýný görmekteyiz. Astrolojinin baþlangýcý, din ve bilim ile ayný zamandadýr ve yaþamýn bütününü kapsamaktadýr. O çaðlarda insanlar, üzerindeki tüm varlýklarla yer kürenin, gök kürenin hareketlerine baðlý olduðunu, ayrýca tanrýlarýn sonsuz uzay boþluðuna asýlý gök cismleri arkasýnda saklanarak, insanoðlunun davranýþlarýný gözlemleyip doða olaylarýný yönettiðine inanýrlardý. Bu olup bitenler doðrultusunda, dönemin insanlarý tüm dikkat ve ilgilerini bu olaylar üzerine yoðunlaþtýrarak gökyüzüyle baðlantýlý birçok mitolojiler doðdu. Mitolojiler, hayali ve gerçek hayvan figürleriyle süslendi. Astronomi biliminin ortaya çýkmasý, bir þekilde insan oðlunun ulaþamadýðý gök kürenin gizemiyle baðlantýlý, bilinçaltý korkularý sonucudur. Eski Babil ve Babil kulesini incelediðimizde, Astrolojinin bu ülkedeki etkisini açýk bir þekilde görmekteyiz. Eski þehir 7 kat surlarla çevrili ve her sur bir gezegeni simgeleyerek onun rengini taþýmaktadýr. Kule ise, piramit þeklinde bir yapý olup, 79

Astroloji

7 katlýdýr ve her kat bir gezegeni simgelemektedir ve kulenin en üst katýnda Güneþ yer alýr. Rahiplerin gözetiminde inþaatý yýllarca süren Babil kulesi, dini bir tapýnak olarak kullanýlmýþtýr. M.Ö 2250' li yýllarda Mýsýrlýlar, Yahudiler, Asurlular, Ýranlýlar, Finikeliler, Yunan ve Romalýlar gök küreyi incelemelerine devam etmiþler ve Astrolojinin geliþimine büyük katkýlarda bulunmuþlardýr. Daha sonraki yýllarda ilk derlenmiþ yapýt olarak Nepecho-Petosiris, M.Ö 150 dolaylarýnda Yunanistan da yayýnlanmýþtýr ve tüm dünyaca kabul görmüþtür. M.S 2 inci yüzyýlda Yunanlý Claude Ptolemee gezegenlerin hareketini incelemiþ ve dünyayý; etrafýnda devamlý hareket halinde konsantre kristallerin bulunduðu bir diske benzetmiþtir. Astroloji ve astronomi, M.S. 100-180 yýlllarý arasýnda din savaþlarýnýn olduðu orta çað döneminde hristiyan alemde ihmal edilmiþ, fakat bu dönemde de arap dünyasý tarafýndan araþtýrmalar devam etmiþ ve geliþtirilmiþtir. Daha sonraki dönemlerde; Germen, Celte ve Slavlarýn astroloji bilgileri þaþýrtýcý düzeye ulaþmýþtýr. Büyük göç akýmýlarýyla, bilgiler tüm dünya ya ve özellikle Italya, Fransa ve Almanya ya uzanmýþtýr. M.S. 1450-1650 yýllarý arasýnda Almanya da Wittenberg üniversitesinde “Philleppe Melachthon” astroloji dersleri vermiþtir. 1571-1630 yýllarý arasý “Johannes Kepler” evrenin uyumlu döngüsü tezini savundu. Tarihte ise en büyük yankýyý, Fransýz kralý IX. Charles' ýn himayesindeki doktoru ve astroloðu olan Michel de Notre-Dame (Nostradamus) yaratmýþtýr. Kehanetlerinde, Romen katolik kilisesinin sonunu ifade ettiði için, yayýnlarý toplatýlarak yasaklanmýþtýr. Nostradamus a ait olan araþtýrmalar, 1781' de tekrar toparlanarak günümüze kadar uzanan kehanetler dizisi olarak yayýnlanmýþtýr. Martin Luther (1483-1546) astroloji ile ilgilenmiþ ve çeþitli çalýþmalar yapmýþtýr. Ayrýca, Nicolas Copernic (1473-1543) yayýnladýðý “De Revolutionibus Obrium Coelestium” isimli kitabýnda, evrenin merkezine dünyanýn deðil, güneþin olduðunu açýkladý. 1608 yýlýnda teleskopun keþfiyle gök cisimlerinin daha rahat incelenmesi astronominin geliþimine hýz kazandýrýrken, astroloji alanýndaki tek deðiþiklik ise Güneþ sisteminin merkezinde, Güneþin bulunduðunun kabul edilmiþ olmasýdýr. Ýlerleyen yýllarda, bir çok üniversitelerde astroloji bölümlerine rastlýyoruz. Johann Wolfgang Goethe (1749-1832) astroloji ile ilgili bir çok yayýnýyla dikkatleri çekti. Astroloji, daha sonraki yýllarda Hristiyan KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

kilisesinin baskýlarýyla önemini yitirmeye baþladý ve bir duraklama dönemine girdiysede, XVII. yüzyýlda Italya da Placide de Titis ve Fransa da Morin de Villefranache çalýþmalara devam etmiþlerdir ve günümüzde de kullanýlan modern astorlojinin temeli olan 26 ciltlik “L'Astrogia Gallica” Morin de Villefranche tarafýndan ortaya çýkmýþtýr. 1910-1933 yýllarý arasýnda pek çok önemli araþtýrma eserleri yayýnlandý. Zaman zaman rasyonel düþünce etkisiyle geri plana atýlmaya çalýþýlan astroloji, bilgisiz kiþiler tarafýndan, gerçek dýþý ve amancýndan saptýrýlarak sokaða düþtü. Günümüzde, Avrupa da ve Amerika da bulunan bir çok üniversite ve yüksek okulda bölüm olarak bulunan astroloji, hak ettiði yere tekrardan gelebilmesi için, bu iþin bilincinde olan astrologlar tarafýndan çalýþýlmaktadýr.

Özetle sizleri, astrolojinin çýkýþ noktasýna götürerek geçmiþte gezdirdik. Bundan sonra devam edecek olan yazýmýzda da astrolojinin iþlevi, yaþama etkisi ve nasýl kullanýlabileceði konusunda bilgiler vereceðiz. 80

Surya Namaskara A (Güneþe Selam A) Surya güneþ anlamýna gelmektedir, Namaskara ise herbirimizin içindeki kutsallýðýn saygýyla selamlanmasýdýr. Tüm Aþtanga Yoganýn temeli Güneþe Selam A ve B serilerinin dinamik akýþýna dayanýr. Yoga çalýþmamýz Güneþe Selam'la doðar. Nefes ve harekerin bu dinamik birleþimi ve kusursuz akýþý Aþtanga Yogayý diðer sistemlerden farklý kýlar. Güneþe selam serisini çalýþýrken hareket ve nefes arasýndaki iliþkiyi farketmeye çalýþýn.

Samasthiti: Ayaklar bitiþik, bacaklar aktif olarak dik bir þekilde durun. Omurganýzýn uzadýðýný farkedin. Nefesinizi derinleþtirin.

1) Kollarýnýzý baþýnýzýn üzerinde birleþtirirken nefes alýn. Avuç içleri birbirine deðerken akciðerlerin havayla dolmuþ olmasý lazým. Bakýþlar parmak uçlarýnda.

2) Nefes vererek göðsünüz dizlerinize yaklaþýrken, ikiye katlanýn.

3) Nefes alarak, bakýþýnýzý ufka doðru yöneltirken, umurganýzý uzatýn.

4) Nefes verirken tek bir adýmda ya da zýplayarak geriye gidin.Ýleriye bakarken aþaðý doðru inin, aðýrlýk kollarda. Bu hareket zor geliyorsa önce dizleri yere koyup, daha sonra göðsünüzle tamamen yere inin.

5) Nefes alýrken kollarýný dümdüz yapýp, ayak parmaklarýnýz üzerinde yuvarlanýn. Dizler havada, ayaklarýn üstü yerde, parmaklar sivri.

6) Nefes verirken kalçalarý geri itin. Omurganýzý, kuyrak sokumunuzdan baþýnýzýn tepesine doðru iyice uzatýn. Topuklarý iyice yere bastýrýn, diz kapaklarýnýz yukarý baksýn. Bakýþýnýzý genital bölgenizde odaklayýn. Burada beþ nefes kalýn !

7) Nefes alýrken zýplayarak, ya da yürüyerek öne gelin. Omurganýzý uzatýrken, ufka doðru bakýn.

8) Nefes verirken ikiye katlanýn ve göðsünüzü dizlerinize yaklaþtýrýn, bakýþlarýnýz ayak parmaklarýnýzda odaklaþtýrýn. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

9) Nefes alýrken kollarýnýzý kafanýzýn iyice üstünde, avuç içleriniz birbirine deðecek þekilde birleþtirin. Bakýþlarýnýz parmaklarýnýzda odaklaþsýn.

Samasthiti: Nefes verirken bir sonraki güneþe selam hazýrlýðý için kollarýnýzý yavaþca indirin.

81

Bir an için zamaný durdurun ve nasýl yaþadýðýnýzý düþünün. Duruþ, nefes ve yoðunlaþma üzerine kurulu yoga, tüm bedeninize yayýlan yaþam enerjisiyle üretkenliðinizin artmasýný, dýþ etkenlere karþý zihin ve bedeninizi koruyarak saðlýklý ve huzurlu bir yaþama ulaþmanýzý saðlar. Uma Yoga’nýn yaþam desteði saðlayan öðreti ve terapi yöntemleriyle tanýþmakta geç kalmayýn: Shivananda Yoga Ýntegral Yoga Ashtanga Yoga Hatha Yoga T’ai Chi Ch’uan Kung Fu Meditasyon EMF Thai Yoga Terapisi Refleksoloji Grinberg Terapisi Meþeli Sokak, 12 4.Levent 80620 Ýstanbul 0212 264 51 45 - 0212 264 51 01 Baðdat Caddesi No: 284 Canoðlu Apt, D: 9 Caddebostan 34728 Ýstanbul 0216 363 44 94 www.umayoga.com - [email protected]

Tanrýça Uygarlýðýnýn Mirasçýsý:

Sonsuzluða Uzanan Kadýn Derleyen: Ýlhan Ermete

µνασεσθαι τινα φαµι χαι υστερον αµµεων gelecekte bir zaman birileri bizi anýmsayacak 7. yy. Yunan þairi Sappho Tanrýçanýn Mirasý Son yýllarda tarih öncesi üzerine yapýlan bilimsel araþtýrmalar batý kültürünün geçmiþinde zengin bir kadýn bilgeliði geleneðinin yattýðýný gösteriyor. Arkeoloji alanýndaki teknolojik geliþmeler ve yapýlan birçok kazý sonucunda geçmiþle ilgili çok sayýda yeni bulgu ortaya çýkarýldý. 20. yüzyýl Büyük Tanrýça'nýn ve onunla ilgili efsanelerin uzunca bir zamandýr gömülmüþ olduðu geçmiþten çýkarýlmasýna sahne oldu. Bu kutsal kadýna ait binlerce resim ve heykel, ana tanrýçaya saygý gösteren toplumlara ait kalýntýlar, ve tanrýçaya tapýnýlan kutsal yerler günyüzüne çýktý ve artýk binlerce yýldýr gömülü kalmýþ bir tarihe tanýklýk ediyor. Bu yeni arkeolojik bulgu ve kanýtlar geçmiþle ilgili birçok temel kanýya meydan okuyor, tarih öncesi ve eski tarihle ilgili önemli deðerlendirmeler yeniden gözden geçiriliyor. Marija Gimbutas, James Mellaart, Alexander Marshack, Jane Ellen Harrison, ve William Irwin Thompson gibi birçok ünlü bilim adamý, tanrýça kültünü ve tanrýçaya tapýnmayý temel alan dinleri oluþturan parçalarýn bir araya getirilmesi üzerinde çalýþýyorlar. Bu bilim adamlarýnýn çalýþmalarý tarihi mirasýmýzýn yalnýzca insanlarýn birbirleriyle yaptýklarý zalimce savaþlardan, þiddet ve yýkýmdan ibaret olmadýðýný gösteriyor. Bu araþtýrmalarda Konya'nýn Çumra ilçesi sýnýrlarý içinde kalan Neolitik kent Çatal Höyük'ten Minoa dönemi Girit KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

saraylarýna kadar pek çok yerde tanrýça dinlerine inanan, binlerce yýl boyunca barýþ içinde yasamýþ toplumlarýn izleri bulundu. Bu toplumlarda kadýnla erkeðin yeri günümüzdekinden bir hayli farklýydý. Tanrýça Uygarlýðý Arkeologlar ve baþka dallarda araþtýrma yapan bilim adamlarý yeni bulgular ýþýðýnda insanlýðýn geçmiþini yeniden gözden geçirirken beden, zihin, ve ruhun bir olduðu eski bir uygarlýðýn varlýðýný kanýtladýlar. Tarihçiler ve dinbilimciler Taþ Devri'nde Avrupa ve Anadolu'da geliþen tanrýça merkezli bir kültüre dikkat çekiyorlar. Bu eski uygarlýðýn dinleri bilinen en eski dinlerdi. Arkeolojik ve tarihsel kanýtlara göre, bu dinlerde tanrýçalara tapýlýyordu, dinsel liderler kadýnlar ve rahibelerdi, sahip olunan mal ve mülk sonraki nesile babadan oðula deðil anneden kýza geçiyordu. Bu en eski dinlerin kadýn merkezli dinler olmasýnýn bir nedeni vardý. Kadýn büyülüymüþ gibi görünen bir yeteneðe sahipti. Bu yetenek doðurganlýk, yani bir insan yaratma yeteneðiydi. O dönemlerde erkeðin çocuk yapmadaki rolü daha bilinmiyordu ve kadýnýn çocuðu tek baþýna yaratýp dünyaya getirdiðine inanýlýyordu. Bunun için eski insanlar kadýn bedenini kutsal sayýyor ve ana tanrýçaya tapýyorlardý. Kadýnlar bugün birçok dinde rahiplerin ve din adamlarýnýn üstlendiði dinsel ayin ve kutsal ritüelleri yönetiyordu. Bu en eski ayinler toprak üzerine kuruluydu. Topraða, yani yeryüzüne, Bütün Varlýðýn Büyük Anasý olduðu için saygý gösterilirdi. Birçok dilde benzeri görülen “toprak ana” deyiþi kadýnýn toprakla özdeþlesmiþ olduðunun kanýtýdýr. Ayný ekinler topraðýn baðrýndan çýktýðý gibi yeni insan yaþamý da kadýnýn bedeninden geldiði için, kadýnlar tanrýçanýn bedenlenmiþ hali 83

Tanrýça Kültü

sayýlýr ve onlara saygý gösterilirdi. Kadýn bedenine doðurgan ve tensel duyumlara duyarlý olmasý nedeniyle ayrý bir deðer verilirdi. Kadýn tanrýçaydý, bütün yaþamýn gizemli kaynaðýydý, yaþamýn simgesiydi. Bu eski uygarlýkta beden, özellikle de kadýn bedeni kutsal sayýlýyordu, çünkü insanlar kendilerini topraðýn insan biçimini almýþ hali olarak görüyorlardý. Kendilerini bugün olduðu gibi doðadan ve birbirinden kopmuþ, ayrýlmýþ bireyler olarak görmüyorlardý. Ýnsanlar çevrelerinden ayrý deðildi. Herkes ayný topraktan gelmiþti, herkes kutsal birliði oluþturan bir parçaydý. Kutsal sayýlan topraðý ve çevreyi korumakla insanlar kendilerini de korumuþ oluyorlardý. Kadýnlarýn yaptýðý ayinler toprakla insan, doðayla birey arasýndaki kutsal baðýn sürekli olarak anýmsanmasýný, yeni nesillere öðretilmesini ve korunmasýný saðlýyordu. Kadýn Ruhsallýðý ve Kutsal Müzik Tanrýça kültlerinin varlýðý son 25 yýlda yayýnlanan birçok önemli eserle belgelenmiþ olmakla birlikte, kadýnýn bu kültürlerde ruhsal yaþamýn koruyucusu rolünü üstlenmiþ olduðu gerçeði malesef yeterince bilinmiyor. Bu eski dinlerde hem tanrýça hem de onun kutsal ayinlerini yapanlar kadýndý. Bu toplumlarda þamanlar da çoðunlukla kadýnlar arasýndan çýkýyordu. Kadýnlar bu en eski dinsel ayinlerde ya da þamanik saðaltým ayinlerinde müzik çalýp þarký söylüyor ve dans ediyorlardý. Müzik ve ritm dinle, ruhsallýkla özdeþleþmiþti. Ritmik müziðin tanrýça için düzenlenen ayinlerde çok önemli bir yeri vardý. En eski kültürler ritmi yaþamýn biçimlendirici gücü olarak görüyor ve ona saygý duyuyorlardý. Bitkiler, hayvanlar, ve insanlar ritmik bir að biçiminde evrimleþtiler. Güneþin günlük döngüsü çalýþma ve dinlenme ritmlerini ortaya çýkardý. Güneþin döngüsü mevsimleri ve büyüyüp geliþmeyle yok olma döngülerini yaratýyordu. Ýnsan topluluklarý çevrenin doðal ritmlerini anlamak yoluyla hayatta kalmayý baþarýyordu. Denizin gelgitle alçalýp yükselmesi, suyun soðukta donup sýcakta erimesi, bitkilerin büyüyüp meyve vermesi, hayvanlarýn çiftleþme ve göç zamanlarý gibi döngüsel paternleri önceden kestirebilme ihtiyacý, en eski takvim sistemlerinin ortaya çýkmasýna neden oldu. Ýlk KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

takvimleri yapanlarýn kadýnlar olduðu üzerine bazý kanýtlar bulunmaktadýr. Kadýnlarýn menstrüasyonu ayýn döngüleriyle uyum içindeydi. Bu iki doðal döngünün gözlemlenebilir bir biçimde birbiriyle paralel gitmesi kadýnlarýn doðal dünyayla olan baðlarýnýn daha güçlü olmasýna, onlarýn doðaya daha duyarlý olmalarýna neden oluyordu. Müzik çalan, þarký söyleyen, ve dans eden kadýnlardan oluþan topluluklarýn yaptýklarý gösteriler en eski dinsel ayinlerden birçoðunun önemli bir parçasýný oluþturuyordu. Def hem müziksel hem de ruhsal açýdan bu ayinlerin merkezinde yer alýyordu. Þamanlarýn da temel araçlarýndan olan ve en eski kutsal müzik aletlerinden biri olarak bilinen def, ilk olarak Ý.Ö. 6. yüzyýlda Anadolu'da bir tapýnak duvarýna çizilmiþ resimde görülür. Mezopotamya'daki Sümer uygarlýðýndan günümüze gelen en eski metinlerde deften söz edilmektedir. Mýsýr'dan Hindistan'daki Ýndus Nehri vadisine, Kýbrýs'tan Girit'e, Yunanistan'dan Roma'ya varýncaya kadar rahibeler ve ana tanrýçalara dua eden diðer kadýnlar, yaþamýn sonsuz ritmik enerjisi olan tanrýçalarýna saygýlarýný sunmak için def çalmýþlardýr. Kutsal davullarýn ve deflerin çalýnmasýna büyük bir olasýlýkla insanýn kalp atýþýný ve nabzýný taklit ederek baslanmýþtýr. Bizler annemizin karnýnda büyürken annemizin kalp atýþlarý ve nabzý bizim ilk deneyimimizdir, duyduðumuz ilk ses, ilk ritm de bunlardýr. Fiziksel varlýðýmýz annemizin bedenindeki ritmlere verdiðimiz tepkiler sayesinde biçim alýr. Hiçbir baþka duyum insanoðlu için bu derece temel deðildir. Rahibelerin çaldýðý defin sesi bu yaratýlýþ sürecini taklit etmiþ, bireyleri toplumun, çevrenin, ve evrenin ritmleriyle birbirlerine baðlamýþ, kaynaþtýrmýþtýr. Sonsuzluða Uzanan Tanrýça Yukarýda söz ettiðimiz tanrýçalar daha sonralarý Klasik Çað'da Akdeniz kültürlerinde görülen tanrýçalara dönüþtüler. Tanrýça Mýsýr'da Hathor, Ýsis, ya da Sekhmet olarak biliniyordu. Sümer, SuriyeFilistin, ve Kýbrýs kültürlerinde ona Ýnanna, Ýshtar, Astarte, Astoreth, Anat, ve Aphrodite (Afrodit) deniliyordu. Anadolu, Girit, Yunanistan, ve Roma'da tanrýçanýn adý Cybele (Kibele), Rhea, Demeter, Artemis, Ariadne, ya da Persephone'du. Bütün bu ta84

Tanrýça Kültü

rihi tanrýçalar, Avrupa ve batý Asya'nýn pek çok yerindeki kültürlerin ana tanrýçanýn çesitli biçimlerine taptýðý Paleolitik Çað'daki Büyük Tanrýça arketipinden türemiþti. Bu ana tanrýça Musevilik ve Hýristiyanlýktaki eril Tanrý'nýn diþil karþýtý olarak düþünülmemelidir. Ana tanrýça daha esnek ve akýþkandýr, birçok biçime girme yeteneðine sahiptir. Ana tanrýça insan bilincinde temel olan bir þeye hitap eden güçlü bir mitolojik simgedir. Varlýðýný sonsuza kadar sürdüren kadýn arketipi olarak, ayný anda pek çok anlam taþýmaktadýr, bu anlamlarýn bazýlarý farklý ya da birbiriyle çeliþkiliymiþ gibi görünen anlamlardýr. Çoðu zaman akýlla kavramanýn ötesine geçen ve bilinçli düþünceyle ulaþýlamayan bu çok boyutlu imajlar insan bilincinin derinliklerine uzanmaktadýr. Bunlar bizim ruhumuzun, psikemizin içinde yankýlanýr ve çeþitli anlam düzeyleri arasýnda gidip gelir. Bu imajlar düþünce ve duygularýmýzýn bilinçdýþý kaynaðýdýr. Bu büyük arketipler kaynaðýna bilincimizin anlayabileceði herhangi bir biçime bürünebilen bir enerji akýþý olarak da bakabilirsiniz. Pek çok farklý anlayýþ düzeyi olduðu için tanrýça kendisini sonsuz sayýda biçimde gösterir. Örneðin þefkat kavramý annelerle özdeþleþmiþtir ve kiþinin yaþamýþ olduðu anne-çocuk iliþkisi ne olursa olsun bu deðiþmez. En eski zamanlardan beri þefkat, çocuklarýný kendi canýndan ve kanýndan yaratan, onlarý kendi bedeninin sývýlarýyla besleyip büyüten, kendini onlarýn varlýðýna ve yetiþmesine adayan ana tanrýça arketipinin ifadelerinden biri olarak karþýmýza çýkar. Bizler arketipin aldýðý çeþitli biçim ve ifadelerin derinliklerine indikçe, onu yaratan ilksel enerjilerle birleþip bütünleþmeye baþlarýz. Binlerce yýl boyunca ruhsal açýdan doyurucu görevi gören bu Tanrýsal Diþi nihai ruhsal örneði temsil etmiþtir. Ana tanrýçanýn mitolojisi insan deneyimini ve ruhsal bilgeliði yansýtan arkaik bilgileri içinde barýndýran bir hazine olmuþtur. Bu kadýn arketipi hem kadýnlarýn hem de erkeklerin kendi içlerinde, ve aileleriyle, toplumlarýyla, çevreyle olan iliþkilerinde kim olduklarýný anlamalarýný saðlamýþtýr. Tanrýçanýn Gözden Düþmesi Yazýk ki ana tanrýçaya inanan toplumlarýn barýþçý, dengeli ve uyumlu yaþam tarzlarý varlýðýný günümüze KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

kadar sürdüremedi. Bundan beþ bin yýl kadar önce olan bazý olaylar sonunda, tanrýça dini yok olmaya baþladý. Bilim adamlarý bu dönemde, yani tarih öncesi Avrupa'sýnda savaþçý göçebe kavimlerin yaptýklarý büyük akýnlarla ilgili kanýtlar buldular. Kurganlar, Aryanlar, ya da Ýndo-Avrupalýlar olarak bilinen bu istilacýlar, atlarýn çektiði savaþ arabalarýna biniyor ve kýlýç kullanýyorlardý. Tanrýçaya inanan barýþçý toplumlar, intikam ve savaþ tanrýlarý olan kýzgýn fýrtýna tanrýlarýna tapan Kurganlar'la baþedecek güçte degildi. Bu akýncý kabileler Avrupa'daki barýþçý toplumlarýn üzerine bir kabus gibi çöktüler ve yönetimi ellerine geçirdiler. Egemenlikleri altýna aldýklarý kabilelere kendi katý ataerkil toplum düzenlerini zorla kabul ettirdiler. Bu istilalar büyük toplumsal ve dinsel karýþýklýklara neden oldu, toplum yapýsýnda büyük deðiþikliklere yol açtý. Günümüzde erkeklerin baskýn olduðu, erkek þiddetinin hakim olduðu, ve genelde hiyerarþiyle otorite üzerine kurulu toplumsal yapýnýn temellerinin Kurgan kültüründe yattýðýný söyleyebiliriz. Kurgan iþgali sonrasýnda Avrupa ve Anadolu'daki uygarlýklar bir ortaklýk ve iþbirliði modelinden bir fetih ve baský modeline dönüþtü. Erkeklerin günümüzde evde baba, devlette yönetici, kilisede peder, ve iþ dünyasýnda endüstri devleri olarak kontrolü ellerine geçirmeleriyle sonuçlanan süreç Kurgan kültürüyle baþladý. Bu kültürün zenginleþmek için izlediði yol üretim yöntemleri geliþtirmek deðil gitgide daha da etkili hale gelen yok etme yöntemleri geliþtirmekti. Bu insanlar Neolotik Çað'ýn kutsal tanrýçaya inanýlan barýþçý kültürlerini zalimce yok ettiler ve erkeklerin üstün sayýldýðý ataerkil bir sistemi zorla kabul ettirdiler. Ýstilacýlarýn ataerkil dinlerinin zorla bu barýþçý kültürlerin gelenek ve inançlarýnýn yerine geçiþini anlatan mitolojiler, tanrýçalara ve ölümlü kadýnlara tecavüz eden tanrýlarý, ve yerel tanrýçalarýn yeni tanrýlarla zorla evlendirilmesini anlatan öykü ve mitlerle doludur. Bu olaylar sonucunda tanrýçanýn kaderi deðiþti, tanrýça kültü unutulmaya mahkum oldu. Zaman geçtikçe tanrýçanýn simgeleri þeytanla ve kötü ruhlarla özdeþleþti, tanrýçayla ilgili eski inançlara kötü anlamlar yüklendi. Böylece kadýnýn toplumdaki yeri de gittikçe aþaðýlara itilmeye baþladý. Artýk ne kadýn bedenine, ne de onun tanrýçayla ve toprak anayla olan özdeþliðinden gelen bil85

Tanrýça Kültü

geliðine saygý gösterilmiyordu. Tersine kadýnla alay edilmeye baþlandý ve kadýnlar gittikçe daha da küçümsenip reddedildiler. Bir zamanlar þaman, kahin, ve rahibe olarak saygý gören kadýn, artýk küçük görülüyordu. Onun doðal döngülere olan duyarlýlýðýnýn getirdiði içgüdüleriyle sezgileri ve içten gelen saðaltým bilgisi hor görülmeye baþlandý. Üç bin yýl kadar önce belirgin bir batý kültürünün ortaya çýkmasýyla tanrýça kültürü iyiden iyiye kaybolmaya yüz tuttu. Tanrýçanýn Sürgüne Gönderilmesi Mitleri çarpýtýlýp degistirilmiþ ve gücü zorla erkek tanrýlarla paylaþtýrýlarak azaltýlmýþ olmasýna raðmen, tanrýçalar çok daha sonraki dönemlere kadar Akdeniz kültüründen çýkmadý. Girit ve Anadolu'da, Mýsýr'da, Hindistan'da, Yunanistan ve Roma'da insanlar çesitli tanrýçalara tapýnmaya devam ediyorlardý. Fýrtýna tanrýsýnýn zaferini tamamlamasý ancak baþka bir büyük toplumsal karýþýklýðýn - Roma Ýmparatorluðu'nun çöküþünün - sonrasýnda gerçekleþebildi. Roma Ýmparatorluðu'nu yýkan aþýrýlýk ve yolsuzluklar ayný zamanda Hýristiyanlýðýn geliþmesi için de uygun bir ortam hazýrlamýþ oldu. Önceleri, bu yeni din Roma'nýn resmi dinlerine daha duyarlý ve güçlü bir alternatif olarak ortaya çýktý. Ama erken dönem Roma kiliselerini yöneten pederler gittikçe artan politik ve askeri güçlerini ana tanrýçanýn bütün izlerini yok etmek için kullandýlar. Hýristiyanlýðýn önde gelen temsilcileri, bekaret yemini eden ve tamamý erkeklerden oluþan bir rahipler sýnýfýnýn hizmet ettiði eril bir Tanrý'ya tapýnýlmasýnda ýsrar ettiler. Ana tanrýça kültlerinde kutsal sayýlan defin kadýn ruhsallýðýyla olan derin baðýný farkettikleri için bu çalgýyý yasakladýlar. Zaman geçtikçe, kadýnlarýn kilisede konuþmalarýna bile izin verilmemeye baþlandý. Musevilik, Hýristiyanlýk, ve Ýslam gibi dinler tanrýçalarý eskiden beri uyum içinde yaþadýklarý topraklardan sürdü, kadýnlarýn önemli dinsel törenleri yönetmelerini yasakladý, mal ve mülkün babadan oðula geçmesini emretti. Sonraki yüzyýllarda ataerkil toplum sisteminin ve kadýnlara duyulan nefretin etkileri görülmeye baþlandý. 5. yüzyýla gelindiðinde tanrýça kültünün izleri büyük ölçüde silinmiþ, bir zamanlar saygý gösterilen tanrýçalar sürgüne gönderilmiþti. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Tanrýçalarýn yavaþ yavaþ yok olmaya yüz tutmasýyla insanlarýn toprakla, çevreyle bir olma hisleri yerini bir ayrýlýk hissine býraktý. Ýnsan ilk defa olarak tanrýlardan, topraktan, doðadan, ve bir diðerinden ayrý olduðunu hissetmeye baþladý. Kendini bir baþýna buldu. Tek baþýna kaldý koskoca dünyada. Eskiden kutsal sayýlan ve saygý gösterilen toprak zamanla etrafýna çit çevirip tapulanan, parayla alýp satýlan bir mülk haline geldi. Tanrýlarla, toprakla, çevreyle birlik hissini kaybeden insan, gittikçe ikici (düalistik) düþünce biçiminin hakim olduðu bir dünyada buldu kendini. Tanrýçaya inanan kültürlerde kutsal sayýlan beden, yeryüzünden ve ruhtan ayrý görülmezken, daha sonraki dinler bedenle ruhu birbirinden ayýrýp bedene kirli, kötü, saf olmayan bir þey olarak bakmaya baþladý. Tanrýça dinlerinde insan tanrýça ve tanrýlarýn bir parçasý olduðu için kutsal sayýlýrken, Musevilik, Hýristiyanlýk, Müslümanlýk gibi dinler insanýn günahkar yaratýlýþlý olduðunu ileri sürerek günah ve günahkarlýk kavramlarýný yarattý. Artýk insan tanrýlarýn bir parçasý deðildi, insanla Tanrý arasýna kesin bir çizgi çizilmiþti. Bu dinler bedensel varoluþa güvenmemeyi öðretti. Artýk ruh bedenle bir deðildi, bedenin içine hapsolmuþ, bedenin kirliliðinde kirlenmiþ bir þeydi ruh. Tanrýçayý Unutan Modern Ýnsanýn Tek Yanlýlýðý Günümüzde insanýn dünyaya bakýþ açýsý, gerçekliði algýlama biçimi degiþmiþ ve büyük ölçüde çarpýk, dengesiz bir hale gelmiþtir. Tek yanlýlýðý hat safhaya gelmiþ olan bu sözde modern bakýþ açýsý eril ilke üzerine kurulmuþtur. Zihin bedenden, akýl duyulardan, logos eros'tan, kafa kalpten, ruh bedenden, ve insan doðadan üstün tutulmaya baþlanmýþtýr. Ortaya çýkan bu ayýrýmýn niteliði çok açýktýr. Kadýnla özdeþlesmiþ olan her þey - doða, yeryüzü, beden, madde - deðerini yitirmiþ ve kontrol altýna alýnmýþtýr. Bugün insanlýðýn karþýlaþtýðý birçok sorunun temellerini bu ayýrýmda aramak pek de yanlýþ olmaz. Bu tek yanlý bakýþ açýsý etkilerini çoðu zaman ruhsallýk alanýnda da göstermektedir. Erkekler ruhsal bir dünyaya yükselmeye, topraktan uzaklaþýp göðe doðru gitmeye, toprakla özdeþleþmiþ olan bedenin kontrol edilemez dürtülerinden, doðum ve ölümün karmakarýþýklýðýndan, ve doðanýn kaotik güçlerinden kaçýp kurtulmaya 86

Tanrýça Kültü

çalýþmaktadýr. Ruhsal arayýþlar çoðu zaman kadýnerkek, yer-gök, tanrý-tanrýça arasýndaki dengeyi saðlamak yerine, varolan dengesizliði daha da artýrma eðilimi göstermektedir. Bugün batý dünyasý hâlâ tanrýçaya fýrtýna tanrýsý tarafýndan tecavüz edilmesinin sonuçlarýný yaþamaktadýr. Büyük dinler olan Musevilik, Hýristiyanlýk, ve Ýslam'ýn yaygýn olduðu kültürlerde erkeklerin Tanrý'nýn suretinde yaratýldýðýna, kadýnlarýnsa böyle yaratýlmadýklarýna, dolayýsýyla kadýnlarýn dinsel ve ruhsal güce sahip olmamalarý gerektiðine inanýlmaktadýr. Bu ve bunun gibi inanç sistemlerinin hakim olduðu kültürler tehlikeli bir dengesizliðe itilmiþtir. Kadýnýn kutsallýktan uzak bir hale getirilmesi onlarýn her gün karþýlaþtýklarý eþitsizlik ve þiddete katkýda bulunmaktadýr. Yalnýzca bir tek eril Tanrý'nýn varlýðýna izin veren bir evrenbilim (kozmoloji), kadýnlarý sýnýrlamakta ve onlarýn birer insan olarak sahip olduklarý potansiyele ulaþmalarýný engellemektedir. Kendi ruhlarýnýn feminen tarafýndan kopartýlan erkekler de bundan büyük zarar görmektedir, çünkü kadýn (yin) erkeðin özelliklerini (yang) taþýdýðý gibi erkek de kadýnýn özelliklerini taþýmaktadýr. Tanrýçanýn Mirasýný Yaþatmak: Denge ve Uyuma Geri Dönüþ Tarih, yaþayan bir mitoloji yaratma sürecidir. Tarihimiz ve mitolojimiz bizim dünya anlayýþýmýzý, yaþama bakýþ açýmýzý, ve dünyadaki yerimizi etkileyip biçimlendirir. Gerçekliði algýlama biçimimizi belirler. Neyin kabul edilir neyin kabul edilemez olduðunu tanýmlar. Bizim benlik hissimizi biçimler. Þu anda var olanlardan daha demokratik dinsel inançlar doðrultusunda yüzyýllarca barýþ içinde yaþamýþ tanrýça merkezli toplumlarla ilgili tarihimizi anýmsamamýz, kadýnlarla erkeklerin baskýcý ve yýkýcý kültürel paternleri deðiþtirmelerine yardýmcý olacaktýr. Yeniden kazanýlan bu bilgi hem kadýnlarýn hem de erkeklerin kendilerini ve kültürlerini deðiþtirip geliþtirmelerine yardým edecektir. Günümüzde toplumsal ve dinsel yapýlarýn hýzla çökmekte olduðu açýkça görülmektedir. Gittikçe ciddileþen çevresel ve politik krizler, bir ülkenin kendi sýnýrlarý içinde kalan kaynaklarý tüketme hakkýndan bir kadýnýn kendi bedeni ve yaþamý üzerinde sahip olduðu kontrol hakkýna kadar her þey, kültürel KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

varsayýmlarýmýzýn yeniden deðerlendirilmesini zorunlu kýlmaktadýr. Geçmiþi yeniden gözden geçirmek demek geleceði yeniden biçimlendirmek demektir. Bugün yeni bir toplumsal yapý yaratmak zorunluluðuyla karþý karþýya bulunuyoruz. Eðer hayatta kalmak istiyorsak, þefkat ve saðaltým, koruma ve geliþtirme, bütün yaþamý kutsal sayma gibi bir zamanlar kadýn-merkezli dinsel sistemlerde görülen deðerleri yeniden yaþamýmýzýn bir parçasý haline getirmek zorundayýz. Kültürün deðiþmesi bireyin deðiþmesiyle baþlar. Batýda Kutsal Kadýn'ýn ve ana tanrýçanýn enerjisini yeryüzüne getiren ritüellerin birçoðu kaybolmuþ olmakla birlikte, onun simgeleri ve mitolojileri Hinduizm ve Tibet Budacýlýðý gibi bazý uzak doðu dinlerinin tanrýça gelenekleri içinde korunarak günümüze kadar gelmiþtir. Ayrýca pagan dinleri de tanrýça geleneklerini kýsmen de olsa gizlice korumuþtur. Bu gelenekleri ve ruhsal uygulamalarý birer rehber olarak kullanmak yoluyla, Akdeniz tanrýçalarýnýn eski zamana ait simge ve mitolojilerini ýþýða kavuþturabilir, Kutsal Kadýn'ýn kayýp yolunu keþfedebiliriz. Bu hem birey hem de toplum olarak dengeli ve uyumlu bir duruma geri dönmemiz için önemli bir adým olacaktýr.

Kaynaklar

The Language of the Goddess, Marija Gimbutas, Thames and Hudson, New York, 2001 When the Drummers Were Women, Layne Redmond, Three Rivers Press, New York, 1997. Discovering the Body's Wisdom, Mirka Knaster, Bantam Books, New York, 1996. The Alphabet Versus the Goddess: Male Words and Female Images, Leonard Shlain, Arkana Books, New York, 1999. 87

Bilincin Doðasý

(1)

Ce m Þe n

B

udacý düþünce, tüm varoluþu altý boyutlu bir uzam-zaman olarak kabul etmektedir. Ancak bunlarý fiziksel birer boyut olarak algýlamak, gerçeðin anlaþýlmasýný engelleyen bir yanýlsamaya neden olabilir. Gene de yukarýdaki sözlerim bu boyutlarýn gerçek olmadýðý anlamýna da gelmemektedir. Budacýlarýn evreni tanýmladýklarý, altý boyuttan meydana gelen Yaþam Çarký, tüm insanlýk için geçerli olan altý bilinç durumunu ifade etmek için kullanýlmaktadýr. Bilincin durumlarý ve içinde yaþanan zamanmekan iliþkisi, bu altý boyutu gerçek birer zamana ve mekana dönüþtürmektedir. Yani boyutlar tek baþlarýna gerçek deðillerdir ama onlarý deneyimleyen insanýn öznel deneyimleri ile etkileþime girerek gerçeðe dönüþürler. Bunu þöyle anlatabilirim: Örneðin hava sýcaklýðýnýn 35 derece olduðunu düþünelim ve “Aþýrý Sýcak” adýný verdiðimiz bir boyutun varolduðunu kabul edelim. Aþýrý sýcak boyutu, hava 35 derece sýcakken aslýnda bir anlam taþýmaz; ya da saðlýklý bir insan 35 derece hava sýcaklýðýnda “Aþýrý Sýcak Boyutu”nun varlýðýndan etkilenmez, hatta bu boyutu algýlamaz. Ama diyelim ki hastasýnýz ve ateþiniz var. Bu durumda 35 derece hava sýcaklýðý ile bedeninizin ve zihninizin içinde bulunduðu huzursuzluk ile birleþtiðinde ortaya çýkan dayanýlmaz sýcaklýk duygusu, sizin için “Aþýrý Sýcak Boyutu” olarak adlandýrýlabilecek bir boyutun gerçek olmasýný saðlar. Ýþte Budacý Yaþam Çarký ile ifade edilen varoluþun altý boyutu bu anlamda gerçek birer boyutturlar. Bu boyutlar bir yandan öznel olarak varolmalarýna karþýn bir yanKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

dan da nesneldirler. Çünkü bütün insanlar þöyle ya da böyle bu boyutlarda yaþamaktadýrlar. Hatta Budacý düþüncede bu boyutlarýn bizi, ölüm sonrasýnda çok daha güçlü bir þekilde etkilediðinden bahsedilmektedir. Dünyadaki diðer öðretileri incelediðimizde o öðretilerde de adý Yaþam Çarký olmasa da, bu boyutlara çok benzeyen cehennemsi ya da cennetimsi boyutlarýn varlýðý ile karþýlaþýrýz. Ölümden sonra bir yaþamýn varolup varolmadýðýný bilmiyoruz þüphesiz ancak ölmekte olan bir zihin, beynin ölümü için geçen birkaç saniyeyi, kendi öznel zaman anlayýþý içinde milyonlarca yýl gibi algýlayabilir. Öðretilerin temelinde varolan inanýþ, ölümümüzün yaþamýmýz gibi olacaðýdýr. Dolayýsýyla tüm yaþamýný, biraz sonra daha ayrýntýlý anlatmaya çalýþacaðým boyutlardan birinin, örneðin cehennem boyutunun temalarýyla yaþayan bir insan için ölüm ânýnda geçen belki 10 saniyelik nesnel zaman, milyonlarca yýllýk öznel zaman olarak algýlanabilir. Bu durumda dýþarýdan dünyanýn kendi çevresindeki dönüþüne göre hesaplanan nesnel zaman olarak çekilen iþgence aslýnda 10 saniye gibi önemsiz bir süre olabilir. Ama zihin bunu, referans noktalarýnýn deðiþmesi sonucunda gerçekten de milyonlarca yýl sürmüþ gibi algýladýðý dayanýlmaz ve acý dolu bir iþkenceye dönüþtürebilir. Bu nedenle öðretiler, bu yaþam süresi içinde, Yaþam Çarký'ný oluþturan altý boyutun dýþýna çýkmanýn çözümlerini geliþtirmeye çalýþmaktadýrlar. Bu boyutlarýn ötesi Budacýlar tarafýndan Nirvana olarak adlandýrýlmaktadýr. Varoluþun altý boyutu hem Buda için 88

Bilincin Doðasý

kaçýnýlmaz boyutlardý hem de bizler için kaçýnýlmaz boyutlardýr çünkü bunlarýn insan ruhu ile, psikolojik durumu ile doðrudan iliþkisi bulunmaktadýr. Budacý bakýþ açýsýna göre varoluþun altý boyutunu oluþturan Yaþam Çarký þunlardan oluþmaktadýr: 1. Cehennem Boyutu (öfke, nefret temasý) Cehennemsi bir iþkence sahnesi ile resmedilir. Bir yanda kýzgýn yaðlar kaynar ve iþgence çeken insanlarýn görüntüleri vardýr. Dondurucu soðuk, açlýk vs. gibi acý verici betimlemeler bulunur. Psikoloji bili-mi açýsýndan bakýldýðýnda bu boyutun, çok net bir þekilde ÖFKE ve ENDÝÞE duygularýnýn sembolik bir açýklamasý olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu boyuttan kurtulmamýzý saðlayacak olan Þefkat Bodhisatvasý bu resimde, elinde bir ayna ya da arýndýrýcý alevle görülür. Bu boyuttaki acýnýn yalnýzca istenmeyen duygularý bir aynada görerek ortadan kaldýrýlabileceðini anlatýr. Nefret ve öfke ancak cehennemin ateþinin verdiði acý ile kýyaslanabilir. Durum hepimiz için de böyledir. Öfke ve nefret kendi çekiciliðine, kendine has tada sahip olan yakýcý bir ateþtir. Ýstenmediðimiz duygular bu acýnýn gittikçe daha da artmasýna neden olur. Öfkenin ardýnda büyük bir korku, istenen þeye karþý istenmeyen þeyin konulmasý bulunmaktadýr. Ýnsan, istediði þeye yönelme ihtiyacý içinde istemediði duygudan da uzak kalmaya çalýþýr; ancak ne yazýk ki bu, kendi denetiminin dýþýndaki bir durumdur. Ýyi olma çabasý gittikçe büyüyen bir karþýt duygunun da beslenmesine yol açar. Bu boyuttan kurtulmanýn tek yolu sahip olduðumuz duygularýn tarafsýz bir þekilde gözlemlenmesidir. Duygular ancak bizler onlara taraf olduðumuzda, yanlarýnda ya da karþýlarýnda yer aldýðýmýzda hayat bulmaktadýrlar. Burada iki tür bilinç durumundan bahsedebiliriz: Samsara Bilinci ve Nirvana Bilinci. Samsara bilinci, süzen, ayýran, seçen, tercih yapan ve yargýlayan bilinçtir. Nirvana bilinci ise ayýrmayan, yansýz, bütüncül, kavrayan, açýk ve yargýlamayan bilinçtir. Cehennem Boyutu'ndan kurtuluþun yolu Samsara bilincinden Nirvana bilincine bir geçiþ yapmaktýr. Bunun için en etkili yollardan bir KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

tanesi ise farkýndalýðýn ama tarafsýz farkýndalýðýn geliþtirilmesidir. Bu amaçla her öðretide meditasyon adý verilebilecek bir takým çalýþmalar geliþtirilmiþtir. Bunlarýn arasýnda en bilinenleri Zazen, Viphasana, Dhyana, Boþluk Üzerine Odaklanma hatta modern psikolojide Freud tarafýndan geliþtirilmiþ olan Serbest Çaðrýþým yöntemidir. 2. Hayvan Boyutu (cehalet temasý) Bu boyut, içgüdüsel duyularýn tatmin edilmesi, açlýk ve seks ile anlatýlmaya çalýþýlýr. Aptallýkla sembolize edilir. Bu boyuttan kurtulmamýza yardýmcý olan bodhisatva, elinde bir kitapla durmaktadýr. Bu da düþünceyi, konuþmayý ve anlamaya çalýþmayý, yani hayvan doðasýnda eksik olan þeyleri simgeler. Acýmýzýn bir diðer kaynaðý ise arzularýmýzýn tatminidir. Hepimiz arzularýmýz tatmin edilmediði sürece acý çekmeyi sürdürürüz. Ancak arzular asla tatmin edilmesi mümkün olmayan bir sonsuzluða sahiptirler. Ýnsanlarýn büyük bir kýsmýnýn gün içinde zamanlarýnýn büyük bir kýsmýný seks, açlýk, tüketim gibi bir çok arzu ve isteklerini düþünerek geçirdiklerini düþünürsek bu durumun ne kadar acý verici olduðunu tahmin edebiliriz. Bu boyutun etkilerinin ortadan kaldýrýlmasýnýn tek yolu ise arzularýmýz ve isteklerimiz konusunda gerçek bir anlayýþ geliþtirebilmektir. Yaþamýmýzýn sürebilmesi için gerekli olan ihtiyaçlar belirlenip geri kalanlarýnýn yalnýzca bir fantezi olduklarý ve gerçekte zaten varolmayan bu fantezilerin yokluklarý nedeniyle acý çektiðimiz anlaþýldýðýnda bu acý kendiliðinden ortadan kalkmaktadýr. 3. Aç Ruhlar Boyutu (tatmin edilemeyen istekler temasý): Aç ruhlar eski, tatmin edilmemiþ arzularýn tatmin edilmesinin peþinde koþarlar. Hayalete benzeyen yapýlarý geçmiþe takýlýp kalmalarýný simgeler. Bu varlýklar bütün açlýklarýna karþýn bu açlýðý þimdiki zamanda bir türlü tatmin edemezler. Arzularýnýn yalnýzca bir fantazi olduðunu anlamamalarý çektikleri acýnýn sürekli olmasýný saðlar. Þefkat Bodisatvasý bu boyutta elinde ruhsal beslenmeyi sembolize eden çeþitli nesnelerle dolu bir kase ile simgelenir. Mesaj 89

Bilincin Doðasý

açýktýr: Yemek ve içecek bu açlýðý ve susuzluðu asla geçirmeyecektir. Bu açlýðý ve susuzluðu geçirecek tek þey, Budalarýn sunduðu yargýlamayan bir farkýndalýktýr. Aç Ruhlar ile simgelenen varoluþ boyutu hayvan boyutunu andýrýr ancak aradaki fark bu boyuttaki isteklerin hayvani isteklerimizden çok geçmiþten beri gelmekte olan isteklerimizden kaynaklanmasýdýr. Bu boyuttaki varlýklar incecik ve kupkuru boðazlarý ve gazdan þiþmiþ karýnlarýyla yüzlerce yýldýr bir damla yaðmurun düþmediði çölde yaþayan hayaletimsi canlýlardýr. Sürekli açlýk ve susuzluk çekerler ancak bulabilecekleri bir kýrýntý yiyecek bile kurumuþ boðazlarýndan geçerken inanýlmaz bir acýya ve karýnlarýnda dayanýlmaz gaz sancýlarýna neden olur. Bu varlýklar bir yandan arzuladýklarý þeyin gerçek olmamasýnýn acýsýný yaþarken bir yandan da arzularýnýn gerçekleþme ânýnda meydana gelen dayanýlmaz acýyý da çekmektedirler. Örneðin geçmiþinde mükemmel bir anne imajý bulunan bir çocuðun ileri yaþlarda týpký o mükemmel anneye benzeyen bir kadýn ile birlikte olamamasýnýn neden olduðu acý gibi. Mükemmel anne imajý öylesine gerçek dýþý bir imajdýr ki, bu beklentiyi karþýlayacak gerçek bir insan asla varolamayacaktýr. Bu imaja benzer insanla bir araya gelindiði anda o insanýn zaten bu imaj olmadýðý anlaþýlmakta ve acý daha da artmaktadýr. Yani bu durumda hem arzunun kendisi hem de arzunun tatmin edilmesi büyük bir acý vererek bir kýsýr döngüye yol açmaktadýr. Yine bu boyuttaki acýnýn ortadan kaldýrýlmasýnýn tek yolu aydýnlanmýþ varlýklarla simgelenen bir yargýlamayan farkýndalýk düzeyidir. 4. Tanrý Boyutu (duyusal mutluluk, zevk temasý): Hastalanmayan, mükemmel bedene sahip olan varlýklarýn, dansla ve eðlence ile yaþadýklarý bir görüntü olarak sembolize edilir. Gelstalt'in tanýmladýðý Zirve ya da Doruk deneyimlerine benzer. Örneðin, orgazm âný, açlýðýn tatmin edilmesi âný gibi kiþinin varlýðýný unuttuðu zevk anlarý. Bu düzey pek çok ruhsal öðretide insanlarýn saplanýp kalmamalarý için uyarýldýðý bir düzeydir. Çünkü insanlar dini deneyimin keyfini KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

kaçýþ olarak kullanýrlar. Þefkat Bodhisatva'sý bu boyutta, elinde bir flüt ile sembolize edilir. Bu boyutun müziksel zevkini ve ayný zamanda bu boyuttaki varlýklarý gerçeðin bilgisine uyandýracak, onlarý transtan çýkaracak sesi simgeler. Burada iki þey vardýr: ilki istenmeyen þeyden uzak durarak zevk almak, ikincisi ise istenen þey ile birleþmeye çalýþarak zevk almak. Mesela bir sevgili ile, çocukla, arkadaþlarla vs. bir olma talebi gibi. Ancak bu birleþme, diðerlerinin istekleri ile çatýþtýðý için bencilce algýlanmaktadýr. Örneðin çocukluklarýnda aþýrý koruyucu bir anne baba nedeniyle tam olarak gevþeyemeyenler, daha ileri yaþlarda örneðin orgazm ânýnda ego sýnýrlarýný tam olarak ortadan kaldýramamaktadýrlar. Bu gerilimin tam olarak da farkýnda olmadýklarý için sürekli devam eden yalnýzlýk ve yalýtýlmýþlýk duygularýný bir türlü tam olarak kavrayamamaktadýrlar. Çoðumuz bu boyutlarýn varlýðýný ve çözümsüzlüðünü farkettikten sonra yaþamýn daha derin anlamlarýný bulabilmek için ya ruhsal öðretilerin peþinde koþmaya ya da farkýndalýðýmýz yeterince geliþmemiþse tüketime yönelmeye baþlar ve bu durumda da Tanrý Boyutu olarak adlandýrýlan yeni bir acý boyutuna kapýlýrýz. Tanrý boyutu, duyusal mutluluklardan, hazdan ve zevkten oluþur. Bu boyutta isteklerin tatmin edilmesinin sonucunda meydana gelen zevkte acýlara çözüm aranmaya baþlanýr. Bunun için de istenmeyen þeyden uzak kalmaya ve istenen þeyi tatmin edip gerçekleþtirmeye çalýþýrýz. Ancak bu düzeyde arzularýmýz ve isteklerimiz daima diðer insanlarýn arzu ve istekleri ile çatýþmaya baþlar. Bunun yaný sýra tatminin kendisi bir tatminsizliðe dönüþür. Arzu, egodan kaynaklanmaktadýr. Tatmin ise arzulanan þey ile birleþmeyi yani ego sýnýrlarýnýn ortadan kaldýrýlmasýný içermektedir. Ego sýnýrlarý ortadan kaldýrýlmadýðý sürece kiþi sürekli olan bir birleþememe, yalnýzlýk ve yalýtýlmýþlýk durumunda kalmaktadýr. Ýçinde yaþanýlan durum bir tür trans durumudur. Farkýnda olunmadan zevk nesnesi ile birleþme çabasý vardýr. Ruhsal öðretilerde yaþanan zirve deneyimleri bunun en belirgin örneklerinden bir tanesidir. Ruhsal öðreti ile ilgilenen insan bir an gelir her 90

Bilincin Doðasý

þey ile bir olma diye tanýmlanan bir tür zirve deneyimi yaþar; ancak bu deneyim kalýcý deðildir ve kýsa bir süre sonra yeniden ayrýlýk, kopukluk, tekbaþýnalýk ile hissedilen bilinç durumu geri gelir. Kiþi, bu zirve deneyimini kesintisiz hale getirmek için büyük bir çabaya giriþir; ancak böyle bir durumun kesintisiz olmasý yalnýzca egonun ortadan kalkmasý ile mümkün olacaðý ve ego da tümüyle ortadan kalkmadýðý için acý sürekli olarak devam eder. 5. Kýskanç Tanrýlar Boyutu (kýskançlýk, saldýrganlýk temasý): Bu alemdeki varlýklar tanrýlarýn meyvalarýný kýskanýp sürekli onlarý almaya çalýþýrlar. Hayal kýrýklýðýnýn üstesinden gelmek, durumu deðiþtirmek ya da yeni bir deneyimle birleþmek için çaba sarfederler. Bu sayede Tanrý boyutuna ulaþmaya çalýþýrlar. Ancak, zevki tatmin etmek için gerekli niteliklere sahip olmadýklarý için saldýrgan ve zarar verici bir tavýr sergilerler. Buradaki Þefkat Bodisatvasý, ayrým yapabilen, farký anlayabilen uyanýklýðý simgeleyen alevden bir kýlýç ile gösterilir. Burada, egonun saldýrgan doðasý bir sorun olarak görülmez tam tersine ruhsal yolculukta gerekli bulunur. Ancak buradaki arzu sakýncalý ve hayal kýrýklýðýna uðratýcýdýr. Þefkat Bodhisatva, buradaki varlýklarýn saldýrganlýðýný, farkýndasýzlýðýn yok edilmesi için kullanmaya yönlendirir. Bu varoluþ düzeyi Prometheus hikayesinde tanrýlarýn bilgisini kýskanýp onu almaya çalýþan ve böylece tanrýlaþmak isteyen bir insanýn durumu ile açýklanabilir. Kiþi, arzuladýðý þeye sahip olduðuna ve bunun sonucunda da mutlu olduðuna inandýðý insanlar gibi olmaya çalýþarak yeni bir acý kaynaðý içinde bulur kendisini. Örneðin Nirvana'yý hedefler ama o durumu deneyimleyecek ruhsal niteliklerden yoksun olduðu için de buna asla sahip olamaz ve sürekli bir kýskançlýk ve istek durumunda acý çeker. Sahip olmayý istediðimiz þeyi baþka insanlarýn sahip olduðunu düþündüðümüz her durum Kýskanç Tanrýlar Boyutu'nun kapsamýna girer. Eðer sahip olsak bizi mutlu edeceðine inandýðýmýz ama baþka bir insanýn sahip olduðunu gördüðümüz her þey, bu ister zenginlik, ister iyi bir eþ, ister güçlü bir sosyal konum, ister KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

saðlýklý bir beden, isterse belli bir ruhsal durum olsun bizde acýya neden olur. Burada hissedilen saldýrgan kýskançlýk ayný zamanda bu varoluþ durumundan çýkmak için ihtiyaç duyulan araçtýr. Eðer bu saldýrganlýk, acý çarkýndan kurtulmak için gerekli olan disipline dönüþtürülebilirse bu durumda Kýskanç Tanrýlar Boyutu'nun hakimiyetine son verilebilir. 6. Ýnsan Boyutu (ego): Buradaki varlýklar hem kendileri ile gerektiðinden fazla ilgilenip hem de kendilerinden saklanýrlar. Geliþen çocuðun sevmeyi öðrenebilmek için nefret etmeyi öðrenmesi gerekir. Karþýt duygular gereklidir. Ancak gerçek mutluluk düzeyine varabilmek için ego sýnýrlarýnýn geçici olarak ortadan kaldýrýlmasý gerekmektedir. Eðer hayvan boyutu arzular, tanrý boyutu ego sýnýrlarýnýn ortadan kaldýrýlmasý ile ilgili ise insan boyutu ego ile ilgilidir. Bu boyutta kiþinin kendini aramasý vardýr. Narsistik bir durumdur. Buradaki Bodhisatva, tarihi Budadýr. Kimliðini arayan bir insandýr. Ýnsan boyutunun temelinde kendimizin gerçekten kim olduðumuzu bilmememiz bulunmaktadýr. Bu boyutta, çocuklar diðer varlýklarla iliþkiye geçmek için sahte bir benlik ya da kimlik yaratýrlar. Bu kimlik hayatýmýz boyunca devam eder. Ancak bu boyut yalnýzca hatalý benlik deðil ayný zamanda bu sahte benliði aþýp gerçek doðamýzý anlamamýzý saðlayacak olasýlýklarý da barýndýrýr. Gerçek benliðimiz ise boþluktan baþka bir þey deðildir. Ýnsanoðlu çocukluðundan baþlayarak bir kiþilik geliþtirme çabasý içinde olur. Kiþiliði onu bu boyutta anlamlandýran þeydir. Kiþiliðini geliþtirirken dayanak noktasý olarak çevresinden gelen onaylamalarý ve onaylamamalarý kullanýr. Örneðin belli bir davranýþ þekli içinden gelmesine karþýn eðer bu davranýþ biçimi çevresi tarafýndan kabul görmüyorsa bu durumda içinden gelmemesine karþýn çevresi tarafýndan kabul gören davranýþ kalýbýný benimsemeye baþlar. Bir çocuk, belli bir ortamda baðýrýp çaðýrmak, atlayýp zýplamak isteyebilir ama eve yorgun gelen bir anne baba bundan hoþlanmaz. Bunun üzerine çocuk sakin bir þekilde oturup kitap okuduðunda kabul gördüðü bir davranýþ kalýbýný benimser. 91

Bilincin Doðasý

Zamanla bir yetiþkin olduðunda bunun bir uzantýsý olarak kendi gerçek isteklerini ya da kiþilik ifadelerini gizleyen ve yalnýzca baþkalarý tarafýndan kabul göreceðine inandýðý davranýþ kalýplarýný sergileyen bir bireye dönüþür. Gerçekte sanata eðilimli, gülmekten hoþlanan bir kiþilik, zaman içinde sakin duran, asla eðlenmeyen, yalnýzca akademik konularda konuþan bir insana dönüþebilir örneðin. Artýk bu alýþkanlýklar ya da geliþtirilmiþ davranýþ kalýplarý onun kiþiliðini oluþturmaya baþlarlar. Ancak zaman zaman derme çatma davranýþ kalýplarýndan meydana gelen bu yapý her yerde iþlememeye baþladýðý için daðýlma tehlikesi ile yüzyüze gelir. Bu durumda kiþi olabilecek en büyük acýlardan bir tanesi ile karþýlaþýr: Anlamsýzlaþmak. Günümüzde insanlarýn en büyük acýlarýndan bir tanesi anlamsýzlaþmaktýr. Ýster sýradan iþlerle isterse ruhsal bir disiplinle uðraþan insan olsun günümüzde pek çok insanýn ortak sorusu þudur: Ben kimim? Benim bu yaþamdaki görevim ne? Benim bu yaþamdaki anlamým ne? Bu anlamsýzlaþma korkusu o kadar büyüktür ki, kiþilik olarak adlandýrýlan ve gerçek olmayan bu yapý çökme tehlikesi ile karþý karþýya kalýndýðýnda insan yerine koyacak bir þey bulamayýp depresyona girer. Bu durumda bir psikiyatr devreye girer, gerekli tedavi ile sahte benliði yamar, çatýsýný yeniden çatar ve insaný yeniden sahte benliði ile iþler hale getirir. Ne yazýk ki çaðýmýzda geliþtirilmiþ di-siplinler aslýnda bu çatýnýn zaten çökmesi gerektiðini ve bu çöküntü eðer profesyonel bir destek ile birlikte karþýlanýrsa yerine gerçek benliðin geleceðini farkedememektedirler. Buda'nýn öyküsü bu konuda iyi bir örnektir. Bu boyutlar her birimiz için geçerli olduðu gibi Buda için de geçerliydi. Hindistan'da küçük bir krallýkta bir prens olarak doðan Buda, ailesi tarafýndan her tür acýdan uzak bir þekilde yetiþtirilmeye çalýþýldý. Öyle ki Buda ileri yaþlarýna kadar hasta bir insan ya da solan bir çiçek bile görmedi. Bu tür bir koruyucu ana-baba temasýnýn günümüzde gerçekleþtiðini düþünürseniz eðer ileri yaþlarda ana-baba koruyuculuðunu yitiren bir çocuðun nasýl bir psikolojik yara ile yaþamak zorunda kalacaðýný sanýrým burada uzun uzun anlatmama gerek yoktur. KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Buda belli bir yaþa geldiðinde bir gün küçük sarayýnýn bahçelerinin dýþýna bir geziye çýktý ve burada yaþlý bir insanla, hasta bir insanla, ölü bir insanla ve aydýnlanmýþ bir insanla karþýlaþtý. Yanýnda bulunan hizmetkarýndan yaþlýlýðýn, hastalýðýn ve ölümün her insan için kaçýnýlmaz birer gerçek olduðunu anlayan Buda ayný zamanda bu acýlarýn üzerine çýkmak için aydýnlanmaktan baþka bir çaresi olmadýðýný da anladý. Sarayýna geri döndüðünde, hepimizin kendi ruhsal ya da psikolojik yolculuðumuzda farklý þekillerde yapmak zorunda olduðumuz þeyi yaparak tüm güvenliklerini terketti ve sýradan bir insan olarak sokaklarda yaþamaya baþladý. Varoluþun altý boyutunu yaþamaya baþlayan Buda, varoluþun daha önceden deneyimlemediði bazý aþamalarýný da sokaklarda geçirdiði zamanda yaþadý. Buda çilecilik, dinsel esrime deneyimleri gibi deneyimlerin ardýndan orta yolda yürümeden sorunlarýný çözemeyeceðini anlayarak her þeyi ýlýmlý bir þekilde yaptýðý bir yaþam tarzý geliþtirdi. Son olarak bir incir aðacýnýn altýna oturup tüm varoluþ boyutlarýný deneyimledi. Bu deneyim sýrasýnda sorun olan þeyin bu boyutlarla karakterize edilen algýlama biçiminden deðil, bu varoluþ biçimlerine tutunmasýndan kaynaklandýðýný anladý. Ve tutunmanýn kendisinin gerçek deðil yalnýzca zihin olduðunu, tutunan þeyin zihninin kendisi, bir yanýlsama olduðunu anladýðýnda zihinin kendisini özgürleþtirmiþ oldu. Bu özgürleþme de Nirvana'nýn kapýlarýný araladý. Nirvana'ya ulaþtýðýnda artýk sahte benliðini yokedip yerine gerçek benliðini koymayý baþardý ve bunu aydýnlanma ânýnda söylediði þu sözlerle açýkladý: Yeniden doðup durmak gerçekten de acý vericiydi. Ah! bana bu binayý inþa ettiren (Arzular-Tutunma-Zihin) ! Artýk seni görüyorum. Bana bir daha yeni bir bina yaptýramayacaksýn. Kiriþlerin çöktü, Kolonlarýn sallanýyor. Zihnim sýnýrsýz özgürlüðe ulaþtý. Artýk tüm acýlarým sona erdi.

Devam edecek... 92

Bir tas çorba Neden bir tas çorba? “Bu nasýl bir köþe adý?” diyenleriniz olmuþtur. Ben de baktýðýmda, onca ciddi içerikli yazýnýn arasýnda 'bir tas çorba' baþlýðýný görseydim bunun bir þaka olabileceðini düþünürdüm. “Çorba üzerine ne yazýlabilir ki? Çorba çorbadýr iþte” diyenleriniz varsa, bir tas çorbanýn insan yaþamýnda ne kadar önemli bir yeri olduðunu anlatmanýn zamaný gelmiþ demektir: Yvonne Young Tarr, The New York Times Ekmek ve Çorba Kitabý (The New York Times Bread and Soup Book)'nda þöyle diyor: “Bu ilkel yiyecekler, ilkel insanlarýn ilk aðýz tadý lüksleridir. Maðaralarda kaynayan çorba ve iki taþ arasýnda öðütülmüþ buðdaydan kýzgýn kömürlerin arasýnda piþirilen ekmek ilk medeniyetlerin gýdasý oldu. Dün kadar uzak ve yarýn kadar yakýn, ekmek ve çorba hâlâ bizleri doyuruyor ve rahatlatýyor.” Hangi kültüre bakarsanýz bakýn, çorbayla iliþkilerini gözleyerek yaþam tarzlarýný çözümleyebilirsiniz. Bugünün Batý dünyasýnda çorba, baþrol oyuncularýndan biri deðildir; hele de ev yapýmý çorba. Yemek kitaplarýnda ilk yeri çoðu zaman baþka yemek gruplarýna kaptýrmasa da artýk konserve kutularýna girmiþ olan çorbayý ýsýttýnýz mý yemeðiniz hazýr demektir. Bizim kültürümüzde de Batýlý yaþam tarzýný benimsemiþ insanlar arasýnda hazýr, hatta “instant” (kaynar su dök, karýþtýr, iç) çorbalar tüketilirken, geleneksel yaþamý terketmemiþ olan evlerde çorba, hele de kýþ aylarýnda ve Ramazan'da, mutlaka sofradaki yerini alýr. Çok geriye gitmeden Anadolu'ya baktýðýmýzda, sabahlarý sofraya bugünkü gibi peynir, zeytin, ekmek, reçel gibi “kahvaltýlýklar” deðil, sýcak bir çorba geldiðini ve yanýnda da yufka ekmeði bulunduðunu görürüz. Belki biraz da peynir, o da ineði olan ailelerin sofralarýnda. Tarlaya gidecek aile fertleri, ihtiyaç duyduklarý enerjiyi tarhana çorbasýndan alýr, içlerini ýsýtan, onlarý belki de akþama kadar tok tutan bu mucizevi sývýya saygý duyarlardý. Bugün hâlâ bazý KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Tijen Ýnaltong

Caným çorba, bol sebzeli, yemyeþil, Sýcak kasesinde hazýr; kim deðil? Kim bu nefis þeyi içmek istemez? Akþam çorbasý bu, deðil ki pekmez! Lewis Carroll, “Alice Harikalar Diyarýnda” köylerde kýþýn sabah kahvaltýsý bir tencere çorba ve evdeki kadýnlarýn piþirdiði ekmekten ibarettir. Fýrýn ekmeðinin geldiði yörelerde eski ekmek imecesi günleri kalmadýysa da fýrýn arabasýnýn ulaþamadýðý köylerde ekmek piþirmek hâlâ kadýnlarýn asýl görevleri arasýndadýr. Yer sofrasýnýn ortasýna konan bir tencere çorbayý tüm aile fertleri kaþýklar. Herkes ayný yemeði paylaþýr, yemek sessizlik içinde yenir, sofra kaldýrýlýr ve iþe gidilir. Günümüz batý geleneklerinden ne kadar farklý deðil mi? Çünkü artýk çocuklar mýsýr gevreði yerken anne bir tost yiyebiliyor, baba kahvaltýyý bir kahveyle geçiþtirip evden çýkabiliyor. Bütün kýþ tüketilecek bir yiyecek olduðu için de tarhana yapýmý her ailenin kýþ hazýrlýklarýnýn baþýnda gelir. Her yörede farklý bir yöntem ve farklý malzemelerle de olsa. Bolu'da kýzýlcýk katýlýr örneðin, Fethiye civarýnda nohutlusu yapýlýr, Ýnebolu'da “tarhana otu” olmadan tarhana güzel olmaz, Malatya'nýn kuru tarhanasý meþhurdur. Taa Lübnan'a kadar nereye gitseniz bir tarhana geleneði sürüp gitmektedir. Tüm besleyiciliðiyle þifa daðýtýr, doðaldýr, saðlýklýdýr. Derdim sizi tarhananýn yapýmýyla baþbaþa

93

Bir Tas Çorba

býrakmak deðildi. O nedenle biraz daha uzaða, Çin'e ve Japonya'ya gidip bir bakalým istedim. Pek çok Doðu ülkesinde de çorbanýn yeri ayrýdýr. Hastalýklar çorbayla iyileþtirilir Çin'de, sokak aralarýndaki küçük 'çorbahane'ler evde yemek piþirmeye vakti ve parasý olmayan yüzlerce iþçiyi doyurur hergün. Zen Vejetaryen Mutfaðý (Zen Vegetarian Cooking) kitabýnýn yazarý, rahibe, aþçý Soei Yoneda þöyle der: “Shojin mutfaðý, mevsimleri ve doðadaki hareketleri yemek hazýrlama yöntemlerine ve malzemelere yansýtýr. Kiþi soðuk ve karlý bir kýþ günü dýþarýdan geldiðinde parmaklarýný bir kase dumaný tüten çorbayla ýsýtýr. Ve yaz sýcaðýnda taze yeþillikler üzerine konmuþ soðuk eriþte harika bir yemektir. Ya da duru, soðuk suda yüzen beyaz tofunun tadýný çýkarabilirsiniz.” Japonlar için miso çorbasý (soya fasulyesinden fermente edilerek yapýlan bir cins salçayla hazýrlanan çorba) en az bizim tarhanamýz kadar önemlidir. Eski zamanlara gidip fakirlere aþ daðýtan aþhaneleri ziyaret edebilseydik, genellikle gelenlerin eline bir tas çorba ve birkaç dilim ekmek tutuþturulduðunu görürdük. Oliver Twist yetimhanede kaldýðý dönemde biraz daha fazla çorba alabilmek için ne dayaklar yemiþtir. Deprem gerçeðiyle sarsýldýðýmýz son yýllarda da evsiz kalanlara ilk piþirilen yemeklerden biri çorbadýr. Çorba bir nevi 'annedir' desem çok mu abartmýþ olurum ? Bu kadar basit, bu kadar sade, bu kadar kolay yapýlan bir yemek bir insanýn içini bu kadar ýsýtabilir, bu kadar sevinç verebilir, bu kadar iyileþtirebilir… Batý dünyasýna biraz haksýzlýk ettik galiba, günümüz alýþkanlýklarýna baktýk ama halk týbbýnda tavuk suyuna çorbanýn en etkili þifa araçlarýndan biri olduðunu hatýrlarken ne yazýk ki gençlerin artýk büyükannelerinin bilgeliðinden deðil, eczaneden aldýðý ilaçtan medet umduðunu söylemeliyiz. Ýþte bu köþe de sade, besleyici, doðal, saðlýklý bilgiler, tarifler vermek üzere tasarlandý. Kimi gün Mevlevi Dergahý'na uðrarýz, kimi gün Amerikalý yerlilerin yemekle ilgili düþüncelerine bakarýz. Ýstersek Japonya'ya uzanýr, Zen Tapýnaðý'nda yeriz yemeðimizi, sessizce ya da bir Anadolu köylüsünün KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

evine misafir oluruz. Mevsimlerin deðiþiminde o mevsime ve gereklerine, sebzesine, meyvesine bakar, size bu güzelim þifa kaynaklarýyla yapýlacak yemek tarifleri veririz. Yepyeni bir dergide buluþuyoruz. Siz bizi, biz sizi geliþtirecek, hep birlikte büyüyeceðiz. Ne olur katkýda bulunmak isterseniz bana yazýn. Olur a, ninenizin bir þifalý çorbasý vardýr, anneniz doðadan topladýðý otlarla nefis bir yemek yapýyordur, beslenmenizi deðiþtirerek kendi kendinizi tedavi etmiþsinizdir ve bu bilgileri dergi okurlarýyla paylaþmak istersiniz. Öyleyse arzu ettiðiniz bilgileri gönderin, uygun olanlar paylaþýlsýn. Hepimiz çorba kazanýna bir malzeme katalým, kaynasýn kazan. Herbirimize düþen bir kase çorbayý da afiyetle, þükranla, sessizlik içinde yiyelim. Doyalým, þifa bulalým, temizlenelim. Sevgiyle, Tijen Ýnaltong [email protected] www.geocities.com/tijeninaltong

Birileri Yun Men ustaya sordu: “Usta nedir en önemli kavram?” Usta þöyle yanýtladý: “Yemek” (Three Bowl Cookbook adlý kitaptan) 94

Yaz Mevsimi için Beslenme Önerileri Tijen Ýnaltong

Beþ Element Kuramý’na göre yaz, mevsimsel döngünün en geniþ dönemidir ve “ateþ” elementi ile tanýmlanýr. Yaz, maksimum aktivite düzeyine ulaþmýþ ve artýk düþüþe geçmek üzere olan fonksiyonlarý temsil eder. Baharda hissettiðimiz canlanma ve heyecan yerini daha dingin, bazen de biraz miskin devinimlere býraktý, býrakacak. Ve belki buz gibi bir bardak su bile söndüremeyecek içimizdeki alevi. Ateþ elementinin organlarý kalp ve ince baðýrsaklar, ateþle özdeþ tatlar 'keskin' ve 'acý' tatlardýr. Ateþ elementi, yaþamýmýzda sýcaklýk, renk ve tutkularý yaratýr; ateþ olmadýðýnda duygusal sýcaklýðýmýzý da yitiririz. Ancak fazla ýsý kalbe zararlýdýr. Sýcak havalardan rahatsýz olan kiþilerde kalp rahatsýzlýðý olabilir. Eklem yerlerinin sýcak ve aðrýlý olmasý, ateþ ve susuzluk, kalp yanmasý ve vücudu sýcak basmasý ateþin vücudumuzda nerelerde yerleþtiðini gösterir.Yaz aylarýnda vücut ýsýmýz yüzeye çýkýp bizi serin ve canlý tutmaya çalýþýr. Fazla ateþ (sýcaklýk) sýcak havalarda serinletici ve hafif yiyeceklerle dengelenebilir. Yaz, ayný zamanda yýlýn geri kalan kýsmý için enerji yaratma ve bu enerjiyi depolama zamanýdýr. Enerji düzeyimizin düþük olmasý böbrek enerjisinin düþük olduðu anlamýna gelir ve bu da kýþ aylarýnda yeterince dinlenmediðimiz içindir. Böyle bir durum söz konusuysa kendinize dikkat etmeniz gerek, yoksa kýþ aylarýnda soðuk algýnlýklarýndan kurtulamazsýnýz. Yaz mevsiminin tadý keskin, acý tatlardýr. Bu tatlarýn yükselmiþ kalp ýsýsýný dengelediðine inanýlýr. Ayrýca bu tatlar yýllarýn kalp ve dolaþým sistemi üzerinde býraktýðý tortularý da temizler. Ateþ fonksiKlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

yonunu düzenleyen yiyecekler genellikler renklidir ve çok miktarda güneþ ýþýðý alýrlar. Yazýn özellikle kan miktarýný ve kalitesini arttýran yiyecekler (çünkü kansýzlýk vücutta birçok dengesizliðe neden olur, beyin, diðer yaþamsal organlar ve kaslar kansýzlýkta iþlevlerini yerine getiremezler) yemek gerekir. Örneðin siyah üzüm, kayýsý, barbunya, maydanoz, yeþil yapraklý bitkiler, tam pirinç ve buðday. Çin Týbbý'na göre kalp ruhun ve zihnin yöneticisidir. Bu dönemde sakin ve güçlü bir zihin için sakinleþtirici þeyler yemek gerek ki bu etkiyi limon, pirinç, yulaf, buðday ve özellikle kalsiyum, magnezyum ve silikon içeren besinler (maydanoz, dereotu, nane, semizotu gibi), badem, susam, ayçiçeði ve kabak çekirdeði, kuru incir, kuru baklagiller, kuru kayýsý, þeftali, muz, hurma, avokado, kuru üzüm, bezelye, marul, çilek, elma, havuç, salatalýk, karpuz gibi meyve ve sebzeler gösterebilir. Baðýrsaklarýn iyi çalýþmasý ve bakterilerden korunmasý için yoðurt çok yararlýdýr. Çünkü yoðurttaki bakteriler baðýrsaklarda fazla rafine gýda (ve aþýrý ilaç-özellikle de antibiyotikkullanýmý) tüketiminden dolayý azalan iyi huylu bakGeleneksel Çin Týbbý'na göre Beþ Element Kuramý, dünyayla iliþkimizi açýklayan yýllýk doða döngüsü modelidir. Doðada bulunan beþ elementin (aðaç, ateþ, toprak, metal ve su) iliþkisi uyum getirir ve herþeyi düzenler. Güneþ bir yýlýn sonunda turunu tamamlar ve ilk mevsimle birlikte yeni turuna baþlar. Çin'de 4000 yýldýr kullanýlan Beþ Element Kuramý'nýn temeli yýl boyunca mevsimlerle birlikte doðanýn ve doðada yaþayan canlýlarýn geçirdiði deðiþimi izlemektir. Ýnsanlar doðanýn kanunlarýna uyup yaþamlarýný mevsim ve çevre deðiþikliklerine göre düzenlerlerse saðlýklý ve dengede olurlar. Çünkü hastalýklar kadar hastalýklarýn tedavisi de doðadan gelir. 95

Beslenme

terilerin artmasýna yardýmcý olur. Yaz aylarýnda saðlýklý olabilmek için önerilen ot ve baharatlar ise þöyle: papatya ve nane çaylarý (ýsý giderici ve sakinleþtirici), dereotu, mercanköþk, kekik (sakinleþtirici), fesleðen (sakinleþtirici ve konsantrasyon arttýrýcý), sarýmsak (kalp ve dolaþým sistemi için), az miktarda kýrmýzý biber (kalp ve sindirim sistemi için). Kabul etmeliyiz ki endüstrileþmiþ toplumlarda eski dönemlere göre çok daha fazla protein, yað ve et tüketimiliyor. Bu tür bir diyetten dolayý vücutta oluþan aþýrý ýsýdan kurtulmak için buzlu içeceklere ve soðuk yiyeceklere sarýlýyoruz. Fakat uzun dönemde vücudumuz bu beslenme tarzýndan zarar görüyor. Eðer iç organlarýmýzýn da dýþ görünüþümüz kadar temiz ve saðlýklý olmasýný istiyorsak yaz aylarýnda soframýzda buzlu içecek veya soðuk yiyecekler yerine sebze, meyve ve salata gibi serinletici yiyeceklere yer vermeliyiz. Ateþ elementiyle özdeþleþtirilen duygu sevinçtir. Bu durum, Beþ Element Teorisi'nin en dinamik haliyse de içsel zenginliðe ancak sakin ve az hareketli aktivitelerle ulaþýrýz. Yazýn ateþiyle dolduðumuzda da bir sonraki mevsime hazýrlanmýþ oluruz. En güzel yaz aktiviteleri bir göl veya deniz kenarýnda oturup gün batýmýný seyretmek, sessiz bir ormanda yürüyüþ yapmak veya kafamýzda hiç bir þey olmadan uzanýp dinlenmektir.

Tencerede yaðý ýsýtýp soðan ve sarýmsaðý 2-3 dakika kavurup taze fasulyeleri ekleyin. Fasulyeler yumuþayana kadar arada karýþtýrarak kavurun. Domatesleri ekleyip 1-2 dakika karýþtýrdýktan sonra diðer malzemeyi ekleyip hepsi yumuþayana kadar piþirin. Servisini yaparken tabaklara birer çorba kaþýðý süt kremasý koyabilirsiniz. (4-6 kiþilik) Kabaklý Ýç Bakla 3-4 halka halinde doðranmýþ körpe kabak ½ kg iç bakla 2 yarým halka halinde doðranmýþ soðan 4 diþ doðranmýþ sarýmsak 3 çorba kaþýðý zeytinyaðý deniz tuzu, taze çekilmiþ karabiber 1 çorba kaþýðý doðranmýþ dereotu Baklalarýn kabuklarýný bir býçakla çizin. Yayvan bir tencerede yaðý ýsýtýp soðan, sarýmsak, tuz ve karabiberi koyup 3-4 dakika kavurun. Baklalarý ve biraz su ilave edip kapaðýný kapatýn ve orta ýsýda 10 dakika piþirin. Kabaklarý ekleyin, ateþi kýsýp kabaklar yumuþayana kadar piþirin. Servis yaparken üzerine dereotu serpin. (4 kiþilik)

* Mevsimlerle Gelen Lezzetler'den alýnmýþtýr. (Tijen Ýnaltong, Oðlak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2002) Mutfakta Zen'den (Tijen Ýnaltong, Klan Yayýnlarý, Temmuz 2003) iki yaz tarifi: Taze Fasulye ve Semizotu Çorbasý 250 gr doðranmýþ taze fasulye 250 gr doðranmýþ semizotu 1 su bardaðý haþlanmýþ tam pirinç 2 çorba kaþýðý zeytinyaðý 2 doðranmýþ soðan 4 diþ doðranmýþ sarýmsak 2-3 kuþbaþý doðranmýþ domates 3 su bardaðý su veya sebze suyu deniz tuzu, taze çekilmiþ karabiber

KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

Mutfakta Zen (Tijen Ýnaltong, Klan Yayýnlarý) Temmuz’da kitapçýlarda

96

Kitap - Tanýtým

rengi yalnýzca bir ýþýk oyunu... Mini mini kuþlarýn cývýltýsý bir hava titreþimi... Âlemleri kaplayan bu ýþýk yalnýzca her þeye nüfuz eden bir dalgalanma... Kýsacasý her þey bir zorunluluðun, bir kanunun esiri. O an karþýmda sanki Budha Gotoma belirdi. Hazin bir tebessümle ve sararmýþ çehresiyle bana “Hiç! Hiç! Hiç!” diyordu. Çok derinlere daldýðýmý farkeden bir arkadaþ: - Yine neyin var? Dedi. - Hiç, dedim”... “ ... Hindistan'dayýz, Yokluk Tepesine gidiyoruz,

A'mâk-ý Hayâl (Hayalin Derinliklerine Yolculuk) Yazan : Filibeli Ahmed Hilmi Kaknüs ve Þule Yayýnevlerinden çýkmýþ iki ayrý baskýsý var. Þule Yayýnevi'nin baskýsýnda, açýklamalý giriþ bölümü daha zengin. Jules Verne bir tasavvuf eri olsaydý ne yazardý? Nasýl yazardý? O engin hayalgücüyle nerelere giderdi? Yanýtýmýz, “Amâk-ý Hayal”. Bu kitabý baþka bir yapýtla kýyaslamak istersek aklýmýza hemen son günlerin olay filmi Matrix gelebilir. Matrix, bir kült film olmaya aday. Bunu elbette zaman gösterecek. Öte yandan bu filmde iþlenen fikirlerin yeni olmadýklarýný görmek için öyle pek uzaklara gitmeye gerek yok. Yine de filmin hakkýný vermek gerek. Ýlk bölümün felsefi kurgusu o kadar ileriydi ki, tasavvufçusundan taocusuna kadar herkes kendinden bir þeyler buldu. Amâk-ý Hayal ise, bir Hollywood filminde bulunamayacak kadar gerçek bir paylaþým içeriyor. Bize son derece yakýn bir türkçesi olan kitap, Aynalý Baba adlý bir Üstad ile buluþmalardan ve her buluþmada görülen rüyalarýn anlatýmýndan oluþuyor. Bu rüyalarda Buddha'dan, Zerdüþte pek çok rehber ve Peygamberle buluþmalar ve öðretilerin birliði temasý var. Kitaptan alýntýlar yaparak sözü yazara býrakalým. (Bu arada yazarýn 1865-1913 yýllarý arasýnda yaþadýðýný da belirtelim): “...Her taraf karanlýða boðuldu. Sanki hakikat olanca dehþetiyle görünüverdi gözüme o an. Ýnsanýn gözlerini kamaþtýran çimenlerin yeþil KlanNews / Sayý 1 / Haziran 2003

dedi. Ona uyarak yoluma devam ettim. Bir süre sonra karþýmýza bir dað çýktý. Yüksek, çok yüksek bir daðdý. Bir müddet yürüdükten sonra daða ulaþtýk. O sýrada gümüþ gibi parlayan bir dereciðin kenarýnda bir kulübe göründü. Arkadaþým oraya doðru gitmemi söyledi. Kulübeye gittim. Ýçinde genç bir adam vardý: - Ne istiyorsun, dedi. Fakat ben ne istediðimi bilmiyordum. Arkadaþým cevap verdi: - Yokluk tepesini görmesi için getirdim. Lütfen onun kýlavuzu olun! Genç adam, memnun bir ifadeyle bana baktý. Elimden tuttu ve: “Gel!” dedi. Bir aðacýn gölgesinde oturduðumuzda bana: - Yokluk tepesine insanlarýn binde biri, yüzbinde biri çýkabilir. Zira oraya ulaþmak için insanýn kendine hakim olmasý lâzýmdýr. Bir kimsenin kalbinde arzu ve istek olursa yarý yolda kalýr. Oraya yalnýzca canlý cenazeler çýkabilir. Sen kendinde böyle bir güç hissediyor musun? dedi. Dayanýksýz ve sabýrsýz fakat iyi niyetl bir insan olduðumu, söyledim. - Yazýk, dedi. Zaten insanlarýn çoðu böyledir.Hele bir giriþimde bulunalým, belki baþarýrýz. Beni tekrar elimden tutarak kulübeye götürdü ve: - Bugün misafirimsin. Yarýn sabah yola çýkarýz. Þimdi vaktimizi öldürmemek için biraz konuþalým istersen? dedi. Ýsmimi soru. - Raci, dedim. Bu insana büyük bir saygý duymaya baþladým. Ben de sýkýla sýkýla ismini sordum. - Buddha Gotoma Sakyamuni, diye cevap verdi. Bu insanýn, insanoðlunun en büyüklerinden biri olduðunu, kitaplardan öðrenmiþtim. Evet, Buddha'nýn huzurundaydým. Saygýyla ayaða kalktým ve elini öpmek istedim. Engel oldu. - Eðer bunu benim için yapýyorsan, bil ki ben bir hiçim. Benim nazarýmda övgü de yergi de birdir. Kendin için yapýyorsan, kalbindeki sevgi yeter de artar bile, dedi.” 97

Gelecek ay

KlanNews’ta buluþmak üzere...

www.klankitap.com Yakýnda...

www.klannews.com Yeni sayý bilgileri, yazarlarýmýz, forum, arþiv...

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF