istanbul'un gizemleri
January 3, 2017 | Author: kubilay_oral | Category: N/A
Short Description
Download istanbul'un gizemleri...
Description
975 - 405 - 390 - 1 93-34-y-0131-191
Giovanni Scogaamillo
İ6TANBUL GİZEMLERİ BÜYÜLER, YATIRLAR, İNANÇLAR Yayın Hakları © Kapak Resmi Kapak Düzeni Dizgi - Baskı
GIOVANNI SCOGNAMILLO ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ ŞAHİN KARAKOÇ FATMA BOZKURT ALTIN KİTAPLAR BASIMEVİ 1. BASIM/MART 1993
Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince Altın Kitaplar Yayınevi'ne aittir. Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioğlu işhanı Cağaloğlu - istanbul Tel: 522 40 45 - 526 80 12 511 51 00 - 511 32 26 Faks: 526 80 11
İÇİNDEKİLER Sunuş Eskilerin Gizemleri
9
Mekânlar ve Gizemler
28
İstanbul İnanışları
47
Gizemciler İstanbul'da
64
Örgütler ve Bireyler .,
86
Gizemde Çağdaş Olmak
107
Gizemler ve Yorumlar
129
İstanbul Büyüleri
151
Bir Son Deyiş Gibi
184
Kaynakça
187
SUNUŞ Yüzyıllardan beri İstanbul h a k k ı n d a pek ç o k şeyler yazıldı, İstanbul'lu olan ve olmayanlar yazdı, İ s t a n b u l ' u bilen ve bilme yenler, İstanbul'u y a ş a y a n ve yaşamayanlar, içinde bulunanlar ve gelip g e ç e n l e r yazdı. İstanbul'u Batılılar ve D o ğ u l u l a r yazdı, t ü m d e ğ i ş i k adları ile, heyecanla, m e r a k , ilgi ve sevgi ile, şaşıra rak, b a z e n bozularak. İstanbul yazıldı, yazılıyor ve hiç d u r m a k s ı zın yazılacak, anlatılacak ve araştırılacaktır, İstanbul İstanbul ve d ü n y a d ü n y a o l d u ğ u sürece. D ü n y a n ı n t ü m b ü y ü k ve eski kentleri, Roma, Paris, Londra, Prag v . b . her z a m a n bir merkez g ö r e v ve işlevini g ö r d ü l e r . İstan bul da böyledir: bir tarih, kültür, sanat ve d ü ş ü n c e m e r k e z i ola rak. A n c a k İ s t a n b u l ' u n bir farkı ve bir özelliği vardır, her z a m a n o l m u ş t u r . İstanbul bir kültür, uygarlık ve b u n l a r d a n o l u ş a n bir ina nışlar potasıdır. D o ğ u ile Batının d e ğ i ş m e y e n bir b u l u ş m a , kay n a ş m a noktası, bir o d a k noktası ve ola ki «manyetik» bir alan. Ve tarihin y ü k ü n ü omuzlarında taşıyan, tarihin izleri ile d o l u p t a ş a n her b ü y ü k ve eski kent g i b i İstanbul da gizemleri olan, g i z e m l e r yaratan bir gizemdir. Ve öyle o l m a y ı s ü r d ü r ü y o r . A n c a k «gizem» s ö z c ü ğ ü n ü kullandığımızda amacımız nedir, bir araştırmaya g i r d i y s e k neyi, n e d e n araştırmak istedik, ne tür s o n u ç l a r bekleyerek? G i z e m bir sırdır, gizli tutulan, gizli anlamları, giderek değerle ri o l a n bir «şey»dir. Bir kavram, bir k u r a m , bir bilgi, inanış, olay dır g i z e m . Bir arayış ve evrensel bir sentezdir. Bazen bir hayal, bir fantezi, bir masal da olabilir hatta bir u y d u r m a . A n c a k bir kişi,
t o p l u m ya da bir kent için g i z e m bir «arka yaka», bir «gizli yüz», bir b i l i n m e y e n v e y a açıklanamayandır, öyle de olabilir. Bu araştırmanın a m a c ı alternatif, belki az bilinen, u n u t u l m a k üzere olan, sararmış yapraklarda, k a y n a k l a r d a kalmış bir İstan bul portresini çizmektir, içinde yaşadığımız bu kentin d o ğ a ü s t ü c ü , d ü ş ü n d ü r ü c ü ola ki eğlendirici kimliğini saptamaktır, d ü n ü n ü ve b u g ü n ü n ü , karanlıklarını ve tedirginliklerini başka ve d e ğ i ş i k bağlantılarla b a ğ l a m a k ve olanakların dahilinde,
BIRINCI BÖLÜM
«resimlendir
mek.»
ESKİLERİN GİZEMLERİ
İstanbul k e n d i başına bir gizemdir, bir g i z e m tarihi ve bir gizemler m e r k e z i d i r her tür ve ç e ş i d i n d e n . Ve İstanbul yüzyıllar d a n beri s ü r e g e l e n bir arayışın b u l u ş m a noktasıdır, ölümsüzlerin, gizli ve b i l i n m e y e n üstünlerin, bilgelerin, gizemcilerin ve de şarla tanların uğrağıdır. Onların ve başkalarının arayışı bizim de arayışımız o l d u bu sayfalar b o y u n c a , katılmanızı dilediğimiz heyecanlı bir m a c e r a y a yol açtı. Bize b ö y l e bir m a c e r a y a çıkabilmemiz için olanak tanıyan H ü s n ü T e r e k ' e , bizi sürekli yüreklendiren, kaynak avına çıkan O r k u n U ç a r ' a t e ş e k k ü r ü bir b o r ç biliriz. Popüler g i z e m l e r e ekranlarını a ç a n özel
kanalların m o d a
deyimiyle «bizi izlemeye d e v a m edin!» GIOVANNI SCOGNAMILLO
Fethedilen İ s t a n b u l ' d a n ö n c e bir Bizans vardır ya da bir D o ğ u R o m a İ m p a r a t o r l u ğ u v e o n d a n ö n c e d e bir Bizans öncesi, g i d e g i d e mitolojinin inanışlarına, efsanelerine ve O l i m p o s ' u n t a n rılarına kadar v a r a n . Ç o k gerilere g i d i p M.Ö. 667 yılına ulaştığımızda karşımıza ilk B y z a n t i o n ' u k u r a n Megara'lılar çıkıyor. Ya d a h a d a h a öncesi? Ya Bizans'tan ve İ s t a n b u l ' d a n ç o k ö n c e buralara kadar g e l i p yerle şen Keltler? Her insanın y a ş a m ı - v e k e n d i s i - nasıl ki z a m a n l a ç ö z ü l e n veya hiç ç ö z ü m l e n m e y e n , aksine derinleşen bir g i z e m ise kentle rin y a ş a m ı ve g e ç m i ş i de bir b a ş k a gizemdir, özellikle İstanbul gibi «merkez» o l a n kentler için. İstanbul'u 1550'lerde ziyaret e d e n Flaman g e z g i n c i s i Ogier Ghisen v o n B u s b e e k kendine bir s o r u sorar: «Bütün d ü n y a n ı n başkenti burası mı?» diye. Ve Fransız ozanı A l p h o n s e de Lamartine bir y o r u m d a
bulunur:
«Doğa
burasını d ü n y a n ı n
başkenti
o l m a k için yaratmışa benziyor» diyerek. İstanbul'a g e l i p heyecanlar g e ç i r e n ç o ğ u Batılıların g ö r ü ş ü d ü r b u v e b u g ö r ü ş ü n n e denli d o ğ r u o l d u ğ u n u İ s t a n b u l ' d a yaşa y a n bizler h e r k e s t e n d a h a iyi biliyoruz. Eski o l m a k , ç o k g e ç m i ş ç o k g ö r m ü ş o l m a k h e m birikim, h e m de bir ayrıcalıktır. Belirli, kalıcı, g ö z l e görülebilen, elle d o k u nulabilen izler t a ş ı m a k - k i , bir eski kent için bunlar surlar, kale-
-
9
—
ler, hisarlar, binalar v . b . ' d i r - başka, bu izlerin g e ç m i ş i n i , g e ç m i ş
c e ğ i m i z gibi, mitolojik efsaneler v e k a h r a m a n l a r l a d o l u p taşıyor.
anlamlarını ç ö z m e k başkadır.
Ve B o ğ a z i ç i ' n d e n
İstanbul herkesi çekiyor: yazarı, ozanı, d ü ş ü n ü r ü , araştırma
başlayan bu inanışlar gelip S a r a y b u r n u ' n a
kadar dayanırlar.
cıyı, maceraseveri, meraklıyı, b u r n u havada turisti, bir a n d a d u y
Bizans'ın en eski tarihçilerinden biri olan H e s y c h i u s ' a g ö r e
gulananı ve s o ğ u k s o ğ u k bakanı, önyargılı olanı ile bilgi, ö l ç ü ile
Bizans ö n c e s i ilk yerleşim yerlerinden biri de S a r a y b u r n u ' n d a ,
değerlendireni. Ve bir g e r ç e k «merkez» o l d u ğ u n d a n istanbul, bili
b ö l g e n i n kralı olan, Barbisius tarafından kuruluyor. D a h a s o n r a
nen ve bilinmeyen olanaklar s u n d u ğ u n d a n , ticaret erbabı g e z g i n
kurulan kenti surlarla k a p a t a n ve B a r b i s i u s ' u n kızı Phidelia ile
ciyi de çeker.
evlenen
1260 yılında V e n e d i k ' t e n N i c o l o ve Maffeo Polo adlı iki kar
Byzas,
efsaneye göre,
denizler tanrısı
Poseidon'un
o ğ l u n d a n başkası değildir.
d e ş gelir İstanbul'a. Polo kardeşler İstanbul'a yerleşirler, b a ş k a
B ö y l e c e Byzas'ın adını alan ilk Bizans (Byzantion) tanrısal
Venedik'liler gibi, ticaret yaparlar, Kırım'a, V o l g a nehrine, B u h a -
ya da yarı tanrısal bir kimlik ve ö n e m kazanmış oluyor, her ne
ra'ya kadar uzanırlar, mal alıp İstanbul'da satarlar. D o k u z yıl s o n
kadar olayın gerisinde - m i t o l o j i d e sık sık r a s t l a n a n -
ra Venedik'e dönerler. Yıllar g e ç e r ve g ü n ü n birinde Polo k a r d e ş
t e c a v ü z d u r u m u yatıyorsa da. Tanrı P o s e i d o n , Byzas'ın annesi
ler y e n i d e n g ö r ü n ü r l e r Galata'daki V e n e d i k l i l e r i n arasında. Bu
olan ve k e n d i de tanrı s o y u n d a n g e l e n güzeller güzeli Kerassa'yı
kez en k ü ç ü k kardeşleri olan M a r c o ' y u da getirirler yanlarına ve
iğfal e d e r e k b u d u r u m u yaratıyor.
İstanbul'dan u z u n ve ç o k
ünlü yolculuklarına çıkarlar,
«ipek
Yolu»nu izleye izleye.
bir ırza
İki kıtayı birleştiren, Batı'dan, O r t a d o ğ u ' d a n , U z a k d o ğ u ' d a n ve u n u t u l a n , y o k o l m u ş ve kayıp uygarlıklardan g e l e n kültürleri
D ö n ü ş 1295'te oluyor; T r a b z o n ' d a n kalkan bir g e m i ile İstan
barındıran ve kaynaştıran İstanbul'da, kentin ilk k u r u l u ş u n d a n
bul'a dönerler. S o n r a V e n e d i k ' e , yanlarında ö l ü m s ü z bir haziney
ş i m d i y e dek, g i z e m d a i m a vardı ve vardır, her çeşidi ve y o r u m u ,
le, M a r c o P o l o ' n u n gezi notlarından oluşan «İl Milione» (Milyon)
eğilimi ile.
adlı s e y a h a t n a m e y l e dönerler.
T ü m kaynakları tarayabilmek olanaksızsa bile elde edebildi
Çin y o l u n u t u t a n g ö z ü p e k maceraseverlerin, zeki v e g i r i ş k e n tüccarların k o n u m u z o l a n kentsel gizemlerle ne ilgisi var ki?
ğ i m i z k a y n a k l a r d a n seçtiğimiz, kimi bağıntısız gibi g ö r ü l e n efsa neler,
inanışlar ve olaylar k o c a m a n ve
kendi içinde
kendini
Çağrışımsal olsa bile ilgi apaçık ortadadır: Polo'lar ve onları
t a m a m l a y a n bir mozaik, d e v b o y u t l u bir duvar resmini o l u ş t u r u
izleyenler, bildiğimiz kadarıyla g i z e m c i değiller, inanç sahibi, d i n
yorlar. A n c a k boyutlarını s a p t a y a b i l m e k için her şeyi birbirine iyi
lerine bağlı insanlardır. A n c a k D o ğ u ' n u n ve U z a k d o ğ u ' n u n o l u ş
ce karıştırmak, birbiri ile iyice karşılaştırmak, çarpıştırmak gereki
t u r d u ğ u gizemi, artı b u n u n parasal, ticari potansiyelini, İstan
yor, y o r u m y a p m a k t a n , varsayım y ü r ü t m e k t e n , çağrışımları kul
b u l ' d a yıllarca kalmış olan N i c o l o ve Maffeo Polo iyi biliyorlar.
l a n m a k t a n hiç ç e k i n m e d e n .
«Merkez» İstanbul, bu kimliği ve geleneği ile onlar için bir «ka p ı d ı r , bir kaçınılmaz bağlantıdır ve bu bağlantıya inanarak, g ü v e nerek arayışlarına başlıyorlar. B u n u bir parantez,
Bilinen ve bilinmeyen, varolan ve yitirilen, kaçırılan kaynak lar... Fetih ö n c e s i ve Fetih sonrası i s t a n b u l ' u t e r k e d e n Bizanslı bil
bir «tırnak arası» sayıp d a h a gerilere
dönelim.
ginler beraberlerinde kaynak ve bilgi kaçırıyorlar. İster s o n r a d a n bunları başkalarıyla paylaşsınlar, ister paylaşmasınlar.
Boğaziçi ve kıyıları, bir s o n r a k i b ö l ü m d e ayrıntılı olarak g ö r e -
10
-
İtalya'ya sığınan Bizanslı G e m i s t e Phleton, Eflatuncu akade-
\ misinin öğretilerini meslekdaşlarına iletiyor; Verona'lı Guarini ise
kurtulabilen Julien de fazla u z u n ö m ü r l ü o l m u y o r , saltanatı salt
Bizans'tan iki sandık d o l u s u elyazması kaçırıyor, birini y o l c u l u k
üç yıl sürüyor. Kanlı bir ailenin ö y k ü s ü d ü r b u , siyasal oyunların, saray entri
esnasında yitiriyor, ikincisindekileriyse hiç k i m s e y e g ö s t e r m i y o r , açıklamıyor.
kalarının, hırs ve kıskançlıkların bir s o n u c u . Gizemli bir ö y k ü hiç
Bizans'tan kaçıp değerli metinleri, elyazmaları - b u ara Efla-
değildir a n c a k gizemlerle d o l u bir o r t a m d a g e ç i y o r , ç ü n k ü kanlı
t u n ' u n b a ş y a p ı t l a r ı n ı - Batı'ya ulaştıranlar arasında kimler y o k ki:
bir saltanat s ü r e n , s o n d ö n e m i n d e iyiden iyiye çığrından çıkan
J o h a n e s A r g y r o p u l o s , T h e o d o r u s Gaza, D e m e t r i u s C h a l c h o n d i -
bu Bizans aynı z a m a n d a kentin içinde b u l u n a n kutsal ya da kut
lis, A n d r o n i c o s Challistos, M a r c o M u s u r u s , J o h a n n e s v e C o s t a n -
sal gibi bilinen emanetlerin k o r u y u c u s u k o n u m u n d a d ı r . Nedir bu
t i n o s Lascaris kardeşler gibi bilim adamları ve aydınlar. Rönesans'a yol a ç a c a k o l a n feodal düzenli Orta Ç a ğ için
kutsal
gibi
bilinen
e m a n e t l e r ve
Fetih
öncesi
Bizans'ta ne t ü r gizemlerin kaynağını o l u ş t u r u y o r l a r ?
Bizans bir bilim, bilgi kaynağı ve bir gelenektir ç ö k m e s i n e n e d e n
1554'te İstanbul'u ziyaret e d e n ve gezi notlarını «İstanbul ve
olan t ü m aşırılıklarına karşın. Hatta ve hatta lanetli bir gelenektir,
A n a d o l u ' y a Seyahat Günlüğü»nde t o p l a y a n A l m a n bilgin ve araş
b o l c a şeytanlık v e b ü y ü c ü l ü k k o k a n . H e m , anlatılanlara g ö r e , İmparator Justinien, A y a Sofya'yı inşa ettirebilmek için Ş e y t a n ' d a n bile y a r d ı m i s t e m e m i ş miydi? Bizans yıkılıyor a n c a k Bizans'ın tarihinde bazı ilginç ve dik kat çekici olaylar y ü z e çıkıyor. Tarihin devresel d ö n e m l e r ve d ö n ü ş l e r l e kendini sık sık tek rarladığını biliyoruz ve bunlara tarihin iniş ve çıkışları deriz, öyle kabul ederiz. Bir Y ü c e C o s t a n t i n ' i ele alalım ve hiç y ü c e o l m a y a n bazı dav ranış ve eylemlerine bir g ö z atalım: - C o s t a n t i n kayınpederi olan M a x i m u s ' u ö l d ü r t ü y o r , kayınbi raderi olan Licinius'u boğazlatıyor, o ğ l u C r i s p u s ' u ve y e ğ e n i L u c i nius'u katlettiriyor. Derken eşi olan İ m p a r a t o r i ç e Fausta'yı kay nar bir b a n y o d a b o ğ d u r t u y o r .
tırmacısı H a n s Dernschvvam yazılarının bir kısmını şu şekilde sıra lıyor: - Havari A n d r e ' n ı n t a b u t içinde b e y a z ketene sarılmış cese di (ceset 1210'da İtalya'nın Amalfi kentine o r a d a n da 1462'de R o m a ' y a naklediliyor aslında), - İsa'nın y e ğ e n i Z e b e d e u s ' u n eşi Maria S a l o m e ' n i n t a b u t u , - İsa'nın bağlanıp işkence edildiği renkli, cilâlı bir taş. Dernschvvam, Batı'nın kutsal emanetleri bir yana, bize 16. yüzyıl İ s t a n b u l ' u n d a n ilginç gözlemler de veriyor: «Bizim Elçihanın yanında bir a d a m bir k ö ş e y e b ü y ü c e k bir sandık yerleştirdi. Sandığın içini darı ile d o l d u r d u . H e m e n h e m e n çıplak bir vaziyette bir örtüye b ü r ü n e r e k yalnız başı dışarda kala c a k şekilde bir sandığın içine girdi ve darıların arasına g ö m ü l d ü . » d i y e anlatıyor A l m a n gezgini. «Türkler bu herifi evliya sandılar ve o n a y i y e c e k i ç e c e k taşımaya başladılar. Bu a d a m ı n etrafında baş
Costantin'in ailesi de aynı şekilde saltanatını s ü r d ü r ü y o r ,
ka fakirler g e c e g ü n d ü z oturuyorlar. Z a m a n l a herif öyle şişmanla
d a h a d o ğ r u s u s ü r d ü r m e y e çalışıyor: C o s t a n t i n ' i n iki o ğ l u cinayet
d ı ki, b o y n u d o m u z b o y n u n a b e n z e d i , yanakları d a borazancı
lere k u r b a n gidiyorlar, ikisi hariç (12 yaşındaki Gallus ve 6 yaşın
yanakları gibi t o m b u l l a ş t ı . Padişah c i v a r d a n g e ç i p g i d e r k e n o n a
d a k i Julianus) t ü m yeğenleri askerler tarafından öldürülüyorlar.
d u a eder durur.»
Cinayetleri üstlenen ise i m p a r a t o r u n s o n üç o ğ l u oluyor, yani
Batı'nın kutsal saydığı emanetleri hiç t a r t ı ş m a d a n ve y o r u m
Constantin, C o n s t a n t v e C o n s t a n c e . Ü ç ü d e kısa süre s o n r a , tra
y ü r ü t m e d e n k a b u l e d e n Dernschvvam, d o ğ a l olarak Evliya Çele-
jik şekilde ölüyorlar ve 337 yılında işlenen y e ğ e n katliamından
bi'nin k a l e m i n d e n çıkmışa benzer bu Darılı Evliya'ya, haklı ya da -
13
-
haksız, bir fırsatçı g i b i bakıyor, bir inanışın - b i r inanışa d ö n ü ş e b i
mektedir. Darılı Evliya'dan s ö z e t m e s i halkın saflığını b e l i r t m e k
len bir o l a y ı n -
açısındandır ancak, g ö r ü n ü ş t e acı acı v e y a tatlı tatlı ö t e n bir kar
başlangıcını çiziyor.
B u r a d a ilgimizi ç e k e n de
A l m a n yazar v e h ü m a n i s t i n y o r u m u n d a n ç o k b u Darılı Evliya'nın
gaya yer ve z a m a n ayıracak birine hiç b e n z e m i y o r .
yarattığı olay ve etrafında t o p l a n a n b a ş k a c a « f a k i r l e r d i r . Evliyalık
Benzemiyor fakat bu elyazması k o l e k s i y o n c u s u k ö k l ü bir
bir yana, «yöntem»in ne denli uygulandığı ve k a b u l l e n d i ğ i , nasıl
hümanist aydınıdır ve b ö y l e o l d u ğ u n d a n hiç k u ş k u s u z karganın
izleyici ve taraftar b u l d u ğ u Demschvvam'ın çizdiği canlı sahne
simgesel anlamını biliyordur.
d e n ortaya çıkıyor. Meraklı ve izlenimci A l m a n g ü n c e yazarı, kitabının b a ş k a bir
Ya nedir kapkara karganın s i m g e l e d i ğ i ? Değişik inançlara g ö r e karga tanrıların habercisidir, kehanet
yerinde, ilgisini ç e k e n hatta tanık olanları hayrete d ü ş ü r e n başka
lerde bulunur, yalnızlığın imgesidir ve aynı z a m a n d a ö l ü m ü n de '
v e ç o k d o ğ a l g i b i g ö r ü n e n bir o l a y d a n d a söz açıyor:
habercisidir. Kargalar h e p acı acı öter. Gelgelelim antik g i z e m c i
«Akbabaların k a y b o l d u ğ u bir sırada, 31 A ğ u s t o s t a ve 14
ler, kehanetleri çözenler, kargaların ses tonlarında her biri ayrı
Eylülde bir k a r g a g e l d i . Ali Paşa C a m i n i n ve bizim k o n a ğ ı n karşı
bir a n l a m taşıyan, 64 d e ğ i ş i k sesi ayırmayı bilirlermiş. Üstelik kar
sında yüksek, eski Roma'lılardan k a l m a bir sütun üzerine k o n d u .
ga, siyah rengi ile s i m y a d a k i işlemlerde ç ü r ü m e adını alan süre
Acı acı ö t t ü . Halk b u n u d a ç o k a c a y i p v e gayritabii b u l d u v e hay
cin de simgesidir.
retler içinde kaldı.»
Ya s ü t u n neyi simgeler?
G ü n l ü ğ ü n yazarı bu kez herhangi bir y o r u m y ü r ü t m ü y o r ,
S ü t u n y a ş a m ağacıdır, bilgidir, g ö k y ü z ü ile y e r y ü z ü arasın
dolayısıyla bu iş bize kalıyor ve hiç hayret e t m e m e k l e birlikte,
da bağlantıdır, Tanrının g ü c ü n ü belirtir, evrensel ve tinsel bir sim
nakledilen olayı ilginç b u l d u ğ u m u z d a n 440 yıl s o n r a bir «naif»
gedir.
d e n e m e y e girişiyoruz. Olay aslında s o n d e r e c e doğaldır: İlkin a k b a b a l a r İstanbul'
S o n u ç t a civar halkını hayretler içinde bırakan karganın ö t m e si bir g ü n c e m a d d e s i oluyor, özel olay kimliğini kazanıyor, t ü m
d a n ayrılıyor, g ö ç ediyorlar, sonra iki ayrı g ü n d e bir k a r g a geli
doğallığına
yor, bir s ü t u n a k o n u p «acı acı» ö t ü y o r . A n c a k olay bu denli
Demschvvam'ın notlarından da çıkan bilinçli bir y ö n t e m d i r , ola
d o ğ a l ve basit ise yazarımız n e d e n b u n u k a y d e t m e k ihtiyacını
ğ a n g ö r ü l e n i , sayılanı d e ş m e k t i r , anlamını, d o ğ u r d u ğ u , bağlandı
duyuyor?
ğı simgeleri ç ö z m e k t i r , g ö r ü l e n i n ve bilinenin ötesine gitmektir,
Yazın s o n g ü n l e r i n d e akbabalar mevsimlik g ö ç l e r i n e başlar lar ve tarih ne o l u r s a olsun, kargalar bir yere k o n a r a k h e p öter ler. Civar halkı n e d e n b u n u a c a y i p sayıyor ve İ s t a n b u l ' u ziyaret e t m e k t e olan bir y a b a n c ı neden b u n u g ü n l ü ğ ü n e g e ç i r i y o r ? Kaldı ki, d u y u l a n hayret salt çevre halkında d e ğ i l d i r , A l m a n h ü m a n i s t i n d e d e beliriyor. Dernschvvam bir araştırmacıdır, tarihsel ve a r k e o l o j i k eserler
karşın.
Bu
uzattığımız
bir
abartma
değildir,
bu
belirlenmeyeni aramaktır. Bir tekniktir bu ya da bir çeşit bilgeliğin yoludur. İstanbul kentinin içerdiği, kapsadığı ve d o ğ u r d u ğ u gizemler z a m a n z a m a n tarihsel y a d a folklorik a ç ı d a n araştırıldıysa d a bir t ü m olarak pek d e ğ e r l e n d i r i l m e d i . O y s a ki, ilerdeki b ö l ü m l e r d e çeşitli ve d e ğ i ş i k ö r n e k l e r d e n g ö r ü l e c e ğ i gibi, enine b o y u n a araş tırılması g e r e k e n geniş, ilginç bir k o n u d u r .
t u t k u n u d u r , hobisi eski R o m a kitabelerinin kaydını tutmaktır. G ü n
İstanbul gizemleri sistemli bir şekilde araştırılmadıysa da Tür
l ü ğ ü b o y u n c a (en azından bizi ilgilendiren İstanbul b ö l ü m l e r i n
kiye gizemleri, en azından bir on yıl ö n c e s i n e kadar, Haluk Ege
d e ) , dinsel emanetler bir yana, salt s o m u t , pratik şeylerle ilgilen
m e n Sarıkaya tarafından kapsamlı bir yaklaşımla tarih b o y u n c a —
15 —
araştırıldı ve y o r u m l a n d ı . İstanbul kenti d e , d o ğ a l olarak nasibini
gösterilen m e k â n d a hiçbir araştırma y a p ı l m a m ı ş v e o l a y (şayet
aldı.
g e r ç e k bir o l a y d a n s ö z edebilirsek) İ s t a n b u l ' u n g i z e m l i inanışla Sarıkaya'nın çalışmasını t a r a r k e n bir dizi ilginç, g i z e m d o l u ,
çıkış noktası olarak k u l l a n a b i l e c e ğ i m i z ve tartışmaya her z a m a n a ç ı k olaylarla karşılaşırız, ö r n e ğ i n : - İstanbul'da 16. yüzyılda y a ş a m ı ş o l a n şair Bâlı Efendi bir
rın kayıtlarına b ö y l e s i n e geçmiştir. Öte d ü n y a d a n g e l e n içi t o p r a k d o l u kâğıt p a r ç a l a r ı , d o l d u r u l m u ş k u y u l a r d a n ç ı k a n eller v e d e ğ i ş i k bir t ü r ü n k a p s a m ı n a giren, kediler ve farelerle ilgili bir b a ş k a olay...
g e c e , d ü ş ü n d e g e n ç yaşta ö l e n arkadaşlarından Piruza Ali'yi
«1921 yılında, bir g e c e , İ s t a n b u l ' d a k i Asaf P a ş a T e k k e s i n d e
g ö r ü r ve o n d a n bir a r m a ğ a n ister. Düşteki Piruza Ali bir kâğıda
bir toplantı yapılıyordu.» d i y e anlatıyor Sarıkaya. «Aralarında Ney
biraz t o p r a k k o y u p d ü ş ü g ö r m e k t e o l a n şaire verir, Bâlı Efendi
zen Tevfik'in d e yer aldığı davetliler, a k ş a m y e m e ğ i n i yemişler,
de kâğıdı sarığının kıvrımına yerleştirir, d ü ş biter.
yatsı namazı v a k t i n i bekliyorlardı. O sırada ş e y h l e r d e n biri, o d a
Ertesi g ü n b u d ü ş ü n ü arkadaşlarına anlattığında eliyle aynı
nın orta kısmını boşalttırarak, davetlilerin o d a n ı n iki y a n ı n a çekil
hareketi yapar, sarığını kurcalar ve d ü ş ü n d e kendisine verilen içi
melerini istedi. Ş e y h , kapının karşısına rastlayan d u v a r ı n ö n ü n e
t o p r a k d o l u kâğıt parçasını bulur...
o t u r d u v e s a ğ elindeki tespihini ç e k e r e k dualar o k u m a y a başla
İnanılmaz Ö y k ü l e r ' d e n bir ö r n e k denilecektir, ö y l e d e y o r u m
dı. Az sonra, açık k a p ı d a n içeriye farelerin g i r d i ğ i g ö r ü l d ü . Fare
lanabilir üstelik, bu ç a l ı ş m a m ı z d a a m a c ı m ı z psişik olayların üze
ler, d o ğ r u d a n ş e y h i n s a ğ yanına g i d e r e k , bir sıra oluşturdular.
r i n d e d u r m a k t a n ç o k her t ü r d e n ö r n e k l e r v e r m e k o l d u ğ u n d a n
Ş e y h bu kez t e s p i h i sol eline aldı ve duasına d e v a m etti. İzleyen
yüzyıllar ö n c e s i n d e n kalma b ö y l e bir olayı «çeşni»den de sayabili
lerin hayret d o l u bakışları arasında, kapıdan içeriye ikinci bir hay
riz. A n c a k araştırmacı Sarıkaya'nın «İstanbul A n s i k l o p e d i s i n d e n
van g r u b u g i r m i ş t i . Bunlar, farelerin d o ğ a l d ü ş m a n l a r ı o l a n kedi
aktardığı bu olay, klasik anlamı ile, bir «apor» olayıdır ya da spiri-
lerdi. Farelerin üzerine atılacakları y e r d e , onlar da ş e y h i n sol tara
tüalistlerin, ruhçuların t a n ı m l a m a s ı n a g ö r e kapalı bir m e k â n ı n için
fında sıralandılar. Kediler, gözlerini farelerin ü z e r i n e dikmişler,
d e dışardan (transfer) y a d a ö t e d ü n y a d a n bir v e y a b i r k a ç n e s n e
ağız ve bıyıklarını oynatıyorlar a n c a k sanki aralarında bir engel
nin getirilmesidir.
varmış gibi, farelere d o ğ r u bir harekette b u l u n m u y o r l a r d ı . B u
Bilinen ve izlenilen bilimsel kurallar bu ve bu g i b i olayların
d u r u m , o n b e ş d a k i k a kadar b ö y l e c e d e v a m etti. S o n u n d a şeyh
s o m u t bir açıklamasını y a p a m a d ı k l a r ı n a g ö r e e s k i d e n k a l m a b u
g e n e ö n c e farelerin v e a r k a s ı n d a n d a kedilerin, g e l d i k l e r i şekilde,
«apor» olayını g i z e m l e r i m i z i n arasına, t ü r ü n ü n bir klasik ö r n e ğ i
kapıdan çıkarak g i t m e l e r i n e izin verdi.»
olarak, katmayı u y g u n g ö r d ü k .
Bu olayı naklettikten s o n r a Sarıkaya b u n u h a y v a n l a r d a k i
Sarıkaya kitabının b a ş k a bir y e r i n d e , bir b a ş k a ilginç o l a y da
p a r a p s i k o l o j i a ç ı s ı n d a n i n c e l e y e b i l e c e ğ i m i z i belirterek hayvanla
naklediyor b u kez yerini d e belirterek. Araştırmacıya g ö r e Beya
rın kendilerine yansıtılan tepkileri ( b u r a d a s ö z k o n u s u o l a n bir t e p
zıt, S o ğ a n a ğ a Mahallesi, C a m i S o k a ğ ı n d a , 1970'lerin s o n l a r ı n d a
k i d e n ç o k bir ç a ğ r ı y a d a bir k o m u t a d ı r ) p a r a n o r m a l y o l d a n algı
halen yerinde d u r a n bir a p a r t m a n ı n y ü k s e l d i ğ i eski bir evin b a h
layıp b e k l e n e n yanıtı verdiklerini açıklıyor.
ç e s i n d e b u l u n a n , taşla d o l d u r u l m u ş , bir k u y u d a n i m d a t istercesi ne uzanan bir el b i r ç o k kez g ö r ü l m ü ş t ü r . Kullandığımız k a y n a k t a bu elin kimler t a r a f ı n d a n ve h a n g i z a m a n l a r d a g ö r ü l d ü ğ ü belirtilmediğine g ö r e , b ü y ü k bir olasılıkla,
B u r a d a bir an d u r a l ı m : ilkin bir «apor» olayını g ö r d ü k , sonra d a n bir b e d e n l e n m e , s o n u n d a d a bir psi y a d a bir h i p n o z d u r u m u n u . Bunları b i r a r a y a g e t i r d i ğ i m i z d e ne gibi bir o r t a k noktayı ö n e sürebiliriz? —
17 —
istanbul Gizemleri / F: 2
Ortak n o k t a şu ki ü ç ü d e , a y n e n ve aktarıldıkları şekilleri ile kabul edildiklerinde, bizleri n o r m a l ötesinin, parapsikolojik olanın «ruhsal» alanına g ö t ü r ü y o r l a r .
v e ö l ü m ü n d e n sonra Unkapanı'nın dışındaki H o r o z D e d e mezarı nın yanıbaşında g ö m ü l e n Safer D e d e ' n i n ö y k ü s ü . Kızgın fırına girip mışıl mışıl u y u y a n bir a d a m ı n ö y k ü s ü n e
Şair Bâli Efendi'nin ö y k ü s ü , ister gerçek, ister u y d u r u l m u ş
inanmak zor geliyorsa bile, ateş ü s t ü n d e y ü r ü y e n l e r i ya da k e n d i
kurallara u y a n , benzerlerinin sürecini izleyen bir «apor» dur, şu
kendilerini yakanları, birden parlayıp kül olanları d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z
farkla ki, bir d ü ş ü n akışı i ç i n d e yer alıp düşle gerçek arasında bir
de Evliya Ç e l e b i ' y e d a h a bir anlayışla kulak v e r e b i l m e m i z olası
k ö p r ü kurmaktadır, d ü ş s e l p l a n d a g ö r ü l e n bir nesneyi aynı a n d a
oluyor.
g e r ç e k plana aktarmaktadır. Bu açıdan ele alındığında, k u r g u s a l
1885'te Ü s k ü d a r ' d a iyi tanınan, yakışıklı, terbiyeli y o r g a n c ı
olabilmesi olasılığı bile, ilginçliğini hiçbir şekilde z e d e l e m i y o r .
kalfası B e s i m , t e m m u z ayının sıcak bir g ü n ü n d e işyerinde fenala
Üstelik, anlatılan ö y k ü d e , d ü ş t e ifade edilen bir isteğin s o m u t l a ş
şıp c a n veriyor ve kalabalık bir c e n a z e t ö r e n i ile K a r a c a a h m e t
ması d a - y a n i d ü ş ü n dışına taşıp g e r ç e ğ e aktarılması d a - olaya
mezarlığına g ö m ü l ü y o r .
değişik bir b o y u t kazandırıyor, varsayımsal d ü ş ü n c e l e r e y o l a ç ı yor.
Ertesi g ü n ise Besim y e n i d e n tezgâhının başında g ö r ü l ü y o r . A n c a k rengi iyice sararmış, kararmış bir ö l ü rengine d ö n ü ş m ü ş
Beyazıt'ın bir m a h a l l e s i n d e k u y u d a n çıktığı s ö y l e n e n el ise,
tür. Şaşkın mahalleliye Besim başından g e ç e n l e r i anlatır: g e c e
benzeri b i r ç o k k a y n a k l a r d a bulunabilen, bir «hayalet ö y k ü s ü » -
mezarında k e n d i n e gelmiş, b a ğ ı r m a y a başlamış, mezarın yakınla
dür, ister k u y u d a kalan birinin, ister o y e r d e - b ü y ü k bir olasılıkla
rında â l e m y a p m a k t a olan bir fahişe ile iki b i ç k i n sesini d u y m u ş
şiddet s o n u n d a - ö l e n , katledilen birinin.
lar ve mezarı kazıp o n u kurtarmışlar. Çıplak kalfaya b i ç k i n l e r d e n
Şeyhin çağrısına u y a n fare ve kedilerinin olayı ise b u g ü n bili m i n de kabul ettiği bir u z a k t a n telkin örneğidir, şartlı refleks d e ğ i l se de trans veya h i p n o z durumlarına ait ve bunlara ö z g ü kurallar la açıklanabilen bir olaydır.
biri d o n u n u , d i ğ e r i g ö m l e ğ i n i giydirmiş, fahişe o n u feracesi ile sarmış ve y o r g a n c ı dükkânına kadar g ö t ü r m ü ş l e r . 108 yıl
ö n c e Üsküdar'ı a y a ğ a
kaldıran
bu
«dirilme»,
bu
« ö l ü m d e n d ö n m e » olayı b u g ü n bir katalepsi veya s e n k o p ö r n e ğ i
Y o r u m y ü r ü t m e k kolay gibi g ö r ü n ü y o r s a da, bir y e r d e n s o n ra, ö n e m l i olan anlatılan ö y k ü d e k i , dile getirilen inanıştaki d u r u m lardan ç o k bu d u r u m l a r ı n çağrıştırdığı bilinmeyenler ve açıklana mayanlardır.
gibi değerlendirilince eskinin «garip» ve «gizemli» ö y k ü s ü n o r m a l boyutlarına, olağanlığına kavuşur. Eskiden İstanbul'da g e ç t i ğ i söylenilen ve kentimizin folklo r u n d a yerleşip n o r m a l bir s ü r e ç içinde d e ğ e r l e n d i r i l m e y e n olay
Eskiden kalma kaynaklar tarandığında, bir zamanların İstan b u l ' u n u n birçok ilginç kişileri y e n i d e n dirilir gibi oluyor, b i r ç o k gizemli olaylar sanki y e n i d e n y o r u m l a n m a k istercesine karşımıza dikiliyor.
lar da vardır. B u n l a r d a n biri de 17. yüzyıldan kalma « s ö n m e y e n mum» öyküsüdür. M e h m e t Ş e y d a b u ö y k ü y ü şöyle anlatıyor: «Yalancının m u m u yatsıya kadar yanar demişler. M u m s ö n
Evliya Çelebi'ye kulak v e r d i ğ i m i z d e 17. yüzyıldan k a l m a bir Kapanî Deli Safer D e d e ile karşılaşırız.
Ya da U n k a p a n ı ' n d a k i
d ü âlemleri demişler. Bir d e s ö n m e y e n m u m var. O n y e d i n c i yüz yılda i s t a n b u l ' d a Mevlevi M e h m e t D e d e a d ı n d a bir ermiş-kaçık
e k m e k ç i Ali Çelebi'nin kızgın fırında u y u y a n , o r a d a n çıkıp d e n i z e
yaşarmış.
atlayıp g ö z d e n k a y b o l a n , y e d i yıl s o n r a C e z a y i r ' d e n dilsiz d ö n e n
kabak g e z e r m i ş . Tipide, fırtınada g e c e yarıları bir ş a m d a n l a d o l a -
—
18
-
Bu d e d e ,
kar d e m e z ,
buz d e m e z yalınayak,
başı
şırmış. O tipide, fırtınada b ü t ü n sokakları dolaşır d a , ş a m d a n ı n d a -
«Paris'in Kurt Adamı»nın bir b ö l ü m ü n d e G u y E n d o r e «likantropi» olaylarına, insanı k u r d a d ö n ü ş t ü r e n d u r u m l a r a d e ğ i n d i ğ i n
ki m u m bir t ü r l ü sönmezdi.» En bunaltıcı sıcaklara ve en d o n d u r u c u s o ğ u k l a r a , n e r d e y s e
de bunlara d ü n y a n ı n her yerinde inanıldığını belirtip, örnekleri
çırılçıplak, g ü n l e r c e ve haftalarca d a y a n a b i l e n «yogi» ya da Hint
arasında,
«fakir»i örnekleri ç o k t u r . O y s a t ü m m e t e o r o l o j i k d a l g a l a n m a l a r a
Adamlarını, Afrika'nın Sırtlan Adamlarını ve İstanbul'un ( E n d o r e
d a y a n a b i l e n v e s ö n m e y e n bir m u m gariplikler y a d a gizemler tari
«Constantinople» diyor) Kedi Kadınlarını da katıyor, onlarla ilgili
hine g e ç m e y e hiç k u ş k u s u z hak kazanmış sayılabilir!
bu bilgiyi vererek:
Evliya Ç e l e b i ' y e d ö n e l i m ve 1302 yılında Çelebi' nin U n k a p a -
İskandinavların
Ayı
Adamlarını,
Kızılderililerin
Bizon
«Bir saç tokasını kullanarak pirinç tanelerini yerler ve bilirler
nı'nda d ü n y a y a g e l d i ğ i anlatılan gözleri al al, ateş s a ç a n , b u r n u
ki, yaratıkların mezarlıklarda kurdukları sofrada, karınlarını iyice
n u n orta direği o l m a y a n bir ç o c u ğ a g e ç e l i m .
dolduracaklardır.»
«Kırmızı g ö z l ü ç o c u k » denilirmiş ç o c u ğ a . B u ç o c u k b u l u ğ a
Az bir şey yerler g ö r ü n ü r d e bu Kedi Kadınlar, ç ü n k ü t e m e l
e r d i ğ i n d e ç i ç e k hastalığına tutuluyor, derisi t ü m d e n s o y u l u y o r ,
gıdalarını mezarlıklardan, mezarlardaki cesetlerden t e m i n eder
yılan örneği, altından da kırmızı bir d e r i çıkıyor, üstelik t ü m d e n
ler, o n l a r a benzer b a ş k a c a yaratıklarla birlikte.
tüysüz.
Mezarlıklarda sofralar k u r u p cesetleri parçalayıp y i y e n bu
Yıllar g e ç i y o r , ç o c u k «ahlakı güzel», anlayışlı,
herkesle iyi
«yamyam» Kedi Kadınlar kimlerdir, n e r e d e n çıkmadırlar?
g e ç i n e n fakat k o n u ş m a s ı zor anlaşılan bir delikanlı oluyor. Evleni
Amerikalı yazar E n d o r e bir k o r k u romanını yazıyor ve elinde
yor, bir attar d ü k k â n ı açıyor ve kendi gibi kırmızı tenli, b u r n u n u n
ki folklor malzemesini b u n a g ö r e kullanıyor, y o r u m l u y o r , k u r g u l u -
orta direği o l m a y a n , kısa süre sonra ölen bir y a v r u n u n babası da
y o r ve g e r e k t i ğ i n d e abartıyor. Yazar, b ü y ü k bir olasılıkla, Kedi Kadınlar diye f o l k l o r u m u z d a ve
oluyor. Kırmızı g ö z l ü , kırmızı tenli a d a m , «Revan yılı ö l ü p , Kasımpa şa'da
bizim
mezarlığın yanında
gömüldü,»
der
Evliya
Çelebi
ö y k ü y ü b ö y l e c e sonuçlandırarak. giz» o l m a k t a n ç o k «dehşetengiz» yaratıklarla karşılaşırız,
İstan
b u l ' d a yaşadıkları s ö y l e n e n ; Kedi Kadınlar ve Kurt A d a m l a r gibi. İstanbul'un Kedi Kadınlarından s ö z e d e n Amerikalı r o m a n c ı ve
senaryo yazarı
Guy Endore
oluyor,
ilk
baskısını
1934'te
y a p a n , «Paris'in Kurt Adamı» (The W e r e w o l f of Paris) adlı yapıtın da. Endore kurgusal
bir ö y k ü y ü
anlatıyor fakat,
1870 yılının
K o m ü n ayaklanmasında g e ç e n bir Kurt A d a m ı n macerasını anlat tığında,
k o n u s u n u ayrıntılı bir araştırma ile destekliyor, d a h a
ö n c e yazmış o l d u ğ u b a ş k a c a tarihsel romanların yaptığı gibi (Casanova; J e a n n e d ' A r c v . b . ) .
bir yer
y o r ve bu cadıları kendi savına u y g u n şekilde biçimliyor. Sonuçta
Batı kaynaklarını karıştırdığımızda «garip» ya da «esraren
masallarımızda geniş
t u t a n , her kılığa g i r e n cadılardan, c a d ı karılardan söz e t m e k isti
Kadınları,
Guy
Endore'un
İstanbul'un
romanındaki
Cadıları,
ç o c u k tekerlemelerinde bile anılan: Ne ne N e r m i n i Ç o k y e m e peyniri Peynir seni ö l d ü r e c e k Cehenneme götürecek C e h e n n e m i n kadınları İ s t a n b u l ' u n cadıları Çık pik N e r d e n g e l d i n o r d a n çık.
Cehennem
İstanbul'un Kadınları
Kedi
oluyor,
«Cadılar, h o r t l a y a n ölülerdir,» diye açıklar Prof.Pertev Naili
b u l u n d u . Gözlerini kan b ü r ü m ü ş , g a y e t k o r k u n ç idi. Mezarlıktaki
Boratav. «Onlar üzerine de pek ç o k hikâyeler anlatılır. Ç o k l u k ,
b ü t ü n kalabalık b u n u g ö r d ü . Bu adamlar, sağlıklarında her türlü
kadınların c a d ı olduklarına inanılır; cadı-karı s ö z ü bu inanıştan
pis çirkin işi y a p m ı ş , ırza, n a m u s a , mala saldırmış, a d a m öldür
gelmeli. A m a , e r k e k l e r d e n d e 'çadılaşan'ların b u l u n d u ğ u n a tanıt
müş, ocakları kaldırıldığı z a m a n her nasılsa yaşlarına bakılarak
belgeler vardır. T ü r k g e l e n e ğ i n d e k i cadı, aşağı yukarı, Batı inanış-
cellada v e r i l m e m i ş , ecelleri ile ö l m ü ş kişilerdi. Sağlıklarında y a p
larındaki vampire'\ karşılar. Cadılar mezarlardaki taze ölüleri çıka
tıkları y e t m e m i ş g i b i şimdi de halka habis r u h o l a r a k tebelleş
rıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli a n l a t m a s ı n d a n ö ğ r e n d i ğ i m i z e
olmuşlardı. Cadıcı Nikola'nın tanımına g ö r e , bu g i b i habis ruhları
g ö r e eskiden cadıları zararsız hale s o k a n u z m a n 'cadıcılar' olur
d e f e t m e k için cesetlerinin g ö b e ğ i n e birer a ğ a ç kazık çakılır ve
muş. Cadılar üzerine inanış ve hikâyeler, A n a d o l u ' d a n ç o k İstan
yürekleri kaynar su ile haşlanır imiş. Ali A l e m d a r ile A p t i A l e m
bul ve Rumeli b ö l g e l e r i n d e yaygın olsa gerek...»
dar'ın cesetleri mezarlarından çıkarıldı. G ö b e k l e r i n e birer a ğ a ç
Boratav'ın vurguladığı cadı-vampir ilişkisini ve «cadıcılar»ı kanıtlayan ilginç bir belgeyi M e h m e t Ş e y d a s u n u y o r : «Aşağıdaki yazı Efendi tarafından
1833 yılında Tırnava hükümet
merkezine
kadısı A h m e t Ş ü k r ü gönderilmiş,
Takvım-i
Vekâyi gazetesinin 6 9 ' n c u sayısında yayınlanmıştır:
kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir e t m e d i . Cadıcı, ' B u cesetleri y a k m a k gerek...' d e d i . Bu hususta ş e r ' a n da izin verilebileceğinden, izin verildi. Ve iki yeni çerinin mezarlarından çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı ve ç o k şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu.»
Tırnava'da cadılar türedi. G ü n battıktan s o n r a evlere d a d a n
İ s t a n b u l ' d a n bir hayli uzaklaştık ancak, b a ğ l a n t ı d a n bağlantı
m a y a başladı. Zahireye dair un, y a ğ , bal gibi şeyleri birbirine
ya ve ö r n e k t e n ö r n e ğ e , Kedi Kadınlardan y o l a çıkıp f o l k l o r u n ,
katar ve b a z e n içlerine t o p r a k karıştırır. Y ü k l ü k l e r d e b u l d u ğ u yas
Rumeli ve İstanbul f o l k l o r u n u n cadılarına ve cadıcılarına, g i d e r e k
tık, y o r g a n , şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır. İnsanların
vampirlere k a d a r vardık.
üzerine taş, t o p r a k , çanak ve ç ö m l e k atar. Hiç kimse bir şey
Tırnava Kadısı'nın naklettiği olay, her ayrıntısı ile, t ü r ü n litera
g ö r e m e z . Birkaç erkek ve kadının da üzerine saldırmış. Bunlar
t ü r ü n e u y g u n bir v a m p i r olayıdır. K a n d a n veya p a r ç a l a n a n ceset
çağrıldı, s o r u l d u : 'Üzerimize sanki m a n d a ç ö k m ü ş s a n d ı k l ' d e d i -
lerden söz e d i l m i y o r s a da - b i z i m Yeniçeri Vampirler ortalığı bir
ler. Bu y ü z d e n mahalle halkı evlerini b a ş k a y a n a taşımışlardır.
birine k a t m a k l a yetiniyorlar, ne h i k m e t s e ! - olayın g e ç m i ş i ve
Kasaba halkı bunların cadı d e n i l e n habis ruhların eseri o l d u ğ u n
özellikle, cadıcının y ö n t e m l e r i klasik çizgileri izlemekteler. Arada,
da ittifak etti. İslimye kasabasında cad/cılık ile tanınmış Nikola
kuşkusuz bazı «nüans» farkları
adındaki a d a m getirildi ve kendisiyle sekiz y ü z k u r u ş a pazarlık
g ö b e k t e değil de g ö ğ ü s t e , kalbin hizasına çakılır, yürekleri kay
edildi. Bu a d a m ı n elinde resimli bir t a h t a vardı (bir «ikona»).
n a t m a k kadar cesetlerin kellelerini u ç u r t m a k d a g e l e n e ğ e g ö r e
Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir, r e s i m h a n g i
etkin bir çaredir v . b .
mezara bakarsa, cadı o mezardaki habis r u h imiş. B ü y ü k bir kala
eksik değildir,
örneğin
kazık
Vampir ya da günbatımı ile şafak vakti arasında dirilen,
balık ile mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı p a r m a ğ ı n d a ç e v i r m e y e
mezarından
başlayınca r e s i m , sağlıklarında yeniçeri o c a ğ ı n ı n kanlı zorbaların
evrensel inanışlara, Babil'den kalma örneklere ve bunları yüzyıl
çıkan,
insanlara saldırıp kanlarını
emen
canavar
d a n olan T e k i n o ğ l u Ali A l e m d a r ile Apti A l e m d a r d e n i l e n iki şaki
lar b o y u n c a i n c e l e y e n kapsamlı folklorik-tarihsel araştırmalara
nin mezarlarına karşı d u r d u . Mezarlar açıldı. Cesetleri y a r ı m misli
t e m e l teşkil ettiyse de Türk ve İstanbul folklorlarında pek bir yeri
b ü y ü m ü ş , kılları ve tırnakları da üçer, d ö r d e r p a r m a k uzamış
yoktur, v a m p i r - c a d ı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarında yer edin-
miş olan, 70'li yılların başlarından kalma, «Cihangir Vampiri» gibi olaylar bir yana.
nı ile birlikte. İki de kızı vardır bu «gerçek» D r a c u l a ' n ı n , biri bir Fransız cerrahına evli, d i ğ e r i de bir T ü r k bankacısına.
Nedir ki Batı'nın v a m p i r inanışları, f o l k l o r u ve literatürüne
Sohbet b o y u n c a kan kırmızısı «Yassıada»(!) şarabını y u d u m -
yönelik bazı kaynaklara g ö z attığımızda ilgimizi ç e k e n bazı «bilgi
layan kont, atası Kazıklı V o y v o d a ' n ı n , paralı a s k e r V l a d o Cepe
ler» ve «kişiler»le karşılaşmış oluruz.
si' nin ö y k ü s ü n ü u z u n u z u n anlatıyor.
1884'te, B u d a p e ş t e Üniversitesi ö ğ r e t i m üyelerinden ve «Şar
İlk
başta V l a d o acımasız,
korkunç
bir T ü r k
düşmanıdır,
kiyat» a k a d e m i s i n i n k u r u c u s u , Prof. A r m i n i u s V a m b e r y ' n i n yayın
1450'de bir g ö n ü l l ü o r d u s u n u n başında Osmanlılara karşı savaşı
ladığı özyaşamsal kitabı «Arminius V a m b e r y : yaşamı ve m a c e r a
yor. Nedir ki, Fetih'ten kısa süre s o n r a saf değiştiriyor, Hıristiyan
l a r ı n d a T ü r k l e r ' d e k i bazı v a m p i r inanışlarına d a d e ğ i n m e k t e d i r .
kardeşlerinden v a z g e ç i p Osmanlıların tarafına g e ç i y o r o r d u s u
M a c a r dilinin kökenlerini araştırmak amacıyla Orta A s y a ' y a kadar
ile. Eflâk'ı ele g e ç i r i y o r Vlado ve karşılığında V o y v o d a (Prens)
derviş kılığında y o l c u l u k e d e n V a m b e r y ' y e g ö r e :
unvanı ile ödüllendiriliyor, Srinca dağının eteklerinde y ü k s e l e n
-
Osmanlılar'da y a y g ı n bir inanışa g ö r e , v a m p i r l e r a ğ a ç
kavuklarında gizlenirler, oralarda avlanırlarmış; -
Ele geçirilen vampirler,
kelleleri kesildikten s o n r a ,
bir
çuvala k o n u p denize atılırmış. Daha yakın bir k a y n a k ise İstanbul'da y a ş a y a n , «özel» bir kan bankasını işleten «gerçek» Kont Dracula'yı ayrıntılı bir şekil d e anlatmaktadır. Kaynak 1965 tarihli «Fate» (Yazgı) adlı A m e r i k a n dergisidir, olayı kaleme alan ve bu «gerçek Dracula»yı İ s t a n b u l ' d a ziyaret e d e n Leo H e i m a n adlı bir yazardır. Yıllar yılı v a m p i r k o n u s u n u araştıranlar tarafından «güvenilir» (?) bir kaynak olarak bakılan, seçkilerde yer alan yazıya g ö r e Kazıklı
Voyvoda'nın
soyundan
olan
Kont
Alexander
Cepesi,
Romanyalı o l u p 1947 yılında, kızıl saçlı eşi Olga ile birlikte, İstan bul'a yerleşiyor, bir «özel kan bankası»nı kuruyor, kişilerden k a n ve plasma satın alıyor ve de Türk hastanelerine, Kızılay'a pazarlı yor. Yazar H e i m a n , K o n t Cepesi ile İstanbul H i l t o n ' u n barında b u l u ş u y o r ve söyleyişini, k o n t a ait Jküçük bir yelkenlinin de barın dığı, İstanbul Yat K u l ü b ü n d e s ü r d ü r ü y o r . d e ğ e r l i elyazmalarının sahibidir,
Sadist ruhlu, k a n d ö k m e k t e n , eline g e ç e n i kazığa çaktırmak tan k o r k u n ç bir zevk alan V l a d o Dracul (Ejderha) z a m a n l a ipin u c u n u iyice kaçırıyor ve 1477'de, O r d e a savaşında, Osmanlılar tarafından y o k ediliyor. Yıllar g e ç i y o r ve g ü n ü n birinde mezarı açıldığında içi b o ş bulunuyor... Atasını b ö y l e anlatıyor İstanbul'daki «kan bankası»nın sahibi k o n t v e Vlad D r a c u l ' u n s o y u n u n t e k v a m p i r i o l d u ğ u n u , n e olur ne olmaz, ısrarla v u r g u l u y o r (Kazıklı V o y v o d a ' n ı n g e r ç e k ö y k ü s ü nü m e r a k edenler ise Osmanlı tarihini karıştırıp güvenilir bir kay naktan öğrenebilirler). Leo H e i m a n ' ı n yazısı 1980 yılında y e n i d e n g ü n d e m e geldi ğ i n d e Amerikalı bir araştırmacı (Fern S. Miller) yazarın kimliğini ç ö z m e y e çalışıyorsa da o n u n l a ilgili pek bir iz b u l m u y o r . Yazıyı yayınlamış olan «Fate» dergisi H e i m a n ' ı n adresine s a h i p o l m a d ı ğını söylüyor, İsrael'de (Hayfa) bir L e o Heiman'ın a d r e s i b u l u n u y o r a m a a d r e s e g ö n d e r i l e n m e k t u p cevapsız kalıyor v.b. Yazının içeriği ile ilgilenen
kuruluşlardan «Vampir Bilgileri
D e ğ i ş Tokuşu» (Vampire İ n f o r m a t i o n Exchange, Rochester, N e w
Kont d o ğ a l olarak bir v a m p i r uzmanıdır, a i l e s i n d e n kalma eski kaynakların,
kalesine yerleşiyor.
Boğaziçi'ne
bakan beş odalı bir d a i r e d e yaşıyor, eşi, iki kedisi ve bir p a p a ğ a
Y o r k ) n a g ö n d e r d i ğ i m i z bir m e k t u p t a hususları belirtiyorduk: 1 - Yazının yayınlandığı 1978 yılından beri hiçbir c i d d i v a m pir ya da D r a c u l a araştırmacısının Cepesi ile t e m a s e t m e m i ş
olması, o n u n l a ilgili h e r h a n g i bir bilgiyi iletmiş o l m a m a s ı o l d u k ç a
Gizemcilik k o n u s u n d a k i kitapları ile t a n ı n a n Fransız R o l a n d de Villeneuve Kurt Adamları ve vampirleri araştıran bir çalışmasın
gariptir, 2 - Vlad D r a c u l ' u n s o y u n d a n o l d u ğ u n u s ö y l e y e n birinin İstanbul'a yerleşmiş o l m a s ı , bir «kan bankası»nı işletmesi ne d e n li a c a y i p ise bu kişinin, g e r ç e k Vlad D r a k u l ' u n değil de k u r g u s a l Dracula'nın unvanı o l a n , k o n t unvanını kullanması üstelik s o y a d ı olarak Vlad'a yakıştırılan «Kazıklı» (Tepesh, Cepesi) adını u y g u n bulması bir o kadar acayiptir, 3 - R o m a n y a ve İstanbul ile ilgili bilgiler ç o k az, y e t e r s i z v e
da 1542'de İ s t a n b u l ' d a sürü halinde g e z e n Kurt A d a m l a r d a n söz ediyor. Villeneuve, 17. yüzyıl yazarı J a c q u e s d ' A u t u n ' u n «Sihir bazlar ve B ü y ü c ü l e r K o n u s u n d a Bilimsel İnançsızlık ve Cahil Saf lık» (L'incredulite savante et la credulite i g n o r a n t e au sujet d e s Magiciens et d e s Sorciers, J e a n Molin yayını, L y o n 1671) adlı çalışmasından aşağıdaki alıntıyı veriyor: «Sultan, has askerleri ile birlikte, silahlanıp s a r a y d a n çıktı; kurt a d a m l a r d a n y ü z elli kadarını surlara d i z d i fakat bunlar, t o p l a
tutarsız, 4 - İstanbul'da y a b a n c ı uyruklu bir kişinin ya da h e r h a n g i özel bir kişinin bir «kan bankası»nı işletmiş olabilmesi olanaksız
n a n halkın g ö z l e r i ö n ü n d e , surlardan atlayıp kayboldular.» D ' A u t u n ' u n anlattığı, de Villeneuve'un naklettiği bu o l a y d a k i Kurt A d a m l a r kurtlar mı y o k s a İstanbul'un eski ve ezeli dertlerin
dır, 5 - Alexander C e p e s i adlı birine ne İstanbul telefon rehberle rinde, ne de iki ayrı yat kulüplerinin kayıtlarında rastlanılmamıştır. S o n u ç t a 1980'den b u y a n a n e yazar H e i m a n , n e d e kahra manı Kont Cepesi h a k k ı n d a hiçbir haber alınmadığı g i b i «kay nak», bir d ü z m e c e ya da kaynak olarak, arşive kaldırıldı. Bir de 1960 yılında istanbul basınını meşgul e d e n ,
«Yeni
Akşam» gazetesinde m a n ş e t k o n u s u olan vampirler vardır. N e d i r ki, bunlar d a t ü m d e n u y d u r m a v e E d o u a r d Roditi'nin kara m i z a h t ü r ü n d e k i «istanbul V a m p i r l e r i : ç a ğ d a ş iletişim y ö n t e m l e r i k o n u s u n d a inceleme» (The V a m p i r e s of İstanbul: a s t u d y in m o d e r n c o m m u n i c a t i o n m e t h o d s ) adlı ö y k ü s ü n ü n kahramanlarıdır. Cadılar,
Kedi Kadınlar, Vampirler ve de İ s t a n b u l ' u n
Kurt
d e n biri o l a n b a ş ı b o ş köpekler mi? Orası hiç belli değildir. A n c a k sultanın (ki belirtilen tarihte Kanuni Sultan Süleyman'dır) silah kuşanıp v a h ş i k ö p e k sürüleri nin peşine d ü ş m e s i hiç düşünülebilir mi? Eski k a y n a k l a r d a k i eski «olaylar» y e n i d e n ele alınıp y o r u m l a nınca efsanenin ya da inanışın yerini « u y d u r m a c a » alıyor... Ancak,
her ayrıntı ve
bilgiyi
kullanmak
Doğu
d a ekleyelim. «Arapların s ö z ü n ü ettiği bir başka b ü y ü (sihir) şekli M a s k h ' dır ya da insanları hayvana d ö n ü ş t ü r m e sanatı. Batı'da,» ekler İdris Şah « b u n a likantropi (kurt a d a m ) derler...»
Adamları... Kaynağımız y e n i d e n Batı'dan almadır ve bir u z m a n ı n ,
pahasına,
gizemciliğinin sayılı araştırmacılarından İdris Şah'ın bir n o t u n u
bir
Fransız araştırmacısının imzasını taşımaktadır. İnancımız ve y ö n t e m i m i z şu ki, bir yerlere varabilmek için, tek ve de bilimsel (de ğilse de yan-bilimsel) yol kaynakların önyargısız karıştırılması ve gerektiğinde çatıştırılmasıdır. Bazen ç o k ufak bir nokta, d e ğ e r s i z gibi g ö r ü n e n bir ayrıntı, satırların arasına karışmış bir satır, ilgisiz sandığımız bir a d , bir referans bize yararlı bağlantılar, aydınlatıcı, yönlendirici çağrışımlar sağlayabiliyor. —
27 —
rın arasında. Artı bir dizi m a c e r a s e v e r b i l i m a d a m ı : İ d m o n , A m p hiaros v e M o p s o s gibi. Altın P o s t ' u n ö y k ü s ü bilinen bir ö y k ü d ü r : J a s o n , M e d e a ' n ı n yardımı ile, p o s t u k o r u y a n ejderi ö l d ü r ü y o r , istediğini elde e d i y o r ve geri d ö n ü y o r . Altın P o s t ' u n ö y k ü s ü bir arayışın ö y k ü s ü d ü r ancak, d i k k a t edelim, asıl ilginç o l a n b u ö y k ü n ü n , b u m a c e r a n ı n izlediği «yol»dur.
IKINCI BÖLÜM
D o d o n a tapınağının kehanetler y a ğ d ı r a n a ğ a c ı n kerestesi ile inşa edilen A r g o s gemisi de k e h a n e t l e r d e b u l u n u y o r , ç ü n k ü «ko
MEKÂNLAR VE GİZEMLER
nuşan» bir gemidir. Denize açılan bu k o n u ş a n , ses v e r e n g e m i bir arayışın aracı oluyor; d e n i z d e n bir y o l c u l u k yapılıyor, y a ş a m
Kıyı kıyı B o ğ a z i ç i bir efsane, d e s t a n , m i t o s ve g i z e m şeridi
ile ö l ü m arasındaki ince çizgiyi, ayırımı s i m g e l e y e n d e n i z d e n .
dir, her köşesinde e s k i d e n hatta ç o k eskiden k a l m a çarpıcı, ç e k i
Denizleri aşarak, B o ğ a z i ç i ' n d e n g e ç e r e k , Altın Post ya da
ci ve hayal g ü c ü m ü z ü zorlayan bir ya da birkaç iz taşır. Bir y o l ,
bilgi y e n i d e n elde ediliyor. Batı'dan çalınan ve D o ğ u ' y a getirilen
bir geçiş, bir kapıdır Boğaziçi, isteyene Karadeniz'e,
isteyene
M a r m a r a ' y a açılan. Gelişigüzel bir «güzergâh» çizildiğinde bile y o l a çıktığınız her
bilgi geri d ö n ü y o r s a da bu bilgiye erişebilmeleri için Jason" un ve o n u izleyenlerin Batı'yı D o ğ u ' d a n ayıran - y a d a Batı'yı D o ğ u ile b i r l e ş t i r e n - bir g e ç i t t e n , bir b o ğ a z d a n g e ç m e l e r i gerekiyor.
yer bir masalın, eski bir inanışın, d a h a da eski kahramanların ve
J a s o n ' u n tehlikelerle (deniz kızları, ateş s o l u y a n boğalar,
kahramanlıkların, sevgilerin ve bilgeliklerin tılsımlı bir noktası gibi
yarı kartal yarı kadın canavarlar) d o l u y o l c u l u ğ u bilgiye sahip o l m a k isteyen, kaynağına (Karadeniz'e) ulaşan ve aradığını elde
dir. Kahramanlar, krallar, kraliçeler, tanrılar, ermişler ve efsanele
e d e n g e r ç e k bir «giz sahibi»nin y o l c u l u ğ u değildir. J a s o n bir iha
ri yaratanlar! G ü r o l S ö z e n ' i n d e d i ğ i g i b i : «Efsane d e y i p g e ç m e
net işleyerek bilgiye sahip olabiliyor, c e h e n n e m e kadar iniyor,
y i n . Efsanelerde güzellerin yanısıra g e r ç e k yatar. H e m de b o y l u
d e ğ i ş i m d e n g e ç i y o r , o y s a g e r ç e k t e n arzuladığı bilgi v e e r d e m
boyunca.»
değil servet ve güçtür. Y u n a n m i t o l o j i s i n d e n kalan bu efsane, b ü y ü c ü Sirse'nin kral
Altın Post'u ele g e ç i r m e k için Karadeniz'e açılan 55 kürekli A r g o s gemisi g e ç i y o r B o ğ a z ' d a n , nice ünlü, kimi b i l i m c i , kimi
Ulises'e anlattığı bu ö y k ü b i z c e iki a ç ı d a n ilginçlikler taşımakta
yarı tanrısal yolcuları ve gemicileri ile. Kimler y o k ki, o g e m i d e !
dır:
J a s o n var seferi d ü z e n l e y e n ve y ö n e t e n , g e m i y i inşa e d i p o n a adını veren usta A r g o s , Truva savaşlarına n e d e n o l a c a k güzel Helena'nın kardeşleri Castor ve Pollux, erişilmez o z a n Orfeus, canavar M i n o t o r ' u ö l d ü r e c e k olan Theseus.
1) B o ğ a z i ç i ' n d e n geçiş, 2) Altın P o s t ' u n (bilginin) K a r a d e n i z ' d e n güçlenerek, Batı'ya dönmesi. Yoksa,
Fransız
Louis
Charpentier'nin
düşündüğü
gibi,
Ve dünyanın en g ü ç l ü s ü diye bilinen Herkül bile var, Yuna
D o ğ u ' y a açılan kapı (Boğaz) v e D o ğ u gibi sayılan A n a d o l u (Kü
nistan'dan Karadeniz'e kaçırılan kanatlı k o ç u n p o s t u n u arayanla
ç ü k Asya) Atlantis kıyametinden k a ç a n , çeşitli yerlere (Kafkasya, —
29 —
İrlanda, İngiltere) sığınan ve e n g i n bilginlerin taşıyıcısı olanların
g ö r d ü ğ ü m ü z ve
barınakları, g i d e r e k merkezleri mi oldular?
çocuklarını ö l d ü r e n ve antik t r a g e d y a n ı n u n u t u l m a z ve lanetli kişi
Argos gemisi geri dönüyor, yeniden Boğaziçi'nden geçiyor,
ilerde,
kocasının
ihanetine
bir
karşıt
olarak
lerinden biri olan.
z o r u n l u olarak. A r g o n o t l a r b o ğ a z ı n iki kıyısında saltanat k u r a n
Tarabya'nın anımsanan eski adı T h e r a p i a oluyor, y a n i Şifa,
Bebriker'in kralı A m i c u s ' a karşı savaşırlar ve galip geldiklerinde
a n c a k d a h a ö n c e k i adı ise F a r m a k e u s ' d u r , Zehirleyen'dir. Efsa
onlara y a r d ı m e d e n kanatlı cin S o s t e n i o n ' a İstinye'de (Stenya,
nelere kulak verecek olursak ilk T a r a b y a ' n ı n bu tür bir ad alması
Sostenion) bir t a p ı n a k inşa ediyorlar.
nın n e d e n i d e , J a s o n ' a d e s t e k o l d u k t a n s o n r a peşine d ü ş e n ,
Anadolu Kavağı'ndan geçiyor konuşan gemi Argos ve bu kez y o l u n a olaysız d e v a m edebiliyor ç ü n k ü bir çıkıp bir b a t a n
M e d e a ' n ı n t ü m sahil b o y u n c a d ö k t ü ğ ü zehirdir. Boğaziçi'nin
her
köşesinde,
her
şirin,
destansal
küçük
k o y u n d a bir giz bizleri bekliyor ve a n t i k inanışlardan dirilip bizle
adalar ç o k t a n d ı r devingenliklerini yitirdiler. B o ğ a z kıyılarında az olay yaratmıyorlar bu A r g o n o t l a r , Altın P o s t ' u kapıp geri d ö n d ü k l e r i n d e : Kral A m i c u s , Pollux'a m e y d a n o k u y o r , o n u n l a d ö v ü ş ü y o r v e vuruluyor. İstinye'de b u o l a y d a n
re y e n i d e n sorular soruyor, kıyıdan kıyıya bir g i z e m zincirini kuru yor, ister bağıntılı ister (görünüşte) bağıntısız. Bir zamanların B ü y ü k d e r e s i ' n d e bin yıllık bir çınar yükselirdi
Bey
B e y k o z ' u n d e f n e ağacı kadar gizemli ve efsaneler yaratan. Kimi
k o z ' d a bir d e f n e ağacını dikiyor ve s o n r a d a n , bu a ğ a c ı n dallarını
eski tarihçilere g ö r e 1097 yılında haçlılardan G o d e f r o y de Bouil-
s o n r a inşa edildiği söylenilen tapınak bir yana,
Pollux,
kıranlar çıldırıyorlar v e y a başka bir y o r u m a g ö r e , g ö r ü n m e z o l u
lon bu ağacın altına yatmıştı, d a h a s o n r a k i kimi tarihçilere g ö r e
yorlar.
d e D e Bouillon hiçbir z a m a n B ü y ü k d e r e ' y e ayak basmamıştır.
Fakat n e d e n bir d e f n e ağacı ve defne ağacının delilik veya g ö r ü n m e z l i k l e ne ilgisi vardır, olabilir? Defne ağacının yaprakları ile eskilerin, antiklerin krallarına, kahramanlarına, tanrılarına taçlar ördüklerini biliyoruz ç ü n k ü def ne bir seçkinlik, bir yücelik anlamını taşıyordu. Nedir ki, bazı ina nışlarda s ö z k o n u s u o l a n d e f n e ağacının içinde bir hayli d e ğ i ş k e n ve d e l i ş m e n bir r u h u n gizlendiği söyleniyor. B a z e n bir ç o c u k k a d a r şakacı bir r u h , bir c i n m i ş b u , ısrarlı, t u t t u ğ u n u k o p a r a n , birinden
hoşlandığında
ondan
hiç
ayrılmayan,
hep
izleyen.
Z a m a n oluyor ki, b u r u h veya cin, ısrarlı bağlılığı y ü z ü n d e n , k â b u
Bu tarihsel çınardan Fransız yazarı T h e o p h i l e Gautier söz e d i y o r efsaneye inanarak, bu tarihsel çınarı İstanbul'da yayınladı ğı «Revue de Constantinople» d e r g i s i n i n 20 Şubat 1876 tarihli sayısında Vikont Alfred de G a s t o n anlatıyor uzun uzun. Çınarın g i z e m i nerede diye sorulacak. Çınarın g i z e m i kendi sinde, yaşında ve yaşından d o l a y ı n e d e n o l d u ğ u efsanelerde. Başka bir d e y i m l e gizemleri y a r a t a b i l m e k için her şey her z a m a n yeterlidir. Her şey her z a m a n bir çıkış noktası olur ve en ö n e m l i si, e s k i d e n , ç o k eskiden kalmış her nesne, yer, bina ve kalıntı taşıdığı izlerle, anımsattırdığı olaylar ve kişilerle kendi içine kapan mış bir gizemdir.
sa d ö n ü ş ü y o r , b a ğ l a n d ı ğ ı insanları taciz ediyor. S o n u ç t a sabırları
İstanbul sarıp sarmalayan efsanelere g ö r e antik Kabataş'ta
nı tüketiyor (çıldırtıyor) ya da kaçmalarına, kaybolmalarına ( g ö
y a d a A j a n t i o n ' d a yunuslar b o l c a g ö r ü n ü r , sesleri g ü n b o y u n c a
r ü n m e z olmalarına) n e d e n oluyor.
d u y u l u r d u . A r g o s ' u akla getirerek, mesafeleri aşarak ve m i t o s u
İstinye'de g i z e m l i özellikleri ve güçleri olan bir d e f n e a ğ a c ı dikilirken M e d e a , T a r a b y a ' y ı (Therapia'yı) kuruyor. H a n g i M e d e a bu? Hiç kuşkusuz b ü y ü c ü M e d e a , d a h a ö n c e J a s o n ' u n y a n ı n d a
g e r ç e k l e r e bağlayarak deniz kızlarının sesi ile yunusların sesini bir tutabiliriz, ç o k ç a yürütülen ç a ğ d a ş bir y o r u m ve yaklaşımla. Deniz kızları efsanevi yaratıklardı, şarkıları ile denizcilerin,
g e m i c i l e r i n akıllarını ç e l e n . B u n a bir d i y e c e ğ i m i z y o k (bir z a m a n
parayı almasına izin v e r m i ş , sadık ve s a d a k a t e bağlı bir k a y a
lar A m a z o n l a r , t e k g ö ğ ü s l ü savaşçı ve anaerkil kadınlar da efsa
olduğundan.
nevi sayılıyordu, tarihsel bulgular onların g e r ç e k olduklarını kanıt layıp b i z i m K a r a d e n i z ' e bağlayıncaya d e k ! ) f a k a t yunuslar, b o ğ a zın ve M a r m a r a ' n ı n yunusları bir gerçektir, en azından İ s t a n b u l l u lar için bir y a r ı m yüzyıl ö n c e s i n e kadar bir g e r ç e k t i .
Ya Emirgân? E m i r g â n ' ı n lanetli bir yer o l d u ğ u n u , en a z ı n d a n antikler tarafından öyle sayıldığını k i m d ü ş ü n e b i l i r ki? Derler ki Emirgân'ın adı K i p a r o d e s iken o r a d a bir t a p ı n a k yükselirmiş ü ç l ü bir tanrıça o l a n H e k a t e ' y e adanmış.
K a b a t a ş ' t a m i t o l o j i k k a n u n çalgıcısı Chalkis'in taksimleri ile
E m i r g â n v e b ü y ü c ü l ü ğ ü n , c e h e n n e m i n , u ğ u r s u z kavşakların
yunusları m e s t e t m e s i , ç o b a n C h a n a n d a s tarafından ö l d ü r ü l e n bir
üç yüzlü, eli meşaleli, p e ş i n d e n uluyan k ö p e k l e r i ç e k e n , g e c e
y u n u s a bir m e z a r inşa etmesi de bu ç o k eski g e r ç e ğ i n şiirsel bir
vakti kara bulutlar şeklinde g ö k y ü z ü n d e d o l a ş a n ejderhaların t a n
s i m g e s i n d e n b a ş k a bir şey değildir.
rıçası Hekate!
K a b a t a ş ' t a y u n u s l a r ve K u r u ç e ş m e ' d e (antik adı ile A n a p -
B o ğ a z i ç i m i t o l o j i d e n k a l m a izleri, efsaneleri, inanışları, evliya
lus) sütunların t e p e s i n e tırmanıp yıllarca k a l a n Bizans'ın keşişleri:
ve keşişleri ile g i z e m d o l u s u , antik gizemlerin anılarını k o r u y a n
433'te keşiş S i m e o n bir s ü t u n u n t e p e s i n e yerleşip 27 yıl o r a d a kalıyor, 460'ta y e r i n e g e ç e n Daniel ise aynı s ü t u n u n t e p e s i n d e 34 yıl yaşıyor, çile çekerek. B o ğ a z r u h u n arındığı, inanışların k a n a t g e r d i ğ i fakat, aynı z a m a n d a , orduların çarpıştığı bir çeşit özel b ö l g e gibidir: Rumeli H i s a n ' n d a n 700.000 kişilik o r d u s u n u n b a ş ı n d a Kral Darius g e ç i yor, 1097'de Rumeli Hisarı'nda haçlılar k a m p kuruyor, kenti talan ederek. S o n u n d a 1453'te Fatih Sultan M e h m e t tarihin yeni bir d ö n e m i n i açıyor. Bir o r d u g â h merkezi o l u y o r tarihi b o y u n c a Rumeli Hisarı o y s a u n u t m a y a l ı m ki, hisarın b u l u n d u ğ u t e p e n i n adı, bir z a m a n lar, Evliyalar d i y e bilinirdi ve bir ziyaret y e r i y d i D u r m u ş D e d e ' n i n , Şeyh İsmail M a a ş u k ' u n , Şeyh H a s s a n Sarifi'nin ve başkalarının mezarlarını i ç e r d i ğ i n d e n . . .
bir uzun geçit olarak karşımıza dikiliyor, salt K a r a d e n i z ' e ya da M a r m a r a ' y a d e ğ i l d e ö t e d ü n y a y a hatta c e h e n n e m e açılan bir geçit. T ü m güzelliği, çekiciliği ve g e ç m i ş i ile a d e t a her b o y u t a açılan bir kapı. K o n u m u z o l d u ğ u için a b a r t m a k niyetinde değiliz a n c a k , say falar b o y u n c a g ö r d ü ğ ü m ü z v e g ö r e c e ğ i m i z
gibi,
İstanbul'un
gizemler kenti niteliği ve dolayısıyla, ayrıcalığı tartışılmaz bir ger çektir. Yorumlar d a i m a ve h e r k e s e açıktır fakat, y o r u m u n u z h a n gi y ö n d e olursa o l s u n , g i z e m havası - i s t e r hissedin, ister hisset m e y i n - bu k e n t i n her tarafını d a i m a sarmıştır ve sarıyor. Anıtla rın, kalıntıların, t a p ı n m a yerlerinin, saray ve hanların, m e y d a n ve sokakların hiç e k s i l m e y e n a k s i n e g e ç e n z a m a n l a d a h a d a p e k i şen bir g ü ç taşıdıklarını ve bu g ü c ü n , ister d a l g a d a l g a ister daire
B o ğ a z t u r u m u z u s ü r d ü r e l i m : K i r e ç b u r n u balık lokantaları ile
sel şekilde yayıldığını, biriktiğini ve merkezler o l u ş t u r d u ğ u n u bili
ünlü şirin bir mekândır, aynı z a m a n d a ç o k e s k i d e n k a l m a bir
y o r u z . M e k â n l a r a , taşınamazlara hatta nesnelere tanınan «bel
efsanenin içerdiği bir ahlak dersinin de yeridir.
lek» potansiyeli (belleği şarj e t m e k ya da bellekle şarj o l m a k
K i r e ç b u r n u ile Kefeli arasında adı Sadık Kaya olan bir k a y a
işlemleri ile) bu g ü c ü n i z d ü ş ü m ü n d e n başka bir şey değildir.
b u l u n u r d u ve Bizanslı D i o n i s i o s ' u n anlattığına bakılırsa s e f e r d e n
İnançsal bir işlevi o l a n y e r l e r d e bu güç, sürekli o l a r a k b e s
d ö n e n iki d e n i z c i arkadaş, g ü n ü n birinde, biriktirdikleri paraları o
l e n d i ğ i n d e artıyor v e b u g ü c ü n simgeleri olarak g ö r ü l e n nesneler
kayanın altındaki bir y e r e gizlemişlerdi. S o n r a biri yalnız kaldığın
d a h a d a etkin oluyorlar.
Kalkışmış
İşte karşımızda A y a s o f y a (Ayia Sofia) 921 yıl s ü r e c e bir kili
a m a b a ş a r a m a m ı ş ç ü n k ü kaya vere v e r e salt k e n d i n e ait o l a n
se, 481 yıl b o y u n c a bir c a m i ve b u g ü n bir m ü z e , bir kültür ve
d a , geri d ö n m ü ş paranın t ü m ü n ü a l m a y a kalkışmış.
—
33 —
istanbul Gizemleri / R 3
sanat m e r k e z i . Hiç k u ş k u s u z Batı ile D o ğ u ' y u biraraya getiren,
«Müslümanlar derler ki: Ayasofya, M u h a m m e d p e y g a m b e r i n
sentezini y a p a n bir merkez, gizemleri ve efsaneleri, inanışları ve
zamanında bir zelzeleden yıkılmış, t a m i r e kalkıştıklarında k u b b e
izleri ile. G e z e g e n i m i z i n k u t u p l a ş m a (polarite) haritasında ö n e m l i
yi bir t ü r l ü tutturamamışlar. S o n u n d a , Hızır'ın ö ğ ü d ü n ü d i n l e y e
bir nokta.
rek, p e y g a m b e r i n t ü k r ü ğ ü , Z e m z e m s u y u v e M e k k e t o p r a ğ ı ile
1833'te A y a s o f y a ' y ı c a m i y k e n ziyaret e d e n Prusya elçilik
karıştırılmış bir h a r ç sayesinde k u b b e yapılabiliyor. Evliya Çele
danışmanı M. v o n Tietz, Hıristiyan inançlarına g ö r e kutsal sayılan
b i ' y e g ö r e , tapınağın T e r l e y e n Direk' d i y e a d l a n a n s ü t u n u n u n
emanetleri b u ş e k i l d e d e ğ e r l e n d i r m e k t e d i r :
altında karılmış b u harç. B ü y ü k k u b b e d e n sarkan altından t o p
«Güney y ö n d e b u l u n a n üst galeride, çukur, kırmızı renkte bir m e r m e r var. B u n u n p e y g a m b e r i m i z İsa'nın beşiği o l d u ğ u söy
kandili, bu m u c i z e y e bir saygı anısı olarak Fatih astırmıştı. Terleyen
Direk
(yahut
Ağlayan
Direk)te
bulunan
delik,
leniyor. Bir de a n n e s i tarafından İsa'nın yıkandığı kurna var. B u n
Hızır'ın, kiliseyi c a m i y e ç e v i r m e k isteyince, yapının y ö n ü n ü kıble
ların ikisi birlikte K u d ü s ' t e n getirilmiş. Tapınağın k u z e y y ö n d e k i
ye d ö n d ü r m e k için parmağını s o k t u ğ u delik imiş. Bu delikten
giriş kapısının s o l u n a d o ğ r u bir s ü t u n g ö r ü l ü y o r . Buna 'Terleyen
sızan ıslaklığın t ü r l ü dertlere d e v a o l a c a ğ ı sanılır. Hızır'ın, Kadir
S ü t u n ' adı verilmiş. Sürekli olarak r u t u b e t t e n ıslandığı için, b u n a
gecesi A y a s o f y a ' y a geldiğine,
e l d e ğ d i r m e n i n , her d e r d e d e v a o l a c a ğ ı söyleniyorsa d a c a m i avlularındaki insanların hali b u n u kesinlikle yalanlamakta.» Ayasofya'yı Batılı bir d i p l o m a t ı n y o r u m u ile değil de folklor açısından ele aldığımızda başka noktalara d e ğ i n m i ş oluruz: «Ayasofya...
sade
mimarlık,
mozaik ve başkaca
bezeme
sanatlarının sergilendiği bir yer d e ğ i l , efsane ve inanışların da hazinesidir.» d e r Pertev Naili Boratav. «Bizans ç a ğ ı n d a ve d a h a sonraları d a Türklerin o n u c a m i y e ç e v i r m e l e r i n d e n s o n r a İstan b u l ' u n M ü s l ü m a n t o p l u l u ğ u , insan e m e ğ i n i n b u y ü c e yapıyı yarat masında insanüstü g ü ç l e r i n payı o l d u ğ u n a , o n u n k ö ş e b u c a ğ ı n d a aklın ç ö z ü m l e y e m e y e c e ğ i nice sırların gizli d u r d u ğ u n a inan mış.» 532 yılında, Nika isyanı sırasında, A y a s o f y a t ü m d e n yandığın d a İ m p a r a t o r J u s t i n i e n y e n i d e n bir inşaata girişiyorsa d a k u b b e ye g e l i n d i ğ i n d e parasal zorluklar ç e k m e y e başlıyor. Bir efsaneye g ö r e de beyazlara b ü r ü n m ü ş bir delikanlı o n a katırlarla, çuval d o l u s u altın getiriyor. H e y e c a n a kapılan imparator bu olayı yakın larına a n l a t m a y a kalkınca da b ü y ü bozuluyor, altın g e t i r e n deli kanlı bir d a h a g ö r ü n m ü y o r . «Terleyen Sütun» veya «Terleyen Direk» ya da «Ağlayan Direk» k o n u s u n d a B o r a t a v ' d a n aşağıdaki bilgileri aktarıyoruz:
t a m altın t o p
kandilin
altında
n a m a z kılanlar arasına katıldığına inanılır.» A y a s o f y a ' n i n «mucizeler»i ve n e d e n o l d u ğ u inanışlar say makla bitmez ve her kuşak, her t o p l u m ve her inanç b u n l a r a bir şeyler katmıştır: kimi O r t o d o k s efsanelerine g ö r e s o n A y a s o f y a ' nin m a k e t i bir arı p e t e ğ i n d e n çıkmadır, kimine g ö r e d e b ü y ü k s a l o n u n ortasında b u l u n a n , d e m i r bir kapakla ö r t ü l ü eski bir k u y u n u n suyu kalp hastalıklarına şifa v e r i y o r m u ş . Fetih'ten k a l m a bir b a ş k a efsaneye g ö r e Fatih, A y a s o f y a ' y a g i r d i ğ i n d e ayin y a p m a k t a olan patrik duvarın içine g i r i p k a y b o l muştur. A y a s o f y a n e r d e y s e bir çeşit g i z e m l e r ve inanışlar a n s i k l o p e disi ise Çemberlitaş bir esrarlar seçkisidir. Çemberlitaş ya da C o n s t a n t i n s ü t u n u Bizans'ın merkezi ve de s i m g e s i olarak bilinir ve sayılırdı ç ü n k ü , Bizans'ın C o n s t a n t i n tarafından fethinin (18 Eylül 324) ve kutsamasının (8 Kasım 324) bir işaretiydi. Aynı z a m a n d a b a ş k a c a kutsal emanetlerin biraraya getirildiği bir g i z e m l e r noktasıydı. Bizans inanışlarına g ö r e C o n s t a n t i n sütunun t e m e l i n d e Truv a ' d a n g e l m e tanrıça Pallas Atina'nın tahtadan yapılmış heykeli ni, N u h p e y g a m b e r i n asasını, M u s a ' n ı n sular fışkırttırdığı taşı, İsa'nın e k m e k l e r dağıttığı g ü n d e n kalan yedi e k m e ğ i n kırıntılarını g ö m d ü r m ü ş ve t e m e l i k e n d i eli ile kapatmıştı.
Çemberiitaş'ın t e p e s i n d e y ü k s e l e n v e A p o l l o ' y a benzetilen C o n s t a n t i n ' i n heykelinde de İsa'nın haçından (çarmıhından) bir p a r ç a b u l u n d u ğ u n a dair inanışlar d a vardı.
Çemberlitaş'a d ö n e l i m : Ç e m b e r l i t a ş v e altında b u l u n d u ğ u söylenilen iç o d a ile ilgili ilginç bir y o r u m Haluk E g e m e n Sarıkay a ' d a n gelmektedir. Sarıkaya'nın savına g ö r e , «Mabet P r o t o t i p i
1105 yılında heykel k o p a n bir fırtınada, birkaç kişiyi de eze rek yıkılıyor s o n r a k i yıllarda, İ m p a r a t o r I. Manuel C o m n e n o s ' u n d ö n e m i n d e , s ü t u n tamir ediliyor ve 1779'da I. A b d ü l h a m i t ' i n e m r i ile ç e m b e r l e r yenileniyor.
ne u y g u n her kutsal yapı gibi, Çemberlitaş'ın da yeraltı A g a r t a sistemiyle ilişkisi olması s ö z k o n u s u d u r . » Bu savı ile ilgili olarak araştırmacımız 1930'lu yıllarda Ç e m berlitaş civarında yapılan bir a r k e o l o j i k kazı s o n u c u labirent şek
İstanbul'daki sütunlar, dizi dizi efsaneler yaratarak, etrafa gizemler dağıtıyorlar:
linde bazı dehlizlere rastlandığını, bu n o k t a d a n hareket edildiğin
- A v r a t p a z a n ' n d a içi b o ş , m e r m e r parçalarından yapılmış
bir giriş hatta bir enerji noktası işlevini g ö r d ü ğ ü n ü de e k l e m e k t e
bir sütun ve t e p e s i n d e bir heykel, o da b e m b e y a z m e r m e r d e n . Yılda bir kez heykel ses verir, kuşlar etrafına d ö n m e y e başlarlar çılgıncasına ve bir kısmı yere d ü ş e r bitik. Halk onları t o p l a r k e n d i ne bir ziyafet çeker. Bizde Avrat Taşı olarak bilinen A r c a d i u s s ü t u n u d u r bu, kala kala bir kaidesi kalmıştır C e r r a h p a ş a ' d a bir de t e p e s i n d e n k o p a n bir parça. S ü t u n 403 yılında İ m p a r a t o r Y ü c e T h e o d o r i u s ' u n anısına d i k i liyor İmparator A r c a d i u s tarafından; 421'de 2. T h e o d o s i u s t e p e s i ne babası A r c a d i u s ' u n kuşları c e z b e d e n heykelini yerleştiriyor; 542'de sütuna d ü ş e n bir ş i m ş e k heykelin bir elini kırıyor; 740'ta ise heykel kendiliğinden devriliyor ve 1719'da s ü t u n yıkılıyor. A v r a t p a z a n ' n d a k i Avrat Taşı'na karşın Fatih'te bir Kız Taşı veya M a r c i a n u s sütunu... Bunun t e p e s i n d e d e , Bizans d ö n e m i n d e bir heykel d u r u y o r d u : İmparator M a r c i a n u s ' u n o t u r m u ş haliyle bir heykeli. Efsanele re g ö r e s o r u n yaratan bir i m p a r a t o r heykeliydi b u , ç ü n k ü yakınla rından g e ç e n kızların bakire o l u p olmadıklarını açık açık d u y u r m a k gibi k ö t ü bir h u y a sahipmiş. Evliya Çelebi de bir başka o l a ğ a n ü s t ü s ü t u n ve h e y k e l d e n söz ediyor, Çatladıkapı'da b u l u n a n . Dört köşeli olan bu s ü t u n u n tepesindeki heykel ise t u n ç t a n yapılmıştı ve bir çeşit h a b e r c i - k o ruyucu
görevini
görüyormuş:
Akdeniz'den
yaklaşan
düşman
gemilerini haber verir, gemiler yaklaşınca da ağzından ç ı k a n bir ateşle yakıp kül edermiş.
de Çemberlitaş'ın İstanbul'un altındaki dehlizlere açılan bir kapı, dir, rahatça tartışılabilir bir y o r u m l a . Eski Bizans'ın merkezi olan H i p o d r o m ,
Sultan A h m e t ve
civarının Aksaray'a ve belki de d a h a ötesine kadar yeraltı galerileriyle d ö ş e n d i ğ i bir gerçektir ve Sarıkaya bu g e r ç e ğ e k a y n a k ola rak,
«İstanbul'un Yedi Harikası» adlı 80 küsur yıllık bir kitaba
d a y a n a r a k Yerebatan Sarayı ile Kınalıada arasında uzanan bir t ü n e l d e n d e söz etmektedir. «Köpek Ö l d ü r e n Kanalı d e n i l e n bu dehlizin, Yerebatan Sara yı'nın gizli bir girişinden başlayarak k u z e y d o ğ u y ö n ü n d e ilerledi ğ i v e boğazın M a r m a r a ' y a açıldığı y e r d e denizaltından g e ç t i ğ i , Ü s k ü d a r ' d a n itibaren d e g ü n e y d o ğ u y a d o ğ r u bir açı yaparak, d ü z bir hat halinde, ö n c e Üsküdar-Kadıköy sahillerinin ve d a h a s o n r a g e n e M a r m a r a ' n ı n altından uzanıp Kınalıada'ya ulaştığı ve b u r a d a k i manastırda s o n b u l d u ğ u belirtilmektedir.» Dehlizler, gizli dehlizler, denizaltı kanalları,
kıyıları kıyılara
g i d e r e k adalara b a ğ l a y a n geçitler, işlevleri, simgeleri ve anlamla rı... Araştırmacı Sarıkaya k o n u y u c e s u r bir varsayımla, ilerdeki bir b ö l ü m d e üzerinde duracağımız A g a r t a ' y a b a ğ l a m a k için gay ret sarfediyorsa da dehlizlerle birlikte İstanbul'un bilmediğimiz ya da p e k iyi b i l m e d i ğ i m i z yeraltısı halen ç ö z ü l m e m i ş sorunları ile karşımıza dikilmektedir. Labirentlerin, gizli dehlizlerin, mağaraların ö n e m i salt arkeo lojik v e y a jeolojik değildir. İlkel inanışlara d ö n ü p d ü n y a m ı z ı k o c a -
—
36
-
—
37 —
m a n bir a n a g i b i g ö r d ü ğ ü m ü z d e , yeraltındaki kanallar v e gizli y o l
ö n c e bir g ü n Avratpazan'ndaki b ü y ü k k u l e d e n binlerce yılan dışa
lar bu d ü n y a s a l ananın r a h m i n d e n başka bir şey değiller. Dolayı
rı fırlayıp denize d o ğ r u yola koyulmuşlar. Aralarında ç o k iri bir
sıyla labirente ya da dehlize g i r m e k a n a y a bir d ö n ü ş t ü r , bir y e n i
yılan varmış. Bu olayı binlerce kişi gözleriyle g ö r m ü ş . Yılanlar
d e n d o ğ u ş , bir arayış ve bir eğitim g ö r m e d i r .
arkalarında bir t o z bulutu bırakmışlar. Hiç k i m s e b u n l a r a bir şey
1972'de A k s a r a y ' d a belediyenin kanalizasyon inşası için y a p
yapmamış.»
tığı bir kazıda Bizans d e v r i n d e n kalma bir mezarlık ( k a t a k o m b )
Olaya bir «yılan göçü» gibi bakabiliriz v e y a aynı yazarın nak
bulunuyor, ikinci katı sularla d o l u ; 1963'te Taşlıtarla'da, H a v u z b a -
lettiği karga ö r n e ğ i n e bağlayarak b u t o p l u g ö ç ü n altında başka,
şı s e m t i n d e , o t o tamircisi Cavid Cinci b o ş bir arsada açılan bir
ola ki simgesel anlamlar da arayabiliriz.
delikten, d e f i n e a r a m a k niyetiyle yeraltına iniyor. C i n c i o r t a d a n
T ü r k mitolojisinde yılan ö n e m l i bir yer tutmaktadır, efsanele
k a y b o l u y o r , tarlanın altında açılan dehlizi arkeologlar araştırıp
re g ö r e k o z m i k (evrensel) âlemle birlikte yaratılmıştır ( L a k h m u ve
b u n u n da iki katlı ve yaklaşık olarak 87 m e t r e u z u n l u ğ u n d a o l d u
L a k h a m u ) , b o y n u z l u o l u n c a k o r u y u c u görevini üstlenmektedir,
ğ u n u saptıyorlar.
V o l g a Türkleri için u ğ u r l u bir hayvandır v . b .
Arayışlar s ü r d ü r ü l ü r k e n Cinci'nin c e s e d i b u l u n u y o r fakat bir bataklığa v a r a n dehlizin d e v a m ı n a ulaşılmıyor, ne o l d u ğ u , ne işe yaradığı ve h a n g i d ö n e m e ait o l d u ğ u ise kesinlikle anlaşılmıyor. Ayaklarımızın altında yerini, sayısını ve işlevini b i l m e d i ğ i m i z b u n c a dehlizler,
yeraltı yolları ve
labirentler açıldığına
göre
z a m a n z a m a n yerin altından g a r i p seslerin çıkmasına, y ü k s e l m e sine hiç ş a ş m a m a m ı z gerekiyor. 26 Eylül 1980 gecesi, İ n ö n ü sta dının civarlarında, yeraltından gelen ve b a l y o z sesine b e n z e y e n gürültüler d u y u l u y o r .
Sesleri d u y a n ve m e r a k l a n a n
bir g r u p
asker ilgililere h a b e r veriyor, yerinde bir araştırma yapılıyor fakat ne seslerin n e d e n i , ne de kesin çıkış noktaları anlaşılamıyor. Anlaşılmayan v e y a açıklanamayan
her olayın
altında
bir
B u n a karşın, halk inanışlarında, bazı yılanlar u ğ u r s u z sayılır, g ö r ü l d ü k l e r i yerlerde öldürmeleri gerekir. Ancak, ölü yılan y a ğ m u r d u a s ı n d a kullanıldığı gibi yılan derisi de büyülerde, yılan göz leri de nazar d e ğ m e l e r i n d e kullanılır, özellikle A n a d o l u ' d a . Aşırı göstergebilimsel bir yaklaşım g i b i g ö r ü n ü r s e bile inancı mız şu ki her şey her şeyle her z a m a n bağıntılıdır, her şey bir n e d e n - s o h u ç ilişkisinden kaynaklanmaktadır. G e r ç e k gibi anlatı lan bir olayın altında gizli, simgesel bir a n l a m yatabildiği g i b i efsa ne, m a s a l , d e s t a n , batıl inanç diye nitelendirdiğimiz anlatıların t e m e l i n d e bir g e r ç e k de yatabilir v e y a yatmaktadır. H a y v a n l a r d a n söz ettiğimize g ö r e k o n u y u s ü r d ü r e l i m v e b u kez bir «ayazma»ya bağlı bir efsaneyi nakledelim. Mekânımız Silivri Kapı ve Balıklı A y a z m a . Bu m e k â n a bağlı
esrar a r a m a k değildir niyetimiz. A n c a k y u k a r d a k i ö r n e k t e e n
bir efsaneyi eski İstanbul'un ünlü ziyaretçilerinden İtalyan o z a n
basit, d o ğ a l bir açıklama olarak bir y a n k ı l a n m a d a n s ö z edebiliriz.
v e yazar E d m o n d o d e A m i c i s ' i n k a l e m i n d e n o k u y a l ı m :
Aynı şekilde, mantıksal bir s ü r e ç içinde, bu ve benzer sesleri, aşı
«Müslümanlar İstanbul surlarına s o n kez saldırmakta iken
rı gibi g ö r ü l e b i l e c e k a m a araştırmaya her z a m a n açık bir yakla
manastırdaki (eski Balıklı Manastırı) bir R u m keşişi balık kızart
şımla gürültüleri henüz bilmediğimiz, g e r e ğ i ile araştırılmamış bir
m a k t a y d ı . B i r d e n mutfağın kapısında bir b a ş k a keşiş g ö r ü n d ü ve
«yeraltı yolları» varsayımına da bağlayabiliriz.
d e h ş e t içinde bağırdı: - Kent d ü ş t ü ! - Nasıl? - S o r d u d i ğ e r i -
Yeraltı dehlizleri, yeraltından çıkan sesler ve yine yeraltından çıkan hayvanlar...
Bu balıklar tavanın dışına fırlarsa b ö y l e bir şeye i n a n a b i l e c e ğ i m Ve b u n u d e r d e m e z balıklar, yarı y a n m ı ş yarı p e m b e ve yalnızca
16. yüzyıla d ö n ü p Hans Dernshvvam'a kulak v e r e l i m :
bir taraftan kızartılmış olarak t a v a d a n dışarı fırladılar ve b ü y ü k bir
«Birçok k i m s e bize inanılabilecek şu hikâyeyi anlattılar. Yıllar
ihtimamla, alındıkları ve içinde halen y ü z d ü k l e r i suya daldılar.»
— 38 —
De A m i c i s İstanbul'da 1878 yılında b u l u n u y o r ve ayazmayı
Eski İstanbul'un çeşitli s e m t l e r i n d e , mahallelerinde tekinsiz
bir R u m papazı ile birlikte ziyaret ettiğinde p a p a z o n a y u k a r k i
gibi bilinen ruhların, hayaletlerin dolaştığı, g ö r ü n d ü ğ ü evler b u l u
efsaneyi anlattığı g i b i bir sarnıcın içinde yüzen kırmızı balıkları da
n u r d u . İyi Sıhhatte Olsunlar'ın m e k â n olarak seçtikleri, barındıkla
gösteriyor.
rı ve huzura k a v u ş m a d a n t e r k e d e m e d i k l e r i yerler.
Balıklı a y a z m a s ı ile ilgili e s k i d e n kalma b a ş k a inanışlar da
İlk ç o c u k l u ğ u m u z d a B o s t a n c ı ' d a , k ö p r ü n ü n karşı tarafında
vardır ve b u n l a r d a n birine g ö r e İ m p a r a t o r Justinien o r a l a r d a n
y ü k s e l e n yarı yıkık ve a h ş a p bir k o n a k eskisinin tekinsiz o l d u ğ u ,
g e ç m e k t e y k e n , bir kaynağın etrafında t o p l a n m ı ş bir kadın kalaba
g e c e vakti içinde ışıkların dolaştığı söylenilirdi. Yeniyetmelik yılla
lığını g ö r ü p d u r u y o r , s o r u p s o r u ş t u r u y o r . Kadınlardan biri o n a
rımızın B ü y ü k a d a s ı ' n d a da b e n z e r bir ev yükselirdi M a d e n d e n e n
«Şifalı s u y u n kaynağıdır bu» d e y i n c e de A y a s o f y a ' d a n kalma mal
m e v k i n i n bir t e p e s i n d e . O da a h ş a p , ç ö k m e k üzere ve üstelik
z e m e ile o r a d a , a y a z m a y ı da içeren bir kilise inşa ettiriyor.
n e d e n i bilinmeyen bir lanetle d a m g a l a n m ı ş .
Acı acı ö t e n kargalar, g ö ç halinde yılanlar,
kehanetlerde
b u l u n a n kırmızı balıklar ve...
Hayaletsiz bir eski kent,
eski m e k â n d ü ş ü n ü l m e d i ğ i gibi
hayaletsiz bir İstanbul da d ü ş ü n ü l e m e z . A b d ü l h a k H a m i t Çamlı
«Abdülhamit zamanında Galata'da, Lavirentos adlı 17. yüzyıl
c a ' n ı n hayaletlerinden söz ediyor, N e c i p Fazıl Kısakürek 20 odalı
d a n kalma bir t e k ç i meyhanesinin m a h z e n i n d e k i bir ş a r a p fıçısı
bir k o n a k t a g e z i n d i ğ i n d e b ü y ü k b a b a s ı n ı n hayaletini g ö r ü r gibi
nın içinde, g ö r e n l e r i şaşırtacak b ü y ü k l ü k t e ve s ü t t e n beyaz bir
oluyor.
ö r ü m c e k b u l u n d u . A c a y i p hayvan hâlâ canlıydı, 300 yaşındaydı.» d i y e anlatıyor M e h m e t Şeyda.
Topkapı
Sarayı'nın
Harem
dairesinde
gece
vakti
havuz
başından gelen kadın seslerinden, g ö r ü l e n ya da g ö r ü l ü r gibi
İlginç bir a d ı var bu m e y h a n e n i n , Lavirentos yani labirentin,
o l a n s a y d a m şekillerden söz e d e n g e c e bekçilerini tanımıştık
d o l a m b a ç l ı d e h l i z i n Yunancası. V e b u m e y h a n e n i n m a h z e n i n d e
b u n d a n 30 küsur yıl ö n c e ve T o p k a p ı Perileri m i t o l o j i m i z e dahil
b u l u n u y o r b u 300 yıllık o l d u ğ u söylenilen k o c a m a n v e b e m b e y a z
edilen bir k o n u y u teşkil ediyorlar.
ö r ü m c e k . O l a ki, o da eskinin yeraltı geçitlerinden, n e r e d e başla
Sultan 2. M a h m u t ' u n berber başılığından emekli o l m u ş yaşlı
dıkları, nereye vardıkları bilinmeyen gizli ve gizlenmiş yollarından
M e m i ş Efendi'nin ö y k ü s ü anlatılır, T o p k a p ı Sarayı'ndaki perilerle
k o p u p gelen bir yaratıktı!
ilgili olarak. Sultan I. A b d ü l h a m i t ' i n z a m a n ı n d a E n d e r u n ' a girmiş
H e m u n u t m a y a l ı m ki, antiklerin Galata'sı m i t o s l a r d a yeri
o l a n b u M e m i ş Efendi t ü m ö m r ü n ü s a r a y d a geçirmiş, n ü c û m v e
olan bir b ö l g e y d i . İlk Galata ya da S y k a e (Sika = İncir) incelikle
s i m y a konuları ile uğraşmış ve k e n d i n i bu konularda ç o k bilgili
riyle ünlenmişti a n c a k , Strabon, Dionisios v.b. tarihçilere bakılır
s a n ı y o r m u ş . Cinlere, perilere ve yıldızlara inanan yaşlı g i z e m c i
sa,
ve
M e m i ş sarayın b a h ç e s i n d e b u l u n a n bir şimşirliğin perilerin m e k â
bir b ö l g e ve cinselliğe dayalı
nı o l d u ğ u n u , perilerin Türkleri ve de padişahı ç o k sevdiklerine de
mitologyanın
tanrılarına,
Diana'ya, tapınakları ile ilişkili,
tanrıçalarına
Eros,
Venüs
gizemli ayinlerin, kutlamaların bir merkezi. Galata'nın yüzyıllar sonrası, m e y h a n e l e r i , e ğ l e n c e yerleri ve hayat kadınları ile zevk ve «sefahat» bölgesini o l u ş t u r m a s ı belki de bu antik inanışların, halen ortalarda esen «havası»ndan kay naklanmıştır.
inanırmış. Hatta ve hatta, M e m i ş Efendi'nin anlattığına g ö r e , her g ü n seher v a k t i n d e t ü m üst rütbeli periler o şimşirlikte toplanır, d i v a n kurulur ve peri padişahı da bu divanı yönetirmiş. M e m i ş ' i n t ü m b u anlattıklarına r a ğ m e n şimşirliği kaldırma kararı alındı ve karar uygulandı. B u n a kızan yaşlı g i z e m c i de b u n
*** — 40 —
d a n b ö y l e T o p k a p ı ' d a felaketlerin hiç eksik olmayacağını söyle miş durmuş.
Peri y a d a cin o l u p olmadığını b i l m i y o r u z fakat ailemizde
y o r d u . Kendilerine hizmet e d e n H ü s a m e t t i n Efendi ile hanımı d a ,
anlatılan bir olayı b u r a d a n a k l e t m e n i n ilginç ve y e r i n d e olacağını
evin alt katına yerleşmişti.
düşünüyoruz.
hayatında, bir g ü n , dikkati ç e k e n bir değişiklik o l d u : bayağı refah
Olayın g e ç t i ğ i yer B e y o ğ l u , Asmalımescit S o k a k 50 numaralı
Kıt kanaat g e ç i n e n hizmetkârların
içinde y a ş a m a y a başlamışlardı. B u d u r u m u n d e v a m e t m e s i üzeri
evdir, olayın g e ç t i ğ i tarih 1912-1914 yılları arası, olayın k a h r a m a n ı
ne M a h m u t Ağa, H ü s a m e t t i n E f e n d i ' d e n kuşkulandı ve zenginlik
ise bu yazarın b ü y ü k a n n e s i , adı ile Mariana Filipucci.
lerinin sebebini ö ğ r e n e n e k a d a r a d a m c a ğ ı z ı sıkıştırdı. H ü s a m e t
Ailenin o l d u k ç a d a r bir gelirle y a ş a m a k t a o l d u ğ u o yıllarda
t i n Efendi de, çaresiz kalınca, her s a b a h n a m a z ı n d a n s o n r a b a h
(Birinci D ü n y a Savaşı ö n c e s i ya da başlangıcı) bir kış sabahı
ç e d e k i k u y u n u n başında bir O s m a n l ı altını b u l d u ğ u n u a ç ı k l a m a k
evin g e n i ş ç e a v l u s u n u s ü p ü r m e k t e olan, kara kara d ü ş ü n c e l e r e
z o r u n d a kaldı. Ne var ki, her g ü n t e k r a r l a n a n bu 'apor' f e n o m e n i
dalmış
birinin
de o a n d a n itibaren s o n a erdi. M a h m u t A ğ a ' n i n merakı t a t m i n
inmekte o l d u ğ u n u , yaklaştığını d u y m u ş , d ö n m ü ş bakmış v e hay
büyükanne
Mariana
üst
kat
merdivenlerinden
o l m u ş t u a m a zavallı H ü s a m e t t i n Efendi ile hanımı g e n e fakirlik
retler içinde kalmıştı.
içinde kalmışlardı.»
M e r d i v e n l e r d e n inen ve yaklaşan, e v d e hiç g ö r m e d i ğ i , bir zenciydi, alımlı, kır saçlı ve fesli. «Bir paşa gibi giyinmiş, sırmalar la süslenmişti.» d i y e anlatırdı b ü y ü k a n n e . Z e n c i ö n ü n e d u r m u ş , eğilip s e l a m v e r m i ş sonra da r e d i n g o t u n u n c e b i n d e n bir kese çıkarıp, Mariana'nın eline bırakmış ve k a p ı d a n çıkıp gitmişti. B ü y ü k a n n e hayretten d o n a kalmış, bir süre s o n r a k e n d i n e gelmiş, keseyi açtığındaysa içinin altınlarla d o l u o l d u ğ u n u gör müştü. T a m o sırada s o k a k t a n kızı
(annemiz)
Elisabetta g e l m i ş
b ü y ü k a n n e d e s o r m u ş o n a s o k a k t a şöyle b ö y l e bir zenciyi g ö r ü p
Sarıkaya'nin naklettiği olay bir «apor» sayılacaksa b i z i m nak lettiğimiz aile olayının açıklanması ve tanımlanması da bir ö z d e k leştirme (materyalizasyon) olabilir, spiritualist açıdan. Tekinsiz evlerden söz e t t i ğ i m i z d e bunları veya en azından, b u n l a r d a n bazılarını «poltergeist» ( v u r u c u ruh) olaylarına da b a ğ layabiliriz, aşağıda v e r d i ğ i m i z iki ö r n e k t e o l d u ğ u gibi: 1) Yeri: İstanbul, Vaniköy, Kuleli Askeri Lisesinin y a n ı n d a k i s p o r salonuna bitişik mahalledeki evler. Tarihi: A ğ u s t o s 1964. Olayın süresi: 10 g ü n .
g ö r m e d i ğ i n i . Hayır kızı b ö y l e bir kimseyi g ö r m e m i ş t i , ne o, ne de başka birileri. Sanki b i r d e n cisimlenmiş, b ü y ü k a n n e n i n parasal sorunlarını bir çırpıda halletmiş ve de kayıplara karışmıştı. Kesin o l a n bir şey varsa o da o g ü n , o e v d e h e r h a n g i bir zencinin kalmadığı, d a h a ö n c e v e d a h a s o n r a hiç g e l m e d i ğ i , görünmediğidir. A n c a k o evde, d ö r t - b e ş yıl sonra, bir r u h ç a ğ ı r m a seansı esnasında üç bacaklı yuvarlak bir orta masanın d ö r t kat m e r d i v e n b o y u n c a indiği seansa katılanlar tarafından g ö r ü l d ü ! Altın dağıtımı ile ilgili bir olayı Haluk E g e m e n Sarıkaya bu
Olayın niteliği: Çeşitli y ö n l e r d e n atılan taşlar ve m o z a i k kırın tıları. Olayın tanıkları: Mahalle muhtarı, mahalleli gençler, polis, askerler. Olayın n e d e n i ve ç ö z ü m ü : Evlerin arkasında d o l a ş a n bir asker; asker o r a d a n uzaklaştırılınca olaylar kesildi. Olaylar kesilmesine kesildi o y s a «poltergeist» belirtisi olarak literatüre g e ç e n b u örnek, s o n u ç t a d a h a ç o k bir şaka gibi g ö r ü n mektedir. 2) Yeri: istanbul, Halıcıoğlu, Salınadur mevkindeki bir ev.
şekilde anlatıyor: «1930'larda İstanbul, P a ş a b a h ç e ' d e , İncirköy Mahallesi, Köy-
Tarihi: Kasım 1966.
başı S o k a ğ ı ' n d a k i 10 numaralı evde, M a h m u t A ğ a ve ailesi o t u r u -
Olayın süresi: 3 ay.
—
42 —
Olayın niteliği: Evin a k ş a m saat 17.30'dan s a b a h a d e k taş lanması.
m u n d a hazinesi saklıdır ve orayı o l a ğ a n ü s t ü varlıklar b e k l e m e k t e dir; hazineye, Mısır'da o t u r a n ünlü C e r r a h ' t a n b a ş k a k i m s e gir
Atılan nesneler: M e r m e r parçaları, t u ğ l a , briket parçaları, taş lar.
meyecektir. Balıkçı b i r ç o k m a c e r a l a r d a n s o n r a Mısır'daki Cerrah'ı bulur, İstanbul'a getirir. Cerrah, p a d i ş a h a d a m a t olur ve
Olayın tanıkları: Evin sahibi Muzaffer Ö z g ö r e n , polis, b e k ç i ,
b u g ü n o n u n adı ile anılan b ü y ü k hastaneyi kurar.»
k o m ş u l a r , mahalleli.
Hazine inanışlarını, d e f i n e t u t k u s u n u d e s t e k l e y e n h o ş bir
Olayın ç ö z ü m ü : Başladığı g i b i bitti. Y u k a r d a k i iki olay gereği ile incelenmiyor,
masaldır b u , İstanbul f o l k l o r u n a yerleşmiş. N e d i r ki, hastane, Cer araştırılmıyor,
kalan bilgiler de yeterli o l m u y o r . B u n a karşın 1967'de U n k a p a nı'ndaki, basında «uğursuz» d i y e tanıtılan bir evde g e ç e n l e r ç o k d a h a tipik belirtiler taşımaktalar. Ş ö y l e ki:
rah M e h m e d Paşa'nın adını taşıyorsa d a , k u r u l u ş u 1910 yılına ait tir. Yukarki ö y k ü y ü anlatan v e «İstanbul A n s i k l o p e d i s i n i k a y n a k olarak kullanan Pertev Naili Boratav'ın belirttiği gibi efsane hasta
- Duvarda asılı b u l u n a n bir yer masası yerinden k o p u p mer
nenin C e r r a h p a ş a adını taşımasından ve ö t e y a n d a n , 1944 yılın
d i v e n l e r d e n aşağıya yuvarlanıyor ve bu olay t a m 7 kez tekrarlanı
da ek bir p a v y o n inşaatı sırasında yapılan kazıda bir işçinin o yer
yor;
de bir define b u l m a s ı n d a n kaynaklanmıştır bir olası. - Ertesi g ü n m a s a y a n kanatlarından b e t o n çivilerle, d u v a r a
İ s t a n b u l ' u n her k ö ş e s i n d e bir g a r i p olay, bir gizemli efsane,
çivileniyor fakat y e n i d e n yere d ü ş ü y o r , çivili yerleri d u v a r a asılı
bir eski inanış karşımıza çıkıyor ve d o ğ r u s u ,
kalıyor;
z a m a n yeterli g i b i g e l m i y o r araştırılmayan, b i l i n m e y e n v e y a u n u
-
H e n ü z kurulmamış olan t a ş k ö m ü r sobası 3 kez devrili
yor;
m a l z e m e hiçbir
tulan b a ş k a c a olaylar ve örnekler akla gelince. Kızkulesi'ne b a ğ l a n a n ç o k bilinen efsaneyi b u r a d a bir kez
- O t u r m a odasındaki bir s e h p a b i r ç o k kez yere d ü ş ü y o r ve
d a h a n a k l e t m e k gerekli mi a c a b a ? A m a h a n g i efsane? Batılılar
b u n d a n başka vazolar, sandalyeler, e c z a dolabı v.b. a n i d e n y e r e
için Kızkulesi halen L e a n d r o s Kulesi olarak biliniyor, Venüs rahi
düşüyor. Parapsikolojinin kabul edip incelediği bu tür «poltergeist»
besi sevgilisi H e r o ' y a ulaşabilmek için b o ğ a z ı g e ç m e y e kalkan ve b o ğ u l a n g e n ç Leander'ın anısı y ü z ü n d e n . İstanbul inanışları
( v u r u c u ruh) olayları genelde ruhsal dalgalanmalar g e ç i r m e k t e
ise k a d e r i n d e yılan tarafından ısırılıp z e h i r i n d e n ö l e c e k olan, bir
olan ç o ğ u b u l u ğ ç a ğ ı n d a g e n ç l e r e bağlanıyorsa d a sıralanan
sultanın kızından söz ediyor. Kızının hayatını k u r t a r m a k u m u d u
ö r n e k l e r d e , kaynaklara bakılırsa h e r h a n g i bir i n c e l e m e yapılmadı
ile sultan g e n ç , güzel kızını sularla sarılı o kuleye kapatıyor fakat
ğ ı n d a n - v e bir abartı d o z u n u d a i m a g ö z ö n ü n d e t u t a r a k - b u v e
k ö t ü yazgıyı y e n e m i y o r , ç ü n k ü bir ü z ü m sepetine gizlenen bir
bu t ü r olayları kesin bir kategoriye b a ğ l a y ı p t a t m i n e d i c i bir s o n u
yılan, s o n u ç t a , g e n ç kızı ısırıyor.
ca v a r a b i l m e k olanaksız gibi g ö r ü n ü y o r . Altın dağıtanlar, evleri taşlayanlar, d e v i n g e n nesneler ve gizli hazineler... Bir gizli hazine ö y k ü s ü C e r r a h p a ş a Hastanesinin kuruluşu h a k k ı n d a anlatılır. «Mirasçısı o l m a y a n ç o k z e n g i n bir a d a m ö l ü m d ö ş e ğ i n d e , k o m ş u s u fakir bir balıkçıya vasiyetini söylemiş. Konağının b o d r u
Sonra... Bir Halic'i d ü ş ü n ü n , eskilerin Altın B o y n u z gibi bil dikleri, adlandırdıkları
Halic'i ve halen t a r a n m a y a n , araştırılma
y a n derinlikleri. Batan g e m i l e r d e n ve hiç kuşkusuz, gizli, suların altında kalmış definelerden söz ediliyor.
Nerede,
nasıl ve ne
zaman? Ve n e d e n Altın B o y n u z ? Gizemsel inançlara g ö r e b o y n u z l u atın, m i t o l o g y a d a Likorn
olarak bilinen atın b o y n u z u bir antendir, evrensel ( k o z m i k ) bir a n t e n ve bu a n t e n i sayesinde kutsal at Likorn'un evrenin tanrısal merkezi ile bağlı o l d u ğ u d ü ş ü n ü l m e k t e d i r . M o ğ o l inanışları da ata evrensel bir öz tanımakta, tek b o y n u z l u atın telepatik bir b a ğ lantı k u r d u ğ u g ö r ü ş ü n e dayanmaktadır. Yoksa Altın B o y n u z adı civarlarda yaşayan atlı Şitler (Scyth e s ) d e n ve onların b o y n u z a verdikleri, mitoslara bağlı d e ğ e r d e n
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
mi kaynaklanıyor? Ya Galata'yı k u r d u ğ u s ö y l e n e n ve A n a d o l u ' y a açılıp A n c i ra'nın, b u g ü n k ü Ankara'nın temellerini atan, B o h e m y a - M o r a v i y a tepelerinden k o p u p gelen Keltlerden hiçbir şey k a l m a m ı ş mı bu
İSTANBUL İNANIŞLARI
kentin antik inanışlarında ve o n l a r d a n kaynaklanan gizemlerin den?
Kimine g ö r e bir M e g a Kent, bir B ü y ü k Şehir, kimine g ö r e y s e Mekânlar ve gizemler dedik, mekânlar ve efsaneler, m e k â n
lar ve bilinmeyenler...
bir b ü y ü k Kasaba veya k o c a m a n , kent boyutlarında, bir k ö y bile şimi olan b u g ü n k ü İstanbul'da t ü m ü ile ö z g ü n sayılabilecek neler
Kutsal yerler kendiliklerinden inançsal gizemler taşırlar, ister ruhsal tinsel, ister g ö r ü n ü r d e d a h a s o m u t hatta esrarlı.
kaldı? Ve bu kalanların arasında yine İstanbul'a t ü m d e n ö z g ü ne gibi inanışlar kaldı?
Beyazıt'taki Kâtip Sinan Camisi b u n l a r d a n biridir, b a h ç e s i n
Eskiden, ç o k eskiden, Fetih ö n c e s i n d e n , Bizans'tan kalanlar
deki boş bir m e z a r ve k u b b e s i n d e k i bir tabutla; c a m i y i yaptıran
artık bir çeşit k o z m o p o l i t m i t o l o g y a oluşturmuşlardır. S o n r a d a k i -
(1496) Kâtip Sinan'ın mezarı ve de mezara g i r m e k i s t e m e y e n
ler, İslam İstanbul, Osmanlı İstanbul ile şekillenenler ve g i d e g i d e
tabutu.
iç göçlerle beslenenler f o l k l o r u n sayfalarına karıştılar.
Kâtip Sinan ve t a b u t u hakkında anlatılan bir İstanbul inanışı na
- v e araştırmacı
B u g ü n ü n çarpık kentleşmesi ile içinde yaşadığımız bu İstan
Namık Talat Güraslan'ın bir ç a l ı ş m a s ı n a -
bul ç ö z ü l m e s i ve tanımlaması ç o k zor olan, renkleri ve çizgileri,
g ö r e tabut, b u n d a n yaklaşık beş yüzyıl ö n c e , m e z a r a k o n d u ğ u n
anlamları ve değerleri iyiden iyiye karışmış bir mozaiki sergile
d a g e c e vakti o n u ö r t e n t o p r a k t a n k u r t u l m u ş , y ü k s e l m i ş v e c a m i
mektedir. H e m öyle bir m o z a i k ki, s o m u t o l m a k t a n ç o k her kay
nin kubbesinin yanına yerleşmiş.
naktan gelen, her kaynaktan beslenen, z a m a n z a m a n bir sente
K u b b e d e n alınıp yeniden mezarına k o n m u ş a m a aynı g e c e t e k r a r d a n u ç u p seçtiği yere, yükseklere geri d ö n m ü ş t ü r . Üç kez
z e yaklaşan, z a m a n z a m a n a c a y i p bir karmaşıklık yaratan t ü m d e n soyut, y a p a y g ö r ü n m e k t e d i r .
tekrarlanan b u o l a y d a n sonra c a m i n i n imamı v e c e m a a t karara
i s t a n b u l ' u n g e r ç e k inanışları - i s t e r t ü m d e n ö z g ü n , ister dış
varıp Kâtip Sinan'ın mezarına s ı ğ m a y a n t a b u t u n u seçtiği y e r d e
etkenlerle b e s l e n e n - y u k a r d a işaret ettiğimiz gibi f o l k l o r u n kap
bırakmışlar. O g ü n b u g ü n tabut halen yerinde g ö r ü l m e k t e d i r .
samına girmiş türler ve çeşitlemelerdir. Nedir ki, bunların çeşitle
Evliya Ç e l e b i ' d e n çıkma d e ğ i l s e d e , bir s o n r a k i b ö l ü m d e bazı örneklerine d e ğ i n e c e ğ i m i z , alınmış bir imge...
sayısız İstanbul inanışlarından
ri, ilginç saptamaları ve bu saptamaların, ayrıntı ve çağrışımların d o ğ u r d u ğ u v a r s a y ı m v e y o r u m l a r her z a m a n üzerinde d u r u l a c a k bir malzemeyi, bir kaynağı m e y d a n a getirmektedirler. İstanbul'da nelere inanılmadı ki (ve ola ki halen inanılıyor)?
D ü n y a y ı d ü ş ü n e l i m , ilkin ü z e r i n d e yaşadığımız bu yuvarlak gezegeni...
bul'a gelir, fakir bir sakanın kapısına varır ve bir ay s ü r e c e o n a hizmet e d e r m i ş . Sık sık s u s u z l u k t a n kıvranan İ s t a n b u l ' u m u z d a atlı sakalar
K e n t i m i z d e k i eski bir halk inanışına g ö r e d ü n y a 70 b i n ayağı Öküz
ç o k t a n d ı r p i t o r e s k bir tarihe v e ö n c e k i y ü z y ı l d a n k a l m a g r a v ü r v e
y a k u t t a n d ö r t köşeli bir taşa basar, bu taş bir ateşin üzerinde
tablolara karıştıklarından K ö r o ğ l u ' n u n atının artık k e n t i m i z e uğra
d u r u r v e b u ateş d e Tanrı g ü c ü n e dayanır.
dığına i n a n m a k bir hayli zor.
olan
bir sarı
öküzün
boynuzları a r a s ı n d a durmaktadır.
İnanışlar, inanışlar ve inanışlar:
D ü n y a n ı n d u r u m u v e temeli b u y s a , geceleri d ü n y a y ı aydınla
-
t a n bir ufalıp bir b ü y ü y e n , bir g ö r ü n ü p bir k a y b o l a n ay nedir? İstanbul inanışları ayın kimliğini şiirsel tanımlamalarla açıklar
- Yeni elbise g i y m e d e n yakasına b a s m a k g e r e k i y o r , y o k s a
lar: - Ay, g ü n e ş e âşık bir kızdır. S e v d i ğ i o n a y ü z v e r m e z s e de
v ü c u t t a ağırlık y a p a r ; - Dirseği ö p ü l e n kimse H a c c a g i d e r ;
o n l a r kıyamet g ü n ü n d e kavuşacaklar v e a y g ü n e ş e aşkını anlata caktır. Bir b a ş k a alternatif de var, ş ö y l e ki: Ay ve g ü n e ş karı-kocadırlar. Güneşin parıltısı, d ü ğ ü n ü n d e başına takılmış o l a n süsler
-
- Dudağını e m e n ç o c u k b ü y ü y ü n c e katil olur; - G e c e tırnak kesenin ö m r ü kısalır;
Veya: Ay ve g ü n e ş iki kıskanç sevgilidir, h e p birbirinin peşin
- C u m a r t e s i kulağı çınlayanın m u r a d ı hâsıl olur;
d e n koşarlar. Biri diğerini yakaladığında g ü n e ş y a d a a y t u t u l m a
- Ç o c u k e m e k l e y i n c e «eve misafir gelecek» d e n i r ;
sı olur.
- Kötü b ü y ü l e r d e n k u r t u l m a k i ç i n :
Ay tutulmasının b a ş k a bir açıklaması da vardır: Bir canavar nınca k a n ağlar, kıpkırmızı bir renk alır. İstanbul inanışlarında her d o ğ a l olayın, ister m u t l u , ister acı,
Başı t o k u ş a n l a r kel olur, kel o l m a m a k için ikinci defa
t o k u ş t u r m a k gerekir;
d e n , altın ve m ü c e v h e r l e r d e n olmadır.
d a n k o r k a n a y saklanır v e y a o n u k o v a l a y a n d ü ş m a n l a r ı n a yakala
Ev s ü p ü r ü l ü r k e n aynı e v d e b a ş k a biri de s ü p ü r ü r s e ilk
s ü p ü r e n i n başı ağrır;
D e ğ i r m e n i n d o l a b ı n d a n sıçrayan su ile yıkanıp a b d e s t alınır; deniz aşırı bir y e r e gidilir ya da b ö y l e bir o l a n a k y o k s a ırmak, nehir, ç a y ve b e n z e r akar suların ü z e r i n d e n geçilir; çeşitli tütsüle re başvurulur; Malta p a m u ğ u ile 41 d ü ğ ü m yapılır, her biri üzeri
bir ö z g ü n açıklanması vardır. Ö r n e ğ i n , k o n u ç o c u k ö l ü m l e r i y a
ne «kul e'ûzu» sureleri o k u n u r ve d ü ğ ü m l e r ç ö z ü l ü r ; bir b a r d a k
d a bir ç o c u ğ u n ö l ü m ü ise b u n u n n e d e n i şöylesine ifade edilir:
s u y u n içine p a m u k k o y u l u r v e b ü y ü l e n e n kişiye b u s u d a n içirilir;
Azrail bir ç o c u ğ u n canını a l m a k i s t e y i n c e o n a kırmızı, g ü z e l bir
k a h v e n i n üzerine kırlangıç pisliği ekilir ve b ü y ü l e n e n k i m s e y e içiri
e l m a gösterir. Ç o c u k elmayı k a p m a k isterken canı e l m a y a y a p ı
lir.
şır, kalır.
Ve eski İstanbul inanışlarından k a l m a bir tılsım ö r n e ğ i :
Güzel, kırmızı elma, o n u k a p m a k isteyen ve canını yitiren çocuğun,
g e n c i n imgesi bizlere,
ister istemez,
Batı'nın
ünlü
masallarından P a m u k Prenses'i anımsatır, k ö t ü kraliçesi ( ö l ü m ) v e prensesin ö l ü m ü n e
- d a h a d o ğ r u s u ölüme benzer büyülü
u y k u s u n a - n e d e n o l a n k o c a m a n , kıpkırmızı elması ile. İstanbul inanışlarında kimler y o k t u r ki! K ö r o ğ l u ' n u n kır atı bile bu tür inanışlara karışır, ç ü n k ü K ö r o ğ l u ' n u n atı her ay İstan
-
P a p a t y a ile niyet t u t m a k v e y a karınca duası, çingeneler
d e n alınan k u r t - b ü z ü ğ ü ya da büyüsel güçlerine inanılan şeyler taşımak. Kentimizin e s k i d e n kalma inanışları v e bunların ç o k ç a u y g u laması k o n u s u n d a İstanbul'a ö z g ü gibi g ö r ü n e n , a n c a k başka y ö r e l e r d e n d e edinilmesi olası o l a n , halk hekimliğini d e u n u t m a m a k gerekiyor. —
49 —
istanbul Gizemleri / F: 4
/ Halk h e k i m l i ğ i n d e «gizem nerede?» d i y e s o r u l a c a k s a da,
bir d ü ş ü n c e ü r ü n ü d ü r . İnançların en g e n e l , en y a y g ı n olanları
«kocakarı» ilaçlarının ve bileşimlerinin ç o ğ u kez tıp f o r m ü l l e r i ile
bile deneyle s a p t a n a m a z . B ü t ü n inançlar k a y n a k l a n dışına çıktık
b a z e n a ç ı k l a n a m a y a n o y s a ç o k eski bir pratik bilgiye dayandıkla
ça, d e n e y dışı, us dışı bir nitelik taşır.»
rını u n u t m a m a k gerekiyor. U z u n d e n e y l e r e ve geleneklere bağlı
Deneye açık, deneyle geçerlilik k a z a n a n ve bir u y g u l a m a ile
bu «ilkel» - d a h a d o ğ r u s u « d o ğ a l » - bilginin kendi başına bir «gi
varlıklarını s ü r d ü r e n , kendi mantıklarını k u r a n inanç ve inanışlar
zem» yarattığı bir gerçektir.
ise büyüsel bir nitelik taşıyanlar veya b ü y ü s e l bir i m g e y i y a r a t a n
İ s t a n b u l ' u n halk h e k i m l i ğ i n d e n k a l m a birkaç «reçete»yi aşa ğıda derliyoruz:
lardır. İstanbul'u bu ya da şu özellikleri ile b ü y ü s e l ve b ü y ü l e y i c i ,
- Sıracanın tedavisi için, e r k e ğ e dişi, kadına erkek k ö s t e b e k yarılarak sıracalı yere sarılır;
laşımlar, d o ğ a l saptamalar bir yana, ö y l e d i r - tarihi b o y u n c a her
- K ü ç ü k ç o c u k l a r ı n v a k t i n d e y ü r ü m e s i n i sağlamak için, maf
sında eriten bir kentin büyüsel köklerinin ç o k d e r i n o l d u ğ u n u
sallarına y u m u r t a akı sarılır veya ceviz y a p r a ğ ı ya da tuz atılmış
b ü y ü taşıyıcı bir kent olarak sayarsak - k i , şiirsel ve sanatsal yak çeşit etkilere açık olan ve bunlarla b e s l e n e n , bunları genel p o t a kabul e t m e k z o r u n d a kalırız.
s u d a b a n y o ettirilir; Karaca A h m e d ' i n atına götürülür; yeni d o ğ a n
Her şey d e ğ i l s e de pek ç o k şey B i z a n s ' t a ve Bizans'tan
a y a karşı, koltuklarından tutarak, a d ı m attırılır ve «Ay g ö r d ü m
ö n c e başlıyor, i s l a m v e Osmanlı, İstanbul'a g e l m e d e n ö n c e . B u n
d a ğ gibi, ç o c u ğ u m y ü r ü s ü n y a ğ gibi» denir;
lar bir D o ğ u R o m a İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n O r t a d o ğ u ' d a n t ü r e m i ş bir
K ü ç ü k ç o c u k l a r ı n v a k t i n d e konuşmasını s a ğ l a m a k için,
inanca, bir d i n e (Hıristiyanlığa) b o r ç l u o l d u ğ u unsurlardır ve b u n
ç o c u ğ a y e m e k kaşıklarının, y e m e k kaplarının bulaşık s u y u içirilir
ları gözardı e t m e k de olanaksız, gizemlerin tarihsel sürecini izledi
veya kanaryanın s u k a b ı n d a n , m u h a r r e m d e aşure k â s e s i n d e n s u
ğimizde.
-
«İstanbul'un alınışı» adlı k r o n i ğ i n i n yazarı, d ö r d ü n c ü haçlı
verilir. . Veya, E y ü p ' t e Beşir A ğ a türbesinin anahtarı ile ağzı açılır;
seferlerine katılan Fransız s o y l u s u Robert de Clery, Bizans İstan
c u m a ezanında m ü e z z i n e kara ü z ü m verilir, müezzin b u n u selâ
b u l ' u n d a g ö r d ü ğ ü kutsal emanetleri b ü y ü k bir h e y e c a n ve saf bir
o k u r k e n c e b i n d e taşır, ç o c u ğ a b u ü z ü m yedirilir. İstanbul'a ö z g ü b u tür halk hekimliğinin t e m e l i n d e dinsel v e
inançla sayıyor: g e r ç e k Çarmıh'ın insan b ü y ü k l ü ğ ü n d e k i iki par çası, İsa'nın b ö ğ r ü n e saplanan mızrağın d e m i r i (yüzyıllar s o n r a
büyüsel inançların yattığı apaçıktır a n c a k geleneklere ve g e l e n e k
bu d e m i r e A d o l f Hitler sahip çıkacak ve o n u
leri d o ğ u r a n , şekillendiren inançlar ve inanışlara bağlı o l m a y a n
kuramların bir simgesi, bir g ü ç kaynağı olarak g ö r e c e k t i r ) , elleri
inandığı ırksal
benzer süreç ve u y g u l a m a l a r d ü n y a n ı n hiçbir yerinde d ü ş ü n ü l e
ne ve ayaklarına mıhlanan çivilerden ikisi, kanından bir miktar
mez. Kaldı ki, inanç d e n d i ğ i n d e b u n u n tanımlaması bu ş e k i l d e
(kristal şişe i ç i n d e ) , M e r y e m Ana'nın giysisi, Vaftizci Yahya'nın
de ifade edilebilir:
başı v.b.
«İnanç, bir kimsenin g ü n l ü k yaşamını, davranışlarını etkile
Bu tür inanışlar v a r o l u n c a Bizans kentinin, Fetih'in arifesin
y e n , başkalarından ö ğ r e n m e yoluyla kazanılan d ü ş ü n c e varlığı
de, A l p h o n s e d e Lamartine'in naklettiği t ü r d e n mucizevi h e y e c a n
dır.» d e r İsmet Zeki E y u b o ğ l u . «Onun e d i n i l m e s i n d e kişinin d e n e
lar ve inanışlarla d o l u p taşması d o ğ a l gibi karşılanmalıdır:
m e yoluna sapması, geçerliliğini kendi yaşamasında g e ç e n bir
«...Osmanlılar ertesi g ü n
İmparator ve Ispartalıların
bütün
olayla tanıması gerekli değildir. İnanç d e n e n m e d e n , us kuralları
çabalarına r a ğ m e n Aya R o m a n o s Kapısı'nı zorlayacaklar ve ora
na, mantık ilkelerine u y g u l a m a d a n b e n i m s e n e n , genel geçerliliği
d a n kente g i d e r e k H i p o d r o m a kadar ilerleyeceklerdir. A n c a k t a m
yalnız başkalarından aktarılan olaylara, söylentilere b o r ç l u o l a n
o sırada g ö k l e r d e n bir melek inecek, Osmanlıları kentten, Avru-
—
50 —
—
51
-
p a ' d a n hatta A s y a ' d a n kovarak İran'ın bir u c u n a k a d a r s ü r e c e k
etrafındaki t ü m evler, d ü k k â n l a r kül o l u r k e n nalıncı d ü k k â n ı n a hiç
ve kutsal kılıcı s ü t u n l a r d a n birinin d i b i n d e o t u r a n bir ihtiyara vere
bir ş e y olmaz, d e d e ise d ü k k â n ı n d a kalıp direnir. Kocaeli'li o l u p İstanbul'a g e l e n v e Ş e y h N u r e d d i n Z a d e ' n i n
cektir. B ö y l e c e İstanbul yeniden d ü n y a n ı n kraliçesi olacaktır.» Nedir ki, b e k l e n i l e n kılıçlı melek g ö r ü n m e d i , Osmanlılar Avru
hizmetine giren Hatip Zâkiri (yıllar b o y u t e k k e l e r d e zikircilik yaptı
pa'nın Viyana'sına d a y a n d ı ve İstanbul d ü n y a kraliçelerinden biri
ğı için bu adı almıştır) sarığı ile ilgili bir ö y k ü y ü z ü n d e n Evliya
o l m a y ı s ü r d ü r d ü ğ ü g i b i b u g ü n bile, t ü m çarpıklıklarına r a ğ m e n ,
Çelebi tarafından anılır. Bir g ü n , ö ğ l e ezanında bir ç a y l a k H a t i p ' i n sarığını kapıp eza
saltanatını s ü r m e m ü c a d e l e s i n i veriyor. İstanbul'un Fethi ile bir ç a ğ kapanıyor. Bizans'tan k a l m a kut
nın o k u n d u ğ u minarenin alemi üzerine koyar ve sarık bir hafta
sal emanetler ve o n l a r a bağlı, o n l a r d a n kaynaklanan inanışlar ve
b o y u n c a o r a d a kalır. Bu ara sarığından olan Hatip Zâkiri gider
efsaneler tarihe karışıyor, tarihin ayrı bir sayfasını o l u ş t u r u y o r l a r
olayı Sultan Mustafa'ya anlatırsa da sultan borçlarını ö d e m e s i ,
ve Osmanlı İstanbul a d ı m a d ı m k e n d i n e ö z g ü kentsel inanışlarını
kefen ve c e n a z e masrafını karşılaması için o n a bir kese altın
ve gizemlerini o l u ş t u r u y o r .
verir.
Şeyhlerin, pirlerin, dedelerin kenti oluyor, İslam gizemciliği nin bir merkezi ve sonraki b ö l ü m l e r d e g ö r e c e ğ i m i z gibi,
Zâkiri evine d ö n d ü ğ ü n d e bir rüzgâr eser, m i n a r e n i n tepesin
bu
d e k i sarık havalanır, yere düşer. Ertesi g ü n ise Hatip ansızın ölür.
gizemciliği araştıran, b u n d a n etkilenen Batılı usta ve «üstatlar»ın
Evliya Çelebi'ye bakılırsa ya G e l i b o l u ' d a n ya da Peçe, Sirem
kaçınılmaz u ğ r a k yeri.
taraflarından gelip Unkapanı'na y e r l e ş e n Hazreti Kapanî M e h m e t
İlkin, s o n s u z bir k a y n a k olan, Evliya Çelebi'ye kulak verelim ve
ondan
Merkez
Muslihiddin
Efendi,
Hazreti
Nalıncı
Memi
Dede, Hatip Zâkiri, Hazreti Kapanî M e h m e t Efendi, Yetmiş Kuruş Dede, Elekçi Divanesi v.b. hakkında bilgiler e d i n e l i m .
Efendi elinde bir balta ile gezinip b u l u n d u ğ u kehanetleri ile ünlenmişti. Evliya Çelebi kehanetlerinin birini şöyle anlatır: «Bir g ü n Kapanî, Sultan M u r a t ' a varıp: 'Murat Çelebi, Unka-
Halvetiye ş e y h l e r i n d e n olan, ö l d ü ğ ü n d e Yenikapı'nın dışın
p a n ı ' n d a k i S ü ğ l ü n M u s l u Sultan üç g ü n s o n r a iflas e d e c e k . Zaval
d a k i tekkenin y a n ı n d a özel bir t ü r b e d e g ö m ü l e n M e r k e z Muslihid
lıya elli kese y a r d ı m et de b o r c u n u ö d e s i n ' diye ricada bulunur.
din Efendi n a m a z kıldığı sırada bir ses duyar. Yedi bin yıldan beri
Murat Han:
o m e k â n d a y a t a n «kırmızı renkli, sedef lezzetli» bir hayat pınarı nın sesidir bu ve pınar h u m m a hastalığına karşı bir ilaç olarak yaratıldığından ş e y h i n emriyle y e r y ü z ü n e ç ı k m a y a hazırdır. Şeyh, n a m a z kıldığı bir s e c c a d e n i n b u l u n d u ğ u y e r d e bir k u y u kazmaya karar verir ve dervişlerinin yardımını ister. «Bismil
lah»
'Peki B a b a Sultan' der. O r a d a bulunanlar bu s ö z l e r d e n şaşırırlar a m a , Allah'ın hik m e t i , üç g ü n s o n r a Muslu' Sultan'ın sarayından bir b ü y ü k ateş çıkıp, sultan a n c a k yalınayak k a ç a r a k canını kurtarır; her şeyi y a n d ı ğ ı n d a n iflas eder.»
diyerek t o p u ğ u ile yere vurur, kazı başlar v e kırmızı renkli bir
Kehanetlerde b u l u n a n b a ş k a biri d e B u d i n ' d e k i S e m t u r n a
su fışkırır, o s u d a n sabahleyin aç karnına üç kez içenler de h u m
kalesinin ağası Yetmiş Kuruş Dede. E ğ r i ' d e Fatih Sultan'ın yanın
m a d a n kurtulurlar.
d a savaşmış,
ermişlerle biraraya g e l m i ş a m a s o n r a d a n b u n u
Aslen B e r g a m a ' l ı olan Hazreti Nalıncı M e m i D e d e ise Unka-
s a ğ a sola anlattığından, yedi yıl t u t u l m u ş t u r . Yedi yıl g e ç t i k t e n
panı'nın Araplar çarşısındaki bir d ü k k â n d a nalıncıdır. G ü n ü n birin
s o n r a k o n u ş t u ğ u n d a söyleyebildiği tek şey «Yetmiş kuruş»muş.
de U n k a p a n ı ' n d a bir yangın çıkar yayılır, uzanır. M e m i D e d e ' n i n
Sultan M u r a t ' a Revan kalesini y e d i g ü n d e alıp s o n r a d a n İranlıla—
53 —
ra geri v e r e c e ğ i n i söyleyen ve haklı çıkan Yetmiş Kuruş D e d e ' n i n
ği ö n g ö r m e k » , bu geleceği ö n g ö r e b i l m e k için bir fal, bir kehanet
sesi, anlatır Evliya Çelebi, kendisi İ s t a n b u l ' d a y k e n Sultan Murat
aracına b a ş v u r m a k s a n e d e n kimi «in» ve kimi de «out» oluyor?
tarafından savaş alanlarında d u y u l u r m u ş .
Remil,
Batı'da,
«geomancie» olarak tanınır ve
Uzakdoğu
Bir d e , Ç e l e b i ' n i n dizisinde, elekten b a ş k a bir şey y e m e y e n
kökenli bilinir. Bir sözlük tanımlaması ile g e l e n e k s e l bir bilimdir
dilsiz Elekçi Divanesi var ki, rivayete g ö r e , ö l ü m ü n d e n bir g ü n
ve yıldız bilim (astroloji) gibi, h o r o s k o p l a r düzenler, y e r y ü z ü n ü n
ö n c e k o n u ş m u ş v e yanından g e ç e n birine kapısının dışına g ö m ü l
«aura»sı ile kıyasla kişinin d o ğ a s ı n ı ve yazgısını açıklar. Aslında
m e y i istediğini söylemiştir.
Remil - y a d a L i m - a l - R a m î - A r a p kökenlidir, s ö z c ü k karşılığı ise pirlerin kenti
«yeryüzü cinleriyle haberleşme»dir ve Remilin s ü r e c i içinde «yer
dedik. Ve d e v a m ı n d a bakıcıların, şifacıların, tılsımcıların, nazarcı-
y ü z ü cinleri» d e n d i ğ i n d e y e r k ü r e n i n «tellürik» g ü ç l e r i y a d a y e r y ü
ların.
z ü n ü n «aura»sı anlatılmaktadır.
G e ç m i ş yüzyılların İstanbul'u için şeyhlerin,
Öyleydi, p e k ç o k şeye inanılan d ö n e m l e r d e . T ü m bunlar, b u
Yıldızbilimde o l d u ğ u gibi Remilde kullanılan ve çizgi ile nok
inanışlar salt g e ç m i ş t e mi kaldı? Hiç değil ç ü n k ü her ç a ğ k e n d i
talardan o l u ş a n 16 şeklin her biri, sırası ile, bir b u r c a , bir gezege
inanışlarını g e t i r d i ğ i gibi eskiden kalanlara y e n i d e n sahip çıkıp
ne, bir g ü n , unsur, m a d e n ve c i n s e (kadın, erkek) bağlıdır, ileti-
kendi çağının gereksinimlerine g ö r e uyarlar v e değişik, t ü m d e n
şimlidir. Remilin İslam öncesi Araplardaki ilk kullanılışı k u m üze
ç a ğ d a ş (giderek teknolojik) işlemlerden g e ç i r e r e k uygular.
rinde çizgiler ve noktalar ç i z m e k l e yapılırdı. Z a m a n l a tahta veya
B u g ü n k ü İ s t a n b u l ' u m u z d a , ilerdeki b ö l ü m l e r d e g ö r e c e ğ i m i z
kâğıt ya da b u ğ d a y t o h u m l a r ı kullanılmaya başlandı.
gibi, yarını açıklayanlar, ö n g ö r e n l e r ve y o r u m l a y a n l a r hiç eksik
G e l e n e ğ e g ö r e Remil, Hazreti Danyal'a verilmiş bir m u c i z e
değiller a n c a k y ö n t e m l e r i , araçları ve iletişim şekilleri d e ğ i ş t i .
dir ve ç o k ilginçtir ki, bu m u c i z e n i n ü r ü n ü o l a n u y g u l a m a Çinlile
Eskiden k a l m a bilgiler b u g ü n ü n tekniği ile s u n u l m a k t a d ı r artık ve
rin ünlü «Değişimler Kitabı» olarak anılan, başlıbaşına evrenbilim-
teknik araçlar araya g i r d i ğ i n d e n d a h a k o l a y c a , hatta d a h a «uy
sel (kozmik) bir y ö n t e m oluşturan, «Yi King» ya da «İ Ching» ile
garca» kabul edilmekteler.
çeşitli benzerlikler g ö s t e r m e k t e d i r .
G e ç m i ş e d ö n ü p bir kez d a h a Evliya Ç e l e b i ' y e kulak v e r e l i m
Remil noktaları ve çizgileri ile, 16 şekil oluşturur, Yi King ise
ve 17. yüzyıl İ s t a n b u l ' u n d a k i bir bakıcı-falcı esnafı olan Remilciler
64 şeklini kısa (- -) ve uzun (
hakkında v e r d i ğ i bilgileri aktaralım:
gezegenlerle bağlantılıdır, Yi King'in 64 şekli biraraya getirildiğin
) çizgilerle ifade eder; Remil
«Remilciler Esnafı: dükkânları 15, kendileri 300 kadardır. B u n
de bir evrenbil imsel harita m e y d a n a çıkar. Her ikisi birer fal aracı
lar da u l e m a sınıfından olduklarından kazasker alayı ile tahtıre
gibi kullanılıyorsa da her biri, bir kehanet y ö n t e m i o l m a k t a n baş
vanlar üzerinde, talih tahtasını, kur'a ve t e m i l tahtalarını m e y d a
ka, temsil ettiği k ü l t ü r ü n evrenbilimsel görüşlerini yansıtmaktadır.
n a k o y u p : ' U ğ u r v e m e s u t talih... u ğ u r s u z talih...
maksat v e
meramızı g ö r e l i m . . . ' diye, Remilcilere m a h s u s kelimeler söyleye
Ya d a , Cari G u s t a v J u n g ' u n y o r u m u ile, ikisi de ruhbilimsel ve fizikötesi uzantıları, çağrışımları olan birer anahtardırlar.
rek geçerler. Pirleri Hazreti Ali'dir ki, ünlü Remilcidir. Bu bilgi p e k
Kimi u ğ u r l u ve uğursuz yazgıyı ö n g ö r ü r , o k u r ve açıklar,
eskidir. Asıl k u r u c u s u Hazreti Danyal idi ki bu ilmi Cebrail aleyhis-
kimiyse bu yazgıyı y ö n l e n d i r m e k , değilse de etkilemek için gizle
s e l a m d a n ö ğ r e n m i ş ve Remil ile m u c i z e göstermiştir.» Tarot furyasına kapılmış bir İstanbul'da geleneksel ve D o ğ u kökenli k u m falı Remil t ü m d e n u n u t u l m u ş m u d u r ? S o r u n «gelece
re ve gizli bilgilere d a y a n a n önlemler alır, b o n c u k l a r , nazarlar ve tılsımlar g i b i . B ü y ü k kent İstanbul'da büyüsel işlemlerin yüzyıllar b o y u n c a —
55 —
yapılması, b u n l a r d a yerel ve yerel o l m a y a n , A n a d o l u ' n u n her
Yedi t e p e d e değişik tarihlerde inşa edilen y e d i ibadet yeri,
y ö r e s i n d e n v e A n a d o l u ' n u n ö t e s i n d e n , uzaklarından g e l e n g i z e m
iki saray, gizemlerle donatılmış bir s ü t u n ve eski bir e r m i ş e a d a n
sel
mış bir sarnıç. Başka bir d e y i m l e bir dizi g ü ç s e l mekânlar, tapı
inanışların
karışması,
giderek
bir t ü m o l u ş t u r m a s ı
kadar
d o ğ a l ve kaçınılmaz bir şey yoktur.
naklar, inanış kaynakları. Ya da bir dizi g ü ç kaynağı.
Büyüsel ve g i z e m s e l inanç ve inanışlar bir kentin, bir t o p l u
Sayıların üzerinde biraz d u r a l ı m : t e p e l e r i n ve ibadet yerleri
m u n , bir kültürün, g e l e n e k l e r d e n k o p a m a y a n bir y a ş a m şeklinin
nin sayısı (yedi) eşittir, geriye kalanları t o p l a d ı ğ ı m ı z d a elde ettiği
ayrılmaz ve p a r ç a l a n m a z öğeleridir. Kaldı ki İstanbul, bazı g ö r ü ş
miz sayı d ö r t t ü r , y e d i ile d ö r t ise eşittir on bir.
lere g ö r e , bir k e h a n e t l e r kentidir yani kendiliğinden b ü y ü s e l bir
Bu üç sayı (dört, y e d i , on bir) üzerine d u r u p bunların, çeşitli
kenttir kendi b ü y ü l e r i n i oluşturan ya da başka, d e ğ i ş i k ve çeşitli
inanış ve kültürlerdeki, d e ğ e r ve anlamlarını sıralayalım:
kaynaklardan e d i n d i k l e r i n i kendine g ö r e şekillendiren ve uyarla
- Dört : Y u n a n felsefecisi ve m a t e m a t i k ç i s i Fisagoras'a g ö r e bu
yan.
sayının anlamı «doğruluk», «adalet» ve «dünya»dır; İstanbul, R o m a g i b i , yedi t e p e üzerinde kurulu, ç o k eskilere
Türk
mitolojisine
baktığımızda: G ö k t ü r k l e r d e d ö r t y ö n ü
tanrı
d a y a n a n bir m e r k e z kenttir. Denilecek ki, bu m e r k e z kentin y e d i
temsil e d e n d ö r t
t e p e üzerine k u r u l m u ş olması bir g i z e m değil d e j e o l o j i k v e
d ö r t a d e t çıngırak vardır;
t o p o g r a f i k bir özelliktir. Öyledir de biz, bir başlangıç olarak bu
törenleri
tepeleri bir sıralayalım, anımsatalım:
kez c e n n e t t e n ç ı k m a
buluruz;
Samanların
hırkalarında
A b a k a n Türklerinin
kutsal
d ö r t kutsal kayın ağacının yanında yapılırdı; ilk
olan
atın d ö r t g ö z ü vardı.
1 - Sarayburnu tepesi
Başka kaynakları i n c e l e d i ğ i m i z d e : Gizemsel inançlara
2 - N u r u o s m a n i y e tepesi
g ö r e d ö r t tanrıyı, dolayısıyla en üstün yüceliği, simgele
3 - Beyazıt t e p e s i
y e n sayıdır ve ilginçtir ki, bazı d i n l e r d e tanrının adı da
4 - Fatih t e p e s i
d ö r t harften oluşmaktadır, ö r n e ğ i n :
5 - Sultanselim t e p e s i
Latincede
6 - Edirnekapı t e p e s i
Mısır'da
Amun
7 - Davutpaşa t e p e s i .
Sümer'de
Jabe
Sıraladıktan s o n r a da bu t e p e l e r d e b u l u n a n bazı yerleri de
Asur'da
Adad
İran'da
Sire
Tatarlarda
İtga
Yahudilerde
Yhvh.
saptayalım, eski ile bağlantılar kurarak: 1 - S a r a y b u r n u t e p e s i - T o p k a p ı Sarayı ve A y a s o f y a , 2 - N u r u o s m a n i y e tepesi - N u r u o s m a n i y e Camisi ve Ç e m berlitaş, 3 - Beyazıt t e p e s i - Beyazıt ve S ü l e y m a n i y e camileri, 4 - Fatih t e p e s i - Fatih Camisi,
Deus
İhvan-ı Safa'nın « R i s a l e l e r i n d e ise d ö r t aşağıda o l d u ğ u gibi değerlendirilir: «Tanrı, tabiattaki her şeyi d ö r t g r u p halinde yarattı. Mesela
5 - Sultanselim t e p e s i - Sultan Selim Camisi,
sıcaklık ve s o ğ u k l u k , kuruluk ve nemlilikten oluşan d ö r t fiziki özel
6 - Edirnekapı t e p e s i - Tekfur Sarayı, Kariye Camisi,
lik; ateş, hava, su ve t o p r a k t a n m e y d a n a gelen d ö r t unsur; kan,
7 - Davutpaşa t e p e s i - Ç u k u r b o s t a n Sarnıcı (Ermiş M o c i u s sarnıcı).
b a l g a m , sarı ve karasafradan o l u ş a n d ö r t salgı; d ö r t mevsim... d ö r t esas y ö n . . . d ö r t rüzgâr... t a k ı m yıldızlara g ö r e tayin edilen
—
56 —
d ö r t y ö n ; metaller, bitkiler, hayvanlar ve insanlardan oluşan d ö r t
K o d a m a n o ğ l u ' y a g ö r e Rumeli Hisan'nın y e d i b u r c u ile İstan
ürün.» B u n d a n b a ş k a d ö r t ö l ü m s ü z l ü ğ ü n , dayanıklılığın, ısrarın,
b u l ' u n yedi tepesi arasında bir bağlantı k u r u l d u ğ u n d a : «...yakla
başarının ve u m u d u n sayısı olarak da bilinir.
şık 500 metre yükseklikten d e n i z tarafından bakıldığında Rumeli
- Y e d i : «Yedinin kutsal bir nitelik taşıdığı inancı A n a d o l u ile onun
komşularıyla
olan
ilişkilerinde
ortaya
çıkıyor.
Mısır, Sümer, A k a d , İran, Hint, Hitit d a h a sonra Yunan, R o m a uluslarının d ü ş ü n c e s i n d e y e d i n i n ayrı bir ö n e m i , bir kutsallığı vardır sayı olarak. Genellikle kutlu, u ğ u r l u sayılır.» d e r İsmet Zeki E y u b o ğ l u . Ö r n e ğ i n : Yedi kat g ö k , y e d i kat yerin altı inançları; y e d i y e r d e n yamalı, yedi iklim, y e d i deniz, yedi başlı yılan v.b. d e y i m l e r i gibi. B ü y ü s e l işlemlere baktığımızda da y e d i sayısı sık sık kar şımıza çıkar: - M u h a b b e t için, y e d i pâre k e m i k üzerine kazıp bir ite yedirç... - M u h a b b e t için, her k i m ayın y e d i s i n d e yüz kere o k u ya, niyyet eyleye... - S e v d i ğ i n kişinin saçından y e d i kıl alasın, bu d u a y ı y e d i kere okuyasın... •
- M u h a b b e t için, y e d i tane tuz üzerine yedi «Tebbet» suresi okunur...
- On bir:(İki kez d ö r t artı üç, yani iki kez tanrının sayısı ile d ü n
Hisan'nın k o n u m u , Osmanlıca bir tür elyazısı şekli olan Hattı
Kufi
ile yazılmış M u h a m m e d s ö z c ü ğ ü yazıyordu, bir b a ş k a a ç ı d a n bakıldığında ise bu kez A r a p ç a M e h m e t s ö z c ü ğ ü yazıyordu.» Ve böylece, Rumeli Hisarı da kentimizin g i z e m l e r y a r a t a n , gizemler taşıyan mekânları arasında yerini b u l m u ş oluyor,
bir
başka inanışa yol açarak. Yukarda g ü ç merkezi, g ü ç potansiyeli gibi s ö z c ü k l e r ve kav ramlar kullandık, d a h a ö n c e y s e İstanbul kentini bir enerji m e r k e zi gibi g ö r d ü k , en azından öyle o l d u ğ u n u , o l a b i l m e olasılığını taşı dığını belirtmiş o l d u k . İyi de t ü m bu sözcüklerle neyi ifade e t m e k istiyoruz, açık ve s o m u t olarak? K o n u m u z bir kentin t o p l u m s a l g ü c ü , t o p l u m s a l kimliği m i , kalabalıklaşmasından d o ğ a n «güç»,
insan g ü c ü n ü n tartışılmaz
varlığı mı y o k s a başka anlamların, değişik sonuçların p e ş i n d e miyiz? Antik çağlara bağlanan g i z e m s e l inançlara g ö r e «Tanrının v ü c u d u » sayılan evren ve bu s o n s u z evrenin bir parçası, bir par çacığı olan d ü n y a m ı z y e r y ü z ü n d e k i d o ğ u ş u m l a r ı , değişimleri v e
yanın sayısı) tartışmalı bir sayıdır ve g e n e l d e şansı ve
«mahşerler»i
gizli refahı simgeler.
g ü ç merkezlerine sahiptir. Bu merkezlerin her biri değişik t ü r d e n
Hakimiyetin,
gücün,
cesaretin,
m ü c a d e l e ve başarının sayısı olarak bilinir.
şartlandıran,
g e z e g e n i m i z i n gidişatını d ü z e n l e y e n
bir g ü ç y a y m a k t a d ı r ve aynı z a m a n d a , «mutlak g ü c ü n » (Tanrının) yaydığı enerjinin bir «ara istasyonu» görevini g ö r m e k t e d i r .
Sayılara kapılıp İstanbul'dan ve y e d i t e p e l e r i n d e n sanki bir
Başka bir d e y i m l e , bu merkezler h e m kendi güçlerini yarat
hayli uzaklaştık. Hiç değildir, belirli sayıların gizemsel anlamları
m a k t a h e m de «mutlak güç»ü yansıtmaktalar. Nedir ki, bunların
üzerinde d u r m a m ı z ı n nedeni, tepelerle ilgili sayıları incelediğimiz
t ü m ü m a d d e s e l desteklere (mekânlar, yerler, binalar v.b.) sahip
d e , bunların da tepelerdeki g ü ç potansiyelini kanıtlamaları, en
değiller, evrenin derinliklerinde salt r a d y a s y o n l a r d a n oluşan bazı
azından işaret etmeleridir.
yıldızlarda o l d u ğ u gibi. Yazgımızı y ö n e t e n «genel merkez» ise,
Güç potansiyeli bir g e r ç e k ise araştırmacı Celal K o d a m a n o ğ lu'nun ö n e s ü r d ü ğ ü bir sav başka bir g e r ç e ğ i yansıtabilir.
— 58 -
Mısır, Yunan, A l m a n ve İskandinav inanışlarına g ö r e , başka bir galakside bulunmaktadır.
— 59 —
Evrendeki merkezlerle d ü n y a m ı z d a k i merkezler arasındaki
d a n a gelince d e insanlar o r a y a g i d e r e k d u r u m ü z e r i n d e d ü ş ü n ü p
ilişki, g e z e g e n i m i z i n y ü k s e k noktaları ve yeraltı geçitlerinin aracılı
taşınıyorlar ve s o n r a d a , ilk olarak, olayı g ö r ü r ve anlarlardı. Ve
ğıyla telepatik bir b i ç i m d e s ü r d ü r ü l m e k t e d i r .
Fransızların bu fethi, hatta şehrin alınmasıyla s o n u ç l a n a n saldırıyı yaptıkları gemiler bile b u r a d a yazılmış ve r e s m e d i l m i ş t i . Rumlar
Bu tür merkezler hangileri ve neredeler? K u r a m v e inanışa g ö r e g ü ç m e r k e z i d e n d i ğ i n d e akla gelen ilk yerler Mısır'daki Ehramlar (başta K e o p s o l m a k üzere), A n d d a ğ l a r ı n d a k i yaşı bilinmeyen kent ve uygarlık kalıntıları, H i m a l a y a dağları, Tibet'in Lasa kenti ve o r a d a k i tapınakların o l u ş t u r d u ğ u ç e m b e r , Y u n a n mitologyasına g ö r e tanrıların k o n u t u olan O l i m p o s d a ğ ı v e D o ğ u Afrika'daki d a ğ silsileleri. D ü n y a n ı n y ü k s e k dağları, yerleri - ki bunlar, aynı z a m a n d a , kayıp kıtalar ve uygarlıklar kuramına ya da varsayımına da bağlı d ı r l a r - bir çeşit a n t e n görevini g ö r ü y o r l a r s a , birer yansıtıcı ola rak kullanılıyorsa İstanbul'un yedi t e p e s i için benzer bir işlev de düşünebiliriz, y u k a r d a özetlediğimiz k u r a m ve inanışa bağlı bir «çalışma» varsayımının hudutları d a h i l i n d e . Kimi araştırmacılar, g ü ç m e r k e z i ve «anten» d e n i l d i ğ i n d e ,
olay m e y d a n a g e l m e d e n ö n c e b u n u anlayamadılar a m a , olay m e y d a n a gelince b u s ü t u n l a r a b a k m a y a v e d u r u m u d ü ş ü n ü p taşınmaya gittiler ve r e s m e d i l m i ş gemilerin üzerine yazılmış keli melerle, kısa saçlı ve d e m i r kılıçlı bir ırkın Batı'dan K o n s t a n t i n o p o lis'i fethe g e l e c e ğ i n i s ö y l e n d i ğ i n i gördüler.» Nedir s o y l u haçlının s ö z ü n ü ettiği ve kehanetlerin resimleri ile süslenen bu sütunlar? Bunlar hiç kuşkusuz, A p o l l o n i u s ' u n yazdırttığı b r o n z d a n dikili taşlardır! M.S. I. yüzyılın başlarında d o ğ a n ve 97 yılında ö l d ü ğ ü , d a h a d o ğ r u s u y o k o l d u ğ u , o r t a d a n k a y b o l d u ğ u söylenilen K a p a d o k y a doğumlu
Tyana'lı A p o l l o n i u s ,
Bizans
olan
İstanbul'u
ziyaret
e d e n , gizemlerine g i z e m l e r katan antik « s i h i r b a z l a r d a n ilki d e ğ i l se de kentin t a r i h i n d e izler bırakan, inanışlara yol a ç a n ilklerden ve ünlülerden biridir. Kehanetler d o l u s u s ü t u n l a r d a n b a ş k a sinek
eskinin izlerini ve anılarını taşıyan sütunlara, dikilitaşlara belirli bir
lerin istilasına u ğ r a m ı ş o l a n İstanbul'da t u n ç t a n b ü y ü k b o y d a bir
ö n e m ve işlev tanımaktalar; kimi araştırmacılar ise, k u r a m ı n çer
sinek heykeli yaptırır ve bu b ü y ü l ü heykelin s a y e s i n d e kenti
çevesi içinde, birer iletişim yolu olarak yeraltı geçitlerine, dehlizle
sinek belasından kurtarır.
re bağlanırlar. İstanbul her iki k o n u d a z e n g i n ve ilginç bir çeşitle
Bizans'ın yücelişini v e ç ö k ü ş ü n ü ö n g ö r d ü ğ ü s ö y l e n e n v e
m e y e sahip o l d u ğ u n d a n yorumları v e örnekleri ç o ğ a l t m a k her
Fisagoras'ın izleyicisi olan A p o l l o n i u s y u k a r d a s ö z ü edilen s ü t u n
z a m a n olasıdır.
ları diktirir, i m p a r a t o r sarayının kapılarında tılsımlı yazılar yazar.
İstanbul'a
«kehanetler
kenti»
de
dendi,
daha
İstanbul,
Ö l ü m ü n d e n v e y a k a y b o l u ş u n d a n s o n r a R o m a İ m p a r a t o r u Cara-
Bizans iken. Bu k o n u d a haçlı R o m e r t de Clery'ye bir kez d a h a
calla, K a p a d o k y a ' d a , o n u n anısına bir tapınak inşa ettirir, impara
kulak v e r e l i m :
t o r u n annesi Julia D o n n a ise Yunanlı Philostratos'a «Apolloni
«Şehrin bir başka yerinde p e k şaşılacak bir şey d a h a vardır.
u s ' u n yaşamı»nı yazdırır.
Her biri en azından kulacın üç katı ve en azından kulaç yükseklik
Kapadokyalı A p o l l o n i u s salt bir kâhin değildi, bir g i z e m c i ,
te iki s ü t u n d u bunlar. Ve münzevi kişiler bu sütunların t e p e s i n d e
bir g e z g i n , gizli ö ğ r e t i m d e n g e ç e n biriydi, öyle biliniyor ve anılı
ki k ü ç ü k barınaklarda yaşarlardı ve sütunlarda, insanın yukarı
y o r Batı g i z e m c i l i ğ i n d e . Mucizeler yaratıyor Voltaire'in bile ç o k
çıkabileceği kapılar vardı. Bu sütunların dışına, K o n s t a n t i n o p o -
ö n e m s e d i ğ i b u A p o l l o n i u s . R o m a ' d a y k e n bir cenazeyi d u r d u r u
lis'te o l m u ş ya da o l a c a k b ü t ü n olaylar ve b ü t ü n fetihlere ilişkin
yor, ölü sanılan o y s a kataleptik transta olan bir g e n ç kızı uyandırı
kehanetlerin resmi yapılmış ve yazılmıştı. A m a olay m e y d a n a
yor. Şifa dağıtıyor, Efes'i v e b a d a n kurtarıyor.
g e l e n e kadar kimse b u n u n n e o l d u ğ u n u a n l a y a m ı y o r d u v e mey-
60
—
Daha yirmi y a ş ı n d a y k e n keşişliği seçiyor, bir s ü r e A n t a k y a '
d a k i A p o l l o n i u s tapınağında kalıyor, Hindistan'a gidiyor, T i b e t ' e
ya kadar kovalanan halk o r a d a n geri d ö n e r e k d ü ş m a n l a r ı n ı sur
k a d a r uzanıyor, Roma'yı, İspanya'yı, Mısır'ı ziyaret ediyor ve Tar
dışına kadar p ü s k ü r t ü p m e m l e k e t l e r i n e tekrar s a h i p olacaktı. Ç o k eski ç a ğ l a r d a n beri s ü r ü p g e l e n v e azizlerden M o r e n u s adın
sus'tan da geçiyor. H i n d i s t a n ' d a g ö r d ü ğ ü bazı s o n d e r e c e değerli, inanılmaz bil
da bir a d a m a mal edilen öteki inanca g ö r e d e , oklarla silahlan
giler içeren, b i l i n m e y e n bir g e ç m i ş t e n kalan, unutulan bir bilgeli
mış bir halk b ü t ü n Rumları y o k e d e c e k d i . Bu iki b o ş inanç arasın
ğ i n ü r ü n ü o l a n kitaplardan söz e d i y o r Apollonius, Hint g i z e m c i l e
da bir karşıtlık vardı. Bir başka söylentiye g ö r e d e , bir falcı kadın
ri ile yaptığı k o n u ş m a l a r ı naklediyor, tanık o l d u ğ u - b u g ü n p a r a p -
d a n , Paleologların ilki olan İ m p a r a t o r Misel, t o r u n l a r ı z a m a n ı n d a
sikolojinin k a p s a m ı n a g i r e n - olayları anlatıyor, h a v a d a duranları,
i m p a r a t o r l u ğ u n u n s o n u c u n u n n e olacağını s o r m u ş v e falcı d a
hiçbir dış e t k e n e b a ş v u r m a d a n ateş yaratanları anlattığı gibi.
o n a karşılık olarak s a d e c e ' M a m a i m i ' kelimesini s ö y l e m i ş t i . Aslın
Ö l ü m ü n d e n iki yüzyıl s o n r a A p o l l o n i u s ' u n hayaleti K a p a d o k ya'yı talan
etmeye
hazırlanan
Roma
İmparatoru
Aurelianus'a
g ö r ü l ü y o r ve Roma'lılar geri çekiliyorlar. U z a k d o ğ u ' n u n öğretileriyle y ü k l ü «Anadolu ç o c u ğ u » A p o l l o nius U z a k d o ğ u ' n u n gizemlerini,
A n a d o l u ve İstanbul y o l u y l a ,
antik Batı'ya ulaştırıyor, kehanetleri ve şifacılığı ile destekliyor, bir Batı'dan İstanbul'a gelen, bir arayış veya bir sentez p e ş i n d e o l a n gizemcilere Apollonius bir işaret verir gibi oluyor, birçokları nı yüzyıllar b o y u n c a getirecek, çağıracak bir işaret. ve
Bizans'ın
çöküşünü
Apollonius
o l o g ailesinden y e d i imparator g e l e c e ğ i v e e n s o n r a k i n i n tahttan indirileceği ifade o l u n u y o r d u . » Öyle yazıyor V o n
Hammer ancak
«Mamaimi»
sözcüğüne
verilen bir başka geleneksel a n l a m da «Mehmet» o l u y o r ! Tepeler, g ü ç merkezleri, kâhinler, geleneklere karışan keha netler: t ü m bunları içeren, d o ğ u r a n ve tarihi b o y u n c a taşıyan bir
«Gizem Yolu»nun başlangıçlarını çiziyor.
Fetih'i
d a a n l a m d a n y o k s u n olan b u s ö z ü n , harf sayısından d o l a y ı Pale-
kehanetlerinde
ö n g ö r ü y o r bir dizi kehanetin ö n c ü l ü ğ ü n ü yaparcasına ve keha netlerden k a y n a k l a n a n bazı inanışları J o s e p h v o n H a m m e r , «Os manlı T a r i h i n d e ayrıntılı olarak sıralıyor: «Konstantiniyye (İstanbul) halkı bu sıralarda bazı b o ş inanç lara da yer veriyor ve bunlar üzerinde tartışmalarda b u l u n u y o r d u . Sözgelimi, g ü n ü n birinde Latinlerin zaferle yaldızlı k a p ı d a n içeriye girecekleri hakkındaki eski bir b o ş inanç y ü z ü n d e n o kapı - b u tarihten ç o k ö n c e l e r i - ö r d ü r ü l m ü ş t ü . A m a inanç s ö k ü l e m e miştir. Bir b a ş k a söylentiye g ö r e , S e r k o p o r t a denilen k a p ı d a n da İmparator Frederik ile Latinlerin g e ç e c e ğ i inancı m e v c u t o l d u ğ u n d a n orası d a e s k i d e n ö r d ü r ü l m ü ş d ü . Fakat Konstantiniyye kuşat masından ö n c e açıldı ve Türkler şehre b u r a d a n girdiler. Konstantiniyye'nin iki kapısı ile ilgili bu iki inançtan b a ş k a
kentin, d ü n d e n b u g ü n e , gizemle uğraşanların, gizemleri araştı ranların ilgisini ç e k m e s i kadar o l a ğ a n bir şey olabilir mi? Ve kehanet d e d i ğ i m i z d e ve kâhinlerin «en yücesi» sayılan N o s t r a d a m u s ' a ya da 16. yüzyılın Michel de N o s t r e - D a m e ' a baktığımızda İstanbul az mı karşımıza çıkıyor? «Önceki tekelcilerin danışmanları, Fatihler kandırılmış, Melite'den, Rodos, İstanbul,
zıtlar karşılaşacak,
Yer g e r e k e c e k , t a k i p ç i l e r d e n kaçanlara.» «Büyük bir ö r t ü , Adriyatik denizi dışından, İstanbul yakınında b ü y ü k bir t e ş e b b ü s , Düşmanlar kayıpta, dostlar olacak, Ü ç ü n c ü karışıklık y a p a c a k , s a p üstünde.» «Borazan sahte, o n u saklamak çılgınlık, İstanbul'da yasal bir d e ğ i ş i m olacak,
bizzat şehre has iki b o ş inanç d a h a vardı. B u n l a r d a n birine g ö r e
Mısırlı taklitçi, zayıf ve ç ö z ü l m ü ş ,
d ü ş m a n şehre girerek B o g a m e y d a n ı n a kadar gelecek, fakat o r a
Yasa, kural d e ğ i ş e c e k para, kazanç.»
«güç merkezi», ister bir bağlantı, g e ç i ş yeri v e y a bir s e n t e z n o k t a sı (sentez aracı) o l a r a k yüzyıllardan beri Batılı g i z e m c i l e r i n , birey c i araştırmacıların v e ö r g ü t üyelerinin y a d a ö r g ü t kurucularının ilgisini çekmiştir. K i m i İstanbul'a u ğ r a m a k l a y e t i n m i ş , kimi İstan b u l ' d a bir süre kalmış, kimiyse ilk eylemlerini İ s t a n b u l ' d a g e r ç e k leştirmiştir. B u v e s o n r a k i b ö l ü m d e «Batı'dan gelenler»i v e « D o ğ u ' d a n
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
dönenler»i i z l e m e y e çalışacağız, olanaklarımız ve v a r o l a n kaynak larımız elverdiği
kadarıyla.
K o n u m u z u n ve a m a c ı m ı z ı n «kahra
manları» o l a n bir dizi bilinen, az bilinen ola ki b i l i n m e y e n kişinin,
GİZEMCİLER İSTANBUL'DA
gezgincinin, o l u m l u - o l u m s u z g i z e m c i n i n p e ş i n d e n o l d u k ç a uzun bir y o l c u l u ğ a çıkacağız. B a z e n bir yerlere v a r a c a ğ ı z b a z e n ise
«Kutsal Sihir Kitabı» 15. yüzyıldan k a l m a o l d u ğ u s ö y l e n i l e n sayılı bir elyazmasıdır. G e l e n e ğ e g ö r e ve m e t n i n ö n s ö z ü n d e açık
bir n o k t a d a d u r m a k , d u r a k l a m a k v e varsayımlar d i z m e k z o r u n d a kalacağız.
landığı gibi yazarı Y a h u d i A b r a h a m y a d a Avram'dır v e Y a h u d i
Kanımızca b u d a pek ö n e m l i d e ğ i l d i r ç ü n k ü , ö n e m l i saydığı
A b r a h a m - A v r a m , o ğ l u L a m e h ' e ünlü b ü y ü c ü A b r a m e l i n (Ab-
mız, ayrıntılardan, o layl ardan ve v a r s a y ı m l a r d a n (belki de g e r ç e k
ra-Melin)'in öğretilerini bu m e t i n d e açıklıyor.
lerden) o l u ş a c a k o l a n bir başka, değişik, alternatif İ s t a n b u l ' u n
A b r a m e l i n ' l e ilgili pek bir bilgi y o k t u r fakat A b r a h a m - A v r a m ö n s ö z ü n d e , Kabala'nın gizlerini b a b a s ı n d a n ö ğ r e n d i k t e n sonra, ilkin Mısır'a o r a d a n da İstanbul'a g e ç t i ğ i n i anlatıyor ve bir şans eseri - y a d a yazgısal bir s o n u ç l a - A b r a m e l i n ' i n gizli e l y a z m a s ı nı İ s t a n b u l ' d a b u l u y o r , d ü z e n l i y o r ve 1458'de yayınlıyor. Kullanışı
tehlikeli,
en
azından
sakıncalı
sayılan
«Sihirbaz
A b r a m e l i n ' i n Kutsal Sihir Kitabı» yazılış b i ç i m i n e bakıldığında 15. d e ğ i l d e 18. yüzyıldan k a l m a gibi g ö r ü n ü y o r s a d a d e ğ i ş m e y e n v e tartışmayan g e l e n e k k ö k e n i olarak h e p İstanbul'u g ö s t e r i y o r . Hayal y a d a g e r ç e k ! B u araştırmamız b o y u n c a b i r ç o k kez sorulacak, akla g e l e c e k bir s o r u d u r b u . Ancak, b u a ş a m a d a , kanımızca ö n e m l i o l a n yanıtlar değil de biraraya getirilen malze medir, yani belgeler, olaylar, gelenekler, inanışlar ve b u n l a r a karı
portresi ve a n a t o m i s i d i r . Örneklerimizi sıralamaya koyulalım... Goethe'nin
ölümsüzleştirdiği
yaşlı,
ihtiraslı,
g e n ç l i ğ i n i ve
eski g ü c ü n ü a r a y a n , bir y ö n ü ile destansal ve bir d i ğ e r y ö n ü ile g e r ç e k , D o k t o r F a u s t ' u n bile İstanbul ile bir bağlantısı o l d u ğ u söyleniliyor
her
ne
kadar
(bilindiği
kadarıyla),
tanrıbilimden
m e z u n J o h a n n e s Faust bedensel olarak İ stanbul ' a a y a k basmış d e ğ i l s e bile. İ s t a n b u l ' d a g ö r ü n m ü y o r Faust a m a , Paracelsus adı ile ünle nen T h e o p h r a s t u s B o m b a s t u s v e arkadaşı H e i n r i c h Cornelius A g r i p p a ile birlikte, 1510 yılında P r a g kentine geliyor, kentin ünlü üniversitesine yazılıyor gizemciliği, gizli bilim ve sanatları ö ğ r e n
şan veya bunları y a r a t a n kişilerdir. Yanıt, y o r u m , a ç ı k l a m a , tartış
m e k a m a c ı ile. B u ü ç c a n d a n a r k a d a ş r e s m e n felsefe öğrencileri
m a s o n r a d a n g e l m e k t e d i r araştırılan v e d e araştırmaya y a r a y a n
dir. A m a , t ü m g ü ç l e r i ve hırsları ile, Prag'ın kitaplıklarında bol
m a l z e m e ortaya serildikten sonra. Daha ö n c e d e belirtmiştik, y e n i d e n tekrarlayalım ç ü n k ü «repetita juvant» yani t e k r a r d a n yarar gelir: İstanbul kenti ister bir
sayıda b u l u n a b i l e n Keldanlı, İranlı, A r a p metinlerini karıştırıyorlar, Yakın ve O r t a d o ğ u ' n u n gizemli öğretilerini araştırıyorlar. Üniversi t e n i n ö ğ r e t m e d i k l e r i n i ise, kentin kenar mahallelerinde, «üstat—
65
—
istanbul Gizemleri / F: 5
Iar»dan ö ğ r e n i y o r l a r : sihirli sözcükleri,
büyücülüğü,
bakıcılığı,
d u r u g ö r ü y ü v e tılsımları. Ve Faust, Leipzig'li d o s t u D o k t o r J o n a s Victor'a yazdığı bir m e k t u p t a , sekiz g ü n s ü r e n «astral» ya da b e d e n dışı bir y o l c u l u ğ u n u u z u n u z u n anlatıyor. Asya'yı, Afrika'yı, Avrupa'yı dolaşıyor,
d a , «Kralın emriyle, Bay Paul L u c a s ' ı n Gezisi» adında bir kitap yayımladı. Bu eserde, B u r s a ' d a d ö r t dervişle karşılaştığından ve b u n l a r d a n birinin, Fransızca d a dahil o l m a k üzere ç o k sayıda lisan b i l d i ğ i n d e n bahseder. S ö z k o n u s u derviş, ermişlerin y u r d u olan uzaktaki bir y e r d e n geldiğini söylemiştir. G ö r ü n ü ş e g ö r e
b ö y l e c e , D o k t o r Faust v e y o l c u l u ğ u n u n ikinci g ü n ü n d e Türki
o t u z yaşlarında olmasına r a ğ m e n , anlattığı u z u n y o l c u l u k l a r en
y e ' y e varıyor ve İ s t a n b u l ' u inceliyor.
azından yüzyıllık bir süreyi k a p s ı y o r d u . Flamel'in adı g e ç t i ğ i n d e ,
Başyapıtında G o e t h e bu olayları, kurgusal-şiirsel bir yaklaşı
derviş
şöyle
der:
'Flamel'in
öldüğüne
gerçekten
inanıyor
mın içinde, b a ş k a şekilde y o r u m l u y o r , şeytan Mefistofeles'i de
m u s u n ? Hayır, hayır, d o s t u m , kendini a l d a t m a , Flamel hâlâ yaşı
karıştırarak. Ö t e y a n d a n J o h a n n e s Faust'un g e r ç e k y a ş a m ı n d a
y o r ; ne o, ne de hanımı ö l ü m l e henüz karşılaşmış değillerdir. Her
da sarışın M a r g h e r i t a ' y a rastlanmıyor!
ikisini de Hint Adaları'nda bıraktığımızdan beri üç yıldan fazla bir
Faust,
İstanbul'a bedensel olarak gelmiyor a n c a k ,
aldığı
süre g e ç m e d i . H e m o, b e n i m en yakın a r k a d a ş l a r ı m d a n biridir!
ö ğ r e t i n i n ve s a h i p o l d u ğ u bilginin bir s o n u c u olarak, b e d e n dışı
Bu derviş,
y o l c u l u ğ u n d a İ s t a n b u l ' u i n c e l e m e d e n yapamıyor!
yani Agarta'nın) belirli bir vazifeyle g ö r e v l e n d i r d i ğ i bir elçisi olsa
16. yüzyıl g i z e m c i s i , sihirbazı, «magus»u D o k t o r F a u s t ' u n s i m y a n ı n gizine
sahip bir kişinin p e ş i n d e n t ü m Avrupa'yı dolaştıktan s o n r a İstan b u l ' a geliyor, s o n r a d a n İran'a ve İskenderiye'ye g e ç i y o r . 16. yüzyılda s i m y a n ı n gizine sahip birini arayan A l m a n s o y l u s u n u n macerası k o n u m u z a , z o r u n l u ve bağlantılı olarak,
Orta
Ç a ğ gizemciliğinin en ünlü temsilcilerinden biri sayılan Fransız simyacısı Nicolas Flamel'i getiriyor. «Türkiye Gizemleri» adlı araştırmasında Haluk E g e m e n Sarı kaya
- T h o m a s A . S h a m b h a l a ' n ı n «Işık Vahası» (Oasis of Light,
1977) k i t a b ı n d a n - aşağıdaki alıntıyı naklediyor: «14. yüzyılda, sahte bir ö l ü m ve g ö m ü l m e olayı d ü z e n l e d i ğ i ve s o n r a Orta A s y a ' d a o r t a d a n k a y b o l d u ğ u sanılan bir d i ğ e r tari hi şahsiyet de, N i c o l a s Hamel'di... Başrahip Vilain, 18. yüzyılda, Flamel'in Türkiye'deki (İstanbul'daki) Fransız Sefiri D e s a l l e u r s ' ü ziyaret ettiğini yazmıştı, yani Flamel'in s ö z d e ö l ü m ü n d e n d ö r t yüz yıl sonra! XIV.
Louis,
Paul Lucas'ı, O r t a d o ğ u ,
Mısır ve Y u n a n i s t a n '
d a n antik eserler t o p l a m a k l a görevlendirmişti. Lucas, 1714 yılın— 66 —
(Yüce varlıkların
mekânının,
gerekti.»
aksine d ö n e m i n bir A l m a n aydını ve gezgincisi o l a n K o n t Bernhardt'ın, «Yolculuk Notları»nda açıkladığı gibi,
Asya'daki Olimpos'un
Sarıkaya'nin kullandığı başka ve d a h a eski bir k a y n a k olan Fransız M a u r i c e M a g r e ' n i n «Sihirbazların Dönüşü» (Le r e t o u r d e s M a g i c i e n s , 1931) olayı aynı şekilde, bir iki değişik ayrıntı bir yana, anlatıyor ve ek olarak, bu b ö l ü m ü n başında s ö z ü n ü ettiği miz Yahudi A b r a h a m - Avram'ın
büyüsel
elyazması
hakkında
bazı açıklamalar da getiriyor, Flamel ile ilgili olarak. Tekrara k a ç m a m a k için özet olarak v e r e c e ğ i m i z bu bilgiler d e n ö n c e simyacı ve «ölümsüz» N i c o l a s Flamel'i kısaca tanıtmak y e r i n d e olacaktır. N i c o l a s Flamel'in y a ş a m ö y k ü s ü gizemcilik tarihinin belki d e en
iyi
belgelenmiş
gerçek
öyküdür,
kendi
elyazısı
yazılmış,
Paris'teki Ulusal Kitaplık'ta ( B i b l i o t h e q u e Nationale) k o r u n a n bel gelerle kanıtlanmış. 14. yüzyılın ortalarında Flamel,
Paris'te kitapçılık yapıyor,
cahil g e n ç soylulara o k u m a y a z m a dersleri veriyor. Kendisinden biraz d a h a yaşlı olan, hafif ç a p t a mal m ü l k sahibi D a m e Pernelle ile evlidir. Kitapçımız s i m y a ile y a k ı n d a n ilgileniyor, eski metinler le, elyazmalarla bir aşinalığı vardır a n c a k , o n u n için, s i m y a salt k u r ş u n u altına d ö n ü ş t ü r m e k y a d a y a ş a m iksirini b u l m a k d e ğ i l —
67 —
dır. Flamel'e g ö r e her simyacının, her «magus»un b u l m a y ı d ü ş l e d i ğ i Felsefeciler Taşı'nın g e r ç e k a n l a m ve d e ğ e r i , işlevi d o ğ a y ı y ö n e t e n yasaları k e ş f e d i p bilgeliğe ulaştırmaktı. d e n değişiyor: Y a h u d i A b r a h a m - Avram'ın İstanbul'da b u l d u ğ u ünlü A b r a m e l i n ' i n kitabıdır b u . Kitabı elyazmasını Flamel ilk kez d ü ş ü n d e g ö r ü y o r ve kitabı elinde t u t a n bir m e l e k o n a şöyle d i y o r : «Bu kitaba iyi bak. İlkin içindekilerden hiçbir şey a n l a y a m a yacaksın, ne s e n , ne de herhangi başka bir insan. A n c a k g ü n g e l e c e k ki, hiçbir insanın g ö r e m e d i k l e r i n i o n d a göreceksin.» Düşten s o n r a bir süre g e ç i y o r ve bir s a b a h Flamel'in k ü ç ü k d ü k k â n ı n a bir a d a m giriyor, elinde satmak istediği bir elyazmasıyla. 22 sayfalık bu elyazmasını Flamel h e m e n tanıyor, d ü ş ü n d e m e l e ğ i n elinde g ö r d ü ğ ü kitaptır b u ! Flamel kitabı satın alıyor ve içindekileri ç ö z e b i l m e k için 21 yıl uğraşıyor, İ b r a n i c e olarak yazılmış m e t n i n inceliklerini, simgesel çizimlerini, şekillerini kavrayabilmek a m a c ı ile İspanya'ya k a d a r gidiyor, u z m a n bir g i z e m c i olarak bilinen yaşlı üstat C a n c h e s ile tanışıyor, üç yıl d a h a metinle uğraşıyor s o n r a da... Sonrası s i m y a c ı Nicolas Flamel'in altın çağının başlamasıdır: d a r gelirli ve sıradan kitapçı Flamel birden z e n g i n oluyor, kilisele bağışlar
yağdırıyor,
altın
yapmayı
öğreniyor,
Felsefeciler
Taşı'nı keşfediyor. Üç kez altın yapıyor Flamel a n c a k altınlarını kendi için kullanmıyor, kendi sade y a ş a m tarzını değiştirmiyor. Z a m a n geçiyor, eşi D a m e Pernelle ölüyor, bir süre s o n r a da Fla mel bu d ü n y a d a n g ö ç ü y o r . Nedir ki, Kral 13. Louis'nin d e v r i n d e (1610-1643), mezarı açıldığında t a b u t u b o ş b u l u n u y o r ve d e s t a n y a d a g e r ç e ğ i n d i ğ e r y ü z ü başlıyor. Bu ara Y a h u d i A b r a h a m - Avram'ın kitabı ne oluyor? Flamel'den y e ğ e n i n e geçtiği sanılıyor ve kuşaktan k u ş a ğ a ailenin içinde kaldığı söyleniyor. Kral 13. Louis'nin z a m a n ı n d a yaşamış ve Flamel ailesinden olan Dubois adlı biri kralın ö n ü n d e —
68
-
feti o n a yarar sağlamıyor ç ü n k ü , işlediği söylenilen bazı suçlar d a n dolayı, tutuklanıp idama m a h k û m ediliyor v e destansal elyaz
G ü n ü n b i r i n d e H a m e l ' i n yaşamı, bir kitap y ü z ü n d e n , t ü m
re
k u r ş u n d a n yapılı birkaç k ü ç ü k t o p u altına d ö n ü ş t ü r ü y o r . B u mari
ması ünlü Kardinal Richelieu'nün eline g e ç i y o r , Richelieu'nün ö l ü m ü n d e n sonra d a kayıplara karışıyor. Daha d o ğ r u s u kitabın t ü m ü kayıplara karışıyor a n c a k m e t i n e ait o l d u ğ u d ü ş ü n ü l e n bazı ç i z i m ve şekiller (diyagramlar) 17. yüz yılda Milano'da bulunuyor. 18. yüzyılda Nicolas Flamel olayı y e n i d e n g ü n d e m e geliyor, Kral 14. Louis'nin görevlisi Paul L u c a s ' ı n «Türkiye'de Yolculuk» ( V o y a g e d a n s la Turquie, 1719) adlı anı kitabı sayesinde. Araştırmacı Sarıkaya'nın alıntısında
(Sarıkaya'nın
kullandığı
kaynakta Lucas'ın kitabı «Kral'ın emriyle, Bay Paul Lucas'ın Gezi si» adı ile anılıp yayın tarihi 1714 o l a r a k veriliyor, bizim kullandığı mız ikinci kaynakta ise tarih 1719 o l u p «Voyage d a n s la Turquie» d i y e gösteriliyor) anlatıldığı gibi L u c a s , Bursa'da, bir «felsefeci» ile tanışıp Flamel ile ilgili ek bilgileri o n d a n öğreniyor. Bizim kay nağımız olan Fransız Maurice M a g r e ' n i n kitabına g ö r e bu «felse feci», yedi kişiden oluşan, bilgelik p e ş i n d e d ü n y a y ı d o l a ş ı p her y i r m i yıl ayrı bir ülke ve kentte b u l u ş a n bir ö r g ü t v e y a tarikata bağlıymış. Lucas'ın k o n u ş t u ğ u kişi o n a F l a m e l ' d e n söz ediyor, gizemli kitabın Flamel'in eline nasıl g e ç t i ğ i n i ayrıntılı bir şekilde anlatıyor ve gerek Flamel'in g e r e k s e eşi Pernelle'in yaşadıklarını söylüyor. Paul Lucas, B u r s a ' d a , Flamel'i yakında tanımış olan b i r T ü r k le uzun bir s o h b e t e giriyor, aynı y ü z y ı l d a - y u k a r d a g ö r d ü ğ ü m ü z g i b i - İstanbul'daki Fransız elçisi Desalleurs'ün, Flamel'in kendi siyle g ö r ü ş t ü ğ ü söyleniyor. Kaynağı İstanbul olan bir «sihir» kitabı sayesinde «ölümsüzleşen» bir Orta Ç a ğ Fransız simyacısı, ö l ü m ü n d e n 400 yıl s o n r a İ s t a n b u l ' d a y e n i d e n ortaya çıkıyor: Flamel'in bu «dirilişi» bir baş ka İstanbul g i z e m i değilse nedir a c a b a ? 18 Mayıs 1711'de D u b r o v n i k ' t e d ü n y a y a gelen ve 13 Şubat 1787'de, bir Fransız vatandaşı olarak, İtalya'nın M o n z a kentinde —
69 —
ölen R u g e r u s B o s c o v i c h felsefe ve m a t e m a t i k konularını ele alan
nenlerin ç o ğ u b u d u r u m a hiç ö n e m vermediler, b u ziyaretlerden
75 ciltlik yazıları ile d ö n e m i n i aşan bir m a t e m a t i k ç i sayılmaktadır.
ve bu ziyaretçilerden çıkabilmesi olası olan sonuçlar, değilse bile
Salt bir m a t e m a t i k ç i o l m a k l a da y e t i n m i y o r , aynı z a m a n d a a r k e o
varsayımlar ve tahminler ü z e r i n d e p e k durmadılar. Hatta, b u r a d a
l o g , o z a n , araştırmacı ve Fransız Deniz Kuvvetlerine bağlı o p t i k
d e n e d i ğ i m i z gibi, biraraya getirip, sıraya dizip bir y ö n t e m e oturt
laboratuvarının yöneticisidir.
m a y a bile çalışmadılar. O y s a ki ülkemizin ç a ğ d a ş , g i t g i d e t e k n o
1761 yılının Kasım ayında B o s c o v i c h - k i bu ara Rus Bilimler
lojiye ve m e d y a l a r a b a ğ l a n a n ve bunların s a y e s i n d e gizemleri,
A k a d e m i s i n i n o n u r üyesi ve İngiliz Kraliyet Cemiyetinin üyesi
artı kendi gizemsel bilgilerini, metalaştırıp piyasaya s u n a n bazı
seçilip B e n j a m i n Franklin'le d e t a n ı ş ı y o r - İstanbul'da b u l u n u y o r .
uzmanlarımız bu t ü r bir araştırmayı s ü r d ü r e b i l e c e k d o n a t ı m l a r a
A m a c ı V e n ü s g e z e g e n i n i n geçişini İ s t a n b u l ' d a n izlemektir. Nedir
sahip gibi g ö r ü n ü y o r l a r , k ü ç ü k e k r a n d a n izleyicilere seslendikle
ki, İstanbul'a g e c i k m e l i varıyor, V e n ü s ' ü kaçırıyor fakat bir ö n c ü
rinde.
a r k e o l o g olarak Truva kalıntıları üzerine d u r u y o r , T r u v a ' d a kazı
Ola ki, eksikliğini d u y d u k l a r ı bilgi ve uzmanlık değildir, eksik
yapılmasını ö n e r i y o r ve S c h l i e m a n n ' d a n bir yüzyıl ö n c e haklı çıkı
liğini duydukları pazarlanması, bir t e l e f o n hattına b a ğ l a n m a s ı ola
yor.
sı olan bir k o n u y u araştırıp y o r u m l a m a k gereksinimidir! Uzayın, zamanın ve hareketin göreliliğini (izafiyetini) açıkla
y a n , uzaysal boyutları ö n g ö r e n , eğri ve içe d ö n ü k bir evrene ina
Ç a ğ d a ş ve ç a ğ d a ş l a ş m ı ş u z m a n gizemcilerimizi, şimdilik bir y a n a bırakıp biz y e n i d e n eskilere, eski «üstatlar»a d ö n e l i m .
n a n , ilk kez uluslararası bir jeofizik yılını ö n e r e n , simyayı bilimsel
Nicolas Flamel ö r n e ğ i n d e o l d u ğ u gibi, T ü r k i y e ' d e esraren
a ç ı d a n inceleyen, d ö n e m i n i n bilimselliğini aşıp fizik, kimya, biyo
giz Saint-Germain K o n t u ü z e r i n d e d u r a n ç o k az sayıdaki g i z e m
loji, a t o m biliminin kuramlarını savunan d i n a d a m ı (Cizvit papazı)
araştırmacılarından biri, sık sık andığımız (oysa t ü m y o r u m l a r ı n a
R u g e r u s B o s c o v i c h bir İstanbul «gizemi» değildir, hiç kuşkusuz,
katılmadığımız)
a n c a k İstanbul'un yoğunlaştırdığı bir bilgiyi de kullanarak d e s t a n
ise Saint-Germain'e yer ayıran, belki de ü l k e m i z d e o n d a n ilk kez
sayılan bir Truva'nın g e r ç e ğ i n e ilk işaret e d e n bir «gizem» a d a m ı
söz e d e n 70'li yıllardan kalma bir kitabımız o l d u .
dır.
Haluk E g e m e n Sarıkaya'dır.
Sarıkaya'dan ö n c e
Sarıkaya, ilginç a m a geçerliliği tartışma kaldıran, bir y o r u m l a O r t a Ç a ğ simyacısı Nicolas Flamel için, haklı ya da haksız,
Macaristan kurtuluş savaşı ö n d e r l e r i n d e n Erdel Prensi II. Franz
«ölümsüz» d e y i m i n i kullandık. Ya, Flamel gibi ö l ü m ü n d e n s o n r a
R a c k o c z i ile Saint-Germain arasında bir bağlantı kurarak ikincisi
İstanbul'da g ö r ü n d ü ğ ü söylenilen v e tarihin belki d e e n ünlü
nin ilkinin bir y e n i d e n c i s i m l e n m e s i (reenkarnasyonu) o l d u ğ u n u
« ö l ü m s ü z l e r d e n biri olan Saint-Germain K o n t u için ne d e m e m i z
ö n e sürmektedir.
gerekiyor?
Macaristan'ın bağımsızlığı için (1703-1711) m ü c a d e l e e d e n ,
Ve ne kadar ilginçtir ki, «ölümsüz» d i y e bilinenler ile «ölüm süz üstatlar»ın g e l e n e k ve inancını sürdürenler,
ne hikmetse,
İstanbul y o l c u s u oluyorlar, İstanbul'da görünüyorlar,
İstanbul'
d a n geçiyorlar onları D o ğ u ' n u n pek ç o k gizemli merkezlerine g ö t ü r e n yolculukları b o y u n c a .
ilkin P o l o n y a ' y a s o n r a ise T ü r k i y e ' y e sığınan, T ü r k i y e ' d e h i m a y e g ö r e n prens, 1717 yılına kadar, İstanbul'da kalıyor ve yaşamının s o n yıllarını (1720-1735) T e k i r d a ğ ' d a kendisine tahsis edilen bir e v d e geçiriyor. Sarıkaya'ya g ö r e Prens R a g o c z i «Agarta Ü s t a t l a r ı n d a n biri
Yine ç o k ilginçtir ki, b u g ü n e kadar, ülkemizde Batı'nın ve
dir, Saint-Germain ise o n u n y e n i d e n b e d e n l e n m i ş kişiliği. İyi d e ,
D o ğ u ' n u n gizemleri ile, gizemli kişileri ile y a k ı n d a n uzaktan ilgile
baştan b a ş l a m a k için, bu «ölümsüz» Saint-Germain Kontu k i m d i
ve T ü r k i y e ile, İstanbul ile nasıl bir bağlantısı vardı? «Uzaydan Geldiler» (1974) adlı kitabımızda k o n t hakkında aşağıda tekrarladığımız t e m e l bilgileri vermiştik: «Saint-Germain K o n t u ' n u n k i m o l d u ğ u , nerede d o ğ d u ğ u hiç bir z a m a n bilinmedi. G ü n ü n birinde Kral 15. Louis'nin sarayına gelip yerleşti. Bir rivayete g ö r e Portekizli bir musevinin o ğ l u y d u . B a ş k a bir rivayete g ö r e d e S t r a s b o u r g l u bir d o k t o r u n o ğ l u y a d a m a n a s t ı r d a n k a ç a n bir ispanyol papazı v e y a 2. Franz R a c k o c z i ' nin o ğ l u . Kimin nesi o l d u ğ u bilinmediği g i b i , yaşı d a bilinmedi S a i n t G e r m a i n ' i n . Yıllar g e ç e r yaslanmazdı, yüzyıllardan beri yaşadığı nı s ö y l e r d i .
'Sizden ayrılıyorum' d e r kont. ' İ s t a n b u l ' d a b e n i bekliyorlar. O r a d a n İngiltere'ye g e ç e c e ğ i m , bir yüzyıl s o n r a kullanacağınız iki icat üzerinde çalışacağım. Bunlar, t r e n ve buharlı gemidir. Himalaya dağlarına çekilip istirahat e d e c e ğ i m bir süre. 85 yıl s o n ra yeniden o r t a y a çıkacağım.» «Ölümsüz Kont» hakkında ç o k şeyler yazıldı, t a h m i n l e r y ü r ü t ü l d ü fakat b u g ü n e kadar ne g e r ç e k kimliği o r t a y a çıktı, ne de g e r ç e k görevi.
Ç o k zengindi,
m ü c e v h e r l e r i d e ğ e r biçilmezdi
o y s a servetinin kaynağı m e ç h u l d ü ; ç o k bilgiliydi, g e ç m i ş v e uzak tarihin olay ve kişilerini gözleriyle g ö r m ü ş gibi anlatırdı; usta bir
Kralın sarayına yerleşir yerleşmez, Saint-Germain, Paris sos yetesinin,
Bir yıl s o n r a ' Ö l ü m s ü z Kont', V i y a n a ' d a 'Gül-Haç'lı a r k a d a ş larıyla buluşur. O y s a o n u herkes ö l m ü ş bilmektedir.
soyluların
salonlarını d o l a ş m a y a
başladı.
müzikçi ve bir r e s s a m , usta bir k i m y a g e r ve bir d i l b i l i m c i y d i . B u n
Her yere
larla birlikte hiç kuşkusuz ki, aynı d e r e c e d e usta bir casus, bir
davet edilir, hiç kimseyi davet etmez; en z e n g i n sofralara oturur,
gizli ajan ve 18. yüzyılın şatafatlı gizemcilik d ü n y a n ı n etkin temsil
ağzına bir l o k m a y e m e k k o y m a z ; sürekli olarak en çarpıcı ve en
cilerinden biriydi, G i a c o m o C a s a n o v a ' d a n d a h a kurnaz, Caglios-
pahalı m ü c e v h e r l e r i taşır, soylulara atalarından söz eder ve pek
t r o ' d a n d a h a başarılı.
az k i m s e n i n bildiği ayrıntılara girer, herkesi şaşırtırdı.
Prens R a c k o c z i ' n i n bir y e n i d e n c i s i m l e n m e s i (reenkarnas-
Krala y a r a n m a k için Saint-Germain bir ara casusluk da yap
y o n ' u ) m i y d i k o n t y o k s a , ç a ğ d a ş araştırmacıların y o r u m u ile,
tı, H o l l a n d a ' y a g e ç t i ; o r a d a n A l m a n y a ' y a , o r a d a n d a Rusya'ya.
o ğ l u mu? Sarıkaya'nın g ö r ü ş ü o l d u k ç a «fantastik», ikinci olasılık
Prusya Kralının hizmetine girdi ve her y e r d e herkesi şaşırttı; kur
ise h e m d a h a mantıksal,
naz bir d i p l o m a t , yakışıklı bir erkek, her t e l d e n çalan bir kültür ve
Saint-Germain'in İstanbul'a gelmesi için d a h a geçerli.
b i l i m adamıydı Saint-Germain.
H o l l a n d a ' d a rastladığı C a s a n o -
v a ' y a ç i z m i ş o l d u ğ u ilk buharlı g e m i n i n planlarını g ö s t e r d i ve: G e l e c e ğ i ö n g ö r d ü ğ ü için Kraliçe Marie-Antoinette'i k u r t a r m a ya çalıştı. Tarihi kaynaklara g ö r e , ' O l a ğ a n ü s t ü Kont' 4 Ş u b a t 1784'te kentinde ö l d ü .
Tarihsel bir ç i z g i y e g ö r e : 1707 - C l a u d e Louis de Saint-Germain d ü n y a y a geliyor 1743 - İlk kez ortaya çıkıyor
' B u keşfe bir yüzyıl s o n r a sahip olacaksınız' d e d i .
A l m a n y a ' n ı n Cassel
h e m de başka nedenlerle birlikte,
Fakat tarihi kaynaklar ne
d e r e c e d o ğ r u , bilinmiyor: 1789'da Marie Antoinette, k o n t u n imza
1758 - Paris'e geliyor 1760 - H o l l a n d a ' y a kaçıyor, L o n d r a ' d a tutuklanıyor 1762 - R u s y a ' d a casusluk yapıyor 1763 - B e l ç i k a ' d a C a s a n o v a ile karşılaşıyor,
sını taşıyan bir m e k t u p alır. Benzer bir m e k t u p , kraliçenin yakınla
1778 - B e r l i n ' d e g ö r ü n ü y o r
rından olan M m e d ' A d h e m a r ' a d a gönderilir. M m e d ' A d h e m a r ,
1784 - C a s s e l ' d e ö l d ü ğ ü söyleniyor
ölü
bilinen,
Çin'den
ve
Saint-Germain ile karşılaşır.
Japonya'dan
döndüğünü
söyleyen
De S u r m o n t
adını kullanıyor
1789 - Paris'te, kralın sarayında g ö r ü l ü y o r 1790 - V i y a n a ' d a «Güç-Haç» ö r g ü t ü n ü n bir toplantısına katılıv/rir
Şu farkla ki, A l e x a n d r e D u m a s ' n ı n altı ciltlik bir r o m a n ı n d a u z u n
1877 - Elena P e t r o v n a Blavatsky o n u n l a karşılaşıyor. G ö r ü l d ü ğ ü g i b i , Saint-Germain'in İstanbul ziyaretiyle ilgili bir
uzun anlattığı, B a l s a m o t ü m gayretlerine karşın ne Batı gizemcili
tarih yoktur. Bir «ilk» ziyaret olarak 1762 yılı ö n g ö r ü l m ü ş t ü r , Rus
ğinin t a r i h i n d e g e r ç e k bir «olay» y a r a t a b i l d i , ne de «ölümsüzlü
ya d ö n ü ş ü n d e ; ikinci ziyareti için 1790 yılı u y g u n d ü ş m e k t e d i r .
ğe» erişebildi. A n c a k o d a , Batı g i z e m c i l i ğ i n i n b i r ç o k sayılı temsil
Kesin tarihler ve bilgiler v a r o l m u y o r s a bile ö l ü m s ü z d i y e anı
cisi g i b i , İ s t a n b u l ' u n çekiciliğine (ki, b u r a d a , çekicilik s ö z c ü ğ ü n ü
lan k o n t u n bir «İstanbul ziyaretçisi» o l m a s ı t ü m olasılıkların d a h i
«turistik» bir a n l a m l a kullanmıyoruz, b a ş k a t ü r d e n bir çekicilikten
lindedir ve de bu olasılıklara
söz e t m e k istiyoruz) d a y a n a m a y a n biridir.
uymaktadır.
Saint-Germain
gibi
Saint-Germain'in
d ö n e m i n ünlü s o s y e t e g i z e m c i l e r i n d e n o l a n çapkın C a s a n o v a ile
uyrukluğu
tartışılıyorsa
Balsamo'nun
sahte Cagliostro K o n t u , G i u s e p p e B a l s a m o İstanbul'a u ğ r a y a c a k
kökenleri ve y a ş a m ö y k ü s ü iyice bilinmektedir. B a l s a m o 1743'te
lar da «Ölümsüz Üstat» uzak mı kalacak?
Sicilya'nın P a l e r m o kentinde d ü n y a y a geliyor, kentin sefil m a h a l
Hiç mantıklı g i b i g ö r ü n m ü y o r ç ü n k ü her ü ç ü d e , c a s u s l u k
lelerinin birinde. Yeniyetme yıllarında hırsızlıkla geçiniyor, hapse
faaliyetleri bir y a n a , g e r ç e k g i z e m c i ve özellikle ö r g ü t adamıdır
atılıyor ve 22 yaşına vardığında R o m a ' y a kaçıyor. R o m a ' d a 14
lar.
yaşındaki güzel Lorenza Feliciani ile tanışıp baştan çıkarıyor ve Saint-Germain buharlı tren ve g e m i tasarıları üzerine çalış
de o n u n l a evleniyor. Sahte senetler, d ü z m e c e kredi mektupları
mış olabilir veya o l m a y a b i l i r bizce b u n u n pek bir ö n e m i y o k t u r
d ü z e n l e y e n G i u s e p p e B a l s a m o ve sıkıştıklarında, fahişelik bile
fakat usta bir s i m y a c ı - k i m y a g e r (bu bilgilerini d a h a ç o k renk ve
y a p a n g e n ç eşi Avrupa'nın t ü m b ü y ü k kentlerini ziyaret ediyor
b o y a bileşimlerinde ya da soylu hanımlara ikram ettiği güzellik
lar, Paris'ten L o n d r a ' y a ve V e n e d i k ' t e n N a p o l i ' y e dek. B u n u n l a
losyonlarında kullanılıyorsa da)
da y e t i n m e y i p Cezayir'e kadar uzanıyorlar.
o l d u ğ u ve gizli sanatların her
1777'de L o n d r a ' d a B a l s a m o bir M a s o n locasına giriyor, ken
kolu ile yakından ilgilendiği bir gerçektir. K o n t u n İstanbul'a ne z a m a n ve ne için geldiğini, bu a ş a m a
dini Kont A l e s s a n d r o Cagliostro olarak tanıtıyor ve eşi Lorenza
d a , bilmiyoruz yine d e gelmiş o l d u ğ u n u kabul e d i y o r u z , ister
için K o n t e s Serafina adını u y g u n g ö r ü y o r . Aynı d ö n e m d e g i z e m
babası o l d u ğ u d ü ş ü n ü l e n Prens R a c k o c z i ile ilgili olarak, ister
cilikle de y a k ı n d a n ilgilenmeye başlıyor, «Gül-Haç» ve «Aydınlan
D o ğ u ' n u n kaynaklarından ve İstanbul'un g i z e m l e r i n d e n bilgisine
mışlar» (İlluminati) örgütlerine de katılıyor. D e r k e n , Paris'te, eski Mısır t ö r e n l e r i n d e n esinlenerek d ü z e n
bilgi katmak için. Ya da üyesi, hatta «üstat»ı o l d u ğ u ö r g ü t l e r k o n u s u n d a faaliyetler ve temaslar y ü r ü t m e k için.
lediği y ö n t e m ve öğretilerle kendi locasını kuruyor. Paris'te B a l s a m o , diğer adıyla C a g l i o s t r o K o n t ' u , g ü n ü n ada
M u h a k k a k ki, bir y e r d e , açıklanmayan, bilinmeyen, u n u t u l a n - ö r n e ğ i n İstanbul'u sık sık ziyaret
mı o l u y o r ta ki, tarihe g e ç e n ç o k ünlü bir üçkâğıt o y u n u n a katılın-
e d e n meraklı gezgincilerin, araştırmacıların bıraktığı g ü n l ü k l e r i n ,
c a y a d e k . Saint-Germain'in i d a m d a n , g i y o t i n d e n k u r t a r m a k iste
y o l c u l u k notlarının b i r i n d e - bilgiler vardır ve bu bilgiler, bu kesin
diği
bir ya da birkaç k a y n a k t a
Kraliçe
Marie-Antoinette'in
aleyhine
oynanan
«gerdanlık»
kanıtlar g ü n ışığına çıkarılmayı bekliyorlar. G ü n ışığına çıktıkların
o y u n u d u r b u : g ö r k e m l i bir elmas gerdanlık için kraliçeden, peşin
d a d a b i r ç o k « b i l i n m e y e n l e r i n gizemi ç ö z ü l e c e ğ i gibi b i r ç o k «bili
olarak, bir servet alınıyor fakat kraliçe gerdanlığı g ö r e m i y o r bile.
n e n l e r i n kimliği d e bir d e ğ i ş i m e uğrayacaktır.
B a l s a m o tutuklanıyor, yargılanıyor, s u ç s u z b u l u n u y o r (işin içinde
Saint-Germain için söylenenler, bir n o k t a y a kadar, Caglios t r o K o n t u olarak ü n l e n e n Giuseppe B a l s a m o için d e geçerlidir.
başka soylular da vardır çünkü!) fakat Fransa'yı t e r k e t m e k z o r u n da kalıyor. —
75 —
1790'da s a h t e k o n t ile sahte k o n t e s eşini R o m a ' d a b u l u y o
ğ u n ve bir ilk gençliğin izlerini a r d ı n d a n sürükleyerek çizgiyi aşı
ruz; Lorenza bir tartışma s o n u c u n d a kocasını b ü y ü c ü d i y e Engi
y o r ve «seyirlik» u ğ r u n a , para, servet ve şan u ğ r u n a k u r b a n o l u
z i s y o n M a h k e m e s i n e ihbar ediyor. C a g l i o s t r o y e n i d e n tutuklanı
yor.
yor, ö m ü r b o y u hapisle cezalandırılıyor,
k u z e y İtalya'daki San
Leo kalesine kapatılıyor ve beş yıl s o n r a ölüyor.
Lorenza ise,
30 O c a k 1785'te Paris'e gelip bir «malikâne» satın alan Kont A l e s s a n d r o Cagliostro veya A l e x a n d r e de C a g l i o s t r o ' n u n bir şifa-
E n g i z i s y o n ' u n e m r i ile, yaşamını bir manastırda gözaltında geçiri
cı o l d u ğ u , bir «uzun y a ş a m iksiri» imal ettiği haberi etrafa yayılın
yor.
ca kapısında kuyruklar o l u ş m a y a başlıyor. Genel hatları ile G i u s e p p e B a l s a m o ' n u n y a ş a m ö y k ü s ü ve
Kral 16. Louis'nin ilgisini ve R o h a n Kardinalinin d e s t e ğ i n i
y a ş a m şekli b u d u r ve sayılı bir g i z e m c i , bir «magus» için hiç de
kazanıyor Cagliostro, dillere d e s t a n o l a n ziyafetlerinde k o n u k
ö r n e k bir y a ş a m
değildir,
doğrusunu
söylemek
gerekiyorsa.
hanımlara elmaslar hediye ediyor ve artık herkes o n u n altın elde
H e m , kentten k e n t e g e ç e n , her gittiği y e r d e şu ya da bu şekilde
e d e n bir simyacı o l d u ğ u n u kabul e t m i ş oluyor. S o n r a d a , ziyafet
çaresini bulan, g e r e k t i ğ i n d e b ü y ü y a p a n , iksir satan, eşini satan
lerin birinde, Voltaire, Diderot ve d ' A l e m b e r t gibi ünlü g ö ç e n l e r i n
g e z g i n c i bir m a c e r a p e r e s t i n İstanbul'dan g e ç m e s i , İstanbul'un
ruhlarını konukları arasında oturtuyor.
«doğuluğu»nu d e n e m e s i s o n d e r e c e d o ğ a l karşılanmalı. Ancak... B a l s a m o salt bir şarlatan, bir sahte g i z e m c i ya da bir g i z e m s ö m ü r ü c ü s ü m ü y d ü ?
Cagliostro ya da g e r ç e k adı ile G i u s e p p e B a l s a m o d ö n e m i n ç o ğ u macerasever gizemcileri g i b i , ç o k ç a y o l c u l u k e d e n biridir. A v r u p a ' y ı dolaştığını, z a m a n z a m a n haltlar karıştırdığını g ö r d ü k .
Batı g i z e m c i l i ğ i n i ve başlıca temsilcilerini i n c e l e d i ğ i m i z d e
Nedir ki, Avrupa o n a yeterli g e l m i y o r : Ö ğ r e t i sahibi ise, ki hiç kuş
Batılı g i z e m c i n i n , özellikle k ü ç ü k veya b ü y ü k tarihin sayfalarına
kusuz öyledir, s i m y a ile uğraşıyorsa, ki uğraşıyor, Mısır'a kadar
girmiş olanın, d ö n e m d ö n e m bir d e ğ i ş i m e uğradığını, çağına
uzanması, O r t a d o ğ u ' y u ziyaret e t m e s i ve İstanbul'a u ğ r a m a s ı
ayak u y d u r d u ğ u n u g ö r m ü ş oluyoruz.
şart gibidir.
İdeal - v e ideal o l d u ğ u için e n d e r r a s t l a n ı l a n - bir yaklaşım
Arabistan yarımadasını ziyaret e t t i ğ i n d e M e d i n e ' d e Caglios
la, gizemle u ğ r a ş a n , t ü m çağları aşmayı çalışan bir kişidir, b u n u
t r o , s a ğ kolu o l a c a k ve Felsefeciler Taşı'nı araştıran, Yunanlı s i m
başarabildiğinde. N e d i r ki, u y g u l a m a d a , her z a m a n böyle o l m u
y a c ı Althotas ile karşılaşıyor. Birlikte İskenderiye'ye gidiyorlar,
yor, arayış aranılanı v e r m i y o r s a z o r l a m a y a gidiliyor.
o r a d a n d a Kahire'ye v e Kahire'den i s t a n b u l ' a geçiyorlar, İstan
Nasıl ki O r t a Ç a ğ gizemcileri d a h a ç o k kapalılığı ve gizliliği yeğlemişlerse 18. yüzyılın ö n d e gelen, krallar ve soylularla haşır neşir olan, b u n l a r d a n destek g ö r e n gizemciler - c a s u s y a d a
b u l ' d a bir süre kalıp iksir ve tılsımlar, nazarlıklar satıp geçiniyor lar. Bu yolculuklar C a g l i o s t r o ' n u n g e n ç l i k yıllarına aittir ve bu
«gizli ajan» faaliyetleri bir y a n a - p o p ü l e r o l m a k t a n , dikkati ç e k
yolculuklarından,
m e k t e n , g ö r k e m l i bir y a ş a m s ü r m e k t e n v a z g e ç e m i y o r l a r .
d a n , R o m a ' d a k i ilk başarılarından ve A l m a n y a ' d a Saint-Germain
Malta'daki
simya
konusundaki
çalışmaların
Saint-Germain etrafına masalımsı bir d ü n y a yaratarak, k e n d i
ile ilk tanışmasından sonradır ki, C a g l i o s t r o , Paris çıkartmasını
ni herkesten ç o k farklı göstererek ö l ç ü s ü n ü k o y u y o r ; C a s a n o v a
yapıyor, zirveye ulaşıyor a n c a k s o n u ç t a Sant A n g e l o hapishane
- k i gizemci örgütlerinin v e C a g l i o s t r o ' n u n Paris'te k u r d u ğ u Mısır
s i n d e (San L e o ' d a n transfer edilerek) eşinden kaptığı f r e n g i d e n
Locasının a d a m ı d ı r - çapkınlığını ö n plana s ü r ü y o r , o n u n saye
ölüyor.
sinde ünleniyor; C a g l i o s t r o ise sefalet içinde g e ç e n bir ç o c u k l u —
76 —
S i m y a ile u ğ r a ş a n , sanki h i ç t e n —
77 —
- v e tıpkı Saint-Germain
g i b i - d e ğ e r l i taşlar, mücevherler, s o m altınlar yaratan b u g i z e m
bir başka bilgidir ve b u n u n , en azından, bir kısmını değilse de bir
cileri İstanbul'a ç e k e n nedir?
i p u c u n u İstanbul'da, İstanbul'un kültürel-inançsal birikiminde erit
İstanbul yolculuklarında, salt bir g e ç i ş noktası mı y o k s a ziya ret edilmesi, b u l u n m a s ı z o r u n l u olan bir kent, bir «merkez» mi? S i m y a b ü y ü k bir olasılıkla, İ s k e n d e r i y e ' d e ortaya çıkıyor ve
tiği ve yüzyıllar b o y u n c a çeşitli k a y n a k l a r d a n , inanışlardan e d i n d i ği bilgidir. Şayet bu t ü r bir varsayım geçerliyse, şayet bu varsayım bir
İ s k e n d e r i y e ' d e Mısırlılardan, Keldanlılardan ve Yahudilerden kal
«sohbet» varsayımı değil d e ,
ma gelenekler ve bulgularla oluşuyor, 4. yüzyılda ise bir «kutsal
varsayımı ise y u k a r d a s ö z ü n ü ettiğimiz g i z e m araştırmacılarının
sanat» olarak t ü m Mısır'a ve R o m a ' y a yayılıyor. A n c a k «ilm-i s i m -
arasına C a s a n o v a adı ile ünlenen ve bol ciltli «Anılar»ında y o l c u
kullandığımız g i b i bir «araştırma»
ya»nın t a r i h i n d e Bizans'ın yerini d e u n u t m a m a k gerekiyor ç ü n k ü
luklarını, özellikle g ö n ü l maceralarını ve cinsel deneylerini anla
İ s k e n d e r i y e ' d e n s i m y a Bizans'a d a g e ç i y o r , İmparator Heraclius
tan G i a c o m o de Seingalt'ı nasıl ve n e r e d e yerleştirebiliriz?
tarafından h i m a y e ediliyor, hatta 2. yüzyılda Eflatuncu felsefeci
Sinema filmlerinin ve televizyon dizilerinin k a h r a m a n ı haline
Mihal Psellos'un d e s t e ğ i ile nerdeyse s o m u t , usa d a y a n a n bir
gelen Giovanni J a c o p o C a s a n o v a (ya d a G i a c o m o d e Seingalt)
«sanat» haline getiriliyor.
1725'te V e n e d i k ' t e d ü n y a y a geliyor; annesi bir t i y a t r o o y u n c u s u
Simyanın öğretileri Bizans'tan A r a p yarımadasına g e ç i y o r , A n a d o l u y o l u y l a ve A r a p yarımadasından Batı'ya ulaşıyor. Yahudi A b r a h a m - A v r a m , Nicolas Flamel, Saint-Germain ve Cagliostro, İstanbul'da, başka gizlerle birlikte y o k s a simyayı mı araştırıyorlardı?
g e r ç e k babası ise, büyük bir olasılıkla, bir s o y l u . G e n ç l i ğ i n d e g e z g i n c i k u m p a n y a l a r d a k e m a n çalıyor, papazlığa heves ediyor, v a z g e ç i y o r ve Avrupa'yı g e z m e y e başlıyor. Paris'te C a g l i o s t r o ' n u n k u r m u ş o l d u ğ u Mısır locasına katılan C a s a n o v a 1755'te b ü y ü c ü l ü k l e suçlanıp beş yıl hapis cezasına
Flamel işaret ettiğimiz gibi, s i m y a y a bir «mistik», bir tasarruf
çarptırılıyor. Ü n l ü P i o m b i h a p i s h a n e s i n d e tıkanıp kalacak a d a m
çu gibi yaklaşmıştı ve Bursa'daki bilgeli kişi, ister Flamel'in k e n d i
değildir, bir yıl s o n r a firar ediyor ve bu maceralı firarını «Firarımın
si o l m u ş o l s u n , ister o n u tanımış, d u y m u ş olan biri o l s u n , bir
Öyküsü» (1786)nde ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.
«mistik», bir tasavvufçudur. A m a ya Saint-Germain, ki bir ö r g ü t (Gül-Haç) adamıdır ve Cagliostro?
Paris'te,
L o n d r a ' d a bulunuyor,
R o m a ' d a p a p a tarafından
- n e h i k m e t s e ! - bir nişanla onurlandırılıyor v e d e Venedik hesa
Bu soruları g e r e ğ i n c e yanıtlayabilmek için ya y o r u m l a r a ve
bına casusluk yapıyor. B o h e m y a ' d a arşiv s o r u m l u s u ve k ü t ü p h a
varsayımlara kaymalıyız ya da başka kaynaklara başvurmalıyız,
neci olarak g ö r e v g ö r ü r k e n «Anılar»ını k a l e m e alıyor ve bir dizi
kaynakların
şiir ve o p e r a l i b r e t t o s u n u da imzaladıktan s o n r a 1798'de yaşamı
- ö z e l l i k l e yerli k a y n a k l a r ı n -
p e k bol o l m a d ı ğ ı bir
konuda.
nı noktalıyor.
Y o r u m d a n ç o k bir varsayımın üzerinde d u r m a m ı z g e r e k i y o r
Çapkın C a s a n o v a g e r ç e k t e n bir g i z e m a d a m ı mıydı? Öyley
v e b u varsayımı, d a h a ö n c e y a p m ı ş o l d u ğ u m u z v e ilerde y a p a c a
d i , en azından Kabala'yı inceleyen, astroloji ile yakından ilgile
ğımız gibi, bir t e m e l , bir t a b a n olarak kullanmamız.
nen, kendini bile şaşırtan bir d u r u g ö r ü y e sahip bir kişiydi.
İstanbul'a g e l m i ş olan her Batılı g i z e m c i , çizgisi ve o l u ş u m u
1745'te C a s a n o v a , İstanbul'dadır, elçilikten elçiliğe ve konak
ne olursa o l s u n , turistik bir y o l c u l u ğ u n ya da «egzotik» D o ğ u l u
tan k o n a ğ a g e ç i y o r , Hariciye Nazırlarından İsmail Efendi ile, Ali
mekânların, örf ve âdetlerin peşinde değildir. Herkesin aradığı,
Bey ile, V e n e d i k Büyükelçisi F r a n c e s c o Venier ve H u m b a r a c ı
sahip oldukları bilgiye katkıda bulunacak, ola ki t a m a m l a y a c a k
A h m e t Paşa olarak bilinen M o n s i e u r de Bonneval ile dostluklar -
79
—
k u r u y o r , Bailes ailesinin yanında kalıyor, aşk ve cinsellik k o n u s u n d a k o n u ş m a l a r a , s o h b e t l e r e dalıyor.
çekleştirmeye çalıştığımız bir araştırmanın salt bir çıkış noktası, bir i p u c u mahiyetindedir. B u ö y l e bilinmeli v e ö y l e b i l i n m e s i n d e
İstanbul'a n e d e n geliyor C a s a n o v a , salt m e r a k ı n d a n dolayı
yarar vardır.
Fransız araştırmacısı Jean-Louis B e r n a r d ' a bakılırsa g i z e m c i
d e n biri sayılan d i n a d a m ı , eski keşiş, şifacı, ispiritizmacı, z e v k
kişiliğini o yıllarda o l u ş t u r m a k t a o l a n C a s a n o v a ya da k e n d i n e
v e sefahat d ü ş k ü n ü ünlü G r i g o r i R a s p u t i n d e İ s t a n b u l ' d a n g e ç i
mı?
Ö r n e ğ i n : R u s y a ' d a çarlığın d e v r i l m e s i n e yol a ç a n nedenler
yakıştırdığı a d l a Seingalt Markisi, D o ğ u ' y u g ö r m ü ş v e D o ğ u ' d a y a ş a m ı ş bir «magus»,
bir «sihirbaz» kimliğine s a h i p o l d u ğ u n u
kanıtlayabilmek için İstanbul'a kadar u z a n m a y ı u y g u n g ö r ü y o r . C a s a n o v a ' y ı biraz «marjinal» g i b i kabul etsek bile g e r e k C a g liostro,
gerekse açık açık kıskandığı,
Saint-Germain
ile o l a n
ö r g ü t , o r t a m , ç e v r e v e siyasal ilişkilerini g ö z ö n ü n d e t u t t u ğ u m u z da İstanbul'a gelişinin salt turistik nedenlere bağlı olmadığını rahatlıkla düşünebiliriz. Kanımızca, ö n e m l i bir nokta d a h a : Batı'dan g e l e n b u g i z e m tutkunlarının İ s t a n b u l ' d a karıştıkları çevreler, C a s a n o v a ö r n e ğ i n de g ö r ü l d ü ğ ü g i b i , o d ö n e m d e v a r o l a n elçiliklerin, Batı'ya açık paşa ve ve beylerin çevresidir. Kendi içine k a p a n m ı ş bir b a ş k a «sosyete»dir b u , her d e n e y e açık ve Paris'ten, L o n d r a ' d a n , Vene d i k y a d a R o m a ' d a n g e l m e g e r ç e k v e y a sahte soylulara, m a c e r a severlere d a i m a açık. 18. yüzyıl İ s t a n b u l ' u n d a y a ş a y a n bu çevre nin örgütsel d ü z e n i n e y d i , ö r g ü t s e l ilişkiler hangi d ü z e y d e y d i ? B u sorulara d a bir yanıt v e r m e k gerekiyor. A m a h a n g i kaynakla ra dayanarak, h a n g i yapılmamış araştırmalara?
y o r Y u n a n i s t a n ' d a k i A t h o s (Aynaroz) d a ğ ı n d a k i manastırları ziya rete çıktığında. Rasputin'in P r o v o s k o e (Sibirya) k ö y ü n d e n y o l a çıkıp yakın d o s t u Dimitri Pecherkin'le yaptığı y o l c u l u ğ u n başlıca safhaları bilinmektedir: T o b o l nehri, G ü n e y U r a l ' d a k i Orak, U k r a y n a , O d e s sa limanı ve o r a d a n g e m i ile İstanbul, Çanakkale B o ğ a z ı ve Sela nik. Rasputin'in İstanbul'da d u r a k l a y ı p d u r a k l a m a d ı ğ ı kesin ola rak bilinmiyor a n c a k , d ö n ü ş ü n d e , u z u n y o l u y ü r ü y e r e k katettiği söyleniliyor. Yüzyıllar ö n c e s i n e d ö n e r e k bir b a ş k a istanbul y o l c u s u n d a n da söz edebiliriz, 13. yüzyılda y a ş a m ı ş olan M a y o r k a d o ğ u m l u d i n adamı, g i z e m c i ve özellikle s i m y a c ı R a y m o n d o Lulle. Özellik l e s i m y a c ı d e r k e n d e astrolojiye v e r d i ğ i ö n e m i d e u n u t m a m a k gerekiyor, ç ü n k ü Lulle'nin k u r d u ğ u v e inandığı y ö n t e m d e yıldızla rın g ü c ü her şeyle k a y n a ş ı y o r d u , t a m a m l a n ı y o r d u nesneler, diller ve şifa veren ilaçlarla.
Yüzyıllar b o y u n c a İ s t a n b u l ' d a n g e ç e n l e r i n en a z ı n d a n bir kıs
A r a p ç a y ı , Y u n a n c a y ı , A c e m c e v e İbraniceyi o k u y u p y a z a b i
mını sıralamak bunların g e r ç e k geliş nedenlerini a r a ş t ı r m a k anla
len, Fransa Kralı Güzel P h i l i p p e ' n i n hazinesine altı m i l y o n altın
mına geliyor, bağlantılar kurarak v e y a k u r m a y a çalışarak. A n c a k
para h e d i y e e d e n İspanyol p a p a z ı v e vali o ğ l u R a y m o n d o Lulle,
kaçını saptayabiliriz ve saptadığımızda,
hangi ve kaç k a y n a ğ a
d a y a n a r a k bilgi v e r i p y o r u m l a r yürütebiliriz? Açık ifade e t m e k g e r e k i y o r s a (ki kesinlikle g e r e k i y o r ) bu ve s o n r a k i b ö l ü m d e ele alınan kişiler, bunların bağlı o l d u k l a r ı bir kısım, bilinen y a d a b i l i n m e y e n ö r g ü t l e r ç o k d a h a k a p s a m l ı v e derinlemesine işleyen,
yıllardır d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z ,
Roma'yı, Tunus'u,
Kıbrıs ve Malta'yı,
R o d o s ' u ve Yunanistan'ı
ziyaret e t t i ğ i n d e 13. yüzyılın Bizans'ını da ihmal etmiyor.
Fla-
m e l ' d e o l d u ğ u g i b i Lulle'nin d e Felsefeciler Taşı'na v e Ö l ü m s ü z lük İksiri'ne s a h i p o l d u ğ u söyleniyor. Ç o k d a h a yakın tarihlere, Birinci D ü n y a Savaşını izleyen yılla
olanaklarımızın
r a d ö n ü p , y a ş a m ö y k ü s ü film k o n u s u bile olan, ç a ğ d a ş bir g i z e m
v e ulaşabildiğimiz kaynakların d a h i l i n d e , şöyle y a d a b ö y l e ger-
c i , g ö z b a ğ c ı s ı , ispiritizmacı ve ö r g ü t adamını i n c e l e m e y e çalışa-
-
80
—
-
81
-
istanbul Gizemleri / F: 6
Hanussen ö l ü m fermanını imzalamıştır. 8 N i s a n 1933 g ü n ü ,
Iım, İ s t a n b u l ' d a kalıp gösteriler d ü z e n l e d i ğ i z a m a n kesitini de
Berlin'e yakın bir o r m a n d a parçalanmış olarak H a n u s s e n ' i n cese
h e s a b a katarak.' Bu ara bir n o k t a y a da d e ğ i n e l i m : Batı'dan gelen bir kısım g i z e m c i l e r için «casus»,
«gizli ajan»
sözcüklerini
di bulunuyor.» Gözbağcılık y a p a n ,
kullandığımız
d u r u g ö r ü g ü c ü n e s a h i p birinin gelip
o l d u . Doğaldır, d i y e c e ğ i z ve bu s ö z c ü k l e r i ilerde de kullanmak
İstanbul'un Perası'nda gösteri y a p m a s ı n d a ille de gizli bir a n l a m
z o r u n d a kalacağız, ç ü n k ü «profesyonel» d i y e nitelendirebileceği
ya da bir bağlantı a r a m a k mı lazım? Yanıt v e r m e y e y a n a ş m a d a n ö n c e bu kişiyi biraz d a h a yakın
miz g i z e m c i yani «mesleği»ni yürüterek, m e s l e ğ i n d e n e d i n d i ğ i bil gileri satarak, sergileyerek yaşamını s ü r d ü r e n g i z e m c i zorlandı
d a n tanımaya çalışalım... ilginçtir ki, ç a ğ d a ş gizemcilik tarihinin Batılı kaynaklarını ince
ğında, iktidar, nüfuz ve servet p e ş i n d e o l d u ğ u n d a , b a ş k a c a «ka ranlık» d ü n y a l a r a da dalması h e m olası, h e m de olağandır.
lediğimizde H a n u s s e n ' i b u l a b i l m e k a d e t a olanaksız, g i z e m c i d e n
Y a gizemciliğin, gizli diye kabul edilen - v e öyle s u n u l a n -
ç o k bir şarlatan, bir macerasever, bir parti a d a m ı sayıldığından.
sanat, bilim ve bilginin bağışladığı ayrıcalıklı «ulvilik» ne o l u y o r
O y s a ki, karıştığı ve karıştırdığı işler bir yana, H a n u s s e n parapsi-
d i y e s o r m a y a kalkarsanız bu tür bir yanıtla karşılaşırsınız: g i z e m
şik güçlere s a h i p (gerektiğinde bunları a b a r t a n , ş o v a d ö n ü ş t ü
bir «bilgi» ise, bu «bilgi»yi edinebilmek için bir inanç, u z u n bir
ren) bir kişiydi. Çok şeyle s u ç l a n d ı Hitler'in b u m e d y u m u ,
uğraşı ve çeşitli fedakârlıklar şart ise, bu bilgiyi herhangi bir şekil
kara b ü y ü c ü
de «meta» haline getirdiğinizde, bilgiyi bir öğreti değil d e , bir
olmakla da s u ç l a n d ı ve bir gerçektir ki kara b ü y ü y ü , cinsel b ü y ü
«ürün» ve t ü k e t i m nesnesi haline s o k t u ğ u n u z d a «ulvilik», ruhsal
leri ç o k ç a kullanan biriydi. H a n u s s e n ' i n ö y k ü s ü açıklıkla bilinen bir ö y k ü değildir: Birin
g ü ç ve bedensel-zihinsel ayrıcalık o r t a d a n kalkar, kala kala eliniz de basit (etkin de olsa yine basit) bir «teknik» kalır.
ci Dünya Savaşı'na katılıp yaralandığı,
P r a g ' d a falcılık yaptığı,
B u b ö l ü m ü n Batı'dan gelen s o n gizemcisine g e ç e l i m v e
d a h a ö n c e bir sirkte çalıştığı söyleniyor. H a n u s s e n ' i n İstanbul
d a h a ö n c e yaptığımız gibi, eski bir çalışmamızdan bir alıntı akta
macerası bu o l d u k ç a karanlık yıllarının bir parçasıdır ve Pera'nın
rıp s o n r a d a n b u n u ek bilgi ve ayrıntılarla genişletelim:
G a r d e n b a h ç e s i n i n sahnesinde, d a h a s o n r a Berlin'in Scala tiyat
«1921 yılında İstanbul, B e y o ğ l u ' n u n T e p e b a ş ı ' n d a k i G a r d e n
r o s u n d a t e k r a r l a y a c a ğ ı , i p n o t i z m a v e d u r u g ö r ü oyunlarını sergili
b a h ç e s i n d e Eric-Jan H a n u s s e n adındaki bir ispiritizmacı ve g ö z -
yor. Seyirciler arasında seçtiklerini veya g ö n ü l l ü olanları uyutu
bağcısı esrarengiz, şaşırtıcı oyunlarıyla seyircileri a d e t a b ü y ü l ü
yor, herhangi bir seyircinin verdiği bir tarihten y o l a çıkarak o tari
yor; birkaç yıl s o n r a Hanussen'i Hitler'in yanında b u l u y o r u z . Berlin sosyetesinin gözdesi o l m u ş t u r , falcılık, b ü y ü c ü l ü k l e
hin o kişi için neler ifade ettiğini, o tarihte g e ç e n bir olayı açıklı yor.
u ğ r a ş m a k t a ve Hitler'e yeni yeni şeyler ö ğ r e t m e k t e d i r . Yogayı,
Berlin'de d ü z e n l e d i ğ i gösterilerle Eric-Jan H a n u s s e n kısa
ayın insan üzerindeki etkilerini ve üstün ırk kavramını da aşılayan
s ü r e d e ş ö h r e t e erişiyor, g e c e d e 850 mark ücret alıyor ve sahne
bu Hanussen'dir.
de yapmadıklarını «Gizemcilik Sarayı»nda gerçekleştiriyor,
Fakat Hanussen'in b ü y ü k bir k u s u r u vardır,
son
g e l e c e ğ i ö n g ö r e b i l i y o r ve bir g e c e s e ç k i n bir t o p l u l u ğ u n ö n ü n d e
d e r e c e lüks bir o r t a m içinde, Berlin'in «nezih» K u r f ü r s t e n d a m m
( G o e b b e l s , Hess, H e y d r i c h v.b.) bir y a n g ı n d a n söz e t m e y e başlı
Allee'deki özel otelinde.
yor.
Bu, aynı g e c e için (Naziler tarafından) d ü z e n l e n e n ünlü
Reichstag (Alman parlamentosu) yangınıdır.
Özel o t e l d e özel astroloji dersleri veriliyor, bir hayli y ü k s e k ücretler karşılığında ve Nasyonal-Sosyalist partisinin ileri gelenle—
83 —
rine «gizemler» öğretiliyor. Asıl dikkati ç e k e n , d e d i k o d u l a r ı ç o ğ a l
birer adımdırlar,
t a n H a n u s s e n ' i n p e r s o n e l k a d r o s u n d a k i güzel kızlar v e h o ş deli
Bazen bağlantılar ilk b a ş t a n belli olmuyorlar, hatta kişiler ve olay
ister bağlantılı g ö r ü n s ü n l e r ,
ister bağlantısız.
kanlılardır. Ve de bunların katıldığı cinsel b ü y ü toplantıları.
lar, uğraşılar ve niyetler t ü m d e n bağlantısız, rastlantısal g i b i g ö r ü -
Dedikodular, suçlamalar, rezaletler alıp gidiyor fakat H a n u s -
nebiliyorlar. Bazen ise ç o k k ü ç ü k , ö n e m s i z gibi g ö r ü n e n bir
s e n ' e kara b ü y ü c ü etiketi u y g u n g ö r ü l ü y o r s a bile Hitler ve çetesi
ayrıntı, ufacık bir n o k t a e k l e n i n c e de bir çağrışım d o ğ u y o r , bir
o n u destekliyorlar.
olasılık beliriyor. «Die H a n u s s e n Zei-
Sayfalar b o y u n c a adlar, olaylar, bilgiler ve sorular d i z m e n i n
tung» ( H a n u s s e n Gazetesi) ve «Die A n d e r e Welt» (Öte D ü n y a ) ,
bir yararı da m a l z e m e y i ç o ğ a l t m a k t ı r ve k ö ş e b u c a k t a n bazı var
her tür gizemle ilgili yazıların yanında Nazi partisinin p r o p a g a n d a
sayımlar k u r m a k , bazı y o r u m l a r ı n temelini oluşturmaktır. Malze
sı yapılıyor, Hitler m i t o s u iyice şişiriliyor.
me ç o ğ a l d ı ğ ı n d a bağlantılar, i n c e l e d i ğ i m i z d e y ü z e ç ı k m a y a çıkar
H a n u s s e n ' i n yayınladığı iki d e r g i d e ,
Adolf Hitler kara b ü y ü c ü H a n u s s e n ' i n en b ü y ü k d e s t e ğ i d i r ve Hitler alacağı her k a r a r d a n ö n c e favori m e d y u m u n a başvur
lar önemsiz g i b i g ö r ü n e n ayrıntılar, k o p u k k o p u k notlar şekillenir ler ve karmaşık o l a n d a n bir t ü m ç ı k m a y a başlar. Ayrıntılar her z a m a n s o n d e r e c e ö n e m l i olurlar, ilk b a ş t a
m a d a n edemiyor. Bu fazlasıyla sıkı, bağımlılığa d ö n ü ş e n danış manlık Hitler çetesini, b a ş t a R u d o l p h Hess, H e y d r i c h ve G o e b -
bunlara u y g u n bir yer b u l u n m a z s a bile, ö r n e ğ i n : - Bir s o n r a k i b ö l ü m d e s ö z ü n ü e d e c e ğ i m i z «Golden Dawn»
bels o l m a k üzere, rahatsız e t m e y e başlıyor. Dolayısıyla H a n u s sen'in g e ç m i ş i araştırılmaya, H a n u s s e n ' i n aleyhine kabarık bir
(Altın Şafak) ö r g ü t ü n ü n ö n d e gelen isimlerinden g i z e m kuramcısı
gizli d o s y a o l u ş t u r u l m a y a başlanıyor.
G.S.L. M a t h e r s ' i n , ünlü Fransız felsefecisi B e r g s o n ' u n kız k a r d e
D o s y a d a biriken «gizli» bilgilerden kaçı gerçek, kaçı u y d u r
şi olan eşi ile birlikte Paris'te O s m a n l ı Demiryollarının hisselerini satmakla bir süre geçindiklerini bilmek bizim için ne ö n e m taşıya
ma? Dosyaya g ö r e H a n u s s e n b i r ç o k kez şantajla suçlanmıştır, hatta H a n u s s e n H a n u s s e n bile değildir, g e r ç e k adı H a r s c h e l Steinschneider
olan
bir
Yahudidir.
Hanussen
yaşam
öyküsünü
yazıp, kendini s a v u n u y o r ; Hitler ise tarafsız kalmayı yeğliyor. Ve 24 Şubat 1933'te «Gizem Sarayı»nda verdiği, t ü m Berlin sosyetesi ile Nazi Partisinin üst d ü z e y yöneticilerinin katıldığı gör kemli g e c e d e Hitler'in m e d y u m u , k e n d i n d e n geçerek, t r a n s halin de Naziler'in hazırlamış oldukları sabotajı,
Reichstad yangınını
açıklıyor. Karanlık
bir
adamdır
Hanussen,
karanlık
güçlerle
(ister
gizemsel, ister siyasal) o y n a y a n , bu g ü ç l e r i pazarlayan. İstan bul'dan geçmiş olması,
gözbağcılık gösterileri y a p m ı ş o l m a s ı
dosyasına ne getirir, ne g ö t ü r ü r ? İstanbul gizemlerinin kabarık dosyasına da nasıl bir katkıda bulunur? Batı'dan gelenlerin her biri yüzyılları k a p s a y a n u p u z u n y o l d a -
bilir, nasıl bir i p u c u teşkil edebilir, şayet bu g e r ç e k t e n bir i p u c u ise? Soruları ç o ğ a l t m a k t a d a i m a yarar vardır, her s o r u yanıtını b u l m a z s a bile!
y o k t u r ve bilginin aranması, araştırılması, incelenip d e p o l a n m a s ı , arşivlenmesi ve de öğretiye açılması kesinlikle b ö y l e bir z o r u n l u luğa bağlanmamalıdır. Kaldı ki - v e ister Batı'nın ister D o ğ u ' n u n gizemcilik tarihleri b u n u b e l g e l e y i p k a n ı t l a m a k t a l a r -
bir insan
t o p l u l u ğ u n u n (bunlar seçilmiş ve s e ç k i n kişiler olsa bile) dahilin d e , bu t o p l u l u ğ u n aktif veya pasif katkısı ile y ü r ü t ü l e n bir arayış, bir çalışma ve iletilen öğreti ö r g ü t - c e m i y e t i n başında olanın v e y a
BEŞINCI BOLÜM
olanların kişisel hırslarına, eğilimlerine, varsa saplantı ve s a p m a l a rına her an alet olabilir, arayış ve ö ğ r e t i bir çatışmaya, bir iktidar kavgasına rahatça kayabilir v e ö r g ü t ü n a m a c ı olan gizlerin b ü t ü n
ÖRGÜTLER VE BİREYLER
l ü ğ ü (artı taşıdıkları ruhsal-tinsel d e ğ e r ) çizgisinden ayrılıp b a ş k a
T e k r a r l a m a k pahasına da olsa belirtmekte ve v u r g u l a m a k t a yarar vardır, h e r h a n g i bir yanlış anlaşılmaya m e y d a n v e r m e m e k için.
K o n u m u z a dahil
edilen «örgütler»
gizemsel ve
gizemci
örgütleridir, gizli ve gizemli diye adlandırılan öğretileri, bilgileri araştırmayı
ve
uygulamayı
amaçlayan.
Bundan
dolayıdır
ki,
g e n e l d e her tür siyasal veya siyasal eğilimli ö r g ü t l e r ilgimizin dışında kalmaktadır. Bu tür bir hatırlatma gereksiz g i b i g ö r ü n s e d e yaşadığımız v e y a ş a m a k t a o l d u ğ u m u z d ö n e m d e salt «örgüt» s ö z c ü ğ ü kimi insanları tedirgin ettiğinden en başta b ö y l e bir giriş yapmayı uygun gördük. Bu bağlamın kapsamında, «gizli», «gizli» sayılan veya ö y l e g ö r ü n m e y i y e ğ l e y e n bir öğretinin, bir geleneğin p e ş i n d e o l a n bir
ve belki de aksi uçlara yönlenebilir. Gizem araştırması gizli d i y e bilinen ve kabul edilen bir ö ğ r e t i nin, bir geleneğin, inanışlara dayalı bir kültürün kişiden kişiye g e ç m e s i salt usta-çırak ilişkisiyle mi olmalı? Gizem araştırmacısı t e m e l d e , çalışmasını bireysel olarak sür d ü r e n t u t k u n bir kişidir (en azından belirli bir n o k t a y a v a r m a k iste d i ğ i n d e ) , alışverişi sınırlıdır ve sınırlı o l m a s ı n d a yarar vardır. S o r u n bir «paylaşmamak» s o r u n u d a değil,
sorun doğru
kişi, u y g u n kişi, açık kişi ile paylaşmaktır. Gruplaşma,
ö r g ü t l e ş m e ise ayrı sorunlar ve uygulamalar
d o ğ u r m a k t a d ı r , salt bilginin, ö ğ r e t i n i n dağılışı, verilişi açısından değil d e g r u p l a ş m a n ı n işlevselliğinden dolayı.
ö r g ü t ü n , bir c e m i y e t i n , bir insan t o p l u l u ğ u n u n gizliliğe ö n e m ver
Şöyle ki; birey her z a m a n aktiftir, g r u p ise aktif olan ya da
mesi, kapılarını herkese değil d e ö r g ü t ü n veya c e m i y e t i n k o n u s u
o l m a y a n bir t o p l u l u k t u r , o l u m l u ile o l u m l u o l m a y a n ı biraraya
olan öğretiyi alabilecek nitelikte olanlara a ç m a s ı kadar d o ğ a l bir
getirmektedir. Bir y e r d e n s o n r a aktif olan yönetir, üretir, yaratır;
d u r u m olamaz.
pasif olanlar ise s a d e c e ve s a d e c e - o r a n t ı s ı d e ğ i ş k e n olan bir
A n c a k ö r g ü t y a d a cemiyetin k o n u s u olan öğretinin n e denli «gizli» o l d u ğ u , ne denli «gizli» kaldığı ve dereceli bir ö ğ r e t i u y g u landığında, bu öğretinin hangi derecelerinin daha gizli, hangileri nin daha açık olacağı bir y ö n t e m s o r u n u d u r . Gizemin, gizli g i b i sayılan ve öyle o l d u ğ u n a inanılan bir bilgi nin arayışı ille de bir örgüt, bir c e m i y e t yoluyla mı yürütülmeli? Baştan açıkça belirtelim ki, kanımızca böyle bir z o r u n l u l u k
katılışla- tüketirler, d o ğ r u veya yanlış bir şekilde, d o ğ r u y a d a yanlış kişisel y o r u m l a r l a . Gizemin ve gizli olanın (bilgi o l a r a k gizli olanın) araştırması na yönelik, ister eski bir g e l e n e ğ e sımsıkı ve tartışmasız bağlı kalan, ister v a r o l a n bir geleneği d e ğ i ş i m e uğratan, ö r g ü t genel hatları içinde bu tür bir kuruluştur, kimi o l u m l u y a kimiyse o l u m s u za yönelik. -
87
—
Bilinmeyen Üstünler ve T i b e t ' t e k i Gizli Üstatlar kuramını ön p l a n 12. yüzyılın Bizans'ında İ m p a r a t o r 2. Alexis C o m n e n o s ' u n h i m a y e s i altında « D o ğ u Kardeşleri» adını taşıyan bir gizli ö r g ü t
d a tutuyor,
hatta
bunlardan
biri
olduğunu
söylediği
Koot
H o o m i ' n i n ö ğ r e n c i s i diye k e n d i n i tanıtıyor.
kuruluyor. Hiç k u ş k u s u z ki b u , Bizans k ö k e n l i ilk ö r g ü t değildir
M a d a m e Blavatsky c e m i y e t i n i 1875'te N e w York'ta, A l b a y
a n c a k , çeşitli d e ğ i ş i m l e r d e n g e ç e n ve inançsal temellere dayalı
H.S. O l c o t t ' u n ve VVilliam O . J u d g e ' u n d e s t e ğ i ile k u r u y o r . A m a c ı
olan ç o k u z u n ö m ü r l ü bir gizli ö r g ü t ö r n e ğ i olarak gösterilebilir.
ise her tür cins, ırk, d i n , dil ayırımından arınmış d ü n y a s a l bir kar
Ç ü n k ü g i d e gide,
deşlik ö r g ü t ü n ü k u r m a k ve b ö y l e bir k u r u l u ş u n sayesinde karşı
«Gül-Haçlar»a ve Bilinmeyen
Üstünler gibi
ö r g ü t l e r i n t e m e l i n e dayanmaktalar.
laştırmalı d i n , felsefe ve bilim çalışmalarını y a p m a k , insanın için
Ve ilginçtir ki, bu «Bilinmeyen Üstünler»in 18. yüzyıl Paris'te ki ş u b e s i n d e İ s t a n b u l ' u n Galata s e m t i n d e d o ğ m u ş olan bir Fran sız ozanını b u l u y o r u z : Fransız d e v r i m i n d e giyotinin kurbanların d a n biri o l a c a k o l a n A n d r e Chenier. ü y e s i n d e n istanbul ziyaretçisi bir g i z e m c i cemiyetinin k u r u c u s u na, M a d a m e Helena Petrovna Blavatsky'ye g e ç e l i m . Society»
(Tanrıbilgi
d o ğ a n ı n bilinmeyen yasalarını araştırmaktı. 1877'de Helena Petrovna Blavatsky n e r d e y s e a n s i k l o p e d i k bir nitelik taşıyan ve öğretisini açıklayan, «Çıplak İsis» (İsis Unvei-
B u n a da rastlantı d i y e l i m ve İstanbul d o ğ u m l u bir gizli ö r g ü t
«Theosophical
deki - b u g ü n parapsikolojinin i n c e l e d i ğ i - d u y u m ö t e s i g ü ç l e r i v e
Cemiyeti)nin
led) adlı başyapıtını ve g i z e m c i l i k klasiğini yayınlıyor. İki yıl s o n r a Blavatsky ve A l b a y Olcott, Hindistan'a yerleşip Madras k e n t i n d e cemiyetlerinin d a i m i merkezini kuruyorlar.
kurucusu
Gitgide artan taraftarlarına ve 1300 sayfalık t e m e l kitabının
Blavatsky 1831'de, A l m a n asıllı bir b a b a d a n , Rusya'nın Ekateri-
g ö r d ü ğ ü geniş ilgiye r a ğ m e n M a d a m e Blavatsky ağır s u ç l a m a l a
noslav k e n t i n d e d ü n y a y a geliyor v e d a h a b e ş yaşındayken d u y u -
ra hedef oluyor, «ingiliz Psişik Araştırmalar Merkezi» (British S o c i
ötesi güçlerini, o y u n arkadaşlarını h i p n o t i z m a ederek sergiliyor.
ety for Psychical Research)in görevlilerinden H o d g s o n , Hindis
15 yaşına vardığında, d u r u g ö r ü yetenekleri sayesinde,
t a n ' a bir araştırma-soruşturma için g ö n d e r i l i y o r v e t ü m d e n o l u m
polisin
ortaya çıkaramadığı bazı suçluları b u l u y o r ve ailesinde sayısız
suz r a p o r u n d a Blavatsky'nin sergilediği b i r ç o k psişik olaylarının
olaylar yarattığından babasının isteği üzerine, d a h a 17 yaşınday
d ü z m e c e o l d u ğ u n u belirtiyor.
ken, Erivan'ın yaşlı vali muavini General Blavatsky ile evleniyor. Üç ay s ü r e n bir evliliktir bu ve üç ay s o n r a g e n c e c i k gelin kocasının e v i n d e n kaçıp, yanına iki h i z m e t k â r alarak d ü n y a y ı gez m e y e k o y u l u y o r , d o k u z yıl süresince.
1885'te
Hindistan'ı
terkeden
Helena
Petrovna
bir
süre
A l m a n y a ' d a kalıyor, o r a d a n L o n d r a ' y a yerleşip cemiyetinin Avru pa merkezini k u r u y o r ve 1891'de ölüyor. «Helena Petrovna t a m m a n a s ı ile bir Rus idi.» d i y e yazıyor
O d e s s a ' d a n g e m i ile İstanbul'a geliyor s o n r a da Mısır'a g e ç i
Marianne Monestier. «Bir an şelale gibi akıcı, şev d o l u , heyecanlı
yor, K a n a d a ' d a n A B D ' y e geçiyor, Orta v e G ü n e y Amerika'yı gezi
olur, s o n r a b i r d e n b i r e durgunlaşır, bitap d ü ş e r ve bir hayal â l e m i
yor, o r a d a n da Hindistan'ın, Java adasının ve en s o n olarak
nin içine dalardı. Sekiz lisan k o n u ş u y o r d u . Müzik sahasında bir
Tibet'in y o l u n u t u t u y o r .
virtüöz sayılırdı...
1856'da Rusya'ya, ailesinin yanına d ö n ü y o r s a da fazla kalmı y o r y e n i d e n yollara d ü ş ü y o r . O r t a d o ğ u ' y u y e n i d e n ziyaret edi yor, 1868'de Tibet'e d ö n ü y o r ve uzun s ü r e o r a d a kalıyor. «Theosophical Society»nin inançsal temelini M a d a m e Bla vatsky, Tibetli rahiplerinin öğretilerinden o l u ş t u r u y o r ve özellikle,
... Dış tezahürlerini y a k a l a m a y a muvaffak o l d u ğ u okült (gi zemli) bir d ü n y a ile d a i m i t e m a s halinde yaşıyordu.» Blavatsky gibi bir g e z g i n c i n i n T ü r k i y e ' d e n g e ç m e s i , hatta kalması k a d a r o l a ğ a n bir d u r u m d ü ş ü n ü l e m e z . Kaldı ki, Türki-
y e ' d e , İstanbul'da b u l u n d u ğ u d ö n e m g e n ç gizemci kadının ara
luşlarına katlanmasının
yış ve o l u ş u m yıllarıdır. Her gittiği y e r d e yaptığı gibi M a d a m e Bla-
Onlarla karşılaştığım e n d e r olaylarda ü z e r i m d e yaptıkları etkinin,
ne kadar z o r o l d u ğ u n u
b a n a öğretti.
v a t s k y T ü r k i y e ' d e v e b u l u n d u ğ u İ s t a n b u l ' d a m u h a k k a k ki, bir
manyetik g ü c ü n kaybını izleyen, fiziksel bir d e p r e s y o n o l d u ğ u n u
şeyler incelemiş ve aramıştır. A n c a k öğretisini henüz şekillendir
s ö y l e m e k i s t i y o r u m . Öylesine k o r k u n ç bir g ü ç l e karşı karşıya
m e d i ğ i , bir öğretiyi d ü ş ü n m e d i ğ i bu yıllarda neyin peşinde o l a b i
b u l u n u y o r d u m ki, b u n u şiddetli bir fırtınada, ş i m ş e ğ e yakın olan
lirdi?
birinin d u y d u ğ u etkiye benzetebilirim, soluk a l m a g ü ç l ü ğ ü dahil Bir t a n ı m l a m a y a g e ç e l i m : T h e o s o p h i e ya da Tanrıbilgisi,
o l m a k üzere... S ö z ü n ü ettiğim sinirsel halsizlikten b a ş k a s o ğ u k
Tanrıbilgeliliği v e y a Tanrısal Bilgelik neyi öğretiyor, nedir inandığı
bir ter d ö k m e ile b u r u n , ağız ve b a z e n kulaklardan b o ş a n a n kan
ve savunduğu?
belirtileri de oluyordu.»
Blavatsky'nin k u r d u ğ u c e m i y e t i n inanışlarına g ö r e t ü m y ü c e
Mathers, M a d a m e Blavatsky'nin yapıtlarından biri o l a n «Gizli
üstatlar, hazretler ve p e y g a m b e r l e r (Fitagoras, Hermes, İsa ve
Öğreti» (The Secret Doctrin)in etkisi altındadır ve k e n d i s i de s o n
Hazreti M u h a m m e d ) , görevleri d ü n y a y ı aydınlatmak olan, tanrı
suz gizleri k o r u y a n , «En Üstün Öğrencileri'nin Y ü c e B e y a z Loca
sal bir insanlığı oluşturuyorlar. T h e o s o p h l a r ' ı n tanrısı «logos»tur,
sı»™
«söz»dür ve inanışları «yedi» plana, «yedi» d ü z e y e bağlıdır.
söylüyor.
Bu yedi «plan», d ü z e y (dilerseniz y e d i kat g ö k ) yedi d i ğ e r d ü z e y e ayrılırlar ve her biri d e , k e n d i devresel sürelerine sahip o l a n , başkaca g ü n e ş sistemlerine ayrılır. izleyen,
g ö r ü n m e y e n l e r e inanıyor,
onlarla
karşılaştığını
K o n u m u z u , olayları, kişileri ve inanışları t o p a r l a m a k a m a c ı ile biraz gerilere g i d e l i m . İşin başında, saptayabildiğimiz kadarıyla, Bizans'ta kurulan
Özetle, T h e o s o p h i e , Antik Mısır, Çin, Hint ve Orta A s y a ' d a n kaynaklanan inanışlarının çizgisini
oluşturan
deneysel
olmayan,
ve Bilinmeyen Ü s t ü n l e r ' e inanan bir ö r g ü t vardır. Yüzyılların geç mesiyle b u ö r g ü t ( D o ğ u Kardeşleri) benzer ç i z g i d e o l a n başka
«meditasyon»a (derin d ü ş ü n c e y e ) d e ğ i l de «ilham»a d a y a n a n ,
ö r g ü t e r i etkiliyor, tâ ki Bilinmeyen Üstünler inanışını en ç o k d e s
ussal sessizlikten, düşüncesizlikten yararlanan bir felsefedir.
t e k l e y e n bir ç a ğ d a ş (19. yüzyıl) ö r g ü t k u r u c u s u ( H e l e n a Petröv-
önemi
na Blavatsky), d a h a çalışmalarının başındayken, İ s t a n b u l ' a u ğ r u
b ü y ü k t ü r . Fakat k i m bu Bilinmeyen Üstünler ya da Gizli Yönetici
Blavatsky'nin
öğretisinde
Bilinmeyen
Üstünler'in
y o r ve İstanbul'da belirli o l m a y a n bir süre kalıyor. Üstelik, bazı
ler?
kaynaklara g ö r e , Blavatsky, İstanbul'a bir kez g e l m e k l e yetinmi Bir ö n c e k i b ö l ü m d e karşılaştığımız Osmanlı Demiryollarının
yor. Ö l ü m ü n d e n s o n r a «Theosophical Society»nin başına gele
hisse satıcısı ve «Golden Dawn» (Altın Şafak) ö r g ü t ü n ü n k u r u c u
c e k olan Annie B e s a n t ile birlikte, öğretisinin en y a y g ı n o l d u ğ u
su Samuel Mathers'ın 1896'dan k a l m a bir bildirisine bakılırsa:
bir d ö n e m d e , k e n t i m i z e tekrar d ö n ü y o r (1885 veya 1886).
«Sözünü e t t i ğ i m , ikinci dereceli bilgeliği edinip size ilettiğim
A c a b a bu B i l i n m e y e n Üstünler inanışı, Tibet'ten kaynaklanır
bu Gizli Yöneticiler hakkında hiçbir şey s ö y l e y e m e m . Dünyasal
sa, D o ğ u ve Batı gizemciliğinin b a ş k a c a inanışlarında paralelini
adlarını bile b i l m i y o r u m ve onları, fiziksel bedenleri ile ç o k e n d e r
b u l u y o r mu?
g ö r d ü m . . . Daha ö n c e d e n saptanılan yer ve z a m a n l a r d a b e n l e
İslamda «rical-ül gayp» diye bilinen «gizli adamlar»ın d ü n y a
fiziksel olarak karşılaştılar. Kanımca bunlar y e r y ü z ü n d e y a ş a y a n
yı yönettiklerine inanılıyor, ö r n e ğ i n ve M u h i d d i n A r a b i ' n i n «Fütu
fakat korkunç ve insanüstü g ü ç l e r e sahip olan insanlardır. Onlar
h a t ı n d a anlattığı g i b i bunlar her g ü n , s a b a h n a m a z ı n d a n sonra,
la ilişkim bir ö l ü m l ü için - n e denli ilerlemiş olursa o l s u n - v a r o
görevlendirildikleri y e r e g i d i p herkese yardımcı olurlar, her g ü n
yer değiştirirler ( B u r s a ' d a , Flamel'i tanımış olan felsefecinin her
sayılı bir basım çıkarıyor. 1940'ta Fransa'yı işgal e d e n A l m a n kuv
y i r m i yılda bir yaptığı gibi!).
vetleri ise, araya taraya, bu basımın kalan nüshalarını da y o k e d i yorlar!
Bu «gizli adamlar»ın ünlü önerilerinden biri de şudur: - Haftanın ikinci g ü n ü d o ğ u y a g i t m e , birinci ve c u m a g ü n ü
Alveydre'in anlattığı A g a r t a nedir? Tibet ile M o ğ o l i s t a n ' ı n
batıya g i t m e , ç a r ş a m b a , c u m a r t e s i g ü n ü kuzeye gitme, p e r ş e m
hudutlarında b u l u n a n gizli bir yeraltı d ü n y a s ı mı, y o k s a bir gizli
be günü güneye gitme.
örgüt?
İstanbul ziyaretçisi Helena Petrovna Blavatsky'nin öğretisine kaynaklık e d e n B i l i n m e y e n Üstünler ya da Gizli Yöneticiler bizleri gizemciliğin bir kalesine g ö t ü r ü y o r , z o r u n l u olarak: A g a r t a ' y a .
Her iki y o r u m u destekleyenler o l d u ğ u gibi her iki y o r u m d a da bir «gerçek» payı b u l m a k olasıdır. Agarta (veya Agarti)
konusunu,
Saint-Yves d ' A l v e y d r e ' d e n
Haluk E g e m e n Sarıkaya'nın bir y o r u m u n a g ö r e g e l m i ş g e ç
sonra, eski Fransız B a ş k o n s o l o s l a r ı n d a n J a c o l i o t ( H i n d i s t a n ' d a
miş bazı Batılı gizemcilerinin (Saint-Germain gibi, Roland Villene
Kutsal Kitap / La Bible d a n s l'İnde), Helena Petrovna Blavatsky (Gizli Öğreti / T h e Secret D o c t r i n e ; Çıplak İsis / İsis Unveiled)
uve gibi) İstanbul ziyaretleri A g a r t a toplantılarına bağlıdır. Y o r u m u n ve uzantılarının tartışmasına g i r m e d e n ö n c e Agar
ve İslam dinini seçtikten s o n r a A b d ü l v a h i d Yahya adı ile t a n ı n a n Fransız yazar ve d ü ş ü n ü r ü Rene G u e n o n (Dünyanın Kralı / Le
ta k o n u s u n a d e ğ i n m e m i z d e yarar vardır. Dünyanın Bilinmeyen Sahiplerini, Bilinmeyen Üstünleri içe
Roi du M o n d e ) ele alıyorlar.
ren, mitoslara karışan (hatta kendi başına bir mitos oluşturan)
G u e n o n ' a g ö r e , binlerce yıl ö n c e yer alan bir felaket G o b i
yeraltı kenti Agarta'nın gizleri Batı'da ilk kez, 18. yüzyılda Fransız
ç ö l ü n d e k i uygarlığı silip s ü p ü r ü y o r . Buradaki Ruhsal Efendiler
üst d ü z e y devlet görevlisi Alveydre Markisi Alexandre Saint-Yves
- y a da «Dış Akılların Oğulları», dıştan gelen bir bilginin izleyicile
tarafından «Hindistan'ın Görevi» (Mission de l'İnde) adlı kitabın
r i - Himalaya'nın altında b u l u n a n mağaralara v e gizli dehlizlere sığınırlar. Z a m a n l a bunlar ikiye ayrılırlar, bir kısmı A g a r t a ' y a yerle
da açıklanıyor. Alveydre k e n d i n e ait o l m a y a n gizleri açıkladığı için, p i ş m a n
şir diğer kısmı ise S h a m b a l l a h ' a . Agarta ya da Agarti, «sağ el
lık d u y d u ğ u n d a n bir nüshası hariç kitabının t ü m baskısını i m h a
yolunu» izleyenlerin, d ü n y a işlerine karışmayıp derin d ü ş ü n c e (te
ediyor. Bu tek nüsha ise b a ş k a bir ünlü Fransız gizemcisi o l a n
fekkür)
Dr. Gerard E n c a u s e ( P a p u s ) u n eline g e ç i y o r ve 1910'da kitabın
taraftarlarının şiddet yanlısı merkezleri oluyorlar.
S h a m b a l l a h ise «sol el y o l u » n u n
Agarta ile ilgili en şaşırtıcı bilgiler, Kızıl O r d u d a n k a ç a r a k
bir ikinci basımı çıkıyor. Fantastik-gerçekçilik akımının
içinde yaşayanların,
(Louis
Pauvvels
ile
birlikte)
Moğolistan'ı
aşıp
Çin'e
sığınan
Polonyalı
Ferdinand
Ossen-
kurucularından J a c q u e s Bergier, Saint-Yves d'Alveydre'in i m h a
dovvsky'nin 1924'te yayımlanan «Hayvanlar, insanlar ve Tanrılar»
ettiği başka bir kitabının ö y k ü s ü şöyle anlatıyor:
(Betes, H o m m e s et Dieux) adlı kitabında yer alıyor.
1885 yılında Alveydre ö l ü m l e tehdit e d i l d i ğ i n d e n , s o n y a z m ı ş
Ossendovvsky'ye anlatılanlara g ö r e b u n d a n altı bin yıl ö n c e
o l d u ğ u «Hindistan'ın A v r u p a ' d a k i görevi ve Avrupa'nın A s y a ' d a k i
ermişin biri, kabilesiyle birlikte bir m a ğ a r a y a sığınır ve antik bilgi
görevi. Mahatmalar'ın s o r u n u ve ç ö z ü m ü » (Mission de l'İnde en
ve bilimi k o r u m a k amacıyla Agarta'yı kurar. O g ü n d e n beri Agar-
Europe et Mission de l'Europe en Asie. La q u e s t i o n d e s Mahat-
ta'yı d o ğ a n ı n t ü m güçlerini bilen, t ü m insanların r u h u n u o k u y a b i
m a s et sa solution) adlı çalışmasını i m h a e t m e k z o r u n d a kalıyor.
len ve yazgı kitabına sahip olan d ü n y a n ı n kralı yönetiyor ve sekiz
Yine tek bir nüsha kalıyor ve 1909'da yayıncı D o r b o n b u n d a n az
yüz m i l y o n kişiye emrediyor. —
93 —
A g a r t a ' d a n İstanbul'a ve Sarıkaya'nın y o r u m ve inanışına
nun, o d ö n e m d e yönettikleri «Uygarlığın Bilinmeyen Unsurların
geçelim. Saint-Germain'in «İstanbul'da
beni
bekliyorlar»
sözünden
y o l a çıkan Sarıkaya'ya g ö r e : «St. G e r m a i n K o n t u n u n sözleri, İ s t a n b u l ' d a , A g a r t a ' d a n gelen d a h a b a ş k a kişilerle buluşacağını i m a etmektedir. D o ğ u ile Batı arasında bir k ö p r ü o l u ş t u r a n İstan bul belki de Agarta'nın temsilcilerince y o ğ u n bir şekilde ziyaret e d i l e g e l m e k t e o l u p , onların mûtat b u l u ş m a yeri haline gelmiştir.» Y o r u m d u r u m u (veya sorunu) o l d u k ç a geniş v e ö z g ü r şekil de ele aldığı gibi bağlantılar k o n u s u n d a , kanımızca o l d u k ç a ace leci d e davranmaktadır. D o ğ u ile Batı arasında her tür ilişkiyi içeren, sürekli olarak her çeşit kültür alışverişi için bir m e r k e z oluşturan İ s t a n b u l ' u n ister A g a r t a temsilcilerinin, ister A g a r t a ile hiçbir ilgisi olmayanla rın - o y s a «gizemci» etiketini taşıyan, t a ş ı y a b i l e n l e r i n - bir uğrağı olmasını belki de hiç kimse bizim kadar savunmaz. Yine bu çalış m a m ı z ı n a m a ç l a r ı n d a n biri olan, mantıksal y ö n t e m e b a ğ l a y a m a z ve çeşitli örnek ve olasılıklarla b a ğ l a m a y a da çalışmaz. A n c a k y o r u m y a p a r k e n v e varsayımlar kurarken ç o k belirgin ve bir o kadar titiz bir mantık silsilesi içinde hareket e t m e m i z g e r e k i y o r ç ü n k ü , hayal g ü c ü m ü z e sarılıp zorlamalı bağlantılara kaydığımızda, varabileceğimiz s o n u ç l a r ı n sağlığı her z a m a n tartı şılacağı gibi kuşkulara da açık kalacaklardır. Sarıkaya'nın savını izlediğimizde; Saint-Germain, bir rivaye te g ö r e ,
lı rahip A n u b i s S c h e n o u d a , U f o l o g G u y T a r a d e ile A n d r e M i l l o u '
Himalayalar'a çekiliyor;
Helena Petrovna Blavatsky,
Himalayalar'a kadar uzanıyor; H a n u s s e n ' i n t e m e l öğretisi oralar d a n t ü r e m e d i r v.b. A g a r t a toplantıları ve İstanbul ile ilgili bir kaynak (ki Sarıkaya da b u n u kullanıyor)
Fransız fantastik - g e r ç e k ç i araştırmacısı
R o b e r t C h a r r o u x ' n u n bir kitabı ve kitabın ö n s ö z ü n d e k i bazı bilgi lerdir. C h a r r o u x ' n u n «Gizemli Bilinmeyenin
Kitabı»
(Le
Livre du
Mysterieux İ n c o n n u , 1969)nın ö n s ü z ü n ü yazan A n d r e B o u g u e nec, C h a r r o u x ' y a çalışmasında y a r d ı m c ı olanları sıralarken (Mısır-
94
—
İnceleme ve Araştırma M e r k e z i / Centre d ' E t u d e et de R e c h e r c hes d ' E l e m e n t s İ n c o n n u s de la Civilisation», Gül-Haç Ö r g ü t ü v.b.) şöyle d e m e k t e d i r : «Villeneuve Üstadı, 24 Aralık 1966'da İstanbul'da B i l i n m e y e n Üstlerle (Bilinmeyen Üstünlerle) buluştu. Kendisi bu g ö r ü ş m e y i sınırlı bir yayında anlatmıştır. Ya da d a h a d o ğ r u s u , açıklaması için Bilinmeyen Üstlerce kendisine izin verilenleri yayınlamıştır. Kitabın adı, ' D ü ş ü n ü l e m e z l e Karşılaşma'dır. Bu kitap, yüzyıllarca insanların bahsettiği bu G ö r ü n m e y e n l e r ' i n şarlatanlarla h a y a l p e restlerin icadı olmadığını kesinlikle ispat ettiği için ç o k ö n e m l i bir çalışmadır. Villeneuve Üstadı'nın anlattığına göre, k e n d i s i Saint Yves d'Alveydre gibi, belirli açıklamalar y a p m a y a izinlidir.» İyi de bu Villeneuve Üstadı kim? Sarıkaya b u n u açıklamıyorsa da Villeneuve Üstadı Fransız Gül-Haç ö r g ü t ü n ü n Y ü c e Üstadı R a y m o n d B e m a r d ' d a n başkası değildir. Yani s ö z ü edilen A g a r t a toplantısı İstanbul'da üst d ü z e y Gül-Haç Üstatları arasında yapılan bir toplantıdır. B u n d a da şaşı lacak bir d u r u m y o k t u r ç ü n k ü , anımsatalım, Saint-Germain, C a g liostro, C a s a n o v a gibileri de üst d ü z e y Gül-Haç'lılardı. Bir a n d u r a l ı m : d a h a ö n c e belirtmiş o l d u ğ u m u z g i b i kimi gizemciler bireysel araştırmalar s ü r d ü r ü y o r , kimi de bireylerini ve ö z g ü n , kişisel çizgilerini b o z m a d a n , ö r g ü t üyesi oluyorlar. İlginçtir ki, bu ve bir ö n c e k i b ö l ü m d e sıraladığımız, ilerde sıralayacağımız kişilerin, İstanbul ziyaretçilerinin bir kısmı, birey olarak değerleri ve bilgileri ne olursa olsun, belirli ö r g ü t l e r e bağlı kimselerdir. B u d u r u m d a ortaya d o ğ a l olarak, bir b i r e y - ö r g ü t bağlantısı s o r u n u çıkıyor. Ve de b u n d a n kaynaklanan bir b a ş k a temel s o r u : - Bazı gizemcilerin, g i z e m araştırmacılarının İstanbul'a, Tür kiye'ye geliş nedeni bağımsız ve bireysel bir arayışa mı y o k s a örgütsel t e m a s l a r a mı bağlıdır? Sorular ç o k fakat yanıt yetiştirmekte zorlanmamız kaçınıl— 95 —
mazdır ç ü n k ü , ö r n e ğ i n , g e ç m i ş yüzyıllarda ve özellikle 18. ve 19.
Ermenistan'ı d o l a ş a d o l a ş a rahipler, dervişler, pirler, g i z e m
yüzyıllarında T ü r k i y e ' d e , İstanbul'da faaliyette b u l u n a n , b u l u n m a
ciler ve b ü y ü c ü l e r l e görüşür. Eline Mısır'ın eski bir haritası g e ç t i
sı olası olan, g i z e m c i örgütler k o n u s u n d a (bildiğimiz ve ulaşabil
ğ i n d e , Mısır'ı ziyaret e t m e y e , g i z e m l e r l e d o l u a r k e o l o j i k kalıntıla
d i ğ i m i z kadarıyla) h e r h a n g i bir araştırma yapılmış değildir ve iti
rı, ehramları ve mezarları g e z m e y e k a r a r verir.
raf e d e l i m ki, bu k o n u d a k i katkımız s a d e c e bir d e n e y anlamında dır.
B u y o l c u l u ğ u n d a uğradığı İ z m i r ' d e Gurdjieff bir t a v e r n a d a kavga
Kaldı ki, bu t ü r bir araştırmayı y a p a b i l m e k için yerli kaynak
çıkardığı
için
tutuklanır,
özgürlüğüne
kavuşunca
da
S ü v e y ş ' e g i d e n bir İngiliz g e m i s i n e biner.
lar hiçbir z a m a n yeterli olmadığı gibi yabancı, Batılı olanlara ula
Mısır y o l c u l u ğ u bir hayalkırıklığı ile sonuçlanır f a k a t Gurdjieff
ş a b i l m e k her d a i m k o l a y değildir. Üstelik biz «gizemler» p e ş i n d e
artık, meraklısı o l d u ğ u gizemli k o n u l a r l a birarada, g e z g i n c i l i ğ i d e
o l a n «gizli» ö r g ü t l e r v e bunlara üye olan - v e y a o l m a y a n - «gi
seçmiştir.
zemli» kişilerle uğraşmaktayız!
İstanbul'u ilk kez 1900'ların b a ş l a r ı n d a ziyaret e d e r ve g e ç i
M a d a m e H e l e n a Petrovna Blavatsky'den y o l a çıkıp Agar-
n e b i l m e k için turist rehberliğine s o y u n u r . B u h a r a ' y a g e ç t i ğ i n d e
t a ' y a kadar vardık ve bu ara, bazı bağlantılar k u r d u k , kurar gibi
sarıya boyadığı s e r ç e kuşları k a n a r y a d i y e satar, R o m a ' d a ayak kabı boyacılığı yapar, işini kolaylaştıran o t o m a t i k bir k o l t u k icat
o l d u k . D e v a m edelim... Blavatsky g i b i R u s y a ' d a n gelen, İzmir ve İ s t a n b u l ' d a b u l u n
eder. Batı'dan y e n i d e n D o ğ u ' y a g e ç e r ,
m u ş olan, hatta İstanbul'da, d a h a sonra Paris'te b i ç i m l e n d i r e c e
Pamir d a ğ l a r ı n d a dışrek
ğ i , bir c e m i y e t i n ilk d e n e y i m i n i y a p a n Monsieur Gurdjieff'tedir
(ezoterik) bir tarikata girer, ş e y h t a r a f ı n d a n kabul edilir, e ğ i t i m
sıra.
d e n geçer. D e r k e n Tibet y o l u n u t u t a r v e bazı rivayetlere g ö r e G e o r g e s İvanovich Gurdjieff 1877'de Ermenistan'ın A n d r o -
p o l kentinde d ü n y a y a geliyor, bir zamanlar varlıklı o l a n bir aile den.
Doğduğunda
Yunan
asıllı
babası
marangozlukla
idare
e t m e k t e ve o ğ l u n u mitoslar ve destanlar, t r a g e d y a l a r ve epik ö y k ü l e r anlata anlata eğitmektedir. G e o r g e s ' u n ilerde «üstün»(?) bir y a ş a m a hazır olabilmesi için b a b a Gurdjieff o ğ l u n u s o n d e r e ce sert y ö n t e m l e r l e yetiştirmekte, her olasılığa hazırlamaktadır, ö r n e ğ i n , yatağına sıçan saklar, y e m e ğ i n e kurt koyar, yılan yedirtir ve sabahları üzerine bir kova s o ğ u k su boşaltarak uyandırır. Bu tür bir ö ğ r e t i ç o c u k G e o r g e s İvanovich'i iyice etkiler ve s o n r a k i yıllarda, başkaları gibi o l m a m a k t u t k u s u başlıca a m a ç l a rından biri haline gelir. Bu başlıca a m a ç tek a m a ç değildir ç ü n k ü g e n ç Gurdjieff k e n d i n i değişik bir uğraşıya da bağlar ki b u , k e n d i ifadesi ile, «olağandışı t ü r d e n herhangi d o ğ a olayının nedenlerini araştırmaktır.
A g a r t a ' y a y a d a S h a m b a l l a h ' a k a d a r varır, D ü n y a Kralı'nın m a h i y e t i n e bile girer. Gurdjieff'in Tibet'teki faaliyetleri ile ilgili ilginç bir m e k t u p var dır,
N e w Y o r k ' u n Beşinci C a d d e K a r a k o l u n u n k o m i s e r i A h m e t
A b d u l l a h (!) t a r a f ı n d a n İngiliz yazarı R o n L a n d a u ' y a yazılmış. M e k t u b u imza e d e n b u K o m i s e r A h m e t A b d u l l a h , Gurdjieff'i 30 yıl ö n c e T i b e t ' t e tanıdığını, g e n ç Dalai Lama' nın ö ğ r e t m e n l i ğ i ni yaptığını ve aynı z a m a n d a Rus gizli servisinin başlıca ajanı o l d u ğ u n u açıklar. M e k t u b a g ö r e Gurdjieff, B a y k a l Tatarları'ndan Dalai L a m a ' nın hesabına vergileri tahsil e t t i ğ i n d e n Lasa k e n t i n d e b ü y ü k itibar g ö r ü y o r m u ş . Ruslar o n u H a m b r o A k v a n Dorzhieff d i y e tanır, İngi liz İstihbaratı (İntelligence Service) ise o n u L a m a Dorzhieff ola rak tanırmış. Tibet istilaya uğradığında Gurdjieff, Dalai L a m a ile birlikte, ilkin M o ğ o l i s t a n ' a sığınır s o n r a d a o r t a d a n y o k olur. —
97
—
istanbul Gizemleri / F: 7
1913'te Gurdjieff y e n i d e n R u s y a ' d a g ö r ü n ü r , ç a r d a n yanadır
g e ç i n c e ailesi (?) ve müritleriyle birlikte R u s y a ' d a n ayrılıp İstan
( a n c a k Stalin ile arkadaştır), d e v r i m k o p t u ğ u n d a da karşıt d e v r i m
bul'a g ö ç etmişti. Taksim, Sıraselviler ve B e y o ğ l u ' n a yerleşen
cidir, Kafkasya eylemlerine katılır.
Gurdjieff ve taraftarları, ilk ö r g ü t l e n m e l e r i n i İ s t a n b u l ' d a yapmışlar
Gurdjieff'in ikinci İstanbul seferi ise 1922'de gerçekleşir.
dı. Gençliğinde İslami ezoterik (dışrek) t a r i k a t l a r d a n M e l a m i l i k l e
Gurdjieff'in eski ö ğ r e n c i l e r i n d e n biri o l a n Fransız yazarı L o u -
tanışan Gurdjieff, İslam t a s a v v u f u n u ve 'gizli ilimlerini' ç o k iyi
is Pauvvels,
«üstat»a ayırdığı 703 sayfalık kitabında,
Monsieur
öğrenmişti.
Daha sonra Tibet'te v e H i n d i s t a n ' d a d a yaşamış,
Gurdjieff'in Tiflis'te k ü ç ü k bir d ü k k â n d a k u r d u ğ u «İnsanın u y u m
Rus
Ortodoks
lu gelişim enstitüsü»nü İstanbul, Berlin ve L o n d r a ' d a da «denedi
Z e n - B u d i z m ' i birleştirerek syncretist (Telifiyyeci - k a y n a ş a m a y a n -
Kilisesinin
görüşleriyle,
İslamı,
Hinduizm'i
ve
ğini» y a z m a k l a yetiniyorsa da Gurdjieff'in kendisi, başyapıtların
ların birleşiği) bir ö ğ r e t i yaratmıştı.
d a n biri sayılan, «Dikkate Değer İnsanlarla Karşılaşmalar» (Mee-
1918 (1922)'de İstanbul'a g ö ç e d e n G u r d j i e f f ' t e n , ö ğ r e n i m l e
t i n g s With R o m a r k a b l e Men) adlı kitabında İstanbul'daki bu ikinci
rini Paris'te y a p m ı ş zengin O s m a n l ı ailelerinin ç o c u k l a r ı başta
gelişine ait bazı ipuçları vermektedir.
o l m a k üzere b i r ç o k siyasetçi ve adı 'alim'e çıkmış şahıs etkilen
20'li yılların başında T ü r k i y e ' y e sığınan ç o ğ u Beyaz Ruslar
mişlerdi...»
gibi Gurdjieff de B e y o ğ l u ' n a , Pera'ya yerleşir ve özellikle, derviş
Altındal'ın herhangi bir k a y n a k g ö s t e r m e d i ğ i n d e n , G u r d j i
tekkelerini ziyaret eder, Galata K ö p r ü s ü ' n d e gezinir, k ö p r ü d e n
eff'in İstanbul'da kaldığı yerlerle ilk taraftarlarının kimliği hakkın
d a l a n ç o c u k l a r ı izler, bir R u m ' d a n dalış dersleri alır, ilkin H a l i c ' e
daki bilgileri n e r e d e n elde ettiği m e ç h u l d ü r . Aynı şekilde Altındal,
dalar s o n r a y s a , atılan paraların p e ş i n d e Galata K ö p r ü s ü ' n d e n .
Gurdjieff'in İstanbul'a ailesi ve müritleriyle birlikte g ö ç ettiğini söy
Bir hayli zor günler geçirdiği anlaşılan G e o r g e s Gurdjieff
lemektedir o y s a ki «Dikkate d e ğ e r insanlarla k a r ş ı l a ş m a l a r a bak
g ü n ü n birinde, teşbihini d e n i z d e n çıkardığı Üsküdar'lı bir paşa
tığımızda böyle bir d u r u m u kanıtlayacak bilgiler y o k t u r . Gurdji
(N
eff'in ve d e v r i m d e n kaçan b a ş k a c a Rusların İ s t a n b u l ' d a n g e ç m e
Paşa) ve o ğ l u Ekim Bey ile tanışır,
paşanın k o n a ğ ı n d a
si, İstanbul'a sığınması kadar d o ğ a l bir d u r u m d ü ş ü n ü l e m e y e c e
k o n u k olur. Kitabında u z u n u z u n anlattığı bu «olağanüstü» E k i m B e y ile
ği gibi her gittiği y e r d e kendine bir faaliyet alanı a r a y a n ve bulan
birlikte Gurdjieff, İran'da derviş S a r ı o ğ l u ' n u ziyaret eder, öğretile
Gurdjieff'in de İstanbul'da (bir rivayete g ö r e Galata'da) bir ö r g ü t
rinden yararlanır.
kurması da n o r m a l , olağan karşılanmalıdır. A n c a k İstanbul bir
Üsküdar'lı paşanın o ğ l u Ekim Bey ise, zamanla, d u r u g ö r ü
duraktır ve Rus g i z e m c i s i asıl ü n ü n ü ve sayılı taraftarlarını Paris'e
ve ispiritizma yetenekleri sayesinde b ü y ü k bir ün kazanır ve y ü c e
yerleşince b u l a c a k , d a h a s o n r a d a A m e r i k a ' y a k a d a r uzanacak
bir sihirbaz diye sayılır.
tır.
Gurdjieff'in
istanbul'daki
yıllarına,
«Milliyet»
gazetesinde
Fransız yazarı
François M a u r i a c ' ı n y o r u m u
Gurdjieff
yayımlanan «Vatikan-Fener ve bir gizli örgüt» başlıklı dizisinde,
D o ğ u ' d a n Batı'ya «ben»liği,
A y t u n ç Altındal da söz eder ve k o n u y a , ilerde üzerinde d u r a c a ğ ı
kendiliğine k a v u ş t u r a n ve o n a d ü n y a y ı kazandıran bir y ö n t e m
mız, Kont S e b o t t e n d o r f ile giren araştırmacı Altındal s ö z ü n ü bu
getirmişti. H e m öylesine bir y ö n t e m ki, Paris'e yerleştiğinde ve
şekilde sürdürür:
Fontaineblau yakınındaki A v o n malikânesinde ö ğ r e t i merkezini
«1872'de (1877) Kars yakınlarında (Antropol) d ü n y a y a g e l e n Gurdjieff,
Stalin'i
evinde
saklamış —
98 —
ancak
Bolşevikler
iktidara
«ego»yu y o k e d e n ,
ile,
insanı g e r ç e k
açtığında, kısa s ü r e içinde Gurdjieff d ö n e m i n bir dizi Avrupalı ve Amerikalı aydınını, yazarını, sanatçısını (Avon'da ö l e n Katherine
Mansfield, ö n c ü m i m a r Frank Lloyd VVright, A l d o u s Huxley, J e a n Paulhan, Rene Daumal, Louis Pauvvels ve Gurdjieff'in öğretisini yayacak olan O u s p e n s k y ) etrafına t o p l a y ı p kendine bağlayabil-
uğraşan, İslam tarikatları ile ilişkiler k u r u p tasavvufla ilgilenen bu B a r o n S e b o t t e n d o r f kimdir v e İ s t a n b u l ' d a neler y a p ı y o r d u ? İlkin Altındal'ın v e r d i ğ i bilgileri g ö z d e n g e ç i r e l i m :
mişti.
Saksonyalı B a r o n R u d o l p h v o n S e b o t t e n d o r f o l a r a k bilinen
Çeşitli kaynaklardan, inançlardan o l u ş t u r d u ğ u ö ğ r e t i s i n d e neler açıklıyordu Gurdjieff?
kişi bir gizli ö r g ü t adamıdır, A l m a n İşçi Partisinin, p e r d e arkasın d a , yönettiği Thule ö r g ü t ü n ü n ileri g e l e n l e r i n d e n biridir. İngiliz «İn-
Özetle; insan bir makinedir, bir makineleşme, makineleştir
telligence Service»e g ö r e hiç s o y l u değildir, y o k s u l bir aileden
me toplamıdır. Yaptığı her şey, d ü ş ü n c e l e r i , alışkanlıkları, d u y g u
gelmedir, eski bir elektrik teknisyenidir. Dünyayı d o l a ş a n biridir.
ları dış etkenlerin ü r ü n ü d ü r . B u n d a n dolayıdır ki, t ü m yaşantımız
N e w York'a, N a p o l i ' y e , Avustralya'ya, Mısır'a gider ve T ü r k i y e ' y e
bir çeşit «uyanık uykuda» geçiyor, bir d ü ş t e y m i ş gibi yaşıyoruz
d e gelir.
ve düşlerde o l d u ğ u g i b i ,
etrafımızdaki dünyanın nasıl olması
1910'a kadar İstanbul'da kalır S e b o t t e n d o r f , tasavvufla yakın
gerektiğini bizler kararlaştıramıyoruz. Sürekli olarak her şey, bir
dan
v a m p i r gibi, bizi boşaltmaktadır, hayran o l d u ğ u m u z bir manzara,
1916'da A l m a n y a ' y a d ö n d ü ğ ü n d e «Yeni Almancılık»
zevk aldığımız bir kadın, sigaramızın d u m a n ı , mutluluklarımız ve
katılır, Thule ö r g ü t ü adına yayınlanan «Volkischer B e o b a c h t e r »
ilgilenir,
T ü r k ç e s i vardır,
sevilen
ve
sayılan
bir
kişidir.
hareketine
acılarımız. T ü m bunların arkasında g e r ç e k bir «varlık» y o k t u r .
(Halkın Gözlemcisi) gazetesinde Hitler'i, ilerki yıllarda destekle
Biz, aslında, v a r o l m u y o r u z , biz birer m a k i n e , birer k a b u ğ u z .
y e n yazılar yazıyor.
Bu «dünyasal yaratık» k i m l i ğ i m i z d e n kurtulup üstün bir ken
Hitler'i d e s t e k l i y o r S e b o t t e n d o r f o y s a Hitler g i b i d ü ş ü n m ü
dilik, bir varlık olabilmemiz için uyanmalıyız. «Yaratık» d e d i ğ i m i z
y o r ve 1934'te G e s t a p o tarafından tutuklanıyor, bir süre s o n r a
kendiliğimizin geçici kısmıdır, dış d ü n y a y a ve içinde yaşadığımız
serbest bırakılıyor ve İstanbul y o l u n u y e n i d e n t u t u y o r . Devamını
o r t a m a u y g u n olarak şekillenmiştir; «Yaratık» bir maskedir, bir
Altındal'dan ö ğ r e n e l i m :
yalandır,
«Varlık» ise b i z i m g e r ç e k
benliğimizdir,
kendi derin
b o y u t u m u z , maskenin arkasındaki y ü z d ü r , «gizli yüz»dür. Blavatsky gibi Gurdjieff de T i b e t ' t e n , Himalayalar ve o r a d a k i manastırlardan gelmedir. O d a , Saint-Germain, C a g l i o s t r o ve Casanova gibi bir gizli ajandır, bir c a s u s d u r , en azından bir süre için ve belirli, ola ki z o r u n l u koşullarda. Ve o da bir ö ğ r e t i n i n a d a mıdır, gizemlerin adamıdır, her g i z e m a d a m ı , gizem araştırmacısı gibi D o ğ u ' y u ve Batı'yı biraraya getiren, öğretileri, inanç ve ina nışları inceleyen ve İ s t a n b u l ' d a n g e ç m e s i «şart» gibi g ö r ü n e n . Aytunç Altındal
yukarda
sözünü
ettiğimiz
yazı
dizisinde,
İstanbul'da Gurdjieff'ten ç o k etkilenenlerin arasında S e b o t t e n d o r f ' u da sayıyor ( b a ş k a biri ise Rıza N u r ' d u r ) . Bir başka İstanbul k o n u ğ u olan, g i z e m ve g i z e m l i işlerle
«Sebottendorf, İstanbul'da Asmalımescit'te, T ü n e l ' d e 'İlluminati' (aydınlatılmış) adının Türkçeleştirilmiş şekli o l a n N u r u Ziya S o k a ğ ı n d a , K u r t u l u ş ' t a ve Pangaltı'da yaşadı. Z e n g i n Levanten aileleriyle ve İ s t a n b u l ' d a k i İsviçreli, Avusturyalı ve A l m a n aileleriy le beraber o l d u . İşte ilk kez bu d ö n e m d e İ s t a n b u l ' d a k i A l m a n M ü s l ü m a n ı S e b o t t e n d o r f , kendisinin eski bir istihbarat subayı o l d u ğ u n u v e halen d e Nazi İstihbaratında görevli o l d u ğ u n u bazı yakınlarına açıkladı. İstanbul'da M ü s l ü m a n çevrelerde «gizli M ü s l ü m a n » d i y e bili nen Sebottendorf,
2.
Dünya Savaşının s o n u n d a Almanya'nın
kayıtsız şartsız t e s l i m o l u ş u n d a n birkaç g ü n s o n r a Suriye Pasajı na yakın bir e v d e ö n c e gizli belgelerini yaktı s o n r a da beylik tabancasını ş a k a ğ ı n a dayayarak tetiğine d o k u n d u . » G i z e m ve g i z e m c i d e r k e n siyasal eğilimli eylemlere bulaşmış — 101 —
ise de Altındal'ın açıkladıkları s o n d e r e c e ilginçtir. G ö n ü l isterdi ki, bu bilgilerini d a h a açık t u t u p , d a h a bir kesinlikle belirtip kay naklarını d a e k l e m i ş o l s a y d ı . Kaynak s o r u n u üzerine sık sık durmamızın k u ş k u s u z bir nedeni, üstelik ö n e m l i bir nedeni vardı. Kaynak, çatışsa bile (ve z a m a n kaynakları çatıştırmakta yarar vardır) bir kanıttır, ilerde yapılacak bir araştırma için açık bırakılan bir kapıdır. Ne var ki, kimi araştırmacı kaynaklarını «mahfuz» tutar, kimi ise belirtmek t e n sakınca g ö r m e z . Araştırmacıların y ö n t e m ve taktiklerini bir yana bırakıp biz y e n i d e n gizemli konularımıza d ö n e l i m ve itiraf edelim ki, konuları mız iyiden iyiye b o y u t l a n m a y a başladı. İ s t a n b u l ' u n g i z e m l e r i n d e n , metafiziksel olay ve inanışların d a n yola çıkıp b a ş k a gizemlere ulaştık. Aslında kaçınılmazdı, bir g i z e m b a ş k a bir g i z e m i çağrıştığından hatta başka bir g i z e m l e
S e b o t t e n d o r f ' u n kişiliği v e İstanbul m a c e r a s ı üzerinde d u r a n bir başka araştırmacı
Hitler'in
ni, bağlantılarını inceleyen «Yazgı'nın Mızrağı» (The Spear of Destiny, 1972) adlı çalışmasında Trevor Ravenscroft, S e b o t t e n d o r f hakkında aşağıdaki bilgileri veriyor: - Nazi hareketinin ruhsal k u r u c u s u olarak bilinen, Hitler'e ırksal ve ırkçı gizemciliği aşılayan (Adolf Hitler b u n u «Kavgam / Mein Kampf»da açıklıyor)
yazar, o z a n ,
b u l u n d u ğ u hastanelerde,
t ı m a r h a n e l e r d e oyunlarını
u y u ş t u r u c u bağımlısı, hastaların
•işbirliği ile s a h n e l e y e n ve islamla, İslam fetihlerinin tarihi ile yakın d a n ilgilenen Dietrich Eckart, S e b o t t e n d o r f ' u n k u r d u ğ u «Thule Gessellschaft» ö r g ü t ü n e g i r d i ğ i n d e k u r u c u s u hakkında bir araştır mayı başlatıyor ve bazı ilginç s o n u ç l a r a da varıyor. Kont aslında, soylu değildir, D r e s d e d o ğ u m l u bir m a k i n e
çatışıp o n u t a m a m l a d ı ğ ı n d a n . Baştan belirttiğimiz gibi İstanbul, ister farkına varılsın v e y a
İngiliz Trevor R a v e n s c r o f t ' d u r .
gizemsel inançlarını ve g e n e l d e , N a z i s m ile g i z e m c i l i ğ i n ilişkileri
ustasının o ğ l u d u r ve g e r ç e k adı Rudolf Glauer'dir.
Glauer'in
varılmasın, gizemlerle d o l u p taşan bir mega kenttir, ç o k e s k i d e n
anlattıklarına bakılırsa kendi, T ü r k yasalarına g ö r e , T ü r k i y e ' d e
de ö y l e y d i b u g ü n de öyledir, bir «gelenekler» çerçevesinin için
y a ş a y a n g e r ç e k Kont Heinrich v o n S e b o t t e n d o r f tarafından evlat
d e . Bu ve bir ö n c e k i b ö l ü m d e g ö r d ü ğ ü m ü z gibi İstanbul kimlikle
e d i l d i ğ i n d e n unvanına ve s o y a d ı n a hak kazanmıştır.
ri, uğraşıları, niyetleri, d ü ş ü n c e ve öğretileriyle, üyesi oldukları
B a v y e r a ' d a taraftar k a z a n m a k t a o l a n T h u l e ö r g ü t ü n ü n presti
örgütlerin gizlilikleriyle s o n d e r e c e ilginç, d ü ş ü n d ü r ü c ü , tartışmalı
jini s a r s m a m a k ve S e b o t t e n d o r f - Glauer'i z o r d u r u m a d ü ş ü r m e
a m a b o y u t l u ve izler bırakan kişilerin her z a m a n uğrağı o l d u . Bu
m e k için Eckart öğrendiklerini gizli t u t u y o r a n c a k araştırmasını
b a ğ l a m d a içinde yaşadığımız, g e ç m i ş t e n kalma izlerine n e r d e y -
sürdürüyor.
se a d ı m başına karşılaştığımız bu kentin değişik sayılabilecek bir
Rudolf Glauer, 1901 yılında, 26 y a ş ı n d a y k e n İstanbul'a geli
panoramasını, bir t o p o g r a f y a s ı n ı çizeceksek i p u c u niteliğini taşı
y o r ve T ü r k i y e ' d e 1914'e kadar kalıyor. Bu a r a tasavvufla ilgileni
yan, taşıyabilen herkesi ve her şeyi katmalıyız, ayrıntılardan, ilk
yor, m e d i t a s y o n tekniklerini inceliyor. İlgisini ç e k e n başka bir
bakışta ilgisiz ve ö n e m s i z gibi görülebilen ayrıntılardan k a ç m a
k o n u ise M a d a m e Blavatsky'nin öğretişidir v e b u n d a n yola çıka
d a n aksine bunları g e n e l ve ç o k geniş bir t a b l o n u n parçası saya
rak batık a d a T h u l e ' n i n m i t o s u n u y e n i d e n g ü n d e m e getiriyor,
rak, öylesine kullanarak. S e b o t t e n d o r f k o n u s u n d a bazı gizli ö r g ü t l e r d e n s ö z edildi Thule gibi, İlluminati g i b i , yarı gizemsel ve yarı siyasal. Ve S e b o t tendorf'la ilgili, İstanbul'daki yaşamı ile ilgili başka bağlantılar y a p m a k da olasıdır, d e ğ i ş i k kaynak ve y o r u m l a r d a n yararlana rak.
eski A l m a n destanlarını da karıştırarak ve ari A l m a n ırkının 20. yüzyıldaki y e n i d e n uyanışını ö n g ö r e r e k . .
Thule ö r g ü t ü n ü n ulusal-ırksal kuramları d a h a sonra Dietrich
Eckart ve bir b a ş k a İstanbul ziyaretçisi o l a n General Kari H a u s h o fer tarafından ele alınıyor ve s o n şekillerini SS'lerin Reichsführer'ı H e i n r i c h H i m m l e r ' ı n y ö n e t i m i altında buluyorlar. — 103 —
Ve *üm bu katıksız Naziler «üstün ırk» ve «üstün insan» kuramlarını o l u ş t u r u r k e n Adolf Hitler, Haçlı Robert de Clery'nin Bizans'ın
kutsal
emanetleri
arasında
saydığını
Savaşının arifesinde, İstanbul'a kimleri e ğ i t m e k için g ö n d e r i y o r v e İstanbul'da b u e ğ i t i m i alacak olanlar kimlerdir?
gördüğümüz,
S o r u s o r m a k kolay a m a t ü m b u soruları yanıtlamaksa g i t g i
İsa'nın b ö ğ r ü n e s a p l a n a n mızrağın peşine d ü ş ü y o r , o n u y ü c e l i ğ i
de zorlaşıyor. A r a d a n g e ç e n yıllarla silinen izler, yitirilen v e y a
ne yücelik ve g ü c ü n e g ü ç katacak yazgısal bir tılsım sayıyor ve V i y a n a ' d a eline g e ç i r i y o r !
ve k o n u ile ilgili araştırmaların eksikliği y ü z ü n d e n .
Ya General Haushofer? Gurdjieff'in eski bir arkadaşıdır, bir U z a k d o ğ u uzmanı. 1869'da M ü n i c h ' t e d ü n y a y a geliyor, g e n ç l i ğ i n de bir taraftan a s k e r l i ğ e öte taraftan U z a k d o ğ u ' y a m e r a k salıyor, y o l a çıkıyor, T ü r k i y e ' y e uğruyor, Tibet'i, M o ğ o l i s t a n ' ı , M a n ç u r ya'yı geziyor,
a ç ı k l a n m a k i s t e n m e y e n belgeler, artık aramızda o l m a y a n kişiler
B u d i s t manastırlarında konaklanıyor ve 1910'da
T o k y o ' y a askeri ataşe olarak atanıyor.
O.T.O. ya da « O r d o T e m p l i s Orientis» ( D o ğ u Tapınağı Tari katı) neydi? İlkin bu s o r u y u yanıtlayalım: - O.T.O. yüzyılımızın başında A l m a n Kari Kellner tarafından kuruluyor; 1904'te «yüce bir giz»in k o r u y u c u s u olarak tanıtılıyor; 1912'de ise ç a ğ d a ş gizemciliğin kara b ü y ü c ü s ü Aleister C r o w l e y ö r g ü t e üye oluyor.
Birinci D ü n y a Savaşına general rütbesi ile katıldığında etra-
Özet olarak O.T.O.'nun öğretisi «doğanın t ü m gizlerini» açık
fındakilerini şaşırtıcı önsezileri ve d u r u g ö r ü g ü ç l e r i ile hayrete
layan, cinsel sihire dayalı bir öğretidir. Ö r g ü t ü n üyeleri arasında,
d ü ş ü r ü y o r ve 1919'da, yeni bir bilim olarak s u n d u ğ u , «Geopoli-
İ m p a r a t o r Crovvley bir yana, A l m a n g i z e m c i s i T h e o d o r Reuss,
tik» kuramını o l u ş t u r u y o r .
İrlandalı siyaset a d a m ı Sean M a c B r i d e , Bavyera Kralı I. Louis'nin
Nedir ki, kuramını yayan «Geopolitik Cemiyeti», bir ö r g ü t
dillere d e s t a n metresi Lola M o n t e s ' i n kızı Landsfeld Kontesi,
g i b i çalışan v e t ü m Avrupa'yı saran bir c a s u s l u k teşkilatına d ö n ü
D i o n F o r t u n e adı ile bilinen g i z e m kuramcısı ve Kabalacı Violet
şüyor!
Firth, İngiliz edebiyatının fantastik ustalarından Arthur M a c h e n ve
Gizemler ve gizemciler d e r k e n kendimizi, b i r d e n siyasal ve ırkçı örgütlerle c a s u s l u k şebekeleri arasında b u l d u k ve g ö r d ü k ki, gizemler ve gizlilikler, d o ğ a l sayılabilecek bir akış içinde, birbi rine karışarak b a ş a b a ş gidiyorlar. N e d e n olmasın? Gerek kendisi,
gerekse
çetesi az mı ş e y t a n c a şeyler yaptılar? lanetli güç g i z e m c i l i ğ i n tarihinde her z a m a n hazır ve nazırdır. tarihinin
İngiliz
G ö s t e r g e b i l i m s e l açıdan her şey her şeyle bağlantılı ise (ki
uzmanlarından
yor, kurulan örgütler, bu örgütlerin İstanbul görevlileri ya da «his se satıcıları» arasında. Ve... O.T.O.'nun t e m e l i n d e Haçlı Seferlerinden kalma Tapı-
Kaldı ki, ş e y t a n ve şeytanın s i m g e l e d i ğ i kıyıcı, acımasız ve Büyücülük
us M a c G r e g o r yer almaktaydılar. öyledir!) ayrıntıdan ayrıntıya sanki bir şeyler belirlenmeye başlı
Naziler'in Kara G ü ç l e r e inandıkları, Hitler'in kara b ü y ü y e baş v u r d u ğ u söyleniyor.
O s m a n l ı demiryolları hisselerinin satıcısı Glenstroe K o n t u Matthe-
Francis
King,
«Ayinsel Sihir» (Ritual Magic, 1970) adlı kitabında, O.T.O. tarika tından ya da ö r g ü t ü n d e n söz ettiğinde 1912 yılında,
Kardeş
nakçılar Tarikatının yattığını da u n u t m a y a l ı m ki, İngiliz M o n t a g u e S u m m e r s ' ı n y o r u m u n a g ö r e , Tapınak Şövalyeleri d e şeytana t a p maktaydılar ( b u ç o k tartışılan y o r u m , g e ç m i ş yüzyıllarda özellikle kilise tarafından d e s t e k l e n m i ş t i r ) . Aleister Crovvley demiştik,
O.T.O.'dan
söz e d e r k e n yani
E.O.L. adı ile t a n ı n a n birinin Kuzey A l m a n y a ve A v u s t u r y a ' d a
g i z e m c i l i k tarihine y ü c e şeytan (The Great Beast) olarak g e ç e n ,
ö ğ r e t i verdikten s o n r a İstanbul'a g ö n d e r i l d i ğ i n i yazıyor.
1887'de kurulan «Altın Şafak» ( G o l d e n Dawn)ın ilkin üyesi sonra
Batı kaynaklı bir g i z e m c i ö r g ü t ü n ü n temsilcisi, Birinci D ü n y a — 104 —
d a n başkanı o l a n cinsel b ü y ü uzmanı, eski d a ğ c ı Crovvley. — 105 —
İlginç, g e n i ş akisler yaratan, arkasında bir gelenek bırakan bir g i z e m c i ö r g ü t ü d ü r bu «Altın Şafak», 144 üyesi arasında bir dizi ünlüler y e r a l m a k t a : N o b e l ödüllü O z a n Yeats, İngiliz Kraliyet A k a d e m i s i Başkanı Sir Gerald Kelly, V a m p i r Kont «Dracula»nın yaratıcısı B r a m Stoker, «Fu Manchu» r o m a n dizisi ile a n ı m s a n a n Sax R o h n e r ve « P o m p e i ' n i n son günleri» romanının yazarı Sir Edvvard G e o r g e Bulwer L y t t o n gibi.
ALTıNCı BÖLÜM
Sax R o h m e r bir romanına (Fu M a n c h u ' n u n kızı / D a u g h t e r of Fu M a n c h u , 1931) gizli ö r g ü t üyesi bir T ü r k ü (İsmail) katıyorsa d a T ü r k i y e ' y e gelip g e l m e d i ğ i bizce bilinmiyor. Bulwer L y t t o n ' u n
GİZEMDE ÇAĞDAŞ OLMAK
babası Sir Edvvard Robert Bulwer Lytton ise bir İstanbul ziyaretçisidir, d a h a d o ğ r u s u 1860'larda İngiliz elçisidir ve Yassıada'da iki
Denetimimiz altında o l m a y a n
şato inşa ettiren kişidir. Crovvley'e «satanist», yani «şeytana tapan», deniyor,
kara
b ü y ü c ü d e n i y o r ve üyesi o l d u ğ u O.T.O. ö r g ü t ü n d e n biri İstan bul'a geliyor.
Nedir ki,
O.T.O.
kaynaklara
bakılırsa,
şeytana
t a p a n , kara ayinler y a p a n bir ö r g ü t d e ğ i l d i , cinsel b ü y ü ve cinsel sihir ile u ğ r a ş m a y ı y e ğ l i y o r d u . Ancak...
Fransız romancısı ve g i z e m meraklısı J.K.
Huys-
m a n s ' a bakılırsa İskoçyalı Longfellovv'un 1855'te k u r m u ş o l d u ğ u bir «satanist», şeytana t a p a n ö r g ü t ü olan «En Y ü c e Yeni Theurgistler» (Re-Theurgistes O p t i m a t e s ) i n A m e r i k a ' d a k i m e r k e z i n d e n İstanbul'a bir t e m s i l c i geliyor ve bu t e m s i l c i kentimizde kara a y i n ler düzenliyor.
kapılmak ve b ö y l e c e kendimizi bir çeşit garanti altına a l m a k her ilkel ya da e v r i m l e ş m i ş insanın bir gereksinimidir. K i m ne d e r s e d e s i n i n s a n o ğ l u n u n , bildiğimiz v e bilmediğimiz, tarihi b o y u n c a b u böyle o l m u ş t u r v e böyle sürecektir, b u g e z e g e n i m i z i n dışına taşıp a y d a koloniler kuracağımız yüzyılda bile. Hatta, o g e l e c e k yüzyılda, kendi g e z e g e n i m i z i n gizlerine başka g e z e g e n l e r i n gizle rini de katacağız (katmışız bile), ç ü n k ü h u y u m u z böyledir, ç ü n k ü biz insanlar meraklı yaratıklarız. Ö n c e k i b ö l ü m l e r d e bu «Şehr-i İstanbul»u dolaştığımızda geç mişini, g e ç m i ş i n d e kalan bazı mekânları, binaları, ibadet yerlerini taradığımızda d e ğ i ş i k , ilginç, d ü ş ü n d ü r ü c ü olaylar ve inanışlarla
İlginç, h e m d e ç o k ilginç! Satanistler, şeytana tapanlar ve şeytanla oynaşanlar bir s o n raki b ö l ü m d e y e n i d e n karşımıza dikilecekler,
- v e y a öyle sandığımız, öyle
i n a n d ı ğ ı m ı z - g ü ç l e r l e u ğ r a ş m a k , gizlerini ç ö z e b i l m e t u t k u s u n a
b a ş k a c a gizemli
uygulamalarla birlikte. Üstelik ç a ğ d a ş , n e r d e y s e t e k n o l o j i k bir
karşılaştık.
Bazı «izler» saptadık,
bazı «değişik» kişileri tanıdık.
S o n r a ise B a t ı ' d a n g e l m e gizemciler, gizli bilim uzmanları, araştır macıları ile y ü z y ü z e geldik her biri kendi sihirini ortaya koyan, her biri sorular s o r d u r t a n .
g ö r ü n ü m içinde.
Derken, bireylerin yanısıra g i z e m p e ş i n d e k o ş a n y a d a y ü c e gizemlere sahip o l d u ğ u n u b e y a n e d e n örgütler, ö r g ü t üyeleri gör dük.
İstanbul d i y e diye
İstanbul'dan
uzaklaştığımız d a o l d u ,
b a z e n A v r u p a ülkelerine d o ğ r u b a z e n d e Tibet'e, Himalaya d a ğ larına ulaşarak. Bir
sürü
adlar,
olaylar,
inanışlar ve
varsayımlar
dizdik;
z a m a n o l d u ki, n e r d e y s e , pire için y o r g a n y a k m a y a kalktık, ayrın tılar,
b e n z e t m e l e r ve
rastlantılar ü z e r i n d e d u r d u k ,
karışıklıklar
yarattık, bazen bilinçli olarak ve bir gizemli, sihirli o y u n u o y n a r c a sına.
defasında t a t m i n etmiyorlar, bazı y a ş a m s a l , ruhsal ve tinsel s o r u larımıza aradığımız, beklediğimiz yanıtları vermiyorlar, veremiyor lar ve biz, halen gizleri d e ş m e y e , gizli diye adlandırılan gelenek sel bilimlere kulak v e r m e y e yanaşıyoruz.
D ö n d o l a ş h e p İstanbul'a d ö n d ü k , bir «merkez» o l a r a k gör d ü ğ ü m ü z , hissettiğimiz, k o n u m u z u n merkezi olan b u b ü y ü k ken t e , b u M e g a p o l i s ' e y a d a b u kent-kasaba-köy karışımına.
2 1 . yüzyılın arifesinde a c a b a g i z e m ve gizli bilim d i y e bir şey kalmış mıdır, kalabilmiş midir? Antik
A n c a k d ü n ü n İ s t a n b u l ' u n u belirli hudutlarla ç e v r e l e m e k olası
çağlardan
ve
insanoğlunun
bilinmeyen
tarihinden
kalan bilgileri, teknikleri, d o ğ a ü s t ü d i y e adlandırılan (oysa d o ğ a
ise de b u g ü n ü n İ s t a n b u l ' u için aynı şeyi y a p a b i l m e k bir hayli zor
nın bir parçası olan) güçleri araştıran halen kaldı mı, tarihçiler ve
ve uğraştırıcıdır; İstanbul, b ü y ü m e s i , gelişmesi ve k a r m a ş a s ı ile
meraklılardan başka?
g e r ç e k kimliğini yitirip, d e ğ i ş k e n bir kimliğe, bir «kimlik arayışı»na b ü r ü n d ü ğ ü n d e n v e b u n u n sancısını ç e k t i ğ i n d e n .
Ya da bunlarla, bu yarı gizli yarı açık, kimi cilt cilt yayınla nan, kimi elyazmalarında, kitaplıkların raflarında, «çok gizli» arşiv
İstanbul inanışları d e d i k oysa b u g ü n k ü İstanbul'un, özellik
lerde kalan bu bilgileri uygulayanlar var mıdır (ki vardır)? Ve uygulayanlar n e d e n , neye hizmet u y g u l u y o r l a r ?
taşıyabilen, k ü l t ü r ü n d e n kaç inanış ö z g ü n kalabilmiştir ki? İstanbul gizemleri d e d i k oysa ki, b u n l a r d a n kaçı, halen, saf
Teknoloji, ç a ğ d a ş l a ş m a , bilimlerdeki yeni, şaşırtıcı buluşlar her şeyi değiştirmediler, s a d e c e bazı inanışları ç o k d a h a «popü
bir İstanbul'luluk taşıyor, taşıyabiliyor? denli
ler», d a h a y a y g ı n hatta d a h a «in» haline getirdiler. Ve hepimizin
uğraştırıcı o l m u y o r , ç ü n k ü «eski» d e d i ğ i m i z yerleşiktir, d e ğ i ş k e n
bildiği gibi, her y e r d e ve bu k o c a m a n İstanbul'un n e r d e y s e her
değildir v e olamaz. Ç a ğ d a n çağa, d ö n e m d e n d ö n e m e d e ğ i ş e b i
köşesinde eski inanışlar ve gizemli u y g u l a m a l a r halen ç o k ç a izle
len, güncelleşip ç a ğ d a ş l a ş a n y o r u m l a r ve uygulamalardır.
yici, alıcı bulmaktadırlar.
Kaynaklar v a r o l d u ğ u
sürece
eskiyi
araştırmak
bu
Yine de her şeye r a ğ m e n d e ğ i ş m e y e n inanışlar ve d e ğ e r i n i , ö n e m i n i yitirmeyen yerler,
mekânlar kalmıştır ister inanışlara,
ister d a h a derin olan, inançlara bağlı. Kentler d e ğ i ş i y o r d e ğ i ş e n insanlarıyla birlikte, ç a ğ d a ş l a ş ı n c a kaçınılmaz bir d e ğ i ş i m e , bir değişikliğe uğruyorlar a n c a k g i z e m ler kalıyor, gizemlere inananlar da. Yüzyılımızın başına kadar bir «mutlu azınlık»ın sanki tekelin de kalmış olan «bilgiler» b u g ü n iyiden iyiye ortaya yayılmış, etra fa dağılmış birer t ü k e t i m malzemesi haline gelmişlerdir. Kendi k u r d u ğ u m u z teknolojik bir uygarlığın içinde yaşıyoruz ve bu teknolojik uygarlığın (şayet g e r ç e k bir uygarlıktan s ö z edebiliyorsak) nimetlerine ve zararlarına, özgürlüklerine ve baskıları n a b o y u n e ğ m e k z o r u n d a y ı z . Yine d e t e k n o l o j i v e bilim - t ü m tar tışmasız a ş a m a ve başarılarına k a r ş ı n - bizleri her k o n u d a ve her — 108 —
Gizli d i y e bilinenlerin bu şekilde pazara d ü ş m e s i , g e r ç e k g i z e m açısından, d ü ş ü n d ü r ü c ü ise de g i z e m i n «serbest piyasası» alenen ortadadır. D e m e k k i sihir d e n e n , gizli v e gizemli d e n e n şeyler - b i r t ü m o l a r a k - sanıldığı kadar gizli ve ulaşılmaz değilmişler. D e n e c e k ki, şu ya da bu şekli ile bir «gizem pazarı»nın oluş ması, oluşturulması işin s o n u n d a bir arz ve t a l e p s o r u n u d u r . D o ğ rudur. Ve yine d e n e c e k ki, bir «gizli bilim» varsa, gizli kalmış, giz lenmiş veya bir azınlığın tekeline bırakılmış ve bu bilimin yararlı tarafları b u l u n u y o r s a yapılabilecek en d o ğ r u , en «demokratik» ve t o p l u m c u şey b u n u toplulukların kullanışına ö z g ü r c e açmaktır. Ç o k d o ğ r u v e b u d ü ş ü n c e y e t ü m d e n katılıyoruz, ancak... A n c a k s o r u n yaratan,
y a r a t a b i l e c e k bazı s o r u n l a r çıkıyor
ortaya, ö r n e ğ i n : «hangi bilgi», «nasıl bir bilgi» ve «ne tür bir s u n u ş v e u y g u l a m a » v.b. gibi. — 109 —
Bu sorulara bir yanıt a r a m a d a n ö n c e biraz gerilere d ö n ü p y e n i d e n o «gizli örgüt» k o n u s u n a d ö n e l i m ve çarpıcı o l d u ğ u n d a n , öyle sayıldığından, «Satanistler»e, şeytana tapanlara bir g ö z
liginin çizgisi, k u r a m s a l dayanakları ve (varsa) İstanbul kaynaklı bir g e ç m i ş l e bağlantılarıdır. S ö z ü n ü ettiğimiz yazıları,
söyleşileri i n c e l e d i ğ i m i z d e bazı
g i z e m c i v e g i z e m araştırmacılarının, d a h a ö n c e k i b ö l ü m l e r d e
atalım. K o n u n u n meraklıları anımsayacaklardır: b u n d a n b i r k a ç yıl
üzerinde d u r d u ğ u m u z , bazı ö r g ü t l e r d e n (Gül-Haç, Altın Şafak)
ö n c e «renkli» d e n e n basın ve b ü y ü k tirajlı gazetelerle g ü n c e l l i ğ i
ve U z a k d o ğ u disiplinlerinden y o l a çıktıklarını g ö r ü r ü z . Ne var ki,
izleyen m a g a z i n dergileri, k o n u sıkıntısı ç e k i y o r m u ş gibi, b i r d e n
o r t a d a bir sentez s ö z k o n u s u ise, ö ğ r e t i ve u y g u l a m a d a bir s e n
şeytana tapanlara, ş e y t a n a taptıklarını söyleyenlere k u c a k açıp
tez d ü ş ü n ü l d ü y s e bu t ü r bir sentezi açıklayan ö ğ e l e r hangileridir,
onları k a p a k ve söyleşi k o n u s u yaptılar. Talepten ç o k bir arz
nasıl ifade ediliyor?
imgesi ile karşılaştık, kimi sanatçı şeytanla alışverişinden ö r n e k
Gizem bir bilgi ve bir kültür, bir y a ş a m şekli ve bir inanış,
ler verdi, kimi g e n ç şeytancılar da uzun u z u n ayinlerini açıkladı
inanç sanatıdır. Tartışılır,
lar, inançlarının kaynaklarını, bir hayli özentili, Batı k o k a n bir kar
v e y a yanlış anlaşılır, kullanılır, pazara çıkarılır, bilgisayara y o k s a
maşıklık içinde açıkladıkları gibi. Özetle, M ü s l ü m a n m a h a l l e s i n d e
telefon şebekelerine bağlanılır a m a , g e n e l d e öyle kalır.
salyangoz satarcasına,
şeytanı
satmaya,
değilse
kullanmaya
Yanlış anlaşılmasın,
kötülenir,
burada
ne
anlaşılır ya da anlaşılmaz
gizemciliğin,
ne de gizli
d e n e n bilimlerin bir savunmasını ya da bir suçlamasını y a p m a k
kalktılar başka şeyler ve bilgilerle birlikte. Şeytan ve şeytanlıklar çekicidir, salt k ö t ü l ü ğ e ve ş i d d e t e
niyetinde değiliz. Değiliz ç ü n k ü hiç bilimsel olmaz, k o n u m u z «bi
giderek cinselliğe açık oldukları için değil, anarşik bir kimlik taşı
limsel» sayılmayacaksa bile. Amacımız, bu tür bir araştırmanın
dıklarından, d ü z e n d ü ş m a n ı olduklarından, kabul edilmiş d e ğ e r l e
boyutları dahilinde, i ç i n d e yaşadığımız bu kentin g i z e m d ü n y a s ı n
ri ters yüz ettiklerinden.
her
d a k i yerini s a p t a m a k , en azından bazı gizemlerini biraraya getir
z a m a n hazır bir tür basın için şeytan, kara b ü y ü ve b ü y ü halen
mektir. Dolayısıyla d ü n ü v e b u g ü n ü bağlamaktır, şayet b u tür bir
ilginç-konulardır.
bağlantı halen varolabil iyorsa.
Üstelik,
sansasyon
yaratmaya
1987'de «Nokta» d e r g i s i n i n kapak k o n u s u ettiği «Kara Büyü» araştırma yazısı b e ş yıllık bir ö m r ü o l d u ğ u s ö y l e n e n «T .-. » rumuzlu g i z e m c i ö r g ü t ü n ü uzun, ayrıntılı bir söyleşi ile tanıtıyor, iki yıl s o n r a sayfalarını «Bilinmeyenin Çağrısı: B ü y ü n ü n G ü c ü »
Satanistler, ş e y t a n a tapanlar demiştik, iyi de ş e y t a n nedir v e y a şeytan kimdir? Ç o k ilkel bir s o r u gibi g ö r ü n ü y o r s a da yerli satanistlerimizin u ğ r u n a yanıt v e r m e y e çalışalım, ş e y t a n b i l i m c i d e ğ i l s e k d e .
başlıklı bir başka k a p a k k o n u s u n a ayırıyor ve aynı d ö n e m d e ,
Şeytan, şeytanlar ve c e h e n n e m zebanileri, hiç kuşkusuz,
«Hürriyet» gazetesinin bir yazı dizisinde (Şeytanla oynaşanlar)
tek tanrılı b ü y ü k d i n l e r i n bir b u l u ş u değildir. Her inanç ve d i n d e
«Altın Şafak» ( G o l d e n D a w n ) ö r g ü t ü n ü n İstanbul'daki izleyicileri
şeytan, o n a verilen ad ne olursa o l s u n , evrenin ve d ü n y a n ı n k ö t ü
sunuluyor.
r u h u , Tanrının bir çeşit karşıtıdır. Ermiş A u g u s t i n u s ' u n d e y i m i y l e
İstanbul'un v a r o l a n eski gizemlerine k e n d i gizemlerini katan
«Tanrının m a y m u n u » d u r .
b u tür örgütler - y a d a b i r e y l e r - v e basına açıklamış oldukları
Ruhbilimsel a ç ı d a n şeytan insanın ilkel, o l u m s u z , dengesiz,
inanış, k u r a m ve y ö n t e m l e r üzerinde d u r m a k t a yarar vardır. Geç
d e n e t i m d e n y o k s u n yanıdır. Ve insan içindeki ve dışındaki d e n g e
mişleri, b u g ü n k ü d u r u m l a r ı ve gelecekleri bir yana bizi ilk p l a n d a
yi t u t t u r a b i l m e k için iki ayrı k u t b u - T a n r ı n ı n iyiliğini ve şeytanın
ilgilendiren kentimizdeki, örgütsel v e y a bireysel, ç a ğ d a ş g i z e m c i -
k ö t ü l ü ğ ü n ü - a ç ı k l a m a y a , a n l a m a y a çalışıyor ve çalışmıştır, İki
-
110
-
Ruhlu A d a m D o k t o r Jekyll v e Bay H y d e ' t e o l d u ğ u g i b i .
Klasik bilimin kabul e t m e d i ğ i , e d e m e d i ğ i ve metafizik ya da
Karanlıklar Prensi adını alır b a z e n şeytan, İbranicede ise kar
d o ğ a ü s t ü c ü b o y u t l a r a s a h i p her k o n u k e n d i l i ğ i n d e n , g e n i ş bir
şılığı d ü ş m a n , karşı k o y a n idi. A s u r l u l a r d a rüzgâr tanrılarından
alanın içinde, gizemciliğin k a p s a m ı n a dahil ediliyor, haklı ya da
Pazuzu da bir şeytandır, Hintlilerde canavar Rerek bir şeytandır,
haksız, d o ğ r u v e y a yanlış olarak.
Mısır'da Tanrı S e t h de öyledir. Keldanlılarda ise şeytan t e k d e ğ i l ,
V e b u süreç Batı'da v e D o ğ u ' d a geçerlidir, geçerli sayılıyor.
b i r ç o k çeşitleri oluyor, cinlere karışıyor.
Gizemlerin sanatı olan gizemcilik bir bilgi getirdiği gibi bu bil
Çeşitli adlar yakıştırıldı bu şeytana, ö r n e ğ i n : H a y v a n , K a r a
ginin edinebilmesi için gerekli o l a n disiplinleri de b e r a b e r i n d e
Atlı, B o y n u z l u , K o c a Keçi, K o c a Z e n c i , Kara A d a m , K ü ç ü k Usta,
getiriyor. Dolayısıyla radikal d i y e b i l e c e ğ i m i z g i z e m araştırmacısı
Yaşlı C e n t i l m e n , Tanrının G ö l g e s i , Y e r y ü z ü Prensi v.b. Bu ad b o l
nın y a ş a m ı pek kolay o l m u y o r .
l u ğ u yanında Batı'nın O r t a Ç a ğ şeytanbilimcileri ( D e m o n o g l a r )
Antik bir inanışa g ö r e b a ş l a n g ı ç t a bilim t e k d i , s o n r a d a n ikiye
şeytanın etrafına c e h e n n e m i y ö n e t e n v e insanları t e d i r g i n e d e n
ayrıldı: biri halka d ö n ü k ve dışrek ( e k s o t e r i k ) , diğeri ise ö ğ r e t i
bir prense yakışır bir t o p l u l u k yarattılar: 7.405.920 alt d e r e c e l i şey
d e n g e ç m i ş olanlara,
t a n gibi!
G i z e m c i de bu içrek bilimi araştıran ve u y g u l a y a n kişi olarak bilin
Ç a ğ a t l a t m a k l a m e ş g u l bir T ü r k i y e ' n i n i s t a n b u l ' u n d a ş e y t a
«inisiyeler»e d ö n ü k v e içrek
(ezoterik).
di.
na tapanlar, şeytanla oynaştığı söylenenler ve ola ki, Kara A y i n
G i z e m i n , gizli bilim ve bilgilerin alanı öylesine geniş t u t u l d u
ler. Ya da O r t a Ç a ğ ' ı n karanlıklarına d ö n m e özlemini ç e k e n l e r !
ki, içine her şeyi rahatça y e r l e ş t i r m e m i z olasıdır: sihiri (majiyi),
Kaldı ki, Kara A y i n Hıristiyan o l m a y a n bir t o p l u l u k t a d ü ş ü n ü l e
b ü y ü c ü l ü ğ ü , falcılığı, sayı bilimini ( n ü m e r o l o j i ) , yıldızbiiimini (ast
m e z ç ü n k ü , özellikle 18. yüzyıldan k a l m a örneklerde, b u t ü r a y i n
roloji), s i m y a y ı ve şeytancılığı bile.
kilisede yapılanın t a m tersi oluyor, karikatürü oluyor, lanetler ve cinsel s a p m a l a r l a birarada.
Bir yerli
örnek verelim
(ilerde
üzerinde duracağımız
bir
ö r n e k ) : İslami gizemlerin araştırmacısı v e d e r l e m e c i s i Mustafa
Bu n o k t a y a vardığımızda yine gerilere d ö n ü p işin b a ş ı n d a y
İ l o ğ l u ' n u n sekiz ciltlik «Gizli İlimler Hazinesi»ne baktığımızda bu
ken yapmadığımız bazı şeyleri y a p m a m ı z y e r i n d e olacaktır, bazı
«gizli ilimler»in, d u a ve k a b u l ü n ü n yanı başında burçları, yıldızla
tanımlamaları y e n i d e n g ö z d e n geçirerek ve «gizem» nedir, «gi
rın insanlar üzerindeki etkilerini, hazineleri b u l m a y ö n t e m l e r i n i ,
zemcilik» nedir, «gizemci kimdir» sorularına yanıtlar arayarak.
Remil ve telepatiyi, ilmi kırtasiyeyi, ruh davetini v.b. gizemli k o n u
Batılıların «occuit» (okült) dedikleri olay ve k a v r a m bizler için «gizem»dir, «gizli» olandır. T ü m d e n gizli kalmıyorsa bile «bazı» gizleri halen i ç e r m e k t e d i r v e b u n d a n d o l a y ı herkese, hazır o l m a yanlara açılmaz. Batı'da,
R o m a - Y u n a n uygarlığından b a ş l a m a k üzere,
ları kapsadığını g ö r ü r ü z . Şayet elkitabı -örneğin,
Julien
niteliğindeki
bir
Tondriau'nun
Batı
kaynağını
«Gizemcilik»
karıştırırsak
(L'Occultisme,
1964) adlı ç a l ı ş m a s ı n ı - y e n i d e n sihir (maji), sayı bilimi, yıldızbiligizli
öğreti ve içerdiği gizli bilgiler ve bilimler Mısır'ın «kapalı» ( h e r m e -
mi, s i m y a , Kabala, şeytan, el falı, iskambil falı ve de p a r a p s i k o l o j i (bir a ç ı k l a m a y ö n t e m i olarak) ile karşılaşmış oluruz.
tik) denilen öğretinin bir uzantısı olarak o r t a y a çıkıyor ve k o n u s a l
Alan g e n i ş t u t u l u n c a , konular birbirine eklenince bağlantılar
olarak, paralel a m a g ö r ü n m e y e n bir d o ğ a n ı n deneysel araştırmar
ç o ğ a l ı y o r ç o ğ a l ı n c a da karmaşık gibi g ö r ü n e n bir «ayrı evren»
sı şekline giriyor, «maji» ile «sihir» ile ifadesini buluyor, İ s k e n d e r i
o r t a y a çıkıyor.
y e ' d e şekillenip bir ö ğ r e t i n i n kalıplarına giriyor.
«Ayrı evren» salt belirletici bir işlevi o l a n bir d e y i m d i r ç ü n k ü , — 113 —
İstanbul Gizemleri / F: 8
aslında, «ayrı» d i y e bir evren yoktur, her şey bir t ü m d ü r ve bir
sel işlem - r e n g i ne olursa o l s u n - kıskançlık, bencillik ve hainlik
t e k t ü m d e n kaynaklanmaktadır.
temellerine
Burada a m a c ı m ı z ciltler d o l d u r a c a k olan bir gizemcilik tarihi ne girişmek değildir.
Kaldı ki, bu b ö l ü m d e , bazi belirli yerel
g i z e m örgütlerinin öğretisini, bazı kentli u z m a n ve araştırmacının
dayandırıldığında
sonuç
kaçınılmaz
bir
«şeytanlık»
olur, Yupi kılığına b ü r ü n m ü ş bir şeytan olsa bile. Bu ara «T .\» ö r g ü t ü n ü n bir de «gizli» iç t ü z ü ğ ü yayınlandı (ve yayınlanınca gizliliğini yitirdi!).
görüşlerini i n c e l e d i ğ i m i z d e Batı v e D o ğ u gizemciliğini, o l d u k ç a
«1. G r u b u m e y d a n a getiren üyelerin her biri o k ü l t i z m i (gi
geniş bir şekilde, ele a l m a k z o r u n d a kalacağız. A n c a k , b u n u y a p
zemciliği) etüt (incelemek) ve pratik e t m e k ( u y g u l a m a k ) g a y e s i n -
tığımızda, esas k o n u m u z olan «İstanbul g i z e m l e r i n d e n uzaklaş
dedir. Anlayışımıza g ö r e o k ü l t i z m (gizemcilik) tabiatüstü ( d o ğ a ü s
mış olur m u y u z ?
tü) olarak tanımlanan her şeyi içerir.
Hayır ç ü n k ü g e n e l d e n hareket e t m e d e n özele v a r m a k ola
2. Üyelerimiz b ü y ü , sihir, maji (sihir), spiritüalizm ( r u h ç u l u k ) ,
naksızdır ve b i r ç o k kez tekrarladığımız ve tekrarlayacağımız gibi,
mistisizm (tasavvuf), çeşitli y o g a ve b u d i z m teknikleri ve parapsi-
bağlantılar sanıldığından ve g ö r ü l d ü ğ ü n d e n de sıkıdır. Yeter ki,
koloji olarak tanımlanan t ü r ü n (yan-bilimin) i m k â n b u l u n a n ve
t e m e l d e , «gizemli» ve «gizli» d e d i ğ i m i z her şey - g i z e m i n i artık
f a y d a y a yönelik her şeklini kullanır. Üyelerimiz yaşanması m ü m
yitirmiş ise bile, «popüler» bir hale s o k u l m u ş ise b i l e - d e ğ i ş m e s i
k ü n olan her türlü majikal (sihirsel) ve mistik (tasavvufi) d e n e y i
olanaksız olan g e l e n e k l e r e bağlı kalsın ve bu geleneklerin g e r ç e k
y a ş a m a k ve edinilen sonuçları fizik p l a n d a s o m u t neticeler a l m a k
ö z ü n d e n saptırılmış olmasın.
için kullanmak isteğindedirler. Yapılacak çalışmaların süresi ve
Nedir ki, belki bir zorunluk s o n u c u n d a , bazı d u r u m ve örnek lerde s a p m a l a r ve saptırmalarla karşılaşacağız, çaresizce.
çalışma yılı içindeki p e r i y o d u g r u p başkanı tarafından tespit edi lir.
B u n d a n altı yıl ö n c e basına yansıyan ve o d ö n e m d e o t u z
3. Yukarıda sayılan b ü t ü n çalışma ve incelemeler kesin ola
üyesi o l d u ğ u söylenilen, kara b ü y ü çalışmalarını y a p a n v e l o g o s
rak m a d d i s o n u ç , f a y d a ve etkiye yöneliktir. S a d e c e spiritüel
olarak «T .-.» işaretini kullanan ö r g ü t ü n d ö r t aşamalı (Chiron, Ura
(ruhsal) t e k a m ü l peşinde k o ş a c a k k a d a r cesaretsizler ve salon
nüs, N e p t ü n , Pluto) ve «Altın Şafak»tan esinlenen bir ö ğ r e t i y e
s o h b e t i meraklıların g r u b u m u z u n faal üyeleri arasında yeri yok
dayandığı, kurucuları v e ö r g ü t s ö z c ü s ü g e c e vakti evlerinde kara
tur.
b ü y ü ayinleri düzenledikleri açıklandı. Bu ara, u y g u n bir görsel
4. H i ç b i r d i n ve siyasi g ö r ü ş g r u b u m u z u bağlamaz. Çalışma
m a l z e m e olarak, fotoğrafçıların objektifine siyah cübbeler, kafa-
larımız b ü t ü n inançları içerebilir. H e p s i eşit olarak d e n e n m e y e
tasları, m u m l a r ve kandiller s u n u l d u , k a n d a n ve cinsellikten söz
d e ğ e r olarak görülür. Ö n e m l i olan ayırım değil sonuçtur. Herhan
edildi.
gi bir t r a d i s y o n a (geleneğe) b a ğ l a n m a k mecburiyeti yoktur.
Bu tür açıklamalar da yapıldı: «Gerçek bir majisyen (sihir baz) olabilmek için insanın kıskanç, egoist, karşısındaki insanın lokmasını a ğ z ı n d a n alacak kadar hain olması gerekiyor... Hani r u h u n u şeytana s a t m a k derler ya, b ö y l e bir şey y o k aslında, a m a her şeye bu ö l ç ü d e hazır olunmalıdır...» Kişiden kişiye yorumlar, a m a ç l a r ve niyetler değişir, hiç kuş kuşuz, şeytana r u h u n u satmak diye bir olay y o k t u r a n c a k g i z e m — 114 —
5. Yapılan o p e r a s y o n l a r d a i ç i n d e y a ş a n a n t o p l u m u n ahlaki kabulleri v e k a m u vicdanı g r u b u m u z u hiçbir şekilde bağlamaz. 6. İç meclis, çalışma p r o g r a m ı n ı , çalışma hedef ve sonuçları dışardaki kişilere aktarmaz. 7. Gerekli d o k ü m a n (belge), kitap vesaire belli birim fiyatlar la s a d e c e üyelere verilir. Bu t ü r bilgi kâğıtları kişinin adına özel dir. Hiçbir şekilde çoğaltılmaz, dışarıya verilmez.» — 115 —
A r a d a n iki yıl g e ç i y o r ve «Altın Şafak» bu kez gündelik bir g a z e t e y e k o n u k oluyor. Belgrat o r m a n ı n d a , a k c ü b b e l e r giyip ateş ayinleri yapılıyor, bir dairede m u m ışığında «Altın Şafak» kay naklı o l d u ğ u söylenilen «Pentagram Ritüeli» gerçekleşiyor v.b. İnsan m e r a k ediyor: neden İ s t a n b u l ' d a k i b u g i z e m v e b ü y ü meraklıları «Altın Şafak» diyorlar ve b a ş k a şey d e m i y o r l a r ? Ve n e d e n , «Altın Şafak» dediklerinde, ö r g ü t ü n Batı'da k o l a y c a b u l u nabilen, b o l c a d e r l e n i p açıklanan öğretilerine «satanist» bir d a m ga b a s m a y a çalışıyorlar Los Angeles'te eski vahşi hayvan t e r b i yecisi A n t o n LaVey'in k u r d u ğ u «Şeytan K i l i s e s i n i n öğretilerin d e n ve LaVey'in k a l e m e aldığı «Şeytanın Kutsal Kitabı» (The Satanic B i b l e ) d a n esinlenerek? «Altın Şafak» ya da d a h a d o ğ r u s u , «Dıştaki Altın Şafak Tari katı» ( O r d e r of t h e G o l d e n D a w n in t h e outer) ö r g ü t ü n ü n temelle rinde A l m a n kaynaklı, simyaya dayalı bir «Gül-Haç» kuruluşu yat tığı söyleniyor, ö r g ü t ü n tarihini ve belgelerini araştıran uzmanlara bakılırsa. Ç o ğ u M a c G r e g o r Mathers'in imzasını taşıyan yayınlanmış belgelere baktığımızda da ö r g ü t öğretilerinin: Hayal G ü c ü ve İra d e ; Bedendışı Y o l c u l u k (Astral P r o j e c t i o n ) ; İnsan, Tanrı ve Gülh a ç Öğretisi; Dışrek Ruhbilim (Eksoterik Psikoloji); Kapalı (Hermetik) Sevgi ve En Üst Sihir; Simya; Hıristiyan Gizemciliği; Kapa lı (Hermetik) Bilgelik ve Tasavvufi (Mistik) Dua v.b. konuları içer diğini anlamış oluruz. Yani kıskanç, bencil, hain ve «faydaya yönelik» bir g i z e m çiz g i s i n d e n o l d u k ç a uzak amaçlar!
j
'
«Altın Şafak» ö r g ü t ü n ü inceleyen J a c q u e s B e r g i e r ' y e g ö r e üyeler g ö r ü n m e z l i ğ i t e m i n eden bir «ritüel» üzerinde de çalışmak taydılar. 16. yüzyılın ç o k ünlü İngiliz yıldızbilimci, s i m y a c ı , sihir baz ve Kraliçe I. Elizabeth'in danışmanı J o h n D e e ' n i n aşağıdaki f o r m ü l , u y g u n bir şekilde söylendiğinde, g ö r ü n m e z o l m a k olasıymış: «Ol sonuf v a o r s a g g o h o iad balt, l o n s h caiz v o n p h o . S o b r a Z-ol ror İ ta nazps.»
Sırası g e l m i ş k e n : g ö r ü n m e z l i k l e ilgili bir olayı Prof.Dr. Hans v o n A i b e r g ( M u h a m m e d H.Ayberg)
«Arz'dan Arş'a S o n s u z l u k
Kulesi» adlı çalışmasının birinci c i l d i n d e bu şekilde dile getiriyor: «Büyük bilgin ve g i z e m c i Axel H e i b e r g İslami gizli bilimler içinde 'insanın kendi tüneline g i z l e n e r e k ' g ö r ü n m e z olabileceği, görünmezliğin
sırlarını
öğrencisi
olduğu
Mevlânâ
Halid'in
K u r ' a n ' d a k i gizli bilimlerden (özellikle Cifir'den) ö ğ r e n d i ğ i , hatta kendisini bizzat Hızır A.S.'nin sürekli eğittiği de Gurdsieff (Gurdji eff) tarafından ileri sürülmüştür. Â y e t l e g ö r ü n m e z l i ğ i n sırlarına erdiği ileri sürülen H e i b e r g ' i n T ü r k i y e ' y e yerleştiği kısa d ö n e m d e b u g ö r ü n m e m e yeteneğini sergilemiş o l d u ğ u n u d a yine İstanbul seyahatinde belirtiyor. Öyle ki,
ü n l ü fantazi yazarı H.G.VVell'in
(VVelIs'in) ' G ö r ü n m e y e n A d a m ' tipinin t a kendisi o l d u ğ u n u söyle miştir. Hatta ' G ö r ü n m e y e n A d a m İ s t a n b u l ' d a ' r o m a n ı n d a res m e n tarif edildiği ileri s ü r ü l m ü ş t ü r (Wells, b u n u bizzat belirtmiş tir).» Axel H e i b e r g ' i n , «âyetle g ö r ü n m e z l i ğ i n sırlarına» erip e r m e d i ğ i k o n u s u n d a y o r u m y ü r ü t e c e k değiliz a n c a k yukarıya aldığımız alıntıda ilgimizi ç e k e n bir iki n o k t a y ı d ü z e l t m e k ihtiyacını d u y m a k tayız: 1 - Herbert G e o r g e s VVells « G ö r ü n m e y e n A d a m » (The invisible Man) romanını 1897'de yazıyor; 2
-
«Görünmeyen
Adam
İstanbul'da»
bir
roman
değil,
y u k a r d a k i r o m a n d a n uyarlanan Lütfi A k a d ' ı n bir film s e n a r y o s u dur; 3 - Lütfi A k a d 1954'te filmini ç e v i r d i ğ i n d e Herbert G e o r g e s VVells ç o k t a n (1946) ö l m ü ş t ü , dolayısıyla herhangi bir şeyi «biz zat» belirtebilecek d u r u m u n d a d e ğ i l d i , herhangi bir ruhsal bildiri dışında! Esas konularımıza d ö n e l i m . . . Bir b a ş k a ilginç n o k t a : yerli ve İstanbul'lu «Altın Şafakçılar»ııı «gerçek majisyen», yani g e r ç e k sihirbaz, tanımıdır ki, gizemlerle, en azından saydıkları gizemlerle, u ğ r a ş a n birine değil d e , «sata nist» eğilimli birine uyabilir. A n c a k T ü r k i y e gibi İslam kültürlü laik — 117 —
bir ülkede insan nasıl şeytana t a p a n olur ve bu şeytana t a p m a s ı n
ği
«kaşık büyüsü»
için
-bundan
bir sekiz yıl
kadar ö n c e -
da Batılı m o d e l l e r e u y m a y a çalışır, ö z e n t i d e n k u r t u l m a d a n ?
200.000 lirayı n a k t e n ve peşinen ö d ü y o r . B ü y ü , ilk yapıldığında, her
«tutmuyor», ikinci kez tekrarlandığında da «tutmuyor». Yanıp t u t u
inançta vardır. O y s a gizemsel açıdan «satanist» d e n i l d i ğ i n d e kar
şan ve 400.000 liradan olan g e n ç kız, yaşıtı o l a n ve f a l - b ü y ü
şımıza çıkan - v e Batı'dan g e l m e öğreti kaynakları ile, s i n e m a ve
işlemleri ile y a k ı n d a n ilgilenen bir kız arkadaşının yardımına sığı
TV filmleriyle b e s l e n e n - Batı f o r m a s y o n l u «satanist» oluyor. Yani
nır.
Şeytan d a h a ö n c e d e g ö r d ü ğ ü m ü z gibi,
her d i n d e ,
Amatör, a m a « t e d r i s a M a n g e ç m i ş , g i z e m c i kızın önerisi bir
O r t a Ç a ğ ' d a n b u y a n a kiliseye karşı c e p h e alarak, Hıristiyan d i n i nin kutsal ayinlerini ve inançlarını ters yüz ederek, ç i ğ n e y i p aşağı
«voodoo» b ü y ü s ü oluyor, etkin a m a tehlikeli bir y ö n t e m . Öğretilere u y g u n olarak kıldan bir heykelcik yapılıyor, b ü y ü
layarak anarşist bir tavırla şeytana tapanlar. Her k o n u d a ve hatta y a ş a m tarzımızda, sanatsal ö r n e k l e r i
n ü n hedefi o l a n delikanlıya az ç o k benzer ve o n d a n alınan, o n a
b e ğ e n i l e r i m i z d e özentili bir t o p l u m o l d u ğ u m u z apaçık
ait olan bir şeylerle donatılmış; ayin yapılıyor, ne g e r e k i y o r s a o k u
ortadadır. B u n u n bir s o n u c u olarak da aynı özentiyi Gizli Bilimle
n u y o r v e - r a s t l a n t ı s a l d e y i n - a m a t ö r ü n b ü y ü s ü , bir süre sonra,
re karşı u y g u l u y o r u z . Oysa ki, gizemin genelliği içinde, her yerel,
«tutuyor», s o n u ç s u z gibi g ö r ü n e n ilişki o l u m l u ve de yasal bir
ulusal k ü l t ü r ü n ve bu kültürden kaynaklanan, bu kültürü o l u ş t u
s o n u c a varıyor.
mizde,
Kara b ü y ü y e
ran inanış ve inançların yeri ve işlevi u y g u l a m a d a s o n d e r e c e
başvurarak
elde
edilen
olumlu,
mutlu
bir
s o n u ç ; b u bir tezat gibi g ö r ü n e b i l i r a n c a k , b ü y ü d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n
önemlidir. T ü m s o r u n ise kaynaklara ulaşmaktır. İstanbul'un g i z e m meraklıları b ü y ü ile uğraşırlar mı, u ğ r a ş
d e , o ünlü «renk ayırımı» üzerinde p e k d u r m a m a k gerekiyor, kanı
mazlar mı? B u d a ç o k genel bir s o r u , ç ü n k ü b ü y ü n ü n her ç e ş i d i ,
mızca, ç ü n k ü ne «operatör»ün kullandığı bilgi, ne de geleneksel
ister ak, ister kara, ister kırmızı, gizli bilimlerin bir parçasıdır.
olarak b a ş v u r d u ğ u «güç» ö l ç ü l e r i m i z e u y g u n bir ahlaksıllığa b a ğ
B ü y ü hiç k u ş k u s u z yapılıyor, her z a m a n yapıldığı gibi. Hatta
lı değildir. G i z e m işlerini, çalışmalarını «olumlu» ya da «olumsuz»
y a ş a m koşullarının d a h a d a zorlaştığı d ö n e m l e r d e d a h a fazla d a
d i y e bir ayırıma g ö r e sınıflandırmak insanın b a ş v u r d u ğ u ve salt
yapılıyor, garantisi olsun veya olmasın. A n c a k ,
bilindiği g i b i ,
b ü y ü n ü n garantisi yoktur. Niyeti ne olursa o l s u n ya tutar ya tut
insana ö z g ü
bir d e ğ e r l e n d i r m e d i r ,
k o n u l a n ve u y g u l a n m a k t a
o l a n tabulara ve t o p l u m s a l örf ve âdetlere ö z g ü . Gizemi araştırmak, d ü n o l d u ğ u kadar b u g ü n d e , insanoğlu
maz, b ü y ü y ü y a p a n l a b ü y ü l e n e c e k olan arasında b i r ç o k h e s a p e d i l e m e y e n ö ğ e l e r i n g i r d i ğ i n d e n v e u y g u l a m a d a her z a m a n birta
n u n v a z g e ç e m e d i ğ i bir uğraşıdır,
kım pürüzler çıkabildiğinden.
bakıcıya, b ü y ü c ü y e veya basındaki yıldız falı sütunlarına.
Üstelik b ü y ü n ü n tür ve niyetleri,
ister falcıya bağlansın, ister
İlkel insan büyüsel işlemler ve ayinler y o l u ile, kurallarına
işlev ve sonuçları k a d a r
geniş olan bir de «uzmanlaşma» (dilerseniz, «ikna e t m e ve edil
henüz
me») alanı vardır. Ve profesyonel gibi bilinen bile, z a m a n z a m a n ,
g e l e n afetlere karşı k o r u n m a k , bunları kendi yararına d ö n d ü r m e k
yeterince
tanımadığı,
doğanın
güçlerine
ve
doğadan
bir a m a t ö r d e n d a h a başarısız olabiliyor.
istiyor. İlkel insanın a m a c ı s o m u t bir savunmadır,
ç a ğ d a ş ve
Ö r n e k olarak bir g e n ç kızın başından g e ç e n i nakledelim: biri
evrimleşmiş insanın a m a c ı ise - h e r tür gizemli bilgi ve bilimlere
n e g ö n l ü n ü kaptıran fakat u m d u ğ u d e r e c e d e karşılık g ö r m e y e n
b a ş v u r d u ğ u n d a - bir bilinmeyeni, k e n d i n e ya da başkasına, açık
bu g e n ç kız, s o r a sora, aşk büyüleri k o n u s u n d a u z m a n olarak
l a m a k ve g ü ç l e n m e k t i r , ileriye d ö n ü k bir çeşit garantiyi aramak
bilinen azınlıktan bir falcıya başvuruyor. F a l c ı - b ü y ü c ü n ü n ö n e r d i
tır.
— 119 —
O k u d u ğ u m u z gazetelere, karıştırdığımız dergilere, ç o ğ a l a n t e l e v i z y o n kanallarına b u g ü n baktığımızda gizemli arayışının her çeşit ve u y g u l a m a s ı karşımıza çıkıyor, en uygar, en çarpıcı, etkin ve p e ş i n e n garantili, tartışma kabul e t m e y e n şekli ile. Kimi kanal d a astroloji, kimisinde ise s o n d ö n e m i n « f u r y a l a r ı n d a n Tarot. Yakında u z m a n bir R o m a n k ü ç ü k e k r a n d a çıkıp bakla falı a ç a r s a hiç ş a ş m a y ı n , gidişat b u n a d a hazırdır ç ü n k ü ! Bu tür sunuşlarla g i z e m artık bir «gizem» değildir, bir «kararlı lık», bir «emniyettir» şöyle ki: falanca u z m a n ı n filanca k o n u d a k i y o r u m u n u (telefondan) d i n l e m e d e n ne ö n e m l i bir karar alın, ne de ö n e m l i bir işe kalkışın gibilerinden. Hiç k u ş k u s u z ki, gizli bilimlerin bu t ü r pazarlamasını, bu tür «serbest piyasası»nı biz keşfetmedik, batısı ve d o ğ u s u ile t ü m d ü n y a d a yapılanları, belirli bir g e c i k m e ile biz de u y g u l u y o r u z aynı yöntemler, aynı y a d a benzer s l o g a n l a r v e kesinlik g e t i r e n sunuşlarla. G i z e m d i y e bilinenler açıklanınca h e m yararları artar, h e m de g i z e m o l m a k t a n çıkınca, alanları genişler, işlevsellikleri ç o ğ a lır. A n c a k ş u n u da u n u t m a y a l ı m : gizli olanın, gizli tutulanın d a i m a gizli olması, öyle bilinmesi genel bir kural ya da bir z o r u n l u l u k olarak alınmamalıdır. Antik ç a ğ d a n yüzyılımızın başına d e k gizli tutulan, d a h a d o ğ rusu gizli kalmaları için gayret sarfedilen, t ü m d e n gizli d e ğ i l s e bile belirli ö r g ü t ya da kişilerin t e k e l i n d e kalan, öyle kalmaları «uy gun» g ö r ü l e n
bilgiler ve uygulamalar g i t g i d e g e n i ş l e y e n
bir
meraklı ve izleyici t o p l u l u ğ u n a açıldı. Açıldı d e r k e n nasıl açıldı? İki şekilde: a) Dışrek bilgilerin p o p ü l e r k o n u l a r d a yayınlanması, b) U z m a n olarak bilinen kişilerin, g i z e m araştırmacılarının açık olarak k o n u m ve konularını ilan e d e r e k ortaya çıkması ile. Birinci şıkta bir bilgi birikimi, t ü m d e n v e y a kısmen, herkese açıklanıyor, herkesin «hizmeti»ne s u n u l u y o r . İkinci şıkta ise herke se açıklanan k u r a m , f o r m ü l ve u y g u l a m a l a r ı cilt cilt o r t a y a k o n u — 120 —
lan b u bilgi v e teknikler uzmanlar (ya d a u z m a n g e ç i n e n l e r ) tara fından y o r u m l a n a r a k g e n i ş bir ilgili ve meraklı kitlesine ulaştırılı yor. T u t k u n u , nerdeyse kölesi o l d u ğ u m u z m e d y a l a r a y e n i d e n bir g ö z atalım ve antik, eski ya da yakın İstanbul g i z e m l e r i n e bir baş k a gizemler ekleyelim, t ü m d e n ç a ğ d a ş v e teknolojik. V e b u n u yaptığımızda u n u t m a y a l ı m ki: - Rastlantı d i y e bir olay yoktur. T ü m rastlantılar anlamlıdır. Çağımız öyle bir çağdır ki, aynı a n d a u z a y araştırmalarını, d e r i n likler ruhbilimini, uyduları ve yıldızfalını kapsıyor. Bir d e ğ i ş i n i m , bir m ü t a s y o n d ü n y a s ı n d a yaşıyoruz, ç o ğ u kapıların ardına kadar açıldığı - b u n a karşın ırkçılığın, töresel düşmanlıklarının, aşırı mil liyetçi duygularının kol g e z d i ğ i bir d ü n y a d ı r b u . B i z d e n ö n c e ruhbilimin, tarihin, d i n l e r i n , bilimin b i r ç o k b ö l g e leri, alanları salt bir m u t l u azınlığa açıktı b u g ü n s e ç o ğ u n l u ğ a , t o p lumlara açılmaktadır. Gizemin tarihinde, ayinlerinde v e u y g u l a m a larında b u l u n a n , b u l u n a b i l e n verilerle insan kişiliğinin bilgisini z e n ginleştirecek malzemeler, öğretiler bulabiliriz. Kaldı ki, insan için g i z e m bir d ü r t ü d ü r ve bu d ü r t ü n ü n etkisi ile insan g i z e m i açıkla mak, g i z e m i a ş m a k e y l e m i n e kapılıyor. İletişimsel olanaklar ve teknikler ç o ğ a l ı n c a , her y e r e ve her şeye ulaşınca gizemleri y a y m a n ı n , t a n ı t m a n ı n , u y g u l a m a n ı n yolla rı açılıyor ve gizemsel «üretim» artınca da «gizemin satıcıları» o r t a y a çıkıyor. A n c a k satışa sunulan, hizmete s u n u l a n h a n g i gizemler, gizli bilim ve sanatlardır? G e n e l d e falcılıkla ilgili olanlar, falcılığa d ö n ü ş t ü r ü l e n l e r ve açık ya da kapalı şekilde, büyüsel olanlar. Yani «geleceğin kapıla rı»™ açanlar, değilse bile aralayanlar. Bilgisayarların d e v r e y e girmesi ve yaygınlaşması ile eskiden, u ğ r a ş m a k t a n ç e k i n m e y e n , meraklıların, uzmanların alanı olan yıldızbilimsel (astrolojik) inceleme ve araştırmalar, yıldız haritaları, «horoskop»lar b u g ü n t e m e l verilere s a h i p a d e t a herkesin, p r o g r a m l a n m ı ş bilgisayara başvurarak, — 121 —
toparlayabildiği
birer «for-
mül», birer «teknik» haline getirildiler. G i d e gide, «hazırlop» yıldız-
ğ u n u bilmesine r a ğ m e n , b u «süre» s o r u n u i l e ' d a i m a b u r u n b u r u
bilimsel t a h m i n l e r l e g ü n d e l i k ya da m a g a z i n basında çıkan yıldız
na o l d u ğ u n u u n u t m a k istiyor. Şu ya da bu gizli bilime, gizli bilgi
falları arasında p e k bir fark kalmadı sanki.
ve sanata başvurarak g e l e c e ğ i n giz p e r d e s i n i kaldırtmak, kaldırta-
Yıldızbilim bir m e d y a ü r ü n ü , üstelik «çok satan» bir m e d y a
bilmek adeta her insanın kaçınılmaz bir g e r e k s i n i m i , yaşamsal
ü r ü n ü o l u n c a d a - k i , ö t e d e n beri, d ü n y a n ı n her yerinde b ö y l e
bir arzusudur. A n c a k ne her gizli b i l i m bu tür bir o l a n a k tanıyor,
d i r - tahminler fazlasıyla genelleşiyor g e r ç e k değerlerini, kişiye
n e d e her g i z e m uygulayıcısı - i s t e r falcı, sihirbaz v e y a a k y a d a
ait özelliklerini yitiriyor.
kara b ü y ü c ü - b u tür bir kesin g ü c e sahiptir. B u t ü r yetenek v e
Bu ara yıldızbilim kursları, merkezleri açılıyor ve özellikle
bağlantılar eksik o l u n c a d a , isteği karşılayabilmek için, her yol ve
g e n ç kuşak arasında, tanıştırmada ad ve s o y a d ı kadar «burç»da
ç a r e geçerli sayılıyor. S o n u ç t a g e r ç e k bir «hizmet» v e r i l m i y o r s a
artan bir ö n e m kazanmış oluyor, burçlar karşılaştırılıyor, ilerisi
bile bir umut veriliyor, bir yol gösteriliyor, bir hal çaresi belirtili
için o l u m l u veya
yor, bir öneride b u l u n u l u y o r d o ğ r u , yanlış y a d a u y d u r m a .
o l u m s u z dostluk,
arkadaşlık,
ilişki
olasıları
y o r u m k o n u s u oluyor.
G i z e m d e n sayılan bilgi basitleşince, a y a ğ a d ü ş ü n c e özelliği
Yıldızbilimin, yıldızfalının bir «çok satan» ve de «çok izlenen»
ni ve değerini yitirdiği gibi, k i m l i ğ i n d e n o l u p k e n d i n i başka bir
haline gelmesi bir hayli eskilere d a y a n ı p kentimizin ve ülkemizin
a n l a m ve k a p s a m içinde buluyor. Hatta ve hatta geçerliliğinden
hudutlarını aştığı için bir hal çaresi g ö r ü n ü r d e p e k yoktur. Ya
v e g e r ç e k işlevinden t ü m d e n k o p m u ş oluyor.
meraklıları uyarırsınız, bu yan-bilimin, bu hesabın, i n c e l e m e n i n ,
Örneğin, yıldızbilime yıldızfalı d e n d i ğ i n d e ve salt bu y ö n ü ile
t a h m i n i n bu denli kolay olmadığını ikna edersiniz ya da işi bir
kullanıldığında yıldızbilimin
gazete sütununa, bir d e r g i sayfasına, bir TV p r o g r a m ı n a v e y a bir
bilim, ister bir inanış olarak kabul e d i l s i n - g e r ç e k y ö n ü ve işlevi
- i s t e r antik bir bilim,
ister bir y a n
telefon hattına bırakırsınız. S o n u ç t a alan m e m n u n , satan m e m
saptırılmış, basite indirgenmiş o l u y o r . O y s a ki yıldızbilim, bir fal
n u n olduktan s o n r a !
aracı olmanın ç o k ötesinde,
Aynı şey b ü y ü s e l işlemler için de geçerlidir: b ü y ü kitapları, büyüsel derlemeler de eksik değildir, kimi folklor araştırması k a p
evrensel
boyutları k a p s a y a n
bir
y a ş a m şeklidir hatta, Muhyiddin-i A r a b i ' n i n de açıkladığı gibi, ö t e d ü n y a y a kadar uzanan bir bağlantıdır.
samında, kimi elkitabı kimliğinde. Nedir ki, bu tür çalışmaların,
Daha g ü n c e l (en azından t o p l u m u m u z için d a h a güncel) bir
deneylerin gereksinimini d u y a n kişi için yazılı k a y n a k her defasın
«gizli sanat» ö r n e ğ i n e d e ğ i n e l i m : İ s t a n b u l ' u n ve T ü r k i y e ' d e k i baş
da yeterli g ö r ü n m ü y o r . Artı, yazılı kaynakta olanı u y g u l a y a b i l e n
k a c a yerlerinin gizemlere açık m e r a k l ı bir kesiti «Tarot» kartlarını
«bilen», «yapabilen» kişi de gerekiyor, uzmanlığından, inancın
birkaç yıl ö n c e ve g e ç dahi olsa keşfettikten s o n r a bunlara, artan
d a n gelen bir garantiyi, bir bilgi d o z u n u ve şarjını katabilecek
bir ilgi ile, iyice b a ğ l a n d ı «Tarot»ları bir fal aracı olarak kullanarak
biri.
v e y a kullandırarak. S o n u ç t a , yıldızbilimin başına geldiği gibi, «Ta İşlemi u y g u l a y a n d a ve işlemi isteyende bu bilgi ve inanç kav
rot» kartları -da, e n i n d e s o n u n d a t e l e f o n hatlarına ve televizyon
ramı s o n d e r e c e ö n e m l i d i r ve s ö z k o n u s u o l a n , salt uygulayanın
kanallarına yerleşti, ünlü kişilerin «Tarot» falları ( C u m h u r b a ş k a n ı
sahip olması b e k l e n e n «bilgi» değildir, b u n u t a l e p e d e n i n , s o n u
T u r g u t Özal dahil o l m a k üzere) m i l y o n l a r c a izleyicinin karşısında
c u arzulayanın «bilgisizliğidir.
o k u n d u , açıklandı.
Her insan için g e l e c e k d e n e t l e n e m e y e n bir b i l i n m e y e n d i r ve insan, bu g e z e g e n d e k i yaşamının kısa, bazen de ç o k kısa o l d u
B u g ü n m e d y a l a r d a ilginç o l a n ,
çekici olan
gizemin «in»
olmasıdır (iskambil kâğıtları «out», Tarot kartları «in» oldukları — 123 —
g i b i ) ; p o p ü l e r , aranılan, d o s t meclislerinde, metafiziğe y ö n e l i k s o h b e t l e r d e k o n u ş u l m a s ı ve elyordamıyla kullanılmasıdır ilginç olan. A n c a k u y g u l a m a y a g e ç m e d e n ö n c e , u y g u l a m a y ı sergileme d e n ö n c e k a ç kişi bu gözalıcı kartların g e ç m i ş i n i , tarihini araştır mıştır? Kaç kişi, hazırlop formüllere ve her Tarot desteği ile birlik te s u n u l a n açıklamalara bel b a ğ l a m a d a n ö n c e , bunların g e r ç e k işlevlerini, hangi inanışlara bağlı olduklarını i n c e l e m e k z a h m e t i n e katlanmıştır? Hiç
kuşkusuz
ki,
«uzmanlar»
b u n u yaptı,
bunu yapmak
z o r u n d a kaldı, fakat bu bilgilerini ve uzmanlıklarını meraklılara s u n d u k l a r ı n d a n , artan isteği karşıladıklarında b i r ç o k şeyi g ö z a r d ı e t m e y i d a h a u y g u n v e pratik g ö r d ü . Farkındayız, Tarot bir İstanbul g i z e m i değildir, fakat T a r o t b u g ü n artan bir hızla İstanbul'un bir k e s i m i n d e yerleşen bir g i z e m , bir gizli bilgi, bir gizli sanat k o n u m u n u almış b u l u n m a k t ı r ve dolayısıyla, bu g ö r ü n ü m ve s u n u ş u ile k o n u m u z u n g ü n c e l bir parçası oluyor. «İlk kez Tarot fal kartları veriyoruz» başlığını atıyor kapağın da kısa ö m ü r l ü «Falınız ve Burcunuz» d e r g i s i Mart 1989 tarihli ilk sayısında. Ve A l m a n c a olarak «Arcana Major»un ya da 22 resimli karttan o l u ş a n «Büyük Giz»in altı kartını v e r i y o r (4, 5, 6, 12, 13, 14, 19, 20, 21). Kartların adları ve açıklamaları A l m a n c a d a n verili y o r s a d e r g i n i n içindeki tanıtma yazısında, T ü r k ç e s i ve İngilizcesi uygun bulunuyor. «Tarot
olayı
nedir?»
henüz satılamayan
bu
başlıklı
tanıtma
esrarengiz orijinal
yazısı kartlar»
«yurdumuzda d i y o r s a da
Tarot kartları - S e z a r ' ı n hakkını Sezar'a v e r m e k i ç i n - s o n r a d a n T a r o t ' l a n yaygın hale getiren Rezzan ve Metin Kiraz'ın B a ğ d a t C a d d e s i n d e k i «gizbilim» d ü k k â n ı n d a satılmaktaydı. «Falınız ve burcunuz» dergisi Tarot k o n u s u n d a aşağıdaki bil gileri de v e r m e k t e y d i : - T a r o t ' a s a d e c e bir o y u n ya da fal aracı olarak b a k m a k , gerçeği
görmemek
demektir.
Onun
derinliklerinde
metafizik
anlamlar gizlidir. Bir kere, 78 kâğıttan ibaret o l u ş u Eski Mısır Hiye_
124 —
rogliflerinde rastlanan 78 tabletle bağlantıyı o r t a y a koyar. Ünlü İskenderiye k ü t ü p h a n e s i n d e b u l u n a n p a p i r ü s v e p a r ş ö m e n d e n başka kil ve t o p r a k tabletlerde yazılı efsanelerle y a k ı n d a n ilgilidir. Yukardaki alıntıda üzerinde d u r u l m a s ı
gereken
nokta,
ki
T a r a f l a r ı n ö z ü n ü ö z ü m s e m e k t e d i r , bunların salt bir o y u n y a d a fal aracı olmamasıdır. Ancak,
ülkemizdeki furyada göründüğü
gibi, Tarot y a y g ı n kullanış ve s u n u l u ş şekli ile b i z d e , b a ş k a c a fal tekniklerine eklenilen «in» ve popülerlik kazanan bir araç haline getirildi, ister bilinçli, ister bilinçsiz. 22 simgesel r e s i m d e n (Arcana M a j ö r = B ü y ü k Giz) ve 56 işa retli kâğıttan ( A r c a n a Minör = K ü ç ü k Giz) o l u ş a n Tarot destesi nin Ç i n ' d e n çıktığı sanılıyor ya da H i n d i s t a n ' d a n , d e ğ i l s e Mısır' d a n . 1392'de Fransa Kralı 6. Charles'in sarayında kullanıldığı bili niyor. Başka kaynaklara g ö r e , F r a n s a ' d a n ö n c e İ s p a n y a ' d a kulla nılmıştır. Tarot'u Batı'ya çingeneler getirdi, deniyor. Yapılan araştırma lara g ö r e ç i n g e n e l e r i n dili, Hindistan'ın en eski, kutsal dili olan, Sanskrit'ten, hatta öz ve katıksız Sanskrit'ten b a ş k a şey d e ğ i l miş.
Örneğin,
Sanskritçe
iskambil
(kâğıt)
d e s t e s i «Taru»dur,
M a c a r ç i n g e n e l e r i b u n a «Tar» derler, Batı'ya «Tarot» olarak geç miştir. Amerikalı T a r o t uzmanı Paul Foster Case'a g ö r e 78'lik d e s t e 1200'lerde Fas'ta t o p l a n a n ve her ulustan g e l e n bilginler tarafın d a n , eski ve geleneksel bilgiyi k o r u m a k amacıyla, hazırlanan şif reli bir kitabın kalıntısından başka bir şey değildir. «Çingenelerin Kutsal Kitabı» denir Tarot'a. Kimine g ö r e yüz yıllardan beri o l u ş a n simgeleri ile t o p l u m s a l , kolektif bilinçdışını açıklıyor. K i m i n e g ö r e d e g e ç m i ş i , g e l e c e ğ i v e t ü m zamanları ö n g ö r e n tek y o l , t e k anahtardır. Romaniler kadar Orta Ç a ğ sim yacılarını, 17. ve 18. yüzyıl gizemcilerini etkileyen «mistik» (tasavvufi) bir felsefenin g ö r ü n t ü l e m e s i d i r . Simgesel adı ile H e r m e s ' i n ya da Tanrı T h o t h ' u n kitabıdır evrensel bir y ö n t e m e açılan. G ö r ü l d ü ğ ü g i b i «in» bir fal haline gelen, getirilen bu T a r a f l a rın g e ç m i ş i o l d u k ç a geniş, karmaşık ve ortaya koydukları k u r a m — 125 —
larla f a l d a n bir hayli değişik, en azından geleneksel Batı kaynakla
bolcuları, devlet adamlarını, y ü k s e k f i n a n s temsilcilerini etrafları
rını araştırdığımızda (ki, b u g ü n e d e k , T a r a f l a r l a ilgili t ü m d e n
na t o p l a y ı p falcılık y a p a n uzmanlarımızın,
konuya
elatmadan
ö n c e , gerilere d ö n ü p T a r a f l a r l a ilgili kaynakları, y o r u m l a r ı - h a t
D o ğ u l u bir k a y n a ğ a rastlamış değiliz). D e v a m edelim... Tarot kartlarının Mısır'dan kalma olduklarını ilk belirten ve
ta ve hatta p a l a v r a l a r ı - incelemeleri gerekir mi g e r e k m e z mi?
ç o k tartışılan k a y n a k Protestan Tanrıbilimcisi Court d e G e b e l i n ' i n
S o r u n u n yanıtı, hiç kuşkusuz, onlara kalmıştır fakat, ilginçtir ki,
ilk cildini 1773'te yayınladığı, «İlkel Dünya» (Le M o n d e Primitif)
u y g u l a m a d a bile aynı g ö r ü ş t e ve «teknik»te olmadıkları o r t a y a
adlı a n s i k l o p e d i k çalışmadır. De G e b e l i n ' i n savına ilk s a h i p çıkan
çıkıyor.
ise, g e ç m i ş i o l d u k ç a karanlık olan, Paris'ti berber Aliette oluyor.
Ö r n e ğ i n , Tarot ile ilgili kapsamlı bir kitap yayınlamış olan
Adını t e r s yüz e d i p Etteila olarak k e n d i n i tanıtan Aliette 1783'te
Kiraz ikilisine g ö r e Tarot herhangi bir yer ve saatte açılamıyor,
yayınlanan - v e «İlkel Dünya»dan ç o k e s i n l e n e n - «Thot kitabının
ilkin falına bakılması istenen kişinin h o r o s k o p u n a bakıp u y g u n
eşanlamlı
g ü n ü s a p t a m a k gerekiyor. Tarot o k u m a seansları, bir süre rahat
sözlüğü»
(Dictionnaire
Synonimique
du
Livre
de
T h o t ) n d e T a r o t ' u p o p ü l e r bir fal aracı haline getiriyorsa da ö ğ r e t i
latıcı m e d i t a s y o n v e k o n t e m p l a s y o n u y g u l a n d ı k t a n sonra, g e c e
sinin temellerini, d ö n d o l a ş , Yahudilerin Kabala'sında a r a m a k t a n
vakti yapılıyor.
İlkin 1,5 saatlik bir k o n u ş m a yapılıyor d e r k e n
m u m l a r ve tütsüler yakılıyor, m a s a y a siyah ipekler seriliyor ve
kendini alamıyor. «Memfis'ten, P t a h tapınağının mihrabında, altın levhalarda işlenmiş bir d e s t e kâğıt b u l u n u y o r d u . » d e r Paris'li b e r b e r Aliette-Etteila ve bu d e s t e n i n Mısır'dan, Hazreti Musa'nın eliyle, Yahu
g e r ç e k s e a n s başlıyor. B u n u n bir de s a b a h faslı vardır, ev hazırla nıyor, u z m a n kendini hazırlıyor, giysiler seçiliyor v.b. Ö t e y a n d a n televizyon ekranındaki u y g u l a m a y a baktığımız d a her ş e y ç o k sade, aksesuarlar y o k (teknik araçları saymazsa
dilere geçtiğini ö n e s ü r ü y o r . Yaklaşık olarak bir yüzyıl s o n r a ise Tarot'ları derinliğine araş
nız), m u m l a r ve tütsüler y o k , u z u n hazırlıklar yok. U y g u l a m a n ı n
tıran Fransız s o y l u s u ve gizemcisi Stanislas de Guaita, her biri
bir de ü ç ü n c ü şekli vardır, 900 900'lü şekli ki, en kolay ve basiti
850 sayfayı aşan, iki ciltlik «Kara B ü y ü n ü n Anahtarı» (La Clef de
gibi g ö r ü l ü y o r .
la Magie Noire) adlı çalışmasında «Büyük Giz»i o l u ş t u r a n 22 kâğı
Gizemleri ve gizli d i y e bilinen sanatları serbest piyasaya sür d ü n ü z m ü , m e d y a l a r d a bir «oyun» haline getirdiniz mi, bu tür kar
dı, ayrıntıları ayrıntılara katarak açıklıyor. Eliphas
şıtlık ve tersliklerden k a ç ı n m a k olanaksız oluyor. Ç ü n k ü her «pa
Levi'nin (gerçek adı ile A l p h o n s e Louis Gonstant) «Yüce Sihirin
zar» ve her «medya» k e n d i koşullarını getiriyor. Getirmekle de
Ve
önceki
yüzyılda,
çağdaş
gizemciliği
dirilten
D o g m a l a r ı ve Ayinsel Şekilleri» ( D o g m e et Rituel de la Haute
yetinmiyor, size e m p o z e ediyor, y a b u d e v e y i g ü d e r s i n y a b u
Magie, 1896) adlı t e m e l kitabına bir g ö z attığımızda Tarot ile ilgili
diyardan gidersin türünden.
aşağıdaki k o n u ve bağlantılarıyla karşılaşmış o l u y o r u z :
Olanaklarımızın, beğenilerimizin ve ilgi alanlarımızın k a p s a m ı
- Tarot, evrensel bir A B C ; Kabala açısından Tarot; kıyamet
n a giren her şeyi - b u ara g e l e c e ğ e y ö n e l i k k u ş k u v e arzularımı
le ilgisi; simyadaki s i m g e l e r i ; T a r a f l a r l a İbranice harflerin arasın
z ı - t ü k e t m e y e fazlasıyla alıştık, t ü k e t i m e dayalı bir uygarlığın (şa
Kutsal Kitabın ve K a b a l a ' n i n
yet uygarlık bu ise!) içinde yaşadığımızdan. Dolayısıyla her şeyin
anahtarı; gizemli bilimlerin t e m e l taşı; en şaşırtıcı k e h a n e t aracı
t ü k e t i m e açılmasına, pazara g i r m e s i n e hiç ş a ş m a m a m ı z gereki
v.b.
y o r (zaten şaştığımız da y o k ) . İstek o l d u ğ u s ü r e c e bu isteği karşı
daki bağlantı; İtalyan T a r a f l a r ı ;
İstanbul'u m e s k e n t u t m u ş , Tarot kartları ile sanatçıları, fut
lamaya, g e r e k t i ğ i n d e bu isteği d ü r t ü p a b a r t m a y a eğilimli olanlar — 127 —
çıkacaktır ve hatta, sistemin d e ğ i ş m e z ve kaçınılmaz kuralları için d e , çıkmaları z o r u n l u d u r . G i z e m d i y e bilinenlerin bir kısmı, d ü n y a nın her y e r i n d e , artık t ü k e t i m e açıktır, k o n f e k s i y o n şeklinde u c u za (ya da pahalıya!) sunulmaktadır. Bir b a k ı m a böylesi belki de d a h a iyidir, insanların meraklarını karşılamak, k u ş k u ve endişeleri ni rahatlatmak, metafiziksel bir hizmet v e r m e k açısından. A n c a k hiç u n u t u l m a m a l ı ki, g i z e m d ü n y a s ı (ona gizli bilimler d e y i n , gizli
YEDINCI BÖLÜM
sanatlar d e y i n , batıl inançlar, çağdışı d ü ş ü n c e l e r d e y i n , dilediği niz gibi tanımlayın) bir b u z d a ğ ı gibidir, azı g ö r ü n e n ç o ğ u g ö r ü n
GİZEMLER VE YORUMLAR
meyen.
B u g ü n ü n İstanbul'u d ü n ü n İ s t a n b u l ' u değildir, yarının İstan bul'u
bugünün
İstanbul'u
olmayacağı
gibi.
Kentler
değişir,
büyür, evrimleşir fakat eski izlerini taşımayı sürdürür, y a ş l a n a n bir insanın y ü z ü n d e k i kırışıklıklar gibi. A n a d o l u , ü z e r i n d e n g e ç e n , t o p r a k l a r ı n d a filizlenen v e y a yer leşen b u n c a uygarlıkların bir potası, bir kabı ve aynası o l d u ğ u gibi İstanbul kenti d e , yüzyılları katlayan tarihi b o y u n c a , g e l m i ş g e ç m i ş l e r i n izlerini kendi b ü n y e s i n d e katmerleştirmiştir.
Fetih
ö n c e s i bir u z u n d ö n e m d i r , m i t o l o g y a y a kadar uzanan v e m i t o l o g yayı k a p s a y a n ; Fetih sonrası O s m a n l ı İ s t a n b u l ' u yeni bir çağın başlangıcını m ü j d e l e y e n y a ş l a n m a y a n bir anıttır ve c u m h u r i y e t sonrası İstanbul d a , g ü n ü m ü z e g e l i n c e y e kadar, ç a ğ d a ş l a ş m a y o k u ş u n u a d ı m a d ı m k a t e d e n , «metropolis» o l m a y a y ü z t u t a n , çarpık i m g e l e r sergileyen k e n d i n e ö z g ü bir «olay»dır. Her kent k e n d i iç gizemini o l u ş t u r u y o r ve her kent, e s k i d e n içinde yaşayanların bırakmış oldukları dayanıklı, s o m u t izleriyle görüntüsünü
kuruyor.
Bu görüntünün,
bu
imge
kurgusunun
derinliklerine i n d i ğ i m i z d e kat kat boyalarla süslü m a s k e n i n arka sında g i z l e n e n , g i z l e n m e y e çalışan y ü z ü keşfettiğimizde bir baş ka b o y u t u n kapıları açılıyor paralel bir d ü n y a y a girercesine. İnsan b e l l e ğ i n d e t ü m yaşantısının anılarını, ister y ü z e y e çık sınlar, ister çıkmasınlar, t o p l a y ı p sakladığı g i b i , bunları z a m a n z a m a n kullandığı gibi her m e k â n v e m e k â n l a r t o p l a m ı , o n u d o l — 129 —
istanbul Gizemleri / F: 9
d u r m u ş olan, o n u kullanmış olan g ü ç l e r i n , d u y g u l a r ı n , arzu v e hırsların, d ü ş ve hayallerin, bilgi ve bilgeliklerin izlerini d e p o l u y o r . Ve nasıl ki belleğimiz, g ü n ü n birinde, yitirmiş, u n u t u l m u ş sandığı
Bu denli maceralı g e ç m i ş i olan bir İstanbul g i z e m l e r yarat masın da k i m yaratsın? «Merkez» s ö z c ü ğ ü n ü kullandık bu şehr-i İstanbul
için ve
mız bir olayı, bir anıyı kafamızda ve y ü r e ğ i m i z d e , t ü m çarpıcılığı
«Merkez» d e r k e n de «Gizemler Merkezi» d e m e k istedik, g i z e m l e
ile diriltiyorsa m e k â n l a r d a , benzer bir süreç içinde, depoladıkları
ri olan, gizemleri saklayan ve gizemleri yaratan. Bir insanın g e ç m i ş i
izleri, anıları ve t e c r ü b e l e r i açığa vuruyorlar. Bir ev, bir o d a içinde birikmiş olan o l u m l u ya da o l u m s u z
- g e n l e r i n d e taşıdığı g e ç m i ş l e r dahil
o l m a k ü z e r e - nasıl ki, o insanın kimliğini o l u ş t u r u p y ö n l e n d i r i y o r
g ü ç l e r i ortaya çıkardığında «tekinsiz» sayılıyor, bir k o c a m a n kent
sa aynı süreç, değişik bir b o y u t içinde, kentler için de geçerlidir.
ise b u n u yaptığında ilkin pek dikkat ç e k m i y o r , hatta belki de hiç
A n c a k her kent için d e ğ i l .
d i k k a t ç e k m i y o r fakat yer alan olaylar dizisi o kentin «çok özel»
İstanbul'un bir «Merkez» olması,
konumundan, geçmişin
d e n , kimliğinden v e işlevinden d e kaynaklanıyor. İstanbul, ç ü n k ü
tarihine ve b o y u t u n a kaydediliyor. İstanbul'un destansal tarihi, yaklaşık olarak, M.Ö. 660 yılın
her z a m a n bir g e ç i ş noktası, bir birleşme noktası, bir sentez
da başlıyor Kral Bizans'ın adını taşıyan ilk Bizans ile ve bu ilk
unsuru olmuştur. B u g ü n de öyledir, Batı için halen D o ğ u ' n u n
Bizans kısa süre i ç i n d e , önemli bir ticaret merkezi oluyor.
başlangıcı, D o ğ u için de Batı'nın kapısıdır. İstanbul'un ç o k özel
Bizans'tan İranlılar geçiyor, Ispartalılar, Makedonyalılar, Galyalılar tarafından kuşatılıyor,
M.S.
193-196 yıllarında Roma'lılar
kimliği de bu ikililiğinden kaynaklanmaktadır. Önceki
bölümlerde
İstanbul'u ziyaret e d e n ,
İstanbul'dan
g e ç e n ve İstanbul'da k o n a k l a y a n b i r ç o k kişiyi, b i r ç o k g i z e m usta
tarafından kuşatıldığı gibi. R o m a i m p a r a t o r l u ğ u ' n u n başkenti oluyor Bizans, C o n s t a n -
larını, ö r g ü t kurucularını, g i z e m araştırmacılarını g ö r d ü k ve k e n d i
yük
mize bunlarla ilgili sorular s o r d u k , b a z e n de s o n d e r e c e basit,
seldiği karmaşık bir başkent. Sonra da D o ğ u R o m a İ m p a r a t o r l u
olağan yanıtlar verdik, v e r m e y e çalıştık. Ve, bilindiği g i b i , b a z e n
ğu iken Bizans i m p a r a t o r l u ğ u oluyor.
o l d u k ç a karışık gibi g ö r ü l e n s o r u ve sorunların ç ö z ü m ü basit,
tin ile, kiliselerin, Hera, Hecate ve A p o l l o tapınaklarının
içice
Ayaklanmaların, t o p l u katliamların, istilaların a d e t a birbirini izlediği bir başkenttir Bizans, g ö r k e m l i ve kanlı. Aynı z a m a n d a
s o n d e r e c e mantıksal, o l a ğ a n yanıtlara bağlıdır. «Merkez»
işlevini
gören
her m e k â n ,
kapsamı
ne
olursa
Batı'dan gelen g ö ç m e n l e r e açık bir başkent. Galata'da V e n e d i k l i
olsun, ç e k i c i bir g ü c e sahiptir, bir mıknatıs gibi işler. A y n ı z a m a n
ler ve Ceneviz'liler yerleşiyor ve 1162'de Pisali'lar, Sirkeci tarafla
d a b u m e r k e z bir d e p o l a m a noktasıdır, değişik k a y n a k l a r d a n
rında bulunan bir Ceneviz'li mahallesine saldırıp t o p l u bir katli
tarihsel bir süreç içinde e d i n e n bilgilerin, kültürlerin kat kat t o p
a m a girişiyorlar.
landıkları bir ardiye, bir arşiv. Ya da y a ş a y a n ve s o m u t bir bellek.
1203'te kent haçlılar tarafından talan ediliyor, 1304'te Vene d i k l i l e r i n saldırısına u ğ r u y o r ve
bu
istanbul'un f e t h i n e
kadar
d e v a m ediyor... Tarihsel izleri, gelenekleri, karışık insan, ırk, inanç ve inanış
Böyle bir yaklaşım i ç i n d e Bizans, Batı'yı d e p o l a d ı y s a Fetih sonrası İstanbul'u D o ğ u ' y u d e p o l a d ı v e Tanzimat'tan b a ş l a m a k üzere D o ğ u ile Batı'yı. İstanbul, kendi kimliği içinde, k e n d i n e ö z g ü bir bilgi sentezi
kalabalığı ile istanbul kendine ö z g ü , benzeri o l m a y a n bir m o z a i k
ni biraraya getirdiyse (ki, hiç k u ş k u s u z getirmiştir) bu tür bir sen
oluşturuyor, kimliğinin kökenlerini bu mozaikin i ç i n d e n çıkartıyor.
tezi o l u ş t u r m a k y o l u n d a olanlar için bir «temel kaynak», y ö n l e n d i — 131 —
rici bir nokta, ufukta beliren aydınlatıcı bir «fener» görevini de g ö r
yitirdi. Eskilerin bu merkezlerde inşa ettikleri tapınaklar (Haliç'te
müştür.
yerleşen Keltlerin Fransa'nın B r e t a g n e b ö l g e s i n d e k i C a r n a c gibi)
Batı'dan g e l e n g i z e m t u t k u n u y a d a öğreti sahibi g i z e m c i
s o n r a d a n terkedildi, yıkıntıları kaldı.
bilim ve bilgeliğini aradığı gibi
«Tellurizm» y e r y ü z ü n ü n d o ğ u r d u ğ u e l e k t r o - m a n y e t i k bir g ü ç
D o ğ u ' d a n gelip Batı'ya d ö n e n ve durakladığı İstanbul'da iki ayrı
tür, mekânları ve o m e k a n l a r d a k i insan topluluklarını etkileyen,
kaynağı karşılaştırarak elde ettiği bilgileri ölçer, b i l a n ç o s u n u çıka
d o ğ a l enerji merkezlerini yaratan.
İstanbul'da D o ğ u ' n u n g i z e m ,
rır ve u y g u l a m a y ö n t e m l e r i n i s a p t a m a y a koyulur. Çemberlitaş'ın altında b u l u n d u ğ u sanılan geçitlerin Agar-
Yoksa İstanbul bu tür bir m e r k e z mi, y o k s a öyle m i y d i bir zamanlar?
t a ' y a kadar ulaşıp ulaşmadığını b i l m i y o r u z a m a İstanbul'un, yüz
Jeofizik u z m a n ı olmadığımız için, bu t ü r d o ğ a l ve jeofiziksel
yıllar b o y u n c a , biriktirdiği g ü ç l e r i n her y ö n e yayıldığına inanıyo
olayların t o p l u m bilincini ne gibi etkilediklerini s a p t a m a k a m a c ı mız sayılmadığından bu s o r u n u n yanıtını u z m a n l a r a bırakıyoruz
ruz. İstanbul gizemleri d e r k e n aşırıya kaçtığımızı d ü ş ü n e n l e r ola
ve b u n u bir olasılık sayıyoruz, varsayımımızın bir parçası olarak.
caktır. Bu satırları, bu sayfaları o k u d u k l a r ı n d a bir «gizem z o r l a m a
Batı ile D o ğ u ' n u n bir b u l u ş m a noktası olarak g ö r d ü ğ ü m ü z
s ı n a bel bağladığımızı söyleyeceklerdir. Eleştiriye her z a m a n a ç ı
kentimizde, her iki y ö n e açılan bir kapı görevini g ö r e n İstan
ğız (eski bir eleştirmen o l d u ğ u m u z d a n ) , yanlışlıklarımızı kabul
bul'da değişik kökenli, bazen çatışan bazense birbirlerini t a m a m
e t m e y e de a n c a k , kanımızca, her ş e y belirli bir mantık çerçevesi
layan gelenekler, inanışlar ve kültür birikimleri işlevlerini ve etkin
içinde gelişiyor, örnekleri, izleri ve olayları ile. H e m biz, b u r a d a ,
liklerini sürdürüyorlar.
bir varsayımın üzerinde d u r u y o r u z ve b u n u bir «sohbet» varsayı mı değil de bir «araştırma» varsayımı olarak g ö r ü y o r u z .
Kimi insan için tek yol şifa veren, g ü ç ve inanç kazandıran kutsal dualardır, kimi için de ilkel sayabileceğimiz uygulamalar
B u g ü n bilimin kabul ettiği, hatta S t r a s b o u r g ve M e u d o n gibi
dır. D o k t o r d a n v e d o k t o r u n tıp bilgisinden s o n u ç a l a m a y a n - y a
üniversitelerde, b i r ç o k jeofizik merkezlerinde araştırılan ve «tellu-
d a d o k t o r d a n v e tıptan, çeşitli n e d e n l e r d e n dolayı, ç e k i n e n -
rizm» (topraktan, y e r d e n g ü ç a l m a k ) adını taşıyan bir olay vardır,
geleneksel k o c a k a r ı d e d i ğ i m i z ilaçlara ve şifa y ö n t e m l e r i n e baş
eskilerin tehlikeli saydıkları, bilgisini gizli tuttukları.
vuruyor; sevgilisi ile b o z u ş a n , sevgilisinden kuşkulanan, sürdür
Ö t e d e n beri, özellikle A B D ve Rusya gibi ülkelerde, d ü n y a
mekte o l d u ğ u ilişkinin g e l e c e ğ i n i merak e d e n bir fal aracına veya
nın o l u ş t u r d u ğ u g ü ç «çizgileri» (ya da y e r y ü z ü n ü n sinir sistemi)
bir falcıya u m u t bağlıyor. O da yeterli g ö r ü n m e d i ğ i hallerde m u s
nin t o p l u m l a r üzerindeki etkileri araştırılıyor, bu g ü ç l e r i n merkez-
kalara, tılsımlara ve büyüsel işlemlere kayıyor.
leştirdiği noktalar üzerinde d u r u l u y o r . «Tellurizm»in y e r y ü z ü k a b u ğ u n u harekete g e t i r d i ğ i , d e p r e m
Bu tür bir g e r e k s i n i m d e ibadet yerleri d e , ayırım g ö z e t m e k s i zin ve d e ğ i ş i k inançlardan olan kişiler tarafından, bir b a ş v u r u
lere neden o l d u ğ u b u g ü n bir g e r ç e k olarak kabul ediliyor. S i m y a
odağı
cılar için bu g ü ç y e r y ü z ü n ü n « g ö r ü n m e y e n » g ü c ü y d ü , antik ina
mezarlarına a d a k t a b u l u n u l d u ğ u gibi, Hıristiyan ayazmaların şifalı
oluyorlar.
Yatırlara,
evliyaların,
şeyhlerin
ve
dedelerin
nışlarda ise « c e h e n n e m ateşi» v e y a «cehennemin ateş nehirleri»
sularına da başvurulur. Sonra, y a ş a m arkadaşını arayan veya bul
d i y e adlandırılıyordu. Geleneksel bilgilere g ö r e ilkel insan, t a ş
m a k isteyen, en basitinden, bir kiliseye girer, iki m u m alır, yapıştı
devri insanı bu g ü c ü hissediyor, merkezlerini s a p t a y a b i l i y o r d u
rır y o k s a y a n y a n a diker ve yakar.
a n c a k evrimleşen insan, başka duyarlılıkları gibi, bu duyarlılığı da
B u k o c a İstanbul'da ü f ü r ü k ç ü y e v e bakıcıya gidenler o l d u ğ u
— 133-
gibi b ü y ü u z m a n ı v e y a Şeytan Çıkaran,
papaza
Bu çeşit ö r n e k ve uygulamaların karşısında bir g i z e m s ö m ü
-inançları ne olursa o l s u n -
r ü s ü n d e n söz e t m e k s o n d e r e c e doğaldır. Doğaldır ç ü n k ü n e
B ü y ü k A d a ' n i n t e p e s i n d e k i Ermiş Y o r g i ' y e kadar çıkanlar d a var
her başvuran bilinçlidir, ne de her u y g u l a y a n . İyi d e , bu b a ğ l a m
gidenler, a d a k t a b u l u n m a k için
Cin Çıkaran
dır. Ancak, karıştırmayalım, b ü y ü b a ş k a d u a ise b a m b a ş k a bir
içinde, g i z e m i n s u ç u nedir? Gizli bilimlerin, bilgilerin ve sanatla
şeydir her ne k a d a r kimi insanlar, aynı s o n u c u ç ı k a r a b i l m e k için,
rın s u ç u nedir?
ikisine de ayırım yapmaksızın başvuruyorlarsa d a . Her tür fala bakanlar, fal k o n u s u n d a uzmanlaşanlar geniş bir izleyici, müşteri kalabalığını topluyorlar. R e s m e n b ü y ü y a p a n hiç y o k t u r - b ü y ü c ü l ü k yasak o l d u ğ u n d a n - oysa, g e r e k s i n i m d o ğ d u ğ u n d a , k i m k i m e nasıl v e n e r e d e n g i d e c e ğ i n i s o r u p ö ğ r e n e b i l i yor. Geleceğin k u ş k u s u n u taşıyan herkes - k i h e r k e s g e l e c e ğ i n kuşkusunu doğal
olarak t a ş ı y o r -
bu
kuşkuyu
giderebilecek,
hafifletebilecek, bir u m u t verebilecek birini arıyor. Arayıp b u l d u ğ u n d a da, yararlı olacağına, olabileceğine inanıyor. O l a ki, bu tür işlemlere i n a n m ı y o r s a bile
- g ü n d e l i k gazetelerinin yıldız falına
bakanlar gibi - « n e olur ne olmaz» d e y i p deniyor, d e ğ i l s e bir çeşit sosyete o y u n u n u sayıyor. Gizemde, t e k r a r edelim, her şey her şeye bağlıdır, inanış ve inançlarda da öyledir ve çaresizliğe, u m u t s u z l u ğ a , e n d i ş e y e kapı lan insan her yere başvurur, her tarafa saldırır. Mantıksal d a v r a n
Bilginin, aracın, t e k n i ğ i n hiçbir z a m a n s u ç u y o k t u r , s u ç l u o l m a k ya da o l m a m a k g i b i bir ayırım, bir d e ğ e r l e n d i r m e ö z ü n d e b u l u n m a d ı ğ ı n d a n . S u ç d i y e bir olay varsa, s ö m ü r ü varsa, bilinçli ya da bilinçsiz yanlış kullanılma ve y ö n l e n d i r m e varsa bunların s o r u m l u s u araç d e ğ i l , y ö n t e m , sanat v e t e k n i k değil, bunları kul lanandır. «Gizemin tüccarları» demiştik y i n e d e ,
bu gizemli kentin
insanları olan, bizler bu denli şikâyet etmemeliyiz (şayet şikâyet ediyorsak!) ç ü n k ü ister Batı ister D o ğ u ile bir kıyaslama y a p m a ya
kalktığımızda İstanbul'daki «gizem t ü c c a r l a r ı n ı n
kullansınlar veya kullanmasınlar,
medyaları
ç o k azınlıkta kaldıklarını,
yurt
dışındaki keskince profesyonelleşmiş benzerleri ile aynı d ü z e y d e olmadıklarını g ö r m ü ş oluruz, aynı katılığı sergilemedikleri g i b i . Gizemlere gösterilen saygıdan m ı kaynaklanıyor b u t u t u m , henüz t ü m ü ile o t u r m a m ı ş , şekillendirilmemiş hatta g e r ç e k bir
mak, aydınlatılmış o l m a k temel koşul ise bile olayların d o ğ u r d u
p r o f e s y o n e l , meslekî d ü z e n e g i r m e m i ş bir e y l e m ç i z g i s i n d e n mi?
ğ u , yüze çıkardığı aynı d e r e c e d e t e m e l d u y g u l a r d a h a baskın
Yoksa, her şeye r a ğ m e n , bazı konuların t o p l u m u m u z d a k o r u d u k
çıkıyor.
ları «gizlilik»ten? Bakıcılık d e n e n olayı inkâr e d e c e k değiliz,
Bir y e r d e n s o n r a ne kültürel d o n a t ı m , ne de parasal olanak
durugörünün,
lar yeterli g ö r ü n ü y o r : iş olsun d i y e , g ü l ü m s e y e r e k , «kesinlikle
p a r a p s i k o l o j i n i n kapsamına giren,
inanmıyorum» d i y e r e k gazetesinin o g ü n k ü fal s ü t u n u n a b a k a n
olan bir olaydır. Nedir ki, bu yeteneğini bir mesleğe d ö n ü ş t ü r e n ,
ç o k ç a denetilmiş örnekleri
aydın, t ü m d e n evrimleşmiş kişi ile b o r s a d a k i d u r u m u n u n gelece
sürekli olarak «performans» g ö s t e r m e k z o r u n d a kalan bakıcı,
ğini ö ğ r e n m e k a r z u ve u m u d u ile fal açtıran, yıldızbilimcisine
yetenekleri ne denli ö z g ü n olsa bile, bir n o k t a d a n s o n r a d o z u
danışan üst d e r e c e d e k i yönetici v e y a h o l d i n g sahibi arasında hiç
artırmak, a b a r t m a k ve g e r e k t i ğ i n d e u y d u r m a k z o r u n l u ğ u ile karşı
fark yoktur. Aynı şekilde sevgilisinin sadakat, bağlılık d e r e c e s i n i
laşır.
ö ğ r e n m e k a m a c ı ile bakıcıya (yeni adı ile «medyum»a) vizite ö d e
ç ö z ü y o r (Tarot kartlarını o k u y a n kimsenin simgeleri, s i m g e arası
yen g e n ç kadınla T a r o t ' d a n bir ö n e r i , bir işaret b e k l e y e n g e n ç
bağlantıları, bilinçaltında şekilleşen çağrışımları, ruhsal imgeleri
kız arasında da hiç fark yoktur. Yoktur ç ü n k ü , h e p s i n d e , kalıtım
y o r u m l a d ı ğ ı gibi) ve o n a başvuran kişiye, müşterisine, g ö r ü p his
sal, genetik ruhbilimsel içgüdüler harekete geçiyor.
settiklerini aktarıyor. B u n u yaparak d a d e n e y l e r i n d e n kaynakla-
— 134 —
Bakıcı «bakıyor» ve g ö r ü y o r ,
-
135 —
belirli şekilleri y o r u m l u y o r ,
Gizemciliğin kesin y o l u n u ve kesin coğrafyasını ç i z m e k , çize nan bir ruhbilimsel d o n a t ı m d a n da yararlanıyor. Değilse de o kişi
bilmek b u g ü n bile pek kolay değildir, fakat h a n g i «güzergâhı»
hakkında d a h a ö n c e d e n edindiği bilgilerden.
izlerseniz izleyin er veya g e ç A n a d o l u ' y a o r a d a n da İstanbul'a
O r t a d a bir «gizem ticareti» v e y a bir «gizem s ö m ü r ü s ü » varo luyorsa d u r u m o kadar c i d d i değildir. En azından henüz değildir, televizyonlardaki programlara, telefon hatlarına (ki bunların «reçe t e l e r i n i A m e r i k a ' d a n almışız) ve t a l k - s h o w l a r a tarafsızca baktığı mızda. Ö n ü n d e s o n u n d a bu 8 m i l y o n l u k İ s t a n b u l ' d a g i z e m i n çeşitleri b o l s a bile, bunlara başvuranların sayısı artıyorsa bile gizemsel k o n u l a r d a uzmanlaşanlar, kendilerini öyle tanıtanların sayısı halen - v e istek g ö z ö n ü n d e t u t u l u r s a - o l d u k ç a kısıtlıdır. İsteğin artması halinde bu sayı k e n d i l i ğ i n d e n artacaktır a n c a k , b i r ç o k k o n u l a r d a o l d u ğ u gibi, bir «gizem furyası»nı g e ç i r m e k t e y sek bu furya d a , içerdiği t ü m «in olmalar»la birlikte, gelip g e ç e n başkaca furyalar gibi tükenecektir. Bir de gizli sanatlarla u ğ r a ş a n o y s a b u n u n tanıtımını y a p m a yanlar, o r t a y a ç ı k m a k t a n pek h o ş l a n m a y a n l a r var ki,
bunlar
zaten « b i l i n m e y e n l e r d i r , «bilinmeyen» o l m a y ı ve öyle kalmayı yeğleyenler. D u r u m g e n e l d e pek «vahim» olmadığına g ö r e işin ve işlerin tadını b o z m a d a n y o l u m u z a d e v a m e d e l i m ö z e l d e n g e n e l e g e ç e rek ve içinde yaşadığımız, b o z u l a n , soysuzlaşan İstanbul'a yakı şık g ö r d ü ğ ü m ü z bazı nitelikleri, özellikleri u n u t m a d a n . Daha ö n c e d e belirtmiştik: Batı'dan g e l e n v e y a D o ğ u ' d a n d ö n e n g i z e m araştırmacısı İ s t a n b u l ' d a sahip o l d u ğ u dişrek v e y a içrek bilgiye, e d i n d i ğ i gizli öğretiye katacak, e k l e n e c e k şeyler arı yor, hatta a r a n m a s ı gerekiyor gizli sanatların ö n e r d i ğ i evrenselli ğe varabilmek ve ola ki, bazı açıklarını k a p a t a b i l m e k için. G i z e m ciliğin çeşitli türleri, ekolleri ve teknikleri v a r o l u y o r s a da temel kökeni birdir, bir y e r d e n fışkırıp yayılıyor, g e ç t i ğ i v e y a yerleştiği yerlerden bir şeyler kapıyor ve y o l u n a d e v a m e d i y o r . Gizemcilik tarihinde t ü m yollar ilkin O r t a A s y a ' d a n çıkıyor, bir kol U z a k d o ğ u ' y a uzanıyor d i ğ e r kolu ise, sanki kaçınılmaz bir şekilde, Mısır'a varıyor o r a d a n d a O r t a d o ğ u , A r a p Yarımadası, A n a d o l u y o l u ile Batı'ya varıyor.
varmış olursunuz. Bu bir z o r l a m a v e y a bir abartı değildir, «güzer g â h ı n getirdiği bir kaçınılmazlıktır. Sibirya'dan,
Turan'dan,
Şamanlar'dan
yola
çıkıp
gizem
M o ğ o l i s t a n y o l u ile Çin'e ve J a p o n y a ' y a varıyor; T i b e t ' t e n Hindis t a n ' a geçiyor. Aynı k ö k e n d e n hareket ederek İ s k a n d i n a v y a ' y a ulaşıyor, Eskimolarla A m e r i k a kıtasına gelip yerleşiyor; Babil'e vardığında da üç kola ayrılıp Mısır, Arabistan ve Roma-Yunanis t a n ' a d o ğ r u yol alıyor. T ü m kıtalara yayılan g i z e m c i l i k ve kollarını o l u ş t u r a n sihir ( m a g i c ) v e b ü y ü c ü l ü k (sorcery) b ö y l e c e evrensel bir i n a n ç s a l toplumsal-ruhbilimsel olaya d ö n ü ş ü r l e r . İlk ve ilkel inanış ve inançlara, ilk b ü y ü k uygarlıkların dinleri ne bağlı kalan, temellerini o l u ş t u r u p k e n d i t e m e l ve geleneklerini kuran gizemcilik D o ğ u ' d a n Batı'ya g e ç t i ğ i n d e karşısına Hıristiyan lığı buluyor, O r t a d o ğ u ' d a ise İslam'la karşı karşıya kalıyor. Nedir ki, heY b ü y ü k t e k tanrılı d i n sihiri ve özellikle b ü y ü y ü yasaklıyorsa da gizemciliğin ö z ü n e ve d ü ş ü n s e l - i n a n ç s a l yapısına p e k bir zarar getiremiyor, g i z e m s e her d ö n e m d e uzlaşmacı o l m a y ı iyi biliyor. Getirmesine d e n e d e n kalmıyor ç ü n k ü , sihirin v e b ü y ü n ü n , falcılığın ve bakıcılığın dışında kalan,
g e r ç e k gizemsel
«mistik» (tasavvufi) bir arayıştır insanla Tanrının, m i k r o k ı
arayış mos
( k ü ç ü k dünyanın) ile m a k r o k o z m o s ' u n ( b ü y ü k dünyanın) bıraray a gelişinin,
içice
kaynayışının arayışıdır, dünyasal k ü ç ü k hesap
larının, d u y g u s a l çatışmalarının ve parasal endişelerin, siyasal tedirginliklerinin ç o k ö t e s i n d e . A n c a k b u n u d a g ö z a r d ı e t m e m e k gerekiyor: M a g u s y a d a sihirbaz d o ğ a n ı n v e d o ğ a ü s t ü n ü n güçlerine sahip olmak, gizleri ni ç ö z ü p , belirli teknikler ve ayinsel modeller, ritüeller y o l u y l a kul l a n m a k isteyen kişidir. A m a c ı bir Tanrı ya da bir yarı-tanrı o l m a k değildir, Tanrıya yaklaşmaktır, evrensel g ü c ü n bir parçası o l m a k -
-
137-
tır. B ö y l e bir a m a c a varabilmenin yolları değişiktir, z o r d u r , kıta
kökenli g e c e k o n d u ortamlarının taşıdığı g i z e m l e r arasında, inanış
d a n kıtaya, inançtan inanca çeşitlemeler içerir. Nedir ki, ö z ü n e
ve u y g u l a m a , k ö k e n ve işlev açısından farklar vardır ve ö r n e ğ i n ,
baktığımızda a m a ç aynıdır:
m a d d e s e l dünyanın zincirlerinden,
yüzyıllık tarihini g ö z ö n ü n d e t u t t u ğ u m u z d a b u g ü n kimilerinin «nos
y ü k ü m l ü l ü k l e r i n d e n k u r t u l u p tek evrensel öze ulaşmak ve bu
taljik» saydığı d ü n s e «kozmopolit» bir kimlik taşıyan bir B e y o ğ
ö z ü n içinde erimektir.
l u ' n d a ne tür gizemlerin gizlendiğini k i m araştırmıştır ki?
İstanbul'un her ç e ş i d i n d e n gizemlerini araştırdığımızda o l u m
O y s a ki Batı'dan gelenlerin uğrağı ve m e k â n ı paşa konakları
lu olanla o l u m s u z olanı, g e r ç e k olanı ile y a p a y olanı, d o ğ r u olan
ile birlikte, hiç k u ş k u s u z Galata-Pera hattındadır, eski Pera'nın
la olmayanı ayırt e t m e y e çalıştığımızda karşımıza sandığımızdan
sonraki B e y o ğ l u ' n u n özel « m a l i k â n e l e r i n d e v e g i z e m c i l e r i kabul
d a h a da geniş, karmaşık bir m a l z e m e çıkar. Ve bu m a l z e m e salt
e d e n elçiliklerinde.
izlerden, kalıntılardan, işaretler ve inanışlardan giderek u y g u l a m a
M o d a s ı g e ç m e k bilmeyen, özentiler yaratıp bunları besleyen
lardan o l u ş m u y o r ; yüzyıllar b o y u n c a İstanbul'un ilk ve sonraki
nostaljiye hiç bulaşmaksızın gerilere d ö n ü p bazı d a h a g e n e l kav
mekânlarında aynı potanın içinde eriyen, üst üste gelen, «stra
ramlara dikkatimizi verelim.
t u s l a r , yüzeyler m e y d a n a getiren bir m a g m a haline gelen bir ö z d e n m e y d a n a geliyor.
T e k r a r d a n yarar çıkar: bir kentin g i z e m l i , esrarlar taşıyan ve sihirlerden oluşan bir «şarj», bir «iç g ü ç » taşıdığını kabul e d e c e k
İstanbul'un bir «göç» o d a ğ ı olması ç a ğ d a ş bir s o r u n d e ğ i l
sek - e n azından b u n u bir «araştırma varsayımı» olarak g ö r e c e k -
dir; g ö ç , ç ü n k ü potayı belirleyen en açık ve görünebilir olaydır,
s e k - inandırıcı olan, olabilen örnekler d i z i p varsayımı s o m u t l a ş
kentin tarih ö n c e s i n e uzanan ve bu kentin mozaikini şekillendi
tırma y o l u n a gitmeliyiz.
ren bir sorundur.
Bir kentin her bölgesi ayrı bir kimlik ve nitelik, ayrı bir «hava»
Bizans kapılarını Latinlere açıyor, Fetihten s o n r a Fatih Sul
taşır, ister g e ç m i ş i n d e n kalan izler, ister s o n r a d a n gelen ve ö n c e
t a n M e h m e t kentin n ü f u s u n u artırmak için, Belgrat'tan, Kırım'
kilere katılan (ya da öncekileri örten, silen) katkılarla. S o r u n u salt
d a n , Kafkasya'dan g ö ç m e n l e r getirtiyor. Ve İspanya'dan sığınan Yahudilerle (1492) İstanbul Kabalacı l a r a kollarını açıyor, Bizanslı simyacılarının kaçışından sonra. Etkenler,
karışımlar ve değişimler! Hal b ö y l e y k e n s i m y a c ı
Nicolas Flamel'in yaşamını değiştiren destansal bir elyazmasının, geleneksel olarak İstanbul çıkışlı olmasına, öyle g ö s t e r i l m e s i n e hiç ş a ş m a m a k gerekiyor.
bir «yedi tepe» perspektifi içinde d e ğ e r l e n d i r m e k hiç yeterli değil dir, ç ü n k ü «tepe» d e y i p «tepecikler»i u n u t m a m a k gerekiyor. Bu, genel hatları ile, salt g i z e m araştırmacısını değil d e , insanbilimci yi ve f o l k l o r c u y u , halkbilimcisini ilgilendirir inanışlara d a y a n d ı ğ ı için. Ö n c e k i iki b ö l ü m d e tanıtmaya ve izlemeye çalıştığımız o Batı'dan gelenlerin taradıkları bölgeleri bilmiyoruz.- Bilmiş olsay
«Kentsel Gizem», yani bir kentin, İstanbul gibi bir m e g a ken
dık bu varsayımsal arayışımız ö n e m l i ipuçları kazanmış o l u r d u .
tin (başka bir y o r u m l a , bir k e n t - k a s a b a - k ö y birikiminin) içerdiği
Yine de bir genellemenin boyutları i ç i n d e , İstanbul'da aradıkları,
ve d o ğ u r d u ğ u gizemler ile kendi iç g i z e m i , anlamındaki d e y i m i
ola ki arayıp buldukları «şey» gitgide belirleniyor.
kullandığımızda m u h a k k a k ki b u n u n , bu «olay»ın, ayrıntılarına ve
Denecek
ki,
bu
sayfalarda
Batı'dan
gelenlere
fazlasıyla
ayırımlarına varmamız gerekiyor, potayı oluşturan değişik ve fark
ö n e m v e r d i k ancak, kanımızca bunlar d a İstanbul'un bazı gizem
lı unsurları saptayıp bunları bir t ü m e b a ğ l a m a k açısından.
lerini araştırıyordu ve bu açıdan onlara baktığımızda, birer «anah
Aksaray'ın ya da Ayasofya'nın içerdiği gizemlerle A n a d o l u
tar» kimlik ve işlevini de kazanabilirler, taşıyabilirler.
1) S E G İ L A H
Bazı bağlantılara girerek ö z e t l e m e y e çalışalım:
ERALİPA
- N i c o l a s Flamel, Bursa'daki derviş olabilir ya da o l m a y a b i lir fakat s i m y a c ı Flamel'in, sanatının kökenlerini a r a m a k için, istanbul'a, B u r s a ' y a gelmiş olması (resmi ö l ü m tarihinden s o n r a sayesinde
hem
başarmıştır a n c a k b u ç o k araştıran, ç o k ö ğ r e n e n v e s o n r a d a n
Segilah = H a z i n e
H 2) C A N A M A L AMADAMA
ç o k gezen kişi simyanın kökenlerinin İslam bilimcilerine bağlı o l d u ğ u n u k u ş k u s u z bilmekteydi. Hatta ve hatta s i m y a d a k i tinsel ve mistik (tasavvufi) çizgisinin Al Gazali'nin, t ü m d e n tinsel olan,
NADADAM
İbranicede
ADANADA
ChNML = Dolu
MADADAN
«mutluluk simyası»na yakın o l d u ğ u bilincindeydi belki.
AMADAMA
Flamel'in y a ş a m çizgisini değiştiren, İstanbul'da b u l u n d u ğ u söylenen Y a h u d i A b r a h a m - Avram'ın e l y a z m a s ı n d a n b i r ç o k kez
İLENLİ A
altın y a p m a y ı ,
h e m d e ö l ü m s ü z l ü ğ e (değilse d e ç o k u z u n bir y a ş a m a ) ulaşmayı
Keldanlılarda
L
bile) s o n d e r e c e d o ğ a l sayılmalı. Flamel s i m y a n ı n a m a ç l a r ı n d a n biri olan «Felsefeciler Taşı»nın
G
LAMANAC «Altın Şafak» ( G o l d e n Dawn) ö r g ü t ü n d e n M a c G r e g o r Mat-
söz ettiysek d e içeriğine hiç d e ğ i n m e d i k . D e ğ i n m e m i z belki d e
hers'e g ö r e m e t i n d e k i bazı d ö r t g e n l e r tehlikeli bir d o ğ a y a sahip
bizlere bazı i p u c u verebilecektir.
tirler ve o r t a d a bıraktıklarında duyarlı kişileri, ç o c u k l a r ı ve hatta
Yazılış o l a r a k tarihi 1458 d i y e verilen m e t i n d e önerilen tek nik,
İngiliz araştırmacısı Francis King'e g ö r e ,
(Bhakta-Yoga,
T a p ı n m a Yogası)
Hintlilerin y o ğ a
u y g u l a m a s ı n a yakındır.
Şöyle
ki:
hayvanları etkileyip obsesiyonlara (saplantılara) yol açabilirler. Evrensel Bilinç'ten yola çıkıp defineciliğe ya da d o l u y a var m a k pek yakışık g ö r ü n m e z s e bile A b r a Melin'in kitabı, pratik for mülleri bir y a n a , başka boyutlara da açılan bir m e t i n olarak bilin
- Altı ay s ü r e n bir inzivaya çekilen «magus» (sihirbaz) bu
mektedir, özellikle Flamei'e t a h m i n e d i l e m e y e n bir servetle birlik
z a m a n içinde bir «yeniden d o ğ u ş » t a n g e ç e r ve m e t i n d e k i tanımla
te ö l ü m s ü z l ü ğ ü (değilse,, ç o k u z u n bir yaşamı) kazandırdığına
ma ile, «Kutsal ve K o r u y u c u Meleğinin bilincine ve sohbetine»
bakılırsa.
ulaşır. Harfi harfine alındığında «magus»un K o r u y u c u Meleği ile
Kitabın ilk sayfasındaki yazıya g ö r e yazarı Y a h u d i A b r a h a m
olan tanışması ve ilişkisi bir d o s t l u k ç e r ç e v e s i i ç i n d e oluşur. S i m
- Avram'dır ya da İbrahim. Bir prens, bir h a h a m , bir yıldızbilimci
gesel olarak d e ğ e r l e n d i r i l d i ğ i n d e bu tanışma mistik (tasavvufi)
ve bir felsefeci. Başından beri kitabın rahip ya da yazar (yazıcı)
bir süreçtir, «Alt ve üst kimliğin birleşmesi»dir veya «Nesnelle
o l m a y a n l a r a y a s a k o l d u ğ u belirtildiği gibi b u n a aldırış etmeyenle
öznelin birleşmesi» ya da «Evrensel bilinç»e ulaşmaktır.
re yönelik lanetler de sıralanmaktadır. A n c a k Flamel'in ve o n d a n
İnzivadan ve K o r u y u c u Melekle b u l u ş m a d a n s o n r a kişi ( m a gus) Abra Melin'in dörtgenlerini kullanmaya başlayabilir. Ö r n e ğin, aşağıda çıkarılan, ilki «büyük bir defineyi bulmak», ikincisi ise «dolu yağdırtmak» için, d ö r t g e n l e r üzerinde çalışabilir.
s o n r a m e t n i kullananların - k i bunların arasında «Altın Şafak»çılard a n Aleister Crovvley'i de k a t a b i l i r i z - üzerinde durdukları, çöz dükleri
veya
çözmeye
çalıştıkları
diyagramlarda,
simgelerde
y a ş a m ve ö l ü m ü n gizleri, d o ğ a n ı n ve bilgeliğin gizleri açıklandığı kabul edilen bir noktadır, bir gerçektir. Bu tür g e r ç e k l e r i n sahibi H a m e l ' i n , elyazmasının ortaya çıktı— 141 -
ğı s ö y l e n e n , İstanbul ve Türkiye ile ilgilenmesi hatta «kaynaklara»
yana. A n c a k ü ç ü n ü , g i z e m c i o l m a l a r ı n d a n başka, b a ğ l a y a n bir
bir d ö n ü ş y a p m a s ı k a d a r o l a ğ a n bir ş e y d ü ş ü n ü l e m e z .
nokta vardır: ö r g ü t a d a m ı olmaları G ü l - H a ç olmaları.
B u r s a ' d a k i dervişin Paul Lucas'a söylediklerini anımsayalım:
Gül-Haç
(Rose-Croix;
Rosicrucian;
Rosa-Croce)
örgütü
k u s u r s u z l u ğ a e r i ş e b i l m e k a m a c ı ile d ü n y a y ı d o l a ş a n yedi dost,
ülkemizin g i z e m araştırmacıları v e u z m a n l a r ı n c a sanki y e n i y a d a
her y i r m i yılda bir seçtikleri bir kentte biraraya gelen yedi dost ve
kısa denilebilecek bir süre ö n c e keşfedilmiş bir ö r g ü t t ü r (saptaya
Fla
bildiğimiz kadarıyla G ü l - H a ç ' t a n s ö z e d e n üç kaynak «Bilinme
m e l ' i n sahte bir c e n a z e y i nasıl hazırladığını ayrıntılı şekilde anla
yen» ansiklopedisi, Sarıkaya'nin «Türkiye Gizemleri» ve hazırladı
b u n l a r d a n , kimya, s i m y a ve Kabala konularında u z m a n ,
ğımız «Uzaydan Geldiler»dir).
t a n bir bilge... Kabala d e r k e n de aklımıza bir b a ş k a İstanbul y o l c u s u geli yor: Truva araştırmacısı İspanyol d i n a d a m ı ve u z m a n Kabalacı R a y m o n d o Lulle! Kabala en kısa bir tanımlamayla, Kutsal Kitabı, Eski Ahit'i açıklayan, bir paralellik kuran Yahudi inancının en ö n e m l i «mis
O y s a ki,
y u k a r d a sıralanan (en
azından) üç kişinin, üç g i z e m c i n i n i s t a n b u l ' a g ö s t e r d i k l e r i ilgi ö r g ü t ü n , yaklaşık olarak, iki belki de üç yüzyıl ö n c e k e n t i m i z d e «operatif» (faal) o l d u ğ u n u g ö s t e r e n bir kanıt olarak sayılmalıdır. Türkiye'de,
gizemcilikle
ilgilenen
ve
uğraşan
çevrelerde
Gül-Haç d e n i l d i ğ i n d e akla g e l e n ilk (ve, bildiğimiz kadarıyla, tek)
tik» (tasavvufi) metnidir, Tanrı, insan ve evreni ele a l a n , Kutsal
kişi Metin Kiraz'dır. Kiraz, ç ü n k ü , basında ve yayınlarda bu ö r g ü
Kitabın gizli y o r u m u n u veren. Kabala'sız bir Yahudi t o p l u l u ğ u
t ü n bir üyesi o l d u ğ u n u belirtmiştir.
d ü ş ü n ü l e m e y e c e ğ i n e g ö r e , Kabala'yı oluşturan iki kitabın yani
Gül-Haç, b u g ü n k ü uygulamasıyla, gizli bir ö r g ü t değildir,
«Sepher Jetzira» (Yaradılış Kitabı) ile «Zohar» (Parlaklık, lşık)ın,
çeşitli ülkelerde kuruluşları o l a n herkese açık ve açık bir ö ğ r e t i d e
ister 1492'deki g ö ç l e , ister ç o k d a h a ö n c e d e n , i s t a n b u l ' a g e l m e
bulunan, belirli bir ücret karşılığında üye kabul e d e n , t a n ı t m a y a
si doğaldır. Kaldı ki Fatih'in korumacılığından yararlanan, İspan
ö n e m veren bir çeşit cemiyettir.
y a ' d a 1391, 1481 ve 1492 yıllarında E n g i z i s y o n ' u n kanlı gazabına u ğ r a y a n , Yahudi toplulukları İ s t a n b u l ' d a n başka R o m a , C r e m o -
Başka nedir bu Gül-Haç ö r g ü t ü v e y a c e m i y e t i , üyelerine ne gibi yararlar sağlıyor ve en önemlisi, a m a c ı nedir?
na, Mantova, P a d o v a ve Firenze gibi İtalyan kentlerine sığındıkla
«Rose Croix (Güi-Haç)ın öğretisi mistik olması nedeniyle
rında Kabala ile ilgili çalışmalarına yeni bir hız v e r m e y e başlıyor
d o ğ a l olarak U z a k d o ğ u mistisizmi, sufizm gibi D o ğ u l u mistik
lar.
örgütlerle aynı paralelde.» d i y e açıklıyor Metin Kiraz. «Örgüt ola bir
rak bunlarla bir ilgisinin o l d u ğ u n u s a n m ı y o r u m . A m a öğretileri
yana, Kabala'ya b a ş v u r m a y a n , d a n ı ş m a y a n , g i z e m öğretilerine
ç o k farklı d e ğ i l , Batı'da Rose Croix (Gül-Haç) kaynaklı bir başka
k a t m a y a n Batılı u z m a n ya da ö r g ü t y o k t u r , dinsel inancı ne olur
gizemli kuruluş da, G o l d e n D a w n (Altın Şafak).
Ve u n u t m a y a l ı m
ki,
Yahudi t o p l u m l a r ı ve g i z e m c i l e r i
... (Gül-Haç) mistik, okült, parapsikolojik, bilimsel, ahlaki, fel
sa olsun. Kabala'dan b a ş k a bir konuya g e ç e l i m , her şey her ş e y e b a ğ
sefi ve benzeri öğretilere yer veriyor. Bunları a ç ı k l a m a m m ü m
lıdır d i y e n çizgimizi izleyerek, her şeyi her şeyle bile bile karıştıra
k ü n değil. Ayrıca, a ç ı k l a m a y a y e t k i m de y o k . Zaten açıklamalar,
rak.
öğretinin i ç i n d e b u l u n m a y a n biri için anlamsız olabilir.» İstanbul y o l c u l a r ı n d a n «ölümsüz» Saint-Germain'in, Caglios-
1970'lerde Gül-Haç ö r g ü t ü n e giren Metin Kiraz'ın y u k a r k i
t r o ' n u n ve C a s a n o v a ' n ı n , bilindiği kadarıyla, D o ğ u g i z e m c i l i ğ i y l e
açıklamalarına bazı, d a h a ayrıntılı, biigiler ekleyelim ve ilk elden,
p e k bir bağlantıları y o k t u , C a g l i o s t r o ' n u n Mısır'dan etkilenerek
ö r g ü t ü n Fransa'daki m e r k e z i tarafından başvuranlara g ö n d e r d i ğ i
k u r d u ğ u loca için o l u ş t u r d u ğ u ritüel, geleneksel a y i n şekli bir
tanıtma b r o ş ü r ü n e bir g ö z atalım.
— 142 —
Fransa'daki merkezi Le Neubourg'daki Omonville şatosun
- «Ben»liğin gelişimi,
d a b u l u n a n , k e n d i n i «dinsel v e tarikatsal o l m a y a n , uluslararası
- Mistik (tasavvufi) yasaların ilkeleri,
geleneksel ve felsefi bir eylem» o l a r a k s u n a n A M O R C yani «Antik
- Antik s i m g e l e r i n g e r ç e k anlamı,
ve
- Evrensel bilinç ve evrensel bilinçle iletişim,
Mistik G ü l - H a ç Tarikatı»
(Ancien
et
Mystique
Ordre
des
R o s e - C r o i x ) n i n 1986 baskı tarihini taşıyan ve bize 1990 yılında
- D o ğ u üstatlarının öğretileri,
ulaştırılan 36 sayfalık, «Yaşamın Hakimiyeti» başlıklı kitapçıkta ilk
- Y e n i d e n o l u ş u m , sağlık, y a ş a m ı n uzatılması,
önce örgütün
-
bazı
çok ünlü
üyeleri tanıtılmaktadır.
Örneğin,
A l m a n felsefeci ve m a t e m a t i k ç i s i Gottfried Leibniz (1646-1716), İngiliz felsefecisi Francis B a c o n (1561-1626), ç a ğ d a ş felsefenin başlatıcısı Fransız Rene D e s c a r t e s (1596-1650), Amerikalı devlet adamı,
yazar ve
bilim a d a m ı
Benjamin
Franklin
(1706-1790),
Fransız bestecisi C l a u d e D e b u s s y (1862-1918) ve ünlü şarkıcı «minik serçe» Edith Piaf (1915-1963) g i b i . Broşürün
birinci
bölümünde,
özetle,
«varolmanın
gizemi»
«bir y a ş a m
planı»,
«içimizdeki
yaratıcı güçler» g i b i arabaşlıklarla. İkinci
bölümün
başlığı
« B u l u ş l a r d ı r ve
«bilgelik
okulları»,
« o d u n l u ğ u n altındaki ışık», «deneyler», «sezgi» gibi konuları içer mektedir. Gül-Haç ö r g ü t ü n ü n g e l e n e ğ i ise, M.Ö. 1350 yılından ve Fira v u n 5 . A m e n h o t e p ' t e n b a ş l a m a k üzere, ü ç ü n c ü b ö l ü m d e ö z e t l e n mektedir. A r d ı n d a n 1610 tarihli «Gül-Haç Kardeşliği'nin Ünü» (Fa ma Fraternitatis Rosea Crucis) ve 1615 tarihli «Gül-Haç Kardeşli ğ i n i n İtirafnamesi» (Confessio R.C. Fraternitatis) adlı «klasik» bil d i r i l e r d e n söz e d i p A M O R C ' u n bir d i n ya da bir tarikat o l m a d ı ğ ı , kâr g ü t m e d i ğ i , siyaset y a p m a d ı ğ ı vurgulanmaktadır. D ö r d ü n c ü b ö l ü m Gül-Haçlar'ın kazandırdığı yararları belirt mektedir: yaşamı y e n i d e n şekillendirmek, içimizdeki g ü ç l e r i hare kete geçirmek v.b. gibi. Ve öğreti konuları arasında: - Titreşimler ve etkileri, - Evrensel birleşim y o l u y l a önsezi, - Z a m a n ı n ve uzayın gizleri,
düşünce
radyasyonları,
ses ve
ışık
üzerinde
deneyler v . b . B r o ş ü r ü aldığımız tarihte A M O R C ' u n Fransız ö r g ü t ü n e üye o l m a ücreti t o p l a m 920 Fransız frankıydı ve ilginçtir ki, ü y e n a m zetlerinden ne lise, ne de y ü k s e k ö ğ r e n i m sahibi olmaları gibi bir koşul a r a n m ı y o r d u ç ü n k ü , t a n ı t m a b r o ş ü r ü n d e yazıldığı g i b i , «bir gazeteyi o k u y u p anlayabilen kişi derslerimizin içeriğini ve basit
ele alınıyor, « y a ş a m yolu», «neden b u dünyadayız?», «yazgı t ü m hareketlerimizi y ö n e t i y o r mu?»,
Renkler,
şekilde s u n u l a n temel g e r ç e k l e r i anlayabilir ve yararlanabilir.» B u d a ü y e namzetlerinin kültür d ü z e y i k o n u s u n d a bir ö l ç ü olsa gerek! Ç a ğ d a ş Gül-Haç ö r g ü t ü A M O R C ' u n San J o s e
(California)
merkezi tarafından yayınlanan, ö r g ü t ü n ilk i m p a r a t o r u ( ! ) H . S p e n cer Levvis tarafından hazırlanıp 1918-1972 yılları arasında 22 bas kı y a p a n ( M a ç k a Camisinin ö n ü n d e t e z g â h k u r a n bir eski kitap satıcısından edindiğimiz) «Gül-Haç Elkitabı» ( R o s i c r u c i a n M a n u al) kuruluş hakkında g e n i ş bilgi v e r e n bir kaynaktır. Aile ve iş yaşamıyla ilgili Gül-Haç y ö n t e m l e r i ; İsa'nın gizli öğretileri; ö r g ü t ü n t a m tarihi;
kullanılan eski işaretler;
Pasifik
O k y a n u s u n u n kayıp kıtası L e m u r i a ; K e o p s Ehramı'nın s i m g e s e l kehanetleri; başarılan evrensel g ö r e v ; eski Mısır'dan k a l m a v e r a set v e benzer k o n u l a r d a yayın y a p m ı ş olan A B D ' d e k i A M O R C ' u n Y ü c e B ü y ü k Locası'nın elkitabında aşağıdaki bilgiler v e r i l m e k t e dir, özet olarak: - A M O R C ve teşkilâtı, - Ç a ğ d a ş bir simyacı ve l a b o r a t u v a n , - Ö r g ü t ü n B ü y ü k Locası'nın y ö n e t m e n l i ğ i n d e n b ö l ü m l e r , - Üyeler için genel bilgiler, - Mistik simgeler ve anlamları, —- 145 —
istanbul Gizemleri / F: 10
- Öğreti y ö n t e m l e r i ,
adı belli o l m a y a n bir simyacı, A v r u p a ' n ı n bazı ülkelerini gezip,
- Haç işaretinin evrimi,
a m a c ı s i m y a üzerinde çalışmalar olan bir c e m i y e t i k u r m a y a çalışı
- Y ü c e Beyaz L o c a ,
yor.
- Gül-Haçlar'ın y a ş a m yasası v . b .
reformu» adlı çalışma ve eki olan «Kardeşliğin Ünü» yayınlanıyor
Bol resimli o l a n yayında aşağıdaki çizimler de ilginç bir m a l
ve ö r g ü t ü n tarihi ilk kez açıklanıyor, k u r u c u s u o l d u ğ u söylenilen
z e m e içermekteler:
14.
- Tapınağın ve locanın planı, - AMORC'un mühürleri, - Gizeh'teki b ü y ü k e h r a m ,
soylusu
Christian
«Dünyanın genel
(Hıristiyan)
Rosenkreuz
(Gül-Haç)ten söz ediliyor.
Keşiş K u d ü s ' t e vefat e d i n c e 16 yaşındaki Rosenkreuz, Arabis t a n ' a g i d i y o r ve adı «Damcar» olan bir kentte oranın bilgeleri ile
- Faust'un beş köşeli yıldızı,
t e m a s kuruyor, aydınlanıyor ve aldığı bilgilere d a y a n a r a k öğretisi
- Hz. S ü l e y m a n ' ı n m ü h ü r ü ,
nin temellerini atıyor.
- Pratik Gül-Haç simgeleri,
İ s p a n y a ' d a da b u l u n a n A l m a n s o y l u s u 150 y a ş ı n d a y k e n , giz
- AMORC'un abc'si,
li ö r g ü t ü n ü k u r d u k t a n ve etrafına b i r ç o k ö ğ r e n c i y i t o p l a d ı k t a n
- Simgesel sayılar v.b.
sonra, ülkesinde ölüyor. 1604'te mezarını a ç a n bir Gül-Haç için
K o n u m u z ve k o n u m u z a dahil ettiğimiz kişilerle bağlantılı ola rak bizi, d o ğ r u d a n d o ğ r u y a , ilgilendiren Gül-Haç'ın ç a ğ d a ş k u r u l u ş u ve her b a ş v u r a n a açık öğretisi d e ğ i l s e de y u k a r d a , özet ola rak, g ö z d e n g e ç i r d i ğ i m i z iki kaynağın g e n e l l e m e d e yararlı olabile ceklerini d ü ş ü n d ü k . A n c a k , eskiye d ö n d ü ğ ü m ü z d e , g ö z ö n ü n d e t u t m a m ı z g e r e k e n bir n o k t a vardır: Fransız araştırmacısı J e a n L o u i s Bernard'ın belirttiği gibi g e r ç e k Gül-Haç'lar ö r g ü t t e n o l a n koruyan,
Alman
kentinde,
ö ğ r e n m e k üzere, bir keşişle birlikte, Kıbrıs'a ve K u d ü s ' e geçiyor.
- Kabala ö ğ r e t i s i n i n planı,
bağımsızlıklarını
yüzyıl
Almanya'nın Cassel
1378'de b u destansal Rosenkreuz, Y u n a n c a y ı v e Latinceyi
- Mısır simgeleri,
oysa
1614'te,
g e r ç e k kimliklerini gizleyenler
v e y a kendilerine (Saint-Germain gibi) d e ğ i ş i k kimlikler u y g u l a y a n lardı. O l d u k ç a karanlık v e g e ç m i ş e d ö n ü k bir o r t a m d a hareket etti ğ i m i z d e n bir aydınlığa k a v u ş a b i l m e m i z olanak dışı da kalabilir. Yine de, Gül-Haçlar'ın T ü r k i y e ' d e ve İ s t a n b u l ' d a neler aradıkları nı t a h m i n e t m e y e kalkışmadan ö n c e ö r g ü t ü n «geleneksel» tarihi ne bir g ö z atalım. Ö r g ü t ü n geleneksel - o y s a bilinen, açıklanan h e r h a n g i eski k a y n a k ve b e l g e d e n yeri o l m a y a n - tarihine g ö r e ilk çıkış Mısır gösteriliyorsa da Gül-Haç'ın ilk izlerine 1597'de rastlıyoruz. O yıl
de gizemli yazıtlar ve altın harflerle yazılmış bir kitabı buluyor. Öyle der ö r g ü t ü n geleneksel tarihi. 16. yüzyıldan b u g ü n e kadar Gül-Haç ö r g ü t ü çeşitli safhalar d a n g e ç i y o r , z a m a n z a m a n Protestanların z a m a n z a m a n Katolik lerin etkisi altında kalıyor, 1785'te ise A v u s t u r y a ' d a yasaklanıyor. Bazı Batılı araştırmacılarına g ö r e , Gül-Haç ö r g ü t ü Seyyid A b d ü l k a d i r Geylani'nin «Kadirilik» tarikatı ile bazı benzerlikler g ö s termektedir. Yine Batılı olan b a ş k a c a g i z e m tarihçilerinin y o r u m u na bakılırsa Gül-Haç'ın t e m e l i n d e tasavvuf yatmaktadır. «Simyacılara g ö r e haçın anlamı ışıktır» d e r A r k o n Daraul dolayısıyla Gül-Haç'ın anlamı G ü l ' ü n Işığı da olabilir. Şayet bu böyleyse
A b d ü l k a d i r Geylani'yi
izleyen
aydınlatılmışların
Arap
öğretisiyle ilginç bir paralellikleri ortaya çıkabilir. Geylani'nin 12. yüzyılda B a ğ d a t ' t a k u r m u ş o l d u ğ u pratik tasavvuf y o l u n u n adı «Gül'ün Yolu» (Sebil-el-Ward) idi... Fakat Gül-Haçlar'ın 'inisiyasy o n ' t ö r e n l e r i ve b a ş k a c a noktalar
(tinsel
simyanın dışında)
G ü l ' ü n Y o l u ' n u izleyenlerin öğretisi ile pek uymuyor.» Orta
Çağ'ın
Gül-Haçlar'ı A r ş i m e d ' i n
aynaları
ile
uğraşır,
B a c o n ' u n robotları ile ilgilenir, s ö n m e y e n ateş ve s o n s u z devin genlikle, aritmetikle, d o ğ a n ı n m ü z i ğ i ve u y u m u ile g e o m e t r i ve kehanetlerle m e ş g u l olurlardı. nin
eklemek istediği İslami bir d ü ş ü n c e n i n p e ş i n d e midir? D o k t o r F a u s t ' u n , bir «astral», b e d e n s i z y o l c u l u ğ u n d a İstan b u l ' d a n geçtiğini d a h a ö n c e g ö r d ü k . Benzer bir y o l c u l u ğ u n bir
1622 yılında Paris'in duvarlarına asılan ve Gül-Haç kardeşleri
başka örneği ise 18. yüzyıl şeyhlerinden M e h m e t K a r a g ö z ' ü n
B ü y ü k Koleji'nin imzasını taşıyan « m a n i f e s t o s u n a ,
y a ş a m ö y k ü s ü n d e karşımıza çıkıyor, bir çeşit D o ğ u l u Batılı «ma-
kısaca
baktığımızda ne g i b i vaatlerle karşılaşıyoruz?
gus», g i z e m c i karşılaştırması olarak.
- Kardeşlerin, yanlışlıklardan ve ö l ü m d e n insanları kurtar
M e h m e t K a r a g ö z ' d e n söz e d e n bir k a y n a k A r k o n D a r a u l ' u n
m a k amacıyla b u l u n d u k l a r ı ülkelerin dillerini k o n u ş a b i l m e k , aç ve
«Cadılar ve Büyücüler» (VVitches a n d Sorcerers, 1965) adlı kitabı
susuz k a l m a m a k , y a ş l a n m a m a k , d o ğ a n ı n t ü m gizlerini açıklayan
dır v e b u k a y n a ğ a g ö r e :
kitabın bilgilerinden yararlanmak.
- M e h m e t K a r a g ö z 17. yüzyılda Tataristan'da d ü n y a y a geli
Ancak, salt m e r a k y ü z ü n d e n Gül-Haçlar'la t e m a s e t m e k iste
yor, babası bir samandır. T ü r k ç e k o n u ş a n g e n ç M e h m e t , Buha-
yenler onları hiçbir z a m a n g ö r e m e y e c e k l e r d i r . B u n a karşın kar
ra'da, S e m e r k a n t ' t a , K a ş g a r ' d a b u l u n u y o r , bir bilginin b e n i m s e
d e ş l i ğ e üye olanlar verilen sözlerin nasıl yerine getirildiğini g ö r e
yebileceği, b a ğ l a n a b i l e c e ğ i bir ö ğ r e t i n i n arayışı içindedir. Yıllarca
ceklerdir.
D o ğ u ' y u gezer Karagöz, sayısız bilginler, bilgeler ve gizemciler
Gizemin araştırmacıları ve tarihçileri, özellikle Batı'da, Haçlı Seferlerinden ve T a p ı n a k Şövalyeleri ile Batini H a s a n S a b b a h ara sındaki ilişkilerden b a ş l a m a k üzere,
İslami öğretilerinin,
İslam
ile tanışır, H i n d i s t a n ' a kadar uzanır fakat aradığını b u l m a z , özellik le H i n d i s t a n ' d a sergilenen oyunlara k a n m a z . 1760'lardan
sonra
Karagöz
mekân
olarak
Arnavutluk'u
gizemciliğinin Batı'daki örgütleri, kuramları ne denli etkilediklerini
seçer, o r a y a yerleşir ve o r a d a bir h e k i m , bir bilge olarak ünlenir,
araştırdılar ve araştırıyorlar. Siyasal p l a t f o r m d a ve inançsal u y g u
etrafına ö ğ r e n c i l e r toplar.
l a m a d a sanki karşı karşıya gelip çatışan M ü s l ü m a n D o ğ u ile Hıris
M e h m e t K a r a g ö z ' ü n İstanbul'a b e d e n e n gelip g e l m e d i ğ i n i
tiyan Batı ortak noktalarını her iki tarafın «mistik» (tasavvufçu) çiz
açıklamıyor yazar-araştırmacı Daraul fakat ilginç bir olayı nakledi
g i s i n d e buluyor. Fransız Rene Alleau'nun vurguladığı gibi, işin
yor: Karagöz'le g ö r ü ş m e k isteyen Sultan (Sultan'ın adı verilmi
ö z ü tarihsel olaylarda veya yazılı kaynaklarda d e ğ i l de «mistik» gizemciliğinin, ö r g ü t s e l ve gizli gizemciliğinin, tinsel yaşamını kut sal bir g e l e n e ğ e b a ğ l a r k e n , kullandığı simgelerde, s t r ü k t ü r l e r d e ve a y i n şekillerindedir.
y o r oysa, b ü y ü k bir olasılıkla, 3. M u s t a f a olabilir) o n a bir elçi g ö n deriyor. Karagöz ise, k o n u y u elçi ile k o n u ş m a k t a n s a , üç saat b o y u n c a odasına çekiliyor ve çıktığında elçiye «Sorun halledildi, sultanla şahsen g ö r ü ş t ü m » der.
Bu b a ğ l a m d a , ilk Gül-Haç ö r g ü t ü n ü Kadirilik etkilemiş o l a b i
Şaşkınlığa kapılan İstanbul'a d ö n d ü ğ ü n d e ve sultana Meh
lir, Gurdjieff t a s a v v u f u n ağırlığını hissetmiş olabilir ve paralellikler
met K a r a g ö z ' ü n bir sahtekâr o l d u ğ u n u s ö y l e m e y e hazırlandığın
aradığımızda, «mistik» ya da evrenbilimsel g i z e m c i d ü ş ü n c e s i n
d a padişah kendisine Karagöz'le y ü z y ü z e k o n u ş t u ğ u n u bildirir.
d e , İhvanu's-Safa o k u l u n u n Risaleler'ine kadar varabiliriz en azın d a n konusal olarak.
Kesin bir yanıt v e r m e k olanaksız ise de g ö z d e n g e ç i r d i ğ i m i z örneklerin bazıları (Gurdjieff, S e b o t t e n d o r f ) ve dış davranışları,
Fa'kat, s o r u m u z a d ö n e r e k ,
İstanbul'a gelen,
İstanbul'dan
«dünyasal» faaliyetleri ne olursa o l s u n , Gül-Haç ü ç l ü s ü ( S a i n t -
g e ç e n her Batılı g i z e m c i (ister «üstat», ister araştırmacı), G ü l -
G e r m a i n , C a g l i o s t r o , Casanova)
H a ç olsun y a d a T h e o s o p h e olsun, eksikliğini d u y d u ğ u , bilgisine
öyle olması gerekiyor.
-
148 —
ile simyacılardan Flamel için
— 149 —
Ya diğerleri, ya «Theosophie»nin k u r u c u s u M a d a m e Blavatsky? İlginçtir ki, D o ğ u ve U z a k d o ğ u gizemleri ile ç o k y a k ı n d a n ilgilenen, Hint ve Budist öğretilerinin etkisi altında kalmış o l a n Helena Petrovna bir «İslam Bilinci» ne varmış gibi g ö r ü n m ü y o r . Tanrıbilgelik öğretisinin açıklandığı «Tanrıbilgeliğin Anahtarı» (La Clef de la T h e o s o p h i e , Paris baskısı 1895) adlı çalışmasında Bla-
SEKIZINCI BÖLÜM
vatsky, k ö k e n ve kaynaklarından söz ettiğinden, N e o - E f l a t u n c u A m m o n i u s S a c c a s ' ı , B u d i z m ' i , Hintlilerin Vedantalarını, B a b i l ' d e ki Hahamları, Fitagoras ve K o n f i ç y ü s ' ü , Plotinus ve İsa'yı, Kutsal
İSTANBUL BÜYÜLERİ
Kitabı ve Kabala'yı sayıyorsa da İslama ait hiçbir kaynağı dahil etmiyor. Blavatsky'nin k u r d u ğ u felsefi-inançsal akımının b a ş u c u kitaplarından sayılan Fransız E d o u a r d S c h u r e ' n i n «Büyük İnisiyeler» (Les G r a n d s İnities, 1926) ise Krişna, Rama, Musa, Eflatun, Phytagoras, O r p h e u s , H e r m e s ve İsa'yı içermekle yetiniyor (o kadar ki T ü r k ç e y e ç e v r i l d i ğ i n d e Hazreti M u h a m m e d s o n r a d a n etkilenmiştir). Gizemci, g i z e m k u r u c u s u v e g i z e m araştırmacısı m a l z e m e s i ni dilediği ve k e n d i d ü ş ü n c e s i n e en yakın g ö r d ü ğ ü k a y n a k t a n alır. Bu ö z g ü r bir y ö n t e m d i r , k e n d i gizini içinde taşıyan bir y ö n
Bir kentin g i z e m s e l , sihirli p a n o r a m a s ı n ı ç i z m e y e kalktığımız d a v e gizli diye bilinen - o y s a o r t a d a açık açık p a z a r l a n a n - bilim ve sanatlarına d e ğ i n d i ğ i m i z d e «büyü»den ve «büyüler»den de söz e t m e m i z g e r e k i y o r ç ü n k ü «büyü» g i z e m i n kaçınılmaz ve ayrıl m a z bir parçasıdır. Ve sihirle u ğ r a ş a n sihirbazın, «maji»yi uygula y a n «magus»un alanıdır. Niyetleri, nedenleri ve s o n u ç l a r ı ne olur sa olsun. İyi de nedir bu «büyü»? «İyi veya k ö t ü bir s o n u ç a l m a k için tabiat öğelerini, yasaları
t e m . Kimi belirli bir g e l e n e ğ e bağlı kalır (Mısır, Eski Ahit, B u d a '
nı etkilemek ve olayların o l a ğ a n d ü z e n l e r i n i d e ğ i ş t i r m e k için girişi
nin yazıtları, Yeni Ahit v.b.) kimi d e , d a h a d o ğ r u bir y o l u seçerek,
len işlemlerin t o p u n a b i r d e n büyü diyoruz,» diye açıklıyor Pertev
Yahudi-Hıristiyan
inceler,
Naili Boratav. «Bu anlamı ile kelimenin kavramı g e n i ş l e m i ş olu
yorumlar, etkisini hisseder. Tıpkı cetvelini t u t m a y a çalıştığımız
çizgisi
ile
yetinmeyerek
İslamı
da
yor; d e y i m Fransızcadaki magie kelimesinin bilim d i l i n d e k i kulla
ç o ğ u istanbul ziyaretçilerinin yaptıkları gibi.
nılışını karşılıyor. Halk dilindeki büyü d a h a d a r bir a l a n d a kalan işlemler için kullanılır. Bir kimseyi s e v d i ğ i n d e n s o ğ u t m a k , d ü ş m a nını hasta d ü ş ü r m e k v e y a ö l d ü r m e k için yapılan ' k ö t ü b ü y ü ' , bir kişide karısına karşı sevgi u y a n d ı r m a k ya da evine bağlılık sağla m a k için yapılan ' o l u m l u ' b ü y ü ( m u h a b b e t tılsımı) gibi.» Ç a ğ d a ş g i z e m araştırmacılarımızdan kimisi maji ile b ü y ü ara sında kesin bir ayırım ve d e ğ e r l e n d i r m e d e n yanadır. K o n u n u n uzmanlarından K e m a l M e n e m e n c i o ğ l u , örneğin, ayırımı bu şekil d e açıklamaktadır: «Büyü ile maji aynı şey değildir. Tek ortak noktaları, ikisinin — 151 —
de geleneksel k a y n a k t a n g e l m e s i . M a j i d e esas, bilinçli d a v r a n maktır. Bu bilinç, ç e v r e d e k i kanunları iyi b i l m e y e ve ruhsal t e k â m ü l ü ö n e a l m a y a dayanır. B ü y ü c ü k l ü k t e ise alt seviyede varlıkla rı kullanarak, m e n f a a t e y ö n e l i k işler yapmaktır. Fizikötesi aracılı ğıyla yapılan g a y r i m e ş r u işlemlerin ç o ğ u ağır bir bedel karşılığı
g ö r e , b ü y ü y a p m a k , tanrının işine karışmak, o n u n buyruklarının y o l u n u d e ğ i ş t i r m e y e çalışmak demektir. B u n d a n d o l a y ı b ü y ü y a p mak, din bakımından s u ç işlemektir. B u n d a n d ı r İslam dinini ç o k iyi bilenlerin b ü y ü d e n kaçışı, b ü y ü yapıp yaptırmayışı.»
ile yapıldığı ve b ü y ü c ü n ü n korunmasız o l d u ğ u bir a n d a e g e m e n
Eski
o l m a y a çalıştığı varlıkların geri t e p e c e ğ i söylenir. Bu t i p u ğ r a ş t a
yasaklamakta,
olanların feci sonlarını z a m a n z a m a n d u y u y o r u z . » Böyle bir y o r u m a g ö r e «maji» üstün bir uğraşıdır (ki, k u ş k u suz, öyledir), «büyü» ise ilkel, halk tipi ve tehlikelidir. T e m e l d e bir y o r u m v e k a v r a m karışıklığı o l u ş u y o r s a d a b u , kanımızca, T ü r k ç e de kullandığımız bazı karşılıklardan kaynaklanıyor. Ö r n e ğ i n : «Ka ra Büyü» veya «Ak Büyü» d e d i ğ i m i z d e b u n u n İngilizce ve Fransız ca karşılığı «Black M a g i c - M a g i e Noire» ile «VVhite M a g i c Magie Blanche» o l u y o r ki, b u r a d a , «maji»yi - b u b a ğ l a m i ç i n d e «büyü» diye çeviriyoruz. Yine İngilizce ve Fransızca dillerinde kul lanılan, «magus» ile basit ya da «kötü niyetli» b ü y ü c ü y ü ayırt e t m e y e y a r a y a n , s ö z c ü k l e r varolmaktadır «Sorcery - S o r c e l l e rie», «Sorcerer - Sorcier (veya VVarlock)», «Witch - Sorciere» gibi. Ayırım, b ö y l e c e , ilk baştan kullanılan s ö z c ü k t e n ve o n a b a ğ lanılan a n l a m d a n çıkıyor. Bir «kademe» s ö z k o n u s u o l d u ğ u n d a n da üst k a d e m e d e «magus»u, «maji» sihir ile u ğ r a ş a n sihirbazı, bir sonraki k a d e m e d e ise «Sorcerer»ı, b ü y ü c ü y ü b u l m u ş oluruz. Sihirle u ğ r a ş a n sihirbaz hiç k u ş k u s u z ki, büyüsel işlemlerle de uğraşacaktır, kuramların, öğretilerin uygulamasına g e ç e c e k t i r ve basit ve ilkel o l a n d a n en karmaşık ve tinsel olana dek. Ve b u n d a , genelde, ahlaksal ayırım ve d e ğ e r l e n d i r m e l e r g ö z e t m e k s i z i n ç ü n k ü , bilindiği gibi, s u ç a r a ç t a aranılmaz kullananda aranılır. Sihirde b ü y ü de öyledir, tarafsız bir sanat ve bir tekniktir, ö y l e olması gerekiyor v e kullanım alanına g ö r e o l u m l u veya o l u m s u z olur, sayılır. «Çoktanrıcı d i n l e r d e o l d u ğ u gibi, tektanrıcı dinlerde d e b ü y ü n ü n varlığına, etkisine inanılır.» der ismet Zeki E y u b o ğ l u . «İslam dini, b ü y ü c ü , b ü y ü c ü l ü ğ ü s u ç sayar, yasaklar. İslam anlayışına
Ahit'te,
P e y g a m b e r l e r Tarihi'nde
Musa
da
büyüyü
b ü y ü c ü l e r e karşı savaş a ç m a k t a d ı r a n c a k aynı
Musa, Mısır'dayken, sihirbaz ve b ü y ü c ü Firavun'la karşı karşıya geldiğinde m ü c a d e l e s i n d e «mucizeler» yaratıyor. Birinin yaptığı «büyü» diğerinin yaptığı ise «mucize»dir, öyle sayılıp değerlendiril mektedir, «nüans» farkları ile. İnsanoğlu yasak olana karşı eğilimlidir, en azından bir karşı k o y m a eylemi olarak. Cahil insan, kendi d i n i n i n buyruklarını bil m e y e n insan ise büyüsel işlemlere b a ş v u r m a y a ve bunlara u m u t b a ğ l a m a y a d a h a da eğilimlidir, özellikle buhranlı, olaylı, sıkışık d ö n e m l e r i n d e ve aklına herhangi başka bir ç a r e g e l m e d i ğ i n d e . B u r a d a «İstanbul büyüleri» d e d i ğ i m i z d e ve bu «büyü» k o n u s u n u d a h a kapsamlı «gizemler» k o n u s u n a dahil ettiğimizde a m a cımız nedir, ne olabilir? İstanbul'a t ü m d e n ö z g ü büyüsel işlemler d e n , b ü y ü d e bir İstanbul g e l e n e ğ i n d e n söz e d e b i l m e m i z olası mı? Baştan belirtelim ki, geniş a n l a m d a , bir İstanbul g e l e n e ğ i n d e n söz e d e b i l m e m i z pek olası değildir ç ü n k ü , bir g e n e l l e m e y e gittiğimizde, büyüsel inanışın, büyüsel işlemin katıksızca b ö l g e sel olabiliyorsa da salt kentsel olabilmesi z o r d u r . Kentsel olabil mesinin, ö y l e sayılabilmesinin t e k olasılığı belirli bir kentin h u d u t ları içinde yer alması, o kentte bu tür işlem ve u y g u l a m a l a r d a bulunanlar tarafından yine aynı kentte olan başkalarına veya baş kalarının isteği üzere yapılmasıdır. Kaldı ki, bir insan, töre, inanış ve inanç m o z a i k i n d e n oluşan İstanbul gibi bir k o c a m a n kentte kesin ayırımlar her z a m a n yanıltıcı ve sakıncalı olabilir. Bu y ü z d e n d i r ki, amacımız İstanbul gibi bir kentin içinde hal ka d ö n ü k , halkın «tüketimi» ne s u n u l a n büyüsel inanış ve uygula malara d e ğ i n m e k t i r , bunların k a y n a k ve örneklerini, benzerlerini araştırdığımızda
yeniden
kent dışı
— 153 —
yollara
düşmek
pahasına.
H e m halka d ö n ü k b ü y ü s e l işlemler d e d i ğ i m i z d e hiç u n u t m a m a l ı
-
Fatih
yız ki, bunların meraklı tüketicisi ve izleyicisi salt halk değildir,
-
Eyüp
bilinçli sayılan bir «mutlu azınlık» d a , ister «eğlenmek,» ister «ay
-
Gaziosmanpaşa
dınlanmak» için bu t ü r sanat ve bilimlere başvurmaktadır.
-
Küçükköy
- Zeytinburnu
Gizemli ve k i m i n e g ö r e büyüleyici kent İstanbul'da, yasal olarak suç, dinsel o l a r a k g ü n a h olsa d a o l m a s a d a , büyüsel
-
Haznedar
işlemlerin yapılması - d ü n y a n ı n h e r h a n g i başka u y g a r kentlerin
-
Bakırköy
d e o l d u ğ u g i b i - o l a ğ a n , d o ğ a l v e hatta hatta gelenekseldir.
-
Okmeydanı
İstanbul
basınında
«büyücü»
ilanlarına
rastlanılmaz,
suça
- Şişli
kanıt teşkil e d e c e ğ i n d e n . A m a y a b a n c ı basının g i z e m konularına
- Mecidiyeköy
yönelik yayınlarında neler neler çıkmaz karşımızda!
-
Feriköy
Ö r n e ğ i n , istanbul (evet) Sihirbazı Zanetti, m a n y e t i z m a c ı , giz
-
Küçükçekmece
li bilimler uzmanı, k ö t ü telkinlere karşı tılsım ustası ( M i l a n o ) ; t ü m
-
Sarıyer
çağların e n eski v e g ü ç l ü tılsımı olan A d a m o t u n a ( m a n d r a g o r e )
-
Çengelköy
sahip M a ı t h a t ü m d u y g u s a l , e k o n o m i k v e sağlık sorunlarınıza ç a r e bulur (Milano); cadılar atölyesi (Folkestone, İngiltere); pra tik ve dışrek büyüler ( D u r h a m , İngiltere); b ü y ü c ü l ü k l e başarıya
v.b. İstanbul'un b ü y ü c ü l ü k tarihine, büyüsel g e ç m i ş i n e bir g ö z attığımızda bir dizi uzmanlarla karşılaşırız: cin ve perilere söz geçirebilen K a r a g ü m r ü k l ü Ejder Baba, evde kalmış kızlara kıs met bulan Kasımpaşalı Sülüklü Ali, şifacı Eyüplü Yamalı Nuri ya da ç o c u k l u ğ u n d a periler tarafından kaçırıldığı söylenilen B e y k o z lu Köse H o c a gibi. Artı Osmanlı tarihinde k e n d i n e bir sayfa ayı ran ünlü Cinci H o c a . Profesyonel b ü y ü c ü , niyeti ne olursa olsun, h a n g i y ö n t e m l e ri kullanırsa kullansın, ne gibi bir etiketi yapıştırırsa yapıştırsın
Kanlıca Kartal
- Yakacık
e r i ş m e k (Nijerya); Kelt b ü y ü c ü l ü ğ ü ( H a m p s h i r e , İngiltere); kara b ü y ü , tılsım, ak b ü y ü uzmanı Gabrielle v a n Zyl (Leeds, İngiltere)
-
- Tuzla gibi semtlerde, yaklaşık olarak, 300-400 kadar «üfürükçü» barınırdı,
Fatma
Bacı'dan
Fatih H o c a ' y a v.b.,
Ünzile
Bacı'ya,
Abdurrahman
kimi şifacı olarak bilinen,
Hoca'dan
kimi muskalar
yazan. B ü y ü , üfürükçülük, muska, tılsım d e ğ i ş i k gibi g ö r ü n e n u y g u lamalar ise de temelleri aynıdır, gizli bilimlerin ve sanatların - n i yetleri d e ğ i ş i k d e o l s a - kapsamına girerler, çareler gibi sunulur ve çareler gibi benimsenir. «Bir inancın dışa v u r u ş u , uygulanışıdır büyü,» d e r İsmet Zeki E y u b o ğ l u . «Bu y ü z d e n , o k u m a k l a , eğitimle bağlantılıdır.
Bilgi
k e n d i n e «afişe» o l m a k t a n çekinir, başını her tür b e l a d a n kurtul
b a k ı m ı n d a n a y d ı n l a n m a düzeyi ne d e n l i y ü k s e k olursa, o ö l ç ü d e
m a k ve takibata u ğ r a m a m a k için. A n c a k b ü y ü n ü n , gizli bilim ve
b a ş k a l a ş m a , u y g u l a m a değişikliği g ö r ü l ü r büyülerde.» Ve Eyu-
sanatların o l u m l u s u (ak) nerede başlar, o l u m s u z u (kara) nerede
b o ğ l u ' y a g ö r e : «İstanbul'un varlıklı yörelerinde, Şişli, Nişantaşı,
biter?
M a ç k a k e s i m l e r i n d e b ü y ü pek g ö r ü l m e z . »
«Bilinmeyen» ansiklopedisine g ö r e 80'li yılların başında İstan bul'da:
A n c a k 70'li yılların ortalarında ifade edilen bu s o n g'örüşün p e k g e ç e r l i o l d u ğ u söylenemez. Kaldı ki, o d ö n e m için de geçerli
— 155 —
d e ğ i l d i ç ü n k ü , saydığı kesimlerde, «büyücü» sayısı azınlıkta idiy se de «büyü» meraklısı, g i z e m meraklısı,
«metafizik» meraklısı
«Büyü
Patlamasını,
«Kadınca» dergisi
için araştıran
Oya
Özdilek-Candan A s l a n b a y ikilisinin ifadesi ile:
kişilerin - i s t e r varlıklı, ister orta sınıf- sayısının az o l d u ğ u pek
«Kaşıklar birbirine ters bağlanıyor, m u m d a n insan suretleri
d ü ş ü n ü l e m e z . Bu işler, ilkin, fal merakı ile başlar sonra dallanır,
çıkarılıyor, s a b u n l a r a iğneler batırılıyor, çeşitli otlar kaynatılıyor,
budaklanır ve g e r e k t i ğ i n d e , b a ş k a «yasak» y ö n l e r e kayar. Ç a ğ d a ş insanın iç çatışmaları, inançsal eksiklikleri kişiyi e n i n de s o n u n d a bilinmeyene, gizli ve giderek y a s a k olana iter, ister
muskalar yazdırılıyor, mezarlıklar dolaşılıyor... B ü y ü c ü l e r ruhlar la, cinlerle irtibatta olduklarını söylüyorlar.» Ya bu p a t l a m a n ı n nedeni?
inansın, ister inanmasın. Üstelik kültür d ü z e y i n e pek b a k m a k s ı
«... e k o n o m i k sorunlar, d e ğ e r yargılarının d e ğ i ş m e s i , sevgi
zın. Kişiyi «üstün» veya «ilkel» metafiziğe, d o ğ a ötesine iten salt
sizlik, güvensizlik ve s o n u ç t a insanların kendilerini çaresiz hisse
bilgisizlik, y a ş a m koşulları, çaresizlik, güvensizlik ya da töreler,
d e r e k d o ğ a ü s t ü y a d a b i l i n m e y e n güçlere sığınmaları.»
tabular ve inanışlar, batıl inanışlar değildir: hırsları, ihtirasları, d u y guları, d u y g u s u z l u k l a r ı ve tatminsizlikleri de k a t m a m ı z gerekiyor.
Ve bu d u r u m d a her şey «büyü» oluyor, her u y g u l a m a ve «ic raat» büyüsel, gizemlerle u ğ r a ş a n her kişi bir «büyücü.»
B ö y l e c e her çeşit gizemin, ister s o y l u , ister s o y s u z her z a m a n
Batı'daki, hatta U z a k d o ğ u ' d a k i g e l m i ş g e ç m i ş ö r n e k l e r e bak
bir alıcısı v a r o l u y o r , a m a meraklı a m a d e n e y i m c i a m a ne olur ne
tığımızda hiç ş a ş m a m a k gerekiyor, aksine d u r u m u o l a ğ a n v e
olmazcı.
d o ğ a l ve de ilginç kabul ederek.
.
uygarlığı
Gizem evrensel ise ve belirli d ö n e m l e r d e , t o p l u m s a l - e k o n o -
b e n i m s e m e k , nimetlerinden y a r a r l a n m a k bile, bir n o k t a d a n s o n
mik b u h r a n l a r d a patlıyorsa ülkemizdeki, k e n t i m i z d e k i belirtileri,
Tümden
çağdaşlaşmak,
teknolojik,
us'sal
bir
ra yeterli o l m u y o r ve bilinmeyenlerin kapısına v u r m a y a başlıyo ruz. «Evet, mistik insanlarız, bilim y ö n e t m i y o r bizi ya da y ö n e t m e ye yetmiyor, gizemli güçlere sığınmak z o r u n d a kalıyoruz. B u n u n la övünenler b ü y ü k bir ç o ğ u n l u k oluştururlar.» d e r Melih C e v d e t Anday. B ü y ü c ü l ü ğ ü n ve b ü y ü n ü n ne ülkesi vardır,
ne de kıtası;
uygulamaları, amaçları, formülleri, reçeteleri ve «renkli» m a l z e m e si ile t ü m d e n evrenseldir. Tarihi i n s a n o ğ l u n u n tarihi kadar eski dir, belki de d a h a da eski. D ü n y a tarihinde, uygarlık tarihinde her z a m a n bir yerdedir, ister arka planda, ister ön planda. Bir «bilin m e y e n kaçınılmaz»dır adeta ve z a m a n olur ki
- metafiziksel bir
yansımaları bu ışığın altında değerlendirilmeli. A n a d o l u insanı, kültürden kültüre, b ü y ü meraklısıdır, b ü y ü süz bir yaşamı n e r d e y s e d ü ş ü n e m e z . İslam ve İslam öncesi Ana d o l u bir b a ş k a büyüler ortamıdır, her k a y n a k t a n gelip yerleşen, değişen, k a y n a ş a n inanışlarla. S o n r a bir g e ç i ş y o l u olan A n a d o lu'dan
-ve
de
Trakya'dan-
büyü
gelir
istanbul'a
yerleşir,
Bizans'a yerleştiği gibi. Yerleştiğinde de dağılır, kırsal alandan geleni aşar k e n t soylulara g i d e r e k «seçkin» d i y e bilinen kesite varır. B u n d a belki d e , ilk başta, en ç o k şaşıran kentin kenar mahal lesinde «icraatını» s ü r d ü r e n b ü y ü c ü ya da falcıdır, yeni, alışık olmadığı «düzeyli» bir müşteri ile karşılaştığında. Şaşkınlık - v a r s a böyle bir o l a y - geçicidir ç ü n k ü profesyonel v e d e n e y i m l i bakı
furya h a l i n d e - y e n i d e n dirilip g ü n d e m d e k e n d i n e bir yer edinir.
cı ö n e m l i olanın karşısına g e ç i p m e d e t b e k l e y e n i n g ö r ü n ü ş ü
Orta Ç a ğ ' d a ö y l e o l d u , 18. yüzyılda, 19. yüzyılın ikinci yarısında,
değil de içi o l d u ğ u n u bilir. Başı ö r t ü l ü olsun ya da en s o n m o d a
60'lı ve 70'li yılların Batılı ülkelerinde ve 80'li, 90'lı yılların Türki
markalı bir «jeans» giymiş o l s u n t e m e l d e p e k bir fark y o k t u r ve
ye'sinde.
bu y ü z d e n d i r ki, bakıcı b ü y ü c ü tekniğinde, m a l z e m e s i n d e hatta — 157 —
bilgisinde bir değişiklik y a p m a k z o r u n d a olmuyor. Bir kaçınılmaz
aşklar y a ş a y a b i l m e k için de Kara B ü y ü y e b a ş v u r u l u r ya da kırsal
n o k t a d a d ü z e y l e r birleşiyor ve tanımlandığında «ilkel» o l a n «otan
bölgelerde, k o m ş u n u n haşatını b o z m a k , hayvanlarını ö l d ü r t m e k ,
tik» oluyor, «otantik» o l u n c a da sanki bir başka g ö r ü n ü m kazanı
yangın ç ı k a r m a k için.
yor.
Büyüsel işlemlerin bir yanı yarar-zarar ikilemi ü z e r i n d e k u r u l D ö n e m b ö y l e c e bakıcıyı, b ü y ü c ü y ü yüceltilmiş oluyor, sanki
o n s u z o l a m ı y o r m u ş g i b i , e n s o n çare veya tek ç a r e o y m u ş gibi,
d u ğ u gibi bir başka yanıysa, m u s k a , tılsım, b o n c u k g i b i araçları kullanarak, k o r u m a y a , bir çeşit metafizik g a r a n t i y e yöneliktir.
sanki bir b ü y ü d e n hayır gelecekse b u n u n hayırı salt bir kişiden
İstanbul'da kullanılan, kullanılmış olan, çeşitli k a y n a k l a r d a n
( ç o k k o n u ş u l a n , ç o k müşterisi olan, m e d y a l a r d a k e n d i n e bir yer
edinilen, kimi A n a d o l u kökenli, kimi T r a k y a çıkışlı kimi de - A n a
edinmiş, z a m a n l a yazarlığa bile soyunan) g e l e c e k m i ş g i b i .
dolu yoluyla-
D ü ş ü n c e şekli ve u y g u l a m a büyüsel inanışları ç a ğ d a ş l a ş
O r t a d o ğ u ' d a n veya U z a k d o ğ u ' d a n g e l m e bazı
b ü y ü f o r m ü l ve tekniklerine bir g ö z a t m a k , bunları Batı kaynaklı
m a k t a n v e y ü c e l t m e k t e n ç o k başvuranları - a m a farkına varsın
olarak gösterilen (ancak ortak bir geleneksel bilgiden çıkan) b e n
lar, a m a v a r m a s ı n l a r - O r t a Çağ'lara yanaşır bir karanlığa itiyor.
zerleri ile karşılaştırmak ç i z m e y i amaçladığımız bu kentsel g i z e m
S o r u n , s o n u ç t a , bir ilim-bilim-sanat değildir; bu ilim-bilim-sa-
panoramasına, kanımızca ilginç bir m a l z e m e katacaktır. Ve mal
natın, b u «bilinmeyen» o y s a kullanılanın t u t t u ğ u yol v e g ö r d ü ğ ü
z e m e d e r k e n ilk ö n c e b ü y ü l e r d e kullanılan, kullanıldığı s ö y l e n e n
«ilkel» ilgidir.
enva-i çeşit malzemelere bakalım.
Ak B ü y ü , o l u m l u b ü y ü , amacı «iyi» olan b ü y ü ne için yapılır?
B ü y ü y a p m a k için neler kullanılmıyor ki? E k m e k kullanılır,
Çeşitleri a d e t a sayısızdır; ailesinden k o p a n erkekleri ya da
biber kullanılır, ü z ü m kullanılır; saç, tırnak, giysi, özel eşyalar;
kadınları d o ğ r u y o l a g e t i r m e k için; sevgi kazanmak için; uzakta
kan, t ü k ü r ü k , idrar, dışkı, m e n i ; otlar, bitkiler, a ğ a ç kabukları ve
olan birinin d ö n ü ş ü n ü hızlandırmak için; m u r a d için; k ö t ü , kara
her renkten (kara, kızıl, sarı) t o p r a k ; k u r ş u n , m u m , kil; çöpler,
bir b ü y ü y ü b o z m a k için v.b.
süprüntüler; p a m u k , bez parçaları, iplik; üflenmiş, o k u n m u ş s u ;
Bunlardaki niyet «iyi»dir, öyle g ö r ü n ü r , öyle gösterilir ancak,
heykelcikler, bebekler, resimler; kesici aletler; kuşlar, kediler,
s o n u ç t a , u y g u l a n a n işlem d a i m a bir zorlamadır, bir kişinin b a ş k a
köpekler,
bir kişiye yönelik duygularını baskı altında tutmak, zor kullanarak
kafatasları ve kemikler, mezar ve mezarlıklardan alınan t o p r a k ;
yönlendirmektir. V e biri için o l u m l u g ö r ü n e n d u r u m , b ü y ü n ü n
değerli taşlar; a d a m o t u ( m a n d r a g o r e ) ; kilitler ve anahtarlar ve
hedefi olan, başka birinin açısından o l u m s u z hale gelebilir, getiri
çiviler; t a v ş a n derisi; y u m u r t a l a r ve m u m l a r ; şişeler, b o n c u k l a r ,
lebilir b ü y ü «tuttuğunda.»
horozlar, tavuklar,
kurbağalar,
b ö c e k l e r ve yılanlar;
musluklar, kapılar ve kapaklar; makaslar ve maşalar, t a b a n c a l a r
Kara B ü y ü n ü n , o l u m s u z ve «kötü» b ü y ü n ü n çeşitleri de bir o kadar - h a t t a d a h a ç o k ç e ş i t l i d i r - ç ü n k ü Kara B ü y ü n ü n a m a c ı d u y g u s a l değil d e m a d d i d i r , t ü m d e n dünyasaldır, hırslara, arzula
ve tüfekler; nallar; pirinç, helva ve m u ş m u l a ; salyangoz k a b u ğ u ve d o m u z derisi ve d o m u z kılı ve d a h a neler neler. Londra,
Paris,
N e w York ve Los A n g e l e s gibi kentlerde
ra, içimizdeki kara g ü ç l e r e , isteklere bağlıdır. Kara B ü y ü , ö r n e
o l m u ş olsaydık y u k a r d a saydığımız (ve saymadığımız)
ğin, bir kimseyi k o n u ş a m a z hale getirmek, dilini b a ğ l a m a k için
malzemeleri e d i n e b i l m e k için yapacağımız t e k şey bu tür «malla
yapılır; birinin erkekliğini bağlamak, bir d ü ş m a n ı zararsız hale sor
rı» satan u z m a n bir d ü k k â n a b a ş v u r m a k ya da - k r e d i kartımızı
mak, o r t a d a n kaldırmak, birinden intikam almak, itibarını sars
da kullanarak-
mak, z e d e l e m e k için yapılır. Haksız kazançlar e d i n m e k , yasak
geniş, ç o k d a h a geniş bir çeşitten dilediğimizi seçerek.
— 158 —
büyüsel
posta servisinden y a r a r l a n m a k o l u r d u . Üstelik
— 159 —
Ö r n e ğ i n , otlar v e bitkiler ( a k a s y a d a n kaktüse v e b i b e r d e n m a y d a n o z a ) , reçineler, kokular (amber, y a s e m i n , m a n o l y a , gül v . b . ) , boyalar, sular (gül suyu, portakal ç i ç e ğ i s u y u ) , yağlar (ha vuz, sarmısak, lavanta, l i m o n , zeytin, kara biber, ç a m yağları), t ü t s ü l e r ( c ü c e l e r i n , peri kızlarının, s e m e n d e r e l e r i n , d e n i z kızları nın, ruhların t ü t s ü l e r i ) , mumlar, heykelcikler ve benzerleri. Büyü
örnekleri
konusunda
nereden
başlanır
ve
Dil
bağlamak
için
Hiç kullanılmamış bir a s m a kilit üzerine, y e d i kere üç ihlâs, bir fatihadan s o n r a , 'Ey Y ü c e Tanrı... G ö r g ü l , ya S u b h â n yalıgagil, ya R a h m a n Elhamdülillah ile b a ğ l a d ı m , Külhüvallâhi ile kilitle d i m . . . Binbir adlı Allah, m e d e t ya ilâhi, b i n d e r d e kilit v u r d u m , p e r k i t t i m ; M u h a m m e d ü l Mustafa'nın m ü h r i n üzerine u r d u m ' d i y e
nereye
o k u y a . Bir ağır t a ş altına k o y u p bastıra... (Yesarı).
k a d a r gidilir? Kaldı ki, bu konulara meraklı olanlar ve bu konuları izleyenler bilir, b ü y ü örneklerini v e r e n kitaplar, derlemeler, folklo rik araştırmalar p i y a s a d a sanıldığı k a d a r az değiller. Sorun
burada,
o k u r a bir b ü y ü y a p m a olanağını t a n ı m a k
Güveyi
bağlamak
için
Bir irice çiviye g ü v e y i n adı y e d i d e f a o k u n a r a k üflenecek,
büyü»
çivi tahtaya, a ğ a c a v e y a h u t d a bir k u r u k ü t ü ğ e mıhlanacak, mıh
k o n u s u n a ö r n e k l e r g e t i r m e k , s o n r a d a n bazı temel karşılaştırmala
lanırken Ya Settar (üç kere), Ya C e b b a r (üç kere) ismi şerifleri
ra g i t m e k d e r k e n bir y o r u m a varmaktır, uzmanların g ö r ü ş l e r i n e
tekrarlandıktan s o n r a şu d u a o k u n a c a k : Ya Hafız, bu çivi mıhlan
d e gerekli yeri ayırarak.
dığı y e r d e o l d u k ç a b e n falancayı b a ğ l a m ı ş o l u y o r u m , dizindeki
değildir,
hiç k u ş k u s u z .
Sorun ve a m a ç « b ü y ü c ü l ü k ve
En iyisi ö r n e k l e r e ve tekniklere g e ç e l i m , çeşitli kaynaklara başvurarak ( E y u b o ğ l u , Boratav, Yesari ve başkaları). Çalışmamıza bir m u h a b b e t b ü y ü s ü ile başlayalım: «Üç arnavut b i b e r i alınır. Her biberin içindeki t o h u m l a r ı n her
d e r m a n ı , g ö n l ü n d e k i muradı k a b z e d i y o r u m . Y a Kahhar, h i m m e t eyle, k e r e m eyle, y a r d ı m eyle. Çiviyi mıhlarken kullanılan alet, g ü v e y i n bağlı o l d u ğ u m ü d d e t ç e hiçbir şekilde kullanılmayacak (A. Yesarı).
birine T e b b e t Suresi o k u n u p üflenir s o n r a t o h u m l a r biberin içine d o l d u r u l u r . Kıvılcımlı küle g ö m ü l ü r . B u n u y a p a n , o c a ğ ı n duvarına s a ğ elini vurarak, 'Elimi v u r d u m d u v a r a / Duvar o l d u üç p a r a / Birinden in çıktı / B i r i n d e n c i n çıktı / Birinden İsmail Peri çıktı / İni yolladım ine / Cini yolladım Çine / İsmail Peri'yi y o l l a d ı m fila na ( b u r a d a e t k i l e n m e k istenen kişinin adı s ö y l e n e c e k ) / D u r m a d a n , d i n l e n m e d e n b a n a gele / d e d i k t e n s o n r a arkasına b a k m a d a n yatağına gire» (Boratav). O l d u k ç a «naif», saf olan, bir t e k e r l e m e havası i ç i n d e gelişen, b ü y ü n ü n b o z u l m a m a s ı için «arkaya b a k m a m a k » yasağını getiren ve malzeme olarak, üç biberle bir o c a k t a k i kıvılcımlı külleri kulla n a n b u b ü y ü d e n s o n r a «bağlamak» v e «soğutmak» a m a c ı n d a o l a n üç kara b ü y ü ö r n e ğ i n i sıralayalım.
Soğutmak
için
Elli d i r h e m t e r e y a ğ ı alınır, bir g e c e mezarlıkta bırakılır. Bu y a ğ , sabahın e r k e n saatinde mezarlıktan alınır, b i r b i r i n d e n ayrıl m a s ı istenen kimselere yedirilir. O k i m s e l e r birbirinden s o ğ u r (A. Yesarı). Ve y u k a r d a k i g ü v e y b a ğ l a m a b ü y ü s ü n e eşit olarak bir kız bağlama büyüsü: Tavuk
Kanadı
Lekesiz b e y a z t a v u k t a n , biri s a ğ d a n biri s o l d a n o l m a k üze re, iki k ü ç ü k telek koparılır. Teleklerin üzerine, kara is m ü r e k k e biyle, b a ğ l a n m a k istenen kızın adı yazılır. S o n r a telekler üzerine getirilip bağlanır. Kırk bir kez kızın adı s ö y l e n i p g ü v e y evine d o ğ -
160 —
— 161 —
istanbul Gizemleri / F: 11
ru üflenir. Y e t m i ş «elham», kırk bir «kulhuvallah» o k u n d u k t a n s o n
okur, her o k u y u ş u n ardından üfleyerek s a b u n u n ü s t ü n e bir iğne
ra, telekler bir kırmızı beze sarılarak bağlanır. Üç kez üzerine
batırırsınız, s o n r a s a b u n u k u y u y a atarsınız. S a b u n e r i d i k ç e ismini
tükürülür. Kırk kez:
yazdığınız kişi de erir ve iğneler s a b u n d a n k u r t u l u n c a ölür. Aynı
Hayr m i n Allah
şeyin k o y u n kalbine iğne batırarak y a p ı p o n u sıcak küle g ö m e r
Şerr m i n Allah
seniz, istediğiniz kişi size âşık olur.» d e r Kısa.
Ya habibuHah
Sabun B ü y ü s ü d e u y g u n l u k l a r b ü y ü c ü l ü ğ ü n ü n b a ş k a bir
Seyyide selam
örneğidir, s a b u n u n erimesiyle eriyen v ü c u t , sıcak küllerin sıcaklı
Temmete temmet
ğını d u y a n , âşık o l a n kız gibi. Ve de kaçınılmaz iğneler!
Ya Resul h i m m e t
Yukarda bir b a ğ l a n m a (erkek b a ğ l a n m a ) ö r n e ğ i n i v e r d i ğ i m i
Ş e d d e ha ş e d d e ha
z e g ö r e ş i m d i d e o n u ç ö z e c e k bir karşıt b ü y ü aktaralım:
Allah Allah Allah
«Aşağıda yazılı vefk, bir kâğıda aktarılacak, b ü y ü l e n m i ş k i m
o k u n u p kızın evine d o ğ r u üflenir. Telekler, g e r d e k t e n bir g e c e
senin içeceği s u y a bakılacak, s o n r a bu su k e n d i s i n e içirilecek.
ö n c e , kızın evinin kapısının eşiğinin altına saklanır ( E y u b o ğ l u ) .
Yine bir kâğıda A y e t ü l k ü r s î v e bir b a ş k a kâğıda da B a k a r a Suresi
İlk v e r d i ğ i m i z ö r n e k «naif» g ö r ü n s e de sonraki ö r n e k l e r d e
nin hitamındaki A m e n e r Resulü Ayeti
Kerimesinden
başlayıp,
h e m kullanılan malzemelerin çeşidi çoğalıyor, h e m de işlemler
hitamına kadar, harfleri birer birer kelime şeklinde yazılacak. Aye-
- o k u n a n dualarla b i r l i k t e - d a h a karmaşık, d a h a ayrıntılı v e ula
tülkürsî sağ kola, A m e n e r Resulü de sol kola b a ğ l a n a c a k . B u n u
şılmak istenen a m a ç l a d a h a ç o k bağlantılı oluyorlar. Kaldı ki,
müteakip, bağlı olan kimse ü r e t i m organını hiç kullanılmamış
g e n e l d e ve t e m e l d e ,
yeni bir baltanın d e l i ğ i n d e n g e ç i r i p , idrarını y a p a c a k . O kimse,
somut
benzerlikler
büyüsel
üzerine
işlem g e r e k simgesel
kurulmuştur;
dili
gerekse
bağlamak
için,
c ü m l e b ü y ü d e n halâs olacak.»
k o n u ş m a n ı n akışını d u r d u r m a k için kullanılan kilit; güveyi bağla
Birini b a ğ l a m a k , cinsel g ü c ü n ü k e s m e k kara b ü y ü d e n sayılı-
maktaki çivi, kız b a ğ l a m a k t a k i lekesiz beyaz tavuk gibi m a l z e m e
yorsa o n u y e n i d e n cinselliğine k a v u ş t u r a c a k bir b a ş k a b ü y ü d e
lerin d o ğ u r d u ğ u çağrışımlar apaçıktır.
«ak» t ü r d e n sayılması doğaldır ve «ak» o l d u ğ u n d a n dualara baş
Bu tür işlemlere, bu «kendin pişir k e n d i n ye» tarzındaki halk
vurmaktadır. Kaldı ki, b ü y ü n ü n ve b ü y ü c ü n ü n , d u a yoluyla, bir
tipi büyülere ve b ü y ü anlayışına «naif», saf ya da ilkel d e s e k bile
«üst» g ü c e b a ş v u r m a s ı , Tanrıya v e y a şeytana y a k a r m a s ı , kutsal
yine d e e n ç o k rağbet görendir, e n ç o k tüketilendir. Öyle olması
sayılan metinler kullanması, ilkel t o p l u l u k l a r d a n b a ş l a m a k üzere,
s o n d e r e c e d o ğ a l d ı r ç ü n k ü pratiktir, s o m u t amaçları vardır v e
b ü y ü c ü l ü k olayının sürecindedir ç ü n k ü , Bronislavv Malinovvski'
işlenişindeki unsurlar, y a p a n a ve yaptırana, istenilen, beklenilen
nin de v u r g u l a d ı ğ ı gibi, «...din, insanı b ü y ü d ü z e y i n d e n kaldırı
s o n u c u (simgeler ve çağrışımlarla) açık seçik imgelerle g ö r ü n t ü
yor.»
lemektedirler.
Din insanı b ü y ü d ü z e y i n d e n kaldırsa da insan, yine d e , inan
Kendini p r o f e s y o n e l b ü y ü c ü olarak tanıtan Bülent Kısa «ba sit» b ü y ü d e n d i ğ i n d e , ö r n e ğ i n , «Sabun Büyüsü»nün tarifini ver mektedir.
cını inanışlarında k u l l a n m a k t a n ç e k i n m i y o r , olguları biraraya geti rerek ve karıştırarak. Kuramları i n c e l e m e d e n ö n c e verdiğimiz b ü y ü örneklerine,
«Bir s a b u n u n üstüne istediğiniz kişinin ve annesinin ismini yazar, geceyarısı bir k u y u n u n başına o t u r u r s u n u z , 41 d e f a y a s i n -
162-
bir karşılaştırma olarak, değişik kıta ve ülkelerde, değişik kültür lerde kullanılan birkaç çeşitlemeyi ekleyelim. - 163 —
Sevgilinin aşkını kazanmak için
(Malezya)
k o y u n . Sizi g ö r ü n c e y e kadar huzur bulmayacaktır.»
V ü c u d u n u z k a d a r u z u n bir d e ğ n e k l e kendi gölgenizi d ö v ü n ,
Mısır'dan Hindistan'a g e ç t i ğ i m i z d e bir kadının h a m i l e kalma
b u l u n d u ğ u n u z m e k â n d a t ü t s ü yakın v e aşağıdaki d u a y ı y e d i kez
sını s a ğ l a m a k için yapılan bir b ü y ü ö r n e ğ i n i n de ç o k basit o l d u
o k u y u n , her d e f a s ı n d a gölgenizi elinizdeki d e ğ n e k l e d ö v e r e k .
ğunu görürüz:
B u n u g ü n e ş batımında, geceyarısında ve şafakta tekrarlayın ve
- Ç i ğ bir y u m u r t a n ı n k a b u ğ u n u iki u c u n d a n d e l i n . K o c a bir u ç t a n üfler, y u m u r t a n ı n içi eşinin ağzı i ç i n d e boşalır, kadın b u n u
yatarken, beyaz bir çarşafla ö r t ü n ü n .
yutar. Bu işlemden g e ç e n kadın da hamile kalır. Ey Karanlık İrupi,
Basitliği bir yana uygulamanın t ü m ü n ü n cinsel birleşmeyi,
Kraliçenin b a n a g e l m e s i n e izin ver,
ayrıntılı olarak simgelediği ve dolayısıyla,
Şayet (sevgilinin adı) uyanıksa
g e r e ğ i n c e , g ü c ü n ü v e etkinliğini b u s i m g e s e l b e n z e t m e d e n aldı
O n u sars ve salla, uyanmasını t e m i n et,
ğı ortadadır.
S o l u ğ u n u al, r u h u n u al ve buraya getir,
uygunluklar yöntemi
Şifaya yönelik büyülere baktığımızda işte ünlü g i z e m c i Y ü c e
Sol tarafıma bırak,
A l b e r t u s ' u n (Albertus M a g n u s , 13. yüzyıl) ateşi d ü ş ü r m e k için
Kalkmak i s t e m i y o r s a
ö n e r d i ğ i ve bir c u m a g ü n ü , saat 8 ile 9 arasında, bir kâğıda yazı
S a ğ ayağının b a ş p a r m a ğ ı n ı k a p
lıp hastanın b o y n u n a takılacak büyüsel bir f o r m ü l :
Ve kendi y a t a k t a n kalkıncaya kadar tut V e o n u b a n a g e t i r m e k için t ü m g ü c ü n ü kullan,
H B R H C H T H B R H
B u n u y a p m a z s a n Tanrıya karşı g e l m i ş olursun.
H B R H C H T H B R
Bir sevgilinin
ilgisini
çekmek,
onu
(Çingene büyüsü)
kaybetmemek
için:
~V
Ağzınıza bir t u t a m ot atıp ilkin d o ğ u y a sonra da batıya d ö n e rek aşağıdakilerini tekrarlayın:
H B R H C H T H B H B R H C H T H H B R HCHT H B R H C H H B R HC
Güneş yükselince
H B R H
sevgilim y a n ı m d a olacak!
H B R
G ü n e ş batınca
H B
ben onun yanında olacağım!
H
Basit b ü y ü d e n d i ğ i n d e , bir olası, b u n d a n d a h a basitini bul m a k zor olsa gerek. N e d i r ki, ö n e m l i o l a n , bir b ü y ü n ü n - m a l z e mesi v e uygulaması i l e - basit o l u p o l m a m a s ı değildir, ö n e m l i olan etkinliğidir. Mısır'dan ve Firavunlar'ın d ö n e m i n d e n kalma, bir kadının sevgisini k a z a n m a y a yönelik b ü y ü y ö n t e m i de basit tir: «Tuz, peynir ve un alın, iyice karıştırın, odasının bir köşesine — 164 —
T e m e l k o n u m u z olan İstanbul'dan, İstanbul'un b ü y ü c ü l e r i n d e n , İ s t a n b u l ' d a u y g u l a n a n büyüsel işlemlerden bir hayli uzaklaş tık. A n c a k , «gizli bilim ve sanatlar»ın evrenselliği g ö z ö n ü n d e t u t u l u n c a kaynakları karıştırmak, karşılaştırmak her z a m a n yararlı ola bilir en azından bir «evrensellik» olayını, örnekleri ile kanıtlamak açısından. Daha ö n c e k i b ö l ü m l e r i n birinde « v o o d o o » tarzı bir u y g u l a m a — 165 —
d a n söz etmiştik, bir aşk b ü y ü s ü , bir kara b ü y ü ö r n e ğ i olarak. B u n d a n hareket e d e r e k b ü y ü y ö n t e m l e r i n i n , kıtadan kıtaya ve ü l k e d e n ülkeye g e ç i p , her kültürde nasıl yerleştiğini bu vesileyle g ö r m ü ş oluruz. B ü y ü n ü n yapıldığı yer N i ş a n t a ş - M a ç k a arası, b ü y ü n ü n yerel ö ğ r e t i yeri T a k s i m civarı, işlemin t e m e l kaynağı ise A f r i k a ' d a n çık m a , ilkin Mısır'da s o n r a d a n - a d e t a «ulusal» bir nitelik kazana r a k - Haiti v e G ü n e y Amerika'da, Brezilya'da yaygınlaşan bir kay nak. A v r u p a ' d a k i «eski» uygulamalarını araştırdığımızda karşımı
g ü c ü m ü bir n o k t a d a topladığım, bir kişiye y ö n e l t t i ğ i m z a m a n , o n u n ruhsal güçlerini, m u m d a n yapılmış m o d e l i n e aktarabilir, ira d e s i n i y o k eder, e m r i m altına alırım, istersem sakatlayabilirim. İstek ve telkinin, tıpta da ne kadar ö n e m l i bir yeri o l d u ğ u n u kabul e t m e k gerekir; insan kendi kendini etkileyerek, b e n l i ğ i n d e rahat sızlık, sıkıntı hali yaratabilir ve varsaydığı b ü t ü n rahatsızlıkları b ü n y e s i n d e de hisseder... Büyü nedeniyle m e y d a n a g e l e n hastalık larda ise, irade zayıflar, y ü k s e k ateş, bitkinlik, şiddetli başağrısı gibi haller başgösterir ve d o k t o r l a r ı n teşhis e d e m e d i ğ i , tıbbın için d e n çıkarmayıp çaresiz kaldığı bu hastalıklar sırasında, b ü y ü l e n e n
za, «literatür» olarak, İngiliz Reginald S c o t t ' u n 1655'ten kalma,
kimse, ne o l d u ğ u n u anlamadığı birtakım k o r k u n ç hayaller, k â b u s
L o n d r a basımlı « B ü y ü c ü l ü ğ ü n Keşfi» (The Discoverie of VVitchc-
lar görür...»
raft) adlı kitabı çıkıyor. Scott bir rakip veya bir d ü ş m a n ı o r t a d a n
G i z e m u z m a n ı kadar 16. yüzyılın tıp uzmanı da sayılan Para celsus büyüsel işlemlere inanmakla birlikte «istek» ve «telkin» fak
kaldırmak için aşağıdaki b ü y ü y ü öneriyor: - Zarar v e r m e k veya ö l d ü r m e k istediğiniz kişiye benzer bir
törlerini gözardı etmiyor, büyüsel işlemin kurbanı olan ya da
heykelciği y e n i ve el d e ğ m e m i ş m u m d a n yapın; s a ğ koltuk altına
büyüsel işlemlerin etkisine inananın geçirdiği, g e ç i r e b i l e c e ğ i r u h
bir kırlangıç k u ş u n u n kalbini, sol koltuk altına da ciğerini yerleşti
sal ve p s i k o s o m a t i k
rin. El d e ğ m e m i ş bir iplikle heykelciği b o y n u n d a n asın ve yine el
h e s a b a katmaktadır.
(ruhsal-bedensel)
şokları,
sarsıntıları da
d e ğ m e m i ş bir iğneyi acı v e r m e k istediğiniz yere batırın; heykelci
Bir Orta Ç a ğ gizemcisinin, Haitili bir «voodoo» b ü y ü c ü s ü n ü n
ğ i n alnına zarar v e r m e k istediğiniz kişinin adını, kaburgalarına da
y ö n t e m l e r i - d ü n y a n ı n d ö r t bir b u c a ğ ı n d a n k o p m u ş başka v e
bu sözleri yazın: «Allif, casyl, zaze, hit, mel, meltat» s o n r a da hey
benzer uygulamalarla b i r l i k t e -
kelciği bir yere g ö m ü n .
o l a n , bir alanda ç a ğ d a ş l a m a örneklerini g ö s t e r e n ve bir başka
«Voodoo» b ü y ü s ü v e «Sabun büyüsü», g ö r ü l d ü ğ ü gibi, b e n zer bir çizgide buluşuyorlar. Paracelsus
adı
a l a n d a y e r i n d e s a y m a y ı s ü r d ü r e n İstanbul'da y e n i d e n karşımıza çıkıyor, bir D o ğ u - B a t ı karmaşası içinde.
M u m l a yapılan büyüler için Orta Çağ'ın ünlü gizemcilerin den
b u g ü n ç a ğ atlamakla m e ş g u l
ile tanınan
Theophrastus
Bombast
von
H o h e n h e i m , «Ruhun Özü» (De Ente Spiritum) adlı kitabında şu açıklamada b u l u n u r : «Şayet birine karşı kin d u y u y o r ve o n a k ö t ü l ü k y a p m a k isti y o r s a m , başarı s a ğ l a y a b i l m e m için bir aracı, bir y a r d ı m c ı kullan m a m , yani bir c i s i m d e n y a r a r l a n m a m gerekir; a n c a k böylelikle iradem, b e d e n i m i n hareketine ihtiyaç g ö s t e r m e d e n bir kılıç dar besiyle b ü y ü yapılan kimsenin g ö v d e s i n i delebilir, o n u yaralayabi lir... Bunu y a p a b i l m e k için ç o k g ü ç l ü bir istek yeterlidir... İrade — 166 —
Her ç a ğ , uygarlık, kültür ve t o p l u m d a gizemli, gizli bilim ve sanatların karşısında iki «engel» dikiliyor, yasalarla dinsel inanç lar, d a h a ileri g i d e r e k dinsel tabular. Ve her ç a ğ , uygarlık, kültür ve t o p l u m d a g i z e m l e uğraşanın s o r u n u bir «davranış» s o r u n u dur, bir «çizgi», «yol» ve «boyut» s o r u n u d u r . Gizem, ç ü n k ü - b i r ç o k kez tekrarladığımız g i b i - bir ilgi alanı, bir araştırma k o n u s u , bir m e r a k k o n u s u olabildiği gibi bir saplantı ya da bir s ö m ü r ü ara cı da olabiliyor. Üstelik ç o k rahat ve kolay bir şekilde. «Büyü d i y e bir şey yok,» d i y o r bu k o n u y u Türkiye ç a p ı n d a — 167 —
araştırmış ve d e r l e m i ş olan İsmet Zeki E y u b o ğ l u . «Yalnız insan b u n a aşırı d e r e c e d e inanmışsa, k e n d i n e b ü y ü yapıldığı inancına kapılmışsa, b u d u y u l m u ş s a , yeterince d e aydınlanmamışsa, birta kım tinsel sarsıntılar geçirir... B ü y ü n ü n yalnızca psikolojik etkisi var. Y o k s a aydın, b ü y ü y e i n a n m a y a n bir insan için b ü y ü etkili değil.»
d a n para kazanarak y a ş a y a n parazitlerdir. Aynı z a m a n d a , kandır dıkları kişilere yalan yanlış bir s ü r ü zırvalığı telkin ederek, t o p l u m u n ruh sağlığını bozuyorlar.» A k ç a m - ki gizemin ağırlığını yıldızbilime v e r m e k t e d i r çalış malarında - t a n ı m l a n a m a m ı ş bazı tesirleri, etkileri yani d o ğ a ü s t ü güçleri kabul ettiğinde bunların kullanım olasılıklarını s o r g u l a m a k
Mantıksal olarak öyledir o y s a o r t a d a kalan, d o l a ş a n , yayılan
ta ve haklı olarak, «gizem tüccarlarına» saldırmaktadır.
bir «inanış» hatta bir «inanç» varken, b u n u n h e m müşterisi, h e m
D o ğ a d i y o r u z v e d o ğ a ü s t ü d i y o r u z , birini yüzyıllardan bilim
de satıcısı hazırken olayı salt mantığa d a y a n a r a k v e y a bilimsel
sel olarak araştırıyoruz, kurallarını, işlenişini saptıyoruz, diğerini
d e n e y l e r d e n geçirerek, denetleyerek açıklayabilmek p e k olası
ise bir hayli «muğlak» ve «geniş» bir ç e r ç e v e n i n içine kapatıyo
o l m u y o r , özellikle kültürel bir s a ğ l a m t e m e l d e n y o k s u n t o p l u m ,
ruz. Ya da d o ğ a l d e d i ğ i m i z , bildiğimiz, d e n e d i ğ i m i z , kimi süreklili
t o p l u l u k ve kişilerde.
ği olan, kimi d e n e y halinde tekrarlanabilen olaylardır. D o ğ a ü s t ü -
Bilim b ü y ü y ü , g i z e m i n «ilim» ve sanatlarını r e d d e d i y o r s a bile s o n a ş a m a d a - v e d e n e y s e l olarak h e n ü z açıklayamadığı olaylar
cü
d a , ö r n e k l e r d e - belki de bir uzlaşma a n l a m ı n d a , araya kimi çev relerde halen bir yan-bilim sayılan p a r a p s i k o l o j i giriyor. Parapsi-
kategoriye soktuklarımız
ise «açıklanamayan» ve «bilinme
yen» t ü r d e n olaylardır. G i z e m ve gizemin arkasında sürüklediği her şey işte bu «açıklanamayan»ı, bu «bilinmeyen»i d o l d u r m a k t a d ı r .
koloji, ç ü n k ü g i z e m d e n e n şeyi d a h a d o ğ a l b o y u t l a r d a bir olabilir
Orta Ç a ğ ' d a yaşamadığımız için b u g ü n b ü y ü c ü l e r e t o l e r a n s
lik perspektifi içinde d e ğ e r l e n d i r m e y e ve ç ö z m e y e çalışıyor. Ve
gösterilmektedir yeter
h e p «güç, güç» d e n d i ğ i n d e , b u g ü c ü n dıştan değil d e içten gel
ücret almasınlar. İyi de b u g ü n ü n d ü n y a s ı n d a ve b u g ü n ü n İstan-
me olabileceği olasılığı üzerinde durabiliyor, d u r u y o r . B ü y ü y ü ve g i z e m c i bilgisini r e d d e t m e k l e hiçbir şeyi s o n u ç
ki,
yasal
olarak
hizmetleri
b u l u ' n d a karşılıksız hizmet nerede g ö r ü l m ü ş t ü r ,
karşılığında
piyasada kaç
t a n e özveri sahibi D o n Kişot kalmıştır bu hızlı köşeyi d ö n m e o r t a
landırmış o l m u y o r u z , pek az kimseyi de ikna etmiş o l u y o r u z . Bu
mında? H e r h a l d e ücret d e ğ i l s e d e , gizemli hizmetin karşılığı baş
da bir b a ş k a gerçektir, acı bile olsa.
ka şekilde de karşılanabilir, hediyeler, armağanlar, hibeler ve d e s
Sorular k o n u n u n uzmanlarına, u z m a n geçinenlere s o r u l d u ğ u n d a y o r u m l a r iyiden iyiye çarpışıyor ve herkes kendi çizgisine u y g u n şekilde yanıtlar veriyor. « D o ğ a ü s t ü güçler d e n e n t a n ı m l a n a m a m ı ş bazı tesirler var dır,» d i y e kabul
ediyor a s t r o l o g (yıldızbillimci)
Haluk A k ç a m .
A m a , bu güçleri kullanabilen kaç kişi var a c a b a şu d ü n y a d a ! Basının d a , halkı bu alanda yanlış y ö n l e n d i r d i ğ i n i kabul etmeliyiz. Dergilerde b o y g ö s t e r e n bir sürü şarlatan, kimi eline plastikten bir kurukafa sıkıştırıp sırıtarak şeytanla işbirliği yaptığını, kimi de geceleri cinleri başına t o p l a y ı p ö n ü n e geleni çarptığını ilan ede rek b e d a v a d a n reklam sağlıyor. Bunlar, cahil bir t o p l u m u n sırtın
tekleyici yardımlarla. «Ülkemizde, b ü y ü c ü l ü k ve Yesari. V.P.,
«Polisin, Nişantaşlı
günümüzde de ve
her şeye
rağmen
b ü y ü c ü l e r vardır,» d i y e yazıyordu
büyü,
1979'da
Afif
haklarında sık sık k o ğ u ş t u r m a açtığı M a d a m N.S.,
G.K.,
Kadıköylü A.E.,
Edirnekapılı
F.Y.,
Aksaraylı M.Ü. yerli b ü y ü c ü l e r d e n s a d e c e birkaçıdır. B ü y ü y e inanç duyanların ç o k sayıda oluşları,
büyücülerin
işlerini rahatça y ü r ü t ü p , kolaylıkla ele g e ç m e m e l e r i n i n başlıca nedenidir. Kentin t ü m bölgelerine yayılan büyücüler, fal bakar, nefes eder, m u s k a , tılsım yazar, b ü y ü yapar, b ü y ü bozarlar. Kara B ü y ü p e k u y g u l a n m a z y a d a e n d e r olarak uygulanır. — 169 —
Bu arada, çeşitli b ü y ü kitapları, Kudur ve K a d e h duaları, Çevirgel Duası g i b i risaleler de yayınlanmakta, ç o ğ u el altından, gizlice satılan bu b ü y ü kitaplarında, a r a p harfleriyle yazılmış vıfk' lar ( b ü y ü ) , m u s k a örnekleri, dualar bulunmaktadır. Bu t ü r d e n bir
Salt bir araştırma kaynağı olarak ele alındığında ve salt bu y ö n ü ile değerlendirildiğinde «Gizli İlimler Hazinesi», g e r e k folklor açısından gerekse bir İslam gizemleri ansiklopedisi a ç ı s ı n d a n , az rastlanabilen bir çalışma niteliğini korumaktadır. Ve bu y ö n ü ile
k i t a p olan Seyyit S ü l e y m a n Efendi'nin 'Kenz-ül Esrâr'ı ise t a m a
Batı ile D o ğ u ' n u n geleneksel gizemlerini karşılaştırmalı bir şekil
m e n eski harflerle basılmıştır.»
de incelemek isteyenlere ilginç bilgiler vermektedir.
İki ciltlik bir «Cinsel Büyüler» derlemesini hazırlayan İsmet
Çalışmasının ilk cildinde İloğlu, d u a ve inanç ü z e r i n d e dur
Z e k i E y u b o ğ l u d a aslen A k ç a a b a t ' l ı (Trabzon) o l u p s o n r a d a n
d u k t a n sonra, ayrıntılı olarak ele aldığı k o n u yıldızbilimin (astrolo
(70'li yıllarda) İstanbul'da Fatih'te yerleşen ve m a k a s büyüleri ile
jinin) olması açıklayıcıdır. İloğlu, ç ü n k ü s o n r a d a n d i z e c e ğ i bilgile
ü n l e n e n Horovili M u h a m m e d H o c a ' d a n , yine Fatih'te o t u r a n Bay
rin temeli olarak burçları ve yıldızbilimsel uygunlukları yerleştiri
b u r t l u H . H o c a ' d a n s ö z eder.
y o r v e bunları, t ü m g i z e m g e l e n e ğ i n d e o l d u ğ u gibi, ayınsal (ritu-
70'li ve 80'li yılları gerilerde bıraktık a n c a k b ü y ü halen b ü y ü
el) şekillerden ayırmaksızın. Ruh ve cin ç a ğ ı r m a l a r ı n d a y s a bu
dür, her ne kadar ç a ğ d a ş kentsel gizemcilerimiz b ü y ü c ü a d ı n d a n
tarz
uygulamalarda
başarının sırrının
ü r k ü p kendine d a h a «metafiziksel» adlar yakıştırıyorlarsa bile.
bağlı o l d u ğ u n u e k l e m e d e n edemiyor.
m e d y u m l u k duyarlılığına
Büyü, g ö r d ü ğ ü m ü z gibi, geleneksel şekillere ve malzemele
Manevi ve ruhsal hastalıkların t e d a v i s i n d e n t a h t a kurularını
re d a y a n a n , ü r ü n ü o l d u ğ u kültürün ve inançsal temellerin imgele
y o k e t m e y ö n t e m l e r i n e kadar işlevi o l a n dualar ve ayetler dizen,
rini yansıtan, karmaşıktan basite g i d e n bir olaydır.
sihirbazların sihirlerini b o z m a k ,
Bu olayın
kuraklık ve kıtlıktan k u r t u l m a k ,
boyutları içinde, İstanbul'da yüzyıllardan beri ç o k tutulan, üfürük
yarım ve b ü t ü n başağrılarını tedavi e t m e k için büyüler ö n e r e n bu
ç ü l ü ğ ü n ve şifacılığın yeri nedir? Ya da başka bir d e y i m l e , bunlar
«Gizli İlimler Hazinesi» s o n u ç t a , aracıları o r t a d a n kaldırıp, meraklı
bizi gizeme mi y o k s a parapsikolojiye mi götürürler?
kişiyi gizemsel-inançsal işlemle karşı karşıya ve tek başına bırak
Ak ve iyi niyetli, o l u m l u sayılan şekli ile kullanıldığında b ü y ü şifacı, k o r u y u c u bir nitelik de taşıyabiliyor: hastalıklardan korur, iyileştirir, sakatlıkları önler, tedavi eder. Mustafa İ l o ğ l u ' n u n , kendi yayını olan, 8 ciltlik k a p s a m ı n d a ve bir kısmını L ü b n a n ' d a edindiği İslam kaynaklarından d e r l e d i ğ i «Gizli İlimler H a z i n e s i n d e d u a l a r a dayalı şifacı uygulamalarının arasında, ö r n e ğ i n , ruhsal hastalık ve sıkıntıları g i d e r e n formüller, b u r u n kanamalarını ve nezleyi g e ç i r m e k için çareler, sara, sarılık, çarpılma ve benzerlerine karşı vefkler ve yazarın ifadesiyle, «ha len tıbben tedavisi olanaksız olan bazı ruhi ve her nevi hastalıkla rın tedavisi için» d e r l e n e n ayet ve d u a l a r yer almaktadır. İloğlu'nun niyeti, b ö y l e c e t ü m bu kimi gizli, kimi inançsal a m a pek b i l i n m e y e n bilgileri açıklayıp ihtiyaç d u y a n ı n (ve b u n l a rı kendi başlarına uygulayanları) « p r o f e s y o n e l l e r i n s ö m ü r ü s ü n d e n kurtarmak oluyor, kendi bir s ö y l e ş i d e açıkladığı gibi.
maktadır. Yeni bir y ö n t e m değildir b u : yüzyıllar b o y u n c a b a t t
aynakla-
rının önerdikleri metinlere baktığımızda, ister O r t a Ç a ğ ' d a n kal m a ister s o n d e r e c e ç a ğ d a ş v e kimi radyo, kimi d e televizyon p r o g r a m l a r ı n d a açıklanmış uygulamaları g ö z d e n g e ç i r d i ğ i m i z d e tıpatıp benzer çalışmalarla karşılaşırız. Paul H u s o n ' u n , David Convvay'ın, Dolores A s h c r o f t N o w f o ki'nin yakın tarihli «elkitapları»nda ve «pratik» kurs ya da rehbeı niteliğindeki çalışmalarında t e m e l d e buluşan bilgi ve u y g u l a m a l a r buluruz. Ve bunların arasında: - Hazırlık d ö n e m i ; falcılık; âşıklar için iksir ve büyüler; karşıt sihir v e k o r u n m a ; ö ç alma v e saldırı; ö r g ü t k u r m a y ö n t e m l e r i ; g e z e g e n l e r i n saatleri; sihir ve b ü y ü d e kullanılan terimler s ö z l ü ğ ü ; sihirsel işlemlerde kullanılacak tapınağın hazırlanması; — 171 —
büyüde
gerekli nesneler; p e n t a g r a m ayinleri; niyetler ve uyumsallıkları;
eylemlerle cahil insanları aldatan ve s ö m ü r e n kişiler için kullanılır,
bedendışı y o l c u l u k ; Kabala'dan,
kötüleyici bir a n l a m kazanmıştır.»
Mısır'dan m u s k a ve tılsımlar;
lanetler; cinler ve şeytanlar v.b.
Nefesi g ü ç l ü olan ü f ü r ü k ç ü - ki u y g u l a m a l a r ı n d a n ve hedefle
Her t o p l u m v e ç a ğ d a büyüsel işlemler, renkleri n e o l u r s a
rinden «şifacı» kimliğini de kazanmış o l u y o r - salt bizim t o p l u m u
olsun, ya bir «uzman»a başvurarak uygulanır ya da kişinin b e c e
m u z a ö z g ü bir kişi değildir. Benzer uygulamaları, benzer inanışla
rikliliğine bırakılır. Ve her t o p l u m ve ç a ğ d a «kendin hazırla, k e n
rı, dualara d a y a n a n işlemleri, eski uygarlıklarda ve ilkel t o p l u l u k
d i n yap» y ö n t e m i , z a m a n z a m a n kişiyi zorlarsa bile,
kendine
larda o l d u ğ u g i b i , Batı'nin b i r ç o k ülkelerinde (Fransa, İngiltere,
g ü v e n e n meraklılar tarafından ç o k d a h a ilginç ve hiç k u ş k u s u z ,
İtalya, A l m a n y a ) ve bu ülkelerin kırsal alanlarında, az gelişmiş
heyecanlı sayılır.
bölgelerinde rahatlıkla bulabiliriz.
Dualar her z a m a n kullanılır, şu farkla ki batı g i z e m c i l i ğ i n d e
Nedir ki, şifacı ile ü f ü r ü k ç ü arasında kesin bir ayırımın o l m a
bu dualar kutsal kitaplara dayanılarak o k u n m a z . Kullanılan d u a
sı gerekiyor, ç ü n k ü birincisi manyetik ya da «tellürik» bir g ü ç kul
lar ya bir «eski geleneğin» ü r ü n ü olarak bilinir ya da belirli veriler
lanarak salt elleri ile acıyı dindirir ya da geçirir, ikincisiyse, hasta
içermek koşuluyla u y g u n kaynaklardan d e r l e n i p uyarlanır.
nın, şikâyet e d e n kişinin, fiziği, fizyolojisi ü z e r i n d e etkili o l a b i l m e
Bir ruh ya da c i n ç a ğ ı r m a k için «Gizli İlimler H a z i n e s i n e g ö r e üç ihlâs ve bir fatiha o k u d u k t a n s o n r a u y g u l a m a y a başlanır (İloğlu'nun u y g u l a m a s ı ise kahve fincanı ya da bakalit k a p a k kul lanılışı ile oluşturulan basit bir «Ouija Board»tan başka şey d e ğ i l
si için, dualarla birlikte, s o m u t , g e r e k t i ğ i n d e nesnelere d a y a n a n çarelere başvurur. Dolayısıyla şifacıyı parapsikolojik olayların k a p s a m ı n a aldığı mızda ü f ü r ü k ç ü y ü b u k a p s a m ı n dışında t u t m a k z o r u n d a oluruz.
dir). Batılı bir kaynağın ö n e r d i ğ i geleneksel bir ruh ç a ğ ı r m a ise -
Şifacılık k o n u s u n u ilginç bir araştırmada inceleyen Fransız
m e d y u m s u z ve büyüsel bir y ö n t e m olarak - ilkin, ölüleri uyandıra
tıp a d a m ı Dr. Albert Leprince şifacıları, her t o p l u m ve ö r n e k l e r e
rak ç o k g ü ç l ü bir f o r m ü l olarak bilinen, «Allay Fortission Fortissio
uyan, aşağıdaki beş kategoriye ayırıyor:
Allynson Roa» sözcükleri tekrarlanır,
r u h u n geri g i t m e s i
için
« O m g r o m a Epin Savoc, Satony, D e g o n y , E p a r i g o n , G a l i g a n o n , Z o g o g e n , Ferstigon» (ilaç adlarını andıran!) gibi güçlere sesleni lir.
1 - Halkın saflığını s ö m ü r e n ve sık sık m a h k e m e l i k olan sah te şifacılar; 2 - Şifacılığa yönelen, ilkin bir teşhisle yetinen s o n r a da
Uygulamalara «dua» ve «dua»yı andıran çağrı şekilleri girin c e d e o l u m s u z bir a n l a m d a taşıyan «büyü» s ö z c ü ğ ü n ü n o l u m suz yanı b ü y ü k bir ö l ç ü d e arındırılmış olur. Bu b a ğ l a m d a « o k u y u p üflemek» anlamına gelen «üfürüğün» kullanıldığı «üfürükçülük»te, Borotav'ın d e ğ e r l e n d i r m e s i ile, «has talığın sağalması isteniyorsa duaların, dileklerin etkisini hastanın v ü c u d u n a y a y m a k için, tabiatüstü zararlı varlıkların k ö t ü l ü k l e r i n
çareler, ilaçlar ö n e r e n d u r u g ö r ü sahipleri; 3 - Yan bilimsel bir nitelik taşıyan, g e r ç e k bir ruhsal g ü c e sahip olan manyetizmacılar; 4 - Kendilerini dinsel bir inanca b a ğ l a y a n , dualara başvuran ve «mucizeler» yarattıklarını iddia edenler; 5 - Vardıkları sonuçları ne fiziğin, ne de metafiziğin açıklaya madığı g e r ç e k şifacılar.
d e n k o r u n m a k s ö z k o n u s u ise, çevreye, etraftaki eşyaya, bu var lıkları ü r k ü t e c e k sözleri eriştirmek için yapılan işlemdir.» «Üfürükçü d e y i m i , g ü n ü m ü z d e bu t ü r l ü akıl ve bilim-dışı
Kime y ö n e l i k olursa o l s u n d u a n ı n her çeşidi gizemsel işlem lerin ayrılmaz bir parçasıdır ve her ne kadar tek tanrılı b ü y ü k d i n —
173-
ler b ü y ü n ü n her ç e ş i d i n i - o l u m l u d i y e bilinen dahil o l m a k üzere -
me olan Veli B a l d e d e ' d e n s ö z etmektedir. Veli B a l d e d e ya da
y a s a k ediyorlarsa da işlemde Tanrıya yönelik bir d u a dahil edildi
Veli Şeyh eskilerden sayılabilecek bir İstanbul muskacısı ise de
ğ i n d e mesele k e n d i l i ğ i n d e n değişir.
b u g ü n de muskalara, nazar b o n c u k l a r ı n a ve tılsımlara r a ğ b e t
Yasal büyücü
olarak
büyü
Bülent Kısa.
Dolandırıcılığa giriyor.
yasaktır a n c a k ,
«Büyü karşılığında
anlatıyor
profesyonel
sürüyor.
para a l m a k yasaktır.
Batı gizemciliği tılsımları «talismans» olarak biliyor ve kullanı
Ben para alıyorum diye itiraf e t s e m de
yor. «Talisman» s ö z c ü ğ ü ise Y u n a n c a d a n g e l m e d i r ve «telesma»
ö n e m l i değil. B e n i para alırken tesbit e d i p yakalamaları lazım.
(dinsel a y ı n ) ' d a n türetilmiştir. A n c a k tılsım, m u s k a ya da nazarlık
B e n s a n s a s y o n o l s u n diye büyü yaptığımı s ö y l ü y o r d a olabilirim.
insan tarihi kadar eski inanış ve uygulamaların örnekleridir, her
' B e n s a d e c e yıldızfalı çıkaran, astrolojiyle ilgilenen bir a d a m ı m '
kültür ve kıtada karşımıza çıkmaktalar.
d a diyebilirim.»
«Muska, A r a p ç a d a 'yazılı şey' anlamına gelen nüsha kelime
Bilindiği gibi ö n e m l i olan yasa değildir, yasayı a t l a t m a yolları dır. Veya, bir İtalyan a t a s ö z ü n ü n ifadesiyle, «Yasa çıktı, çaresini
sinin
halk ağzında b o z u l m u ş
biçimidir»
diye açıklar
Boratav.
«Hastalıkları sağaltma ya da d ü ş m a n d a n gelebilecek kötülükler, g ö r ü n m e z kazalar v b . gibi h e r h a n g i bir zararı ö n l e m e ile üstte
bulalım.» Aynı d u r u m d i n s e l yasaklar için de geçerlidir ve dinsel yasak
taşınan yazılı kâğıda denir... Nazarlık, bir y ö n ü y l e , yani k ö t ü g ö z
ları atlatmanın ç a r e l e r i n d e n biri de dinsel formları, duaları (ister
lerin ve kıskançlık duygularının s e b e p olabileceği hastalıklardan,
g e r ç e k , ister u y d u r m a ) büyüsel işlemin içine katmak, bunları işle
sakatlıklardan k o r u y u c u niteliğiyle, m u s k a n ı n işini g ö r ü r . A m a ,
m i n ö z ü olarak göstermektir. Belirlenemeyen y a d a belirtilmek
adından da anlaşılacağı üzere, o n u n asıl görevi k ö t ü g ö z l e r d e n
i s t e n m e y e n bir g ü c e yönelik y a k a r m a y ı Tanrıya, Allaha yönelt
korumadır... Tılsım, anlamı bulanıkça bir kelimedir... tılsım d e f i n e
mektir.
gibi gizli şeyler bulmayı, kapalı yerleri, ö r n e ğ i n saray, m a ğ a r a
Batı'nın g e n e l d e ve dinsel yasaklamalarının
etkisi altında
kendi inancının dışına itmeye çalıştığı (oysa Kutsal Kitaplarda örneklerini ç o k ç a b u l d u ğ u ) gizemciliği İslam bilgin ve bilgeleri
kapılarını a ç m a y ı sağlayan ve a n c a k ehlinin bildiği sözleri ya da kullandığı araçları gösterir.» Tılsım, m u s k a , nazarlık... büyüsel işlemlerde k o r u y u c u bir
tarafından belirgin bir g ü ç olarak kabul edilip İbn-i H a l d u n ' d a ,
nitelik ve işlev taşıyan kimi yazılı, kimi çizimli, kimi k u m a ş , kâğıt
ö r n e ğ i n , b ü y ü «katıksız sihir» ve «tılsımlar» olarak ikiye ayrılarak
ya da d e r i d e n yapılmış, kimi kazılmış. Taşıdıkları simgesel şekil
karşımıza çıkmaktadır. Ve İbn-i H a l d u n ' d a k i katıksız sihir sihirba
ler g ü ç l ü bir etkendir, d ö r t k ö ş e l i bir tılsım u y u m s u z l u k yaratır,
zın, hiçbir yardımcıya başvurmaksızın, kendisinden çıkan bir g ü ç
yuvarlak bir tılsım ise o l u m l u ruhların yardımını sağlar.
tür; b u g ü n k ü tanımlarımızla bir « d u y u m ö t e s i olay»dır, bir psi fak
Bu k o r u m a nesnelerinde, özellikle antik uygarlık ve inanışlar d a n kalma olanlarda, yıldızbilimsel (astorolojik) değer, a n l a m ve
törü. Yukarki ayırıma g ö r e de «tılsım», t ü m d i ğ e r b ü y ü s e l işlemle rin içinde, başlı başına bir sihirli alanı oluşmaktadır.
simgeler ön plandadır; k o r u y u c u veya aktif g ü ç bunlarla sağla nır. Buna karşın b ü y ü k dinlerin, tek tanrılı dinlerin ü r ü n ü olanlar
1974'ten k a l m a bir araştırmasında (Nazar, Nazarlık ve ilgili
da Kur'an-ı K e r i m ' d e , T e v r a t ' t a n ya da başkaca dinsel metinler
büyüsel işlemler) İsmail Çelik, İstanbul'un H i s a r ü s t ü ' n d e , o d ö n e
d e n alınan sözcükler, işaretler, adlar (kutsal adlar) ve özellikle
m i n parası ile, 600-700 liralık kırmızı m ü r e k k e p kullanarak nazar
dualar kullanılır.
ve başka çeşit m u s k a l a r yazan ve G i r e s u n ' u n bir k ö y ü n d e n gel
Ancak... bu tür u y g u l a m a l a r d a kutsal metinler k u l l a n m a k d i n
t a r a f ı n d a n yasak d e ğ i l midir? Ö y l e d i r ve İslamda bu yasaklar bir
tedir) bir kısmı İ s t a n b u l ' u n İslam ö n c e s i , Fetih ö n c e s i d ö n e m i n
ç o k hadiste açıkça ifade edilmiştir ( E b û Hüreyre, İbn-i M e s ' u d ) ;
d e n k a l m a o l d u ğ u gibi bir b a ş k a kısmı d a , d i ğ e r l e r i n e eklenerek,
belirli surelerde (113, 114) ise b ü y ü c ü l ü ğ ü n , cinciliğin kaçınılması
d e ğ i ş i k g ö ç l e r d e n ve İ s t a n b u l ' u n d i n , dil, ırk, inanış m o z a i k i n i
g e r e k e n kötülükler o l d u ğ u söylenmiştir.
o l u ş t u r m u ş o l a n e t k e n l e r d e n gelmedir.
Yine de t ü m bunlar ne yanlış u y g u l a m a y ı , ne s ö m ü r ü y ü , ne
B u b a ğ l a m d a , yerel v e kentsel o l a n azınlıktan bir b ü y ü c ü
d e yönlendirilmiş bilgiyi e n g e l l e m i y o r ç ü n k ü , her a l a n d a o l d u ğ u
(Yahudi, R u m , E r m e n i v.b.) u y g u l a m a l a r ı n d a z a m a n z a m a n k e n
g i b i , bir «arz-talep» yasası işliyor, sürekli olarak.
d i gelenek v e k ü l t ü r ü n d e n k a l m a bilgi v e m a l z e m e y i d e k a t m a k t a
Ya yatırlardan, t ü r b e l e r d e n b e k l e n e n m e d e t , o n l a r a bağla n a n umutlar ve etraflarında o l u ş a n efsaneler?
d e hesaba katarak ( b u ara fallara, gizemlere v e r u h ç u l u ğ a s o n
Büyüsel u y g u l a m a l a r a pek b e n z e m i y o r s a d a bunlar d a bir «başka» büyüselliğin halk tarafından b e n i m s e n e n belirtileridir. İnanç, hiç k u ş k u s u z bir g ü ç t ü r ; inanç derler, dağları bile yer l e r i n d e n kımıldatır. Ve inanç,
dır. Belirli d ö n e m l e r d e yer alan içten v e y a dıştan g e l m e g ö ç l e r i
batıl inanışlara karışınca,
d e r e c e meraklı o l a n 20'li yılların B e y a z Rusları da unutmaksızın) o r t a y a s o n d e r e c e bileşimli, n e r e d e y s e «kozmopolit» bir olay çık maktadır.
onlarla
* * *
karıştırılınca, kendi dinsel buyruklarını bile g ö z a r d ı eder. Sarıyer'e Telli B a b a ' y a , E y ü p ' t e k i Dilek B a b a ' y a , Ş e h z a d e b a şı'ndaki Helvacı B a b a ' y a v.b. g i d e n l e r h e p iyi niyet ve inançla
Deniz Cinleri
Padişahının
halen
Kız
Kulesi'nin
açıklarında
g i d e r l e r oysa İstanbul M ü f t ü l ü ğ ü n ü n , e s k i d e n k a l m a uyarısına
konaklayıp
d i k k a t ettikleri o l m u y o r m u ?
d ö n e m d e , üniversite kantinlerinde bile g ü n d e m e geldiklerini bili
konaklamadığını
bilmiyoruz,
(ancak
cinlerin,
son
«Türbelerde m u m y a k m a k , b e z b a ğ l a m a k , dilek taşları yapış
yoruz!) a n c a k cinlerin, denizlerin, karaların ve g ö k l e r i n , adları ne
tırmak, para a t m a k , k u r b a n k e s m e k v e d o ğ r u d a n d o ğ r u y a ö l ü
olursa o l s u n (Albastı, K o n c o l o s , K a r a k o n c o l o s , Albız, Ç a r ş a m b a
d e n dilekte b u l u n m a k d i n i m i z c e yasaktır v e günahtır» d e r b u ,
Karısı, Kara-Kura, Kancalar, İbrik Kalfa, Al-Karısı, R ü k ü ş H a n ı m
hatırlatma şeklindeki uyarı, a n c a k inanışın inançtan baskın çıktığı
v.b.) İ s t a n b u l ' u b u g ü n m e k â n tuttuklarını b i l m e y e n y o k t u r . Üste
d a oluyor.
lik bu cinler d e , ç a ğ d a ş l a ş ı p , c i s m e n değilse bile i s m e n basın organlarının başlıklarında, m a g a z i n araştırmalarında ve özel tele
***
vizyonlarının «talk-showlar»ında b o y g ö s t e r m e k t e d i r l e r . B i r ç o k ünlü C i n c i H o c a ' y ı tarihine katmış o l a n İstanbul'u
istanbul büyüleri d e n d i ğ i n d e , g e n e l d e İstanbul k ö k e n l i y a d a
m u z d a cinlerin «pop» ya da «in» olmalarına, sık sık g ü n d e m e gel
g e r e k T r a k y a ' d a n g e r e k s e A n a d o l u ' d a n gelen v e kentsel b ü y ü
melerine, g e ç k u ş a k arasında «ilgi» k o n u s u olmalarına hiç ş a ş m a
y ö n t e m v e şekilleriyle k a y n a ş a n b ü y ü l e r anlaşılır.
Ancak büyü
m a k g e r e k i y o r ç ü n k ü , ister dinsel inançtan kaynaklansın, ister
g i b i geleneksel kaynaklara dayalı u y g u l a m a l a r d a u n u t u l m a m a s ı
f o l k l o r i k inanış g i b i kabul edilsin, n e r e y e bakarsanız bakın cinsiz
g e r e k e n bir n o k t a vardır:
gizemcilik
İstanbul'da,
kentin tarihi
boyunca,
işlem k o n u s u o l a n b ü y ü l e r d e d e ğ i ş i k kökenler ve inanışlar yat
yoktur
ve
de
düşünülemez,
ne
Doğu'da,
yakın
D o ğ u ' d a , U z a k d o ğ u ' d a y a d a Batı'da.
maktadır. Bunların en b ü y ü k kısmı İslam g i z e m c i l i ğ i n e ait ise de
Cin her k a y n a k t a , esrarlı bir varlıktır, kimilerine g ö r e g ö r ü
(İloğlu, ö r n e ğ i n , d e r l e m e s i n d e A r a p kaynaklarına ağırlık v e r m e k
nen, kimilerine g ö r ü n m e y e n . Cinler ile t e m a s t a olanlar (oldukları— 177 —
istanbul Gizemleri / F: 12
nı söyleyenler), cinleri d a v e t edebilenler (edebildiklerini iddia
«Cinler m a d d e y e kayıtlı o l m a d ı ğ ı n d a n kendilerini i n s a n d a n
edenler), çağırabilenler (çağırdıklarını ileri sürenler) bu varlıkların
ç o k üstün görüyor.» der araştırmacı yazar v e k o n u n u n uzmanı
huylarını ve o n l a r d a n nasıl yararlanacaklarını ç o k iyi bilirler (bil
A h m e t Ulusi. «İnsanlarla o y n a y ı p e ğ l e n m e k , onları istedikleri g i b i
diklerini ifade ederler).
g ü t m e k en b ü y ü k zevkleri.»
«Cin» s ö z c ü ğ ü n ü n Latince «genius»tan A r a p ç a y a o r a d a n d a
Cinlerin istedikleri z a m a n b e d e n s e l olarak g ö r ü n d ü k l e r i , hat
T ü r k ç e y e g e ç t i ğ i söylenir. S ö z c ü ğ ü n dilbilimsel kökeni bir y a n a
ta cinsel ilişkide bile bulundukları söyleniliyor. A n c a k , Hulusi, bu
Romalılar, Yunanlılar, Araplar ve Türkler de cinlere inandılar ve
g e r ç e k bir birleşme değildir bir beyinsel t a t m i n , bir boşalmadır,
her ç a ğ , kültür ve uygarlığın sihirbaz ve b ü y ü c ü l e r i cinlerle her
diye açıklıyor.
z a m a n iyi anlaştılar.
İyi de b e d e n s i z varlıkla, ister kadın ister erkek, cinsel birleş
Cinler, cinler tarafından çarpılanlar, cinleri iyi bilenler, e r k e k cinler, kadın cinler, ç o c u k cinler, kıskanç cinler, öç alan cinler,
me nasıl olur, nasıl gerçekleşebilir? K ö t ü niyetli bir cin kadınlara nasıl bir «cinsel taciz»e bulunabilir?
yardımsever cinler, şakacı cinler, tecavüz e d e n cinler, cinlere
Soruların, inanışlara bağlı, «geleneksel» bir yanıtı vardır, bir
bilerek v e y a bilmeyerek zarar verenler (ve cezalarını ç e k e n l e r ) ve
de - antitez olarak - mantıksal-bilimsel yaklaşımlar. Aslında ina
diğerleri. Uzayıp g i d e n , s o n u g e l m e y e n bir olay ve inanış dizisi.
nışla mantığı b a ğ d a ş t ı r m a deneylerini O r t a Ç a ğ ' d a da bulabilme
Kur'an-ı K e r i m ' d e «dumansız ateş»ten yaratılan bu varlıklar,
miz olası ise, batı kaynaklarını karıştırdığımızda, biz şimdilik Orta
dinsel inançlardan v e o n l a r d a n kaynaklanan, onlardan ö n c e bile
Çağı ve batıyı bir y a n a bırakıp İ s t a n b u l ' u m u z u n cinlerine d ö n e
varolan halk inanışlarının etkisi ile, masal ve efsanelerin dışına
lim.
taşıp n e r d e y s e İstanbul'un g ü n l ü k ve ç a ğ d a ş yaşamına iyiden iyi
İslamda ve d i ğ e r tek tanrılı d i n l e r d e (Yahudilik ve Hıristiyan
ye yerleştiler bir çeşit «dönüş» k a y d e d e r c e s i n e ve g i z e m i n g ü n
lık) meleklere, şeytanlara ve cinlere inanılır. Melekler iyi varlıklar,
d e m i n d e eski yerlerini kapamasına.
tanrısal ve kutsal varlıklar,
Yerleşmekle de yetinmediler,
varoluşlarını
kanıtlayabilmek
şeytanlar k ö t ü varlıklar,
cinler ise
d e ğ i ş k e n varlıklardır.
ya da anımsattırmak için onlara inanan veya i n a n m a y a n l a r a ,
T ü m geleneksel inanışlarda, ilk inanışlardan başlamak üzere
eski, orta ve yeni kuşaktan olanlara, geleneklere bağlı o l a n ve
ve m i t o l o g y a l a r d a cinler «ilkel» varlıklar olarak tanımlanırlar. B u n
olmayanlara, cahillere ve kültür sahibi kişilere, m e m u r l a r a , ev
lar sihirbazın, b ü y ü c ü n ü n ve de «magus»un en yakın yardımcıları
hanımlarına ve mevki sahibi kadınlara «musallat» oldular, g ö r ü n
olabiliyorlar, oluyorlar. Kökeni ve kültür d ü z e y i ne olursa olsun
m e d e n a n c a k kendilerini hissettirerek.
gizemcilik, b u açıdan, cinler o l m a d a n y a p a m ı y o r v e y a p a m a d ı ğ ı
Kırsal
alanlardan,
folklorun
sayfalarından,
masallardan,
için onları, yüzyıldan yüzyıla a ç ı k l a m a y a gayret ediyor.
D e d e Korkut ve 1001 g e c e l e r d e n çıkıp İstanbul'a g ö ç ettiler baş
Bizim «cin» d e d i ğ i m i z e antik ç a ğ bilgisi, Y u n a n c a bir sözcük
kaca g ö ç edenlerle birlikte. Ya da yüzyıllardan beri konakladıkla
t e n hareket ederek, « d a i m o n - d a e m o n » (tanrı, cin) ya da basit ve
rı bu b ü y ü k kente y e n i d e n bir «çıkış» yaptılar, b ü y ü k kentin a r t a n
o l u m s u z bir a n l a m l a , «demon» der.
sorunları ve bu kentin s o r u n l u sakinleri ile orantılı olarak artarak.
Mısırlılar için cin kişinin ikiziydi, Yunanlılar için paralel bir
Cinleri herkes g ö r e m e z , görenler o l u y o r s a d a b u g ö r m e l e r
«ben» (İstanbul'lu Hasan Poyraz H o c a ' y a g ö r e cinler âlemi t ü m
t o p l u halde olmuyor, tek bir kişi g ö r s e bile birkaç kişi b i r a r a d a
d e n paralel bir evrendir). S o k r a t e s ' i n c i n i n d e n söz edilir, o n u
g ö r m e z . Cinler d a h a ç o k hissedilir, algılanır, duyumsanır.
y ö n e t e n , ikinci kişiliğini o l u ş t u r a n ve o n u n l a k o n u ş a n . Ö n c e k i
— 178 —
b ö l ü m l e r d e n b i l d i ğ i m i z «ölümsüz» Saint-Germain K o n t u n u n cinin
«Cinsel ilişki bizim anladığımız m a n a d a b i r l e ş m e değildir.
d e n de söz edilir, o n a unutulan, yitirilen bilimleri ö ğ r e t e n , s i m y a
Beyinde bir noktayı etkileyerek kişide bir t a t m i n m e y d a n a getiri
ve k i m y a formüllerini açıklayan. Hatta ve hatta N a p o l y o n ' u n bile
yorlar. Bu şekilde kişi g e r ç e k t e n onlarla t e m a s k u r d u ğ u hissine
bir cine sahip o l d u ğ u söyleniyor o n u başarıdan başarıya g ö t ü
kapılıyor,
ren.
a n l a m d a bir şey y o k yani. Bir tür halüsinasyon.» Y a N a p o l y o n ' u n s o n d ö n e m i n d e k i başarısızlıkları v e ç ö k ü
şü? Onlar da cin o n u terkettikten s o n r a oluvermişler! Sokrates, Saint-Germain ve N a p o l y o n «tarihsel» örneklerdir ve de (biri hariç) k e n t i m i z d e n bir hayli uzaklarda kalmış, istan bul'un
gizemsel
gündeminde
olan
cin
uzmanlarına,
cinlerle
t e m a s kurabilenlere (kendi ifadelerine göre) g e ç m e k , basında yayınlanan bazı açıklamalarından y a r a r l a n m a k ise bizi k o n u n u n Sekiz t a n e c i n i o l d u ğ u söylenen « m e d y u m » M e h m e t M e m i ş cinleri için şöyle d i y o r : «O kadar güzeller ki, o kadar yakışıklılar ki... Saat on iki o l u n gelirler...
Gece
hep
onlarla
birlikteyim.
Sabah
ezanına
kadar... Onlarla d u a yaparız, bilgi alırım, yazarım, çizerim, t e ş b i h çekeriz... Siz onları göremezsiniz. İnsanların g ö z ü n d e p e r d e var dır, a m a cinler insanları görür... Cin b u g ü n insanlarla evlenebi lir...
varlıkların
etkileriyle
boşalmaya
uğruyor.
Fizik
Aslında bu d u r u m d a «halüsinasyon», sanrı bile aşırı geliyor ç ü n k ü , s o n u ç t a , cinsel bir d ü ş ü n d ü r t ü l e r i ile g e r ç e k l e ş e n bir b o ş a l m a d a n başka bir ş e y değildir anlatılan olay ve
bunda,
b u n u n açıklamasında v e y a m o t i v a s y o n u n d a c i n d e n b a ş k a n e d e n d ü ş ü n m e m e k bir hayli zorlamalıdır. A h m e t Hulusi'ye kulak v e r e c e k s e k bir kadın cinle yapıldığı söylenen evlilikten ç o c u k l a r nasıl d o ğ a r ? Tek bir kişinin anlattığı bir «olay» ö r n e k teşkil e d e m i y o r s a
t a m merkezine yerleştirecektir.
ca
bu
B e n i m dişi c i n i m benimle e v l e n m e k istiyor...
n o r m a l bir
kadınla ne yaşanıyorsa, o n u n l a da o n u yaşayabilirim...» Cinlerle evlilik k o n u s u n d a d e n e y i m l i olan, Keto adı ile bili nen, Hacı A y d o ğ a n ise d u r u m u n u şu şekilde açıklıyor: «Üç çeşit cin var. Birisi Rahmaniler, bunlar iyi cinler. Şeytani ler var, bunlar da k ö t ü olanlar. Bir de Cindarlar var ki, h e m iyilik h e m kötülük yapıyorlar. Benimkiler R a h m a n i , iyi oldukları için insanlara yardımcı o l m a y a zorluyorlar beni. B e n i m karım da Rah mani... iki de o ğ l u m var, cin karımdan. Biri altı yaşında, d i ğ e r i üç aylık...» Bedensiz varlıklarla evlilik, cinsel ilişki ve b u n u n s o n u c u olan çocuklar... A h m e t Hulusi d u r u m a nesnel olarak yaklaştığında b ö y l e s i n e bir teşhise varıyor: — 180 —
bile bu kişinin ö n e sürdükleri, ç o k gerilere gittiğimizde, bizleri bu tür d u r u m l a r a ve bu d u r u m l a r ı n o r t a y a attığı « s o r u n l a r ı n yanıtını - inanışlara bağlı k a l m a k k o ş u l u ile - v e r m i ş oluyor. İslamın cin inanışından Orta Ç a ğ Hıristiyanlığına, paralellik g ö s t e r e n , melek-şeytan-cin inanışına bir g e ç i ş y a p m a m ı z gereki yor, 1486 yılından k a l m a bir kitaba d a y a n a r a k . E n g i z i s y o n b o y u n c a bir elkitabı olarak kullanılan, 550 sayfa da soru-yanıt şeklinde Heinrich K r a m e r ve J a m e s S p r e n g e r adlı iki A l m a n d i n a d a m ı tarafından hazırlanan «Büyücülerin Çekici» (Malleus M a l e f i c a r u m ) , k ö t ü niyetli cinlerle b ü y ü c ü kadınların, cadıların cinsel ilişkilerine eğildiğinde, O r t a Çağlar'a ö z g ü bir inanç ve mantık ç e r ç e v e s i içinde, bu t ü r d e n yanıt ve sonuçları sıralamaktadır: - K ö t ü ve şeytana hizmet e d e n cinler cinsel ilişkide bulun duklarında birer aracı olarak hareket etmekteler, ç ü n k ü yaptıkları bir insanın (erkeğin) menisini ç e k i p bir başka insana (kadına) aktarmaktır. Nedir ki, bu t ü r cinlerin bir kadını hamile bırakmaları olanaksızdır, ç ü n k ü bunlar (Hıristiyan inançlarına göre) r u h taşı mazlar.
Dolayısıyla r u h ve b e d e n d e n oluşan bir canlıya hayat
veremezler. A n c a k u n u t u l m a m a l ı ki, Tanrının yarattığı bu varlıklar ister cin, ister şeytan olsunlar, onların altında olan her şeyi denet— 181 —
leyebilirler ve bu y ü z d e n , şeytanlıklar p e ş i n d e olan cinler bir e r k e ğ i n menisini ç e k i p , kendilerine aitmiş gibi, bir kadına aktarabilir ler. Üstelik, e r m i ş A v g u s t i n u s ' u n da belirttiği gibi, bu tür k ö t ü c i n ler bir erkeğe kadın, bir kadına da erkek olarak görünebilirler. B u ö r n e ğ i v e r m e k t e k i amacımız cinlerin, her b ü y ü k d i n d e v e
Gizem d ü n y a s ı , eski inanışlara, insan k a d a r e s k i gelenekle re, mitolojik ve folklorik m a l z e m e y e d a y a n a r a k , her z a m a n cinle re başvurur. Kimi bu bağlılığını inandığı ve u y g u l a d ı ğ ı , izlediği dine bağlar, kimi dinsel inanışları k e n d i n e g ö r e y o r u m l a r ve kulla nır (büyüde o l d u ğ u gibi) çizgiyi a ş m a k pahasına. Biri t ü m bunları
her kültürde, bir s o r u n teşkil ettiklerini ve bu s o r u n u n , ç a ğ d a n
kendi sorunlarını ç ö z e b i l m e k a m a c ı ile, kanıt ve yanıt olarak ö n e
çağa,
ne tür bir «literatür»e y o l açtığını özetle g ö s t e r m e k t i r .
sürerken diğerleri ise pazarlar, bir «hizmet» olarak. Kaldı ki, gize
A n c a k , D o ğ u ' d a n Batı'ya, cin s o r u n u salt cinselliğe y ö n e l e n bir
m i n her alanı arz ve talep kurallarına u y m a k z o r u n l u ğ u n a sokar
s o r u n o l m a k t a n ç o k uzaktır. Ç ü n k ü cin, h u y u n e olursa o l s u n ,
kendini.
her çeşit g i z e m c i l i ğ i n i n v a z g e ç e m e d i ğ i bir unsurdur, ister adı c i n o l s u n , d a e m o n o l s u n ya da sac3ce «varlık».
B u g ü n ü n İ s t a n b u l ' u n d a dirilen v e y e n i d e n , o y s a d a h a «deği şik» çevrelere ve d a h a «değişik» tanıtımlarla u z a n a n , «popüler»
Folklor açısından kendi cinlerimizi incelediğimizde bunların
hale gelen cinlerin her çeşidi g i z e m c i l i ğ i n kaçınılmaz varlıklarıdır.
da şekilden sekile geçtiklerini g ö r ü r ü z . Cinler kara kedi v e y a
H e m cinler o l m a z s a , onlardan y a r d ı m g ö r m e z s e b ü y ü c ü n ü n v e
kara k ö p e k şeklinde görünürler,
bakıcının d u r u m u ne olur?
oğlak,
eşek,
tavşan, t a v u k ,
horoz, kuzu, yılan v.b. şekillere de bürünebilirler. Ufacık olurlar
Bu sayfalar b o y u n c a , elimizden geldiği kadarıyla, kentimizin
y a d a k o c a m a n , i n c e y a d a şişman, güzel, çirkin, sevimli, k o r k u
barındırdığı hatta yarattığı b i r ç o k g i z e m ve inanışları g ö z d e n
t u c u , h o ş k o k u l u v e y a tiksindirici. Hatta ve hatta birer cansız nes
g e ç i r m e y e çalıştığımızda er veya g e ç «cin» k o n u s u n a da d e ğ i n
n e y e d e dönüşebilirler!
m e m i z kaçınılmazdı.
En ç o k s o r u n çıkaran k ö t ü ruhlu, k ö t ü niyetli cinler o l u y o r ,
Ahmet R a s i m ' i n deyimi
ile «Sultan İ b r a h i m zamanının en
olaylar yaratan, insanlara sataşan, insanları ç a r p a n , sevgilileri ayı
n â m d a r a k t ö r ü C i n c i H o c a d e n e n herif»i ve benzerlerini g ö r m ü ş ,
ran, kocaların başlarını çelen, kadınları aldatan, eşyaların y e r i n i
tanımış, bu İstanbul'da s o r u n b ü y ü c ü l e r i n cinleri değil de en
değiştiren, nesneleri gizleyen. Bir cinin marifetleri ile bir «vurucu ruh»un, bir «poltergeist»in marifetlerini birbirinden ayırabilmek, b u y ü z d e n , b a z e n ç o k zor oluyor. Cinlerden o l u ş a n ve cinleri barındıran paralel bir evren ilginç bir kavramsa cinleri « e n e r j i y e b e n z e t m e k ,
bir «enerji insanı»
kuramına o t u r t m a k bir o kadar ilginçtir. Nedir ki, bilimsel a ç ı d a n t ü m bunlar (ki t ü m bunlar, aslında, k e n t i m i z d e ö n e sürülen g ö r ü ş ler o l d u ğ u n d a n kentsel gizemlerimizin ayrı bir alanını m e y d a n a getirmekteler) olanaksız ve olasılıkların dışında kalıyor. Bu k o n u larda tartışmalar uzayıp gider ve varılan veya önerilen s o n u ç her z a m a n «inançsal» bir s o n u ç oluyor, ister «gizli» bilimlere b a ğ l a n sın, ister dinsel inanışlara.
marifetli c i n c i n i n bile bastıramadığı b a ş k a c a cinlerdir, ister birer «varlık» gibi, ister birer «insan» g i b i g ö r ü n s ü n l e r . Yine de inanışlar ve gelenekler - a m a dinsel inançlara d a y a n sınlar a m a hurafelere - s o n d e r e c e dayanıklı olduklarından, bilgi sizlik ve çaresizlikle beslendiklerinden ve gizemli ya da gizemle karışan d u r u m v e olaylar her z a m a n m e r a k uyandırdıklarından, İstanbul'un cinleri de, geçmişleri v e ç a ğ d a ş g ö r ü n ü m l e r i y l e , b u kentin folklorik manzarasının bir parçası olarak anımsanacaklar. İstanbul M ü f t ü s ü Selahattin Kaya'nın d e d i ğ i g i b i : «Bazı insan lar cinlerle d o ğ r u d a n ilişkiye girebilirler. B u n u n ne kendilerine, ne de başkalarına yararı vardır. Bunların en b ü y ü k başarıları kendile ri hakkında yaptıkları p r o p a g a n d a l a r , abartmalı sözler ve telkinler le muhataplarını etki altına almaları.»
kent ise g i z e m d e , bu «merkez»in dahilinde, k e n d i g e r ç e k l e r i n i aramayı v e d ü ş ü n m e y i s ü r d ü r ü y o r . Bu arayışların safhaları g ö r k e m l i değiller, ç o k sıfırlı sayılara dayanmazlar; b u arayışların y ö n t e m l e r i v e uygulamaları d ü n y a s a l sayılmazlar, insanın t o p l u m d a k i k o n u m u n u , mal varlığını ve karşı cins ile ilişkilerini hedeflemezler a n c a k , bir t e m e l olarak, kişinin iç dünyasına seslenirler, bu iç d ü n y a y ı şekillendirmeye çalışırlar.
BİR SON DEYİŞ GİBİ
İstanbul'un g e r ç e k gizleri ve gizemleri falcılar, b ü y ü c ü l e r , bakıcılar ve cinciler mi? Hiç d e ğ i l . Bu sayfalarda o n l a r a da bir p a y tanıdıksak b u n l a
İçinde yaşadığımız b u g ü n ü n İ s t a n b u l ' u n d a gizliliklerini yitir miş gibi g ö r ü n e n her tür g i z e m , sihir, b ü y ü ve fal açık bir piyasa da sunuluyor. Gizli gibi bilinen bilimler, ilimler, sanatlar, bilgiler ve gelenekler şaşırtıcı ve d ü ş ü n d ü r ü c ü bir d e ğ i ş i m e uğradıkları gibi icraatçıları c a m ekranlardan hizmet veriyorlar,
uzmanları
gazete sütunlarında v e y a telefon hatlarında medetler, öneriler ve umutlar dağıtıyorlar. «Kitch» d e k o r l a r d a , r e n g â r e n k d u m a n l a r ve yanıp s ö n e n ışıklarla donatılmış platolarda «ilginç» konular tartışı lıyor, tartışılınca da alan d e d i k o d u s u n a ve ücret ö r n e k l e m e s i n e kayılıyor. Bu ara k o n u ş m a c ı n ı n ilgi ve uzmancılık k o n u s u ne ise (yıldızbilim, falcılık) o yüceltiliyor, bilimsellik kazanıyor ister bir yanbilim ise (yıldızbilim), ister bir inanış y ö n t e m i (fal). Dışardan örnekler alınarak (ancak dışardan gelen her şeyi o l u m l u diye b a k m a k h u y u m u z d a n n e z a m a n v a z g e ç e c e ğ i z ? ) her k o n u n u n bir ç a ğ d a ş l a ş m a , açılma,
şeffaflaşma etiketi altında
çeşitli etken, taklit ve özentili özlemlere kapılarak soysuzlaştırıldığı bir o r t a m ve d ö n e m d e gizemlerin «serbest piyasa»sı da a n c a k bu kadar olabiliyor. Ve g i z e m diye bilinenler yaygınlaşa yaygınla şa kimliklerini ve özelliklerini yitirdikleri gibi gruplaşa g r u p l a ş a özlerinde hiç v a r o l m a y a n (özleri ç ü n k ü zamansız ve evrenseldir) «çağdaş» ve «moda» sayılan bir u ç u k l u k kazanmaktadırlar. A n c a k bu şehr-i İstanbul ne denli sarsılmaz ve g e r ç e k kimli ğini, g e r ç e k değerlerini (her şeye ve h e r k e s e rağmen) k o r u m a s ı nı bilen, gerektiğinde bunları tevazu içinde gizleyen bir «merkez» — 184 —
rın d a , geniş a n l a m d a , gizemsel olduklarındandır, k e n t i m i z i n ç a ğ d a ş t o p l u m u n d a v e b u ç a ğ d a ş l a m a y a katkıları o l a n m e d y a l a r d a g ü n c e l i k kazandıklarından hatta, nerdeyse, batılı o l m a n ı n örnekle ri g i b i s u n u l d u k l a r ı n d a n . İstanbul'un g ö r ü l e n ve g ö r ü l m e y e n gizemlerini salt gizemsel inanış ve geleneklerinde a r a m a m a k gerekiyor: İstanbul gibi bir kentin olaylar, çatışmalar, çalkalanmalar, aşamalarla d o l u yaşa mı - g e ç m i ş i n d e n ve g e l e c e ğ i n d e n k a y n a k l a n a n yankılar ve ç a ğ r ı şımlarla - ve bu t ü r bir y a ş a m çizgisinin, mitosları ve efsaneleri ile birlikte, içerdiği her tür sihir ve g i z e m zaten etrafımızı sarıyor, gözlerimizin ö n ü n d e v e ellerimizin altında d u r u y o r . G ö r m e s i n i , bakmasını bilen g ö r ü r ve bakar, aramasını bilen arar ve bulur. İstanbul'un, g e ç m i ş d ö n e m l e r d e , bir arayışın, bir bilgi ve g e l e n e k sentezinin o d a k n o k t a s ı o l d u ğ u n u - belirli örnekleri ile - ö n c e k i b ö l ü m l e r d e ve o b ö l ü m l e r d e k i k a v r a m ve kuramlarla sergileme ye, bazı ipuçlarını v e r m e y e çalıştık. A n c a k her şey olası o l d u ğ u n d a n ve her şey birbirine, inandığımız gibi, bağlı ve bağlantılı o l d u ğ u n d a n belki d e İstanbul gizemleri geçmişleri, b u g ü n ü v e yarını ile saydıklarımızın,
s a y m a y a çalıştıklarımızın ç o k ötesindedîrler
ve o ötelerde kaldılar. Ola ki, bir s ü r e d a h a o ötelerde kalacaklar dır.
Her insan y ü z ü n d e , y ü z ü n ü n çizgilerinde,
kırışıklıklarında,
g ö z l e r i n d e parlayan ışıklarda k e n d i iç gizemini ifade ettiği g i b i , ' her kent g e ç m i ş i n d e n kalan açık v e y a kapalı izlerinde, mekânla rında,
yarattığı
düşünsel-inançsal-toplumsal — 185 —
«güç»te,
«şarj»da
o l u ş m u ş , o l u ş m a k t a ve oluşacak olan sır ve sihirini taşımakta ve açıklamaktadır. Bu bir t ü m d ü r , en ince ayrıntısına d e k t ü m ü kap s a y a n , t ü m ü n d o ğ u r d u ğ u bir süreçtir, bir o l u ş u m d u r . Mitoslar, efsaneler, inanışlar, izler, mekânlar, binalar, surlar, kuleler, sütunlar ve insanlar. Gelenler, gidenler ve kalanlar. B u n lardır İstanbul'un gizemleri, bunlardan kaynaklanır ve şekillenir
KAYNAKÇA
İstanbul'un gizli y ü z ü ve İstanbul'a da başka şekilde bakamayız, ister kabul e d e l i m , ister baş sallayıp g e l i p geçelim...
SON
Hans von AİBERG Arz'dan Arş'a Sonsuzluk Kulesi cilt 1, Kitsan, İstan bul 1987 Rene ALLIEAU Les Societes Secretes (Gizli Cemiyetler) Le Livre de Poche, Paris 1969 Georges BARBARİN Les destins occultes de l'humanitee Cycles historiques (İnsanlığın Gizemli Yazgıları - Tarihsel Dönemler) Librairie Astra, Paris 1946 Jacques BERGİER Les Livres Maudits J'Ai Lu, Paris 1971, Türkçesi: Lanetli Kitaplar, çev. Vedat Gülsen Üretürk, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul 1981 Jean-Louis BERNARD Les archives de l'insolite (Alışılmamışlığın Arşiv leri) Ed.du Dauphin, Paris 1971 Helena P.BLAVATSKY La def de la Theosophie (Tanrıbilgeliğin Anah tarı), Pbl.de la Societe Theosophique, Paris 1895 Pertev Naili BORATAV 100 Soruda Türk Folkloru, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1973 Pertev Naili BORATAV Zaman Zaman İçinde, Remzi Kitabevi, İstanbul 1958 Jean-Louis BRAU Les inities d'Occident (Batılı İnisyeler), MA Editions, Paris 1986 Louis CHARPENTİER Les mysteres Templiers (Tapınakçıların Sırları), Lafont, Paris 1967 Robert CHARROUX Le livre du Mysterieux İnconnu (Esrarlı Bilinmeye nin Kitabı), Lafont, Paris 1969 Arkon DARAUL Secret Societies (Gizli Cemiyetler), Frederik Muller, Londra 1966 Arkon DARAUL VVİtches and Sorcerers (Cadılar ve Büyücüler), Tandem Press, Londra 1969 Edmondo DE AMICIS Costantinopoli (İstanbul) Fratelli Treves, Milano 1931 (2 cilt) — 187 —
Gül-Haç örgütünün en ünlü ölümsüzü Saint Germain Kontu
Cagliostro adı ile ünlenen gizemci, simyacı ve skandal adamı Giuseppe Balsamo HH
Unlü kehanetlerinde İstanbul'dan da birkaç kez söz eden Nostradamus (16. yüzyıldan kalma bir Fransız gravürü) «Gerçeği basit şekilde, abartmadan ilan ederim ve doğru kehanetim beni hiç yanıltmaz.» 198
Ölümsüz simyacı ve Bursa yolcusu Nicolas Flamel
199
1920'lerden kalma bir «Kara Ayin» — 201 —
Boğaziçi
Öğretisi ile geniş ilgi uyandıran, «Altın Şafak» Örgütünün temsilcisi kara büyücü Alesteir Crovvley — 202 —
— 203 —
View more...
Comments