ikinci ihtar - Medi a.s.
September 27, 2017 | Author: lisanx | Category: N/A
Short Description
Bütün Resuller Nebîdir (Peygamberdir) ifadesi yanlıştır. "Resuller Kendilerine kitap verilen peygamberlerdir" ...
Description
BİRİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA) 9 Kasım 2003
Ey ilim sahipleri ve ilmi temsil edenler, Resuller ve Nebiler konusunda üniversitelerimizde öğretilenlerin Kur'ana ters düştüğünü 7 madde ile sizlere sunmuştuk. 1. Madde: "Bütün Resuller Nebidir ifadesi yanlıştır." şeklinde idi. Ekli yazı Kur'an ayetlerine bu ifadenin hangi ayetlerde ters düştüğünü göstermektedir. İncelemek ve konuyla ilgisi olmayan bir ayet sundu isek veya bu konuda ve her konuda bizi ikaz etmek istiyorsanız, cevaplarınız bizi minnettar kılacaktır. Doğruların teşhisinde katkıda bulunacağınız cihetle şimdiden teşekkürler. Allah Razı Olsun.
Dualarımızla, İskender Ali M İ H R EK:BİRİNCİ TAVZİH
BİRİNCİ TAVZİH Bütün Resuller Nebîdir (Peygamberdir) ifadesi yanlıştır 1- Kur'an-ı Kerim'de Allah risaletle hiç ilgisi olmayan Resullerden bahsediyor. 1-1 Firavunun Hz.Yusuf'a gönderdiği alelade bir ulak Kur'anda resul adı ile geçiyor. 12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun). Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
1-2 Belkıs'ın Hz.Süleyman'a gönderdiği elçi de resul adıyla geçiyor. 27/NEML-35: Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne). Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
1-3 Ölüm meleklerine de Allah "resullerimiz" buyuruyor. 6/EN'ÂM-61: Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne). Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu resûllerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
1-4 Allah Kiramen Katibin meleklerinden de resul diye bahsediyor. 43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne). Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar. Kur'an'da Resul adıyla geçen yukarıdaki ayetlerde bahsedilen resullerin Peygamber olduğunu iddia etmek mümkün mü? Diğer grubu Risaletle ilgili Peygamber olmayan Resuller oluşturuyor.
2 - Allah her kavimde resul beas ediyor. 2-1 Bütün kavimlerdeki bu resuller, o kavimlerdeki insanlar tagut'a kul olmaktan kurtulsun ve Allah'a kul olsunlar diye vazifeli kılınmışlardır. 16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
Allah "bütün kavimlerde" dediğine göre bunların hepsinin Peygamber olması mümkün değildir. Çünkü Peygamberler sadece Kur'anda isimleri geçen kavimlerde vazifelendirilmişlerdir. Ve asıl önemlisi Peygamber varsa sadece bir tek Peygamber vardır ve o bütün dünyanın hatta kâinatın Peygamberidir.
2-2 Allah bütün kavimlere ardarda resul gönderdiğinden bahsediyor. 23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne). Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun. 2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne). Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz. 17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen). Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık. Kavim resulleri bütün kavimlere ve bütün zaman parçalarında ardarda gönderilmektedir. Peygamberlerin (nebilerin) aralarında ise fetret devirleri (Peygambersiz devirler) var olduğuna göre bütün resullerin Peygamber olması mümkün değildir. Peygamberlerin yaşadığı devirlerde de, mevcut olmadığı devirlerde de bütün kavimlerde resuller hep var olmuştur. Kıyamete kadar hiç Peygamber gelmeyecektir ama bütün kavimlerde resuller hep mevcut olacaktır.
2-3 Her devirde ve bütün yerleşme mahallerinde yaşayan insanlar cehenneme ulaştıklarında onların hepsine "Size sizden (sizin aranızdan) olan resuller gelmedi mi?" deniliyor. Öyleyse insanlar hangi devirde yaşarlarsa yaşasınlar, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar mutlaka Allah'ın bir resulu onlarla birlikte yaşamış olmalıdır ki onları uyarsın.
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
2-4 Her ümmetin bir resulu vardır buyruluyor. Hangi ümmet (millet) hangi devirde yaşarsa yaşasın mutlaka aralarında Allah'ın bir resulu var olmuştır. 10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne). Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
3- Kur'anda Risaletle ilgili Cin resullerden ve melek resullerden bahsedilmektedir. Ama cinlerden veya meleklerden Peygamber (Nebi) yoktur. 3-1 Allah "içinizden sizleri uyaran sizden resuller gelmedi mi?" buyuruyor. Cinlere cinlerden, insanlara da insanlardan resuller geldiği kesin. Hiçbir cin için Allah Nebi (Peygamber) kelimesini kullanmıyor. 6/EN'ÂM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne). Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
3-2 Risaletle görevli melek resuller: 22/HACC-75: Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun). Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir. "Allah meleklerden ve insanlardan resuller seçer" buyruluyor. Din konusunda kendilerine risalet (Allah adına tebliğ yaparak Allah'a davet) görevi verilen Melek Resuller Nebî olabilir mi? Allah'ın ne meleklerden ne de cinlerden Nebi (Peygamber) sectiğine dair Kur'an'da hiçbir ayet mevcut değildir.
4- Her kavimde, her zaman parçasında yaşayan Resuller kendi kavimlerinin lisanıyla konuşurlar. Yani zamanın bütün parçalarında, her kavmin içinde mutlaka kendi kavminin lisanıyla konuşan bir resul mutlaka vardır. 14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
5- Allah bütün Nebîlerine mutlaka şeriat kitapları indirmiştir. Ama her kavimde, her zaman parçasında var olan Nebî olmayan Velî resullerine şeriat kitabı hiç indirmemiştir. 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
5-1 Nebî olmayan Veli resullere ve başka insanlara da Allah ayetler indirdiğini söylüyor. Fakat bu ayetler şeriata müteallik değildir. 7/A'RÂF-175: Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne). Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.
6- Kur'anda Allah, rızaya ulaşmamış Resullerden bahsediyor. Rızaya ulaşmış resuller de var olduğuna göre rızaya ulaşmamış resullerin Peygamber olması mümkün değildir. 72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden). O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).
72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden). Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki,
7- Nebî Resuller 5 görevle vazifeli kılındıkları halde, Velî Resullerin 4 görevi vardır. 2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne). Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı(Kurânı Kerim'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.. 62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler. Yukarıdaki açıklamalar gösteriyor ki bütün Resuller Nebî (Peygamber) değildir. Bu ayetler, bütün Resullerin değil, Resullerden pek azının Nebî olduğunu ispat etmiyor mu? Allah hepinizden razı olsun.
Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
İKİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA) 29 Kasım 2003
Ey ilim sahipleri ve ilmi temsil edenler, Resuller ve Nebiler konusunda üniversitelerimizde öğretilenlerin Kur'ana ters düştüğünü İKİNCİ İHTAR ile 7 maddede sizlere sunmuştuk. 2. Madde: ""Resuller Kendilerine kitap verilen peygamberlerdir" ifadesi 2 açıdan da yanlıştır." şeklinde idi. Ekli yazı Kur'an ayetlerine bu ifadenin hangi ayetlerde ters düştüğünü göstermektedir. Cevaplarınız bizi minnettar kılacaktır. Doğruların teşhisinde katkıda bulunacağınız cihetle şimdiden teşekkürler. Allah Razı Olsun. Dualarımızla, İskender Ali M İ H R EK:İKİNCİ TAVZİH
İKİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA) 2- "Resuller Kendilerine kitap verilen peygamberlerdir" ifadesi 2 açıdan da yanlıştır. 2-1- Bütün Resuller değil, Resullerin pek azı Peygamber oldukları için,
2-2- Kendilerine kitap verilen Peygamberler Resul değil Nebî oldukları için. 2-1- Bütün Resuller değil Resullerin pek azı, Peygamber (Nebî) oldukları için "Resuller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir" ifadesi yanlıştır, Kur'an'a ters düşmektedir. 2-1-1- Nebiler yani Peygamberlerin Kur'an'daki sayısı bütün çağlar boyunca 30'a ulaşamamıştır. Çünkü Allah "biz Kur'anda herşeyi yazdık, hiçbir şeyi eksik bırakmadık" buyuruyor. Bu durumda bütün peygamberler (Nebîler) Kur'anda yer almıştır. Buna karşılık Nebi olmayan Resuller, (Velî Resuller) bütün çağlarda ve bütün kavimlerde yaşamışlardır.
2-1-1-1- Bütün kavimlerde Resul beas ettiğini söylüyor Allah. Nebiler sadece 1 kavimde mevcut olabilir ve dünyanın hâttâ kâinatın Peygamberidirler. Peygamberin mevcut olduğu devrelerde de, mevcut olmadığı devrelerde de her kavimde mutlaka velî Resuller mevcuttur. 16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
Hz.İsa'dan Hz.Muhammed SAV'e kadar geçen 600 yıllık sürede sadece 2 Peygamber (Nebî) var olmuştur. Aslında muhakkak çok daha fazla kavim mevcuttur ama biz 100 kavim mevcut kabûl edelim. Ortalama resul ömrünü de olmaz ama 100 yıl kabul edelim. 600 yılda her kavimde en az 6 resul mevcut olacağına göre 2 nebî'ye karşılık en az 600 resul söz konusudur ve sadece 600 yılda. Ya bugüne gelene kadar geçen 1400 yıllık bir Nebî'siz devrede en az 1400 kavim resulû? Hepsi beraber 2 Nebî'ye karşılık 2000 kavim resulü. Ne diyorsunuz? Nebîler resullerin en çok binde biri kadar olduğuna göre resullerin pek azı Peygamberdir (Nebîdir) ifadesi doğru değil mi?
2-1-1-2- Kur'an-ı Kerim boyunca bütün kavimlerde ardarda gönderilenlerin hepsinin sadece Resuller olduğu ifade buyruluyor. Allah asla bütün kavimlere Nebî göndermiyor. Bütün Resuller Nebî olsaydı kavim resullerinin en az bir kısmı için Nebî kelimesi kullanılacaktı. Öyleyse kavim Resullerinin hepsinin Nebî olmayan Resuller olduğu kesinleşiyor.
23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne). Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun. 2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne). Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz. 17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen). Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
2-1-1-3- Bütün devirlerde bütün kavimlerde Allah'ın Resullerinin var olduğu kesin. Çünkü cehenneme giren herkese Resulün kendilerini uyarıp uyarmadığı soruluyor ve herkesten aynı cevap alınıyor "Evet uyardı".
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne). Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
2-2- Kendilerine kitap verilen Peygamberler Resul değil Nebi oldukları için. 2-2-1- Allah'u Tealâ buyuruyor ki Ey Nebiler size kitap verdik ve hikmet verdik. 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
2-2-2- Allah kitapları hep Nebilerine verdiğini söylüyor. 2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne). Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz. 2/BAKARA-213: Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir . Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Ve Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
5/MÂİDE-44: İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne). Muhakkak ki Tevrat'ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk'a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb'lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah'ın Kitab'ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben'den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.
2-2-3- Allah kitabı ve nübüvveti (Peygamberliği) beraberce verdiğini söylüyor. Bu durumda kitap (Her peygamber zamanında mutlaka aynı şeriatı ihtiva eden kitap) nübüvvetin bir parçası oluyor. 3/ÂLİ İMRÂN-79: Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne). Bir insan için, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; "Allah'tan başka bana kul olun" demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: "Rabbâni (kendini Rabb'e adamış) kullar olunuz" der. 6/EN'ÂM-89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne). İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik. 19/MERYEM-30: Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen). (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.”
2-2-4- Allah kitapları o kitaptaki şeriat hükümleri ile hükmetmek üzere Peygamberlere (Nebilere) vermiştir. 4/NİSÂ-105: İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu). Ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen). Muhakkak ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için Biz, sana Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet edenlere taraftar olma.
2-2-5- Allah hepsi Nebî (Peygamber) olan Hz.İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, Musa'ya, İsa'ya onların Nebiler olduğunu vurgulayarak kitap indirdiğini söylüyor.
3/ÂLİ İMRÂN-84: Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne). "Allah'a ve bize indirilene ve İbrâhîm (A.S)'a, İsmâil (A.S)'a, İshâk (A.S)'a, Yâkub (A.S)'a ve Yâkub oğulları'na indirilenlere, Hz. Mûsâ'ya ve Hz. Îsâ'ya ve nebilere Rab'leri tarafından verilenlere îmân ettik. Onların arasından birini (diğerlerinden) ayırdetmeyiz. Ve biz O'na (Allah'a) teslim olanlarız." de. Yukarıdaki bütün ayetler hükmedecekleri kitapların (Şeriat kitaplarının) kavim Resullerine (Nebî olmayan Resullere) değil, Nebîlere (Peygamberlere) indirildiğini kesinleştirmiyor mu? Daha da önemlisi kavimlerdeki Resullere ne hükmetme görevinin ne de hükmedecekleri şeriat kitabının verilmediğini, sadece uyarmak ve Allah'a kul etmekle görevli olduklarını ayetler net olarak ortaya koymaktadır. Allah hepinizden razı olsun. Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
ÜÇÜNCÜ TAVZİH (AÇIKLAMA) 30 Aralık 2003
Ey ilim sahipleri ve ilmi temsil edenler, Resuller ve Nebiler konusunda üniversitelerimizde öğretilenlerin Kur'ana ters düştüğünü İKİNCİ İHTAR ile 7 maddede sizlere sunmuştuk. "Nebiler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir" ifadesinin yanlış olduğunu bildiren 3. madde şöyle idi "Nebiler kendilerine kitap verilmeyen değil, tam aksine kitap verilen peygamberlerdir" Ekli yazı bu hakikati ispat eden ayetleri ihtiva etmektedir. Lütfedip hatalarımızı gösterirseniz bizleri mutlu kılarsınız. Allah Razı Olsun. Dualarımızla, İskender Ali M İ H R EK: İKİNCİ İHTAR ÜÇÜNCÜ TAVZİH
ÜÇÜNCÜ TAVZİH (AÇIKLAMA) 3- "Nebiler kendilerine kitap verilmeyen peygamberler değil, tam aksine kitap verilen peygamberlerdir."
1- Kur'an-ı Kerim boyunca kitap verilenlerin sadece Nebiler (peygamberler) olduğu aşağıdaki 5 grup ayetle kesinleşiyor. 1-1 Resullere değil, Nebilere kitap verildiği Kur'an'da açık bir şekilde yer almaktadır. 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
1-2- Allah bir Nebi olan Hz.Musa'ya kitap verdiğine işaret ediyor. 2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne). Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.
1-3- Allah Hz.Muhammed SAV'e, Hz.İbrahim'e, Hz.İsmail'e, Hz.İshak'a, Hz.Yakub'a, Hz.Musa'ya, Hz.İsa'ya kitap verdiğini ve onların hepsinin Nebi (Peygamber) olduğunu kesinleştiriyor. 3/ÂLİ İMRÂN-84: Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne). "Allah'a ve bize indirilene ve İbrâhîm (A.S)'a, İsmâil (A.S)'a, İshâk (A.S)'a, Yâkub (A.S)'a ve Yâkub oğulları'na indirilenlere, Hz. Mûsâ'ya ve Hz. Îsâ'ya ve nebilere Rab'leri tarafından verilenlere îmân ettik. Onların arasından birini (diğerlerinden) ayırdetmeyiz. Ve biz O'na (Allah'a) teslim olanlarız." de.
1-4- Kitap verilen Hz.İsa'nın Nebi (Peygamber) olduğu açıklanıyor. 19/MERYEM-30: Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen). (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.”
1-5- ... Ve Kur'an-ı Kerîm son şeriat kitabı olup Hz.Muhammed (SAV)'e indirildi. Ve O'nun Nebîlerin sonuncusu olduğu kesin değil mi? Yani son Nebi'ye son şeriat kitabı.
33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen). Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
2- Allah Şeriat Kitaplarını, yani hükmedilecek esasları ihtiva eden kitapları, Nebilere hak olarak o kitaplarla hükmetmeleri için indirdiğini beyan ediyor. 2-1- Allah Şeriat kitaplarını Nebilere hak olarak indirdiğini onunla hükmedilmesi gerektiğini ifade ediyor. 4/NİSÂ-105: İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu). Ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen). Muhakkak ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için Biz, sana Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet edenlere taraftar olma.
2-2- Allah Nebileri beas ettiğini hak ile hüküm vermek üzere onlara kitap indirdiğini vurguluyor. 2/BAKARA-213: Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir . Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Ve Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
2-3- Allah Yahudilere hükmetmek için Nebisine Tevratı indirdiğinden bahsediyor. 5/MÂİDE-44: İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne). Muhakkak ki Tevrat'ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk'a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb'lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah'ın Kitab'ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben'den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.
2-4- Kitap, hüküm ve Nebiliğin beraberce verildiğine dikkat çekiliyor.
3/ÂLİ İMRÂN-79: Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne). Bir insan için, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; "Allah'tan başka bana kul olun" demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: "Rabbâni (kendini Rabb'e adamış) kullar olunuz" der.
6/EN'ÂM-89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne). İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.
3- SONUÇ Hani Nebiler kendilerine kitap verilmeyen Peygamberlerdi? Bu ayetler sizlerin söylediklerinizin tam aksini ispat etmiyor mu? Neden susuyorsunuz? Cevabınızı bekliyoruz.
Allah hepinizden razı olsun. Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
DÖRDÜNCÜ TAVZİH (AÇIKLAMA) 18.Şubat.2004
Ey ilim sahipleri ve ilmi temsil edenler, Resuller ve Nebiler konusunda üniversitelerimizde öğretilenlerin Kur'ân'a ters düştüğünü İKİNCİ İHTAR ile 7 maddede sizlere sunmuştuk. 4. Madde şöyle idi: "Kur'ân'da NEBî kelimesi sadece peygamberler için kullanılmıştır."
Ekli yazıda bu konu'nun âyetlerle ispat edilmesi hedef alınmıştır. Ittılaınıza arzolunur.. Allah Razı Olsun. Dualarımızla, İskender Ali M İ H R EK: İKİNCİ İHTAR-DÖRDÜNCÜ TAVZİH
DÖRDÜNCÜ TAVZİH (AÇIKLAMA) 4- Kur'ânda Nebî kelimesi sadece Peygamberler için kullanılmıştır.
1- Şeriat kitabı verilen nebîler sadece Peygamberlerdir. Günümüz dîn tatbikatında Resul ve Nebî kavramları Kur'ân'a göre değil, akaitte anlatıldığı şekilde ifade edilmektedir. Akaid şöyle ifade ediyor : • Bütün Resuller kendilerine kitap verilen Peygamberlerdir.
• Nebîler ise kendilerine kitap verilmeyen Peygamberlerdir. Birincisi, "Bütün Resuller Peygamberdir" açısından yanlıştır. Çünkü Resuller topluluğu içinde Nebî Resuller tüm Resullerin binde birinden daha azdır. Resullere verilen kitabın şeriat kitabı olduğu gözönüne alındığında, bütün Resullerin kendilerine şeriat kitabı verildiği açısından yanlıştır. Sadece Nebî Resullere şeriat kitabı verilir. Kavmin Resullerine şeriat kitabı verilmesi mümkün değildir. 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu. 3/ÂLİ İMRÂN-184: Fe in kezzebûke fe kad kuzzibe rusulun min kablike câu bil beyyinâti vez zuburi vel kitâbil munîr(munîri). Artık seni yalanlarlarsa (üzülme), halbuki, senden önceki, açık belgeler, yazılı sayfalar ve nurlu kitaplar getiren resûller de yalanlanmıştı.
Risalet ile vazifeli Resulleri;
• Her kavimdeki Velî Resuller • Devrin imamları olan Velî Resuller • Nebî Resuller olmak üzere, üç gruba ayırabiliriz. Allahû Tealâ kavmin velî Resullerini açık belgeler (mucizeler, hikmetli), Devrin İmamı olan velî Resulleri yazılı sahifeler ve Nebî Resulleri nurlu, aydınlatıcı ve emredici Şeriat kitapları ile vazifeli kılar.
2- Nebî Resuller hariç diğer Resuller Peygamber değildir. 2.1- Peygamber olmayan ulak Resuller : 12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun). Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir. 27/NEML-35: Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne). Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
2.2- Peygamber olmayan melek Resuller: 6/EN'ÂM-61: Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne). Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu resûllerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler. 43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne). Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.
2.3- Peygamber olmayan cin Resuller 6/EN'ÂM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne). Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
46/AHKÂF-29: Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ kavmihim munzirîn(munzirîne). Cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kur'ân'ı dinlemeleri için. Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun, dinleyin!” dediler. Sonra (Kur'ân-ı Kerim okuması) bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
2.4- Peygamber olmayan kavim Resulleri: 23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne). Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
3 Sadece Nebî Resullere Allah şeriat kitabı verir. Akaidin birinci temel prensibi tamamen Kur'ân'a uyuyor. "Bütün Nebîler Resuldür." El Hak, doğrudur. Bütün Nebîler aynı zamanda Peygamberdir. Ezelde Allahû Tealâ Peygamberlerden Misak alıyor: "Sizden sonra Nebî olmayan bir Velî Resulümüz gelecek. Siz ona îmân edecek ve yardım edeceğinize dair söz veriyor musunuz_?" buyuruyor. â yet-i kerime, Nebîlerin bu konuda kesin söz verdiğini ispat ediyor.
3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
3.1 - Şeriat kitabı verilenler sadece Nebîlerdir. 29/ANKEBÛT-27: Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete vel kitâbe, ve âteynâhu ecrehu fîd dunyâ, ve innehu fîl âhıreti le mines sâlihîn(sâlihîne). Ve Biz O'na İshak'ı, Yâkub'u vehbî olarak verdik. O'nun zürriyetine peygamberlik ve kitap verdik. Dünyada O'nun ücretini verdik. O, ahirette şüphesiz salihlerden olacaktır.
4-Kitap, hikmet ve nubuvvet Peygamberlere verilir . Akaiddeki Nebîler kendilerine kitap verilmeyen Peygamberlerdir, ifadesi Nebîlerin Peygamber olması açısından doğru fakat kitap verilmeyen Peygamberler olması açısından yanlıştır. Kur'ân'a göre Allahû Tealâ sadece nubuvvet ile görevli kıldığı Peygamberlerine kitap verdiğini ifade ediyor.
4.1- Kitap, Hikmet ve Nubuvvet verilen Nebîler 6/EN'ÂM-83: Ve tilke huccetunâ âteynâhâ ibrâhîme alâ kavmih(kavmihî), nerfeu derecâtin men neşâ’(neşâu), inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun). Ve işte bunlar, İbrâhîm'e, kavmine karşı verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimiz kimselerin derecelerini artırırız. Muhakkak ki; senin Rabbin hakîm (hükmün ve hikmetin sahibi)dir, alîmdir (en iyi bilendir).
6/EN'ÂM-84: Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe), kullen hedeynâ ve nûhâ(nûhan) hedeynâ min kablu ve min zurriyyetihî dâvude ve suleymâne ve eyyûbe ve yûsufe ve mûsâ ve hârûn(hârûne) ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne). Ve ona İshak (A.S) ve Yâkub (A.S)'ı bağışladık. Hepsini hidayete erdirdik. Ve daha önce Nuh (A.S)'ı hidayete erdirdik ve onun zürriyetinden Davud (A.S), Süleyman (A.S) , Eyyub (A.S), Yusuf (A.S), Musa(A.S) ve Harun (A.S)'ı da hidayete erdirdik. Ve işte böylece, muhsinleri mükâfatlandırırız.
6/EN'ÂM-85: Ve zekeriyyâ ve yahyâ ve îsâ ve ilyâs(ilyâse), kullun mines sâlihîn(sâlihîne). Ve Zekeriya (A.S), Yahya (A.S), İsa (A.S) ve İlyas (A.S); hepsi salihlerdendir.
6/EN'ÂM-86: Ve ismâîle velyesea ve yûnuse ve lûtâ(lûtan), ve kullen faddalnâ alel âlemîn(âlemîne). Ve İsmail (A.S) ve İlyesea (A.S) ve Yunus (A.S) ve Lut (A.S), hepsini âlemlere üstün kıldık.
6/EN'ÂM-89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne). İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik. 19/MERYEM-30: Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen). (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.”
19/MERYEM-41: Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen). Kitap'ta İbrâhîm (A.S)'ı zikret! Muhakkak ki O, sadık (çok sadaka veren, sadakatli, her zaman doğruyu söyleyen) bir Nebî idi.
19/MERYEM-49: Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ(nebiyyen). Böylece onlardan ve onların Allah'tan başka kul olduğu şeylerden, ayrıldığı zaman ona, İshak ve Yâkub'u hibe ettik (o istemeden bahşettik). Ve hepsini, Nebî (Peygamber) kıldık.
19/MERYEM-51: Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen). Kitap'ta Musa (A.S)'ı da zikret. Muhakkak ki O, muhlis ve Nebî (Peygamber) Resûl idi. 19/MERYEM-53: Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ(nebiyyen). Ve ona, rahmetimizden kardeşi Harun (A.S)'ı Nebî (Peygamber) olarak bahşettik.
19/MERYEM-54: Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen). Ve Kitap'ta İsmail (A.S)'ı (da) zikret. Çünkü O, vaadine sadıktı ve O, Nebî Resûl'dü. 19/MERYEM-56: Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen). Ve Kitap'ta İdris (A.S)'ı (da) zikret. Muhakkak ki O, sadık bir Nebî (Peygamber) idi. 19/MERYEM-58: Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ) İşte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerdendir. Âdem (A.S)'ın zürriyyetinden (neslinden) ve Nuh (A.S)'la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrâhîm (A.S) ve İsrail (A.S)'ın zürriyyetinden ve Bizim hidayete erdirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendir. Onlara, Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlardı.
4. 2- Şer'î vahiy sadece Nebîlere aittir. Akaid Risaleti nubuvvetin üstünde kabul eder. Bir kısım dîn adamları da, Nebîler Allah'tan vahiy almayan, rüyalarında aldığı mesaja bağlı kendinden evvelki Resule tabiiyetini devam ettirenlerdir, diyor. Kur'ân'a göre bu tamamen yanlıştır. Allah Nebîlere vahyeder. Şer'î vahyin sahibi sadece Nebîlerdir. Nebî olmayan velî Resuller Allah'tan vahiy alırlar ama şer'î vahiy alamazlar. Kendilerinden evvelki Nebîlerin şeriat kitabını tatbik ve tasdik ederler . 4/NİSÂ-63: Ulâikellezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim fe a’rıd anhum vaızhum ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâ(belîgan). İşte onlar, Allah'ın kalplerinde olanı bildiği kişilerdir. Artık onlardan yüz çevir, onlara vaaz et (nasihat et) ve onlara kendileri hakkında belagatli (güzel) söz söyle. 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
4.3-Nebîlere hükmetmeleri için şeriat kitabı verilir. 2/BAKARA-213: Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir . Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Ve Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırır. 5/MÂİDE-44: İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne). Muhakkak ki Tevrat'ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk'a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb'lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah'ın Kitab'ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben'den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.
5- Nebî Resul İmamlar ve Velî Resul İmamlar 5.1- Allahû Tealâ Enbiya-73'de Huzur Namazının Nebî İmamlarından bahsediyor. 21/ENBİYÂ-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
5.2 Allahû Tealâ Velî İmamlardan da bahsediyor . Her devirde kavmin Resullerinden bir tanesini Allahû Tealâ Devrin İmamı olarak seçer. Seçilen Devrin İmamı tasarruf rızasına sahiptir. Kavmin Resullerine gaybını bildirmeyen Rabbimiz, Devrin İmamı olan velî Resulüne bildirmektedir. Nebî Resul asaleten Devrin İmamı olmasına karşılık velî Resul vekâleten Devrin İmamıdır . 3/ÂLİ İMRÂN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).” Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü'min olanı, mü'min gözükenden) ayırıncaya kadar mü'minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere (mü'min olanla mü'min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için "Büyük Ecir" vardır. 32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne). Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
6- İsrailoğullarının nebîleri 6.1-İsrailoğullarına birçok Nebînin gönderilmesi 5/MÂİDE-20: Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmizkurû ni’metallâhi aleykum iz ceale fîkum enbiyâe ve cealekum mulûk(mulûken), ve âtâkum mâ lem yu’ti ehaden minel âlemîn(âlemîne). Ve Hz. Musâ kavmine şöyle demişti; "Ey kavmim! Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, içinizden peygamberler kıldığını ve sizi hükümdarlar yaptığını ve âlemlerden hiç birine vermediği şeyi size verdiğini hatırlayın!
7- Peygamber Efendimiz (S.A.V) son Nebîdir fakat son Resul değildir. 7.1- Peygamber Efendimiz son Nebîdir. 33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen). Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
7.2- Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra hidayete erdirmek üzere gelecek velî Resul 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu. Bu Nebîlerin arasında Peygamber Efendimizin de mevcut olduğu Ahzap-7 de anlatılmaktadır. 33/AHZÂB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan). O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh'tan ve Hz. İbrâhîm'den ve Hz. Musa'dan ve Meryemoğlu Hz. İsa'dan ve onlardan ağır bir misak aldık.
Bu durumda Resulûn Peygamber Efendimiz SAV den sonra geleceği kesinlik kazanıyor. 44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin). Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
Gelecekte bir günü Peygamber Efendimiz (SAV) in gözetlemesi isteniyor.
44/DUHÂN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun). (O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.
Bütün insanları saran bugünkü fitneden dinin bütün temellerinin yok edilerek insanların dünyada da cehennemde de azaba duçar olmaları sözkonusu.
44/DUHÂN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne). Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz. 44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun). Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.
Bu devirdeki Resul'den bahsediliyor. 44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun). Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler.
1986 yılında Ceviz Kabuğu programında Allah'ın Resulü'nün deli olduğu ve şeytandan vahiy aldığı, yani şeytan tarafından öğretildiği 4 profesör ve Hulki Cevizoğlu tarafından izleyicilerin çoğuna kabul ettirildi. Bu bir tuzaktı. Allah, Resulü'nün Duhan-14 deki Resul olduğunu bütün Türkiye halkına böylece ispat etmiş oldu. Tuzağa düşürdüklerini zannedenler tuzağa düştüler.
25/FURKÂN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen). Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah'a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der. 25/FURKÂN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen). Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim. 25/FURKÂN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen). Andolsun ki; bana zikir (Kur'ân'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.
25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran). Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
"Benim kavmim Kur'an'ı terkettiler". diyen muhakkak ki Peygamber Efendimiz (SAV) değildi. Çünkü bütün sahabe Kur'anın bütününe iman etmişlerdi.
3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca "biz îmân ettik" dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizden ölün."Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.
SONUÇ Görülüyor ki Kur'an'da Nebî kelimesi sadece Peygamberler için kullanılmıştır. Ve Peygamber Efendimiz SAV son Nebîdir, ama son Resul değildir.
Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
BEŞİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA) 19.Şubat.2004
Ey ilim sahipleri ve ilmi temsil edenler, Üniversitelerimizdeki Dîn İlmi'nin Resuller ve Nebîler konusunda Kur'ân'a ters düştüğünü İKİNCİ İHTAR ile 7 maddede sizlere açıklamıştık. 5. Madde şöyle sunulmuştu: "Nebî olmadan Resul olunmaz" ifadesi bütünüyle Kur'ân'a ters düşmektedir. Ekte sunulan metin bu konuya ışık tutmaktadır. Bilgilerinize sunulur. Allah razı olsun. Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
EK:İKİNCİ İHTAR - BEŞİNCİ TAVZİH
BEŞİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA) 5. "Nebî olmadan Resul olunmaz" ifadesi bütünüyle Kur'ân'a ters düşmektedir. Eğer nubuvveti Risaletin altında bir rütbe kabul ediyorsanız bu kabul Kur'ân'ı Kerim'e göre tamamen yanlıştır. Bu yanlış baza dayalı olarak "Nebî olunmadan Resul olunmaz" iddiasında bulunuyorsanız, biliniz ki Kur'ân'a göre Allah ile insan ilişkisinde nubuvvet en üst dereceyi ifade eder. "Bütün Nebîler Resuldür" şeklindeki akaidin temel kaidesi Kur'ân'a uygundur. Günümüz dîn öğreticileri "Nebî olmadan Resul olunmaz" iddiasını "Bütün Resuller Nebîdir" şeklindeki akaidin Kur'ân'a ters düşen 2. kaidesine dayandırıyorlar. Kur'ân'ın muhtevası içinde Resullerin bindebirden daha azı Nebîdir.
1 Kur'ân'ı Kerim'de Risalet ile vazifeli olmayan resuller yer almaktadır. Bu resuller de Nebî olduktan sonra mı Resul olmuşlardır acaba? 1.1- İnsanların vazifeli kıldığı Risalet ile vazifeli olmayan Resuller 12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun). Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir. 27/NEML-35: Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne). Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
1.2- Allah'ın vazifeli kıldığı Risalet ile görevli olmayan resuller 6/EN'ÂM-61: Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne). Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu resûllerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler. 43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne). Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.
Acaba bu Resuller de önce Nebî'miydiler? Ne dersiniz?
2- Risalet ile vazifeli olmayan Melek Resuller 2.1- Melek Resuller: Meleklerin Nebî olduğuna dair Kur'ân-ı Kerim'de hiçbir işaret yoktur. Meleklerin Resul kılındığı Fatır-1'de açıklanmaktadır. 35/FÂTIR-1: Elhamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). Hamd; gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlara sahip melekleri, resûller (elçiler) kılan Allah'a aittir. Yaratmada dilediğini arttırır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.
2.2- Hz. İbrâhîm'i müjdelemek ve Hz. Lut'un kavmini azaplandırmak ile vazifeli melekler Hud-69,77,81 Hicr-57,61 Ankebut-31,33 Zariyat-31'de açıklanmaktadır. 11/HÛD-69: Ve lekad câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâmun fe mâ lebise en câe bi iclin hanîz(hanîzin). Ve andolsun elçilerimiz İbrâhîm (A.S)'a müjde ile geldiler: “Selâm” dediler. O (İbrâhîm A.S) da: “Selâm” dedi. Bunun üzerine, çok geçmeden kızarmış bir buzağı getirdi. (Kızarmış bir buzağı getirmesi gecikmedi.) 11/HÛD-77: Ve lemmâ câet resulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’an ve kâle hâzâ yevmun asîb(asîbun). Ve resûllerimiz Lut (A.S)'a geldiği zaman onlardan dolayı üzüldü ve içi daralıp, telâşlandı. Ve: “Bu, çok kötü (zorlu) bir gün.” dedi. 11/HÛD-81: Kâlû ya lûtu innâ rusulu rabbike len yasilû ileyke fe esri bi ehlike bi kıt'ın minel leyli ve lâ yeltefit minkum ehadun illemreetek(illemreeteke), innehu musîbuhâ mâ esâbehum, inne mev’ıdehumus subh(subhu), e leyses subhu bi karîb(karîbin). (Resûller şöyle) dediler: “Ey Lut! Muhakkak ki biz, senin Rabbinin resûlleriyiz (elçileriyiz). Onlar sana asla ulaşamazlar. Hemen gecenin bir kısmında hanımın hariç, ailen ile gece çık, yürü. Sizin içinizden biriniz (hiç kimse) geri dönmesin (dönüp bakmasın). Çünkü; onlara isabet eden şey, ona da isabet edecek. Muhakkak ki onlara vaadedilen vakit, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?” 15/HİCR-61: Fe lemmâ câe âle lûtınil murselûn(murselûne). Böylece, gönderilmiş olan resûller (elçiler), Lut'un ailesine geldiği zaman...
29/ANKEBÛT-31: Ve lemmâ câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ, kâlû innâ muhlikû ehli hâzihil karyeh(karyeti), inne ehlehâ kânû zâlimîn(zâlimîne). Ve Bizim resûllerimiz İbrâhîm'e müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Muhakkak ki biz, bu ülkenin halkını helâk edeceğiz. Çünkü bu belde halkı zalim oldular." 29/ANKEBÛT-33: Ve lemmâ en câet rusulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’ân, ve kâlû lâ tehaf ve lâ tahzen, innâ muneccûke ve ehleke illemreeteke kânet minel gâbirîn(gâbirîne). Ve resûllerimiz Lut (A.S)'a geldiği zaman üzüldü, telâşlandı ve onlarla içi daraldı. (Resûller): "Korkma ve mahzun olma (üzülme). Muhakkak ki biz, seni ve hanımın hariç, aileni mutlaka kurtaracağız. (Senin hanımın) geride kalanlardan olacak." dediler. 51/ZÂRİYÂT-31: Kâle fe mâ hatbukum eyyuhel murselûn(murselûne). (Hz. İbrâhîm): “Öyleyse ey elçiler! Söylemek istediğiniz şey nedir?” dedi.
Bu melek resullere Nebî olduktan sonra Resul tayin edildiler, diyebilecek kim vardır?
3- Hidayet ile vazifeli Melek Resul 3.1- Allahû Tealâ meleklere melek peygamberler göndermemiştir ama Kur'ân-ı Kerim'de melek Resullerden bahsedilmektedir. Allah'ın meleklerden hidayetçi Resul seçtiği Hac-75'te, Melek Resullere vahiy ettiği Şura-51'de, Cebrail (A.S)'ın kerîm Resul olduğu Tekvir-19'da, Meryem annemize ruh verdiği Meryem19'da belirtiliyor. 22/HACC-75: Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun). Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir. 42/ŞÛRÂ-51: Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun). Allah'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir. 19/MERYEM-19: Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen). “Ben sadece sana zeki (temiz) bir erkek çocuk bağışlamak için senin Rabbinin bir resûlüyüm.” dedi.
Yoksa Cebrail (A.S) da önce Nebî olduktan sonra mı Resul tâyin edilmiştir.
4- Cin Resuller 4.1- Allahû Tealâ cinlere cin peygamberler göndermemiştir ama Kur'ân-ı Kerim'de cin Resullerden bahsedilmektedir. 6/EN'ÂM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne). Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
Bu âyet-i kerimede gene Resul kelimesi kullanılmakta ve cinlere kendi içlerinden resuller gelmedi mi? diye sorulmaktadır. Cinlerden hiçbir devrede bir peygamber çıkmadığına göre; burada geçen "Resul" kelimesinin peygamber olmadığı muhakkaktır. Bu durumda cin Resullerin önce Nebî (Peygamber) olduğu düşünülemez.
5- Risalet ile vazifeli kavimlerin velî Resulleri 5.1- Bütün kavimlere ard arda Resul gönderildiği kesindir. Nübüvvet Peygamberimiz (S.A.V) ile bitmiştir, Risalet onun ile bitmemiştir. 2000 yıllık zaman dilimi için 100 kavim olduğunu ve (olmaz ama) ortalama Resul ömrünü 100 yıl kabul edersek, en az 2000 velî Resul'e karşılık Hz. İsa ve Peygamberimiz (S.A.V) olmak üzere iki tane Nebî Resul var. Bu sebeple: "Nebî olmadan Resul olunmaz!" iddiası Kur'ân'a göre tamamen yanlıştır. Bu Resuller de önce Nebî mi olmuşlardır? Eğer öyleyse, son Nebî Peygamber Efendimiz (S.A.V) olduğuna göre, Ondan sonra her kavme gelen Resuller Nebî olmadan Resul olmak mecburiyetinde kalmış olmuyorlar mı?
2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne). Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz. 23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne). Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
5.2- Bütün kavimlerde bütün zaman parçalarında yaşayan bir Resul mutlaka vardır. 17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen). Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık. 16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün). 39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
5.3- Bütün zaman parçalarında ve bütün kavimlerde yaşayan insanlara hüccetleri olmasın diye Nebî değil Resul gönderlir. Bütün cehenneme gidenlerden alınan cevap: "Evet, bize Resuller geldiler." Olduğuna göre, bütün zaman parçalarında ve dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, o insanların hepsine Resuller geldiği kesindir . 4/NİSÂ-165: Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusul(rusuli). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen). (Onlar) müjdeleyici ve uyarıcı resûllerdir ki, insanların, resûllerden sonra Allah'a karşı (bizi uyaran ve müjdeleyen bir resûl gelmedi diye) hüccetleri (delilleri) olmasın. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir. 14/İBRÂHÎM-44: Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin). Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz? 28/KASAS-47: Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne). Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü'minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik). 20/TÂHÂ-134: Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ. Ondan önce gerçekten Biz onları, azapla helâk etmiş olsaydık, muhakkak şöyle derlerdi: “Rabbimiz, bize resûl gönderseydin olmaz mıydı? Böylece biz de zelil (rezil) ve rüsva olmadan önce senin âyetlerine tâbî olsaydık.”
5.4- Velî Resuller bütün kavimlerde o kavmin lisanı ile tebliğ yaparlar. 14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
5.5- Nebî Resuller arasında fetret devirleri olmasına karşılık, Velî Resuller arasında fetret devirleri yoktur. Şu anda bütün kavimlerde Velî Resuller yaşamaktadır. "Nebî olunmadan Resul olunmaz." iddiasına göre bu Resullerin Nebî olduktan sonra Resul olması gerekiyordu. Ama Nubuvvet 14 asır önce sona erdiğine göre 14 asırdır bütün Resuller Nebî olmadan Resul olmuşlardır. 5/MÂİDE-15: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum kesîran mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi ve ya’fû an kesîr(kesîrin) kad câekum minallâhi nûrun ve kitâbun mubîn(mubînun). Ey kitap ehli! (Kitap sahipleri), Kitap'tan çoğunu gizlemiş olduğunuz ve çoğundan vazgeçtiğiniz şeyleri, size beyan eden bir Resûl'ümüz gelmiştir. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir. 5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. "Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi" dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah herşeye kaadirdir.
6- Nebî imamların olmadığı dönemde mutlaka kavmin Velî Resullerinden bir tanesini Allah Devrin İmamı olarak seçer. Seçilen kişi tasarruf rızasının sahibidir. İçinde bulunduğumuz HİDAYET ÇAĞI'nın önderi, Devrin İmamı Mehdi (A.S) bir Velî Resul'dür. 21/ENBİYÂ-72: Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh(nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne). Ve ona, İshak (A.S)'ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)'ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık. 21/ENBİYÂ-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
Enbiya-72'de Nebîlerin isimlerini veren Allah, Enbiya-73'te onları Devrin İmamı kıldığını açıklıyor. Aşağıdaki âyetlerde ise Peygamber olmayan, Velî Resul olan Devrin İmamlarından bahsediyor. 3/ÂLİ İMRÂN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).” Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü'min olanı, mü'min gözükenden) ayırıncaya kadar mü'minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere (mü'min olanla mü'min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için "Büyük Ecir" vardır.
32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne). Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için. 72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden). O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz). 72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden). Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki,
7- Nebî Resuller 7.1- Kur'ân-ı Kerim'de ismi zikredilen Nebî Resuller "Her Nebî Resuldür ama her Resul Nebî değildir." Temel prensibi Kur'ân-ı Kerim hakikatlerine uymaktadır. Günümüz dîn öğreticilerinin zannettikleri gibi: "Nebî omadan Resul olunmaz." iddiası, bir başka deyimle: "Her Resul Nebîdir ama her Nebî Resul değildir." Şeklindeki akaidin temel prensibi Kur'ân-ı Kerim'e uymamaktadır. Kur'ân-ı Kerim'le çelişmektedir. Nubuvvet, insan ile Allah arasındaki ilişkide en üst dereceyi kapsar. Bu sebeple her Nebî mutlaka Resuldür ama her Resul Nebî değildir. Nebî Resul ve Velî Resul eşit seviyede değildir. Nebî Resul, Nubuvvetin (Peygamberliğin) temsilcisidir. Velî Resul velâyetin temsilcisidir. Allah katında Nubuvvet velâyetin üstündedir.
7.1.1- Nebîlerin sonuncusu olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in Resul olduğu Fetih-29'da açıklanmaktadır . 48/FETİH-29: Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen). Allah'ın Resûl'ü Hz. Muhammed (S.A.V) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah'dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir.
Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti. 4/NİSÂ-157: Ve kavlihim innâ katelnâl mesîha îsâbne meryeme resûlallâh(resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum. Ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minhu. Mâ lehum bihî min ilmin illâttibâaz zann(zanni), ve mâ katelûhu yakînâ(yakînen). Ve onların, “Muhakkak ki, Allah'ın resûlü Meryem'in oğlu İsa Mesih'i biz öldürdük.” sözleri (çok büyük iftiradır). Ve onu öldürmediler ve onu asmadılar. Fakat (öldürülen adam) onlara, (Meryem'in oğlu İsa Mesih'e) benzer olarak gösterildi. Ve muhakkak ki onun hakkında ihtilafa (anlaşmazlığa) düşenler, ondan (bu hususda) mutlaka şüphe içindeler. Onların, onunla ilgili olarak, zanna tâbî olmaktan başka bir ilimleri (bilgileri) yoktur. Ve onu kesinlikle öldürmediler (öldüremediler). 61/SAFF-6: Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun). Ve Meryemoğlu İsa (A.S) şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki ben, elimdeki Tevrat'ta olan herşeyi tasdik eden ve benden sonra gelecek, ismi Ahmed olan Resûl ile müjdeleyen, size (gönderilmiş) Allah'ın Resûl'üyüm.” Fakat onlara beyyineler (mucizeler, deliller) getirdiği zaman onlar: “Bu apaçık sihirdir.” dediler.
7.1.3- Nebî olan Hz. Musa ve Harun (A.S)'ın Resul olduğu Taha-47, Şuara16,21 Saf-5'de açıklanmaktadır. 20/TÂHÂ-47: Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibhum, kad ci’nâke bi âyetin min rabbik(rabbike), ves selâmu alâ menittebeal hudâ. O halde ikiniz ona gidin ve ona şöyle söyleyin: “Muhakkak ki biz, senin Rabbinin iki resûlüyüz. İsrailoğulları'nı artık bizimle beraber gönder ve onlara azap etme! Sana Rabbinden âyet (mucize) getirdik. Ve hidayete tâbî olanlara selâm olsun.” 26/ŞUARÂ-16: Fe’tiyâ fir’avne fe kûlâ innâ resûlu rabbil âlemîn(âlemîne). Haydi, firavuna (ikiniz) gidin ve böylece ona: “Muhakkak ki biz, âlemlerin Rabbinin resûlleriyiz.” deyin. 26/ŞUARÂ-21: Fe ferartu minkum lemmâ hıftukum fe vehebe lî rabbî hukmen ve cealenî minel murselîn(murselîne). O zaman sizden korktuğumdan dolayı kaçtım. Fakat Rabbim, bana hikmet bağışladı. Ve beni, mürselinlerden (gönderilen elçilerden) kıldı. 61/SAFF-5: Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi lime tû'zûnenî ve kad ta'lemûne ennî resûlullâhi ileykum, fe lemmâ zâgû ezâgallâhu kulûbehum, vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne). Ve Hz. Musa, kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Muhakkak ki ben, sizin için Allah'ın Resûl'üyüm, (böyle) olduğumu bildiğiniz halde niçin bana eziyet ediyorsunuz?” Artık onlar (Hakk'tan) dönünce, Allah da onların kalplerini döndürdü. Allah, fâsıklar kavmini hidayete erdirmez.
7.1.4- Nebî (Peygamber) olan Hz. Nuh'un Resul olduğu A'raf-61'de ve Ankebut-14'de açıklanmaktadır. 7/A'RÂF-61: Kâle yâ kavmi leyse bî dalâletun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemîn(âlemîne). Ey kavmim, ben dalâlette değilim! Ve fakat ben, âlemlerin Rabbinden bir resûlüm. 29/ANKEBÛT-14: Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî, fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmâ(âmen), fe ehazehumut tûfânu ve hum zâlimûn(zâlimûne). Ve andolsun ki Biz, Nuh (A.S)'ı kavmine (Resûl olarak) gönderdik. Böylece onların arasında 1000 seneden 50 yıl eksik olarak (950 yıl) kaldı. Sonra onları (Nuh (A.S)'ın kavmini) tufan aldı. Ve onlar zalimlerdi.
7.1.5- Nebî (Peygamber) olan Hz. İlyas'ın Resul olduğu Saffat-123'de açıklanmaktadır. 37/SÂFFÂT-123: Ve inne ilyâse le minel murselîn(murselîne). Ve muhakkak ki İlyas (A.S), mutlaka gönderilen (resûl)lerdendir.
7.1.6- Nebî (Peygamber) olan Hz. Lut'un Resul olduğu Saffat-133'de açıklanmaktadır. 37/SÂFFÂT-133: Ve inne lûtan le minel murselîn(murselîne). Ve muhakkak ki Lut (A.S), gerçekten gönderilmiş olan resûllerdendir.
7.1.7- Nebî (Peygamber) olan Hz. Yunus'un Resul olduğu Saffat-139'da açıklanmaktadır. 37/SÂFFÂT-139: Ve inne yûnuse le minel murselîn(murselîne). Ve muhakkak ki Yunus (A.S), gerçekten gönderilmiş (resûl)lerdendir.
7.1.8-Hz. İsmail'in Nebî Resul olduğu Meryem-54'de açıklanmaktadır. 19/MERYEM-54: Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen). Ve Kitap'ta İsmail (A.S)'ı (da) zikret. Çünkü O, vaadine sadıktı ve O, Nebî Resûl'dü.
SONUÇ: Son Nebî olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den bugüne kadar Allah bütün kavimlere Resuller göndermeye devam ettiğine göre "Nebî olunmadan Resul olunmaz." iddiası bir yalandır ve Kur'ân'a kesinlikle ters düşmektedir. Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
ALTINCI TAVZİH (AÇIKLAMA) 19.Şubat.2004
Ey ilim sahipleri ve ilmi temsil edenler,
Üniversitelerimizdeki Dîn İlmi'nin Resuller ve Nebîler konusunda Kur'ân'a ters düştüğünü İKİNCİ İHTAR ile 7 maddede sizlere açıklamıştık.
6. Madde şöyle sunulmuştu: "Peygamber Efendimiz (S.A.V) son Nebîdir (son peygamberdir) fakat son Resul değildir."
Bu konu ilişik yazı ile bilgilerinize sunulmaktadır.
Allah razı olsun.
Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
EK: İKİNCİ İHTAR - ALTINCI TAVZİH
ALTINCI TAVZİH (AÇIKLAMA) 6- Peygamber Efendimiz (S.A.V) son Nebîdir (Son Peygamberdir) fakat son Resul değildir.
1- Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra Resul gelecek mi? 1.1 Günümüz dîn öğreticilerine göre Peygamber Efendimiz (S.A.V) son Resuldür ama Kur'ân-ı Kerim'e göre değildir. Günümüz dîn öğreticileri akaidin Kur'ân'a uymayan temel esaslarına bağlı kalarak dîn öğretiyorlar. Akaidin üçüncü kuralı: "Resuller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir. Dördüncü kuralı: "Nebîler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir." Günümüz dîn öğreticileri bu kuralları Kur'ân-ı Kerim'le karşılaştırmadan, kendi zanlarını devamlı tekrar ederek, Allah'ın Kur'ân gerçeklerine ters düşüyorlar. Çünkü Kur'ân'a göre, bu iki kuralın ikisi de yanlıştır: Bütün Resuller peygamber değildir ve Resuller topluluğu içinde peygamber olan Nebî Resuller çok az sayıdadır. Risaletle görevli olmayan, insanların vazifeli kıldığı resuller, Allah'ın risalet dışında görevli kıldığı ölüm melekleri, kiramen kâtibin melekleri ve risaletle vazifeli kıldığı diğer melek Resuller, cin Resuller, kavim Resulleri, Nebî olmayan Resullerdir. 2000 yıllık bir zaman parçasında, 100 kavim olduğunu kabul edersek, herbirinde Allah'ın vazifeli kıldığı Velî Resule karşılık, Nebî Resul olarak sadece Hz. İsa ve son Nebî Resul Peygamber Efendimiz (S.A.V) var. Buna göre Nebî Resullerin Resuller topluluğu içindeki sayısı binde bir kadardır. Peygamber olmayan Resuller ise; binde 999'unu oluşturuyor. Yunus Suresinin 47. âyet-i kerimesine göre, her kavmin bir Resulü olduğu için, bütün Resuller Peygamber değildir:
10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne). Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
Sadece Nebî Resullere Allah şeriat kitabı verir. Velî Resullere şeriat kitabı verilmesi söz konusu değildir. Akaidin dördüncü kuralı: "Nebîler kendilerine kitap verilmeyen Peygamberlerdir." Nebîlerin Peygamber olması itibarıyla doğru, fakat kitap verilmeyen Peygamberler olması itibarıyla, kesinlikle yanlıştır. Çünkü Al-i İmran Suresinin 81. âyet-i kerimesinde Allah Nebîlere kitap verdiğini açıklıyor: 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
Akaidin aksine, kitabın Nebîlere verildiği bu âyetle kesinleşiyor. Nübüvvet ile vazifeli Nebîlere Allah şeriat kitabı indiriyor. Nebîler bu şeriat kitapları ile hükmederler.
2 - Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra Resul mutlaka gelecektir. 2-1 Peygamber Efendimiz (S.A.V) son Nebîdir, fakat son Resul değildir. 3/ÂLİ İMRÂN-40: Kâle rabbi ennâ yekûnu lî gulâmun ve kad beleganiyel kiberu vemraetî âkir(âkirun), kâle kezâlikellâhu yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu). (Zekeriyâ A.S) : "Rabbim benim oğlum nasıl olur, bana ihtiyarlık erişmişken. Ve benim kadınım da kısırdır.” dedi. (Allah da ): "İşte böyle, Allah dilediğini yapar." buyurdu.
Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in son Nebî (Son Peygamber) olduğunu söylüyor. Fakat son Resul olduğunu söylemiyor.
3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu. 33/AHZÂB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan). O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh'tan ve Hz. İbrâhîm'den ve Hz. Musa'dan ve Meryemoğlu Hz. İsa'dan ve onlardan ağır bir misak aldık.
Allahû Tealâ kitap verdiği Nebîlerden misak alarak: "Sizlerden sonra Allah'ın sizlere verdiği şeriat kitaplarını tasdik eden Resul gelince, ona mutlaka îmân edecek ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" buyuruyor. "İkrar ettik" cevabı üzerine Allah, "Öyleyse şahit olun! Ben de sizinle beraber şahitlerdenim." buyuruyor. Misak alınan Nebîler arasında Ahzab-7'ye göre hatemul enbiya (Nebîlerin sonuncusu) Peygamber Efendimiz (S.A.V) de var. Öyleyse Nebîlerden sonra gelecek olan bu Resulün Peygamber Efendimiz (S.A.V) olması mümkün değil! Bu Resulün, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra, kıyâmete yakın bir dönemde Allah'ın vazifeli kıldığı Devrin İmamı Velî Resul Mehdi (A.S) olduğu kesinleşiyor.
3- Her devirde Allah'ın Velî Resulleri vardır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra da her devirde Velî Resuller olacaktır. 3-1 Her ümmetin bir Resulü vardır. Kıyâmete kadar her devrede her ümmete Resuller gönderilecektir. 10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne). Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne). Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun. 39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
Görülüyor ki, her milletin bir Resulü her devrede mutlaka mevcut olacaktır. Cehenneme girecekler, insanların çok büyük bir kısmıdır. İnsanlar hangi kavimde ve hangi zaman parçasında yaşarlarsa yaşasınlar, cehenneme gireceklerin hepsine bu uyarı mutlaka yapılacağına göre, hepsi de "Evet, bize Resul geldi." Diyeceğine göre cehenneme gidenlerin hepsine tebliğ yapıldığı kesinleşiyor. Cennete gireceklere gelince; onlara mutlaka tebliğ yapılmıştır ki, o tebliğe uyarak cennete girebilsinler. O halde Zumer-71 bütün zamanlarda ve bütün kavimlerde Resullerin mutlaka mevcut olduğunu ispatlamaktadır. Öyleyse Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimizden sonra da, bütün kavimlerde Resullerin mevcut olacağı kesindir.
3.2 - Kendi lisanı ile kavimlere Resul gönderilir ve Resul gönderilmedikçe azap edilmez. 14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen). Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
Resul göndermedikçe kimseye azap edilmeyeceğine göre ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonrakilerin de büyük kısmı cehenneme gireceğine göre, bütün kavimlerde kıyâmete kadar Resul bulunacağı kesindir.
3.3- Resuller kavimlerin içinde beas edilir. (Hayata getirilir.) Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonraki kavimlerde de Allahû Tealâ Resuller beas edecektir ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) son Nebî olduğu için, ondan sonraki kavimler için Peygamber gelmesi söz konusu değildir; Resullerin gelmesi söz konusudur. 16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün). 62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
4- Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in son Resul olduğunu iddia edenler, Allah'a ulaşmayı dilemeyip şirkte kalanlardır. 4.1- Dînde fırkalara ayrılanlar Allah'a ulaşmayı dilemeyen, televizyonları parselleyen, insanların Allah'a ulaşmayı dilemelerine mani olarak onların şirkte kalmasına sebep olanlardır. Kur'ân'a aykırı zanları ile, elyazması kitapları insanlara öğretip, Resul ve Nebî kavramlarının yanlış anlaşılmasına sebep olanlardır. 30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne). Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah'ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez. 30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın. 30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne). (O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar. 2/BAKARA-78: Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne). Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar. 2/BAKARA-79: Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne). Artık elleriyle (emaniye bilgiler içeren) kitabı yazanların vay haline! Sonra da onu (bu yazdıklarını) az bir bedel karşılığında satmak için: “Bu Allah'ın indindendir.” derler. İşte onlara yazıklar olsun , elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı ve yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
5- Peygamber Efendimiz (S.A.V) son Nebî İmamdır. 5.1- Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra kıyâmete kadar her devirde Allahû Tealâ kavimlerin hepsinde her devirde bulunan Velî Resullerden bir tanesini vekâleten Devrin İmamı olarak seçer. 21/ENBİYÂ-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
Peygamberlerin olduğu devirlerde Peygamberler Allah'a ulaştıran (Hidayete erdiren) imamlardır. 32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne). Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Secde- 2 4'e ifade buyurulduğu gibi, Peygamberlerin olmadığı devirlerde Allahû Tealâ tarafından seçilen Velî Resullerden bir tanesi Devrin İmamı olarak Allah'a ulaştırır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den sonra da, her devirde Devrin İmamları Allah'a ulaştırmıştır (hidayete erdirmiştir) ve hâlen de ulaştırmaktadır. Al-i İmran-179'da bütün kavimlerdeki Resullerden birinin seçilerek, kendisine îmân edilecek ve tâbî olunacak İmam seçtiğini ifade ediyor. Çünkü âmenû olduktan sonraki takva tabiiyyet takvasıdır. 3/ÂLİ İMRÂN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).” Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü'min olanı, mü'min gözükenden) ayırıncaya kadar mü'minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere (mü'min olanla mü'min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için "Büyük Ecir" vardır.
6- Mehdi Resulün geleceğini Peygamber Efendimiz (S.A.V) müjdeliyor. 6.1- Televizyonları parselleyenler HİDAYET ÇAĞI'nın Önderi, Mehdi Resule "Öğretilmiş ve deli" dediler. 44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin). Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle. 44/DUHÂN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun). (O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır. 44/DUHÂN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne). Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz. 44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun). Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar. 44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun). Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler.
Duhan günümüzde bütün dünyayı saran bir fitnedir. İnsanların %90'dan fazlası Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için dînde fırkalara ayrılmış, şirke düşmüş ve Allah'ın tek dîni olan "Teslim dînini" yaşamıyorlar. Dînde fırkalara ayrılanlar Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Allah'a ulaşmayı dilemeyi unutmuşlar. Bu duman bütün dünyayı saran bir azaptır. "Bizden bu azabı kaldır." Diye dua ediyorlar. "Çünkü biz mü'minleriz." Diyorlar. Ama bu insanlar (bu günün insanları) Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için mü'min değillerdir. Allah'a inandıkları için kendilerini mü'min sanıyorlar. Hem dünyada her hatalarından sonra Allah'ın azabını yaşıyorlar hem de cehennemde azap çekecekler. Ve toplumun büyük kısmı 1986 yılında Ceviz Kabuğu programında Allah'ın Resulünün şeytandan vahiy alan (şeytan tarafından) öğretilmiş ve deli olduğuna inandılar. Ve böylece Allah o programda Resulüne sadece insanların kurtuluş (felâh) reçetesini (ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEYİ) tekrar, tekrar söyletti. Allah'ın asıl muradı ise, "Öğretilmiş ve Deli" olduğu topluma kabul ettirilen Resulün Duhan-13 ve 14'deki Resul olduğunu kesin olarak ispat etmek idi... Ve ispat etti. Görülüyor ki Allah, Resulünün gerçek kimliğini (Allah'ın indindeki payesini) bütün Türkiye halkına ispat etti. Bizim 5 kafadar (4'ü profesör) mizanseni öyle güzel hazırlamışlardı ki, toplumun çok büyük bir kısmı Allah'ın Resulünün şeytandan vahiy aldığına ( şeytan tarafından öğretildiğine ) ve deli olduğuna inandılar. Böylece Allah, Resulüne TUZAK kuranları, kurdukları TUZAKLA, TUZAĞA DÜŞÜRDÜ.
7- İnsan ve cin şeytanların Kur'ân'ı unutturup insanları Resulden uzaklaştırması 25/FURKÂN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen). Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah'a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der. 25/FURKÂN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen). Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim. 25/FURKÂN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen). Andolsun ki; bana zikir (Kur'ân'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir. 25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran). Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
Resul; "Benim kavmim Kur'ân'ı terkettiler." Diyor. Hangi Resul? Peygamber Efendimiz (S.A.V) olamaz. Çünkü o zaman sahâbe Kur'ân'ın bütününe îmân edenlerdi: 3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca "biz îmân ettik" dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizden ölün."Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.
Bu Resul, her vesileyle yüzlerce defa, kavmindeki dîn öğreticilerin yanlış öğretilerinin Kur'ân'ı terk etmeleri sebebiyle oluştuğunu söyleyen bugünkü Resuldür. Çünkü üniversitelerimizdeki müfredat programları Kur'ân'a değil, hep asırlar boyunca yazılan kitaplara dayalıdır. Kur'ân'ın insanları cennet ve dünya saadetine ulaştıracak temel hükümleri, İslâm'ın 7 safhası ve 28 basamağı ve 4 teslimi (Sahâbe tarafından tamamen yaşandığı Kur'ân âyetleriyle ispat edilmesine rağmen) artık öğretilmiyor. Sonuç açık ve net olarak ortadadır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed son Peygamberdir (Son Nebîdir). Allah'ın Resulüdür. Ama son Resul değildir.
Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
YEDİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA) 6.Mart.2004
Ey ilim sahipleri ve ilmi temsil edenler,
Üniversitelerimizdeki Dîn İlmi'nin Resuller ve Nebîler konusunda Kur'ân'a ters düştüğünü İKİNCİ İHTAR ile 7 maddede sizlere açıklamıştık.
7. Madde şöyle sunulmuştu: "Bütün devirlerde ve bütün kavimlerde Resuller hep mevcut olmuştur. İnsanlık tarihi boyunca hiçbir kavim Resulsuz kalmamıştır. Bugün de bütün kavimlerde Allah'ın Resulleri halen yaşamaktadır."
Bu konu ilişik yazı ile bilgilerinize sunulmaktadır.
Allah razı olsun.
Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
EK: İKİNCİ İHTAR - YEDİNCİ TAVZİH
YEDİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA) 7- Bütün devirlerde ve bütün kavimlerde Resuller hep mevcut olmuştur. İnsanlık tarihi boyunca hiçbir kavim Resulsuz kalmamıştır. Bugün de bütün kavimlerde Allah'ın Resulleri halen yaşamaktadır . 1- Allah her kavimde ve bütün devirlerde Resul beas eder. İnsanları hidayete erdirmek için. Hangi kavim hangi devirde ve nerede yaşarsa yaşasın mutlaka aralarında Resul vardır. 16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
2 - Allah bütün kavimlere ardarda Resul günderir ve bütün kavimlerde Allah, bütün zaman parçalarında Resul bulundurduğu için insanlar tebliğe muhatap olurlar. Bunlardan Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin hepsine azab edilir.
2-1 Allah bütün kavimlere ardarda Resul gönderir. 23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne). Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun. 2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne). Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.
2-2 Allah hiçbir kavme Resul göndermedikçe azab etmeyeceğine göre ve insanlardan bütün kavimlerde ve bütün devirlerde 73 fırkadan sadece 1 fırka kurtulabileceğine göre ve Şeytana tâbi olan bu 72 fırkaya azab hak olduğuna göre, Allah'ın bütün devirlerde, bütün kavimlere Resul gönderdiği ve kıyamete kadar da göndereceği kesindir . 34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne). Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen). Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
3- Allah Resullerini amenu olanları müjdelemek ve diğerlerini uyarmak için gönderiyor. Kıyamet günü bütün insanlar hesaba çekilecektir. Küçük bir azınlık cennete girecektir. Cennete girenler mutlaka Resulun uyarısına muhatap olmuşlardır ki "Allah'a ulaşmayı dileyip" cennete girmişlerdir. Geri kalan büyük çoğunluk ise mutlaka " Size sizden Resuller gelmedi mi ki size ayetleri okusun ve uyarsın " sualine muhatap olacaklardır. Hepsinin verecekleri cevap açık ve kesindir: "Evet" (geldiler). Demek ki ister cehenneme gitsin ister cennete girsin insanların hepsine mutlaka Resul gelmiş olacaktır. 18/KEHF-56: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven). Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler. 10/YÛNUS-2: E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun). Onlardan bir adama, "insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) müjdelemesi" için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi? Muhakkak ki onlar için, Rab'lerinin yanında (katında) sıddıklar makamı vardır. Kâfirler şöyle dediler: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.” 6/EN'ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah'a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
4- Her ümmette her devirde mutlaka bir Resul varolmuştur ve varolacaktır. 10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne). Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.
5- Her kavime insanları hidayete erdirmek ve uyarmak üzere onlara kendi içlerinden ve kendi lisanlarıyla hitap eden Resuller gönderilir. 14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir. 62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
6- Rızaya (Tasarruf rızasına, huzur namazının imamlığı rızasına) ulaşmış Resuller ve ulaşmamış Resuller her devirde bütün kavimlerde yaşarlar. Bütün Resuller amenuler rızasına, tabiiyet rızasına, evvablar rızasına, muhsinler rızasına, muhlisler rızasına, mürşidler rızasına ulaşmışlardır. Sadece devrin İmamlığına tayin edilen Resul Allah'ın tasarrufu altına girecek ve Tasarruf rızasına ulaşacaktır. 72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden). O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz). 72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden). Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki, 3/ÂLİ İMRÂN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).” Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü'min olanı, mü'min gözükenden) ayırıncaya kadar mü'minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere (mü'min olanla mü'min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için "Büyük Ecir" vardır.
7- Peygamber Efendimiz SAV'den sonra Resul geleceği kesin olduğuna göre Risaletin Hz.Muhammed SAV Efendimizden sonra da devam edeceği kesindir. 3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse
şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu. 33/AHZÂB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan). O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh'tan ve Hz. İbrâhîm'den ve Hz. Musa'dan ve Meryemoğlu Hz. İsa'dan ve onlardan ağır bir misak aldık.
Peygamber Efendimiz (SAV)den de misak alındığına göre Nebilerin arasında o da vardı. Gelecek olan Resulun Peygamber Efendimiz (SAV) den sonra geleceği kesindir. 25/FURKÂN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen). Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah'a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der. 25/FURKÂN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen). Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim. 25/FURKÂN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen). Andolsun ki; bana zikir (Kur'ân'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir. 25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran). Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
Sahabe devrinde onların Kur'an'ı terketmiş olmaları mümkün değildi. Çünkü onlar Kur'anın bütününe iman ediyorlardı. 3/ÂLİ İMRÂN-119: Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca "biz îmân ettik" dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizden ölün."Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.
Öyleyse bu Resul muhakkak ki Hz.Muhammed Mustafa (SAV) den sonra gelecektir. 44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin). Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle. 44/DUHÂN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun). (O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır. 44/DUHÂN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne). Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz. 44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun). Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar. 44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun). Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler.
Allah Peygamber Efendimiz (SAV) ‘e geleceği gösteriyor, bu durumda bu Resul mutlaka daha sonraki bir devirde yaşayacaktır.Ve bütün Türkiye kendisine şeytanın vahyettiği ve deli olduğu iddia edilen bu Resulu gördü ve bu ayetler gerçekleşti (1986 Ceviz Kabuğu).
8- Bütün zaman parçalarında yaşayan insanların hiçbirinin Allah'a karşı mazeretleri olmasın diye Allah'ın bütün devirlerde bütün kavimlere ardarda Resul gönderdiği ve kıyamete kadar göndereceği kesindir. 4/NİSÂ-165: Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusul(rusuli). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen). (Onlar) müjdeleyici ve uyarıcı resûllerdir ki, insanların, resûllerden sonra Allah'a karşı (bizi uyaran ve müjdeleyen bir resûl gelmedi diye) hüccetleri (delilleri) olmasın. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir. 28/KASAS-47: Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne). Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönderseydin böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü'minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik). 20/TÂHÂ-134: Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ. Ondan önce gerçekten Biz onları, azapla helâk etmiş olsaydık, muhakkak şöyle derlerdi: “Rabbimiz, bize resûl gönderseydin olmaz mıydı? Böylece biz de zelil (rezil)
ve rüsva olmadan önce senin âyetlerine tâbî olsaydık.”
Dualarımızla, İskender Ali M İ H R
View more...
Comments