Giovanni Scognamillo - Uzaydan Geldiler.txt
February 1, 2017 | Author: MesutÖzer | Category: N/A
Short Description
Download Giovanni Scognamillo - Uzaydan Geldiler.txt...
Description
Giovanni
SCOGIMAMILLO Dünyamõn Gizli /ahipleri yazan UZAYDAN GELDİLER GİOVANNİ SCOGNAMİLLO BİRİNCİ BÖLÜM «KEŞİFLER VE İCATLAR TARİHİ»NE BİR BAKIŞ 1875 YILINDA, AMERİKAN PATENT Dai-resi'nin yöneticisi, büyük bir umutsuzluğa kapõlarak i tifasõnõ veriyordu. İstifa gerekçesi: Artõk icat edilecek hiçbir şey kalmamõştõ. Oniki yõl sonra, 1887'de ünlü Fransõz kimya uzmanõ Marcellin Berthelot, «Evren artõk büt nõ açõkladõ» diye bir beyanatta bulunuyordu. Bazõlarõ yukarõdaki örneklerle biraz saf diyebileceğimiz bu tür insanlarõn bu görüşleri bir tavõr takõnabilir, `zavallõlar' diye de dudak bükebilir. Aslõnda hak verilmesi gerek: Ça ldiğimiz birçok icatlar yüzyõllar öncesi tasarlanmõş, bir kõsmõ gerçekleşmiş, yine çağdaş say zen çok eskiden keşfedilmişti. 7 «Dünyamõzõn Gizli Sahipleri» (*)nde, dünyamõzõn geçmişine dönerek etraflõ bir şekilde kay ki tanrõlardan, tanrõ diye efsanelere geçenlerden, uzay yaratõklarõndan ve yeryüzünü ziyaret n Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesnelerden söz edilmiş, bazõ yorumlara varõlmõştõ. Gerçekte ele al u ya da konular öylesine zengin, karmaşõk ve karõşõktõr ki sürekli olarak bir inceleme ve bir aştõrmaya Ðgerekirse tartõşmalõ bir revizyona daÐ tabi tutulabilir. Her geçen gün yeni bir ma , bilinmeyen ya da zamanõnda değerlendirilmeyen bir kaynak getirmektedir. Aynõ şekilde, yine her geçen gün ortaya çõkan sonuçlar, bazõ kaynaklarõn yeniden yorumlanmasõna yol açmakta Bir süreden beri Uçan Daireler yeniden dünyamõzla ilgilenmeye başlamõşlar; önceki yõl Afr u yõlõn son aylarõnda da Amerika'yõ taramaya koyulmuşlardõr. Konuya ilerde yeniden girileceği n buna da işaret edelim ki inanõlmaz haberler, uç yorumlar ve varsayõmlar ne kadar düşündürüc a olsun sorun hiçbir zaman hafife alõnmamalõdõr. Günün birinde hiç beklenilmeyen Ðdaha doğrus k tarafõndan beklenilmeyenÐ bir sürpriz olayla karşõlaşõlõrsa hiç şaşmamalõdõr. (*) «Dünyamõzõn Gizli Sahipleri»: Giovanni Scog-namillo'nun eseri. Nurdan Yaymlan, 1982, İst nbul. 8 H. C. VVells'in ve benzer bilim - kurgu (Sci-ence-fiction) yazarlarõnõn eser lerine bakarak uzaydan gelecek olan bir istilâ'dan mõ söz etmek istiyoruz? `İstilâ' tatsõz ve sözcüktür ve insanõ oldu bitti tedirgin eder. En iyisi, bir ziyaretten, ilerde yer alma sõ muhtemel bir ziyaretten söz açmaktõr. Hem bu tür ziyaretler önceden de olmuş ve zaman zama da olmaktadõr. İzleri, akisleri, tanõklarõ ortadadõr. Bazen gayet açõk ve anlaşõlõr bir şeki karşõlaşmalarõ dile getirir, bazen de yoruma tabi tutukluktan sonra gerçeğini açõklayabilir. Gelmiş geçmiş ziyaretlere, uzay yaratõklarõna ve bize benzeyip bizim gibi olmayan «olağa tü» kişilere ilerde uzun uzun değinileceğinden şimdilik, esas konunun bir ayrõntõsõ gibi sayõ er» e ve «icatlar»a dönelim ve `malzeme'-mizi sabõr ve inatla birbiri ardõna dizmeye koyulalõ Öne sürülecek ilk örneğin adõ «Coso Nesnesidir. Bu, gerçekten garip nesnenin hikâyesi, C omia'da, Olancha civarõndaki bir dağda ve 13 Şubat 1961 günü başlõyor. O gün üç arkadaş, daha d V. Rochounds Gem and Gift Shop»un sahipleri; Mike Mikesell, Wallace A. La-ne ve Virginia Maxey, maden örnekleri ararken olağan görünüşte bir taş ya da kaya parçasõna rastlad rtesi gün, topladõklarõ örnekleri* inceleyen Mike Mikesell, 25 santim çapõnda bir elmas test eresiyle taşõ ikiye ayõrdõ ve testeresin 9 den oldu! Taş ikiye bölündü ve içinden gayet sert, seramik ya da porselen gibi bir maddeni n ortasõna konulmuş, 2 milim kutrunda çok parlak madeni bir uç çõktõ. Ekteki resimde görüleceği gibi, «Coso Nesnesi» dikkatle incelendiğinde gerçekten düşündü edir. 18 milimlik seramik çekirdeği, çekirdeğin etrafõndaki bakõr kaplama ve mõknatõslõ sanõl ak ucuyla bir elektrik aletine benzemektedir. Nesnenin üzerinde yapõlan jeolojik incelemelere göre, yaşõ yaklaşõk olarak 500.000 yõl k rdõr. Beşyüzbin yõllõk bir elektrik `aleti' olur mu? Tabiî olmaz, Sasanilerin devrinde piller amayacağõ gibi. Fakat Bağdat Müzesi'ndeki piller nasõl bir gerçekse «Coso Nesnesi» de bir ger ve en azõndan varolan, incelenen, araştõrõlan, denemeye tabi tutulan bir garip gerçek nesn edir. Nesnenin krokisini çizen Paul J. Willis'e göre kaya parçasõndan çõkan «şey» ile bir «buj benzerlik şaşõrtõcõdõr, «Desert Magazine - Çöl Dergisi »nin, Şubat 196 f tarihli sayõsõnda B snenin içindeki madenî ucun mõknatõslõ olduğunu açõklamõştõr. Louis Pauwels-Jacques Bergier İ de «Coso Nesnesi» belki tarihöncesi çağlarda varolmuş öncü teknik uygarlõklarõn bir örneğidi
«Coso Nesnesi», jeolojinin bir çeşit `hilkat garibesi' olabilir diyelim-, Ðher ne kadar unu demekle hiçbir şey ifade etmiş değilsek deÐ peki, 10 ya Alban dağõnda resmi görülen uçan makine bir uçan makineden başka ne olabilir, dersiniz? Alban dağõ, Meksika'dadõr ve hâlâ geçmişteki sõrlan çözülmemiş 01meque õrkõnõn 2000 yõl ö que'lere, yeryüzünde birden çõkõp birden kaybolan kocaman heykeller, kocaman miğferli kafalar işleyen bu tarihöncesi insanlarõna bugün `hâlâ geçmişteki sõrlan çözülmemiş' deniliyor. Tiahu rarlõ' uygarlõğõ, arkeologlarõ şaşõrtan izler bõrakmõştõr, özellikle «Güneş Kapõsõ»õõda 01meq rdõr. Miras olarak bõraktõklarõ resimlerden biri oldukça düşündürücü ve bir o kadar da açõkla Dağõndaki bir kayanõn üzerine çizilen pervaneli bir uçan makinenin resmidir. Bilinmeyen Uygarlõk Unsurlarõnõn Araştõrma ve İnceleme Merkezi'nden Robert Carras'a göre: «Bu resim teknik bir krokidir. Üstü açõk, motor ve iskelet kõsmõ açõkta kalan uçakla . Motor kõsmõna bir kapak yerleştirirsek, ortaya çõkan uçan bir makine olur. Pervanenin biti mindeki kuyruk ihtimal nesneye yön vermeye yarõyordu.» Garip şekliyle her resim mutlak ve kayõtsõz şartsõz bir uçan nesnenin, uzaydan kopma bir Uçan Dairesinin resmi mi olmalõdõr? Elbette hayõr ihtimal eski çağlarõn ressamlarõyla heykeltõraşlarõ da çağdaş sanatçõlarõmõ erden hoşlanõr, gelecek kuşaklan 11 şaşõrtmak amacõyla mağaralarda, kayalarda oturup garip şekiller çizerlerdi. Yakõn bir geçmişte İsviçre'de, Carcassone'da kaya resimleri bulunmuştur. Dörtyüz metreyi an bu resimler bir tepede bulunmuştur. Daire şeklinde çizgilerdir ve kimi kapalõ, kimi kõs men açõk, kiminin de ortasõnda kubbeye benzer bir şekil görülmektedir. Bu kaya resimlerinin yaşõ henüz kesinlikle belirlenmemiştir, fakat büyük bir ihtimalle bu resimler kayalara taş ya da demirden aletlerle çizilmiş, kazõlmõştõr. Benzerleri İrlanda'da, Tirol dağlarõnda, Fas sah ulunmuştur. Bunlara da Uçan Daire mi diyeceğiz? Genellikle tarihöncesi çağlardan söz ediyoruz; bunlar araştõrõlmasõ, denetlenmesi zor, b n de imkânsõz çağlardõr. Bu yüzden biraz daha yakõnlara gelelim, örneğin İnka'lara geçelim. «Dünyamõzõn Gizli Sahiplerimde İnka'lar üzerine bir hayli bilgi verildiğinden burada tek a düşmekten kaçõnmak gerek. Ayrõca, isteyen herhangi bir ansiklopedide İnka'lar konusuyla ilg li dilediği kadar tarihî malzeme bulabilir. Yalnõz şu farkla; herhangi bir ansiklopedi «Le xicon-Sözlük»den kesinlikle söz etmez. Bu, acaba kayõp bir kaynak mõdõr? Değil. «Lexicon», Rahip Domingo de San Tomas tarafõnda 1540'ta hazõrlanan, ilk kez İspanya'da, Val-ladolid'te ve 156Q'da yayõmlanan İnka dilinin bi lüğüdür. Sözlüğün bir yerinde ilginç bir keli12 me geçer: «Quilpi». İspanyolca karşõlõğõ, daha da ilginçtir: «Antejos con espejuelos curvos». k için mercekli alet», veya «teleskop». İnka'lar çağõnda teleskoplar! Olacak şey midir? Bu Güney ve Orta Amerika yerlileri garip insanlardõr ve nereden geldikleri kesi nlikle bilinmiyor. Uzak tarihleri oldukça karõşõk ve efsanelerle zenginleştirilmiş, inşa etti leri şehirlerin ço-ğünü tabiat silip süpürmüştür. Torunlarõ, onlara uygarlõğõ getiren beyazla ca katledilmiştir. Bolivya'daki Cochabamba müzesinde granit taşlar bulunur. El ve ayak izleri taşõr, san ki eski yerliler bu taşlara basõp el ayak izlerini bõrakmõşlardõr. Yõllarca bu sorun araştõrõldõ ve nihayet 1967'-de, Peru'lu Jorge Lira, yerlilerin çok es en kullandõklarõ taşõ yumuşatan, çimento haline getiren bitkisel bir sõvõ buldu. Sõvõ, ufak t nde denendi ve beklenilen sonuç elde edildi, taşlar yumuşadõ. Bugün de deneme konusu olan bu formül gizli tutulmaktadõr. Evet, eskiler, geçmiş çağlarõn insanlarõ bizim bugün bilmediğimiz birçok şeyleri biliyor belki günümüzde izini kaybettiğimiz, artõk inanmakta güçlük çektiğimiz çeşitli olaylara tanõk keşifler, salt çok eski çağlarõn insanlarõna özgü bir özellik midir? Pek 13 değil. Her yüzyõlda çağõnõn bilgisini aşan insanlara rastlõyoruz; kiminin icadõ değerlendiril in unutulur, kimininki de bile bile ortadan kaldõrõlõr. · FÜZELERİN HİKÂYESİ, ne Cape Kennedy'de, ne de Oberth'm ve Von Braun'un Almanya'daki deney le başlõyor. Füzelerin hikâyesinin başlangõcõ 1555 yõlõna ve Romanya'nõn Sibiu şehrine uzanõr ttuğu bir başlangõçtõr bu, havacõlõk tarihinde de yeri yoktur denilebilir. Bu unutulmuş olayõn keşfini Bükreş Üniversitesi Bilim ve Teknik öğretmeni Prof. Doru To-d
ciu'ya borçluyuz. 1961'de Sibiu kitaplağmda araştõrmalar yapmakta olan Todericiu, bir el yaz masõnõ buluyor. 1570'den sonra cilt haline gelen bu eser, aslõnda üç ayrõ yazar tarafõndan ha nan metinlerden oluşuyordu. 1550 ile 1570 yõllan arasõnda yazõlan metinlerden en ilginç ol anõ, Conrad Haas imzasõnõ taşõyõp 1555'te Sibiu'da havaya fõrlatõlan çok katlõ bir füze ile u bir «uçan mõzrak>tan söz etmektedir. İlk füzenin yaratõcõsõ olan Conrad Haas, bu öncü keşfiyle yetinmemiş, elyazmasõndan elde bilgilere göre, aynõ konuda çeşitli başka deneylerde de bulunmuştur, örneğin: Ð İki katlõ bir füze (1529), Ð Üç katlõ bir füze (1529), 14 Ð Uçan bir ev (1536), Ð Füzelerde denge kanatlarõnõn denenmesi (1555) bunlar arasõndadõr. Sibiu füzesi bir efsane değildir. Haas'õn el yazmasõ şehrin kitaplõğõnda korunmaktadõr. T iu, keşfini, «Romanya Tarih Dergisi»nde (Cilt VI, Sayõ 3, Yõl 1967) uzun bir incelemeyle i lgililere açõklamõştõr. · 1775 yõlmda Du Perron adlõ bir Fransõz mühendisi, genç XVI. Louis'ye bir «askerî org» sun iği hatõrlatan adõna rağmen Du Perron'-un keşfi, aynõ anda yirmidört mermi fõrlatan öncü bir tüfekten başka bir şey değildi. Çağõnõn bu şaşõrtõcõ silahõ Kral tarafõndan fazla öldürücü gö · UNUTULAN KEŞİFLER araştõrõldõğõnda gerçekten «garip» unutkanlõk örnekleriyle karşõ karşõy adece unutulan; zamanlarõnda öncülüklerinden ötürü değerlendirilmeyen keşif ve icatlarda deği arõn çokluğundadõr. Sorun, yine gide gide başka bir noktaya; bir bilgi. bir bilim noktasõna dayanõr ve insan, yeniden o soruyu kendi kendine sormak zorunda kalõr: «Bu insanlar, b u topluluklar bu bilimsel bilgiyi. 15 bu öncü düşünceleri, yüzyõllar öncesi nereden, kimden ve nasõl elde etmişlerdir?» Her çağ bir ya da birden fazla olağanüstü kişiliklere sahip kişileri de beraberinde geti ir. Biz bu tür kişilere kõsacasõ, «dahi» deriz. Ve bu sözcükle tanõmlamamõz kõsõr kalõr. Olağ likler ruhbilimin, ruhdeşenliğin konusudur. Her şeye rağmen ortada açõklanmasõ çok gü^ bir sorun var: dehalarõn, çağ1 ~õm aşan, geçm geleceğe atõlan bilgi potansiyellerinin temelleri, kaynaklarõ. Zaten iş, üstün zekâ, gelişmiş beyin, üstün kültür, olağanüstü kavrama yeteneği, eşsiz a lanağõ demekle bitmiyor. Yüzyõldan yüzyõla, çağdan çağa süregelen bir bilgi geleneği; bir de kanalize dden, bir çeşit santral gibi kendilerine çeken ve kullanan insanlar, üstün insanl ar, bize benzeyen oysa sanki bizden olmayan yaratõklar vardõr. Ayrõca, sorun, salt bu olağanüstü insanlarla ilgili değildir. Bilgi zaman zaman birde n fõşkõrõyor; sanki yerli yersiz ve çoğunlukla susturuluyor, en azõndan da kullanõlmõyor. 1918'de Jean Tardin adlõ bir doktor, «Grenoble Yakõnlarõnda Yanan Çeşmenin Doğal Hikâyes bir kitap çõkartõyor ve 17. yüzyõl insanlarõna õşõklandõrma için gaz'õ nasõl kullanabilecekl nla yetinmiyor Doktor Tardin, kendi laboratuvannda deneyler de yapõyor. 16 ] 636 yõlõnda Schwenter adlõ bir yazar, «Fizik ve Matematik Eğlenceler» kitabõnda telgra ana unsurlarõnõ ortaya atõyor. 1695'de, Polonya kralõnõn kâtibi olan Jean So-bieski'ye gönderdiği bir yazõsõnda, «Telem Başõndan Geçenler»in yazarõ Fenelon optik telgraf deneylerinden söz ediyor. Özetle, yeni saydõğõmõz icatlarõn gerçek tarihi çok gerilere dayanõyor ve her örnek bilg nunu õsrarla öne sürüyor Almanya'da, Stuttgart kitaplõğõnda bulunan ve 1190 yõlma ait olan bir elyazmasmda der iden yapõlmõş bir denizaltõnõn resmi görülüyor. 1510 yõllarõnda Ludwig von Hartenstein eserlerinin birinde kalõn camdan gözlükleriyle hava borusu olan bir dalgõç elbisesini çiziyor. Yazõlõş tarihleri bilinmeyen, sözlü bir gelene-ğ e dayanan, Hintlilerin kutsal kitaplarõ dan olan Veda»larm birinde, «Sactaya Grantham»da, aşõnõn nasõl yapõlacağõ bütün ayrõntõlarõyl Yazarõ bilinmeyen, 1700 yõllarõna ai^ «Gip-lõantie» adõnõ taşõyan bir elyazmasõ, renkli -beyaz fotoğrafçõlõk konusunda bilgiler taşõyor. 17. yüzyõlda Nüremberg'te Jean Hautch adlõ biri «amortisörlü araba» lar yapmõştõr. Fleming penisilini keşfetmeden önce, Ortaçağ. Fransasõnda yaralara Roquefort peyniriy le sargõlar yapõlõrdõ. F./2
17 15. yüzyõlda Eck de Sulsback adlõ bir simyacõ, oksijenin bütün özelliklerini inceliyordu Örnekler çoğaltõlõnca, durum, sanki bütün bildiklerimiz yanlõşmõş, sanki keşifler ve ica ters ve eksik bir şekilde yazõlmõş gibi daha da girift bir hal alacaktõr. Çoğu keşiflerin ilk nüvesini eskilerin, antiklerin çalõşmalarõndan bulmak mümkündür. Bil bunu hiçbir zaman inkâr etmemiştir, etmesine de sebep yoktur zaten, fakat bu çok biline n gerçeği kabullenmekle bilim tarihi aslõnda pek bir şey açõklamõş değildir. Eski, yeni, bili unutulan, uygulanmayan keşifler ve buluşlar bağlantõlõ bir şekilde incelenmediği sürece bilgi çõkõş noktasõyla uygarlõk dediğimiz olayõn sürecini bilmemiz imkânsõz olacaktõr. Keşifler ve icatlar tarihini neden veniden yazdõrmak, araştõrmak istiyoruz acaba? K aprisli oluşumuzdan mõ? Hayõr! Bu, tarihöncesinin karanlõklarõnda kaybolan, oysa her yüzyõlda er çağ ve dönemde bir iz bõrakan, zincirlenen bir bilginin varoluşuna inandõğõmõz içindir. Mu zli bir bilgi mi olmalõ bu? Bilgi, genel olarak gizli kalmaz. Gizli kalan, bu bilg inin aldõğõ şekiller, bu b ilgiyi doğuran, yaratan, getiren olaylar ya da yaratõklardõr. Rene Alleau, 1955'te verdiği bir konferansõnda «Eskiler,» der «gayet basit tekniklerle bugün tekrarladõğõmõz, fakat kuramsal bilgilerimize rağmen açõklamadõğõmõz sonuçlar elde eder 18 basitlik, antik bilimin en özgü özelliğiydi.» Dünyamõzõn çeşitli yerlerinde artõk işlemeyen madenler duruyor; bunlar, altõn madenleri, kõr madenleri, taş ocaklarõ ve tarihöncesi insanlarõ tarafõndan işlenildiği sanõlan madenlerd ağara insanõ dediğimiz insanõn madenleridir. Mağara insanõ bu madenleri geleneksel tarihe gör madenleri henüz bilmediği çağlarda neden işletirdi? Yoksa, onbinlerce, belki yüzbinlerce yõl bo-y unca unutulan, sonra yavaş yavaş yeni den keşfedilen icatlarda, buluşlarda kullanmak için mi? Kesinlikle bilmiyoruz, varsayõml ar öne sürüyoruz, kuşkular taşõyoruz ve her an ortaya çõkabilecek bir yeni keşfi, ya da yenid rlendirilecek bir eski kaynağõ bekliyoruz! Tarih kitaplarõmõz «Colomb, Amerika'yõ keşfetti,» der ve çocuklarõmõz bunu böyle öğrenir benzer, bir kültürle yetinilir. Colomb, kuşkusuz Amerika'ya varmõştõr, fakat aynõ Colomb, esk aynaklara ve antik bilgiye de dayanmõştõr. Bunlardan birkaçõ; yeryüzünün yuvarlak olduğunu ön risto ve «Medea» tragedyasõnda, ilerdeki yüzyõllarda keşfedilecek olan bir kõtadan söz eden S ca'dõr. Bir rivayete göre, Amerika'ya ilk ayak basanlar İskandinavyalIlar olmuştur. Daha öncü b ir yorum ise Amerika'nõn gerçek keşfini, Colomb'dan 10.000 yõl önce, Avrupa'dan yola yola çõkan Celtes'lere mal etmektedir. etmektedir. 19 * 1872 YILINDA, BREZİLYA'DAKİ Parahyba'-da yazõlõ bir taş bulundu Taştaki sekiz satõrlõk ya merika'nõn hiçbir eski-yeni diline uymuyordu. 1874'te, taş, Prof. Ladisîas Netto'nun yönettiğ de Janeiro Ulusal Müzesi'ne konuldu. Netto, taşla ve taşõn üzerindeki vazõvla pek ilgilenmed . Asõl ilgilenenler, taşõn resmini gören Almanlar oldu. Bir ara yazõ, Fenikelilerin yazõsõna enzer sayõldõ ama sonradan bu iddia des> teklenmedi. Yõllar sonra taş etrafõnda bir tartõşmadõr koptu: Brandeis (Massachusetts) Üniversitesi'n Doktor Cyrus H. Gordoõõ, yazõnõn Fenike yazõsõ olduğu iddiasõnõ desteklerken, Harvard Üniver en Prof. Frank M. Cross; gerek taşõn, gerek yazõnõn 19. yüzyõlda ortaya atõlan bir sahtekârlõ olduğunu ileri sürdü. Tartõşma, bugün de sürdürülmektedir; şu farkla ki, arada Gordon'un iddiasõnõ destekleyece aynaklar ortaya çõkmõş ve unutulan olaylar, Parahyba taşma bağlanmõştõr. Yine 1872'de, Francisco Pinto adlõ bir mühendis Brezil ormanlarõndaki mağaralarda 250 kadar yazõt buldu. Bunlarõ inceleyen Alman filozofu Ludwig Schoenhagen bunlarõn Fenike lilere ait olduğunu kesinlikle belirtti. Taşõn keşfinden yaklaşõk olarak bir yüzyõl sonra, Be t'tu 20 araştõrmacõ Joseph Ayoob, yazõlan yeniden çevirip bunlarõ Fenike geleneğine bağladõ. Bütün bunlara karşõlõk, tartõşma, hâlâ sürdürülmektedir. Sonuçlandõrõldõğõ gün, Colomb'un çõkacaktõr. Colomb, Amerika'yõ keşfetti ya da keşfetmedi, bunun konumuzla ne gibi bir yakõn ilgisi olabilir? Konumuz için Colomb örneği, bizi aynõ ya da benzer bir noktaya getirdiği yukard a sõraladõğõmõz bilinmeyen, unutulan, gizli kalan keşiflerden biri olabilme ihtimali içinde k ldõğõ ve en önemlisi, daha eski bir bilgiye Ðdenizcilik bilgisi, haritacõlõk bilgisi- - dayan önemlidir.
Eskilerin çeşitli konulardaki bilgisini tarihlerimiz ne inkâr ediyor, ne de gizliy or. Buna karşõlõk, yine eskilerin bazõ çok öncü bilgileri nereden ve nasõl elde ettiklerini t in edici bir tarzda bize açõklayamõyor. Bu bilinmeyen noktalar üzerinde özet olarak durup hatõrlatmakta fayda vardõr. Ð Mayalarõn takvimi milyonlarca yõl geriye gitmektedir. Ð Afrika'daki Dogons yerlileri, astronomi bilgileri ilkel olmakla birlikte, Siri us gezegeni üezrinde ayrõntõlõ ve geleneksel verilere sahiptiler. Ð M.Ö. 5000 yõllarõndan beri A sur ve Babil uygarlõğõ, gezegenlerin, özellikle Venüs, Mer Jüpiter'in, hareketlerini dik21 katle izleyip Merih'in kuru, Venüs'ün de sularla kaplõ olduğunu biliyorlardõ. Ð Akdeniz ülkeleri, gözle görünmeyen Ülker takõmõnõ tanõrlardõ. Ð Eski geleneklerde Satürn gezegeninin atom çekirdeğine benzediği söylenilmek-tedir. Ð Hindistan'daki Bohistan mağaralarõnda Dünyamõzõ Venüs'e bağlayan kayalara işlenmiş bir unmaktadõr. Ð Sibirya'da 4000 yõl öncesine ait galaksimizin ötesini gösteren yazõtlar ve şekiller ke lmiştir. Ð Sümerliler, Merih'in uydularõnõ bizden yüzyõllar öncesi tanõmõşlardõr. Aynõ kuşkulu soru aklõmõza gelir ve bilgilerimizi sarsar. Gerçekten keşifler ve icatlar konusuna dönüp bu tarihi yeniden araştõrmamõz, gerekirse yeniden yazmamõz; bu ilk ve şaşõrtõ in ana kaynaklarõnõ incelememiz gerekmektedir. İnsanõn evrimi diyoruz Ðve bu evrimin bilme diğimiz aşamasõnõ eleştiriyoruz, bildiklerimizi de tartõşõyoruzÐ bu evrimin süregelmekte oldu l ediyoruz fakat ne evrim çizgisi, ne de bu çizgideki karanlõk noktalar, insanlõk tarihi nin belirli dönemlerinde adeta patlayan, fõşkõran, bilginin ve olağanüstü zekânõn nedenini bi yamõyor. Yoksa bu olayõ açõklayabilmek için dünyamõzõn dõşõnda bulunan bir kaynağõ mõ öngörme 22 Yüzyõllar boyunca insan, kendini evrenin merkezi ve Tanrõ diye adlandõrdõğõ bir gücün te atõğõ sandõ. Zamanla bu gülünç sanõdan vazgeçildi. Ama, bugün de insan dediğimiz bu garip yar e rağmen bencilliğine sõğõnõp evrende tek olma sevdasõndan vazgeçmiyor. Bunu doğrudan doğruya fakat içinde taşõyor, dikkatle koruyor ve özel saydõğõ bu durumunu kaybetmemek için gerçekle viriyor. İnsan istediği kadar gerçekleri görmezliğe gelsin, inkâr etmeyi denesin. Aslõnda bu, ken i gerçeğidir; daha doğrusu kendisini de kapsayan bir gerçektir. Sovyet bilim adamõ Agrest «Yaşadõğõmõz çağda,» der. «Tarih bilgilerimiz, eskiden fantast ylarõn etkisi altõnda sert bir şekilde değişiyor.» İhtimal, 20. yüzyõlõn en büyük başarõsõ da bu olmuştur. Bilgilerimizde yapõlan, yapõlmak revizyondur. Kaygõlar içinde kõvranan, belki bu değişimin doğum sancõlarõnõ taşõyan, 19. yüzy yüzyõlõmõz, bilimsel başarõlarõyla yetinmeyip bu başarõlarõndan destek alarak bilginin temel araştõrõyor, insanlõk tarihinin sõnõrlarõnõ elinden geldiği kadar gerilere itiyor. Geriye, ço ere gitmekle dünyamõzõn tarihini bir çeşit «bilinmeyen tarih» e bağlamakla da gezegenimizi ev in derinlerine ve sonsuzluğuna da bağlõyor. 23 İnsanlõğõn, insanlõğõn elde ettiği başarõlarõn temellerini dünya dõşõnda aramak zorunlu d olan, arayõşõn kendisidir. Arayõş, ister bizi dünyamõzõn dõşõna götürsün, ister dünyamõza bi li ve gerekli olan bu arayõşõn sürdürülmesidir. Önceki yüzyõlõn sonlarõnda Fransõz kimya uzmanõ Berthelot., büyücülüğe bağladõğõ simya'yõ u. Bugün öncü araştõrmacõlar eski simyacõlarõn buluşlarõnõ değerlendirmeye çalõşõyorlar ve bu başarõlarõnõ sõralõyorlar. Louis Pauwels-Jacques Bergier İkilisinin be-lirttikieri gibi: Ð Raymond Lulle (1235-1315), potasyum bikarbonatõnõ hazõrlõyor. Ð Paracelsus (1493-1541), o tarihe kadar bilinmeyen çinko'yu keşfediyor. Ð Jean-Baptiste Van Helmont (1577-1644) gazlarõn varoluşunu kabul ediyor. Ð Basil Valentin, 17. yüzyõlda, cblorhydrique asit'ini buluyor. Ð Johann Friedrich Boetticher (1862-1719), Avrupa'da ilk kez porseleni kullanõyor. Bir yüzyõl öncesi, Smithsonian Institute üyelerinden Prof. Langley, yeni keşfedilen mo torlarla hareket edebilecek «uçan makine»ler teklif ettiğinde rezil olup işinden kovuldu v e matematikçi Prof. Simon Newcomb, bir «uçan makine»nin imkânsõz olacağõnõ ayrõntõlõ hesaplar 24 Langley kahrõndan öldü, Rusya'da uçan makineleri destekleyen Kibaltchich kurşuna dizild i Ðgerçi suçu II. Aleksandr'õ bir suikastla havaya uçurmaktõ!Ð ve Alman Zeppelin, yõllar yõlõ
ini kimselere kabul ettiremedi. Sonuç 19. yüzyõl için Brunetiere'in deyimiyle «Bilim iflâs et iş» ti. 20. yüzyõlda ise bilim, bir geriye dönüşle kendini araştõrõyor, kaynaklara dönüyor. * İNSANLIĞIN TARİHİ çelişkilerle dolu bir tarihtir. İnsan en karanlõk çağdan en ilerici ça a yeniden karanlõklara boğulur ve yeniden aydõnlõğa kavuşur. Zaman zaman patlamalar olur; bi lgi, bilim sanki fõşkõrõr, sanki belirli bir dönemde insanlar Ðbazõ insanlarÐ öteden beri tit le korunan ve gizlenen bir bdgi hâzinesine el atõp bunu açõğa vururlar, kullanõrlar ve yenid en değerlendirirler. «Gizli», «gizlenen bilgi» derken ne kastedilmektedir acaba? «Yitirilmiş Bilgelik» mi ya a «Kayõp Kelâm» mõ? «Yitirilmiş Bilgelik ya da Kayõp Kelâm; atalarõmõzõn, kimi inançlara göre Âdem'in g kimi inançlara göre bu dünya yaratõlmadan önce sahip olduklarõ ve kendilerini evrende özgür eksiksiz BiL gi'dir,» der A. Tokatlõ. «Bu bilgi niye kaybolmuştu, sorusunun cevabõ oldukça k ranlõktõr. Yaygõn rivayet, Tanrõlarõn bu biigi'yi in 25 sanlara verdiği ama haketm edik ler ini görün-ce geri aldõğõdõr; bu bilgiyi şimdi yeniden zanmak için haketmek yani çile çekmek ge-r ekmektedir; İkrar'm varlõk nedeni de bu-dur. Geliş güzel her insan bu bilgi'ye sahip olamayacaktõr; ancak seçkin kişiler, belirli sõnavlardan g eçtikten sonra erebileceklerdir.» Fakat, burada kastettiğimiz bilgi, ister gizli, ister unutulmuş Ðher ne kadar Kayõp Kelâm inancõ ilginç bir yoruma yol açõyorsa daÐ bu tür bir bilgi değildir. Eksiksiz olup olma bilemiyoruz, salt seçkin kişilerin tekeli altõnda kalmaya mahkûm olduğunu da düşünmüyoruz. Gi inançlarda Tanrõlarõn, uzaydan gelen tanrõlarõn payõ büyüktür; ama gizemci inançlarda da yer arasõndaki bağ sürekli olarak öne sürülmektedir. Daha önce de görüldüğü gibi inançlarda boy g n gelen her Tanrõ gerçek bir Tanrõ değil; tanrõlaştõrõlan bir yaratõk, bize benzer ya ela biz eğişik olabilme ihtimali büyüktür. Bu açõdan ele alõnõp bu tür bir revizyondan geçirildiğinde ancõ ve buna bağlanan başka inançlar gizemciliğin dayanağõ olan mitos ve efsaneler de bize il inç ve yararlõ birer malzeme kaynağõ olabilirler. Eski uygarlõklar uzaydan gelen Tanrõlara inanõrlardõ. Çağdaş insan bu gidişle kendi varat nelerle elektronik beyinlere, kompüterlere inanmaya kadar varacaktõr. Bu ara kendi öze l26 ilklerimizden, kendi öz değerlerimizden bir şey kaybetmeksizin uzaydan gelmiş ve gelen y aratõklara, dünyadõşõ'lara da inanmamõz, en azõndan bu tür bir varsayõmõ ihtimal dahilinde ka sayõlmalõ. Bunun nedeni, insanõn efsanelere karşõ duyduğu ilgiyi sürdürmek yerine, bize evre sõrlarõnõ kendi õrkõmõzõn, dünyamõzõn karanlõk noktalarõnõ belki açõklayabilecek bir anahtar Sovyet fizik ve matematik öğretmeni Agrest: «Ziyaretçiler olmuşsa,» diyor. «Bunlar muhakk k teknik aletler, belgeler, evren ve bilim konusunda bilgiler saklayan bir anõt, b ir işaret gibi bir iz bõrakmõşlardõr. Bu izler bir yana, sanõrõm, bu astronotlar tarafõndan b n bazõ bilgiler, büyücülüğün temelini teşkil etmişlerdir.» Agrest, düõõyadõşõ'larõn izleri gibi sayõlan Bai-bek taşlarõnõ, Piramitleri, Kutsal Kitap iği olaylarõ kabul ediyor; fakat bunlarla yetinmeyerek daha kesin bilgilerin de var olacağõna inanõyordu. Gizli dediğimiz bilgi, işte bu tür bir bilgidir, yani, tarihöncesinden kalma, mitosl ardan, efsanelerden fõşkõran ve gizli sanatlarõn temelini teşkil eden bilgidir. Acaba bu bilgi gerçekten ve bütünüyle gizli kalmõş mõdõr? Yoksa çağdan çağa, bazen şekil en simgelere bürünerek ve bazen de koruyuculuğunu yapan «zümre»lere sõğõnarak mõ süregelmişti 27 İKİNCİ BÖLÜM GİZLİ YÖNETİCİLER «DOKUZ BİLGE» ya da «Gizli Dokuzlardõn hikâyesi bir efsane, gerçekLe bağlantõsõ da kuşku konusu olabilir. Fakat yakõndan ve tarafsõz bir açõdan incelendiğinde, «gizli bilgi» konusund bir hayli açõklayõcõ malzeme getirdiği de yadsõnamaz. Geleneğe göre, «Gizli Dokuzlar», bir gizli örgütün başlarõ ve dünyanõn gerçek yöneticile n bir gizli örgüt değil bilimsel bir ör güttür. Gelmiş, geçmiş ve gelecek bilimin bütün sõrla an zaman temsilcileri aracõlõğõnda kullanan, uygarlõklarõn doğuşunu, batõşõnõ izleyen bir örg «Gizli Dokuzlar»m tarihçesi, M.Ö. 273 yõlõnda ve Hindistan'da hüküm süren, Buda dinine g ator Asoka ile başlar. Asoka savaşçõ bir hükümdardõ. Hindistan'õ 28
birleştirmeye kalkõştõ ve bunu başarabildi, ama kanlõ savaşlarõn sonucunda ulusundan 150.000 esir oldu, 100.000'i de öldü. Budist olurken Asoka eski tutkularõndan arõndõ, Buda dinini ya ydõ ve bilimi adeta tekeli altõna alan yeryüzünün en gizli örgütü «Gizli Dokuzlar»õ kurdu. Ör ? «Yõkõcõ araçlarõ bigâne ellere teslim etmemek; insanlõğõn hayrõna olan araştõrmalarõ geçmişten gelme teknik sõrlarõ gizli tutabilmek üzere, cemiyetin, üyelerini kayd-õ hayat şart ve oybirliğiyle seçtiği söylenir.» (*) Bizim için bu açõklamada üzerinde durulacak bir nokta var: «Uzak geçmişten gelme teknik s ar» dan söz edilmekte ve bu teknik, bu bilimsel sõrlarõn çõkõşõnõ bazõ yorumcular tarafõndan eye sağlanõldõğmõ da bilmektedir, önceden de görülmüştür. Fakat yine de «Gizli Dokuzlarõn kor aydan Gelen Tanrõ -lar'm insanlara getirdikleri bilgi mi? diye sorulabilir. Yorumlarõmõzda aceleci olmadan hikâyenin ya da efsanenin devamõnõ nakledelim. Gizli örgüte bağlõ olduğu sanõlan ünlü kişilerden biri, Papa II. Sylvestre olmuştu. II. S re, Papalõk tarihinin Ðve tabiî büyücülük ta(*) A. Tokatlõ: «Gizli Örgütler». 29 rihininÐ garip ve esrarengiz temsilcilerinden biri olmuştur. Reims Üniversitesinde öğretme nlik yapmõş, Ispanya'da bulunmuş, eski Arap elyaz-malanndan türlü bilgiler edinmiş; Hindistan geçmiş, sonradan İmparator III. Othon'un yardõmõyla Papalõk mertebesine ulaşmõştõr. II. Sylvestre astronomi ile uğraşõrdõ. Gerçek adõ Gerbert d'Aurillac'dõ ve büyücülükle d leniyordu. Bir rivayete göre, Şeytan'la anlaşmaya varmõştõ. Hakkõnda çeşitli şeyler anlatõlõy tunçtan yapõlmõş, konuşan, sorulara «evet» ya da «hayõr» diye cevap veren mekanik bir `kafa' ivayete göre, «Gizli Dokuzlar» örgütünün üyelerinden biriydi. 19. yüzyõlda Fransõz yazarõ Jacolliot, yeniden eski efsaneye değiniyor, «Gizli Dokuzlar» gütünün kesinlikle gerçek olduğunu açõklõyor. Cal-cutta'da Fransa Konsolosu olan Jacolliot, B Kurgu edebiyatõnõn artõk unutulmuş temsilcilerinden biridir. Açõklamalarõnda şaşõrtõcõ bir bi olduğunu gösteriyor, ruhbilimsel savaştan, õşõnõm yoluyla sterilizasyondan ve enerji salõnma n söz ediyor. 1927'de «Gizli Dokuzlar» yeniden dirilir gibi oluyor. Nedeni, yirmibeş yõl sürece Hindi stan'da İngiliz polis örgütünde görevli Talbot Mundy'nin bir kitabõdõr. Mundy'ye göre, «Gizli ntetik bir dil kullanõp her biri belirli bir bilim daimi ele alan ve son buluşlarõ kap sayan, sürekli olarak, da yeniden yazõlan bir kitaba sahiptir. 30 Başka bir deyimle, «Gizli Dokuzlar» en üstün bilim ansiklopedisini korumakta ve gerektiğinde bazõ buluşlarõ üyeleri aracõlõğõnda yaymaktadõrlar. «Gizli Dokuzlar»õn dokuz kitabõnda şu konular yer alõyordu: Birinci Kitap -Ð Propaganda ve ruh bilimsel savaş teknikleri. İkinci Kitap Ð Fizyoloji; buradaki çeşitli konular arasõnda, bir insanõn sadece dokunmak la nasõl öldürülebileceği anlatõlmaktadõr. Judo ve Karate bu kitabõn öğretilerinden türemişti Üçüncü Kitap Ð Mikrobiyoloji ve korunma koloitleri. Dördüncü Kitap Ð Madenlerin değişimi (transmütasyon); ihtimal simya ve benzer sanatlardõr Beşinci Kitap Ð Dünya ve dünyadõşõ ulaşõm ve haberleşme araçlarõ. Altõncõ Kitap -Ð Genelçekimin sõrlarõ. Yedinci Kitap Ð Evrendoğum (kozmogonya) bilimi. Sekizinci Kitap Ð Işõğõn İncelenmesi. Dokuzuncu Kitap Ð Toplumbilim; toplumla-nn evrimi ve çökmelerinin nedenleri. Agrest'in öngördüğü dünyadõşõ yaratõklar bir yerde bilimlerini saklamõşlarsa, ihtimal bu uzlar»m kitaplarõdõr. 31 © «GİZLİ DOKUZLAR»m efsanesi ilginç bir efsanedir, demiştik. Kimi Bose ve Ram gibi Hintli bilginlerin bilgisini bu efsaneye bağlõyor, kimi, Pasteur'ün yakõn yardõmcõlarõndan olan Yer in 1890 yõlõnda Madras'ta bulunduğunda, «Gizli Dokuzlar»la temas edip sonradan veba ve koler a serumunda kullanõlan biyolojik bilgileri elde ettiğine inanõyor; kimi de mikroplarõn t aşõnmasõnõ engelleyen ve bilimin bugün bile açõklayamadõğõ Ganj sularõnõn sõrrõnõ «Gizli Doku Dokuz Bilge geleneği tek gelenek değil, Asya'dan türeyen ve Doğunun tüm özelliklerini ta ; Dünyanõn Efendisi geleneğini de benzer sõrlar ve gizlilikler içinde oluşturarak doğaüstüyü yan yana getiren bir gelenektir. Dünya Efendisi'nin efsanesini Ðbuna inanç da diyebilirizÐ «Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrõl 1924) adlõ kitabõyla Batõ'ya ilk kez açõklayan ve tanõtan Rus Subayõ Ferdinand Ossen -dowski
uştur. Ossendowski uzun bir hikâyeyi anlatõr. Rus devriminin ilk yõllarõnda geçen, sürüp gide Sibirya'dan başlayõp Tibet'e kadar uzanan bir kaçõşõn hikâyesidir bu. Çarpõşmalarla, tuzaklar Fakat ayõn zamanda eski bir efsanenin hikâyesidir. Yeraltõ bir dünyada gizlenen ve zama n zaman ortaya çõkan Dünya Efendisi'nin efsanesini aktarõr. 32 «Gizli Dokuzlar» gibi Dünya Efendisi de bütün bilimlere sahiptir; Agharti adõnõ alan bir yeraltõ dünyasõnda yaşar, rahipleri ve bilginleriyle istediğinde okyanuslarõ kurutur, yüce da rõ yõkar, dünyayõ çöle çevirebilir. Agharti çeşitli kõt'-alarda bulunan başkaca yeraltõ dünya rlerde yaşayanlar büyük bir hõzla hareket eden araçlar kullanõp dünyayõ dolaşõrlar. 1890 yõlõnda Ðrivayete göreÐ Dünya Efendisi, Siam'da ve Hindistan'da görünüp mucizeler y e rivayete göre, Agharti'de bulunan bilginler yeryüzünün ve başka gezegenlerin bilimini topl ar, kaydederler. Gün gelecek, yeraltõnda gizlenen Dünya Efendisi'nin taraftarlarõ onsekiz yõl süren bir savaştan sonra yüzeye çõkõp yeni bir dünya kuracaklar ve Doğu'dan hareket edip edeceklerdir. Bu efsane, bağlantõlõ bir efsanedir. Gizli bilime geniş yer tanõr-, yeraltõ dünyalarõna, garlõklara değer verir. En önemlisi, gezegenimizle uzayda bulunan başka gezegenlerin ilişk isi üzerinde durur. «Gizli Dokõõzlar»a inananlar olmuştur, vardõr. Aynõ şekilde Dünya Efendisi de az çok yay nanca sahiptir; Fransa'da yayõmladõğõ gizemcilik konusundaki araştõrmalarla büyük ün kazanan tõnõn son yõllarõnda İslâm dinine geçen Rene Guenon (1886-1951); Uçan Daireler üzerine ilginç meler yayõnlayan Guy Ta F./3 33 rade çeşitli yönlerden bu inancõ destekleyenler arasõndadõr. Kuşkusuz Ðve bunu bir bakõma olağan görmeliÐ bir yerden sonra mistik arayõş, efsaneleri b eyip destekler. Her efsane ya da varolan bir efsaneden hareket eden her inanç daha eski bir geleneğe bağlõdõr. Dünya Efendisi ve benzer efsaneler elbette yeni değildir ve en eski çağlardan beri, insanlar Dünya Efendilerine, Dünyanõn Gizli Yöneticilerine inanagelmişlerdir. Çeşitli kõtalar ve toplum-iarda bunlarõn etrafõnda dönen inançlar türemiş, simgeler yaratõlmõştõr. Bugün kõta rasõ bağõntõlar aslõnda bu simgeler sayesinde olmaktadõr. Bunlara Tanrõ ya da Koruvucu ya da ahraman denilmiştir. Olağanüstü bilgilerinin ve imkânlarõnõn hikâyesi bilimdeki başarõlarõ da larõ uçan araçlar da efsanelerde korunmuştur. Arkeologlarla yerbilimciler istedikleri kadar eski uygarlõklarõn izlerini, kalõntõla rõnõ kazõlarda arayõp dursunlar; her uygarlõğõn gerçek izleri Kutsal Kitaplarda ve Kutsal Kit arõn beslediği efsanelerinde bulunuyor. Sorunun asõl çõkõş noktasõ ilk malzeme budur. Bir önceki bölümde, keşifler ve icatlar tarihinin bilinmeyen ya da az bilmen ayrõntõlarõn değinerek tarihöncesi çağlardan heri varolan oysa çoğunlukla gizli kalmõş, belki unutulmuş, ilgiden söz edilmiş ve bu Agrest'in öngördüğü 34 araştõrmaya bağlanmõştõ. Bu bölümde de gizli ve saklõ bilgilere dayanan efsaneleri gözden geç e bir inancõn yaygõn olduğuna işaret etmek istenmiştir. Amaç, malzemeyi sõralamak, aradaki bağlantõlarõ kurmak ve en sonda bir yoruma varmaktõr . · TARİH, BİR YÖNÜ İLE dünyanõn gidişatõnõ şekillendiren olağanüstü kişilerin de; Büyük İsk , Sezar'larm, Büyük Şarl'lann, Fatih Sultan Mehmet'lerin, Napolyon'-larõn v.b. hikâyesidir. İ ihinde öyle kişiler oluyor ki dolaylõ ya da dolaysõz, dünyaya belirli işaretlerini basmakla ç buk unutulurlar, hatta bazõlarõ tarihe bile girmez. Bunlar da olağanüstü kişiler, uçta kişile cü düşünür ve yaratõcõlar oysa ya lânetli sayõlõrlar ya da etkileri maskelenir, gizlenir. Sim insanlar bunlar ve, simgelerde olduğu gibi, bir yerden sonra gerçek anlamlan kaybol ur. İlerdeki sahifelerde bu çeşit insanlardan söz etmek niyetindeyiz, kimi okurlarõmõza hiç a^ bancõ gelmeyecek, kimi kimlik değiştirir gibi olacak, kimi de bilinmezliklerin arasõn da kaynayõp gidecektir Belli başlõ ansiklopediler İngiliz fizikçi ve kimyageri Henry Cavendish'ten geniş bir şe ilde söz ederler. Bu bilgilerden Cavendish'in 1371'de 35 doğduğunu, öğrenimini Cambridge'de yaptõğõnõ, yalnõz yaşadõğõnõ, dõş hayatla ilgisi olmadõğõn biseleri giymiş olduğunu; bu ara. bilim adamõ olarak ilk kez hidrojen konusunda araştõrmal
ar yaptõğõnõ, suyun bileşimini tayin ettiğini, baz ve asitlerin kimyevî eşdeğerini keşfettiği el olarak bilimsel bilgisinin içinde yaşadõğõ çağõn bilgisini kat kat aştõğõnõ öğrenmiş oluyo Ansiklopedik bilgiler, bilindiği gibi geleneksel olduğundan çoğunlukla pek tatmin e dici olmazlar. Cavendish, hem ansiklopedilerin tarif ettiği kişidir, hem de değil. Jac ques Bergier'nin ifade ettiği gibi, Cavendislõ'õn maskesi altõnda bambaşka ve şaşõrtõcõ bir i yaratõk yatmaktadõr. Cavendish, 10 Ekim 1731 günü, Nice'de dünyaya gelir fakat doğumu esrarengiz şartlar altõ da olur. Gençliği imkânsõzlõklar içinde geçer fakat öldüğünde bir buçuk milyarlõk bir servet Bu serveti nasõl elde ettiği kesinlikle bilinmiyor. Bir mirastan söz ediliyor ama bu konu da hayli tartõşõlmõştõr. Banka'da çok parasõ vardõ, bu bir gerçek. Buna rağmen Caven ayõ hiçbir zaman kullanmak niyetinde değildi, hattâ onu yatõrõmlara zorlayan bankaya verdiği azõlõ cevap bu konudaki kesin tavrõnõ açõklar; «Son ihtar; beni bir kez daha rahatsõz edeceks z bütün paramõ çekerim! » 36 Cambridge'te öğrenimini yaptõğõ doğrudur. Şu farkla ki, bilim tarihinin bu en ünlü kişil iri, hiçbir diplomaya sahip olamamõştõr. İşin en garip yanõ buradadõr: Bilim konusunda herhan bir yazõlõ çalõşmasõ olmayan Cavendish, 1760 yõlõnda Kraliyet Bilim Akademisi'ne üye olarak k ilir ve gariplikler devam eder: 1773'-te, Cavendish, inanõlmaz derecede zengin bir k işi olarak karşõmõza çõkar. Birkaç ev satõn alõp bugün adõm taşõyan sokakta, Clapham Common'd ce davranõşlarõnda herhangi bir özellik taşõmayan Cavendish, 42 yaşma vardõktan sonra, bir çe an düşmanõ kesilir. Kimselerle konuşmaz, kimseye cevap vermez, kadõnlardan sürekli olarak kaç r. Hatta evinde kadõn hizmet çiler için özel bir merdiven yaptõrõr. Buna rağ men bazõ arkadaş bir birahanede buluşur, fakat bu arkadaşlarõnõn kimler olduğu bilinmez. Otuz yõl sürece Cavendish gizliliklerle dolu bir hayat sürer, insanlardan köşe bucak kaçar, sõk sõk köylerde dolaşõr ve nereye, niçin gittiği bilinmez. Cavendish 1810 yõlõnda öldü ve hayatõnda hiçbir õş yapmamõş, hiçbir kazanç edinmemiş bu büyük bir miras bõraktõ. Ingik tere Bankasõ'nõn en büyük sermayedarlarõndan olan bu esrareng m adamõ, vasiyetnamesinde istediği gibi bir mezara kapatõldõ ve me37 zarõna onu hatõrlatacak herhangi bir yazõ yazdõrõlmadõ. Cavendish'ten bize hiçbir resim, hiçbir portre kalmamõştõr. Geride bõraktõğõ evraklarla d n, çoğu anlaşõlmayan aletler ve makinelerle tepeleme yõğõlõ sandõklardõr. · HENRY CAVENDİSH kimdi, nereden gelmişti ve ne yapmak istiyordu? Bunu bugün kesinli kle bilmiyoruz. Bildiğimiz, gerçekleştirdiği çalõşmalarda değil yaşadõğõ yüzyõlõn bilgisiyle ini ve şaşõrtõcõ bir biçimde aş-mõşlõğõdõr. Cavendish, Einstein'den önce ve Eins-tein'e yakõn lvani ve Volta'dan önce elektrik deneyleri yapõyor ve elektriğin dünyanõn gidişatõnõ değiştir du. Bununla yetinmemiş, eski kaynaklarõ, eski takvimleri araştõrmõş; Çin bilimini inceleyip s myacõlarõn simgesel dilini kullanmõştõr. Garip bir insan olan Cavendish, kõrk yõl sürece hep aynõ şekilde giyindi ve dünyanõn duru undan habersiz yaşadõ. Ne Fransõz Devrimi'yle, ne de Napolyon'la ilgilendi. Aklõ fikri kimi ç n, kimi çözülmeyen araştõrmalarmdaydõ. Başka bir dünyada yaşõyormuş, ya da yanlõş bir dünyaya Cavendish bu doğaüstü yaratõklarõn bir ör38 neğidir fakat tek değil. Onda; çok daha şaşõrtõcõ başka biri, 18. yüzyõl bilim adamõ matemati covich'tir. Ansiklopediler yerine geleneksel olmayan kaynaklara ve araştõrmacõlara baş vurulduğun da karşõmõza bütün garipliği ile çağõnõ ya da dünyasõnõ şaşõrmõş başka bir bilim adamõ daha ç ROGER BOSCOWICH, 14 yaşõnda Roma'da-ki Cizvitler Kolej i'ne kaydolunduğu sõra 18 Mayõs 1 11'de Dubrovnik'te dünyaya geldiğini bildirmişti. Doğumu hakkõnda başka hiçbir bilgiye ve kay stlanõlmamõştõr. 1725-1744 yõllan arasõnda genç öğrenci geometri, aritmetik ve cebir konularõ aşarõsõ ile öğretmenlerinin ilgisini çekti. 1735'te, latince olarak, ilk çalõşmasõnõ vererek astronomi'de kullanõlmasõnõ, güneşteki üç ayrõ lekeden hareket ederek güneşin dönüşüm süresi 7'-de yüksek matematiğe geçti ve üç yõl sonra Cizvit Kolej i'nin matematik öğretmeni oldu ve atõldõ. Bu ara, mühendis olarak, Vatikan'daki S. Pierre kilisesinin onarõmõ ile uğraştõ ve 17 anrõbilim doktorasõnõ kazanõp papaz oldu. Papaz oluşu Boscowich'i salonlardan, kadõnlardan uzaklaştõrmadõ. Sayõlõ bir bilim adamõ la beraber şiir yazõyor, duygulu sesiyle şiir okuyordu. 39 Bir ara arkeolojiye merak duymaya başladõ, haritacõlõğõ denedi; İtalya'yõ, Almanya'yõ, M
e Amerika'yõ gezdi, Avusturya'ya Papalõğõn elçisi olarak gitti. Yorulmak nedir bilmez Boscovv ch, 13 Şubat 1758'de en ünlü eseri olan «Theoria philosophiae naturalis - Doğal Felsefe Kura mõ»nõ yayõnladõ ve ilk baskõsõ dokuz ay sonra tükendi. Bir yõl sonrasõnda onu Paris'te buluyoruz: Ünlü matematikçi Clairaut ile tanõşõyor, d'Al e kavga ediyor, «ansiklopedist»lere karşõ çõkõyor. 1760'ta Rus Bilim Akademisi'nin onur üyesi iz Bilim Akademisi'nin üyesi oluyor. İngiltere'de Benjamin Franklin'le karşõlaşõyor, sonradan gezegeninin geçişini izlemek için İstanbul'a doğru yol alõyor. Ve 1761'in kasõm ayõnda İstanb İstanbul'da kaldõğõ sürece Boscowitch arkeolojik araştõrmalarla uğraşõyor. Schliemann'da Truva'nm kalõntõlarõnõ araştõrmak için teşebbüslere girişiyor. Ardõndan Polonya yoluyla Roma 763'tür. 1773'te Boscowich, Paris'e geçiyor ve hayatõnõn son yõllarõnõ Paris'te sürdürüyor; yeni de çalõşõyor ve 13 Şubat 1787'de, bir intihar teşebbüsünden sonra Monza'da ölüyor. Boscowich, ikiyüzyõl sonrasõnõ öngören bir bilim adamõ. Bugün bile bu olağanüstü kişinin bilgimizi aşmakta, bir çoğu anlaşõlmaz gibi gelmektedir. 40 Boscowich'in kuramlarõ, buluşlarõ, görüşleri nelerdi? Yüceliğini, olağanüstülüğünü anlaya alõm: Ð Boscowich uzayõn, zamanõn ve hareketin izafiyetini açõklõyordu. Ð Uzay boyutlarõnõn izafiyetini öngörüyordu. Ð Eğri ve içe dönen bir evren e inanõyordu. Ð Uluslararasõ bir jeofizik yõlõnõn yapõlmasõna taraftardõ. Ð Simyayõ çağdaş ve bilimsel bir açõdan inceliyordu. Ð Bilimin boyutlarõnõ aşõp fizik, kimya, biyoloji, atom bilimi'nin kuramlarõnõ kuruyordu. Boscowich'in bilgi zenginliği, bugün bile eserleri ile uğraşan ÐBoscowich'le ilgili bir k ngre 1961 'de Dubrovnik'te toplanmõştõÐ uzmanlarõ şaşõrtmaktadõr. Kişiliğini açõklamak için s t, Boscowich geçmişte kaybolan geleceğin bir insanõ, değişinimlere uğramõş bir yaratõk mõ, yo an gelen Tanrõlarõn bil gisine sahip bir üstün kişi ya da «Gizli Dokuzlarõn biri miydi? · ÜÇÜNCÜ ÖRNEĞİMİZ Batõ yerine Doğudan alõnmadõr ve Ramanujan'm hikâyesi çağdaş diyebileceğ Srinivasa Ramanujan Alyangar, 22 Aralõk 41 1837'de Madras'ta (Hindistan) doğdu. Her çocuk gibi beş yaşma bastõğõnda okula başladõ. Fakat n her çocuk gibi değildi... Öğretmenlerini, sõnõf arkadaşlarõnõ sanki bütün öğretilenleri önc ibi şaşõrtõyordu. Bu özelliği sayesinde bir burs kazanõp Kumbakonan lisesine geçti. Onbeş yaş genç Hintli, bir gün, eline iki ciltlik bir kitap geçirdi. Bu, Cambridge'li George Shoob ridge'in yazmõş olduğu bir matematik kitabõydõ, içinde 6000 kadar teorem bulunuyordu. Ramanujan şok geçirmiş gibi oldu ve herhangi bir ön bilgisi olmadan bütün formülleri çöz ematikten geometriye ve cebir'e geçti. Bir yõl sonrasõnda delikanlõ, İngilizcesi zayõf olduğu n burs hakkõm kaybetti. Hiçbir yardõmcõ kitaba danõşmadan, hiçbir kaynak araştõrmadan yalnõz sürdürdü. 1909 yõlõnda, Ramanujan evlendi ve ailesini geçindirmek için iş aramaya koyuldu. Bula bula bulduğu tek iş, Madras limanõnda bir muhasebecilikti. Dört yİ daha geçti, sonunda tanõdõklarõnõn baskõsõ ile ünlü İngiliz matematikçisi G. H. ektup yazõp çözdüğü 120 geometri teoremini yazõşma ekledi. Hardy şaşkõna döndü ve Hintli mesl davet etti. 1913 sonlarõnda, Ramanujan, Ingiltere'ye var-dõ.Kraliyet Bilim Cemiyeti'nin üyesi old u, Cam -bridge'te ders verdi. Bu olağanüstü Hintlinin al42 tõn çağõ sadece beş yõl sürdü. 1918'de verem oldu, memleketine döndü ve 32 yaşõndayken öldü. Ramanujan'm hikâyesi akla hayale sõğmaz bir hikâye görünürse de bütünüyle gerçektir. Ruhb i delikanlõsõnõn olağanüstü matematik bilgisini, hiç kuşkusuz açõklamaya çalõşmõştõr, ama bu liyetleri anlamak, açõklamak bugün bizim için çok zordur. Tek dayanağõmõz parapsikoloji olabi ki, bu da henüz emekleme çağõndaki bir bilim dalõdõr. Biz bunlara çok kullandõğõmõz bir deyi eriz ve «esrar» saydõğõmõz süre, başkaca, benzer ya da bütün bütüne ayrõ esrarlara bağlayõp ç · DÖRDÜNCÜ ÖRNEĞİMİZ ne bir bilim adamõ, ne çağõnõ aşan ansiklopedik bir zekâ ne de bir «ha lar kadar şaşõrtõcõ, esrarengiz ve özellikle heyecan verici. Kahramanõmõz, bu kez «Olağanüstü» Saint-Germain Kontu'dur, bütün dilleri bilen, bütün ülk bütün sanatlardan anlavan, keman çalan, resim yapan, «GiilHaç» gizli örgütüne mensup Saint-Ge ir
Saint-Germain Kontu'nun kim olduğu, nerede doğduğu hiçbir zaman bilinmedi. Günün birinde V. Lui'nin sarayõna gelip yerleşti. Kralõn Almanya elçisi De Belle-îsle peşinden çõkagelmişti 43 Bir rivayete göre, Portekiz'li bir musevinin oğluydu. Başka bir rivayete göre de Strasbour g'lu bir doktorun oğlu ya da manastõrdan kaçan bir İspanyol papazõydõ ya da II. Frederic Rack czi'-nin oğlu. Kimin nesi olduğun bilinmediği gibi, yaşõ da bilinmedi Saint-Germain'in. Yõllar geçer yaş -mazdõ, yüzyõllardan beri yaşadõğõnõ söylerdi. Kral'm sarayõna yerleşir yerleşmez, Saint-Germain, Paris sosyetesinin, soylularõn salo nlarõnõ dolaşmaya başladõ. Her yere davet edilir; hiç kimseyi davet etmez, en zengin sofrala ra oturur, ağzõna bir lokma yemek koymaz, sürekli olarak en çarpõcõ ve en pahalõ mücevherleri soylulara atalarõndan söz eder ve pek az kimsenin bildiği ayrõntõlara girer herkesi şaşõrtõr Kral'a yaranmak için, Saint-Germain, bir ara casusluk da yaptõ. Hollanda'ya geçti; ora dan Almanya'ya, oradan da Rusya'ya. Prusya Kralõnõn hizmetine girdi ve her yerde herkesi şaşõrttõ; kurnaz bir diplomat, yakõşõklõ bir insan, her telden çalan bir kültür ve bilim ada ermain. Hollanda'da rastladõğõ Casanova'ya çizmiş olduğu ilk buharlõ geminin planlarõnõ göste «Bu keşfe bir yüzyõl sonra sahip olacaksõnõz» dedi. Geleceği öngördüğü için Marie-Antoinette i kurtarmaya çalõştõ. Tarihi kaynaklara göre, «Olağanüstü Kont» 44 4 Şubat 1784'te Cassel'de öldü. Fakat tarihi kaynaklar ne derece doğru, bilinmiyor: 1789'da M -rie-Antoinette, Kont'un imzasõnõ taşõyan bir mektup atõr. Benzer bir mektup, Kraliçe'nin yak dan olan, Mme d'Adhemar'a da gönderilir. Bayan d'Adhemar, ölü bilinen, Çin'den ve Japonya'dan en Saint-Germain ile karşõlaşõr. Bir yõl sonra Ölümsüz Kont, Viya-na'da «Gül-Haç»lõ arkadaşla herkes ölmüş bilmektedir. «Sizden ayrõlõyorum» der Kont. «İstanbul'da beni bekliyorlar. Oradan İngiltere'ye geçece yüzyõl sonra kullanacağõnõz iki icat üzerinde çalõşacağõm. Bunlar, tren ve buharlõ gemidir. H rõna çekilip istirahat edeceğim bir süre. 35 yõl sonra yeniden ortaya çõkacağõm.» Bu tarihten sonra tam 85 yõl geçti fakat Saint-Germain ortalõkta görünmedi. Daha doğrus u eski şekliyle görünmedi. Kimdi, neydi, ne istiyordu? Bir şarlatandõr denildi. Bir macera perest, bir simya meraklõsõ, Prusya Kralõnõn bir casusu denildi. Bütün söylenenlerle yazõlanlar rivayetten ibaretti; eşsiz bir ressamdõ, Saba Melikesi'ni İsa'yõ, I. Fransua'yõ şaşõrtõcõ bir şekilde anlatõrdõ. İkibin yõl yaşadõğõnõ söylerdi, geleceği bilir aperest, iki Kralõ, çağõnõn bilginlerini şaşkõna döndüren bir esrarengiz insandõ kõsacasõ. 45 e BU TÜR İNSANLAR dizisini sürdürmek kolaydõr. örnekler, esrarlar ve gariplikler çoğaltõla . Gerçekleri ve efsaneleri karõştõrarak bu sõraladõğõmõz örneklerle nereye varmak istiyoruz, varabiliriz? Bir varsayõmõmõz vardõr, bütün varsayõmlar gibi her çeşit eleştiri ve tartõşmaya açõk ve ir: Ð Şayet bir bilgi, bir bilim geleneğini kabul ediyorsak, ister eskilerden kalma Ðes kilerden derken kayõp uygarlõklara, kayõp ülkelere kadar uzanmamõz mümkündürÐ, ister dünyadõş bunun da eski çağlarda, tarih ve tufan öncesi devirlerde çeşitli nedenlerden dolayõ gizlenm iş olduğunu düşünürsek Ðgizlenmiş veya belirli bir zümrenin tekeline kalmõşÐ bu bilgi nin za rtaya çõktõğõnõ, belki sõzdõğõnõ ya da belirli, seçilmiş, eğitimden geçmiş kişilere emanet ed Bu varsayõmõn doğuşu kaba bir şekilde de olsa, biçimlenmesi üç noktaya dayanõyor: 1) Bilim tarihinin karşõtlõklarõ, 2) Bilimin belirli dönemlerde birden fõşkõr -masõ, 3) Bilimin belirli kişilerde olağanüstü şekl-de taşmasõ. Ve bunlara ek olarak: 1) Uzay uygarlõklarõnõn, 46 2) Uzay uygarlõklarõndan gelme bir bilginin ihtimali. Agrest; «Uzay yaratõklarõ yardõmcõ füzeler kullanarak yeryüzüne indiler, Tanrõ sayõl amõza kültürlerinden öğeler özellikle evrenle ilgili bilgiler getirdiler. U-zaydan gelen Tan rõlar hakkõnda efsaneler o zamandan beri yayõldõ: Yunan, Çin ve çoğunlukla Güney Amerika mito ilerinde yer aldõ. Uzay yaratõklarõ dünyamõzõ araştõrdõlar, dünyamõzõ üs olarak kullanõp Güne r. Dünyada kaldõklarõ sürece nükleer patlamalara meydan verdiler. Sonradan beraberlerinde
bir insan götürerek dünyamõzdan ayrõldõlar,» der. Bu, klasik b>r varsayõmdõr Herkes tarafõndan evire çevire kullanõldõ, gerçek olmasõ da i mal dahilindedir. Sonraki bölümlerde gerek Uzaydan gelen Tannlar'dan gerekse varsayõmõn ay rõntõlarõna etraflõca ve yeni malzeme getirerek değinilecektir. Burada bizi ilgilendiren «dün ada kalan bilgi» sorunudur. Bu bilginin korunmasõ, dağõlõşõ ve kullanõlõşõdõr. Eski Mõsõrlõlarõn mumyalaştõrma işlemini bir sanat haline getirdikleri bilinen bir gerçe r. Ama pek az bilinen bir başka olaysa 100.000 yõl önce gerçekleştirilen kalp nakli ameliy atlarõdõr. 100.000 yõl öncesi yaklaşõk olarak ve fosiîbi-lime göre Neanderthal insanõnõn çağõ 47 1969 yõlõnda, Orta Asya'da keşifte bulunan Leningrad Ünversitesi'nden Prof. Leonidov Ma r-madjaidjan, bir mağarada çeşitli insan fosilleri, iskeletleri buldu. Fosiller, Karbo n 14 metodu ile incelendi ve yaşlarõ ilkin 20.000, sonradan 100.000 yõl olarak tespit edildi. Asõl ilginç olan nokta, iskeletlerde görülen «ameliyat» izleriydi. Marmadjaidjan'm rapor , aynõ yõl, SSCB Bilim Akademisi'ne sunulup kabul edildi. Raporda belirtldiğine göre; «ameli yat» izleri kaburga kemiklerinde ve bugünkü deyimiyle «kalp ponceresi»nin hizasõnda görülüyor ikkat edilecek başka bir nokta, hastanõn ameliyattan sonra en azõndan 3 ile 5 yõl yaşamõş olm sõydõ. Rus bilim adamõnõn keşfi, aslõnda bu konuda ilk keşif değildir. Yakõn Doğuda (İsrail, İr Fransa'da bulunan fosillerin bazõlarõnda benzer izlere rastlanõlmõştõr. 5000 yõl öncesine ait Mõsõr papirüsünde ise mõzrakla kalbinden yaralanan bir askerin ameliyatõndan söz edilmektedir Mağara insanlarõ kalp ameliyatlar yapõyor, madenler işletiyor, 500.000 yõllõk «buji»lere nzer aletler bulunuyor ve her çağda çağlarõnõ aşan, sonraki yüzyõllara uzanan bilgiye sahip g esrarengiz insanlar yetişiyor. Amerika, Colomb'tan önce keşfediliyor ve bütün bunlara rağmen bir takõm gerçekler öğretilmiyor. İş, hiçbiri bir bilim adamõ olmayan, sadece meraklõ ve kuşk er araştõrmacõ olan kişilere kalõyor. 48 Gizli bir biigi'den söz ediyoruz ve edeceğiz. Aslõnda son yõllarda ortaya atõlan öncü var lar da, bilinmeyen gerçekler de gizli kalmõş, gizlenmiş, bir bilgiden başka bir şey değildir. Fakat bir bilgi varsa Ðbõrakõn nereden ve nasõl geldiğiniÐ neden gizlenmiş olsun? «Gizli olan şeyler masal değil, hikâye ya da oyun da değil, insanda ve nesnelerde varolan kuvvetleri açmaya yarayan eksiksiz teknik bilgiler, anahtarlardõr. Ola ki, eskiden kalma teknikler insanlara öylesine korkunç kuvvetler verdi ki, bunlar açõklanmõyor. Gizlilik zorunluğunu iki nedene bağlayabiliriz: a) Tedbir. «Bilen konuşmaz». Anahtarlarõ kötü ellere bõrakmamak. b) Bu bilgi ve tekniklerin kullanõlõşõ insanõn değişik bir beyin strüktürüne bağlõ o Louis Pauwels ve Jacques Bergier İkilisi meseleyi özetle bu şekilde açõklõyor. Söyledikle i ve öne sürdükleri nedenler, son derece akla uygun, imkân ve ihtimal dahilindedir. 1968 yõlõnda Kefren Ehramõ'nm radyografisini çõkartmak için çeşitli uzmanlardan bir araya rilen bir ekip toplandõ. Bilim adamlarõ, fizikçiler, matematikçiler, yerbilimciler, arke ologlar ve uluslararasõ uzmanlar haftalarca çalõştõlar, F./4 49 bir milyon dolarlõk bütçe kullanarak en modem teknik araçlar ve elektronik makinelerle K efren Ehramõ baştan başa gece gündüz tarandõ, incelendi, araştõrõldõ. Çalõşmalarõn sonunda ekip yönetmeni Dr. Ams Gohed «Ehram, bilim ve elektroniğin varolan e bilinen bütün kanunlarõna karşõ çõkõyor» diye bir bildiri yayõnladõ ve «Times»m muhabiri Jo açõklamada bulundu: «İki şõktan biri; ya ehramõn geometrik şekli, bütün hesaplarõmõzõ yanõltan kocaman bir y iğimiz bir esrarõn karşõsõndayõz. İstediğiniz şekilde tanõmlayõn bunu, ister Firavunlarõn lan ister büyücülük! Ortada bir gerçek var; bu, ehramõn içindeki bilimsel kanunlara karşõ çõkan s vvettir.» Kefren olsun, Keops olsun her ehram kendi sõrrõnõ gizliyor, yüzyõllardan beri ve araştõr acõlarõ şaşõrtõyor: Fransõz Bovis, ehramõn şekil itibariyle mumyalaştõrma işlemine uygun oldu oslovakyalõ mühendis Karel Dr-bal'a göre; hem varolan enerjiyi kullanõyor, hem kendinden b ir enerji kaynağõ oluyor. Keops'u uzun yõllar inceleyen Andre Pechan için, ehram, ortaya attõğõ matematik, astron omik ve teknik sorunlarõyla bizden üstün ve henüz ulaşamadõğõmõz bir bilgiye sahip bir uygarl
Kõsacasõ, ehramlar, bilginin gizlendiği bir kaynaktõr! 50
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM UÇAN DAİRELERİN DÖNÜŞÜ TEXASTAKİ AURORA KASABASINDA bir mezar aranõyor. Olağan bir mezar değil bu. 1897 yõlõnda havada patlayan Uçan Daire'siyle kurban giden bir Uzay Yaratõğõnõn mezarõdõr. Araştõrmalara ediyorlar. Texas Devlet Üniversitesi fizik doçenti Prof. Tom Gray'e göre, araştõrma yerinde bulunan kalõntõlar oldukça merak verici, % 75 orantõsõnda demirden bileşik olmakla birlikte verdikler reaksiyonlar demirinkine hiç uymamakta. Mezar meselesini ortaya atan, daha doğrusu tazeleyen. 91 yaşõnda Mary Evans'tõr. Bu yaşt aki bir insanõn anõlarõ hayli karõşõk olabilir, fakat Bayan Evans'mkileri hiç de değil. 19 Ni 897 gecesinde yer alan ve Aurora kasabasõnõ birbirine katan olayõ en ince ayrõntõsõna kadar hatõrlatmaktadõr. Bayan Evans'a göre, o gece esrarengiz bir «uçan makine», Yargõç Kuyusu adõy 51 õlõnan yere ateşler içinde düşmüş, makinenin içinde bulunan kõsa boylu pilot ise kasabanõn me «Herkes olay yerine koştu» diye anlatõyor Mary Evans. «Çoğu insanlar korku içindeydi zamanlarda uçaklar olmadõğõ için kimse olup bitenleri anlayamõyordu. Ben on-beş yaşõmda oldu olay yerine gidemedim, izin vermediler. Ailem eve döndüğünde bana uçan makinenin patladõğõnõ kõsa boylu pilotun cesedinin mezarlõkta gömüldüğünü anlattõlar.» Bayan Evans'm naklettiği olay, ayni şekilde «Dallas Journal» gazetesinde de 20 Nisan 1 897 günü bildirilmişti. 1897 yõlõ, Amerika için bir «Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler Yõlõ» olmuştu. 29 Mart günü Omaha'da görüldü; bir gün sonra benzer bir uçan nesne, Denver'in üzerinden geçti. «New York Sun» gazetesinin 1 Nisan 1897 tarihli sayõsõ, Kansas City'de birçok kişi tarafõ n merakla izlenen ve beyaz bir õşõk saçan bir uçan nesneden söz ettiği gibi 11 Nisan tarihli w York Herald» da, Chicago'da binlerce kişinin gözleri önünde birkaç kilometre yüksekliğinde gelen bir uçan makineyle ilgili bir haber veriyordu. 52 Ayni günlerde benzer nesneler Fort Worth, Marshall ve Beaumont'ta görüldüler. Bunlard an daire şeklinde olan biri, Milwaukee'de gökyüzünde sabitleşip halk arasõnda panik yarattõ. 16 Nisan 1897 günü, Benton'da, puro şeklinde bir uçan nesne Ay'õn önünden geçti. «Aurora aldõğõ gün, 19 Nisan'da, Sisterville halkõ heyecanlõ dakikalar yaşadõ: Şehrin üzerinde dolaş bir uçan nesne, renkli õşõklarla bir çeşit sinyal vermeye başlamõştõ. Çok daha şaşõrtõcõ bir olay, 21 Nisan günü, Le Roy (Kansas)da yer aldõ, olaya tanõk olan der Hamilton serüvenini şu şekilde anlatõyordu: «Geçen pazartesi gecesi, saat 20.30, hayvanlarõn ahõrda çõkardõğõ gürültüyle uyandõm iğin üzerine inen bir uçan gemi gördüm. Yardõmcõm Gid Hes-lip ve oğlum Wall'õ çağõrõp baltala doğru ilerledik. Bu arada uçan gemi bir on metre kadar indi, biz ise elli metre ötesinde dur duk. Gemi kalõn bir puro gibi olup yüz metre uzunluğunda idi. Puro'nun altõnda bir çeşit kabi e vardõ. Camdan veya benzer bir maddeden yapõlmõş, içi iyice aydõnlatõlmõştõ. İçinde, aralarõ arip altõ tane yaratõk vardõ. Şaşkõna dönmüş, yerimizde mõhlanmõş kalmõştõk. Bilmem nasõl oldu, belki bir gürül 53 tüden, yaratõklar bizi gördü. Hemen üzerimize bir õşõk açtõlar.. Ayni anda uçan gemi bir afif havalandõ. Bir yüz metre kadar yükseldikten sonra uçan gemi dõşarda kalmõş bir ineğin üzerinde . Hemen o yere doğru koştuk, ineğin boynunda, kõzõl renkte bir çeşit ip dolanmõştõ. İp, uçan yükseliyordu. Bu arada inek de oradaki dikenli tellere takõlmõştõ. Dikenli telleri kestik, yukarõya doğru çekilen inek yükseldi, uçan gemi ile birlikte gökyüzünde kayboldu. Ertesi gün, ineğin kafasõyla ayaklan ve derisi beş altõ kilometre ilerdeki bir çift likte Link Thomas tarafõndan bulundu.» Hamiston'un macerasõndan bir gün sonra, Rockland'ta bay John Barclay bir uçan nesneni n içinden ona seslenen bir insanla karşõlaşõyordu. 28 Nisan tarihli «Dallas News» gazetesi bi uçan gemiyi gören bir avukat'tan söz ediyordu. 6 Ma-yõs'ta, Hot, Springs'te yere inen bir uç nesnenin yanma yaklaşmak isteyen iki polis memuru, Sumpter ve Mcl.emore nesneden g elen bir enerji tarafõndan durduruluyorlardõ. 76 võl öncesine ait bu olaylarõn ardõndan Uçan Daireler yeniden göründü. Sanki uzun bir n sonra Ðaslõnda ayrõlõş diye bir şey olmamõştõr, dünya basõnõ bu arada çok daha güncel ve ön ziyaret 54
ötmeye başladõlar. Bu kez dünya ve Türk basmõ son olaylarla ilgilendi, haberler, hatta uzayd an gelen sesler bile çoğaldõ. «GARİP YARATIKLAR DÜNYAMIZDA 2 BALIKÇI UÇAN DAİRE GÖRDÜKLERİNİ İLERİ SÜRDÜ. Los Angeles (Amerika)-Nehir kenarõnda balõk tutarken õşõklar saçan bir cisim gördükle i, bu cisimden çõkan garip yaratõklar tarafõndan esir edilip muayene edildikleri ileri sür en iki balõkçõnõn söyledikleri Kaliforniya Üniversitesinden bir profesör tarafõndan da doğrul 45 yaşõndaki Charles Hickson ve 19 yaşõndaki Calvin Parker, Mississippi nehri ke narõnda balõk avlarken birden mavi bir cisim gördüklerini ileri sürmektedirler. Büyük bir şaş r saçan bu mavi cisme bakarlarken üç yaratõk belirmiş ve iki balõkçõyõ bir uçan daireye benze i taşõta götürmüşlerdir. Balõkçõlar bu yaratõklarõ `Buruş buruş derili, sivri kulaklõ, sivri el ve ayaklan olan, gözleri yerinde çizikler, burunlarõnõn altõnda da delikler bulunan' var lõklar olarak tarif etmektedirler. Bu yaratõklarõn kendilerini sõkõ bir muayeneden geçirdikt en sonra serbest bõraktõklarõnõ ileri süren balõkçõlardan genci baygõnlõk geçirdiği için görd ak anlata55 mamaktadõr. Orta yaşlõ olan diğeri işe kendisinin bayõlmadõğõnõ söylemekte ama devamlõ sinir rmektedir. Kaliforniya Üniversitesinden Profesör James Harder, `Balõkçõlarõ muayene ettim. Geçirdikl tamamen gerçek bir tecrübedir. Yalan söylemelerine imkân yok. Üstelik bu iki adam hasta d a değil. Hayal görüyorlar desek bile ikisinin aynõ anda aynõ hayali görmeleri imkânsõz. Öyle orkuyorlar ve yaptõğõm hipnotizma seanslarõ esnasõnda öyle şok geçiryorlar ki böyle bir olayõ alarõna inanamam' demiştir.» (Hürriyet, 19 Ekim 1973) AMERİKA'DA STADYUMUN ÜZERİNDEN GEÇEN MEÇHUL BİR CİSMİ 7 BİN KİŞİ KORKU VE HEYECANLA İZLED Baton Rouge, Louisiana (A.A.) Ð Ne olduğu anlaşõlamayan br uçan cisim, cumartesi geces i Batoõõ Rouge'daki Louisiana Devlet Üniversitesi Stadyumu'nun üzerinden geçmiş ve 7 bin kişi fõndan hayret ve korku ile izlenmiştir. Stadda bir gece maçõ oynandõğõ sõrada aniden gökyüzünde beliren, kõrmõzõ ve mavi õşõklar iniş yapacak yer arar gibi manevralar yaparak stadõn üzerinde durmuş, daha sonra süratle uzaklaşarak gözden kaybolmuştur. 56 Polis yetkilileri, cismin peşine düşüldüğünü fakat ne olduğunu anlayamadõklarõnõ belirtmi (Günaydõn, 22 Ekim 1973) «UZAYDAN, ÇOK GELİŞMİŞ BİR GEZEGENDEN GELDİĞİ SANILAN SİNYALLER ALINIYOR Moskova - Tass Ajansõnõn bildirdiğine göre, Sovyet bilginleri, önce Volga Irmağõ kõyõsõnd ki şehrinde, daha sonra Sovyetler Birliğindeki başka şehirlerde `çok gelişmiş' teknik bir uyg bir gezegenden geldiği sanõlan sinyaller tesbit etmişlerdir. Sovyet uzmanlarõna göre, bu sinyaller halen dünyamõzõn etrafõnda yörüngede bulunan yapma ulardan gelmemektedir. Söz konusu sinyaller muntazam aralõklarla verilen ve birkaç dak ika devam eden ve günde birkaç kez tekrarlanan radyo sinyalleridir. Bunlar şimdiye kad ar ilk kez zaptedilmişler-öir. Gorki Üniversitesinden Profesör Samuel Kaplan, radyo sinyallernin tabiî ya da suni kaynaklõ olduklarõnõ söylemek için vaktin henüz erken olduğunu belirtmiş, `Atmosferin yüksek larõndan gelmeleri mümkün olan bu sinyallerin teknik bakõmõndan çok gelişmiş, dünya dõşõndaki tan gönderilmekte olmasõ da ihtimal dõşõ değiî57 dir. Şimdilik yalnõz bunlarõn dünyadan fõrlatõlan uydulardan gelmediklerini kesinlikle b iliyoruz demiştir. Profesör Kaplan, 30'dan fazla Sovyet bilgininin dünya dõşõndaki bir uygarlõktan gelm leri muhtemel bu sinyaileri zaptetmek için ciddi şekilde çalõştõklarõnõ ve sinyallerin incele sinin yõllar süreceğini belirtmiştir. Bilgin sözlerine devamla, `Şimdi, hiç şüphesiz bizi astrofizik alanõnda önemli keşif götürecek yolun başõnda bulunuyoruz' demiştir. Tass Ajansõ'nm belirttiğine göre, Sovyet-ler Birliği'nde ünlü astrofizikçi Profesör lod Troitski yönetiminde, 1971 yõlõndan beri uzaydan gelen radyo dalgalarõ hakkõnda araştõrma ar yapõlmaktadõr. Gözlemler 1 ve 10 santimetre uzunluğundaki dalgalarla ilgili dir. Uzay dan gelen sinyallerin mahallî etkenler tarafõndan bozulmasõnõ önlemek için gözlemler birbirle inden çok uzak dört noktada ayni zamanda yapõlmaktadõr.» (Cumhuriyet, 18 Ekim 1973)
Bunlar, birkaç gün içinde yer alan ve bütün dünyanõn ilgisini çeken üç olaydõr. Fakat hiç olan bir olay değildir. Çeşitli yer ve tarihlerde uzay yaratõklarõ insanlarla yakõndan ilgi lenmişler, ellerine geçenleri muayene etmişler; esrarengiz uçan nesnelerle renkli õşõklar saç k 58 kalabalõklarõ şaşõrtmõşlardõr. Yõllardan beri de bilim adamlarõ uzaydan gelen sesleri kendile celeme konusu yapmõşlardõr. Olaylar tekrarlanõyor, dünya basõm bunlarla bir süre ilgileniyor, sonra her şey unutu luyor, dosya yeniden kapanõyor. Elbette dünya kendi dertlerini ve sorunlarõnõ çözemedikten s onra uzayla sürekli olarak uğraşacak değildir. Fakat uzay yüzyõllardan beri sürekli olarak Ðy a dönem dönemÐ bizimle uğraşõyor. Çok gerilere gitmeden, son 25 yõlõn bir özeti bizlere oldukça düşündürücü veriler vermek 47 ile 1952 yõllarõ arasõnda Uçan Daireler'in başlõca hedefi A.B.D. oluyor. Öbür ülkelerden s anya, 1950'de birkaç olay kaydediyor. 1952 de ise, Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler dalg asõ A.B.D. ile birlikte Avrupa'yõ da sarõyor, 1954'te ise özellikle Fransa ve İtalya'nõn üzer rkezleşiyor. 1955 -1956 yõllarõnda ilgi merkezi yeniden A.B.D. oluyor. 1957'de bütün Amerika kõtasõnõ psõyor, 1959'da Uçan Daireler'in başlõca tarama yeri, Avustralya ve Yeni Zelanda, 1962'de de ey Amerika'dõr. 1965 yõlõnda en çok olayõ yeniden A.B.D .kaydediyor ve ayni durum, 1966-1967 yõllarõnda tekrarlanõyor. Buna karşõlõk, 1965/66 döneminde en fazla görünümler Avrupa, Asya, Afrika ve stralya'da tesbit ediliyor. 1967'de gerek SSCB, gerekse diğer Sosyalist ülkeler olaylara tanõk olduk59 larmõ resmen kabul ediyorlar. 1968 ve 1969 yõllarõnda Güney Amerika yeniden başa geçiyor, önc ki yõl çoğunlukla Afrika'da görülen Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler bu yõl Ðve her ne kadar ayõlar henüz toplanmadõysaÐ A.B.D. ni hedef seçtikleri gibi görülüyor. Bu ara dikkate değer bir noktayõ belirtmeden geçmemeli: Eldeki malzemeye göre, İsrail, bugüne kadar hiçbir Uçan Daire olayõna tanõk olmuş değildir. Garip ve inanõlmaz bir olay. Ya il varolmuş olaylarõ gizliyor ya da Uçan Daireler öncü Peygamberlerin ülkesini bilemediğimiz ir nedenden dolayõ ihmal etmektedirler. Dünyamõzõn belirli ülkeleri ya da kõtalarõ üzerinde merkezleşen bu akõmlarõn nedeni ne ol Bu soruya kesinlikle cevap vermemiz imkânsõz. Fakat, ayrõntõlara geçtiğimizde mantõkî gibi g bazõ sonuçlar elde edilebilir. Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler Ðbunlara artõk çok daha kõsa ve uluslararasõ bir terim o an UFO diyelimÐ toplu halde Almanya'da ve 1945'-te Uzak Doğu'da görünüyorlar; yani, II. Dünya itimini gören noktalarda. 1945-1947 yõllan arasõnda UFO'lar, savaştan galip çõkan ve atom bom asõna sahip olan A.B.D.'ni tarõvorlar. Diyelim ki, böylece, UFO'lar bu ülke hakkõnda bilgi to lamõşlardõr; sanayi, teknik-bilimsel ve si-yasi-askerî önemi açõsõndan. Soğuk Harp döneminde araştõrmalarõ (1950-1954) A.B.D. yi, Avrupa'yõ ve SSCBºi kapsõyor. 1954'te uzay 60 ziyaretçilerinin ilgisi bütün dünyaya yayõlõyor ve sonraki yõllarda da Güney Amerika ülkeleri leniyor. 1957 yõiõ Sputnik'in yõlõ olduğundan sayõlõ bir yõldõr. Dünyamõzõn uzay konusunda ilk ba ziyaretçilerimizi meraklandõrõyor. 1958-1959 yõllarõ arasõnda dünyanõn taranmasõ daha da geni Avustralya'yõ, Okyanus Adala-rõ'nõ, Güney ve Kuzey Afrika'yõ, Orta Doğu'yu, Uzak-Doğu'yu, Ja b'leri, Antarktika'yõ kapsõyor. Nihayet 1972'de, Afrika da taranõlan kõtalar arasõna giriyor. Bu sonuçlar gerçeğe uyuyorsa, uzay ziyaretçileri artõk dünyamõzõn her yerini defalarca, li süreksiz akmlarla taramõş bulunuyorlar. Üstelik bu tarama, salt yüzyõlõmõzda yapõlmõş da d dan beri sürmektedir. Durum bu iken nedir UFO'larõn isteği? Bu soruya da cevap vermek imkânsõzdõr. Olsa olsa tutarlõ tutarsõz tahminler, varsayõmla r yürütülebilir. Örneğin, UFO'lar hakkõnda dört kitap yazan İtalyan diplomalõ Dr. Alberto Per . UFO'larm ziyaretlerini bir çeşit denetleme saymalõdõr. Perego, meseleyi salt denetlemeye bağlamayõp, daha da ileri giderek UFO'larõ bir çeşit koruyucu gibi görmektedir. Uzay ziyaret erimiz insanlarõ, yeryüzünde patlayan savaşlarõ bir yere kadar şekillendiren koruyucular olu yor böylece. Askerî üsleri, atom merkezlerini, savaş meydanlarõnõ bu yüzden özellikle tarõyor 61 Bu da bir varsayõm. Kaldõ ki UFO'lar eskiden beri savaş meydanlarõna karşõ büyük bir ilg rmişlerdir. Hatta bir rivayete göre, UFO'lar, 1571 yõlõnda İnebahtõ (Lepanto) deniz savaşõnda
görünmüşlerdir. Tarihçi papaz Alberto Gug-lielmotti böyle yazmaktadõr. UFO'lara bugün ne derecede önem vermeliyiz, verebiliriz? UFO, çağdaş insan için, sokakta i adam için bir sorun teşkil ediyor mu? Ediyorsa, UFO'larm varoluşu günlük yaşantõmõzõ ne şek ler ya da etkileyebilir? UFO sorunu, gerçek bir sorundur. Bunu inkâr etmek, görmezliğe gelmek ne meseleyi çözümle ve ne de durumu ortadan kaldõrõr. Buna rağmen genel olarak her insanõ ilgilendiren, özell ikle bu konu hakkõnda pek az bilgisi olup olaylarõn gidişatõnõ en azõndan bu son 25 yõl içind anõmaya, izlemeye imkân bulmayan ülkemizin insanlarõ için bir sorun sayõlamaz. Basõnõmõz çok el, «ciddi» ve «bilimsel» konulara geniş yer ayõrõyor, magazinlerimiz fazla hayalî diye buna yanaşmõyor. Bundan da bir malzeme, bir kaynak eksikliği ve bir ilgisizlik doğuyor. Batõ'da durum tam tersinedir. Resmî,_görevli kurumlar bir yana, gerek Avrupa'da ve ge rekse Amerika'da sorunla uğraşan, olaylarõ ciddyetle izleyip inceleyen uzman kişilerden, h atta bilim adamlarõndan kurulu özel kurumlar ve ulusal merkezler vardõr. Bir açõdan, soõõ yõl da bir ara62 ya getirilen malzemenin değerlendirilmesinde özellikle bu kurumlarla bu meraklõ araştõrmacõl arõn büyük yararlarõ dokunmuştur denilebilir. Elbette bir olay tesbit etmek de veterli değildir, binlerce kişinin tanõklõğõ da. Olay, bilinçli bir şekilde incelendikten sonra gerçek hüviyetini kazanabilir. Şu var; bugün bile, UFO'larla uğraşmak Ðbõrakõn Uzay Uygarlõklarõna, dünyamõzõ ziyaret etmiş olan Uzay Yaratõklar «gayriciddi» bir uğraşõ sayõlõr. Bu tür bir davranõşõn karşõsõnda araştõrmacõ ne yapabilir? Hiç! Omuz silkip işine devam e si yoktur çünkü. Dünyanõn çeşitli ülkelerinde UFO'larla ilgili olarak örgütler, tarikatlar tünemiştir. Cen koruyucu melek meraklõsõ olan insanlar artõk bu «koruma» görevini çağdaş meleklere, UFO'iara ulunuyorlar. Soruna da en fazla zararlarõ dokunan inanmayanlar değil, yanlõş bir şekilde i nananlar, hayõr, tapanlar oluvor. Dinler tarihi her çeşit mistik inançlar tanõmõştõr. Bunlarõ son örneği UFO'lara bağlanan teknolojik mistisizm olsa gerek! Olağan insan acaba neden inanmak istemez Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesnelere? Görmediği için mi, arada sõrada basõnda yayõnlanan haberlere, resimlere güvenmediği için mi? Yoksa mese eyi incelemeye yanaşmadõğõ için mi? Tuhaftõr; Uzaydan Gelme Eğitici Tanrõlara inananlarõn, izlerini araştõranlarõn, bir kõsmõ 63 UFO'larõ kesinlikle kabul etmemekte, ayni şekilde Gzli Bilgi geleneğini sürdürenlerin çoğu bu uzaydan gelme bir bilginin olabileceği varsayõmõna yanaşmamakta. Yazar ve sanatçõ Jean Cocteau; «İnsanlarõn anlattõklarõ doğruysa, bu nesneler gerçekse v tidüyse bu karõşõklõğõn altõnda bir düzen olmalõ,» diyordu. UFO'larm «düzeni»ni bulabilmek için çok uğraşõldõ, fakat itiraf etmeli, hiçbir zaman tat bir sonuca varõlamadõ. Bu konuda incelemeler yapan, 1958'de bir kitap yayõnlayan ve beş yõl sonra «Planete» dergisi için ayrõntõlõ bir dosya hazõrlayan Aime Michel'in örneği ilginçtir. geniş bir malzeme kullanarak ve özel araştõrmalar sürdürerek Fransa'da 1954 yõlõ boyunca bil en UFO olaylarõnõ bir haritaya kaybettirmişti. Haritaya bakõlõr bakõlmaz değişik noktalarõ ba insanõn akimda «tarama», bilinçli «tarama» fikri doğuyordu. Öyle ki, o yõllarda NATO görevlis General Chassin bile : «Örümcek ağõna benzer bu içiçe çizgiler, bir pilot için, havadan yürü eşiften başka bir şey olamaz» demişti. Aslõnda Ðsonradan yürütülen başkaca incelemelerden bel ibiÐ Michel'in ortaya çõkardõğõ «keşif» haritasõ bir rastlantõdan başka bir şey değildi. Üstün bir uygarlõğõn eseri olan UFO'lar yoksa teftişlerini gelişigüzel mi yapmõş, sürdür 64 Çeşitli ülkelerde görülen olaylar bir araya getirilip, tarih sõrasõna göre dizildiğinde o en azõndan belirli ülkelerdeki, kõtalardaki olay çoğunluğu ve frekansõ açõsõndan düzenli gib şema çõkõyor. Salt bu veriler yeterli olabilir mi bizim için? Yaklaşõk olarak 30 yõldan beri dünyanõn çeşitli ülkelerinde resmî ya da özel kurumlar UFO uğraşõyor. Bir araya getirilen malzeme gerçekten korkutucu ve şaşõrtõcõ. Şu farkla ki, resmî izli» bilgilerini özel kurumlara bildirmeye yanaşmadõklarõ gibi bunlardan gelen malzemeyi çoğ nlukla pek ciddiye almamaktadõrlar. Öte taraftan özel kurumlar, resmî olanlardan yardõm görmediklerinden her fõrsatta bunlarõ erçekleri gizlemekle» suçlamaktadõrlar. Böyle bir durumun karşõsõnda 30 yõl içinde, gerçekten koordineli bir çalõşma yapõlmamõştõr ve bu gidişle, ihtimal yapõlamayacaktõr denilebilir. Öz aklõ araştõrmacõ zaman zaman heyecanõna kapõlõyorsa, resmî kurum da «Ulusal Güvenlik» açõsõnd
a etmeye zorunlu görüyor kendini. Varolan eski ya da yeni bilgilerle kaynaklar, Uzaydan Gelen Tanrõlar'dan söz eden mitolojiden Ekim 1973'te, Baton Rouge'da binlerce kişinin gördüğü õşõk saçan esrarengiz nesne aşağõdaki zinciri oluşturuyorlar: F./5 65 1) Evrende bizden başka, ihtimal bizden üstün, uygarlõklar varoluyor. 2) Bizden daha üstün olduklarõ takdirde bu uygarlõklar bizden önce uzayõ fethetmiş-lerdi . 3) Bu uygarlõklar uzayõ bizden önce fethettikleri takdirde dünyamõza kadar varmõşlardõr. 4) Bir ya da birkaç uzay uygarlõğõnõn temsilcileri güneş sistemimize girdikleri takdirde dünyamõzõ ziyaret etmişlerdir, etmeye devam ediyorlar. 5) Bu uzay yaratõklarõ, dünyamõzõ ziyaret ettikleri takdirde belirli izler bõrakmõşlardõ 6) Bu uzay yaratõklarõ eskiden olduğu gibi zaman zaman dünyamõzõ ziyaret etmekteler ve belki de yeni izler bõrakmaktalar. «Yirmi yõl içinde insanlar dünyadõşõ üstün yaratõklarla temas etmiş olacaklar. Bunlar be ik yaratõklar değil, düşünen makinelerdir. Görünüşe göre bu üstün beyinler bizi incelemekle m al, belki bizi yönetiyorlar. Her şey bizi böyle bir olaya hazõrlamalõ.» Bu satõrlarõ yazan çok-satan bir bilim-kurgu romanõnõn yazarõ değil, Alabama'da, Redston leer füze fabrikasõnõn yöneticilerinden Ftoger A. MacGowand'dõr. Kendini teknolojinin, düşünen makinelerin 66 esiri olmaya hazõrlanan insan, yoksa, yakin bir gelecekte uzaydan gelme düşünen makinele rin kölesi mi olacak? Korkunç bir kâbus!. «Biyolojik lõayat akõllanõnca,» diye devam ediyor MacGowan, «Kişiliğinin biyolojik unsur mekanik unsurlarla değiştirmeğe koyulur. Sonradan akõl taşõyan yaratõklar, düşünen robot'-lar : biyolojik evrimin yerini mekanik evrim alõr.» İhtimaller karõşõyor ve çarpõşõyor, fakat üstün bir uygarlõk söz konusu ise robotlaşmõş nolojik açõdan üstün bir uygarlõk sayõlabilir. Yukardaki «zincir» örneğinde «bir ya da birkaç» uzay uygarlõklarõnõn temsilcileri denilm alõm : dünyamõzõ eskiden ziyaret etmiş Uzay Yaratõklarma inanõp Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesne çağdaş temsilcilerini ciddiye almayanlar, ilk öğreticilerin dönüşünü bekler gibi oluyorlar. ir varsayõmõn desteklenmesi biraz zordur. Şu farkla ki, çeşitli eski, yeni olaylardan edin ilen malzeme incelendiğinde, değişik Uçan Nesne şekilleri (örneğin; önceki yüzyõlda görünen « Uçan Makineler, eskilerin «Yanan Kalkanlar»õ, çağdaş Uçan Daireler gibi), değişik Uzay Yaratõ eğin; bize benzeyenler, canavarlarõ andõranlar, çok kõsa boylu olanlar gibi) değişik «uzay uy a-rõ»na da bağlanabilir. 67 «Uzay Yaratõklarõ neden geri dönmedi?» diye soruyor Agrest ve soruya şu cevabõ veriyor-, apmõş olduğum kaba bir hesaba göre, uzayda büyük mesafelerle ayn olan gezegenler arasõndaki u ay yolculuklarõ yaklaşõk olarak 10.000 yõl sürer. Do-îayõsiyle, uzay yaratõklarõnõn dönebilme inlerce yõl geçmeli. Bu tür ziyaretiçlerimiz olduysa bunlar bu an gezegenlerine doğru yol almaktalar. Kendileri ve birlikte aldõklarõ dünyalõ için yolculuk birkaç on yõl sürmüştür. Bi e binlerce yõl geçmiştir. Yine binlerce yõl geçtikten sonra başka bir keşif kolu bize kadar v racaktõr.» Sorunu bu şekilde çözümlüyor Agrest. Ama, öne sürdüğü çözüm yolu hem tutarsõz, hem de sa a uyuşmayan cinstendir. UFO'lann nereden geldiklerini bilmiyoruz. Kimi Merih'ten der, kimi Venüs'ten. Şimdi k apõ komşumuz olan Ay bile bir zamanlar Uçan Dai-reler'in üs'ü olarak düşünülüyordu. Evren'in rinden ya da oldukça yakõn, Güneş sisteminin içinden gelebilrler. Ya da değişik yerlerden gel iş olabilirler pekâlâ. Bir rivayete göre, tespit edilen Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneler bir çeşit araştõrma ar arõdõr. Taşõyõcõ görevi gören asõl uzay aracõ UFO'-lar ise atmosferin dõşõnda kalmaktadõr. Jacques Bergier «Uçan Dairelere inanmam» der ve bunu «Tarihte Dünyadõşõlar» adlõ ktabm-d f eder. Buna karşõlõk Uzay Uygarlõklarõna 68 inanõr; eski çağlarda Uzaydan Gelenlere hatta ihtimal olarak varolmuş ve gelenekler yolu yla sürdürülen temaslara inanõr. «3000 yõldan beri gökyüzünde esrarengiz nesneler görülüyor» diyor Fransõz ruhdeşeni Ör.
una rağmen durum değişmiş değil, herhangi ek bir bilgiye kavuşamadõk. Her bilim dalõnda yanlõ eniîebilir, geriye gidilebilir, atõlõmlara girişileblir, bir sil baştan'a varõlabilir ama her zaman elde bir şey kalõr, bir ekleme olur.» Held'e göre, 3000 yõl içinde durumu yeni bir yöne götürebilecek hiçbir olay kaydedilmemi Bir de bunun tersi olarak Ðüstelik uzman bir kişininÐ C. G. Jung'un görüşü vardõr: «UFO olayõnõ salt ruhbilimsel açõdan açõkla inak imkânsõzdõr. Uçan Daireler gizli kanunl or, ağõrlõk nedir bilmiyor ve görünüşe göre insana yakõn pilotlar tarafõndan yönetiliyor. Bu in yapõmõ, bilgilerimizi kat kat aşan bilimsel bir tekniğin örneğidir.» Daha önceki bölümlerde, İsrail'de en azõndan 1960 ile 1970 yõllarõ arasõnda bugüne kadar imliği Bilinmeyen Uçan Nesne'nin görülmediğini söylemiştik. Bunun nedeni ne olabilir? Fransõz araştõrmacõsõ Robert Charroux bunu şu şekilde açõklõyor: İsrail'de her vatandaş dirde hemen ilgili dairelere haber vermek zorundadõr. Yapõlan incelemede hiçbir şey orta ya çõkmazsa olay kapanõr fakat bu 69 aynõ kişi yeniden bir UFO görüp haber verirse bir ihtar ahr. Bir üçüncü kez bu kişi bir UFO o karõşõrsa ve araştõrma bir sonuç vermezse vatandaş bir ruh kliniğine gönderilir. İhtimal böyle sert bir düzen içinde görenler de. görmeyenler de UFO konusunu açmamayõ ke leri için daha yararlõ buluyorlar. 1969 yõlõnda, Atom Enerjisi Komisyonu'ndan Dr. Glenn Seaborg; Moskova'da, Apollo VI II., X., XI. ve XII.'nin mürettebatlarõ Ay'õn görünmeyen yüzünde inşaat kalõntõlarõyla, dünya ulduklarõnõ beyan ettiği söylenir. Kanada'da yayõmlanan «Minuit-Geceyansõ» gazetesi, 11 Ağust tarihli sayõsõnda, uzay adamõ Armstrong'un Ay'da dünyadõşõlarla karşõlaştõğõnõ, karşõlaşmanõ alõna nakledildiğini bildirmiştir. Yine 1969'da, sözügeçen gazetenin başka bir haberine göre; Gürcistan'da düşen bir Uçan D nde bir uzay yaratõğõnõn yanmõş cesedi bulunmuştur. «MinuiUnin verdiği haber çerçevesinde olay şöyle «cereyan» etmiştir: Gürcistan'õn bir köyünde oturan 43 yaşõndaki köylü Vasily Dubischev, traktörüyle tarlasõ korkunç bir gürültü duyar. Aynõ anda traktörün farlarõ söner ve bir Uçan Daire görülür. Uçan saçtõktan sonra uzaklaşõr ve bir tepenin arkasõnda düşüp infilâk eder. Olay yerine gelen Vasily, uçan nesneden hiç70 bir iz göremez. Buna karşõlõk yerde bir ceset bu-iur-, Kollarõ, bacaklarõ, kafasõ, gözleri, k klarõ, ağzõ olan, burunsuz, kalõn derili ve insana benzer bir yaratõğõn yarõ yanmõş cesedidir Cesedi inceleyen bilim »idamlarõna göre, Ðgazete, Dr. Fyodor Petrov adõnõ da vermektedirÐ yaratõk, bizden çok daha sõcak Ðihtimal Venüs kadar sõcakÐ bir gezegenden gelmeydi. Kanada gazetenin verdiği haber ilginç. Fakat ne yazõk ki bu haberi yalnõz kendisi ve rmiştir; Sovyet kaynaklarõ, ou konulara çok meraklõ olmakla beraber olaya hiçbir şekilde deği miş değiller. Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesneleriyle Uzay Yaratõklarõnõ kullanõp «sansasyon» yaratmak, ol eski bir tutumdur. Üstelik eski ve gereksiz. Sorunun tümü zaten kendiliğinden «sansasyon» yaratacak türdendir. 71 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM UZAY TANRILARI 1838 YILINDA VE AVUSTRALYA'daki Kim-berley bölgesinde araştõrmalar yapan George Grey , Glenelg nehrinin yakõnlarmdaği bir mağarada bir uzay adamõnõ andõran bir kaya resmi buldu. Yaratõğõn başõ etrafõnda parlak kõrmõzõ daireler görülüyordu ve ayni kõrmõzõ renk, vücut anõlmõştõ. Mağaranõn öbür duvarlarõnda ayrõca insanõ düşündüren benzer resimler, şekiller, ya tre boyunda olup uzay adamlarõnõn giysilerine benzer şekilde bir «kombinezon» giymekte, ki mi yuvarlak miğferler taşõmaktaydõ. Uzmanlara göre bu resimler, yerliler tarafõndan yapõlõp Y Tanrõsõ VVandjina'yõ canlandõrõyordu. Bir başka «uz-man»lar için ise bunlar uzay adamlarõnõn n öte şey değillerdi. 72 İngiliz yönetmeni David Attenborough «Kar go'ya Tapanlar» adõyla bundan birkaç yõl önce, Ebrid adalarõnda bir televizyon filmi çekmiştir. İlginç bir filmdi ve mitoslarõn nasõl doğdu rõnõ, mitosla gerçeğin arasõndaki yakõn ilişkilerini açõklamaktaydõ. Attenborough'un anlattõğõna göre; Tanna adasõnda yaşayan yerliler, John Thrum adlõ bir T rõ'ya tapmakta ve bu tanrõnõn dönüşünü beklemektedirler. Bu John Thrum eski bir Tanrõ değil. dukça yenidir ve yerli reis Nam-bas'm verdiği açõklamalara göre 1942 yõlõnda adada görülmüştü a günün birinde gökyüzünden inmiş ve yerlilere bir takõm öğütlerde bulunmuştu; bunlar arasõnd larõnõ atmalarõ, hayvanlarõnõ öldürmeleri ve Papazlarõn yönettikleri okulu terketmeleri vardõ
e sonra Thrum ada'yõ terketti, fakat buz dolaplarõyla, arabalarla dolu bir uçakla yine dön eceğini söyledi. Aradan yõllar geçti, Tanna yerlileri Thrum'u hâlâ bekliyorlar. Kimdi bu Thrum? Bilinm iyor. Fakat büyük bir ihtimalle ikinci Dünya Savaşõnda adaya ayak basan ve yerlilere «uygarlõ iren herhangi bir Amerikan askeridir. Yerliler için o eski Amerikan askeri artõk dönüşü bekl enilen bir Tanrõ olmuştur, inanç, sonraki kuşaklara geçecek ve zamanla Thrum gelişen bir mit osun; gökten uçan bir makine ile inen, yerlilere bir hayli şeyler öğreten, hediyeler dağõtan 73 ve günün birinde yine uçan makinesine binip gökyüzünde kaybolan fakat bir gün mutlaka dönecek an bir kahraman olacaktõ. Yerli Reis Nambas'la konuşan Attenborough, Thrum'un bir hayli geciktiğini söylediğinde y aşlõ Reis şu karşõlõğõ vermiştir. «Hõristiyanlar, yaklaşõk olarak, 2000 yõldan beri umutsuzluğa kapõlmadan İsa'nõn dönüşünü neden umutsuzlanalõm? John Thrum bize mutlaka yeniden dönecek ve kendisine inananla ra bütün diledikleri şeyleri getirecektir.» Yirmi yõl içinde sõradan bir Amerikan askeri küçük bir Pasifik adasõnõn yerlileri için bi rõ oluyorsa, ayni süreçi tarihöncesi atalarõmõz için kabul edemez miyiz? İlk uygarlõklarla ilk dinlerin gökyüzünü inceleyen rahipleri, gezegenleri birer Tanrõ ola ak görmüşlerdir; bütün antik uygarlõklar gökyüzünde yaşayan Tanrõlara tapmõşlar, bunlarõn zam inip insanlara yardõmda bulunduklarõna inanmõşlardõr. Bugün bile çağdaş astrologlar insanlara; ge-genlere göre özellikler buluyor ve gezegenle re göre insanlarõn kaderini, yaşantõsõnõ tayin ediyorlar. Yüzyõllardan beri «hurafe» sayõlan, elerin «Yõldõz Falõ»nda kullanõlan Ðdaha, doğrusu kullanõlmasõ gerekenÐ astroloji; yõldõzlarõ insanlar üzerindeki etkilerin 74 den söz etmiştir, bu etkileri incelemiş ve araştõrmõştõr. Uygarlõklar, inançlar, dinler gidip gelir. Astroloji ise fazla bir değişime uğramadan yerinde kalmakta, çekiciliğini kaybetmemektedir. Böylece belirli bir yõldõzdan, bir gezegenden geleõõUzay Yaratõklarõnõn özelliklerini mi faza ediyor, bunlarõ mõ simgeler altõnda insanlara aktarõyor? Eski Yunanlõlarla Romalõlar, gökyüzünde yaşayan fakat insanlara fazla bir önem vermeyen anrõlara inanõrlardõ. İnanmakla yetinmeyip Tanrõlarla ilgili durumlarõ aralarõnda ve edebi es rlerinde tartõşõrlardõ (Eflatun, Aristo, Plinius, Luc-rezius). Tarihöõõcesinden kalan mitoslara göre; üstün güzellikte ve bilgide olan Tanrõlar, gökyüz iklerinde dağlõk bölgelerle kalabalõk şehirlerden uzak yerlerde yerleşmişlerdir. Burada, bu k tsallaşan dağlarda, Tanrõlar yerli Reislerle görüşüp onlara evrenin esrarlarõnõ açõklar ve ge tõrlardõ. Gökyüzünden inen, kalabalõktan kaçan Tanrõlar, gizlendikleri yarlerden bu gizli bil erini insanlarõn seçilmiş temsilcilerine aktarmõşlardõr. Zamanla bilgi saptanmõştõr; olay, mi çerçevesi içine sõğdõrõlmõştõr. Fakat Ðbuna da hemen işaret etmek gerekÐ bütün Tanrõlar uzak bölgelerde kalmõş değillerd mi insanlara karõşmõş, onlara pratik bilgi75 ler vermiştir. Kimi de daha ileriye giderek aşk serüvenlerine girişmiş, bir çoğu adeta yeni b r soy yaratmõştõr (antiklerin en ünlü kahramanlarõ, ister Batõ'lõ olsun ister Doğu'lu, Tanrõs elmedir, bazan bir «bakire»den doğmadõr). Eski geleneklere göre, Atlantis'in ilk Krallarõ bilgilerini Merkür ve Venüs'ten elde etm işlerdi; Eski Ahit insanlarõn kõzlarõyla birleşen Tanrõnõn oğullarõndan ve bunlardan doğan de söz etmektedir. Eflatun, «Fedrus» adlõ eserinde kanatlõ bir õrktan yola çõkarak insanlarla T a-larõn bir arada yaşadõklarõ çağlarõ anmaktdõr, «Kişi» yerlilerinin kutsi kitabõ ve mitology benzer olaylara, değinmektedir. Eski Ahit'te ise, «EIolõim»Ier ya da El'in Oğullarõ, Tan-rõsinin örnekleri gibi gösterilirler. Yunan mitolojisindeki Uranüs'ün hikâyesi bu konuda ilginç bir örnek teşkil edebilir. Mito oji'-ye göre, Gea (Yeryüzü) nõn kocasõ ve kardeşi olan Uranüs, çocuklarõndan nefret ettiği iç kurtulmak ister. Başarõlõ olamaz ve oğlu Kronos (Satürn) yerine geçer. Kronos kõzkardeşi Rhe le evlenir ve yeni doğan çocuklarõnõ çiğ çiğ yer. Rhea oğlu Zeus'u Sikloplarõn bulunduğu Giri da saklar. Yõllar geçer, Zeus büyür ve Sikloplarõn yardõmõyla Kronos'un hakkõndan gelir. Buna Uranüs'ün çocuklarõ olan Titanlar, Zeus'a boyun eğmezler. Zeus, kardeşi Neptün'ün ve Siklopla arõ silâhlarõn yardõmõyla Titan'larõ bozguna uğratõr. 76 Hikâye bununla bitmiyor; sonradan Zeus, Titan Prometeus ile de savaşõyor. (Promet
eus, gökyüzü ateşin, i çalan ve onu içbükey bir tüp içinde saklayan ilginç bir kişidir) ve on dõrõyor. Bu eski mitosu bugün nasõl yorumlayabiliriz? W. Raymond Drake'a göre, yorumu su şekilde yürütebiliriz: yüzbinlerce yõl önce, üstün bi lõğõn temsilcileri olan Uranos'lar (Yunan-ca'da Uranos, gökyüzü anlamõna gelir) uzaydan yeryü rlar. Yeryüzünde yaşayan devler bunlara karşõ gelmeye çalõşõrlar, bir kõsmõ (Sikloplar) yeral Yüzyõllar geçer, bu kez Satürn'den gelme uzay yaratõklarõ dünyayõ istilâ edip Uranos'lar atõrlar ve yeni bir uygarlõk yaratõrlar. Bu ara Jüpiter (Zeus) gezegeninden gelen başka bi r akõn, Sikloplarla birleşerek Satürn'den gelenlere karşõ çõkarlar ve üstünlüğü ele geçirirle kalma olan Titanlar bu kez Jüpiterlilerle savaşa kalkarlar, savaş on yõl sürer, Sikloplarm hazõrladõklarõ korkunç silâhlar (nükleer silâhlar) kullanõlõr, sonunda Titan'lar yenilirler. İhtimal, Titanlarõ yöneten Prometeus bir uzay gemisinde bulunuyordu (ateş taşõyan içbüke ). Prometeus, yenildikten sonra Zeus tarafõndan Kafkas'ta büyük bir dağa zincirlenir ve ciğeri bir kartal tarafõndan parçalanõr: acaba buradaki kartal motifini füze olarak açõklayab lir miyiz? 77 Diyelim ki, yüksek ve uzak bir dağ bölgesine kaçan Prometeus, Zeus'ün güdümlü füzelerine hede etmiştir. Başka bir yerde, daha sonra, Zeus, Tifon adlõ bir canavarla savaşõr. Tifon, dünyaya çarn an bir kuyruklu yõldõzdõr; ya da Horbiger'in varsayõmõna dönersek, yeryüzüne düşen eski Aylar Bul olaydan sonra yeryüzünde hayat bir değişime uğrar; mevsimler, iklimler değişir. Bu ol yõ evrensel sayar ve başkaca gezegenleri de etkilediğini düşünürsek buna uzay yolculuklarõnõn lmesini de bağlayabiliriz. Yüzyõllar geçer, dünyadaki hayat şartlarõ güçleşir insanlar birbirlerine düşman kesilir v başlayõp sürdürülür; eski çağlarõn geleneğini, bilgisini koruyanlar uzaydan başka hiçbir yard arlõğa doğru giden yolda yalnõz başlarõna ilerlemeye başlarlar. Geride parçalanmõş bir «hatõr atõrasõ. Drake'm yukarda özetleyip incelediğimiz yorumu fazla hayali, giderek «romantik» bile görü ebilir. Aslõnda ilginç bir denemedir. Kuşkusuz, mitoslar değişik, belki de karşõt bir şekilde açõklanabilir; aynõ mitostan başka bir yorum da çõkarõlabilir. Ama Drake, mitos'u bir sistem içine yerleştirerek çağdaş açõdan değerlendirmeye koyulmuştur. İlginç olan, seçtiği bu sistem Uzaydan gelme Uçan Tanrõlarõ her gelenekte bulmak mümkündür: Kelt geleneğinde Büyücü 78 Kral Bran, Batõ'dan hareket edip uçan bir araba ile Ölüler Diyan'na varõr. Kardeşi Manannan i 1001 Gece Masallarõndakine benzer bir uçan at kullanõr ya da denizlerle yelkensiz ve kür eksiz bir sandalla dolaşõr. Batõ'nm ve Doğu'nun mitolojik destanlarõ sanki tek ya da benzer bir kaynaktan çõkmõş gib birine bağlõ en azõndan paralel motifler işliyor. Hint mitolojisinde «beyaz inşamõn atasõ Araõõ oluyor; gökyüzünden gelen, dolayõsiyle bir Uçan Nesne kullanan Aryaman. Fenikelilerde ve Asurlularda, Baal-Bel ve As-tarte-İştar, Venüs'den gelmedir; İranlIl arõn Ahu-ra Mazda Tanrõsõ uçan bir Tanrõdõr; Ananhyta ise Venüs'ten gelen bir Tanrõça. Mõsõrlõlara göre, ilk tanrõsal insanlar uçan makinelerle Horus'un gökyüzünden yeryüzüne Gizli Sahiplenende açõklandõğõ gibi, Maya'larda ve İnka'larda Tanrõlarõn kullandõğõ uçan mak arda, mağara resimlerinde ve en açõk şekliyle elyaz-malarmda (Troano el yazmasõ, Magliabec chiano el yazmasõ, Dresde el yazmasõ v.b.) belirtilmiştir. Dünyanõn başlõca ulusal kitaplõklarõnda korunan bu elyazmalannda görülen resimleri, şeki açõklamak ve yorumlamak oldukça zor bir iştir. Bütün araştõrmacõlar bu noktada birleşmektedi akat buna rağmen bu malzemenin en basit bir incelemesi bile insanõn karşõsõna şaşõrtõcõ belge maktadõr. 79 Bu belgelerin çoğu ÐelyazmaiarõÐ birer takvim sayõlmaktadõr ve «geleneksel» bilim, onlarõ değerlendirmeye çalõşmõştõr. Sonuçta gerçek bir değerlendirme olmamõştõr ama buna karşõlõk ço zmala-nndaki ya da bu takvimlerdeki iyice karõşõk simgesel resimleri yorumlayanlar, bu nlarda sonradan unutulan bir bilginin izlerini bulmuşlardõr. 1863'te Paris'te Kraliyet (şimdi Ulusal) Kitap-lõğõ'nda bulunan Perez Elyazmasõ'nõ açõkla rt Charroux. bazõ şekilleri aşağõdaki gibi yorumlamõştõr: 1 Ð Gökyüzü. 2 Ð Uçan makine. 3 Ð Havalanmak üzere olan nesne.
4 Ð Venüs gezegeni. 5 Ð Buhar gücünü kullanan Efendi. 6 Ð Buharõn çok güçlü Efendisi. 7 Ð Güneşe doğru uçuş. 8 Ð Işõğõ kullanan bir güç. 9 Ð Yeryüzünün üzerinde uçuş. Charroux'nun yorumu, çeşitli Maya elyazma-larmõn çeşitli resimleri üzerine yürütülüvor. B ir örnek vermekle yetindik ve bu kõsa örnek daha önce üzerinde durulan bir sorunu destekle r niteliktedir: Maya'larla İnka'lar Ðve genel olarak bütün eski uygarlõklarÐ dünyadõşõ yaratõ geleneksel bir bilgiye sahip idiler. 80 Bu bilgi onlara nasõl gelmiş ve geleneklerine nasõl geçmiştir? Bu soruya cevap vermek bugün için imkânsõzdõr. Bir ihtimali, bir varsayõmõ aşamaz. Bir rivayete göre; bu yüzyõllarõ n «taşõyõcõ»lan ya da koruyuculan, rahipler olmuştur. Rahipler, «medium»lara özgü «trans» hal ki bilgiden söz etmişler, bununla yetinmeyerek garip Uçan Nesnelerin görüntülerini bile canl andõrmaya çalõşmõşlardõr. Fakat rahiplerin görüntüleri elyazmalarõna simgesel bir grafikle ge a teknik diyebileceğimiz bilgiler de günlük hayatõn şekillerine karõşmõştõr. Elyazmalarõnm çe umlama işlemi, bu yüzden de ayrõ bir güçlük kazanmakta ve değişik sorunlar ortaya atmaktadõr. Çevirimi ve yorum sorunu yalnõz Maya ya da İnka elyazmalarõ ile ortaya çõkmõyor. Bütün o ki ve yaşõ bilinmeyen kaynaklar aynõ sorunu yeniden canlandõrõyor. îranlõlar'm «Aves-ta»sõ, H «Vedas»larõ, eski Mõsõrlõlarõn el-yazmalarõ, İskandinav'larõn «Edda»sõ, Musevile-rin «Peygam a ve Yakõn Doğu yazõtlarõ ve Anadolu'da bulunan yazõlõ taşlar bu kaynaklar arasõndadõr. Eski kaynaklarõ araştõrmak; salt Orta ya da Güney Amerika, Asya ve Afrika kaynaklarõn a uzanmak demek değildir. Kendi kaynaklarõmõzõ, mitoloiimizi, destanlarõmõzõ bu açõdan araştõ sek benzer Uçan Tanrõlar ve Uçan Nesnelerle karşõlaşabiliriz. F./6 81 e ALTAY TÜRKLERİNİN yaradõlõş efsanesin de; «Önceleri ancak su vardõ. Yer, gök, ve güneş y Kõõday) ile bir kişi vardõ. Bunlar kara kaz biçimine girip su üzerinde uçuyorlardõ.» denilmek aşka bir yaradõlõş efsanesinde ise aynõ motif şöyle tekrarlanmaktadõr: «Gök ve yer yoktu. Uçs deniz vardõ. Tanrõ Ülgen fya da Aakay, Kurbustan) bu deniz üzerinde uçuyor, konacak katõ ye r arõyordu.» Her iki örnekte de uçan bir Tanrõ ile karşõlaşõyoruz ve her iki örnekte de ilerde üzerin racağõmõz başka bir ikili tekrarlanõyor: Uçan Tanrõ ve deniz. Başka bir yaratõlõş efsanesinden yine benzer bir örnek de şudur: «Bu sonsuz boşluk-yokluk içinde var olan üç şey: Tanõn Kara-Han, Ak ana ve uçsuz bucaksõ .. Bu sonsuz boşlukta, bu uçsuz bucaksõz sularda bir ak kaz idi Kara Han.... Bu uçsuz bucaksõz sularda yüzer, bu sonsuz boşlukta kanar çõrpardõ tek başõna...» Deniz ve kaz şeklini almõş bir Uçan Tanrõ daha. «Yine günlerden bir gün Oğuz Kağan, bir yerden tanrõya yalvarmakta idi. Karanlõk geldi, ten bir gök õşõğõ düştü. Günden ay, aydan 82 parlak idi. Oğuz Kağan yürüdü, gördü ki, bu õşõğõn arasõnda bir kõz var idi. Yalnõz oturur id ir kõz idi. Onun başõnda ateşli, õşõklõ bir beni var idi, altõn kazõk (kutup yõldõzõ) gibi id r görüklü idi ki gülse mavi gök güler, ağlasa mavi gök ağlardõ. Oğuz Kağan onu gördükte usu ( i, sevdi, aldõ. Onun ile yattõ, dileğini aldõ. Döl-bo-ğaz (gebe) oldu...» Görüldüğü gibi genel olarak Uzaydan inen Tanrõlar yeryüzü dilberlerine tutulup kahramanl yaratõrlar. Oğuz Kağan Destanõ ise, bir çeşitleme oluyor. Kahramanlar yine doğuyor (Oğuz' un Ay ve Yõldõz) fakat ilişkinin unsurlarõnda bir evrimleşme vardõr. Kahraman olan baba'dõr, uz n gelen de anne. Üstelik, Oğuz Kağan Destam'nda gökyüzünden inen salt kahramanõn ilk eşi deği da gökyüzünden gelmedir: «Ertesi gün oldukta Oğuz Kağan'm çadõrõna gün gibi bir õşõk girdi. O õşõktan gök tüylü, rt çõktõ.» Destanda ilginç görülecek başka bir yer de şudur: «Yine yolda büyük bir ev gördü. Bu evin duvarõ altõndan idi, delikleri (pencereleri) dah gümüşten, damõr demirden idiler. Kapalõ idi. Açkõç (anahtar) yok idi. Çeride bir iyi usta (h er var idi. Onun adõ Tömiirdü Kağõõl denen idi. Ona yarlõğõ kõldõ ki: «Sen bõõrda kal, aç! D 83
tõktan sonra gel orduya» deyip dedi. Bundan ona KALAÇ adõnõ koydu. İleri gitti.» Duvarlarõ altõndan, pencereleri gümüşten, parlayan, õşõk saçan büyük bir ev, damõ demirde Sonra, hünerli, bilgili bir er ve evi açmak emri! Bu verilerle çok «öncü» ve «uçta» bir yorumda bulunmak gayet kolaydõr. m GÖKTEN İNEN Ðkurt şekline girenÐ Tann ile yeryüzü güzeli motifine Türeyiş Destam'nda da r mümkündür: «Eski Türk hakanlarõndan birinin çok güzel iki kõzõ vardõ. Bu kadar güzel kõzlarõ insanla yorlardõ. Btõ hakan bir düş gördü. Düşünü yorumlatõnca iyice inandõ ki, kõzlarõ tanõn ile evl ninde sonunda tanrõ gelecek, bu kõzlarõ alacak, Türkler de bu evlenmeden çoğalacak. Bu inançla yüksek bir kule yaptõrõp kõzlarõm bõõ kuleye kapattõ. Artõk gece gündüz, gelip lenmesi içn tanrõya yalvarõyordu. Sonunda bir gün beklenen tanrõ geldi. Gelip kulenin önüne d kildi. Gök Tanrõ bir erkek boz kurt biçimindeydi. Bu erkek boz kurt bir nice durup bekled ikten sonra kulenin çevresinde döndü. Kõzlar da anîa84 dõlar ki, evlenecekleri tanrõ işte bu boz kurttur. Kuleden çõkõp kurda vardõlar. Boz kurt kõzlarõ alõp gitti, onlarla evlendi. Bu birleşmeden Dokuz Oğuz ile On Uygar boylan türedi.» Göç Destam'nda da Uygurlar'm Han seçtikleri Buğu Han da gökten inmedir. Açõlan ve içinde olan bir ağaçtan doğmadõr. «İki õrmak arasõnda bir ulu ağaç vardõ. Bîr gün bu ağaca gökten mavi bir õşõk indi. Işõk lõ müzik de yayõlmaya başladõ. Yer-gök günlerce bu õşõğõn aydõnlõğõ ve bu tatlõ ezgileriyle d cõn gövdesi şişmeye başladõ.» Türk mitolojisinde ve destanlarõnda başkaca örnekler bulmak mümkündür: Kumarbi Efsane-si te kral olan ve sonradan yeryüzüne sürülen Alalu'dan, kuş gibi göğe uçan Anu'dan söz edilmekt rõn Köğütey destanõ büyük ve kahraman bir «kuş» olan Kaan Kerede ile Kara Batur'un mücadelesi ta, Eti ve Hitit efsanesi «İlluankaş» ise gökyüzünde altõ kõr atõn çektiği bir arabayla gezen aktadõr. örnekler çoğaltõlabilir. Mitolojiden mitolojiye ana motifler, unsurlar değişmemekte, gök ile yeryüzü arasõndaki ilişkiler sürdürülmekte, Tanrõlarla insanlar içiçe girmektedir. Uzay'dan birçok Tanrõ inmiştir yeryüzüne, yeryüzünün çeşitli bölgelerinde ve dünyadaki g 85 revlerini tamamladõktan sonra yeniden uzay'a yükselmiştir. Daha önce, Yaradõlõş efsanelerinin çeşitlemelerinden söz edildiğinde Tanrõ ve Deniz moti üzerinde bir an durulmuştu. Her ne kadar Tanrõlar uzaya bağlõ kalõyorsa da bazõlarõ için su, z, okyanuslar ayrõ bir önem kazanmaktadõr. Enuma Eliş destanõ: «Yukarda gökler daha adsõzken, Aşağõda yere henüz ad verilmemişken, İlk varlõk ve hepsinin babasõ olan Ab-Su, Hepsinin anasõ olan Mummi, Tiamat, Bütün sularõnõ tek bir kümede birleştirdiler.» der. İNKA'LARIN ANASI ve eğiticisi Tanrõça Orejona, dört parma.klõ ve perdeayaklõ idi. Keldan Tanrõsõ Oannes, tarihçi Berose'ye göre Habeş Denizinden gelen yarõ-insan, yan-balõk şeklinde canavardõ. Yunanlõlarõn Venüs'ü deniz köpüğünden doğmuştur. Başka bir deyimle, sanki Tanrõlarõn bir kõsmõ denize, okyanuslara karşõ özel bir ilgi be yor-muş gibi, sanki geldikleri gezegen ya da gezegenler, çoğunlukla sularõn kapladõğõ bir dün . Polynesian Researches - Polinezya Araştõrmalarõ» adlõ eserinde: «Sandvvich adalarõnda, başlangõçta yeryüzü 86 nün sularla kaplõ olduğunu, gökyüzünden inen kocaman bir kuşun denizde yumurtladõğõnõ, Havayi'nin böylece meydana geldiğine inanõlõrdõ,» der Eliis. TANRI-DENİZ ilişkisinin başka bir örneğini eski Türk kavimlerinin Yaradõlõş efsanelerind uyoruz ve bu belirli ilişki, efsanenin her çeşitlemesinde sanki yeryüzünü yaratan Uçan Tanrõ zin kapladõğõ bir dünyadan hareket ediyormuş şeklinde tekrarlanõr. Bu çeşit bir varsayõmõn üzerinde duracak o-1 ursak, Uzaydan gelen Tanrõlarõn da kişilikl ne, özelliklerine uygun yerler, çevreler seçmiş olduklarõnõ görmüş oluruz.
Kimi Tanrõlar yeryüzünde kalõr; kimi okyanuslarõ tercih eder, kimi de yer altõnda gizle nmiş dünyalarõ. Giderek, eski Uzay Tanrõlarõnõ çağdaş Kimliği Bilinmeyen Uçan Nesnelere bağla ak, bazan uzay uygarlõğõnõn X gezegeninin yüzeyinde, bazan Y gezegeninin derinliklerinde v e bazan da Z gezegeninin okyanuslarõnda geliştiğini de düşünebiliriz. · 1954 YILINDA BU TÜR olaylarõn sõklaşmasõ A.B.D. Deniz Kuvvetlerini harekete getirdi; 1958'-de Yeni Zelanda'da Pakura gemisinin mürette87 batõ Cook boğazõnda bir denizaltõ gibi hareket eden fakat şekli bir denizaltõya uymayan bir « en nesne» ile karşõlaştõ. 1964'te California'nm açõklarõnda açõk olarak tayin edilemeyen başka bir «yüzen nesne», u eminin batmasõna sebep oldu. 1965'de ünlü bilim adamõ ve denizaltõ uzmanõ Jacques Picard için araştõrmalarda bulunan D itri Rebikov, Gulf Stream'de büyük bir hõzla ilerleyen «armut şeklinde» başka bir «yüzen nespit etti, 1968'de Cataline Adasõ'mn yakõnlarõnda õşõklar saçan ve denizden yükselip gökyüzüne rarengiz» nesne, Şerif mu-vini Richard Callen'in ilgisini çekti. Aynõ yõl, bu kez İsveç'te başka «esrarengiz» nesne buz tutmuş bir gölün içinden yükselip uz tabakasõnõ parçaladõ. Yukardaki olaylarõn hiçbir kesinlikle açõklanmamõştõr ama her biri Kimliği Bilinmeyen Uça nelerle bağlantõlõ gibi görünmektedir. Okyanuslarda yer alan her «esrarengiz» olayõ, açõk denizlerde uzaktan yakõndan görülen he rip» nesneyi ille de Uçan Dairelere mi bağlamak gerek? Bu tür bir zorunluğun karşõsõnda değil FLORİDA, BERMUDA ve Bahama adalarõ arasõnda «Lânetli Üçgen» adõnõ kazanan bir deniz 88 parçasõ bulunur. Neden «Lânetli Üçgen» deniliyor adalarla, adacõklarla dolu bu bölgeye, yoksa korsanlarõn barõnağõnõ teşkil ettiği için mi? Değil. «Lânetli Üçgen», yaklaşõk olarak bir yüzyõldan her karşõlõksõz kalan sorunlar yara yetinmiyor, anlaşõlmaz kazalarõn merkezi oluyor. 1880 yõlõnda, İngiliz bandõralõ «Atalanta» okul gemisi üçyüz kişilik bir mürettebatla Ber hareket edip «Lânetli Üçgen» adõnõ alan bölgede hiçbir iz bõrakmadan kayboluyor. 1840'ta, Havana'ya doğru yol alan Fransõz gemisi «Rosalie» bütün yelkenleri açõk fakat bü rak bulunuyor «Üçgen»de. 1918'-de manganez dolu bir kargo; 1925'de başka bir kargo gemisi, 19 6'da da Suduffco yolcu gemisi kayboluyor. «Lânetli Üçgen» salt gemiler için bir tehlike teşkil etmiyor: 1944'te yedi uçaktan kurulu bombardõman filosunun beşi korkunç bir cereyana kapõlmõş gibi herhangi bir iz bõrakmadan Berm da Adalarõnõn 300 kilometre açõklarõnda ve gökyüzünde kayboluyorlar. 30 Ocak 1948 günü, 6 kişilik mürettebatõ ve 33 yolcusu ile «British South American Airvv ays» şirketine ait br uçak, Kindley Field'in 400 mil kuzeyinde yok oluyor. Denizde ne bi r enkaz, ne bir ceset, ne de bir yağ lekesi bulunumuyor. 1947'de bir DC-3 tehlikeli bölgede kayboluyor. ] 948'de 32 kişi taşõyan başka bir uçak, 1 e ha89 vada bir Globe-Master, denizde Venezuela'ya doğru yol alan bir geminin de başlarõna aynõ »şey eliyor. Devam edelim; 17 Ocak 1949 günü, Bermu-da'dan Jamaika'ya giden dört motorlu Ariel taşõt u yboluyor; 1954'te «Lânetli Üçgen» de iki olay tesbit ediliyor. Bir İngiliz uçağõ ile bir Supe llation; 1956'da bir bombardõman uçağõ, 1963'ün Şubat ayõnda Amerikan petrol gemisi «Marin So Queen», ayni yõlõn Temmuz'-uõõda ise «Snow Boy» adlõ kargo, 1969'da ise iki petrol uçağõ kend yen garip «son»dan kurtulamõyorlar. OLAYLARDAN BİRİNİN iki ayrõ kaynaktan yararlanarak incelenmesi şöyle: 5 Aralõk 1945 günü, torpido taşõyan dört uçak Fort Lauderdale'den havalanõyorlar. Avenger tipinde olan uçaklarõn her birinde üç kişilik bir mürettebat vardõ; uçağõn kaptanõ, radyocusu lyözcüsü. Her uçakta otomatik şekilde şişirilen bir lastik botla, «Mae West» tipinde cankurta r bulunuyordu. Uçaklar öğlenden sonra hareket etmişlerdi, kuzeye doğru iki saatlik bir uçuştan sonra üsl ne döneceklerdi. Saat 15,45'de Fort Lauderdale'-in radyo merkezi uçaklarla temasa geçti ve aralarõnda geçen konuşma kayõt edildi. 90 «Filo komutanõyõm, yolumuzu şaşõrdõk.» «Lütfen bulunduğunuz yeri bildirin.»
«Bildiremiyoruz, pusula çõlgõna dönmüş gibi.» «Doğuya doğru yol alõn.» «Doğu'nun hangi tarafta olduğunu bilemiyoruz. Her şey çok garip! Deniz bile değişik bir d z!»
Saat 16,25. Başka bir uçaktan bir ses geldi: «Nerede olduğumuzu kesinlikle bilmiyoruz. Galiba...» Birden ses kesildi. Hemen 13 kişilik bir mürettebatla bir Mari-ner keşif uçağõ havalandõ. 20 dakika sonra kon rol kulesi Mariner'le temas kurmaya çalõştõ, hiçbir cevap alamadõ. Gece oldu. Miami'den yardõm istenldi. Bir uçak daha havalandõ. Sahil koruma botlarõ de nize açõldõ. Deniz sakindi, herhangi bir fõrtõna işareti yoktu. Şafakta uçakgemisi «Soiomon» da aramalara katõldõ, otuz kadar uçak etrafõ taradõlar. Bunu etinilmedi: adalardan havalanan üçyüz uçakla büyük sayõda gemi ve botlar «Lânetli Üçgen»i bir başõna taradõlar. Araştõrmalar karaya ve Everglades bataklõklarõna kadar taştõ fakat ne torpido taşõyan uça an, ne de yardõmlarõna giden Mariner'-den hiçbir iz bulunmadõ. Sanki boşlukta kaybolmuşlardõ. 91 lõ tõnõUnlõõ Sasqu : Amerika nõn "Blllnm«y»n" õõk» başlõyor. Bu, aynõ gece için düzenlenen ünlü Re-ichstag yangmõ'dõr. Hanussen'in ölüm fermanõ imzalanmõştõr. 8 Nisan 1933 günü, Berlin'e yakm bir ormanda par ak Hanussen'in cesedi bulunuyor. Hitler'e «içi boş dünya» varsayõmõnõ Hanus-sen mi açõklamõştõ? Kesinlikle bilinmiyor fak lindedir. Hanussen, en azõndan Hit-ler'in esrarlara, mistik kuramlara karşõ olan tutkusu ndan yararlanarak «Yeşil Loca» ya da «Vril Örgütü»nün özellikleri üzerinde durmuştur. A. Tokatlõ'ya göre «Vril»in açõklamasõ şöyledir: «Günlük hayatõmõzda ancak ufacõk bir kõsmõnõ kullandõğõmõz sõnõrsõz enerjidir `vril'; iç r. Vril'e hâkim olan, kendi kendine, bütün insanlara ve bütün dünyaya hâkim oldu demektir. Dü eğişmek üzeredir. Efendiler toprağõn altõndan çõkmak üzeredir; onlarla ittifak kurmadõğõmõz, olmadõğõmõz taktirde, yeni uv
View more...
Comments