Eyes Wide Shut
April 28, 2017 | Author: Ali Emin Yılmaz | Category: N/A
Short Description
Download Eyes Wide Shut...
Description
filmdeki seks partisinin amacı nedir? bütün erkeklerle kadınların ve elbette ki bill’in de maskeli olması, tüm cinsel birleşmelerin ve diğer görüntülerin salt izleyiciyi hedeflediği manasına gelebilir mi? gerçekten de bill ile birlikte olup bitenleri izlediğimizde sanki gözlerini ödünç alıp onun yerine tüm bu grotesk fanteziyi seyreder, seyrederiz… bakış/seyretme/görme edimi bir tablo, bir manzara için estetik bir algılama sürecidir. fakat olabildiğince duygusuz, haz içermeyen, içeriksiz, ki malikanenin gotik görkemi, ince hesaplanmış çerçeveler, renk ve ışık kullanımındaki ustalık, fazlasıyla ipnotize edici müzik seçimi ile söz konusu negatif durum kesinkes bir karşıtlık içindedir; bu görüntülere tanıklık etmek, hiçbir şeye anlam veremeden, şaşkınlık içinde, söz temsili picasso ya dadali’nin tablolarına bakmakla aynı şey gibidir. bakan ve bakılanın birbirine dönüştüğü, bakışın estetik formdan sıyrıldığı, bakmak için bakmanın içselleştirildiği, bakış ile haz diyalektiğinin kontrastlarla deforme edildiği bir tören. nitekim bill’in dışarlıklı bir özne olarak malikaneye, tıpkı bizler gibi sonradan adım atışı, onun gibi bizim de tuhaf ve ürkünç bir fanteziye tanıklık ettiğimiz gerçeği daha önemli bir mana kazanır. hareket eden pin-up’lar vardır sanki karşımızda; fakat fazlasıyla duygusuz, fazlasıyla pornografiktirler. belli bir cinsel heyecan dalgası yaratmak yerine, ki pin’up’ın asıl ereği budur, olsa olsa bir şaşkınlık, tuhaflık ve merak hissi uyandırırlar. cinsel birleşmeleri izledikçe doğal sekse yabancılaşırız. eros’un doğal görüntüsü yoktur burada. bedenler birbirine ne denli yakınsa o denli uzaktır sanki. çünkü bedenler, tutku ve hazdan uzak bir imajlar bütünüdür. salt cinsellik, maskelerin, aynı mağazanın ürünü gibi duran uzun boylu, uzun bacaklı kadınların, bir örnek giysilerin etkisiyle birsimge halini almıştır. simgenin tek başına bir anlamı yoktur. sunma pozisyonunda ve ekseri ayakta gerçekleşen cinsel eylemler, tıpkı maymunların çiftleşmesini andırmaktadır. dişi sabit ve edilgen, erkek ise doğal bir içgüdüyle sadece işini görmektedir. erkek aktiftir, “üstte”dir; çünkü parayla bedenini satın aldığı bir fahişeyle beraberdir. güçlü olan erkektir, kadın ise tasarım olarak vardır; daha doğrusu “yok”tur. feminist kuramcı julia kristeva’yı referans göstererek şöyle diyeceğim: kadın veya herhangi bir kadınlık imgesi, eyes wide shut’ın malikanesinde henüz “yoktur”; fakat “oluşum” içinde olduğu da pek söylenemez. burada detaya gireceğim: güçlü ve paralı ortayaşlı erkeklerin, riske girmeden, fahişeleri satın aldıklarını, bir de bunların bir gün bir otel odasında aşırı dozdan öldürüldüğünü düşünelim. victor ziegler’in dediği gibi, orada kimler var, kimler. bill’in -ve dolayısıyla bizim- bilmememiz daha iyi olacak. bill bütün gerçeği öğrendiğinde, yani “gözü tamamen açıldığında” işler sarpa saracak belki de. “yatağında rahat uyuyamayacak”. zaten bill’i sokaklara, oradan da malikaneye yollayan anahtar, alice’in ona “bilmemesi gerekenleri” anlatması ve bill’in “gözlerini açması”dır. bill, “gözlerinin açılması”nı alice’in “kafasının dumanlı olması”na borçludur. bir kıskançlık krizi, bir şüpheler yumağı alice-bill çiftini tehlikeli olana ulaştırır. bill bu baskı ve ezilmeyi malikanede, alice ise düşlerinde (“hiçbir düş sadece bir düş değildir!”) yaşar. belki de, “tamamen kapalı olan gözlerimizin açılması” için bu tür şoklara ihtiyacımız olsa gerektir, kim bilebilir ki… stanley kubrick temelde sadakat unsuru ile ilgilenir; fakat bunu ekonomik,
ideolojik, sosyolojik ve psikolojik ögelerle zenginleştirir. sınıflararası bir gezintiye çıkar: zengin işadamları ve bürokratlar (ziegler ve malikanede maskeleriyle salınan türlü çeşitli kodamanlar) kostümcü, besteci, resepsiyon görevlisi, taksi şoförü, fahişeler, bekçiler, korumalar, hastane çalışanları eyes wide shut’ın zengin vizyonunun belli başlı figür ve meslek gruplarıdır. doğal olarak bir film boyunca bütün meslek gruplarını tahlil edebilmek mümkün değildir. kubrick, bill üzerinden bizi çeşitli meslek gruplarının tehlikeli ve gizemli bahçesinde bir gezintiye çıkarır. öyle ki, hemen her birinin merkezinde cinsellik ve iktidar/güç laytmotifi yer alır. eyes wide shut’ın asıl önemi olasılıkla budur.
eyes wide shut/#36205167'taki grotesk ambiyans için beethoven'ın fidelio'sunun erster aufzug - arie mit chor 'ha! welch' ein augenblick!' bölümü dinlenirse görülür ki, malikanedeki seks partisi sadakat konusuyla birebir ilişkili bir psikolojinin bastırılmış varlığına dikkat çeker. çok iyi bilindiği üzere beethoven'ın operası birini kurtarmaya çalışan bir kadınla ilgilidir. filmde amanda (daha sonra, aşırı dozdan öldüğü haberi gazetelere geçecektir) bunalımlı jönü (tom cruise) kurtarmaya çalışacaktır. illuminati bağlantısı sıçmaya çalışan ve ivedilikle sağ ideolojiye kapaklanan tayfaya da ayrıca duyurulur! papağan gibi aynı şeyleri tekrarlamayı bırakın da yeni birkaç söz söyleyin. zavallı ideolojinizin parçası yapmaya çalıştığınız film sizi aşacak boyutlarda! kubrick, the shining/#36156309 filmiyle ilintili olarak da sömürülmeye devam ettiği için yazma gereği duydum.nasa'nın, sözde 2001 a space odyssey'i izleyip çarpıldıktan sonra kubrick'e neil armstronglu bir uzay filmi çektirdiği, daha sonra kubrick'in the shining'de güya bu yanılsamaya gönderme yaptığına dair oluşturulan çapsız sanrılar bütünü de, eyes wide shut temelli bıktırıcı illuminati bağlantısı da sıcakta taşak kaşımaya benzedi. amerika'ya yaltaklanan bir yönetmen acaba neden ingiltere'ye yerleşmeyi seçti? marjinal, dine karşı gelen, liberal sistemleri her defasında eleştiren bir yönetmen neden amerikan hükümetine yalakalık yapsın? artık bu gerizekalılardan gına geldi, üslubumu bağışlayın. kubrick sizin küçük dünyanızdan bakılarak anlaşılabilecek bir yönetmen değil, bunu kabul edin. aptalca savlarla bunları ileri sürenlerin genellikle sağcı, teknoloji fobisi olan ve elbette kuru kuruya amerika düşmanı olduklarını tahmin edebilirsiniz. şeytan amerika diye slogan atan birinden başka bir şey beklenemezdi herhalde. bari ezen-ezilen diyalektiğine vurgu yapsalar da amerika'ya düşman olsalar içim yanmayacak! ne de olsa bütün dinler kapitalizmle tam bir uyuşma içerisindedir. aferin, böyle devam edin. eyes wide shut, arthur schnitzler'e sadık kalınarak çekilmiş bir cinsellik fantazyasıdır. viyana atmosferi amerikan coğrafyasına uyarlanmıştır. ayrıca
kubrick bu filmi yıllardır çekmek istiyordu, sözüm ona abuk sabuk tartışmaların hiçbiri ortada yokken. eğer götünüz yiyorsa bu paralelden hareketle orijinal bir şeyler yazın! sikko bloglardan link vermeyi bırakın da kendi görüşleriniz yazın lanet olası papağanlar! dinci masalcılara duyurulur!
sinemafanatik forumlarının fidelio nickli üyesinin, vakti zamanında yine bu forumlara aktardığı sağlam bir yorumunun bulunduğu mükemmel filmdir. bu yorumdan sonra söylenecek pek bir şey kalmamıştır fikrimce. --- spoiler --stanley kubrick'in ölmeden kısa bir süre önce bitirebildiği "eyes wide shut", çoğu kişi tarafından yönetmenin en kötü filmlerinden biri olarak görüldü, beklediğini bulamayan insanlar tarafından film çıkışlarında yuhalandı, eleştirmenlerin ardından film bir de 'oscar amca' tarafından pas geçildi. hatta filmin yapımcılarını yalanlayarak filmin kubrick öldükten sonra başkaları tarafından bitirildiğini iddia edenler oldu. fakat film benim de katıldığım bir kısım kimselerce usta yönetmenin en iyi filmlerinden biri. gözleri tamamen kapalı bir rüyayı, rüya aracılığıyla da sadakati ve varoluşu sorgulayan, fantastik öğeler taşıyan bir gerilim. zaten filmin senaryosunda esinlenilen eserarthur schnitzler'in "traumnovelle (rüya romanı)" adlı kitabı. doktor william bill harford (tom cruise) ve eskiden sanat galerisi sahibi olan karısı alice (nicole kidman) küçük kızları ile birlikte new york'taki lüks apartman dairelerinde mutlu bir hayat sürerler. film, çiftin arkadaşları ziegler'in (sydney pollack) evinde verilen yılbaşı partisine gitmek üzere hazırlanmalarıyla açılır. partide bill'in kollarına kendilerini atmaya hazır olan iki kadın onu "gökkuşağının sona erdiği yere" götürmek isterlerken, bill, ziegler'in yardımına çağırılır. evin üst katlarındaki odalardan birinde ziegler, kendinden geçmiş bir şekilde koltukta çırılçıplak yatan genç bir bayanla birliktedir. mandy (daha sonra gazetede çıkan haberdeki adıyla amanda curren) uyuşturucuyu fazla kaçırmıştır ve bilincini kaybetmiştir. ziegler durumdan korkunca doktor arkadaşı bill'i çağırtmıştır. bill, mandy'e yardım etmeye çalışırken mandy'nin hemen arkasında asılı olan tabloda aynı mandy'nin yatış şeklinde, fizik olarak da mandy'i çağrıştıran bir kadın yine çırılçıplak yatmaktadır. filmde gerçekliğin ve gerçek dışılığın birbirine karışacağı ilk defa burada anlaşılır. daha sonra benzer bir çağrıştırma filmin önemli sembollerinden biri olan evin içindeki noel ağacı için kullanılır. noel ağacına bakan kapı girişinin hemen sol tarafında bir noel ağacı resmi vardır. (filmdeki birçok tabloyu yapanlar arasında kubrick'in eşi christiane kubrick ve üvey kızı katharina kubrick de var.) filmdeki rüya ya da gerçek dışılık bölümü alice ve bill'in birbirlerine bağlılıklarını sorguladıkları tartışmaları sonrasında alice'in bir sene önce bir deniz subayına tüm hayatını feda edebilecek kadar duyduğu tutkuyu kocasına anlatmasıyla başlar. bu olay bill'in kafasından çıkmaz ve daha
sonra onun başka arayışlara girmesindeki ana neden olur. bill genç bayanların (kaderin) onu götürmek istediği yeri, kostüm almak için gittiği "rainbow customes" dükkanının kostümlerle dolu koridorunun sonunda (gökkuşağının bittiği yerde) bulur. gökkuşağının bittiği yerde millich'in (rade serbedzija) kızı (leelee sobieski) japon göçmenlerle iş üstündeyken babasına yakalanır. bill'in arkasında kendini korumaya alan kız ona kendi söylediği kostümü almasını tavsiye eder. bill gizli orji partisinin verildiği malikaneye ulaştığında kendisine parola sorulur. parola 'fidelio', yani 'sadakatli'dir. filmdeki rüya - gerçek dışılık olgusunun en belirgin olduğu bölüm bu malikanede geçer. rüya tüm ismi ve cismiyle karşımıza çıkar. rüyaya girebilmek için ise bu rüyaya 'sadık' olmak, girmeden önce sadık olmak için söz vermek gerekmektedir. bu sadakat sözü aynı zamanda alice'in rüyasına, alice'e verilmiş bir sözdür. filmin sonuna kadar bill, aldığı baştan çıkarıcı teklifleri ya reddeder ya da bu sözü bozmasını engelleyen sebepler ortaya çıkar. malikanede ise insanoğlunun temel içgüdüsü cinsellik tüm göz kamaştırıcılığı ve albenisiyle ortaya çıkar. bill'in malikanede yaptığı gezinti aynı zamanda da insanın içine yapılan bir yolculuktur, çünkü daha sonra ortaya çıkacağı gibi aslında bill aynı zamanda alice'in rüyasındadır. bill, alice'in harikalar diyarında alice'in sınavına tabi tutulmaktadır. sevişenler ve malikanede dolaşanlar artık maskelerinin ardında insan oğlunun altbenliğinde dolaşan simgelere dönüşmüşlerdir. malikanenin groteskliği, org müziği, picasso'nun tablolarından çıkmış gibi duran maskeli kostümler, bilinmezlik, ayin ve orji sahneleri birleşerek sinema tarihinin en ihtişamlı sahnelerinden birini oluşturur. bill malikaneden çıkıp evine döndüğünde alice rüya görmektedir. alice rüyasını anlattığında aslında kocasının yaşadığı olayların kendi rüyasında geçtiği anlaşılır. bill'in, ziegler'in evinde onunla beraber bilardo masasının etrafında yaptığı konuşma sahnesi rüya olgusunun belirsizliğinin oluşturulduğu sahnedir. rüyanın gerçek olup olmadığı (bill'i korkutmak için düzenlendiği söylenen malikanedeki olaylar, mandy'nin öldürülmesi) belirsizleşir ve ne seyirci ne de karakterler doğruyu (olayların gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu) tahmin etmekte tamamen kararsız kalırlar. filmde gerçeğin ve gerçek dışılığın savaşı yaşanırken, paralel olarak mavinin (gerçekliğin) ve kırmızının (gerçek dışılığın) savaşı da yaşanır. filmin büyük bölümünde kırmızı ve mavi göz alıcı biçimde ve sınırları birbirlerinden kesin biçimde ayrılmış olarak verilir. filmin sonlarına doğru ise kırmızı ve mavi artık birbirine karışır ve olması gereken dengeye varır. bill, ziegler'la konuşmasını bitirdikten sonra eve döndüğünde kırmızı tonlardaki noel ağacının ışıklarını kapatır. rüya bu hareketle sonun başlangıcına girer. bill'in, masmavi yatak odasındaki kırmızı yataklarında maskeyi görmesiyle birlikte karısına olanları anlatması rüyayı bitirir. maskenin nasıl ortaya çıktığı belli değildir, maske yatağın kırmızısından (bilinmeyenden) çıkmıştır. bill'in ağlamaya başlamasının hemen ardından
yapılan kesmeyle birlikte sabah olmuştur ve alice'in ağlamaktan kızarmış yüzüne sabahın soluk sarısı vurur. artık mavi ve kırmızı dengeye ulaşır. verilmek istenen (artık birbirine iyice karışmış) kırmızı-mavi birlikteliği renklerin en rahat kullanılabileceği yerde, bir alışveriş merkezinde verilir. hatta bill mavi pantalon üstüne kırmızı kazak giymiş, huzura ermiştir. filmdeki rüya olgusu bill - alice çiftinin filmin sonundaki konuşmasıyla belirgin şekilde açığa çıkar. alice "yaşadıklarımız ister rüya ister gerçek olsun şu anda yaşadığımız için şükür etmeliyiz" derken, ölen eski güzellik kraliçesine atıfta bulunur. ölen kadının haberinin bulunduğu gazetede "lucky to survive (yaşayakaldığımız için şanslıyız)" manşeti atılmıştır. bill'e yardım eden kadın ölürken, çift yaşamıştır ve bu durum onlar için bir şans, şükretme nedenidir. ayrıca çiftin "the reality of one night, let alone that of a whole lifetime, can't be the whole truth. (bir gecede yaşanılanın gerçekliği, bırak tüm hayatınkini, tüm gerçek olamaz)" ve "and no dream is just a dream. (hiçbir rüya sadece bir rüya değildir)" sözleriyle de karakterlerin artık farkında olamama, kontrol edememe durumlarının sona erdiği belirtilir. alice ve bill sadakat sınavlarını vermişlerdir. alice'e göre "artık önemli olan uyanık olmalarıdır", asıl düşünülmesi, hissedilmesi gereken an yaşanan andır, artık başarının tadı çıkarılmalıdır. alice'in söylediği filmin son cümlesi ise filme son noktayı ironik bir şekilde koyar: "seni seviyorum ve sen de biliyorsun ki en kısa zamanda yapmamız gereken çok önemli bir şey var: düzüşmek!". filmdeki karakterlerin kaderin avucunun içinde oluşu, karakterlerin abartılı oyunlarıyla verilir. karakterlerin garip ve alışılmadık davranışları izleyici tarafından da garipsenir ve komik bulunur. film boyunca bill farkında olmadan ya da alışkanlıkla her fırsatta doktor kimliğini yabancı insanlara gösterir, filmdeki kişiler birbirlerine söylediklerini tekrar ettirip durur. karakterlerin uyuşturucu ve alkol almaları karakterlerin farkında olamama ve kontrol edememe durumlarını doruğa çıkarır ve açıklanabilir yapar. bu durum özellikle esas oğlan bill'in hareketlerinde görülür. bill, karısının başka bir adama karşı yaşadığı tutkuyu anlatmasıyla birlikte yeni arayışlara girer, başına beklenmedik olaylar gelir, tesadüfler hayatını yönlendirir, yaşadığı olayları anlamakta güçlük çeker. taksideyken ve kendi arabasını sürerken kendinden geçmiş bir halde yapması gerekeni yapar, gitmesi gereken yere gider. orgy partisine giderken de taksinin ana yoldan çıkarak yan yola sapması kader çizgilerini anlatırcasına açık şekilde gösterilir. film boyunca bill'e birçok alternatif sunulur, diğer karakterler bazı şeyleri yapması, bazı şeyleri yapmaması için bill'i ikna etmeye çalışır, konuşmalarda birçok emir ifadesi geçer. ayrıca izleyiciye bill - alice çiftinin başına geleceklerin kaçınılmaz kader olduğu, filmin başında bill'e 'gökkuşağının sona erdiği yere' gideceğinin söylenmesiyle verilir. aslında filmin karakterleri arasında kubrick de var. kubrick tanrı rolünde! kubrick, karakterleri kendi mutlak hakimiyetine alıyor ve sanki kendisi bir tanrı'ymış gibi onlarla oynuyor ve yer yer dalga geçiyor. bu da kubrick'in kesinlikle çok hoşlandığı bir şey olsa gerek. kubrick'in gözleri tamamen kapalı'ya paralel olarak daha önce çektiği film ise 2001: bir uzay macerası'dır. her iki filmde de baş karakter bilinmeze
doğru yolculuk yapar, fakat bilinmez yine bilinmez kalır. zaten her iki filmde de asıl nokta, 2001'de evrenin ve insanoğlu dışındaki akıllı varlıkların yapılarının, gözleri tamamen kapalı'da ise insanoğlunun algılarının ne kadar doğru olduğunun, dolayısıyla gerçekliğin / var olmanın bilinemezliği, bundan öte de hep öyle kalacağı ve bilinemezliğin bilinemez olarak kabul edilmesi gerektiğidir. gözleri tamamen kapalı'da gerçek ve gerçek dışı ayırt edilememektedir, olayların olup olmadığı bilinememektedir, film aynı 2001'de olduğu gibi bilinmezlikle bitmektedir. "kubrick sinemanın tiyatrodan ve edebiyattan ziyade resim ve müziğe benzediğini, bu iki sanatın icra ettiği şeyin "açıklanmasına" gerek olmadığını, 2001'in kültürel birikimi atlayarak doğrudan duyguları ve bilinçaltını hedefleyen bir film olduğunu söylemektedir" *. gözleri tamamen kapalı da yönetmenin bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir. alice'in sandor szavost'la (sky dumont) dans ettiği sırada kameranın da neredeyse onlarla dans etmesiyle, alice'in bir yıl önce arzuladığı subayı anlatırken zamanın sanki durmasıyla, kubrick'in klasik zoom'larıyla, tüm oyuncuların başarılı performanslarıyla, mozart ve liszt'in parçalarının ve jocelyn pook'un bazen ihtişamlı, bazen gerilimli bestelerinin durumlarla derinden örtüşmesiyle, renk kullanımıyla "gözleri tamamen kapalı" sinema tarihindeki boş kalmış köşe taşlarından birini daha dolduran bir başyapıt, yönetmenin dünyadan ayrılmadan önce sinema tutkunlarına verdiği bir hediye; sıcak bir şekilde başlayan, daha sonra gizemli bir karabasana dönüşen bir rüya. aslında sinema da bir çeşit rüya. geçici bir bilinçsizlik, kendini filme bırakma durumu. bize bu rüyayı yaşatan kubrick'e sevgilerle...
fidelio dur ya cehenneme giriş şifresinin adı .. fidelity den gelmektedir o .. sadakat tan yani . sonsuza kadar sevişmek ve sevişenleri izlemekle cezalandırılmış ölülerin cehennemine giriş şifresi "sadakat"tir .. bill bu şifreyi zorla öğrenir piyanist arkadaşından .. bill piyanist arkadaşıyla aslında aynı kefededir , fakat daha bunun farkında değildir, öykünür, sınıf bilinçsizliği mi desem lümpenlik mi .. burdan da anlayabiliriz ki gözleri tamamen kapalıdır .. kitap 19. yüzyıl sonu viyanasında gecer, film de 20. yüzyıl sonu new yorkunda.. iki şehrin de kendine has aritokrasisi vardır fakat bunlar özünde aynıdır, paralı zenginler vardır, hedonistler vardır, entellektüeller.. bill bu sınıfa kaptırıp gitmek ister ısrarla .. zira başından beri gözü dışardadır bill in .. camdan dışarı bakar hep.. zira karısınını elinde tuttuğu kuş farzeder, ki o kadar emindir ki bundan yanıldığını anladığında öylesine bir dönüşüme girecektir ki çıktığında aşk ve sevgi yi öğrenmiş, aile babası olacaktır .. eyes wide shut aşka bir güzellemedir aslında .. maske nin kimliği gizleyen, saklayan gibi anlamları yanında ölüm ve değişim gibi anlamları da vardır.. sonlaradoğru bill in yastığında bill in kaybettiği maskesi durmaktadır.. alice uyanır , ve bill e sarılır.. bill her şeyi
anlatır .. maske bill in dışadönük kimliğidir, süper egosudur, maske aynı zamanda ölümü de temsil eder, süper egosu bastırılmıştır sonunda bill in .. kendini keşfetmiş, ne bok olduğunu anlamıştır.. o bi doktordur sadece.. ve kapitalist düzende yeri yoktur.. o insana hizmet eder.. sınıfsal farklılıklar ona işlemez, o her sistemde kendine yer bulur.. sisteme dahil olma çabası beyhudedir.. doktorluğu peşini bırakmaz.. hem nick tir arkadaşı hem ziegler.. iki farklı sınıfsal uç .. alice kendini duyulan aşırı güvenden şiddetle rahatsız olur ve denizci fantezisini dile getirir.. dah doğrusu üniformalı adam fantezisini .. bill de üniformalı bi adamdır nihayetinde-doktor-, ve sorar alice : "hiç hastalarından tahrik olduğun oluyor mu" , alice kendine bir cevap aramaktadır aslında.. fantezisindeki denizci adamla yaşadığı ilişkiye bir dayanak ister, denizci adamın onu isteyip istemediği konusunda ufacık bir ipucu alice in fantezilere nice nice deryalar katacaktır .. zizek bahseder, kadının libidosu erkeğin asıl düşmanıdır, ezikliğinin mahcubiyetinin, zayıflığının kızgınlığının sebebidir.. kadın şu dünyadaki en azgın yaratıktır .. onun arzularının sınrıları yoktur ve her dilediğini fantezi de olsa elde eder.. fakat sadakat yine kadında daha fazladır .. bill, tüm bu libidonal istekleri, narsist tavırları ve meleğimsi güzelliğinden dolayı-üstüne üstlük sadık bi de- alice e tabiri caizse kıl olur .. eyleme döker.. yeni arayışlara girer.. halbuki tek yapması gerekn sevmektir, cinsellik aşkn yanında ikinci planda kalır.. alice sevgi istemektedir, fakat mokar hastası nihan rolü kesmektedir ki bill gözünü açsın.. bill sokağa düşer, öncelikle sübyanla karşılaşır-ilk cinsel abukluk-, sübyancı durumuna düşeblir, daha sonra sokakta eşcinsel olduğu sanılır, bir diğer yanlış anlaşılma, -olgunlaşamamışlık,hamlık- ve sosyolog fahişeye gider, fahişe aids tir, ilişki zaten yanlış olduğu gibi yine önüne bir engel çıkmıştır, hastalık .. ve en sonunda cinsel hoşgörü cenneti ya da cinsel aşırılıklar cehennemine iner.. orji, anal, oral ve tabi şiddet-özellikle abartılı sahneler... kadınların amcık olduğu erkeklerin yarraktan müteşekkil olduğu düşünülen maskeler dünyası.. toplumsal kimliklerden sıyrılınca kalan id dünyası .. ve bu dünya karşısında fantezi dağarcığı 3 yaşındaki çocukla özdeş olan bill in yaşadığı afallama , korku ve akabinde maskesini çıkarması.. toplumsal rolünden kopamayışı .. izleyen durumundayken bi, anda izlenen durumuna geçişi .. hem de kim tarafından olduğu da belli değil .. biz mi izleyenler olarak - yoksa maskelerin ardındaki ulaşılmaz sınıf mı .. biz mi voyeuristiz yoksa maskeliler mi.. yoksa tam da bu mu kubrick in dediği .." siz, entel, elitist, filmlerime tapan, ıncık cıncık eden kültürlü kesim, işte siz aslında maskeler takmış ölülerden ibaretsiniz.. "kubrick in bu filmde gercek ile kurguyı birbirine karıştırması o kadar şiddetlidir ki oyncu seçimlerinden başlar bu karmaşa.. kubrick son filmiyle kitlesiyle hesaplaşmıştır aslında.. bill gibi insanların aşkı en azından bulabildiğini/keşfedebildiğini göstermiştir.. kubrick lafını esirgemez kimseden .. uzakdoğu ve rusya da gereken ayarı almıştır.. yavşak rusyanın yavşaklığı muhabbet tellallığıyla sembolize edilmiştir.. hem de öz kızını - ideoloji .. zamanının çılgın komünistlerinin düştğü hallere bak dercesine.. rezilsiniz ulan siz demenin daha müthiş
biylolu olamazdı.. ve bu durumdan yararlanmaya çalışan uzakdoğulular.. çok çalışkan, karınca millet olarak anılan uzakdoğunun gizlerini-siyasi-, ikiyüzlerini,aslında ne yaptıklarını ve nasıl da riyakar olduklarını- el sıkarlar bi de- ifadelendirmiyor mu o sahneleyle kubrick .. peki o lolita kız-sembolik kız- ne der bill in kulağına fısıl fısıl ..? bir orta sınıf burjuva olarak rusyayla ilişki kuran, japonları rahatsız eden amerika temsiline küçük kız neler fısıldar .. ne zaman istersen mi der, emrine amadeyim mi der, kapitalizmin köpeği oldum mu der, gene bi kuyruk sallar ve gider ya , en azından o ulaşılmaz cazibesi baki kalır.. filmin noel arifesinde gecmesi de ayrıca manidardır .. zira noel bir dönüşümdür ve kutsaldır, kutsallığın artık para olduğuna dair bir çok emareler vardır filmde, dönüşüm yönü de bill ile anlatılır.. bill filmin sonunda tıpkı yeni bi yıla girer gibi yeniden doğmuştur.. eskinin üstünü örtmüş, ailesine dönmüştür.. bu film oldukça karamsar olsa da kubrick in olağanüstü bir eseridir, tek boyutlu karakterleri, nefis sanat yönetimi ve anlatısal nitelikleriyle yüzyılın sonunda, başıyla da ilişki kurarak, noktayı koymuş, sinemayı bir eleştiren ve sorgulayan olarak dahiyane kullanmıştır
bill (cruise) filmin başındaki partide yıllardır görüşmediği bir okul arkadaşıyla karşılaşır. ikisi, hal hatır sorduktan sonra beraber yürümeye başlarlar ve aralarında uzun süredir karşılaşmayanlara özel sessizlik vuku bulur; benim açımdan filmi mükemmel yapan detay bu sessizliktir.
uzatilmak istense uzatilacak akillara ziyan bir senaryosu vardir.. kari koca diyaloglari hasta eder. filmin "fuck" diye bitmesi akla insanin hipnozdan kalkmasi icin doktorun parmagini siklatmasini getirir: ayilabilirsiniz.
sadece bir kez belirtildigi icin tekrarlamamda fayda var, bu film arthur schnitzlerin ruya romaninin uyarlamasidir. filmin sonu da kitabin sonuna uygun olarak bitirilmistir, yani... stanley kubrick oldu mu, issiz acun kaldi mi, nerede janjanli sinematografi, filmin sonu hafif kaldi mi? demeyiniz, dedirtmeyiniz. tabii ki illa kitabin sinirlari icinde kalinmasi gerekmez, gorsel olarak daha vurucu bir sonla bitebilirdi bu film. lakin bu epey dikkat dagitici olurdu, zira odak noktasi olan "ve hicbir ruya, sadece ruya degildir" ile "gelecekten bahsetmeyelim" denmesi, romanda ve filmde islenilen fikirleri -ozetlemese de- cok guzel bicimde vurgular. nitekim bu arthur bey hakkinda freud soyle demistir: "benim uzun yillar boyunca yaptigim deneyler ve gozlemler sonucu vardigim sonuclara, bu
yazar bir nevi sezgiyle varmis sanki. vardigi sonuclar tesaduf olamayacak kadar bilimin bulgulariyla paralel" sonucta, sadece gorselligiyle degil, konusuyla da kubrick gibi bir yonetmene yarasir derinliktedir bu film; haksizlik etmeyelim. kubrickin hakkiyla anlasilamamis bir baska filmi icin (bkz: 2001 a space odyssey)
--- spoiler --kubrick "eyes wide shut" için açıkça en iyi filmim demiştir. --- spoiler --viyana'lı yazar arthur schnitzler tarafından 1925 yılında yazılmış kısa bir hikayeden uyarlanmıştır. kubrick hikayenin haklarını 1970'lerde almış olmasına rağmen sinemaya uyarlamak için yüzyılın sonunu/ömrünün sonunu bekler. schnitzler, eserlerinde rüyalara yer vermesi nedeniyle genellikle freudyen bir yazar olarak anılır. hatta freud, schnitzler'den övgüyle bahseder ve onunla tanışmamış olmasının nedeninin "ikiziyle" karşılaşmaktan duyduğu korku olduğunu söyler. kubrick'in filmi tüm gücünü bill harford karakterinden alır. bill'in harrison ford gibi bir tip olmasını özellikle istemiştir. (bundan sebep bill'in soyadı harford olmuş). bill karakteri o kadar zenginliğin içinde sanki oraya ait değilmiş gibidir. lüks hayatların kıyısında gezinen bir tiptir yani. evinde kutu bira içip amerikan futbolu izler. milyoner ziegler'in evinde samimi olabildiği tek kişi eski dostu nick'tir. kendinden daha yoksul birinin evine bir kez gider (fahişenin dairesi) ve burada kendini çok rahat hisseder. bunun haricinde gittiği tüm yerlerde "buraya ait değilsin" mesajını alır. açık veya kapalı bir şekilde dışlanır. bill, karakter olarak da film boyunca fiziksel bir zorlukla karşılaşmaz. filmde bütün aletler mükemmel bir biçimde çalışır, taksi şoförleri gitmek istenilen yere götürür, herkes işini mükemmel yapar, işçi sınıfı bütün sorulara doğru cevabı verir. yani başkahramanın sorunlarını dış dünyaya maletmek için bahanesi yoktur.(karakterin bu tarz işlenişi genel anlamda tüm kubrick filmlerinde mevcuttur). filmin gizli tarikatlara yaptığı göndermeler aşikar. artı olarak kubrick asla bir yahudi göndermesi istememiştir. (dini olarak noel hazırlıkları var sadece). kubrick boşuna dememiş en iyi filmim diye. şimdi sinemayı koşturan adamlara bakıyorum da şunun yarısı kadar bir şey koysunlar ortaya, ilk iş o yönetmenin elini sıkmaya amerika'ya giderim.
hani erkek hep aklın temsilidir, kadın da duyguların ya... beş yüz kere izlediğim ve yine izleyeceğim bu mükemmel şaheser hakkında sayfalarca yazabilecek olmama rağmen şu detay, yani hanım kızımız alice'in, bill'in yaşadığı her şeyi ama her şeyi, bill'den önce ruhani olarak yaşaması beni benden alır. çünkü duygu, (karşıtlıklar tablosunda karanlığa tekabül eder) her şeyin temeli yani "kaide"sidir. akıl ise bu kaidenin üzerinde palazlanan bir ağaç gibidir. akıl duygu ile barışmak zorundadır. temeli, kökü o'dur çünkü. keza filmin sonunda birleşim gerçekleşir... filmde kırmızı ve mavi tonların dağılımı da çoğu sahnede alice'in olduğu yerlerde mavi(karanlık, soğuk, su, dişil), bill'in olduğu yerde kırmızıdır(ışık, sıcak, ateş, eril). filmin sonunda tonlar birbirine karışır... öyle bir hikaye öyle bir kurgu öyle bir film ki her sahnesi ayrı bir hikayeye oturtabilecek bir şablon gibi. nereye çekerseniz gider.
geceleyin pencereden iceri giren sehir isiklari, filmin basindan sonuna kadar hep ayni mavidir.
yüzeysel bir bakışla izlendiğinde modern hayattaki kadın-erkek ilişkilerinin bir portresi olarak gözükebilen film. fakat unutulmamalı ki her şeyden önce bir stanley kubrick filmi! bu da içerisinde normal bir aklın çözümleyemeyeceği kadar çok sembolizm, gizli mesaj, motif ve alt metin bulundurduğu anlamına geliyor. kısacası gözükenden çok daha farklı şeyler ihtiva etmekte. kubrick'i birazcık tanıyan dikkatli bir göz için bu film diğer bazı kubrick eserlerinde olduğu gibi dekadans temasını ele alarak yola çıkan, elitlerin hayat tarzına ve okult cemiyetlere odaklanan bir yapım. bunu anlamak için simgebilimci ya da dahi olmaya gerek yok; sadece biraz daha dikkatli izlemek ve her şeyden önce bir kubrick yapımıyla karşı karşıya olduğunuzu hatırlamak yeterli. öncelikle başroldeki çiftimize bakalım. tom cruise ve nicole kidman. zamanın parmakla gösterilen, imrenilen, örnek alınan, sembolleştirilen çiftlerinden belki de en ünlüsü. kadının güzelliğinin, erkeğin yakışıklılığının en üst noktada buluştuğu, gözler önünde bir evlilik. sadece her hangi bir modern çift değil, "the" modern çift. tom cruise, william isminde bir doktoru canlandırmakta. bolluk ve imkanlar içinde güzel bir hayat yaşayan, zengin dr.bill. cruise'un karakterini hatırlarsanız film boyunca insanlara bir şeyler yaptırmak ya da bir amaca ulaşmak istediğinde parasını kullanmaya çalıştığını ve kendisini biraz parasıyla var ettiğini görebilirsiniz. zaten kanımca bu sebeple ismi bariz şekilde bir cinastır: dr. "bill", yani doktor banknot. kidman'ın canlandırdığı alice karakteri ise eşinin sağladığı bolluk içinde yaşayan, kendini aynalardan izleyecek kadar güzel olan fakat içten içe evliliğinden ve hayatından sıkıldığı için mutluluğu başka yerlerde arama eğilimde bir kadın. bu da bana kalırsa kuvvetle muhtemel bir alice in
wonderland göndermesidir. --- spoiler --filmdeki okult, pagan ve masonik sembolleri anlatmaya -ve anlamayaçalışmak ya da kubrick'in başka filmlerinde de yaptığı gibi zihin kontrolüne (nazi almanyası'nda başlayan zihin kontrolü deneylerinin sonradan ciave diğer amerikan kuruluşlarında devam edişini ve mk ultra'yı bir araştırın; üzerine bir doz a clockwork orange, yarım doz full metal jacket, yarım doz doctor strangelove alın; çok azcık da the shining'deki çift kişilikli/ruhu ele geçirilmiş afacan bebe danny serpiştirin derim. ayrıca bkz: crm114) işaret ettiği ipuçlarının hepsini anlatmak saatler sürer. sadece çok bariz olan bazılarından bahsedeceğim. -filmin başında alice'in partide tanıştığı inanılmaz derecede baştan çıkarıcı karakterin isminin (sandor) gerçek dünyada church of satan'ı kuran adamın ismiyle aynı olması ve o adamın alice'i adeta hipnoz ederek neredeyse eşini aldatmaya ikna etmesi -parti sahnesindeki damalı yer deseninin doğrudan masonik sembol olması, duvarlarda sıklıkla görülen 8 köşeli pagan sembolü yıldız ve pentagramlar -ardı arkası kesilmeyen rainbow motifi (daha fazlasını merak edenler the wizard of oz, alice in wonderland, grimm masalları, through the lookingglass and what alice found there gibi çocuk eserlerinin zihin kontrolü ve hipnoz için nasıl kullanıldığını araştırsınlar) ve genç güzel kızların hipnoz yoluyla koşullandırılarak seks kölesi olmaya zorlandıkları iması -toplu seks ayininin gerçekleştiği maskeli partide kırmızı cüppeyi giyen ayinin başının oturduğu tahttaki 33. dereceden masonluk sembolü olan çift başlı kartal -maskeli partinin geçtiği malikanenin gerçek hayatta ismi okult cemiyetlerle ve illuminati ile en çok anılan aile olan rothschild ailesinin mülkü olması -rothschild'lerin tıpkı o partideki gibi maskeli partiler verirken çekilmiş resimleri -belki de en önemlisi...filmi bitirdiğinde gayet iyi bir sağlık durumunda olan kubrick'in filmi stüdyoya teslim ettikten tam dört gün sonra şaibeli bir biçimde kalp krizinden ölmesi ve dul eşinin bu olayın ardındaki gizemi ima eden konuşmaları -ve daha niceleri (zaten bir şeyleri unuttuğuma ve yarın öbür gün aklıma gelince edit gireceğime çok eminim) --- spoiler --konu ve entry tabii ki de uzatılabilir; ortaya farklı semboller ve gizli mesajlar, ya da farklı iddialar konulabilir fakat şu bir gerçek ki bu film günümüzde giderek sesini yükseltmeye başlayan illuminati ve benzeri gizli cemiyetlerin, elit toplulukların hayal sınırlarını dahi aşan güçlerinin, üzerimize yerleşmiş olan güzellik algısının nelere yol açtığının çok ama çok rahatsız edici bir göstergesi. pek çok kubrick hayranı bile beğenmez bu filmi, fakat benim için onun en önemli filmlerinden bir tanesidir (gerçi hangi filmi önemli değildir ki?). bacak kadar çocukken ilk kez izleyişimi (bkz: ben
6 yaşımdan beri kubrick izliyorum ulan) hala hatırlarım ve o günden bu yana geçen her seferinde hala gerim gerim gerilirim.
filmden ilginç gelebilecek anektodlar: --- spoiler --* yönetmen stanley kubrick filmin kurgu sürecinde müstehcen sahneler için showgirls, basic instinct ve fatal attraction filmlerini izlemiş. * tom cruise ve nicole kidman film için ucu açık bir kontrat imzalamışlar. yani stanley kubrick ne zaman 'sizinle işim bitti' derse o zaman serbest kalabilecekleri maddesi olan kontratı kabul etmişler. * tom cruise ve nicole kidman'ın filmde kubrick'le çalışacakları açıklanınca vincent d'onofrio (full metal jacket'te private pyle'ı oynayan) onlara şu öğütte bulunmuş: "bir ev ya da apartman kiralasanız iyi edersiniz, çünkü bir süre ingiltere'de kalacaksınız". * film yapım aşamasındaki gizliliği ile bilinmekte; hatta bu gizlilik filmin iki yıldızı tom cruise ve nicole kidman'ı bile ayırmış*. ikilinin filmdeki kurgusal karı koca karakterlerinin birbirleri arasındaki güvensizliği artırmak için kubrick her iki oyuncuyu da ayrı ayrı yönetmiş ve birbirleri arasında not paylaşmalarını yasaklamış. bununla ilgili eziyet edici bir örnek, alice'in yakışıklı bir deniz subayı ile filmde sadece bir dakika sürecek ve bill karakterinin (tom cruise) aklına takılacak hayali bir sevişme sahnesi için kubrick, nicole kidman'dan 6 gün boyunca erkek bir modelle çırılçıplak sevişmesini istemiş. yetmemiş onlardan 50 farklı pozisyonda seks yapmalarını istemiş, yine yetmemiş tom cruise'un bu süreçte sete girişini yasaklamış, yine yeni yeniden yetmemiş ve nicole kidman'ın da eşinin öfkesini yatıştırmak için içerde neler olduğunu ona anlatmasını yasaklamış. * stanley kubrick eva herzigova'ya mandy rolünü oynaması için teklif götürmüş. eva bu teklifi çok fazla çıplak sahne olduğu ve kubrick'in de herhangi birinde bir değişikliğe gitmek istememesi nedeniyle reddetmiş. * stanley kubrick bu filmin hayatının en iyi filmi olduğunu düşünmekteymiş. * stanley kubrick filmin son halini warner bros'a teslim ettikten dört gün sonra ölmüş. dostları ve ailesinin yanısıra tüm set çalışanları ve oyuncular da kubrick'in ölümünün tamamen beklenmedik olduğunu ve filmi çekerken herhangi bir sağlık sorunu yaşamadığını belirtmişler. * filmin post prodüksiyon süreci neredeyse bir yıl sürmüş. * kubrick'in filmde üç asistanı varmış. ünvanları "yönetmen asistanı" (leon vitali), "stanley kubrick'in asistanı" (anthony frewin) ve "bay kubrick'in asistanı" (emilio d'alessandro) şeklindeymiş.
* yazar frederic raphael'e göre kubrick'e filmin adı için önerilenlerin arasında "you and me" ve "the female subject" de varmış. kubrick "eyes wide shut"ı bizzat kendisi seçmiş. * filmde tom cruise'ın taktığı maske, ryan o'neal'in yüzü modellenerek tasarlanmış ve imal edilmiş. * tom cruise'un orgy katılımcıları tarafından sorguya çekildiği sahnede çalan gizemli ve uğursuz müzik ilk olarak 1946 yılında david niven'ın a matter of life and death adlı filminde niven'ın karakteri cennette sorguya çekilirken kullanılmış. * tom cruise'un oynadığı doktor william harford karakteri için ilk olarak harrison ford düşünülmüş. hatta harford ismi direkt harrison ford'dan gelmekte. senaryo yazarının william harford karakterinin yahudi olması gerektiğini söylemesine rağmen kubrick, karakterin "vanilla american" olması gerektiğini düşünmüş.
* victor ziegler ve marion nathanson karakterlerini ilk olarak harvey keitel ve jennifer jason leigh oynamış. keitel ve leigh bazı sahneleri çektikten sonra keitel başka bir projeye olan yükümlülüklerinden dolayı yapımı terketmiş. sahnelerinin yeniden çekilmesi gerekmiş ama bu sırada da jennifer leigh existenz filmi nedeniyle katılamamış. sonrasında sydney pollack ve marie richardson projeye dahil olmuş ve sahneler baştan çekilmiş. çift taraflı bir rüyanın psikanalizi. filmin iki farklı alt metni var; biri defalarca değinilmiş olan semiyotik çıkarımlar ve ezoterizmden şeklalıyor, diğeriyse psikanalizden. ikinciyle uğraşmak sanıyorum ilkinden çok daha kolay ve rasyonel olacaktır. sikkofield yazısını okuyup da filme gerektiğinden fazla anlam yükleyen cevval ergen safsatalarına gerek yok. dönelim filme, 3. reich döneminde birçok münevverin entelektüel verim ve edimleri engellendi, bu birçok lafzı freud*, zweig'*, ve schnitzler'i* de ihtiva ediyor. bu üç ismin kayda değer ortak noktası her ne kadar garip olsa da 3. reich kültürel politikasının lincine uğramaları değil, eyes wide shut'dır. schnitzler 1926'da traumnovelle'i yayımlandıktan aylar sonra zweig, sonraları gorki'nin "böylesine derin bir kitap daha okumadım." diyeceği "vierundzwanzig stunden aus dem leben einer frau"yu yazdı. bu iki eserin de korkunç kuvvetli bir freudyen altyapısı var. dolayısıyla filmi traumnovelle ve vierundzwanzig stunden aus dem leben einer frau'dan izole biçimde doğrudan bir kubrick şaheseri olarak algılamak gülünç kalıyor. "illüminatimason-çok heyecan" üçgeninde kaybolup mezkur freudyen altyapıyı ıskalamamak lazım. evet sembolizm, semiyotik, ezoterik tradisyonlarla
geçişmiş bir film ama her şeyden önce bir ilişki hikayesi, bu iki bağlamda iki farklı anlam kazanıyor film. her ne kadar adı annenizin rüya tabirleri kitabı gibi olsa da freud'un en ünlü verimi düşlerin yorumu'dur.* kitapta freud, çıplaklığı yaygın bir rüya öznesi olarak tanımlıyor; ve rüyada çıplaklığın, bastırılmış teşhir arzusundan ileri geldiğini söylüyor. kubrick elbette "illüminatili-masonlu-yanarlı dönerli" film çekeyim derken bu freudyen arkaplanı ıskalamamış, bu yüzden film alice'in* çıplaklığıyla açılıyor ve -"no dream is ever just a dream." -“we're awake now." diyaloğuyla bitiyor. böylece biliyoruz ki filmin ilk sahnesiyle bir rüyaya uyanıyoruz, ne bill'in, ne alice'in rüyası bu. yalnızca bizim rüyamız ve film bittiğinde kubrick'in bizi uyandıramadığı uykumuza dönüyoruz, fakat kubrick adeta veriyor veriştiriyor küsküyü, unutmayın: no dream is ever just a dream. yazdığım üzere freud; çıplaklığın, bastırılmış teşhir arzusunun tecessümü olduğunu söyler ve çıplaklık izleyicinin zihninde bill'in* hastaları, ayindeki kadınlar ve ziegler'in yanındaki model aracılığıyla sürekli pekiştirilir. * bir diğer freudyen noktaysa, bill'in hastasının kızı marion. hanım ablamız babası öldükten sonra bill'e aşık olduğunu söylüyor. dangalak değilseniz anlayacağınız üzere mevzubahis sahnede oidipus kompleksi işleniyor. marion'un babasına dönük aşırı libidosu babasının ölümü ile süjesiz kalır, ve yeni libido odağı bill'dir. süperego, hem oidipus kargaşasının hem de ahlaki refleks ve duruşların kaynağıdır. bu sayede kubrick, oidipus'u, marion'un ambivalansı ve garip davranışlarıyla kontrastlıyor. sahnenin bunun dışında ne entelektüel ne sinematografik değeri var, "bakın oidipus nedir biliyorum" demek için araya bu sahneyi iliştirilmiş gibi. * film boyunca alice-bill çifti seks yapmıyor fakat bill, filmin başındaki ziegler'in partisinden anımsayacağınız üzere iki kadını reddederken alice macar abimiz anton'la barbut oynama aşamasına geliyor. ilk izlediğimde basit bir sadakat dikotomu olduğunu sanmıştım, fakat lacancı* analize çok müsait olduğunu görünce denemek istedim. lacan psikanalizine göre cinsel güdüler doğumdan itibaren vardır ve anne bu cinsel güdüleri çift taraflı bir "farkındalıksızlıkla" tatmin eder, babanın
yasası işlemeye başladığında anne, yasaksevi-ensest öznesi haline gelir ve kültürel reflekslerle cinsel yasak sınırına dahil olur. bu yasakla birlikte bu güne değin "farkındalıksızlıkla" tatmin edilen cinsel dürtüler bilinçli hale geçer ve çocukta cinsel arayış başlar. ne alakası var mına koyim anlattıklarının demeyin, bir flashback yapın, bill'in alice ile kavga ettikten sonra yaptıklarını ele alalım, ofisinde oturuyor ve subayın alice ile seks yaptığını düşünüyor. sonraki sahnede kendisine aşık olduğunu söyleyen marion'u arıyor yanıt alamayınca sokakta karşılaşmış olduğu kadının evine gidiyor. bill bu iki kadını da ilk seferde reddetmişti çünkü anne figürü alice, seks yapmıyor olsalar dahi "farkındalıksızlıkla" bill'i doyuruyordu, subay meselesi "babanın yasası"nı işletmeye başladı ve alice, bill'in cinsel yasak sınırına girdi, böylece daha önce reddettiği kadınlar objet petit a(arzu nesnesi) haline geldi. kostüm satan göçmen dayının kızını pazarlaması da harika bir jouissance örneği. freud'un libido kavramsallaştırması iş görmez olunca lacancı* jouissance'a dönmüş olsak da mesele freudyen analize hala açık.
müziklerine bir kez daha hayran kaldım, chris isaak, shostakovich, sinatra... keşke şebnem ferah ve teoman da olsaymış, sözlük buna muhtaç. saat üçte neden bu denli lüzumsuz bir şey yazdım, çünkü yapacak bi şey yok mına koyim. yazıya bir şeyler ilave edeceğim, aklımda kalsın:
adamın, karısının gözleri tamamen kapalıyken gördüğü rüyayı yaşaması aracılığıyla; içimizdeki sadakatle bastırılıp en ufak bi dürtüde ortaya çıkan çok eşililiği, kıskanılma arzusunun utançtan ağır gelişini, kendimizi aldatılmış ve zayıf hissettiğimizde en iyimizin bile içimizdeki kötüyü nasıl ortaya çıkarttığını, tutkuların ve ufak bi bakışla hissedilen aşkın bile alışılmış güvenden ve sevgiden daha tercih edilesi olmasını sorgulaması hoşuma gitti.
gece gece aklıma yeniden gelmiş olan film. komplo teorileri kısmını sallamadığım için o konuya ilgili yorum
yapmayacağım, isteyen istediği goygoyu yapsın da, kadın-erkek ilişkileri açısından çekilmiş iyi filmlerden birisidir gerçekten de. ayrıca gerçekten de ciddi bi emek hazırlandığı belli filme. malum orgy sahnesi kaliteli bir erotik filmi aratmayacak düzeydeydi. ps: nicole kidman sevenler de ayrıca izlemeli.*
View more...
Comments