Düşünmenin Tam Zamanı-Michael J Gelb

July 27, 2017 | Author: Murat Temelli | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

düşünme zamanı...

Description

Michael J. Gelb

DÜŞÜNMENİN TAM Z A M A N I!

ARION Y A Y I N E V İ

M i c h a e l J. G e lb D ü ş ü n m e n in T a m

Z a m a n ı

M ic h a e l J. G e lb

Düşünmenin Tam Zamanı Ç e v ire n T ay lan B ilg iç

YAYI NEVİ

A R IO N YAYINEVİ Kasım

2002 (1. Basım - İstanbul)

“Bu çevirinin tüm yayın haklan ARION YAYINEVİ Ltd. Şti. ne aittir. © Mir

>• >«.>«.>* »m -xx.v.w•/

:•

m*x.k* v

L id e rle r ve Y ö n eticiler R osabeth M oss Kanter, "Devler Dansetm eyi Öğrendiğinde: 1990'larda Stratejinin Güçlüklerine Egemen Olmak" kitabında, kurum sal dünyanın yurttaşlarının yüz yüze geldiği yaygın DISSO N A N T sorunları sıralar: • S tratejik düşün v e geleceğe yatırım yap - am a rakam la­ ra olum suz yansım asın. • G irişim ci ol ve risk al - am a başarısız olarak kurum a zarar verme. • Y aptığın h er şeyi, daha iyi bir biçim de yapm aya devam e t - ve çalışanlarla iletişim , ekip çalışm aları ve yeni projelerin başlatılm asına daha çok zam an ayır. • İşinin h er ayrıntısını bil - am a sorum luluğu başkalarına dağıt. • "V izyonlara" tutkulu bir biçim de bağlan ve onları h a ­ yata geçirm eye adan - am a esnek, yanıt verici ve hızla yön değiştirm e yeteneğine sahip ol. • Ö ne atıl, lider ol ve yön belirle - am a katılım cı, dinle­ yici ve yardım cı ol. • İçtenlikle girişim cilik oyununa ve onun gerektirdiği uzun çalışm a saatlerine dal - ve sağlıklı kal • Başar, başar, başar - ve canavar gibi çocuklar yetiştir.

Bir nemlendirici ve bir kurutucu aldım , ikisini aynı odaya koy­ dum, çalıştırdım ve kendi hallerine bıraktım. M izahçı Steven W right

Bu çelişkileri uzlaştırm ak kolay değil. Aynı anda lıem lider, hem yönetici olm am ız isteniyor. Bu yetenekleri kaynaştırm adan önce, aralarındaki farkları netleştirm ek gerek. W ebster's sözlüğü, liderliği "önde veya ileride giderek yolu ' gösterm e yeteneği; yönlendirm e kapasitesi" olarak tanım lıyor. Sözlük, yöneticiyi ise "olayları tutum luluk ve ekonom i ile yürü­ ten kişi; iyi bir ekonom ist; am acına ulaşm ak için yöntem bu l­ m ak, planlam a yapm ak veya girişimde bulunm akta yetenekli olan” diye tanım lam ış. H arvard İş O kulu'ndan Prof. John K otter v e diğerleri, yöne­ tim ve liderlik arasındaki önem li ayrımı vurgulam ıştır. Y öneti­ ciler esas olarak karm aşıklığı denetlem ek, perform ansı gözle­ m ek, sistem leri yönlendirm ek, bütçeleri planlam ak ve planların uygulanm asını yönetmeye odaklanır. B aşka b ir deyişle, gele­ neksel yöneticinin tem el tarzı yakınsaktır; istikrara yönelm iştir. L iderin tem el odağı ise ıraksak ve değişim e yöneliktir. Lider, vizyonu tanım lam ak ve iletm ek ile görevlidir. İletişim in belki de en önemli aracı ise, liderin ortaya koyduğu örnektir. Liderler, kurum u geleceğe yönlendirm enin sorum luluğunu taşır. P rofesör Kotter, sunum larından birinde, üst düzey ticari yö­ neticilerin liderlik/yönetim tarzlarına dair bir çalışm a gerçekleş­ tirirken hazırlanm ış dört video kaset gösterm işti. K otter'in asis­ tanı öğrenciler. bu lider/yöneticilerin kilit konum lardaki dostla­ rı ile ayrıntılı söyleşiler yaptılar.

İlk kasetin konusu, E astem H avayollarının eski başkanı Frank B onnan'dı. Borm an, çalışanlarına hitap ediyordu. M esajı­ nın özü, şirl XWK> »

MftMH 6

MMOM 4

W

»

iki tür insan vardır: H erşeyi iki gruba ayıranlar ve ayırmayanlar. Kenneth Boulding m m

îı

sw m

« > 1 biokur|„

bir kaç grup kalabalık

Bu basitleştirilmiş sembolleri deneyin G T ^ kapı tartı 1 - t ar1< adaş

Odak

@

H & .J ) gOrOşme 9Ondûz gece

< dans

^ A ? yOzme kıyafetler bayrak yu^rne

e '' l t V $S söyl™ telefon yûnlme koşma

Şim di öğelere d a h a da birleştirelim

bak bir yıldız

S. Y a z ıla rın b aşaşağı d u rm a s ın ı nasıl ö nleyebilirim ? Y. Bütün anahtar sözcüklerinizi dik ve okunması kolay bir halde tutm ak için, gerektiğinde açılı ve yuvarlak çizgiler kullanın.

S. K ü m elem e, ö rü m ce k d iy a g ra m la rı, fikir h a rita la m a ve k a r a r ağ a çları gibi n o t a lm a sistem leri ile ak ıl h a rita la m a a ra s ın d a k i fa rk ne? Y. Bu yöntem lerin akıl haritalam a ile ortak bir noktalan b u ­ lunuyor: H epsi de, düşünce oluşturup kaydetm ek için kullanı­ lan, doğrusal olm ayan yöntem ler. A ncak akıl haritalam a, beyni­ nizin bü tü n yeteneklerini kullanm aya teşvik eden tek yöntem . Akıl haritalam a; düşünm e sürecinizin, beyninize dost bir biçim ­ de not alıp not tu tarak pekiştirilebileceği varsayım ına dayanır. N otlarınız ile beyniniz arasında olum lu b ir geribildirim döngüsü yaratarak, bü tü n beynin kullanılm asını sağlar; sinverjent düşün­ ceyi ifade etm enizi kolaylaştırm ak için özel olarak tasarlanm ış­ tır. D iğer n o t alm a sistem lerinden farklı olarak, düşünceye daha kesin ve düzenli bir yaklaşım ı (satır başına tek sözcük, bağlan­ tılı doğrular, rakam landıım a, kodlam a gibi yollarla) özendirir ve aynı zamanda, aklın yaratıcı, sanatsal yönünü (renk, im geler, boyut, kod ve sim gelerle) harekete geçirir.

S. Ç alışm a m ı ta s la k fo rm d a s u n m a m g erek iy o r. Akıl h a ­ rita la rı düzen sizleşm em e yol a ç a b ilir m i? Y. Akıl haritalam a ile, taslakları kolayca ve hızla oluştura­ caksınız. Akıl haritaları, ilk bakışta dağınık görünebilir, am a dü­ şüncenin daha iyi düzenlenm esini sağlar ve kolayca taslaklara dönüştürülebilirler. Akıl haritalam a, fikirlerinizi daha hızlı ve özgürce oluşturup, onları daha çok düzenleyici aracın (renkler, sayılar, kodlar) yardım ıyla düzenlem enizi sağlar. Bir taslağa ih­ tiyaç duyduğunuzda, akıl haritanızın h er dalına bir rom a rakam ı, h e r anahtar sözcüğe b ir h arf k o d u verin, yeter. S. Akıl h a r ita m ı n asıl tem iz, düzenli ve çalışm ası ko lay b i­ çim d e tu ta b ilirim ? Y. M erkezi im genizi sayfanın ortasına çizin ve boyutunu sı­ nırlandırın. S atır başına sadece tek sözcük kullanın ve anahtar sözcüklerin üzerinden geçin. Ç izgilerin çıkış noktasını biraz k a­ lın çizin ve harflerinizin yüksekliği, kolay okunm aları için, en az 0.6 santim olsun. Vurgu için, bazı harfleri daha da büyütebilir­ siniz. H er sözcük, üzerinde bulunduğu satırla aynı uzunlukta ol­ sun. B öylece boşluktan tasarruf eder ve bağlantıları daha açık görebilirsiniz. M üm künse, b ü y ü k k ağ ıtlar kullanın. B öylece sıkıştırm aktan kurtulursunuz, ay n ca büyük düşünm eniz teşvik edilir. İlk çizim iniz düzensiz görünüyor diye kaygılanm ayın. İşleri netleştir­ m ek için ikinci, üçüncü b ir çizim yapabilirsiniz. S. A k ıl h a rita m ız ın b ittiğ in i nasıl an layacağız? Y. T eo rik olarak, bir akıl haritası asla bitm ez. L eonardo da V inci'nin vurguladığı gibi: "Herşey herşeyle bağlantılıdır." Z a­ man, enerji, istek, renkli kalem ve yeterince büyük b ir kağıdınız olsaydı, bütün bilginizi ve en sonunda bütün insanlığın bilgisini bağlantılandırm ayı sürdürebilirdiniz. Elbette, bir konuşm a plan­ lıyor veya bir toplantı düzenliyorsanız, insanlığın bütün bilgisini

düşünecek zam anınız olmaz. Sorunun en b asit yanıtı, akıl hari­ tanızın, topladığınız bilginin, söz konusu görevin am açlarıyla uyuştuğu zam an bittiğidir. S. A p talca y a d a ilgisiz gelen bir d ü şü n cey i h a rita n ın dı­ şın d a mı b ıra k m a lı? Y. Bu durum da onu yazın ve sürecin akm asına izin verin. Ç ı­ ğır açan fikirler, genellikle, başlangıçta ilgisiz görünen ilişkiler­ le başlar. Bir anahtar sözcük işin sonunda da ilgisiz geliyorsa, akıl haritanızın ikinci baskısında onu eleyebilirsiniz. S. A kıl h a rita m ın a n a d a lla rın d a n e le r o lu p b ittiğ in i sa p ­ ta m a k ta s o ru n y aşıy o ru m . B a n a y a rd ım edebilir m isiniz? Y. E vet. M erkezi im genizin konusunu en iyi özetleyen asga­ ri anahtar sözcük sayısını keşfetm eyi hedefleyin. Önce üretken, serbestçe akan bir harita oluşturun. A rdından, bu kriteri kullana­ rak ana dallarınızı belirleyin. M alzem enizin belirgin m antıksal bölüm leri ile başlayarak da, ana dallarınızı saptayabifirsiniz. Ör­ neğin, b ir kitabı akıl haritalıyorsanız, ana dallarınız, bölüm b aş­ lıkları olacaktır. B ir konuşm a; "başlangıç, orta, son" form ülüne göre dallandınlabilir, veya yedi anahtar noktayı kullanabilirsi­ niz. Bir diğer yaklaşım , klasik sorulan kullanm aktır: Kim , ne, ne zaman, nerede, n ed en ve nasıl? Önem li olan, "doğru" kategori kaygınızın, düşüncelerinizin akışını engellem em esidir. K ategorileri keşfetm enize yardımcı olan, bu akıştır. B aşka bir deyişle, belli bir konuyla ilgili ilk akıl haritanızı yaptığınızda, neyin nereye gittiğinden kaygılanm ayın. İlişkilerinizin akm asına izin verin ve ardından, haritanıza bakıp en güçlü anahtar sözcükleri vurgulayın. Akıl haritanızın ikinci baskısında, bu anahtar sözcükleri, ana dallarınız yaparsınız. S. Akıl h a rita la m a y ı k işiselleştirm ek, ken d i ta rz ım ı geliş­ tirm e k istiy o ru m . Ne ön erirsiniz?

Y. A kıl haritalam anın unsurları, bireysel ifadeyi teşvik et­ m ek için tasarlanm ıştır. B ahsettiğim iz ana noktaların her biri, düşünce yeteneğinizi u zu n vadede azam iye çıkarm ak için dik ­ katle geliştirilip sınandı. E n azından ilk altı hafta boyunca, u n ­ surları ay n en sunulduğu gibi uygulayın. Ardından, onları k işi­ selleştirm e deneylerine başlayabilirsiniz. 0444441 X 4M M »

X

«

)WMM «

UDMK 4

X

X MM06» «> KMMC «• «444440 «

4W XÖ X 46H W

X MWW

ö rn ek alın, özemseyin, yenileyin - caz yapm a, dövüş sanatların­ da ustalaşm a ve akıl harita/amada uzmanlaşmak için tavsiyeler. «MOM «i JMMM

*

444440C 4

40M M

X «M M

*

»44044 *

»44444 4

4444440 4

444444ı X 044440 4

4444004 4

4404444 X 444444» X «04044 01 >444444 4 04444K

4

040404» X 444444

Elbette, bazı problem ler basit ve net tanım lanm ıştır. "Grant'ın m ezarında kim göm ülü?"* veya "Yedi k ere yedi kaç eder?" gibi. Bu soruların tek b ir yanıtı vardır. N orm al b ir evrende, arit­ m etik kuralları uyarınca, yedi kere yedi daim a kırkdokuz ed e­ cektir. Eğitim im izin önem li bir bölüm ü, bu tip problem lerin çö­ züm üne odaklanm ıştır. "D oğru yanıt ne?" diye sorm ak için eği­ tiliriz. D aha karm aşık problem lerin pek ço k olası çözümü vardır. "Doğru y an ıt ne?" diye sorm ak yerine, "Doğru soru bu mu?" ve "İleri götürecek olası çözüm veya patikalar neler?" diye sorm ak, daha yapıcı olabilir. ( • ) : E l b e t t e . G r a n t 'i n b e d e n i n i ç e v r e l e y e n t a b u t v e t o p r a ğ ı n . ç e ş itli y a ş a m t ü r l e r i n i n ç ü r ü m ü ş k a l ı n t ı ­ la r ın ı i ç e r d i ğ i v e b u n l a r a r a s ı n d a b e l k i d e t a r i h ö n c e s i a k r a b a l a r ı n b u l u n d u ğ u il e r i s ü r ü l e b i l i r . A m a g ü n l ü k . p r a t i k a m a ç l a r d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e . y a n ı t G r a n t 'ti r .

İşad am lan n ın sorduğu klasik sorulardan biri, "Satışları nasıl artırırız?" olagelm iştir. Sayısız yaklaşım düşünülebilir: İndirim veya kam panya yapın, reklam verin veya en çok alışveriş yapan m üşterilerinizi ödüllendirin, yirm idört saat açık kalın, daha iyi hizm et verin, ürünü geliştirin, satış ekibini güçlendirin, bir üc­ retsiz telefo n h attı kiralayın, daha iyi satış eğitim i verin, satış ekibine teşv ik ler sağlayın vs. vs. Elbette, satışları artırıp para kaybetm ek d e müm kün. İngilte­ re'de bir elektrikli süpürge şirketi, yeni bir süpürge alan m üşte­ rilerine, ücretsiz uluslararası uçak biletleri verm eye başlam ıştı. B iletler, sattıkları süpürgeden daha pahalıydı ve çok süpürge sattılar. M ilyonlarca dolar zarar edildi. B irey ve kurum lar, sık sık, soru ve problem lerini bir vakum a sıkıştırm a hatasını yaparlar. Satış ile ilgili sorular, kârlar düşü­ nü lm ed en oluşturulur. K âr ile ilgili sorular ise, insanlar düşünül­ m eden. P roblem leri bu şekilde çerçevelem e yöntem i, kategorici "Ya öyledir, yaıda böyle" dünya görüşüne dayanır. Bunun yeri­ ne, sorularınızın ayrıntılarını sinverjent bir biçim de, orm anın ta­ m am ını yansıtan bir tarzda tanım layın. K urum sal ve kişisel yaşam da karşılaştığım ız problem lerin birçoğu karm aşık ve başlangıçta epey belirsizdir. örneğin, "Ekip çalışm asını nasıl yaratacağız" veya "Nasıl m utlu olabilirim?" Bu problem ler, çeşitli yollarla tanım lanıp çerçevelenebilir. V e çer­ çevelem e, çözüm ü bulm anızı önem li ölçüde etkiler. K arşıtlık Yönet/mıi'nin yazan Dr. B arry Johnson, doğrusal düşünenlerin, bu m eydan okum aları, tek bir unsura doğru h are­ k e t olarak çerçevelem e eğilim inde olduğunu vurgular. Ö rneğin çözüm , "ekip çalışm ası" veya "m utluluk''tur. Am a bu karm aşık m eseleler, aslında, birbirine bağım lı karşıt çiftler olarak anlaşıl­ m alıdır. Ö rneğin bireyler, kişisel katkılarının takdir edilm esini

hissederse, ekip çalışm ası zordur. E ğer kişi m utluluğu doğrudan arıyorsa, m utsuzluk h ep köşebaşındadır. Psikolog M ark B row n, yeniden tanım lanm ası sayesinde, in­ san toplum larının tem eld en dönüşm esiyle sonuçlanan bir soru­ dan bahseder. G öçebe toplum lar, "Suya nasıl ulaşırız?" sorusu­ n a dayanıyordu. B row n'ın dediğine göre, "Suyu nasıl kendim ize ulaştırabiliriz?" diye sorm aya başladılar ve böylece, istikrarlı ta­ rım toplum ları haline geldiler. Çözüm lerin size ulaşm ası için, problem tanım lam a yetenek­ lerinizi nasıl geliştirebilirsiniz? Doyrnazcasına m eraklı bir çocuk rolü oynayarak, bu yetene­ ği geliştirm eye başlayabilirsiniz. Genellikle, en faydalı sorular, gelişmiş insanların atlam a eğilim inde olduğu basit, saf sorular­ dır. "Kral neden çıplak?", "Bu neden b ir problem ?", "Gerçek problem bu mu?" ve "N eden bunu hep böyle yapageldik?" gibi beceriksiz sorular sorun. K lasik gazeteci sorulan (Ne, ne zam an, kim , nerede, neden ve nasıl), sorunun kalbine ulaşm anıza yardım cı olur. P rofesyo­ nel veya kişisel yaşam ınızda kaygı duyduğunuz b ir problem i dü­ şünüp şunları sorun: Ne P roblem ne? P roblem in altında n eler yatıyor? Neye benzetilebilir veya onu aydınlatm ak için n e gibi ben­ zetm eler yapabilirim ? (Örneğin, alüm inyum içecek kutuların çekmeli kulplarını icat eden kişi, "Doğada kolay açılan şey ne­ dir?" diye sormuştu. Aklında bir m uz resmi belirdi ve ardından, "M uzun tasarım ını, önüm deki görevde nasıl b ir m odel haline getirebilirim ?" diye sordu.)

G örm ezden gelirsem n e olur? Bu problem i çözm ek, ne gibi problem ler doğurabilir? P roblem in içinde, ne tip karşıtlıklar veya zıt unsurlar bulunu­ yor? Ne z a m a n N e zam an başladı? N e zam an oluyor? S onuçlan n e zam an hissedilecek? K im K im bu problem le ilgileniyor? Kim etkileniyor? O nu kim yarattı? Kim sürdürüyor? Ç özüm üne kim yardımcı olabilir? N ered e N erede oluyor? N erede başladı? N ereye bakm adım ? B aşka n erede yaşanm ış? N ed en N eden önem li? N eden başladı? N ed en devam ediyor? N asıl Nasıl oluyor? N asıl daha farklı bakabiliıim ? N asıl değiştirilebilir? Bu problem in çözüm üne yapacağım yatının, vizyon ve d e­ ğerlerim ışığında nasıl görünüyor? Ç özüldüğünü nasıl anlayacağım ?

S orulan biçim lendirm ek için önceden konulm uş kurallar ol­ m asa da, geniş bir genelleştirm e ile aşın özelleştirm e, esneklik ve odaklanm a arasında bir denge aramak faydalıdır. İyi biçim ­ lenm iş b ir soru kışkırtıcı, enerji ve ilham vericidir. Problem ini­ zin ayrıntılarına, "orman" bağlam ında bakın. Sorunuzu biçim ­ lendirm enin alternatif yollarını bulun, karşılıklı bağım lılık için­ deki zıtları arayın ve birden fazla doğru yanıt olabileceğini unut­ mayın.

Akıl D u ru m u : M a y m u n la rı A ra m a k Problem lerin "çerçevesi" önem lidir, çünkü am aç duyunuzu düzenler. A m açlarınız da, algılam alarınızı belirlem e eğilim inde­ dir. Algı, am acı takip eder. Örneğin, bir binek otom obili alm aya karar verdiğinizde, "Benim için en iyi otom obil hangisi?" diye kendinize sorun. Böylece, bir dahaki sefere yoldayken veya bir park alanında yürürken, rekor sayıda Explorer, Jeep ve R ange R over farkedeceksiniz. Aklınızı bu araca hazırlam adan önce m uhtem elen farketm eyeceğiniz şeyleri, örneğin dergi ve gazete­ lerde otom obillerle ilgili reklam ve yazılan göreceksiniz. B ir sem inerde, birisi armamentaryum diye bir sözcük sarfetm işti. İki gün sonra bir öğrencim , "Geçen gün siz armamentaryum diyene dek, böyle b ir şey hiç duym am ıştım " dedi. "Sonra sözlüğe baktım . O zam andan beri farklı kaynaklarda, iki kez ay­ nı sözcüğü gördüm." A lan biyologu Anna Novak, zam anının büyük bir bölüm ün­ de, Panam a orm anlarındaki prim atları inceliyor. Ortak dostu­ muz, yazar Gerald Celente'ye, orm anın m aym unlarla dolu oldu­ ğunu, am a hiç yılan görm ediğini anlatmış. Sonra bir gün, yılan­ larda uzm anlaşm ış bir m eslektaşını, orm ana davet etmiş. Birkaç dakika içinde, ardı ardına üç yılan görmüşler. Sonunda, elli yılan

gönnüşler. C elente'nin sözleriyle: "Anna şaşırm ıştı. M eslektaşı­ na, onları ned en d ah a önce gönnediğini sordu ve 'Ç ünkü sen m aym unlara bakıyordun' yanıtını aldı." B eklediğim iz veya istediğim iz şeyi görm eye, "ruhsal durum" diyoruz. B u durum , bilinçli veya bilinçsiz, sürekli vardır. Sınır­ lı, bilinçsiz bir ruhsal hazırlık, çözüm bulm a yeteneğim izi zede­ ler. A b rah am M aslow 'un dediği gibi, "Sadece çekiçte iyi olan in­ sanlar, her problem e çivi m uam elesi yapar." M aslow 'un düşün­ cesini şu uyarıyla ilerletebiliriz: E ğer sadece bir çekici olan herşeye çivi m uam elesi yaparsa, bir de sadece tornavidası olanı d ü ­ şünün! U luslararası Y önetim G rubu'nun kurucusu ve H arvard İş O kulunda Ö ğretmedikleri'nin yazan M ark M cCorm ack, resmi iş eğitim iyle yaratılan resm i ruhsal durum un kısıtlayıcılığından bahseder: "İş dünyasında m aster yapm ak, bazen deneyim e h a­ kim olm a yeteneğini önleyebilir. B aşlarda işe aldığım ız M BA'la n n pek çoğu, ya doğuştan saf, ya da iş eğitim lerinin kurbanı olm uş kişilerdi. Sonuçta, bir tü r gerçek yaşam öğrenm e özürüyle karşı karşıya kalıyorduk - insanları doğru dürüst okuyam am ak veya, durum u abartm ak ve yanlış algılam aları oluştunna yönün­ de anlaşılm az bir beceri." Sonuçsal O dak'ın kurucularından v e Tao Jones Ortalamaları'n ın yazarı B ennett Goodspeed, benzer duygulan paylaşıyor. Bir zam anlar şöyle dem işti: "Eğer Thom as Edison'un M BA'si olsaydı, sadece daha büyük bir m um ic a t etm eye kalkardı." M BA olsu n veya olm asın, yaratıcı problem çözüm ünün en önem li anahtarlarından biri; açık, sorgulayıcı bir tarz geliştire­ rek, akıl durum unuzu genişletm eyi öğrenm ektir. Leonardo da V inci, b u üretici akıl durum unu çok güzel tarif ediyor:

Anlamadığım şeylerin yanıtını bulmak için kırlarda dolaşıyordum. Ne­ den dağların tepesinde, mercan izleri ve deniz kabukları, denizde ise bitki ve yosunlar vardı? Gökgürültüsü, neden ona neden olan şeyden daha uzun sürüyordu? Şimşek, neden yaratılır yaratılmaz göze görünür oluyor, gökgürültüsü ise zamana ihtiyaç duyuyordu? Bir taşın atıldığı noktanın etrafında nasıl sudan halkalar oluşuyor, bir kuş nasıl havada durabiliyordu? Bu sorular ve diğer tuhaf olaylar, yaşamım boyunca düşüncemi meşgul etti. Büyük kafalar, büyük sorular sorar. G ündelik olarak "düşün­ cemizi m eşgul eden" sorular, yaşam daki am acım ızı yansıtır ve hayatlarım ızın kalitesini etkiler. Da V inci tarzı açık, sorgulayıcı bir zihinsel çerçeve geliştirerek, evrenim izi genişletir ve onda seyahat etm e yeteneğim izi artınnz. ueauf «

IM46W ü

6U 6U

V AMMA & SU1U» 6

M U İK «

ttU U

X U ttU

X UMU

1

UUU6 &

«

MMMI «

AMMA

R ichard Feynman (57) çocukken, annesi, gelecekte Nobel ödülü alacak olan oğluna, her akşam yem eğinde aynı soruyu soruyordu: "Bugün okulda ne sordun, R ichard?” w »

»i

» m m

« mw« ■; « « »

x mhw a » t m

* wkw « m«m 14 4m m k >mm * mm» » m m

D u y g u ların ızı B ilin D uygular, çözüm arayışında esaslı b ir rol oynar. Sezgiler, önseziler ve içten gelen duygular, en değerli m üttefiklerim iz olabilir. A m a duygular, bizi önyargılı ve gerçeğe k ö r de kılabi­ lirler. G özlenm eyen duygular, ruhsal durum larım ızı belirler ve böylece, algılam a ve düşünüşüm üzün gündem ini saptarlar. Edim lerim iz, nihai olarak duygular tarafından belirlenir. B el­ li b ir yo lu seçeriz, çünkü son tahlilde, onun doğru olduğunu his­ sederiz. A nahtar soru şu: Duygusal karar, ne zam an e n ço k çıka­ rım ıza olur? O nu başlangıçta kullanıp, duygularım ızın algılam a ve düşüncelerim izi belirlem esine izin m i verm eliyiz? Y oksa algılam a ve dü şü n cem iz n esnel bir biçim de işledikten sonra,

toplan an veri üstü n d en k arar verm ek üzere içim izden gelen duygu lara m ı başvurm alıyız? A çık ki, aklınızdan en iyi biçim de yararlanm ak için, duygu­ yu karar anına d ek bastırm ak en iyisi. Öyleyse, hazırlık aşam a­ sının tem el bir parçası, duyguları algılam adan ayırmak. B unu yapm ak için, önce duygularım ızın ne olduğunu bilm eliyiz. K en­ dinize sorun: "Bu problem hakkında neler hissediyorum ?" "Bu konudaki gerçek duygularım ne?" "Bu durum u doğru b ir tarzda tahlil etm em i önleyen önyargılarım , korkulanın veya kısıtlayıcı ruhsal durum larım v ar m ı?"

A ra ş tırm a Y a p m : Y eni B ir S ey ah at TOBHg B SGSSSSt B

SBB995 B B8HH5B S 9BBBHB S

fSSBSSS B SBSSSBt B gg&SSS S BSSSSS 9 fiSSSBS » SBSSSH S 855990 * B5S555

Başarı, hazırlıklı akıldan yanadır. ' Louis Pasteur Hm» k « m r x m m

* m m

« «m m 4 «m m x «m m x m m

x »m m

« «m m « «m m x m m

x m m

Yaratıcı düşünce hakkındaki büyük yanlış anlam alardan biri, durup dururken ortaya çıkıverdiğidir. B u kanı yanlıştır. Y aratı­ cılık, m ev cu t unsurların yeni b ir bileşim inden doğar. Y üksek d e­ recede yaratıcı bireylerle ilgili araştırm alar, b u kişilerin, yaratı­ cılıklarını, sürekli bir bilgi arayışıyla devşirdiğini ortaya çıkarı­ yor. Örneğin, H erm an M elville, M oby Dick'i yazm adan önce kendisini balinalar ve balina avcılığı ile ilgili araştırm alara ver­ m işti. Bellek, yaratıcı problem çözm e sürecinin bileşenleri için bir depodur. İkinci bölüm de öğrendiğim iz üzere, ne kadar fazla b i­ lirseniz, o k ad a r fazla öğrenebilirsiniz. V e n e k ad a r fazla bilirse­ niz, yaratıcılık yeteneğiniz o kadar artar. B ir sorun veya problem i etkili biçimde ifade etm ek için, bel­ lekte, araştırm a yapm ak ü zere daha fazla bilgi toplayıp depola­

m ak gerekir. Veri, bilgi, olgular, izlenim ler, kavrayış, ilişkiler, istatistikler, kavram lar ve teoriler, her yaratıcı reçetenin tem el bileşenleridir. A raştırm anızı yürütürken sorulacak e n yararlı sorulardan ba­ zıları şöyle: Bunu çözm ek için nasıl bir bilgiye ihtiyacım var? Bu bilgiyi nereden bulabilirim ? Bu tür bir problem de daha önce kim in deneyim i var? D aha önce biri tarafından çözülm üş m ü? B irçok çözüm ve yenilik, önceki keşifler üzerinde küçük uyarlam alar yapılm asını gerektirir. Sık sık göreceksiniz ki, te­ kerleği yeniden icat etm ek yerine, tek ihtiyacınız, ona yeni bir dönüş vermek. Birkaç hafta önce saatim i arıyordum . Ç alışm a odam da b ir yerde olduğunu düşündüm ve ararken, bütün odayı tem izleyip düzenlem eye karar verdim . Saati buldum, bu arada kaybettiğim i düşündüğüm b ir k itab ı ve b ir de beşlik! Araştırm anızı açık, sorgulayan bir akılla ele alırsanız, aradı­ ğınızı ve daha da fazlasını bulabilirsiniz. Etkili araştırm acılar, nesnel bir biçim de devşirirler. D uygula­ rınızla tem as halindeyseniz, sorun veya problem inize nesnel ba­ kabilirsiniz. N esnel varsayılan şeylerin çoğu tehlikeli birer ya­ nılsam adır ve duyguların baskı altına alınm asına dayanır. H em kendinizin, hem de başkalarının yorum ve kanılarını, verinin ta­ rafsız değerlendirilm esinden ayırm ayı öğrenin. B irçok insan, gerçek araştırm a yapm ak yerine, sadece kendi önyargılarını doğrulayan bilgiyi aram a tuzağına düşer. m tm

* m m

k «w ?

*

n m nn

9 m vm

9 n n rn

k «m w

* wmw

* m nn

9

* w w

9

Birçok insan, aslında sadece önyargılarını yeniden düzenliyor iken, düşündüklerini söyler. W illiam James M IH I «

X 00»»

>

•> « ■ > » «

4

«44C4tt x

w ew

X

S* K « « W

»

K C 4W 4

0«»«

K

O y u n u Sevin, Fıstığı d a Satranç, bir problem çö zm e oyunudur. B üyük ustalar, satranç problem lerini, sıradan ustalardan daha hızlı ve çeşitli yollarla çözerler. Klasik bir çalışm a gerçekleştiren H ollandalı araştırm a­ cı A drianus D ingem an deG root, ustalar ile büyük ustalar arasın­ daki farkın, zihinsel bir farklılığa dayanm adığını görm üştü. Bü­ yük ustaların belirleyici özelliği, oyuna duydukları sevgiydi. D aha çok satranç oynuyor, satrancı daha çok düşünüyor ve onunla daha tutkulu bir ilişki kuruyorlardı. K eşfettiği fıstık türlerinin p e k ç o k kullanım ıyla tanınan George W ashington Carver, yoksul köylülerin yaşam kalitesini p e­ kiştirm ek için yollar arayan usta bir soru sorucu ve problem çö­ zücüydü. Carver, olağanüstü yenilikçiliğinin sırrını arayan bi­ lim cilerin dikkatini çekm işti. B ilim sel yöntem inin anahtarı so­ rulduğunda, "Ö nce fıstığı seveceksin!” yanıtını vermişti. B u içselleştirm e ve özüm sem e düzeyi, yaşam ın tüm alanla­ rındaki dahilerin o rtak özelliğidir. P roblem veya sorunlarınız ne olursa olsun, kendinizi adayarak, onları çözme olasılığınızı bü­ yü k ölçüde artırırsınız. A danm ışlık, bütünleştirici bir zihinsel güç işlevi görerek, içinizdeki en iyiyi ortaya çıkarır, derin algı­ lam alara v e gizli yeteneklerinize ulaşm anıza yardım cı olur. Einstein, başarısını özel b ir yetenek veya ruhsal bir güce değil, "m erak, takıntı ve sabır"a bağlam ıştı. Thom as Edison, dehanın "yüzde 1 ilham , yüzde 90 ter"den oluşan bir işlev olduğunu ilan etm işti. Edison, birisi çalışm alarıyla ilgili "Tanrısal bir deha" ni­ telem esini yaptığında şu yanıtı veriyordu: "Tanrısal deha, tanrı­ sal hiçbir şey... asıl deha, kafayı takm akta." A lexander H am ilton ise "İnsanlar bende bir deha olduğunu söylüyorlar" diyordu. "Bendeki bütün deha şundan kaynaklanı­ yor: Ö nüm de bir konu olduğunda, onu derinlem esine çalışırım.

G ece ve gündüz, hep benimledir. Zihnim i kaplar. Daha sonra gösterdiğim çaba, insanlar tarafından dehanın m eyvesi olarak adlandırılır. Oysa o, em ek ve düşüncenin m eyvasıdır."

P ro b le m i A kıl H a rita la y ın İyi form üle edilm iş bir problem , neredeyse çözülm üş dem ek­ tir. Problem inizi en iyi form üle etm enin yollarından biri, bir akıl haritası çıkarm aktır. Sayfanın ortasına, problem veya sorunu tem sil eden bir sim ge çizerek başlayın. Sonra, klasik tem el so­ rulan ifade eden anahtar sözcükleri, m erkezi im geden yayılan doğrular üzerine yerleştirin. "Ruhsal durum ", "Duygular" ve "Araştırm a" için bir ana dal ekleyin. Sonra h er bir dalı inceleyin. A kıl haritalam a, problem in karm aşıklıklarını görm enize yar­ dım cı olur, farklı unsurlar arasındaki bağlantıları vurgular ve ağaçlan, orm an ile bütünleştirir. B azen, ilk problem -saptam a haritanız, sizi doğrudan çözüm e götürecek. Önde g elen bir kim ya şirketinde kim yager ve araştır­ m acı olarak çalışan Dr. M adhu Jayawant, şu örneği dile getiri­ yor: "Akıl haritalam ayı kullanarak, ilgisiz görünen çok m iktar­ da veriyi birleştirdim ve bir tür ağartm a sürecine soktum. V eri­ yi akıl haritasına yerleştirdim . Sürecin çeşitli unsurları arasında ilişkiler kurm aya başladıkça, bir yeniliği tanım lıyordum ." Bir saatten az tutan b u süreç, yeni bir buluşun anahtarı oldu. Elbette, çözüm ler h er zam an bu kadar kolay bulunm az. B ir­ çok durumda, üretim aşam asına geçm eniz gerekecek.

Ü R E T İM : G E R Ç E K D E H A L A R Ü R E T İR Latincede üretim , deha ile aynı köke sahiptir -gignere- ve üretm ek, elde etm ek anlam ını taşır. Ç özüm bulm a sürecinin ü re­ tim aşam asında, yeni perspektifler elde etm eyi veya üretm eyi hedefleriz. İnsanlar "beyin fırtınası" ile, genellikle bu aşamayı kasteder.

B ü y ü lü D o k u m a T ezg ahı: Y a ra tıc ılık V e rita b a n m ız A raştırm acılar, beyinde b ir "bellek m erkezi" bulm ak için çok sayıda denem e yaptıktan sonra, belleğin belli bir alan ile sınırlı olm adığı sonucuna vardılar. Bellek, afallatıcı ölçüde karm aşık b ir sinir ağı ile, bütün beyine yayılm ıştı. Nobel ödüllü nörofızyolog S ir C h arles Sherrington, b u n a "büyülü dokum a tezgahı" diyor. Bu ağ, sınırsız b ir bilgi depolam a ve geri çağırm a kapasitesi­ n e sahiptir. B ütün anılarınız, ilişki ağlan boyunca birlikte dokunur. A nım sadığınız h er şey, başka bir anıyla bağlantı içinde anım sa­ nır. Y ani ne k ad a r fazla bilirseniz, o k ad ar fazla öğrenebilirsiniz. V e n e k ad ar fazla öğrenirseniz, öğrenecek o k adar şey daha ol­ duğunu bilirsiniz. İyi b ir bellek geliştirm enin sırlarından biri, serbest ilişkilendirm e yoluyla bilginizi eneıjikleştirm eyi öğren­ m ektir. 1879'da bir gün, bilim ci Sir Francis G aulton, Londra'nın bir sokağında yürüm ekteydi. Yürürken, aklının, gördüğü herşeyle

serbestçe ilişki kurm asını sağladı. 300 civarında nesne saydı ve h er biriyle kurduğu çok sayıda ilişkiyi no t etti. "Gözlerim in önünden, bütün yaşam ım a ait örnekler geçiyordu" diye yazm ış­ tı. "Düşünce stokum un bir parçasını oluşturacaklarını hiç düşün­ m ediğim p ek çok geçm iş olay, dikkati uyandırm ayacak kadar bildik nesnelerle canlandı. Bir anda, beynin, daha önce inandı­ ğım dan ç o k daha aktif olduğunu anladım. V e onun günlük işle­ yişinin beklenm edik saha genişliğiyle afalladım." Gaulton'un yaptığı gibi, ilişkilerinizi irdelerseniz, aksi takdir­ de erişilem ez görünen şeyleri anım sayacaksınız. Birkaç yıl ön­ ceki b ir h afta sonu tatilim de, yeni bir ev almış olan ve evi denet­ lettirm ek için üç günü olan bir arkadaş aramıştı. T elefonda bana sorduğunda, n e denetçinin, ne de işvereninin adını bilm iyordum . İlişkinin gücünü bilm eseydim , m uhtem elen "Üzgünüm , hatırla­ m ıyorum " derdim. A m a bunun yerine, b ir ilişki araştınnası yapm ak için birkaç dakika süre talep ettim . K endi evim in denetim i ile ilgili h er şe­ yi anım sam aya çalışarak başladım . O luşan ilk ilişki, ön bahçede durduğum andı, denetçi çatıya bakıyor ve yenilenm esi gerekti­ ğini anlatıyordu. Bu en akılda k alan ilişkiydi, çünkü yeni bir ça­ tı pahalıya m al olacaktı. A kıl gözüm le, evi denetçiyle birlikte gezdim . İlişkiler trenim m utfağa, bodrum a ve sonra su borusuna gitti. Bu ilişki akışı içinde, ev denetçisi, su vanası üzerine b ir etiket yapıştırdı. O b u ­ n u yaparken, ben de etiketteki yazıyı hatırladım : "Hom e C heck Denetçilik". D ostum u arayıp ismi ona söyledim. Bilginiz, ilk anda anım sadıklarınızdan çok daha fazladır. B u­ n u anlam aya başladıkça, zekanızı da harekete geçirirsiniz. İn­ sanlar "Bilm iyorum" veya "Hatırlam ıyorum " dediğinde, aslında dem ek istedikleri., bu bilgiye hem en erişem edikleridir. A m a du­ rup b ir araştırm a yapar, ilişkilerinizin akışını takip ederseniz,

aslında hatırladğınızı ve bildiğinizi keşfedeceksiniz. Bu olum lu deneyim i tekrarladıkça, güveniniz daha da pekişecek. İlişkilendirici düşüncenin gücüne duyuğunuz bu güveni; anım sam a, ya­ ratıcılık ve iletişim am açlan için kullanabilirsiniz. V erim li bir ilişkilendirici araştırm a gerçekleştirm ek için, bil­ m em enin gerilim ini kucaklam aya istekli olm alısınız. Beyninizin olağanüstü potansiyel ve tasarım ına dair algılam anızı güçlendir­ dikçe, bu iş daha da kolaylaşacak. Yanlış yanıtı alm a korkusu, b irço k insanın, gerçek düşünceye eşlik eden belirsizliğe hoşgö­ rüsüzce davranm aya zorlar. Bu hoşgörüsüzlük, yüksek zihinsel çalışm anın anahtar bir unsuru olan yaratıcı, ilişkilendirici tahm i­ n i zedeler.

Z e k a n ın C h u tz p a h İlkesi B ir tahm inde bulunm aya cüret etm e isteği, beyninizin engin ilişki kapasitesini uyandırır. B en buna, zekanın chutzpah ilkesi diyorum . Chutzpah, belirsizliğe karşı cesaret veya "sinirlere h a­ kim olm a" anlam ında b ir İbranice sözcük. C hutzpah sahibi dü­ şünürler, yanıtının hem en belli olm adığı bir sorun veya dertle yüz yüze geldiklerinde, ilişkisel b ir araştırm a gerçekleştirm e alışkanlığına sahiptir. B ir problem e ilk tepkiniz "Bilm iyorum" ise, "B ilseydim ne söylerdim ?" diye sorarak doğal ilişkisel gü­ cünüzü uyandırabilirsiniz. N obel ödüllü fizikçi R ichard Feynm an, chutzpah'ın gücüne dair h arik a bir örnek. M anhattan Projesi'nde çalışan bilim ciler ekibinin bir üyesi olarak, atom bom bası için bölünebilir m alze­ m e ü reten tesisin tasarım ına dair önem li teorik destekler sun­ m uştu. M ühendisler ona tesisin planlarını sunduğunda, Feyn­ m an b ir kararsızlık yaşadı - planlar üzerindeki simgelerin anla­ m ını bilm iyordu. M ühendisler daha önce kısa bir açıklam a yap­ m ıştı, am a Feynınan, bazı anahtar unsurları kaçırm ıştı (O sırada

hayal gönnekteydi!) ve açıklam a da istem em işti. U tana sıkıla, hızlı bir ilişkisel araştırm a gerçekleştirdi ve planlar üzerindeki sim gelerden birinin anlam ını tahm in etm eye k arar verdi. Onun anlatım ıyla: "Parm ağım ı, planlardan birinin üzerindeki gizemli küçük artılardan birinin üzerine koydum ve 'Bu vana sıkışırsa ne olacak?' diye sordum. B ana 'O b ir vana değil efendim , pen­ cere' diyeceklerini hesaplıyordum ." A m a gizem li artının gerçek­ ten bir vana olduğu görüldü; Feynm an'ın sorusu da, tesisin gü­ venli b ir biçim de inşası için ço k önem liydi. M ühendisler, Feynm an'ın planı okum a yeteneğine şaşırm ışlardı, tahm inini "inanıl­ maz" ve "deha işi" gibi sözcüklerle nitelediler. Feynm an'ın chutzpah'ı, çok çalışm a ve öğrenm eyle tam am ­ lanm ıştı. Elbette; bilgili tahmin, yaratıcı ilişkilendirm e ve zeki spekülasyon ile saçm alık arasında önem li b ir fark var. B ununla birlikte, az biraz chutzpah ile, sınırsız ilişkilendirm e kapasiteni­ zi uyandırabilir ve problem çözm e yeteneğinizi heyecan verici ölçüde geliştirebilirsiniz.

A y a k la rın ız ı Isla tın Üretim , aklınızı serbest bırakm akla ilgilidir. A klınız serbest­ çe uçarken, "Buldum!" içgörüsünü davet eden yeni ilişki kalıp­ lan yaratabilirsiniz. Üretim, otom atik ruhsal durum ları bozar ve yeni olasılıkları özgür bırakır. Kolay gibi geliyor, am a alışkan­ lık kalıpları, inatçıdır. B irçok insan, "serbestçe ilişkilendir" iste­ ğine boş bakışlarla karşılık verir. Serbestçe ilişki kurm akta gö­ nülsüzlüğüm üz, utanm a ve başkaları tarafından yargılanm a k o r­ kum uza dayandırılabilir. B irçoğum uz, aptal, akılsız veya düpedüz deli olarak algılanm am ayı garanti etm ek için olağanüstü enerji sarfederiz. B u korkuları öyle içselleştiririz ki, yalnızken bile aklım ızı serbest

bırakam ayız. Ü retim aşam asında, yargılanm a k orkusunu yatış­ tırm ak şarttır. Kavrayış için g erek en yeni patikaları serbest bı­ rakm ak için, aptalca, akılsızca ve h atta delice görünen fikirleri araştırm aya istekli olmalıyız. Ü retici olan delilere dahi denir. Z engin deliler ise eksantrik­ tir. N e üretici, ne de zengin olm ayan deliler, düpedüz delidir iş­ te. D ahiler v e deliler, derin b ir okyanusun tam ortasındadırlar; dahiler yüzer, deliler boğulur. Ç oğum uz ise, güvenle kıyıda oturm aktayız. Bu bölüm de, ayaklarınızı nasıl ıslatacağınızı g ö ­ receksiniz. m o m » m o m x m m x >mm « » w » » h w k « « m m rj o m

9 m sm

v m m

x m m

x m m

91 w w

v (m m

9 m m

* sw m

H içbir fikir, önce sarsılm az ve aynı zamanda araştırıcı b ir göz­ le incelenmeden bir kenara atılacak kadar tuhaf değildir. W inston Churchill nnm

* mm» 9

9 m m

k

« m m

* m tn

v

m m

9 w «m

9 «m m s w m w * ım r o

9 m m

Ü retim ve kuluçkayı dengelem ek, sizi alışıldık düşünce tarz­ larının ötesine geçirerek, sınırsız olanaklar dünyasına çağıracak. A nia gerçek dünyada, bazı seçenekler diğerlerinden daha iyidir. D eğerlendirm e aşam asında, fikirlerim izi "sarsılmaz ve aynı za­ m anda araştırıcı b ir gözle" değerlendireceğiz.

4/ V D E Ğ E R L E N D İR M E : B A L IĞ I T U T M A K B uckm inster Fuller, "Ben sezgiye kozm ik balık avlam a diyo­ rum. Ö nce b ir dişlem e hissedersiniz, ardından balığı tutm ak g e­ rekir" dem işti. H azırlık ve üretim aşam asıyla oltaya yem i taktık­ tan ve derin su lan kuluçka ile taradıktan sonra, avı çekm enin za­ m an ı geldi. D eğerlendirm e aşam asının ilk basam ağı, ürettiğiniz fikirleri, ortaya koyduğunuz tüm çözüm lerin akıl haritasını çıkarm ak yo­ luyla düzenleyip, öncelik sırasına koym aktır. Böylece, b ir bakış­ ta olağanüstü m iktarda bilgiyi işleyebilirsiniz. İlişkileri görür ve bağlantıları keşfedersiniz, böylece b ir dizi farklı çözüm ün en iyi unsurlarını birleştirm eniz kolay olur. R enk veya sim ge kodları kullanm ak da, fikirlerinizi sıralam ayı kolaylaştıracaktır. Fikirlerinizi sıraya koyduktan sonra, aşağıdaki rolleri oyna­ yarak, onları çapraz değerlendirm eye tabi tutun: M eleğin A v u k a tı. B en kariyerim e başladığım da, şim diden bakınca inanılm az safça, iyilikçi görünen bir iyim serlikten il­ ham alıyordum . E n ço k ilgi duyduğum şeyleri, yani kendim in ve başkalarının kişisel gelişim ine e n çok katkıda bulunan şeyleri ta ­ k ip ettiğim de, herşeyin yolunda gideceği gibi çılgın b ir fikre sahip olurdum . Şaşırtıcıydı am a aynen böyle olurdu. Kötüm serler, iyimseri, bütün verilerden yoksun kişi olarak tanım lar. B aşarılı olan birçok insan gibi, b en de şansım ın p ek az olduğunu bilm iyordum . B elki "bütün veriler" elimde olsaydı, daha güvenli bir yol seçerdim .

Spekülatif, iyim ser düşünce, bütün başarıların kaynağı ve ay­ nı zam anda, yaratıcı problem çözüm ünün temel bir unsurudur. M eleğin avukatı rolünde, önünüzdeki fikrin parlak yönüne odaklanın. Fikrinizi, olum lu ve yapıcı önerilere dönüştürün. Olumlu spekülasyona yönelerek, fayda ve fırsatlara yoğunlaşın. Ü topik senaryolar oluşturup, bunların nasıl gerçekleşebileceğini gösterin. F ik ir hakkındaki olum lu h er şeyi ifade edin, bütün güçlü yanlarını ve neden işe yarayacağını. G erçek olum lu düşünce, b ir disiplindir. Bir fikri yok etm ek, onu yaratm aktan çok daha kolaydır; bu nedenle, önce m eleği o ynam ak en iyisidir. Elbette, fikirleri nasıl şekillendireceğim izi öğrenm ek de şarttır. Ş ey tan ın A v u k atı. Yönetim ekipleriyle çalışm am da sık rast­ ladığım bir şey, karar alm a oturum larında birinin çıkıp "Ben şeytanın avukatı olayım " dem esidir. D aha sonra bu kişi, sunulan h e r tü r yaratıcı fikri yerin d ibine batırm ak için elinden geleni ya­ par. B ir avukattan çok şeytana benzeyen bu bireyler, p ire için yorganı yakm aktan özel b ir zevk alırlar. Bir fikir yüzde 80 doğru, yüzde 20 yanlış ise, o yüzde 20'yi h ed e f alıp düzeltm ek şarttır. E dw ard de B ono'nun yazdığı gibi, bunun yerine yaşanan, o yüzde 20'yi önerenin tam bir aptal o l­ duğu im asıyla, o bölüm ün zayıflığı üzerinde çılgınca tepinm ek­ tir. Böylece, geri kalan yüzde 80'i de bir aptal öne sürdüğüne gö­ re, o kısm ın da yanlış olduğuna karar verilir. Şeytanın avukatı rolü, yaratıcı problem çözüm ünün esaslı unsurlarından biridir, am a kendi üretm ediğini elem e gibi bir sü­ rüngen güdüsü yüzünden çarpıtılır. Bir fikri kötülem ek, hiyerar­ şide daha üst bir statü vaadini taşır; buna karşılık, yeni bir şeyi desteklem ek çok daha riskli, savurunasız bir konum dur. Faydalı olum suz düşünce sanatı; duygular, benlikçilik ve ki­ şisel, kışkırtıcı dil ile, m antıklı, eleştirel değerlendirıneyi birbi­ rinden ayırmayı gerektirir. Etkili bir şeytanın avukatı, bir fikrin

neden işe yaram ayacağını, zayıflıklarını, boşluklarını ve yeter­ sizliklerini, tehlike ve risklerini, u y g u la m a sın ın önündeki en­ gelleri, yanlış gidebilecek şeyleri, başarısızlığın sonuçlarını, uy­ gulam a m aliyeti ve zorluklarını, şüpheli veri ve kanıtlanm am ış varsayım ları, ters sonuç verm esi m uhtem el hukuki ve ahlaki so­ nuçları ve hatalı m antığı ortaya koym adan önce, duygusal tepki­ lerini k ab u l ederek onları askıya alır. Şeytanın avukatının titiz çapraz incelem esi, bir fikrin zayıf yanlarını o rtaya çıkarıp, sizi, o fikri uygun biçim de değiştirip güçlendirm eye yöneltir. T ek rar çizim m asasının başına, özellik­ le de h azırlık veya üretim aşam asına dönebilirsiniz. Veya, doğ­ ru yolda olduğunuzu gösterir ve fikrinize olan güveninizi artırır. Kesin olan, bu rolü oynam am anız durum unda, gerçeğin eninde sonunda sizin yerine oynayacak olmasıdır. Y a rg ıç. A vukatlarınız durum u o rtaya koyduktan sonra, de­ ğerlendirm e için içinizdeki yargıç devreye girm eli. H er b ir fikir için kapsam lı b ir akıl haritası çıkarın. Bu haritanın, aşağıdaki gi­ bi dalları olm alı: Sonuç: B aşarılı olacağı varsayılan fikir ne? Durum : N e gibi varsayım lar, önyargılar, paradigm alar veya ruhsal durum ların etkisi altındasınız? G üçlü yanlar: T ek lif edilen çözüm ün avantajları, faydaları. M eleğin avukatının görüşlerinin özeti. Z ay ıf yanlar: F ik rin dezavantajları, m aliyeti. Şeytanın avukatının görüşlerinin özeti. ilg in ç : F ik rin çeşitli yönleri ve onun, n e olum lu ne de olum suz olan, sadece ilginç gelen olası sonuçları. Zam anlam a: B ir m ühlet var m ı? Fikrin zam anı bu m u? H içb ir şey yapm azsanız ne olur? Piyasa: F ikrinizin m uhatabı, m üşterisi, alıcısı kim dir? Başarı: B aşarı ve başarısızlık ölçütleriniz ne? Başarılı olduğunuzu nasıl anlayacaksınız?

S unulan çözüm ü her yönüyle değerlendirdikten sonra, k arar v e n n e zam anı geldi. Sonuçta, değerlerim iz kararlarım ızı etkiler ve değerlerim iz de, duygularla yüklüdür. D üşüncelerinizi nesnel biçim d e ortaya koym ak için duygularınızı bastırdınız ve şimdi, o n la n m asaya yatırm anın zam anı geldi. E tkili karar alm anın te ­ m eli, ilgili bütün bilgiyi birleştirdikten sonra, 'sezgilerinize gü­ venm ektir.

I Fikirlerinizin akıl haritasını çıkarıp, yargıcınıza sunun. a m uu

a

am m İ. v « a u a

u sm u u a masam a

u y iaaaaaa « uaaaaa a m »im

a «u m a y «aaaaa

Fikirler üzerinde çalışırken, katı bir berraklıkta ısrar etmenin, duygusallıktan kaynaklandığını unutmamak gerekir. N e paha­ sına olursa olsun berraklıkta ısrar etmek, insan zekasının işle­ me tarzı bağlamında, tamamen batıl inançtır. M antığımız, da­ yanak noktaları bulmak için önemsiz şeyleri yakalar ve çıkar­ sam alar yapm ak için örümcek ağları üzerinde süzülür. A. N. W hitehead m m

■? www * m m

« m m

x m m

G ülerken k am ı kım ıldam ayan adam dan sakın. Eski Çin atasözü «««m x m m

»

mmk

s

«««em x m m » e m « m « m m

x m m

e* m m » « ««««««t x m m

x m e m « «««em

% 55

H ollyw ood'daki alaycılar, "İçtenlik başarının anahtarıdır. Bir kez içtenlik num arası yapabildin m i, işi bitirdin dem ektir" der­ ler. B azı sunum dersleri, güç jestleri ve egem en beden dili ku l­ lanım ı yolu ile nasıl oto rite taklidi yapabileceğinizi öğretir. A m a doğal, anlam lı ve içten b ir b eden dili geliştirerek, g erçek otori­ tenizin ortaya çıkm asını sağlam ak daha iyidir. Bunu yapm ak için, kendinizi ifade etm enizi sınırlayan gereksiz alışkanlıkları "silm eniz" gerekiyor. B eden dilinin unsurları, birbirinden ba­ ğım sız olarak daim a işlevseldir, ancak bunları tek tek ele alarak, "silme" yöntem im izi basitleştirebiliriz.

D u ru ş ve H a re k e t New Jersey'deki R ahw ay E yalet C ezaevi'nde gerçekleştirilen bir araştınnada, bir grup hırsıza, sokakta yürüyen insanların gö­ rüntüleri gösterildi. Hüküm lülerden, insanların "soyulabilirliği"ni derecelendirm eleri isteniyordu. T ahm in edebileceğiniz gi­ bi; hareketlerinde belirgin bir güçsüzlük olan kişiler "en çok soyulabilir" o larak değerlendirildi. A m a hırsızlar; katı, gevşek, hantal veya saldırgan yürüyen insanları da h ed ef aldılar. E n az soyulabilir o lanlar ise; dik, rahat am a aynı zam anda am açlı bir yürüyüş tutturm uş olanlardı. K onuşm ak için bir odanın ön tarafına ilerlediğinizde, izleyi­ ci, içgüdüsel o larak soyulabilirliğinizi değerlendirir. Özgüvenli bir duruş ve ilerleyiş, direnci kırar ve sahnedeki varlığınızı bü­ yük ölçüde pekiştirir. B ir aktörün eğitim inin en zorlu yönü, karm aşık replikleri ez­ berlem ek veya tu h a f aksanları öğrenm ek değildir. Bir oyuncu adayının önündeki en zorlu iş; geniş, doğal ve doğal bir tarzda durup yürüm eyi öğrenm ektir. Sunum için tem el bir duruş geliş­ tirerek., bu nitelikleri güçlendirebilirsiniz. A yaklarınızı om uz açıklığında tutarak durun. A yağınızın ye­ re sıkıca bastığını hissedin. D izleriniz rahat olsun, am a bükül­ m esin. O m uzlarınızı serbest bırakın; kollar yanlannızda gevşek dursun. Ensenizi de gevşetin; böylece başınız, om urganızın üze­ rinde süzülür gibi hissedin. Gözleriniz tetikte ve canlı bakm alı. Bu tem el duruşu, ayna önünde çalışın. K ıpırdanm adan veya katılaşm adan n e kadar uzun durabiliyorsunuz? Duruşu, günlük konuşm alarınız sırasında uygulayın. G ereksiz je s t veya hareket­ ler yapm adan, başkalarının yanında olm ayı başarabiliyor m usu­ nuz? G üvenilir b ir tem el duruş; açıklık ve ağırbaşlılık iletir; za­ rif, özgüvenli hareket için de çıkış noktasıdır.

H areketleriniz, m esajınızı sabote etm ek veya onu takviye e t­ m ek te olağanüstü güce sahiptir. Bilinçsizce sallanm ak veya tit­ rem ek, eğer sarhoşluk veya okyanusta seyahatin tehlikeleriyle ilgili bir konuşm a yapıyorsanız tutabilir. Aksi takdirde, izleyici­ nin dikkatini dağıtacak, h a tta onu sinirlendirecektir. Hareketleriniz, iletişim in akışı ile tutarlıysa, m esajınıza de­ rinlik ve vurgu katarlar. în san beyni, hareketi takip etm ek üzere tasarlanm ıştır. Örneğin; sol ve sağ beyin arasındaki farklılıktan konuşuyorsanız, doğal b ir biçim de sahnenin solundan sağına ilerleyebilirsiniz. G ereksiz, bilinçdışı hareketlerinizi keşfetm ek ve silm ek için, kendinizi videoda izleyin ve bir dostunuzdan geribildirim alın. D ik k at dağıtıcı devinim leri bırakm ayı öğrenirken, olduğunuz yerde donup kalm a tuzağından da sakının. Hareketlerinize gü­ venm iyorsanız, tem el duruşu incelem ek için daha çok zam an ayırın. Pratik yoluyla, önem li bir sinverjent içgörüyü keşfede­ ceksiniz: D urağanlığın sım harekette, hareketin sırrı ise dura­ ğanlıktadır. Efsanevi tiyatro yönetm eni P eter B rook'un dediği gibi: "H areket edebilen b ir bedenin en büyük başarısı, sabit dur­ m aktır.”

Je stle r B undan yirm i yıl k ad ar önce, arkadaşlarım la birlikte bir ya­ zı, ttalya'yı gezerek geçirm iştik. R om a'ya vardığım ızda elim iz­ de tavsiye edilen üç pansiyon adı vardı. fik sırada bulunan Pensione R osa'da oda yoktu. Pensione Alberto da doluydu. Pansi­ yon sahibine, listedeki son yer olan Pensione Anna'da yer bulup bulam ayacağım ızı sorduk. A lberto bize, Pensione A nna adını tekrarladı ve bu sırada, göm leğini, om zundan parm ak uçlarına dek bum una sildi, sonra

da genizden gelen hayali am a okkalı bir salgıyı tükürür gibi yap­ tı. Ö yle güçlü b irje stti ki, yinni yıl sonra bile, bir arkadaşım Rom a'ya gitm ekten bahsetse, "Sakın Pensione A nna'da kalm a!” uyarısını yapıyorum . Jestler, b ir iletişim ci olarak sağladığınız etkide b üyük bir ro­ le sahiptir. Bu etkiyi olum lu yapm anın iki anahtarı var. îlki, ge­ reksiz jestlerden sakınm ak. D işlerinizi gıcırdatm aktan, kalem le oynam aktan, yüzünüzü kaşım aktan veya "genital bölge korum a­ cılığ ım d an vazgeçin. Bunlar, istenm eyen sonuçlara yol açan, sık görülen sinirlilik jestleridir. B ir aynada veya video ile kendinizi gözleyin; gereksiz jestleri sunum unuzdan çıkann. Ellerinizle ne yapacağınızı bilm iyorsanız, bırakın yanlarınızdan sarksınlar. İkinci anahtar ise; doğal je st dilinizi keşfetm ek ve onu abart­ m ak. A lberto k ad ar ileri gitmeseniz de, anlatacaklarınızı elleri­ nizle anlatarak etkiyi pekiştirebilirsiniz. B ırakın doğal jest dili­ niz ortaya çıkıp yayılsın. G eniş bir gruba ulaşm ak için sesinizin yönelim ini nasıl artırm anız gerekiyorsa, jestlerinizi de böyle y ö ­ neltm eniz gerekir. B irçok insan, utangaçlık nedeniyle doğal jest ifadesini bastır­ mıştır. A ncak uygun bir geribildirim ile, bu kısıtlanm ışlık aşıla­ bilir. İsviçreli b ir nakliye firm asının b ir yöneticisi, b u konuda hoş b ir örn ek oluşturuyor. Şirketinin en etkileyici gem isini an­ latm ayı hedefleyen bir sunum da, ellerini göğsünün önünde, bir­ birinden ancak beş-on santim arayla açmıştı. K endini videoda izlediğinde, bunun, şirketin amiral gem isini anlatm ak için pek de uygun b ir je s t olmadığını farketti. G ülüm sem esi, kendi koy­ duğu b u sın ın aşması gerektiğini anladığını gösteriyordu. Bir sonraki "çekim "de, jestinin boyutlarını büyüttü. Ancak videoda görüldü k i, bu jest çerçevesi de, oluştunnak istediği re­ sim için çok küçüktü. Bir sonraki "çekim" için cesaretini topladı

! ve bu kez k o lların ı olabildiğince açtı; bu arada "G erçekten çok büyük b ir tankerim iz var" diyordu. Videoyu izlediğinde, yapar­ ken kendisine aşın abartılı gelen b u jestin, aslında çok doğal ve anlam lı olduğunu gördü. K endinizi videoda izleyerek, doğal ifadenizi uyandırabilirsi­ niz. Abartılı jestlerin, m esajınızı nasıl tam am ladığını inceleyin. D iğer faydalı alıştırm alar arasında, sunum unuzu pandom im ile yapm ak, günlük konuşm anız sırasında jestleri denem ek ve ses­ siz sinem a o y n am ak da bulunuyor.

G öz T em ası M anila'daki Thrilla'da, M u h ^ a m e d Ali-Joe Frazier m açı. H akem kuralları sayarken, Ali, b ü y ü k b ir şiddetle Frazier’in gözlerinin içine bakıyordu. C asablanca'm n sonunda, Ingrid B ergm an ve H um phrey Bogart, birbirlerinin gözlerine derin de­ rin bakar ve anlatılm az yoğunlukta duygulan iletirler. Gözler, teh d itten dehşete, derin bir yakınlıktan tutkuya dek, insan deneyim ini bütün alanlarıyla ifade eder. Elbette, sunum sı­ rasında sürekli izleyiciye b akacak veya onlara gözlerinizle ilanl aşk edecek haliniz yok. H edefiniz, göz tem asını sağlam ak ve böylece ilgilerini sunum da tutup m esajınızı iletm ek. Göz tem a­ sı ile, izleyiciyi okur ve etkinizi gözlem lersiniz. Sıkıldılar m ı? Kafaları mı karıştı? Onları coşturdunuz mu? Y oruldular m ı? Y a­ nıt, gözlerinizin önünde. T etikte, açık ve "dinleyen" gözlerle görm eye çalışın. İnsan­ ların gözleri ile, açık ve hazır bir tarzda tem as kurarsanız; güven sağlar, dikkat çeker ve etki kanallarına erişirsiniz. P ek çok k o ­ nuşm acı, birebir iletişim de kolay olm asına rağmen, gruplarla göz teması kurm ayı güç bulur. Bu zorluğun tem elinde, izleyiciyi

kişisel olm ayan b ir kütle gibi görm ek yatar. İzleyici ne kadar ço k olursa olsun, onlarla bireyler olarak konuşm alısınız. İzleyiciyle göz tem ası kurm akta zorlanıyorsanız, şu alıştır­ m ayı deneyin. Sahnede dururken; sağınızda, solunuzda ve tam önünüzde en dostça görünen kişileri seçin. Onları, göz tem ası için çapa o larak kullanacaksınız. D ört-beş saniyede bir, onların gözlerine bakın. O danın h er bölgesinden tem silcilere odaklana­ rak, bü tü n b ir izleyici kitlesine daha büyük bir kaps^anmışlık duygusu ve ilgi uyandırırsınız. Ç apalannızla tem asınız kolaylaş­ tığında, bakışınızı genişletin v e izleyicinizin diğer üyeleri ile "buluşun". B u işte ustalaştığınızda, daha zorlu b ir alıştırm aya geçin. O danın h er bölgesinden, en düşm anca görünen kişileri bulun ve gözlerine, güvenli ve dostça bir tarzda bakın. Bir seferinde, bir grup y a tın ın bankacısına yem ek sonrası konuşm a yaparken b u ­ n u denem iştim . Grup, kokteyllerle başlayıp şarap eşliğinde ye­ m eklerle devam eden özenli bir yem eği bitirm işti. Konyaklarını koklayıp arkalarına yaslandıklarında, konuşm ak için ayağa kalktım . Ç apa olabilecek p ek çok sıkkın, yorgun ve düpedüz düşm an­ ca adaydan, sanki ortada konuşan biri yokm uş gibi davranm aya kararlı görünen üç taş suratlı bankacı seçmiştim. Sunum a başla­ dığım da gözlerim le onları inceledim ve apaçık ortada olan ilgi­ sizliklerinin ö tesin e bakm aya çabaladım . K onuşm anın ortalarına doğru, ikisi konum larını değiştirdi. D uruşları açıldı ve gözleri, beni takip ettiklerini anlatıyordu. Ü çüncüsü hâlâ kaykılm ış d u ­ ruyordu, k o llan sıkıca kavuşturulm uş, yüzü ifadesizdi. K apanış bölüm üne başladığım da, baş sallam aları ve düşün­ celi bakışlarından, üçüncü çapam dışında herkesin m esajı al­ m ak ta olduğunu görüyordum . O nu gözlerim le deşm ek için son

bir çaba harcadım , am a boşuna. N ihayet, son sözlerim i söyledim ve tam o sırada adam ın içi geçti, yere yuvarlanıverdi! Y üzde 100 başarıyı garanti edem em - h er üç düşm an dinleyi­ ciden ikisini kazanıp üçüncüsünü devireceğinizi de. A ncak do­ ğal, hareketli göz tem asının iletişim inizi canlandırm ak için çok iyi bir yöntem olduğunu göreceksiniz.

Ses Sesinizin iletişim inizdeki etkisini kavram ak için, küçük b ir deney yapın. H erhangi b ir cüm le seçin ve tonunuz, çekim ve ses yüksekliği ile oynayarak anlam ı değiştirm eyi deneyin. Örneğin, "Evet, kesinlikle haklısın" sözcüklerini, "Hayır, kesinlikle yanı­ lıyorsun" anlam ına gelecek gibi söylem eye çalışın. Sesiniz, sözcüklerin anlam ını değiştirm enin yanı sıra, olağa­ n üstü karm aşık ve ayrıntılı b ir anlam erim ini ifade eder. Profe­ sör M ehrabian'a göre, izleyici sizi gördüğünde, inanılırlığınızın yaklaşık yüzde 38'i sesinize bağlıdır. B u oran, sizi görm edikle­ rinde, örneğin telefonda veya radyoda, yüzde 84'e çıkar. Öyleyse, m ükem m el bir sesin s ım ne?

A nlam lı Ç eşitlem e K lim anızın sesi veya dışarıdaki trafiğin gürültüsüne rağm en nasıl olup da uyuyabildiğinizi hiç düşündünüz mü? Beyniniz, retiküler aktivasyon m ekanizm ası adı verilen olağanüstü b ir sis­ tem e sahiptir. Bu sistem , tekrarlanan sesleri siler. A ynı m eka­ nizm a sayesinde, tekdüze bir arkaplam n önüne çıkan b ir sese, örneğin çalar saate tepki göstererek uyanırsınız.

N e yazık ki, sıkıcı konuşm acılar söz konusu olduğunda, izle­ yicinin retiküler aktivasyon m ekanizm ası devreye girer ve tek­ düze bir sesle yapılan sunum larda ayakta uyunur. Ses tonunu, çekim i ve yüksekliği, sunum un içeriği ile çeşitlendirerek, izleyi­ cinin beyinlerine b ir dizi uyanm a çağrısı iletirsiniz. Bu da, sunu­ m u n etkisi ve hatırlanılabilirliğini büyük ölçüde artırır.

D u ra k s a m a Aaa, şey, duraksam a, bilirsiniz, h m ^ m , sesi kullanm anın, aaaa, önem li bir, yani, parçasıdır. Ortalam a konuşm acı, duraksa­ m aktan korkar. Sonuçta birçok insan ya çok hızlı konuşur, ya da "aaa", " ^ h m ", "şey", "yani" gibi doldurm a sesleri kullanır. L ao Tzu, Tao T e C hing'inde şu sinverjent düşünceyi ileri sü­ rüyor:

Bisikletin otuz tekerlek telini bir yapan göbekteki boşluklardır, Boşluklar sayesindedir ki tekerlek döner Testinin kalıplanmasında kilinfaydası Yokluğunun yaratacağı boşluktan gelir Evin camları ve kapıları Boşlukları için kullanılır Olmayan bize yardım ed er böylece Olanı kullanmamız için. Duraksam a; sözcüklerinize yaşam veren göbektir, boşluktur. D uraksam a ile nefes alm aya, kendinizi odaklam aya, düşünm eye zam an bulursunuz. İzleyici ise m esajınızı özüm seyip kavram ak için bir fırsat yakalar. Duraksam a güven iletir, çünkü izleyicinin dikkatini çeker.

K endi sesinizi dinleyerek, 'rlurabilirliğinizi" geliştirin. D u­ raksam aları uzatm ayı deneyin. U ygun zam anlam ayı bulun. Dol­ durm a sözcüklerinizin sıklığını farkedin ve onları elem eye çalı­ şın. H ım layıp şeyleyeceğinize, duraksayın.

D u ru ş ve Nefes Sesiniz, nefesinizin üzerinde yükselir. Serbest nefes sesinizi özgürleştirir; dengeli, geniş ve dik b ir duruş ise nefesinizi. T e­ m el duruş ve hareket kolaylığını geliştirdikçe, nefesiniz ve sesi­ niz pekişecektir. Y orucu b ir konuşm a program ının yanı sıra, arada sırada ateş­ lenip n ezle olm am a rağm en, sesim i hiç yitinnedim . Sesim i do­ ğal, anlamlı ve içten bir biçim de kullanm am a ve beden dilini ya­ kalam am ı sağlayan bir yöntem uyguluyorum . Aynı yöntem; kendim e d air bilgim i geliştirm ek, alışkanlıkları değiştirm ek ve korkuyu dönüştürm ek için de etkili bir araç. Bu, ilk bölüm de psiko-fıziksel sağlığı ele alırken değindiğim iz A lexander tekni­ ği. Bu teknik; Julliard ve Kraliyet D ram a ve M üzik A kadem ile­ ri gibi dünyanın en iyi tiyatro ve m üzik okullarında öğretilm ek­ te. P ek çok büyük perform ans sanatçısının sım b u teknik. Paul N ew m an, Joanne W oodw ard, Sting, John Cleese, M ary Steenburgen, Sir G eorge Solti, Paul M cCartney, John Housem an, Jenn ifer Jason-Leigh, Hal H olbrook ve Sir la n M cK ellen, bunlar­ dan bazıları. A lexander tekniği dersleri; duruşunuzu, nefesinizi, sesinizi ve genel sunum gücünüzü geliştirecektir.

Ö Y İG İS Y A K L A Ş IM I: H E P S İN İ B İR A R A Y A G E T İR İN K onuşm acı ne k ad a r iyi hazırlanm ış ve özgüvenli olursa ol­ sun, sunum un etkisi, izleyicinin, istenen şeyleri hatırlam asına bağlıdır. İletişim de sık rastlanan b ir hata; anlam ak ile hatırlam anın birbirine karıştırılm ası. İzleyiciniz kavrayışlı bir biçim de baş sallayabilir, am a bu, onların hatırlayacağının garantisi değildir. E lbette ki, kavram adan hatırlam ak da pek bir işe yaram az. E tkili iletişim , kavrayış ve anım sam anın kaynaştırılm asını gerektirir. Bu kaynaşm anın sım , ÖYİGİS yaklaşımı. ÖYİGİS, sunum sırasında anım sam ayı düzenleyen beş ilkenin kısaltması: Öndelik, Yinelem e, G öze Çarpıcılık, Kişisel İlişkilendirm e ve Sondalık. Ortalam a bir sunum u düşünün. Hangi kısım lan anım sam a ola­ sılığınız daha yüksek? B irçok insan "başı ve sonu" der ve haklı­ dırlar. insanlar, bir seride olan ilk v e son şeyi anımsama eğilim in­ dedir. Aslında sık sık; insanlar sunum un ilk birkaç dakikasında uyanıktırlar, ortada dalarlar ve sonunda tekrar uyanırlar! İlk izle-

Ondelik ve sondalık etkilerinden nasıl yararlanabilir ve izleyi­ cinizi ortadaki çukurdan çıkarabilirsiniz?

Kavram a ile hatırlamanın kaynaştırılmasının sırrı; ÖYIGIS yaklaşımı. nim leri anım sam a eğilim ine, öndelik etkisi denilir. S on şeyi anım sam a eğilimi ise, sondalık etkisi olarak adlandırılır. Konuşm acının, izleyiciyi ortadaki çukurdan çıkarm ası m üm ­ kün. B ir serideki ilk ve son unsurları anım sam anın yanı sıra; tekrarlanan, göze çarpan veya sıradışı olan şeyleri, aynca bizim için özel bir kişisel bir ilişkisi olan herşeyi de hatırlarız. A nım ­ sam anın beş ilkesi, birlikte ele alındığında, m ükem m el sunum ­ la r için basit ve güçlü bir strateji oluştururlar. Şim di, h er birinin nasıl uygulanacağını inceleyelim .

Ö n d elik E tk isi Bir pazartesi sabahı, patronunuz büroya gelip "B ir seyahate çıkacağız" derse, aklınıza gelen ilk soru, m uhtem elen "Nereye gideceğiz?" olur. Bu öğrenildiğinde, ikinci soru, herhalde "Ne­ d en gidiyoruz?"dur. Ü çüncü soru ise, "Nasıl gideceğiz?" Sunum, b ir iletişim yolculuğudur. İzleyici; onları nereye gö­ türm eyi planladığınızı, n ed e n sizinle gelm eleri gerektiğini ve

onları nasıl götüreceğinizi bilm ek ister. Öyleyse, sunum un ilk birkaç dakikasında: İzleyiciyle te m a s k u ru n . Patronunuz yetenekli b ir iletişim ci ise, seyahati bildirm eden önce kişisel tem as kurm aya zam an ayıracaktır. B asit ve içten b ir "G ünaydın, nasılsın?” dem ek ve doğal göz tem ası kurm ak, işbirliği için gereken zem ini hazırlar. B unlar, bir gruba sunum yaparken de geçerli. İzleyiciyi, sözleri­ niz ve gözlerinizle kucaklayın. 1980'de, T ony B uzan ile birlikte, G üney A frika'nın Sow eto kentinde 500 çocuk için üç günlük bir sem iner gerçekleştirm iş­ tik. İlk sabah, sahneye yürüdüm ve "G ünaydın" dedim . Ezbere alışkın çocuklar, cansız bir şekilde "Günaydın efendim" yanıtı­ nı verdiler. B en de onlara "Hayır, beni anlam adınız. B en gerçek­ ten söylüyorum . G Ü Ü Ü N A Y D IIIIN !" dedim . Gözlerim in önün­ de gülüm sem elerden bir takım yıldız oluştu ve artık yürekleri ve beyinleri öğrenm eye açık olan 500 kıkırdayan çocuk, "G Ü Ü Ü Ü Ü Ü Ü Ü N A Y D IIIIIIIIN !" diye bağırdı. A n a h ta r n o k ta la rın ız ı iletin . N ereye gidiyoruz? Ü nlü gü­ neyli vazin dediği gibi, "Onlara n e söyleyeceğini söyle. Tanrı'ya şükürler olsun!" A n a h ta r n o k ta la rın ız ı, izleyici için a v a n ta jla r b a ğ la m ın ­ d a ifad e edin. N eden gidiyoruz? M esajınızı izleyicinin kaygıla­ rıyla açıkça ilişkilendirdiğinizde, onların dikkatini yakalar ve elinizde tutarsınız. Ö zetleyin. Nasıl gideceğiz? Sunum unuzun yapısını paylaşa­ rak, izleyiciyi, ruhsal olarak m esajınızı anım sam aya hazırlarsı­ nız. O nlara gideceğiniz yolu gösterdiğinizde, size eşlik etm ek için daha istekli olacaklardır.

B E D E N D İL İ V E Ö N D E L İĞ İN G Ü C Ü H arvardlı psikolog Nalini A m bady, deneklerine, ders ve­ re n profesörleri gösteren on saniye süreli kayıtlar gösterdi. S onra deneklerden, her bir hocanın etkisine n o t verm eleri is­ tendi. Sonuçlar afallatıcıydı; on saniyelik görüntüye daya­ nan notları, b ir dönem boyunca o hocalardan ders alm ış olan öğrencilerden alınan notlarla neredeyse birebir aynıydı. A raştırm a devam ettiğinde görüldü ki, denekler, sadece iki saniye uzunluğunda video parçalan izledikten sonra da k e­ sin değerlendirm eler yaptılar. Am bady, beden dilini okum a ve hem en yorum lam aya dair b u olağanüstü yeteneği, "ev­ rim sel uyum a, dostun ve düşm anın kim olduğunu anlam a gereksinim ine" bağlıyor.

Y inelem e İletişim le ilgili büyük b ir m asal, eğ er söylediğiniz birşeyi iz­ leyici anlıyor görünüyorsa, anım sayacaktandır. ktleyicinin m e­ sajınızı anım sam asını izliyorsanız; yinelem eli, yinelem eli ve yi­ nelem elisiniz. İzleyicinize, onlara ne söyleyeceğinizi söyleyin. Sonra da söyleyin. Sonra da onlara, ne söylediğinizi söyleyin. E n iyi konuşm acıların çoğu; duraksar ve ilettikleri anahtar söz­ cükleri tekrar ele alırlar. Elbette, yinelem enin akıllıca kullanılm ası için, m onotonluk­ tan sakınm ak gerekir. A na noktalan vurgulam ak için görsel m alzem e ve diğer yaratıcı araçları kullanın. Y aratıcı ve etkili b ir yöntem , m esajınızı özetleyen bir cüm le bulm ak ve onu ritm ik olarak yinelem ektir; tıpkı Dr. M artin L uther King ("Bir hayalim var") veya M uham m ed Ali ("En b üyük benim ") gibi.

A nahtar noktaların tüm ünü m utlaka yineleyin. Bir seferinde sahneyi, yeni bir eğitim program ı için destek alm aya çalışan bir konuşm acıyla paylaşm ıştım . P ro je için öyle hevesliydi ki, yirmi dakikalık konuşm ası içinde en az elli kez "Bunu yapabiliriz!" dedi. T utkusu v e adanm ışlığı ortadaydı; izleyici de etkilenm işti. D aha sonra birine, konuşm anın n e hakkında olduğunu sordum. Yanıtı, "Pek em in değilim, am a h er neyse, yapabiliriz!" oldu.

Göze Ç arp ıc ılık Sol b ey in dengesizliği ve m ahçup olm a korkusu, birçok ko­ nuşm acının yaratıcılığa şans tanım am asıyla sonuçlanır. Bu ne­ denle b irço k sunum, unutulup gider. İzleyicinin m esajınızı hatır­ lam asını, sunum unuzun m ükem m el olm asını istiyorsanız, onu göze çarpıcı veya sıradışı kılm alısınız. A n ah tar noktalarınızı vurgulam ak için espriler, H A R S A ­ LAR, görsel m alzem eler, oyunculuk, beden dili ve ses tonunu kullanın. Grup önünde konuşm ak onlar için ne kadar korkutucu olursa olsun, birçok insan, yaratıcı sunum lar ortaya koym ayı öğ­ renm iştir ve bununla övünürler. Örneğin, daha önce değindiği­ m iz em eklilik fonunda, göze çarpıcı sunum lar, kurum sal kültü­ rün bir parçası haline gelm iştir. Bu grubun risk yatırım ları m ü­ dürü, m üşterileri için ucuz am a gelecek vaad eden yatırım lar bulm akta uzm anlaşm ıştı. Israrcı bir pratikle, sunum fobili bir in­ san olm aktan çıkıp usta b ir iletişim ci haline geldi. Son sunum la­ rından birinde, 7 m ilyar dolar değerinde b ir tasarruf planının kontrolünü başka bir şirketin elinden almayı hedefleyen bir eki­ bin parçasıydı. G örevi, yönetim kurulunu, tasarruf planının kendi v ek aletleri altında daha iyi yönetilebilecek olan, gerçek değerini yakalayam am ış bir yatırım olduğuna ikna ederek alımı gerçekleştirm ekti. Şöyle b ir strateji uyguladı: Yönetim kurulu

üyelerini selam layıp kısa bir değerlendirm e yaptıktan sonra, m a­ saya b ir avuç dolusu bozuk para attı; tam da patronunun patro­ nunun patronunun önüne. Sonra sordu: "M asadaki bu bozukluk­ lar n e eder?" Kurul üyeleri p aralan saydı. Toplam 1 dolar 50 sent vardı. D aha dikkatli incelemelerini istedi. Bu kez, çeyrekliklerden b i­ rinin güm üş olduğunu ve m uhtem elen, üzerinde yazan tutardan beş-altı kat fazla edeceğini gördüler. A m a uzm anım ız, çeyrekliğe daha iyi bakm alarını talep etti. K uruldakilerden biri, paranın b ir kenarında küçük bir s gördü, tarihe baktı ve bunun, üzerinde yazan tutardan en az 100 kat fazla edeceğini belirtti. Uzm an, p a­ ralan topladı ve cebine koydu. B ir süre duraksadıktan sonra ko­ nuştu: "Bu çeyreklik, tıpkı bizim tasarruf planı gibi. Cebim izde öylece duran, kıym eti bilinem em iş b ir servet. Size, bu planı n a­ sıl daha iyi değerlendirebileceğim izi göstereceğim ." Sonra kurul üyelerine rakam ları gösterdi ve m antıklı, zorlayıcı bir m anzara çizdi. İzleyiciyi yakalam ıştı; 7 m ilyar dolar onun oldu.

K işisel İlişk ile n d irm e Partide b ir arkadaşınızla sohbet ederken, odanın b ir başka noktasından adınızın söylendiğini duyuveriyorsunuz. O ana dek, sadece genel b ir uğultu işitm ekteydiniz. Am a şimdi dikkatiniz o seste. İşte kişisel ilişkilendirm enin gücü budur. İnsanlar, kendileri için anlamlı, kendileriyle ilgili şeyleri d u ­ yar ve anımsar. Um ursam adıkları şeyleri ise, duym az, unuturlar. M esajınızı izleyiciye ilgi duyacağı biçim de verm elisiniz ve b u ­ nu yaparken, onların azami b ir biçim de sürece katılm alarını sağ­ lam alısınız. R isk yatırım cısının sunum u göze çarpıcıydı. A m a başarısı­ n ın b ir diğer sırrı, izleyiciyi işin içine çekm ekteki ustalığı oldu.

P aralan m asaya fırlatıp doğru soruları sorarak, izleyiciyi, uzak­ taki yargıçlar olm aktan çıkarıp, çalışm asının aktif katılım cıları haline getirdi. İzleyici katılım ını . rtasıl azam iye çıkarabilirsiniz? E n basit yol sorular sorm ak; g erçek veya varsayım sal sorular. İzleyiciye varsayım sal b ir soru sorm ak, ilgiyi v e anım sam a düzeylerini b ü ­ yük ölçüde artırır. Size ilgi duyduğunuz bir konuda bir soru sor­ sam , ne yaparsınız? Düşünür, katılır, bağlanır ve kişisel ilişkiler kurarsınız. İzleyiciyi işin içine çekebilm ek için, sorular sorm anın dışın­ da da h er fırsatı değerlendirin. Sunum a başlarken, izleyiciyi, m esajla ilgili b ir görev yapm aya, b ir sınava d av et edin. Böylece h em en şim diki zam ana döner ve yaratm a sürecinizin ortağı olur­ lar. E n etkili sunum cular; alıştırm a ve sorular yoluyla öyle bir bağlam oluştururlar ki; izleyici bireyler, m esajı kendileri keşfe­ der. E ğitim (education) sözcüğünün Latince kökeni olan educere, "ilerlem ek” veya "ilerletmek" dem ek. A ncak birçoğum uz, educere'nin "bilgi doldurm a" anlam ına gelebileceği bir ortam da ye­ tiştik. B ir sunum cu ve lider olarak siz; doldurm a değil, ilerleme sürecini yönlendirm ekle y^arm lüsünüz.

S o n d alık E tk isi Sunum unuz biterken, hedeflerinize ulaşm ak; yani izleyicinin n e istediğinizi bildiğinden, hissettiğinden ve yaptğıından em in olm ak için son bir fırsat daha doğar. A rtık "işi bağlam anız" ge­ rek.

A nahtar noktalarınızı yineleyin (değerlendirm enizi d eğerlen­ dirin) ve harekete geçm e çağrısı yapın. D aha da iyisi, ana nok­ ta la n değerlendirm ek ve öğrendiklerini nasıl uygulayacaklarını açıklam ak üzere, izleyicinin söz alm asını isteyin. M üm künse, katılım cılardan, öğrendiklerini yaşam a geçirm ek için açık bir söz talep edin. Sondalık-etkisi, sadece içerik ile değil, duygu ile de ilgilidir. B üyük sunum cular güçlü bir bitiriş yap ar ve enerjiyi yükseltip tam bir patlam a ile noktayı koyarlar. Son sözlerinizi ü st p erd e­ den söyleyin. B irçok konuşm acı; fazla uzatarak, sondalık etkisi­ ni sabote eder. Zam anında, hatta biraz erken bitirm eye ö ze n gös­ terin. Büyük b ir sahne sanatçısı gibi, daha fazlasını istem elerini sağlayın.

T A R Z V E İÇ E R İĞ İ B Ü T Ü N L E Ş T İR İN Iraksak düşünenler, örgütlenm e ve n e t hedeflerden yok­ sun oldukları için rotadan sapm aya eğilim lidirler. E ğlendir­ m eye bayılırlar ama, sonunda gülünç olsa da m esajla hiçbir ilgisi olm ayan şakalar yapıp fıkralar anlatm aya başlayabilir­ ler. D iğer yandan, yakınsak düşünenler genellikle içeriğe eğilimlidir. Bu nedenle; izleyicinin hayal gücünü yakalam ak için kullanılan b eden dili, görsel m alzem e, eğretilem e gibi araçların gücünden bihaberdirler. E n iyi sunum cular; yakın­ sak ve ıraksak düşünceyi sinerjetik bir biçim de bütünleştirenlerdir. Onlar disiplinlidir, örgütlüdür, belli am açlara ulaş­ m aya odaklanm ışlardır ve aynı zam anda, şov dünyası gibi­ sinin olm adığını çok iyi bilirler.

Ö Y İG İS ’İN G Ü C Ü Ö Y İG İS ilkeleri, bir sunum un tasarım ı ve gerçekleştirilm e­ sinden fazlası için de kullanılabilir. Örneğin, kurum sal kültürü değiştirm ek veya yeni b ir ürünü pazarlam ak için gereken ileti­ şim stratejisini, onunla oluşturabilirsiniz. Ö Y İG İS'in gücünü an­ lam ak için, reklam ın o başdöndürücü iletişim inde kullanılan stratejileri b ir düşünün. T elevizyon izlerken bir reklam çıktığın­ da n e olur? Ekrandaki renkler parlaklaşır ve ses artar. İşte; sizi sesi kısm aktan veya zaplam aktan alıkoym ak için tasarlanan bir öndelik stratejisi. R eklam cıların, üıünlerinin adını sürekli tekrarlam a eğilim le­ rin i farketm işsinizdir. N eden? P azar araştırm aları gösteriyor ki pekçok insan, sırf ismini hatırlıyor diye bir üıünü alm aktadır. Delaware'deki W ilm ington şehri dışında, 95. karayolunda, üzerinde sadece iki kelim e bulunan dev bir reklam panosu bulu­ nur: "BUD LIG H T". Panoda n e alım lı m ankenler, ne de ürünün faziletlerini m etheden m esajlar vardır. Sadece bu iki kelim e. İş­ lerine giden insanlar, her gün bu panonun önünden geçerler. A n­ heuser-B usch, sadece ürü n ün adının yinelenm esinin dahi, daha fazla tüketilm esiyle sonuçlanacağını biliyor. M adison A venue'nun reklam firm aları, m üşterilerinin üıünlerini beyninize işlem ek için yeni yollar bulm ak üzere sürekli bir savaş halinde. M ichael Jordan'ın Bugs B unny ile basketbol oy­ nam asından kötü ünlü Joe C am el'a dek, m esajlarım göze çarpı­ cı hale getiriyor ve sizin, şirketinizin dikkatini çekiyorlar. B irço k reklam cı, m esajlarını çarpıcı kılm ak için garantili b ir başk a yöntem kullanır: C insellik. Erkek v e y a kadın, baştan çıkarıcı m ankenler; b irad an kahveye, sigaradan sağlık kulüple­ rine, parfü m d en diş m acununa kadar herşeyi onlar satm akta. R eklam cılar, izleyicinin sürüngen-m em eli beyninde şu diyaloğu

yaratacaklarına güvenirler: "Ben seks gördü, b en ü rü n gördü... b en seks istiyor, ben ürünü alıyor." E n karm aşık reklam lardan bazıları ise, kişisel .ilişkilendirmeye vurgu yapar. M cD onald's ve A T& T gibi şirketler; uzanıp iz­ leyicinin cüzdanına dokunuveren, yürek ısıtıcı, çok insancıl se­ naryolar yaratm akta uzm anlaşm ıştır. B ütün büyük şirketler de hedefli pazarlam a yapar; m esajlarını, değişken nüfus profilleri­ ne uygun olarak şekillendirirler. Peki, reklam lar nasıl sona erer? Genellikle; ürün adı veya te­ lefon num arasının b ir kez daha yinelenm esi, ya da kafasını ürü­ nü n birkaç santim etre yanına kadar sokm uş bir yıldızın yakın çekimi ile. B azen, harekete geçm e çağnsı yaparlar: "Telefonu kaldırın ve hem en arayın!" Bu arada, bazı izleyiciler telefonun nasıl kullanıldığını unutm uş olabilir diye, çekici bir m anken de num arayı çevirm ektedir. R eklam cılar, genellikle aptalca, hatta insana hakaret gibi ge­ len reklam lar yaratm ak için ÖYÎGÎS ilkelerini kullanıyor ve bu işe m ilyarlar saçıyorlar. N eden? Ç ü ^ fu etkili oluyor. Sevsek de sevm esek de, ÖYÎGÎS işe yarar. Îyiye de, kötüye de kullanılabi­ lir. G andhi, H itler, M artin Luther King, Joseph M cCarthy, W inston Churchill, Joseph Stalin, John F. K ennedy ve Ronald Reagan; hepsi de sezgisel bir biçimde ÖYÎGÎS yaklaşım ını u y ­ gulam ışlardı. m m c « oooeoet x

a m m m e m m c < «owo» x ı m m

♦ oomot w « o m

x m m

» m om

4 «moe> x

E ğer insanoğlu, dünyanın içinde bulunduğu mevcut krizi sağ salim atlatırsa, bu ancak bireylerin büyük bir bölümünün özgür düşünebilmesi sayesinde olacaktır. B uckm inster Fuller m m t « «««<

x «w »

« mmt « m m

x

x mm «■ m m

k

mm x mm a » w m

« m m

x mm

B ir uyan: Ö Y İG İS'i iyilik için, bayağılık tarafından yönetil­ m enize izin verm em ek için kullanın. İçinde bulunduğum uz m edya çağında; reklam cılar, politikacılar, toplum sal ve dinsel gruplar, aklınızı ele geçirm ek için sürekli bir savaş halinde. Öğ­ rendiğiniz bu ilkeleri; aklınızı h ü r ve esnek tutm ak için kullanın; b u arada b ir sunum cu ve lider olarak yeteneklerinizi de gelişti­ rin.

SONUÇ

A Y D IN L A N M A D A N S O N R A , B İR A Z D A H A Ç A M A Ş IR Bu bölüm , size olum lu b ir "sondalık etkisi" verm ek için ta­ sarlandı. "Düşünmenin Tam Z am anı/"ndan çıkarılacak dersleri uygu­ lam ak için bir eylem planı hazırlam adan ve ana noktalan gözden geçirm eden önce, önceki bölüm de sunulan ÖYÎGÎS ilkelerinin bazı ek uygulam a alanlarına bakalım . ÖYÎGÎS ilkeleri, işyerinde iletişim stratejilerini yönlendir­ m ekteki değerlerinin yanı sıra, pek çok başka yolla da yaşam k a ­ litenizi yükseltebilir. G ününüzü planlam adaki öndelik ve sonda­ lık etkilerinin rolünü ele alalım. H er sabah uyandığınızda, aklı­ nız, psikologların hipnopom pik durum olarak adlandırdığı bir süreç yaşar. U yku ile uyanıklık arasında ruhsal b ir duraktır bu. H ipnoz sonrası bir öneri yapm aya hazırlanan bir hipnozcunun yarattığı durum a benzer, sıradışı bir açıklık halidir. A m a birçok insan güne, şok edici bir alarm veya sinir bozucu bir şarkı çalan b ir radyo istasyonu ile, veya günün geri kalanında kâbusları olan

bir B arry M anilow şarkısı ile başlar. Belki siz haberlerle uyanı­ yorsunuz: Z ehirli b ir sızıntı yerel su kaynaklarına bulaştı... Şir­ k etin iz 10 b in kişiyi daha işten atacak... H ava berbat... T uttuğu­ nuz takım yine kaybetti... şim di söz sponsorum uzda..." B unlar yerine, olum lu b ir öndelik planlayın. A larm lı b ir m ü­ zik seti alın ve ilham verici b ir m üzikle uyanın. Ben, zorlu bir güne başlarken alarm ım ı "Ateş Arabaları" veya B eethoven'in 9. Senfonisi'ne ayarlıyorum . Siz de kendi ilhanım ızı seçin. Ö ndelik ve sondahk, gününüzün ritm ini belirler. B eyin m o ­ laları, b u nedenle çok önem lidir. M olalar, özellikle de, toplantı­ ların verim liliğini azam iye çıkartm akta işe yarar. H er kırk ila doksan dakikada b ir düzenli m olalar alarak daha fazla öndelik v e sondalık yaratır, bilgiyi anım sanabilir kılarken enerji düzeyi­ nizi artırırsınız. K ritik günlük "öndeliklerden" biri, işten ev e döndüğünüzde yaşanır. B irçok ilişki, gündelik olum suz öndeliğin biriken etki­ sinden m uzdariptir. Bilinçli planlam a olm azsa, işteki stresten çı­ kıp evdeki strese dalıverirsiniz. Eşiniz ve kendinizin gevşem esi­ ne, birlikte yaşam anın günlük sorunlarına girişm eden önce te­ m as kurm aya olanak tanıyan bir strateji geliştirin. Sevdiklerini­ ze sunduğunuz "M erhaba" ve "H oşçakal"ların niteliğine özel dikkat gösterin. O lum lu ön­ d elik v e sondalıklar (sabah çocuklarınıza hoşçakal derken seve­ cen b ir kucaklam a, işten döndükten sonra eşinizle uzun ve ger­ çek bir göz tem ası), günlük aile yaşam ının duygusal havasını belirler. G ününüzün öndeliği uyanm ak ise, sondalığı yatağa girm ek­ tir. Burada d a anahtar, bilinçli olm ak. G ününüzü olum lu b ir uya­ rıcı ile tam am layın. M üzik dinleyin, yıldızlara bakın, bir yazı yazın, m editasyon yapın, sevişin.

Öndelik ve sondalığı, yaşamınızın ritm lerini yö n eten araçlar olarak kullanın. İlk insan toplumlarında, yaşam ın ritm ini belir­ leyen doğa idi. İnsanlar gündoğum unda uyanır, günbatım ında uyurdu. M evsim değişimlerine ve gökyüzünün hareketlerine karşı ince b ir duyarlılığa sahiptiler. U ygarlık geliştikçe, günlük deneyim in ana düzenleyicisi, din oldu. B ütün büyük dinlerin öğ­ retilerinde, öndelik ve sondalığın bilgeliği görülebilir. H er ruh­ sal gelenek, günün geçiş zamanlarında duanın önem ine değinir; uyandığınızda, yem eklerden önce ve yatm adan önce. G ünüm üz dünyasında, doğayı sevseniz ya da dindar bir insan olsanız dahi, m o d em kültürün baskın etkisi, m edyada ifade edi­ len şekliyle, piyasadır. Önceliklerinizi ortaya koym az, bilincini­ zi geliştirm ezseniz, gündeminizi bir başkası belirleyecektir. İyi h aber şu ki; kendi ritm inizde dans etmeyi tercih ederse­ niz, geçmiş h er nesilden daha çok özgürlüğe, seçeneğe ve olana­ ğa sahipsiniz. "D üşünm enin Tam Zam anıT'nda ortaya konulan fikir ve teknikler, önünüzdeki sayısız seçenekten sonuna dek faydalanm anız için geliştirildi. K itabın bütünleştirici tem ası, de­ ğişim in zorluklarına uygun bir düşünce tarzına duyulan ihtiyaç. Bu düşünce tarzının anahtarı ise; ıraksak ve yakınsak pers­ pektifleri' sinerjetik b ir biçim de kaynaştırarak, paradokslardan beslenm ek. "Zıt gerçeklerden" zevk alm a ve onları kavram a ye­ teneği, alışıldık b eyin yivlerinin ötesine ilerlem eye, sınırsız iliş­ k isel ağınız içinde yeni patikalar araştırm aya duyulan istekten doğar. B u yaklaşım , değişim in giderek hızlanan tem posu ile korkuya dayanan, hiyerarşik olarak sınırlı sürüngen-m em eli tep ­ kilerim izin yetersizliğini farketm ekle başlar. Ü zerinde kuruldu­ ğu temel; gelişim ve yaşam boyu öğrenm eye adanm ışlık b ağla­ m ında, yetersizliklerim izle yüzleşm e cesaretinin ta kendisidir. Bu adanm ışlık da, özellikle zorlu zam anlarda, bilinçli iyim ser­ lik ten beslenir.

K avrayış ve adanm ışlık, dengeli b ir beynin geliştirilm esi için zem ini hazırlar. Y arıkürelerinizi p ek ço k yolla bütünleştirebilirsiniz; beyin m olaları, beyni besleyen b ir ortam yaratm ak, psikofiziksel çift taraflılığı geliştirm ek, ideal hobinizi sürdürm ek, günlük tutm ak, düşlerinizi kaydetm ek, m editasyon, cinsel kalıp­ la n aşm ak ve b ir tür ya kazan/ya kazan, hem /ve tavrı geliştir­ m ek. A kıl haritalam a, serbestçe üretip etkili bir biçim de örgütle­ m ek te sizi yönlendirerek, devasa, çok boyutlu ilişkisel kapasite­ nizi ortaya çıkanr. Sinverjent yeteneklerinizi güçlendirir; kesin anahtar sözcüklere odaklanışınızı biler ve aynı anda, ilişkilerini­ zin h er biri için azam i özgürlüğün keşfedilm esini teşvik eder. M antık ve im gelem i dengelem e yeteneğini geliştirdikçe, yani büyük resim ile ayrıntıların bileşim ini haritalayarak orm anı gör­ dükçe; planlam a, iletişim , bellek ve yaratıcı problem çözm e ye­ teneklerinizi harekete geçirirsiniz. B eyninizin, m ilyonlarca yıllık evrim süreci içinde, bilinen evrendeki en güçlü çözüm bulm a aracı olm ak üzere tasarlandı­ ğını kavradıkça, doğal dehanız d ah a da özgürleşir. D oğuştan hakkınız olan sorgulam a bilinci ve ruhsal durum ­ larınızı geliştirm ek ile, daha odaklanm ış durum ların ritm lerini uyum lu kılarsınız: Hazırlık (Y oklam a sorulan ile, araştırm a ve adanm ışlığı birleştirm ek), değerlendirm e (m elek, şeytan ve yar­ gıç rolleri) ve uygulam a (doğaçlam aya hazır olm akla birlikte, n et b ir p lan çıkarm a) durum ları ile, daha dağıtık olan üretim (ak­ lınızı nicelik artı espri eksi değerlendirm e ile sarsarak) ve kuluç­ ka (duraksam a) durum larını. Sinverjent iletişim ve başarılı sunum lar yoluyla, diğerlerini de k endi vizyonunuza kazandıkça, yaratıcılığınız gerçeğe dönü­ şür. E tkili lider ve yöneticiler, başarının iletişim den doğduğunu,

iletişim in kaynağında ise dinlem e sanatının yattığını bilirler. Derinden d in lem ek için; gözlerinizi ve kalbinizi, kulaklarınız ve m antığınızla uyum içinde kullanır, diğerleri karşısında sergiledi­ ğiniz açıklıkla onları da etkilersiniz. B ireysel eşsizlik ve özdeki yaygınlık ikili gerçeklerini zarif bir biçim de dengelediğinizde; empatiniz, sevecenliğiniz ve etkiniz büyür. Sunum cu ve lid er olarak; kapsam lı bir araştırm a ve ayrıntıya özen ile em pati, sonuca ulaşm ak, zam anlam a v e espriyi kaynaş­ tırır ve böylece izleyicinin beynine ulaşırsınız. N et am açlar h e ­ deflem ek, içtenlik arayışı, sahneyi hazırlam ak, korkuyla dost o l­ m ak, beden diline hakim iyet ve ÖYİGİS ritm lerini uygulam ak, birer sunum tekniğinden çok fazlasıdır. Bunlar, bir yaşam kıla­ vuzudur aslında. Dilerim; "D üşünm enin T am Zam anı! "ndaki kavrayış ve yön­ tem leri, kişisel doyum ve profesyonel verim liliğinizi artırm ak için kullanırsınız. O kuduklarınızdan en iyi yararlanm ak için tav­ siyem; büyük b ir kağıt alıp öğrendiğiniz herşeyin akıl haritasını çıkartmanız. Bunu, kitaba bakm adan yapın. Önce, kağıdın m erkezine bir resim veya sim ge yerleştirin. Bu, " D ü ş ü l e n i n Tam Z am anı!"nın özüne ilişkin yorum unuzu tem sil etmeli. A rdından serbest ilişki kurm aya başlayın; her çiz­ giye b ir sözcük kuralına u y u n ve renkler, resim ler, sim geler ek ­ leyin. K itabın içeriğini yeniden yaratırken; yeni ilişkilerinizi güçlendirecek, öğrendiklerinizi anım sayıp uygulam a yeteneği­ nizi geliştireceksiniz. K apsam lı b ir akıl haritası oluşturduktan sonra; size en önem li gelen unsurları en sevdiğiniz renkle vur­ gulayın. K itabın an ah tar n o k taları ile kendi deneyim iniz arasında yeni ilişkiler k u rm ak için akıl haritalam a sürecini kullanın.

A rdından, öğrendiğiniz en önem li şeyleri hedefler haline getirin ve onlara ulaşm ak için bir eylem planı hazırlayın. K avrayışınızı ve öğrendiklerinizi uygulam a yeteneğinizi d e­ rinleştirm enin en iyi yollarından biri, bunları bir başkasıyla p ay ­ laşm ak. L iderlik ve yöneticiliğin birleştirilm esi, veya dinlem e sanatına dair bir sunum hazırlam ayı deneyin. Bir dostunuza, sin­ verjent düşüncenin ifadeleri olarak, akıl haritalam ayı veya yara­ tıcı problem çözüm ünü öğretin. Sinverjent düşünce, hem basit, h e m de karm aşık b ir fikir. O nu olabildiğince yalınlaştırm aya çalıştım; am a E instein'in de­ diği gibi, "Şeyler olabildiğince basitleştirilm eli, olduklarından daha fazla değil." Ö rneğin, okum akta olduğunuz sözcükleri ay­ dınlatan ışığın, basitçe, parçacıklardan oluştuğu ifade edilebilir. A m a ay n ı zam anda, ışığın b ir dalga olduğunu da biliriz. B ildiği­ m iz kadarıyla, h e r iki ifade de doğru. (Bazı fizikçiler, hoş bir sinverjent sö zcü k üretim i ile, ışığın "pardalgalardan" oluştuğu­ nu söylem eye başlam ışlardır.) Fizikçiler, zam anın varlığının kanıtlanam ayacağını belirtir. A m a işe geç kalm anız durum unda bunu m azeret olarak öne sürmek, herhalde patronu ikna edem e­ yecektir. Evrenim iz; m utlak yasalar uyarınca kestirilebilir, dü­ zenli b ir biçim de ilerler görünüyor. A m a m ikrokozm ik düzeyde, atom parçacıklarının dansının rastgele, kestirilem ez bir olgu ol­ duğunu bilm ekteyiz. F iziğ in bu büyük doğrulan, yaşam ın paradokslarını yansıtır. Sinverjent düşünce; sizi, büyük doğrulara dair ken d i dene­ yim lerinize daha da yakınlaştırm ak için bir yol. Bu doğrulardan biri veya birkaçını dolaysız deneyim yoluyla kavradığım ızda, ona aydınlanm a diyoruz.

m m t « rn aaa x « » »

a m m e « aaxax < « w »

x m aeaa a n w m

4 aaaaaa; x m axw a M » m

a w w

x ım m

Aydınlanma - ne azar azar, ne birdenbire. Zen Koan «tma x ımm a Mnm a wxw x »»m a mam a aaaaaat x ««w

a mm

a aaoaoa x aaaaaa a »ama a mam

B u anlar yaşam ım ızı değiştirebilir, ama yine de onların sun­ duğu dersleri unutm aya m eyilliyizdir. Daha yapacak çok iş, gö­ recek çok insan, gidecek çok y er var. Silecek çok şey. Daha faz­ la çam aşır. Ö rneğin, belki de, bütün h ay atın veya m evcut anın sonsuz n i­ teliğinin bağlantılı olduğunu dolaysızca kavram anızı sağlayan bir deneyim yaşadınız. Am a yine de, günlük olarak, bir kopuk­ lu k ve hiçbir şeye zaman olm adığına dair bir duygu yaşıyorsu­ nuz. T.S. Eliot, "Bütün yolculuğum uzun sonunda, başladığımız y ere dönecek ve orayı ilk kez bileceğiz" derken, aydınlanmanın paradoksunu anlamıştı. Sinverjent düşünerek; aklınızı bileyin ve yolculuğunuzu ay­ dınlatın. Kendi deneyim lerinizden kendinizin sorum lu olduğu­ nu, ken d i kaderinizi kendinizin yönettiğini ve herşeyin zarafet için d e olm ası gerektiğini unutm ayın. Y aşam ın en iyi anlan; ist e r to p sahasında, ister yönetim kurulu odasında, ister yatak oda­ sında olsun, gayretsizlik ve akışkanlık ile karakterize olur. A n­ cak böylesi bir lütufu yaşam ak için, genellikle büyük bir çaba gerekir. Zaten bu nedenle, özgüvenin ruhu, alçakgönüllülükte yatar. Hedeflerinize ulaşm aya tam bir adanm ışlık ile başarıyı ararken şunu unutm am alısınız: D oyum , hedeflerinizi, sürekli ve eğlenceli bir yolculuktaki köşetaşları olarak değerlendirm eye çağırır sizi. Yaşam zo rlu ve tehlikeli. M a lü tu f ve eğlenceyle de dolup taşıyor. Öyleyse; kendinize dikkat edin ve net sınırlar koyun;

unutm ayın ki m utluluk, sadece başkaları ve ilahi varlık için sı­ nırsız b ir sevgi yaşadığınız zam an en güzeldir. A ynı anda, h em ruh, hem m adde dünyasında yaşıyoruz. P ratik akıllı, am a açık kalpli olm am ız gerekiyor. Ö yleyse, sufilerin dediği gibi, "A llah'a dua et ve deveni sağ­ lam kazığ a bağla." Sufi ustası Halil Cibran, şöyle yazmış: "Gü­ zellik, sonsuzluğun aynada kendisine bakm asıdır. A m a sonsuz­ luk sizsiniz; ayna da." "Düşünmenin Tam. Zam anı!"ndaki kavrayış ve yetenekleri, aynayı parlatm ak için kullanın.

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF