Cumhuriyet Tarihi Yalanları 1 - Sinan Meydan

February 15, 2017 | Author: ramazanuzel | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download Cumhuriyet Tarihi Yalanları 1 - Sinan Meydan...

Description

Yoksa siz de mi kandırıldınız2

Cumhuriyet Tarihi Yalanlan / Sinan Maydan © 2010, Sinan Meydan © 2010, İnkılâp Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş.

Sertifika No: 10614

Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince İnkılâp Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş. 'ye aittir.

Sayfa tasarım Derya Balcı Kapak tasanm Okan Koç Düzelti Levent Çeviker Yayıma hazırlayan Tansel Mumcu

ISBN: 978-975-10-3054-2 10 11 12 13 14

98 7 6 5 4 3 2 1

Baskı

İNKILAP KİTABİYİ BASKI TESİSLERİ

lfiI İN K * A P Çobançejme Mah. Sanayi Cad. Altay Sk. No. 8 34196 Yenibosna - İstanbul Tel

(0212)496 11 11 (Pbx)

faks : (0212)496 11 12 posta® İnkılâp com

www.inkil4p.com

CUMHURİYET

TARİHİ

YALAKLARI Yoksa siz de mi kandırıldınız?...

Sinan Meydan 1975 yılında Artvin'de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Artvin Şavşat'ta, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamladı. Yazar "Atatürk, Ön-Türk Tarihi ve Yakın Tarih" üzerine çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca "Bütün Dünya" dergi­ sinde yazıları yayımlanmaktadır. Yayımlanmış eserleri şunlardır: 1. Atatürk ve Kayıp Kıta Mu, İstanbul, 2005. 2. Sçn Thjvalılar, "Truvalılar, Türkler ve Atatürk", İstanbul, 2005. 3. Nutıik'un Deşifresi, İstanbul, 2006. 4. San Lacivert Kurtuluş, "Kurtuluş Savaşi'nda Fenerbahçe ve Ata­ türk", İstanbul, 2006. 5. Atatürk ve Kayıp Kıta Mu-2, Köken, İstanbul, 2008. 6. Atatürk ile Allah Arasında, "Bir öm rün Öteki Hikâyesi", İstan­ bul, 2009. 7. Atatürk'ün Gizli Kurtuluş Planları, "Parola Nuh", İstanbul, 2009. 8. Sarı Paşam, "Mustafa Kemal, İttihatçılar ve II. Abdülhamit", İstanbul, 2010. 9. Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, İstanbul, 2010.

Gazi Mustafa Kemal’in, Kurtuluş Savaşı ve Türk Devrimi şehitlerinin aziz ruhlarına ithaf olunur...

içindekiler

Ö n s ö z ........................... .......................................................................... 13

YA LA N 1

KURTULUŞ SAVAŞI’NI ATATÜRK DEĞİL DEDEM BAŞLATTI! I. Dünya Savaşı’nı Doğru A nlam ak........................................... 37 I. Dünya Savaşı Sonlarında Atatürk: “Anadolu’yu Savunmalıyız” .................................................................................. 39 Suriye Geri Çekilişi ve Türk Süngülerinin Çizdiği Sınır......... 42 Mondros Ateşkes Antlaşması ve Atatürk...................................44 Bizim İçin Herşey Yeni Başlıyor................................................... 46 Atatürk ve Anadolu Direnişi Düşüncesi..................................... 48 Atatürk’ün Raporları: “İngilizlere Silahla Karşı Koymak” ................................................................................. 50 Müsaade Edin Vatanıma Hizmet Edeyim...................................53 İlk Direniş Yuvaları..........................................................................56 Adana M ü lakatı................................................................................56 Halka Silah Dağıtılması...................................................................59 Atatürk’ün Adana’daki Direniş Toplantıları..............................60 Ali Cenani Bey’le G örü şm e............................................................64 Süreyya Yiğit’e Söyledikleri............................................................64 Kuvayı Milliye ve A ta tü rk ............................................................. 66

1. Gerilla Savaşı Yapan Milis Kuvvetleri Anlamında Kuvayı M illiye.................................................................67 2. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Anlamında Kuvayı M illiye.................................................................70 Bir Beyin Jimnastiği.............................................................................. 72 Güney Direnişini Atatürk örgütlemiştir........................................ 74 Atatürk ve Pozantı K ongreleri......................................................... 76 Kurtuluş Savaşı ve İttihatçılar............................................................81 Atatürk ve İttihatçı Yeraltı ö rg ü tleri.............................................. 83 Kurtuluş Savaşı’nı Enver Paşa Başlattı Y a la n ı............................. 88 Kuvayı Milliyeci Atatürk..................................................................... 91 Atatürk’ün İstanbul’daki Ç alışm aları................................... . 92 Emperyalistlerle Dövüşmenin Tam Z am anıd ır........................... 94 Direniş Kararı ve Gizli G örüşm eler................................................ 95 Anadolu’ya G eçiş..................................................................................97 YA LA N 2 VAHDETTİN HAİN DEĞİLDİR! Mevlanzade Rıfat’ın Y alanı...........................................................103 Necip Fazıl’dan Ecevit’e — .........................................................105 Hayatı ve Karakteristik Özellikleri............................................. 106 Vahdettin ve Geleneksel D eğerler............................................... 107 Vahdettin: “Şaşırmış Bir Haldeyim!” ..........................................112 Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı.........................................................113 Vahdettin’in İngilizciliği.................................................................. 118 Damat Ferit........................................................................................ 121 Damat Ferit ve Vahdettin İlişkisi................................................. 128 İngilizlere Yalvaran Bir Osmanlı Padişahı: Vahdettin........... 132 Vahdettin’in İngiliz Muhipler Cemiyeti’yle İlişkileri............. 132 Vahdettin: “İngiliz Milletine Kuvvetli Sevgi ve Hayranlık Duygularım Vardır” ....................................................................... 137 Vahdettin’in Sürekli İngilizlerden Yardım Dilenmesi............. 138 Vahdettin’in Türkiye’yi İngilizlere Bırakma Ö n erisi............. 142

Vahdettin’in İngilizlerle İmzaladığı Gizli Antlaşma...............144 Sevr Antlaşması ve Vahdettin......................................................147 Vahdettin’in Şaşırtan Teslimiyetçiliği ve Ingilizler.................150 İngilizlerin Vahdettin’i Kullanma K a r a n ................................. 151 Vahdettin’in, Atatürk’ü ve Silah Arkadaşlarını İngilizlere Şikâyet E tm esi......................................................................................153 “Vahdettin’in Atatürk’e Hakaretleri” .......................................... 153 İngilizlerin Vahdettin’e Verdiği Gizli G ö re v ...............................157 Vahdettin’in Büyük'Taarruz Öncesindeki İhanet Planı......... 158 Vahdettin’in Atatürk’e Düzenlediği K o m p lo .............................160 İngiliz Ajanı Gibi Çalışan Bir Padişah: Vahdettin......................162 Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa Hükümetlerini Abartm ak......... 165 İzmir’in İşgali ve Padişah Vahdettin..............................................175 İşgallere Karşı Tepkisiz Bir Padişah..............................................186 Bir Millet Var Koyun Sürüsü...........................................................196 Atatürk’ün Vahdettin’i Milli Harekete Yaklaştırma Ç a b a la rı........................................................................197 Abdülmecit Efendi’nin U yarısı.......................................................202 Vahdettin’in Milli Hareket Karşıtı Beyannamesi.......................206 Vahdettin’in Orduyu Etkisizleştirme Ç abaları...........................211 Hıyanet Ordusu: Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu)....... 213 Vahdettin İç Savaş B aşlattı.............................................................. 220 Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Vahdettin..................................224 İngilizlerin İsteği.................................................................................227 Neden Atatürk.....................................................................................231 Paşa Paşa Devleti Kurtarabilirsin!.................................................236 Kırk Bin Altın Y a la n ı........................................................................241 Vahdettin’in İngilizlere Sığınması.................................................. 247 Son İh an et............................................................................................ 249 Vahdettin’in Hainliğini Meclis O naylam ıştır............................ 25,5 Atatürk’e Göre Vahdettin H ain d ir...............................................260 Vahdettin Kaçarken Hâzineyi Soymadı Aldatm acası............. 262 Kaçak Padişahın Sefaletine Üzülmek........................................... 266 Vahdettin’in Amerikan Başkanı’na Mektubu (Vahdettin’s Letter to the President of U.S.A) 270

Allah’ın Adaleti..............................................................................277 Vahdettin Haindir; Çünkü.......................................................... 279 YA LA N 3 KURTULUŞ SAVAŞI ÖNEMSİZDİR! Kurtuluş Savaşı Antiemperyalist Bir Mücadeledir................ 285 102 Oturumun Sırrı...................................................................... 293 Anadolu’da Emperyalist Baskı................................................... 297 Emperyalistlerin ve Milli Hareket Karşıtlarının Toplam Gücü..................................................................................304 Türkiye’yi Parçalamaya Yönelik Cemiyetler......... T........ . 313 İşgalcinin Merhameti ve Güleryüzlü Emperyalizm................ 315 Emperyalistlerin Kanlı İşgalleri ve Türkiye Üzerindeki Baskıları............................................................ ; ___ 319 İstanbul’un İşgali: 13 Kasım 1918- 16 Mart 1920................ 319 İngilizlerle Yapılan Savaşlar ve Çatışm alar............................. 332 Fransızlarla Yapılan Savaşlar ve Çatışmalar........................... 353 Güney Cephesi ve Atatürk...........................................................354 I. İnönü Savaşı Olmamıştır Y alan ı............................................364 Çerkez Ethem Hain Değil midir? ..............................................365 İsyana D oğru.................................................................................. 373 Ethem’in Yunanlılara Sığınması ve Milli Kuvvetlere Saldırması....................................................................379 I. İnönü Savaşı (6-11 Ocak 1 9 2 1 )..............................................387 Tarihçilerin Görüşleri ..................................................................393 Yunanlılar, Durup Dururken Çekilmiş!.....................................397 I. İnönü Savaşı Önemsizmiş!.......................................................399 Komutanlara Göre I. İnönü Savaşı............................................400 I. İnönü Savaşı’nın Sonuçlan.......................................................403 I. İnönü Savaşı’nda İsmet Paşa ................................................. 408 Bilanço: 46 Bin Şehit, 33 Bin Yaralı..........................................411 “Kurtuluş Savaşı Önemsizdir” Diyen Cumhuriyet Tarihi Yalancılarını Utandıracak Bazı Belgeler......................412 10

YA LA N 4

YAZI VE DİL DEVRİMİ TÜRKİYE’Yİ TARİHİNDEN KOPARMIŞTIR! Aristo Mantığıyla Yazı ve Dil Devrimi ne Saldırmak......................................................................................... ... Unutulan Türk Alfabeleri...............................................................434 Türk Yazısının Kökleri ...................................................................435 1. Tamgalı Say Yazıtları...................................................................436 2. Saymalı Taş Yazıtları...................................................................437 3. Açıktaş Alfabesi............................................................................439 4. Esik (Eşik) Yazısı..........................................................................440 Esik Kurganı’ndan Fışkıran Sanat................................................ 441 Altın Elbiseli Adam..........................................................................442 Esik Tabağı (Çanağı)........................................................................ 443 5. Göktürk Alfabesi..........................................................................445 6. Uygur A lfabesi............................................................................. 447 Latin Alfabesinin Bilinmeyen Kökeni.......................................... 450 Runik Yazılar.....................................................................................450 Futhark Runik Yazısı ve Türkçe....................................................453 Etrüsk Runik Yazısı ve Türkçe..................................................... 456 Yazı Devrimi.......................................................................................459 Tarihsel Altyapı................................................................................. 460 Dil Devrimi.........................................................................................471 Tarihsel Altyapı................................................................................. 471 Yazı ve Dil Devrimi’nin Nedenleri.............................................. 477 Atatürk ve Yazı-Dil Devrimi......................................................... 484 Yazı Devrimi’nin Kilometre Taşları.............................................. 490 Baş Döndüren Devrim.................................................................... 493 Devrimci Başöğretmen.................................................................... 496 Atatürk’ün Yazım Kuralları........................................................... 501 Bir Türkçe Âşığı: Atatürk.......................................................... 504 Yazı ve Dil Devrimi’ne Dinsel Muhalefet................................... 508 Kaynakça............................................................................................ 515

Önsöz

Cumhuriyet tarihini doğru anlamak yaşamsal bir zorunlu­ luktur. ÇünJcü Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizmin birkaç asır­ lık oyununu bozan Türk Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulmuş­ tur. Osmanlı İmparatorluğumu adım adım bölüp parçalayarak yok eden emperyalizm, Türk ulusuna en ciddi darbeyi vurmaya hazırlanırken Anadolu'da Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde hiç ummadığı bir direnişle karşılaşmış, bu direnişe boyun eğ­ mek zorunda kalmış ve dahası, daha iyi sömürebilmek için, hep ortaçağ karanlığında, hurafelerin bataklığında görmek istediği Türkiye’nin çağdaşlaşmasını büyük bir şaşkınlık ve endişe içinde izlemiştir. Ancak emperyalizm hiç vazgeçmemiştir. Evet! Sıkıştıkça Tür­ kiye’yi bölüp parçalamaktan vazgeçmiş gibi görünmüş; ama bilinç­ altında ve sümen altında hep Türkiye’yi bölüp parçalamaya yö­ nelik planları saklı tutmuştur. Emperyalizm, dün Sevr Projesi diye Türkiye’ye dayattıklarını bugün “demokrasi”, “insan haklan”, “AB Uyum Yasaları” ve BOP olarak Türkiye’ye dayatmaktadır, örneğin, dün Sevr Antlaşması’yla Türkiye’ye dayatılan Anadolu coğrafyasında bir Kürdistan ve Ermenistan kurma planı, bugün başka adlarla Türkiye’ye dayatılmaktadır, özetle, aradan geçen 87 yıla rağmen emperyalizmin Türkiye üzerindeki “böl, parçala, yönet” biçiminde özetlenebilecek olan planları pek de fazla değiş­ memiştir. Bu bir paranoya değil, gerçeğin soğuk yüzüdür! Emperyalizm, dünyanın her yerinde “silahla” yapamadık­ larını “siyasetle”, “parayla” ve “toplum kontrolüyle” yapmayı denemiş ve genelde de başarılı olmuştur. Yani, Atatürk’ün dediği 13

;

gibi, “Mesele Kurtuluş Savaşı* nı kazanm ak değildir asıl m esele, yeni bilim ve iktisat zaferlerine koşm aktır. " Emperyalizmin niye­ tini ve yöntemini çok iyi bilen Atatürk, askeri zaferlerini; ekono­ mik, bilimsel ve kültürel zaferlerle “taçlandırmayan” ulusların emperyalizmin baskısından asla kurtulamayacaklarını da çok iyi bilmektedir. Bu yüzden ısrarla “Tam bağımsızlık” demiştir. Atatürk’ün sağlığında pusuda bekleyen emperyalizm, Ata­ türk’ün ölümünden sonra hemen harekete geçerek 1919-1938 yılları arasında yapamadıklarını, 1938’den sonra yapmanın yollarını aramıştır. Bunun için de öncelikle “ekonomi” ve “siya­ seti” kontrol etmeye çalışmıştır. Bir taraftan “para vererek” Türkiye’yi kendisine borçlandıran emperyalizm, diğer taraftan da Türk siyasetini kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmiş­ tir. Bu süreçte, emperyalizm içerdeki paraya düşkün işbirlikçi­ lerle, aydınlanmamış kitlelerle ve karşı devrimcilerle çok sıkı bir ilişki kurmuştur. Asırlık planlarını, Atatürk’ün sağlığında uygulama fırsatı bulamayan emperyalizm, Atatürk’ün ölümünden sonra özellik­ le Atatürk ve çağdaş cumhuriyet düşmanı “kadim yobazları­ mızı” ve “II. Cumhuriyetçi” liboşlarımızı kullanmıştır. Bunların bir kısmı emperyalizmin “gönüllü hizmetkârıyken” bir kısmı da emperyalizmin “paralı askerleridir”. Aslında emperyalizmin ekmeğine yağ süren cumhuriyet düş­ manlığı, daha Kurtuluş Savaşı sırasında başlamıştır. İngiliz arşiv­ lerindeki bazı belgeler, İngilizlerin, I. Meclis’te Atatürk’e karşı gelişen muhalefeti Kâzım Karabekir ve Rauf Bey gibi Atatürk’ün yakın silah arkadaşlarını kullanarak güçlendirmek istediğini gözler önüne sermektedir. Nitekim, Kurtuluş Savaşı sırasında öyle bir dönem gelmiş ki, I. Meclis’teki muhalifler, neredeyse Atatürk’ün Büyük Taarruz öncesinde başkomutan olmasını en­ gelleyecek kadar güçlenmişlerdir. İngilizler, Atatürk’ün Türkiye’yi, bağımsız bir cumhuriye­ te doğru götürdüğünü anladıklarında halife-sultana ve halifesultan yanlılarına sarılmışlardır. Bu süreçte Atatürk’ün silah ar­ 14

kadaşları bile Atatürk’ün karşısına dikilmiştir. Atatürk bu gerçe­ ği Nutuk’ta şöyle ifade etmiştir: “Milli M ücadeleye beraber başlayan yolculardan bazıları, milli hayattn bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet kanunlarına kadar gelen gelişmelerinde kendi fikir ve ruhlarıntn kavrama stnırlan bittikçe bana direnmişler ve muhalefete geçmişlerdir. Ben milletin vicdantnda sezdiğim büyük ilerleme kabiliyetini bir milli str gibi vicdanımda taşıyarak aşama aşama bütün top­ lumsal hayatımıza uygulatmak mecburiyetinde idim.” Emperyalizm, Türkiye üzerindeki amaçlarına ulaşmak için Atatürk’ün “bağımsızlık” ruhunu ve “çağdaşlaşma” idealini kırmak zorunda olduğunu çok çabuk anlamıştır. Bu nedenle bir taraftan Atatürk’e, diğer taraftan Kurtuluş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne saldırmıştır. Ancak bu saldırıları genelde emperya­ listlerin kendileri değil, emperyalistlerin dümen suyuna girmiş olan “yerli işbirlikçiler” yapmıştır. Emperyalizmin en güçlü silahlarından biri “tarih”tir. 19. yüzyılda büyük bir çılgınlıkla doğuyu sömüren emperyalist Av­ rupa, doğuya yönelik saldırılarına meşruiyet kazandırabilmek için “tarih” ve “arkeoloji” gibi bilimlerden yararlanmıştır. Em­ peryalist Avrupa, tarih ve arkeolojiyi kullanarak doğudaki eski uygarlıklara (Hititler, Frigler, Etrüskler, Sümerler vb) sahip çık­ mış, böylece bir zamanlar o eski uygarlıkların yaşadığı toprak­ larda şimdi yaşayan doğuluları (Hintlileri, Türkleri vb) istilacı olarak adlandırmış, böylece kıyım ve katliamlarını, “atalarının eski yurtlarına dönmek” yalanı altında meşrulaştırmaya çalış­ mıştır. Siyasi amaçlarına ulaşmak için tarihi kullanan emperyalizm, 19. yüzyıldan sonra güdümlü tarihçilere “kurgusal tarih tezleri” icat ettirerek bu tezleri tüm dünyaya “tarihsel gerçekler” diye yutturmuştur. İşte Türkiye’yi de kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendir­ mek isteyen emperyalizm, Atatürk, bağımsızlık ve çağdaşlaşma gibi değerlerin altını oymak için öteden beri birtakım güdümlü tarihçilerden, akademisyenlerden ve gazetecilerden yararlanmış­ 15

tır ve yararlanmaktadır. Bunlar arasında özellikle Atatürk’e ve Atatürk devrimlerine düşmanlık besleyen “yobaz” kesimi kul­ lanmak çok kolay olmuştur. Onlar, adeta emperyalizmin “gö­ nüllü askerleri” olarak Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne saldırmışlardır.

Cumhuriyet Tarihi Yalancıları Emperyalizmin güdümündeki “yobaz”, “liboş” ve “II. Cumhuriyetçi” tayfa, Türkiye’de “Resmi tarih yalan söylüyor” formülüyle hareket ederek, önce insanları bildiklerinin “yalan” olduğuna inandırmakta, daha sonra da şüphe içindeki insanlara, “Bh yalanlart düzeltiyoruz” diyerek kurgusal bir tarih yazmak­ tadırlar. Asıl yalan olan, bu yobaz, liboş, II. Cumhuriyetçi tay­ fanın yazdığı kurgusal tarihtir. Bunlar kelimenin tam anlamıyla cumhuriyet tarihi yalanlarıdır. Evet! Resmi tarih de zaman zaman yalan söylemiştir. Ancak bu yalanlar hiçbir zaman emperyalizmin güdümündeki cumhu­ riyet tarihi yalancılarının yalanları boyutunda “kuyruklu yalan­ lar” değildir. Özellikle Türkiye’nin ABD ve AB emperyalizmi çerçevesin­ de yeniden biçimlendirilmeye çalışıldığı bu günlerde cumhuriyet tarihi yalancılarını ve söyledikleri yalanları bilmek hayati önem taşımaktadır. Cumhuriyet tarihi yalancıları, 1930’lardan beri bıkıp usan­ madan “yalandan kim ölmüş” misali sürekli yalan üretmekte­ dirler. İşte belli başlı cumhuriyet tarihi yalancıları: 1. Mevlanzade Rıfat: I. Dünya Savaşı sonrasında Türk or­ dusuna ağır hakaretler eden ve bu yüzden Atatürk tarafından ağır şekilde eleştirilen Mevlanzade Rıfat, 1929 yılında Halep’te basılan ve 1933 yılında da Türkiye’de yayımlanan “Türkiye İnkılâbt’ntn İç Yüzü” adlı kitabında söze “yakın tarih yalan söylüyor!” diye başlayarak cumhuriyet tarihini alt üst etmiştir! Atatürk’e ve çağdaş cumhuriyete düşmanlıkla kaleme alınmış bu 16

kitapta gerçekler tersine çevrilmiştir. Örneğin, Mevlanzade’ye göre Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk değil Vahdettin başlatmıştır! Bugünkü cumhuriyet tarihi yalancılarının “ağababası” odur. 2. Rıza Nur: Atatürk’ün 1927 yılında yazdığı Nutuk'ta Ar­ navutluk isyanından dolayı eleştirdiği Rıza Nur, daha sonra yurt dışındayken kaleme alıp Atatürk’ün ölümünden sonra yayınlan­ masını istediği “Hayat ve Hatıratım” adlı kitabında akla hayale gelmeyecek yalanlar ve iftiralarla Atatürk’e saldırmıştır. Örne­ ğin, ona göre Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım bir genelev kadınıdır! Atatürk’ün babası ise belli değildir; “Atatürk soyu sopu belli olmayan bir M akedonyalIdır! ” Bu kitabı inceleyen uzman psikiyatrisler, Rıza Nur’un ruh sağlığının çok bozuk ol­ duğu ve akli dengesinin yerinde olmadığı sonucuna varmışlardır (Bkz. Turgut Ö zakm anf Dr. Rıza Nur D osyası Bilgi Yayınevi A nkara 1995). 3. Said-i Nursi: 5. Şua’da Atatürk’e “deccal” ve “süfyan” diyen ve Atatürk devrimlerine karşı çıkan Nursi, Kurtuluş Savaşı’mn onurunun Atatürk’e değil Mehmetçiğe ait olduğunu belirterek, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü küçültmek hatta yok etmek için çok şeyler yazıp söylemiştir. 4. Kâzım Karabekir: Kurtuluş Savaşı’nın birincil kadro­ su içinde yer alan ve özellikle Doğu zaferinin kazanılmasında başrolü oynayan Kâzım Karabekir Paşa, daha Kurtuluş Sava­ şı yıllarından itibaren Atatürk’le karşı karşıya gelmiş, özellikle cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’le yollarını tamamen ayır­ mış ve Atatürk’ün 1923’te kurduğu Halk Partisi’ne karşı 1924’te Türkiye’nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuştur. Atatürk devrimlerinin neredeyse tamamına cephe alan Karabekir, 1925’de Şeyh Sait isyanıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması, ardından İzmir Suikastı’yla ilişkilendirilerek İstiklal Mahkemelerinde yargılanması, daha sonra da 1927 yılında Atatürk’ün Nutuk'unda-ağır eleştirilere maruz kalması üzerine kaleme sarılarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü azaltan, buna karşı kendi rolünü arttıran kitaplar ve yazılar yazmıştır. Karabekir’in, “İstiklal Harbimizin

,

,

,

,

17

Esastan” ve “İstiklal Harbimiz” adlı kitapları -cumhuriyet tari­ hiyle ilgili önemli gerçekleri de barındırmasına rağmen- özellikle Atatürk’ün cumhuriyet tarihindeki rolünü büyük oranda çarpı­ tarak verdiğinden, çok dikkatle okunmalıdır, örneğin, Karabekir Paşa, bu kitaplarında “Atatürk, Kurtuluş Savaşı*m istemiyordu, onu ben ikna ettim!” ve “Atatürk dinsiz ve namussuz olmamızı istiyordu!” bile diyebilmiştir. 5. Necip Fazıl Kısakürek: Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek, “Vahidüddin” ve “Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin” adlı kitaplarında, konuşmalarında ve yazılarında, bir taraftan Kurtu­ luş Savaşı’nı küçültmeye çalışırken, diğer taraftan bu savaşın baş­ lamasında ve kazanılmasında Atatürk’ten çok Vahdettin’in etkili olduğu yalanını söylemiştir. Şair Necip Fazıl, sonradan kazandığı Islami kimliğini güçlendirmek amacıyla olsa gerek, kaçak HalifePadişah Vahdettin’e sahip çıkarak, onu aklamaya çalışarak ken­ dince “Bir Müslümanı, bir Halifeyi korumuştur!” Ancak bunu yaparken, bir Müslümana yakışmayacak biçimde belge uydur­ maktan ve açık gerçekleri çarpıtmaktan çekinmemiştir. 6. Kadir Mısıroğlu: Atatürk devrimlerine karşı olduğundan ara sıra Şapka devrimine tepki olsun diye “fes” giyen Mısıroğlu, “Lozan Zafer mi Hezimet mi?”, “Osmanoğullanmn Dramı”, “Sanklt Mücahitler”, “Geçmişi ve Geleceği İle Hilafet” adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında Atatürk’e, Kurtu­ luş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne “küfredercesine” saldırmıştır. Bunu yaparken de bilinen bütün yakın tarihi tersyüz etmiş, ör­ neğin, Kurtuluş Savaşı’nın aslında çok önemsiz bir mücadele ol­ duğunu, I. İnönü ve Dumlupınar Meydan Muharebeleri’nin as­ lında olmadığını, Büyük Taarruz sonrasında Mustafa Kemal’in İzmir’e nasıl gittiğini bile bilmediğini, Vahdettin’in bir kahraman, Lozan’ın ise bir hezimet olduğunu söyleyebilmiştir. Onun tarihi belgeleri çarpıtırken ortaya koyduğu soğukkanlılık cidden etki­ leyicidir! Yakın tarihe hakim olmayan biri, özellikle onu dinler­ ken kolayca bildiklerini sorgular hale gelebilir, özetle Mısıroğlu, yaşayan en büyük cumhuriyet tarihi yalancılarından biridir. 18

7. Fikret Başkaya: Solcu cumhuriyet tarihi yalancılarının ekolü Fikret Başkaya’dır. Onun, “Paradigmanın İflası” adlı ki­ tabı, Kemalizmi, “Burjuva devrimi” diye tanımlayan Marksist dönmesi ve faşist Kürt kesimin başucu kitabıdır. Onun en po­ püler yalanı, “Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist bir mücade­ le olmadığı; tam tersine Kürtleri ezen emperyalist bir mücadele olduğu” yalanıdır, özellikle, Atatürk’ü ve cumhuriyeti Kürtlerle kavgalı gösterme modasını başlatan odur. 8. Prof. Yalçın Küçük: Cumhuriyet tarihini “altüst eden” Solculardan biri de Yalçın Küçük’tür! Araştırmalarına peşinen “bilinenleri altüst etmek” niyetiyle başlayan Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler” ve “Aydın Üzerine Tezler99 adlı kitaplarında Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’nı yeniden yorumlayarak, bilinen­ leri ajtüst etmek sevdasıyla gerçekleri epeyce eğip bükmüştür. Çerkez Ethem’i aklamaya çalışan, buna karşın İsmet Paşa’ya yüklenen Küçük, Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist niteliğini ve Atatürk’ün bu savaştaki rolünü sorgulayanlardandır. 9. Abdurrahman Dilipak: Daha çok gazeteci kimliğiyle tanı­ nan yazar Abdurrahman Dilipak, romantik üslubuyla çok ciddi cumhuriyet tarihi yalanlarına imza atmıştır. Onun yöntemi diğer cumhuriyet tarihi yalancılarından birafc daha farklıdır; çünkü o belgeleri çarpıtmaktan çok, hiç belge kullanmamaktan yanadır. “Arşivler kapalı! Dedemden duydum/” diyerek, mantıksal çıka­ rımlarla ve dini duygularla yakın tarihi yeniden yazmış, yalanda sınır tanımamıştır. Dilipak’ın, “Cumhuriyete Giden Yol” ve “Bir Başka Açıdan Kemalizm” adlı kitapları cumhuriyet tarihi yalan­ ları klasiklerindendir. 10. Prof. İdris Küçükömer: İktisatçı kökenli düşünürlerden biridir. Türkiye’de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP’nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia ederek ünlenmiştir. 1960 sonrasında Ycm’de yazdığı yazılarla tanınmıştır. Ant dergi­ sindeki yazıları tartışma yaratmıştır. Milliyet gazetesindeki açık oturumlarda dönemin yerleşik yargılarını sorgulamıştır. Sonra 1973’de on yıllık bir suskunluğa bürünmüş ve daha sonra Yeni Gündem yazılarıyla tekrar ortaya çıkmıştır. Küçükömer’in ileri 19

sıırdügü en önem li görüş, T ü rkiye 'd e d e v irtin despot ık nitelimi ııın sivil to p lu m u n gelişmesi önündeki en büyük engellerden biri olduğudur. Haşla Sencer D ıvıtnglu ve Sel.ıh.ittin 11ıhıv gibi bazı aydınlarla b irlik te I ü rk iy e ’mn toplum sal tarih in e iliş k in çozııın leıneleı ııule A sya lift liretim 'larzı kuram ını gündeme gelirm iş tır. T ü rk iy e 'n in bugünkü sorunlarının kökenim le cum h uriye ti ve cum h uriye tin kuruluş felsefesini yorm uştur. K u rtu lu ş Savaşı'nm antıeınpeı valisi hır mücadele olm adıkını ilen sürmüştür.

nttt Yabanıllaşması'’, “tiahlılaşnıa" ve "lürkiyr Vs tu ne ¡artış m a la r" adlı kitap la rın da K urtu luş Savaşı’nı, cu m h u riye ti, l iırk Devrım ı'm alabildiğince eleştirm işin. I.n önem li cum huriyet (a rıhı yalanlarından hırı “ / ) / * ’v|i|ıtvmı 1‘ınl Anllrt Artvin, »lııull •İr A lla y d ı ılı» Kt tıı.ıll/ııı «ıfıtı.ıııirt lı ııl Hükümetleri Ve Milli M ikaıtelc, (1.1, 2.1™, Utuıılnıl, 19M2, » .2 7 S , 2 7 * .

f>0 Snhaluıtti» Selek, Anadolu İhtilali, ( I, 1 1. b*., Intaııhııl, 2 0 04, s . l i l j Akşın, age, *. 2 / 4 , 2 7 S.

68

nin altını çizmiş ve MSon karar gayet önemlidir, acele edilmesi gervkir" diye not düşmüştür.61 O günlerde Menemen üzerinden Manisa’ya giden Kazım Özalp, yol boyunca İzmir'in işgalini anlatarak bir direniş teşki­ latı kurulmasını istemiştir.62 İzmir'in işgalinden sonra Türk halkı tepkisini sadece protesto mitinglerinde göstermekle kalmamış, düşmana karşı doğru­ dan silahlı direnişe de geçmiştir. İzmir'in işgalinden hemen sonra belli başlı iki silahlı direniş vardır: 1. 28 Mayıs 19|9’da Ayvalık'ta Yarbay Ali (Çetinkaya) ve Albay Bekir Sami Bey komutasındaki 600 kişilik bir Türk gücü, bir Yunan alayına ateşle karşılık vermiştir.6* 2. M Mayıs 1919*da İzmir ödemiş*te Yüzbaşı Tahir Bey komutasındaki 120 kişilik bir sivil milis gücü Yunan ordusuy la çatışmaya girmiştir.64 Bu milis gücü Yunan ordusu karşısında tutunamayınca 1 Haziran 1919’da ödemiş Yunanlıların eline geçmiştir.6' Bir süre sonra, Ege’deki Yunan zulmüne karşı Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Fife, Yörük Ali Efe, Denizli ve Çal müf­ tüleri mücadele bayrağını açmıştır. Bu sırada güneyde Şahin Bey ve vSütçü İmam, Karadeniz’de de Topal Osman direniş başlat­ mışlardır. (■örüldüğü gibi İzmir'in işgaline kadar, Anadolu’da dişe do­ kunur bir direniş hareketi yoktur. Gerilla savaşı yapan milis kuv­ vetleri anlamında Kuvayı Milliye İzmir'in işgalinden sonra yavaş yavaş ortaya çıkmıştır. Üstelik bu dağınık haldeki ve sistemsiz direniş hareketi "vatan savunmasından çok “namus ve onur 6 1 Atatürk vc Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, 8.1in, Ankara. ¿0 0 6 , h. I S 1, I 52; Adııun Sofııoftlu, Kuvayı Milliye Döneminde Kuxcy Halı Anadolu, Ankara, 1994, s.68; Mcyıtan, age, a.Hl. t\l Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, «.151; Meydan, age, *.H2, ft t Sonyel, age, k.66; Mü^tclm tlgıırel, Milli MUcadele'de Balıke«ir Kongreleri, İn tanlnıl, 1999, »,29, 64 Katım Özalp, Milli Mücadele. 1919-1922. Cl. Ankara, l?8H, ».13 15; Selek, age, N.2.VS; Meydan, age, «.HO,HI. 65 Selek, age, 2.56.

69

savunması'’ biçiminde kendini göstermiştir. İşgalci Yunanlılarca çocuğu öldürülen, karısının ırzına geçilen Müslüman Anadolu insanı, onuru için, namusu için silaha sarılmıştır. Başlangıçta amaç “vatan savunması” değildir. Herkesin derdi, öncelikle na­ musunu korumak ve işgalcileri bulunduğu bölgeden uzaklaştır­ maktır.

2. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Anlamında Kuvayı Milliye: Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra yurdun değişik yerlerindeki “örgütçü vatanseverler” harekete geçerek işgalcilere ve ayrılıkçı azınlıklara karşı gizli açık direniş cemiyet­ leri kurmaya başlamışlardır. Bölgesel kurtuluşu amaçlayan bu cemiyetlere Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri adı verilmiştir. İlk Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, 2 Aralık 1918’de Edir­ ne’de Yunan işgaline karşı direnişe geçmek amacıyla kurulan Trakya Paşaeli Cemiyeti ve yine aynı tarihte İstanbul’da Er­ meni işgallerine karşı kurulan Doğu Anadolu Müdafaa-i Hu­ kuk Cemiyeti’dir.66 Bu cemiyetin ilk önemli çalışması 5 Kasım 1918’de düzenlenen Kars İslam Şurası’dır. Bu teşkilat Kars İslam Şurası Hükümeti adında geçici bir hükümet kurmuştur. Bu hü­ kümetin bir parlamentosu ve bir ordusu vardır. Kars’a giren İngilizler, 19 Nisan 1919’da bu hükümete son vermiş ve hükümet üyelerini Malta’ya sürgün etmişlerdir.67 28 Aralık 1918’de de Yunanlılara ve ayrılıkçı Rumlara karşı İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Cemiyet, İzmir’de bir kongre toplamıştır. Aralık 1918’de yine İzmir’de Reddi İlhak Cemiyeti kurulmuştur.68 Şubat 1919’da Trabzon’da, ayrılıkçı Rumlarla mücadele et­ mek için Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. 66 Bayur, agc, s.2 1 8 ,2 1 9 . 67 agc, s.218, 219. 68 age, s.2 1 0-215.

70

V-tloniİstanbul V AVINI

' Aydın sokaklarında

30HAZİRAN1919P.TesiHo:42

İSTİKLAL Yunanla dövüşülüyor top ateşi ile yanmaya HARBİ Düşmanın GAZETESİ başlayan şehrin sokaklarında H A Z IR LA Y A N ÖMER SAMİ C OŞ AR

kanlı çarpışmalar devam ediyor. Yunan kaçmaya hazırlanıyor

F e d a k a r A n a d o l u k a d ın ı

‘T

Anadolu katimı ■Hkt* olan Kumyı 1

Dönemin Basınından Alıntılar: Günümüz Türkçesine Çevrilmiştir.

71

Bu ve benzeri Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Anadolu’da çok sayıda “yerel kongre” düzenlemişlerdir. 5 ’i Balıkesir’de ol­ mak üzere Anadolu’da iki yılda toplam 28 yerel kongre toplan­ mıştır. Bunların 13’ü Sivas Kongresi’nden önce, 7*si de Atatürk Samsun’a çıkmadan öncedir.69

Bir Beyin Jim nastiği Bu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve onların düzenlediği yerel kongreler, “direniş fikrinin” yayılmasında çok önemli bir işlev görmüştür. Ancak, bütün bu cemiyetler ve yerel kongreler, Anadolu’yu çepeçevre saran emperyalizme karşı topyekûn bir mücadeleyi değil, sadece doğu’da Ermenilerle ve batıda Yunan­ lılarla mücadeleyi amaçlamıştır.70 İşte bu cılız Anadolu direnişini topyekûn bir direniş haline getiren Atatürk’tür. Hatta, bu mücadelede Müdafaa-i Hukukçular ve Kuvayı Milliyeciler başlangıçta özellikle İngilizleri “kurtarıcı” olarak görmüşler, ilk fırsatta Yunanlılara karşı tngilizlerden yardım is­ temişlerdir. Örneğin Alaşehir Kongresi, 23 Ağustos 1919 tari­ hinde delegelerin tümünün imzasıyla İngiliz temsilcisi General Milne’ye gönderdiği bir telgrafta Yunanlılara karşı İngilizlerden yardım istemiştir.71 Alaşehir Kongresi Başkanı Hacım Mu­ hittin, 21 Ağustos 1919’da İngiliz temsilcilerine gönderdiği bir mektupta açıkça “Yunana hayır; ama İngilize, Fransıza evet!” demiştir.72 Salihli Kuvayı Milliye Komutanı Demirci Mehmet Efe ise daha da ileri giderek açıkça “İngiliz işgaline kayıtsız şartsız nza gösteririz” demiştir.73 Alaşehir Kongresi sırasında Kongre Başkanı ve önemli delegeler İngiliz yüzbaşısı Johnson ve Fransız Yüzbaşısı Villa ile kadeh tokuşturmuşlardır. 74 69 Bülent Tanör, Kurtuluş Üzerine 10 Konferans, İstanbul, 1995, s.9 7 ,9 8 . 70 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C.I, İstanbul, 1 9 98, s.21-28. 71 Hacım Muhittin Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri, Ankara, 1967; Avcıoğlu, age,s. 22; Meydan, age, s.1 0 3 ,1 0 4 . 72 Avcıoğlu, age, s. 170. 73 Celal Bayar, Ben de Yazdım, C.V II, s.22 4 9 . 74 Mahmut Goloğlu, Milli Mücadele Tarihi, C1I, Ankara, 1970, s. 151; Avcıoğlu, age, s.2 8 ; Meydan, age, s. 105.

72

1.

2. 3.

4.

5.

Özetlersek: İlk işgaller 1918 Kasım ayının başlarında gerçekleşmiştir. Kasım 1918’deki İngiliz, Fransız ve İtalyan işgallerine karşı Anadolu’da önemli bir silahlı direniş gerçekleşmemiştir. İşgallere karşı ilk silahlı direniş 19 Aralık 1918’de Hatay Dörtyol Karakese köyünde gerçekleşmiştir. İlk yararlı cemiyetler (Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri) 2 Ara­ lık 1918’de kurulmuştur. (Trakya Paşaeli ve Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri) Mondros Ateşkes Antlaşmasından hemen sonra kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve onların düzenledikleri ye­ rel kongreler sadece Yunanlılarla, ayrılıkçı Ermenilerle ve Rumlarla mücadeleyi amaçlamış, hiçbir şekilde İngilizlerle, Fransızlarla ya da İtalyanlarla mücadele düşüncesi taşıma­ mıştır. Yurt çapında gerçek anlamda düşmana direniş düşüncesi 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılarca işgalinden sonra orta­ ya çıkmıştır.

Şimdi de bu tabloyu, Atatürk’ün çalışmalarıyla yan yana getirelim: 1. Atatürk, 1 Kasım 1918’de Adana’dan Sadrazam Ahmet İz­ zet Paşa’ya gönderdiği raporda İngilizlere karşı “silahlı dire­ nişten” söz etmiştir. 2. Atatürk, 4 Kasım 1918’de Ali Fuat Paşa’yla yaptığı “Ada­ na Mülakatı ”nda ilk direniş yuvalannın kurulmasına karar vermiştir. 3. 31 Ekim 1919’da Yıldırım Orduları Komutanı olduğunda elindeki silahları halka dağıtarak depolarda saklatmıştır. 4. İzmir, 15 Mayıs 1919’da işgal edilmiştir ve ilk direnişler bu tarihten sonra başlamıştır. Atatürk ise 19 Ma^ıs 1919’da Samsun’a çıkmıştır. Yani arada sadece 4 gün vardır. “Ata­ türk Samsun’a çıkm adan önce Kurtuluş Savaşı başlamıştı diyen tarihçilere, “H er şey 4 günde mi oldu?” diye sormak isterim!



73

“Ey Cumhuriyet tarihi yalancıları”, boşuna lafı eveleyip gevelemeyin! Kurtuluş Savaşı’nı, Anadolu direnişini, herkesten önce Atatürk düşündü ve bu konuda herkesten önce Atatürk ha­ rekete geçti! Belgelerle biraz beyin jimnastiği yapmaya ne dersiniz? Atatürk, Adana’dan Genelkurmay’a 3 Kasım 1918’de “İn­ giliz işgaline karşt silahla direnilmesine” ilişkin raporunu gönder­ diğinde ve Ali Fuat Paşa’ya “Direniş yuvalan kuralım” dediğinde Doğu Anadolu’da Kars Milli Şurası’nın toplanmasına 2 gün, ilk yararlı cemiyetler Trakya Paşaeli ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hu­ kuk cemiyederinin kurulmasına 29 gün, 57. Fırka Kumandanı Al­ bay Şefik Bey’in Genelkurmaya gönderdiği “Kuvayı Milliye kurul­ masına” ilişkin rapora, Haşan Tahsin’in ilk kurşunu atmasına ve işgali kınayan mitinglerin yapılmasına tamı tamına 6 ay vardı... Başka söze gerek var mı?

Güney Direnişini Atatürk Örgütlemiştir Doğan Avcıoğlu, “Milli Kurtuluş Tarihi”, adlı kitabının 3. cil­ dinde, “Güney Direnişini Mustafa Kemal Örgütler” başlığı altında Urfa, Antep ve Maraş’taki direnişin örgütlenmesinde Atatürk’ün çok önemli katkıları olduğunu belgeleriyle anlatmıştır.75 Atatürk’ün başkanlığında toplanan Sivas Kongresi’nde Güneydoğu’nun kurtarılması için gereken tedbirler alınmıştır. Sivas Kongresi’nde alınan karar doğrultusunda Maraş ve Antep bölge­ sindeki direnişçilere şu direktifler verilmiştir: 1. Bölgeden Türkler göç etmeyecektir. 2. Arazi ve emlak ancak Türklere satılacaktır. Yabancılara, Hıristiyanlara toprak satışı yasaktır. 3. Milli amaçlar bakımından herkes maddi ve manevi bakım­ dan yardıma hazır olacaktır. 4. Alışveriş Türkler arasında yapılacak, Türk olmayanlara karşı boykot uygulanacaktır. 75 Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C.II1, s. 1273 vd.

74

5. 6. 7. 8.

Jandarma ve polis olacaklar Türklerden seçilecektir. Direniş liderlerinin güvenle çalışması sağlanacak, Milli dire­ nişe karşı çıkanlar etkisizleştirilecektir. Kolordu bölgelerinden seçilerek gönderilecek subay ve ast­ subaylar müfrezelerin komutanlıklarında kullanılacaktır. Bölgede milli ordu kurulacaktır. Bu iş Müslümanlık çerçeve­ sinde yapılmalı, millet camilerde birleştirilmelidir. Cami ya da mescidi olan her köy ve mahalle bir piyade takımı sayıl­ malı, takımın yönetimi, imam, müezzin, köy hocasına ya da bu adı takman gönüllülere verilmelidir. Her bucak merkezi bir bölük, her ilçe ve il merkezi bir tabur oluşturacaktır. As­ kerlik şubeleri başkanları tabur, Askerlik şubelerindeki su­ baylar bölük komutanı olarak atanacaklardır.76

Sivas Kongresi’nden sonra Güney Anadolu Kuvayı Milliye teşkilatı Atatürk’ün emir ve direktifleriyle düzenlenmeye başlan­ mış, bu doğrultuda Atatürk öncelikle Kuvayı Milliye teşkilatla­ rının başına subaylar göndermiştir. Örneğin, Kılıç Ali (Üsteğmen Asaf), Yörük Selim (Yüzbaşı Salim), Kozanoğlu Doğan (Binba­ şı Doğan), Aydınoğlu Tufan (Yüzbaşı Osman Nuri), Polat Paşa (Yüzbaşı Kamil), Tekelioğlu Sinan (Yüzbaşı Ratıp) adıyla Güney Cephesi’ne yollanmıştır.77 Nitekim, Atatürk Nutuk’ta, “Maraş ve Antep’e Kıltç Ali Beyi ve Kilikya mıntıkasına da Topçu Binbaşı Kemal ve Yüzba­ şı Osman Tufan Beyleri göndererek ciddi teşkilat ve teşebbüsata geçtik” demektedir. Gerçekten de Sivas Kongresi’nden sonra Çukurova Bölge­ sindeki çalışmalara hız verilmiş, bölgedeki çeteler düzenli orduya doğru evrilmeye başlamıştır. Atatürk; “Özel olarak Osman, Tu­ fan ve Recep Zühtü Beylere şu talimatı verdim: ‘Milli Hareket aleyhinde küstahlık edenler hakkında yapılacak muamele icab edenlere bildirilmiştir. Vaziyeti aralıksız takip ederek harfiyen uygulanıp uygulanmadtğtnt ve müsamaha görüldüğü taktirde 76 Türk İstiklal H arbi, C.IV, s. 63-67. 77 Avcıoğlu, age, s. 1274.

7.5

bizzat müdahale ederek malum şahtslann tevkifi ve adamla­ rının etkisiz hale getirilmesi doğrudur. Bu babda gerekirse her kime karşı olursa olsun gereğini yerine getirmede tereddüt et­ meye yer yoktur. ” 78 Görüldüğü gibi Atatürk, Güney Cephesi’nde Kuvayı Milliye’nin organize edilmesi ve milli ordunun kurulması konusunda hiçbir engelin tanınmamasını çok sert bir şekilde emretmiştir. Bu doğrultuda bölgedeki mücadeleyi organize etmek, halka müca­ delesinde yardımcı olmak üzere küçük rütbeli, fakat yetenekli subaylar bölgeye gönderilmiştir. İşte bunlar halkı teşkilatlan­ dırarak yerel önderlerle birlikte Fransızlara karşı mücadeleyi yürütmüşlerdir.79 Doğan Avcıoğlu’nun dediği gibi, “Mustafa Kemal ve ordu­ nun bu ilgi ve desteği iledir ki Güneyde milli direniş ufak çap­ taki ilk çatışmalardan sonra 1920 başında ciddi bir güç duru­ muna gelir.. "80 Atatürk, 1919-1921 yılları arasında Adana, Urfa, Antep ve Maraş’taki direniş önderleriyle sürekli yazışarak, bölgedeki gelişmelerden anında haberdar olmuş, bu doğrultuda direniş önderlerine gerekli talimatları vermiştir. Dahası Atatürk, ilk fır­ satta bizzat bölgeye giderek yapılması gerekenleri bölgenin ileri gelenleriyle konuşmuştur.

,

,

,

Atatürk ve Pozantı Kongreleri Kurtuluş Savaşı Tarihi yazımındaki en büyük eksiklerden biri, 1918-1922 yılları arasında Anadolu’da düzenlenen “ulu­ sal” ve “yerel” kongrelerin tam olarak anlatılmamasıdır. ö r ­ neğin, Erzurum, Sivas, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri dışında Anadolu’da düzenlenen birçok kongreden ya hiç bahsedilmez, ya da birkaç cümleyle geçiştirilir. Söz edilmeyen bu kongrelerden özellikle Sivas lttihad-ı İslam Kongresi ve Pozantı Kongreleri çok önemlidir. Atatürk de bu kongrelerle özel olarak ilgilenmiştir. 78 Hatıpoftlu, Türk-Fransız MücadcIcsi, s.74. 79 Tııııccr Baykara, Milli Mücadele, Ankara, 1985, s.84. KO Avcıoftlu, age, s. 1274.

76

Atatürk’ün Güney Anadolu’nun kurtarılmasında “doğrudan” etkili olduğunun en açık kanıtlarından biri I. Pozantı Kongresi’dir. Atatürk, 5 Ağustos 1920’de Fevzi Paşa’yla birlikte Adana Pozantı’ya gelmiştir.81 Atatürk’le birlikte Pozantı’ya gelenler ara­ sında Ankara, Sivas ve Kayseri heyetlerinin temsilcileri de vardır. Atatürk, Pozantı’ya gelişini şöyle anlatmıştır: “Güneydeki Adana cephesinde bulunan arkadaşların ka­ rargâhı Pozantı'dır. Biz de oraya gittik. Yalnız orada bulunan çeşitli Müdafaa-i Hukuk Heyetleri, ki onlan da Pozantı'ya davet ettik ve orada milli görevle ilgilenen kişileri davet ettik. İleri gelenlerle, askeri ve siyasi durum hakkında görüşmeler yaptık... ”82 5 Ağustos 1920’de Atatürk’ün de katılımıyla I. Pozantı Kongresi düzenlenmiştir. Atatürk, kongrenin başkanlığını yap­ mıştır. Kongrenin I. Oturumunda Çukurova’nın düşmandan kurtarılması üzerinde durulmuş ve Çukurova Cephesi için ge­ reken malzeme Atatürk’ten istenmiştir.83 Atatürk, imkânlar öl­ çüsünde silah ve cephanenin esirgenmeyeceğini belirtmiştir.84 Bu sırada Adana Cephesi için “top” gerektiği dile getirilince Fevzi Paşa ile görüşen Atatürk, en kısa zamanda Adana Cephesi’ne “top” verileceğini müjdelemiştir. 8S Atatürk, I. Pozantı Kongresi’nde verdiği sözleri tutarak kongreden hemen sonra Adana Cephesi’nin silah işini halletmek için Hulusi (Akdağ) Bey’i Malatya’dan Adana’ya 500 adet silah getirmek için görevlendirmiştir.86 81 Mustafa Kemal, Pozantı’ya gelirken, Eskişehir-Kütahya-Afyon-Konya-Pozantı yolunu takip ederek cephenin ileri kesimlerine kadar sokulmuştur. Nejat Göyünç, “Milli Mücadele'de Sivil ve Askeri İdare İlişkileri", İkinci Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Ankara, 1985, s.218. 82 T B M M Gizli Celse Zabıtları, C.I, s. 121; Tansel, age, CIII, s.225; Kazım ö z tiirk, Atatürk’ün Açık ve Gizli Oturumlardaki Konuşmaları, C.I, Ankara, 1981, s.2 4 2 ; Hatipoğlu, Türk-Fransız Mücadelesi, s.98. 83 Yusuf Ayhan, Mustafa Kemal’in Pozantı Kongresi ve Adanâ’nın Kurtuluşu, Ada­ na, 1963, s.81. 84 age, s. 82. 85 age, s.82. 86 Çukurova Gazetesi, 5 Ağustos 1982; Hatipoğlu, age, s.98.

I. Oturumun sonunda konuşan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi, Bölge İstihbarat Müdürü ve Yeni Adana Gazetesi sahibi Ahmet Remzi (Yiireğir) Bey, Ermenilerin Kahyaoğlu’nda 90, Ca­ mili ve Dedepınarı köylerinde ise 200-225'e yakın Türk’ü “vah­ şice” şehit ettiklerini ve Fransızların da bu “katliamlara” sessiz kaldıklarını, göz yumduklarını söylemiştir. Bıı konuşma üzerine söz alan Atatürk şunları söylemiştir: “Bu şehitlerimiz vatan kurbamdtr ve bize htz vermişler­ din Tanrt’ntn inayetiyle düşmanı topraklartmtzdan kovduktan sonra bu ve buna benzer bütün acılarımızı unutacağız. ”8" Birinci oturum sonrasında Atatürk, cephe ve müfreze komu­ tanlarıyla görüşerek bilgiler almış, onlara ihtiyaçlarını sormuş ve ilgililere gereken talimatları vermiştir.88 II. Oturumda ise daha çok Pozantı'nın “vilayet merkezi ol­ ması” konusu tartışılmıştır. Bu oturumda delegeler Atatürk’e, Pozantı'nın “müstakil bir liva haline getirilmesi” önerisinde bu­ lunmuşlardır. Bu öneriye Atatürk şu teklifle karşılık vermiştir: “Güzel Adana şimdi işgal altındadır. Biz burada yeniden bir vilayet teşkilatt kuraltm. Bu suretle Adana'yı burada milli bir hareket merkezi ve vilayet teşkilatı olarak vücuda getirmiş oluruz Böylece bütün kaza ve nahiyeleri de buradan bir elden idare etmek imkân dahiline girer. Bu düşman için daha büyük endişeler hasıl olur. "8>> Atatürk’ün bu teklifi alkışlarla kabul edildikten sonra Ata­ türk delegelere yeni bir teklifte daha bulunmuştur: “Aranızda bir heyet seçilsin. Bu heyet vilayetin mülki amir­ lerini bir liste halinde tespit etsin. Bu listeyi genel heyetin oyla­ rına sunalım. Liste genel heyetinizce onaylanırsa vilayetin mülki amirleri de seçilmiş ve derhal göreve başlamtş o l a c a k t ı r Böyle­ ce Atatürk, bölgeye, bölgeyi bilmeyen yabancı birinin vali olarak atanmasını engellemeye çalışmıştır.90

.

87 88 89 90

78

,

Hatipofclu, age, s.99 Ciıricı, Yayınlanmamış Antlar'dan aktaran Hatipoglu, age, s.99. Cıiricı, Yayınlanmamış Anılar’dan aktaran Ayhan, age, s.8.S; Hatipoğlu, age, s.99. Hatıpoglu, age, s.99.

Atatürk’ün isteğiyle on iki kişilik bir heyet oluşturulmuş, bu heyet hazırladığı listeyi Atatürk’e vermiş ve İsmail Safa Bey, vali sevilmiştir.91 Hemen göreve başlayan İsmail Safa Bey, Pozantı Mülki Erkam'nı belirlemiş ve kongre başkanı Atatürk'e sunmuştur. Atatürk'ün okuduğu bu liste itiraza uğramadan kabul edilmiş ve Adana Vilayeti Teşkilatı Pozantı’da kurulmuştur.*2 Böylece Pozantı, Adana'nın merkezi olmuş, Güneydeki milli hareket bu­ radan organize edilmiştir. Atatürk, 5 Ağustos 1920 tarihinde öğleden sonra Pozantı’dan ayrılmıştın 8 Ekim 1920’de de II. Pozantı Kongresi toplanmıştır.9' Atatürk'ün katılımı ve başkanlığıyla gerçekleşen l. Pozan­ tı Kongresi, Fransızları ve Ermenileri moralman çökertmiştir. Atatürk’ün, Fransızların bulundukları cephelerin en uç noktasına kadar sokulması ve buradaki milli kuvvetleri denetlemesi, emir­ ler vermesi ve üstelik burada bir de kongre düzenlemesi Fransızları Süleyman Hatipoğlu'nun değimiyle “çileden çıkarmıştır."94 Atatürk, Pozantı dönüşü TBMM'de yapılan Gizli Oturum­ da şunları söylemiştir: “Şimdilik Pozantı'yı Adana'ya merkez olm ak üzere kurma­ ya lüzum gördüm. Mersin livası oluştu. (...) Karaisalı kazası diye halk kendi kendine idare etmeye başlamıştır. Mersin ve Tarsus kazalarını doğrudan doğruya m erkezi vilayetle irtibatlandırdık ve oralarda vekaleten görev yapm akta olan kişileri vekil olmak itzere tayin ettik ve hükümet için gereken tedbirleri aldık ve on­ larda derhal göreve başladılar.



Atatürk’ün isteğiyle I. Pozantı Kongresi sonrasında Güney Cephesi’ni güçlendiren şu çalışmalar yapılmıştır: 1. Karaisalı'da bulunan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkezi Pozantı’ya taşınarak yapılan seçimde Ahmet Remzi (Yiireğir) başkan seçilmiştir. *1 Çukurova Gazetesi, 5. Ağustos 1^82; Haripoğlu, age, s. 100. ^2 Haripoğlu, age, s. 101. agc, s. 104. 9 age, s. 161. 29 7 Avcıoğlu, age, s. 184.

160

yıkmak için yararlı bir eleman olacaklarını” belirtmiştir.298 İngilizler, Atatürk’ü devirmek için meclis içi muhalefete ve Enver Paşa’ya güvenmiştir. İngilizler, özellikle Atatürk’le bazı konular­ da görüş ayrılıkları olan Rauf Bey ve Kâzım Karabekir Paşa’dan yararlanmak istemişlerdir. İngiliz arşivlerindeki bazı belgeler, İngilizlerin bu planı uy­ gulamak için Padişah Vahdettin’den yararlandıklarını göster­ mektedir. Rauf Bey’le, Kâzım Karabekir’i kendi yanına çekmek isteyen Vahdettin, İzzet Paşa aracılığıyla onlarla ilişki kurmuş­ tur. 23 Şubat 1922 tarihli İngiliz gizli istihbarat raporuna göre, Vahdettin, Mahmut Sadık Bey aracılığıyla Kâzım Karabekir’e önemli bir me^aj göndermiştir. Padişah, Karabekir’e gönderdiği mesajda özetle, halifelik haklarını korumasını, barış koşullarının kabul edilmesi için gerekirse şiddet kullanmasını, Atatürk’ü ve milli hareketi desteklememesini öğütlemiştir.299 Padişah’ın, Atatürk’ü meclis içinden vurmak için attığı bu haince adım, Ingilizleri heyecanlandırmıştır. Örneğin, İngiltere Dı­ şişleri Bakanlığı yetkililerinden Francis Osbom, 28 Şubat 1922’de gönderdiği yazıda Padişah’ın bu girişimden şöyle söz etmiştir: “Padişah, Kâzım Karabekir ve Rauf Bey’i, kendisinden yana çekebilirse belki Anadolu'yu Kemal'den kurtarabilir; ama hu iki etkili ulusçunun tutumu hakkında pek az bilgimiz vardır. Bildiğimiz, İkincisinin (Rauf Bey) son günlerde Ankara'daki Bakanlar Kurulu'ndan çekilmiş ve Mustafa Kemal'le arasının açılmış olduğudur.” Bu yazıya, Dışişleri Bakanı Lord Curzon da şunları eklemiştir: “Albay Retvlinson, her ikisinin de Kemal'e karşıt olduklarını söylüyor.”™0 10 Mart 1922 tarihli İngiliz gizli istihbarat raporuna göre Karabekir, Padişah’ın isteğine sözlü olarak verdiği yanıtta, “An­ kara Hükümeti'nin uygulamakta olduğu ‘aşın siyaseti' yumu­ şatmak için elinden geleni yapacağını. . . ” belirtmiştir. Nitekim

298 age, s. 184. 299 Sonyel, age, s.164,165. 300 FO, 371/7882/E 2219: Ingiliz, gizli istihbarat raporu, no: 548, *23.2.1922. “Padişah ve Kâzım Karabekir Pa$a'\ R.321, İstanbul, 7.2.1922; Sonyel, age, s. 165,166. 161

kısa süre sonra Karabekir Paşa; Rauf Bey, Refet Paşa, Selahattin Bey ve ötekilerden oluşan Atatürk karşıtı muhalif grupları des­ teklemeye başlamıştır.301 Bunun üzerine İngiltere Dışişleri Bakan­ lığı yetkililerinden Francis Osborne, 1 Nisan’da şu değerlendir­ meyi yapmıştır: “Bu grup, Kemal’e karşı müthiş bir muhalefet oluşturacaktır. ”302 İngilizlerin, Padişah Vahdettin’i kullanarak milli hareke­ ti bölme planı kısmen sonuç vermiştir. Mayıs 1922’de, Büyük Taarruz öncesinde Meclis, Atatürk’ün başkomutanlığını bir kez daha uzatmayı reddetmiştir. En kritik dönemde meclis içi mu­ halefet yüzünden ordu başsız bırakılmıştır. Temmuz 1922’de Rauf Bey, Atatürk’e rağmen Bakanlar Kurulu Başkanı seçilmiş­ tir. Atatürk’ün, bakanları aday gösterme yöntemine de son veril­ miştir. Ancak Atatürk, böyle bir dönemde orduyu başsız bırak­ mayacağını, fakat zaferden sonra köşesine .çekileceğini belirterek başkomutanlık yetkisini uzattırabilmiştir. “Atatürk’ün, Milli Mücadeleci birlikte başlattığı arkadaşları ve meclis çoğunluğu, Büyük Taarruz öncesi günlerde Ingiltere ve Vahdettin’i umutlan­ dıran böyle bir aymazlık içindedirler.”303 Şimdi soruyorum: Milli hareketi yok etmek için İngilizlerle anlaşan ve çok kritik bir dönemde, Atatürk’le silah arkadaşları­ nın arasını açmaya çalışan bu Vahdettin’e ne diyeceğiz?

İngiliz Ajanı Gibi Çalışan B ir Padişah: Vahdettin Başlığı okuyup, “abarttığımı” zannetmeyin lütfen; ç ü n k ü İngiliz arşivlerinde bulunan ve Salahi Sonyel’in yayınladığı bir belge, Padişah Vahdettin’in İngiliz ajanı gibi çalıştığını gözler önüne sermektedir.304

301 Sonyel, age, s.166. 302 FO, 371/7859/E3493: İngilizgizli istihbarat raporu, nö. 605,30.3.1922; Son­ yel, age, s.166. 303 Avcıoğlu, age, s.l 84. 304 Aslında Salahi Sonyel bubelgeyi 1975 yılında Belleten’de yayınlamış olmasına karşın bu belgenin bugüne kadar fazlaca gündeme gelmemesi, getirilmemesi düşündürücüdür. Salahi Sonyel, uSon Osmanlı Padişahı Vahdettin ve İngilizler”, Belleten, XLIX/154, 1975, s.257-264. 162

Atatürk, Batı kamuoyunu Türk Milli Mücadelesi konusunda aydınlatmak için Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey başkanlığın­ daki bir kurulu Londra’ya göndermeye karar vermiştir.305 Yusuf Kemal Bey Londra’ya gitmeden önce İstanbul’a uğrayıp Padişah’la da görüşecektir. 23 Şubat 1922’de Padişah Vahdettin’in huzuru­ na çıkan Yusuf Kemal Bey’in anlattıklarını dinleyen Padişah, ona karşılık bile vermemiş, söylediklerini dikkate almamıştır.306 Padi­ şah, Ahmet İzzet Paşa ve Tevfik Paşa’nın başkanlığındaki kendi heyetini Londra’ya göndermeye karar vermiştir. İngilizlere yalvarıp yakaran Padişah Vahdettin, ajanlarını harekete geçirerek Yusuf Kemal Bey’in kâtibi Kemal’in evinde bulunan valizini, kâtibin yokluğunda açtırarak içindeki gizli bel­ gelerin fotoğraflarını çektirmiş ve bir mabeyincisiyle süratle İngi­ liz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’a göndermiştir.307 Padişah Vahdettin’in, ajanına çaldırıp İngilizlere verdiği bel­ geler içinde daha çok Atatürk’ün, Türkiye’yi Londra’da temsil edecek olan Yusuf Kemal Bey’e verdiği gizli talimatlar vardır. Söz konusu belgelerinin en önemlileri, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın Yusuf Kemal Bey’e gönderdiği bir mektup, Yusuf Kemal Bey kuruluna rehber olması için hazırlanmış yönergeler ve Asya’daki İslam devletleriyle yapılmış olan antlaşmalardır.308 İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, Vahdettin’in kendisine verdiği bu belgeleri, 7 Mart 1922’de İn­ giltere Dışişleri Bakanlığı’na göndermiştir.309 Belgeler, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nı çok sevindirmiş, Ba­ kanlık yetkililerinden Francis Osborne bu belgelerle ilgili olarak 14 Mart’ta şu notu yazmıştır:

305 Hakimiyet-i Milliye, S.4231; Bayur, age, s.255 306 Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, İstanbul, 1967, s. 254. 307 FO, 371/7857/E 2752: Rumbold’tan Curzon’a gizli yazı, İstanbul, 7.3.1922; Salahi Sonyel, “Son Osmanlı Padişahı Vahdettin ve İngilizler'\ Belleten, XLIX/154, 1975, s.257-264; Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal Vahdet­ tinve Milli Mücadele, s.168. 308 Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal Vahdettin ve Milli Mücadele, s. 168171. 309 age, s. 171. 163

“Padişah, Yusuf Kemal’in valizinden çalınan belgelerin su­ retlerini bize göndermekle (İstanbul’la Ankara arasındaki iliş­ kilerin durumunu) en iyi biçimde gösteriyor. 310 Salahi Sonyel’in dediği gibi, “Son Osmanlı Padişahı Vahdet­ tin, bunları gerçekten çaldırarak Türkiye'yi işgalinde tutan düş­ man bir ulusun diplomatik temsilcisine gönderdiyse, ulusal akıma ve yurdu kurtarma çalışmalarına ihanet etmekle suçlanabilir.”3n Ingiliz Yüksek Komisen Sir Horace Rumbold ve İngiliz Dı­ şişleri Bakanlığı yetkililerinden Francis Osborne, söz konusu belgeleri Padişah Vahdettin’in, Yusuf Kemal Bey’in çantasından çaldırtıp kendilerine verdiğini söylediklerine ve dahası bu belge­ leri açıkladıklarına göre, her şey çok net bir şekilde ortada değil midir? Türkiye’nin, varını yoğunu ortaya koyarak Atatürk’ün ön­ derliğinde düşmanı vatandan atmanın hesaplarını yaptığı gün­ lerde, Padişah Vahdettin’in, Atatürk’ün Londra’ya gönderdiği Türk heyetindeki “ulusal sırlar içeren” gizli belgeleri çaldırıp işgalci düşman İngilizlere vermesinin anlamı, tek kelimeyle, “ha­ inliktir.” İşte size Necip Fazıl’ın değimiyle, “Büyük vatan dostu Vah­ dettin!.. ” * * * Salahi Sonyel’in, Erol Ulubelen’in ve Bilal Şimşir’in İngiliz arşivlerinde buldukları belgeler, Padişah Vahdettin’in en az İngilizler kadar milli hareketi ve bu hareketin lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü yok etmeye uğraştığını bütün çıplaklığıyla gözler önü­ ne sermektedir. Padişah Vahdettin, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından, 17 Kasım 1922’de Türkiye’den kaçışına kadar geçen zamanda, “onlarca defa”, ya Rahip Frew, Sait Molla, Damat Ferit, Sefa Bey ve Halil Bey gibi adamlany310

FO , 3 7 1 /7 8 5 7 /E 2 7 5 7 : Rumbold’tan Curzon’a gizli yazı, İstanbul, 7.3.1922; age, s. age, s.

Sonyel, 311 Sonyel, 164

171. 171.

la dolaylı olarak ya da kendisi doğrudan İngilizlerle görüşmüş, İngilizlerin desteğini alabilmek için çırpınıp durmuş ve sonunda jn g iliz le rin maşası olmuştur: Atatürk, bir taraftan işgalci Yunanlılarla ve onları her ba­ kımdan destekleyen İngilizlerle mücadele ederken, diğer taraftan İngilizlerle birlikte milli harekete cephe alan Damat Ferit ve Pa­ dişah Vahdettin’le mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu ba­ kımdan Atatürk’ün önderliğindeki Türk Milli Mücadelesi, em­ peryalizme karşı verilen mücadele anlamında bir “ulusal bağım­ sızlık savaşı”, işbirlikçi Damat Ferit hükümederine ve Padişah Vahdettin’e karşı verilen mücadele anlamında ise bir “ulusal ege­ menlik savaşıdır”. Türk devriminin “özgünlüğü” de buradadır. Dünyadaki diğer devrimler sadece “monarşileri devirmişken”, Türk devrimi “monarşiyle” birlikte “emperyalizmi” de devir­ miştir.

Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa Hükümetlerini Abartmak Bazı Vahdettmperestler, Damat Ferit hükümetleri dönemin­ de Anadolu’daki milli hareketi yok etmek için yapılanları unuta­ rak (!) Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı’na cephe almadığım ve hat­ ta el altından Kurtuluş Savaşinı desteklediğini iddia etmişlerdir. Şimdi bu iddiamn izini süreceğiz. Bakalım Vahdettin el altından milli hareketi destekledi mi, yoksa köstekledi mi? Bazı Vahdettinperestleı; "Vahdettin*m Kurtuluş Savaşt’nt desteklediği” yalanma kanıt olarak Damat Ferit Paşa dışında­ ki İstanbul hükümederinin milli harekete yönelik katkılarını gündeme getirmişler ve buradan hareket ederek “Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı’na destek olduğunu” iddia etmişlerdir. Milli ha­ reketi yok etmek için her şeyi yapan Damat Ferit hükümetlerinin yaptıklarından Vahdettin’in sorumlu olmadığını ileri sürenlerin, Ali Rıza Paşa, Salih Paşa ve Tevfik Paşa hükümetlerinin yaptık­ larından Vahdettin’in sorumlu olduğunu iddia etmeleri düşün­ dürücüdür. 165

Şimdi kısaca Damat Ferit dışındaki diğer İstanbul hükümet­ lerinin Kurtuluş Savaşı’na yönelik politikalarına ve Vahdettin’in bu hükümetlerle olan ilişkisine bakalım. I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesiyle İttihat ve Terakki Partisi’nin siyaseti iflas etmiş ve İttihatçı Talat Paşa Hükümeti istifa etmiştir. 14 Ekim 1918’de Ahmet İzzet Paşa Hükümeti kurulmuştur. 30 Ekim 1918’de İtilaf Devletleri adına İngiltere’yle Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayan Ahmet İzzet Paşa Hükümeti, Padişah Vahdettin’in istediği kadar “İngilizci” olmadığı için 8 Kasım 1918’de istifa etmek zorunda bırakılmıştır.312 11 Kasım 1918’de, “İttihatçılıktan biraz daha uzak ve İngilizlere, Saray'a biraz daha yakın Tevfik Paşa Hükümeti kurulmuştur.”313 13 Kasım 1918 de İstanbul İtilaf Devletleri ta­ rafından “fiilen” işgal edilmiştir. Atatürk, “İngilizci” olduğunu bildiği bu hükümetin güven oyu almaması için çok mücadele et­ miş; ama başarılı olamamıştır. Tevfik Paşa, 12 Ocak 1919’da istifa etmiş, ancak 13 Ocak’ta kabinde de bazı değişiklikler ya­ parak ikinci Tevfik Paşa Hükümeti’ni kurmuştur. Çok geçmeden Tevfik Paşa Hükümeti bir kere daha istifa etmiş, ancak 24 Şubat 1919’da üçüncü Tevfik Paşa Hükümeti kurulmuştur. Bu hükü­ metin diğerlerinden farkı, “bunda yalnız İngiliz dostlarının de­ ğil, Fransız dostlarının da bulunmasıdır:”314 Üçüncü Tevfik Paşa Hükümeti de 3 Mart 1919’da istifa etmek zorunda kalmıştır. Tevfik Paşa’nın yaklaşık dört ay içinde üç kere hükümet kurması, her seferinde kabineden birilerini çıkarıp, yeni birilerini dahil etmesi, İtilaf Devletleri’nin, özellikle de İngilizlerin isteğine uygun bir hükümet kurma kaygısından kaynaklanmıştır. Bu sü­ reçte, Padişah’ın doğrudan yönlendirici bir etkisi vardır. Vahdet­ tin, politikası gereği hep “daha İngilizci” bir kabine kurulmasını istemiştir; fakat bu istek Tevfik Paşa döneminde bir türlü tam olarak gerçekleşmemiştir.

312 Vakit, Hadisat, Ati, İkdam, 10 Kasım1918. 313 Sarıhan, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, s.18. 314 agc, s.19. 166

4 Mart 1918’de Damat Ferit Paşa Hükümeti kurulmuştur.315 Bu hükümetin kurulmasında Padişah Vahdettin’in rolü büyük­ tür. Vahdettin, “katıksız bir İngilizci” olan Damat Ferit’i iktidara getirerek İngilizlere daha kolay “yaranabileceğim” düşünmüştür. Damat Ferit Hükümeti de fazla uzun ömürlü olmamış, 16 Ma­ yıs 1919’da istifa etmiştir. Ancak Padişah Vahdettin ve İngilizler, ısrarla Damat Ferit’i “iktidarda” tutmak istemişlerdir. Kurtuluş Savaşı sırasında tam 5 kere Damat Ferit Hükümeti kurulmuştur. Damat Ferit, 4 Mart 1919’dan 17 Ekim 1920’ye kadar -bir­ kaç ay hariç- iktidarda kalmış ve bu sürede İngilizlerle birlik ola­ rak milli hareketi yok etmek için her yolu denemiştir. Sivas Kongresi sonrasında, 30 Eylül 1919’da üçüncü Damat Ferit Hükümeti istifa ettirilerek, yerine 2 Ekim 1919’da Ali Rıza Paşa Hükümeti kurdurulmuştur.316 6 ay kadar iktidarda kalan Ali Rıza Paşa Hükümeti, 3 Mart 1920’de istifa etmek zorunda kalmıştır. 317 8 Mart 1920’de Salih Paşa Hükümeti kurulmuş, ancak çok kısa bir süre sonra 2 Nisan 1920’de o da istifa etmek zorunda kalmıştır. 4 Nisan 1920’de dördüncü Damat Ferit Paşa Hükümeti ku­ rulmuştur. 17 Ekim 1920’de Damat Ferit istifa edince, 21 Ekim 1920’de yeniden Tevfik Paşa Hükümeti kurulmuştur.318 Tevfik Paşa Hükümeti, 4 Kasım 1922’de istifa etmiştir.319 Bu son Osmanlı hükümetidir. Özetle, 1918-1922 yılları arasındaki Kurtuluş Savaşı sürecin­ de İstanbul’da toplam 12 hükümet kurulmuştur. “Bunlardan İzzet Paşa ve Tevfik Paşa hükümetleri İngilizlerin istediği ölçüde bir tasfi­ yeye gidememişler, Ali Rıza ve Salih Paşa hükümetleri Anadolu'yla uzlaşmaya çalışmışlar, Damat Ferit hükümetleriyse Anadolu hare­ ketini.bastırmak için bütün güçlerini kullanmışlardır... ”î2° 315 316 317 318 319 320

Alemdar, Türkçe İstanbul, Sabah, İkdam, 5 Mart 1919. , Vakit, İleri, İstiklal, Alemdar, Peyam, İkdam, 3 Ekim 1919. Vakit, Peyamı Sabah, İkdam, Tasvir-i Efkar, İfham, İleri, 17 Şubat 1920. Vakit, Peyamı Sabah, İleri, Dersaadet, İkdam, 22 Ekim 1920. Sarıhan, age, s.23. age, s.23.

167

İzzet Paşa ve Tevfik Paşa hükümetlerini “geçiş dönemi” hükü metleri, AJi Rıza Paşa ve Salih Paşa hükümetlerini, “milli harekete yardımcı” hükümetler ve Damat Ferit Paşa hükümetlerini de “milli harekete düşman hükümetler” olarak adlandırmak mümkündür. Vahdettin’in milli hareketi desteklemediğinin en açık kanıtlarından biri, Kurtuluş Savaşı sırasında tam 5 kere “vatan haini” İngilizci Damat Ferit’i sadrazamlığa getirmesi ve aylarca iktidar­ da tutmasıdır. Bu apaçık gerçeği görmezlikten gelen Vahdettinciler, çok kısa bir süre iktidarda kalabilen, Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa hükümetlerinin milli harekete yardım ettiğini belirterek, bu yar­ dımları Vahdettin’e mal etmişler ve Vahdettifı’in bu hükümetler aracılığıyla milli hareketi desteklediğini iddia etmişlerdir. Şimdi bu “Cumhuriyet tarihi yalanını” deşifre edelim: Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa, evet gerçekten de belli bir oranda milli hareketle uzlaşmış, milli hareke yardım etmiştir: Özellikle Ali Rıza Paşa Hükümeti, gizli yollarla Anadolu'ya silah ve adam kaçırarak, devlet içindeki İngilizci memurları ve bürokratları gö­ revden alarak ve Atatürk’ün isteklerini kısmen yerine getirerek milli harekete bir süre destek olmuştur Sivas Kongresi sonrasında, Atatürk’ün İstanbul’la bütün bağlantıyı kesmesinden sonra Padişah Vahdettin, “gerilen orta­ mı yumuşatmak” ve “biraz alttan alarak Atatürk’ü ikna etmek” amacıyla dördüncü Damat Ferit Hükümeti’ni istifa ettirmiş ve onun yerine daha ılımlı olan, Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kurul­ masını sağlamıştır. Namuslu bir asker olan Ali Rıza Paşa milli harekete kısmen sıcak bakmaktadır. Ali Rıza Paşa’nın kurduğu kabinede Kuvayı Milliye’ye sempati duyan, milli birlikten yana kişiler vardır. Nitekim, Ali Rıza Paşa Hükümeti Dahiliye Nazırı Mehmet Şe­ rif Paşa, bir süredir devam eden olayları üzücü olarak nitele­ miş ve Anadolu ile İstanbul arasındaki kopukluğa artık bir son vermek gerektiğini bildirmiştir/21 Kabinenin bu yapısı Atatürk’ü

321 age, s.95. 168

de umutlandırmıştır. Bundan dolayı 3 Ekim 1919’da Sadrazam Ali Rıza Paşa’ya bir telgraf çeken Atatürk, ondan şu isteklerde bulunmuştur: Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarına uyulması, Meclis-i Mebusan toplanmcaya kadar düşmanlara herhangi bir söz verilmemesi, Barış Konferansı’na tecrübeli kişilerin delege olarak gönderilmesi, Damat Ferit hükümetlerince milli hareket­ ten yana oldukları için görevlerinden alınanların tekrar görevle­ rine iade edilmesi, milli harekete katılan veya bu hareketi onay­ layanlar hakkında başlatılmış olan yargı sürecinin durdurulması, Damat Ferit Paşa hükümetlerindeki bazı kişilerin Divan-ı Ali’ye verilmesi...322 Atatürk, bu isteklerin kabul edilmesi şartıyla hü­ kümeti destekleyeceklerini bildirmiştir.32’ 7 Ekim 1919’da Harbiye Nazırı Cemal Paşa, Atatürk’e çek­ tiği bir telgrafta, Temsil Heyeti’nin neredeyse bütün isteklerini kabul ettiklerini bildirmiştir. Bunun üzerine Atatürk de hüküme­ te teşekkür etmiştir.324 Ali Rıza Paşa Hükümeti, Anadolu hareketiyle işbirliğini daha da ileri götürmek için Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Atatürk’le görüşmek üzere Anadolu’ya göndermiştir. 20-22 Ekim 1919’da Atatürk ile Salih Paşa arasında yapılan Amasya Görüşmeleri so­ nunda şu kararlar alınmıştır: 1. Milli hareket ile hükümet arasında bir anlaşmazlık kalma­ mıştır. 2. Vatan topraklarının bütünlüğü ve bağımsızlığı esastır. 3. Müslüman olmayanlara ayrıcalık verilmeyecektir. 4. Seçimler serbest yapılacaktır. 5. Hükümet hakkında hiçbir yazı yazılmayacaktır. 6. Sivas Kongresi kararları, Mebuslar Meclisi’nce onaylanmak koşuluyla kabul edilecektir. 7. Mebuslar Meclisi’nin İstanbul’da toplanması güvenlik bakı­ mından uygun değildir. 322 323 324

tradc-i Milliye, 7 Ekim 1919; Tasvir-i Efkar, 8 Ekim 1919; İfham, İstiklal, 8 Ekim 1919. C.II, age, s.144. Vakit, İleri, Peyam, 7. Ekim 1 9 1 9 ; İrade-i Milliye, 12 Ekim 1919.

Tansel,

169

Ali Rıza Paşa Hükümeti, son madde dışındaki maddeleri kabul etmiştir.325 Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin Anadolu’yla kur­ duğu bu “yakın ilişki” tngilizlerin dikkatini çekmiş ve İngilizler hükümet üzerindeki baskılarını artırmaya başlamıştır. İtilaf Devletleri, Anadolu’yla iletişim kurup milli hareketi destekledik­ lerini belirledikleri Cemal Paşa ile Cevat Paşa’mn derhal istifa etmelerini istemişlerdir. Baskılara dayanamayan Ali Rıza Paşa da Harbiye Nazırı ile Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisi’nin çe­ kilmelerini uygun görmüştür. Bu gelişmeleri duyan Atatürk, söz konusu iki bakanın istifa etmemesini, hükümetin direnmesini istemiştir. Cemal Paşa’ya göreve dönmesini, aksi halde yurt gö­ revini yerine getirmemiş olacağını bildirmiştir.326 Ancak paşalar istifa etmiştir. Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin milli hareketle kurduğu “olum­ lu” ilişkiler de pek fazla sürmemiştir. Çünkü Ali Rıza Paşa Hükümeti de İzmir olaylarından sonra Avrupa kamuoyunun Türkiye’yi desteklemeye başlamasından büyük ümitlere kapıl­ mış ve özellikle İngilizlere güvenmeye başlamıştır. Bu öylesine bir güvendir ki, İngilizler ekim ayı içinde Tire civarındaki bazı yerlerin Yunanlılarca işgal edilmesine izin vermelerine rağmen hükümetin İngilizlere duyduğu güven devam etmiştir. Maale­ sef Ali Rıza Paşa Hükümeti de zaman içinde İngilizlerin dümen suyuna girmiştir, örneğin, Konya’ya İngiliz Muhipler Cemiye­ ti İdare Heyeti’nden Suphi Bey’i, Ankara’ya da tecrübesiz Ziya Paşa’yı atamak istemiştir. Ancak Atatürk ve ulusalcılar bu ata­ malara engel olmuştur/27 Ali Rıza Paşa Hükümeti, milli hare­ kete karşı gelenlerin ülkeye ve millete düşman olduğunu kabul etmemiş, “Devletin iç işleri hiçbir zaman ortaklık kabul etmez” diyerek Heyet-i Temsili’ye meydan okumuş, Salih Paşa’nın Amasya Görüşmeleri’nde Atatürk’e verdiği sözlerin de hiçbirini tutmamıştır/28

Î25 326 327 328 170

Tanscl, (J.II, agc, s.146. Sarıhan, agc, s. 100,101. Tansel, agc, C.II, s.146-148. agc, s. 148.

önceleri milli harekete sıcak hakan, gizlice Anadolu’daki milliyetçilere silah, cephane ve adam kaçıran, hatta Amasya Görüşmelerinde milli hareketle uzlaşan Ali Rıza Paşa Hüküme­ ti, zaman içinde hem İngiliz baskısı, hem Avrupa kamuoyunun Türkiye lehine dönmesi, hem de “iktidarını” Anadolu’daki Tem­ sil Heyeti’ne ve Atatürk’e kaptırmamak niyetiyle politika deği­ şikliğine gitmiştir. “Ali Rıza Paşa Hükümeti, Anadolu’ya dileğince hükmedemiyordu. Kurtuluş Savaşı*nın yararı açısından bunun böyle olması da gerekirdi; çünkü bu hakimiyet, dolaylı olarak Anadolu’da İtilaf Devletleri’nin hakimiyeti anlamına gelirdi. Ali Rıza Paşa Hüküme­ ti, yabancılar karşısında da bir hükümet olamadı ve onların ölçü­ süz baskılarına dayanamayarak 3 Mart 1920'de istifa etti. ’M29 İki Yunan tümeni, 3 Mart 1920’de Bozdağ ve Gölcük yayla­ rında harekata geçince hükümet bu işgali ve İtilaf Devletleri’nin sansürünü protesto ederek istifa etmiştir.İJ0 “Anadolu'daki milli hareketi, İstanbul hükümetleri ve Padişah Vahdettin örgütledi” diyebilmek için, Ali Rıza Paşa Hükümetinin 6 aylık sürede milli hareketle kurduğu “iyi ilişkileri” delil olarak gösterenlerin sapı samana karıştırdıkları çok açıktır. Şöyle ki: Birincisi, Ali Rıza Paşa Hükümeti döneminde İstanbul’la Anadolu arasında bir yakınlaşma, hatta kısa süreli bir birliktelik ve ortak hareket etme söz konusudur. Ancak bir süre sonra her şey yeniden eski halini almaya başlamış, Ali Rıza Paşa Hükü­ meti de milli harekete cephe almıştır. Ayrıca bu dönemde de her şey “güllük gülistanlık” değildir; Atatürk Anadolu’da bir çok sorunla boğuşmak zorunda kalmıştır, örneğin, Şey Recep olayı, Bozkır ayaklanması, Birinci Aznavur isyanı, Şeyh Eşref olayı gibi çok önemli iç karışıklıklar bu dönemde yaşanmıştır. Vil İkincisi, Padişah Vahdettin, Ali Rıza Paşa Hükümetinden ve kabindeki bazı “ulusalcılardan” hiç de memnun değildir. Vahdet­

329 Sanhan, age, s. 102. 330 Vakit, Peyam-ı Sabah, İkdam, Tasvir-i Efkar, 4 Nisan 1920. 331

Tanscl, age, C.U, s.149 vd.

171

tin, bu hükümeti bir geçiş dönemi hükümeti olarak düşünmüştür. Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin istifa etmesi padişahı rahatlatmıştır. Zeki Sanhan’ın dediği gibi, “Böylece Padişah, 6 aydır katlan­ mak zorunda kaldığı ve ‘hülle' olarak kabul ettiği bu hükümet­ ten kurtulmuş; ancak Anadolu’nun ve Meclis-i Mebusan’ın bas­ kısı yüzünden Damat Ferit’i başbakan yapamamış, başbakanlığa Ali Rıza Paşa’ya benzemekte olan Salih Paşa’yı atamıştır.”332 Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin milli harekete yardım etmesinin arkasında “işbirlikçi” Vahdettin değil, “direnişçi” Mustafa Ke­ mal Atatürk vardır. Şöyle ki; Ali Rıza Paşa ve Atatürk aslında iki eski arkadaştır -ve sıkı durun- Atatürk’ün Samsun’a çıkmadan önce İstanbul’da “gizli kurtuluş planlan” hazırlarken görüşüp anlaştığı kişilerden biri de Ali Rıza Paşa’dır. Gelin şimdi Ali Rıza Paşa’nın akrabalarından Avlonyalı Ce­ halettin Paşa’ya kulak verelim: “Mustafa Kemal’i eniştem Ali Rıza Paşa tanıyordu. Hareket O rdusu’yla onun yanında bulunmuştu. Ali Rıza Paşa, Mahmut Şevket Paşa’nın kurmay başkanı idi. Balkan H arbi’ne de girmiş bulunan Ali Rıza Paşa, Mustafa Kemal’i, hareketli, hesaplı bir subay olarak pek beğenirdi. Bu ilk görüşmemiz gecesinde geç vakitlere kadar Mustafa Kemal’in sohbetlerine doyamadık. Bize Çok şeyler söyledi. Çok mühim görüşmelerden bahsetti. Ona doyamadan ayrıldık. Bu konuşmadan sonra Alı Rıza Paşa’yı gördüm. Bana gizlice bir haber verdi. ‘Çok mühim söylüyo­ rum, lütfen kimseye bahsetmeyin* dedi. ‘Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ya geçiyor’. Şaşırmıştım. ‘Nasıl?’ dedim, ‘bir maksatla m ı?’ ‘Evet’ dedi. ‘Kendisini tayin ettiriyor; fakat maksadı başka, orada bir mukavemet (direniş) cephesi hazırlayacak ’. Doğrusu o gün Mustafa Kemalin, büyük devletlere karşı böyle bir mukave­ met kurabileceğine kimse inanmazdı. ”333 Açıkça görüldüğü gibi Ali Rıza Paşa, Atatürk’ün milli hare­ keti başlatacağından haberdardır. Yani Atatürk’ün, Anadolu’ya

332 Sarıha», agc, s.21,22. 333 Semih Nafiz Tansu, Madalyon’unTersi, “Avlonyalı Cemalettin Paşa nın Hatı­ raları”, İstanbul, 1970, s.200,201. 172

geçmeden önce “kader birliği ettiği” kişilerden biridir Ali Rıza Paşa. Hatta öyle ki, Fevzi Paşa’nın anılarına göre Atatürk, işgal İstanbul’unda kurtuluş çareleri aradığı günlerde bir ara, Ali Rıza Paşa’nın sadrazamlığında kurulacak bir kabinede Harbiye Nazı­ rı olmayı bile düşünmüştür.334 Atatürk, Ali Rıza Paşa Hükümeti’ni, kuruluşundan itibaren adeta “telgraf yağmuruna” tutmuş ve kabindeki ulusalcılardan yararlanarak milli hareketi güçlendirmeye çalışmıştır. Nutuk’ta bu konuda çok sayıda belge vardır.335 Ancak Vahdettin’in Ali Rıza Paşa Hükümeti’ni, milli hareketi desteklemeye teşvik ettiği­ ne ilişkin tekbir belge yoktur. 8 M art 1920’de Salih Paşa Hükümeti kurulmuştur. Ali Rıza Paşa Hükümeti’nde de görev almış olan Salih Paşa, İtilaf Devletleri’nin Ali Rıza Paşa’ya yaptırmak istedikleri şeyleri ken­ disine de yaptırmak isteyeceklerini tahmin ettiğinden görevi ka­ bul etmek istememiştir. Salih Paşa, Atatürk’le ve milli hareketle karşı karşıya gelmek istememiştir. Yakup Kadri’nin anlattıkları­ na göre sadrazamlığı kabul ederken çocuklar gibi ağlamıştır. Salih Paşa Hükümeti döneminde 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edilmiş, Meclis-i Mebusan dağıtılmış, bazı milletve­ killeri tutuklanarak M alta’ya sürgün edilmiştir.336 Salih Paşa Hükümeti, bir yazıyla işgali protesto etmiştir. Ya­ zıda, işgali gerektirecek bir durum olmadığı, Anadolu’daki olay­ ların Aydın ilinin haksız yere Yunanlılarca işgal edilmesinden, Yunanlıların ve yerli Rumların Müslümanlara zülüm yapmasın­ dan, büyük bir Ermenistan’la, Karadeniz’de bağımsız bir Rum devletinin kurulmak istenmesinden ileri geldiğini belirtilmiştir. İngilizler, Salih Paşa Hükümeti’nden de rahatsız olmaya başlamışlardır. İngiliz Yüksek Komiserliği, hükümetten “Musta­ fa Kemal'in ve milli hareketin öteki liderlerinin tantnmamastnt ve milli hareketin kınanmasını” istemiştir. Ancak bu isteğin üzerinden on gün geçmesine rağmen Salih Paşa Hükümeti, İngi-

334 “tevzi Çakmak'm Hattralart'\ Hürriyet, 15 Nisan 1973. 335 Bl(7.. Sarıhan, age, s.21,95-102. 336 H arp Tarihi Vesikaları Dergisi, vesika, 575. 173

lizleri tatmin edecek bir adım atmamıştır. İngilizlerin hükümet üzerindeki baskıyı artırmasıyla da 2 Nisan 1920’de istifa etmek zorunda kalmıştır.337 Salih Paşa Hükümeti, Padişah Vahdettin’den, “meclisin onayı olmadan hiçbir antlaşmaya imza koymamasını” istemiş; ama pa­ dişah bu istediği reddetmiştir.338 Metnini Atatürk’ün hazırladığı ve 9 Mayıs 1920’de TBMM tarafından İslam alemine yayınlanan beyannamede Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa hükümetlerinden, “İngilizler, halkın vücuda getir­ diği cepheleri geri almaya razı olmayan Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa hükümetlerini istifa ettirdiler” diye söz edilmiştir. 339 Salih Paşa Hükümeti sadece 25 gün ayakta kalabilmiştir. Onun istifasından hemen sonra Padişah Vahdettin, İngilizlerin öfkesini biraz olsun yatıştırmak için 4 Nisan 1920’de dördün­ cü kez Damat Ferit’i başbakanlığa getirmiştir. Padişah bununla da yetinmemiş, Ingilizlere daha da yaranabilmek için 11 Mayıs 1920’de, milli harekete karşı bir bildiri yayınlayarak bütün halkı saltanat etrafında birleşmeye çağırmıştır.340 Taşları üst üste koyalım: Sivas Kongresi sonrasında Atatürk, İstanbul’la her türlü haberleşmeyi ve ulaşımı engelleyip, İstanbul’dan atanan asker sivil memurları kabul etmeyince kurnaz Vahdettin, bir taraftan Atatürk’e ve milli harekete yakınlaşıyor gibi görünerek bir an­ lamda “tatlı dille” milli hareketi etkisizleştirmek istemiş; diğer taraftan da lngilizleri tedirgin edip tam anlamıyla İngiliz koru­ ması altına girmeyi amaçlamıştır. İşte bu amaçlar doğrultusunda bir süre milli harekete cephe almayan iki hükümete tahammül etmek zorunda kalmıştır. Ancak beklediği sonucu alamayınca ve İngilizler İstanbul’u resmen işgal edince yeniden Damat Ferit’e sarılmış ve olanca gücüyle milli harekete saldırmaya başlamıştır. 337 338 339 340

174

Sarıhan, age, s.22. Lord Kinross, Atatürk, “ Bir Milletin Yemden D o ğ u ş u 12 bs. İstanbul, 1994, s. 2 52. TBM M Zabıt Ceridesi, C.I, s.246. Yeni Gün, tleri. Alemdar, Vakit, Peyamı Sabah, İkdam, 11 Mayıs 1920.

Vahdettin, milli hareketi destekleme konusunda eğer biraz samimi olsaydı, milli hareketle uzlaşma noktasına gelen Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa hükümetlerine destek olur, bu hükümetler üzerindeki İngiliz baskısını azaltmaya çalışırdı; ancak o ne yap­ tı, bu hükümetlerin devrilmelerine göz yumarak yeniden İngiliz yanlısı ve milli hareket karşıtı Damat Ferit’i göreve getirdi; hem de Kurtuluş Savaşı’nın en kritik döneminde bunu yaptı. Vatanse­ verlerle değil vatan hainleriyle ortaklık kurdu.

İzmir’in İşgali ve Padişah Vahdettin Paris Barış Konferansı’nda İngiltere’nin desteğini alan Yu­ nanistan, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i çok kanlı bir şekilde işgal etmiştir. İzmir’in işgali, başından sonuna kadar tamamen İngiliz gözetimi altında gerçekleşmiştir.341 15 Mayıs 1919’da İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikan sa­ vaş gemilerinin koruması altında İzmir kordonboyuna çıkan Yu­ nan ordusu, yerli Rumların sevinç gösterileriyle karşılanmıştır. Karşılama heyetinin başında İzmir Metropoliti Chrysostomos vardır. Chrysostomos, elindeki haçı havaya kaldırarak işgalci Yunan ordusunu takdis etmiş ve onları Türkler aleyhine kışkır­ tan bir konuşma yapmıştır. Bu sırada öfkelenen gazeteci Haşan Tahsin (Osman Recep Nevres) ilk kurşunu sıkarak, Yunan Efzun alayının bayrak taşıyan iri yarı erini yere indirmiştir. Haşan Tah­ sin, Yunan askerleri tarafından oracıkta parçalanmış; ama onun bu cesurca hareketi İzmirlileri direnişe geçirmiştir. Öğleden önce işgalci Yunan ordusuyla direnişçi Türkler arasında şiddetli çatış­ malar olmuştur. Akşama doğru Türk direnişini yarmayı başaran Yunan ordusu kanlı katliama başlamıştır. Komutanlarının emrine uyarak kışlaya kapanmış ve pasif duruma geçmiş olan subay ve erlerin, dipçik ve süngü darbeleri altında kalpakları yırtılmış ceplerinden para, saat, yüzük, sigara 341

Ingilizler, İzmir'in Yunanlılarca işgal edilmesinden bir gün önce Osmanlı D cvleti’ne verdikleri bir notada işgale karşı gelinmemesini istemişler, İşgal günü dc İzmir postanesini basarak, işgal haberinin Anadolu’da duyulmasına engel olmak istemişlerdir.

175

tabakaları, mendilleri alınmış; bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da esir edilmiştir.342 Bu arada Ali Nadir Paşa tokatlanmış, “Zito Venizelos...” demeye zorlanan ama bunu reddeden Albay Sü­ leyman Ferit Bey ve Yunana direnç gösteren kolordu başhekimi Yarbay Şükrü Bey şehit edilmişlerdir.343 Kışladan gemilere gidinceye kadar 9 subay şehit edilmiş, 21 subay yaralanmış, 27 subay ise kaybolmuştur.344 Hükümet konağındaki memurlarla kışladaki subay ve ereler rıhtımdaki Yuhan gemilerine doğru sürüklenmiş, rıhtımda, İngi­ liz ve Fransızların önünde Türkler katledilmiş ve cesetleri denize atılmıştır. 345 Türkler in rıhtımda korkunç bir şekilde . katledilmelerini gemilerinden seyreden bazı İngiliz ve Amerikalı denizciler bu vahşete daha fazla dayanamayarak denize atlayıp Türklerin yar­ dımına koşmak istemişlerdir. Fakat komutanları buna izin ver­ meyerek gemilerin şehre bakan taraflarına tente çekmişler ve bu korkunç vahşeti askerlerden saklamaya çalışmışlardır.346 İzmir limanında demirli bir gemiden kıyıda olup bitenleri seyreden bir İngiliz deniz subayı, bir ara rıhtımda “su” diye in­ leyen yaralı bir Türk erinin üzerine çömelen bir Rum kadının askerin ağzına işediğini görmüştür.347 İzmir’in işgalinden sadece birkaç gün sonra tutuklananların sayısı 2500 kişiye yükselmiştir. Tutuklananlar arasında, 14 yaşın­ dan küçük çocuklar, öğretmenler ve öğrenciler de vardır. Tutuktu­ lar Patris vapurundaki hayvan ambarlarına hapsedilmişlerdir.348 Kışla ve rıhtımdaki kanlı olaylardan sonra azgın Yunan asker­ leri şehre saldırmış, evlere girip 1000’den fazla Türk ticarethanesini yağmalamıştır. Yunanlılar, karşılarına çıkan herkesi, kadın ç o c u k 342 343 344 345 346 347 348

176

Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S .37, belge, 2 8 6 ,8 9 8 . Tansel, C.I, age, s .1 9 2 ,193. David Wälder, Çanakkale O layı, 2.bs. İstanbul, 1 9 7 0 , s.91. age, s. 91. Anadolu'da Yunan Zulmü ve Vahşeti, C.I, Ankara, 1 3 3 8 , s. 3 2 ; Tansel, age, s.193. Wälder, age, s. 92; Tansel, age, s. 193, dipnot, 169. Ahmet. Midillili (Atman), Milli M ücadele, Ankara, 1 9 2 8 , s.99.

demeden, katletmişlerdir. Ziraat Bankası’na sığınmış olan kadın ve çocuklar banka merdivenlerinde vahşice katledilmiştir. 149 İki gün sonunda İzmir’de öldürülenlerin sayısı 2000’i geç­ miştir.350 Öldürülenlerin çoğunun ayağına ve boynuna demir ta­ kılarak sürüklenip denize atılmıştır. 351 Yunan vahşeti ve zulmü bitmek bilmemiştir. Sokakta ve ev­ lerde Türk kadınlarına saldırılmış, peçeleri, çarşafları yırtılmış, kocalarının önünde kadınlara tecavüz edilmiştir. 352 Yunanlılar İzmir’in işgaliyle yetinmemiş, Anadolu içlerine doğru ilerlemişlerdir. 16 Mayıs ile 12 Haziran arasında Urla, Çeşme, Torbalı, Menemen, Manisa, Bayındır, Selçuk, Aydın, Ay­ valık, Tire, Kasaba, Ödemiş, Nazilli, Akhisar ve Bergama işgal edilmiştir. Yunanlılar İzmir’deki vahşeti, işgal ettikleri bütün bu şehir­ lerde de sergilemişlerdir. Örneğin 17 Haziran’da Menemen’de de büyük bir katliam yapmışlardır. 353 Yunanlılar, Manisa’da “zehirli gaz” kullanmaya kalkmışlar­ dır. 14. Kolordu Komutanlığinın Harbiye Nezareti’ne gönder­ diği bir yazıda, Yunanlıların Manisa’ya gaz mermileri getirdiği, buna karşı kullanılacak gaz maskelerinin kontrolü için bir suba­ yın gönderilmesi istenmiştir.354 Yunanlıların İzmir’in işgali sırasında yaptıklarını, ünlü ta­ rihçi Toynbee de “katliam” olarak adlandırmıştır: “Î5 Mayts 1919'da, yıkıcı bir kuvvet Batı Anadolu'ya bir anda bir volkan şiddetiyle saldırmıştı. Dünya Savaşı'nın sona erişinden altı ay sonra sivil halk ve silahsız Türk askerleri İzmir sokaklartnda katledilmişti. İzm ir’in köyleri de tahrip edilmiş ve kan deryası haline sokulmuştu. ”3SS 349 350 351 352 353 354

355

age, s. 16. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S.37, belge, 907. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, belge, 9 0 7 ; Tayip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, C .I, Ankara, 1 9 59, s.87; Akşin, age, s.269. Midillili, age, s. 18. Tansel, age, s. 196. ATEŞE Arşivi, Koleksiyon, ISH, Kutu 119, Gömlek 4 3 , Belge, 4 3 -2, No 4 2 6 5 ; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, ATEŞE, Ankara, 2 0 0 3 , S. s. 94,95. Tansel, age, s. 196.

177

, i/nnl htunhul VAVI NI

16 Moyn 1919 Cuma No: 2

R IH I

HARBİ

GAZETESİ L.

M A /tB L A Y A N

ÖMER SAMİ COŞAR

-a . » * W B®S

W IK İLK KURŞUNU VE IlK ŞEHİDİMİZ

İzmir'de katliam Y u n a n İ ş g a l k u v v e t l e r i t a a t 8 . 4 0 'd a k a r a y a

çık tı, M e tro p o lit t a r a f ın d a n tak d lt edildi. Şehirdeki t e c a v ü z v e y a ğ m a n ın b i r t ü r l ü tonu g e l m i y o r . Ç o k t a y ıd a ş e h it v e r d ik UMM

H m naO i■

*'t*t • »(*«»•*

*mt

HcjrVnM yUdiMra* r»

afli l»|ıwıh< R*M* e r•VA MrUhııtnu yat ks

'T .rc*. ,

fm

un«» |fWU/U| kukunm n lt Ruml*>«4lım* 4a.b*hw İzmir’in işgalinden üç gün sonra, 18 Mayıs 1919’da Balıkesir’de Redd-i İlhak Cemiyeti adına işgali protesto etmek için 41 kişilik bir heyet seçilerek halkı bilinçlendirmek amacıyla değişik yerlere gönderilmiştir.*77 İstanbul’a gönderilen heyet, Da­ mat Ferit Paşa’yla görüşmüş, fakat bu görüşmeden hiçbir sonuç alamamıştır.'™ Padişah Vahdettin önce İzmir’in işgal edilmeyeceğini düşün­ müştür. Daha sonra İzmir’in İtalya tarafından işgal edilebileceği­ ni zannetmiştir; fakat, Damat Ferit’i iktidara getirip İngilizci po375 Tansel, age, s. 197,198. 376 s.2()0. 377 Vehbi Bolak, “ Hatırat ”, “ Hatırat ”,

age,

Balıkesir Postası, 16 Nisan 1950; Fevzi tfatipoftlu, Balıkesir Postası, 22 Mart 1945; Mustafa Erseni, “ Balıkesir Kong­ relerinin Milli Mücadeleye Yaptığı Etkiler”, Askeri TarihBülteni, ATEŞE, An­

378

kara, 2 0 0 2 , S.53, s. 134. Erseni, s. 134.

age,

185

litikalara ağırlık vermeye başlayınca İzmir işgal edilecek olursa, işgalin İngilizler tarafından gerçekleştirileceğine inanmıştır. Padişah Vahdettin’in, İzmir’in işgal edileceğini anladığında uyguladığı temel iki politika vardır. Birincisi, İzmir’deki ayrılıkçı Rumlarla Türklerin aralarını bulmak için İzmir’e “nasihat heyet­ leri” göndermiştir. İkincisi, İzmir’deki Nurettin Paşa gibi direniş yanlılarını görevden almıştır. Padişah Vahdettin’in, İzmir’in işgaline karşı ne bir “direniş düşüncesi” ne de bir “direniş planı” vardır. Tam tersine Padişah “direnişten yana” asker ve sivilleri görevden alıp yerlerine “tesli­ miyetçi” asker ve siviller atayarak işgale davetiye çıkarmıştır. İzmir’in kanlı bir şekilde işgal edilmesine Türk ulusu büyük bir tepki göstermiş, hükümet ve saray telgraf yağmuruna tutul­ muştur. Padişahın bu büyük tepkiye verdiği tek karşılık, İzmir’in işgalini görüşmek üzere Saltanat Şurası’nı toplamak olmuştur. “Alın size büyük vatan dostu Sultan Vahdettin!...”

İşgallere Karşı Tepkisiz B ir Padişah Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Türkiye’nin İtilaf Devletleri’nce işgal edilmesine sessiz kalan Padişahı Vahdettin, yedisinden yetmişine dek tüm Türk ulusunun sabrını taşıran İzmir’in Yunanlılarca işgaline de sessiz kalmıştır. Daha İzmir’in işgalinden önce bazı Müdafaa-i Hukuk Cemi­ yetlerinin işgallere karşı direniş çağrısını “duymazlıktan” gelen Vahdettin, 26-30 Temmuz 1919 tarihinde toplanan İkinci Balı­ kesir Kongresi’nin “Yunanlılar Anadolu’dan çekilene kadar di­ renişe devam edilmesi” yönündeki telgrafını da “görmezlikten” gelmiştir.379 Türkiye’nin işgal edilmesi, özellikle de İzmir’in işgali, yur­ dun dört bir yanında mitinglerle, toplantılarla, gösterilerle pro­ testo edilmiştir. Yerel ve ulusal basında İzmir’in işgalini kınayan yazılar çıkmış, 17 Mayıs 1919’da İstanbul Darülfünunu öğren­ cileri, konferans salonunda işgali kınamışlar ve 18 Mayıs günü­

379 age, s. 138. 186

nü “Milli Matem Günü” ilan etmişlerdir. Öğretim üyelerinin de konuşmalarıyla katıldıkları Darülfünun’daki toplantıda gençliği temsilen söz alan Servet Bey işgale karşı yapılması gerekenleri şöyle sıralamıştır: 1. İşgali protesto etmek, 2. Görevin kutsallığını bilerek hareket edecek bir öğrenci teşki­ latı kurmak, 3. Profesör ve öğretmenleri bu teşkilatın başkanı olarak görmek, 4. Milletin birliği için seferberlik ilan ederek düşmana karşı mücadele etmek.380 Darülfünun’da yapılan işgali protesto toplantısında kız öğ­ renciler de işgale karşı olduklarını belirtmişlerdir. Kız öğrenciler adına yapılan konuşmada, “Arkadaşlar,; milletin diğer yansım da bizler yani kadınlar teşkil eder. Bugün Darülfünun varltğtnt ilan ederken, biz de aynı duygularla dolu olarak söylüyoruz ki, ne olursa olsun daima beraberiz. Teşebbüslerinize en kuvvetli bir inançla iştirak eder ve hakikati duymak isteriz” denmiştir. MİİRKkusi

DARÜLFÜNUN'DA DÜN HEYECANLI BİR TOPLANTI YAPILDI

KA N DÖKEREK ÖLMEK İSTERİZ Gençlm. sükunet tavsiye eden hocdlitıını pfOtCSl.' ı:»i

BİR GENC. «M EM LEKET ZATEN Y A N M IŞT IR . YA N A CA K SA BARİ SANLI OLARAK YA N SIN » DIVE B AĞIRDI _____

tlNİtltt Mİ

Fatih'te bugün büyük miting var İstanbul Darülfünun’da yapılan bu toplantıyı, 19-30 Mayıs 1919 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen beş miting izle­ miştir. 380

Zekeriya Türkmen, “Milli Mücadele Yıllarında İstanbul Mitingleri”, Askeri Tarih Bülteni, Ankara, 2 0 0 0 , S.48, s. 131.

187

İstanbulluların katıldığı ilk miting 19 Mayıs 1919’da dü zenlenen Fatih mitingidir. Yaklaşık olarak 75 bin İstanbul^ nun katıldığı bu mitingde, “İzmir Yunan*a verilemez!”, “İzm" Türk’tür, Türk kalacaktır!” gibi sloganlar atılmıştır. İlk konuş mayı ünlü romancı Halide Edip Hanım yapmıştır. Halide Ed coşkulu konuşmasının bir yerinde şunları söylemiştir: “ Türk ¡er! Vatandaşlar! Biitiin, insanların y aratıcısı büyi^ Allah'ım ız şah it olsun k i, bu inancım ız bizi h erh an g i b ir topUn güllesin e, herhan gi bir zulm ün a teşin e k arşı g ö tü re c ek kadar kuvvetli ve ateşlidir. İşte biz bütün bu n lara d a y a n a r a k hakkım ı zı kurtaracağım ızdan em in im . .. Yaşasın m illetim iz! ”

Halide Edip’ten sonra İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakül tesi Devletler Hukuku Öğretim Üyesi Selahattin Bey işgalleri devletler hukuku bakımından değerlendirmiştir.381

Halide Edip ve A. Selahattin Bey

-*81 age, s. 133. 188

Ahmet Selahattin Bey, “İzmir’in işgali karşısında ne yapıla­ bilir?” sorusuna cevap aramak için 26 Mayıs 1919’da Padişah Vahdettin’in topladığı Saltanat Şurası’nda Amerikan ve İngiliz mandası altına girilmesi tartışmalarının yapıldığı bir sırada söz alarak her iki manda düşüncesinin de kabul edilmemesi gerektiği­ ni, milli sınırlar içinde bağımsızlık için mücadele edilmesi gerekti­ ğini belirtmiştir.382 Selahattin Bey, bu düşüncelerini Vakit gazete­ sindeki yazılarında da dile getirmiştir.383 Örneğin, 31 Mayıs 1919 tarihli Vakit gazetesindeki yazısında, “altı asırdan beridir dünya­ nın üç kıtasına yayılmış, şimdikinin beş on misli genişliğe sahip olmuş bir devletin bağımsızlığına helal getirmeye kimsenin hakkı yoktur. Vekalet veya himaye altına giren bir devlet, bağımsızlığı­ nı kaybeder. Çünkü egemenlik hakkı parçalanmayı kabul etmez. Bağımsızlık bir bütündür; ya vardır ya yoktur. Yoksa devletin varlığı da sona ermiş, ortadan kalkmış olur,” demiştir.384 İzmir’in işgalinden sonra A. Selahattin Bey önce Saltanat Şurası’nda sonra Darülfünun’da, daha sonra da İstanbul mitinglerinde ve Vakit ve Tarik gazetelerinde her türlü mandaya karşı, milli egemenlikten ve bağımsızlık için mücadele etmekten söz etmiştir.385 20 Mayıs 1919’da Üsküdar mitingi yapılmıştır. Yaklaşık 30 bin kişinin katıldığı Üsküdar mitinginde özellikle kadınların işgali kınayan konuşmaları dikkat çekmiştir. Örneğin Sabahat Hanım, Türk kadınlarının vatanı koruma kararlılığını şöyle ifa­ de etmiştir: “Biz kadınlar da bu hak savaşında en önde olacağız ve medeniyete yalanlar söyleyen varlıklara her zaman lanetler edeceğiz.”386 Üsküdar mitinginden sonra miting heyeti, işgal edilen yerle­ rin geri alınmasına kadar mücadele edileceği yönünde bir karar almıştır. 382

Salih Tunç, “ Mütareke Dönemi Aydınlarından Müderris Ahmet Selahattin Bey'in İstiklalci Fikirleri” Askeri Tarih Bülteni, Ankara, 2 0 0 1 , S.50, s.>22.

383 384 385 386

Tunç, age, s. 121 -1 2 5 . Vakit, 2 7 Mayıs, 1 9 1 9 ; Tunç, age, s.123. Tunç, age, s. 13 0 -1 3 3 . Türkmen, age, s. 134.

189

21 Mayıs 1919’da İstanbul Darülfünunu’nda işgal karşıtı ikinci toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda yapılan konuşmalarda işgallerin kabul edilemeyeceği ve işgallere karşı sonuna kadar direnilmesi kararlaştırılmıştır. 22 Mayıs 1919’da yaklaşık 30 bin kişinin katılımıyla Kadı­ köy mitingi düzenlenmiştir. O mitingde de vatansever Türk ka­ dınlan kürsüye fırlayıp işgali kınayan ateşli konuşmalar yapmış­ tır. Örneğin o sırada bir Darülfünun öğrencisi olan Münevver Saime Hanım, büyük bir heyecanla sürdürdüğü konuşmasının bir yerinde şunları söylemiştir: “ Yarab! Ben kardaşlanma değil ilk önce sana sesleniyorum. Vatanın felaketi karşısında bir genç kızın feryadını dinle. Bu ağlayan anneler şehitlerin annesi. Bu boynu bükük genç kadın­ lar, fedakârların genç zevcesi. Şu hıçkıran yavrular askerlerin yetimleri değil mif Böyle necip bir kavme gözyaşı döktürmekte hikmet ne? Galipler size hitap ediyorum: Eğer bu mücadelele­ riniz insanları mutlu etmek içinse, biz de insanız. Geleceğin ne olacağını sorabilmek için geçmiş zamanlan göz önüne ge­ tirmek lazımdır. Ey tarihlerinin kara günlerini yaşayanlar size hitap ediyorum. Milletler için kara günler olabilir; fakat artık yok olmak yoktur! Bu millet yok edilemez! Tarihin sayfasına kendini yazdıranlar var olmak şerefine mazhar olmuş demek­ tir. Milletler için de öldükten sonra dirilme var. İşte Lehistan... Milletimizin yok edilebileceğine inanlar aldanacak. Heyecanlanmız, kanlanmtz söndürülse bile göğsümüzde milliyetten ya­ pılmış bir kalp var ki, onda bir yabancının, bir düşmanın ne ihtiras ne korkusu yaşar. Onlann semalannı kaplayacak ancak bağımsızlık havasıdır. ” “Ben kendi bağımsızlığı gasp edilmiş bir milletin kızı ola­ rak bağımsızlığıma nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim. Bu beya­ natım, kollanmızı bağlamak isteyenler için dikkate şayan ol­ malı:” “Oğlum bana, ‘Ben neyimV diye ilk sorduğu günü ona se­ malardan haykıran bir melek gibi, ‘Büyük tarihli bir Türk'sünV diye hitap edeceğim. Bu nida, bu hayırlı ses onun ruhunda ne 190

f ı r t ı n a l a r hazırlar. Ninnisini söylerken bu günleri yanık sesle Yuhutıa serpeceğim. Ona büyük Türk ırkının şereflerini teren­ nüm edeceğim. Kundağına mimarların yaptığı bu abideleri iş­ leyeceğim. Masallarda Fatihleri, Yavuzlan anlatacağım. Men­ dilinde, kitabında, cüzdanında, fesinde hep İzmirler görecek. Ölürken ona babamdan kalma altın kakmalı kıhctnı, rafta sardı duran bayrağı bir miras olarak vereceğim. Ve kulağına p%li bir vasiyet söyleyeceğim. İşte o günden itibaren galiplerin takttğt zincirler çözülmeye mahkûmdur. Çünkü o gün oğlumun kalbine ektiklerim, hürriyet çiçekleri olarak açacak, kızıl isyan olarak taşacak...”3*7

387 age, s. 136,137.

191

23 MAYIS 1919 CUMA fc 9

HAZIRLAYAN ÖMER SAMİ COŞAR

•20 BİN KADIKÖYLOİŞGALİ PROTESTOEni: Bir taciliz Generali Satımında

• muiyam u m al pa .

&TSK

Türkler birlesin! n M. «HALİDE EDI T HANIM, “HE VECANİ ARINI 71 rURKLER UNUTMAYINIZ” DEDİ 1İR1X$1NI *M BW. « *rl—*

r„ir-UÖT

g ^ K 3?a?SH SSS S £§£££ 23 Mayıs 1919’da Birinci Sultanahmet mitingi yapılmıştır. 200 bin kişinin katıldığı bu büyük mitingde Mehmet Emin (Yur­ dakul) ve Halide Edip (Adıvar)ın coşkulu konuşmaları büyük heyecan yaratmıştır.388

*88 age, s. 137-139. 192

•ir*Iaı M i n n l>#AKTAN M

Dün

Erzu rum ile

İzm it'te m itingler lu n it

ım tingtadk

bütün

İstanbul

Sultanahmetle y fa im a

a k lı:

YÜIBİH TÜRK YEMİN ETTİ H 5H K S

_ £ ? « £ I;

In g ilu lcr m itin gi

ğ g g |

M itingde yapılan konuşm alardan sonra vatanı kurtarmak için azim ve üm itle her şeyin yapılm ası, gerekirse bu uğurda seve seve ve bile bile ölünm esi gerektiği belirtilmiştir. 31

M ayıs 1 9 1 9 ’da İkinci Sultanahm et mitingi yapılmıştır.

100 bin kişinin katıldığı bu mitingde Hamdullah Suphi Bey gibi vatansever T ü rk aydınları çok ateşli konuşm alar yapmıştır. 193

Görüldüğü gibi İzmir’in işgalinden hemen sonra vatansever Türk aydınları, bağımsızlık için mitingler düzenlemiş, gerekirse ölünceye kadar mücadele edilmesine yönelik coşkulu konuşma­ lar yapmıştır. Türk halkı da bu miting meydanlarını doldurarak bağımsızlık için mücadele etmeye kararlı olduğunu göstermiştir. Ancak bu bağımsızlık mitingleri, direniş karşıtı Başbakan Damat Ferit’in ve Padişah Vahdettin’in tepkisini çekmiştir. Damat Ferit Hükümeti, İngilizlerin isteği üzerine 25 Mayıs 1919’da aldığı bir kararla Beyazıt ve Beşiktaş meydanlarında miting düzenlenmesi­ ni yasaklamıştır.389 İngiliz Amirali Calthorpe, 31 Mayıs 1919’da Sadrazam Damat Ferit’e gönderdiği bir notayla İstanbul çevresin­ de işgal karşıtı mitinglerin tamamen yasaklanmasını istemiştir. İzmir’in işgali sonrasında bağımsızlık için yüz binleri, miting meydanlarına toplayan vatansever Türk aydınları, çok iyi niyet­ le, Padişah Vahdettin’i de halkla birlikte olmaya, bağımsızlık için halka önderlik etmeye çağırmışlardır. Örneğin, Fatih mitin­ gi sonrasında Hukuk Profesörü Selahattin Bey’in teklifi üzerine, “Milli hakların korunması dileğiyle” Padişah’a bir heyet gönde­ rilmesi kararlaştırılmıştır. Bu amaçla Halide Edip ve iki öğrenci Vahdettin’i ziyarete gitmiş; fakat Padişah rahatsız olduğunu be­ lirterek bu heyetle görüşmek istememiştir.390 27 Mayıs 1919’da İstanbul Darülfünunu’nda gerçekleştiri­ len ikinci işgali kınama toplantısında alınan kararların Padişah Vahdettin’e duyurulması konusunda fikir birliğine varılmıştır.391 Ancak Padişah bu kararları ciddiye almamıştır. Padişah Vahdettin, Sultanahmet mitingi hakkında kendisine bilgi vermek için gelen heyete, “Ağztmtzt açalım, bağtraltm, se­ simizi yükseltelim, hakktmtzt isteyelim, fakat elimizi kaldırma­ yalım” demekle yetinmiştir.392 İstanbul Darülfünun’u öğretim üyelerinden Ahmet Selahat­ tin Bey, İstanbul Darülfünun’u öğrencilerinden Sabahat Hanım 389 390 391 392

194

age, $.139. age, s. 133. age, s. 135. Tayip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, C.I, Ankara, 1 9 59, s.93.

ve Münevver Saime Hanım, ünlü romancılardan Halide Edip (Adıvar) Hanım, ünlü şairlerden Mehmet Emin (Yurdakul) ve daha birçok vatansever kadın-erkek, ölümü bile göze alarak iş­ gallere karşı sesini yükseltirken, maalesef Osmanlı Padişahı Vah­ dettin “gözleri yarı kapalı” Yıldız Sarayfnm büyük salonunda bütün bu “bağımsızlık çığlıklarını” duymazlıktan gelmiştir.

I.VhıhllilMltiU41I L U l * i R H l |4 Hazırın 1919 Çur»uno^Ju, Milli Mttcadele'de Erzurum, Ankara, 1964, ». 138. 511 Atatürk, kendisine ayrılan üç (Otomobilin Anadolu'da benzini bitince Ittanbul'dan benzin istemiştir. Bunun üzerine alınan 1000 kilo benzin Samcun'a # gönderilmemiş ya da günderitememtftU' Yücec, ape, ».13.5. 512 Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, C.I, 4,b», Utanbul, 1969, ».204.

243

“yoksulluk” içindedir. Bu yoksulluğu, Mazhar Müfit Kansu, “Bütün paramız, yol için yirmi yumurta, bir okka peynir ve on ekmeğe yettiğinden bunları aldırdık." diyerek ifade etmiştir. Ayrıca, aylarca sabahlan bir bardak çay ile bir dilim ekmek ye­ diklerini belirten513 Kansu, “Ekmekçilere bile verecek paramız kalmamıştı... Benim bir kürküm vardı. Erzurumlu Nafiz Bey’e müracaat ederek sattınlmasınt rica ettim. Nafiz Bey, (Ocak ayı içindeyiz, ne giyeceksinV diye satmamakta ısrar ettiyse de ne olursa olsun kulağıma giremezdi. Aç mı kalacaktık? Nihayet onu da sattık. Kimsede satılacak bir şey kalmadı. Paşa ile bu hususta bir çare bulamayarak, ‘Hele sabah olsun* diyerek oda­ larımıza çekildik. Ankara’ya geldiğimiz zaman hemen bir haf­ ta bizi belediye besledi” diyerek yaşadıkları “yoksulluğu” göz­ ler önüne sermiştir.514 Atatürk, Samsun’a çıktıktan yedi buçuk ay sonra Ankara’ya geldiğinde yaşadığı “para sıkıntısından”, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi’nin Ankara tüccarından topla­ yıp kendisine verdiği 1000 lirayla biraz olsun kurtulmuştur.515 Paranın geldiği gün “et ve helva” ziyafeti verilmesine karar ve­ rilmiştir. Her zaman çorba içilmesine alışık olanlar, et yemeği gelince şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Atatürk, Ankara’da bir meclis toplamaktan söz edince, buna Kara bek ir,“Para ne­ rede? Millet vermez/” diye karşı çıkarken 3. Ordu Komutanı Selahattin, “Ali Rıza Paşa Hükümetine karşı daha ılımlı ola­ lım. Zira paramız yok” demiştir.516 Trakya’daki milliyetçiler, 1. Ordu Komutanı Cafer Tayyar aracılığıyla Temsil Heyeti’nden para isteyince, Atatürk Trakya örgütüne şu karşılığı vermiştir: “Müdafaa-i Hukuk Örgütü'nün... parası yoktur. Bu nedenle Batı Trakya Örgütü için gelir kaynaklarını yine aynı toprak­ lardan sağlamak zorunludur. Buna sizin gibi doğrudan doğ­ ruya ilgili olan yurtsever kişilerin çare bulacağına kuvvetle inantyorum. .. ”517 Atatürk, Ankara’da TBMM açılırken yeni 5H 514 515 516 517

244

Kansu, age, s.449, 4 8 1 ,4 8 7 . age, s. 506-508. agc, s. 506-508; Selek, age, U 36,137. Avcıoglu, Milli Kurtuluş Tarihi, C.III, s. 1005 agc, s. 1008.

sivil elbisesi olmadığı için Erzurum Valisi Münir Bey’in sivil el­ biselerini giymiştir. Ancak elbise biraz üstünden akar gibidir. İs­ tanbulin denilen uzun ceket biraz büyük gelmiştir, reye pantolon uzun ve iğreti durmaktadır. En kötüsü de pek sevilmeyen ciğer rengindeki festir.518 Atatürk’ün, yeni Türkiye’nin kuruluşlunu simgeleyen TBM M ’nin açılışına, “emanet” elbiseyle katılması yaşadığı ekonomik sıkıntının en açık kanıtlarından biridir. Ata­ türk, İstanbul'un işgali üzerine İstanbul’dan Ankara’ya kaçanla­ rın Gebze’den Ankara’ya kadar arabalarla getirilebilmeleri için 26 Mart 1920’de Karabekir’den para istemek zorunda kalmıştır: “Köylü araçlarından yararlanabilmek için önemli bir paraya gerek vardtr. Parasızlık bu konuda güçlük çıkarıyor” Karabekiı^ Azerbaycan Hükiimeti’nden para alınmasını önerince, Ata­ türk, 3 Mayıs 1920’de Kâzım Karabekir’e çektiği telgrafta “Elde beş para bulunmadığı malum-u devletleridir. Şimdilik içerde bir kaynak da bulunmuyor. Başka taraftan sağlanıncaya kadar Azerbaycan Hükümetinden en geniş ölçüde borç alma olana­ ğının düşünülmesini ve sağlanmasını rica e d e r i m demiştir.519 Rauf Orbay anılarında, Atatürk’ün İstanbul'dan hareketinden önce kendisine, “Para meselesini ne yapacağızt Girişeceğimiz işlerde şüphesiz ki paraya ihtiyacımız olacak. Fakat biliyorsun bende biraz para vardı, hepsini Minber (gazetesi) yuttu. Sen de benden farklı değilsin. Aylıklarımızla ne yapabiliriz” dediğini anlatmıştır. Rauf Orbay bu “para meselesini” Topçuoğlu Nazmi Bey’e açmış, Nazmi Bey de hiç tereddüt etmeden Rauf Bey’e 5000 lira vermiştir. Rauf Bey, “Biz Amasya’dan itibaren her işi­ mizi bu para ile gördük. Bu para bitince, Sivas Kongresine gi­ derken Erzurum Müdafaa-i Hukuk Heyeti bize 1000 lira kadar para temin etmişti” diyerek para sıkıntısına dikkat çekmiştir.520 Ayrıca Kılıç Ali de, Ali Galip olayında el koydukları 6000 altını Atatürk’e teslim etmiştir. Atatürk, o para yokluğunda duyduğu 518 Kansu, age, s.40,41. 519 Karabekit; İstiklal Harbimiz, s.658. 520 Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söylemedikleri tle Rauf Orbay, İstanbul, 1965, s. 33

245

sevinci, “Bu çok büyük bir para. Bizimkilere öyle birdenbire söyleme yüreklerine iner!” diyerek ifade etmiştir.521 Atatürk, Anadolu’da bir ara konuklarına kahve ikram edemez derecede parasız kalmıştır. Peki ama Atatürk ve milliyetçiler para sorununu nasıl çöz­ müşlerdir? Kurtuluş Savaşı sırasında para sorunun çözmek pek de ko­ lay olmamıştır, öncelikle, 16 Mart 1920’de İstanbul’un İngiliz­ lerce resmen işgal edilmesinden sonra Atatürk ve Temsil Heyeti, Anadolu’dan İstanbul’a vergi gönderilmesini yasaklamış ve bu gelirlere el koymuştur. Daha sonra Sovyet Rusya ile sağlanan anlaşma sonrası Eylül 1920’de Rusya’dan ilk eko.nomik yar­ dım olarak 500 kilo altın alınmıştır. Daha sonra da Rusya’dan sağlanan 10 milyon altın rubleyle subay maaşları ödenmiştir.522 Ankara’da TBMM toplandıktan sonra Atatürk acele bir şekilde bir bütçe oluşturulmasını istemiştir. Bu doğrultuda Anadolu’da gereken çalışmalar yapılmıştır. 1920 yılı içinde bağışlar, eşraftan sağlanan paralar ve halktan alınan vergilerle bir bütçe oluşturul­ maya çalışılmıştır. Para toplama işinde Balıkesir, Alaşehir ve Na­ zilli Kongrelerinin önemli katkıları olmuştur. Örneğin, Balıkesir Kongresi’nde alınan kararlara göre, “Merkezde olduğu gibi ilçe ve bucaklarda da örgütlenme, maliye ve levazım kurulları oluş­ turulacak. İlçe ve bucaklardan gönderilen erlerin giderler, daha sonra genel giderlerden düşülmek üzere bu kurullara ait olacak. Erlerin başında eşraftan bir kişi bulunacak ve bu kişi cephede erlerle birlikte kalacaktır. Genel giderler ise her yerin büyüklü­ ğü ve zenginliği oranında paylaşılacaktır. Baltkesir Merkez İlçe giderlerin yüzde 2Vini, Edremit yüzde 17’sini, Burhaniye yüz­ de 7*sini, Balya yüzde 4 ’ünü, Soma yüzde 5 ’ini, Bandırma yüz­ de 10’unu, Gönen yüzde 6 ’sını, Sındırgı yüzde 4 yünü, Bergama yüzde 2 ysini karşılayacaktır. Subay ve erlere verilecek maaş ve ikramiye tutan bulunduklan yerlerdeki kurullann yetkisinde olacakttr. Cephelerdeki bütün askerlerin yiyecek, elbise, tedavi, .521 522

246

Tııran, age, s.219. Avuoğlu, age, s. 1009.

araç, gereç ve ihtiyat kuvvet ihtiyaçlarım karşılamak üzere cep­ helerde menzil müfettişlikleri kurulacaktır ”S2İ Kurtuluş Savaşı’nın hangi ekonomik güçlüklerle kazanıldı­ ğını görmek isteyenlerin Atatürk’ün, Sakarya Savaşı öncesinde 8 Ağustos 1921 tarihinde yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri’ne bakmalarını öneriyorum: Atatürk, ordunun ihtiyaçlarını karşıla­ mak için, çarıktan çoraba, iç çamaşırdan iğne ipliğe, ekmekten çiviye kadar her şeyi halktan istemiştir.524 Siz bütün bu gerçekleri bir yana bırakarak utanıp sıkılma­ dan hangi 40.000 altından söt ediyorsunuz? Siz bu milletle dalga mı geçiyorsunuz? Turgut Özakman’ın dediği gibi, “İstanbul’dan o kadar altın­ la yola çıktılarsa neden oradan buradan yardım almak zorunda kalmışlar? Mustafa Kemal ne yaptı o kırk bin ya da yüz binlerce altını? Sakın Samsun'daki otelin bodrumuna ya da Havza'daki termal hamamın havuzunun altına gömmüş olmasın! Defineci­ lere duyurulur!”515 Atatürk Anadolu’ya giderken kendisine sadece 1000 lira verenler, Atatürk’ü yok edip milli harekete son vermek için kur­ dukları Kuvayı İnzibatiye’ye tamı tamına 1.250.850 lira ödenek ayırmışlardır.526

Vahdettin’in İngilizlere Sığınması Vahdettinci yazarlarca, “Kurtuluş Savaşı kahramanı” olarak gösterilen Padişah Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasın­ dan derin bir üzüntüye kapılmış, Türk ulusunun kazandığı bu zaferden fena halde rahatsız olmuştur. Bu öyle bir rahatsızlıktır ki, Padişah Vahdettin, yapılan tüm önerilere karşın Mustafa Ke­ mal Atatürk’e “kutlama telgrafı” göndermeye karşı çıkmıştır.527 İngiliz Yüksek Komiseri Rombald, 26 Eylül 1922 tarihinde 52.3 agc, s. 1010. 524 525 526 527

Meydan, age, s.545. Ozakman, agc, s.280, dipnot 227. Berber, age, s.75. Sonyel, Gizli Belgelerle Mustafa Kemal Vahdettin ve Milli Mücadele, s. 189.

247

Londra’ya gönderdiği bir yazıda, “Padişahın Mustafa Kemal’e bir kutlama telgrafı göndermeye zorlandığım ama bunu red­ dettiğini dolaylı biçimde bilgime sunmuştur" demiştir.528 Ancak yakınlarının ısrarı üzerine, “son savaşta” yaşamlarını yitirmiş olanların ruhuna Fatiha okumak amacıyla 15 Eylül 1922’de Fa­ tih Sultan Mehmet Camii’nde yapılan dini törene katılmıştır.529 TBMM, 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Ateşkes Ant­ laşmasını imzalayarak, kesin zaferi perçinlemiş, dahası İstan­ bul, Boğazlar ve D.Trakya’yı savaş yapmadan kurtarmıştır. Barış görüşmelerinin İsviçre’nin Lozan şehrinde yapılmasına karar ve­ rilmiştir. O günlerde Sadrazam Tevfik Paşa’nm meşru hükümet olarak Türkiye’yi Lozan’da İstanbul Hükümeti’nin temsil edece­ ğini belirtmesi üzerine harekete geçen TBMM 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra Sadrazam Da­ mat Ferit, 22 Ekim 1922’de İngiliz polislerinin koruması altında Orinet Ekspresi ile Avrupa’ya kaçarak Fransa’nın Nice şehrine yerleşmiş ve İstanbul’un kurtarıldığı 6 Ekim 1923’de orada öl­ müştür. Sadrazam Tevfik Paşa, 5 Kasım 1922’de görevinden çe­ kilerek yönetimi İstanbul’da bulunan TBMM temsilcisi Refet Paşa’ya bırakmıştır. Damat Ferit’in ve işbirlikçilerin kaçarak İngilizlere sığınma­ sı, saltanatın kaldırılması, Tevfik Paşa’nın istifa ederek İstanbul’u TBMM temsilcisi Refet Paşa’ya bırakması, İzmit’te Ali Kemal’in linç edilmesi, İstanbul’da tramvaylara “Kahrolsun Vahdettin” yazılması ve gibi gelişmeler Padişah Vahdettin’i korkutmaya başlamıştır.530 “Büyük zafer İstanbul'da büyük şenliklerle kut­ lanıyordu. Halk gündüzleri meydanlara toplanıyor; her yerde heyecanlı nutuklar söyleniyordu. Padişah’a karşı yer yer en ağır sözler sarf ediliyor; hakaretler yağdırılıyordu. Aynı gün kalaba­ sın 529 530

248

FO, 371/7901/E 10729: Rumbold’tan Curzon’a gizli ve özel mektup, İstanbul, 26.9 .1922; Sonyel, age, s. 191. İkdam, Sabah, 16 Eylül 1922. özakm an, age, s.61.

lık bir grup Yıldız Sarayinin önüne gelip Padişah ve padişahlık aleyhine gösteriler yapmıştı. Mevlit gecesi ise tramvayların üzeri­ ne tebeşirle , ‘Kahrolsun Vahdettin sözleri yazılıyordu. Sarayda­ ki görevlilerin, memurların çoğu korkudan gelmiyordu.”5*1 Padişah Vahdettin Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına ve saltanatın kaldırılmasına karşın önceleri hâlâ tngilizlerden “yar­ dım” beklemekte, İngilizlerin Kemalistleri etkisizleştireceğini dü­ şünmekte ve hâlâ tacını ve tahtını koruyacağını zannetmektedir. Ancak bir süre sonra tacını ve tahtını bir kenara bırakarak “ca­ nının” derdine düşmüştür.

Son İhanet Vahdettin, 6 Kasım 1922’de İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold ve Baştercüman Ryan'ı kabul ederek onlarla uzun bir gö­ rüşme yapmıştır. Vahdettin, bu uzun görüşmenin sonunda İngiliz makamlarının yakın bir tehlike halinde şahsını korumak için her şeyi yapacaklarına dair 1920’de verdikleri sözü hatırlatmıştır. Kendisini, güvenli bir yere götürüp götüremeyeceklerini, götüre­ ceklerse Mısır'a mı, Kıbrıs’a mı götüreceklerini sormuştur. Rumbold Mısır’a gitmesinin imkânsız olduğunu ama geçici olarak 10-15 kişiyle birlikte her yere gidebileceğini söylemiştir.532 Vahdettin’in, üç saat süren bu görüşmede İngiliz temsilcileri­ ne söyledikleri, onun “su katılmamış hainliğinin” en son kanıtlarındandır. Vahdettin, bu görüşmede, Bolşevik olarak tanımladığı Kemalistlerin bir azınlık oluşturduklarını, bunun bir Kemalist darbe olduğunu ve İtilaf Devletleri’ni de ilgilendirdiğini iddia ederek, İtilaf Devletleri'nin Ankara hükümetinin meşruluğunu tanıyıp tanımayacaklarını, banş sonuçlanıncaya kadar Ankara Hükümeti’nin İstanbul’la ilgüi iddialarını kabul edip etmeye­ ceklerini ve İstanbul'u sıkıyönetim altına alıp almayacaklarını sormuştur.53’ Bu soruya Rumbold, İstanbul Hükümeti’nin orta­ 531 Çetiner, age, s.258. 532 Jaeschke, age, s.24 8 , 249. 533 age, s .2 48,249.

249

dan kalkmış olduğu, İtilafların konferansta bir “güçle” görüş­ meleri gerektiği; bunun da ancak Ankara yönetimi olacağı ceva­ bını vermiştir.534 Bu sırada İngilizler bir kere daha Padişah Vahdettin’i kullan­ mayı denemişlerdir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Ronald Lindsay, 6 Kasım 1922 kaleme aldığı bir yazıda şöyle demiştir: “Fırsattan yararlanarak Padişaha Kıbrıs’ta siyasi barınak önersek veya ona görevinden istifa etmemesini telkin ederek, İslam ülkelerinin gözünde saygınlığımızı yükseltme olanağı­ nı incelemekte yarar olabilir. Halifenin, İngiltere tarafından Türkiye’deki ulusçulara ve cumhuriyetçilere karşt korunması, Hindistan ve öteki İslam ülkelerinde pek etkili olabilir. ” İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Crowe, bu öneriyi şöyle yorumlamıştır: “Padişaha siyasi barınak verme önerisi dikkatle incelenmelidir. Ona barınak olarak belki Hindistan’ı önerebiliriz; ama bu denli bir öneri Hindistan’da Halifeye karşt bir soğukluk ya­ ratabilir. ” L. Curzon da bu konuya kafa yormuştur: “Padişaha siyasi barınak veririm; ama ona bu nerede verilebilir? Lütfen bu ko­ nuyu tartıştntz”535 Bu yazışmalardan açıkça görüldüğü gibi İngiltere, kaçacak delik arayan, kullanılmaya çok müsait bir durumda bulunan Padişah Vahdettin’i, daha doğrusu Vahdettin’in “Halifelik” yet­ kilerini kullanmak istemiştir. Halifenin, özellikle Hindistan’daki Müslümanların ayaklanmalarının bastırılmasında işe yaraya­ cağını düşünen İngiliz yetkililer, bir ara ciddi ciddi Vahdettin’i Hindistan’a götürmeyi düşünmüşlerdir. Ama yine karşılarına Mustafa Kemal Atatürk çıkmıştır; çünkü biraz incelediklerin­ de Hindistanlı Müslümanların halifeden çok Atatürk’e bağlı olduklarını görmüşlerdir. Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlı­ sı

FO, 371/7912/E 12647; Rumbold’tan Curzon’a yazı, 7 .1 1 .1 9 2 2 ; Sonyel, age, s .197. 54 S FO, 371 /7910/E, 12293; Sonyel, age, s. 198.

250

ğından dolayı Mustafa Kemal Hindistan’da, “Allah’tn kıltcıV\ “İslamın son mücahidil” gibi adlarla anılmakta ve büyük say­ gı görmektedir.536 Bu gerçeği, Hindistan Kral Naibi, 10 Kasım 1922’de Hindistan Bakanlığı’na bir gizli telgrafla şöyle bildir­ miştir: “Padişahın halifeliği dışında, kendisi Hindistan*da pek az tanınmıştır ve Türkiye3nin işgali sırasında, onun İngilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır. Dolayısıyla, genel eğili­ me göre onun tahttan indirilmiş olması Hindistan*da ilgisiz­ likle karşılanmıştır. Mustafa Kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve İslamın şampiyonu olarak görülmektedir ”537 Kurtuluş için Atatürk’e bir “kutlama telgrafı” çekmeyen Vahdettin, iyice sıkışınca Atatürk’le temas kurmak istemiş ama başarılı olamamıştır.538 *

*

*

İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, Padişahın yaveri Fahri Engin’le görüşerek Vahdettin’e şu mesajı göndermiştir: “ Vaziyet Türkiye'de gittikçe fena bir şekil alıyor; Padişah isterse, kendisini Malaya gemimizle , Malta’ya naklede­ biliriz. Durum düzelince memleketine d ö n e r l e r Fahri Engin, Harrington’un bu mesajını Vahdettin’e iletirken padişahı şöyle gözlemlemiştir: “Padişah beni iç mabeyn dairesinde kabul etti. Arkasında robdöşam br vardı, yüzü traşlı, üzgün. Teklifi dinle­ di. Sonunda hiçbir şey söylemedi, sadece ‘gidebilirsiniz’ dedi. Benimle ikinci bir temas olmadı. Fakat Padişahın eşlerinden birinin erkek kardeşi olan Yarbay Z eki’nin, bu işler hakkında Harrington’la temasta olduğunu öğrendim. ” 5Î9 536 Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında İslam dünyasındaki saygınlığı hakkında bkz. Sinan Meydan, Atatürk tle Allah Arasında, “Bir ö m ­ rün ö t e k i Hikayesi”, 3.bs, İstanbul, 2009, s.374 vd. 537 FO, 371/7913/E 12699; Kral Naibi’nden Hindistan Bakanlığı’na ivedi, özel ve gizli telgraf, 10.11.1922; Sonyel, age, s. 198. 538 Jaeschke, age, s.250. 539 Yakın Tarihimiz, C.III, s .385’den özakm an, age, s.64.

251

Tahtını ve tacını istemeyerek bırakmak zorunda kalan Vah­ dettin, 16 Kasım 1922'de İstanbul İşgal Orduları Komutanı General Harrington’a, “İstanbul'da hayatımı tehlikede gördü­ ğümden İngiltere devletine sığınır ve bir an önce başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin.” diye kısa bir mektup yazarak, İngilizlerden sığınma talep etmiştir.540 Vahdettin, 17 Kasım 1922 Cuma sabahı, oğlu Ertuğrul, beş eşi, doktoru, müzik hocası, baş mabeyincisi ve iki sekreteriyle birlikte Yıldız Sarayı’nın yan kapısından gizlice çıkarılarak, bir ambulansla rıhtıma getirilmiş ve oradan İngiliz Malaya Savaş ge­ misine alınarak Malta’ya götürülmüştür.541 Vahdettin Malta’da Kraliyet Topçu Subay Mahfili lojmanlarında konuk edilmiştir. Bu konukluğun İngilizlere haftalık maliyeti 100 sterlindir. 0 günlerde İngiliz parlamentosunda bir milletvekili, eski sultanın ölene kadar İngilizler tarafından mı besleneceğini sormuştur.542 Vahdettin’in Türkiye’den kaçarken, gerek Harrington’a yazdığı mektubu “Müslümanların halifesi M ehmet Vahdettin” olarak imzalaması ve gerekse halifelik makamından istifa etme­ diğini açıklaması, onun “halifeliği” kullanmak istediğini göster­ mektedir. Kurnaz Padişah, İılgilizlerin kendisini, “halifelik” sıfatı nedeniyle koruduklarını iyi bildiğinden bu sıfata sıkıca sarılmışa benzemektedir. Nitekim daha sonra “Kral Hüseyin’in kendisini davet ettiğini” söyleyerek Malta’dan Mekke’ye gitmesi, oradan da yine Müslümanların yaşadığı Mısır, Ürdün veya Kıbrıs’a geç­ mek istemesi, onun halifeliğin gücünü kullanarak ayakta kal­ maya çalıştığını göstermektedir. Turgut Özakman’ın dediği gibi, “Düşmana sığınan, yani resmi esareti kabul eden bir halifenin halifeliği devam eder mi? Tabii ki etm ezi” Ama “Büyük vatan dostu Sultan Vahdettin Han (!)" onursuzca vatanını terk eder­ 540 541

542

252

FO, 371/7962; Özakman, age, s.65.Çetineı;,age, s.261-275; Sonyel, age, s. 199. FO, 371/7912/E 12647: Rumbold’tan Curzon’a yazı, 1 7 .11.1922; FO, 371/7914/E 12907, E 12952; FO 371/7962/e 1 2 7 9 0 , E 1 2 8 4 6 ve E 12887, Sonyel, age, s. 199. Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C .l, İstanbul, 1998, s. 210.

ken, “Ben hâlâ halifeyim! ” diyerek, kendi canını koruma paha­ sına onu kullanmak isteyen İngilizlere büyük bir koz vermiştir. Vahdettin, halifelik zırhına sıkıca sarılırken devreye giren Atatürk ve TBMM, 18 Kasım 1922’de Vahdettin’in halifeliğine son verip onun yerine Abdülmecit Efendi’yi halife olarak seç­ miştir. Vahdettin’in halifelikten uzaklaştırıldığına ilişkin fetvayı Şeriye Vekili Vehbi Hoca yazmıştır: “Müslümanların padişahı ve halifesi olan kişi, düşmanın bütün Müslümanlar aleyhinde mahva sebep olan ağır tekliflerini hiçbir mecburiyeti yokken kabul ile, Müslümanların haklarını müdafaadan aczini orta­ ya koyarak ve Müslümanların mücahitçe savaşlarında düşman tarafına muvafakat ederek Müslümanların çözülme ve mağlup olmasını hazırlayan hareketlere fiilen teşebbüs ve bu tür yıkıcı hareketlere devam ve ısrar ve daha sonra da ecnebi himayesine iltica ederek hilafet makamını terk ve hilafetten bilfiil feragat etmekle makamından şer*en indirilmiş olur mu? O/ur/”543 Böylece halifelik zırhını da kaybeden Vahdettin savunmasız, çırılçıp­ lak adeta ortada kalmıştır. Hainliğinin farkında olan Vahdettin, yaptıklarının hesabını veremeyeceğini düşünerek, ülkeden kaçmıştır. Müslümanların ha­ lifesi sıfatını taşıyan Vahdettin, İngilizlere sığınırken hain Musta­ fa Sabri’ye yazdırıp yayımladığı “Beyannamesinde” vatanım terk edip İngilizlere sığınmasını, bu onursuz davranışını, hiç utanıp sı­ kılmadan Hz. Muhammed’in “hicreti” ile özdeşleştirebilmiştir: “Müvekkil-i Zişan olduğum peygamberin hicret sünneti­ ni izledim”544 diyen Vahdettin beyannamesinin bir yerinde de, “Beni haksız yere ihanetle suçlayanlar, saltanatla hilafeti aytrarak saltanatı Muhammediye*yi yıkmış, sadece vatanlarına değil, İslama da ihanet etmişlerdir!” demiştir.545 Vahdettin’in bu beyannamesini inceleyen İlahiyatçı Prof. Ya­ şar Nuri Öztürk şu değerlendirmeyi yapmıştır: “ Dikkat edilirse Vahdettin, Hz. Peygamber'in sıfatının başına bir Hz. bile ekle543 Kutay, age, s.90. 544 Orhan Koloğlu, Gazi’nin Çağında İslam Dünyası, İstanbul, 1994, s.313. 545 age, s.313.

253

mezken, kendisinden 'zişan ’ (şanlı, şerefli' diye söz ediyor. Hem de Cenab-t Peygamber*in isminin tam yanında. Halbuki İslam terbiye ve geleneği, o ifadede ‘zişan* sıfatının Hz. Peygamber'e verilmesini g e r e k t ir ir 546 Gözleri kör olmuş, kalpleri mühürlenmiş Vahdettinci ya­ zarlar da Vahdettin’in Türkiye’den kaçıp îngilizlere sığınmasını, hiç utanmadan, “hicret” olarak yorumlama aymazlığını göster­ mişlerdir. Vahdettin’in bu korkakça ve onursuzca davranışını Hz. Muhammed’in hicretiyle bir tutmak, her şeyden önce Hz. Muhammed’e yapılmış en büyük saygısızlıktır. 1.

2. 3.

4.

5.

6.

Şimdi taşları üst üste koymak için birkaç soru soralım: Vahdettin, madem Kurtuluş Savaşı’na “el ajtından” destek olmuştu, büyük zaferden sonra tüm ısrarlara rağmen neden Atatürk’e bir kutlama telgrafı yazmadı? Vahdettin, madem suçsuz olduğuna, vatan haini çlmadığına inanıyordu, neden apar topar vatanından kaçtı? Vahdettin, Kurtuluş Savaşı kazanılmış olmasına karşın ne­ den hâlâ İngiliz temsilcileriyle görüşerek, onlara “Kemalistlerin bir avuç Bolşevik olduklarını, onları tanımamalarını ve İstanbul’u İngilizlerin kontrol altında tutmaya devam etme­ lerini” söyledi? Vahdettin, neden Çanakkale’de 250.000 Mehmetçiğin kanı­ nı döken düşman Hristiyan İngilizlere sığınmakta bir sakın­ ca görmedi? Vahdettin neden, halifeliğin İngilizlerce kullanılmasına yol açabilecek, Türkiye ve hatta belki bütün İslam dünyasını olumsuz etkileyecek bir şekilde “halifelik sıfatıyla” İngilizle­ re sığındı? Vahdettin neden, gerekirse ölümü bile göze alarak, vatanın­ da kalmaya cesaret edemedi?

Vahdettin’in hain olmadığını iddia edenlerin önce bu soru­ lara doyurucu cevaplar vermesi gerekir. Bu sorulara verilecek 546

254

Yaşar Nuh öztürk Allah İle Aldatmak, 9.bs, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 44.

hiçbir mantıklı cevap, Vahdettin’i aklamaya yetmeyecek ve onun “hain” olduğu gözler önüne serilecektir. Lütfen siz de deneyin ve görün!

Vahdettin’in Hainliğini Meclis Onaylamıştır Yalancı tarihçilerin hâlâ güncelliğini koruyan iddialarından biri de “Vahdettin’in vatan hainliğinin sonradan uydurulduğu” aldatmacasıdır.547 “Resmi tarih yalan söylüyor!” diyerek kaleme sarılanların " Cumhuriyetin ilanından sonra değişen rejime meş­ ruluk kazandırmak için saltanat sistemini ve sultanı eleştirmek gerekiyordu , bunun için Padişah Vahdettin günah keçisi yapılıp ‘vatan haini* ilan edilmiştir ” biçimindeki çarpıtmasını deşifre et­ menin zamanı geldi. Aslında biraz okuyup araştıranlar bu yalanı hemen yaka­ layacaklardır. Çünkü Vahdettincilerin iddia ettiği gibi Vahdet­ im, Cumhuriyetin ilanından sonra değil, daha Kurtuluş Savaşı devam ederken “hain” damgası yemiştir. Türk ulusunun halifesultana bağlı olduğu bir gerçektir; ancak Vahdettin’in “düşman­ la” ve Damat Ferit’le birlikte milli hareketi yok etmek için elin­ den gelen her şeyi yapması üzerine Türk kamuoyu da zamanla Vahdettin’i eleştirmeye başlamıştır. Bu eleştirilerin en canlı ol­ duğu yer 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM’dir. As­ lında TBM M ’nin büyük bir çoğunluğu sultan-halifeye yürekten bağlı milletvekillerinden oluşmasına karşın, Vahdettin’in haince politikaları (Ulusalcıların öldürülmelerinin dinen caiz olduğunu belirten şeyhülislam fetvası, Kuvayı İnzibatiye Ordusu, Kuvayı Milliye’nin yasaklanması, milli hareketin eşkıya hareketi oldu­ ğunu belirten bildiri gibi çalışmaları) yüzünden, milletvekilleri Vahdettin’i ağır bir dille eleştirmişlerdir. Atatürk de Kurtuluş Savaşı’nm başlarında “halkın hassasi­ yetini” düşünerek Vahdettin’e karşı “çok saygılı bir dil” kullan­ 547 Bu konuda güncel bir çalışma için bkz. Henri Benazus, Saltanattan Cumhuri­ yete Vahdettin ve Mustafa Kemal, İstanbul, 2010.

255

masına rağmen, zaman içinde özellikle meclis gizli oturumların­ da Vahdettin’i çok ağır bir şekilde eleştirmiştir. Atatürk, 25 Eylül 1920 tarihli meclis gizli oturumunda, “Esir olan adam padişah olamaz. Biz öteden heri diyoruz ki, halife ve padişahtmız kuvvet ve kudreti şeriyyesini istimalden memnudur, haince hareket ediyor. Nerde bizim halife ve padişahtmtz deriz ve bugün ya onu tanımak lazım veyahut onun yerine derhal birisini getirmek lazım gelir, ” demiştir.548 Meclisin, 7 Aralık 1920 tarihli gizli oturumunda hilafet ve saltanat makamlarıyla ilgili hararetli tartışmalar olmuştur. Kare­ si milletvekili Haşan Basri (Çantay), hilafet ve saltanatı iki ayrı kavram olarak ele alıp, halifeyi gayrimeşru” olarak adlandır­ mış ve hilafet makamının da tarihsel bakımdan mevcut olup ol­ madığının sorgulanması gerektiğini ifade etmiştir.549 Aynı oturumda Haşan Basri, “Padişah yoktur, hilafet var­ dır” demiştir. O oturumda Atatürk de, hilafet ve saltanat maka­ mında oturan kişinin ülke ve ulusa karşı “Bazı fesat örgütler” oluşturduğundan “hain” olduğunu belirtmiştir. Atatürk’e göre bu kışkırtmaları yapabilen halife yoktur ve yok olacaktır! Ata­ türk sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Fakat biz bu iş ile oynamaz­ sak düşmanlarımız da görürler ki, İngiliz ve İngilizlerle beraber çalışan düşmanlarımızın bütün ümitleri mahvolacaktır.;”550 7 Aralık 1920 tarihli o gizli görüşmeden sonra meclis halifesultanı bir “hain” olarak görmekte ve onun etkisini anayasaya sokmak istememektedir. Hilafet ve saltanat tartışması 20 Ocak 1921’de yeniden meclis gündemine gelmiştir. O gün yapılan toplantıda Atatürk, “Sanıyorum ki yüksek meclisiniz artık bu yetkileri bir şahsa bırakmak istemiyor; kendi yapmak ve tamamen üzerine almak istiyor. Sonuçta bunu ifade etmek gerekir” demiştir.551 548 549 550 551

256

T B M M Gizli Celse Zabıtları, C.I, s. 136. agc, C.II, s.133. age, C.I,s. 134-136. Mustafa Oral, “ Atatürk'ün Geniş Cephe Stratejisi Çerçevesinde Birinci TBMM'de Hilafet ve Saltanat Meselesi", Askeri Tarih Bülteni, Ankara, 2002, S..53, s. 127.

8 Şubat 1921 tarihli TBMM oturumunda Sevr Antlaşması' yla ilgili yazışmalar tartışılmıştır. Bu toplantıda söz alan Burdur Milletvekili Mehmet Akif (Ersoy), hilafet ve saltanatın papalık gibi maddi bir kuvvet haline getirilmesinden söz etmiştir.552 Aynı toplantıda Muş Milletvekili Hacı Ahmet Hamdi (Bil­ gin) Efendi de Sevr Antlaşmasını onaylayan halifenin 44ecnebi­ lere boyun eğen bir yaratık" olduğunu belirtmiştir. Atatürk ise, Mehmet Akif’in önerisini kastederek, “Hilafet ve saltanat makamının papalık sözcüğüyle ifade edilmesine” kar­ şı olduğunu, ayrıca halife tutsak olduğundan, halifenin Meclisi onaylayamayacağını ve bu konuda bir pazarlığın bile söz konusu olamayacağını söylemiştir.555 23 Nisan 1921 tarihli toplantıda, İstanbul Milletvekili Neşet Bey, Vahdetin için, 44Kahrolsun/” ifadesini kullanmıştır.554 Aynı Neşet Bey, 9 Temmuz 1921 tarihli toplantıda ise, Vahdettin için, 44Domuz” tabirini kullanmıştır.555 Tunalı Hilmi Bey Vahdettin'e, 44Taçlı hain/” demiştir.556 1922 başlarında TBMM’nin halife-sultana bakışı tamamen olumsuzdur. Artık Padişah Vahdettin çok ağır bir şekilde eleştirilebilmektedir. örneğin, Türkiye’nin haklarını savunmak için Lond­ ra Konferansı’na giden Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey’in İstanbul’a uğrayarak padişahla görüşmesi üzerine TBMM’de hükümet aleyhine gensoru verilmiştir. Görüşmeler sırasında bir ko­ nuşma yapan Trabzon Mebusu Hafız Mehmet (Engin),44Bakanlar Kurulu, hiçbir vakit yüksek meclisin ve hükümetinin meşruluğunu padişaha tasdik ettirme ihtiyacına karar vermez” demiştir.557 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılmasına ilişkin kararın girişindeki şu ifadeler TBMM’nin Padişah Vahdettin’e bakışını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır: 552 553 S54 555 556 557

T B M M Gizli Celse Zabıtları, C .l,s.411. age, s.412-415. T B M M Zabıt Cerideleri, C X , s.71. age, C .Xl,s.2()8. age, C .24, s.291. Mahmut Golofclu, Cumhuriyete Doğru, (1921-1922), Ankara, 1971, s.23l); Oral, age, s. 129.

257

“Türk milleti, Anadolu’da hem iç düşmanlara hem dış düşmanlara karşt kıyam etmiş, hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan saray ve Babıali aleyhine mücadeleye atılarak (...) bugünkü kurtuluş gününe gelinmiştir. Türk milleti, saray ve Babtali’nin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu değiştirerek onun birinci madde­ siyle hakimiyeti padişahtan alıp bizzat millete... vermiştir.”558 Görüldüğü gibi TBMM, saltanatı kaldırırken, açıkça sarayın, yani padişahın Babıali’yle birlikte Kurtuluş Savaşı’na karşı, dış düşmanlarla işbirliği yaparak Türk milletine “ihanet” ettiğini belirtmiştir. Mecliste yapılan konuşmalar da çok serttir. Örneğin Hüseyin Avni Bey, “Kendileri Sevr Antlaşmasinı imza ederken, Halifenin ne olduğunu okuyaydı. Keşke baca­ ğı kırılsaydı da, o halife lütfen ayağa kalkmasaydı! Bacakları ktnlsaydı! Esir halife olmaz. Avrupalılarla banş yapacak isekt her gün Papaza Fru ile Padişah banş etsin (Vaftiz yapıyor­ lar, vaftiz... seslen) Değeri varsa yapsın! Papaz Fru İle günde 50.000 banş yapsın/” demiştir.559 Yahya Galip Bey, “Nedir vücudunun anlamı f İstanbul’daki o hünkann vücudu nedir? Oradaki nazırlann vücudu nedir? Kiminle ilgilidirler? (İngilizlerle sesleri!) Eğer İngilizlerle ise, ben Lloyd George’un zabıta memuruyum desin ve İslam alemi için bu bir züldür. O halife olsa olsa, daima nasihat aldığı Pa­ paz Fru’nun halifesi olabilir... Müslümanlann böyle bir halife­ si yoktur. (Yoktur!... sesleri)” demiştir.560 30 Ekim 1922 Pazartesi günü TBM M ’de yapılan görüşme­ de hocalar ve din bilginleri bile Vahdettin’e hakarete varan ağır sözler söylemişlerdir. Örneğin, Rasih (Kaplan) Hoca, “O tahtta oturan kimsenin cani olduğunu bilmiyorduk. Evet canidir! Çünkü bunca kıyam yapan Yunan ordusu, kendini yıllarca Halife ordusu diye ta­ s sa

Oral, age, s. 129,130. 559 T B M M Zabıt Cerideleri’nden Çetiner, age, s.251, 252. 560 Zabıt Cerideleri’nden Çetiner, age, s.252.

258

ntttt. Düşman bu propagandayı yaparken o, bir beyanname ile olsun, ‘Yunan ordusu neden Halife ordusu oluyormuş’ demek cesaretini gösteremedi. İslam alemi kör değil. Durumu görmüş, temsilcilerini İstanbul’a değil, Ankara’ya göndermiştir. Milletin aleyhine hareket eden bu kişiler haindir.”561 Muş Milletvekili Hacı İlyas Sami Efendi, “İslamtn haya­ tına, bütün İslam muhitinin mukaddesattna kayttstz kalan Vahdettin’e biat ettiği için sağ elime nefretle bakıyorum. Müthiş bir esirlik çemberi altında bulunduğu için bu padişahtn böyle haince hareket ettiğini sanacak arkadaşlar bulunur. Bu hareket, esirliğin gereği değil, kişiliğin sonucudur. Bir an önce zavallı mabetlerimizi, mescitlerimizi, şu alçağın adtyla kirletmemek için buna bir son verelim” demiştir.562 Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, “Hâlâ İstanbul entrikast son bul­ muyor, bence düşmanların da sonuncusu (Vahdettin) bugün halledilmelidir” demiştir.563 Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrü Efendi, “İstanbul Hükümeti’nin ve Vahdettin’in besmele ile taşlanmasını” önermiştir.564 Vahdettin’in İngilizlere sığınarak Türkiye’den kaçması üzerine hem Türk halkı, hem de onun temsilcisi durumundaki TBMM, Vahdettin’e açıkça “hain” demeye başlamıştır. Türk basını Vahdettin’e çok öfkelidir. 1 Ekim 1922 tarih­ li Yeni Gün gazetesi Vahdettin’i “hain” olarak nitelendirmiştir: “Türk ulusunun utkusu, hain padişahı, taht ve tacını bırak­ maya zorlamıştır. Konstantin’den sonra devirmiş olduğumuz padişah, İngilizlerce ülke dışına çıkarılmak üzeredir. Mehmet VI adı altında padişahlığa başlamış olduğu günden bu yana ulusuna ihanet etmiş; İngilizler ve Yunanlılarla işbirliği yap­ mış, şimdi de görevinden çekilmiştir... Cehenneme gitsin !...”**5 561 562 563 564 565

T B M M Birinci Dönem Zabıt Ceridesi, C .24, s.272. a g e ,s .2 8 1,282. age, s.2 86. age, s.291. Sonyel, age, s. 199.

259

Renin gazetesi, “ Vahdettin, davranışları konusunda halka he­ sap vereceği günün yaklaşmakta olduğunu ve halka karşı bü­ yük borçlan olduğunu sezmiştir. Osmanlı hanedanı ülkeye 36 sultan vermiştir. Bunlar arasından yüce ve önemsiz, iyi ve kötü padişahlar çıkmıştır; ama Vahdettin gibi korkak çıkmamıştır. Kendi seleflerinin mezarlanna sırtını çevirmiş olan Vahdettin şimdi bir macera peşine düşmüştür* demiş, Tevhid-i Efkar ise Vahdettin’in kaçışım, “Misli görülmemiş alçaklık” olarak nite­ lendirerek, ancak kendi din ve ulusuna düşman bir düşük pa­ dişahtan başka bir şey beklenemeyeceğini belirtmiştir.566 Basına göre Vahdettin, son üç yıldan beri dinine ve ülkesine ihanet et­ mişti. 19 Kasım 1922 tarihli Vakit gazetesine göre ülkesinden kaçan Padişah Vahdettin, “Kendi eliyle kendi sonunu hazırla-

mtş, kendi eliyle kendini asmıştı."567 Görüldüğü gibi Vahdettin’e hain diyen resmi tarih değil doğ­ rudan doğruya milletin temsilcisi durumundâki milletvekilleri ve basındır. Üstelik iddia edildiği gibi Vahdettin’e, Cumhuriye­ tin ilanından sonra “hain” denilmeye başlanmamış, daha Kur­ tuluş Savaşı devam ederken, 1920 ve 1921 yılında'Vahdettin’e “hain” denilmiştir. “Görülüyor ki Vahdettin'in hainliği, resmi tarihçilerin ya da ‘devrim kalemşörlerinin* bir iddiası, yakıştır­ ması, iftirası filan değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kesin kararıdır. 3,568

Atatürk’e Göre Vahdettin Haindir Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna kadar Padişah Vahdettin’i milli hareketin yanına çekmeye, en azından milli ha­ rekete karşı faaliyetlerin içinde olmamaya çağıran Atatürk, Vahdettin’in “İngiliz emperyalizminin dümen suyuna girdiğini” anladıktan sonra ona “hain” demeye başlamıştır. Atatürk Nutuk’ta Vahdettin’i çok ağır sözlerle şöyle eleştir­ miştir: 566 567 568

260

age, s. 199,200. age, s.200. Özakman, age, s.55.

“Saltanat-hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaş­ mış, şahsını ve bir de tahtım koruyabileceğini hayal ettiği, al­ çakça tedbirler araştırmakta.. ”569 Atatürk, Vahdettin’e sadece “hain” demekle de yetinme­ miş, ona “yaratık” demiştir. Evet! Yanlış okumadınız, Atatürk Vahdettin’e Nutuk’ta YARATIK demiştir. “O zaman egemenliği atadan oğula geçirmek gibi yanlış bir yöntem sonucu olarak büyük bir kat, gösterişli bir san ka­ zanabilmiş bir alçağın, onuru çok yüksek olan soylu bir ulusu nasıl utanacak bir duruma düşürebileceği kendiliğinden anlaşıltr. Gerçekten neden ve nasıl olursa olsun Vahdettin gibi öz­ gürlüğünü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek derecede aşağılık bir yaratığın, bir dakika bile olsa bir ulusun başında bulunduğunu düşünmek ne actklıdtr! Kıvanctmtz şu­ dur ki, bu alçak alçaklığını, atalarından kalma padişahltk ka­ tından Türk ulusunca atıldıktan sonra tamamlamış bulunuyor. Türk ulusunun bu öncelikli davranışı elbette övülmeye değer. Beceriksiz, aşağılık, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının kanadı altına sı­ ğınabilir; ama böyle bir yaratığın bütün Müslümanların halife­ si kimliğini taşıdığını söylemek kuşkusuz uygun düşmez. ”5"0 Son zamanlarda Türkiye’de “Her şeye Atatürk’le meşruluk kazandırma” yöntemi çerçevesinde Vahdettin’e de Atatürk’le meşruluk kazandırmak isteyenler vardır. Bunlar, sözüm ona Atatürk’le Vahdettin’in arasından su sızmadığını iddia ederek, Vahdettin’in “hain” olmadığını kanıtlamaya çalışmaktadırlar. “Atatürk Vahdettin’in yaveriydi. . . ” diye söze başlayan bu “şark kurnazları”, akıllarınca 1918 öncesindeki “Atatürk-Vahdettin” ilişkisiyle, 1919 sonrasındaki “Atatürk-Vahdettin” ilişkisini bir­ birine karıştırarak, milleti kandırmaya çalışmaktadırlar. 1919 sonrasında düşmanla işbirliği yapan Vahdettin, Ata­ türk’ün gözünde eşi benzeri görülmemiş bir haindir. 569 Nutuk, s. 1. 570 age, s. 546.

261

Atatürk’ün, Vahdettin hakkında Nutuk'ta yer alan şu *oz)ç. ri yeterince açıktır sanırım: “Beceriksiz, aşağılık, duygu ve an­ layıştan yoksun, soysuzlaşmış bir yaratık!..."

Vahdettin Kaçarken Hazîneyi Soymadı Aldatmacalı Vahdettinciler, Padişah Vahdettin’! aklamak için sürekli olarak, “ Vahdettin*in, Türkiye*den kaçarken hâzineyi soymadığını’* dile getirmişlerdir. Öncelikle “hainlikle”, “hırsızlığın” aynı şeyler olma­ dığını hatırlatarak bu Cumhuriyet tarihi yalanını deşifre edelim, Vahdettin’in “hâzineyi soymadığını” iddia edenler, bu id­ dialarını kanıtlamak için padişahın paraya pula düşkün olma­ dığını ileri sürmüşlerdir. Ancak II. Abdülhamit’in kızı Şadiye Osmanoğlu, babasından kalan içi mücevher dolu bir çantanın Vahdettin’in çok ilgisini çektiğini ve Vahdettin’in ve o çantayı vermemek için “birtakım itirazlar icat ettiğini” belirtmiştir. 171 Lütfi Si mavi de anılarında, 14Vahdettin Efendinin Paraya Kar• şt Olan Aşın Sevgisi” başlığı altında Vahdettin’in paraya çok düşkün olduğunu; ağabeyi Sultan Reşat’tan kalan paraları yasal mirasçılarına vermeyip “kendi keyfince harcadığını”, bu parayla bir takım saray eşyası ve sofra takımları yaptırdığını “büyük bir şaşkınlık içinde öğrendim" diyerek ifade etmiştir/72 öncelikle, evet, Vahdettin isteseydi, hazînenin tümünü değil ama “yükte hafif pahada ağır bazı şeyleri pekala götürebilirdi m Ancak özakman’ın da belirttiği gibi, “ Vahdettin, anlaşılan aile içi para ilişkilerinde zayıf ama töreye karşı dikkatli" olduğundan, ta­ rihi öneme sahip değerli parçaları sarayda bırakmıştır/74 örneğin, Kaşıkçı elmasını cebine atmadan gitmişti. Eğer bunları çalsaydı Vahdettin’e “hırsız” dememiz gerekirdi. Ancak Vahdettin’in hiniz olmaması, hain olmadığı anlamına gelmez; çünkü her hırsız hain olmadığı gibi, her hain de hırsız değildir! Nedim Çakmak’ın dedi­ ği gibi, “ Vahdettin haindi, ama hırsız değildi) 571 572 573 574 575

262

^adiyr 0*manofclu» Hayatımın Aa ve Tatlı Günleri, Utanbul, 1966, ».49. I.tıtfı Sımavi, Otmanlı Sarayı'mn Son Günleri, Utanbul, 1972,».381 vd. Ozakman, age, ».50. age, «.51. Çakmak, tygaf («tinlerinde İşbirlikçiler, «.104.

Bu gerçeğin altını çizdikten »onra fimdi gelelim,44Vahdettin' in hazîneyi «oymadığı** ve “parasız pulsuz** Türkiye'den kaçtığı iddiasına t Öncelikle, Osmanlıda iki tür hazine vardır. Bunlardan biri devlet hâzinesi olan Hazineci Birun, yani dış hazine, diğeri ise Hazine-i Enderun, yani iç hazine.*7* İç hâzinedeki giriş çıkışlar Padişahın emriyle ve bilgisi dahilinde yapılmaktadır. Tarihçi Ubucini, 44Bu hazine kayıtsız şartsız milletin malıdır. Hüküm sü­ ren sultan bu hâzinenin sadece koruyucusudurn demiştir.'77 İç hâzinenin Ccyb-i Humayun denilen kısmı ite padişahın gündelik masrafları için kurulmuştur. Gelirleri arasında Mısır irsaliyesi, darphane faizleri, hediyeler, müsadereler vb bulunan bu hazineden padişaha her ay belli bir miktar maaş ödenmektedir.17* Tanzimat'tan sonra padişahların bütün hâzineyi istedikleri gibi kullanmalarının önüne geçilmiş ve padişahlara belli bir miktar maaş ödenmesine başlanmıştır. *7V Eğer Vahdettin, Tanzimat'tan önce yaşamış bir padişah ol­ laydı, Refi Cevat Ulunay, İsmail Hami Danişment, K. Mısıroğlu ve N. Fazıl Kısakürek gibi yazarların 44Vahdettin makbuz karşı­ lığında isteseydi bütün hâzineyi götürebilirdi" iddiasına hak ve­ rilebilirdi, ancak 1922 yılında bir padişahın elini kolunu sallaya­ rak hâzineyi götürmesine imkân yoktur.,lü Bu yüzden Vahdettin geçici olarak yanında bulunan ve Hazine-i Hümayun'a ait olan “altın çekmcceyi”, Kıyametname adlı kitabr ve “Kur'an mah­ fazasını** yanına almamış, geri vermiştir ki, bu durum Osmanlı töresinin bir gereğidir. m 576 özakman, age, »,49. 577 age, • 49,50. 57$ Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyeci, İstanbul, 1985, «.35-39; Berber, afe, ».83,84; M. Z . Pakalm, Osmanlı Deyimleri ve Te­ rimleri Sözlüğü, “Haztneyt Hümayun”, " Haıituryt Hatta* Humayun” maddeleri; M. SertoğUı, Resimli Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, C.I, s. 137 vd.; 1. H. Uzunçarfilt, Osmanlı Devleti'nin Saray Teşkilatı, Ankara, 1988, «-315335. özakman, age, ».50. 579 Yazuz Cczac, Otmanlı Maliyecinde Btmalım «re Değişim Dönemi, İstanbul, 1986, ».289,290. 580 Berber a§e, »,84. 581 Özakman. a§e, ».50.

263

Ayrıca, Büyük Taarruz kazanılıp İzmir kurtarıldıktan hemen sonra Refet Paşa TBMM’yi temsilen İstanbul’a gelerek Tevfik Paşa’dan yönetimi devralmıştır. Padişah Vahdettin’le de görüşen Refet Paşa, İstanbul’daki bütün yönetim merkezleriyle birlikte aralarında Yıldız ve Topkapı saraylarının da olduğu tarihi yerleri kontrol altına almıştır. Bu nedenle aslında Vahdettin, Osmanlı töresine aykırı olarak, istese de Osmanlı hâzinesini götürecek durumda değildir. Ayrıca Vahdettin’in hâzineyi soymasına da hiç gerek yok­ tu; çünkü zaten çok zengindi. Ağabeyi Sultan Reşat’ın ödene­ ği 20.000 altındı. Ayrıca saltanat mülklerinden gelen gelirleri de vardı. Ayrıca yıllık 50.000 lira ziyafet ve seyahat ödeneği almaktaydı.582 Vahdettin’in aylık ödeneği (1995 itibariyle) 80 milyar lira tutmaktadır. 1918 Temmuz’undan 1922 Kasım’ına kadar 51 ay tahtta kaldığına göre devletten toplam 1.020.000 altın (yaklaşık 4 trilyon lira) ödenek almıştır.583 Peki, Vahdettin Türkiye’den ayrılırken yanına ne kadar para almıştır? Aslında bu konuda kesin bir belge yoktur. Değişik kay­ naklarda bu para, 3000 lira ile 50.000 lira ve 23.000 altın ara­ sında değişmektedir.584 Vahdettin Avrupa’da kendi el yazısıyla, “ Ö n c e İstanbul'daki M illi B a n k a ’d a (N ation al B an k) o lu p k ıs a b ir sü re so n ra British C o rp a ra tio n ’a n a k led ilen 2 0 .0 0 0 sterlin tutarındaki şahsi serve­ tim ile on y a şın d a ki oğlu m E rtuğrul E fe n d i a d ın a M illi B an ka ya yatırılan b irk a ç bin sterlin bu k u ru m la r d a k alsın . İn giliz Dışişle­ r i n e bildirdiğim zam an h izm etim e su nu lsun ” demiştir.585

Tütüncübaşı Şükrü Bey’in verdiği bilgiye göre Vahdettin’in yanında ve hesabında 23.000 altın vardır. Bu (1995 itibariyle) 92 milyar lira etmektedir. Vahdettin, Avrupa’da elindeki bazı mü­ 582 583 584

age, s.51. age, s.51. age, s.51. Yılmaz Çetiner, “Son Padişah Vahdettin” adlı kitabında, 3000 al­ tından ve bankahesabındaki 2 0 .0 0 0 İngiliz lirasından söz etmektedir. Çetiner, age, s.270. 585 Çetiner, age, s.286.

264

cevherleri satmış ve çok kıymetli bir safir taşını da İngiltere'ye rehin vermiştir.586 25 Kasım 1922 tarihli Chronicle Ajansı'nın haberine göre, “Sultan Vahdettin Osmanlt Bankası'na 75.000 lira yatırmış, bankadaki mücevherlerine karşılık da 50.000 lira almış”.™7 Bu paralara Mediha Sultan ile Kral Hüseyin’in bazı yardım­ ları da eklenince Padişah Vahdettin’in gurbet parası 140 milyarı geçmiştir.588 Ayrıca Vahdettin “halifelik” nedeniyle, yurt dışında özellikle İngiltere’nin ve diğer İslam ülkelprinin kendisine her konuda yar­ dımcı olacaklarını, maddi ihtiyaçlarını da karşılayacaklarını düşün­ müştür. Bu nedenle yanına fazla para almayı gerekli görmemiştir. “Kaçarken Vahdettin hâzineyi soymadı” diyenlerin gözden ka­ çırdıkları veya bilmedikleri bir başka gerçek daha vardır. Son yıllar­ da Amerika arşivlerinde bulunan bir belge, “Vahdettin’in kaçarken neden hâzineyi soymadığı” sorusuna da cevap vermektedir. Vahdettin, ABD Başkanı’na yazdığı bu mektupta, Türkiye’yi geçici bir süre terk etmek zorunda kaldığını, saltanat ve halifelik gibi haklarından vazgeçmediğini şöyle ifade etmiştir: “Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi ne­ denlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici bir süre için terk et­ mek zorunda kaldığımı biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum. Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelme­ yeceği açıktır. ”589 Yani Vahdettin, yurt dışına kaçarken bir gün geri dönece­ ğini düşünmektedir. Bu nedenle hâzineyi soymayı, ya da yanına çok büyük miktarda maddi değeri olan şeyler almayı gerekli gör­ 586

Vasfi Şeııgözen, Osmanoğullan’nın Varlıkları ve 11. Abdülhamit’in Emlaki, An­ kara, 1982, s. 96; Berber, age, s.85. 587 O. önd eş, “ Vahdettin Malta'da ”, Hayat Tarih, Mart 1971, S.37; özakm an, age, s.51. 588 Özakman, age, s.52. 589 İhsan Güneş, “ Vahdettin'in Amerikan Başkam'na M ektubu ”, http://dergiler. ankara.edu.tr/dergiler/18/33/254.pdf

265

memiştir. (Zaten yanında bugünkü parayla 140 milyarı vardır). Nasıl olsa bir gün geri döneceğine ve hâzinelerine kavuşacağına inanmaktadır. Yani, “Vahdettin’in yurt dışına kaçarken hâzineyi soymamasınm arkasında” üstün “ahlaki” değerlerden çok üstün “hayalci” kişiliği vardır. Kaçak Padişahın Sefaletine Üzülmek En büyük Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri olan “ Vah­ dettin hain değ ild ir!” yalanını tekrarlayarak bu toplumu bu yalana inandıranlar, şimdi biraz daha ileri giderek bu toplumu sözüm ona “masum” ve “mağdur” padişaha acındırmaya çalış­ maktadırlar. Bunun için de, “ K a ç a k P ad işa h ın A vru pa'da , para sıkıntısı ç ek er ek se fa let için de öldü ğ ü n ü ” iddia etmektedirler. 1.

2. 3.

4.

Öncelikle meselenin birkaç boyutu vardır: Mağdur gösterilmek istenen Padişah Vahdettin, silah zoruy­ la Türkiye’yi terk etmeye zorlanmamıştır; Kurtuluş Savaşı sırasındaki “hainliğinin” hesabını veremeyeceği için bilerek, isteyerek tngilizlere sığınarak Türkiye’den kaçmıştır. Mağdur gösterilmek istenen Padişah Vahdettin, Türkiye’nin can düşmanı İngiltere’ye sığınmıştır. Mağdur gösterilmek istenen Padişah Vahdettin, Anadolu’da Mehmetçik canını dişine takmış düşmanla mücadele eder­ ken, Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) adlı bir ordu ku­ rarak o Mehmetçiğin üstüne göndermiştir. Mağdur gösterilmek istenen Padişah Vahdettin, Yıldız Sarayı’nda İngiliz gölgesi altında tahtını ve tacını koruma­ nın hesaplarını yaparken, Vahdettin’in “sürü” dediği o Türk halkı yokluk, yoksulluk içinde cephelerde şehit düşen gence­ cik oğullarının arkasından “vatan sağ olsun!” demiştir.

Şimdi bütün bu gerçekler ortadayken; Anadolu’da Mehmet­ çiğin anası ağlarken, Türk ulusu yiyecek ekmek bulamazken ve süpürge tohumlarıyla karnını doyururken birileri bugün tarihi ters yüz ederek, benden Vahdettin’e üzülmemi bekleyemez. Çün­ kü ben, İngilizlerin merhametine sığınmak için yalvarıp yakaran 266

zavallı bir padişaha değil, Atatürk’ün etrafında kenetlenerek “ Ya istiklal ya ölüm/” diyen isimsiz Mehmetçiğe ağlarım!... Şimdi gelin, “Kaçak Padişahın sefaleti” hikayesini şöyle bir inceleyelim: Vahdettin, Malta’dan Avrupa’ya geçmiş ve İtalya’da San Remo’da orta boy bir villaya yerleşmiştir.590 Daha sonra, İs­ tanbul’da bıraktığı eşleri ve eşlerinin yardımcıları da gelince Magnoli (Manolya) villası adlı büyük bir köşkte yaşamaya baş­ lamıştır. Köşkün yıllığı 600 İngiliz lirasıdır.591 Tarık Mümtaz Göztepe, Vahdettin’in bu köşkteki yaşamını şöyle anlatmaktadır: “Nefis bir saray yavrusu olan villa 40 odast, 15 dönüm­ den geniş bir portakal, limon korusu ve bahçesi bulunan, beyaz renkli mükellef bir kasırdı... İstanbul’dan gelen harem erkanı arasında baş haremi Nazikeda, ikinci haremi Meveddet Kadınefendiler ile son haremi Nevzat ve hemşiresi Nesrin Hanımlar ve Sultan Vahdettin*in 2. hazinedarı ile birkaç sarayit bulunuyor­ du... Derhal, kadınefendileriyle, hazinedar ustalarıyla mükellef bir harem hayatı meydana gelmiş, musahipler; yaverler ve esvapçıbaşından, ibriktarbaşına kadar bütün beyler kadrosu kuruluvermiş ve meşhur Mabeyni Hümayun tam tertip canlanmıştı... Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün teşrifat ve merasim usulleri olanca titizliğiyle korunuyordu... Sultan Vahdettin’in özel hiz­ metine ayrıca Natalina isimli ufak, tefek ve sarışın bir İtalyan kızı tayin edilmişti. Bu kasrın tam karşısında küçük ve zarif bir kasır (küçük köşk) daha vardı. Sultan Vahdettin’in sarayının bir nevi mabeyn dairesi haline getirilmişti... Yaver Zeki bu kü­ çük kasırda kalıyordu. Burast dominyonlarda görevli zengin ve hakim-i mutlak İngiliz sömürgecilerine parmak ısırtacak bir re­ fah ve konfor bolluğu içinde yüzüyordu...”592 Vahdettin’in sefaletine bakar mısınız? 590 Avcıoğlu, age, CI, s.210. 591 A. Şükrü Esmer, “ Vahdettin’le San Remo'da Bir Karşılaşma”, Yakın Tarihi­ miz, C .4, s.215-217. 592 Tank Mümtaz Göztepe, Vahdettin Gurbet Cehenneminde, İstanbul, 1968, s. 111.

267

Göztepe’yi dinlemeye devam edelim: “Sultan Vahdettin adamlarına, Padişahlığı esnasında aldık­ ları maaşları, gurbette de fazlasıyla ve düzenli olarak veriyor­ du. Bu bol maaşlı kapı yoldaşlarına gün doğmuştu. Hepsi de İstanbul'daki ikbal günlerinde aldıkları maaşlardan yüksek aylık alıyor. Ayrıca da Yıldız Sarayinin meşhur mutfağını aratmaya­ cak mükellef ve zengin bir mutfak, sofra sofra yemekler yetiş­ tiriyordu. Öğle ve akşam yemeklerine, burada bir de mükellef sabah ve ikindi kahvaltıları ilave edilmişti. Yıldız Sarayinin o zengin ve meşhur mutfağı, çeşit ve nefisliğinden çok şey kaybet­ meden San Remo’da da devam ediyordu. ” 593 Görüldüğü gibi Padişah Vahdettin, San Remo’da adeta bir eli yağda bir eli balda “zevk-ü sefa” içinde yaşamaktadır. Buna karşın en büyük “Cumhuriyet tarihi yalancılarından’xAbdurrah­ man Dilipak, hiç utanmadan ve Allah’tan korkmadan, “Vahdet­ tin, aç yaşadt, ama onurlu öldür diye yazabilmiştir.594 Hangi açlık ve hangi onur? Peki ama bu bolluk, bu şatafatlı yaşam nasıl sona ermiş de Vahdettin parasız pulsuz kalmıştır? Öncelikle Vahdettin, San Remo’da kaldığı köşkte -eski alış­ kanlıkla- elindeki paranın bir gün biteceğini bilmeden har vurup harman savurmuştur. “Hazıra dağ dayanmaz” misali, bu aşırı lüks yaşama para dayanmamıştır. İkincisi de yanında bulundurduğu bazı kişiler “hovardaca”, Vahdettin’in servetini göz açıp kapayıncaya kadar eritmişlerdir. Yine Tarık Mümtaz Göztepe’ye kulak verelim: “ Yaver Zekiden başka, iki içki düşkünü ve keyif ehli daha vardı. Bunlardan biri İkinci Musahip Mazhar Ağa, diğeri de Tütüncübaşı Şükrü Bey: Bunlar sakızlı mastika ve düz rakının adeta küplüsü olmuşlardı. Şükrü, San Remo'ya gelince işi adamakıllı ay­ yaşlığa dökmüş ve postu San Remo meyhanelerine ve pavyonlarına kurmuştu. Mazhar Ağa da akşam olup da içki zamanı gelince kafa­ yı iyice tütsüleyip körkütük oluyordu... Üçüncü Musahip Hayrettin 593 594

268

age, s. 107. Abdurrahman Dilipak, Cumhuriyete Giden Yol, İstanbul, ty., s.282.

Ağa da şehrin gezip tozma yerlerini zevk ve safa köşelerini karış ka­ rış biliyordu. .. Yaverler; mabeynciler,; ağalar ve beyler; mirasyediler gibi bir tatil ve hava değişikliği hayatı sürüyorlardı.” Özakman’ın dediği gibi, “Bm gereksiz, özenti, gösterişli ha­ yata, hesapsızlığa ve savurganlığa para mı dayanır? “596 Vahdettin’in servetini tüketen başka bir etken de Padişa­ hın, bazı maceracıların aklına uyarak Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’e karşı bazı hıyanet projelerine paraca destek olması­ dır. Bu maceracılar San Remo’da kaldıkları sürece onların bütün masraflarını da Vahdettin karşılamıştır.597 San Ramo’ya gelerek Vahdettin’i ziyaret eden Vehip Paşa, Gümülcineli İsmail, eski İç İşleri Bakanlarından Mehmet Ali Bey “Atatürk’ün hakkından gelmek için” Vahdettin’den para istemişler, Vahdettin de bu hainlere 2000 İngiliz lirası vermiştir.598 Ayrıca, bir Yunan alba­ yıyla birlikte Vahdettin’i ziyaret etmeye gelen “Atatürk düşma­ nı” Mevlanzade Rıfat, Yunanistan’la birlikte Ankara’ya karşı bir anlaşma yapmak istediğini bildirerek Vahdettin’den para sızdırmıştır.599 Hatta San Remo’da Vahdettin’e bağlı Türkiye karşıtı Tarikat-ı Selahiye adlı bir örgüt kurulmuştur. Bu örgütün, Vahdettin’le yurt dışına gitmekten pişman olan ve Türkiye’ye dönmek isteyen Dr. Reşat Paşa’yı öldürdüğü iddia edilmiştir.600 Yılmaz Çetiner, Vahdettin’in, oğlu Ertuğrul Efendi’nin öğrenimi için ayırdığı 5000 lirayı bile Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk’e karşı “teşkilat” yapmak için geldiklerini söyleyen bu kişilere ver­ diğini belirtmiştir.601 Atilla İlhan, Vahdettin’in yurt dışındayken, Türkiye Cumhu­ riyeti’ne karşı tertiplerin içinde yer aldığını şöyle ifade etmiştir. “Sevr Antlaşmasını imzalayan Rtza Tevfik o kadarla kalsa iyi, Vahdettin*i hilafet ve saltanat tahtına iade etmek amacıyla... 595 596 597 598 599 600 601

Göztepe, age, s. 110, 1 4 3 ,144, 150. özakm an , age, s.74. Göztepe, age, s. 127,159. age, s. 128 vd. özakm an, age, s.75. M urat Bardakçı, Show dergisi, 30 Nisan 1995, S .l 11; özakm an, age, s. 77. Çetiner, age, s.353.

269

faaliyet gösteren Hilafet-i Kiibra Cemiyeti’nin de gözdesiydi. Bu cemiyetin icra komitesi Romanya'da... bir toplantı yapıyor; aldı­ ğı karar, Başkan Mehmet Ali Bey'in San Remo’da bulunan Zat-ı Şahane’ye müstakbel bir kabine önerilmesidir ki, üyeler arasında adı geçen Dahiliye Nazırı olarak gösterilmiş, Vahdettin’in onayı alınmıştı. Ne demek bu f Milli Mücadele başarılı olmuş, ülkede yeni bir düzen kurulmuş, onlar hâlâ bir karşı inkılap tertibi için­ dedirler. Yani nehir Ankara’ya ters akıyor. Şeyh Sait İsyanı’nda bu kanadın, isyanın beyni sayılan Şeyh Seyit Abdülkadir’le irtibatı meydana çıkıyor. İddiaya bakılırsa Şeyh Saifin iki oğlun­ dan birisi, yurt dışında Zat-ı Şahane ile, öbürü yurt içinde Şeyh Abdülkadir’le temas halindeymiş! İsyanın gerekçesine gelince, onu o sırada asilerin halka dağıttıkları bir beyannameden oku­ yalım: .. Halife sizi bekliyor. Halifesiz Müslümanlık olmaz. Hiç­ bir halife memleketten çıkartılamaz. Şeriatımız dindir. Şeriat isteyiniz. Şimdiki hükümet durmadan dinsizlik yaymaktadır. Kadtnlar çıplaktır. Mekteplerde dinsizlik ilerliyor... ’ (H.l Dina­ mo, ‘Kutsal Barış’, C.V, s. 149, May Yayınları, 1974)”6'02 Vahdettin, yurt dışındayken de “hainlikte” sınır tanıma­ mıştır. Öyle ki, Cumhuriyet Türkiye’sini ABD’ye şikâyet ederek ABD’den bile yardım dilenmiştir.

Vahdettin’in Amerikan Başkam’na Mektubu (Vahdettin’s Letter to the President of U.S.A) Vahdettin, San-Remo’da bulunduğu günlerde ABD Başkanı’na bir mektup yazmıştır. Bu mektup, Halis Reşat Bey tarafın­ dan Paris’te bulunan Amerikan elçiliğine teslim edilmiştir. Elçilik de bu mektubun orijinalini ve İngilizce çevirisini 15 Nisan 1924 tarihli yazısıyla Washington’a göndermiştir. Vahdettin’in mektubu Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi’nde 86700/1788 numarada kayıtlıdır. 602

270

Atılla İlhan, "İşin İçindeki İşler!", Cumhuriyet,

İşte o ibretlik, tarihi mektup: “Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mösyö Coolidge Cenahlarına. Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi ne­ denlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici bir süre için terk et­ mek zorunda kaldtğtmt biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum. Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelme­ yeceği açıktır. Ankara meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konu­ da alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm. Şöyle ki; İslam hilafetinin Osmanlı Saltanatindan soyutlanması ve ay­ rılması ve hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gaflet­ le yönlendirdiği beş-altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir. Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginleri­ nin ortak karan ile çözümlenecek büyük bir evrensel sorundur. İslam bilginlerinin bildiği üzere şeriata aykın kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Bundan başka bu durumun, içinde bulunulan koşullarda İslam dünyasında sonuçlan pek vahim olabilecek büyük bir heyecana yol açacaktır. Aynca gelişmiş ülkelerin iç güvenlikle­ rine de büyük bir etki yapacaktır. Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi ta­ rafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallanna el koyma gibi haksız kararlan hanedanım bireyleri­ ni, insan ve kişilik haklanndan soyutlar mahiyettedir. Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükümetiniz ta­ rafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardtmlan pek de­ ğerli sayacağımı açıklamaya gerek yoktur. Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim. 13 Mart 1924. Mehmed Vahideddin” 603 603

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/33/254.pdf

271

~

y

s

*

u

v

d

>

v ' t]

*&

‘şi *»*& ?+/ >--4» .

-+**** ¿¿ ¿¡¿¿ » J *

ş

j ¿ J U* J \ +

W j j ^ ’¿!» j j ¿r

/•jf *t ~ \ t ^W>^'«jİJU

^ W .'4 ^ i/A'ı/J**

j%irS**>y\

;/IX'de İngiliz, lıa n s ız , İtalyan ve Yunan donam lularından oludan M parçalık bir işgal gücünün Çanakkale B og a/itulaıı elini kolunu sallayarak ge^ip İstanbul B og a/uıa gır mesı T ürk insanım derin bir yasa boğmuştur. Ç iın k ii daha yak laşık dort yıl oııce T ıirk insanı, bu işgal donanması bu boğa/lar.ı girmesin diye Çanakkale Savaşinda varını yoğunu ortaya koy­ muş, 2 0 0 .0 0 0 \le n fa/la şehit vermiş ve düşman donanmasının Çanakkale Boğa/ı’nı gevmesine engel olm uştu. Ama şimdi, hu büyük direnişten sadece d o rt yıl sonra düşman donanması güle oynaya İstanbul’a geliyordu. Bu kahredici b ir işgaldi! 13

Kasım I ^ 1S'deki bu kahredici işgali İlh a n ıi Soysal şöyle

tasvir etmektedir: l*( ıim lerce Ç a n a k k a le a ğ z ın d a k i m ay ın lı a ra z ilerin temizlen m eşini b ek lem iş alan İtilaf ^)rtak d o n a n m a sın ın İsta n b u l ufnkLı ntnla d ev bir a rm a d a o la r a k ve k a r a b ir bu lu t g ib i görünmesi, sonra tüm taretleri şeh re çevrilm iş o la r a k istim ü stü n de limana Mİ

demir atması ve gemilerin baştan başa bayrak ve flamalarla süs­ lü olması, güvertelerinde durmadan çaları bandoları, rıhtımlara yığılmış İstanbul'un yerli ve azınlık işbirlikçilerini çılgına çevirdi. Aynı gösterinin çok daha ufak çaplısı, 10 Kasım'da İngiliz ve Fransız generalleri karaya çıkarken de yapılmıştı; ama bu defaki görünüş büsbütün korkunçtu. Sirkeci kıyıları. Galat Köprüsü ve Galata Rıhtımı, Tophane, Salıpazarı ve Dolmabahçe kıyıları on binlerce karşılayıcıyla doluydu. Kıyıdaki bütün binalar In­ giliz, Fransız ve Yunan bayraklarıyla donatılmış, çiçeklerden tak-ı zaferler kurulmuştu. Rum ve Ermeni okullarıyla, Musevi okullarının üniformalarını giymiş başlarında öğretmenleri bulu­ nan öğrencileri, çeşitli kilise ve havraların papazları, keşişleri, zangoçları, hahamları, rengârenk giyinmiş genç kadın ve kız­ lar Ingiliz, Fransız, Italyan ve Yunan ulusal renkli eşarplarıyla kadınlar, donanmış gemileri ve bu gemilerde çalan bandolarla gösteri yapan yabancı askerleri ‘Hurra! Zito! Viva!' nidaları ve alkışlarla karşılıyorlardı. İstanbul*un Müslüman Türk halkını asıl yıkan ise her biri birer ejderhaya benzeyen dev zırhlılar, dretnotlart kruvazörler üstünde sallanan Ingiliz, Fransız, hatta Italyan bayrakları değil­ di. Müslüman Türk halkını üzüntüden göz yaşlarına boğan Yu­ nanlıların ünlü Averof Zırhlısının Yunan bayrağıydı... Kalplerde asıl korkuyu bu bayrak yaratıyordu... Limanda, istim üstünde demir atan savaş gemileri kıyılarda kendilerini çılgınca alkışlayan işbirlikçilerin gösterileri arasında hemen karaya bahriye silahendazt, zırhlı araçlar; devriye birlik­ leri, toplar, makineli tüfekler çıkarmaya başladı." 689 Şevket Süreyya Aydemir, o günkü manzarayı, “Bütün karşı sahiller, Rumların, Levantenlerin sarhoş çığlıkları ve palikarya naraları ile çtnlıyonluudiyc tasvir etmiştir.6''0 Lord Kinross, o işgal günlerindeki İstanbul'u ve İstanbul’daki azınlıkların ve Müslüman Türklerin durumunu çok çarpıcı bir dille şöyle ifade etmiştir: 689 Soysal, age, s.32,33. 690 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, d , İstanbul, 1999, s.309.

32i

“Türkler evlerine kapanmış, kendi kendilerinin gölgesi gibi, ancak ekmek almak için dtşart çıkıyorlardı. Bazıları şehre girmiş olan İtilaf Devletleri kuvvetlerinin yanında iş bulabilmek için fes­ lerini atarak Türk olmadıklarım bile ileri sürüyorlardı. Beri yan­ dan Kumlar, sokaklarda caka satarak dolaşıyor ve rastladıkları Türkleri, itip kakarak duvar kenarına sürüyorlar; geleni, geçeni Yunan karargâhında dalgalanan mavi beyaz bayrağı selamlama­ ya zorluyorlardı. Türkler bu aşağılamaya boyun eğmemek için arka yollardan dolaşmak zorunda kalıyorlardı. Bir gün İstanbul sokaklarında panik yaratan bir söylenti duyuldu: ‘Ayasofyaya çan takıyorlarmış!’ Bir Müslüman kalabalığı çığırtndan çıkmış bir halde Ayasofya*ya koştu. Ama Türk askerlerinin hâlâ avluda nöbet tutmakta olduğunu görünce rahat nefes aldılar.”69' Beyoğlu’nda bir İngiliz taburu, İstanbal’da bir Fransız tabu­ ru, Boğaziçi’nde bir İngiliz tugayı ve bir Fransız tümeninin önem­ li bir bölümü bulunuyordu.692 İngilizler, İstanbul’da Kilyos’a ka­ dar olan bölgeleri işgal etmişler, işgal kuvvetleri Karadeniz’den gelebilecek denizaltılara karşı Boğaz girişinin her iki yanına birer batarya yerleştirmişler; 3 İngiliz motoru da Boğaz ağzına konuş­ lanarak Boğazı gözetlemeye başlamıştı.693 27 Kasım 1918’de İngiliz Generali Milne İstanbul’a gele­ rek, Haydarpaşa’dan Anadolu’ya uzanan demiryoluna el koy­ muştur.694 8 Şubat 1919’da Fransız General d’Esperey’in İstanbul’a ikinci gelişinde yaşananlar işgalin çirkin yüzünü olanca açıklı­ ğıyla gözler önüne sermiştir. Şöyle ki: d’Esperey, İstanbul’dan Beyoğlu’na doğru bir zafer alayı düzenlemiştir. Fatih’in İstanbul’u fethederken bindiği beyaz atı anımsatırcasına beyaz bir ata binen d’Esperey’e, atın her iki yanında yürüyen iki zenci eşlik etmiş­ tir. Kendisini karşılayan Osmanlı bandosunu atım ürküttüğü için kırbacını sallayarak ve “sus” diye bağırarak durdurmuş ve 691 Lord Kınross, Atatürk, 12.bs, İstanbul, 1994, s. 169. 692 Akşin, age, s. 168. 693 Minber, 22 Kasım 1918,.Sanhan, age, s.36. 694 Tansel, age, CI, s.56.

324

Dolmabahçe Sarayı’na oturmak istediğini belirterek Padişahın oradan uzaklaştırılmasını istemiştir.69' d'esperey, küstahça tavır­ larıyla Osmanlı sadrazamlarını ve Türk subaylannı bile aşağıla­ maktan çekinmemiştir.696 Bu olay üzerine Süleyman Nazif, 9 Şubat 1919 tarihli Hadisat gazetesinde “Kara Bir Gün” başlıklı bir yazı kaleme al­ mıştır. Bu yazıyı okuyan şımarık Fransız d’Esperey, çılgına dö­ nerek önce Süleymen Nazif’in “kurşuna dizilmesini” istemişse de sonra Malta’ya sürgün edilmesiyle yetinmiştir. İşte o yazıdan bir bölüm: “Fransız generalinin şehrimize gelişi münasebetiyle birtakım vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş Türk'ün ve İslamın kalbinde müebbeden kaynayacak bir ceriha açtı...Almanya orduları 1871 senesinde Paris'e dahil olarak büyük Napolyon'un neşide-i mütehacire-i muzafferiyatı olan ‘tak-ı zafer*altından ge­ çerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemiştir ve bizim dün sabah saat dokuzdan onbire kadar hissettiğimiz yeis ve aza­ bı duymamıştır. Çünkü yalnız Hıristiyanlar değil, Yahudi Fran­ sızlarla Cezayirli Müslümanlar o matemi milli karşısında aynı telehhüf ve hicap ile ağlamış ve kızarmışlardı...” İşgal güçleri sadece sokaklarda gösterişli yürüyüşler yap­ makla kalmamış, her fırsatta Müslüman Türkleri de aşağılamış­ tır. G. Jaeschke, bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir: 44Etrafa galip sıfatıyla meydan okundu. Türk örf ve adetlerine karşı saygısız davranıldı.”697 Bu yapılanlar karşısında halkın telaş ve şaşkın­ lığı hakkında Times muhabiri 16 Kasım 1918 tarihindeki habe­ rinde “Türk memur ve matbuatı tam bir şaşkınlık içindedir “ demiştir.698

695 age, s.59/ 696 age, s .60,6 1 .Akşam, 23 Kasım 1918; İkdam, 23, 24 Kasım 1918; Vakit, 2 3 ,2 4 ,2 5 , Kasım 1918; Hadisat-Tasvir-i Efkar, 24, 25 Kasım 1918; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C.I, 2.bs, Ankara, 1993, s.38. 697 Jaeschke, age, s. 29. 698 age, s.29.

325

Fransız general d'esprey İstan bul’da

İlhami Soysal, '‘İşbirlikçiler” adlı kitabında işgalcilerin İs­ tanbul’daki çirkinliklerini şöyle ifade etmiştir: “Rasgele herhangi bir İtilaf subayı beğendiği yeri, evi zor­ la boşalttırıyor, eşyalarına el koyuyor ve buraya yerleşiyordu. İstanbul’da artık konut dokunulmazlığı, aile gizliliği diye bir şey kalmamıştı. İstanbul’a İtilaf donanmasıyla birlikte gelen Yunan savaş gemileri, Hıristiyanlar, özellikle de Rumlar arasında ayrıca taşkınlıklara yol açmıştı. Yunan bahriye askerlerinin İstanbul’da görülmesi, Beyoğlu sokaklarının Yunan bayraklarıyla donatıl­ ması, hemen tüm Rumların yakalarına önceden hazırlanmış ro­ zetler, kokartlar takmalarına, gösteriler yapılmasına yol açmıştı. Hergün yüzlerce kayık, motor, çatan içinde Türkiyeli Rumlar büyük kafileler halinde Yunan savaş gemilerini ziyarete gidiyor, bu gemilere armağanlar, çiçekler yağdırıyorlardı. İstanbul so-

kaklarında, hele Galata ve Beyoğlu'nda yerli Rumların sevinci bir azgınlık halini almıştı.”699 O işgal günlerinde İstanbul'da bulunan ünlü romancımız Halide Edip (Adıvar)’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı'’ adlı kitabın­ da anlattıkları da İngiliz emperyalizminin “çirkin yüzünü” olan­ ca açıklığıyla gözler önüne sermektedir: “Müttefik kuvvetlerin İstanbul'a gelişi ile bir kısım aztnltklar sokaklarda barış içinde yaşamaya altşmtş olan Türk vatan­ daşlarına çok kötü muamele etmeye başladılar. Bir aralık etrafta dolaşan dedikoduların en kuvvetlisi Senegalli askerler hakktndaydı. Ortada dolaşan bir söylentiye göre sokakta Türk kadın­ larını ısırıyorlar, Türk çocuklarını kesip akşam yemeği olarak yiyorlarmış. Tabii bu bir söylentiden ibaretti. Yalnız şu var ki Müttefik kuvvetleri küçük bahanelerle durmadan Türkleri tevkif ediyor,; cezalara çarpıtıyor ve bazen de Müttefik merkezlerinde fena halde dövüyorlardı. Evler zorla sahiplerinin ellerinden alı­ nıyor, içerdekiler dışarıya atılıyordu. Müttefik tercümanlarının umumiyetle azınlıklardan olması tabii onlara karşı çok kötü bir his uyandırıyordu. Bu durum bilhassa sakin yaşamaya alışmış olan İstanbulluları çileden çıkarıyordu. Fesler, kadın peçeleri yırtılıyor ve bütün bunlara karşı şehir halkı çok vakur ve sakin davranıyordu. Burada şunu da ilave etmek gerekir ki , Türkler her türlü haksızlığı, hatta fenalığı affedebilirler ; fakat onurları­ na dokunulduğu zaman mesele bütün bütün değişir.Türk basını Müttefiklerin sansürü altında olduğundan , bu olaylar gazeteler­ de pek az yer altyor ve bu yüzden mübalağalı söylentiler ağız­ dan ağza dolaşıyordu... Bugünlerde Türklerin hiçbiri silah ta­ şımamakla beraber ; Fitristiyanların hepsine silah verilmişti. İşte bundan dolayı Fatih ve Aksaray gibi büyük bir kısmı yangından harabeye dönüşmüş yerlerde çok acı vakalar oluyordu. ”7(H} İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı başkenti İstanbul’a her ba­ kımdan el koymuşlardır. İşte işgalci emperyalistlerin İstanbul'daki bazı faaliyetleri: 699 Soysal, age, s.46,47. 700 Halide Edip Adıvar, T ürk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul, 1962, s.9-11.

327

1. 15 Kasım 1918’de Fransız Yüksek Komiseri Amiral Amet, Credit Lyonnise'nin kambiyo işlemlerini serbestçe yapması­ nı önleyen kısıtlamaların kaldırılmasını istemiştir.701 2. 16 Kasım: tngilizler Bahriye'den 4 otomobil istemişlerdir. 3. 16 Kasım: Middlesex alayından 400 asker “Büyükelçilik Muhafız Kıtası” olarak karaya çıkmıştır. 4. 16 Kasım: Fransızlar, Sirkeci’de Üsküdar vapur iskelesinden Saray kapısına kadar bütün rıhtımın, antrepo ve binalarının boşaltılmasını istemişlerdir. 5. 17 Kasım: Bakırköy’deki Fransız Binbaşısı, hastane yapıl­ mak üzere belediye binasının beş saat içinde boşaltılmasını istemiştir. 6. 17 Kasım: Beyoğlu’nda Fransızlar, belediyeye başvurarak belirledikleri 7, 8 büyük binanın on beş saat içinde boşaltı­ larak kendilerine teslim edilmesini istemişlerdir. Ayrıca, Be­ yoğlu hastanesindeki levazıma ve emanet garajındaki ben­ zinliklere el koymuşlardır.702 7. Fransız komutanlarından Amiral Amet ve General Bunoust, Osmanlı yönetiminden İstanbul'da bulunan deniz kuvvetleri için hemen 120 bin ve Fransız ordularının aralık ayı mas­ rafları için de aralık ayı bitmeden 200 bin lira verilmesini istemişlerdir. Osmanlı yönetimi bu istekleri derhal yerine getirmiştir.703 8. İstanbul’da ceketlerini omuzlarında taşıyan ve arkası basık ayakkabı giyenler İngilizlerce para cezasına çarptırılmıştır. 9. tngilizler Anadolu'ya gönderdikleri kontrol subaylarının ya­ kacak paraları ile ev kiralarını ve nakil sırasında harcadıkla­ rı bütün paraları Osmanlının ödemesini istemişlerdir. 10. Kasım 1918'de tngilizler, Harp Okulu binasının 72 saat içinde boşaltılarak kendilerine verilmesini istemişler ve Ara­ lık 1918'de bu binayı hastane olarak kullanmaya başlamış­ lardır. 701 Akşin, age, r.83. 702 age, s.83. 70.) Tansel, age, CI, s.62.

328

11. Şubat 1919'da İngilizleş Pendik ve Maltepe'deki Türk Talimgahlarının boşaltılarak kendilerine verilmelerini iste­ mişlerdir. 12. İngilizleş İstanbul'da zabıtayı ve sahil teşkilatını kontrol etmişlerdir/114 13. İngilizleş istedikleri asker ve sivilleri görevden aldırarak, is­ tedikleri kişileri istedikleri görevlere getirmişlerdir.'0' 14. İngiliz Komutanı Allenby, 7 Şubat 1919’da gösterişli bir tö­ renle İstanbul'a gelerek Anadolu'da İngiliz egemenliğini pe­ kiştirmek için hazırladığı 12 maddelik istek listesini, “küs­ tahça” ayağına kadar çağırdığı Osmanlı Dışişleri Bakam'na yazdırmıştır. Bu istekler şunlardır: 1. Altıncı Kolordu Komutanı Ali thsan Paşa görevden alına­ caktır. 2. Altıncı Ordu’nun tüm silahları elinden alınarak top ve tü­ fekleri Allenby’in göstereceği yerde tngilizlere teslim edile­ cektir. 3. Allenby emir verdiğinde halkın elindeki silahlar toplanacak­ tır. 4. Allenby’in bölgesinde ihtiyaç duymadığı Türk jandarmaları­ nın silahları alınarak terhis edilecektir. 5. Allenby’in tutum ve davranışlarını hoş görmediği memurlar, emirlerine uyularak görevlerinden alınacaktır. 6. Durumun elverdiği ölçüde Krmeniler memleketlerine geri gönderilecektir. Bunların yetiştirilmeleri sağlanacak, arazi­ leri ve öteki malları kendilerine geri verilecektir. 7. Gerek cinayet gerekse genel asayişi bozmakla suçlanan kişi­ leri tutuklamak Allenby'in yetkileri içindedir. 8. Konya'nın doğusundaki bütün demiryolları Ingilizlerin de­ netimi altında bulunacaktır. 9. Allenby'in bölgesindeki bütün telgraf ve telefon haberleşme­ si tngilizlerin denetimi altında olacaktır. 704

agc, s.62-64.

705

Ingilizlerin Milli Hareketi ve Mustafa Kemal'i yok etmek içiıı yaptıkları giri şımler hakkında hkz. Meydan, Atatürk'ün Girli Kurtuluı Planlan« ».221-240

329

10. Altıncı Ordu dağıtılacak ve erler haftada 300 kişilik kafile­ ler şeklinde evlerine gönderilecektir. 11. Osmanlı memurları bütün kaçaklan teslim edeceklerdir. 12. Allenby’in istediği yerleri işgal etmek hak ve özgürlüğüne sahip olduğu anlaşılmalıdır.706 Fahrettin Altay Paşa’nın şu anısı, Allenby’in bu isteklerinin Osmanlı yöneticilerince nasıl yerine getirildiğini bütün açıklığıy­ la gözler önüne sermektedir: “ Mütareke, bütün ağırlığıyla kendisini duyuruyordu. Kon­ ya’da bir İngiliz subayı gelip demiryolunun yönetimini eline aldı. Bütün cephane ve silah depolarının kapısına kilit taktırdı. Silah­ ların mekanizmalarını toplayıp bir sandığın içine doldurttu ve üzerine de işgalin mührünü bastı”.707 Ingilizler kısa sürede İstanbul’daki bütün önemli devlet kurumlarına el koymuşlar, Ermeni olaylarına karıştıkları iddiasıyla bütün “vatanseverleri” ve “İttihatçıları” tutuklatıp önce Bekirağa Zindanı’na sonra da Malta Adası’na sürgün ettirmişler, Sözde Ermeni Soykırımına karıştığı iddiasıyla Boğazlayan Kay­ makamı Kemal Bey’i tutuklatarak halkın gözleri önünde Beya­ zıt Meydan’ında idam ettirmişler,708 İstanbul’un üzerinde uçan İngiliz uçaklarıyla halka korku salmaya çalışmışlar,709 basın ve mektuplara sansür koymuşlar,710 hükümete istedikleri memurları görevden aldırıp istedikleri memurları görevlendirme yönünde baskı yapmışlar, Anadolu’ya kontrol subayları ve ajanları gön­ dererek muhtemel direnişi önlemeye çalışmışlar, işgalci Yunan ordusunu maddi ve manevi bakımdan desteklemişler ve dahası yeri gelince (ileride anlatılacaktır) İngiliz orduları Türk ordusuy­ la sıcak çatışmaya da girmişlerdir. 706 Avcıoğlu, age, CI, s.115,116. 707 age, s. 109. 708 Akşin, age, s. 197 vd. 709 13 Kasım 1918’de İstanbul üzerinde İngiliz uçakları uçmuştur. İstanbul lima­ nına, uçak taşıyan bir İngiliz gemisi gelmiştir. Akşam, 14 Kasım 1918; Zaman, 16 Kasım 1918. 710 Sanhan, age, s. 37.

330

İngilizleş Osmanlı başkenti İstanbul’u iki kez işgal etmiş­ lerdir. İstanbul’da Son Osmanlı Meclisi Mebusan’ının açılması ve Misak-ı Milli’nin yayınlanmasının hemen ardından, 16 Mart 1920’de gerçekleştirilen ikinci İngiliz işgali, çok daha etkili ve çok daha yıkıcı olmuştur. 16 Mart 1920 Salı sabahı Fransız ve İtalyan Yüksek Komi­ serleri, Sadrazam (Başbakan) Salih Paşa’ya bir nota vererek saat 10’dan itibaren İstanbul’un işgal edilmeye başlanacağını belirt­ mişlerdir. Ancak işgale çok daha erken, sabahın ilk ışıklarıyla başlamışlardır. Notanın içeriğinde, Anadolu’da Hıristiyanların katledildiği, İstanbul’da asayişin bozulduğu biçiminde gerekçe­ ler ve Atatürk ile öteki milli liderlerin hemen reddedilmesi ve Kilikya’da benzer olayların sürmesi halinde barış şartlarının daha da sertleşeceği gibi “tehditler” vardır. Salih Paşa, gerekçe­ leri ve istekleri reddederek notayı protesto etmiştir. 16 Mart 1920’deki işgal sırasında 50-60 kişilik bir İngiliz birliği, sabahın erken saatlerinde Şehzadebaşı Karakulu’na gele­ rek zorla içeri girip henüz yataklarında bulunan 61 Türk aske­ rini öldürmüş,711 İmalat-ı Harbiye Muhafız Tabur Karargâhı ve Muhafız Birliği’nin ikamet ettiği kışla binası İngiliz deniz asker­ lerince kuşatılmış, kışlanın etrafına makineli tüfekler yerleştiril­ miş, Bahriye Nezaret’i basılarak 5 dakika içinde boşaltılması is­ tenmiş ve buradaki bütün silahlara el konmuş, telefon telleri ke­ silmiş, dosyalar karıştırılmış, Harbiye Nazın’nın odasını basan İngilizleş Nazır’ın göğsüne silah dayamışlar, Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli, Kasımpaşa, Kadıköy ve Üsküdar’daki caddeler İngilizler­ ce tutulmuş, gidiş geliş engellenmiş, Boğaz’daki vapur ve sandal trafiği engellenmiş, Ahırkapı İnşaat Fabrikası, Otomobil Tabu­ ru ve Müze-i Hümayun Fransızlarca işgal edilmiş, Süleymaniye Camii avlusündaki ve Ayasofya’daki Türk askerleri kuşatılarak makineli tüfek tehdidi altına alınmış, Harp Okulu’na ve İngi­ liz ve Fransız elçiliklerine makineli tüfekler Beyoğlu’na toplar 711 Tansel, age, C.III, s.44 vd.

331

yerleştirilmiş; özetle haberleşmeye el konm uş, ve devlet daireleri denetim altına alınmıştır. 7,2 İşgali, Telgraf M em uru M anastırlı Ham dı Efendi Ankara’ya b ild irm iş tir.'1'

M ızıka K ara ko lu ba sk ın ın d a u y ku d a şeh it edilen Türk A skerlerin d en hırı

Şehrin denetimini tamamen ele geçiren İng ilizler İstanbul’da sıkıyönetim ilan etmişlerdir. H alkın oylarıyla seçilmiş mebuslar­ dan oluşan Meclis-i Mebusan’ı basıp 150’ye yakın asker ve sivil memurlarla içlerinde Rauf Bey’in de bulunduğu m illetvekillerinin büyük bir bölümünü tutuklayıp M a lta ’ya sürgün etm işlerdir.714 İngilizler, işgali protesto edip istifa eden Salih Paşa’nın yerine yeniden “ iş b irlik ç i” Damat Ferit’e hüküm eti kurdurmuşlardır.

İngilizlerle Yapılan Savaşlar ve Çatışm alar Cum huriyet tarih i yalancılarının en büyük yalanlarından biri “ Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerle savaşmadık, onlar

1^21 'de zaten resmen tarafsızlıklarını ilan etmişlerdi” yalanıdır. Ömer Kürkçüoğlu, Cemil Koçak, İdris Küçüköm er, K adir Mısıroğlu, Yalçın Küçük, Fikret Başkaya, Abdurrahm an Dilipak ve Mehmet Altan gibi “ a ykırı” , “ yobaz” , “ lib o ş” ve “ Marksist” 712 age, s.4H,49. 71 * Sarıhan, age, ( .2, s. 429. 714 Bkz. Bilal !>ım>ır, Malta Sürgünleri, İstanbul, 1976, s.20-21.

332

tarihçi, yazar ve akademisyenlerin bu iddiasının aslında hiçbir “bilimsel temeli” yoktur. “Düzenin Yabancılaşması” kitabıyla tanıdığımız tdris Küçükömer, “Sivil Toplum Yazılanında, “Kurtuluş Savaşı Yunanlılara karşı kazamlmtşttr. Kurtuluş Savaşı bir Türk-Yunan savaşıdır/” tezini ortaya atmıştır. Yine aynı dönemlerde “deliliği tescilli” Şe­ riatçı yazar Kadir Mısıroğlu Kurtuluş Savaşı’ndan uTürk-Yunan muharebesi!” olarak bahsetmiştir. Daha sonra, “Modern Türk Tarihini tersten yazdım, her olayın tersini kanıtlamaya çalıştım vesantrtm başarılı oldum!” diyen “tez hastası” Yalçın Küçük ba­ ğıra çağıra aynı tezi gündeme getirmiştir. Küçük’e göre “Kurtuluş Savaşı tarihi baştan sona yanlıştır! ” Hatta o kadar yanlıştır ki, mesela Birinci tnönü Zaferi diye bir zafer hiç olmamıştır! Anticmperyalizmden bahsetmek mümkün değildir! En fazla bahsedilebilecek Yunanlılarla yapılan savaş olabilir! Türk-Yunan Savaşı tezleri, daha sonraki dönemlerde Fikret Başkaya gibi “Solcular” ve Abdurrahman Dilipak gibi “Şeriatçı” yazarlar tarafından da yinelenmiştir. “Kurtuluş Savaşı’nda İngilizlerle savaşılmamıştır” tezi gü­ nümüzün Ali Kemalleri’nce sıkça dile getirilmektedir. Okuduk­ ları birkaç “Cumhuriyet tarihi yalanma” sarılan günümüzün Ali Kemalleri, köşelerinde çalakalem “İngilizlerlesavaşmadtk k i...” diye çığlık atmaktadırlar, tşte günümüzün en ateşli Ali Kemal­ lerinden biri olan Mehmet Altan’ın 30 Ağustos 2009 tarihinde Star gazetesindeki köşesinde yayınladığı “30 Ağustos ve İngilte­ re” adlı yazısından bir bölüm: “... İngiltere, 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz’ dan çok önce, 14 Nisan 1921'det Türk-Yunan Savaşı’nda kesin tarafsızlığını belirten notasını Yunan hükümetine bildirdi. Bunu İngiliz Parlamento tutanaklarında da görüyoruz, örneğin, 13 Ni­ san 1921 ’de Avam Kamarasında Sir C., İngiltere'nin Türk Mil­ liyetçi Kuvvetleriyle savaş halinde olup olmadığım Başbakan’a sormuş. Hükümet adına cevap veren Mr. Harmsworth, bir barış antlaşması onaylanıncaya kadar teknik yönden ortada savaş hali­ nin bulunduğunu fakat mevcut Türk-Yunan çatışması karşısında 333

İngiliz tutumunun tarafsızlık olduğunu söylemiştir. Keza... Lordlar Kamarası 'ntn 21 Nisan 1921 tarihli oturumunda, Lord Lamington, Londra Konferansının hemen ardından Yunanlıların Türklere karşı saldırıya geçmesini, Müslümanların 4İngiltere'nin teşvikiyle yapıldığı' biçiminde yorumlamalarına hükümetin ne dediğini sorar... Dışişleri Bakanı adına cevap veren Earl of Crawford, Müttefiklerin l,sıkı tarafsızlık ” uyguladıklarını vurgu­ lar. İngiltere ne Yunanltlara ne de Türklere silah vermektedir. İstanbul'daki Müttefik askeri makamları da, Anadolu'da dene­ timleri altındaki demiryollarından yararlanılmasını durdurmuş­ tur. General Harington, İzmit Yarımadasındaki Yunan Tümeni üzerindeki kumanda yetkisini bırakmıştır... Yunan kuvvetleri nezdindeki İngiliz irtibat subaylarına da artık tavsiyelerde bulun­ mamaları ve hiçbir biçimde müdahale etmemeleri yolunda tali­ mat verilmiştir. Kısacası... Öncesi ve sonrasıyla, Büyük Taarruz, düvel-i muazzamaya karşı yapılan bir savaştan ziyade sadece Yunanlılara karşı yapılan bir savaştır. ”"ıs ikinci Cumhuriyetçi Prof. Mehmet Altan’ın Ingilizlerin “ta­ rafsızlık politikasının” tamamen iç kamuoyuna yönelik “gös­ termelik” bir politika olduğunu görememesi ve Büyük Taarruz öncesinde îngilizleriri Mustafa Kemal Atatürk’e ve milli hare­ kete karşı aldıkları önlemleri, yaptıkları planları bilmemesi ya büyük bir “cahilliktir” ya da büyük bir “hainliktir.”716 Ben, Prof. Altan’ın “cahil” olduğunu düşünmüyorum... Oysa ki, Türk Milli Kuvvetleriyle savaştıklarını bizzat Ingilizler itiraf etmişlerdir, örneğin, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komi­ seri, Amiral de Robeck, 1919 Haziran’ında Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği bir raporda bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “Biz halen Türkiye ile savaşmaktayız. Banş Antlaşmasının (Sevr) bütün Türkleri bir araya getirdiğini görerek yeni bir sa­ vaşa devam edecek miyiz?” 7,7 715 716

717

334

Star Gazetesi, 30 Ağustos 2009. lngılizlerin, Büyük Taaruz öncesinde milli hareketi yok etmek için neler yaptık­ larını İkinci Bölüm’de, “lngiJizlerin Vahdettin’e Verdileri Gizli Görev” başlığı altında anlatmıştım. Avcıoğlu, age, s.169.

Büyük Taarruz sonrasında bir gazetecinin Mustafa Kemal A tatürk’e sorduğu, “İngiltere’yle sa v a ş a c a k mtyız?” sorusuna Atatürk, şu cevabı verm iştir:

“İngiltere ile bartş imzaladtk mt ki, bu sorunun yeri ol­ sun! Yüz kez savaş durumundayız, bin kez savaş durumun­ dayız...” ıs

l ö M art 1^20, İngiliz İşgal K uvvetlen İstanbul'da

I. Dünya Savaşinı kazanan İngiltere, bu savaşta 750 bin ci­ varında kayıp vermiştir. Dahası savaş sonrasında İngiliz kontrolü altındaki İrlanda da, M ısır’da, Afganistan’da ve H indistan’da ge­ niş çaplı ayaklanm alar çıkmış, bağımsızlık isyanları patlak ver­ miştir. Ayrıca, İngiliz kamuoyu da artık savaş istememektedir: I. Dünya Savaşı, “ eko no m ik” ve “ askeri” bakımdan İngiliz insanını fazlasıyla yıpratmıştır. Ancak, Güneş Batmayan İngiliz İmpara­ torluğu, I. Dünya Savaşı’nın galip ülkesi olarak, hem sömürge­ lerdeki isyanları bastırmak, hem de yeni sömürgeler elde etmek için p o litika la r üretmeye başlamıştır. Bu politikaların en başm.da, Osmanlı’nın Anadolu coğrafyasını parçalamak ve özellikle Boğaz­ 718 Asını Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, İstanbul, l^M , s.S l, Avcıoğlu, age, C 1, s. 18V; Meydan, age, s.221.

lara ve güneydeki Musul, Kerkük gibi “petrol” bölgelerine el koymak gelmektedir. Savaş yorgunu İngiltere, Anadolu’yu parçalama işinde Yunanistan’dan yararlanmaya karar vermiştir. Türk düş­ manı Lloyd George ve Hükümeti, Yunanistan’a her türlü “mad­ di” ve “manevi” desteği vererek, “diri” Yunan ordusunu 15 Ma­ yıs 1919’da Anadolu üzerine göndermiştir. İngiltere parlamento tutanakları incelenecek olursa (Salahi Sonyel ve Erol Ulubelen bu tutanakları yayınlamışlardır), başta İngiltere Başbakanı Lloyd Ge­ orge olmak üzere İngiliz yetkililerin Türkiye’yi parçalamak vc Mil­ li Hareketi yok etmek için hangi planları yaptıkları, Yunanistan’ı maddi ve manevi bakımdan nasıl destekledikleri görülecektir. İngiltere, ayrıca Fransa, İtalya ve Ermenistan’ı da Anadolu’nun paylaşım planlarına dahil etmiştir. Dolayısıyla^ “Türk-Yunan Sava­ şı” diye küçümsenmek istenen Kurtuluş Savaşı, Doğan Avcıoğlu’ nun da belirttiği gibi, aslında bir “Türk-lngiliz Savaşımdır.719 Dahası, İngiltere; Fransa ve İtalya ile birlikte Anadolu’nun birçok bölgesini bizzat işgal etmiştir. Evet! Kurtuluş Savaşı’ndaki siyasi ve askeri gelişmelere para­ lel, İngiltere zaman içinde “farklı politikalar” izlemiştir.720 örne­ ğin, 1921 yılına kadar Yunanistan’ı açıkça destekleyen İngiltere, Anadolu’da Türk ordusuna açıkça kurşun sıkmaktan çekinmeyen İngiltere, Atatürk’ün düzenli ordularının İnönü Savaşlarını kazan­ malarından sonra göstermelik bir “tarafsızlık” politikası uygula­ maya başlamıştır. Bu süreçte İngiliz yetkilileri, bir taraftan Padişah Vahdettin’i ve Sadrazam Damat Ferit’i kullanarak milli hareketi yok etmenin hesaplarını yaparken, diğer taraftan milli hareketin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e “barış teklifleri” yaparak, biraz yumuşattıkları Sevr Antlaşması’nı TBMM’ye kabul ettirmenin yollarını aramışlardır.721 Bu da yetmemiş, TBMM’deki Rauf Bey, 719 720

721

336

Avcıoğlu, age, s.161 vd. lngilizlcrin Kurtuluş Savaşı sırasındaki farklı politikalarını ve gerçek amaçla­ rını görmek için bkz. Salahi R. Sonyel, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluı Savaşı, C.I, Ankara, 2008, s. 44 7 vd. Mustafa Kemal’in, Sevr Antlaşması’na karşı koymaya devam ettiği takdirde Yunan Ordusu'nun İstanbul’u işgal edebileceği konusunda Lloyd George ile Venizelos anlaşmışlardı. Kitsikis, Yunan Propagandasından naklen Avcıoğlu, age, s. 167. 3 Eylül 1920’de lngilizlerin Mustafa Kemal’e sundukları barış tekli-

Kâzım Karabekir gibi bazı muhalif milletvekillerini kullanıp, Milli Hareketin önderi Atatürk’ü Meclis içinden yapılacak bir “darbe” ile devirmeyi planlamışlardır.722 Türk orduları Büyük Taarruz'u ka­ zanıp Yunan’ı denize dökmelerine karşın İngiltere hâlâ Anadolu’yu boşaltmaya yanaşmamaktadır. İzmit’te ve Çanakkale'deki Ingiliz birlikleri takviye edilmiş, 1922 Eylül’ünde İngiliz Dışişleri, General Harrington’a gerekirse Türk ordularıyla savaşma yetkisi vermiştir. Şimdi gelelim en büyük Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri olan, “İngilizlerle savaşmadık! Türk orduları İngiliz ordu­ larıyla karşı karşıya gelmedi! Ingilizler bize tek bir kurşun bile sıkmadı!..” yalanına.... Sağ olsunlar! “Yobazlık” ve “liboşluk” adeta genlerine işle­ miş kimi akademisyen, yazar-çizer tayfası, bu yalanı öyle sık ve öyle inanarak dile getirdiler ki, bu yalan zaman içinde adeta bir “şehir efsanesi” halini alarak yayıldı... Türk Kurtuluş Savaşı’nı küçültmek isteyen art niyetli çevrelerin beslediği bu şehir efsa­ nesini yıkmanın zamanı geldi artık! Ne demişler! “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!” İşte “satılmış” tarihçilerin, araştırmacıların ve gazetecilerin, “Bize bir tek kurşun bile a t m a d ı l a r dedikleri İngiliz ordu­ larının Türk ordularıyla Anadolu'da Kurtuluş Savaşı yıllarında (1919-1922) yaptıkları belli başlı savaşlar ve çatışmalar: 1. I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yapılan “gizli”, “açık” paylaşım antlaşmaları doğrultusunda Anadolu'yu işgal findeki maddeler, Ingilizlerin gerçek amaçlarım olanca açıklığıyla gözler oııüne sermektedir. Curzon tarafından, Robeck ile Sir G. Buchanon’a bildirildiğine göre, Mustafa Kemal’in gönderdiği Suphi Bey'e tngilizler şöyle bir barış tekli­ fi taslağı sunmuşlardır: Mustafa Kemal Trakya’da hak istemeyecek. Türklere İzmir’den bir kısım yer verilecek.Yunan askerleri Türkiye’den çekilecek, yeri­ ne Italyanlar getirilecek. Ingiliz teknik danışmanları kabul edilecek. Boğazlar yalnız İngiltere kontrolünde kalacak. Damat Ferit istifa edecek ancak Mustafa Kemal de kuvvatlerini dağıtacak, silahlarını teslim edecek. İtalyanlarla aleyhi­ mize anlaşmaktan, Mısır, Hindistan, Mezopotamya ve diğer yerlerde aleyhimi­ ze propagandalar yapmaktan vazgeçecek. Bunlar kabul edilmezse kendisjyle başka yollardan anlaşmaya çalışacağız.Sarıhan, age, 0.111, s. 197. 722 Kurtuluş Savaşı sırasında, Milli Hareket ve Mustafa Kemal karşıtı “İngiliz oyunlarının’' ayrıntıları için bkz. Sinan Meydan, Atatürk'ün Gizli Kurtuluş Planlan, "Parola Nuh'\ İstanbul, 2 0 09, s.206-248.

337

eden İngilizleş 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıka­ rak Anadolu içlerine ilerlemelerini bizzat kararlaştırmışlar ve bu Yunan çıkarması İngiliz subaylarının gözetimi ve denetimi altında gerçekleştirilmiştir.72* Nitekim, İzmir’in Yunanistan ta­ rafından işgal edilmesi kararını, İngiliz Amirali Calthorpe, 14 Mayıs 1919 tarihinde öğleden sonra İzmir valisine ve Türk ko­ mutanına tebliğ etmiştir.724 Ancak Yunan işgallerinin İngilizlerin tahmin ettiğinden çok daha “kanlı” bir şekilde gerçekleştiril­ mesi Anadolu’da işgallere karşı bir halk hareketinin başlama­ sına yol açmıştır. Bu durumda, adeta “sömürgeciliğin kitabını yazmış olan İngiltere”, Türkleri daha fazla ‘Hcışkırtmamak” gerektiğini düşünerek “daha temkinli” davranmaya karar ver­ miştir. özellikle 1919 yılı sonbaharında tngilizler Anadolu’daki milliyetçilere karşı daha “ılımlı” davranmaya başlamışlardır. Nitekim, Atatürk’ün Ali Calip Olayı’ndan ustaca yararlanarak Damat Ferit Hükümeti’ni düşürmesine ve milliyetçilere daha yakın Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kurulmasına Ingilizler karşı çıkmamışlardır. Dahası Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin Atatürk’le temas kurarak Amasya Görüşmeleri’ni yapması ve bu görüşme­ ler sonrasında İstanbul’da Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin toplanması için seçimlerin yapılmasına da İngilizler müdahale etmemişlerdir. Ayrıca İstanbul’da milliyetçilere yakın Mersinli Cemal Paşa’nın Harbiye Bakanı olmasına da ses çıkarmamışlar­ dır. İngilizlerin bütün bu “ılımlı” adımlarının nedeni Milli Hare­ keti güç kullanmadan etkisiz kılmaktır. İngilizler, “Biz Türklerin düşmanı değiliz, bu nedenle Milli Harekete de gerek yoktur/” demek istemişlerdir. Nitekim, bu İngiliz oyunundan etkilenen kimi milliyetçiler (Ki bunlar arasında Kâzım Karabekir de var­ dır), Sivas Kongresi’ne gerek olmadığını ve Temsil Heyeti’nin Sivas’ın batısına geçmemesi gerektiğini savunmuşlardır.72S Er­ zurum Kongresi günlerinde İngiliz subaylarından Yarbay Rawlinson, Atatürk’le ve bazı milliyetçilerle görüşerek Milli Hare­ keti “barışçı” yollarla etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Kâzım Meydan, age, s. 2 0 9 -2 1 1 . Jacschkc, age, s.7 6 ,77. 71S Avcıofclu, agr, C .I, s. 1 * 2 ,1 3 3 .

7 23 724

H8

jCarabekir le de görüşen Rawlinson, ona, İngilizlerin Türkiye’nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını, Atatürk'ün barış ko­ şullarını kabul etmesi gerektiğini, İngiltere’deki güçlü partilerin Türkiye’nin bağımsızlığını savunduklarını, dahası İngiltere’nin Türkiye nin ekonomik kalkınması için de elinden geleni yapa­ cağını belirtmiştir! Ravvlinson’un bu “bol keseden” vaatlerinden etkilenen Kâzım Karabekir Paşa, “ İngilizler Türkiye’yi kaza-

fttrlarsa, birkaç Türk subay ve ulemadan oluşan bir kurulun, jfigilizlenn 100.000 kişisinin söz dinletemediği yerlerde (İngi­ liz sömürgelerinde) dirlik ve düzeni koruyabileceğini ve Türk ulusunun her ferdinin İngiliz dostluğundan yana olduğunu” söylemiştir*726 Karabekir, Rawlinson’la yaptığı görüşmede İtilaf Devletleri ile, özellikle de İngiliz İmparatorluğumla dostça ilişki­ ler kurmak niyetinde olduklarını belirtmiştir.'2' Atatürk 8 Ocak j 9 2 0 ’de Kâzım Karabekir'e gönderdiği kapalı tel yazısında, bu tür açıklamalarından dolayı Kâzım Karabekir Paşa’yı, üstü ka­ palı “uyararak”, Ravvlinson’un, eğer İngiliz Hükümeti’nin resmi görevlisiyse Ankara’ya gelerek Temsil Heyeti ile görüşmesi ge­ r e k t i ğ i n i belirtmiştir.728 Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Atatürk, bu “Ingiliz oyun­ larım’' erken fark etmiştir. Bu doğrultuda Anadolu'daki sivil

ve askeri yönetim üzerindeki etkisini artırmış, Kuvayı Milliye j-îareketi'ni yurt geneline yaymış, özellikle İngilizlerin bulunduğu Batı Anadolu ve Boğazlar bölgesindeki Kuvayı Milliye güçlerini Ali Fuat Paşa ilt daha da güçlendirerek İzmit’i ve İstanbul’u teh­ dit etmeye başlamıştır.729 Nitekim Mart ayının sonlarında Milli Kuvvetler, Kilikya’dan İzmit’e kadar uzanan bölgede egemenlik kurmuşlardır.7’0 İşte’, Atatürk’ün kontrolündeki ve AH Fuat Paşa' nın başında bulunduğu Milli Kuvvetlerin Boğazlan tehdit etmeye 726 Karabekir’den Mustafa Kemal’e kapalı tel yazısı, Erzurum, 24, 12, 1919; Kâzım Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul, 1957, s.415-417; Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C .l, s. 164. 727 Sonyel, age, s. 165. 728 Karabekir, age, s.417; Sonyel, age, s.165. 729 Avcıofclu, age, s.133. 730 age, s. 134.

boşlaması üzerine tedirgin olan İngilizleş Milli Kuvvetlere “yumu­ şak davranma stratejisini” bir kenara bırakarak silaha sarılmış­ lardır. O günlerde İngiltere’nin İstanbul’daki temsilcisi Londra’ya gönderdiği bir raporda, “İzmit’i terk edersek, İstanbul milliyet­

çilerin eline düşer... Mustafa Kemal’in askerleri Gebze’ye kadar geldi . Haydarpaşa ve Üsküdar’ı Kemalistlerin basmasından kor­ kuyoruz” demiştir.731 İngiltere’yi silaha sarılmaya iten tek neden, Milli Kuvvetlerin, İzmit yakınlarına gelip Boğazlan tehdit etmeleri değildir, aynca İngiltere’nin banş görüşmelerinden istediği sonucu alamaması, Atatürk’ün masa başında da İngilizlere güçlük çıkar­ ması, İngilizlerin saldırganlaşmasında etkilidir. İngilizleş o günler­ deki Maraş olaylannı da bahane ederek Milli Harekete karşı askeri güçle saldınya geçmeye karar vermişlerdir. Londra Konferansı gö­ rüşmeleri sırasında, 5 Mart 1920’de Lloyd George’un yaptığı şu açıklama, İngiltere’nin yeni politikasını gözler önüne sermektedir:

“Yunan askerleriyle birlikte Türkiye’de 160.000 askerimiz var. Türklerin ise 80.000. Fransız, İngiliz ve Yunanlılardan meydana gelen her iki asker, bir Türk askerini yenemez ise bu konferansı durdurup Türklerin bütün isteklerini kabul edelim\” demiş ve banş şartlarının kuvvet yoluyla savunulacağını belirterek sözlerine şöyle devam etmiştir: “Mustafa Kemal Paşa adi bir çeteci değildir. Türk Hükümeti’nin atadığı Erzurum va­ lisidir. Bu Türk valisi bizim müttefikimize (Maraş’ta Fransızlara) saldırsın, biz hiçbir harekette bulunmayalım. Bu olamaz. Hemen en enerjik tedbirleri almalıyız. İlk iş olarak Mustafa Kemal Paşa’ntn atılmasını istemeli, sonra Müttefik Kuvvetlerle İstanbul’u işgal etmeliyiz."732 Lloyd George, 1920 yılı içinde her fırsatta Milli Harekete kar­ şı “şiddet” ve “güç” kullanmaya çalışmıştır, örneğin, 23 Ağustos 731 732

340

age, s. 134. Avcıoğlu, agc, s. 135; Sanhan, age, CII, s.409. 7 Temmuz 1 9 2 0 tarihinde top­ lanan Spa Konferansı'nda Türkler hakkında çok sert konuşan Lloyd George, Mustafa Kemal’e ders vermek, Türklere acımamak, gerektiğini belirtmiştir. Konferansta, İstanbul Hükümeti’nin barış şartlarını yumuşatma önerisi redde­ dilmiş, anlaşmanın imzalanması için Türkiye’ye on gün süre tanınması karar­ laştırılmıştır. Sanhan, agc, C M , s.l 15.

1920 tarihinde de İtalyan Başbakanfnı Türkler üzerine silahlı birlikler göndermeye ikna etmeye uğraşmıştır. “İstanbul'daki

Türkler artık o eski yumuşak Türkler değil. Çanakkale'de ge­ milerin hiçbir rolü olmuyor. Mustafa Kemal hemen hemen bit­ miştir. Elinde hiçbir savaş malzemesi yok. Buna rağmen Türkler bilinemez” diyerek Türklere yönelik saldırılara ağırlık verilmesini istemiştir.733 Milli Hareket’e yönelik “şiddet” kullanmaya karar veren İngilizler, 16 Mart 1920’de silah zoruyla İstanbul'u resmen işgal et­ mişler ve İstanbul Hükümetini sıkıştırmaya başlamışlardır. Har­ biye Bakanı Fevzi Paşa’nm ifadesiyle, “Hükümet nota bombardı­ manına tutulur...” 17 Şubat-31 Mart arasında Babıali’ye 5 nota verilmiştir. Baskılara dayanamayan Ali Rıza Paşa Hükümetinin istifa etmesinden sonra kurulan Salih Paşa Hükümeti de fazla dayanamayarak istifa etmiştir. 5 Nisan 1920'de İngiliz isteklerini kayıtsız şartsız yerine getirecek olan Damat Ferit Paşa Hükümeti kurmuştur. Böylece, Saray, tam anlamıyla İngilizlerin kontrolüne girmiş­ tir. İngilizler, Padişah Vahdettin’i ve Sadrazam Damat Ferit’i kul­ lanarak milli hareketi ezmek için her yola başvurmuşlardır, önce Anadolu’daki Atatürk'ü ve milliyetçileri “dinsiz” ve “zındık” ilan eden bir fetva almışlar (11 Nisan 1920) daha sonra bu fet­ vayı kendi uçaklarıyla dağıtmışlar, sonra iç isyanları çıkarmışlar, daha sonra da Padişah'tan Atatürk üzerine bir ordu gönderilme­ sini istemişlerdir (7 Nisan 1920). İngilizler, bu orduyu kendi as­ keri güçleriyle destekleyeceklerini belirtmişlerdir. Ordunun savaş araç gereçleri, İstanbul'da İngiliz kontrolü altındaki depolardan karşılanmıştır. Böylece Padişah Vahdettin, milliyetçileri ortadan kaldırmak için Kuvayı inzibatiye denilen Hilafet Ordusu’nu gö­ revlendirmiştir. Hilafet Ordusu, Nisan sonu ve Mayıs başında İzmit ve civarına yığınak yapmaya başlamıştır. Taze kuvvetler­ le güçlendirilen İngiliz birlikleri de Hilafet Ordusu’nun İzmit ve 733 Heri, 2 4 Ağustos 1920.

341

gerisindeki ordugâhlara yerleştirilmiştir/34 Bu sırada İngilizlerin maddi ve manevi olarak destekledikleri ve milli harekete kar­ şı başka bir oluşum da Cemiyet-i Ahmediye’dir.73* Bu cemiyeti, silah ve mühimmat bakımından destekleyen İngilizler ^ Şeyhü­ lislam Mustafa Sabri Efendi’yle de görüşerek millicilere karşı bir fetva almak istemişlerdir.73" Cemiyet-i Ahmediye, Anzavur lsyanı’nın patlak vermesinde etkili olmuştur. İngilizleş Milliyetçilere yönelik bu saldırı hazırlıkları dışın­ da Anadolu’daki, Yunan ordusunu da alarma geçirerek “hazır” olmalarını istemişlerdir. 17 Mayıs 1920’de, İtilaf Devletleri, İngiltere’nin Hyte kasabasında yaptıkları toplantıda, Yunan or­ dularının Batı Anadolu’yu işgale başlamasını, ancak bunun ilk aşamada Bursa ile sınırlı kalmasını kararlaştırmışlardır. Bu sıra­ da ABD Senatosu da Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesini uygun gören bir karar almıştır.7’8 Halifelik Ordusu, Kuvayi Milliye karşısında bir varlık göste­ remeyerek geriye İzmit’e çekilmek zorunda kalmıştır. 14 Haziran 1920’de Ali Fuat Paşa’nın kontrolündeki Milli Kuvvetler, İzmit’e doğru saldırıya geçmişler ve İzmit’te bekleyen İngiliz birlikleriyle Türk Milli Kuvvetleri sıcak çatışmaya girmişlerdir. Batı Cephesi Kuvayı Milliye Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa bu çatışmayı şöyle anlatmaktadır: “İngilizleş; İzmit etrafında, Hasanpaşa, Solaklar, Tepe Köy, Ağa Köyü hattının bazı yerlerine siperler kazarak buralara Ha­ life Kolordusundan l, 2 ve 3. alayları yerleştirmişler ve bun­ ların cenah ve gerilerine de iki üç İngiliz taburu koymuşlardı. İzmit Limant’nda bulunan birkaç parça İngiliz Savaş gemisi de söz konusu savunma mevkinin sağ kanadını ateşleriyle koruya­ bilecek bir durum almıştı. ” “14 Haziran sabahtntn erken saatlerinde önceden karar­ laştırdığım plan gereğince her taraftan yapılan baskın saldm734 Avcıoğlu, age, s. 149. 735 Tarih Vesikaları Dergisi, S. 18,Belge, 4 5 2 ; Tansel, age, CTII, s. 26. 736 Tansel, age, s.27, dipnot, 84. 737 Harb Tarihi Vesikaları Dergisi, S.22, Belge, 554; Tansel, age, s.27. 738 Sanhan, age, C.I1I, s. 44.

342

lan Halife Kolordusu'tıutt birlikleri üzerinde beklediğimiz et­ kiyi yapmış, piyadelerinin hemen hepsi direnme göstermeksizin tüfek ve makineli tüfekleriyle bizim tarafımıza geçmişlerdi. Yal­ nız topçulan Kumla Çiftliği civannda mevzi alarak üzerimize ateş açmak cüretinde bulunmuştu. Fakat topçumuzun şiddetli ateşi karşısında ateş keserek İzmit şehrinin girişine sığınmışlar­ dı. Öğleye kadar Hacı İbrahim, Solaklar, Tepeköy, Akköy hattı tarafımızdan işgal olunmuş, Halife birliklerini bizimle savaşa sokmak amacıyla üzerimize ateş açmış olan bazı İngiliz birlik­ leri, İzmit içerisine kadar sürülmüştü. ”

İngilizler, İzm it'te T ü rkleri kurşun a dizmiştir. (Bu fo to ğ ra fın a rkasın d a İngilizce: “ E x ecu tion o f a K em alist Turk at İzm id, yanı "İzmit'te K em alist bir Türk'ün id am ı" yazılıdır.

Bu durum da bir İngiliz subayı, elinde beyaz bayrak A li Fuat Paşa’nın karargâhına gelmiş ve ateşin kesilmesini istemiştir. Eğer hareket durdurulmazsa savaş durum u yaratacakları tehdidini savurmuştur. A li Fuat Paşa ise İngiliz subayından İzm ir’in boşaltılma­ sını istemiştir. Görüşme sona erdikten bir süre sonra İngiliz uçakla­ rı Türk b irlikle rin in üzerine bomba yağdırmaya başlamıştır. 343

Yine Ali Fuat Paşa’ya kulak verelim: “İngiliz uçaklarının bu saldtrtst üzerine 14/1S Haziran ge­ cesi baskın hareketi ile İzmifin işgaline karar vermiştim. Ne yazık ki bu basktn İzmifin kuzeyini inatla savunmakta olan Ermeni çetelerinin direnmesine rastlamış ve bu nedenle bir sonuç vermemişti. İS Haziran'da İngilizlerin İzmifi boşalta­ cakları söylentisi dolaşmışsa da gerçekleşmemişti. Aynt gün İzmifin kuzeyine karşı tekrarlanan saldın hareketimiz şehrin kenarlanna kadar ilerlemişti. 16/17 Haziran*da İngilizlerin ka­ radan ve denizden İzmifi savunmaya başlamalan üzerine ha­ reketimizin biçimi ve niteliği değişmiş, esasen bu saldtnlardan beklediğimiz sonuçlar da sağlanmtş olduğundan, hareketimizi durdurmuş, birliklerimizin eski mevkilerine dönmeleri karamı vermiştim ”7İ9 Ali Fuat Paşa, anılarında, İngilizlerle bir kere daha sıcak ça­ tışmaya girildiğini şöyle anlatmaktadır: uKütahya*ntn Milli kuvvetlerimiz tarafından işgalinden sonra İngilizler evvela çekilmiş, fakat sonra eski yerlerine dön­ mek istemişlerdi. Milli Kuvvetler Kumandam ise geri dönüşleri­ ne izin verilmeyeceğini bildirmesi üzerine iki taraf arastnda bir müsademe olmuş, mateessüf iki taraf da kayıplar vermişti Söz konusu çatışma 24 Eylül 1920*de gerçekleşmiştir. 2. Ali Fuat Paşa’nın emrindeki Milli kuvvetlerin 15 Haziran 1920’de İzmit’teki İngiliz birliklerine yönelik yaptığı saldırının intikamını almak isteyen İngilizler, 22 Haziran 1920’de Yunan birliklerini harekete geçirmişlerdir. “Yunan birlikleri kısa bir sürede, Bandırma, Bursa ve İzmit bölgesini işgal ederek İngil­ tere hesabına Boğazları güvenlik altına almışlardır. İngilizler, Anzavur Paşa kuvvetleri ile Süleyman Şefik ve Suphi Paşaların Halifelik Ordusu'nun başaramadığı bu işi Venizelos’un Yunan Ordusu’na yaptırmak kararındadırlar.”741 739 Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s. 453-456. 740 age, 9.257. 741 Avcıoğlu, agc, Cl, s. 151.

344

Doğan Avcıoğlu’nun dediği gibi, “Aslında 22 Haziran 1920 Yunan ilerlemesi tamamen İngiltere'nin kontrolünde bir saldırı­ dır. Saldtrt planları İngiliz kurmayları ile birlikte hazırlanmıştır. Olayların iç yüzünü bilme bakımından geniş olanaklara sahip bulunan Prof, A.Toynbee, saldtrt planlarının İngilizlerle birlikte hazırlandığını yazmaktadır.”742 İngilizler, 22 Haziran 1920 Yunan saldırısında Yunan or­ dusuna sadece saldırı planlarını hazırlayarak destek olmamışlar, aynı zamanda bu saldırıya fiili destek vermişlerdir. MudanyaGemlik gibi Marmara Denizi sahil kasabaları Yunan-lngiliz ortak hareketiyle işgal edilmiştir.743 22 Haziran’da Akhisar, 23 Haziran’da Kırkağaç; Soma ve Salihli, 25 Haziran’da da Akşehir işgal edilmiştir.744 İngiliz destekli Yunan birlikleri, 30 Haziran’da Balıkesir’i, 2 Temmuz’da Kırmesti (M. Kemal Paşa)’yı ve Kara­ cabey’i işgal etmişlerdir. İngilizler, 6 Temmuz 1920’de Gemlik’i işgal etmiştir. Burada İngiliz birlikleriyle Türk birlikleri çatışmaya girmiştir.745 İngiliz ordusunda görevli Prof. A. Toynbee’nin, Gemlik’in işgaliyle ilgili yazdıkları, İngiliz-Yunan ortak hareketini olanca açıklığıyla gözler önüne sermektedir: uMilliciler çekilmişlerdi. Gemlik, Yunan birlikleriyle işbir­ liği yapan İngiliz donanması tarafından işgal edilmişti. Halen Yunan zulmünün hüküm sürdüğü bölgedeki Yunan Genel Ko­ mutanlığı Tümen Karargâhı binalarını daha önce biz (İngilizler) kullanıyorduk. Duvarlarda İngilizce yazılmış uyarı yazılan hâlâ okunabilir durumdaydı. ..” 746 Gemlik, İngiliz-Yunan ortak planlarıyla, İngiliz-Yunan de­ niz ve kara birliklerince ortaklaşa işgal edilmiştir.747 742 743 744 745

age, s. 167. age, s. 168. Tansel, age, C III, s. 158. Adnan Sofuoğlu, Kuvayı Milliye Döneminde Kuzeybatı Anadolu, (1919-1921), Ankara, 1994, s.385. 746 Avcıoğlu, age, s.168. 747 İngiliz ve Yunan kuvvetleri arasındaki alış veriş hep devam etmiştir, örneğin, bir Yunan tümeni, İngiliz donamasının koruması altında İzmit’te karaya çıkmış ve İngiliz Komutanlığı’nın hizmetine girmiştir. Avcıoğlu, age, s.168.

345

İngtlızler M udanya'ya a s k e r ç ık a r ır k e n

3.

25 Haziran

1920’de, Yunan saldırıları sırasında İn­

gilizleş bir kısım T ü rk kuvvetini cepheden uzak tutm ak için M arm ara'nın Güney kıyılarını gözlemişler ve M u d a n ya ’ya asker çıkarmışlardır. 4H Buradaki T ü rk kuvvetleri de İng ilizleri ateşle karşılanış, bazı kayıplar verdirm iş, hıkat daha sonra kasabanın dışındaki mevzilerine çekilm ek zorunda kalm ışlardır. 44 6 Tem­ muz 1920’de bir Ingiliz deniz filosu, M ud an ya'yı üç saat kadar

74N Sarıhan, age, (M il, s. 1()“\ 74^ Harb Tarihi Vesikaları Dergisi, S. 14, Belge, 380; Tansel, age, ( III, s.l S f

346

topa tu ttu k ta n sonra işgal etmiştir. 11Bu İngiliz saldırısı sırasında 25 T ü rk askeri şehit o lm u ş tu r/'1 Bu İngiliz saldırısının da etkisiy­ le 8 Tem m uz’da Bursa Yunanlılarca işgal e d ilm iş tir.B u r s a 'n ın işgalinde İn g ilizle rin nasıl bir tavır takındıklarını görmek için, Am iral de R obeck’ in, 25 Haziran 1920’de yayınladığı şu ü ltim a ­ toma göz atm ak yete rlid ir: “Herhangi bir yerdeki İngilizlere ve

öteki Müttefiklere karşt bir harekata girişildiği veya düşmanca bir eylemde bulunulduğu takdirde Bursa kentini donanmanın ağır silahlarıyla bombardımana tutmakta veya uçaklarla sal­ dırıya geçmekte tereddüt göstermeyeceğim." Bursa Vali Ve­ kili A lbay Bekir Sami, bu İng iliz tehdidine şu karşılığı verm iştir:

“Mudanya'yı 24 saat içinde terk etmediğiniz takdirde milliyet­ çilerin direnişi sonunda dökülecek kanın sorumluluğu size ait olacaktır”7"

İngiltz b irlik leri M udanya sahilin de

750 Sarıhan, age, s.113. Türk İstiklal Harbi, C .2, s.219; Tansel, age, s.160; Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara, 1957, s. 198; Ş. Eğilmez, M .M ’de Bursa, Milli Mücadele’de Bursa, İstanbul, 1981, s. 38-46; Sotuoğlu, age, s.3 8 S; O ıaknun, age, s.446. 752 Tansel, age, s. 160. Bursa’nın Yunanlılarca işgalinden sonra TBBM'de kursu­ nun üstüne kara bir örtü serilmiştir. 7 5 3 Ömer Kurkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri, Ankara, 19“’8, s. 146. 7 5 4 age, s. 148. 751

347

4 20 Temmuz 1920'de iki İngiliz zırhlısının katıldığı bir İngiliz-Yunan karma birliği de Tekirdağ’ı, Edirne’yi ve bütün Doğu Trakya’yı işgal etmiştir.755 Tekirdağ’a yapılan Yunan çı­ karması, İngiliz ve Yunan filolarının korumasında yapılmıştır. İşgale ateşle karşılık veren Türk topu, İngiliz ve Yunan savaş gemilerince ortaklaşa tahrip edilmiştir.756 5. 21 Haziran 1920’de, 150 kişilik bir Türk kuvveti, Çamlı­ ca tepelerinde İngiliz mevzilerine saldırmıştır. Ingilizler saldırıyı makineli tüfek ve top ateşiyle püskürtmüşlerdir.757 6. 5 Temmuz 1920’de Boğaziçi’nin Asya kıyılarındaki Türk çeteleri İngiliz kuvvetlerine saldırmışlardır. Çatışma bütün gün boyunca devam etmiştir. Bu çatışma sırasında İngiliz gemileri sahili ve Beykoz’u topa tutmuşlardır.758 Beykoz’a yönelik saldı­ rıya bir İngiliz birliği ve bir İngiliz torpidosu katılmıştır.759 ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol bu Türk-İiıgiliz çatışmasını, “Boğaziçi’nin Asya ktytsında Türk kuvvetleri İngiliz kuvvetle­ rine saldırdı... Çatışma bütün gün sürdü. İngilizleş karadaki kuvvetlerine yardtnt için, sahil ve Beykoz’u gemilerinden bom­ bardıman e t t i r d i diyerek rapor etmiştir.760 7. 10 Temmuz 1920’de İngilizler, Kuvayı Milliye’ye karadan ve havadan hücum etmişlerdir. Bu saldırıda önemli bir başarı elde edemedilerse de, Ali Fuat Paşa’nın verdiği bilgiye göre, bu saldın, çevredeki Ermeni ve Rum çetelerinin saldırılarını artır­ malarına neden olmuştur.761 8. 11 Temmuz 1920’de Yunanlılar bir İngiliz savaş gemi­ sinin korumasında Karamürsel’e 400 asker çıkarmışlardır.762 1 Temmuz 1920 tarihli İkdam gazetesi, İngilizlerin Karamürsel’de 755 756 7 57 758 759 760 761 762

348

Avcıoğlu, age, s .168,169. Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’ya Milli Mücadele, 2.bs, Ankara, 1987, s.357; Özakman, age, s.446. Kürkçüoğlu,, s. 146; Sarıhan, age, C.II1, s.93.ö zak m an , age, s.445. Orhan Duru, N o.8’den Tansel, age, s. 159, dipnot 2 0 5 . Sofuoğlu, age, s.383.; özakm an, age, s.446. Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye'nin Kurtuluş Yıllan, İstan­ bul, 1979, s. 95. Tansel, age, s. 161. Tansel, age, s.161; Sanhan, age, s.98.

yaptıkları vahşilikleri, MMedeni Adamlar! İngilizlerin Karamür­ sel'de insanlık dtşt hareketleri...” başlığıyla okuyucusuna du­ yurmuştur.763 9. 12 Temmuz 1920’de İznik Yunan ve İngiliz kuvvetlerince işgal edilmiştir.764 İznik, daha önce de 19 Mayıs 1919’da İngiliz­ lerce işgal edilmişti. 21 Temmuz 1920’de, Lloyd George Avam Kamarasında yaptığı konuşmada, “ Türkiye tamamıyla parçalanmaltdır,; Bun­ dan üzüntü duymak için hiçbir sebep yoktur. İngiltere Hükü­ meti en uygun hareket olarak Yunan birliklerinin istihdamtm görüyor. Bu birlikler büyük şevk ile dövüştü. Görevi on günde tamamladı. Fransızların yardımını da elde e t t i k demiştir.765 10. 5 Eylül 1919’da bir İngiliz taburuyla bir Fransız tabu­ ru ve iki batarya Hatay Dörtyol’un Gürlevik mevkiinde Kara Haşan ve çetesiyle çarpışmış, çarpışmada bir hayli kayıp veren İngiliz ve Fransız birlikleri Dörtyol’a çekilmişlerdir.766 11. 27 Eylül 1919’da Merzifon’daki İngiliz birliği Samsun’a çekilirken, kendisini izleyen bir Kuvayı Milliye birliğiyle çar­ pışmıştır.767 12. Adana’da da Milli kuvvetlerle İngilizler arasında sıcak çatışmaların yaşandığını bizzat İngiliz raporlarından öğrenmek­ teyiz. Örneğin, 22 Kasım 1920 tarihli İngiliz Genel Rapor’unda, “Mustafa Kemal'in ordusu Adana'da İngilizlerle çarpışmakta ve Cezayir'di İngilizleri tehdit etmektedir” denilmiştir.768 13. İngiltere, Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna kadar, hatta daha sonraki dönemlerde hep Musul’la ilgilenmiştir. Böl­ gedeki zengin petrol kaynaklarından dolayı Musul’u ele geçir­ mek isteyen İngilizler ilk olarak (3 Kasım 1918’de) burayı işgal 763 764 765 766

Sarıhan, age, s .107.

age, s. 122. age, s. 136,137.

Hulki Saral-Tosun Saral, Vatan Nasıl Kurtarıldı? Ankara, 1970, s. 28 vd; Özakman, age, s.445. 767 İsmail, H. Danışment, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C .4, İstanbul, 1947, s.461; ö zakm an , age, s.445. ’ 768 Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul, 1967, s. 271.

349

etmişlerdir. İngilizler, sadece bölgeyi işgal edip kontrol altında tutmakla kalmamışlar, aynı zamanda türlü entrikalar da çevir­ mişlerdir. Örneğin İngilizler, Irak’taki Kürtleri doğrudan doğ­ ruya korumaları altına almış ve bir ara Hindistan’a sürdükle­ ri, Süleymaniye’de çok iyi tanınan Şeyh Mahmud’u kazanmaya çalışmışlardır.769 Atatürk ise Misak-ı Milli sınırları içinde görü­ len Musul’u İngilizlere kaptırmamak için elinden gelen her yola başvurmuştur: Bu yolların içinde “savaş” da vardır. Atatürk, Musul’u İngilizlerden almak için, Antep’te Kuvayı Milliye Komu­ tanlığı yapmış olan Milis Yarbayı Özdemir Bey’i Revandız böl­ gesine göndermiştir. Özdemir Bey’in görevi, Irak Kralı Faysal’ın, Misak-ı Milli sınırları içindeki bu bölgeyi işgalini önlemek ve Musul’u İngilizlerden geri almaktır. Revandız’da bir kısım aşiretlerin desteğini sağlayan Özdemir Bey, karşısında İngilizleri bulmuştur. Özdemir Bey’i etkisiz hale getirmek isteyen İngilizler Revandız’ı havadan bombalamaya başlamışlardır, özdemir Bey’in kontrolündeki kuvvetler; TürkKürt birlikleri, 1922 Haziran’ından 1922 Eylül’üne kadar, 4 ay boyunca, İngilizlerle birçok defa karşı karşıya gelmiş, bu karşı­ laşmalar sonunda kanlı çatışmalar olmuştur.770 Özdemir Bey, 30 Ağustos 1922’de, Büyük Taarruz kazanıldıktan bir gün sonra (31 Ağustos 1922), İngilizlere karşı Derbent Savaşinı vermiş ve İngilizleri büyük bir bozguna uğratmıştır, özdemir Bey 18 Eylül 1922’de Revandız-Erbil yolu üzerindeki Musul’la bağlantıyı sağ­ layan Şaklava ilçesini işgal etmiştir. özdemir Bey’in Derbent Zaferi’yle Süleymaniye tehdit altında kalmıştır. Buranın da Türklerce ele geçirileceğini düşünen İngiliz­ ler, İngiliz mandası altında Süleymaniye merkezli bağımsız bir Kürt devleti ilan etmişlerdir. Şeyh Mahmud’u da Kürt Hükümeti nin başkanı yapmışlardır. Ancak, İngilizlerin tam olarak kontrol ede­ medikleri Şeyh Mahmut, özdemir Bey’le temas kurarak birlikte Süleymaniye üzerine yürüme önerisinde bulunmuştur, özdemir 769 Avcı oğlu, agc, CI, s. 154,155. 770 Türk İstiklal Harbi, C.IV, (Güney Cephesi), s.268 vd.

350

Bey de bu öneriyi Türk Genelkurmayına bildirmiştir. Ancak, İn­ gilizlerle, Büyük Taarruz sonrasında İzmit ve Çanakkale civarın­ da beliren savaş tehlikesi ve bir süre sonra da Mudanya Ateşkes Antlaşmasının imzalanması ve İngilizlerin İstanbul'u boşaltmayı kabul etmeleri gibi gelişmeleri dikkate alan Genelkurmay, Süleymaniye üzerine yürünmesini doğru bulmamıştır.771 Türkiye’nin bu tavrına karşın İngilizler bölgedeki saldırıları­ na devam etmişler; Kasım-Aralık 1922 ve Ocak 1923’te bölgede üç önemli saldırıda bulunmuşlar ama geri püskürtülmüşlerdir.772 14. Büyük Taarruz sonrasında Türk ordularının Çanakkale ve Boğazlara yaklaşmaları üzerine İngiliz parlamentosunda alı­ nan karar doğrultusunda Çanakkale’deki İngiliz birlikleri takvi­ ye edilmiş ve General Harrington’a gerekirse Türk ordularıyla savaşma yetkisi verilmiştir. Bu doğrultuda İngilizler, 15 Eylül30 Ekim 1922 tarihleri arasında savaş hazırlıklarına girişmişler, Çanakkale’ye takviye kuvvetler, uçaklar ve savaş gemileri gön­ dermişler, seferberlik ilan etmek için ön karar almışlar, daha­ sı İngiltere’ye bağlı Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika Birliği’ne, ayrıca Romanya, Yugoslavya ve Bulgaristan’a “asker göndermeleri” için çağrıda bulunmuşlardır. Yunan do­ nanmasından da yararlanmak istemişlerdir.773 Peki, ama Yunanistan bozguna uğradıktan sonra İngiltere Türkiye’yle savaşı neden göze alamamıştır? Cumhuriyet tarihi yalancılarına göre bu durumun nedeni “İngiltere'nin zaten Kur­ tuluş Savaşı'nda Türkiye'yi desteklemesidir!" Bu “deli saçması” iddianın aksine “gerçek” çok daha başkadır! İngiltere’nin, 1922 sonlarında Türkiye’yle savaşı göze ala­ mamasının belli başlı nedenleri şunlardır: 1. I. Dünya Savaşı’nda 750 bin civarında kayıp veren İn­ gilizlerin 1922 sonlarında Anadolu’da yeni bir savaşı sürdüre­ 771 Avcıoğlu, age, s. 155, 156. 772 age, s. 156. , 773 Konunun detayları için bkz. David Wälder, Çanakkale Olayı, İstanbul, 1971 s.2 1 5 -3 7 2 ; Michael Llewellyn Smith, Anadolu üzerindeki Göz, İstanbul, 1978 s.344; Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz ilişkileri, s.239-247.

351

cek kadar “askeri”, “maddi” ve “moral” gücü yoktur. Nite­ kim, İngiltere bu nedenle Kurtuluş Savaşı’nda bütün ümitlerini Yunanistan’a bağlamıştır. 2. İngiliz kamuoyu, hem I. Dünya Savaşı'nın yıpratıcı etkile­ rinden dolayı, hem de Yunanistan'ın Anadolu'da yaptığı “kıyım “ve “katliamlardan” dolayı artık savaş istememektedir. Bunun bilincinde olan İngiliz siyasetçiler, Türkiye ile yeni bir savaşı göze alamamışlardır. 3. Yunan ordusunu bozguna uğratan Atatürk'ün düzenli or­ dularının “kararlı” ve zafer kazanmanın verdiği “gururlu” tavrı da tngilizlerin yeni bir savaşı göze alamamalarında etkili olmuştut özellikle, 31 Ağustos 1922'de Irak'ta, Albay özdemir Bey komu­ tasındaki Türk birliklerinin lngilizleri Derbent Savaşı'nda bozguna uğratmaları, tngilizlerin geri adım atmalarında çok etkili olmuştur. 4. Kurtuluş Savaşı sırasında, İrlanda, Mısır, Afganistan, Hindistan ve Irak'ta çıkan “İngiliz karşıtı” isyanlar ve başla­ yan “bağımsızlık hareketleri” ve Mustafa Kemal'in özellikle Hindistan'daki ve Irak'taki isyan ve bağımsızlık hareketlerini “gizli açık” desteklemesi, İngiltere'yi kaygılandırmıştır, özellik­ le, İstanbul'un işgalinden sonra İslam dünyasında artan “Ingiliz karşıtı” ve Türkiye “yanlısı” hareketler, lngilizleri düşündür­ müştür! tngilizler, İstanbul'un işgaline bu derece büyük bir tep­ ki duyan İslam dünyasının, Türklerin Yunan zaferinden sonra, Türklere saldıracak, onlarla savaşacak tngilizlere çok büyük bir tepki göstereceklerinden korkmuşlardır. 5. tngilizlerin, 1922'de Türklerle savaşı göze alamamaları­ nın en önemli nedenlerinden biri de Atatürk’ün daha 1920’de İtalyanlarla, 1921’de ise Ankara Antlaşmasıyla Fransızlarla an­ laşarak, lngilizleri yalnız bırakmasıdır. Uluslararası alanda yal­ nız kalan tngilizler de şanslarını çok fazla zorlamamışlardır.774 özetle, “Kurtuluş Savaşı'nda Türk ordularının İngilizlerle savaşmadığı tngilizlerin Türklere kurşutt sıkmadıkları/..." iddi­ ası koskoca bir Cumhuriyet tarihi yalanıdır. 1922’de Yunanlıların 774

352

Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasındaki İngiliz politikası ve Türk-lngıliz Savaşı hakkında bkz. Meydan, Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Planlan, s. 185 vd.

bozguna uğratılmasından sonra İngilizlerin Türklerle savaşmama­ larının nedeni -görüldüğü gibi- o sıradaki iç ve dış koşullardır. Bütün belgeler ve gerçekler ortadayken Prof. Mehmet Altan, hiç sıkılmadan, halkın gözünün içine baka baka şöyle yalan söylemektedir: “Resmi propaganda, Kemalizmin anti-emperyalist bir ha­ reket olduğunu söylen ama bu doğru değildir. Milli kurtuluş savaşı, anti-emperyalist bir hareket değildir. İngiltere’nin o dönem yeryüzü politikaları incelenmeden, hesaba katılmadan, algılanmadan Kemalizmin, yeryüzünü belirleyen İngiltere’nin doğrultusundaki yeri anlaşılamaz. Milli kurtuluş savaşı antiemperyalist bir hareket değildir; çünkü Türk-Yunan savaşın­ dan bir yıl önce İngiliz Dışişleri Bakanı, böyle bir muhtemel savaşa tarafsız kalacağını açıklamıştır...”775 Mehmet Altan, “tarafsız kalmaktan” söz eden o İngiltere Dışişleri Bakanı’nın daha sonra ne gibi açıklamalar yaptığını ve İngiltere’nin maddi ve manevi bakımdan Yunanistan’ı nasıl des­ teklediğini bilmiyor anlaşılan! Bırakın Yunanistan’ı destekleme­ yi, yukarıda da açıkça gösterildiği gibi İngiltere, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordularıyla birçok kere sıcak çatışmaya girmiştir. 31 Ağustos 1922’deki Derbent Savaşı, Büyük Taarruz ölçüsünde bir Türk-İngiliz savaşıdır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın “anti-emperyalist bir savaş olma­ dığını” iddia eden Mehmet Altan gibilere Türk insanının, Türk ordularının, Kurtuluş Savaşı sırasında Fransızlarla yaptığı kanlı savaşları da anlatmamız gerekecek sanırım!

Fransızlarla Yapılan Savaşlar ve Çatışmalar Kurtuluş Savaşı’nın “antiemperyalist” bir mücadele olduğu­ nun en açık kanıtlarından biri 1919-1921 yılları arasında Güney Anadolu’da Fransızlarla yapılan “kanlı” savaşlardır. I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerle anlaşan Fransızlar, Mondros Ateşkes 775 Komisyon, Türk Düşünce Hayatı, Hz. Muharrem Sevil, Hece Yayınları, Anka­ ra, 2 0 0 6 , s. 263.

353

Antlaşması sonrasında Güney Anadolu'da kelimenin tam anla­ mıyla “kıyım*’ ve “katliama” dayanan bir işgal stratejisi izlemiş­ lerdir. özellikle Urfa, Antep ve Maraş'ta Türk halkına uygula­ nan “kıyım”, dünya tarihinin en acı olaylarından biridir. İşgalci Fransızlar, sadece kendileri Güney Anadolu'yu yakıp yıkmakla kalmamışlar, bir de Ermenilerden kurdukları “gönüllü alaylar­ la” Türklere adeta “kan kusturmuşlardır”.

Güney Cephesi ve Atatürk Fransızların ve Fransız destekli Ermenilerin özellikle Urfa, Antep ve Maraş’taki kanlı işgallerine karşı bölge insanı hareke­ te geçmiştir. Güney Cephesinde kurulan Kuvayı Milliye adeta düzenli bir ordu gibi işgalcilerle savaşmıştır. Atatürk’ün emriyle açılan Çukurova Cephesi, bölgeye gönderilen subaylarla güçlen­ dirilmiş, Güney Cephesi Kuvayı Milliye birlikleri organize edile­ rek Fransız ve Ermeni birliklerini bozguna uğratmışlardır.^* Güney cephesinde; Urfa, Antep ve Maraş'ta yaşanan TürkFransız savaşlarını, Gani Girid, Ahmet Renizi Yüreğir, Damar Ankoğlu gibi bu savaşlara bizzat tanık olanlar ve Ali Fuat Paşa gibi milli hareketin önde gelen isimleri, anılarında bütün detay­ larıyla anlatmışlardır.7"7 77b Sivas Kongresı’nden sonra Kuvayı Milliye teşkilatı Mustafa Kemal'in emir vt direktifleriyle düzenlenmeye başlanmış, hu doğrultuda Kuvayı Milliye teşkilat' (arının başına subaylar atanmıştır. Bu doğrultuda Güney Cephesi’ne de komu­ tanlar gönderilmiştir. Nitekim, Mustafa Kemal Nutuk*ta, mMaraş t* Antep't Kihç AJi Beyi vt Kitikya mıntıkasına da Topçu Binbap Kemal ve Yüzbap Osman Ikfan Beyleri göndererek ciddi teşkilat ve teşebbüsata geçtik* demek­ tedir. Hatıpoğlu, age, s.73. 777 Cebesoy, Milli Möcaddc Hatıralarını, s. 324-333, 455-463. Ahmet Remzi Yureğır, “ IfgJİ, Zulüm, fecaat, Esaret Karştsında Türk Çocuklarının GösterJik­ len Fedakarlıklar’ , Yeni Adana, 14 Mayıs, 1953; Ahmet Remzi Yureğır, "Milli Mücadele‘de Çukunyva, Yüreğir Ovası 'uda Harp Nasıl Olmuştu)*, Yeni Ada­ na, Ekım-Kasım 1953, Adana, 1953; Gam Gırıcı, "Adana Vilayeti Nastl Knrulmuştu? Ve Atatürk İle İlk Görüşmem ", Çukurova, 5 Ağustos 1982, Adana, 1982; Gani Girrcı, “Çukurova'nın İşgali vt Milli Mücadele'nin önemli OlavUrı", Yeni Adana, 26-30 Aralık 1977, Adana, 1977; Gam Ginci, "İşgal ve Mtlb Mücadele Hatıraları, Ahmet Remzi Yüreğir'in Kurtuluş Anılartrnitnm, Yeni Adana, Aralık 1978 Adana, 1978; Gani Gırio, mKılıkya Müdafaa-ı Hukuk Cemtyeti’nde Kimler Vavfe Aldıf mYeni Adana, 21 Aralık 1977, Adana, 197?; Damar Ankoğlu, Haöraknnı, İstanbul, 1961.

Î54

F ra n s ız la rla , T o ro s la r’da, A m a n o s ke sim in de , U rfa , M a raş ve A n te p iç in d e ve çevresinde, Ç u k u ro v a ’da b irç o k k a n lı savaş y a p ılm ış tır. N ite k im K u rtu lu ş Savaş'ındaki ilk ku rşu n da Fransızlara s ık ılm ış tır. 19 A r a lık 1918 ta rih in d e D ö r ty o l'u n K arakese k ö y ü n e s a ld ıra n Fransız b irliğ in e 15 ka y ıp v e rd irilm iş ­ tir. A n a d o lu ’ da işgallere karşı ilk ^ s ila h lı ö rg ü tü " k u ra n k iş i de D ö rty o llu K a ra H a s a n ’dır. K a ra H aşan ve çetesi F ransızlarla de­ falarca k a rş ı ka rş ıy a g e lm iş tir.^ 8 1 9 1 9 -1 9 2 1 y ılla n arasında G üney A n a d o lu ve civa rın d a gerçekleşen T ü rk -F ra n s ız savaşlarında ta ra fla r 1 0 .0 0 0 ’den fazla kayıp v e rm iş le rd ir.77* B ir “ savaş d a h is i0 o la n A ta tü r k , K u rtu lu ş SavaşTnın k a ­ zanılm ası iç in m ü m k ü n o ld u ğ u n ca “ cephelerin d a ra ltılm a s ı” g e re k tiğ in i d ü ş ü n ü y o rd u . B u n u n iç in de işg a lcile r a ra sın d a ki “ ç ık a r ç a tış m a la rın d a n ” y a ra rla n m a k ve m ü m k ü n o ld u ğ u n ca " İn g ilte re ve Fransa g ib i b ü y ü k e m p e rya list g ü çle ri karşısına a lm a m a k ” s tra te jis in i iz le m iş tir. A ta tü r k bu gerçeği N u tu k ‘ta ,

* Birinci Cihan Harbinde Osmanlı Devletinin yanında koskoca Almanya, Avusturya-Macaristan varken, hepsini birden mağlup eden İtilaf Devletleri karşısında tekrar onlarla husumete sebep olacak vaziyetler almaktan daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık obmazdı " d iy e re k ifa d e e tm iş tir. Bu nedenle m ü m k ü n o ld u ğ u n ­ ca “ s tr a te jik ” d a v ra n m a lıy d ı. B atı Cephesinde Y u n a n lıla ra karşı m ücadele e d e rke n b ir de güneyde Fransızlara karşı cephe a çm a k, m erkezi g ü cü ik iy e b ö lm e k d e m e k ti k i, bu d u ru m m illi h a re ke ti te h like ye s o k a b ilir d i. Bu nedenle, hem “ m illi g ü çle ri ik iy e b ö l­ m em ek” , hem de “ b ü y ü k d e vletlere açıkça m eydan o k u m a m a k ” için Ç u k u ro v a

Bölgesine d ü ze n li b ir o rd u g ö n d e rilm e m iş tir.

Buna k a rş ın , A ta tü r k bu b ö lg e d e ki K u v a y ı M illiy e ile özel o la ­ rak ilg ile n m iş , b ö lg e d e k i çetelere çe ki-dü ze n verm ek iç in ta k m a isim le rle b ö lg e ye k ü ç ü k rü tb e li, fa k a t ç o k ye te n e kli k o m u ta n la r g ö n d e rm iş tir."“0 A t a t ü r k ’ün “ ta km a is im li k o m u ta n la r ı" , “ yerel 778 Celal Erikan, Kurtuluş Savatımızın Tarihi. İstanbul, 1971, $.28. 779 O/akman, age, s. 444, 780 Hatipoftlu, ag*«

355

ö n d e rle rle ’’ b ir lik te U rfa , A n te p ve M a r a ş ’ı F ra n sızla rd a n “ sava­ ş a ra k ” geri alm ıştır.

“Kurtuluş Savaşt'nda sadece Yunanlılarla savaştık / ” diye in­ sanların gö zü nü n içine b a k a ra k “ y a la n sö yle ye n ” Cum huriyet T a rih i ya la n cıla rın a b e lk i b ir “ d e rs ” o lu r d iye K u rtu lu ş Sava­ şı sırasında yaşanan T ü rk -F ra n s ız ça rp ış m a la rın a b irk a ç örnek verm ek is tiy o ru m . G üney C ephesinde F ra n s ız la rla y a p ıla n b e lli b a şlı savaşlar ve ça rp ışm a la r ş u n la rd ır: 1.

M a ra ş Savaşı: (21 O ca k -1 1 Şubat 1 9 2 0 ): 21 O c a k 1920’de

Fransız k u v v e tle ri M a ra ş H ü k ü m e t K o n a ğ ın ı işgal etm ek isteyin­ ce, M a ra ş ’ta k i m illi k u v v e tle r F ra n sızla ra ateşle k a rş ılık vermiş­ lerdir. B irka ç gün devam eden ç a rp ış m a la r sonrasında 23 Ocak 1 9 2 0 ’de Fransız to p la rı M a ra ş ’ı ateş a ltın a a lm ış tır.781 T ü r k milli k u v v e tle rin in im d ad ın a A ta tü r k y e tişm iştir. 2*4 O c a k 1 9 2 0 ’de ya­ yınladığı b ir genelge ile A ra p la rın da T ü rk le re y a rd ım edeceklerini ve F ransızların ik i yö nden kıskaç a ltın a a lın a ca ğ ın ı b ild irm iş tir.782 Bu genelge F ransızlar üzerinde te d irg in lik y a ra ttığ ı sırada Ata­ tü rk , 25 O ca k 1 9 2 0 ’de K o lo rd u la ra şu ta lim a tı v e rm iş tir: a)

Fransız k u v v e tle rin in h e p sin i a yrı a y rı ve b ird e n b ire bulun­ d u k la rı yerde k u ş a tm a k u fa k g a rn iz o n la rd a n başlayarak esir ve y o k etm ek.

b)

T ü n e lle ri, k ö p rü le ri a tm a k , y o lla r ı ta h rib e tm e k , gezici müf­ rezelerle y o lla rı kesm ek. F ra n s ız la rın b ir b irle r iy le bağlantı­ la rın a engel o lm a k .

c) d)

Fransızlara karşı ilk a ya kla n m a yı U rfa ’da hem en başlatmak. F ıra t’ ın d o ğ u s u n d a k i F ra n sızla rı b u ra la rd a n ç e kilm e k zo­ run d a b ıra k m a k ve b u n u n iç in de b ir Fransız müfrezesinin ev ve çadırına her gece ateş a çm a k.

e)

A ş ire tle ri ha ra re tle k ış k ırtm a k .783

781 Tansel, age, C.lll, 194. 782 age, s. 196,197. 783 age, 197,198. 356

1. Şubat

1 9 2 0 ’de M a ra ş ’ta k i T ü rk -F ra n s ız savaşı daha

da şid d e tle nm iş, F ra n sızla r M a ra ş çarşısını yakm ıştır. 6 Şubat 1920’de M a ra ş sem alarında b ir Fransız uçağı uçm uş, 7 Şubat 1920’de İs la h iy e ta ra fla rın d a n gelen 5 0 0 k iş ilik ve 2 to p lu b ir Fransız b ir liğ i M a ra ş ’ a b ir b u çu k sa a tlik mesafede m illi k u v v e t­ lerce d u rd u ru lm u ş tu r. A n c a k 3 0 0 k iş ilik b ir Fransız b ir liğ i b ir dağ b a ta rya sıyla M a ra ş ’ ı b o m b a rd ım a n a tu tm u ş tu r.784 21

O c a k - 11 Şubat a ra sın d a ki M a ra ş Savaşı’nda, Fransız

b irlik le rin d e savaşan 2 5 0 0 k a d a r E rm en i vardır. 785 10/11 Ş ubat 19 2 0 gecesi Fransızlar, M a ra ş ’ ı boşaltm aya başlam ışlardır. Bu sırada yaşanan T ü rk -F ra n s ız çarpışm ası sıra­ sında, G e n era l C e la l E rik a n ’a göre Fransızlar 2 0 0 0 ö lü ve rm iştir. T ürkle rde n ise 2 0 0 şehit, 5 0 0 ya ra lı va rd ır.786 2. U r fa Savaşı: (9 Ş u b a t-10 N is a n 1920): U rfa ’yı işgal e t­ miş o la n F ra n s ız la rla T ü r k m illi k u v v e tle ri 9 Şubat 1 9 2 0 ’de savaşmaya b a şla m ışla rd ır. B ö lg e d e ki ö n e m li K ü r t a şire tle ri de T ü rk le ri d e s te k le m iş tir.787 Fransızlar, U rfa ’da 1700 E rm e n iyi s ila h la n d ırm ışla rd ır. A yrıca F ra n sızla rın elle rin de 7, 8 m a k in e li tüfek v a rd ır.788 Bu güçle, F ra n sızla r ve E rm e n ile r U rfa 'd a T ü r k ­ leri ka tle tm e ye b a ş la m ış la rd ır.789 U r fa ’da E rm en i ve F ransızların T ü rk le ri k a tle tm e le rin i İn g iliz le r, ta m tersi b ir b içim in d e “ T ü r k lerin E rm e n ile ri k a tle ttiğ i” şeklinde dü n yaya yan sıtm ışla r ve Osmanlı H ü k ü m e ti ve H a rb iy e N e z a re ti’nden bölgedeki Fransızlara ve E rm e n ile re y ö n e lik h a re ke tle rde n kaçınılm ası yönünde bir yazı a lm ış la rd ır. 790 A n c a k A ta tü r k , O sm an lı H ü k ü m e ti’n in

“Milli kuvvetlerin Maraş ve Urfa'da ileri gitmemeleri konusundaki ” yazısına uyu lm a m a sı g e re ktiğ in i

ve H a rb iy e N e z a re ti’n in ,

belirterek M a ra ş ve U r fa ’da T ü r k h a k im iy e ti k u ru lu n c a y a k a d a r

784 age, s. 198,199. 785 Avcı6ğlu, age, C.II1, s. 1275. 786 age, s.1276. 787 Tansel, age, s.203,204. 788 Avcıoğlu, age, s.1278. 789 Nimet Arsan, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Ankara, 1964, s.195. 790 Tansel, age, s.205. 357

bölgede m üca d e le n in devam edeceğini, eğer F ra n sızla r buraları boşaltm azsa T ü r k d ire n iş in in daha da g ü ç le n ip yayılacağını be­ lirtm iş tir. 791 A n c a k zam an için d e U r fa ’d a k i T ü r k k u v v e tle ri zo r durum da ka lm ışlar, b u n u n üzerine U rfa e şra fın d a n b ir heyet 19 Mart 19 2 0 ’de A ta tü r k ’e b ir te lg ra f çe ke re k “ U r fa ’da T ü rk le rin çok k a y ıp v e rd ik le rin i ve b ir an önce U r fa ’ ya y a rd ım ulaştırılması g e re k tiğ in i” b ild irm iş tir. A ta tü r k o n la ra v e rd iğ i cevapta,

u13.

Kolordu ciddi olarak Urfa meselesini halledecektir. Talimat ve­ rildi. Haberleşiniz.” d e m iş tir.792 Y in e A ta tü r k , 3 0 M a r t 1920’de, ttUrfa’ya en yaktn askeri birliklerden yeter derecede bir kuvve­ tin hemen Urfa’ya gönderilmesini ve sürüncemede kalmış olan Urfa işinin sonuçlandmlmasmt 13^Kolordu'dan” istemiştir.7’ 1 A ncak yine de 13. K o lo rd u U r fa ’ya z a m a n ın d a gereken yardımda b ulu n am a m ıştır. F a k a t A ta tü r k , y e tk ilile r e te lg ra f üzerine telgraf göndererek, ne k u v v e t b u lu rsa U r fa ’ ya y o lla m a y a çalışm ıştır.’’4 Bu arada U r fa ’d a k i F ra n s ız la rın d u ru m u da p e k parlak de­ ğ ild ir. Fransızlar, 10 N is a n 1 9 2 0 ’ de s ila h ve ce phaneleriyle bir­ lik te U rfa ’dan ç e k ilm iş le rd ir. Fransızlar, U r fa ’da T ü r k m illi k u v v e tle riy le y a p tık la rı savaş­ ta 2 5 0 ö lü , 163 y a ra lı v e rm iş le rd ir.795 3.

Gaziantep Savaşı (3 Şubat-28 Mayıs 1920): Fransızlar, si­

la h la n d ırd ık la rı E rm e n i ç e te le riyle b ir lik t e , A n te p ’i, ç o k kanlı bir şekilde işgal e tm iş le rd ir. “Ermenilerin yalnız buldukları Türklen öldürmeleri, sarkıntıya uğrayan anasını savunmak isteyen 8 ya­ şındaki Mehmet'in süngülenmesi, kadınların peçelerinin açılma­ sı, iki topluluk arasındaki ilişkileri çok gerginleştirmiştir.” 79* A ta tü r k ’ün A n te p ’e y o lla d ığ ı s u b a y la rd a n P o la t Paşa (Yüz­ başı K a m il) K ilis ’te Fransız k u v v e tle rin e ö n e m li k a y ıp la r ver d irm iş tir. Yüzbaşı K a m il, A n te p -K ilis a ra s ın d a k i Fransız İkmal

791 Harb Tarihi Vesikaları Dergisi, S. 18, Belge, 451. 792 Harb Tarihi Vesikaları Dergisi, S. 13, Belge, 336. 793 Harb Tarihi Vesikaları Dergisi, S. 13, Belge, 349. 794 Avcıogiu, age, s.1278. 795 Türk İstiklal Harbi, C.IV. GüneyCephesi, s. 116. 796 Avcıoğlu, age, s. 1279. 358

birliklerini 3-1 8 Şubat 1 9 2 0 tarihleri arasındaki pusu ve baskın­ larıyla yok etm iştir.797

Şahtn Bey ve Anteplı çocuk kahramanlar

Antep’teki Fransız “saldırıları’' ve “ katliam ları” artınca Antep Heyet-i M erkeziyesi, Şahin Bey’i, Antep-Kilis Yolu’ Kuvayı Milliye K om u tanlığfna getirmiştir. Şahin Bey, Antep-Kilis yolu

797 age, s. 1280 359

üzerinde üç savunm a h a ttı k u ra ra k F ra n s ız la rın m erkezle bağ­ la n tıla rın ı k e s m iş tir/98 26 M a r t 1 9 2 0 ’de F ransız b irlik le riy le üç gün süren ço k k a n lı b ir çatışm aya g ire n Ş ahin Bey, yenilm iş ve Fransız sü n g üleri a ltın d a can v e rm iş tir. 799 D a ğ ın ık h a ld e k i m ü fre z e le rin A n te p ’te F ra n sızla ra karşı is­ tenilen düzeyde başarılı o la m a m a la rı ü ze rin e A ta tü r k ’ün bu böl­ gedeki m illi k u v v e tle ri ö rg ü tle m e k le g ö re v le n d ird iğ i subaylardan K ılıç A li Bey, A n te p ’te k i d a ğ ın ık k u v v e tle ri b ir ara ya getirerek A n te p d ire n iş in i yeniden a le v le n d irm iş tir.800 1

N is a n 1 9 2 0 ’de A n te p ’te F ra n sızla r, Fransız d e stekli Erme-

n ile r ve T ü rk le r arasında ç o k k a n lı b ir savaş başlam ıştır. Fransızlar A n te p ’i uzu n süre to p ateşi a lfm d a tu tm u ş la rd ır. Türkler­ le F ransızlar a ra s ın d a k i ç a tış m a la r a rtın c a , 2 6 N is a n 1920’de T ü rk le rle F ra n sızla r arasında B ir in c i M a ğ a ra b a ş ı Savaşı gerçek­ leşm iştir. Bu savaşı ka za n an m illi k u v v e tle r A n te p ’in kurtuluşu yo lu n d a ö n e m li b ir a d ım a tm ış la rd ır.801 A n te p ’te k i Fransız ve E rm e n i “ v a h ş e ti” o derece artmıştır k i, A ta tü rk , İta ly a n A ja n s ı a ra c ılığ ıy la A n te p ’te k i k a tlia m ı bütün dünyaya d u y u rm a k iç in 31 M a r t 1 9 2 0 ’de R e fe t Paşa’ya b ir yazı göndererek b ö lg e de ki Fransız ve E rm e n i k a tlia m la r ın ı anlatmış ve bu o la y la rın p ro te s to e d ilm e s in i is te m iş tir.802 Fransız k u v v e tle rin in b ir kısm ı 28 M a y ıs 1 9 2 0 ’de teslim o lm uşlard ır. D aha sonra 2 9 /3 0 M a y ıs 1 9 2 0 ’ de “ y ir m i günlük” b ir ateşkes antlaşm ası im za la n m ış, a n ca k b u n a k a rşın Fransız­ la rın ve E rm e n ile rin T ü rk le re s a ld ırıp , k a tlia m la rın a devam et­ m eleri ve dahası F ra n sızla rın Z o n g u ld a k ’ ı işgal e tm e le ri üzerine A ta tü rk , 18/19 H a z ira n 1 9 2 0 ’de ateşkesi b o z a ra k , 2 0 Haziran 1 9 2 0 ’de G eneral N ih a d ’ı E lcezire, A lb a y S e la h a d d in A d il Bey’i de A d a n a -A n te p Cephesi k o m u ta n lık la rın a g e tirm iş tir .803 Böylece A n te p savunm asını m e rk e z le ş tirip d e rle y ip to p a rla m ış tır.

798 799 800 801 802 803 3f»0

Tansel, age, s.209. age, s.210. age, s.210. age, s.211. HarbTarihi Vesikaları Dergisi, S.13, Belge, 350. Tansel, age, s. 222, 223.

19

T em m uz 1 9 2 0 ’de F ransızlarla T ü rk le r arasında Toros

Bağlan Savaşı y a p ılm ıştır. 19 Tem m uz sabahı başlayan T ü rk ta ­ arruzu son u cun d a bozguna u ğ ra tıla n Fransızlar Tarsus’a doğru kaçm ışlardır. F ra n sızla rın bu savaştaki k a yıp la rı, 200 insan, 200 tüfek, 7 m a k in e li tü fe k ve 5 de o to m a tik tü fe k tir.804 4. H a c ıla rı ve B e le m e d ik Ç a rpışm a la rı: Pozantı ile Adana arasındaki d e m iry o lu üzerinde b u lu n an H a c ık ırı, Fransız b ir lik ­ le rin in ik m a l ve ir tib a t m erkezlerinden b irid ir. Bu nedenle m il­ li k u v v e tle r b u ra y ı ele geçirm ek için saldırıya geçm işlerdir. 2/3 Nisan 1 9 2 0 gecesi H a c ık ın ’yı kuşatan T ü r k b irlik le riy le Fransız b irlik le ri arasında b ü y ü k b ir çatışma m eydan gelm iştir. Erm eni ta k v iy e li Fransız k u v v e tle ri 1000 kiş i civa rın d a , T ü r k k u v ve tle ri ise 2 3 0 0 k iş i civ a rın d a d ır. Üç gün devam eden çarpışm alar so­ nunda 6 N is a n 1 9 2 0 ’de H a c ık ırı ele g e ç irilm iş tir.805 M i l l i k u v v e tle r, 7 N is a n 1 9 2 0 ’ de K elebek’ i a lm ışlardır. M illi ku vve tle r daha sonra 8 N isa n 1 9 2 0 ’de B elem edik’i kuşa tm ışla r­ dır. 10 N is a n 1 9 2 0 ’de F ransızlar üzerine ya pılan saldırıyla Bele­ m edik k u rta rılm ış tır.806 5. B ir in c i K a v a k lıh a n Savaşı: 11 N isa n 1920 ta rih in d e K ava k lıh a n ’a sa ld ıra n Fransız b ir lik le r i o n la rd a n sayıca ço k az o la n T ü rk b irlik le rin c e bozguna u ğ ra tılm ış tır.807 6. İ k in c i K a v a k lıh a n Savaşı:

B irin c i K a va klıh a n Savaşı’nı

kaybeden Fransızlar, 19 M a y ıs 1920 ta rih in d e ik in c i kez K a va klıhan’a s a ld ırm ış la rd ır. Üç gün devam eden Fransız kuşatm asını kıran m illi k u v v e tle r, F ra n sızla rı A d a n a ’ya çe kilm e k zo ru n d a bı­ rakm ışla rdır. 808 T a n k , to p ve u ça kla rla destekli Fransız o rd u su ­ na, o n la rın o n d a b irin d e n az o la n T ü r k m illi k u v v e tle rin in b ü ­ yük k a y ıp la r v e rd irm e s i ç o k d ik k a te şayan b ir o la yd ır.809

804 age, s.224. 805 Türk İstiklal Harbi, 137; KasımEner, Çukurova, Kurtuluş Savaşı',nda Adana Cephesi, Ankara, 1970, s. 66,67; Hatipoğlu, age, s.77. 806 Ener, age, s.67; Hatipoğlu, age, s.78. 807 Türk İstiklal Harbi, C.IV, s. 143; Hatpoğlu, age, s.79. 808 Türkİstiklal Harbi, C.IV, s.141-144; Hatipoğlu, age, s.80. 809 Ener, age, s.53. 361

7. K a rb o ğ a z ı Savaşı: I. D ü n y a Savaşı’n d a V e rd ü n ’da Alınan­ lara karşı ç o k ö n e m li z a fe rle r k a za n a n F ransız T a b u r Komuta­ nı M e s n il, 26 M a y ıs 1 9 2 0 ’de K a rb o ğ a z ı’nda m illi kuvvetlerle ya p tığı çatışm ada y e n ile re k, 4 4 k ö y lü y e te s lim o lm a k zorunda k a lm ış tır.810 K ilik y a Batı C ephesi K o m u ta n ı T e k e lio ğ lu Sinan, bu o la yı A ta tü r k ’e şöyle ra p o r e tm iş tir:

“Ağır ve hafif yaralt 6 5 0 er; biri binbaşı olm ak üzere 23 su­ bay esir alınmıştır. Bilan ve Teke sırtları cesetlerle doludur. Düş­ manın 200'den fazla ölüsü vardır. 2 top , 8 makineli tüfek, 40 otomatik tüfek , 10 0 0 kadar çeşitli silah , 13 katana, 9 0 katır ele geçirilmiştir. ” 8,1 8. H a c ı T a lip Ç if t liğ i B a skın ı: Tarsus d e m iry o lu n u n kuzeyin­ de b u lu n a n H a cı T a lip ç if tliğ i F ra n s ız la rın e lin e geçm iştir. Tarsus G ru p K o m u ta n ı İb ra h im F e ra h im (Ş alvuz) Bey, müfrezelerini to p la y a ra k 25 H a z ira n 1920 a kşa m ı H a c ı T a lip Ç if t liğ i’ne bir sa ld ın d ü ze nlem iştir. F ra n sızla r te s lim o lu p ç if t liğ i boşaltmayı reddederek çatışm aya b a şla m ışla rd ır. B u n u n ü ze rin e m illi kuv­ vetler b ir ta ra fta n F ra n sızla rla ç a tış ırk e n d iğ e r ta ra fta n çiftliği ateşe ve rm işle rd ir. B u n u n ü ze rin e p a n iğ e k a p ıla n Fransız asker­ le rin in b ir kısm ı Tarsus’a d o ğ ru ka çm a ya ba şla m ış, b ir kısmı da te slim o lm u ş tu r.812 9. Tarsus B a ğ la n T a a rru z u : H a c ı T a lip Ç if t liğ i’nde yenilen Fransızlar, Tarsus B a ğ la rı’na ç e k ilm iş le rd ir. Bu d u ru m karşısında m ın tık a k o m u ta n ı Y a rb a y Şem settin Bey,

sol cenah komutanı

Binbaşı 1.F erahim Bey’ le g ö rü şe re k T a rsu s’ un alınm asına ka­ ra r ve rm işle rd ir. Y a p ıla n h a z ırlık la rın a rd ın d a n 1 5 /1 6 Temmuz 1920 gecesi başlayan ta a rru z d a n iste n ile n sonuç alınamamış, b u n u n üzerine 1 6/17 T em m uz gecesi ik in c i b ir ta a rru z daha ya p ılm ış ama bu da ç o k b aşarılı o lm a m ış tır. A n c a k m illi kuv­ ve tle r ne pahasına o lu rsa o lsu n b u ra y ı ele g eçirm eye kararlıdır. Bu nedenle 18/19 T em m uz gecesi y a p ıla n ü çü n cü ta a rru z başa­ 810 811 812

362

Hatıpoftlu, age, s.81. Türk İstiklal Harbi, CIV,s. 146; ATAŞE, Arş.1-4282, Kls, 593, Dos. 14A-137, Kİ 9. Türk İstiklal Harbi. C.IV, s. 174.

rılı o lm u ş ve F ransızlar, 2 0 0 k a d a r k a yıp vererek Tarsus’a geri ç e k ilm iş le rd ir.813 10. K a m b e rh ö ğ ü y ü Savaşı: Tarsus Bağları Savaş’ ında yenilen Fransızların M e rs in ve A d a n a ile b a ğ la n tıla rı ke silm iş, Fransızlar Tarsus’da sıkışıp k a lm ış la rd ır. Z o r d u ru m d a ka la n Fransızlar, Adana’d a n y a rd ım istem işler, gelen y a rd ım ı K a m b e rh ö y ü ğ ü ’nde karşılayan

ve

b u ra d a

müfrezesi 2 7 T em m uz

F ra n sızla rla

çatışm aya

g iren

Ç e likta ş

1 9 2 0 ’d e ki K a m b e rh ö yü ğ ü Savaşı’nda

y e n ilm iş tir.814 11. Y ü re ğ ir O va sı Savaştan: B ölgenin buğday ih tiy a c ın ı k a r­ şılayan Y ü re ğ ir O v a s ı’ nı F ra n sızla rd a n tem izlem ek isteyen m illi kuvvetler, 9 T e m m u z 1 9 2 0 sabahı, Yarbaşı m ıntıka sın d a Fransız­ larla ça tışm a ya b a şla m ışla rd ır. B u ra d a k i T ü rk -F ra n s ız çatışması aralıksız o n beş saat sü rm ü ştü r. Bu sırada In n e p li s ırtla rın ı ele ge­ çiren F ra n s ız la r b u ra la ra to p la r y e rle ştirm iş ve ha re ke t h a lin d e k i m illi k u v v e tle ri ateş a ltın a a lm ıştır. B u n u n üzerine m illi ku v v e tle r ka ra rg â h la rı o la n Taşçı k ö yü n e ç e k ilm iş le rd ir.81' F ra n s ız la r 12 T e m m u z 1920*de m illi k u v v e tle rin ka ra rg â h ı Taşçı k ö y ü n e s a ld ırm ış la rd ır. Taşçı k ö y ü savaşı a ra lıksız beş saat devam e tm iş , F ra n s ız la rın her tü r lü im k â n ı k u lla n a ra k y a p tık la rı bu b ü y ü k s a ld ırıd a daha fa zla k a y ıp verm ek istemeyen m illi k u v ­ vetler ik i k m u z a k ta k i K ıla v u r kö yü n e d o ğ ru ç e k ilm iş le rd ir.816 Böylece Taşçı k ö y ü F ra n s ızla rın eline geçm iştir. G e re k li h a z ırlık ­ ları yapan m illi k u v v e tle r, 15 T em m uz 1920 sabahı Taşçı kö yü n e ta a rru z e tm iş le rd ir. Bu T ü r k ta a rru z u n a Fransızlar, A d a n a ’dan a ld ık la rı destekle ç o k ş id d e tli b ir karşı ta a rru z la cevap ve rm iş­ lerdir. 16 T e m m u z ’ da başlayan Fransız ta a rru z u m illi ku v v e tle ri zora s o k m u ş tu r. M i ll i k u v v e tle r Seyhan n e h rin in batı yakasına geçm jşlerdir. Böylece Y ü re ğ ir O vası F ra n sızla rın k o n tro lü n e geç­ m iştir. F ra n s ız la r b u ra d a h a lka b ü y ü k z u lü m le r ya p m ıştır.817 813 Ener, age, s.87; Türk İstiklal Harbi, C.IV, *. 177,178; Hatipoğlu, age, s.88. 814 Türk İstiklal Harbi, CIV, s.178,179. 1 Kncr, age, 1,82; Hatipoftlu, age, 816 Ener, age, s.83. 817 Ener, age, s.84; Hatipoftlu, age, s.92.

85

s.8

s.90.

363

12.

F ransızlar vc Fransız d e s te k li E rm e n ile rle T ü rk le r ara­

sında daha sonra da b irç o k k a n lı savaşlar, ç a rp ış m a la r yaşan­ m ıştır. Y u ka rı d a ğ lık bölgede y a p ıla n K o z a n , M açın , Saimbeyli, D o ğ a n be yli ve Ş arköy o la y la rın d a F ransız d e s te k li Frmenilcrin “ k ıy ım " vc “ k a tlia m la rın a ” T iir k m illi k u v v e tle ri “ direnişle" k a rş ılık v e rm iş le rd ir.H,H T ü rk le rle Fransızlar arasında a y rıc a , K ü ç ü k Z iya re tte p c Sa­ vaşı, K ovanbaşı Savaşı, K a n lı G e ç it S avaşları, F a d ıl Muharebesi, Z e y tu ri Savaşı m eydana g e lm iş tir. 81v K a n lı T ü rk Fransız savaşları, 2 0 E k im 1 9 2 1 ’de imzalanan A n k a ra A nlaşm ası ile sona e rm iş ve F ra n s ız la r A n a d o lu 'd a n çe­ k ilm iş le rd ir.

"Kurtuluş Savaşı'mia sadece Yunanlılarla savaşılmışUr" di­ yenler, acaba F ra n sızla rla y a p ıla n bu savaşları d u ym a d ıla r mı, yoksa d u y d u la r da d u y m a z lık ta n m ı g e liy o rla r? N e dersiniz?

I. İnönü Savaşı Olmamıştır Yalanı "J.

İnönü Zaferinin olmadığını kamtladml“ Prof. Yalçın Küçük

C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rın ın , “ şe h ir efsanesi“ haline

Kurtuluş Savaşı Tarihinde İnönü Savaşları diye adlandırılan savaşların gerçekte olmadığı”

gelen “ k ü lt ” y a la n la rın d a n b ir i de “ yalanıdır.

ö rn e ğ in , “ tez hastası“ P ro f. Y a lçın K ü ç ü k , “ Aydın Üzerine Tezler 2 ” adlı k ita b ın d a İn ö n ü S a va şla rının “ o lm a d ığ ın ı“ şöyle ifade e tm iş tir:

"tik okul Yurttaşlık Bilgilerinde hile İnönü Zaferi anlatı­ lıyor. İnönü'de makus talihin yenildiği söyleniyor, Genelkur­ may yayınlarına ve diğer kaynaklara dayan arak İnönü'de za­ fer değil bir çarpışma bile olm adığını gösterdim. Çerkez Ethem 818 819

364

H«tıpoftlu. ftgc, ».V2-VS. ugc, §. 112-117.

ve Mustafa Suphi'yi temizlemeye kararlı Anadolu ihtilalcileri temizlik hareketini maskeleyecek bir zafer arıyorlar. Mutlak yaratmak zorunluluğu duyuyorlar. İnönü'de yaratıyorlar (yani uyduruyorlar.) ”H2() Hıı C u m h u riy e t ta rih i ya la n ını, K a d ir M ıs ıro ğ lu , Burhan Bozgeyik, A b d ıırra h m a n D ilip a k g ib i

bilumum “ şe riatçı”

yazar

çizer tayfası d ilin e d o la m ıştır. Bu ya la n ı deşifre etmeden önce, buna bağlı başka b ir ya la ­ nı, “ Çerkez

Ethem hain d eğ ild irr yalanım deşifre etmek çok

daha d o ğ rıj o la c a k tır. Ç ü n k ü , C u m h u riy e t ta rih i ya la n cıla rın ın ısrarla “ y o k t u r ” d e d ik le ri I. tn ö n ii Savaşı’ nı m illi hareket açısın­ dan hem “ ço k zora s o k a n ” hem de “ çok ö n e m li k ıla n ” , I. İn ö n ü Savaşı'nın m eydana g e ld iğ i günlerde, m illi k u v ve tle rin b ir ta ra f­ tan Y u n a n ta a rru z u n u d u rd u rm a y a çalışırken, d iğer ta ra fta n da isyan ederek Y unan saflarına geçen Çerkez Ethem ku vve tle riyle mücadele e tm e k z o ru n d a kalm asıdır. ö z e tle ,

I. İn ö n ü Savaşı'nın anlam ını ve ö n e m in i ka vra ya ­

bilm ek iç in önce Ç erkez Ethem O la y ı’nı b ilm e k gerekm ektedir.

Çerkez Ethem Hain Değil midir? K u rtu lu ş S avaşfna A ta tü rk dışında yeni b ir lid e r arayan, “ tk in c i C u m h u riy e tç i” , “ M a rk s is t d ö n m e si” , “ lib o ş ” ve “ yo b a z” ta kım ı o ra d a n b u ra d a n elde e ttik le ri b ilg i k ırın tıla rıy la sözüm ona “ B u rju v a m illiy e tç is i” M u sta fa Kem al A ta tü r k ’ ün karşısına “ S o s y a lis t-B o lş e v ik ” , “ h a lk a d a m ı” Çerkez E them ’ i çıka rm a k is­ tem işler ve bu d o ğ ru ltu d a “ resm i ta rih yalan s ö y lü y o r” diyerek Çerkez E th e m ’ i K u rtu lu ş Savaşı’nın “ b ir n u m a ra lı k a h ra m a n ı” ilan e tm iş le rd ir! Ç erkez E th e m ’ i “ K u rtu lu ş Savaşı k a h ra m a n ı” yapm a m o d a ­ sını ba şla tan , 1950Merde C em al K u ta y ’dır. B irile rin ce D e m o k ra t P a rti’ye “ ta rih s e l a lty a p ı” h a zırla m a kla g ö re v le n d irile n Cemal K utay, 1 9 5 0 -1 9 6 0 d ö n em in d e tn ö n ü k a rşıtlığ ın ı, Vİsmet İn ö nü * Çerkez E th e m çe kişm esi” b içim in d e ka m u o yu n a sunm uştur. K u 820 Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler, ('II, İstanbul, l*>87, s. 1,2.

365

“Kahraman Ethem*in başarılarım kıskanan İsmet Paşa'rtm Ethem*i ihanete zorladığını! ” id d ia e tm iş tir. 821

tay,

T u rg u t ö z a k m a n , “ Ç e rke z E th e m v a ta n h a in i d e ğ ild ir ” ma­ sa lın ın b ö yle b a şla d ığ ın ı ile r i s ü rm ü ş tü r.82^ D a h a so n ra İsmail B ile n , H a şan İz z e ttin D in a m o , Y a lç ın K ü ç ü k , K a d ir M ısıroğlu, C e m al Şener, E m ra h C ila s u n v b . b ir ç o k ta rih ç i-y a z a r bu masalı daha da a lla y ıp p u lla y ıp en e t k ili C u m h u r iy e t t a r ih i ya la n la rın ­ d an b ir in i y a ra tm ış la rd ır: B u y a la n ın a d ı, “ Ç e rk e z E th e m hain d e ğ ild ir !” ö z a k m a n , “ Ç e rkez E th e m ’ in v a ta n h a in i o lm a d ığ ı” iddiası­ n ın daha ç o k , Ç e rkez E th e m ’e a it o ld u ğ u ile r i s ü rü le n a n ıla ra da­ y a n d ırıld ığ ım b e lirtm iş tin A n c a k , ö z a k m a n ’ın da b e lir ttiğ i gibi o rta d a “ b ir b ir in i tu tm a y a n ” üç f a r k lı a n ı v a rd ır.823 “ E th e m h a in d e ğ il m id ir ? ” s o ru s u n a ce va p v e rm e k iç in ger­ ç e k le ri o rta y a k o y m a k g e re k m e k te d ir.824

İşte, ana hatlanyla Çerkez Ethem gerçeği: 1.

Babası K a fk a s y a g ö çm e n i o la n Ç e rk e z E th e m , B a n d ırm a ’da

“Em lak ve arazi sahibi mesut ve müreffeh yaşayan bir ailenin ç o c u ğ u d u r Y a n i id d ia edildiği

d o ğ m u ştu r. K e n d i ifa d e s iyle ,

g ib i, “ g a rib a n , h a lk a d a m ı, s o s y a lis t” fa la n d e ğ ild ir. K endisinden b ü y ü k beş ka rd e ş i v a rd ır. İ k i k a rd e ş i; İly a s ve N u r i daha önce şehit o lm u ş la rd ır. K e n d is i d ışın d a tü m k a rd e ş le ri subaydır. 19 yaşında ta lim h a n e d e staj g ö re n E th e m , b u ra d a n Başçavuş rütbe­ siyle te rh is o lm u ş tu r. B a lk a n S avaşları sıra sın d a B a k ırk ö y Küçük Z a b it O k u lu ’n u b itir m iş tir . B ir süre S ü v a ri S u b a y V e k ili (Astsu­

821 Bkz. Cemal Kutay, Çerkez Ethem Hadisesi, 2.Cdt, İstanbul, 19 5 5-19 56 . 822 özakman, age, $.474. 823 Bkz. 1. Versiyon: Cemal Kutay, Çerkez Edıem Hadisesi, 2 C ilt, Tarih Kütüpha­ nesi Yayınları, l&tanbul, 19 55, 1956; 2. Versiyon: Çerkez Ethem’in Hatıraları, Dünya Gazetesi Yayınları, İstanbul, 19 6 2; 3. Versiyon: Cemal Kutay, Çerkez Ethem Dosyası, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 19 73. Çerkez Ethem, Andarun, Berfuı Yayınları, İstanbul, 2000; Çerkez Ethem’e ait olduğu iddia edilen bu anılardaki tutarsızlıklar ve çelişkiler için bkz. özakm an, age, s. 475-477. 824 Çerkez Ethem ve Çerkez Ethemciler hakkında bkz. Zeki Sanhan, “Çerkez Et­ hem ve Günümüzün Çerkez Ethemcılert”, Türkiye Gerçeği dergisi, S .l8, Ağus­ tos, 1980.

36 6

bay) o la ra k g ö re v y a p tık ta n sonra Bandırm am daki a ile sin in y a n ı­ na d ö n m ü ş tü r. E th e m ’ in “ a s k e rlik le ” iliş k is i bu k a d a rd ın Y a n i, mesleği a s k e rlik d e ğ ild ir, sadece herkes g ib i a s k e rliğ in i y a p m ış tır; askerde de “ a s ts u b a y lığ a ” k a d a r yü kse le b ilm iş tir. D a h a so n ra T e ş k ila t-ı M ah su sa g ö re v lis i o la ra k İra n ve Ira k 'ta b u lu n m u ş tu r. Bu sırada y a ra la n a ra k te k ra r B a n d ırm a ’ya d ö n m ü ş tü r. I. D ü n y a

S avaşı'nın so n u nd a 3 0 E k im

1 9 1 8 ’ de

M o n d ro s A te şke s A n tla ş m a s ın ın im za la n m a sın d a n İz m ir ’in iş­ gal e d ild iğ i 15 M a y ıs 1 9 1 9 ’a k a d a r B a n d ırm a ve c iv a rın d a “ çe­ te c ilik ” y a p m ış tır.825 F a lih R ıfk ı A ta y , Ç e rkez E th e m ’ i şöyle a n la tm a k ta d ır: “Et­ hem kuvvetlerini kendisi toplamıştır. Silahlarım kendisi bulmuş­ tur. Bu kuvvetleri besleyecek parayı kendisi sağlamıştır. Astığı astık , kestiği kestiktir. Ethem* e kanundan , m ahkem eden , meş­ ruluktan bahis açılamaz. Bir isyan bastırmışttr. Dönüşte kendi adamları A nkara çarşısında sırmalı kuşaklar satar... ” 826 E th e m ’ in b ir liğ i p a ra h a ske rle rd e n o lu ş m a k ta d ır. S u b a yla rı, d ü z e n li o rd u n u n s u b a y la rın d a n ç o k daha fa zla para a lm a k ta d ır­ lar. E rle re de b o l p a ra v e rilm e k te d ir. G e re k li p a ra , sadece zen­ g in le rd e n d e ğ il, b ü tü n h a lk ta n te rö rle a lın m ış tır.827 2.

Ç e rk e z E th e m , e ş k ıy a lık g ü n le rin d e İz m ir ’ de C u m ao va sı

y a k ın ın d a k i b ir ç if t liğ i basm ıştır. Bu ç iftliğ in ja n d a rm a ta ra fın ­ dan k o ru n m a s ı e m rin i veren İz m ir V a lis i R a h m i B e y’ in b u lu n d u ­ ğu tre n i b o m b a la m a g iriş im in d e b u lu n m u ş tu r. D a h a sonra da 12 Şubat 1 9 1 9 ’da R a h m i B ey’ in o ğ lu n u k a ç ırıp 5 0 .0 0 0 a ltın k a rş ı­ lığ ın da serbest b ıra k m ış tır. E th e m a n ıla rın d a bu o la y ı, “ İşgalden önce Yunan tehlikesi belirdiği vakit , İzmir Valisi Rahmi Bey'den 50.000 lira almıştım! ” ş e klin d e ifa d e e tm iş tir.828 Y a n i, K u rtu lu ş Savaşı k a h ra m a n ı ü a n e d ilm e k istenen E th e m , “ m ekâ n basan” , “ para iç in ç o c u k k a ç ıra n ” ve “ fid y e a la n ” b ir çetecidir. 825 826 827 828

Çerkez Ethem, Anılanın, s. 7 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, s.307. Adıvar, Türk'ün Ateşle İmtihanı, s. 175. Çerkez Ethem, age, s.8.

367

3. B e k ir Sam i B e y’ in ve R a u f ( O rb a y ) B e y ’ in 2 5 M a y ıs 1919 ta rih in d e T e ş k ila t-ı M a h s u s a ’ d a n ta n ıd ık la r ı E th e m ve kardeşle­ rin e m illi h a re ke te k a tılm a ça ğ rıs ın d a b u lu n m a la r ı üzerine Çer­ kez E th e m m illi h a re k e te k a tılm ış tır. Y a n i E th e m d u r u p dururken d e ğ il, ça ğ rı ü ze rin e K u v a y ı M illiy e iç in d e y e r a lm ış tır. Ethem, P o yra z A ğa ve A la ş e h irli M u s ta fa vb . ç e te le r b irle ş m iş tir. Ethem, s ila h lı m üca d e le so n ra sın d a r a k ip le r in i e tk is iz h a le getirdikten so n ra , S a lih li’de o lu ş tu ru la n c e p h e n in lid e r liğ in i ele g e çirm iştir.829 14. K o lo r d u K o m u ta n ı Y u s u f İz z e t Paşa ta ra fın d a n K u v a y ı Sey­ yare (G e z ic i K u v v e t) o la ra k a d la n d ır ıla n k u v v e tiy le g e re k Yunan o rd u s u n a gerekse iç e rd e k i is y a n c ıla ra k a rş ı m ü c a d e le e tm iştir.830 Y u n a n o rd u s u k a rş ıs ın d a “ dişe d o k u n u r ” b ir b a şa rısı yoktur am a is y a n la rın b a s tırılm a s ın d a o ld u k ç a b a ş a rılı o lm u ş tu r. Et­ hem , A n z a v u r, Y o z g a t, B o lu - D ü z c e -A d a p a z a rı, a ya kla n m a la rın ı (is y a n la rın ı) b a s tırm ış ve 19 2 1 b a ş la rın a k a d a r A n k a r a ve An­ k a ra H ü k ü m e ti’n i k o ru m u ş tu r.831 K u v a y ı S e yya re ’n in gücünün a rtm a s ı ü ze rin e K ü ta h y a ’da b ir k a ra rg â h o lu ş tu rm u ş tu r .832 4. E th e m , B o lş e v ik e ğ ilim li Y e şil O r d u G n ı b u ’na katılm ış­ tır. A y rıc a K o m ü n is t H a lk İş tir a k y u n F ırk a s ı’ y la d a iliş k i içine g irm iş tir. Y o zg a t isya n ı ö n ce sin de E s k iş e h ir’ d e y k e n İs ta n b u l’dan gelen h a b e rle rd e n e tk ile n m iş tir. B u s ıra d a E s k iş e h ir’de A r if Oruç ta ra fın d a n K o m ü n iz m y a n lısı Y e n i D ü n y a g a ze te sin i desteklemiş­ tir. A n c a k b ü tü n bu fa a liy e tle ri E th e m ’ in “ S o s y a lis t” , “ Bolşevik” ya da “ K o m ü n is t” o ld u ğ u a n la m ın a g e lm e z. E th e m sadece o dö­ n e m in “ sol rü z g a rla rıy la ” y e lk e n le rin i d o ld u r m a k iste m iştir. Bu k a v ra m la r h a k k ın d a k u ra m s a l b ilg is i y o k d enecek k a d a r azdır.833 D o ğ a n A v c ıo ğ lu ’ n u n d e d iğ i g ib i, “ H alka zulümle ve soygun­ la beslenen böyle bir kuvvetin ne B o lşev ik lik le ne de Halkçılık­ 829 8 30 831 832 833

368

Celal Bayar, Ben de Yazdım, C .8, İstanbul, 1 9 7 2 , s.2 5 1 0 , 2 5 1 5 ,2 5 1 6 ; Kazım Özalp, Milli Mücadele, Ankara, 1 9 7 1 , s.90; özak m an , age, s. 4 7 8 , dipnot:13. Cemil Hakan Korkmaz, Kurtuluş Savaşı’nın tkinci Cephesi, tç İsyanlar, İstan­ bul, 2 0 0 8 , s.318. Türk İstikkal Harbi, C. 2/3, s.6 3 ; özakm an, age, s.4 7 8 , dipnot: 15; Korkmaz, age, s. 146-166. Korkmaz, age, s.318. Avcıoğlu, age, s. 555 vd.

la bir ilgisi yoktur. Nitekim Ethem'in zulmünden yakman h alk , Mustafa Kemal'in değim iyle , Ethem'in derebeyliğini kurduğu Kütahya'ya ordu birlikleri girerken , onları bir kurtarıcı olarak karşılar. Bu savaşlara katılan bir genç subay şöyle yazar: *Az kuvvetimize rağmen şehir halkının o günkü heyecanını hiç unutm am .Sokaklara fırlam ış erkekler bize yalvarıyordu: ‘Aman bu eşkıyalar Yunan gavurundan daha zalimdir ; aman bizi bunlar­ dan koruyun'. Ayrıca şehir halkının silahlanmış, evlerini, çoluk çocuklarını Ethem'in çetelerine karşı savunmaya azmetmiş oldu­ ğunu g örerek içimiz rahat etti. D aha sabahtan itibaren şehirliler bize yiyecek getirm eye başladılar. Gelenler: ‘Ethem çetelerine demiş ki, Kütahya'yı ele geçirirseniz , bütün mallar ; eşyalar sizin olacak.A m an kurtarın bizi ’ diye yalvarıyorlar . ” 834 M e c lis te k i A t a t ü r k m u h a lifle r i, E th e m ’ in sö zü m o n a “ B o l­ y a ra r la n m a k is te m iş le rd ir. M u h a lifle r , “Çerkez Ethem'in kişiliğinde bir Bolşevik lider görm e kuruntusuna k a ­ pılmışlardır. ” 835 E th e m ’ i, A t a t ü r k ’e k a rş ı b ir k o z o la ra k k u lla n ­ ş e v ik liğ in d e n ”

m ak is te m iş le rd ir. G e ç m iş te ve b u g ü n E th e m is tle rin o r ta k n o k ta ­ sının “ A t a t ü r k m u h a lif li ğ i” o lm a s ı te s a d ü f d e ğ ild ir y a n i! A t a t ü r k , 8 O c a k 1 9 2 0 t a r ih li M e c lis g iz li o tu ru m u n d a Ç e r­ kez E th e m ’ in B o lş e v ik liğ in i, “ s a h te k a r lık ” o la ra k d e ğ e rle n d ir­ m iş tir:

“B olşevikleri kan dırm ak , kom ünist renk , biçim ve giysisin­ de görü n m ek , Bolşevikleri aldatm aktBolşeviklere bu m em leket içinde bir kayn am a , derhal bir devri , bir ihtilal yapm a olanağt bulunduğu kanısını verdirm ek istediler... Öte yandan Bolşevikler d e bu adam ların doktrinsiz ve inançsız olduklarını anla­ mışlardır. Bu yüzden kendilerine ihanete daha uygun bir ortam , bir tem as n oktası aradılar. Onun için Yunanlılarla dostluğa yöneldiler. B öyle Bolşeviklerle , Yunanlılarla ve aynı zamanda İstanbul'la ve aynı zam anda İngilizlerle , çeşitli giysiler, renkler 834 835

age, $.582. age, s.6 0 0 .

369

ve zihniyetlere bürünerek türlü politikalar izlediler ve türlü poli­ tikalar düzdüler. ” 836 E th e m ’ in k u v v e tle ri, ö z e llik le Y o z g a t is y a n ı sonrasında dü­ z e n li o rd u n u n k u ru lm a s ı sü re c in d e a s k e ri m e rke zile şm e ye karşı g e lm iş tir.837 Y e te rin ce a s k e rlik e ğ itim i a lm a m ış , k u la k ta n d o lm a bilgiler­ le B o lş e v ik lik ya p m ış , m illi h a re k e tin “ m e rk e z ile ş m e s in e ” karşı çık m ış Ç e rkez E th e m ’ i A t a t ü r k ’ le k a rş ıla ş tırm a y a k a lk m a k keli­ m e n in ta m a n la m ıy la “ k o m i k l i k t i r ” . S

E th e m ’ in K u v a y ı Seyyare a d lı b ir liğ i, b ir a s k e ri birlikten

ç o k b ir “ a ile te ş k ila tı” g ib id ir . Ş ö yle k i, E th e m K u v a y ı Seyyare’yi bazen k a rd e ş i e m e k li y ü zb a şı T e v f ik ’ e, ve ya y in e e m e k li yüzba­ şı ve M a n is a M ille t v e k ili R e ş it’ç b ıra k m a k ta d ır .838 Y a n i, Çerkez E th e m ’ i, K u r tu lu ş Savaşı k a h ra m a n ı ila n e tm e k iste y e n le rin söy­ le d ik le rin in a ksin e E th e m ’ in b ir liğ i K u v a y ı Seyyare son derece düzensiz ve d is ip lin s iz , d a h a d o ğ ru s u .başına b u y r u k b ir teşkilat­ tır. K ısaca, E th e m ve a ile s in in ö ze l b ir liğ i d u ru m u n d a d ır . Düzen­ li, d is ip lin li, ü s te lik e m p e ry a liz m d e s te k li Y u n a n o rd u s u n a karşı E th e m ’ in K u v a y ı S e yya re sin in K u r tu lu ş S avaşı’ n ı kazanacağını d ü ş ü n m e k “ s a fd illik te n ” ba şka b ir şey d e ğ ild ir. 6.

Ç e rkez E th e m , evet! K u r tu lu ş S avaşı’n ın en k r it ik döne­

m in d e b irç o k iç a y a k la n m a y ı b a s tırm ış tır. B u n e d e n le Atatürk b ile b irç o k defa Ç e rke z E th e m ’ i k u tla m ış tır . A n c a k Ethem , bir ta ra fta n iç a y a k la n m a la rı b a s tırırk e n d iğ e r ta r a fta n “ aşırı sert” ve “ b a s k ıc ı” u y g u la m a la rıy la h a lk ı c a n ın d a n b e z d ire re k yeni a y a k la n m a la ra neden o lm u ş ; d a h ası m i lli h a re k e tin , b ir “ çete­ c i” , b ir “ e ş k ıy a ” h a re k e ti o la ra k g ö rü lm e s in e y o l açm ıştır, tngiliz le r ve İn g iliz e tk is i a ltın d a k i İs ta n b u l H ü k ü m e t i de b u durumu k u lla n a ra k m illi h a re k e t k a rş ıtı p ro p a g a n d a y a p m ış , bu propa­ g a n d a la r so n u n d a K u r tu lu ş Savaşı b ü y ü k z a ra r la r görmüştür.

836 83 7 838

age, $ .600,601. Korkmaz, age, s.318.

Türk İstiklal Harbi, 2/3, s.90; Türk İstiklal Harbi, C .6, s.2 3 6 ; öıakm an, age, s.480.

370

Çerkez E th e m ’ in h a lk ı b e zd ire n , te p k i çeken “ ka n u n ta n ım a z ’', “ baskıcı*’ u y g u la m a la rın d a n b a z ıla rı ş u n la rd ır: •

B o lu ve D ü zce is y a n la rın d a n s o ru m lu tu ttu ğ u Sefer Bey ve a rk a d a ş la rın ı A n k a r a 'n ın ka rşı çıkm asın a rağm en id a m e t­ m iş tir. 12 k iş iy i, ağ a be yi T e v fik ’ in başkanı o ld u ğ u u y d u ru k H a rp D iv a n f n d a y a rg ıla y ıp asm ıştır. Bu m ah ke m e , Y o zg a t m u ta s a rrıfın ı da hapse a tm ıştır.



Y o z g a t ts y a n fn d a n s o ru m lu tu ttu ğ u A n a k a ra V a lisi Yahya G a lip B e y’ i u y d u ru k H a r p D iv a n fn d a y a rg ıla m a k iste m iş­ tir. A t a t ü r k bu isteğe engel o lm u ş tu r.

• •

İz in s iz ve z o rla asker to p la m ış tır. İz in s iz a ske r to p la m a s ın a ka rşı ç ık a n R efet Bey’ i b ir b a h a ­ neyle İs tik la l M a h k e m e s i’ ne ş ik â y e t e tm iş tir.



M a h a lle k a b a d a y ıs ı g ib i b ir g ü n ansızın B a tı Cephesi K a r a r g â h f n ı b a s m ış tır.819



B o lu D ü z c e is y a n la rın ı b a s tırırk e n B u rsa ’d an geçen E th e m ’ in k o m u ta n la rın d a n Y ü zb a şı T e v fik Bey, ke n d isin e selam ver­ m e d iğ i g e re kçe siyle B in b a şı E ş r e fi tu tu k la ttır m ış tır . Bu o la ­ y ın ş e h ird e k i a s k e rli b ir lik ü z e rin d e h u z u rs u z lu k y a ra tm a ­ sına k ız a n Ç e rk e z E th e m , h u z u rs u z o la n s u b a yla rı da id a m e d e ceğ in i s ö y le m iş tir. E th e m ’in b u ç ık ış la rı ü ze rin e , h e rh a n g i b ir a la y d a ya da tü m e n d e b u lu n a n b ir subay, k o m u ta n ın c a c e z a la n d ırıla c a ğ ın ı a n la d ığ ın d a g id ip E th e m ’ in k u v v e tle rin e k a tılm ış tır. B u k a ç a k la rd a n h iç b ir in i E th e m ’den g e ri a lm a k m ü m k ü n o lm a m ış tır.840



Ç e rk e z

E th e m ’ in

a d a m la rı

is y a n la rı

b a s tırıp d ö n d ü k le ri

g ü n le rd e A n k a r a ça rşısın d a s ırm a lı k u ş a k la r satm ışlar, h er u ğ ra d ık la r ı y e rle rd e ç a rş ıla rı ta la n e tm iş le rd ir. “ A m b a rd a n d e v le t m a lı t ü tü n le r i a lıp m e k te p li b ir su b a yın k o m u ta s ın d a n e fe rle riy le A n k a r a ’ ya sa tılm a ya g ö n d e rm işle r. M a liy e v e k i­ li, ‘ d e v le t m a lıd ır ” d e r s a ttırm a m a k ister. E th e m , (Seni g e lip 839 Çerkez Ethem’in Hatıraları, s.45, 73 -7 8 , 126-128, 130-133; özakm an, age, s.480. 840 age, s.308.

Atay,

371

asarım * diye te lg ra f çeker S onra İsm e t b e y’ i cephede görüncc, ‘ Senin h a tırın iç in , g e lip de a s m a d ım !’ d e m iş tir .841 •

Ç erkez E them , b ir k ö y d e b ir in i ö ld ü rm ü ş tü r. Cinayete bazı k ö y lü le ri de o rta k e tm iş tir. Bu k iş ile r i te h d it ederek çetesinin sadık e la m a n la rı h a lin e g e tirm iş tir.842



Ç erkez E them , İsm et Paşa’yı ve R e fe t B e y’ i te h d it etmiş, A n k a ra ’ya gelerek A t a tü r k 'ü b ile k o rk u tm a y a , h a tta öldür­ meye k a lk m ış ve dahası çevresinde to p la n a n la ra A ta tü rk’ü m eclis önü nd e asacağını s ö y le m iş tir.843



Ç erkez E th e m ’in k a rd e ş le rin d e n T e v fik , 21 K a sım 1920 ta­ r ih li b ir yazıda G ö rd e s lile ri s u ç la y a ra k , k ö y ü yakacağını ve asker k a ç a k la rın ı "asacağını b e lir tm iş tir .T e v fik ’ i, İsm et Paşa d u rd u rm a y a ç a lışm ıştır.844



O rd u y a pa ra ve asker sa ğlayan U şa k M ü d a fa a -i Hukuk Başkanı İb ra h im T a h ta k ılıç , E th e m ’den şöyle yakınmıştır:

“Köylülerden topladığımız para , eşya , atları hep ona veri­ yoruz, sinilerle baklava gönderiyoruz , o yine kendisi topla­ mak istiyor; adamlarını göndererek , köylerden para , eşya ve asker toplamak hevesinden vazgeçmiyor ; buyruğunu dinle­ meyen köyleri de yaktırıyor. ” 845 841 842 843

age, s.307. age, s. 308. age, s. 294. Falih Rıfkı Atay, Ethem’in Ankara’da Atatürk’ü nasıl tehdit et­ mek istediğini şöyle anlatmıştır: Mustafa Kemal’den dinlemiştim... Mustafa

M

Kemal, henüz Ankara istasyonu'ndaki evde idi. Rahatsız olduğu için odasın­ da yattığı sırada Ethem ve kardeşinin gelmek üzere olduğunu haber vermişler. Ethem'in Mustafa Kemal’i başlarından atmak isteyenlerce iyiden iyiye dol­ durulduğu günlerde idi. Mustafa Kemal, 'Ethem'le kardeşi odama geldikleri vakit penceremden görülecek gibi evin etrafını askerle sarınız' emrini verir ve tabancası yastığın altında soğukkanlılıkla bekler. Ethem, kapıya ve merdiven basamaklarına adamlarını koyarak odaya gtrer. ‘Yatağımdan yarı doğrulmuftum.Tüfeklen ile gelip karşımda oturdular. Mecliste .çok dedikodu varmış. Öış ve iç politika iyi gitmiyormuş. Bunun sonu ne olacakmış. Ağır ağır tavrımı bozmadan kendilerine ıç ve dış durum üzerinde düşündüklerimi söylemeye koyuldum. O sırada dışardan sarıldıklarını da görmüşlerdi. Kardeşi Ethem'e, Çerkezce bir şeyler söyledi. Benimle konuştuklarından hoşnut kalmış gibi gö­ rünerek g i t t i l e r Atay, age, s.326. 844 845

372

Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S.73, Belge no: 1573. Avcıoğlu, age, s.580.

7.

Ç erkez E th e m ’ in ve d iğ e r bazı K u va yı M illiy e c ile rin “ d i­

sip lin siz h a re k e tle ri” a rtın ca B a ka n la r K u ru lu 8 Kasım 1 9 2 0 ’de 338 n o lu k a ra rla “ h a lk ta n bağış to p la n m a s ın ı” yasaklam ıştır. A yrıca, B a tı cephesi b irle ş tirilm iş Refet Bey ve İsm et Bey, G ü ­ ney ve B atı cephesi k o m u ta n lık la rın a a ta n a ra k bölgede düzenli o rd u n u n k u ru lm a s ı çalışm a la rın a b aşlanm ıştır.846 İşte, Çerkez E them ’le A n k a r a ’n ın arası bu gelişm eden sonra açılm aya baş­ lam ıştır.

İsyana Doğru T e v fik , 2 4 K asım 1 9 2 0 ’de A n k a ra ’ da b u lu n a n Ç erkez E t-

Cephesi Komutanlığımın can stktct saçm a em irler verdiğini” b e lirte re k, te lg ra fın ı şöyle b i­ tirm iş tir: “ Bm böyle devam ederse vakitsiz büyük bir gürültü çıkacağım tahmin ediyorum .”*47 T e v fik , 2 7 Kasım 1920 t a r i­ hinde y in e A n k a r a ’ d a k i E th e m ’e ç e k tiğ i te lg ra fta , “ B a fı Cephesı K om utanını bundan böyle am ir olarak tamm adtğım” ke ­ hem ’e g ö n d e rd iğ i te lg ra fta , “ B a ft

sin o la ra k a ç ık la m ış tır.848 Ethem ve ka rd e şle ri, Batı C ephesinin A n k a ra ’d a k i m e rk e z i h ü k ü m e tin de n etim in e geçm esini ve bu sırada d ü z e n li o rd u n u n k u ru lm a s ın ı, k e n d i o to rite le rin e y ö n e lik b ir s a ld ın o la ra k d e ğ e rle n d irm işle rd ir. Ç erkez E th e m ’ in “ başına b u y ru k lu ğ u ” isya n la rı bastırm a sürecinde de b ü y ü k s o ru n la ra y o l açm ıştır. E th e m ’in Yozgat isyanını b a s tırm a y a ik n a e d ilm esi pek de k o la y o lm am ıştır. Bu d u ru m u n o rta y a ç ıkm asın d a E th e m ’ in İs ta n b u l’dan aldığı bazı gazete h a b e rle rin e k a n a ra k , g e lişm eleri yanlış değerlendirm esi e tk ili o lm u ş tu r. O n a göre Y ozgat isya n ın ın bastırılm ası ç o k da ö n e m li d e ğ ild i! N ite k im a n ıla rın d a , “ Uygun iç ve dış duruma rağmen A nkara Genelkurmay Başkanlığı ve Büyük Millet Mec­ lisi H ükümeti b ir Yozgat derdine düşmüş, sızlanıp duruyordu . ” de m iştir.849 A n k a r a ’ n ın Y o zg a t isyanına* ve rd iğ i ön e m i cid d iye 846 847 848 849

Türk İstiklal Harbi, C ,2, Kısım, 3, s.38. agc, C .6, s.220. age, C .2, Kısım, 3, s. 71. Çerkez Ethem, Anılarım, İstanbul, 2000, s.37.

373

alm aya n E th e m , A n k a r a ’ya g elerek A t a tü r k , F evzi Paşa ve İs­ m et Paşa ile g ö rü şm ü ştü r. G ö rü şm e sırasın d a E th e m , Yozgat’taki o la y la rın fazla ö n e m li o lm a d ığ ın ı, A n k a r a ’n ın te la şın ı anlayama­ d ığ ın ı, ö n c e liğ in Y u n a n k u v v e tle ri o lm a s ı g e re k tiğ in i belirtm iştir. Ethem ayrıca, alaycı ve a şağılayıcı b ir ta v ırla , A n k a r a ’ nın hiçbir iş y a p m a d ığ ı ile ri s ü rm ü ş tü r.850 G ö rü ş m e so n ra sın d a Atatürk, E th e m ’ i, z o ra k i Y o zg a t is ya n ın ı b a s tırm a y a ik n a e d e bilm iştir. Ethem ve k a rd e ş le ri, A n k a r a ’ ya a çıkça m e yd a n okumaya başlam ışlardır. Ö rn e ğ in , B a tı C e p h e si’n in , b ü tü n birliklerden silah ve cephane çizelgesi is te m iş tir, b ü tü n b ir lik le r bu emre uy­ d u k la rı halde K u v a y ı Seyyare b u e m re cevap b ile vermemiştir. Yeniden e m re d ilm e si ü ze rin e E th e m , 10 A r a lık 1 9 2 0 ’de, “ Silah ve cephane denkleştirilmesinin gerektiğini sanm tyorum ...” diye cevap v e rip , b ilg i g ö n d e rm e m iş tir.851 Bu arada E th e m ’ in k a rd e ş le rin d e n R e şit, A t a t ü r k ’le görüşe­ re k cephe k o m u ta n lığ ın ın ke n d is in e v e rilm e s in i is te m iş tir.852 15 A r a lık 1 9 2 0 ’de İs tik la l M a h k e m e s i, E th e m ’in K u va yı Sey­

M üdafaa-i Hukuk adına topladığı paraları yerinde sarf etm em ek , halkın mallarım zorla almak ve silahlı olarak firara sebebiyet ” s u ç la rın d a n tutuklam ak yare k o m u ta n la rın d a n K a p la n N a c i’ y i “

istem iş, am a E th e m , K a p la n N a c i’y i İs tik la l M a h k e m e s i’ne tes­ lim e tm e m iş tir.853 Ç erkez E them ve k a rd e ş le ri, d ü z e n li o rd u n u n kurulmasına karşı her çareye b a ş v u rm u şla rd ır. Bu a m a çla E th e m , Demirci M e h m e t E fe’yle ve Y ö r ü k A li E fe ’ yle a n la şm ıştır. 12 Aralıkta Y ö rü k A li E fe ’ye g ö n d e rd iğ i ş ifre li te lg ra fta , “ A nkara hükümeti birkaç ihtiras sahibi kişinin aleti olm aktan kurtulamamakta, günden güne keyfi ve kişisel tutku ve çıkarlar çoğalmaktadır. Memleketin bu gidişle kurtarılması olan aksızdır... Harcadığı- • mız emeklerin boşa gitmemesi için birbirim ize sarılmalıyız” d e m iştir. E them ayrıca Sarı Efelere ve G ö k b a y ra k T ab u ru ko­ 850 age, s.43. 851 Türk İstiklal Harbi, C .2, Kısım, 3, s.73. 852 özakm an, age, s.483. 853 Korkmaz, age, s.272.

374

m u ta n la rın a m e k tu p la r yazıp a d a m la rın ı g öndererek o n la rı da cephe k o m u ta n la r ın ın e m irle rin e karşı gelmeye ça ğ ırm ıştır.8' 4 E th e m ve k a rd e ş le ri A n k a r a ’da m ille tv e k ille rin i bile te h ­ d it e tm iş le rd ir, ö rn e ğ in , 22 A r a lık 1 9 2 0 ’de A n k a ra ’da V ila y e t K o n a ğ ı’n d a A t a t ü r k ile bazı m ille tv e k ille rin in E them ko n u sun d a y a p tık la rı to p la n tıd a R e şit Bey şöyle d e m iştir:

“H âlâ düzenli ordular yapm ak gibi boş hülyalar peşinde misiniz ? H âlâ bu kurm ay beylerle mi gavuru kovacağınızı zan­ nediyorsunuz? Bu A nadolu hareketine iştirak ettiğimize hata et­ mişiz! Bu yüzden bizim yüz binlerce liralık çiftliklerimiz , servet ve sam anım ız, düşman tarafında kaldı. Benim ne zorum var­ dı da geleyim , buralarda sonunda bu hale getirilecek işler için uğraşıp durayım . Zaten vatan ne kelim edir ki? Vatan namtna bana İran d a birdir, Turan da. Ben nerede olsa pekala oturabi­ lir ve yaşayabilirim . D aha açık söyleyeyim. Ben Venizelos’la da pekala diz dize oturabilir adam ım . ” 855 C u m h u riy e t ta r ih i y a la n c ıla rın c a , M Düzenli ordu olmasa da Ethem ve kardeşleri Kurtuluş Savaşinı kazanırdı!*' d e n ile re k A ta tü r k ’e ve A n k a ra h a re ke tin e “ a lte rn a tif” o la ra k g ö ste rile n Ethem h a re k e tin in iç y ü zü R eşit Bey’ in bu sö zle riyle ola n ca a ç ık ­ lığ ıyla g ö z le r ö n ü n e s e rilm e k te d ir. R e şit Bey’ in sözlerinden: - M e c lis e in a n m a d ığ ı, - M i l l i h a re k e te k a tılm a k ta n p işm a n o ld u ğ u , - Y u n a n iş g a lin e ü z ü lm e s in in n e d e n in in “ v a ta n s e v e rlik ” de­ ğ il, işgal a ltın d a k a la n , “ m a l” , “ m ü lk ” ve “ s e rv e tle ri” o ld u ğ u , - V a ta n k a v ra m ın ı öne m se m e diği, a n la şılm a kta d ır. N ite k im , “Ben Venizelos’la d a p ekala diz dize oturabilir adam ım . ” d iy e n R e ş it Bey, gerçekten de b ir süre sonra d e d iğ in i yapm ış, Y u n a n s a fla rın a g e çm iştir. E th e m b ir a ra ö yle sin e ile r i g itm iş tir k i, A ta tü r k ’ü m eclis önünde s a lla n d ırm a k ta n söz e tm iş; A ta t ü r k ’e ve M e c lis ’e “ a k ıl” 854 855

Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 2. Kitap, 2.bs, İstanbul, 1998, s.237. Yunus Nadi, Ankara’nın tik Günleri, İstanbul, 1955, s.73; Özakman, age, s.4 8 3 ,4 8 4 .

375

b e k le d iğ in i b e lirtm iş tir.863 E them ve ka rd e ş le ri ayrıca A ta tü rk ta­ ra fın d a n a lık o n u la ra k A n k a ra ’ya g ö tü rü le n tzzet Paşa kuruyla da temas ku rm u ş , R eşit Bey ise İn g iliz le rle u zla şm a yı önerm iştir.864 İşte “ b ü y ü k k a h ra m a n ” Ç erkez E th e m ’ in gerçek yü zü : İstanbul H ü k ü m e ti’yle, Y u n a n lıla rla , h a tta İn g iliz le rle iliş k i k u ra ra k milli ha re ke ti y o k etm ek iç in e m ir bekleyen b ir k a h ra m a n ! A slın d a b ir ara E th e m ’in T B M M ’de o ld u k ç a fazla taraf­ ta rı v a rd ı. G ediz Y e n ilg is i’nden so n ra A li F u a t Paşa Moskova B ü y ü k e lç iliğ i’ne g ö n d e rilirk e n E th e m ’in de o n u n la b irlik te gön­ de rilm e si gündem e g e ld iğ in d e m ecliste H a c ı Ş ü k ü r Bey gibi bazı Ethem ci m ille tv e k ille ri bu d u ru m d a n ra h a ts ız lık d u y a ra k , açık­ ça A ta tü r k ’ü, E th e m ’ i M o s k o v a ’ya g ö n d e rm e m e si konusunda u y a rm ış la rd ır.865 Bazı E th e m ci m ille tv e k ille r i de d ü z e n li orduya ih tiy a ç o lm a d ığ ı, E th e m ’in K u v a y ı Seyyaresi’ n in Y u n a n ordula­ rını yeneceğini sö yle m işle rd ir. 1 9 2 0 ’n in so n la rın d a E th e m ’in g ü cü M e c lis ’te b ir hayli artmıştır. Ö yle k i, 4 E y lü l 1 9 2 0 ’ de İç iş le ri B a k a n lığ ı g ib i önemli b ir göreve, A ta tü r k ’ ün adayı R e fe t Bey’ i yenen E th e m ’in adayı Yeşil O rd u k u ru c u s u T o k a t M ille t v e k ili N a z ım , 8 9 ’a karşı 98 oyla s e çilm iştir.866 C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rı, Ç e rkez E th e m ’in “ ihanete z o rla n d ığ ım ” id d ia e tm iş le rd ir. F a k a t, Ö z a k m a n ’ ın da belirtti­

14Son ana kadar ; Ethem*i ve kardeşlerini kazanmak için ne kadar sabtrlt ve anlaytşli davrantldığmt yalnız belgeler de­ ğil, Ethem'in antları bile kanıtlıyor (Çerkez Ethem'in Hatırlan, s.132-135) Olsa olsa Ankara'nın fazla sabırlı davrandığı eleştirilebilir.Belgeler ortadayken , E them ’in tahrik edildiğini, ihanete zorlandığtnı ileri sürmek masalcıltktan başka bir şey değildir. ği g ib i,

G erçekten de E th e m ’i ik n a ç a b a la rı son ana k a d a r devam etmiş­ tir : A n k a ra ’dan K ü ta h y a ’ya “ n a s ih a t h e y e tin in ” g itm e si 24 Ara-

863 864

C6, s.228,229. s.583.

age, Avcıoglu, age, 865 Korkmaz, age, s. 259. 866 Avcıoglu, age, s.586. 867 özakman, age, s.487.

378

Iık, E th e m ’e y ö n e lik sa ld ın k a ra rın ın alınm ası ise 2 9 /3 0 A ra lık 1921’d ir. Y a n i arada beş g ü n lü k b ir süre vardır. Ethem bu süre içinde A n k a r a ’ya ya k ın la ş m a k yerine, İsta n b u l h ü kü m e tin e ve Yunan o rd u s u n a ya kın la şm ıştır.

Ethem’in Yunanlılara Sığınması ve Milli Kuvvetlere Saldırması 2 O c a k 1 9 2 1 ’ de Ç erkez Ethem Y u n a n lıla rla görüşm elere başlam ıştır. Bu am açla E them , aynı zam anda yaveri o la n Y ü z ­ başı Sam i B e y ’ i, Y u n a n lıla rla g örüşm ek iç in g ö re v le n d irm iş tir. «Uşak’ta k i

Yunan

k u v v e tle ri

k o m u ta n lığ ın a

g ö n d e rile n

Sami

Bey Y u n a n lıla rla g ö rü ş ü p anlaşm ıştır.*68 T e v fik Bey de Yunan ka ra rg â h ın a d o ğ ru b ir te lg ra f h a ttı ç e k tirm iş tir.869 2 O c a k ta B u rsa ’d a k i Y u n a n k u v v e tle ri de İn ö n ü bölgesine doğru h a re k e t e tm iş tir. 3 O c a k 1 9 2 1 ’ de B atı ve G üney Cephesi b ir lik le r i, Ç erkez E t­ hem k u v v e tle ri ü zerine y ü rü m ü ş tü r. D ü ze n li b ir lik le rin saldırısı üzerine E th e m , 5 O c a k ’ta 4 0 0 -5 0 0 k iş ilik b ir ku vve tle G e d iz’ in 20 k m k u z e y in d e yer alan K e lb a b u t’ a, ka rd e şle ri de S im av’a çe­ k ilm iş le rd ir. 6

O c a k ’ta ise Y u n a n k u v v e tle rin in ta m a m ı her yönden

İn ö n ü ’ye s a ld ırm ış la rd ır. B u n u n üzerine İsm et Paşa, Batı Cephesi b irlik le rin d e n o lu ş tu rd u ğ u a la y la rla Y unan b ir lik le r in i k a rş ıla ­ maya g itm iş tir. M i l l i k u v v e tle rin b ir kısm ı Y u n a n lıla rla ça rp ış­ maya g id e rk e n b ir kısm ı da E th e m ’ le m ücadele edecekti. Bu sırada E th e m , Y u n a n o rd u s u n u n d ö rt g ü n lü k ateşkesini d e ğ erle n d ire re k, Y u n a n lıla ra karşı k u lla n m a sı gereken to p la n düzenli o rd u y a ka rş ı k u lla n m a y a başlam ıştır. Bu sa ld ırıyı E them a n ıla rın d a , “ İsmet Bey’e ( düzenli orduya) bir darbe indirmenin zamant gelmişti. Vakit geçirmeden.... Gediz*e girmiş bulunan tümenler üzerine taarruza geçtik...” b iç im in d e it ir a f e tm iş tir.1*"'0

Korkmaz,

868 age, s.284. , 869 Türk İstiklal Harbi, C .2, s. 101; Korkmaz, age, s.285. 870 Çerkez Ethem'in Hatıraları, s. 162.

379

7

O cakta, G ediz’deki m illi ku vve tle re to p çu ateşine baş­

layan K u va yı Seyyare, dü ze nli b ir lik le r i b ir h a y li zo r durumda bıra km ıştır.871 E them ’in K uvayı Seyyaresi’n in d ü ze n li o rd u y la savaşmasına karşın, C u m h u riy e t ta rih i ya la n cıla rı “ Ethem ’in

düzenli orduyla

hiç savaşmadığım!" id d ia e tm iş le rd ir.8"2 Oysa k i bizzat Çerkez E them a n ıla rın d a açıkça ve detayla­ rıyla, düzenli o rd u y la savaştığını it ir a f e tm iştir. Ş im d i Ethem’e k u la k verelim :

“Yunan cephesinde hakikaten sükunet başladt... İsmet Bey’e bir darbe indirmenin zamanı gelmişti. Büyük kuvvetimiz­ le ve Yunan cephesinden aldtğtmtz iki kudretli topumuzun hi­ mayesinde Gediz’e girmiş fırkalar / tümenler) üzerine taarruza başladık. İki buçuk saat süren çetin bir boğuşma sonunda İsmet Bey kuvvetleri bozgun gösterdi... Kıtalarımız geceyi Gediz'de ve şimalinde geçirdikten sonra sabahleyin erkenden Kütah­ ya istikametine doğru takibe koyuldu. Ben de karargâhtmla birlikte Kütahya'ya doğru ilerliyordum. A caba bu darbe kafi gelecek miydi? Ertesi günü öğleden sonra Alayunt ve Kütah­ ya civarında yeni müdafaa hatları ile karşılaşmış ve taarruza başlamıştık. Kuvvetlerimiz bu m üdafaa hattını akşam a kadar haylice sarsmaya muvaffak olmuş görünüyordu. Gece bastı­ rınca iki taraf da sükunete çekildi... Ertesi günü mücadelenin daha şiddetli olacağına kaniydim. Nitekim öyle oldu. Sabah­ leyin erken muharebe yeniden başladt ve gittikçe şiddetlendi. İşte böyle bir sırada idi ki, öğleden sonra sağ ve geri tarafları­ mızdan Refet Bey'in süvari kuvvetleri yaklaşmtş, bunları bekle­ yen müfrezelerimizle çarpışma başlamıştı. Bizim için yapacak şey... bütün büyük kuvvetlerimizle R efet kuvvetlerine mukabil taarruza geçmekti. Refet Bey kuvvetlerine karşı taarruza geçtik 871 872

380

Korkmaz, age, s.285,286. Yalçın Küçük, Türkiye üzerine Tezler, C .2, s.69 3 ,6 9 4 ; Kutay, Çerkez Ethem Dosyası, C.2, s. 184.Burhan Bozgeyik, Çerkez Ethem, Hain Mi Kahraman Mı? 2.bs, İstanbul, 1991, s. 264.

ve püskürttük__ ” ®73

Ç erkez E th e m ’ in K u va yı Seyyaresi ile d ü ­

zenli b ir lik le r a ra s ın d a k i bu k a n lı ça tışm a la r 24 Şubata k a d a r devam e tm iş tir.8"4 G ö rü ld ü ğ ü g ib i E th e m , a n ıla rın d a açıkça “ d ü ze nli o rd u la r­ la savaştığını” a n la tm ış tır. Y a n i E them , o n u akla m a ya çalışan C u m h u riye t ta r ih i y a la n c ıla rın d a n ço k daha o n u rlu d u r: Ethem en azından o n u a k la m a y a ça lışa n la r g ib i “ y a la n ” sö yle m e m iştir; açıkça, “ Evet düzenli

ordularla savaştım!” d em iştir.

D ü z e n li o rd u y la savaşan E th e m ’ in k u v v e ti, 2 3 2 6 k işid ir. Ethem’e k a tıla n 159. A la y la b ir lik te to p la m 4 6 5 0 k iş ilik b ir güce sahiptir. A y rıc a 2 o to m a tik tü fe k , 6 ağır m a k in e li tü fe k ve 4 to p u vardır.875 I. İn ö n ü Savaşı sırasında d ü ze nli o rd u ya k u rşu n sıkan bu “ e ş k ıy a la r” daha sonra da B ü y ü k T a a m ız ’ u izleyen T ü r k ile r­ leyişi sırasında 3 E y lü l 1 9 2 2 ’de Eşme’de ve S a lih li’ de, Y u n a n lı­ ların y a n ın d a ye r a la ra k d ü ze n li o rd u y la savaşm ışlardır.876 Bu durum u is tis m a r eden Y u n a n lıla r da Ege k ö y le rin in y ık ılıp y a k ıl­ masını Ç e rk e z le rin ü ze rin e y ıkm a ya ça lışm ışla rd ır.877 8

O c a k ta A ta tü r k , M e c lis te , Y u n a n lıla rla aynı anda m il­

li k u vve tle re s a ld ıra n E th e m ve ka rd e şle ri T e v fik ve Reşat’ ın “ h a in ” o ld u k la rın ı ila n e tm iş tir.878 E th e m ve k u v v e tle ri aynı g ü n E m e t’ i ele geçirm iş ve m illi k u vve tle rin Y u n a n ta a rru z u n d a o lm a la rın d a n y a ra rla n a ra k 11 Ocaka k a d a r ö n e m li b a ş a rıla r elde e tm iştir. R efet Bey’ in yeter­ sizliğine k a rş ın 13 O c a k 1 9 2 1 ’de iz z e ttin Paşa k o m u ta s ın d a k i b irlik le r K u v a y ı Seyyare’ y i y e n m iş tir.879 17 O c a k 1 9 2 1 ’ de T B M M ’n in ya yın la d ığ ı b ild irid e , “ E f-

hetn’in kuvvetlerinin *anarşistf olduğu ve hiçbir ulusun tarihin­ de bu derece bir hainliğin bulunmadığı" b e lirtilm iş tir.880 873 874 875 876 877 878

Çerkez Ethem’in Hatırlan, s. 162-166. Türk İstiklal Harbi, C .2, s.90-144; özakm an, age, s.488. Türk İstiklal Harbi, C .6, s.237. age, C .2, s.71.83 özakm an, age, s.491, dipnot, 51. Atatürk’ün TBM M Açık ve Gizli Oturumlardaki Konuşpalan, Ankara, 1981, s. 4 1 4 ,4 1 7 . 879 Korkmaz, age, s.286. 880 age, s.2 87.

381

Ç erkez E them , ya n ına k a rd e şi T e v fık ile Y z b H a lil'i alarak A k h is a r'a g itm iş ve Y u n a n lıla ra sığ ın m a k iç in o n la rla b ir proto­ k o l im z a la m ış tır (7 O c a k 1 9 2 0 ).*'“ “ B una g ö re E th e m birlikleriy­ le Y unan kesim ine geçecek ve s ila h la rın ı te s lim edecekti. Teslim o la n la rın yiye ce kle ri Y u n a n lıla rc a sa ğ la n a ca k, subaylara maaş­ la rı ödenecekti. T eslim iş le m i b ittik te n so n ra iste ye n le r aileleri­ n in yanına d ö n e b ile c e k le rd i; k a la n Ç e rk e z le rin özel kıyafetlerini g iy ip ka m a la rın ı ta ş ım a la rın a iz in v e rile c e k ti.” **2 22

O ca k 1921 ta rih in d e Ç e rkez E th e m ’ in ağ a be yle ri Yunan

ku v v e tle rin e sığınm ıştır. Y u n a n ta ra fın a geçen 7 0 0 -1 0 0 0 kişilik k u v v e tin b ir kısm ı Y u n a n o rd u s u n a k a tıla ra k d ü z e n li orduyla savaşmışnr.88' Ethem ve k u v v e tle rin in Y u n a n lıla ra sığ ın d ığ ın ı Yunan sih b a y la n ve Y u nan k a y n a k la rı b ile d o ğ ru la m a k ta d ır.884 ö n c e b ir süre Y u n a n lıla ra s ığ ın m a y a ra k M a n y a s 'a gelen

“Çerkez Ethem bir süre Sındırgı bölgesinde dolaştıktan sonra 26 Ocak 1921'de Yunanlılara sığınmıştır. İzmir’e götürüldükten sonra tedavi ama­ cıyla Atina’ya gönderilmişti. ***** Ethem de daha sonra Y u n a n lıla ra sığ ın m ıştır.**5

Ç erkez E th e m , e ninde so n u n d a Y u n a n lıla ra sığınmış olma­ sına ka rş ın , C u m h u riy e t t a r ih i y a la n c ıla rı, E th e m ’ i “ parlatmak* iç in , "Ethem Yunanlılara stğtnmadı, 'iltica etti\ \geçiş hakh\ geçici iskân (oturma) hakkı istedir g ib i la f s a la ta la rıy la gerçeği gizlem eye çalışm ışlardır.**’

881 882 883 884

Turan, age, s.239. Türk İstiklal Harbi. C.2, s. 142; Turan, age, s.239. Türk İstiklal Harbi, C2, s.71,83. T.I.Hnsohoos, Küçök Asya Savaşı’nda Yunan Süvarisi, s.241'den rukln özakman, age, s.488, dipnot, 46; K. D. Kanallopulos, Küçük Asya Magfobtyt ti, 2 . 0 İt ATEŞE Kıtaplı&ı'ndan naklen özakman, age, s.489; Y.L Sprydooo* Harp ve Hürriyetler, ATEŞE KitaptıgTndan naklen özakman, agc, $.489. 885 Korkmaz, age, s.288 886 Turan, age, s.239. 887 Cemal Kutay, Çerkez Ethem Dosyası, C.2, İstanbul, 1956, s, 192,195, 3*4 vd.Cemal Şeneı, Çerkez Ethem O t i , İstanbul, 1983, s» 149.

382

Oysa ki bizzat Çerkez Ethem anılarında açıkça Yunanlılar­ dan sığınma talebinde bulunduğunu ve Yunanlılarla sığındığını itiraf etmiştir. İşte Ethem’in anılarındaki o satırlar: * Yunanlılardan mütareke isteğinde bulundum. ”

“Yunanlı komutanlar bize cephane göndereceklerine söz verdiler, mBize tebliğ edilen iltica şartlarını, bana başvuranlara, protokolün şartlarım tekrar ediyor ve Yunanlılara iltica edecek olanlara, orayı işaret ediyordum “Yunanlılara teslim olmuştuk."*** Aynca Ethem Yunanlılara sığındıktan sonra subayları da Yunanlılara sığınmaya teşvik eden açıklamalar yapmış, bildiriler yayımlamıştır. İşte Ethem’ın o bildirilerinden birkaçı:

“Ey Tiirk onlusu subayları! Yunanlılar, ellerine düşen ve kendilerine teslim olan Türk esirlerine çok iyi bakıyorlar. Vatan için niyetlen temiz olmadığı aşikar olan Ankara Hükümeti'nin şer aleti olmamak, vatan vazifesidir."*99 Yunanlılar İnönü’ye saldırdıklarında Yunan uçakları Çer­ kez Ethem imzalı bildiriler atarak Türk birliklerini olumsuz etkilemek istemişlerdir. Bu bildirüerde, “Ey askerler kötülüğe

alet olmayın... Ey subay arkadaşlar emir kulu olmaktan vazge­ çin... Aksi halde geliyorum!.." biçiminde tavsiyeler ve tehditler vardır. **°Ethem’in yayınladığı bu bildirilerden biri, 11. İnönü Sa­ vaşı başladığı gün Yunan uçakları tarafından Anadolu üzerine anlmıştır. İşte o bildiride yazanlar: *Kardeşlerim! Yunanlıları pek iyi tanırım! Dinimizi, na­ musumuzu, hürriyetimizi. malımızı müdafaa ediyorlar... On­

lar Türk milletine karşı değil, Mustafa Kemal Paşa ile yan­ daşlarına karşı harp ediyorlar! Yunan onlusu, şehirlerimizi ve köylerimizi işgal ettiği zaman korkmayınız! Zira bugün işgal edilmiş yerlerde hüküm süren düzen güvenlik ve özgürlükten siz de yararlanacaksınız! Eğer Ankara'nın pençesinden, vata888

Çcrkeı Etfccm’in Hatırlan. s. 162.1"0, l -2 , 1? 4 ,175 J

91.

8*9 age, s. 199-200. 890 Turan, age, *.239.

383

tttnızt ve kişisel özgürlüğünüzü kurtarmak istiyorsanız, bu na­ sihatimi dinleyiniz!”*9' F a lih R ıfk ı A ta y da E th e m ’ in “ isya n e d e re k ” d ü z e n li orduy­ la savaştığını ve Y u n a n lıla ra s ığ ın d ığ ın ı b e lir tm iş tir :

“Çetin bir çarpışmadan sonra Ethem kuvvetleri bozguna uğratılmtş ve kendisi de Yunanlılara sığınmıştır. Ethem’den or­ duyu gocunduran son vesika kendisi tarafından İstanbul'a çe­ kilen bir telgraftır. Ethem, ‘Kongre* adını verdiği Büyük Millet Meclisi’ni dağıtacağını bildiriyordu. Bursa taraflartndan bir sınır istasyonundan çekilmek istenen telgraf memur tarafından İstanbul'a değil, İsmet Bey*e gönderilmiştir. Daha önce Refet Bey; Detnirci Efe’nin köyünü basmış, kaçan efe bir müddet sonra sığınmıştır. Ethem’in Yunanlılara teslim olduğu zamanki çırpıntıları arasında bir ahbabının şu sözü hatırlanmaya değer: 4Canım, Napolyotı bile fitne fesat içinde kaldı. Başka çare bulamadt. Karşısındaki düşmanlara teslim olup esirlik ve sürgün hayatı içinde öldü.”*92 A ta tü r k , N u t u k ’ta , Ç e rkez E th e m is y a n ı ve is y a n ın bastırıl­ ması h a k k ın d a şu d e ğ e rle n d irm e y i y a p m ış tır:

Askerliği çapulculuk sanan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun suçsuz çocuklarını kurtulmalık dilenmek için dağlara kaldtrma haydutluğu sanan; şarlatanlıklarıyla, yayga­ ralarıyla bütün bir Türk yurdunu tedirgin eden ve Türk ulusu­ nun Büyük Meclisi’ni kendileriyle uğraştıran utanmaz, kendini bilmez, saygısız ve herhangi bir düşmanın boğaz tokluğuna ça­ lıştığım, uşakltğtnt yapacak kertede alçak ve aşağıltk yaratılışlt olan bu kardeşleri ellerinde bütün kuvvetler ve kendilerini des­ tekleyen düşmanlarla birlikte tepeleyip yola getirerek, devrim tarihimizde etkin bir örnek göstermek zorunlu görüldü. ” 9.

Ö z e tle m e k gerekirse: ö n c e d ü z e n li o rd u y a ka rşı çıkan,

sonra e m rin d e k i k u v v e tle rle d ü z e n li o rd u y a k a tılm a y ı reddeden, daha sonra da d ü z e n li o rd u b ir lik le r in in b aşına geçm ek isteyen

891 892

384

Sanhan, Çerkez Ethem’in İhaneti, s. 1 9 8 ,2 0 4 . Atay, age, s.328.

Ethem ’ in b ü tü n b u is te k le ri g e ri ç e v rilin c e , E th e m , d ü z e n li b ir ­ lik le rle ça tış m a y a g irm iş ve y e n ilm iş tir. Ö n ce , k a rd e ş le rin in Y u ­ nan k u v v e tle riy le y a p tığ ı “ iltic a ” p ro to k o lü n e u ym a m ış, ancak düzenli o rd u d a n k a ç a ra k sığ ın dığ ı M a n y a s 'ta k a ra r d e ğ iştire re k Şubat 1 9 2 1 ’ de Y u n a n o rd u s u n a sığ ın m ıştır.893 Y a n i, C u m h u r i­ yet t a r ih i y a la n c ıla rın ın id d ia la rın ın aksine E th e m , K u rtu lu ş Savaşı’ n d a M e h m e tç iğ e k u rş u n sıkan Y u n a n a sığınm ış ve Y u ­ nanla b ir lik t e M e h m e tç iğ e k u rş u n s ık m ış tır k i, bu d u ru m u “ h a ­ in lik ” d ış ın d a başka b ir b iç im d e a d la n d ırm a k o la n a ksızd ır. İşte g e rç e k le r b u k a d a r a ç ık k e n , “ P r o f” u n v a n lı Y a lçın K ü ­ çük, “ g e rçe ğ in ırz ın a geçercesine” u ta n ıp s ık ılm a d a n , “ Çerkez

Ethem’in Yunanlılarla birlik olduğunu söylemek zorunda kaldtlar, uzun süre inantldı. Halbuki hiçbir dayanağı yoktu. Dün de, bugün de Çerkez Ethem’in Yunanlılarla birlik olduğuna dair en küçük bir iz bile yok. ” d iy e b ilm iş tir.894 Başka b ir “ te s c illi” C u m h u riy e t ta r ih i ya la n cısı, K a d ir M ı-

“Ethem’in vatanseverliği şununla da sabittir ki, sırf cantnt kurtarmak için geçtiği, Yunan cephesine adamlarını gö­ türmemiş ve o cephede de faaliyet göstermeyerek Ürdün’e gidip yerleşmiştir.d iy e b ilm iş tir.895 sıroğlu ise,

K uvayı

Seyyare’ n in

ta v s iy e s in in

a rd ın d a n

y a rg ıla m a la ra

g eçilm iştir. E th e m ’ in y a n ın d a n a y rılıp h ü kü m e te te slim o la n la r h a k k ın d a h e rh a n g i b ir y a rg ıla m a y a p ılm a m ış n r. A n k a ra 1 N o ’ lu İs tik la l M a h k e m e s i’ nde y a p ıla n y a rg ıla m a d a E them ve ka rd e şle ­ ri gıyaben “ id a m a ” m a h k û m e d ilm iş tir. (9 M a y ıs 1 9 2 1 ).896 * * * 893

Yunanlılara sığınan Çerkez Ethem, daha sonra hastalığı nedeniyle Atina’da 1,5 sene kadar tedavi görmüş, 1922 Kasımında tedavisini devam ettirmek amacıyla Almanya’ya gitmiştir. Oradan da Suriye’ye geçerek burada Kafkas göçmenleri arasında yaşamıştır. 193 8 ’de 15 0 ’liklere çıkarılan affın ardından ağabeyleri yurda dönmüş, ancak kendisi dönmemiştir. Çerkez Ethem, 1948 yılında Suriye’de, bazı kaynaklara göre 1950’de Lübnan’da vefat etmiştir. Me­ zarı Amman’dadır. Korkmaz, age, s.318, Turan, age, s.239,240. 894 Küçük, Tarih üzerine Tezler, C .2, s.694. 895 Kadir Mısıroğlu, Lozan, Zafer mi Hezimet mi?, 3bs, C .l, İstanbul, 1992, s. 308. 896 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvveti’nin İhaneti, İstanbul, 1955, s.9

385

tyi de niye bütün bu yalanlar? Belgeler bu kadar açıkken niye b irile ri ısrarla ta rih i tersyüz etmeye çalışm aktadır? Neden ısrarla hainlere “ ka h ra m a n ” , ka h ram a nla ra “ h a in ” yaftası ya­ pıştırılm ak istenmektedir? Neden?

I

KURUN Çerkeş

Etem

Hâini

Yakalandı!

Ingiliz Polisi Elemle Kardeşim Amman *da Yakaladı

■tttftn Türkiye

Büyük harplere doğru

¡Yurdun har bucağından Alatur­

Somali cephesindeki Italyan yürüyüşü devam ediyor

I Hâinlere lânet ediyor ka çekilen hafililik telgraftan

B ir b a b c r t f C n E ritr« 4 a dm İtalyan yflHiyfi«ft başlattftq Italyan ta o k la n m fitU ş M k a v n M İ U k a r f t İ M « ^ F ilis fın d r İn c ili*

^

/afUuter Kızıl dmnisi kapatıyorlar mı 7

o l o r i t e s in in d ü rü stlü ğü

C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rın ın ıs ra rla “ Yoktur! Olmamış­ tır! Önemli değildir!” d e d ik le ri İn ö n ü S a va şla rın ı incelemeden önce, neden Ç erkez E them O la y ın ı in ce le m e k g e re k tiğ i sanırım şim d i daha iy i a n la ş ılm ış tır: Ç ü n k ü , y u k a rıd a da a n la tıld ığ ı gibi, I. İn ö n ü Savaşı’ nın başladığı g ü n , 7 O c a k 19 2 1 ’de, d ü z e n li ordu­ la r ik i ateş arasında k a lm ış tır; b ir ta ra fta Y u n a n o rd u la r ı, diğer

Ethem kuvvetleri , Birinci İnö­ nü Savaşı süresince, 11 Ocak*tan 13 O cak 1921 gece yarışma kadar geçen zaman içinde çok tehlikeli hallerin m eydana gelme­ sine sebep oldular. ” *v7 İşte I. İn ö n ü Savaşı bu ne d en le “ çok zor” ta ra fta ise E therrTin k u v v e tle ri... “

vc “ ço k ö n e m li” b ir s a v a ş tır... E th e m ’ in “ h ıy a n e ti” yüzünden bu savaş pekala k a y b e d ile b ilir ve K u r tu lu ş Savaşı b ü y ü k b ir hüs­ rana d ö n ü ş e b ilird i!

897 Tansel, age, s. C.IV, s. 19. 386

I. İnönü Savaşı (6-11 Ocak 1921) C u m h u riy e t ta r ih i y a la n c ıla rın ın ısrarla “ o lm a m ış tır!” de­ d ik le ri, I. İn ö n ü Savaşı, s o n u çla rı b a k ım ın d a n K u rtu lu ş Savaşı’ nın en ö n e m li a s k e ri b a ş a rıla rın d a n b irid ir. I. İn ö n ü Savaşı’ n ın , T ü r k ve Y u n a n G e n e lk u rm a y k a y n a k la ­ rına d a y a n a n kısa ö y k ü s ü ş ö y le d ir*9": 1. 6 . O c a k : 3. Y u n a n K o lo rd u s u B ursa’ dan E skişe h ir'e , 1. Yunan K o lo rd u s u ise U ş a k 'ta n D u m lu p ın a r’a h a re ke t e tm iştir. Birer a la y la ta k v iy e li 7. ve 10. Y u n a n T ü m e n le ri, b ir sü va ri alayı ile ik i to p ç u a la y ı saat 7 .0 0 ’ da üç k o l h a lin d e ile rle m iş le rd ir. 2. 7 O c a k : Y u n a n ile rle y iş i devam e tm iştir. T ü r k G e n e lk u r­ mayı G e d iz ’den y o la ç ık a n 11. T ü m e n in İn ö n ü m e vkiin e geç gelmesi ih tim a lin e k a rş ı 4. T ü m e n i d e m iry o lu y la kısım kısım İn ö n ü ’ ye h a re k e t e ttirm iş tir. 3. 8 O c a k : 4. T ü m e n in ilk kısm ı o la n 5 7 A la y İn ö n ü ’ye ula ş­ mıştır. G e d iz ’ den y o la ç ık a ra k 7 0 /8 0 k m yü rü ye n 11. T ü m e n ise tam z a m a n ın d a A n a y u r t ista syo n u n a ulaşm asına ka rşın , b ir li­ ği İn ö n ü ’ ye ta ş ıy a c a k k a ta r g e c ik m iş tir. A yn ı gün Batı Cephesi K o m u ta n ı İs m e t B ey, saat 1 5 .0 0 ’de v e rd iğ i em ird e 24. T ü m e n in İn ö n ü ’ ye ç e k ile re k b u ra d a sa vu n m a yap m a sın ı iste m iştir. İsm et Bey, o rd u y a m o ra l v e rm e k için d e e m rin i, “ 11. Tümen yetişi­ y or...” c ü m le s iy le b itir m iş tir . İsm et Bey’ in e m ri d o ğ ru ltu s u n d a , 24 T ü m e n b ir lik le r i İn ö n ü m e v z ile rin e çe kilm e ye b a şla m ışla rd ır. Yalnız bazı a s k e rle rin a y a k la rı ç ıp la k o ld u ğ u n d a n ve m evsim kış o ld u ğ u n d a n b u ç e k ilm e ç o k güç g e rçe kle şm iştir. 898

I. İnönü Savaşı hakkında bilgi veren belli başlı kaynaklar: A) Bazı Yunan kay­ naklan: Yunan Askeri Tarihi, s. 1 75-189; General Papulas’ın Hatıratı, İstan­ bul, 1 969, s.4 0 -4 1 ; Tümg. Y.L. Spyridonos, Harp ve Hürriyetler, ATAŞE Ki­ taplığı, Çev. Turgut özakm an, s.110-116; Yarbay T.t Hrisohoos, Küçük Asya Savaşı'nda Yunan Süvarisi, ATAŞE Kitaplığı, Çev. Turgut Özakman, s. S.S-56; Yarbay K. D.Kanellopulos, Küçük Asya Mağlubiyeti, C.I, ATAŞE Kitaplığı, Çev. Turgut özakm an, s.3,4; B) Bazı Türk kaynakları: Türk İstiklal Harbi, 2.Cilt, 3. Kısım, s. 16 1 -2 3 0 ; Celal Erikan, Komutan Atatürk, 2.bs, Ankara, 1 972, s.6 0 3 -6 2 4 ; Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1973, s.274, 2 8 0 , İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, Ankara, 1993, s.259-263, Ce­ lal Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 169-181, özakm an, age, s.4 9 3 -5 1 5 .

387

4. 9. O c a k : 11. T ü m e n kısım kısm , saat 7 .0 0 , 11.50 ve 1 2 .0 0 ’da İn ö n ü ista syo n un a g e lm iş tir. F a k a t bu sırada Yunan b ir lik le r i de İn ö n ü m e v z iin in ö n ü n e g e lm iş le rd ir. İn ö n ü mevziin­ de T ü r k b ir lik le r i kuzeyden güneye, 2 4 . T ü m e n , 11. Tüm en ve 4. T ü m e n o la ra k ye rleşm işle rd ir. Saat 1 3 .3 0 ’da Y u n a n lıla r demir­ y o lu n u n g ü n e yin d e n ta a rru z a g e çm iş le rd ir. Bu Y u n a n taarruzu k ırılm ış tır. Y u n a n lıla r h iç b e k le m e d ik le ri bu d ire n ç üzerine ka­ ra n lık basınca cephe h a ttın ı b ıra k a ra k b ira z g e ri çekilm işlerdir. 5. 10 O c a k : Bugüne k a d a r o rd u y u K ü ta h y a ’d a n idare eden İsm et Bey, sabah İn ö n ü ista syo n u n a g e lm iş tir. Saat 11.00’da k a ra rg â h ıy la b ir lik te İn ö n ü k ö y ü n e ye rle ş m iş tir. Bu g ün Yunanlı­ la r sisten de fa y d a la n a ra k y e n id e n ta a rru z a g e çm işle rd ir. Yunan ta a rru z u d e m ir y o lu n u n g ü n e yin d e b ir ke re d a h a kın lm ıştır.A n cak d e m ir y o lu n u n k u z e y in d e k i 2 4 . T ü m e n e b a ğ lı 143. Alayın ile ri b ir lik le r i sis e tk is iy le o lu p b ite n le ri a n la y a m a y a ra k baskına u ğ ra m ışla rd ır. A la y k o m u ta n ı a la y ın ı g e ri çekm iştir.B öylece bir Y u n a n piyade a la yı ile 2 s ü v a ri b ö lü ğ ü n d e n o lu şa n b ir Yunan b ir liğ i cephede açılan 6 k m g e n iş liğ in d e k i b o şlu ğ a g irip demir­ y o lu n u n k u ze yin d en ile rle ye re k m e vzi g e ris in d e k i P o y ra ’yı işgal etm iştir. B u n u n üzerine 2 4 T ü m e n le h a b erle şm e ke silm iştir. Ge­ diğe y a k la ş tırıla n Y u n a n to p la n da 4. ve 11 T ü m e n b irliklerini ateşe a lm ış la rd ır.B a tı Cephesi K o m u ta n ı ism e t Bey, dem iryolu­ n u n g ü n e y in d e k i 4. ve 11. T ü m e n le rin fa z la k a y ıp verm elerini ve güneye a tılm a la rın ı ö n le m e k iç in saat 1 3 .1 0 ’da cephe sol kana­ d ın ın İn ö n ü -O k lu b a lı arasına ç e k ilm e s in i e m re tm iş tir. 4. ve 11 T ü m e n le r savaşı keserek saat 1 6 .0 0 ’da g e rid e k i ik in c i mevziye çekilm eye başlam ışlardır. B ir lik le r fa zla d a ğ ılm a d a n ikin c i sa­ vu n m a h a ttın a ulaşm ayı b a şa rm ışla rd ır. Y u n a n b ir lik le r i ise ikin­ ci ha tta çe kile n T ü r k b ir lik le r in i izle m e m iş le rd ir. Y u n a n ordusu 10/11 O c a k gece ya rısın d a n b a şla ya ra k h ızla ve g izlice İnönü m e v z iin i b o ş a ltm ış la r ve g eri ç e k ilm iş le rd ir. 6. 11 O c a k : Y u n a n lıla rın geri ç e k iliş i 11 O c a k g ü n ü geç an­ laşıld ığ ın d a n genel ve h ız lı b ir ta k ip y a p ıla m a m ış tır.

388

7.

12 O c a k : T ü r k b ir lik le r i b ir gün önce b o ş a lttık la rı İn ö n ü

m evzilerine g e ri d ö n m ü ş le rd ir.899 K u v v e t o ra n la n : İn ö n ü ’ ye ilerleyen Y u n a n k u v v e d e n : 16.243 kişi (1 2 .5 0 0 tü fe k ), 2 7 0 h a fif m a k in e li tü fe k , 120 ağır m a k in e li tüfek ve 72 to p ik e n , T ü r k k u v v e tle ri: (4. ve 11. T ü m e n le r yetişe­ ne k a d a r) 2 4 . T ü m e n , 126. A la y ve b irk a ç m illi m üfrezeden o lu ­ şan to p la m k u v v e t: 5 .4 6 5 k iş i, 2 .2 6 6 tü fe k (13 2 0 'si süngüsüz), 27 ağır ve h a fif m a k in e li tü fe k ve 10 to p tu r. 4. ve 11 T ü m e n le rin gelm esinden sonra ise 8 5 0 0 k iş i, (55 0 0 tü fe k ), 18 h a fif m a k in e li tüfek, 4 7 a ğ ır m a k in e li tü fe k , 2 8 , to p tu r.900 K u v v e t o ra n la rı k a rş ıla ş tırıld ığ ın d a , asker ve silah b a k ım ın ­ dan Y u n a n o rd u s u n u n T ü r k

o rd u su n u n ik i k a tın d a n b ile fazla

olduğu k o la y c a g ö rü le c e k tir: 16.243 k iş ilik Yunan gücüne k a rşı­ lık, ta k v iy e k u v v e tle rle 8 5 0 0 k iş ilik T ü r k g ü cü ... K a y ıp la r: Y u n a n lıla rın id d ia sın a göre bu savaşta Y u n a n lıla ­ rın 54 ö lü ve 142 y a ra lısı, T ü r k le r in ise 100 ölüsü va rd ır.901 A n ­ cak savaşa k a tıla n la rın a n la tım la rı ve h a lk ın gö zle m le ri bu resm i ra k a m la rı d o ğ ru la m a m a k ta d ır.902 Ö rn e ğ in 2. Süvari T ü m e n i K o ­ m utanı R a h m i A p a k , “Saraycık köyünün dereleri birçok Yunan ölüsüyle dolu idi. Ben bunları kendi gözlerimle gördüm” d em iş­ tir. G e n e lk u rm a y belgelerine göre 1. İn ö n ü Savaşı’nda T ü rk le r, 4 subay, 1 1 7 er şehit, 12 subay, 85 er y a ra lı, 5 subay 29 er esir v e rm iş le rd ir.903 * * *

I. İn ö n ü Savaşı sırasında ö z e llik le kuzeyden gerçekleşen Y u ­ nan ta a rru z u ç o k ö n e m lid ir. B uradan saldıran 3. Yunan k o lo r ­ dusunun karşısında sadece 24. T ü m e n ile 126. A la y ve bazı m illi m üfrezeler v a rd ır. İsm et Bey bu nedenle “ oyalam a savaşı” vere­ 899 Özakman, age, s. 495-498. 900 Türk İstiklal Harbi, C .2, s. 194,195; Selek, Anadolu İhtilali, s.475; özakman, age, s.495. 901 İDA, FO 3 7 1 /6 4 9 7 /E 4457: Donanma istihbarat raporu, 18.1.1921; Sonyel, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, C.2, s.873. 902 Türk İstiklal H arb i,, C .2, s.230. 903 Türk İstiklal Harbi, C .2, s. 246; özakman, age, s.500.

389

rek 11. T üm e n yetişene k a d a r b ir lik le r in zam an kazanmalarını e m re tm iş tir.904 1 1. T ü m e n ’in G e d iz ’den İn ö n ü ’ye gelmesi için 3 güne ih tiy a ç vardır. Bu nedenle adeta z a m a n la ya rış başlamıştır. İsm et Paşa bu yarışı a n ıla rın d a şöyle a n la tm ış tır:

“ 7 Ocakta geri yürüyüşe başladtk. Gelirken iki günde aldtğtmtz mesafeyi bir günde alarak askeri yürütüyorum. Biran ev­ vel muharebe meydanına yetişmeye çaltştyoruz. Yorgun, bitkin bir halde istasyona yetişen askeri, adeta zorla iterek vagonlara bindiriyoruz.İndirirken de böyle oldu. Asker bu kadar yorgun, bitkin vaziyette.”ws C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rın ın , “ o lm a m ış tır ” d e dikleri I. İn ö n ü Savaşı’nın kısa ö y k ü sü n e b a kın ca , Y u n a n ve T ü r k b irlik­ le rin in hem de b irk a ç defa ka rşı ka rşıya g e ld ik le ri ve İn ö nü ’de gerçekten de ik i o rd u arasında b ir savaş ya şa n dığ ı y o ru m a gerek bıra km a ya cak şekilde g ö rü lm e k te d ir.

Tarihçilerin Görüşleri 9

O cak 1 9 2 1 ’de Saat 1 3 .3 0 ’da Y u n a n lıla r d e m iry o lu n u n gü­

neyinden ta a rru z a g e çm işlerd ir. T ü r k o rd u la r ı bu Y u n a n taarru­ zunu da k ırm a y ı başarm ıştır. 10 O c a k 1 9 2 1 ’de Y u n a n b irlikleri sisten de fa y d a la n a ra k yen id e n ta a rru z a g e çm iş le rd ir. Yunan ta­ a rru zu d e m ir y o lu n u n g ü n eyind e b ir ke re d a h a k ırılm ış tır. Daha sonra Yunan to p la rı da 4. ve 11 T ü m e n b ir lik le r in i ateşe almış­ lardır. Yani İn ö n ü ’de gerçekten de b ir savaş gerçekleşm iştir. Prof. Ş erafettin T u ra n : “ Türk ve Yunan kuvvetleri 9 Ocakta karşı karşıya gelmişti... Yunanlılar, oyalam a savaşları verilerek savunma çizginse çekilmeye çalışan Türk kuvvetlerine yetiştik­ lerinde hemen saldırıya geçmişlerdi. Ankara'dan Genelkurmay Başkanlığından gelen emirde eğer Eskişehir'i koruma olanağı yoksa demiryolunu tahrif) ederek Afyon-Konya yolunda geri çe­ kilmesi istenmişti. Bunla birlikte İsmet İnönü daha geriye gitmek­ sizin Eskişehir'in batısında savaşı kabul etmişti. İnönü mevkiim 904 905

390

özakman, age, s.494. İsmet İnönü, Hatıralar, C.l, Ankara, 1985, s. 141.

tutan Türk birliklerine 10 Ocak gecesi ‘her karış toprağı ’ savunma­ sı emri verilmişti. Ancak Yunan ordusu saldırıyı sürdürmemiş 11 Ocak 1921 sabahı geri çekilmişti. Gücünü oldukça yitirmiş olan Türk ordusu da onları izleme olanağı bulamamıştı. ’"'"''diyerek I. İnönü Savaşı’n ın g e rçekleştiğini d o ğ ru la rke n , P ro f. T o k ta m ış Ateş: “Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey İnönü'ye geldiği 9 Ocak gecesi 3 tümen bile toplayamamıştı. Yu­ nanlıların ise bunun iki katından daha fazla gücü vardı. Ancak tüm olumsuz koşullara karşın Yunanlılar İnönü'de durduruldular.Bu büyük başarı tarihimizde ¡.İnönü Zaferi olarak adlandırı­ lır” d iy e re k I. İn ö n ü Savaşı’nın ço k ö n e m li b ir “ za fe r” o ld u ğ u n u b e lirtm iş tir.1,07 P ro f. A h m e t M u m c u ’ nun I. İn ö n ü Savaşı h a k k ın d a k i değer­ lendirm esi ise ş ö y le d ir:

“Kütahya taraflarında Çerkez Ethemce desteklenen Yunan ordusu , 9 O cakta İnönü'de Türk birlikleriyle çatıştı. Ordu­ muz daha yeni kuruluyordu. Birliklerimizin büyük bir bölümü Ethem'e karşı gönderilmişti. Yunanlıların kuvveti çok üstündü. Ancak özellikle İnönü mevziindeki birliklerimiz büyük bir azim­ le direndiler. 11 Ocak gününe kadar yapılan kanlı çarpışmalar sonucu Yunanlılar geldikleri yere çekildiler. Güneyde Ethem'in kuvvetleri dağıtıldı. Böylece bu ilk düzenli savaş genç Türk or­ dusunun zaferiyle sonuçlandı. ” 908 D r S e la h a ttin Tansel, I. İn ö n ü Savaşı’nda “ ö n e m li b ir başa­ r ı ” elde e d ild iğ in i şöyle a n la tm ış tır:

“K adem e kadem e çekilme emrini alan Türk birlikleri Yu­ nanlıları yeter derecede oyaladıktan ve Nazif Paşa mevziinde büyük kayıplara uğrattıktan , hatta Yenişehir çevresinde karşı bir taarruzla onları geri attıktan sonra İnönü kuzeyinde hazırlanmış olan mevzilere çekildiler ve bu suretle düşmanın on iki saatte Eskişehir’e gelm ek konusundaki düşüncesinin gerçekleşmesini 906 Turan, age, s.241. , 907 Ateş, age, s.242. 908 Ahmet Mumcu, Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, Istan' bul, 1992, s.80.

391

önlediler. Onun için Yunanltlar Savcıbey-Kovalca-Karaağaç haf­ it müdafaasında ktsmen toplanmış olan Türk kuvvetlerine an­ cak 9 Ocak 1921 'de saldırabildiler. Bununla beraber saldırı çok şiddetli olmuş, Türk cephesinin bazt kesimlerinde çözülmeler meydan gelmiş ve gün bu suretle bitmişti. Sükunet içinde geçen o gecenin sabahında Yunanlılar, Türk kuvvetleri takviye edilmiş olmasına rağmen , sisten de faydalanarak daha şiddetli taarruz­ larda bulundular ve askerlik baktmtndan çok önemli olan inti­ kam tepesini ele geçirdiler. Tepeyi geri alm ak için yapılan karşı saldırt bir sonuç vermediği gibi cephenin sağ kanadındaki Türk kuvvetleri geri çekilm ek zorunda kalmış ve bir ara Yunanlılar Batı Cephesi Karargâhının bulunduğu İnönü istasyonunun kuzeyine kadar ilerlemişlerdi. İşte bu kötü durumu düzletmek için... Kütahya ve Ankara'dan gönderilmiş olan yeni birlikler de ayaklarının tozlarını silmeğe imkân bulamadan ateş hattına so­ kuldu.Fakat yapılan bütün fedakârlıklara rağmen 10 Ocak 1921 akşamı durum Türkler için umut verici görünmüyordu... Cephe Komutanı (İsmet Bey) 11 O ca k’ta Eskişehir'in batısındaki bir hatda savunmayı faydalı gördü ve onun bu kararı Anakara'ca da uygun bulundu. Onun için Türk birlikleri 10 O cak gününün gecesini buna göre tertiplenmekle geçirdiler. Ancak ertesi sabah düşman tarafında hiçbir faaliyet eseri görülm edi... Biraz sonra düşmanın çekildiği haberi geldi. Gerçekten, Türk ordusundaki her kıt'a ve her zabit ve her fertin kudretlerinin çok üstünde çaba harcaması, ölümü hiçe sayması, Türk pilotlarının düşman safları üzerine birkaç yüz metre mesafeye kadar inerek düşman mev­ zilerine makineli tüfek ateşi açması ve Türk kom uta heyetinin azmi karştstnda düşman azim ve kararını kaybederek eski mev­ zilerine çekilmek zorunda kalmtştt. ” 909 S aba h a ttin Selek’ in u ne zaferdir ne yenilgi ” d iye adlandırdı­ ğı I. İn ö n ü Savaşı h a k k ın d a v e rd iğ i b ilg ile r ş u n la rd ır: a Yunanldar üç günlük yürüyüşten sonra 9 O cak günü İnö­ nü mevzilerinin önüne gelmişlerdi... Üç ayrı k o l halinde İnönü 909 Tanıel, ıgc, CIV, s.23-25.

392

mevzilerine ulaşan Yunanlılar bugün bütün cephe boyunca ta­ arruza geçmediler. Sol kol geri kalmıştı. Bu sebeple yalnız sağ­ dan ilerleyen Yunan birlikleri İnönü mevzilerinin sol kesimine yüklendi. Cephenin bu kısmım tutan zayıf Türk kuvvetleri çok iyi dövüşerek takdire değer bir savunma muharebesi verdiler. Muharebe akşam a kadar sürdükten sonra karanlık basınca ke­ sildi... Asıl muharebe 10 Ocak günü olacaktı.Bu muharebeye katılacak olan Türk kuvvetleri bütün birlikleriyle 9 Ocak a k ­ şamı cepheye yetişmiş ve mevzilerine yerleşmiş bulunuyorlardı. Batı Cephesi Kumandanı Albay İsmet Bey, Kütahya'yı Ethem’e karşı savunacak olan Tümenden bir taburu da berberine ala­ rak 9 Ocağı 10 Ocağa bağlayan gece yansı trenle Kütahya'dan aynldı. 10 O cak günü muharebe düşmanın sabah 6.30*da ta­ arruza geçm esiyle başladı. Hava çok sisli idi. Sis saat ona k a ­ dar kalkm adı. Bu durum Yunanlılann lehine idi. Türk cephe­ sinin sol kanadında Yunanlılar bazı mevzileri zaptettiler fakat yedek kuvvetlerle takviye edilen bu cephede düşman taarruzu durduruldu...”910 Salahi R . S onyel’in I.İn ö n ü Savaşı h a kkın d a ve rd iğ i bilg ile r, bu savaşın “ ç o k ö n e m li b ir T ü r k z a fe ri” o ld u ğ un u k a n ıtla m a k ­ tadır:

“Yunan Tümeni 8 Ocakta Köprü Hisar'da Türk Ulusçula­ rının direnişiyle karşılaşmıştır. Ulusçular; Akpınar yamaçların­ da düşmanı epey sıkıştırıyordu. Ulusçu güçleri, Eskişehir'i sa­ vunmak için Bozhöyük'te toplanmıştı. Yunanlılar Bozhöyük'iin kuzey kesiminden Kovalıca'nın batısına kadar olan mevkiye saldırıyor, 11 Ocakta geniş sis içerisinde saldırı sürüyordu. Kovalıca'ntn güneyinde savaş pek sert olmuştu. Yunan ordusu akşama doğru Eskişehir'in dış eteklerine ulaşmış ve orada iste­ nilen am aç sağlandığı için , ilerlemenin durdurulması buyruğu verilmişti. Yunanlıların iddialarına göre Türkler bu çarpışmalar­ da ağır kayıplar vermiş , bir Türk uçağı düşürülmüştü.... Ger­ çekte Albay İsm et’in komutasındaki Türk ordusu, 10 Ocakta 910 Selek, age, s. 504.

393

ilk Kemalist utkusu olan I. İnönü Savaşt’nda Yunan ordusuna Kovalıca’da büyük bir darbe indirmiş; Karal Konstantin'in Venize loşçu lartn yerine atamış olduğu yeni komutanların yetenek­ sizliklerini meydana çıkarmtştı. Bu yenilgi sonunda Yunan ordu­ su çekilirken Türk halkına karşı birçok aşırıl ve barbarlıklarda bulunmuştu L o rd K in ro s , I. İn ö n ü Savaşı’ nı şu c o ş k u lu ifa d e le rle anlat­ m ıştır: “ Yunanlılar, İsmet B eyyin kom utasındaki birliklerin göster­ diği dayanma karşısında şaşırtp bocaladılar. Daha önceki çar­ pışmalarda olduğu gibi bu sefer de kötü donanımlı , disiplinsiz askerler karşısında rahat rahat ilerleyeceklerini sanıyorlardı. Bu­ nun yerine önlerine ilk kez olarak , kararlı ve disiplinli bir kuv­ vet çıkmıştı. Türkler sayı ve silah bakım ından kendilerinden çok zayıftı; ama buna karşılık şimdi çoğu tecrübesiz ve yabancı olan kralcı subaylar komutasındaki Yunan birliklerine kıyasla daha üstün bir komuta altında ve daha azimle dövüşüyorlardı. Türklerin diz boyu kar ve çamur içinde savundukları yerler; kendi vatanlarının topraklarıydı. Bütün gün süren bir savaştan sonra başarılı bir karşı saldtrıya kalktılar. Ertesi gün bir tuzağa düşü­ rüldüklerini sanan Yunanlılar yenilgiyi kabul ederek geldikleri gibi hızla Bursa yolundan geri kaçtılar. Orada almış oldukları dersten yararlanarak baharda daha büyük bir saldırı için hazır­ lığa koyuldular ” 912 G e n e lk u rm a y K a yn a ğ ı “ T ü r k İs tik la l H a r b i” nde I. İnönü Savaşı şöyle a n la tılm ış tır: “ 9 ve 10 Ocak günleri İnönü mevziinde şiddetli ve çetin muharebeler oldu. Yunanlılar, çok üstün kuvvetlerle İnönü mev­ zilerine karşı giriştikleri bu taarruz , çetin direniş karşısında kırıl­ mış ve düşman 11 Ocak sabah eski mevzilere çekilm ek zorunda kalmıştır. 911 912

394

Sonyel, age, s.871. Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuyu, 12. bs, İstanbul, 1994, s.306.

Güney cephesinde ise Istanköy- Banaz kesiminde ilerleyen Yunan kuvvetleri daha 7 O cak’ta geri çekilmişlerdi. 11 Ocak öğleye doğru Yunanlıların çekildiklerini anlayan Batı Cephesi Komutanı, süvarileriyle çekilen kuvvetleri izlemeye ve piyade birlikleriyle de İnönü Mevzilerini tekrar işgale karar vermiş ve bu kararını uygulamıştır. İnönü Muharebeleri, Anadolu'da Türk ulusunun varlığını ve küçümsenmeyecek bir savaş gücüne sahip olduğunu ispatlamıştır. ” 913 * * * I. İn ö n ü Savaşı’nı b iz za t id a re eden İsm et İn ö n ü a n ıla rın d a savaşı şu şe kild e a n la tm ış tır:

“10 O cak , I. İnönü Muharebesinin en şiddetli günüdür. Biz cepheye yetiştiğimiz zaman Anakara’dan da peyderpey kuvı>et geliyor.Nerede bir kıt*a bulunursa İnönü’ye yetiştirmeye çalıştyorlar. 9 ve 10 O cak günlerinde şiddetli muharebeler yaptık. Alıyoruz» veriyoruz, geliyorlar, yetişiyoruz. Taarruzlar yapıyorlar, biz muka­ bil (karşı) taarruza geçiyoruz . Onlar da tutunmaya çalışıyorlar. Benim tahminime göre düşman hakkımızda şöyle düşün­ müştür: * Her taraf boştur. Zaten ordu zayıf bir halde. Sekiz ay­ dan beri iç m uharebelerle fena halde yorulmuş ve yıpranmtştır. Şimdi bir isyanla ikiye ayrtlmıştır. Ankara istikametine kadar ilerleyebiliriz... Şimdi hiç ummadıkları bir mukavemetle (dire­ nişle) karşılaşınca moralleri bozuldu... 10 O cakta düşman mukavemeti ktrtldt. İradesi çöktü , çekil­ di. Tekrar ve telaşla eski yerine kadar gitti. Vaziyetin ne olduğu­ nu anlamadan hızla geldiği yere döndü. İşte I. İnönü Muharebesi budur. Bu m uharebede düşman hareketi ile Ethem hareketi b e­ raber olmuştur. ”9H I. İn ö n ü Savaşı’n ın y ıl d ö n ü m ü n d e A kşa m Gazetesi adına g ö n d e rile n b ir te b rik te lg ra fın a İsm et Paşa şu a n la m lı ka rşılığ ı v e rm iş tir: 913 Türk İstiklal H a rb i.C .7, s.233. 914 İnönü, age, C.I, s.242.

395

“Birinci İnönü'de şehit olanlar, memlekette nizamt (düzeni) cephede ordu ile müdafaayı temin için hayatlarım feda etmiş­ lerdir. Hiçbir muharebenin şehitleri bu kadar fevkalade şartlar içinde ve o derece dünyevi, hatta uhrevi menfaatlerden azade hayatlarım feda etmemişlerdir." 915 İn g iliz belgeleri de I. İn ö n ü S a vaşı'nda Y u n a n lıla rın yenildi­ ğ in i d o ğ ru la m a k ta d ır. Ö rn e ğ in 15 O c a k 1921 t a r ih li İn g iliz gizli is tih b a ra t ra p o ru n d a şu b ilg ile r v a rd ır:

“Bozhöyük önünde büyük bir direnişle karşılaşmış olan Yunan güçleri Saraphane-Kovalıca hattına ulaşmış, ama Es­ kişehir’e ilerlemeyi durdurmak zorunda kalmış; 11 Ocakta Yu­ nan askerlerine geri çekilme emri verilmişti. Bu operasyonlar sırasında yeni Yunan komutanları korkaklık göstermiş ve Ulus­ çulara ağır bir darbe indirmek fırsatını kaçırmışlardır. Yunan askerleri şimdi kendi güçlerine daha az güveniyorlar. Yunan kayıplarının çoğunluğunu Venizelosçu subay ve erler oluştu­ ruyor ve bu da siyasi amaçlar için 300 kadar kayıp verilmiş olmasına Venizelosçulan epey kızdırmıştır Dahası, Y u n a n lıla r da sıcağı sıcağına y a p tık la r ı değerlendir­ m elerde I. İn ö n ü S a va şfn ı k a y b e ttik le r in i it ir a f e tm iş le rd ir. Örne­ ğ in , İs ta n b u l'd a k i İn g iliz G enel K a ra rg â h ı’ m n Savaş B akanlığı’na 17 O c a k ’ta b ild ir d iğ in e g ö re , o g ü n , Bursa o p e ra s y o n la rın ı ko­ m uta etm iş o la n Y u n a n G e n e lk u rm a y B a şka n ı Y a rd ım cısı, İngiliz y e tk ilile re şu a ç ık la m a y ı y a p m ış tı:

‘Keşif harekatı başarıyla tamamlanmadığı için İzmir Kolor­ dusuna eski Bursa hattına çekilmesi 13 Ocak*ta emredilmiştir.... Türk güçleri 11. Tümeni seferber etmişti. Bu tümen Kovalıca’ntn S km kuzeyinde çok mertçe savaşmıştır. Ayrıca 4 . ve 24. Tümenlerle iki bağımsız tabur ve 1000 kadar milis gücü seferber edilmiş; Türkler Lefke ve Karaköy arasındaki üç köprüyü tahrip etmiştir. ”9,? 915 916

Atay, agc, s.330. İDA, FO 3 7 1 /6 4 9 7 /E 1759; İngiliz gizli istihbarat raporu, no. 103, 15.1.1921; Sonyel, age, s.872 917 İDA, FO 3 7 1 /6 5 0 6 /E 1036; İngiliz Genel Karargâhı’ndan Savaş Bakanlığı’na gizli telgraf, İstanbul, 17.1 1921; ilişikte 15.1.1921 tarihli raporun sureti; Son­ yel, agc, s.872.

396

G ö rü ld ü ğ ü g ib i “ J.

İnönü Savaşt yoktur/ ”

dem ek kocam an

bir ya la n d ır.

Yunanlılar, Durup Dururken Çekilmiş! C u m h u riy e t ta r ih i y a la n cıla rın ın I. İn ö n ü Savaşı’na y ö n e lik

Yunanlıların durup dururken geri çekildikleri, bu geri çekilmede Türk ordularının herhangi bir zorlamasının olmadığıdır. ” klasik s a ld ırıla rın d a n b ir i de “

A s lın d a b u ya kla şım her şeyden önce “ m a n tık e n ” hatalıdır. Ç ü n kü , 15 M a y ıs 1 9 1 9 ’dan beri A n a d o lu coğrafyasında ile rle ­ yen Y iın a n o rd u s u n u n ilk sistem li ta a rru zu n d a , ü ste lik Çerkez Ethem k u v v e tle rin in ö n e m li b ir kısm ı da Y u n a n lıla r ta ra fın a sığınm ışken, A n k a ra ’ n ın yeni ku rm a ya çalıştığı d ü zenli o rd u ya b ü yü k b ir d a rb e vu rm a sı ç o k ö n e m lid ir. Y u n a n o rd u s u n u n başarısı Yunan siyasileri açısından da ha­ yati ön e m ta ş ım a k ta d ır. Şöyle k i: 25 E k im 1 9 2 0 ’de Y u n a n ista n ’da K ra l A le k s a n d r ö lm ü ş , 14 K asım 1 9 2 0 ’de yapılan genel seçim ­ lerde V e n iz o lo s ’u n p a rtis i b ü y ü k b ir y e n ilg i alm ıştı. V enizolos, 1916 y ılın d a , ta ra fs ız lık p o litik a s ı izleyen K ra l K o n s ta n tin ’e k a r­ şı S e la n ik’te A m ir a l K u n d u rio te s ve General D a n g lis’ le b ir lik te b ir “ ih tila l h ü k ü m e ti” k u ru p

K o n s ta n tin ’i ta h tta n in d irm iş ve

Y u n a n is ta n ’ ı İ t ila f D e v le tle ri yanında savaşa sokm uştu. İşte bu K ra l K o n s ta n tin , 25 A r a lık 1 9 2 0 ’de Y u n a n ista n ’da te k ra r ta h ta ç ık a rılm ış tı. M e g o la İdea (B ü yü k Y u nanistan) P o litika sın ın sa­ vunucusu o la n K o n s ta n tin , aslında İ t ila f D e v le tle ri’ne ka rşıyd ı; ama te k ra r o tu rd u ğ u ta h tın d a k a la b ilm e k için Venizelos’ un sal­ dırı s iya se tin i devam e ttirm e y i d ü ş ü n ü y o rd u .918 ö z e llik le Yunan o rd u la rı B a ş k o m u ta n ı Papulos, T ü r k o rd u su ku ru lu ş u n u ta m a m ­ lam adan harekete g e çilm esini savunm uştur.919 K ra l K o n s ta n tin , onun d e ste kle d iğ i ye n i Y u n a n h ü k ü m e ti ve G eneral Papulos, T ü rk le re kesin b ir darbe v u rm a n ın zam anı geldiğine k a ra r ver­ m işle rd ir. 918 Altuğ, age, s.l 14, Selek, agc, C.2, s.497, 498. 919 Turan, age, s.240.

397

işte bu siyasetin ilk c id d i sa ld ırısı I. İn ö n ü Savaşı’dır. Konsta n tin ’ in y e rin i s a ğ la m la ştıra b ilm e si iç in Y u n a n ordusunun bu savaşı kazanm ası ç o k ö n e m lid ir. “ Y u n a n is ta n ’da ya p ıla n seçim­ ler sonrasında

yeni k u ru la n h ü k ü m e t bu s a ld ırıy ı daha geniş

o la ra k p la n la y a ra k

B a tılı d e v le tle rin y a rd ım ın ı ve güvenini art­

tırm a y ı sağlam ak is tiy o rd u . 1 9 2 0 A r a lık ayı s o n la rın d a , düzenli o rd u y a g irm e y i ka b u lle n m e ye n ve k e n d i başına b u y ru k davran­ m ayı sürdüren Ç erkez E them ve k a rd e ş le rin in T ü r k Hükümetine karşı a y a k la n m a la rı ve b u n u Y u n a n lıla ra da b ild ire re k işbirliği ö n e rm e le ri Y u nan o rd u s u iç in ç o k u y g u n b ir d u ru m y a ra ttı.” 920 Bu savaşa ç o k önem veren Y u n a n lıla rın , b iz im Cumhuriyet ta rih i y a la n c ıla rın ın d e d iğ i g ib i, “ y e n ilm e d e n ” veya “ durdurul­ m a d a n ” İn ö n ü ’ den g e ri ç e k ilm e le ri d ü ş ü n ü le b ilir m i?

Peki ama Yunanlılar neden çekilmişlerdi? Bu d u ru m u n tem elde ik i n e d en i v a rd ır: B irin c is i, Yunanlı­ lar, İn ö n ü ’de b e k le m e d ik le ri b ir d ire n iş le ka rşıla şın ca şaşırmışlar, bu şaşkınlığın e tk is iy le ç o k d a h a k ö tü b ir d u ru m la karşılaşmak istemeyen Y u n a n k o m u ta n la rı g e ri ç e k ilm e k a ra n almışlardır. “ Örtme birliklerinin Nazifpaşa dolayında 4. ve 11. Tümenlerin İnönü mevziinin güney kesiminde karşı saldırılara başvurarak gösterdikleri direnmeler; 3. Yunan Kolordu Kom utanı’nı, Ge­ neral Papulas’tan izin alarak çekilm eye itmişti. ” 921 İk in c is i de, Y u n a n lıla r güneyden ve A n a k a ra ’d a n İn ö n ü ’ye ta k v iy e Türk k u v v e tle rin in g e ld iğ in i ö ğ re n m iş le rd ir. E ğer b e kle se le rd i mevcut T ü r k k u v v e tle rin e ek o la ra k g ü n ey ce p h esind e n gelen 2. Süva­ ri T ü m e n i ve y o la ç ık a rıla n 8. P iyade T ü m e n i ile A n k a ra ’dan d e m iry o lu y la İn ö n ü ’ ye k a y d ırıla c a k o la n 3. S ü va ri T ü m e n in i de 48 saat sonra k a rş ıla rın d a b u la c a k la rd ı. Y a n i b ir süre sonra Yu­ nan o rd u su n karşısında to p la n 6 tü m e n 2 a la y d a n oluşan büyük b ir T ü r k gücü o la c a k tı.922 C e la l E r ik a n ’ ın d e d iğ i g ib i, “ Düşman çekilmeseydi ne olacaktı? Kısa sürede yeni kuvvet getiremedik­ 920 921 922

398

Mumcu, age, s.80. Erikan, Kurtuluş Savaşı Tanhi, s. 179. özakm an, age, s.499, 500.

çe, 48 saat sonra 8. ve 3. Süvari Tümenlerimizi de karşısında bulacaktı.”92' Bu d u ru m d a a lınacak b ü yü k b ir yenilgiden çe ki­ nen Y u n a n lıla r, g e ri ç e k ilm e y i daha m a n tık lı b u lm u şla rd ır.

I. İnönü Savaşı Önemsizmiş! C u m h u riy e t ta rih i y a la n cıla rın a göre “ /. İnönü Savaşı çok önemsizdir!” Ç ü n k ü bu savaşta karşı karşıya gelen o rd u la r ve savaş s o n u n d a k i k a y ıp la r ç o k azdır! H e r şeyden önce bu düşünceyi sa vu n an la r dünya savaş ta ­ rih in d e n h a b e rs iz d irle r; ç ü n k ü b ilin d iğ i g ib i b ir savaşın ö nem i, o savaşta k a rş ı ka rşıya gelen asker sayısı ve savaş so n u cun d a ki ö lü ve y a ra lı sayısına göre b elirlenm ez. B ir savaşın ö n e m i, ya ­ rattığ ı s o n u ç la ra göre b e lirle n ir. P ro f. Sina A k ş in ’ in d ediği g ib i,

uTarihte bir savaşı önemli kılan , savaşan tarafların asker sayısı değil, doğurduğu sonuçlardır. İslamiyetin doğuşundaki kimi mu­ harebeler ; katılanların sayısı bakımından büyükçe bir mahalle kavgası boyutundayken, çok büyük sonuçlar doğurmuşlardır, dolayısıyla da önemlidirler.”914 K im ile rin c e “ ö n e m s iz d ir” de n ile n I. İn ö n ü Savaşı, aslında o ka d a r ö n e m lid ir k i, b u savaşta bazı m ille tv e k ille ri, d o k to r la r ve h atta k a d ın la r bUe savaşm ıştır. Bu savaşta, Neşet, Y u su f Z iy a , Z iy a H u r ş it, M e m d u h , R ıza, S abit, Sami ve H a m d i N a m ık g ib i 8 m ille tv e k ili “ e r ” o la ra k g ö re v yapm ıştır. A yrıca, O p e ra tö r E m in , D r F u a t ve A b id in Beyler de “ d o k to r ” o la ra k M eclisten cepheye k o ş m u ş la rd ır.925 D a h a sı k a h ra m a n k a d ın la rım ız ve k ız la rım ız da bu savaş­ ta “ e r” o la ra k g ö re v yapm ışlar, cesurca çarpışarak “ g a zi” veya “ şe h it” o lm u ş la rd ır. I. İn ö n ü Savaşı şe h itle ri arasında 7 ka d m v a rd ır.926 A y rıc a , I. İn ö n ü Savaşı’ n d a k i k a h ra m a n lık la rın d a n d o ­ layı m ecliste, 70. A la y K u m a n d a n ı H a fız H a lid Bey’in kızı 12 923 Erikan, age, s. 179. 924 Akşin, age, s. 159. 925 Turan, age, s.240. 926 Tansel, age, s.25, dipnot, 79.

399

ya ş la rın d a k i N e za h a t H a m m ’a İs tik la l M a d a ly a s ı verilm esi teklif e d ilm iş tir.927 K im ile rin c e “ ö n e m s iz d ir!” , “ za fe r d e ğ ild ir !” denilerek kü­ çümsenen I. İn ö n ü Savaşı sonra sın d a g e ri çe kile n Yunanlılar, y e n ilg ile rin in in tik a m ın ı T ü r k h a lk ın d a n ç ık a rm a k istercesine h a lka b ü y ü k z a ra rla r v e rm iştir. Y unan o rd u su ç e k ilirk e n , ya km ış, y ık m ış , k a d ın la ra tecavüz etm iş ve in sa n la rı ö ld ü rm ü ş tü . Y u n a n o rd u s u n u n T ü r k halkına karşı bü “ b a rb a rc a ” d a v ra n ış la rın a te p k i gösteren T B M M Dı­ şişleri Bakanı B e kir Sam i, İs ta n b u l’ d a k i Y ü k s e k K om iserlere 20 O c a k ’ta g ö n d e rd iğ i b ir te lg ra fta Y u n a n lıla rın , I. İn ö n ü ’de yenilip işgalleri a ltın d a k i b ö lg e n in U lu s ç u la rın e lin e geçm esinden sonra K e m a lis tle rin bu bölgede y ık ın tıla rla b ir lik te , e rk e k , ka d ın ve ço­ c u k la rın cesetlerini b u ld u k la rın ı; k a d ın la rın ö ld ü rü lm e d e n önce k irle tilm iş o ld u k la rın ı b ild irm iş ; İ t ila f D e v le tle ri, Yunanlıların bu “ k ır ım ” d a vra n ışla rın a son verm ez, b u n la rın tekrarlanm asını önlemezse M ü s lü m a n h a lk ın H ır is tiy a n to p lu m u n a karşı misil­ leme d a vra n ışla rın ı ö n le m e n in im k â n s ız o la ca ğ ın ı be lirtm iş ve te lg ra fın ı şöyle b itir m iş tir : “Bağlaşık güçlerinden , insanlık adına müdahalede bulunmaları rica olunur ve Ankara yönetimi, üzü­ cü misilleme davranışlarını önlem ek için elinden geleni yapmaya söz verir.”92* Evet, I. İn ö n ü Savaşı K u rtu lu ş Savaşı’ n d a k i d iğ e r muha­ rebelerle ka rş ıla ş tırıld ığ ın d a

“ küçük”

b ir m u h a re b e d ir; ama

T u rg u t ö z a k m a n ’ m de d iğ i g ib i, “ b iz im a çım ızd a n önem i çok b ü y ü k tü r.” 929

Komutanlara Göre I. İnönü Savaşı C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rı, I. İn ö n ü Savaşı’ nı ve bu sa­ vaşın B aşkom utanı İsm et Paşa’yı a şa ğ ılam a k iç in b in dereden su g e tirip

“Böyle bir savaş yoktur, yoktur, olmamtşttr!” diye avaz­

la rı çık tığ ı ka d a r b a ğ ıra ca kla rı yere, gerçeği öğrenm eye çalışsa­ 9 27 Büyük Millet Medisi Zabıt Ceridesi, C .7, s.440; Tansel, age, s.25, dipnot, 79. 928 Sonyel, age, s.873. 929 özakman, age, s.493.

400

lardı her şeyden önce bu ka d a r “ k o m ik ” d u ru m a düşm ezlerdi. Ç ü n kü bu savaşı bizza t idare eden İsm et Paşa a n ıla rın d a gerçeği h iç b ir şe kilde a b a rtm a d a n olanca açıklığ ıyla o rta ya k o y m u ş tu r:

“Aslında Birinci İnönü Muharebesi, askeri bakım dan mütevazi ölçüde bir muharebedir. Yunanltlar taarruz etmişler, b i­ zim mevzileri söktürmüşler, bundan sonra haztrltkstz geldikle­ rini, ilerisinin daha çok tehlikeli olduğunu anlayarak kendileri çekilip gitmişlerdir. Yunan ordusu Başkomutanı Papulas, Ethem ile de ayn b ir cephede muharebe ettiğimizi hesaba katarak bizden böyle bir mukavemet (direniş) beklemiyordu. Fakat 9 ve 10 O cak günleri bizim m ukabil (karşı) taarruzlarımızla karşı­ laşıp o zam ana ka d ar A nadolu’da görmediği bir muharebe tar­ zına Türk ordusunda rastlayınca, 'keşif yaptım, bu kadarı kafi, öğrendik9 dedi ve bıraktı gitti. Yani muharebede ısrar etmedi. Birinci İnönü Muharebesi, daha ziyade Kuvayı Seyyare*nin, Yunanlılarla birlikte gelişen taarruzunun muvaffak (başarılı) olmaması şeklinde bir adım telakki edilmek (kabul edilmek) lazımdır. ” 930 T ü r k K u rtu lu ş S a va şfn ın ilk ö n e m li başarısının m im a rı İs­ met Paşa’ n ın bu “ m ü te v a z i” sözleri, I. İn ö n ü Savaşı’nı in k a r eden C u m h u riy e t ta r ih i y a la n c ıla rın ı “ u ta n d ıra c a k ” ka d a r ö n e m lid ir. G ö rü ld ü ğ ü g ib i İsm et Paşa, hiç a b a rtm a d a n , hatta biraz da te va ­ zu göstererek I. İn ö n ü Savaşı’nı an la tm ıştır. C e la l E rik a n , I. İn ö n ü Savaşı’ nın ö n e m in i, “Bu savaşlar dış ve iç düşmanların planlarını bozmuştur. Bu bakım dan büyük bir başarı olduğu kuşkusuzdur.” d iye re k vu rg u la m ıştır.9' 1 F a lih R ıfk ı A ta y , İz z e ttin Paşa’n ın , “İsmet İnönü'nün şöhre­ tini ve hizmetini küçültmek için Birinci İnönü Zaferini söndür­ meye uğraşan zamane politikacılarım ölünceye kadar affetmedi­ ğini” b e lirtm iş ve İzzet Paşa’nın son yazısında, “ Bu muharebe tam bir zaferdir. Bir takım kalem ler bu zaferi, Yunanlılar gibi , hiçe saym ak istemişlerdir.Yunanlılar, bu muharebeden kendile930 931

İnönü, age, C.I, s. 243. Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, İstanbul, 2008, s.181.

401

rint Aksu Dimboz müstahkem hattına atarak kurtulahildiler d iy e yazdığını a k ta rm ış tır.'*2 I. İn ö n ü Savaşı’nın ö n e m in i en e rke n k a v ra y a n la rd a n hırı A ta tü rk 'tü r. İsm et Paşa a n ıla rın d a bu g erçeği, uAtatürk

Birinci İnönü M uharebesinin neticesine çok önem vermiş görünmekte­ dir” d iye re k ifade e tm iş tir .'n A ta tü rk , I. İn ö n ü Savaşı so n ra sın d a önce, "Bu muharebe ile pek çok şey kurtarılmıştır " d e m i*, am a d a h a «onra bu sözünü, “Hayır, her şey kurtarılmıştır” d iy e ta m a m la m ış tır.9*4 A ta tü rk , 1. İn ö n ü Z a fe ri n e d e n iyle T B M M a d ına Batı (,cp. hesi K o m u ta n lığ ı’na şu k u tla m a te lg ra fın ı ç e k m iş tir:

* İnönü Meydan M uharebesVnde Batı Cephesi kıtalarının uğurlu ve ezici komutanız altında gösterdikleri kesin faaliyetten dolayı zat-t devletlerine ve kahram an ordumuzun bütün komu­ tanlarıyla subay ve erlerine Büyük M illet M eclisinin kalpten tebriklerini iletir ve bu başarının m ukaddes topraklarım ızı düş­ man istilasından büsbütün kurtaracak olan kesin zaferin ha­ yırlı bir başlangıct olm asını T an n ’nın lütfünden diler ve işbu tebriklerin bütün Batı ordusu er ve subaylarına ulaştırılmasını rica ederim .nHSS A ta tü r k , 26 A ra lık 1934 ta rih in d e B a şb a ka n lığ a gönderdi­ ği b ir yazıda İsm et Paşa’ ya İn ö n ü so ya d ın ı v e rild iğ in i belirterek

“Başvekil İsmet Paşa Hazretlerinin inkılap ta­ rihimizin ilk şerefli ve parlak sahifesi olan m eydan muhare­ belerinin baş kahram ant olmuş bulunm ası itibariyle soyadı kanunu icabı olarak alacağı aile isminin İnönü olmasını çok yerinde bulduğumdan kendilerine bu soyadını tevcih ettiğimi b ild ir ir im r sh 13 ( k a k 1921 ta rih in d e Fevzi Paşa, T B M M ’de yaptığı ko­ nuşm ada, “TBMM'nin henüz tam am lanm am tş ordusu ilk rüşşöyle dem iştir.

912 •Mî 914 9VÎ 916

402

Aıay, aga, ».129. İnönü, age, ».24 i. A tay,agr,».129. Türk UtikJaJ Harbi, ( .2. « 221. Verefrnin Turan, Umet Inftnü, Yafamı Dönami va Kiyiliğf Ankara, 2000 ».12-14

tünü bu suretle ispat etmiştir ... Düşmanın hainane planlan., milletin h a ş a n a ile neticelenmiştir. ” d e m iştir.1'*" 1. İn ö n ü Savaşı h a k k ın d a İsm et Paşa'nın a n ıla rın d a g ö rd ü ğ ü ' m üz “ m ü te v a z i”

a ç ık la m a la rın b e n zerin i Fevzi Paşa'nın m eclis

k o n u ş m a s ın d a ve A ta tü r k 'ü n k u tla m a te lg ra fın d a da g ö rm e k te ­ yiz. N e İs m e t Paşa, ne Fevzi Paşa, ne de A ta tü r k , C u m h u riy e t ta ­ rih i y a la n c ıla rın ın s ö y le d ik le ri g ib i, I. İn ö n ü Savaşı'nı “ a b a rtm a " e ğ ilim in d e d e ğ ille rd ir. D ik k a t e d ilirse A ta tü rk , o te lg ra fta savaşı

* Kazanılan büyük başan " o la ra k n ite le n d irm iş , bu başarı için “ z a fe r” k a v ra m ın ı b ile k u lla n m a m ış tır. A n ca k 19 E y lü l 1 9 2 1 ’de Sakarya M e y d a n M u h a re b e s in in kaza n ılm a sın d a n sonra, " ...

ö n c e l.tnönü Zaferi*ni kay d ettik...” dem iş ve 1927 yılın d a k a ­ leme a ld ığ ı N u tu k 'ta da I. İn ö n ü 'd e n “ z a fe r” diye söz etm íşti^.v,,, Ç ü n k ü , t a r ih i o la y la rın gerçek so n u çla rı ancak o la yın üzerinden b e lli za m a n geçince o rta y a çıkar. Bu nedenle başlangıçta I. İn ö ­ nü S avaşı'nı sadece “ b a şa rı” d iye a d la n d ıra n A ta tü rk , zam an ile rle d ik ç e bu savaşın neler g e tird iğ in i ço k daha iy i görerek I. İn ö n ü Savaşı'nı “ z a fe r” d iye n ite le n d irm iş tir. H e r şey b u k a d a r a çıkke n , Y alçın K ü ç ü k , F ik re t Başkaya, A b d u rra h m a n D ilip a k , K a d ir M ıs ıro ğ lu başta o lm a k üzere A ta ­

İnönü Sauaft'mn bir zafer olmadığım , bunun propaganda amacıyla uydurulduğunu" id d ia e tm iş le rd ir. O y s a k i, İsm et Paşa, Fevzi Paşa vc

tü rk ve C u m h u riy e tle ka vg a lı isim ler, ısrarla “ /.

A ta tü r k 'ü n y u k a rıd a k i a ç ık la m a la rı “ p ro p a g a n d a ” değil, gerçe­ ğin ta k e n d is id ir.

I. İnönü Savaşı'nın Sonuçlan I.

İn ö n ü Savaşı'nın ö n e m in i an la m a k için bu savaşın “ iç e ri­

d e k i” ve “ d ış a rıd a k i” so n u çla rın a ba km a k gerekir. K im ile rin c e , “ ö n e m s iz d ir” denilen 1. İn ö nü Savaşı'nın “ içe­ rid e k i” so n u ç la rı ş u n la rd ır: 937 TBM M Zabıt Cerideleri, C .7, 281,281. 938 hrıkan, a g e ,». 180. 939 Bu iddialara Turgut öıakm an belgelerle tek tek cevap vcrmiftifc Bkz. Özakman, age, •. 493-51 î.

403

1.

I. tn ö n ü Z a fe r i’yle M e c lis in ve h a lk ın , k u ru lm a aşama­

s ın d a k i d ü z e n li o rd u y a g ü ve n i a rtm ış , ö z e llik le M e c lis içindeki Ç erkez E th e m c ile rin , “Ethem ve Kuvayı Seyyaresi olmadan Yu­ nanları yenemeyiz!" b iç im in d e k i d ü şü nce si e tk is in i yitirm iştir. N ite k im , 13 O c a k 1921 ta r ih li M e c lis o tu ru m u n d a b ü yü k bir heyecan ve coşku yaşanm ıştır. O g ü n B u rs a M ille t v e k ili M u h it­ t in B a h a Bey, tü m m ille tv e k ille rin in co ş k u s u n a şö yle tercüman o lm u ş tu r:

“Efendiler, buraya gelen her birey, her üye küçük yavrusunu gözyaşları ile bıraktığı, eşi ile helalleştiği, babasının elini öperek evinden ayrtldığt zaman yemin etmişti. Ya bu devleti tam istik­ lal ile yaşatacak, bu milleti tutsaklıktan kurtaracak ve babasına bıraktığı küçük yavrusuna, yann şeref ve şan verecek dönecek ya da bu meclisin bütün bireyleriyle beraber düşman önünde ölecek. Efendiler ; tam bir inançla söylüyorum. Bu millet için ölm ek yoktur. En güçsüz zannedildiği ve en yardımsız kaldığı anlarda, düşmanlarının en güçlü göründüğü zamanlarda bile, akla ve hayale gelmeyen olağanüstü başarılar göstererek insanda hayranlık uyandıran bu millet batm az... Efendiler, silah yok, top yok dediler, Osmanlı ordusu çürümüştür, dediler; genel savaştan yoksul ve perişan çıktı, dediler; yaşlıları umutsuz , gençleri kor­ kak, çocukları tutsaklığa layıktır, dediler. Yaşlıların gözlerinde parlayan inanç ışığına bakınız. Meclisinizin içinde o muhteşem insanlar vardır ; dışında da vardır. Gençlerin özverisine bakın. Bütün dünyayı karşılarında gördükleri halde, dünyanın biitün fabrikalarının yakıcı silahlartnt düşmanlarının elinde gördükleri halde, ellerindeki kırık tüfekleriyle onların üzerine hücum etti­ ler ve onları yendiler. Efendiler, yenilmiş olan bütün milletler; güçlü yada güçsüz bütün milletler hayret içinde. Güçsüz olma­ yan, güçsüzlük hissetmeyen hir millet var. O milleti siz temsil ediyorsunuz, onunla övününüz... Efendiler, bir ölüyorsak on doğuyoruz . Bir kişi eksildikçe ruhumuzda on kişilik güç bulu­ yoruz . Zarar yok efendiler; çok yandtk , ço k harap olduk. Av­ rupa denen uygarlık kitlesi, bu jlç a k la r ve benciller kitlesi, üç yüz yıldan beri ellerinden geleni yaptı. Onların bizde yarattığı 404

yangınlar , ruhlarımızdaki külleri dağıtmak için şimdi birer rüz­ gar oldu. Yananlar yanarken , ölenler ölürken , doğanlar şimdi daha güçlü , daha dirençli ve daha kararlı oluyorlar. Ben geleceğe bu ümitle bakıyorum . . . ” **0 M u h it tin Baha Bey’ in bu c o şku lu , duygu y ü k lü ko n u ş m a s ın d a n sonra kü rsü ye A ta tü r k çıkm ıştır. I. İn ö n ü Savaşı’n ın ne k a d a r ö n e m li b ir zafer o ld u ğ u n u A ta tü r k ’ün şu s ö z le rin d e n daha iy i ne a n la ta b ilir ki?:

“Cennetten vatanımıza bakan merhum Kemal - Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini/ Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderinil demişti. İşte ben bu kürsüden , bu yüksek mecli­ sin başkam olarak yüksek kurulunuzu oluşturan bütün üyelerin her biri adına ve bütün millet adına diyorum ki: Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/ Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini. Ey milliyet duygusu! Sen ey fani insanı ölümsüzlüğe bağ­ layan büyük olay! Ey insan toplumunun en yüksek ideali! Ey, temizleyici düşünce! Ey ölüm korkusu içinde kararmış ruhları aydınlatan meşale! Ey yaratıcı kudret! Bütün bunlar senin ese­ rindir. Yüzyılların yükü altında yorulmuş, çorak Anadolu top­ rağından fışkıran kahramanlar senin çocuklarındır. Sen küçük hesaplar düzenlemesi değilsin. Özgürlüğün tek kaynağı sensin. Kendisini bir milletin parçası hissetmeyen itısan, tutsak ve y ok­ suldur; ona değer verilmez. Kalbi , milliyet ateşi ile yanan insan , iç ve dış dünyadan gelen zulüm , tutsaklık ve kölelik ihtiraslarına aynı anda karşı koyar. Bir insanı kayıtsız ve koşulsuz diğer in­ sanlara bağlayan tek duygu sensin. ” *41 A ta tü r k , I. İn ö n ü Savaşı’n ın “ b ir d ö n ü m n o k ta s ı” o ld u ğ u ­ nu, “ b ir b ü y ü k k ır ılm a ” y a ra ttığ ın ı d ü şü nm e kte d ir. Ç ü n k ü , 15 M a y ıs 1 9 1 9 ’ d a n b e ri ç o k ra h a t b ir şekilde A n a d o lu içle rin e d o ğ ­ ru ile rle y e n Y u n a n o rd u s u , ilk kez g ü çlü b ir d iren işle karşılaşm ış, bu d ire n iş i k ıra m a y a ra k g e ri ç e k ilm iş tir. Bu m üte va zi T ü r k za fe ri çok şey d e m e k ti: H e r şeyden önce bu zafer, Y u n a n lıla rı endişelen­ d irm iş ti. Ç o k daha ö n e m lis i, iç is y a n la rla sarsılan, Ç erkez Ethem 940 941

Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk'ün Hayatı ve Eseri, C.l, Ankara, 1997, $.21. Sadi Borak, Atatürk’ün İstanbul’daki Çalifraalan, 2.bs, İstanbul, 1998, s. 53,5 4 .

405

o la y ıy la b u n a la n T ü r k h a lk ı ve M illiy e tç i h a re k e tin ö n d erle ri, bu zaferle b ira z o lsu n ra h a tla m ış , u fk a ç o k d a h a u m u tla bakmaya b a şlam ışlardı. Bu zafer, y o k s u l, y o rg u n ve b it k in T ü r k halkına “ daha ö lm e d iğ in i*' g ö s te rm iştir. A ta t ü r k , işte b u nedenle Meclis­ te y a p tığı ko n u şm a d a “ m ille t” T B M M ’n in

17

O cak

k a v ra m ın a v u rg u ya p m ıştır.

ta r ih li

to p la n tıs ın d a n

başlayarak

her gün I. İn ö n ü Z a f e r in i te b rik ve E th e m ’ i k ın a y a n telgraflar o ku n m u ştu r. Ü lk e n in h e r y a n ın d a n , b e le d iy e le rd e n , şehir ve ka­ sabalardan, M ü d a fa a -i H u k u k T e ş k ila tla rın ı te m sile n Meclis Başkanlığım a te lg ra fla r ç e kilm e si O c a k a yı so n u na k a d a r devam e tm iş tir.942 1. İn ö n ü Z a fe ri, işgal a ltın d a k i T ü r k iy e ’de ö y le b ü y ü k b ir etki y a ra tm ış tır k i, İs ta n b u l’d a k i İn g iliz işg a l K u v v e tle ri K o m u tan lı­ ğı, basında I. İn ö n ü Savaşı h a k k ın d a “ c o ş k u lu ” h a b e rle r yapıl­ m ası, bu savaşın b ir “ z a fe r” o la ra k a n la tılm a s ın ı yasaklamıştın İn g iliz Y ü kse k K o m is e ri R u m b o ld , 19 O c a k 1 9 2 1 ’ de C urzon’a g ö n d e rd iğ i te lg ra fta , I. İn ö n ü Savaşı’ n ın y a ra ttığ ı co şku d an ra­ h atsızlığını şöyle d ile g e tirm iş tir:

“Son iki gün zarfında Yunanlıların Eskişehir yakınların­ da yenilgiye uğratılmış olduklarına dair haberler İstanbul ve Ankara’da Türk çevrelerinde coşku yaratmıştır... İstanbul’un ulusçu gazeteleri sevinçlerini gizlemiyor... Basının taşkınlıkla­ rını sınırlamak için önlem alıyorum. . . ”943 2. I. İn ö n ü Z a fe r i’ yle k a m u o y u n d a o lu ş a n m illi coşkuyu daha da a rttırm a k iç in İs tik la l M a r ş ı k a b u l e d ilm iş tir. (12 M an 1921). 3. I. İn ö n ü Z a f e r iy le k e n d in e g ü v e n i a rta n T B M M , yeni T ü r k d e v le tin in ilk anayasası o la n T e ş k ila t-ı Esasiye K a n u n u ’on k a b u l e tm iştir. (2 0 O c a k 1 9 2 1 ). “ Egemenlik

letindir”

kayıtsız şartsız mil­

d iye n bu anayasa ile C u m h u riy e te g id e n y o ld a ço k güç­

lü a d ım la rd a n b ir i a n lm ış tır. 942

Sdek, agc, ».521.

943 (DA, FO 371/6464/E 1043: Rumbold’dan Curzon’a gizli telgraf, İstanbul 1 9 .1.1921; Sonyel, agc, *.873.

406

K im ile rin c e , “ ö n e m s iz d ir” denilen I. İn ö n ü Savaşı’ nın “ dışa­ r ıd a k i" s o n u ç la n ş u n la rd ır. 1 . 1. İn ö n ü Z a fe ri sonrasında İ tila f D evletleri Sevr A n tla şm a ­ s ın ı yeniden gözden geçirm ek üzere L o n d ra 'd a T ü rk iy e ’n in de k a tı­ lacağı b ir ko n fera n s düzenlem işlerdir. L o n dra K o n fe ra n sın d a n b ir sonuç alın a m a m ıştır, ama L o n d ra K on fe ra n sı’na ka tıla n T B M M , uluslararası alanda ta nınm ıştır. (¿3 Ş ubat-11 M a r t 1921). 2. I. İn ö n ü Z a fe ri sonrasında Sovyet Rusya ile T B M M a ra ­ sında ç o k ö n e m li b ir mesafe ka yd e d ilm iştir. A ta tü rk , m illi hare­ ketin başarıya ulaşm ası iç in m u tla k a R usya'dan ya rd ım a lın m a ­ sı g e re k tiğ in i dü şü nm ü ştü r. Ç ü n k ü , y o k lu k ve y o k s u llu k içinde yedi d üvele ka rşı m ücadele veren T ü rk iy e ile Sovyet R u sya 'nın dü şm a n la n o rta k tır : e m p e ry a liz m ... Bu d o ğ ru ltu d a 1920 ilk ba­ harında A ta tü r k L e n in ’ le m ektuplaşm ıştır. D aha sonra 11 M ayıs 1920’de D ış iş le ri B akam B e k ir Sami Bey, b ir heyetle M o s k o v a ’ya hareket e tm iş tir. Y a p ıla n görüşm eler sonrasında Sovyetleı; 3 H a ­ ziran 1 9 2 0 ’ de M is a k -ı M i l l i ’y i k a b u l e ttik le rin i a çıkla m ışla rd ın Kasım 1 9 2 1 ’de ise A li F u t Paşa, M o s k o v a B ü yü ke lçiliğ i'n e a ta n ­ m ıştın Sovyet Rusya ile T B M M yakın la şm a kla b irlik te , Sovyet Rusya’ n ın s o m u t b ir a d ım atm ası iç in T B M M ’n in , işgal güçlerine karşı s o m u t b ir askeri başan kazanm ası g e re kiyo rd u . O zam an Sovyet R usya, T ü r k iy e ’n in em peryalizm e karşı gerçekten başarılı o la b ile ce ğini d ü şü ne re k, T ü rk iy e ’ye y a rd ım

y a p a b ilird i. İşte bu

o rta m d a d ü z e n li o rd u la n n 1. İn ö n ü Savaşı’nı kazanması ile Sov­ yet Rusya ile T B M M arasında M o s k o v a A ntlaşm ası im zalanm ış­ tır. (16 M a n 1921). Bu anlaşm a ile Sovyet Rusya, hem T B M M 'y i resmen ta n ım ış , hem de m illi harekete m a d d i ya rd ım yapm ıştır. 3. I. İn ö n ü Z a fe r i’ n in dış p o litik a d a k i b ir d iğ e r g e tiris i de T B M M ’ n in A fg a n is ta n ’la ya kınlaşm asıdır. I. İn ö n ü Savaşı son­ rasında T B M M

ile A fg a n ista n arasında T ü rk -A fg a n D o s tlu k

Anlaşm ası im z a la n m ış (1 M a r t 1 9 2 1), böylece ilk kez b ir M ü s ­ lü m an ü lk e , T B M M ’y i resm en ta n ım ıştır. Böylece .T B M M 'n in İslam d ü n y a s ın d a k i itib a rı daha da artmıştır.**44

944 Akşın, age, s. 160,161.

407

“Görülüyor ki, kimilerinin İnönü M uharebesi, dtş siyasette önemli üç olumlu gelişmeye yol açmıştır.”9*5 P ro f Sina A k ş in ’in d e d iğ i g ib i,

‘ önemsiz’ bulduğu /.

I. İnönü Savaşı’nda İsmet Paşa C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rın ın k la s ik le ş m iş I. İn ö n ü Sa­

Ubu savaşta İsmet İnönü’nün hiçbir rolünün olmadığı” ya la n ıd ır.

vaşı y a la n la rın d a n b ir i de

Oysa k i İsm et Paşa, I. İn ö n ü S a va şa n d a ki başarılarından d o la yı “ generalliğe” y ü k s e ltilm iş , A ta tü r k de b u vesileyle İsmet Paşa’ya g ö n de rd iğ i k u tla m a te lg ra fın d a wSiz

orada yalntz düşmam değil, milletin makus (kötü) talihini d e y en d in iz ” demiştin*46 İsm et Paşa’ n ın I. İn ö n ü Savaşı’ n d a k i “ d o ğ r u la r ı” ve “ yanlış­ la r ı” h a rp ta rih ç ile rin c e şöyle te s p it e d ilm iş tir. D o ğ ru la n : 1. D e m iry o lu n u k u lla n a ra k b ir lik le r i s ü ra tle savaş alanına

ka y d ırm ış tır. 2. K ü ta h y a ’da b u lu n a ra k h em Ç e rke z E th e m ’ le ya p ıla n mü­ cadeleyi, hem de Y u n a n ile rle y iş in i k o n tr o l e tm e k istem iştir.947

“İsmet Bey*in o günkü şartlara göre Ethem*i hiçe sayarak İnönü’ye koşması beklenemezdi. Bu sebeple İnönü ile Gediz’in orta yerine düşen Kütahya’da bulunup iki tarafta hareketin ge­ lişmesini beklem ek istediği anlaşılıyor. Bu hareket tarzı İsmet Bey'in ihtiyatlı ve soğukkanlı mizacına uygun düşmektedir:nm 3. 6 O c a k 1 9 2 1 ’de 2 4 . T ü m e n e v e rd iğ i e m rin ik in c i mad­ desinde bu Y u n a n h a re k e tin in b ir “ g ö s te riş ” o ld u ğ u n u tahmin etm iş, s o n ra k i gelişm eler İsm et Paşa’yı d o ğ ru la m ış tır. 4. Y u n a n h a re k e tin in “ b ir g ö steriş h a re k e ti” o ld u ğ u n u be­

“askerliğin gerektirdiği bütün tedbirleri alması da takdire değer bir haldir. ”949 lirtm e s in e k a rş ın

945 agc, s.161. 946 agc, s.161. 947 Erikan, agc, s. 173. 948 Selek, agc, s.505,506. 949 age, s.505.

408

5.

10 O c a k 1 9 2 1 ’de, A lb a y İsm et Bey’in v e rd iğ i ra p o r ü ze ri­

ne saat 2 2 .4 0 ’ da G e n e lk u rm a y ’dan g ö n d e rile n e m irde E skişehir d o la y la rın ın sa vu n ulm a sı u yg u n g ö rü lm e d iğ i ta k tird e b ir lik le rin gücü k o ru n a ra k to p ve m a k in e li tü fe k le ri b ıra km a d a n o rd u n u n E skişe h ir’ in d o ğ usu n a çekebileceği b ild ir ild iğ i halde Batı C ephe­ si K o m u ta n ı ism e t Bey, bu “ a çık k a p ıd a n ” y a ra rla n m a y a ra k gece ve rd iğ i e m irle 2 4 . T ü m e n in

Beşkardeş dağ ı-Z em ze m iye çiz g is i­

ni, 11. T ü m e n in O k lu b a lı ve g ü n e y in i tu tm a sın ı ve 4. T ü m e n in Ç u k u rh is a r’da yedekte b u lu n m a sın ı e m re tm iş tir.950

Yanlışlan: . 1. İs m e t Paşa’ ya y ö n e lik en c id d i e le ştiri, 6 -9 O ca k 1921 ta rih le ri a ra sın d a 4 g ü n K ü ta h y a 'd a k a ld ık ta n sonra İn ö n ü 'y e

u4 gün Kütahya'da kalıp cepheye ancak mu­ harebenin son günü yetişmesi, üzerinde durulması gereken bir husustur. ” d iy e re k İsm et Paşa’yı eleştiren S a b a h a ttin Selek, ço k

gelmiş o lm a s ıd ır.

değil b irk a ç c ü m le sonra İsm et Paşa’n ın İn ö n ü ’ye geç g e lm esinin n edenini şöyle a ç ık la m a k ta d ır: “Ethem'e karşı girişilen hareket , bilindiği üzere çok cüretkar bir teşebbüstür ve bu hareketin bü­ tün sorumluluğunu Albay İsmet Bey üzerinde taşımıştır. Hare­ ketin başarısızltğa uğraması her şeyi mahvedebilirdi. 8 Ocak *ta Ethem’in kuvvetleri her ne kadar azalmış ve sarsılmış ise de , İs­ met Bey ’in o günkü şartlara göre Ethem'i hiçe sayarak İnönü'ye koşması beklenem ezdi.. ” 951 “Kurtuluş Savaşı Tarihi ” a d lı eserin yazarı C e la l E rik a n da İsm et Paşa’ n ın , İn ö n ü ’ye geç gelm esini ve bazı b ir lik le ­ sü rm e m esini e le ştire n le rd e n d ir: " Cephe Komutanının kendisinin kesin sonuç yerine geç gelmesi, genel ileri karakollarının savaş meydanına sürülmemiş olması eleştiri­ mlerden kurtulamaz. ”951 ri savaş m e y d a n ın a

A n c a k , İsm e t Paşa’ n ın K ü ta h y a ’da 4 g ün k a la ra k İn ö n ü ’ye geç g e ld iğ i y ö n ü n d e k i e le ş tiri, ilk bakışta m a n tık lı görünse de 950 Erikan, age, s. 178. 951 Selek, age, s.505. 952 Erikan, age, s .l 81.

409

o la y la rın iç y ü z ü n ü d ik k a te a lın ca b u e le ş tiri kısm e n havada kal­ m a k ta d ır. Şöyle k i: Sadece İs m e t Paşa d e ğ il, A t a t ü r k de dahil b ü tü n m ille tv e k ille ri ve k o m u ta n la r ın ö n c e lik li h e d efi Çerkez Ethem te h lik e s in d e n k u rtu lm a k tır. Ç ü n k ü T B M M ’ n in açılma­ sından sonra m illi h a re k e ti en ç o k u ğ ra ş tıra n “ iç aya kla n m a la r” o lm u ş tu r. M i l l i h a re k e tin geleceği b a k ım ın d a n ö n c e lik , en ciddi iç a y a k la n m a la rd a n b ir i o la n E th e m a y a k la n m a s ın ın bastırılma­ sıdır. Bu nedenle İsm e t Paşa, E th e m ’ i e tk is iz h ale g e tirm e k için K ü ta h y a ’da b ira z u zu n k a lm a y ı g e re k li g ö rm ü ş tü r. A n c a k bu sı­ rada Y u n a n ile rle m e sin e k a rşı g e re ke n tü m ö n le m le r in i de almış, ta k v iy e b ir lik le r i ka h y ü rü te re k , k a h tre n le rle İn ö n ü ’ ye ulaştır­ m a k iç in e lin d e n gelen her şeyi y a p m ış tır. A n c a k d ö n e m in kısıtlı im k â n la rın d a n d o la y ı ta k v iy e b ir lik le r in İn ö n ü ’ye gelmesi kıs­ m en geç o lm u ş tu r. İs m e t Paşa, E th e m te h lik e s in in ta m o la ra k or­ ta d a n k a ld ırılm a s ın d a n s o n ra y o la ç ık a ra k s ü ra tle İn ö n ü ’ye ulaş­ m ıştır. Z a te n I. İn ö n ü Savaşı’ n ın en k r it ik m ü c a d e le le ri de İsmet Paşa’ n ın İn ö n ü ’ye g e ld iğ i 10 O c a k 1921 ta rih in d e yapılmıştır. Bu m üca deleler esnasında İsm e t Paşa o rd u s u n u n başındadır. Bazı C u m h u riy e t ta r ih i y a la n c ıla rı ip in u c u n u iyice kaçıra­ ra k , İsm et Paşa’ n ın aslında I. İn ö n ü Savaşı’na h iç katılm adığını ile ri s ü rm ü ş le rd ir. N e d iy e lim ? Pes!.. *

*

*

Ö ze tle , I. İn ö n ü Z a fe r i, h e rke ste n ö n ce fe d a k â r M ehm etçi­ ğin ve o n u k o m u ta eden A lb a y İs m e t B e y’in e se rid ir. Nitekim , C e la l E rik a n bu gerçeği, “ K azanılan büyük başartntn Albay İsm efin iradesi ve usta güdüm üyle sağlanm ış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu savaşı ondan iyi yönetm esi beklenen Mustafa Kemal, Fevzi ve Karabekir Paşalar ayrılam ayacakları görevle­ rin başında idiler, ism et’in yerini dolduracak kim se de ortada yoktu... ’’d iy e re k ifa d e e tm iş tir. İsm et İn ö n ü ’y ü e le ş tirm e k başka ş e y d ir - k i b u h e r tarihçinin h a k k ıd ır- a şa ğ ılam a k, ö n e m s iz le ş tirm e k b a şka şeydir. Maalesef 953 agc, s. 181.

410

ü lk e m iz d e , A ta tü r k 'e ve C u m h u riy e te “ k in ” ve “ d ü ş m a n lık ” besleyenlerin sıkça y a p tık la r ı şey, İsm et İn ö n ü ’ye “ y e rli ye rsiz” hücum e tm e k tir. B u h ü c u m la rın en ölçüsüzce y a p ıld ığ ı k o n u la r­ dan b ir i de I. İn ö n ü S a v a şid ır. B ü tü n b e lg e le r ve g e rçe kle r o rta d a y k e n , m aalesef b ir ile r i hâlâ “ u ta n ıp ” “ s ık ılm a d a n ” “ /.

İnönü Savaşı olmamıştır / ” d iye

n u tu k la r a tıp genç n e s ille ri ze hirlem eye devam e d e c e k tir...

Bilanço: 4 6 Bin Şehit, 33 Bin Yaralı C u m h u r iy e t t a r ih i y a la n c ıla rın ın , “Kurtuluş Savaşı önem ­ sizdir/ ” y a la n ın a d a y a n a k o la ra k s u n d u k la rı k o n u la rd a n b ir i de K u rtu lu ş Savaşı’ n d a k i “ ş e h it” ve “ y a ra lı” sa yıla rıd ır. B ir savaşın ö n e m in i o s a v a ş ta k i “ ş e h it” ve “ y a r lı ” s a yıla rıyla ölçm eye k a lk a n bu “ şe h it s a y ıc ıla rı” aslın d a fa rk ın d a o lm a d a n ne k a d a r ta rih te n habersiz o ld u k la r ın ı da it ir a f e tm iş le rd ir. Ç ü n k ü d ü n ya ta r ih in ­ de za m a n z a m a n b ir m a h a lle ka vg a sın ı geçm eyen, so n u cun d a çok az k a y ıp v e rile n nice savaşlar v a rd ır k i, ta rih in se y rin i de­ ğ iş tirm iş tir.

D a h a öncede b e lir ttiğ im iz g ib i, İsla m ta rih in d e H z .

M u h a m m e d ’in lid e r liğ in d e M ü s lü m a n la rın M e k k e li m ü ş rik le rle ya p tığı s a v a ş la r b u tü rd e n d ir. İsla m cı C u m h u riy e t ta rih i y a la n ­ cıla rın a ö n e rim , A t a t ü r k ’ ü n ö n d e rliğ in d e k i K u rtu lu ş Savaşı’ na “ şehit ve y a ra lı s a y ıla rı ç o k a z d ır” d iye d il u za tm a d a n önce H z . M u h a m m e d ’ in ö n d e rliğ in d e k i savaşlarda “ ne k a d a r “ şehit ve y a ra lı” o ld u ğ u n a g ö z a tm a la rıd ır. Ü s te lik , C u m h u r iy e t t a r ih i y a la n c ıla rın ın id d ia e ttiğ i g ib i, K u rtu lu ş Savaşı’ n d a k i “ şe h it ve y a ra lı” sa yıla rı da h iç yabana a tılır d ü ze yd e d e ğ ild ir. T ü r k o r d u la r ı, D o ğ u cephesinde E rm e n ile rle y a p tık la rı sa­ vaşta ve B a tı ce phesinde Y u n a n o rd u la rıy la (o rta la m a 2 0 0 .0 0 0 k iş ilik ) y a p tık la r ı, G e d iz Savaşı, I. İn ö n ü Savaşı, II. İn ö n ü Sava­ şı, K ü ta h y a -E s k iş e h ir S avaşları, Sakarya Savaşı, ve* B ü y ü k T a ­ arruz* da savaş m e y d a n la rın d a to p la m 9 1 6 7 şehit, 3 1 .1 7 3 ya ­ ralı v e rm iş tir. Bu ra k a m la ra , bu savaşlar sırasında, h a sta lık ve

411

b a ş k a n e d e n le rle ö le n le r ve y a r a la n a n la r d a e k lc n in c e , K urtuluş S a v a ş a n d a k i to p la m sayı 4 6 .3 8 6 ş e h it* 3 3 .6 8 5 y a r a lıd ır . 1,54 İşte , y o b a z -lib o ş i t t if a k ı n ı n “ ç o k a z ! ” d e d iğ i ra k a m la r...

“ Kurtuluş Savaşı Ö nem sizd ir” D iyen C um huriyet Tarihi Yalancılarını U tandıracak Bazı Belgeler

Yunan tJ*iruılartnıUtn görüntüler (1^ 20-19 2 1) *>54

412

Selek, üne. C’l, s.I İh.

Yaşlı ve çocuk Tiirkler, esir tutulduklar, kampta namaz kılarken (16 Mayısı 1922)

Yunan işgalinden sonra Afyon (1921)

413

A khisar'daki Kuvayı Milliye birliği

Yunan askerleri Karapınar'da Türk köylülere birdirbir oynatarak eğlenirken

414

Kadın kahramanlar: Yatma Çavuş (en solda) sekiz yerinden yaralanan Pembe Hatun (en sağda)

Kurtuluş Savaşı'nda ölen Yunan askerlerinden bir kare

Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa

415

Y a la n 4 YAZI VE D İL D E V R İM İ T Ü R K İY E ’Yİ T A R İ H İ N D E N K O P A R M IŞ T IR !

C u m h u r iy e t t a r ih i y a la n c ıla rın ın h iç ta rtış m a s ız “ efsaneleş­

“Yazı ve d il devrim lerinin T ü rkiye’yi tarihinden , geçm işin den k o p a rd ığ ı ” y a la n ıd ır. K o n u n u n a y r ın tı­

m iş ” y a la n la r ın d a n b ir i,

la rın a g ir m e d e n ö n c e p e şin e n b u n u n b ir “ k u y r u k lu y a la n ” o ld u ­ ğ unu s ö y le m e liy im . B u y a la n a en ç o k ra ğ b e t e d e n, k a d im y o b a z la rım ız d ır. “ d i l ­ le” “ d in ” a ra s ın d a b ir b a ğ k u r a n ve “ İs la m d in in in d ili n i n ” m u t­ laka A r a p ç a o ld u ğ u n u d ü ş ü n e n , A r a p h a r f le r in i k u ts a y a n ya za r, çizer t a k ım ım ız , A t a t ü r k ’ ü n , A r a p a lfa b e s in in y e rin e L a tin a lfa ­ besini k a b u l e tm e s in e fe n a h a ld e b o z u lm u ş tu r. A r a p a lfa b e s in i İsla m d in iy le ö z d e ş le ş tire n b u k iş ile r, h a liy le L a tin a lfa b e s in i de B a tı’y la y a n i H ı r is t iy a n lı k la ö z d e ş le ş tirm iş le rd ir. A y rıc a k a d im y o b a z la rım ız , D i l D e v r im i ile T ü r k ç e y i a d e ta is tila e d ile n A ra p ç a ve F arsça s ö z c ü k le rin d ild e n a y ık la n m a s ın a da fena h a ld e b o z u l­ m u ş la rd ır. Y a z ı ve D i l D e v r im i’ ne y ö n e lik y o b a z s a ld ırıla r ın a r­ ka s ın d a b u g e rç e k le r v a rd ır. Y a n i k a d im y o b a z la rım ız iç in m esele a slın d a “ d i l ” d e ğ il “ d i n ” d ir. K a d ir M ı s ır o ğ lu , A b d u r r a h m a n D ilip a k , M u s ta fa A rm a ğ a n vb. t a r ih ç i ve y a z a rla r ın b ilin ç a ltla r ın d a h ep “ D in d ili= A r a p ç a ” ö z d e ş liğ i v a rd ır . B u is im le r, A t a t ü r k ’ ü n a lfa b e d e ğ iş ik liğ in i b u n e denle a ğ ır b ir ş e k ild e e le ş tirm e k te d irle r. E ğ e r O s m a n lı L a tin a lfa b e s in i k u lla n ı y o r o ls a y d ı, A t a t ü r k de L a tin a lfa b e s in in y e rin e A ra p a lfa b e s in i k a b u l e ts e y d i, in a n ın b u k iş ile r ç o k m u tlu o lu r la r ve «asla b u d e ğ iş im i e le ş tirm e z le rd i! H a tta e m in o lu n o z a m a n A t a t ü r k ’ ü a lk ış la r la r d ı! L ib e r a lle r im iz de - A t a t ü r k d e v rim in e “ g ıc ık ” o ld u k la r ın d a n d o la y ı o ls a g e re k - A t a t ü r k ’ ü n b ü tü n d e v r im le r i g ib i, ya zı ve D il D e v r im i’ n i de a la b ild iğ in c e e le ş tirm e k te d irle r.

419

Aristo Mantığıyla Yazı ve Dil Devrimi’ne Saldırmak Bu k o n u d a k i son e le ş tirile rd e n (s a ld ırıla rd a n ) b ir in i sîzlerle paylaşm ak is tiy o ru m . C u m h u riy e t ta rih i y a la n la rın a sıkça b a şvu ra n gazeteci Emre A k ö z , 2 T em m uz 2 0 1 0 ta r ih li “ X,

W, Q H arflerini Alfabeye Al­ maya Haztr mtstntz?n b a ş lık lı ya zısın da yazı ve D il D e v rim i’nı şöyle e le ş tirm iş tir: “ B ir cümle yazdtm... fH arf/dil inktlabt ve Osmanlıcamn tehciri, kültür ve zihniyet açtstndan ucube ku şaklar yaratmış­ tır9 dedim ... Kemalistlerin kim yası bozuldu . ‘K em alist9gerçek­ ten ilginç bir insan tipi. G enç kuşakların, örneğin, Kurtuluş Savaşı'm öğrenmesini yürekten isteyip, bilm eyeni ayıplıyor da... Aynı gençlerin, 1928 öncesine a it m etinleri okuyam am asını bir sorun olarak görmüyor ki bu metinlere A tatürk’ün 1927'deki Nutuk'u da dahil! Bizim Kemalistlerin hayatı kavraytş biçimle­ ri insanı şaşırtan, ‘bu ka d a r d a olam a z’ dedirten tuhaflıkta. *

**

örneğin, 19289deki H a rf inkılabının, *Dünyayla bütünleş­ m ek9için yapıldığını santyor bazısı. Yani biz eski alfabeyi terk edip, Latin harflerini alınca, dünyayla bütünleşm işiz . Emin misiniz? Takvim, saat, ağırlık ve uzunluk ölçüleri g ibi alanlar­ da \Batı standartlarını9 benimsemeyi, *dünya ile koordinasyon oluşturma9çabası olarak görebiliriz. Peki, a lfa b e için aynı şey söylenebilir mi? Latin alfabesiyle yazınca, nasıl oluyor da dün­ ya ile bütünleşiyorsun kardeş? Bu iddia b ir hayaldir. Bir illüz­ yondur. Kendini kandırmadır. Uydurmacadır. * * *

*

*

420

örn eklere geçelim: Japon alfabesini Batılılar bilm ez . Am a Jap on y a, 190S9ten beri önemli bir dünya aktörüdür. Çin'in alfabe yüzünden geri kalm adığı ortaya çıktı: En bü­ yük ekonom i oluyorlar.

O nlan yine Baftltlann bilm ediği alfabeleriyle Hindistan takip ediyor. * Yunanistan, G rek alfabesiyle , Avrupa Birliği'ne girdi . Son kriz öncesinde kişi başt ortalam a gelir 30 bin dolardan fa z ­ laydı. Türkiye ise î O bin dolara an cak ulaştı. * Rusya d a Kiril alfabesi kullanıltyor. Batılılar, yani Avrupaltlar ve ABD'liler bu alfabeyi bilmez. Sovyetler Birliği olarak, Soğuk Savaş dönem inde dünyanın ikinci büyük gücüydü. Sonra ytkıldt. Şimdi toparlanıyor.

*

* * *

Ja p o n y a, Çin, Hindistan, Rusya, Yunanistan... Bu ülkele­ rin hepsi küresel ekonom inin küçüklü büyüklü üyeleri... Yani dünyayla bütünleşme konusunda temel bir sorunları yok... An­ cak çarpıcı b ir ortak n oktalan var: Hiçbirinin alfabesi ötekine benzemediği gibi, Latin alfabesi de değil! Buradan çıkan so­ nuç şudur: E konom ik gelişme ve kültürel zenginliğin , alfabeyle bir alakası bulunmuyor. Latin alfabesine geçm ek, Türkiye’de kayda değer b ir gelişmeye yol açmamıştır. Arap alfabesinde y a ­ pılacak bazı sadeleştirmelerle, okum a yazmayı halka kolayca öğretebilirdik. * * *

Peki, bu tartışmayı niye yapıyorum f Arap alfabesine d ö ­ nülmesini mi istiyorum? Elbette hayır. Olan oldu bir kere. Yıl 1928 olsa, bu kafam la alfabe değişikliğine karşı çıkardım (ve amürteci” ilan edilirdim.) Şimdi birileri “Alfabeyi değiştiriyoruzMdese, bugün de onlara karşı çıkarım. Bu tartışmanın pratik yanı Kürtçe ile ilgili. Dil ve alfabe konularına girmeden, Kürt sorunu tartışılamaz ve çözüm bulunamaz. Eğer “ bölünm ek” istemiyorsak, birçok ülke gibi , biz de iki, üç dilli/alfabeli ola­ cağız. Resmi dil Türkçe kalacak am a örneğin yol tabelaları iki dille birden yaztlacak: Türkçe, Kürtçe... Bazı bölgelerde buna Arapça, Lazca, Çerkezce vs. eklenecek. Ayrıca Kürt alfabesin­ 421

de X, Wve Q harfleri var. Yani Latin alfabesiyle kaynaşmada Türkçeden Herdeler! M adem Kemalistler, Latin alfabesi üzerin­ den ‘Dünyayla bütünleşm ek9 istiyor. İşte fırsat: X, W ve Q’nun alfabeye eklenmesini savunsunlar d a görelim .” 955 C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rı - y u k a r ıd a da g ö rü ld ü ğ ü gibiA ta tü r k ’ün yazı ve d il d e v rim le rin e s a ld ırm a k iç in , te k n ik ola­ ra k “ basit m a n tık s a l ç ık a rım la rd a n ” h a re k e t e tm e k te d irle r. Yani tezleri, “ A ris to m a n tığ ı” , “ d ü z m a n tık ” ü rü n ü d ü r, b u nedenle de çü rü tü lm e s i, “ y a n lış la n m a s ı” ç o k k o la y d ır. ö rn e ğ in , C u m h u riy e t t a r ih i y a la n c ıla rın ın , “A lfabe değişik­ liğinden sonra, gençlerimiz 1928 ön cesindeki metinleri okuya­ maz hale geldiği , Jap on y a ve Çin gib i ü lkeler de alfab e deği­ şikliğine gidilmemesine karşın bu ülkelerin ilerledikleri , alfabe değişikliğinin bizi bir gecede cahil bıraktığı , Dil Devrimi strasında Arapça ve Farsça kelim elerin atılm asının dili fakirleştir­ diğin g ib i te z le ri ç o k te m e lsizd ir. İşte cevaplar: ö n c e lik le , “A lfabe değişikliği sonrasında gençlerimizin 1928 öncesindeki metinleri okuyam adıkları ” id d ia s ın d a n başlayalım. Bu id d ia tam am en değil am a kısm en ya n lıştır. Ç ü n k ü 1928’de alfabe d e v rim i ya p ıld ığ ın d a o k u m a yazm a b ile n ç o k az sayıda­ k i insan b ir anda eski yazıyı u n u tm a m ış tır. D ahası bu nesil, yani A ra p h a rfle riy le o k u m a yazm a b ile n le r, ölene k a d a r bu alfabeyle (yazm asalar da) o k u m a y a devam e tm işle rd ir. A n c a k 1928 ve son­ rasında doğanlar, 1928 öncesi m e tin le ri o ku y a m a m ış la rd ır, ama burada da b ü y ü k b ir ça rp ıtm a y a p ılm a k ta d ır. Şöyle k i: B irincisi, O sm anlıda 19 2 8 ’de, o k u m a yazm a o ra n la rı kadınlar­ da yüzde 3, erkeklerde ise yüzde 7*dir. Y a n i to p lu m u n yüzde 90*ı za­ ten A ra p alfabesi de d a h il h iç b ir alfabeyle o k u m a yazm a bilmemek­

“Latin harfleri kabul edildi, toplum eski metinlen okuyamaz oldu” iddiası kocam an b ir palavradır. Ç ü n k ü toplum,

tedir. Dolayısıyla

h a rf devrim inden önce de zaten o k u ya m a m a kta d ır. 955

422

Emre Aköz, Sabah, 2 Temmuz 2010.

İk in c is i, O s m a n lıy a m atb a a 1727 yılın d a gelm iş, bu m a t­ baada b a sıla n az s a y ıd a k i k ita p , ( M u te fe rr ik a 'n ın ö lü m ü n e k a ­ dar geçen 2 0 y ıl iç in d e sadece 16 k ita p basılm ıştır. Basılan bu k ita p la r iç in d e T ü r k d ilin e ve sanatına y ö n e lik b ir tek eser b ile y o k tu r) satıcı b u la m a y ın c a m atb a a 2 0 0 y ıl k a d a r a tıl d u ru m d a b e k le tilm iş , a n ca k 19. y ü z y ıld a O s m a n lfd a k ita p ve gazetenin önem k a z a n m a y a b a şla m a sıyla m atb a a d a ye n id e n k ita p b a sıl­ maya b a ş la n m ış tır. A n c a k bu k ita p la r da sadece b ü y ü k şe h irle r­ de o k u r b u la b ilm iş tir. ö z e tle , y o b a z , lib o ş ta k ım ın a b a rttığ ı g ib i, 1928 öncesinde O s m a n lı’ da ne ö y le a h ım şahım b ir k ita p veya gazete k o le k s iy o ­ nu ne de o k u y u c u k itle s i v a rd ır ... A yrıca , geçm işi o r ijin a l m e tin ­ lere u la ş a ra k a ra ş tırm a k ta rih ç ile r in iş id ir. “ 1928’de alfabe değişikliğiyle geçmiş metinleri okuyamaz olduk dem ek ” d u y g u sö m ü rü sü d ü r. “ H a rf devrim i ndett dolay t Türk gençleri 80 ytl sonra bugün Atatürk’ün Nutuk'unu bile okuyam az oldu" d iy e re k yazı ve D il D e v rim i’ ne s a ld ıra n C u m h u riy e t ta rih i y a la n c ıla rın a , “ D ik e n s iz gül b ahçesi d iy e a n la ttığ ın ız O s m a n lı, eğer b ira z T ü rk ç e y e sa h ip çıksaydı, T ü r k ç e y a m a lı b o h ça h a lin e g e tirilm e s e y d i, A ta tü r k de yazı ve D il D e v r im i’ ne ih tiy a ç d u y m a z b ö yle ce 80 y ıl önce de 1 8 0 y ıl ö nce de y a z ıla n m e tin le r b u g ü n k ü n e sille r ta ra fın d a n k o la yca o k u n a b ilir d i, ö r n e ğ in , İn g ilte re ’de 4 0 0 y ıl önce y a zıla n S hakespeare’ın e s e rle rin i b u g ü n İn g iliz g e n çle ri o k u y u p a n lıy o r­ sa, b u n u n n e d e n i İn g iliz İm p a r a to r lu ğ u ’n u n h e r d ö n em d e d ilin i ve ya zısın ı k o r u m a s ı d ır / ’ d iye cevap ve rm e k g e re kir.9' 6 A y rıc a şu n u da h a tırla ta lım k i, H a r f D e v rim i, y a p ılm a sa ydı ve L a tin h a rfle rin e g e çilm eseydi de T ü r k ge n çle ri b u g ü n yin e 9 0 -1 0 0 y ıl ö n c e k i m e tin le ri a n la y a m a y a c a k la rd ı. Evet, m e tin le ­ ri o k u y a c a k la r a m a o A ra p ça ve Farsça sö zc ü k le rin a n la m la rın ı b ilm e d ik le ri iç in o k u d u k la r ı m e tin o n la ra anla m sız tü m ce le rd e n 956

Nitekim Osmanlı'nın Türkçeye vermediği değeri Karamanoğulları Beyliği ver­ miştir. Karamanoğlu Mehmet Bey, 1278 tarihinde, “ Bundan böyle divanda,

dergahta, çarşıda, meydanda Türk dilinden başka dille konuşulmayacaktır“ diye bir ferman yayınlamıştır. Doğan Aksan, Türkiye Türkçrsi’nin Dünü, Bu­ günü, Yarını, 2. bs, İstanbul, 2 0 0 1 , s.46.

423

oluşan yabancı d ild e b ir m e tin g ib i g e le ce kti.

B u g ü n İngilizce

bilm eyen b ir T ü r k 'ü n L a tin h a rfle riy le ya z ılm ış İn g iliz c e b ir met­ n i okum ası g ib i, A ra p ç a ve Farsça b ilm e y e n b ir T ü r k ü n Arap h a rfle riy le yazılm ış O s m a n lıca b ir m e tn i o k u m a s ı a yn ıd ır: Her ik is i de o k u r ama h iç b ir şey a n la m a z ! B iz im g e n ç le rim iz in bu­ gün N u tu k veya 9 0 -1 0 0 y ıl ö n c e k i m e tin le ri anlayam am alarının nedeni alfabe d e ğ iş ik liğ i d e ğ il, 9 0 -1 0 0 y ıl önce O sm an lıca diye a d la n d ırıla n T ü r k d ilin in A ra p ç a ve Farsça sö z c ü k le rle dolması­ dır. Yani d ilin b o zu lm a sıd ır. Yazı ve D il D e v rim i “ u n u tu la n T ü r k ç e y i” ye n id e n canlan­ d ırm ış, d o la yısıyla s o n ra k i n e s ille r “ y a m a lı b o h ç a ” d u ru m u n da ­ k i O sm an lıca yla ya zıla n k ita p la rı o k u y a m a z o lm u ş la rd ır. Ancak burada söz e dilen “ o k u n a m a y a n k it a p sa yısı” ç o k sın ırlıd ır. A yrıca, 8. y ü z y ıld a ya zılm ış O r h u n A n ıtla r ı veya 10. ve 15. y ü z y ılla r arasında ya z ılm ış m e tin le r; ö rn e ğ in P ir S u lta n Abdal, K a ra ca oğ la n , Y unus Em re b u g ü n a n la ş ıla b ilirk e n , 16. ve 19. yü zyıl a ra s ın d a k i m e tin le r b u g ü n a n la ş ıla m a m a k ta d ır. Çünkü, 10. ve 15. y ü z y ılla r a rasında h e n üz T ü r k ç e n in ırzın a geçilm em iş­ tir ; 16-19. y ü z y ılla r a rasındaysa, adeta T ü r k ç e n in ırz ın a geçilmiş, T ü rk ç e A ra p ça ve Farsça sö z c ü k le rle d o lm u ş , “ T ü rk ç e , Türkçeliğ in i y itir m iş ” bu yüzden de O s m a n lıc a d iy e a d la n d ırılm ış tır."' O sm an lı a y d ın la rı 16. y ü z y ıld a n so n ra adeta T ü rk ç e d e n utanır o lm u ş la rd ır, ö rn e ğ in , Y avuz S u lta n S elim d ö n e m i o la y la rın ı an­ latan Selim nam e a d lı k ita b ın ya za rı K e ş fi ( k ita b ın ı A ra p ç a yaz­ m ıştır) k ita b ın ı T ü rk ç e yazm asını isteyen b ir şaire şu karşılığı

Türk dili iri bir inci tanesi gibi yontulmamıştır ve iç tırmalayıcıdır O nedenle yeryüzündeki zarif yaratılışlı kişiler­ ce hoş karşılanmamakta, dilde kurallara Önem veren kimselerin v e rm iş tir: “

957 Türkçede Arapça etkisi ivin bkz. Aksan, age, s. 1 17 vd. Enver Ziya Karal Turkçenın bozulma sürccini kronolojik olarak şöyle sınıflandırmıştır: I. Turk^cnın yabana dil (Arapça-Farsça-Rumca) etkisine karşı direnişi (1299-1453), 2, Türkçe üzerinde yabancı dil etkisinin artması (145.3-1517), 3. Türkçede Arap­ ça ve Farsça etkisinin üstünlüğü (1 5 1 7 -1 7 1 8 ), 4.Türkçemn önem kazanmaya başlaması (1718-1839), 5. Türkçenin bakımsızlığı için çalışmalar (1839-1918). Enver Zıya Karal, * ( ) s m d n lı T a r ih in d e T ü r k D t h S o r u n u “, Bilim, Kültür ve öğretim Dili Olarak Türkçe” Ankara, 2 0 0 1 , s.30.

424

anlayış ve beğenisine de uygun düşmemektedir. Bu yüzden de kültürlü kimselerin görüşmelerinde dışlanmış ve güzel konuşan kişilerin söyleşilerinde aşağtlanmıştır:~*SH Buna k a rş ın 16. y ü zyıl şa irle rin d e n T a ta v la lı M a h re m i’ nın A rapça-Farsça sö zcü kle rle d o lu D iva n edebiyatına te p k i o la ra k yazdığı B a sitn a m e a d lı eserde yer ve rd iğ i b e yitle r bugün ço k k o ­ lay a n la ş ılm a k ta d ır:

“Gördüm segirdiir ol ala gözlü , geyik gtbi, Düşdüm saçı duzağtna bön üveyik gibi , 17. y ü z y ıl H a lk e d e b iya tçıla rın d a n K a ra ca o ğ la n 'ın ya zd ık­ ları da b u g ü n a n la ş ılm a k ta d ır:

“Nedendir de kömür gözlüm nedendir f Şu geceki benim uyumadığım Çetin derler ayrılığın derdini Ayrılık derdine doyamadığım. G ö rü ld ü ğ ü g ib i 16. ve 17 yü zyıld a T ü rk ç e k u lla n ıla ra k yazı­ lan b ir ş iir b u g ün ç o k ra h a t b ir şekilde an la şılm a kta d ır. Yeter k i T ü rk ç e k u lla n ıls ın !.. Ş im d i de, A ra p ç a ve Farsça özentisi D iva n şa irle rin d e n N c fi’ n in “ ç o k sade” yazılm ış şiirle rin e b ir ö rn e k verelim : “ Girdi miftah-ı der-i genc-i mania elime , Aleme bezl-i giiber eylesem itlaf değil Levh-i mabfuz-ı sübandır dil-i pek-i Nefi Tab*t yaran gibi diikkançe-i sahaf değil.'"**' N e an la d ın ız? iç in e h a fif T ü rk ç e se rp iş tirilm iş , A rapça ve Farsça k e lim e le rle süslenm iş bu D iv a n ş iirin i

bugün an la m a k

neredeyse im k â n sızd ır. A ra p h a rfle ri değişmeseydi bile bugün bu ş iiri o ku ya n kaç kişi a n la y a c a k tı? G ö rü ld ü ğ ü g ib i mesele aslında “ ya zı” değil ttd i r m eselesidir. 958 959 960 961

Keşfi, Selim-name, Süleymaniyc Kütüphanesi, Ktb. Esad F.f.No, 2147, Vr, 1 la; Şerafcttin Turan, Atatürk ve Ulusal Dil, Eylül 1998, s, 10. Zeynep Korkmaz, **A ta tü rk ve T ü r k D i l i ", Türk Dili Dergisi, S.655, Temmuz, 2 0 0 6 , *.1«. agm, s.20. agm, s.20.

42.5

îs la m iy e tin k a b u l e d ilm e s in d e n so n ra T ü rk ç e y e yerleşmeye başlayan A ra p ç a Farsça s ö z c ü k le rin o ra n ı K a r a h a n lıla r d ö n e m in ­ de K u ta tg u B ilig de % t -2 ik e n , ik i y ü z y ıl so n ra y a z ıla n A ta b e tü l H a k a y ık ’ta bu o ra n % 2 0 -2 6 ’ya ç ık m ış tır. Bu o ra n E s k i A n a d o lu T ü rk ç e s in d e , ö rn e ğ in Y u n u s E m re ’ de % 13 c iv a rın d a d ır. Farsça ve A ra p ç a n ın o ra n ı D iv a n ş a irle rin d e n B a k i’ de % 6 5 , N e fi’de

% 6 0 , N a b i’ de % 5 4 ’tü r. Bu o ra n , T a n z im a t ş a ir ve y a z a rla rın ­ % 6 2 , Ş em settin S a m i’ de % 6 4 , A hm et

da n N a m ık K e m a l’de

M it h a t ’ta % 5 7 , İt t ih a t T e ra k k i d ö n e m in d e Z iy a G ö k a lp ’te % 5 7 ’d ir.9*2 G ö rü ld ü ğ ü g ib i 16. y ü z y ıld a n s o n ra T ü r k ç e y i istila eden A ra p ç a ve Farsça s ö z c ü k le rin e d e b iy a tta k i o ra n ı o rta la m a

% 6 0 ’dır. B ir d il d ü ş ü n ü n k i, o d ilin e d e b iy a tç ıla rı m e tin le rin in % 6 0 ’ ını y a b a ncı sö z c ü k le rd e n o lu ş tu rs u n la r. B ö y le b ir d il her şeyden önce “ ö z b e n liğ in i” y itir m iş tir . O s m a n lıd a h a lk ın k o n u ş tu ğ u d il A ra p ç a Ve F a rsça d a n ç o k az e tk ile n irk e n , a y d ın la r, d in a d a m la rı, sa ra y çe vre si ve ö z e llik le şiir ve düz yazı a la n ın d a ü rü n le r ve re n s a n a tç ıla r

(Divan

edebiyatı)

bu d ille rd e n ç o k fa zla e tk ile n m iş tir.963 O s m a n lı’da “ T ü r k ç e H a lk e d e b iy a tıy la ” “ A ra p ç a ve Farsça D iv a n e d e b iy a tı” a ra sın d a ki u ç u ru m u n a ç ıld ığ ı d ö n e m le rd e T ü r k ç o c u k la rı o k u d u k la r ı D iva n e d e biyatı eserleri a n la m ıy o rla rd ı. Saray ve e d e b iy a t çe vre le rin in A ra p ça -F a rsça ö z e n tis i y ü z ü n d e n “ odun yerine hatab, et yerine lahm, pirinç yerine erz, yok yerine na-mevcut, bekleme yerine intizar, çarpışma yerine müsademe vb (Arapça-Farsça kelimeler

kullanılmaya başlanmıştır) sonuç konuşm a dili ile yazı dilinin, halk edebiyatı ile aydın zümreye Divan edebiyatının kesin sınır­ larla birbirinden ayrılmasıdır n9MEnver Ziya Karal'ın d e d iğ i gibi, “ Osmanlıda ... Türkçeleri bulunduğu halde Arapça ve Farsça sözcükler gelip (bu Türkçe sözcüklerin) yanlarına veya yerlerine yerleşmiştir., örn eğin , Türkçede baş , göz , yüz, dil, el sözcükleri durup dururken re’s , çeşm, vech, lisan, yed sözcükleri alınmıştır. 962 963 964

426

Aksan, age, s. 117. age, s.55. Korkmaz, agm, s. 19.

ö t e yandan Arapça köklerden , Arapların bile kullanmadığı an­ lamda kim i sözcükler uydurularak dilimize sokulmuştur. O ku­ maktan oku l sözcüğünün yerine , Arapçadan Arapların yazıhane (büro) anlamında kullandıkları m ektep sözcüğü uydurulmuştur. Bu sözcüklerin çoğullan da Türkçeye yabancı Arap ve Fars dili kurallarına uygun olarak düzenlenmiştir.'"*t S D il D e v r im i’ nden sonra A t a t ü r k ’ ü ve T D K ’yı “ sözcük uydurdu " d iye e le ştire n le ­ rin , O s m a n lıd a ü s te lik T ü rk ç e s i d u ru rk e n , b ü y ü k b ir a şağılık k o m p le k s iy le , T ü rk ç e y e d e v ş irm e k iç in A ra p ç a sözcük u y d u r u l­ m asını neden e le ş tirm e d ik le rin i h iç m e ra k e ttin iz m i? O s m a n lıd a h a lk ve d e v le t a ra s ın d a k i b u “ d il fa r k lılı ğ ı " za­ m an la h a lk la (ö z e llik le de T ü rk ç e k o n u ş a n h a lk la ) d e v le tin b ir ­ b irin d e n u z a k la ş m a s ın a y o l açm ıştır. ö z e tle , g e n ç le rim iz in 18. ve 19. y ü z y ılla rd a k i m e tin le ri b u ­ gün anlayam am alarının ne d en i “ D il D e v r im i” d e ğ il, O sm anlI­ nın T ü r k ç e y i “ iğ f a l” e tm e sid ir. Bu ö yle b ir “ iğ f a ld ir ” k i, T ü r k ç o c u k la rı O s m a n lın ın en ö n e m li e ğ itim k u ru m u m edreselerde b ilim d ili o la ra k A ra p ç a k u lla n ıld ığ ın d a n ana d ille r i T ü rk ç e y i u n u tm a n o k ta s ın a g e lm iş le rd ir. O s m a n lıd a d e vle t m e m u rla rın ın y e tiş tirild iğ i T o p k a p ı S a ra y’ ın d a k i E n d e ru n M e k te b i’ nde T ü rk ç e k u lla n ılm ış tır. A n c a k b u ra y a ilk z a m a n la rd a T ü r k te r d e ğ il d e v­ ş irm e le r a lın m ış tır. O s m a n lıd a e ğ itim ve b ilim d e T ü rk ç e n in nere­ deyse te k sığm ağı E n d e ru n M e k te b i’d ir. (A c e m i O ğ la n la r O ca ğ ı, M e h te rh a n e , T o p h a n e ve T ersa n e ’de de T ü rk ç e k u lla n ılm ış tır.) O s m a n lıd a T ü r k h a lk ı T ü rk ç e y i k a h v e h a n e le rd e ve te kk e le rd e ya ş a tm ış tır.96h H a ! Y azı ve D il D e v r im i’ nden so n ra O s m a n lı a rş iv le rin d e k i b e lg e le rin b u g ü n o k u n a m a d ığ ın d a n söz e d iy o rs a n ız eğer, h a lk ın bö yle b ir is te ğ i, b ö y le b ir a rzu su ve b ö yle b ir g ö re v i y o k tu r zaten. O a rş iv b e lg e le rin i o k u m a k u z m a n la rın , ta rih ç ile r in g ö re v id ir. Ve iy i b ir ta r ih ç in in de m u tla k a eski a lfa b e y i ö ğ re n m e si b ilim s e l b ir z o ru n lu lu k tu r. 1 9 2 8 ön ce sin de A ra p a lfa b e si b ile n in s a n la rın 965 966

Karal, agm, s.28.

agm, s.32,33.

427

O s m a n lı a rş iv le rin d e h a n i h a n i belge o k u d u k la n n ı za n n e d iyo r­ sanız ç o k y a n ılıy o rs u n u z ! N ite k im b u g ü n T ü r k iy e ’de sırad a n bir o k u r-y a z a rın eski m e tin le ri o k u m a k d iy e b ir d e rd i y o k tu r. Eski m e tin le ri o k u m a k iste ye n le r de e ski h a rfle r i ö ğ re n ip o m etin le ri rah a tça o k u m a k ta d ırla r. B u g ü n b ü tü n ü n iv e rs ite le rin Edebiyat F a k ü lte le rin d e O s m a n lıc a ö ğ re tilm e k te d ir. A lfa b e d e v rim i sayesinde b u g ü n T ü r k iy e ’de o k u m a yazma o ra n ı yüzde 9 0 ’a ç ık m ış tır. K ü ç ü k a y rın tıla r d a b o ğ u lm a k yerine bu g ü z e lliğ in ta d ın a v a rm a k g e re kir.

“Alfabe değişikliğinin Türkiye'yi tarihinden kopardığı” da p a la v ra d ır. Ç ü n k ü , O s m a n lı’da 19. y ü z y ıld a b ile “ t a r ih ” de­ n ilin c e sadece İs la m t a r ih i ve O s m a n lı t a r ih i a n la ş ılm a k ta d ır. Ş inasi’n in d e d iğ i g ib i “ O s m a n lı’d a , ta r ih in , A lla h ’ ın em riyle y ö n le n d ir ild iğ i” b iç im in d e b ir g ö rü ş v a rd ır. İs la m d a n ö n c e k i dö­ ne m le r “ d in d ış ı” o la ra k g ö rü ld ü ğ ü n d e n b u d ö n e m le rle ilgilen ilm e m e k te d ir. N ite k im 19. y ü z y ıld a , İs la m ö n ce sin e u za n an bir T ü r k ta rih in in v a rlığ ın d a n O s m a n lıla rı h a b e rd a r eden de bazı B a tılı T ü r k o lo g la r ve ta rih ç ile r d ir . O s m a n lı’ da ta r ih , hanedanla n n h a y a t h ik a y e le riy le s ın ırlıd ır. V a k a n ü v is a d ı v e rile n devlet ta rih ç ile r in in g ö re v i de o la y la rı p a d iş a h ın p e n cere sin d e n a n la t­ m a k tır. O s m a n lıla r iç in T ü r k ta r ih i, 19. y ü z y ıla k a d a r h iç b ir an­ la m ifade e tm e m iş tir. O s m a n lıla r k ö k le r in in nereye d a ya n d ığ ın ı (II. M u r a t d ö n e m in d e k i O ğ u z e fsa n e le ri ve k ö k a ra y ış la rın ı ve F a tih ’ in k e n d in i T ru v a lıla rla ö z d e ş le ş tirm e s in i b ir ke n a ra k o ­ yarsak) an ca k 19. y ü z y ıl s o n la rın d a ö ğ re n m e ye b a şla m ışla rd ır. O s m a n lı’da “ T ü r k t a r ih i” k e lim e n in ta m a n la m ıy la “ b ilin m e z ­ k e n ” , C u m h u r iy e tle , A t a t ü r k ’ ü n b ilin ç li ç a lış m a la rıy la , ta r ih ve d il te z le riy le İs la m ö n c e s i T ü r k T a r ih i g ü n ışığ ına ç ık a rılm ış tır. A ta tü r k ’ ün T ü r k T a rih T e z i’yle , T ü r k le r in t a r ih in in O s m a n lid a n ç o k önceye, O rta A s y a ’ya u za n d ığ ı b e lg e le riy le o rta y a k o n u lm u ş ve ö n T ü r k le r in b in le rc e y ıl önce O r ta A s y a ’d a n y a p ıla n göçlerle A n a d o lu ve c iv a rın a y e rle ş tik le ri a n la tılm ış tır. S e lç u k lu 'n u n ve O s m a n lı’ nın bu eski T ü r k le r in to r u n la r ı o ld u ğ u g ö s te rilm iş tir. B öylece, O s m a n lı d ö n e m in d e u n u tu la n , e k s ik b ıra k ıla n T ü r k

428

T a rih i, b ir b ü tü n o la ra k b ü tü n ih tiş a m ıy la g ö z le r ö n ü n e s e ril­ m iş tir. E ğer b ir ile r i b iz i ta rih im iz d e n k o p a rd ıy s a , o da İsla m ö n c e s i T ü r k le r i a d a m y e rin e k o y m a y a n , e ski T ü r k le r in v a rlı­ ğ ından b ile h a b e rs iz O s m a n lı y ö n e tic ile rid ir. A ta tü r k , T ü r k ta ­ rih in i, h a n e d a n t a r ih in in d a rlığ ın d a n k u r ta r a ra k , İs la m öncesi k ö k le riy le b ir lik t e a n la tm ış , böylece O s m a n lı d ö n e m in d e g e çm i­ şinden k o p a n T ü r k le r i y e n id e n g e çm işle rin e b a ğ la m ış tır. A yrıca O s m a n lı T a r ih i k o n u s u n d a en c id d i a ra ş tırm a la r A t a t ü r k d ö n e ­ m in d e b a ş la m ış tır. A t a t ü r k d ö n e m in d e (1 9 2 3 -1 9 3 8 ) y a p ıla n ta ­ rih ç a lış m a la rı ve y a z d ırıla n ta r ih k ita p la r ı, 6 0 0 y ıllı k O s m a n lı ta rih i b o y u n c a y a p ıla n ta r ih ç a lış m a la rın d a n ve y a z d ırıla n ta rih k ita p la rın d a n k a t be k a t fa z la d ır. T ü r k ’e t a r ih in i ilk kez d e rli to p lu o la r a k ö ğ re te n A t a tü r k 't ü r . D o la y ıs ıy la , u1928’de alfabe değişti, tarihimizden k o p tu k ” id d ia s ı iç i ta m a m e n boş b ir id d ia ­ dır. “ Sanki O sm an lIda , geçmiş h akkın da , Türk tarihi hakkında okuyacak ço k şey vardı da harfler değişince bunları okuyam az old u kl ” T ü r k ta r ih in in te m e l k a y n a k la rın ın pek ço ğ u A ta tü r k T ü r k iy e s i’ nce L a tin a lfa b e sin e ç e v rilm iş tir. B öylece C u m h u riy e t genci, b u k ita p la r ı o k u y a ra k g e ç m iş in i, ta r ih in i, k ü ltü r ü n ü ç o k daha iy i ö ğ re n m iş tir. İd d ia e d iy o ru m , A ta t ü r k d ö n e m in d e o k u l­ la rd a v e rile n t a r ih e ğ itim i, O s m a n lı d ö n e m in d e o k u lla rd a v e rile n ta rih e ğ itim in d e n ç o k d a h a b ilim s e l, ç o k d a h a m illi ve ç o k d a h a d e rin d ir. İk in c is i, J a p o n y a ve Ç in g ib i ü lk e le rin a lfa b e d e ğ iştirm e d e n ile rle m e le ri, T ü r k iy e 'n in

a lfa b e d e ğ iş tirm e s in in ya n lış o ld u ğ u ­

nu g ö sterm e z. Ç ü n k ü b u ü lk e le rin h iç b irin d e “ a lfa b e ’* to p lu m u geri b ıra k a n b ir r o l o y n a m a m ış tır, a m a T ü r k iy e ’de A ra p a lfa b esi -T ü rk ç e n in ya p ısın a u y m a d ığ ın d a n ve o k u m a ya zm a yı z o rla ş tır­ d ığ ın d a n - T ü r k iy e ’ y i g e ri b ıra k a n b ir r o l o y n a m ış tır. A yrıca Japon ve Çin* a lfa b e le ri, dahası Y u n a n , H in t , R us a lfa b e le ri b u ü lk e le ­ re a it a lfa b e le rd ir, ö n e m li o la n a lfa b e n in z o rlu ğ u k o la y lığ ı d e ğ il, d ile u y g u n lu ğ u d u r. Ja p o n a lfa b e si Ja p o n d ilin e , Ç in alfa b esi (k i bu a lfa b e d e ğ ild ir, b ir re sim sis te m id ir, ta m g a la rd a n o lu ş u r) Ç in d ilin e ç o k iy i u y d u ğ u n d a n d e ğ iş tirilm e le ri m a n tık s ız o lu rd u zaten.

429

Y a n i b u ü lk e le rin d ille r in in a lfa b e le riy le “ u y u m s o ru n u ” yoktur, am a T ü r k iy e ’de T ü rk ç e n in A r a p a lfa b e s iy le c id d i b ir u yu m so­ ru n u v a rd ır. A ra p a lfa b esi, T ü rk ç e y e h iç u y m a m a k ta d ır. D o la yı­ sıyla, “ Japonların

ve Çinlilerin de alfabeleri zor am a onlar alfa­ belerini değiştirmediler ” d iy e re k T ü r k iy e ’d e k i a lfa b e d e ğ işikliğ in i

e le ştirm e k k e lim e n in ta m a n la m ıy la “ s a fs a ta d ır” . Bu benzetme, “ e lm a yla a rm u d u to p la m a k ” k a d a r ç o c u k ç a b ir b e nzetm edir. A y rıca “Madem onlar alfabelerini değiştirm eden ilerledir, biz de alfabem izi değiştirmeden ilerleyebilirdik ” b iç im in d e k i dü­ şünce de hem m a n tık s a l hem ta rih s e l o la ra k h a ta lıd ır. Ç ü n k ü bi­ z im a lfa b e y i d e ğ iş tirm e d e n önce ile rle y e m e d iğ im iz , O s m a n lfd a o k u m a -y a z m a o ra n ın ç o k d ü ş ü k o lm a s ın d a n ve k ü ltü r e l ko n u ­ la rd a g eri k a lın m a s ın d a n b e llid ir. O y s a k i, a lfa b e d e ğ iş ik liğ i son­ rasında T ü r k iy e ’de o k u r- y a z a rlık o ra n ın d a ve k ü ltü r e l k a lk ın ­ m ada b ü y ü k a rtış o lm u ş tu r. D e m e k k i b iz , a lfa b e de ğ iştire re k ile rle m iş iz . Bu nedenle “Japon ya ve Çin gibi ülkeler alfabelerini değiştirmeden ilerlediler; biz de ilerleyebilirdik ” id d ia s ı gerçek dışı, ta rih s e l o lg u la ra ters, ç o k ç o c u k ç a b ir id d ia d ır.967

“A lfabe değişikliğinin bizi b ir gece d e cah il bıraktığı ” id­ diası ise bu id d ia n ın s a h ip le rin i “ m a h ç u p e d e ce k” tü rd e n b ir ya­

“Siz alfab e değişikliğinden önce (Osmanlı dönemi) çok mu kültürlüydünüz? Eğitim sisteminiz çok mu m odem di? Halkınız harıl harıl kitap mı okuyordu ? Hu­ rafe bataklığında, çarpık dini yorumların girdabında debelenmi­ yor muydunuz?n d iye s o ra rla r ve şöyle de d e va m e d e rle r: “İleri miydiniz? O zaman neden askeri , tekn olojik , kültürel, hukuksal konularda Batı'mn çok gerisinde kaldınız? M adem ileriydiniz de neden en yüksek eğitim kurumunuz m edreselerde 1 7 .-1 9 . yüzyıl­ lar arasında “don ve çakşır giymek ” , “derslerde harita kullan­ mak ” şeriata uygun mudur diye tartıştınız? İleriydiniz de neden “göklerin sırrım bilmek sadece Allah'a mahsustur" diyerek ilk ra­ sathanenizi yıktırdınız? İleriydiniz de neden kız çocuklarını okut­ landır. Ç ü n k ü , o za m a n a d a m a ;

9 67 Türk ve Japon modernleşmelerinin farkı konusunda bakınız. Halil İnalcık,

Atatürk ve Demokratik Türkiye, İstanbul, 2007, s. 133-138.

430

muyordunuz? Heriydiniz de neden sanatta ve bilimde çağın çok gerisinde kaldınız? İleriydiniz de neden matbaayı 1727 gibi çok geç bir tarihte kullanmaya başladınız? Sahi, halkınız kitap okum a­ dığıı, okuyamadığı için matbaayı getiren İbrahim Mütefferika'nm bastığı ilk kitaplar elinde kalm adı mı? Sonra da bu matbaa 200 yıl boyunca tek bir kitap bile basmadan atıl durumda bekletilm e­ di mi? Osmanlı'da okum a yazma oranı üstelik 19. yy’da erkek­ lerde yüzde 7, kadınlarda yüzde 3 değil miydi? Hani siz 1928'de Atatürk’ün alfa b e değişikliğiyle b ir gecede ‘ca h il* kalm ıştınız /. Kusura bakm aytn am a siz tam 600 yıl boyunca cahil kalm ışsı­ nız d a haberiniz yokV ’ Size ta vsiye m , bu la fla n ve daha fazlasını d u y m a m a k iç in a m a n h a , 44A lfa b e d e ğ iş ik liğ i b iz i b ir gecede c a h il b ıra k tı” y a la n ın d a n ıs ra rla u za k d u ru n !...

Devrimi'nin dili fakirleştirdiği ” id d ia s ın a ... Devrimi sırasında Arapça ve Farsça kelimelerin dilden atılmasının dili fa ­ kirleştirdiğini” id d ia e tm e k te d irle r. A s lın d a bu id d ia b ir it ir a fı da G e le lim , MD ı7

C u m h u riy e t t a r ih i y a la n c ıla rı, b ık ıp u sa n m a d a n , “ Dı7

b e rb e rin d e g e tirm e k te d ir. Şöyle k i: 44M a d e m A ra p ç a ve Farsça k e lim e le rin a tılm a s ı T ü rk ç e y i fa k ir le ş tir m iş tir ” , o za m a n bu d u ­ ru m , g e çm işte b ir z a m a n la r A ra p ç a ve Farsça k e lim e le rin T ü r k ­ çeyi is tila e ttiğ i a n la m ın a gelir. Bu ö yle b ir is tila d ır k i, zam an içinde T ü r k ç e k e lim e le rin u n u tu lm a s ın a y o l açm ıştır. Bu d u r u m ­ da su çlu k im d ir? D il D e v r im i’y le A ra p ç a ve Farsça k e lim e le ri d ild e n a y ık la m a y a ça lışa n , b u n u n y a n ın d a A n a d o lu ’da “ ta ra m a ç a lış m a la rı” y a p a ra k u n u tu lıp u ş T ü r k ç e s ö z c ü k le ri b u lu p ca n ­ la n d ırıp y e n id e n d ile k a z a n d ırm a y a u ğ ra şa n A ta tü r k ve C u m ­ h u riy e t m i; y o k s a 6 0 0 y ıl b o y u n c a T ü r k ç e y i ih m a l eden, h a tta h o rla y a n , T ü r k ç e n in g e liş im i iç in h iç çaba h a rc a m a y a n , ta m te r­ sine s ın ırla rı g e n iş le d ik ç e d ili A ra p ç a ve Farsça k e lim e le rle d o l­ d u ra n O s m a n lı m ı? O s m a n lı d ö n e m in d e T ü rk ç e o k a d a r b ü y ü k b ir z a ra r g ö rm ü ş tü r k i, a r tık A ra p ç a ve Farsça k e lim e le rle d o la n bu d ile T ü r k ç e d e n ile m e ye ce ğ i d ü ş ü n ü le re k , O s m a n lıc a adı v e r il­ m iştir. Ü n lü d ilc i Feyza H e p ç ilin g ir le r ’ in d e d iğ i g ib i:

“Türkçe, hiç az buz zam an değil 600 yıl boyunca bilim ve kültür d ili olm aktan uzak tutulmuş . Yaztlı edebiyatın dili 431

olmamış. Edebiyat dili o kadar başkalaşmış ki, Osmanltca diye ayn bir dil adı almış. 600 yıl çok uzun bir süre. Bugün hayran olduğumuz dillerden birini alıp aynı şeyi onun üstünde uygula­ ma gücümüz olsaydı ne görürdük? Diyelim ki 50 yıl İngilizcey­ le hiçbir bilimsel çaltşma yapılmasa, hiçbir roman yazılmasa (hatta bugünü esas aldığımtza göre hiçbir film çevrilmezse) 50 yıl sonra İngilizceden belki eser kalmayacak. Oysa 600 yıldan söz ediyoruz burada. Demek ki Türkçe o kadar sağlam bir dil ki, 600 yıl boyunca konuşma dili olarak kalmasına karştn yaşadt. İşte dilimizin iki büyük özelliği. Bizim görmezden geldiğimiz bir başka önemli özelliği de yapısal sağlamlığı. Osmanlıcamn en yoğun kullanıldığı imanlarda bile söz dizimi bozulmamış. En ağdalı Osmanltca tümcede bile ünlemler ve eylemler Türkçe olarak kalmış. Ad soylu sözcüklerin tamamı Arapça, Farsça ol­ duğunda bile tümce kurgusu değişmemiş, özne, tümce, yüklem biçiminde gitmiş... Şim di e lin iz i vicdanınıza k o y u n ve “ T ü rk ç e y e k im za ra r ver­ d i? ” söyleyin: Bu d ille h iç ilg ile n m e ye n , bu d ili A ra p ça ve Farsça kelim elerle d o ld u ru p d ilin ad ını b ile O sm a n lıca d iye değiştiren O sm anlı m ı; yoksa, T ü rk ç e y i is tila eden A ra p ç a ve Farsça sözcük­ le ri d ild e n a y ıkla m a ya , bu arada ta ra m a ç a lış m a la rla y o k olm uş öz T ü rk ç e sözcü kle ri b u lu p ç ıka rm a ya çalışan C u m h u riy e t mi? A ta tü rk T ü r k d ilin i yeniden eski ze n g in liğ in e k a v u ş tu rm a k iç in T ü r k ta rih in in h iç b ir d ö n e m in d e g ö rü lm e m iş b ir “ d il sefer­ b e rliğ i” b a şlatm ıştır, ö n c e 1 9 2 8 'd e T ü r k d ilin in öz g ü z e lliğ in i çok daha iy i yansıtan L a tin a lfa b esi k a b u l e d ilm iş , d aha sonra 1932'de T ü r k D il K u ru m u k u ru lm u ş , 1 9 3 2 'd e n b a şla ya ra k dil k u ru lta y la rı to p la n m ış , A n a d o lu a ğ ız la rın d a n T ü rk ç e sözcükle­ rin derlenm esi iç in b ilim k u r u lla r ı o lu ş tu ru lm u ş , bu kapsam da ilk aşamada y ü rü tü le n ç a lışm a la rd a 6 0 0 .0 0 0 k a d a r fiş elde e d il­ m iş, b u n la rın d e ğ erle n d irm e siyle önce Söz D e rle m e D e rg is i (6

968

432

Aslı Yazıcıo&lu'nun Feyza Hepçılingirler’le Söyleşisi, “ B ilim D i l i O la r a k T ü r k Bilim ve Ütopya, Nisan, 20 0 6 , s.24.

cilt), so n ra da Derleme Sözlüğü (12 cilt) y a y ın la n m ış tır. T ara m a Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü (4 cilt), s o n ra da Tarama Sözlüğü (8 cilt) y a y ım la n m ış tır. O g ü n ­

ç a lış m a la rı so n ra sın d a ysa ise önce

lerde A t a t ü r k 'ü n y a p tırd ığ ı de rle m e ç a lış m a la rıy la u n u tu lm a y a yüz tu tm u ş b ir ç o k T ü rk ç e sö zcü k ye n id e n d ile k a z a n d ırılm ış ­

“abartmak”, “yoz", “yozlaşmak”, “albeni", “ivedi", kuzey”, “güney”... g ib i ç o k sa­

tır. ö r n e ğ in A n a d o lu a ğ ız la rın d a n d e rle n e n yıda s ö zcü k b u g ü n k u lla n ılm a k ta d ır.9*9

A t a t ü r k 'ü n T ü r k d ilin in zenginleşm esi iç in y a p tırd ığ ı bu ça ­ lış m a la r kısa z a m a n d a ç o k ö n e m li s o n u ç la r v e rm iş tir, ö r n e ğ in

1931’de gazete ve haber dilinde % 35 olan Türkçe sözcük ora­ Devrimi'nden sonra 1936'da % 4 8 ’e, 1946'da % 57*ye, 1965’te % 60.5’e y ü k s e lm iş tir.970

nı Dil

D il D e v r im i s o n ra sın d a T ü r k e d e b iy a tın d a gözle g ö rü lü r b ir o ra n d a T ü rk ç e sö zcü k a rtış ı o lm u ş tu r. Ö m e r A sım A k s o y ’ u n 1 9 7 5, 1 9 8 6 -1 9 8 9 t a r ih le r i a ra sın d a y a p tığ ı sözcü k o ra n ı sa yım ­ la rın a g ö re , C u m h u r iy e t d ö n e m i bazı T ü r k e d e b iy a tç ıla rın ın y a p ıtla rın d a k i T ü rk ç e sö zcü k o ra n la rı şu ş e k ild e d ir: S ait F a ik

% 6 7 , Reşat N u r i G ü n te k in % 7 4 , A g a h S ırrı L e v n d % 7 8 , N e c a ti C u m a lı % 8 1 , O k ta y A k b a y % 8 6 , B ehçet N e ca tig il % 8 6 , N u r u lla h A ta ç % 9 0 c iv a rın d a .971 G ö rü ld ü ğ ü g ib i 16. ve 19. y ü z y ıl a ra sın d a e d e b iy a tç ıla rım ız o rta la m a % 3 5 -4 0 A b a s ıy a n ık

c iv a rın d a T ü rk ç e sö zcü k k u lla n ırla r k e n , D il D e v r im i so n ra sın d a o rta la m a % 7 0 -8 0 o ra n ın d a T ü rk ç e sö zcü k k u lla n m a y a b a şla ­ m ış la rd ır. O s m a n lı d ili b o z d u , C u m h u riy e t b o z u la n d ili d ü z e ltm e ­ ye ç a lış tı. Yazı ve D il D e v r im i'n i e le ştire n le r, “ b o z u lm u ş lu ğ u ” , “ b o z u k d ü z e n in d e v a m ın ı'' s a v u n a n la rd ır. “Canım madem 600 ytldır böyle gelmiş, millet böyle alışmış, bundan sonra da böyle gitsin! ” d iy e n le rd ir. Bu d üşünce b ir u lu s u n d ilin i ta m a m e n y o k edecek k a d a r te h lik e li b ir d ü şü nce d ir, işte A ta tü r k , yazı ve D il 969 970 971

Aksan, age, s. 125. agc, s. 126. age, s. 126.

433

D e v rim i ile bu “ sa ka t d ü şü nce ye ” baş k a ld ırm ış ve ke lim e hâ­ zinesi d a ra la n , öz g ü z e lliğ in i y itir e n T ü rk ç e m iz e adeta yeniden “ c a n ” v e rm iş tir. A yrıca , b ilin d iğ i g ib i A ta tü r k , d ild e k i A ra p ç a ve Farsça isti­ lasının b o y u tla rın ı g ö rd ü k te n so n ra b u k e lim e le ri d ild e n a tm a k­ ta n vazgeçm iş, b u n la ra “ T ü rk ç e le ş m iş s ö z c ü k le r” o la ra k sahip ç ık m ıştır, am a s o n ra k i n e s ille ri, “ d ille r in i y a b a n c ı ke lim e le rin istila sın d a n k o ru m a la rı” k o n u s u n d a da u y a rm ış tır.972 Bu a rada, “ Japonya ve Çin, alfabelerini değiştirmeden iler­ ledi” d iy e re k T ü r k iy e 'd e k i a lfa b e d e v rim in i e le ştire n le re , “ İngil­ tere ve Fransa da büyük imparatorluklar kurdular ama hiçbir zaman Osmanlt gibi dillerinin adını değiştirmediler, dillerini başka dilden sözcüklerin istilastna izin verjnediler* d iy e cevap verm ek is tiy o ru m . A ş a ğ ıd a k i s o ru y a cevap v e rd iğ in iz d e T ü rk ç e 'y e k im in zarar ve rd iğ i ç o k n e t b ir şekild e o rta y a ç ık a c a k tır sa n ırım : B u g ü n de T ü rk ç e m iz i İn g iliz c e , Fransızca s ö z c ü k le r is tila e d iy o r, d ilim iz yin e fa k irle ş iy o r ... B u d u ru m s o ru m lu s u , g e lecekte, d ilim iz i isti­ la eden b u s ö z c ü k le ri d ilim iz d e n a tm a y a ça lışa ca k k iş ile r m id ir, yoksa b u g ü n b u s ö z c ü k le rin d ilim iz i is tila etm e sin e iz in veren b iz le r m iyiz? Yazı ve D il D e v r im i’ n in n e d e n le rin i ile rid e a y rın tılı o larak anlatacağım am a ş im d i b ira z “ T ü r k le r d e a lfa b e ” ko n u su n d a n söz etm ek is tiy o ru m .

Unutulan Türk Alfabeleri C u m h u riy e t ta r ih i y a la n c ıla rı, “ T ü r k a lfa b e s i” d e n ilin c e ne hikm etse sadece A ra p a lfa b e s in i a n lıy o rla r, oysa k i a d ı üstünde o A ra p a lfa b e s i... L a tin alfa b esine MAvrupalılara

ait”

d iy e bu­

972 Atatürk Falih Rıfkı Atay’a, uMemleketimizin bu büyük bilginlerini, yazarla­ rım bir komisyon halinde aylarca çaliftınhk.Elde edilen sonuş şu bir küçük sözlükten ibaret. Bu tarama dergileri ve cep Kılavuzları ile bu dil işi yürümez. Falih Bey; biz OsmanUcadan ve Batı dillerinden yararlanmaya mecburuz demiştir. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C.II, s. 4 5 2 ,4 5 3 .

434

ru n k ıv ıra n la r ın , A ra p a lfabesine de

“Araplara ait ” d iye b u ru n

k ıv ırm a la rı b e k le n irk e n , o n la r A ra p a lfa b e sin i “ T ü r k le r in m illi a lfa b e s i” ila n e d iy o rla r. İn s a n b u C u m h u riy e t ta r ih i y a la n c ıla rın ı d in le y in c e , b in le rce y ıl ta r ih sahnesinde k a la n T ü r k le r in h iç k e n d ile rin e a it öz a lfa ­ b e le ri o lm a m ış z a n n e d iy o r! S anki bu m ille t A ra p a lfa b esiyle ta ­ r ih sahnesine ç ık m ış z a n n e d iy o r! S anki b u m ille t A ra p a lfa b e sin i k u lla n m a d ığ ı d ö n e m le rd e y o k o lm u ş , b itm iş z a n n e d iy o r! O z a m a n b ira z eski T ü r k ta rih in e ne dersiniz? H e m bu vesi­ le yle şu b iz im C u m h u riy e t ta r ih i y a la n c ıla rın ı b ira z o lsu n a y d ın ­ la tm ış o lu ru z !

Türk Yazısının Kökleri T ü r k ya zışım A r a p a lfa b esine m a h k û m eden C u m h u riy e t ta ­ r ih i y a la n c ıla rın ın ya h iç b ilm e d iğ i ya da ü ze rin d e d u rm a y a değer b u lm a d ığ ı k o n u la rd a n b ir i T ü r k a lfa b e s in in k ö k e n i ko n u su d u r. “ T ü r k le r i, A r a p a lfa b e s iy le d o ğ m u ş b ir m ille t ” o la ra k g ö sterm e k iste ye n b u y a la n c ıla r, T ü r k ç e ’n in , d ü n y a d a ya zıya g e ç irile n ilk d ille rd e n b ir i o ld u ğ u n u b ilm e m e k te d irle r, g ö rm e m e k te d irle r! 19. y ü z y ıld a n itib a re n R a n o v ve d iğ e r b ilim in sa n la rın ca y a ­ p ıla n a ra ş tırm a la rd a O r ta A sya T ü r k le r in in M Ö 3 0 .0 0 0 ’lerde m a ğ a ra d u v a rla rın a ve ka ya ü s tle rin e re sim le r ya p m a ya başla­ d ık la r ı a n la ş ılm ış tır. Ö n T ü rk le rd e b u süreç şöyle g e liş m iş tir: 1.



2 0 .0 0 0 'le rd e “ p ik to g r a m la r ” d ö n e m i. Y a n i k a y a la rı

d a h a sert k a y a la rla n o k ta la y a ra k resim ya p m a te k n iğ i, 2.

M Ö 1 8 .0 0 0 ’ le rde “ p e tr o g lifle r ” d ö n e m i: Y a n i, yazı öğ e le ri içe ren re s im le r d ö n e m i,

3.

M Ö 1 2 .0 0 0 'le rd e “ s ın ta ş la r” : Y a n i, ç o k sayıda ve ç o k ç e ş itli ta m g a la r. ö r n e ğ in , Sölgen Taş’ d a k i A Ş A tam gası K a rb o n 14 m e to d u y la M Ö 14 b in , O N tam gası ise M Ö 12 b in y ılla rın a t a r ih le n d ir ilm iş tir .9^

973

Haluk Tarcan, Tarihin Başladığı ö n Türk Uygarlığı, "Resmi Tarihin Çöküşü ", 2.bs, İstanbul, 2004, s. 136.

435

Yanı, önce kaya resimleri vardı, sonra bu kaya resimleri tamgalara dönüştü ve en sonunda da tam galardan yazıya geçildi.

1. Tamgalı Say Yazıdan Türk yazısının kökeni -Cumhuriyet tarihi yalancıların hiç duymadıkları- Tamgalı Say Yazıtlarına dayanmaktadır. “Kazakis­

tan'da Almatı'ya 170 kilometre uzaklıktaki Tamgalı Say, dünyada­ ki sayılı kaya resmi alanlarından biri ve Utıesco'nun dünya kültür mirast listesinde... Geniş bir alana yayılan resimler, aynı zamanda bozktr kavimlerinin tarihine ışık tutuyor. Burada kaya resimlerinin, tarihöncesınden yakın zamanlara dek devam eden bütün aşamala­ rı rahatlıkla tespit edilebiliyor. Doğayı birebir çizmekle başlayan süreç, inanç resimleriyle, sembollerle devam ediyor ve nihayet damgalara ulaşılıyor. Damgalardan da harflere ve yaztya geçiş başlıyor. Tamgalı Say, bütün bu sürecin resimli tarihi.”*7*

Tamgalı Say çtzımlertnden hırı

974 “Sibirya'dan Hakkari’ye Taştaki Türkler ve Bozkır Kavimleri", Atlas dergisi, http;//www.kei>fetmekicinbak.com/fotograf/kultur/06300/?shpcmt=l 436

D ü n y a d a y a k ın za m a n la ra k a d a r T am g a lı Say ko n u sun d a çalışan k iş i A lm a n a sıllı K a za k D o ç. D r. A le ksa n d e r’dır. ö n c e , M a k s im o v a , 1 9 5 4 ’de b ö lg e yi gezerek T am g a lı Say’d a k i kaya re­ s im le rin i kağıda ç iz m iş tir. D oç. A le ksa n d e r önce bu ç iz im le ri in ­ celemiş, daha sonra da b iz za t bölgeye g iderek a ra ş tırm a la r ya p ­ m ıştır. T a m g a lı Say’ ı son a ra ş tıra n la rd a n b ir i de b izza t bölgeye giden K a z ım M irş a n ’dır. T a m g a lı Say’ da y a k la ş ık 10 0 0 ka ya resm i v a rd ır. R esim le­ rin ço ğ u n d a h a yva n fig ü rle ri a b a rtılı uzun b o y n u z lu b iç im in d e ç iz ilm iş tir. Bu u zu n b o y n u z la rın T a n rı’ ya ulaşm ayı am açladığı d ü ş ü n ü lm e k te d ir.9/ 5

2. Saymalı Taş Yazıdan K ırg ız is ta n N a rın bölgesinde, Saym alı Taş’ta ise 1 0 0 .0 0 0 kaya re s m i va rd ır.

“Kırgızistan'da Tanrı Dağlart’ntn kollarından ‘A ladağlar’tn zirvelerinden Say malt Taş, 10.000 kaya üzerindeki 100.000 resimle dünyanın tartışmasız bir numaralt kaya resmi alanı. Tarih bakımından en eski resimlere de burada rastlanıyor. Bu dağ keçiler i, büyük ihtimalle ilk dönemlere ait ve Saymalı Taş ’tan binlerce kilom etre ötede H akkâri , Gevaruk Yaylasındaki figürle büyük benzerlik taşıyor.”976 K a z a k is ta n , T a m g a lı Say’da 1 0 0 .0 0 0 c iv a rın d a k i kaya res­ m in in b ü y ü k ç o ğ u n lu ğ u b irç o k resm in b u lu n d u ğ u p a n o la rd a n o lu ş m a k ta d ır. K a y a la rın işlenm esinde ik i a yrı te k n ik , ‘d ö v m e ’ ve ‘k a z ım a ’ k u lla n ılm ış tır. B ü tü n k ü ltü rle rd e g ö rü le n uçan a t efsa­ nesi b u ra d a da g ö rü lm e k te d ir, ö t e ya n d a n T a m g a lı’ n ın uçan a tı, S aym alı’da ka rş ım ız a ‘g ö k y ü z ü a ra b a la rı’ o la ra k ç ık m a k ta d ır k i, bu d u ru m S a ym a lı’ d a k i k ü ltü re l sıçram aya iş a re ttir.977

975 Turgay Türfekçioğlu, “ E r k e n T ü r k Y a zıtla r t" , http://www.onturk.net/erkenrurlcyazitlari.html 976 S ib ir y a 'd a n H a k k a r i'y e T a şta k i T ü r k le r ve B o z k ır K a v im le n ”, Ati af dergisi, http://www.kesfetinekicinbak.coin/fotograf/kultur/06300/Pshpcmt»! 977 aS ib iry a 'd a n H a k k a ri'y e T aştak i T ü r k le r ve B o z k ır K a v im le n " y Atlas dergisi, http://www.kesfe0nckidiibak.coni/f6tograMculnir/0630Q/indcx.phpPshpcmts8

437

Yukarıda, Saymalı Taş’ın sembol resimlerinden “güneş adam” çizimi görülmektedir. Bu çizim, Gobi Ç ölü’nden Anadolu’ya he­ men hemen tüm kaya resmi alanlarında kendini göstermektedir.

Saymalı Taktaki bu araba resmi, önemli birinin, belki de ka­ ğanın arabasıdır. Bu araba, Altay D ağları’ndaki Pazırık kazısın­

4

n

da b u lu n a n ve b u g ü n P etersburg E rm ita j M ü z e s in d e sergilenen ‘P a zırık arabası’ ile b ü y ü k b e n z e rlik ta ş ım a k ta d ır.978

3. Açıktaş Alfabesi B a y k a l G ö lü ’ n ü n g ü n e yin d e , T u va A b a k a n bölgesinde Yeni-

Açıktaş alfabesi K a zım M irş a n 'a ilk a lfa b e sid ir. B u ra d a o k u n a n ilk h a rfle r A ve T h a rfle ri ve AT sözcüğüdür. Bu “ A t sö zcü ğ ü ” , R u h u n T a n rı’ ya sey Irm a ğ ı c iv a rın d a b u lu n a n

göre T ü r k le r in

a t’ ılm a s ın ı, y ş n i b ir yerden başka b ir yere g itm e y i ifa d e eder. Böylece T ü r k le r tam gadan yazıya g e çm iştir.9^ MÖ

1 8 .0 0 0 ’ le rde n itib a re n p e tro g lif b iç im in d e gelişen ve

za m a n la s o y u tla ş a ra k o rta y a “ ta m g a ” o la ra k çıka n ş e k ille rin , d iz i h a lin d e s ıra la n m a s ıy la yazı d o ğ m u ştu r. R esim b iç im in d e n fa rk lı, ile r i se viye d e ki ilk y a z ıt ö rn e k le rin i Yenisey’ in k a y n a k k o lu , U lu ğ k e m v a d ile rin d e n S ü ly e k ’te g ö rm e k te y iz .^ 80 Yenisey bölgesinde de 145 eski T ü r k ya zıtı v a rd ır.1,81 T am g a siste m ine d a y a n a n ö n T ü r k yazısında h a rfle r hecele­ ri, heceler, k e lim e le ri, k e lim e le r de c ü m le le ri o lu ş tu ru rla r. ö n T ü r k yazı s ite m i ta m g a la rın e vrim le şm e siyle k u ru lm u ş ­

Çizgiler, lekelerle ifade edilen kendi içinde tam ve yeterli olan bir sistemdir. Sem bol resimdir. Her biri birer damga (tamga) dtr. Her biri ayrı bir kavramı ifade eden hece okunuşunda birer sözcüktürler .” 982 tur. “

A ç ık ta ş a lfa b esind e : 1.

OQ, g ü n ah sız o lm a / q u a n tu m ... O k /u m a ..

2.

U Ç , L id e r, b a y ra k ...

3.

O N , K o z m o s , k o z m o s k iş is i...

4.

AT, C a n ın te n de n dışa rı çıkm ası (T a n rfy a a t’ ılm ası), “ ege­ m e n ” g ib i a n la m la r ta ş ım a k ta d ır.98'

978

S ib iry a 'd a n H a k k a r i'y e T a şta k i T ü r k le r ve B o z k ır K a v t m le n ”, Adas dergisi,

979 980 981 982 983

http://www.kesfetmekicinbak.com/fotograf/kultur/06300/indcx.ph|$?shpcrm=l 1 Tüfekçioğlu, ags, Tarcan, age, s. 149. Tüfckçioğlu, ags. Tarcan, age, s.l 13. age, s.l 13.

439

I



+



| OQ u ç

^ | ON

^ AT

i______________________________________________ wCümle içinde damgayı hece haline getiren ve başında bulu­ nan sesli h arf kaldırılır,\ damga *sessiz h arf ■haline gelir. Damgalığım kaybetmiş olan şekil artık ‘harfleşmiş' olduğundan cümle gereği olan sesli harfle okunur. O q damgası, *Q ’ harfi olmuştur. Önüne A,U,I... sesleri getirilir.”9*4

4. Esik (Eşik) Yazısı K a z a k is ta n ’ ın en b ü y ü k k e n ti A lm a t fn ın y a k la ş ık 50 k ilo ­ m etre doğusunda yer alan E sik b ö lg esinde 1 9 6 9 -1 9 7 0 y ılla rın ­ da, K azak B ilim le r A k a d e m is i’n in , T a rih , A r k e o lo ji ve E tn o g ra f­ ya E n s titü s ü ’ n ü n A r k e o lo ji b ö lü m ba şka nı K e m a l A k iş o ğ lu ’nun yö n e tim in d e ka z ıla n , Esik K u rg a n ı’ n d a n T ü r k t a r ih in in yeniden yazılm asını ge re ktire ce k k a d a r ö n e m li eserler çık m ış tır. K u rg a n ı açan a rk e o lo g la r m uh te şe m b ir m eza rla karşılaş­ m ışlardır. Bu, b ir la h it d e ğ il, M ıs ır p ir a m itle r in d e k i fira v u n oda­ sını a n d ıra n , her ta ra fı k a p a lı, süslü k a y a la rla y a p ılm ış b ir oda­ dır. D ahası, bu ö lü odasının iç i p ırıl p ırıl a ltın eşya la rla doludur. O d a da a ltın o lm a y a n eşyalar da ç o k tu r. Esik K u rg a n ı, M ıs ır F ira v u n u T u ta n k a m o n ’ u n m ezarından sonra d ü n yad a için d e en ç o k a ltın b u lu n a n m ezardır.

Esik Kurganı, İskitlere ait bir kurgan (mezar) dır. MÖ. 5. yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır. 984 agc, §.11!, 114.

440

K u rg a n ın a çılm a sın a ta n ık o la n T a rih ç i B e kin N u r M u h a m -

“Bert bir Nayman’ım (Bir M oğol kabilesi). Doğdum bü­ yüdüm buralarda yaşarım. ” d iy o r ve şöyle devam e d iy o r: “Az ileride b ir fabrika var.; 1969 ytltrtda fabrikanın inşa atı devam ederken m ezar ortaya çtkmtş. Tarihçi olduğum için gelip bakm am ı istediler. Ben oraya vardım ve m ezan ellerimle aralam aya başladım . M ezarların üzerindeki ağaçlar ateş gör­ müş g ib i yanm adan kü l haline dönüyordu. Altın Elbiseli Adam çtktığtnda parıltısından ve ışığından gözlerimiz kam aştı , bir süre bakam ad tk on a . Altın Elbiseli A dam ’tn yanında , üzerinde yazılar olan b ir d e tas vardı . Elindeki yüzüğü ben taktım. ”98S m edov ,

E s ik K u r g a n in d a 7 m etre d e rin liğ in d e k i m ezar od a sın ın üzeri to p ra k -ta ş y ığ ın ıy la k a p a tılm ış tır. Bu o d a , d iğ e r H u n k u r ­ g a n la rın d a o ld u ğ u g ib i inşa e d ilm iş tir. Z e m in d e n k u rg a n ın tepe­ sine k a d a r o la n y ü k s e k lik 9 m e tre y i, k u rg a n ın ü z e rin d e k i su n i te p e n in ç a p ı ise 6 0 m e tre y i b u lm a k ta d ır.986 Y a p ıla n ç e ş itli a ra ş tırm a la r, k u rg a n d a k i eserlerin b o z k ır k ü l­ tü rü n e a it, T ü r k veya en a zın d a n T ü r k le r le a kra b a (ya da T ü r k ­ leşm iş) b ir k a v im ta ra fın d a n y a p ıld ığ ın ı g ö s te rm iş tir. K u rg a n d a n çıka n y a z ın ın G ö k tü r k yazısına benzem esi ve e se rle rin m ito lo jik , ik o n o g ra fik ö z e llik le r in in H u n sanatına ç o k u yg u n o lu şu nede­ n iy le , k u rg a n d a k i b u lu n tu la r ın T ü rk le re a it o ld u ğ u id d ia e d il­ m iş tir

987

Esik Kurgam’ndan Fışkıran Sanat A ç ıla n k u rg a n ın iç in d e n 4 0 0 0 ’e y a k ın a ltın eşya ç ık a rıl­ m ıştır.988 K u rg a n d a ele geçen çe ş itli eşyalar arasında se ra m ik ka p la r, ahşap ta b a k la r, 2 g ü m ü ş k u p a ve ü ze rin d e yazı o la n b ir güm üş ç a n a k ile başka b irç o k o b je v a rd ır...989

985 986 987 988 989

www.isa-san.com/E8ik-kurgani-ve-alrin-elbiseli-adam/ www.ceyhanozturk.awardspace.com/altinelbiseliadam.doc ags. w w w .sosyalbilgilergezegeni.blogcu.com/Arkeoloii__ye+dair/ w w w .ceyhanozturk.awardspace.com/altinelbiseliadam.doc

441

Esık Kurganından çıkan değerli bazı eşyalar

Literatüre

“Altın Elbiseli Adam ” olarak geçen ve 16 yaş­

larında öldüğü tahmin edilen bir erkeğe ait ceset kalıntısı, bu kurgandan çıkarılan en önemli eserdir. A lt ı n E lb is e li A d a m

Kazakistan’da Esik Kurgam ’nda bulunan Altın Elbiseli Adam, İskit Türklerine mensuptur. Altın Elbiseli Adam ’ın giyim ve kuşamı, kimi çevrelerce “göçebe” diye dam galanan Türklerin çok ileri bir “sanat” ve “estetik” anlayışına sahip olduklarını göstermektedir.99

v I

« |

î r G k

ı

1

n )

4 k

1

>riTIY«< MDit 1

1

G ö k t ü r k A lfa b e s i

6. Uygur Alfabesi Göktürk devleti yıkıldıktan sonra, Orta Asya’da, büyük bir bölümü yerleşik hayata geçen ve Yenisey Irmağı’nın başından Sarı nehrin kuzeyine kadar yayılan Uygur Devleti kurulmuştur. Uygurlar, Şamanizm, Budizm, Maniheizm ve hatta Hıristiyanlık dinlerini benimseyerek çok farklı kültürlerden etkilenmişlerdir. Bilim ve sanatta çok ileri giden, kâğıt ve matbaa kullanarak yazı yazan Uygurlar, hastalıkların iyileştirilmesine kullanılan ilaç ve yöntemleri anlatan sağlık bilgisi kitabından fal kitabına, hukuk belgelerine kadar çok değişik alanlarda yazılı eserler bırakmış­ lardır. 18 harften oluşan Uygur yazısının Soğut kökenli olduğu düşünülmektedir.1002 18 harflik Uygur alfabesinin 4 harfi seslidir ve yukarıdan aşağıya doğru yazılmaktadır. 8. yüzyılda kullanılmaya başlanan Uygur alfabesi, el yaz­ malarında kullanılarak bir şekilde 18. yüzyıla kadar varlığını korumuştur. 1001

1002

İsmail Doğan, “ E tr ü s k Y a z ıs ın ın K a y n a ğ ı T ü r k ( G ö k t ü r k ) Y a z ıs ı ”, Tarihten Bir Kc«it Etrüıklcr, (24 Haziran 2 0 0 7 , Bodrun), Sempozyum Bildirileri, An­ kara, 2 0 0 8 , s. 170 Akaan, agc, s.37,38.

447

* Medıai

*

*7 Burada kısaca özetlemeye çalıştığımız gibi, özellikle 19. yüz­ yıla gelindiğinde dünyadaki gelişim ve değişime paralel Osmanlı­ ya yazı ve dil tartışmalarının başladığı görülmektedir. Asırlar boyunca kendi yapısına uymayan Arap alfabesiyle yazılan ve Arapça Farsça sözcüklerin istilası sonrasında öz ben­ liğini yitiren Türkçeyi yeniden canlandırmak zorunluluğu orta­ ya çıkmıştır. Aslında bu durum bir bilinçlenmeden çok tarihsel gelişmelerin zorlamasının sonucudur. 19. yüzyılda bir taraftan O s m a n lfn ın çözülmeye başlaması ve Türkçülüğün ortaya çık­ ması, diğer taraftan Batılılaşamaya paralel Batrdan alınan söz­ cüklere yeni karşılıklar bulunma ihtiyacı, alfabe ve dil tartışma­ larına yol açmıştır. 1087

476

«gın, s.89,90.

Yazı vc Dil Dcvrimi’nin Nedenleri Atatürk, 1928 yılında Yazı Devrimi'ni, 1932’dc ise Dil Devrimi’ni gerçekleştirmiştir. Yazı ve Dil Devrımlcri birbirini tamamlayan devrimlerdir. Yazı Devrimi’ylc Türkçenin yapısına uymayan Arap harfleri yerine, Türkçenin yapısına uyan Latin harfleri benimsenmiş; Dil Devrimi ile de Türkçeyi adeta esir alan ve halkın anlamakta zorlandığı Arapça ve Farsça sözcükler dil­ den ayıklanmaya çalışılmış, bunun yerine “türetme**, “derleme" ve “tarama" çalışmalarıyla yeni Türkçe sözcükler dile kazandınlmaya çalışılmıştır.

Yazı Devrimi’nin Nedenleri 1. Tilrkçeyi, Türkçenin Yapısına Hiç Uymayan Arap Harf­ leriyle Yazma Garabetinden Kurtarmak: Prof. Bernard Lewis, bu durumu, “Arap alfabesi Arapçaya mükemmel uymakla bera­ ber Tiirkçede Arap yazısının ifade edemediği birçok şekil ve ses yapısı vardır."şeklinde ifade etmiştir.1041 Prof. Muharrem Ergin de Arap alfabesinin Türkçenin yapısına uymadığını şöyle ifade etmiştir: u~Türkler arasında çok uzun zaman ve geniş ölçüde kullanılmış olmasına rağmen Arap harfleri Türkçe için hiç de ehtrişli bir yazı vasıtası değildi. ~1089 Arap harflerinin Türkçeye uyumsuzluğunu şöyle açıklayabiliriz: 1) Türkçe yapısı itibariyle sesli harflerin boka kullanıldığı bir dildir, ama Arap alfabesinde sadece “üç" sesli harf vardır. 2) Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren sözcüklerde sesli harflerin kullanılmaması okumayı zor­ laştırmaktadır. örneğin, “kef" ve “lam" harfleriyle yazılan bir sözcüğün “kel" mi, “kil" mı, “gel" mi, “gül" mü, okunacağını anlamak çok zordur. Bu sözcüğü doğru okumak için cümlenin gidişine bakmak gerekmektedir. 3) Türkçe sondan eklemeli bir f l , Arapça ise çekimli bir dildir.1090 4) Arapçada sessiz harfleloss Bernard L m , Modcn Tvfciyc'aaB Dnğay, 5J», Aakan, 1993, *.421. 10(9 M obrıtn Eıpn, "Tmrkierde Yszj w Atfmbeier', Tmk Pâ y u ı □ Kittk, Aakan 1976,340-376. 1090 K/ocfcmaz, agn, s~25.

477

rin okunuşu kuralsızdır: örneğin, “dal" (de) harfinden başka “tı" adı verilemiş olan “t" harfi zaman zaman “de" okunurdu. “Gayn" (g) ve “Kaf" (k) sessizleri sözcüğe göre “g ", “k" olarak da okunurdu. UH" sessizi için de üç ayrı harf vardı: “ha” (nok­ tasız)» “hı" (noktalı), “he” (hazır). “S” sessizi için de üç avrı harf vardı: “Se" (üç noktalı), “Sin" (dişli), “Sat". Se'nin kullanılacağı Türkçe sözcük yoktu. “T " için de iki harf vardı: “te" ve "ti”, örneğin Tarih “t" ile, Takım “tı" ile yazılırdı. “Y " ise hem sesli hem sessiz yerine geçerdi. “Z " içinse dört ayrı harf vardı: “Zel" (noktalı dal), “Ze" (z), “Z ı" (noktalı tı), “dat" (noktalı sat).1,W | 5) Arap harflerinin bitişik yazılması okumayı zorlaştırmaktadır. 6) Rık’a, Nesih, Talik, Sülüs, Matbu gibi birçok çeşidi olan Arap yazısının bütün bu çeşitlerini okumak uzmanlık gerektiren bir iştir. Dolayısıyla Arap harfleriyle okuma yazma bilen birinin önüne gelen tüm metinleri okuması imkânsızdır. 7) Arap harfleri başta, ortada, sonda farklı yazılmaktadır. Bu nedenleArap alfa­ besindeki 33 harf 99 harf halini almıştır. Bütün bıı farklı şekille­ ri ezberlemek zaman aldığından Arap harfleriyle okuma yazma öğrenmek uzun zaman almaktadır. Arap harfleri Tiirkçenin ya­ pısına uymazken, Latin harfleri, hem eski Türk runik harflerine benzemesi, hem de birçok bakımdan Türkçenin yapısına uyduğu için tercih edilmiştir. Böylece güzel Tiirkçemiz kendini daha iyi ifade edebilme olanağına kavuşmuştur. 2. Okuma-Yazma Oranını Arttırmak: Arap harfleriyle okuma-yazma öğrenmek, Arapçamn karmaşık kuralları, farklı yazı çeşitleri ve harflerin başta, ortada, sonda farklı yazılması nede­ niyle çok zaman almaktadır. Bu nedenle Osmanlı’da okuma yaz­ ma oranı hep çok düşük olmuştur, örneğin, Harf Devrimi’nin yapıldığı dönemlerde okuma yazma oranı kadınlarda binde 3, erkeklerde ise yüzde 7 civarındadır. Prof. Sina Akşin, 44OsmanU Devleti'nde //. Meşrutiyete rağmen okuryazarltğtn 1 9 Î8'de yüzde 5*ı geçmediği tahmin edilebilir. 1927*de bu oran yüzde Î0.79dir.n diyerek Atatürk’ün Harf Devrimi gibi çok radikal 1091

478

ö z e rd im , age, s. 1 2 ,1 3 .

bir devrimi gerçekleştirmesinde bu düşük oranların çok etkili olduğunu belirtmiştir.1092 Falih Rıfkı Atay da, “Eğer bu nispet yüzde elliyi aşmış olsaydı yaztnın değiştirilmeyeceğine şüphe yoktu" demiştir. Gerçekten de Latin harflerinin kabulünden sonra Türkiye'de okuma yazma oranı ciddi bir şekilde artmış, 1950'lere gelindiğinde okııma-yazma oranı yüzde 45-50'lere yaklaşmıştır. Yani 25 yıldan daha kısa bir zamanda okuma yazma oram yüzde 7-10'lardan yüzde 45-50'lere çıkmıştır. Bu çok açık bir başarıdır. 3. Batıdan Daha tyi Yararlanmak: Atatürk devrimleri "akıl” ve “bilim" rehberliğinde Türkiye'nin “çağdaşlaşması­ nı” hedeflemiştir. 1920'lerde “Türkiye'nin çağdaşlaşması" de­ mek, “Türkiye'ni« Batı'dan yararlanması" demektir. Çünkü o günlerde “çağdaş uygarlığı" temsil eden Batı'dır, Avrupa'dır. Türkiye'nin yararlanmaya çalıştığı o Avrupa milletleri de ken­ di dillerini Latin alfabesiyle yazmaktadırlar. Türkiye'nin ticari, ekonomik, kültürel, sosyal ve bilimsel açılardan Batı'dan daha rahat yararlanabilmesi için Batı'nın kullandığı harfleri kabul et­ mesi önemlidir. Harflerle birlikte Batı'nın kullandığı “rakamlar" “ölçüler", “takvim" ve “saat" de alınmış, böylece çağdaş uygar­ lığın merkezi Batı'ya çok daha fazla yaklaşılmıştır. 4. Arap Harflerinin Yarattığı Toplumsal Sınıflaşmadan Kur­ tulmak: Okuma-yazması zor olan Arap harfleri toplumda hiç de küçümsenmeyecek bir sınıflaşma yaratmıştır. Saray çevresi, zen­ ginler, aydınlar ve din adamları Arap harfleriyle okuma yazma bilirken, halkın büyük bir çoğunlu bu harflerle okuma-yazma bilmemektedir. Bu nedenle Osmanlı'da Arap harflerini bilenlerle bilmeyenler arasında bir uçurum meydana gelmiştir. Bu harfler­ le okuma yazma bilenler adeta “imtiyazlı" bir nitelik kazanmış­ tır. özellikle, din dilinin de Arapça olmasından yararlanan “din adamları" toplumda ayrıcalıklı bir konuma gelmişler, hatta zaman zaman çıkar peşinde koşan din adamları Arap harfleriyle yazılmış 1092

Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi, (.Mİ, İstanbul 1997, s.6 8 .

479

her metni, “dinsel metin” zanneden cahil halk kitlelerini kolayca kandırarak kazanç elde etmişlerdir. İşte, yazılması ve okunması çok kolay olan Latin harfleri kabul edilerek bu toplumsal sınıf­ laşmayı ortadan kaldırmak amaçlanmıştır. Bu arada başta Kuran olmak üzere din dili de Latin harfleriyle yazılıp Türkçeleştirilcrek çıkarcı din adamlarının Arap harflerini istismar ederek dindar Türk insanını kandırmaları önlenmek istenmiştir. 5. Devrimi Yerleştirmek İçin Bir Süre Geçmişle Bağlan Koparmak: Bütün devrimler, bütün yenilik hareketleri, kendi­ lerinden önceki düzeni, en azından belli bir süre alabildiğince eleştirmek zorundadırlar. Çünkü devrimler, eski yıkılan düzenin eksiklerini ve yanlışlarını düzeltmek amacıyla yapılmıştır. Bu ne­ denle de devrimci kadro devrimin sıcaklığını-koruduğu, devri­ mi yerleştirme sürecinde eskiyle bağları koparıp, eskiyi eleştirir. Bütün devrimlerde böyle olmuştur. Atatürk de Türk devrimini yerleştirirken eski düzenle, yani Osmanlıyla en azından bir süre­ liğine bağlan koparmak, yeni nesilleri yeni değerlerle donatmak istemiştir. Bu süreçte Arap harflerinden Latin harflerine geçilme­ si “Osmanlı birikimiyle” bağların geçici bir süre kopmasına yol açmıştır. Prof. Sina Akşin'in ifadesiyle, “Atatürk ve arkadaşları yeni harfleri, Tank Bin Ziyad'tn Ispanya'yı fethederken gemile­ rini yakmast gibi, Osntanlt kitaplarındaki ortaçağ birikimiyle ilişkileri koparmak için de” istemiştir.I(,v< Bu durum, ebediyen Osmaıılı geçmişiyle bağların koparılması anlamana gelmemekte­ dir kuşkusuz! Nitekim Osmanlı Tarihi konusundaki ilk bilimsel araştırmaları başlatan da bizzat Atatürk’tür. Manevi kızlarından Prof. Afet İnan’ın araştırmasını istediği konulardan biri ünlü Osmanlı denizcisi ve coğrafyacısı Piri Reis’in hayatı ve eserleridir. Fatih ve Mimar Sinan başta olmak üzere Osmanlı büyüklerinin heykellerinin dikilmesini isteyen de Atatürk'ten başkası değildir. Yani, “devrim mantığı” gereği, cumhuriyetin ilk yıllarında belli bir dönem Osmanlının eleştirilmesini bir “Osmanlı düşmanlığı" olarak değerlendirmemek gerekir, bu bir devrim yöntemidir. 109 * agc. s

480

6. Kutsal Yazı Anlayışına Son Vermek: Başta Kuran olmak üzere İslam dininin temel kaynaklarının Arap harfleriyle Arapça olarak yazılmış olmasından dolayı, Arap harflerini vc Arapçayı bilmeyen insanlar -ki bu oran toplumun yüzde 90’ı dır- gördük­ leri her Arap harfli Osmanlıca metni “kutsal yazı” zannederek saygı duymaktadır. Oysa ki, o saygı duydukları Arapça metin belki de karı koca arasındaki müstehcen bir yazışmadan ibaret­ tir. İşte Latin harflerine geçilmesinin nedenlerinden biri de bu “kutsal yazı” anlayışına son vererek, bir bakıma halkın “aptal” yerine konulmasını engellemektir. “ 1928'de Latin harflerinin kabulü ile konuşma dilinin yazıya geçirilmesi ve okuma yazma etkinliği kolaylaştırılmış olmaktan başka, ilgili yasa ve yönetme­ likler içersinde aynı zamanda sorgulamayı engelleyen, eleştirel aklı devre dışı bırakan 'kutsal yazı* anlayışına da son verilmiş olmaktadır. 7. Dış Türklerle Bağlan Devam Ettirmek: Atatürk’ün en temel politikalarından biri Türk dünyasıyla kültürel, sosyal ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesidir. Orta Asya Türklerini asimilasyon politikası uygulayan Sovyet Rusya, 1922 yılında al­ dığı bir kararla Azerbaycan’ı Arap alfabesinden Latin alfabesine geçemeye zorlamıştır. Sovyetler, Azerbaycan ve Orta Asya’daki diğer Türk devletlerini Latin alfabesine geçirerek Türk dünyası­ nın hem tslam kültürüyle hem de Türkiye’yle bağlarını kopar­ mayı amaçlamışlardır.um Atatürk’ün Türkiye’de Arap harfleri­ nin yerine Latin harflerini kabul etmesinin nedenlerinden biri, Sovyet Rusya’nın bu oyununu bozmak, Latin harflerine geçirilen Azerbaycan’la sosyal ve kültürel bağları devam ettirmektir. Bu gerçeği bizzat Atatürk, “Latin alfabesine geçmek suretiyle Orta Asya Türkleriyle ilişkilerimizi stktlaşttrmak istiyoruz” biçimin­ de ifade etmiştir.1096 1094 1095 1096

Alper Akçam, Anadolu Rönesansı Esas Duruşta, Ankara, 2009, s. 124. • Mehınet Saray, Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993, s.8082. İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Sofrası, s. 141-133; Necip Mırkelamoftlu, Atatürk­ çü Düşünce vc Uygulamada Din ve Laiklik, 2000, s . 174.

481

Dil Devrimi’nin Nedenleri 1. Türkçeyi Kurtarmak: 16. yüzyıldan sonra Arapça vc Farsçanın bilim ve edebiyat dili olarak Osmanlı’da egemen ol­ masından sonra unutulan ve dışlanan Türkçeyi kurtarmak Dil Devrimi’nin öncelikli amacıdır. Arapça ve Farsça sözcüklerin dili istila etmesi üzerine gün geçtikçe daha da fakirleşen ve sadece Anadolu Türklerinin ağızlarında yaşamaya devam eden Türkçeyi eğer Atatürk Dil Devrimi ile koruma altına almasaydı, bugün bel­ ki de Türkçe diye bir dil kalmayabilirdi. Atatürk, “Dilimizi, Osmanlıcanın Türkçeye zarar veren pürüzlerinden ayıklamak, yazı dilinden Türkçeye yabancı unsurları atmak” için Dil Devrimi’ni gerçekleştirmiştir.1097 Dil Devrimi, bir taraftan Arapça, Farsça, İtalyanca vb sözcükleri diden ayıklayarak Türkçeyi rahatlatma­ ya çalışırken, diğer taraftan, “türetme”, “tarama” ve “derleme” çalışmalarıyla Türkçeyi zenginleştirmeye çalışmıştır. Atatürk Dil Devrimi’ni, “Asırlardır ihmal edilen Türkçeyi kurtarma proje­ si” olarak görmüştür. Türkçeyi kurtarmak için de yine bilimden yararlanmıştır: Atatürk, söz türetme olanakları açısından işleklik kazandırarak Türkçeyi milli kültürümüzün eksiksiz bir anlatım aracı yapabilmek; uzun vadede çağdaş uygarlık düze­ yinin gerekli kıldığı bütün kavram ve terimleri karşılayabilecek işlek ve zengin bir kültür dili durumuna getirebilmek” için mü­ cadele etmiştir.1098 2. Konuşma Diliyle Yazı Dili Arasındaki Açıklığı Kapatmak: Osmanlıda halkın büyük bir çoğunluğu Türkçe konuşurdu, an­ cak Türkçe okuyup-yazamıyordu. Türkçe halk ağızlarında yaşı­ yordu, halkın diliydi. Osmanlı’da eğitim, bilim ve edebiyat dili Arapça ve Farsça olduğu için Osmanlı okur-yazar kesimi, Osmanlı aydınları Arapça ve Farsça bilirler, Türkçeye önem ver­ mezler, hatta ukabayhalk dili” diyerek Türkçeyi aşağılarlardı. 16. yüzyıldan sonra halkın konuşma dili Türkçeyle, aydınların yazı dili, Arapça ve Farsça ağırlıklı Osmanlıca gittikçe birbirinden 1097 1098

482

Korkmaz, agm, s.26. agm, s.26.

uzaklaşmıştır. Osmanlı’da öyle bir zaman gelmiştir ki, Türkçe konuşan halk Osmanlıca yazılan metinler kendilerine okundu­ ğunda hiçbir şey anlamaz olmuştur, işte Dil Devrimi’nin amaç­ larından biri de yazı diliyle konuşma dili arasındaki bu açıklığı kapatmaktır. Atatürk, “Aydınların dili ile halkın dili, konuşma dili ile yazı dili arasındaki Osmanlıca dolayısıyla ortaya çıkmış olan açıklığı kapatarak dile ulus varlığı için de birleştirici ve bü­ tünleştirici bir nitelik kazandırmak. ” istemiştir.1099 3. Ulus Devleti Güçlendirmek: Dil Devrimi’nin en önem­ li nedenlerinden .biri ulus devleti güçlendirmektir. Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti, çok uluslu Osmanlı imparatorlu­ ğu dağıldıktan sonra kurulan bir ulus devlettir. Ulus devletle­ rin en belirgin özelliği de “resmi dildir”. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ifade edildiği gibi “Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçedir”. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken “bu ulus devletin bir ulusal dile ihtiyacı olduğunu” düşünerek Türkçenin “öz güzelliğini” ve “zenginliğini” ortaya çıkararak Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır bir Türkçe yaratmak istemiştir. Arapça, Farsça, İtalyanca, Fransızca vb. dillerle sarıp sarmalan­ mış Osmanlıca, bir çok uluslu imparatorluk olan Osmanlının ihtiyaçlarına cevap vermiş olabilirdi, ama yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devletti ve yamalı bohça durumundaki Osmanlıcanın Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili olması olanak­ sızdı. Türkiye Cumhuriyeti’nin dili “arı”, “duru” Türkçe olma­ lıydı. İşte Atatürk, “Türkiye Cumhuriyetinde öğretim birliğine paralel olarak eğitimi millileştirmek ve öğretimi milli terbiyenin gerekli kıldtğt bir milli eğitim diline kavuşturabilmek için” Dil Devrimi’ne ihtiyaç duymuştur.1100 4. Türkçenin Çok Eski ve Mükemmel Bir Dil Olduğunu Ka­ nıtlamak? Dil Devrimi’nin nedenlerinden biri de Türkçenin “öz güzelliğini” ve “zenginliğini” ortaya çıkarmaktır. Atatürk, Türk Tarih Tezi’yle Türk ulusunun çok köklü bir ulus olduğunu orta­ 1099

a g m , s.2 6 .

1100

agm, s.26.

483

ya koymak isterken, Türk Dil Tezi’yle de Türk dilinin dünyanın en eski ve zengin dillerinden biri olduğunu ortaya koymak iste­ miştir. “Türk dili, Türk ulusunun yüreğidir, belleğidir” diyerek Türkçeye verdiği önemi gösteren Atatürk, Güneş Dil Teorisi’yle tarih içinde Türkçenin izlerini sürmüş ve sonuçta Türkçenin tüm dünya dillerini etkileyen “kök” dillerden biri olduğuna karar ver­ miştir. Türk dilinin tarihini incelemek için Türk Dil Kurumu’nu kurdurmuş, yerli ve yabancı bilim insanlarının katıldığı Türk Dil Kurultaylarını toplatmış ve çok daha önemlisi, bizzat kendisi gece gündüz demeden adeta bir dilbilimci titizliğinde Türk dili araştırmaları yapmıştır, özetle Atatürk, “Türkçenin güzellik ve zenginliklerini ortaya koyabilmek ve onun dünya dilleri arasın­ daki değerine yaraşır bir seviyeye ulaştırabilmek için dilimizi bir bilim kolu olarak ele almak ve üzerinde kaynaklarına inen derin­ lemesine incelemeler yapmak” için Dil Devrimi’ni yapmıştır.1101

Atatürk ve Yazı-Dil Devrimi Yazı ve Dil Devrimleri, Atatürk’ün en “önemli” ve en “ce­ sur” devrimlerinin başında gelmektedir. Arap yazısı ve Arap di­ lini “kutsallaştırmış” bir toplumda Arapçanın egemenliğine son vererek Batı’yla özdeşleştirilmiş olan Latin harflerine yönelmek ve unutulmaya yüz tutan Türkçeyi arayıp bulmaya çalışmak, cidden çok cesaret isteyen çok zahmetli bir iştir. İşte Atatürk, dünya tarihinde bir benzerine daha rastlanmadık bu işi başar­ mış; Arapçayı kutsallaştırmış bir toplumda Arap yazısının ve di­ linin egemenliğine son vererek Latin harflerini benimsetmiştir. 1928-2010; aradan geçen tam 82 yıl sonra bu kararın ne kadar doğru bir karar olduğu, bugün Türkiye’de okuma yazma oranın yüzde 90’lan geçmesinden anlaşılmaktadır. Prof. Ahmet Mumcu, Yazı ve Dil Devrimi’nin başarısını, uTürk harflerinin kabulü, devrimin en önemli bölümlerinden biridir. Türkçenin zenginleştirilmesi, okuma-yazma kolaylı­ ğının sağlanması, basılan kitap sayısının birden bire artması 1101 agm, s.26. 484

hep bu devrimin nimetleridir. Yeni Türk kültürü bu devrim ile doğmuştur... Yalnız, Türk dilinin ve biliminin Arap harfleri ile yazılmış veya basılmış önemli yapıtlarını, Türk harfleri ile ve sadeleştirilerek yeniden yayınlamakla eski kültür hayatımızla olan ilişki kesilmeyecektir” diyerek ifade etmiştir.1102 Ancak ül­ kemizin kadim Cumhuriyet tarihi yalancıları bu açık gerçeği bile kabul etmek istememektedirler. Atatürk, yazı ve dil konularına çok önceleri kafa yormaya başlamıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından birkaç yıl önce Selanik’te Bulgar Türkoloğu İvan Manolof’a, Latin alfabesinin alınması gerektiğinden söz etmiştir: “Batı medeniyetine girebilmemize engel olan yazıyı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli... Emin olunuz ki bunların hepsi bir gün olacakttr.”U0i Atatürk, 13 Mayıs 1914’te Sofya’dan Madam Corinne’e gönderdiği Fransızca mektubun sonundaki Türkçe notu Latin harfleriyle yazmıştır. “Not: Dünya insanlar için bir dar-t imtihandır. İmtihan edilen insanın her suale mutlaka pek muvaffak cevaplar ver­ mesi mümkün olmayabilir. Fakat düşünmelidir ki, hüküm ce­ vapların heyeti umumiyesinden hasıl olan muhassalaya göre verilir. Bu nazariyeyi kabul ettikten sonra beni bazı noktalarda zayıf ve noksan bulmakla berber hemen menfi hüküm vermekte acele etmez ve Cevdet Bey’in mektubunda yer bulan satırlarınız başka manada kelimelerden terekküb ederdi. Valideniz ve kız kardeşinize selam ederim. Mustafa Kemal."1104 28 Haziran 1914 tarihinde ise Fransızca seslendirmeye göre ama Türkçe okunması gereken bir mektup daha göndermiştir. İşte, Atatürk’ün Latin harflerini kullanarak yazdığı o mektuptan bir bölüm: “Son mektouboun adeta Yunanistan'ın kedjenlerde Turquaya yapdığı protestationa benziyor. İnssan boundan sonra 1 102

1103 1104

Ahmet Mumcu, Tarih Açıtından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, İs­ tanbul, 1996, 146 Atatürk ve Türk Dili, Belgeler, C.I, Ankara, 1992, s.5; Korkmaz, age, s.22. Melda özverim, Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü , “Bir Dostluğun öykü­ sü", 2. bs, İstanbul, 1998, s.45,46.

485

artık moutlaka mouharebe oladjak izan idere. Fa kate, netidje, tahmin oloundugou guibi djikmaya bilir.”uos A tatü rk, Erzurum K ongresi ertesinde 8 A ğustos 1 9 1 9 ’da, M azh ar M ü fit K an su ’ya gelecekte y ap acak ların ı yazdırırken 5. sıraya “ Latin harflerinin kabul edileceğini” yazdırm ıştır.

Atatürk'ün, 25 Haziran 1914 tarihinde Latin harflerini kullanarak Türkçe yazdtğı mektup

1105

486

age, s. 126.

Halide Edip Adıvar, Atatürk’ün 1922’deki bir konuşmasında Latin harflerinin kabul edilmesinden söz ettiğini belirtmiştir. Yazı ve Dil Devrimlerine çok önem veren Atatürk, yazı ve dil konusunda kendisi de çok önemli bilimsel çalışmalar yapmış­ tır. Dünyada belki de ilk kez, devrimin önderi, devrimini kuram­ sal olarak da bizzat biçimlendirmiştir. Atatürk’ün Yazı ve Dil Devrimlerindeki olağanüstü kişisel katkıların arka planında bu konulara çok ilgi duyması ve bu konularda çok okuması yat­ maktadır. Atatürk’ün okuduğu 5000’e yakın kitap içinde yazı ve dil konularında çok sayıda kitap vardır. Atatürk bu kitapları, sayfa kenarlarına özel notlar alarak, önemli gördüğü satırların altını çizerek okumuştur. İşte Atatürk’ün yazı ve dil konusunda okuduğu kitaplardan bazıları: 1. Altay-Aladağ Türk Lehçeleri Lügatı-l-II (Vasiliy İvanoviç Verbiiskiy). 2. Agram Mumyası Etrüsk Metni (Hilarie de Barenton). 3. Ansiklopedik Sözlük (Prof. Joseph Bartelemy). 4. Anadilden Derlemeler (Hamit Zübeyr (Koşay)- İshak Rafet (Işıtmam) 5. Çuvaş Grameri Özeti (S. A Uhantey). 6. Çuvaş Söz Kökleri Lügati (N. İ. Zolontnitsky). 7. Çince Yazıtlar (Dr. Gustav Sehlegel) 8. Dil- Dilbilimin Tarihine Giriş (Prof. Joseph Vendryes). 9. Dillerin, Dinlerin ve Halkların Kökeni (Hilarie de Baren­ ton). 10. Fransız Dil Dersi (Charles Maguet-Leon Flot). 11. Fransız Dili Evrensel Eş Anlamlı Kelimeler Sözlüğü (François Pierre Guillaume Guizot). 12. Fransız Dilindeki Sözcüklerin Etimolojik Sözlüğü (Antonie Paulin Pihan). 13. Fransızca Etimoloji Sözlüğü (Oscar Bloch). 14. Fransızca-Latince Sözlük (Louis Marie Quicherat). 15. Fransızca Sözcükler-Etimoloji Sözlüğü (J. B. Morin). 1106

Adıvar, age, s.233; Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, s. 501.

4 87

\6. 17 . jg . 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41. 42. 43. 1107

488

Fransızca-1 ürkçe Sözlük (Mehmet Ekrem). Fransızcanın Öğretimi (H. Bourgin, A. Croiset). Gramerin Kökeni (Hilaire de Barenton). Ingilizce-Türkçe Yoğunlaştırılmış Sözlük (Ahmet Vahit Moran). Kamus Tercümesi (Ebu Tahir Muhammed b. Yakub b. İbra­ him). Kumus-ı Türki (Şemsettin Sami). Kırgız Sözlüğü (1. M. Bukin). Kırgızcanın Söz Dizimi (Platon Mihayloviç Melioransky). Latin Dli Kökenbilimsel Sözlüğü (Prof. A. Ernout ve Prof. A. Meillet). Latince-Türkçe Sözlük (Lous Quicherat-Amedee Daveluy). Lehçe-i Tatarı (Abdulkayyum Naşiri). Lügat-i Çağatay ve Türki ve Osmani (Buharâlı Şeyh Süley­ man Efendi). Maya Dili (M. Brasseur de Bourbourg). Orhon Yazıdan (Ugrilainen Seura Helsingfors Suomalais). Orhun Abideleri (Necip Asım (Yazıksız)). Renkli Küçük Sözlük (Pierre Larousse). Tercüman-ı El Lügat (Hamdi Hüseyin Remzi). Türk Alfabesinde Reform (L. Feuillet). Türk Diline Ait Bir Kökenbilimsel Sözlük (Bedros Kerestedjian). Türk-Dogu Sözlüğü (Pavet de Courteille). Türk Lügati (Hüseyin Kazım Kadri). Türk-Tatar Lisaniyyatma Medhal (Azemeşr). Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi (İsmail Habib (Sevük)). Türkçe-Fransızca Sözlük (Dr. H. F. Kvergic). Türkçede Kelime Teşkili (Ahmet Cevat (Emre)). Türkoloji İncelemesi (Dr. H. F. Kvergic). Uranha Sözlüğü (N. Katanof). Yakut Dili Lügati (Eduard Karloviç Pekarskiy).1107 Atatürk, Pekarskiy’in Yakut Dili Lügati adlı kitabını okuduktan sonra kitabın sonuna “ Y a k u t D i l i L iig a t t 'n d a n Ç ı k a n Ç a lış m a la r * adıyla kendi dil notlarını almıştır Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C .10, Ankara, 2 0 0 1 , s. 153-218.

44. Yeni Gramer Metodu Hakkında Layiha (Ahmet Cevat (Emre)). 45. Yeni Türk Lügati (İbrahim Alaattin). 46. Yeni Türkçe Gramer (Mehmet Bahaettin Toven). 47. Yunan Dilinin Etimolojik Sözlüğü (Prof. Emile Boisacq). 48. Yunan Etimolojisi El Kitabı (Mayer Leo).110f* İşte Atatürk, Yazı ve Dil Devrimlerini yaparken böyle bir birikime sahiptir. Orhun Anıtlarından Etrüsk Yazıtlarına, Fran­ sızca Sözlüklerden Çağatay Lügati’ne kadar, döneminin önde gelen yerli ve yabancı bilim insanlarının yazı ve dil konusun­ daki nerdeyse bütün çalışmalarını okuyarak bu yola girmiştir. Atatürk'ün adeta bir bilim insanı kadar, belki daha da fazla olan bu “birikimini” hiçe sayan bazı Cumhuriyet tarihi yalancıları, örneğin Sevan Nışanyan, onu “Entelektüel düzeyi sıradan bir kurmay subay... Kültürel birikimi yetersiz bir asker. . . ” olarak tanımlamaktan çekinmemiştir.1109 Atatürk, Türkçeyi kuşatan Arapça ve Farsçaya da büyük tepki duymuştur. Atatürk’ün, daha I. Dünya Savaşı sırasında Türkçeyi Arapça ve Farsçanın baskısından kurtarmayı düşündü­ ğüne yönelik önemli kanıtlar vardır, örneğin, 16. Kolordu Ko­ mutanı olarak Silvan’da bulunduğu dönemde anı defterine 10 Aralık 1916 gününde şunları yazmıştır: "Yemekten evvel Emin Bey'in, Türkçe şiirleri ile Fikret'in Rübab-ı Şikestesinden aym konuda bazt parçalarım okuyarak bir karşılaştırma yapmak istedim. İkisi de başka başka güzel. Ancak Türkçe olanda da, diğerinde de aynı derecede Arap­ ça, Farsça sözcükler var. Başkalık, biri parmak hesabı diğeri değil!”" '0 Atatürk, ulusal şair olarak adlandırılan Mehmet Emin Yurdakul’un “Türkçe Şiirler” adını taşıyan şiirlerinde bile fazla­ ca Arapça ve Farsça sözcük kullanmasını eleştirmekte, dolayısıy­ 1108 1109 1110

Ayrıntılar için bkz. Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, 24 Cilt, Anıtkabir Derneği Yayınları, Ankara, 20 0 1 . . Bkz. Scvan Nişanyan, Yanlış Cumhuriyet, İstanbul, 2 0 08. (Sonuç bolumu). Şükrü Tezer, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Ankara, 1972, s.86.

489

la yazı dilimizde Türkçe sözcükler kullanmaktan yana olduğunu göstermektedir.

Yazı Devrimi’nin Kilometre Taşlan 12 Eylül 1922’de aralarında Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’nun da bulunduğu İstanbul gaze­ tecileri İzmit’e giderek Atatürk’le görüşmüşler, bu görüşmede Hüseyin Cahit’in, wNiçin Latin yaztstm almtyoruz?” sorusuna Atatürk, “Zamanı daha gelmemiştiri” diye cevap vermiştir.,n * Atatürk’ün bu cevabı, onun kafasının bir köşesinde Latin harfle­ rine geçme düşüncesinin olduğunu ancak en uygun zamanı bek­ lediğini göstermiştir. Atatürk, Ekim 1922’de Bursa öğretmenleriyle yaptığı bir görüşmede “Türkçeyi Arapça kalıplardan kurtarma” düşünce­ sini savunarak, Yazı ve Dil Devrimi’ne yönelik bir işaret daha vermiştir.1112 1923’te İzmir’de toplanan I. İzmir İktisat Kongresi’nde İz­ mirli Nazmi ile iki arkadaşı kongreye Latin harflerinin kabul edilmesi yönünde bir önerge vermişlerdir, önerge, Kâzım Karabekir Paşa tarafından gündeme bile alınmadan reddedilmiştir. 1924’te TBM M ’de Milli Eğitim bütçesi görüşülürken Şükrü Saraçoğlu alfabe konusuna değinerek, bilgisizliğin temel nedenin anlaşılması zor olan Arap harfleri olduğunu belirtmiştir. Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Kılıçzade Hakkı (Kılıçoğlu) bu düşünceyi desteklemiştir. 1924 yılında Berlin’deki Türk öğrencileri Yeni Harfler Birliği adlı bir demek kurarak ve Yeni Yazı adlı bir dergi çıkararak bütün Türk dünyası için Latin harflerinin kabulünü önermişlerdir. 1926 yılında Akşam gazetesinin aydınlar arasında yaptığı bir ankette, sadece üç kişi (Dr. Abdullah Cevdet, Mustafa Hamit, Rafet Avni) Latin harflerinin alınmasını istemiş, diğer on üç kişi ise karşı çıkmıştır. 1111

1112

490

(İlkutanır, age, $.41 . agc, s.41.

Bu sırada Türk basınında Abdullah Cevdet, Fatih Rıfkı (Atay), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Mithat Sadullah (Sander), Celal Nuri (İleri) Latin harflerini savunan yazılar yazmıştır. Paris’te oturan Dr. Rıza Nur, 1928 yılında İskenderiye’de Oğuzname’yi Latin harfleriyle bastırmıştır. 8 Ocak 1928’de Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Türk Ocakları Merkez ve Hars Heyeti’nde Latin harflerini savunmuştun 8 Mart 1928’de de Başbakan İsmet (İnönü), Türk Ocağı Hars Heyeti’nde bir danışma toplantısı yapmıştır. Bu sırada İbrahim Nemci (Dilmen) ile Ahmet Cevat (Emre) Latin harflerinin Öneminden söz eden yazılar yazmıştır. Ahmet Cevat (Emre)’nın bu yazılan “Muhtaç Olduğumuz Lisan İnkıla­ bı Hakkında Bir Kalem Tecrübesi” adlı kitapta toplanmıştır. 24 Mayıs 1928’de CHP Genel Sekreteri Saffet (Arıkan) ve arkadaşlarının hazırladıkları Latin rakamları tasarısı Mecliste kabul edilmiştir. Bu vesileyle konulanlardan Haşan Fehmi ve Muhittin Nami “Latin harflerinin ne zaman kabul edileceğini” sormuştur. 20 Mayıs 1928’de Milli Eğitim Bakanlığı, Başbakanlığa bir önerge sunarak Latin harflerini incelemek için bir kurul oluş­ turulmasını istemiştir. 23 Mayıs 1928’de Bakanlar kurulu bu önergeyi kabul etmiş ve Dil Heyeti (Dil Encümeni) adlı bir ku­ rul oluşturulmuştur: Kurula, dönemin tanınmış, şair ve yazarları alınmıştır. (Toplam 14 kişi). Encümen, Fransız, Alman, İngiliz, İtalyan, Macar gibi bir çok ulusun alfabesini incelemiştir. İlk toplantısını Atatürk’ün başkanlığında 26 Haziran 1928’de yap­ mıştır. Dil Encümeni’nin 17-19 Temmuz toplantılarına katılan İsmet (İnönü) yeni alfabeye “Türk Alfabesi” adını vermiştir.1,1* Dil Encümeni çalışmaları sonunda 41 sayfalık bir Elifba Ra­ poru hazırlamıştır. 1 Ağustos 1928’de Atatürk’e sunulan Elifba Raporu şu bölümlerden oluşmaktadır: 1. Türk dilindeki seslerin miktar ve keyfiyetleri. 2. Latin harflerinin savti kıymetleri. 1113

Özerdim, age, s. 18*20; Ülkutaşıt, agc, s.59,60.

491

3.

4. 5. 6. 7. 8.

Avrupa’da kullanılan Latin asıllı alfabelerdeki harfler: La­ tin, İtalyan, Rumen, İspanyol, Portekiz, Fransız, Alman, İsveç, Fin, Macar, Polenez, Çekoslovak, Hırvat, Arnavut, Azerbaycan ve Sovyet Türk Cumhuriyetleri. Bu alfabedeki harflerin şekilleri ve savti kıymetleri. Türkçeye mahsus Latin harflerinin seçilmesi ve bu konuda uyulan esaslar. Muhtelif alfabelerdeki çift harfler, işaretli harfler, Latin alfa­ besine eklenmiş harfler. Türk alfabesini teşkil eden harflerin çeşitli dillerdeki karşı­ lıkları. Tespit edilen yeni alfabenin vasıflarının, dilimizin bünyesine uygun gelmesi.1114

6 Ağustos 1928’de Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, Dil Encümeni’yle bir toplantı yapmış, bu toplantıda Latin alfabesine son şekli verilerek Atatürk’e sunulmuştur. 9 Ağustos 1928’de Atatürk, Latin alfabesini Sarayburnu’ ndaki Gülhane Parkı’nda CHP’nin düzenlediği bir eğlentide hal­ ka müjdelemiştir. Atatürk, 29 Ağustos 1928’de, Dolmabahçe’de, Başbakan İsmet (İnönü) ve milletvekillerinin hazır bulunduğu bir top­ lantıda Latin harfleriyle ilgili olarak Dolmabahçe Kararlarını aldırmıştır.1115 Latin harfleri, 1 Kasım 1928’de TBM M ’-de 1353 sayılı ka­ nunla kabul edilmiş, 3 Aralık 1928’de kanun yayınlanmış ve 1 Ocak 1929’dan sonra Latin harfleri kullanılmaya başlanmıştır. Görüldüğü gibi Yazı-Harf Devrimi, Cumhuriyet tarihi ya­ lancılarının iddia ettiği gibi, “Bir gecede karar verilerek yapılan köksüz, hazırlıksız, plansız ve programsız bir hareket” değildir; tam tersine uzun bir hazırlık safhasının ardından düşünceden uygulamaya geçirilmiş bir projedir. Atatürk, bu devrimi ger­ çekleştirmeden Önce bir Dil Encümeni kurdurarak dünyadaki 1114 1115

492

tJlküta$ır, agc, s.60,61. Özerdim, agc, s.20.

alfabeleri inceletmiş ve bu Dil Encümeninin hazırladığı Elifba Raporu doğrultusunda Türkçenin yapısına en uygun olduğuna karar verilen Latin alfabesini kabul etmiştir. Yani, Yazı Devrimi, Atatürk’ün bütün devrimleri gibi, toplumsal ihtiyacın, tarihsel hazırlığın ve bilimsel çalışmanın üründür.

Baş Döndüren Devrim Yazı Devrimi, kimsenin aklının ucundan geçemeyen bir şe­ kilde, eşine az rastlanır bir hızda ilerlemiştir: Yeni yazıyı önce gazeteler kullanmaya başlamışlardır. Her yerde kurslar açılarak yeni yazı halka öğretilmeye başlan­ mıştır. CHP, her mahallede bir dersine açılmasına karar vermiştir. Telefon rehberleri yeni harflerle basılmıştır. Devlet kurumlannda imzalar yeni harflerle atılmaya başlan­ mıştır. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, kasımda verilecek hu­ kuk diplomalarının yeni harflerle yazılmasını istemiştir. 16 Ağustos tarihli gazeteler “Ertuğrul” yatının adının yeni harflerle yazıldığını belirtmiştir. Devlet Denizyolları vapurlarının adları da yeni harflerle yazılmaya başlanmıştır. İstanbul’da yeni harfleri öğrenenler arasında bir yarışma açılmış, kazananlara 5000 lira dağıtılacağı belirtilmiştir. 21 Ağustos’ta Darülfünun’da halka yeni harfleri öğretmek için konferanslar verilmeye başlanmıştır. Yazı Devrimi’nden kısa bir süre sonra insanlar yeni harflerle mektuplaşmaya başlamışlardır. İllerde valiler bile yeni harfleri halka anlatmıştır, örneğin, Samsun Valisi Kazım (Dirik) kara tahta başında memurlara ders vermiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı da yeni harfleri kullanarak yazış­ maya başlamıştır. Ağustos ayı sonunda İstanbul Belediyesi memurları yeni harfleri kendiliklerinden öğrendiklerinden kurs açılmasına gerek kalmamıştır. 4 93

İstanbul Ticaret Odası, 27 Ağustos'ta yayınladığı bir bildi­ ride tüccar ve sanayicilerin yazışmalarını yeni harflerle yapma­ larını istemiştir. 27 Ağustos'ta, Hattat Okulu yeni harflerle bir kart basıp Atatürk'e sunmuştur. Karacabey'de halkın satın aldığı bir uçağa yeni harflerle “Karacabey" adı verilmiştir. Darülfünun rektörü, üniversitede derslerin yeni harflerle okutulacağını duyurmuştur. Yazı makinelerinin yeni harflere göre değiştirilmesi için ge­ reken adımlar atılmıştır. İstasyon levhaları yeni harflerle yazılmıştır. Milletvekilleri seçim bölgelerine giderek halka yeni harfleri anlatmaya başlamıştır. Kitapçılar toplanarak, eski harflerle yazılmış kitapların ne olacağını üst makamlara sormaya karar vermiştir. Din adamları da yeni harfleri öğreniştir, örneğin, Konya Müftüsü Hacı Ali Efendi ve Samsun Müftüsü Halim Efendi yeni harfleri öğrenen ilk din adamları arasında yer almıştır. Devlet Demiryolları ve Liman lşletmeleri'ııin yeni harflerle bastırdığı kalkış-varış tarife kitabı İsmet (Inönü)'yü ve Atatürk’ü çok sevindirmiştir. İkisi de kitabın üzerine imzalarını atmıştır. 24 Eylül 1928). Yeni harfleri halka daha kolay vc eğlenceli bir şekilde öğ­ retmek için bir “Yeni Türk Harfleri Mifrşı" bestelenmiştir. 29 Eylül tarihli Cumhuriyet gazetesi, halka bu marşın notalarını vermiştir. öğretmenlerin, muhtar ve ihtiyar heyetlerinin kendilerine verilen sürede yeni harfleri öğrenmeleri, aksi halde görevden alı­ nacakları bildirilmiştir. Yapılan sınavlar sonunda öğretmenlerin yüzde 95'inin yeni harfleri öğrendikleri görülmüştür. 1 Ekim’de tamamen Latin harfleriyle yayınlanan ilk gazete olan “Türkçe gazete1' çıkmıştır. Okullarda, Türkçe vc Fransızca dersleri yeni harflerle veril­ meye başlanmıştır.

494

11 Ekim tarihli gazetelerde, yeni harflerle basılan ilk ders kitabının Ali Canip (Yöntem)'in Edebiyat kitabı olduğu bildi­ rilmiştir. Yeni harflerle çıkmaya başlayan Hakimiyet-i Milliye'nin sa­ tışı 3000 artmıştır. Kasım başında fasiküller halinde tmla Lügati yayınlanma­ ya başlamıştır. 29 Kasım tarihli gazeteler 25.000 sözcüğü içeren İmla Lügati’nin tamamlandığını duyurmuşlardır. Yeni harfleri halka öğretmek için Devlet Matbaasında Yeni Alfabe adlı bir kitap 100 bin adet basılarak dağıtılmıştır.1116 Gazetelerde, Bursa hapishanesindeki tutukluların da yeni harfleri öğrenmeye çalıştıklarını gösteren bir fotoğraf yayınlan­ mıştır. Anadolu Ajansı, duyuru ve ilanların yeni harflerle verilme­ sini istemiştir. Dil Encümeninin Söz Derleme Heyeti, 25.000 fiş bastırarak bütün yurda dağıtmıştır. 1 Ocak 1929*da kadın, erkek herkese yeni yazıyı öğretmek için Millet Mektepleri kurulmuştur. Millet Mekteplerindeki kurslar, hiç okuma bilmeyenler için dört, ötekiler için iki ay ola­ rak planlanmıştır. Okullarda erkeklere haftada dört, kadınlara haftada iki gece ders verilmiştir. Millet Mektepleri kısa sürede dolup taşmış, yeni kurslara ihtiyaç duyulmuştur. Yeni yazıyı öğrenenler okullarda sınavlara girip okuma-yazma bildiklerine dair diploma almışlardır. 1929-1936 tarihleri arasında Millet Mekteplerinden 2.546.051 kişi diploma almıştır.1,17 Türkiye'deki bu baş döndürücü gelişmeler dünya basınını şaşırtmıştır. Avrupa gazeteleri Yazı Devrimiııden övgüyle söz et­ miştir. 1116

Ayrıca Dil Küçümeni, " M u h t a s a r T ü r k ç e G r a m e r ( 6 1 s a y f a ) ", “ Y e n i T ü r k A lf a ­ b e si İm la ve T a s r if Ş e k ille r i (4 0 sayfa)**, " Y e n i T ü r k Yaztst île İlk K ır a a t ( O k u ­ m a) ( 3 2 sayfa)*' (Atatürk l.atın harflerini öğretmek amacıyla çıkrığı yurt ge/ılerııule hu kitabı Ucrm ir halka dağıtmıştır), " H a l k D e rs h a n e le rin e M a h s u s T ü rk A lf a b e n , ( 3 2 s a y f a ) ”, " S e çm e Y a z ıla r ( 2 S 4 sayfa)**, " D i l E n c ü m e n i A lfa b e s i ,

11 1 7

( 2 3 sayfa)*' adlı kitap, sözlük vr broşürler hazırlatmıştır. Ulkııtaşır. ugc, s.8 V Özerdim, age, *.2 4 -4 5 .

495

Devrimci Başöğretmen Yazı ve Dil Devrimi'ne çok büyük bir önem veren Atatürk, devrimin her aşamasında bizzat işin içinde olmuştur. Atatürk, 8-9 Ağustos 1928 gecesi İstanbul Sarayburnıf nda yeni harfleri halka açıklamıştır. Gösterileri bir süre izledikten sonra ayağa kalkarak Harf Devrimi'ni müjdeleyen nutkunu ver­ miştir. Atatürk, kadın, erkek, yaşlı genç büyük bir kalabalığa şöyle seslenmiştir: "'Arkadaşlar güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harfle­ rini kabul ediyoruz. Bizim, güzel, ahenktar, zengin lisantmız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımı­ zı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlamadı­ ğımız işaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlayacağız. Anladığımıza yakın zamanda bütün kainat şahit olacaktır Ben buna katiyetle eminim siz de emin olunuz. ” Atatürk, bu sözlerden sonra o geceki duygularını bir kağıda yazarak Falih Rıfkı Atay’a okutmuş ve daha sonra yeni Türk harfleriyle ilgili konuşmasına devam etmiştir: “ÇoJr işler yapılmıştın ama bugün yapmaya mecbur oldu­ ğumuz son değil, lâkin çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalctya öğretiniz. Bunu vatanperverlik, milliyetper­ verlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşünüz ki, bir milletin bir heyet-i içtimaiyyenin (sosyal topluluğun) yüzde onu, yirmisi okuma yazma bilir; yüzde seksen doksanı bilmez; bu ayıptır Bundan insan olanlar utanmalıdır. Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir İftihar etmek için yaratılmış ve tarihini iftiharlarla doldurmuş bir millettir Milletin yüzde doksanı okuma yazma bilmiyorsa hata bizlerde değildir. Hata onlardadır ki, Türk'ün seciyesini (huyunu, karakterini) anlayamayarak birtakım zincirlerle kafamızı sarmıştır. Mazinin hata­ larını kökünden temizlemek zamanındayız* Hataları tashih ede­ 496

ceğiz (düzelteceğiz). Hataların tashihinde bütün vatandaşların faaliyetini isterim. En nihayet bir sene, iki sene içinde bütün Türk heyeti içtimaiyyesi yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz, yazısıyla ve kafasıyla bütün alem-i medeniye­ tin (dünya medeniyetinin) yanında olduğunu göstereeektir 11 Ağustos 1928’de Dolmabahçe Sarayı’nda “Dil dersleri’' başlatılmıştır. Atatürk’ün bu derslerdeki amacı, Harf Devrimi’ nin, önce bu devrimi halka anlatacaklarca sindirilmesiydi. Dolmabahçe Sarayı’ndaki ikinci dil dersi, 25 Ağustos'ta Ata­ türk'ün huzurunda yapılmıştır, öğretmenliğini İbrahim Nemci (Dilmen)’in yaptığı ve dört buçuk saat süren bu derste Türkçedeki sesli ve sessiz harfler ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Orada bulunanlar tahta başına çağrılarak yeni harflerle bazı cümleler yazdırılıp, okutulmuştur. Üçüncü ders yine Atatürk'ün huzurunda 29 Ağustos’ta ya­ pılmıştır. Şair, yazar, milletvekili, öğretmen, profesör vb. kesim­ lerden yoğun katılımın olduğu bu derste “Yeni Türk Harfleri, Yeni Düşünce ve Değerlendirmeler ve Özgür Düşünceler... " ko­ nusu ele alınmıştır. O derste söz alan İsmet (İnönü) Latin harfle­ rinin kabulüyle ilgili şunları söylemiştir: “Efendiler, Latin harfleri Türk milletinin en kesin ve en derin bir ihtiyacına temas ediyor. Her şeyden önce bir noktayt izah edeyim: Niçin Latin harfleri esasına taraftarız? Gazi hazretleri böyle büyük bir mücadeleyi açarken yalnız Türk milletini ve yalntz onun irfanım ve yalnız onun kurtulmasını düşündü. Efendilert Türk köylüsü okumaya, okutmaya kayıtsız değildir. Her köy eline geçirdiği hocayı ne kadar mümkünse o kadar yüceltmeye çalışır; çocuğunu okutmayı candan ister ve hakikaten çocuk ta dört beş sene mektebe gidip gelir. Fakat hep­ si o kadar. Hiçbir şey öğrenemez. Kuran'dan birkaç sureyi okur fakat gazete yaztstnt söktüremez. Efendilerim! Bütün bu zorluklar Arap harfleri yüzündendir. H arf meselesi bütün milletler için çok önemlidir ve Türk milleti de nihayet kendi harflerini bulmuştur...”xu* 1118

Ü lkutaşır, age, s .7 2 .

497

19 Ağustos 1928’da Atatürk, Cumhuriyet gazetesi Başya­ zarı Yunus Nadi’ye gönderdiği yeni Türk harfleriyle yazılı mek­ tubunda, “Yeni Türk alfabesini güzelce öğrenmek ve öğretmek gerekir Bunun için de elbette yıllara ihtiyaç yoktur ” diyerek, Harf Devrimi’nin çok hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi için Cumhuriyet gazetesinin de seferber olmasını istemiştir. *

*

*

Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’ndaki uygulamalı “yazı ve dil derslerinden” sonra Ağustos ve Eylül 1928 arasında yeni Türk harflerini halka bizzat öğretmek ve halkın yetenek, istek ve ilgi­ sini bizzat yerinde görmek için yurt gezilerine çıkmıştır. Atatürk bu yurt gezilerine çıkarken yanına dilciler, gazeteciler, bazı mil­ letvekilleri ve bir de kara tahta almıştır. Tekirdağ, Bursa, Çanakkale, Maydos (Eceabat), Gelibo­ lu, Sinop, Samsun, Amasya, Turhal, Tokat, Sivas, Şarkışla ve Kayseri’ye giderek uygulamalı olarak kara tahta başında halka yeni Türk harflerini bizzat öğretmiş, halkı alfabe sınavından ge­ çirmiştir. Atatürk, Anadolu’yu karış karış gezerek bıkıp usanmadan ve üşenmeden bir öğretmen gibi kara tahta başında yeni harfleri halka öğretmiştir. Bu durumun dünyada başka-bir örneği daha yoktur. Dünya’da Atatürk dışında hiçbir devrimci, devrimini bizzat halkın ayağına kadar götürmemiştir. Cumhuriyet tarihi yalancılarına soruyorum: Bu mudur “te­ peden inmeci” (jakoben), “halktan kopuk” “Burjuva Kemal”? Bu mudur burjuva devrimi? Atatürk Tekirdağ’da Vilayet Genel Meclisi Salonu’nda hal­ kın arasından rasgele birini yazı tahtasının başına çağırıp yeni Türk harfleriyle bir cümle yazmasını söylemiştir: O kişi, “Büyük Gaziye malik olan Türkler bahtiyardırlar” diye bir cümle yaz­ mış, Atatürk bu cümledeki bazı yanlışlıkları düzelterek kurallara göre açıklamıştır. 498

Atatürk, Tekirdağlılara yeni harfleri anlatırken bir ara kö­ şede oturan bir Hoca Efendi’yi yanına davet etmiştir. Atatürk, Kuran’ı Kerim’deki Tm suresinden üç ayet okuyarak, hocadan bu ayetleri Arap harfleriyle kağıda yazmasını istemiştir. Hoca, ayetleri Arap harfleriyle yazdıktan sonra Atatürk, yazılanları orada bulunan birkaç kişiye okutmuştur. Ayetleri herkes fark­ lı biçimde okumuştur. Bunun üzerine Atatürk, hocanın Arapça yazdığı ayetlerin hemen altına ayetleri Latin harfleriyle şöyle yazmıştır: MVettini vezzeytuni” ve “Türisinine” ve “hazelbeldil emin”. Bu sefer ayetleri bu haliyle oradaki birkaç kişiye okut­ muştur. Yeni yazıyı bilen herkes ayetleri doğru okumuştur. Atatürk, altında kendi el yazısı bulunan bu kağıdı Hoca Mustafa Efendi’ye vererek, “Sizden yeni Türk yaztstm öğren­ menizi isterim” demiştir.1,19 Atatürk Tekirdağ’dan ayrılırken yanındakilere, “Şimdi size söylüyorum, göreceksiniz neler olacak.” diyerek yeni Türk harf­ lerinin Türk halkı tarafından çok çabuk bir şekilde öğrenileceği­ ni öngörmüştür. Atatürk o günlerde Yeni Türk harflerinin öneminden şöyle söz etmiştir: uBugün yeni Türk harfleriyle cehalete karşı açtığımtz mücadelenin, yarın millet için 26 Ağustos zaferinden daha yüksek ve geniş saadet neticeleri getireceğini muhakkak görü­ yorum” 1120 Atatürk Ğursa gezisinde önce Vali Fatin Bey’i yeni Türk harflerinden sınava çekmiştir. Sonra Sağlık Müdürü Kemal Bey’i kara tahta başına' çağırarak ona, “Bugün Bursa'da, her vakit olduğu gibi gördüğüm samimiyetten çok memnun oldum ” cüm­ lesini yazdırmıştır. Atatürk, sonra kara tahtanın başına Maliye memurlarından birini çağırıp ona, “Görüyorum ki bütün arka­ daşlar büyük bir hevesle çalışmışlardır” cümlesini yazdırmış, bu yazıyı Sağlık Müdürü Kemal’e okutmuş ve düzeltmelerini bizzat yapmıştır. Atatürk, daha sonra da kara tahtanın başına geçerek, 11 1 9 11 2 0

age, s. 88. age, s.90.

yeni Türk harflerinin nasıl uygulanacağını, yazım şekillerini, ses­ li ve sessiz harflere ait kuralları, “dır” ekinin ekleneceği kelimeye göre alacağı biçimleri çok ayrıntılı şekilde açıklamıştır.1121 Atatürk’ün Çanakkale’de halka ilk sorusu, “ Yeni Türk harf­ lerini öğrendiniz m i}” olmuştur. Olumlu cevap alması üzerine memnun bir şekilde Valilik konağındaki salonun ortasında du­ ran kara tahtanın başına geçerek etrafını saran kalabalığa yeni Türk harfleri konusunda bazı sorular sormuştur. Daha sonra ku­ ralları anlatarak halkı sınavdan geçirmiştir. 1122 Atatürk, Sarayburnu’nda başlayan ve Dolmabahçe Sarayı’ nda devam eden dil derslerinin dördüncüsünü, 15 Eylül 1928’de Sinop’ta bir okulun bahçesinde vermiştir. Başöğretmen ilk olarak Türkçedeki A-E-I-İ-O-Ö-U-Ü ses­ lilerinin fonetik bakımdan rollerini anlatmış, sonra bir parça okumuş, arkasından da herkese okutup yazdırmıştır. Önce Milli Eğitim Müdürlerini sınavdan geçirmiştir. Alfabe Encümeninin düzenlediği yeni imla sistemine göre “mi-mu” soru eki kelime arasına bir (-) konularak yazılmakta­ dır. Ancak bu yazım şeklinin sorunlu olduğunu anlayan Atatürk, CHP Genel Katibi Saffet (Arıkan)’a dönerek. “Milli Eğitim Ba­ kam Beyefendiye bir telgraf yazıntz. İmladaki bu bağlama işa­ reti zorluk çtkanyor, kaldtnlstn” demiştir. Atatürk’ün isteğiyle o günden sonra soru eki “mı, mi, mu, mü” dan önce gelen (-) kaldırılmış ve bu ekler ayrı yazılmaya başlanmıştır. 1123 Atatürk Sinop’ta o gün okuma yazmast olmayan Bekir Ağa’ya da okuma yazma öğreterek yeni harflerin ne kadar kolay öğrenildiğini herkese göstermiştir. Bekir Ağa’yı kara tahtanın ba­ şına çağıran Atatürk önce tahtanın başına kocaman bir “A” yaz­ mıştır. A’yı birkaç kelime örneğiyle Bekir Ağa’ya tekrarlatmıştır. Daha sonra “O-ö-U-Ü” seslilerini yazarak yine Bekir Ağa’ya tekrarlatmıştır. Bekir Ağa, kısa süre içinde bu harfleri öğrenerek yanlışsız yazmıştır. Daha sonra Atatürk Bekir Ağa’ya “T ” har­ 1121 1122 1123

500

agc, s.92,93. agc, s.93,94. age, s.98,99.

fini öğretmiştir. Sonra da Bekir Ağa “At” ve “O t” kelimelerini yanlışsızca yazarak yeni harfleri öğrendiğini herkese göstermiş­ tir. Bu olaya tanık olan M. Şakir Ülkütaşır, "İşte en büyük öğ­ retmenimiz Atatürk , Sinop'ta verdikleri derslerde elli yaşlarına kadar cahil kalmış olan bir vatandaşa da yarım saat gibitkısa bir zaman içinde yeni Türk alfabesinin esaslarını öğretmişlerdi” n24 diyerek “şaşkınlığını” ve “hayranlığını” dile getirmiştir. Sivas’ta hükümet meydanına konulan kara tahtanın başına geçen Atatürk, meydanı dolduran “memur, alim, mektepli, za­ bit” her sınıf halk önünde birçok kişiyi yeni harflerden sınava tabii tutmuştur. Burada yeni harfleri hiç bilmeyen bir kasap Atatürk tarafın­ dan on dakika içinde yeni Türk harfleriyle adını yazacak duru­ ma getirilmiştir. Bunu gören halk, “Yaşa Gazi, Varol Gazi!" diye bağırmaya başlamıştır. 1125

Atatürk’ün Yazım Kuralları Yazı ve Dil Devrimi’ni “kuramsal” aşamadan “uygulama” aşamasına kadar bizzat işin içinde olarak takip eden Atatürk, abartısız, devriminin temelleri adeta tek başına atmıştır. Dünya­ da hiçbir devrimcinin yapmadığını yaparak hem devrimini bizzat halkın ayağına götürüp bizzat halka anlatmış, hem de “teknik” konulara girerek Latin harflerinin Türkçeye uyarlanması süre­ cinde özgün katkılar yapmıştır. Bir bakıma yeni Türk harflerinin yazım kurallarını ve gramerini belirleyen bizzat Atatürk’tür. Atatürk’ü yazı ve dil konusunda bu kadar cüretkâr yapan hiç şüphesiz bu konulara fazlasıyla hakim olmasıdır. Yazı ve dil konusunda çok sayıda kitap okumuş ve gençlik yıllarından beri bu konular üzerinde düşünmüştür. Atatürk, özellikle 1928’in Ağustos-Eylül aylarında yeni harfleri halka anlatmak için çıktığı yurt gezilerinde Başöğret­ menlik yaparken, yeni yazıda karşılaşılan güçlükleri görmüş ve 1124 1125

age, s.99. age, s . l l l .

5r

Ankara’ya dönünce "Yeni Türk harflerinin uygulanışı ve gere­ ken değişiklikler hakkında" Başbakanlığa bir talimat vermiştir. İşte, Atatürk’ün adeta yazım kurallarını belirlediği o talima­ tın içeriği: 1. Bağlama çizgisi kaldırılacaktır. 2. Soru eki olan “mı, mi” ayrı yazılacaktır, örneğin, “Geldi mi?” gibi. “Fakat kendinden sonra gelen eklerle bitişik yazı­ lacaktır. örneğin, ‘Geliyor musunuz?’, ‘Ben miydim?’ gibi”. 3. Bağlama eki olan “ve, ki”, dahi manasında olan “de, da” bağımsız kelime olarak ayrı ayrı yazılacaktır. 4. “İle, ise, için, iken” kelimelerinin kısaltmaları olan “le, se, çin, ken” şekilleri kendinden önceki kelimeye bitişik yazıla­ cak ve çizgiyle ayrılmayacaktır, örneğin, “Ahmetle, buysa, seninçin, giderken gibi” 5. “Çe, ca, ça, ce”, ve zarf edatı olan “ki” her zaman geldiği kelimeye bitişik yazılacaktır, örneğin, “Mertçe, benimki, yarınki,” 6. Sedalı harfler ilk kelimenin sonuna eklenecektir, örneğin, “Hüsnü nazar gibi”.n2A Atatürk, “yazım kurallarını” belirlediği talimatını şöyle bi­ tirmiştir: “Şimdiye kadar basılan ve yayınlanan kitaplar; çeşitli araçlarla bu esaslara göre derhal en seri bir şekilde tashih olun­ mak (düzeltilmek) lazımdır.""17 Başbakan İsmet (İnönü), Atatürk’ün bu talimatını, bir ge­ nelgeyle bütün devlet dairelerine ve basına duyurmuştur. İşte o günden bu güne soru eki “mi, mu, mı” ve dahi anla­ mındaki “de” ayrı yazılmaktadır. Yani bugün de geçerli olan bu yazım kuralları Atatürk'ün buluşudur. 1 126

1127

502

Ararürk'ıın talimat» özetlenerek ve sadeleştirilerek alınmıştır. Örnekler, biz/at Atatürk'ün verdiği örneklerdir. Ori|inal belge için bkz, Olkütaşır, age, ».114, 115. Ülkütaşır, age, 1 15.

Atatürk, Latin alfabesinde olan ama Türkçede olmayan ses­ ler ve Türkçede olup Latin alfabesinde olmayan sesler için de pratik çözüm yolları bulmuştur. örneğin, Ş harfi Türk pratik zekasının bir ürünüdür: Ata­ türk, yeni harfleri halka anlattığı geziden Ankara'ya dönüşünde 20 Eylül 1928 günü Kırşehir yakınlarındaki Yerköy tren istasyo­ nuna gece yarısı birkaç saatliğine uğramıştır. Bu ziyareti haber alan Kırşehir halkının ileri gelenleri başta Ccvat Hakkı Tarım vc eğitimci Ömer Aydın olmak üzere çoğunluğu yanlarına eşlerini de alarak Atatürk'ü Yerköy istasyonunda karşılamaya gitmişler­ dir. Orada Atatürk'ün verdiği yazı dersi sonrasında Cevat Hakkı (Tarım), Atatürk'ten bir ricada bulunmuştur: “ Yeni Latin alfabe­ sinde Ş sesitti Fransızcadaki gibi CH yazarak veriyoruz. Bu ka­ tışıklığa sebep oluyor. Biz S harfinin altına bir virgül koyarak bunu Ş olarak okursak bu halk için çok daha kolay olacak."'11* Bu yaratıcı öneriyi kabul eden Atatürk, o günden sonra yeni Türk alfabesine "Ş ” sesinin eklenmesini sağlamıştır. “Q " harfinin yerine “K” harfinin kullanılmasına ise yine bizzat Atatürk karar vermiştir. Dil Encümeninin çalışmaları sırasında ne zaman “Q ” ne za­ man “K" kullanılacağına bir türlü karar verilemeyince Atatürk'e başvurulmuştur. Falih Rıfkı Atay, MK” krizinin nasıl çözüldüğü­ nü şöyle anlatmıştır: 41Mustafa Kemal bizi dinledikten sonra eline kâğıt kalem aldı. Evvela (Kemal) ve sonra (Qemal) yazdı. Her iki kelimeye de baktıktan sonra, *Böyle (Qemal) olmaz’ diyerek bunu karaladı. K krizini atlatmıştık. . .*'1129 Atatürk, Yazı ve Dil Devrimi konusunda halkın bütün soru­ larına da cevap vermiştir, örneğin, Gemlik'te yaşayan Gazinocu Haydar ve on iki arkadaşı Atatürk'e bir telgraf çekerek "kaf ve kef" harflerinin yazımında güçlük çektiklerini, bu duruma bir 1 128 1129

İsmail Tokalak,

2010 .

Harfi Nasıl Ortaya Ç ıktıf u, www.Odatv.com, 11 Temmuz

özerd im , age, s.97.

503

çözüm bulunmasını istemişlerdir. Atatürk, Haydar ve arkadaşla­ rına şöyle cevap vermiştir.: “Okuma yazmayt bir haftada öğrenmek gayretini göster­ diğinizden memnun oldum. Tebrik ederim. Arabi ve Farsi keli­ melerde *kaf*\ 'kepin önlerine *he” gelmesi meselesiyle zihinle­ rinizi ifgal ve teşviş etmeyiniz. Tespit edilmekte olan lügat bunu arzunuz veçhile halledecektir efendim."1130 Her fırsatta Atatürk’ün Yazı ve Dil Devrimlerine saldıran­ ların; “yobaz”, “liboş” takımının yerinde olsam Atatürk’ün ya­ zım kurlarım kullanmazdım! örneğin, inadına soru eki “mi, mı, mu,” ile dahi anlamındaki “de” yi bitişik yazar, inadına keli­ meleri bölen bağlama çizgisini kullanır, hatta bu da yetmez, “ş” harfini kullanmaz, inadına “q” harfini kullanırdım!

Bir Türkçe Âşığı: Atatürk Atatürk’ün en belirgin özelliklerinden biri Türk tarihine ve Türk diline olağanüstü önem vermesidir. uTürk olarak doğmak övünç kaynağtmdtr” diyen Atatürk, “Türküm diyenin” mutlaka “Türkçe bilmesi” ve “Türkçe konuşması” gerektiğini belirtmiş­ tir. Atatürk, 1931’de Afet İnan imzasıyla yayınlanan Vatandaş İçin Medeni Bilgiler Kitabı’nda Türk diline verdiği önemi şöyle ifade etmiştir: “ Türk ulusunun dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili Türk ulusu için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk ulusunun ge­ çirdiği bunca tehlikeli durumlarda, ahlaktntn, geleneklerinin, antlarının, çıkarlarının, özetle bugün kendi ulusalltğtnt yapan her şeyin dili aracıltğtyla korunduğunu görüyor. Türk dili Türk ulusunun yüreğidir, belleğidir... ” 11 U)

504

Sadi Borak, Atatürk'ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev ve Demeçleri, tanbul, 1997, 388.

s.

İs­

Atatürk’e göre Türk ulusuna mensup olmanın ilk şartı Türk­ çe konuşmaktır: “Türk demek dil demektir. Ulusallığın en belirgin özellikle­ rinden birisi dildir Türk ulusundanım diyen insanlar, her şey­ den önce ve ne olursa olsun Türkçe konuşmalıdır. Türkçe ko­ nuşmayan bir insan Türk ekinine, topluluğuna bağltlığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz”1Ui Atatürk, Türkçenin “öz güzelliğinin” ve “zenginliğinin” or­ taya çıkması için Türkçenin yabancı dillerin baskısından kurta­ rılması gerektiğini düşünmüştür: “ Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlı­ ca etkendin Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumastnı bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. ” 1132 Atatürk, yüzyıllarca Arapça, Farsça, İtalyanca, Fransızca vb. dillerin egemenliği altındaki Osmanlıca nedeniyle “unutulan”, “ihmal edilen” hatta “öldürülen” Türk dilini yeniden “canlan­ dırmak” için çok önemli çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaları şöyle sırlayabiliriz. 1. Türk Dil Kunımu’nun kurulması: Atatürk, Türk dilinin bilimsel şekilde araştırılması için 1932’de Türk Dil Kurumu'nu kurmuştur. TDK, yerli ve yabancı bilim insanlarının katıldığı Dil Kurultayları düzenlemiştir. Bu kurultaylarda Türk dilinin dünü ve bugünü uzun uzadıya tartışılmıştır. Bu toplantılara Atatürk de katıl­ mıştır. I. Dil Kurultayinda seçilen yönetim kurulu 17 Ekim 1932’de yayımladığı bildiride Dil Devrimi’nin amacı şöyle ifade edilmiştir: 1. Türk dilini, ulusal kültürümüzün eksiksiz bir anlatım ara­ cı yapmak, 2. Bunun için yazı dilinden, Türkçeye yabancı öğeleri atmak ve ana öğeleri öz Türkçe, ulusal bir dil yaratmak. 1131 1132

M ustafa Baydar, Atatürk Diyor ki, İstanbul, 1960, s.44. Atatürk bu cüm lclen, Sadrı Maksudı Arsa Tın “T ürk D ili" adlı eserini okuduktan sonra, 2 Eylül 1 9 3 0 ’da yazmıştır.Turan, Atatürk ve Ulusal Dil, s.2 3 ,2 4 .

505

Atatürk TDK’nın kapılarının herkese açık olduğunu, dil üzerine kafa yoran herkesin TDK’nm bir üyesi sayılacağını bil­ dirmiştir. TDK’nın çalışma yöntemi, Atatürk devrimlerine “jakoben” (baskıcı) diyenleri utandıracak türdendir. TDK’ın 26 Ey­ lül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan ilk kurultayından önce yayımlanan bildiride, “Kadın, erkek her Türk yurttaş, Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin üyesidir. Kendini kurultaya çağrılmış saymalıdır” denilmiştir.1133 2. 1935’de, Ankara’da, adını bizzat Atatürk’ün koyduğu Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açılmıştır. DTCF, TDK ve TTK ’yla birlikte Türk dilini ve Türk tarihini araştırmak amacıyla kurdu­ rulmuştur. 3. Tarama çalışmalan yapılarak halk ağızlarında yaşamaya devam eden Türkçe sözcükler toplanmıştır. Tarama çalışmala­ rıyla toplanan bu dil malzemesi, “ Osmanlıcadan Türkçe'ye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi” adıyla iki ciltte yayınlanmıştır.1134 4. Türkçe karşılıkları bulunamayan Arapça ve Farsça Söz­ cükler için “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu” ve “ Türkçeden Osmanltcaya Cep Kılavuzu” hazırlanmıştır. 5. Atatürk 1936 yılında Türk dilinin dünyadaki en eski dil­ lerden biri olduğunu iddia eden Güneş Dil Teorisi’ni ileri sür­ müştür. 6. Atatürk’ün isteğiyle, Türk dilinin temel kaynaklan yeni Türk harfleriyle basılmıştır. Örneğin, “Divan-ü Lügat-it Türk”, wKutagu Bilig” gibi eserler tıpkıbasımları, metinleri, çevirileri ve dizinleriyle yayınlanmıştır. 7. Atatürk, 1932’den itibaren “din dilini” de Türkçeleştire­ rek, halkın başta kutsal kitap Kuran olmak üzere dininin temel kaynaklarını ulusal diliyle çok daha rahat bir şekilde öğrenme­ sini sağlamak istemiştir. Hutbelerin, ezanın, Kuran’ın Türkçeleştirilmesini sadece din penceresinden değil biraz da “dil” pence­ resinden değerlendirmek gereklidir. Atatürk’ün İslam dininin te­ li 33 1134

506

Türk Dil Kurultayı, İstanbul, 19 37, s. 485. Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi, Devlet Matbaası, İstanbul, 1934, 1307 sayfa.

mel kaynaklarını ve din dilini Türkçeleştirmesi, “Atatürk, Latin harflerini kabul ederek halkın İslam diniyle bağlarını koparmak istemiştir” biçimindeki “yobaz yalanını” da boşa çıkarmaktadır. Çünkü, eğer Atatürk gerçekten böyle bir şey isteseydi hiçbir za­ man din dilini Türkçeleştirmezdi. 8. Atatürk Çankaya Köşkü’nü adeta bir dil akademisi hali­ ne getirmiş, 1932-1938 arasında neredeyse her gece Atatürk'ün sofrasındaki kara tahtanın başında enine boyuna Türk dili ve Türk tarihi konuşulmuştur. Dil kurultaylarında okunacak bildi­ riler önce Çankaya sofralarına Atatürk’ün huzurunda okunmuş, burada tartışılmış, eleştirilmiş, sonra kurultaya sunulmuştur. Atatürk, Çankaya’daki dil sofraları dağıldıktan sonra sabahlara kadar Türk dili üzerinde çalışmış, bu çalışmaları sonunda çok sayıda sözcük türetmiştir. II. Dil Kurultayı’nda Prof. Pittard’ın eşine, “Bir sözcüğün kökenini bulduğum zaman duyduğum mutluluk, Sakarya Savaşint kazandığım zamanki mutluluğa eşittir” diyerek kelime türetmeye ne kadar çok önem verdiğini göstermiştir.1135 Atatürk’ün Türk dili konusundaki çalışmaları­ nı, o sırada İsviçre’de Tarih doktorası yapan Manevi kızı Afet tnan’a yazdığı mektuplardan takip etmek mümkündür. Atatürk 23 Aralık 1937 tarihinde Afet lnan’a gönderdiği bir mektupta, “ Gece uğraştığımız, bildiğin gibi dil dersleri, gündüz de yalnız olarak aynı sorun üzerinde birkaç saat ç a lış ıy o ru m demiştir. Atatürk dil çalışmalarını Ulus gazetesinde de yayınlamıştır. Atatürk, dil çalışmaları sonrasında, bugün de kullandığımız pek çok terim türetmiştir. İşte Atatürk’ün 1930’larda türettiği veya yeniden Türkçeye kazandırdığı o terimlerden bazıları: 1. Askerlikle ilgili terimler: 1. Er, 2.Subay, 3. Kurmay vb. 2. Değişik konulardaki terimler: 1.Genel, 2. özel, 3. Evren­ sel, 4. Kutsal, 5. önemli, 6. Arıtmak, 7. Isı, 8. Esenlik, 9. Erdem, 10. Kıvanç, 11. Konuk, 12. Tüm vb.1136 Varsayım, Gerekçe, Bel­ leten vb. 1135 1136

Konur Ertop, “ A ta tü r k D e v r im in d e T ü r k 2 2 4 , Ankara, 1963, s. 90. Turan, age, s.64.

Atatürk ve Türk Dili, No:

507

3. Geometri ve matematik terimleri: 1. Açı, 2. Üçgen, 3.Kare, 4. Boyut, 5.Uzay, 6. Yüzey, 7. Çap, 8, Yarıçap, 9. Kesek, 10. Kesik, 11. Yay, 12. Çember, 13. Teğet, 14. Açıortay, 15. İçters açı, 16. Dışters açı, 17. Taban, 18. Eğik, 19. Kırık, 20. Çekül, 21. Yatay, 22. Dikey, 23. Düşey, 24. Yöndeş, 25. Konum, 26. Dörtgen, 27.Beşgen, 28. Köşegen, 29. Eşkenar, 30. İkizkenar, 31. Yanal, 32. Yamuk, 33. Artı, 34. Eksi, 35. Çarpı, 36. Bölü, 37. Eşit, 38.Toplam. 39. Oran, 40. Orantı, 41 Türev, 42. Alan, vb. 50’ye yakın terim.1137 4. Soyadları: 1. Akatürk, 2. Altay, 3. Arıkan, 4. Bozkurt, 5. Bozok, 6. Dirik, 7. Ergüven, 8. Gürer, 9. Gürarı, 10. Mete, 11.Sülün, 12. Okan, 13. Okyar, 14. Özgören, 15. Peker, 16. Say­ dam, 17. Türker. 18. Tanrıöver, 19. Umay. 20. Üstündağ, 21. Güzelses, 22. Tuncak, 23. Saldıray, 24. Yıldıray, 25. İrdelp, 26. Aygen, 27. Ülkü, 28. Gökçen vb.1138 fi '■ ■ Bir Türkçe aşığı olan Atatürk, Arapça “Kemal” diye yazılan adını da “Kamal” diye yazmayı düşünmüştür bir ara... Görüldüğü gibi Atatürk, Yazı ve Dil Devrimi’ne çok büyük bir önem vermiş, bu devrimin başarılı olabilmesi için, tarihimiz­ de hiçbir devlet adamının etmediği kadar çok mücadele etmiştir. Geceleri sabahlara kadar dil çalışmaları yaparken, uykusuzluk­ tan ve yorgunluktan kapanan gözlerini ıslak mendille silen ve arada bir soğuk duş alarak uyanık kalmaya çalışan Atatürk, son nefesini verinceye kadar Türkçeyle uğraşmıştır. Ölmeden önce ağzından dökülen son kelimeler arasında, “Aman dil, yarabbi dil, dil. . . ” gibi kelimelerin olması, onun Türkçemize ne kadar gönülden bağlı olduğunun son kanıtı değil midir?.

Yazı ve Dil Devrimi’ne Dinsel M uhalefet Atatürk’ün bütün devrimleri az çok tepkiyle karşılaşmıştır. Devrimlerin, yıllanmış ve kronikleşmiş alışkanlıkları bozması, bu tepkinin en önemli nedenlerinden biridir. 1137 11 38

508

Cumhuriyet gazetesi Bilim Teknoloji Eki, 11 Temmuz 2 0 0 8 . Eren Akçiçek, Atatürk'ün Verdiği İsimler ve Soyadları Üstüne Bir Deneme.

Türkiye’de yazı ve dil tartışmalarının yapıldığı Tanzimat döneminden beri Arap harflerinin ve Arapça-Farsça ağırlıklı Os­ manlıcının Türkçenin yapısına uygun olmadığı, dolayısıyla yazı ve dil konusunda “ıslahat” (düzeltme) yapılmasını savunanlara karşı bir “dinsel tepki” hep var olmuştur. Bu tepkinin temelinde ise başta Kuran olmak üzere tslamın temel kaynaklarının Arap harfleriyle yazılmış olması ve “orijinal din dilinin” Arapça olduğu düşüncesi yatmaktadır. Ancak Allah Kuran’da, “Biz her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (emredilen şeyleri) açtklastn” (Kuran, İbrahim, 14/4.) di­ yerek, her milletin “kendi diliyle” dininin gereklerini yerine ge­ tirmesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak “bizim dinciler” anlaşılan Allah’a bile muhalefet etmekten çekinmemişlerdir! Dinsel duyarlılığı yüksek, ancak buna karşın okuma-yazma oranı çok düşük olan Osmanlı toplumunda Arap harflerine ve Arapçaya teslim olmuş Osmanlıcadan vazgeçmek “din düşman­ lığı” olarak görülmüştür. Arap harflerinin kaldırılıp yerine Latin harflerinin konma­ sına karşı -Osmanlıdan beri yapılan muhalefeti bir kenara bıra­ kıp- Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün yanında yer alan, Kâzım Karabekir Paşa’nın direnişinden söz etmek istiyorum: 21 Şubat 1923’te İzmir’de Kâzım Karabekir Paşa’nın baş­ kanlığında toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde, işçi delegelerden İzmirli Nazım ile iki arkadaşı Latin harflerinin kabulü yönün­ de bir önerge vermiştir. Bu önergeye şiddetle karşı çıkan kongre başkanı Kâzım Karabekir Paşa, “Latin harfleri İslam birliğini bozar” gerekçesiyle önergeyi reddetmiştir.1139 Kâzım Karabekir Paşa, daha sonra Hakimiyet-i Milliye ga­ zetesine bir demeç vererek bu konudaki görüşlerini açıklamıştır. (5 Mart 1923). “Latin Harflerini Kabul Etmeyiz” başlığı altın­ da yayınlanan demecinde Karabekir Paşa şunları söylemiştir: 1139

Türkiye’nin Latin harflerine geçmesinin İslam dünyasındaki yankıları için bkz. Orhan Koloğlu, Cumhuriyetin tik Onbeç Yılı (1 9 2 3 -1 9 3 8 ), İstanbul, 1999, s.2 7 5 -2 8 0 .

509

“Bw fikir bir zamanlar Avrupa*da doğdu. Bu akım önce orada başladı. Bizim İslam harflerimiz yeterli değilmiş. Bunun­ la birlikte Latin harfleri alınmalıymış. Orda bazı arkadaşla­ rımız bu fikirden etkilendiler. Fakat sonuçta bunun felaketli olduğunu anladılar ve pişman oldular. Bu fikrin müthiş bir fe­ laket olduğunu Arnavut kavmi de pek geç olarak anladı. Tees­ süfle arz ederim ki, AzerbaycanlI arkadaşlarımız da bu felakete bugün düştü. Bu konuda özel olarak bizden de fikir soranlar oluyor. Biz bunun kötülüğünü ve bu harflerin değiştirilmesinin bugün yeryüzünde yaşayan 350 milyon ehl-i İslama ait olduğu­ nu söyledikse de onlar anlaşılmaz bir şekilde harflerin kabulü noktasına doğru yürüdüler. Arkadaşlar bugün hangi ecnebi ile görüşseniz ilk işiteceğiniz sözler: ‘Türkçe gayet güzel bir dil­ dir, kolaydır fakat harfleri fenadır.’ Bunlar bütün ecnebilerin ağzında ve sizinle ilk görüşen bir ecnebinin size telkin edece­ ği şeylerdir. Ve bu fikir genellikle İslam dtşı insanlardan olu­ şan bir takım tercümanlar aracılığıyla her tarafta ve özellikle İstanbul'da ecnebilere telkin edilmektedir... Bugün bir kuvvet vardır ki, bu kuvvet bütün cihana karşı bir propagandayı yapıyor. Türk yazısı güçtür; okunamaz. Ben­ deniz bu meseleyle bizzat uğraştım ve Arnavutluk ihtilali için­ de bulundum. Acaba bu Latince kabul edilebilir mi? Bu kabul edildiği gün memleket alt üst olur. Her şey bir tarafa, bizim kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihimiz ve binlerce cilt eserlerimiz bu dille yazılmışken büsbütün baş­ ka bir şekilde olan bu harfleri kabul ettiğimiz gün, en büyük felakete, derhal bütün Avrupa'nın eline güzel bir silah vermiş olacak. Bunlar İslam alemine karşı diyeceklerdir ki, ‘Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır.9 İşte düşmanlarımızın çaltşttğı şeytanca fikir budur. Sonra bizim dilimizi anlatacak hiçbir Latin harfi yoktur. Bugün Fransızca harfler o kadar katışıktır ki asla karşılaya­ maz. Bu mesele inceden inceye araştırılmıştır. İstirham ediyo­ rum, zararlı olan - ki zararı özellikle İslam kavimleri çekmiş­ tir- bu gibi meseleleri bırakalım, böyle fikirler içimize girmesin. 510

Sonra büsbütün dilsiz olur ve bütün İslam alemini üzerimize hücum ettirir ve kendi aramızda birbirimizi yeriz. Gerçi hu tek­ lif1hiç şüphe etmiyorum ki, samimiyet ve iyi niyetle verilmiştir. Fakat, başka taraflardan da pek kaba fikirler içimize giriyor. Bunlardan kendimizi koruyalım.”"*" Görüldüğü gibi A tatürk’ün silah arkadaşlarından Kâzım K arabekir Paşa çok açık bir şekilde Latin harflerine karşıdır. K arabekir’in Latin harflerine karşı olmasının temelinde Arap harflerini İslam la özdeşleştirmesi yatmaktadır. Karabekir’in, “Latin harflerinin bir Hıristiyan propagandası olduğu, bizi İslam dünyasından uzaklaştıracağı, tarihimizden koparacağı, Türkçeye uym ayacağı, zararlı olduğu” biçimindeki görüşleri, A tatürk’ün nasıl bir “ fikirsel yalnızlık” içinde olduğunun en açık kanıdır. K arabek ir’in Latin harfleri hakkındaki bu düşünceleri, bu­ gün Cumhuriyet tarihi yalancılarının temel kaynağı durumun­ dadır. Bu noktada A tatürk’ün Nutuk’taki şu tespitinin ne kadar doğru olduğu bir kere daha anlaşılmaktadır:

“Milli Mücadeleye beraber başlayan yolculardan bazıları, milli hayatın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet kanunlarına kadar gelen gelişmelerinde kendi fikir ve ruhlarının kavrama sınırlan bittikçe bana direnmişler ve muhalefete geçmişlerdir. Ben milletin vicdanında sezdiğim büyük ilerleme kabiliyetini bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak, peyderpey bütün içti­ mai heyetimize tatbik etmek mecburiyetinde idim.” Anlaşılan Kâzım Karabekir Paşa da diğer bir çokları gibi

“Kendi fikir ve ruhunun kavrama sınırlan bittikçe muhalefete geçmiştir. ” O günlerde Latin harflerine karşı olan üniversite hocaları bile vardır. Örneğin, Prof. Fuat Köprülü, Milli M ecm ua’da ya­ yınlanan

“Flarf Meselesi” başlıklı yazısında, Ban medeniyetine

geçmek için Latin harflerini kabul etmenin yeterli olmadığını be1140

Ülkütaşır, age, s.42, 43. (Sadeleştirilmiştir.) Karabekir Paşa’nın bu demecine, Kılıçzade Hakkı İçtihad dergisinde, “İzmir Kongresı'nde Latin Harften” baş­ lığı altında yayınladığı üç makaleyle cevap vermiştir. İçtihat, S. 154-156.

lırtmiş ve Latin harflerinin alınmasının doğru olmayacağını ifade etmiştir.1141 Prof. Zeki Velidi Togan, Türk Yurdu dergisinde yayınlanan MTürklerde Hars (Kültür) Buhranı” adlı yazısında “Harfler ko­ nusu, Latin harflerini kabul etmek suretiyle halledilecek olursa, bu yolun bir devlet içerisinde dört beş aydan fazla ömrü ola­ maz.” demiştir.1142 Bugün 2010 ve Türkiye’de hâlâ Latin harfleri kullanılıyor! Dahası “Harf değişikliğini din değişikliği” zanneden bazı Darülfünun hocaları (!) “Latin harfleriyle yazacağıma kale­ mimi kırarım” diyerek, bilim insanına yakışmayacak biçimde Latin harflerine direnmiştir.1143 Atatürk bu hocaların tamamını 1933 Üniversite reformuyla tasfiye etmiştir. Latin harflerine dinsel pencereden saldıranlardan bir de Said-i Nursi’dir. Nursi, Latin harflerini “bidat” olarak adlandırmıştır: “Hz. Ali (r.a.) huruf-u ecnebiyi İslâmlar içinde cebren ka­ bul ettirmek hadisesi ile ulemaü’s-su'un bid’alara yardımla­ rından teessüfle bahsedip bu iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzamla ecnebi hurufuna karşı mukabele ediyor. Hem ulemaü’s-su’a muhalefet ediyor. İşte bu zamanda o adamlar Risale-i Nur şakirtleri ve na­ şirleri oldukları şüphesizdir. Çünkü onlardır ki hatt-fKur’ân’ı muhafaza ediyorlar ve bid’akâr bir kısım ulemalara karşt da mukavemet ediyorlar. O bid*alar ve acemi ve ecnebi hurufunun intişarı Temanı olan o ahirzamanın fena adamları bir kısım ülemaü's-su'dur ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için bid’alara yardım ve fetva verenlerdir. ” Latin harflerini, “bidat” yani “sonradan icat edilen ve di­ nen yasaklanan” diye adlandıran ve tslamın buna izin vermedi­ 1141 1142 1143

512

Fuat Köprülü, u H a r f M e s e le s i ”, Milli Mecmua, 1 Kanunuevvel (Aralık) 1926, Sa. 75. Zeki Velidi Togan, “ T ü r k le r d e H a r s (K ü lt ü r ) B u h r a n ı " , Türk Yurdu, Kanu­ nuevvel (Aralık) 1926, Sa. 24. Yalçın Kaya, Bozkırdan Doğan Uygarlık,- Köy Enstitüleri, C. l , İstanbul, 2 0 0 1, s.83; Hacı Angı, Atatürk tikeleri ve Türk Devrimi, 1983, s.37,38 ; Akçam, age, s.2 1 , 119, 169.

ğini belirten Said-i Nursi, “Şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu (harfleri) bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla (harfler­ le) tab etmek lâztm gelecek” diyerek Risale-i Nurları’m “gönül rahatlığıyla" Latin harfleriyle bastırabilmiştir.1144 Üniversite hocalarının bile “Latin harfleriyle yazacağıma kalemimi kırarım" dediği bir ülkede, “kerameti kendinden men­ kul" Said-i Nursi’nin Latin harflerine “bidat" demesini çok da yadırgamamak gerekir doğrusu! özeti şu ki: Atatürk, gerçekten de bu millete Allah'ın bir lütfudur... *

*

*

Görüldüğü gibi bugünün Cumhuriyet tarihi yalancılarının kökleri geçmişte gizlidir ve bugünün Cumhuriyet tarihi yalancı­ ları hiç tereddüt etmeden ağababalarının izinden yürümektedir. Benim amacım, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençlerin bu gerçeklerin farkında olmasıdır. Hepsi bu!... Yoksa Cumhuriyet tarihi yalancılarıyla bir alıp veremediğim yoktur. Nasıl olsa onların mumu bir gün sönecektir; çünkü ne de olsa yalancının mumu yatsıya kadar yanar... Birinci Cildin Sonu 1144

İşte Nursi’nin açıklamaları.- “R is a le -i N u rcu n b ir v a z ife si h u r u f-u K u r â n iy e y i m u h a fa za o ld u ğ u n d a n y e n i h u ru fa za ru re t d erecesind e in ş a a lla h m ü saad e olun İ k in c i sebep : R is a le -i N u r u n m itiyim b ir v a zife si , d le m -i İslâ m m e k se riy e t-i m u tla k a s im n y a z ıs ı ve h attı o la n h u r u f-u A r a b r y e y i m u h a fa za etm ek o ld u ğ u n ­ d a n , tab* y o lu y la işe g iriş ilse , ş im d i e k se r h a lk y a lm z y e n i h u ru fu b ild ik le r i iç in , en ç o k risa le le ri y e n i h u ru fla tab etm ek lâ z ım gelecek. B u ise, R is a le -i N urcun y e n i h u ru fa b ir fe ty a s ı o lu p ş a k irtle ri d e o k o la y y a zty t tercih etm eye sebep olur. O n u n iç in , ş im d iy e k a d a r p e k ç o k m üsteha k ve lâ y ık ik e n , R is a le -i N u r ’a serbestiyet ve rilm e m işte L iU â h ilb a m d , ş im d i h a k ik a tle r in in k u v ve tiyle serbestiyeti k a z a n d ı. H a ttâ e sk i h a rfle ta b *y a s a k ik e n , Â y e t ü 'l-K ü b r â 'y ı b ize teslim ettirip b ir k e ra m e t-i e k b e r g ö ste rd i.B iz ş im d i g a y e t m ü h im ve herkese lâ z ım M e y v e ile H iic c e t ü 'l-B â liğ a 'y ı ik is i b ir c ilt o la ra k y e n i h u ru fla tab etm ek iç in T a b ir i ile İsta n b u l'a g ö n d e rd im . Y a lm z M e y v e 'n in O n u n c u ve O n B ir in c i M e se le le rin i v a ­ k it b u la m a y ıp ta s h ih s iz o n a verd im . Ş a y e t tab e d ilse , o ik i m eseleyi tam tash ih e d ip o n a g ö n d e rirsin iz . H e m o ik i risa le , d a h ild e , y a h ariçte, a şik â re ve ya g iz li , İsta n b u l'd a v e y a d ış a r ıd a e sk i h arfle rle tab etm ek lâ z ım d ır .” Bkz. Kastamonu Lahikası, (130. Mektup, Haşiye) ve. Emirdağ Lâhikası-I, (4 9 ). Saıd-i Nursfnın bu anlatım biçimi, kullandığı sözcükler değil Latin alfabesi, dünyadaki hiçbir alfabeyle anlaşılamaz doğrusu!

513

Kaynakça 1. Arşiv Belgeleri ATEŞE Arşivi, Koleksiyon, ISH, Kutu 119, Gömlek 43, Belge, 43-2, No 4265; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, ATEŞE, Ankara, 2003, S. s. 94,95. ATAŞE, Arş. 1-16, Klas. 185, Dos. 21-91, E93; ATAŞE Arş. 6-2132, Klas.383, Dos..43-12-6, F.34. ATAŞE, Arş.I-4282, Kls, 593, Dos. 14A-137, F.19.

2. Kitaplar, Makaleler, Yazılar “Abdülmecit Hilafeti Satacaktı”, Tempo dergisi, 9 Mart 2006. Adıvar, Halide Edip, Türk'ün Ateşle İmtihanı, İstanbul, 1962. Akçam, Alper, Anadolu Rönesansı Esas Duruşta, Ankara, 2009. Akçiçek, Eren, Atatürk’ün Verdiği İsimler ve Soyadları Üstüne Bir Dene­ me. Aköz, Emre, “X,W,Q Harflerini Alfabeye Almaya Hazır mtstntzV’ Sabah, 2 Temmuz 2010. Aksan, Doğan, Türkiye Türkçesi’nin Dünü, Bugünü, Yarını, 2.bs, İstanbul, 2001.

Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, C.I, 2.bs, İstanbul, 1992. Akşin, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, 2 cilt İstanbul, 2007. Akyıldız, Cengiz, “Asya’dan Avrupa'ya Ana Çizgileriyle Eski Türk UygarItk Eserleriu Tarihten Bir Kesit Etrüskler, (24 Haziran 2007, Bodrun), Sempozyum Bildirileri, Ankara, 2008, s. 193-196. Altuğ, Yılmaz, Türk İnkılap Tarihi, 7.bs, İstanbul, 1992. 515

Amanjolov, A.S.. “ Rlînopodopnaya rtadpıs iz Sakskogo zahoroneniya bliz Alma-Atr. Vestnik Akademiya Nauk Kazakskoy SSR, No 2. 197 ı. s.64-66. Anadolu’da Yunan Zulmü ve Vahşeti, C.I, Ankara, 1338. Angı, Hacı, Atatürk İlkeleri ve Türk Devrimi, 1983. Apak, Rahmi, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara, 1957. Aralov, S. İ. Vospomindni Sovietskago Diplomato (Sovyet Diplomatı’nın Hatırlan) 1922-1923, Moskova, 1960. Arıburnu, Kemal, Milli Mücadele’de İstanbul Mitingleri, İstanbul, 1975. Arıkoğlu, Damar, Hatıralarım, İstanbul, 1961. Arsan, Nimet, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Ankara, 1964. Arslan, Abidin, Atatürk ve Adana, 1984, s.2, (16.5.1984 tarihinde Adana Müze Müdürlüğü’ne sunulmak üzere hazırlanmış rapor). Aslı Yazıcıoğlu’nun Feyza Hepçilingirler’le Söyleşisi, “ Bilim Dili Olarak Türkçe **, Bilim ve Ütopya, Nisan, 2006, s.24. Atatürk ve Türk Dili, Belgeler, C.I, Ankara, 1992. Atatürk, Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, C.I, Ankara, 1989. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.15, İstanbul, 1998. Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C.10, 2 4 ,Ankara, 2001. Atatürk’ün T BM M Açık ve Gizli Oturumlardaki Konuşmaları, Ankara, 1981. Atatürk”,.İslam Ansiklopedisi, C.I, s.730. Atay, Falih Rıfkı, Atatürk’ün Bana Anlattıktan, İstanbul, 1998. Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, 2006. Atman, Ahmet Midillili, Milli Mücadele, Ankara, 1928. Atsız, Nihal, Türk Ülküsü, İstanbul, 1958. Avcıoğlu, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, 4 cilt, İstanbul, 1998. Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni, C.I, 4.bs, İstanbul, 1969. Aybars, Ergun, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C.I, İstanbul, 2008. Ayda, Adile, Etrüskler Türk Müydü? Ankara, 1974. Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, C.I, 2 9 .bs, İstanbul, 2009; İstanbul, 1999.

516

Aydın, Mesut, Milli Mücadele Yıllarında İstanbul’da Faaliyet Gösteren Gizli Gruplar, A.Ü. Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 1989. Aydoğan, Metin, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, 2 3 .bs. İzmir, 2006. Ayhan, Yusuf, Mustafa Kemal’in Pozantı Kongresi ve Adana’nın Kurtulu­ şu, Adana, 1963. B. Sven - Jansson, F. Runinskrifter i Sverige AWE / Gebers 1963 İngilizce baskısı, Runes in Sweden Royal Academy of Letters ... GIDLUNDS Warnamo / Sweden 1987. Bakkal, Cevat, “ Mütareke Döneminde Kurulan Ftrkalar ve Teceddüt Ftrkast”>Askeri Tarih Bülteni, Yıl 25, S.48, Şubat, 2000, s. 118 Bardakçı, Murat, “ Birinci Cumhuriyetçilere Dev Bir Hizmet", Hürriyet, 12 Mayıs 1996. Bardakçı, Murat, Show dergisi, 30 Nisan 1995, S. 111. Başkaya, Fikret, Paradigmanın İflası, “Resmi İdeolojinin Eleştirisine Gi­ riş ”, İstanbul, 1991. Bayar, Celal, Ben de Yazdım, 8 cilt, İstanbul, 1972. Baydar, Mustafa, Atatürk Diyor ki, İstanbul, 1960. Baykara, Tiıncer, Milli Mücadele, Ankara, 1985. Bayur, Yusuf Hikmet, Atatürk, Hayatı ve Eseri, C.I, Ankara, 1997; Ankara, 1991. Bayur, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, 4.bs, C.2, Ankara, 1991. Belen, Fahri, Türk Kurtuluş Savaşı, 2.bs, Ankara, 1983. Benazus, Henri, Saltanattan Cumhuriyete Vahdettin ve Mustafa Kemal, İs­ tanbul, 2010. Berber, Engin, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal ve Vahdettin, Ankara, 1998. Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, 2002. Bıyıklıoğlu, Tevfik, Atatürk Anadolu’da (1919-1921), Ankara, 1959. Bıyıklıoğlu, Tevfik, Trakya’ya Milli Mücadele, 2.bs, Ankara, 1987. Bolak, Vehbi, “ Hatırat ”, Balıkesir Postası, 16 Nisan 1950. Borak, Sadi, Atatürk’ün İstanbul'daki Çalışmaları (1899-16 Mayıs 1919), 2.bs, İstanbul, 1998. Borak, Sadi, Atatürk’ün Resmi Yaymlara Girmemiş Söylev ve Demeçleri, İstanbul, 1997.

51 7

Bozda# İsmet, Kemal Tahir’in Sohbetleri, İstanbul, 2003. Bozgeyik, Burhan, Çerkez Ethem, Hain Mi Kahraman Mı? 2.bs, İstanbul, 1991. Bolükbaşı, Rıza Tevfik, Biraz da Ben Konuşayım, İstanbul, 1993. Cebesoy, Ali Fuat, Milli Mücadele Hatırları, İstanbul, 2000. Cebesoy, Ali Fuat, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, ty. Celal Nuri, Tarihi İstikbal, C,2, İstanbul, 1912. Celal Nuri, Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye Mukadderat-ı Tarihiye, 2.bs, İstanbul, 1912. Cezar, Yavuz, Osmanlı Mâliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul, 1986, Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji Eki, 11 Temmuz 2008. Çakmak A. Nedim, İşgal Günlerinde İşbirlikçiler, “Hüsnüyadis Hortladı ”, 5.bs, İstanbul, 2006. Çarıklı, Hacım Muhittin, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri, Ankara, 1967. Çerkez Ethem, Anılarım, Berfin Yayınları, İstanbul, 2 0 00. Çerkez Ethem’in Hatıraları, Dünya Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1962. Çetiner, Yılmaz, Son Padişah Vahdettin, 7.bs, İstanbul, 1993. Danişmend, 1. Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C .4, İstanbul, 1961; İstanbul, 1947. Demire!, Emin, Teşkilat-ı Mahsusa’dan Günümüze Gizli Servisler, İstanbul,

2002. Deny, J.

Principes de Grammaire turque (Turk de Turquie),

Paris, 1955.

Dilipak, Abdurrahman, Cumhuriyete Giden Yol, İstanbul, ty. Doğan, İsmail “Etrüsk Yaztsmın Kaynağı Türk (G öktürk) Yazısı”, Tarihten Bir Kesit Etrüslder, (24 Haziran 20 0 7 , Bodrum), Sempozyum Bildirili­ ri, Ankara, 2008, s. 170. Doğan, İsmail, Doğu Avrupa’da Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Ankara,

2000. Dönmez, Cengiz, Milli MUcadele'ye Karşı Bir Cemiyet: İngiliz Muhipleri Cemiyeti, 2.bs, Ankara, 2008. Dursunoğlu, Cevat, Milli Mücadele’de Erzurum, Ankara, 1964. Duru, Orhan, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları, İs­ tanbul, 1979.

518

E, Adamov E. Sovyet Devlet Arşivi Gizli Belgelerinde Anadolu’nun Taktim Planı, Çev. Rahmi Apak, 2.bs, İstanbul, 1972. Efe, Ahmet, Çerkez Ethem, İstanbul, 2006. Eğilmez, Ş. Milli Mücadele’de Bursa, İstanbul, 1981. Enet; Kasım, Çukurova, Kurtuluş Savaşı’nda Adana Cephesi, Ankara, 1970. Ergin, Muharrem, “Türklerde Yazı ve Alfabeler ”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, 340-376. Ergin, Muharrem, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1988. Erikan, Celal, Kurtuluş Savaşı Tarihi, İstanbul, 2008; İstanbul, 1971. Ersem, Mustafa, “Balıkesir Kongrelerinin Milli Mücadele'ye Yaptığı Etki­ ler ”, Askeri Tarih Bülteni, ATEŞE, Ankara, 2002, S.53, s.134. Ertop, Konur, “Atatürk Devriminde Türk Dili ”, Atatürk ve Türk Dili, No: 2 2 4 , Ankara, 1963, s. 90. Esmer, A. Şükrü, “ Vahdettin'le San R em o’da Bir Karşılaşma ”, Yakın Tari­ himiz, C .4, s.2 1 5-217.

uEtrüskler Türk'tür”, (¥er rar a Üniversitesi Genetik Analiz Raporu), Töre Dergisi, S.2005/2. Evans, Lavrence, Türkiye’nin Paylaşılması (1914-1924), Çev. Tevfik Alanay, İstanbul, 1972. Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul, 1935.

“Fevzi Çakmak'tn Hatıraları ”, Hürriyet, 15 Nisan 1973. Girici, A. Gani, Derlediğimiz Hatıraları, (20 Ağustos 1986), Adana, 1986, Girici, Gani , MÇukurova'nın işgali ve Milli M ücadele’nin önem li Olayla­ r ı ”, Yeni Adana, 26-30 Aralık 1977, Adana, 1977. G irici, Gani, “ Adana Vilayeti Nastl Kurulmuştu ? Ve Atatürk tle İlk Görül­ mem ”, Çukurova, 5 Ağustos 1982, Adana, 1982. G irici, Gani, “İşgal ve Milli Mücadele Hatıraları, Ahmet Remzi Yüreğir'in Kurtuluş Anılarından ”, Yeni Adana, Aralık 1978, Adana, 1978. Girici, Gani, “Kilikya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde Kimler Vazife Aldı?" Yeni Adana, 21 Aralık 1977, Adana, 1977. Goloğlu, Mahmut, Cumhuriyete Doğru, (1921-1922), Ankara, 1971. Goloğlu, Mahmut, Milli Mücadele Tarihi, C.1I, Ankara, 1970. Gökbilgin, Tayip, Milli Mücadele Başlarken, C.I, Ankara, 1959; C .ü, An­ kara, 1965.

519

Göyünç, Nejat, “ Milli Mücadele'de Sivil ve Askeri tdare İlişkileri” , tkinci Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Ankara, 1985, s.218. Göztepe, Tarık Mümtaz, Vahdettin Gurbet Cehenneminde, İstanbul, 1968; İstanbul, 1969. Günal, Bülent, “ Vahdettin, Kurtuluş Savaşt'nda Mustafa Kemal'e Destek Oldu mu? Ne Desteği, Mektuplarında Atatürk'e Küfür Bile Ediyor ”, P rof Metin Hülagü İle Röportaj, Vatan, 26 Kasım 2007, s. 17. Gürer, Turgut, Atatürk'ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, “ Cepheden Meclise Büyük ö n d er île 24 Yıl'\ İstanbul, 2006. Gürgün, Abdullah, “ İskandinavlarm Türk Ataları ” Bilim ve Ütopya Dergi­ si, S .179, Nisan 2009, s. 4-12. Halil Menteşe'nin Anılan, İstanbul, 1986. Harb Tarihi Vesikaları Dergisi, S. 13, 14, 18, 22, 29, 37, 73, 115 Hatipoğlu, Süleyman, Türk- Fransız Mücadelesi, “ Orta Toros Geçitleri 1915-1921” , Ankara, 2001. Hatipoğlu, Fevzi, “ Hatırat ”, Balıkesir Postası, 22 Mart 1945. Hüseyin Cahit, “Arnavut H u ru fa tı Tanin, 20 Kanunusani 1910. Irmak, Sadi, Atatürk, “B/r Çağın Açılışı ”, İstanbul, 1984. Işık, Haluk, uBenim Adtm İzmir ”, İşgalden Kurtuluşa İzmir, Cumhuriyet Gazetesi Özel Eki, İstanbul, 2007, s. 107. İbnül Emin-Mahmut Kemal İnal* Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, İs­ tanbul, 1953. İçtihad, 154 (1923), 3175); 155 (1923), 3196). llgürel, Müçteba, Milli Mücadele'de Balıkesir Kongreleri, İstanbul, 1999. Ilhan, Atilla "İşin İçindeki İşler!”, Cumhuriyet, İnal, Mahmut Kemal, Son Sadrazamlar, C.IV, İstanbul, 1982. İnalcık, Halil, Atatürk ve Demokratik Türkiye, İstanbul, 2007. Jaeschke, Gotthard Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, 1991; C.4, Ankara, 1971. Kandemir, Feridun, “ Atatürk'ün Askerliği ”, Atatürk, XV. ölüm Yılı Hatı­ rası, tstanbul, 1953, s. 6,7. Kandemir, Feridun, Hatıraları ve Söylemedikleri İle Rauf Orbay, İstanbul, 1965. Kansu, Mazhar Müfit, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Berber, 2 cilt, Ankara, 1997.

520

Karabekir, Kazım, İstiklal Harbimiz, 2.bs, İstanbul, 1969. Karabekir, Kazım, İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul, 1957. Karal, Enver Ziya, “Osmanlı Tarihinde Türk Dili Sorunu”, Bilim, Kültür ve öğretim Dili Olarak Türkçe” Ankara, 2001. Karay, Refik Halit, Minelbab tlel Mihrab, İstanbul, 1964.

,

Kaya, Yalçın, Bozkırdan Doğan Uygarlık,- Köy Enstitüleri, C .l, İstanbul, 2001 . Kayra, Cahit, Sevr Dosyası, “Nasıl Yapıldı, Nasıl Yırtıldıf ”, 2.bs, İstanbul, 2004. Keşfi, Selim-name, Süleymaniye Kütüphanesi, Ktb. Esad Ef.No, 2147, Vr, İla Kısakürek, Necip Fazıl, Vahüdiddin, İstanbul, 1968. Kısakürek, Necip Fazıl, Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahdettin, İstanbul, 1975. Kinross, Lord, Atatürk, “Bir Milletin Yeniden D o ğ u ş u 12 bs. İstanbul, 1994. Kocatürk, Utkan, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1984. Koloğlu, Orhan, Cumhuriyet’in İlk Onbeş Yılı (1923-1938), İstanbul, 1999. Koloğlu, Orhan, Gazi’nin Çağında İslam Dünyası, İstanbul, 1994. Komisyon, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, 8.bs, Ankara, 2006. Komisyon, Türk Düşünce Hayatı, Haz. Muharrem Sevil, Hece Yayınları, Ankara, 2006. Komisyon, Türk İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri, 6. bs. Siyasal Kitabevi, Ankara, 2006, Korkmaz, Zeynep, “Atatürk ve Türk Dili ”, Türk Dili Dergisi, S.655, Tem­ muz, 2006. . Korkmaz, Cemil Hakan, Kurtuluş Savaşı’nın İkinci Cephesi İç İsyanlar, İs­ tanbul, 2008. Köprülü, Fuat, “H arf Meselesi ”, Milli Mecmua, 1 Kanunuevvel (Aralık) 1926, Sa. 75. Kutay, Cemal, Çerkez Ethem Dosyası, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1973. Kutay, Cemal, Çerkez Ethem Dosyası, C.2, İstanbul, 1956. Kutay, Cemal, Çerkez Ethem Hadisesi, 2. Cilt, Tarih Kütüphanesi Yayınla­ rı, İstanbul, 1955, 1956.

521

Kutay, Cemal, Kurtuluşun Kuvvaa Din Adamları, İstanbul, 1998. Küçük, Yalçın, Aydın Üzerine Tezler, CII, İstanbul, 1987. Küçük, Yalçın, Türkiye Üzerine Tezler, C.2 ve 5, 3.bs, İstanbul, 1987; İs­ tanbul, 1992. Küçükömer, îdris, Bütün Eserleri, C.5, İstanbul, 1994. Kürkçüoğlu, Ömer, Türk İngiliz İlişkileri, Ankara, 1978. Kürüm, T u r g a y İskandinav Runik Yazısının K ökeni ”, Bilim ve Ütopya Dergisi, S. 179, Nisan 2009, s. 19-22.

“Latin Harfleri”, Hürriyet-i Fikriye, 7 (20 Mart 1330); 8 (2 7 Mart 1330); 9 (3 Nisan 1330); 1 1 (1 7 Nisan 1330); 12 (24 Nisan 1330). Lewis, Bernard, Modem Türkiye’nin Doğuşu, 5.bs, Ankara, 1993. Lütfi Bey, Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri, Hz. Ş. Kutlu, İstanbul, 1978. Lütfi Simavi, Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri, İstanbul, 1972. Mango, Andrew, Atatürk, Londra, 1991. Mehmet Arif, Anadolu İnkılabı, 1919-1923, İstanbul, 1340. Memiş, Ekrem, “ Etrüsk Kaimimin Oluşumunda Troyalılartn ve İskitlerin (Sakalar) Rolü ”, Tarihten Bir Kesit Etrüskler, 2-4 Haziran 2007, Bod­ rum, TTK Yayınları, Ankara, 2 0 0 8 ,s. 107-112. Mevlanzade Rıfat, Türkiye İnkılabı’nın İçyüzü, İstanbul, 2000. Meydan, Sinan, Atatürk İle Allah Arasında, “B/r öm rün ö t e k i Hikayesi ”, 3.bs, İstanbul, 2009. Meydan, Sinan, Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Planlan, “ Parola Nuh ”, İstan­ bul, 2009. Mısıroğlu, Kadir, Osmanoğullannın Dramı, 6.bs, İstanbul, 1992. Mısıroğlu, Kadir, Geçmişi ve Geleceği île Hilafet, İstanbul, 1993. Mısıroğlu, Kadir, Lozan, Zafer mi Hezimet mi?, 3.bs, C .l, İstanbul, 1992. Mirkelamoğlu, Necip, Atatürkçü Düşünce ve Uygulamada Din ve Laiklik, 2000 . Mumcu, Ahmet, Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, İstanbul, 1992; İstanbul, 1996. Mumcu, Uğur, Kürt-İslam Ayaklanması, 5.bs, İstanbul, 1993. Mutlu, M. Ünal, uSümerce ve Etrüskçe Arkaik Türk Dilleridir”, Tarihten Bir Kesit Etrüskler, 2-4 Haziran 2007, Bodrum, TTK Yayınları, Anka­ ra, 2008, s.1 2 1 ,122.

522

Münif Paşa,uEser-i Cemiyet-i tlmiye-i Osmaniye ” Mecmua-i Fünun, Sene 2, İstanbul 1280/1868, Sayı 14, s.69-77. Nedim, Ahmed, Ahmet Rıza Bey’in Andan, İstanbul, 1988. Nişanyan, Sevan, Yanlış Cumhuriyet, İstanbul, 2008. Okday, t. Hakkı, Yanya'dan Ankara’ya, 2.bs, İstanbul, 1994. Okyar, Fethi, Üç Devirde Bir Adam, Haz. Cemal Kutay, İstanbul, 1^80. Olcay, Osman, Sevres Andlaşması’na Doğru, Ankara, 1981. Oral, Mustafa, “Atatürk'ün Geniş Cephe Stratejisi Çerçevesinde Birmcı TBMM'de Hilafet ve Saltanat Meselesi”, Askeri Tarih Bülteni, Ankara, 2002, S.53, s.127. Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi, Devlet Matbaası, İstanbul, 1934. Osmanoğlu, Şadiye, Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri, İstanbul, 1966. ö k e , Mim Kemal, Musul Meselesi Kronolojisi, (1918-1925) , 2.bs. İstan­ bul, 1991. öndeş, O. “ Vahdettin Malta'da ”, Hayat Tarih, Mart 1971, S.37. özakman, Turgut , Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, 6.bs, Ankara, 2007. Özalp, Kazım, Milli Mücadele, 1919-1922, CI, Ankara, 1988; Ankara, 1971. özerdim, Sami N. Yazı Devriminin öyküsü, Ağustos, 1998. özsoy, Osman, Kurtuluş Savaşı’nm Perde Arkası, İstanbul, 1999. öztürk, Kazım, Atatürk'ün Açık ve Gizli Oturumlardaki Konuşmaları, C.I, Ankara, 1981. öztürk, Yaşar Nuri, Allah İle Aldatmak, 9.bs, İstanbul, 2008. özverim, Melda, Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü, “B/r Dostluğun ö y k ü ­ sü ”, 2. bs, İstaVıbul, 1998. Pakalın, M. Z. Osmanlı Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, wHâzineyi Hümayun*\ “Hâzineyi Hassa” “Ceb-i Humayun" maddeleri. Saidi Nursi’nin Kastamonu Lahikası, 130. Mektup Haşiye ve Emirdağ La­ hikası. Sakin, Serdar, “ Ulusal Mücadele Döneminde Mustafa Kemal Atatürk, De­ mokrasi, Ulusal Hakimiyet, Ulusal İrade Kavramları Üzerine Bir De­ nem e ”, Atatürk Haftası Armağanı, Genelkurmay ATEŞE Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004, s. 139.

523

Salışık, Selahartin, Kurtuluş Savaşı’nm Gizli örgütü M .M . Grubu, İstan­ bul, 1999. Saral, Hulki- Sarai, Tosun, Vatan Nasıl Kurtarıldı? Ankara, 1970. Saray, Mehmet, Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993. Sarıhan, Zeki Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 4 cilt, Ankara, 1982. Sanhan, Zeki, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, İstanbul, 2000. Sarıhan, Zeki, “ Çerkez Etbem ve Günümüzün Çerkez Ethemcileri”, Türki­ ye Gerçeği dergisi, S. 18, Ağustos, 1980. Selek Sabahattin, Anadolu İhtilali, 2 cilt, 11, bs., İstanbul, 2004. Sertoğlu, M. Resimli Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, C.I, 0 3 7 vd.. Smith, Michael Llevvellyn, Anadolu üzerindeki Göz, İstanbul, 1978. Sofuoğlu, Adnan, Kuvayı Milliye Döneminde Kuzeybatı Anadolu, (19191921), Ankara, 1994. Sonyel, Salahı R. “Son Osmanlt Padişahı Vahdettin ve İngilizler ”, Belleten, XLIX/154, 1975, s.257-264. Sonyel, Salahi R, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C.I, 3.bs, Ankara, 1995. Sonyel, Salahi R. Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, C.I, Ankara, 2008. Sonyel, Salahi, R. Gizli Belgelerle Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, 2007. Soyak, Haşan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, C.I, İstanbul, 1973. Soysal, İlhami, Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler, 2. bs, İstanbul, 2008. Sürgevil, Sabri, “İzmir’in İşgali ”, İşgalden Kurtuluşa İzmir, Gumhuriyet Gazetesi Özel Eki, İstanbul, 2007, s.20. Şahingöz, Mehmet, İzmir, İstanbul ve M araş’ın İşgaline Tepkiler, Yayınlan­ mamış Doktora Tezi, Ankara, 1986. Şapolyo, Enver Behnan, Osmanlı Sultanları Tarihi, İstanbul, 1961. Şehidoğlu, Süreyya, Milli Mücadele’de Adapazarı, Bolu, Düzce, Hendek ve Yöresi Ayaklanmaları, Ankara, 1970. Şengözcn, Vasfi, Osmanoğullan'nın Varlıkları ve II. Abdülha-mit’in Emla­ ki, Ankara, 1982. Şerbak,.A.M. “ Türk Runik Yazısının Yayılmasına D air ”, TDAY Belleten 1990, Ankara, 1994, s.183.

524

Şimşir, Bilal N. Türk Harf Devrimi Üzerine İncelemeler, Ankara, 2006. Şimşir, Bilal N. “ Vahdettin'in Kaçışı ve Sonu ”, Cumhuriyet gazetesi, 28 Kasım 1973. Şimşir, Bilal N. İngiliz Belgelerinde Atatürk, C.I1, Ankara, 1992. Şimşir, Bilal N. Malta Sürgünleri, 2.bs, Ankara, 1985; İstanbul, 1976. Tabakoğlu, Ahmet, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Mâliyesi, İstan­ bul, 1985. Tanör, Bülent, Kurtuluş Üzerine 10 Konferans, İstanbul, 1995. Tansel, Fevziye Abdullah,“Arap Harflerinin Islah ve Değiştirilmesi Hakkın­ da İlk Teşebbüsler ve Neticeleri ”, Belleten, 1953, C .X V II , s.223-249. Tansel, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, 4 cilt, İstanbul, 1991. Tansu, Semih Nafiz, Madalyon’un Tersi, MAvlonyalı Cemalettin Paşa'nın Hatıraları”, İstanbul, 1970. Tarcan, Haluk, Tarihin Başladığı Ön Türk Uygarlığı, “ Resmi Tarihin Çö­ küşü”, 2.bs, İstanbul, 2004. Tarih Vesikaları Dergisi, S. 18, 37. T BM M Gizli Celse Zabıtları, C .I. T BM M Zabıt Cerideleri, C . I , 10, 11,24. “Teke Tek Programı”, Habertürk Tv, 25 Mart 2010. Tengirşek, Yusuf Kemal, Vatan Flizmetinde, İstanbul, 1967. Tevetoğlu, Fethi, “ Karakol Cemiyeti” maddesi, Türk Ansiklopedisi, C .X X I , Ankara, 1970, s. 293. Tevetoğlu, Fethi, 'Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, 2.bs, Anka­ ra,1991. Tezer, Şükrü, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Ankara, 1972. Togan, Zeki Velidi,“Türklerde Hars (Kültür) Buhranı”, Türk Yurdu, Ka­ nunuevvel (Aralık) 1926, Sa. 24. Tunaya, Tarık Zafer, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük, 2.bs. İstanbul, 1981. Tunç, Salih, “ Mütareke Dönemi Aydınlarından Müderris Ahmet Selahattin Bey’in İstiklalci Fikirleri” Askeri Tarih Bülteni, Ankara, 2001, S.50, s.122. Turan, Şerafettin, Atatürk ve Ulusal Dil, Eylül 1998.

525

Turan, Şerafertin, Mustafa Kemal Atatürk, "Kendine ö z g ü Bir Yaşam ve Kişilik ”, 2.bs, Ankara, 2008. Turan, Şerafcttin, Türk Devrim Tarihi, 2. Kitap, 2.bs, İstanbul, 1998. Turan, Şerefettin, İsmet İnönü, Yaşamı Dönemi ve Kişiliği, Ankara, 2000. Türk Dil Kurultayı, İstanbul, 1937. Türk İstiklal Harbi, Genelkurmay Yayını, C .2, 4, 6. Türkgeldi, Ali Fuat, Görüp İşittiklerim, Ankara, 1951. Türkmen, Zekeriya, uMilli Mücadele Ytllartnda İstanbul Mitingleri ”, Aske­ ri Tarih Bülteni, Ankara, 2000, S.48, s. 131. Uçarol, Rifat, Siyasi Tarih (1789-1994), 4.bs, İstanbul, 1995. Ulubelen, Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul, 1967. Us, Asım, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, İstanbul, 1964. Uzunçarşılı, İsmail. H. Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Ankara, 1988. Ülkütaşır, M. Şakir, Atatürk ve Harf Devrimi, M art, 1998. Vryonis, S. The Decline o f M edival Hellenism in Asta Minör, Berkeley Los Angeles-London, 1971. Waldec, David, Çanakkale Olayı, Çev. M.A. Kayabal, İstanbul, 1970, 1971 Yakın Tarihimiz, C.3, 388. Yunus Nadi, Ankara’nın İlk Günleri, İstanbul, 1955. Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvveti*nin İhaneti, İstanbul, 1955. Yunus Nadi, Kurtuluş Savaşı Anılan, İstanbul, 1979. Yurtsever, Serdar, Milli Mücadele Dönemi’nde İstihbarat Faaliyetleri, “ Ör­ nek Olay İncelem eleri ”, Ankara, 2008. Yücer, Saime, “ Mustafa Kemal Paşa’nm Samsun'a Çtktşt ue G eri Çağrıl­ ması Üzerine Bir İncelem e ”, Askeri Tarih Bülteni, Ankara, 2 001, S.51, s.141. Zürcher, Eric Zan, Milli Mücadele’de İttihatçılık, 2.bs, İstanbul, 1995.

3.

Gazeteler

Akın gazetesi, 20 Mayıs 1948. Akşam, 14, 23 Kasım 1918; 21 Temmuz 1919; 12, 14 Ağustos 1919. Alemdar, 5, 25 Mart 1919; 7, 16 Temmuz 1919; 27 Ağustos 1919; 3 Ekim 1919; 11, 13 Mayıs 1920.

526

Ati, 6,7, 10 Kasım 1918. Balıkesir Postası, 22 Mart 1945; 16 Nisan 1950. Cumhuriyet, 28 Kasım 1973. Çukurova Gazetesi, 5 Ağustos 1982. Dersaadet, 22 Ekim 1920. Hadisat, 10, 24, 25 Kasım 1918. Hakimiyeti Milliye, 24 Mayıs 1920. Hürriyet, 12 Mayıs 1996. İfham, 17 Şubat 1920; 6 Ağustos 1919; 8 Ekim 1919. İkdam, 10, 23,24 Kasım 1918; 5 Mart 1 9 1 9 .1 6 Temmuz 1919; 15 Ağustos 1919; 3 Ekim 1919. 17 Şubat 1920; 4, 11 Nisan 1920; 11, 13 Mayıs 1920; 16.Eylül.l922; 22 Ekim 1920. İleri, 3, 7 Ekim 1919; 17 Şubat 1920; 11 Nisan 1920; 11 Mayıs 1920;16 Temmuz 1919; 24 Ağustos 1920; 22 Ekim 1920. İrade-i Milliye, 28.Eylül 1919; 7, 12 Ekim 1919. İstikbal, 16 Temmuz 1919. İstiklal Harbi Gazetesi, 11 Ağustos 1922. İstiklal, 3, 8 Ekim 1919. Maten gazetesi, 12 Kasım 1921. Memleket, 16 Temmuz 1919. Milliyet, 29 Temmuz 2009. Minber, 6,7,22 Kasım 1918. Peyam, 4 Ağustos 1919; 3,7 Ekim 1919. Peyamı Sabah, 17 Şubat 1920; 4, 11 Nisan 1920; 11, 13 Mayıs 1920; 22 Ekim 1920. 1 Sabah, 5 Mart 1919;15 Ağustos 1919; 16 Eylül.1922; 2 Temmuz 2010. Star Gazetesi, 30 Ağustos 2009. Takvim i Vakayı, 21 Eylül.1919; 11 Nisan 1336 (1920). Tasviri Efkar, 24, 25 Kasım 1918; 8 Ekim 1919. 17 Şubat 1920; 4 Nisan 1920. Tercüman, 6 Temmuz 1967; 20 Kasım 1969. Türkçe İstanbul, 5 Mart 1919; 7 Temmuz 1919; 12, 14 Ağustos 1919.

.527

Vakit, 10 2 3 ,2 4 ,2 5 Kasım 1918; 25 M art 1919; 2 7 M ayıs, 1919; 16 Tem­ muz 1919; 15 Ağustos 1919; 3, 7. Ekim 1919; 17 Şubat 1920; 4 Nisan 1920; 11 Mayıs 19 2 0 ; 2 2 Ekim 1920. Vatan, 26 Kasım 2 0 0 7 . Yeni Adana, Ekim-Kasını 1953. Yeni Gün, 25 M art 1919; 11 Mayıs 1920. Zam an, 16 Kasım 1918; 16 Temmuz 1919; 18 Temmuz 2 0 1 0 .

4. Elektronik Kaynaklar Atlas dergisi, " Sibirya 'Jan Hakkari'ye Taştaki

Türkler re Bozkır Kavimleri" ,

http://www.kesfctinekicinbak.com/fotograi/kultur/06300/Pshpcnital Ergin, Muharrem, “ Bengu

Taş Edebiyatı".pdf. dosyası.

Güneş, İhsan,“ Vahdettin ’in Amerikan

Başkanina Mektubu ”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dcrgiler/18/33/254.pdf

http://arsiv.ntvinsnbc.com/ntv/nietiiiler/Tarih_Dersleri/ekiin_2008/08.asp http://tr.wikipedia.org/wiki/Runik_yaz%C4 % B l . http://www.antalya-ws.com/futhark/FUTHP3T.HTM Livşits, V.A. “ Eski Türk Runik Yazısının Ortaya Çıkışı Üzerine”, Çev S. gü­ meç, T.Ölçekçi, http^/dcrgilcr.ankara.cdu.tr/dcrgilcr/18/28/176.pdf Tokalak, İsmail muz 2 0 1 0 .

Harfi Nasıl Ortaya Çıktı?", www.Odatv.com, 11 Tem­

Türfekçioğlu, Turgay “ Erken

Türk Yazıtları”, http://www.onturk.net/cr>

kenturkyazitlari.html www. sosyalbilgüergezegeni.blogcu.com/Arkeoloji_JLye+dair/ www. tr.wikipcdia.org/wiki/Esik_Kurganı www.ceyhanozturk.awardspacc.com/altinelbiseIiadam.doc www.iia-sari.com/Eiik-kurgani-ve-altin-clbiscli-adam/

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF