August 18, 2017 | Author: onurbesteci | Category: N/A
SCHOPENHAUER HAYATIN ANLAMI
HAYATIN ANLAMI
Arthur Schopenhauer (d. 1788, Danzig - ö. 1860, Frankfurt anı Main) Ünlü Alman filozofu. 1813'te Jena'da Über die vierfache Wu rzel des Satzes vom Zureichender Orunde (Yeterli Sebebin Dörtlü Kö
kü) adlı bir tez savundu ve l 8 l 8'de büyük eseri Die Welt als Wi/Je und Vorstellung'u (İstenç ve Tasarım Olarak Dünya) yayımlandı.
Beri in Ünivesitesi'nde doçent oldu (1820); 1831 'de öğretim üye liğinden ayrılarak Frankfurt'ta münzevi bir hayat yaşadı; alaycı ve nükteli eserleri arasında, Über den Willen in der Natur (Tabiatta İrade Üstüne) ( 1836), Über die f'reiheit des 1'1enschlichen Willens (İnsan İradesinin Hürriyeti Üstüne) ( 1839), Die beiden Orund probleme der Ethik (Ahlakın İki Temel Meselesi) ( 1841), Parerga und Paralipomena ( 185 ı
yayımlandı:
J
yer alır.
İki
eseri ise ölümünden sonra
Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Düşünceler ve
Fragmanlar.
Schopenhauer felsefesi, hem Kant idealizmine hem de Hint filo zoflarına dayanır. Bütün doktrinini, özneyi de nesneyi de kapsa yan tasavvur (Vorstellung) ve irade gücü kavramı üstüne kurar. Dünya bir tasavvurdur, yani o, akılda tasavvur edildiğinden başka bir şekilde düşünülemez (idealizm). Schopenhauer, bu fenomen ler dünyasının dayanağına, "irade" (istenç) adını verir ve her kuv veti bir irade olarak görür (iradecilik). Bu irade varlıklarda, yaşa ma isteği veya yok etme sebeplerine karşı direnme ve onlara ha kim olma eğilimi olarak belirir. Zeka bile yaşama isteğinin hizme tindedir; bununla birlikte, insan, her yaşantıda ve çabada kötülük ve acının bulunduğunu anlayınca, yaşama isteğinden kendini ge ne zeka yoluyla kurtarabilecektir. Bu, hayat şartlarının karamsar bir analizidir ve S chopenhauer, kendisine ün sağlayan keskin ze kasını ve acı belagatini bu konuda ortaya koymuştur. Schopen hauer'in ahlakı, insanların özdeşliğinden ileri gelen acıma duygu suna dayanır.
Arthur Schoperırıauer
Hayatın Anlamı
Çeviren:
Ahmet Aydoğan
İs tan bu 1
Say Yayınlan Schopenhauer / Toplu Eserleri 3 Hayatın Anlamı ISBN 978-975-468-678-4 Sertifika No: 10962
Yayın Haklan ©Say Yayınlan Bu eserin tüm haklan saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmaksızın kıs men veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopyalanamaz, ço ğaltılamaz ve yayımlanamaz.
Makalelerin özgün adları: Den lntel/ekt Überhaupt und in jeder Bezie hung betreffende Gedanken (Parerga und Paralipomena); Vom Genie (Die Welt als Wille und Vorstellung); Über das innere We sen der Kunst (Die Welt als Wille und Vor stellung); Über Erziehung (Parerga und Pa ralipomena); Zur Physiognomik (Parerga und Paralipomena); Über Ulrm und Ge rausch (Parerga und Paralipomena)
Yayın Yönetmeni: Aslı Kurtsoy Hısım Çeviren: Ahmet Aydoğan Baskı: Kurtiş Matbaası Fatih Sanayi Sitesi No: 12/74 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 613 68 94
1. baskı: Say Yayınları, 2007 2. baskı: Say Yayınları, 2008 3. baskı: Say Yayınları, 2010
Say Yayınlan Ankara Cad. 54 / 12 • TR-3441 O Sirkeci-İstanbul Telefon: (0212) 512 21 58 • FakS: (0212) 512 50 80 web: www.sayyayincilik.com e-posta:
[email protected] Genel Dağıtım: Say Dağıtım Ltd. Şti. Ankara Cad. 54 / 4 • TR-3441O Sirkeci-İstanbul Telefon: (0212) 528 17 54 ·Faks: (0212) 512 50 80 e-posta:
[email protected] online satış: www.saykitap.com
•
•
•
iÇiNDEKiLER
HAYAT: ISTIRAP VE SEFALET
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
YAŞAMA İRADESİNİN TASDİKİ VE İNKARI HAYATIN BOŞLUÖU ÖÖRETİSİ ÜZERİNE İNTİHAR ÜZERİNE
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
13 43 63 77
Toü 13toü oüvoµa 13i.oç, EQYOV oE 96.vmoç. Vitae namen quidem est vita, opus autem mors.*
Herakleitos
Ap:ôıv µEv µJı t:pÜVat tmxeoviotcnv apLCJ'!OV Mrıo' Eimo'fav aüyaç oÇE:oç TıEA.iou.
uvw ô ·omoç roxtcrw m'.ıA.aç Afoao m:pijcrm, Kai xfacrem 7toA.A.Tıv yfıv E7taµrıcrfı6.µı::vov. Optima sars hamini natum non esse, nec unquam Adispexisse diem, flammiferumque jubar. Altera jam genitum dem itti protinus Orco, Et pressum multa mergere corpus humo. * •
Theognis.
•
Hayat. hayat ismiyle anılır, ama gerçekte ölümdür o. !l3ioç'un oku nuşuna bağlı olarak "Yayın anlamı hayat, işlevi ölüm" diye de çev rilir. Latince çeviri bu anlamı dışlar.)
• •
İnsan için hiç doğmamış olmak, güneşin kavurucu ışığını hiç gör memiş olmak en iyisi olurdu, ama eğer doğmuşsa olabildiğince ça buk Hades'in kapılarına koşturmalı ve orada yerin altında huzur bulmalıdır.
Bilinçsizliğin gecesi nden hayata uyan d ığı nda irade kendisini sonsuz ve sınırsız bir dü nyada, h epsi mücade le eden, h epsi acı çeken, bite viye yan ı l ı p sükutu hayale uğrayan sayısız fert arası nda bir fert olarak b u l ur; ve sanki sıkı ntılı, eziyet verici bir rüyaymış gi b i derhal geri sin geri eski bili nçsizliğe koşar. Yine de o zamana kadar arzusu sınırsız, taleplerinin sonu gelmezdir ve her tat min ed ilmiş arzu bir yenisini d oğurur. Bu d ü nyada im kan dah i linde olan hiçbir tatmin o n u n şidd etli arzus u n u d i n d i rmeye, talepl eri nin önüne ni hai b i r h e d e f koymaya ve yüreği n i n d i psiz kuyusunu doldurmaya kifayet etmez. Bu çerçeve içerisinde ş i m d i d üşünelim, h angisi o l u rsa olsun bu tatmi nlerle genel o larak nedir insanın eline ge çen? Çok kere h e r gün bitip tükenmez çaba ve sürekli tasa ile sefalet ve i h tiyaç ve kapıda b ekleyen ölümle bo ğuşarak zorla elde edilen bu hayatın safi s ürdürülmesin den başl�a hiçbir şey. Bu hayatta her şey dünya mutlu luğu n u n boşa çıkmaya yah u t bir vehim olarak anlaşıl maya yazgılı o l d uğ u n u ilan e der. B u n u n sebepl eri derin lerde, bizzat eşyanın tabiatında yatar. Dolayısıyla birçok i nsanın h ayatının kısa ve sıkı ntılarla dolu olduğu görü l ü r. Nispeten mutlu olanlar da çoğu kez sadece görünüş te m u tlud u rlar, eğer d eğilse, uzun ö m re sah i p olanlar gi bi, b u nlar nadi r istisnalardır; (kuş yakalamada ku llanı lan)* çığı rtkan kuşlar gi b i b u n ların m üm kü n iyetinin d e •
Metinde ve dipnotlarda köşeli parantez içinde yer alan açıklamalar çevirmene aittir.
Arthur Schopenhauer
•
Hayatın Anlamı
h esap dışı b ı rakıl ması icap ederdi. Hayat kendisi n i ge re!\ büyük gerekse küçük m ese lelerd e sürekli bir alda n ı ş (bir h i l e ve d esise ) olarak su nar. Eğer vaat ettiyse sö zünd e d u rmaz, ta ki arzu edilen şeyin ne kadar az arzu e d i l m eye d eğer olduğunu gösteri nceye kadar; kah um utla kah umut besl e n e n şeyle aldanmamızın sebebi b u d ur. Eğer v e rd iyse m u tlaka almak için vermiştir. M e safenin genişlem esi bize, eğer bun ları n al datması na kendimizi hazırlamışsak, görme kusu ru ndan kaynakla nan yan ı lsamalar gib i b i rd e n b i re l\ayboluveren cennet l eri gösterir. Dolayısıyla m utl u l u k h er zaman gel ecekte, d eğilse geçmiştedir ve içinde b u l u n u lan an, rüzgarın gü neşli bir vadi n i n üzeri n d e sürükled iği küçük kara bir bu l u ta benzetilebilir; b u l utun önünde ve arkası nda her şey p ı rıl pırı l d ır, sadece kendisi her zaman bir gölge d üşü rür.
Bundan dolayı i çi n d e bulu n u la n an h e r zaman ye
tersizdir, ama gel ecek b e l i rsiz ve geçmiş geri dönd ürü l e m ezdir. Saat başı, her gün, haftada, yılda bir m eydana gelen küç ü k b üyük tal ihsizlikleri , bütün h esaplamaları b oşa çı karan al datıcı u m u tları ve kazaları ile h ayat bizi tiksindirm esi gereken bir ş eyin öylesine açık bir şekilde damgasını taşı r ki insanın nasıl olup da b u n u n farkın a varamadığı n ı , hayatın ş ü kran l a tad ı n ı n çıkarı l ması ge
rektiğine v e insanın mutl u o l m ak için var olduğuna i kn a olabil diği n i anlamak güçtür. Tam tersi n e h e m h ayatın ge n el tab i atı, hem d e sü rekli aldatma ve aldanış bizde o fi kri uyandırmalıdır ki b u n lar b i r seb e pten ötürü b u şe kil d e tan zim edilmişlerdir ve n e ol ursa olsun var olan h i ç b i r şeyin çabamıza değme d iği n e , bütün uğraş ve di d i n m eleri mizin beyhude, bütün iyi şeylerin boş ve gel i p
geçici , d ü nya nın her bakı mdan müflis, hayatın da asla maliyetle ri n i karşılamayan bir iş o l d uğuna l'ani olabil meliyiz, d olayısıyla irademiz böyle bir hayattan yüz çevi re bilir. iradenin bütün emelleri n i n , ( peşinde koşup durd uğu her şeyi n ) beyhudeliği n i n kendisi n i bireyde kökl eşmiş olan akla bildirmesinin ve anlatmasın ı n yolu ö ncelikle zamand ı r. Zaman şeylerin beyhudeliği n i n , sayesinde ge l i p geçicilik olarak gö rü n d üğü biçimd ir, çü nkü onun sa yesi nde bütün keyifleri m iz ve zevkleri m i z boşa çıkar ve ard ından hayretle sorarız o n lardan arta kal an şimdi ne rede d iye. Bu yüzden bu beyh udeliğin ken d isi zaman ı n yegane nesnel u nsuru d u r v e dolayısıyla o n u n d ışav uru m ud u r. Bu sebepten ötürü zaman bütün algılarımızın a priori zoru n l u biçimidir; h e r şey, hatta ken d i öz varl ığı
mız bile zamanda ke n d isi n i göstermelidir. Dolayısıyla h ayatımız öncelikle bize başka bir şeyl e deği l , an cak bakır bozukluklarla yapılmış b i r ödemeye benzer; ki bizim bu ödem eye karşı b i r alındı makb uzu vermemiz gerekir; bakır bozukl uklar günler, alındı mak buzu ö l ü m d ür. Çü nkü son u n d a zaman, içinde ortaya çı kan bütün var olanların kıym etiyl e i lgili doğanın yargısı n ı bildirir, ç ü nkü o o n ları yok eder: Çünkü boşluktan ortaya çıkan h er şey Layıktır yok edil meye: liiç var olmamış olsayd ı Dah a iyi olurdu öyleyse . Dolayısıyla her hayatın kaçın ılmaz olarak koştuğu yaşl ılık ve ölüm bizzat tabiatın ken d isinin el leri nden çıil
Arthur Schope n h auer
·
Hayatın Anlamı
kan yaşama iradesi hakkında veri l m i ş bir mah kümiyet kararı d ır. Karar bu irad en i n , kendi ken d isini h üsrana uğ ratması m u kadder olan bir m ücadele olduğu n u bildirir. " İ stediğin" der, " böyle sona erer: daha iyi bir şey iste . " Dolayısıyla herkese hayatıyla veri len ders genel olarak şu gerçeğe dayan ır: Kişinin arzuları nın peşi nde koş up d u rd uğu şeyler sürekli olarak onu aldatır, yanlış yola yö neltir ve o sürç üp sendeler, sonunda d ü şer; neticede bunlar neşe ve coşkudan ziyade sefalet ve ıstırap geti rirler, ta ki d ayandıkları b ü tün temel çökünceye kad ar, çünkü o zaman bi zzat hayatı ortadan kaybol ur. N i tekim o zaman bütün m ücadelesi n i n , bütün arzusunun bir sapma, bir yanlış yol o l d uğuna kesin kanaat getirir. Fakat meselenin daha da ayrıntısın a i n m e k istiyorum, çünkü bun l ar, içinde e n çok çelişkiyle karşılaştığım gö rüşlerd ir.
HAYAT: ISTIRAP VE SEFALET*
Istırap, hayatı mızın ilk ve doğru dan konusu olmad ık ça varoluşumuz d ü nyadaki en değersiz ve uygunsuz şey olur (amacından bütünüyle sapar). D ü nyan ı n neresi n e baksan ız hemen karşınıza çıkan ve n erede hayat varsa kaçın ı l maz olarak orada b u l u n a n ihtiyaç ve zaruretler den kaynaklanan bu sınırsız acı n ı n , bu m uazzam ıstıra bın hiçbir amaca hizmet etmediği n i ve b ütünüyle arızi, tesadüfi olabileceğini varsaymak saçmad ır. Acıya d uyar l ığımız hemen hemen sı n ı rsızdır, ama hazza d uyarl ığı mız dar sınırl arı n cende resi içi n d e d i r. Her bir m ü n ferit ıstırap öyküsünün bir istisna gi b i göründ üğü doğrud u r, fakat gen e l olarak ıstırap k u raldır. * * *
Nası l ki küçük bir akarsu herh angi bir enge l l e karşı l aşmad ığı sürece bir birikinti yapmazsa, insan tabiatı, keza hayvan tabiatı da, öyle bir yapıya sahiptir ki irade mizle uyum içi n d e cereyan eden h içbir şey d i kkat i mizi çekmez ve algım ızın kon us u n u teşki l etmez. Eğer ona d i kkat kesilecek olsayd ı k o zaman kaçını l m az olarak, onun i rademizle uyum için d e olm ad ığı , bir enge l l e kar şılaşmış olması i h ti m ali altta yatan neden olarak sapta n ırdı . Buna karşılı k i rad e m izi e ngel l eyen, onun önüne Parerga und Paralipoınena, Bd. vom
Leiden der Weft.
il, Kap. XII: Nachtrage zur Lehre
Arthur Schopenhauer
•
Hayatın Anlamı
çıkan, yol unu kesen her şey, dolayısıyla nahoş ve acı ve rici ne varsa bizim tarafımızdan derhal, doğrudan doğru ya ve gayet açık olarak h issedilir. Nasıl l�i bütün bedeni mizin sağl ığı n ı değil, fakat sadece ayakkabının vurd uğu küçük noktayı hissederse/\, tı pkı b u n u n gibi mükemme len yol u nda giden bütün işlerimizi deği l , fakat sadece bizi üzüp rahatsız eden önemsiz, anlamsız, küçük bir işi düşünürüz. Her vesileyle v u rgulad ığım gi bi, acı n ı n ıstı ra b ı n müspet tabiatına karşı l ık olarak, iyi l iğin ve mutl u l u ğun menfi tabiatı işte b u n a dayan ı r. Bundan dolayı, kötülüğün menfi bir şey olduğun u ile ri süren birçok metafizik sisteminkinden* daha b üyük b i r saçmalık bilmiyorum, halbuki kötülük kesi nlikle müs pet mahiyete sah i p ve ke n d isini h issettiren bir şeydi r. Buna karşılık iyi olan şey, b i r başka söyleyişle her türlü tatmin ve mutl u l uk me nfid i r, yan i bir arzu nun safi elen mesi ve acının sona e rmesi dir. Kural olarak, zevkle ri b eklentimizin çok altı nda fakat acıları çok ötesinde bu lmamız buna uygun du r. Bu d ü nyada zevkin acıya ağır bastığı veya her halde bu ikisinin birbiri n i denge l e d iği iddiasın ı h e r kim kısa yoldan sınamak isterse avını parçalayıp yiyen h ayvanın h issiyatıyla ona av olan h ayvanın h issiyatı n ı mukayese etmel i d i r. * * *
(Bu se bepten ötürü d ü r ki, sahip old uğumuz sü rece hayatın en b üyük üç saad etini, yani sağlık, gençlik v e özgürlüğü fark etmeyiz, n e zaman k i kaybed e riz ancak o zaman ayırdına varı rız o n l arı n , çü nkü onlar da ( b i r şe*
Leibniz bu konuda bilhassa güçlüdür ve savunduğu tezi (Theodicee § 153) makul ve acıklı bir sofistlik usu lüyle güçlend irm eye çalışır.
Hayat: ls stı rap ve Sefalet
yin b izati h i varlığı deği l ) yokl u k( u ) halid irr . Hayatımızın belli günleri n i n m u tlu olduğu di kkati mizi aı ncak b u n ları n yerini m u tsuz günler a ldığı n da çeker. Zevl kJer ve ha zlar arttıkça b unlara karşı duyarlılığı mız azalıı r; al ıştığımız şeyleri artık bir zevk olarak h issetmeyiz. fsederiz. Dola yısıyla zaruri olanın ölçüsü sahip olmayla ser işkenceler i çerisindeki insa n yüreğin i n kasıl malarını ve çırpı nmala rı n ı seyrettiği m i z b i r gösteri kutusu dur. )* .
•(Bu bölüm
.
.
Die WeJt als Wme vnd Vorstellung'dan
El-klenmiştir.J
Arth ur Schopen hauer
•
Hayatm Anlamı
Herha ngi bir sefalet ya da m utsu z l u k d u ru m u nda en etkin teselli bizden daha da tal i hsiz d u rumda olan hem cinslerimize bakmaktı r; ve b u n u h erkes yapabilir. fakat o zaman bütün i nsanlık i ç i n so nuç n e d i r? * B i z i nsanlar kasabın gözl e ri n i n süzüp, içleri nden ön ce biri n i ardından bir başkas ı n ı seçtiği kırda oynaşan ku zuları andırıyoruz; ç ü n kü iyi gü n lerimizde bizi tam da bu anda h angi felaketin pusuda beklediği n i , h angi hastalı k, sefalet işkence ve eziyeti n , uzuv, a kı l v e can kaybınm birdenbire bastı rmak için hazırlan d ığın ı b i l m eyiz . Tarih bize u lu sların hayat ı n ı gösterir ve savaşlardan ve ayakl an malardan başka anlatacak bir şey bulamaz; barış yı lları şurada b u rada an cak kısa d u raklar, an laşma l ar arası ndaki fasılalar olarak görü n ü r. Ve b enzer şeki l de tek tek insanların hayatı da h i ç bitmeyen bir mücadele dir, sadece mecazi anlamda ihtiyaç ve can sıkı ntısıyla deği l , fakat gerçek anlamda başkalarıyla da. İ nsanlar her yerde bir muhal e fet, m u kavemet u nsu ru b u l u rl ar, sü rek l i çatışma hal i n d e yaşarlar ve silah elde ölürler . . . .
Zaman ı n bizi telaş i çeris i n d e biteviye koşturup d u r m ası, asla nefes alma i m kanı s u n m am ası, e linde kam çıyla buyurgan b i r iş tevziatçısı gi b i h e p i m iz i n te pesin de beklemesi ile hayatımızın bir azap v e işke nceye dönme si arasın da en küçük b i r bağ kurma i m ka n ı yoktur. Za man ancak can sı kıntısın ı n cenderesi içinde kıvrananla rın başına bela kesi lmez ve onları sık boğaz etmez. Hal böyle olmakla beraber n asıl ki atmosfer basıncın dan kurt u l m uş olsaydı beden i m iz kaçın ı l maz o larak pat' Ya da: Fakat o zaman bu korkunç kader bir bütün olarak insanlık için ne anlama gelir?
Hayat: ıstırap ve Sefalet
!ayacak id iyse, ihtiyaç ve m e şa kkatin b2skısı, hayal kı rı klığı ve ça baları mızın boşa çıkması nın tazyi ki de haya tı mızdan uzakl aştırı lmış olsay d ı , her ne kadar patlama noktasına ulaşmasa da, k i brimiz en d izgi nsiz budalalık hatta çılgınlık belirti le ri göste re n hadde erişirdi. Doğru su h erkes her zaman belli b i r tasa, kaygı, endişe, ıstırap ya da sıkıntı terki bine ihtiyaç d uyar, nasıl ki b i r gemi sa ğa sola yalpalamadan dosdoğru yol a labi lmek içi n bir d enge ağırlığı na i htiyaç d uyars a . Ş u rası kesin k i bu dü nyada n eredeyse b ü t ü n insanl a rın h ayatları boyu nca payları n a d üşen iş-g üç, tasa kaygı, zahmet meşakkat ve sıkıntıdır. Fakat bütün arzulan di
l ekleri daha doğar d oğm a z y e r i n e getirilmiş olsaydı eğer, i nsanlar n e ile d olduru rlard ı hayatları n ı ve n e i l e geçirirlerdi zaman ları n ı? Varsaya l ı m i nsan soyu kaldırılıp her şeyin kendiliği n d e n geliş i p olgun laştığı, sütlerin bal ların yerd en kaynad ığı , yiyecekl e ri n dal ları ndan koparıl m ayı beklediği; h e rkesin gön l ü nd en geçird iği ni hiç vakit kaybetmeksizin önünde b u l d u ğ u ve e lde etmekte hiç güçlü kl e karşılaşmad ığı Utopia ü l kesine götü rüldü; o za man n e yaparlard ı bu i n s a n l a r? Ya can sıkı ntısı n dan ö l ü rl erdi ya da ke nd ileri n i asarl ardı ya da olmadı b i rbir lerine d üşer, kavga d övüş b i r b i rl e ri n i boğup öldürürler d i , böylece kend i l eri n i şim d i tabiatı n onlara yazd ığın dan daha b üyük bir acı ve ıstırab a uğratırlard ı . Do layısıyla böyle b i r i nsan soyu için başka b i r tablo, başka b i r h a yat uygun d eği l d i r. * * *
H erhangi b i r insan hayatı n ı n m utlu luğu, on u n n eşesi ve zevkl eriyle d eği l , fakat o n u n içi n müspet şeyler olan 17
---
--
Arthur Schopenhauer
•
Hayatın Anlamı
ked er ve ıstırabın yokl uğuyla ölçülür. Bu, az önce oku ru n d i kkatini çektiğim acının, ıstırabın m üspet doğasın dan farklı olarak iyi l i k ve m utluluğun m e n fi doğasının bir son ucudur. Fakat o zam an bu hayatta hayvan ların payına d üşen insanları n ki n d e n daha tahammül edile bi lir görü n ü r. Bu i kisini bi raz daha yakı ndan i n ce leyip d e ğerlen d i relim. Her ne kadar insanı peşine d üşmeye davet eden m ut l u l u k ve kaçıp kurtulmaya zorlayan m utsuzl u k çok deği şik biçim ve kı lı klara b ü rü n ü rse d e * bütün bunların maddi temeli yi n e d e bedense l zevk veya acıd ı r. Bu te mel çok sınırlıdır, yan i sağlı k, tokluk, yağ m u rdan soğu k tan koru nma, cinsel tatm i n ya da b u n l arı n yokluğu. Do l ayısıyla gerçe k bedensel zevk bakımından i nsanın hay vandan farklı veya üstün bir yanı yoktur, şu farkla ki i n sanın gelişki n s i n ir sistemi her h azza duyarlığını artırır, ama ayn ı şeyi h e r türlü acı için de yapar. Fakat onda uyanan h eyecanlar hayvanlardakinden ne kadar da güç lü ve ateşli d i r! O n u n duygu ları ne kadar da kıyas kabul etmez d erecede derin v e güçlü biçimde uyanır! Ama n i h ayeti n d e ayn ı n eticeye varmak i çi n : karnı tokl u k, sırtı peklik, bedenen sağlığı sıhh ati yerin d e olmak, vb. Bütün bu d uygu ve h eyecanların temel sebebi i nsa n ı n tüm yapı p ettikl e ri n d e böylesi n e güçlü bir tesire sa h i p olan hali hazırda mevcut olmayan ve gelecek olan şeyler h akkındaki d üşüncesid ir. İ nsan henüz mevcut ol mayanı ve geleceği d üşünmek suretiyle her şeyi görü l medik b içi mde büyütmekted i r, böyl e l i kl e ortaya i l k kez * Ya da: H e r n e !'>.adar i n san m utluluğu ve m u tsuzl uğu n u n büründ üğü ve peşi n e düşmeye ya da kaçıp kurtul maya zorlandığı biçim ler çok değişik ise de . . .
Hayat: ıstırap ve Sefalet
gerçekten tasa, kaygı , korku ve u m u t d ed iği m i z şeyler çı kmaktadır. fakat o zaman bunlar onun üzerinde m ev cut zevk veya acı l arın gerçekl iği nden daha ağır baskı ve tazyik yapabilir, ki h ayvan için böyle bir şey söz konusu değildir. Hayvan düşünme gücü nden, zevk ve ıstı rapla rın yoğunlaştı rıcısından yoksundur, b u yüzden insanın d uru m u nda hafıza ve öngörü(şlülük) sayesinde old uğu üzere zevk ve hazlar üst üste katlanarak birikip toplana maz; tam te rsine hayvan ların d urumunda ş i m d i ki anın acısı, b u acı sayısız kereler tekrar edecek veya daha ön ce etmiş olsa bile, her d efasında ilk d e faki gibi, şimdiki anın acısı olarak kal ı r, onun bu d uyguları toplayı p b i ri k tirecek gücü yoktur. Hayvan ların gı pta edilece k sükune tinin (tasasızlığı n ı n ) ve durgunluğu n u n sebebi budur. fakat i nsanda düşün m e gü c ü ve onunla bağlantılı olan her şey sayesinde h ayvanlarla m üştereken sahip olduğu b u aynı zevk ve acı u nsurl arından mutl u l uğa ve muts uz l uğa karşı bir d uyarl ık genişlemesi ortaya ç ı kar. B u ge n işleme i nsanı gel i p geçici, hatta kimi zaman ölümcül boyutlara ulaşabilen vecid a nlarına ya d a u mutsuzl uğun derinliklerine v e i ntihara sürü kleyeb i lir. Daha yakı ndan ve d ikkatle bakı p d eğerl e n d i recek o l u rsak hadiselerin seyri aşağıdaki istikameti takip edebi lir. i nsan, zevki n i yükseltmek için asl ı nda tatm i n i hay vanları n kinden ancak biraz güç olan i htiyaçları n ı bi lerek artırır; bütün b u l ü ksün, lezzetli yiyecekleri n , tütün, af yon ve alkollü içecekleri n , zarif ve gösterişl i e l b iseleri n ve d a h a b un lar gi b i i n s a n ı n hayatı için zaruri olduğun u d üşündüğü bin lerce şeyin sebebi bud ur. V e bütün bun l arın da ötesinde i nsandaki bu d üşü nme melekesinin I
Arth ur Schope n hauer
•
Hayatın An/aını
son ucu olarak bir başka ve bütünüyle i nsana özgü zevk, dolayısıyla ayn ı zamanda acı kaynağı daha vardır. B u i n sana aşırı derecede sıkı n tı, esasen bütün d iğerleri nin verdiğinden neredeyse daha fazla s ı kıntı veren b i r kay naktır. Sözü n ü ettiğim şan ve şöh ret d uygusu ve tutku sudu r, daha açık bir söyleyişle, başka i nsanları n kendi si hakkında besl e d i kleri kanaatle i lgil i düşündüğü şey d i r. Bin bir türl ü d eğişi k ve çok kere tuhaf kı l ı klara bü rü n ere k bu, neredeyse bed ensel zevk veya acın ı n ötesi ne geçen bütün çabaları nın hedefi haline gel ir. İ nsanın hayvanlarl a m üştereken sahip old uğu haz kaynakl arın dan başka zihn i-fikri h azlara da sahi p old uğu doğrud u r. B u n l arın masum oyu n la r veya çene çalıp gevezelik et m ekten en yüksek zihni-fikri başa rılara kada r birçok d e recesi vard ı r. Fakat insanda buna ıstıra p tarafında karşı l ı k gelen ağırlık olarak can s ı kın tısı d e diğimiz şey ortaya çıkar ki , bu h ayvanın en azın dan doğal d u ru md a b i lm e d iği ve ancak evcilleşti ril m el eri halinde en zeki olanları n ı n en küçük, e n sön ü k e ma releriyle h issettiği bir şey d i r. Hal b u ki can sıkı ntısı i n sanda en b üyük belalardan, e n doğrudan hissedilen cezalardan biri d i r. Hayattaki tek amaçla rı keselerini doldurmaktan i baret o l u p kafaları nın
i çini ölümüne boş bırakan bir sürü sefil yaratı kta gö
rürüz b u n u . Kendileri n i götürü p azap içerisinde kıvran d ı ran can s ı kıntısının kollarına teslim etti kleri nden biz zat bu servetl e ri onlar için bir cezaya d önüşm üştür. Ç ü n kü ondan kurtulmak i çin h er yöne sal dırırl ar, yerl e ri nde d u ramazlar, şu raya buraya, her yere seyahat eder ler. B i r yere u laşır u l aşmaz hemen oranın ke n d i l e rine s unacağı oyun ve eğlenceleri arayıp sormanın telaşına
H ayat: ıstırap ve Sefalet
d üşerler. nasıl ki yoksu l bir adam akşam öğününü nere de bu l acağının tasası içerisinde koştu ru p d u rursa. Zira i ht iyaç ve can sıkı ntısı hiç kuşku yok insan hayatının iki
temel kutbudur. So n olarak i nsanları n durumunda cinsel tatm ine (bir d e ) ayak d ireyi ci, bildiğinden şaşmayan b i r seçme işi e k l e n ir. Bu sadece in sana özgüdür ve zam an zaman az ya da çok tutku lu bir aşka dön üştüğü o l u r. Böylelikle bu on u n için daha büyük bir ıstırap ve daha küçük b i r zevk kaynağı haline gelir. H atırlanacağı üzere bu kon uya baş eseri m i n ikinci cildinde uzun bir bölüm ayırm ıştı m.* B u arada şayanı d ikkattir ki hayvanları n yoksu n oldu ğ u düşünme gücü sayesinde i nsanın hayvan l arla birl ikte sah i p ol d uğu n eşe ve kederleri n aynı dar tem e l i üzeri n e n e kad ar yüksek ve n e kadar geniş b i r m u t l u l u k v e mut suzluk tablosu yükselir! Ve b u o n u öylesine şiddetli he yecanlara, öylesine güçlü d uygu fırtı n alarına ve hissiyat sarsıntılarına maruz bırakır ki b u n ların güçlü izleri yü zün deki kalıcı çizgilerd e n, derin kırışıkl ardan o ku nabilir. Ama yine d e n eticede o h ayvanların, hem d e karşılaştı rı lamayacak derecede daha az heyecan ve d uygu sarfi yatıyla, d aha az meşakkat ve acıyla ulaştıkları ayn ı şey lere u laşmak için çabalayıp d urmaktadı r aslında. Fakat bütün b u n ları n n eticesinde insanda acı ve ıstırabı n bo y utları zevk ve hazzı nkiyle kıyas kab u l etmeyecek ölçü d e artmaktad ır ve şimdi bilgisini n sın ırları içine tüm ka ç ı n ı l mazlığıyla ö l ü m ü n dahil olmasıyla bi rl i kte çok özel
ve muazzam biçi m d e gen işl e mektedir. B u n a karşı lık, hayvanlar ölümden, gerçekte o n u n n e olduğunu b i l m ek sizi n ve gerçekliği içinde o n u n la asla yüz yüze gel me ksi* [Bu dizi n i n birinci kita b ı n ı n Aşka n e bakın ız.)
ve
Kadınlara Dair i kinci bölümü
Art h u r Schope n h auer
·
Hayatın Anlamı
z i n i çgü düsel biçimde kaçmaktadır, tı pkı bu ihtimali sü rekli akl ı n ı n bir köşesinde tutan bir i nsanın yaptığı gibi. Ve nasıl ki hayvanların çok azı d oğal bir ölümle ölürse çoğu, b u hayatta ancak türü n ü sürdürm eye yetecek ka dar bir zaman b u l u r ve ard ı ndan, eğe r daha önce ol ma mışsa, bir başka hayvanın avı olur. Hal buki türü içerisi n de yal n ı z i nsan b u sözüm ona doğal ö l ü m ü , her ne ka dar oldukça önemli istisnaları varsa da, bir kural haline getirm eyi başarm ıştır. Fakat bütün b u n lara rağme n h ay van l a r, az evvel zikredilen sebepten ötürü, y i n e d e üs tün kon u mdadırlar. Ayrıca i nsan kendi gerçek d oğal ömür uzu n l uğuna n eredeyse hayvanlar kadar nadir ula şır, ç ü n kü gayrı tab i i yaşama tarzı, mücadeleleri ve tut kuları ve bütün b u n lardan kaynaklanan i nsan soyu n u n yozlaşması, o n u n b u hedefe u laşması nı nadiren sağlar. Hayvanlar safi var oluştan (sadece yaşıyor olm aktan) bizden daha fazla tatmi n o l u rl ar; bitki l e r bütünüyle tat min o l u r, i nsan ise bönlük yahut b u n l u k derecesine gö re.* Dolayısıyla hayvan ların hayatı insanın hayatına göre daha az acı ve ıstırap, ama ayn ı zamanda daha az zevk i htiva eder. B u n u n e n başta gelen sebebi o nların bir ta raftan b ütün gaileleriyle birlikte tasa
ve
kaygıdan azade,
ama diğer taraftan gerçek umuttan da yoks u n olmaları d ı r. Dolayısıyla bize zevk ve n eşe leri m iz i n en çoğu n u ve en iyisini veren şeyden, keyi fli d üşsel görüntüler geçi d iyle b i rl i kte m utlu bir geleceği akı lda can landırma gü cünden onları n payı na hiçbir şey düşmemiştir. Biz b u n u tasavvurlarla b i rl i kte m u h ayyi l e dediğim iz şeye borçl u yuz; dolayısıyla onlar bu a nlamda u m uttan yoks u n d u r* Ya da: İ nsan bön ve b u n olduğu ölçüde safi varoluş onu tatm i n eder.
Hayat: ıstırap ve Sefalet
lar . Bu her iki yoksun luğun da tem elinde yatan şey, on lar ı n bili nçleri n i n sezgisel olarak algı ladıklarıyla, dolayı sıyl a içinde yaşad ı kları anla sınırlı olmasıdır. D ol ayısıyla on !arda ancak içinde yaşad ı kları anın sezgisel algısında zalten mevcut olan nesnelerle i lgili olarak fevkalade dar aralı kl ı (kısa görüşl ü ) kork u ve umuda tesadü f edil ir; h a l b u ki i nsan bil inci hayat ı n bütününü kucaklayan, hat ta b u n u n ötesine bile taşan bir zihn i-fi kri u fka sahi ptir. Fakat b u n u n bir son ucu olarak hayvanlar bizimle karşı laştırı ldıkl arında bir yön d e n, yan i içinde b u l u n d u kl arı a n ı n tasasız kaygısız tad ı n ı çı karmaları bakı m ı n dan ger çe kten akıll ı görün ürler. Hayvan mevcut anın (algıl arı n ı n ve d ü rtüleri n i n ) somut halid ir; b u şeki l de hepsin i n ortak huzu ru olan kafa d i ngi n liği çokl u k h uzursuz, tatminsiz, hoş n utsuz halimizle bizi u tand ı rı r, ki b u d urum düşün• ce v e kaygılardan ileri gel i r. V e hatta az önce e l e alıp tar tıştığımız beklenti ve öngörüyl e ilgi l i zevkl erin bile b u nun yanında sözü edi lece k bir tarafı yoktur. B i r tatm i n i , b i r arzu n u n doyuma u laşması n ı u m ut e d i p b e kl e m e k suretiyle bir insanın peşin e n yaşadığı haz o n d a n e l d e edilecek gerçek haz v e m utluluğu alıp götürür. Çün kü b i z bir şeyi ne kadar bekleyip dört gözle o n u n yol u n u gözlersek gel i p çattığı nda ondan elde edeceğimiz tatm i n d e o kadar azalır. B u n a karşılık, hayvan böyl e b i r peşin z ev kten yoks u n d u r, ama ( o anın) gerçe k zevk( i n ) i n ( d ü şürü lecek) darası da yoktur, dolayısıyla gerçek v e o a n mevcut şeyi n , bizzat böl ü n m e m i ş v e azal m amış şeyin tad ını doyasıya ç ı karır. Benze r şeki lde kötü şeyler d e hayvanın üzeri n e sad eçe kendi gerçek ağırlıklarıyla çul lanırlar, halbuki bizim üzerimize çoğu kez korku ve ö n?
Arth ur Schopen h a u e r
görün ü n ,
rı
•
Hayatın Anlamı
rcpoaooKta ı:wv KUKWv* on katın a varan bü
yütmesiyle ge li r le r
.
Evcil hayvanlardan e l d e ettiğimiz zevke böyl esine katkıda b u l u nan d a hayvanlara özgü bu içinde yaşanılan an içerisinde tam bir kaybolm uşl u kt ur. Onlar yaşanan
anın kişileşmiş halidir ve b i r dereceye kadar bize her ta sasız kaygısız saatin kıymetini h i ssettiri rler; hal buki dü şüncelerimizle biz gen e l l i kl e onu aldırış etmeksizin atla rız. Fakat h ayvan ların y u karıda sözünü ettiğimiz safi var ol uşla bizden daha fazla tatm i n olan bu kabiliyeti insan denen b u bencil ve kalpsiz yaratık tarafından kötüye kullan ılır ve bu istismar çok kere öyl e boyutlara ulaşır ki hayvanlara safi canlı nazarıyla bakar, b u n u n d ışında o n larda hiçbir şey görmez. Sözge l i m i d ü nyanı n yarısı nı d o laşacak şekilde yaratıl m ış olan b i r kuşu, ötüp şakıyarak ölümü arzul adığı küçük bir kafese kapatır; çünkü J' uccello ne/la gabbia Can ta nan di piacre, ma di rabbia, * *
ve fevkalade zeki bir h ayvan ın, insanın e n h akiki ve en sadık d ostu kö peğin boyn u na tasma geçirip zincir v u rur. Ben böyle b i r köpeğe karşı h er zaman e n d erin dostluk h i sleri beslemiş i m dir, efendisine karşı ise sadece yakıcı öfke ve kızgı n l ı k. Birkaç yıl önce Times'da verilen bir ha beri doğrusu biraz da içi m ferah layarak o ku m uştum. Ka pısı n ı n önünde tasmayla z i n ci re vurulmuş, iri yarı bir kö pek b esleyen b i r İ ngil iz lord u n u n b i r gün bahçede yü rür ken kö peği ne bakmak akl ına gelmiş, yanma gidip hayva n ı n başı nı okşamış. Bu n u n üzerine köpek b i r atıl ışta lor* [Kötülüğün korkusu. J * • (Bir kafesteki kuşun ruh halidir hasta l ı k. Zevkten değil. fa kat sade ce hid detten öter o.)
Hayat: ıstırap ve Sefalet
dun kolu n u parçalamış: Hayvan gaye t haklıydı, sanki bu nunla şunu söyler
gi biydi: "Sen benim e fendim değilsi n ,
benim şu kısa h ayat ı m ı cehen neme çev i re n şeytanım sı n . " D i l eyel i m , köpekleri zi ncire vuran bütün i nsanların akıbeti olsun bu. * ••
Daha ön ceki d üş ü ncel e rimiz doğru ltusunda genişle yen bilgi gücü n ü n i nsan ı n hayatı nı hayvanınki nden daha kederli hale geti r d iği sonucuna varmam ız gerekiyorsa, b u n u evrensel b i r kan u na dönüştürebiliriz ve böyl e li kl e çok daha geniş bir görüş elde edebil iriz. Bi lgi ken d i başı na her zaman ıstırapsızdır. Istırap sa d ece iradeyi ilgi l e n d i ri r ve iradenin d izgi n le n m esi, engel l e n mesi ya da istediği n i n yaptı rılmamasına dayan ır; yine d e fazladan bu d izgi n l emeye bilginin eşl i k etmesi gere kir. Nitekim nas ı l ki ışık ancak o n u yansıtacak nesneler var ol d uğu nda m e ka n ı ayd ı nlatırsa; nasıl ki bir ses per d esi b i r tın lama yah ut seselime gere ksinim d uyar ve ses gen e l l ikle katı cisimler üzerinde parçalanan titreşen ha va
dalgalan sayesi n d e belli bir mesafe d e n işitilebilir ve
bu yüzden etkisi yalç ı n dağ zirveleri n d e çarpıcı biçimde zayıf ise v e nas ı l k i bir açı k alanda söyl e n e n şarkı çok az bir tesir m eydana getirirse; tıpkı b u n u n gibi, acı olarak hissedilmesi için iraden i n dizgi n lenmesine, her n e ka dar ke n d is i h e r türlü acıya yabancı ise d e , bilginin eşl i k etmesi gerekir. Dolayısıyla bedensel acı n ı n ö n koş u l u zaten s inirler ve o n ları n beyin l e bağlantılarıdır; n iteki m beyne giden sinirler kopm uş veya kesilmişse ya da anestezi yol uyla beynin kendisi gücünü kaybetmişse bir uzvun incinme si veya yaral a n m ası h isse d il mez. Ayn ı sebe pten d olayı ölüm anındaki b i r kimse n i n bil inç kaybolur kaybol maz
Arthur Sclıopenhauer
•
Hayatın Anlamı
daha sonra meydana gel e n bütün çırpınmaların, can çe kişmel eri n acısını hissetmeyeceği n e hükmedebiliriz. Do ğal olarak buradan ruhsal ı stı rabın ön koş u l u n u n b ilgi old uğu sonucu çıkar; ve bilgi arttığı ölçüde ıstırabın da arttığı yukarıdaki d ü şü ncelerden, keza Die Welt als Wil le und Vorstellung, c. 1, § 56'daki açıklamalardan kolay
lı kla anlaşılabilir. Dolayısıyla bütün bu ilişkiyi teşbih ve mecaz d i l iyle, i radenin tel yahut gergin ip, iradenin i ste ği n i n yaptırı lmaması yah u t d i zgi n l e nmesinin titreşim, bilgi n i n ses yansıtıcısı ve ıstırap yah ut acının da ses per desi olduğu n u söyleyerek a n l atabi l i ri z . Buna göre, h e r n e kadar i rade çoğu kez h e r ikisi n de de dizginlense yah ut e nge l l e nse de, acıyı h i ssedemeyen sadece inorga n i k d ü nya ve ayrıca b i tkiler alemidir. Buna karşılık her hayvan hatta tek h ücre l i b i r o rganizma bile acıyı hisseder, çü nkü n e kadar kusurlu olursa olsun bil gi hayvan varoluş u n u n gerçek ayırt edici öze l l iğidir. Bil gi hayvanlar alemi d üzeyi n e yükseldiği n d e acıya d uyarlı l ık da yükselmektedir. Bu yüzden e n aşağı h ayvanların d u rumun da fevkalade küçüktür; n itekim sözge l i m i be denleri n i n geri kısmı incecik bir i pl i kl e tutacak şekilde n ered eyse b ü tü n üyle koptuğu nda b i l e böcekler yemeyi sürd ürürler. Ne var ki, .kavramla rı n ve d üş ü ncenin yok luğu neden iyle e n yüksek h ayvanl arda bile acının i nsa
n ı n çektiğiyle karşılaştırılacak bir tarafı yoktur. H atta sa d ece akı l melekemiz ve o n u n yansıtıcılığı ya da düşün ce gücü sayesi n d e iradeyi ink.ar etme i m kanı da mevcut olduğunda acıya d uyarlılık en yüksek noktasına u laşabi lir. Çün kü bu i mkan olmak.sızın böyle bir d uyarl ı l ık h i ç b ir amacı , maksadı olmayan bir zalimlik olurd u .
Hayat: ıstırap ve Sefalet
G ençliği mizin başlarında hayatımızı n geleceğin i d ü �ünürken perde açıl mazdan evvel bir tiyatronun önünde otu ran ve büyük bir mutluluk,
heyecan v e istekle başla
yacak oyu n u bekleyen çocuklara
Perde
açıldı
ğında olacakları bilmemek bir bah tiyarl ı ktır. Eğer
olacak
benzeriz.
olanl arı önceden göre b ilseyd i k, o çocuklar bize zaman zaman masum mahpuslar gi bi görünebil i rdi - doğru , ölüme değil , ama hayata mahküm edilmiş ve hala b u mahkumiyetlerin i n n e an lama ge ld iğinin farkın d a olma yan mahkumlar. Böyleyken yine de her i nsan ihtiyarlık yaşla rı n a u l aşmayı ister, yan i
bir
hayat durumuna ki,
"Bugün kötü, yarın daha d a kötü olacak ve hepsinin e n kötüsü gel i p çatı ncaya kadar böyle devam ed ecek"den başka söylenecek söz yoktur hakkında.
Yeryüzü n de ki toplam s e fa let ve ıstırabı, hasılı üzerine gü n eş i n doğd uğu, yolu n u açarak ayd ı n l attığı her türden acıyı eli mizden geldiği kadar z i h n i m izde canlandırmaya çalışırsak,
keşke
güneş yeryüzünde ancak aydaki kadar
hayat em aresi vücuda geti rebi lseyd i , daha fazlası m ü m k ü n olm asaydı ve d ünya y üzeyi tıpkı ay yüzeyi gi bi kris talimsi bir d u ru m d a kalsaydı, böylesi çok d aha iyi o l u r d u d e m ekten başkası gel m ez e li m izden . Keza hayatı mızı h i çliğin m utlu süku neti içinde, boş yere b u sükuneti bozan bir olay olarak da göre b i l i riz. H e r h al ü karda her şey bizim taham m ü l edebileceğim i z kadar yol u nda gitse bile, n e kadar u z u n yaşarsak o ka-------
27 -------
Arthur Sclıopenhauer
·
Hayatın Anlamı
dar açık biçimde farkın a varırız ki gen e l olarak hayat
a
disappointment, nay, a ch e a t tir; * bir başka söyleyişle,
büyük bir şaşı rtmaca, hatta bir dolap v e düzenin özel lik lerini taş ı r. Gençl i klerinde arkadaş o l u p da hayat. yolla rı nı ayırdığı için bir daha görüşemeyen i ki i n san yaşlılık larında tekrar karşılaşınca, eski zamanl arın hatı rlanma sıyla b i rlikte, hissettikleri ilk şey hayatın bütünüyle ilgili tam bir düş kırıkliğıdır. G e nçli kle ri n i n umut vadeden şa fağı altında o eski zamanlarda hayat önlerinde bel�le n ti l e rle öylesine d o l u görü n m üştü ki ! - onlara çok şey va at etm iş, ama b u n ların çok azı ge rçekleşm işti . Tekrar karşılaştı kların d a bu d uygu o kadar belirgin biçimde baskı n ve h issed i l i rd i r ki bunu sözcü klerle d i l e getirme lüzum u bile d uymazlar, fakat h e r ikisi de b u n u i çten içe varsayarlar ve ne konuşacaklarsa bu te mel üzerine ko n uşurlar. Her kim ki iki veya üç nesil yaşar, kend is i n i panayır boyunca n e kadar hokka baz varsa h eps i n i n gösterisini seyreden izleyici gibi hisseder ve eğer [d iğer seyirc iler ç ı karken} sihirbaz kulübesinde otu r u p kalı rsa, b u nların i ki veya üç kez tekrar edild iklerini görür. S i hirbaz h i l ele ri sadece bir d e falığı na görülmek için h azırlandığından yanıltma ve tuhaflığı n kaybolmasıyla b i rl i kte hiçbir etki l eyici tarafları kalmaz. Ş u iç içe geçmiş planları , b i ri n i n bıraktığın ı hiç fasıla s ı z d ev ralıp d estekleyen ted bi r ve d üzenlemeleri, sını r sız uzayda d ü nyaları ayd ı n l atmaktan başka işi olmayan sayısız ışık saçan sabit yıldızl arı düşünmüş olsayd ı k çıl•
(Bir hayal
kırıklığı,
h atta, bir dolap. )
H ayat: ıst ı rap ve Sefalet
�:ı ına dön erd i k, sefalet ve p e rişanlığın tablosu da b u ndan f arksızdı r ve e n şanslı d u ru mda, her halükarda aşina ol duğu muz örneklerd e n yola çı karak d eğerle n d i rd iği miz de, can sıkıntısın dan b aşka bir şey doğurmaz. Hiç kimsen i n öyle u z u n boylu gıpta edilecek tarafı yoktur; fakat çokları var ki bu ölçüde acmmaya layı ktı r. Hayat yerine getiril m es i gereken bir vazifedir; bu an lamda defunctus est* gü zel bir i fadedir. Şu çocuk d ü nyaya getirme işi şimdi olduğu gibi bir zoru nlu l uk veya bedensel zevkin eşlik ettiği bir şey de ğil d e tamamen d üşü n ü p taşı narak akılla yap ılan bir iş olsayd ı acaba i n san soyu gerçekten varlığını sürdürm e k ister m iydi? Bir i nsan gelecek n esle onu hayat yükünden kurtaracak kadar şefkat ve m e rhamet beslemez m iyd i? Ya d a böyle bir yükü o n u n üzerine yükleme sorumlu lu ğunu soğukkanlılı kla üstlenmeyi istemeyecek kadar ona yakınlık d uymaz mıydı? D ü nya bir cehennemden farks ızdır ve onun içinde b i r taraftan i nsanlar, diğer taraftan i blisler azap ve işkence gören ru hlard ı r. G e rçeği söylemekten başka b i r d erdim olmadığı i çi n , zan nederi m bana felse fe m i n rahat v e h uzur vermekten
uzak, soğuk, n eşes i z b i r şey old uğu söyle n ecekti r, oysa i nsanlar Tanrı ' n ı n h er şeyi tam olması gerektiği gi bi ya rattığı n ı d uymak istiyorlar. S i z kiliseleri n ize gid i n ve b i z filozofları rahat bı rakı n ! Ve n e olursa olsun onlardan öğ retileri n i ke n d i kalıbı nıza göre kesi p biçmeleri n i isteme yin. Bu, sahtekarlar ve filozof taslakları tarafından yapı• {Bu kişi görevini yaptı . )
Arth u r Schopenhauer
•
Hayatın Anlamı
lıyor zaten, ne istiyorsanız istediğiniz türden öğreti leri onlara s i pariş e d i n . • Brahma d ü nyayı bir tür i l k günah neti cesi nde vücuda
getiri r, fakat kendisi bunu taz m i n ve tel afi etme k için onun içinde kalır, ta ki ke ndisini ondan ku rtarı n caya (kurtuluşu gerçekleştirinceye) kad ar. Bu iyi bir fi kir! Bu da cılı kta d ünya pişman lıkla elde edilmiş mutl u bir Nirva na d u rum u n u n b i l l u r berraklığı içi nde i zah e d i lemeyen
bir rahatsız edilme neticesinde (çok uzun bir sül'\ünet dön em inden sonra) ve dolayısıyla n i hay etinde manevi anlamda anlaşıl ması gerel'\en bir tür m u kadderlik ya da önüne geçi l mezlikl e vücut b u l u r; her ne kadar bunun fi z i kte, güneşin teşekkü l ettiği ilk (asl i ) kozm i k toz b u l u tundan i zah edilemeyen d oğuşta tam benzer ve bire b i r örtüşen tablos u n u buluyorsak da. Dolayısıyla ahlaki bo zu lmalar ve yozlaşmalar n eticesinde zaman geçtikçe, mevcut e l i m d urumuna ge l i n ceye kadar fi ziksel olarak gitti kçe daha d a kötüye gider. H arikulade bir fikir! Grek lere göre d ü nya ve Tan rılar esrarına n ü fuz edilemeyen
bir zoru n l u luğun eseriyd i ; b i r m üddet b i zi tatmi n ettiği kadarıyla bu da oldukça makul bir açıklamaydı . Keza Orm uzd (Ah u ra M azda) Ahriman'la ( Angra Mainyu , Yoke
d i ci Ru h ) * * çatışma içerisindedir. Bu da pek akıl d ışı gö rü n meme ktedir. Fakat Yehova denen b i r Tanrı'nın bu ıs tırap ve sefalet d ünyasını an imi causa* * * ve gaiete de •
Ü n i versite profesörleri iyimserl i k vazetmeye m e c b u rd u rlar, b u iyi mserl i kleriyle on ları mahcup e d i p utandırmak uygun olduğu kadar kol ay bir iştir de.
• • (Tafsilat için b kz . : G. T. Bettany, Dünya Dinleri Ansiklopedisi, s . 4 1 6 vd. , Say Yayınlan, 2.006 . ) • • • ( " Öyle istediği içi n . " )
Hayat: ıstırap ve Sefalet
coeur* yaratması ve ard ı n dan ke ndisini rtav-ra
A.i.av•
•
KaAa
i le takd i r ed erek ( h e r şeyde n ) e l i n i çekmesi , işte
bu ka tlan ı l maz bir şeyd ir. V e d olayısıyla bu açıdan bakıl d ığında Yah u d il eri n d i n i n i n uygar d ü nyan ı n inanç i l kele ri içerisinde en aşağı yeri işgal e ttiği n i görü rüz, ki m u t lak an lamda ne bir ölümsüzlük öğretisine sah ip olan , n e de b u n u n e n küçü k bir izi n e tesad üf e d i lebilen tek din olması da b u n u n la bütün üyle uyum içindedir. ( Bkz. Pa rerga und Paralipomena, c. 1, s . 1 39 vd . )
Lei b n i z ' i n ka n ıtlaması, yani m ü mkün bütün dünyalar içerisinde b u n u n en iyisi old uğu i d di ası doğru olmuş ol saydı bile bizim yine de bir Th e o dic ee' m i z * * * olmazd ı . Ç ü n kü Yaratıcı sadece dü nyayı yaratmamış, fakat aynı zaman da i m ka n ı n kend i si n i de yaratmıştır; dolayısıyla b u n u daha iyi b i r d ünyaya i m ka n verecek şeki lde d ü zenl e m esi gerekird i . Fakat d ü nyayı her şeyi b i l e n , iyi l iği h e r şeyi kuşatm ış, ayrıca her şeye kad i r bir Varlığı n başarılı eseri olduğu yol u n d a i zah etme tarz ı , b i r taraftan d ünyayı dol d u ran ıstırap ve sefalet, d iğer taraftan b u d ü nyada var olan e n kusurs u z şeyi n , y a n i i nsan ı n b i l e aşikar i l l etlerle malul ve o kusursuz l uğ u n bozuk, gülünç bir taklidi olması ne d e n iyle i nanmayı i m kansız kılacak derecede çelişki l idir. Bütün b u n lar böyle bir i n a n çla bağdaştırılması m ü m kün olmayan şeyle rd i r. B una karşılık, eğer d ü nyayı kendi s u *
'*
• • *
["Tam b i r keyfi l i kle. " ) ["Her ş e y çok i y i oldu . " ( Tekvin, l : 3 l ) . J [ Fr. Theodicee, Gr. Theos, Tanrı; dike, adalet; kötülüğün mev cud iyeti karşısında Tan rı ' n ı n iyi l i k ve adaleti n i savunan öğretiler bütü n ü . ) .3 1
A rtl1 ur Schope n h a u e r
•
Hayatın Anlamı
çum u z u n , ke ndi gü nah ı m ı z ı n bir eseri ve d ol ayısıyla h iç olmamış ol saydı daha iyi olacak bir şey olarak görürsek, bi zzat bu sözü e d i l e n d u rum lar ile ri s ü rd üğümüz i za h tarzıyla uyuşacak v e onun b i r kan ıtı olarak ku llanılabile cektir. İlk varsayıma göre i n san soyu Yaratıcıya karşı acı bir suçlama haline gelip d okunakl ı alayı n mal zemesi n i teşkil ederke n , i ki n ci i z a h tarzına göre bunlar ke n d i ger çek tabi atı m ız ı n ve i rad e m i z i n bir mahkumiyeti, bizim ki brimizi kı rmak için tasarl anmış bir suçlama o larak gö rü n ü r. Çünkü bunlar sefi h ataları n soylu olarak bizim d ü nyaya zaten günahla yüklü olarak gel d iği m i z ve an cak bu gün ahı tazmin etmek için sürekli çırpınıp çaba lamamız gerektiği nden ötürü h ayatı mızın böylesi ne se fil ve akı beti mizin de ö l ü m olduğu görüşüne götürü r. Hiçbir şey şu genel h aki katten daha kesi n deği l di r ki dünyanın her yerindeki b üyük ıstırabı ve sefaleti doğu
ran şey dünyanın b üyük günahıdır. Ve benim burada sözü n ü ettiği m maddi anlamda tecrü bi bağ d eği l , m eta fizik ilişkidir. * Bu görüşe göre ben i Eski A h i t ile barıştı rıp uzlaştıran sadece İ nsanın Düşüşü h i kayesidir. Doğ rusu benim gözümde bu, h er ne kadar alegori k bir kı lı fa bürü n d ürü l m üşse de, kitaptaki tek m etafizik h akikat tir. Zan n ı mca var oluşumuza h i ç b i r şey yanlış bir adım ı n son u cundan, cezas ı n ı öd eyi p d u rduğu muz günahkar şehvetin n et i cesinden daha yakı n bir benzerl i k taşı maz . Düşünen okura bu kon u üzerine, halk arasında yaygın bir ü n e sah i p , ama fevkalade derin ve esas l ı bir risale' Ya da:
şey
Benim
b u rada
sözünü ettiğim
tecrübe alanında yer alan i ki
arasındaki maddi ili ş k i d eğil , metafizik ilişkidir.
Hayat: l stırapve Sefalet
yi , Claud i us' u n * H ı ristiyan l ığın özünde kötü m�er ru hu n u gözler önüne seren ve Der Wandsbecker Bote'n in dörd ü nc ü bölümü nde " Verflucht sei der A cker nm dei netwillen" başlığıyla yayı n la n m ış olan bir i nceemesini
önerme kten ke ndimi alam ıyorum. Eğer eli n izde sizi hayat boyu n ca yedecek (:ize kıla vuzluk edecek) ve hiç yoldan sapmaksızın hayaı
her
za
man doğru ışık içinde görm e n izi sağlayacak gü\enilir bir pusula ols u n istiyorsanız ken dinizi bu d ünyayı )İr mah kum iyet ve i n faz yeri , do layısıyla bir ceza söm ü gesi ola rak, deyiş yeri ndeyse, n itekim en eski filozofla tarafı n dan d a ku llanıldığı ü zere ( İskenderiyeli Cleme1s, Stro mata, kit. i l i , b l . 3, s. 399'a göre) bir ı::pyacrtrıpov * * ( er-
• [ Matthias Claudius ( 1 7 40- 1 8 ı 5) ge nellikl e Asmus m ü s�arıyla ya
zarı ve Der 1'1ond ist aufgegangen adlı şi iriyle ü rılenmi�olan şair. Halk arası n da ilgiyle takip edilen Der Wandsbecker B oteı i n editör lüğünü yaptı ve Klopstock, Herder ve Lessing dergiye tıtkıda bu l u nan diğer yazarl ardı. Sözü edilen risale Der Wandsıecker Bo te' n i n dörd ü nc ü sayısında yayı n lanmı ştır. ) • *
[ " Hapishane. " Yu karıda sözü edilen yerd e Clemens şunırı aktarır:
" Sic enim dicit hic Pythagoreus: 'Testantur autem veter,s quoq u e theologi et rates, ad Juenda supplicia animam conjur:tam esse corpori, et
in eo tanquam in monumento esse sepultan. '- " Pytha
goras şöyle söyler: 'Eski te o loglar v e g ö rücüler (veya be\ıcılar) ru h un belli cezaları çekmeh için bedenle birleştirildiğine
V,
deyiş ye
ri n d eyse bu mezara g ö m ü l d üğün e dikkat çekerler (vea tan ıklık ederl e r) . "'
"Plato autem in Cratyfo, Orpheo tribııit eum f;rmonem,
quo anima puniri in corpore dicitur: 'Nempe corpus h>c an imae shma, ' monumenturıı, 'quidam esse tradunt: quasi ips. praesenti in tempore sit sepu/ta; atque etiam quia anima per coous shma iııei, '
significat, 'quaecunclue significare potest: iedo ;hma jure
vocari. Videatur mihi praeterea Orpheus namen hac otid potissi mum imposuisse, quod an ima in corpore hoc delictorm /uat . ./.
Arth u r Schopenha uer
•
Hayatın Anlamı
gastaerion) ol arak görmeye al ıştı rmaktan daha uygun bir
şey yoktur. Hıristiyan Kilise Babaları arasında O rigenes b u n u övgüye d eğer bir cesaretle böyle açı klam ıştır ( bkz . Augusti n u s , De civitate dei. , kit. XI. b l . 23 . ) * B u d ü nya görüşü aynı zamanda teorik ve nesnel doğrul amasını sa dece benim felsefemde değil, fakat bütün çağları n bil geliği nde, Brahman d i n i n d e , Budac ı l ı kta, Empedokles ve Pythagoras'ta * * da b u l u r. Cicero da eski bilge ler ta rafından ve Sırlara i n tisap ( bağlanma) töreni sırası nda nos ob aliqua scelera suscepta in vita superiore, poena rum Juendarum causa n otos essen i n * * * öğretil d iğini
zikreder. ( Fragmenta de philosophia,
c.
XII, s. 3 1 6 , ed.
Bip. ) Vanini -ki çağdaşları yakmayı ç ürütm ekten daha
... . poenas. "' - " V e Platon Kratylos'da Orpheus'a bu bedende ru h u n ceza çektiği ögretisi n i atfeder. O n u n söylediği şudur: 'Kimile ri şimdiki hayatta o n u n içine göm üldüğü için bedenin ru h u n me zarı olduğu n u söylerler. Ve ruh dile getirmek istediği her ne ise onu b u bedenle dile getirdiği (semainei) için ona yerinde olarak mezar (sema) denir. Bilhassa Orpheusçular ona b u ismi vermiş görü n ü rler, ç ü n kü o n lar (böyl e l i kle) ruhun kusurları n ı n ( kötü işle rin i n ) cezasını çektiğini düş ü n ü rler. "') *
(Augusti n u s burada Orige nes'e diğerleriyle b i rl i kte şu kayda de ğer itirazı da yöneltir: Eğer ileri sürüldüğü gibi olmuş olsaydı, af fa daha yakı n günahkar ruhların daha latif ve daha zarif (göksel) bedenlere, buna karşılık daha ağır, daha vahim günah lara sahip olanların daha kaba, daha aşağılık bedenlere eşlik etmesi gere kirdi. Oysa en uç noktaya varı l dığında b u n u n tam tersi olduğu gö rülür. Ayrıca b kz . , Origenes, n:Epi apxwv (De Principiis, İlk İlkeler
Üzerine) . ) ' *
( Bkz. Eduard Zeller, Grek Felsefesi Tarihi, § 3 . Grek Felsefesinin
Doğuşu başlıkl ı bölüm, Say Yayınları, 2008 . ) • •'
( Önceki hayatta ( b i r başka varoluş duru m u nda) yapılmış olan be lirli hatalar yüzünden ceza çekmek üzere doğduğum u z . )
Hayat: ıstırap ve Sefal et
kolay b u l m uşlardı- b u n u n en güçl ü ifadesi ni şunl arı söyleyerek verir: Tat tantisque hama repletus miseriis, ut si Christianae religiani nan repugnaret, dicere aude rem: si daemanes dantur, ipsi, in hamin um carpara transmigran tes, sce/eris paenas /uunt. * ( De admiran dis naturae arcanis, Dial. L. , s. 353 . )
Fakat doğru b i r şeki l de an laşı ldığında gerçek ttı risti yan lıkta bile varoluşumuz bir suçun, bir yanlış adımın ne ticesi olarak görü lür. Bu alışkanlığı kazandığımızda hayat tan beklentilerimizi bu d u ru ma uygun hale getirir, dolayı sıyla onun sıkıntı larını, meşakkatlerini, eziyetlerini, ıstı rapların ı , kaygılarını, endişelerini, küçük b üyük acı ve m utsuzluklarını beklenmed i k ve olağand ışı bir şey olarak görmeyiz . Tam tersine bunları o zaman tam da olması ge rektiği gibi olan şeyler olarak görü rü z, burada herkesin varoluşu için cezalandırıldığını ve hatta herkesin ken dine özgü bir tarzda cezalan dırıldığını biliriz. * · Ç ü n kü bir ceza infaz yerinin, bir h apishaneni n kötü l ü klerinden birisi ayn ı zamanda bizim orada karşılaştığı mız toplu m dur. B u n u n nasıl bir şey o l d uğu, benim ken disini u z u n u zadıya anlatmama lüzum kalmaksızın, da-
*
[ İ nsanın başına birbiri ardına öylesine büyük felaketler gelir ki. eğer liıristiyan dinine aykırı olmamış olsaydı. daimonlar (ibl isler) varsa b u n l arı n insan kı lığına sokulmuş varlıklar olduklarını ve gü nahları n ı n cezasını çekti klerini söylem eyi göze alırdım . )
• •
Herhangi bir insanı değerlendirmeni n doğru ölçütü. o n u n gerçek te hiç var olmaması gereken, fakat hayatının tazm i n ve tarziyesini pe k çok farklı türden ıstırap biçi miyle ve ölümle ödeyen bir varlık old uğu n u hatırdan çıkarmamaktır. Böyle bir varlı ktan ne u m abili riz? Doğuşum uzun tazm i n i n i önce h ayatla sonra öl ümle öderiz. Bu aynı zamanda ilk günahla mecazi bir şekilde ve istiareli olarak an latı l ı r.
Art h u r Schope n hauer
·
Hayatın Anlamı
ha iyi b i r topluma l ayık olan herhangi biri tarafı n dan ko layca anlaşı lacaktır. Eğer o, iyi bir ruha, soylu bir yaradı lışa sahi pse, yah ut seçki n bir kimseyse bu d ü nyada ken d is i n i zaman zaman suçl u ların hapishanesine kapatıl mış, adi suçlularla birl i kte kadı rgaları n mutfağında çal ış maya mahkum e d i l m iş soyl u bir mahkum gibi h issede b i l i r; ve bu yüzden böyle ki mseler de onun gi b i ken d i le rin i tecrit etmeye çalışacaklardır. N e var ki genel olarak i fade etmek gerekirse yu karıda söz ü n ü ettiği miz hayat görüşü, d ünyayı açı klama tarzı görünürdeki bu eksik ve kusurl arı, yani çoğu insanın ge rek ahl aken gerek aklen sefi l ve aşağı lık tabiatı n ı -ki damgası tam karşılık gelecek şekilde yüzleri n e v u rul m uştur- şaşırmaksızın ve kes i n l i kle öfkeye kapılmaksı zın görm emizi sağlayacaktır. Zira h i çbir zaman n ered e o l d uğ u m uzu hatırdan çı karmamalıyız v e dolayısıyla h er kese önce l i kl e sadece günahkarlığın ı n n eti cesi o larak b u dünyaya ge l m iş ve hayatı ken d isine doğu m u n u n gü nahının b i r tarziyesi , bir kefareti olarak verilmiş bir var l ı k n azarıyla bakmalıyız. H ıristiyanl ığın insanın günahkar tabiatın dan söz ed erken kastettiği tam da bud ur. Bu yüzden bizim bu d ü nyada h emcinslerim i z olarak karşı l aştığımız :varlı kların temeli başka bir yerde d eğil, b ura da aranmalıdır. Ayrıca d ü n yanı n bu söz ü n ü ettiğimiz ya pısının doğal sonucu olarak on ların neredeyse tamamı az veya çok bir ıstırap ve tatminsizl i k d urum u içerisinde d i rler ki bu onları daha hoş ve cana yakın hale getirme amacı n ı gütmez. Son olarak ş u da bir gerçektir ki nere d eyse karşılaşılan bütün d u rumlarda onlar sadece i rade leri n i n h izmetine yeteceJ