Arif Pamuk _ Engüzel Dini Hikayeler

October 1, 2017 | Author: Hayrullah Kerim Bozkuş | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download Arif Pamuk _ Engüzel Dini Hikayeler...

Description

Arif Pamuk _ Engüzel Dini Hikayeler www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] baskı ve cilt: pamuk yayıncılık ve matbaacılık 62877ı2 baskı tarihi: mayıs-2001 kod: hikaye-002

dini hikayeler (kalyubi'den seçmeler) hazırlayan: arif pamuk pamuk yayıncılık ! pamuk yayıncılık i istanbul kitap ve kültür merkezi f büyük reşit paşa cad. 22/ı laleli-istanbul tel-fax: (0212)5222683 tel: 5286004 i www.pamukyayincilik.com.tr önsöz hamd ü sena, kullarından muvaffak kıldığını, kendi zatı'nı insanlara anlatmaya memur kılan ve ona şerbet kaselerinden ünsiyetin tadını tattıran allah'a mahsustur.

salat ü selam bütün isim ve sıfatlar dairesinin kutbu olan ve kemalat çeşitlerinin tümü ile muttasıf olan peygamber efendimiz muhammed mustafa sallellahü aleyhi ve selleme, aline, ashabına, ensar ve dostlarına, tabiilerine olsun ki, onlar kendisine uymakla, gizli olan kıymetli bilgileri ortaya çıkardılar. faydalı ve nadir bulunan latifeleri korudular. her vakit ve devirde ashab-ı kirama tabi olanlara da selam olsun. bundan sonra, bilinsin ki bu kitap, hacmi küçük olmakla beraber, ilmi çok, anlaşılması kolay olan bir kitaptır. bu kitabın güzel satırlarının semasında kıymetli yazılar serpilmiştir. parlak yerlerinden gönüllere ışık saçılmıştır. bu kitap, faydalı ibareleri, üstün a ve güzel hikayeleri, kıymetli ve benzeri bulunmayan nükteleri ihtiva etmektedir. bu kitabın yazarı ilimde, anlayışta zirveye ulaşan, benzeri bulunmayan ve çeşitli faziletleri kendisinde toplayan, meselelerde beliren zorlukları kolaylıkla çözmekte mahir olan ahmed şihabüddin el-kalyubi'dir. kendisi sayılamayacak derecede faziletlere ulaşmış, tahkik edilmesi, derinliğine inilmesi güç olan meseleleri çok güzel açıklamıştır. allahü teala, ona olan fazl ü insanıyla, onu bitmez tükenmez iyi ve güzel işlerinde daim, muvaffak eylesin. o'nu cennetinin en güzel ve geniş yerinde yerleştirsin. o'nun bereketleri altında da bizi gölgelendirsin. amin... allah bize kafidir. o ne güzel vekildir. gidilecek yer ancak o'dur. - 6 besmele'nin fazileti saliha bir kadının, münafık ve cahil bir kocası vardı. bu kadın "bismillahirrahmanirrahıym" diye besmele çekmeden hiçbir işine başlamazdı. münafık kocası, onun bu haline çok kızar, kadıncağıza yapmadığı eziyeti bırakmazdı. o saliha kadın ise, kocasının eza ve cefalarına sabreder ve onun doğru yola gelmesi için, allah'a dua ederdi. birgün, o zalim adam iyice öfkelenmişti. karısına yapacağı eziyet ve kötülük için bir bahane arıyor ve kendi kendine: "şuna bir oyun çevireyim de görsün. bakalım onu rezil olmaktan kim kurtaracak?" diye söylenip duruyordu. başkalarına açıkça söyleyemediği inkarcılığı, artık bütün çirkinliğiyle, içinde dolup taşmıştı. hanımını çağırdı. ona bir kese altın vererek: "bunu iyi sakla" diye tenbih etti. o saliha kadın da, kocasının emri üzerine hemen gitti. besmele'yi çekerek keseyi iyice sakladı. fakat kocası olan münafık adam da onu gizlice takip ediyordu. sonra, karısının haberi olmadan keseyi oradan aldı. içindeki altınları boşaltarak keseyi derin bir kuyuya attı. aradan çok geçmeden, yine hanımım çağırdı ve: "sana verdiğim bir kese altım hemen getir" dedi. kadın koştu, keseyi sakladığı yere "bismillahir rahmanir-rahıym" diyerek elini uzattı. tam o anda, allahü teala hazretleri'nin emriyle melekler tarafından kese kuyudan çıkarılıp, yerine konuldu. içindeki altınlar da aynen duruyordu. yalnız ıslanan keseden sular damlıyordu. kadın, kesenin neden ıslandığını anlayamadı, getirdi. kocasına teslim etti. adam, içi altınla dolu ıslak keseyi görünce çok şaşırdı. karısının söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu anladı. sonra, karısına: "sana çok zulmettim, çok canını yaktım, beni affet" diye yalvarmaya başladı. allah'a tevbe ve istiğfar etti. allah'ın salih kullarından biri oldu. o günden sonra, dua ve yakarışlarında hep şöyle derdi: __g__ "ya rabbi! bana dünyam ve ahiretim için hayırlı, saliha bir kadını eş olarak verdiğin için, sana hakkıyla şükretmekten acizim, beni affet allah'ım." o saliha kadın ise: "ya rabbi! sana şükürler olsun ki, duamı kabul edip, kocamı salihlerden eyledin" diye dua ediyordu. bu hikayeden alınacak ibretler ve çıkarılacak hikmetler çoktur. büyükler demişler ki: "sabrın kendisi acıdır, lakin meyvesi tatlıdır." ibadetin hakkının verilmesi abidlerden biri namaz kılmaya başlar. fatiha suresini okurken "yalnız sana ibadet ederiz" mealindeki ayeti kerimeye geldiği zaman, içine, kendisinin gerçekten ibadet edici olduğu düşüncesi düşer. bunun üzerine kendisine "yalan söylüyorsun. sen ancak mahlukata ibadet ediyorsun" diye bir his, bir ses gelir.

bunun üzerine tevbe eder, insanlardan u-zaklaşır. sonra yine namaz kılmaya başlar. fatiha'yı okurken "yalnız sana ibadet ederiz" mealindeki ayeti celileye ulaştığında yine içine "hakikaten ibadet ediciyim" diye bir his, bir düşünce gelir. kendisine yine 'talan söylüyorsun. sen ancak malına ibadet ediyorsun" diye bir ses gelir. bunun üzerine bütün malını sadaka olarak dağıtır. yanında zaruri ihtiyacından başka hiçbir şey bırakmaz. sonra namaz kılmaya başlar. "yalnız sana ibadet ederiz" mealindeki ayeti kerimeye geldiği vakit "gerçekten ibadet ediciyim" diye kendisine biri his gelir. bundan sonra kendisine: "doğru söylüyorsun. sen gerçekten ibadet edicilerdensin" diye bir ses gelir. istikamet (doğruluk) genç şehzadelerden biri padişah olup, tahta oturur. fakat tahtın lezzetini bulamaz. bunun üzerine yakınlarına: "insanlardan bu hususta benim gibi o-lanlar var mıdır?" diye sorar. yakınları: "onlar istikamet sahibidirler." diye cevap verirler. "öyle ise beni de istikamet sahibi - 10 yapan yok mu?" "seni istikamet sahibi, ancak a-limler yapabilir." derler. bunun üzerine genç padişah ülkesindeki bütün alimleri ve salihleri çağırıp onlara şöyle der: "benim yanımda bulunacaksınız. beni doğru yolda bulup, itaata ait hususları işlerken görürseniz bana destek olunuz. günah olan hususları işlemeye kalkıştığımı görürseniz, beni men ediniz." alim ve salihler, padişahın istediği gibi hareket ederler. bu sebeple tam dört yüz sene padişahlık yapar. sonra yanına şeytan gelir. padişah ona: "sen kimsin?" diye sorar. şeytan: "ben iblisim. fakat sen kimsin. bana söyler misin?" der. padişah: "ben ademoğullarından bir adamım." der. iblis: "sen eğer ademoğullarından bir adam olmuş olsaydın, onların öldüğü gibi, sen de ölürdün. sen ancak bir ilahsın. insanları sana ibadet etmeleri için davet et" der. şeytanın bu aldatıcı sözleri padişahın içinde yer eder. bir gün minbere çıkıp, insanlara şöyle hitap eder: "ey insanlar! ben bugüne kadar sizden bir şeyi gizliyordum. onu size a-çıklamak zamanı gelmiştir. iyi biliyorsunuz ki, ben dört yüz seneden beri sizin hükümdarınızını. eğer ben ademoğulla-rından biri olsaydım, onların öldükleri gibi ben de ölürdüm. ben bir ilahım, bana ibadet ediniz." bunun üzerine cenabı hakk o devrin peygamberine vahyederek buyurur ki: "ona haber ver. o istikamette olduğu müddetçe ben onu korudum. bana isyan ettiği andan itibaren, izzetim ve celalim hakkı için, onun üzerine buhtunnasr a-dındaki hükümdarı musallat kılacağım. gerçekten, çok geçmeden, cenabı hakk buhtunnasr'ı onun üzerine musallat kıldı. buhtunnasr onun boynunu vurup öldürdü ve hazinesindeki bütün altınları alıp götürdü. cömertlik hakkında adamın biri mescidde uyuyordu. yanında para çantası vardı. uyandığı zaman yanındaki para çantasının çalındı-__1ı__ j. œç ğını gördü. yanında cafer-i sadık'ın namaz kıldığını gören adam, gidip onun yakasına yapıştı. cafer-i sadık, adama: "ne istiyorsun?" dedi. adam: "para cüzdanım kayboldu. yanımda senden başka kimse yoktu. cüzdanı muhakkak sen aldın." dedi. cafer-i sadık hazretleri: "cüzdanında ne kadar para vardı?" diye sordu. adam: "bin dinar vardı." dedi. bunun üzerine cafer-i sadık, hemen evine gidip bin dinar alarak, gelip adama verdi. adam arkadaşlarının yanına gitti. arkadaşları kendisine: "para cüzdanın bizdedir. bizi sana şaka yapmıştık." dediler. bunun üzerine adam bin dinarı alıp geri dönerek ayrıldığı yere geldi. kendisine bin dinarı vereni sordu. kendisine parayı verenin peygamber aleyhisiselam'ın amcasının soyundan olduğunu söylediler. bu sefer adam hemen cafer-i sadık hazretleri'ne gitti. özür dileyerek aldığı parayı geri vermek istedi.

cafer-i sadık hazretleri: - 13 "biz öyle kimseleriz ki, bizim mülkümüzden bir şey çıktı mı, onu bir daha geri almayız." dedi ve parayı kabul etmedi. allah hepsinden razı olsun. kocaya itaatin fazileti israiloğullarından bir genç şiddetli bir hastalığa tutulmuş. annesi "eğer çocuğum şifaya kavuşup hastalığından kurtulursa yedi gün dünyadan çıkacağım" diye adamış. allahü teala çocuğa şifa verir, çocuğu hastalığından kurtulur. fakat annesi adağını yerine getirmez. bir gece rüyasında, biri gelip kendisine: "adağını yerine getir. yoksa allah'tan daha şiddetli belaya uğrarsın, der. sabah kalkınca çocuğunu çağırır, durumu ona anlatır ve kabristanda kendisine bir kabir, kazmasını, kendisini oraya defnetmesini emreder. çocuk, annesinin emrini yerine getirir ve gider. kabre konulduğu zaman kadın, şöyle niyazda bulunur: "ey allah'ım! gücümün yettiğini yaptım, adağımı yerine getirdim. bu ka- 14 birde beni her türlü afattan koru!" kadın bu duayı yapınca, baş tarafında parlak bir ışık ve pencere gibi bir delik gördü. oradan bakınca bir bahçe gördü. bahçede iki kadın bulunuyordu. bu iki kadın ona: "ey kadın! oradan çıkıp buraya gel!" diye seslendiler. genişleyen pencereden çıkıp kadınların yanına gitti. bir de ne görsün, bahçenin içinde güzel bir havuz, kendisini çağıran kadınlar havuzun etrafında oturuyorlar. kendisi de gidip onların yanına oturdu. oturan kadınlara selam verir. selamım almazlar. kadınlara: "selamımı niçin almadınız? halbuki konuşabiliyorsunuz" der. kadınlar. "selam vermek, bir ibadettir. biz ise ibadetten men olunduk" dediler. kadınların yanında otururken, bir kuş gelip kadınların birinin başının ucuna konar ve kanatlarıyla kadını serinletir. başka bir kuş da gelir, diğer kadının başucuna konarak, gagası ile kadının başını gagalamaya başlar. birinci kadına: "bu keramete, nasıl ve ne ile ulaştın?" diye sorar. kadın: "dünyada iken benim bir kocam vardı. ben ona çok itaat ederdim. ona hiç karşı gelmezdim. ölürken kocam benden razı olarak öldüm. allahü teala bunun ikram buyurdu" dedi. ikincisi: "sen bu musibete ve a-zaba nasıl ve niçin uğradın?" diye sordu. kadın: "ben saliha bir kadındım. dünyada iken benim bir kocam vardı. ben ona itaat etmez, daima ona isyan ederdim. dünyadan ahirete göçerken, o benden razı değildi. allahü teala kabrimi, iyi amellerimden dolayı bir bahçe kıldı. fakat kocam benden razı olmadığı için de, allah bununla beni cezalandırdı. sana çok rica ediyorum ki, dünyaya döndüğünde, kocamın yanına git, beni bağışlamasını ve benden razı olmasını, kendisinden istirham et. belki benden razı olur da, bu azaptan kurtulurum" dedi. yedi gün geçtikten sonra ona: "kalk "kawine gır. çünkü çocuğun gelmiş, seni arıyor. kabirden çıkaracak." dediler. kadın onların yanından kalkıp kendi kabrine geldiğinde, çocuğu- 16 nün kabrini kazdığını gördü. çocuk annesini kabirden çıkarıp evine götürdü. kadının, adağını yerine getirdiği haberi etrafa yayılınca, insanlar onun ziyaretine geldiler. bu arada kendisinden, kocasına gidip kendisini bağışlaması hususunda, ricada bulunmasını isteyen kadının kocası da ziyaretine gelmişti. karısının söylediklerini bir bir kocasını anlattı. kocası da karısını affetti. gece rüyasında o kadını gördü. kendisine: "senin yüzünden azaptan kurtuldum. allah sana çok büyük mükafat versin. allah senin günahlarını bağışlasın" diye dua ediyordu. kerametler bir adamdan rivayet edilmektedir, demiştir ki: "biz, bazı tacirlerle birlikte gemide bulunuyorduk. gemi ile denize açıldığımız zaman, şiddetli bir fırtınaya tutulduk. esen rüzgarın etkisiyle kabaran dalgalardan gemi yalpa vurmaya başladı. geminin güvertesinde deriden elbise giymis bir adam duruyordu. devamlı olarak vuran dalgalardan gemi su almaya başlamıştı. sonunda geminin içi su ile dolup ağırlaştı. biz korku içinde kıvranıp, can ve mallarımızdan ümidimizi kesmiştik. adam gemiden dışarı çıkıp, su üzerinde namaz kıldı. biz kendisine:

"ey allah'ın velisi! bize yetiş" dedik. adam bize hiç iltifat etmedi. bunun üzerine kendisine yalvarmaya başlayıp: "kendisine ibadet etmen için sana güç ve kuvvet veren allah hakkı için, bize yetiş, bizi kurtar!" dedik. bu sefer bize döndü ve uğradığımız felaketi görmezlikten gelerek: "size ne oldu?" dedi. biz: "esen rüzgar sonucu gemiye vuran dalgaları, bu dalgaların etkisiyle geminin sallanmasını görmüyor musun?" dedik. bize: "allah'a yaklaşınız" dedi. biz: "allah'a ne ile yaklaşalım?" dedik. "dünyayı terk etmekle, diye ce18 ~ jlo vap verdi. biz, kendisine: "dünyayı terk ettik" dedik. bize: "öyle ise, "bismillah" diyerek gemiden çıkın" dedi. biz teker teker gemiden çıkıp, suyun üzerinde yürümeye başladık. ta ki suyun üzerinde durmak suretiyle onun etrafında toplandık. iki yüz kişiden fazla idik. gemi, içinde bulunan bütün mal ile denize battı. o bize şöyle dedi: "siz, dünya felaketi bakımından kurtuldunuz. artık çıkınız dışarı" dedi. "allah aşkına soruyoruz. sen kimsin?" dedik. "ben üveys el-karani'yim" dedi. biz: "gemide medine fakirlerine ait mal vardı. malı onlara mısırlı bir adam göndermişti" dedik. "eğer allah sizin mallarınızı geri verirse, medine fakirleriyle paylaşır mısınız?" diye sordu. biz: "evet, onlarla aramızda paylaşırız" dedik. bunun üzerine iki rekat namaz kıldı. sonra gizli olarak dua etti. gemi, - 1ı içindeki mal ile denizin üstüne çıktı. biz tekrar gemiye bindik. o sırada üveysi kaybettik. medine'ye doğru yol aldık. medine'ye vardığımızda, bütün malı medine fakirleriyle aramızda paylaştık. medine'de hiçbir fakir kalmadı. kazaya teslim olma tarık es-sadık'a, sadık denmesinin sebebini şöyle naklederler: 'tarık, kullanılmayan bir kuyuya düşmüştü. kuyuya uğrayan bir grup hacı: "kuyunun başını kapatalım. ta ki kimse düşmesin" dediler. tarık kendi kendine: "eğer sadık isen sesini çıkarma. varsınlar kuyuyu kapatsınlar" dedi. kuyunun ağzını kapayan hacılar oradan ayrılıp gittiler. kuyunun içi zifiri karanlık kesildi. tarık diyor ki: "kuyunun içinde karanlıkta dururken bir de baktım ki, yanıma iki lamba konuldu. lambanın ışığı sayesinde etrafımı görebiliyordum. gördüm ki, büyük bir yılan bana doğru geliyor. kendi kendime: ıo . &\j "işte şimdi sadık ile yalancı ortaya çıkar" dedim. benim yanıma geldiği vakit, beni sokacak diye korkarken, yılan kuyunun ağzına doğru tırmanmaya başladı. sonra kuyruğunu boynuma ve ayağıma doladı. beni bir çocuk gibi alıp kapağı açılan kuyunun ağzına doğru götürdü. sonra kuyruğu ile beni yere attı. sonra şiddetli bir kuyruk hareketi ile kuyruğunu benden ayırdı. tam o sırada, gaibden şöyle bir ses işittim: "bu, rabbi'nin bir lütfudur. çünkü o, seni düşmanından düşmanınla kurtardı." işte bunun için kendisine "sadık" denildi. seciye sahibi olmak ve sebat etmenin fazileti hazreti ömer (r.a.) zamanında rum savaşçıları bir kısım müslümanları esir alırlar. müslümanların içinde bulunan kuvvetli ve heybetli biri, rum hükümdarına anlatılır. rum hükümdarı onu görmek için yanına çağırır. hükümdarın __01 __ œç jl bulunduğu yerin önünde zincir çekilmişti. başını eğmeden (rüku eder gibi) oradan kimse geçemezdi. müslüman adam onu gördüğünde, rüku eder gibi eğilerek oradan geçmekten kaçındı ve: "ben, kafir olan bir kimsenin yanına rüku eder şekilde girmekten hazreti

muhammed aleyhis-selam'dan utanırım" dedi. bunun üzerine rum hükümdarı çekilmiş olan zincirin kaldırılmasını emretti. zincir kaldırılıp, rum hükümdarının yanına girdiği zaman onunla uzun uzadıya konuştu. rum hükümdarı ona: "eğer bizim dinimize girersen, mührümü eline veririm. rum beldesinin hükümdarlığım da sana bırakırım, istediğini yaparsın" dedi. müslüman olan zat: "rum hükümdarlığının dünyada hakim olduğu yer ne kadardır?" diye sordu. "üçte biri veya dörtte biri kadardır" diye cevap verdi. adam: "eğer dünya ve dünya dolusu altın ve cevherler onların olsa ve onu bana bir günlük ezan dinlemekten vazgeçmeme ıı_ ""t" œıiı -karşılık verseler, yine de kabul etmem" dedi. o zaman rum hükümdarı sordu: "ezan nedir?" adam: "ezan: eşhedü en la ilahe illellah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve rasulüh" demektir" dedi. rum hükümdarı etrafındakilere: "bunun kalbine muhammed (s.a.v.)'in sevgisi tam manasıyla yerleşmiş. bu durumda bu adamın dönmesi mümkün değildir" dedi ve ateşe su dolu büyük bir kazan konulmasını ve iyice kaynadığı vakit adamın kaynar suyun içine atılmasını emretti. rum hükümdarının emrini yerine getirdiler, adamı kaynar suya attılar. kaynar suya onu attıkları vakit "bismillahirrahmanirrahıym" dedi ve allahü teala'nın yardımıyla kendisine hiçbir şey olmadan, sapa sağlam bir halde dışarı çıktı. bunu görenler taaccüb ettiler. çünkü bu, insan gücü ve takatinin üstünde bir hadise idi. bunun üzerine rum hükümdarı, onun karanlık bir odaya konulmasını, kendisinden yemek ve içmenin men edilmesini, sadece domuz eti ile şa- 23 rap verilmesini emretti. bu halin tam kırk gün devam etmesini istedi. rum hükümdarının emri yerine getirildi. kırk gün tamam olunca yanına girdiler. kendisine kırk gün içinde verdiklerinin hepsini yanında gördüler. onlardan hiçbir şey yemediğini ve içmediğini anladılar ve: "sen bunlardan nasıl yemedin ve içmedin? halbuki muhammed'in dininde, zaruret halinde iken bunlardan yenilmesi ve içilmesi caizdir" dediler. adam onlara şöyle cevap verdi: "eğer ben onlardan yemiş ve içmiş olsaydım, siz sevinirdiniz. ben ise sizi kızdırmak ve öfkelendirmek istedim." rum hükümdarı: "onlardan yemediğine göre bana secde et, ta ki seni ve seninle beraber olanları serbest bırakayım" dedi. adam: "muhammed (s.a.v.)'in dininde allah'tan başkasına secde etmek caiz değildir" dedi. rum hükümdarı: "ellerimi öp, seni ve seninle beraber esir bulunanları serbest bırakayım" dedi. a-dam: "el öpmek caiz değildir. ancak baba, adil olan sultan ve hocanın elinin _24 öpülmesi caizdir" dedi. rum hükümdarı, adama: "alnımı öp" dedi. adam: "bunu bir şartla yaparım" dedi. hükümdar: "nasıl istersen öyle yap" dedi. a-dam, yenini hükümdarının alnının üzerine koydu, onu niyet ederek öptü. bunun üzerine hükümdar onu ve kendisiyle bulunan esirleri serbest bıraktı. adama bir çok hediyeler verdi ve hazreti ömer (r.a.)'e bir mektup yazarak" dedi ki: "eğer bu adam bizim memleketimizde olup, bizim dinimizde bulunmuş olsaydı, biz ona yüksek mevkiler verirdik." hazreti ömer (r.a.)'in yanma geldiklerinde, adama: "bu hediyeleri kendine alıkoyma. bütün medine halkım bu hediyelerden hissedar kıl!" buyurdu. adam da hazreti ömer (r.a.)'in emrini yerine getirdi. şaban-ı şerifin onbeşinci gecesinin fazileti rivayet edildiğine göre, isa - 25 aleyhisselam bir seyahatte bulunuyordu. yolda giderken yüksek bir dağ gördü. bu dağın tepesine çıkmak istedi. bir de ne görsün!! dağın tam doruğunda sütten daha beyaz büyük bir kaya var. isa aleyhisselam kayanın etrafında yürümeye başladı. kayanın güzelliğine şaşakaldı. bunun üzerine allahü teala kendisine şöyle vahyetti:

"ey isa! ister misin, sana bundan daha acayip bir şey göstereyim?" isa (a.s.): "evet, göster ya rabbi!" dedi. bunun üzerine kaya yarıldı, içinden kıldan elbise giymiş, elinde yeşil bir asa tutmuş, önünde üzüm bulunan ve ayakta durup namaz kılan bir ihtiyarı görür. buna ısa aleyhisselam çok taaccüp eder ve ihtiyara: "bu gördüğüm nedir?' diye sorar. ihtiyar: "bir günkü rızkımdır." "bu kayanın içinde ne zamandan beri allah'a ibadet ediyorsun?" "dört yüz seneden beri." bunun üzerine isa aleyhisselam - 26 şöyle niyazda bulundu: "ey allah'ım! bundan daha üstün bir varlığı yarattığını söyleyemem." bunun üzerine allahü teala, isa aleyhisselam'a vahyederek şöyle buyurdu: "ümmeti muhammed'den bir adam vardır ki, bu şaban ayına ulaşır ve şaban ayının on beşinci gecesi namaz kılar. ümmet-i muhammed'den birinin şabanın on beşinci gecesinde kıldığı namaz benim katımda bu adamın dört yüz senelik ibadetinden daha üstündür." isa aleyhisselam: "ne olurdu, ben de ümmet-i muhammed'den olsaydım" diye niyazda bulundu. şevval-i şerifte oruç tutmanın fazileti süfyan-ı sevri'den rivayet edilmektedir, diyor ki: "mekke-i mükerreme'de üç sene kaldım. mekke halkından bir adam her gün öğleyin mescid-i haram'a gelip tavaf eder ve iki rekat namaz kılardı. sonra bana selam verip evine dönerdi. kendi- 27 siyle samimiyet kurup birbirimizi çok sevmiştik. kendisini gözler olmuştum. bir gün hastalandı ve beni çağırıp dedi ki: "ben öldüğüm vakit, beni bizzat kendin yıka, cenaze namazımı kıldır ve defnet. o gece beni kabrimde sakın yalnız bırakma. münker, nekir melekleri sual sorduklarında, bana kelime-i tevhidi telkin et" dedi. ben, istediklerini yapacağıma dair, kendisine söz verdim. öldüğünde bana söylediğini yerine getirdim. o gece kabrinin yanında yattım. uyku ile uyanıklık arası bir halde bulunurken, gaibden gelen bir ses: "ey süfyan! senin muhafızlığına, telkinine ve arkadaş olmana onun hiç ihtiyacı yoktur. çünkü onu biz yalnız bırakmadık. ona kelime-i tevhid'i telkin ettik" dedi. ben: "bu mertebeye ne ile erişti?" diye sordum. "ramazan ayında ve onun ardından şevval-i şeriften altı gün oruç tutmakla" denildi. uyandığımda, yanımda kimsenin - 28 bulunmadığını gördüm. kalktım, abdest aldım, namaz kıldım ve tekrar yattım. rüyamda birinci defa gördüğümün aynı ile karşılaştım. bu hal üç kere vuku bulunca rüyanın şeytani olmayıp rahmanı olduğunu anladım. bunun üzerine kabrinden ayrıldım ve şöyle niyazda bulundum: "ey allah'ım! lütfunla beni de bu oruçları tutmaya muvaffak kıl!" ibadet etmek için bir yere çekilmenin fazileti abidlerden biri yüz sene, odasında allah'a ibadet eder. bir gün şeytanın vesvesesine kapılarak odasından çıkıp, akraba ve dostlarını ziyaret etmek için şehre iner. arkadaşlarından biri kendisine sarılıp evine götürür. kendi evindeki ibadeti gibi ibadet yapabilmesi için, kendisine yardımcı olacağını söyler. bu hususta yemin de eder. gerçekten yedi ay arkadaşına yardımda bulunur. abid bir gece uyurken, gece yarısına doğru acıklı ve rahatsız edici bir şe- 2ı kilde bağırmaya başlar. bağırmasından uyanıp kalkan ev sahibi kendisine: "neyin var?" diye sorar. adam: "bana lambayı yak" der.

ev sahibi misafirine lambayı yakar. misafir, ev sahibine şöyle der: "uyuyordum. rüyamda güzel yüzlü, temiz elbiseli bir delikanlı gördüm. genç bana: "ben allah'ın resulüyüm. allah ve resulü'nde ne noksanlık gördün ki, allah için yapmakta olduğun ibadeti terk ettin. ölmezden önce evine, ibadethanene dön" dedi. abid evden çıkıp gitti. kendi başına ovalarda, dağlarda dolaşmaya başladı. yemeği ağaç yaprakları, içtiği yağmur suları olan abid, şöyle niyazda bulunuyordu: "ey allah'ım! vücudum eridi, kalbim kederle doldu. dilim ise günahları itiraf ediyor. ey günahları bağışlayan, ayıpları örten, gizli ve bilinmeyenleri bilen allah'ım! beni affet!" evine yaklaşıp içeri girmek istediğinde ve evine adımını attığında, yazılı bir şey gördü. dikkatle yazıya bakınca, - 30 dört satırda şöyle yazıldığını anladı: "bize güvenmiştin, biz de sana yetmiştik. başkasını üzerimize tercih ettin, biz de seni bıraktık. bize döndün, biz de seni kabul ettik. günahlar işledin, onları bağışladık. sana merhamet ettik. bizim yanımızda bulunmayı istedin, onu sana verdik." ihlasın fazileti rivayet edilir ki, (büyük zatlardan biri olan) şibli hazretleri bir gün vaaz ederken, içtenlikle ve heybetle "allah" dedi. bunu işiten bir genç feryat ederek, düşüp bayıldı. bunun tesiri sonucu öldü. gencin yakınları, şibli .hazretlerini mahkemeye verdiler ve şibli'nin, çocuklarını öldürdüğünü iddia ettiler. hakim şibli'ye: "ne dersin?" diye sordu. şibli: "ey mü'minlerin hakimi! ruh ki, seslendi, niyazda bulundu, davet edildi, davete icabet etti. benim ne günahım var? bunun üzerine hakim ağladı ve ölen kimsenin velilerine: "onun hiçbir suçu yoktur. onu serbest bırakın" dedi. - 31 allah'a tevekkül etmenin fazileti zünnun-i mısri, yanında küçük kızı olduğu halde, balık avlamak için denize gider. serpmesini denize atar, bir balık yakalar. balığı serpmeden almak istediğinde, kızı balığın ağzını salladığını görür. hemen balığı serpmeden alıp denize atar. babası: "kazancımızı niye zayi ettin?" der. kızı: "ben allah'ın yaratıklarından, allah'ı zikredeni yemeye asla razı olmam" der. babası: "ne yapalım?" diye sorduğunda kızı: "biz allah'a tevekkül ederiz. o da bize, kendisini zikretmeyenlerden rızık verir" der. bunun üzerine avlanmayı terk ederler ve allahü teala'ya tevekkül ederek beklemeye başlarlar. akşama kadar kendilerine bir şey gelmez. yatsı vakti geldiği zaman, allah onlara gökten, içinde çeşitli yemekler bulunan bir sofra gönde- 32 rir. on iki sene müddetle her akşam kendilerine böyle sofra gönderilir. zünnun-ı mısri bu sofranın kendi namaz, oruç ve diğer ibadetlerinden dolayı gönderildiğini zanneder. bu müddetten sonra kızı vefat e-der ve kızından sonra gökten sofranın gelmesi kesilir. zünnun-ı mısri, yemeğin gelmesinin kendisinden değil, kızının sebebiyle olduğunu anlar ve daha evvelki zannından rücu eder. resulüllah efendimizin çocuk sevgisi resulü ekrem (s.a.v.), bayram namazı için evinden çıkar. yolda çocukların oynadığını ve üzerinde eski, yırtık elbise bulunan bir çocuğun yolun kenarında oturup ağladığını görür. peygamber aleyhisselam çocuğun yanına gidip: "yavrum, neyin var, niçin ağlıyorsun? çocuklarla beraber niye oynamı-yorsun?" buyurur. çocuk, peygamber aleyhisselam'a (peygamber olduğunu bilmeden): - 33- : "ey adam! beni yalnız bırak. çünkü benim babam, peygamber ile beraber savaşırken şehit oldu. annem de başka bir adamla evlendi. annemin yeni kocası beni evinden kovdu. yiyecek, içecek ve giyecek bir şeyim yoktur. sığınacak bir yerim de yok. analı babalı çocukların, böyle yeni elbiseler giyerek oynadıklarım gördüğüm vakit kederlendim, üzüldüm. onun için ağlıyorum" dedi.

peygamber aleyhisselam çocuğun elinden tuttu ve: "benim, senin baban olmamı, aişe'nin annen,. fatıma'nm kızkardeşin ve ali'nin de amcan olmasına razı olur musun?' buyurdu. çocuk çok sevinerek: "nasıl razı olmam, ya resulellah?" dedi. bunun üzerine resulüllah (s.a.v.) çocuğu alıp evine götürdü. onu yedirip içirdikten sonra, güzelce giyindirdi. bu halden razı olan çocuk sevinç içinde gülerek, oynayan çocukların yanına gitti. oynayan çocuklar onu gördüklerinde: "sen daha şimdi ağlıyordun. sana ne oldu ki, böyle sevinç içinde bizim - 34 yanımıza geldin?' dediler. çocuk: "açtım doydum. çıplak i-dim giyindim. yetim idim, resulüllah (s.a.v.) babam, aişe annem oldu, fatıma kızkardeşim, ali de amcam oldu" diye cevap verdi. bunun üzerine oynayan çocuklar şöyle dediler: "ne olurdu, keşke bizim de babalarımız o savaşta şehit olsalardı!" çocuk, peygamber aleyhisse-lam'ın ahirete intikal etmesine kadar peygamber (s.a.v.)'in yanında kaldı. peygamber aleyhisselam ahirete intikal buyurdukları vakit, ağlayarak evinden çıkıp, yerlerden toprak alıp üstüne başına serpiyor ye şöyle diyordu: "işte şimdi, yetim kaldım. işte şimdi garip oldum." peygamber efendimiz aleyhisse-lam'dan sonra ebu bekir (r.a.) çocuğu himayesine aldı. allah'a dönmenin fazileti davud aleyhisselam zamanında kafir ve zalim bir padişah vardı. insanlar - 35 onun aleyhinde davud aleyhisselam'a şikayette bulunup, dediler ki: "ey allah'ın peygamberi! bizi o-nun zulmünden kurtar. çünkü o istediğini öldürüyor, istediğini köle yapıyor." davud aleyhisselam onun yakalanıp, asılmasını emretti. insanlar onu bir akşam üzeri yakalayıp dağın başında bir ağaca astılar. herkes evlerine dağıldı. padişah ağaçta asılı olarak yalnız başına kalmıştı. kurtulması için tanrılarına dua ve niyazda bulundu. fakat hiç birinden bir fayda göremedi. bu sefer ay ve güneşe dua ve niyazda bulunarak şöyle dedi: "ben size, bana bir bela ve musibet geldiği vakit faydanız olsun diye ibadet ettim. bana yardım ediniz, beni kurtarınız." onlardan da kendisine bir fayda gelmeyeceğini anlayan kafir padişah allahü teala'ya yönelerek ve isimleri ile o'nu zikrederek şöyle dua ve niyazda bulunmaya başladı: "ey rabbim! sana isyan ettim. senden başkasına ibadet ettim. ibadet ettiğim ilahlardan hiçbir fayda bulama- 36 dim. sana döndüm, kapına geldim. sen haksin, merhametine sığındım. bana imdat eyle, beni rahmetin ile kurtar. bunun üzerine allahü teala cebrail aleyhisselam'a: "bu adam uzun zaman ilahlarına ibadet etti. onlardan hiçbir fayda göremedi. şimdi bana sığındı, bana dua ve niyazda bulundu. onun duasını kabul ettim. çünkü ben, darda kalan kimse bana dua ettiği vakit onun duasını kabul ederim. ey cebrail! yeryüzüne in, bu kulumu kurtar! onu yere sağ ve salim olarak bırak" buyurdu. cebrail aleyhisselam, allah (c.c.)'ın buyurduğunu yerine getirdi. sabah olduğunda insanlar, davud aleyhisselam'a gidip: "bize izin ver. onu astığımız yerden alıp bir çukura atalım" dediler. davud aleyhisselam onlara izin verdi. ağaca astıkları padişahın yanına vardıklarında onu sağ salim olarak yerde bulunduğunu gördüler. durumu derhal davud aleyhisselam'a bildirdiler. davud aleyhisselam kalkıp onun yanına gitti. - 37 yanına vardığında insanların kendisine bildirdikleri gibi gördü. bunun üzerine iki rekat namaz kılıp allah'a şöyle niyazda bulundu: 'ta rabbi! bu gördüğüm acayip şeyleri bana bildir!" allahü teala, davud aleyhisselam'a vahyederek: "ey davud! bu kulum bana niyazda bulundu. ben de onun duasını kabul ettim. eğer ben onun duasını kabul etmemiş olsaydım, onun daha önce tapındığı ilahları ile benim aramda ne fark bulunurdu? işte ben, bana rücu edene böyle yaparım. ey davud! o'na imanı telkin et. çünkü o, çok güzel bir imanla iman eder. ben hakkı

söyler, doğru yola hidayet, ederim" buyurdu. zühd hakkında zahidlerden birinden rivayet e-dilmiştir, diyor ki: "hac etmek için yola çıktım. yolda giderken, azıksız ve binek-siz olarak bir kadının yürüdüğünü gördüm. kadın allah'ı zikrederek ve o'na hamd ü senada bulunarak yoluna devam ediyordu. bir ara kadına yanaştım ve: - 38 "ey allah'ın kulu! nereye gidiyorsun?" dedim. kadın: "beytullah'a gidiyorum" diye cevap verdi. ben: "yanında azık ve binek bulunmadığını görüyorum" dedim. kadın şöyle cevap verdi: "sizden biriniz bir ziyafet verip insanları davet eder ve davetlilerin her biri kendi yemeği ile gelirse iyi olur mu?" ben: "hayır, iyi olmaz" dedim. kadın: "allah'ın ziyafetine böyle gitmek daha layıktır" dedi. kadın bizimle birlikte yola devam etti. mekke'nin yanına geldiğimiz zaman, kadın şöyle diyordu: "rabbimin evi nerededir? rabbimin evi nerededir?" kendisine: "şimdi görürsün" denildi. kadın, mescid-i haram'a girdiği vakit kendisine: "işte bu, rabbinin evidir" denildi. kadın gelip kabe'nin eşiğine başını koydu ve sesi kesilinceye kadar: "işte bu, benim rabbimin evidir" dedi. sesi kesilince yanına gidip baktığımız zaman vefat ettiğini gördük. allah rahmet eylesin. amin. - 3ı allah'ın zikrinden gafil olmak adamın biri otuz senesini allahü teala'yı hiç anmadan zikretmeden geçirir. bunun üzerine melekler allahü teala'ya niyazda bulunarak: "ey rabbimiz! filan kulun şu kadar zamandan beri seni zikretmiyor" derler. allahü teala meleklere şöyle buyurur: "o kulumun beni zikretmemesi, benim nimetimin içinde bulunmasından-dır. eğer ona bir bela gelmiş olsaydı, beni muhakkak zikrederdi." allahü teala böyle buyurdu ve cebrail aleyhisselam'a o kulun atar damarlarından bir damarım durdurmasını emretti. cebrail aleyhisselam, allahü teala'nın emrini yerine getirdi. bunun üzerine adam: "ey rabbim, ey rabbim!" diyerek allah'ı anmaya başladı. allah (c.c.): - 40 "ey kulum, söyle istediğini vereyim. fakat bugüne dek neredeydin?" buyurdu. allahü teala'ya sığınmanın fazileti harun reşid'e bağlı olanlardan bir grup insan, yol kesen eşkıyadan on kişiyi yakalarlar. durumu kendilerine iletip, emirlerini beklemeye başlarlar. harun reşid eşkıyayı kendisine getirmeleri hususunda onlara emir gönderir. onlar da yakaladıkları soyguncuları harun reşid'e götürmek üzere yola çıkarlar. yolda giderlerken, soygunculardan biri ellerinden kaçar. yakalamak için hayli çaba harcayıp yorulurlarsa da kaçan soyguncuyu yakalayamazlar. kendi aralarında: "eğer biz dokuz kişiyi götürürsek, birinin malını alıp salıverdiniz diyerek bizi cezalandırır. biz kaçan adamın yerine rasgele bir adamı yakalayalım, ona tamamlayalım" derler. bunlar böyle kendi aralarında konuşurlarken, oradan hacılardan biri geçer. hemen onu yakalayıp - 41 dokuz kişi ile birlikte alıp götürürler. halifenin yanına vardıklarında, onların hapsedilmesini emreder. onlar bir müddet hapishanede kaldıktan sonra, onlara gardiyan: "akrabalarınızdan veya bildiklerinizden, halifenin katında size şefaat edecek, sizi affettirecek kimseniz yok mudur?" diye sorar. onlar: "evet vardır" derler. akraba veya tanıdıklarım halifeye gönderirler. halifeye her biri için on bin dirhem verilip, onları hapishaneden çıkarırlar. hepsi hapishaneden çıkar, ancak hacı içeride kalır. gardiyan ona: "seni kurtaracak kimsen yok mudur?" der. hacı: "hayır, yoktur. fakat bir mektup yazarsam, onu halifeye ulaştırır mısınız?" der. gardiyan olumlu cevap verince ondan kalem ve kağıt ister. gardiyan hacıya kalem kağıt getirir. hacı şöyle bir mektup yazar: "rahman ve rahıym olan allah'ın adıyla zelil olan kuldan, celil olan allah'a.

bundan sonra, şüphesiz mahlu-katın suçlarını bağışlattırmak için, ken__a o__ çñçrf dilerine şefaat edecek kimseleri vardır. onlar halifenin katından hapishanedeki suçlulara şefaat ettiler. onları cezaevinden çıkardılar. ben ise hapishanede yalnız başıma kaldım. ey rabbim! sen benim şahidim ve şefaatçımsın. ben kulunun hiçbir suçu ve günahı olmadığı, sence bilinmektedir." gardiyan hacıya şöyle der: "ben bu mektubunu halifeye u-laştıramam. söyle ben bunu nereye koyayım?" hacı ona şöyle der: "hapishanenin üstüne koy." gardiyan mektubu hapishanenin üstüne koyduğu vakit, mektup yaydan şiddetle çıkıp havaya yükselen ok gibi havaya yükselir. o gece harun reşid rüyasında görür ki, gökten melekler inerler kendisini alıp göğe doğru çıkarırlar ve harun reşid'e şöyle derler: "ey harun! insanlar senin katında dokuz kişiye şefaat ettiler, sen onları hapishaneden çıkardın. her şeyin yaratıcısı olan allah da birisine şefaat ediyor. onu da serbest bırak. yoksa helak olsun. - 43 harun reşid korku içinde uyanır. hemen gardiyanı çağırıp ona şöyle der: "hapishanede senin yanında kim vardır?" gardiyan kendisine kıssayı anlatır. harun reşid şöyle emreder: "onu buraya getir!" onu halifenin yanına getirdiklerinde halife ona tatlı ikram eder. doyuncaya kadar yedirir. onun hamama götürülüp temizlenmesini ve güzel bir elbise verilmesini emreder. bununla beraber kendisine yetmiş at, yetmiş hizmetçi verir ve bir münadinin halka şöyle nida etmesini emreder: "kim ki mahluktan şefaat dilerse, on bin dirhem vererek kurtulur. fakat kim ki yaratan'dan şefaat dilerse, harun reşid'den göreceği mükafat işte bunlardır." soyguncuların tevbekar olmalarının hikayesi bir eşkıya grubu, bir kafilenin yolunu kesmek için yola çıkar. gece karanlığı basınca bir kervansaraya gelip - 44 kapıyı çalarlar ve kervansaray sahibine: "biz savaşçılardan bir topluluğuz. bu gece kervansarayınızda yatmak istiyoruz" derler. kendilerine kapı açılır ve içeri girerler. kervansarayın sahibi onlara lazım gelen hizmet ve ikramda bulunur. bu hizmet ve ikramından, allah'ın rızasına ulaşmayı ve onların dualarından istifade etmeyi diler. adam, ayağa kalkama-yan felçli bir çocuğunu karısına verir ve: "bu su ile çocuğumuzun organlarım meshet. ümit edilir ki, bu gazilerin bereketiyle, çocuğumuz şifa bulur" der. kadın, kocasının söylediği gibi, misafirlerin artık suları ile çocuğunun azalarını mesheder. sabah olunca, soyguncular kervansaraydan çıkıp bir tarafa yönelerek giderler. tasarladıkları soygunu yapıp bir çok mallar alarak, akşam üstü yine aynı kervansaraya gelirler. çocuğun sapasağlam ayakta yürüdüğünü görünce kervansarayın sahibine: "bu çocuk, dün oturaklı gördüğümüz çocuk değil mi?" derler. ev sahibi: "evet, o çocuktur. ancak sizin su artıklarınızı alıp, onun azalarını meshet- 45 tim. allahü teala siz gazilerin bereketiyle ona şifa verdi" der. bu sözü işiten soyguncular ağlamaya başlarlar ve: "ey adam! iyi bil ki, biz gaziler filan değiliz, soyguncuyuz. yol kesmeye, insan soymaya çıktık. ancak allahü teala senin iyi, güzel itikadın ve niyetin sebebiyle, çocuğuna şifalar ihsan buyurmuş. biz allah'a tevbe ettik" derler ve hep birlikte tevbe ederler, gazi ve allah yolunda cihad edenlerden olurlar. bu halleri ölünceye kadar devam eder. cennetin kapısı ve anahtarı yahudinin biri, bir yahudi kızına aşık olur. aşkından deliye döner. ne yer, ne de içer. perişan bir halde ata el-ekber'e gider. durumunu anlatır, derdine deva ister. ata, bir kağıt üzerine besmeleyi yazıp ona verir ve: "bunu yut! ümit edilir ki, allah seni ondan kurtarır ve yahut onu sana nasip eder" der. yahudi "besmele" yazılı kağıdı yuttuğu vakit a-ta'ya: "ey ata! ben imanın tadını gör-

düm. kalbimden bir nur zahir oldu. o kızı unuttum. bana islam'ı telkin et" der. bunun üzerine ata ona iman ve islam'ı telkin eder. yahudi "besmele'nin" bereketiyle müslüman olur. kadın, kendisini seven kişinin müslüman olduğunu işitir. hemen ata'ya gelir ve: "ey müslümanların imamı! sana halini anlatan ve müslüman olan yahudinin aşık olduğu kadın benim. dün akşam şöyle bir rüya gördüm. biri bana gelip: "eğer cennetteki yerini görmek istersen, ata'nın yanına git. çünkü o sana cennetteki yerini gösterir" dedi. ben de onun için senin yanına geldim. söyle bana, cennet nerededir?" ata, kadına: "eğer cenneti istiyorsan, evvela onun kapısını aç, sonra cennete gir" dedi. kadın: "cennetin kapısını nasıl açayım?" ata: "bismillahirrahmanirrahıym" de. kadın "bismillahirrahmanirrahıym" der sonra: "ey ata! kalbimde nur buldum. allah'ın melekutunu gördüm. bana is- 47 lam'ı öğret" der. ata, kadına islam'ı öğretir. o da "besmele'nin bereketiyle müslüman olur. sonra evine döner. o gece uyuduğunda, rüyasında cennete girdiğini ve cennette kendisine verilen köşkleri, köşklerin kubbelerini görür. bir kubbenin üzerinde "bismillahirrahmanir-rahıym. la ilahe illellah, muhammedün rasulüllah" yazıldığını görür. kadın bu yazıyı okuyunca, kendisine bir münadi şöyle nida eder: "ey bu yazıyı okuyan! cenabı hakk sana bu okuduğunun hepsini verdi" der. kadın uykudan uyanır ve şöyle niyazda bulunur: "ey allah'ım! ben cennete girmiştim. beni oradan çıkardın. ey allah'ım! beni dünyanın gam ve kederinden de, kudretinle çıkar!" duasını bitirdiğinde, evinin tavanı, üzerine yıkılır, bulunduğu yerde vefat eder. allah ona besmele'nin bereketiyle rahmet etti. - 48 itaatli, sabırlı ve güçlü olmak salihlerden birinin şöyle dediği rivayet edilir: "bir gün beyt-i şerifi tavaf ediyordum. bir de baktım ki, adamın biri secdeye kapanmış: "ey allah'ım! mahrum olan kulunun işini ne yaptın?" diyordu. her tavafımda yanma uğradığımda, aynı şeyi söylediğini işitiyordum. ben tavafımı ve o da secdesini bitirdiğinde, kendisine durumunu sordum. bana şöyle anlattı halini: "bizi, rum kafirleri ile savaşır ve onların kalelerine baskınlar düzenlerdik. bir gün ordu komutanımız askerleri bir araya topladı. rumların memleketine doğru yürüdük. ordu komutanı bizden on atlıyı gözcü olarak öne gönderdi ki, ben de o on kişinin içinde bulunuyordum. bir ovaya vardığımızda, orada altmış kadar kafir gördük. sonra başka bir ovaya baktık. orada da altı yüz kadar kişinin bu__4 q__ ^œ7 lunduğunu gördük. hemen karargaha dönüp, durumu kumandana bildirdik. kumandan onların üzerine müslüman-lardan asker gönderdi. müslüman askerler, kafirleri esir alıp getirdiler. kumandan biri taltif etti. adet üzere bir gece yine, benim de içinde bulunduğum on kişi gözcü olarak tekrar çıktık. bin süvariden meydana gelen düşman askerinin içine düştük. bizi esir aldılar. sonra götürüp rum kralına teslim ettiler. rum kralı bizim hapsedilmemizi emretti. sonra rum kralına müslümanlarm, kendi amcasının oğlunun da bulunduğu esirleri öldürdükleri haberi ulaştı. bu kini fırsat bilerek, öldürülmemizi emretti. sonra gözlerimizi bağladılar. kralın yanında duran biri: "bunların gözlerinin bağlı olması azaplarını hafifleştirir. gözlerini aç ki, birbirlerinin çektikleri ızdırabı görsünler. böyle olursa daha çok azap çekerler" dedi. bunun üzerine gözlerimizi çözdüler. gözlerimizi açtıkları vakit benim karşımda, altınla süslenmiş elbise giyen bir adam duruyordu ki, bu adam müslüman idi. sonradan islam'dan çıkıp - 50 mürted olarak küffar diyarına gitmişti. onunla konuşmak fırsatını bulamadım. sonra göğe doğru baktığımızda her birinin elinde mendil ve tabak bulunan ve üstlerinde gökten on kapı açılmış olan on cariyenin bulunduğunu gördük. cellad bizi teker teker öldürmeye başladı. bizden her biri öldürüldüğü vakit kendisine ait olan cariye iner, ruhunu alır, mendile sarar ve elinde bulunan

tabağın üzerine koyar ve o ruhla kendisi için açılan gök kapısından yukarı çıkardı. ben onlardan en sona kalmış i-dim. sıra bana gelince, bana ait olan cariye, arkadaşlarının yaptığı gibi, benim ruhumu alıp mendile sararak ve tabağa koyarak göğe çıkmak için yanıma yaklaştı. cellad beni öldürmek istediği vakit, kralın yanında duran: "padişahım, bunların hepsini öl-dürürsen, müslümanlara bunları öldürdüğünü kim haber verecek? bunu öldürme ki, müslümanlara haber versin" dedi. bunun üzerine kral affedilmemi emretti. beni bıraktılar. ruhumu götürmek için yanıma yaklaşan cariye arkasını çevirip ~ç ö i. ~~tç gitti. o anda şöyle diyordu: "mahrum oldu, mahrum oldu." bunun içindir ki, ben burada allah'a niyazda bulunurken "ey allah'ım! mahrum olanın hakkında ne işlemde bulundun?" diyorum. allahü teala bana: "meyus olma. allahü teala'nm fazl ü keremi çok büyüktür" buyurdu. allah'a isyanın kötülüğü bir adamın üzüm bağı varmış. e-sen rüzgarın ağaçları yıktığını ve üzüme don vurup çürüttüğünü haber vermişler. tam bu sırada, şeytan fırsatım bulup, ona: "sen allah'a ibadet edip, ona itaat ediyorsun. halbuki o, senin üzümlerini çürütüp ağaçlarını yıkıyor" diyerek vesvese vermiş. bunun üzerine adam, hiddetlenerek dışarı çıkar. elindeki anahtarı göğe doğru savurup: "benim meyvelerimi çürüttün. anahtarı al" der. anahtar bir müddet gökyüzünde uçtuktan sonra dönüp gelir ve adamın boynuna, siyah bir yılan olarak - 52 sarılır. tam kırk gün, boynunda sarılı olarak kalır. adam ölünce cenazesini yıkamak isterler. cenazesini yıkarlarken, yılan boynundan ayrılıp gider. cenazeyi defnettiklerinde, tekrar dönüp gelir, boynuna sarılır. beyt-i makdis'in kapısı zeyd b. eslem'den rivayet edilmiştir. beyt-i makdis'in anahtarı süleyman aleyhisselam'm yanında idi. onu hiç kimseye vermezdi. kimseye güvenmediği için daima yanında bulundururdu. bu gece kalkıp, onunla beyt-i makdis'i açmak istedi. muvaffak olamadı. cin taifesinden yardım istedi. onlar da açamadılar. insanlardan yardım istedi. onlara da açmak güç geldi. süleyman aleyhisselam, rabbim beni evinden men etti, sanarak mahzun ve müteessir bir halde oturdu. süleyman aleyhisselam o haliyle otururken, ihtiyarlığından dolayı asasına dayanarak yürüyen yaşlı bir adam, çıkıp kendisine doğru gelmeye başladı. yanında oturanlar arasında, babası davud - 53- ....;-: aleyhisselam da vardı. ihtiyar: "ey allah'ın nebisi! seni mahzun ve mükedder olarak görüyorum" dedi. süleyman aleyhisselam: "bu kapıyı ne ben açabildim, ne insanlar ve ne de cinniler" dedi. ihtiyar: "ben sana birkaç kelime öğreteyim mi ki, babam onları darlandığında söyler ve allah da ona her şeyi kolaylaştırır, darlığını giderirdi?" dedi. süleyman aleyhisselam: "evet, söyle" dedi. ihtiyar şöyle dedi: "ey allah'ım! ben senin nurunla doğru yolu buldum. senin fazl ü ihsanınla zengin oldum. seninle sabahlayıp, seninle akşamladım. günahlarım senin katında-dır. sana tevbe eder, senden yarlığamam dilerim. ey rahmeti ve ihsanı bol olan allah'ım." süleyman aleyhisselam bu duayı okuduğu zaman, allah'ın izniyle beyt-i makdis'in kapısı açıldı. - 54 süleyman aleyhissselam'ın kürsüsünün vasıfları hakkında süleyman aleyhisselam tahta o-turmaya murad ettiği vakit, şeytanlara kendisine güzel bir kürsü yapmalarım emretti. kürsü öyle olacaktı ki, haksızlar ve yalancı şahidler onu gördükleri zaman tüyleri ürpersin. şeytanlar süleyman aleyhisse-lam'a fil dişinden bir kürsü yaptılar. onu yakut,

inci, zeberced gibi cevherlerle süs-lediler. kürsüyü, dört adet altından hurma ağacı ve üzüm asması gibi madeni dallarla ve gümüşten hurma ağacının dalları ile çevrelediler. bu dört ağaçtan her iki ağacın üzerinde altından iki tavus kuşu, diğer iki ağaçta ise altından iki doğan kuşu bulunuyordu. onlardan her birinin başında yeşil zebercedden iki direk vardı. direğin cephesinde altından iki aslan vardı. kürsünün dibine, onu döndürmek için altından iki büyük taş konulmuştu. - 55 - ' - :-' ^ süleyman aleyhisselam, kürsünün en alt basamağına çıktığı zaman, kürsü bütün haşmeti ile değirmen taşı gibi dönerdi. doğanlar ve tavus kuşları kanatlarım yayarlardı. aslanlar ayaklarını yere döşer ve kuyrukları ile yeri süpürürlerdi. süleyman aleyhisselam her üst basamağa çıkınca aynı hareket icra kılınırdı. en üst basamağa çıktığı zaman doğanlar tacını başına koyarlar, üzerine misk ve amber serperlerdi. süleyman aleyhisselam oturduğu zaman güvercinler de zebur'un altın sahifelerini alıp insanlara okumaya başlarlardı. süleyman aleyhisselam'ın sağ tarafında ben-i israil'in bilginleri, altından kürsüler üzerinde otururlar, sol tarafında da gümüşten kürsüler üzerinde, cin alimleri otururlardı. süleyman aleyhisselam hüküm vermeye böylece başlardı. şahidler şahadette bulunmak için geldikleri zaman, kürsü bütün haşmeti ile değirmen taşı gibi dönerdi. doğanlar, tavus kuşları ve aslanlar yukarıda sözü geçen hareketlerini tekrar ederlerdi. bunun üzerine şahidler korku içinde bulunup, yalan şehadette bulun- 56 maz, gerçeği söylerlerdi. süleyman aleyhisselam, ahirete intikal ettiği vakit o kürsüyü kral buhtunnasır aldı. kürsüye çıkmak istediği zaman aslanlardan biri sağ eliyle onun ayaklarına vurdu. bunun için kürsüye çıkmaya imkan bulamadı. aslanın vurduğu yerin acısını ölünceye kadar çekti. kürsü antakya'da kerras b. sedas'ın an-takyalılarla savaşmasına kadar kaldı. kerras, buhtunnasır'ı mağlup etti. kürsüyü beyt-i makdis'e gönderdi. krallardan hiçbiri o kürsüye çıkmaya kendisinde güç bulamadı. altına bir büyük taş konuldu. kürsü kayboldu. onun ne olduğu, nereye gittiği bilinmemektedir. hiçbir eseri kalmamıştır. ana ve baba duası almanın mükafatı süleyman aleyhisselam rüzgarın üzerinde, yer ile gök arasında uçuyordu. günün birinde derin bir denize uğradı. denizde, rüzgardan kabarmış bir dalga gördü. rüzgara emretti, rüzgar kesildi. - 57 - ---: :: sonra şeytanlara, suya dalıp suyun altında ne bulunduğunu öğrenmelerini emretti. şeytanlar bir biri ardından suya daldılar. suyun altında beyaz zümrütten bir köşk gördüler. onu, süleyman aley-hisselam'a bildirdiler. süleyman aley-hisselam köşkün çıkarılması hususunda onlara emir verdi. şeytanlar köşkü suyun altından çıkarıp, süleyman aley-hisselam'm önüne koydular. süleyman aleyhisselam köşke hayran kalıp taaccüp etti. süleyman aleyhisselam allah'a dua etti. köşk sallanıp kapısı açıldı. bir de ne görse, içinde biri genç, allah'a secde etmiş, ibadet ediyor. süleyman aleyhisselam gence: "sen meleklerden misin, yoksa cinnilerden mi?" diye sordu. genç: "ne meleklerdenim, ne de cinnilerden. belki insan oğlundamm" dedi. süleyman aleyhisselam gence: "bu dereceye ne ile ulaştın?" diye sordu. genç şöyle cevap verdi: "ana ve babama iyilik etmekle. çünkü benim ihtiyar bir annem vardı. - 58 onu daima sırtımda taşırdım. annemin bana yapmış olduğu dualardan biri de şu idi: "ey allah'ım! ona saadetler ihsan et. benim ölümümden sonra onun yerini yeryüzü ve göğün dışında kıl." annem vefat ettiği zaman, ben deniz sahilinde dolaşıyordum. denizde beyaz zümrütten bir köşk gördüm. ona yaklaştığım zaman köşk bana açıldı. köşkün içine girdim. allah'ın izni ve kudretiyle köşkün kapısı üzerime kapandı. ben, yerde miyim havada mıyım, yoksa gökte miyim bilmiyorum. allah bana bu köşkün içinde rızık veriyor." süleyman aleyhisselam gence: "köşkün içinde sana rızkın nasıl geliyor?" diye sorar. genç şöyle cevap verir:

"acıktığım zaman taştan ağaç, a-ğaçtan da meyve zuhur ediyor. taştan sütten beyaz, baldan tatlı kardan soğuk bir su çıkıyor. meyveden yiyorum, sudan da içiyorum. doyduğum ve sudan kandığım zaman su ve meyve kaybolup gidiyor. süleyman aleyhisselam: - 5ı- -.-"/;;v'-;;-.:--.."gece ile gündüzü nasıl anlıyorsun?" diye sorar. genç: "güneş doğduğu vakit, köşk beyazlanır ve parlar. güneş battığı, gece olduğu vakit ise köşk kararır. bununla gece ile gündüzü bilirim." sonra süleyman aleyhisselam allah'a dua edince köşk düzeldi, kapısı örtüldü. deve kuşu yumurtası gibi olup denizin dibindeki yerine döndü. allahü teala her şeye kadirdir. süleyman aleyhisselam'ın mülkü süleyman aleyhisselam için yetmiş bin cins kuş toplandı. her bir cinsin ayrı rengi olup, biri diğerine benzemezdi. kuşlar bulut gibi o'nun üzerinde dururlardı. süleyman aleyhisselam kuşlara geçimlerinden, nerede yumurtladıklarından ve nerede yumurtalarından civciv çıkardıklarını sordu. kuşlar süleyman aleyhisselam'a şöyle açıklamada bulundular: "bizden bazıları havada yumurt- 60 lar, havada civciv çıkarır. bizden bir kısmı da kanatlarının üzerine yumurtlar ve oradan civciv çıkarır. bizden bazıları ise yumurtasını civciv çıkarıncaya kadar gagasında tutar. bir kısmımız ise ne çiftle-şir ve ne de yumurtlar. neslimiz ebediyen kesilmez." süleyman aleyhisselam'ın yatağı cin dokumasından olup ipek ve altından idi. onu askeri, develeri, atları ve diğer taşıt hayvanları ile insanlar, cinler, vahşi hayvan ve kuşlar taşırlardı. süleyman aleyhisselam'ın binlerce askeri vardı. bu binlerce askeri, binlerce asker takip ederdi. süleyman aleyhisselam yer ile gök arası, bulutlara yakın olarak yürürdü. onu bulut istediği yere süratli, istediği yere yavaş şekilde götürürdü. rüzgar o kadar şiddetli esme-siyle ne ağaçlara ve ne de ekinlere ve ne de başkalarına zarar verirdi. birisi konuştuğu vakit onun sözünü süleyman aleyhisselam'ın kulağına ulaştırırdı. kürsüsü altından olup yakut ve cevherlerle süslenmişti. etrafında üç bin bir rivayete göre altı bin kürsü vardı. onlara bilginler, - 61 vezirler ve ben-i israil'in ileri gelenleri otururlardı. askeri yüz fersahlık (bir fersah on iki bin adımdır) mesafeyi işgal ederdi. bunlardan yirmi beş fersahında insanlar, yirmi beş fersahında cinniler, yirmi beş fersahında vahşi hayvanlar, yirmi beş fersahında da kuşlar bulunurdu. cinniler, süleyman aleyhisse-lam'a denizlerden cevherler ve inciler çıkarırlardı. mutfağında her gün yüz bin koyun, kırk bin sığır kesilirdi. bununla beraber kendisi ancak kendi eliyle kazandığı arpa ekmeğini yerdi. gururun kötülüğü rivayet edilir ki, süleyman aleyhisselam bir gün büyük bir binitinin üzerindeki yatağına oturur. allahü teala'nm kendisine verdiği nimetleri ve kendisine musahhar kıldığı şeyleri düşünür. bunlar hoşuna gider. bir parça gururlanır. bunun üzerine binitinden yatağı sarkar ve askerden on iki bin kişi ölür. elinde bulunan asasıyla yatağa vurup: - 62 "ey yatak! doğrul! der. yatak: "ey süleyman! sen doğrul ki, ben de doğrulayım" diye cevap verir. bunun üzerine süleyman aleyhisselam yatağın da memur olduğunu anlar ve yere kapanıp, gurura kapıldığından dolayı, özür dilemek için allah'a secde eder. ilimle birlikte af ve hilim melik behram bir gün avlanmaya çıkar. avlanırken yabani bir eşek görür. onu takip etmeye koyulur. ta ki muhafızlarının gözlerinden kaybolur. takip etmiş olduğu yabani eşeği yakalar. atından inip, onu kesmek ister. tam keseceği sırada karşıdan bir çobanın geldiğini görür. yanına gelen çobana: "ey çoban! şu atımı tut da şu e-şeği keseyim" der.

çoban atını tutar. padişah eşeği kesmekle meşgul iken, bir ara yan gözle çobana bakar. biri de görür ki çoban atının dizginindeki mücevherleri kesiyor. melik onu görmezlikten gelir. çoban atın - 63 dizginindeki mücevherleri alır. melik, ayıp olan bir şeye bakmak da ayıptır der ve atına binip muhafızlarının yanına gider. muhafızlarının yanına vardığında veziri: "ey merhametli padişahım! atının dizginindeki mücevherler nerededir?" der. "melik tebessüm eder, sonra şöyle der: "onu, geri vermeyecek biri aldı. onu alam, kendisinden gözü daha kapalı olmayan gördü. sizden biriniz onu her hangi birinin yanında görürse, ona mücevherden dolayı sakın bir şey söylemesin." islamın adalet ve ahlakını gösteren parlak bir misal melik kisra'nm, meliklerin en a-daletlisi olduğu rivayet edilir. hatta denilir ki: adamın birisi, bir adamdan ev satın alır. evi satın alan, evde bir hazine bulur. hemen evi satana haber verir. evi satan: - 64 "ben evi sana sattım. o evde hazine bulunduğunu bilmem. o senin hak-kındır" der. evi satın alan adam: "senin mutlaka bu hazineyi alman gerekir. çünkü pazarlığımız içinde bu hazine yoktur" diyerek ısrar eder. aralarında anlaşamazlar. gidip kisra'ya müracaat ederek, bir hüküm vermesini isterler. melikin yanına varıp kendisine hazine hakkındaki durumu anlatırlar. melik başım eğip, uzun uzun düşündükten sonra onlara: "çocuklarınız var mıdır?" diye sorar. evi satan: "benim, ergenlik çağına erişmiş bir erkek oğlum vardır" der. evi alan da: "benim de erginlik çağına erişmiş bir kız evladım vardır" der. bunun üzerine kisra: "size emrediyorum. kızla erkeği birbiriyle evlendiriniz. o hazineyi de onların yararına harcayınız" der. dava da bu şekilde tatlıya bağlanmış olur. - 65 cuma günü gusletmenin fazileti isa aleyhisselam, bir avcıya tesadüf eder. avcının kurduğu kapana bir dişi geyik yakalanmış, geyik isa aleyhisselam'l gördüğünde, allahü teala ona konuşma imkanı verdi. allah'ın izniyle konuşan geyik, isa aleyhisselam'a şöyle dedi: "ey allah'ın peygamberi! benim küçük yavrularım vardır. ben bu kapana yakalandım. üç gündür buradayım. avcıdan bana izin al da, gideyim yavrularımı emzireyim. onları emzirdikten sonra tekrar gelirim. isa aleyhisselam geyiğin dediğini avcıya anlattı. avcı: "güzel, fakat o tekrar geri dönmez ki" dedi. isa aleyhisselam avcının söylediğini geyiğe aktardı. bunun üzerine geyik şöyle dedi: "eğer ben geri dönmezsem. cuma günü su bulup da gusletmeyen kimselerden daha kötü olayım." isa aleyhisselam geyikten söz al- 66 di. avcının müsaadesiyle geyik gidip yavrularını emzirdi. sonra sözünde durma korkusundan geri geldi. isa aleyhisselam da onun yanına giderken yolda kırmızı altından bir kerpiç buldu. allahü teala, isa aleyhisselam'a onu avcıya verip, geyiği kurtarmasını emretti. ancak onlara varmadan önce avcının geyiği kestiğini gördü. isa aleyhisselam hadiseye üzüldü ve "işinde bereket görmeyesin" diye avcıya beddua etti. gerçekten avcı, hiçbir i-şinde bereket bulamadı. cuma günü ölüler için verilen sadakanın fazileti semerkand'da bir adam hastalandı. eğer kendisine şifa verip de iyile-şirse işinden kazandığının hepsini cuma günü, ölmüş anne ve babası için sadaka yereceğini vaad etti. allah'tan şifa geldi. iyileşti ve daha uzun zaman yaşadı. adağını yerine getirmek için, sabahtan akşama kadar iş aradı. sadaka verebilecek bir şey elde edemedi. durumu alimlerden bazısına arz etti ve fetva istedi. alimler- 67- den biri, kendisine şöyle dedi:

"dışarı çık bir karpuz kabuğu bul. onu güzelce su ile yıka. onunla birlikte büyük bir köyün yoluna git, onu merkeplere yedir. sevabını da anne ve babana bağışla, böylece adağını yerine getirmiş olursun." adam, bilginin söylediğini yerine getirdi. cumartesi gecesi rüyasında anne ve babasını gördü. anne ve babası kendisini kucaklayıp, şöyle dediler: "ey oğlumuz! bize hayır çeşitlerinden her şeyi yaptın, hatta bize karpuz bile yedirdin. canımız da çok istiyordu. allah senden razı olsun." allah'la ticaret etmek hazreti ali, fatıma, hasan ve hüseyin (allah onlardan razı olsun) üç gün hiçbir şey yemeden evde kaldılar. hazreti fatıma'nın bir fistanı vardı. onu hazreti ali'ye, satması için verdi. hazreti ali fistanı altı dirheme sattı. almış olduğu parayı gördüğü fakirlere dağıttı. yolda giderken kendisine, cebrail'in elinde, - 68- ü cennet develerinden bir deve vardı. hazreti ali'ye: "ey ebu hasan! bu deveyi benden satın al" dedi. hazreti ali: "bende onu alacak para yoktur" dedi. cebrail: "sonra verirsin." "kaça satarsın?" "yüz dirheme satarım." hazreti ali deveyi ondan satın aldı. devenin yularını tutup yola revan oldu. bu sefer mikail aleyhisselam, bir arap kıyafetinde ona rastladı. mikail: "bu deveyi satar mısın?" dedi. hazreti ali: "evet satarım" dedi. mikail: "kaça aldın?" diye sordu. hazreti ali: "yüz dirheme aldım." "ben onu altmış dirhem ticaretle satın alırım." hazreti ali deveyi yüz altmış dirheme ona sattı. mikail aleyhisselam parayı verdi. hazreti ali parayı alıp gitti. yolda deveyi ilk satana rastladı. deveyi ilk satan cebrail, hazreti ali'ye: __gg__ : "deveyi sattın mı?" diye sordu. hazreti ali: "evet, sattım" dedi. "öyle ise benim hakkım olan paramı ver" dedi. hazreti ali ona yüz dirhemi verdi. kendisine altmış dirhem kaldı. parayı eve götürüp hazreti fatıma'nın önüne döktü. hazreti fatıma: "bu parayı nerede buldun?" diye sordu. hazreti ali: "allah için altı dirhem verdim. allah da bana onun mukabilinde altmış dirhem verdi. her dirhem için on dirhem verdi" dedi. sonra peygamber aleyhisse-lam'ın yanına geldi, durumu ona anlattı. peygamber aleyhisselam, hazreti ali'ye: "ya ali! deveyi sana satan cebrail aleyhisselam senden satın alan da mikail aleyhisselam'dır. deve ise kıyamet günü hazreti fatıma'nın binitidir. ey ali! senden başkasına verilmeyen üç şey sana verilmiştir. cennet kadınlarının seyyidesi senin eşindir. senin iki delikanlın vardır ki, onlar cennet ehlinin gençleri ve delikanlılarıdır. senin öyle bir kayınpederin - 70 vardır ki, o peygamberlerin en efdalidir. bunlar için allah'a şükret. o'na hamd ü senada bulun" dedi. az ile kanaat etmek üveys el-yemani'den rivayet ediliyor, diyor ki: "dört oğlu olan bir adam vardı. adam hastalandı. çocuklarından biri diğerlerine: "ya siz babama bakınız, öldüğü vakit mirasından bir şey almazsınız, yahut babama ben bakayım, mirasından bir şey almam" dedi. kardeşleri kabul etmediler. teklif eden çocuk, babasına ölünceye kadar baktı. babası öldüğünde, mirastan kendisine düşeni almadı. gece uykusunda ona şöyle denildi: "filan yere git, oradan yüz dinar al, fakat o yüz dinarın bereketi yoktur." sabah olduğu vakit, gece gördüğünü karısına anlattı. karısı da almasını söyledi. adam gidip parayı almaktan kaçındı. ikinci gece kendisine: - 71 - ^ :-,-:,"filan yere git, oradan on dinar al, fakat o paranın da bereketi yoktur" denildi. sabah olunca, adam gördüğünü karısına anlatıp fikrini sordu. kadın parayı almak için adamı teşvik etti. adam yine parayı almaktan kaçındı, almadı. üçüncü gece

rüyasında kendisine şöyle denildi: "filan yere git, oradan bir dinar al, onun bereketi vardır" denildi. sabah olunca adam gidip oradan bir dinar parayı alır. parayı aldığı yerden çıkarken, birisinin iki büyük balık sattığım görür. adam balık satana: "balıkları kaça satıyorsun?" diye sorar. balıkçı: "bir dinara satıyorum" der. adam bir dinara iki balığı alıp, e-vine götürür. balıkları temizlemek için karınlarını yardığı vakit, bir de ne görsün! her birinin karnında kıymetli inci vardır. bunlardan birini alıp günün padişahına götürür. padişah inciye çok para verip alır. sonra inciyi getirene: "bu, tek olarak yaramaz. diğerini - 72 de getir. ona da aynı parayı veririm" der. adam gidip inciyi de getirir. padişah onu da alıp adama vaad ettiği parayı verir. adam, babasına bakması sebebiyle zengin olur. yaptığı ibadetle gururlanmanın kötülüğü davud aleyhisselam bir gün zebur okuyordu. okurken kalbi yumuşadı. bunun için: "dünyada benden daha iyi ibadet eden yoktur" dedi. allahü teala ona vahyederek buyurdu ki: "rençber bir adam görmen için filan dağa çık. o, yedi yüz seneden beri bana ibadet ediyor. katında hiçbir günahı olmadığı halde, günahlarından istiğfar ediyor. kendiliğinden günah görüp, tevbe etmesinin sebebi şudur. bir gün evin tavanına çıkmıştı. annesi tavanın altında bulunuyordu. onun yürümesinden düşen toz, toprağın annesinin üzerine düştüğünü zannediyor. o adam senden daha fazla ve iyi ibadet edendir. ona git, benim mağ- 73 fir etimi müjdele." davud aleyhisselam o dağa çıkar. orada ibadet etmekten kemikleri görünecek derecede eriyip zayıflamış bir adam görür. adam namaz kılıyordu. namazı bitirince, davud aleyhisselam selam verdi. davud aleyhisselam'a selamını iade ettikten sonra: "sen kimsin?' diye sorar. davud aleyhisselam: "ben davud'um" der. adam: "eğer senin davud olduğunu bilseydim, senden vaki olan hata sebebiyle dağa çıkıp, allah'a tevbe ve istiğfar etmediğinden, selamını iade etmezdim. allah'a yemin ederek söylüyorum ki, ben tavanın üstünden geçtim, altında annem bulunuyordu. benim yürümem sonucu annemin üzerine toz, toprak düştü. bunun için evden çıktım. tam yedi yüz sene oldu, burada bulunuyorum. annem benden razı mıdır, yoksa bana öfkeli midir bilmiyorum. bununla beraber, annemin bana kızmış olduğunu tahmin ederek, allah'a istiğfar ediyorum. allah benden razı olsun annem benden razı olsun diye. ben yedi yüz seneden beri böyle ibadet edip istiğ-__74_ farda bulunuyorum. allah'ın azabından korktuğum için yemek ve içmek için dahi boş vakit bulamıyorum. benden uzaklaş. çünkü beni allah'a ibadet etmekten alıkoydun" der. bunun üzerine davud aleyhisselam ona şöyle der: "allahü teala beni sana gönderdi ki, seni bağışladığını, senden razı olduğunu sana haber vereyim. annen de ahirete irtihal etmiştir ve senden o da razıdır. sen tavanın üzerinde yürürken, o tavanın altında değilmiş, ona toz toprak isabet etmemiş." adam, davud aleyhisselam'dan bu sözleri işitince şöyle der: "allah'a yemin ederim ki, bunları işittikten bu nimetlere nail olduktan sonra yaşamak istemiyorum." secdeye kapanıp: "ey rabbim! benim ruhumu kabzet, beni yanına al" der. aynı anda ruhunu teslim eder. ana ve babaya asi olmanın sonu ata b. yesar'dan rivayet edildiği-- 75 - . .-r;;-,;:,.. ne göre, bir grup insan sefere çıktılar. gece olunca bir sahrada konakladılar. fakat devamlı olarak eşek anırması işittiler. onun sesinden gece yarılarına kadar uyuyamadüar. merak ederek gidip ona bakmak istediklerinde, bir çadır ve içinde tek başına ihtiyar bir kadının bulunduğunu gördüler. ihtiyar kadına: "bir eşek anırması işittik. bizi bütün gece uyutmadı. senin yanında da eşek yok. bu ses nereden geliyor?" dediler. kadın onlara şöyle cevap verdi:

"benim bir oğlum vardı, bana "ey eşek! buraya gel, ey eşek oraya git!" diye seslenirdi. ben de ona "allah seni eşek yapsın" diye beddua ettim. bunun içindir ki, o her gece sabaha kadar eşek gibi anı-rır. misafirler, kadına: "gel bizimle, onun yanına gidelim, ona bakalım" dediler. onun yanına gittiklerinde, onu kabirde boynu eşek boynu gibi olduğu halde gördüler. la havle ve la kuvvete illa billahil alliyyil azıym. - 76 insan sabırlı ve kanaatkar olmalı ısrailoğullarından bir abid, geçim darlığına düştü. bunun için sahraya çıkıp allahü teala'ya, kendisine bir şeyler vermesi için dua edip ibadet ediyordu. bir gün kendisine şöyle bir nida gelir: "ey abid! elini uzat ve al." elini uzatır. elinin içine yıldız gibi parlayan iki inci konur. onları alıp evine gelir, karısına: "fakirlikten kurtulduk" der. sonra bir gece rüyasında cennete girdiğini ve orada bir köşkün bulunduğunu görür. kendisine: "bu köşk senindir" der. köşkün içinde biri kırmızı altından, diğeri gümüşten karşılıklı konmuş iki koltuk görür, üstleri incidendir. kendisine: "bunlardan biri senin yerin, diğeri de karının yeridir" denir. adam koltukların üst kısmına bakar, bir de görür ki, koltuğun birinde __77__ iki inci tanesi kadar yer boştur. adam: "ne oldu ki, bu iki yer boştur?" diye sorar. kendisine şöyle cevap verilir: "orası aslında boş değildi. fakat sen dünyada iki inci için acele ettin. bu yer o iki incinin bulunduğu yerdir." uykusundan ağlayarak uyanır ve durumu karısına bildirir. karısı ona: "allah'a dua et, onları yerine iade ettirmesini allah'tan iste" der. bunun üzerine adam yine sahraya, avucunda inciler olduğu halde çıkar. allah'a onları yerine iade ettirmesi için devamlı dua ve niyazda bulunuyordu, ta ki elinden inciler alınıp, kendisine: "onlar yerine kondu" diye nida edildi. duasının kabul olunmasından dolayı allahü teala'ya hamd ü senada bulundu. resulü ekrem (s.a.v.)'in bazı mucizeleri enes b. malik'ten (r.a.) rivayet e-dilmiştir, diyor ki: resulüllah (s.a.v.) bir gün hazreti fatıma'mn (r.a.) evine gelir. fatıma kendisine açlıktan şikayet eder ve 7r ı \j şöyle der: "ey babacığım, üzerimizden üç gün geçti, bir lokma bir şey tatmadık." bunun üzerine resulüllah (s.a.v.) karnını açtı, üzerine taş bağlanmıştı. bu halini fatıma'ya gösterip şöyle buyurdu: "ey fatıma! siz üç günden beri aç iseniz, baban dört günden beri açtır." resulüllah (s.a.v.), fatıma'mn e-vinden çıkıp giderken, şöyle buyuruyor-lardı: "ah, hasan ile hüseyin'in açlığına ne üzüldüm." peygamber aleyhisselam böyle söyleyerek medine'nin yollarından dışarı çıktı. yolda giderken bir de baktı ki, kuyudan su çıkaran köylü bir adam gördü. peygamber aleyhisselam adamın yanında durdu. adam onun peygamber olduğunu bilmiyordu. peygamber aleyhisselam a-dama: "bir işçi tutmak ister misin?" dedi. adam: "evet, isterim" dedi. peygamber: "ne için işçi tutmak istersin?" deyince adam: "bu kuyudan su çıkarması için" dedi. - 7ı - - v ; bunun üzerine adam, peygamber aleyhisselam'a kovayı verdi. peygamber aleyhisselam'a, üç hurma verdi. peygamber aleyhisselam hurmaları yedi. sonra adama sekiz kova daha su çıkardı. onuncu kez su çıkarırken kova, ipi kopup kuyuya düştü. peygamber aleyhisselam hayret içinde kalmıştı. a-dam kızarak geldi ve peygamber aleyhisselam'ın yüzüne bir tokat vurup yirmi dört adet hurma daha verdi. peygamber aleyhisselam hurmaları ondan aldı, sonra mübarek eliyle kovayı kuyudan alıp adamın önüne fırlatarak oradan çekilip gitti. adam bir müddet düşündükten sonra "bu mutlaka peygamberdir" diyerek bıçağını alıp, peygamber aleyhisselam'ın yüzüne vurduğu sağ elini kesti. bunun

verdiği ızdırap sonucu bayılıp yere düştü. yanından geçenler, üzerine su dökerek onu ayılttılar. sonra kendisine: "sana ne oldu?" diye sordular. adam dedi ki: "ben bir insanın yüzüne tokat attım. sonra tokat attığım kimsenin muhammed aleyhisselam olduğunu anladım. bana gelecek olan azaptan korktu- 80-ğum için, ona tokat attığım elimi kestim." sonra kesik elini sol eliyle alıp, mescide doğru yola koyuldu ve: "ey muhammed'in ashabı! muhammed nerededir?" diye seslenmeye başladı. ebu bekir, ömer ve osman (r.anhüm) orada oturuyorlardı. ona: "muhammed'i niçin arayıp soruyorsun?" dediler. adam: "onunla bitecek işim vardı" diye cevap verdi. selman gelip adamın elinden tutarak, fatıma'nın (r. a.) evine gittiler. peygamber aleyhisselam ondan hurmaları alınca, doğru fatıma'nın evine gelmiş, hasan'ı sağ kucağına, hüseyin'i de sol kucağına oturtmuştu. kendi yanında bulunan hurmaları onlara yediriyordu. gelen köylü adam: 'ta muhammed!" diye çağırdı. peygamber aleyhisselam, fatıma validemize: "bak, kapıda kim vardır?" buyurdu. fatıma validemiz kapıya çıktığında, kesilmiş elini sol eline almış, elinden kan damları dökülen köylü adamı gördü. fatıma validemiz geri dönüp, peygamber aleyhisselam'a gördüklerini haber verdi. peygamber aleyhisselam kalkıp kapıya çıktı. adam peygamber (s.a.v.)'i görünce: "ey muhammedi beni mazur gör, beni bağışla. çünkü ben seni tanıyamamıştım" dedi. peygamber aleyhisselam ona: "elini niçin kestin?" buyurdu. adam: "senin yüzüne vurduğum el ile beraber bulunmayı doğru bulmadım" dedi. peygamber aleyhisselam ona şöyle buyurdu: "müslüman ol ki, kurtulasın." a-dam: "ey muhammedi eğer gerçekten peygamber isen, elimi tedavi et" dedi. bunun üzerine peygamber aleyhisselam adamın kesik elini alıp yerine koydu. kesik eli yerine yapıştırıp, eliyle meshetti. bismillah diyerek üzerine tükürdü. allah'ın izniyle yara kabuklanıp iyileşti. bunu gören köylü adam hemen müslüman oldu. kul hakkı yenmişse helallik almalı ebu yezid bistami hazretleri bir çok seneler allah'a ibadet eder, fakat - 82 yapmış olduğu ibadetin lezzetini alamaz. annesinin yanma gidip: "ey anneciğim! ben ibadet ve taatımda zevk ve lezzet bulamıyorum. düşün, ben karnında bulunduğum ve doğup süt emdiğim günlerde, haram olan yemeklerden bir şey yedin mi?" der. annesi uzun uzadıya düşündükten sonra, şöyle der: "ey oğlum! sen karnımda bulunduğun vakit, evin damına çıkmıştım. orada bir kap içinde, başkasına ait peynir bulunuyordu. canım istedi, o peynirden sahibinin izni olmadan, bir tadımlık koparıp yedim" deyince ebu yezid bistami: "ibadetten zevk alamayışım, bundan başka bir sebepten değildir. olsa olsa onun sebebi budur. peynirin sahibine git, durumu ona bildir" der. annesi peynirin sahibine gidip durumu bildirir ve kendisinden helallik alır. neticeyi de oğluna bildirir. bundan sonradır ki, oğlu ebu yezid bistami yapmış olduğu ibadetin ve taatm lezzetine varır. s3 islam'da ticaret ahlakı imam-ı azam ebu hanife, bas-rah bir adamla ortak ticaret yapıyordu. ebu hanife bir gün ortağına adet elbise gönderir ve bir mektup yazarak elbiselerden birinin kusurlu olduğunu, onun da filan elbise olduğunu ve satarken alıcıya söylemesini bildirir. ortağı aynı elbiseyi otuz bin dirheme satar. parayı ebu hanife'ye getirir. ebu hanife: "alıcıya kusuru söyledin mi?" diye sorar. ortağı: "hayır, unuttum" diye cevap verir. bunun üzerine ebu hanife o elbiseden alınan paranın hepsini, fakirlere sadaka olarak dağıtır. dünyada hayırlı evladı olmanın faydası hakimlerden biri vefat ettiğinde, karısını hamile olarak bırakır. kadın, gebelik müddeti bitince bir oğlan çocuk dünyaya getirir. çocuk büyüdüğü vakit annesi onu mektebe gönderir. hocası ço- 84 cuğa besmele'yi öğretir. bunun üzerine allahü teala babasının kabirdeki azabını

kaldırır ve cebrail şöyle buyurur: "ey cebrail! bize yaraşmaz ki, oğlu bizi zikrederken, babasını azab içinde bulunduralım. ona git, böyle bir çocuğu olduğu için tebrik et." cebrail aleyhisselam o adama gidip, tebrik eder. allah rahmet eylesin. yahudi aliminin müslüman oluşu hatem el-esam bağdat'a gitti. o-raya vardığında, kendisine: "burada bir yahudi bilgini vardır ki, bütün bilginleri susturdu" dediler. hatem: "ben onunla konuşurum" dedi. yahudi geldiğinde, hatem'e şunları sordu: "allah neyi bilmiyor? allah'ın katında bulunmayan şey nedir? allah'ın hazinesinde bulunmayan şey nedir? allah'ın kullarından istediği şey nedir? allah neyi bağlar ve neyi çözer?" hatem, yahudi'ye: - 85 "eğer sorularım cevaplandırır-sam müslüman olur musun?" diye sordu. yahudi: "evet, olurum deyince hatem soruları şöyle cevaplandırdı: "allah'ın bilmediği şey, şeriki ve oğludur. çünkü allah'ın şeriki ve oğlu bulunmaz. allah'ın katında bulunmayan şey de zulümdür. çünkü allah insanlara zerre miktarı olsun zulmetmez. allah'ın hazinesinde bulunmayan şey yoksulluktur. çünkü allah zengindir, siz yoksullarsınız, allah'ın kullarından istediği şey ise, karz-ı hasen denilen, karşılıksız sırf allah rızası için borç vermektir. allah'ın bağladığı şey, kafirlerin bağladıkları zünnardır. allah'ın çözdüğü şey de, sevdiklerinden çözdüğü bu zünnardır." hatem'den bu cevaplan işiten yahudi müslüman olur, allah'ın izniyle... mizan gününü düşünmek ebu yezid bistami bir gün evinden dışarı çıkar. kendisinde ağlama eseri bulunuyormuş. niçin ağladığını sorduklarında şöyle cevap vermiş: "bana ulaştı ki, bir kul kıyamet günü hasmıyla birlikte hesap yerine gelir ve: "ey allah'ım! ben bir kasap idim. bu adam bana gelip, et satın almak istedi. elini, sattığım etlerin üzerine koydu. etin üzerinde, elinin parmak izleri kaldı. fakat benden et satın almadı. ben bugün ondan, parmak izi kadar yerin hakkını istiyorum" der. bunun üzerine allahü teala, onun hakkı kadar, diğerinin sevaplarından alınıp, verilmesini emreder. şikayetçi olan adamın sevap-günahları tartılırken, sevap tarafı zerre kadar hafif gelmişti. alınan sevap konunca, sevap tarafı ağır bastı ve o adamın cennete götürülmesi emrolundu. hasmının tartısı da, kendisinden alındığı kadar noksan geldi, yani sevap tarafı zerre kadar hafif gelip, günah tarafı zerre kadar ağır geldi. bunun için cehenneme götürülmesi hususunda emir verildi. o gün benim halim ne olur, bilmiyorum. işte bunun için ağladım. - 87 şeytana uyanın vay haline! ben-i israil'de bir abid vardı ki, ismi bersis idi. uzun yıllar ibadethanesinden çıkmayarak, ibadet etmekle meşhur idi. kendi diyarının padişahının bir kız evladı olmuştu. padişah kız evladına erkeklerden bir fenalık gelir korkusu içinde olduğu için, onu meşhur abidin yanına gönderdi. ta ki, kimse onu bilmesin. kız, abidin yanında kalmaya devam etti. kız büyüdüğü, erginlik çağına geldiği vakit şeytan bir ihtiyar kıyafetinde gelip, adamı aldattı. şeytanın iğvasma aldanan adam, kızla münasebet kurdu. kız, a-damdan hamile kaldı. kızın gebeliği belli olunca, şeytan yine gelip adama dedi ki: "sen abid ve zahid bir adamsın. bu kız, çocuğu doğurduğu vakit senin zina yapmış olduğun ortaya çıkar, insanlar arasında rezil olursun. bu kız, çocuğu doğurmadan önce öldür. babasına kızın öldü de. o, senin sözüne inanır. kızı def- 88 nedersin, böylece kimse senin bu işini bilmez. adam şeytanın bu hilesine de al-damp, kızı öldürür. babasına kızın öldüğünü haber veriri. babası, kızının defnine izin verir, o da kızı defneder. sonra iblis aleyhilla'ne bir alim adam suretinde padişahın yanına gelir. adamın kızı ile olan ilişkisini bir bir anlatır. sonunda padişaha der ki: "kızının kabrini aç ve karnını yar. eğer kızının karnında çocuk görürsen, ben

gerçek söylemişimdir. eğer karnında çocuk bulamazsan, o zaman beni öldür." padişah onun sözüne uyarak gelip, kızının kabrini açar. kızı dışarı çıkarıp karnını yarar. kızın karnında iblis'in söylediği gibi çocuk görür. bunun üzerine abidi alıp bir deveye bindirir ve idam e-dümesi için şehre getirir. tam adamın asılacağı an iblis yetişip adama: "sen benim sözümle zina yaptın. benim sözüme uyarak insan öldürdün. sen bana iman et, ben seni padişahın bu azabından kurtarırım" der. - 8ı adamın kalbi kararıp, şekaveti yüzünden akmış olduğu o anda, iblis'e iman edip, allah'ı inkar eder. iblis hemen yanından uzaklaşır. iblis'in yanından uzaklaştığım görünce: "niçin beni kurtarmıyorsun?" diye sorar. iblis: "ben alemlerin rabbi olan allah'tan korkarım" diye cevap vererek, onu terk edip gider. ve la havle ve la kuvvete illa billahi! aliyyil azıym. öğüt vermek ve öğüdü kabul etmenin yolu kafir bir kral ve onun salih bir veziri vardı. vezir, krala öğüt vermek için fırsat kolluyordu. bir gece kral vezirine: "haydi kalk! atlarımıza binip şöyle bir dolaşalım, insanların ahvalini kontrol edelim" dedi. kral ve vezir atlarına binip, yola çıkarlar. yolda yürürlerken, içinde ateş ışığı bulunan dağ gibi bir yer görürler. oraya giderler. bir de bakarlar ki, orası __on__ i/w bir evmiş. evin içinde şarkı ve oyun sesleri vardı. evde yırtık elbiseli bir adamın, hayvan tersinden meydana gelen bir yığıntıya dayanmış olduğunu, karısının da önünde bulunup, kendisini, kralların se-lamlandığı gibi selamladığını ve kendisinin de, karısını, dünyanın en büyük kadınının selamlanışı gibi, selamladığını görürler. kral, vezirine: "belki de bunlar her gece böyle yapıyorlar" dedi. vezir, kralın bu sözünü fırsat bilerek, şu öğüdü verdi: "ey kral, mağrur olmakta onlar gibi olmanızdan korkarız." "nasıl olur?" "senin mülkün, melekutu bilenin katında, senin katındaki bu mezbele gibidir. senin köşklerin, oturduğun koltukların, vücudun ve giydiklerini, temizlik ve güzelliği bilenin yanında, senin yanında bu iki kişi nasılsa öyledir. kral: "bu sıfatın sahipleri kimlerdir?" diye sordu. vezir şöyle cevap verir: "onlar öyle kimselerdir ki, o şehirde hüzün yoktur, ferahlık vardır. karanlık yoktur ziya ve nur vardır. korku - ı1 yoktur, emn-ü emanet vardır" diye vasfedenlerdir. kral: "bunları bana bugünden önce haber vermenden seni engelleyen nedir?" vezir: "heybetin" diye cevap verdi. kral: "eğer şu vasfettiklerin gerçek ise, gece ve gündüzlerimizi orada geçirmemiz gerekir" dedi. vezir: "bunu sizin için aramam hususunda emir verir misiniz?" kral: "evet, veririm." birkaç gün sonra vezir: "ey kral! senin istediklerini, ecdadının kabirlerinde yazılmış beyitlerde buldum" der. kral: "nasıl beyitlerdir onlar diye sorunca, vezir şu beyitleri okur: gözlerin gördüğü halde, dünyayı görmüyor musun? dünyadakileri bilmiyorsun, halbuki herşeyden haberdarsın dünyada ebedi kalacakmışsın gibi, binalar yapıyorsun yarın sen yaptığın binalardan göçüp gidersin, dünyada öğünecek binalar yükseltirsin, - ı2 kabristandaki yerin küçük bir evdir ne yaparsan yap, hepsi boş ve a-sılsızdır zira ölülerin evleri kabristandır kral vezirin okuduğu bu beyitleri işitince tevbe edip müslüman oldu.

allah'a tevekkül etmek ve kazasına sabretmek malik b. dinar'dan rivayet edilmiştir. diyor ki: "bir gün hac etmek için yola çıktım. çölde yürürken, gagasında ekmek bulunan bir karga gördüm. kendi kendime: "bu bir kargadır, havada uçuyor. gagasında ekmek vardır. muhakkak onun bir işi vardır" dedim ve kargayı takip etmeye başladım. karga gidip, bir mağaraya kondu. ben de oraya gittim. bir de baktım ki, elleri ve ayakları bağlı bir adam sırt üstü yatıyor, karga getirmiş olduğu ekmeği ona parça parça, lokma lokma yediriyor. karga uçup gitti, bir daha dönmedi. ben adama: "nerelisin?" diye sordum. adam - ı3 şöyle cevap verdi: "ben hacılardan biriyim. hırsızlar beni soydular ve ellerimi, ayaklarımı bağlayıp, buraya attılar. beş gün açlığa sabredip, dayandım. sonra şöyle niyazda bulundum: "ey kitabında "darda kalanlar dua ettikleri vakit, dualarını kabul ederim" buyuran allah'ım. işte ben darda kaldım, bana merhamet et" dedim. bunun üzerine cenabı hakk bu kargayı gönderdi. her gün bana yedirip içiriyor. ben onun elini, ayağını çözdüm. beraberce yola devam ettik. yolda susadık. yanımızda su yoktu. sahraya baktık, uzakta bir pınar gördük, etrafında bir hayli geyik vardı, geyikler su içiyorlardı. biz "elhamdülillah, bir kuyu bulduk" deyip, oraya yaklaştık. geyikler bizi görünce kaçıştılar. pınara vardığımızda pınarın suyu derinlere kaçtı. oradan iple su çıkardık ve içtik. sonra kendi kendime "geyikler, secde etmezler, rüku etmezler, onları yeryüzünde suladın. biz ise su almak için yüz arşın iple çekmek zorunda kaldık" dedim. böyle der demez, gaipten şöyle bir ses geldi: - ı4 "geyikler bize tevekkül ettiler, biz de onları suladık. sen ise ip ve kovaya güvendin." "la havle ve la kuvvete illa billah'tn fazileti halife me'mun, bir hıristiyan'ın beş yüz dirhemine el koydu. onu bir atlı muhafızla gönderdi. giderken muhafız yolda, sırtında kuru ot yükü bulunan bir adam gördü. adamın yükü bir tarafa e-ğümişti. eğildiği taraftan yükü düzeltti. bu sefer yük diğer tarafa eğildi. bunun üzerine muhafız: "la havle ve la kuvvete illa billah" dedi. hıristiyan bu kelimeyi büyük göi.üp, ona hürmet etti. muhafız, hıristiyan'a: "bu kelimeyi büyük görüp, ona hürmet ediyorsun da, niçin allah'a iman etmiyorsun?" dedi. hıristiyan: "ben onu meleklerden öğrendim" dedi. muhafız, hıristiyan'ın bu sözüne taaccüp etti. halifenin yanına gittiğinde hıristiyan'da gördüğünü, ona anlattı. halife, hıristiyan'ı çağırıp: - ı5 "bu kelimeyi meleklerden nasıl öğrendin?" diye sordu. hıristiyan, durumu şöyle anlattı: "benim zengin bir amcam vardı. onun güzel bir kızı olup, kendisinden istedim. kızını bana vermedi. başkası ile evlendirdi. zifaf gecesinde kızın kocası öldü. ben yine kızla evlenmek istedim. fakat babası benimle evlenmesine rıza göstermeyip, başkası ile evlendirdi. ikinci evliliğinde de kocası zifaf gecesinde vefat etti. üçüncü defa kızını istedim. yine vermedi. başkasıyla evlendirdi. yine kocası zifaf gecesinde vefat etti. dördüncü defa istediğimde, benden başka isteyen olmadığı için kızının, benimle evlenmesine razı oldu. zifaf gecesinde kızla başbaşa kaldığım vakit, şeytan bir dağ parçası gibi beni karşılayıp, şiddetli bir sesle bağırdı ve: "nereye gidiyorsun?" dedi. "ailemin yanına gidiyorum" diye cevap verdim. "ben o kavme ne yaptım bilmiyor musun?" "evet, biliyorum" dedim. - ı6 "eğer bu kadının gece benim, gündüz senin olmasına razı olursan olursun. yoksa seni öldürürüm" dedi. "peki razıyım, öyle olsun" dedim.

böylece epey bir zaman geçti. sonra bir gece, şeytan bana dedi ki: "ben bu gece melekleri dinlemek için göğe çıkacağım. çünkü bu gece nöbet benimdir. göğe çıkmak için benimle beraber gelir misin?" "evet gelirim" dedim. şeytan deve şekline girdi ve bana: "gel sırtıma bin" dedi. ben şeytanın sırtına bindim. şeytan havada göğe doğru uçtu. gökte meleklerin: "la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azıym" dediklerini işittim. şeytan bu sözleri işittiği vakit, alt üst olup, ölü gibi yere düştü. ben de onun yakınında bir yere düştüm. bir saat sonra ayıldı. bana "gözünü yum" dedi. gözümü yumdum. biri de baktım ki, kendimi evimin kapısının önünde buldum. karımla başbaşa kaldığım vakit ona: "bu evin pencerelerini iyice kapa, - ı7 bütün deliklerini tıka, hiçbiri yer açık kalmasın" dedim. karım bütün pencereleri kapadı, evin deliklerini tıkadı. hiçbir açık yer bırakmadı. o gece şeytan gelip eve girdiğinde, kapıyı kapadı. ağzımı kapının üzerine koyup "la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azıym" dedim. evde şiddetli bir ses işittim. sonra aynı kelimeyi ikinci defa, üçüncü defa söyledim. karım bana seslenerek eve girmemi söyledi. ben de eve girdim. karım bana şunları anlattı: "sen ilk defa o kelimeleri söylediğinde, şeytan ondan kaçmak için yer aradı, fakat kaçacak bir delik bulamadı. i-kinci defa söylediğinde, gökten bir ateş inip şeytanı çevreledi. üçüncü defa söylediğinde ateş şeytanı yaktı. şeytan yanıp kül oldu. allahü teala, o melunun şerrinden bizi kurtardı." me'mun bu sözleri işitince, hıristiyan'dan müsadere ettiği parayı kendisine iade edip onu serbest bıraktı. - ı8 allah'ın mağfiretini dilemekten başka çare olmadığı hakkında adamın biri kendisini hesaba çeker. ömrünü hesapladığında altmış yaşında olduğunu, günlerini hesaplayınca da yirmi bir bin dokuz yüz gün olduğunu görünce, feryat edip ağlamaya başlar ve: "her gün günah olduğu vakit, bu kadar sayı ile ben allah'ın huzuruna nasıl çıkarım?" der ve düşüp bayılır. ayıldığın-da bu hesabı kendisine yine sorunca, tekrar düşüp bayılır. ona dokunduklarında öldüğünü görürler. her gün onbinlerce günah işleyenin hali ne olur?! özür dilemeyi kabul etmemenin kötülüğü bir gün şeytan aleyhilla'ne fira-vun'un yanına girip ona der ki: "beni biliyor musun?" firavun: "evet biliyorum" der. şeytan: "sen bir hasletten dolayı beni kaybettin." "nedir o?" "allah'a karşı cüretkar olup, tanrılık davasında bulundun. ben senden yaş bakımından daha büyük, ilim bakımından daha çok alim, kuvvet bakımından daha kuvvetli olduğum halde, ben allah'a karşı öyle bir cürette bulunmadım." "evet, doğru söylüyorsun. ben bu işimden dolayı allah'a tevbe ederim." "sakın tevbe etme. çünkü mısır halkı seni ilah diye kabul etmiştir. eğer bundan dönersen, onlar senden yüz çevirirler, düşmanınla birleşip bütün mülkünü elinden alırlar. sonra sen rezil ve rüsvay olursun." "doğru söylüyorsun. fakat yeryüzünde benden daha habis olanı biliyor musun?" "evet biliyorum. kendisinden ö-zür dilenip de kabul etmeyen kimse benden de, senden de daha habistir." şeytan aleyhilla'ne böyle söyleyip firavun'un yanından çıkıp gitti. allah her ikisine de lanet etsin. - 100 hızır aleyhisselam'ın başından geçenler

hızır aleyhisselam denizin kenarında oturuyordu. bir isteyici gelip kendisine: "allah için bana bir şey vermeni istiyorum" der. hızır aleyhisselam düşüp bayılır. ayıldığı vakit, kendisinden allah için bir şey vermesini isteyen kimseye şöyle der: "sen benden allah için bir şey ver dedin. ben ise kendimden başka bir şeye malik değilim. sana kendimi veriyorum. beni sat, parası ile ihtiyacını gör," isteyici hızır aleyhisselam'ı alıp, pazara götürür, onu sahim b. erkam a-dında birisine satar. sahim onu alıp evine götürür. evinin arkasında bir bahçesi bulunuyordu. bahçesinin içinde on iki metrekarelik biri tümsek vardı. eline bir ip verip, bu tümseği oymasını ve toprağım bahçeden dışarı atmasını emreder. kendisi işine gider. hızır - 101- : aleyhisselam tümseği oyup toprağım atmaya başlar. sahim işinden döndüğünde, ailesine: "bahçede çalışan delikanlıya yemek yedirdiniz mi?" diye sorar. ailesi: "ne delikanlısı, bizim ondan haberimiz yoktur" derler. sahim yemeği alıp, hızır aleyhisselam'ın yanına gider. yanına vardığında onu, bahçede bulunan o büyük tümseği oyup attığım, işini bitirip, namaz kıldığım görür. bu hadise kendisini öyle şaşırtır ki, az kaldı şaşkınlığından bayılıp düşüyordu. ona sorup der ki: "sen kimsin? bana haber ver." "ben allah'ın ve senin kulunum." "sana allah aşkına soruyorum. bana bildir, sen kimsin?" hızır aleyhisselam bayılıp düşer. biri saat kadar baygın kaldıktan sonra ayılır ve hızır olduğunu söyler. bu defa sahim bayılıp yere düşer. sahim ayıldığı vakit, tevbe edip allah'tan bağışlanmasını diler ve: "ey allah'ım! yapmış olduğum işten beni muahaza etme. çünkü ben onun hızır olduğunu bilmiyordum" diye niyazda bulunur. hızır aleyhisselam secdeye kapanıp allah'a şöyle niyazda bulunur: "ey rabbim! senin hakkın için köle oldum, senin hakkın için de azad olundum" der. sonra geri dönmesi için sahibinden izin ister. sahibi kendisine izin verir, denizin kenarına döner. denizin kenarına döndüğünde, orada bir adamın durup: "ey allah'ım! hızır'ı kurtar, onu satın alıp çalıştıranın tevbesini kabul et" diye allah'a niyazda bulunduğunu görür. hızır aleyhisselam ona: "sen kimsin?" diye sorar. o da: "ben şadun'um" diye cevap verir. hızır aleyhisselam da ona: "ben de hızır'ım" der. şadun: "ey hızır! sen dünyayı istedin, dünyada kendin için bir yer ittihaz ettin" der. çünkü hızır aleyhisselam'ın denizin kenarında ibadet edecek bir yeri vardı. karaya çıktığı vakit orada allah'a ibadet ederdi. orada bir ağaç dikmiş, o-nun gölgesinde allah'a ibadet ediyordu. secdeye vardığı zaman kendisine şöyle - 103 nida edildi: "ey hızır! dünyayı ahiret üzerine tercih ettin. izzetim ve celalim hakkı için onu sevmekte benim rızam yoktur." hızır aleyhisselam şadun'a: "allah'a dua et, benim tevbemi kabul buyursun" der. şadun dua eder. allahü teala onun duası sebebiyle hızır a-leyhisselam'ın tevbesini kabul buyurur. allah korkusundan ağlamanın fazileti kıyamet günü bir kul allah'ın huzuruna getirilip, hesabı görülür. günahları sevaplarından fazla geldiği için, cehenneme götürülmesi hususunda emir verilir. bunun üzerine gözlerinin kirpiklerinden bir kıl der ki: "ya rabbim! senin peygamberin muhammed mustafa (s.a.v.) "allah korkusundan kim ağlarsa, cenabı hakk o gözü cehennem ateşine haram kılar" buyurmuştu. beni o kulun gözlerinden kopar, ondan sonra onu cehenneme gönder. allahü teala şöyle buyurur: - 104 "niçin onu bağışlamamı benden istemiyorsun?" "ey rabbim! ben senden korktum" der. allahü teala da: "ona senin için ikram edip, affettim" der ve "onu cennete götürün" buyurur. ibadeti dünya işlerinden üstün tutmak

hamid el-leffaf, bir gün cuma namazına gitmek ister. o esnada merkebi kaybolmuş, unu değirmende kalmış, bir de tarlasını sulamak için su alma nöbeti kendisinde idi. kendi kendine: "eğer cuma namazına gidersem, bu işlerimi yapamam" diye düşündü. sonra ahiret işi daha evladır" diyerek cuma namazına gitti. cuma namazını kılıp eve döndüğünde merkebinin ahırda olduğunu, tarlasının sulandığını, ununun eve getirilip, karısının hamur yoğurduğunu gördü. durumu öğrenmek için karısına sordu. karısı: "merkebin eve gelmesi şöyle olmuştur. kapının çalındığını işittim. dışa- 105 rı çıktığımda merkebin geldiğini, etrafım aslanların çepeçevre sardığım gördüm. kapıyı açtım, merkep içeri girdi. tarlanın sulanmasına gelince, komşumuz kendi arazisini sulamak istedi. yerini sularken su taştı ve bizim yer de böylece sulanmış oldu. unun eve getirilmesi ise şöyle olmuştur. komşumuzun değirmende unu vardı alıp getirmiş. evine geldiğinde çuvalın bizim olduğunu öğrenir ve un çuvalını alıp bize getirir." karısında bunları dinleyen adam, allah'a şükrederek başını yukarı kaldırır ve şöyle niyazda bulunur: "ey allah'ım! ben senin bir emrini yerine getirdim. sen ise benim üç işimi hallettin. sana binlerce şükürler olsun." allahü teala'nın isimlerinin fazileti nuh aleyhisselam gemiye bindiği vakit gemi yer ile gök arasında yükseldi. su dalgaları gemiye vurmaya başladı. su gayet sıcak olduğu için hararetinden kara parçası eridi. az kaldı suyu içip gemiyi - 106 batırıyordu. allahü teala, nuh aley-hisselam'a kendi isimlerinden "ya hayyü ya kayyum" isimlerini öğretti. nuh aleyhisselam bu isimlerle allah'a dua etti. kara parçası allahü teala'nın bu isimlerinin bereketiyle dondu. nuh aleyhisselam'ın bindiği gemi batmaktan kurtuldu. nitekim tevrat'ta da yazılıdır ki, bu isimleri suya düşen kimse okursa boğulmaktan kurtulur. ibrahim aleyhisselam ateşe atıldığı zaman allahü teala ona bu isimleri öğretti. bunları o-kuduğu için ateş, ibrahim aleyhisselam'ı yakmadı. ibrahim aleyhisselam oğlu ismail aleyhisselam'ı harem-i şerife götürüp orada tek başına yalnız olarak bıraktığı vakit, allah bu ismi ona öğretti ve ona muhtaç olduğu vakit, bu isimlerle dua etmesini emretti. ismail aleyhisselam susayıp, kendisi ve annesi güç bir duruma düştükleri zaman bunlarla allah'a dua etti. allahü teala bu isimlerin bereketiyle onlara zemzem kuyusunun suyunu ihsan etti. bu isimler ismailoğullarmın ağzında ve denizde seyredenlerin ağzında kıyamete dek kaldı. __107__ j. \j l ' r şehitlerin kerametleri harun reşid, muhammed bat-tal'a, rum diyarında vaki olan en acaip hadisenin ne olduğunu sorar. battal şunu anlatır: "bir gün başımda külah olduğu halde rum meralarından birinde yürüyordum. başımı eğip yere bakıyordum. arkamdan at nallarının sesini işittim. dönüp baktığımda elinde oku bulunan silahlı bir atlı gördüm. bana yaklaştı ve selam verdi. selamı aldım. bana: "battal isimli bir adam gördün mü?" diye sordu. ben: "işte battal benim" dedim. hemen atından inip, beni kucakladı ve a-yaklarına kapandı. kendisine: "niçin böyle yapıyorsun?" dedim. "sana hizmet etmek için geldim" biz böyle konuşurken üzerimize dört atlının geldiğini gördük. arka"bana izin verir misin? onlara - 108 dedi. doğru daşım: karşı çıkayım" dedi. kendisine izin verdim. bir saat kadar savaştılar. sonunda

arkadaşımı şehit ettiler. sonra bana yönelerek hücum ettiler. ben kendilerine: "eğer benimle savaşmak istiyorsanız, bana müsaade edin, arkadaşımın silahını alayım, onun atına bineyim" dedim. bana müsaade ettiler. arkadaşımın silahını alıp, atına bindim. sonra onlara: "siz dört kişisiniz. ben ise tek başıma yalnızım. bu insafa sıcak bir iş değildir. teker teker vuruşalım" dedim. onlardan biri çıkıp benimle dövüştü. onu öldürdüm. sonra ikincisi çıktı, onu da öldürdüm. sonra üçüncüsü çıktı onu da öldürdüm. sonra dördüncüsü çıktı. o-nunla vuruşmaya devam ettik. ta ki onun ve benim oklarımız kırıldı. bunun üzerine atlarımızdan indik. o kalkanını ve kılıcım aldı. ben de kalkanımı ve kılıcımı aldım. yine çatışmaya devam ettik. ta ki kalkanlarımız kırıldı. kılıçlarımız kabzalarından kırılıp yere düştüler. sonra güneş batıncaya dek boğuştuk. ne o beni mağlup edebildi ve ne de ben onu. ben ona: - 10ı "ey filan! bu gün dinimde üzerime farz olan namazımı geçirdim" dedim. bir ruhban olan hasmım: "ben de ibadetimi yapmadım" dedi. ben devamla: "biraz uzaklaşman mümkün müdür? geçmiş ibadetlerimizi kaza edelim ve bu gece istirahat edelim, yarın savaşımıza devam ederiz" dedim. o da: "nasıl istersen öyle olsun" dedi. ben kelime-i tevhid getirdim, namazımı kaza ettim. o da ibadetini yaptı. derin uykuya dalacağı vakit, kalkıp bana: "siz arap topluluğu sözünüzde durmazsınız. bende iki zil vardır. onlardan birini senin kulağına asarım. başını benim üzerine koyarsın. hareket ettiğin vakit, zilin sese çıkar ben de uyanırım." "nasıl istersen öyle olsun" dedim. bu hal üzere yatıp uyuduk. sabah olduğu vakit, yine kelime-i tevhid getirdim, sonra namazımı kıldım ve onunla çarpışmaya başladık. onu yere yıktım ve göğsünün üzerine oturdum. tam keseceğim sırada: "beni bu seferlik bağışla" dedi. - 110 ben de onu bağışladım. sonra i-kinci defa kapıştık. ayağım kaydı, beni yere düşürüp göğsümün üzerine oturdu ve beni kesmek istedi. kendisine: "ben seni affettim. sen beni affetmez misin?" dedim. "peki seni affedeyim" dedi. sonra üçüncü defa olarak birbirimize girdik. bu sefer kalbimden rahatsız oldum, beni yere düşürüp göğsümün üzerine oturdu. kendisine: "birbirimizi birer kere affettik. bu kez lütfedip beni bağışlamaz mısın?" dedim. "peki bağışlayayım" dedi. dördüncü defa olarak çatıştık. yine beni yere düşürdü ve: "şimdi anladım. sen bat-tal'sın, muhakkak seni boğazlarım. rum diyarı senden kurtulup rahatlar" dedi. en: "hayır, senin dediğin gibi olmaz. rabbim dilerse olur." "allah'ına niyaz et, beni senden men etsin" dedi ve beni kesmek için hançerini kaldırdı. tam o sırada şehit düşen arkadaşım kalkıp, kılıcını kaldırıp başına indirdi. işini bitirdi ve "allah yolunda - 111 öldürülenleri siz ölüler sanmayınız" mealindeki ayeti celileyi okudu. besmele'nin kuvveti ebu müslim el-havlani'nin bir cariyesi vardı. cariye ona öfkelendiği için zehir verirdi. zehri içtiğinde kendisine tesir etmezdi. bu hal uzun müddet devam etti. sonunda cariye: "ben sana uzun zamandır zehir i-çirdim, zehir sana tesir etmedi" dedi. ebu müslim el-havlani: "çünkü sen artık çok ihtiyarladın" dedi. ebu müslim: "ben yemek yerken ve su içerken daima "bismillahirrahmanirrahıym" derim, onun için bana zehir filan tesir etmez" dedi. sonra cariyeyi azad etti. receb ayının fazileti mukatil'den rivayet edilmiştir. diyor ki: "kaf dağının arkasında, dünyanın dört misli kadar, gümüş gibi bembeyaz ve bomboş bir yer vardır. içi melek- 112 -

lerle öyle dolmuştur ki, üzerlerine iğne atılsa yere düşmez. herbirinin elinde üzerinde "la i-lahe illellah muhammedün rasulüllah" yazılı sancak vardır. bunlar receb ayının her gecesinde bu yerde toplanırlar. allahü teala'ya dua ve niyazda bulunurlar. hazreti muhammed (s.a.v.)'in ümmeti için dua eden bu melekler, allah'a şöyle niyaz ederler: "ey rabbimiz! hazreti muhammed ümmetine merhamet et. hazreti muhammed ümmetini azablandırma." diye niyaz edip ağlarlar. cenabı allah onlara: "ne istiyorsunuz?" buyurur. onlar: "hazreti mu-hammed'in ümmetini bağışlamanı istiyoruz" derler. allahü teala: "ben onları bağışladım" buyurur. rabia el-adeviyye'nin başına gelen hadise rabia el-adeviyye evinde uyurken, içeriye hırsız girer. evden çalacak olduğu eşyayı bir araya toplar ve çıkıp gitmek için kapıya doğru yönelir. fakat - 113 önündeki kapı kaybolur, kapıyı bulamaz. durup, kapının görünmesini bekler. o anda gaibden kendisine şöyle bir ses gelir: "çaldığın eşyayı bırak, kapıdan çıkıp git." çaldığı eşyayı yerine bırakınca, kapı yeniden görünür. kapının bulunduğu yeri öğrenince, çaldığı eşyayı yine alır. kapı yine kayıp olur, eşyayı bırakır, kapı yine görünür. bu durum üç veya daha fazla tekerrür eder. sonra yine kendisine gaibden bir ses gelir. "rabia uyumuşsa, ondan razı o-lan mevlası uyumaz. çünkü o'na ne uyku gelir, ne de uyuklama." bunu işiten hırsız çaldığı eşyayı bırakıp, kapıdan çıkar ve gider. aşure günü'nün fazileti bir aşure günü fakirin biri hakime gelip şöyle der: "ben bir fakir adamım. çoluk çocuk sahibiyim. bu mübarek günde sana gelip yardım istiyorum. bana on batman ekmek, on batman et ve iki dirhem vermeni istirham ediyorum ki, bunlarla bu mübarek günde çocuklarımı do- 114 yurayım. bu yardımının mükafatını allah sana muhakkak verir. hakim öğlen vakti gel, vereyim, diye söz verir fakire. öğle vakti geldiğinde fakir hakime gelir. ikindi vakti gel, vereyim diye söz verir. ikindi vakti geldiğinde fakir yine hakimin yanına gider. çocukları açlıktan içleri eriyip, perişan bir halde idiler. bu sefer de akşamüzeri gel, istediğini vereyim, diye vaat eder. akşam üzeri fakir adam yine hakime gelir. bu sefer hakim: "sana verecek bir şeyim yoktur" deyip fakiri başından savar. fakir, kalbi kırılmış, gözlerinden yaş akıtarak ve çocuklarına ne cevap vereceğinden korkarak geri döner. ağlayarak giderken kapısının önünde oturan bir hıristiyan'a uğrar. ağlayarak giden adamı gören hıristiyan: "ey filan! niçin ağlıyorsun?" der. fakir: "halimi hiç sorma!" diye cevap verir. hıristiyan: "allah için soruyorum, durumunu bana bildir" der. bunun üzerine fakir, hakim ile a-rasında geçen hadiseyi ona anlatır. hıristiyan: - 115 "bugün sizin katınızda nasıl bir gündür" der. fakir: "aşure günüdür" der ve bazı meziyyetlerini anlatır. bu açıklama üzerine hıristiyan'ın kalbi yumuşayıp fakir adama acıdı ve söylediğinden daha fazla ekmek, et ve iki yerine yirmi dirhem vererek: "bunu al, bu senin ve çoluk çocuğun içindir. allahü teala'nm mübarek kıldığı bugün için her ay sana böylece ikram etmeyi üzerime alıyorum" dedi. fakir adam, sevinç içinde yiyecek ve para ile çocuklarının yanına gitti. çocukları kendisini gördükleri vakit, çok sevinerek en yüksek sesle şöyle dua ettiler: "ey allah'ımız! bize sevinç ve ferahlık verene hemen sevinç ve ferahlık ihsan buyur." gece olduğu vakit, hakim uyudu. rüyasında kendisine şövle dendi: "başını kaldır." hakim başım kaldırınca altın ve gümüşten yapılmış iki köşk görür ve: "ey allah'ım! bu köşkler kimindir?" diye sorar. kendisine şöyle cevap verilir:

- 116 "eğer fakirin ihtiyacını gidermiş olsaydın, bu köşkler senin olacaktı. ihtiyacını görmediğin için bu köşkler, filan hıristiyanın oldu." hakim korku ve dehşet içinde u-yanıp, ağlayıp sızlanmaya başladı. sonra o hıristiyan'ın yanına gidip: "dün nasıl bir iyilik işledin?" diye sordu. hıristiyan da ona, bir fakire yiyecek ve para yardımı yaptığını anlattıktan sonra: "niçin soruyorsun?" dedi. hakim gördüklerini ona anlattı. sonra: "dün fakire yapmış olduğun bu güzel muameleyi bana yüz bin dirheme sat" dedi. hıristiyan: "ben onu, yeryüzü dolusu altın verseler bile satmam. fakat ey hakim, şahit ol ki ben allah'a ve resulü'ne iman ettim" dedi. sonra "eşhedü en la ilahe illelllah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve rasulüh" diyerek kelime-i şehadet getirdi. allahü teala ona ziyadesiyle ihsanda bulunup müslüman olarak ahirete irtihal etmesini nasip etti. allah ona rahmet mekanını cennet eylesin. - 117 allah'ın rızasını istemeyi, insanlar üzerine tercih etmek rivayet edilir ki, bir fakir adamın kendisi, karısı ve üç çocuğu üç gün aç kalıp, hiçbir şey yemedüer. bir gün karısı şöyle der: "ey adam! bu çocukları görmüyor musun? açlıktan yüzleri sararmış, etleri erimiş. onların bizim gibi ne kuvvetleri vardır, ne de sabredebilirler." adam: "iki daniğe (dirhemin altıda biri) çalışmak için çok iş aradım, fakat kimse beni çalıştırmadı. onların aç kalmaları benim de ciğerlerimi yakıyor" der. kadın: "al şu başörtümü, kaça satabilir -sen sat. parası ile çocuklara yiyecek al." adam karısının başörtüsünü alıp çarşıya çıkar, iki dirheme satar. yiyecek almaya giderken, yolda bir adamın: "allah rızası için, rasulüllah (s.a.v.)'in sevgisi hakkı için bana bir şey verin. ey zengin olan allah'a borç verenler, allah'a yemin ederek söylüyorum ki, - 118 dünyalık hiçbir şeyim yoktur" dediğini işitir ve o adama: "allah rızası ve rasulüllah (s.a.v.)'in muhabbeti için şu iki dirhemi al" der ve parayı ona verir. adam evine eli boş olarak dönmekten utanır. aynı zamanda karısının da, üzücü söz söylemesinden çekindiği için, düşünceli bir halde namaz kılmak üzere mescide gider. akşam olduğu vakit eve söz verdiği vakitten biraz geç olarak döner. karısı çıkışarak: "çocukları aç olarak evde bıraktın. başörtüsünü ne yaptın?" der. adam başına gelenleri, yapmış olduklarım, isteyicinin nasıl istediğini, kendisinin ona nasıl cevap verdiğini, bir bir anlatır. karısı: "eğer allah için yaptı isen o çok zengindir. vaad ettiğini vericidir. yüce olan allah ile ne güzel muamelede bulundun!" der. sonra: "şu yükü al, götürüp hepsini sat. onunla bize yiyecek al" der. adam yükü alıp götürür. fakat kimse onu satın almaz. sonunda karısına geri götürmeye karar verir. yolda gider- 11ı ken bir de bakar ki yanında büyük bir balık bulunan bir balıkçı onu çağırıyor. balıkçıyı gören adam, ona şöyle der: "ey kardeşim! sence kıymeti olmayan bunu al da, satamadığın şunu bana ver." balıkçı onun dediğini kabul edip, balığı verir. adam balığı hemen karısına götürür. kadın balığı görünce, yüzünde sevinç alametleri belirir. kadın hemen balığı yarıp temizlemeye başlar. balığın karnında bilemediği taşlar görür. onları alıp, kocasına götürür. kocası da taşları alıp sarrafa gösterir. taşları gören sarraflar: "bunlar adi taşlardan değildir. bunlar pahası biçilmeyen, karşılığı bulunmayan kıymetli cevherlerdir" derler. taşların fiyatını yükseltirler ve yirmi dört bin dirhem verirler. adam cevherleri bu miktara satar. parayı alıp, karısının yanına gelir. tarif edilmeyecek derecede sevinirler. kendilerinden gam ve keder gidip, ev neşe ile dolar. tam bu sırada kapıda bir dilenci belirir:

"ey allah ehli! allah'ın size ver- 120 diklerinden bana da verin" der. adam kapıya çıkıp, dilenciye şöyle der: "bizim hepimiz için yarısı, senin için de yarısı olsun. böyle razı olursan ne ala. yoksa daha fazla veririz" der. dilenci: "peki razıyım" diye cevap verir. adam paranın yarısını getirmek için içeri girer. dilenci de onun dönmesini bekler. tam bu sırada adam uyuyup kalmış. uykusunda dilenciyi görür ve isteğini sorar. dilenci ona şöyle cevap verir: "ey adam! ben dilenci değilim. ben allah'ın sana gönderdiği bir meleğim. allah beni sana gönderdi ki, sana verdiği nimetin bir kısmını vermekle sabredecek misin diye, seni imtihan etti. seni müjdelerim. allah senden kendi rızası için verdiğin iki dirhemi kabul buyurdu. onun mukabilinde sana bu dirhemleri verdi. aynı zamanda senin için ahirette gözlerin görmediği ve kulakların işitmediği ve hiçbir beşerin hatırına gelmediği nimetleri hazırladı. çünkü sen yapmış olduğun işleri ihlasla ve sırf onun rızası için yaptın. allah kendi rızası için çalışanın amelini zayi etmez. allahü teala göndermiş oldu- 121 ğu mukaddes kitapların bazısında şöyle buyurmuştur: "eğer üç şeyi üç şeye musallat kılmamış olsaydım, dünya işleri intizama girmezdi. musibete uğrayana sabrı musallat ettim. eğer sabır olmasaydı insanlar ağlayarak ölürdü. pis kokuyu ölüye musallat ettim. eğer o olmasaydı, ölüler asla defnedilmezlerdi. buğdaya da güveyi ve diğer böcekleri musallat etmemiş olsaydım, krallar onu altın ve gümüş gibi hazinelerinde depo edip saklarlardı. ben istediğimi yaparım. ben mecid ve kerim olan allah'ım." harama bakmaktan sakınmak adamın biri yabancı bir kadına bakar. bunun için çok üzülür ve cenabı hakk'a şöyle niyazda bulunur: "ey allah'ım! sen gözümü bana senden bir nimet olarak verdin. ben onun benim için bir azap vesilesi olmasından korkuyorum. o nimeti benden al." o anda adam kör olur. mescide gitmek istediği zaman onu, kardeşinin - 122 r küçük oğlu götürürdü. mescide vasıl olduklarında çocuk onu bırakıp, çocukların yanına giderek onlarla oynardı. herhangi bir ihtiyacı olduğu vakit adam çocuğu çağırır, çocuğu gelip ihtiyacını istemeyerek giderir, sonra oyun yerine dönerdi. bir gün mescidde iken etrafında bir şeyin dolaştığını hissederek korkar ve çocuğu çağırır. çocuk ona cevap vermez. bu sefer ellerini göğe doğru kaldırıp, şöyle niyaz eder: "ey allah'ını! sen bana nimet o-larak, göz vermiştin. ben onunla görürdüm. onun benim için, bir azap vesilesi olmasından korktuğum için, benden o nimetini almam istemiştim. sen de o nimetini geri aldın. şimdi ise ben ona muhtaç oldum. onu bana tekrar vermeni istiyorum allah'ım!" allahü teala onun gözünün görmesini iade etti ve o anda adam görmeye başladı. evine görür olduğu halde gitti. allah her şeye kadirdir. - 123 uf; azgınlığın sonu israiloğullarımn içinde, çocuğu olmayan biri varmış. bu adam huy edinmiş ki, her ne zaman evden dışarı çıkar ve bir çocuk görürse, onu kandırıp evine getirir ve (hasetliğinden) öldürüp evinde bulunan gizli bir kuyuya atarmış. buna karşı çıkan bir karısı varmış. ancak ona: "eğer allah beni muaheze etmiş olsaydı, falan falan günlerde işlediğim zaman da muaheze ederdi" dermiş. karısı ona: "allahü teala onları sende asla bırakmaz. senin va'den henüz dolmamıştır. senin va'den dolduğunda allah sana azab verecektir" der. adam bir gün dışarı çıkar, çok iyi giyinmiş iki kardeş çocukla karşılaşır. onları görünce yanlarına yaklaşıp, kandırır. onları evine götürür, öldürüp kuyuya atar. baba çocuklarını aramaya çıkar. çocuklarını bulamayan baba, doğru ben-i israil peygamberlerinden birinin yanına - 124 gider. durumu ona anlatır. peygamber ona: "onların, oynadıkları bir oyuncakları var mı idi?" diye sorar. adam:

"evet, vardı. çocuklarımın küçük bir köpek eniği vardı, onunla oynarlardı" der. "onu bana getir." adam eniği peygambere getirir. peygamber eniğin iki gözü arasına yüzüğünü koyar ve onu salıp gönderir. adama da: "onun arkasından git ve bak hele, israiloğullarımn evlerinden hangisine girecek, orada bir açıklama olur" der. enik evlere doğru gidip, evleri a-raştırır. sonunda bir eve girer. onun ardından eve girerler. enik evin içinde bir yere gidip, orada kuyruğunu sallamaya ve ayakları ile eşmeye başlar. bunun üzerine orasını kazarlar. kuyuyu açtıklarında iki kardeş çocuk ile birlikte bir çok çocukların öldürülüp oraya atıldığım görürler. durumu o devrin peygamberine bildirirler. adamı da onun yanına götürürler. peygamber adamın idam edilmesini emreder. tam idam edileceği vakit karısı -125 gelip, adama şöyle der: "ben seni ceza ile korkutmuyor mu idim? allah seni azapsız bırakmaz demiyor muydum? senin vaden şimdi dolmuştur. allah azabını verecektir. o her şeye kadirdir." geyiklerin şahitliği adamın biri, emirle birlikte, çeşitli yemekler ve iki pişmiş dişi geyik bulunan bir sofrada buluşurlar. fakat onun emir olduğunu bilmiyormuş. adam, pişmiş dişi geyiğin birini alıp gülmeye başlar. emir gülmesinin sebebini sorunca adam şöyle anlatır: "bir defasında, bir tacirin yolunu kesmiştim. kendisini öldürmek istediğimde, bana kendisini bağışlamam için yalvarmaya başladı. ben kabul etmedim. benim ciddi olduğumu anlayınca, dağa doğru baktı, orada iki dişi geyik gördü ve onlara: "siz bana şahit olun. bu adam beni haksız yere öldürüyor" dedi. sonra ben o taciri öldürdüm. şu iki geyiği gördüğümde onları şahit tutmasından ne - 126 kadar aptal olduğunu anladım. bunun için güldüm. emir, adamın bu sözlerini işitince: "allah'a yemin ederim ki, geyikler, adamın kısasını yerine getirecek olan kimsenin yanında şahitlik ettiler" dedi ve kısas olarak adamın boynunun vurulmasını emretti. başkasının kuyusunu kazanlara ders olsun bir gün aslanın biri hastalanır. tilki hariç bütün hayvanlar, aslanı ziyarete gelirler. kurt, tilkinin aleyhinde nemmamlık yapar. sonra tilki aslanın yanına gelir. aslan ona: "bizden uzak kalmanın sebebi nedir? niçin ziyaretime gelmedin?" der. tilki: "seni tedavi edecek ilaç aramakla meşguldüm" der. aslan: "ne gibi bir ilaç buldun" diye sorar. tilki: "seni tedavi edecek ilaç aramakla meşguldüm" der. aslan: "ne gibi bir ilaç buldun?" diye sorar. tilki: "hastalığın ilacı kurdun baldı- 127 rmda bulunan bir cevizdir" der. bunun üzerine aslan kurdun baldırını pençeler. tilki oradan çıkıp gider. bir müddet sonra kurt baldırından kanlar aka aka tilkinin yanına gelir. tilki ona şöyle der: "ey kırmızı ayaklı, bir daha kralların yanında oturduğun zaman, ağzından çıkan şeye dikkat et." nefsin arzusuna uymamak bilginlerin birinden rivayet edilmektedir. demiştir ki: "komşumuzdan yemek için pişmiş kuzu eti satın almıştık. fakirlerden biri de bize geldi. onu da bizimle yemeğe davet ettik. fakir, kuzu etinden bir lokma alıp ağzına koydu. sonra yutmadan lokmayı atarak uzaklaştı ve bize: "bana öyle bir hal geldi ki, eti yemekten beni men etti" dedi. biz: "sen yemeyince, biz de bu etten yemeyiz" dedik. fakir: "ben bir fakirim, yemem. size gelince nasıl isterseniz öyle yapınız" dedi. biz de fakirin yemediği o etten yemedik. ve: - 128 "bunu pişireni çağırıp, etin aslını kendisine sorsak, belki de bize bir çirkin sebep söyler" dedik. gerçekten, eti pişireni çağırdık ve kendisine, etin aslını

sorduk. daha biz sorumuzu bitirmeden etin, ölü hayvan eti olduğunu ve nefsine uyup, parası için sattığını söyledi bize. biz de eti köpeklere yedirdik. bir müddet sonra o fakiri gördük. kendisine, eti yemekten çekinmesinin sebebinin ne olduğunu ve kendisine nasıl bir hal geldiğin sorduk. bize şöyle cevap verdi: "allah'a yemin ederim ki, senelerden beri hiç et yemek istemezdim. bu pişmiş eti bana takdim ettiğiniz vakit, nefsim şiddetle et yemek arzuladı. bundan dolayı ette bir illet olduğunu anladım ve yemeyi terk ettim." bak ey kardeşim, allahü teala nefsinin arzularına muhalefet eden kullarını nasıl koruyor! - 12ı iyilik, nankörlükle karşılansa bile allah indinde zayi olmaz dindar ve salih bir adam bir gün avlanmaya çıkar. bir de bakar ki korku içinde kıvranan bir yılan görür. yılan kendisine: "ey adam, peşimdeki beni öldürecek olan düşmanımdan beni kurtar. allah da seni kurtarsın" der. bunun üzerine adam, yılanı elbisesiyle örtmek ister. yılan: "düşmanım beni görür" dedi. adam, yılana: "ne yapalım?" diye sorar. yılan şöyle der: "eğer iyilik yapmak istiyorsan, bana ağzını aç, karnına gireyim" der. adam: "ben senden korkarım" der. yılan, adama eziyet etmeyeceğine dair söz verir ve ona kendisinin, hazreti muhammed (s.a.v.)'in ümmetinden olduğunu bildirir. adam ağzını açar, yılan da adamın karnına girer. bu sırada yanın- 130 dan elinde kılıcı bulunan bir adam geçer ve kendisine yılanı sorar. adam görmediğini söyler. sonra bu yalanından ötürü yüz kere istiğfarda bulunur. yılan başını çıkarıp düşmanına bakıyormuş. adam, yılana düşmanının geçtiğini ve karnından çıkmasını söyler. yılan, adama şöyle der: "ey adam, şimdi sen iki ölümden birini seç. ya ciğerini parçalarım veyahut kalbim delerim." adam: "sübhanellah! aramızda olan antlaşma nerede kaldı?" diye sorar. yılan şöyle cevap verir: "senden daha aptal kimse görmedim. atan adem aleyhisselam'a olan düşmanlığımı unuttun mu? ben onu cennetten çıkarmıştım. ehli olmayana iyilik yapmanı sana kim söyledi?" adam, yılana der ki: "eğer muhakkak beni öldürmen gerekiyorsa, bırak da şu dağın eteğinde kendime bir mezar kazayım." yılan: "ne istersen, onu yap" der. adam, ellerini göğe doğru açarak: "ey latif ve kadir olan allah'ım! bana gizli lütfunla lütfet. ey hakim, ey alim, ey yüce büyük olan allah'ım! ya hayyü - 131 ya kayyum, ya allah. beni bu yılandan kurtarmayacak mısın? beni bu melundan kurtar!" diye cenabı hakk'a niyazda bulunur ve dağa doğru yürür. adam şöyle anlatıyor: "dağa doğru giderken parlak yüzlü, güzel kokulu ve temiz elbiseli bir ihtiyara rastladım. bana yeşil bir yaprak verdi ve: "bu yaprağı ye" dedi. ben de yaprağı yedim. yılan parça parça düştü ve sancım geçti. ben, o adama: "sen kimsin, ey kendisini allah'ın bana ihsan ettiği kimse?" dedim. adam bana şöyle cevap verdi: "sen bu dua ile allah'a niyazda bulunduğun vakit, yedi kat gökteki tüm melekler allah'a yalvardılar. allahü teala: "izzetim ve celalim hakkı için, o yılanın kuluma yaptığının hepsini biliyorum" buyurdu ve bana, cennete gidip tuba ağacından bir yaprak koparıp sana yetişmemi emretti. ben o kimseyim ki, bana maruf (iyilik) denir. benim yerim göklerdir. sen yine iyilik yapmaktan geri kalma. çünkü iyilik, kötülükten gelecek olan zararı önler. iyilik kendisine iyilik - 132 ve: yapılan tarafından zayi edilirse de, allah katında zayi olmaz. allah'ın her yarattığında bir hikmet vardır

adamın biri, pislik böceği görür "bu, yaradılışı çirkin pis kokulu olan bir yaratıktır. allahü teala'nm bunu yaratmasındaki maksadı nedir?" der. bunun üzerine allahü teala o adama bir çıban verdi ki, bütün doktorlar onu tedavi etmekten aciz kaldılar. herkes yaranın iyileşmesinden ümit kesmişti ki, bir gün sokakta bağıran bir adamın sesini işitir ve onun getirilip, yarasına bakmasını ister. kendisine: "senin yaranı iyileştirmekte en meşhur doktorlar bile aciz kaldılar, o a-dam senini yarana ne yapabilir, derler kendisine. adam: "muhakkak onun yanıma gelmesi lazımdır" der. bunun üzerine adamı hastanın yanına getirirler. adam çıbanı görünce, kendisine bir pislik böceği getirmelerini - 133 ister. orada bulunanlar adamın bu isteğine gülerler. fakat hasta başından geçeni hatırlayıp, yanında bulunanlara, adamın istediğini kendisine getirmelerini söyledi. çünkü adam işin hakikatini görüyor ve biliyor" dedi. adama pislik böceğini getirdiler. böceği yakan adam, onun külünden çıbanın üzerine serpti, çıban allah'ın izniyle hemen iyileşti. hasta, orada bulunanlara şöyle dedi: "iyi biliniz ki, allahü teala, mahlukatının en adi ve yaramazı olanında bile, en iyi deva bulunduğunu bana bildirmek murad buyurdu. allah (c.c.) hakim'dir, habir'dir. rızıkta allah'a güvenmek eş'arilerden ebu musa, ebu malik ve ebu amir, başka birkaç kişi ile birlikte peygamber aleyhisselam'ın yakınına hicret ettiler. yiyecek bir şeyleri kalmadığı için, içlerinden birini, yiyecek istemek için peygamber aleyhisselam'a gönderdiler. giden kişi peygamber aleyhisselam'ın yanına vardığında, kendisini: 'terde yürüyen ne kadar canlı - 134 varsa, hepsinin rızkı ancak allah'a aittir." mealindeki ayet-i kerimeyi okurken görür. kendi kendine: "eş'ariler allah'a isyan etmişlerdir" diyerek ve peygamber aleyhisselam'ın yanına girmeden, dönüp gelir ve onlara: "müjdeler olsun, size imdat geldi" der. bu sözü işitenler, peygamber aleyhisselam'ın durumlarını öğrenip, kendilerini müjdelediğini sandılar. bunlar bu hal üzere iken, içi et ve ekmek dolu bir tepsi ile iki adam yanlarına geldiler. adamların getirdikleri et ve ekmekten doyuncaya kadar yediler. sonra birbirlerine, yemekten artanı peygamber aleyhisselam'a götürelim dediler. peygamber aleyhisselam'ın yanına vardılar ve: "ey allah'ın resulü! hayatımızda bize göndermiş olduğun yemekten daha güzel ve tatlı bir yemek görmedik" dediler. peygamber aleyhisselam: "ben size bir şey göndermedim" buyurdular. bunun üzerine onlar, peygamber - 135 aleyhisselam'a, kendilerinden yiyecek istemek için adam gönderdiklerini bildirdiler. peygamber aleyhisselam kendisine gelene ne yaptığım sordu ve sonra şöyle buyurdu: "o, allahü teala'mn onlara gönderdiği bir rızıktır. onlar ondan doyuncaya kadar yediler" buyurdu. akıllı ayı adamın biri aslandan kaçarken, kuyuya düşer. onu kovalayan aslan da kuyuya, onun üzerine düşer. aslan kuyunun dibinde bir ayı görür ve: "ne zamandan beri buradasın?" diye sorar. ayı: "birkaç günden beri buradayım. açlıktan ölüyorum" diye cevap verir. aslan: "gel de şu adamı yiyelim, açlığımızı giderelim" der. ayı: "ikinci bir kere daha acıktığımızda, ne yaparız? en doğrusu, biz bu adama, kendisine hiçbir zarar vermeyeceğimize dair yemin edelim. o bizim kurtulmamız için çareler arasın. çünkü o, çare bulmak için bizden daha yeteneklidir" - 136 der. bunun üzerine ayı ve aslan, adama hiçbir zarar vermeyeceklerine dair söz verirler. adam da kuyudan çıkar ve onları kurtarır. (ayının görüşü, aslanın görüşünden daha iyi ve isabetli idi.) aptal ayı adamın biri aslandan kaçar ve korunmak için, ağaca çıkar. adam ağaca çıktığında

bir de ne görsün! ağacın üstünde bir ayı, dalın üzerine oturmuş, meyve topluyor. aslan da ağacın altına gelip oturur ve adamın inmesini bekler. adanı ayıya şöyle bir göz atar. ayı, sanki kendisine: "sesini çıkarma, aslan benim burada olduğumu anlamasın" dercesine, iki elini ağzına götürmüş, işaret ediyormuş. adam bu halden hayret içinde kalır. elinde bulunan keskin bir bıçakla, ayının ü-zerine oturduğu dalı kesmeye başlar. a-dam dalı kesince ayı yere düşer ve aslan da hemen üzerine atlar boğuşmaya başlarlar. aslan, ayıyı parçalayıp yer ve gider. adam da allah'ın izniyle kurtulur. - 137 allah'ın verdiği nimetlere şükretmemenin sonu zengin adamın biri yemek yiyordu, sofrasında pişmiş tavuk vardı. bir dilenci gelip, kendisinden bir şey istedi. dilenciye bir şey vermeyip, onu eli boş geri çevirdi. adam çok mal ve servet sahibi idi. bir gün karısı ile arası açılıp, boşandılar. karısı başka kocaya vardı. kadının ikinci kocası yemek yerken bir dilenci ondan bir şeyler istedi. sofrasında pişmiş tavuk bulunan adam karısına: "pişmiş tavuğu alıp dilenciye ver" dedi. kadın tavuğu alıp dilenciye verdi. kadın dilenciyi görünce, kendisine yabancı gelmedi. biraz düşündü ve ilk kocası olduğunu anladı. durumu ikinci kocasına bildirdi. ikinci kocası: "allah'a yemin ederim ki, o a-damdan bir şeyler isteyen fakir dilenci ben idim. allahü teala'mn ona verdiği nimetlere şükretmediği için, allah da o-nun mal ve servetini alıp, bana verdi" dedi. - 138 nimetin değerini bilememek j muhammed b. abdurrahman elhaşim'in, şöyle dediği rivayet edilir. bir kurban bayram günü anneme gitmiştim. yanında, kirli elbiseli bir kadın gördüm. annem, bana: "bu kadını tanıdın mı?" diye sordu. ben: "hayır, tanımadım" diye cevap verdim. annem: "bu kadın, cafer el-bermeki'nin annesi utabe'dir" dedi. kadına selam verdim, sonra: "başından geçenleri anlat" dedim. kadın bana, şunları anlattı: "sana birkaç cümle söyleyeceğim ki, anlayanlar için onda büyük ibretler vardır. şöyle ki: "bu bayram gibi bir bayram girmişti. benim başucumda dört yüz hizmetçi dolaşırdı. ben ise oğlum cafer bana asi geldi, bana bakmıyor, derim. bugün ise size geldim, iki koyun derisi istiyorum sizden. birini iç elbise, diğerini de dış elbise yapacağım" dedi. ben, kadına beş yüz dirhem verdim ve kendisine, her ihtiyacı için bize gelmesini rica ettim. - 13ı- ". ;-:;y-v hakikaten kadın ömür boyu bize gelip, giderdi. hayvana haram yedirmenin sonu allah yolunda, savaşanlardan bir savaşçı, atı ile, ile adında bir kafiri öldürmek için ona hücum eder. at onu öldürmekten aciz kalır. sonra kafiri öldürmesi için atı yalnız olarak salar. at yine kafiri öldüremez. sonra atla ikinci, üçüncü defa ona hücum eder, at yine onu öldüremez. gazi, ilc'i öldüremediği için mahzun ve müteessir olarak geri döner. çadırına girip uyur. atı başının ucunda durur. adam rüyasında güya atı onunla konuşuyormuş gibi şöyle görür: "onu öldürmediğim için bana sitem ediyor musun? ama dün bana yiyecek alırken, adama geçmez para verdin" der sahibine: adam uykusundan uyanınca hemen gidip, atına yem almış olduğu adamı bulur ve ona vermiş olduğu geçmez parayı alıp, geçerini verir. ' - 140 ömer b. abdülaziz'e gökten müjde inmesi ömer b. abdülaziz zamanında büyük bir kıtlık oldu. kendisine araplardan bir grup insanlar geldi. içlerinden birini halife ile konuşmak için seçtiler. o adam halifeye şöyle söyledi: "ey mü'minlerin emiri! biz sana

büyük bir zaruretle karşı karşıya kaldığımız için geldik. açlıktan derilerimiz bedenlerimize yapıştı. bizi selamete çıkaracak olan şey, devlet hazinesinde vardır. bu mal üç kısımdan hali değildir. ya allah için olur, yahut senin için veyahut da allah'ın kulları için. eğer allah içinse, allah'ın ona hiç ihtiyacı yoktur. eğer senin için ise, ondan bize sadaka olarak ver. allah tasadduk edenlerin mükafatını verir. e-ğer allah'ın kullan içinse, ondan kulların haklarını kendilerine ver. bu sözleri işiten ömer b. abdülaziz'in gözleri yaşla doldu, sonra dedi ki: - 141"iş söylediğin gibidir, ey adam!" böyle deyip, devlet hazinesinden ihtiyaçlarının giderilmesi hususunda e-mir verdi. ihtiyaçlarını temin edip çıkıp gitmek istediklerinde, ömer b. abdülaziz o adama şöyle dedi: "ey hür olan adam! allah'ın kullarının ihtiyaçlarını bize ulaştırıp, onların sözlerini bize duyurduğun gibi, benim de sözümü ve ihtiyacımı allah'a ilet." bunun üzerine sözcü olan adam yüzünü göğe doğru çevirerek şöyle niyazda bulundu: "ey allah'ım! izzetin ve celalin hakkı için, ömer bize nasıl muamele etti ise sen de ona öyle muamele et." adamın duası henüz bitmemişti ki, bol bol yağmur yağmaya başladı. gökten büyük bir dolu düşüp bir ağaca çarptı ve kırıldı. içinden şunlar yazılı bir kağıt çıktı: "bu, allah'tan ömer b. abdülaziz'e, cehennemden kurtulduğuna dair berattır." 142 hükümdar nuşirevan'ın bir çocuktan öğrendiği gerçek adil bir hükümdar olan nuşirevan, bir gün ava çıkar. av peşinde iken, muhafızlarından ayrı düşer. susayan hükümdar, yakınında bir köy görüp oraya gider. bir evin kapısının önünde durup, içmek için su ister. evden bir çocuk çıkar. kendisini gördüğünde eve süratle geri döner ve bir şeker kamışı parçasını sıkıp, suya karıştırır, bir bardakla onu hükümdara sunar. hükümdar kadehe bakar ki, içinde toprak ve toz bulunur. yavaş yavaş suyu içer. sonuna vardığında: "güzel ve tatlı su. içinde toz toprak bulunmasaydı" der. kız çocuğu: "ona toz, toprağı ben, kasden koydum" der. hükümdar: "niçin böyle yaptın?" diye sorunca, çocuk: "seni çok susamış gördüğümden, suyu birden içersin de sana zarar verir diye korktum" der. - 143- "'nuşirevan kızın zeka ve anlayışından dolayı taaccüp ederek: "suya kaç şeker kamışı sıktın?" diye sordu. çocuk: "bir tane sıktım" diye cevap verdi. nuşirevan buna da çok taaccüp etti. sonra sarayına döndüğünde, o yerin vergi kayıtlarını istedi. kontrol sonucu, vergisinin az olduğunu gördü. kendi kendine, oranın vergisinin artırılması cihetine gidilmesine karar verdi. bir müddet sonra o yere yalnız başına gitti. aynı kapının önünde durup, içmek için su istedi. kapıya yine aynı kız çocuğu çıktı. kendisini tanıdı. süratle, ona su getirmek için eve girdi. fakat bu sefer suyu getirmekle geç kaldı. hükümdarın yanına çıktığı vakit kendisine: "geç kaldın" dedi. çocuk: "senin ihtiyacın bir kamış parçasından çıkmadı. üç kamış parçasını sıkmak zorunda kaldım" diye cevap verdi. "bunun sebebi nedir?" diyen hükümdara çocuk şöyle dedi: "sultanın niyetinin bozulmasıdır. biz işitmişiz ki, sultanın, kavmi üzerin- 144 deki niyeti değiştiği zaman, mahsullerinin bereketi gider ve hayırları azalır." bunu işiten nuşirevan güler ve i-çinde beslediği vergiye zam hususundaki kararından vazgeçer. iffet ve nefsin şerefi emir imar b. hamza, melik mansur'un yanına gelir. mansur onu yanına oturtur. o

gün, mazlumların şikayetlerini dinlediği bir gün idi. içlerinden bir adam ayağa kalkıp, yüksek bir sesle: "ey mü'minlerin emiri! ben mazlum bir adamım" der. mansur: "sana kim zulmetti?" diye sorar. adam: "bana zulmeden imar b. hamza'dır. bu, benim tarlamı aldı" der. mansur, imar b. hamza'ya hitap ederek, yerinden kalkmasını ve hasmı ile hesaplaşmasını emreder. bunun üzerine, imar b. hamza: "ey mü'minlerin emiri! eğer tarla onun ise, ben ondan şikayetçi olmam, eğer benim ise, ben tarlayı ona hibe ettim. tarla için, mü'minlerin emirinin - 145 bana ikram etmiş olduğu yerimden kalkmam" der. mecliste bulunanlar, imar b. hamza'nın bu alicenaplığına taaccüp e-derler. ibadete öncelik vermenin mükafatı israiloğulları için salih bir adam varmış. onun da saliha bir karısı varmış. allah teala o zamanın peygamberine şöyle vahyeder: "filan salih kula git, söyle. ben onun ömrünün yarısını zengin kıldım, yarısın da fakir. eğer gençliğinde zengin olmayı seçerse, biz onu gençliğinde zengin kılar, ihtiyarlığında da fakir kılarız. eğer zenginliği ihtiyarlığında isterse biz onu gençliğinde fakir, ihtiyarlığında ise zengin kılarız. o zamanın peygamberi adama bunu bildirir. adam karısına gelip, durumu anlatır ve: "bu hususta fikrin nedir?" diye sorar. karısı "sen seç." der. adam, karısına: - 146 "ben, fakirliğin gençlikte olmasını seçtim. çünkü ben o zaman yoksulluğa ye rabbime ibadet etmeye sabredebilirim. ihtiyarladığım vakit, zengin olursam geçim sıkıntısı çekmem, yiyeceğim bulunur, rabbime ibadet ve taatte bulunmaya da gücüm, kuvvetim bulunur. bunun üzerine karısı, şöyle der: "ey adam! eğer gençlikte fakir olursan, allah'a ibadet etmeye gücün yetmez. çünkü biz o vakit, geçim derdi ile meşgul olur. allah'a ibadet ve taatta bulunmaya ve tasaddukta bulunmaya ere-meyiz. eğer zenginliği gençlikte seçersek, vücutlarımızın ve bedenlerimizin kuvvetli olmasından dolayı, allah'a ibadet ve itaat etmeye gücümüz yeter. adam karısına: "görüşün çok güzel, ben de böyle yapacağım" der. bunun üzerine allahü teala o peygambere şöyle vahyeder: "o adam ile karısına, allahü teala şöyle buyuruyor de: "siz bizim taatımızı tercih ettiniz. siz bütün çalışmalarınızı bana ibadet etmenize ayırdınız. ve her ikinizin niyeti de hayır işlemekte birleşti, ben de sizin bütün ömrünüzü zenginlik içinde - 147 geçirmenizi takdir ettim. sen ve ailen bana ibadet ve taat üzere olun. dilediğinizi sadaka olarak verin ki, dünyada ve ahirette nasibiniz olsun. allah her şeyden müstağnidir." kaderi ile savaşıp, yenilen adam geçmiş zamanda bir kadın, kız evladı dünyaya getirir. hizmetçisi olan kölesine: "bize ateş getir" der. hizmetçi kapıya çıkınca, kapının önünde bir adamın durduğunu görür. adam köleye: "bu kadın ne doğurdu?' diye sorar, kölfe: "bir kız çocuğu doğurdu" diye cevap verir. adam: "bu kız, yüz kişi ile cinsi münasebette bulunur, ondan sonra bu kadının kölesi ile evlenir, ölümü de örümcekle olur" der. köle kendi kendine şöyle der: "ben bunun yüz kişi ile zina yapmasını ister miyim? benim bu kızı mutlaka öldürmem lazımdır." bıçağı alıp, bebeğin karnını yarar. evden çıkıp kaçar ve bir gemiye binip gider. - 148 kız çocuğunun ailesi gelip yarasını sarar ve tedavi ederler. kızın yarası iyileşir. büyüdüğünde kız, onunla bununla zina yapmaya başlar. bunun için ailesi, kızı evinden kovar. kız deniz kenarlarından bir yere gelip, yerleşir, orada kötü işini icra etmeye başlar. bir müddet sonra, köle olan o adam hal erbabı olduktan sonra, yanında bir çok mal olduğu halde o sahile gelir. o yerin halkından olan bir kadına: "bana bu mahallenin kadınlarından en güzelini bul, getir, onunla evlenmek isterim" der. kadın:

"burada çok güzel bir kadın vardır, fakat o kadın başkaları ile yatıp kalkar" der. adam: "onu benim yanıma getir" der. kadın, adamın istediği kadının yanına gider ve: "buraya çok zengin bir adam geldi. evlenmek için güzel bir kadın istedi, ben ona şu şu sıfatta bir kadın vardır" dedim der. kadın: "ben, zina yapmayı bıraktım, e-ğer isterse, onunla evlenirim" der. - 14ı kadın, adama durumu anlatır. adam da o kadınla evlenir. kadın kocası olan bu adamın katında büyük bir mevki sahibi olur. sonra bir gün, karı koca oturup, konuşuyorlarmış. adam karısına, kızla olan geçmiş hadisesini anlatır. kadın: "allah'a yemin ederim ki, ben o kızım" der ve karnındaki bıçak yarasının izini gösterir. ve devamla "ben bir çok kimselerle zina yaptım. belki onlar yüz kişidir, belki daha az veya çoktur" der. adam karısına der ki: "bana o kadın örümcek sebebiyle ölür" denmişti. fakat onun zamanını araştırırız denir ve sahrada karısına muazzam bir kale yapar. bir gün onlar kalede otururlarken bir de bakarlar ki, tavanda örümcek vardır. adam, karısına: "işte örümcek, bırak onu öldüreyim" der. karısı: "bu beni öldürecek. allah'a yemin ederim ki, onu benden başkası öldüremez. bunu söyler ve onu tavandan süker. örümcek yere düşer. kadın örümceğin yanına varıp, ayağının başparmağını üzerine koyar. örümcek ayağının başparmağım sokar, zehri tır- 150 nak ve etine yayılır. ayağından zehirlenen kadın ölür. allahü teala kur'an-ı kerim'de şöyle buyurmuştur: "her nerede olursanız, ölüm size erişir. velev ki, tahkim edilmiş yüksek kalelerde bulunun." ya susmalı veya konuşunca rabbi zikretmeli zünnun-ı mısri şöyle der: içi yemyeşil olan bir bağa uğradım, bir de baktım ki bir genç, elma ağacının altında namaz kılıyor. kendisinin namaz kıldığının farkına varmadan selam verdim. selamımı almadı. tekrar selam verdim. yine selamımı almadı. sonra namazım uzatmadı. namazını bitirdikten sonra parmağı ile toprak üzerine şu şiiri yazdı: "dil, konuşmaktan men olundu. çünkü o düşmanlığa sebeptir, belki afetleri celbedendir. konuştuğun vakit, rabbini zikret. o'nu unutma ve her halinde o'na hamdet." bunu okuduğum vakit uzun uzun - 151 ağladım. sonra ben de parmağımla yere şu şiiri yazdım: "hiçbir yazan yoktur ki, yerde çürümesin, fakat zaman, ellerin yazdığını, devamlı saklar. elinde, kıyamet günü gördüğün vakit seni sevindirecek olandan başka bir şey yazma." o genç, bunu okuduğu vakit, şiddetle haykırdı, sonra vefat etti. onu kefenleyip defnetmek istedim, fakat: "onun cenazesini melekler kaldıracaktır." diye bir ses işittim. bunun üzerine çekilip ağaca doğru yürüdüm ve ağacın altında iki rekat namaz kıldım. sonra cenazenin bulunduğu yere baktım. cenazeden ne bir eser gördüm ve ne de bir haber alabildim. kullarına istediği gibi ihsan eden allahü j teala'yı teşbih ederim. allah'ın kullarına olan merhameti yine zünnun-ı mısri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir. bir gün elbiselerimi yıkamak için nil nehrinin kenarına - 152 gitmiştim. nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor. çok korkmuştum. beni onun şerrinden koruması için cenabı hakk'a sığındım. akrep nehre geldiğinde, sudan büyük bir kurbağa çıkıp akrebe doğru geldi. akrep kurbağanın sırtına binip suyun üzerinde yüzüp gittiler. ben de onların arkasından yürüyüp, peşlerini takip ettim. nehrin karşı yakasına geçtiklerinde, akrep kurbağayı bırakıp dalları büyük, gölgesi çok olan bir ağacın yanına gitti. bir de baktım ki, ağacın altında allah'a asi bir genç mışıl mışıl uyuyor. kendi kendime: "la havle ve la kuvvete illa billah. bu akrep nehrin ötesinden buraya bu genci sokmak için geldi" dedim ve içimden, akrep gence yaklaştığı zaman hemen onu öldürmeye karar verdim. akrebe yakın bir yerde durdum. bir de baktım ki, karşıdan büyük bir yılan, genci öldürmek için

gence doğru geliyor. akrep ona hücum etti, üzerine çıkıp başını sokmaya başladı. akrep yılanın ölmesine kadar başım sokmaya devam etti. yılan öldükten sonra, akrep nehre döndü. - 153 l kurbağa da onu orada bekliyordu. akrep kurbağanın sırtına bindi, nehrin öte yanına geçtiler. ben de arkalarından onlara bakıp duruyordum. nihayet dönüp gencin yanına geldim, uyuyan gencin başucunda durarak şu beyitleri söyledim: "ey uyuyan, allah seni karanlığın içindeki her türlü kötülükten korur. yüce olan allah'tan gözler nasıl uyur ki, sana ondan bütün nimetlerin faydaları gelir." genç, benim bu sözlerimden u-yandı. kendisine hadiseyi anlattım. bunun üzerine genç tevbe etti, kötülükten vazgeçip iyilerden oldu ve ölünceye kadar hayatı böyle devam etti. allah ona rahmet etsin. allah'ın takdirine kulun aklı ermez vehb b. münebbih'ten rivayet edilmiştir, diyor ki: ısrailoğullarının abidlerinden biri vardı ki, nehrin kenarındaki ibadethanesinde ibadet ederdi. yakınında bir elbi- 154 se tamir ve temizleyicisi vardı. belinde para kemeri bulunan bir atlı gelip, kemerini ve elbisesini çıkarır. nehirde elbisesini yıkar. elbisesini giyer, fakat para kemerini orada unutup gider. o gittikten sonra bir avcı gelip serpme ile balık avlamaya başlar. para kemerini gören balıkçı onu alır, çekip gider. sonra atlı gelir, para kemerini orada bulamaz. elbise temizleyiciye: "para kemerimi burada unuttum" der. adam: "ben onu görmedim, diye cevap verir." bu cevaba kızan atlı kılıcını çekip elbise temizleyiciyi öldürür. abid bu hali görünce, az kalsın fitneye kapılacaktı. kendisini toparlayan abid, cenabı hakk'a şöyle niyazda bulunur: "ey yüce allah'ım! para kemerini balıkçı alır, elbise temizleyici öldürür." gece olup uyuduğu vakit, allahü teala abide rüyasında şöyle buyurur: "ey abid ve salih kulum, fitneye kapılma, rabbinin ilmine müdahale etme. şunu iyi bil ki, o atlı, balıkçının babasını - 155- - .-: , --: öldürüp malını almıştı. para kemeri onun babasının malındandır. elbise temizleyicisine gelince, onun sevap sahifeleri dopdolu idi. ancak o sahifelerde bir günah vardı. atlının amel defteri günahlarla dolu idi. sevap hanesinde tek bir sevaptan başka bir şey yoktu. o elbise temizleyicisini öldürdüğü vakit, onun amel defterindeki bir tek günah silindi, atlının amel defterindeki bir sevap da silindi. senin rabbin dilediğini yapar, istediği şekilde hükmeder. belaya karşı sabretmek ermişlerden birinin bir arkadaşı varmış. devrin hükümdarı onu hapseder. ermiş kişi, cezaevinde arkadaşının hal ve hatırını sormak için ziyaret eder ve: "hapishanede halin nasıldır?" diye sorar. arkadaşı: "allah'a şükürler olsun" diye cevap verir. sonra, hapishaneye şişman bir mecusiyi getirirler. mecusi ile onu zincirle bir araya bağlarlar, öyle bir hal alır ki, adam mecusi nereye giderse, onunla bir= 156 likte gitmek zorunda kalır. mecusi helaya gittiğinde, o da gitmeye ve hacetini bitirinceye dek onun yanında durup, pis kokuları beraber koklamak ve beraber hareket etmeye mecbur olduğu için, hayli eziyet çeker. dışarıdaki arkadaşı buna muttali olur. gidip cezaevinde onu ziyaret eder, hal ve hatırını sorar. arkadaşı yine "allah'a şükürler olsun" diye cevap verir. ziyaret eden arkadaşı ona: "ne zamana kadar böyle şükredeceksin. senin içinde bulunduğun beladan büyük, hangi bela vardır. arkadaşı şöyle cevap verir:

"eğer mecusinin belindeki zünnarı (papazların bellerine taktıkları kuşak) ondan çözüp, benim belime bağla-salar benim içinde bulunduğum beladan daha büyük olur. fakat ben, ey kardeşim, bundan daha büyüğüne müstehakım. allahü teala bu kadarla bana müsamaha etmiş ise, şükretmek vacip olmaz mı? sen hiç işitmedin mi ki, bir büyük zatın üzerine bir tas kül dökülmüş - 157=" - .".:-:-" .--de, o zat secdeye varıp allah'a şükretmiş. kendisine, niçin böyle yaptın? denildiğinde, "ben, üzerime bir tas ateş dökülmesinden korkarım. bir tas kül dökülmekle daha büyüğünden bağışlandım, allahü teala'ya şükretmeyeyim mi?" diye cevap vermiştir. boşboğazlığın kötülüğü fadl b. rabi'in şöyle dediği rivayet edilir. bir gün harun reşid bana dedi ki: "bana bir kan alıcı gönder ki, taştan daha sessiz olsun." "bende öyle bir köle vardır" dedim. o da: "onu bana gönder" dedi. köleyi reşid'e gönderdim. giderken kendisine hiç konuşmamasını, daima sukutu muhafaza etmesini ve en iyi elbiselerini giyinmesini sıkı sıkı tenbih ettim. sonra ben de reşid'in yanına gittim. onu yüzünün rengi solmuş ve öfkelenmiş bir halde gördüm. bana: "ey fadl! senin bana gönderdiğin - 158 sessiz adamı henüz görmedik. mühim bir işi çıktı herhalde" dedi. reşid: "nedir onlar" diye sorunca, sorularını şöyle sıraladı: "me'mun daha yaşlı olduğu halde, muhammed'i onun üzerine niye takdim ettin?" reşid: "kan almayı bitirdiğinde, onun cevabını veririm" dedi. kan alıcı, biraz durduktan sonra: "sana başka bir soru soracağım" dedi. reşid: "sor bakalım, nedir o?" dedi. "cafer b. yahya'yı niçin öldürdün?" dedi. reşid: "kan almayı bitirdiğinde, onun da cevabım veririm" dedi. "başka bir şeyi de sormak isterim." "nedir o?" "nehir kenarını bağdat'a niye tercih ettin? halbuki bağdat ondan daha güzeldir" dedi. reşid: "işini bitirdiğinde, onun cevabını da veririm" dedi. işini bitirince, reşid sevinç içinde hizmetçisini çağırıp ona: "soğuk suyu, bu adamı öldürmeden önce içme. o bana üç soru sordu ki, - 15ı eğer onları bana mansur sormuş olsaydı, cevap vermezdim" dedi. fadl diyor ki: ben burada dururken, ebu delame ağlayarak reşid'in yanına girdi. (ebu delame daha önce ümmü delame ile anlaşmıştı. kendisi reşid'e gidip, onun vefat haberini verecekti. ummü delame de zübeyde'nin yanına gidip, ebu delame'nin vefat haberini verecekti.) reşid ona: "niçin ağlıyorsun?" diye sorunca, ebu delame ağlamasını şiddetlendirerek: "ey mü'minlerin emiri! ümmü delame vefat etti, onun defni için paraya ihtiyacım vardır" dedi. bunun üzerine reşid ona para verilmesini emretti. öte taraftan da ümmü delame ağlayarak zübeyde'nin yanına girer. zübeyde ona: "sana en oldu ki ağlıyorsun?" der. ümmü delame: "ebu delame vefat etti" der. bunun üzerine zübeyde, ebu delame'yi defnedebilmesi için ona para verir. biraz sonra reşid, kan alıcının sorularından ve ümmü delame'nin vefatm- 160 r. dan üzülmüş ve öfkeli olarak, zübeyde'nin yanına girer. zübeyde ona: "seni mahzun ve kederli görüyorum" der. bunun üzerine reşid, zü-beyde'ye durumu anlatır. zübeyde gülerek: "şimdi ümmü delame, ebu delaem'yi defnetmek için benim yanımdan çıktı" der. fadl diyor ki: "reşid benim yanıma döndüğü zaman gülmekten katılıyordu. ben onun bu haline taaccüp edip kalmıştım. çünkü mahzun ve kederli olarak içeri girmiş, sevinçler

içinde gülerek dışarıya çıkmıştı. kendisinden durumu sordum. bana olduğu gibi anlattı. o zaman kendisinden, kan alıcıyı bağışlamasını istirham ettim. o da kabul ederek serbest bıraktı. sonra ebu delame'yi yanına çağırarak: "böyle hile yaparak para istemekten utanmadın mı?" diye sordu. ebu delame: "ey mü'minlerin emiri! sesini çıkarma. çünkü sonra "mü'minlerin - 161 emirinin ihsanına hilesiz ulaşılmaz" derler dedi. her ikisinin komik hilelerinden dolayı hepimiz güldük. allah'a sığınmak ve bunun üzerine bir misal iyilerden birisi, cariyesini satar. sonra sattığına pişman olur. fakat insanlara bu halini açıklamaktan utanır. dileğini avucunun içine: "ey duayı kabul eden! benim ne istediğimi sen biliyorsun." diye yazar. dili ile hiçbir şey söylemeyip, ellerini göğe doğru kaldırır. sabah olduğu vakit, kapısının çalındığını işitir. kapıyı çalana: "kim o?" diye seslenir. kapıyı çalan: "ben senden cariyeyi satın alanım. onu sana geri getirdim" der. bu hale çok sevinen adam, cariyeyi ondan geri alır ve: "az bekle, paranı iade edeyim" der. adam: "ben senden parayı istemiyorum. ben onun bedelini ondan daha hayırlı - 162 olarak aldım. zira gece rüyamda, bana birisinin şöyle dediğini duydum: "ey adam! cariyeyi satan kimse, allah'ın velilerinden biridir ve gönlü o cariyeye bağlıdır. eğer cariyeyi ona parasız olarak geri verirsen, seni cennete sokar ve onun yerine huri veririm." bunun üzerine ben de alacak olduğum sevabı paraya tercih ettim. parayı almam" der ve gider. ölümden kaçmanın hiçbir faydasının olmadığı geçmiş zamanlarda zalim meliklerden birine, ruhunu kabzetmek için ölüm meleği gelir. melik azrail'e: "sen kimsin?" diye sorar. azrail: "ben ölüm meleğiyim. ruhunu kabzetmek için geldim" der. melik: "ölüme hazırlanabilmem için bana yedi sene müsaade et" der. allahü teala, azrail'e: "sana, istediğin gibi yedi sene müsaade ettim de ona" diye vahyeder. azrail aleyhisselam, allahü teala'nın vahyettiğini ona söyler - 163 ve yanından çıkıp gider. melik kendisi için kuvvetli bir kale yapılmasını, etrafına yedi hendek kazılmasını ve kaleye taştan duvarlar örülmesini emreder. kaleye demir ve kurşundan bir kapı yaptırır. kalenin içinde büyük bir köşk yaptırıp, onun içinde oturarak, ölümden korunmak ister. kapıcılarına ve muhafızlarına: "benim yanıma asla ve ebediyyen kimseyi sokmayın" diye sıkı sıkı tembih eder. yedi sene tamam olduğu vakit ölüm meleği yanına girer. melik ölüm meleğini görünce: "nereden geldin? nereden girdin? seni buraya kim soktu?" diye sorar. ölüm meleği ona: "beni buraya evin sahibi soktu" der. bunun üzerine melik, bütün kapıcılarını ve muhafızlarını çağırıp onlara: "bunu niçin içeri bıraktınız?" der. kapıcılar ve hizmetçiler, onu görmediklerine ve içeri bırakmadıklarına, kapıların da kilitli olup anahtarların kendi yanlarında muhafaza altında olduğuna dair yemin ederler. bunun üzerine azrail, melike şöyle der: - 164 "evin sahibi duvara muhtaç değildir. onun elçilerini ne duvarlar, ne surlar ve ne hendekler men edebilir." melik: "öyle ise maksadın nedir ey gelen?" der. azrail: "maksadım ruhunu kabzetmektir" diye cevap verir. melik: "mutlaka ruhumu kabzetmen lazım mıdır?" diye sorar. azrail: "evet" diye cevap verir. melik: "ruhumu kabzettiğin vakit ben nereye giderim?" diye sorar. azrail: "yapmış olduğun eve ve kendin i-çin hazırlamış olduğun yere" der. melik: "ben kendim için ev yapmadım" der. azrail: "evet yaptın" diye cevap verir. melik:

"ev nerededir?" diye sorar. azrail: "alevli cehennem ateşinde. o a-teş, eli ve bütün azaları söküp çıkarandır. o ateş, imandan yüz çevirip de hakk'a arka döneni çağırır. bir de mal ve para biriktirip depoya, kasaya yığanı çağırır" der ve melikin ruhunu kabzedip gider. - 165 r sadakanın fazileti ve hac yerine geçmesi abdullah b. mübarek, hacca giderken, kufe'ye uğrar. orada bir mezbelede, kadının birinin kaz yolduğunu görür. içine kazın ölü olduğu şüphesi düşer ve kadının yanında durup: "ey kadın! bu hayvan ölü müdür, yoksa kesilmiş midir?" diye sorar. kadın: "ölüdür. onu çocuklarımla birlikte yemek istiyorum" der. "allahü teala ölüyü haram kılmıştır. sen bu memlekette ölü eti yiyorsun?" der. kadın: "ey adam! benden uzaklaş" der. abdullah b. mübarek devamlı o-larak kadına, ölü etinin haram olduğunu söyler ve üzerinde ısrarla durur. kadın: "benim küçük çocuklarım vardır. üç gün oldu, onlara yedirecek bir şey bulamıyorum" der. bunun üzerine abdullah b. mübarek kadını orada bırakıp gider. sonra katırına yiyecek, giyecek yükleyip, kadı- 166 mn evine gelir. evin kapısını çaldığında, kapıyı kadın bizzat açar. katırı dehleyip kapıdan içeri sokar ve kadına: "işte sana yiyecek, giyecek. katırı ve üstünde yüklü olanları al, senin olsun" der. sonra hac mevsimi geçene kadar, orada kalır. ta ki hacılar memleketlerine dönünceye kadar. hacılar dönmeye başladığında o da onlarla birlikte döner. insanlar gelip kendisini tebrik etmeye başlarlar. o insanlara: "ben bu sene hac etmedim" der. içlerinden bir adam: "sübhanellah, biz arafat'a giderken, yiyeceklerimizi sana bırakmadık mı? sonra onu senden arafat'ta aldık. başka bir adam da: filan yerde bize su içirmedin mi? daha başka birisi, sen bana şunu şunu satın almadın mı?" der. onlara: "ben sizin söylediklerinizden bir şey anlamıyorum. ben bu sene hac etmedim" diyorum der. sonra gece olduğu vakit uyur. rüyasında birisinin kendisine şöyle dediğini görür: "ey abdullah! allahü teala senin - 167 sadakam kabul buyurdu. sana benzer bir meleği gönderip, o melek senin yerine haccetti." yine sadakanın fazileti ibni abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: medine-i münevvere'de büyük bir kıtlık ve açlık vuku bulur. hazreti osman'a şam'dan bir katır yükü yiyecek gelir. medine-i münevvere tacirleri yanına gelip, satın almak isterler. onlara: "bana ne kadar kazandırırsınız" der. onlar: "her on dirheme iki dirhem kazandırırız" derler. "daha fazla ticaret verin" der. "her on dirhemde, dört dirhem kazandırırız." "daha fazla kazandırın" der. "biz medine'nin tüccarıyız. sana kim fazla kazanç verir?" "allah bana her on dirheme, on dirhem kazandırır ve bu yiyeceği fakirlere bağışladım" der. ibni abbas diyor ki: -168 "rüyamda peygamber aleyhis-selam'ı gördüm. nurdan yapılmış ipekli elbise giymiş, güzel bir ata binmiş idi. çok acele gidiyordu." kendisine: "ya rasulellah! ben sana çok müştakım" dedim. bunun üzerine peygamber aleyhisselam: "ey ibni abbas! osman bir sadaka verdi. allahü teala onun sadakasını kabul

buyurdu. onu cennet hurisi ile e-verdi. bizi de düğüne çağırdı" buyurdu. muşa aleyhisselam'a vahyedilen üç önemli nokta allahü teala, musa aleyhis-selam'a üç günde 114 bin kelime vah-yeder. o kelimelerin içinde şunlar da vardı. allah teala buyurdu: "ey musa! dünyada benim için çalışanlardan, zahid olan gibi çalışan olmaz. bana yaklaşmak isteyenlerden, üzerlerine haram kıldığım şeylerden korunan gibi kimse yaklaşa-maz. bana ibadet edenlerden, benden korkusundan ağlayan gibi kimse ibadet edemez." - 16ı "ey allah'ım! bunlar için ne hazırladın. bunları ne ile mükafatlandırırsın?" "ey musa! zahid olanlara cennetimi verdim. onlar cennette istedikleri gibi yaşarlar. haramlardan kaçınanları da, hesapsız olarak cennete sokarım. benim korkumdan ağlayanlar ise, onlara refik-i a'la'yı verdim. onlara kimse ortaklık yapamaz." kötü ticaret bazı alimler şöyle diyor. şeytan her gün, insanlara dünyayı arz ederek: "kendisine zarar verip fayda vermeyen, kendisini kederlendirip, sevindirmeyen şeyi kim satın alır" der. dünyaya aşık olup, sahip çıkanlar: "biz satın alırız" derler. şeytan: "onun bedeli para, pul değildir. onun bedeli, cennetteki nasibinizdir. çünkü ben onu, allah'ın laneti, gazabı, öfkesi ve azabı olan dört şey karşılığında satın aldım. cenneti bunun için sattım." "biz buna razıyız" derler. şeytan: - 170 "ben bununla sizden ticaret etmek isterim" der. onlar: "peki olur" derler. bunun üzerine, şeytan onlara dünyayı satar ve sonra: "ne kötü bir ticaret" der. allah'ın rızasını isteyerek yapılan işteki ihlas hazreti ali (k.v.), harplerinden birinde, düşmanlarından birini yakalayıp yere yatırır ve başını kesmek ister. tam bu sırada adam, hazreti ali'nin yüzüne tükürür. bunun üzerine hazreti ali, a-damın başını kesmekten vazgeçer ve serbest bırakır. sebebi sorulunca: "yüzüme tükürdüğü vakit ona öfkelendiğim için, öldürmekten çekindim. çünkü ben onu, allah rızası için öldürecektim" diye cevap verir. kevser'in sıfatı kevser, adn cennetindedir. genişliği yüz sene, uzunluğu üç bin sene mesafedir. o hazreti muhammed mustafa (s.a.v.)'in köşkünden arksız olarak a-kar. kevserin dört rüknü vardır. rükünlerden birinin üzerine "ebu bekir, ben tasadduk ve itaat edenler içinim" diye yazılmıştır. ikincisinin üzerine: "ömer, ben şehitler ve salihler içinim" diye yazılmıştır. üçüncüsün üzerine de: "osman, ben fakirler ve gece gündüz itaat edenler içinim" der ki, onlar allah'ın has ve veli kullarıdır. dördüncüsünün üzerinde ise: "ali, ben mücahidler ve allah'ın dinine yardım edenler içinim" diye yazılmıştır. toprağı çok iyi kokulu misktendir. bardakları gökteki yıldızlar adedincedir. kenarındaki kubbeler inci ve mercandandır. cuma günü peygamber aleyhisselam'a salatü selam getirmenin fazileti hazreti enes (r.a.)'den rivayet e-dilmiştir, resulü ekrem (s.a.v.) buyuruyor ki: "kim ki, benim üzerime cuma günü yüz kere salatü selam getirirse, allah (c.c.) onun otuz tane dünya, yetmiş tane __ı 70__ -l l œç de ahiret ihtiyacım giderir. bana salatü selam getirdiğinde allahü teala bir meleği vazifelendirip, sizin birinize hediye getirdiği gibi hediye olarak onu bana, kabrime getirir. salatü selam getirenin ismini bana bildirir, ben de onun ismini yanımda beyaz bir kağıdın üzerinde tespit ederim, kıyamet günü onu mükafatlandırırım." alimlerin fazileti hakkında rivayet edilir ki, kıyamet günü ümmet-i muhammedin alimlerinden biri getirilip, allahü teala'mn huzurunda durdurulur. allahü teala cebrail aleyhisselam'a buyurur ki: "ey cebrail! onun elinden tutup, muhammed'e götür." cebrail onun elinden tutup peygamber aleyhisselam'm yanma götürür. peygamber aleyhisselam o anda havz-ı kevser'in yanında olup, insanlara bardaklarla su dağıtır. yanına getirilen alime ise avucu ile su verir. bunu gören insanlar:

"ey allah'ın rasulü! insanlara - 173 bardaklarla su veriyorsun, buna ise avucunla su verdin" derler. peygamber aleyhisselam: "evet, buna avucumla su içiriyo-runı. çünkü insanlar dünyada ticaretle meşgul iken, bu ilimle meşgul idi" buyurur. sonra sırat köprüsünden geçmesi emrolunur. sırat köprüsünün altında ona biri şöyle seslenir: "ey filan! beni kurtar." alim: "sen kimsin?" diye sorar. "ben senin dostlarındanım" der. alim, allah'a niyaz ederek: "ya rab! arkadaşımı bağışla" der. bunun üzerine allahü teala onu alimin yanına çıkarır. kötü huylu kadın ve komşu hakkında rivayet edilir ki: ebu müslim el-holani'ye güzel bir at verilir. adamlarına: "bu at neye yarar?" diye sorar. "allah yolunda savaşmaya." "hayır" "düşmana yetişmeye." - 174 "hayır." "allah senden razı olsun. öyle ise neye yarar?' diye sorarlar. o da: "adamın, üzerine binip kötü kadından ve kötü komşudan kaçmasına yarar" der. allahü teala'nın kudreti süleyman aleyhisselam, bir gün bütün hayvanları misafir etmesi için allahü teala'mn kendisine izin vermesini istedi. allah (c.c.) süleyman aleyhis-selam'm isteğini kabul buyurarak kendisine izin verdi. süleyman aleyhisselam, uzun bir müddet yemek hazırladı. sonra allahü teala'dan vaad ettiğini ihsan buyurmasını diledi. allah (c.c.) dileğini kabul buyurdu. bunun üzerine denizden büyük bir balık çıkarak süleyman aleyhisselam'ın hazırladığı yemeklerin hepsini yedi. sonra balık: "ey süleyman! ben doymadım. bana daha yemek ver" dedi. süleyman aleyhisselam: "yanımda başka yiyecek bir şey - 175 kalmadı. senin her gün rızkın bunun gibi midir?" diye sordu. balık: "benim her gün rızkım bunun üç t katıdır. fakat allahü teala bugün bana f bundan başka rızık vermedi. keşke beni misafir etmeseydin. günümün geri kalan kısmını aç geçireceğim" dedi. ey kardeşim! allahü teala'nın kudreti ve fazl ü ihsanının genişliğine bak. zira süleyman aleyhisselam, kendisindeki kuvvet, kudret, saltanat ve mülkü i ile bir balığı doyurmaktan aciz kaldı. hocalıktan talebeliğe dönüş imam ibni ceni, imam ebu ali el-farisi'den ilim tahsil etmiş, sonra musul'a gidip, orada ders okutmaya başlamış. bir gün ebu ali ona uğrar, onu ders okuturken görür. kendisine: "sen kendine alim süsü veriyorsun, halbuki sende hiçbir şey yoktur" der. bunun üzerine ibni ceni ders okutmayı terk ederek, hocasının yanına döner ve tam bir mahir alim oluncaya kadar, hocasının yanından ayrılmaz. - 176 sabırlı olmak ve olgunluk göstermek imam-ı şafii'nin talebesi rebi el-cizyi, bir gün mısır sokaklarından birinden geçerken, üzerine bir leğen dolusu kül dökülür. hemen bindiği hayvandan inip, elbisesinden külü silkip temizler. kendisine şöyle denir: "onları men etmez misin?" "ateşe müstahak olan kimse, e-ğer kül ile cezalanırsa, onun öfkelenip kızmaya hakkı yoktur" der. kendini beğenme bir gün mukatil b. süleyman, o-turduğu yerde kendini beğenip böbürlenerek insanlara: "arş'tan başka bana her şeyden sorunuz" der. adamın biri, kendisine şöyle der: "adem aleyhisselam haccettiği vakit, başım kim tıraş etti?" "başka birisi de: "karıncanın bağırsakları ön kıs- 177 mında mıdır yoksa arka kısmında mıdır?" diye sorar. bu sorular karşısında ne yapacağını bilemeyen mukatil şöyle der:

"bu sizin bilginizden çıkma bir soru değildir. fakat ben kendimi beğenip böbürlendiğim için, bunlarla ibtila olundum." hilm ve cömertlik kadının biri kays b. sa'd b. ubade'ye gelip der ki: "evimin haşereleri, toprak üzerinde geziyorlar. yani evimde, farelerin bile yiyecekleri bir şey kalmadı. kays ona şöyle cevap verir: "onları bırak, siyah yılanın toprak üzerinde yürüdüğü gibi, yürüsünler. böyle söyledikten sonra, kadına, evini dolduracak kadar hububat ve yiyecek gönderir." cafer-i sadık'ın, oğlu musa kazım'a vasiyeti "ey oğlum! allah'ın verdiğine razı olan, zengin olur. ondan gözünü çevi- 178 rip, insanların ellerinde bulunanlara bakan kimse fakir olur. allah'ın rızık taksimatına razı olmayan, allah'ı hüküm vermesinde ittiham etmiş olur. insanların ayıplarım açıklayan kimsenin evinin a-yıpları açığa çıkar. yol kesen eşkıyanın kılıcını çeken, onunla öldürülür. din kardeşine kuyu kazan, kazdığı kuyuya kendisi düşer. pespaye kimselerle oturan hakir, bilgin ve iyi kimselerle oturan, vakarlı ve muhterem olur. kötü yerlere giren iftiraya uğrar. kendi kusurunu küçük gören başkasının kusurunu büyük görür. dua etmenin incelikleri musa aleyhisselam adamın birini, ihtiyacının giderilmesi için allah'a dua ve niyazda bulunurken görür. bunun üzerine musa aleyhisselam şöyle niyazda bulunur: "ey rabbim! eğer bunun ihtiyacının giderilmesi benim elimde olsaydı, ben onun ihtiyacını giderirdim. allahü teala, musa aleyhisselam'a vahyederek buyurur ki: "ey musa! onun koyunları vardır. onun kalbi koyunlarının yanında- 17ı dır. ben, kalbi benden başkasının yanında olduğu halde dua eden kulumun duasını kabul etmem." musa aleyhisselam, adama bunu bildirir. adam kalbini koyunlarından çevirip, allahü teala'ya yönelir. allahü teala da duasını kabul buyurup, hacetini giderir. zünnun-ı mısri'nin tevbesi zünnun-ı mısri'ye: 'tevbe etmenin sebebi nedir?" denildiğinde, şöyle cevap verdi: "size başımdan geçen bir kıssayı anlatayım." bazı köylere gitmek için mısır'dan yola çıktım. yolda bir sahrada uyudum. uyandığımda bir de baktım ki, yanımda yuvasından düşen kör bir kuş bulunuyor. yer yarılıp içinden iki kap çıktı. kaplardan biri altından, diğeri ise gümüştendi. kaplardan birinde susam tohumu vardı. diğerinde ise su. kuş susamdan yedi, sudan da içti. bunu böyle görünce allah'a tevbe ettim ve ona ibadat - 180 ü taatte bulunmaya karar verdim. allah da benim tevbemi kabul buyurdu. müslümanın, müslüman kardeşi üzerinde bulunan otuz hakkı et-terğıb el-istihani adındaki kitabın kaza'il-havayic babında hazreti ali (k.v.)'den rivayet edilerek zikredilmiştir. hazreti ali diyor ki, resulü ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "müslümanm müslüman kardeşi üzerinde otuz hakkı vardır. o hakları yerine getirmedikçe veyahut bağışlanma-dıkça, onun için kurtuluş yoktur: 1. müslüman kardeşinin kusurunu bağışlar, suçunu affeder. 2. ağlayana merhamet eder, 3. avretini örter, 4. hatasını görmez, 5. özrünü kabul eder, 6. kaybettiğini bulduğunda ona verir, 7. devamlı olarak ona nasihat eder, - 181 8. hayvanlarını muhafaza eder, ı. zimmetine riayet eder, 10. hastasını ziyaret eder,

11. cenazesinde bulunur, 12. davetine icabet eder, 13. hediyesini kabul eder, 14. birbirini ziyaret etmekte o-nunla müsavi olur, 15. verdiği nimete şükreder, 16. ona yardımda kusur etmez, 17. ona hürmet etmekte kusur etmez, 18. ihtiyacını giderir, 1ı. şefaat isteğini kabul eder, 20. maksadını boşa çıkarmaz, 21. aksırınca: "yerhamükellah" (allah sana rahmet etsin) der. 22. kaybettiğini kendisine gösterir, 23. selam verdiği zaman selamını iade eder. 24. ona güzel söz söyler, 25. ona vereceğini ayırıp çıkarır, 26. yapmış olduğu taksimi tasdik eder, 27. zalim olana, zulmünü red- 182 detmek suretiyle yardım eder, 28. mazlum olana da, onu kurtarmakla yardım eder, 2ı. mazlum olana iyilik edip, hakkına tecavüz etmez. ona kötü söz söyleyip rezil etmez. kendisi için istediği iyiliği o-nun için de ister, kendisi için istemediği kötülüğü onun için de istemez. bunlardan birini terkettiğinde, kıyamet günü din kardeşi onu kendisinden ister. ebu bekir sıddık'ın rüyasında gördükleri ebu bekir sıddık acaip bir rüya görüp, uykusunda ağlamaya başlar. öyle ağlar ki, evin dışından duyulur. bu sırada ömer b. hattab (r. a.) oradan geçer. ağlama sesini duyunca, kapıyı çalar. ebu bekir sıddık uykusundan uyanıp, kapıya koşar, gözlerinden yaşlar aktığı halde kapıyı açar. hazreti ömer onu görür ve kendisine: - 183 "bu ağlamak nedir?" diye sorar. ebu bekir: "sahabileri buraya topla ki, sana anlatayım" der. bunun üzerine hazreti ömer bütün sahabileri oraya toplar. ebu bekir (r. a.) şöyle anlatır: "rüyamda kıyametin koptuğunu gördüm. bir takım insanları, parlayan yıldızlar gibi minberlerin üzerinde buldum. meleğe: "bunlar kimdir?" diye sordum. melek: "onlar peygamberlerdir. hazreti muhammed mustafa (s.a.v.)'i bekliyorlar" dedi. ben: "muhammed (s.a.v.) nerededir? beni onun yanına götür. ben onun hizmetçisi ve sahabilerinden ebu bekir'im" dedim. melek beni onun yanına götürdü. onu arş'ın altında, sarığını önüne koymuş, sağ elini arş'a uzatmış, sol elini uzatıp cehennemin kapılarını kapamış bir halde gördüm. o, bu haliyle şöyle niyazda bulunuyordu: "ey allah'ım! ümmetimi bağışla. ey allah'ım! ümmetimi bağışla. onların içinde alimler, salihler, hacılar, umre ya- 184 panlar, gaziler, mücahidler vardır." böyle niyazda bulunurken, gaipten şöyle bir nida geldi: "ey muhammed! sen itaat eden taifeyi zikrediyorsun. diğer taifeyi anmıyorsun. zalimleri, şarap içenleri, zina yapanları, faiz yiyenleri, bunları da zikret. bunun üzerine peygamber aleyhisselam şöyle niyazda bulundu: "ey allah'ım! onlar senin buyurduğun gibidirler. fakat, onlardan hiçbiri sana ortak koşmamıştır, puta tapmamış-tır, sana çocuk isnad etmemiştir. tevhidi bırakmamıştır. ey allah'ım! onlar hakkındaki şefaatimi da kabul buyur. onlara olan merhametimi de kendilerine ulaştır, diye yalvardı. ben, kendisine çok acıdığım için: "ya muhammed! kendine acı" dedim. o: "ya ebu bekir! ümmetime şefaate etmek için, rabbime niyazda bulundum. rabbim de kabul buyurdu" dedi. hazreti peygamber'e:

"hepsine mi, yoksa bazısına mı?" diye sordum. tam o anda sen kapıyı çalıp - 185 beni uyandırdın ve cevap almaya vakit bırakmadın, ey hattab oğlu ömer: hazreti ebu bekir, hazreti ö-mer'e böyle söylediği anda bir de duydular ki, gaipten bir ses üç kere: "hepsine ya ebu bekir" diye sesleniyor. her ikisi de "elhamdü lillah" diyerek şükrettiler. ahiret gününün ahvalini düşünmek ibrahim b. edhem'e, bizimle mescidde otursan da, senden bir şeyler öğrensek" denir. o da der ki: "ben dört şeyle meşgulüm. eğer onlarla meşgul olmasaydım, sizinle otururdum. kendisine, o dört şeyin ne olduğu sorulunca, şöyle sıralar: 1. ben, allahü teala'nın, ademo-ğullarından söz aldığı zamanı hatırladım. allah (c.c.): "şunlar cennetliktir, ben ö-nemsemem. şunlar da cehennemliktir, ben ehemmiyet vermem" buyurdu. ben hangi taifeden olduğumu bilmiyorum, onu düşünüyorum. - 186 2. düşünüyorum ki, allahü teala çocuğu annesinin karnında yaratmasını murad edip, hüküm verdiği ve ona ruh verdiği zaman, onunla görevli olan melek: "ey rabbim! bu şaki midir, yoksa said mi?" der. ben, hangisinden olduğunu bilmiyorum. 3. düşünüyorum ki, azrail ruhu kabzetmek için indiği vakit "selamete erenlerle beraberdir." yahut "kafirlerle beraberdir" derler. benim için nasıl söyleneceğini bilmiyorum. 4. ben, allahü teala'nın: "bir zümre cennettedir, bir zümre cehennemdedir" mealindeki ayeti kerimesini düşünüyorum. bu iki zümreden hangisinden olacağımı bilmiyorum. sincapla ilgili hikayeler sincap fareyi kovalar. fare kaçıp bir ağaca çıkar. sincap farenin peşini bırakmaz. ta ki fare,binmiş olduğu dalın ucuna varır. kaçacak yer kalmayınca yaprağa iner ve onun bir tarafını ağzına alarak, kendisini asar. sincap ona var- 187 maya bir yol bulamaz. eşini çağırır, eşi ağacın altına geldiğinde, sincap farenin ısırıp asıldığı yaprağı boynundan keser. fare yere düşer. fareyi sincabın eşi alır. kendisi de aşağı iner ve fareyi alıp, beraberce yerlerine giderler. bu iş, sincabın çok zeki ve idrak sahibi olduğuna delalet eder. adamın biri sincabın yavrusunu avlayıp bir kafese hapseder. annesi gelip yavrusunu görür ve dönüp gider. sonra ağzında bir dinar ile gelip, adamın önüne atar. bununla, yavrusunun bırakılmasını ister. adam yavrusunu bırakmaz. sincap bunu beş kere yapar. adam yine yavrusunu bırakmaz. gidip bir müddet sonra ağzında bir eski bezle gelir. bununla, sanki adama, başka kazanacak bir şeyi olmadığını işaret eder gibi olur. fakat adam ona hiç aldırış etmez. adamın bu halini gören sincap dinarların yanına gidip, içinden bir tane alıp gider. adam sincabın, yavrusunun serbest bırakılmasından ümidini kestiği için dinarların hepsini almasından korkar ve sincabın yavrusunu hemen serbest bırakır. bunun üze- 188 rine sincap da almış olduğu bir dinarı götürüp, diğerlerinin yanına koyar ve yavrusunun arkasından süratle gider. bir kuşun adama verdiği ders beyhaki malik b. dinar'dan rivayet edilmiştir. diyor ki: bir adam kuş yakalamak için bir ağ kurar ve pusuda bekler. kuş yanına gelir. adamı görünce, ona: "bana ne oluyor ki, seni toprakta kaybolmuş gibi görüyorum" der. adam: "mütevazı olduğum için böyle-yimdir" der. "niçin böyle bükülmüşsün?" "uzun uzun ibadet etmekten." "yanındaki, bu tane nedir?" "oruçlular için hazırladım." "onu bana ikram eder misin?" "evet" ederim. adam taneyi kuşun önüne atar. kuş taneyi almak istediğinde ağ boynuna düşüp kuşu yakalar. bunun üzerine kuş şöyle der: "eğer ibadet edenler senin yaptığın gibi yapıyorlarsa, bugünkü ibadetlerden hayır yoktur." - 18ı -

muhafaza edilmesi gereken bazı hasletler ibni ebi dünya, vehb b. müneb-bih'ten rivayet ediyor, diyor ki: israiloğullarmdan iki adam vardı ki, çok ibadet etmelerinden, su üzerinde yürümeye kadar yükselirler. onlar bir gün su üzerinde yürürlerken, birde görürler ki, havada bir adama uçuyor. ona: "ey allah'ın kulu! bu dereceye, bu makama ne ile ulaştın?" derler. adam: "dünyadan az bir şeyle. şöyle ki: nefsimi şehevi isteklerden kestim. bana gerekmeyen şeyleri konuşmaktan dilimi men ettim. emrolunduğum hususa rağbet ettim. sukutu benimsedim. allah üzerine yemin ettiğimde, allah yeminimi bana bozdurmadı. kendisinden bir şey istediğinde, allah onu bana verdi" der. cimri ile alay edilmesi cimrilerden biri ibrik ve tabaklar - 1ı0 alır. satıcıya: "üzerlerine yaz" der. satıcı: "üzerlerine ne yazmamı istiyorsun?" diye sorar. eşraf ve kibar zevattan bazıları orada bulunuyormuş. biri böyle der: "ibriğin üzerine: "kim ondan içerse o benden değildir" yaz. tabakların üzerine ise: "ondan kim yemezse, o bendendir" diye yaz. satıcı: "evet, öyle yazalım. allah senden razı olsun" der. güzel hasletlere sahip olmak hakkında kısımdır: bazı alimler diyorlar ki, sabır on 1. midenin isteklerine sabretmektir ki, ona kanaat denir. bunun zıddı oburluktur. 2. cinsi münasebet organının isteğine sabretmektir ki, buna iffet denir, zıddı şehvetperest-liktir. 3. günah işlerine sabretmektir ki, buna gerçekten sabır denir. bunun zıddı ise günah _idi_ ñœs j. deryasına dalmaktır. 4. zenginliğe sabretmektir. bunun zıddı ise, zenginliğe sevinip böbürlenmektir. 5. savaşmak anında sabretmek. buna cesurluk denir. bunun zıddı korkaklıktır. 6. öfkeli halde iken sabretmek. buna hilm denir. bunun zıddı ise ahmaklıktır. 7. musibetler anında sabretmek. buna gönül genişliği denir. zıddına ise gönül darlığı adı verilir. 8. sırrı muhafaza etmeye sabretmek. buna gizlilik denir, zıddına ise faş etmek denir. ı. fazla yemek yemeğe sabretmek. buna zühd, zıddına ise hırs denir. 10. en iyisi işlerde sabretmektir ki, buna teenni, bunun zıddına ise hafiflik ve acele etmek denir. - 1ı2 hediye kabul etmek feth el-musuli'den rivayet edilmiştir ki; kendisine bir kese içinde elli dinar para hediye gelir. bunun üzerine şöyle der: resulü ekrem (s.a.v.) buyurmuştur ki: "kime, istemeden rızkı gelir de, onu reddederse, allah'ı reddetmiş gibidir." bu hadisi rivayet eder, sonra keseyi açıp içindeki parayı alır, keseyi sahibine gönderir. tevbe edilirse kabul edileceği hakkında ısrailoğullarmdan bir adam yirmi sene allah'a ibadet eder. sonra yirmi sene isyan eder. sonra aynaya bakıp, sakalında beyazlık görünce, bu hal kendisine ağır gelip, şöyle niyazda bulunur: "ey allah'ım! sana yirmi sene i-badet ettim, yirmi sene de isyan ettim. eğer tevbe edersem tevbemi kabul buyurur musun?" - 1ı3 evinin bir köşesinden kendisine görmediği birinin şöyle seslendiğini işitir: "bize gelirsen, biz de sana geliriz. bizi terk edersen biz de seni terk ederiz. bize isyan edersen, sana mühlet veririz. tevbe edip bize rücu edersen, seni kabul ederiz." kim işini allah'a havale ederse allah ona kafidir musa aleyhisselam bir gün koyunları ile, içinde çok kurt bulunan bir vadiye

varır. çok yorulmuştur. düşünüp duruyordu. eğer koyunları korumakla meşgul olsa, çok yorgun olup uykusu geldiği için buna gücü ve takati yetmeyecekti. böyle düşünce içinde bulunurken, göğe doğru yönelip allah'a şöyle niyazda bulunur: "ey allah'ım! senin ilmin her şeyi ihata etmiştir. takdir buyurup irade ettiğin her şey hemen olur." böyle niyazda bulunduktan sonra yatıp uyur. uyandığı vakit bir kurdun sopayı boynuna koyup koyunları güttüğünü başkasından koruduğunu görür. - 1ı4 musa aleyhisselam bu duruma taaccüp eder. bunun üzerine allahü teala şöyle vahyeder: "ya musa! benim istediğim gibi sen benim ol. ben de senin istediğin gibi senin olurum." alacaklının hapsedilmesi ve borçlunun serbest bırakılması iki adam borç yüzünden mahiki'nin yanında mahkemeleşirler. biri diğerine borçlu olduğunu itiraf eder. mahiki borçluya borcunu ödemesini emreder. borçlu: "allahü teala emirimizden razı olsun, ben çoluk çocuğumun nafakasını zor kazanan bir adamım. çalıştığım yerden ayrılamıyorum. her ne zaman para biriktirip borcumu ödemek için onu ararsam bulamıyorum. çünkü o, içkiye düşkün bir adamdır. arkadaşlarıyla ve başkalarıyla içki içmeye dalmıştır" der. bunun üzerine emir alacaklı olan adamın hapsedilmesini emreder. ta ki - 1ı5 borçlu onun nerede olduğunu bilip, aramasın. alacaklı hapishanede seksen gün kalır. borçlu peyderpey borcunu ödemek üzere yanına gelir, kendisine para verir. son bir dinar borcu kaldığında, alacaklı emir'e haber gönderip: "bana bir dinardan başka borcu kalmamıştır. eğer münasip görürseniz, beni serbest bırakınız" diye rica eder. fakat emir: "hayır olmaz. allah'a yemin ederim ki, hakkım tam alıncaya kadar orada kalacaksın" der. duanın kabul olunduğu vakitler bir gün ve gecede doksan vakit vardır ki, o vakitlerde dua kabul olunur. o doksan vakitten bazıları şunlardır: ezan okunurken, kamet edilirken, tuvaletten çıkıldıktan sonra, abdest alındıktan sonra, eve, camiye girildikten sonra, her ikisinden çıkıldıktan sonra, amin denildiğinde, fatiha okunduğunda, "semiallahü li men hamideh" denildiğin- 1ı6 de, rukudan, secdeden kalkıldığında, teşehhüd için oturulduğunda, mescid-i haram, mescid-i aksa, medine'deki mescid-i nebevi'de, öğleden önce, zeval vakti, akşam ile yatsı arası. kur'an-ı kerim hatmedildiğinde, tavafta, imam minberde oturduğunda, kadir gecesi, cuma gecesi ve bu gecelerin günlerinde, seher vaktinde, gecenin son üçte birinde... dua kabul olunur. bazı alimler diyorlar ki: duanın kabul olmamasının sebepler on tanedir: 1. allahü teala'nın hukukunu eda etmemek (emirlerini yerine getirmemek, yasaklarından kaçınmamak), 2. resulü ekrem (s.a.v.)'in sünnetini terk etmek, 3. kur'an-ı kerim'le amel etmemek, 4. nimetlere şükretmemek, 5. şeytanın emrine ve nehyine muvafakat etmek, 6. cennete girmeye vesile olacak olanları yapmamak, 7. cehenneme girmeyi icap etti- 1ı7 recek hususları işlemek, 8. ölüme hazırlanmamak, ı. insanların ayıpları ile meşgul olmak, 10. ölümden ibret almamak. hapisten kurtulmak için okunan dua krallardan biri, bir adama öfkelenerek, on-u hapse atar. yemek ve su verilmesini de yasak eder. hapishanenin kaçmaya uygun bir yeri de yokmuş. fakat üç gün sonra kral hayretler içinde kalır. zira adamın çocuğundan, babasının hapishaneden çıktığını ve sağlık durumunun iyi olduğunu haber alır. bunun üzerine kral,

adamın derhal yanına getirilmesini emreder. adam yanına geldiğinde, kendisine der ki: "seni hapishaneden kim çıkardı ve bu sıkıntıdan kim kurtardı?" adam, kralın bu sorularını şöyle cevaplandırdı: 'tapmış olduğum dua beni bunlardan kurtardı." - 1ı8 "o dua nasıl bir duadır?" adam: "okuduğum dua şu duadır: "allahümme inni es'elüke ya latıyfü ya latıyfü ya latıyfü ya men vesia lutfühu ehles semavati vel erdi es'elükellahümme en teltufe bi lutfikel hafiyyillezi iza letufte bihi bi ehadin min ıbadike kefa fe inneke külte ve kavlüke hakkun allahü latıyfü n bi ıbadihi yerzuku men yeşaü ve hüvel kaviyyül aziz" bunu duyan kral adamı serbest bırakıp ona ihsanda bulundu. ibretli hikayeler yoksullardan biri, rum ülkesine gider. orada gördüğü güzel bir kıza aşık olup, onunla evlenmek ister. kızın babası, o hıristiyan olmadıkça, kızını vermeye, rıza göstermez. adam hıristiyan olacağım söyler. kendisine bir papaz getirilir ve hıristiyan olur. bundan sonra kız çıkıp, yanına gelir ve yüzüne tükürerek: "yazıklar olsun sana, bir saatlik zevk için hak olan dini terk ettin. ben - 1ıı ebedi nimet için batıl olan dini nasıl terketmeyeyim?" der ve kelime-i şehadet getirip, müslüman olur. mülk (tebarake) suresi'nin fazileti sahibül firdevs, resulü ekrem (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "ben allahü teala'nın kitabında otuz ayet olan bir sure gördüm ki, kim onu yatacak olduğu vakit okursa, ona otuz sevap yazılır, kendisinden otuz günah silinir, otuz derece yükseğe kaldırılır, allahü teala ona meleklerden birini gönderip kanatlarını üzerine gerer ve onu, uyanıncaya kadar her şeyden korur. kabirde, kendisini okuyanı müdafaa eder. o süre mülk (tebarake) süresidir. cebrail aleyhisselam'ın peygamber efendimiz'e öğrettiği ilaç resulü ekrem (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: - 200 "cebrail aleyhisselam bana öyle bir ilaç öğretti ki, o varken, ne başka bir ilaca muhtaç olurum, ne de doktora." ebu bekir, ömer, osman ve ali (r.anhüm) sordular: "o ilaç nedir, ey allah'ın rasulü! bizim ona ihtiyacımız vardır" derler. peygamberimiz buyuruyor: "yağmur suyundan bir miktar a-lımr. üzerine fatiha suresi, ihlas suresi, kul euzü bi rabbil felak, kul euzü bi rabbin nas sureleri, ayet'el-kürsi okunur. bunların her biri yetmiş kere suya okunup, akşam, sabah yedi gün o sudan içilmelidir. beni hak peygamber olarak gönderen allah'a yemin ederim, cebrail bana dedi ki: "bu sudan kim içerse, allahü teala onun vücudundan her türlü hastalığı giderir, onu bütün hastalık ve sancılarından kurtarır. kim o sudan karısına içirip onunla cima ederse, allah'ın izniyle hamile kalır. göz ağrısını, sihri giderir. balgamı keser, göğüs ve diş ağrılarım ve çok yemek yemekten meydana gelen a-ğırlığı, susuzluğu, idrar tutukluğunu giderir. o kimse kan aldırmaya muhtaç olmaz. bunun faydaları saymakla bitmez. - 201 allah teala'dan başka kimse de bilmez." faydalı bazı dualar rivayet edilir ki, adamın biri peygamber aleyhisselam'm yanına gelip, malının azlığından şikayet eder. bunun üzerine peygamber aleyhisselanı adama şöyle buyurur: "sabah namazı ile güneş doğumu arasında yüz kere: "sübhanellahi ve bi hamdihi sübhanellahil azıymi estağfirullah" söyle, istediğin kadar dünya malına sahip olursun." cuma namazından sonra kim: "ya ğaniyyü ya hamidü mübdiü ya müıydü ya rahıymü vedudü ikfini bi halalike haramike ve ağnini bi fadlike ammen sivak" derse, allahü teala borcunu ödemesini ona müyesser kılar ve hiçbir kimseye muhtaç kılmaz. bazıları der ki: "eğer bunlara her farz namazından sonra devam ederse, allahü teala onu zengin kılıp kimseye muhtaç etmez."

hadis-i şerifte varid olmuştur ki, __ıoı__ œj\j œı ya ya an bir kimse mahzun ve mükedder olup da: "allahümme inni abdüke vebnü abdike vebnü emetike, nasıyeti bi yedike madııı, fiyye hukmüke adlün, fiyye kadaüke, es'elüke bismin hüve leke semmeyte bihi nefseke ev enzeltehu fi kitabin min kütübike ev allemtehu ehaden min halkıke veste'serte bihi fi ılnıil ğaybi ındeke en tec'alel kur'anel azıyme rebia kalbi ve nura besari ve cilae huzni ve zehabe hemnıi ve ğammi" diye okursa, allahü teala onun gam ve kederini giderir, yerine sürür ve ferahlık ihsan eder." resulü ekrem (s.a.v.)'den rivayet edilmiştir, buyuruyor ki: "kim ki cuma gecesi on kere: "allahümme ya dainıel fadli alel beriyyeh, ya basıtel yedeyni bil atıyyeh, ya sahibel mevahibis seniyyeh, salli ala nıuhammedin hayril beriyyeh, vağfirli ya zel ula fi hazihil aşiyyeh" diye okursa, allahü teala ona yüz binlerce sevap verip, yüz binlerce günahını bağışlar, yüz binlerce - 203 yüksek dereceye ulaştırır ve kıyamet günü ibrahim aleyhisselam'm yanında bulunup izdiham meydana getirir." yine peygamber aleyhisselam'dan rivayet edilmiştir, buyuruyorlar ki: "kim ki, cuma namazından sonra yüz kere "kul hüvellahü ehad" suresini okuyup, yüz kere peygambere salat ü selam getirir ve sonra yetmiş kere: "allahümmekfini bi halalike an haramike ve ağnini bi fadlike ammen sivak" diye okursa, üzerinden iki cuma geçmeden allah (c.c.) onu zengin kılar." bir rivayette ise: "allahü teala onun otuz dünya ihtiyacı ve yetmiş ahiret ihtiyacı olmak üzere yüz ihtiyacını giderir" buyurulmuştur. kim cuma namazından sonra yüz kere: "sübhanellahil azıymi ve bi hamdih" derse, allahü teala onun ve ana-babasınm yüzbinlerce günahım bağışlar." hadiste varid olmuştur: - 204 "kim ki ömrünün uzun olmasını, düşmanına galebe çalmasını, rızkının geniş olmasını ve kötü ölümden korunmasını isterse, sabah akşam şu duayı okusun: "sübhanellahi mifel mizani ve müntehel ilmi ve mebleğar rıda ve zinetel arşi vel hamdü lillahi mipel mizani ve müntehel ilmi ve mebleğar rıda ve zinetel arşi ve la ilahe illellahü mipel mizani ve müntehel ilmi ve mebleğar rıda ve zinetel arşi vallahü ekberu mil'el mizani ve müntehel ilmi ve mebleğar rıda ve zinetel arş." "kim ki, ansızın ölümden kurtulmak, rızkı geniş ve çok olmak, cehennemden azad olmak ve imanını korumak isterse, dört rekat namaz kılar. her rekatında fatiha ve bir sure okur. kur'an o-kunmasının akabinde yüz kere, rükuda yüz kere, rükudan kalktığında ve iki secde arasında yirmi kere "estağfurullah" der, sonra "ettehıyyatü" ve diğer dualar okuyup selam verir." - 205 senenin sonunda yapılacak dua hakkındadır; senenin son ayı olan zilhicce a-yında aşağıdaki duayı yedi kere kim o-kursa, allahü teala onun geçmiş bütün günahlarını mağfiret eder, şeytan da: "eyvah! bir saat içinde bütün geçmiş günahları yok oldu" der. dua şudur: "allahümme ma amiltü min amelin fi hazihis seneti mimma ne-heyteni aııhü ve lenı terdahu ve ne-sitühu ve lern tensehu ve halimte anni ba'de kudratike ala ukubeti ve deavteni ilet tevbeti ba'de ceraeti aleyke fağfir li ya gafur!" bir rivayette şöyle varid olmuştur:

zilhicce'nin son gününde zevalden önce kim dört rekat namaz kılarsa, her rekatında yedi kere fatiha ve ihlas suresi ile kevser suresini on kere okur, sonra selam verir ve: "la ilahe illellahü vahdehu la şerike lehç lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve - 206 hayyün la yemutü bi yedihil hayrç ve hüve ala külli şey'in kadirç" der ve sonra 360 kere: "estağfirullahel azıymellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyhi min cemiı zünubi ve seyyiati a'mali" der ve sonra on iki kere peygamber aleyhisselam'a salat ü selam getirir, sonra yüz kere "allahümmağfirli" der, sonra secdeye varıp yedi kere "ya rabbi" derse, gökten ona bir melek nida ederek şöyle der: "müjdeler olsun. allahü teala bu sene işlemiş olduğun günahları bağışladı." yılbaşında yapılacak dua; müslümanların yılbaşısı olan muharrem ayının ilk gününde şu dua yapılır: "allahümme entel ebediyyül kadimül hayyül kayyumül kerimül hannanül mennanü ve hazihi senetün cedidetün es'elüke fihel ismete mines şeytanir racimi ve evliyaihi vel avne ala hazihin nefsil emmarati bis sui vel istiğfari bi ma - 207 yükarribüni ileyke ya zelcelali vel ikramç" bir rivayette şöyle varid olmuştur: "kimi ki muharrem'in ilk gününde iki rekat namaz kılıp, her rekatında fatiha'dan sonra üç kere ihlas, 100 kere de; "ellezine kale lehümün nasü innen nase kad cemeu leküm fahşevhüm fe zadehüm imanen ve kalu hasbünellahü ve nı'mel vekil" ayeti celilesini okuyup sonra: "ya kafiye tnusa fir'avne ve ya kafiye muhammedinil ahzabe ikfini ma ehemmeni" diye yüz defa okursa allahü teala onun bütün sene içindeki gam ve kederini giderir. kim ki, bunu herhangi mühim bir iş için yaparsa, allahü teala onun için de kendisini muvaffak kılar." "bir cimrinin veyahut zalim bir sultanın veya edepsiz bir borçlunun katında işin olduğu vakit şu duayı oku, onlardan sana hiçbir kötülük gelmez: "allahümme entel azizül kebiru ve ene abdükez zelilüd - 208 daifüllezi la havle ve la kuvvete illa bikeç allahümme sehhırli fülanen kenıa sehharte fir'avne li musa ve leyyin li kalbehu kema leyyentel hadide li davude fe innehu la yentıku illa bi iznike nasiyetühu fi kabdatike ve kalbühu fi yedike celle senaüke ya erhamer rahiıninç" mukatil b. süleyman'dan rivayet edilmiştir diyor ki: "kim, sabah namazım vaktinde kılar, sonra aşağıdaki duayı iki yüz defa okuyup duası kabul olmazsa, o kimse mukatil'e lanet etsin. dua şudur: "allahümme ya hayyü ya kayyumü ya ferdü ya vitru ya samedü ya senede menistenede ileyhi ya men lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehu küfüven ehad." mukatil diyor ki: başka bir nüshada imam-ı şafii'nin şu sözünü gördüm: "bismillahirrahmanirrahıymç ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azıymç ya daimü ya ferdü ya vitru ya ehadü ya samedü ya hayyü ya kayyum" deyip sonra secde ederek - 20ı hacetini isterse istediği kendisine verilir." bazı alimler, bunun sonunda: "ya zel celali vel ikrami salli ala muhammedin ve alihi" der, sonra istediğini ister" diyorlar. başka bir nüshada da şöyle gördüm. yüz kere: "bismillahirrahmanirrahıymç ma şaellahü kane la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azıymç ya kadimü ya vefiyyü ya hafiyyü ya kaimü ya daimü ya ferdü ya vitru ya samedü ya hayyü ya kayyumü bi rahmetike esteğıysü" diye okur. bir nüshada ise "bunu üç gün okur" diye kaydedilmiştir. ateşin yakmadığı ölü rivayet edilir ki, mağrib'de büyük zatlardan birine sorulur, denir ki: "bir adamı ben-i kenane'de öldürüp ateşe attılar. ateş onu yakmadı." büyük zat şöyle cevap verir: "ihtimal ki, üç kere hac yapmıştır." - 210 -

"evet" diye cevap verirler. o zat: "peygamber aleyhisselam'm: "kim bir kere hac ederse, farzını eda etmiş olur. kim iki kere hac ederse, rabbine borç vermiş olur. üç kere hac eden ise, allahü teala onun tüyünü ve derisini ateşe haram kılar" hadisi şerifinin doğru ve gerçek olduğuna delalet e-der" demiştir. islam'ın şerefi rivayet edilir ki, ibrahim el-acuri, kiremit ocağında ateşçi idi. bir yahudiye borcu olur. yahudi gelip, alacağını ister. ibrahim yahudi'ye: "müslüman ol, cehenneme girmezsin" der. yahudi: "ben ve sen mutlaka cehenneme gireriz. çünkü siz kitabınızda: "içinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka cehenneme varacaktır. bu rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür." (meryem suresi, ayet: 71) mealindeki ayeti kerimeyi okuyorsunuz. eğer benim müslüman olmamı istiyorsan, bana bir şey göster ki, onunla islam'ın __011__ œç jl jl şerefini bileyim" der. ibrahim: "cübbeni ver" der. yahudi'nin cübbesini alır ve kendi cübbesi ile bir arada sarıp, ateşin içine atar. ibrahim iyi yanması için ateşi karıştırır. bir saat sonra ibrahim ateşin yanına gelip iki cübbeyi ateşten çıkarır. bir de bakarlar ki, yahudi'nin cübbesi yanmış, fakat ibrahim'in cübbesi yanmamış. bu hadiseden sonra ibrahim yahudi'ye: "seninle benim cehenneme girmemiz, işte bunlar gibi ve böyle olur" der. allahü teala'ya iyi tevekkül etmek ve o'nun kaderine razı olmak biri şarka, diğeri garba olmak ü-zere gökten iki melek yeryüzüne iner. sonra geri döndüklerinde, gökte buluşurlar. meleklerden biri diğerine: "nerede idin?" diye sorar. "doğuda idim. allahü teala beni oraya gönderdi. orada bir adamın hazinesini yere gömdüm." diğeri de şöyle der: __ı10__ œt jlğq "beni de rabbim batıda bulunan bir adamın hazinesini alıp evine koymam için batıya gönderdi. çünkü o adamın hiç parası yoktu" der. bu iki meleğin konuşmasını cennet bekçisi olan rıdvan işitir ve onlara şöyle der: "benim hikayem sizinkinden daha acaiptir. şöyle ki: rabbim bana o fakir ve o hazine sahibi için cennette birer köşk inşa etmemi emretti." iki melek: "ey rabbimiz! bize, hazine sahibi ile fakire ikram ve ihsan ettiğin kerameti göster" diye niyazda bulunurlar. allahü teala onlara şöyle buyurur: "hazine sahibi, hazinesi yere gömülüp kaybolduğu zaman: "beni kendi kaderine razı kılan allah'a hamd ü senalar olsun" der. fakir ise, kendisine verilen hazineye sevinmez ve: "hazinesinde, beni kendisinden başkasına muhtaç kılmayacak her şeyi bulunan allah'a hamd olsun" der. - 213 örümceğin üzerine ağ ördüğü kişiler denilir ki, örümcek dört kişinin üzerine ağ ördü. bunlardan biri peygamberimiz (s.a.v.)'dir. hazreti ebu bekir ile birlikte mağarada iken, mağaranın kapısını ördü. ikincisi, abdullah b. enis üzerine ördü. peygamberimiz onu, bir kafiri öldürüp başını getirmesi için göndermişti. kafiri öldürüp başını alarak dönüp gelirken peşini takip ettiler. abdullah onlardan kurtulmak için bir mağaraya girdi. örümcek de gelip mağaranın ağzım ördü. üçüncüsü de zeynelabidin b. hüseyin çıplak olarak asıldığı zaman onun üzerini ördü. dördüncüsü ise davud aleyhisselam'ı talut takip ederken ördü. allah'ın yarattıklarına şefkat etmek musa aleyhisselam allahü te-- 214 ala'ya niyaz ederek: 'ta rabbi! bana hayır tavsiye et" der. allahü teala: 'ta musa! benim mahlukatıma şefkatli ol" buyurur. musa (a.s.): "peki olurum" der.

allahü teala, meleklere musa aleyhisselam'm şefkatini göstermek için, mikail'i küçük bir serçe kuşu suretinde, cebrail'i de şahin suretinde gönderir. şahin serçeyi kovalar. serçe kuşu gelip musa aleyhisselam'a sığınır ve: "beni şahinden kurtar" der. musa aleyhisselam: "peki kurtarırım" der. şahin gelip musa aleyhisselam'a: 'ta musa! benden bir kuş kaçtı. ben açını" der. musa aleyhisselam: "ben senin açlığını kendi etimle gideririm." "ben senin ancak baldırının etinden yerim." "peki." "i"hayır, ben senin pazularmın e-tinden yemek istiyorum." "peki, buyur." "hayır, ben senin gözlerinin etinden yemek istiyorum." - 215 "pekala buyur." bunun üzerine cebrail aleyhis-selam: "allah sana çok hayır versin ey allah'ın peygamberi! ben cebrail'im, kuş ise mikail'dir. allahü teala ikimizi, senin şefkatini meleklere göstermek için gönderdi. bu, onların: "biz seni hamdinle teşbih ve noksanlıklardan tenzih etmekte olduğumuz halde orda da fesat çıkaracak ve kan dökecek kimse mi yaratacaksın?" (bakara suresi, ayet:30) sözlerine cevap olur. büyük konuşan biri denir ki, adamın biri, kürsü üzerinden hitap ederek: "bana arş'tan başka istediğinizi sorun" der. bunu işiten hüseyin b. ali (r.a.): "efendim, sakalının tüyü tek midir çift midir?" diye sorar. adam şaşırıp kalarak cevap veremez. sonra: "ey resulüllah'm kerimesinin oğlu! sen bana söyle" der. hüseyin: - 216 "çifttir. çünkü cenabı hak kur'an-ı kerim'de "biz her şeyi çift yarattık" buyuruyor" diye cevap verir. insanların en efdali kimmiş? bazı alimlere "insanların en efdali kimdir?" diye sorulur: "kamil akıl sahibi olan" diye cevap verirler. "eğer kamil akıl sahibi yoksa?" "güzel terbiye sahibi olan." "eğer güzel terbiye sahibi kimse yoksa?" "uzun susmasını bilen." "uzun susmasını bilen kimse yoksa?" "kendisiyle istişare edecek olduğu halde salih bir arkadaşa sahip olan." "salih bir arkadaşı olan kimse yoksa?" "hemen ölen." bunun içindir ki, insanlar üç kısımdır denilmiştir. tam adam, o akıllı olandır. yarım adam, o da aklı olmayıp başkası ile istişarede bulunan. hiç olan - 217 adam, bu da aklı olmayıp başkası ile istişare etmeyen adamdır. sükut etmenin faydaları alimlerden bazıları derler ki, sükut etmenin yedi bin faydası vardır ve hepsi yedi maddede özetlenip toplanır: 1. yorulmadan ibadettir. 2. kıymetli elbise giymeden, süslenmektir. 3. sultan olmadan, heybettir. 4. duvarsız bir kaledir. 5. boş söz söylemekten dolayı ö-zür dilemeyi icap ettirmez. 6. kiramen katibin melekleri i-çin rahatlıktır. 7. boş konuşmaktan meydana gelecek ayıpları örter. cahilliğin alametleri; 1. hiçbir şey yokken öfkelenmek, 2. faydası olmayan konuşmada bulunmak, - 218 3. layık olmayan yere bir şey vermek, 4. herkese sırrı ifşa etmek, 5. herkese güvenmek, 6. dostunu, düşmanım bilmemek.

gammazlığın kötülüğü musa aleyhisselam, israiloğulları ile beraber, üç gün peşpeşe yağmur duasına çıkarlar. fakat duaları kabul olup yağmur yağmaz. bunun üzerine musa aleyhisselam, cenabı hakk'a niyazda bulunarak: "ey rabbim! kulların üç gündür senden yağmur istiyorlar. sen onlara yağmur vermiyorsun" der. allahü teala, musa aleyhisse-lam'a vahyederek buyurur ki: "ey musa! onların içinde gammazlık yapan ve halen onda ısrar eden biri vardır." musa aleyhisselam: 'ta rabbii o kimdir? bize bildir ki, onu aramızdan çıkaralım" der. allahü teala vahyederek: - 21ı Arif Pamuk _ Engüzel Dini Hikayeler www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] [email protected] [email protected] [email protected]

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF