It was snowing when we arrived. He waved when he saw his girlfriend.
Gittiğimizde kar yağıyordu. Kız arkadaşını görünce el salladı.
before
A
-meden önce
I must finish my work before I go home. The students cannot leave the classroom before the teacher comes.
Eve gitmeden önce işimi bitirmem lazım. Öğretmen gelmeden öğrenciler derslikten çıkamaz.
after
A
-dikten sonra
I arrived there after he had left. He watched TV after he had finished his work.
O gittikten sonra oraya vardım. İşini bitirdikten sonra televizyon seyretti.
as soon as
A
-ir-irmez
I’ll tell him the news as soon as I see him. As soon as she saw me, she began to laugh.
Onu görür görmez haberi vereceğim. Beni görür görmez gülmeye başladı.
while
A
-irken
He fell asleep while he was doing his English exercises. She sprained her ankle while she was playing tennis.
İngilizce alıştırmalarını yaparken uyuya kaldı. Tenis oynarken ayak bileğini burktu.
as
A
-irken
I saw Tom as he was getting off the bus. As the children were singing in the garden, it began to rain.
Tom’u otobüsten inerken gördüm.
Just as I was leaving, the phone rang. We got to the bank just as they were about to close.
Tam çıkarken telefon çaldı.
just as
A
tam ..-irken
Çocuklar bahçede şarkı söylerken yağmur başladı.
Bankaya, tam kapatmak üzerelerken yetiştik.
Every time
A
her ne zaman
We can’t keep calling the doctor every time you get a headache. Peter gets drunk every time he drinks.
Her başın ağrıdığında doktoru çağırıp duramayız. Peter ne zaman içse sarhoş oluyor.
no sooner … than …
A
-mesiyle, -mesi bir oldu
No sooner had I walked in the door than the phone rang. No sooner had we arrived at the cinema than the film started.
Kapıdan girmemle telefonun çalması bir oldu. Sinemaya gelmemizle filmin başlaması bir oldu.
by the time
A
-inceye kadar
By the time she was 13, she had already achieved worlwide fame. By the time the guards realized what was happening, the gang were already inside the bank.
13 yaşına gelinceye kadar çoktan dünya çapında üne kavuşmuştu. Korumalar ne olduğunu anlayıncaya kadar çete çoktan bankaya girmişti.
once the moment
A
-ir –irmez, -diği an
Once you get there, you’ll love it. She started to cry the moment she saw me. She woke up the instant the phone rang. Please call me the minute you get home. I came directly I heard what had happened. I’ll phone you immediately I hear any news.
Oraya vardığın an seveceksin. Beni görür görmez ağlamaya başladı. Telefon çalar çalmaz uyandı.
the instant the minute directly immediately
Eve varır varmaz/vardığın an lütfen beni ara. Ne olduğunu duyar duymaz geldim. Haber alır almaz seni ararım.
Thank you for interesting in our services. We are a non-profit group that run this website to share documents. We need your help to maintenance this website.