AdilSerdarSaçanSavunma

August 29, 2017 | Author: kemkilic | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download AdilSerdarSaçanSavunma...

Description

Av. Dr. Adil Serdar SAÇAN SAVUNMA

İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA 2009 / 191 (85) E.

Hazırlayanlar Av.Celal ÜLGEN ve Av.Hüseyin ERSÖZ

SİLİVRİ / İSTANBUL

2

SAVUNMA İÇİNDEKİLER I- GENEL OLARAK .............................................................................................. ..9 A-ÖZGEÇMİŞİM ...................................................................................................10 a- Eğitim Durumum b- Sahip Olduğum Meslekler ve Kariyerim aa- Polislik Mesleği bb- Öğretim Üyeliği cc- Avukatlık c- Yazdığım Kitaplar ve Makale Yazdığım Yerler aa-Kitaplarım bb-Makale Yazdığım Yerler B- POLİSLİK MESLEĞİNDE YAPTIĞIM BELLİ BAŞLI OPERASYON VE ÇALIŞMALAR .......................................................................................................13 a- İstanbul Asayiş Şubesi Cinayet ve Gasp Masalarında b- İstihbarat Daire Başkanlığında c- Muş Terörle Mücadele Müdürüyken d- İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1996-2003 Sürecinde II- 2001 YILI VELİ KÜÇÜK VE FETULLAHÇILARLA İLGİLİ ADLİ ÇALIŞMALAR .17 A- VELİ KÜÇÜK İLE İLGİLİ ADLİ ÇALIŞMALAR VE TUNCAY GÜNEY VAK’ASI .17 a- Tuncay Güney’in Yakalanması ve Şubemize Teslimi b- Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a Yapılan İşlemler c- Neden Video Çekimi Yapıldı ve Her Gün Adli Tabip Raporu Alındı? d- Ön Çalışma İzni Alınması ve Yapılan İşlemler e- İzin Neden Terör Değil de Organize Suç Kapsamına Alındı?

3 f- Çalışma Neden İstihbarat Şubesi’ne Yönlendirildi? B- FETULLAHÇILARLA İLGİLİ ADLİ ÇALIŞMA İZNİ ALINMASI VE GELİŞEN OLAYLAR .................................................................................................................24 a- “Veli Küçük ve Grubu” İle İlgili Ön Çalışma İzni Alındıktan Sonra Yaşananlar b- Fetullahçı Örgütlenmeyle İlgili Ön Çalışma İzni Almam ve Soruşturma Süreci C- 2001 BİT ve ALBAYRAKLAR OPERASYONLARI .............................................29 III –ALDIĞIM ADLİ ÇALIŞMA İZİNLERİYLE İLGİLİ GRUPLARIN BANA BAKIŞLARI VE ALEYHİME YAPILANLAR .............................................................30 A- HAKKINDA DGM’DEN İZİN ALDIĞIM VELİ KÜÇÜK VE SORUŞTURMADA ADI GEÇENLER İLE İLTİSAKLI OLANLARIN BAKIŞI VE YAPTIKLARI ......................30 a- Aydınlık Dergisi’nin Yayınları ve Tuncay Güney’in Buna Etkisi b- Vedat Peker’in Tehditleriyle İlgili İhbar c- Öldürüleceğime Dair Resmi Tebligat d- Ali İhsan Yıldırım İsimli Polis Memurunun Veli Küçük’ün Evindeki Aramada Ele Geçen Hakkımdaki Rüşvet İddiaları e- 2. İddianame Ek Klasör 140’ta Tanık Serhat İnce’nin İfadesi f- Sedat Peker’in Avukatı ile Adamı M. Ali Büyüksarıoğlu’nun İddialarıyla Meslekten Çıkartılmam. g- Sedat Peker’in Yakalandığı Kelebek Operasyonuna Adı Karışan Emekli Jitemci Binbaşı Zahit Engin’in Aleyhime İddiaları h- Sedat Peker’e Yapılan Kelebek Operasyonunda Adı Geçen Hayrettin Ertekin’in Sahsıma Yönelik Tehdit Maili i- Veli Küçük’ün Evinde Mahmut Tüylüoğlu’na Yapılan Operasyonla ilgili Soruşturma Evraklarının Bulunması. j- Veli Küçük’ün Gözaltına Alınmasından Sonra Evinde Benimle İlgili Belge Çıktı Yazıları Çıkması Üzerine İstanbul Özel Yetkili Başsavcıvekilliği’ne Yaptığım Müdahale Başvurusu k- Veli Küçük’e Atfen, Basında Hakkımda Çıkan İddialar Üzerine Hakkımda Araştırma Yapılmasını Talep Etmem

4 l- Ümit Oğuztan’ın Savunmasındaki İddiaları m- Tuncay Güney’in Şahsıma Saldırıları n- Sedat Peker’in Duruşmadaki İddiaları B- HAKKINDA ADLİ ÇALIŞMA İZNİ ALDIĞIM FETULLAHÇI GRUBUN BANA BAKIŞI VE ALEYHİME YAPILANLAR ....................................................................41 a- Temmuz 2001’de DGM’den Aldığım İznin Hemen Sonrasında Ettikleri Yeminleri b-İzin Yazısını Değerlendirmeleri c- 16.07.2001 tarihli İzinden Sonra Fetullahçıların Organize Suçlar Şubesi’nin Çalışmalarını Baltalamaları d- Hakkımda İhbar Mektupları, İhbar Maillerinin Gönderilmesi, İhbar Telefonlarının Açılması e- Örümcek Ağı Operasyonu (Kasım -2001) f- Şevki Duyu’ya ait DUYUSAN Ltd Şirketine 12.12 ve 13.12.2003’te Yapılan Baskınlar g- Gözaltında Yapılanlar h- Savcılıkta Fetullahçılar ilgili sorulan sorular. ı- Aksiyon Dergisi’nin 12.01.2009 tarihli 736. nüshası C-2000 VE 2001 YILLARINDA HAKKIMDA YAPILAN BAZI GİRİŞİMLER VE SONUÇLARI .............................................................................................................57 a- Eski DGM Savcısı Erol Can Özkan Tarafından Şubemiz Hakkında Yazılan Resmi Yazı b- DGM Eski Başsavcısının Görevden Alınmam İçin İçişleri Bakanı’na Yazdığı Resmi Yazı c- İstanbul İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısının Hakkımda Yazdığı Olumlu Resmi Yazı d- İstanbul Valisi Sayın Erol Çakır’ın Hakkımdaki İl Dışı Teklifi Yazısı D- ADNAN HOCACILAR ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ ÜYELERİ VE OPERASYON YAPTIĞIM DİĞER MAFYA GRUPLARININ SALDIRILARI .....................................70 a- Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü’nün Saldırıları b- Diğer Mafya Grupları

5 E- AKP’NİN İKTİDARA GELMESİ VE ÖZELLİKLE SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN BAŞBAKAN OLMASINDAN SONRA BAŞIMA GELENLER ...........72 a- Görevden Alınmam, Veda Konuşmam ve İdari Ceza Almam b- Yeditepe Üniversitesi Ders İznimin İptali ve Terfi Ettirilmemem c- İstanbul Dışına Tayin Edilmem d-İlk Meslekten Çıkartılma Kararı ve Sonrasında Yaşadıklarım e-Korumasız Bırakılmam f-Dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü Yüksek Disiplin ve Değerlendirme Kurulu Üyeleri Hakkında Suç Duyurum g-17.09.2003 Tarihli Cumhurbaşkanlığı Makamına Yazdığım Dilekçe ve Aldığım İdari Ceza h- Tuncay Özkan Nedeniyle Aldığım 2 Tane Meslekten Çıkarma Kararı ve Sonuçları ı- İşkence iddiasıyla ikinci defa meslekten çıkartılmam. F- MESLEKTEN ÇIKARTILDIĞIM EYLÜL 2003’TEN GÖZALTINA ALINDIĞIM 23.09.2008 ARASINDA YAŞADIKLARIM VE İDDİANAMEDE GEÇEN ŞAHISLARA İLİŞKİLERİM .............................................................................................................83 a- Genel Değerlendirme b- Behiç Gürcihan ve Kuvvai Milliyecilerle İlişkim c- Yeditepe Üniversitesi’nde Ders Vermem, Sayın Bedrettin Dalan ve Koruması Coşkun Umur’la İlişkim d- Tuncay Özkan ve Özkan Vasıtasıyla Tanıştığım İnsanlar e- 2006’da Kalp Krizi Geçirmem f- Emcet Olcaytu İle Tanışmam Ve İlişkim g- Güler Kömürcü h- 25.06.2008 Tarihli Trafik Kazası Süsü İle Öldürülmek İstenmem ı - Gürbüz Çapan j- Ümit SAYIN G- SAYIN BAŞBAKAN VE EMNİYET ÖRGÜTÜ İLE İLGİLİ ADLİ ŞİKÂYET VE DAVALARIM .............................................................................................................98 a- Sayın Başbakanla Davalarım b- İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve Bazı Üst Düzey Emniyet Yöneticileri Hakkında Suç Duyurum

6 c- İstanbul Eski Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın Hakkımdaki Suç Duyurusu d- Eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah Hakkındaki Suç Duyurum e- İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in Açtığı Tazminat Davası IV – İDDİANAMEYE KENDİ SİSTEMATİĞİNE GÖRE YANITLARIM ....................100 A- Genel Olarak ......................................................................................................100 a-İddianamenin 109-1308 Ve 1309 Sayfalarında Evimde Bulunduğu İddia Edilen 4 CD İle İlgili Açıklamalar aa- Evimde Ele Geçtiği İddia Edilen 4 CD İle İlgili Tespitler bb-4 CD İçerisindeki 4 Word Dosyasının İlk Kez Benden Ele Geçtiği İddialarına Yanıtlarım cc-4 CD İçeriği İle İlgili Diğer Tespitler dd-Aramada Ele Geçtiği İddia Edilen 4 CD İçeriği ile İlgili Dijital Veri Takibi ee-Dijital Veri Takibinin Sonuçları ve Tespitlerimiz b- (İddianame 131) Sayfasındaki İddialara Yanıt aa-Tuncay Özkan’a Bilgi, Belge Verdiğim İddiası bb-Halil Behiç Gürcihan’da Bulunan Belgeler ve İddialar cc-Kuvvai Milliye Net Sitesinin Veli Küçük’ün Denetiminde Olduğu İddiası dd- Oktay Yıldırım’ı Övücü Yazılar Yazdığım İddiası ee- Gürbüz Çapan’la irtibatım olduğu iddiası c-İddianame S308-309-439 ve 851’deki İddialar aa- S.308 -309’daki İddialara Yanıt bb- S.439’a Yanıt cc- S.851’e Yanıt dd- İddianamenin 1276 ve 1277 Sayfalarına Yanıtlarım B- 20 NUMARALI BAŞLIK ALTINDA HAKKIMDA İDDİALARIN BULUNDUĞU BÖLÜME YANITLAR .............................................................................................130 a-İkametimde Ve İşyerimde Yapılan Aramalardaki Usulsüzlükler b-Elde Edilen Dokümanlara Yanıtlarım aa-Genel Olarak İtirazlarım

7 bb-Ev ve Büromda Yapılan Aramalarda Ele Geçtiği İddia Edilen Dokümanların Tasnifi ve Açıklamalar aaa-Zata Mahsus dosyalar bbb- Bilgi Amaçlı Evraklar c- Telefon Görüşmeleri aa- Genel İtirazlarım bb- Telefon Görüşmelerine ve Bu Konudaki Değerlendirmelere Yanıtlarım aaa- Güler Kömürcü İle Yaptığım ve Metinden Çıkartılmasını Talep Ettiğim Görüşmeler bbb- Erol Kohen’le Yaptığım Görüşmeler ccc- Ahmet İhtiyaroğlu İle Görüşme ddd- 6.6.2008 Tarihli 912 Nolu E.E ile Konuşmam eee. 22.06.2008 Tarihli Mustafa Varlı İle 5140 Numaralı Konuşmam fff- Şevki Duyu İle 5113 Çözüm ve 10.03.2008 Tarihli Konuşmam ggg-19.08.2008 Tarihli ve 5178 Numaralı Çözüm hhh- Tuncay Özkan’la Olan Görüşmelerim ııı- Emcet Olcaytu İle Yaptığım Görüşmeler iii- Genel Değerlendirmelerim d- Örgütsel İrtibat İddialarına Yanıtlarım aa- Halil Behiç Gürcihan bb- Veli Küçük’ün Emniyet İfadeleri cc- Doğu Perinçek’in İfadesi dd- Bekir Öztürk’e Gönderdiğim E-Posta (Cezalılar Birliği Adlı Makalem) ee- Milli Anayasa Bildirgesi ff- M. Ali Balbay’ın Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosunda Yapılan Arama gg- Ümit Sayın’da Telefon Numaramın Çıkması hh- Veli Küçük’te Çıkan Doküman ve Yazılar ıı- Gazi Güder – Gürsev İlhan jj- İşçi Partisi Genel Merkezinde Telefon Numaramın Bulunması kk- Kanal Biz’deki Arama e- Telefon İrtibatlarım f- Delillerin ve Hukuki Durumun Değerlendirilmesi aa- Emre Çalıkoğlu’nun Şikâyeti ve İddiaları

8 bb- Genel Olarak cc- 2001 Yılında Alınan Ön Çalışma İznine Ait Evrak Takibi dd- DUYUSAN’da Ele Geçen Malzemeler ve Savcılığın Bir Kez Daha Yanıltılması ee – Ele Geçen Dokümanlarla İlgili Karışıklığın Giderilmesi ff- Soruşturma İzin Yazısı Dışında İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne Bir Şey Göndermediğim İddiası gg- Kaset ve Dokümanları Emniyet Arşivine Teslim Etmem Gerekirken Ortaya Çıkmamalarını Sağlamak İçin Yanımda Götürdüğüm İddiası hh- Veli Küçük’te Ele Geçen Belgelerle Ön Çalışmanın Soruşturmaya Dönüştürülmemesi Arasında “Anlam” Bulma Gayretleri ıı- Tuncay Özkan’a Belge Verdiğim İddiası jj- İstihbarat Şubesinin Derinleme Çalışma Yapmasını Engellemekle İtham Edilmem kk- Emcet Olcaytu İle Görüşmelerim mm- Tuncay Özkan ile “Ergenekon Örgütü Var" Şeklinde Telefon Görüşmesi Yapmam nn- Tuncay Özkan ve Güler Kömürcü ile irtibatlı olarak faaliyet göstermem oo- Gizli İbareli Belge ve Telefon Dökümlerini Bazı Şüphelilere Verdiğim ve Evimdeki Aramada Bulundukları İddiası öö- İddianame Ek Klasörlerinde Aleyhime İfade Veren Abdurrahman Yakupreisoğlu İsimli Kişinin İddialarına Yanıt. pp- İddianame Ek Klasörlerinde Aleyhime İfade Veren Abdurrahman Uyaran Adlı Kişinin İddialarına Yanıt C- ÜÇÜNCÜ İDDİANAMEYE YANITLAR ..............................................................200 a- Kuzey Irakta Yaşayan “Türkiyeli” Bir Kürdün E-Postası b-Murat Ağırel’de Telefonlarımın Ele Geçirilmesi c-Bülent Ecevit İsimli Word Belgesinin Benden Ele Geçirildiği İddiası d-Engin Aydın İsimli Şahısta Benimle İlgili Dava Dosyası Bulunduğu İddiası e- İtirafçı Adil Timurtaş’ın İddiaları

NETİCE VE TALEP .......................................................................206 EKLER .................................................................................................208 PANOLAR ...........................................................................................212

9

SAVUNMA 1- GENEL OLARAK Savunmama başlarken Sayın mahkemenize belirtmem gereken en önemli husus şudur sanırım; 1985-2003 yılları arasında büyük ağırlıkla terör ve mafyayla mücadele eden eski bir polis müdürü olarak bana terörist diyen ve bunu iddianameyle yazılı hale getiren Sayın Savcılar ve benim kurduğum İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün personelinin -ki halen görev yapanlar ve özellikle bu soruşturmada görevli olanlar yanımda çalışmış ve örgütlü Suçlarla mücadele konusunda yetiştirdiğim talebelerimdir- bana yönelik ithamlarına yalan desem buna gönlüm razı olmaz çünkü masanın öbür tarafında çok uzun süre çalıştım. Yok, bu iddianamede hakkımda yazılanlar doğru, yani ben terörist oldum desem kendime iftira atmış olurum buna gönlüm razı olmaz. Savunmam sırasında iddianamede hakkımda ileri sürülen hususların tamamını yine 1. İddianame ve bu İddianamedeki belgelerle çürüteceğim için Sayın Savcılardan ve eski talebelerimden beni mazur görmelerini rica edeceğim. Amacım onların emeğini, çabasını boşa çıkartmak değil, çok iş yükünden dolayı bunaldıkları için gözlerinden kaçmış bazı hususları(!) dile getirmek ve aynı zamanda aralarındaki bir takım kötü niyetli kişileri de ne yazık ki deşifre etmek olacaktır. Başlarken hakkımda yaptığınız tüm malvarlığı araştırmaları içinde teşekkür ederim. Bu ikinci oluyor ama en azından istesem yaptıramayacaktım. Savunmama özgeçmişim ve meslek yaşamım sırasında önemli olaylar ve durumlardan bahsederek başlayacağım. Amacım kendimi anlatmak değil, fakat nasıl terörist ilan edildiğimi ancak böyle izah edebilirim. Bu şekilde tüm yaşamımın hesabını da burada vermiş olurum.

10 A – ÖZGEÇMİŞİM Dr. Adil Serdar SAÇAN. Emekli Astsubay Bedri SAÇAN ile ev hanımı Hayriye SAÇAN’ın oğluyum. İkiz erkek kardeşlerimin her ikisi de avukat, biri erkek diğeri kız iki çocuğum var. Kendime ait bir evim ve bir arabam var. Bunun dışında hiçbir mal varlığım, param vs. yok. Burada şunu özellikle belirtmem lazım, babam TSK’ dan şerefi ile emekli olmuş bir astsubaydır. Eski Jitemci Zahit Engin isimli bir Binbaşının internet ortamının arkasına sığınarak 2-3 yıl, “Babası ordudan atılmış bir Astsubaydır” şeklindeki çirkin iftiralarını okuyanlar varsa doğruyu bilsinler. Ayrıca babamla ve yaptığı mesleğiyle hep gurur duyduğumu ve duyacağımı da özellikle belirtmek istiyorum. Zahit Engin meselesine sonra geleceğim. a- Eğitim Durumum 1978 Polis koleji girişliyim. 12 Eylül öncesinin polis kolejindeki sağ-sol ve Fetullahçı gruplarının arasında kalan ve kolejde Atatürkçülük faaliyet kolunu kurup hayata geçiren 3-5 kişiden birisiydim. 1980 yılında kolej 3. sınıfa geçtiğimizde, koleje sağ iktidarın gönderdiği 3 komiser yardımcısı geldi. Polis kolejinde ışık evleri yapılanmasının başladığı örgütlenmenin sağlandığı, bir başka deyişle polis koleji öğrencilerinin

ışık

evlerine

götürülmeye

başlandığı

dönemle,

bu

komiser

yardımcılarının atamalarının yapıldığı ve kolejde çalıştıkları dönem aynıdır. Bunlar Ramazan Akyürek, Ali Osman Kâhya ve Mustafa Sağlam’dır. 1981’de Polis Akademisi’ne başladım ve aynı yıl akademide Atatürkçülük faaliyet kolunu kurdum. Akademinin idari bölümüne geçilen kapısının yanına Atatürk Panosu astım ve bu panoda Ata’nın Nutkunu el yazısıyla yayımlamaya başladım. Toplam 3 kişiydik yine. Bir gün panoya Atamızın nutkunun yeni yazdığım bölümünü asarken ışık evi müdavimlerinden bir devre arkadaşım yanıma geldi. “Adil bırak bu Beton Kemal’le uğraşmayı, boş işler bunlar” dedi. Tabii kavga yumruklaşmaya kadar vardı ve ayrıldık. Tanıkları hala yaşamaktadır. Bu arkadaşın adı Hulusi Çelik’tir. 2007’de Ergenekon Operasyonunu planlayan ve uygulayan ve beni kapsam içine alan İstanbul Terörden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısıdır. Şu anda Karabük Emniyet Müdürü’dür. 1985’te Polis Akademisini birincilikle bitirdim. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Kamu Yönetimi üzerine yüksek lisans’a başladım. 1987’de yüksek lisansımı, 1992’de de aynı bölümde doktoramı tamamladım. Her iki çalışmamda da tez hocam Prof. Dr. Bakır Çağlar’dır.

11 Bakır hocamın isteğiyle 1989’da üniversite sınavına girdim ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazandım ve 1993 yılında polislik mesleğime devam ederken fakülteyi bitirdim. b- Sahip Olduğum Meslekler ve Kariyerim Polis mesleğine uzun yıllar alt orta ve üst düzey yönetici olarak hizmet ettim. Daha sonra öğretim üyeliği yaptım, avukatlık ruhsatnamemi aldım. Avukat oldum. Şimdi bunlarla ilgili kısa açıklamalar yapacağım. Bunlar da bu dava ile ilgilidir. aa- Polislik Mesleği -

Polis Akademisini birinci olarak bitirdiğim için 1985 yılında İstanbul Emniyet

Müdürlüğüne tayin istedim ve oldum. İstanbul Emniyet Müdürlüğünde; üç ay Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde, 3 yıl da Asayiş Şubesi Cinayet ve Gasp Masalarında çalıştım. Polisliği büyük oranla buralarda öğrendim ve çetelere karşı ilk operasyonları bu yıllarda yaptım. -

1988’de Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Haber Alma

Şube Müdürlüğü emrine atandım. Bu Şube daha sonraları rahmetli Turgut Özal’ın Özel İstihbarat Şubesi olarak anıldı. Burada terör ve çetelerle mücadele yoğunluklu ve çoğunlukla Ankara dışında 3 yıl çalıştım. Buradaki Şube Müdürüm şuanda Emniyet Genel Müdür Yardımcısıdır. Büro amirim Ramazan Akyürek ise İstihbarat Daire Başkanı’dır. -

1991’de ÖZAL’IN Şubesi olarak lanse edilen bu Şube dağıtıldı ve hepimiz bir

yere atandık. Önce İkmal Bakım sonra Koruma Daire Başkanlığı emrine atandım. İdari, adli ceza almadım sicilim hep 100 oldu ancak irticai personel olmaktan İKK’ landım -

1993’te Muş iline tayin edildim. Burada bir yıl Terörle Mücadele Şubesi Müdür

Yardımcılığı iki yıl ise Terörle Mücadele ve Güvenlik Şube Müdürlüğü yaptım. Terörle Mücadele Müdürü iken 1994–1995 yıllarında Hizbullah Terör Örgütü’ne Muş ilindeki ve aynı zamanda Türkiye genelindeki ilk operasyonları başlattım. Peş peşe 3 büyük Hizbullah Operasyonu yaptım. Hizbullah’ın nasıl tanınacağına dair broşür hazırlayarak tarihte ilk Hizbullah tanımlaması çalışmasını yapıp Olağanüstü Hal Bölge Valiliğine ve EGM Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’na yolladım. Keyfiyet

12 gerekli görülürse mahkemeniz tarafından EGM’ ye sorulabilir. Muşta yüzlerce PKK Operasyonu yaptım. Polis bölgesinde tüm il ve ilçelerinde faili meçhul terör olayı bırakmadım ve bölgemde insan öldürülmedi. Bir tek şikâyete hedef olmadım. Yüzlerce maaş taltifi aldım. Çok sayıda silahlı çatışmaya bizzat girdim. -

1996 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü emrine atandım ve Mali Şube (2 Yıl),

Asayiş Şubesi Müdür Yardımcılığı (6 Ay) yaptıktan sonra 1998 yılında Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nü kurdum ve bu Şubenin 5 yıl müdürlüğünü yaptım. -

13 Mart 2003’te İstanbul Foto Film Şube Müdürlüğü’ne atandım. Temmuz

2003’te Niğde Polis Okulu Müdürlüğüne Şube Müdürü olarak tayin edilip Eylül 2003’te meslekten çıkartıldım. Emniyet Örgütünde 1000’in üzerinde maaş ödülü ve takdirname aldım. bb- Öğretim Üyeliğim İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürü iken 2000 yılında İstanbul Valiliği’nin izniyle Yeditepe Üniversitesi MBA’ de Organize Suçlar ve Kamu Yönetimi dersleri vermeye başladım. Bu durum 2003’te Polislik mesleğinden atıldıktan sonra tutuklandığım 2008 Eylül ayına kadar aralıklarla sürmüştür. cc- Avukatlık 2004 yılında avukatlık ruhsatnamemi faaliyete geçirip Adalet Bakanlığı’nın yoğun muhalefetine rağmen avukat oldum. Fiilen çok az sayıda davaya baktım. Bu davanın sanıklarından Tuncay Özkan’ın 2005 yılından bu yana vekâletnameli avukatıyım. (EK-1:_2. id. Ek K1.225.s.235_) Avukatlığı fiilen yapmamamın nedeni içeri attığım insanları savunuyor pozisyonuna düşmek istemememdir. c- Kitaplarım ve Makale Yazdığım Yerler aa- Kitaplarım Bugüne kadar doktora tezim olan “Türk Kamu Yönetiminde Yeterlik İlkesi ve Uygulaması”, “Mafya Dizilerinin Gençlik Üzerindeki Etkisi”, “Akbabalar ÖrgütüTürkiye’de Mafya”, “Ampuller Vadisi” ve “Küresel ve Yerel Mafya Kıskacındaki Son Kale-Türkiye” isimli araştırmalarım kitap haline dönüşmüştür. Akbabalar Örgütü ve Son Kale isimli eserlerim nedeniyle T.C. Başbakanı ile davalarım sürmektedir. bb- Makale Yazdığım Yerler

13 Polislik mesleğinden atıldıktan sonra bir süre Gaziosmanpaşa’nın Sesi isimli yerel gazetede ve Haber Objektif isimli dergide makalelerim yayınlandı. 2006 yılında kuvvaimilliye.net sitesinde makale yazmaya başladım ve tutuklandığım tarihe kadar yaklaşık 10-12 makale yazdım. Bizkackisiyiz.com sitesinde iddianamenin 439. sayfasında iddia edilenin aksine makale yazmadım. Bu siteye üye olan herkes kendi sayfasına makale yazıyordu. Editör uygun bulduğu makaleleri ana sayfaya taşıyordu. Editörü tanırım, iki makalemi kaynak göstererek ana sayfaya taşımıştır. Bu makaleler kuvvaimilliye.net sitesinde yayımlanmış makalelerdir. Acikİstihbarat.com sitesine de talepleri üzerine kuvvaimilliye.net sitesinde yayımlanmış bir makalemi gönderdim yayımlandı, daha sonra oraya makale göndermedim. Yine kitaplarımın basıldığı şirkete ait olan siyahbeyaz.com sitesinde de kuvvaimilliye.net’te yayımlanan tüm makalelerim yayımlanmıştır. B- POLİSLİK MESLEĞİNDE YAPTIĞIM BELLİ BAŞLI OPERASYON VE ÇALIŞMALAR a- İstanbul Asayiş Şubesi Cinayet ve Gasp Masalarında Çalışırken 18 yıllık aktif polisliğimin 15 yılı Adli polis olarak geçmiştir. 1985–1988 yılları arasında İstanbul’un tüm mafyasına karşı yapılan operasyonlarda yer aldım. Şube Müdürümüz Sayın Kemal Yazıcıoğlu’nun emriyle başta KILIÇ ailesi olmak üzere Kürt İdris, Enis Karaduman, Fevzi Öz ve bugün birlikte yargılandığımız Drej Ali lakaplı Ali Yasak gibi yüzlerce gruba karşı yapılan operasyonlarda aktif yer aldım. b- İstihbarat Daire Başkanlığı’nda Özellikle PKK Terör Örgütü başka olmak üzere birçok terör ve çete faaliyetinin deşifresinde yer aldım. Kemal Horzum olayının ortaya çıkartılması, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Hulusi Sayın cinayetlerinin araştırılması sürecinde görev yaptım. Türkiye’nin mafyasıyla ilgili ilk kapsamlı raporu hazırladım. c-Muş Terörle Mücadele Müdürüyken Daha önce belirttiğim Hizbullah ve yüzlerce PKK Terör Örgütü operasyonlarını bizzat yönettim. d- İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1996–2003 Sürecinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü’nde Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığım 1996 -1998 (Mart) yılları içerisinde başta Titan Operasyonu

14 olmak üzere çok sayıda sahtecilik, dolandırıcılık, kalpazanlık operasyonlarına imza attım. Hayali ihracat, gümrük kaçakçılığı, akaryakıt kaçakçılığı, naylon fatura alanlarında yaptığım operasyonların rekoru hala kırılmamıştır. Doğubank ve Polonya Pazarı’nda tarihin ilk operasyonları yine sevk ve idaremde gerçekleşti. Mali Şube Müdürlüğünden sorumlu dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı hakkında rüşvet almak suçundan işlem yaptım. — Asayiş Şube Müdür Yardımcılığı yaptığım Mart-Ağustos 98 yılında ağır Suçlardan sorumluydum. Çok sayıda cinayet, gasp ve çeteye operasyonlar yaptırdım ve bizzat katıldım. — 1998 yılında Türkiye genelinde organize suç örgütleriyle baş edilemeyecek hale gelinmişti. Özellikle İstanbul mafyanın başkenti olarak anılır olmuştu. Mafya orduya komuta düzeyinde adam atayacak, hükümet düşürecek boyutlara ulaşmıştı. İstanbul’da onlarca çete aktif, silahlı faaliyet yürütüyordu. İşte bu durumda, 1998 yılı 28 Ağustos’unda İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nü kurdum. Gerçekten çok çetin ve yorucu bir mücadele sürecine girdik. Başta İstanbul olmak üzere, İstanbul bağlantılı yüzlerce çeteye karşı diğer illerde de operasyonlar icra ettik. Yurtiçinde ve yurtdışında ciddi anlamda topyekûn mafyayla savaşa girdik. 110 kişilik İstanbul Organize Suçlar Şubesiyle görevden alındığım 13 Mart 2003 tarihine kadar ki geçen süre içerisinde 11.000’e yakın zanlıyı gözaltına aldık, 2000’e yakını tutuklandı. 550 civarında mafya grubuna operasyon icra ettik. 5 yılın 3 yılı Ataköy Polis Lojmanlarındaki evime gidemedim. Mafyayla mücadelenin bir bedeli olduğunu bile bile bu amansız mücadeleyi yaptım. 2000 yılında gelecekte öldürülmezsem cezaevine gireceğimi tüm dostlarıma söylemiştim. Çünkü mafyayla böyle kıran kırana mücadele ederseniz en hafif şey cezaevine girmektir ve girdim. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü görevinde iken yaptığımız operasyonlara ilişkin sayısal veriler ektedir (EK-2:_istatistik). Tablodan da anlaşılacağı üzere 28.08.1998 Şubat 2003 yılları arasında 476 Organize Suç Örgütü’ne işlem yapılmıştır. Yine bu sürede 2096 tabanca, 303 tüfek, 75 uzun namlulu silah, 33 el bombası, 470 gr patlayıcı Madde, 100 gr plastik patlayıcı, 123,808 fişek, 7 tüfek bombası elde edilmiş 9449 kişi gözaltına alınmış bunlardan 1683’ü tutuklanmıştır. Toplam 69 cinayet, 240 yaralama, 84 adam kaçırma, 98 kurşunlama olayı aydınlatılmıştır. Bunların tamamı faili meçhul ve çetelerce işlenmiş suçlardır. Görevi

15 bıraktığım 2003 yılından bu yana sayısal rakamlara Türkiye genelinde hala ulaşılamamıştır. Bunlar yalnızca İstanbul’da yaptığımız müthiş icraatlardır. Belli başlı operasyonlarımızı hatırlatmakta fayda görüyorum; — Ağa Cantürk, Kemal Türkler’in katil zanlısı Ünal Osmanağaoğlu, Özal Baysal, Veli Göçer, Haluk Kırcı gibi uzun yıllardır aranan çok sayıda zanlıyı yakaladık. — Türkbank ve Etibank’ın özelleştirilmesindeki usulsüzlüklerle ilgili operasyonları yaptık. Bu kapsamda; Korkmaz Yiğit (ki Tuncay Güney’e de patronluk yapmış), Hayyam Garipoğlu gibi büyük işadamlarına yasal işlem yaptık. — Malki cinayetini tüm yönleriyle çözüp faili meçhulden faili aranır hale getirdik. — Öldürülen Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal’ın başta Terörle Mücadele Şubesi olmak üzere her yerde aranan oğlu Murat Serdar Topal ve bu aileye operasyon yaptık. Bize teklif edilen 6.300.000 Amerikan Doları rüşvet parasına resmi işlem yapıp devlete intikalini sağladık. —İstanbul’un her köşesini adeta parsellemiş irili ufaklı, tüm organize suç gruplarına operasyonlar yaptık. 4,5 yılda 3000’e yakın ruhsatsız tabanca ele geçirdik. Operasyon yaptığımız belli başlı gruplar Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, Ergin Kardeşler, Yakup Kürşat Yılmaz, Sedat Şahin, İbrahim Kılıç, Onur Özbizerdik, Kürt İdris, Cantürkler,

Hacı Süleymanoğulları, Sarallar, Çakıroğulları, Hakan Çillioğlu,

Drej Ali, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan, Ayvaz Korkmaz, Örfi Çetinkaya, Kurban Yazoğlu, bir kısım Cevahiroğulları vs. olmak üzere toplam 550 civarındadır. — Adnan Hocacılar grubuna tarihte ilk ve tek Operasyonu icra ettik. Bu grup bundan dolayı İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde mahkûmiyet aldı. —Gebze Belediyesindeki yolsuzluk ve irticai örgütlenmeye karşı operasyon icra ettik. İstiklal marşında ayağa kalkmayan, Ulu Önder Atatürk’ün resmini belediye salonundan indirtenleri gözaltına aldık. Gebze Kocaeli’nin ilçesi olduğu halde İstanbul DGM’nin yazılı emriyle bu Operasyonu da biz gerçekleştirdik. — ANAP iktidardayken ANAP’lı Maltepe Belediyesi’ne yolsuzluk Operasyonu yaptık. —Demirbank’ın sahipleri Cıngıllıoğulları’na, Cankurtaran Holdinge operasyonlar yaptık. — İstanbul genelevlerini haraca bağlayan, kadınlara eziyet ve işkence yapan çetelere büyük bir operasyon yaptık.100’e yakın polis hakkında oradaki kirli bağlantıları nedeniyle işlem yaptık. — 200 civarında Trafik Polisi’ne rüşvetten işlem yaptık. — Çetelerle bağlantılı onlarca polis ve muvazzaf askere yasal işlem yaptık.

16 — İstanbul’da kanunsuzluğa bulaşan tüm ülkü ocaklarına işlem yaptık. — İstanbul minibüsçüler odası, pazarcılar odası, Kumkapı balık halinde çöreklenmiş mafyayı darmadağın ettik. — Limanlarda sintine toplayan sintine mafyasını, otopark mafyasının tamamını, bar ve eğlence mekânlarına musallat olup haraç alan tüm grupları ortadan kaldırdık. — Arazi, ihale, servis ve hal mafyasına otogar ve ambarlar, fırıncılar mafyalarını tespit edip ortadan kaldırdık. — 2000 yılında İstanbul’da icra edilen büyük Hizbullah Operasyonunda örgütü bizzat tespit edip dönemin Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’e bildirerek Operasyonun başlamasını sağladık. Bundan dolayı İçişleri Bakanlığınca maaş ödülüyle taltif edildim. — Ormanları yakıp arazileri yağmalayan, dönemin Cumhurbaşkanı ile irtibatlı büyük emlakçilere karşı operasyonlar yaptık. — 1999 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi İktisadi Teşekküllerinden İGDAŞ, İSFALT, İSTAÇ, BELBİM AŞ’ye AKBİL operasyonları olarak bilinen operasyonları İstanbul DGM emriyle icra ettik. — 2001 yılında yine Albayraklar ve BİT operasyonlarına devam ettik. Bu operasyonlardaki sanıklardan birisi bugünkü Başbakandır. Yine AKP’den birçok Milletvekili ve Bakan sanıklarımızdandır. Örn: Binali Yıldırım, Ömer Dinçer v.s. — 2001 yılında Veli Küçük ve örgütlenmesi ile ilgili DGM’den çalışma izni aldık. — 2001 yılında Emniyet Örgütü başta olmak üzere ülke genelinde faaliyet sürdüren Fetullahçı örgütlenme ile ilgili DGM’den çalışma izni aldık. Özetle dokunulmazlara dokunanlar bizdik. Milyarlarca Dolar’ın döndüğü mafya borsasını kıpırdayamaz hale getirdik. Belediyeleri soyanlara, vatandaşın parasını hortumlayanlara, millete kan kusturan mafya bozuntularıyla sonuna kadar mücadele ettik. Sonunda ne mi oldu, hakkında işlem yaptığımız kişiler ülkeyi yönetmeye başladılar. Hakkında soruşturma yürüttüğümüz polis içindeki örgütlenme şahsıma karşı bir dizi düzmece operasyonlar yaptı ve aşağıda açıklayacağım 6 yılı bana zindan edip sonunda zindana attılar. Olay tam da budur. Şimdi 2001 yılına sıkışan ve bu davayla ilgili iki adli çalışmamızı biraz detaylı anlatacağım. Böylece ne olup bittiği konusunda hem Sayın mahkemenizi hem de kamuoyunu belgeleriyle aydınlatacağım.

17 II - 2001 YILI VELİ KÜÇÜK VE FETULLAHÇILARLA İLGİLİ ADLİ ÇALIŞMALAR A- VELİ KÜÇÜK İLE İLGİLİ ADLİ ÇALIŞMALAR VE TUNCAY GÜNEY VAK’ASI

a- Tuncay Güney’in Yakalanması ve Şubemize Teslimi 02 Mart 2001 tarihinde İstihbarat Şube Müdürlüğü Organize Suçlar Büro Amiri Hakan Ünsal YALÇIN yardımcım Kemal Karademir’le birlikte yanıma gelerek “uzun zamandır arazi mafyası olarak takip ettikleri ancak başka işlerle uğraşan, Veli Küçük’ün mutemet elemanı olan bir şahsı oto sahteciliği ve dolandırıcılık suçlamasıyla

bir

şikâyet

üzerine

01

Mart

2001

günü

Asayiş

Şubesi’ne

yakalattırdıklarını, şahsın Asayiş Şubesinde Susurlukvari bir çeteleşmeden söz ettiğini bu yüzden şubemizce incelenmesinin ve birlikte (İstihbarat ve Organize Suçlar) sorgulanmasının çok önemli olduğunu” söyledi. Bunun üzerine; “Asayiş Şubesi gönderirse bakarız” dedim ve aynı gün Asayiş Şube Müdürü Mehmet Selvi imzasıyla ekte yer alan üst yazıyla Tuncay Güney, Âdem Demirtaş ve Ümit Oğuztan isimli şahıslar şubemize gönderildiler. (EK-3:__1.id. Ek. Kl.363.s.100) b- Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a Yapılan İşlemler Şahıslara şubemizce yasal gözetim süresi alındıktan sonra haklarında iki ayrı yasal faaliyet icra edildi. Birincide gözaltına alınma sebepleri olan, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, sahtecilik v.s. suçlardan adli işlem yapıldı. (EK-4:__1.id. Ek. Kl.362.s.241-246) İkincide ise, İstihbarat Şube Müdürlüğünce Kasım 2000’den itibaren telefonları izlenen Tuncay Güney’in yine İstihbarat Şubesi görevlilerinin isteği üzerine “Veli Küçük ve Grubu” hakkında bildiklerinin tespit edilip DGM Başsavcılığından 4422 sayılı yasa kapsamında ön çalışma izni alındı. Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın ev ve işyerlerinde Asayiş Şube Müdürlüğünce arama yapılmamıştı. Bunun üzerine şahısların Asayiş Şube Müdürlüğünce gözaltına alındığı 01 Mart 2001 tarihinde yapılmayan aramalar şubemiz ekiplerince yapıldı ve İstihbarat Şubesi’nin belirttiği Susurluk benzeri yapıyla ilgili olabilecek çok sayıda bilgi, belge ve CD ile disket bulunarak bunlar zapt edildi. Arama tutanaklarına göre aramada ele geçen malzemelerin şubemizce yapılan dökümü ektedir. (EK- 5:_1.id. Ek. Kl.165.s.28-31)

18 Aramalarda ele geçen malzemeler ve Tuncay Güney hakkında İstihbaratçıların vakıf oldukları konulardaki sevk ve idareleri ile sorgulamalar yapılmıştır. Mülakat ve Sorgu Şubemiz Müdür Yardımcısı Kemal Karademir, Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu, Polis Memuru Selahattin Kıraç, Polis Memuru Zafer Noyan, İstihbarat Şubesi Organize Suçlar Büro Amiri Hakan Ünsal YALÇIN ile Polis Memuru Harun ve kamera kuran teknik görevli huzurunda ve onlar tarafından yapılmıştır. Bu sorgulamalar İstihbarat Şubesi görevlilerinin teklifi üzerine Susurluğun uzantısı bir yapının deşifre edilmesi ve “Veli Küçük ve Grubu’nun” ortaya çıkartılması için ön çalışma izni almak üzere yapılmıştır. Bu konuda neler yapıldığını Ahmet İhtiyaroğlu Savcılığa dilekçe vererek anlatmıştır. Mahkemenize ulaşan ancak Savcılıkça iddianamede dikkate alınmayan dilekçe ektedir. (EK-6:__2.id. Ek. Kl.225.s.31-41) Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın “Veli Küçük ve Grubu” ve aramalarda ele geçen malzemeler konusundaki resmi ifadeleri, işlem yapılacak suç konuları farklı olduğu için alınmamıştır. Konudan Savcılık şifahen haberdar edilmiştir. İfadeleri alınsaydı gözetim alınan Savcılığa sevkleri ve dolayısı ile Susurluk benzeri bir çete yapısı ile ilgili yapmayı planladığımız ön çalışma deşifre olacaktı. Nitekim sorgulamalar açık kamera önünde yapılmıştır. Şahıslar kendiliklerinden şubemiz görevlilerinden hiç kimsenin o ana kadar vakıf olamadığı birçok hususu anlatmışlardır. Kendilerine bu konuda çalışma yapacağımız, anlattıklarını kameraya aldığımız görevlilerce anlatılmıştır. Nitekim her iki şahısta diğer Suçları gereğince sevk edildikleri Fatih Savcılığında ve Sorgu Hâkimi önündeki ifadelerinde kameraya alınan kayıtlardan ve bu konuyla ilgili ele geçen doküman ve bildiklerini anlatmalarından

söz

etmemişlerdir.

Hâkimliğin

sorgu

zaptı

ektedir.

(EK-7:__1.id. Ek. Kl.363.s.87-91) Şahıslar hakkında gözaltına alındıkları suçtan evrak düzenlenmiş ve ekte sunulan İstihbarat Şube Müdürlüğünce Kasım 2000’den beri yapılan mahkeme kararlı dinlemelerden şubemize gönderilen Tuncay Güney’e ait iki çözümde evraka eklenerek Fatih Adliyesi’ne sevki yapılmış ve Tuncay Güney tutuklanarak ekiplerimizce cezaevine teslim edilmiştir. (EK-8/A__ 1.id. Ek. Kl.363.s.173-180) Videoya alınan ifadeler teknik büromuzca çözülüp yazılı hale getirilmiş ve konudan DGM Başsavcısı Sayın Aykut Cengiz Engin bilgilendirilmiştir. İfade çözümleri ektedir. (EK-8:__1.id. Ek. Kl.165.s.38-121,124-159)

19 Burada bir konuyu daha belirtmek istiyorum; Tuncay Güney TV programlarında kendisine pasaportunu verip yurtdışına gitmesini istediğimi söylemektedir. Oysa ekteki belgeden de anlaşılacağı gibi Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’nın pasaportları 12.03.2001 tarihli zapt olunan emanet eşyaya makbuzda belirtildiği gibi Savcılıkça zapt edilmiştir. C.Sav. Hz. Defter No: 01/3305 zapt olunan eşya defteri numarası 289’dur. (EK-9:__1.İd. Ek. Kl.363.s.65) c- Neden Video Çekimi Yapıldı ve Her Gün Adli Tabip Raporu Alındı? Burada neden videoya çekim yapıldığını da açıklamak isterim. Bilindiği üzere ifade ve sorguların yazılı olması esastır. Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan el yazıları ile anlattıklarını yazmaları istenebilirdi. Ancak böyle hassas konularda ileride “işkence”

iddialarıyla

karşılaşmamak

için

prensip

olarak

görüntülü

ifade

aldırmaktaydım. Nitekim Adnan Hocacılardan önemli olanlar, Abdurrahman Yakup Reisoğlu gibi kişilerinde anlatımları videoya çekilmiştir. Yine o tarihte Organize Suçlar Şubemizin olanağı olmadığından tüm kamera çekim işlemlerini İstihbarat Şube Müdürlüğü Organize Suçlar Bürosu V.8 kasetlere yapıp çoğaltıp bir suretini VHS olarak bize vermekteydi. Gene yer gösterme ve önemli olayların olay yeri görüntülerini aldırmaktaydım. Bunlar bir şikâyet halinde kendimizi savunmak için geliştirdiğimiz tedbirlerdir. Ayrıca, bugün bile yasal zorunluluğu konulmayan bir uygulamayı da 1998’de şubeyi kurduğumda başlattım. O uygulama gereği müdürlüğünü yaptığım süre içerisinde İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nce gözaltına alınan herkes 24 saatte bir sağlık kontrolünden geçirilmiştir. Amaç işkence iddialarının önüne geçmektir. Nitekim Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney’le ilgili her gün alınmış adli tabip raporları da ektedir. (EK-10:__1.id. Ek. Kl.363.s.207-216) Bu uygulamalara rağmen gerek Tuncay Güney, gerekse dışarıda millete kan kusturan mafya mensupları bizde işkence gördüklerini ve o yüzden konuştuklarını iddia edebilmişlerdir. d-Ön Çalışma İzni Alınması ve Yapılan İşlemler Video

kaset

çözümleri

yapıldıktan

sonra

ekteki

(EK-

11:__1.id.Ek.Kl.165.s.16.18) yazıyla İstanbul DGM Başsavcılığı’na, yine ekteki (EK12:__1.id.Ek.Kl.165s.25) dizi pusulasıyla kasetlerin birer sureti ve kaset çözümleri ile şahıslardan ele geçen belge ve dokümanları belirten zapt etme tutanakları

20 gönderilerek;

“…Veli

Küçük’ün

ekteki

çözümlerden

de

anlaşılacağı

üzere

uyuşturucudan akaryakıt kaçakçılığına, adam öldürmekten kaçak silah sevkiyatına kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteren bir yapılanmanın liderlerinden olduğu, organize suç örgütü liderleri ve uyuşturucu mafyası olarak bilinen kişilerle irtibat kurduğuna dair emareler elde edilmiştir…” şeklinde bir üst yazıyla ön çalışma izni istenmiştir. Başsavcılıkta ekteki yazıyla çalışmaya; “Adı geçenlerin beyanlarına dair çözüm tutanaklarının incelenmesinde; önemli bölümünün duyumlara dayalı mücerret iddialar olduğu düşünülmektedir.”

Diyerek ön çalışma izni vermiş ve çalışmanın

başına ekteki yazıyla DGM Savcısı Sayın Muzaffer YALÇIN’I atamıştır. (EK13:__1.id. Ek. Kl.165.s.13-15) e- İzin Neden Terör Değil de Organize Suç Kapsamına Alındı? Burada dikkat edilmesi gereken nokta izni “Veli Küçük ve Grubu’na” yönelik çalışma için almış olmamızdır. Bizim Şubemiz Organize Suçlar Şubesidir ve organize suç örgütleriyle ilgilenir. Olayda terörle ilgili bir örgüt olup olmadığını tespit edecek olan ve varsa izleyip takip edip işlem yapacak olan İstihbarat Şubesi’dir. Bu yüzden bu şubenin görevlileri sorguda bulundukları gibi video çekimlerini de kendileri yapmış ve sorgulamanın kaydedildiği orijinal V.8 kasetler de kendilerinde kalmıştır. Ayrıca ele geçen her türlü belge ve dokümanı inceleyip örneklerini de almışlardır. Bu konuda ileride tanık listesi sunacağım. f- Çalışma Neden İstihbarat Şubesi’ne Yönlendirildi? Tuncay Güney, Ümit Oğuztan ikilisinin şubemize gelmesini sağlayan İstihbarat Şubesi Organize Suçlar Büro Amiri Hakan Ünsal YALÇIN’IN isteğidir. Amaç; Susurluğun askeri kanadı olan bir çetenin çökertilmesiydi. Bunun liderliğini de Veli Küçük yapmaktaydı ve Tuncay Güney Veli Küçük’ün mutemet elemanıydı. Bu yüzden İstihbarat Şubesi GÜNEY ve ekibini Kasım 2000’den beri DGM kararıyla takip etmekteydi. Ancak, gerek aramalardan çıkan ve sanki birileri tarafından özel olarak hazırlanıp bırakıldığı izlenimi veren 7 koli belge ve CD içerikleri gerekse özellikle Tuncay Güney’in mülakat ve sorgusunda kendiliğinden o yaşta bir insanın bilmesi olanaklı olmayan çok şey bildiğini iddia edip anlatması dikkatimizi çekti.

21 Çalışmaya sorgu tecrübesi yüksek olan Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu’nu da dâhil ettim. Ahmet, Kemal ve Hakan olaya farklı açılardan bakıp farklı yorumlar getiriyorlardı. Soruşturma sırasında özellikle çok sayıda saygın insan hakkında somut olmayan, Başsavcının dediği gibi soyut şeyler anlatılması ve özellikle TSK’nin ve Sayın Genel Kurmay Başkanının hedef alınmasından çok rahatsız oldum. Ahmet’e durumu sordum ve Tuncay Güney’in birileri tarafından kurulup şubeye getirildiği konusunda hem fikir olduk. Bunun üzerine Tuncay Güney’in ezberini bozacak sorularla sıkıştırılmasını istedim. Sıkışınca Güney daha doğru konuşmaya başladı ve anlattıklarının çoğunun kulaktan dolma, tahmini ve spekülatif olduğu ortaya çıktı. Sanki birileri Güney ne derse yazacak ve aramada ne belge çıktıysa doğru kabul edip harekete geçeceğimizi planlamıştı. Perde arkasında ne olup bittiğini bilmeyen bir operasyon planlıyordu bizim üzerimizden. Bu durumu anlayınca, ekibimin de uyarısıyla Güney’in Fatih adliyesinde sorgu hâkimine verdiği ifadeyi getirtip inceledim. İfadedeki şu iddialar iyice can sıkıcıydı; “Sanık müdafi Av. Yusuf AYDIN’DAN soruldu: Sanık Tuncay Güney mesleği itibarı ile yaptığı araştırmalar sebebi ile devlet hesabına çalışmıştır, edindiği bilgileri emniyete ve ilgili kurumlara aktarmıştır. İfadesindeki samimiyette bunu gösterir. Suç konusu olayda adı geçenlerle herhangi bir çıkar ilişkisi yoktur. Emniyet ve diğer devlet kurumları arasında çıkan sürtüşme sebebi ile Tuncay Güney harcanmak istenmiştir.” (EK-7) Bu ifade çok ciddi olarak Emniyette bir yerlerle; -Tuncay Güney’in anlatımlarına bakılınca- TSK ve özellikle laik gazeteci ve işadamları, siyasetçiler arasında bir sürtüşme olduğunu gösteriyordu. Bendeniz de Emniyet Şube Müdürüydüm ve bildiğim kadarıyla Emniyetle hiçbir devlet kurumu arasında çekişme yoktu. Ancak Emniyet içindeki bir cemaatle diğer kurumların çekiştiğini çok net biliyorduk. Ayrıca Tuncay Güney’in Sorgu Hakimliği’ndeki ifadesinde; “Esasen bu arsalarla ilgili olarak ve diğer işlerle ilgili olarak İstihbarat telefonumu dinliyordu, bende bunu biliyordum ve bildiğim halde her şeyi gayet rahat konuşuyordum... 8 yıldır beni dinliyorlardı. Ben uluslararası araştırmalar yaptığım için polis beni dinliyordu.” (EK-7) şeklindeki beyanları olayı açıklıyordu. Şöyle ki; Emniyet içindeki herkesin bildiği bir cemaatle TSK, MİT ve bilmediğimiz birileri ciddi anlamda çekişiyordu ve bu cemaatin Polis üyeleri doğrudan cepheye çıkmak yerine bizim üzerimizden “çete, mafya” diyerek bu çekiştikleri gruba

22 operasyon planlıyorlardı. Olayı bize getiren gruptan az çok ne olduğunu anlayabiliyorduk. Kanaatimce bunu bugünde Savcılık üzerinden yapıyorlar. Hakan

Ünsal

YALÇIN’I

yanıma

çağırarak;

“Bana

Veli

Küçük

ve

örgütlenmesi dediniz, adamları Kasım’dan beri izliyorsunuz ve yalnızca iki tane telefon dinleme çözümü gönderdiniz, Tuncay Güney tüm Silahlı Kuvvetleri neredeyse suç örgütü yapıyor. Amacınızı anlamadım ama bu çalışmayı biz değil bize getirdiğiniz gibi siz yapacaksınız, Savcılıktan çalışma izni alıp size göndereceğim, çalışın bizimle ilgili somut bir şey bulursanız gönderirsiniz, gereğini yaparız zaten teknik olanaklarımız da yetersiz” dedim. Aynı konuşmayı İstihbarat Şube Müdürü Halil Çatıkkaş’la da yaptım ve ardından izin yazısını bu şubeye 16.03.2001 tarihinde yolladım. (EK-14:__1.id. Ek. Kl.165.s.19) Yazıda; doküman, belge, CD ve Tuncay Güney ile Ümit Oğuztan’a ait sorgu kasetlerinin ekte yazılmamasının sebebi zaten olayı bu şubenin bize getirmesi nedeni ile tüm olaya vakıf olmalarındandır. İddianamede sanki İstihbarat Şubesi’nin bu dokümanlardan haberi yokmuş gibi bir husus iddia konusu yapılmıştır. Bu konuda Kemal Karademir, Ahmet İhtiyaroğlu, Ahmet Davulcu, Selahattin Kıraç ve Zafer Noyan’ın tanık olarak dinlenmeleri halinde söylediklerimin gerçek olduğu anlaşılacaktır. Görevleri gereği İstihbarat görevlileri resmi sorgu ve tutanaklara imza atmıyorlar. Bu durum sorgu ve tutanaklara vakıf olmadıkları anlamına gelmemektedir. Kasım 2000’den beri teknik takip yapıp telefonlarını dinledikleri şahıslar hakkında bilgi sahibi olmamaları olanaklı değildir. Dinleme yaptıkları 3,5 aylık sürede mutemet elemanı olduğunu kendisinin söylediği Tuncay Güney’le Veli Küçük ya da grubuna dahil bir kişinin bile telefon görüşmesi yapmadıklarına inanmak olanaklı değildir. Telefon dinleme kararları (bkz EK-8a) ‘da sunulmuştu. Ayrıca, İstihbarat Şube Müdürlüğü Organize Suçlar Bürosu bizim haberimiz olmadan adli operasyona dönüşecek teknik takip iznini doğrudan DGM’den alabilmekteydi. Yani adli çalışma yapmaktaydılar. Bunun en net kanıtı Tuncay Güney ve grubu ile ilgili aldıkları yukarıda belirtip eke koyduğumuz dinleme kararıdır. (EK-8a) O yıllarda Terörle Mücadele Şubesinin tüm teknik ve fiziki takiple ilgili adli çalışmalarını İstihbarat Şube Müdürlüğü yapmaktaydı. İddianamede iddia edildiğinin aksine İstihbarat şubesinin adli görevi vardır. Mahkemelerden aldıkları her teknik takip kararı adli nitelikli karardır. İstihbarat Şube Müdürlüğünce bizim haberimiz olmadan izlenip, dinlenip bize Operasyonu yaptırılan adli soruşturmalardan bazıları şunlardır; Adnan Hocacılar

23 Operasyonu, 2000 yılında Sedat Peker ve grubuna yapılan operasyon, Malki cinayeti ile ilgili operasyon, Haluk Kırcı ve Ünal Osmanağaoğlu’nun yakalanması, Matador Operasyonu ve Örfi Çetinkaya’nın yakalanması. Bu

çalışma

sırasında

İstihbarat

Şube

Müdürlüğü’ne

22.07.2001

(EK-15:__1.id. Ek. Kl.236.s.278) ve 19.08.2002 (EK-16:__1.id. Ek. Kl.165.s.20) tarihlerinde iki kez çalışmalarla ilgili gelişmeler sorulmuş ve 27.07.2001 (EK-17:__ 2.id. Ek. Kl.141.s.288) ve 22.08.2002 (EK-18:__1.id. Ek. Kl.165.s.21) tarihli cevabi yazılarında İstihbarat Şubesi “Veli Küçük ve Grubu” ile ilgili çalışmada herhangi bir bilgi ve belge elde edilemediğini tarafımıza bildirmiştir. 27.07.2001 tarihli cevabi yazısında İstihbarat Şube Müdürü aynen şöyle demektedir; “ilgi sayılı yazınız ile İstanbul DGM Başsavcılığı’nın Hz no: 1997/894 ön çalışma konulu talimatında belirtilen hususlarla ilgili olarak günümüze kadar yapılan çalışmalarda herhangi bir bilgi ve belge elde edilememiştir…” (bu yazıya rağmen iddianamenin ileride değineceğim bazı bölümlerinde İstihbarat Şubesi’nin ön çalışmadan haberdar olmadığı iddia edilebilmektedir.) Durum ekte yer alan 29.08.2002 tarihli üst yazıyla DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na aktarılmış ve “ön çalışma konusuyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir telefonun iletişimi tespit edilerek dinleme altına alınmamış olup konu ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir” denilmiştir (EK-19:__1.id. Ek. Kl.165.s.12). Yani DGM Başsavcılığı ön çalışma ile ilgili telefon dahi dinlenilmediğini bilmekteydi. 2000 yılından başlamak üzere Susurluğun askeri kanadını çözmek için Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yakalanması amacı ile Ekipler Amirliği yapan Vedat Mercan ve Ahmet İhtiyaroğlu ile güneydoğuda terörle mücadelede önemli görevlerde bulunmuş olan Mercan’ın şoförü Polis Memuru Halit Yiğiter’i görevlendirdim. Birçok çalışma yapıldı, ancak Yeşil’i ele geçiremedik. Bundan sonra DGM Başsavcılığı’na bir resmi yazı yazılarak, “çalışmalar sonucu bir suç unsuru durum tespit edilemediğinden, Tuncay Güney’den geçici zapt edilen dokümanların adı geçene teslimi için ekiplerimizce 13.1.2002 ve 14.11.2002 tarihlerinde Tuncay Güney’in ikametine malzemelerin kendisine teslimi için gidilmiş ancak evinde kimseye ulaşılamadığından dokümanlar teslim edilememiş… Dokümanlar Müdürlüğümüzde muhafaza altına alınmış olup, söz konusu ön çalışmaya son verilmesi hususunda tensiplerinizi... “ denilmiş ve soruşturma Savcısı Sayın Muzaffer Yalçın “Olur” deyip 14.11.2002’de yazıyı imzalamış ve mühürlemiştir. (EK-20:__1.id. Ek. Kl.165.s.9-10)

24 Bu tarihte yürürlükte olan 4422 sayılı yasa gereğince ön çalışma soruşturmaya dönüşmeyince ele geçen dokümanlar şüpheliye teslim ediliyordu. Tuncay Güney bulunamadığından ele geçen tüm belge ve dokümanlar emrimle şubemiz tarafından muhafaza altına alınmıştır. Ümit Oğuztan’dan ele geçen dokümanlarda aynı şekilde muhafaza edilmiştir. Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın sahtecilikten yargılandıkları İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi bir yazıyla sanıklara ait dokümanların şubemizde olup olmadığını sormuş ve Şube Müdürlüğünden tayin edildikten sonra, eski yardımcım Kemal Karademir Ek 118’de sunulmuş olan cevabi yazıda “tüm dokümanların şubede muhafaza edildiğini” belirtmiştir. Daha sonra bu dokümanların tamamı 1. Ağır Ceza Mahkemesi emanetine gönderilmiş ve sanıklardan Ümit Oğuztan’a ait malzemeler 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla Ümit Oğuztan’a teslim edilmiştir. Tuncay Güney’den elde edilen ve mahkemece tespit edilen dokümanlar 1. Ağır Ceza Mahkemesi Adli emanetinde saklanmış ve 29.01.09’da İstanbul C.Başsavcılığı’na alınmıştır. Konuya ileride yine değineceğim. B- FETULLAHÇILARLA İLGİLİ ALDIĞIMIZ ADLİ ÇALIŞMA İZNİ ALINMASI VE GELİŞEN OLAYLAR a- “Veli Küçük ve Grubu” İle İlgili Ön Çalışma İzni Alındıktan Sonra Yaşananlar Yukarıda izah ettiğim üzere, “Veli Küçük ve Grubu” ile ilgili çalışma izni alıp, tüm çalışmanın İstihbarat Şube Müdürlüğü’nce yapılmasını istedikten sonra, özellikle Yeşil’in yakalanması için Ekipler Amiri Ahmet İhtiyaroğlu’na talimat verdim ve bu konuyla ilgili özel eleman kullanan bir memur görevlendirdim. Uzun süre çalıştılar ancak bir gelişme sağlayamadık. Amaç somut delil elde edebilmekti. Yeşili yakalayıp sorgulayabilseydik Susurluğun Askeri Kanadı ile ilgili net bilgiler elde edebilirdik. Bugünde yakalansa elde edilebilir. Yine Veli Küçük grubunun şeması ekiplerimizce çözümlenmiş ve (EK-21:__1.id. Ek. Kl.236.s.279-284) aramalarda çıkan dokümanlar incelenmiş, dökümler ve tasnifler yapılmıştır. (EK-22:__1.id. Ek. Kl.236.s.266-270) Tuncay Güney’in adliyeye sevkini takip eden günlerde kamuoyunu izlemeye başladım. İlk ses Aydınlık Dergisi’nden çıktı. 1 Nisan 2001 ve devamındaki günlerde çıkan Aydınlık Dergilerinden Tuncay Güney’in şubede kaydedilen sorgusu ile ilgili Aydınlık ve İşçi Partisi grubuna bilgi verdiği anlaşılıyordu. Bu grup durup dururken “Fetullahçı, CIA’yle, Süper NATO’yla” bağlantılı olduğumu iddia ediyordu. Aydınlık

25 Dergisi bana haksızca yüklendikçe Tuncay Güney’in Avukatının EK-7’de yer alan Sorgu Hâkimliği ifadesinde tespit edilmiş olan, çekişen devlet kurumlarından birisiyle Aydınlık Grubu’nun ilişkili olduğunu düşündüm. Onlara göre kötü adamdım. Dergi aleyhine tazminat davaları açtım ve kazandım. Buradan çıkan net sonuç şuydu; “Veli Küçük ve Grubu” ile ilgili aldığım çalışma izni bir yerleri rahatsız etmiş ve beni hedef konumuna getirmişti. İşte bu nedenle bana Fetullahçı yakıştırması yaptılar. Buradan da anladığım çekişen devlet kurumlarından birisi Emniyet örgütü içindeki Fetullahçılardı. Genel anlamda ise Fetullahçılarla Tuncay Güney’in anlattığı “Veli Küçük ve Grubu” kapışıyordu. Tam ortada kaldım. Tuncay Güney’i izleyip bize getiren İstihbaratçıların mensup oldukları cemaatle, haklarında izin aldıklarımın beni o cemaatin üyesi gibi gösterme çabaları örtüşüyordu. b- Fetullahçı Örgütlenmeyle İlgili Ön Çalışma İzni Almam Ve Soruşturma Süreci. Haziran 2001’de İçişleri Bakanı ve İstanbul Emniyet Müdürü değişti. Hasan Özdemir yeniden İstanbul Emniyet Müdürü oldu. Hasan Özdemir ile Vali olmadan önce 4 yıl birlikte çalıştığımızdan kendisini yakinen tanıyordum. Bir gün makamına çıkarak Emniyet Örgütü içerisindeki Fetullahçı yapının çok tehlikeli bir hal almaya başladığını anlattım ve bu konuda özellikle İstihbarat Şubesinde örgütlenme olduğunu bildirdim. Hasan Özdemir bu olayı fazla önemsemedi ve birkaç amiri İstihbarattan başka birimlere atadı. Hatırladığım kadarıyla bunlardan biriside Hakan Ünsal YALÇIN’dır. Hasan Özdemir’e bu durumu anlatmadan önce elemanlarım vasıtasıyla yaptırdığım araştırma sonucunda Fetullahçı örgütlenmenin güçlenerek tehlikeli hale geldiğini tespit ettim ve 16.07.2001 tarihli üst yazıyla bu grup ve Emniyetteki uzantılarıyla ilgili DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’den çalışma talep ettim.

(EK-23:__1.id. Ek. Kl.22.s.368,369)

Ek -23 teki üst yazıdan da anlaşılacağı üzere izin, 4422 sayılı yasanın 1 ve 6. Maddeleri ve Mücadele Kanunun Silahsız Terör Örgütü’nü düzenleyen 7. Maddesi dayanak yapılarak istenmiştir. 2005 yılında 4422 sayılı yasa kaldırılmış 2006 yılında da Terörle Mücadele Yasasının 7. Maddesi değiştirilerek “Silahsız Terör Örgütü” suç olmaktan çıkartılmıştır. Ekteki yazının şu bölümü çok önemlidir; “Anılan grubun, İstanbul merkezli olmak üzere Esnaf, Mıntıka, Küçük Esnaf, Askerler, Polisler, diğer kamu görevlileri imamlarıyla üyelerinden her ay belirli

26 miktarlarda para topladıkları bu paraların bölge imamı vasıtasıyla finans sorumlularına

iletildiği

paraların

özellikle

İstihbarat

şubesinde

görevli

mensuplarınca resmi arabalarla nakledildiği para vermeyen veya gruptan ayrılmak isteyenlerin mensuplarının gerek özel yaşamları ile ilgili oluşturulan arşiv sayesinde şantaj yapılmak suretiyle korkutularak, gerekse tehdit yoluyla sindirilerek grupta kalmalarının veya para vermelerinin sağlandığı, özellikle İstihbarat Daire Başkanlığı ve önemli illerin İstihbarat Şube Müdürlükleri ile Narkotik, Mali ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüklerinin teknik takip birimlerini ele geçirdikleri, bu yolla düşman addettikleri kişiler hakkında arşiv çalışması

yaparak

bunu

muhtemelen

Zaman

Gazetesi’nin

arşivinde

sakladıkları, grubun asıl amacının başlangıçta silahsız mensupları vasıtasıyla T.C. devletinin üç temel gücü olan Yasama, Yürütme ve Yargı erklerine gizlice sızmak ve devlet rejimini değiştirerek dini esaslara dayalı Said-i Nursi düşünceleri temelinde bir Kürt-İslam devleti kurmak olduğu yönünde ciddi istihbari bilgiler edinilmiştir.” Yine DGM Başsavcımızın şifahi talimatıyla 16.07.2001’de Asya Finans ile ilgili ön çalışma izni istenmiştir. (EK-24:__1.id. Ek. Kl.22.s.359) Bunun üzerine Sayın DGM Başsavcısı 23.07.2001 tarihli Ek’te yer alan yazıyla hem çalışma izni vermiş hem de çalışmada

Cumhuriyet

Savcısı

Bekir

Raif

ALDEMİR’i

görevlendirmiştir.

(EK-25:__1.id. Ek. Kl.22.s.365-366) Ancak, çalışma başladığı gibi fiilen bitmiştir. Başta İl Valisi Erol Çakır’ın dönemin Başbakan Yardımcısı’nın talimatıyla tarafıma yaptığı baskılar olmak üzere Emniyet Örgütünde mevzilenmiş tüm cemaat mensuplarının müthiş direnişleriyle çalışma akamete uğratılmıştır. Ne yazık ki bu direnişte müdürü olduğum şube içerisindeki o tarihte bu durumlarını bilmediğim cemaat mensupları gizliden gizliye başı çekti ve Çalışma için yazılan yazılara emrimle “çok gizli” kaşesi vurulduğu halde aynı gün izin aldığımız deşifre oldu. Hasan Özdemir beni çağırarak “Ahmet Karabey kim? Başbakan Yardımcısı Mesut Bey aradı. Hakkında çalışma mı yapıyorsunuz?” diye sordu. Çalışmanın sızdığı ortadaydı. “Hayır, yapmıyoruz” diyerek çıktım. Bu nedenle çalışmayı durdurup biraz soğutmak istedim. Arada Sayın Başsavcıya sözlü olarak durumu anlattım. Etrafımız öyle bir sarılmıştı ki etrafımız bu gruba operasyon yapmanın olanaksız olduğunu fark ettim. Bunun üzerine Ek’te yer alan 10.07.2002 tarihli yazıyla DGM Başsavcılığı’na aynen “… Ancak, çalışma izninin alındığı 23.07.2001 tarihinden itibaren bir kaç defa ilgili grubun izlenmesi için takip ve

27 tarassut faaliyeti icra edilmeye çalışılmış ve inanılmaz baskı ve engellemelerle karşılaşılmıştır. Örneğin Ahmet Karabey’in ikameti tespit edilmeye çalışılmış ancak bunun duyulması üzerine bizzat tarafıma konunun ne olduğunun öğrenilmesi için ilin en üst düzey yöneticilerinden baskılar yapılmıştır. İlgili yazımızda belirtildiği üzere Fetullah Gülen grubunun Emniyet içerisindeki etkinliği özelikle İstihbarat Şube Müdürlüğü ve Daire Başkanlığı’nın teknik takip ve birimlerinde odaklanmaktadır. Bu nedenle ilgili birimlerden habersiz dinleme ve izleme faaliyetlerinde bulunulması başlangıçta planlanmış ancak 30.10.2001 tarihli ekte sulan talimatnamenin 8. Maddesinin “h” ve “ı” bentlerine göre bu birimlerden habersiz yargı kararı da olsa teknik takip ya da izleme faaliyetlerinin yapılması imkânsız hale gelmiştir. Bu talimatnamenin de esasen grubun girişimleriyle çıkartıldığı kanaati tarafımızda mevcuttur ...” yazdım ve çalışmanın teknik takip ve tarassut faaliyetlerinin “... Uygun göreceğiniz Emniyet dışı, birimlere talimat verilmesi ve Operasyonun bu birimlerinin desteğinde Şube Müdürlüğümüzce yapılmasını...” şeklinde yazıyı bitirerek Başsavcılıktan talimat istedim. Bu yazı çok önemlidir. Daha o tarihte Emniyet Örgütündeki durumu özetlemektedir. (EK-26:__1.id. Ek. Kl.22.s.367) Bu yazı ve şifahi görüşmem üzerine DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin Bey Ekteki yazıyla çalışmanın Cumhuriyet Savcısı Bekir Raif Aldemir koordinesinde Ankara il Jandarma Alay Komutanlığı marifetiyle yapılacağını 26.07.2002 tarihinde resmen bildirmiştir. (EK-27:__1.id. Ek. Kl.22.s.360) Ancak bundan önce DGM Başsavcımızla yaptığım şifahi görüşmeyle tarafıma birebir bilgi veren bir elemanımın verdiği bilgiyi tutanak haline getirdim ve 22.07.2002 tarihli bu tutanağı ek yaparak (EK-28:__1.id. Ek. Kl.22.s.361) sırasıyla DGM Başsavcısına, Ankara DGM Başsavcılığı’na ve askeri personelle ilgili bir husus olduğundan Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’na resmi yazılarla gönderdim. (EK-29:__1.id. Ek. Kl.22.s.362-364) Bu tutanakta aynen şöyle denmektedir: “… Örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatıyla almış oldukları karar gereği önümüzdeki günlerde, bu grubun emniyet içerisindeki işbirlikçileri ile birlikte Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Eski 2. Ordu Komutanı Orgeneral Kemal Yavuz, Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Erdal Şenel, Askeri Yargıtay Üyesi Albay Tanju Güvendiren, Ankara 2 Numaralı DGM Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı Nuh Mete Yüksel'e karşı devletin çeşitli makamlarıyla, basın ve

28 yayın organlarına isimsiz ve asılsız ihbar mektupları gönderecekleri, ayrıca şantaj amaçlı olarak hazırlanmış montaj kasetlerin televizyon ve basın kurumlarına gönderilerek yukarıda adı geçen devlet görevlilerinin karalanması, sindirilmesi yoluyla görevlerinden uzaklaştırılmaya çalıştıkları …” Bu yazı 2002 tarihlidir. Aradan 6-7 yıl geçtikten sonra yargılandığım bu dava kapsamında yazıda adı geçen 7 kişiden üçünün gözaltına alınması ve yazıyı imzalayan bendenizin tutuklu olması bence tesadüftür! Yukarıda belirttiğim resmi yazılardaki yöntemlere özellikle dikkat çekmek isterim; “para vermeyen veya gruptan ayrılmak isteyen grup mensuplarının gerek özel yaşamları ile ilgili oluşturulan arşiv sayesinde şantaj yapılmak suretiyle korkutularak, gerekse tehdit yoluyla sindirilerek grupta kalmalarının veya para vermelerinin sağlandığı”. Örgütün kendi mensuplarına yaptıkları ile bu davanın sanıklarına yapılanlar arasında ne kadar ilginç benzerlikler var değil mi? DGM Başsavcımızın EK-27’de sunduğum 26.07.2002 tarihli yazısı üzerine 26.08.2002 tarihinde Ek’te yer alan üst yazıyla Sayın Nuh Mete Yüksel’e Fetullahçı grubun izlenmesi için isim ve telefon listesi sundum; Bunlardan birisi dönemin Zaman Gazetesi İstihbarat Müdürü’dür. Diğerleri Emniyet Müdürü’dür. Ekte yer alan belgenin en son sırasında yer alan telefonu dinlenecek şahıs da uzun zamandır TİB denilen Ulusal Dinleme Merkezi’nde emniyetten gelme temsilci ve Daire Başkanıdır. Bu da tesadüftür sanırım! Telefonlarımı izleyen yer burasıdır. (EK-30:__1.id. Ek. Kl.22.s.357) Ve nihayet 05.03.2003 tarihinde EK-31’de yer alan yazıyla, ön çalışmayla ilgili şubede bulunan ve daha önce eklerde sunduğum resmi yazıların asılları DGM’ye iade edilmiştir. (EK-31:__2.id. Ek. Kl.141.s.165) İddianamede gizli bilgileri açıklamakla suçlandığım belgeler bu adli yazışmalardır. Bu iade yazısıyla hiçbir gizlilik değerleri kalmamıştır ve gizli kaşesi tarafımdan tedbir amaçlı vurdurulmuştur. Bu konuyu ileride geniş olarak izah edeceğim. Ancak burada çok önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. İddianamenin Hukuki Değerlendirme bölümünde bana ithaf olunan suç temel olarak “Veli Küçük ve Grubu’na” ilişkin soruşturmayla ilgili hiçbir şey yapmamak ve kapatmaktır. Oysa orada en azından İstihbarat Şubesi’ne çalışma yapması için yazdığım yazı vardır. Burada o da yoktur. Bu durumda siyasi devir değişince bu seferde Fetullahçılarla ilgili

29 soruşturmayı kapatmaktan tutuklanabileceğim için şimdiden bu hususun zapta geçmesini ve tespitini istiyorum. Haklı çıkmamam dileğiyle…

C- 2001 BİT VE ALBAYRAKLAR OPERASYONLARI 2001 yılı Haziran ayında İçişleri Bakanının değişmesiyle birlikte İstanbul Büyükşehir

Belediyesi

İktisadi

Teşekküllerindeki

yolsuzluklara

karşı

çalışma

başlatıldı. Bunun için bir Mülkiye Başmüfettişi görevlendirildi (adı Candan Eren’dir. Er geç O da buraya gelecektir diye düşünüyorum). Bu Başmüfettiş İstanbul BİT’lerinde şimdiki Sayın Başbakan döneminden başlamak üzere önemli yolsuzluklar olduğunu tespit etti ve bu yolsuzlukların “bir karşı devrim planıyla” siyasi iktidarı ele geçirmek için yapıldığına dair bir rapor yazdı. Bu rapor üzerine İstanbul DGM Başsavcılığı’nın İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’e bizzat yazdığı resmi yazıyla Organize Suçlar Şubesi ve Mali Şube Müdürlüğü olarak birlikte ünlü Albayraklar ve BİT operasyonlarının 2. ayağını yaptık. Birinci operasyon 1999 yılında yapılmıştı. Bu tarihte el konulan fatura ve ihale evrakları Maliye ve Sanayi Bakanlıklarının ilgili birimlerine gönderilmişti. Bu birimler 2001’de raporlarını verdiler ve birçok usulsüzlük ve yolsuzluklar tespit edildi. Bu raporlar yapılan Operasyonun dayanak noktalarıdır. Operasyonlar sonucunda Yeni Şafak Gazetesi’nin patronu tutuklandı. Bu patronun Sayın Başbakanın İmam Hatipten sınıf arkadaşı olan ağabeyi gıyabi tutuklu olarak aranmaya başladı. 1999 ve 2001 operasyonlarıyla Sayın Başbakan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Ali Müfit Gürtuna başta olmak üzere AKP’nin kurucusu birçok milletvekili ve çok sayıda bakan hakkında yasal işlem yaptık. Bunlardan ikisi hala bakandır. 1999 yılındaki operasyon hakkında fikir verebilecek Vali Erol Çakır imzalı yazı ektedir (EK-32:__2.id. Ek. Kl.225.s.153-154) Bu operasyonlardan bir yıl sonra Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oldu ve tek başına iktidara geldi. Herhalde dünyada başına bu kadar büyük devlet kuşu konan başka kamu görevlisi de yoktur. Kuş o kadar büyük ki amiyane tabirle 7 yıldır beni linç etmektedirler. 2001 yılının bu müthiş çalışma ve operasyonları ile 1999 Adnan Hocacılar Operasyonu ve 534 mafya grubuna yapılan operasyonlar binlerce etkili ve güçlü

30 düşman kazanmama neden oldu. Bunca yıl devlet için çalıştığımdan devletimin beni koruyacağına inanıyordum. Sağ olsun korudu da; aylardır yüksek güvenlikli cezaevinde birinci sınıf korumadayım. Bu yüzden size teşekkür ediyorum. Beni bir tek siz anladınız. III - HAKKINDA ÇALIŞMA İZNİ ALDIĞIM GRUPLARIN BANA BAKIŞLARI VE ALEYHİME YAPILANLAR A- HAKKINDA DGM’DEN İZİN ALDIĞIM VELİ KÜÇÜK VE SORUŞTURMADA ADI GEÇENLERİN BAKIŞ AÇISI VE YAPTIKLARI Haklarında çalışma izni aldığım 1 Nisan 2001 tarihli Aydınlık Dergisi’nin hakkımdaki yayınlarının yorumuyla anladığım gruplar, öncelikle Aydınlık Dergisi vasıtasıyla beni Fetullahçı ilan ettiler. Hakkımda çok net kara propaganda yapılmaya başlandı. Onlara göre Fetullahçı olmam doğaldır. Fetullahçılarla aralarındaki sürtüşmede çalışma izni almıştım. Kimse “bu adam görevini yapıyordur” diye düşünmüyordu doğal olarak. Belki de böyle düşünmekte haklıydılar. Çünkü 2001 yılında

böyle

bir

çalışma

izni

almayı

göze

alacak

bir

emniyet

müdürü

düşünemiyorum. Hatta bırakın izin almayı bu gruplarla ilgili konuşacak devlet görevlisi bile yoktu. Sayın Başsavcının yazdığı yazı açıktır “iddialar mücerrettir” O zaman böyle Savcılarda bulamamıştık demek ki. İşte bu nedenle; -

Aydınlık Grubu uzun süre üzerime geldi.

-

Sedat Peker’in kardeşi Vedat Peker’in beni öldürme planları yaptığına dair

ihbarlar geldi. -

2002 yılında ölüm tehditleri aldım.

-

2003 yılında Sedat Peker’le irtibatlı olduğu için sicilini bozup şubeden attığım polis

memuru Ali İhsan Yıldırım, daha sonra Veli Küçük’ün bu soruşturma kapsamında ev aramasında ele geçtiği söylenen 18 ayrı rüşvet ve yolsuzluk iddiasında bulundu. -

2004 yılında Sedat Peker’in adamı M. Ali Büyüksarıoğlu ve Peker’in avukatının

ifadeleriyle meslekten çıkartıldım. -

2004 yılında Sedat Peker ve grubuna karşı yapılan operasyonda örgütle irtibatlı

olduğu tespit edilen eski Jitemci Binbaşı Zahit Engin adlı şahıs, dergilere ve internete de düşen alçakça iftiralarda bulundu. -

2004 yılında Sedat Peker ve grubuna yapılan Kelebek Operasyonunda örgütle

irtibatlı olduğu tespit edilen bu davanın da sanığı Hayrettin Ertekin’in tehdit e-postası.

31 -

Veli Küçük’ün ev aramasında hakkımda başka araştırma notlarının ele

geçirilmesi. -

Ümit Oğuztan’ın mahkemenizde hala Fetullahçı olduğum yönünde ifade vermiş

olması. -

Veli Küçük ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığım başvuru.

-

Tuncay Güney’in şahsıma saldırıları.

-

Sedat Peker’in duruşmadaki iddiaları. Şimdi bunları belgeleriyle incelemek istiyorum.

a- Aydınlık Dergisi’nin Yayınları ve Tuncay Güney’in Buna Etkisi Başta 1 Nisan 2001 sayısı olmak üzere çalışma izni aldığım Mart 2001’den sonra Aydınlık Dergisinde aleyhime çok sayıda yayın yapıldı. Yayınların temel hedefi bu çalışma izninin alınmasına duyulan infialdir. Daha sonra anladığım üzere Tuncay Güney tahliye edildikten sonra şubede anlattıkları hususunda kendisine düşman olacaklarını zannettiği, aleyhlerine ifade verdiği bazı kişilere gidip günah çıkartmış ve her organize suç mensubunun yaptığı gibi işkence iddialarında bulunmuştur. “Ben bir şey söylemeyecektim, ama işkenceye dayanamadım” savunması bir nevi genel savunmadır. Örgütlü Suçlarda adam gelir bülbül gibi konuşur, dışarı çıkınca konuştuklarından dolayı başına bir iş gelmesin diye “işkence” suçlamasının arkasına sığınır. Tuncay Güney’in bu günah çıkartma faaliyetlerinin temel sebeplerinden birisi de ezberinin bozulmuş olmasıdır. O’nu bize getiren gücün öğrettiğinin dışında o güçle ilgili de bilgi vermek zorunda kalmıştır. Çünkü kendisine işlediği sahtecilik suçuyla ilgili tam işlem yapılmış ve toleranssız davranılacağı gösterilmiştir. Şahsı şubemize getirirken muhtemelen korunup kollanacağı sözünü verenlerin yardımını göremeyince onları da satmıştır. Olay budur. Tuncay Güney bu toleranssız davranışımızı bir türlü hazmedememiştir. Esasen bu tür eleman olarak kullanılan insanlara yüz veren ve adeta suç işlemeleri için bir özgür alan yaratan, eleman kullanmasını bilmeyen kamu görevlileridir. Onlardan aldıkları yüz ve gördükleri destekle şımaran bu zayıf karakterli elemanlar, zorluklarla karşılaşınca birden aciz ve zayıf duruma düşüp tüm bildiklerini anlatmaktadırlar. Bu meslek yaşamımda karşılaştığım çok net bir durumdur. Ancak çıktıktan sonra kendisine yapılmayan torpilin intikamını almak cesaretini de yine destek aldıkları kamu görevlilerinden almaktadırlar. Tuncay Güney son iki yıldır

32 birçok TV programında benden intikam almaktan söz etmiş ve tutuklanınca da “intikamımı aldım” diyebilmiştir (Örneğin TRT’2’deki röportajında). İntikam almak istemesinin nedeni kendisine yapılan bir kötü muameleden değildir. Bazı kamu görevlisi ya da bazı kesimlerin kendisini şımartması sonucu suç işleme özgürlüğüne sahip olduğuna olan inancının bizim yaptığımız adli işlemle yıkılmasındandır. Nitekim İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada Tuncay Güney hakkında 78 yıla varan hapis cezası istenmiş ancak bu dava ne yazık ki göz göre göre zaman aşımına uğratılmıştır. Tuncay Güney’in iddialarına biraz ileride yanıt vereceğim. Aydınlık Dergisinde aleyhimde yayınların başlamasının nedeni Tuncay Güney’in Aydınlıkçılara gidip ağlaması ve olayları çarpıtmasıdır. O tarihte Güney’in yalanlarına Aydınlıkçılar ne yazık ki inanmışlardır. b- Vedat Peker’in Tehditleriyle İlgili İhbar Ekteki tutanaktan da anlaşılacağı gibi izin alındıktan kısa bir süre sonra 26.03.2001 tarihinde Sedat Peker’in ağabeyi Vedat Peker’in şahsıma suikast düzenleme faaliyeti içerisinde olduğuna dair ihbarlar alınmıştır. (EK-33:__2.id. Ek. Kl.135.s.306) c- Öldürüleceğime Dair Resmi Tebligat Ekteki

resmi

yazıdan

da

anlaşılacağı

üzere

22.07.2002

tarihinde

öldürüleceğime dair ciddi bir tehdit olduğu yönünde tarafıma tebligatta bulunulmuştur. Tebligatta bana ve aileme suikastta bulunacakları iddia edilen bu grup bu fasıldaki bazı kişileri işaret etmektedir, (EK-34:__ 2.id. Ek. Kl.135.s.242)

d- Ali İhsan Yıldırım İsimli Polis Memurunun Veli Küçük’ün Evindeki Aramada Ele Geçen Hakkımdaki Rüşvet İddiaları Ali İhsan Yıldırım isimli Polis Memuru 2003 yılında benim ve Organize Suçlar Personelinin hakkında toplam 44 iddiada bulunmuştur. Bunlardan 18’i rüşvet ve benzer iddialardır. Bu iddialar üzerine 3 Polis Başmüfettişi görevlendirilmiştir. Bu iddialar Ali İhsan Yıldırım’ın başvurusundan 5 yıl sonra 2008’de Veli Küçük’ün evinde yapılan aramalar sırasında bulunan bilgi notlarına ilişkin iddiaların birebir aynısıdır. (EK-35:__1.id.Ek.Kl.54.s.11-12) Ali İhsan Yıldırım Organize Suçlar Şube Müdürlüğü kurulduğunda şubemizde çalışmış ve Sedat Peker’le irtibatlı olduğu gerekçesiyle tarafımdan sicili bozularak

33 2000 yılında şubeden tayin edilmiş bir personeldir. Ayrıca hakkında adli ve idari takibat yapılmış ve 24 ay uzun süreli kıdem durdurma cezası almıştır. Aynı şahıs daha sonra beni ve Şube Müdür Yardımcılarını telefonla arayarak ölümle tehdit etmiş ve yaptığım suç duyurusu üzerine Fatih 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde tehditten dava açılmıştır ve hala yargılanmaktadır.

Ali İhsan Yıldırım ile ilgili anlattığım

hususlar Ekteki müfettiş tevdi raporunda (11.06.2004) tespit edilmiştir

(EK-

36:__2.id. Ek Kl.225.s.56-104). Ayrıca Ali İhsan Yıldırım rüşvetle ilgili 18 iddia hakkında Fatih Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği ifadede “iddiaların duyumdan ibaret olduğunu” belirtmiştir. (EK-37:__2.id. Ek. Kl.225.s.108) Yukarıdaki iddiaları nedeniyle Yıldırım hakkında suç duyurusunda bulundum. Soruşturmaya Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı’nca devam edilmektedir. (EK-38:__2.id. Ek. Kl.225.s.109-111) Yıldırım’ın 44 iddiasından rüşvet ve çıkar elde etmekle ilgili 18 iddiası ile alakalı olarak müfettişler 3628 sayılı yasa kapsamında Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na evrakı yolladılar. Bu 18 ve diğer 26 iddia ile ilgili olarak “ceza tayinine mahal yok” görüşüyle EK-36’daki fezlekeyi tanzim ettiler. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı 18 iddia için ayrı ayrı soruşturma yaptı ve benim her bir iddia için ayrı dava açılması talebime rağmen Ekte yer alan 2004/19794 Hazırlık sayılı dosyadan 5.5.2005 tarihinde ek takipsizlik kararı verdi. (EK-39:__2.id. Ek. Kl.225.s.105-107) Anlattığım durum, resmi belgelerle Ali İhsan Yıldırım’ın Peker tarafından yönlendirildiğinin ve Veli Küçük’ün evinde aynı iddiaları içeren evrak çıktığından bana yapılan bu düzmece saldırının bizzat Küçük tarafından en azından bilindiğinin kanıtıdır. e- 2. iddianame Ek Klasör 140’ta Tanık Serhat İnce’nin ifadesi 2. iddianame Ek Klasör 140’ta Tanık Serhat İnce’nin ifadesinin 3. sayfasındaki iddia şöyledir; “ Eğer incelenecek olursa Sedat Peker’in en çok gayri meşru işlerini rahatça yürütebildiği dönem Adil Serdar Saçan’ın Organize Suçlar Şube Müdürü olduğu dönemdir. Aralarındaki ilişkiyi Samsunlu olan Ali İhsan Yıldırım yürütüyordu.” Tanık tarih olarak 2002 yılından bahsetmektedir. Oysa Ali İhsan Yıldırım yukarıda anlattığım kişidir ve yaptıkları ortadadır. Tekrar ediyorum Sedat Peker’in adamı olduğu için sicili tarafımdan bozulup şubeden atılıp, idari ceza alması sağlanmıştır. Ekteki Müfettiş raporuyla bu tanığın ne kadar ahlaksızca yalan söylediği ortadadır. Yaşamımın hiçbir döneminde ne Sedat Peker’le, ne Mecnur Odyakmaz’la ne de gözaltına aldığım 11.000 kişiden bir tanesiyle merhabam olmuştur. Şube

34 dışında hiçbirisiyle görüşmem asla olanaklı değildir. Ayrıca Sedat Peker’i 1998-2003 yılları arasında 4 kez gözaltına aldım. Çok sayıda operasyon yaptım. Benden önce de Peker’e operasyon yapan olmamıştır.

Mahkemeniz Organize Suçlar Şube

Müdürlüğü’ne yazı yazarak bu gerçeği öğrenebilir. Esasen bunu Savcılığın yapması gerekirdi. f- Sedat Peker’in Adamı M. Ali Büyüksarıoğlu ile Avukatının İddialarıyla Meslekten Çıkartılmam Ali İhsan Yıldırım’ın yukarıda yazdığım başvurusu üzerine müfettişlerce yapılan inceleme sırasında müfettişler tahkikatı genişletmişlerdir bunun sonunda Sedat Peker,

Avukatı

Mehmet

Dogurga

ve

Peker’in

adamlarından

Mehmet

Ali

Büyüksarıoğlu aleyhime ifadeler vermişlerdir. Peker ve Dogurga’nın ifadeleri ektedir. (EK-40:__2.id. Ek. Kl.225.s.138-139)

Mehmet Ali Büyüksarıoğlu’nun Peker

tarafından yönlendirildiği ifadeden açıkça anlaşılmaktadır. EK-36’daki müfettiş tevdi raporunda “ceza tayinine gerek yok” görüşüne rağmen 11.03.2005 günü meslekten çıkartıldım. Bunun üzerine Konya İdare Mahkemesi’ne açtığım idari davayı da kaybettim. Danıştay’a yaptığım temyiz başvurusu (EK-41:__2.id. Ek. Kl.225.s.112132) üzerine Danıştay kararı lehime bozdu. Bozma kararı ektedir. (EK-42:__2.id. Ek. Kl.225.s.133-137). Bundan sonra Aksaray İdare Mahkemesi 18.12.2008 tarihli kararıyla bozma kararına uydu ve kesin bir şekilde bu suçlamalardan yargı nezdinde aklandım. Bu az sonra açıklayacağım 6 kez meslekten çıkartılmamdan birisidir. Ek dilekçe örneğinden de anlaşılacağı gibi Sedat Peker’e 2004 yılında yapılan Kelebek Operasyonu’nun aramaları sırasında, gözaltına alınan bir şahsın evinden çıkan CD çözümünde M. Ali Büyüksarıoğlu’nun Peker tarafından yönlendirildiği kanıtlanmıştır (bkz. EK-41 Sayfa:4-5,11-12,15-16). Yine Organize Suçlar Şube Müdürü olduğum dönemde yardımcılığımı yapan Ahmet İhtiyaroğlu’nun 28.10.2008 tarihinde İstanbul CMK 250 Maddesiyle yetkili Savcılığına verdiği ve mahkemenizce de celp edilen ekteki dilekçesinin 7.8.10 ve 11 numaralı sayfalarında Sedat Peker ve grubunun bize karşı hasmane tutum ve davranışları anlatılmıştır (EK-6). Bu ifade nedense Sayın Savcılık tarafından iddianame metnine ve eklerine konulmamıştır. Bu da üzücü ve düşündürücüdür. Yine Kelebek Operasyonu kapsamında telefonları dinlenen Peker, Avukatı Dogurga ve adamlarının hakkımdaki bazı telefon görüşmeleri EK-43’dedir. Bu konuşmalarda yukarıda anlatılan CD’nin nasıl oluşturulduğunun da kanıtıdır. (EK-43)

35 g- Emekli Jitemci Binbaşı Zahit ENGİN’İN İddiaları Zahit Engin adlı şahıs 2004 yılında, Gebze Dilovası Operasyonunu yaptığımız sırada benimle geçirdiği 15 dakikayı sanki beni yıllardır tanıyormuş gibi çarpıtarak dergilere anlatmaya ve Dilovası Operasyonunda gözaltına alınan sanıklara benim işkence yaptığımı, bunu da sorguya görevli olarak girdiği için kendisinin de gördüğünü söylemeye, bunları da internetten oraya buraya e-postalar atmaya başladı. Bahse konu olan iddiaları ektedir (Ek-44:__2.id. Ek. Kl.140.s.88-89). Bu davranışlarının sebebi zaman içerisinde anlaşıldı. Zahit Engin’in adı Peker’e yapılan 2004 yılındaki Kelebek Operasyonuna karıştı ve polisin yaptığı örgüt şemasında yer aldı. Engin’in iddialarına karşın hakkında operasyon yapılıp gözaltına alınan hiç kimse kendisine işkence yapıldığına dair iddiada bulunmadığı gibi bu konuda herhangi bir şikâyet de olmadı dava da açılmadı. Engin ayrıca internet ortamında özellikle babamı karalayıcı alçakça iddialarda bulunmuştur. Bunu yapan ve yaptıranlar alçak insanlardır. İddianamenin özet bölümünde yer alan, Dilovası Kumport Limanı’nda yapılan yolsuzluklara ve mafya oluşumuna karşı işlem yapan İstanbul’da yetkili olmamıza rağmen sadece benim başında bulunduğum şubedir. Bu durum Sayın Savcılık tarafından göz ardı edilmiştir. h- Hayrettin Ertekin’in Tehdit E-Postası Peker’e yapılan 2004 Kelebek Operasyonuna adı karışan bir başka kişi olan Hayrettin Ertekin de ekte yer alan e-postayla beni açık açık tehdit etti (EK-45:__2.id. Ek. Kl.225.s.140). Ertekin, 1996’da İstanbul Mali Şube Yardımcısı iken ve daha sonra İstanbul Organize Suçlar Müdürü iken iki kez gözaltına aldığım bir şahıstır. 1996 yılında şikâyeti üzerine işkenceden yargılandım ve beraat ettim. i- Veli Küçük’ün Evinde Mahmut Tüylüoğlu’na Yapılan Operasyonla İlgili Soruşturma Evraklarının Bulunması İleride detaylı olarak inceleyeceğim bu evrak Küçük’ün hakkında çalışma izni aldığımız için benimle ilgili bilgi topladığının en net kanıtlarından birisidir. Burada bir çelişkiyi de ifade etmek isterim. Yukarıda “d” başlığında da izah ettiğim üzere Ali İhsan Yıldırım’ın hazırladığı not Veli Küçük’ün ev aramasında ele geçirilmiştir. Sayın Savcılık bu notla ilgili olarak 1. iddianamenin 834. sayfasında aynen: “ ADİL SERDAR SAÇAN İLE İLGİLİ DERLENEN BİLGİLER” diye başlayan, “HİÇ KİMSE TARAFINDAN BİLİNMEMEKTEDİR” diye biten 2 sayfadan oluşan ve içeriğinde

36 Adil Serdar Saçan’ın malî, ailevî ve diğer ilişkilerinin detaylı bir biçimde yazıldığı bilgi notu olduğu görülmüştür. Yukarıda belirtilen dokümandan da anlaşılacağı gibi Veli Küçük isimli şahsın hiçbir resmi sıfatı bulunmamasına rağmen örgütün amaçları doğrultusunda kullanmak üzere kişiler hakkında istihbarat topladığı...” şeklinde değerlendirme yapmış, 2. iddianamenin 1329. sayfasında Veli Küçük’ten çıkan ön çalışma izni yazısı sureti ilgili olarak ise “… Bu projenin Ergenekon Terör Örgütü’nün yöneticilerinden olan şüpheli Veli Küçük’ten çıkması da oldukça anlamlıdır.” değerlendirmesine yer vermiştir. Aleyhime istihbarat topladığı kanıtlanmış bu grup tarafından bu kadar mağdur edilmişken böyle bir değerlendirme yapmanın büyük bir haksızlık olduğuna inanıyorum. Sayın Savcılık iki değerlendirmesi arasındaki çelişkiyi de açıklamalıdır. j- Özel Yetkili Savcılığa Başvurum Veli Küçük gözaltına alındıktan sonra evinde şahsımla ilgili bir takım belgeler çıktığına dair basında haberler çıkınca bu soruşturmayı yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak konu hakkında şikâyetçi olmak için bilgilendirilmemi talep ettim. 29.01.2008 tarihli dilekçem ektedir (EK-46:__2.id. Ek. Kl. 225.s.205). Gözaltına alınmadan 4 gün önce, 19.09.2008 tarihinde, bu davanın Savcısı olan ve dilekçemi alıp işleme koymayan Sayın M. Ali Pekgüzel hakkında, bu dilekçeme yanıt vermedikleri için, Ekteki dilekçeyle HSKY’ya şikâyette bulundum. Doğal olarak hiçbir şey yapılmadı (EK-47:__2.id. Ek. Kl.225.s.206). k- Savcılığa Başvurarak Hakkımda Soruşturma Talep Etmem 2008 yılı yaz aylarında bir kısım basında “Veli Küçük’ün bana şantaj yaptığı o yüzden 2001’de soruşturmayı kapattığım, hakkımda Veli Küçük’te rüşvet belgesi çıktığına dair yazılar” yer alınca Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak basında çıkan tüm iddiaların araştırılmasını istedim. Yani kendim hakkında araştırma talep ettim. 21.07.2008 tarihli dilekçe örneği ektedir (EK-48:__2.id. Ek. Kl.225.s.207-210)

37 l- Ümit Oğuztan’ın Mahkemedeki Beyanları Oğuztan’ın savunması sırasında aleyhime ifade vererek, kendisine kötü muamelede bulunduğumu ve Fetullahçı olduğumu ima etmesi de başlangıçta yaptığım değerlendirmenin kanıtıdır. Olayda çekişen iki grup vardır ve 16.03.2001’de izin aldığım gruba göre; karşı grubun adamıyım, yani Fetullahçıyım. Oysa Oğuztan (EK-49:__1.id. Ek. Kl.89.s.60-64)’te yer alan Sayın Savcılara verdiği ifadede kendisine işkence yapmadığımı beyan etmiştir. Yine EK-7’de yer alan 2001 yılı Sorgu Hâkimliği ifadesinde işkenceden söz etmediği gibi EK-10’da hakkında gözaltındayken alınan Adli Tabip Raporları mevcuttur. Gözaltına alındıktan 8 yıl sonra kendisine kötü muamelede bulunulduğunu anladığını iddia eden bu şahıs hakkındaki kanaati yüce yargının takdirine bırakıyorum. m- Tuncay Güney’in Şahsıma Saldırıları Yukarıda Güney’in benden neden intikam almak istediğini açıklamıştım. Şimdi Güney’in basına yansıyan bazı iddialarını ve bunlara yanıtlarım ile yaptığım hukuksal başvurulardan söz etmek istiyorum. Tuncay Güney isimli şahıs yaklaşık iki yıldır çeşitli TV kanallarında çıkıp dilediği gibi konuşmakta ve özellikle şahsımı hedef alan iddialarda bulunmaktadır. Yakın zamana kadar İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “teşekkül halinde dolandırıcılık ve sahtecilik” suçlarından yargılanan, liseyi bile bitirmemiş bu sapkın cinsiyet sahibi şahıs, yaptığım görev nedeniyle açık açık benden intikam almak istediğini

ve

tutuklandıktan

sonra

da

intikam

aldığını

söylemektedir.

Bu

soruşturmanın Sayın Savcıları ile ilgili olarak bir tek kişi konuşsa hemen hakkında işlem yapılmaktadır. Gerekçe; “görevlerini yaptıklarıdır”. Ben de yaptığım görev nedeniyle binlerce terör ve organize suç sanığı, hükümlüsü, zanlısının hedefi durumundayım. Hatta bunların birçoğu ile şimdi aynı cezaevinde kalmaktayım. “Neden görevim nedeniyle bana saldıran bu şahsa karşı adli makamlar doğrudan işlem yapmamaktadır?” sorusu ileride herkese lazım olabilecek yanıtları da içinde barındırmaktadır. Tuncay Güney intikamını almıştır.

Kendi deyimi budur. Bu

intikam kendisi hakkında eksiksiz adli işlem yapmanın intikamıdır. Tuncay Güney’e İstanbul Organize Suçlar Şubesi tarafından asla işkence yapılmamıştır.

Bu

iddialarda bulanacak bir karakter yapısı olduğu anlaşılınca söylemleri kendisine yazdırılmak yerine kameraya alınmıştır. Bu dava açısından, görüntülü sorguya

38 rağmen Tuncay Güney’e işkence yapılmış olmasından medet umanlar başta olmak üzere herkesi mantıklı olmaya çağırıyorum. Şöyle ki; -

Tuncay Güney o yaşına ve tecrübesizliğine rağmen bu kadar çok şey biliyorsa,

bu durum birilerince kullanıldığının, kurulduğunun ve zaten anlatmak için polise geldiğinin kanıtıdır. -

Tuncay Güney’in evinde ele geçen ve 1. iddianame ek klasör 165/ 28.29.30

ve 31. sayfalarında yer alan 7 koli belgenin ve bilgisayarlarında yer alan yazı, belge ve dokümanların normal bir gazetecide bulunması olanaklı değildir. Bu 7 koli belge ve dokümanı da işkence yaparak polis mi oraya koymuştur? Adeta polis arama yapıp bulsun diye oraya konulmuş bir malzeme söz konusudur. Gizli saklı yerlerde değil açık açık görülecek yerde muhafaza edilmiştir bunlar. Bu dokümanların çoğunluğu açık, kamuoyuna intikal etmiş haber, röportaj ve yazılardan oluşmuş olsa da hepsinin bir arada bulunması dikkat çekicidir. İşkence yapılmadığının da kanıtıdır. -

Tuncay Güney’e videoya alınan sorgusunda çoğunlukla, ele geçen malzeme

ve kendi el yazısı ile çizip aramada görevlimizce bulunan ve 1. iddianame Ek klasör 165’in 31. sayfasında yer alan yedinci kolinin içerisindeki el yazısıyla oluşturulmuş şema içeriği sorulmuştur. O da bu tür bir sorguyu, soruları beklemediği için o şemada adı geçen bazı kişiler hakkında ya saçmalamış ya da yanlış bilgiler vermiştir. Bu şema aramada ele geçirilmiştir. Arama ise sorgudan önce yapılmıştır. Bu şema 1. iddianame Ek Klasör 236 s.196 ve 197’dedir. Tuncay Güney’in iş ve ev arama tutanakları 1. iddianame Ek klasör 363 s.118- 122’dedir. -

Tuncay Güney 01.03.2001 günü Asayiş Şube Müdürlüğünce gözaltına alınmış

ve Veli Küçük ile ilgili bazı bilgiler vereceğini beyan etmesi üzerine şubemize gönderilmiştir. Gözaltına alınma sebebi de Veli Küçük’e hediye etmek üzere bir şahıstan geçici olarak aldığı Jeep’i başkasına satmasıdır. Asayiş Şube Müdürü’nün yazısı EK-3’tedir. -

Tuncay Güney’in gözaltında kimler tarafından sorgulandığına dair açıklayıcı

bilgi, tanık ve sorguya katılan eski Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu’nun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu EK-6’da yer alan dilekçesinde mevcuttur. -

Tuncay Güney son iki yıldır Kanada’dan 2001 yılında şubemizdeki videoya

alınan sorgusunda söylediği ve hatta söylemediği birçok iddiayı televizyon

39 kanallarına bağlanarak anlatmaktadır. Tuncay Güney’e bu anlatımları için de mi polis gidip işkence yapmaktadır? -

Tuncay Güney gözaltında iken kendisiyle asla muhatap olmadım. Zaten TV

anlatımlarında bahsettiği Adil Serdar Saçan ben değilim. O kişi o tarihteki yardımcım Kemal Karademir’dir. Videolu sorgu onun odasında yapılmıştır. O Tuncay Güney’le çay içmiştir. O sorgu sırasında müdahale etmeyip dinlemiştir. Güney birilerinin yönlendirmesiyle Kemal Karademir’i Adil Serdar Saçan yapmaktadır. Bu kasıtlı bir durumdur. Amaç beni bu soruşturmaya dâhil etmektir. Ben hiç bir zaman bu şahsı muhatap alıp TV kanallarında konuşmadım çok ısrar edildiği halde yanıt vermedim. Tuncay Güney’e işkence yapılmadığının kesin kanıtı gözaltında kaldığı sürece her gün alınan Adli doktor raporlarıdır. Bu raporlar iddianame Ek Klasör 363s. 207-216 arasındadır. O tarihte 24 saatte bir rapor alma zorunluluğu olmamasına karşın Güney’e ve şubemiz kurulduğundan itibaren gözaltına alınan herkese 24 saate bir rapor aldırılmıştır. Bu Konuda Emniyet Müdür Yardımcısı Kemal Karademir’in tanık olarak dinlenmesini talep ediyorum. -

Tuncay Güney tutuklandığı için kendisine ne ben ne de bir başka görevlimiz

tarafından kimlik ya da pasaportunun verilmesi söz konusu değildir. Bu vesikalar Savcılığa teslim edilmiştir. Savcılığın bu şahsın pasaportunu zapt edilen eşyaya Mahsus Makbuzla hıfz ettiği Ek-9’da kanıtlıdır. -

Tespitlerime göre Tuncay Güney kefaletle 09.03.2001 tarihinde tahliye edilmiş

yurtdışına 4 Temmuz 2001’de çıkmıştır. Bu durumda kendisine “kaç git” denilmesinin de anlamsız ve yalan olduğu ortadadır. -

29.11.2009 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde çıkan sürmanşet habere göre: Tuncay

Güney, 2001 yılında bu davanın sanıklarından Ali Yasak (Drej Ali) tarafından, Susurluk Davası sürecinin önemli isimlerinden Mehmet Özbey’e gönderilmiştir. O tarihte ABD’de bulunan Özbey’in Tuncay Güney’le ilgili söyledikleri ekteki gazete haberinde yer almaktadır. (Ek-50:

29.11.2009 tarihli Hürriyet Gazetesi Haberi)

İlişkiler iyi irdelenmelidir. Susurluk, Abdullah Çatlı, Mehmet Özbey, Veli Küçük, Ali Yasak, Mehmet Eymür ve Tuncay Güney. Konu gayet nettir. Bu röportaj Tuncay Güney’in kimler tarafından korunduğunun, ABD’ye gönderildiğinin hala kimlerin kontrolünde olabileceğini ortaya koymaktadır. Yıllardır ifade ettiğim gibi Tuncay Güney, “Adil Serdar Saçan beni yurtdışına kaçırdı. Pasaportumu verip git dedi.” gibi iftiralarla kendisine yasal sınırlar içinde işlem yapan bir Emniyet Müdürü’nden yine kendi beyanı ile “intikam” almıştır.

40 -Tuncay Güney’in TV programlarına çıkıp işkence iddialarında bulunması üzerine şahıs hakkında “kamu görevlisine iftira” suçundan 22.07.2008 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe ve ifade vererek şikâyetçi oldum (EK-51:__2.id. Ek. Kl.225.s.211-213) soruşturma sürmektedir. Buna karşın Tuncay Güney’in o tarihten bugüne kadar ne ben ne de şube görevlilerimiz hakkında bir işkence şikâyeti başvurusu vardır. -

Yine Tuncay Güney’e atfedilerek Veli Küçük’ün tarafıma şantaj yaparak 2001

soruşturmasını kapattırdığım yönündeki basın haberleri üzerine Fatih Başsavcılığı’na yaptığım başvuru “k” başlığı altında incelenmişti. -

Sayın mahkemenize MİT’ten gelen CD’ler içerisinde yer alan bir ses kaydında

Tuncay Güney’e kötü muamele yapıldığı iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması üzerine, Tuncay Güney’e işkence yapıldığının ortaya atılması için adeta duacı olan bir kısım çevreler ve Tuncay Güney’in 2001 sorgusunda adını verdiği bir takım gazetecilerin mensubu olduğu gazetelerde kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü varmış gibi Güney’e işkence yaptığım yönünde yayın yapılmış ve Sayın mahkemenizin yayın yasağı kararını hiçe saymışlardır. Bunun üzerine ekte sunduğum İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiğim 22.04.2009 tarihli dilekçe ile konuda hakkımda adli soruşturma başlatılmasını talep ettim. (EK-52) Burada bir hususa özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu dava kapsamında yargılananların ve iddianame bekleyenlerle ayrıldığım temel nokta şudur; bu insanların hakkında dayanaksız, adeta yargısız infaz yapan basın bellidir. Bunların dışında kalan basın kuruluşları ise haber niteliği olan konuları yazmaktadır. Ancak benim hakkımda tümü aynı ayarda yayın yapmaktadırlar. Nedeni ise işimi iyi yapmamdır. İşinizi iyi yaparsanız devlet görevlisi olarak hep sopa yersiniz bu ülkede. Tuncay Güney’le muhatap olmamış bir şube müdürü olarak bu şahsın kullanılması suretiyle şahsıma yapılan ağır iftira ve hakaretleri önleme görevinin tutuklu sanık olmam sebebiyle muhafaza ve gözetiminden sorumlu olan Sayın mahkemenize ait olduğunu düşünüyorum. n- Sedat Peker’in Duruşmadaki Beyanları Sedat Peker kendisine, başında bulunduğum şube tarafından 4 kez operasyon icra edilmiş bir şahıstır. Kendisinin ya da burada bahsettiği adamlarının şahsımı

41 hedef alan bir işkence müracaatları yoktur. Şube görevlilerimle ilgili olan müracaatlarından birisi için yerel mahkemece mahkûmiyet kararı verilmiş olup konu Yargıtay’dadır. Mecnur Odyakmaz asker arkadaşımdır. Bu doğrudur. O’nun da kendisine işkence yaptığıma dair bir başvurusu yoktur. Kaldı ki hakkında operasyon yaptığım kişiler kim olursa olsun yasal olarak eşit davrandığım kesindir. Asker arkadaşım ya da başkası herkese adli işlem yapılmıştır. Diğer iddialar iddiada bulunanları bağlar. Kamu görevi yaptığım döneme ait Sedat Peker ve grubu haklarında yaptığım adli işlemler ortadadır. Sayın mahkemeniz gerekli görürlerse şubeden isteyebilir. Bu konuda 1id.Ek. Kl.442’de açıklayıcı evraklar vardır. Esasen burada hakkında adli işlem yaptığım bazı kişilerle birlikte aynı örgüte üye olarak yargılanmamın nasıl bir mantığı olduğunu sorgulamak gereklidir. Peker ve grubunun tarafımı hedef alan eylem ve işlemlerini daha önce anlatmıştım. Şurası kesindir ki Peker başta olmak üzere gözaltına aldığım 11.000 kişiye aynı yasal yaklaşımı sergiledim. Yasal gerek neyse onu yaptım. Bugüne kadar da bir adli mahkûmiyetim yoktur. Gözaltına aldığım hiç kimseyle özel husumetim yoktur. Onların bana karşı suçlamaları yapılan görevle ilgilidir. Şahsen hiç kimseye bir tokat atmış da değilim. O nedenle şahsımın hedef alınması görevimle ilgilidir. B- HAKKINDA ÇALIŞMA İZNİ ALDIĞIM FETULLAHÇI GRUBUN BANA BAKIŞI VE ALEYHİME YAPILANLAR a- Temmuz 2001’de İznin Hemen Sonrasındaki Yeminleri EK-23’te yer alan ön çalışma İznini DGM’den aldığım an Emniyet Örgütü içerisindeki ve birçoğunu ne yazık ki sonradan öğrendiğim Organize Suçlar Şubesi‘nde emrimde çalışan görevliler sayesinde tüm Fetullahçılar olaydan haberdar oldular. Zaten iki ya da üç gün sonra daha önce anlattığım Vali, Emniyet Müdürü müdahaleleri geldi. Bu izin ve Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’e Fetullahçı örgütlenmenin boyutunu anlatmam üzerine yaptığı birkaç tayin nedeniyle İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli çok sayıda Fetullahçı Amir, şube içerisinde bir toplantı yaparak benden intikam alacaklarına dair yemin etmişlerdir. Bu yeminleri orada çalışan ve Fetullahçı olmayan ve yine şubemdeki bazı amirlerce bana bildirildi. Açık açık benden intikam alacaklarını orada burada söylüyorlardı. Mahkemeniz gerekli görürse bu konuda da

42 tanık gösterebilirim. Gerçi şu anda Fetullahçıların aleyhine tanıklık yapmayı bırakın konuşmaktan bile korkan bir sürü insan varken ben de tanık göstermekte zorlanmaktayım. Ama yine de konuşabilecek birkaç delikanlı bulabiliriz sanırım. Bu yeminlerinin takipçisi oldular. Beni 2001 yılı Temmuz ayından itibaren büyük düşman ilan ettiler ve gerçekten de intikamlarını aldılar. Olaya bakar mısınız, Emniyet Örgütü’nü istila etmiş bir cemaat, Emniyete 13 yaşında girmiş yıllarca gece gündüz çalışmış ve her sınavda birinci olmuş 100’den aşağı sicil almamış icraat rekorları hala kırılamayan bir emniyet müdürünü kendileri hakkında adli çalışma izni aldı diye yok etmek için yemin ediyor ve bunu başarıyorlar. İnsanın akıl sağlığını zorlayan durumlar bunlar. b- İzin Yazısını Değerlendirmeleri Fetullahçılar, izin yazısını aldığım an Veli Küçük’le ve Sedat Peker’le ilişkili olduğum dedikodularını yaymaya başladılar. Bugünkü adıyla Ergenekoncuydum. Öyle ya Ergenekon’a da izin almıştım, Fetullahçılara da. Paranoya haline gelen düşünceleri

“Ergenekoncu olduğum için onlar hakkında çalışma izni almış”

olmamdı. Aynı Veli Küçük grubunun beni Fetullahçı olarak lanse etmesi gibi Fetullahçılar da kendi başıma bunu yapabileceğime inanmıyor ve kesin Veli Küçük grubu ile ilişkili olduğumu, kendilerince Ergenekoncu olduğumu düşünüyorlardı. Devletin görevini adam gibi, doğru ve tarafsız yapmanın bedelini ödemeye yavaş yavaş başlıyordum. Mahkemenizdeki savunmasında Sayın Küçük, evinde bulunan aleyhime belgeler için “Emniyet içindeki Fetullahçıların oyunu olduğunu, amacın bana karşı düşmanlık yaratmak olduğunu” söylemiştir. Bu tespit doğrudur. Fetullahçılar oyunlarını oynamaya başlamışlardı. O mülayim, mütedeyyin arkadaşlarımızın hemen hepsi acımasız birer intikam makinesine dönüşmüşlerdi. Fetullahçılar benim tanık olduğum 1978’den beri özellikle Polis okullarında, Polis koleji ve akademisinde faaliyettedirler. Başlangıçta eğitim, personel, okullar gibi geri plandaki birimlerde örgütlenip sonraları, İstihbarat Daire başkanlığı (ki orada çalıştığım 1988-91 döneminde müthiş örgütlendiler) Kaçakçılık, Terörle Mücadele, Asayiş Daire Başkanlığı ve ilgili il birimlerinde yaygın ve etkili olarak örgütlendiler. Yurtdışına gidişler ve yurtdışı eğitim kurslarında liyakat cemaate mensubiyetle ölçülmekteydi. Doğrusu bu cemaate mensup arkadaşlarımızdan kişisel olarak 2001 yılına kadar birkaç sürtüşme ve Polis Akademisini birincilikle bitirmeme rağmen yurtdışına

43 gönderilmeme gibi birkaç ufak tefek hareket dışında bir zarar görmedim. Grubu en iyi bilenler bizim devrelerimizdir. Biz rastlantı sonucu bu grubun Emniyete girişi ve örgütlenmesini canlı olarak yaşadık. Yine bu arkadaşlarımız genelde mülayim, dindar, kimseye bir zarar vermeyen sessiz, ağırbaşlı, dürüst yapıdaydılar. Ama 1978’den bu yana bu grup ile dokum uyuşmadığı için onlar beni hep tehlikeli buldular. Ben de onların neyin peşinde olduklarını izledim. Gün geçtikçe emniyet örgütünde ciddi anlamda güçlendiklerini görüldü. Ancak 2001 yılında durum değişti. Bu grubun kendilerine

dokunulduğunda

nasıl

birdenbire

değişip

saldırgan

ve

tehlikeli

olabileceğine tanık oldum. 2001 Temmuz ayından sonra Zaman Gazetesi, Samanyolu TV, Aksiyon Dergisi gibi yayın organlarında bir tane lehime haber yayımlanmamıştır. Aleyhime yüzlerce haber yapmışlardır. Bazıları hakkında yaptığım suç duyuruları ektedir. (EK-53) Bazıları diyorum hepsine suç duyurusunda bulunmam fiziken olanaksızdır. Ne zaman ne de sinir yeter bu işe. Hele bir muhabirleri var; adı Büşra Erdal. Zaman Gazetesi’nde sırf beni izleyip aleyhime haber üretmek için işe alınıp görevlendirilmiş. Bu kişi ile ilgili yaptığım bazı suç duyuruları ektedir. (EK-54) Yine Aksiyon Dergisi’nin tutukluğum süresinde yaptığı bir yayını çok ilginç olduğu için ayrı bir başlıkta ele alacağım. Fetullahçılar intikam almak için, yaptığım operasyonlar ve görev nedeniyle bana husumet besleyen herkesle işbirliği yaptılar. AKP’liler ve Adnan Hocacılarla hatta Susurluk sanığı Ali Fevzi Bir’le ve hatta Sedat Peker’le bile ittifak kurdular. Yani düşmanımın düşmanı dostumdur mantığıyla kim aleyhime hamle yaptıysa tam destek oldular. Organize Suçlarla 5 yıl kıyasıya mücadele eden bir şube müdürünü organize suç örgütleriyle birlikte ortadan kaldırmaya kalkıştılar. 2001–2009 arasında tam 8 yıldır uğraşıyorlar, her türlü belden aşağı vuruşu ve yıpratıcı faaliyeti yürütüyorlar. Şimdi yapılanları bir bir anlatacağım ki Türkiye’nin nasıl bir tehlike ile karşı karşıya kaldığını, resmi üniformalarının altında imam cüppesi taşıyan polis kıyafetli imamların Sayın Savcıları ve heyetiniz dâhil tüm kamuoyunu nasıl aldattıklarını ya da aldatmaya çalıştıklarını öğrenebilesiniz. Fetullahçı polislerin, Fetullahçı yapı tarafından yok edilmesini istedikleri kişi, kurum ve gruplara karşı ne gibi yöntemler kullandıklarını ve bunların somut göstergelerini, operasyona nasıl dönüştürüldüğünü, Son Kale isimli kitabımda

44 açıklamıştım. Kitabın “Devlete Olan Güveni Sarsma, Güvenilir Kurumları ve Ulusalcıları Yıpratma” başlığını taşıyan 164–185 sayfaları arasında açık açık Emniyet Örgütü İstihbarat ve Organize Suçlar Daire Başkanlıklarıyla bunların büyük illerdeki Şube Müdürlüklerinde yuvalanmış Fetullahçı organizasyonu, yöntemlerini ve somut 13 operasyonlarını anlattım. Bu bölüm ektedir (Ek-55:__Son Kale s.164-185). Sayın Savcıların ve heyetinizin bu eki okumasını ısrarla talep ediyorum. Burada zamanınızı almak istemediğimden okumuyorum ama dilerseniz okuyabilirim. Şimdi başıma gelen somut olayları anlatacağım; c- 16.07.2001 Tarihli İzinden Sonra Fetullahçıların Organize Suçlar Şubesi Çalışmalarını Baltalamaları İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’ndeki Fetullahçılar 16.07.2001 tarihinde DGM Başsavcılığından izin almam üzerine Şubemize verdikleri tüm bilgileri kestiler, müşterek çalışmalar hakkında hiç bir bilgi ve belge vermemeye başladılar. Organize Suçlarla Mücadele konusunda operasyon yapmaya yetkili şube biz olduğumuz halde İstihbarat Şube Müdürlüğü içerisindeki Organize Suçlar Bürosu hiçbir çalışmasını bize bildirmiyordu. Aksine aldıkları bilgileri Asayiş Şubesi Cinayet ve Gasp Büro Amirliklerine iletmeye başladılar. Konudan duyduğum rahatsızlığı Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’e şifahen ilettim. İstihbarat Şubesi Eylül 2001’de DGM Başsavcılığı’nın Emniyet Müdürüne verdiği talimatla başlatılan Albayraklar operasyonunda bize tek bir bilgi, telefon numarası vermedi ya da aranan kişilerin yakalanmasına ilişkin yardımda bulunmadı. Yine “Veli Küçük ve Grubu” ile ilgili yaptıkları çalışma konusunda da bir tek bilgi vermemişlerdir. Bunun üzerine bu şubeye 22.07.2001 tarihinde EK-15’teki resmi yazıyı yazdık. Yazıdan da anlaşılacağı üzerine “Veli Küçük ve Grubu” hakkında 16.03.2001 tarihinden 22.07.2001 tarihine kadar neler yapıldığı ve yapılan çalışmaların sonucu sorulmuş ve yine aynı yazıda; “… Şube Müdürlüğünüzce takip altında tutulan Organize suç örgütleri ve bu örgütlerin yönetici ya da elemanları ile bu örgütlerin faaliyetleri hakkında, organize suç örgütlerine karşı operasyonel çalışmaların başlatılması amacıyla, kayıtlarınızda bulunan bilgi ve dokümanların da Şube Müdürlüğümüze gönderilmesi hususunu ...” denilerek bizim şubemizden habersiz çalışmaların yapıldığı, yapılan çalışmalardan neler elde edildiği, eldeki bilgilerin, belge ve dokümanların adli görevli olan şubemize gönderilmesi istenmiştir.

45 Bu yazıya verilen cevap çok ilginçtir. Ekte yer alan 27.07.2001 tarihli cevabi yazıda 22.07.2001 tarihli yazım ilgi tutulmuş ve aynen şu cevap verilmiştir: “… İlgi sayılı yazınız ile İstanbul DGM Başsavcılığı’nın Hz. No: 1997/894 (yani “Veli Küçük ve Grubu” ile ilgili alınan çalışma izni) ön çalışma konulu talimatında belirtilen hususlarla ilgili olarak günümüze kadar yapılan çalışmalarda herhangi bir bilgi ve belge elde edilememiştir.” (bkz. EK-17) İddianamede İstihbarat Şubesinin çalışmadan haberi olmadığı yönündeki değerlendirmeyi tamamen çürüten bu yazı İstihbarat Şube Müdürlüğünün Veli Küçük ile ilgili çalışma yaptığını ve herhangi bir gelişme kaydedemediğini göstermektedir. Aynı yazıda İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün diğer organize suç örgütleriyle ilgili kayıtlardan söz bile etmediği görülmektedir. Bu da devletin bir şube müdürünün, devletin ve hukukun verdiği resmi görevini yapmasının, devletin bir başka şubesinde çöreklenmiş bir cemaate mensup polislerce nasıl engellendiğinin açık kanıtıdır. Fetullahçı Polisler açık açık şahsıma olan düşmanlıkları nedeniyle İstanbul’daki Organize Suçlarla Mücadeleye boykot uyguluyorlardı. Temmuz 2001’den görevden alındığım 13 Mart 2003’e kadar İstihbarat Şubesi tek bir bilgi vermemiş, yardımda bulunmamış, görevleri gereği yapmaları gereken hiçbir çalışmayı yapmamış ya da bize bildirmemişlerdir. Buna tüm Organize Suçlar Şubesi tanıktır. Bunun en önemli kanıtlarından biriside 2002 Kasım ayında öldürülen İGDAŞ müteahhidi Mustafa Hasanoğlu cinayetinin soruşturmasıdır.

Bu soruşturma sırasında İstihbarat Şube

Müdürlüğü cinayeti şubemiz çözdüğü halde ellerindeki bilgi ve belgeleri bize savcılık zoruyla vermişlerdir. Nitekim “Veli Küçük ve Grubu” ile ilgili olarak yapılan çalışmalardaki gelişmeler 19.08.2002 tarihinde resmi yazıyla dönemin İstihbarat Şube Müdürü’ne bir kez daha resmi yazıyla sorulmuş ve 22.08.2002 tarihli cevabi yazıyla hiçbir bilgi ve belge edilemediği belirtilmiştir. Yukarıdaki ambargoyu uygulayan İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde çalışan Fetullahçılardır. Temmuz 2001 ve sonrasında görevden alındığım 13 Mart 2003 arasında

İstanbul

İstihbarat

Şube

Müdürlüğü’nün

Organize

Suçlar

Şube

Müdürlüğü’ne suç örgütleriyle ilgili kaç tane kendiliğinden bilgi yazısı gönderdiğini, hangi örgütleri çökertmek için yaptıkları çalışmaları bize bildirdiği mahkemenizce sorulursa sonucu hep birlikte görme olanağımız olacaktır. Ne yazık ki bir tek yazıları yoktur. Buna Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu ve yardımcım Kemal Karademir başta olmak üzere tüm Organize Suçlar Şube Müdürlüğü personeli tanıktır. Dinlenmelerini istiyorum.

46

d- Hakkımda İhbar Mektupları ve E-Postalarının Gönderilmesi, İhbar Telefonlarının Açılması Temmuz 2001’e kadar Fetullahçılar tarafından rakipleri olan bir gruba karşı (Veli Küçük ve grubu) Ön Çalışma izni alan bendeniz, bu operasyon çalışmalarına ek olarak Fetullahçılarla ilgili izin alınca “Fetullahçıların düşmanı” ilan edildim ve öncelikle internete hakkımda akla hayale gelmeyecek iftira ve yalanlar içeren epostalar dolaşmaya başladı. Bunlardan bir tanesi 2. iddianamede 1. cilt s.308’de yer alan ve Ergenekon Terör Örgütü’nün kişisel verileri kaydetmesine delil olarak gösterilen ve işyerimden elde edilen 6 sayfalık internet çıktısıdır (67-72 nolu delil diye 308. sayfada belirtilmiştir). Düşünebiliyor musunuz, aleyhime bir sürü iftira içeren internet çıktıları ofisimde ele geçti diye tutanak tutup bu kayıtlar Ergenekon Terör Örgütü’nün faaliyetlerine delil olarak gösteriliyor. Bu çıktıların celp edilerek mahkemenizce okunmasını talep ediyorum. Ek Klasörlerde bu çıktılar yoktur. Fetullahçılar hem 2001’de aleyhime internet düzenekleri kurup hem de bunların 8 yıl sonra Ergenekon Terör Örgütü’yle irtibatlandırılmasını sağlıyorlar. İnternette dolaşan e-postalar ve karalama yazılarıyla ilgili Temmuz 2001 sonrası yapılan soruşturma ve incelemeler Polis Özlük Dosyamdan temin edilebilir. Yine birçok ihbar telefonu ve isimsiz imzasız ihbar mektupları devletin hemen her kurumuna yollanmaya başlandı. Bu konuyu biraz açmak istiyorum; -

Fetullahçıların klasik yöntemi, hâkim oldukları internet ortamında hedef olarak

belirledikleri kişilere karşı karalama kampanyası başlatmalarıdır. Bugün de bu yöntemi sıkça kullandıklarını görüyoruz. İnternete sık sık illegal telefon ve ortam dinlemeleri düşüyor. 2001’de de şahsımla ilgili çok sayıda ve alçakça yazılı metinler internet ortamına düşmüştü. -

Sık kullandıkları diğer bir yöntem telefon ihbarları ve isimsiz, imzasız ihbar

mektuplarıdır. Son 9 yıldır Fetullahçılar tarafından yönlendirilen ve kontrol edilen tüm operasyonlar bu tip ihbarlarla başlamıştır. Son zamanlarda e-posta ihbarı yöntemi de sık kullanılır olmuştur. Hâkim oldukları İstihbarat ve Organize Suçlar birimlerinde yasal olmayan yollardan dinleme yapıp izledikleri hedefleri hakkında istedikleri suçu yaratabilecek ve bu suçla teknik dinleme ve izlemeleri uyumlu hale getirebilecek düzenleme yapabilmektedirler. Böylece diledikleri suç malzemelerini hedef şahısta bulabilecek

ortamı

hazırladıktan

sonra

yaptıkları

soruşturmayı

yasal

hale

dönüştürmektedirler. Yani önce yasal olmayan yollardan suç ve delil ihdas edip sonra

47 ihbarlarla konu kendilerine yeni intikal etmiş gibi işleme başlamakta, Savcılık ve Mahkemeleri de aldatmakta ve inandırmaktadırlar. Yukarıdaki iddialarıma somut örnek az ilerideki başlıkta bu iddianameye konu olan Duyu-San Ltd. Şirketi baskınında görülecektir. Orada daha detaylı anlatılacağı üzere, babasını tanıdığım bir tiner bağımlısı çocuk, Organize Suçlar Şube Müdürü ve Organize

ile

İstihbarat

Şubelerinden

sorumlu

Müdür

Yardımcısı

tarafından

kullanılarak, babasının işyerinin El Kaide Bomba İmalâthanesi olduğuna dair telefon ihbarı yaptırılmış, bu ihbar üzerine düzenekten habersiz bir Terörle Mücadele Şube Ekibi ihbarda geçen işyerine gidip ihbarın asılsız olduğuna dair bir rapor tutmuştur. Bu rapora rağmen sanki oraya hiç gidilmemiş gibi DGM Savcılığından ihbar tutanağı esas alınarak arama kararı alması istenmiş ve DGM Hâkimince “El Kaide Örgütü’nün bomba imalathanesinin aranması için” yasal arama izni verilmiş bunun üzerine ertesi gün aynı yere onlarca polisle gidilip bomba imalathanesi yerine “Organize Suçlar Şube Müdürü olduğum döneme ait binlerce sayfa, evrak, kaset sureti vs” bulunmuştur. Olay tarafımızdan tek tek tespit edilip Savcılığa başvuru yapılmıştır. Bu yüzden dönemin Organize Suçlar Şube Müdürü Ayhan Buran adli görevi kötüye kullanmak ve adli mercileri yanıltmaktan halen Fatih 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaktadır. Bu konudaki geniş açıklama Ek’te yer alan Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiğimiz 04.06.2004 tarihli şikâyet dilekçesinde vardır (EK-56). 25 yıl Emniyet Örgütü’ne hizmet etmiş bendenize yapılan Fetullahçı intikam düzeneği belgeleriyle ortadadır. Ancak bu operasyon nedeniyle hem meslekten çıkartıldım, hem adli ceza aldım ve hem de iddianamenin 1329. sayfasındaki şu değerlendirmeye muhatap oldum: “… Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçen belgelerin 12.12.2003 tarihinde (ki tarih 13.12.2003 olacaktır) DUYUSAN Ltd. Şti’ne ait yerde ele geçirilmesi nedeniyle mahkemede yargılanmış olması, şüpheli Adil Serdar Saçan’ın Ergenekon Terör Örgütü faaliyeti çerçevesinde örgüt üyesi olarak bu eylemin kamu davasına konu edilmesine engel teşkil etmemektedir...” Sadece takdirinize bırakıyorum, yorum yapmıyorum. Bu dava kapsamında da eğer yapılan dinleme ve izlemeler baştan itibaren yasal olsaydı yani ihbarlardan önceki safahat tarafınızdan bilinseydi bugün birçok kişi ve özellikle bendeniz burada olmazdım. Fetullahçılar, yasadışı olarak izledikleri kendilerince hedef olan şahısları veya kurumları yok etmek için her türlü düzeneği kullanmaktadırlar. Bu konuda somut örneklere az sonra geçeceğim. Burada aktarmak istediğim herkesin bu grup

48 hakkında bilgi sahibi olmasıdır. 1978’den 2001’e kadar mütedeyyin, zararsız, sessiz gibi görünenlerin kendilerine en küçük bir çalışma yapıldığında ne kadar gaddar olabileceklerini açıklamaktadır. Şahsımı hedef alan ihbarlardan birisini örnek olarak ek’e koyuyorum (EK-57:__2.id. Ek. Kl.135.s.284). Görüldüğü gibi yanıtlamamız istenen iddialar inanılır gibi değildir. Bir Emniyet Şube Müdürü ile ilgili iddialara bakar mısınız? “...İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne getirilmeden önce İstihbarat Dairesi’nde çalıştığınız ve Fetullahçı düşünce yapınız nedeniyle İstihbarat dairesinden atıldığınız, Organize çetelerle yapılan mücadeleyi kamuoyuna kendiniz yapmış gibi empoze edip çıkar sağlamaya çalıştığınız, bu yöntemlerle kendinizi emniyet müdüründen, validen, bakandan, Savcılardan üstün gördüğünüz, her toplumda üstleriniz hakkında ağza alınmayacak sinkaflar ettiğiniz, kendinizi hiçbir gücün

görevden

alamayacağını…

DGM

Başsavcısı’nı

da

Şişli

Cumhuriyet

Başsavcısı’nı devre bırakarak seçtirdiğinizi...” Bu iddialar ihbar olarak gelmiştir ve ekteki belgeden de anlaşılacağı üzere bir İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı bu iddiaları araştırmak için görevlendirilmiştir. Bu iddialar, Vali Erol Çakır’ın İstanbul’dan tayin edilme teklifim için dayanak da yapılmıştır. İddialara verdiğim cevapta ektedir. (EK-58:__2.id. Ek. Kl.135.s.285) Bunun gibi yüzlerce örnek verebilirim. Hangi akıllı insan “Beni kimse görevden alamaz” diyebilir? Ayrıca 2001 yılında Organize Suçlar Şube Müdürlüğü görevinden alınmam için dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’e defalarca başvurum olmuştur. Konuya hem Hasan Özdemir, hem dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcıları Nizamettin Bayındır ve Ercüment Özbeyli tanıktırlar. e- Örümcek Ağı Operasyonu 2001 yılı Eylül ayında kamuoyunda Albayrak operasyonu olarak bilinen ve daha önceki bölümde özetlediğim operasyonları yaptık. Dolayısıyla düşmanlarımız arasına patronu cezaevine giren Yeni Şafak Gazetesi de katıldı. Böylece Zaman, Samanyolu TV, Yeni Şafak, Aksiyon’la bugünkü yandaş basın ilk olarak 2001 yılında bana karşı ittifak kurdular. Albayraklar operasyonuna başlamamızla birlikte “Müslümanlara işkence yapan adam” olarak boy boy fotoğraflarımı yayınlayıp haberlerimi yaptılar. İddialarına göre; mazlum Müslümanlar hiçbir suç işlemedikleri halde gözaltına alınıp dövülüyorlardı. Senaryo buydu ve bunu Fetullahçılarla ittifak halinde güzel güzel işlemeye başlamışlardı. Benim işkenceciliğim böyle başlamıştır.1993-1996 yılları

49 arasında Muş Terörle Mücadele Müdürü iken hakkımda bir tek işkence başvurusu yokken birden ortalık yıkılmaya başladı. Bu işkence yaygaralarına, davası devam eden ve ceza almaları yüksek olan, haklarında işlem yaptığımız Türkiye’nin Mafyası ve Adnan Hocacılar da azami destek verdiler. Burada şunu söylemeliyim; bugüne kadar hiç bir kötü muamele ya da işkence davasından mahkûm olmadım. Yalnızca görevi kötüye kullanmak suçlamasından yerel mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararım vardır oda halen temyizdedir. Onu da anlatacağım. Albayraklar Operasyonu henüz bitmişti ki ağır bir pankreas krizi geçirdim. Tam bu sırada kamuoyuna örümcek Ağı operasyonu olarak yansıyan ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı ile bizim şubemizin de bağlı olduğu Organize Suçlar Daire Başkanlığı tarafından planlanıp yönlendirilen operasyon başladı. Operasyonu Ankara Emniyet Müdürlüğü yaptı.

Büyük bir hayali ihracat çetesinden söz ediliyor ve

operasyona BİT ve Albayraklar operasyonunda birlikte çalıştığımız dönemin Mali Şube Müdürü Ayhan Mimaroğlu ve bendeniz monte ediliyorduk. Operasyon sanıklarından olan Erol Kohen’i tanımamız nedeniyle Kohen baş aktör yapılıyor ve sanki başka sanık yok gibi ben ve Mimaroğlu ile ilgili başta yandaş medya olmak üzere yüzlerce iftira ve gerçek dışı iddialarla haber yapılıyordu. Haberleri de bizzat operasyonu yürüten Fetullahçı polisler servis ediyorlardı. Sonuçta İstanbul’un en önemli iki biriminin başında bulunan bizler, mevcutlu olarak Ankara DGM Savcılığı’na gönderildik ve ifade verdik. Savcı Beyin sorduklarıyla hakkımızda çıkan haberler arasında bir tane bile örtüşen iddia yoktu. Haberlere göre benim, ailemin villaları vardı vs. Veli Küçük’ün evinde çıkan Ali İhsan Yıldırım tarafından yazılan notta da Erol Kohen’den 5 Milyon Dolar aldığım yazılıdır. Tüm devasa rüşvet iddiaları, parasını ödediğini kanıtladığımız Erol Kohen’e ait Sur Tur firmasından, görevli olarak Antalya’ya gittiğimiz için aldığımız iki uçak bileti ile Kohen’in, Mimaroğlu’nun ve benim adıma Uğur Dündar’a iki demet çiçek göndermesine indirgendi. Telefon faturalarımızı ödediği iddiası ise belgelerle çürütüldü. Ankara DGM Başsavcılığı hakkımızda 14.01.2001 tarih ve Hz. 2001/44 – E.2002/4 sayıyla takipsizlik kararı verdi. Bu karara Maliye Hazine vekilleri itiraz etti ve İstanbul 2. Nolu DGM Ekteki kararla itirazı reddetti (Ek-59). Ancak olayı devamlı gündemde tutarak asılsız yayınlarına devam eden pek muhterem(!) basının çabalarıyla bir de hakkımızda müfettiş tayin edilmişti. Müfettişlerin teklifi ile hakkımda “hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” suçundan EGM

50 Yüksek Disiplin Kurulunca 6 ay kısa süreli durdurma cezası verilmiştir. Karar, Adnan Hocacılarca 2. iddianame ek klasör 140’a konulmuştur. Aleyhime tüm idari ve adli kararlar ve hakkımda yazılan tüm gizlilik dereceli resmi yazıları bu klasörde bulabilirsiniz. Adnan Hocacılar bende bile olmayan belgeleri buraya ibraz etmişler her zamanki gibi. Bahse

konu

idari

ceza,

açtığım

dava

sonucunda

İstanbul

4.

İdare

Mahkemesince 30.10.2003 tarihinde K.2003/1355 sayıyla iptal edilmiştir. Aynı konuyla ilgili olarak AKP Hükümeti iktidara geldikten sonra tekrar müfettiş görevlendirilmiş ve Fatih 2. Aslîye Ceza Mahkemesi’ne bu sefer Erol Kohen’in telefon faturalarımızı, çiçek ve uçak bileti paralarımızı ödediği iddiasıyla 04.04.2005 tarihinde dava açılmıştır. Bu davadan ekteki gerekçeli karardan da anlaşılacağı üzere “… Yüklenen suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle ayrı ayrı BERAATLERİNE” şeklinde karar çıkmıştır (EK-60). Ancak hastalıklı kafalar, yandaş basında her adım geçtiğinde “adı Örümcek Ağı’na karışan, Erol Kohen’den rüşvet alan...” gibi yayınlarına hala devam etmektedirler. 2. iddianamenin 308. sayfasında Ergenekon Terör Örgütü’nün kişisel verileri kaydetmesine delil olarak gösterilen büromdan elde edilen 73’ten 92’ye kadar olan sayfalar Örümcek Ağı olarak bilinen ve az önce açıkladığım dava dosyasında benimle ilgili bölümlerdir. Yani aleniyet kazanmış bir dava dosyasına aittir. Nasıl kişisel verileri kayıt etmek olur? Anlaşılır gibi değildir. Burada bir yere daha atıfta bulunmak istiyorum. İddianamede 1319. sayfada ne alakası varsa Erol Max Kohen’le 2008’de geçirdiğim trafik kazasından sonra yaptığım iki telefon görüşmesine yer verilmiştir. Çözüm No: 5146 ve 5147’dir. Aslında bu tür ipuçları iddianamenin kimler tarafından yönlendirildiğini de göstermektedir. İleride bu konuda çok sayıda örnek vereceğim. Sonuç olarak 2001’de hasta hasta Ankara’ya mevcutlu götürüldüğüm ve İstanbul Valisi’nin az sonra açıklayacağım hakkımda il dışı teklifine de konu olan Örümcek Ağı operasyonundan adli ve idari mahkeme kararlarıyla aklandığım halde hala aynı suçlamalarla karşı karşıyayım; üstelik bu sefer Erol Kohen’le telefonla görüşmelerim terör örgütü üyeliğine kanıt gösteriliyor. Sadece çok üzgünüm. Bana en azından bu konuda bile büyük bir haksızlık yapılıyor.

51 f- Şevki Duyu’ya Ait DUYUSAN Ltd Şirketine 12.12 ve 13.12.2003’te Yapılan Baskınlar ve Meslekten Çıkartılmam 2003 yılına ileride yeniden geleceğim. Ancak Fetullahçı eski meslektaşlarımın 2003 yılı 12 ve 13 Aralık günlerinde peş peşe gerçekleştirdikleri müthiş bir El –Kaide Terör Örgütü Operasyonundan çok özet olarak söz etmek istiyorum. Bu bir önceki bölümde

bahsettiğim

DUYUSAN’a

yapılan

baskındır.

Burada

belgeleriyle

anlatacaklarım son zamanlarda bazı operasyonlarda kullanılan bazı “kafa karıştıran” yöntemlere aslında 2003’ten beri başvurulduğunu kanıtlayacaktır. Olayları şöyle özetleyebilirim; Şevki Duyu 1985 yılından beri tanıdığım Gaziosmanpaşa’da torna fabrikası bulunan bir arkadaşımdır. Şirketinin adı DUYUSAN’dır. 1993’te Muş’a tayinim çıktığında ve 1996’da İstanbul’a tayinim çıkıp taşındığımda lojman küçük olduğu için özellikle doktora tez kitaplarım ile Hukuk Fakültesinde okuduğum kitaplarım ve bir kısım

eşyalarım

1993

ve

1996’dan

beri

fabrikasında

sandıklar

içerisinde

durmaktaydı. Bunların orada olduğunu Duyu’nun tiner bağımlısı oğlu Barış Duyu da bilmekteydi. Ayrıca Şevki beyin işyerine gidip geldiğimi tüm Organize Suçlar Şubesi bilmekteydi. İstanbul’da bir tek gidip geldiğim yer orasıydı. 2003 yılında El Kaide Örgütü’nün İstanbul’da gerçekleştirdiği bombalı saldırılar üzerine polis operasyonlar yapıyordu. 10 Aralık 2003’te El-Kaide bombalarının ve imalathanenin Polis tarafından bulunduğu basında yer aldıktan sonra 12 Aralık 2003 Cuma günü Şevki Bey cep telefonumdan arayarak iş yerine Terörle Mücadele Şubesinden bir ekibin geldiğini, çalışanları bir odaya toplayıp her tarafı aradıklarını, arama gerekçesi olarak “bu işyerinin El Kaide Örgütü’nün bomba imalathanesi olduğuna dair bir telefon ihbarı” aldıklarını söylediklerini, arama sırasında özellikle eşyalarıma ve kitaplarıma baktıklarını, tam arama tutanağını bilgisayarında yazmaya başladıkları sırada da şubeden gelen bir telefon üzerine tutanağı tutmadan apar topar kalktıklarını ve giderken ekip amirinin kendisine “ağabey biz gidiyoruz, ama burayı bir daha basabilirler haberin olsun”.dediğini ve özellikle kitap ve eşyalarımla ilgilenildiğini belirtti. Ben de kendisine “orada bana ait gizli bir şey olmadığını, dilediklerini yapabileceklerini” söyledim. 13 Aralık 2003 günü Terör ve İstihbarat şubelerinin ortak operasyonu ile Özel Harekât Timleri ve operasyon gruplarının desteği ile bahse konu yer 40-45 polis ile sabah 05.00 civarında yeniden basıldı ve hepsi Organize Suçlar Şubesi’ne ait bir kamyonet evrak ve kaset suretinin bulunduğu iddia edildi. Operasyon gerekçesi bir önceki ile aynı idi. Gelen meçhul

52 telefon ihbarına göre burası El-Kaide Terör Örgütü’nün bomba imalathanesiydi. Telefon ihbar tutanağı ve DUYUSAN’da şüpheli faaliyetler olduğuna dair rapor ile bu konuları içeren Şammaz Demirtaş imzalı 12.12.2003 tarihli resmi yazı ektedir (EK61). Güya evraklar, El Kaide’nin Bombaları aranırken tesadüfen bulunmuştu. Arama DGM’den alınan ekteki karar gereğince yapılmıştır. DGM Yargıcı “El Kaide’nin Bomba İmalathanesi” ile ilgili yapılan ihbara dayanarak arama izni vermiştir. Verilen izin ektedir (EK-62). Ancak aramada ben ya da işyeri sahibi Şevki Duyu bulundurulmamış ve 60 yaşındaki bir fabrika bekçisine arama tutanakları imzalattırılmıştır. Evraklar da konusu Organize Suçlar Şubesi’ni ilgilendirdiği gerekçesiyle bu şubeye devredilmiştir. Yani bu şubenin arşivinde bulunan evrakların, aramada ele geçirildiği iddia edilen suretleri bu şubeye devredilmiştir. İstediğiniz gibi fotokopi çekmeniz olanaklıdır burada. Daha sonra DGM Savcısı Sayın İsa DALGIÇ Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne çağırılarak ekteki tutanakla aramada ele geçtiği iddia edilip şubeye getirilen evrak ve dokümanlarla kaset suretlerinin tek tek tasnifi yapılmış ve tutanağa geçirilmiştir. Bu tutanak ektedir (EK-63:__2.id. EK. Kl.141.s.28-38). Yalnızca Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait olanlar hariç, bu tutanakta geçen tüm kasetler deşifre edilmiştir. Bu dikkat çekicidir. Tutanak tarihi 2223.12.2003’tür. Yapılan aramalarda ele geçirildiği iddia edilen dokümandan bu davayı ilgilendiren yalnızca Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait sorgu kasetleridir. İlgili dosya mahkemenizce celp edilip incelenip iade edilmiştir. Bu operasyonlardan 4 ay sonra, hakkımda idari soruşturma açıldı ve 5. kez meslekten çıkartıldım. Süren adli soruşturma çerçevesinde, aynı olaydan Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görevi kötüye kullanmak, hazırlık tahkikatının gizliliğini bozmaktan hakkımda dava açıldı. Sonuçta bahse konu işyerinde bir arama kararına dayanarak iki ayrı arama yapıldığı ve arama yapılan yerle arama kararı alınan yerin aynı yer olmadığını ve olayın Fetullahçı polislerin intikam alma amacı taşıdığını iddia ettim. Belgelerle kanıtladıysam da ekte yer alan Şefik Kul imzalı “arama yapılan yerin kararda olan yer olduğu bir maddi hata nedeniyle karardaki adresin yanlış yazıldığı” içeriğindeki resmi yazı esas alınarak (EK-64) ve o işyerinde 12.12.2003 tarihinde arama yapıldığı

53 gizlenerek, yani mahkeme Polis tarafından yanıltılarak hem adli olarak ekte yer alan hükümle mahkûm oldum, hem de açtığım idari davayı kaybettim (EK:64/A__2.id. Ek. Kl.141.s.43-44). Temyizde Yargıtay dosyayı usulden bozdu, mahkeme bozmaya uyup usulü düzeltip 21.11.2008’de yeniden mahkûmiyet kararı tesis etti. Bu karardan önce

mahkemeye

sunduğum

tevsii

tahkikat

dilekçesi

ektedir

(EK-

65:__2.id.Ek.Kl.225.s.219-222). Dosya yeniden temyiz için Yargıtay’dadır. Polis ısrarla DUYUSAN’da bir arama yapıldığını iddia ediyordu. Bunun üzerine 12.12.2003’te DUYUSAN’ı aramaya gelip tutanak tutan Terörle Mücadele Ekibini bulup Şevki Bey’in Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurmasını istedim. Bu başvuru üzerine bahse konu ekip “12.12.2003’te DUYUSAN’la ilgili ihbarı değerlendirmek üzere bahse konu işyerine gittiklerini, işyeri sahibi Şevki Duyu ile görüştüklerini ve ihbarın asılsız olduğunu tespit edip, Terörle Mücadele Şubesi’ne rapor yazdıklarını belirtip, yazdıkları raporun bir suretini GOP Savcısına ibraz etmişlerdir.” Bu rapor yıllarca gizlenmiş ve ancak hem idari hem de adli davayı kaybettikten sonra elime geçebilmiştir. Polis tam 4 yıl bu raporu gerçeğe aykırı resmi yazı ve ifadelerle saklamıştır. Rapor ektedir (EK-66). 12.12.2003 günü aynı şubede görevli bir Komiser Yardımcısı aynı ihbara dayanarak tuttuğu raporda şöyle demektedir; “Söz konusu yerin eski Edirne asfaltı üzerinde bulunan Karadeniz Ekmek Fırınının aşağı tarafında DUYUSAN Ltd. Şirketine ait bir yer olduğu, belirtilen işyerine sürekli olarak şüpheli şahısların girip çıktığı… İhbarda belirtildiği gibi patlayıcı ya da dokümanları saklamaya müsait bir yer olduğu anlaşılmıştır” (EK-66/A). Aynı gün bir ekip gidip, bu tehlikeli terör örgütü barınağında(!) İşyeri sahibi Şevki Duyu’ya ihbar konusunu izah edip, yani burasının “El Kaide Terör Örgütü’nün bomba imalathanesidir” iddiasını açıklayıp, ihbarın asılsız olduğunu belirlemiş, aynı yer 13-14 saat sonra aynı gerekçeye dayandırılarak bir Komiser Yardımcısının tam aksi yönde raporu ile aranabilmiştir. İşyerinde bir defa arama yapıldığına dair dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü Halil Karataş’ın Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifade de ektedir (EK-67). Görüldüğü gibi, emniyetin içinde bir grup suç işlemeyi göze alarak savcılığı ve adli idari mahkemeleri resmen yanıltamaya, belge saklamaya, yalan beyanda bulunmaya cesaret edebilmiştir. Bu çok acı bir durumdur. Yaptığım araştırmalar sonucunda Şevki Duyu’nun oğlu Barış Duyu’nun Fatih C. Başsavcılığı’na verdiği bir ifadede “Organize Şubeyi kendisinin aradığını, doğrudan Şube Müdürü Ayhan Buran’la görüştüğünü, babasının işyerinde

54 bana ait resmi evraklarının saklandığını söylediğini, Ayhan Buran’ın bu eşyaların yerini sorduğunu bu görüşmeden üç gün sonra babasının işyerinde arama yapıldığını…” (20.07.2004) beyan etmiştir. Aynı şahıs 09.03.2006 tarihli ifadesinde de Sayın Fatih Savcısı’na “... Babasının işyerinde bulunan kolilerin içinde yasadışı şeyler olabileceğini düşündüğünü, bunu Ayhan Buran’ın (Dönemin Organize Suçlar Şube Müdürüdür) kendisine, ‘sana bir numara vereceğiz, oraya bize dediğin gibi isimsiz ihbarda bulunacaksın’ dediğini, kendisinin TEM Şubesi’ne ihbarda bulunmadığını” beyan ettiğini öğrendim. Konu ekteki Savcılık iddianamesinde vardır (EK-68). Fatih Savcılığı bu ifadeleri Organize Suçlar Şube Müdürü Ayhan Buran, Organize ve İstihbarat’tan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Şammaz Demirtaş ve TEM müdürü Halil Karataş’ı şikâyet ettiğimiz ve kanıtlar sunduğumuz ekteki dilekçe üzerine almıştır (EK-69__Ek.56.s.1). İşte bu başvurumuz üzerine Savcılıkça yapılan soruşturma neticesinde Fatih 5. Asliye Ceza Mahkemesi’ne Ek-68’deki iddianame ile Ayhan Buran hakkında TCK 257/1. Maddesi gereğince dava açılmıştır. Dava Fatih 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 2007/79 sayıyla derdesttir. Bu gelişmeler üzerine bir dilekçeyle Danıştay’a karar düzeltme talebinde bulundum. Danıştay başvurumu Haziran 2008’de kabul etti. Kararın tebliği ile mesleğe dönmeyi beklediğim sırada gözaltına alınıp tutuklandım.

Ayrıca bu

operasyonda arama sırasında oradan çıktığı iddia edilen cüzi miktarda sahte dolar ve mermi ile ilgili olarak hakkımda GOP Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Savcılık yaptığı inceleme ve soruşturma sonucunda Takipsizlik kararı verdi (EK-70). Şevki Duyu ise işyerinde ele geçtiği iddia edilen bir ruhsatsız tabanca ile telsizden halen yargılanmaktadır. Dikkat edilirse yine bir isimsiz ihbar telefonu üzerine Terörle Mücadele gibi hassas bir konu kullanılarak bizzat Organize Suçlar ve Terörle Mücadele Şube Müdürleri ve İstihbarat ile Organize’den sorumlu il emniyet müdür yardımcısının gözetim ve bilgisi dâhilinde Şevki Duyu’nun tiner bağımlısı oğlu yönlendirilip bir torna fabrikasında arama yapılmıştır. Yine aynı yöntemle bir ihbar mekanizması işletilmiş, ancak ihbara nöbetçi sağ terör ekibi tesadüfen bakınca plan karışmıştır. Sonra o ekip derhal oradan çekilmiş ve bir gün sonra 13.12.2003 günü sanki daha önce orası aranmamış, ihbar değerlendirilmemiş gibi baskın yapılmış, baskında bana ait olduğu iddia edilen bir kamyonet evrak sureti ve kaset ele geçirilmiştir. Böylece hem adli olarak cezalandırılmam hem de resmi bir rapor gizlenerek meslekten çıkartma cezası

55 almam sağlanmıştır. Olay iyi incelendiğinde teşkilat içerisindeki Fetullahçı komplo açıkça görülecektir. Fetullahçı komployu detaylarıyla açıkladığım Danıştay‘a yazdığım “Karar Düzeltme” işlemini içeren dilekçe ektedir (EK-71). Ek’te yer alan tutanaklarda bulunan ve mahkemenizce Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi emanetinden getirilip incelenip gönderilen adli emanet listesinde de anlaşılacağı üzere bahse konu yerde, bu dava ile ilgili bulunduğu iddia edilen materyal Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın 2001 yılında yapılan videolu mülâkatlarının videokaset suretleridir.

Orada ele geçtiği iddia edilen diğer

belge ya da kasetler Organize Suçlar Şube Müdürlüğünce yapılmış çeşitli soruşturmalara ait evraklardır (Ek-72). Yukarıda açıklandığı üzere Şevki Duyu ve fabrikasına yönelik operasyonun gelişimi böyledir. Bu soruşturmayla ilgili olarak telefon görüşmelerine 5113 çözüm numarasıyla konulan görüşmenin bu davayla hiç bir alakası yoktur. Bu konuya ayrıca değineceğim. Ancak tıpkı Örümcek Ağı operasyonu konusunda olduğu gibi birileri mahkûm olduğum ve temyizde bulunan idari olarak da karar düzeltmeyle kazandığım bir davayı bu kez terör faaliyeti olarak pişirmektedirler. Burada Sayın Savcıların Emniyet içerisindeki Fetullahçılar tarafından yanıltıldıkları açıkça ortadadır. g- Gözaltında yapılanlar Kamuoyuna da yansıyan bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Meslek yaşamım boyunca her gözaltına aldığım insanı nezarethaneye attırdım. Nezarethane kurallarını tam olarak uyguladım. Çok ünlü ve torpilli insanlara da aynı muameleyi yaptım. Ancak bu Ergenekon operasyonları sırasında ne yazık ki bazı gözaltına alınanların TEM Müdürü ya da Yardımcılarının odalarında misafir edildiklerini basından ve kendi ifadelerinden öğrendik. Örneğin 68’liler Vakfı Genel Sekreteri, Veli Küçük ve diğer paşalar. Şimdi sorum şu, neden bu insanlar nezarethaneye konulmadılar? Ölçüt devlete hizmet midir? Gözaltından Savcılık sorumlu olduğundan Sayın Savcılara bu hususun sorulması istiyorum. Burada bir şeyi belirtip geçeceğim. Amacım asla yapılan muameleyi eleştirmek değildir. Emniyette çok sabahladım, çok zor koşullarda sabahladım. Ama Terörle Mücadele Şubesi’nde, PKK’lılarla yan yana olan tek kişilik hücrede tutulmamın, intikam yemini etmiş bir cemaatin kendisini ve bu yolla devlet adına gözaltına aldığım binlerce kişinin tatmininden başka bir amacı olduğunu düşünmüyorum. O sidikli battaniyelerle tuvalete çıkmadan orada tutulmak

56 benden hiçbir şey eksiltmedi. Ama çocukluğumdan beri canım pahasına adam gibi hizmet ettiğim devletten çok şey götürdü. Allah bu devleti ve milleti bu takımın şerrinden korusun. h- Savcılıkta Fetullahçılarla İlgili Sorulan Sorular Gözaltına alındıktan sonra Savcılıkta alınan ifadelerinde Aydınlık Dergisi ile yaptığım iki ayrı röportajda neden Fetullahçılarla ilgili konuştuğum sorulmuştur. Yine 2001 yılında Emniyet Örgütü içerisindeki Fetullahçı örgütlenme ile ilgili İstanbul DGM’den aldığım ön çalışma izninin adeta hesabı sorulmuştur. İşin ilginç yanı tam Fetullahçı örgüt yöntemi kullanılarak 1 sayfalık ihbar mektubu ekine 7 yıl önce yazdığım resmi yazılar konulmuştur. Bu resmi yazılar İstanbul’dan aldığım 2009/19 sayılı Fetullahçılarla ilgili ön çalışmanın müsvetteleridir (Bkz. 2. İddianame S.235,238,239). Burada Eylül 2006’da kalp krizi geçirdikten bir ay sonra Kuvva-imilliye.net sitesinde ve buradan alıntı olarak birçok sitede yayımlanan “Bir gün sıra sana da gelecek” isimli yazımı okumak istiyorum. Bu yazı Fetullahçıların ve bazı rejim düşmanlarının, yani gerçek teröristlerin kimler olduğu konusunda fikir verecektir. Yazı ektedir (EK-73). Savunmama başlarken 1980 yılında üç komiser yardımcısının Polis Kolejine atandığını ve bundan sonra okuldan Işık Evlerine gitmelerin başladığını belirtmiştim. Bunlardan birisinin halen İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek olduğunu söylemiştim. Akyürek Trabzon Emniyet Müdürü iken Rahip Santaro cinayeti oldu. Mc Donald’s bombalandı. Futbolcu Gökdeniz Karadeniz’in evi ve arabası kurşunlandı, bazı göstericiler linç edilmeye kalkışıldı ve sonunda Trabzon’dan kalkıp İstanbul’a gelen birileri Hrant Dink’i öldürdü. Akyürek İstihbarat Başkanı olduktan sonra Danıştay Saldırısı gerçekleşti ve YÖK baskını oldu. O dönemki ikinci Komiser yardımcısı Malatya Emniyet Müdürü Ali Osman Kâhya’dır. Orada da Zirve Katliamı oldu. Üçüncüsü Mustafa Sağlam’dır. O da Haziran 2009 kararnamesi ile Diyarbakır Emniyet Müdürü oldu. Ee orayı da dikkatle izlemek lazım. Yine Atatürk köşesi konusunda tartıştığımız devre arkadaşım Hulusi Çelik 2007 yılında İstanbul Terörden Sorumlu Müdür Yardımcısı olarak Ergenekon operasyonunu hazırlayan kişidir. Bunları kesinlikle suç isnadı için söylemiyorum. Yalnızca hayatın ne kadar ilginç tesadüflere dolu olduğuna olan inancımı anlatmaya

57 çalışıyorum. Bu arada DUYUSAN’ın basılmasında şikâyetçi olduğum dönemin Emniyet Müdür Yardımcısı Şammaz Demirtaş da (şimdi Rize Emniyet Müdürü) Hrant Dink’in öldürüleceğine dair Trabzon Emniyet Müdürlüğünün resmi yazısını işleme koymayanlardan birisidir. Dink öldürüldüğünde Rize Emniyet Müdürüydü, “acaba o gün İstanbul’da mıydı?” diye sorası geliyor insanın. Bu arada bir ayrıntıyı da unutmayalım Şammaz Demirtaş asker arkadaşımdır, Sedat Peker’in bahsettiği akrabası Mecnur Odyakmaz gibi. ı- Aksiyon Dergisi’nin 12.01.2009 tarihli 736. nüshası Aksiyon Dergisi’nin 12.01.2009 tarihli sayısında yani iddianamenin kabulünden 2,5 ay önce aleyhime bir yayın yapıldı. Adnan Hocacılar Suç Örgütü mensubu olmaktan daha önce gözaltına aldığımız Sedat Altan, bu yayını savcılığa aleyhime delil olarak sunmuş. Bu yayındaki bazı bölümler, 2,5 ay sonraki iddianamede aynen yer almıştır. Hatta büyük küçük harf ve parantez işaretlemeleri de aynı kalarak. Adnan

Hocacılar

tarafından

Ek

klasör

141’e

sunulan

doküman

ektedir

(EK:74:__2.id. Ek. Kl.141.s.16-21). İddianamenin 109 ile ilgili “elde edilen dokümanlar” başlığını taşıyan 1308 ve 1309. sayfalarıyla telefon görüşmelerinden 5140 nolu çözüm (s.1318) dergide birebir yayımlanmıştır. Sayın Başkanım, sayın savcılığın bu delilli tespitlere yanıt vermesi gerekmektedir. Burada insan ister istemez şu soruyu soruyor; Acaba Aksiyon’un yazdığı birebir iddianameye mi alındı, yani iddianamenin bazı bölümlerini Aksiyon Dergisi etrafındaki kafalar mı yazdı, yoksa sızdırıldı mı? Son zamanlarda çok moda bir değişle bu konuyu bitireceğim. Aksiyoncular yazdıysa vahimdir, sızdırılmışsa daha vahimdir. C–2000 ve 2001 YILLARINDA HAKKIMDA YAPILAN BAZI GİRİŞİMLER VE SONUÇLARI 1999 yılında Adnan Hocacılar Grubuna ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi İktisadi Teşekküllerine karşı yaptığım operasyonlardan sonra hakkımda çok sayıda ihbar ve şikâyet yapıldı. Adnan Hocacılar o tarihten itibaren şahsım ve Organize Suçlar Şube müdürlüğünde görevli tüm personelim hakkında yüzlerce şikâyet dilekçesi verdiler. Bu grubun normal yöntemi budur. İnsanları sindirip, korkutup, yıldırmak için her türlü hukuki hakkı suiistimal ederler. Kendilerine operasyon yapan bizler başta olmak üzere dönemin İçişleri Bakanı Sayın Saadettin Tantan, DGM

58 Savcısı Ahmet Gürses ve kendilerini yargılayan tüm mahkeme Yargıçları ve Savcıları ile ilgili yüzlerce suç duyurularında, müracaatlarda, iftira ve yalan suçlamalarda bulunmuşlardır. Adnan Hocacılara geleceğim ancak bu grup mensupları iddianame eklerine yargılandığım her davaya koydukları gibi 3 tane belge koymuşlardır. Bu davaya müdahale için benden şikâyetçi olmuşlardır. Bu belgeleri ve içeriklerini incelemek ve yanıt vermek gerekmektedir. Çünkü bu belgeler 2003 yılından bu yana hem yandaş basında beni karalama için, hem de yargılandığım davalarda yargılama makamlarını etkilemekte kullanmaktadırlar. Bu belgelere ve açıklamalarına, benim bunlara karşı ibraz edeceğim belgeler ile ayrıntılı yanıt vererek bu konuda yıllarca süren mağduriyetime son vermek istiyorum;

a- Eski DGM Savcısı Erol Can Özkan Tarafından Yazılan Resmi Yazı Eski DGM Savcısı Erol Can Özkan, ekiplerimiz tarafından 17.08.2000 tarihinde bir şikâyet üzerine Sedat Peker grubuna karşı yapılan bir operasyonla ilgili olarak yakalanan ve Emniyet kayıtlarında birçok suçtan Emniyete gelişi olan, yine Organize Suçlar Şube Müdürlüğü kayıtlarında Sedat Peker’in 2 ve 3 numaralı adamları olarak bilinen Mecnur Odyakmaz ve Önder Ercan ile bir başka şahsın gözaltına alınmalarıyla ilgili olarak talep ettiğimiz gözaltı uzatma iznini vermemiş ve şahısları hemen isteyerek soruşturmayı bizzat kendisi yapmıştır. Bunun üzerine konu bir şekilde basına intikal etmiş, basında Savcı Bey ve Emniyet Müdürlüğü’nü karşı karşıya getirecek haberler çıkmıştır. Bunun üzerine Savcı Sayın Erol Can Özkan Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü üyelerinin bu davanın Ek klasör 140.s.83–84-85’inde dosyaya ibraz ettikleri DGM Başsavcılığı’na hitaben 21.02.2000 tarihli yazıyı yazmıştır. Sırf hakkımda mahkemenizin kanaatini etkilemek için eke konulmuş bu yazıdan anlaşılacağı üzere Sayın Özkan DGM Başsavcımızdan “…Adli görevlerini ihmal ederek kanun ve usule aykırı olarak yetkilerini aşarak vatandaşa keyfi ve şahsi muamele yaptıkları anlaşılan İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü yetkilileri hakkında gereğinin takdir ve ifası yönünden...” diyerek hakkımızda adli işlem yapılmasını istemiştir. Sayın Erol Can Özkan’ın bu yazısı ve gelişmelerle ilgili olarak yaptığım detaylı açıklamalar “Son Kale” İsimli kitabımın 208-215 sayfalarında mevcuttur ve ektedir (EK-75).

59 Bu resmi yazı üzerine DGM Başsavcımız beni yanına çağırmıştır. Sayın Başsavcımıza Savcı Beyin yanıldığını, Mecnur Odyakmaz’ın hakkında “ruhsatsız tabanca bulundurmak, adam yaralamak ve çete oluşturmaktan” Önder Ercan hakkında da “Adam öldürmek, yaralamak, ruhsatsız tabanca bulundurmak, çete oluşturmak” gibi Suçlardan geliş kayıtları olduğunu izah ettim. Bunun üzerine Sayın Başsavcı, Sayın Savcının ekte yazdığı yazıyı işleme koymadı. Bu yazıdan dolayı hiçbir görevlimizle ilgili adli ya da idari işlem yapılmadı, ancak aşağıdaki başlıkta incelediğim üzere Sayın Başsavcı başka bir işlem yaptı. Sayın Savcı Erol Can Özkan’ın yazdığı bu resmi yazı bile Savcılık ifademde de sorulan, daha önce de açıkladığım tanık Serhat İnce’nin “… Eğer incelenecek olursa Sedat Peker’in en çok gayri meşru işlerini rahatça yürütebildiği dönem Adil

Serdar

Saçan’ın

dönemidir”

beyanlarının

gerçek

dışı

olduğunu

göstermektedir. Sedat Peker’in grubuna yönelik operasyon yapmak istediğimiz için hakkımızda DGM Savcılığınca yasal işlem yapılmak istenmiştir. b- Eski DGM Başsavcısı Erdal GÖKÇEN’in Hakkımdaki Yazısı Eski DGM Başsavcısı aşağıdaki açıklayacağım sebeplerle 22.02.2000 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na, Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nden alınmam için ekteki yazıyı yazmıştır. Bu yazıda Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü Üyelerince İddianame ibraz edilmiştir. Yazı Ektedir (EK-76:__2.id.Ek.Kl.140.s.58-60). Bu yazının yazılmasında üç temel sebep vardır. -

1999 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi İktisadi Teşekküllerine (BİT)

karşı Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla başlattığımız operasyonu 765 Sayılı TCK’nin 313. Maddesi kapsamında olduğu iddiasıyla DGM Başsavcılığı’nın önüne götürdük. Sayın Erdal GÖKÇEN bana çok kızdı ve BİT’lerle ilgili tahkikat evraklarından da anlaşılacağı gibi evrakı TCK’nin 313. Maddesi kapsamında görmediğini belirterek “görevsizlik kararı” verdi. Her BİT için o şirketin merkezinin bulunduğu ilçe adliyesine ayrı ayrı gönderdi. Bu yüzden cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan aylarca uğraşıp operasyon yapıp fezleke düzenlediğimiz BİT operasyonunun 1999’daki birinci aşaması Sayın Başsavcının bu görevsizlik kararı nedeniyle akamete uğradı ve evrak bütünlüğü bozulduğundan ilçe adliyeleri evrakın ne olduğunu bile anlamakta büyük güçlük çektiler. O yüzden ekteki yazısında Sayın Başsavcı “Müştekileri gözaltına almış, ev ve işyerlerinde usulsüz aramalar

60 yaptırmıştır. Yine Devlet Güvenlik Mahkemesi kapsamına girmeyen Suçlarda da kafasına göre suç tasnifine girişmiş, ya sanığa kızarak ya da müştekiye şirin görünmek amacıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi kapsamına sokmaya çalışmış, bu şekilde anlatımlarla gözlem izni almış, soruşturma sonucunda görevsizlik kararları verilmiştir.” şeklinde beyanlarda bulunmuştur. Esasen 1998’de Organize Suçlar Şube Müdürlüğü kurulduğunda, çetelerle mücadele için DGM kapsamında olan TCK’nin 313. Maddesinden başka bir yasal dayanak yoktu. Bu Madde de çok yetersizdi. Bu Madde ile biz seri bir şekilde işlem yapmaya başlayınca DGM Başsavcılığı alışık olmadığı bir iş yüküyle karşılaştı. 313. Madde daha önce çok uygulanmadığında organize suç örgütlerine uygulanması konusunda da birçok sorun çıktı. Bu yüzden dönemin DGM Savcıları sürekli beni Sayın Başsavcıya şikâyet ediyorlardı. Sayın Başsavcının 22.02.2002 tarihli yazıyı yazmadan bir gün önce “a” başlığı altında incelediğim Sayın Savcı Erol Can ÖZKAN’IN yazısı da bunda etkili olmuştur. Nitekim yazının; “ Müdür Adil Serdar Saçan, hemen her soruşturmayı kendi reklamı için kullanmış, hazırlık soruşturması evrakı daha görevli Cumhuriyet Savcımıza intikal etmeden Cumhuriyet Savcısı sanık ifadelerini gazetelerden okumak, televizyonlardan dinlemek durumunda kalmıştır. … Bulunduğu şubeye avukatları sokmamış, kovmuş, hırpalamış, sanıklarla avukatları özdeşleştirmiş, sanıkları savunmayı da aynı suç saymış ve buna göre tavırlar sergilemiştir. … Telefon konuşmalarında Cumhuriyet Savcılarına ters cevaplar vermiş, saygısız davranışlarda bulunmuştur. …Ben hukuk doktoruyum, ben bilirim, ben yaparım mantığıyla hareket etmiş... Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı olarak gazete ve televizyonlarda Cumhuriyet Savcısı ve hâkimlerimizin isimlerinin çıkmaması için azami dikkat gösterilmekte iken, Adil Serdar Saçan’ın müdürlüğü döneminde sık sık Cumhuriyet Savcılarımızın isimleri basında çıkmaya başlamıştır. Çünkü her olayı basına yansıtmayı görev bilmiş dolayısıyla soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcıları konu olmuşlardır… ” şeklindeki bölümlerinde bu açıkça görülmektedir. Bugün sayın savcı ve yargıçların manşete çıkmadığı gün yoktur. Ancak, hiçbir Polis Müdürü hakkında böyle yazılar da yoktur. İlginç değil mi? -1999 yılının Aralık ayında Fransa’da yakalanan Alaattin Çakıcı Türkiye’ye iade edildi. Havaalanından kendisini alıp Şubeye getirdik. Çakıcı’nın iade edildiği

61 suçlar dışındaki suçlarından ötürü sorgusunu yapmak istedik. Bu sayede birçok boşlukta kalan önemli suç ve ilişkiler ağını öğrenebilecektik.

Bunun için DGM

Başsavcılığı’na bir resmi yazı yazarak gözetim süresi talep ettik. Sayın Başsavcı bu talebimize yanıt vermedi. Aynı gün Sayın içişleri bakanı Sadettin Tantan ile Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Çakıcı’nın sorgulanma sorunu ile ilgili olarak basın önünde tartıştılar. Sayın Tantan bu tartışmadan sonra İstanbul Emniyet Müdürünü arayarak konu ile ilgili ne yaptığımızı sormuş. Ben de “sorgulamak için DGM Başsavcılığı’na resmi yazı yazdığımızı ancak yanıt alamadığımızı” söyledim. Müdür Beye yazdığım yazının suretini götürdüm. Bundan sonra Sayın Tantan yine basın aracılığı ile Çakıcı’nın sorgulanabileceğini ancak DGM Başsavcılığı’nın izin vermediğini söyledi. Sayın Türk yine basın aracılığı ile verdiği yanıtta “böyle bir talebin DGM Başsavcılığı’na gelmediğini” söylemesi üzerine Sayın Tantan yazdığım yazıyı basına dağıttı. Bundan sonra kızılca kıyamet koptu. Bakana bir şey diyemeyen Sayın Başsavcı benim görevden alınmamı Emniyet Müdürümüzden talep etti. O da “Sayın İçişleri Bakanı’na yazıyı ben verdim, bakan istedi” dedi. Bu konuda basında yer alan haberler ektedir (EK-76/A). Ama Sayın Başsavcı kısa bir süre sonra yukarıda bahsettiğim Sayın Erol Can Özkan’ın kendisine yazdığı yazıyı da bahane ederek 22.02.2000 tarihli bu yazıyı yazmıştır. Bu yazıdan sonra neler olmuştur? -Öncelikle, özellikle İçişleri Bakanı Sayın Tantan, benim aynı görevi sürdürmemi istemiştir. Bu görevi 13 Mart 2003 tarihine kadar sürdürdüm. 2000 yılında Yargıtay üyeliğine seçilen Sayın Erdal Gökçen’le ve daha sonra Sayın Oktay Çakır ve Sayın Aykut Cengiz Engin’le 3 yıl daha çalıştım. Bu dönemde şahsımla ya da şubemle ilgili en ufak bir şikâyet olmadı. -Sayın Başsavcının yazısında da belirttiği üzere, aradığımız bir şüphelinin tarafımdan teslim alınmaması hususuyla ilgili olarak DGM Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması üzerine Fatih 1. asliye Ceza Mahkemesi’nde Adli Görevi Kötüye Kullanma suçlamasıyla yargılandım. Yerel mahkeme önce beni mahkûm etti. Temyiz başvurum üzerine Yargıtay mahkûmiyet kararını bozdu ve yerel mahkemede buna uyarak ekte yer alan kesinleşmiş kararla 28.01.2003 tarihinde Beraat ettirdi (EK-77). Bu karara rağmen hala yandaş basın sanki beraat kararı almamışım gibi “görevi kötüye kullanmak suçundan da mahkûm olmuştu” diye yazmaktadır.

62 -Sayın Başsavcının aleyhime yazdığı bu yazıdaki tüm suçlamalar adli görevim ile ilgilidir ve gerçekten çok üzücü, kırıcı ve o görevde kalmam için son derece sakıncalı iddialardır. Ancak adli amirim olan Sayın Başsavcının benden habersiz (ki bu yazıdan ben 2003 yılında bir yandaş gazetede haber olmasından sonra haberdar oldum) böyle bir yazı yazıp hakkımdaki iddialarıyla ilgili soruşturma açmaması, suç duyurusunda bulunmaması ilginçtir. Demek ki Sayın Başsavcının tek amacı beni görevden aldırtmaktır. İddiaların gerçekliği yoktur. Olsaydı adli olarak gereğini yapması gerekirdi. -Sayın Başsavcı Adalet Bakanlığı nezdinde bağımsız görev yapmaktadır. Benimle ilgili olarak bağlı bulunduğu bakanlığı bir kenara bırakıp ilin emniyet müdürü ve valisini de atlayıp doğrudan içişleri bakanına böyle resmi bir yazı yazma yetkisi yoktur. Yapabileceği tek şey iddiaları soruşturmaktır. Oysa ısrarla Çakıcı’nın sorgulanmasına izin vermediği için benim yazdığım izin yazısını basına dağıtan Sayın Tantan’a yazı yazarak görevden alınmamı talep etmiştir. Bu aslında Sayın Tantan’a benim üzerimden gönderilen bir mesajdır. Bu yazı Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü tarafından aleyhime dava açan herkese dağıtılmıştır. Böylece yargılandığım her davada mahkemeler etki altına alınmaya çalışılmış, her davada bu yazının gerekçe ve sonuçlarını açıklamak zorunda bırakılmışımdır. Nitekim bu yazı, hakkımda işkence davası açan Osman Sandıkçı isimli bir cinayet hükümlüsünün, yargılandığım İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazdığı dilekçe ekinde yer aldığından, büromda da aramalar sırasında bu yazı bulunmuştur. Sayın Savcı Mehmet Ali Bey’e durumu izah ettiysem de üzerinde çok gizli damgası olduğundan zapt edilip ek klasör 136s 286-287-288’e konulmuş, iddianame açıklandıktan sonra da sanki içeriğindeki iddialar doğruymuş gibi Samanyolu TV’de defalarca haber konusu edilmiştir. Aynı yazıyı bu davada yine Adnan Hocacılar Suç Örgütü üyeleri Savcılığa ibraz etmişlerdir. 23.02.2000

Tarihli

İstihbarattan

Sorumlu

İstanbul

Emniyet

Müdür

Yardımcısının Hakkımda Yazdığı Olumlu Yazı Sayın DGM Başsavcısı Erdal Gökçen’in, İçişleri Bakanına gönderdiği ve bir önceki başlıkta detaylı olarak incelediğim 22.02.2000 tarihli yazıdan bir gün sonra, muhtemelen bu yazı nedeniyle, Sayın Bakan’ın istemi üzerine hakkımda İstanbul

63 İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Sayın Niyazi Palabıyık tarafından yazılan, şahsımı, mafyayla yaptığım mücadeleyi övücü, takdir edici mahiyette İstanbul Emniyet Müdürü makamına bir resmi yazı yazılmıştır. Yazı ektedir (EK-78:__2.id. EK. Kl.135s.286-287). Yazının konusu Adil Serdar Saçan hakkındaki iddialardır. Yazıya bakıldığında Sayın Gökçen’in yazısına bir yanıt niteliği taşıdığı görülmektedir. Ben o tarihte Sayın Gökçen’in hakkımda böyle bir yazı yazdığını bilmediğim için, Sayın Palabıyık’ın böyle neden bir yazıyı benim şubeme ve Emniyet Müdürlüğü makamına gönderdiğini anlayamamıştım. Sayın Başsavcının yazısı her yerde yayınlanırken, bu yazıya karşı Emniyet Örgütü’nün ekteki cevabı göz ardı edilmektedir. Bu açıkça bir karalama saldırısıdır. Sayın Palabıyık’ın yazıda belirttiği üzere; “Adil Serdar Saçan’ın organize suç örgütleri hakkında yapmış olduğu başarılı çalışmalardan rahatsız olan, menfaatleri zarar gören kişi ve grupların mevcut olduğu bu çalışmaları engellemek isteyen kişi ve grupların mevcut olduğu, bu çalışmaları engellemek isteyen kişi ve gruplar Adil Serdar Saçan’ın operasyonlarını engellemek için değişik kurum, kuruluş ve kişilere asılsız şikâyet ve ihbar mektupları gönderdikleri, ayrıca birçok yere yıpratıcı mahiyette telefonlar edildiği…” tespitleri yapılmıştır. d- İstanbul Valisi Sayın Erol Çakır’ın Hakkımdaki İl Dışı Teklifi Yazısı “c” başlığında belirttiğim İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısının yazdığı yazının tarihini yinelemek istiyorum 23.02.2000. Yani bu tarihte, hem “Veli Küçük ve Grubu”(bugünkü deyimiyle Ergenekon), hem de Emniyet Örgütü’nün istihbarat birimleri başta olmak üzere, Türkiye’deki Fetullahçı yapılanma ile ilgili çalışma izinlerini henüz almamıştık. Bu izinleri aldığım 15.03.2001 ve 16.07.2001’den sonra Albayraklar’a operasyon yaptığımı ve daha sonra Örümcek Ağı Operasyonu’na nasıl bulaştırılıp, sonucunda da hakkımda “takipsizlik ve beraat” kararlarının verildiğini anlatmıştım. İşte tam bu Örümcek Ağı Operasyonu sırasında, özellikle Sabah Gazetesi’nden Sayın Saygı Öztürk aleyhime yayınlar yapmaya başladı. Aslında tüm gazeteler yapıyordu ama Saygı Bey köşesinde özellikle yükleniyordu (Çünkü aynı Saygı Öztürk az sonra açıklayacağım 1999 yılındaki Star Gazetesi’nin manşetine benimle ilgili “Fetullahçı Müdür” başlığını atmıştı). Bu Örümcek Ağı Operasyonu yazıları ve Ankara DGM’nin beni ve Ayhan Mimaroğlu’nu ifade için Ankara’ya celp yazısı göndermesi üzerine İl Valisi Sayın Erol Çakır Ek’te yer alan

64 22.12.2001 tarihli resmi yazıyı İçişleri Bakanlığı’na göndermiştir. Yazının fotokopisi büromun aranması sırasında bulunmuş ve yine Savcı Mehmet Ali Bey tarafından üzerinde Gizli damgası var diye zapt edilmiş, iddianame ek klasör 135.s.262-263264’te yer almıştır (EK-79:__2.id. Ek. Kl.140.s.39-41). Sağ olsunlar! Adnan Hocacılar Suç Örgütü üyeleri gecikmeden aynı yazının orijinalini Savcılığa ibraz etmişler ve Ek klasör 140’da aynı yazının yer almasını sağlamışlardır. Bu yazı da tüm idari ve adli davalarımda kullanılmış, Adnan Hocacılar tarafından herkese servis edilmiştir. Yine tüm basın dönüp dolaşıp bu yazıda yer alan hakkımdaki iddiaları yazmaktadır. Bu yazının dikkat çekici en önemli yönü ise, bir önceki başlıkta incelediğimiz 23.02.2000 tarihli yazıyı hazırlayan İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün, bu yazıyı not olarak hazırlayıp, İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Sayın Niyazi Palabıyık imzasıyla Emniyet Müdürü makamına yollamaları ve İstihbarat Şubesinin hazırladığı not üzerine Personel Şube Müdürlüğünce yazının yazılıp Vali Erol Çakır tarafından imzalanıp gönderildiğidir. Bir yıl içinde ne olmuştur ki Sayın Palabıyık ve İstihbarat Şubesinin övgüler yağdırdığı Adil Serdar Saçan ekteki yazıdaki hale gelmiştir? Bunun tek bir açıklaması vardır: 16.03.2001 ve 16.07.2001 tarihli çalışma izinleri. Sayın Valinin bu yazıyı neden göndermiş olabileceğine de az sonra değineceğim. Önce bu iki yazıyı karşılaştırmak istiyorum. 23.02.2002 tarihli yazıda özgeçmişim şöyle anlatılmaktadır; “Adil Serdar Saçan: Bedri oğlu 1962 Erzurum doğumlu olduğu 1985 yılında 73479 sicil numarası ile Polis Akademisinden mezun olduktan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Cinayet Bürosunda görev yaptıktan sonra 1988–1991 yılları arasında İstihbarat Daire Başkanlığı, 1991–1993 yılları arasında Koruma Daire Başkanlığı, 1993-1996 yılları arasında Muş Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Güvenlik Şube Müdür Vekili, 1996-1998 yılları arasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Ve Asayiş Şube Müdürlüklerinde Müdür Yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra yeni bir yönetmelikle 27.08.1998 tarihinde İstanbul Organize Suçlar ve Silahlı Kaçakçılık Şube Müdürlüğünün kurulması ile anılan şubeye şube müdürü olarak atandığı, görev yaptığı süre içerisinde çok sayıda maaş ve takdirname ile ödüllendirilmesinin yanında adli, idari ve herhangi bir disiplin cezasının bulunmadığı, evli olup Polis

65 lojmanlarında ikamet ettiği, ayrıca İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetiminde doktora yaptığı…” Sayın Vali’nin yazısında özgeçmişim ve bununla bağlantılı iddia şöyledir; “İlimiz Emniyet Müdürlüğünde görevli 73479 sicil sayılı 3. Sınıf Emniyet Müdürü Dr. Adil Serdar Saçan, 1985 yılında Komiser Yardımcısı Rütbesi ile ilimizde göreve başlamış, 1988 yılında emniyet Genel Müdürlüğü’ne oradan 1993 yılında Muş İl Emniyet Müdürlüğü’ne atanmış, 2. bölge hizmetini tamamlayarak 1996 yılında tekrar ilimize göreve başlamıştır. 3. Sınıf Emniyet Müdürü Dr. Adil Serdar Saçan 1996-1998 yılları arası Emniyet Amiri ve 4. sınıf Emniyet Müdürü rütbesi ile Mali Şube Müdürlüğü emrinde, 05.04.1998/ 27.08.1998 tarihleri arasında Asayiş Şube Müdürlüğü emrinde görev yapmış, Organize Suçlar Şubesinin kurulması ile 28.08.1998 tarihinde Organize Suçlar Şube Müdürü olarak görevlendirilerek halen bu görevini yürütmektedir. 1991 yılında İkmal ve Bakım Daire Başkanlığı kadrosunda görevli iken “Fetullahçı görüşü benimsediği ve bu görüşü doğrultusundaki kişilerle müşterek hareket ettiği gerekçesi ile 22-1 İKK Talimatı gereğince Şüpheli Sağ Personel kapsamına alınmış, 07.02.1995 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü Makamı onayı ile 22-1 İKK talimatının tamamen kaldırılması üzerine şüpheli sağ personel kapsamından çıkartılmıştır.” Burada Sayın Valinin bizzat kendisinin beni 28.08.1998’de Organize Suçlar Şube Müdürü olarak atadığını belirtmeliyim. İki özgeçmiş arasındaki yazım farkı çok açık ve nettir. Sayın Vali beni 1998 yılında Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne atadığında, 1991 yılında “şüpheli sağ personel” yönündeki İKK’mın olduğunu bilmekteydi. Oysa İKK uygulaması 1995’te kalkmıştır. Bu uygulama ile ilgili hiçbir suçlama kişilere yöneltilemez. Ayrıca ben hiçbir dönemde Fetullahçı olmaktan disiplin soruşturması geçirmedim. Burada Fetullahçı olduğum yönündeki bir iddiaya da yanıt vermek istiyorum. Özgeçmişimi anlatırken 1991 yılında rahmetli “Turgut Özal’ın Şubesi” nitelendirilmesi nedeniyle İstihbarat Daire Başkanlığından, İkmal Bakım Daire

66 Başkanlığına tayin edildiğimi söylemiştim. Rütbem komiserdi. Tayinin resmi gerekçesi reorganizasyondur. Bu tayin ve sonrasında hiçbir adli ve idari soruşturma geçirmedim ve ceza almadım. Ayrıca 1990–91–92–93 ve devamındaki sicil puanlarım hep 100’dür. Bundan sonra bana aşırı sağ görüşlü olmaktan İKK’lı olduğum söylendi. Daha sonra Muş Emniyet Müdürlüğüne tayin oldum ve 1993-1996 yılları arasında Terörle Mücadele Müdürü görevi yürüttüm. Bu resmi yazıya bakılırsa benim İKK kaydım 7.2.1995’te kaldırılmış. O zaman “aşırı sağcı veya Fetullahçı olan bir emniyet müdürü nasıl olur da bir ilin Terörle Mücadele Müdürü yapılır?” diye sormak gerekir. Benim Fetullahçı olup olmadığım bu dava nedeniyle bu dönemde bu kadar süre tutuklu kalmamdan, yandaş besleme basının beni ne kadar çok sevdiğinden aşikârdır. Nitekim 23.02.2000 tarihli yazıda böyle bir kayıt yoktur. Sayın Vali, bugünkü nitelemeyle Ergenekoncuların ağzıyla beni Fetullahçı yapıvermiştir. Ama kendisine o bilgi notunu yazıp gönderenler Fetullahçıdır. Nasıl bir düğüm değil mi? Fetullahçılığım konusunda 1999 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünün bir çalışmasına dayanarak o zaman Star Gazetesi’nde yazan Saygı Öztürk’te sürmanşetten yayınlar yapmıştı. Bunun üzerine Ek’teki 24.05.1999 tarihli dilekçeyi vererek şu taleplerde bulundum (EK-80:__2.id. Ek.K1.225s.155): “… İddiaların araştırılması için hakkımda müfettiş tayini, yapılacak soruşturma sonucunda Fetullah Gülen denilen şahıs veya grubuyla en ufak bir ilişkimin olduğu ispatlanırsa istifamın kabulünü, ispatlanmazsa bu raporu yazanlar hakkında en ağır idari cezanın verilmesini, Fetullah Gülen taraftarı olarak benim hakkımda rapor yazanların neden bu Fetullah denilen şahsı yakalayıp, hakkında işlem yapmadıklarının tespitini, Yine neden çetelere başarıyla mücadele edenleri

Fetullahçı

gösterip bu şahsın

reklamının

yaptıklarının araştırılması hususunu tensiplerinize arz ederim.” Bu dilekçe üzerine müfettiş tayin edildi ve Fetullahçı olmadığım Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün oluşturduğu raporun benim açımdan doğru olmadığı tespit edilerek, raporu yazanlar hakkında “gerçeğe aykırı rapor düzenlemekten” 24 ay uzun süreli kıdem durdurma cezası verildi. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nce hakkımda böyle bir rapor yazılmasının nedeni 1998’de Asayiş Şubesi Müdür Yardımcısı iken Fetullah Gülen’e, İzmir’den İstanbul’a geldiği sırada suikast yapılacağına dair aldığım bir istihbaratı işleme koymamdır. Bu görev icabıdır. Ancak, bu ülkede hemen her kamu görevlisi bir şucu bucu guruba

67 mensup olduğu için, görevimizi yaptığımıza yıllardır kimseyi inandıramadık. Bu olay da böyle bir bakış açısıyla oluşturulmuş bir durumdur. Saygı Öztürk’ün 1999’daki yazısı ve benim ekteki dilekçem sırasında da İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürüydüm. Yine Sayın Çakır İstanbul Valisiydi. Bu yayınla ilgili o zaman hiçbir soruşturma açılmadı. Çünkü o tarihte Fetullahçı olmam gerekmiyordu herhalde. Aynı Vali 2001’de il dışı teklifinde “Fetullahçıdır” yazısını yazabilmiştir. Burada bir konuyu daha belirtmek istiyorum. Sayın Saygı Öztürk’le, aleyhimde yaptığı 1999–2001 yılı yayınları ve yazıları nedeniyle karşılıklı davalar açtık ve bayağı didiştik. Ben 2003’te meslekten atıldıktan sonra kendisiyle telefonda konuşma olanağımız oldu ve sonra beni tanıdı. Ben de onun kasten hareket etmediğini gördüm ve dost olduk. Bu iddianamenin telefon görüşmelerimle ilgili ekinde Sayın Saygı Öztürk’le birkaç görüşmem de vardır. Ayrıca Öztürk’ün ART Televizyonundaki programına birkaç kez telefonla katıldım. Hatta bu programlar için tuttuğum el yazması notlar Sayın Savcılık tarafından Ergenekon Terör Örgütü’nün kişisel verileri kaydetme merakının kanıtı olarak iddianamenin 308–309. sayfalarında 80–81 numaralarla yer alan el yazmaları olarak geçmiştir. Onlar ART televizyonuna telefonla bağlandığım ve konuştuğum konuların notlarıdır. Dilenirse kanaldan Saygı Öztürk’ün programlarının deşifreleri getirilip mukayese edilebilir. Sayın Valinin yazdığı yazıdaki şu iddialar dikkat çekicidir; -“Organize suç örgütü lideri konumunda bulunan Sedat Peker ve yakın çevresi ile ilişki içerisinde bulunduğu ve bu kişilerle sık sık telefon ile görüştüğü -Adil Serdar Saçan’ın agrasif ve teşkilat içerisinde kendisini amir ve üstlerinden üstün gören bir yapısı vardır. Kendisinden başka hiç kimsenin güvenilir, dürüst ve namuslu olmadığına ve kendisinden başkasının bir işi tam yapamayacağına inanan bir ruh yapısına sahiptir. Birlikte çalıştığı birçok rütbeli ve rütbesiz görevliyi uydurma bahanelerle yanından uzaklaştırmıştır. - Psikolojik sorunları olan sağlıksız bir yapıya sahiptir. Teşkilâttaki herkesin husumetini kazandığından, diğer birimlerle ve personelle işbirliği ve organizasyon yapamamaktadır. - Organize Suçlar Şube Müdürü olarak yaptığı her türlü çalışma ve operasyonu kendine mal ettiği başarıyı kendisinde, başarısızlık ve olumsuzluğu

68 ise

yanında

çalışanlarda

ya

da

operasyonla

ilgili

olan

görevlilerde

şahsileştirdiği, operasyon ve yapılan çalışmalarda basın mensuplarına bilgi ve haber sızdırdığı, bu yolla basın ve medyada etkin olan kişileri memnun ederek kendi safına çektiği, kendisine herhangi bir şey yapılması veya yapılmak istenmesi halinde basın ve medya mensuplarını kullanarak kendi lehinde propaganda yaptığı, karşı tarafı ise medya mensupları ile yakın ilişki ve işbirliğinde bulunuyor diyerek yıpratmak istedikleri anlaşılmış ve bu nedenle de teşkilat bünyesinde güvenilirliğini yitirmiştir. - Bütün bunlara ilaveten basında sürekli ve geniş olarak yer alması ve “Örümcek Ağı” adı verilen operasyon dolayısıyla, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığınca ifade vermek üzere çağrıldığı, bu nedene ilimizde tamamen yıprandığı, kendi biriminin dışındaki birimlerle ve görevlilerle işbirliği ve koordinasyon kuramamasının çalışmaları çok olumsuz etkilediği ve tamamen görev yapamaz hale geldiği anlaşılan, 3. sınıf emniyet Müdürü Dr. Adil Serdar

Saçan’ın

ilimizden

alınarak

başka

emniyet

kadrosunda

değerlendirilmesi uygun mütalaa edilmekte ise de…” Bu yazıyı hazırlayan İstihbarat Şubesinden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Sayın Niyazi Palabıyık’ın 23.02.2000 tarihinde aynı konulardaki değerlendirmesi ise şöyledir; “Organize Suçlar Ve Silahlı Kaçakçılık Şube Müdürlüğünün kuruluşundan sonra bu şubenin müdürlüğünü üstlenen Adil Serdar Saçan anılan şubede bilgili, başarılı, dürüst ve seviyeli bir ekip kurarak organize suç örgütleri ve bu örgütlerin kamu ve iş dünyası ile olan ilişkileri hakkında herhangi bir ayırım gözetmeksizin bir çalışma içerisine girdiği, bu sayede değişik alanlarda kanunsuz faaliyetlerinde kendilerine zemin bulan organize suç örgütü liderleri ve gruplarının çok sayıda silahları ile birlikte yakalanmalarını sağladığı, bu çalışmaların büyük bir bölümünün medya aracılığı ile kamuoyuna da yansıdığı, ülkemizde ilk defa kapsamlı bir şekilde organize suç örgütleri ve bu örgütlerin her alanda bulunan uzantılarına yönelik olarak yapılan operasyonlarının başta teşkilatımız olmak üzere herkes tarafından takdirle karşılanıp övgü ile bahsedildiği, organize suçlarla

69 mücadelenin kamuoyunda büyük bir memnuniyet yarattığı ve bu çalışmaların devam etmesi için ileri düzeyde her kesimden destek gördüğü anlaşılmıştır. Adil Serdar Saçan’ın organize suç örgütleri hakkında yapmış olduğu başarılı çalışmalardan rahatsız olan, menfaatleri zarar gören kişi ve grupların mevcut olduğu, bu çalışmaları engellemek isteyen kişi ve gruplar Adil Serdar Saçan’ın operasyonlarını engelleyebilmek için değişik kurum, kuruluş ve kişilere asılsız şikâyet ve ihbar mektupları gönderdikleri, ayrıca birçok yere yıpratıcı mahiyette telefonlar edildiği…” Çelişkinin böylesi ancak bizde olur demekten başka bahane bulmak zordur. Sayın Vali, Sedat Peker ve yakın çevresiyle ilişki içerisinde olduğumu ve bu kişilerle sık sık telefonla görüştüğümü yazmaktadır. İl Valisi Organize Suçlar Müdürü’nün böyle bir ilişkisini gerçekten tespit etmişse bu hem idari hem adli suçtur. Buna işlem yapmamak da Sayın Vali açısından suçtur. Yine Sayın Vali hakkımda psikolojik değerlendirme ve karakter tahlili yapmaktadır. 22.12.2001 tarihli yazıdaki Örümcek Ağı operasyonu ile ilgili iddialar ve yargılama sonuçlarını arz etmiştim. Valinin yazısında geçen “… Adı geçen ilimizde görev yaptığı süre içerisinde görevine ilişkin olarak hakkında birçok adli soruşturma açılmış, İstanbul Fatih 1. asliye Ceza Mahkemesi tarafından 2000/101 esas, 2001/699 karar ile 650.000.000 TL’sı ağır para cezası ve 10 ay süre ile memuriyetten yoksun bırakılması cezası verilmiştir.” mahkûmiyet kararı yaptığım temyiz isteminden sonra bozuldu ve beraat ettim (bkz. Ek-77). Burada birkaç hususu daha belirtmek gerekir; - Bu yazıdan da haberdar değildim ve 2002 yılında da aynı Sayın Vali ile çalıştım. Sayın Vali 2002 sicilimi pekiyi olarak doldurmuştur. Sicil notunu gösterir resmi belge ek’tedir (EK-81). Sayın Vali 2002’de de hakkımda bir soruşturma açtırmamış ve beni Organize Suçlar Şube Müdürü görevimden alıp il içinde başka bir göreve de vermemiştir. Bu durumda “Fetullahçı, psikolojik sorunları olan, bir organize suç örgütü lideri ve yakın çevresiyle bağlantılı, diğer emniyet birimleriyle anlaşamayan en en en kötü bir şube müdürünü” böyle çok önemli bir birimin başında tutarak Sayın Vali en azından görevini kötüye kullanmıştır.

70 -Sayın İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen İstanbul Valisi’nin bu yazısını dikkate almamış ve tayinimi çıkartmamıştır. -Sayın Vali’nin bu yazısını 01.01.2003 tarihli Habertürk Gazetesi’nden öğrendim. Gazeteye ekteki tekzibi yolladım (EK-82:__2.İd. Ek.K1.141.s.318-319). -Sayın Vali ve Emniyet Müdürü Hasan Özdemir hakkında ekte yer alan “Hakaret, sövme, iftira ve görevi kötüye kullanma Suçlarından” suç duyurusunda bulunulmuş ve yazıdaki iddialara birer birer yanıt verilmiştir (EK-82/A). Ancak bu başvurumuza her iki görevlinin de Vali unvanlı olması nedeniyle ekteki 09.09.2003 tarihli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca işleme konulmama kararı verilmiştir (EK82/B). - Sayın Vali’nin benim Sedat Peker ve yakın çevresiyle ilişkili olduğumu yazdığını, buna karşın soruşturma açmadığını, ancak 2003 yılında meslekten çıkartıldıktan sonra bu hususta geçirdiğim soruşturmalarla bu iddialardan adli ve idari yargıda aklandığımı belirtmiştim. Ancak Sayın Vali 2003 yılı Ocak ayında emekli olduktan sonra bu davanın sanıklarından olan Veli Küçük ile ortak güvenlik şirketi kurabilmiştir. Bu da ister istemez “2001’de ne oldu da Sayın Vali hakkımda böyle bir yazıyı yazma gereği duydu?” sorusunu sormama neden olmaktadır. D- ADNAN HOCACILAR ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ ÜYELERİ VE OPERASYON YAPTIĞIM DİĞER MAFYA GRUPLARININ SALDIRILARI a- Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü’nün Saldırıları 1999 yılında Adnan Hocacılar Suç Örgütü lideri ve üyelerine karşı İstihbarat Şube Müdürlüğünce hazırlığı yapılan ve DGM Başsavcılığı’nın bilgi ve talimatlarıyla yaptığımız bir dizi operasyon sonucunda örgüt lideri Adnan OKTAR ve üst düzey yöneticileri tutuklanmıştır. Bu örgütün yönetici kadrosu uzun süren yargılamalar sonucunda İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Organize Suç Örgütü kurucu ve yöneticisi olmaktan çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştır. Karar ektedir (EK-83:__2.id. Ek. Kl.225.s.262-278). Bu karardan da anlaşılacağı üzere bu örgütün en önemli özelliği insanlara karşı tehdit ve şantaj yapmaları, izinsiz telefon dinlemeleri ve gizli çekimler, montajlar, sahte belgeler üretmeleridir. Ayrıca hakkın suiistimali anlamına gelebilecek şekilde hedef seçtikleri kişilere karşı yüzlerce şikâyet dilekçesi verip davalar açmakta, özellikle kendilerine karşı operasyon düzenleyen,

71 bu emri veren, dava açan, yargılayan kamu görevlilerini etkisiz kılmak, yıldırmak, korkutmak ve sindirmek için her türlü karalama kampanyaları yapmakta, gazetelere ilanlar vermektedir. Yargılandıkları 2.Ağır Ceza Mahkemesi Heyetine de iftira attıkları ek 83’teki kararın son sayfasında mahkeme tarafından tespit edilmiş ve Sanıklardan Halil Hilmi Müftüoğlu ile Hasan Basri Güner hakkında mahkemece suç duyurusunda bulunulmuştur. Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü Mensuplarıyla ilgili iddianame örneği ektedir (EK-84:__2.id. Ek. Kl.225.s.238-261). Böylesine tehlikeli bir örgüt mensuplarınca başta bendeniz olmak üzere tüm Organize Suçlar Şube Müdürlüğü personeli hakkında 1999 yılında itibaren yüzlerce şikâyet dilekçesi verilmiştir. Hakkımızda Görevi Kötüye Kullanmaktan usulsüz arama, suimuamele ve işkence suçlamasına kadar varan birçok iddiada bulunulmuştur. Yine bazı yandaş basın gazete ve dergilerinde aleyhimizde onlarca ilanlar vermişlerdir. Örnek Ekteki 13.12.2008 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’ndeki tam sayfa ilandır (EK84/A). Bunun gibi çok sayıda ilan verilmiştir. Bir örnekte Vakit Gazetesi’nde yayımlanan bir ilana karşı yaptığım suç duyurumu da ektedir (EK-85). Bu konularda çok sayıda örnek verebilirim, ancak konumuz bu değildir. Burada Adnan Hocacılar Suç Örgütü mensuplarınca benim ve dönemin Organize Suçlar Şube Müdürlüğü görevlileri hakkında açılan tüm ceza davalarının beraatla tazminat davalarının da retle sonuçlandığını, yalnız İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakkımda işkence davasının devam ettiğini yine geçen yıl açtıkları 6 tazminat davasının da bu davanın sonucunu beklediğini söyleyebilirim. Adnan Hocacılar Suç Örgütü mensuplarına işkence yapıldığı iddiasıyla İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren dava Zaman Gazetesi’nin özel ilgisine mahzar olmakta ve bu gazete her duruşma sonunda benim aleyhime yayın yapmaktadır. Konu ile ilgili olarak 03.06.2009 tarihli yaptığım suç duyurumu örnek olarak eke konulmuştur (EK-86). Bu suç örgütü şimdi de bu dava için düzmece ifadeler vererek hakkımda bu dosyadan da şikâyetçi olmaya çalışmaktadır. Konuya ileride yine geleceğim.

b- Diğer Mafya Mensupları Organize Suçlar

Şube Müdürlüğü

görevinden

alındıktan ve özellikle

11.09.2003 günü meslekten çıkartıldıktan sonra haklarında operasyon yaptığım birçok mafya mensubu hakkımda 20’nin üstünde adlî ceza davası açmıştır. Bunların

72 tamamından beraat ettim. Bugüne kadar kesinleşmiş mahkumiyet kararım yoktur. Mafya her fırsatta bana saldırmaktadır. 10 aydır tutulduğum cezaevinin 3/2’sinde organize suç örgütü mensuplarınca doldurulmuştur. Yani birçok sanığımla aynı cezaevinde yatırılmaktayım. E- AKP’NİN İKTİDARA GELMESİ VE ÖZELLİKLE SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN BAŞBAKAN OLMASINDAN SONRA BAŞIMA GELENLER Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır 09.04.1999 tarihinde Başbakanlık Makamı’na bizzat kaleme aldığım EK-32’de sunulan şu yazıyı yolluyordu; “İstanbul Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı’na Müşteki Berk ÜSTÜNDAĞ tarafında yapılan yazılı şikâyet üzerine, belirtilen Başsavcılık 16.02.1999 tarihinde Emniyet Müdürlüğüne bir müzakere yazarak; İstanbul Büyükşehir Belediye İktisadi Teşekkülü olan BELBİM A.Ş. tarafından AKBİL (Akıllı Bilet) Projesinin ihale edilmeden üstlenildiğini ve adı geçen kuruluş tarafından Fazilet Partisine yakınlığı ile tanınan bir firmaya sipariş verildiğini, ihalenin usulsüz olması yanı sıra 2 $’ a mal olan okuyucuların 6 $’ a Belediye ye satışının yapıldığını, bu şekilde Belediyenin 4 Milyon $ zarara uğratıldığını ayrıca akıllı kartların dolumunu yapan AKBİL -24 otomatik dolum cihazlarının hiçbir belge karşılığı olmaksızın nakit para karşılığı, sanal para bastığını bu konunun Belediyenin kartın kullanım alanları ile ilgili sektörler de Devlete ödenmesi gereken verginin ödenmediğini, ayrıca kartların güvenlik sistemlerinin kasıtlı olarak BELBİM A.Ş. çalışanlarınca devreden çıkartılarak günlük bilgisayar veri çıkışlarının raporlarının alınmadığını, böylece her ay yaklaşık 3–4 Trilyona yakın paranın Fazilet Partisine yakın firmalar tarafından havuz hesaplarına aktarıldığını bu hesaplardan da adı geçen partinin kuryeleri vasıtasıyla paranın partiye ve Recep Tayyip Erdoğan’a gittiğini içeren dosyanın araştırılması istenmiştir. 16.02.1999

tarihinden

itibaren

yukarıda

özetlenen

konu

ile

ilgili

Emniyet

Müdürlüğü’nce yapılan çalışmalar da belirtilen konuların büyük ölçüde doğru olabileceği, Devlete ödenmesi gereken vergilerin ödenmediği, ayrıca; organize olarak BELBİM, İGDAŞ Ulaşım A.Ş. , İSTAÇ Halk Ekmek, İSTON ve İSFALT adlı Belediye İktisadi Teşekküllerinin tüm gelirlerinin Vakıflar Bankasında açılan bir hesapta toplandığı, buradan da denetimi imkansız kılmak için birçok hesapta paranın dolaştırıldıktan

sonra

Fazilet

Partisinin

bazı

adaylarının

seçim

giderlerinin

karşılandığı, Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’ye devamlı kaynak aktarıldığı, ayrıca bu havuz hesabından isimleri tespit edilen firma ve şahıslara aktarım yapılması için özel

73 bankalarda başka havuz hesaplarının oluşturulduğu, bu firmaların büyük miktarlarda naylon fatura keserek karşılıksız trilyonlarca TL’yi Parti ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın mutemet şahıslarına verdiği duyumu alınmıştır. … Yukarıda belirtilen konularda ilgili planlı operasyona 12.04.1999 gününden itibaren başlanacaktır.” Dikkat edilirse yazının yazıldığı yer Başbakanlık Makamıdır. Yazıdaki BİT’lerden elde edilen paraların usulsüz olarak aktarıldığı kişi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu yazıdan 4 yıl sonra bu yazının muhatabı olan şahıs Başbakanlık koltuğuna oturmuştur. Ne yapalım? Sayın Savcılığın yazılı talimatını uygulasak bir türlü uygulamasak bu gördüğünüz türlü. Tabii biz üstün hukuka bağlılık anlayışımızla uygulama gafletinde bulunduk! Üstelik 2001 yılında da aynı gaflete düşüp 1999 operasyonunda

ele

geçen

ihale

dosyalarındaki

mali

usulsüzlükleri

Maliye

Bakanlığı’na tespit ettirip utanmadan bu muhteremlere ve saygıdeğer dünürlerinin akrabalarına bir operasyon daha icra ettik. Sonra ne mi oldu? Sıkılmayacaksınız efendim, bence en eğlenceli ve akıcı savunma benimki olacak. Bu arada şunu söylemeliyim Albayraklar’a 2001’de yaptığımız operasyon sırasında kitap yazmak için adliyeye gönderilen ve aleniyet kazanmış yargılaması yapılıp bitmiş dava dosyasından aldığım birkaç metin yine bu iddianamenin 308 ve 309. sayfalarında Ergenekon Terör Örgütü’nün kişisel verileri kaydetme merakının bir kanıtı olarak sunulmuştur. Bu veriler benim kitap yazma merakımın ve gafletimin bir kanıtıdır efendim. Belirtilen sayfalardaki numaralar 1–2-84’dür. Bunlar Ak Babalar Örgütü isimli kitabımda yer alan ve İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında mevcut olan notlardır. 2002 yılında AKP’nin iktidara geleceği az çok belli olunca, bana yönelik aba altından sopa gösterme, tehdit etme faaliyetleri de başladı. Hatta BİT operasyonlarında gözaltına alıp haklarında işlem yaptığım ve sonra yurtdışına kaçan bazı firarilerin benden nasıl intikam almayı düşündüklerine dair ihbarlarda yapılmıştır. İhbarlarda; “Kamuoyunda

BİT

operasyonu

olarak

bilinen

Belediye

İktisadi

Teşekküllerine yönelik olarak ilimiz Organize Suçlar şube müdürlüğü tarafından yapılan operasyonlar neticesinde 2001 yılında gözaltına alınan ve hala çeşitli adli mercilerce aranıyor olan Ahmet Hamdi Tanpınar ve Tufan Mengi isimli

74 şahıslar özellikle ilimiz Organize Suçlar Şube Müdürü Dr. Adil Serdar Saçan aleyhinde yurtdışında çeşitli faaliyetlerde bulundukları bu kapsamda Hizbullah ve IBDA-C gibi dinci terör örgütleriyle temasa geçtikleri, ayrıca Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Almanya’da Duselldorf şehrinde Alman SDP Parti yetkilileri ile görüşerek adı geçen şube müdürümüz hakkında AB nezdinde girişimlerde bulunduğu, yine Ahmet Hamdi Tanpınar ve Tufan Mengi ile Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde BİT’lere yönelik yapılan operasyon ve bu kapsamda kendilerinin gözaltına alınmaları ve tutuklanmalarının, şu anda da bu nedenle halen kaçak olarak bulunmalarının intikamını bu görevliye çeşitli komplolar düzenleyerek alacaklarını bunun içinde adı geçen siyasi partinin yetkilileri ile yurtdışında çeşitli görüşmeler yaptıkları siyasi parti yetkilileri ile aralarındaki irtibatı 0544 453 22 71 numaralı telefonun sahibi Arslan… İsimli şahsın yaptığı, görevlimize eylem yapılması amacıyla söz konusu şahıslarla dinci terör örgütü arasındaki Avukat Kenan Özer’in sağladığı, ilimiz Organize Suçlar Şube Müdürlüğünde kurulu bulunan 0212 636 21 02 nolu telefonu ayrı tarihlerde olmak üzere 4 defa arayan ve Düselldorf’tan çalıştığını ülkesi seven milliyetçi bir vatandaş olduğunu ve gelişmelerden rahatsız olduğu için konuyu görevlilerimize bildirme gereği duyduğu belirtilen ve sesinden erkek olduğu anlaşılan bir şahıs tarafından bildirilmiştir. Konuyla ilgili gereğinin yapılması hususunu arz ve rica ederim.” denmektedir (EK-87:__2.id. Ek. Kl.141.s.317). 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Sayın Abdullah Gül Başbakan olmuştur. Albayraklar BİT ve Gebze Belediyesi Operasyonlarının hiçbirisinde adı dahi geçmeyen Sayın Gül’ ün Başbakanlığı döneminde bana kimse dokunmamıştır. Bu dönemde Organize Suçlar Şube Müdürü görevine devam ettim. AKP’nin iktidara gelmesinden sonra şu baskı ve olaylarla karşılaştım: - İstanbul Organize Suçlar Müdürlüğü görevinden alınıp Foto-Film Şube Müdürlüğü’ne atandım. Veda konuşmam nedeniyle 12 ay uzun süreli kademe ilerlemesinin durdurulması cezası aldım. - Yeditepe Üniversitesi’nde ders verme iznim Vali tarafından iptal edildi ve sınavda birinci olduğum halde 2. Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi ettirilmedim. - Niğde Polis Okulu Müdürlüğü emrine Şube Müdürü olarak tayin edildim. - İlki 11.Eylül.2003’ te olmak üzere 2005 yılına kadar 6 kez meslekten çıkartıldım. Bunlardan ikisi işkence iddiası, birisi DUYUSAN baskını, birisi

75 Sedat PEKER ve adamlarının ihbarı ikisi ise Susurluk hükümlüsü Ali Fevzi BİR’in şikâyeti üzerine Tuncay ÖZKAN’ a belge verdiğim suçlamasıdır. - Meslekten çıkartılınca silahlarıma el konuldu ve koruma taleplerim reddedildi. - DUYUSAN da arama ile ilgili idari soruşturma da “soruşturma siyasi amaçlı” şeklinde savunma yaptığım için 24 ay uzun süreli terfi durdurma cezası aldım. -Cumhurbaşkanımıza şikâyet dilekçesi yolladığım için Kınama Cezası aldım. -Hakkımda 30’ a yakın ceza ve hukuk davası açıldı. -2006’da kalp krizi geçirdim. -25 Haziran 2008’de oğlum ve dayımla birlikte trafik kazası görünümünde öldürülmek istendik. -11 Eylül 2008’de tüm davaları kazanmam üzerine mesleğe başlamam gerekirken usulsüz olarak başlatılmadım. -23 Eylül 2008’de Ergenekon soruşturmasına dahil edilip tutuklandım. a- Görevden Alınmam, Veda Konuşmam ve İdari Ceza Almam Sayın R.Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu gün yani 13.03.2003’ te verdiği çok özel emirle kendilerine operasyon yapıp sanık olarak (hala) yargılanmalarına neden olan iki şube müdürünü görevden aldırdı. Bunlardan birisi dönemin Mali Şube Müdürü birisi de bendenizdim. Beni Foto-Film Şube Müdürü yaptılar. Herhalde birazda mafya fotoğrafı çekerim diye düşündüler! Şubeden ayrılmadan hemen önce Şube Müdürlüğü personelini toplayıp vedalaştım ve yazılı olarak hazırladığım Veda Konuşması metnini yanımda çalışanlara dağıttım. Metin ektedir (EK-88). Metinden de anlaşılacağı üzere şu sıra dışı beyanlar da bulundum: “Öncelikle herkes bilmelidir ki, ben bugüne kadar altına imza attığım her operasyonun sonuna kadar arkasındayım. Kader bazen nadir de olsa kamu görevlilerini sanıklarının yönetimine sokabilir. Bu demokrasinin kötü bir cilvesidir. Bu yaptığımız operasyonların boş olması demek değildir. Bizim bu güne kadar hırsız dediğimiz, hırsız çıkmıştır. Buna sonuna kadar inanmış olduğumu bilmenizi isterim. Bu noktada yapılan bazı operasyonların altında onun bunun etkisi olduğunu iddia edenler bilmelidirler ki, ben doğruluğuna inanmadığım hiçbir işi yapmadım, bundan sonra da yapmam. Kral çıplaksa çıplaktır. Ben bunun çıplaklığını söylerim. Adamsa giyinir bizde giyinik deriz. Tarih bugün olduğu gibi çok çıplak krallara kral olma olanağı tanımış ancak sonunda öyle ya da böyle hesaplarını görmüştür”

76

Yine şu değerlendirmeyi yaptım: “Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyetimiz kurulduğu günden bugüne kadar, ülkemiz ciddi terör sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunların üstesinden güvenlik güçlerimiz ve ordumuz layıkıyla gelmiştir. Esas amacı cumhuriyet rejimini yıkmak olan her türlü terör hareketi gereken dersi bu ülkenin evlatlarından almıştır. İşte bu yolla rejimi değiştiremeyeceğini anlayan bazı irticaî gruplar, çıkar amaçlı suç örgütleri ve çeteler kurarak, halkımızı dini motiflerle kandırarak ele geçirdikleri yerel yönetimleri sömürmüş, buradan elde ettikleri maddi güçle, ülke rejimini değiştirme gayret ve faaliyetleri içine girmişlerdir. Bu çete sanıkları şimdi rejimi yıkmak için planlı soygunlarına devam etmek istemektedirler. Bu şekilde terör hareketleriyle başaramadıklarını yolsuzluk ve organize suç hareketleriyle başarmaya çalışmaktadırlar. Bu noktada bizim başlattığımız çalışmaları sizlerin devam ettirmesi ülkemizin bekası açısından son derece önemlidir. Sizden tek istediğim bu çalışmalara sonuna kadar devam etmenizdir. 15 yıl önce minibüs muavini, bakkal çırağı olan bugünün yerel yönetim trilyonerlerine, geçmişte bizlerin yaptığı gibi bugün ve yarında, ülke rejimini değiştirmeye kalkmak neymiş göstermek, gerekli dersi vermek gerekir. İrtica tandanslı bu mafya örgütlerine karşı uyanık olun hiç kimseye bu hususta taviz vermeyin, tarihi bir dönemden geçtiğimizi unutmayın. Yüce Atatürk’ün şubemizin girişine yazdığımız sözlerini iş hayatınızda kılavuz edinin. Unutmayın ki bundan başka Türkiye yok. Yine unutmayın bazıları cellâtlarından uzun yaşar. Hepinizin gözlerinden öper, saygılar sunarım benim kahraman silah arkadaşlarım. Hakkınızı helal edin” Bugün ise Terör Örgütü Mensubu olmakla suçlanıyorum ilginç değil mi? Bu metin basında yayınlandı ve otomatik teftiş dönemi de başladı. Otomatik teftişten kastım 13.03.2003’ten sonra herhangi bir cümlenin içinde Adil Serdar SAÇAN ismi geçse İçişleri Bakanlığı derhal 2 ya da 3 müfettiş yolladı. Mülkiye ve Polis Başmüfettişlerinden beni soruşturmayan 3–5 kişi kalmıştır. Yapılan soruşturmalar sonrasında “Amir ve üstlerini söz ve yazıyla eleştirmek“ suçundan 12 ay uzun süreli kıdem durdurma cezası verildi. Bu cezaya karşı

77 açtığımız idari davayı kazandık. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nden alındığım 13.03.2003 tarihine kadar sicil notum 100’den aşağıya düşmemiştir. 1000’e yakın maaş ödülüm vardır. 1985–2003 yılları arasında da birçok siyasal iktidar gelip geçmiştir. b- Yeditepe Üniversitesi Ders İznimin İptali ve Terfi Ettirilmemem Foto-Film Şube Müdürü olarak tayinimin hemen ardından Sayın İstanbul Valisi Yeditepe Üniversitesi’nde ders vermem için verdiği izni gerekçesiz iptal etti. 2003 Nisan ayında 2. Sınıf Emniyet Müdürlüğü’ne terfi sınavına girdim ve ilk açıklanan sınav sonucuna göre 118. oldum. İtirazım üzerine yapılan incelemede aslında 1. olduğum ortaya çıktı. Ne hikmetse bilgisayar benim ismimi görünce hata yapmıştı! O zaman Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bilgisayarlarının bile beni sevmediğini anladım! Daha sonra Ankara’ya terfi kursuna gittim, bu sırada adli davasında tanık olduğum bir işkence suçlamasıyla ilgili iki polis Başmüfettiş geldi. Başmüfettişler adli davada tanık da olsam işkenceden meslekten çıkartılmam için rapor hazırladılar. Bu arada bir terbiyesizlik yapıp(!) terfi kursunu da birincilikle bitirdim.

Ama

müfettişler

hakkımda

“meslekten

çıkarma”

cezası

istedikleri

gerekçesiyle terfi ettirilmedim, bu karara karşı dava açtım. Davayı kaybettim, temyize gittim, dava lehime bozuldu. Ama bu bozma kararı 23.01.2009’da yani ben cezaevindeyken

verildi.

Terörist

olmadığımı

da

kanıtlayabilirsem

mesleğe

döndüğümde 2. Sınıf Emniyet Müdürlüğü’ ne terfi etmiş olacağım. c- İstanbul Dışına Tayin Edilmem Terfi ettirilmeyip daha sonra da hakkımda meslekten çıkarma cezası istemi nedeniyle Disiplin Kurulu Toplanması beklenirken Niğde Polis Okulu Müdürlüğü’ne Şube Müdürü olarak tayin edildim. Niğde’ye gidip göreve başladım ve senelik izine ayrılıp İstanbul’a döndüm. Niğde’ye tayinimle ilgili de iptal davası açtım, bu davayı da yerel mahkemede kaybettim. Danıştay temyizde bu davayı bozdu. Ama 2003’de ki başvurumla ilgili davayı 22.12.2008 tarihinde, yine cezaevindeyken kazandım. Yani şimdi terörist değilsem eğer buradan çıkınca hem Emniyet Müdürü Yardımcısı olacağım hem de İstanbul’ a tayin edileceğim. Kâbus gibi bir şey herhalde.

78 d- İlk Meslekten Çıkartılma Kararı ve Sonrasında Yaşadıklarım 11.09.2002 tarihinde adli olarak tanık olduğum davadan dolayı meslekten çıkartıldım ve silah ve kimliğime bir gece yarısı el konuldu. Taşıma ruhsatlı silahlarım da bu karar gereğince bulundurma ruhsatına çevrildi. Bu çıkarma kararına karşı Konya 2. İdare Mahkemesi’nde açtığım dava lehime sonuçlandı ve İçişleri Bakanlığı’nın temyiz talebi de Danıştay tarafından reddedildi. Yani karar kesinleşti. Tabii ki bu süreç 2 yıl sürdü. Beni ne olursa olsun mesleğe döndürmeme kararlılığında olan başta AKP olmak üzere tüm organize gruplar, bu ilk ihraç kararına karşı açtığım davalar sonuçlanmadan işi garantiye alıp daha sonda 5 meslekten çıkartma kararı daha verdirdiler. Bunlardan ikisini daha önce açıklamıştım (DUYUSAN baskını ve Sedat Peker’ in adamlarının ihbarı). Diğer üçünün iki tanesi Tuncay ÖZKAN’la ilgilidir. Bu davayı da yakından ilgilendirdiğinden bu iki çıkarma kararını ayrıca inceleyeceğim. Son ihraç kararı ise yine bir işkence davasıyla ilgilidir. e- Korumasız Bırakılmam Meslekten çıkartılıp da silahlarıma el konulunca, üç tanesini ekte ibraz ettiklerim başta olmak üzere aldığım yüzlerce tehdit ihbarı ve resmi yazıya rağmen (EK-89__2.İd. Ek. Kl.135.s.304-307), Valiliğe yaptığım koruma talebim de reddedildi. Valiliğin ret kararı ektedir (EK-89/A). Bu ret kararına karşı açtığım idari dava da reddedildi. Danıştay, temyiz incelemesinde kararı lehime bozdu (Dan.10. Dairesi K.No: 2007/857) ve bu bozma kararına İstanbul 2. İdare Mahkemesi uyarak K.2007/2512 karar numarasıyla lehime karar verdi ve kararında; “Olayda İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün…

Yazısında,

davacının

Organize

Suç

Örgütlerinin

hedefi

olabileceğinin bildirilmesi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 28.03.2003 tarih ve 050571 sayılı 08.10.2003 tarih ve 158622 sayılı yazılarında da, organize suç örgütü olarak faaliyet gösteren bir grubun davacıyı hedef aldığı, bu grup tarafından davacıya suikast hazırlığının tespit edildiğinin belirtilmiş ve devlete hizmet etmiş olan görevlilerin kendi hallerine terk edilmeyip korunmasının Devlete düşen bir görev olması karşısında …” Gerekçesine dayandı (EK-90). Dikkat edilirse İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce yazılan bana suikast yapılacağına dair yazılar 2003 tarihlidir. Danıştay’ın kararı 02.03.2007, İdare mahkemesininki ise 31.10.2007 tarihlidir. Yani bu kadar ağır tehdit ve suikast olasılığına rağmen 25 yıl hizmet ettiğim devlet, bırakın koruma vermeyi, taşıma

79 ruhsatlı silahımı bile elimden almış, avukatlık yasasına dayanarak taşıma ruhsatlı silah almama da izin vermemiş ve beni 4 yıl ölüme terk etmiştir. Yukarıdaki Danıştay ve Mahkeme Kararına rağmen yine bana ve aileme taşıma ruhsatlı silah verilmemiş ve yalnızca “çağrı üzerine koruma” kararı alınmıştır. Açıkça suç işlenmiştir ve hala işlenmektedir. Bu kadar hizmeti olan ve tüm idari davalarını kazanmış bir Emniyet Müdürü’ne, haklarında işlem yaptığı ve iktidara gelmiş bir siyasal parti tarafından bu kadar kinle, hukuku hiçe sayarak saldırılmış olması karşımdaki insanların nasıl bir yapıya sahip olduklarını da göstermektedir. İşte o kin ve garaz nedeniyle 10 aydır tutukluyum. Ama ben bu kin ve garaza yaptığım görev nedeniyle muhatabım. f- Dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Yüksek Disiplin ve Değerlendirme Kurulu Üyeleri Hakkında Suç Duyurum 22.09.2003 tarihide hem terfi ettirilmeyip başka bir ile tayinim, hem de meslekten çıkartılmam üzerine ekte yer alan dilekçeyi Yargıtay C. Başsavcılığı’na ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yolladım (EK-91). Dilekçedeki suç duyurusu İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner ve Emniyet Genel Müdürlüğü Değerlendirme Kurulu Üyeleri (Emin Arslan ve Kamil Tecirlioğlu hariç) ve İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu Üyeleridir. Dilekçe cumhuriyet tarihinde bir ilktir. İlk defa bir İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve çok sayıda Vali, Emniyet Müdürü “...Emniyet kadroları içerisinde irticai örgütlenme yapmak, irticai kadrolaşmayı sağlamak ve irtica tandanslı olmayan müdürleri terfi ettirmemek, anayasanın m:24/5 fıkrasına açıkça aykırı faaliyette bulunmak” suçlamasıyla Savcılığa şikâyet ediliyordu. Anayasanın 24/5 Maddesi “… Kimse devletin sosyal, ekonomik siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırmaya ve siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne surette olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” hükmünü içermektedir. Devletin İçişleri Bakanı ve Emniyetin en üst kadroları laikliğe aykırı kadrolaşma yaptıkları savıyla Savcılığa şikâyet ediliyordu ve ben 25 yıl Emniyet Örgütü’ne hizmet etmiş biriydim. 23.08.2003 tarihli Star Gazetesi’nde “özel emirle terfi ettirilen emniyetçiler” başlıklı yazının işaretli bölümü aslında delillere dayanarak yaptığım suç duyurumunu da özetliyordu. Bu yazının son bölümü şöyledir: “… Bu nasıl bir soruşturmadır ki, bir bakan çıkıp gizlilik gerektiren hazırlık soruşturmasıyla ilgili kendisine önceden bilgi verildiğini basın toplantısında

80 açıklıyor. Emniyetin ne kadar politize olduğunu, gizli olması gereken bilgilerin bakanlara nasıl servis yapıldığı, bu açıklamayla da ortaya çıkıyor. Soruşturmayı yürüten polis müdürlerinin siyasilere özel servisler yapması, gazeteleri “üfleme! Haberler vermesine şaşırmıyorum. Polisin ne kadar politize olduğunu kamuoyu biliyor. Haklarında irticai faaliyetleri nedeniyle Başbakanlık Takip Kurulu’na “kırmızı dosya” bulunan polis müdürleri, özel emir ile terfi ettirilmedi mi? Terfi karşılığı – Emniyette yasadışı bir biçimde ve özel emir ile terfi ettirilen 17 emniyet müdürü, 37 komiser, baş komiser ve emniyet amiri etkili görevlere getirildi. Siyasiler sayesinde ve özel emirle terfi ettirilenler şimdi siyasilere diyet ödüyor. Onlara bilgi de sızdırıyor, aldıkları emirler doğrultusunda suç üretebilmenin çabasına da girebiliyor. Bunlar o yüzden yadırganmasın. Gerçeklerin ortaya çıkartılmasını haklarında iddia bulunanlardan yasalar çerçevesinde hesap sorulmasını tabii ki isteriz. Ama bazıları dokunulmazlık zırhına bürünüp hesap vermekten kaçıyor. Ama seçim meydanlarında “dokunulmazlıkları kaldıracağız” diyen AKP Genel Başkanı yalnız kendisi değil en az 15 bürokratını Meclis’e taşıyarak onların da hesap vermesini önlüyor.” (EK-92). Yine konuyla ilgili 23.08.2003 tarihli “Skandal Emniyete İrticacı Müdürler İçin Özel Terfi Toplantısı” başlıklı yazıda Ek’tedir (EK-93). Yukarıdaki başvurum üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı verip evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermiştir (EK-94). Yine başvuruda bulunduğum Ankara DGM Başsavcılığı da görevsizlik kararı vermiştir. Yargıtay Başsavcısı Sayın Nuri Ok 4483 sayılı yasa hükümleri uyarınca ön inceleme için evrakı İçişleri Bakanlığı’na yollamış (EK-95), İçişleri Bakanlığı “suç duyurusunun soyut ve sübjektif olması” gerekçesiyle “işleme koymama kararı” vermiştir (EK-96). Bu karara yaptığım itiraz (EK-97) ise Danıştay 2. Dairesi tarafından E-2004/196 k. 2004/351 “... Kendisinin taraf olmadığı” gerekçesiyle reddedilmiştir (EK-98). g- 17.09.2003 Tarihli Cumhurbaşkanlığı Makamına Dilekçem ve Aldığım İdari Ceza Hakkımda yapılan ve yukarıda anlattığım olayları Sayın Cumhurbaşkanımıza 27.05.2003 ve 17.09.2003 tarihli dilekçelerimle şikâyet ettim. Mevzuata göre Sayın Başbakanı ancak Sayın Cumhurbaşkanına şikâyet edebilirdim zaten. 17.09.2003 tarihli dilekçemde: “… Gizliliği olduğunu özellikle belirterek size arz etmek istediğim

81 çalışmamda Fetullahçılarla ilgili çalışmadır. Ekte sunduğum bu konudaki resmi belgeler aslında benim ve benim gibi Cumhuriyet taraftarları Atatürkçü insanların neden yok edilmek istendiğinin Emniyet teşkilatının ne hale geldiğinin de ibret belgeleridir. 16.07.2001 tarihli DGM Başsavcılığı’na yazdığım yazıdan...” diyerek Fetullahçılarla ilgili olarak DGM Başsavcılığından aldığım izin ve tüm yazışma suretlerini Sayın Cumhurbaşkanımıza yazdığım dilekçenin ekine koyduğumu belirttim (EK-99). Burada Sayın Cumhurbaşkanımıza bile belgelerin gizlilik değeri taşıdığını belirtiyorum. Bu belgeler tarafımdan Halil Behiç Gürcihan’a verildiği iddianamede iddia edilen ve hakkımda TCK 336. Maddesine göre işlem yapılmasının istendiği resmi yazılardır. Aynı resmi yazılar 2007 tarihinde EK-71’de yer alan Danıştay’a yazdığım karar Düzeltme talebimi içeren dilekçe ekinde de vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu dilekçe üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstanbul Valiliği’ne resmi yazı yazarak iddiaların araştırılmasını istediler. Bana gelen iki emniyet müfettişine ifade vermedim ve Devlet Denetleme Kurulu dışında hiçbir makama bu konuyla ilgili ifade vermeyeceğimi müfettişlerin ifade tutanağına geçirttim.

Bu dilekçe nedeniyle “makam atlayarak dilekçe vermek” suçundan

“kınama” cezası aldım. Buna karşı açtığım dava Anayasal zorunluluk nedeniyle reddedildi. h- Tuncay Özkan Nedeniyle Aldığım 2 Meslekten Çıkarma Kararı. Bu iddianamede ısrarla Tuncay Özkan’dan ele geçen ve altında benim imzam bulunan bir kısım gizli ya da gizlilik dereceli olmayan resmi evrakın tarafımdan Tuncay

Özkan’a

verildiği

iddia

edilmektedir.

Ben

bu

iddialarla

ilk

kez

karşılaşmıyorum. Yine daha önce adli ve idari olarak yargılandığım bir husus, bu sefer bu dava kapsamında da benzer bir mantıkla iddia edilmektedir.

Yıl 2004. İddia; “ gazeteci Tuncay Özkan’a adliyeye gitmeden bir takım evrakları vererek köşesinde yazmasını sağlamak sureti ile HAZIRLIK TAHKİKATININ GİZLİLİĞİNİ BOZMAK” suçlaması. Şikâyetçi; Susurluk hükümlüsü Ali Fevzi Bir. Suçlanan; Eski Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan.

82 Aynen Böyle. Önce iddianame Ek Klasör 135.s.213 ve 214’e konulan Kararla İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu Ali Fevzi Bir isimli şahsın “Tuncay Özkan benim arkadaşımdır, telefon görüşmelerini ben verdim, sakın ona karşı sözlü ve fiili eylemin olmasın diye beni tehdit etti” şeklinde kendisiyle konuştuğumu söylemesi tek başına delil kabul edilerek, 2 yıllık idari ceza zaman aşımına uğrayacağından savunmamı da almayarak beni meslekten çıkarttılar. Ali Fevzi Bir’in 06.01.2004 tarihli ifadesi ektedir (EK-100). Sonra açtığım dava üzerine savunmam alınmadığı için karar Konya 2. İdare Mahkemesince bozuldu. İdare bu şekilde karar vererek zamanaşımını durdurdu. Daha sonra aynı suçlamadan bu kez ifademi alarak 10.12.2004 tarih ve 2004/74 sayılı İçişleri bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu Kararıyla beni 2. kez meslekten çıkarttı. Oysa Tuncay Özkan belgeleri benden almadığına dair ekteki dilekçeyi vermiştir (EK-101). Belgeleri Savcılıktan aldığını açıkça beyan etmiştir. Bu işleme karşı idari yargıya yeniden gittim. Konya 1. idare Mahkemesi bu kez başvurumu reddetti. Temyiz incelemesinde Danıştay Kararı lehime bozdu. Aksaray İdare Mahkemesi bozma kararına uydu ve bu davayı da kazandım. Aynı suçlamayla bu kez de hakkımda adli dava açıldı. Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yıllarca yargılandım. Sonunda mahkeme 28.04.2008 tarihli kararıyla “BERAAT”ime karar verdi (EK-102). Ama bir kısım Fetullahçı Polis hala buna inanmamakta direniyor ve ısrarla aynı kişiye belge verdiğimi, bence Sayın Savcıları da aldatarak bu iddianamede iddia ediyorlar. Ne denilebilir ki? Polis üniforması altındaki imam cüppelerini gösterebilmek için yıllarca çaba sarf ettim, bir türlü olmadı. Bundan sonra olur inşallah. ı- İşkence İddiasıyla 2. defa meslekten çıkartılmam Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü üyelerince ibraz edilip Savcılıkça ek klasör 140.s.80- 82’ye konulan Yusuf Kayapınar adlı kişiye işkence yaptığım savıyla verilen meslekten çıkartma kararına karşı açtığım idari davayı Konya 1. İdare Mahkemesi’nde kazandım. İçişleri Bakanlığının temyiz istemi de Danıştay tarafından reddedildi. Yani, Adnan Hocacılar Suç Örgütü mensupları her zamanki taktikleriyle karalamaya çalıştıkları insanların aleyhine olan belgeleri ibraz edip, lehine olanları görmezden gelme faaliyetini burada da icra etmişler ancak yine iddiaları mahkeme kararlarıyla çürütülmüştür. Bu konudaki Yerel Mahkeme Kararı 8.2.2006 tarih E.2005/71 K.2006/183 Danıştay kararı ise 19.12.2008 tarih ve 2008/7049’dur.

83 Belirtilen konudaki İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkımda verilen gerekçeli BERAAT kararı ektedir (EK-103). F- MESLEKTEN ÇIKARTILDIĞIM EYLÜL 2003’TEN GÖZALTINA ALINDIĞIM 23.09.2008

ARASINDA

YAŞADIKLARIM

VE

İDDİANAMEDE

GEÇEN

ŞAHISLARLA İLİŞKİLERİM a- Genel Değerlendirme Buraya kadar belgeleriyle anlattıklarımı iddianamedeki iddialarla örtüştürerek özetlediğimde ortaya şu tablo çıkmaktadır: İstanbul

Organize

Suçlar

Şube

Müdürlüğü’nü

kurduğum

28.08.1998

tarihinden, görevden alındığım 13.03.2003 tarihine kadar yaptığımız yüzlerce başarılı operasyonla, Türkiye ve özellikle İstanbul mafyadan büyük ölçüde arındırılmış ve bu nedenle bu örgütlerin gelirlerine milyarlarca dolar zarar verilmiştir. Bu başarı ister istemez mafyanın Bürokrasi, Basın, İşadamları ve Politikacılar arasındaki güçlü ilişkilerini harekete geçirmiş ve bu büyük güçlü katmanlar şahsımda tüm Organize Suçlar Şubesi personelini ve mücadelemizi hedef alarak müthiş bir yıldırma, sindirme ve karalama kampanyalarına başlamışlardır. Özellikle 1999 – 2001 yıllarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki siyasi amaçlı “yolsuzluk” yapan “irticai tandanslı” mafya, yine 2000-2001 yıllarında Gebze ve Maltepe Belediyeleri’ndeki yolsuzluklara karşı gerçekleştirdiğimiz operasyonlar, 1999’da Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü’ne yönelik operasyonlar ve yine 2001 yılındaki Susurluğun Askeri Kanadı olarak nitelendiğimiz Tuncay Güney’in anlatımları üzerine aldığımız izin, aynı yıl Fetullahçı örgütlenme ile ilgili çalışma izni almamızla ilgili olarak çok büyük tehdit, işlem ve karalamalara maruz kaldık. Başta Yeni Şafak olmak üzere Zaman, Aksiyon, Samanyolu ve bu grubun kontrolündeki basın başta olmak üzere, Tuncay Güney’in anlatımlarında yer alan Milliyet, Hürriyet yazarlarının tepkisi nedeniyle bu grup tarafından sayısız gerçek dışı itham ve haberlerle karalanmaya çalışıldık. Bunları mafyayla mücadelenin doğal süreci olarak görüyorum. Demek ki gerçekten bazı taşları yerinden oynatmayı başarmışız. Mafyayla mücadelemizi tarih ileride değerlendirecektir. Buraya kadar anlattığım, Örümcek Ağı Operasyonu, DUYUSAN’ın basılması, Fetullahçılarla ilgili aldığım izin, Veli Küçük ve Grubu ile ilgili aldığım izin, Tuncay Özkan’a belge vererek gizlilik bozmam gibi hususlara ayrı ayrı idari ve adli yargıda

84 hesap verdiğim ya da adli makamların bilgi kontrol, denetimi ve onayıyla işlem yaptığım, belgeleriyle kanıtlı olduğu halde, hepsi toplanmış adeta birileri tarafından arşiv çalışması yapılarak bu kez de terör örgütü üyeliği suçlamasına dayanak yapılmıştır. Bu ciddi bir organizasyonun işidir. Kanaatimce

Fetullahçıların

bana

“O

bizimle

ilgili

izin

aldı,

kesin

Ergenekoncu” şeklindeki yaklaşımlarının organizasyona dönüşmüş biçimidir ve her zaman olduğu gibi adli merciler polis içerisinde yuvalanmış bir grup tarafından aldatılmaktadır. Gün gelip güç el değiştirirse o zaman da “O Fetullahçı, bizimle ilgili izin aldı” diyen diğer grubun yani şu an üyesi olmakla suçlandığım örgütün yönetici ve üyesi olmakla suçlanan diğer kişilerinin gayretleriyle yine tutuklanacağım gibi görünüyor. Aslında aynı tehlike heyetiniz ve Sayın Savcılar için de geçerli, burada beraat kararı verseniz Ergenekoncu, mahkûmiyet kararı verseniz Fetullahçı olacaksınız. Savunmamın başında Tuncay Güney’in Avukatınca Sorgu Hâkimliğinde yapılan beyanı burada tekrarlamak istiyorum. Bu beyan bu davanın özünü ortaya koymaktadır. Şöyle diyordu Avukat Yusuf Aydın “… Sanık Tuncay Güney mesleği itibari ile yaptığı araştırmalar sebebiyle devlet hesabına çalışmıştır, edindiği bilgileri emniyete ve ilgili kurumlara aktarmıştır.”

Burada Tuncay Güney’in

Emniyetin hangi birimlerine bilgi aktardığının tespiti şarttır. Bu nedenle Sayın Avukatın tanık olarak dinlenmesi gerekir. Tuncay Güney’i alıp Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne getiren görevliler İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü personelidir. Devamında şöyle bitiriyor Avukat Aydın: “… Emniyet ve diğer devlet kurumları arasında çıkan sürtüşme sebebiyle Tuncay Güney harcanmak istenmiştir…” Görünen odur ki bu sürtüşme hala sürmektedir. Bu sürtüşmenin hiçbir yerde yer almayan ve yalnızca görevini yapan, bu şekilde alınan çalışma iznini 16.03.2001’den 22.11.2002’ye kadar zorlayarak uzatan bendeniz şimdi bu sürtüşen gruplardan birine dâhil edilip cezaevine kondum. Yarın devam eden bu sürtüşmeyi yargılayan sizler de aynı duruma düşmezsiniz inşallah. Amacım başıma geleni örneklemektir, sizlere saygısızlık etmek değildir. Ben o tarihte Organize Suçlar Şube Müdürü olmasaydım bugün bu şekilde karşınızda olur muydum? Asla olmazdım. Olayın özeti budur. Şimdi 2003’te atıldıktan sonra yaşadığım bazı olaylara yer verip, iddianamenin benimle ilgili diğer bölümlerini de hayatın olağan akışı içerisinde anlatmaya çalışacağım.

85

b- Behiç Gürcihan ve Kuvvai Milliye Grubuyla Tanışmam ve İlişkim 2003 yılı Ekim ayında babamın by-pass olması nedeniyle babam emekli astsubay olduğundan kan bulabilmek için Merkez Komutanlığına gittim ve burada Merkez komutanı Gafur Paşa ile tanıştım. Sağ olsunlar kan konusunda yardımcı oldular, teşekküre gittiğimde yanında genç biri oturuyordu. Bana “Adil Bey bu arkadaşla tanışın Atatürkçü birisidir, gazetecidir” dedi. Şahısla orada tanıştım, adını Mete olarak söyledi. Telefon numaramı verdim bir ara görüşürüz dedim. Aradan 1-2 yıl geçtikten sonra Mete beni telefonla aradı ve görüşmek istediğini söyledi, ben tanımayınca kendisini Gafur Paşa’nın yanından diye tanıttı. Kendisiyle rahmetli babası arkadaşım olan Volkan Ekner’in Cankurtaran’da bulunan Lokantasında buluştuk. Genel konulardan söz etti ve hatırladığım kadarıyla 2023 Platformu diye bir platform olduğunu, burayla ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu. İstanbul’un 7 tepesine Türk Bayrağı dikeceklerini söyledi. Zaman ayıramayacağımı, başka işlerimin olduğunu söyleyip ilgilenmedim. Mete 2005–2006 yıllarında birer kez yanıma geldi, aynı lokantada buluştuk. Ben meslekten atıldıktan sonra gündüzleri boş olduğumdan genelde o lokantada bulunuyordum. Bu uğramaları tesadüftü. Lokanta yol üstünde olduğundan soruyordu içerideysem geliyordu. Bir kez de büroma geldi. Burada kendisinin acikistihbarat.com diye bir sitesi olduğunu söyleyip yazı gönderirseniz yayımlarım dedi. Bir yazı gönderdim, yazım isimsiz yayınlandı. Bu yazı daha önce kuvvaimilliye.net’de yayımlanmıştı. Yine Üsküdar’daki Kuvvai Milliye Derneği toplantısında da karşılaştım. Kendisinin adının Behiç Gürcihan olduğunu çok sonra Bekir Öztürk’ten öğrendim ve gerçek adını kullanmadığı içinde kızdım. Ve bir daha da sitesine yazı göndermedim. Bundan sonra da bir kez karşılaştım, onu da anlatacağım. Meslekten atıldıktan sonra Yeditepe Üniversitesi’nde ders vermeye devam ettim. Yüksek Lisans öğrencilerine ders verdiğimden derslere akşamları giriyordum. Gündüz de genellikle ya bahsettiğim lokantada ya da Sultanahmet’te açtığım ofisimde oluyordum. Atıldıktan sonra Gaziosmanpaşa’nın Sesi ve Haber Objektif isimli gazete ve dergide köşe yazıları yazdım. Gaziosmanpaşa’nın Sesi dergisini hemşerim Tuncer Bey çıkartıyordu. Haber Objektif Dergisi’nden bir kişi tanıyorum, ismini şimdi hatırlayamıyorum, onu da bana gazeteci olan eski bacanağım Metin Yener göndermişti. Bu dergide de Ümit Oğuztan’ın yazdığını fark edince yazılarımı kestim. Yani siz tespit edememişsiniz ama ben Ümit Oğuztan’la aynı dergide yazı

86 yazmışım. 2001’de izin aldığımız Ümit Oğuztan olduğunu çok sonra anladım. Ama kendisini hiç görmedim. 2005 yılı sonlarında beni, İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü olduğum dönemden tanıdığım gazeteci Güler Kömürcü telefonla aradı ve Kuvvai Milliye.net adında bir internet sitesi olduğunu, sahibi Bekir Öztürk diye birisinin kendisine ulaştığını, yazı yazmasını istediğini ancak kendisinin yoğun olduğu söylediğini belirtip “Adil Serdar Saçan var arkadaşım, isterseniz ona sorun belki yazar” dediğini, Bekir’e numaramı verip veremeyeceğini sordu, verebileceğini söyledim ve Bekir aradı. Beni basından tanıdığını, takdir ettiğini söyleyerek sitede yazı yazmamı teklif etti. Kabul ettim ve 2007 sonuna kadar da yazdım. Toplam 12-13 makalem yayımlanmıştır. Yazılarımı e-posta olarak Bekir’e gönderiyordum, o da yayımlıyordu. Bekir İstanbul’a geldiğinde birkaç kez telefonla aradı ve yanıma geldi. Yazılar nedeniyle kendisiyle telefonla da görüşüyordum. 2006 yılında bir gün Bekir arayarak Oktay Yıldırım isimli bir gazi arkadaşlarının olduğunu, sitede yazdığını söyledi (Oktay Yıldırım’ı sitedeki yazılarından biliyordum). Sonra “ağabey bu Oktay çok agresif, herkesle kavga ediyor, Tv’lere çıkıp çok sert tartışmalar, konuşmalar yapıyor, siz de emniyetçisiniz, bir göndersem de nasihat etseniz belki sizi dinler yoksa başına iş alacak” dedi. Olur, gelsin dedim. Oktay telefonla aradı ve yanıma çağırdım, geldi. Gazi olduğunu söyledi ve sohbet ettik. Kendisine

sakin

olmasını,

yazı

yazdığını,

bununla

yetinmesini

kimseyle

tartışmamasını, gazi olduğu için başını derde sokmamasını salık verdim. O da “olur ağabey” dedi ve gitti. Oktay’la 3-5 kez uğradığında ve Selimiye’deki az sonra anlatacağım resmi toplantıda görüştüm. Oktay bir gün aradı ve bir Emniyet Amirinin bir toplantı veya gösteri sırasında tartakladığını ve hatta gazi olduğunu söylediği halde kendisine çok kötü davrandığını ve TSK’ye hakaret ettiğini söyleyerek dert yandı. Eski bir emniyet müdürü olduğumdan üzülme diye teselli ettim kendisini ve ekte yer alan Cezalılar Birliği isimli yazıyı yazarak Kuvva-i Milliye.net sitesindeki köşemde yayımlanması için Bekir’e eposta olarak gönderdim. Bu yazı 23.09.2006 tarihlidir. Yazıyı burada aynen okuyorum. Sayın Savcılık daha Ergenekon denilen bir terör örgütü iddiası olmadan 9 ay önce söylediğim gerekçeyle yazılmış bu yazıyı terör örgütü irtibatı olarak değerlendirmiştir.

87 Bekir Öztürk bir gün telefonla arayarak Kuvva-i Milliye Derneği kuracaklarını ve üye olup olmayacağımı sordu. Prensip olarak hiçbir dernek ve siyasi partiye üye olmama kararı aldığımı, davalarımı kazanınca mesleğe döneceğimi söyledim. O yüzden de üye olmadım. Bu dernek kurulduktan sonra Bekir beni bir gün aradı Derneğin İstanbul Şubesi’nin Selimiye’de bir lokantada toplantısının olduğunu orada konuşma yapıp yapmayacağımı sordu. “Yapmam” dedim. Bunun üzerine “O zaman 5 dakika da olsa uğra ağabey bir göreyim seni” dedi. Olur dedim ve 10 dakika uğradım. Orada tanıdığım olarak Behiç Gürcihan, Oktay ve Bekir vardı. Güvenlik Şubesi’nden polisler de vardı. Bekir’le 10 dakika konuşup çıktım. Tüm yaşamım boyunca gittiğim tek toplantı budur. Bunun haricinde Cumhuriyet Mitinglerine dahi katılmadım. Hiçbir eylem, protesto gösteri vs de hoş olmayacağını düşündüğüm için yer almadım. Bu dernekten tanıdıklarım bunlardır. Bir de Bekir ziyarete geldiğinde İzmir’den yazı yazan Feryal Hanımla tanıştırdı. Onunla da arada telefonla görüştüm. Hatta Temmuz 2007 seçimlerinden sonra sitede yazı yazmayı bıraktığım ve Kuvvai Milliye Derneği yöneticilerini tanımadığım için Feryal Hanım aracılığı ile siteye yazı yazmaya devam etmemi rica ettiler. Çünkü Temmuz 2007 seçimlerinden sonra burada makale yazmayı bırakmıştım. Bunun üzerine birkaç makale daha yazdım. Sonra site kapandı ve bir daha da açılmadı. Sanırım 2007 yılıydı. Cankurtaran’da lokantada otururken Bekir aradı İstanbul’a gelmişti yanıma uğradı. Yol kenarında masaları olan bir lokantadır orası. Orada Bekir ve arkadaşlarıyla Behiç Gürcihan geldi. Bekir kendisinin çağırdığını söyledi. Behiç, Bekir’le görüşürken ben de diğer masadaki Volkan Ekner’in yanına geçtim. Bir süre sonra Behiç yanıma geldi. “Ağabey beni içeri aldılar” dedi “ne zaman” diye sorunca “geçenlerde aldılar evden Fetullahçılarla ilgili senin imzan olan belgeler çıktı ben de senden aldığımı söyledim” dedi. “Niye böyle söyledin? Kimden aldın?” diye sorunca “Çok sıkıştırdılar nasılsa size bir şey söylemezler, ben ikili ilişkilerim sayesinde elde etmiştim yanlış anlaşılır diye söylemedim” dedi. Volkan kulağıma eğilip “Ağabey şunu bir döveyim mi adama bak senin başını derde sokacak” dedi Ben de kendisine “yanlış yapıyorsun Behiç” dedim. Kalkıp gitti ve bir daha da kendisini görmedim. Behiç’ten çıktığı iddia edilen belgelerin hikâyesi budur. Bu konudaki konuşmanın şahidi Volkan Ekner dinlenmelidir. Gürcihan ifadesinde bu lokantadaki görüşmelerimizi de pas geçmektedir.

88 Kuvva-i Milliye.Net sitesi ve bu şekilde tanıştığım insanlarla ilişkim bundan ibarettir. Behiç’te çıkan bana ait Fetullahçı olmadığıma dair dilekçeyi ben 1999’da basına dağıtmıştım zaten. c- Yeditepe Üniversitesi’nde Ders Vermem Sayın Bedrettin Dalan ve Koruması Coşkun Umur’la İlişkim. Daha öncede anlattığım üzere 2000 yılından itibaren meslekteyken İstanbul Valiliği’nin onayı ile Yeditepe Üniversitesi’nde uzmanlık alanım olan Kamu Yönetimi ve Organize Suçlar Konularında dersler veriyordum. 2003 yılında Sayın Vali bu izni kaldırdı, aynı yıl meslekten çıkartılınca izin almaya da gerek kalmadı ve ders vermeye devam ettim. Dönemin Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Eğitim Bilimleri Enstitüsü müdürleri verdiğim derslerden öğrencilerin memnun olmaları nedeniyle ders sayımı artırdılar. Ayda ortalama 60 saat ders veriyordum. Bu derslere dışarıdan Öğretim Üyesi olarak girdiğimden okulun kadrolu öğretim üyesi değildim. Yani ders başına ücret alıyordum ve geçimimi de bu şekilde sağlıyordum. Esasen bu durum tutuklandığım tarihe kadar da devam etmiştir. 2005 yılında Hukuk Fakültesi’ne Yardımcı Doçent olarak atanabilmem için tüm akademik koşullar yerine geldi ve Rektörlükçe atamam yapıldı. Aynı gün Sayın Dalan beni yanına çağırıp “istifa etmemi” istedi. Gerekçe olarak da “orada çalışmamamla ilgili

ciddi

baskılar

geldiğini

ancak

dışarıdan

ders

verebileceğimi,

kadrolu

olamayacağımı” gösterdi. Hemen istifa ettim. Yani bir gün bile sürmeyen bir yardımcı doçentliğim söz konusudur. AKP’nin iktidara gelmesi ve benim atılmamla birlikte tek geçim kaynağım olan bu üniversiteden de atılmam için Vakıf Yönetimine ve Sayın Dalan’a çeşitli çevrelerden çok baskı yapıldığını duymuştum. Sayın Dalan ilk defa yukarıda anlattığım olayda bunu açıkça söylemiştir. 2000 yılında Yeditepe’de ders vermemi öneren Sayın Dalan değildir. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı bir arkadaşımdır. Sayın Dalan’ı 2001 yılı sonunda tanıdım. Daha önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken görevim gereği bir kaç defa yanına gitmiştim. Sonra hiç görüşmedim. Üniversitesinde ders verdiğim Vakfın Başkanı olduğundan kendisiyle son derece seviyeli bir ilişkim olmuştur. Kendileri en zor durumumda bana ekmek kapısı açmıştır. Meslekten atıldığım 2003 yılından 2008 yılına kadar kendileriyle zaman zaman okulda görüşmüşümdür. O görüşmelerimde ya hatır sormaya yönelik

89 olmuştur ya da okulda öğle yemeği yerken beni görüp çağırmış birlikte yemek yemişizdir. Sayın Dalan görevdeyken benden asla bir şey istememiştir. Burada Sayın Veli Küçük’ü Sayın Dalan’ın odasında gördüğüm iddiasını da yanıtlamak istiyorum. Sayın Dalan’ın odasına dediğim gibi zaman zaman gitmişimdir. Odası çok büyüktür ve odasında aynı anda onlarca insan bulunur. Odasına girdiğimde genellikle masasının yanına gider, ayakta bir hatır sorar ayrılırdım. Orada bulunan insanlardan beni tanıyan olur da seslenirse ancak öyle fark ederdim. Sayın Küçük polisteki ifadesinde “beni bu odada gördüğünü, konuşmadığını, benimle bir samimiyetinin olmadığını” söylemiş, Samimiyet değil, Küçük’le hiç konuşmuşluğum, merhabam yoktur. Kendisini görmedim. Gazetede haberler çıkınca Sayın Dalan’a uğrayıp Küçük’ün beni odasında gördüğü iddiasını sordum. O da “oğlum ben Veli Küçük’ü tanımam, bana bir kez bir burs için geldi ben de bursu vermedim, o geldiğinde senin benim odama gelip gelmediğini hatırlamıyorum” dedi. Bunun üzerine “Sayın Başkanım, ben de hatırlamıyorum ama benim yüzümden size ve Üniversiteye saldırıyorlar, dilerseniz istifa edip ders vermeye gelmeyeyim” dedim. Kızarak “Sen işine bak burada kanunsuz hiçbir şey yapmıyoruz, o ne demek öyle?” dedi. Bu konuşmanın üzerine derslerime devam ettim. Esasen Sayın Küçük, Savcılık ifadesinde beni hayatında bir kez bir seminerde gördüğünü beyan etmiştir (1. iddianame s.823). Hangi beyanının doğru olduğunun kendisine sorulması gereklidir. Yine 2008’de oğlum üniversite sınavında Yeditepe Üniversitesi’nin bir bölümünü kazandı. Burada çalışan öğretim üyelerinin tümünün çocuklarına %50 burs verilir ve oğluma da verildi. Bu da basında çok terbiyesizce ve insafsızca yayınlara neden oldu. Sayın Dalan’la en son 2008 Eylül ayında görüşerek artık tüm davalarımı kazandığımı, bir iki hafta içinde mesleğe döneceğimi söyleyip vedalaştım. Ama mesleğe değil cezaevine girdim. Bildiğim tanıdığım ve gördüğüm Sayın Bedrettin Dalan, Atatürkçülükten taviz vermeyen, mert, yiğit adam gibi bir adamdır. Kendisiyle tanışmış olmaktan onur duyduğum insanlardan biridir. Sayın Dalan’ın Koruması Coşkun Umur’la da telefon görüşmelerim olduğu iddianamede iddia edilmiş. Doğrudur. Coşkun emekli bir polis memurudur. Kendisiyle telefonla görüşüp üniversiteye girip çıkmamda, arabamı içeri sokmamda sorun çıkarsa yardım istiyordum. Yine Sayın Dalan’la görüşmek istediğimde nerede

90 olduğunu soruyordum. Coşkun Umur son derece beyefendi ve meslek terbiyesi almış eski bir meslektaşımdır. İlişkim bu çerçevededir. d- Tuncay Özkan’la İlişkim ve Özkan Vasıtasıyla Tanıdığım İnsanlar 1998 yılında Asayiş Şubesi Müdür Yardımcısı iken, İstanbul Barosunun düzenlediği bir panelde çetelerle ilgili konuşma yaptım ve “çeteler devlete sızmış, bunları devletten temizlemek lazım” dedim. Bunun üzerine birçok basın kuruluşu bu konuşmamı haber yaptı. Hakkımda soruşturma açılması gündeme geldi. Ancak Emniyet Müdürünün izniyle konuştuğum için dava açılmadı. Tuncay Özkan bu konuşmam üzerine benimle tanışmak istemiş, gazeteci Emin Demirel bu isteğini iletti ve tanıştım. Yaptığım görev nedeniyle çok sayıda polis-adliye muhabiri ve gazeteci tanırım. 28 Ağustos 1998’de Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nü kurunca mafyayla amansız bir mücadeleye giriştik. Gerçekten çok zor ve ağır şartlarda mücadele veriyorduk. O dönemde Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanımız, şimdi Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, istihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’du. Gerek bu müdürlerimizin gerekse, İl Emniyet Müdürümüz Sayın Hasan Özdemir’in bilgi ve denetimleri dâhilinde Organize Suç Örgütleriyle Mücadele’nin psikolojik harekât boyutuyla ilgili birçok yöntem kullanıyorduk. Bir yandan basın açıklamaları yapılıyor diğer yandan basından yararlanılarak kamuoyuna mafya ve mafyayla nasıl mücadele ettiğimiz anlatılıyordu. Bu devletin resmi harekât planıdır. Gerekirse Emin Arslan’ı bu konuda tanık olarak dinleyebilirsiniz. Bu kapsamda basınla ilişkiler sıcak tutuluyor ve sakıncası olmayan konularda kamuoyu bilgilendiriliyordu. Yalnız bu bilgilendirme işini yaparken başlangıçta büyük güçlük çektik. Mafyanın basınla olan ilişkilerini ve basın desteğini kırmak o kadar kolay olmadı. Mafya 1960’dan bu yana basında adamlarını oturtmuştu ve reklamını yapıyordu. “Altın tabancalı kabadayı”, “ünlü mafya babası”, “ülkücü mafya babası”, “meşhur kabadayı” gibi birçok manşetten gazete ve dergi haberlerine, köşe yazılarına boğulmuş bir basın vardı. Esasen mafyanın olması için basın ayağının mutlaka olması gereklidir. Hatta polis adliye muhabirlerinden polisten bilgi alıp mafyaya ulaştıran muhabirler bile vardı. Mafyaya karşı kamuoyu oluşturmak için cesur gazeteciler lazımdı. Biz ve Ankara bu konuda zorluk çektik. Bu süreçte bize Uğur Dündar ve Tuncay Özkan ciddi anlamda destek oldular. Kanal D o zaman büyük bir destek atağı yapmıştır. İşte

91 Tuncay Özkan bu dönemin en korkusuzca mafyayla mücadeleye destek veren isimlerinden birisidir. Verdiği bu destekten dolayı Tuncay Özkan’ı iki kez suikasttan kurtaran bizim şubemiz ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’dür. Gerekirse, öğrenmek isterseniz Özkan’ı öldürmek üzere ikametine giderken el bombalarıyla yakaladığımız mafya liderlerinden birisinin adını verebilirim. Özkan’ın bu yiğitçe duruşu beni çok etkilemiştir ve kendisiyle dostluğumuz oluşmuştur. Kendisine asla gizli belge ya da sakıncalı bilgi vermemişimdir. Zaten Özkan’ın o dönemde bizden bilgi ya da belge almaya ihtiyacı yoktu. Ali Fevzi Bir denilen Susurluk Hükümlüsünün iddialarıyla ilgili adli ve idari yargılamaları daha önce kanıtlarıyla açıklamıştım. Meslekten

çıkartıldıktan

sonra

Özkan’la

arkadaşlığımız

devam

etti.

İddianamenin telefon irtibatları bölümünde belirtilen, Tuncay Özkan’la 260 telefon görüşmem azdır. Daha fazla görüşme yapmış olmam gerekir. Ayrıca yine iddianamenin 1329. sayfasında son zamanlarda Tuncay Özkan’la yakın ilişki içerisinde olduğum söylenmiştir. Bu tespit yanlıştır. Tanışıp dost olduğum 2000’li yıllardan beri Özkan’la yakın arkadaşlığım vardır, bu ailece görüşme derecesinde değildir. 2004 yılında Avukatlık ruhsatnamemi aldıktan sonra 2005 yılında Özkan Kanaltürk ve kendisinin hukuk danışmanı olmamı istedi ve vekâletname verdi. Bu vekâletname’yi Ek 1de sunmuştum. Hakkında birçok dava açıldığı için Özkan’a hukuksal olarak yardım etmişimdir. 2008 yaz ayında bir alacağım geciktiği için paraya ihtiyacım oldu. Ben de Özkan’ı arayıp borç istedim. O’da gönderdi. Param olduğunda borcumu ödeyeceğimi söyledim. Bugüne kadar da ödeyemedim. Bunu Özkan’ın dinlemelerle ilgili bölümüne koyup bazı gazetelerde haber yaptırarak bir babayı ne duruma düşürdüğünüzü hiç düşündünüz mü? Sizlerin de çocukları var. Neden borç istediğim belli, nereye ödeme yaptığım belli. Neden bu görüşme basına servis edilmiştir? Daha Metris Cezaevindeyken Bugün Gazetesi bunu yazdı. Sayın Başkanım, benim aleyhime binlerce kötü yayın yapıldı, ama yukarıda belirttiğim yayın ve “Dalan oğlunu bedava okutuyor” yayınları beni çok incitti. Oğlum o üniversitede Öğretim Üyeliği yaptığım için mevzuat gereği %50 burs almıştır. Diğer %50’si tarafımdan ödenmiştir. Gerçek böyle iken bu işe ailelerimizi, çocuklarımızı karıştıranlarla bir hesabım olacağını, sonuna kadar onların bu davranışlarını affetmeyeceğimi bilmenizi istiyorum. Ve inanın ben gerçekten terörist olsaydım bunları yazamazlardı. Üç kuruşluk mafya bozuntuları aleyhinde bile hala haber

92 yapamıyorlar, mafya her yerde adam öldürüyor, bar basıyor, sokakta çatışıyor adını “silahlı kavga” koyuyorlar. Manzara bu. Hangi mafya operasyonlarını yapıyorlar son 6 yıldır? Biz mafyayla mücadeleyi bıraktıktan sonra oluşan mafya örgütlerinin öldürüp toprağa gömdükleri insanları daha yeni çıkartıyorlar oralardan. İcraatlarımızı karşılaştıralım isterseniz. 5 yıl benim dönemim ve yalnızca İstanbul’un mafyayla mücadele istatistikleriyle 6 yıl AKP dönemi tüm Türkiye mafyayla mücadele istatistiklerini koyalım yan yana. Ondan sonra konuşsun “kafaları karışmaktan dolama olmuş” aynı merkez üretimi beyinli gazeteciler. Mafya aleyhine tek satır yazılmıyor 6 yıldır. Bunun anlamını biliyorum, ama konumuz değil. Tuncay Özkan’la ilişkim, dostluğum bu şekildedir. Arada işyerine gider dertleşirdim. Yardıma ihtiyaç duyduğumda arar destek isterdim. Onun dosta ihtiyacı olduğu zaman yanında olurdum tıpkı aylardır aynı koğuşta olduğumuz gibi. Tuncay’ın kanalında 3 programa çıktım. Konuşurum da başı belaya girer diye uğradığım haksızlıklarla ilgili haber bile yapılmasını istemedim. Düzenlediği hiçbir panel, toplantı ve hatta Cumhuriyet Mitingine katılmadım, Bizkaçkişiyiz, memleket sevdalıları derneklerine üye olmadım, en son kurduğu Yeni Parti üyesi de değilim. Bunun nedeni uzun yıllar polislik yaptığım için böyle sosyal aktivitelerin bana hep soğuk gelmesidir. Bizkackisiyiz.com sitesinde de yazarlık yapmadım. Bu konuyu daha önce açıklamıştım. Adnan Bulut’la, Tuncay Özkan vasıtasıyla tanıştım. Tuncay’la pek telefonla konuşamıyordum son zamanlarda, onu bulamayınca Adnan’ı arar, nerede olduklarını sorardım. Adnan da zaman zaman beni arardı. Aramızda ağabey-kardeş ilişkisi vardır. Ancak burada önemli bir konuyu belirtmek isterim. Adnan’la meslekten atıldıktan sonra tanıştım. Adnan ben görevdeyken ne yanıma gelmiştir ne de bir tanışıklığım vardır. Görevdeyken Tuncay’ın muhabirleri Emin Demirel ve Rıdvan Bıyık’tır. Onlar da tüm basına verdiğimiz bilgileri alıp haber yapıyorlardı. Bu nedenle Adnan Bulut’un “Tuncay Özkan’ın arkadaşı olması sebebi ile Adil Serdar Saçan’ın kendilerine daha fazla yakınlık gösterdiğini kısman daha rahat bilgilere ulaştığını” ifadesinde söylemesi yanlıştır. Adnan’a bu hususun yeniden sorulmasını talep ediyorum. Kendisiyle tanıştığımda polis değildim. Bu konuda ayrıca gerekli görürseniz Rıdvan Bıyık ve Emin Demirel’in de dinlenmesini, ayrıca Adnan Bulut’la ilk telefon irtibatımın yılının belirlenmesini talep ediyorum. Daha doğrusu

93 Bulut’la aramdaki telefon görüşme ve zamanını gösteren dökümün dosyaya eklenmesini ve tarafıma tebliğini talep ediyorum. Doktor Hüseyin Nazlıkul ile kalp krizi geçirdiğim 2006 yılında Tuncay’ın tavsiyesiyle tedavi olmak amacıyla tanıştım. 2006’da sigarayı bırakmak için, 2008’de de trafik kazasında yaralanan elime iğne yapılması için muayenehanesine gittim. Bunun haricinde de tanımam bilmem. Bir de tutuklandığımızda Metris’te aynı havalandırmaya çıkıyorduk. Dr. Mesut Özcan’la da tanışıyorum. 2006’da kalp krizi geçirdikten sonra Tuncay’ın tavsiyesiyle Ankara’ya gittiğimde anjiyo sonuçlarımı gösterdim, o da bana neler yapmam gerektiğini söyledi. Bir de tutuklandığım gece gördüm. Tuncay’ın sekreteri Anet Shakyan ve şoförü Şener Öztürk’ü de Tuncay’ın kızı Nazlıcan’ı da tanırım. Tuncay Özkan hala arkadaşımdır. Arkadaşım olmasından da memnunum. Onun yiğit, namuslu, dürüst bir mafya ve terör savaşçısı olduğuna hala inanıyorum. e- 2006 Yılında Kalp Krizi Geçirmem Yaşadığım olaylar ve sıkıntı nedeni ile 08.08.2006 yılında çok ciddi bir kalp krizi geçirdim. Halen bu kriz nedeni ile tedavi görmekteyim. Raporlarım ektedir (EK-104:__2.İd. Ek. Kl.225s.279/286).

f- Emcet OLCAYTU İddianamede örgütsel ilişki içerisinde olduğum iddia edilen İşçi Partisi grubundan Sayın Emcet OLCAYTU ile 2006 yılı içerisinde Aydınlık Dergisi adına bir röportaj teklifi ile bana gelmesi ile tanıştım. Sayın Olcaytu ile ilk ne zaman telefon görüşmesi yaptığım Sayın Savcılık tarafından belirlenirse söylediğim hususun doğruluğu ortaya çıkar. Kendileri Hukukçudur, ben de o tarihte Avukattım. Yani İddianamede garip bir tarifle söylendiği gibi Sayın Olcaytu ile aramızda gazeteci-eski Polis Müdürü ilişkisi değil (İd. s.1329) önce gazeteci-yazar ve öğretim üyesi, sonra ise iki hukukçu ilişkisi vardır. Zira Sayın Olcaytu ile röportajımın ana konusu da yazdığım kitaplardaki bir kaç bölümle ilgiliydi. Olcaytu’ya “2001 yılında benim aleyhimde Aydınlık Dergisi’nin müthiş aleyhte yayınlar yaptığını, dava açıp kazandığımı söyledim. O da kendisinin bundan haberi olmadığını ama nedenini araştırıp bana söyleyeceğini belirtti. Nitekim daha sonra

94 2001 yılındaki yayınlarla ilgili olarak yanıltıldıklarını bu yüzden benden gecikmiş de olsa özür dilediklerini belirtti. Ben de böyle düşündükleri için memnun olduğumu söyledim ve “konu kapanmıştır” dedim. Bu konuda ilk yargılama sırasında Sayın Savcılar çelişki olduğunu ima eder sorular sormuşlar. Ben yapı itibarı ile benden özür dilenmesi durumunda şahsıma yapılan tüm kötülükleri boş veririm. Nitekim gazeteci Zübeyir Kındıra da Fetullah’ın Copları isimli kitabında benim Fetullahçı olabileceğimi ima etmişti. Yıllar sonra beni arayıp hatırımı sorunca o konuyu da unutmuşumdur. Benim itirazım hep gerçek dışı ithamlara karşı olmuştur. İnsanlar doğruyu anlayıp tavırlarını değiştirirse sorun kalmaz. Nitekim bir gün Fetullahçılar da kendileri hakkındaki çalışma iznini görevim gereği aldığımı öğrenip benden özür dilediklerinde onlarla ilgili de sorunum kalmayacaktır. Korkarım o zaman da onlarla hapiste beraber olacağım. Daha sonra Olcaytu’yla iki röportaj yaptım ve Ulusal Kanal’daki programına katıldım. Yine Ulusal Kanal’da Sayın Şule Perinçek, Ümit Zileli ve Nurettin Veren’in programlarına da katıldım. Bu röportaj ve programların hiçbirisinde Ergenekon ya da 2001 çalışmalarımızla ilgili bir konuşma olmadı. Bahsettiğim insanları da beni cep telefonumdan arayarak programa davet etmeleri üzerine tanırım. Ulusal Kanal’a gittiğimde program öncesinde çay içerken Sayın Ferit İlsever ve Adnan Akfırat’la tanıştım. Çay içme dışında bir görüşme ya da irtibatım yoktur kendileriyle. Hikmet Çiçek’i tanımam. Cezaevinde kendisine koridorda rastladığımda benimle telefon görüşmelerinin olduğunu, tanışmadığımızı bunun nasıl tespit edilebildiğini sorduğumda Ulusal Kanal’da programlara geliş gidiş ve katılmamla ilgili kendisinin telefonundan arandığımı söyledi. Sayın Doğu Perinçek’le hiç görüşmedim ve konuşmadım. Bir gün İşçi Partisi Genel Merkezi’nden ben telefonla arayan bir sekreter Sayın Perinçek’in benimle görüşmek istediğini söyledi, telefonu kapattım. Bu da telefon görüşmelerimin olduğu Ek klasör 133’te s.264 Çözüm No 5190’da tespitlidir. Nedeni telefonların dinlenmesi değildir, ben İşçi Partili değilim. Hiçbir zaman da olmadım. Yalnızca İşçi Partisi ile değil hiçbir siyasi partiyle ilişkim olmadı. Bana Ulusal Kanal’a programa gittiğimde tanıştığım emekli Emniyet Müdürü Adnan Bey, soyadını hatırlayamıyorum üyelik teklif etti, reddettim. Yine Milli Anayasa bildirgesine de Adnan Bey ismimi yazıp yazamayacağını sordu ve tamam yazabilirsiniz dedim. Bu bildirge de sanki suçmuş gibi eklere konulmuş.

95 Sayın Olcaytu Tuncay Güney’in İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyasına vakıf olduğu için bu dosya ile ilgili basında aleyhime çıkan haberler nedeni ile dosya hakkında bilgi almak için kendisi ile telefon görüşmeleri yaptım. Örgütsel ilişki olarak algılanan bu iki hukukçunun aleniyet kazanmış bir yargılama ile ilgili konuşmalarını İddianameye yanıt verirken açıklayacağım. Emcet Bey bir gün bana uğrayarak; “Doğu Periçek’in bana 2001 yılında aldığımız Veli Küçük’le ilgili ön çalışmanın kapatılması ile ilgili olarak İşçi Partisi Genel Merkezinde birlikte bir basın açıklaması yapmamızı teklif ettiğini” söyledi. Ben de “İşçi Partili değilim siyasilerle asla açıklama yapmam, görülmekte olan bir dava ile ilgili konuşmam” gerekçesi ile teklifi reddettim. Daha sonraki bir zamanda benim bu konuda tek başıma bir açıklama yapıp yapamayacağımı sordu, “Mahkeme çağırırsa bildiklerimi orada anlatırım onun dışında konuşmam” dedim. İddianame Ek Klasör 135 s.261 de yer alan Sn. Doğu Perinçek’in bana hitaben yazdığı geçmiş olsun yazısı 25.06.2008 de geçirdiğim trafik kazası ile ilgili mesajıdır. Bunu bana hastanede yatarken Sayın Olcaytu vermiştir. g- Güler Kömürcü Güler Kömürcü’yü Organize Suçlar Şube Müdürlüğü dönemimden tanırım. Gazeteci olması nedeni ile ortak arkadaşlarımız aracılığı ile tanıştık. Yani yaklaşık 10 yıllık arkadaşımdır. Özel yaşamını bilmem. O denli bir samimiyetim yoktur. Telefon numaramı benden izin alarak Bekir Öztürk’e veren Güler Hanımdır. Kendisi ile zaman zaman telefonla ülkenin güncel sorunlarıyla ilgili yazdığı yazılar üzerine sohbetlerimiz olmuştur. Yine, fırsat olduğunda birer kahve içmişizdir. Bir gün Sultanahmet’te olduğunu söyledi ve uygunsam bir kahve içmemizi teklif etti. Bir kafeteryada oturup kahve içtik, yanında şimdiki eşi Zekeriya Öztürk de vardı. Savcılık tespit edememiş ama ben söyleyeyim Zekeriya Öztürk’ü de böylece tanıdım ama ondan sonra cezaevinde açık görüşte karşılaşana kadar hiç görmedim. Güler’le seviyeli arkadaş ilişkisi dışında ne bir toplantı ne de bir faaliyete katılmışlığım vardır. Konuşmalarımız da çok nadirdir. h- 25.06.2008 Tarihli Trafik Kazası İle Öldürülmek İstenmem 02.05.2000 tarihinde dönemim İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ercüment Özbeyli imzasıyla yazılan resmi yazının ekinde, hakkımda yapılan bir ihbarda aynen şöyle yazılıydı;

96 “…ilk olarak halen görevli bir Polis Memuru (ismini bilmiyorum) çok yüksek menfaatler karşılığında bir konu görüşmek amacıyla yanınıza gelmek istediğini söyleyecektir. Eğer bu kişi sizinle görüşme fırsatını bulabilirse size karşı silahını ateşleyecektir. Eğer bu menfur saldırı gerçekleşirse bu kişiye Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden akli dengesinin bozuk olduğuna dair rapor alınacağı garanti edilmiştir…” Nitekim Sayın Veli Küçük’ün evinde bulunan iki sayfalık notu yazan Polis Memuru Ali İhsan YILDIRIM o tarihlerde benimle görüşme talebinde bulunmuş ben bunu reddedince, beni ve şubede görevli iki Emniyet Amirini öldürme tehdidinde bulunmuştur. Konu ile ilgili Tehdit davası halen Fatih 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde sürmektedir. İhbarın devamında; “…bu olayın gerçekleşmemesi durumunda ise, kötü bir trafik kazası planlanacaktır…” denilmektedir (EK-105:__2.id. Ek. kl.135.s.295). 25.06.2008 tarihinde Basın Express yolu üzerinde oğlum ve dayımla birlikte özel otomobilimle seyrederken hiçbir sebep yokken en sağ şeritte seyreden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden çöp taşıma ihalesi almış bir firmanın TIR şeklindeki çöp konteyneri direksiyonunu üzerimize kırmış ve tam 33 metre TIR ile bariyerler arasında bizi sürüklemiştir. Bu kadar mesafede tek bir fren dahi yapmamıştır. Olayda araç hurdaya dönmüştür. Oğlum, dayım ve ben günlerce yoğun bakımda kaldık. Oğlum 5, dayım 2 önemli ameliyat geçirdi. Hepimizde hala bu kazadan dolayı sağlık sorunları vardır. Kaza tutanağı ve raporlar ektedir (Ek-105/A). İşin ilginç yanı TIR şoförünün daha önce de ölümlü bir trafik kazasına karışmış olmasıdır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çöp taşıma ihalesinin Albayraklar firması tarafından alındığını 2001 yılında yaptığım Albayraklar operasyonundan bildiğimden hemen, hala bu firmanın bu işe devam edip etmediğini araştırdım. İddianamenin 308 ve 309. sayfalarında belirtilen 1,2,84,86,87 şeklinde numara verildiği belirtilen Albayraklar la ilgili el yazısı ile aldığım notlar bu araştırmamla ilgilidir, yoksa kişisel verileri kaydetme merakımın ürünü değildir. Yaptığım araştırmada Albayraklar’ın ihale ilgilerinin olmadığı anlaşılınca hali hazırda çöp taşıma işini yapan firmadan şikâyetçi oldum. Dava Küçükçekmece Adliyesi’nde sürmektedir. Bu olayla ilgili suikast iddialarım hiç dikkate alınmamış ve Polis tarafından en azından bu yönlü bir araştırma yapılmamıştır. Yine, kaza tutanağı dahi yukarıdan gelen emirle Polis tarafından bana verilmemiş, Savcılık dosyasından almak zorunda bırakılmışızdır. Böyle bir kin ve garazla karşı karşıyayım.

97 Bu kaza nedeni ile bana geçmiş olsun telefonu açan bazı insanların bu aramaları ve yazılı geçmiş olsun mesajı yollamaları iddianamede ÖRGÜTSEL İRTİBAT delili olarak gösterilmiştir. ı- Gürbüz ÇAPAN Gürbüz Çapan’ı 2000 yılında bir silahlı saldırı sonucu yaralanması sonrasında teşhis işlemleri için müdürü olduğum Organize Suçlar Şubesi’ne geldiği için tanırım. Kendisi ile 2006 yılına kadar görüşmedim. 2006 yılında Esenkent’te bir alışveriş merkezi girişinde eşimin çalıştığı yeni açılmış bir tekstil mağazasının kapısında karşılaştım. İçeri girip bir parça eşya aldı ve bir çay içip, hayırlı olsun dedi ve gitti. Bir kez de az önce bahsettiğim kazadan sonra beni telefonla arayarak hatırımı sordu. Oturduğum ev mal bildirimlerimde var olan evimi satıp aldığım evdir. Esasen Polis Başmüfettişlerinin 2004 yılında hakkımda yaptıkları Polis Memuru Ali İhsan Yıldırım’ın ilgili suç duyurusu ile ilgili araştırmada benim malvarlığımı didik didik araştırmışlardır. Bu konudaki raporun son sayfası ektedir (EK-106:__2.İd. Ek. Kl.225 s.104). Halen sahip olduğum ve kaynağı belli evimin dışında evim yoktur. Hem Sayın Çapan, hem de kardeşi bana asla en ufak bir çıkar sağlamamışlardır. Buna bir sebep de yoktur. Polislik Mesleğinden atılalı 6 yıl oldu. Son oturduğum evi de 2 yıl önce aldım, yani atıldıktan 4 yıl sonra. İddianameyi yazanlar beni hala Polis sanıyorlar.

j- Ümit SAYIN Ümit Sayın, tam hatırlamamakla beraber ilk defa 2005 ya da 2006 yılında bana cep telefonumdan ulaşarak, kendisinin Adli Tıp’ta doçent olduğunu, benimle bir konuda görüşmek istediğini söyledi. O tarihte avukattım, telefonunu aldım ve arayacağımı söyledim, böyle birinin Adli Tıp’ta çalışıp çalışmadığını araştırdım ve kendisini arayıp gelmesini söyledim. Sayın’la bu şekilde tanıştım. Kendisi büroma geldi. Eşinin Adnan Hocacılar Suç Örgütü’ne üye olduğunu, bu yüzden aralarında büyük sorunlar çıktığını ve boşandıklarını, Adnan Hocacıların kendisi ile çok uğraştığını, onlara operasyon yaptığım için kendisine yardımcı olup olamayacağımı sordu. Eşi ve Adnan Hocacılarla ilgili dava süreçleri ile ilgili evraklarını flash diskinden bilgisayarıma aktardı ve incelememi rica etti. İnceledim ama yapacak bir şey yoktu. Daha sonra Sayın bana kendisini işten atacaklarını, idari soruşturmalara uğradığını söyledi. Havi birçok konuda hukuken görüş almak için birkaç kez uğradı ve telefon açtı. Ayrıca bir tez talebesinin benim kitaplarımdan alıntı yapıp yapamayacağı

98 hususunda izin aldı ve kendi yazdığı bilimsel makaleleri dijital olarak verdi, kitaplarını bana imzaladı. Bir gün de Behiç Gürcihan’ın kendisine hakaret ettiğini söyledi. Ben de Gürcihan’la görüşmediğimi, kendisine kızgın olduğumu söyledim. Sayın’la daha sonra 1-1,5 yıl hiç görüşmedim, en son yılbaşımı kutladı, sanırım 2007 idi. Kendisi ile ilişkim bu şekildedir. G- SAYIN BAŞBAKAN VE EMNİYET ÖRGÜTÜ İLE İLGİLİ ADLİ ŞİKÂYET VE DAVALARIM a- Sayın Başbakan’la İlgili Davalarım Şu anki Başbakan’ın Başbakan olmasından sonra Organize Suçlar Şube Müdürlüğü görevinden alındığımı ve neler yaşadığımı anlatmıştım. Bunun üzerine üç tane kitap yazdım. Bu kitaplar; Akbabalar Örgütü, Ampuller Vadisi ve Son Kale isimlidir. Bu kitaplardan Akbabalar Örgütü ve Son Kale hakkında Başbakan’ın Avukatları 11 ve 12.02.2008 tarihinde Kadıköy Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundular. Gerekçe Başbakan’a iftira ve hakarettir (EK-107: 2. İd. Ek. Kl.225s.156173). Bunun üzerine Kadıköy Başsavcılığı konuyu incelemek üzere bilirkişi tayin etti. Bilirkişi raporunda kitaplarda suç unsuruna rastlanmadığını bildirdi ve Kadıköy Başsavcılığı da “Kovuşturmaya gerek yok” kararı verdi (EK-108:

2.İd. Ek. Kl.225

s.174-187). Yine Başbakan’ın Avukatları aynı kitaplar için iki ayrı hukuk davası açtılar. Ankara’da açılan bu davalardan birisini cezaevine girdiğimden takip edemediğim için kaybettim ve Başbakan icra takibi kararı aldırdı. Haczi son anda önleyebildim, yargılamalar temyiz aşamasındadır. Bir dilekçe örneği ektedir (EK-109:__2.İd. Ek. Kl.225 s.191-200). b- İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve Bazı Üst Düzey Emniyet Yöneticileri Hakkında Suç Duyurum Daha önce detaylı olarak anlattığım üzere 2003 yılında dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu ve İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu Üyelerini, Emniyet Örgütü’nde İrticai kadrolaşma yapmak ve laiklik ilkesine aykırı faaliyetlerde bulunmaktan Savcılığa şikâyet ettim. Ancak şikâyetim 4483 sayılı yasaya takıldı.

99 c- Eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın Hakkımda Bulunduğu Suç Duyurusu Haziran 2004 tarihli Haber Objektif dergisinde; “irticai kadrolaşma ilk yıllarda Polis eğitim kurumlarında başlamış, kısa süre sonra bu kurumların denetim ve yönetimi bu kadroların eline geçmiştir… İrticai örgütlenme okullardan sonra Genel Müdürlük Merkez Teşkilatı’na kaymıştır. Personel işleri başta olmak üzere hemen hemen tüm daire başkanlıklarının alt kadroları irticai grupların eline

geçmiştir.

Şimdi

ise

buralar

tamamen

kontrollerine

girmiştir…

Müdürlerinden değil imamlarından emir alan irticai bir Polis örgütlenmesiyle Cumhuriyet Polisi karşı karşıyadır” şeklinde yazdığım için, eski İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah’ın başvurusuyla Adalet Bakanlığı “Emniyet Kuvvetlerini Tahkir ve Tezyif” suçundan hakkımda yargılama izni verdi ve Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada yargılandım. Yargılama sonucunda; “…kast ve unsurları oluşmayan suçtan BERAAT” ettim (EK-110). d- Eski İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah Hakkındaki Suç Duyurum 02/09/2005 tarihinde Fatih Camiinde Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı yasadışı Hizbuttahrir Örgütü’nün gösterilerine müdahale etmeyerek 1 saat boyunca bu güruhun Cumhuriyet Polisi önünde Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetine küfür etmesine göz yuman, bu konuyu eleştiren basına da; “… Biz yakalıyoruz adliye serbest bırakıyor, büyük suç yoksa müdahale etmiyoruz...” şeklinde demeç veren Eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında bu eylemleri nedeni ile Adli Görevi Kötüye Kullanmaktan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum ve şikâyetçi oldum (EK-111). Soruşturma 2005/44685 numarayla devam ediyordu. e- İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in Şahsıma Açtığı Tazminat Davası Hala Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olan ve bir sürede birlikte çalıştığımız Ramazan Akyürek Kuvvaimilliye.net sitesinde yazdığım “Dink Cinayetini Kapattılar” başlıklı yazım üzerine 28.03.2007 tarihinde Ankara Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak aleyhime tazminat davası açmıştır. Dava halen derdesttir(EK-112). Yukarıda izah ettiğim üzere aramızda adli husumet bulunan, Devlet makamlarını işgal eden görevliler, tarafıma yapılan operasyona doğrudan müdahil

100 olabilecek pozisyondadırlar. Esasen operasyonu Cerrah ve Akyürek’e bağlı birimler yapmıştır. Cerrah ve Akyürek’i de o görevlere Sayın Başbakan atamıştır. Hakkımdaki dinleme izleme vs. faaliyetini yürütenler de, beni ayırımcılık yaparak nezarethaneye atan ancak diğer bazı şüphelileri atmayanlar Sayın Savcılar değildir.

IV- İDDİANAMEYE KENDİ SİSTEMATİĞİNE GÖRE YANITLARIM

A- GENEL OLARAK 2009/188 sayılı İddianamede birçok yerde ismim geçmektedir. Bu nedenle öncelikle genel olarak adımın geçtiği yerlerdeki iddiaları yanıtladıktan sonra İddianame sistematiğine göre hakkımdaki her iddiaya tüm ayrıntılarıyla yanıt verip savunmamı tamamlamaya çalışacağım.

a- İddianamenin 109,1308 ve 1309. Sayfalarında Evimde Bulunduğu İddia Edilen 4 CD İle İlgili Açıklamalar. İddianamenin 109. sayfasında aynen: “Şüpheli Adil Serdar SAÇAN’ın ikametinden elde edilen CD içerisinde bulunan ve daha önceki aramalarda da elde edilmeyen Ergenekon Terör Örgütü’ne ait örgütsel içerikli; • BATI DÜNYASINDAN DEMOKRATİK HUKUK ÖRNEKLERİ İSTANBUL / 11 NİSAN 2000 • BATI VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN KRONOLOJİK SÖYLEM VE AMAÇLARINA ATATÜRK’ÜN YANITLARI İSTANBUL / 11 NİSAN 2000 • TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANLARI VE 10. CUMHURBAŞKANI ADAYLARI OPERASYON İSTANBUL / 30 NİSAN 2000 • BİRLEŞİK KOMÜN GİRİŞİM İSTANBUL / 27 HAZİRAN 2000–06 OPERASYON (daha önceki aramalarda doküman olarak elde edilmiş olan örgütsel dokümanlar şüpheli Adil Serdar SAÇAN’ da dijital olarak elde edilmiştir) dokümanları elde edilmiştir.” denilmektedir. Yine,1308 ve 1309. sayfalarda “Elde Edilen Dokümanlar” başlığı altında 1,2 ve 3 numaralı Maddelerde bu 4 CD’nin içeriklerinden alıntılar yapılmış ve 109. sayfada belirtilen 4 Word dosyası dışındaki 40 civarında Word dosyası diğer şüphelilerde ele

101 geçtiği için burada da bazıları vurgulanarak, diğer şüphelilerden ele geçen dosyalarla örtüştükleri anlatılmaya çalışılmış ve böylece iddia edilen Ergenekon terör örgütü ile ilişkilendirilmek istenmişimdir. Ancak, Eylül 2009 tarihinde tarafımıza verilen ek klasör 268’in içerisinde evimde ele geçirildiği iddia edilen 4 CD’nin dijital dosya inceleme bilgilerine bakıldığında; İddianamede belirtilen ve ilk kez bende ele geçtiği iddia edilen 4 Word dosyasının 2001’de gözaltına aldığımız Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney ile bunlarca çıkartılan Strateji Dergi Grubu tarafından hazırlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumun tespiti, bahse konu 4 Word dosyasının 2001 operasyonunda ele geçen dijital dokümanlar içerisinde yer aldığını ve 4 dosyanın tamamının 2000 yılında oluşturulduğunu göstermektedir. Ayrıca iddianamede belirtilen Word dosyası adları ile ek klasör 268’deki orijinal Word dosyası adlarının bir bölümü farklıdır. Bu da ele geçen yüz binlerce sayfa arasında mukayese yapma olanağını ortadan kaldırmış, 4 Word dosyasının ilk kez bende ele geçtiği iddialarını şüpheli hale getirmiştir. Şimdi Eylül 2009’da elimize geçen inceleme CD’leri ile ilgili bazı tespitler yaparak yukarıda anlattığım hususların doğruluğunu kanıtlamak istiyorum: -İddianamede TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANLARI VE 10. CUMHURBAŞKANI ADAYLARI OPERASYON İSTANBUL / 30 NİSAN 2000 ismiyle yer alan Word dosyasının, CD inceleme tutanaklarında “CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ DOC.” olarak isimlendirildiği ve Ek Klasör 268 s. 159’a bu şekilde kaydedildiği anlaşılmaktadır. Bu ele geçen dijital verilerin mukayesesi açısından son derece önemlidir.

Aynı

görülmektedir;

Word

dosyasının

inceleme

tutanağında

şöyle

oluşturulduğu

102 Yani, bu dosyayı Ümit Oğuztan 28.04.2000 yılında oluşturmuştur. Çalışmanın Strateji Dergi Grubu faaliyetleri kapsamında oluşturulduğu anlaşılmaktadır. -İddianamede BATI VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN KRONOLOJİK SÖYLEM VE AMAÇLARINA ATATÜRK’ÜN YANITLARI İSTANBUL / 11 NİSAN 2000 ismiyle yer alan Word dosyasının, CD inceleme tutanaklarında “BATININ SÖYLEM VE AMAÇ KRONOLOJİSİ. DOC.” olarak isimlendirildiği ve Ek Klasör 268 s. 224’e bu şekilde kaydedildiği anlaşılmaktadır. Bu ele geçen dijital verilerin mukayesesi açısından son derece önemlidir. Aynı Word dosyası şöyle oluşturulmuştur;

Bu dosyayı da Ümit Oğuztan 10.04.2000 yılında oluşturmuştur. Bu çalışmanın da Strateji Dergi Grubu faaliyetleri kapsamında oluşturulduğu anlaşılmaktadır. -İddianamede BATI DÜNYASINDAN DEMOKRATİK HUKUK ÖRNEKLERİ İSTANBUL / 11 NİSAN 2000 ismiyle yer alan Word dosyasının, CD inceleme tutanaklarında “BATIDAN DEMOKRATİK HUKUK ÖRNEKLERİ. DOC.” olarak isimlendirildiği ve Ek Klasör 268’de üç ayrı yerde yani s. 69, 76, 154’e bu şekilde kaydedildiği

anlaşılmaktadır.

Aynı

Word

dosyası

şöyle

103 oluşturulmuştur;

Bu dosyayı da Ümit Oğuztan 10.04.2000 yılında oluşturmuştur. Bu çalışmanın da Strateji Dergi Grubu faaliyetleri kapsamında oluşturulduğu anlaşılmaktadır. -İddianamede BİRLEŞİK KOMÜN GİRİŞİM İSTANBUL / 27 HAZİRAN 2000–06 OPERASYON ismiyle yer alan Word dosyasının, CD inceleme tutanaklarında “BİRLEŞİK KOMÜN DOC” olarak isimlendirildiği ve Ek Klasör 268 s. 190’da bu şekilde kaydedildiği anlaşılmaktadır.

Aynı Word dosyası şöyle oluşturulmuştur;

104 Bu dosya Strateji Dergisi tarafından 27.06.2000 yılında oluşturmuştur. Dosyanın dökümünün yapıldığı Ek Klasör 272 s.61-63 te “Birleşik Komün” isimli dosyanın içeriğinde nelerin olduğu yazılıdır. Aynı dosya Birinci İddianame Ek Klasör 236 s. 191’de “Birleşik Komün Girişim 27.06.2000-06” adıyla yer almakta ve tek sayfalık bu kapağın içeriğinde nelerin bulunduğu s.193’te aynen şöyle ifade edilmektedir;

Yani bu sayfalarda yalnızca kapak adı “Birleşik Komün Girişim 27.06.2000-06” olarak belirtilmiş ve içeriğinde; “Birleşik Komün adıyla kodlanan program içerisinde, Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. (Security A.Ş.) ve Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş.”nin ele alınacağı yazılmıştır. Yani Birleşik Komün Girişim yalnızca bir kapaktan oluşan bir sayfalık başlıktır. İçeriğinde yer alan Word dosyalarının dijital olarak nerelerde bulunduğu az sonra incelenecektir. Oysa iddianamede bu dosyanın dijital olarak ilk kez bende ele geçtiği iddia edilen 4 CD’de bulunduğu yazmaktadır. Bu açıkça bir aldatmacadır. Yukarıdaki belirlemelerden sonra bu konuyu incelemeye devam edecek olursak şu sonuçlara varabiliriz: aa- Evimde Ele Geçtiği İddia Edilen 4 CD İle İlgili Tespitler -İkametimde ele geçtiği iddia edilen 4 CD’den 64 ve 65 numaralı CD’lerin aynı içerikte oldukları tarafımıza tutuklandıktan bir yıl sonra verilen CD inceleme tutanaklarından anlaşılmaktadır. Yine 58, 59 ve 64 numaralı CD içeriklerinde birçok dosyanın tekrar tekrar yazıldığı görülmektedir. Örn. Batıdan Demokratik Hukuk Örnekleri Doc. dosyası aynı CD içerisinde 3 kez yer almıştır. Bu da CD’lerin özensiz bir şekilde rastgele ve acele ile hazırlandığını göstermektedir. Bir yıl süre ile

105 tutukluluğuma kuvvetli gerekçe gösterilen bu CD içeriklerinin tarafımızdan gizlenmesi hukuk katliamıdır. Savunma hakkının açıkça ihlalidir. -Bu 4 CD içeriğinde Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan isimli şahıslarla bunların çalıştığı Strateji Dergisi Grubuna ait Word dosyaları bulunmaktadır. Her iki şahıs da 02.03.2001 tarihinde yönettiğim Organize Suçlar Şube Müdürlüğünce Asayiş Şube Müdürlüğü’nden teslim alınmış ve haklarında yasal işlem yapılmıştır. -Bu 4 CD içerisindeki tüm dosyalar Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney’in 02.03.2001 de gözaltına alınmalarından önce hazırlanmıştır. Bu tarihten sonraya ait tek bir doküman bulunmamaktadır. Savcılık ifademde de belirttiğim üzere; 2001 yılında oto sahteciliği ve dolandırıcılık suçlamalarından gözaltına alınıp 2 Mart 2001 tarihinde şubemize teslim edilen Güney ve Oğuztan’ın 03.03.2001 ve 05.03.2001 tarihlerinde ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda çok sayıda dosya, belge, hard disk, kaset ve CD ele geçmiştir. Bu dokümanlar Organize Suçlar Şube Müdürlüğü personelim tarafından tasnif edildi ve bana da tasnif sonucu çıkan dokümanlarda bu şahısların anlattıkları hususları açıklayan ve onlardan ele geçen dokümanların kopyalarından oluşan hatırladığım kadarıyla 2 CD hazırlayıp verdiler. Ancak, evimde yapılan aramada bu konuda 4 CD çıktığı söylendi. Bu 4 CD’nin 2001’de Şube Müdürlüğümüz görevlilerince bana incelenmek üzere verilen CD’ler olup olmadığını bilmiyorum. İşlerimin yoğunluğu nedeni ile CD’lere bakamadığımdan içeriklerine ve sayısına hâkim değilim. Burada CD sayısının 2 ya da 4 olması önemli değildir. Önemli olan CD içerikleridir. 2. İddianamenin ek klasörlerine sonradan eklenen inceleme tutanakları incelendiğinde görülecektir ki 4 CD’de de Oğuztan ve Güney’e ait 2001 öncesi bilgisayar kayıtları, dosya ve yazılar mevcuttur. Bu da Savcılık ifademde belirttiğim; “şubede kopyalanıp bilgi sahibi olmam için verildi” beyanımın doğrulamaktadır. Yine de bu CD’lerin onlar olup olmadığından emin değilim. bb-4 CD İçerisindeki 4 Word Dosyasının İlk Kez Benden Ele Geçtiği İddialarına Yanıtlarım (PANO 4 – 5) İddianamenin 109 ve 1308. sayfalarındaki 4 Word belgesinin ilk defa evimde elde edilen 4 CD de çıktığı iddialarını yanıtlamak için önce birkaç hususu açıklamak, sonra 2001 operasyonu sonucunda Güney ve Oğuztan’dan ele geçen dokümanların evrak bazında izini sürmemiz gerekecektir.

106 Öncelikle 109. sayfada benden ilk defa dijital olarak ele geçtiği iddia edilen Birleşik Komün, Girişim, 27.06.2000 tarihli Word dosyası ile ilgili birkaç tespiti belirtmeliyim. -İddianamenin 35. sayfasında Birleşik Komün-Girişim isimli dosyanın nerede bulunduğu şöyle yazılıdır; “İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü, 2001 yılında dolandırıcılık ve sahtecilik suçları nedeni ile Asayiş Şubesi Müdürlüğünce yakalanan Tuncay GÜNEY’in organize suç örgütleri hakkında beyanlarda bulunması üzerine, Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü’ne teslim edildiği, Tuncay GÜNEY’ den, Ergenekon (Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi), Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine, Lobi, Oluşum, İşçi Partisinin Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı Analiz, Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı, Birleşik Komün, Kemalist Model Ulusal Gençlik Hareketi Dinamik Ulasal Güç Birliği& Kuvayi Milliye Cephesi Araştırma Gözlem Analiz Teori, Dinamik/Antitez, Ulusal Medya 2001, Securıty A.Ş. Protokol A.Ş başlıklı dokümanlar ile istihbari mahiyette birçok yazı ele geçirilmesi üzerine kendisi ile görüntü ve ses kaydına alınan mülakat yapıldığı bildirilmiştir.” Yani Sayın Savcılık bu dosyanın Tuncay Güney’den ele geçtiğinin tespitini yapmıştır. Sayfa 48 ve 49’da da bu doküman şöyle özetlenmiştir: “Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000 5 sayfadan oluşan bu doküman Doğu PERİNÇEK ve Tuncay GÜNEY’den ele geçirilmiştir. Dokümanın bazı bölümlerinde özetle; “Giriş” bölümünde; “…Ulusal çıkarların gereği olarak Lobi faaliyet yapılanması içinde yer alması uygun görülen Birleşik Komün adı ile kodlanan program içerisinde yer alması planlanan girişim önerileriniz: 1.Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. (Securıty A.Ş.), 2.Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş. … , …Örtülü faaliyetlerde azami hassasiyet ve dikkatin gösterilmesi esas alınarak süratle, ciddi ve özenli olarak faaliyete geçirilmesi uygun görülmüştür… , …Anılan ticari şirketlerin faaliyete geçmesinin ardından ilk uygulamalar ışığında Birleşik Komün geliştirilerek pek çok alanda özgün yapılanma kazanması desteklenecektir...” “Girişim” başlığı altında; “…1. Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. 21. yüzyılda giderek artış gösterecek olan terör ve mafya grupları ülkelerin en önemli sorunları arasında yer alacaktır. Bu nedenle güvenlik şirketleri giderek çok daha büyük önem kazanacaktır. Bilinen bir gerçektir ki özel güvenlik şirketleri istihbarat birimlerinin arka

107 bahçesi olacaktır… Güvenlik Şirketinin yönetim kurulu başkanlığına istihbarat birimlerinde uzmanlaşmış emekli bir albay getirilecektir… Şirket bünyesinde yer alacak tüm personel subay kadrolarından oluşturulması uygun görülmüştür. Temel prensip kararlarının gereği olarak şirket personeli içinde Emniyet birimlerinde görev almış kişilere yer verilmeyecektir…2. Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş.Birleşik Komün faaliyetleri içresinde yer alması planlanan protokol ve halkla ilişkiler şirketi yatırımcıların henüz çok yabancı olduğu bir faaliyet alanıdır… Giderek önemi artan protokol hizmetleri veren şirketlerin seçiminde doğal olarak en önemli faktörler arasında her alanda etkin ve dinamik güçlere sahip olma özelliği aranmaktadır.” Dokümanın son sayfasında; “Sayın Ali YASAK” hitabı altında “…Öncelikle son derece memnuniyet verici içten yaklaşıklarınızın titiz ve ciddi bir dikkatle değerlendirmeye alındığını bilmenizi isteriz. Ticari şirket girişim önerileriniz kurumumuza bir rapor olarak sunulmuştur. Raporlarda yer alan öneriler dayanışma prensipleriyle değerlendirilmiştir. Özetle ifade edilen hususların dikkate alınması önemle rica edilir. Başarılı çalışmalarınızın devamlılığını dileriz. Ekte bilgilerinize sunulan Lobi kodlu doküman Birleşik Komün’ün amaçlarını açıklıkla ortaya koymaktadır. Saygılarımızla. Birleşik Komün…” yazdığı görülmüştür. İddianamenin 78 ve 79. sayfalarında ise şu tespitler yapılmaktadır: “Soruşturmada elde edilen Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000 isimli örgüt dokümanının son sayfasında; “Sayın Ali YASAK” hitabı altında “…Öncelikle son derece memnuniyet verici içten yaklaşıklarınızın titiz ve ciddi bir dikkatle değerlendirmeye alındığını bilmenizi isteriz. Ticari şirket girişim önerileriniz kurumumuza bir rapor olarak sunulmuştur. Raporlarda yer alan öneriler dayanışma prensipleriyle değerlendirilmiştir. Özetle ifade edilen hususların dikkate alınması önemle rica edilir. Başarılı çalışmalarınızın devamlılığını dileriz. Ekte bilgilerinize sunulan Lobi kodlu doküman Birleşik Komün’ün amaçlarını açıklıkla ortaya koymaktadır.

Saygılarımızla.

Birleşik

Komün…”

yazdığı

görülmüştür.

Yine

soruşturmada Protokol A.Ş. Uluslararası Halkla İlişkiler Şirketi Projesi ve Securıty A.Ş. Uluslararası Güvenlik Şirketi Projesi, İstanbul–26 Haziran 2000 isimli örgüt dokümanları ele geçirilmiş, içeriklerinin incelenmelerinden bu iki dokümanın Ali YASAK tarafından hazırlanıp Ergenekon’a sunulduğu, örgütün

108 de bir değerlendirme yaparak Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000 dokümanı içerisinde Ali YASAK’ a cevap verdiği anlaşılmıştır. “ Kim tarafından hazırlandığı net olarak belirlenen bu dokümanın ilk kez bende ele geçtiğini iddia etmek açıkça suç yaratmaktır. Ek Klasör 135/A’ da bu belgenin dosya olarak daha önce de geçtiği ancak ilk kez dijital olarak bende bulunduğu yazılıdır. Oysa; -1. İddianame Ek Klasör 165’te s.28-31 arasında yer alan 2001 de yapılan aramalarda Güney’den elde edilen malzeme listesinde 4 numaralı koli içerisinde Birleşik Komün Girişimi, yine 6 numaralı koli içerisinde Birleşik Komün Girişim dosyası mevcuttur ( EK-113:__1.İd. Ek. Kl.165 s.28-31). -Aynı dosya, 1. İddianame Ek Klasör 90 sayfa 241 ve devamında ve yine 1. İddianame Ek Klasör 236 s.191-195’te yer almaktadır. -Yukarıda açıkladığım üzere Birleşik Komün Girişim başlığı altında incelenen Security A.Ş. isimli dosya Ümit Oğuztan‘dan 2008’de yapılan aramalarda elde edilen dokümanlar arasında mevcuttur ( EK-114:__1.İd.Ek Kl 89.s.207-209). -Dijital ortamda ilk kez benden elde edildiği iddia edilen Birleşik Komün Girişim adlı doya içeriğinde olan Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. (Security A.Ş.)adlı dosya ile Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş isimli dosya, Ek Klasör 324’te dijital olarak vardır. Ek Klasör 324’ün dizinin de “Ümit Oğuztan’a ait dijital ortamda alınmış dosyalar” denmektedir. Ek Klasör 324 s.506-508 de Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. (Security A.Ş.) (EK-115:__1.İd. Ek. Kl.324s.506508), Ek Klasör 324,s.509-511 de Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş isimli dosya mevcuttur (EK-116:__1.İd. Ek. Kl.324,s.509-511). -Ayrıca Ek Klasör 360’ta 115, 119 ve devamındaki sayfalarda Ümit Oğuztan’dan ele geçen disketlerin çözümünde Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. (Security A.Ş.)adlı dosya ile Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş isimli dosyalar DİJİTAL OLARAK vardır. Durum bu kadar açıkken İnceleme tutanağında dosyanın dijital ortamda ilk kez ele geçtiği iddiası ALDATMACA VE GERÇEK DIŞIDIR. Bu dokümanların bilirkişi marifetiyle incelenmesini karşılaştırma yapılmasını talep ediyorum. 2. İddianame ek klasör 135/A’da benden çıkan 58 Numaralı CD içerisinde yer aldığı iddia edilen 4 Word dosyasından;

109 -Batı dünyasından Demokratik Hukuk Örnekleri 11 Nisan 2000 adlı Word dosyası 2. İddianame Ek Klasör 134 s.220-227 arasındadır. İncelendiğinde İngiltere, Almanya, ABD ve Belçika gibi ülkelerde terörle mücadele mevzuatı yer almaktadır ve her açık kaynakta bulunabilecek bilgilerdir. 8 sayfalık bu dokümanın “yeni, ilk bulunan, daha önce bulunamayan” gibi lanse edilmesinin arkasındaki amaç açıktır. Yine suç yaratmaya çalışmak ve yaratılan suça delil uydurma gayreti vardır. -Batı ve İşbirlikçilerinin Kronolojik Söylem ve Amaçlarına Atatürk’ün Yanıtları isimli Word belgesi de Ek Klasör 134 s.228-251 arasında vardır. Bu dosya da incelendiğinde tamamen açık kaynaklardan Atatürk’ün Batı dünyası ile ilgili görüşleri ve bazı Batılı siyasetçi ve yazarların makale ve söylemleri yer almaktadır. Her zaman ve her yerde bulunabilecek bilgi ve görüşlerden oluşmaktadır. Bu dosyayı da ilk defa bulundu gibi lanse etmenin anlamın ne olduğu açıktır. -TC Cumhurbaşkanları adlı Word belgesi de aynı şekilde açık kaynaklardan derlenen bilgileri içermektedir. Bu 4 belgenin daha önce ele geçen onbinlerce sayfa Word belgesinin arasında olup olmadığının, yine Tuncay Güney’den elde edilen ve 29.01.2009 tarihinde İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden alınan arşivin içerisinde bulunup bulunmadığının bilirkişi marifetiyle tespitini talep ediyorum. Burada iki Polis memurunun bilirkişi gibi inceleme yapıp rapor vermesi güvenilir değildir. Nitekim Birleşik Komün belgesi hakkındaki açıklamalarım bunu göstermektedir. İncelemeyi yapanlar yalnızca kapağa bakmakta ve dosyanın daha önce ele geçmediğine dair rapor yazmakta, dosya içeriğindeki alt başlıklar ise birçok yerde yer almaktadır. —Yine,1308 ve 1309. sayfalarda 2 ve 3 numaralı paragraflarda yer alan ve örnekseme yöntemi ile yazılmış başlıklardan; Hizbullah Raporu 2001’de Tuncay Güney’den ele geçen 4 numaralı, Jandarma Genel Komutanlığı dosyası 6 numaralı koli içerisinde, Veli Küçük’le ilgili bilgilerin yer aldığı dosya 4 numaralı, kutsal terörün içyüzü Hizbullah dosyası 6 numaralı koli içerisinde yer almaktadır. Bunlar ve diğer tüm dosyalar Güney ve Oğuztan’dan ele geçtiği iddianamede belirtilen tüm dokümanlarda mevcuttur. Bu durum bu 4 CD hakkında Savcılık ifademin doğruluğunu teyit etmektedir. Bu konuyla ilgili MİT’e gönderilen ve Güney’den elde edilen dokümanın kopyası olan CD içerikleri ile ilgili aşağıda bilgi verilecektir.

110 cc-4 CD İçeriği İle İlgili Diğer Tespitler (PANO 10) (PANO 11) Ayrıca kısıtlı olanaklarımla yaptığım incelemeler sonucunda bu iddialarla ilgili olarak çok önem arz eden şu hususlar tespit edilmiştir: -1. İddianame Ek klasör 236’da 339-380. sayfalar arasında Tuncay Güney’den elde

edilen

CD’nin

içerisindeki

Word

dosyalarının

isimlerinin

fotoğrafları

bulunmaktadır. Bunlar, ev aramam da ele geçtiği iddia edilen ev Ek Klasör 135/A’ya konulan 58 numaralı CD içeriğinde birebir mevcuttur. -Ev aramamda ele geçtiği iddia edilen diğer 3 CD içeriği ise (ki iki tanesi aynı içeriktedir) 1. iddianame’de Ümit Oğuztan’dan ele geçen dijital dokümanın konulduğu Ek Klasörler 89, 90, 105, 235, 323, 324, 325, 326, 327, 360, 361 ve 403’te birebir mevcuttur. Bu durumun bilirkişi marifeti ile de tespitini talep ediyorum. -Ev aramamda ele geçtiği iddia edilen 58 ve 59 numaralı CD’lerin içeriklerinde bulunduğunun yapılan inceleme ile anlaşıldığı, iddianamenin Ele Geçen Malzemeler Bölümünde belirtilen ve çok sayıda Word dosyası içerdiği tespit edilen “HERKÜL” ve “AFRODİT” isimli klasörlerin 03.07.2002’de MİT’e gönderilen 6 CD içerisinde aynı isimlerle yer aldığı da tutuklandıktan yaklaşık 13 ay sonra yaptığımız ısrarlı başvurular sonunda Sayın heyetinizce bu CD’lerin tarafımıza verilmesi sonucunda anlaşılmıştır. Bahse konu Klasörler Tuncay Güney’den ele geçen hard Disk-1 ve Hard disk-2 içerisinde kayıtlıdır. Yukarıda delilleriyle izah ettiğim üzere “İddianamede evimde bulunduğu savlanan ve içerisindeki 4 Word dosyasının daha önce ele geçirilmediği saptanan 4 CD 2001’deki proje çalışmasının 2002’de Sayın DGM Savcısı tarafından kapatılmasıyla şahıslara teslimi gereken, ancak bulunamadıkları için teslim edilemeyen dokümanların bir bölümünün kopyasıdır. Kaldı ki asılları olsa bile, iddianamede belirtildiği gibi terör örgütü üyesi olma gibi bir konunun asla bir kanıtı olmamaktadır. Esasen iddianamedeki bu mantığı anlamak da olanaksızdır. Örneğin; şu anda Sayın Savcı Mehmet Ali Bey’in evinde arama yapsak ve daha önce baktığı bir dosyanın önemli gördüğü, ileride kendisi için de sorun oluşturabileceği veya bilmediği yeni bir yapı hakkında bilgi içerdiği için bir kopyasını aldığı dokümanlar bulsak, Savcı Bey o örgüt ya da yapının üyesidir diyebilir miyiz? Hemen her kamu görevlisi işinde vakıf olduğu bazı hususlarda önemli gördüğü bilgi ya da belgenin birer suretini alabilir.

111 dd-Aramada Ele Geçtiği İddia Edilen 4 CD İçeriği ile İlgili Dijital Veri Takibi Yukarıda detaylı olarak izah edildiği üzere daha önce bulunamayıp ilk defa bende ele geçtiği iddia edilen 4 Word dosyasının akıbetini öğrenmek için evrak takibi yapmamız gerekmektedir. Bu sayede Güney ve Oğuztan’dan 2001 operasyonunda elde edilen dokümanların resmi evrak bazında nerelerde olduğunu bulabileceğimiz gibi, bulunan bu dokümanların incelenmesi ile bu ikiliden 2001’de elde edilen tüm dokümanların bir kopyalarının bende bulunması durumunda dahi benim hakkımda herhangi bir suç oluşmayacağını kanıtlayabiliriz. Şöyle ki; -2001 yılında Tuncay Güney’den çıkan kaset ve dokümanın içeriğinin incelenmesine dair tutanak ve üst yazı 1. İddianame ek klasör 236 s.266-270 arasında vardır. Ayrıca Ümit Oğuztan’dan zapt edilen eşyalar 1.İddianame ek klasör 363 te s.118,119 ve 123’te mevcuttur. Bunların tamamı 2001’de tarafımızdan kayıt altına alınmıştır. Buna göre Oğuztan ve Güney’in ev ve müşterek işyerlerinde 03.03.2001 ve 05.03.2001 tarihlerinde yapılan aramalarda ele geçen dijital malzemeler şunlardır: Ümit Oğuztan’dan ele geçen dijital malzemeler; 15 adet CD, 44 adet bilgisayar disketi, 1 adet bilgisayar hard diski, 9 adet videokaseti, 74 adet mikro teyp kaseti. Tuncay Güney’den ele geçirilen dijital malzemeler; 48 adet bilgisayar disketi, 3 adet farklı bilgisayar disketi, 4 adet video CD, 5 adet VHS kaset, 4 adet video CD, 87 adet videokaset, 74 adet teyp kaseti, 5 adet küçük kamera kayıt kaseti, 6 adet küçük ses kayıt kaseti, 3 adet beta cam videokaset.

112 - 14.11.2002 tarihinde DGM Başsavcılığı’ndan alınan ön çalışma iznini kapatma yazısında aynen şöyle denmektedir; “…çalışma konusuyla ilgili olarak en son ilgi (h) sayılı yazımız ile bugüne kadar herhangi bir telefon iletişimi tespit edilerek dinleme altına alınmamış olup konu ile ilgili çalışmalarımızın devam ettiği bildirilmiş, çalışmalar sonucu herhangi bir suç unsuru durum tespit edilemediğinden, Tuncay Güney’den geçici zapt edilen dokümanların adı geçene teslimi için ekiplerimizce 13.11.2002 ve 14.11.2002 tarihlerinde Tuncay Güney’in ikametinde malzemelerin kendisine teslimi için evine gidilmiş ancak evinde kimseye ulaşılamadığından dokümanlar teslim edilememiş, komşusuna durum izah edilerek tutanak tanzim edilmiş ve Tuncay Güney isimli şahıs ya da vekâlet verdiği bir kimse Şube Müdürlüğümüze gelerek dokümanları teslim alana kadar dokümanlar müdürlüğümüzde muhafaza altına alınmış olup, söz konusu çalışmaya son verilmesi hususunda…” Yukarıdaki yazıya çalışmada görevli DGM Savcısı Sayın Muzaffer Yalçın “son verilmesi uygundur” diye el yazısı ile şerh düşüp imzalayıp mühürlemiştir. Yani, o tarihte yürürlükte bulunan 4422 sayılı yasa uygulamasında ön çalışma hazırlık tahkikatına dönüşmediğinde, geçici olarak zapt edilen her şey kimden zapt edilmişse ona teslim ediliyordu. Zapt edilen kişi bulunamazsa ne yapılacağına dair yasada hüküm yoktu. Çalışma Hazırlık Soruşturmasına dönüşmediğinden zapt edilen eşya da Adli Emanete alınmıyordu. Nitekim Güney bulunamamıştır. Ancak bu şahıslar sahtecilikten de yargılandıkları için ilgili mahkeme ister diye tüm dokümanları Şube arşivinde muhafaza ettik. -03.07.2002’de yani ön çalışma sürerken isimsiz bir ihbar mektubu ekinde, operasyonda Tuncay Güney ve Strateji Dergi Grubu’ndan elde edilen dokümanların kopyalandığı 6 CD MİT’e yollanmıştır. -Nitekim Şube Müdürlüğü görevinden 13 Mart 2003 tarihinde alındıktan sonra Tuncay Güney ve Oğuztan’ın sahtecilikten yargılandıkları İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi her iki sanığa ait 2001 yılında zapt edilen dokümanların nerede olduğunu sormuştur (EK-117:__1.İd. Kl.362 s. 380). 18.03.2003 tarihli cevabi yazıda Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, Güney ve Oğuztan’a ait zapt etme tutanaklarındaki tüm eşyaların şube deposunda olduğunu bildirmiştir (EK-118:__1.İd. Ek. Kl.362 s.379).

113 - 1. Ağır Ceza Mahkemesi 25.03.2003’te 03.03.2001 tarihli zapt etme tutanağındaki eşyaların mahkemeye teslimini istemiştir (EK-119:__1.İd. Ek. Kl.362 s.378). - 26.03.2003 tarihinde Organize Suçlar Şube Müdürlüğü 1.Ağır Ceza Mahkemesi’ne Ümit Oğuztan’a ait 03.03.2001 tarihli zapt etme tutanağında yazılı eşyaların, memura teslimen gönderildiğini yazmıştır. -26.06.2003 tarihli bir yazıyla Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nce; “..Tuncay Güney isimli şahıstan 03.03.2001 günü saat 04.20’de zapt edilen eşyalardan adli emanet memurluğuna gönderilmeyen eşyalar da halen Şube Müdürlüğümüz deposunda muhafaza altında tutulmaktadır…” denilmiş ve yazının sonunda; “…Tuncay Güney isimli şahıstan zapt edilen ve halen Şube Müdürlüğümüz deposunda muhafaza altında tutulan eşyaların müvekkiline teslim edilip edilmemesi ve Ümit Oğuztan isimli şahıstan zapt edilip 05.03.2001 saat 23.00 sıralarında düzenlenen tutanakta belirtilen eşyalarla ilgili gerekli talimatın verilmesi hususunu...” denilerek depoda saklanan eşyaların ne yapılması gerektiği hakkında Mahkemeden talimat istenmiştir (EK-120:__1.İd. Ek Kl.362 s.372). -Sayın Mahkeme de 26.06.2003 tarihli yazısında, tüm eşyaların mahkemeye teslimini istemiştir (EK-121:__1.İd. Ek Kl.362 s.377). -Organize Suçlar Şubesi bu talimat üzerine, Güney ve Oğuztan’dan ele geçirilen tüm dokümanı 27.06.2003’te 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslim etmiştir (EK-122:__1.İd. Ek Kl.362 s.370-371). Ekteki üst yazıdan da anlaşılacağı üzere Güney ve Oğuztan’a ait çok sayıda doküman mahkemeye yollanmıştır. -Mahkeme bundan sonra 04.07.2003 tarihinde tuttuğu bir tutanakla 20 kalem malzemeyi Ümit Oğuztan’a teslim etmiştir. Bunlar arasında üzerinde “Ergenekon” ve “suikastlar “ isimli dosyalar da vardır (EK-123:__1.İd. Ek Kl.362 s.368). -Mahkeme kasasında kalan Tuncay Güney’e ait eşyalar da mahkemece listelenmiştir (EK-124:__1.İd. Ek Kl.362 s.367). Yukarıda detaylı evrak takibi ile görüldüğü üzere 2001 yılında yaptığımız operasyonda ele geçen tüm eşyalar zapt etme tutanaklarına uygun olarak, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, üstelik de ben görevden alındıktan sonra gönderilmiştir. Burada bir hususun altını çizmek istiyorum. Bilindiği üzere Mart 2001 tarihinde Organize Suçlar Şube Müdürü olduğum için hiçbir operasyona fiilen katılmam, aramalarda bulunmam söz konusu değildir. Nitekim Güney ve Oğuztan’la ilgili

114 03.03.2001 ve 05.03.2001 tarihli aramaları da tutanaklarda imzası bulunan ilgili görevliler yapmıştır. Arama mahalline gitmedim. Tutanaklar ektedir (EK-125:__1.İd. Ek Kl.362 s.373-376). -Ümit Oğuztan’a bu eşyalar teslim edildikten sonra 2008’de yapılan operasyonla bu eşyalar ve yukarıda belirttiğimiz disketlerden büyük bir bölümü yeniden kendisinde ele geçmiştir. Bunun üzerine şahsın 06.02.2008 tarihli Savcılık ifadesinde kendisine; “…şüphelinin savunmasında beyan ettiğinin aksine dosyaların kendisine teslim edildiği tarihten itibaren hepsinde oynama ve bazılarında silinme yapıldığına ilişkin belge ve raporları okundu...”

şeklinde

Sayın Savcı Mehmet Ali Bey tarafından yapılan tespit sorulmuştur (EK-126:__1.İd. Ek. Kl.89 s.60-64). Yani, bu şahsa İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesince 2003’te teslim edilen dijital verilerde oynama ve silinmeler yapılmıştır. -Tuncay Güney’e ait 2001 yılında ele geçirdiğimiz evrak, disket ve CD’lerin nerede olduğu 22.06.2009 tarihli dilekçemizle İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tarafımızdan sorulmuş, mahkeme ekteki 25.06.2009 tarihli yanıtında, mahkeme kasasında bulunan tüm dokümanın 29.01.2009 tarihinde CMK 250. Maddesiyle yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildiğini ve geri gelmediğini resmi yazıyla bildirmiştir (EK-127). -1. İddianame Ek Klasör 360’ta Ümit Oğuztan’dan tekrar ele geçen doküman inceleme tutanağındaki disket içeriklerindeki Word dosyalarının çoğu, oluşturma tarihleri ve dosya isim ve kapsamı evimde ele geçtiği iddia edilen 2. İddianame ek klasör 268’e konulan CD döküm tutanaklarındaki dosyalarla aynıdır. Örneğin; “DergiProje-Analiz” isimli dokümanın Oğuztan’a ait 1.iddianame Ek Klasör 360 s.112’de yer alan dijital inceleme bilgileri ile (dosyayı oluşturan, oluşturma tarihi, saati, dakikası, saniyesi vs.) Ek Klasör 268 s. 162’de yer alan ve ikametimden çıktığı iddia edilen CD’de bulunan “Dergi-Proje-Analiz” isimli dosyanın bilgileri birebir aynıdır. Yine, “Gizli Gerçekler” (Ek Kl360 s. 115-Ek Kl 268 s. 169), “Protokol A.Ş.” (Ek Kl 360 s.119-Ek Kl.268s.171), “Gladio Sanatçılar” (Ek Kl.360s.121-Ek Kl.268 s.196) gibi birçok örnek verilebilir. Gözaltına alınmamdan 4 ay, operasyon başladıktan yaklaşık 1,5 yıl sonra bu malzemeler 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden alınmıştır. Bu tarihe kadar ve özellikle 1.İddianamede “Tuncay Güney’den elde edilen doküman” olarak yazılı yerlerdeki dokümanların Güney’den elde edildiği nasıl tespit edilmiştir? Bu sorunun yanıtını Sayın Savcılık vermelidir. Bu sorunun yanıtı, 2001 operasyonunda İstanbul İstihbarat

115 Şube Müdürlüğü’ne gönderdiğimiz ve bu Şubenin, dava başladığından beri ısrarla yalanladığı, “kendilerinde 2001 yılında gönderilmiş doküman olduğunun” da kanıtı olacaktır. Eğer bu dokümanlar daha önce mahkemeden alınıp incelenmiş olsaydı, bekli de burada yargılanan birçok insanın savunmalarını etkileyecekti. Örneğin, bana en azından savcılık ifademde; evimde ele geçtiği iddia edilen 4 CD’den 4 Word dosyasının daha önce hiç ele geçmediği söylenemeyecekti. Nitekim ben Savcılıkta Güney’e ait dokümanların 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nde bulunduğunu, onların alınıp incelenip mukayese edilmeden, bana 4 Word dosyası ile ilgili suçlama yöneltilemeyeceğini belirtmiştim. Sanırım bu ifadem üzerine biraz geç de olsa Sayın Savcılık dokümanları 29.01.2009 da istetmiştir. ee-Dijital Veri Takibinin Sonuçları ve Tespitlerimiz -Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan 2001 yılında Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Personeli tarafından zapt edilen tüm malzeme ve dokümanlar tutanaklara geçirilmiş ve dökümleri yapılmıştır. -Ön çalışma sürerken isimsiz bir ihbar mektubu ekinde MİT’e 6 CD gönderilmiştir. -Ön çalışma DGM Savcılığı tarafından kapatılınca savcılığın bilgisi dâhilinde ele

geçen

dokümanlar

Güney’e

teslim

edilmek

istenilmiş,

ancak

şahıs

bulunamamıştır. -Bu dokümanların tamamı Organize Suçlar Şubesi’nde emrim üzerine muhafaza altına alınmıştır. -Bunlar daha sonra şahısların yargılandığı 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmiştir. -Mahkeme bunlardan Oğuztan’a ait olanları 4 Temmuz 2003’te kendisine teslim etmiştir. -Oğuztan 2008’de yakalandığında bu dokümanlardan büyük bir bölümü tekrar ele geçmiş, ele geçenler üzerinde de 2003’ten sonra silinti ve kazıntı yapıldığı savcılıkça tespit edilmiştir. Güney’e ait mahkeme kasasında muhafaza edilen dokümanlar, gözaltına alınmamdan 4 ay sonra Savcılıkça incelemeye alınmıştır. Bu durumda, ev aramamda ele geçtiği iddia edilen 58 numaralı CD’de yer alan ve daha önce ele geçmediği söylenen bu 4 Word belgesinin;

116 1-Ümit Oğuztan’a 2003 yılında teslim edilen belgeler içerisinde olup olmadığı, 2- Ümit Oğuztan’a 2003 yılında teslim edilip de 2008’de yeniden ele geçen aynı belgeler üzerindeki değiştirilme ve silinmeye maruz kalanlar arsında bulunup bulunmadığı, 3-Belgelerin Oğuztan tarafından hazırlanıp hazırlanmadığı, 4-Güney’e ait 29.01.2009 1. Ağır Ceza Mahkemesi kasasından alınan dokümanlar arasında bulunup bulunmadığı, 5-MİT’e gönderilen 6 CD içeriğinde yer alan dosyalar arasında bulunup bulunmadığının tespitleri yapılmadan, Savcılık ifademde de talep ettiğim üzere mukayese edilmeden, bunların ilk kez bende ele geçtiğini iddia etmek olanaklı değildir. Yukarıdaki tüm açıklamalarda da ısrarla belirtmeme rağmen ne yazık ki tutuklandıktan 15 ay sonra yaptığım talep üzerine Sayın Heyetinizce, Tuncay Güney’e ait İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi Kasasında muhafaza edilen belge ve dokümanların dökümlerinin tarafıma verilmesi kararı verilmiştir. Bu karar üzerine gelen doküman teslim tutanağına göre;(Ek-127/A) -Sanığı olduğum davanın Soruşturma Savcılarından Fikret SEÇEN 2001 yılında yaptığım operasyonda Tuncay Güney’den ele geçen ve 2003 yılından bu yana İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi kasasında saklanan doküman ve malzemeleri 26.09.2008 tarihli Savcılık ifademde talep etmeme rağmen 29.01.2009 tarihinde bahse konu mahkemeden almıştır. -Bu davaya konu iddianame 10 Mart 2009’da Mahkemenize sunulmuş ve 25 Mart’ta tarafınızdan kabul edilmiştir. Yani, Sayın SEÇEN tarafından bahse konu belgeler alındıktan 40 gün sonra dava açılmıştır. -Ek 127/A da yer alan ve Mahkemenizce tarafımıza verilen teslim tutanağının 6. sırasında aynen şöyle yazmaktadır; “BATI DÜNYASINDAN DEMOKRATİK HUKUK ÖRNEKLERİ İSTANBUL / 11 NİSAN 2000 başlıklı 8 sayfalık spiral dosya”, Aynı tutanağın 23. sırasında aynen şöyle denilmektedir; “BİRLEŞİK KOMÜN GİRİŞİM İSTANBUL / 27 HAZİRAN 2000–06 OPERASYON başlıklı 27 sayfalık bilgisayar çıktısı.” 63. sırasında; “BATI VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN KRONOLOJİK SÖYLEM VE AMAÇLARINA ATATÜRK’ÜN YANITLARI İSTANBUL / 11 NİSAN 2000 başlıklı spiral dosya”.

117 BU DURUMDA İLK KEZ BENDE ELE GEÇTİĞİ İDDİA EDİLEN 4 WORD DOSYASINDAN 3’Ü 2003 YILINDAN BERİ İSTANBUL’DA 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NİN KASASINDADIR. BU, SAVCILIK İFADEMİN SON SAYFASINDA BELİRTTİĞİM “BU WORD DOSYALARI KESİN TUNCAY GÜNEY’İN 1. AĞIR CEZA

MAHKEMESİ

KASASINDAKİ

DOKÜMANLARINDA

YA

DA

ÜMİT

OĞUZTAN’A AİT DOKÜMANLARDA VARDIR” ŞEKLİNDEKİ İFADEMİN KATIDIR. -Diğer bir Word dosyası da mutlaka bu dokümanlar arasındadır. Nitekim Tutanakta belirtilen 50 disket ve 5 CD’nin içerik dökümleri hala bize verilmemiştir. -Sayın Seçen başta olmak üzere Savcılık Makamı, ellerinde bulunmasına rağmen 4 Word dosyasının ilk kez bende ele geçtiğini iddia ederek iddianameye kasten “gerçeğe aykırı iddialar” yazmışlardır. Yine söylüyorum, bu 4 CD olsa olsa Şube Müdürlüğü personelim tarafından bilgi sahibi olmam için hazırlanmış, Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçmiş bazı evrak, CD ve bilgisayar dosyalarının birer kopyasıdır. Evime nasıl geldiklerini bilmememe rağmen bende bulunabilme olasılıkları gayet doğaldır ve aramalarda ele geçtiği iddia edilen ve daha sonra açıklayacağım bazı soruşturma dosyalarının suretlerinden bir farkı yoktur. Bunlar asla Terör Örgütü Üyeliğine kanıt oluşturmaz. O zaman benden ele geçtiği iddia edilen tüm soruşturma dosyalarının içeriğindeki organize suç örgütlerine de üye olmakla suçlanmam gerekir ki bu durumun mantıksızlığı ortadadır. Burada, ancak Güney ve Oğuztan kendilerinden ele geçen ve kendilerine teslimi gereken dokümanların izinleri olmadan kopyalanması nedeniyle şikâyette bulunabilirler.

b- İddianamenin 131 ve 851. Sayfalarındaki İddialara Yanıt aa-Tuncay Özkan’a Bilgi ve Belge Verdiğim İddiaları İddianame s.131’de Tuncay Özkan’a emniyet müdürü olduğum dönemde ve meslekten atıldıktan sonra görevim gereği elde ettiğim bilgi ve belgeleri verdiğim, Tuncay

Özkan’ın

bunları

televizyonda

yayınlayarak

Ergenekon

Terör

Örgütü’nün amaçlarına uygun faaliyette bulunduğu iddia edilmektedir. Esasen, daha önce Emniyetteki Fetullahçı grubun Tuncay Özkan’a bilgi ve belge verdiğim yönünde bir iddiası olduğunu, bu yüzden Susurluk hükümlüsü Ali

118 Fevzi Bir’in karıştığı Türk futbolunda şike evraklarını adliyeye gitmeden Tuncay Özkan’a verdiğim iddia edilerek iki kez meslekten çıkartıldığımı ve adli tahkikatın gizliliğini bozmaktan hakkımda dava açıldığını, uzun süren yargılama sonucunda beraat ettiğimi belgeleriyle belirtmiştim. Anlaşıldığına göre, bu beraat ve idari ret kararları bazı çevreleri memnun etmemiş olacak ki bu sefer de “Tuncay Özkan’ın bunları televizyonda yayınlayarak

Ergenekon

Terör

Örgütü’nün

amaçlarına

uygun

faaliyette

bulunduğu” şeklinde benzer iddialar ileri sürülerek bir kez de bu dava kapsamında bu eski iddialarını yargılatmak istemektedirler. Tuncay Özkan’ın samimi arkadaşım olduğunu daha önce açıkladım. Aynı zamanda müvekkilimdir. Ancak bu durum kendisinde bulunduğu iddia edilen her altında imzam bulunan evrakın Özkan’a benim tarafımdan verildiğini asla göstermez. Nitekim 1. ve 2. İddianamede Ergün Poyraz, Mustafa Balbay, Hurşit Tolon, Veli Küçük gibi şüphelilerden elde edildiği iddia edilen, Devlete ve Emniyete ait yüzlerce imzalı, ıslak imzalı, paraflı, ıslak paraflı yüksek gizlilik dereceli evrak bulunduğu yazılıdır. Bu evrakları düzenleyenlere bir tek soru sorulmamış, haklarında bir tek işlem yapılmamış, soruşturma dahi açıklamamışken Özkan’dan ele geçen evrakların tarafımdan verildiğini iddia etmek taraflı davranmak ve soruşturmayı hakkımda suç isnadı için zorlamaktır. Ben bu tür zorlamalarla 6 yıldır mücadele ediyorum. Sayın Savcılığın Emniyet içerisindeki bir grubun bu kötü niyetli yaklaşımlarına dikkat edip buna alet edilmesinin önüne geçmesi gereklidir. Bir başka tespitte şudur; Sayın Özkan’dan birçok gizli MGK belgesi ve gizli soruşturma raporları elde edildiği de iddianamede yazılıdır. Bu belgelerde adı, imzası bulunan görevlilerle Sayın Özkan’ın 2001 yılından bu yana telefon irtibatları araştırılmış mıdır? Cevap çok net “Hayır”. Onlarla arkadaş olup olmadığı araştırılmış ya da Özkan’a sorulmuş mudur? Yanıt yine “Hayır”dır. Bunlar bana yönelik suç oluşturma gayretlerinin kanıtıdır. Savcılık Makamı olaylara istediği gözlükten ve taraftan değil, tüm yönleriyle, eşitlik içerisinde ve tarafsızca bakmalıdır. Bu şekilde bana yapılan suç isnadı nedeniyle, benzer durumda olan yani Sayın

Özkan’da

ele

geçtiği

iddia

edilen

tüm

resmi

belgeleri

imzalayan,

paraflayanlarla Sayın Özkan arasında arkadaşlık olup olmadığının, 2001 yılından itibaren bu görevlilerle Sayın Özkan’ın kaç kez telefonla görüştüğünün, Sayın Özkan’ın bu belgeleri benden aldığı iddia edilenler gibi “bunları televizyonda

119 yayınlayarak Ergenekon Terör Örgütü’nün amaçlarına uygun faaliyette bulunup bulunmadığının” tespitini talep ediyorum. Daha önce de açıkladığım üzere biz Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nü kurduğumuz dönemde, mafyayla mücadele için psikolojik hareket kapsamında basın desteğine ihtiyaç duyduk. Bu nedenle, Merkez Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ve Emniyet Müdürümüzün bilgisi dâhilinde birçok basın kuruluşuna soruşturmaların gizliliğini ihlal etmeyecek ve zarar vermeyecek bilgiler verdik. Basın açıklaması yaptık. Örneğin; mafya ile etkin mücadele için kurduğumuz Alo Mafya hattını basın aracılığı ile aylarca kamuoyuna duyurduk. Önemli operasyonları açıkladık. Mafya babalarının kelepçeli görüntülerinin yayınlanmasını sağladık vs. Bu kapsamda benim üstlerimin bilgisi dâhilinde bilgi verdiğim çok sayıda gazeteci vardır. Tuncay Özkan’a da benim doğrudan bilgi vermem söz konusu değildir. Özkan büyük TV kanallarının Haber Müdürlüğünü yaptığından o kanalın şube muhabirleri bizden bilgi alırdı. O zaman biz herkese bilgi veriyorduk ama korkudan ancak üç-beş gazete ve TV kanalı yayın yapabiliyordu, bunların başında da Özkan ve Uğur Dündar’ın çalıştığı kanallar vardı. Yani, mafya aleyhine haber bile yayınlatamıyorduk. Ayrıca Özkan ya da bir başka gazeteci mafya aleyhine yayın yapmışsa bu yayınların Ergenekon Terör Örgütü’nün amaçları doğrultusunda olduğu nasıl iddia edilebilir? Eğer gayri yasal olarak basına ya da Tuncay’a bilgi vermişsem ve bunlar basında yayınlanmışsa o zaman o dönemdeki tüm amir ve üstlerim ve İçişleri Bakanlar neden ülkenin en büyük gazete ve TV’lerinde yayımlanan bu haberlerle ilgili hakkımda bir tane dahi soruşturma açtırmamışlardır? Meslekten çıkartıldıktan sonra meslekten yeniden çıkartılmama neden olan soruşturmaların sonucunu da daha önce belirttim. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü yaptığım 5 yıllık dönemde mafya aleyhine yazı yazabilen, yayın ve haber yapabilen 3-5 gazeteci vardı. Devletin bunlara teşekkür etmesi gerekirken bu şekilde suçlanmaları gerçekten ayıptır. Bu konuda şu anda Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olan Emin Aslan’ın tanık olarak dinlenmesini ve kendisine mafya aleyhine kaç kişiye yazı yazdırabildiğimizi, yaptığımız operasyonların basında yer alması için ne güçlükler çektiğimizin sorulmasını istiyorum. Savcılık, iddianamenin 1329. sayfasında da Tuncay Özkan’da bulunan 1691 numaralı CD içeriğinde Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan elde edilen

120 dokümanlardan bir kısmının bulunduğunu, bunların Tuncay Özkan’a tarafımdan verildiğini, kanıtın da şüpheli Adnan Bulut’un ifadesinde Tuncay Özkan’la arkadaş olmam nedeniyle bazı bilgilere kısmen daha rahat ulaşabildiklerini söylemesi olduğunu yazmıştır. Adnan Bulut’la ne zaman tanıştığımı daha önce belirttim. Adnan’a burada hangi bilgilere daha rahat ulaştığının sorulmasını, bu ifade ile ne anlatmak istediğini açıklamasının istenmesini talep ediyorum. Mafya ile mücadele konusunda adli görev yapan Şubemizde en gizli evrak mahkeme dosyası aleniyet kazanana kadar olan evraktır. Mafyanın ne eylemler yaptığı, yapılan operasyonlar bize kalmadan zaten kendilerince kamuoyunda etki yaratmak amacıyla basına verilmektedir. Biz mafya aleyhine kamuoyu oluşturmak için tüm basına bilgi verdik. Yani bizden bu konuda bilgi almak için tanıdık olmaya, kısmen bilgilere rahat ulaşmaya gerek yoktur. Kaldı ki ben İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bir Şube Müdürüydüm. Astlarım, üstlerim ve amirlerim mevcuttur. Herkesin bir sorumluluğu vardır. Bir evrak yazıldığında o evrakın güvenliğinden evrakta parafı ve imzası olan herkes sorumludur. O nedenle her bilgiyi, belgeyi her istediğime istesem de vermem söz konusu değildir. Yine 131. sayfada birçok gizli içerikte yazışmanın Tuncay Özkan’da bulunduğu yazılıdır. Hâlbuki Özkan’da benim DGM’ye el yazısı ile yazdığım bir yazının fotokopisinin bulunduğu, üzerinde gizli yazdığı iddia edilmektedir. Oysa Savcılık 1276. sayfada 131. sayfadaki nitelendirmesini bana hasretmiş ve gizli belgelerin çoğunun benim tarafından verildiğini iddia etmiştir. Halil Behiç Gürcihan’da ele geçen, başta Emniyet örgütü olmak üzere tüm Türkiye genelindeki Fetullahçılarla ilgili olarak DGM Başsavcılığından aldığım izin ve buna ilişkin Adli yazışmalar 1. İddianame ek klasör 22’de Sayfa 357–369 arasında aynen yer almıştır. Bu nedenle bu iddianameye ait ek klasörler yayınlandıktan itibaren bu yazışmaların kesin olarak gizliliği kalmamıştır. Bunlar Özkan’da ele geçmişse gizliliği ortadan kalkmış evraktır. Esasen Sayın Savcılık 2000 ve 2001 yıllarına ait Savcılık yazışmalarının aleniyet kazanıp kazanmadığını, gizlilik derecelerinin ne kadar süre ile sürdüğünü araştırmadan salt ele geçen belgelerin üzerindeki Gizlilik Derecesinden hareketle suç isnat etmektedir. Burada da resmi yanıltma ve suç oluşturma gayreti vardır.

121 bb- Halil Behiç Gürcihan Gürcihan, Tuncay Özkan ve Kanal Biz’de İmzamı Taşıyan Gizli Belgeler Bulunduğu ve Bunları Benim Verdiğim İddiaları: Yukarıda da belirttiğim üzere 1. İddianame ekleri basında yayınlandıktan sonraki tarihlerde yapılan tüm aramalarda, 1. İddianame eklerinde yayınlanan ve benim imzamı taşıyan belgeler ele geçmişse (ki Kanal Biz’in aranmasında ele geçtiği iddianamenin 1277. sayfasında mevcuttur) artık aleniyet kazandığından gizli belgeleri açıklamak suçu oluşmamaktadır. Kaldı ki ben Kanal Biz binasının yerini bile bilmiyorum, oraya hiç gitmedim, kimseye belge vermedim. Yine iddianamenin 851. sayfasında Cumhuriyet Gazetesi’nde yapılan aramada altında imzam bulunan gizli evrakların ele geçtiği iddia edilmektedir. Oysa hayatımda hiçbir Cumhuriyet Gazetesi bürosuna gitmedim, 1–2 muhabiri dışında bu gazeteden kimseyi tanımam ve kimseye belge vermedim. Tuncay Güney ve Veli Küçük Grubu ile ilgili olarak aldığım izinlere ait çok gizlikişiye özel dereceli yazılarında 1. iddianamenin yayınlanmasından sonra ele geçmesi durumunda da yukarıdaki açıklamalarım geçerlidir. Çünkü bu belgelerde 1. İddianame ek klasör 165’te sayfa 9–31 arasında mevcuttur. Gürcihan’a herhangi bir belge vermediğimi, bu konuda Volkan Ekner’in tanık olarak dinlenmesini talep ettiğimi daha önce belirtmiştim. Belirilen gizli belgelerin suretlerini Sayın Cumhurbaşkanımıza yazdığım 17.09.2003 tarihli dilekçe ekine koyduğumu belirtmiştim.

O dilekçede aynen;

“Gizliliği olduğunu özellikle belirterek size arz etmek istediğim bir başka çalışmam da Fetullahçılarla ilgili çalışmadır. Ekte sunduğum bu konudaki resmi belgeler…” deyip belgeleri EK-2’ye koyduğumu yazmıştım (Bkz. EK-99). Sayın Cumhurbaşkanımıza bile gizlilik dereceli evrak şeklinde yazma gereği gördüğüm bu evrakları başkasına verdiğim asla iddia edilemez. Nitekim bu belgeler üzerine CB Genel Sekreterliğinin talebi üzerine bu konuda ki başvurumla ilgili soruşturma açılmış (EK-128) ve “bu konuda Devlet Denetleme Kurulu dışında kimseye bilgi vermeyeceğim” şeklindeki ifadem üzerine ekteki “kınama cezası” verilmiştir ( EK129). Bu kadar hassas davrandığım bir konuda bu belgeleri herhangi bir kimseye verdiğim iddia edilemez.

122 Yine 2007 yılı Mayıs ayında Danıştay Başkanlığı’na yaptığım Karar Düzeltme başvurusunda da bu belgeler dilekçenin 6 numaralı ekinde Danıştay’a sunulmuştur (Bkz. EK-71). Burada çok önemli bir hususu daha arz etmek istiyorum. Fetullahçılarla ilgili olarak yapılan çalışmalar 05.03.2003 tarihinde DGM Başsavcılığına iade edilmiştir. Sayın Savcılık, sorgumda bu yazıların Şube arşivinde bulunmadığını yine DGM Savcılığında da olmadığını belirtip bana nerede olduklarını sormuşlardı. Oysa 05.03.2003 tarihli yazı 2. İddianame Ek Klasör 141’de mevcuttur (Bkz. EK-31). Bu yazıdaki bir ifadeye dikkat çekmek istiyorum; “…konuyla ilgili olarak makamınızla yapılan ilgide kayıtlı yazıların asılları ekte sunulmuş olup gereğini…” . Sayın Savcılık beni suçlarken şu ifadeyi kullanmaktadır; “ Şubede kalması gereken paraflı suretleri”. Böyle bir kural yoktur. Nitekim ben evrakın gizlilik güvenliği açısından bazı evraklarda üst yazıya da paraf attırıyordum. Böylece bir sızma durumunda parafı bulunan görevlilerin de sorumlulukları tespit edilmiş oluyordu. Şubede kalan suret paraflı olsa da parafların üzeri kapatılıp fotokopisi çekilebilir. Ancak evrak gittiği yerden sızarsa buna dikkat edilmez ve paraflı suret verilebilir. Böylece evrakın nereden sızdığı anlaşılır. Evrak asılları yani Şubedeki tüm paraflı parafsız ıslak imzalı evraklar 05.03.2003 tarihli yazı ile DGM Başsavcılığı’na gönderilmiştir. Bu yazıya dikkat edilirse dağıtım hanesinde kayıt yoktur. Yani dosyasına dağıtım yapılmamıştır. Yani şubede sureti kalmamıştır. Bu durumda paraflı suretler DGM’dedir. Orada araştırma yapılması şarttır. Sayın Savcılığın başta altında imzam olan gizli belgeler olmak üzere, Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne ait evrakları Tuncay Özkan ve Behiç Gürcihan’a verdiğimi iddia etmesi, hatta Veli Küçük’e kendisi hakkındaki yazıları verdiğim imasında bulunabilmesi için, o tarihten itibaren bu evrakların bulunduğu tarihe kadar Şube Müdürlüğünde görevli, bu evrakları saklamakla yükümlü personelin ve sıralı amirlerin ifadelerine başvurması ve bunun için ciddi bir soruşturma yapılmış olması gerekmektedir. Evrakların Cumhurbaşkanlığından, Şube Müdürlüğünden veya DGM Başsavcılığından sızdırılıp sızdırılmadığı araştırılmalıdır. Yine DGM Başsavcılığında bu evrakların akıbetinin ne olduğu konusunda da soruşturma yapılmalıdır. Bunlar yapılmadan Behiç Gürcihan’ın soyut iddiası ve Adnan Bulut’un muğlâk ifadesine dayanılarak kanıt oluşturulmaya çalışılması manidardır. Organize Suçlar Şubesinde 7 tane büro bulunmaktadır. Bunlardan Adli İşlemler, Teknik, Bilgi İşlem Arşiv ve İstatistik, Araştırma ve Değerlendirme,

123 Operasyon Ekipler Büro Amirlikleri, Şubenin evraklarına muttali olmaktadır. Ayrıca yardımcılarım da vardır (EK-130). Benim görevlerim arasında evrak saklamak yoktur. Görev tanımı ektedir (EK-131). Dolayısı ile kasten eksik bırakılmış bir soruşturmanın, istenilen yerinden konuya girilerek hakkımda iddialarda bulunulmuştur. “Gizli”, “Çok Gizli” kaşeli Fetullahçılarla ilgili bu adli evrakların gizli olup olmadıkları ve TCK 336. Madde kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyecekleri konusuna ilerde geleceğim. Burada belirteceğim bir başka önemli konu da bende ve başka yerlerde ele geçen evrakların hepsinin fotokopi olmasıdır. Islak imzalı tek bir suret dahi yoktur. Son olarak bu dava kapsamında yapılan operasyonları Organize Suçlar ve Terörle Mücadele Şubesi görevlileri icra etmektedir. Fehmi Koru veya Şamil Tayyar’ın evleri aransa ve bu görevlilerin yazdığı belgeler bulunsa bu görevliler bir örgüte üye olmakla suçlanacaklar mıdır?

cc – Kuvvaimilliye.net İnternet Sitesi’nin Veli Küçük’ün Denetiminde Olduğu İddiası; İddianamenin

131.

sayfasında

2006

yılından

itibaren

yazı

yazdığım

Kuvvaimilliye.net sitesinin düşman olarak nitelendirdiğim Veli Küçük’ün kontrolünde olduğu yazılıdır. Bunu iddianameyi okuyunca öğrendim. Sitenin sahibini Bekir Öztürk olarak bilirim. Derneğe üye olmadığım için ne merkezine ne de herhangi bir Şubesi’ne gittim. Bu nedenle site hakkında detaylı bilgi sahibi değilim. Siteye gönderdiğim yazıları da önceleri Bekir’e e-posta atarak, daha sonra da bana verilen şifre ile kendim direkt girerek yazıyordum. Benim yazılarım ile ilgili kimse bir denetimde bulunmamıştır. Bu ithamı kabul etmiyorum. Ayrıca Veli Küçük düşmanımdır demedim. Dostunuz mu sorusuna karşılık olsa olsa hasmım olur dedim. O sitenin Veli Küçük’ün kontrolünde olup olmadığını halen bilmiyorum. Bu konuda tarafıma kanıt gösterilmesini istiyorum. Eğer site Veli Küçük’ün kontrolünde ise ve ben de bunu bilseydim burada prensiplerim gereği yazı yazmazdım.

dd- Oktay Yıldırım’ı Övücü azılar Yazdığım İddiası Oktay Yıldırım ile daha önce nasıl tanıştığımı anlattım. Övücü yazılar yazdığım iddiası yanlıştır. Oktay Yıldırım’ın adının geçtiği bir tane yazı yazdım. O da

124 Ümraniye soruşturmasının başlamasından çok önce 23.09.2006 tarihli “Cezalılar Birliği” adlı yazımdır (EK-132). Yazının yazılış amacı bir Emniyet Amirinin, Yıldırım nezdinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hakaret etmesini kınamaktır. Şimdi bu yazının iddia edilen Ergenekon Terör Örgütüyle veya bu örgütün üyesi olduğu iddia edilen Oktay Yıldırım’ı bu iddia nedeni ile övmekle ne alakası vardır? Yazı ortada olmasa neyse. Aynı şekilde bir başkasına böyle davranılsa yine yazarım. Konunun ne bir örgütle ne de örgütsel ilişki ile alakası vardır. ee- Gürbüz Çapan’la irtibatım olduğu iddiası Gürbüz Çapan’ı nasıl tanıdığımı daha önce belirttim. Telefon numarasını dahi bilmem. Beni bir kez kaza geçirdiğimde “geçmiş olsun, bir şeye ihtiyacın var mı?” diye aradı ben de “yok sağ ol?” dedim. Numaramı da kendisinde olmadığı için hemşerisi olan Adnan Bulut’dan almış. Gürbüz Çapan benim 6 yıl önce meslekten atıldığımı dahi bilmez. İddianame eklerinde Kaçakçılık Daire Başkanlığı’nın bir bilgi notunda Sayın Çapan’ın kardeşinin bana şu an oturduğum evi aldığı ve büromu tefriş ettiği yazılıdır. Bunlar Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’na yakışmayacak iftiralardır. Mahkemeniz aracılığı ile EGM Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı’na resmi yazı yazılarak hakkımda neye dayanarak bu içerikte bir bilgi notu hazırladıklarının sorulmasını ve kanıtlarının bildirilmesinin istenmesini talep ediyorum. Evimi nasıl aldığım mal beyanlarımda mevcuttur. Büromu aramalar sırasında Sayın Savcı Mehmet Ali Pekgüzel de görmüştür. Bürom kendi kısıtlı imkânlarımla tefriş ettiğim çok küçük ve sade bir yerdi, buradayken kapattım. Gürbüz Çapan benim bürom olduğunu cezaevindeyken öğrendi. Kendisine sorulabilir.

c- İddianame S.308-309-439 ve 851’deki iddialar aa- Sayfa 308-309’daki İddialara Yanıt İddianamenin 294. sayfasındaki “kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi” başlığının devamında 308 ve 309. sayfalarında “Şüpheli Adil Serdar Saçan’dan ele geçirilen delillerle” ilgili daha önce açıklama yapmıştım. Burada kısaca yinelemek istiyorum: 73’ten 92’ye kadar numaralanan belgeler daha önce açıkladığım Erol Kohen’le ilgili Ankara DGM’ye ifadeye çağırılmamla ilgili davaya aittir. Bu davada da

125 ben takipsizlik kararı nedeniyle yargılanmadım ancak halen derdesttir. Dava dosyasının bir bölümünün suretidir. 67’den 72’ye kadar olan doküman 2001’de Fetullahçılarla ilgili izin aldıktan sonra internette dolaşan aleyhime bir yazının çıktılarıdır. İnternette halen mevcut olabilir. 1-2 ve 84 numaralı belgeler 2001’de Albayraklar’ı yapılan operasyonda gözaltına alınacaklar listesidir. Bu adliyeye intikal etmiştir, yani aleniyet kazanmıştır. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Albayraklar dosyasında gözaltına alınanların listesi vardır. Bunu suret olarak yazacağım kitap için almıştım ve kitabı yazarken de kullandım. 86 ve 87. dokümanlar 2008’de geçirdiğim trafik kazasında arabama çarpan TIR’ın sahibi olan şirketin daha önce operasyon yaptığım Albayraklar firmasına ait olup olmadığının araştırılmasıyla ilgilidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çöp taşıma ihalesini daha önce Albayraklar yapıyordu. Bana Albayraklar’ı ve BİT operasyonları sırasında gözaltına aldığım Tufan Mengi ve Necmi Kadıoğlu’nun husumeti vardır. Kazada bunların rolü olup olmadığının araştırılmasıdır. Zaten 2008 Eylül ayında da bana suikast düzenleyecekleri konusunda hem Necmi Kadıoğlu hem de Tufan Mengi hakkında suç duyurusunda ve Valiliğe müracaatta bulundum. Bu husustaki belgeler ektedir (EK-133:__2.id. Ek Kl.225.s.231-234). 80 ve 81. sıralardaki el yazması notlar 2008 aylarında ART televizyonunda Saygı Öztürk’ün programındaki “illegal dinlemeler ve Fetullahçı örgütlenme ile ilgili konuşacaklarımı” el yazısıyla tespit ettiğim notlardır. Bir kısmını programda söyledim bir kısmı da kâğıtlarda not olarak kaldı. 88. sıradaki adres tarifi içeren nottaki el yazısı bana ait değildir. Ev halkından birisi not almış olabilir. Yukarıdaki izah ettiğim konuların kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi ile ne alakası olabilir? Aleniyet kazanmış Mahkeme bilgilerinin ya da bana karşı görevim nedeniyle düşmanlık yapan insanların hakkındaki bilgilerimi el yazısıyla yazıp not almamın kişisel veri kaydıyla ne ilgisi vardır? Bir de burada delil olarak gösterilmiştir. Zaten iddianamenin sevk Maddesinde böyle bir iddia yoktur.

126 bb- Sayfa 439’a Yanıt İddianamede Ergenekon Terör Örgütü’nün medya yapılanması kapsamında iddianame sayfa 439’da www.bizkackisiyiz.com sitesinde yazarlık yaptığım iddia edilmektedir. Burada yazarlık yapmadım. Konuyu daha önce açıklamıştım. www.kuvvaimilliye.net sitesinde yazarlık yaptığım ise doğrudur. Yazılarım ortadadır. Hiçbir yazımın Ergenekon Terör Örgütüyle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Savcılığın yazdığım yazılardan bir tanesinin bu varlığı iddia edilen örgütle ilişkisini ortaya koyması gerekir. cc- Sayfa 851’e Yanıt İddianamenin 851. sayfasında; “66 Sayfa “İçişleri Bakanlığına” ibareli dokümanın yapılan incelemesinde: 11-13. sayfalarda: İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Adil Serdar SAÇAN imzalı 16.07.2001 tarih ve 2001/585 sayılı Çok Gizli ibareli yazısı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Adil Serdar SAÇAN imzalı 22.07.2002 tarih ve 2002/145-1 sayılı yazısı olduğu anlaşılmıştır” denilmektedir. Bu yazılar Mustafa Balbay’ın gözaltına alınması sırasında Cumhuriyet Gazetesi’nde bulunmuş. Öncelikle bu metni hala görebilmiş değilim. Ancak İddianame metninden anlaşılacağı gibi ele geçen 66 sayfalık doküman İçişleri Bakanlığı’na hitaben yazılmış bir yazıdır. Bu yazının 3 sayfasında altında benim imzam bulunan Fetullahçılarla ilgili olarak alınmış Savcılık iznine ait yazılar bulunmaktadır. Kanaatimce burada suçlanması gerekenler İçişleri Bakanlığı’na bu 66 sayfalık yazıyı sızdıranlardır. Olayın benimle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Ne Sayın Balbay’ı tanırım, ne de Cumhuriyet Gazetesi’nden herhangi birine bir belge vermişimdir. Sayın Balbay sorgusunda sorduğum soruya verdiği yanıtta bu hususa açıklık getirmiş ve beni doğrulamıştır. Altında imzam bulunan her evrak nedense benim tarafımdan birilerine verilmiş gibi algılanmaktadır. İçişleri Bakanlığı’na 66 sayfa yazı yazılmış bunun 3 sayfasında görevim nedeniyle aldığım ön çalışma iznimin sureti çıkıyor ve suçlanıyorum. Fetullahçılarla ilgili izin yazıları ve akıbetini daha önce incelemiştim. Bu yazıların kimler tarafından sızdırıldığı araştırılmadan altında imzam var diye doğrudan

suçlanmam

Cumhurbaşkanlığı

haksızlık

Genel

ve

Sekreterliği’ne

hukuksuzluktur. 2003

yılında

Nitekim

bu

gitmiştir.

Yine

belgeler Genel

127 Sekreterlikçe hakkımda soruşturma yapılması için Polis Müfettişlerine verilmiştir. Danıştay Başkanlığı’na yazdığım dilekçeye konulmuştur. Bunların belgelerini de daha önce sunmuştum. Tüm belgeler DGM Başsavcılığına gönderilmiştir. Yine Ankara DGM, Sayın Savcı Nuh Mete Yüksel, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’na da gönderilmiştir. Bu konuda da daha önce belgelerle açıklama yapmıştım. Burada bir konuyu daha belirtmek istiyorum: Gerek Behiç Gürcihan’da, gerek 1. ve 2. İddianame eklerinde, gerekse Kanal Biz ve Cumhuriyet Gazetesi aramalarında ele geçen Fetullahçılarla ilgili çalışma izni ve ilgili yazıların nerede olduğu tarafıma sorulmuştur. Bu yazışmaları DGM Başsavcılığı’na gönderdiğimize dair 05.03.2003 tarihli yazıyı daha önce ek’e koymuştum. DGM Başsavcılığı’nın ise tüm yazışmaları Ankara DGM Başsavcılığı’nın 2000/507 Hazırlık numarasına kayden yapılan soruşturmaya dâhil edilmesi için Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı’na göndermiş olabileceği Ekte yer alan 26.07.2002 tarihli Aykut Cengiz Engin imzalı resmi yazıdan anlaşılmaktadır. Çünkü Sayın Başsavcı yazısında: “… 1- ilgi (1) ve (2) sayılı yazıların konusu olan olay hakkında, Ankara DGM C. Başsavcılığı’nın 2000/507 Haz. Numarasına kayden soruşturma yapılmakta olup bu çalışma kapsamında 4422 sayılı Kanunun 2. ve müteakip Maddelerinde öngörülen tedbirlerin, Ankara İl Jandarma Komutanlığı marifetiyle yürütüldüğü anlaşılmıştır. Bu Şube müdürlüğünüzce yapılan ön çalışmada istihsal olunacak belge ve delillerle birlikte değerlendirilerek gereğine tevessül olunacaktır” demektedir (Bkz. EK-27). Bu yazıyı Sayın Başsavcı kendilerine yazdığım 10.07.2002 tarihli resmi yazıda; “… Bu nedenle ilgili çalışma talimatınızın yerine getirilmesi için teknik takip ve tarassut faaliyetlerinde bulunmak üzere uygun göreceğiniz Emniyet dışı birimlere talimat verilmesi…” şeklinde talep te bulunmam üzerine yazmıştır (Bkz. EK-26). Yani bu yazılar Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı ve Ankara DGM’nin Hz. 2000/507

numaralı

dosyasında

da

bulunabilir.

Nitekim

talebim

üzerine

mahkemenizce celp edilen Ankara DGM’nin Hz. 2000/507 dosyasında bu evraklara ilişkin yazışmaların bulunduğu ve dosya hakkında kesinleşmiş takipsizlik kararı verildiği ortaya çıkmıştır. Yine, bu evraklarla ilgili olarak Savcılıkça alınmış bir kısıtlama, gizlilik ya da yasaklama kararı bulunmamaktadır. Sayın Savcılar tümünü belgelediğim bu hususların hiçbirisini araştırmadan ve özelliklede bu konudaki tüm yazışmaları DGM Başsavcılığı’na gönderdiğim kanıtlı

128 iken DGM Başsavcılığı’nda bu yazıların akıbetini bulmadan, hem Gürcihan’a, hem de diğer kişilere ve yerlere bu evrakları benim verdiğimi nasıl iddia edebilirler? Bu kadar makama gitmiş ve Şubede hiçbir sureti ya da aslı bırakılmadan DGM’ye gönderilmiş bu evrakın sızmasından sorumlu gösterilmem hukuka aykırı bir iddiadır. En azından dediğim konularda soruşturma yapılmadan böyle bir iddiada bulunulması açıkça atfı cürümdür. Bu belgelerin üzerinde gizli kaşesi olması gizli olup olmadıkları hususunun da irdelenmesini ayrıca gerektirmektedir. dd. İddianame’nin 1276 ve 1277. Sayfalarına Yanıtlarım İddianamenin Tuncay Özkan’la ilgili 1276. sayfasında üzerinde;“Tuncay Özkan’a ait Halkalı’da bir depoda 30.10.2001 tarihli Hasan Özdemir imzalı 15.11.2001’de yürürlüğe girecek olan ve üzerinde Adil Serdar Saçan 3. Sınıf Emniyet Müdürü’ne” yazısının olduğu bir görev talimatının ele geçirildiği yazmaktadır. Bunun benimle bir ilgisi yoktur. Organize Suçlar Şubesi’nde bulunup bulunmadığı Şubeden sorulmalıdır. Ben kimseye böyle bir yazı vermedim. Yazı 2001 tarihlidir. Bulunduğu tarih 2008’dir. Kim tarafından buraya verildiği araştırılmalıdır. Yine aynı sayfada el yazımla DGM’ye yazdığım iddia edilen “çok gizli, kişiye özel” takip tarassutla ilgili talimatın fotokopisinin de ne olduğunu bilmiyorum. Ek klasörlerde de göremedim. Eğer tarafıma ibraz edilirse bir fikir beyan edebilirim. Ancak el yazımla olan metnin fotokopisinin Özkan’ın deposunda çıkması anormal bir durumdur. Yazının orada olmasının benimle bir alakası yoktur. El yazımla yazdığım bir dokümanın fotokopisini neden bir başkasına vereyim bu anlaşılmaz ve dikkat çekici bir durumdur. Aynı sayfanın devamında “… İncelenen CD’lerden 1691 numaralı CD içerisinde bulunan Yazışma-III isimli klasör içerisinde yer alan “ Ethem Sancak2”, “Sayın ilgili”, “Mehmet Zeki Polat” ve “ÜSİAD-Kemal Özden” isimli MSWord belgelerinin içerisinde Ergenekon Silahlı Terör Örgütü yöneticilerinden ilgili kişiye gönderilen, örgüte rapor edilen kişi veya konu ile ilgili yapılan çalışmalar konusunda değerlendirme mahiyetindeki metin mesajları olduğu, aynı CD içerisinde klasörler halinde şüpheli Tuncay Güney’den ele geçirilen örgütsel dokümanların bulunduğu anlaşılmış, bu belgelerin 2001 yılında bir başka suç nedeniyle yakalanan Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçirilen ERGENEKON terör Örgütü’ne ait dokümanların oldukları, şüphelilerden Adil

129 Serdar Saçan tarafından şüpheli Ahmet Tuncay Özkan’a verildiği, bu şüpheli tarafından muhafaza edildiği kanaatine varılmıştır” denilmektedir. Burası oldukça ilginçtir. Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait 2001 yılında ele geçen belgeler Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 26.06.2003’te teslim edilmiştir. Bunlardan Oğuztan’a ait olanlar daha öncede belirttiğim üzere 04.07.2003’te kendisine Mahkemece teslim edilmiş, Güney’e ait olanlar yaptığımız araştırma sonucu 29.01.2009’da Savcılıkça Mahkeme kasasından alınmıştır. Ayrıca Oğuztan’a 2003 yılında teslim edilen belgeler üzerinde oynamalar ve silintiler yapıldığı da Savcılıkça tespit edilmiştir. Hal böyle iken; -Sayın Savcılık ÖZKAN’dan ele geçirildiği iddia edilen 1691 numaralı CD içeriğinde başka bir suç nedeniyle 2001’de yakalanmış Güney ve Oğuztan’dan ele geçen Ergenekon Terör Örgütü’ne ait dokümanların olduğunu nereden bilmektedir? 26.06.2003’ten 29.01.2009’da Savcılıkça alınmasına kadar Mahkeme kasasında bulunan Güney’e ait bilgilerin dökümü yapılmış mıdır? Yapılmışsa inceleme tutanakları nerededir? Yine 1691 sayılı CD içeriğiyle mukayese tutanakları nerededir? Sayın Savcılık neye dayanarak mukayese yapmış ve bu sonuca varmıştır? Ümit Oğuztan’dan elde edilip kendisine teslim edilen, sonra yine elde edilen dokümanlarla 1691 sayılı CD içeriğinin mukayeseli inceleme raporları nerededir? Her şeyden önemlisi eklerde 1691 sayılı CD’nin dökümü yer almamaktadır. Bunun tarafıma verilmesini talep ediyorum. - Sayın Savcılık Özkan’a muhafaza etmesi için bu CD’leri verdiğim kanaatine nasıl varmıştır? Nitekim evimde 4 CD çıktığı iddia edilmektedir. Özkan’daki de bende çıksa ne fark ederdi? 5 CD olmuş olurdu. Sonra madem önce de ele geçmiş ve Sayın Savcılıkta 2001’de ele geçtiğini tespit edebilmiş, o zaman bu CD içeriğinin sureti ellerindedir. Niye sureti olan bir şeyi kendim almayayım da muhafaza için Özkan’a vereyim? Yalnızca takdirinize bırakıyorum. -1277. sayfadaki Biz TV’den çıkan belgelerle ilgili daha önce açıklama yapmıştım. Burada arama yapılmadan önce açıklanan 1. İddianame eklerinde bu belgelerin tümü vardır, dileyen döküp alabilir. O yüzden bunları da benim verdiğim iması yalnızca boş bir iddiadır.

130 B- 20 NUMARALI BAŞLIK ALTINDA HAKKIMDA İDDİALARIN BULUNDUĞU BÖLÜME YANITLAR İddianamenin 1307-1330 sayfaları bana ayrılmış ve hakkımdaki iddialara yer verilmiştir. Bunlara birer birer cevap vereceğim. a- İkamet ve İşyerimde Yapılan Aramalardaki Usulsüzlükler 1308. sayfadaki “elde edilen dokümanlar” başlığını taşıyan ve ikametim ile işyerimde yapılan aramalarla ilgili yasaya aykırılık tespitlerimi ve bu konulardaki taleplerimi belirtmek istiyorum. Şöyle ki; -23.09.2008 günü Avukat olmam sebebiyle Sayın Savcı M. Ali Pekgüzel ve Baro temsilcisi ile birlikte ikametime gelmişlerdir. İkametteki arama tutanağından da anlaşılacağı üzere o saatte evde değildim, Oğlum beni telefonla arayarak Savcı ve polislerin geldiğini eve gelmem gerektiğini söyledi, telefonu Emniyet Amiri Mehmet aldı ve beni beklediklerini söyledi. Ben de eve geldim, Sayın Savcım konuya tanıktır. Arama tutanağında bu detaylı olarak yazılmamıştır. Yani Savcı ve polislerin evime gelmesi nedeniyle evime geldim. Yani kaçmadım. Yani kaçma şüphesi hakkımda hiç oluşmadı. - Eve geldiğimde yaklaşık 20-25 polis memuru ve Savcı Bey evde beni bekliyorlardı. Buradaki tüm görevliler Eylül ayı sonuna uygun havaya göre giyinmiş sivillerdi. Yine 3-5 tanede Jandarma görevlisi vardı. Buraya çok dikkat çekmek istiyorum. Bu aramaya katılan görevlilerin eve girerken üstleri aranmış mıdır diye Savcı Bey’e izninizle sormak istiyorum. Aranmışsa tutanak tanzim edilmiş midir? Yine bu görevlilerin çıkarken üstleri aranmadı. Buna oradaki herkes tanıktır. Bilgisayar imaj çalışması yapan arkadaşlar orada kaldı, diğerleri Savcı Bey ve ben birlikte çıktık evden. Bu durumda evde ele geçtiği iddia edilen bir doküman, belge ve özellikle CD vs’ nin ek bir delil olmadan benimle ilişkilendirilmesi olanaklı değildir. Yapılan arama sırf bu yüzden Yasaya ve Anayasanın kanunsuz elde edilen delil, delil sayılmaz hükmüne aykırıdır. Çünkü CD, kâğıt, kaset, vs her şey bir cebe sığabilecek büyüklüktedir. O halde ek delillendirme yapılmış mıdır diye bakmak gerekir. O da ancak ele geçen malzeme üzerinde parmak izi ve hane halkının ve tabii benim parmak izimiz mukayesesi ile olanaklıdır. Çünkü CD ve kâğıtlar ile plastik naylon dosyalardan parmak izi alınabilmektedir. Zaten arama yapan görevlilerin naylon eldiven kullanmaları bu yüzdendir. Yalnızca kamera görüntüleri ne yazık ki ele geçtiği

131 iddia edilen malzemenin benim olduğun kanıtlamaz. Ben eve gelene kadar Savcı Bey’in de bilgisi dışında her şey konulmuş olabilir. Bakın, konuldu demiyorum, kimseyi suçlamıyorum. Yalnızca yapılan aramanın bu yüzden şüpheli hale geldiğini ve bu haliyle hukukilik vasfını yitirdiğini beyan etmek istiyorum. — Bir başka önemli hususta, Sayın Savcının yanında işyerim olarak gösterilen ve arama kararı alınmış olan Sultanahmet Lale Puding Shop ile Blue House Otelin yemek yediğim ve zaman zaman uğradığım yerler olduğunu Emniyet Amiri Mehmet Bey’e söylemem ve asıl büromun Dalbastı Sokak 13/3 Sultanahmet İstanbul adresinde olduğunu belirtmem üzerine bu adres için biz ikametteyken telefonla Sayın Hâkimden arama kararı çıkartılmış, yine Avukatım ve kardeşim Serkan Saçan’ın bürosu içinde karar alınmıştır. Aramanın yapıldığı gün olan 23.09.2008 tarihli karar yazısı ektedir. (EK-134__2.id. Ek. Kl.141.s.278-279) Yani benim bürom hakkında Savcı Bey’in ve gelen Terörle Mücadele görevlilerinin bir tespiti yoktur. Hatta 21.09.2008 tarihli ilk arama kararında bu lokanta ve otel işyerim olarak gösterilmiştir (EK-135:__2.id. Ek. Kl.229.s.168-169). Yine Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün bürom olarak tespit ettiği yer de bu lokanta ve oteldir (EK-136:__2.id. Ek. Kl.229.s.231-234). Bu durumda “ele geçen dokümanlar” başlıklı iddianamenin s.1313 ve 1315 arasında listelenen dokümanlar, benim adresini verip aranmasını istediğim Dalbastı Sokak 13/3 Sultanahmet İstanbul adresindeki büromda ele geçmiştir. YANİ 23.09.2008 TARİHİNDEN İTİBAREN DELİLLERİ KARARTMAK BİR KENARA, ALEYHİME İDDİANAMEDE 2 SAYFA DÖKÜMÜ YAPILMIŞ DELİL BİLDİRMEK GİBİ BİR DAVRANIŞIM OLMUŞTUR. -

Gerek ikametimde ele geçen ve daha önce üzerinde çok durduğum, içinde

Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait evrak ve doküman yer alan 4 CD, gerekse diğer CD’lerin zapt etme tutanaklarına CD numaralarının yazılmamış olması da bir başka sorundur. -

Yine

özellikle

bu

4

CD’nin

hangi

tarihlerde

ve

hangi

bilgisayarlarda

oluşturulduğunun bilirkişi marifetiyle tespitini de talep ediyorum. -

CD’lerle ilgili bir başka sorun da, bilgisayar imajlarının evimde ve işyerimde

alınmasına

rağmen

CD’lerin

kopyalanıp

tarafıma

verilmemesidir.

Oysa

CMK.m.134 çok açıktır. Neden CD’lerin kopyaları alınmamıştır? Aramalar sırasında bu soruşturmayla ilgili belge içerdiği iddia edilen yalnızca 4 CD den bahsedilmektedir. Kopyası alınmayan, tarafıma verilmeyen ve içerikleri konusunda CMK 122. Maddeye

132 göre incelemesi Hâkim ya da Savcı tarafından yapılması zorunlu iken Polis tarafından incelenen bu CD’ler yasa dışı elde edilmiş delillerdir. İddianameden çıkartılmaları gerekir.

b- Elde Edilen Dokümanlar Yukarıda aramalarda yapılan hukuka aykırılıklardan bahsetmiştim. Burada öncelikle genel itirazlarımı belirtip daha sonra ele geçen dokümanları tasnif ederek bu dokümanların neden bende bulunduğunu açıklamaya çalışacağım. aa - Genel Olarak İtirazlarım -Aramada hem ikametimde, hem de işyerimde ele geçtiği iddia edilen doküman ve evrakların tamamı, yaptığım görevle ilgili hakkımda dava açmış veya benim dava açtığım kişi, grup, idareyle ilgili dava dosyalarına veya bilgi sahibi olmama, kitap yazmama yardımcı olacak konulara aittir; ya görev yaptığım döneme ait özlük, yani şahsi dosyama girmiş konulardır, ya da günlük yaşamda sosyal ilişkiler gereği herkeste bulunan dokümanlardır. Bu dokümanları CMK m.122 ye göre yalnızca

Cumhuriyet

Savcısı

veya

Hâkimin

incelemesi

gerekirken

Polise

incelettirilmiş ve inceleme tutanakları tanzim edilerek ek klasörlere konulmuştur. Bu yönüyle yapılan işlem kanuna aykırıdır. Ayrıca bunların hiçbirisinin iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü ya da faaliyetleriyle ilişkisi yoktur. Yani bunların tümünün İddianamede örgütsel doküman olarak gösterilmesi hukuki bir niteleme değildir. Bu yüzden incelemeyi yapması gereken Hâkim ya da Savcının bu hususu tespit edip CMK m.122/3 gereğince soruşturma ya da kovuşturma konusu suça ilişkin olmayan belge ve kâğıtları tarafıma teslim etmeleri gerekmekteydi. İncelemeyi bu görevliler yapmadığından hiçbir belgem (ki hepsi derdest davalarıma ait dosyalardan alınmıştır) tarafıma teslim edilmeyerek alenen yasaya aykırı işlem tesis edilmiştir. Az sonra bu konuda detaylı açıklama yapacağım. -Aramada ele geçtiği iddia edilen doküman ve evrakların büyük bölümü İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü yaptığım döneme ait fotokopilerdir. Bunların özellikle “gizli, kişiye özel, çok gizli” olanları başta olmak üzere tümünün ilgili birimde suretlerinin bulunup bulunmadığı Sayın Savcılıkça başta Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne sorulmamıştır (ki bu operasyonu yapan iki Şubeden birisidir).

133 Organize Suçlar Şubesi bir arşiv araştırması yapsa gizlilik dereceli ve telefon çözümü olarak söylenen evrakların tamamının, ilgili gruplara yapılan operasyonların sonucunda adliyeye intikal ettikleri ve dava açılması nedeniyle aleniyet kazandıkları görülecektir. Örn. Adnan Hocacılar operasyonuna ait evraklar (ev aramasında ele geçen 93-141 arası dokümanlar ) Abaza Oğuz olarak bilinen Oğuz Korukır’ a yapılan operasyon sırasında yapılan dinleme ve incelemeler (Ev araması 142-149,150167’ye kadar olan dokümanlar) hep adliyeye intikal etmiş dosyalardır. Bunlarla ilgili detaylı bilgi vereceğim. Buradaki itirazım Sayın Savcılığın bir yazıyla arşiv tetkiki istememiş, Organize Suçlar Şubesinin de yapması gereken bu işlemi yapmamış olmasıdır. Dava konusu olmuş 1998-1999-2000- 2001–2002–2003 tarihli evrakların ne gizlilik derecesi ne de saklanması söz konusu olabilir. -Zatıma ait özel evrak kapsamında bulunan evrakların, alınıp, el konulup suç eşyasıymış gibi iddianame eklerine konularak deşifre edilmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmaktadır. -Yine, dijital verilere el koyma kararının 134. Maddeye göre ve eğer söz konusu veriler şifrelenmişse verilmesi gerekmektedir. İkametimde bulunduğu iddia edilen 4 CD’de böyle bir şifreleme yoktur. Dolayısı ile bunlara 134. Madde kapsamında da el konulması olanaksızdır. Bu durumda bu 4 CD’nin yedeklemesinin yapılıp alınması şarttır. Bu işlem yapılmayarak doğrudan CD’lere el konulup 122. Maddeye de aykırı bir şekilde bunların içeriklerinin Polis marifeti ile incelenip delil sayılmaları, CMK 206/2/(a) bendi gereğince olanaklı değildir. Bunlar açıkça kanunsuz delildir ve CMK m.217/2 ye uygun deliller de değildirler. -Bir itirazımda asıl-paraf, suret, paraflı suret, fotokopi ayrımlarına ilişkindir. Şöyle ki; Doküman ve evraklar numaralandırılıp açıklama yapılırken, bazen paraflı suret bazen Şubede kalması gereken suret, bazen de asıl gibi sıfatlar kullanılmakta ve tanımlamalar yapılmaktadır. Öncelikle şu konuya açıklık getirmek gerekmektedir. Bilgisayar kullanımı Devlette başladıktan sonra, artık asıl-suret ilişkisi eskisi gibi değildir. Evvelden karbon kâğıdı kullanım nedeni ile ikinci ve üçüncü suretler anlaşılıyordu. Şimdi her nüshaya veya surete ıslak imza ve paraf atılmaktadır. Bu yüzden de nitelemelerin ıslak paraflı suret veya fotokopi gibi olması gerekmektedir. Sık sık kullanıldığı gibi “emniyette kalması gereken paraflı suret” kavramının da doğru anlaşılması gerekmektedir. Emniyette kalması gereken paraflı suret ”ıslak

134 paraflı surettir”. Eğer bir yerde ıslak paraflı suret varsa bu o suret açısından ”asıl” muamelesi görür. Yani evrakı hazırlayan yerde kalması gereken ıslak paraflı asıl statüsünde nüshadır. Bu şekildeki bir evrak bir yerde bulunmuşsa, o zaman üç olasılık vardır; ya evrak sahtedir, ya evrakı düzenleyen birimde o evrakın sureti yoktur, ya da evrak orijinalinde bir ıslak paraflı suret fazla yapılmıştır. Birinci olasılığı araştırmak kolaydır. Evrakın ait olduğu birime evrak sorulur. Bu şekilde bir girişimin bende bulunan evraklar açısından hiç yapılmadığını söylemiştim (ki bu çok büyük bir ihmaldir). İkinci olasılıkta da evrakın ilgili birimde olup olmadığı sorulur yoksa birinci nüshasının yani üst sayfasının hangi makama yazıldığına bakılır ve o makamdan evrakın olup olmadığı sorulur. Yine gelen giden kayıt defterinden de tarih sayıyla kontrol edilebilir. Üçüncü olasılıkta da evrak hem bulunan yerde hem de olması gereken yerde vardır ki o zaman aleniyet kazanıp kazanmadığına bir başkasında veya o evrakı imzalayanda bulunmasında sorun olup olmadığı araştırılmalıdır. Ayrıca evrakta parafı olan tüm görevlilerin sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Emniyette kalması gereken paraflı suretin fotokopisi bulunmuşsa, bu durumda o evraklar ile ilgili de, yukarıdaki üç olasılığın yanına bir dördüncüsünü koymak gerekir ki o da bu evrakın kurum dışında bulunması durumunda sorumluların yalnızca evrakta parafı olanlar değil, evrakın düzenlenme tarihinden bulunma tarihine kadar saklandığı yerdeki (yani benim açımdan Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Arşiv Bürosu, Araştırma Değerlendirme Bürosu, Teknik Takip Bürosu ve Adli Tahkikat Bürosu) tüm görevlilerdir. Bu görevlilerin sorumlulukları vardır ve hepsi soruşturulmalıdır. Oysa elde edilen dokümanlar bölümündeki evraklarla ilgili yukarıdaki evrak nitelemeleri doğru yapılmamıştır. Ancak ben bu evrakların tamamının fotokopi olduğunu söyleyebilirim. Yani zatıma mahsus olanların dışındakilerin tümü bulunmaları gereken Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ndedir. bb- Ev ve Büromda Yapılan Aramalarda Ele Geçtiği İddia Edilen Dokümanların Tasnifi ve Açıklamalar Burada ev ve işyerimde ele geçen dokümanları başlangıçta belirlediğim ölçütlere göre tasnif edip, açıklamalarda bulunacağım. aaa- Zata Mahsus (Şahsımı İlgilendiren) Dosyalar Bilindiği üzere 1985–2003 yılları arasında Emniyet Örgütünde çok önemli birimlerde görev yaptım. Görevlerim sırasında, görevlerim nedeniyle şahsımı

135 ilgilendiren tüm dokümanların birer fotokopisi ya da sureti bende vardır. Başta mal bildirimim olmak üzere, şahsıma ait tüm dokümanların ev ve işyerimde çıkması hatta bunların büyük çoğunluğunun gizlilik dereceli evrak cümlesinden olması gayet doğaldır. Nitekim iddianamenin “Elde edilen dokümanlar” başlıklı 1308–1315 sayfalarında bu konuda birçok evrak bulunmaktadır. Burada bir hususu daha önemle belirtmek istiyorum. Yapılan aramalar sırasında Sayın Savcı Bey ve görevli memurların dikkatini çeken tüm not ve dokümanlara el konulmuştur. Bunlar arasında en çok gizlilik dereceli evraklar dikkatlerini çekmiştir. Hâlbuki hukukçu olmam nedeniyle başta açtığım ya da bana karşı açılmış davalar olmak üzere tüm dosyalarım ve içerikleri alındıkları dosyalar belirtilerek elde edilmiş olsalardı, bunların birçoğunun zapt edilmesine ve örgütsel doküman gibi lanse edilmesine gerek olmazdı. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi benim hakkımda çok sayıda dava açılmıştır. Ben de 6 kez meslekten çıkarma olmak üzere birçok idari işlem yapan ve ceza veren idareye karşı birçok idari dava açtım. Bu davalarda yaptığım savunma eklerine de ister istemez resmi evrak suretleri koydum. Bunlardan Fetullahçılarla ilgili aldığım çalışma iznine ait olan ve Behiç Gürcihan başta olmak üzere çeşitli yerlerde bulunduğu söylenen bir dizi gizli, çok gizli kaşeli evrakı Danıştay’a yaptığım başvurularda ve yine 2003 yılında Sayın Cumhurbaşkanı’na yazdığım dilekçe ekine koyduğumu daha önce belirtmiştim. Bu dava ve dilekçeler başta olmak üzere Avukatım ve kardeşim olan Serkan SAÇAN’da tutulması gereken tüm dava dosyalarım, benim de bir hukukçu olmam sebebiyle ev ya da işyerimdeydi. Tüm itiraz ve uyarılarıma rağmen ne yazık ki bu dosyalar tarumar edildi ve içlerinden az önce belirttiğim üzere savunmalarıma ya da başvurularıma esas oluşturan bazı evraklara el konuldu. Yaklaşık 100 civarında dava ve başvurunun bulunduğu binlerce sayfa evrak arasından, konuyla hiç ilgisi olmayan memurların yalnızca üzerinde kişiye özel gizli, çok gizli kaşesi var ya da paraflı evrak suret fotokopisi diye evraklarıma el koyması öncelikle hukuka aykırıdır. Devam eden davalarımla ilgili savunma olanağım elimden alınmıştır. Bu da başka bir hukuka aykırılıktır. En önemlisi de tek ölçütleri paraflı suret ve gizlilik dereceli evrak bakmak olduğundan birbirleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan bu nitelikteki evrakları zapt edip alt alta koyup numaralandırarak İddianameye yazmış olmalarıdır. Tüm evrakları alıp, alt alta yazınca sanki ev ve işyerimdeki tüm evraklar gizlilik dereceli ve önemliymiş gibi bir izlenim oluşturmakta, bu evrakların nereden alındığı ne amaçla bende bulunduğu,

136 Şubede asıl veya suretlerinin olup olmadığı araştırılmadan sanki örgütsel dokümanmış gibi değerlendirme yapılmaktadır. Sayın Başkanım, Daha önce de söylediğim gibi 18 yıllık aktif polislik dönemimin 16 yılını Terör, İstihbarat, Mali Şube, Asayiş Şubesi ve kurucusu olduğum Organize Suçlar Şubesi gibi yerlerde çalışarak, evrak düzenleyerek, dava dosyalarına esas operasyonlar yaparak

geçirdim.

Aynı

dönemde

mahkemenizle

görev

yaptık.

Belki

hala

düzenlediğim evraklardan yargılama yapıyorsunuz. Örgütsel doküman kavramını bilmemem sizce olanaklı mı? Değil herhalde. Peki, bu elde edilen dokümanlar başlığındaki hangi doküman örgütsel olarak nitelendirilebilir? Örgütsel doküman herhangi bir örgütle kurucu, üye, yardım yataklık gibi ilişkiler nedeniyle elde edilen ve bulundurulan dokümandır. Benden örgütsel doküman adı altında çıkan bir tek iğne bile gösteremezsiniz. Az sonra açıklayacağım üzere bende bulunduğu iddia edilen her malzemeye hayatın olağan akışı içerisinde yanıt verebilmekteyim. Yani bir tek dokümanın bana nasıl geldiğini, nasıl bulunduğunu izah edemezsem örgütsel ilişki kapsamında gelmiştir diyebilirsiniz. Buna hazırım. 

İddianamenin evimde bulunduğu iddia edilen dokümanlardan aşağıdakiler

zatıma ait, zatımla ilgili dokümanlardır. -

253 Dönemin İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir AKSU’ya yazdığım bir dilekçe

ekiyle ilgilidir. Dilekçe 25.11.2002 tarihli bilgi dilekçesidir. Bazı kamu görevlilerinin uygulamalarını içermektedir. Aramayı yapanlar dilekçeyi değil, şema var diye ekini almışlardır. Dilerseniz dilekçeyi ibraz edebilirim. -

262–263–264 Bana verilen 11.02.2004 tarihli disiplin cezası karar örneğidir. Bu

açtığım idari dava dosyasından seçilerek alınmıştır. -

265–273’ te hakkında operasyon yaptığım mafyanın benimle ilgili yaptıkları ve

mahkeme kararlarıyla dinlenen telefonlardaki konuşmalarına ilişkin bilgi notudur. Bunları koruma talebimin reddi üzerine idari dava dosyasında kullandım. -

274–286 arasında adamlarına ve yakınlarına çok sayıda operasyon yaptığımız

Kara gümrüklü Nuriş Kardeşlerin, yine bir organize suç hükümlüsü Aydın Zararsız’ın adıma yolladığı mektup, faks ve telgraflar vardır. Bunların tamamı o tarihten bizden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı imzasıyla ilgili yerlere gönderilmiş ve dosyama konulmuştur. -

276-280 şahsıma gönderilmiş mektuplardır.

-

295-300 adıma gönderilmiş ihbar mektubudur.

137 -

301-306 ve 307-310 2001 yılında ÇAKICI-ERGİN Kardeşler mafya gruplarının

birbirlerine karşı silahlı saldırılar düzenlemeleri üzerine yaptığımız operasyonlarla ilgili ERGİN kardeşlerin bana cezaevinden yolladığı ve üstlerimin haberi olan mektuplardır. -

324 Fenerbahçe Spor Kulübü altyapısına gittiğimde benden 2 yıl sonraki bir

Emniyet Müdürü ve oradaki Fenerbahçeli görevlilerle çekilmiş bir özel fotoğraftır. -

325–332 arasında İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in, çeşitli TV programlarında

yaptığım konuşmalara dayanarak çeşitli makamlara verdiği dilekçe örnekleridir. -

29 numarada daha önce açıkladığım üzere 25.06.2008’ de geçirdiğim ağır trafik

kazası nedeniyle, Doğu Perinçek’ in tarafıma gönderdiği geçmiş olsun yazısıdır. - 30–32’ de “GİZLİ” kaşeli Vali Erol Çakır’ın il dışına atama teklifim ile ilgili yazısı vardır. Bu yazı 01.01.2003 Habertürk Gazetesi’nde yayınlanan, daha önce açıkladığım yazıdır. Ayrıca Adnan Hocacılar Suç Örgütü üyeleri tarafından bu iddianamenin ek klasör 140.s.39–41’e yer alacak şekilde Savcılığa ibraz edilmiştir. - 33 numaradaki “ Çok gizli” kaşeli 07.04.1999 tarihli Hasan Özdemir imzalı resmi yazının paraflı nüshası değil paraflı nüshasının fotokopisidir. 1999’da yapılan BİT operasyonlarından sonra Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davayla yargılanması yapılan BELBİM A.Ş. dosyasında bu belge vardır ve aleniyet kazanmıştır. Ama Organize Suçlar Şubesi’ne sorulmamıştır. - 34–35’ teki Sarıyer C. Başsavcılığı’nın yazdığı yazı fotokopileri de yukarıda açıkladığım konu ile ilgilidir ve aleniyet kazanmış bir davaya ait evraklardır. - 36–44 arasındaki evraklar İddianamede de belirtildiği üzere şahsıma görevimle ilgili gelen mektuplar ve mektupların üstlerim tarafından haberdar olduğunu gösteren “gizli” ibareli yazılardır. Bunlarda paraflı nüsha değil, fakat paraflı nüsha fotokopisidir. - 45–51, 52–53, 54–55, 55–59–60, 61–79 numaralarıyla belirlenmiş ve çoğu “gizli” kaşeli

dokümanlar,

öldürüleceğime

dair

bana

gelen

yazılardır.

mektuplar,

Kişisel

savunma

dosyamda

bulunan

yaptığım ve

konular,

çeşitli

idare

mahkemelerinde kullandığım fotokopi metinleridir. - 80-82, 84-85, 86-87 numaralı konular kişisel verileri kaydetmemle ilgili olarak yapılan itham nedeniyle iddianamenin 308 ve 309. sayfalarına yanıt verirken açıklamıştım. - 85-88 ve 89 numaralar aile fertlerime ait arkadaşları ile ilgili notlardır. Görüldüğü üzere yapılan aramalarda bizzat kendimle alakalı yüzlerce dokümana, gizli kaşeli ya da el yazması diye el konulmuştur. Yapılan tasnif ve değerlendirmede

138 de bunlar belirtilmeyip yalnızca içerik dökümü ile yetinilmiştir. Şimdi bu kişisel dosyamda bulunan veriler herkesin eline geçmiştir. Burada bir hususa daha değinmek istiyorum. Bana ve aileme yoğun uğraşlar sonucunda çağrı üzerine koruma kararı verildi. Yine öldürüleceğime dair çok sayıda yazı iddianame ekinde vardır. Buna rağmen ev ve büro adresim her yere yazılarak adeta tüm mafya ve terör örgütlerine servis edilmesinin, en azından benim durumumu en iyi anlaması gereken sizler nezdinde siteme değer olduğunu düşünüyorum. Hadi ben neyse ama ailemi tehlikeye atma konusunda aynı sizin ailelerinize gösterilen özenin gösterilmesini haklı olarak bekliyor ve istiyorum. Lütfen bundan sonra durumu bana benzeyen insanlara aynı uygulamayı yapmayın efendim.  İddianamede işyerimde bulunduğu iddia edilen dokümanlardan zata mahsus olanlar şunlardır; - 73-92 Örümcek Ağı Operasyonu nedeniyle Savcılığa ifade verdiğim konuları içeren dokümanlardır. - Etibank ajandası sekreterimin arayanlarla ilgili not tuttukları ajandadır. Seyhan Soylu’yu hiç tanımam, zaten görüşmediğim de yazılıdır. Güler Kömürcü ile Organize Suçlar Müdürü olduğum dönemde tanışıp konuştuğumu söylemiştim daha önce. - 93-205 arası dokümanlar Emin Şirin’in Balina Operasyonu nedeniyle hakkında soruşturma açılması için dönemin Başbakanı Sayın Abdullah Gül’e yaptığı başvurunun fotokopileridir. Soruşturma açıldı, ceza almadım. - 67-72 daha önce açıkladığım 2001’de hakkımda internette dolaşan aleyhte konular içeren e-postanın dökümüdür. - Osman Sandıkçı’nın aleyhime yazdığı dilekçe ve eki de büromda bulunmuştur. Osman Sandıkçı ile ilgili yaptığımız operasyonu havi bilgi notu ektedir (EK-137). Yine bu şahısla ilgili olarak yargılandığım işkence davasının kesinleşmiş BERAAT kararı da ektedir (EK-138). Bu şahsın bu dilekçesi ve yargılanmamla ilgili olarak Adnan Hocacılar Suç Örgütü mensupları bu davaya müdahil olmak için yazdıkları dilekçe de sık sık Osman Sandıkçı’ya işkence yaptığımı iddia etmişlerdi. Osman Sandıkçı’nın dilekçe ekindeki Eski DGM Başsavcısı Sayın Erdal Gökçen’in hakkımda yazdığı görevden alınma yazısıyla ilgili daha önce detaylı açıklama yapmıştım. Bu yazı Adnan Hocacılar Suç Örgütü üyelerince 2. İddianame ek klasör 140 s.58–60’ a konulmuş, STV tarafından en az 10 kez haber yapılmıştır.

139 - 1-25 arası notlar sosyal ilişkiler ve işim kapsamında, arkadaş ve işimle ilgili kişilere ait notlardır. bbb- Görevim Nedeniyle Bana Husumet Besleyen ve Hakkımda Dava Açan Kişi ve Grupları Takip ya da Bilgi Amacıyla Bulunan Evraklar, Evde Ele Geçtiği İddia Edilen Dokümanlar -142-149 arasında GSM bilgi notu denilen Bilgi Notu Sedat Peker’le ilgili yapılan adli çalışmalara ilişkindir. Bu notların bir delil değeri yoktur. Yine telefon çözümü de değillerdir. Bu yüzden imha edilmesi gereken doküman statüsünde değil özet bilgilendirme notudur. Ancak bu bilgi notunda geçen görüşmelerin çözümleri 2002 yılında Sedat Peker ve grubuna karşı yapılan operasyonda adliyeye büyük olasılıkla gönderilmiştir. O soruşturma dosyasına bakmak ve durumu Organize Suçlar Şubesi’nden sormak gerekir. Ben de bulunma amacı Peker grubunun bana hasım olduğu bilindiğinden, grup hakkında bilgim olması içindir. Dediğim gibi materyal şahsıma yazılmış bilgi notudur. Zaten üzerinde de “delil olarak kullanılmaz” notu vardır. - 150-167 arası dokümanlarda evimde ele geçtiği iddia edilen ve İddianamede elde edilen dokümanlar başlığı altında 1309-1313. sayfalarda tekrar tekrar yazılan yine hukuki değerlendirme bölümü sayfa 1329’ da “… bunun yanında soruşturmalar sırasında mahkeme kararlarına istinaden yapılan teknik takiplere ait telefon görüşme tutanaklarının

da

şüphelinin

evinde

ele

geçirildiği

açıkça

ortaya

çıkmış

bulunmaktadır…” denilmek suretiyle sanki telefon dinleme çözümlerine işlem yapmayıp sakladığım gibi bir izlenim verilmektedir. Bu çözümler Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren 6. Filo adıyla bilinen ve ilimizde Sedat Peker’le irtibatlı olan Abaza Oğuz lakaplı Oğuz Korukır’ a ait mahkeme kararlarına dayanan telefon dinlemelerinin çözümleridir. Evimde Sedat Peker ve adamı eski Polis Ali İhsan Yıldırımın şikâyetleriyle meslekten çıkartılma kararına karşı açtığım davalarda kullandığım bu telefon çözümleri ile ilgili şu açıklamaları yapmak gereklidir: Bu çözümler başlı başına evde yer almamaktadır. Çözümlerin benimle doğrudan alakası vardır, konuşma içeriğinde adım geçmektedir ve çözümler, dönemin Organize Suçlar Şubesi’nden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Nizamettin Bayındır’ın imzasıyla Müdüriyet Makamına yazılan bir gizli yazının ekinde vardır. Bu yazıya göre;

140 “İstanbul Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü olarak, 4422 sayılı kanun kapsamında, suç örgütleri ile mücadeleye yönelik fiziki takip, teknik ve istihbari çalışmalarımız esasında, suç örgütü lideri Sedat PEKER ve grubuna yönelik çalışmalarımızda, adı geçen çete liderinin Kocaeli-Sakarya civarlarında etkin gücü bulunan, edindiği çevre ve geniş aile yapısından dolayı siyaset, asker, polis gibi birçok bürokratik alanda samimi tanıdıkları bulunan, ismi 6. Filo olarak da bilinen çete yapılanmasında geçen Abaza Oğuz lakaplı Oğuz KORUKIR isimli şahsın faaliyetleri tespit edilmeye yetkili mahkeme kararları doğrultusunda

başlanmış,

bunun

sonucunda

Oğuz

KORUKIR’ın

seçim

dönemine girildiği bu günlerde kendi Suç Örgütü’nün de menfaatine yarayacak şekilde siyaset yapma girişimlerinde bulunarak, çevresindeki şahısları, özellikle bugüne kadar İstanbul gibi büyük bir şehirde suç örgütleriyle etkin mücadele ederek bu örgütlere çok ağır darbeler vuran İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü personeline yönelik çeşitli provakatif, yıpratmaya yönelik pasif eylem hazırlığı içerisinde bulunduğu, bazı kesimlerin sesi görünümündeki medyanın söylemlerinde yer alan, Organize Şube Müdürümüz Adil Serdar SAÇAN ile Mali Şube Müdürümüz Ayhan MİMAROĞLU hakkında adı geçen görevlilerimizin ANAP lideri Mesut YILMAZ’IN adamları olarak lanse ederek, bu müdürler

hakkında

sözde

bazı

yolsuzluk-haksızlık şeklindeki dedikodu

mahiyetindeki duyumları dosya haline getirerek Genelkurmay gibi bazı askeri makamlara ulaştırarak görevlilerimiz karalamaya yönelik bir hareket içerisinde bulundukları, daha önce ilimizde Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta iken Polis Okuluna tayini yapılan Tayfur Erdal CEREN isimli görevlinin de bu hareket içersine çekilmeye çalışıldığı…” denilmekte ve yazının sonunda “…adı geçen görevli müdürlerimize yönelik bir tür komplo girişiminde bulunulduğu istihbar edilmiş, bunun yanı sıra ekte sunulan (10) sf. Telefon görüşmelerinde de bu duyumların kuvvet kazandığı düşünülmüş olup konunun hassasiyetle incelenerek gereğini…” denilmek suretiyle yazı ekindeki 10 sayfa çözümlerden söz edilmektedir. Bu çözümler bu resmi yazıya aittir (EK-139:__2.id. Ek. Kl.139.s.31-41). Yukarıda “GSM bilgi notu” olarak incelediğim PEKER ve grubunun izlenmesine ait 42-49 numaralı dokümanlarda bu konuyla bağlantılıdır. Nitekim 03.01.2003 günü 6. Filo adıyla bilinen Oğuz Korukır ve grubuna Müdürlüğümüzce operasyon yapılmış ve ekteki bilgi notundaki silah ve mühimmat ele geçirilmiştir,

141 olaylar aydınlatılmıştır (EK-140). Oğuz Korukır da tutuklanmıştır. Bu operasyona ilişkin aleniyet kazanmış dava dosyasını araştırmadan, bu çözümlerin orada olup olmadığına bakmadan ve her şeyden önemlisi çözümlerin bağlı olduğu üst yazıyı görmezden gelerek, yukarıdaki hukuki değerlendirmeyi yapmak başlı başına hukuka aykırılıktır. -Daha önce de açıkladığım 2001 yılında Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçen dosyaların bir kopyasının olduğu 4 CD’de bu şahısların anlatımları hakkında bilgi sahibi olmak için bulunmaktadır. -168-214

arasındaki

dilekçeyi

Halim

Özgiray

isimli

şahıs

her

yere

gönderiyordu. Bana da göndermişti. Bir anlam ifade etmemektedir. Kırım Türkleriyle ilgili bizim Şubemizi ilgilendirmeyen bir dilekçedir. Adıma geldiğinden şahsi dosyamın suretiyle yanıma almış olabilirim. -247-248-249 numaralı dokümanlar Veli Küçük hakkında çalışma izinlerinin mühürlü paraflı suretleri değil suret fotokopileridir. Yine paraflı suret değil suret fotokopisi ve Organize Suçlar Şubesi’ne ait evraklardır. -250-251 ve 252 numara ile numaralandırılan sayfadakilerle de aynı konudadır. Tuncay Güney TV kanallarında aleyhimde konuşmaya başlayınca ve Veli Küçük’ün gözaltına alınmasından sonra Küçük’te hakkımda rüşvet belgeleri çıktığı, bu yüzden 2001 soruşturmasını kapattığım şeklinde haberler çıkınca, kendimi savunmak için 2001’de ne yaptığımızı araştırdım ve Poliste bu konuda evraklar olduğunu öğrenip evrakların fotokopilerine ulaştım. Amacım suç duyurusunda bulunmaktı. Bunları eke koyarak Fatih C.Başsavcılığı’na 21.07.2008’de dilekçe verdim (Bkz. Ek-48). Dilekçemden de anlaşılacağı üzere dilekçe ekindeki üç belgeyle evimde bulunan belgeler örtüşmektedir. -224,225-226-259,260 numaralı notlar Akbabalar Örgütü isimli kitabımdan örnek olarak aldığım adliyeye intikal etmiş adli olaylara ait aleni bilgi notlarıdır. -93-141 arası Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü üyelerinin tahkikat evrak suretidir. Onlarla hala davalarım devam etmektedir. Bu dosya daha önce bahsettiğim Adnan Hocacıların mahkûm olduğu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava dosyasında vardır. Husumetli olduğum için sureti bendedir. - İşyerimdeki bir ajandanın içerisinde Sevgi Erenerol yazmasının nedeni, Son Kale isimli kitabımda Sayın Erenerol’un bir konuşmasına yer vermek istememdir. İzin almak ve Akşam Gazetesi’nde yayınlanan konuşmanın doğru olup olmadığını teyit için aramak istedim; o yüzden telefonunu buldum, ama görüşemedim. Kitabıma

142 aldığım bölüm ektedir (EK-141__Son Kale is. Kitabımın 275. sayfası). Kendisini hiç tanımam, görüşmedim.

c-) Telefon Görüşmeleri İddianamenin 1315-1325 sayfaları arasındaki telefon görüşmeleriyle ilgili detaylı açıklama yapacağım. Ancak önce genel itirazlarımı belirtmek istiyorum: aa-) Genel İtirazlarım Öncelikle hukuksuz olarak, kanuna ya da Yargıtay içtihatlarına aykırı bir şekilde İddianame metnine girmiş görüşmelerden bahsetmek istiyorum. Şöyle ki; -Çözüm No: 1528 ve 1529’da Güler Kömürcü ile yaptığım telefon konuşmaları 15.01.2008 tarihlidir. Yine 1527 Numaralı çözüm de 27.12.2007 tarihlidir. Bu tarihlerde dinleme kararı Kömürcü için alınmıştır. Benim hakkımda mahkeme kararı Ek Klasör 133’te yer aldığı üzere 08.02.2008’den itibaren alınmıştır. Biraz sonra bu telefon görüşmelerine de açıklık getireceğim ama Yargıtay Ceza Genel Kurulu 03.07.2007 tarihli E-2007/5-23 K-2007/167 sayılı kararında, bir şahıs için iletişim tespiti kararı verilmişse o telefondan elde edilen deliller yalnızca karar alınan telefonun sahibini bağlar. Karşısında konuşan kişi ile ilgili iletişimin tespiti kararı yoksa tesadüfen elde edilmiş bir kanıt niteliğindedir demektedir. İletişimin tespiti kararı olamadan yapılan dinleme, karar alınmadan yapılan kişi açısından yasadışıdır. Burada Sayın Kömürcü hakkında iletişimin tespiti kararı vardır, benim hakkımda yoktur ve bu yüzden yasadışıdır. O nedenle iddianame metninden çıkartılmalarını ve açıklayacak olmama rağmen kovuşturmada ve kararda dikkate alınmamalarını talep ediyorum (EK-142:

Yargıtay Kararı).

-İddianame ve eklerinde bana ait telefonların iletişimlerinin tespiti için alınmış yargıç kararları bulunmamaktadır. Bu kararların ivedilikle tarafıma tebliğini talep ediyorum. Bu güne kadar bu kararların incelememe sunulmamış olmasını da savunma hakkının ciddi olarak kısıtlanması olarak görüyorum. -Çözüm No 5089 benim üzerime kayıtlı ancak eşim Şelale Saçan’ın kullandığı telefon numarasıyla, kendisinin bir arkadaşıyla yaptığı konuşmadır. Bu yüzden metinden çıkartılması gerekir. -Çözüm No 5146 ve 5147, 25.06.2008’de geçirdiğim trafik kazasından sonra arkadaşım olan Erol KOHEN’le yaptığım özel görüşmelerdir. İddianamedeki hukuki

143 değerlendirme kısmında da yer almamaktadır. Bunlarında metinden çıkartılmasını talep ediyorum. - Yine telefon görüşmeleri tam metin halinde eke konulmuş, ancak istenilen yer işaretlenerek adeta cımbızla çekilip İddianame metnine alınmıştır. Oysa telefon görüşmesinin tam metni ile aradaki bir kısmı çıkartılıp alınarak müthiş anlam kaymalarına

neden

olmaktadır.

Bu

şekilde

adeta

kes-yapıştır

usulü

delil

oluşturulmuştur ki bu yasaya aykırıdır. -Bir başka sorun ise her iki İddianamede şüpheli olan tanıdığınız varsa, sizin bölümünüze konulan çözümün bir öncesi ya da sonrasını bambaşka bir ek klasörde ve hatta İddianamede bulabiliyorsunuz. Tabii aramaya güç ve olanağınız varsa. Böylece telefon trafiğinin de istenilen yerlerine girilip istenildiği gibi sonuç çıkartılmaktadır. Bu da yasaya aykırıdır. Telefon görüşmelerini şimdi şahıslara göre tasnif edip iddialara ayrı ayrı cevap vereceğim. bb-Telefon Görüşmelerine ve Bu Konudaki Değerlendirmeye Yanıtlarım

aaa- Güler Kömürcü ile Yaptığım ve Metinden Çıkartılmasını Talep Ettiğim Görüşmeler — 1528 nolu 15.01.2008 tarihli çözüm Burada Güler Kömürcü’nün bana ne yaptığımı sorması üzerine “Valla kimseye bir şey yapmıyorum daha burada oturuyoruz, zamanı gelecek yaparız inşallah” şeklindeki yanıtım büyük harflerle hem 1315 hem de 1324 sayfalarında ısrarla

ve

önemle

vurgulanmıştır.

Aynı

çözümde

“Evet

din

devletine

dönüştürülüyoruz, yani” dediğim de vurgulanıyor. İddianame 5129 nolu çözümde X erkek şahıstır ki o da bir gazeteci arkadaşımdır. Ne yapıyorsun dediğinde “kimseye bir şey yapmıyorum, sen ne yapıyorsun” dediğim kayıtlıdır. Bu benim insanlara bir yanıt verme tarzımdır. Sayın Kömürcü’ye de bu alışkanlıkla öyle yanıt vermişimdir. Meslekten atıldığım için önceleri çok sık operasyon yaptığımdan bana ne yapıyorsun diyenlere genellikle “kimseye bir şey yapmıyorum” diye cevap veririm. “Zamanı gelecek yaparız inşallah” da o zamanlar

144 mesleğe dönme davalarımın bitmek üzere olması sebebiyle, dönünce operasyon yaparım anlamındadır. Buradan nasıl bir yorum çıkartıldığını anlamak güçtür. Türkiye din devletine dönüşüyor şeklindeki fikrimi de hala değiştirmiş değilim. Görüşmenin devamında da “faşist devlete dönüşüyoruz yani “dedim. — 15.01.2008 tarihli 1529 numaralı çözüm İddianamenin 1315. sayfalarında yer alan bu konuşma metninin bir bölümü çıkartılmış ve aynen şöyle yazılmıştır: “…dediği ve bir süre Fetoş diyerek Fettullah Gülen’den bahsettikleri, Adil Serdar SAÇAN’ın ‘Onların konuşmasına BAKMA SEN, BİR TANE BİZDEN OLAN ADAM BUNLARDAN 50 TANESİNİ HALLEDER YA, bunlar kim ya bunlar köpek ya PARA BUNLARDAYMIŞ NERDE PARA BUNLARDA OLSUN LAN ÖLÜ ADAMIN PARAYA İHTİYACI OLMAZ YANİ..." dediği, devamında "Mecliste Türbanlı kadınlar için ayrı şey açılıyor nedir o berber açılıyor kuaför açılıyor, dün ben falan filan bu şekil... Gider ondan sonra BİR BAKARSIN Kİ AĞAÇLARDA SALLANMALAR VAR AZ KALDI ÇOK AZ KALDI yani sabırları çok zorluyorlar bunlar, Bunlar Türk Devleti’nin Refleksini bilmiyorlar o refleks yalnız yakınlaşıyor onu sana söyleyeyim bir gece de bütün her şey değişebilir, yani ha bu millet de direnir mi bu millet güç nerdeyse ona tapar ertesi gün bakarsın o refleksif hareketi yapanların yanında yer almış hepsi Cemil İpekçi de ben ibneyim ya ne muhafazakârlığı demeye başlamış". Ancak bu konuşmanın başlangıcı, bu konuşmaların neden yapıldığı ve kimlerin kastedildiğini açıkladığı halde nedense iddianame metnine yazılmamıştır. Konuşma metninin Ek klasör 133. s. 291-292’de yer alan orijinal dökümü şöyledir: G: Ya bırak Allah aşkına ülke… A: Hiç ülkeye hiç bir şey olmaz ülkeye hiçbir şey olmaz ben sana söyleyeyim hiçbir yere de gitmez ülke o kadar kuvvetli değil onlar Amerika o kadar Türkiye üzerinde kuvvetli değil boş ver sen moralini bozma G: … A: Onların konuşmasına BAKMA SEN, BİR TANE BİZDEN OLAN ADAM BUNLARDAN 50 TANESİNİ HALLEDER YA, bunlar kim ya bunlar köpek ya PARA BUNLARDAYMIŞ NERDE PARA BUNLARDA OLSUN LAN ÖLÜ ADAMIN PARAYA İHTİYACI OLMAZ YANİ. G: Hayır…

145 A: Yani onun için kafanı yorma yani vallahi diyorum bak ben bütün milletin aksine çok farklı düşünüyorum bunlar böyle yaptıkça gömülüyorlar şu anda farkında değiller zaten kendini en güçlü hissettiğin an en zayıf anındır. G: Doğru söylüyorsun. A: Şunlar kendilerini bunlar kendilerini şu anda çok güçlü hissediyorlar adam İspanya’dan türbana özgürlük diye bağırıyor. G: Ya A: Mecliste Türbanlı kadınlar için ayrı şey açılıyor nedir o berber açılıyor kuaför açılıyor, dün ben falan filan bu şekil... Gider ondan sonra BİR BAKARSIN Kİ AĞAÇLARDA SALLANMALAR VAR AZ KALDI ÇOK AZ KALDI yani sabırları çok zorluyorlar bunlar, bir şeyi bilmiyorlar bak bunun ben sana daha önce de söylemiştim bunlar bir şeyi bilmiyorlar Türk devletinin refleksif hareketlerini bilmiyorlar, hesaplayamıyorlar Türk devleti öyle basit bir devlet değildir böyle hükümete mükümete eline kalsaydı ohoo Demirel devleti şimdiye kadar 50 defa Amerika’ya dönüştürmüştü zaten. G: Doğru. A: Demirel bunlardan bin defa daha büyük Amerikancıydı. G: Doğru. A: Bunlar Türk devletinin Refleksini bilmiyorlar o refleks yalnız yakınlaşıyor onu sana söyleyeyim bir gece de bütün her şey değişebilir, yani ha bu millet de direnir mi bu millet güç nerdeyse ona tapar ertesi gün bakarsın o Refleksif hareketi yapanların yanında yer almış hepsi Cemil İpekçi de ben ibneyim ya ne muhafazakârlığı demeye başlamış. Görüldüğü gibi konuşma ABD ve küresel emperyalistlerin ülkemizdeki faaliyetleriyle ilgilidir. Açıkça ABD’nin Türkiye üzerinde kuvvetli olmadığına “BİR TANE BİZDEN OLAN ADAM BUNLARDAN 50 TANESİNİ HALLEDER” ve devamındaki sözlerin ABD’liler için söylendiği belirtilmiştir. Kamu Yönetimi Doktoru olduğum için, Türk Devleti’nin refleksi bilimsel olarak kullandığım bir deyimdir. Bir Y devletini bir X devlet ve X o devletin Y devletindeki işbirlikçileri yıkmak için çeşitli faaliyetlerde bulursa, Y devleti kendisini korumak için refleks gösterir. Anlattığım mesele budur. Bizim devletimize de böyle bir küresel saldırı olduğunu düşünüyorum. Bu küresel aktörler, geçmişte milliyetçilik ve solculuğu

146 şimdi de dini kullanarak Türk Devleti’ni yıkmaya çalışıyorlar, bunu anlatıp devletimizin ne kadar güçlü olduğundan bahsediyorum. Konu budur. — 23.12.2007 tarihli 1527 nolu çözüm Bu konuşmada Ulu önderimiz Atatürk’ü rüyamda gördüğümü Kömürcü’ye anlattım. Gerçekten de gördüm ve çok etkilendim. Çözümde geçen “Vatana ve Millete Hazır Hizmet Etmeye Hazır Duruma Geldim Artık Yakında Hizmete Başlayacağım Gibi Geliyor” sözlerim özellikle büyük harfle yazılmış. Sayın Başkanım, bundan önceki bölümde 18 yıl bir fiil devlete Emniyet Örgütü’nde hizmet ettiğimi ve 2003’te bu hizmetten atıldığımı, nedenlerini verdiğim hukuk mücadelesini anlattım. Bu görüşmenin yapıldığı tarihte son ihraç kararına karşı yaptığım başvurunun görüşülmesi yakındır, yakında göreve döneceğim diye beklentim olduğu için bu şekilde konuştum. Nitekim Haziran 2008’de davayı kazandım, dönecekken tutuklandım. Yani bu görev Emniyet Örgütü’ndeki görevdir. “Yakında başlayacağım hizmette” Emniyet Örgütü’ne döndüğümde başlayacağım hizmettir. — 5142 nolu çözüm 29.06.2008 tarihlidir. Yani oğlum ve dayımla trafik kazası geçirdiğim 25.06.2008’den dört gün sonradır. O gün yoğun bakımdan çıkmıştım. Arkadaşım olması sebebiyle Güler Hanım aradı ve geçmiş olsun dileklerini iletti. Bu görüşmenin örgütsel bir görüşme olarak buraya alınması gerçekten üzücüdür. Sayın Başkanım, böyle bir kaza üzerinden bile bu şekilde bağlantı kurulmaya çalışılması ayıptır. bbb- Erol KOHEN’le Yaptığım Görüşmeler -04.07.2008 tarihli 5146 ve 5147 nolu çözümler 25.06.2008’de geçirdiğim trafik kazasından sonra 4.07.2008 tarihinde beni taburcu ettiler, aynı gün ben hastaneden çıkıp büroma geçtim. Evde kimse yoktu, oğlum daha yoğun bakımda olduğu için herkes onunla ilgileniyordu. 8 kaburgam kırık ve elim de ameliyatlıydı. Şirketi olduğu için Erol’dan uygunsa bazen bir araba, şoför ve dizüstü bilgisayarı istedim. Araba kullanamıyordum. Görüşmeler buna aittir. O da bana yardım etti.

147 ccc- Ahmet İhtiyaroğlu ile Yaptığım Görüşme 10.7.2008 tarihli 5148 nolu çözümde Organize Suçlar Şube Müdürüyken yardımcım olan ve sonra meslekten çıkartılan Ahmet İhtiyaroğlu, Veli Küçük’te çıkan Organize Suçlar Şubesi’ne ait evrakları, benden sonra o Şubeye Müdür olan ve DUYUSAN’ı da basan Eski Organize Suçlar Şube Müdürü Ayhan Buran’ın Veli Küçük’e verdiğini duyduğunu söylüyor. Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın 2001 sorgu CD ve notlarının Savcılıkta olduğunu söylüyorum. Bu konuşma bu kadardır. Ahmet, ben tutuklanınca tanık olmak için yazılı dilekçe verdi. Ama mahkemenizce de celp edilmesine rağmen bu dilekçe İddianamede görmezden gelindi. Ahmet İhtiyaroğlu 2001’de Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney’i sorgulayan ekibin içindeydi. ddd- 6.6.2008 Tarihli 5129 Numaralı E.E. ile Konuşmam E.E. gazeteci bir arkadaşımdır. Daha önce de beyan ettiğim gibi yaptığım görev nedeniyle birçok gazeteci arkadaşım vardır. DUYUSAN’da ele geçtiği iddia edilen Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait kasetlerle ilgili hakkımda soruşturma açıldığını söylüyor, ben de o konuda yargılandığımı belirtiyorum. Konuşma bu kadardır. eee- Mustafa Varlı ile 22.06.2008 tarihli 5140 numaralı çözümdeki görüşmem Mustafa VARLI sahaflarda işyeri olan Esma Yayınlarının sahibi bir din hocasıdır. Kendisini 25 yıldır tanırım, yanına gider gelirim. Varlı, Adnan Oktar’ı gençlik yıllarından tanır. Görüşmenin olduğu 22.6.2008 günü, Sultanahmet’te bir çay bahçesinde oturuyordum. Bir arkadaşım orada tesadüfen bulunan bir delikanlının benle görüşmek istediğini, kendisinin Adnan Hocacılar Suç Örgütü’nün eski üyesi olduğunu 1999 operasyonun da gözaltına alındığını, sonra örgütten ayrıldığını, benimle helalleşmek istediğini söyledi. Ben de “olur buyursun” dedim. O şahıs benden özür diledi. “Gıyabınızda aleyhinize çok faaliyet yürüttüm, sizi görevden aldırmak ve karalamak

için

çok

çalıştım.

Sonra

Adnan

Hocacılardan

ayrıldım.

1999

operasyonunda da beni almıştınız” dedi. İsmini söyleyince hatırladım. Benimle helalleşmek istediğini söyledi. Helalleştik. Sonra bana “ Adnancılar sizin peşinizde, telefonlarınızı dinletiyorlar, isterseniz test edin, biliyorsunuz teknik ve montaj konusunda çok iyidirler“ dedi ve “Adnan Oktar’ ın küçük çocuklara tecavüzden davaları olduğunu ve bir şekilde davaları kapattıklarını, İtalya’dan porno yıldızlar getirip Oktar’a sunduklarını” anlattı. Ben de o gidince Mustafa Hocayı

148 arayıp orada duyduğum iddiaları anlatırsam Adnancılar telefonumu dinliyorsa bir şekilde hocaya ulaşırlar diye düşündüm. Mustafa Hocayı aramamın sebebi Adnancıların onu iyi tanıyıp, zaman zaman yanına gidip gelmeleridir. Eğer telefonumu dinliyorlarsa ancak Mustafa Hocaya ulaşabilirler diye düşündüm. Hocayı aradım ve “devam eden işkence davasında belden aşağı vurduklarını, terbiyesizlik yaptıklarını” söyleyip o şahıstan öğrendiğim konuları Hocaya anlatıp “Adnan’ın kulağına kar suyu kaçır “dedim. Sonra da Hocanın Beyazıt’taki dükkânına gidip, olayı anlattım, kendisine telefonlarımın dinlenip dinlenmediğini test etmek için aradığımı, bu görüşme üzerine Adnancılardan bir hareket, bilgi, konuşma olursa bana haber vermesini, katiyetle onlara telefonda konuştuğum hiçbir konuyu söylememesini söyledim. Mustafa Varlı’nın bu konuyu teyit eden 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazdığı dilekçe Ektedir (EK-142/A). Adnancılar Hocayı aramadılar ama 23.06.2008’de yani bir gün sonra Adnan Hocacılar Suç Örgütü üyeliğinden işlem yaptığımız Sedat Altan bu davaya da sunduğu dilekçesinde kendisinin polis tarafından tehdit edildiğini beyan ederek Şişli C. Başsavcılığına başvuruda bulunmuştur (EK-143:__2.id. Ek. Kl.141.s.22). İşin daha da ilginç yanı aynı şahıs 15.09.2008’de yani ben daha gözaltına alınmadan Şişli C.Savcısına verdiği ifadede, 23.06.2008’de yaptığım 5140 Nolu çözümdeki konuları aynen söylemektedir. Ekte yer alan ifadenin şu bölümü aslında 22.06.2008 tarihli konuşmanın bu örgüt tarafından bilindiğinin de kanıtıdır: “… Haziran ayı başlarında benim kullandığım 0532 740 22 89 Nolu telefonumu erkek bir şahıs gizli numaradan arayarak… Tanıklık yapmamdan dolayı bana “sıkıntı

çekeceksiniz,

başınız

belaya

girecek,

genel

olarak

davadan

vazgeçmemizi şikâyetleri geri çekmemizi” söyledi. “Aslında bu Altan’ın Organize Suçlar Şube Müdürlüğü görevlileri aleyhine ilk tanıklığı değildir. Daha öncede benzer bir işkence davasında bu davada yargılanan görevliler aleyhine İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E-2004/367 numaralı dosyasında 24.03.2005 tarihinde tanıklık yapmıştır. Mahkeme tutanağının 14. sayfası ektedir (EK-144). O tarihte niye tehdit edilmemiş de bunda edilmiştir? İfadesinin devamında Altan şöyle diyor: “ … 22 Haziran 2008 günü kan bağım olan şu anda ismini vermek istemediğim bir akrabamı, ismini hatırlayamadığım 2 emniyet görevlisi arayıp benim hakkımda ve BAV mensupları hakkında ellerinde bazı dosyalar olduklarını söylemişler. Bu şikâyetlerimizden

vazgeçmezsek

bunları

belli

makamlara

vereceklerini

söylemişler. Benim tecavüzle suçlanabileceğimi belirterek…” demiştir.

149 22.06.08 tarihli konuşmamın özetini Savcılığa sanki kendisi hakkında konuşmuşum gibi söylemektedir. Hâlbuki o konuşmada “küçük yaşta çocuklara tecavüz eden Adnan Oktar’dır” şeklinde beyanım vardır. Kaldı ki bu şahıs 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde halen yargılandığım 2005/273 Dosya numaralı davada 21.11.2007’de aleyhimize tanıklık yapmıştır. Neden bir yıl sonra ve ben 22.06.2008’deki test amaçlı konuşmayı yaptıktan hemen sonra böyle girişimlerde bulunduğu ortadadır. 4 yıldır süren bir davada tanıklar ve şikâyetçiler bundan vazgeçseler ne olacak, dava zaten kamu davasıdır. Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü’nün telefonlarımı dinlettiği çok açık ortadadır. Sedat Altan’ın 15.09.2008 tarihli Savcılık ifadesi ektedir (EK-145:__ 2.id.ekK1.141.s.23). Konuşmanın gerekçesi budur. Yine bu görüşme iddianame hazırlanmadan çok önce Aksiyon Dergisi’nde ve Zaman Gazetesi’nde yayınlandı. Artık beni bu dinlemenin dışında kimlerde dinledi, kim kime haber verdi, bunlar Aksiyon ve Zaman’a nasıl sızdı gelin siz karar verin.

fff-) Şevki Duyu’yla 5113 Çözüm ve 10.03.2008 Tarihli Konuşmam Şevki Duyu daha önce açıkladığım DUYUSAN firmasının sahibi arkadaşımdır. DUYUSAN’a yapılan baskını ve sonuçlarını daha önce açıklamıştım. Aynı baskın nedeniyle Şevki Bey hakkında adli işlem yapıldı ve baskından 4-5 gün sonra gözaltına alındı. Fabrikada bulunan doküman, mermi ve sahte dolarlarla ilgili olarak benim hakkımda, halk telsizi ve bir ruhsatsız tabanca ile ilgili olarak da onun hakkında işlem yapıldı. Ben dokümanlardan mahkûm oldum, sahte dolar ve mermilerden takipsizlik kararı verildi. Şevki Bey’in hakkında da dava açıldı. Yine Şevki Beye büyük mali denetimler ve baskınlar uygulandı. Telefon görüşmesinin birinci bölümünde Şevki Duyu bana işyerini tamamen tasfiye ettiğini söylüyor ve fabrikasında ele geçen ruhsatsız tabanca ile ilgili davası olduğundan hukukçu olduğum için bana danışıyor. Ben de daha önce ne ifade verdiyse arkasında durmasını söylüyorum. Yani konuşmanın bu bölümü Şevki Duyu’nun davasıyla ilgilidir. Oysa bu konuşma hukuki değerlendirme bölümünde “… Yukarıda ayrıntısı verilen Şevki D. İsimli şahısla 10.03.2008 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi, şüphelinin yasaya aykırı bu eylemini hala gizlemeye yönelik bir faaliyet içersinde olduğunu göstermektedir…” şeklinde yorumlanmıştır (s.1329). Burada hakkında dava olan ben değilim.

150 Şevki Duyu’nun, emanet dediği işyerinde bulunan ruhsatsız tabanca, telsiz dediği, işyerinde bulunan halk tipi telsizdir. Bana Avukat olmam nedeniyle bu konuda mahkemede ne ifade vermesi gerektiğini soruyor. Ben de poliste ne ifade verdiyse tekrarlamasını, çelişkili ifade vermemesini söylüyorum. Bu konuyu yukarıdaki şekilde yorumlamak için okunanı gerçekten anlamamış olmak gerekir. Ben kendi hakkımda açılan davadan mahkûm olmuşken neyi gizlemeye yönelik bir faaliyetim olabilir? İkinci bölümde ise Şevki Duyu’nun memleketi olan Kırklareli’nde köyüne bakan jandarmayla sorunları olduğu için orada burada kendisini jandarmanın elemanı olarak tanıtan biri vasıtasıyla Yalova’ya gittiğini, orada Eski Albay Arif Doğan diye biriyle görüşüp kendisine jandarmanın çok baskı yaptığını, onun için yardım istediğini ama bu Arif Albayın hem yardım etmediğini hem de işyerine iki üç kişi gönderip 3 milyar TL telefon borcunu ödemesini istediğini anlatmıştır. Ben Şevki Bey’in o şahıs vasıtasıyla Yalova’ya gideceğini biliyordum. Gideceğini söylemişti. Bunun üzerine hem o elemandan uzak durmasını hem de Yalova’ya gitmemesini kendisine söylemiştim. Ama beni dinlemeyip gitmiş. Bu konuşmada “gittiğimizi” tabiri “gittiğinizi biliyorum” olacak. Sayın mahkemenize bu konuda daha önce düzeltme dilekçesi verdim. Telefonda da söylediğim gibi Arif Doğan’ı tanımam, bu insanlardan uzak durmasını söylediğimi bir daha kendisine söyledim. Konu budur. Şevki Bey’in Kırklareli jandarmasıyla ilgili sorunları nedeniyle çözüm üretmek için yaptığı işlerdir. Benimle bir ilgisi yoktur. Bana anlatıyor sadece. ggg- 19.08.2008 Tarihli 5178 Numaralı Çözüm Bu konuşma bir gazeteci ile yaptığım görüşmenin özetidir. Bu görüşmeden önce aynı gazeteci ile birkaç görüşmem daha vardır. Buraya alınmadıkları için bu görüşme tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Hakkında işlem yaptığım bir Organize Suç Hükümlüsü Tempo Dergisi’ni arayarak daha önce müfettişler ve Savcılıkça hakkında soruşturma yapılmış bir konuda hakkımda ileri geri konuşarak röportaj yapmış. Bunu derginin muhabiri bana söyledi, ben de o şahsın söylediklerinin yalan olduğunu belirtip, müfettiş raporlarını ve Savcılık takipsizlik kararını muhabire gönderdim. Bu konu da Veli Küçük’ün evinde ele geçen 2 sayfalık bilgi notunda geçen hususlardan birisidir. O yüzden ben de bu adamın Ergenekon’un bir grubuna yakın olduğunu belirtip, mafyaya ve onu yönlendirenlere alet olmamalarını söylemiştim. Gönderdiğim evraklar üzerine o şahısla yaptıkları röportajı yayınlamadılar. Bu konuşma onunla ilgilidir.

151

hhh - Tuncay Özkan’la Olan Görüşmelerim — Çözüm No: 5093 14.02.2008 Bu görüşme doğrudur. 2008 yılında AKP’nin kapatılma davasında tanık olmak istedim. Sebebi 1999 ve 2001 yıllarında şimdiki Başbakan’ın başkanlığındaki İstanbul Büyükşehir Belediyesi İktisadi Teşekkülleri’ne operasyon yaptığım sırada resmen ulaştığım ve dava dosyalarına da girmiş olan bilgilerdir. AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olması savıyla açılan kapatma davasında benim 1999 ve 2001 yıllarındaki görevim nedeniyle elde ettiğim bilgi ve görgüm önemlidir. Bu operasyonlardan daha önce bahsetmiştim. O yüzden tanık olmak istediğimi Tuncay Bey’e söyledim. Sonra tanıklık için birkaç girişimim daha oldu ancak bu tür davalarda tanık kabul edilmediğini öğrendim ve vazgeçtim. Amacım bana bu kadar eziyet edenlerin gerçek yüzünü Anayasa Mahkemesi’ne anlatmaktı. Yalnızca Emniyet Örgütü’ndeki irticai kadrolaşma ile ilgili yaptığım ve daha önce anlattığım suç duyurumla ilgili konuyu anlatabilseydim yeterli olurdu sanırım. — Çözüm No: 5111 17.03.2008 Sayın Özkan bir miting yaptıklarını ve benim de katılmamı istedi. Gitmedim. Daha önce de söylediğim gibi, polislikten yetiştiğim için, miting, toplantı, vs.de hep güvenlik sağlayan veya saldırılan tarafta görev yaptığımdan, meslekten atılınca karşı tarafta yani miting, toplantı yapan tarafta hiç yer almadım. Çocuklarım da gitmediler. Bu konuşma bununla ilgilidir. Konuşma incelenirse mitingden haberim bile olmadığı anlaşılacaktır.

— Çözüm No: 5117. 19.03.2008 Tuncay Bey’le görüşmek için Kanaltürk’teki işyerine gittim ama Ankara’da olduğu için görüşemedim. O da “şimdi de Çanakkale yolundayım” dedi. Görüşmek için telefon numarası vereceğimi söyledim, istemedi. Burada, daha ileride de geçtiği gibi Sayın Savcıların bir tespitlerine itirazım olduğunu belirtmek istiyorum. Telefonlarımın dinlenme olasılığı her zaman vardı ve var olacaktır. 5 yıl Organize Suçlar Şube Müdürlüğü yaptım. 1999’da Adnan Hocacıların Telekom ve GSM operatörlerinde çalışan insanları ayartıp santraller

152 üzerinden dinleme yaptıklarına tanık oldum. Herkesin telefon dinleyebileceğine dair programların bulunduğunu biliyorum. Can güvenliğim açısından telefonda en azından yer belirtmemeye çalışırım, açık konuşmam. Bu yaptığım görevden kalma bir alışkanlıktır. Polis önce kendi tedbirlerini alır. O yüzden telefonlar başta olmak üzere hiçbir teknik araca güvenmem. Dediğim gibi bunun amacı, başta can güvenliğim olmak üzere, birçok terör ve organize suç örgütü üyesinin bilgi derlemesinin önüne geçmektir. Devletin beni dinlemesinden hiçbir zaman rahatsız olmadım, olmam da. Devletin dinleme yapmasından, rahatsız olduğumu iddia edenlere hemen şunu söyleyebilirim, Organize Suçlar Şube Müdürü olduğum dönemde ölüm tehditleri aldığım için (2001 ya da 2002 yılında sanırım 2001’deydi) kendi telefonlarım için dinleme kararı aldırıp dinlemelerini sağladım. Bu hususun İstanbul Organize Suçlar Şubesi’ne resmi yazıyla sorulmasını talep ediyorum. Ayrıca 13 yaşında bu Devlete hizmete girmiş bir kişinin en son korkacağı yer devlettir. Sayın Başkan, ben Devletin öz evlatlarındanım. Künyem 13 yaşından itibaren devlettedir. Nitekim Mustafa Varlı ile yaptığım telefon görüşmemin amacını anlatırken Adnan Hocacıların beni dinlediği yönünde örgütten ayrılmış biri tarafından uyarıldığımı ve bunu test etmek için yaptığım bu görüşmenin aynı gün netice verdiğini belgeleriyle kanıtlamıştım. Telefon dinlemelerine şüpheyle bakmamın bir nedeni de yapılan konuşmaların üzerinde dilenildiği gibi oynama yapılabilmesi riskidir. Eğer kötü niyetli iseniz istediğiniz oynamaları yaparsınız, yine istediğiniz gibi sızdırırsınız. Örneğin, son aylarda “internete düşen ses kayıtları” gibi. Hele benim gibi Emniyet Örgütü’nde telefon dinlemelerini yapan birimlerin Fetullahçıların eline geçtiğine dair Savcılığa yazı yazmışsanız veya Fetullahçı olduğu için 2001’de telefonunun dinlenmesini istediğimiz kişi TİB’ de önemli görevde ise, yine hakkınızda dava açan bir İstihbarat Daire Başkanı varsa ve hatta hakkında suç duyurusunda bulunduğunuz biri İstanbul Emniyet Müdürü ise, çok daha temkinli ve dikkatli olmak zorundasınızdır. Her türlü oynama, ekleme ve çıkartmayla karşılaşabilirsiniz. Örneğin; Güler Kömürcü ile yaptığım 5129 Nolu Çözümün İddianameye giriş biçimini açıklamıştım. Bu en hafif yanıltma yöntemidir. — Çözüm No:5122. 22.05.08 Burada Kanaltürk’ü sattıktan sonra “Uydu lisansına sahip bir TV kanalına” ihtiyacı olduğunu söylüyor Tuncay Bey. Ben de şakadan “benim televizyonumu al kardeş” diyorum. 5-6 sene önce eski yardımcım Ahmet İhtiyaroğlu’nun uzaktan

153 akrabalarının bir müzik kanalı vardı onu satıyorlardı. Tuncay bunu hatırlamış hala satıp satmadıklarını araştırmamı istedi. Ben de olur dedim ama Ahmet’le konuşmadığım için araştıramadım. —

Çözüm No:5156 ve 5157. 22.07.08 Yukarıda numaraları yazılı iki görüşmemizde Tuncay Özkan benden

Danıştay’a Karar Düzeltme talebimin ekine koyduğum F tipi örgütlenme ile ilgili açıklama ve bilgiler ile 21.07.2008 tarihinde Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiğim dilekçe ve eklerini istemiştir. Ev tipi yanlış tercüme edilmiştir. Fatih Cumhuriyet Savcılığına verdiğim dilekçe ekinde DGM Başsavcılığı’ndan aldığım Veli Küçük ve Grubu ile ilgili ön çalışma izninin fotokopileri mevcuttur. Ancak, bilgi ve belgelerin suretleri ben de yoktu. Bilgilerin bir kısmı Aydınlık Dergisi’nde yayınladığından Emcet Olcaytu’yu arayarak kendisinde Fetullahçılarla ilgili bilgiler varsa bana yollamasını istedim. Emcet Bey bulup yollayamadı, ben de mevcut olan Fatih Cumhuriyet Savcılığı ile ilgili belge ve ekleri Tuncay Özkan’ın e-postasına yollayamadım. Yani e-posta dosya ağır geldiği için gidemedi.

III – Emcet Olcaytu İle Yaptığım Görüşmeler Emcet Olcaytu ile ilişkimi ve boyutunu daha önce açıklamıştım. Şimdi yaptığım telefon görüşmelerini burada açıklayacağım.

— Çözüm No: 5132. 10.06.2008’deki görüşmem Bu görüşmede Olcaytu benimle görüşmek istediğini söyledi. Ben de büromda sekreter ve çay olanağım olmadığından tüm misafirlerime yaptığım gibi, büromun karşısındaki Otelde olacağımı, oraya gelmesini söyledim. Geldi, görüştük, çay içtik, gitti. — Çözüm No: 5158. 22.07.2008’deki görüşmem Dikkat edilirse konuşma tarihi 22.07.2008’dir. Daha önce ekte koyduğum Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na Tuncay Güney ve Veli Küçük ile ilgili olarak basının aleyhime yaptığı yayınlar üzerine, 21.07.08 günü hakkımda soruşturma açılması için başvuru yaptım. Bu da basında yer aldı. “Hamlemi gördün mü?” derken bundan bahsettim. Basında yer alan haber kupürü ektedir ( EK-146).

154 Bu çözümde de “ev tipi” “F tipi” olacak. Aydınlık’ın Fetullahçılarla ilgili olarak yaptığı haberde kullandıkları belgelerden bir suret istedim. Ama Emcet Bey bulamadığı için gönderemedi. Ev tipi ile“F” tipi nedense sık sık karıştırılmıştır. — Çözüm No: 5167 ve 5169 06.08.2008’deki görüşmelerim Bu iki çözüm de aynı konudadır. O yüzden birlikte açıklayacağım. Sayın Olcaytu eski Avukat ve Hukukçu olduğundan kendisiyle hukuki konularda görüşmelerimiz oluyordu. Kendisi benden alabildiği kadar bilgi almaya çalışıyordu. Özellikle Ergenekon sürecini başlattığım için benden bu konuda bilgi almak istiyordu. Kendisinin çabasıyla Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı dava dosyasının bir suretini mahkemeden aldığını biliyordum. O tarihte Sabah Gazetesi’nde yazarlık yapan Ergün Babahan 06.08.2008 günü köşesinde bir makale yazdı ve Veli Küçük’e jeep hediye eden polis müdürünün benim tarafımdan araştırılamadığını, hakkında işlem yapılmadığını iddia etti (EK147). Konuyu da tam olarak hatırlamadığım için Emcet Olcaytu’yu arayarak Veli Küçük’e jeep hediye etme olayı ile ilgili olarak elinde bilgisi olup olmadığını sordum. O da bana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden aldığı dosyadan okuduklarından aklında kalanları söyledi. Sonra aynı gün beni arayarak bizim 26.05.2001 tarihli bir yazıyla Ümit BAĞBEK hakkında işlem yaparak DGM’ye sevk ettiğimizi söyledi. Bana da evrakın içeriğini telefonda okudu. Bu üst yazı 1. İddianame Ek Klasör 362.s.223.226’da Ümit Oğuztan tarafından Savcılığa sunulan belgeler arasında vardır. Yani uzun uzun çözümü yapılan 5169 nolu çözümde Sayın Olcaytu bana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan davadan elde ettiği Emekli Emniyet Müdürü Ümit Bağbek ve Süleyman Gürleyen’i DGM’ye sevk ettiğim yazıyı okudu. Daha sonra DGM görevsizlik vermiş, yargılama 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gitmiş. Bunları

öğrendikten

sonra

ekteki

yazıyı

yazarak

Ergün

Babahan’ı

bilgilendirdim (EK-148). Olcaytu ile bu iki görüşme bu sebeptendir. - 5174 18.08.2008 Tarihli Görüşme Emcet Olcaytu 1. iddianamenin yayınlanması üzerine DUYUSAN baskını nedeniyle ele geçtiği iddia edilen Tuncay Güney’e ait 2001 sorgu kaset çözümlerinin İddianamede yer aldığını söylüyor ve bana bu çözümleri okuduğunu, bunların niçin Fatih Savcılığı’nda olduğunu soruyor. Ben de anlatıyorum. Yani, DUYUSAN baskını

155 sonucu elde edildiği iddia edilen kasetlerin çözümünü İddianamede okumuş, bana soru sorarak bu kasetlerin nasıl Fatih Savcılığı’na gittiğini anlamaya çalışıyor. Ayrıca DGM Başsavcılığı’nda da bu çözümlerin olması gerektiğini söylüyorum. Bu da gazeteci-eski Polis Müdürü olarak İddianamede yer alan, yaptığım operasyonla ilgili bölümler hakkında fikir alışverişinden ibarettir. - 5179 - 21.08.2008 Tarihli Görüşmem Burada ben Emcet Bey’i arayıp, Fetullah Gülen’in yardımcısıyken ondan ayrılıp ve birkaç TV söyleşisinde karşılaştığımız için tanıdığım Nurettin Veren’le irtibatı olup olmadığını sordum. Veren’le uzun zamandır görüşmemiştim, bir şeyler soracaktım. Veren, Ulusal Kanal’da bir dönem program yaptığı için Emcet Bey’de telefonunun olduğunu düşündüğümden aradım. Bunu da konuşma metninde söylüyorum zaten. O da telefonunu verdi ancak Veren’in telefonu kapalı olduğundan kendisine ulaşamadım. - 5191 - 05.03.2008 Tarihli Görüşme 2. İddianame Ek Klasör 1271’de 05.03.2008 tarihli telefon trafiği şöyledir: -Saat 18.39’da Doğu Perinçek Emcet Olcaytu’yu arayarak; Doğu – Haa şimdi basın toplantısına Adil Serdar SAÇAN’ı da davet etmeyi düşünüyorum gel beraber yapalım diye, ne diyorsun? Emcet – Yani şimdi orada ne söyleyeceğime bağlı olarak hı Emcet – Farklı olabilir yani gelebilir belki orada şimdi ondan Doğu – Bişey diycem. Sen neyse doğruları söyle diycen ben kalkıcam diycem ki sekiz sene evvel bilmem ne olan toplantı sen de burada kamuoyuna neyse doğrusu, neyse doğrusu eğer doğrusu, neyse onu söyle diycem biz senden şöyle şöle böyle söle diye bir şey istemiyoruz. Emcet – Şimdi ııı ulaşmaya çalışıyım sabah… Doğu – Ben arıyım diyom kendim arayım davet edeyim. Emcet – Hah olur diyor. Çözüm No:5213 Ek Klasör 127. s. 370- 371. -Saat 18.50’de İşçi Partisi’nden muhtemelen Doğu Perinçek’in sekreteri Emcet Olcaytu’yu arıyor ve benim telefon numaramı istiyor. Çözüm no:5214. Ek Klasör 127. s. 373. -Saat 18.52. Emcet Olcaytu sekreteri arayıp benim telefon numaramı veriyor. Çözüm No:5215. Ek Klasör 127. s 373.

156 -Saat 18.53. “İşçi Partisi adına kayıtlı numaradan Doğu PERİNÇEK arar. Adil Serdar SAÇAN cevap vermez” şeklinde görevli tutanağı olan 51-90 numaralı Çözüm Ek Klasör 133. s. 264’tedir. -Saat 19.00. Doğu Perinçek’i sekreteri Emcet Olcaytu’ya bağlıyor. Perinçek, “Ben şimdi aradım, fakat meşgule düşürüyormuş cep telefonunu bilmiyor tabii burayı telefonu tanımadığı için” diyor. Emcet – Ben bir arayayım. Doğu – Sen ara deki Doğu Perinçek sizi arıyor, fakat meşgule düşürüyormuşsunuz. Emcet – Tamam. Doğu – Ondan sonra ee öyle ikincisi eğer niçin arıyor derse, anlat deki böyle böyle yarın basın toplantısı yapıyor, Türkiye’ye karşı bir tertip siz de gelin beraber yapalım. Sizi de davet edecek de. Emcet – Tamam. Çözüm No: 5216. Ek Klasör 127.s. 374. -Saat 19.31. Emcet Olcaytu beni arıyor ve 51-91 numaralı çözümdeki görüşmeyi yapıyoruz. Burada

dikkat

edilirse

Emcet

Bey

beni

Doğu

Perinçek’in

kendisini

aramasından yarım saat sonra arıyor ve Sayın Perinçek’in “basın açıklaması davetini söyle” isteğini bana iletmiyor. Nedeni Sayın Olcaytu ile bu şekilde bir samimiyetimizin olmamasıdır. Yani bana teklifi dahi getirememiştir. “Telefonla görüşmeyelim” demem kibar bir şekilde Sayın Perinçek’e görüşmek istemediğimi belirtmemdir. Emcet Bey de anladı. Eğer görüşmek isteseydim ya bir telefon ister ya da başka bir telefon verirdim. Yani çözümde koyu yazılan yerler vasıtasıyla ima ve iddia edildiği gibi “telefonla görüşmeyelim” sözü telefon güvenli değil anlamında değildir, görüşmek istemediğim anlamındadır. Emcet Bey de bunu anladığından ısrar etmemiştir. Sayın Perinçek’le cezaevine girene kadar yüz yüze ya da telefonla görüşmedim. Nedeni Sayın Perinçek’le görüşmenin sakıncalı olmasından değildir. Polislik

prensibim

sebebiyle

siyasî

partiler

ve

onların

temsilci

ve

genel

başkanlarından uzak durmuşumdur. Bu nedenle temas kurmak istemedim. Cezaevindeyken, Tuncay ÖZKAN siyasi parti kurdu, aynı koğuşta kalıyoruz, o partiye de üye olmadım. Bu görüşmenin öyküsü budur.

157 - Çözüm 5193- 22.03.2008 Emcet Bey görüşmek istiyor. Ben “pazartesi görüşelim şu anda uygun değilim, okuldayım” diyorum. jjj – Genel Değerlendirmeye Yanıtım -1528 numaralı çözümde Güler Kömürcü ile yaptığım konuyu açıklamıştım. Mesleğe dönmem yakındır diye ağız alışkanlığım gereği “Valla kimseye bir şey yapmıyorum daha buralarda oturuyoruz, zamanı gelecek yaparız. İnşallah” diyorum. Bunun ne gibi bir örgütsel anlam ifade edebileceğini doğrusu ben hala merak ediyorum. Aynı çözümde Güler Kömürcü’nün ülkeyle ilgili köşesine de zaman zaman yazdığı görüşlerini dile getirmesi üzerine “Evet din devletine dönüşüyoruz” dedim. Yine aynı şeyi düşünüyorum. Daha önce de söylediğim gibi Kamu Yönetimi Doktoruyum. Bir devletin rejiminin nasıl değiştirilebileceğini bilimsel olarak en iyi bilenlerdenim. Uzmanlık alanım devletin yapısıdır. Din devletine dönüşmenin parametreleri vardır. Bu konuda Son Kale isimli kitabımda detaylı izahat vardır. Kitap ektedir (EK-149: Son Kale İsimli Kitap). Güler Kömürcü’ye telefon açma gerekçem de Akşam Gazetesi’nden benimle röportaj yapmak isteyen bir gazeteciyi sormak içindi. Böyle birinin olup olmadığını araştırıyordum. -27.02.08 tarihinde Emcet Olcaytu bana uğramak istediğini söylemiş ve “tamam bir şey mi var?” diyerek “yani uğrayacaktım” demişse ve gelmişse bunun neresi telefonda açık konuşmamaktır. Sayın Başkanım, siz Sultanahmet’ten geçerken tanıdığınız birisine uğramak için telefon açıp “uğrayabilir miyim?” deseniz o kişi de “tabii bir şey mi var?” derse “yani bir uğrayacaktım” derse siz de “tamam” derseniz bunun neresi telefonda açık açık konuşamamaktır? Biraz sonra yanında olacağınız birisiyle neden dakikalarca telefonda konuşacaksınız ki? Burada uğrayacağım deyip de uzun uzun konuşmak normal bir davranış değildir. Sonuçta telefon para ödeyerek kullanılan bir alettir. Kaldı ki Sayın Olcaytu ile çok uzun ve çok açık görüşmelerimiz de bu iddianamenin az önce açıkladığım 5167 ve 5168 numaralı çözümlerinde vardır. İki görüşme iki sayfa yer tutmaktadır. O zaman da “çok açık konuşuyorlar, telefonları dinlediği için kurnazlık mı yapıyorlar?” denmesi gerekiyor. -05.03.2008 tarihinde Sayın Perinçek’le Olcaytu arasındaki görüşmeyi aynı gün Sayın Perinçek’in beni aradığını ve telefona bakmadığımı ve 5190 nolu çözümde bunun tespit edildiğini ve diğer görüşme trafiğini 5191 numaralı çözümü açıklarken

158 belirtmiştim. Bu telefon trafiği içinde aynı gün Emcet Olcaytu beni aradı. Bana Doğu Bey böyle bir teklifi getirmedi. Yalnız bu tarihler civarında Sayın Olcaytu, Sayın Perinçek’in benimle basın toplantısı yapmak istediğini bana, yanıma geldiğinde söyledi ve ben reddettim. Bir ara da benim çıkıp 2001’deki ön çalışma izninin nasıl kapandığını açıklamamı da rica ettiklerini söyledi. Ben Emcet Bey’e soruşturması devam eden bir konuda basına demeç vermeyeceğimi, ileride Mahkeme çağırırsa Mahkemeye bildiklerimi anlatacağımı söyledim. Yani her iki teklifi de reddettim. Zaten ikisinde de benden isteneni yapmadığım ortadır. -16.05.2008’de Emcet Bey’e “pazartesi görüşelim, ben Ankara’dayım” diyorum ve Kanaltürk’ün Fetullahçılara satışına kızdığımı söylüyorum. Hala kızıyorum. - 18.05.2008 tarihindeki telefon konuşması hakkında biraz bilgi vermeliyim önce: Daha önce de söylediğim gibi Ergenekon Soruşturmasını ilk soruşturduğumda eski bir itirafçı olan Yeşil’i çok aramıştık. Susurluğun askeri kanadı içerisinde itirafçıların ve bunlarla ilişkisi olan Jitem elemanlarının olduğunu ve etkili olduklarını düşünüyorum. Bu konuyu Akbabalar Örgütü isimli kitabımın 248. sayfasında şöyle açıklamıştım: “PKK terörünün Türkiye’ye kazandırdığı bir başka mafya türü de itirafçılar mafyasıdır. PKK’dan kaçıp devlete teslim olan ve örgütün çökertilmesine yardımcı olan teröristler kısa sürede cezaevlerinden çıkmış ve tanıdıkları devlet görevlilerinin yardımıyla (bazen bilmeyerek) özellikle büyük şehirlerde büyük mafya örgütleri kurmuşlardır. Bu gruplar, özellikle PKK yanlısı olduğu söylenen ya da bilinen uyuşturucu, tarihi eser, silah mühimmat, akaryakıt kaçakçılarıyla; hayali ihracat, naylon fatura düzenleme gibi suçları işleyen, haraç almak, çek senet tahsilâtı, zoraki koruma, şantaj, tehdit, adam kaldırma, yaralama, kurşunlama ve cinayet gibi suçlar işlemişlerdir. Bugün de özellikle itirafçılar mafyası olanca kudretiyle iş başındadır (EK-150:__ Akbabalar Örgütü s.248). 2001 yılında da Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın anlatımlarını suç örgütü yapısının varlığına inandığım için ciddiye alıp Susurluğun Askeri Kanadı’nı çözeceğim diye çalışma izni aldım. Bunu konuyu anlatmıştım. Susurluk’ta Polismafya işbirliği vardı, tabii basını da buna katmak lazım. Susurluk süresince bence aydınlatılmayan mafya-politikacı-Mit görevlileri ve mafya-politikacı-eski askerler çeteleridir. O yüzden çalışmayı Veli Küçük ve Grubu olarak Organize Suç Örgütü kapsamında değerlendirdim. Bu nedenle Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım’ın

159 yakalanması için çok çaba sarf ettim. Ancak, sonra gördüm ki böyle bir girişimden sonra TSK doğrudan hedef alınıyor. 2001’de buna tepki gösterdim ve aynı tepkiyi hala gösteriyorum. 2007’den bu yana bu soruşturma sürecinin artık klasik devlet irtibatlı çetelere operasyon yerine başka yerlere kaydığını, politikacıların, yabancı servislerin Cumhuriyetle hesabı olanların oluşturduğu ve ısıttığı kaynar bir kazanın içine, bu uzlaşmayı oluşturanlar tarafından düşman veya tehlikeli olarak görülen herkesin atıldığını görüyorum. Kaynayan kazana atılanlar doğal olarak bağırıyorlar ama atanlar onları haşlansınlar, yumuşasınlar, yenilecek hale gelsinler diye attıklarından, çığlıklarını duymuyorlar. Bu durum ne yazık ki Susurluğun askeri ve MİT kanadının da üzerini bir daha açılamayacak şekilde kapatmıştır. Devlet destekli çetelerden kurtulalım diye yola çıkılmadığı için Devlet destekli çetelerin el değişmesi ile sonuçlanacak bir sürece gidildiğini düşünüyorum. Bu düşünceler nedeniyle Olcaytu’ya, soruşturma Jitem eksenine kayarsa oradan bir sonuç alabileceğini söyledim, yani konuşmam da kastettiğim buydu. Zaten o yöne kaydı da. Yalnız bir hususu özellikle belirtmek istiyorum; bazı terör örgütü sanıklarına “gizli tanık” statüsü tanınarak itirafçı yapılıp ceza yasasındaki ceza indiriminden yararlandırılıp yararlandırılmadığının mutlaka araştırılması gereklidir. Bu ciddî sıkıntılara sebep olabilecek, adaletin tecellisini etkileyebilecek bir durum olur. Aldığı cezadan kurtulmak için birçok kişi bu yola başvurur ve iş içinden çıkılmaz hal alır. Bir konuyu da bilgilerinize arz etmek istiyorum; kanaatimce itirafçı olup Devlet görevlileriyle çete oluşturmuş olanlara bir kez de bu yaptıkları nedeniyle itirafçı olma şansı tanınmalıdır. Bu konudaki görüşmelerimi gözaltına alınmadan önce çıktığım Arena programında da açıklamıştım. d- Örgütsel İrtibat İddialarına Yanıtlarım aa- Halil Behiç Gürcihan (PANO 18) Bu şahısta bulunan ve bazılarında da benim imzalarım olduğu “Gizli”, “Çok Gizli” kaşeli evrakların benim tarafımdan kendisine verildiği iddialarının gerçek dışı olduğunu hem Savcılık ifademde, hem de daha önce açıklamıştım. Burada öncelikle bu evrakların gizlilik dereceleriyle ilgili yorum yapacağım.

160 aaa- Gizlilik İddiaları Halil Behiç Gürcihan’da ele geçtiği iddia edilen evrakların üzerinde gizlilik derecesi bulunması bu evrakların gizli olduğu anlamına gelmez. Nitekim bu evraklar DGM Başsavcılığı’nda Fetullahçı grupla ilgili o tarihte, yani 2001’de yürürlükte olan 4422 sayılı yasanın uygulama yönetmeliğine göre ön çalışma almak için yazılmış ve gizlilik kaşeleri o tarihte Şube Müdürü olmam sebebiyle tarafımdan vurdurulmuş adli evraklardır. 4422 sayılı Yasanın 10. Maddesi “Bu kanun gereğince yürütülen işlemler ve hazırlık soruşturması sırasında alınan kararlarla gizlidir. Gizliliği ihlal edenler hakkında 2 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” demekteydi. Yani evrakların gizliliği bu Yasa Maddesine dayanmaktaydı. Ancak 4422 sayılı Yasa 01.06.2005 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır. Bu tarihten sonra bu bilgilerin bir yerde bulunması suç teşkil etmemektedir. Söz konusu belgeler DGM Savcılığı ile yapılan ön çalışma konuludur ve en sonuncusu 22.07.2002 tarihidir. Bu çalışmanın akıbeti ise tarafımdan bilinmemektedir. Çünkü 05.03.2003

tarihinde

çalışma

ile

ilgili

tüm

belgeler

DGM

Başsavcılığı’na

gönderilmiştir. Bundan sonra Savcılıkta da bu konuda belge bulunmadığı Savcılık ifademde bana beyan edilmişti. Yukarıdaki

tespitlerden

sonra

bu

belgelerle

ilgili

suçlama

hazırlık

soruşturmasının gizliliğini ihlal suçunu oluşturur ki, burada hazırlık soruşturmasına dönüşmüş bir çalışma yoktur. Sayın Savcılığın çoğunluğu bu belgelere dayanarak hakkımda TCK’nin 336. Maddesine göre ceza istemesi söz konusudur. Oysa bu belgeler TCK m.336’daki “Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasının yasakladığı” belgeler değildir. Doğrudan yürürlükten kalkan 4422 sayılı yasanın 10. Maddesi kapsamında gizli olan belgelerdir. Yetkili makamda o tarihte Organize Suçlar Şube Müdürü olmam sıfatıyla bizzat kendim olmaktaydım. Ayrıca, 16.07.2001 tarihli üst yazımdan da anlaşılacağı üzere ön çalışma izni 4422 sayılı Yasa ile Terörle Mücadele Yasası’nın 7. Maddesindeki “silahsız terör örgütü” düzenlemesine dayanılarak alınmıştır. 2006 yılında 7. Maddede yapılan değişiklikle “silahsız terör örgütü” düzenlemesi de yürürlükten kalkmıştır. Dolayısı ile o evrakların bırakın gizliliği evrak olarak bile hükmü kalmamıştır.

bbb- Behiç Gürcihan’ın iddiaları

161 Gürcihan’ın 3.6.2007’deki ifadesinde, belgelerin fotokopisini benden aldığı iddiasının “belge aldığı yeri gizlemeye yönelik” olduğunu belirtmiş ve bu ifadesinden sonra Sultanahmet’te Bekir Öztürk’ün gelmesi nedeniyle birlikte olduğumuz yere gelip Öztürk’le görüştükten sonra yer sahibi Volkan Ekner’in yanında bana “beni polisin gözaltına alamayacağına inandığı için öyle ifade verdiğini” beyan ettiğini söylemiştim. Ayrıca Gürcihan’da ele geçen bu belgeler benim aramalarımda ele geçmemişlerdir. Yine belgeler fotokopidir. Bu konuda evrak takibi yapıldığında şu anda kayıp olan, akıbeti bilinmeyen ancak Ankara DGM, İstanbul DGM ve Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’na gönderildiği belli olan fotokopi evrakların, tarafımdan Gürcihan’a verilip verilmediği araştırılmadan Gürcihan’ın ifadesi üzerine beyanların doğruluğunun kabul edilmesi olanaklı değildir. Nitekim Gürcihan beni kendisiyle tanıştıran dönemin İstanbul Merkez Komutanı Gafur Paşa’yı da inkâr ederek ifadesinde “internet ortamında tanıştığımızı” beyan etmiştir. Burada da Gafur Paşa’yı saklama gayreti vardır. Yine gerçek kimliğini gizlemiş ve adını Mete olarak söylemiştir. Bu gerçeği 3-4 yıl sonra Bekir Öztürk’ten öğrenince kendisine kızıp sitesine bir defadan sonra yazı göndermediğim halde onu da gizleyip “düzenli yazı göndermediği için yazılarını yayımlamadım” demiştir. Ayrıca Fetullahçılarla ilgili yazışmaları Cumhurbaşkanlığı’na gizlilik kayıtlarına vurgu yaparak gönderen, Polis Başmüfettişlerine bile bu konuda ifade vermeyen ve en son Danıştay dilekçeme ekledikten sonra bende sureti kalmayan bu evrakları Behiç Gürcihan’a vermiş olabileceğimin düşünülmesi bile abestir. Bu belgelerin kimler tarafından Gürcihan’a verildiği başta evrakta parafları bulunan görevliler olmak üzere araştırılmalı, İstanbul DGM Başsavcılığı’ndaki belgelerin nerede olduğu bulunmalıdır. Altında imzam olan her evrakı benden aldığını söyleyen, 3–5 kez görüştüğüm insanların iddialarının doğru sayılmaması gereklidir. Sayın Savcılığın bu iddialar ve Gürcihan’ın ifadesi konusunda soruşturma açıp evrakların akıbetine ilişkin tespitler yapmasını talep ediyorum. Bir hususu daha belirtmek istiyorum. Bir evrakı birisine vermek istesem; paraflı suretin paraf bölümünü kapatıp fotokopi çektirmeyi bilen biriyim. Böyle bir hata da asla yapmam. 18 yıllık Adli Polisim ve Hukukçuyum. 5 yılda 3 veya 5 kez görüştüğüm, telefonunu bilmediğim, merak edip de almadığım, İstanbul Merkez Komutanı vasıtasıyla tanıştığım biriyle “örgütsel” olarak

162 adlandırılabilecek ne bir ilişkim ne de irtibatım vardır. Ayrıca Gürcihan’da çıkan belgelerin Ankara DGM’nin kesinleşmiş takipsizlik kararına konu olduğu ve belgeler hakkında gizlilik ya da kısıtlama kararı bulunmadığından gizlilik derecesi kalmamıştır. bb- Veli Küçük’ün Emniyet İfadeleri (PANO 13) İddianamenin örgütsel irtibatlar bölümü s.1325’te Veli Küçük’ün Emniyet ifadesinde; “Adil Serdar Saçan isimli şahsı tanıyorum. Kendisi ile bir kez Yeditepe Üniversitesi sahibi Bedrettin Dalan’ı ziyarete gitmiştim, orada Bedrettin Bey’in odasında karşılaştım. Kendisinin orada ders verdiğini öğrendim ancak konuşmadım, zaten samimiyetimiz de yok” dediği yazılmıştır. Bu konuyu daha önce açıkladım. Hatta bu yönde basında haberler çıkınca Sayın Dalan’la bu ifade ile ilgili görüşmemi de yazmıştım. Sayın Savcılık neden Sayın Savcının aldığı ifadeye değil de Emniyet ifadesine itibar ediyor anlamış değilim. Çünkü Sayın Küçük Savcılıktaki ifadesinde benim için; “Adil Serdar Saçan’ı bir sefer bir seminerde gördüm” demiştir (1. İd. s. 823). Bu bile maksatlı bir yönlendirme yapıldığının kanıtıdır. Veli Küçük’ü hayatımda hiç görmedim, konuşmadım, tanımıyorum. Aynı yerde çalışmadım, iş icabı da olsa görmedim. Hepsi budur. cc- Doğu PERİNÇEK ’in İfadesi (PANO 14) İddianamenin 1326. sayfasındaki örgütsel irtibatları başlığı altında “06.02.2008 günü Emcet isimli şahısla yaptığı telefon görüşmesinde Adil Serdar Saçan’la yapılacak bir görüşmeden bahsettikleri, Adil Serdar Saçan’ın ‘… Bak şunu söyle…’ …” diye devam eden bir bölüm vardır. Burada Adil Serdar Saçan’ın değil Doğu Perinçek’in yazılması gereklidir. Sanki ben söylemişim gibi yazılan yer Sayın Perincek’in Emcet Olcaytu ile yaptığı telefon görüşmesinden alıntıdır. Bu görüşme 2. İddianame Ek Klasör 127.s349-350’de vardır. Buna göre: 6.2.2008 Sekreter Doğu Perinçek’i bağlıyor. D: Levent TEMİZ Bey burada da E: Ha ben bir görüşme yapmaya gidiyorum D: Ha Adil beyle mi? E: Evet

163 D: Adil beye selam söyle Levent TEMİZ’in de onunla görüşmek istediğini belirtiver olur mu? diyor, Levent Temiz’in telefon numarasını bana vermesi için Emcet’e veriyor. D: Güler Kömürcü gözaltına alındığında onu da gözaltına alabilirler dikkatli olsun demiş. E: Yani 10 gün önceki bir şey D: Ha 10 gün önce ondan sonra böyle bir ikinci dalga falan olacak diyorlar fakat benim bak şeyim çıksın aslanlar gibi olayı en iyi göğüslemek öyle olur çıkıp bi açıklama yaptığı zaman bi daha içeri alma falan filan hiçbir şey ihtimal kalmaz. E: Evet tamam D: Tabii bu akıllılık yapıp çıkıp bu çatır çatır açıkladığı zaman biz bu gözaltına aldık o zaman savcının emri ile takipsizlik kararı verdik hatta belgeleri bile iade ettik bunları açıkladığı zaman falan her şey çöker yani. Görüldüğü gibi konuşma Doğu Perinçek ve Emcet Olcaytu arasındadır. Burada Doğu Perinçek’in benim 2001 Operasyonu ile ilgili olarak çıkıp açıklama yapmamı istemesi söz konusudur. Bunu Emcet Bey’in bana ilettiği ve reddettiğimi ileride mahkeme çağırırsa ancak orada konuşabileceğimi söyledim. Levent Temiz de beni bir gün aradı ve Güler Kömürcü’nün gözaltına alındıktan sonra serbest kalınca “benim de gözaltına alınabileceğimi” söylediğini söyledi. Ben de “Ben Devlete hizmet ettim, niye alacaklar kardeşim? Buyursun alsınlar.” dedim. Konu budur. Konunun örgütsel irtibatla hiçbir alakası yoktur. Örgütsel bir ilişki olsa bu teklifleri reddetmem olanaklı değildir. dd- Bekir Öztürk’e Gönderdiğim E-Posta (Cezalılar Birliği Adlı Makalem) (PANO 15) Ankara Kuvvai Milliye Derneği’nde diz üstü bilgisayarda bulunan ve Bekir Öztürk’e gönderdiğim “Cezalılar Birliği” adlı 26.09.2006 tarihli yazımı içeren e-posta bana aittir. Bu yazı hakkında daha önce bilgi vermiştim. O tarihte Ümraniye Operasyonu yoktu. Bunun örgütsel irtibatla ne alakası vardır? Aynı sitede yazı yazan bir yazarın başına gelmiş bir olay nezdinde TSK’ya hakaret edilmesine tepki gösterdim. İddianame’nin her yerinde bu yazıyı yazmalarının bir anlamı var mı? Sayın Başkanım, şu anda arkadaşınız olan birisi hakkında velev ki övücü bir konuşma yapsanız, bu şahıs 9 ay sonra bir suça karıştığı iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklanırsa, siz de o şahsın karıştığı iddia edilen örgüte ya da olaya karışmış olur

164 musunuz? Bu ne biçim bir suçlamadır? Anlamak gerçekten zordur. İddianamede Oktay Yıldırım’ın da aynı sitede yazarlık yaptığı kasten yazılmayarak, sanki başka yerden tanışıyormuşuz izlenimi verilmiştir. Yıldırım’la nasıl tanıştığımı daha önce anlatmıştım. ee- Milli Anayasa Bildirgesi (PANO 13) Bu konuyu daha önce açıklamıştım. Adnan Konukman isimli Emekli Emniyet Müdürü bir ağabeyimle Ulusal Kanal’a gittiğimde tanışmıştım. Bir gün beni aradı ve Milli Anayasa Bildirgesi diye bir metin hazırladıklarını, bildirgeye destek verenler arasına benim adımı yazıp yazamayacaklarını sordu. Bildirgeyi daha önce Ulusal Kanal’a gittiğimde okuduğum için, “yazabilirsiniz ağabey” dedim ve yazıldı. Konu budur. ff- M. Ali Balbay’ın Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosunda Yapılan Arama (PANO 16) Bu aramada benim imzam olan, Fetullahçılara ait yazıların bu kez de parafsız fotokopileri İçişleri Bakanlığı’na yazılan 66 sayfalık bir dokümanın 11-13. sayfalarında bulunmuş. Daha önce de söylediğim gibi Sayın Balbay’ı tanımam. Cumhuriyet Gazetesi’nden de birkaç polis muhabiri dışında kimseyi tanımam. Sayın Savcılık paraflı suret bulunca, Şubede kalması gereken paraflı suret diyebiliyor da paraflı olmayan surette ses çıkmıyor. Savcılığın Şubede kalması gereken paraflı suret mantığına göre hareket edilecek olursa, DGM Başsavcılığı’nda olması gereken parafsız suretinde, DGM Başsavcısı’nın da örgütsel irtibatlı olarak algılanması gerekmektedir. Fetullahçılarla ilgili bu yazılar hakkında çok detaylı açıklamalar yaptım. Sayın Balbay’a da bu evrakları nereden aldığının sorulmasını istiyorum. gg- Ümit Sayın’da Telefon Numaramın Çıkması Ümit Sayın’ı tanıdığımı ve ilişkimi daha önce açıklamıştım. 1327. sayfada da Ümit Sayın’la 34 Telefon görüşmem olduğu yazılıdır. Sayın Sayın’da benim telefon numaramın çıkmasından daha doğal bir şey olabilir mi? hh- Veli Küçük’te Çıkan Doküman Ve Yazılar Bu konuda daha önce kısmen açıklama yaptım. Burada yalnızca bir itirazımı belirtip, Delillerin ve Hukukî Durumun Belirlenmesi başlığı altında bu konuya belgeleriyle çok daha net yanıt vereceğim.

165 İtirazım şudur: Sayın Küçük’ün evinde yalnızca Örgütsel İrtibatlar başlığı altında 1327. sayfada belirtilen 2 sayfadan oluşan bilgi notu ile 16.03.2001 ve 15.03.2001 tarihli paraflı çok gizli Veli Küçük ve Grubu hakkında çalışma izni almak için DGM Başsavcılığı’na yazılan yazı ve aynı Başsavcılığın bana yazıları bulunmamıştır. Sayın Küçük’te aynı zamanda, Organize Suçlar Müdürü iken hakkında yasal işlem yaptığımız ve tutuklanan Mahmut Tüylüoğlu isimli şahısla ilgili altında imzam bulunan resmi evrak sureti de bulunmuştur. Bu evraklar üzerine de el yazısı ile ileride belirteceğim şekilde not düşülmüştür. Bu belge neden buraya yazılmamıştır. Bunu da ileride açıklayacağım. İtirazım, böyle bir belgenin aramada ele geçtiği ve 1. İddianamenin 815. sayfasında belirtildiği halde buraya diğer belgeler gibi neden yazılmadığınadır. Bu sorunun cevabı bazı iddiaları da kendiliğinden çürütmeye yeterlidir. ıı- Gazi Güder – Gürsev İlhan (PANO 17) İki şahsı da tanımam. Ancak Kuvvaimilliye.net sitesinde irtibat e-postası olarak verdiğim adres, [email protected] adresidir.

Yani herkesçe

görülen ve bilinen bir e-posta adresidir. Bu yüzden ben bana atılan e-postalardan sorumlu değilim. Tanımadığım çok sayıda kişiden birçoğu da tehdit e-postası olmak üzere çok sayıda e-posta almışımdır. jj- İşçi Partisi Genel Merkezinde Telefon Numaramın Bulunması Ulusal Kanal’da 3-4 programa çıktım. O yüzden telefon numaram orada vardır. Emcet Olcaytu’da da vardır. Buralardan alındığını sanıyorum. İşçi Partisi Genel Merkezi’nin yerini bile bilmem, oradan kimseyi de tanımıyorum. Yine Ulusal Kanal’da Emcet Olcaytu’nun yaptığı bir programa katılmıştım, sanıyorum ajanda da adım ondan yazılıdır. kk- Kanal Biz’deki Arama Kanal Biz’in yerini bilmem, hiç gitmedim. O belgelerin neden, ne vasıtayla, kim tarafından oraya verildiğini bilmem. Ancak o belgeler 1. İddianame eklerinde Ek Klasör 22 s.357-369 arasında vardır. Bu İddianame ekleri 2008’de yayınlandıktan sonra yapılan aramalarda ele geçmesi gayet doğaldır diye düşünüyorum. Zira Kanal Biz’de arama 23.09.2008’de yapılmıştır.

166 e- Telefon İrtibatlarım (PANO 17) Telefon irtibatları hanesinde yazılı olanlardan iki tanesini açıklamam gerekmektedir. Diğerlerine bir itirazım yoktur. Tuncay Özkan’la daha fazla konuşmuş olmam gerektiğini düşünüyorum. Burada bir talebimi belirtmek istiyorum. Telefon irtibatım tespit edilen kişilerle ilk ve son görüşme tarihlerimin çıkartılıp tarafıma verilmesini istiyorum. Böylece bu insanları ne zaman tanıdığım da ortaya çıkacaktır. — Hikmet Çiçek’i tanımam, Emcet Olcaytu ile de 3’ten fazla görüşmem vardır. Emcet Bey’in beni Hikmet Bey üzerine kayıtlı bir telefondan aramış olabileceğini ya da

Ulusal

Kanal’a

program

için

davetlerinde

Sayın

Çiçek’in

telefonlarının

kullanıldığını sanıyorum. — Kemal Kerinçsiz ile bir kez görüştüm. Müşterek bir arkadaşımız çıktı. Onun telefon numarasını vermesi üzerine Kemal Bey’i aradım, kendimi tanıttım, numaramın telefonunun ekranına düştüğünü söyledim. Sultanahmet’e yolu düşerse uğrarsa tanışabileceğimizi söyledim. Uğramadı. Diğer 7 irtibatın yaptığı etkinliklerle ilgili çekilen otomatik mesajlardan kaynaklandığını sanıyorum. Daha önce bunu hatırlamadığım için Kerinçsiz’den bahsetmemiştim. —Diğer bir belirtmem gereken husus da Levent Temiz’i tanımamdır. O da beni birkaç kez aramıştır, mesaj atmıştır. Onun burada ismi yoktur. f- Delillerin ve Hukuki Durumun Değerlendirilmesi aa- Emre Çalıkoğlu’nun Şikâyeti ve İddiaları (PANO 18) İddianamenin 1328. sayfasında Adnan Hocacılar Suç Örgütü mensuplarından Emre Çalıkoğlu 28.09.2008’de Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ifade vererek bazı beyanlarda bulunduğu ve benden davacı ve şikâyetçi olduğu belirtilmiştir. Öncelikle metinde yer alan ifadeye yanıt verip, ardından Çalıkoğlu ve İddianame eklerinde ifadeleri bulunan Adnan Hocacılar Suç Örgütü’nün diğer mensupları ile ilgili genel bilgiler vereceğim. - Çalıkoğlu’nun dediği gibi 12.11.1999’da yapılan operasyon kamuoyunda BAV Davası olarak bilinmemektedir. Operasyon Vakfa değil Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü’ne karşı yapılmış ve Emre Çalıkoğlu da bu operasyonda gözaltına alınıp hakkında organize suç örgütü üyeliğinden yasal işlem yapılmıştır. Çalıkoğlu İstanbul 1. Nolu DGM’de verdiği 02.06.2000 tarihli ifade de “Bilim Araştırma Vakfıyla bir

167 ilgisinin olmadığını” beyan etmiştir (EK-151). O tarihte ilgisi yoktu ama bugün BAV davasından bahsetmektedir. 12.11.1999’da Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü’ne karşı başlatılan operasyon, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün hazırladığı bir operasyondur, DGM Başsavcılığı’nın bilgi emir ve talimatlarıyla icra edilmiştir. Soruşturma Savcısı asker değil sivil olan Sayın Ahmet Gürses’tir. Bunun kanıtı olarak Adnan Hocacılar Suç Örgütü’nün İddianamesi gösterilebilir (Bkz. EK-84). İddianame incelendiğinde bu örgüt üyelerinin 4422 sayılı yasanın 1 TCK 313 ve 192. Maddelerinden suçlandıkları ve bu örgütle ilgili 19 müştekinin olduğu görülmektedir. Şu halde 1999 Operasyonu, tamamen yasal sınırlar içerisinde ve DGM Başsavcılığı’nın bilgisi dâhilinde cereyan etmiştir. Operasyon sonucu açılan İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, ekteki kararıyla başta Adnan Oktar olmak üzere bu örgütün yönetici takımını, organize suç örgütü yöneticisi olarak mahkûm etmiştir. Mahkeme kararı ektedir (Bkz. EK-83). Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü’ne yaptığımız operasyon ve örgüt üyelerinin hakkımdaki faaliyetlerini daha önce belirtmiştim. Bu soruşturmadan gözaltına alınır alınmaz süratle aleyhime faaliyet fırsatı yakalamış şekilde harekete geçmiş ve şikâyetçi olmuşlardır. Ek klasör 140 ve 141’in büyük bölümü bu örgüt mensuplarının yıllardır tekrar etkileri ve savunmada hepsine belgeleriyle yanıt verdiğim iddialarıdır (Örn. Vali Erol Çakır’ın hakkımdaki il dışı teklifi eski DGM başsavcısı Erdal Göçken’in hakkımdaki yazısı vs.). Hakkımda şikâyette bulunan Sedat Altan’la ilgili daha önce açıklama yapmıştım. Diğer şikâyetçilerden Tarkan Yavaş Ek Klasör 140’daki ifadesiyle alakası olmayan bir dilekçeyi 28.06.2000 tarihinde Adalet Bakanlığı’na vermiştir. Dilekçede benim için “… Şube Müdürü Sayın Saçan’ın bilgisi ve onayı olmaksızın gerçekleştirildiği anlaşılan bu kanunsuz uygulamalardan bazıları şöyledir…” denilerek özellikle uğradıkları işkence ve diğer gözaltı ve hukuksuzluklardan bilgim ve onayım olmadığını belirtilmiştir. Bu dilekçede 5 madde halinde sıraladıkları şikâyetlerinin hiç biri Ergenekon, Derin Devlet ya da askerden emir alma gibi iddiaları içermemektedir (EK-152). Şikâyetçilerden Hasan Basri Güner 18.04.2000 tarihli Savcılık ifadesinde “… Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ve Başkomiser A.E gözaltında bulunduğumuz sırada bizlere yakın bir davranış içindeydi. Onlardan kötü muamele görmedik.

168 Diğer kötü muamele yapan memurların davranışlarından bilgi sahibi olup olmadıklarını bilmiyorum. Bilgi sahibi oldukları kanısında değilim…” demiştir. Bu ifadede derin devlet vs. gibi bir konuşma veya ima yapıldığına dair bir beyan yoktur (EK-153). Esasen şikâyetçilerden Halil Hilmi Müftüoğlu ve Hasan Basri Güner hakkında az önce belirttiğim İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesince Adnan Hocacılar Suç Örgütü hakkında verilen mahkûmiyet kararının son bölümünde şöyle bir hüküm verilmiştir. “… Sanıklardan Hasan Basri Güner ve Halil Hilmi Müftüoğlu’nun başkan Salih Öztürk ve Üye Hâkim NuranYalınbaş hakkında asılsız iddialar ve ithamlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasına…” Yani, bu şahıslar Mahkeme Başkan ve Üyelerine iftira atabilecek yapılardadır. Benimle ilgili yaptıkları da odur. Müşteki Emre Çalıkoğlu ile ilgili kronolojik bir evrak taraması yaptığımızda, İddianamenin

1328.

sayfasındaki

ifadesindeki

iddialarından

daha

önce

hiç

bahsetmediğini tespit edebiliriz. Yani 12.11.1999’da gözaltına alındıktan sonra ne ben ne de Şube Müdürlüğü’nün diğer görevlileri hakkındaki ifadeyi ya da kendi yargılandığı davalarda bu İddianame kapsamında verdiği ifadeyi hiç vermemiş, bu yönlü iddialarda bulunmamıştır. -18.11.1999 tarihli Şubemizce alınan ifadesinde, Adnan Hocacılar Suç Örgütü’nü ve yapılanmasını anlatmaktadır. İfade Ektedir (EK-154). -02.06.2000 tarihli İstanbul 1 Nolu DGM’de verdiği ifade de BAV mensubu olduğunu bile inkâr etmiştir (Bkz. Ek-151). -05.05.2004 tarihli Savcılık ifadesinde benden bahsetmekte ve Şubemiz görevlileri hakkında şikâyetçi olduğu işkence iddialarına benim meslekten atılmamı örnek göstermektedir (EK-155). -Şube Müdürlüğümüz görevlileri hakkında daha sonra BERAAT ile sonuçlanan işkence şikâyeti üzerine İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ifadesinde yine bu İddianamedeki iddialar yoktur. Bu ifade 24.02.2005 tarihlidir (EK-156). İddianamenin açıklanması üzerine Emre Çalıkoğlu’nun benden şikâyetçi olması ve bu kapsamda verdiği ifade de hakkımda gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması üzerine “kamu görevlisine görevi nedeniyle iftirada bulunmak, yalan beyanda bulunmak”

gibi

suçlardan

bu

şahıs

hakkında

11.05.2009’da

İstanbul

C.Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum (EK-157). Bu suç duyurusunu da 13.05.2009 tarihli dilekçeyle mahkemenize arz ettim (EK-158).

169 -Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü üyelerinin, bu davada iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’nün üst düzey yöneticisi olduğu savıyla suçlanan Sayın Şener Eruygur’la ilişkilerini gösteren ve dava dosyalarına ibraz ettikleri dilekçeleri ek’e koyarak 29.05.2009 tarihinde hem bilgi sundum hem de suç duyurusunda bulundum. Bu durumda asıl müştekinin yaptığım operasyon nedeniyle ben olduğum açıktır (EK-159). - Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü üyelerinin Sayın Savcılığa ibraz ettikleri dilekçelerinde ileri sürdükleri Nevzat Ak isimli şahsa işkence yapıldığı yönündeki iddialarla ilgili olarak beraat kararı ektedir (EK-160). bb- Genel Olarak İddianamenin Delillerin ve Hukuki Durumun Değerlendirmesi başlığını taşıyan bölümünde şikâyetçi Emre Çalıkoğlu ile ilgili yanıt ve kanıtlarımı sunduktan sonra Savcılığın iddialarına yine kanıtlarla cevap vereceğim. Bunun için de daha evvel Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçen dokümanları nasıl evrak bazında takip ettiysem, burada da bu şahıslara ait Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün yaptığı

yazışma

ve

ön

çalışma

evraklarının

takibini

yapacağım.

Böylece

İddianamenin bu bölümünde birçok hususa kendiliğinden yanıt verilmiş olacaktır. cc- 2001 Yılında Alınan Ön Çalışma İznine Ait Evrak Takibi (PANO 19) İddianamenin 1328. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü arşiv kayıtları tetkik edildiğinde, 2001 yılında Tuncay Güney ile yapılan mülakat kasetlerinin ve çözümlerinin mevcut olmadığı saptanmıştır.” Bu iddiaya en güzel yanıt 1. İddianame eklerinde vardır. Bunun için bir evrak takibi yapmalıyız. 

10-07-2007 de Sayın Savcı Zekeriya Öz bir müzekkere ile Organize Suçlar

Şube Müdürlüğü’nden Ergenekon ile ilgili arşiv tetkiki istemiştir (EK-161: 1.İd. Ek Kl.165s.8) 

Bunun üzerine Organize Suçlar Şube Müdürü Mutlu Ekizoğlu imzalı yazı ile

Sayın Savcıya 23.07.2007 tarihinde şu yanıt verilmiştir; “…konu ile ilgili Şube Müdürlüğümüz arşivi tetkik edildiğinde 15.03.2001 tarih ve adli no 2001/202 sayılı yazılarımız ile projeli çalışma başlatıldığı, 14.11.2002 tarihli yazılarımız ile

170 söz konusu çalışmaya son verilmesi yazılarının ve eklerinin bulunduğu görülmüştür. Söz konusu çalışma dosyasının bir sureti yazımız ekinde gönderilmiştir” (EK-162 1.İd. Ek. Kl.165s.7). 

İddianame ek klasör 165’in dizi pusulasında şöyle denilmektedir; “… 264-417.

sayfalar arasında Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş ‘Arşiv Tetkiki’ konulu müzekkere ve ekleri.” Bu sayfalar CD’de pdf formatında 9-160. sayfalara tekabül etmektedir. Yani Organize Suçlar Şubesi 2007 tarihinde Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait 2001 çalışmasının arşiv tetkikini yapmış ve Şubede bulunan dosya ile eklerini Sayın Savcılığa göndermiştir. Şimdi 165 Nolu ek klasörde belirtilen sayfalar arasında yer alan evraklara bir bakalım; -14.11.2002 tarihli ön çalışma izninin kapatılmasına dair yazının tarafımdan imzalanmış, Sayın Savcı Muzaffer Yalçın tarafından mühürlenmiş metni (1.İd. Ek Kl.165s.9-10). -14.11.2002 tarihli Tuncay Güney’e Şubedeki dokümanların teslimi için gidildiğine dair tutanak (Ek Kl.165 s.13). -29.08.2002 tarihli benim imzamı taşıyan “ÇOK GİZLİ” 2002/208 ön çalışma konulu yazı (Ek. K.l.165s.12). -Sayın DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in DGM Savcısı Sayın Muzaffer Yalçın’a yazdığı görevlendirme yazısı (Ek. Kl.165s.13). -16.03.2001 tarihli Haz. No.1997/894 sayılı “ÇOK GİZLİ” dereceli Sayın DGM Başsavcısı’nın Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne yazdığı görevlendirme yazısı (Ek. Kl.165 s.14-15). Bu yazının bir sureti Veli Küçük’ün ev aramasında ele geçmiştir. -15.03.2001 tarihli benim imzamla DGM Başsavcılığı’na yazılmış ve 2001/Adli 202 ibaresi bulunan “ÇOK GİZLİ” KAŞELİ Ön Çalışma grubu izin talebi konulu üst yazının paraflı sureti (Ek. Kl.165s.16-18)Bu yazının bir sureti Veli Küçük’ün evinde ele geçmiştir. -12.03.2001 tarihli Dizi Pusulası (Ek Kl.165s.25). -16.03.2001 tarihli, “KİŞİYE ÖZEL-ÇOK GİZLİ” dereceli Ad. Br. 2000/202 sayılı ön çalışma konulu İstihbarat Şube Müdürü Halil Çatıkkaş’a yazdığımız, DGM’den

171 alınan ön çalışma iznini yolladığımız ve bu Şube tarafından çalışma yapılmasını istediğimiz resmi yazı (Ek Kl. 165s.19). -19.08.2002 tarihli, ön çalışma konulu “KİŞİYE ÖZEL-ÇOK GİZLİ” kaşesi taşıyan İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin Ümit Yüksel’in adına yazdığımız ve ön çalışma ile ilgili çalışmaların sonucunu istediğimiz imzamı taşıyan paraflı yazı (Ek Kl. 165, s.20). -22.08.2002 tarihli “KİŞİYE ÖZEL-GİZLİ” kaşeli İstihbarat Şube Müdürü H.Ümit Yüksel’in Ön Çalışma konulu cevabi yazısı (Ek Kl. 165, s.21). -14.03.2001 tarihli “suç duyurusu ve elde edilen malzemeler” konulu DGM Başsavcılığı’na yazılan yazı (Ek Kl. 165, s.26-27). -Tuncay Güney isimli şahıstan zapt edilen malzemeler listesi (Ek Kl.165,s.2831). -14.11.2002 tarihli “ÇOK GİZLİ” kaşeli 2002/251 sayılı DGM Başsavcılığı’na yazılmış imzamla paraflı çalışma iznini kapatma yazısı (Ek Kl. 165, s.32-33). -DGM Savcısı Sayın Turan Çolakkadı’nın Ümit Bağbek ve arkadaşları hakkında verdiği Görevsizlik kararı (Ek Kl.165,s.34-37). -TUNCAY GÜNEY’E AİT KASET ÇÖZÜMLERİ (Ek Kl.165, s.38-121) -TUNCAY GÜNEY’E AİT KASET ÇÖZÜMLERİ (Ek Kl.165, s.124-140) -ÜMİT OĞUZTAN’A AİT KASET ÇÖZÜMLERİ (Ek. Kl.165, s.141-160) Yukarıdaki evraklardan yola çıkarak şu tespitleri yapabiliriz: 1- 23.07.2007 tarihinde Organize Suçlar Şube Müdürlüğü arşiv tetkiki yaparak Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait 2001 Operasyonu ve alınan çalışma izni ile ilgili evrakları Cumhuriyet Savcılığı’na göndermiştir. Bu evraklar arasında; -Ek Kl 236’da yer alan Tuncay Güney’in el yazısı ile çizdiği Veli Küçük ve Grubuna ait şema yoktur (Ek Kl.236,s.196-197). -Komiser Tuncay Özcanlı’nın Güney ve Oğuztan’dan çıkan dokümanları inceleme tutanağı yoktur (Ek Kl.236,s.266-270). -İstihbarat Şube Müdürü Halil Çatıkkaş’a yazdığım ve Ön Çalışma ile ilgili olarak yapılanlar ve ellerindeki diğer Organize Suç Örgütleri ile ilgili olarak yaptıkları çalışmalara dair bilgi istediğimi içeren 22.07.2001 tarihli yazı yoktur (Ek. Kl.236,s.278).

172 -2. İddianame Ek Klasör 141 s.288’de yer alan 27.07.2001 tarihli İstihbarat Şube Müdürü Halil Çatıkkaş’ın adıma yazdığı, bilgi konulu; “… İlgi sayılı yazınız ile İstanbul DGM Başsavcılığı’nın Hz. No 1997/894 Ön Çalışma konulu talimatında belirtilen hususlarla ilgili olarak günümüze kadar yapılan çalışmalarda herhangi bir bilgi ve belge elde edilememiştir” içeriğindeki yazısı yoktur. -1. İddianame Ek Klasörler 89, 90, 235, 236, 323, 324, 325, 326, 327, 360, 361 ve 403’te yer alan ve 2001’de Ü. Oğuztan ve T. Güney’den zapt edilen evrakların hiçbirisi yer almamıştır. Daha önce incelediğim Güney ve Oğuztan’a ait 2001’de ele geçen ve 7 koli olarak

dökümü

yapılan

dokümanın

İstanbul

1.

Ağır

Ceza

Mahkemesi’ne

Gönderilmesi ile ilgili hiçbir yazışma yer almamıştır. Bu evraklar Ümit Oğuztan’ın Avukatı tarafından Savcılığa ibraz edilmiştir ve 1. İddianame Ek Klasör 362 ve 363’te vardır. Böylece Sayın Savcılık Güney ve Oğuztan’dan ele geçen dokümanların nerede olduğu konusunda bilgilendirilmemiş ve de yanıltılmış, bu şekilde Sayın Savcılıkta “bahse konu dokümanı” benim alıp götürdüğüm yönünde kanaat oluşması sağlanmıştır. Yine yukarıda içeriğini özellikle yazdığım İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün 27.07.2001 tarihli yazısı Savcılıktan gizlenerek İstihbarat Şubesi’nin Veli Küçük ve Grubu ile ilgili olarak çalışma yaptığı hususunda Savcılığın eksik bilgilendirilmesi sağlanmış ve bu durum İddianameye “İstihbarat Şubesi’nden bilgi ve belge gizlediğim” şeklinde yansımıştır. 2-Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’a ait kasete çekilen mülakatın çözümüne dair sayfalarca doküman Sayın Savcılığa gönderildiği halde bunlar özellikle belirtilmemiş ve Sayın Savcılık yine yanıltılmıştır. Bu durum iddianameye; “…Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü arşiv kayıtları tetkik edildiğinde, 2001 yılında Tuncay Güney ile yapılan mülakat kasetlerinin ve çözümlerinin mevcut olmadığı saptanmıştır…” şeklinde çok ağır bir asılsız itham olarak girmiştir. Oysa her ikisinin de çözümleri “Arşiv Tetkiki” konulu müzekkere ekinde, İddianame Ek Kl.165’te mevcuttur. Burada bir konuyu daha belirtmek istiyorum; 2001 yılında Veli Küçük ve Grubuna yönelik olarak Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan isimli şahısların sorguları yapılmıştır ve kasete alınıp beyanlar çözümlenmiştir. Oysa İddianamede benimle ilgili bölümde Ümit Oğuztan sürekli atlanmıştır. Yani Oğuztan yakalanmış olduğu için

173 onunla ilgili yapılan işlemler ve çözümler sanki hiç yapılmamış gibi İddianamede bilerek es geçilmiştir. 3-Veli Küçük’ün evinde ele geçtiği söylenen ve benim ikametimde de bulunduğu iddia edilen 4 sayfa evrakın aynılarının, yani paraflı suretlerinin 23.07.2007 tarihine kadar Organize Suçlar Şube Müdürlüğü arşivinde de bulunduğu kanıtlanmıştır. Küçük’ün bu evrakları Şube’den alıp almadığına dair hiçbir araştırma yapılmamıştır ve doğrudan şahsıma suç isnat edilmiştir. Görüldüğü gibi bir evrak takibi ile hukuka ve etiğe aykırı olarak yapılan işlemler yine tespit edilmiştir. 4- Sanki kaset çözümleri yokmuş gibi, 06.02.2008’de Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Personeli Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı emanetinden alınan Güney ve Oğuztan’a ait kasetleri yeniden çözmüş ve daha önce ellerinde yokmuş gibi tutanak tutarak bu yeni çözümleri Ek Klasör 442’ye koymuşlardır. Doğal olarak 23.07.2007 tarihinde Savcılığa gönderilen 2001 çözümleri 6.2.2008’de Şube arşivinde yer almamıştır. Yine 23.07.2007 tarihli arşiv tetkiki üst yazısında hangi evrakları Savcılığa gönderdiklerine dair ek ve dizi pusulası bulunmamaktadır. Bunları yapan Dönemin Organize Suçlar Şube Müdürü Mutlu Ekizoğlu gözaltına alındığım 23.09.2008 tarihinde hakkımda işlem yapan Terörle Mücadele Şube Müdürüdür. Açıkladığım hususlarla kanıtlı olan, adli görevi ve memuriyet nüfuzunu kötüye kullanarak ve adli mercileri yanıltarak tutuklanma gibi çok ağır bir uygulamaya maruz bırakılmama neden olan Emniyet Müdürü Mutlu Ekizoğlu hakkında mahkemenizce suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyorum. Mutlu Ekizoğlu’nun burada kullandığı yanıltma yöntemi ile daha önce açıkladığım DUYUSAN’ın basılması sonrasında dönemin Organize Suçlar ile Terörle Mücadele Şube Müdürlerinin Sayın Savcılık ve Mahkemeleri yanıltma yöntemleri tıpatıp aynıdır. Her iki olayda da gerçekler resmi yazılarla çarpıtılmış ve saklanmıştır. Bu durum Emniyet Örgütü içerisinde bu örgütle alakası olmayan bir başka örgütlenme olduğunun da kanıtıdır. Şube Müdürü düzeyinde aktörler yer değiştirmekte ancak hedef (yani bendeniz) ve uygulanan yöntemler aynı kalmaktadır.

dd- DUYUSAN Ltd Şirketinde 13.12.2003’te Ele Geçtiği İddia Edilen Malzemeler ve Savcılığın Bir Kez Daha Yanıltılması

174 İddianamenin hukuki değerlendirmeler bölümünde, arkadaşım Şevki Duyu’ya ait DUYUSAN Ltd. Şirketine yapılan baskınlar başlığı altında daha önce inceleyerek, yapılan hukuksuz uygulamalar ile bunları yapanları, adli ve idari yargılamalarımı ve sonuçlarını belirttiğim hususlara ait, sanki hiç hakkımda yargılama yapılmamış gibi tespitlerde bulunulmuştur. Bölüm aynen şöyledir: “… İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne 12.12.2003 günü Gaziosmanpaşa İlçesi, Habibler girişi DUYUSAN Ltd. Şti. isimli Karadeniz Ekmek Fırının altında bulunan yerde çok miktarda bomba yapımında kullanılan malzemelerin bulunduğunun ihbar edilmesi üzerine, İstanbul 4 nolu DGM’den alınan 2003/586-1532 nolu arama ve el koyma kararına istinaden adreste yapılan aramada, birçok resmi belge ile birlikte soruşturmaya konu kasetlerin de ele geçirildiği ve evrak içeriğinin Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nü ilgilendirmesi nedeniyle ele geçen dokümanlar adı geçen Şubeye oradan da Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı adli emanetine teslim edildiği tespit edilmiştir.” Oysa 13.12.2003 tarihinde DUYUSAN torna fabrikasında arama yapılmadan önce, aynı yer 12.12.2003’te diğer bir Terörle Mücadele ekibi tarafından aranmış, burasının El Kaide Terör Örgütü’nün bomba imalathanesi olduğu yönünde gelen ihbar bu ekipçe değerlendirilmiş, ekte tekrar sunduğum ve 2003’ten 2007’ye kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün tüm adli ve idari Yargılama Makamlarından sakladığı ihbarın asılsız olduğuna ilişkin Rapor yazılmıştır. Bu rapor adli olarak aldığım cezadan sonra elime geçtiğinden bu raporu da ekleyerek Yargıtay’a yaptığım temyiz başvurusu daha görüşülmemiştir. Temyiz dilekçesi olayı özetlediğinden ektedir (EK-163). Aynı yer, DGM Hâkimliği yanıltılarak alınan arama kararı ile ikinci kez yeniden aranmış ve bu ikinci aramada birçok evrak ve kasetin bulunduğu iddia edilmiştir. İddianamede bu aramada ele geçtiği iddia edilen çok sayıda malzeme ve kasetin yarattığı karışıklıktan yaralanılarak, sanki burada 2001’de Tuncay Güney ve Oğuztan’dan ele geçen birçok doküman bulunmuş gibi ifadeler kullanılmıştır. Oysa Mahkemenizce daha önceki yargılama esnasında celp edilip incelenen tutanaklarda, bu davayı ilgilendiren Güney ve Oğuztan’a ait 4 VHS Video Kaseti suretinden başka onlardan ele geçmiş hiçbir dokümanın bulunmadığı görülmüştür.

175 BURADA

DA

BİR

EVRAK

TAKİBİ

YAPARAK

KONUYU

AÇIKLAMAK

GEREKMEKTEDİR: 

13.12.2003 tarihli DUYUSAN Baskınından sonra burada ele geçtiği iddia edilen tüm dokümanların DGM Savcısı Sayın İsa Dalgıç’a yapılan 14.12.2003 tarihli teslim tutanağı Ek 72’dedir.



Ekte yer alan 22.12.2003 tarihli DGM Savcısı İsa Dalgıç’ın da imzaladığı izleme ve inceleme tutanağının 4. Maddesinde ; “Üzerinde ‘Tuncay Güney 29’, ‘Tuncay Güney-30’ yazılı (2 ) adet VHS videokasetler ile…’Tuncay Güney’ yazısı bulunduğu tespit edilen VHS Videokaset olmak üzere toplam 3 kaset birlikte ve birbiri ardına izlendiğinde, makam odası olduğu tahmin edilen bir odada, Eski Organize Suçlar Müdür Yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu ile Eski Organize Suçlar Şube Müdür Yardımcısı Kemal Karademir’in, Tuncay Güney isimli şahısla yapmış oldukları ve karşılıklı konuşma tarzında mülakatı içeren ve muhtemelen gizli kamera ile çekilmiş görüntü ve ses kayıtlarına ait oldukları görüldü.” şeklinde tespitte bulunulduğu görülmektedir (Bkz. Ek–72).



Ekte yer alan ve yine Sayın DGM Savcısı tarafından tanzim edilmiş 23.12.2003

tarihli

“Üzerinde(27)

inceleme

rakamı

ile

ve

izleme

tutanağının

işaretlenmiş…1

adet

16. VHS

Maddesinde; videokaseti

incelendiğinde… Makam odası olduğu tahmin edilen bir odada Eski Organize Suçlar Müdür Yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu ile Eski organize Suçlar Şube Müdür Yardımcısı Kemal Karademir’in, Tuncay Güney isimli şahısla yapmış oldukları ve karşılıklı konuşma tarzında mülakatı içeren ve muhtemelen gizli kamera ile çekilmiş görüntü ve ses kayıtlarına ait oldukları görüldü” şeklinde tespitte bulunulduğu görülmektedir (Bkz Ek–72). 

24.12.2003 tarihli tutanağın 36. Maddesinde ise “…üzerinde (31) rakamı ile işaretlenmiş ve ‘Ümit Oğuztan 06.03.2001” yazılı Video VHS kaset incelendiğinde; Eski Organize Suçlar Şube Müdür Yardımcısı Kemal Karademir’in makam odasında ve Ahmet İhtiyaroğlu’nun katıldığı sesinden anlaşılan…” denilmektedir. Bu inceleme ve izleme tutanağını da Sayın DGM Savcısı tanzim etmiştir (Bkz. Ek–72). Buradan şu sonuçlar çıkmaktadır:

176 1- DGM Savcısı Sayın İsa Dalgıç, Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın videokasetlere kaydedilmiş görüntülerini bizzat ve yanındaki bilirkişiler marifetiyle izlemiş ve incelemiştir. 2- DUYUSAN’daki aramada 4 VHS kaset dışında BU SORUŞTURMA İLE İLGİLİ

BİR

TEK

EVRAK,

CD

YA

DA

BAŞKA

BİR

DOKÜMAN

BULUNMAMIŞTIR. 3- Kasetlerin incelenmesi sırasında ses kayıtlarında İstihbarat Şube Müdürlüğü Organize Suçlar Büro Amiri Hakan Ünsal Yalçın’ın ses kaydı olmasına rağmen DGM Savcısı Sayın İsa Dalgıç, İstihbaratçı Bilirkişi tarafından yanıltılarak tutanakta bu şahsın adına yer verilmemesi sağlanmıştır. Şimdi evrak takibine devam edelim; 

Sayın DGM Savcısı bu evrakları bulunca Hz.2003/2488 K.2004/15 numara ile 21.04.2004 tarihli görevsizlik kararını vermiş ve bu kararda; “…hâlihazırda tespit edilen görevi kötüye kullanmak, Çok Gizli özellik arz eden hükümetin muhafazası altındaki eşyayı, soruşturma evraklarını, video ve ses kasetlerini gizlemek ve kurum dışına çıkararak uhdesinde alıkoymak, yine gerçek belge niteliğindeki belge asıllarını uhdesine almak, sahte ABD Doları bulundurmak ve ruhsatsız mermi bulundurmak suçlarından” hakkımda Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştur (EK-164).

Bunun üzerine; 

Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı görevi kötüye kullanmak suçundan hakkımda iddianame düzenleyip dava açmıştır (EK-165). Yine, sahte ABD Doları ve Ruhsatsız mermi bulundurmak iddiaları ile ilgili olarak da evrakı tefrik edip, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermiştir. Tabii ki Sayın DGM Savcısı da, Fatih Cumhuriyet Savcısı da aynı yerde iki kez

arama yapıldığını ve bir gün önce, El Kaide Terör Örgütünün bomba imalathanesi olmadığı Terörle Mücadele Ekibinin raporu ile sabit olan bu yere ikinci gün aynı gerekçe ile onlarca Polisle yeniden baskın yapıldığını bilmiyorlardı. Emniyet Örgütü

177 bunu tam 4 yıl gizleyebilmiştir. Birileri yine Hâkim ve Savcıları yanıltmıştı. Bu birileri Polis Üniforması taşıyordu. 

Sonuçta yukarıda açılan görevi kötüye kullanma iddiası ile ilgili davadan mahkûm oldum. Dosya hala temyizdedir. Sahte Dolar ve mermilerle ilgili Gaziosmanpaşa Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi. Tüm bunlara rağmen sanki mahkûm olmamışım, hala yargılamam temyiz

aşamasında değilmiş, yıllardır yargılanmıyormuşum gibi iddianamenin 1329. sayfasında şöyle denilmektedir; “Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçen belgelerin 12.12.2003 tarihinde DUYUSAN Ltd. Şti. ne ait yerde ele geçirilmesi nedeniyle Mahkemede yargılanmış

olması,

şüpheli

Adil

Serdar

Saçan’ın

ERGENEKON

Terör

Örgütünün faaliyeti çerçevesinde örgüt üyesi olarak bu eyleminin kamu davasına konu edilmesine engel teşkil etmemektedir. Yukarıda ayrıntısı verilen Şevki D. isimli şahısla 10.03.2008 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi, şüphelinin yasaya aykırı bu eylemini hala gizlemeye yönelik bir faaliyet içerisinde bulunduğunu göstermektedir.” Yukarıda DGM Savcısı tarafından tutulan inceleme ve izleme ile teslim tutanaklarını ibraz ettim, DUYUSAN’da Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ a ait bir tek belge ele geçmemiştir. Bu şekilde gerçeğe aykırı olduğu savcılık tutanaklarıyla kanıtlı konuları İddianameye yazmak gerçekten üzücüdür. Dolayısı ile “Mahkemede yargılanmış olması, şüpheli Adil Serdar Saçan’ ın ERGENEKON terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde örgüt üyesi olarak bu eyleminin kamu davasına konu edilmesine engel teşkil etmemektedir” tespiti de yanlıştır. Orada ele geçmeyen belgelere dayanarak terör örgütü üyesi olarak suçlanmamın ne anlamı vardır? Kaldı ki DUYUSAN’da ele geçen belge denilmektedir. Sayın Savcılık sanki kesinleşmiş bir mahkeme kararı varmış gibi davranmaktadır. Orada malzeme ele geçip geçmediği ve bununla benim ilgimin olup olmadığı ancak mahkeme kararı kesinleşince anlaşılacaktır. Esasen Sayın Savcılık Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bu konu ile ilgili yargılandığım dosyayı ve kararı hiç incelememiş, bir yazı ile isteme gereği bile

178 duymamıştır. Bilgi sahibi olmadığı ve oldukça ağır sonuçları olan bir konuda Sayın Savcılığın yorum yapması kabul edilemez. Orada çıktığı iddia edilen binlerce sayfa evrak ve dokümanın sayı çokluğunun arkasına saklanıp orada “Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçen belgelerin 12.12.2003 tarihinde DUYUSAN Ltd. Şti. ne ait yerde ele geçirilmesi nedeniyle” şeklinde gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suç oluşturmaktır. Ayrıca Sayın Savcılık 1328 ve 1329. sayfalardaki tespitleriyle de çelişmektedir. 1328. sayfada DUYUSAN’da operasyon ve arama yapıldığını, ele geçen birçok resmi belge ile T.Güney İle Ü.Oğuztan’a ait kasetlerin bulunduğunu beyan etmekte; 1329. sayfada ise benim hala yasaya aykırı eylemimi gizlemeye yönelik faaliyet içerisinde bulunduğum şeklindeki değerlendirmesini, 5113 numaralı telefon çözümündeki, Şevki Duyu ile yaptığım konuşmayla irtibatlandırarak iddia etmektedir. 5113 numaralı çözümü açıklamıştım. Burada benim değil, Sayın Duyu’nun yargılanması ile ilgili olarak kendisinin bana sorduğu sorulara verdiğim yanıtlar vardır. Bu soruları da bana Avukat olduğum için sormuştur. Sayın Başkanım, bir insan mahkûm olduğu bir dosyanın neyini gizleyebilir, böyle bir hukuki değerlendirme olur mu? ee- Ele Geçen Dokümanlarla İlgili Karışıklığın Giderilmesi Bir karışıklık da ikametimde ele geçtiği iddia edilen bazı dokümanların birçok şüphelide de ele geçtiği yönündeki iddialardır. İddianamede sık sık bu konuya vurgu yapılmaktadır. İkametimde ele geçen 15.03.2001 tarihli DGM Başsavcılığı’na başlıklı ve imzalı yazım ile DGM Başsavcısı’nın 16.03.2001 tarihli görevlendirme yazısı Sayın Veli Küçük’ün evinde de ele geçen dokümanlardır. Bunun dışında, Behiç Gürcihan, Kanal Biz, Tuncay Özkan ve Cumhuriyet Gazetesi’nde ele geçtiği iddia edilen fetullahçılarla ilgili ön çalışma iznini havi evrak bende ele geçmemiştir. Bunu önemle düzeltiyorum. ff- Soruşturma İzin Yazısı Dışında İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne Doküman Göndermediğim İddiası İddianamenin 1328. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “Şüphelinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü olarak görev yaptığı sırada 16 Mart 2001 tarihli yazıyla İstihbarat

179 Şube Müdürlüğü’ne DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan alınan soruşturma izni yazısının gönderilmesine karşın, İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne soruşturma izni haricinde Tuncay Güney’den elde edilen belgeler ile soruşturmaya konu olan ifadelerin gönderilmediği anlaşılmıştır. Şüpheli Cumhuriyet Başsavcılığımızca alınan savunmasında bu hususu kabul etmiş ve bu durumun gerekçesi olarak da İstihbarat Şubesi’nin tüm bilgi ve belgelere vakıf olduğunu ileri sürmüştür.” Savcılıktaki ifademde 16.03.2001’de İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne yazdığım resmi yazı ekinde bu Şubeye Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçen belgelerin olmadığını söyledim. Yoksa İstihbarat Şube Müdürlüğü zaten Tuncay Güney ve Grubunun daha önce belirttiğim üzere Kasım 2001’den beri telefonlarını dinliyordu. Yani bu şahsı o Şube takip ediyordu. Yine o dönemde yardımcım olan ve Tuncay Güney‘in sorgusuna giren Ahmet İhtiyaroğlu Savcılığa verdiği dilekçesinde Güney ve Oğuztan’ın sorgularına İstihbarat Şubesi’nden görevli Emniyet Amiri Hakan Ünsal Yalçın, polis memuru Harun ve video çekimini yapan görevlinin girdiğini belirtmiştir. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı adli emanetinden alınan sorgu kasetinde Güney ve Oğuztan’a soruyu soranlardan birisi İstihbarat Şube Müdürlüğü ve Organize Suçlar Büro Amiri Hakan Ünsal Yalçın’dır. Kasetleri çekip VHS’ye aktaran ve bize yollayan İstihbarat Şubesi’dir. Ayrıca istihbarat Şubesi’nin Veli Küçük ismi ile alınmış bir ön çalışmada Veli Küçük’ü bile dinlemeye ve izlemeye almamış olması normal midir? Yine bir önceki başlıkta İstihbarat Şube Müdürü Halil Çatıkkaş‘ın başlangıçta Savcılıktan gizlenen 27.07.2001 tarihli yazısında Veli Küçük ve Grubuyla ilgili çalışma yaptıkları ve bir gelişme sağlayamadıkları açıkça yazılıdır. İstihbarat Şubesi gelişme sağlayamadığı hangi çalışmaları yapmıştır? En azından bunlar söylenmelidir. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü arşiv tetkikinde 2001 yılında Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan ile yapılan mülakat kaset çözümleri vardır. Bu çözümler 23.07.2007 tarihinde Savcılığa gönderilmiş ve ek klasör 165E’e konulmuştur. Buna rağmen “Yoktur” denilerek suç işlenmekte ve atfı cürümde bulunulmaktadır.

180 Burada sorguların kasete çekilmesi konusunda daha önce açıkladığım gerekçeyi hukuki bir tespit ile sağlamlaştırmak istiyorum. Şubemizdeki önemli sorguları işkence iddialarının önüne geçmek için kasete alıyorduk. Nitekim Abdurrahman Yakupreisoğlu, Adan Oktar ve bazı örgüt arkadaşlarının ifadeleri de videokasetlere çekilmiştir. Esasen hukukumuzda ifadeleri sözlü almak usulü yoktur. Türk Hukuku ve Yargılaması yazılı usulü esas almıştır. O yüzden ifadelerin kasetlere alınması değil, yazılı tespiti gerekir. Bizim Güney ve Oğuztan’a yaptığımız da budur. O yüzden çözümleri yapılmış bir görüntü ve ses kasetinin hiçbir kanıt değeri yoktur. İddianamede bu kasetlerle ilgili “kanıt” olarak bahsedilmesi hukuki bir anlam taşımamaktadır. Kaldı ki yapılan çözümler ile videokaset suretleri ve ele geçen dokümanlara ait zapt etme tutanakları dizi pusulasına bağlanarak DGM Başsavcılığı’na yollanmıştır. 15.03.2001’de adli amirim olan Sayın Başsavcıdan ön çalışma izni ( Ek Kl. 165. s.16-18, 25) istenmiştir. Sayın Başsavcı 16.03.2001 tarihli yazısında “…1- Tuncay Güney, 2- Ümit Oğuztan… İsimli kişilerin Şube Müdürlüğünüzde iddia ve beyanlarının kaydedildiği ve çözümlerinin yapıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca adı geçenlerin ikametlerinde yapılan aramalarda da bir kısım belge ve dokümanın ele geçirilerek zapt edildiği görülmüştür. Adı geçenlerin beyanlarına dair çözüm tutanaklarının incelenmesinde …” diyerek kaset çözüm ve zapt etme tutanaklarını gördüğünü belirtmiştir ( Ek Kl. 165. s14-15). Bu durumda DGM Başsavcılığında da olması gereken bu kaset, çözüm ve tutanaklar

orada

yok

mudur?

Yoksa

araştırılmamış

mıdır?

Yani

Şube

Müdürlüğümüzde arşiv tetkiki yapılmış, fakat Savcılıkta araştırma yapılmamıştır. Eğer Savcılıkta bunlar yoksa oradan da mı ben alıp saklamış olacağım? gg-“Kaset ve Dokümanları Emniyet Arşivine Teslim Etmesi Gerekirken, Ortaya Çıkmamalarını Sağlamak İçin Yanında Götürmüştür” İddiası İddianamenin 1328. sayfasında aynen şöyle denmektedir:

181 “Şüphelinin kanıt niteliğindeki söz konusu kaset ve dokümanları Emniyet arşivine teslim etmesi gerekirken ortaya çıkmamalarını sağlamak amacıyla yanında götürmüştür. Tuncay Güney ile Şube görevlilerinin yaptığı saatler süren mülakata ait kasetler incelendiğinde araştırılması gereken birçok hususun ve ciddiye alınması ve titizlikle araştırılması gereken çok çeşitli iddiaların mevcut olduğu görülmektedir. Bu mülakat sırasında dile getirilen somut iddiaları araştırmak adli polis olarak şüphelinin idaresindeki Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görev kapsamında olmasına rağmen herhangi bir araştırmanın yapılmamış ve sonuçta ERGENEKON Terör Örgütü’nün o tarihte soruşturulmasına şüpheli tarafından bilerek engel olunmuştur.

Şüphelinin

görevini

yaparak

iddiaları

araştırması

halinde

ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün o tarihte deşifre olması ve o tarihten sonra gerçekleştirdiği eylemleri yapamaması kuvvetle muhtemeldir.” Kaset ve dokümanları ikiye ayırıp incelemeliyiz. Kasetlerin, İstihbarat Şubesi’ndeki V8 ebadında olanları bu Şubece inkâr edilmekteyse de Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu’nun yazılı beyanlarının bu konuda dikkate alınmasını, yine Kemal Karademir, Hakan Ünsal Yalçın, Selahattin Kıraç, Zafer Noyan ve Harun ismindeki şahsın yani sorguya katılanların bu konuda dinlenmesini istiyorum. Yani sorgu kasetleri İstihbarat Şubesi tarafından V8 formatında kaydedilmiş ve VHS formatına dönüştürülerek Şubemize gönderilmiştir. V8 formatındaki kasetlerin halen İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde bulunması gerekmektedir. DUYUSAN’da bulunduğu iddia edilen kasetleri benim oraya götürmediğim, mahkûm olduğum dava dosyasında tespitlidir. Bu dosyanın buraya celp edilerek, Mahkemenizce incelenmesini talep ediyorum. Orada bulunan hiçbir doküman da asıl değildir. Hepsinin Şubede sureti vardır. Bu yargılama sırasında saptanmıştır. Bu konuda hiçbir araştırma yapmadan orada bulunduğu iddia edilen tüm evrakların Şubede asıllarının bulunup bulunmadığını Sayın (savın yazıyordu) Savcılık nasıl tespit

edebilmiş

ve

“ortaya

çıkmamalarını

götürmüştür“ hükmüne varmıştır?

sağlamak

amacıyla

yanında

182 Kasetlerin hiçbir hukuki değeri olmadığını daha önce söylemiştim. Çözümler Şubededir. Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan zapt edilen bütün dokümanlar 14.03.2003’de ayrıldığımda Şube Müdürlüğü arşivindedir. Hepsi daha sonra İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmiştir. Esasen ön çalışmanın Savcılık tarafından kapatıldığı 14.11. 2002 tarihinden sonra bu kaset ve dokümanların hukuki bir önemi de bulunmamaktadır. Bu nedenle, saklanmalarına da gerek yoktur. Durum evraklarla ispat edilmişken Savcılığın yukarıdaki hükmü düşündürücüdür.



“Mülakattaki somut iddiaları araştırmadığımız” savları:

İddianamede de belirtildiği üzere bir adli polis birimi olan Şubenin müdürüydüm. Bir konuda bilgi veren bir şahsın beyanlarını saptayıp, bunları kasete alıp ve çözümlerini yapıp Adli polisliğin gereği olarak adli amirim olan Sayın DGM Başsavcısı’na bildirdim. O da çalışma izni verip bir ön çalışma grubu kurdu ve başına bir DGM Savcısı görevlendirdi. Bu çalışmadan sorumlu olan kişi bu Sayın Savcıdır. Ön çalışma iznini daha önce açıkladığım nedenlerle İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne gönderdim. Bu konuda iki de tekit yazısı yazıp gelişmeleri sordum; o Şube bana bir gelişme kaydedemediğini bildirdi. Daha sonra 29.08.2002 tarih ve 2002/208 sayılı yazımda DGM Başsavcılığına “… Başlatılan ön çalışma konusuyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir telefonun iletişimi tespit edilerek dinleme altına alınmamış olup…” diye bilgi verdim (EK. Kl.165 s12-14.). 14.11.2002’de de aynı Başsavcılığa aynı durumu bildirip, çalışmayı kapatıp kapatmamak gereğini sordum. Sayın Savcı da “kapatın” diye olur verdi. Şube Müdürlüğü’nden ayrıldığım tarih ön çalışmanın kapatılmasından dört ay sonradır. Yani hiçbir şey ortaya çıkmasın diye alıp götürmüş değilim. Adli çalışmada bir ihmalim olsaydı, ilgili Proje Savcısı doğrudan hakkımda soruşturma açardı. Böyle bir şey yoktur. Kaset ve çözümlerin DGM Savcılığı’na gittiği Savcının yazdığı yazıda kanıtlı olduğuna göre, İddianamedeki değimi ile “Saatlerce süren mülakat” çözümlerinde, o tarihte Sayın Savcı bir suç unsuru bulamamışsa ve Sayın DGM Başsavcısı 16.03.2001 tarihli ön çalışma konulu yazısında “… adı geçenlerin beyanlarına dair çözüm tutanaklarının incelenmesinde; önemli bir bölümünün duyumlara dayalı mücerret iddialar olduğu düşünülmektedir… Bu çalışmalar sırasında, (haklarında delil bulunmayan ancak mücerret ve tahmine dayalı iddialara muhatap olan) kişi ve kurumların yıpratılmaması yönünde gerekli

183 titizliğin gösterilmesi uygun görülmüştür…” şeklindeki iddialarının muhatabı 2001’de bu yazıyı yazan ve de bu İddianameyi hazırlayan aynı Sayın Başsavcıdır. Burada o zaman mücerret görülen iddiaların nasıl somuta dönüştüğünü izah etmesi gereken de kendileridir. Yine Organize Suçlar Şubesi Adil Serdar Saçan’dan müteşekkil bir şube değildir. Bu şubede 110 personel çalışmaktadır. Neden bir tek personelimin tanıklığına dahi başvurulmadan, araştırma yapılmadan doğrudan suçlanıyorum? 

Üzerinde durulması gereken başka bir husus da İstihbarat Şubesi Organize Suçlar Büro Amirliği’nin ne görev ifa ettiğiyle ilgilidir. Bu büro adli görevi olan Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne istihbarat desteği vermek için kurulmuştur. 22.07 2001 tarihli İstihbarat Şube Müdürü Halil Çatıkkaş’a yazdığımız yazıda; “… DGM Başsavcılığının Hz. No.1997/894 ön çalışma konulu talimatı… Şube Müdürlüğünüze gönderilmişti. Konuyla ilgili olarak, DGM Başsavcılığı’na bilgi verilmek üzere, bugüne kadar Şube Müdürlüğünüzce yapılan çalışmalar ve bu çalışmalar sonucu elde edilen bilgilerin derlenerek Şube Müdürlüğümüze gönderilmesini, ayrıca… Şube Müdürlüğünüzce takip altında tutulan organize suç örgütleri ve bu örgütlerin yönetici ya da elemanları ile bu örgütlerin faaliyetleri hakkında organize suç örgütlerine karşı operasyonel çalışmaların başlatılması amacıyla kayıtlarınızda bulunan bilgi ve dokümanların da Şube Müdürlüğümüze gönderilmesi…” denilmektedir. Yani, İstihbarat Şubesi’nden bizden habersiz yaptığı adli operasyona yönelik çalışmaları bize bildirmesini istiyoruz. Bu da İddianamede belirtildiği gibi bu tür ön çalışmalarda sadece Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün sorumlu ve görevli olmadığının kanıtıdır. Yine daha önce belirttiğim üzere Adnan Hocacılar, Haluk Kırcı’nın yakalanması gibi operasyonlar, İstihbarat Şubesi tarafından hazırlanıp şubemize bildirilmiştir. 

“SONUÇTA

ERGENEKON

SORUŞTURULMASINA OLUNMUŞTUR.

TERÖR

ŞÜPHELİ

ŞÜPHELİNİN

ÖRGÜTÜNÜN

TARAFINDAN GÖREVİNİ

O

BİLEREK

YAPARAK

TARİHTE ENGEL İDDİALARI

ARAŞTIRMASI HALİNDE ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNÜN O TARİHTE DEŞİFRE OLMASI VE O TARİHTEN SONRA GERÇEKLEŞTİRDİĞİ EYLEMLERİ YAPMAMASI KUVVETLE MUHTEMELDİR.” şeklindeki savcılık tespiti acımasız ve haksızdır. Şöyle ki: -Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın iddiaları üzerine 2001 yılından 2007 yılına kadar, bir tek adli çalışma başlatmış Güvenlik birimi vardır; o da onca güçlüğe

184 rağmen müdürü olduğum İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’dür. Bu konuyu biraz açalım: -2001’de Tuncay Güney’in anlatımlarını kasete alıp, çözüp dokümanlara el koyan DGM’den ön çalışma izni alıp, İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne bildirip çalışmalarını, Şubemiz istemiştir. -DGM Başsavcısı iddialar karşısında “mücerret” teşhisini koymuştur. -İstihbarat Şubesi çalışmalarda “bilgi ve belge bulamadık” deyip Tuncay Güney, Ümit Oğuztan ve Veli Küçük’ü en azından dinlemeye dahi almamıştır. -İkinci İddianame ek klasör 226 sayfa 55-59’da yer alan 06.11.2008 tarihli MİT yazısına göre; -03.07.2002’de MİT’e 2001’de başlattığımız ve bu tarihte halen devam eden soruşturmayla ilgili Tuncay Güney’e ait ses kaydı ve doküman içeren 6 adet CD gönderilmiştir. MİT bir şey yapmamıştır. -19.10.2003’te yani kendisine bu ihbar ve CD’ler ulaştıktan 16 ay sonra MİT, bu CD’leri Başbakan’a yollamıştır. O Başbakan bu Başbakan’dır ve bir şey yapmamıştır. -10.07.2003’de MİT bu CD’leri Genelkurmay Başkanı’na göndermiştir, o da bir şey yapmamıştır. -19.01.2006’da

aynı

CD’ler

Başbakan’a

yollanmış

gene

bir

şey

yapılmamıştır. -26.05.2006’da aynı CD’ler Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’na yollanmış bir şey yapılmamıştır. -13.12.2003’de DUYUSAN’da yapılan aramada Güney ve Oğuztan’a ait kasetler DGM Savcısı Sayın İhsan Dalgıç ve Polisten oluşan bilirkişi tarafından izlenmiş, incelenmiş ve bir şey yapılmamıştır. Ümraniye Operasyonu’na kadar bu olayla ilgili bir tek adli ön çalışma yapan sevk ve idaremdeki Organize Suçlar Şubesi’dir.

Sayın Başkanım, Tuncay Güney’in ve Ümit Oğuztan’ın ifadelerini kasete alıp çözdük. Ev ve işyerlerinde arama yapıp dokümanlara el koyduk. Çalışma izni aldık. İstihbarata bildirdik. Savcılık ön çalışmayı soruşturmaya dönüştürmedi. Yukarıda saydığım

185 birimlerin tamamı soruşturmayı kapatmak ve engel olmakla suçlanmıyor fakat bu kadar işlem yapan Şube’nin Müdürü bir yılı aşkın süredir tutukludur. Burada araştırma yapmayan İstihbarat Şube Müdürlüğü’dür. Ayrıca, dosya kapsamında Sayın Savcılığın da herhangi bir kuruma bir tek yazı yazıp yazmadığının araştırılmasını istiyorum. hh- “Veli Küçük’te Ele Geçen Belgeler İle Ön Çalışmanın Soruşturmaya Dönüştürülmemesi Arasında “Anlam” Oluşturma Gayretleri…” İddianamenin 1328 ve 1329. sayfalarında aynen şöyle denilmektedir: “Şüpheli Veli Küçük’ün ikametinde yapılan aramalarda, 2001 yılı içersinde Tuncay

Güney’in

anlatımları

doğrultusunda İstanbul

DGM.

Cumhuriyet

Başsavcılığı’ndan 4422 sayılı yasa kapsamında alınan projeli çalışma izni yazısı ve dönemin Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan hakkında görevi sırasındaki çıkar ilişkileri ile ilgili istihbari bilgi notları ele geçirilmiştir. Konu ile ilgili yapılan arşiv incelemesinde projeli çalışma izninin soruşturmaya

dönüştürülmediği

ve

sonuçlandırılmadan

kapatıldığı

saptanmıştır. Bu projenin Ergenekon Terör Örgütü’nün yöneticilerinden olan şüpheli Veli Küçük’te çıkması da oldukça anlamlıdır.” “Şüphelinin Veli Küçük tarafından tehdit edildiğine yönelik savunması ise,” İddianamenin

131.

sayfasından

itibaren

her

fırsatta

Veli

Küçük

ile

irtibatlandırılmaya çalışılmam ve hatta bu yüzden Sayın Savcılığın kendi aldığı ifade yerine Polisin aldığı ifadeye itibar etmesi düşündürücüdür; zorlamalarla fiili durum yaratıp, daha sonra bunu İddianameye yazarak hukukileştirme gayretidir. Ancak gerçekleri

değiştirmeye

kimsenin

gücünün

yetmeyeceği

de

insanlık

kurallarından birisidir. Hiç bir zaman “Veli Küçük beni tehdit etti” demedim. Sayın Küçük ve irtibatlı olduğu bazı kişilerin hakkımda yaptığı faaliyetleri daha önce anlattım. Ancak Sayın Savcılık nedense Sayın Küçük hakkında aldığım çalışma izni nedeniyle Sayın Küçük ve irtibatlı olduğu bazı kişilerin aleyhime bilgi topladıklarını ve bir polis memurunu yönlendirerek beni meslekten attırdıkları realitesini bir türlü görmek istemiyor. Bir yerlerden gelen talimatla tutuklanmam istenmiş, Polisteki bilinen grup bunun için akla hayale gelemeyecek yöntemler uygulayarak Savcılığı yanlış yönlendirmiş ve hakkımdaki en küçük bir olay bile aleyhime yorumlamıştır.

186 Sayın Küçük’ün evinde çıkan hakkımdaki bilgi notu ve Küçük hakkında aldığım ön çalışma izin yazısı ve yanıtı, benim Sayın Küçük ile irtibatlandırılmam ve hatta ön çalışma

iznini

bu

yüzden

kapattığım

imasında

bulunulmasına delil olarak

gösterilmektedir. Yine alt alta bazı kanıtları koyup tespit yapacağım: - Sayın Küçük ile hiç tanışmadım, konuşmadım, dolaylı olsa da herhangi bir irtibatım olmadı. Bu konuyu daha önce açıklamıştım. -Sayın Küçük’te ele geçen 15.03.2001 tarihli DGM’ye yazdığım ön çalışma izninin paraflı suretleri ile DGM Başsavcısı Sayın Aykut Cengiz Engin’in Şubemize yazdığı çalışma izni yazısı suretlerinin 16.03.2001 tarihinden, bu evrakların Savcılığa gönderildiği 23.07.2007 tarihine kadar İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün arşivinde bulunduğu, İddianame ek klasör 165’de kanıtlıdır. Yani 6,5 yıl bu evraklar Şube Müdürlüğü arşivinde kalmıştır. Bu yazıların Sayın Küçük’te çıkma sebebinin bana atfedilmesi için, Organize Suçlar Şubesi’nde bu yıllar arasında çalışan tüm görevliler hakkında ciddi soruşturma yapılması ve kimin bu evrakları sızdırdığının araştırılması gereklidir. Yine DGM Başsavcılığı’ndaki bu ön çalışma ile ilgili ön çalışma dosyasının bulunması gereklidir. Sayın Başkanım, burada özellikle bu ön çalışma dosyasının İstanbul Başsavcılığı’ndan celbini ve bu celbin incelenmesini talep ediyorum. Eğer dosya orada yoksa o zaman ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır. “Evrakların Küçük’te çıkması anlamlıdır” sözü çok ağır bir ithamdır. Bu iddianın kanıtlanması durumunda yaşamıma tereddüt etmeden son veririm. Hayatım boyunca işimle ilgili en küçük bir suiistimal yapmadan çalıştım. Bu tür iddialarda bulunanların herkese istedikleri türden muamele etmeye hakları yoktur. Bu iddiaya çok üzüldüm. Burada bir hususu daha belirtmek istiyorum. Sayın Küçük’te de bulunan Şubemizce yazılmış Ön Çalışma İzni Talep Yazısı’nda şöyle yazılıdır; “…kendisinin de Veli Küçük sözcülüğündeki oluşumun bir parçası olduğunu, Veli Küçük’ün ekteki çözümlerde de anlatıldığı üzere uyuşturucudan akaryakıt kaçakçılığına, adam öldürmekten kaçak silah sevkiyatına kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteren bir yapılanmanın liderlerinden olduğu, organize suç örgütü liderleri ve uyuşturucu mafyası olarak bilinen kişilerle irtibat kurduğuna dair emareler elde edilmiştir. Ekteki belgelerin ve Tuncay Güney’in samimi beyanlarının kapsadığı iddiaların ciddiyetinden yola çıkarak Veli Küçük liderliğindeki yapılanmanın

187 araştırılarak ortaya çıkarılabilmesi, oluşumun üyeleri ile eylem ve faaliyetlerinin tespit edilebilmesi amacıyla…” Düşünebiliyor musunuz, böyle bir yazı yazacaksınız, sonra bu yazıyı götürüp yazının içinde adı geçen şahsa vereceksiniz! Hayatın olağan akışına aykırı bir durumdur. -Veli Küçük’te ele geçen hakkımda istihbarat araştırması yapıldığı aleni belli olan 2 sayfalık notta ise, 07.07.2003’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazılı olarak başvurup, benim ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü Personelinin hakkında, çoğunluğu rüşvet iddiası olan birçok iddiada bulunan ve Sedat Peker’le irtibatlı olduğu için sicilini bozup Şubeden attığım Polis Memuru Ali İhsan Yıldırım’ın iddiaları, birebir aynı yazılmıştır. Öyle ki, iddiaların sıralamaları bile aynıdır. Bu iki sayfalık notun hakkımdaki rüşvet iddiaları sıralandıktan sonra yer alan sonuç bölümünde Savcılığın bir türlü görmek istemediği şunlar yazılıdır: “…bu ve buna benzer Adil Serdar Saçan’la ilgili iddialara genel olarak bakıldığında, bazı iddialar üzerinde çalışma yapılması halinde bir takım ipuçları bulunabileceği

görülmektedir.

Adil

serdar

Saçan’ın

maiyetinde

çalışan

personele karşı tutumu, (bu ifadenin hakkında işlem yaptığım Polis Memuru Ali İhsan Yıldırım’ a ait olması kuvvetle muhtemeldir) sürekli değişiklik yapması (yani memurları devamlı değiştirmem) ve gizliliğe son derece riayet etmesinden dolayı hakkında BİLGİ EDİNİLMESİNİN HAYLİ ZOR OLDUĞU DA AŞİKÂRDIR.” Sayın Başkanım, Bu notun, Sayın Küçük ve Grubunun hakkımda istihbarat çalışması yaptığını kanıtlamaması mümkün müdür? Sayın Küçük’ün böyle bir çalışmayı yaptırmasının veya evinde bulundurmasının tek nedeni hakkında 2001’de aldığım ön çalışma iznidir. Yoksa kendileri ile ne tanışıklığım ne de bir husumetim vardır. Tek sebep bu izindir. Sayın Savcılığın bu notların çıktığını belirtip, hemen ardından ön çalışmanın soruşturmaya dönüşmemesini yazıp, arada bir bağ kurmaya çalışması karşısında, 2004 yılından itibaren Sayın Küçük’ün evinde çıkan notların birebir aynıları nedeni ile geçirdiğim ve daha önce anlattığım adli ve idari soruşturma ile yargılamaların sonuçlarını hatırlatmam yeterli sanırım.

188 Bugüne kadar hiç kimseyle bir çıkar ilişkim olmadığı için böyle saçma sapan iddialara pabuç bırakmam düşünülemez bile. Nitekim 2004’te üç Polis Başmüfettişi hakkımda çok detaylı mal varlığı araştırması yaptı. Hatta buna kardeşlerim, annem, babam ve eşimin akrabalarını da bu araştırmaya dâhil ettiler. Sonuç ortadadır. Siz de yaptırıyorsunuz, onun sonucunu da hep birlikte göreceğiz. Bu şekilde, dedikoduların İddianame

ile

resmileştirilip

hakkımızda

karalama

kampanyalarına

olanak

sağlanması hukuk adına üzüntü vericidir. Nitekim başta Yeni Şafak olmak üzere tüm malum basın “Polis Müdürünün rüşvet belgeleri Veli Küçük’te çıktı” şeklinde yayınlar yapmışlardır. Bu ülkede yargı kararları aklanmaya yetmiyorsa yapılacak bir şey kalmamış demektir. -Sayın Küçük’ün evindeki aramalarda yalnızca bu iki kısım evrak çıkmamıştır. Bir de hakkında 17.02.2003’te işlem yaptığımız Mahmut Tüylüoğlu isimli şahsı adliyeye sevk yazısı çıkmıştır. Bu yazının altında da imzam vardır. Sayın Savcılık bu yazıyı ısrarla görmemektedir. Sayın Savcılık bu notla ilgili Yazı mukayesesi de yaptırmamıştır. Yani bu yazının Sayın Küçük’e ait olup olmadığını tespit için bir araştırma yapılmamıştır. Önce bu yazının üzerine el yazısı ile düşülen nota bir göz atalım; “...Adil Serdar Saçan ile Mahmut Tüylüoğlu çok yakın arkadaşlar. 17 Şubat günü de Reina’da berabermişler. Aralarında ne olduğu belli değil, telefon edip ekip isteyen Adil, Mahmut tutuklandı...”. Bu not, hakkımda istihbarat çalışması yapıldığının kanıtıdır. Dikkat edilirse hakkımdaki araştırma 17.02.2003’te devam etmektedir. Bu çok önemlidir. Ön çalışmanın Sayın Savcı tarafından kapatıldığı tarih 14.11.2002’dir. İlginç olan, bu kapatma işleminden 3 ay sonra da hakkımdaki istihbarat çalışmasının sürdürülmekte olması ve yine imzam olan bir evrak Sayın Küçük’e servis edilmesidir. Yine, 2 sayfalık bilgi notunu Emniyet Genel Müdürlüğü’ne Polis Memuru A.İhsan Yıldırım’ın gönderme tarihi 7.7.2003’tür. Bu manzara karşısında Sayın Küçük’te çıkan bu notları ön çalışma izninin soruşturmaya dönüştürülmemesine gerekçe olarak göstermeye çalışan, bu konuda imada bulunan İddianamenin bu bölümü açıkça gerçek dışıdır. 

Ön çalışmayı soruşturmaya dönüştürmeyip kapatmaya yetkili olan Sayın DGM Savcısı ve ona o görevi veren Sayın DGM Başsavcısı’dır.

189 O tarihte kapatma işlemini Sayın Savcı yapmış ve görevimizi istismar ettiğimize dair herhangi bir soruşturma da açılmamıştır. Bu nedenle ön çalışmayı kapatmak sanki Polisin yetkisindeymiş gibi algılamak ve imalarda bulunmak hukuka aykırıdır. Bu konuda dönemin çalışma Savcısı Sayın Muzaffer Yalçın ile Sayın DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in tanık olarak dinlenmelerini istiyorum. 

İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün en azından Sayın Küçük ile Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın telefonlarını teknik takibe almamasını, Sayın Savcılığın sorgulamamasını, yine Sayın Savcılığın deyimi ile “anlamlı” buluyorum. Mahkemenizce uygun görülürse, İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak, bu Şubenin daha önce açıkladığım 27.07.2001 tarihli resmi yazısında bu konu ile ilgili olarak yaptığını belirttiği çalışmaların neler olduğunun, Şube Müdürlüğümüz tarafından kendilerine gönderilen 16.03.2001 tarihli yazılarımız ekinde adlarını açıkça belirttiğimiz Küçük, Güney ve Oğuztan’ın teknik takibe alınıp alınmadıklarının Savcılıkça soruşturulmasını, alınmamışlarsa da nedeninin sorulmasını talep ediyorum.



Sayın Küçük gözaltına alınınca, Sayın Savcılığa dilekçe vererek, Sayın Küçük’ün evinde çıktığı basına yansıyan belgelerden haberdar edilmemi ve gerekirse davaya müdahil olabileceğimi bildirmiştim. Bu dilekçeyi alan ve işleme koymayan Sayın Savcı Mehmet Ali Bey’i de HSYK’ya şikâyet ettiğimi daha önce belirtmiştim.



Yine 21.07.2008’de Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, çok ileri görüşlü basınımız(!) sayesinde daha o tarihte, bugünkü İddianamede yer alacağı yazılan Veli KÜÇÜK’te çıkan belgelerle irtibatlandırılacağım yönündeki haberler nedeniyle hakkımda soruşturma açılmasını talep ettim. Bu da, bu hususta bir korkum olmadığının kanıtıdır.



Bu çalışma izni 16.03.2001’de alınmış ve 14.11.2002’de çalışmaya son verilmiştir. Çalışmayı yapmak istemeyen bir şube neden 20 ay bu izni yürürlükte tutsun sorusunun yanıtı da iddialara önemli bir kanıttır.

ıı- Tuncay Özkan’a Belge Verme İddiaları İddianamenin 1329. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “…Şüphelilerden

Adanan

Bulut,

Cumhuriyet

Başsavcılığımızca

alınan

savunmasında; Adil Serdar Saçan'ı Tuncay Özkan'ın arkadaşı olmasından

190 dolayı tanıdığını, haber alabilmek amacıyla sık sık kendisi ile görüştüklerini, diğer Şube Müdürleri ile de görüştüğünü ancak Tuncay Özkan'ın arkadaşı olması sebebi ile Adil Serdar Saçan’ın kendilerine daha fazla yakınlık gösterdiğini, kısmen daha rahat bazı bilgilere ulaştıklarını beyan etmiştir. Nitekim şüphelilerden Ahmet Tuncay Özkan’a ait depoda ele geçen 1691 numaralı CD içinde şüpheliler Tuncay Güney ve sanık Ümit Oğuztan’dan elde edilen dokümanların bir kısmının bulunması bu bilgilerin şüpheli Adil Serdar Saçan tarafından bu kişilere verildiğini kanıtlamaktadır.” Adnan Bulut’un açıklamaları ile ilgili konuyu daha önce değerlendirmiştim. Tuncay Özkan’dan ele geçtiği iddia edilen 1691 numaralı CD’yi Özkan’a benim verdiğim iddialarına kanıt olarak, Adnan Bulut’un; “…Tuncay Özkan'ın arkadaşı olması sebebi ile… kısmen daha rahat bazı bilgilere ulaştıklarını” söylemesinin gösterilmesi karşısında bir hukukçu olarak hiçbir beyanda bulunmamayı daha uygun görüyorum. 1691 numaralı CD’yi muhafaza amacı ile Sayın Özkan’a verdiğim İddianamenin 1276. sayfasında bir kez daha iddia edilmiştir. Sayın Savcılığın Adnan Bulut’un ifadesini dilediği gibi yorumlamak yerine daha somut verilerden hareket etmesi gerekirdi. Örneğin; “o CD’lerde neden parmak izi araştırması yapılmamıştır?” sorusuna yanıt verilmesi gereklidir. Yine,1691 numaralı CD içeriği ile evimde ele geçtiği iddia edilen 4 CD’nin içerikleri ve İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi kasasında bulunan ve 29.01.2209’da Sayın Savcılıkça oradan alınan Tuncay Güney’e ait doküman içeriklerinin mukayese edilip örtüşüp örtüşmediklerinin araştırılması gereklidir. Tabii Ümit Oğuztan’a teslim edilen dokümanla da mukayeseleri gerekir. Şunu bir kez daha belirtmeliyim; 2001 yılında DGM Cumhuriyet Savcısı tarafından soruşturmaya dönüştürülmeyen bir ön çalışma sırasında ele geçen tüm belge ve dokümanların, en azından aynı konuda tekrar soruşturma açılana kadar delil niteliği yoktur. Ele geçirilenlerin şahıslara teslimleri gerekir. Yani Güney ve Oğuztan’a verilmeleri gerekirdi. Nitekim Mahkeme Oğuztan’a teslim etmiştir. Bu dokümanların herhangi bir yerde bulunmasından benim sorumlu tutulmam olanaklı değildir. Sayın Özkan’a böyle bir CD’yi muhafaza amaçlı vermem iddiası ise hayal mahsulüdür.

191 jj- “İstihbarat Şubesi’nin Derinleme Çalışma Yapmasını Engellemekle” İtham Edilmem İddianamenin 1329. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “… Yukarıda ayrıntılı olarak anlatıldığı üzere, şüphelinin görev yaptığı dönemde bir kısım soruşturmalar ve projeli çalışma olarak adlandırılan ön soruşturmalar sırasında bir kısmı paraflı olup Emniyette kalması gereken belge suretlerini Ergenekon soruşturmasının şüphelilerine verdiği, bir kısmının ise kendi evinde yapılan aramada ele geçtiği, bunun yanında soruşturmalar sırasında Mahkeme kararlarına istinaden yapılan teknik takiplere ait telefon görüşme tutanaklarının da şüphelinin evinde ele geçirildiği açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır. Şüpheli, delil niteliğindeki belgeleri görevli bulunduğu Şube Müdürlüğü’nün arşivinde bulundurması gerekirken, yasaya aykırı bir şekilde dışarıya çıkartarak tanıdığı bir şahsın işyerine ait depoda gizlemiş olduğu ve bu dokümanların bir kısmının da şüphelinin evinde ele geçen CD’de kayıtlı bulunduğu tespit edilmiştir. Böylece şüpheli 2001 yılında bir başka suç nedeniyle yakalanan Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçirilen ERGENEKON Terör Örgütüne ait dokümanları, teknik takip yapmakla yükümlü İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne teslim etmeyerek soruşturmanın bu Şube tarafından derinleştirilmesine de bu şekilde engel olmuştur.” Görev yaptığım dönemde ön çalışmalar sırasında bir kısmı paraflı olup da Ergenekon şüphelileri veya başkalarına verdiğim bir tane evrak yoktur. Bu konuda bir tek iddia H.Behiç Gürcihan’a aittir. Onu da geniş olarak izah ettim. Evimde yapılan aramalarda ele geçen Veli Küçük ve Grubu ile ilgili çalışma iznini içeren üç evrak ise 21.07.2008 tarihinde Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiğim dilekçe eklerine koyduğum evraklardır. Bunların da 23.07.2007 tarihine kadar Organize Suçlar Şube Müdürlüğü arşivinde bulunduğunu kanıtlamıştım. Evimde ele geçen Mahkeme kararına dayalı telefon dinleme çözümlerinin tümü fotokopidir. Tümü bizzat beni ilgilendiren görüşmelere aittir. Yine tümü Oğuz Korukır isimli bir Organize Suç liderinin izlenmesine aittir. Bu izlemeler sonucunda 2003 yılında yapılan operasyonla Korukır ve dolayısı ile bu çözümler adliyeye gönderilmiştir. Bu telefon görüşme tutanakları da aleniyet kazanmıştır. Savcılık bir

192 müzekkere ile bunu rahatlıkla öğrenebilirdi. Ancak yapmamıştır. Ayrıca bu çözümlerin tümünün

Organize

Suçlar

Şube

Müdürlüğü’nden

Sorumlu

Emniyet

Müdür

Yardımcısı’nın imzasıyla idari soruşturma için eke konularak Emniyet Müdürlüğü Makamına gönderildiğini daha önce belirtmişim. “Şüpheli

delil

niteliğindeki

belgeleri

görevli

bulunduğu

Şube

Müdürlüğü’nün arşivinde bulundurması gerekirken yasaya aykırı bir şekilde dışarıya çıkartarak tanıdığı bir şahsın işyerine ait depoda gizlemiş olduğu ve bu dokümanların bir kısmının da şüphelinin evinde ele geçen CD’de kayıtlı bulunduğu tespit edilmiştir.” DUYUSAN Ltd. Şirketi’nde ele geçen dokümanla ilgili tüm tutanakları az önce ibraz ettim. Bunlarda dönemin DGM Savcısı’nın imzası vardır. Evimde çıktığı iddia edilen CD’de kayıtlı olan ve bu depodan çıkan bir tek toplu iğne dahi yoktur. Bu ayan beyan ortadadır. Savcılık tutanakları ile kanıtlıdır. Açıkça gerçeğe aykırı bir tespit söz konusudur. 2001 yılında ele geçen belge ve dokümanların zapt etme tutanakları 15.03.2001 tarihli yazınız ekinde DGM Başsavcımıza gönderilmiş, o da yazdığı 16.03.2001 tarihli cevabi yazıda bu tutanakları incelediğini beyan etmiştir. Ayrıca bu dokümanın 7 koli halinde içeriği tespit edilmiştir. Hem 1328. sayfada adli polis olarak araştırma yapmanın Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün görev alanına girdiği söylenmekte, hem de burada teknik takip yapmakla yükümlü İstihbarat Şubesi’ne Ergenekon Terör örgütüne ait dokümanları teslim etmeyerek soruşturmanın derinleştirilmesini engellemekle suçlanmaktayım. Sayın Savcılık bir karar vermelidir. İşin aslı şudur: Biz soruşturma iznini Ergenekon Terör Örgütü adıyla almadık. Bizim Şubemiz adı üstünde Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’dür. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü değil. Biz Organize Suç Çeteleriyle ilgili çalışma yapmakla görevliyiz. Bunu daha önce ibraz ettiğim görev tanımında belirtmiştim. Ön çalışma iznini de “Veli Küçük ve Grubu” olarak aldık. İstihbarat Şubesi’ne gönderdiğimiz yazıya da aldığımız izni ve DGM’ye yazdığımız yazıyı ekledik. Bu yazılarda Tuncay Güney, Ümit Oğuztan, Veli Küçük ve daha başka 5 kişinin isimleri vardır. Ayrıca İstihbarat Şubesi 04.03.2001’de Halil Çatıkkaş imzası ile Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne yazdığı yazıda Tuncay Güney ve arkadaşlarının 22.11.2000’den beri

193 dinlediğini ve 5 sayfa çözüm tutanağını ekte yolladığını belirtmiştir (Bkz. Ek 8/A). Yani bu Şube zaten Güney ve çetesini izlemektedir. Veli Küçük de bilindiğine göre soruşturmayı teknik takip açısından derinleştirmemelerine olanak yoktur. İstihbarat Şubesi 16.03.2001’de kendilerine yazdığım yazıdan sonra bir tek işlem yapmamıştır. Bunu da 27.07.2001 ve 22.08.2002 tarihli cevabi yazılarında belirtmiştir. Ayrıca daha önce söylediğim üzere 2001’de ele geçen bütün dokümanlar Şubeden tayinim çıktığında Şubededir. Buna dair kanıt 14.03.2001’den sonra, yani Şubeden tayinim çıktıktan sonra 18.03.2001’de Şube Müdür Vekili Kemal Karademir’in İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği yazıdır. Bu yazıda bütün dokümanların Şubede olduğu belirtilmiştir. Yani İstihbarat Şubesi’nden gizlenen bir şey yoktur. Yine, İstihbarat Şubesi ele geçen dokümanları neden incelemek istememiştir? İncelemek istemi de engel olan mı olmuştur? Dokümanlar tayinim çıktıktan sonra Şubede bulunmaktadır. Olayın aslı İstihbarat Şubesi’nin bu konuda hiçbir çalışma yapmayarak çalışmayı kapattığıdır. Hem Tuncay Güney ve yanındakileri yakalatıp Şubemize getirip çalışma izni almamızı sağladılar, hem de 20 aylık sürede hiçbir çalışma yapmadılar. Bu soruşturmayla, İstihbarat Şubesi’nin yapmadığı ve kapattığı dosyayla

ilgili

bütün

suçlamalar

benim

üzerime

atılarak

konu

kapatılmak

istenmektedir. Bundan ne amaç elde edileceği safahattan bellidir. Kaldı ki bu soruşturmayla ilgili 6 CD’lik doküman 2002’de MİT’e de yollanmıştır. Bu gönderenin de İstihbarat Şubesi’nde çalışan görevlilerden biri olduğu en azından CD’lerde bulunan bazı sorgu kayıtlarından anlaşılmaktadır. Çünkü İstihbarat Şube personelinin imza atmadıkları için sorgularda sorumlulukları yoktur. Yine DGM Savcısı İsa Dalgıç’ın düzenlediği ve daha önce ibraz ettiğim tutanaklarda, Tuncay Güney’i sorgulayanlar arasında bulunduğu ayan beyan ortada olan, Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu’nun da dilekçesinde belirttiği İstihbarat Şubesi Organize Suçlar Büro Amiri Hakan Ünsal Yalçın’ın adı gizlenmiştir. Çünkü bilirkişilik yapanlar da aynı gruba mensup polislerdir. Tuncay Güney’in sorgusunu kasete çeken de bu Şubedir. Hatta Tuncay Güney’den ele geçip de 29.01.2009’a kadar Mahkeme kasasında kalan belgelerden bu soruşturma kapsamında ele geçen varsa, yine İstihbarat Şubesi’nde olan suretlerin kullanıldığını söyleyebilirim. Eminim ki o tarihte İstihbarat Şubesi bu dokümanların tümünü dijital ortama aktarıp aldı. O tarihte Emniyette bu teknik olanağa sahip olan bir tek İstihbarat Şubesi’dir. Bana verilen CD’ler de onlar marifetiyle çoğaltılmıştır. Orada burada aramalarda çıkan ve

194 insanların “bende böyle bir şey yoktu” diye bağırdıkları CD’ler, o zaman alınan kopyaların kopyalanıp bir yerlere bırakılmasının sonucudur. Bu yüzden Mahkeme kasasında bulunan belgeler ile bu soruşturma sırasında dijital olarak elde edilen bütün belgelerin karşılaştırılması şarttır. Böylece Tuncay Güney’den ele geçen dokümanların nasıl başkalarında bulunabildiği de anlaşılabilecek ve bu düzeni kuranlar suçüstü yakalanacaktır. Burada bir hususu önemle belirtmek istiyorum; İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün ve yandaş basının 2001 yılında bu dava ile ilgili soruşturmayı kapattığım ve derinleştirilmesine engel olduğum savlarının nedeni, bu soruşturmayı gerçekten kapatanları gizlemektir. Bu konuda yoğun bir panik içerisindedirler. Soruşturmayı derinleştirmeyen ya da derinleştirip bize haber vermeyen İstihbarat Şubesi’nin 2007’de aynı konuda, sözüm ona böyle devasa bir terör örgütünü nasıl ortaya çıkarttığını açıklamaları olanaksızdır. Birçok görevlisi Fetullahçı olduğu için haklarında 2001 yılında soruşturma başlattığımız bu Şubenin görevlilerini korumaya ve bu davayı oluşturmaya yönelik çabalar açıkça ortadadır. Bu yüzden Sayın Savcılık bu

çevrelerce

ısrarla

yanıltılmış

ve

benimle

ilgili

bölümlere

“kapatılmış”,

”derinleştirilmemiş”, “işlem yapılmamış”, “belgeleri alıp götürmüş” tabirleri yazılarak, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nce 16.03.2001-14.12.2002 tarihleri arasında takibi, araştırması ve izlenmesi gerektiği halde izlenmeyen veya bir sonuç alınamayan bu ön çalışmayla ilgili tüm kusur üzerime yıkılmaya çalışılmıştır. Sayın Başkanım, Eğer bu çalışmanın kapatılması iddiası örgüt üyeliği savını kanıtlıyor ise başta şu anki Sayın İstanbul Başsavcısı olmak üzere, Sayın Cumhuriyet Savcısı Muzaffer Yalçın, 2001 yılında Organize Suçlar Şubesi ile İstihbarat Şube’sinde görevli, bu çalışmada görev almış tüm personel bu örgüte üyedir. Burada belirtilmesi gereken diğer bir konu da kapatacağım soruşturmanın iznini neden aldığım, neden bu kadar çalışma yaptığım sorusuna verilecek yanıttır. Bu konuda o dönemde yardımcım olan Kemal Karademir, Araştırma Değerlendirme Büro Amiri olan Tuncay Özcanlı, Teknik Takip Bürosu’nda görevli Ahmet Davulcu ile Tahkikat Büro Amir ve Memurlarının tanık olarak dinlenmelerini talep ediyorum.

195 kk- Emcet Olcaytu ile Görüşmelerim İddianamenin 1329. sayfasında aynen şöyle denmektedir: “Şüpheli Adil Serdar Saçan’ın, şüphelilerden Emcet Olcayto ile sık sık telefonla görüşerek çeşitli konularda fikir alış verişinde bulunduğu, telefonda her konuyu görüşmemeye özen gösterdikleri, aralarındaki ilişkinin gazeteci ve eski emniyet müdürü ilişkisinden farklı olarak örgütsel nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.” Bu konuda daha önce açıklama yaptım. Sayın Savcılık Eski Emniyet MüdürüGazeteci ilişkisinin belirlenmiş bir formatı varsa, bana anlatmalıdır ki kendimi savunayım. Sayın Başkanım, böyle bir niteleme hukuki bir metinde olabilir mi? mm- Tuncay Özkan ile “Ergenekon Örgütü Var” Şeklinde Telefon Görüşmesi Yapmam İddianamenin 1329. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “Şüpheli Ahmet Tuncay Özkan ile ilgili bölümde ayrıntılı olarak yer verilen iletişim tespit tutanaklarına göre Adil Serdar Saçan son zamanlarda bu şüpheli ile yakın ilişki içerisindedir. Her iki şüpheli arasındaki 28.01.2008 tarihli telefon görüşmesinde

söylediği

sözlerin,

şüphelilerin

soruşturma

kapsamına

alındıkları yönünde kuşkularının nedeniyle ileride sorulduğu takdirde kendi lehlerine yorumlanacak veri oluşturmak, delil yaratmak amacıyla örgüt hakkında ayrıntılı konuştukları sonucuna varılmıştır. Eski bir Emniyet Müdürü olan şüpheli ile gazeteci olan öteki şüphelinin diğer konuşmalarındaki ihtiyatlı konuşma tarzlarını bu görüşmede örgüt aleyhine açık açık konuşmak şeklinde değiştirmeleri, dosya kapsamındaki kanıtlar göz önüne alındığında, haklarında başlatıldığı kuşkusunu yaşadıkları soruşturmada lehlerine kanıt oluşturma kurnazlığının bir sonucu olarak değerlendirilmiştir.” Hâlbuki bu telefon görüşmesi, tam metninden de anlaşılacağı üzere (tam metin Ek. Kl. 128 s.188-195 arasındadır) 28.01.2008 tarihli Milliyet Gazetesi’nde benimle ilgili bir haber yayınlanması üzerine yapılmıştır (EK-166). Bu haberde Veli Küçük’ün evinde benimle ilgili bilgi notu çıktığı yazılıdır. Bunun üzerine telefonda da

196 görüşüldüğü gibi İstanbul Başsavcılığı’na 29.01.2008 günü başvurdum ve konunun tarafıma tebliğini istedim (Bkz Ek 46). Ayrıca, eğer 28.01.2008’de bu görüşmeyi “kurnazlık” olarak yapmışsam, dinlendiğimi biliyorsam, neden Sayın Savcılık bunu bildiğimi bile bile hakkımda 06.02.2008’de dinleme izni almıştır? O zaman benim İddianamem ve eklerindeki belirtilen bütün telefon görüşmelerim, kendi aleyhime delil yaratma gayreti olmaz mı? Savcılık, neden böyle bir örgüt var diye bir emniyet müdüründen olumlu olarak yararlanmaz da söylediklerini kurnazlık olarak değerlendirir? Sayın Başkanım, pes diyorum. Hukukun bütün kaleleri zapt edildi. Bütün tersanelerine girildi. Böyle teslim alınmış bir hukuk anlayışına karşı yine hukukla mücadele etmek gerçekten zor bir iş. nn- Tuncay Özkan ve Güler Kömürcü ile İrtibatlı Olarak Faaliyet Göstermem İddianamenin 1329. sayfasında şöyle denilmektedir: “… Özellikle şüphelilerden Güler Kömürcü ile yapmış olduğu telefon görüşmelerinden örgüt mensupları ile aynı düşünce ve idealleri paylaştığının anlaşılması ve verilecek görevlere hazır olduğunu beyan etmesi…” “Yukarıda açıklanan nedenlerle şüpheli Adil Serdar Saçan’ın şüpheliler Ahmet Tuncay Özkan, Güler Kömürcü ile irtibatlı olarak ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ içerisinde faaliyet gösterdiği, terör örgütü üyesi olmak suçunu işlediği…” Bu kişilerle iletişimim doğrudur. Benim arkadaşlarımdır. Telefon görüşmelerim ortadadır. Faaliyet olarak ne istemişler de yapmışım? Bu açıklanmalıdır. Bir tek toplantı ya da mitinge dahi katılmayan, yaşamı boyunca suç ve suçlulukla mücadele etmiş bir Emniyet Müdürü ve Hukukçu olarak bu iddiaların kanıtlanmasını bekliyorum. Ben ne gibi bir faaliyette bulunarak terör örgütü üyesi olma suçunu işlemişim? Böyle bir suçlamayı asla kabul etmiyorum. Yaşamının önemli bir bölümü terör ve organize suçlarla mücadele ederek geçmiş olan birisi olarak, terörist tanımlamasıyla suçlanmayı ağır bir hakaret kabul ediyorum. Gizli belgeler meselesini daha önce detaylarıyla açıklamıştım. Güler Kömürcü ile aynı idealleri paylaştığımı gösterir bir telefon görüşmem bulunmamaktadır. Somut ülke sorunları ile ilgili olarak Güler’in yazdığı makaleler ve olaylarla ilgili değerlendirmeler yapmamız ve bunlarla ilgili benim fikir beyan etmemin neresi aynı idealleri paylaşmaktır? Yine, rüyamda Ulu Önder ATATÜRK’ü görüp

197 bunu Güler’e anlatmamın terör örgütü ilişkisi ile ne ilgisi olabilir? Kaldı ki Sayın Kömürcü ile yaptığım ve İddianameye konulan 4 telefon görüşmesi şahsım açısından Yargıtay kararlarıyla sabit kanunsuz delildir. Buna dayanarak suçlanmam suç teşkil etmektedir. 2. İddianame Ek Klasör 133 S287’de Güler Kömürcü bana sağlığımı soruyor. 2006’da kalp krizi geçirdiğim için soruyor işte. Ben de iyi olduğumu söyleyip “Vatana ve millete hizmet etmeye hazır duruma geldim, artık yakında hizmet etmeye başlayacağım gibime geliyor” diyorum. Büyük harflerle yazılarak irdelenen bu görüşme üzerine Sayın Savcılık “ve verilecek görevlere hazır olduğunu beyan etmesi…” şeklinde yorumlamada bulunmuştur. Öncelikle bu görüşmede verilecek görevlere hazırım demiyorum. “Vatana ve Millete hizmet etmeye hazırım” diyorum. Sayın Başkanım, ne zamandan beri ülkeme milletime hizmet etmek düşüncesi terör örgütü üyeliğine kanıt oluşturmaktadır? Böyle bir nitelendirmeden hicap duyuyorum. Ulu Önderimiz ATATÜRK’ü rüyamda görmek ve bu rüyayı anlatmak nasıl bir örgüt ilişkisidir? Ayrıca, Sayın Kömürcü ile bu konuşmayı yaptığım tarih 23.12.2007’dir. Bu tarihten yaklaşık 4 ay sonra 6. kez meslekten atılmamla ilgili Danıştay’daki Karar Düzeltme talebim kabul edilmiştir. Burada, talebimin görüşülmesine az kaldığı için Polislik mesleğine dönmekten ve millete hizmetten söz ediyorum. Bu konuda başka söylenecek bir söz bulamıyorum. oo- Gizli İbareli Belge ve Telefon Dökümlerini Bazı Şüphelilere Verdiğim ve Evimdeki Aramada Bulundukları İddiası İddianamenin 1329. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “Emniyet Müdürü olarak görev yaptığı dönemde görevi gereği kendisinde bulunan, eline geçen bir kısım

gizli belgeleri yasalara aykırı şekilde diğer

şüphelilerle paylaştığı, şüphelilerden Adnan Bulut’un, sanık Halil Behiç Gürcihan’ın savunmaları ile bu hususun doğrulandığı, bu soruşturma kapsamında soruşturulan pek çok sanık ve şüphelide ve şüphelinin kendi evinde ele geçen –GİZLİ- ibareli ve bir kısmı

kendi imzasını taşıyan resmi

belgeler ve iletişim tespit tutanakları ile ilgili olarak

Yasaklanan bilgileri

açıklama suçunu birden fazla işlediği anlaşılmakla…” Daha önce de belirttiğim üzere bir belgenin üzerinde Gizli ibaresinin vurulmuş olması onun Gizli olduğunu göstermez. Kaldı ki Sayın Savcılığın sevk Maddesi olan TCK’nin 336. Maddesine göre; “Yetkili makamların kanun ve düzenleyici

198 işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” suçtur. Oysa yukarıdaki İddianame alıntısından da anlaşılacağı üzere ele geçtiği iddia edilen tüm gizli kaşeli belgeler Adli Göreve ilişkin adli belgelerdir ve haklarında yetkili mahkeme tarafından verilmiş kısıtlama ya da gizlilik kararı yoktur. Tümü 2001 ve öncesine ait olan bu evrakların TCK’nin 336. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi hukuken olanaklı değildir. Behiç Gürcihan, Tuncay Özkan, Kanal Biz ve Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nda ele geçtiği iddia edilen ve tarafımdan buralara verildiği savlanan evrakların tümü adlidir. Bunlardan Fetullahçılarla ilgili ön çalışma izni alınan İstanbul DGM Başsavcılığı’nın 2001/19 numaralı çalışma izni Anakara DGM Başsavcılığı’nın 2000/507 sayılı dosyasında verilen kesinleşmiş takipsizlik kararı ile bırakın gizliliği adli değeri dahi kalmamış belgelerdir. Yine İstanbul DGM tarafından Hz.1997/894 sayılı dosyaya istinaden verilen Tuncay Güney ve arkadaşları ile ilgili ön çalışma izninin dosyası kamuoyunda Susurluk Davası olarak bilinen dava dosyasına aittir ve bu dosya aleniyete intikal etmiştir. Kaldı ki yetkili DGM Savcısı tarafından sonlandırılmış olan bir çalışma izni ile ilgili evrakın gizlilik derecesi bulunmamaktadır. Yine evimde bulunduğu iddia edilen Oğuz Korukır ve Grubuna yönelik adımın geçtiği telefon çözüm tutanakları bu gruba yapılan 02.01.2003 tarihli operasyonla birlikte adliyeye sevk edilen evraka eklenmiş ve aleniyet kazanmıştır. Bu hususta Organize Suçlar Şubesi’ne bir yazı yazılarak keyfiyetin doğruluğu sorulabilir. Ek 140’ta bu gruba yapılan operasyonun bilgi notu vardır. Ayrıca Sayın Savcılık tarafından benimle ilgili olarak yapılan aramalarda ele geçtiği iddia edilen Maliye Müfettişlerince yazılan bir kısım Gizlilik dereceli evrakın bu derecelerinin devam edip etmediği Maliye Bakanlığı’ndan sorulmuş ve bu soruya 10.03.2009 tarihinde “evrakların gizlilik derecesinin kalktığı” yönünde yanıt gelmiştir. Bu yanıt tarafımıza ne yazık ki Eylül ayı sonunda verilmiştir. Ek Klasör 278 s. 22’den itibaren verilen yanıtlar ortadadır. S. 29’da bahse konu Gizlilik dereceli yazıların İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildiği ve bu Mahkemenin 2002/360 esas numarası ile yapılan yargılamasında aleniyet kazandığı aşikârdır. Savcılık sorgumda bu belgeler tarafıma sorulmamıştır. Belgeler Albayraklar davasına ait raporlardır ve aleniyet kazandıklarından gizli değildirler. Ayrıca haklarında kısıtlama ya da gizlilik kararı yoktur. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Sayın Savcılık kendi arşivine dahi bakmadan bir takım gizliliği kalkmış belgeleri gizli gibi göstererek yine gerçeğe

199 aykırı isnatta bulunmuş, üstelik bunu da örgüt üyeliği suçuna delil yapmıştır. Takdir yüce heyetinizindir. öö- İddianame Ek Klasörlerinde Aleyhimde İfade Veren Abdurrahman Yakupreisoğlu İsimli Kişinin İddialarına Yanıt Bu şahıs daha önce Şubemiz tarafından hakkında iki kez işlem yapılmış olan biridir. Hatta bunlardan birisinde kendisini yakalandığı binanın dördüncü katından atmış ve ağır yaralanmıştır. Bundan sonra her fırsatta bizi işkencecilikle suçlamıştır. Bu yüzden uzun süre yargılandım. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilmiş beraat kararım vardır. Yine kendisini tehdit ettiğime dair Kandıra Başsavcılığı’na verdiği dilekçe üzerine yapılan soruşturma da takipsizlikle sonuçlandı. Belgeler ektedir ( Ek-167). pp- İddianame Ek Klasörlerinde Aleyhime İfade Veren Abdurrahman Uyaran Adlı Kişinin İddialarına Yanıt Bu şahsı hiç tanımıyorum. İfadesinde belirttiği olaylarla ilgili yapılan operasyonlar ve neticeleri Emniyet arşivinde vardır. Ayrıca Hüseyin Uzun isimli şahsın Şubemiz nezarethanesinde intihar etmesi eylemine dair Şube Müdürlüğümüz personeli adli ve idari soruşturma geçirmiştir. Hüseyin Uzun’un tüm iddiaları da intiharından önce kasete alındığı ve ifadesi ile tespit edildiği için DGM Başsavcılığı’na gönderilip işlem yapılmıştır. Yalnız Abdurrahman Uyaran isimli şahsın Polise verdiği ifadesinde, hakkımda ileri geri yaptığı konuşmaları ve edebe aykırı sözlerini polisin tutanağa geçirmesi, Savcılığın bunu aynen eklere koymasını hukuken, ahlaken ve vicdanen kınıyorum. Takdirini mahkemenize bırakıyorum.

200

C- ÜÇÜNCÜ İDDİANAMEYE YANITLAR Üçüncü İddianamede de bazı bölümlerde adım geçirilmiştir. Onlara da tek tek yanıt vereceğim. a- Kuzey Irak’ta Yaşayan “Türkiyeli” Bir Kürdün E-Postası İddianamenin 137. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “Sanık Turhan ÇÖMEZ'in Asus marka bilgisayarı içerisindeki Western Dijital marka hard disk içerisinde; "Yusuf Ziyad. doc" isimli bir msvvord belgesi tespit edilmiştir.

"Yusuf

Ziyad.doc"

[email protected]

isimli isimli

Msvvord

dosyası

incelendiğinde;

e-posta

adresinden

[email protected] isimli e-posta adresine gönderilen e-postanın [email protected] isimli e-posta adresine yönlendirildiği, içeriğinde ise, Yusuf Ziyad isimli şahsın Irak Kürdistan Federe Bölgesi’nde yaşayan Türkiyeli bir Kürt olduğunu ifade ederek söz konusu e-posta ekinde TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NDE ÇETELEŞME GERÇEĞİ başlıklı yazısının olduğu,” Aynı sayfanın devamında; “13. sayfasında, "Bu Oluşumların Başındakiler'" başlığı altında… Eski Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan…” denilmektedir. Oysa aynı e-posta 2. İddianame 1243. sayfada da yer almış ve anılan epostanın 8. sayfasında, ”Bu oluşumun başındakiler” olduğu ve adımın burada geçtiği belirtilmiştir. 3. İddianameye göre ise e-postanın 8. sayfasında, “…8. sayfasında, Tetikçi, polis ve askerlerce kahraman gibi karşılanmış, İstanbul valisi ve Emniyet müdürü yeni cinayetler için yerinde bırakılmış ve baş aktörlerden Veli Küçük'ün yanından dahi geçilmemiştir yazdığı,” yer almaktadır. Bu durumda bahse konu e-posta devamlı sayfa olarak artmaktadır. E-Postayı yazan kürdü tanımıyorum. Turan Çömez’i yaşamım boyunca hiç görmedim. Böyle ne olduğu belli olmayan e-postaları İddianameye taşımanın hukukla ilgisini anlamak olanaklı değildir. O zaman herkes böyle her istediğini

201 yazar, e-posta olarak atar ve bunlar hukuku savunması gereken Savcılarca İddianameye konulur, böylece hukuki açıdan M.Ö. 8. yüzyıla geri döneriz. Yazdığı e-posta delil ve irtibat gibi gösterilen Yusuf Ziyad isimli Türkiyeli Kürdün bulunarak ifadesinin tespit edilmesini talep ediyorum. b- Murat Ağırel’de Telefonlarımın Ele Geçirilmesi İddianamenin 137. sayfasında Murat Ağırel’de telefon numaramın bulunduğu yazılıdır. Bu şahsı tanımıyorum, hiç görmedim. Telefonumu kimden aldığını da bilmiyorum. c- Bülent Ecevit İsimli Word Belgesinin Benden Ele Geçirildiği İddiası İddianamenin 212. sayfasında şöyle denilmektedir: “Adil Serdar SAÇAN'dan elde edilen (6) sayfalık "Bülent Ecevit" başlıklı biyografik metin belgesi hakkında bilgisi sorulduğunda…” Sayın Savcılık böyle yapmakla aleyhe delil yaratmakta ve suç işlemektedir. Savcılık savunmamda evimde bulunduğu iddia edilen 4 adet CD’nin, 2001 yılında Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçen dokümanların, bilgilendirilmem için tarafıma verilmiş bir kopyaları olduğunu ısrarla belirtmeme rağmen “Adil Serdar Saçan’dan ele geçen” tabirini kullanmaktadır. Oysaki aynı ifademde belirttiğim gibi bu doküman benden önce Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan ele geçirilmiş ve 1. İddianame eklerinde yer almıştır. Şöyle ki; 1. İddianame Ek Klasör 236 s.347 ve 351’de Tuncay Güney’den ele geçen CD’nin dökümünde Bülent Ecevit isimli Word dosyası yer almaktadır (Ek-168: 1.İd. Ek. Kl.236,s.347 ve 351). 1. İddianame Ek Klasör 326 s. 178’deki Word dosyasının başlığı “Bülent Ecevit”tir ve bu doküman aynen iddianamede belirtildiği üzere 6 sayfadır (Ek-169: 1.İd. Ek. Kl.326,s.178-180). Konu bu kadar açık ve nettir. Savcılığın amacı bu kadar belirgindir. İddianameler var olan durumu dilediğiniz gibi yorumlama, istediğinizi istediğiniz yerde yazma, eksik bilgi verme, kes–yapıştır yerleri değildir. En azından bu belgenin yukarıda belirttiğim yerlerde de var olduğunu yazmaları gerekmekteydi. Yazık.

202

d- Engin Aydın İsimli Şahısta Benimle İlgili Dava Dosyası Bulunduğu İddiası 3. İddianamenin 539. sayfasında şöyle denilmektedir: “Kendisinde elde edilen bir CD içerisinde; Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olma suçlaması ile tutuklu bulunan Adil Serdar SAÇAN hakkında 2000 yılında açılmış bir dava ile ilgili bir bölümü "GİZLİ" ibareli soruşturma evraklarının bulunduğu tespit edilmiştir. Adil Serdar SAÇAN isimli şahsın soruşturma evraklarını ne amaçla bulundurduğu sorulduğunda; Adil Serdar SAÇAN'ı tanımadığını, kendisine ait soruşturma evraklarının kendisinde olmasının bir anlamının olmadığını, bunları hiç görmediğini, kendisinin de bulunmaması gerektiğini, bir yanlışlık olduğunu düşündüğünü, …” Aynı konu ile ilgili olarak 571. sayfada şu değerlendirme yapılmaktadır: “Şüphelinin, ifadesinde tanımadığını beyan ettiği örgüt üyesi Adil Serdar SAÇAN hakkında 2000 yılında açılmış bir dava ile ilgili bazı dokümanların kendisinde

bulunmasının

örgütsel

irtibatlarını

ve

örgüt

üyelerine

hukuki

problemlerinde nasıl yardımcı olduğu açıkça göstermektedir.” Öncelikle Savcılık bir iddianameye nasıl “örgüt üyesi Adil Serdar SAÇAN” şeklinde niteleme yazar anlamak olanaksızdır. Demek ki Sayın Savcı artık hüküm de verebilmektedir. Hakkımda hükmü Mahkemeniz vermeden bir yerler vermiş ve bu İddianameye yansımış bulunmaktadır. Özellikle belirtiyorum. Bu ibare metinden çıkartılmazsa Savcılar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Engin Aydın adlı şahsın adını bile duymadım. Ancak 2000 yılında benimle ilgili bir tane dava dosyası vardı, o da daha önce açıkladığım Eski DGM Başsavcısı Erdal Gökçe’nin şikâyeti üzerine Fatih’te yargılandığım ve Yargıtay aşamasından sonra beraat ettiğim dava dosyasıdır. Beraat kararı kesinleşmiştir ve Ek-77 sunulmuştur. Yani, Organize Suçlar Şube Müdürü olduğum o tarihte kimsenin hukuki yardımına ihtiyacım olmadığı gibi kendim de Hukuk Fakültesi mezunuyum. 2000 yılında ait bir dava dosyasının CD’ye çekilmiş olması teknik anlamda olanaksızdır. En azından ben o tarihte böyle bir olanak sahibi değildim. Bu CD’nin oluşturulma tarihinin ve hangi bilgisayarda oluşturulduğunun tespiti ile üzerinde parmak izi araştırması yapılmasını talep ediyorum.

203

CD’nin çözümleri üzerinde yaptığımız incelemelerde öncelikle şu husus tespit edilmiştir: -2000 yılında Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığım ve beraat ettiğim K 2003/13 numaralı dava dosyasında, Engin Aydın’da bulunduğu iddia edilen CD içeriğindeki Erdal Gökçen imzalı çok gizli resmi yazı yoktur. Bu durumu kanıtlamak için Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığım dosyanın onaylı bir sureti, dava dosyasından alınarak eke konulmuştur (Ek-170). Dosya incelendiğinde durum anlaşılacaktır. Bu durumda Sayın Savcılık neye dayanarak “Şüphelinin, ifadesinde tanımadığını beyan ettiği örgüt üyesi Adil Serdar SAÇAN hakkında 2000 yılında açılmış bir dava ile ilgili bazı dokümanların kendisinde bulunmasının örgütsel irtibatlarını ve örgüt üyelerine hukuki problemlerinde nasıl yardımcı olduğu açıkça göstermektedir” yargısına varabilmektedir? Sayın Savcılık iki satır resmi yazı ile Ek 170’te ibraz ettiğimiz dava dosyasını istese kesinlikle böyle bir yargıya varamayacaktır. Aksine Engin Aydın’da bulunduğu iddia edilen CD içeriğindeki o resmi yazı aleyhime delil olarak Mahkemeye ibraz edilmiştir. Şöyle ki; -Sayın Savcılık tarafından Sayın Aydın’dan yardım istemek için verdiğimiz iddia edilen soruşturma evrakları ile ilgili yargılama 2003 yılında kesinleştiği halde CD içerisindeki bir evrak 19.10.2005 tarihinde resmi işlem görmüştür (Bkz.3.İddianame Ek Klasör 45.s.115). -Sayın Aydın’dan çıktığı iddia edilen CD içerisindeki soruşturma evraklarının birebir aynıları Adnan Hocacılar Suç Örgütü üyeleri tarafından 24.12.2004 tarihinde Başbakanlık Bilgi Edindirme Değerlendirme Kurulu’na yapılan başvuru üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü’nden alınan evraklardır (Bkz.2.İddianame

Ek

Kl.140.s.42-45,

2.İddianame

Ek

kl.140.s.74-76,

2.İddianame Ek Kl.267.s.24-26). -Bu evrakların, Adnan Hocacılar Organize Suç Örgütü Üyesi olmaktan hakkında işlem yaptığım Hasan Basri Güner isimli şahsın Avukatı Kerim Kalkan’a Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 07.01.2005 tarihinde verildiği, yaptığımız başvuru üzerine EGM Personel Daire Başkanlığı’nca 19.11.2009 tarihinde tarafımıza bildirilmiştir (Ek-171). Ekten de anlaşılacağı üzere bu evraklar Kerim Kalkan dışında kimseye verilmediği gibi talebimiz üzerine tarafımıza da verilmemiştir.

204 -Sayın Aydın’dan ele geçtiği iddia edilen CD içerisindeki belgelerden Ek Klasör 45, s.112’deki resmi yazının, K&M Hukuk Bürosu tarafından 0216 3428868 numaralı telefondan 2005 yılında fakslandığı anlaşılmaktadır. Bu hukuk bürosu ve faks numarası araştırıldığında, 2003 yılında kesinleşmiş bir dava ile 2005 yılında kimlerin ilgilendiği ve bahse konu CD’nin kimler tarafından hazırlandığı ortaya çıkartılabilecektir. Bu hususta kendi çabalarımızla yaptığımız inceleme sonucunda K&M Hukuk Bürosu’nun görev yaptığım dönemde hakkımda şikâyette bulunan Osman Sandıkçı isimli şahsın avukatına ait olduğu tespit edilmiştir. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada beraat etmiştim. Ancak Sandıkçı’nın avukatı, Engin Aydın’da bulunduğu iddia edilen CD içerisindeki dönemin İstanbul DGM Savcısı Erdal Gökçen imzalı hakkımdaki çok gizli yazıyı İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasına 2005 tarihinde delil olarak sunmuştur (Ek-172). Yani, Engin Aydın’da ele geçtiği iddia edilen CD içeriğinde yer alan Erdal Gökçen imzalı resmi belge 3. İddianamenin 45. Delil Klasörünün 112. sayfasında yer almaktadır. Bu belgenin üst kısmında yazılı faks numarası ve hukuk bürosu, yukarıda bahsettiğim Avukat Murat Balcı’ya aittir. Dolayısıyla bu belgeler kendisinden yardım istemek amacıyla Sayın Aydın’a gönderilmemiş, bilakis aleyhime İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 19.10.2005 tarihinde delil ibraz eden bir müşteki vekilince kullanılmıştır. Konuyla ilgili K&M Hukuk Bürosu ve Av. Murat Balcı hakkında “Aleyhime Delil Oluşturmak” ve “İftira” suçlamalarıyla Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur (Ek-173). 2003 yılından sonra hakkımda 30 civarında adli dava açıldı, ben de 100 civarında idari dava açtım. Hiçbir davamda kimseden hukuki yardım talep etmedim, davalardaki tüm hukuki işlemleri kendim yaptım, Avukatlığımı da kardeşim Serkan Saçan üstlendi. Sayın Savcılık kasten eksik soruşturma yaparak aleyhime delil ihdas etmiştir.

Sayın Başkanım, Sayın Savcılığın iddia ettiği gibi böyle müthiş bir örgütün üyesi olsaydım ve böyle muhteşem hukuki yardımlar alsaydım savunmamın başında belirttiğim 6 kez meslekten çıkartılabilir miydim sizce?

205 Ayrıca, Sayın Savcılık bu dava dosyasının Erdal Gökçen tarafından Sayın Aydın’a verilip verilmediğini nereden bilmektedir? Bir araştırma yapmış mıdır? 2005 yılında DUYUSAN baskını ile ilgili mahkûm oldum Yargıtay aşamasındaki dosyam için bile bırakın yardım almayı kimseyle konuşmadım bile. Danıştay’da tefi dosyam 5 yılda sonuçlandı. Bir dosyam 6 yıldır beklemektedir. Hayatımın hiçbir döneminde Allah’tan başka kimseden yardım istemedim. İstedi diyen varsa çıkıp konuşsun. 2000 yılı dosyasında bana talebim olmadığı halde mütalaa veren rahmetli hocam Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’de bu durumda örgütsel irtibatım mı olmaktadır? e- İtirafçı Adil Timurtaş’ın İddiaları PKK itirafçısı Adil Timurtaş, 3. İddianame Ek Klasör 182’deki ifadesinde 109-111. sayfalarda benimle ilgili bir takım iddialarda bulunmuştur. Söylediklerinin bir kısmı doğru, bir kısmı ise uydurmadır. Şöyle ki; Muş Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü olarak görev yaptığım dönemden Nizamettin Özturan isimli eski örgüt üyesini tanırım. Yeşil kod adlı

Mahmut

Yıldırım’ın

yakalanması

için

çalışma

yapılması

için

Şube

Müdürlüğü’ne talimat verdiğimi daha önce belirtmiştim. Nizamettin’i tanıyan Polis memuru Halit Yiğiter ve Ekipler Amiri Vedat Mercan’a görev vererek onu bulmalarını ve Yeşil’in yakalanması için çalışma yapılmasını istedim. Bir süre sonra Nizamettin’i bulup getirdiler. Makam odamda kendisi ile görüşerek Yeşil’i bulmalarını istedim. O da bazı itirafçılarla irtibata geçeceğini, çalışacağını söyledi. Konuyla ilgili takip ve yönlendirme görevini Vedat ve Halit’e verdim. Yapılan çalışmalarla ilgili zaman zaman bana rapor verdiler. Ancak olumlu bir sonuç alamadık. Esasen Timurtaş’ın ifadesi benim Savcılıkta verdiğim ifadenin 7 ve 34. sayfalarındaki “Yeşil”i yakalamak için çalıştığımızı kanıtlamaktadır. Adil Timurtaş’la hiç görüşmedim. Halit benim değil Vedat’ın şoförüdür. İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü olarak hiçbir itirafçıdan veya sivil şahıstan koruma talep etmem düşünülemez bile. Aksine biz insanları koruyorduk. Yanımda çalışan ve Yeşil’i yakalamak için görev verdiğim personelim neden kendisini Rus bir kadınla tanıştırma gereği duysun? Tamamen terbiyesizce bir ifadedir. Sayın Savcılık böyle zırvaları teyit etme olanağına sahiptir. Ama yine hukuku çamurla sıvamak için görevini yapmamış ve bazı basın organlarında hakkımızda alçakça,

206 şerefsizce haberler çıkmasına neden olmuştur. Polis Memuru Halit Yiğiter dinlenirse gerçek ortaya çıkar.

NETİCE VE TALEP Sayın Başkanım, Hukukun üstünlüğü her alanda hukuka uygun davranmak demektir. O yüzden hukukun evrensel kuralları vardır. Bu kuralların en temel olanları bu İddianameyle içerik değiştirmiştir. “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi “Şüpheden savcı yararlanır” ilkesine dönüşmüştür. Sayın Savcıların kendi yazdıkları İddianame metninde ve eklerinde yer alan birçok belge “yoktur” denilerek, gerçeğe aykırı beyanlarda bulunulup, suç isnat edilmiştir. Böylece çok genel bir evrensel hukuk ilkesi olan “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi “kanuna suç ve ceza uydurulur” olarak değiştirilmiştir. Yine, örgüt suçunun oluşması için kasıt gerekmesi kuralı, suçlu yaratmak kastına dönüşmüştür. Birçok örnek verilebilir. Dikkat edilmesi gereken konu, İddianamede lehime olan bir tek cümleye yer verilmemiş olmasıdır. Oysa Sayın Savcılığın birinci görevi gerçekleri araştırmaktır. Lehime olan konularda garip bir şekilde ve hukuk literatüründe bulunmayan kurnazlık, eski polis müdürü-gazeteci ilişkisi gibi tabirlerle aleyhime suç yaratılmak istenmektedir. Bu kavramların suç olarak gösterildiği bir tek hukuk kitabı, metni, insanlık kaydı varsa gösterin. Sayın Başkanım, Bu dava ile ilgili olarak DGM’den aldığımız çalışma izni ve sonrasında İstanbul İstihbarat

Şube

Müdürlüğü’nce

yapılan

çalışmaların

gizlenmesi

ihtiyacı

duyulduğundan, o dönemdeki çalışmayı DGM Savcımız sonlandırdığı halde, çalışmayı kapatmakla suçlanarak Emniyet Örgütü içerisinde çete oluşturmuş bir cemaat grubunun intikam amaçlı saldırılarına maruz bırakıldım. Bu davayı etkileyecek çalışmaları 2001-2002 yıllarında bize getiren, sonra yaptıkları çalışmaları gizleyen ve sonra kapatılmasını sağlayanlar, bu konudaki tanıklığımı engellemek için önce beni öldürmek istediler. 25.06.2008 tarihinde durup dururken üzerimize çıkan, daha önce operasyon yaptığım İstanbul Büyükşehir

207 Belediyesi çöp taşıma işlerini ihale ile yapan bir firmaya ait damperli TIR‘ın paramparça yaptığı otomobilimden oğlum ve dayımla birlikte mucize eseri sağ çıktık. Mart 2008 tarihinde hakkımda basında haberler çıkması üzerine, daha önce İstanbul’un tüm çeteleri 5 yıl birlikte ile mücadele ettiğimiz İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz ENGİN’i makamında ziyaret ederek, “beni tanıdıklarını, basında çıkan haberlerle ilgili beyanıma başvurmak istedikleri anda buna hazır olduğumu” söyledim. Bana ”ileride ihtiyaç olursa çağırabileceklerini“ söylediler. 23.09.2008 günü 25 Polisle evim basıldı. Sayın Başkanım, Bugün burada bulunmama neden olan İddianameyi hazırlayan Sayın Savcıların Başsavcısı Sayın Aykut Cengiz Engin ve Başsavcı Vekili Sayın Turan Çolakkadı ile birlikte tam 5 yıl İstanbul’un çeteleriyle mücadele ettik. Sayın Mahkemenizde de bizim düzenlediğimiz operasyonlar ve evraklarla birçok sanık yargılanmıştır. Bana terörist yakıştırması yapılmasına önce birlikte çalıştığımız Savcılarımızın karşı çıkması gerekmektedir. Devlete hizmet etmenin, görevini tam yapmanın bedelinin bu olmaması gerekir. Sayın Başkanım, özetle burada bulunma nedenim 1998-2003 yılları arasında İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü olarak DGM Savcılarımızın gönderdikleri talimatlar çerçevesinde görevimi yapmamdır. Yerimde kim bu zaman periyodunda bu görevleri yapsaydı burada olacaktı. Bu hususu önemle arz ediyor, yapılan haksızlığın bir an önce giderilmesini diliyorum. Talep ve tanık listesini bilahare bildireceğim. Arz ederim.

Adil Serdar SAÇAN

208

EKLER EK-1: EK-2: EK-3: EK-4: EK-5: EK-6: EK-7: EK-8: EK-8/A EK-9: EK-10: EK-11: EK-12: EK-13: EK-14: EK-15: EK-16: EK-17: EK-18: EK-19: EK-20: EK-21: EK-22: EK-23: EK-24: EK-25: EK-26: EK-27: EK-28: EK-29: EK-30: EK-31: EK-32: EK-33: EK-34: EK-35: EK-36: EK-37: EK-38: EK-39: EK-40: EK-41: EK-42: EK-43: EK-44: EK-45:

2. id. Ek K1.225.s.235 istatistik 1.id. Ek. Kl.363.s.100 1.id. Ek. Kl.362.s.241-246 1.id. Ek. Kl.165.s.28-31 2.id. Ek. Kl.225.s.31-41 1.id. Ek. Kl.363.s.87-91 1.id. Ek. Kl.165.s.38-121,124-159 1.id. Ek. Kl.363.s.173-180 1.İd. Ek. Kl.363.s.65 1.id. Ek. Kl.363.s.207-216 1.id.Ek.Kl.165.s.16.18 1.id.Ek.Kl.165s.25 1.id. Ek. Kl.165.s.13-15 1.id. Ek. Kl.165.s.19 1.id. Ek. Kl.236.s.278 1.id. Ek. Kl.165.s.20 2.id. Ek. Kl.141.s.288 1.id. Ek. Kl.165.s.21 1.id. Ek. Kl.165.s.12 1.id. Ek. Kl.165.s.9-10 1.id. Ek. Kl.236.s.279-284 1.id. Ek. Kl.236.s.266-270 1.id. Ek. Kl.22.s.368,369 1.id. Ek. Kl.22.s.359 1.id. Ek. Kl.22.s.365-366 1.id. Ek. Kl.22.s.367 1.id. Ek. Kl.22.s.360 1.id. Ek. Kl.22.s.361 1.id. Ek. Kl.22.s.362-364 1.id. Ek. Kl.22.s.357 2.id. Ek. Kl.141.s.165 2.id. Ek. Kl.225.s.153-154 2.id. Ek. Kl.135.s.306 2.id. Ek. Kl.135.s.242 1.id.Ek.Kl.54.s.11-12 2.id. Ek Kl.225.s.56-104 2.id. Ek. Kl.225.s.108 2.id. Ek. Kl.225.s.109-111 2.id. Ek. Kl.225.s.105-107 2.id. Ek. Kl.225.s.138-139 2.id. Ek. Kl.225.s.112-132 2.id. Ek. Kl.225.s.133-137 İletişim Tespit Tutanağı 2.id. Ek. Kl.140.s.88-89 2.id. Ek. Kl.225.s.140

209 EK-46: 2.id. Ek. Kl. 225.s.205 EK-47: 2.id. Ek. Kl.225.s.206 EK-48: 2.id. Ek. Kl.225.s.207-210 EK-49: 1.id. Ek. Kl.89.s.60-64 Ek-50: 29.11.2009 tarihli Hürriyet Gazetesi Haberi EK-51: 2.id. Ek. Kl.225.s.211-213 EK-52 EK-53 EK-54 EK-55: Son Kale s.164-185 EK-56 EK-57: 2.id. Ek. Kl.135.s.284 EK-58: 2.id. Ek. Kl.135.s.285 EK-59 EK-60 EK-61 EK-62 EK-63: 2.id. EK. Kl.141.s.28-38 EK-64 EK:64/A 2.id. Ek. Kl.141.s.43-44 EK-65: 2.id.Ek.Kl.225.s.219-222 EK-66 EK-66/A EK-67 EK-68 EK-69 Ek.56.s.1 EK-70 EK-71 Ek-72 EK-73 EK:74: 2.id. Ek. Kl.141.s.16-21 EK-75 EK-76: 2.id.Ek.Kl.140.s.58-60 EK-76/A EK-77 EK-78: 2.id. EK. Kl.135s.286-287 EK-79: 2.id. Ek. Kl.140.s.39-41 EK-80: 2.id. Ek.K1.225s.155 EK-81 EK-82: 2.İd. Ek.K1.141.s.318-319 EK-82/A EK-82/B EK-83: 2.id. Ek. Kl.225.s.262-278 EK-84: 2.id. Ek. Kl.225.s.238-261 EK-84/A EK-85 EK-86 EK-87: 2.id. Ek. Kl.141.s.317 EK-88 EK-89: 2.İd. Ek. Kl.135.s.304-307

210 EK-89/A EK-90 EK-91 EK-92 EK-93 EK-94 EK-95 EK-96 EK-97 EK-98 EK-99 EK-100 EK-101 EK-102 EK-103 EK-104: EK-105: Ek-105/A EK-106: EK-107: EK-108: EK-109: EK-110 EK-111 EK-112 EK-113: EK-114: EK-115: EK-116: EK-117: EK-119: EK-120: EK-121: EK-122: EK-123: EK-124: EK-125: EK-126: EK-127 EK-128 EK-129 EK-130 EK-131 EK-132 EK-133: EK-134: EK-135: EK-136: EK-137 EK-138

2.İd. Ek. Kl.225s.279/286 2.id. Ek. kl.135.s.295 2.İd. Ek. Kl.225 s.104 2.İd. Ek. Kl.225s.156-173 2.İd. Ek. Kl.225 s.174-187 2.İd. Ek. Kl.225 s.191-200

1.İd. Ek. Kl.165 s.28-31 1.İd. Ek Kl 89.s.207-209 1.İd. Ek. Kl.324s.506-508 1.İd. Ek. Kl.324,s.509-511 1.İd. Ek Kl.362 s. 380 1.İd. Ek. Kl.362 s.378 1.İd. Ek. Kl.362 s.372 1.İd. Ek. Kl.362 s.377 1.İd. Ek Kl.362 s.370-371 1.İd. Ek Kl.362 s.368 1.İd. Ek Kl.362 s.367 1.İd. Ek Kl.362 s.373-376 1.İd. Ek. Kl.89 s.60-64

2.id. Ek Kl.225.s.231-234 2.id. Ek. Kl.141.s.278-279 2.id. Ek. Kl.229.s.168-169 2.id. Ek. Kl.229.s.231-234

211 EK-139: 2.id. Ek Kl.139.s.31-41 EK-140 EK-141: Son Kale is. Kitabımın 275. sayfası EK-142: Yargıtay Kararı EK-142/A EK-143: 2.id. Ek. Kl.141.s.22 EK-144 EK-145: 2.id.ekK1.141.s.23 EK-146 EK-147 EK-148 EK-149: Son Kale İsimli Kitap EK-150: Akbabalar Örgütü s.248 EK-151 EK-152 EK-153 EK-154 EK-155 EK-156 EK-157 EK-158 EK-159 EK-160 EK-161: 1.İd. Ek Kl.165s.8 EK-162: 1.İd. Ek. Kl.165s.7 EK-163 EK-164 EK-165 EK-166 EK-167 EK-168: 1.İd. Ek. Kl.236,s.347 ve 351 EK-169: 1.İd. Ek. Kl.326,s.178-180 EK-170: Fatih 1 As. Cz. 99-1902 EK-171 EK-172 EK-173 EK-174: Çalışma Grup Listesi EK-175: Savunma Ek Talepler 13.08.2009 EK-176: 17.08.2009 Tarihli 2009-794 Değişik iş sayılı Kararın 2-B nolu Ara Kararı EK-177: DGM Cumhuriyet Başsavcılığına EK-178: Cumhuriyet Başsavcılığı EK-179: Danıştay Karar Düzeltme EK-180: Savcılık İfadesi EK-181

212

PANOLAR PANO-1 PANO-2 PANO-3 PANO-4,5 PANO-6 PANO-7 PANO-8 PANO-9 PANO-10 PANO-11 PANO-12 PANO-13 PANO-14 PANO-15 PANO-16

PANO-17 PANO-18 PANO-19 PANO-20 PANO-21 PANO-22 PANO-23 PANO-24 PANO-25 PANO-26 PANO-27 PANO-28 PANO-29 PANO-30

View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF