18. Yüzyılın Ilk Yarısında Osmanlı-İran Siyasi Ilişkileri (1703-1747)
December 28, 2017 | Author: Aynalı Baba | Category: N/A
Short Description
18. Yüzyılın Ilk Yarısında Osmanlı-İran Siyasi Ilişkileri (1703-1747)...
Description
T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı
18. YÜZYILIN İLK YARISINDA OSMANLI-İRAN SİYASİ İLİŞKİLERİ (1703-1747)
DOKTORA TEZİ
İlker KÜLBİLGE Tezi Hazırlayan
DANIŞMANI: Prof. Dr. İsmail AKA
İZMİR-2010
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ IX-XIII KISALTMALAR XIV-XVI KAYNAK KISALTMALARI VXII-XXIII KAYNAKLARA DAİR 1 A) Arşiv Kaynakları 1 I) Başbakanlık Osmanlı Arşivi 1 1)Belge Tasnifleri 1 2)Dosya Tasnifleri 2 3)Defter Tasnifleri 4 II) Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi 5 B) Yayınlanmış Belgeler 6 C) Kaynaklar 8 I) Türkçe Kaynaklar 8 II) Farsça Kaynaklar 25 III) Diğer Dillerdeki Kaynaklar 37 D) İncelemeler 41 I) İngilizce 41 II) Türkçe 45 III) Farsça ve Diğer Dillerdekiler 46
GİRİŞ OSMANLI-İRAN MÜCADELESİNİN SİYASİ COĞRAFYASI A) Safevî Devleti’nin Son Dönemlerinde Siyasî ve İdari Coğrafya 48 B) Osmanlı Devleti’nin 1723-1735 Yılları Arasında Müdahale Ettiği Safevî 50 Eyaletleri I) Gürcistan 50 II) Azerbaycan 51 III) Kürdistan 59
IV) Luristan 59 V) Irak-ı Acem 60 VI) Arabistan (Huveyze) 61 I.BÖLÜM 18. YÜZYILIN BAŞLARINDAN AFGAN İSTİLASINA KADAR SAFEVÎ DEVLETİ’NİN ÇÖKÜŞÜNÜ HAZIRLAYAN SİYASİ GELİŞMELER (1703-1721) A) İranda Afgan İstilasının Ayak Sesleri 63 I) Safevîlerin Doğu Sınırındaki Temel Siyasî Problem: Kandahar Meselesi ve Mir Üveys İsyanı 63 II) Mir Mahmud’un Gılzayların Başına Geçmesi 68 B) Dağıstan Sünnîleri 71 I) Dağıstan’da Sünnîlerin İsyanı 71 C) Rusya’nın Kuzey Kafkasya ve İran Politikasını Derinleştirmesi 74 I) I. Petro’nun Kuzey Kafkasya ile İlgili Planları ve Hazırlıkları 74 II) Safevîler ile Diplomatik İlişkilerin Geliştirilmesi 76 III) Kafkas Hareketine Karar Verilmesi 80 D) İran’daki Gelişmeler Karşısında Osmanlı Devleti 81 I) Dağıstan Sünnîleri ve Osmanlı Devleti 81 II) Dürrî Ahmed Efendi’nin İran Elçiliği 82
II.BÖLÜM İRAN’DA AFGAN HAKİMİYETİ DÖNEMİ (1721-1730) A) Isfahan ve Kafkasya 87 I) Afganlıların Isfahan'ı İşgal Etmesi 87 II) Rusya Kafkasya'da 92 III) İran’daki Siyasî Gelişmeler Karşısında Osmanlı Devleti 97
B) İran’ın Doğudan ve Kuzeyden İşgali Karşısında Osmanlı Devleti 102 I) Osmanlı Devleti’nin Diplomatik Girişimleri 102 II) Osmanlı Devleti ile Afganlılar Arasındaki İlişkiler 110 III) Rusya'nın Hazar Denizi kıyılarında İlerlemeye Devam Etmesi 113 IV) Şehzade Tahmasb’ın Faaliyetleri 114 C) Osmanlı Devleti Safevî Topraklarında 116 I) Osmanlı Devleti’nin açtığı Cepheler 116 II) Şehzade Tahmasb’ın Faaliyetleri 126 III) İran Mukasemenâmesi 128 D) Şiî Coğrafyada Sünnî Kavgası 142 I) Osmanlı Devleti’nin Safevî Topraklarındaki İlerleyişi 142 II) Osmanlı Devleti ile Afganlılar Arasındaki İlişkilerin Savaşa Dönüşmesi 155 III) Mukasemenâme’den Anducan Savaşı’na Şehzade Tahmasb 164 IV) Rusya’nın Kafkaslardaki Faaliyetleri ve I. Petro’nun Ölümünden Sonra Takip Edilen Politika 166 E) Nadir’in Siyaset Sahnesine Çıkması 167 F) Osmanlı-Afgan İlişkileri 172 I) Anducan Sonrasındaki Gelişmeler ve Hemedan Antlaşması 172 II) Eşref Şah ile Osmanlı Devleti Arasında Elçi Teatisi 177 G) Afganlıların Safevî Topraklarından Çıkarılması ve Şehzade Tahmasb’ın Isfahan’da Tahta Çıkması 178 H) Osmanlı Devleti’nin Şehzade Tahmasb ile İlişkileri 181 I) Şehzade Tahmasb’ın Elçisi 182 II) Safi Mirza Meselesi 183
III.BÖLÜM OSMANLI DEVLETİ’NİN SAFEVÎ TOPRAKLARINDAN ÇIKARILMASI VE MEZHEB MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI (1729-1743) A) Safevî-Osmanlı Mücadelesi 185 I) Nadir ile II. Tahmasb İkilisinin Faaliyetleri ve Osmanlı Devleti’nin İran'dan Tasfiye Sürecinin Başlaması 185 B) Osmanlı Devleti’nin Yeniden Harekete Geçmesi 199 I) Osmanlı Kuvvetlerinin Irak-ı Acem ve Tebriz’e Hücumu 199 II) Antlaşma Sonrası Gelişmeler 210 III) Nadir'in Rusya ile İlişkileri 214 C) Nadir ile Osmanlı Devleti Başbaşa 217 I) Nadir Osmanlı Topraklarında 217 II) Bağdat Protokolü’nden Sonraki Gelişmeler 233 III) Osmanlı Devleti’nin Safevî Topraklarından Tamamen Çıkarılması 235 D) Kadim Topraklara Yeni Hanedan 249 E) Mugan’dan Dağıstan’a Nadir Şah 256 I) Rus Elçisi Kaluşkin’in İran Elçiliği 256 II) Nadir Şah’ın Kandahar, Hindistan, Sind ve Türkistan Seferleri 257 III) Dağıstan’da İsyan ve Nadir Şah’ın Kardeşi İbrahim Han’ın Katli 260 IV) II. Tahmasb ve Ailesinin Katli 260 F) İki Devlet Arasındaki Elçilik Heyetleri 261 I )Nadir Şah’ın İstanbul’a Elçi Göndermesi ve İstanbul Görüşmeleri 261 II) Osmanlı Elçilik Heyeti Nadir Şah’ın Huzurunda 271 III) Nadir Şah’ın Osmanlı-Rus Savaşı ile İlgili Politik Hamlesi 272 IV) Nadir Şah’ın İkinci Kez Elçi Göndermesi 274 V) Nadir Şah’ın Üçüncü Kez Elçi Göndermesi 276 VI) Osmanlı Devleti’nin Nadir Şah’a Elçi Göndermesi 279 G) Savaşın Tekrar Başlamasını Hazırlayan Gelişmeler 280 I) Nadir Şah’ın II. Dağıstan Seferi 280 II) Nadir Şah’a Suikast Girişimi 282
III) Nadir Şah’ın Dağıstan Seferi Karşısında Osmanlı Devleti 282
IV. BÖLÜM SAVAŞIN TEKRAR BAŞLAMASI VE KERDEN ANTLAŞMASI (1743-1747) A) Nadir Şah’ın Bağdat Cephesinden Hücumu 288 I) Savaşın Yeniden Başlamasının Nedenleri 288 II) Nadir Şah’ın Osmanlı Devleti’ne Tekrar Saldırması 289 III) Necef Toplantısı 294 IV) Sam Mirza İsyanı 299 B) Nadir Şah’ın Kars Cephesinden Hücumu 301 I) Musul Sonrası Osmanlı Devleti’nin Siyasî ve Askerî Hamleleri 301 II) Nadir Şah’ın II. Kars Kuşatması 308 III) Kars’dan Revan’a Osmanlı Devleti ve Nadir Şah 315 IV) Revan Savaşı ve Osmanlı Ordusunun Mağlubiyeti 319 C) Barışa Giden Yol 320 I) Barışın Yeniden Tesisi İçin Yapılan Girişimler 320 II) Nadir Şah’ın Elçisi Fethali Han Türkmen İstanbul’da 323 III) Barış Görüşmeleri ve Kerden Antlaşması’nın İmzalanması 326 IV) Osmanlı Elçisi Kesriyeli Ahmed Paşa 331 V) Nadir Şah’ın Elçileri Mustafa Han Şamlu ve Mirza Muhammed Mehdi Han 335 D) Nadir Şah’ın Katli 336 SONUÇ 338 BİBLİYOGRAFYA 349
ÖNSÖZ
Cumhuriyet’in ilk yıllarında; Tahsin Yazıcı, Faruk Sümer, Bekir Kütükoğlu, Ahmet Ateş gibi ciddi uzmanların yetiştiği Fars Dili ve Edebiyatı ile İran Tarihi alanında, son dönemlerde Türkiye’de ciddi bir boşluk meydana gelmiştir. İran ile ilgili meselelerde ağırlık, 1979 İslâm Devrimi üzerine yoğunlaşırken; Osmanlı-İran ilişkileri üzerine çalışanların sayısı oldukça azalmıştır. Hele doğrudan İran Tarihi üzerine çalışan tarihçi yok gibidir. Türk-Fars ilişkilerinin 1000 yılı aşan geçmişi düşünüldüğünde, bu konudaki boşluğun doldurulmasına yönelik çabaların hızlandırılmasının elzem olduğu son derece açıktır. Son dönemlerde, ülkemizde Yeniçağ tarihi dönemini kapsayan ve doğrudan Osmanlı-İran ilişkileri üzerine Ali Djafar-Pour’dan1 sonra Remzi Kılıç2 , Saim Arı 3 , Abdurrahman Ateş 4 ve Özer Küpeli 5 tarafından olmak üzere sadece 4 doktora tezi yapılmıştır6. Bunların dışında Rusya, Kafkasya, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Orta Asya Türkleri ile ilgili ya da İlahiyat Fakültelerinde Şiîlik üzerine yapılan tezler mevcut olmakla birlikte; bunların İran Tarihi ile ilgileri dolaylı olduğundan bu tezleri burada değerlendirme kapsamına almadık. Bu tablonun; yani, Ali Djafar-Pour’dan sonraki 32 yıllık süreçte yalnızca 4 doktora tezi yapılmış olmasının, bu alanın ciddi olarak ihmal edildiğine dair tespitimizi doğruladığı kanaatindeyiz. Bu nedenle, hocam Prof. Dr. İsmail Aka’nın telkinleri sonucu, Osmanlı-İran münasebetlerini ilgi alanımızın merkezine yerleştirerek kendimize tez konusu olarak 18. yüzyılın ilk yarısı boyunca gelişen Osmanlı-İran siyasî ilişkilerini seçtik. Bu konuda daha evvel yapılmış üç tane tez olmasına rağmen bu konuyu tekrar ele almamızın sebeplerine gelince. Ali Djafar-Pour, 1970’lerin şartlarına göre oldukça özenli bir çalışma yapmış olmasına rağmen, o dönemde Osmanlı arşivinin henüz birçok tasnifi kullanıma açık olmadığı için ancak belirli tasniflere bakabilmiş, batılı kaynakları ise yeterince kullanamamıştır. Ali Djafar-Pour ayrıca Farsça kaynakları hem verimli şekilde değerlendirememiş hem de bu kaynakları kullanırken hatalar yapmıştır. Bu tez, 1
Ali Djafar-Pour, Nadir Şah Devrinde Osmanlı-İran Münasebetleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Kürsüsü, Doktora Tezi, Aralık 1977. 2 Remzi Kılıç, Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı-İran Münasebetleri (1520-1566), Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Kayseri 1994. 3 Saim Arı, Osmanlı Arşiv Kaynakları Işığında Nadir Şah-I. Mahmud Dönemi Ehl-i Sünnet-Şii Diyaloğu, Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Urfa 2001. 4 Abdurrahman Ateş, Avşarlı Nadir Şah ve Döneminde Osmanlı-İran Mücadeleleri, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta 2001. 5 Özer Küpeli, Osmanlı-Safevi Münasebetleri (1612-1639), Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir 2009. 6 Yurt dışında yapılan tezler, Kaynaklara Dair kısmında belirtilmîştir.
hemen hemen dönemle ilgili hiçbir konuda yorum yapılmamış olması ile dikkat çekmektedir. Saim Arı’nın tezi ise İlahiyat fakültesinde yapılmış ve dinler tarihi ağırlıklı bir tez olması nedeniyle siyasî gelişmelere hemen hemen hiç değinmemektedir. Abdurrahman Ateş’in tezi ise her ne kadar iyi niyetli bir çabayı yansıtsa da konu ile ilgili belli başlı arşiv malzemesini, kaynak eserleri ve modern incelemeleri ihtiva etmemektedir. Bu sebeplerden ötürü biz, bu önemli dönemi yeniden ele almayı uygun bulduk. Zaten bir meselenin yeni bulunan kaynaklar ve yeni yapılan incelemeler ışığında belirli aralıklarla yeniden tez konusu yapılmasının, sosyal bilimlere yeni açılımlar kazandırması açısından gerekli bir girişim olduğu kanaatindeyiz. Tezimiz, giriş, 4 bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş kısmından önce, tezimizde kullandığımız başta arşiv kaynakları olmak üzere Türkçe, Farsça ve Batı dillerinde yazılmış ve bu dönemi konu edinen eserler hakkında bilgi verilmîştir. Giriş kısmında, siyasî olayların meydana geldiği İran coğrafyasının belli başlı bölgeleri ve şehirleri tanıtılmaya çalışılmıştır. I.Bölüm’de; 18. Yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı Devleti’ni İran coğrafyasında uzun bir mücadeleye sürükleyen olaylar zincirinin halkalarından söz edilmiştir. Bunlar; Rus Çarlığı’nın Kuzey Kafkasya ve İran’ın Hazar Denizi’nin kıyısındaki topraklara saldırmadan evvel yaptığı son hazırlıklar, Safevi hakimiyeti altındaki Sünnî Dağıstan topluluklarının isyanları ile Osmanlı Devleti’nden yardım istemeleri ve son olarak Safevî yönetiminin sona ermesine yol açan Safevî Devleti’nin doğu sınırındaki Sünnî Afgan kabilelerinin isyanlarıdır. II.Bölümde; Rus Çarlığı’nın Kuzey Kafkasya’ya müdahalesi ve bu müdahale üzerine Osmanlı Devleti’nin İran meselesine önce diplomatik, daha sonra da askerî olarak dahil olması ve iki Sünnî kuvvetin, yani Osmanlı Devleti ile Afganlıların İran’da ki hakimiyet kurma mücadelesinden söz edilmiş; son olarak da Nadir’in 1726 yılına kadarki hayatının bir özeti ile siyaset sahnesine çıkışının hikayesi verildikten sonra Nadir’in Afganlıları İran’dan çıkarması ve Osmanlı Devleti’nin elinde tuttuğu Safevî topraklarını geri almak için başlattığı mücadelenin ilk yıllarından söz edilmiştir. III.Bölüm’de; Nadir’in, Osmanlı Devleti ile giriştiği mücadeleye zarar verdiğine inandığı II. Tahmasb’ı Safevî tahtından indirmesi, ardından Osmanlı Devleti ile devam eden savaşı Osmanlı topraklarına taşıması ve kendini 1736 yılında şah ilan ettirmesinden söz edildikten sonra, 5. mezhep (Caferilik) meselesinin ortaya çıkışı
anlatılmıştır. Ayrıca 1736-1742 yılları arasında çatışmasız geçen dönemdeki diplomatik ilişkilerden ve elçilik heyetlerinden söz edilmiştir. IV.Bölümde ise; 1743’de tekrar başlayan ve tamamen Osmanlı topraklarında cereyan eden savaşlardan ve bu savaşların, başta Nadir Şah olmak üzere her iki devlete de bir şey kazandırmaması üzerine Kerden Barış Antlaşmasının imzalanmasından söz edilmiştir. Son konu olarak da Nadir Şah’ın katli anlatılmıştır. Sonuç bölümünde de, tezimize konu olan Osmanlı-İran ilişkilerinin bu döneminin önemi özetlenmiştir. Bu çalışma çok sayıda kişinin desteği ile ortaya çıkmıştır. Bu insanlar olmasaydı ne benim bu teze başlamam ne de bitirmem söz konusu olabilirdi. Bütün hayatını ve gücünü okumam için harcayan ama bu günleri göremeyen, hayatta tanıdığım en güzel insan, rahmetli annem Hilkat KÜLBİLGE’ye; Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne geldiğim günden bu yana, yani 20 yıldır, her konuda elimden tutan, bana yol gösteren ve İran tarihi ile ilgilenmeme vesile olan değerli hocam Prof. Dr. İsmail AKA’ya; sohbetlerini, bilgilerini ve ilgilerini esirgemeyen hocalarım Prof. Dr. Mehmet ERSAN, Prof. Dr. Turan GÖKÇE, Prof. Dr. Cüneyt KANAT, Doç. Dr. Vehbi GÜNAY, Doç. Dr. Arif BİLGİN, Yrd. Doç. Dr. Nejdet BİLGİ, Doç. Dr. Hasan MERT, Yrd. Doç. Dr. Cahit TELCİ, Yrd. Doç. Dr. Abdullah TEMİZKAN’a; tez için gerekli olan kaynak ve araştırmaları Amerika, Fransa, İran ve Türkiye’nin muhtelif kütüphanelerinden temin etmem konusunda olağanüstü yardımlarını gördüğüm güzel insanlar Yrd. Doç. Dr. Aziz KOLKIRAN, Yrd. Doç. Dr. Selim KARAHASANOĞLU, Emre DEMİR, Nerih DEMİR, Mehmet Süreyya ER, Durmuş BEYAZIT, Muhammed Zahit ATÇIL, Ahmed HESAMİPOUR, Akram NEYABATİ ve Ümid ŞÜKRİ’ye; arşiv tecrübelerini paylaşmaktan çekinmeyen Prof. Dr. Ali AKYILDIZ, Doç. Dr. Şenol ÇELİK , Doç. Dr. Erol ÖZVAR, Yrd. Doç. Dr. Baki ÇAKIR, Dr. Ekrem TAK’a; arşivde çalıştığım süre boyunca arşiv tecrübelerini cömertçe paylaşan ve bazı kaynaklara ulaşmamı sağlayan bilgili ve mütevazi insanlar Serdal SOYLUER, Dr. Cengiz FEDAKAR, Muharrem VAROL, Dr. Ömer Faruk BÖLÜKBAŞI, Fatih BOZKURT, Adem KORKMAZ, Fatih AKYÜZ, Cabir DUYSAK, Ahmet ARSLANTÜRK, Dr. Kiyas ŞÜKÜROV, Dr. Günhan BÖREKÇİ, Uğur DEMİR, Dr. Mehmet DARAKÇIOĞLU, Özgür ORAL, Levent DÜZCÜ, Miraç TOSUN, Dr. Mustafa SARI, Ali Adem YÖRÜK’e; arkadaşlıklarını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Şamil YÜKSEL, Dr. Yusuf AYÖNÜ, Serkan ACAR, Dr. Özer KÜPELİ, Mikail ACIPINAR, Murat TOZAN, Dr. Nuri KARAKAŞ, Dr. Bülent AKYAY’a; hayatı çekilir kılan ve kahrımı çeken dostlarım, bugünleri göremeyen rahmetli Rüşdü Cüneyt GÜREN, Nurdan GÜREN, Gürol PEHLİVAN, Yrd. Doç. Dr. İbrahim ŞİRİN, Fatih YALÇINELİ, Nihat MARTİN, Mehmet Aydın ÇETİNKAYA, Erdal KAYALI, Pınar DEMİR’e; yıllardır her türlü desteklerini gördüğüm başta dayım Nurettin DEMİR
olmak üzere bütün akrabalarıma; Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İSAM, IRCICA, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Millet Kütüphanesi, Topkapı Sarayı Arşivi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi’nin yardımsever yönetici ve çalışanlarına en içten teşekkürlerimi sunmak benim için hem bir zevk hem de bir görevdir.
İlker Külbilge Ağustos 2010, İzmir
KISALTMALAR AO
: Archivum Ottomanicum
BOA
: Başbakanlık Osmanlı Arşivi
CHIr
: The Cambridge History of Iran
D.
: Defter
D.BRZ
: Büyük Ruznamçe Kalemi
DİA
: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
E.
: Evrak
EI
: Encyclopaedia of Islam
EIr
: Encyclopaedia Iranica
EJOS
: Electronic Journal of Oriental Studies
hş
: Hicrî-şemsî
IJTS
: International Journal of Turkish Studies
İA
: İslam Ansiklopedisi
JESHO
: Journal of the Economic and Social History of the Orient
KK
: Kamil Kepeci
MAD
: Maliyeden Müdevver Defterler
MD
: Mühimme Defteri
MzD
: Mühimme Zeyli Defteri
TD
: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi
TED
: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi
TSMA
: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi
TSMK
: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi
ty
: tarih yok
GİRİŞ OSMANLI-SAFEVİ MÜCADELESİNİN NEDENLERİ XVII. yüzyılın başında İslâm dünyasının en önemli siyasal güçlerinden ikisi Osmanlı ve Safevi devletleriydi. Kafkasya'dan Basra Körfezi'ne ulaşan geniş bir hat üzerinde yaklaşık yüz yıldır sınır komşusu olmalarına rağmen iki devletin çeşitli nedenlerle bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesi, her ikisi için de siyasî, askerî ve ekonomik bakımdan önemli kayıplara mal olmuştur. Bu mücadele her şeyden öte dünyanın değiştiği bir çağda Hıristiyan Batı'nın yükselişini durdurabilecek yegâne devlet konumundaki Osmanlıları birçok açıdan engellerken İslâm dünyasındaki dinî ve siyasal parçalanmayı daha da derinleştirmiştir. XIV. yüzyılın başlarında Erdebil'de Sünnî bir tarikat olarak ortaya çıkan Safeviler, Hoca Ali'nin (1392–1429) şeyhliği sırasında Şiîliğe meyletmiş, Şeyh Cüneyd (1447–1460) ve oğlu Şeyh Haydar (1460–1488) zamanlarında dinî-siyasî bir karakter kazanmıştı1. Özellikle Şeyh Haydar yaydığı Şiî-Rafızî fikirlerle Anadolu'daki müritleri arasında tanrı gibi algılanıyordu 2 . Fakat Safevi tarikatının siyasî bir teşekkül haline gelmesi Haydar'ın en küçük oğlu İsmail zamanında gerçekleşecekti. 1490'da Akkoyunlu hükümdarı Yakub'un (1478–1490) ölümünden sonra başlayan taht kavgaları sırasında çocuk yaşta tarikatın başına geçen İsmail, her geçen gün siyasî ve askerî bakımdan güçlendi. Nihayet 1501 yılında Akkoyunlu şehzadesi Elvend'i Nahçıvan yakınlarında yenilgiye uğrattı ve ardından Tebriz'e girerek burada şahlığını ilan etti3. Böylece tarikatın Şeyh Cüneyd zamanında başlayan güçlü bir siyasal 1
Roger Savory, “Safawids”, EI, VIII, s. 766. Safevilerin Erdebil'de kurulmuş Sünnî bir tarikattan zamanla İran'a hükmeden siyasal bir güce dönüşmesi hakkında bkz. Walter Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, XV. Yüzyılda İran'ın Millî Bir Devlet Haline Yükselişi, (çev. Tevfik Bıyıklıoğlu), Ankara 1992. Ayrıca Safevi Devleti'nin kuruluşunda Şiîliğin etkisi ve Erdebil'deki sûfî çevreler için bkz. Michel M. Mazzaoui, The Origins of the Safawids: Ši‘ism, Sûfism, and the Ġulat, Wiesbaden 1972; Shahı Ahmedov, Azerbaycan'da Şiîliğin Yayılma Süreci, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2005. 2 Savory, a.g.m., s. 767; Hanna Sohrweide, “Der Sieg der Safaviden in Persien und seine Rückwirkungen auf die Schiiten Anatoliens im 16. Jahrhundert”, Der Islam, XLI, (1965), s. 121-122. 3 Tufan Gündüz, “Safeviler”, DİA, XXXV, s. 452. Mehdî Keyvani, “İsmail-i evvel”, Dâiratü'l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî, VIII, s. 637-639. Safevi Devleti'nin kuruluşu ve Şah İsmail dönemi için bkz. Savory,
organizasyona dönüşme süreci tamamlanırken, aynı zamanda Türk-İslam tarihini derinden etkileyen bir gelişme oldu. İslâm âleminin ortasında, İran'da kurulan Şiî Safevi Devleti, bu bölgede istikrarı sağlamakla birlikte aynı coğrafyanın İslâm dünyasındaki siyasî, iktisadî ve kültürel rolünü en aza indirdiği gibi, Anadolu ile Türkistan arasındaki irtibatı kesmekle Anadolu'nun güneyinden ve doğusundan mühim miktarda nüfusun Azerbaycan'a göçmesine neden olacaktı4. XVI. yüzyılın hemen başında olumsuz bir ortamda başlayan Osmanlı-Safevi ilişkileri XVII. yüzyıl ortalarına kadar barış dönemleri de dâhil hep gergin bir seyir takip etti. İki devletin Kafkasya ve Irak-ı Arap'ta karşı karşıya geldiği yaklaşık yüz elli yıllık dönemde iki devlet arasındaki asıl sorunun Sünnîlik-Şiîlik veya Türklük-İranlılık mücadelesi olduğu şeklinde yorumlar mevcuttur5. Meseleyi oldukça basite indirgeyen bu tarz yorumlar iki devlet arasındaki münasebetlere dar bir pencereden bakmaktan kaynaklanmaktadır ve yeterli dayanaktan da yoksundur. Mezhep faktörü özellikle ilk zamanlarda savaşın yegâne sebebi gibi gözükse de uzun süre devam eden mücadele ve çatışmaları tek başına açıklamaya yeterli değildir. Nitekim iki devletin mücadele halinde olduğu coğrafyanın yanı sıra iç ve dış dinamikler, bölgesel çeşitlilikler, komşu devletlerin tutumu ve ittifaklar derinlemesine analiz edildiğinde sorunun sadece mezhep eksenli bir çatışma olmadığı anlaşılmaktadır. Kısacası bu iki devletin Anadolu, Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyasına yayılan geniş bir bölgede birbirlerine siyasal ve ekonomik bakımdan üstünlük kurma çabaları da göz ardı edilmemelidir. Iran under the Safavids, s. 27-49; Roger Savory, “Esmā‘īl I Safawī, Biography”, EIr, http://www.iranica.com/newsite/articles/v8f6/v8f665.html; H.R. Röemer, “The Safavid Period”, CHIr, VI, s. 209-232; Faruk Sümer, Safevî Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara 1992, s. 15-42. 4 Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, İstanbul 1999, s. 175-176. 5 Bu tarz yorumlar muhtemelen Safevilerin millî bir İran devleti olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Mesela bkz. “İranlıların Türklere karşı takip ettiği siyasetin temelinde Şiîlik duygusunun yattığı açık bir şekilde görülmektedir. Bunun sebebi araştırıldığı zaman, Türk-İslâm kültürü içinde eriyip kaybolmaktan korkan İranlıların İslâm aleminde ayırıcı ve radikal görüşlere yer veren Şiîliğe sıkı sıkı sarıldıkları, milli benliklerini ve kültürlerini muhafaza etme isteği ile hareket ettikleri görülür. Dolayısıyla İran'ın, İslâm dünyasının önderliğini yapmış Türkiye ile olan ilişkilerinde Şiîlik başlıca rolü oynamıştır.”, bkz. Mehmet Saray, Türk-İran İlişkileri, Ankara 1999, s. V-VI. Yine, John Andrew Boyle de bu mücadeleyi İran-Turan mücadelesi olarak değerlendirmektedir, bkz. “İran'ın Millî Bir Devlet Olarak Gelişmesi”, (çev. Berin U. Yurdadoğ), Belleten, XXXIX/156, (Ekim 1975), s. 653657. Safevilerin millî devlet karakteriyle ilgili tartışmalar için bkz. Mehmet Çelenk, 16. ve 17. Yüzyıllarda Safevî Şiîliği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Bursa 2005, s. 100-107.
A) Siyasal / Bölgesel Rekabet ve Uluslararası İttifaklar Şah İsmail (1501–1524)'in İran ve Azerbaycan merkezli bir devlet kurarak On iki İmam Şiîliği'ni resmî mezhep ilan etmesi ve Sünnî Müslümanları bu mezhebe geçmeleri için zorlaması Osmanlılar, Özbekler ve Memlûklar gibi güçlü komşularında tedirginlik yaratmıştı. Nitekim çok geçmeden doğuda Özbek Hanlığı ile mücadeleye girişen Şah İsmail, diğer taraftan Osmanlı Devleti'nin Anadolu'da, Memlûkların ise Suriye'deki hâkimiyetini tehdit eden faaliyetler içerisindeydi. XVI. yüzyıl başlarında Osmanlı sistemine alternatif bir siyasî güç olarak ortaya çıktıklarında Anadolu'da kalabalık bir mürit topluluğuna sahip olan Safeviler, hâkimiyet sahalarını genişletmeye niyetlendiklerinde Anadolu ve Suriye bölgelerini potansiyel hedef olarak belirlemişlerdi. Bununla birlikte Şah İsmail, Osmanlılara karşı saldırgan bir siyaset izlerken diğer taraftan Sünnî Memlûklarla dostane ilişkiler kurmaya çalışmakta 6 ve Osmanlı karşıtı bir ittifak için de Venediklilerle haberleşmekteydi 7 . Safevileri, topraklarında gözü olduğu Memlûklarla ittifak arayışına iten sebep doğuda Özbeklerle mücadele ettiği sırada batıda kendisinden daha güçlü iki komşusuyla savaşmaya gücünün yetmeyeceğini bilmeleridir. Zira komşularının hepsiyle savaşa tutuşmanın stratejik bir hata olacağını gayet iyi bilen Şah İsmail reel politiğin bir gereği olarak Osmanlıların rakibi diğer devletlerle işbirliği yapma çabasındaydı8. Safevilerin bu diplomatik manevraları bile iki devlet arasındaki mücadelenin sadece mezhep ayrılığına dayandırılamayacağının bariz bir kanıtıdır. Safevilerin doğuda Özbeklerle giriştikleri mücadele mezhep farklılığına rağmen esas itibarla Horasan'ın hâkimiyeti üzerineydi. Osmanlı Devleti ile çatışma ise salt toprak meselesinden öte bir konuydu. Şah İsmail'in bir yandan İran'ın bütününe 6
Safevilerin Memlûklarla yakınlaşma çabaları için bkz. W.W. Clifford, “Some Observations on the Course of Mamluk-Safavi Relations (1502–1516/908–922) I-II”, Der Islam, LXX, (1993), s. 245-278. Lakin Safevilerin bir süre sonra Memlûklara karşı siyasetlerini değiştirdikleri görülmektedir. Çünkü I. Selim'in tahta çıktığı sıralarda Şah İsmail, Kahire'de Şiî faaliyetleri destekliyor, Avrupa devletlerini Memlûklar aleyhine kışkırtıyor, hatta onlara denizden, kendisinin de karadan Suriye'ye yürümesini teklif ediyordu, bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, s. 259. 7 Giorgio Rota, “Safevî İranı ile Venedik Cumhuriyeti Arasındaki Diplomatik İlişkilere Genel Bir Bakış”, (çev. Nasuh Uslu), Türkler, VI, Ankara 2002, s. 900; Selâhattin Tansel, Sultan II. Bâyezit'in Siyasî Hayatı, İstanbul 1966, s. 245-246. 8 Adel Allouche, Osmanlı-Safevi İlişkileri, Kökenleri ve Gelişimi, (çev. Ahmet Emin Dağ), İstanbul 2001, s. 75-79.
egemen olması, diğer yandan Anadolu'daki Türkmen kitleleri dinî-siyasî propagandayla etkisi altına alması, Osmanlıları Avrupa'ya sürme ve Batı Anadolu'dan Orta Asya'ya uzanan coğrafyada bir Türk-İran İmparatorluğu kurma iddiasında olduğu anlamına gelmekteydi 9 . Tehlikenin büyüklüğüne rağmen II. Bâyezid (1481–1512), başlangıçta Şah İsmail'e karşı temkinli ve hoşgörülüydü. 1504'te kazandığı zaferleri tebrik için kendisine –her ne kadar asıl vazifesi istihbarat toplamak olsa da- bir elçi bile gönderdi10. Şah İsmail'in 1507'de Dulkadıroğulları üzerine seferi11 esnasında Osmanlı topraklarını ihlaline ses çıkarmadı. Hatta Safeviler 1510–11'de Teke bölgesinde patlak veren Şahkulu İsyanı'nı açıkça desteklerken bile karşılık vermedi. Çünkü Osmanlı Sarayı için batıdaki gelişmeler daha öncelikli olduğundan II. Bâyezid, Şah İsmail'e karşı saldırganca değil pasif bir siyaset izlemeyi yeğliyordu12. II.
Bâyezid'in
bu
siyaseti,
Safevilerin
güçlenerek
İran'da
Şiîliği
yerleştirmelerini kolaylaştırırken, aynı zamanda propaganda ve isyanlarla kışkırtılıp desteklenen Anadolu halkının Şah İsmail'e meyline yol açıyordu. Babasının yumuşak politikalarını yetersiz bulan sertlik yanlısı I. Selim (1512–1520), Safevi tehlikesinin devleti tehdit ettiği gerekçesiyle sonunda babasını tahttan indirip yerine geçti ve iki yıl sonra 1514'te Şah İsmail'i Çaldıran Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğrattı 13 . Bu savaş Osmanlı Devleti'ne bölgede bir takım toprak kazançları sağlasa da temelde bir savunma savaşıydı. Yine de stratejik açıdan önemli avantajlar sağladı. Diyarbekir ve Erzincan'ın fethedilmesi Doğu Anadolu'daki otoritenin güçlendirilmesini sağlarken, özellikle İran'ı Anadolu'ya ve Halep'e bağlayan ana yolların geçtiği Diyarbekir'in fethi oldukça önemliydi. Üstelik bu kentin konumu Osmanlılara, Safevi ve Memlûkların hareketlerini yakından gözlemleme ve işbirliği yapmalarını engelleme imkânı veriyordu. Bunun yanı 9
Metin Kunt, “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, Kanunî ve Çağı, Yeniçağda Osmanlı Dünyası, (edt. Metin Kunt-Christine Woodhead; çev. Sermet Yalçın), İstanbul 2002, s. 23. 10 Sydney Nettleton Fisher, “The Foreign Relations of Turkey, 1481–1512”, EJOS, III, (2000), s. 86-87. 11 Şah İsmail'in Dulkadır Seferi ve Irak-ı Arap'taki fetihleri için bkz. Roger Savory, “The Consolidation of Safawid Power in Persia”, Der Islam, XLI, (1965), s. 75-77. 12 Feridun Emecen, “Osmanlı Devleti'nin «Şark Meselesi»nin Ortaya Çıkışı İlk Münasebetler ve İç Yansımaları”, Tarihten Günümüze Türk-İran İlişkileri Sempozyumu, 16–17 Aralık 2002, Konya, Ankara 2003, s. 41. 13 Savaşın cereyanı hakkında bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, s. 265-270; Tayyip Gökbilgin, “Çaldıran Muharebesi”, İA, III, s. 329-331; Selâhâttin Tansel, Yavuz Sultan Selim, İstanbul 1969, s. 5067; Ahmet Uğur, Yavuz Sultan Selim'in Siyasî ve Askerî Hayatı, İstanbul 2001, s. 69-74; Mustafa Çetin Varlık, “Çaldıran Savaşı”, DİA, VIII, s. 193-195; Michael J. McCaffrey, “Čālderān”, EIr, V, s. 656-658.
sıra Diyarbekir gelecekte İran ve Suriye içlerine düzenlenecek seferler için üs olma özelliğini taşıyordu14. Çaldıran Zaferi, Şah İsmail tehdidini bütünüyle ortadan kaldırmasa da Safevilerin Anadolu'ya yönelik faaliyetlerinde gözle görülür bir azalmaya neden oldu. Aslında Safevilerin Anadolu ile ilgili ideallerinde temelde bir değişiklik yoktu. Bu nedenle fırsat bulduğunda Osmanlı aleyhtarı faaliyetlerden geri kalmayan Şah İsmail, I. Selim'in ölümünün ardından Avrupa devletleri ve Papalık ile Osmanlı karşıtı ittifak yapmaya çalıştı. Lakin teklifi yeterli ilgiyi görmeyince teşebbüsü sonuç vermedi15. I. Selim'in Suriye ve Mısır'ı fethiyle Kızıldeniz kıyılarına ulaşan Osmanlı sınırlarının, oğlu I. Süleyman (1520–1566)'ın Mohaç Zaferi'nden sonra Orta Avrupa'ya kadar genişlemesi, dış politikadaki önceliklerin yeniden belirlenmesini gerektirmişti16. Osmanlılar artık Avrupa, Akdeniz, İran ve Hint Okyanusu'nda yani aynı anda dört ayrı cephede birden savaşmaya hazırlıklı olmak durumundaydı ve yükselen Batı Hıristiyanlığına karşı hem karada (Orta Avrupa), hem de denizde (Akdeniz ve Hint Okyanusu) yürütülen mücadele daha önemliydi. Bu nedenle Sultan Süleyman'ın Safevilerle ilişkileri daha fazla kötüleştirme gibi bir seçeneği bulunmadığından saltanatı sırasında doğuya doğru yayılmacı bir fetih siyaseti yerine, bu devleti kuşatma ve izole etme çabası öne çıktı. Yalnız bu amacı gerçekleştirebilmek için iki meselenin halledilmesi gerekiyordu. İlki muhtemel Safevi saldırılarına karşı Anadolu'nun doğusunu korumak için Van Gölü çevresindeki kaleler ile Azerbaycan ve Irak-ı Arap'ta kontrolü sıkı tutmaktı. İkincisiyse Fırat Nehri'ni Osmanlı ve Safevi toprakları arasında doğal bir sınır haline getirmekti. Bu iki husus Sultan Süleyman ile Şah Tahmasb (1524– 1576) dönemlerinde Osmanlı-Safevi ilişkilerinin genel karakterini belirlemiştir 17 . I. Süleyman zamanında doğuya doğru düzenlenen üç büyük ve masraflı sefer sonunda Osmanlı merkezî idaresi bu planlarını büyük ölçüde gerçekleştirdi. 14
Allouche, a.g.e., s. 112-113. Fisher, “The Foreign Relations of Turkey, 1481–1512”, s. 89-90. 16 Modern tarihçiler XVI. yüzyılın başında sınırların genişlemesiyle birlikte Osmanlı Devleti'nin dışarıya karşı takip ettiği siyasetin farklılaşmasını «yönelim krizi» olarak nitelendirmişlerdir, bkz. Subhi Labib, “The Era of Suleyman the Magnificent: Crisis of Orientation”, International Journal of Middle East Studies, X/4, (November 1979), s. 435-455. 17 Allouche, a.g.e., s. 114-115. Kanunî Sultan Süleyman'ın doğu siyaseti hakkında genel bir değerlendirme için bkz. Rhoads Murphey, “Suleyman's Eastern Policy”, Suleyman the Second and His Time, (edt. Halil İnalcık-Cemal Kafadar), İstanbul 1993, s. 229-248. 15
Sultan Süleyman döneminde İran'a düzenlenen seferlerin ilki 1533-35 yılları arasında gerçekleşmişti. Süleyman'ın tahta çıktıktan sonra dikkatini Rumeli'deki meselelere vermesi nedeniyle biraz geç kalmış olsa da İran seferi birkaç yıldır gündemdeydi. Zira Ulama ve Şeref Han örneğinde olduğu gibi iki tarafın sınır valilerinin zamana ve zemine göre taraf değiştiren tutumları18, 1526–28'de Anadolu'da birkaç Kızılbaş ayaklanmasının çıkması, Bağdat'taki Safevi valisinin Osmanlılara biat edip padişah adına sikke bastırmasına rağmen Tahmasb tarafından cezalandırılması gibi hadiseler Süleyman'ı İran'a sefer açmak konusunda teşvik ediyordu. Bununla birlikte Osmanlı Devleti'ni asıl cesaretlendiren ise 1524'te Şah İsmail'in ölümü ve yerine on yaşındaki oğlu Tahmasb'ın geçmesiyle Safevi ülkesinde baş gösteren karışıklıklardı. Zira yeni şahın çocuk yaşta olması devlet yönetiminde söz sahibi olmak isteyen Kızılbaş beylerini birbirine düşürmüş ve ülkede istikrarsızlığa yol açmıştı. Durumdan istifadeyle Özbekler, Safevilerin elindeki Horasan'a saldırmışlardı. Safevilerin doğuda Özbeklerle uğraştığı bir sırada Sultan Süleyman Habsburglarla barış yapar yapmaz 1533'de geniş yetkilerle donattığı Veziriazam İbrahim Paşa'yı doğu seferine gönderdi19. Kışı Halep'te geçiren İbrahim Paşa 1534'te Safevi başkenti Tebriz'i fethedince Sultan Süleyman da ordusuyla buraya gelerek kendisine katıldı. Tebriz'den sonra Irak-ı Arap'a yönelinmesi dolayısıyla Irakeyn Seferi olarak da bilinen bu harekât sırasında Şah Tahmasb belki de kendisi açısından doğrusunu yaparak hiçbir zaman Osmanlı ordusunun karşısına çıkmadı20. Sonuçta Bağdat, Basra, Necef ve Kerbela gibi siyasî ve dinî bakımdan önemli Safevi şehirlerinin ele geçirilmesi yanında Osmanlı sınırları 18
Aslen Teke Türkmenlerinden bir tımarlı sipahi olan Ulama, Şah-kulu isyanından sonra Şah İsmail'in yanına gitmiş, yiğitliği ve cesareti sayesinde az zamanda Azerbaycan valiliğine kadar yükselmişti. Ancak Tahmasb'ın ilk zamanlarında oldukça güç kazanan kendi aşireti Tekelülere karşı diğer oymakların birleşip Şah'ın desteğiyle başlattığı mücadeleyi kaybedince Osmanlılara sığınmıştı (1532). Ardından İstanbul'a naklinden sorumlu Bitlis hâkimi Şeref Han'ın kendisini öldürmek niyetinde olduğu düşüncesiyle Padişah ve veziriazam nezdinde teşebbüste bulununca Şeref Han da Safevilere sığınmak zorunda kalmıştı. Bu ve benzeri hareketlerine binaen Şah Tahmasb onun Osmanlılara sığındıktan sonra özellikle Veziriazam İbrahim Paşa'yı kışkırtarak Irakeyn Seferi'nin açılmasında etkili olduğuna inanmaktadır, bkz. Şah Tahmasb-ı Safevî, Tezkire, (çev. Hicabi Kırlangıç), İstanbul 2001, s. 29-32. 19 Bu konuda geniş bilgi için bkz. M. Tayyip Gökbilgin, “Arz ve Raporlarına Göre İbrahim Paşa'nın Irakeyn Seferindeki İlk Tedbirleri ve Fütuhatı”, Belleten, XXI/83, (Temmuz 1957), s. 449-482; Feridun Emecen, “Irakeyn Seferi”, DİA, XIX, s. 116-117. 20 Kanuni Sultan Süleyman, Safevi Şahı Tahmasb'ı savaş meydanına davet etmişse de Tahmasb cevabında sayıca üstün Osmanlı kuvvetlerine karşı gereksiz yere savaşarak ordusunu telef etmeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca Şah, Sultan Süleyman'ın kendisini takip etmesini zorlaştırmak için her yeri tahrip etmekle Osmanlı ordusunun çevreden lojistik destek almasını engellemeye çalışmıştır, bkz. Şah Tahmasb-ı Safevî, Tezkire, s. 39-40.
güneydeki liman kenti Basra'ya kadar ulaşmıştı. Birkaç yıl sonra burasının da Osmanlı topraklarına katılmasıyla Irak-ı Arap'ın fethi tamamlanmış oldu21. Sultan Süleyman zamanında Safeviler üzerine iki sefer daha düzenlendi. Bunlardan ilki 1548–49 yıllarındaydı. Şirvan'da vali iken ağabeyi Şah Tahmasb ile ters düşüp ona karşı mücadeleye girişen Elkas Mirza'nın, üzerine gönderilen kuvvetlerden kaçarak Osmanlı Devleti'ne sığınması iki devlet arasındaki ilişkileri germişti. Destek verildiği takdirde Tahmasb'ı devirip yerine geçmek konusunda Osmanlı yönetimini ikna etmeyi başaran Elkas Mirza 1548'de beraberinde bir Osmanlı ordusu ile İran'a yöneldi. Fakat mühimmat ve zahire sıkıntısı nedeniyle Tebriz'den öteye gidemeyip geri çekildiler. Beklenen başarının elde edilemediği bu sefer sonucunda Elkas Mirza'nın Tahmasb'ın yerine geçmek için yeterli desteğe ve hırsa sahip olmadığı anlaşılırken, en önemli kazanç Van'ın fethi oldu22. Birkaç yıl sonra Tahmasb'ın, Osmanlı Devleti'nin Orta Avrupa işleri ile meşgul olmasını fırsat bilip kaybettiği yerleri geri almak için giriştiği faaliyetler bir kez daha doğu seferini gündeme getirdi. 1554 yılında Sultan Süleyman komutasındaki ordu 23 Revan ve Nahçıvan'a kadar ilerleyip Safevi sınırına yönelik akınlarda bulunduysa da Şah Tahmasb ve ordusu yine ortaya çıkmadı. Dönüş yolundayken Mayıs 1555'de Amasya'da bir antlaşma yapıldı ve Safeviler, Irak-ı Arap ve Kuzey Azerbaycan'daki Osmanlı hâkimiyetini tanıdılar 24 . İslâm dünyasının en güçlü devleti konumundaki 21
Allouche, a.g.e., s. 151. Bacque-Grammont'a göre Irak-ı Arap'ın fethine rağmen asker ve mühimmat kaybının fazlalığı dolayısıyla bu sefer Osmanlılar için neticede başarısızdır. Zira Veziriazam İbrahim Paşa'nın yeterli hazırlığı olmayan orduyu Bağdat'tan sonra Tebriz üzerine sevk etmesi kayıpları arttırmıştı. Bu hatası Paşa'nın idam sebeplerinden birisi olacaktı, bkz. Jean-Louis Bacque-Grammont, “XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlılar ve Safeviler”, Prof.Dr. Bekir Kütükoğlu'na Armağan, İstanbul 1991, s. 217-218. 22 Roger Savory, “Alkas Mirza”, EI, I, s. 406; Salih Aliyev Muhammedoğlu, “Elkas Mirza”, DİA, XI, s. 55. Daha geniş bilgi için bkz. Walter Posch, Der Fall Alkas Mirza und der Persienfeldzug von 1548– 1549: ein Gescheitertes Osmanisches Projekt zur Niederwerfung des Safavidischen Persiens, Marburg 2000. 23 Başlangıçta ordunun başında Veziriazam Rüstem Paşa bulunuyordu. Ancak veliaht tayin edilen Selim'e karşı Mustafa'dan yana tavır alan ordunun, özellikle de yeniçerilerin isyan noktasına geldiği başkente iletilince Kanunî Sultan Süleyman İstanbul'dan yola çıkarak Konya Ereğlisi'nde ordunun başına geçmiş ve oğlu Mustafa'yı öldürtmüştür, bkz. Şerafettin Turan, Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, Ankara 1997, s. 34-43. 24 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, s. 361. Amasya Anlaşması için bkz. Ali Ekber Diyanet, İlk Osmanlıİran Anlaşması (1555 Amasya Müsalahası), İstanbul 1971; İlhan Şahin-Feridun Emecen, “Amasya Antlaşması”, DİA, III, s. 4-5.
Osmanlılar bu antlaşmayla şimdiye dek tanımadıkları Şiî Safevi Devleti'nin varlığını kabullenmiş oluyorlardı. XVI. yüzyılın ilk yarısındaki savaşlar her iki taraf açısından da tam bir netice vermemişti.
Osmanlılar
büyük
ve
masraflı
seferlerle
Safevileri
ortadan
kaldıramayacakları gerçeğini kavramışlar, Safeviler ise Anadolu'daki Kızılbaş zümreleri kullanarak Osmanlı Devleti'ne zarar veremeyeceklerini anlamışlardı. Dolayısıyla her iki tarafın da politikalarını çeşitlendirmesi ve mücadeleyi daha farklı alanlara yayması gerekiyordu. Bu nedenle sonraki yıllarda iki devlet arasında cereyan eden savaşlar, birinin diğerine siyasî ve ekonomik bakımdan üstünlük kurabileceği sınırlandırılmış bölgeler üzerinde yoğunlaşırken, düşmanı arkadan vuracak ittifak arayışları da daima gündemde olacaktı. Osmanlı Devleti'nin 1560'lardan itibaren Kafkasya'ya karşı artan bir ilgisi mevcuttu. Bu ilgi sadece Safevileri etkisizleştirmek amacından kaynaklanmıyordu. Kuzeyde yeni bir tehdit olarak beliren Rusların 1552'de Kazan'ı, 1556'da da Astarhan'ı ele geçirerek Hazar Denizi'nin kuzeyindeki dengeleri değiştirmesi doğuyla ilgili siyasetlerin yeniden gözden geçirilmesini gerektirdi. Rus tehdidini bertaraf edebilmek için 1563'te bir sefer tasarlandıysa. Ancak 1569'da gerçekleşebildi. Astarhan Seferi diye bilinen bu teşebbüsle Osmanlı merkezî yönetimi, Don ile Volga nehirleri arasında bir kanal açıp Karadeniz'den gönderecekleri bir donanmayı Hazar Denizi'ne geçirmeyi amaçlıyordu. Bu sayede Rusların Volga'nın aşağı havzasından uzaklaştırılması, İran'ın arkadan kuşatılması, Kafkasya'da tam hâkimiyetin sağlanması, Orta Asya'daki hanlıklar ile doğrudan ilişki kurulması ve Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçen ticaret yollarının kontrol altına alınarak ticaretin canlandırılması düşünülüyordu. Ayrıca bu sıralarda Şirvan ve Gürcistan'daki hanlar Safevilere karşı Osmanlı Devleti'nden himaye talep etmekteydi. Sokollu Mehmed Paşa'nın Safevilerin ve Rusların hakkından aynı anda gelmeyi planladığı bu proje çeşitli iç ve dış nedenlerle başarıya ulaşamayınca hedeflenen sonuçlara da ulaşılamadı25.
25
Akdes Nimet Kurat, “The Turkish Expedition to Astarkhan in 1569 and the Problem of the Don-Volga Canal”, Slavonic and East European Review, XL/94, (December 1961), s. 7-23; Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve İdil Boyu (1569 Astarhan Seferi, Ten-İdil Kanalı ve XVI-XVII. Yüzyıl Osmanlı-Rus
Astarhan Seferi'nin başarısızlığı üzerine büyük hayal kırıklığı yaşayan Osmanlılar yaklaşık on yıl sonra bir kez daha İran meselesini gündemlerine aldılar. 1555 sonrasında ilişkileri gerginleştiren birkaç olaya rağmen iki devlet de 1578'de genel bir Osmanlı saldırısı başlayıncaya kadar antlaşma hükümlerine sadık kalmışlardı. Ancak 1576'da Şah Tahmasb'ın ölümünden sonra Safevi ülkesinde başlayan istikrarsızlık Osmanlı yöneticilerini savaş için cesaretlendirmekteydi. Oysa Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa başta olmak üzere bir kısım Osmanlı yöneticileri barışın bozulmasına pek taraftar değildiler. Fakat Tahmasb'ın yerine tahta çıkan II. İsmail'in (1576–1577) tutarsız yönetimi sırasında artan sınır tecavüzleri, Anadolu'da yeniden canlanan Kızılbaş faaliyetleri, ahalisinin önemli bir kısmı Sünnî olmasına rağmen Safevi hâkimiyetindeki Şirvan'da başlayan isyan ve nihayet Sokollu Mehmed Paşa'nın siyasî hasmı Lala Mustafa Paşa'nın şahsi ihtirasları savaş kararı verilmesinde etkili oldu26. Neticede büyük bir Osmanlı kuvveti 1578'de Azerbaycan topraklarına girdi. Batıdaki mücadelenin bir kenara bırakılıp ansızın doğuya yönelinmesi, Avrupalıların Atlantik Okyanusu'na açıldığı bir dönemde Türklerin de Orta Asya'nın zenginliklerini elde etme amacı olarak yorumlansa da27, meselenin sadece ticarî zenginliğe ulaşmak arzusuyla izahı mümkün değildir. Mamafih bu saldırı ile hedeflenenlerin 1569 seferinin beklentileriyle örtüştüğünü, yani Hazar Denizi'ne kadar Azerbaycan bölgesinin ele geçirilerek Safevi ve Rus tehditlerinin buralardan uzaklaştırılması ve Orta Asya hanlıklarıyla doğrudan irtibat kurulması olduğunu söylemek mümkündür. Savaş başladıktan sonra Osmanlı Sarayı, Safevilerin doğu komşusu ve geleneksel düşmanı Özbeklerin hükümdarı II. Abdullah Han (1560–1598) ile irtibata geçti. Osmanlı Devleti ile Özbek Hanlığı arasında XVI. yüzyılın başından beri Safevilere karşı bir ittifak oluşturma düşüncesi mevcut olmasına rağmen her iki tarafın da öncelikleri farklı olduğundan böyle bir ittifak şimdiye kadar gerçekleşememişti. Oysa şimdi taraflar Safevi Devleti'ni bütünüyle ortadan kaldıracak ortak bir askerî Münasebetleri), Ankara 1966, s. 93-98; Halil İnalcık, “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü”, Belleten, XII/46, (Nisan 1948), s. 349-402. 26 Kütükoğlu, a.g.e., s. 23-31; Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar'ın Kafkas-Ellerini Fethi (1451–1590), Ankara 1993, s. 257-267. 27 Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, II, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Ankara 1994, s. 588.
harekâta girişmek konusunda anlaşmışlardı 28 . Bununla birlikte Buhara ve Harezm Özbeklerinin aralarında Şiban Han'ın yasal varisliği konusunda süre gelen ihtilaf ve kuzeyden Kazakların saldırıları Abdullah Han'ın hemen harekete geçmesini engellemekteydi. Bu nedenle Osmanlı-Özbek ittifakı Safeviler karşısında ancak 1588'den sonra meyvelerini verdi. İki taraftan uğradığı saldırılar sonucunda batıda ve doğuda önemli toprak kayıplarına uğrayan Safevi Şahı'nın barış teklifine Osmanlı yönetimi, Özbek Hanı Abdullah'ın itirazlarına rağmen olumlu cevap verdi. Böylece Osmanlı-Özbek ittifakı nihaî amacına ulaşamadı ve Abdullah Han Safevilere karşı mücadelesini yalnız sürdürmek zorunda kaldı29. Osmanlıların 1578'de büyük bir orduyla başlattıkları taarruz ve Özbeklerle ittifak teşebbüsü Kafkasya'daki varlığını sürdürmek isteyen Safevileri de Ruslara yakınlaştırmıştı. Aslında iki devletin münasebeti 1568 yılında Astarhan Seferi'nin hemen öncesinde başlamış, aynı yıl bir Rus elçilik heyeti Safevi sarayında kabul edilmiş 28
Kütükoğlu, a.g.e., s. 118. Dönemin Osmanlı-Özbek ilişkileri için bkz. J. Audrey Burton, “Relations between the Khanate of Bukhara and Ottoman Turkey, 1558–1702”, IJTS, V/1-2, (1990-91), s. 87-99. Abdullah Han bu ittifaka Hindistan Timurîleri'nin sultanı Celaleddin Ekber Şah'ı (1556–1605) da davet etmiştir. Fakat Ekber Şah, Osmanlı Padişahını atalarının (Safevilerle) yaptığı barışı bozmakla suçlamış, üstelik Abdullah Han'a bir karşı ittifak, yani Hindistan Timurîleri-Özbek-Safevi ittifakı önermiştir. Ancak bu teklif Abdullah Han tarafından kabul edilmemiştir. Buna rağmen Ekber Şah 1587'de Osmanlı donanmasını Hint Okyanusu'ndan uzaklaştırmak için Portekizlilerle Yemen kıyılarına ortak bir saldırı girişiminde bulunmuştur. Zira o, Osmanlı Devleti'nin Orta Asya ve Hint Okyanusu'na yönelik ilgisini yeni bir Portekiz istilası olarak görüyor, doğal olarak kendisi ve devleti için tehlikeli buluyordu. 1605'te ölen Ekber Şah'ın Osmanlı karşıtı siyaseti oğlu Cihangir Şah (1605–1627) tarafından da sürdürülmüş, hatta o, Şah Abbas ile dostane ilişkiler kurarak Osmanlılarla savaşında malî destek bile vermiştir. Bununla birlikte Şah Abbas'ın 1622'de ülkesinin topraklarına girerek önemli bir ticaret şehri olan Kandahar'ı almasına gücenen Cihangir Şah bu tarihten sonra Osmanlı Devleti ile yakınlaşmış ve samimi ilişkiler halefleri tarafından da devam ettirilmiştir, bkz. Naimur Rahman Farooqi, Mughal-Ottoman Relations: A Study of Political and Diplomatic Relations between Mughal India and the Ottoman Empire, 1556–1748, Ph.D. dissertation, Wisconsin 1986, s. 36-66. Safevilerin Kandahar'ı ele geçirmesi ve Hindistan Timurîleri'nin buna tepkisi için bkz. Rizaul Islam, Indo-Persian Relations, A Study of the Political and Diplomatic Relations between the Mughal Empire and Iran, Tehran 1970, s. 83-86. 29 Osmanlı-Özbek ittifakının neden başarılı olamadığına dair çeşitli yorumlar bulunmaktadır. Mesela Batılı tarihçi Allen'e göre, Osmanlı-Özbek ittifakının Safevileri ortadan kaldırarak Moğolların XIII. yüzyılda gerçekleştirdiği enlemesine yayılmayı yeniden canlandırma teşebbüsü, tarihin akışına ters bir durumdu ve gerçekleşmesi de imkânsızdı. Ayrıca o, ağır levazımat ve topların hareketini gerektiren yeni savaş taktiğinin savunmada yani uzak bölgelerin ve ordugâhların sağlamlaştırılıp uzun süre boyunca korunmasında Osmanlıların ve Özbeklerin güçlerini aşacağını ileri sürmektedir, bkz. W.E.D. Allen, Problems of Turkish Power in the Sixteenth Century, London 1963, s. 38. İngiliz tarihçi Murphey'e göre de Osmanlı yönetiminin Azerbaycan'a ve Hazar ötesine yayılması belli bir temelden yoksun olup olağandışı politik koşulların ve geçici fırsatlardan yararlanma girişimlerinin sonucudur, bkz. Ordu ve Savaş, 2007, s. 27. Bir diğer yorum pek mantıklı görünmese de Osmanlı Devleti'nin bu ittifakı sürdürmek istememesinin nedenini güçlü bir Özbek Hanlığı ve fetih heveslisi Abdullah Han'ın yeni bir Timur gailesi yaratabileceği endişesine bağlamaktadır, bkz. Abdullah Gündoğdu, “Türkistan'da Osmanlı-İran Rekabeti”, Osmanlı, I, (edt. Güler Eren), Ankara 1999, s. 585.
ve hediye olarak bazı askerî malzeme getirmişlerdi. Rusların amacı Safevileri, Osmanlı Devleti'ne karşı bir ittifaka ikna etmekti. Fakat Şah Tahmasb'ın 1555'te Amasya'da yapılan barıştan dolayı batı komşusuyla arayı bozmak istememesi nedeniyle bu ittifak mümkün olmadı. On yıl sonra 1578'de Osmanlıların büyük bir orduyla taarruza geçmesi ve barış durumunun ortadan kalkması üzerine 1586'da Hâdi Bey'in başkanlık ettiği bir Safevi elçilik heyeti bu kez Rusları olası ittifaka ikna için Moskova'ya gitti. Safevi Şahı teklifinde o derece ciddiydi ki, geri aldığı takdirde Bakü ve Derbend'i Ruslara vermeye hazır olduğunu belirtiyordu. Lakin Ruslar, Safevilerin teklifinin ciddiyetinden emin olmadıklarından ve Osmanlı Devleti ile ilişkilerini bozmak istemediklerinden hemen olumlu yanıt vermediler. Zaten savaşın seyrinin de Osmanlılardan yana olması bu ittifakın gerçekleşmesine imkân vermedi30. Safeviler ile Rusların münasebetleri 1590'da Osmanlı Devleti ile yapılan barıştan sonra da devam etti. 1594'te İran'a ulaşan bir Rus elçilik heyeti bu kez Osmanlılara karşı ortak bir hareket için Safevileri teşvik etti. Lakin bundan da bir sonuç çıkmadı. 1603 yılında Azerbaycan'a saldıran Şah Abbas, Ruslara bir kez daha elçi gönderdi. Elçinin görevi Rusları ortak bir askerî harekâta ikna etmekten ziyade dolaylı yoldan da olsa Osmanlı Devleti'ni güç duruma sokacak Kafkasya'ya yönelik bir saldırıda bulunup bulunamayacaklarını öğrenmekti. Ancak Ruslar bu sırada salgın hastalık, kıtlık, taht kavgaları ve Lehlilerin saldırılarıyla boğuşmakta olduklarından31, Safevilerin teklifleriyle ilgilenecek durumda değillerdi. Rusların bu güçsüz durumu Safevilere Azerbaycan'a yönelik istilayı daha kuzeye yani Dağıstan ve Gürcistan'a kadar genişletme cesareti verdi. Şah Abbas'ın Ruslarla ilişkisi azalarak da olsa saltanatının son yıllarına değin devam etti. Fakat hiçbir zaman Osmanlı Devleti aleyhinde siyasî ve askerî bir ittifak ile sonuçlanmadı 32 . Yalnız bütün bu diplomatik temaslar iki ülke
30
Rudi Matthee, “Anti-Ottoman Concerns and Caucasian Interest, Diplomatic Relations between Iran and Russia, 1587–1639”, Safavid Iran and her Neighbors, (edt. Michel Mazzaoui), St. Lake City 2003, s. 108-110. 31 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917'ye Kadar, Ankara 1993, s. 181-182, 193-211. 32 Matthee, a.g.m., s. 110-120.
arasında ticaretin giderek gelişmesine ve yıldan yıla artan miktarda ipeğin İran'dan Rusya'ya gönderilmesine yol açtı33. 1578'de karşılıklı sınır akınlarıyla başlayan ve on iki yıl süren bu uzun ve çetin savaşın güç koşullara rağmen Osmanlı orduları Gürcistan, Azerbaycan ve Şirvan'da birçok yeri fethettiler. Ele geçirilen yerler arasında eski Safevi başkenti Tebriz de bulunuyordu. Lakin bitmek bilmeyen savaşın asker ihtiyacını karşılamak için reayadan binlerce kişinin orduya yazılması, sonra bunların fetih bölgelerindeki tımarlarda, kalelerde ve ocaklarda dirlik ve kapı sahibi olmaları Osmanlı düzeninin temel ilkesi olan reaya ve askerî ayrımını temelinden sarsmıştı. Daha kötüsü savaşın ortaya çıkardığı maddi külfetti. Sayısı yüz bini aşan ordunun iaşe ve ikmali için yapılan büyük masraflar maliyenin gelir-gider dengesini bozmuştu. Öyle ki, fethedilen bölgelerin imarına para ayrılamadığı gibi askerlerin ulufe ödemeleri bile aksamaktaydı. Buna bir de yıllardır süren savaş yüzünden psikolojisi bozulan askerlerin yarattığı huzursuzluklar (düzensizlik, emre itaatsizlik, isyan, firar) eklenince Özbek Hanı Abdullah'ın itirazlarına rağmen barış yapmak kaçınılmaz bir hal almıştı. Safevi cephesinde durum daha da kötüydü. Mağlubiyetler ordunun moralini bozmuş, saray entrikaları artmış, Kızılbaş beyleri arasındaki iktidar mücadelesi savaşın önüne geçmişti. Bu ortamda Muhammed Hüdabende (1577–1587) tahttan indirilip yerine Abbas geçirildi. Şah Abbas zayıf konumuna rağmen savaşı devam ettirmekten yanaydı. Fakat Özbeklerin 1588 yılında doğudan saldırıya geçerek Herat başta olmak üzere bazı kentleri ele geçirmeleri34 üzerine Osmanlı Devleti'yle barış yapmaya mecbur kaldı. Nihayet 1590 yılında Ferhat Paşa Antlaşması ile Safeviler, Tebriz, Karacadağ, Gence, Karabağ, Şirvan, Gürcistan, Nihavend, Luristan, Şehrizor'daki Osmanlı egemenliğini tanıdılar. Ayrıca Hz. Muhammed'in ashabı ve halifeleriyle Sünnîlere yönelik hakaret içeren ifadeler kullanmamaya söz verdiler35. Haydar Mirza adlı Safevi
33
Rudi Matthee, “Anti-Ottoman Politics and Transit Rights: The Seventeenth-Century Trade in Silk between Safavid Iran and Muscovy”, Cahiers du Monde Russe, XXXV/4, (1994), s. 748-750. 34 R.D. McChesney, “The Conquest of Herat 995–6/1587–8: Sources for the Study of Safavid / QizilbashShibanid / Uzbek Relations”, Etudes Safavides, (edt. Jean Calmard), Paris-Teheran 1993, s. 69-107. 35 Münşe‘atü's-selâtîn, II, s. 249-252.
şehzadesi de antlaşmanın devamını temin için rehine olarak İstanbul'a gönderildi 36 . Safeviler karşısında 1514'ten sonra ilk kez bu kadar parlak bir başarı elde eden Osmanlılar yeniden Orta Avrupa meselelerine yöneldiler. Şah Abbas ise büyük toprak kayıplarına rağmen bu antlaşmayla kendisi ve ülkesi için en önemli tehdidi bertaraf etmişti. Böylece dikkatini içerde istikrarı sağlamaya ve doğuda Özbeklerle mücadeleye yoğunlaştırabilecekti. XVI. yüzyılın son çeyreği Osmanlılar için oldukça zor bir dönemdi. Doğuda ve batıda girişilen uzun savaşların ortaya çıkardığı problemler, nüfus artışı, batının yeni askerî teknolojisi, finansal bunalım vb. faktörlerin olumsuz sonuçlarıyla birleşince ülkeyi siyasal, sosyal ve ekonomik bakımdan ciddi bir kriz ortamına sürüklemişti. Nüfus baskısı yüzyılın başlarından beri var olan bir gelişmeydi. Bununla birlikte fetihler sürdükçe ve yeni yerler iskâna açıldıkça bu baskının etkisi fazla hissedilmiyordu. Yüzyılın ortalarında fetihler yavaşlayınca bu baskının şiddeti artmaya başladı. Topraksız ve işsiz binlerce insan çareyi beylere, paşalara ve saraya kapılanmakta buldu. Safeviler ve Habsburglarla yapılan savaşlarda tımarlı sipahilerden ziyade tüfek kullanabilen piyade askerine olan ihtiyaç kapıkulu sayısını daha da arttırdı. Maaşlı asker sayısındaki plansız artış finansmanda sorun yaratınca devlet çareyi bu insanların barış zamanlarında orduyla ilişkilerini kesmekte buldu. Böylelikle savaş zamanlarında askere alınıp, barış zamanlarında başıboş bırakılan, sekban ve sarıca diye adlandırılan silahlı gruplar ortaya çıktı37. Dönemin bir başka sıkıntısı malî krizdi. 1580'lerden itibaren Osmanlı piyasaları yoğun şekilde Amerika'dan gelen gümüşün etkisi altına girmişti. Buna savaşların getirdiği maddi yük de eklenince hazine açıkları büyüdü ve devlet 1585– 86'da paranın değerini düşürmek zorunda kaldı38. Hazine açıklarının kapatılması için bir diğer çare ise vergilerin çeşitlendirilmesi ve avarız türünden vergilerin düzenli hâle getirilmesiydi. Fakat hazineye gelir sağlama amacındaki bu teşebbüsler geniş halk 36
Kadı Ahmed-i Kumî, Hülâsatü't-tevârîh, (Translated and edited by Hans Müller as Die Chronik Hulāsat at-tawārīh des Qāzī Ahmad Qumī: Der Abschnitt über Schah ‘Abbās I), Wiesbaden 1964, s. 4447. 37 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Halil İnalcık, “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600–1700”, AO, VI, (1980), s. 283-337. 38 1585–86 tağşişinin nedenleri ve Osmanlı ekonomisine etkisi hakkında bir değerlendirme için bkz. Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi, İstanbul 1999, s. 143-161.
kitleleri üzerinde hoşnutsuzluk yarattı. İşsiz güçsüz kalabalıkların, sarıca ve sekbanların, tımarları ellerinden alınmış sipahilerin, savaştan kaçan kapıkulları ve yeniçerilerin en önemli insan kaynağını oluşturduğu «Celâlî» adı verilen silahlı çetelerin isyanı XVI. yüzyılın son on yılında Anadolu'nun her yanına yayıldı. Bunlar XVII. yüzyıl başlarında Karayazıcı, Deli Hasan, Kalenderoğlu gibi bazı Celâlî liderlerinin etrafında toplanarak Osmanlı düzenli ordularıyla savaşan, şehirleri yağmalayan büyük organize çetelere dönüştüler. Celâlîlerin zulmünden kaçan halk kalelere, palangalara ve büyük şehirlere sığınmak zorunda kaldı. Anadolu'da ziraî ve ticarî faaliyetler durma noktasına geldi. Devletin otoritesini ve bütünlüğünü ciddi şekilde tehdit eden bu çeteler 1607–1610 yılları arasında Kuyucu Murad Paşa'nın şiddetli tedbirleriyle ortadan kaldırıldı39. Osmanlı ülkesinde bunlar yaşanırken Şah Abbas; hem iktidarını pekiştirmekte, hem de devleti güçlendirme ve yeniden yapılandırma yolunda bir takım reformlar gerçekleştirmekte idi. O, 1587'de tahta çıktıktan sonra iki cephede birden savaşı sürdürürken, dâhildeki en önemli meselesi Kızılbaşların yönetimdeki nüfuzlarıydı. Aslında beyler devletin kuruluşundan beri ülkenin yönetiminde etkindiler. Fakat etkileri Muhammed Hüdabende'nin zayıf iktidarında daha da artmıştı. Üstelik aralarındaki amansız rekabet ve düşmanlık, dâhilde sürekli isyanlar çıkmasına neden oluyordu. Böyle hallerde ülkenin çıkarları ve savunması pek önemsenmediğinden, devlet giderek zayıflamaktaydı. İşte bu ortamda tahta çıkan Şah Abbas, Kızılbaş umeranın gücünü bertaraf edip merkezî otoriteyi temin için kendisine bağlı daimi bir ordu oluşturmak için kolları sıvadı. Zira Kızılbaş zümresine dayanan bir ordunun hükümdarlarına bağlılığı beylerin iyi niyet ve sadakatleri ölçüsündeydi. Kızılbaş beylerin ordudaki gücünü azaltmak maksadıyla genç Şah «şahseven» 40 adıyla anılan doğrudan kendine bağlı askerî bir birlik oluşturdu. Ancak bu çaba yeterli gelmeyince Osmanlı kapıkulu teşkilatını andıran tarzda Kafkasya'da yaşayan Hıristiyan toplulukların (Gürcü, Ermeni ve Çerkez) mensuplarından oluşan ve ücretleri merkezî hazineden ödenen «Gulâmân-ı Hâssa-i Şerife» adıyla ateşli silahlarla donatılmış bir ordu teşkil etti. Diğer taraftan 39
Celâlî isyanları hakkında geniş bilgi için bkz. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celalî İsyanları, İstanbul 1995; William J. Griswold, Anadolu'da Büyük İsyan, 1591–1611, (çev. Ülkün Tansel), İstanbul 2000; Mücteba İlgürel, “Celali İsyanları”, DİA, VII, s. 252-257. 40 Şahseven hakkında bkz. Richard Tapper, “Shahsevan”; El, IX, s. 221; Aynı Yazar, İran'ın Sınır Boylarında Göçebeler, Şahsevenlerin Toplumsal ve Politik Tarihi, (çev. F. Dilek Özdemir), Ankara 2004.
Kızılbaş korcularının sayısı azaltılırken mahallî beylere bağlı kuvvetler de dağıtıldı. Daha sonra Fars ve Tacik unsurlardan oluşturulan tüfekçi ve esirlerden devşirilen topçuların da katılımıyla bu ordunun mevcudu kırk bine ulaştı41. İktidarını pekiştirme ve devleti yeniden yapılandırma faaliyetleri çerçevesinde yeni ordunun teşkiliyle uğraşan Şah Abbas, ayrıca ülke içindeki muhalif unsurlara karşı harekete geçti. Öncelikle tahta çıkmasında önemli pay sahibi ve hâlihazırda «vekîl-i divân-ı âlî»si olan Ustaclu Aşireti'nin kudretli beyi Mürşid-kulu Han'ı ortadan kaldırdı (1589). Ardından Irak-ı Acem, Fars, Kirman ve Luristan'daki ayaklanmaları bastırarak güvenliği sağladı. Gîlan ve Mazenderan'ın yerel hanedanlarına Safevi hâkimiyetini kabul ettirdi42. Dâhilî istikrarı sağlayan Şah Abbas dikkatini Özbekler tarafından istila edilen topraklara yöneltti. Batıda Osmanlılar ile savaş tüm şiddetiyle devam ederken doğudan saldıran Özbekler; Herat, Meşhed, Nişabur gibi önemli Safevi kentlerini ele geçirmişlerdi (1588). Buna 1591'de uzun süredir Safevilerin elinde bulunan Kandahar da eklendi. Özbekler on yıl kadar bu bölgeleri ellerinde tuttular. Ancak güçlü hükümdarları Abdullah Han'ın 1598'de ölümüyle başlayan saltanat mücadeleleri Şah Abbas'a aradığı fırsatı verdi. Ani bir saldırıyla Özbekleri ağır bir mağlubiyete uğrattı ve Herat şehrini geri aldı. İki tarafın savaşı 1603'e kadar devam etti ve bu süreçte Safeviler ağır kayıplara rağmen Horasan'ın batısına büyük ölçüde hâkim oldular43. Özbeklerle mücadele sırasında Safevi Şahı içeride de radikal değişiklikler gerçekleştiriyordu. Bunlardan birisi başkentin Kazvin'den Isfahan'a taşınmasıydı. Bu teşebbüs dönemin tarihçisi İskender Münşî tarafından belirtilen sebeplerin 44 aksine, jeopolitik kaygılar, ekonomik beklentiler ve devlet yönetimini Kızılbaş nüfuzundan
41
Laurance Lockhart, “The Persian Army in the Safavid Period”, Der Islam, XXXIV, (1959), s. 91-93; Tadhkırat al-Mulūk, A Manual of Safavid Administration, (Translated and expained by V. Minorsky), London-Cambridge 1980, s. 33-34; Savory, Iran under the Safavids, s. 78-80. 42 Kadı Ahmed Kumî, Hülâsatü't-tevârîh, s. 32-42; Roger Savory, “Abbas I”, EI, I, s. 7. 43 Roger Savory, “Abbas I”, EIr, I, s. 73; Röemer, “The Safavid Period”, s. 267. 44 İskender Münşî; şehrin havasının güzelliği, suyunun bolluğu ve topraklarının verimliliğinden söz ederek bir anlamda Şah'ın tercihinde bunların etkili olduğunu vurgulamaktadır, bkz. Târih-i Âlem-ârâ-yı ‘Abbâsî, I, s. 544.
uzaklaştırmakla ilgiliydi 45 . Çölün ortasında merkezî bir konuma sahip olan Isfahan başkent yapılduktan sonra gerçekleştirilen imar ve inşa faaliyetleriyle önemli bir siyasî ve ticarî merkez haline gelmiş, meydan, saray ve bahçelerinin güzelliğiyle şöhret bulmuştur46. İçeride otoritesini güçlendiren ve doğuda Özbeklere karşı zafer kazanan Şah Abbas yüzünü batıya çevirerek Avrupa devletleri ve Papalık ile münasebet kurdu. Bunda 1598'de İran'a gelip hizmetine giren Sherley kardeşlerin etkisi büyüktü. Sherley kardeşlerin en büyüğü Anthony, Essex Lordu adına 1598'de İngiltere'den yola çıkmış, Safevi Şahı'nı Türkler aleyhine Hıristiyan hükümdarlarıyla bir ittifaka razı etmek ve İngiltere ile İran arasında ticarî münasebetler kurmak için İran'a gelmişti47. Anthony Sherley ertesi yıl Şah tarafından beraberinde Hüseyin Ali Bey'in başında bulunduğu bir Safevi elçilik heyeti ile birlikte Papa, Habsburg İmparatoru, İspanya, Fransa, Lehistan ve İskoçya krallarıyla, İngiltere Kraliçesiyle ve Venedik Dojuyla görüşüp Osmanlı karşıtı ittifakın gerçekleştirilmesi için Avrupa'ya gönderildi48. Daha güvenli olduğu için Rusya üzerinden Avrupa'ya doğru yola çıkan elçilik heyeti önce altı ay kaldıkları Moskova'da Rus Çarı Boris Godunov (1598–1605), sonra 1600 yılının Ekim'inde Prag'da Habsburg İmparatoru II. Rudolph (1576–1612) ile görüştü. Buradan Toskana'ya geçen heyet Toskana dükası tarafından kabul edildikten sonra Papa VIII. Clement'in (1592–1605) huzuruna çıktı. Yolculuğun başından beri Anthony Sherley ile Hüseyin Ali Bey arasında var olan anlaşmazlık burada kavgaya dönüştü ve Sherley heyetin mihmandarlığını bıraktı. Diğer taraftan Safevi elçilik heyetinin bazı mensupları Hıristiyan olup ayrıldılar. Yanındaki adamların hemen her gün eksilmesine rağmen Hüseyin Ali Bey, İspanya'ya geçti ve III. Philip (1598–1621) tarafından kabul edildi. Fakat yanındakilerden bir kaçının daha tanassur etmesiyle heyeti iyice zayıflayınca 45
Röemer, “The Safavid Period”, s. 270-271; Stephen P.Blake, “Shah ‘Abbas and the Transfer of the Safavid Capital from Qazvin to Isfahan”, Society and Culture in the Early Modern Middle East, Studies on Iran in the Safavid Period, (edt. Andrew J.Newman), Leiden-Boston 2003, s. 146. 46 Savory, Iran under the Safavids, s. 154-176; Stephen P.Blake, Half the World: The Social Architecture of Safavid Isfahan, 1590-1722, Costa Mesa, California 1999. 47 Antony Sherley'in İran yolculuğunun ayrıntıları için bkz. Sir Antony Sherley his Relation of his Travels into Persia, London 1613; The Three Brothers; The Travels and Adventures of Sir Antony, Sir Robert & Sir Thomas Sherley, in Persia, Russia, Turkey, Spain erc. with Portraits, London 1825. 48 The Three Brothers, s. 21-22; Don Juan of Persia, A Shi‘ah Catholic, 1560–1604, (edt. G. La Strange), London and New York 1926, s. 232-233; Ayrıca bkz. Roger Savory, “The Sherley Myth”, Studies on the History of Safavid Iran, London 1987, s. 73-81.
İngiltere, Fransa, İskoçya ve Lehistan kralları nezdinde yapılacak görüşmelerden vazgeçerek 1602 yılında İran'a dönmek üzere Lizbon'dan yola çıktı49. Hüseyin Ali Bey'in başında bulunduğu elçilik heyeti vasıtasıyla iletilen cazip teklifler Habsburg İmparatoru II. Rudolph ile İspanya Kralı III. Philip'in ilgisini çektiyse de karşılık olarak boş vaatlerde bulundular. Buna rağmen Şah Abbas, niyetinin ciddiliğini göstermek için Papa'ya bizzat mektuplar göndererek Hıristiyan misyonerlerin İran'da rahat seyahat etmelerine izin vermiş, Hürmüz'e gidecek Hıristiyan tacirlere serbestlik tanımış, masrafları bizzat devlet hazinesinden karşılayarak Isfahan'da bir kilise ile manastır dahi inşa ettirmişti50. Bununla da yetinmeyip 1607'de Vatikan elçisi Paul Simon aracılığıyla Papa'ya Hıristiyan güçleri Halep'e saldırırsa, kendisinin de Diyarbekir'e yürüyeceğini bildirmişti51. Papa'nın gösterdiği alaka ve İspanyolların Basra Körfezi'ne saldırmayacaklarına dair verdikleri garanti Şah Abbas'ı savaş açmak konusunda cesaretlendirmişti52. Üstelik Osmanlılar batı cephesinde Avusturya ile savaşı sürdürürken, dâhilde de Celâlî fetretiyle meşguldüler. Bu durumun işini daha da kolaylaştıracağını bilen Safevi Şahı 1603'te Azerbaycan topraklarına ani bir saldırı başlattı. On yılı aşkın bir süredir Azerbaycan'ı elinde bulunduran Osmanlı Devleti, batı cephesinde süren savaş, Celâlî isyanları ve malî yetersizlikler sebebiyle burada sistemli bir iskân politikası uygulayamamış ve bölgenin Şiî halkı üzerinde otorite tesis edememişti. Bizzat Şah tarafından idare edilen Safevi ordusu önce Osmanlı kuvvetlerinin çekilmek zorunda kaldığı Tebriz'i, ardından Nahçıvan'ı ele geçirdi. Az sonra 1603'ün Ekim ayı ortalarında bölgedeki en büyük Osmanlı garnizonunun bulunduğu Revan Kalesi'ni kuşattı. Kaledeki kuvvetler Revan Beylerbeyi Şerif Paşa kumandasında aylarca direnmelerine rağmen Erzurum tarafından beklenen yardım bir
49
Mesela bu heyettekilerden biri olan Oruç Bey Hıristiyan olup Portekiz kralının hizmetine girmiş ve Don Juan adını almıştır. Elçilik heyetinin İspanya'daki faaliyetleri ve geri dönüşü hakkında bkz. Don Juan of Persia, s. 281-301. 50 Şah Abbas'ın Papa ile mektuplaşması için bkz. A Chronicle of the Carmelites, I, s. 92-96; Avrupa devletleri ile olan münasebetler için bkz. Laurance Lockhart, “European Contact with Persia, 1350– 1736”, CHIr, VI, s. 386-390; Kütükoğlu, a.g.e., s. 249-254; Sykes, A History of Persia, II, s. 269-283. 51 A Chronicle of the Carmelites, I, s. 130-131. 52 Kütükoğlu, a.g.e., s. 254.
türlü gelmeyince teslim olmak zorunda kaldılar (8 Haziran 1604)53. Böylece Safeviler bir yıl içinde 1590 barışıyla kaybettikleri toprakların neredeyse tamamını geri almışlardı. Safevi saldırısı Osmanlı Devleti'ni hazırlıksız yakalamıştı. Ordunun büyük kısmı batı cephesinde savaşta iken, sadece doğu eyaletlerinin askerleriyle Safevi tehdidini bertaraf etmenin mümkün olmadığını başkentteki yöneticiler gayet iyi bilmekte idiler. Zira eyalet kuvvetlerinin mühim bir kısmı da Celâlî çetelerini takip ve tediple meşguldüler. Tam bu sırada III. Mehmed'in vefatı (1603) Osmanlı ordularının hemen harekete geçmesini imkânsız kıldı. Nihayet 1604 yılında Cigalazâde Sinan Paşa komutasında bir ordu hem Celâlîlerin hakkından gelmek, hem de Safevilerle savaşmak üzere doğuya doğru yola çıktı. Ordu, Kars'a ulaştığında Safevilerin geri çekildiği haberi geldi. Sinan Paşa, Safevi ordusunun peşine düştü ise de hem kışın yaklaşması, hem de Şah Abbas'ın atalarından kalma bir taktikle çekildiği yerleri yakıp yıkması ordunun ilerlemesini güçleştirdiğinden geri dönüldü. Diyarbekir'de kışlaması yolundaki tüm tavsiyelere rağmen Van'da konaklamayı tercih eden Vezir Sinan Paşa ani bir Safevi baskını üzerine orduyu yeniden toparlamak üzere Erzurum'a çekilmek zorunda kaldı. Baharın gelişiyle birlikte Osmanlı ordusu toplanıp yeniden harekete geçti. 1605 yılının Mayıs ayında iki taraf Tebriz yakınlarında karşılaştı. Ancak Sinan Paşa, Şah Abbas karşısında ummadığı bir yenilgi alınca ordunun bütün ağırlıkları ve hazineyi savaş meydanında bırakarak geri çekildi 54 . İstanbul'da şok etkisi yaratan bu yenilginin ardından doğu cephesine yeni bir serdarın tayini gündeme geldiyse de siyasî çekişmeler nedeniyle bu iki yıldan önce mümkün olmadı. Safeviler bu süreçte Azerbaycan, Gürcistan ve Şirvan'daki bütün Osmanlı garnizonlarını ele geçirdiler. 1606 yılı başlarında Gence, yaklaşık bir yıl sonra da Şemahı Safevi hâkimiyetine geçti55. Yeni serdar Kuyucu Murad Paşa, 1607 yılının Haziran ayında Üsküdar'dan orduyla hareket etti. İhtiyar veziriazamın hedefi öncelikle Canbolad-oğlu ve Kalenderoğlu gibi büyük Celâlî şeflerinin tedibiydi. Birkaç yıl devam eden şiddetli takibat 53
Aynı Eser, s. 259-267. Mustafa Sâfî'nin Zübdetü't-tevârîh'i, II, (Haz. İbrahim Hakkı Çuhadar), Ankara 2003, s. 29-45; Târih-i Peçevî, II, s. 263-267. 55 Kütükoğlu, a.g.e., s. 270-277. 54
sayesinde Celâlîler dize getirilip Anadolu'da dirlik ve düzen temin edilince sıra İran üzerine yürümeye geldi (1610). Tebriz'e kadar ilerleyen Osmanlı ordusu karşısında meydan savaşından ısrarla kaçınan Şah Abbas, Kuyucu Murad Paşa'nın bütün meydan okumalarına rağmen ortaya çıkmadı. Bunun üzerine ordu, gelecek sefer mevsimine kadar kışlaklara döndü. Kuyucu Murad Paşa'nın Diyarbekir'de kışladığı sırada iki taraf arasında başlayan diplomatik temaslar, Paşa'nın 1611'de ölümüne rağmen halefi sabık Diyarbekir Beylerbeyi Nasuh Paşa tarafından sürdürüldü ve nihayet 1612 yılında barışla neticelendi56. Kuyucu Murad Paşa'nın İran üzerine yürüme hazırlıkları yaptığı sırada Şah Abbas bir kez daha Avrupa'ya elçi gönderdi. Önce Prag'da Habsburg İmparatoru ile görüşen Robert Sherley 1609 yılı sonlarında İtalya'ya ulaştı ve Papa tarafından kabul edildi. İranlılar gibi giyinen, kadife kumaştan altın işlemeli siyah bir pelerin takan ve üstünde haç bulunan sarığıyla aynı zamanda samimi bir Katolik olduğu izlenimini vermeye çalışan Sherley, Safevi Şahı'nın Papa'ya iyi dileklerini iletti. Özenle hazırlanmış konuşmasında Şah Abbas'ın Türklere karşı kazandığı zaferlerden bahsetti ve Papa'nın liderliğinde oluşturulacak bir Hıristiyan ittifakının Türklerden İstanbul'u alabileceğini ileri sürdü. Bu gerçekleşirse Şah'ın Hıristiyan olmaya hazır olduğunu ifade etti. Ancak elçinin gösterişi ve uçuk kaçık vaatleri Papa'yı pek etkilemediğinden olsa gerek Sherley bir şey elde edemeden Roma'dan ayrıldı57. Bütün bu savaşlar süresince Osmanlı-Safevi rekabetinin iki bölge üzerinde odaklandığı dikkati çekmektedir. Bunlardan birisi Kafkasya bölgesi iken, diğeri Irak-ı Arap topraklarıydı. Bu bölgeler iki devlet için de iktisadî olduğu kadar siyasî ve jeopolitik hedefler bakımından da önem taşımaktaydı. Zira Kafkasya'ya egemen olan devlet doğal olarak Gürcüler ve Ermeniler gibi Kafkasya kavimleriyle Azerbaycan hanlıkları üzerinde otorite kurabilmekteydi. Bu nedenle Osmanlı Devleti'nin yöneticileri XVI. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Kafkasya'ya yönelik yoğun bir faaliyet içerisine girişmişlerdi. Burası ele geçirildiği takdirde Rusların Kafkasya'ya inmesinin ve Hazar 56
Kütükoğlu, a.g.e., s. 277-278. Söz konusu anlaşma için bkz. Münşe‘âtü's-selâtîn, II, s. 257-261; Düstûrü'l-inşâ, nr. 3332, 162b-166b. 57 Calendar of State Papers, Relating to English Affairs in the Archives of Venice, 1607–1610, Volume XI, (edt. Horatio F. Brown), London 1904, belge no: 524, 531, 541, 648; Sherley'in tekliflerinin reddi ve Roma'dan ayrılması hakkında bkz. belge no: 661. Bu konuda ayrıca bkz. The Three Brothers, s. 141.
Denizi kıyılarına ulaşmasının engellenebileceği, Orta Asya'dan gelip Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçen ticaret yollarının kontrol altına alınacağı ve dünyanın en önemli ipek üretim bölgesinin Osmanlı topraklarına katılacağı düşünülüyordu. Ancak Azerbaycan'ın güneyinde Şiî halkın çoğunlukta olması bu bölgenin Osmanlılardan ziyade Safevilere temayülüne neden oluyordu. Zira burası Safevi Devleti'nin doğduğu topraklardı ve Safevi hanedanıyla tarihî-dinî bağlar oldukça güçlüydü. Yine Tebriz, Gîlan, Şirvan gibi önemli ipek üretim merkezlerinin burada bulunması Safeviler için bölgeyi daha da mühim kılıyordu58. Bundan dolayı Safeviler de hem ipek üretimini, hem de bağlantılı ticaret yolları üzerinde denetim sağlayabilmek için Osmanlı Devleti ile mücadele ediyorlardı. Bununla birlikte Kafkasya'nın kuzeyine yayılmak, ülke sınırlarını Karadeniz kıyılarına ulaştırmak da Safevilerin düşünceleri arasındaydı ve bu uğurda Ruslarla ittifak yapmaktan bile çekinmemişlerdi. Kafkasya dışında mücadelenin cereyan ettiği bir diğer bölge ise Irak-ı Arap topraklarıydı. Bölge hem Sünnî hem de Şiî İslâm'ın önemli dinî merkezlerini barındırmanın yanı sıra Hindistan'dan gelip Basra Körfezi yoluyla Akdeniz'e ulaşan ticaret yollarının geçtiği bölgeydi. Dolayısıyla buraya egemen olan devlet bu yolların denetimini elinde bulundurmakla aynı zamanda dünya ticaretine hâkim oluyordu. Ayrıca Irak-ı Arap ve Arabistan'daki aşiretler üzerinde otorite tesis etmek de kolaylaşıyordu. İşte bu iki bölge için Osmanlı ile Safevi devletleri arasında baştan beri var olan rekabet 1612 barışından kısa süre sonra Kafkasya'da, ardından da Irak-ı Arap'ta tekrar başladı ve mücadeleler 1639'daki nihaî barışa kadar da devam etti.
58
Bu bölgelerin ekonomik konumları ve Safeviler için önemi hakkında bkz. Hooshang Jabbari, Trade and Commerce Between Iran and India during the Safavid Period (1555-1707), Delhi 2003, s. 31-37.
I. BÖLÜM 18. YÜZYILIN BAŞLARINDAN AFGAN İSTİLASINA KADAR SAFEVÎ DEVLETİ’NİN ÇÖKÜŞÜNÜ HAZIRLAYAN SİYASİ GELİŞMELER (1703-1721) 18. yüzyılın ilk çeyreği boyunca cereyan eden ve Safevî Devleti’nin sonunu getiren olaylar, birbirlerini zincirleme şekilde tetiklemişti. Bu olaylar, birbirlerinden uzak coğrafyalarda meydana gelmiş olmalarına rağmen birbirlerinin etkilerini güçlendirerek diğer olayların meydana gelmesine ortam hazırlamışlardı. Bir manada Afgan Gılzaylar, Safevî Devleti’nin Kandahar Beylerbeyliğinde, 1709 yılında bir domina taşına dokunmakla , o tarihte büyük ihtimalle kimsenin hayal bile etmediği uzun bir süreci, yani Safevî Devleti’nin yıkılışını başlatmış oldular. 1709-1721 yılları arasındaki gelişmeler; Kandahar’dan Dağıstan’a, Basra Körfezi’nden Isfahan’a, Moskova’dan İstanbul’a kadarki bir coğrafyada, çok sayıda insanın, topluluğun ve kurumun varlığını derinden etkiledi. Afganistan’nın bugün dünya siyasetinin merkezlerinden birinde durmasının ve Rusya’nın Kafkaslar’daki varlığının yol açtığı sonuçların kökenleri, 18. yüzyılın ilk çeyreğinde İran coğrafyasında meydana gelen olayların içinde kök salmıştır. Safevî Devleti’nin 18. yüzyılın ilk çeyreğinde çözülmeye başlamasının sadece Afganlıların ya da Dağıstan Sünnîlerinin ayaklanması ile kendinî gösteren bir süreç olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Bahreyn Arapları, Luristan Kürtleri, hatta Mugan’nın Şiî
Şahseven
aşiretinin
mensupları
bile,
Safevî
yönetiminden
duydukları
memnuniyetsizliği, bu dönem içinde silahlı isyanlarla açıkça ortaya koymuşlardı. Safevî Devleti’ni yıkıma götüren olayların başlangıcını temsil eden Afgan Gılzay isyanı ile Osmanlı Devleti’nin İran meselesine müdahil olmasına yol açan Dağıstan Sünnîlerinin isyanı ve Rusya’nın Kafkaslar’a asker sokması meselesinin anlaşılması; başta Osmanlı Devleti’nin olmak üzere, bu dönemde iran coğrafyasında siyasî faaliyet gösteren diğer iç ve dış aktörlerin faaliyet ve fiillerinin anlaşılmasını hiç şüphe yokki kolaylaştıracaktır.
A) İran’da Afgan İstilasının Ayak Sesleri I) Safevîlerin Doğu Sınırındaki Temel Siyasî Problem: Kandahar Meselesi ve Mir Üveys İsyanı Kandahar1
bölgesinin kime ait olduğu meselesi, Safevî Devleti’nin 1648’de
Kandahar’ı Babürlü Devleti’nden aldığı zamandan beri2 Babürlü İmparatorluğu ile Safevîler arasında
anlaşmazlık konusuydu. İki büyük Sünnî Afgan kabilesinin
hakimiyeti altındaki bölgenin bu halkları da, kendi aralarında bu konuda siyasî bir mutabakat sağlayamamıştı. Bölgenin hakimiyeti
konusunda Gılzaylar3 Babürlüleri;
Abdalîler ise, Safevîleri destekliyordu.4 Şah Hüseyin döneminde5 başlayan ve
Safevî Devleti’nin sonunu hazırlayan
Kandahar olaylarının, Şah Hüseyin’in Kandahar valisi olarak, Abdullah Han’ı tayin etmesi ile ortaya çıktığı söylenebilir. Abdullah Han Kandahar valisi olarak 1698’de tayin edilmîş; ancak iyi bir yönetim gösteremişti. Bu durum karşısında Kandahar halkının, kendilerine iyi davranmayan Abdullah Han ile ilgili şikâyetleri ise Isfahan tarafından dikkate alınmamıştı.6 Kandaharlılar ile vali arasındaki gerginlik devam ederken, Babürlü İmparatorunun ikinci oğlu Şah Alem, Kabil’e vali olarak atandı7 ve görevinin başına gelir gelmez Kandahar’daki Gılzayları, Safevî Devleti’ne karşı isyana teşvik etmeye başladı. Şah Alem bu yolla Kandahar’ı tekrar Babürlülere kazandırmayı umuyordu.
Babürlülerin
bu
teşviklerinin
1709’da
isyan
eden
Gılzayları
cesaretlendirdiğine şüphe yoktur.8
1
Eski Kandahar; Tarnak ile Argantab nehirleri arasında yüksek bir tepe üzerine kurulmuştu. Kabil ile Herat arasındaki yolun üzerindedir. Eski Kandahar, bugünkü Kandahar’ın 2.5 km uzağındadır, M. Longworth Dames. 2 Lockhart. 3 Mehmed Saray, Gılzayların Türk kökenli olduğunu söylüyor. Ancak bu iddia, bu alanla ilgilenen bütün araştırmacılar tarafından kabul edilmîş değildir. 4 Richard Tapper ; Mehmet Saray; İsmail Mehmetov, 2001 yılından beri Afganistan devlet başkanı olan Hamid Karzayi’nin, Gılzay aşiretine mensup olduğunu iddia ediyor; Bölgenin Babür Devleti ile Safevî Devleti arasında çekişme konusu olması, Abdalî ve Gılzayların burada nisbeten daha rahat hareket etmelerine imkan veriyordu. 5 Şah Hüseyin’in saltanatının ilk yıllarında, Safevî Devleti’nin yanıltıcı ihtişamı hakkında faydalı bir özet için bkz., Michael Axworthy; Şah Hüseyin, Çerkes bir anneden 1669’da doğmuştur, Rudi Matthee, 6 Djafar-Pour. 7 Enver Konukçu. 8 Lockhart.
Şah Alem Gılzayları isyana kışkırtırken diğer yandan diplomatik yolları da denemiş, göreve geldikten hemen sonra Isfahan’a gönderdiği
elçi ile Safevî
Devleti’nden Kandahar’ı geri isteyip niyetini açıkça ortaya koymuştu. Şah Hüseyin bu isteği doğal olarak geri çevirmişti.9 Şah Hüseyin, Kandahar’daki huzursuzluğu ve Babürlülerin Kandahar’da gözü olduğunu bildiği halde, ne Kandaharlıların Abdullah Han ile ilgili şikâyetlerini dikkate almış ne de Kandahar halkı ile Babürlüler arasındaki yakınlaşmayı engelleyecek bir girişimde bulunmuştu.10 Sanki Kandaharlıları daha da kızdırmak istermişçesine bölgede müfrit bir Şiî
politika izlenmesine göz yumarken11,
1704 yılının Haziran ayında
Kandahar’a, bu sefer Gürcü asıllı bir vali tayin etmişti.12 Bu durum zaten Isfahan yönetimi ile ilişkileri gergin olan Sünnî Kandahar halkını iyice öfkelendirmişti.13 Fars kaynaklarında, “Gurgin Han” olarak isimlendirilen ve asıl ismi XI. Giorgi olan bu vali, görünüşte Müslüman olduktan sonra Şahnevaz Han ismini almıştı.14 Kendilerine, Abdullah Han gibi, kötü davranan Gurgin Han’ın zulmünden bıkan15 Kandaharlılar, durumu Isfahan’a tekrar şikâyet ettiler. Bunu öğrenen Gurgin Han, hem Kandaharlılara daha sert davranmaya başladı16 hem de kendisine rakip olarak gördüğü Gılzayların Hutek kabilesi reisi Şah Alem oğlu Mir Üveys'i bölgedeki karışıklıkların sorumlusu ilan ederek ortadan kaldırılması talebiyle Isfahan’a gönderdi.17 9
Lockhart. Şah Hüseyin; Avrupalı elçilerce, devlet yönetimi ile ilgili olmayan, mülayim, mimari ve müziğe ilgi duyan biri olarak tasvir edilmîştir. Çizilen bu portre, Şah Hüseyin’in olan biten karşısındaki aczini açıklamaktadır, Sibylle Schuster Walser; Şiî din adamlarının etkisi altındaki Şah Hüseyin, tahta çıktıktan kısa süre sonra içkiye de alıştırılınca zaten pek ilgi duymadığı devlet işlerinden de iyice kopmuştu, Laurence Lockhart. 11 Şiîliğin yaygınlaştırılması ve Sünnîlere ve Zerdüştlere Şiîliğin zorla kabul ettirilmesi hareketinin başında, Safevî tarihinin en radikal figürlerinden biri olan Mollabaşı Muhammed Bakır Meclisi vardı, Hamid Algar; Fahameddin Başar; David Morgan; Muhammed Bakır Meclisi’nin 1699’da ölümünden sonra Şiîleştirme politikasının bayrağını, öğrencisi Muhammed Hüseyin Meclisi devralmıştır, Hamid Algar; Şah Hüseyin, Şiî müçtehidlerin o kadar etkisi altında kalmıştıki onun dönemini “Dinî Monarşi” olarak tanımlayan araştırmacılar olmuştur, R. M. Savory. 12 Maraşî; Müstevfî; Muhammed Haşim Asafi; Krozinski; Jonas Hanway; Lockhart; İsmail Aka. 13 Mervî I. 14 Djafar-Pour. 15 Muhammed Kazım Mervî’ye göre, Gurgin Han insanların malına zorla el koyuyor, bakire kızları sarayına getirtiyor ve sürekli içki içiyordu; benzer bilgiler için bkz., Maraşî; Kandaharlılar, Gurgin Han için “Şeytanın tohumu ve İnsanlığın düşmanı” diyorlardı, Arnold Fletcher. 16 Cihanguşa. 17 Jonas Hanway; T. H. Weir; İsmail Aka; Krozinsk; Lockhart; Nokili Bojko; Orhan Yazıcı, Mir Üveys’in önce isyan ettiğini ve bu isyanı zorla bastıran Gurgin Han’ın Mir Üveys’i Isfahan’a bu yüzden gönderdiğini söylüyor. Fars kaynaklarında bu iddiayı kanıtlayacak bir bilgiye rastlamadık; Rudi Matthee 10
Isfahan’a geldikten sonra Şah Hüseyin ile ricaline çok değerli hediyeler sunan ve devletin merkezindeki Gürcü nüfuzuna karşı mücadele eden devlet ricalinin tarafında hareket eden Mir Üveys 18, kendinî Isfahan’da kısa sürede sevdirdi19 ve bu sayede bir suçlu gibi değil de misafir gibi muamele görmeye başladı. Mir Üveys, Isfahan’da iken Safevî Devleti’nin içinde bulunduğu durumu ve Şah Hüseyin’nin iktidarının zayıflığını yakından görme fırsatı yakalamıştı. Şah Hüseyin’in, 1706 yılının Ağustos ayında başlayan büyük Meşhed gezisi devam ederken
20
Şah
Hüseyin’in yerine, kardeşi Abbas’ın çıkarılması teşebbüsüne de büyük ihtimalle tanık olmuştu. İsyan, Gürcü birlikleri tarafından bastırılmıştı.21 Şah Hüseyin tahta çıkalı 12 sene olmuştu ama halk ondan şimdiden bıkmıştı. Ayrıca Şah Hüseyin artık tahtını korumak için Gürcü birliklerine muhtaç konumdaydı. Safevî iktidarının içinde bulunduğu bu durum, hiç şüphe yok ki Mir Üveys’i cesaretlendirmişti. Özgürce hareket etme imkanına kavuşan Mir Üveys, 1708’in başlarında hacca gitti22 ve Mekke’deki ulemadan Şiîlerin katline dair fetvalar alarak23 1708 yılının yaz mevsiminde Isfahan’a geri döndü.24 Mir Üveys Isfahan’a döndüğünde; Safevî ricalinin, I. Petro’nun gönderdiği ve Isfahan’a gelmek için Şemahı’da kendisine izin verilmesini bekleyen İsrail Ori isimli Rus elçisini kabul edip etmeme konusunda sıkıntı yaşadığını gördü.25 Mir Üveys, bu korkuyu kendi çıkarına uygun şekilde ustaca tahrik etti. I. Petro’nun İran’ı işgal etmeye de aynı iddiayı öne sürmüştkür; Mirza Muhammed Halil Maraşî-i Safevî, Mir Üveys’in Isfahan’a Gurgin Han’ı şikâyet etmek amacıyla kendi isteği ile gittiğini söyler; Muhammed Haşim Asafi de aynı iddiayı öne sürer; Mir Üveys’in lakabı “Sultan” dı, Müstevfî; Mehmet Saray, Mir Üveys’in adını Vaiz Han olarak verirken yanılıyor. 18 Maraşî; Chronicle; Mir Üveys; kabilesinin lideri olmasının yanı sıra, Hindistan ile ticaret yapan çok zengin bir tüccardı, Lockhart; Madde yazarına göre Mir Üveys, Babürlü Sultanı I. Alem ile Safevî hakimiyetine karşı entrika çevirdiği için Isfahan’a gönderilmîştir; aynı iddiayı M. Longworth Dames de tekrarlamıştır. 19 Cihanguşa; Lockhart; Gürcüler, İran’da ciddi bir baskı grubu oluşturuyordu. Gürcü kökenlilerin İran’da oturdukları bölgelerin ve yerleşim birimlerinin bir envanteri için bkz, Pierre Oberling. 20 Gülcan Sarıoğlu. 21 Lockhart. 22 Maraşî; Jonas Hanway; Krozinski; Chronicle 23 Cihanguşa; Krozinski; Hanway; Chronicle; Resul Caferiyan; Gılzayların, Mir Üveys’in aldığı bu fetvalara binaen Isfahan üzerine yürüdüğünü söylüyor. Bu fetvaların alınması ile Gılzayların Isfahan üzerine yürümesi arasında 14 sene vardır. Gılzayların, 1722’de Isfahan üzerine yürümesinin, Mekke ulemasının 1708’de verdiği bir fetva ile açıklanamayacak kadar derinlikli bir mesele olduğu kanaatindeyiz. 24 Maraşî; Lockhart; M. Longworth Dames; Mir Üveys’in hac dönüşü Isfahan yerine Kandahar’a döndüğünü söylerken yanılıyor. 25 David Marshall Lang; Bir iddiaya göre Mir Üveys, İsrail Ori ile bizzat görüşmüştür, Filiz Çeliker.
hazırlandığı, Gürcistan ve Ermenistan’ı da ilhak edeceği söylentisini yayarken, Kandahar Valisi Gurgin Han’ın da Gürcü birlikleri ile ona katılmayı planladığını ileri sürüyordu.26 Mir üveys, bu propangadasının faydasını kısa sürede gördü. Gürcülerin ve Gurgin Han’ın Ruslarla işbirliği yapabileceğine kanaat getiren Isfahan’daki devlet adamları, Gurgin Han’a karşı bir tedbir olarak, Mir Üveys’i Kandahar komutanı olarak tayin ettiler. Mir Üveys, 1709’un başlarında Isfahan’dan Kandahar’a geri döndü. Gurgin Han’a da, Mir Üveys’e iyi davranması emredilmişti.27 Mir Üveys, Kandahar’a döndükten sonra
gerekli hazırlıklarını kısa sürede
tamamlayıp 1709 yılının Nisan’ında isyan etti28 ve Gurgin Han da bu isyan sırasında öldürüldü.29 Böylece, 1648 yılından beri Safevî Devleti’ne bağlı olan Kandahar’da yönetim, Afganlıların eline geçmiş oldu.30 Mir Üveys, Gurgin Han'ın öldürüldüğünü haber alan Şah Hüseyin’in gönderdiği elçiyi haps ettirdi.31 Şah Hüseyin’in gönderdiği ikinci elçi de aynı akıbete uğrayınca32 Şah, Gurgin Han’ın yeğeni Keyhüsrev’i, 1709’un Ağustos ayında,
26
33
Mir Üveys
Lockhart; Lang. Cihanguşa; Hanwa; Karslı Bedreddinzade Mirliva Ali Bey; Mir Üveys’in hacda iken, aşiretine saldırıldığını duyunca Kandahar’a döndüğünü söylerken yanılıyor; Maraşî; Muhammed Haşim Asafi; Nokili Bojko; Krozinski; Willem Floor; Mir Üveys’in, 1712 yılında hâlâ Isfahan’da olduğunu söylerken yanılıyor. 28 Cihanguşa; Müstevfî; Maraşî; Sadık Seccadi; Azmi Özcan; şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: Yusuf Hikmet Bayur, 1706, Ahmet Taşağıl, 1708, İsmail Hakkı Uzunçarşılı 1712, Rouhollah K. Ramazani, 1711; R. N. Frye, 1707 ; Mehdi Bamdad, 1701-1702 ; M. Alaaddin Yalçınkaya, 1712. 29 Mirza Muhammed Halil Maraş-i Safevî, Gurgin Han’ın öldürülmesini ve Kandahar kalesinin ele geçirilişini anlatırken, Mir Üveys’in Gurgin Han’ı Kandahar dışında öldürdüğünü ve Kandahar’ı da bir hile ile ele geçirdiğini söyler; T. H. Weir; Jonas Hanway; Mervî; Müstevfî; Muhammed Haşim Asafi; Krozinski; Başka bir iddiaya göre ise, Mir Üveys, Gurgin Han’ı, bir ziyafete davet ederek hile ile öldürtmüştür, M. Longworth Dames; M. Alaaddin Yalçınkaya, Mahmud Han’ın 1712 yılında Kandahar’daki Safevî valisini öldürdüğünü ve Kandahar’ı ele geçirdiğini söylüyor. Gurgin Han’ı öldüren Mahmud Han değil, Mir Üveys’dir ve olayın tarihi de 1709’dur; Keith Hitchins; Gurgin Han’ın, Şah Hüseyin’in sarayındaki Gürcü karşıtı hizip tarafından öldürüldüğünü söylüyor ve Mir Üveys’in adını bile anmıyor. 30 R. M. Savory. 31 Lockhart. 32 Lockhart. 33 R. M. Savory. 27
üzerine gönderdi.34 İki yıllık bir mücadeleden sonra Mir Üveys, Keyhüsrev’i yenip 7 KÂsım 1711’de onu da öldürdü.35 Keyhüsrev’in öldürüldüğü haberi Isfahan’a ulaşınca, Şah Hüseyin bu sefer Korucubaşı Muhammed Han Şamlu’yu Kandahar üzerine gönderdi.36 Fakat zaten çok yavaş yol alan Muhammed Han Şamlu rahatsızlanıp 1712 yılının ilkbahar aylarında Horasan ile Esterabad arasındaki Cacerm’de öldü.
37
Bundan sonra Isfahan, Kandahar
olayı ile ilgilenemedi38; çünkü Abdalîler de isyan edip Herat’ı almışlardı. Kandahar yolu artık kapanmıştı.39 Mir Üveys’in 1709’da başlayan bağımsızlığı, fiili olarak 1715’e kadar sürdü.40 II) Mir Mahmud’un Gılzayların Başına Geçmesi Mir Üveys, 1715 yılının Nisan ayının sonlarında hastalanarak öldü ve ölüm haberi 24 Mayıs’ta Isfahan’a ulaştı.41 Mir Üveys’in yerine önce kardeşi Abdülaziz geçti.42 Fakat Abdülaziz,
Safevî Devleti ile
antlaşmaya kalkışınca
43
;
Mir Üveys’in 18
yaşındaki oğlu Mir Mahmud tarafından 1716’da öldürüldü.44 Böylece bir yıldır süren Abdülaziz’in iktidarı sona ermiş oldu.45
34
Maraşî; Hanwa; Krozinski; Vladimir Minorsky, Keyhüsrev’in Mir Üveys üzerine1709 yılında gönderildiğini ve mücadelenin 2 yıl boyunca sürdüğünü söyler. 35 Cihanguşa; Mervî; Müstevfî; Nokili Bojko; Krozinski; Hanway; Weir. 36 Cihanguşa; Maraşî; Bedreddinzade; Müstevfî. 37 Maraşî; Rıza-Kulu Han Hidayet, Muhammed Zaman Han’ın, Kandahar’ı kuşattığı esnada öldüğünü söylerken yanılıyor. 38 Cihanguşa; Karslı Bedreddinzade Mirliva Ali Bey, Muhammed Zaman Han’ın Mir Üveys’e yenildiğini ve yenildikten sonra Mir Üveys’in hakimiyetini kabul ettiğini söylerken yanılıyor, Muhammed Zaman Han eceliyle ölmüştür; Şah Hüseyin’nin askerî açıdan içinde bulunduğu acziyetin temelleri hakkında yararlı bir özet için bkz., Roger Savory.. 39 Maraşî, 40 Mir Üveys’in isyanı ve Kandahar’ı elinde tutmakta gösterdiği başarı, bağımsız Afgan devletinin habercisi olmuştur, Ernest Tucker; Bu başarısına rağmen Mir Üveys, sadece “Vekil” ünvanını kullandı, H. R. Roemer; Jos J. L. Gommans; Ahmed Şah Dürrani’nin kurduğu Afgan Devleti’nin tarihini anlatırken, ne Mir Üveys’in ne de Mir Mahmud’un adını anıyor; Mir Üveys’in, 1709 isyanı sonunda Afganistan’da bağımsız bir Afgan devleti kurduğu iddiasının ise ciddiye alınacak bir tarafı olduğunu sanmıyoruz, 41 Jonas Hanway; İsmail Aka; Maraşî,; Cihanguşa,; Willem Floor; Mir Üveys’in mezarı, bugün bile ziyaret edilmektedir, C. E. Bosworth. 42 Maraşî,; Nokili Bojko; Krozinski,; Hanway, 43 Cihanguşa,; Karslı Bedreddinzade Mirliva Ali Bey, Mir Üveys’in ölümünden sonra yerine oğlu Mir Mahmud’un geçtiğini söyler ve Abdülaziz’den hiç söz etmez, 44 Hanway,; Aka; T. H. Weir,; .Krozinski,; Maraşî; Muhammed Kazım Mervî, Mir Üveys olayından sözederken Mir Üveys’in kardeşi Abdülaziz’den hiç söz etmez ve Mir Üveys’in kendi eceli ile öldükten sonra, yerine oğlu Mir Mahmud’un geçtiğini söyler, Mervî; aynı hataya Tufan Gündüz de düşmüştür;
Amcası Abdülaziz’in yerine geçen Mir Mahmud, iktidarının ilk iki yılını durumunu ve Kandahar kalesini güçlendirmek için harcadı. Bir yandan da İran’ın iç durumunu kollayıp saldırı için uygun bir anı beklemeye başladı. 46 Mir Mahmud, beklediği zamanın geldiğine hükmedip
1719 yılının yaz
mevsiminde, Abdalîleri cezalandırmak bahanesi ile Kandahar’dan ayrıldı ve Sistan üzerine hareket etti.47 Ama kısa süre sonra asıl hedefi olan Kirman kalesi üzerine yürüdü. Afgan birlikleri 4 Kasım’da Kirman önlerinde gözüktüğünde, Kirman hakimi Hüseyin Han Sistani, savaşmak yerine teslim olmayı tercih etti ve Mir Mahmud bu sayede savaşmadan Kirman’a girdi.48 Durumu haber alan Şah Hüseyin, o sırada Fars’da bulunun sipehsalar Lutfali Han’a bir an evvel Kirman üzerine gitmesini emretti. Lutfali Han, kendisi
yerine,
komutanlarından Muhammed-Kulu Han Kazvini’yi gönderdi. Mir Mahmud, bu orduyu Kirman yakınlarında bozguna uğrattı.49 Fakat Kandahar kalesine bıraktığı Bicinn Sultan’ın kaledeki Afganlıları katledip isyan ettiğini duyun Mir Mahmud, Kirman kalesini boşaltıp geri dönmek zorunda kaldı.50 Kandahar’da düzeni tekrar sağlayan Mir Mahmud, 22 Ekim 1721’de tekrar Kirman önlerine geldi51 ve Kirman’ı kuşatma altına aldı.52 Fakat Mir Mahmud’u burada bir sürpriz bekliyordu.
Mir Mahmud, Kirman’ı almak için ilk kez geldiği 1719 yılında
Kirman’ın kalesi ya da hisarı yoktu. Mir Mahmud, Kirman’ı terk edip Kandahar’a Cihanguşa,; şu müellifler bu olayın tarihini 1719 olarak ve yanlış olarak vermişlerdir, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, ; Mustafa Cezar, Mithat Sertoğlu, ; H. R. Roemer de bu tarihi yanlış şekilde 1717 olarak vermiştir,; aynı hatalı tarihi Laurence Lockhart da tekrarlamıştır; Vecih Kevserani; Mir Mahmud’un adını Salih Mahmud olarak veriyor. Hiçbir kaynak ya da incelemede böyle bir bilgiye rastlamadık, 45 Maraşî,; Cihanguşa,; Baron Joseph von Hammer Purgstall, Mir Üveys’i Mir Mahmud’un amcası olarak gösterirken yanılıyor, 46 İsmail Aka, 47 V. F. Büchner,; Mir Mahmud’un ordusu, bir Safevî karşıtı koalisyonu gibiydi. Zerdüştlerin yanında Beluçlar da Mir Mahmud’un ordusuna katılmışlardı. Mir Mahmud, Safevî Devleti’nin doğu sınırındaki Safevî yönetiminden memnun olmayan bütün unsurları yanına almış ve Isfahan üzerine yürümüştü, Longworth Dames 48 Maraşî,; Cihanguşa,; Müstevfî,; Muhammed Haşim Asafi,; Willem Floor,; Kirman; Fars eyaletinden Sistan, Horasan ve Hindistan’a giden büyük yollar ile denizden İran’ın kuzeydoğusuna giden hac ve ticaret yolları üzerinde idi, J. H. Kramers, 49 Maraşî, 50 Cihanguşa,; Müstevfî,; Fesai’nin, Mir Mahmud’un Kirman’ı, Fars Beylerbeyi Lutf Ali Han’a yenildiği için terk ettiğini söylemesi doğru değildir, Hac Mirza Hasan Hüseyni Fesai, 51 Maraşî, s; Chronicle Willem Floor,; Jonas Hanway, Lezgilerin Şemahı’yı almalarının Mir Mahmud’u hareket geçme konusunda cesaretlendirdiğini iddia ediyor, 52 Chronicle,; Kirman’ın kuşatma altında olduğu haberi Isfahan’a 6 Kasım’da ulaştı,
döndükten sonra; Kirman’ın hakimliğine, Hüseyin Han Sistani yerine Rüstem Muhammed Han tayin edilmîşti. Rüstem Muhammed Han’ın ilk işi de Kirman’a güçlü bir hisar yaptırmak olmuştu.53 Kirman’ın yeni yaptırılan iç kalesini alamayan Mir Mahmud, daha fazla vakit kaybetmek istemediği için54 Rüstem Muhammed Han’ın teklifini kabul etti. Rüstem Muhammed Han, kendisi ve Kirman halkı adına, Afgan ordusunun Isfahan’ı ele geçirmesi durumunda Afgan hakimiyetini tanıyacağına dair söz vermişti. Mir Mahmud, bu şarta dayanan bir antlaşma yaparak 1722 Ocak ayında Yezd üzerine yürüdü.55 Fakat Yezd kuşatması ile de vakit kaybetmek istemediği için, burada bir miktar asker bırakarak, Şubat 1722’de Isfahan üzerine hareket etti.56 Mir Mahmud ile Isfahan arasında artık ciddi bir engel kalmamıştı. B) Dağıstan Sünnîleri I) Dağıstan’da Sünnîlerin İsyanı Dağıstanlıların 1712’de Şemahı’yı almaları ile doruk noktasına ulaşan isyanlarının başlangıcı 1707 yılına dayanır. 1707 yılındaki ilk kıpırdanmaların sebebi, Şah Hüseyin’in vergi oranlarını arttırmasıydı.57 Bu isyan hali, aralıklarla, 1711 yılına kadar devam etti.58 İsyanın 1712’de iyice alevlenmesinin görünürdeki sebebi ise, müfrit Şiî
Şah Hüseyin’in
politikaları idi. Oysa asıl mesele yine ekonomikti. Car u Tala Lezgileri,
Şah’ın hazinesinden, Safevî Devleti’nin Kafkasya’daki sınırlarını korumaları ve Şah’ın tabiyetinden çıkmamaları karşılığında, her sene belli miktarda para alıyorlardı. Aslında yıllık olarak aldıkları bu para, Safevî sınırlarını korumalarından ziyade Safevî topraklarına
53
saldırmamaları içindi. Gönderilen paraların son zamanlarda Safevî
Maraşî, Mustafa H. Eravcı; Mir Mahmud’un, hiç direnme ile karşılaşmadan Kirman’ı aldığını söylerken yanılıyor, 55 Maraşî,; Cihanguşa,; Nokili Bojko,; Jonas Hanway,; Marcel Bazin, 56 Hazin; Krozinski, 57 Sevda Alikızı Süleymanova; Azerbaycan . 58 Gabil Camalov; İsmail Mehmetov, Dağıstan ve Şirvan Sünnîlerinin Safevî yönetimine karşı ayaklanlanmalarında, Osmanlı Devleti’nin bölgeye gönderdiği casusların da etkili olduğunu söylüyor. Araştırılmaya değer olan bu iddia ile ilgili hiçbir Osmanlı ya da Fars kaynağında herhangi bir bilgiye rastlayamadık, 54
memurlarınca gasp edilmesi, düzenli para almaya alışmış olan Dağıstanlıları kızdırmıştı.59 Dağıstanlılar,
1712’de tekrar silaha sarıldılar ve Gazi Kumuk Şamhal’ı Çolak
Surhay Han ile anlaşan Müderris Hacı Davud Han ve Ali Sultan önderliğinde, Şabran ve Ereş şehirleri ile Hudat kalesini ele geçirdilir. Daha sonra Kaytak usmisi Ahmed Han’ı da yanına alan Hacı Davud Han, Şirvan valisi Hüseyin Ali Han komutasındaki bir Safevî birliğini Şeki’de imha etti.60 Dağıstanlılar, 20 bin kişilik bir kuvvet ile ve Sünnî halkın da yardımıyla Ağustos 1712’de61 Şemahı'yı aldılar.62 Bu olay sırasında Derbend valisi Hüseyin Han, Safevî askerleri, Şiî halk ve 30063 kadar Rus ve Ermeni tüccar da katledildi.64 Şemahı'da öldürülen Rus tüccarlarının can ve mallarının tanzim edilmesini talep eden I. Petro’nun bu isteğine,
Safevî Devleti
herhangi bir cevap verilmedi. Fakat Rusya,
tarafından olumlu ya da olumsuz
hem İsveç ile savaş halinde olduğundan
hem de Osmanlı Devleti ile 1711’de giriştiği savaştan yenik çıkmış olduğu için Safevî Devleti’ne bu tarihte savaş ilan edememişti.65 Fakat I. Petro bu olayı, Safevî meselesine müdahale etmek için ileriki yıllarda bahane olarak kullanacaktır. Hacı Davud ise, 1714 yılında Safevî Devleti’ne karşı Rusya’dan yardım istedi. I. Petro, cevaben yazdığı mektupta Hacı Davud’a niyetinin ne olduğunu sormuş, Hacı Davud da amacının, Rusya’nın yardımı ile Safevîlerin hakimiyetinden kurtulup Şirvan’da bağımsız bir hanlık kurmak olduğunu bildirmişti.66 I. Petro, Hacı Davud’un cevabından hoşlanmamış olacak ki yardım sözü vermemişti.
59
Mustafa Budak,; Sevda Alikızı Süleymanova,; Lezgiler, bir hükümet sahibi olmadan ve başka devletlerin hakimiyeti altına girmeden 18. Yüzyılın sonuna kadar hayatlarını devam ettirmiş bir Kafkas kavmi idi. 8. yüzyılda başlayan İslâmlaşmaları 15. yüzyılda tamamlanmıştır, Davud Dursun, 60 Esayi Hasan Jalaleants; Bilge,; Halil Altay Göde; Mehmed Ali Alizade,; Mustafa Aydın; Gazi Kumuk halkının, Kıpçak kökenli olduğu kabul edilmektedir. Orta Dağıstan’da yaşayan Gazi Kumuklar, 16, 17 ve 18. yüzyıl boyunca Kafkaslardaki Rus ilerlemesine karşı en sert direnişi gösteren halk olmuşlardır, Rıza Kurtuluş,; “Kumuk’lar”; Şirin Akıner Mirza Bala; Mirza Bala, 61 Bilge, 62 Ziya Musa Buniyatov 63 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, işgal sırasında öldürülen Rus tüccarı sayısının yalnızca 5 olduğunu söyler 64 Sara Aşurbeyli; Şerafeddin Erel; Abbas-Kulu Aka Bakihanof; George A. Bournoution, Rus tüccarların öldürüldüğü bu Şemahı baskınını, Lezgilerin 1721’deki Şemahı baskını ile karıştırmıştır; aynı hataya Michael Axworthy ve Rıza Rızazade Langarodi de düşmüştür, 65 Bilge; Erel, 66 Gabil Camalov,
Kandahar’da zor durumda bulunan Şah Hüseyin, 1715’de Lezgilerle bir barış antlaşması yaparak Kafkas sınırında geçici de olsa güvenliği temin edebilmîşti.67 Bu antlaşmadan sonra Dağıstanlılar işgal ettikleri şehirleri boşaltmışlardı. Fakat bu geçici barış dönemi kısa sürdü. Şah Hüseyin, 1720 yılında Mir Mahmud’a karşı göndermek istediği ordu için, Tarku şamhalı ve Kaytak usmisinden her yıl verdiği para karşılığında asker göndermesini istedi. Gazi Kumuklu Sorhay Han topladığı asker ile Isfahan’a gitmek için Şirvan’a geldiğinde, Hacı Davud tarafından Isfahan’a gitmeyip kendisi ile birlikte Şemahı’yı zaptetmesi için ikna edildi.68 Aynı yıl içinde, iki müttefik Şabran şehri ile Hudat kalesini, 1712 yılındaki gibi, tekrar ele geçirdiler.69 Fakat
müttefik
Lezgi kuvvetleri, saldırdıkları Bakü kalesi önlerinde, kaleyi koruyan Yüzbaşı Dergah Kulu Bey komutasındaki Safevî kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratıldı.70 Hacı Davud, bu yenilgiden sonra, Safevî Devleti’ne
karşı Nisan 1721’de
Astarhan’daki Rus valisine gönderdiği mektup ile Rusya’dan tekrar yardım istedi. Bu yardım talebini değerlendiren vali Volinsky, Hacı Davud’un Rusya’yı Kafkaslarda kendi çıkarı için istediğini, Rusya’nın yardımı ile ele geçirilecek toprakların güzel ve büyük kısmına kendisi el koyarken, Rusya’ya işe yaramaz yerleri bırakacağını
I.
Petro’ya iletip71 Hacı Davud’a yardım edilmemesini tavsiye etmişti. Rusya’dan umduğu yardımı alamayan Hacı Davud, tekrar Sorhay Han ile ittifak yaptı ve Ağustos 1721 tarihinde bu sefer Şemahı’yı ele geçirdi.72 Hacı Davud ve birlikleri, Safevî Devleti’nin Gence ve Erivan hanlarının komutasınadki yaklaşık 40 bin kişilik Safevî ordusunu 1721 yılının Eylül ayında bozarak Gence’yi de ele geçirdiler.73 Böylece Safevî Devleti, Mir Mahmud’un Isfahan üzerine yürümesini engellemeye çalışırken, kuzeydeki şehirlerinin elden çıkmasını seyretmek zorunda kalmış; Rusya’nın
67
Sevda Alikızı Süleymanova; Şirvan eyaleti, Safevî Devleti’nin merkez maliyesine en büyük katkıyı yapan eyaletti. Buradaki anarşinin sürmesi, maliyenin çok zor durumda kalması manasına geliyordu. Şah Hüseyin’nin 1715’te barışa yanaşmasının iktisadi sebebi bu idi, M. R. Arunova, 68 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu 69 Teyyüboğlu,; Süleyman Eliyarlı, 70 Eliyarlı, 71 Eliyarlı, 72 Eliyarlı,; Teyyüboğlu; Jonas Hanway,; Esayi Hasan Jalaleants, ; Michael Axworthy, Hacı Davud’un Şemahı’yı ele geçirmesi ile Şirvan eyaletinin yönetiminin Osmanlı Devleti’ne geçtiğini iddia ediyor. Hacı Davud başta olmak üzere o tarihlerde hiç kimsenin Şemahı olayını bu şekilde algıladığını sanmıyoruz, 73 Teyyüboğlu,
müdahalesinin şafağında, Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmı Sünnî Hacı Davud ve Sorhay Han’ın birliklerinin kontrolüne geçmişti. C) Rusya’nın Kuzey Kafkasya ve İran Politikasını Derinleştirnmesi I) I. Petro’nun Kuzey Kafkasya ile İlgili Planları ve Hazırlıkları I. Petro’nun temel hedefi, Rusya’yı İran ve Orta Asya'da hakim kılıp Hind Denizi'ne ulaşmaktı.74 Karalarla ve donmuş denizlerle çevrili, güvenli bir deniz yolculuğu için elverişli yollar badındırmayan Avrasya kara kütlesinin sınırlarını aşmadan ve sıcak denizlere açılmadan Rusya’nın büyük bir devlet olma ihtimali hiç denecek kadar azdı.75 I. Petro, planını uygulamaya, bu amacının önündeki ilk engel olan Kafkasları ele geçirmek ile başladı.76 I. Petro’nun 1722 öncesi Hazar Denizi ve Kafkasya ile ilgili üç planı vardı: 1- Rusya ile Hindistan arasında Hazar Denizi yolu ile Hive ve Buhara veya İran üzerinden geçen güvenli bir ticaret rotası kurmak, 2- İran’ın ipek ticaretini kontrol altına almak, 3- Hazar Denizi’ni bir Rus denizi haline getirmek.77 I. Petro için Kafkasya, stratejik açıdan, hem Türkistan’a hem de İran üzerinden Basra Körfezi’ne ulaşmak için elverişli bir konuma sahipti.78 Ticari ve ekonomik açıdan Kafkasya’ya sahip olmak ise Rusya’nın Amuderya ve Sirderya havzalarındaki altın yataklarına, Kafkaslardaki bakır ve gümüş madenlerine, Azerbaycan’daki neft bölgelerine ve Hazar Denizi’nin batı ve güney kıyılarındaki ipek üretim merkezlerine sahip olması manasına geliyordu. Hızla sanayileşen Rusya için Kafkasya, potansiyel bir pazar konumundaydı.79 Bu motivasyon ile I. Petro önce, Osmanlı Devleti’nin Venedik ve Avusturya ile savaşa girişmiş olmasından istifade ederek kuzey Kafkasya'yı ekonomik, siyasî ve coğrafi açıdan daha iyi tanımaya yönelik faaliyetlerini hızlandırdı.80 1712-1720
74
Bilge,; Kadircan Kaflı, Milan Hauner, 76 Mirza Bala, 77 Olson 78 Mustafa Budak, 79 Budak,; Mehmet Ali Çakmak, 80 Bilge 75
arasıdaki yıllar I. Petro’nun, 1722’de gerçekleştireceği Kafkas harekatının siyasî ve taktik hazırlıklarını yaptığı dönemdir. Kafkasya’ya yönelik coğrafya araştırmaları 1716’da başladı ve bu tarihte Astarhan’dan
deniz yoluyla hareket eden Albay Kozhin, Hazar Denizi’ndeki
güzergahların ve limanların bir haritasını çıkardı.81 1719’de
Kuzey Kafkasya’ya
gönderilen Gotleib Schuber, bölgenin toprak, bitki örtüsü ve köy hayatını; maden bilimci İvan Bluyer maden kaynaklarını inceledi. Kazan ve Astarhan valisi Artemi Volenski, Çeçenistan’da ve Terek
havzasında neft sondajları yaptırdı.82 1718’de
Urusov, Albay Kozhin'in 1716’da başlattığı keşfe devamla, Hazar Denizi’nin Astarhan'dan Gilan’a uzanan batı kıyılarındaki akıntı, liman ve nehirlerin haritasını çıkarmıştı.83 Hazar Denizi’nin kuzey kesiminin haritaları 1719 yılında bitirilirken, Rus hidrografya servisi, 1720’den itibaren Hazar'da sistematik araştırmalara başladı.84 I. Petro, Kafkasya’nın coğrafi ve ekonomik röntgenini çekerken; kendisine hem demografik hem de stratejik açıdan destek sağlayacak ünlü Terek hattının temellerini de 1712 yılında attı. General Apraksin, 1712’de Kuzey Batı Kafkasya dağlıları üzerine yaptığı seferin dönüşünde,
Terek Nehri’nin güneyindeki Greben Kazaklarını daha
kuzeye göçürdü ve onları orada askerî istihkamlara yerleştirdi.85 Rusya, 1720’de Terek hattını yeni köyler ile güçlendirirken iki hedefi amaçlıyordu: 1-Kafkas
istikametinde
askerî
hareketlerini
destekleyecek
demografik
yapıyı
güçlendirmek, 2-Kafkaslar ile Kırım arasındaki bağlantıyı koparmak.86 Rusya’nın kendinî Kafkaslarda kabul ettirmesine ya da tanıtmasına gerek yoktu. Ermeni Melikleri, daha 17. Yüzyılın sonlarından itibaren I. Petro’dan, Safevî Devleti’ne karşı yardım talep etmeye başlamışlardı.87 İsrail Ori ise, I. Petro’dan Ermenilerin
81
Bilge, Bilge,; Mustafa Budak,; Terek, uzunluğu 600 km’ye varan bir nehirdir. Hazar Denizi’ne yaklaştıkça akıntısı arttığı için aşağı kısımlarında taşımacılık yapılamaz, W. Barthold, 83 Bilge 84 Xavier De Planhol, 85 Kadircan Kaflı,; John F. Baddeley,. 86 İsmail Berkok, 87 George A. Bournoutian 82
bağımsızlığına kavuşması için yardım istiyordu.88 Karlofça’dan sonra bu yardım taleplerin sayısının ve Rusya’ya duyulan güvenin arttığı görülüyor.89 I. Petro, coğrafyasını tanımaya giriştiği bölgeyi, ekonomik açıdan da kendisine bağlamaya çalıştı. İran ipeğini Anadolu yoluyla Avrupa’ya taşımakta ısrar eden Culfa Ermenilerini yola getirmek amacıyla, kendilerine
XVII. yüzyılın ikinci yarısında
verilmîş olan düşük gümrük harcı imtiyazını geri aldı. Zor duruma düşen Ermeniler 1711 yılında, İran ipeğini Rusya üzerinden göndermeyi taahhüd ettikleri bir anlaşmaya imza koymak zorunda kaldılar.90 I. Petro, doğal müttefiki olarak gördüğü Ermenilerin 1718 yılından itibaren Terek havzasına yerleşmesine izin verirken91;
1719 yılında
Ortodoks kilisesinin üyelerine tanınan bütün hakları Rusya’da yaşayan Ermenilere de tanıdı.92 Rusya’nın Kafkaslardaki faaliyetlerinden haberdar olan Kırım Hanları, Rusya’nın yaptığı gibi Kafkaslarda kendilerine müttefik edinmek için çaba göstermişlerse de, bu çabalar hem cılız kalmış hem de devamı getirilmediği için bir sonuç vermemişti.93 II) Safevî Devleti ile Diplomatik İlişkilerin Geliştirilmesi Diplomatik misyonlar, I. Petro’nun bilgi edinmek amacıyla kullandığı araçlardan biri olmuştu. İlk elçilik heyetlerinden biri; 1701'de Smolensk'te I. Petro’ya Ermenileri Safevî hakimiyetinden kurtarmasını teklif eden, Ermeni İsrael Ori'nin başkanlığını yaptığı
heyettir.94 Bu heyet de bundan sonraki Rus elçilik heyetlerinin çoğunda
görüleceği gibi, çok kalabalıktı.95 Heyet, 5 Şubat 1708’de Şemahı’ya vardığında İsrail Ori 96, Isfahan’a kabul edilmek için izin beklerken, bir yandan da buradaki Ermeniler ve Gürcüler ile görüşüp I.
88
George A. Bournoutian Armenians, 90 Eliyarlı, 91 Bilge, 92 Ali Arslan, 93 Yavus Ahmadov, 94 Esat Uras,; David Marshall Lang, İsrail Ori’nin bir elçi değil, beraberinde diplomatik mektuplar getiren bir maceraperest olduğunu söylüyor, ama Safevî Şah’ının bir macerapereste neden büyük elçi protokolünü uyguladığını açıklamıyor, 95 Mehmet Saray,; İsrail Ori’nin heyetindeki kişilerin isimleri, meslekleri ve hangi Avrupa ülkesinden geldiklerini gösteren liste için bkz, 96 Chronicle 89
Petro’un Kafkaslarla ilgili amaçlarını onlara iletmişti.97 Isfahan’dan izin gelmesi üzerine Şemahı’dan ayrılan Ori, aynı yılın KÂsım ayı başlarında Isfahan’a vardı.98 I. Petro, İsrail Ori ile Şah Hüseyin’e gönderdiği 1 Şubat 1707 tarihli mektubunda, iki ülke arasındaki
ilişkilerin
geliştirilmesini
davranılmasını beklediğini yazmıştı.99
ve
Safevî
ülkesindeki
Hristiyanlara
iyi
Şah Hüseyin de, İsrail Ori ile gönderdiği
namesinde aynı temennilere yer vermişti. Ülkesindeki Hristiyanlara, ancak suç işlediklerinde hak ettikleri cezalar verildiğini, bunun dışında kötü davranılmadığını da eklemişti.100 İsrail Ori, herhangi bir antlaşma yapmadan 1709 yılının başlarında Isfahan’dan ayrıldı.101 Bu arada, I. Petro'nun danışmanlarından
Kabarday asıllı
Aleksandr Bekoviç
Çerkaski, 1714 yılında Çar’a gönderdiği raporunda, Osmanlı Devleti’nin Kabarday topraklarından Safevî sınırına kadarki bölgede bulunan Dağıstan Sünnîlerini kendi tarafına çekmeye çalıştığını; eğer Rusya, Kuzey Kafkasya ile birlikte Hazar Denizi kıyılarını kendisine bağlayamazsa, Osmanlı Devleti'nin bu bölgeleri ele geçireceğini bildirmişti..102 Bu rapordan kısa bir süre sonra I. Petro, İran’a yeni bir heyet gönderilmesine karar verdi ve Artemi Petroviç Volynsky başkanlığındaki Rus elçilik heyeti, 29 Temmuz 1715’de St. Petersburg’dan İran’a hareket etti.103 Volynsky'nin görünürdeki görevi, Şemahı'daki Rus zararlarının tazminini talep etmekten ibaret gibi gözükse de104 asıl görevi, Safevî Devleti’nin içinde bulunduğu bilgilendirmekti.105
durumu tespit edip I. Petro'yu
26 yaşındaki Volinski’ye verilen emirnameyi I. Petro, bizzat
kaleme almıştı. Bu emirnamede elçinin görevleri şöyle sıralanıyordu: - Safevî Şahı ile Rus Çarlığı arasındaki dostluğu pekiştirmek, - İran’ın iç durumu hakkında bilgi toplamak, 97
Lockhart,; Eliyarlı, Lockhart,. 99 George A. Bournoutian . 100 Armenians 101 İsrail Ori, Ağustos 1711’de, Moskova’ya dönerken yolda öldü. Bir iddiaya göre, bağımsız Ermenistan hayallerinden rahatsız olanlar tarafından zehirtilerek öldürtülmüştü. Gerçektende Ori, Ermenilerin Kafkaslarda Rusya’nın doğal müttefiki olmalarının önünü açan kişi olmuştur, George A. Bournoution; Ara Caprielian,; Aldo Ferrari, 102 Bilge, 103 Lockhart, 104 Bilge,; Esat Uras, 105 Bilge 98
- Hazar Denizi boyunca uzanan dağlar ve geçitler hakkında bilgi toplamak, - Hazar Denizi’ne dökülen nehirler ve Hindistan’dan gelip Hazar Denizi’ne dökülen nehir olup olmadığını öğrenmek, - Köprüleri, kaleleri, şehirleri incelemek, - Safevî Devleti’nin sahip olduğu istihkamların niteliğini, nereye ne kadar piyade ve süvari birliği yerleştirildiğini ve Avrupa savaş usullerini uygulayıp uygulamadıklarını tesbit etmek, - İran’da, Ermeniler dışında başka Hıristiyan halklar olup olmadığı öğrenmek, - İran’da, isyan halinde bulunan halkların reisleri ile ilişki kurup bunları Rusya tarafına çekmeye çalışmak.106 Bu tâlimatnameye bakarak, Volynsky’nin heyetini diplomatik bir heyetten çok askerî bir keşif kolu olarak kabul etmek daha doğru olsa gerek. Heyet, 14 Mart 1717’de Isfahan’a vardı.107 Isfahan, Volynsky’nin gelişinden hoşlanmamıştı, çünkü onun casus olduğunu düşünüyorlardı. Safevî ricali, Volinsky’nin Isfahan’a yeni geldiği günlerde, bir de öğrenince108,
tavırlarını iyice sertleştirdi.
Rusya’nın Hive’ye bir sefer yaptığını Hive seferinin sonucu ile ilgili haber
gelinceye kadar elçi ile görüşülmedi. Hive seferini yapan Rus komutanın ve yanındakilerin Hiveliler tarafından öldürüldüğü haberi Isfahan’a ulaşınca, Safevî ricali yine yumuşadı ve altı aylık görüşmelerden sonra, Temmuz ayında Volynsky ile bir ticaret antlaşması yapıldı. Buna göre: 1- Rus tüccarlar İran’da serbestçe ticaret yapabilecekler, 2- İpek ticareti yaparken herhangi bir şekilde kısıtlanmayacaklar, 3- Rus tüccarlar Şah tarafından korunacaklardı.109 Volinsky, Isfahan’dan 12 Eylül 1717’de ayrıldı110 ve 12 Aralık 1717’de Şemahı’ya geldi. Volinsky burada, o sırada resmi bir görevi bulunmayan VI. Vahtang’dan bir
106
George A. Bournoutian; Eliyarlı,; F. Kazemzadeh,; Rudi Matthee, Volinsky’nin görevlerinden birinin de, Osmanlı Devleti’ne karşı Safevî Devleti ile bir ittifak yapmaya çalışmak olduğunu söylüyor,. 107 Eliyarlı, 108 Zeki Velidi Togan,; I. Petro’nun Hive keşif seferi 1714 yılının Mayıs ayında başlamıştı, Orhan Yazıcı,; şu müellifler, bu keşif seferinin tarihini yanlış vermişlerdir, Mehmet Saray, 1716 ; Michael Rywkin, 1717 109 Lockhart,; Rudi Matthee, 110 Eliyarlı,
mesaj aldı. VI. Vahtang mesajında, Rusya’dan Safevî Devleti’ne karşı yardım istiyor ve Rus birliklerinin İran’ı istilası esnasında onlarla işbirliği yapmayı teklif ediyordu.111 Volynsky’nin İran misyonu yaklaşık iki yıl kadar sürmüş ve hazırladığı raporu dönüşünde I. Petro'ya sunmuştu.112 Bu rapora göre, Safevî Devleti’nin durumu hem ekonomik hem de askerî açıdan çok kötüydü. Birçok yerde isyanlar vardı. İran, küçük bir Rus ordusu tarafından rahatlıkla işgal edilebilecek kadar savunmasızdı.113 Volynsky, İran elçiliği sırasında gösterdiği başarı nedeniyle daha sonra I. Petro tarafından, İran'da olanı biteni öğrenip kendisine haber vermek ve kuzey Kafkasya'nın işgali için gerekli hazırlıkları yapmak üzere Astarhan'a vali olarak tayin edildi.114 Elçilik heyetlerinin sağladığı faydaları gören I. Petro;
Şemahı’da bir Rus
konsolosluğu açmak için hemen Safevî Devleti’ne başvurduysa da Şah Hüseyin bunu ilk aşamada reddetti. Fakat Rusların ısrarları karşısında Isfahan’da bir başkonsolosluk, Şemahı’da ise bir yardımcı konsolosluk açılmasını kabul etti.115 Ancak bu konsoloslukların kurulması, hem Kafkaslardaki karışıklıklar hem de Mir Mahmud tehlikesi nedeniyle Şah Hüseyin’in saltanatı döneminde gerçekleştirilemedi. Yaptığı antlaşmalar ile Kafkas ticaretinden pay almayı başaran I. Petro, ayrıca coğrafya çalışmaları ile tanımaya çalıştığı Kafkasya bölgesinde kendisine müttefikler de bulmuştu. Geriye artık, Kafkasya’ya müdahale etmek için uygun anın gelmesini beklemek kalmıştı. III) Kafkas Harekatına Karar Verilmesi 1722 yılına gelindiğinde Afgan lideri Mir Mahmud, Safevî başkenti Isfahan'ı kuşatırken;
Rusya,
yıkılacağına
kanaat
getirdiği
Safevî
Devleti’nin,
kuzey
Kafkasya’daki topraklarını ele geçirmek için harekete geçmenin zamanı geldiğine karar verdi. Ancak I. Petro'nun korkusu Safevî ordusu ya da Afganlılar değildi. Asıl tehlike, bölgeyle çok uzun zamandır dinî ve siyasî bağları olan Osmanlı Devleti'ydi. I. Petro bu 111
Lockhart,; 18. yüzyılın ilk yarısında Gürcistan’ı yöneten Gürcü krallarının bir listesi için bkz., Yılmaz Öztuna, 112 Ahmet Taşağıl,; Mehmet Saray,; I. Petro, Volynsky'nin hizmetlerinden o kadar memnun kalmıştı ki , İran elçiliği dönüşünde, onu kendi kuzenlerinden biriyle evlendirdi, Olson,; Aygün Attar Haşimzade, Volynsky’nin gezisinin 3 sene sürdüğünü söylüyor. Bu bir gezi değil elçilik misyonu idi, 113 Lockhart, 114 Gilanentz, 115 Gabil Camalov,
yüzden, duruma müdahale edeceğinden hiç şüphe duymadığı Osmanlı Devleti'yle karşı karşıya gelmeden önce, elini güçlü kılacak stratejik noktalara ulaşmak istiyordu. I. Petro, Kafkasya'da Osmanlı Devleti ile karşılaşacağından emindi; ancak elini güçlü kıldığına inandığı bir kozu vardı. Osmanlı Devleti, Safevî Devleti ile barış halindeydi ve Safevî topraklarına
müdahele etmesini gerektirecek herhangi bir
anlaşmazlık sözkonusu değildi. Oysa Rusya hem siyasî hem de stratejik sebeplere sahipti. Kafkaslardaki Hristiyan Gürcüler ve Ermeniler Rusya’nın yardımını talep ediyorlardı. Ayrıca, 1712’deki Şemahı baskınında katledilen Rus tüccarların can ve mallarının tazminatı hâlâ ödenmemişti. Bu işi gerçekleştiren Lezgilerin cezalandırılması gerekiyordu. Rusya açısından siyasî ortam da müsaitti; 14 Ağustos 1721'de imzalanan Nystad Antlaşması116 ile Rusya, İsveç ile giriştiği savaşa son vermişti. Bu antlaşma ile İsveç, kuzeyde büyük bir güç olma hayalinden vazgeçerken; Rusya da İsveç ile sürdürdüğü hem mali hemde askerî külfeti çok ağır olan bu savaşa son vermekle Kafkasya’da daha rahat hareket edebilme imkanına kavuşmuştu.117 Ruslar artık kuzeybatı Avrupa’daki sınırlarından endişe duymadan harekete geçebilirlerdi. D) İran’daki Gelişmeler Karşısında Osmanlı Devleti I) Dağıstan Sünnîleri ve Osmanlı Devleti Osmanlı Devleti, Şirvan’da 1707’de başlayan118 ayaklanmasını
sınır
valilerinden
gelen
raporlar
karışıklıkları ve Lezgilerin sayesinde
takip
ediyordu.119
Dağıstanlılar 1716 yılında İstanbul’a bir heyet gönderdiler ve Osmanlı Devleti’nin himayesini talep ettiler. Gazi Kumuk Şemhaline Safevî Devleti ve Rusya ile yapılacak savaşlarda Osmanlı Devleti’ne yardımcı olmak şartıyla Taman Gümrüğü malından yıllık 20 bin akçe tutarında maaş bağlanmış ve “sancakbeyi” ünvanı verilmîşti.120 Fakat
116
Paul Bushkovitch,; Fransa’nın arabuluculuğu ile Finlandiya’nın Nystad kentinde imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Livonya (Litvanya), Estonya,İngriya, Finlandiya’nın bir kısmı Rusya’ya bırakılmıştı, Akdes Nimet Kurat,; Akdes Nimet Kurat, 117 Kemal Beydilli,;; F. Kazemzadeh, 118 Sevda Alikızı Süleymanova, 119 BOA; Ali Sinan Bilgili, Osmanlı Devleti’nin 1714 yılında Azerbaycan’a girdiğini söylerken yanılıyor, 120 Bilge,; Azerbaycan.
Osmanlı Devleti bu sırada Avusturya’ya Sefer açmak üzere olduğu için şimdilik bu kadarı ile yetinilmîşti.121 Osmanlı Devleti’nin bu konu ile ilgilenmeye devam ettiğini gösteren 1718 yılına ait bir belgeye göre ise, Gazi Kumuk Şemhalliği bu sefer Has Polad Han’a
tevcih
edilmîşti.122 Osmanlı Devleti, Dağıstanlıların Safevî Devleti’ne isyan ettikleri 1707 yılından itibaren, XII. Charles meselesi ve ayrıca
Prut, Mora ve Avusturya Seferleri ile
ilgilendiğinden; Dağıstanlılara askerî yardımda bulunamamış, sadece para yardımı ve ünvan tevcihi ile eğer deyim yerindeyse “lojistik ve psikolojik destek” vermişti. Osmanlı Devleti, Dağıstanlılar ile ilişkinin bu düzeyde tutulmasını yeterli görmüştü. Dağıstanlıları desteklemek pahasına Safevî Devleti’ne savaş açmayı hiç kimse düşünmüyordu. Osmanlı Devleti’nden güçlü bir siyasî destek göremeyen Dağıstanlılar bu sebebledirki, askerî ya da siyasî açıdan sıkıştıklarında ya Safevî Devleti ile antlaşma yaparak Isfahan yönetimine geçici olarak itaatkar gözükmüşler, ya da Rusya’dan doğrudan yardım istemekten çekinmemişlerdi. Rusya, Kafkaslara müdahele etmemiş olsaydı, Osmalı Devleti’nin Dağıstanlılarla ilişkisi muhtemelen bu mecrada devam edecekti. II) Dürrî Ahmed Efendi’nin İran Elçiliği Safevî Devleti’nin siyasî yapısındaki çözülmeyi
Safevî sınırındaki eyalet
valilerinin gönderdiği raporlar sayesinde takip eden Osmanlı Devleti, Pasarofça Antlaşması’ndan sonra Safevî meselesi ile daha yakından ilgilenmeye başladı ve Safevî Devleti’nin durumunu içeriden görmek için Haziran 1720’de123
Dürrî Ahmed
124
Efendi’nin Isfahan’a elçi olarak gönderilmesine karar verdi.
Safevî ricali, Sadrazam Ali Paşa'nın, 1714'deki Mora Seferi’nden sonra Safevî Devleti üzerine 121
sefer yapacağına dair dedikodular nedeniyle zaten endişeliydi. Bu
Safevî ricalinin, Sadrazam Ali Paşa’nın Mora Seferi’nden sonra, Safevî Devleti üzerine bir sefer yapacağına dair korkusunun sebebi, Dağıstan heyetine gösterilen bu iltifattan kaynaklanmış olsa gerektir, bkz. Olson, 122 BOA. 123 BOA. 124 Aydın Talay,
nedenle, Dürrî Ahmed Efendi’nin elçi olarak geleceğini haber aldıklarında125, Osmanlı Devleti’nin Safevî topraklarından bir kısmını isteyebileceği endişesine kapılmışlardı.126 Dürrî Ahmed Efendi'nin görünürdeki görevi, Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması'nda karara bağlanmış olan Avusturya ile Safevî Devleti arasındaki ticaret yolunun transit olarak Anadolu'dan geçmesi hakkındaki maddenin gereklerinin Safevî yönetimi ile bir karara bağlanmasıydı.127 Ancak Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa; Dürrî Ahmed Efendi'ye, Safevî Devleti’nin siyasî durumuyla ülkenin örf ve adetlerine ilişkin de bilgi toplamasını şifahen emretmişti.128 1720 yılının Ağustos ayında İstanbul’dan hareket eden129 Dürrî Ahmed Efendi Ekim 1720’de Bağdat’a geldi. Bağdat Valisi Vezir Hasan Paşa, Osmanlı elçisinin İran’a gelmek üzere olduğunu, Kirmanşah Hanı’na bildirdi.130 Dürrî Ahmed Efendi, 2 Kasım 1720’de Bağdat’tan ayrıldı131 ve 13 Kasım’da Osmanlı-Safevî sınırına vardı. Kendisini burada, Kirmanşah hanının gönderdiği mihmandar karşıladı.132 Elçi, 18 Kasım’da Kirmanşahan’a133, 27 Kasım’da Dergüzin’e, 3 Aralık’ta Hemedan’a, 15 Ocak 1721’de Kazvin’e134, 25 Ocak’ta da Şah’ın bulunduğu Tahran’a ulaştı.135 Dürrî Ahmed Efendi önce 3 Şubat günü İtimadüddevle tarafından kabul edildi ve burada kendisinden, getirdiği nameler talep edildi. Dürrî Ahmed Efendi’ye göre, Safevî ricali bir Osmanlı heyetinin gelmesinden korkmuştu. Çünkü Safevî Devleti’nin
iç
durumu karışıktı ve Osmanlı Devleti’nin böyle bir heyet göndermekten maksadının Osmanlı-Safevî sınırındaki bazı yerleri talep etmek olduğunu sanmışlardı. O nedenle böyle bir talep ile karşılaştıklarında Revan ya da Kerkük sınırındaki
bazı yerleri
Osmanlı Devleti’ne terk etmeyi kararlaştırmışlardı. Hatta durumu tam olarak öğrenmek 125
Olson, Djafar-Pour, 127 Raşid, 128 Uzunçarşılı,; Aydın Talay,; Münir M. Aktepe,; Ahmed Dürrî Efendi ile gönderilen III. Ahmed’in namesi için bkz. 129 Şem’dânîzâde; Talay,; şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir, Mehmed Süreyya, Kasım 1721 ; Raşid; 1721 (“Ahmed Dürrî Efendi). 130 Dürrî 131 Dürrî 132 Dürrî 133 Dürrî 134 Dürrî 135 Dürrî,; Jonas Hanway 126
için Osmanlı Devleti’ne bir elçi göndermeye hazırlanırlarken, kendisinin geleceğini haber alınca bunu ertelemişlerdi. İtimadüddevle’nin bir an evvel mektupları görmek istemesinin sebebi bu idi. Fakat Dürrî Ahmed Efendi, nameyi ancak Şah’a teslim edebileceğini söylemiş136, ayrıca Osmanlı Devleti’nin Safevî Devleti’nden herhangi bir toprak talebinin olmadığını, hele Safevî Devleti’nin içinde bulunduğu bu zor durumdan Osmanlı Devleti’nin faydalanmayı düşünmeyeceği hususunda İtimadüddevle’ye teminat vermişti.137 Dürrî Ahmed Efendi, 10 Şubat 1721’de Şah tarafından kabul edildi ve III. Ahmed’in namesini Şah Hüseyin’e takdim etti.138 17 Şubat’ta İtimadüddevle tarafından ikinci kez kabul edilen elçi, bu sefer Damad İbrahim Paşa’nın mektuplarını teslim etti.139 25 Şubat’da ikinci kez kabul edilen Dürrî Ahmed Efendi’ye Şah Hüseyin, bu sefer III. Ahmed’in günlük hayatı ile ilgili sorular sordu.140 Şah Hüseyin, bu görüşmeden sonra, elçinin ziyaretinin görünürdeki sebebi olan Avusturya-İran transit geçişleri ile ilgili düzenlemeye dair bir ferman yayınladı. Bu ferman, biraz da Isfahan kamuoyunda Dürrî Ahmed Efendi’nin gelişi ile ilgili şüpheleri gidermeye yönelikti.141 5 Mart’da Şah tarafından üçüncü kez kabul edilen elçi, Şah’ın huzurunda yapılan Nevruz hazırlıklarını izledi.142 6 Mart günü Şah Hüseyin, Dürrî Ahmed Efendi’yi tekrar kabul edip bu kez III. Ahmed’in kendisi hakkında neler düşündüğünü sordu.143 Anlaşılan o ki Şah Hüseyin, Osmanlı Devleti’nin kendilerine saldırmayacağından emin olmak istiyordu.144 12 Mart günü Şah tarafından son kez kabul edilen Dürrî Ahmed Efendi’ye Şah’ın namesi verildi.145 Mart ayının sonlarına doğru İtimadüddevle, Dürrî Ahmed Efendi’yi Saray’da özel bir odada kabul etti. Buradaki görüşmede İtimadüddevle, Mir Mahmud 136
Dürrî; Jonas Hanway,; Münir A. Aktepe; Safevî yönetiminde İtimadüddevle’nin konumu hakkında bkz., Clement Huart, 137 Dürrî 138 Dürrî 139 Dürrî 140 Dürrî; Münir A. Aktepe, 141 BOA.; BOA.; Abdülhüseyin Nevai 142 Dürrî 143 Dürrî 144 Münir M. Aktepe, 145 Dürrî; Hanway,
ve Lezgilerin isyanlarından şikâyet edip bu sorunlarla başa çıkmaya çalıştığını, Hind, Özbek ve kafirlerle barış içinde olduklarını, bugünlerde herhangi bir sefer haberi almadıklarını, o nedenle III. Ahmed’in yakınlarda bir sefere çıkıp çıkmayacağını sordu.146
İtimadüddevlenin sorduğu sorular, Dürrî Ahmed Efendi’nin verdiği
teminatlara rağmen Safevî ricalinin Osmanlı Devleti’nden emin olamadığını göstermekteydi. Dürrî Ahmed Efendi, İtimadüddevle’nin sorularına teskin edici cevaplar verdi. Dürrî Ahmed Efendi, tahminen 1721 yılının Mart ayının sonlarında Tahran’dan ayrıldı.147 Dürrî Ahmed Efendi’nin Safevî Devleti’nin ve İran’ın durumu ile ilgili gözlemleri şu şekilde sıralanabilir: -Suru olan kale sayısı üçtür. Biri, Mir Mahmud’un elinde tuttuğu Kandahar, diğeri Heşderhan, diğeri de Revan kalesidir. Diğer bütün vilayetleri Üsküdar gibi açıktır.148 -Şehirlerin topları ve cephanelikleri yoktur, ancak askerler tüfek kullanmada mahirdir. -Mir Üveys, isyan edip Kandahar Kalesi’ni ele geçirmiş, üzerine gönderilen bütün Safevî ordularını yenmiş ve adına sikke kestirip hutbe okutmuştur. -Mir Üveys, isyan ettikten 6 sene sonra öldü ve yerine önce kardeşi geçti. 6 ay sonra da Mir Üveys’in oğlu Mahmud Han tahta çıktı ve o andan itibaren babası gibi Safevî Devleti ile mücadelesi devam ediyor. Halen Kirman ve Meşhed havalilerine hücum ediyor. -Mir Üveys aşireti, Afgan taifesindendir ve Safevî Devleti bunlara Poliç der. Sünnîdirler ve iyi askerlerdir. -Lezgi taifesi Sünnîdir. Başbuğları İbrahim Sultan ve Hacı Davud beylerdir. Onlar da üç seneden beri Safevî Devleti’ne karşı isyan halindedirler. Bu sene içinde Şemahı’yı aldılar ve Gence’yi istila edip Derbend’e yürüdüler. İran’da yaşayanların belki de 3/1 Sünnîdir fakat açıkça söylemezler. Ancak ibadethaneleri açıktır ve ibadetlerini yapmalarına mani olunmamaktadır.
146
Dürrî Dürrî; Jonas Hanway, 148 Dürrî Ahmed Efendi’nin bu tesbiti doğru değildir. Suru olan merkez sayısı Dürrî’nin sandığından çok daha fazla idi. Gence, Isfahan, Hemedan, Tebriz, Herat ilk akla gelenlerdir. Ayrıntılı bir liste için bkz., Rudi Matthee, ; Suru olan İran kentlerinin isimlerini ihtiva eden listeyi hazırlayan Rudi Matthee; Dürrî Ahmed Efendi’nin, bizim doğru olmadığını söylediğimiz tesbitini aktarıyor, fakat bu tesbitin yanlış olduğunu nedense söylemiyor, 147
-Özellikle Şirvan, Şemahı, Gence ve Karabağ semtleri tamamen Sünnîdir. -İran’ın toprakları mamurdur, ancak devlet ricali yoktur. O nedenle devlet ricali bile artık, Şah’ın devleti tamam oldu deyip devletin ömründen ümit kesmişlerdir.149 Dürrî Ahmed Efendi, elçiliğini tamamladıktan sonra doğrudan İstanbul’a gelmemiş, memleketi olan Van’da da altı ay kadar konaklamış ve
ayrılışından yaklaşık 1,5 yıl
sonra, 5 Aralık 1721’de İstanbul’a dönmüştü.150 Beraberinde, Şah Hüseyin tarafından III. Ahmed ve Sadrazam Damad İbrahim Paşa’ya ve İtimadüddevle Muhammed-Kulu Han’dan yine Sadrazam’a gönderilen nameleri de getirmişti.151
149
Dürrî; Dürrî Efendi’nin bu tesbitleri, sadece Tahran’da bulunduğu dönemi kapsamamaktadır. Dürrî Efendi, hem Tahran’da bulunduğu zaman zarfında hem de Tahran’dan İstanbul’a gelirken edindiği bilgileri raporuna yazmıştır. Örneğin, Lezgilerin Şemahı’yı almaları Eylül 1721’dedir. Dürrî Efendi’nin raporuna bakıp, bu olayın Dürrî Efendi Tahran’a gelmeden evvel veya Tahran’da iken vuku bulduğu hatasına düşülmemelidir. 150 Raşid; İsmet Parmaksızoğlu, bu tarihi yanlış şekilde 1720 olarak veriyor 151 Abdülhüseyin Nevai
II. BÖLÜM İRAN’DA AFGAN HAKİMİYETİ DÖNEMİ (1721-1730) A) Isfahan ve Kafkasya I) Afganlıların Isfahan'ı İşgal Etmesi Kirman’dan Yezd’e gelen Mir Mahmud, burada bir miktar asker bırakarak, Şubat 1722’de Yezd’den Isfahan üzerine hareket etti. Mir Mahmud’un Yezd’e kadar geldiğini haber alan Isfahan yönetimi Mir Mahmud’a bir elçi göndererek geri çekilmesi için para teklif etti. Bir yandan bu elçi ile görüşmelere devam eden Mir Mahmud diğer yandan da yaklaşık 20 bin kişiden oluşan ordusu ile yavaş yavaş Isfahan yakınlarındaki Gülnabad’a kadar geldi.1 Çağdaş bir kaynağın iddiasına göre ise, Mir Mahmud’a karşı bir ara Osmanlı Devleti’nden yardım istenmesi düşünülmüş; ancak bazı ricalin, böyle bir teklifin Osmanlı Devleti’ne Safevî Devleti’nin aczini göstereceğini, bunun da Safevî Devleti’nin şanına uygun olmayacağına dair itirazları üzerine bu teşebbüsten vazgeçilmîşti.2 Mir Mahmud’un Isfahan’a yaklaştığı haber alınır alınmaz eyalet hanlarından ve yakındaki serdarlardan yardım istendiyse de hiç biri yardıma gelmemişti.3 Kaderi ile baş başa kalan Şah Hüseyin, Isfahan’daki imkanlarla savunma hazırlıklarına başladı ve 18 bin kişilik bir ordu oluşturabildi. Fakat bu ordu içinde çekişmeler vardı ve komuta kademesi arasında fikirbirliği yoktu.4 Şah Hüseyin bu orduyu İtimadüddevle Muhammud-Kulu Han’ın komutasında Afgan ordusunun bulunduğu Gülnabad’a gönderdi.
5
Askerlikten habersiz çiftçi ve
1
Cihanguşa,; Muhammed Haşim Asafi,; Erdoğan Merçil, Nokili Bojko,; Benzer bir iddiayı Mary Lucille Shay dile getirmektedir. Venedik balyozlarının raporlarına dayanan Shay, Şah Hüseyin’in 1720 yılı içinde Afganlılara karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istediğini ve bu talebini bir mektup ile ilettiğini yazıyor. Bu iddiayı doğrulayan başka bir kaynağa rastlayamadık, ; aynı iddiayı, kaynak göstermeden Akdes Nimet Kurat da öne sürmüştür, 3 Mervî 4 Hazin,; Gilanentz,; Laurence Lockhart, Şah Hüseyin döneminde Safevi ordusunun durumu hakkında kısa bir özet verir: topçu birliklerindeki canlanma sayılmazsa Safevi ordusu perişan halde idi, 5 Mervî; Gülnabad’a gelen Safevi ordusunun komutanları Afgan ordusunun perişanlığını görünce, bu ordunun Kandahar’dan Isfahan önlerine kadar nasıl gelebildiğine hayret etmişlerdi, Rıza-Kulu Han Hidayet,; Isfahan önlerine gelen Afgan ordusu, Mir Mahmud’un ihtiraslarının peşine takılan bir grup Afganlıdan oluşmuyordu. Afgan ordusunda, Muhammed Bakır Meclisi’nin başlattığı Şiîleştirme politikasından muzdarib farklı dinlere mensup gruplar da mevcuttu, Edward G. Browne, 2
87
esnaftan oluşan bu ordu,6 8 Mart 1722’de Afganlılar karşısında ağır bir mağlubiyet alarak Isfahan’a çekilmek zorunda kaldı.7 Kullarağası Rüstem Han, Topçubaşı Ahmed Han ve önde gelen bir çok komutan öldürülürken Safevî ordusunun bütün topları da Afganlıların eline geçti.8 Yenilgi haberi Isfahan’da şaşkınlık yarattı. Kimse böyle bir şey beklemiyordu.9 Kazandığı zaferin büyüklüğünü ilk anda farkedemeyen Mir Mahmud, Kandahar’a dönme hazırlıkları yaparken, casuslarının Isfahan’ın içinde bulunduğu perişanlığa dair haberleri üzerine Isfahan üzerine yürümeye karar verdi.10 Afgan ordusunun karargahı iki gün sonra Ferahabad’ta kuruldu.11 Isfahan önlerine gelen Afgan ordusu, 12 Mart’ta şehre önce Şehristan tarafından saldırdıysa da buradaki sekiz günlük mücadeleden sonra Isfahan'ın bu şekilde ele geçirilemeyeceği anlaşıldı12 ve emirlerinin tavsiyesi üzerine Mir Mahmud, şehri açlık ile düşürmeye karar verdi.13 Kuşatma altındaki Isfahan yönetimi ise, asker toplayıp kuşatmayı kaldırması için şehzadelerden birini veliahd ilan ederek Isfahan dışına çıkarmaya karar vermişti. Bunun için 23 Nisan’da Muhammed Mehdi veliahd ilan edildiyse de o, bunu birkaç gün sonra reddetti. Bunun üzerine 27 Nisan’da Safi Mirza veliahd ilan edildi; fakat o da bu görevi kabul etmedi.14 Sonunda, Şah Hüseyin’in yaşça dördünce oğlu olan 1704 doğumlu Şehzade Tahmasb15 13 Mayıs günü veliahd ilan edildi16 ve Sipahsalar ünvanı verilerek
6
Cihanguşa, Cihanguşa; Chronicle; Müstevfî,; Krozinski,; Jonas Hanway,; Muhammed Kazım’a göreyse, Mir Mahmud Isfahan’a 2 fersah uzaklıkta gelip durduğunda, İtimadüddevle Muhammed-Kulu Han, 60 bin kişilik bir ordu ile Isfahan’dan çıkıp Mir Mahmud’a saldırdı. Fakat Safevi ordusuna doğru esen şiddetli bir fırtına askerlerin dağılmasına yol açmış, Afganlılar da bundan istifade ile Safevi ordusunu dağıtmışlardı. Safevi ordusu bu savaşta 12 bin kadar asker kaybetmişti, 8 Cihanguşa,,; Dürre; Maraşî,; Fesai, Afgan ordusunun hiç topu olmadığını, sadece zenburekleri olduğunu söyler, 9 Hazin, 10 Cihanguşa, 11 Maraşî,; Hazin, s, Müstevfî,; Krozinski, 12 Gilanentz, s; Nokili Bojko,; Jonas Hanway; Willem Floor, 13 Gilanentz,; Lutfali; Isfahan, güneydoğu kısmı hariç çevresi dağlarla çevrili bir ovanın içinde kurulmuştur, Mirza Bala, 14 Cihanguşa,; Maraşî,; Müstevfî, 15 Tahmasb, akılsız olmasa da iradesiz, işrete düşkün, içki nedeniyle halet-i ruhiyesi dengesiz, ahlak ve istikamet sahibi insanlardan hoşlanmamak gibi özelliklerle anılmaktadır, Bekir Kütükoğlu,; C. E. Bosworth, 16 Maraşî,; Kütükoğlu, 7
88
16/17 Haziran gecesi Kaşan taraflarına gidip asker toplaması için Isfahan’dan çıkarıldı.17 Tahmasb’ın Kaşan’a ulaştığ haberi Isfahan’a 20 Haziran’da ulaştı.18 Tahmasb’ın Isfahan’dan çıktığını öğrenen Afganlılar, bu tarihten itibaren kuşatmayı daha sıkı şekilde uygulamaya giriştiler.19 Şehzade’nin, bir ordu toplayarak Isfahan’ın yardımına gelebileceğini hesaplayan Mir Mahmud; Temmuz ayı başında bir barış teklifinde bulunduysa da, bu teklif Şah Hüseyin tarafından kabul edilmedi.20 Kuşatma uzadıkça Isfahan’daki durum da dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı.
21
Eylül ayında Şah Hüseyin son çare olarak, İsmail Bey isimli bir elçiyi I. Petro’dan yardım istemek için Rusya’ya gönderdi;
ancak elçi daha Safevi topraklarını terk
etmeden Isfahan düştü.22 Şehzade Tahmasb’dan bir haber çıkmaması, Isfahan’ın yardımına gelen Fethali Han Kacar’ın Nisan,23 Luristan valisinin Haziran24, Bahtiyari hanı Kasım Han’ın Temmuz ayında25 Afganlılarca mağlup edilmesi, yardım taleb edilen VI. Vahtang’ın da yardıma gelmemesi26 ve şehirdeki açlığın dayanılmaz bir hal alması üzerine Şah Hüseyin, 22 Ekim 1722’de Isfahan’ı Afganlılara teslim etme kararı aldı.27 İtimadüddevle
17
Dürre,; Cihanguşa,; Maraşî,; Müstevfî, s, Tahranî,; İran’da.; Jonas Hanway,; Kütükoğlu,; Beydili,; Djafar-Pour,; Krozinski,; Kaşan; Isfahan’ın kuzeydoğusunda, Kum’a 12 fersah uzaklıkta bir şehirdir, Clement Huart, 18 The Afghan, 19 Cihanguşa,; Maraşî, 20 Gilanentz,; Rıza-Kulu Han Hidayet,; Fesai, bu barış teklifinin, Mir Mahmud henüz Isfahan kuşatmasını başlatmadan evvel yapıldığını söylerken yanılıyor,; Şah Hüseyin bu esnada, Isfahan’daki sufi dergahlarının yıkılması ile ilgileniyordu, Osman Gazi Özgüdenli, 21 Kıtlık öyle bir hal almıştı ki bir buğday tanesi bir eşrefiye alınıp satılıyordu. Eşek husyesi bile 20 tuman yapıyordu, Mervî; Kuşatma altındaki Isfahan’da halk leş yiyor; insanlar, yemek için küçük çocukları kaçırıp boğazlıyordu”, Cihanguşa,; Maraşî; Kuşatma esnasında Isfahan’da bulunan Muhammed Muhsin Müstevfî’nin, açlıkla boğuşan Isfahan’ın durumu hakkında yazdıkları için bkz., Müstevfî, 22 Gabil Camalov,; M. Fahrettin Kırzıoğlu, 23 Mervî 24 R. M. Savory, 25 Gilanentz, 26 Alexander Mikaberidze, ; Mirza Bala; Fethali Han’ın, bir grup Kacar süvarisi ile Isfahan’nın yardımına geldiğini, ancak Şah Hüseyin’in, bunlara yüz vermediği için Fethali Han Kacar’ın geri döndüğünü iddia ediyor, 27 Maraşî,; Gilanentz,; Jonas Hanway,; Peter Avery, kuşatmanın 6 ay sürdüğünü söylerken yanılıyor. Şah Hüseyin, Isfahan’ı teslim etmeye karar verdiğinde kuşatma 8. ayına girmişti,; aynı hatalı bilgiyi Elton L. Daniel de vermiştir, ; Isfahan, bu kuşatma sonunda tanınmaz hale gelmiş, korkunç bir nüfus kaybına uğramıştı, Lutfullah Hünerfer,; Bu kuşatmadan sonra Isfahan, kuşatma öncesi ihtişamına bir daha asla kavuşamadı, Laurence Lockhart,; “Isfahan”; Isfahan kuşatma esnasında sadece demografik değil büyük bir mimari yıkım da yaşamıştı, Masashi Haneda, Rudi Matthee,; A. Shahpur Shahbazi,
89
Muhammed-Kulu Han, aman talebiyle Mir Mahmud’a gönderildi.28 Mir Mahmud’un aman vermesi üzerine; Şah Hüseyin, Ferahabad’a gidip tacını Mir Mahmud’a teslim etti.29 Mir Mahmud da 25 Ekim 1722’de Isfahan’a girdi30 ve aynı gün düzenlenen tören ile İran tacını giydi.31 Isfahan kuşatması sürerken, 16/17 Haziran 1722 gecesi Isfahan’dan çıkarılan Şehzade Tahmasb, daha şehirden ayrılır ayrılmaz ilk hatasını yaptı ve hâlâ Isfahan yakınlarında bulunan Luristan valisinin kuvvetlerine katılıp onlarla birlikte hareket edeceği yerde, Kazvin’e gitmeyi tercih etti32 ve kendisine verilen görevi yerine getiremedi. Afganlıların Isfahan’a kadar gelmelerinin yarattığı korku
Şehzade
Tahmasb'ın asker toplamasını zorlaştırmış, Şirvan hududundaki Kızılbaşlar da Lezgi saldırıları ile uğraştıkları için Şehzade Tahmasb'ın çağrısına cevap verememişlerdi. Topladığı başıbozuk kuvvetlerle Kazvin’e gelen Şehzade Tahmasb; burada, maiyetinin kendisine, Isfahan'ı Afganlıların eline düştükten sonra ele geçirmesi durumunda şahlığın da doğrudan kendisine intikal edeceği şeklindeki telkinlerine kanarak ağır davranmış ve emrindeki hanlardan birinin kızı ile evlilik hazırlıklarına girişmişti.33 1722 yılının Kasım ayının başlarında Isfahan’ın düştüğü haberini alan Şehzade Tahmasb34, aynı tarihlerde Kazvin’de “II. Tahmasb” ünvanı ile Safevî tahtına çıktı.35
28
Mervî Cihanguşa,; Maraşî,; Hazin, , Müstevfî, s.; Krozinski,; Chronicle 30 Cihanguşa,; Maraşî,; Müstevfî,; Nokili Bojko,; Lutfali; Jonas Hanway,; Willem Floor, 31 Hanway,; İsmail Mehmetov, Safevi Devleti’nin sona ermesine bir tek Osmanlı Devleti’nin üzüldüğünü söylerken bu kanıya nasıl vardığını ne yazık ki aktarmıyor,; Mücteba İlgürel’in; Mir Mahmud’un Isfahan’ı aldıktan sonra Şah Hüseyin’i tahttan indirip yerine Tahmasb’ı geçirdiğini söylemesi temelinden yanlıştır,; Neşe Erim; Mir Mahmud’un Isfahan’ı aldıktan sonra Safevi hanedanına son verdiğini söylemesi doğru değildir. Safevi hanedanına asıl öldürücü darbeyi Nadir vuracaktır,; Osman Gazi Özgüdenli; Isfahan’ı Eşref Şah’ın aldığını söylerken yanılıyor,; Mehmed Zahit Yıldırım; Mir Mahmud’un İran tacını 1723 yılında giydiğini söylerken yanılıyor, 32 Bedreddinzade,; Kazvini,; R. M. Savory,; Tahranî, Şehzade Tahmasb’ın Isfahan’dan çıktıktan sonra Yezd’e gittiğini söylerken yanılıyor, 33 Bekir Kütükoğlu, 34 Kazvini,; Jonas Hanway 35 Cihanguşa, ; Maraşî,; Hazin; Müstevfî,; Bojko,; Hanway,; M. Alaaddin Yalçınkaya, Vladimir Minorsky, Hasan Anoşe, Hüseyin Karaçanlu, ve Vladimir Minorsky, Tahmasb’ın Tebriz’de tahta çıktığını söylerken yanılıyorlar; Marcel Bazin ise, Tahmasb’ın Kazvin’de tahta çıkışından hiç söz etmiyor,; Şehzade Tahmasb gibi 18. yüzyıl boyunca iktidar mücadelesi veren diğer Safevi hanedanı mensuplarının kısa bir tarihçesi için bkz., H. R. Roemer, 29
90
II) Rusya Kafkasya'da Safevi topraklarına müdahale etmek için yıllardır gerekli hazırlıkları yapan I. Petro, Mir Mahmud’un Isfahan’ı kuşattığını
haber aldığında beklediği anın
geldiğine karar verdi. Önce askerî hareketini Kafkas halkları arasında meşru göstermek için Derbend, Bakü ve Gilan civarlarına gönderilmek üzere 15 Haziran’da Türkçe, Tatarca ve Farsça bir beyanname hazırlanmasını emretti. Bu beyannamede I. Petro amacının, Rus tüccarları öldüren kişileri cezalandırmak olduğunu, kimsenin Rus ordusundan korkarak yerini terk etmesine gerek olmadığını ifade etmişti. I. Petro’nun amacı, hem yerli halkın Hacı Davud’a yardım etmesini engellemek hem de vergi alabileceği malların ve nüfusun yer değiştirmesinin önüne geçmekti.36 I. Petro’nun müttefikleri de gerekli hazırlıkları yapmışlardı. VI. Vahtang, Rus ordusunun harekete geçmek üzere olduğunu haber alır almaz, Lezgileri Gence’den çıkarmak için hazırlıklarını tamamladı. Plana göre, I. Petro Gence’de VI. Vahtang ile buluşacaktı. Aynı şekilde Ermeniler de
Davit Bek37, Avan Yüzbaşı ve Mkhitar
Sprapet'in önderliğinde ayaklanarak Karabağ bölgesini ele geçirdiler ve Ermenilerin oturduğu beş melikliği “Karabağ Melikliği” adı altında birleştirdiler. VI. Vahtang, ülkesi için tehdit olarak gördüğü Osmanlı ve Safevî devletlerinin bölgedeki gücünü Rusya’nın da yardımıyla dengeleyebilmek için Karabağ Melikliği’nin kurulmasını desteklemişti.38 Karabağ Ermeni Melikleri, topladıkları 12 bin kişilik bir ordu ile Gence yakınındaki Gürcü ordusuna katıldılar ve Surhay Han ile Davud Han’ın elinde bulunan Şemahı üzerine yürümek için Rus ordusunu beklemeye başladılar.39 Ermeniler, I. Petro’yu Kafkas seferinde hem askerî hem de lojistik açıdan en arzulu şekilde
36
Bedreddinzade,; Mustafa Aydın ; Eliyarlı, s; Sara Aşurbeyli, ; Abbas; Bu beyanname, Dimitri Kantemir tarafından Astarhan’da basılmıştır, Nadir Devlet,; Dimitri Kantemir, hastalanınca geri dönmüş ve Kafkas seferinin sonuna kadar I. Petro’nun yanında kalamamıştır, “; Mihai Maxim’e göre Kantemiroğlu, I. Petro’nun doğu işlerinde baş uzmanı, propagandacısı ve istihbarat uzmanı olarak görev yapmıştı,; Dimitri Kantemir, 21 Ağustos 1723’te ölmüştür, Türkkaya Ataöv, 37 David Bek, Melik değildi ve soylu bir aileden de gelmiyordu. İyi bir asker olduğu anlaşılan David Bek, Ermeni Melikler arasındaki organizasyonu sağlamış, Ermeni ordusunu idare etmiş ve 1729 yılına kadar Osmanlı kuvvetlerine karşı mücadele etmişti, Christopher J. Walker, 38 Bilge, 39 Sevda Alikızı Süleymanova,; Fahrettin Çiloğlu; VI. Vahtang’ın 30 bin kişilik bir ordu ile I. Petro’ya katıldığını iddia ediyor. Bir kere VI. Vahtang’ın ordusu Kafkas seferi esnasında Rus ordusuna kesinlikle katılmamıştır. Ayrıca VI. Vahtang bu kadar büyük bir ordu toplayabilmîş olsaydı herhalde bu ordu ile 1723’te Tiflis’e saldıran Muhammed-Kulu Han’ı yener ya da Osmanlı kuvvetlerini durdururdu,
91
destekleyen Kafkas milleti olmuştu.40 Bu sefer esnasında, I. Petro’nun yanında yer alan tek Müslüman güç ise, Rusya’ya itaatini daha 1718 yılında arz etmiş olan Gazi-kumuk Şemhali Adil Giray idi.41 I. Petro, 18 Haziran 1722’de donanmasıyla birlikte Astarhan'dan, General Veterani komutasındaki Rus ordusu ise Kızılyar kalesinden hareket etti.42 I. Petro, 27 Haziran’da karaya çıktı43 ve ilk iş olarak VI. Vahtang’a bir mektup göndererek, karaya çıktığını ve birlikte hareket ederek Hristiyanları Türklerin yönetiminden kurtaracaklarını iletti.44 Ayrıca, Rusya’nın İran’daki konsolosu Semyon Avramov vasıtasıyla Şah Hüseyin’e de haber göndererek, amacının Safevî Devleti’ne savaş açmak değil, Safevî Devleti ve Rusya’nın düşmanlarını cezalandırmak olduğunu bildirdi.45 I. Petro komutasındaki Rus birlikleri 22 Temmuz’da Agrahan’ı işgal etti ve burada kara ordusunu beklemeye başladı.46 Aktaş Nehri kıyısında bulunan ve Kırım Hanlığı’na bağlı olan Enderey'i, Albay Naumov komutasındaki Rus birlikleri, 5000'e yakın Çeçeni öldürdükten sonra, ateşe verdi.47 Bu hareketi ile I. Petro, Kırım’a bağlı bir toprak parçasını işgal etmekle aslında bir anlamda Kafkaslarda Osmanlı Devleti’ne de açıkça meydan okumuş oldu.
40
George A. Bournoutian,; Armen Aivazian,; Mehmet Saray; I. Petro’nun, Gürcüler ve Ermenileri, Kafkas seferine başladıktan sonra fark ettiğini söylerken fena halde yanılıyor. I. Petro Ermeni ve Gürcülerle, Kafkas seferi başlamadan 20 sene evvel görüşmeye başlamıştı, 41 Mustafa Aydın,; W. Barthold, 42 Bilge, s; George A. Bournoution; I. Petro’nun Kafkas seferinin, Isfahan’ın Afganlıların eline düştükten sonra başladığını söylerken yanılıyor,; M. Fahrettin Kırzıoğlu, I. Petro’nun Kafkas seferinin, Şah Hüseyin’in Rusya’dan yardım talebi üzerine gerçekleştiğini söylerken yanılıyor. I. Petro’nun Kafkas seferi, uzun yıllar dikkatli bir şekilde planlanan ve derin stratejik amaçları olan bir politikanın ilk hamlesiydi,; İbrahim Yüksel, Mısır’da basılan bir kitabı kaynak göstererek Kafkas seferinin tarihini 1724 olarak verirken yanılıyor,; Mustafa Budak; Kafkas seferinin, I. Mahmud’un Isfahan’ı almasından sonra başladığını söylerken yanılıyor,; Fahrettin Kırzıoğlu; Şah Hüseyin’in I. Petro’dan Dağıstan, Gilan ve Şirvan karşılığında kendisine yardımcı olmasını istediğini, bunun üzerine I. Petro’nun Kafkas harekatını düzenlediğini söylüyor. Hiçbir kaynakta bu iddiayı destekleyecek bir bilgi ile karşılaşmadık,; Enver Ziya Karal ise, bir kervanları yağmalanan Rusların, 1724 yılında Kafkasya’da harekete geçtiklerini söylerken yanılıyor, 43 Jonas Hanway,; Bilge, s 44 George A. Bournoutian, 45 F. Kazemzadeh, 46 Cemal Gökçe,; Şerafeddin Erel, 47 Bilge, s
92
I. Petro, 13 Ağustos’ta Tarhu’ya geldi ve burada Tarhu şemhalinin sarayında ağırlandı. 16 Ağustos’tan itibaren Kafkaslar’da planladığı ileri hareketine başladı.48 Bu sırada, Bakü Han’ı ve Bakü’nün ileri gelenleri, I. Petro’ya gönderdikleri mektup ile kendisine başarılar diliyor ve Bakü’ye Rus birliklerinin gönderilmesini talep ediyordu.49 Kaytak topraklarına giren Rus ordusu, Otamış Köyü civarında Kaytak usmisi Ahmed Han komutasındaki 6 bin kişilik Kaytak ordusunu yendi ve çevreyi ateşe verdi.50 Kaytak usmisi Ahmet Han'ın başına gelenleri duyan Derbend Beyleri, 30 Ağustos 1722'de Derbend’in anahtarlarını I. Petro'ya sundular.51 Bu başarı I. Petro için çok önemliydi; çünkü Derbend, Kafkasların kuzeyinden güneyine geçme imkanı veren tek yoldu. Bir tarafında Hazar Denizi, diğer tarafında yalçın dağlar olan Derbend geçidi iki kilometre kadardı. Şehrin limanının bulunmaması ve Hazar Denizi’nde de fırtınaların eksik olmaması sebebiyle şehrin, uzunca bir süre kuşatılması da sözkonusu değildi. 52 Böyle bir noktaya sahip olmak Rusya için, bundan sonraki Kafkas hareketleri açısından hayati bir öneme sahipti. Rusya, Derbend’i terk etmemek için ileriki yıllarda uzun süre direnecektir. Derbent’i kolayca işgal etme başarısı göstermesine rağmen I. Petro, Kafkas seferine Eylül ayı başında son verdiğini ilan etti.53 I. Petro’nun Kafkas seferine son vermesinin en önemli sebebi, geri hatlarının Dağıstanlılar tarafından vurulması, iaşenin zorlaşması, askerlerin ve hayvanların açlıktan ölmeye başlaması, erzak getiren gemilerin Hazar
48
Erel, Sara Aşurbeyli, 50 Bilge, 51 Ziya Musa Buniyatov,; Ensar Köse,; Derbend; Alexandre Grigoriantz, bu olay için 7 Eylül tarihini veriyor,; Madde yazarının verdiği 1720 tarihi yanlıştır, ; I. Petro, Derbend’e debdebeli bir şekilde girdi. Halk ve ileri gelenler onu Derbend’in kapısında ekmek ve tuz ile karşıladılar. Derbend hanı bu esnada bir konuşma yaptı ve büyük İskender’in kurduğu Derbend’in yine onun kadar büyük birine teslim edilmesinden daha doğal bir şey olmadığını söyledi ve gümüş bir tepsi içindeki Derbend’in anahtarını I. Petro’ya teslim etti. O gün meydana gelen bir depremi I. Petro, kente gelişi nedeniyle tanrının kentin duvarlarını ayaklarının altında beşik gibi sallamasına bağlayacaktır, Kadir Şıhverdiyev,; Madde yazarının bu olay için verdiği 1736 tarihi son derece yanlıştır, Derbend; Keza, Derbend; Mirza Bala, I. Petro’nun 1722 yaz mevsiminde, Derbend’e başarısız bir çıkartma girişiminde bulunduğunu kaydediyor. I. Petro, Derbend’e denizden saldırmamış, kara ordusu ile işgal etmiştir. I. Petro’nun bunun dışında Derbend’e başka bir askerî harekat düzenlediğine dair herhangi bir bilgiye hiçbir kaynak ya da araştırmada rastlamadık, 52 Kadircan Kaflı, 53 Bilge, 49
93
Denizi’ndeki fırtınalarda batması gibi lojistik sorunlardı.54 Ayrıca Osmanlı Devleti’nin göstereceği tepkilerden55 ve Davud Han’ın birlikleri ile karşılaşmaktan çekindiği için Şirvan’a doğru
hareket etmekten vazgeçmişti.56
İsveç’in Nystadt Antlaşmasını
bozmaya kalktığına ilişkin haberler, I. Petro’nun Kafkas hareketini bırakıp tekrar Rusya’ya dönmesini gerektiren diğer bir gelişme idi.57 I. Petro’nun mektubunu aldıktan sonra 15 Ağustos’ta cevap yazan ve Rus ordusunu karşılamaya ve yardım etmeye can attığını belirten VI. Vahtang58 Gence'yi Lezgilerden geri almış ve Rus ordusunu beklemeye başlamıştı. Fakat Çar’ın elçisinden gelen ve seferin sona erdiği ve gelecek yıl tekrar gelinmek üzere Rusya’ya dönüldüğüne dair haber ile hüsrana uğramıştı. Bölgedeki Safevî ricali
VI. Vahtang'ı iki yüzlülükle
suçladı. I. Petro'nun gelecek sene Şirvan'a kadar ineceğini ümit eden VI. Vahtang, Safevî ve Osmanlı Devleti’ne karşı göstermelik bir dostluk sergileyerek konumunu korumaya çalıştı. 59 I. Petro, geri dönmeden evvel iki emir vermişti. Bunlardan biri küçük birliklerin başına tayin ettiği generallerine Hazar Denizi’nin batı kıyılarını işgal etmeleri60, diğeri de Sulak Nehri’nin ağzında Svyatoy Krest (Kutsal Haç) Kalesi’nin inşa edilmesi idi. I. Petro, General M. A. Matyuşkin’e özellikle Bakü’nın alınmasını emretmişti.61 Çar, Derbend’te bir miktar asker bırakıp Ekim ayı sonlarında Derbend’ten ayrıldı62. Önce Terek Nehri’ne, oradan da Hazar Deniz’i yoluyla KÂsım ayında Astarhan’a vardı. 13 Aralık günü Moskova’ya ulaştı.63 Yaklaşık beş ay süren Kafkas harekatı böylece 54
Şerafeddin Erel,; Şamil Mansur, ; George A. Bournoution, I. Petro’nun Kafkas seferine son verme sebebi olarak Osmanlı Devleti’nin protestolarını göstermesi doğru değildir. Babıali, I. Petro’nun Kafkas seferinden Ağustos 1722’de haberdar oldu. I. Petro’nun sefere son vermesi ise Eylül ayının hemen başındadır, ; aynı hataya Rıza Rızazade Langarodi de düşmüştür, 55 Gabil Camalov, 56 Mehmet Ali Çakmak, 57 Camalov, a 58 George A. Bournoutian, 59 Nikoloz Berdzenişvili, 60 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, 61 Sara Aşurbeyli, 62 Bilge, 63 Bilge,; Rusya’nın 18. yüzyıl boyunca takip ettiği dış politikadan bahsederken, I. Petro’nun ve haleflerinin Kafkasya politikasından hiç söz etmeden meseleyi özetleme başarısı gösteren ilginç bir örnek için bkz., Hugh Ragsdale, “; Theodore R. Weeks ise, I. Petro’nun Kafkasya’ya İranlılar ve Osmanlı Devleti ile savaşmak üzere ordular sevkettiğinden sözediyor. I. Petro’nun, kendi döneminde Kafkaslarda İranlılarla topyekün bir savaşa girmesine gerek kalmamıştı. Osmanlı Devleti ile savaşmaya ise cesareti yoktu. O nedenle ortada bu iki devlete karşı açılmış bir savaş ve bunun için gönderilen ordular yoktur,
94
sona ermiş oldu. I. Petro bir daha Kafkaslara gelememiş ise de Rusya, Kafkaslardaki varlığını I. Petro’dan bugüne yaklaşık üçyüz yıldır sürdürmektedir.
III) İran’daki Siyasî Gelişmeler Karşısında Osmanlı Devleti Safevî ricali, Dürrî Ahmed Efendi’nin arkasından kendi elçileri Murtaza-Kulu Han’ı İstanbul’a göndermişlerdi.64 Elçi, 24 Aralık 1721’de Üsküdar’a geldi.65 7 Ocak 1722’de Sadrazam ile görüşen Murtaza-Kulu Han, İtimadüddevle’nin mektuplarını teslim etti.66 4 Şubat’da da III. Ahmed tarafından kabul edildi.67 Elçi, 31 Mart’da namesini teslim almak için Padişah’ın huzuruna çıktı.68 Fakat bu sırada Erzurum valisi Silahdar İbrahim Paşa ile Bağdat valisi Eyyubi Hasan Paşa’nın İstanbul'a gönderdikleri mektuplar, Mir Mahmud’un galibiyeti ve İran’ın içinde bulunduğu karışıkık durumu gözler önüne serdiği için69, elçi ile daha fazla mülakat yapılmasına gerek duyulmamış olacak ki elçinin 12 Nisan’da ülkesine geri dönmesine izin verildi.70 Bâb-ı Âli, İran’da olan bitenler hakkında bilgi almak maksadı ile Murtaza-Kulu Han ile görüşmek isteyen Rus kapı kethüdasına da izin vermemişti.71 Bağdat valisi Eyyubi Hasan Paşa ile Erzurum Valisi İbrahim Paşa’nın, Afganlıların Isfahan önlerine kadar gelmeleri ve İran’da olup bitenler hakkında yeni haberler ihtiva eden mektupları 22 Nisan’da İstanbul’a ulaştı.72 Bu gelişmeler olurken Şirvan’dan başka bir haber geldi. Dağıstanlılar, Hacı Davud önderliğinde isyan edip Şemahı, Şabran, Hudad, Ereş, Berda’a ve Erdebil bölgelerini ele geçirmişlerdi. 1722’in Mayıs ayı
içinde İstanbul’a bir de heyet gönderen
64
Jonas Hanway, Raşid; Mustafa Edib,; Risale; Şem’dânîzâde 66 Raşid; Mustafa Edib, 67 Raşid; Mustafa Edib, 68 Raşid V; Mustafa Edib, 69 Şem’dânîzâde, 70 Raşid; Mustafa Edib,; Elçinin ağırlanması ile ilgili ayrıntılar için bkz., H. Hümeyra Şahin, 71 Mary Lucille Shay, 72 Raşid V 65
95
Dağıstanlılar; Bâb-ı Âli’ye, Osmanlı Devleti’nin himayesine girmek istediklerini, Şirvan’ın da Hacı Davud Han’a tevcih edilmesi ricasını ilettiler.73 Bu gelişmeler üzerine Safevî meselesini görüşmek için, Sadrazamın sarayında Mayıs ayının başlarında bir toplantı yapıldı. Ulema, Şirvan Sünnîlerinin himaye edilmesinin şart olduğunu beyan etti. Sadrazam Damad İbrahim Paşa, Şirvanlıların himaye altına alınmasının Osmanlı Devleti’nin Safevî Devleti, hatta Rusya ile arasındaki barışı bozabileceğini ve böyle bir savaş ihtimalinin halk arasında telaşa yol açabileceğini söyledi. Fakat ulema, Şirvan Sünnîlerinin savunulması gerektiğinde ısrar etti ve Safevî Devleti’nin buna müdahale etmesi durumunda Osmanlı Devleti’nin de buna karşılık olarak savaş ilan etmesi gerektiğini söyledi.74 Erzurum valisi Silahdar İbrahim Paşa ile Bağdad valisi Eyyûbî Hasan Paşa'nın gönderdikleri yeni mektupları değerlendirmek75 ve devletin Safevî meselesi karşısında alacağı siyasî tavrı belirlemek üzere 15 Mayıs 1722'de yapılan toplantıda şu kararlar alındı: 1- Isfahan şehri Afganlıların kuşatması altındadır, 2- Eğer bu karışıklıklar Osmanlı sınırına dayanırsa Osmanlı Devleti için tehlike yaratabilir, 3- Bu yüzden daha evvel Safevî Devleti’ne bırakılmış ve Osmanlı Padişahının mevrus toprakları olan Revan, Tebriz, Gence ve Tiflis gibi yerler Osmanlı sınırları içine alınarak devletin doğu sınırlarındaki emniyeti sağlanmalıdır, 4- Muteber fıkıh kitapları, Şiîleri Rafızî olarak kabul ettikleri için, onlarla savaşmak kafirlerle savaşmak gibi caizdir, 5- Osmanlı Devleti'nin
doğu sınırında güvenliğini sağlamasının ve müslümanların
oturduğu bazı şehirleri Şiî baskısından kurtarmasının hiç bir siyasî ya da dinî sakıncası yoktur.76 73
Âsım, Âsım, 75 Uzunçarşılı, 76 Olson,; Şem’dânîzâde; Mary Lucille Shay,; M. Münir Aktepe, alınan bu kararların Osmanlı Devleti’ni Safevî Devleti ile bir çatışmaya götürmezken, Rusya ile bir savaşın eşiğine getirdiğini söylüyor. Bu kararların Osmanlı Devleti’ni, Hazar Denizi kıyılarında ilerlemeye başladıktan sonra Rusya ile savaşın eşiğine getirdiği tesbiti doğrudur. Ama eğer bu kararlar Osmanlı Devleti’ni Safevî Devleti ile bir çatışmaya götürmediyse Osmanlı ordularının Tiflis, Revan, Gence, Tebriz, Kirmanşahan, Hemedan vb. yerlerde kiminle çarpıştığı sorusu akla gelmektedir, 74
96
Alınan bu kararlara rağmen, devletin merkezinde Safevî meselesi ile ilgili ortak bir mutabakatın bulunmadığı, bu tarihten itibaren takip edilen politikanın çizdiği zikzaklı seyirden anlaşılmaktadır. 15 Mayıs’taki toplantıdan hemen sonra, 16-17 Mayıs 1722’de Bağdat valisi Vezir Hasan Paşa’ya yeni bir emir gönderildi. Gönderilen emre göre; “- Mir Mahmud Isfahan’ı kuşatmış, Dağıstan Sünnîleri de Şemahı’yı alıp Gence üzerine hareket etmişlerdir, - Her ne kadar Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasındaki barış nedeniyle Safevî topraklarına hücum etmek uygun değilse de, - Safevî topraklarındaki Sünnîlerin can ve mallarını korumak, Osmanlı Devleti için, Safevî Devleti ile olan barışı korumaktan daha önemlidir, - Bu nedenle Isfahan düşer düşmez harekete geçilmelidir”.77 Aynı mealde başka bir emir, yine aynı tarihte bu sefer hem Erzurum valisi Vezir Silahdar İbrahim Paşa’ya78 hem
Van valisi Vezir Abdullah Paşa’ya gönderilmişti.
79
Bağdat ve Erzurum
valilerinin emrine asker takviyesi için emirler de hemen gönderildi.80 Devlet’in ilk kararı, Isfahan düşer düşmez Safevî topraklarına girilmesi ve gerekli görülen yerlerin ele geçirilmesi doğrultusundadır. Fakat doğu sınırından gelen bir mektup, daha evvel verilmiş olan bütün emirleri tersine çevirdi. Isfahan düşmeden harekete geçmek istediğini bildiren Erzurum valisi Vezir İbrahim Paşa’ya, Isfahan düşmeden kesinlikle harekete geçmemesi; ancak Isfahan düştükten sonra uygun gördüğü Safevî topraklarını alması emredilmîşken81, Bağdat valisi Vezir Eyyubi Hasan Paşa, “Mir Mahmud’un başarılı olacağına kesin gözü ile baktığını; ancak kendisinin şahsiyeti ve niyeti hakkında bilgi sahibi olmadan Safevî topraklarına hücum edilmesini doğru bulmadığını bildirdi. Isfahan kuşatması devam ediyor ve Mir Mahmud halen Ferahabad’ta kuşatmanın sonucunu bekliyordu. Ayrıca bir Safevî şehzadesi de asker toplaması için Isfahan dışına çıkarılmıştı.” Bunun üzerine zaten Safevî topraklarına hücum edilmesi konusunda şüpheleri olan Sadrazam Damad İbrahim Paşa, bu fikrin
77
BOA. BOA. 79 BOA.; Âsım,. 80 BOA.; BOA.; BOA; BOA.; BOA., 81 BOA. 78
97
yerinde olduğuna karar verdi82 ve sınır valilerine Temmuz ayı başlarında yazılan emirlerde, Mir Mahmud’un niyetinin ne olduğu anlaşılmadan, Isfahan düşse bile, harekete geçmemeleri bildirildi. 83 Savaşa girilmesine karşı olan, ancak ulemanın Safevî topraklarına müdahale edilmesi gerektiği yönündeki fikrine doğrudan muhalefet edemeyen Sadrazam Damad İbrahim Paşa ulemaya, savaşa girilmesi için önce Isfahan’ın düşmesinin gerektiğini kabul ettirebilmişti. Bu tarihlerde Rusya’nın Kafkas seferi haberleri henüz İstanbul’a ulaşmamıştı . Bu nedenle Safevî meselesi Isfahan kuşatmasının sonucuna ve Mir Mahmud’un niyetinin belirginleşmesine bağlanmıştı. Bu noktada Safevî Devleti’nin içinde bulunduğu durum henüz, Osmanlı Devleti’nin temel çıkarlarını tehdit eder bir hale girmemişti.84 Rusya’nın Kafkas hareketi haberi Eylül 1722’de İstanbul’a ulaştığında85, bütün planlar değişti. Olayı haber alan III. Ahmed, Eylül 1722 tarihli olduğunu tahmin ettiğimiz bir belgede bu konudaki fikirlerini özetlemişti. III. Ahmed’e göre “Çar, Tiflis hanı ile ittifak halindedir. I. Petro, Dağıstan’ı geçip Şirvan ve Gence’yi ele geçirmek peşindedir. Osmanlı Devleti harekete geçip Rusya’dan evvel Tiflis ve Revan’ı almalıdır. Böylece Rusya, Osmanlı Devleti ile arasındaki barışı bozamayacağı için Safevî topraklarında daha fazla ilerleyemeyecektir”.86 Yine aynı tarihe ait olduğunu tahmin ettiğimiz başka bir belgede, III. Ahmed bizzat kendi yazısı ile, Tiflis üzerine sefer yapılması durumunda Rusya’nın, Tiflis Hanı’na sahip çıkıp çıkmayacağının araştırılmasını isterken, Erzurum Valisi Vezir Silahdar İbrahim Paşa’nın da Tiflis’e gitmek için ne kadar askere ihtiyacı olduğunu sormaktadır.87 Rusya’nın müdahalesi ile birlikte Safevî meselesi birden renk değiştirmiş ve Osmanlı Devleti için stratejik ve hayati bir şekil almıştı. Rusya’nın Dağıstan’ı geçip bir yandan Hazar Denizi kıyıları boyunca ilerlemesi diğer yandan ise Gürcistan ve Şirvan’a
82
Âsım,; Mecmua BOA.; BOA.; BOA.; Damad İbrahim Paşa’nın bütün politik amacı, konu ne olursa olsun barışı korumak ve savaşa girmemek için sonuna kadar direnmek olarak tanımlanabilir, H. Bowen, 84 Bu dönemin Osmanlı-Rusya ilişkilerini özetleyen bir çalışma için bkz., Bahram Amir Ahmadian, 85 Mary Lucille Shay, 86 BOA. 87 BOA. 83
98
yaklaşması Osmanlı Devleti tarafından kabul edilemezdi.88 Erzurum valisi İbrahim Paşa’nın takviye edilmesi için yeni emirlerin gönderilmesi ile Gürcistan cephesi ile ilgili çalışmalar yeniden hız kazandı.89 İran meselesine müdahalenin nereden başlayacağı belli olmuştu.90 Rusya’nın Kafkas harekatı haber alınır alınmaz ilk tedbirler Osmanlı-Safevî sınırında alındı. Kars paşası, Kars Ermenilerinin Erivan’a geçmelerini, oradaki Ermeni Kilisesi ve Ermenilerin Rusya ile işbirliği yaptıkları gerekçesi ile yasaklamıştı. Ayrıca İstanbul’dan gelen emir üzerine, Safevî sınırına yakın bölgelerden Safevî topraklarına tahıl ihracı da yasaklanmıştı.91 Sınır eyaletlerinin valilerine, Rusya’nın Kafkas harekatı nedeniyle mansıblarını boş bırakmamaları ve derhal eyalet merkezlerine gitmeleri emredildi.92 Rusya'nın Kafkas harekatının
asıl hedefinin,
Hazar Denizi’nin batı kıyısını
93
tümüyle ele geçirmek olduğunu gören Bâbıâli , Şirvan'ı olası bir Rus işgalinden korumak için hemen harekete geçti. Trabzon valiliği vezirlik payesiyle kendisine verilen Kars valisi Sarı Mustafa Paşa'ya Eylül 1722'de, birliklerini alıp Şirvan hakimi Hacı Davud Han'ın yanına gitmesi ve Şemahı'da kışlaması emredildi.94 Fakat Sarı Mustafa Paşa’nın bu emri yerine getirdiğine dair herhangi bir bilgiye rastlayamadık. Sonuçta Bâbıâli Rusya'nın müdahalesinden sonra, Kafkaslara asker sokmaya karar vermiş olsa da, hâlâ bu müdahalesinin Safevî Devleti ile
bir çatışmaya yol
açmayacağını ummaktaydı. Bu tarihe kadar Bâbıâlinin bütün çabasının, Rusya'nın Kafkaslarda daha güneye sarkmasını engellemeye yönelik olduğu söylenebilir. Çünkü bu tarihe kadar Kafkaslar dışındaki herhangi bir Safevî toprağının işgali hakkında karar alınmamıştı. Sadrazam Damad
İbrahim Paşa'nın başını çektiği ve Rusya müdahil
olmadıkça Safevî toprağına asker sokulmaması fikrinde olan grubun temsil ettiği 88
Lavender Cassels, BOA.; BOA.; BOA.; BOA. BOA. BOA.; BOA.; BOA.; BOA. 90 Norman Itzkowitz, Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyıl boyunca karşılaştığı meseleleri değerlendirirken, devletin 1723-1746 yılları arasında bilfiil savaş halinde olduğu İran ilişkileri hakkında bir kelime bile etmemektedir, 91 Gilanentz, 92 BOA.; BOA. 93 18. Yüzyılın sonlarına doğru “Sadrazam Dairesi” ya da “Paşa Kapısı” manasında kullanılmaya başlanan “Bâb-ı Âli” ifadesini tezimiz boyunca, “Osmanlı yönetimi” ya da “Osmanlı idaresi” anlamında kullandık. 94 Bilge, s 89
99
politika, Rusya Kafkaslara asker soktuğu için artık rafa kaldırılmışsa da askerî müdahalenin sınırları hâlâ Güney Kafkasya ile sınırlıydı.95 B) İran’ın Doğudan ve Kuzeyden İşgali Karşısında Osmanlı Devleti I) Osmanlı Devleti’nin Diplomatik Girişimleri Dağıstanlılar Eylül 1722’de İstanbul’a ulaşan bir heyet ile, Hacı Davud’un başlarına Han olarak tayin edilmesi ve Dağıstan’ın Osmanlı Devleti’nin himayesine alınmasını tekrar talep ettiler.96 Heyet ile yapılan görüşmeler sonucu Dağıstan'ın, daha evvel Osmanlı toprağı olması ve sonradan Safevî hakimiyetine geçmesi nedeniyle aslında Osmanlı toprağı sayılması gerektiğine karar verilmişti. Erzurum Valisi Silahdar İbrahim Paşa'ya, Dağıstan’ın himaye altına alındığı ve Safevîler tarafından bir müdahale olduğu takdirde Dağıstanlılara yardımcı olması bildirildi.97 Şirvan’ın, Kırım Hanlığı gibi bir hanlık olarak yönetilmesine kara veren Bâbıâli; Hacı Davud’un hanlık beratını, Mir-alem Derviş Mehmed Ağa vasıtasıyla, 1723 yılının Ocak ayı içinde gönderdi.98 Fakat yola çıkan Mir-alem Derviş Mehmed Ağa, kış şartları nedeniyle yoluna devam edemeyip kışı Kars’da, Silahdar İbrahim Paşa’nın yanında geçirmiş ve görevini ancak yazın yerine getirebilmişti.99 Osmanlı Devleti, hem Dağıstanlıların himaye altına alındığını bildirmek hem de Rusya ile bir anlaşma zemini aramak için Rusya’ya bir elçi göndermeye karar verdi ve 12 Ekim 1722’de başlarında bu iş için Dergah-ı Ali Kapıcıbaşılarından Nişli Mehmed Ağa seçildi.100
95
Mücteba İlgürel, Şem’dânîzâde; Uzunçarşılı, 97 Uzunçarşılı,; Dağıstanlı âlimler, 17. Yüzyılın sonlarından itibaren Halep ve Şam’a gelerek Arapçalarını ilerlettiler ve fıkıh eğitimi aldılar. Bu faaliyet, Dağıstan’da Osmanlı taraftarı bir ulema grubunu meydana çıkardı. Bu nedenle, Dağıstanlıların Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerini sadece bir takım politik çıkarlarla açıklamak yanıltıcı olacaktır, W. Barthold, Alexandre Bennigsen,; Metin Kunt; Dağıstanlıların taleplerinin Osmanlı Devleti’ne, İran meselesine müdahale etmek için gerekli bahaneyi verdiğini söylüyor. Oysa hem Osmanlı Devleti İran’a müdahale etmek için bu tarihten önce hazırlıklara başlamıştı hem de Rusya’nın Kafkaslara sarkmasından sonra Osmanlı Devleti’nin Kafkaslara müdahale etmek için artık başka bir bahaneye ihtiyacı kalmamıştı, “ 98 BOA.; Şem’dânîzâde 99 Âsım, 100 Nişli; BOA.; B. H. Summer’in eseri, 17. yüzyıl sonu ile 18. yüzyılın ilk çeyreğindeki Osmanlı-rusya ilişkilerinde ağırlığı tamamen Avrupa topraklarında cereyan eden olaylara vermiş, Kafkas meselesine hemen hemen hiç değinmemiştir, 96
100
Devlet, siyasî bir yükümlülük altında kalmamak için Nişli Mehmed Ağa ile gönderdiği name-i hümayunda sadece Azak civarındaki sınır ihlallerine değinmiş, ne Rusya’nın Kafkas harekatından ne de Dağıstan ile ilgili tasarruflarından söz etmişti.101 14 Ekim’de sadrazamın huzuruna çıkan Nişli Mehmed Ağa’ya Rusya’ya gönderilen nameler teslim edilmiş ve bazı hususlar şifahen aktarılmıştı.102 Nişli Mehmed Ağa’nın I. Petro’ya lisanen aktarması istenen konular, Dağıstanlıların artık Osmanlı himayesinde bulunduğu ve bundan sonra Dağıstanlılar üzerine sefer yapılmasının
iki devlet
103
arasındaki antlaşmaya aykırı olacağı hususlarıydı.
Nişli Mehmed Ağa 4 Şubat 1723’de Moskova’ya ulaştı.104 Osmanlı heyeti ile yapılacak Görüşmelere, daha evvel 1719-1721 yılları arasında Rusya’nın İstanbul büyükelçiliğini yapan Aleksey İvanoviç Daşkov tayin edilmîşti.105 Elçi, 7 Şubat’ta ilk görüşmesini Daşkov ile yaptı. Daşkov, Nişli Mehmed Ağa’yı konağında ziyaret etti.106 Nişli Mehmed Ağa 10 Şubat’ta Rusya başvekili107 ile görüştü108 ve 13 Şubat’ta I. Petro tarafından kabul edildi.109 İki ülkenini heyetleri arasındaki görüşmeler
16
Şubat’ta başladı.110 Bu ilk toplantıda Rusya’nın Kafkas harekatının iki ülke arasındaki barışa zarar verip vermediği meselesi, görüşmenin ağırlık noktasını oluşturdu. Mehmed Ağa, Rusya’nın Kafkas harekatının Osmanlı Devleti ile olan barışa zarar verdiğini iddia ederken; Rus tarafı bunun tam tersini savunmuştu. Rus delegelere göre, “seferin bütün amacı Lezgileri cezalandırmaktı ve Osmanlı Devleti’nin aleyhine hiçbir amaç taşımamaktaydı. Zaten sefer öncesi Osmanlı Devleti’nden izin de alınmıştı”.111 Nişli Mehmed Ağa, bu 101
BOA. Nişli 103 Âsım, 104 Nişli Sefare 105 Faik Reşit Unat, 106 Nişli 107 Rusya başvekili Aleksandr Daniloviç Mençikov (1672-1729) idi, Faik Reşit Unat, 108 Nişli 109 Nişli 110 Nişli 111 Nişli Nişli Mehmed Ağa’nın sefaretnamesinde, Rusya’nın Kafkas harekatı için Osmanlı Devleti’nden izin aldığına dair böyle bir bilgi mevcut. Bu bilgiyi teyit edecek herhangi bir belgeye rastlayamadık. Fakat Nişli Mehmed Ağa da Osmanlı Devleti’nin bu harekata izin verdiğini teyit ediyor. Böyle bir iznin istenip verilmesi gibi bir durum gerçekten vuku bulduysa bile, Osmanlı Devleti’nin bu izni verirken, Rusya’nın bu kadar geniş çapta ve kalıcı bir harekata girişeceğine ihtimal vermediği kesindir. 102
101
savunmayı kabul etmekle birlikte;
Rusya’nın Lezgileri cezanlandırdıktan sonra
Kafkaslarda hâlâ asker bulundurmasının ilk söyledikleri ile tezat teşkil ettiğini, Rus delegelere haklı olarak hatırlattı. “Lezgiler cezalandırıldıysa Rusya’nın hâlâ Kafkaslarda asker bulundurması gereksizdi. Lezgiler cezalandırıldığı halde Rus askerî geri çekilmîyorsa, bu durumda Rusya’nın Kafkas harekatının asıl amacı Lezgileri cezalandırmak değil, başka bir amaca dayanıyor demekti. Zaten Lezgiler de artık Osmanlı Devleti’nin himayesi altındaydı. Bundan sonra Lezgilerin Ruslara zarar vermesi mümkün değildi; çünkü Osmanlı Devleti buna kesinlikle izin vermeyecekti. Bu durumda Rusya, askerini hemen Kafkaslardan çekmeliydi.
Ayrıca Rus ordusunun
Osmanlı sınırına yakın yerlerde bulunması, Osmanlı tebası olan Gürcüler, Abazalar ve Çerkesler’i de rahatsız ediyordu”.112 19 Şubat113 günü yapılan oturumda Rus delegasyonu, Nişli Mehmed Ağa’yı önce Rus ordusunun Kafkaslarda bulunmasının Osmanlı Devleti’nin aleyhine herhangi bir amaç taşımadığına ikna etmeye çalıştı.
Fakat Nişli Mehmed Ağa bu konudaki
görüşlerini değiştirmedi. Bunun üzerine Rus delegasyonunda bulunan Rusya başvekili, “sefer açmaya ve Rus vatandaşlarına
saldırıp mallarını yağmalayan Lezgiler’i
cezalandırmaya mecbur kaldıklarını tekrarladı. Ayrıca Rus delegasyonuna göre Rus Devleti, vatandaşları zarara uğradığı için harekete geçmişti ve harekete geçmeden evvel Osmanlı Devleti’nden de izin almıştı. Oysa şimdi Osmanlı Devleti Rusya’ya zarar veren Lezgiler’i himaye ediyordu”. Nişli Mehmed Ağa’ya göre ise, “Osmanlı Devleti Kafkas seferine izin vermiş olabilirdi; ama Lezgiler o sırada Osmanlı himayesinde değildi. Oysa artık himaye altına alınmışlardı ve Osmanlı Devleti’nin Lezgileri kendi kaderine bırakması ne siyasî ne de dinî açıdan mümkün değildi”. Nişli Mehmed Ağa’nın sağlam diplomatik argümanları karşısında Rus delegasyonu görüşmeleri ısrarla tazminat konusuna çekmeye çalışmış ve sıkıştıkça Nişli Mehmed Ağa’ya Rus Devleti’nin uğradığı zararların Osmanlı Devleti tarafından tazmin edilmesini istemişlerdi. Doğal olarak Nişli Mehmed Ağa böyle bir vaatte bulunmaya yetkili olmadığını bildirmişti. Fakat bu gereksiz ve konuşulan mesele ile doğrudan alakalı olmayan konu hakkında bile Nişli Mehmed Ağa, kapıyı tamamen kapatmamış ve 112 113
Nişli Nişli
102
Rusya’nın Kafkaslardan askerini tamamen çekmesi durumunda tazminat meselesinin de bir şekilde halledilebileceğini bildirmişti.114 19 Şubat günü yapılan görüşmenin can alıcı noktası ise, Nişli Mehmed Ağa’nın Rusya’ya bir ittifak teklif etmesiydi. Osmanlı elçisi her ne kadar böyle bir ittifakı yazıya dökmeye yetkili olmadığını söylemiş olsa da, eğer Rusya da taraftar olur ve bu isteğini yazılı olarak Osmanlı Devleti’ne iletirse, Rusya ile ittifak yapmak istediğini bizzat kendisinden duyduğu III. Ahmed’in bunu kabul edeceğini bildirmişti.115 23 Şubat’ta yapılan görüşmeler fazla uzun sürmemiş, Rus heyeti Osmanlı Devleti’nden Lezgiler konusunda anlayış ve dostluk beklediğini söylemekle yetinmişti.116 4 Mart günü yapılan görüşmelerde Rus heyeti, o ana kadar yapılan görüşmelere dair cevaplarını içeren yazılı bir metni Nişli Mehmed Ağa’ya sunmuş; ayrıca Kafkas seferini haklı göstermek için, Derbend ve bir Safevî kalesinden gelen yardım çağrısı içeren mektupları göstermiş ve talep edilirse bunların birer kopyasının kendilerine de verilebileceğini, o zaman Kafkas seferine neden çıkıldığının daha iyi anlaşılacağını ifade etmişti.117 Nişli Mehmed Ağa, 5 Mart Cuma günü I. Petro’nun huzuruna çıktı ve kendisine name teslim edildi.118 6 Mart günü Rusya Deniz kuvvetleri komutanının davetine katılan Nişli Mehmed Ağa’yı, I. Petro burada tebdil-i kıyafet ile ziyaret etmiş, bir harita üzerinde Kafkasya’da gittiği yerleri göstererek Kafkas harekatının Osmanlı Devleti’nin aleyhine bir amaç taşımadığına dair yemin etmişti.119 Elçi Petro Androviç, 11 Mart günü Nişli Mehmed Ağa’yı ziyarete gelmiş ve Rusya ile Osmanlı Devleti arasında bir ittifak yapılmasının hem bu iki devlet arasındaki dostluğu artıracağını hem de Rusya ile Osmanlı Devleti’nin düşmanı olan Avusturya’ya karşı caydırıcı bir güç oluşturacağını bildirmişti. Ayrıca bu ittifak meselesinin 114
Nişli Nişli 116 Nişli 117 Nişli; bir örnek için bkz., George A. Bournoutian,; Oysa bu durum yanıltıcı idi. Rus heyeti, Bakü hanı ve ayanı tarafından daha sonra gönderilen ve ilk mektubun tam aksi ifadeleri taşıyan mektuplardan söz etmemişlerdi. Bu mektuplarda Bakü ileri gelenleri Bakü’de Rus askerî görmek istemediklerini bildiriyorlardı. Sara Aşurbeyli,; Üstelik bu mektuplar, I. Petro’ın Kafkas seferi başladıktan sonra gönderilmîşti, o nedenle Rusya’nın Kafkas harekatına sebep olarak gösterilmesi de doğru değildi. 118 Nişli 119 Faik Reşit Unat, 115
103
Rusya’nın İstanbul’daki elçisine yazıldığını da iletti.120
Mart 1723
ortalarında
Moskova’dan hareket eden Nişli Mehmed Ağa, Mayıs sonlarına doğru İstanbul’a ulaştı. I. Petro, Nişli Mehmed Ağa ile gönderdiği ve 21 Şubat 1723’de kaleme alınan namesinde özetle şunları söylemekteydi: “Geçen sene Lezgiler üzerine yapılan seferde Rus ordusu hiç bir şekilde Osmanlı topraklarına girmemiş ve Osmanlı reayasına zarar vermemiştir. Rusya bundan sonra da Osmanlı Devleti ile arasındaki ebedi dostluğa uygun şekilde davranacaktır. Osmanlı padişahının da aynı şekilde davranmasını beklemekte ve arzulamaktadır”.121 Nişli Mehmed Ağa’nın yaklaşık 7 ay süren Rusya sefareti 1724 yılında imzalanacak İran Mukasemenamesi’nin ilk habercisi olmuştu.122 Rusya’nın Kafkasya’ya hamlesinden sonra
Bâbıâlinin önceliği Tiflis oldu. I.
Petro’nun, Tiflis Hanı’na sahip çıkma pahasına Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki barışı bozmaya cesaret edemeyeceğine karar veren Bâbıâli, Erzurum valisi Vezir Silahdar İbrahim Paşa’ya Ekim ve Kasım 1722’de yeni emirler gönderdi. “Safevî Devleti çökmekteydi ve bu durumda Osmanlı Devleti, Tiflis Hanı’nın Müslüman Lezgilere saldırmasını seyredemezdi. O nedenle Tiflis bir an evvel alınmalıydı”.123 Fakat son derece temkinli davranan Bâbıâli Safevî ve Rus toprakları ile tebasına hiçbir şekilde zarar verilmemesini istiyordu.124 Bölgeyi iyi tanıyan Açıkbaş Melik’i Aleksandır da “hem yönetimi altındaki hiçbir Gürcünün, Rusya ile işbirliği içindeki VI. Vahtang’ın yanına gitmesine izin vermeyecek125, hem de Silahdar İbrahim Paşa’ya destek sağlayacaktı”. 126 Fakat sefer mevsimi geçmişti. Kasım 1722’de Bâbıâli, Silahdar İbrahim Paşa’ya, kış şartları nedeniyle ilerlemesi mümkün olmaz ise, Erzurum’a geri dönmeyip
120
Nişli BOA. 122 Marie Bennigsen Broxup, Kafkas meselesinde Osmanlı Devleti ile Rus çarlığı arasındaki çatışmaya, bu tarihten itibaren dinîn ana faktör olarak girdiğini ve iki devlet arasında din savaşlarının temelinin atıldığı öne sürüyor. Bunun din savaşlarından ziyade dinin siyaset alanında daha etkin bir enstürman olarak kullanıldığı yeni bir dönemin başlangıcı şeklinde değenlendirilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyiz, 123 BOA.; BOA.; Mecmua 124 BOA. 125 BOA.. 126 BOA; BOA. 121
104
bulunduğu yerde kışlamasını emretti.127 Bunun üzerine Paşa, Kars'da kışlamaya karar verdi
ve
ilk iş olarak Aralık 1722’de gönderdiği elçi ile VI. Vahtang'ı Osmanlı
himayesini kabul etmeye çağırdı.128 I. Petro’nun, Kafkas seferini erkenden bitirip Rusya’ya dönmesi karşısında büyük hayalkırıklığı yaşayan VI. Vahtang ise Şehzade Tahmasb ile Osmanlı Devleti arasında kalmıştı. Erzurum valisi Silahdar İbrahim Paşa,VI. Vahtang’a Osmanlı Devleti yanında yer almasını teklif ederken, Şehzade Tahmasb da aynı teklifi kendi adına yapıyor ve VI. Vahtang’ı, Mir Mahmud’a karşı birlikte hareket etmeye çağırıyordu. VI. Vahtang ise ümitsizce, I. Petro’un Gürcistan’a ordu sevk etmesini bekliyordu.129 Ermeniler de aynı düşünce ile Revan’ın Osmanlı kuvvetlerinin eline geçmemesi için aynı tarihlerde Rusya’dan asker talebinde bulunuyorlardı.130 Isfahan’nın düştüğünün kesinleşmesinden sonra131 Bâbıâli, Şubat 1723’den itibaren valiler, seraskerler ya da askerlerin kafasındaki olası şüpheleri ortadan kaldırmak için, Safevî topraklarına yapılacak seferlerin meşruiyetine dair hükümleri sınır valilerine göndermeye başladı. Mevrus Topraklar teorisi bu emirlerde en çok kullanılan iddialardan biridir. “Şu anda Safevî hakimiyetinde olan topraklar, daha evvel Osmanlı hakimiyetinde olduğu için, aslında bu toprakların gerçek sahibi Osmanlı Devleti’ydi. Bugüne kadar bu topraklara hücum edilmediyse bunun sebebi
Safevî Devleti ile
yapılmış olan antlaşmalardı. Fakat artık Safevî Şahı esir olduğuna ve şahlık iddiasındaki Şehzade Tahmasb’ın da bu işe iktidarı olmadığı anlaşıldığına göre, harekete geçilmemesi için hiçbir sebep yoktu”.132 Aradaki mesafeyi göz önüne alan Sadrazam Damad İbrahim Paşa, Safevî topraklarına serasker tayin edilen bir çok vali gibi, Erzurum valisi Silahdar İbrahim Paşa’ya da işgal edeceği Safevî topraklarında yapacağı atamalarda İstanbul’a sormadan hareket etmesine izin vermişti.133 I. Petro’nun 1723 yaz ayında tekrar Kafkaslara geleceğini uman VI. Vahtang, o tarihe kadar Osmanlı Devleti’ni oyalamaya çalıştı. Erzurum Valisi Vezir Silahdar
127
BOA. Bilge, 129 George A. Bournoutian,; Abraham of Erevan, 130 George A. Bournoutian, 131 BOA. 132 BOA.. 133 BOA. 128
105
İbrahim Paşa’nın, Osmanlı Devleti’ne tabi olması için gönderdiği mektuplara olumlu cevap verdi. Bu durum, İbrahim Paşa tarafından İstanbul’a bildirildi. Fakat Bâbıâli, VI. Vahtang’a pek inanmamıştı. O nedenle VI. Vahtang’ın sözünde sadık olup olmadığını anlamak için VI. Vahtang’a bir elçi gönderilmesine ve Tiflis civarındaki bazı kalelerin Osmanlı Devleti’ne teslim edilmesinin teklifine karar verildi. VI. Vahtang bu teklifi kabul etmezse, ilkbaharda harekete geçilip Tiflis’i işgal edilmeliydi. 134 Silahdar İbrahim Paşa’nın diplomatik çabalarına destek olmak ve Osmanlı müdahalesine direnci azaltmak ümidiyle Bâbıâli, Osmanlı-Safevî sınırına yakın Safevî şehirlerinin valilerine, ulemasına ve halkına hitaben yazılan fermanların birini de Mart 1723’de Tiflis’e göndermişti.
“Osmanlı kuvvetlerine karşı koymayanların can ve
mallarına dokunulmayacaktı. Karşı koyanlar ise sonuçlarına katlanacaklardı”.135 Bâbıâli bu türden fermanları, müdahale etmeye karar verdiği bütün Safevî şehirlerine arka arkaya birkaç kez göndermişti. Osmanlı Devleti, Kafkaslarda Rusya’nın en çok etkisi altında kalabilecek bölge olması nedeniyle Tiflis ve civarına özel bir önem vermiş, bir yandan 1723 yılının baharında başlayacak askerî harekat için gerekli hazırlıkları yaparken diğer yandan da gerek Gürcistan ahalisini gerekse başta VI. Vahtang olmak üzere, Gürcü hanlarının ve tavadlarının Osmanlı Devleti’ne tabi olmalarını sağlamak için diplomatik girişimlerini sürdürdü. Bu noktada Tiflis meselesi, Şehzade Tahmasb’ın müdahalesi ile daha da karışık bir hal aldı. Kahet ülkesine hükmeden Muhammed-Kulu Han, Şehzade Tahmasb ile Tebriz’de görüşmüş ve bu görüşme esnasında Şehzade Tahmasb, Muhammed-Kulu Han’a Tiflis’i alma görevi vermişti.136 Bunun üzerine Tiflis üzerine yürüyen Muhammed-Kulu Han, VI. Vahtang’ın elinde olan Tiflis’i sıkıştırmaya başladı. Durumun karışık bir hal alması üzerine Bâbıâli, İbrahim Paşa’ya elini çabuk tutmasını emretti.137 Muhammed-Kulu Han, 8 Mart 1723’de Tiflis’i VI. Vahtang’ın elinden almayı başardı, ordusundaki Lezgiler de kentte ağır bir tahribat yaptılar.138 Tiflis’i kaybeden
134
BOA. BOA. 136 Djafar-Pour, 137 BOA. MD 138 Gilanentz, s 135
106
VI. Vahtang, Göri kalesine çekilmek zorunda kalırken; Muhammed-Kulu Han’ı Tiflis’ten çıkarmak için, Kars’da bulunan Silahdar İbrahim Paşa’dan yardım istedi.139 Aynı esnada Ermeni Katalitos Nerses ise, Muhammed-Kulu Han’a karşı Rusya’dan Tiflis’e asker göndermesini talep ediyordu.140 VI. Vahtang, İbrahim Paşa’nın gönderdiği birliklerin sayesinde Nisan 1723’de Tiflis’i Muhammed-Kulu Han’ın elinden geri aldı.141 Fakat bu başarısı uzun sürmedi. Muhammed-Kulu Han, 2 Mayıs’ta yaptığı baskın ile Tiflis’i tekrar ele geçirdi.142 Bâbıâli, İbrahim Paşa’ya bir yandan Osmanlı Devleti’nin bir
bir numaralı
önceliğinin Tiflis’in alınması olduğunu ve bunun dışında başka bir iş ilgilenmemesini emrederken143
diğer yandan Muhammed-Kulu Han ile VI. Vahtang arasındaki
mücadeleye de şüpheli bir şekilde yaklaşmıştı. Bab-ı Ali’ye göre, “VI. Vahtang ile Muhammed-Kulu Han arasındaki mücadele danışıklı dövüştü. VI. Vahtang, Tiflis kalesini Muhammed-Kulu Han’a bile bile teslim ettikten sonra, daha evvel Osmanlı Devleti’ne tabi olacağına ve Tiflis kalesini teslim edeceğine dair sözünü yerine getirme sorumluluğundan bu sayede kurtulup, “Kaleyi elimden Acem aldı” diyerek özür beyan edecekti”. İbrahim Paşa’ya, bu hileye kanmaması ve Tiflis kalesini VI. Vahtang ya da Muhammed-Kulu Han, ya da kimin elinde bulunuyorsa bir an evvel fethetmesi Mayıs 1723’de tekrar emredildi.144 II) Osmanlı Devleti ile Afganlılar Arasındaki İlişkiler Mir Mahmud, Isfahan’a girdikten sonra ilk iş olarak kuşatma esnasında kendisine yardım eden Safevî devlet adamı ve komutanlarını
idam ettirdi.145 Ardından Şah
Süleyman’ın kızlarından biri ile evlendi.146 Isfahan’ın düştüğünü öğrenen ve bu tarihe kadar Kirman’ın iç kalesinde direnmeye devam eden Kirman hakimi Rüstem Muhammed Han da Kasım ayında Mir Mahmud’un 139
Âsım, George A. Bournoutian, 141 Kronoloji, 142 Kronoloji, 143 BOA. 144 BOA.; BOA. 145 Kazvini, 146 Mervî; Şah Süleyman, 1666-1694 arasında Safevi Şahı idi. Şah Hüseyin’nin babası, II. Tahmasb’ın dedesidir. 140
107
hakimiyetini kabul ettiğini bildirmişti.147 Böylece Isfahan ile Mir Mahmud’un siyasî ve lojistik merkezi olan Kandahar arasındaki yolun güvenliği de sağlanmış oldu. Mir Mahmud kendi adamlarını, Safevî Devleti’nin idari işlerini öğrensinler diye, Safevî memurların yanına yerleştirdi. 148 Mir Mahmud, bir yandan hakimiyet alanını genişletmek için çabalarken, diğer yandan da siyasî bir çekim merkezi olup Safevîlerin yeniden toparlanmasını sağlayabileceğini düşündüğü ve Kazvin’de cülus ettiğini haber aldığı Şehzade Tahmasb'ı yakalamaya karar verdi. Bu iş için en güvendiği komutanlarından biri olan Amanullah Han'ı, emrine verdiği yaklaşık 4 bin kişilik bir birlik ile 13 Kasım’da Isfahan’dan Kazvin'e gönderdi.149 Şehzade Tahmasb, Afganlıların kendisini bertaraf etmek üzere harekete geçtiğini öğrenince, Kasım ayının başlarında Tebriz’e geçti. Tebriz’e çekilen Şehzade Tahmasb, içki içmekten kendini bile göremediğinden devlet adına ciddi bir iş yapabilecek durumda değildi.150 Afganlılar Kasım ayının ortalarında Kazvin’i savaşmadan ele geçirdiler.151 Mir
Mahmud’un
Kazvin’deki
hakimiyeti
kısa
sürdü.
Afganlıların
kötü
muamelesinden bıkan Kazvinliler152, Afgan askerlerinin şehir içinde dağınık bir halde bulundukları bir anda, 8 Ocak 1723'te harekete geçip hepsini katletmişler, Amanullah Han yaralı olarak canını zor kurtarmıştı. İran'da Afganlılara karşı top yekün bir kalkışmayı planlayıp yönetecek bir lider olmadığı için bu türden küçük başarılar Afganlıların hakimiyetini sarsmaya yetmemişti.153 Amanullah Han 9 Ocak 1723’te Isfahan’a geldi ve Kazvin olayını Mir Mahmud’a bildirdi.154 Mir Mahmud da Isfahan’daki Safevî Hanedanı üyelerini ve Safevî ricalinin önde gelenlerini, hem Kazvin olayının intikamını almak hem de birer isyan kaynağı
147
Mervî Gilanentz, 149 Gilanentz; Müstevfî 150 Dürre, , Müstevfî, 151 Cihanguşa,; Müstevfî,; Gilanentz,; George A. Bournoutian, ; Marcel Bazin,.; Kazvin, Elburz dağlarının güney eteğinde, Tebriz ve Reşt’ten Tahran’a giden yolların üzerindedir. Ayrıcı Gilan ve Şirvan ipeklerinin antreposu olarak görev yapıyordu, Clement Huart, 152 Gilanentz, 153 Jonas Hanway,; R. M. Savory, 154 Chronicle 148
108
olabileceklerini düşünerek 24 Ocak 1723'te
öldürttü.155 Mir Mahmud ayrıca bu
olaydan sonra, Dergüzin ve Kandahar'dan Sünnî sürgünler getirterek Isfahan'daki Sünnî nüfusu arttırmaya çalıştı.156 Mir Mahmud, hakimiyet alanını genişletmek amacıyla Hemedan’ı ele geçirmek için Şubat 1723’de bölgeye Kör Sultan Nasrullah komutasında birlikler gönderdi. Hemedan'ı ele geçiremeyen Afgan birlikleri, Hemedan çevresindeki köyleri yağmalayarak geri döndüler. 157 Osmanlı Devleti’nin Mir Mahmud ile siyasî ilişkiye geçme düşüncesi, bugüne kadar bilinenin aksine, Isfahan’ın düşmesinden sonra değil; Isfahan kuşatması esnasındadır. Bâbıâli, Ağustos 1722 tarihinde,
hem Mir Mahmud’a hem de Şah
Hüseyin’e, Bağdat Valisi Vezir Eyyubi Hasan Paşa vasıtasıyla birer mektup göndermeyi planlamıştı. Fakat Isfahan kuşatmasının uzaması, Bâbıâlide Mir Mahmud’un ilk andaki gücünü kaybettiği ve Isfahan’ı düşüremeyeceği kanaatinin oluşmasına yol açtığı için ona mektup gönderilmesinden vazgeçilmiş, Şah Hüseyin’e gönderilmesi planlanan mektubun Şah’a ulaştırılmasına karar verilmîşti. Mir Mahmud’a ise, ancak Şah’a karşı galip gelmesi durumunda mektup gönderilmesi uygun görülmüştü.158 Ancak ne bu mektubların içerikleri ve nüshâlârı hakkında ne de gönderilip gönderilmedikleri konusunda herhangi bir malumata sahibiz. Bâbıâli, Isfahan kuşatmasının sonucunu beklerken, Isfahan’ın Mir Mahmud tarafından alınıp Şah Hüseyin ve Safevî Hanedanı’nın üyelerinin esir edildiği haberi İstanbul’a, Bağdat valisi Vezir Hasan Paşa tarafından, Aralık ayının sonlarında ulaştırıldı.159 Bağdat Valisi Eyyûbî Hasan Paşa, Mir Mahmud'a, Isfahan'ı ele geçirmesini tebrik etmek için Aralık 1722'de 120 kişilik bir elçilik heyeti gönderdi.160 Heyetin başında Osman Ağa vardı.161 Heyet, 26 Ocak 1723'de Isfahan'a vardı.162 155
Cihanguşa,; Chronicle,; Hanway,; Gilanentz,; R. M. Savory, üç bin gibi yüksek bir rakam veriyor, Gilanentz,; Şem’dânîzâde, 157 Gilanentz, 158 BOA.; Mary Lucille Shay, 159 Âsım,; BOA. 160 Jonas Hanway,; Feridun Emecen,; Heyeti gören Ermeni tüccarlarının iddiasına göre heyet 400 kişiliktir, George A. Bournoutian, 161 Gilanentz, s 162 Gilanentz,; Hanway, 156
109
Mir Mahmud'un Osmanlı elçilik heyeti ile ilgili ilk tepkisi, yakalandığı akıl hastalığının ilerlediğini göstermesi bakımından önemlidir. Mir Mahmud, elçinin casus olması sebebiyle aç bırakılarak öldürülmesini emretmişse de, kendisinin baş hakimi olan Muhammed Nişan, elçilerin dokunulmazlığı olduğunu belirterek Mir Mahmud'u bu fikrinden vazgeçirmişti.163 Elçi Osman Ağa, Isfahan’da olanı biteni gözleyip bilgi toplamaya çalıştı. Zaten elçilik heyetinin bu kadar kalabalık olmasının da aynı amaca, yani bolca bilgi toplamaya yönelik olduğu açıktır. Osman Ağa, daha evvelden tanıdığı Jozef Apisalaymian isimli Ermeniyi yanına çağırtmış ve ondan Isfahan'ın düşüşünü sormuş, daha sonra gönderdiği bir adamı ile Bender Abbas Limanı’nın ve Bahreyn incilerinin gelirinin ne kadar olduğunu öğrenmişti.164 Heyet
15 Şubat 1723'te Isfahan'dan ayrıldı.165 Fakat Bağdat’a geri dönerken,
Şehzade Tahmasb'ın emri ile Hemedan Hanı tarafından 1723 Şubat ayı sonlarında gözaltına alındılar. Osman Ağa, eski şaha yani Şah Hüseyin'e ihanet ettiği için değil, olayların nasıl geliştiğini görmek ve öğrenmek için Mir Mahmud'un huzuruna gittiğini ifade etmiş ve 45 gün sonra yine II. Tahmasb'ın emri ile serbest bırakılmıştı.166 Gerek Mir Mahmud’un sıcak davranmaması, gerekse Bâbıâlinin siyasî önceliği, Rusya’nın hakimiyetine girme tehlikesi altında bulunan Gürcistan ve Şirvan’a vermesi nedeniyle Afganlılar ile ciddi bir siyasî temas kurulamamıştı. İlişkilerin ilk etapta gelişmemesinde Osmanlı Devleti’nin henüz Afganlıları rakip olarak görmemesinin de etkisi vardı. III) Rusya'nın Hazar Denizi Kıyılarında İlerlemeye Devam Etmesi Afganlıların, işgal ettikleri yerlerde hakimiyet kurmaya çalışıp Safevî tahtına sahip çıkan Şehzade Tahmasb'ı ortadan kaldırmaya çabaladığı, Osmanlı Devleti'nin ise 163
Gilanentz, , Jonas Hanway, Osmanlı heyetinin Isfahan’a, 24 Ocak’taki katliamdan 3 gün sonra geldiğini söylüyor. Mir Mahmud’un ilk etapta Osmanlı heyetinin aç bırakılarak öldürülmesini emretmesi, katliamdan sonra öfkesini hâlâ alamadığını gösteriyor, 164 Gilanentz, 165 Çağdaş bir kaynağa göre, Mir Mahmud Türklere dosttu; fakat onlardan umduğu karşılığı görememişti, Gilanentz,; VOC’un kayıtlarına göre heyetin Isfahan’dan ayrılma tarihi 30 Mart’tır. Hiç de hoş karşılanmayan heyetin Isfahan’da 45 gün kalmadığını tahmin ediyoruz. 30 Mart tarihini veren Hollandalı tüccar, büyük olasılıkla, heyetin Hemedan’da tutuklandıktan 45 gün sonra serbest bırakılmasını heyetin Isfahan’dan ayrıldığı tarih ile karıştırdı, Willem Floor 166 Gilanentz,
110
Gürcistan ve Şirvan’da diplomatik girişimlerle mevzi kazanmaya çalıştığı bu dönemde Rusya, hem askerî hem de diplomatik ataklar ile 1722 yılının yaz aylarında elde ettiği konumu güçlendirmeye çalıştı. I. Petro ilk iş olarak, Afganlıların Gilan’ı işgal etmek niyetinde olduklarını öğrenir öğrenmez ordularına hareket emri vermiş167
ve Albay Şipov kumandasındaki Rus
birlikleri Reşt’in limanı olan Enzeli’yi Kasım 1722’de işgal etmişlerdi.168 Rus birlikleri Mart 1723 tarihinde de
denizden
Gilan'a saldırdı.169 Gilan'da üstlenen Rus
kuvvetlerinin başına General Vasili Yakobleviç Levaşov atandı.170 Tahmasb’ın emri ile, Reşt civarında bulunan Rus birliklerine 29 Mart 1723’de saldıran Reşt hakimi de yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştı.171 I. Petro’nun bu tarihlerde, Baltık, Karadeniz ve Hazar Denizi'ni takip eden ticaret yolunu kontrol etmek için ilk etapta uygulamaya koyduğu Kafkasya'yı ele geçirme planından, Kuzey Kafkasya'nın iç kesimlerinde ilerlemenin doğuracağı askerî ve siyasî zorlukları gördükten sonra vazgeçmiş gözükmektedir. Bu nedenle , hattı kontrol etmek için Hazar Denizi’nin batı kıyılarında ilerleyip önemli noktaları ele geçirme şeklinde yeni bir strateji belirlediği söylenebilir. IV) Şehzade Tahmasb’ın Faaliyetleri Şehzade Tahmasb, Kasım 1722’de Kazvin’de tahta çıkmış olmasına rağmen, bu dönemde ciddiye alınan bir siyasî aktör
değildi. Tahta çıktığı Kazvin’de bile
tutunamamış, Afganlıların sıkıştırması sonucu Tebriz’e çekilmek zorunda kalmıştı. Şehzade Tahmasb’ın Tebriz’e geldiğini ve İstanbul’a bir elçi göndermek istediğini haber alan Bâbıâli, Erzurum Valisi Silahdar İbrahim Paşa’ya Şubat 1723’de, böyle bir
167
Gabil Camalov, ; Müjgan Kadimi, Afganlıların şehri kuşattığını, ancak alamadığını; bunun üzerine Reştlilerin Rusya’dan talep etmesi üzerine Rusya’nın yardım gönderip Reşt’i işgal ettiğini söylüyor, , B. Nikitine de aynı iddiayı tekrarlıyor,; keza İsmet Parkmasızoğlu, 168 Gilanentz,; Ralph Davis; Rusya’nın Gilan’ı 1721’de işgal ettiğini söylerken yanılıyor. Rusya’nın 1721 yılı içinde Safevi topraklarında hiç askerî hareketi olmamıştır, ; Mirza Bala,; Enzeli. 169 Gilanentz, 170 Gilanentz, 171 Cihanguşa,; İdari merkezi Reşt olan Gilan, büyük kısmı bataklık olan bir bölgedir. Bol yağmur alması nedeniyle aynı zamanda verimli topraklara sahiptir, Clement Huart,; Gilan.
111
elçinin gönderilmesi durumunda, elçinin İstanbul’a gelmesine izin vermeyip elindeki namenin bir suretini İstanbul’a göndermesini bildirdi.172 Sözü edilen elçi Mart ayı içinde Kars’a geldi. Elçi’nin İstanbul’a gelmesi uygun görülmemiş ve yeni bir emre kadar Erzurum’da ikamet ettirilmesine karar verilmîşti.173 Devletin gerekçesi basitti; “ne Şehzade Tahmasb’ın gerçekten Şah Hüseyin’in oğlu olup olmadığı, ne de Safevî tahtına gerçek manada hakim olup olamayacağı belliydi. Şehzade Tahmasb’ın durumu belli oluncaya kadar elçinin İstanbul’a gelmesine ya da ülkesine geri dönmesine izin verilmeyecekti”.174 Bâbıâli, Şehzade Tahmasb’ı henüz ciddiye almazken; Kars’da bulunan Erzurum Valisi Vezir Silahdar İbrahim Paşa Şehzade Tahmasb ile , içeriği bu güne kadar tespit edilemeyen bazı görüşmelerde bulundu.
Bunu haber alan Bâbıâli, Mayıs 1723’de
İbrahim Paşa’yı bu çabalarına son vermesi konusunda uyardı.175 Erzurum valisi Silahdar İbrahim Paşa, muhtemelen, Şehzade Tahmasb ile görüşerek, Tiflis üzerine saldıran Muhammed-Kulu Han’ı saldırılarını durdurabileceğini düşünmüştü. Fakat Bâbıâlinin uyarıları sonucu İbrahim Paşa girişimlerine son verdi Şehzade Tahmasb’ın gerek Bağdat valisi Hasan Paşa’nın Mir Mahmud’a gönderdiği elçilik heyetini Hemedan’da tutuklattırması gerek Osmanlı Devleti’nin yakından ilgilendiği Tiflis üzerine Muhammed-Kulu Han’ı göndermesi, Bâbıâli tarafından ciddiye alınmak için gerçekleştirdiği girişimler olarak kabul edilebilir. Fakat sonuç değişmemiş, Şehzade Tahmasb, Isfahan’ın düşüşünü izleyen aylar boyunca Osmanlı Devleti ve Rusya için ciddi bir figür olamazken Afganlılar için yalnızca can sıkıcı bir problem olarak kalmıştı. Osmanlı Devleti’nden yardım almaya çalışan Şehzade Tahmasb, bir yandan da Isfahan’ı geri alıp alamayacağını denemek için Kürt beylerini Isfahan üzerine saldırmaya ikna etti. Fakat 1722 yılının Kasım ayının sonlarında gerçekleştirilen bu
172
BOA.; Rouhollah K. Ramazani, Babıali’nin Şehzade Tahmasb’a ilk etapta olumlu cevap vermemesinin sebebini, Tahmasb’ın Şiî olmasına bağlıyor ki ilerleyen yıllarda meydana gelen gelişmeler ve Osmanlı Devleti ile Şehzade Tahmasb’ın ilişkisi göz önüne alındığında bu yorumun oldukça sufli bir yorum olarak kaldığı kanaatindeyiz, 173 BOA.; Şem’dânîzâde 174 BOA. 175 BOA.
112
saldırı, Isfahan’ın Ermeni mahallesi olan Culfa’ya yapılan küçük bir hücum olarak kaldı ve Afganlılar tarafından kolayca püskürtüldü.176 C) Osmanlı Devleti İran Topraklarında I) Osmanlı Devleti’nin İran’da Açtığı Cepheler Isfahan’ı ele geçiren Afganlıların Kafkasya’da hükmü geçmiyordu. Şehzade Tahmasb ise ciddi bir siyasî ya da askerî güce sahip değildi. Nişli Mehmed Ağa’nın Rusya’dan getirdiği nameler ise I. Petro’nun Osmanlı Devleti ile savaşa girmeye niyeti olmadığını ortaya koymuştu. Siyasî ortam, Osmanlı Devleti’nin hamle yapması için uygundu. 1723 yılının kış ve bahar
ayları boyunca gerekli hazırlıkları yapan Bâbıâli ,
yukarıda sözü edilen gelişmelerinde verdiği cesaret ile, Erzurum Valisi Vezir Silahdar İbrahim Paşa’nın seraskerliğinde Haziran 1723’te İran cephesini açtı.177 Haziran başlarında, İbrahim Paşa’nın ağalarından Ali Ağa’nın komutasındaki Osmanlı birlikleri Gori kalesini, Tiflis Osmanlı birliklerinin eline girmezden kısa süre önce, teslim aldılar.178 Kars’dan Çıldır’a hareket eden İbrahim Paşa ise Poka Köyü’nde birkaç gün dinlenmek için durduğunda, VI. Vahtang’ın kardeşi İese, VI. Vahtang’ın yardım ve itaat çağrısını bildirmek için geldi. Silahdar İbrahim Paşa Poka’dan ayrılmak üzere iken de, bu kez de VI. Vahtang’ın oğlu Şahnevaz Han gelip İbrahim Paşa’ya itaatini arz etti.179 İbrahim Paşa Tiflis’e doğru ilerlerken, Mir-Alem Derviş Mehmed Ağa, Tiflis’de Muhammed-Kulu Han ile görüşmüş ve onu Osmanlı Devleti’ne itaat etmesi konusunda ikna etmişti.180
Muhammed-Kulu Han, İbrahim Paşa’yı yolda karşıladı ve şehrin
anahtarlarını teslim etti.181 Osmanlı birlikleri 10 Haziran 1723’de savaşmadan Tiflis’e
176
Rene Basset, Ahmed Cevdet Paşa; Osmanlı Devleti’nin İran meselesine karışmasını, daha evvel Osmanlı toprağı olan Safevî topraklarını, Safevî Devleti’nin içine düştüğü zayıflıktan istifade ederek ele geçirmek amacıyla açıklıyor. Meselesinin, yalnızca toprak kazanma motivasyonu ile açıklanacak kadar basit olduğu kanaatinde değiliz, 178 BOA.; Âsım, 179 Âsım, 180 Âsım, 181 Gürcüzade,; Risale,; Tiflis; Osmanlı kuvvetleri Tiflis’e girdiklerinde Tiflis, kalesinde 2 cami bulunan ve nüfusunun yaklaşık % 15’i Müslümanlardan oluşan bir şehirdi, Garnik Asatrian, Hayrapet Margarian, 177
113
girdiler.182 Kafkasların kalbinde turan Gürcistan topraklarındaki Tiflis kalesi, kuzeyden sarkan Rusların durdurulması için hayati öneme sahipti183 ve Osmanlı Devleti şimdi bu çok stratejik noktaya sahip olmuştu. Tiflis’in anahtarları 9 Temmuz 1723’de İstanbul’a ulaştı ve Tiflis’in fethi büyük bir donanma şenliği ile kutlandı.184 Temmuz ayı içinde gönderilen ferman ile hem İbrahim Paşa hem de yanındaki askerler Tiflis’in fethi nedeniyle tebrik edilmîş ve kendilerinden bundan sonra da benzer şekilde hizmet beklendiği ifade edilmîşti.185 Tiflis’in fethi, sınırdaki diğer valilere de bildirildi.186 İbrahim Paşa’nın emrine, bundan sonraki askerî hareketleri için asker gönderilmesine devam edildi.187 Tiflis eyaleti Silahdar İbrahim Paşa tarafından, bundan evvel Tiflis Hanı olan VI. Vahtang oğlu Şahnevaz’a (ki kendisi İslâmı kabul edip İbrahim adını almıştı) 5 Ağustos 1723’de “beylerbeylik” ünvanı ile yurtluk ve ocaklık olarak verildi.188 Fakat Bâbıâli, yeni fethedilen ve Osmanlı nizamının yerleştirilmesi gereken Tiflis’e İbrahim Paşa’nın mühtedi bir vali atamasını uygun görmediği için, Ağustos ayının sonlarına doğru Diyarbakır Valisi Vezir Arifî Ahmed Paşa’yı Tiflis eyaletine tayin etti.189 Osmanlı Devleti’nin İran’dan aldığı bölgeler içinde en az problem yaşadığı bölge Tiflis ve civarı oldu. Tiflis, Osmanlı Devleti’nin elinde bulunduğu süre boyunca Şirvan’daki Osmanlı birliklerinin lojistiği için bir üs olarak kullanıldı. Azerbaycan cephesi iki kısımdan oluşuyordu. Bunlardan biri Revan ve Gence’yi içine alan ve Bâbıâli’nin Bakü’ye kadar uzatmayı düşündüğü Hazar kıyısına uzanan geniş koridordu. Diğeri de Urmiye, Tebriz ve Erdebil’i içine alan yine Hazar kıyılarına kadar uzanan bölgeydi. Tiflis’i ele geçiren Bâbıâli’nin bu noktadan sonra en önemli önceliği, hâlâ Rusya’nın eline geçmemiş olan Bakü ve Hazar sahil şeridi idi. 6 Ağustos’da
182
Mesut Aydıner,; Vladimir Minorsky ve C. E. Bosworth, Cemal Gökçe,; John F. R. Wright, 184 Âsım,; Şem’dânîzâde 185 BOA.; BOA. 186 Mecmua 187 BOA. 188 Fahameddin Başar, 189 BOA.; Arifî Ahmed Paşa’nın bu görev esnasında mektupçusu olan kişi, geleceğin sadrazamı Ragıb Efendi’dir, Ahmed Resmi Efendi, 183
114
Sadrazamın190, 7 Ağustos’da III. Ahmed’in huzurunda yapılan toplantı sonunda alınan kararlar hemen İbrahim Paşa ve Hacı Davud Han’a bildirildi.191 Bâbıâlinin Bakü’yü kurtarma plan şöyle idi; “Rusya’ya Şirvan ahalisinin Osmanlı tabiyetine girdiği bildirilmiş, bunun üzerine I. Petro Kafkas taraflarında askerî harekatına son vermişti. Bu esnada Hazar Denizi kıyısındaki toprakların akibeti konusunda Rusya’nın İstanbul’daki kapı kethüdası ile görüşmeler yapılmış ve görüşmelere 6 Kasım 1723’de devam edilmesine karar verilmîşti. Şimdi iki konu önemliydi: 1- İki ülke arasındaki antlaşmaya aykırı şekilde Rus tebasına ve topraklarına saldırılmaması, 2- Görüşmeler bitinceye kadar her iki devletin de Hazar kıyılarında askerî harekete girişmemesi. İkinci madde, görüşmelerin başlayacağı tarihten itibaren geçerli olduğu için, hâlâ Rusya’nın tasarrufuma girmemiş olan Niyazova ve Bakü’ye muhafaza amacıyla Osmanlı askerî yerleştirilirse Rusya, Osmanlı askerî olan yerlere saldırmaya cesaret edemeyecekti. Böylece Gilan’a kadarki Hazar kıyılarının Rusya’nın eline geçmesinin önü alınacaktı”.192 Bâbıâlinin bundan sonraki bütün çabası, bu planın bir an evvel uygulanmasını sağlamaya yönelikti. Aynı tarihlerde önce, Silahdar İbrahim Paşa’nın maiyetindeki Trabzon Beylerbeyi Ömer Paşa’nın, yardım talebinde bulunan Şirvan Hanı Hacı Davud Han’ın yanına gönderilmesine karar verildi.193 Kara Mustafa Paşa’ya da bir an evvel Hacı Davud Han’ın yardımına gitmesi bildirildi.194Ayrıca kendisine, henüz Rusya’nın eline geçmemiş Safevî kalelerine Osmanlı askeri yerleştirmesi görevi verildi.195 Bâbıâli’nin bu son derece pratik ve etkili olacağı kesin gibi duran planı, bilinmeyen sebeplerden ötürü bu iki paşa tarafından yerine getirilememiş ve Rusya’nın işgalini önleyebilecek sembolik miktarda Osmanlı askeri sözü edilen kalelere yerleştirilememiş, Rusya 26 Temmuz 1723’de Bakü’yü ele geçirmişti.196 Rus birlikleri Bakü’den sonra
190
Uzunçarşılı, Âsım, 192 BOA.; BOA.; BOA.; Âsım, , Niyazova (bugünkü ismi Niyazoba’dır), Gadyalçay’ın Hazar Denizin’e döküldüğü yerde küçük bir limandır, Rassoulov, 193 BOA.; BOA 194 BOA. 195 BOA. 196 Sara Aşurbeyli,; Tahsin Yazıcı,; “Azerbaycan”,; Murtaza Esedi,; S. Soucek,; D M. Dunlop ile Alexandre Bennigsen,; Rusya’nın ele geçirdiği Bakü kalesi, 1586’da Osmanlı Devleti tarafından yaptırılmıştı, Ahmet-Zeki Validi, 191
115
Salyan’ı aldılar.197 Bakü’nün alınması ile, I. Petro’nun 1722 yılının Haziran ayında başlayan Kafkas seferi sona ermiş oldu.198 Bakü’nün Rusya’nın tasarrufuna girdiğinden henüz haberdar olmayan Bâbıâli ise, Bakü kalesine asker yerleştirilmesi için Ağustos, Eylül ve Ekim ayları boyunca seraskerlere emirler göndermeye devam etti.199 Hiç şüphe yok ki Rusya bu atağı ile, hem çok önemli bir stratejik mevkiyi ele geçirip Osmanlı Devleti’nin Hazar Denizi’ne ulaşmasını engellemiş hem de Şirvan Sünnîleri arasında Osmanlı Devleti’ne karşı duyulan güveni sarsmıştı. Bu hadise, Azerbaycan cephesinde Bâbıâlinin ilk büyük başarısızlığıydı. Bakü’nün henüz kaybedilmediği sıralarda Silahdar İbrahim Paşa, eline geçmemiş olan Safevî topraklarını ele geçirmesi için
Mahmud’un
1723 Temmuz ayında
Şirvan’a gönderilmişti.200 Ağustos sonlarında Silahdar İbrahim Paşa’nın görevi Revan üzerine yürümekti.201 Fakat hareketleri beğenilmeyen ve ağır davranan İbrahim Paşa aynı tarihlerde görevinden azledilmîş, Revan Seraskerliğine Arifî Ahmed Paşa getirilmişti.202 23 Eylül’de Arifî Ahmed Paşa’ya Revan’a yürümesi emredildi.203 Ekim ayında ise kendisine, ağır hareket etmemesi, Rusya ile yapılan antlaşmanın sadece Hazar kıyılarını bağladığı, kendisini engelleyecek herhangi bir kısıtlamanın olmadığı bildirildi.204 Arifî Ahmed Paşa bu emre cevaben, bu sene Revan’ı alamazsa geri dönmeyip uygun bir yerde kışlayacağını bildirdi.205 Bakü’yü, seraskerlerinin ağır davranması yüzünden kaybeden Bâbıâlinin durumu Şirvan’da da pek parlak değildi. Şirvan ahalisi ve önde gelenleri, Sorhay Han’nın önderliğinde Hacı Davud Han’ın hanlığına muhalefet etmeye başlamışlardı. Bu durum sürdüğü sürece Şirvan Sünnîlerinin desteğini alarak askerî harekatlara girişmek zordu. Bâbıâli tercihini önce Hacı Davud Han’dan yana kullandı ve Vezir Mustafa Paşa’ya 197
“Azerbaycan Paul Bushkovitch, 199 BOA.. 200 BOA. 201 BOA. 202 BOA.; Silahdar İbrahim Paşa, görevinden alındıktan sonra Ocak 1724’de, Erzurum yakınlarında eceliyle ölmüştür, Hafız Hüseyin Ayvansarayi, 203 BOA. 204 BOA. 205 BOA. 198
116
Şemahı’ya gidip kendisine yardımcı olmasını emretti.206 Bâbıâli ayrıca Sorhay Han’ın muhalefetini kırmak için, kendisine 1724 yılının Ocak ayının sonlarında bazı sancakları tevcih etme yolunu seçti.207 Fakat kısa süre sonra fikir değiştiren Osmanlı ricali, Dağıstan ümerasının Hacı Davud Han’a muhalefeti sürdüğü sürece Şirvan canibinde planladığı askerî hareketlerin umduğu şekilde sonuçlanmayacağına kanaat getirmiş olmalıki, Şubat 1724’de Revan canibi Seraskerî Arifî Ahmed Paşa’ya yeni bir emir gönderdi. “Dağıstan ümerasına, kimi istiyorlarsa onu Şirvan Hanı olarak seçmelerine izin verilmîş, hanın isminin boş bırakıldığı bir berat Mir-Alem Derviş Mehmed Ağa ile gönderilmîşti”.208 Bu mesele halledildikten sonra Arifî Ahmed Paşa’ya yine Revan kalesinin alınması emredilirken209, Dağıstan ümerasına da Arifî Ahmed Paşa’ya yardımcı olmaları bildirildi.210 Yeni han seçilinceye kadar bir problem çıkarmaması ve Dağıstan ümerasının Osmanlı ordusuna yardım etmesini engellememesi için Sorhay Han’a da bir name yazılmıştı. Kendisine beylerbeylik ünvanı verilmîş ve hediyeler gönderilmîşti.211 Bâbıâli, Dağıstanlıların olası muhalefetinin önüne geçmeye çalışırken; kış boyunca gerekli askerî hazırlıkları yapmış olan Arifî Ahmed Paşa da Mayıs 1724’de Tiflis’den 60 bin kişilik bir ordu ile Revan üzerine hareket etti.212 Arifî Ahmed Paşa’ya gerekli emir ve nameleri götüren Kemankeş Mustafa Ağa 29 Mayıs’da İstanbul’dan ayrılmış, 17 Haziran’da Arpaçay civarında Osmanlı ordusuna ulaşmıştı.213 1723 yılının yaz ayları boyunca Şirvan bölgesinde ciddi bir ilerleme sağlanamaması ve Bakü’nün Rusya tarafından işgalinin seyredilmesi, hem Şirvan canibindeki askerî harekatın iyi planlanamadığını hem de Osmanlı Devleti’nin Dağıstanlıların desteği olmadan bölgede kendi politikalarını yürütme konusunda oldukça zorlanacağını göstermekteydi.
206
BOA. BOA. 208 BOA.; BOA. BOA. 209 BOA. 210 BOA. 211 BOA. 212 Gürcüzade, 213 Kemani Mustafa, 207
117
Bâbıâlinin hedefleri arasında bulunan Gence, VI. Vahtang ile Safevî kuvvetleri arasında da çekişme konusu idi. Safevî kuvvetleri Gence’ye saldırmış ve 15 Haziran 1723’de ele geçirmişti. Şehir ağır bir yağmaya maruz kalmıştı.214 Ağustos ortalarında Silahdar İbrahim Paşa’nın almakla görevlendirildiği yerlere Revan’dan sonra Gence de eklendi.215 Bu emir üzerine Silahdar İbrahim Paşa Gence üzerine yürüdü ve Gence’yi 9 Ekim’den itibaren muhasaraya başladı. Kale düşmek üzereyken azledildiği haberini alan paşa, muhasarayı kaldırıp Tiflis’e geri döndü.216 Gence taraflarında da, Revan’da olduğu gibi, 1723 yılı boyunca ve 1724 yılının ilk aylarında ciddi bir faaliyet gösterilememişti. Bâbıâlinin Gence üzerine gönderdiği sersakeri tam sefer esnasında görevden alması ise, belki de Gence’nin 1723 yılı içinde ele geçmek üzereyken terk edilmesine yol açan en önemli sebepti. Bâbıâli, 1723 yılının yaz ayları boyunca Rusya’nın Hazar Denizi kıyılarında ilerlemesini engellemeye odaklandığı için Tebriz
ile ilgilenememiş ve Tebriz’in
alınması için Van valisi Vezir Köprülüzade Abdullah Paşa’yı ancak 1723 Ağustos aylarının sonuna doğru tayin etmişti. Bâbıâli, Abdullah Paşa’ya, Safevî Devleti’nin yıkıldığını ve topraklarının Osmanlı hakimiyetine alınmasında aklen hiçbir mahsuru bulunmadığını bildirdi. Ayrıca “Safevî şahı ile Osmanlı Devleti arasındaki anlaşmanın bozulmasına şer’en hiçbir mahzur olmadığına dair iki kıt’a fetva verilmişti. Halen Tebriz’de bulunan Şehzade Tahmasb’ın Osmanlı Devleti’ne itaat etmesi teklif edilecek, kabul etmemesi durumunda Tebriz üzerine gidilecekti”.217 Fakat sefer mevsimi geçtiği için Abdullah Paşa harekete geçemedi. Paşa, hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1724 yılının ilkbaharında harekete geçti. Fakat Tebriz üzerine yürümeden önce hem askerî hem de lojistik açıdan ele geçirilmesi elzem olan başka yerler vardı. O nedenle Paşa önce, Safevî Devleti zamanında erzak ve mühimmat depolamak için kullanılan Hoy ve Çors üzerine yürüdü ve 16 Mart 1724’de Hoy kalesini kuşattı.218 53 günlük kuşatmadan sonra Hoy kalesi fethedildi.219. Hoy’un
214
Bilge, BOA. 216 Âsım, 217 BOA.; BOA. 218 Âsım,; Hoy, Tebriz’den Trabzon’a, Urumiye’den Kuzey Azerbaycan’a giden yolların kavşağında idi, Mirza Bala, 219 Âsım,; Abraham; Mehdi Akasi,; Tahsin Yazıcı, 215
118
düştüğünü haber alan Çors ahalisi de Mayıs ayının ortalarına doğru Osmanlı kuvvetlerine teslim olmuştu.220 Mayıs ayının sonlarında Hoy ve Çors’un fetih haberleri İstanbul’a ulaştı.221 Abdullah Paşa ile Tebriz arasında artık herhangi bir engel kalmamıştı. Irak-ı Acem cephesinde de bütün bir 1723 yılı yazı, İran’a müdahale etmek için gerekli meşru bahaneleri bulmak ve cesaret toplamakla geçti. 1723 Temmuz başlarında Bâbıâli, Irak-ı Acem cephesi seraskerî Bağdat Valisi Vezir Hasan Paşa’ya222, Bağdat eyaletine sınır olan Safevî topraklarını bir an evvel ele geçirmesini emretti. Bâbıâli’ye göre Irak-ı Acem cephesinde Isfahan düşer düşmez harekete geçilmemesinin sebebi,
kendisinin Mir Mahmud’un niyeti anlaşılmadan
harekete geçilmemesi doğrultusundaki tavsiyesi idi. “Mir Mahmud’un hakimiyetinin Isfahan’nın sınırlarını aşmadığı ve diğer Safevî şehirlerinin kendisine itaat etmeyecekleri anlaşılmıştı.
Ayrıca,
Safevî Devleti ile yapılmış olan önceki
anlaşmaların hükmünün kalmadığına dair fetva da alınmıştı. Artık Safevî Devleti ile Osmanlı Devleti arasındaki anlaşmaya uymak için herhangi bir sebep yoktu. Çünkü Safevî orduları şu anda Müslüman ve Sünnî Afganlılarla savaş halindeydi. Bu durumda Bağdat eyaletine yakın Safevî topraklarını, Mir Mahmud’dan evvel Osmanlı Devleti’nin tasarrufuna almak şarttı. Fakat Ehl-i Sünnet olan Mir Mahmud’un tasarrufunda olan yerlere taarruz edilmeyecekti. Zaten Mir Mahmud’un da
henüz onun tasarrufuna
geçmemiş yerlerin Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine alınmasına itiraz etmeye hakkı yoktu. Ayrıca Şehzade Tahmasb’ın güçlenip zorluk çıkarma ihtimali de gözden uzak tutulmamalı, bir an evvel harekete geçilmeliydi”.223 Temmuz ayının sonlarına doğru Bağdat Valisi Vezir Eyyübi Hasan Paşa İstanbul’a gönderdiği mektupta, Mir Mahmud’un, yanına gelen askerlere çokça mal vermesi nedeniyle Bağdat eyaletinden çok sayıda Osmanlı askerinin ve ümerasının Isfahan’a gittiğini bildiriyordu.
“Bağdat’a yakın İran toprakların alınıp Isfahan ile Bağdat
eyaleti arasında tanpon bir bölge oluşturulmazsa ve Mir Mahmud yeni yerleri işgal ederek hakimiyetini Osmanlı sınırlarına doğru genişletirse bu göçün önünü almak 220
Âsım, Âsım, 222 Hasan Paşa, 1704 tarihinden beri Bağdat valisi idi, M. Cavid Baysun, 223 BOA.; Mecmua 221
119
mümkün değildi. Ayrıca Mir Mahmud’a mektup yazılması durumunda kendisi ile dostluk tesis edilmesi de ihtimal dışı değildi”. Bunun üzerine, Safevî topraklarına müdahale etmek için yeni bir sebep daha bulan Bâbıâli, Hasan Paşa’ya uygun gördüğü şekilde hareket etmesini bildirdi.224 Ağustos sonlarına gelindiğinde Hasan Paşa hâlâ harekete geçmemişti. Aynı tarihte kendisine Kirmanşahan,225 üzerine hareket etme emri verildi.226 Kendisine buyruldu yazma ruhsatı verilen Hasan Paşa, ordusunu iyice güçlendirdiğine kani olduktan sonra nihayet 16 Eylül 1723’de Kirmanşahan’ı almak için Bağdat’tan ayrıldı.227 Osmanlı ordusunun yaklaştığını haber alan Kirmanşahan valisi Abdülbaki Han228, aman talebi ile elçiler gönderince
Kirmanşahan 15 Ekim 1723’de aman ile teslim alındı.229
Kirmanşahan’nın alındığı haberi İstanbul’a 17 Kasım günü ulaştı.230 Kirmanşahan’ın Osmanlı kuvvetlerine teslim olduğunu duyan Erdelan eyaletinin merkezi olan Sinne de Hasan Paşa’ya başvurup itaat ettiklerini bildirince 12 Kasım günü Osmanlı kuvvetleri Sinne’ye girdiler.231 Osmanlı Devleti’ne itaatini arz eden Feridun Han’a da Hasan Paşa tarafından Meraga eyaleti tevcih edildi.232 Hasan Paşa, 26 Şubat 1724’te Kirmanşahan’da öldü.233 Ölüm haberi 19 Mart’da İstanbul’a ulaştı.234 Hasan Paşa’nın yerine getirilecek kişinin, Hasan Paşa’nın etrafındaki kişileri ve askerleri küstürmeyecek, dağılmalarına engel olacak, sefer işlerini toparlayacak ve o bölgenin işlerine vakıf birinin olması gerektiğini bilen devlet ricali, o sırada Hasan Paşa’nın Basra valisi olan oğlu Vezir Ahmed Paşa’yı hem Bağdat valisi hem de Kirmanşahan ve Hemedan seraskerî olarak tayin etmeyi uygun görmüş ve kendisini 19 Mart 1724’de bu görevlere tayin etmişti.235 224
BOA. Eyalete Kirmanşah, eyalet merkezine Kirmanşahan denir, J.H.Kramers, 226 BOA. 227 BOA.; Mecmua 228 A. K. S. Lambton, bu ismi Hüseyin Ali Bey şeklinde veriyor, 229 Âsım,; Mecmua; Şem’dânîzâde; Şem’dânîzâde, Hasan Paşa’nın Kirmanşahan ahalisine aman verme şartını şöyle açıklar; “Kirmanşahan halkı, Osmanlı Padişahı adına hutbe okunan camilerde, hiçbir ferdi geri kalmamak kaydıyla cemaate devam edeceklerdir.” Bu ilginç kaydı, başka hiçbir kaynakta göremedik,; Peter Avery, Kirmanşahan’ı Ahmed Paşa’nın aldığını söylerken yanılıyor, 230 Âsım, 231 Âsım,; Şem’dânîzâde,; Sinne halkının çoğunluğu Sünnî ve Şafii’dir, Vladimir Minorsky, 232 Mecmua, 233 Âsım,; Hazin,; Risale,; Şem’dânîzâde,; Hafız Hüseyin Ayvansarayi, 234 Âsım, 235 BOA.; BOA.; Fahameddin Başar,; Âsım,; Şem’dânîzâde, 225
120
Ahmed Paşa, ilk iş olarak Hemedan seferi için gerekli olan asker miktarını belirleyip İstanbul’a bildirdi.236 Bâbıâli, Ahmed Paşa’nın sefer esnasında ihtiyaç duyacağı parayı temin için geliri büyük bir vergi kaynağını kendisine tahsis etti.237 Bâbıâli Ahmed Paşa’ya, Meraga eyaletine mutasarrıf olan Feridun Paşa’nın Afganlıların Hemedan taraflarına yaklaşmaya çalıştığını haber verdiğini, o nedenle Afganlılardan evvel Hemedan’ı ele geçirmesini 1724 Nisan ayı sonlarında emretti.238 Ahmed Paşa, 27 Nisan tarihinde Basra’dan ayrıldı.239 Bu sırada Bâbıâli, Mayıs ayı sonlarında Hemedan kalesinde bulunan ulema, suleha, ayan ve zabitlere hitaben yazıp gönderdiği name ile Safevî Devleti’nin içinde bulunduğu karışıklıklar nedeniyle Osmanlı Devleti’nin, Osmanlı-Safevî sınırına yakın Safevî kalelerini almaya karar verdiğini bildirdi. “Hemedan kalesini almakla da Vezir Ahmed Paşa görevlendirilmîşti. İtaat etmeleri durumunda
canlarına ve mallarına
dokunulmayacak, fakat karşı koymaları durumunda sonuçlarına katlanacaklardı”.240 Ahmed Paşa, 24 Mayıs’da Bağdat’a ulaştı.241 Bâbıâli, Mayıs sonlarında Ahmed Paşa’ya gönderdiği emirde, bir an evvel Hemedan üzerine yürümesini ve Osmanlı tarafına sığınan Sünnî
hanlara gerekli ikramda bulunmasını emrederken; Safevî
Devleti’ne açılan savaşın gerekçelerini de şöyle sıralamaktaydı: “Şiîler, Hz. Ali dışındaki sahabenin çoğunu münafık kabul etmektedirler. İlk üç halifeyi gasıb saymaktadırlar. Hz. Aişe’ye zina isnad ederler, Kur’an’daki bazı ayetlere kendilerine göre mana verirler. Bu nedenle ulema ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi tarafından Şiîlere, mülhidlere uygulanan ahkamın uygulanacağına dair fetvalar verilmîştir”.242 Ahmed Paşa, 3 Haziran’da Bağdat’tan ayrıldı243 ve 13 Haziran’da Kirmanşahan’a geldi.244 İran Mukasemenamesinin arefesinde Ahmed Paşa, Safevî topraklarına saldırmak için son hazırlıklarını burada tamamladı.
236
BOA. BOA. 238 BOA.; III. Ahmed 239 Âsım, 240 BOA. 241 Âsım, 242 BOA.; BOA. 243 Âsım, 244 Âsım, 237
121
Osmanlı Devleti, Irak-ı Acem cephesinde ilk etapta Hemedan hariç, belli başlı hedeflerine varmış gibiydi. Karşılarında ciddi bir mukavemet ya da Safevî kuvvetlerini kendilerine karşı organize edecek bir lider yoktu. Aslında ele geçirilen hiç bir bölge Safevî Devleti’nin askerî gücünü ortadan kaldırarak ele geçirilmiş değildi ve Osmanlı Devleti henüz Safevî kuvvetleriyle ya da rakipleri haline gelen Afganlılarla ciddi bir meydan savaşına girmemişti. O nedenle bu başarı yanıltıcıydı. II) Şehzade Tahmasb’ın Faaliyetleri Başkenti ve doğudaki eyaletleri Afganlılarca, kuzey ve batıdaki toprakları ise Rusya ve Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilen İran coğrafyasının başkentsiz ve firari şahı Şehzade Tahmasb, bu sırada ümitsizce yardım temin edebileceği her merciye başvurup şansını deniyordu. Şehzade Tahmasb’ın dış yardım arama çabaları, şahlığını Kazvin’de ilan ettiği tarihten hemen sonra başlamıştı. İlk başvurulan ülke Rusya oldu. Öncelikle, Şehzade Tahmasb’ın bu dönemdeki faaliyetleri ile ilgili olarak bir yanlış anlamaya temas etmek istiyoruz. Bazı araştırmacılar; Şehzade Tahmasb’ın, kendisine yardımcı olunması kaydıyla bazı Safevî eyaletlerini Rusya’ya bırakmayı taahhüt ettiğini ve bu doğrultuda bir antlaşma imzalandığını öne sürmüşlerdir. Aslında ortada bir taahhüd vardır fakat Şehzade Tahmasb’ın imzaladığı bir antlaşma yoktur. İki devlet arasında yapılan bir antlaşmayı, her iki devletin devlet başkanlarından birinin imzalamaması durumunda o antlaşmanın yürürlüğe girmeyeceği açıktır. Şehzade Tahmasb, bu antlaşmayı onaylamadığı için antlaşma hiçbir zaman yürürlüğe girmemişti.245. Olayın gelişimi şu şekilde olmuştur: Isfahan kuşatması esnasında Şah Hüseyin, Rusya’dan yardım istemek amacıyla İsmail Bey adında bir elçiyi Rusya’ya göndermiş, ancak bu elçi daha Safevî toprakları içindeyken Isfahan düşmüştü. İsmail Bey, bunun üzerine Kazvin’de bulunan Şehzade Tahmasb’ın yanına geldi. Şehzade Tahmasb, Afganlılara karşı kendisine yardımcı olunması karşılığında Rusya’ya Hazar kıyısındaki bazı Safevî eyaletlerinin bırakılması teklifi ile İsmail Bey’i 1722 yılının son günlerinde Rusya’ya gönderdi.
245
C. E. Bosworth, antlaşmanın yürürlüğe girdiğini sanmıştır, ; keza Alexandre Bennigsen de aynı hataya düşmüştür,
122
İsmail Bey, deniz yoluyla Enzeli’den Astarhan’a hareket etti. Fakat Şehzade Tahmasb, Rus kuvvetlerinin Şubat 1723’de Enzeli’yi işgal ettiklerini haber alınca İsmail Bey’e geri dönmesi için bir haberci gönderdi. Ancak Enzeli’de bulunan Rus konsolosu haberciyi tutuklayarak İsmail Bey ile görüşmesini engelledi.246 Olanlardan habersiz şekilde Rusya’ya giden İsmail Bey, Ağustos 1723’de St. Petersburg’a vardı247 ve 12 Eylül 1723’de248
Rusya ile bir antlaşma imzaladı. Bu
antlaşmaya göre, Şehzade Tahmasb’a Afganlılara karşı yardımcı olması şartıyla Rusya’ya Derbend’ten Mazenderan’a kadarki Hazar Denizi kıyısında bulunan Safevî eyaletleri bırakılırken, Rus tüccarlara da Safevî sınırları içinde serbestçe ticaret yapma hakkı tanınıyordu.249 Şehzade Tahmasb, 1724 yılının Nisan ayında antlaşma metnini getiren Rus temsilcisini de hakaret ederek kovmuş, antlaşmayı imzalayan İsmail Bey’i de hainlikle suçlamıştı. İsmail Bey ömrünü, Astarhan’da sürgünde tamamladı.250 Bu antlaşmadan sonra Rusya, Safevî topraklarındaki ilerleyişini bu tasdik edilmemiş antlaşmada kendisine tanınan haklara dayandırdı.251 Oysa Şehzade Tahmasb, kendisine askerî yardım yapılması karşılığında şahlığına soyunduğu ülkenin hiçbir eyaletini Rusya’ya bırakmayı kabul etmemiş ve bu konuda herhangi bir antlaşmaya da imza atmamıştı. Rusya bu durumu hiçbir zaman açıklamazken sanki Şehzade Tahmasb ile bir antlaşması varmış gibi hareket etmiş ve özellikle Osmanlı Devleti’ne karşı bunu siyasî bir koz olarak kullanmaya çalışmıştı. Şehzade Tahmasb’ın Rusya ile antlaşmaya yanaşmaması, Rusya’nın İran meselesinde Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmesinin en önemli sebeplerinden biridir.252 Ciddi bir çekim merkezi oluşturamadığı için, ordusuz bir şah olarak ülkesini ancak bir dış yardım ile kurtarabileceği fikrinden hareket eden Şehzade Tahmasb’ın, Safevî 246
Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, Olson, 248 George A. Bournoutian, ; Robert Olson, L. Lockhart’a dayanarak bu antlaşmanın tarihi olarak 23 Eylül’ü veriyor. Oysa, George A. Bournoutian’nın yukarıda adı geçen eserde yayınladığı belgedeki tarih çok net olarak 12 Eylül’dür, Olson, 249 Armenians,; Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, 250 Teyyüboğlu,; Gabil Camalov,; Peter Avery,; F. Kazemzadeh, 251 Olson, 252 M. R. Arunova, 247
123
topraklarını her fırsatta işgal etmeye yönelik politikası nedeniyle Rusya’ya güveni kalmamıştı. Aynı politikayı takip etse de Osmanlı Devleti ile anlaşabilme ümidiyle Berhudar Han isimli elçisinden sonra bu sefer İtimadüddevlesi vasıtasıyla, MurtazaKulu Han isminde başka bir elçiyi Temmuz 1723’de Van valisi Vezir Köprülüzade Abdullah Paşa’ya gönderdi. Nameyi getiren elçinin Van’a gelmesine izin verilmemiş, Hoy’da oturması söylenmişti. Bâbıâli bu elçinin İstanbul’a gelmesine izin verilmemesini ve elindeki namenin bir nüshasının İstanbul’a gönderilmesini emretti. “Elçi, İstanbul’dan cevap gelinceye kadar bekleyecekti”.253 Fakat hemen fikir değiştiren Bâbıâli, elçinin İstanbul’a gönderilmesini; ancak yanına en fazla dört kişi almasına izin verilmesini aynı tarihte emretti. 254 Ekim 1723’de İstanbul’a gelen elçinin getirdiği namede, ciddiye alınacak bir teklifin bulunmadığı görüldü. Sadrazam Damad İbrahim Paşa elçiye, Safevî Devleti’nin Afganlılar ve Rusya tarafından işgal edildiğini, Osmanlı Devleti’nin bu durumu seyretmeyeceğini söyledi. “Üç koldan seraskerler tayin edilmîşti. Eğer Şehzade Tahmasb Revan, Gence ve Tebriz eyaletleri ile Bağdat eyaletine sınır olan bazı yerleri Osmanlı Devleti’ne teslim ederse, Osmanlı Devleti tarafından himaye edilecekti”.255 Şehzade Tahmasb’ın 1723 yılının Mart ayında gönderdiği, ancak o tarihten beri İstanbul’a gelmesine izin verilmediği gibi, ülkesine dönmesine de izin verilmeyen diğer elçisi Berhudar Han’ın ise Şehr-i Zor’dan Erzurum’a gönderilmesi ve orada ikamet ettirilmesi, Revan seraskerî vezir Arifî Ahmed Paşa’ya emredildi.256 Fakat Bâbıâli tekrar fikir değiştirmiş ve Kasım 1723’de elçinin Erzurum’dan Revan canibi seraskerî Arifî Ahmed Paşa’nın maiyetine gönderilmesine karar vermişti.257 III) İran Mukasemenamesi İran Mukasemenamesi, Osmanlı Devleti’nin Kafkasya ile ilgili iddia ve politikalarının neredeyse temelinden değiştiği bir dönüm noktasıdır ve Bâbıâlinin bu noktaya nasıl geldiği, üzerinde önemle durulması gereken bir meseledir.
253
BOA. BOA.; Âsım, 255 Âsım, 256 BOA. 257 BOA. 254
124
Rusya seferetinden dönen Nişli Mehmed Ağa, Moskova’daki görüşmeler hakkındaki yazılı mütalaasını, bir haberci vasıtasıyla önden göndermiş, haberci İstanbul’a 13 Nisan’da gelmişti. Ağa’nın kendisi de İstanbul’a 25 Mayıs’ta ulaştı.258 Bâbıâli, Nişli Mehmed Ağa’nın I. Petro’dan getirdiği mektuplara, Haziran ayının ortasında çok sert şekilde cevap verdi ve Osmanlı Devleti’nin güvenliğini tehdit edeceği için herhangi bir devletin Hazar Denizi kıyılarında bulunmasına izin verilmesinin mümkün olmadığını ilan etti.259 Osmanlı Devleti’nin bu sert çıkışına I. Petro, Derbend ve Bakü ahalilerinin Rusya’nın himayesini talep eden mektuplarını İstanbul’a göndererek cevap verdi. Temmuz ayı sonlarında mektuplar İstanbul’a ulaştığında, Rusya’nın İstanbul’daki elçisi Osmanlı devlet adamları ile görüşme talebinde bulundu.260 Elçi, İstanbul’daki görüşmelere başlama şartı olarak, Çar’ın Hazar Denizi’ndeki seferlerini durdurması karşılığında, Osmanlı Devleti’nin de görüşmeler bitinceye kadar Şirvan’a asker göndermemesini teklif etmişti. Bâbıâliye göre Osmanlı Devleti’nin, Padişah’ın mevrus toprakları sayılan yerlere asker göndermesi hiçbir şekilde engellenemezdi. O nedenle böyle bir taleb, görüşmelerin başlaması için de şart olarak öne sürülemezdi. Bunun üzerine Rus elçisi bu şartlar ile görüşmeye yetkili kılındığını, bu şart kabul edilmeyecekse Çar’ın yeni şartlarını öğrenmek için zamana ihtiyacı olduğunu söyleyince, görüşmelere 90 gün ara verilmişti. Fransa elçisinin, görüşmelerin tekrar başlayacağı tarihten itibaren her iki devletin Hazar Denizi kıyılarında askerî harekata ara vermesi teklifi de kabul edildi.261 Eğer görüşmeler devam etseydi muhtemelen Rusya, Hazar Denizi kıyısında askerî hareketini devam ettiremeyecekti. Bu süre, Rusya’ya görüşmeler başlamadan evvel Hazar kıyılarında biraz daha ilerleme fırsatı vermişti. Görüşmelere ara verilen bu dönemde Osmanlı Devleti, Bakü’yü Rus işgalinden kurtarmak için çaba gösterdiği halde, Şirvan
seraskerlerinin ağır davranmaları
258
Mary Lucille Shay, Âsım, 260 Âsım,. 261 Âsım, 259
125
nedeniyle Bakü, Osmanlı hakimiyetine alınamadı. Eylül ayı sonlarında Rusya, Bakü’yü ele geçirdi.262 Görüşmeler başlarken Bâbıâli, Bakü’yü Rusya’nın işgal etmesi nedeniyle oldukça öfkeliydi ve bu durum Osmanlı heyetinin taviz vermez tutumunda somutlaşacaktı. Rusya’nın kapı kethüdasına verilen mühletin dolmasından sonra, görüşmeler 1723 yılının Aralık ayı sonlarında tekrar başladı.263 Rusya, konu ile ilgili daha evvelki iddialarını tekrarlıyordu. Rusya, Şehzade Tahmasb ile anlaşmıştı ve bu antlaşmaya binaen Safevî topraklarını işgal etmişti. Yani Rusya, hakkı olan yerleri almıştı.264 Rusya, Şehzade Tahmasb’ın sözde elçisi ile yaptığı antlaşmayı, Şehzade Tahmasb tasdik etmediği halde, sanki tasdik edilmiş gibi davranmakta ve buna dayanarak Hazar Denizi kıyılarında ve Kafkasya’daki ilerlemesinin meşru olduğu tezini işlemekteydi. Rusya bu iddiasını, mukasemename imzalanıncaya kadar sürdürdü. Osmanlı Devleti açısından durum kabul edilebilir değildi. “Derbend, Müslüman toprağı idi ve Safevî Devleti yıkıldığına göre, bu toprakların sahibi doğal olarak Osmanlı Devleti’ydi. Üstelik Rusya Bakü’yü de ele geçirmiş, Reşt yakınlarında kale inşasına başlamıştı. Rusya’nın bütün bu hareketlerini Şehzade Tahmasb ile yaptığı antlaşmaya dayandırması temelsizdi. Çünkü Şah Hüseyin hayatta iken Şehzade Tahmasb’ın antlaşma yapıp toprak teslim etmesinin bir geçerliliği yoktu. Eğer Rusya Osmanlı Devleti’nin dostu olduğunda ısrarlı ise, hemen Derbend ve Bakü’den çekilmeli ve Şehzade Tahmasb ile yaptığı antlaşmayı öne sürmekten vazgeçmeliydi”.265 Görüşmeleri yürüten Osmanlı heyetinin, Rusya’nın iddialarına biri zayıf diğeri sağlam iki argüman ile karşı koyduğu görülüyor. Zayıf olan argüman, Osmanlı Padişahı’nın kendini, Safevî topraklarının siyasî varisi ilan etmesidir ki Rusya açısından bu iddianın mitolojik açıdan olmasa bile diplomatik açıdan kabul edilebilir bir tarafı yoktu. Oysa ikinci argüman çok daha ciddiydi. “Şah Hüseyin hâlâ hayatta iken Şehzade Tahmasb hangi hakka dayanarak Rusya’ya Safevî toprağı terketmekte ve bu kadar zayıf bir iddiaya dayanarak Rusya, Safevî topraklarında ilerleme hakkını kendinde nasıl görebilmekte idi ?” 262
Richard Tapper, BOA. MD. 264 Âsım, 265 Âsım, 263
126
Eğer görüşmeler bu çizgi üzerinde yürütülmüş ve Osmanlı heyeti mitolojik varislik meselesinden ziyade, Şehzade Tahmasb’ın şah olarak kabul edilemeyeceği ve bu nedenle
yaptığı antlaşmanın da hükümsüz olduğu konusu üzerine ağırlık vermiş
olsaydı; Rus elçisinin, iddialarında ısrar etmekte oldukça zorlanacağı muhtemeldi. Bunların yanı sıra Bâbıâlinin, Rusya ile Şehzade Tahmasb arasında imzalandığı söylenen antlaşmanın hükmünü neden Şehzade Tahmasb’a bir elçi gönderip sormadığı ise ayrı bir muammadır. Rusya’nın bu konudaki iddialarını geçersiz kılacak en önemli delil, ancak Şehzade Tahmasb’ın böyle bir antlaşma imzalamadığına dair
beyanı
olabilirdi. Rus elçisinin talebi üzerine görüşmelere ara verildi ve 3-4 gün sonra tekrar bir araya gelindi. Rus elçisi, Rusya’nın Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaşmayı bozmak istemediğini yeniledi266, “Kendisine verilen görüşme yetkisi Hazar Denizi kıyısındaki meseleleri kapsamıyordu. Zaten Osmanlı Devleti’nin Hazar kıyılarına sınırı da yoktu. Osmanlı Devleti, Rusya ile Şehzade Tahmasb arasındaki antlaşmayı kabul etmeliydi. Antlaşmaya varılması için hem Osmanlı Devleti hem de Rusya Kafkaslarda askerî harekete son verip, Osmanlı Devleti, Rusya ve Şehzade Tahmasb arasında bir antlaşma yapmanın yolları aranmalıydı.” Bu sözlere Osmanlı heyetinin tepkisi sert oldu. “Osmanlı Devleti, Rusya’nın Şehzade Tahmasb denen nesebi belirsiz kişi ile yaptığı antlaşmayı tanımak zorunda değildi. Ve böyle bir antlaşmaya binaen Rusya’nın, Osmanlı Devleti’ne Kafkaslarda askerî harekete ara vermesini teklif etmesi haddine hiç değildi. Rusya bu ısrarında devam ederse sonuçlarına katlanacaktı”.267 Görüşmeler bu şekilde çıkmaza girince, o sırada toplantı odasında
hazır
bulunan Fransa elçisine fikri soruldu. Rus elçisi de dışarı çıkarıldı. Fransa elçisine göre “Rusya’nın antlaşmayı bozmaya niyeti yoktu. Fakat böyle sert çıkmasının sebebi Osmanlı Devleti’ne hemen boyun eğmiş duruma düşmemek içindi. Ancak Hazar kıyısındaki toprakları kolayca bırakacak da değildi. Osmanlı Devleti kararlı olduğunu
266 267
Âsım, Âsım,
127
gösterir ve askerî hazırlıklarını sürdürürse, çar bu tutumundan vazgeçip antlaşma yolunu seçecekti”.268 Görüşmelere ara verilince, son iki toplantıda konuşulanlar kaleme alınıp ulemaya ulaştırıldı. Rus elçisi ile tekrar bir araya gelindiğinde elçi aynı iddialarını tekrarladı. Çekinceli görülen konuların bildirilmesi durumunda, bunları Çar’a ileteceğini bildirdi. Osmanlı heyetine göre ise “görüşmelerin daha fazla uzatılmasına gerek yoktu. Çar her zamanki gibi vakit kazanmaya çalışıyordu.” Osmanlı heyetinin görüşmelere son vermesi üzerine Fransa elçisi Rus elçisi ile özel olarak görüştü. Bu görüşmeden sonra Rus elçisi yeni bir teklif ile geldi. “Çar’ın, Şehzade Tahmasb ile yaptığı antlaşma Osmanlı Devleti’nin çıkarlarına aykırı değildi. Eğer Osmanlı Devleti kabul ederse Çar, Şehzade Tahmab ile görüşüp onu, Bâbıâlinin istediği toprakları Osmanlı Devleti’ne bırakması için ikna edebilirdi”.269 Bu teklif, Osmanlı heyetini daha da sinirlendirdi. “Görüşmelerin devam etmesi için herhangi bir neden kalmamıştı. Şehzade Tahmasb, Osmanlı Devleti’nin himayesine girmek için can atmaktaydı. Bu amaçla gönderdiği bir elçisi Revan seraskerî Vezir Arifî Ahmed Paşa’nın halen yanında idi. Osmanlı Devleti’nin toprak almak için Rusya’nın aracılığına ihtiyacı yoktu”.270 Görüşmelerin Osmanlı Devleti’nin temel politikalarıyla neredeyse taban tabana zıt bir noktaya gelmesinde etkili olan iki unsurdan biri sadrazam Damad İbrahim Paşa ise, diğeri de Fransa’nın İstanbul büyük elçisidir.271 Büyük elçi Marquis de Bonnac, bir yandan Osmanlı Devleti’nden yana gibi gözüküp sefer hazırlıklarının ertelenmesini uygun görmediğini söylerken, diğer yandan da Çarın elinde tuttuğu topraklardan çıkmaya niyeti olmadığını ifade ederek aslında üstü kapalı olarak şunu kabul ettirmeye çalışıyor gibidir; Ya sefer açılıp bu iş silahla halledilmeli ya da masaya oturulup bir antlaşma yapılmalı, ama bu problem bir an önce bir şeklide halledilmeli. Ama tercih
268
Âsım, Âsım, 270 Âsım, 271 Babıalinin Kafkas meselesinde Rusya’ya karşı izleyeceği politikaya etki etmeye çalışan diğer ülke İngiltere idi. İngiltere, Rusya’nın Hazar Denizi’nde ve Hazar Denizi kıyılarından geçen ticaret yollarında hakimiyet kurmasını engellemek için Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı daha atak olmasını sağlamaya çalışıyordu, N. A. Sotavov, 269
128
tamamen elçiye bırakılsa, tercihini bir antlaşma yapmaktan yana kullanacağından şüphe yoktu. Çünkü savaş Fransa’nın doğu ticaretinin aksaması yol açacaktı. Ayrıca Osmanlı gücü, Fransa’nın düşmanı Avusturya’ya karşı kullanılmalıydı, Rusya’ya karşı değil. Doğu’daki bir Osmanlı-Rus savaşı Fransa’nın hem ticari hem de siyasî gücüne zarar verirdi. Görüşmeler sona erdikten sonra durumu değerlendirmek üzere 15 Ocak 1724’de bir toplantı yapıldı.272 Sadrazam Damad İbrahim Paşa herkesin fikrini söylemesini rica ettikten sonra, Rus elçisi ile yapılan görüşmeleri özetlemiş ve Rusya’nın Şehzade Tahmasb ile yaptığı antlaşmaya binaen Şehzade Tahmasb’ın düşmanına düşman, dostuna dost olarak hareket edeceğini; Rusya’nın bu antlaşmaya binaen, Osmanlı Devleti’nin Safevî topraklarından çekilip Şehzade Tahmasb ile bir anlaşma imzalamasını talep ettiğini söyledi. Ve şu soruyu sordu, “Çarın teklifini kabul edip İran seferine son mu verelim, yoksa Çarın bu teklifini antlaşmayı bozmak olarak kabul edip Rusya üzerine sefer için tedarik mi görmeye başlayâlim?”. Fakat sadrazam, huzurda bulunanların konuşmaktan çekindiğini görünce, şeyhülislâm ile meclisi terk etti. Bu sırada divan tercümanı gelip Fransa elçisinin bu konudaki görüşlerini ihtiva eden mektubu getirdi. Fransa elçisine göre “Fransa,
her iki devletin de iyiliğini
istemekteydi. Ne Rusya’nın ne de Osmanlı Devleti’nin,
aralarındaki
bozmak istediğine inanmıyordu. Görüşmeler devam etmeli; fakat
antlaşmayı
Osmanlı Devleti
askerî hazırlığını sürdürmeliydi. Askerî hazırlığın devam ettirilmesi görüşmelerin çözümüne katkıda bulunacaktı”.273 Şeyhülislâm ile toplantıyı terk eden Sadrazam Damad İbrahim Paşa yaklaşık 1.5 saat sonra meclise geri dönmüş ve huzurdakilere tekrar fikirlerini sormuştu. Her iki ihtimalin de, yani Safevî topraklarında ilerlemeye son verip geri çekilmenin ya da Safevî topraklarında ilerlemeye devam ederken Rusya’ya da sefer açmanın muhtelif sonuçları karşısında huzurdakilerin kararsız olduğunu gören Sadrazam Damad İbrahim Paşa, Fransız elçisinin takririni tekrar okuttu. Huzurdakiler, Fransız elçisinin fikrini kabul ettiler. Bunun üzerine İbrahim Paşa, padişahın huzuruna çıktı ve padişah ile
272 273
Âsım, Âsım,
129
birlikte meclise geri döndü.274 Rusya’nın talepleri Padişah’ın huzurunda okundu. III. Ahmed’in tepkisi ve kararı çok netti. “Çar, barışı ihlal etmişti. Görüşmeler devam ederken askerî hazırlıklar da sürdürülmeliydi”275 III. Ahmed’in, her ne kadar askerî hazırlıkların yanı sıra görüşmelerin de sürdürülmesini emredip antlaşma kapısını tam olarak kapatmadıysa da, Rusya’ya savaş ilan edilmesine daha meyilli olduğu anlaşılıyor. Burada iki görüşün çarpıştığı görülüyor. Bunlardan biri , Fransa elçisinin ve Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın taraf olduğu görüştür. Bu görüşe göre Rusya ile bir antlaşma yapıp savaşmadan toprak kazanmak mümkündü. Fakat böyle bir antlaşmaya imza atmakla Osmanlı Devleti, o ana kadar Kafkaslar ve Safevî toprakları ile ilgili bütün iddialarından ve haklarından vazgeçmiş olacaktı. Bu da tartışmasız şekilde Bâbı âlinin prestijinin sarsılması manasına gelecekti. Diğer görüş ise bunun tam tersini öne sürmekteydi ve ulema ile askerî kanat tarafından savunulmakta idi.
Bâbıâli,
savaşmadan toprak kazanmak için Osmanlı Devleti’nin onurunu zedeleyecek bir antlaşma yapmamalı ve istediği toprakları savaşarak almalıydı. Tam bu noktada III. Ahmed, Sadrazam Damad İbrahim Paşa’ya kafa tutamadığı için gerçek fikrini beyan edemeyen
hem ulema hem de askerî kanadın hislerine
tercüman olmuş ve son sözü söylemişti. Deyim yerindeyse III. Ahmed, ulema ve askerler bir tarafta; Fransa, Sadrazam Damad İbrahim Paşa ve Rusya diğer tarafta idi. Osmanlı Devleti’nin sefer hazırlıklarına başladığını haber alan Rus kapı kethüdası ve Fransa elçisi 1724 Ocak ayının ortalarında Sadrazam ile görüşmek istediklerini bildirdiler. Görüşme kapısı henüz tamamen kapanmadığı için Sadrazam bu isteği kabul etti. Sadrazam Damad İbrahim Paşa,
öncelikle,
barışın sürmesi için gerekli olan
şartlardan söz etti. “Osmanlı Devleti barışın sürmesi için elinden geleni yapmıştı. Rus elçisi de bunu tasdik etti. Rusya’ya göre Safevî Devleti’nin çökmesi hem Rusya hem de Osmanlı Devleti’ni kendi çıkarlarını korumak için harekete geçmeye sevketmişti. Her iki
274 275
Âsım, Âsım,
130
devlet de istedikleri yerleri aldıktan sonra, Şehzade Tahmasb’ın şahlığını tanıyan bir antlaşmaya imza koyabilirlerdi”.276 Sadrazam Damad İbrahim Paşa, bu noktada görüşmenin hangi noktaya geleceğinin ilk işaretini verdi. “Rusya, Hazar Denizi kıyılarını kendisine tahsis ettiğini açıklamıştı ve Osmanlı Devleti bunu kabul ettiği için o bölgeye asker göndermemişti. Antlaşma yapılmaması için herhangi bir sebep yoktu”.277 Rusya elçisi de aynı kanaatte idi. “Zaten Çar da kendisine, Osmanlı Devleti ile dostluğu bozacak her türlü hareketten kaçınmasını emretmişti. Rusya, iki devlet arasında antlaşma yapılması için Sadrazam’a güveniyordu”.278 Sadrazam Damad İbrahim Paşa problemin kaynağını açıkça ifade etti. “Safevî Devleti’ne açılan sefer için Şeyhülislâm fetva vermişti ve bu fetvadan sonra sefere son vermek mümkün değildi. Kendisinin tek tesellisi, bu fetvadaki, Rusya Osmanlı Devleti’nin sınırlarına tecavüz etmedikçe Rusya ile aramızdaki barışı bozmanın uygun olmayacağına dair tesbitti. Fakat Rusya’ya karşı başlatılan askerî hazırlığı durdurmak şu anda mümkün değildi”.279 Bu görüşme, aslında İbrahim Paşa’nın, III. Ahmed’in ve devlet ricalinin belirlediği hareket planını dikkate almadan tamamen kendi insiyatifi ile hareket ettiği bir mecrada gerçekleşmişti. Görüşmenin başındaki ifadeler, her iki devletin temsilcisinin de savaştan yana olmadığını göstermişti. Ancak bir savaş çıkacak olursa bunun başka nedenlerden kaynaklacağını itiraf etmişlerdi. Rus elçisine göre, her iki devlet de Safevî topraklarından istediklerini aldıktan sonra anlaşma yapılmaması için hiçbir sebep yoktu. Sadrazam Damad İbrahim Paşa da, biraz yakınır gibi, Şeyhülislâmın fetvasına aykırı bir iş yapamayacağını söylemişti. Ama Rusya, Osmanlı sınırlarına ve askerîne tecavüz etmedikçe iki devletin savaşması
için de bir neden
yoktu. Sadrazamın burada
“Şeyhülislâm” kelimesini, ulema sınıfını kastetmek için kullandığını varsayabiliriz. Gerçekten de Rusya ile Osmanlı Devleti’nin antlaşmasının önündeki en büyük siyasî gücü ulema oluşturmaktaydı. Görüşmenin bu noktasında Fransa elçisi tartışmaya ortak oldu. “Osmanlı Devleti’nin askerî hazırlığa girişmiş olması çok önemli değildi. Sadrazamın sayesinde 276
Âsım, Âsım, 278 Âsım, 279 Âsım, 277
131
her iki ülkeyi de memnun edecek bir sonuca varılacaktı.” Rus elçisi de bunu tasdik etti. Bunun üzerine Damad İbrahim Paşa, bir antlaşma yapmayı ve üzerinde mutabakata varılan metinleri karşılıklı olarak teati etmeyi teklif ettiyse de Rus elçisi böyle bir antlaşma imzalamaya yetkili olmadığını söyleyince, Sadrazam bunda ısrarcı olmadı. Fransız elçisine göre ise “Osmanlı Devleti Derbend ve Bakü’nün tahliyesinde ısrar etmezse askerî hazırlıklara da gerek yoktu”.280 Rus elçisine göre “Çar, Osmanlı Devleti ile dostluğu sürdürmek için Şehzade Tahmasb ile yaptığı antlaşmayı feda etmeye hazırdı”.281 Görüşmelerde gelinen bu noktanın, Kafkasların günümüze kadarki kaderini belirlediğini söylersek, sanırım abartmış olmayız. Bu kısacık diyalog içinde İbrahim Paşa, Derbend’ten Bakü’ye kadar bütün Hazar Denizi kıyılarını Rusya’ya bırakmış ve Osmanlı Devleti’nin Kafkaslar ve Hazar kıyıları ile ilgili bütün haklarından vazgeçmiş ve ilerleyen yıllarda Osmanlı Devleti’nin Rusya ile girişeceği bütün savaşlarda sadece Balkanlar’da değil, Kafkaslar ve Doğu Anadolu’da da Rusya ile savaşmak zorunda kalmasının önünü açmıştı. Rus elçisi de bu ana kadar Rusya’nın Kafkasya’daki işgallerini meşru göstermek için öne sürdüğü, Rusya’nın Şehzade Tahmasb ile yaptığı antlaşmanın aslında Rusya için hiç de önemli olmadığnı itiraf etmişti. Fakat Rusya ile antlaşmaya kararlı olan Damad İbrahim Paşa, Rusya’nın bu diplomatik kaypaklığına herhangi bir itirazda bulunmamıştı. Damad İbrahim Paşa, Rus elçisinin de antlaşmaya son derece istekli olduğundan emin olunca yapılacak antlaşmada, iki ülkenin Kafkaslardaki sınırlarını belirledi. Yalnızca Şirvan’ın merkezi olan Şemahı’nın Osmanlı Devleti’nin himayesinde olmasında ısrar etti. Fransa elçisi de bu noktada kendisini desteklemiş ve Rus elçisine bunu kabul etmesini tavsiye etmişti.282 İbrahim Paşa, sınırları şöyle belirlemişti; Kafkasların iç tarafları Osmanlı Devleti’nde, Hazar Denizi kıyıları Rusya’da kalacaktı. Oysa bu tarihlerde Rusya yalnızca Bakü’ye kadar gelebilmiş, Reşt’de de yalnızca bir garnizon yerleştirebilmişti. Kafkasların Hazar Denizi kıyılarının sanki tamamen Rusya’nın elindeymiş gibi 280
Âsım, Âsım, 282 Âsım, 281
132
Rusya’ya bırakılması; ancak Rusya’yı bir an evvel antlaşmaya razı etmek isteyen İbrahim Paşa’nın cömertliği ile açıklanabilir. Sınırı bu şekilde çizmekle İbrahim Paşa, Rusya’nın Osmanlı Devleti ile Hazar Denizi arasına yerleşmesini onaylamış, Osmanlı Devleti’nin Hazar Denizi’ne ulaşma ihtimalini tamamen yok etmişti. Görüşmenin bundan sonraki kısmı, 1724 Haziran ayında imzalanacak antlaşmanın ayrıntıları hakkındadır.283 İbrahim Paşa, bu görüşme sonucunda alınan kararları Şehzade Tahmasb’a kabul ettirmek için, bu kararları tasdik etmesi karşılığında şahlığının kabul edilmesi kozunu Tahmasb’a karşı kullanabileceğini düşünmekteydi. Mir Mahmud’a gelince, şimdilik üzerine doğrudan gitmek mümkün değildi; ama Osmanlı topraklarına saldıracak olursa onun da hesabı görülecekti. Bu planın gerçekleşmesi için yanına askerî olarak Rusya’yı, stratejik ortak olarak da Fransa’yı almış olmanın verdiği güvenle Sadrazam Damad İbrahim Paşa, artık bütün mesaisini
ulema ve askerin hislerine tercüman olan III. Ahmed’e bu planı kabul
ettirmek için harcayacaktır. Sadrazam İbrahim Paşa’nın, Rus elçisi ile yaptığı antlaşma taslağı hakkında 1724 Ocak ayı içinde I. Petro’ya gönderdiği mektupların cevapları 1724 Nisan’ı içinde geldi. Bu mektupları değerlendirmek için 18 Nisan’da Sadrazamın sarayında bir toplantı yapıldı. Çar’ın mektubu okundu. Çar, “barışın korunmasına taraftardı
ve Safevî
toprakları konusunda Osmanlı Devleti’nin taleplerine riayet edecekti”.284 Mayıs ve Haziran ayları boyunca yapılan görüşmelerde artık mesele Rusya’nın Kafkaslardan çıkarılması ya da Osmanlı Padişahı’nın mevrusu olan toprakların kurtarılması değil, Rusya ile Osmanlı Devleti’nin Kafkaslardaki sınırlarının nasıl olacağı idi. İbrahim Paşa hem III. Ahmed’i hem de kendisine muhalefet eden ulema ve askerî kanadı bir şekilde antlaşmayı onaylamaları için ikna etmeyi başarmıştı. Ocak 1724’de
Rusya’ya
savaş
ilan
etmeye
hazırlanan
Bâbıâli,
Haziran
1724’de
Müslümanlarla meskun Osmanlı Padişahı’nın mevrusu olan toprakları Rusya ile paylaşmıştı. Böyle bir antlaşmanın imzalanması olmasa bile,
283 284
Rusya’ya haddinîn
Âsım, Âsım,
133
bildirilmesi gerektiğini söyleyen devlet ricalinin bu fikrinden bu kadar kısa sürede vazgeçirilmîş olması kanaatimizce kesinlikle bir başarı olarak değerlendirilmelidir. 24 Haziran 1724’de antlaşma metinleri teati edildi.285 I. Petro antlaşmayı 31 Ağustos’ta286, III. Ahmed de 15 Ocak 1725’de tasdik etti.287 Antlaşmanın sadeleştirilmîş metni şöyledir: “Mir Mahmud isminde biri Şah Hüseyin’in payıtahtı olan Isfahan’ı zapt ve Şah Hüseyin’i tahtan indirmiştir. Bu durumda Osmanlı Devleti kendisine sınır olan yerleri almak için harekete geçmiştir. Gürcistan tamamen alınmıştır. Rus Çarı da Derbend, Bakü ile Hazar Denizi
kıyılarındaki İran’a ait yerleri almıştır. Daha sonra Şah
Hüseyin’in oğlu olan ve Kazvin ile Tebriz taraflarında ortaya çıkan Tahmasb ile bir antlaşma yapmış, bu antlaşmaya göre Bakü ve Derbend Çar’ın tasarrufunda kalmış, ayrıca Mazenderan, Gilan ve Esterabad da Çar’a bırakılmış, bunun karşılığında Rusya da Mir Mahmud’u İran’dan çıkarıp Tahmasb’ın Acem tahtına oturmasına yardım etme sözü vermiştir. Çar, bu durumu bildirmek ve münasib olan yerlerin Tahmasb’dan rızasıyla alınıp Osmanlı Devleti’ne verilmesi için tavassutta bulunabileceğini, ya da zorla alınması için yine Osmanlı Devleti ile ittifak yapabileceğini bildirmesi için kapı kethüdasını İstanbul’a göndermiştir. Bu ricası Sadrazam İbrahim Paşa tarafından katımıza ulaşınca buna müsaade ettik. Ayrıca Fransa elçisi de, her iki tarafın da talebi üzerine görüşmelere katılmıştır. Reisülküttap Mehmed Efendi, Defterdar Emini el-hac Mustafa murahhas tayin edildiler. Görüşmeler sonunda 6 madde ve bir hatime üzerinde karar kılınmıştır. 2 Şevval 1136’da288 temessükler alınıp verildi. Çarın antlaşmayı kabul ettiğini gösteren tasdiknamesi ve tekidnamesi General Macori Aleksandre Romanicof eliyle gönderildi. Bunların tercümeleri tarafıma iletildi. Antlaşmanın şartlarını kabul ettim. Şartlar şöyledir: 1-Şirvan eyaletinde vaki Lezgi taifesi Müslüman olup, Osmanlı Devleti’ne itaat etmiştir. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin himayesi altındadır. Üzerlerine Davud Han tayin edilmiştir. Hükümeti merkezi olarak Şemahı şehri tahsis olunmuştur. Eline berat-ı ali-
285
BOA.; Âsım,; Mary Lucille Shay’ın verdiği 8 Temmuz tarihi yanlıştır,; Abbas-Kulu Aka Bakihanof da, Mukasemenamenin tarihini yanlış şekilde 1725 olarak veriyor 286 BOA.; BOA. 287 Âsım, 288 24 Haziran 1724.
134
şan verilmiştir. Hanlığın sınırı Şemahı şehrinden Hazar Denizi kıyısına sahih ve ayarı tam saatler ile ortalama yürüyüş ile varılacak, bu yürüyüşün toplam saati üçe bölünecek, sonra deryadan başlanıp bu mesafenin üçte ikilik kısmı tesbit edilip o kısma işaret konacak. Şemahı şehri tarafında olan üçte birlik kısmı Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinde ve Davud Han’ın tasarrufunda olacak. Hazar Denizi kıyısı tarafında kalan üçte ikilik kısım Çar’ın hakimiyetinde olacak. Derbend Kalesi’nin deniz kıyısından kara tarafına ortalama bir yürüyüş ile 22 saat yürüyüp gelinen noktaya nişan konup Şemahı ile Hazar Denizi arasında konulan nişandan Derbend karşısına konan nişana varınca sağa ve sola sapmadan dümdüz yürünüp münasib olan yerlere nişanlar konup Derbend karşısına konan nişana gelinecek. Şirvan eyaletinin bittiği noktada derya kenarından kara tarafına ortalama bir yürüyüş ile 22 saat yürünüp nişanlar koyup ve Derbend karşısına konan nişandan Şirvan eyaletinin bittiği noktaya konan bu nişana hatt-ı müstakim ile varılacak. Ve Şemahı ile Hazar Denizi arasında konan nişandan Şirvan eyaletinin bittiğini gösteren nişana gelinerek tahdid olunan mahallerin kara tarafı Osmanlı Devleti’ne, Şirvan’ın Hazar Denizi tarafı Çar’a ait olacaktır. Yine Şemahı ile Hazar Denizi arasında konulan nişandan Kür nehri ile Aras nehrinin
müctemi olduğu yerden hudud başı itibar olunan mahalle varınca hatt-ı
müstakim ile gidilip o hatt-ı müstakimin kara tarafı Osmanlı Devleti’ne, Hazar Denizi tarafı Çar’a ait olacaktır. Aras nehrinin Kür nehrine mülaki olduğu mahallin bir tarafı Osmanlı Devleti’ne diğer tarafı Rusya’ya, diğer tarafı Acem’e ait kabul edilecektir. Bu nokta üç sınırın birleştiği yer olması nedeniyle Osmanlı Devleti’ne bu noktada kale yapmasına izin verilecektir. Rus Çarı da kendi hududu içinde kale yapabilir. Her devlet kale yapmadan evvel diğer devlete haber verecek ve yapılan kaleler sınırlara üçer saatten daha yakın olmayacak. Bu sınırları belirlemek için her iki tarafından bu konularda tecrübeli kişiler tayin olunacak. Bu kişilere, Fransa Padişahı’nın mutemed bir adamı da katılacak. Yeni sınırlarda açık yerler olup bu yerlerin muhafazası için taraflar birbirleri ile haberleşecek. Bu türden yerlere, sınıra 3’er saat mesafede olmak kaydıyla kaleler yapılmasına izin verilecek. 2-Şirvan’da Osmanlı Devleti’ne
kalan yerlerin hükümeti bir hanlık olarak kabul
edildiğinden, Şemahı şehri eski yerinde kalıp yeniden inşa edilmeyip, korunması için Osmanlı Devleti tarafından asker ya da başka bir hakim tayin olunmayacaktır. Eğer
135
Osmanlı Devleti tarafından atanan han muhalefet etmeye kalkarsa ya da Şirvan ahalisi arasında Osmanlı Devleti’nin menfaatine aykırı bir isyan ya da ihtilal zuhur ederse veya Rus Çar’ının tasarrufunda olan mahallere tecavüz etmeye kalkarlarsa Osmanlı Devleti ihtiyacı kadar asker gönderebilir. Fakat bu askerler Kür nehrini geçmezden evvel Rus askerlerini haberdar edecektir. İsyan yatıştırıldıktan sonra hiçbir Osmanlı askeri ve komutanı orada kalmayacaktır. Çünkü Gürcistan, Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altındadır ve her tarafta muhafızlar vardır. Ancak Şirvan bölgesinde bir isyan olursa Osmanlı Devleti asker gönderirken Kür nehrini geçmeden evvel Rus zabitine haber verecektir. Osmanlı askerinin Rus sınırına yaklaşması gerekirse zabitleri askerin Rus sınırını ihlal etmemesi için gerekli özeni gösterecektir. 3-Acemde kalan Erdebil şehrinin kenarından her bir tarafına ortalama bir yürüyüş ile bir saat yürünüp gelinen yere bir nişan konup ve bu nişandan hududun 3/1’lik kısmına itibar olunan nehirlerin birleştiği noktaya doğru düz bir hat çekilip bu hat nehirlerin birleştiği noktada son bulacaktır. Bu hattın Ordubad ve Tebriz tarafında olan mahaller ki Ordubad ve Tebriz Gölü, Merend, Meraga, Rumiye, Hoy, Çors, Selmas, sayir hatt-ı mezbur dahilinde kalan yerler, memleketi Azerbaycan, Gence, Berda’, Karabağ, Nahçivan, Kal’a-yı Revan ve Üç Kilise, umumen Revan memleketi Osmanlı Devleti’ne aittir. Ayrıca Erdebil şehri kenarından Tebriz tarafında bir saat uzaklıkta bulunan sınır nişanından Hemedan’a doğru hatt-ı müstakim çekilib ve Hemedan’a varıncaya kadar hatt-ı müstakimin uğradığı mahalde vaki kasabalar ve köyler ve Hemedan mülhakatı ve havalisi Osmanlı Devleti’nin tasarrufunda kalıp ve Hemedan’dan dahi hâlâ Osmanlı Devleti’nin olan Kirmanşahan’a varılıb hudud bu şekilde nihayet bulacak. Bu hattın dahilinde olan Erdelan ve Kürdistan Osmanlı Devleti’nin tasarrufunda kalacaktır. Hazar Denizi tarafında Çar’ın kendisine kalan yerler ile nehirlerin kavuştuğu yerden Kirmanşahan’a varıncaya kadar
çekilen hattın arasında kalan memleketler Acem
Şahı’na aittir. 4-Osmanlı Devleti, İran topraklarına üç koldan ordu sokmuş ve bir çok yerleri feth etmiştir. Bu yerlerin Osmanlı Devleti’nde kalması için Çar, Tahmasb ile yapmış oldukları antlaşmaya binaen Tahmasb’ı ikna etmeye çalışacaktır. İkna olmazsa bu yerleri Tahmasb’dan zorla almak için Osmanlı Devleti ile birlikte hareket edecektir. Tahmasb bu antlaşmaya uymamakta inad ederse Osmanlı Devleti’ne bırakılan yerlerin
136
Osmanlı Devleti tarafından zorla alınmasında ve Tahmasb tarafından çara bırakılan Hazar Denizi kıyısındaki yerlerin Rusya’da kalması için her iki devlet de ittifak yapacaklardır. Acem’e bırakılan topraklarda hakim olacak kişiye ne Osmanlı ne de Rusya Devleti müdahale etmeyecektir. İleriki zamanlarda Osmanlı Devleti ve Rusya elinde kalan Acem topraklarına Acem taarruz ederse her iki devlet müttefik olarak hareket edecektir. 5-Eğer Osmanlı Devleti’ne bırakılan yerler Çar’ın tavassutu ile Tahmasb tarafından savaşsız teslim olunursa Osmanlı Devleti Tahmasb’a İran şahlığını elde etmesinde yardımcı olacaktır. Bunun için tarafımızdan bir hatt-ı hümayun gönderilmesiyle bu antlaşmadan sonra Rus Çar’ı da söz verdiği yardımı gönderip Mir Mahmud’u Isfahan’dan çıkarmalı ve Tahmasb’ı tekrar Acem tahtına çıkarmalıdır. Bu arada Mir Mahmud’un Osmanlı Devleti’ne karşı isyanı zahir olup üzerine gidilmesi gerekir ve gidilirse ve Mir Mahmud Isfahan’dan çıkarılıp Tahmasb tahta oturtulur ve Osmanlı Devleti Tahmasb ile bir antlaşma yaparsa bu durum Çar’a haber verilecektir. 6-Eğer Tahmasb, Osmanlı Devleti’ne kalan yerleri vermek istemez ya da Çar’a bıraktığını söylediği yerleri vermek istemezse her iki devlet kendi hisselerine düşen yerleri zabt edip İran’da olan ihtilafı bertaraf ettikten sonra, tahta çıkmaya hak kazan kişiye müdahale etmeyecek, tahta çıkan Şah’a sair Acem şahlarına yaptığı muameleyi yapacak, bu konuda her iki taraf da ittifak edecek ve Mir Mahmud’un bu konudaki herhangi bir talebini kabul etmeyecektir. Hatime:Bu antlaşmanın sürmesi ve iki devlet arasındaki dostluğu arttırması için Çar’ın, Fransa’nın İstanbul elçisinin tavassutu ve şahitliği ile
Çar’ın İstanbul’daki Kapı
Kethüdası tarafından mukaleme ve müşavere edilerek kabul edilen şartları kabul edilip tasdiknamesi gelmiş, tarafımızdan da name-i hümayun verilmiştir. Dostluğumuz ilelebed muhkem tutula. İmdi, bundan sonra minval-i muharrer üzere söz konusu maddeler ve sınırlar hatt-ı hümayunumla muteber tutulup, Allah, Resulullah ve Kur’anı Kerim üzerine yemin ederim ki sizin tarafınızdan anlaşmanın hilafına bir hareket olmadıkça bizim tarafımızdan da anlaşmanın hilafına bir hareket olmayacaktır.289 İran Mukasemenamesi’nin sonuçlarını şöyle sıralayabiliriz:
289
Âsım,; TMSA,; George A. Bournoutian,; J. C. Hurewitz,
137
1- Osmanlı Devleti, Safevî topraklarının hiç bir zaman Rusya’nın eline geçemeyeceği ve Safevîlerin doğal mirasçısının Osmanlı Padişahı olduğu teorisinden vazgeçmiştir.290 2- Osmanlı Devleti’nin Hazar Denizi ile bağlantısı kopmuştur.291 3- Rusya, Hazar Denizi boyunca ilerlerken Osmanlı Devleti’nin müdahale etmemesini garanti altına almıştır. 4- Hazar Deniz ticareti yolu Rusya’ya açılmıştır.292 5- Rusya, Ermenilerin ve Gürcülerin bağımsızlığı için çalışmaktan vazgeçmiştir.293 6- Halifelik iddiasını, Müslümanların topraklarını ve ticari yolları koruyabilmesine dayandıran Osmanlı Devleti, bu antlaşma ile bu iddiasından vazgeçmiştir.294 D) Şiî Coğrafyada Sünnî Kavgası I) Osmanlı Devleti’nin Safevî Topraklarındaki İlerleyişi Rusya ile antlaşmaya varılacağına iyice kanaat getiren Bâbıâli artık daha rahat hareket edebilirdi. Rusya ile Kafkaslar’da sınırlar belirlenmiş sayılırdı. Osmanlı seraskerlerinin Rus kuvvetleriyle bir çatışmaya girme ihtimali kalmamıştı. Osmanlı kuvvetlerinin önlerindeki tek engel, bir an evvel ele geçirilmesi emredilen şehirlerin surlarıydı. Haziran ayından itibaren Bâbıâli, seraskerlere gerekli emirleri göndermeye başladı. Arifî Ahmed Paşa, Padişah’ın emrini 17 Haziran’da aldığı halde; Erzurum’dan gelecek toplar beklendiği için, o tarihte hareket edilememişti.295 Toplar geldikten sonra ordu 24 Haziran günü, Revan’a 7 merhale uzaklıktaki Arpaçayırı denen yerden hareket etti.296 Osmanlı ordusu 4 Temmuz günü Revan önlerine geldi297 ve 5 Temmuz günü de kuşatma başlatıldı.298
290
Nicolae Jorga, Olson, 292 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, 293 Olson,; Mustafa Budak, 294 Olson, 295 Kemani Mustafa, 296 Âsım, 297 Kemani Mustafa. 298 Kemani Mustafa, 291
138
12, 13, ve 16 Temmuz’da kaleden gelenlerle kalenin teslimi konusunda yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmadı.299 Bu sırada Nahçivan’dan Revan’a gelirken yakalanan bir Safevî askerinden, Şehzade Tahmasb’ın Revan’a Mustafa Han komutasında 30 bin kişilik bir ordu gönderdiği haber alınınca; üzerine 29 Temmuz günü Bayezıd Sancak Beyi Mahmud Paşa gönderildi. 300 Bâbıâli, Ağustos ayında gönderdiği emirde Ahmed Paşa’ya Revan’ı almadan dönmemesini bir kez daha hatırlattı.301 23 Ağustos günü kuşatmaya Mısır askeri de destek verdi.302 4 Eylül’de III. Ahmed’in emri Arifî Ahmed Paşa’ya ulaştı.303 18 Eylül’de ise Erzurum valisi Vezir Hacı Mustafa Paşa da Revan kuşatmasına destek vermek için orduya katıldı.304 Şehzade Tahmasb'ın göndermesi beklenen yardımın gelmemesi, Nahçivan ve Ordubad’ın Osmanlı kuvvetlerinin eline geçtiğinin öğrenilmesi ve Osmanlı ordusunun sürekli takviye alması üzerine305, 21 Eylül günü Revan kalesi müdafileri teslim olmak istediklerini bildirdiler.306 22 Eylül’de yapılan görüşmelerde müdafiler teslim olmak için yirmi gün süre istemişler, Serasker beş gün vermişti.307 23 Eylül günü yapılan görüşmelerde Yeniçeri Ağası’nın ricası üzerine müdafilere teslim olmaları için yedi gün süre verilmiş, müdafiler bunu kabul etmeyince savaş tekrar başlamıştı.308 Fakat yoğun topçu ateşi etkisini çabuk gösterdi. 26 Eylül’de kaleden gelenlerle yapılan görüşmeler sonunda, kalenin 3 Ekim günü teslim edilmesinde anlaşmaya varıldı.309 27 Eylül günü kalenin teslim antlaşması teati edildi. Arifî Ahmed Paşa tarafından verilen amannamenin şartları şöyle idi: 1- Ahalinin canına ve mallarına dokunulmayacak, 2- Bağ, bağçe, dükkan, han, hamam ve değirmenler zapt edilmeyecek, 3- Şah zamanında verdiklerinden fazla ve farklı vergi talep edilmeyecek, 299
Kemani Mustafa,; Âsım, Kemani Mustafa,; Âsım, 301 BOA. 302 Kemai Mustafa,; Âsım, 303 Kemani Mustafa,. 304 Âsım, 305 Kronoloji, 306 Kemani Mustafa 307 Kemani Mustafa,; Âsım, 308 Âsım, 309 Kemani Mustafa,; Âsım, 300
139
4- Şehirden ayrılmak isteyenlere mani olunmayacak, 5- Gitmek isteyenlere nakil vasıtası temin edilecek, 6- Çakarlu(Cakirlü ?), Kaçarlu (Kacarlu ?), Bayatlu ve taşrada bulunan diğer aşiretlerin üzerlerine kendi aralarından bey tayin edilecek, itaat etmeyenler cezalandırılacak, itaat edenler makamlarında bırakılacak.310 Kale, yaklaşık 3 aylık bir kuşatmadan sonra
3 Ekim 1724 tarihinde Osmanlı
ordusuna teslim edildi.311 Aman verilenlerden bir kısmı 5 Ekim’den itibaren kaleyi terk etmeye başladı.312 Revan’ın fetih haberi 20 Ekim günü İstanbul’a ulaştı.313 Ekim ayının sonlarında yazılan emirde, Arifî Ahmed Paşa hem tebrik edilmiş hem de seraskerlik görevine tekrar tayin edildiği bildirildi314. Revan’ın anahtarları da İstanbul’a 24 Ekim günü ulaştı.315 Bâbıâli, Revan kuşatmasını yürüten Arifî Ahmed Paşa’ya Ağustos ayı sonlarında, Revan’ı aldıktan sonra Nahçivan civarını da ele geçirmesini emretmişti.316 Şehzade Tahmasb’ın kuşatma altındaki Revan’a yardımcı olması için birlikler gönderildiği haber alınınca, Arifî Ahmed Paşa 29 Temmuz günü, Mahmud Paşa’yı bu birlikler üzerine gönderdi. Mahmud Paşa, Ordubad şehri önünde bu birlikler ile karşılaştı. Sipehsalar Mansur Han, Mustafa-Kulu Han ve Nahçivan’dan firar eden askerlerden oluşan Safevi ordusu ile Mahmud Paşa’nın birlikleri arasındaki savaşı Osmanlı kuvvetleri kazandı. Revan Hanı Hacı Ali-Kulu Han’ın kardeşi esir düştü. Ordubad şehri de 7 Eylül günü Osmanlı birliklerinin eline geçti.317 Ağustos ayı içinde Nahçivan da fethedildi.318 Nahçivan ve Ordubad’ın alınması ile Şehzade Tahmasb’ın Revan’a yardım göndereceği yol da böylece kapanmış oldu. Nahçivan ve Ordubad’ın
310
Âsım, Kemani Mustafa,; Kaynağımız, Revan’ı Köprülüzade Abdullah Paşa’nın aldığını söylerken yanılıyor, Abraham; İnayetullah Rıza,; George A. Bournoutian, Robert H. Hewson, Revan’ın fetih tarihi olarak yanlış şekilde 1723 tarihini veriyorlar, 312 Kemani Mustafa, s; Hüsamettin Memmedov Karamanlı, ; Madde yazarının; Revan’ın Osmanlı Devleti’nce alınmasını, Rusya’nın Kafkas seferinden önce göstermesi doğru değildir, “Azerbaycan”, 313 Âsım, 314 BOA. 315 Âsım,; Münif Mustafa Antaki,; Şem’dânîzâde; Suraiya Faroqhi, Osmanlı Devleti’nin Revan’ı 17241736 yılları arasında elinde tutmasının adını bile anmıyor,; Osmanlı yönetimindeki Revan’ın durumu hakkında bkz., Raif İvecan, 316 BOA. 317 Âsım,; Kemani Mustafa, 318 İsmail Hami Danişmend, 311
140
Osmanlı kuvvetlerinin eline geçmesi, Revan’ın teslim olmasını sağlayan en önemli gelişmelerden biri olmuştur.319 Şehzade Tahmasb, Abdullah Paşa’nın kış boyunca Tebriz’e saldırmak için hazırlık yaptığını biliyordu. Abdullah Paşa harekete geçmek üzereyken, Şehzade Tahmasb da Tebriz’den Erdebil’e geçti.320 Abdullah Paşa da aynı tarihlerde, yani Ağustos ayının başlarında Hoy’dan Tebriz’e hareket etti.321 Osmanlı ordusu, Ağustos başlarında Hoy’un güneyindeki 4-5 bin haneli Tesuc’a geldiğinde, kasabayı korumak amacıyla Tebriz Hanı tarafından gönderilen ve başlarında Rıza-Kulu ve Kurban Ali’nin bulunduğu bir Safevî kuvveti ile karşılaştı. Bu birliği dağıtan Osmanlı kuvvetleri Tesuc’u ele geçirdiler. Paşa, burada 13 gün kadar konakladı.322 Bu süre zarfında Paşa, seferin güvenliği ile ilgili tedbirler aldı. Afşar taifesinin, ordu Tebriz kuşatmasında iken, zahire hatlarını vuracağı haber alındığından; buna engel olunması için o sırada Urumiye kuşatmasında olan Hakkari hakimi bu işe memur edildi.323 Bu esnada, seferin başarısızlıkla bitmesinin önemli sebeplerinden biri olan zahire ve mühimmat sıkıntısı kendisini erkenden göstermiş; Bâbıâli, daha Ağustos başlarında bu konuda yetkilileri uyarma ihtiyacı hissetmişti.324 İstanbul’dan Ağustos ortalarında gönderilen emirde, Tebriz’in fethinin mutlaka gerçekleştirilmesinin beklendiği bildirilmişti.325Revan Seraskerî Vezir Arifî Ahmed Paşa’nın maiyetindeki ordu defterdarına da 14 Ağustos’da , Abdullah Paşa’nın taleb ettiği parayı bir an önce göndermesi emredildi.326 Bâbıâli, Tebriz konusunda çok istekliydi. “Kuşatma uzun sürse bile kesinlikle vazgeçilmeyecek ve geri dönülmeyecekti. Gerekirse kış mevsimi orada geçirilecekti. Hemedan üzerine yürüyen Ahmed Paşa, Hemedan’ı aldıktan sonra Tebriz’e gelip kuşatmaya yardımcı olmakla görevlendirilmîşti.
Kuşatmanın
uzaması durumunda
319
Nahçivan Osmanlı kuvvetlerince ele geçirildikten sonra bölge halkının yaklaşık % 20’si göç etmiştir, Hüsamettin Memmedov Karamanlı, 320 Djafar-Pour, 321 Behcetî, ; Âsım,. 322 Behcetî,; Âsım,; Tesuc halkı Ehl-i Hakk’tır, Hasan Anoşe, 323 Âsım, 324 BOA. 325 BOA. 326 BOA.
141
askerin yerlerinden ayrılmasına izin verilmeyecek, gerekli zahire ve mühimmat gönderilecekti”.327 Abdullah Paşa, Ağustos sonlarına doğru Tesuc’dan Tebriz’e hareket etti.328 Osmanlı ordusu, Tebriz’e yarım saatlik mesafeye geldiğinde Tebriz Hanı on bin kadar asker ile Osmanlı ordusunun üzerine geldi, ancak yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı.329 Abdullah Paşa 31 Ağustos günü Tebriz önlerine geldi.330 Osmanlı ordusu Tebriz’in kuzey tarafına karargah kurmuştu.331 Kuşatma 1 Eylül günü başladı.332 Fakat hem sefer mevsimi geçmek üzereydi hem de Tebriz Hanı Mustafa Han öyle kolay lokma olmadığını kısa sürede göstermişti. 17 Eylül333 ve 20 Eylül tarihlerinden kaleden çıkıp saldırıya geçmiş ve Osmanlı ordusunu ciddi şekilde hırpalamıştı.334 Yine Eylül sonlarında, Osmanlı ordusuna yardım getirdiğini haber aldığı Halep Valisi İbrahim Paşa’nın üzerine saldırmaktan da çekinmemişti.335 Bâbıâli, Eylül ayının sonlarında Hemedan canibi seraskerî Ahmed Paşa’ya bir an evvel Tebriz’in yardımına koşmasını emretti.336 Eylül sonlarında yazılan bir mektup, Tebriz’in neden alınamadığını kısa ve öz şekilde anlatmaktadır: “Tebriz’in kuşatması halen devam etmektedir. Tesuc’dan Tebriz’e az zahire ile ve bize katılacağı söylenen Mısır askeri ve Karaman eyaleti askeri bize katılmadan
hareket ettik. Üzerimize gelen Tebriz Hanı’nı yendik. Fakat hem
Tebriz’in çok büyük olması hem de müdafilerin sık sık kaleden çıkıp muharebeye girişmeleri yüzünden çok sıkıntı çektik. Ayrıca orduya yazılan levendat taifesi, üç aylığına levent yazıldıklarını, bu hususda ellerine hüccet verildiğini söyleyip olay çıkarmaktadırlar ve bir çoğu da firar etmiştir. Artık Tebriz hücum ile alınsa bile eldeki asker ile Tebriz’in iki mahallesini bile elde tutmak mümkün değildir”.337 Yoğun kar yağışı ve askerde bıkkınlık görülmesi üzerine 29 Eylül tarihinden itibaren metrislerdeki toplar yavaş yavaş geri çekilmeye başlanmış ve kuşatmaya son 327
BOA. Behcetî, 329 Behcetî,; Âsım, 330 Behcetî,; BOA. 331 Âsım, 332 Behcetî,; BOA. 333 Behcetî,; Âsım 334 Behcetî, 335 Behcetî,; Âsım, 336 BOA. 337 BOA,; benzer sıkıntılardan ve ek olarak barut sıkıntısından da söz eden başka bir mektup için, BOA. 328
142
verilmişti. 338 Askerin kışı Tesuc’da geçirmesine karar verildi.339 Paşa ise kışı Hoy’da geçirecekti.340 Çağdaş bir kaynağa göre Serasker’in başarısızlığının sebebi, çevresindeki bazı Acem hizmetkarlarını dinleyip kuşatmayı hafife alması ve Tebriz gibi bir şehri kuşatmaya yetmeyecek kadar küçük bir topluluk ile hareket etmesi idi.341 Kuşatmanın kaldırıldığı haberi henüz İstanbul’a ulaşmadığı için Bâbıâli, Ekim ayı ortalarında hâlâ Hemedan seraskerî Vezir Ahmed Paşa ile Revan Seraskerî Vezir Arifî Ahmed Paşa’ya bir an evvel Tebriz’in yardımına gitmelerini emrederken342, Tebriz’e Trabzon’dan barut göndermeye çalışıyordu.343 Tebriz kuşatmasının kaldırıldığı haberi Kasım ayının başında İstanbul’a ulaştı. Bâbıâli’ye göre, “bu başarısızlığın sebebi Abdullah Paşa değildi. Temel sebep, Hemedan ve Revan gibi iki büyük şehir zaptedilirken, kendisine gerekli desteğin verilememesiydi. Fakat gelecek sene Tebriz’in fethedileceği kesindi”.344 Bâbıâli, 1725 yılında gerçekleştirilecek Tebriz seferinin hazırlıklarını kış boyunca sürdürdü. Kırım Hanı’na yazılan emirle Tebriz seferi için beş bin asker göndermesi istendi.345 Zahire işi de sıkı tutulmuş, zahirenin şimdiden hazırlanıp Hoy’a depolanması emredilmişti.346 Abdullah Paşa, Mayıs 1725’de, maiyetine katılacak asker yanına gelmeden yerinden ayrılıp, geçen seneki gibi, sefere başlamaması hususunda uyarıldı.347 Paşa, sefer hazırlıklarını Haziran ayı içinde tamamladı ve 9 Haziran günü çadırlar Tesuc sahrasına kuruldu. Haziran’ın ortasında da askerlerin çadırlara çıkmasına karar verilmişti. Fakat orduda hâlâ ciddi zahire problemi vardı ve Abdullah Paşa, Bâbıâliden bu problemlerin hâlâ halledilmesini talep ediyordu.348 338
Behcetî,; Âsım,; Fesai, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın bu ilk kuşatma esnasında yenilerek firar ettiğini söylerken yanılıyor. Abdullah Paşa ne yenilmîş ne de firar etmiştir, 339 Behcetî, 340 Mehdi Akasi, 341 Âsım, 342 BOA.; BOA.. 343 BOA. 344 BOA. 345 BOA. Hâlim Giray Sultan, 346 BOA. ; BOA.; BOA.; Köprülüzade Abdullah Paşa’nın zahire problemleri ile ilgili yakınmalarına dair bir mektubu için bkz, Numune 347 BOA. 348 BOA.
143
Asker, 24 Haziran’da Tesuc’da çadırlara çıkmış349, Abdullah Paşa da 350
Haziran’da Tesuc sahrasına gelmişti.
29
Bâbıâli, Temmuz başında Abdullah Paşa’ya
beklediği haberleri gönderdi. “Emrine gönderilen askerler Temmuz ayı başına kadar maiyetine katılacaktı”.351 “Talep ettiği bütün zahire ve mühimmat da gönderilmîşti. Bu sefer Tebriz alınmalıydı”.352 “Daha evvel çağrılan Kırım askerî de Temmuz ayı içinde İstanbul’a gelmiş ve hemen Tebriz’e gönderilmişti”.353 Abdullah Paşa 16 Temmuz’da Tesuc’dan ayrıldı.354 Temmuz sonlarında Bâbıâli Abdullah Paşa’ya siyasî durum ile ilgili son durumu bildirdi. “Şehzade Tahmasb, Eşref Şah’tan Isfahan’ı geri almaya çalışıyordu. Bu nedenle Tebriz taraflarında Safevî ordusu bulunmuyordu. Tebriz’i almak için vakit çok uygundu. Bu durum en iyi şekilde değenlendirilmeliydi”.355 Osmanlı ordusu 26 Temmuz günü Tebriz’e iki saat mesafedeki Köselü’ye geldi.356 28 Temmuz günü Safevî ordusu Tebriz Hanı Alay-Kulu Han’ın komutasında Osmanlı ordusuna saldırdı; ancak yenilerek kaleye çekilmek zorunda kaldı.357 Aynı gün Tebriz kuşatması başlatıldı.358 Tebriz kuşatması dört gün sürdü. Şehir önce uzun süre top ateşine tutulmuş, bu top ateşi esnasında şehrin ahşap olan büyük kısmı yanmış ve harap olmuştu. Abdullah Paşa ancak ondan sonra umumi hücum emrini vermiş, Tebrizliler bütün güçleriyle savaşmış ve şehri sokak sokak savunmuşlardı. Fakat Tebrizlilerin bütün bu çabalarına rağmen, Osmanlı ordusu 2 Ağustos günü Tebriz’e girdi.359 Tebriz’in fetih haberi İstanbul’a 21 Ağustos günü ulaştı.360 Bu haber üzerine 22 Ağustos günü İstanbul’da donanma şenliği
349
BOA. Behcetî, 351 BOA. 352 BOA. 353 Âsım, 354 Âsım, 355 BOA. 356 Behcetî,; Âsım, 357 BOA.; Kronoloji, 358 Behcetî,; Âsım, 359 Âsım,; Cihanguşa,; Fesai, Tebriz’i Arifî Ahmed Paşa’nın aldığını söylerken yanılıyor,; Geleceğin Sadrazamı Hekimoğlu Ali Paşa, Tebriz’in fethi esnasında büyük yararlılık göstermişti, İsmail Ziyai Bey 360 Behcetî,; Âsım 350
144
yapıldı.361 Tebriz’in Osmanlı kuvvetlerince ele geçirilmesinden sonra Tebriz halkının önemli bir kısmı şehri terk etti.362 Tebriz'in alınmasının iki önemli sonucu olmuştu: 1-Karabağ hakimi ile Erdebil halkı Osmanlı Devleti’ne itaat etmeye mecbur olmuşlardı, 2- Artık Azerbaycan'da tutunamıyacağını anlayan Şehzade Tahmasb, Tahran'a çekilmek zorunda kalmıştı.363 Urumiye’nin alınması için girişilen ilk teşebbüs 1724 yılındadır. Abdullah Paşa Tebriz’i almak için harekete geçmeden evvel, 1724 yılının Temmuz ayı sonlarında Behram Paşa’yı
Urumiye’yi
kuşatması için görevlendirmişti.364 Fakat bu ilk
teşebbüsün amacının, Urumiye’yi almaktan çok, Urumiye civarındaki Safevî birliklerinin kuşatma altındaki Tebriz’e yardımcı olmalarını engellemeye yönelik olduğu anlaşılıyor. Çünkü Tebriz kuşatması uzadıkça
Abdullah Paşa, Urumiye
kuşatmasındaki ordudan asker talep etmişti. Nitekim bu kuşatmadan herhangi bir sonuç çıkmamıştı. 1725 yılının Temmuz ve Ağustos aylarıda Abdullah Paşa’ya, Urumiye kalesinin fethi için yanındaki paşalardan birini görevlendirmesi emredildi.365 Abdullah Paşa’nın bu iş için kimi görevlendirdiği ya da görevlendirip görevlendirmediği belli değildir. Muhtemelen Abdullah Paşa,
Urumiye halkına itaat etmeleri için önce mektuplar
gönderdi. Bu mektuplar üzerine Urumiye Hanı Muhammed Kasım Han, Ekim ayı içinde Köprülüzade Abdullah Paşa’nın yanına geldi ve Urumiye halkının, Urumiye hakimliği yine kendisine verilmesi şartıyla itaat edeceklerini söyledi. Abdullah Paşa
361
Behcetî, Hazin, 363 Bekir Kütükoğlu,; Osmanlı yönetimindeki Tebriz’in durumu hakkında bkz., Fariba Zarinabaf-shahr, 364 Âsım, 365 BOA.; BOA.; Urumiye, 1624 yılından beri Afşar beylerinin arasından seçilen hakimler tarafından yönetiliyordu. Urumiye Afşarları, Nadir ortaya çıkıncaya kadar Osmanlı yönetimine direnmemişler ve bu sayede de bölgedeki hakimiyetlerini devam ettirmişlerdi, Nobuaki Kondo,; Fakat Nabouaki Kondo’nun bu tesbitinin bütün Afşarları kapsamadığı anlaşılıyor. Urumiye Afşarları arasında, Osmanlı hakimiyetinin kabul edilmesi konusunda tam bir mutabakat sağlanamamıştı. Aksi doğru olsaydı Abdullah Paşa, Tebriz kuşatması esnasında Afşarların Osmanlı ordusunun lojistik hattını vurmalarını engellemek için önlem alma ihtiyacı hissetmezdi. 362
145
teklifi kabul etti ve durumu İstanbul’a bildirdi.366 1725 yılının Aralık ayının sonlarında Urumiye’nin de Osmanlı hakimiyetini kabul ettiği haberi İstanbul’a ulaştı.367 Tebriz’in alınmasından sonra Bâbıâli, Erdebil ile de ilgilinmeye başladı ve Tebriz seraskerî Vezir Abdullah Paşa’ya Erdebil’i alması emredildi. “Eşref Şah, Isfahan’ı ele geçirmeye çalışan Şehzade Tahmasb’ı yenmişti. Hemedan seraskerî Vezir Ahmed Paşa da Isfahan yakınlarına kadar akınlar yapmaktaydı. Şehzade Tahmasb’ın Erdebil’i savunacak gücü kalmamıştı”.368 Sonbahar aylarında çalışmalara başlayan Abdullah Paşa, ilk iş olarak Erdebil halkına da itaat etmeleri için mektuplar gönderdi. Erdebil halkı aman talep etti fakat Erdebil halkının bir şartı vardı. Erdebil’i teslim almak için kalabalık bir Osmanlı birliği gönderilmesini istemiyorlardı. Bunun üzerine Vezir Abdullah Paşa, ağalarından Mehmed Ağa’yı şehri teslim almak ve nizam vermek üzere görevlendirildi. Ancak tam bu sırada Erdebil halkının Osmanlı kuvvetlerine aman ile teslim olmayı kabul ettiklerini öğrenen Serdar Mustafa Han, Taliş hakimi Sübhanverdi Han, Meraga eski hakimi ŞahKulu Han, Yahya Han, Erdebil Hanı Murtaza-Kulu Han, Uğurlu Han, evvelki senelerde Afganlar üzerine serdar olan Musa Han, Mir Aziz Han ve Vahid Han’ın, çok sayıda Şahseven aşireti mensubu ile birlikte,369
Erdebil’in Osmanlı kuvvetlerinin
eline
geçmesini engellemek için Erdebil’e on saat uzaklıktaki Taliş’e geldikleri haber alındı. Ayrıca Sübhanverdi Han’ın Erdebil halkına gönderdiği ve Osmanlılara itaat etmekle cezayı hak ettikleri, eğer kendileri harekete geçtiğinde Erdebil’deki Osmanlı askerlerini öldürürlerse cezalarının af edileceğine dair tehdit ve vaatler içeren mektubu da Serasker Abdullah Paşa’nın eline geçti. Bunun üzerine Abdullah Paşa, Tatar askerini Azimet Giray Sultan ile hemen Mehmed Ağa’nın yardımına gönderdi. Mehmed Ağa, Tatar askerî ile birlikte hanların üzerine yürüdü ve onları yendi. Yenilen Safevî hanları Gilan tarafına kaçtılar. Çatışma esnasında Yahya Han da öldürülmüştü. Bu galibiyetten sonra Mehmed Ağa Erdebil’e
366
Âsım,; Vladimir Minorsky, C. E. Bosworth,; İnayetullah Rıza, Osmanlı Devleti’nin Urumiye’deki hakimiyetinden hiç söz etmeden Urumiye hakkında bir ansiklopedi maddesi yazma başarısı göstermiştir, 367 Âsım,; Urumiye’nin yönetimi, yine Kasumlu Afşar ailesine verildi, Vladimir Minorsky, 368 BOA. 369 Richard Tapper,; Ayrıca Şahşevenlerin İran coğrafyasındaki dağılımı için bkz.; Vladimir Minorsky,
146
girdi.370. Erdebil’in fetih haberi İstanbul’a Ocak 1726’da ulaştı.371 Erdebil’in alınmasına, Rusya’nın İstanbul’daki kapı kethüdası itiraz etmiş, ve bu hareketin 1724 tarihli Mukasemenamenin ihlali manasına geldiği iddia etmişti.372 Fakat bu itiraz Bâbıâli tarafından ciddiye alınmadı. İran Mukasemenamesi’nden sonra Bâbıâli, 1724 yaz ayları boyunca Revan, Tebriz ve Hemedan tarafları ile ilgilendi ve bütün siyasî dikkat ve gücünü bu üç şehrin alınması için harcadı. Bu dönem boyunca Gence ile ilgili herhangi bir karar alınmamıştı. Zaten Revan gibi büyük bir kale alınmadan Gence’ye doğru harekete geçmek de mümkün değildi. Bâbıâli, ancak Revan’ın alınmasından sonra ve 1724 yılının sonbaharından itibaren Gence ile ilgilenmeye başlayabildi. Gence’nin fethedilmesi için de diğer Safevî şehirleri için uygulanan prosedür uygulandı. Önce 1724 Kasım ayında Gence halkına bir ferman gönderildi. “Safevî Devleti’nin içine düştüğü ihtilal nedeniyle Osmanlı sınırına yakın Safevî şehirlerinin alınmasına ve ahalisinin korunmasına karar verilmişti. Kirmanşahan, Hemedan ve Revan kaleleri bu amaçla ele geçirilmişti. İtaat eden şehirlere ve ahalilerine dokunulmamış,
karşı koyanların ise cezaları verilmişti. Aynı durum kendileri için de
geçerliydi”.373 Gence Seraskerliğine, Revan fatihi Arifî Ahmed Paşa Şubat 1725’de tayin edildi.374 Ahmed Paşa’nın maiyetine memur edilenler arasında Şirvan Hanı Hacı Davud Han da vardı.375 Mart 1725’te Ahmed Paşa’ya Gence’nin alınması için gerekli olan hazırlıklara
bir an evvel başlaması emredildi.376 Fakat Bâbıâli Arifî Ahmed
Paşa’yı, Revan eyaletinin başında bulunmasının daha uygun görülmesi nedeniyle, Mayıs 1725’de Gence Seraskerliğinden alıp yerine Erzurum Valisi Vezir Mustafa Paşa’yı tayin etti.377 Mustafa Paşa’ya da, emrine gönderilen mühimmat ve asker yanına gelmeden Gence üzerine hareket etmemesi emredildi.378 Mustafa Paşa’ya Tiflis ve 370
Âsım,; Abbas Saidi,; “Erdebil”,; C. E. Bosworth,; R. N. Frye,; Aliyev Salih Muhammedoğlu,; Madde yazarı, Osmanlı kuvvetlerinin erdebil’e 1724 yılında girdiklerini söylerken yanılıyor, “Erdebil”,; Osmanlı yönetimindeki Erdebil’in idari durumu hakkında bkz., Ali Sinan Bilgili, 371 Âsım, 372 Mary Lucille Shay, 373 BOA. 374 BOA. 375 BOA. Osmanlı 376 BOA.; BOA.. 377 BOA.; BOA. 378 BOA. C
147
Çıldır’dan destek verilmesi için Haziran başlarında emirler gönderildi.379 Ayrıca Hemedan Seraskerî Vezir Ahmed Paşa’dan alınan istihbarata göre “Şehzade Tahmasb, Isfahan’ı Eşref Şah’tan almak için bu sıralarda Isfahan civarında idi ve Gence tarafları ile ilgilenecek durumda değildi. Bu fırsatı iyi değerlendirip Gence bir an evvel ele geçirilmeliydi”.380 1725 Temmuz sonlarında Mustafa Paşa harekete geçti ve önce Arpaçayırı’na geldi. Burada birkaç gün konaklayıp ordunun ihtiyaçlarını giderdikten sonra tekrar hareket edildi. Ancak güzergah üzerindeki Lori kalesini almadan yola devam etmek sakıncalı görüldüğü için önce bu kalenin alınmasına karar verildi. Kale, 4-5 günlük kuşatmadan sonra 3 Ağustos günü aman ile teslim alındı. Ordu burada da birkaç gün konakladıktan sonra Gence üzerine hareket etti. 381 Bâbıâli, Eylül başlarında Mustafa Paşa’ya, Şehzade Tahmasb’ın Eşref’e mağlub olduğunu bildirdi. “Şehzade Tahmasb’ın birliklerinden korkmak için herhangi bir sebep kalmamıştı, Gence’yi almak için şartlar son derece uygundu”.382 Gence, 3 Eylül 1725’de kuşatmaya alındı383 ve kuşatmanın ikinci günü, 4 Eylül 1725’de ele geçirildi.384 Gence’nin fetih haberi 23 Eylül’de İstanbul’a ulaştı.385 Eylül sonlarında Mustafa Paşa’ya Gence’nin fethi nedeniyle kendisini tebrik eden ferman gönderildi.386 Ayrıca Ekim ayında gönderilen fermanda kendisine tenbih edilen hususlar şöyle idi: - Ahalinin askerîn tecavüzünden korunması, - Halkın mallarını ve topraklarını Şah Hüseyin dönemindeki gibi kullanmalarına ve tasarruf etmelerine izin verilmesi, - Kadınların ve çocukların savaş esiri yapılmaması.387 Bâbıâli, yeni ele geçirilen Safevî topraklarındaki ahalinin gönlünü kazanmak için mümkün olan her tavizi vermeye hazırdı.388 379
BOA. BOA. 381 Âsım,; Şem’dânîzâde 382 BOA. 383 BOA. 384 Âsım, 385 Âsım, 386 Âsım, 387 Âsım, 380
148
Ahmed Paşa, İran Mukasemenamesi’nin arifesinde vefat eden babası Eyyübi Hasan Paşa yerine Mart 1724’de Hemedan Seraskeri olmuş ve Kirmanşahan’a gelip sefer hazırlıklarını tamamlamıştı. Paşa, Hemedan’ı
almak için 29 Haziran 1724’de
Kirmanşahan’dan hareket etti.389 Osmanlı ordusu 1 Temmuz günü Hemedan’a bir saatlik uzaklıkta idi.390 Paşa, 7 Temmuz günü Hemedan önlerine geldi ve aynı gün Hemedan kuşatmasını başlattı.391 Kuşatma başladığında Hemedan kalesinde hiç top yoktu. Bu durum, Hemedan kalesinin Osmanlı kuvvetlerine karşı en büyük dezavantajı olmuştu.392 Osmanlı ordusu 58 günlük bir kuşatmadan sonra, 31 Ağustos 1724’de Hemedan’a girdi.393 Hemedan’ın fetih haberi İstanbul’a 22 Eylül’de ulaştı ve bu başarısından dolayı Ahmed Paşa’ya kendisini tebrik eden bir ferman ve maiyetindekiler için de hediyeler gönderildi.394 İstanbul’da 3 gün boyunca donanma şenliği yapıldı.395 Hürremabad, Luristan eyaletinin merkezi idi. Ahmed Paşa, Şehrizor ve Hemedan Valisi Vezir Kara Mustafa Paşa’yı Hemedan’ın muhafazasına bırakıp Hürremabad’ı ele geçirmek için Eylül ayının hemen başında harekete geçti. Hürremabad’ı korumakla görevli Ali Merdan Han, Ahmed Paşa’nın üzerine geldiğini haber alınca Hürremabad’a çekildi, ancak burada da tutunamayacağını anlayınca Hürremabad’ı terk etti. Ahmed Paşa Hürremabad yakınlarına gelince, şehrin önde gelenleri Osmanlı ordusuna gelerek aman dilediler.396 Hürremabad, 6 Eylül günü Osmanlı birliklerine teslim oldu.397 Hürremabad’ın fetih haberi İstanbul’a 19 Ekim günü ulaştı.398 Bâbıâli, Ekim ayının sonunda Hemedan valiliğine Vezir Mustafa Paşa’yı getirdi. Çünkü Ahmed Paşa’nın, elindeki askerle hem Hürremabad’ta kışlaması mümkün değildi hem de kendisine emredilen Huveyze seferi kışın yapılmak zorundaydı. Bir 388
Osmanlı yönetitinmedeki Gence’nin idari durumu hakkında bkz., Ali Sinan Bilgili, Âsım, 390 Âsım, 391 BOA. 392 Laurence Lockhart, Persian Cities, 393 BOA.; BOA.; Âsım,; Cihanguşa,; Cavid Baysun,; Abdülkadir Özcan,; Perviz Adka’i, Osmanlı ordusunun Hemedan’a girmesinden sonra şehrin nüfusunun büyük kısmının öldürüldüğünü iddia ediyor, 394 BOA.; Âsım, 395 Şem’dânîzâde; Mary Lucille Shay’a göre, İstanbul’da 7 günlük bayram ilan edilmîşti, 396 Âsım, 397 BOA. M 398 Âsım, 389
149
yandan Hemedan’a göz kulak olup diğer yandan Huveyze’nin bulunduğu Luristan Eyaleti’nin işleriyle ilgilenmek Hemedan ile Huveyze’nin arasındaki
mesafenin
uzaklığı nedeniyle mümkün değildi.399 Nihavend’in alınması ise Ahmed Paşa’ya daha Hemedan seferi başlamadan havale edilmişti. Fakat Ağustos ayının sonlarında Bâbıâli, Nihavend ile ilgili emri iptal etti. Ahmed Paşa’dan Hemedan’ı aldıktan sonra Tebriz’in yardımına gitmesi isteniyordu.400 Daha sonra tekrar fikir değiştirilmîş olmalı ki Nihavend’in, Ahmed Paşa’nın maiyetindeki Maraş Beylerbeyi İbrahim Paşa tarafından Ekim ayı başlarında savaşsız teslim alındığını görüyoruz.401 Bu başarılar Osmanlı Devleti’ni Afganlılar ile sınırdaş yapmış ve iki Sünnî devlet arasındaki sürtüşmenin ve savaşın kapısını aralamıştı. II) Osmanlı Devleti ile Afganlılar Arasındaki İlişkilerin Savaşa Dönüşmesi Mir Mahmud, 24 Haziran 1724’de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan antlaşmada küçük ve gerektiğinde ortadan kaldırılabilecek bir ayrıntı olarak ele alınmıştı. Kendisi ne Rusya ne de Osmanlı Devleti için önemli bir figürdü. Mir Mahmud, belki Osmanlı kuvvetleriyle karşılaşmaktan çekindiği belki de kendi iç problemleri yüzünden, iktidarı döneminde Osmanlı Devleti’ne karşı hasmane bir tavır almamış, almış bile olsa bunu askerî bir tecavüze dönüştürmemişti. Osmanlı Devleti, İran Mukasemenamesi’ni imzaladıktan sonra muhtelif hedeflerine doğru hücum ederken; Mir Mahmud, hemen hemen hiç hareket etmeden Isfahan’da oturmuştu. Mir Mahmud’un bu dönemdeki sınırlı askerî hareketlerinden ilki Yezd ile ilgilidir. Hâlâ alınamadığı için Isfahan’daki Afgan birlikleri için tehdit ihtiva eden Yezd’i almak için harekete geçen Afgan ordusu, 20 Kasım’da Yezd’e saldırdı. Ancak şiddetli kış, ikmal problemleri ve Yezd halkının şehri canla başla savunmaları nedeniyle Yezd’i alamadan geri döndüler.402
399
BOA. BOA. 401 Âsım,; M. Münir Aktepe’nin, Osmanlı Devleti’nin 1723-1724 yılları arasında İran coğrafyasındaki kazanımlarını, Mir Mahmud’un Isfahan’ı işgalinden önce göstermesi doğru değildir, ; Nihavend’in stratejik önemi, Kirmanşahan ile Isfahan’ı birbirine bağlayan yolun üzerinde bulunması nedeniyle büyüktü, İbrahim Sarıçam, 402 Erdoğan Merçil, “ 400
150
Bağdat valisi Ahmed Paşa, Hemedan’ı aldıktan sonra Mir Mahmud’a bir elçilik heyeti göndermişti. Heyet 7 Kasım 1724’de Isfahan’a geldi ancak iyi karşılanmadı. Afganlıların, Hemedan’ın Osmanlı kuvvetlerince alınmasından memnun olmamışlardı. Bâbıâli, Hemedan Seraskeri Vezir Ahmed Paşa’ya, Mir Mahmud tarafına sefaret ile gönderdiği Bağdat Defterdarı Ömer’i, Mir Mahmud’tan getirdiği kağıtlarla birlikte bir an evvel İstanbul’a göndermesini 1725 yılının Ocak ayında emretti.403 Fakat elçinin Mir Mahmud’tan getirdiği mektuplar hakkında şimdilik bir malumat sahibi değiliz. Mir Mahmud’un iktidarının en trajik olayı 7 Şubat 1725’de meydana geldi.404 Bir şehzadenin kaçmasına çok sinirlenen Mir Mahmud, hastalığının da verdiği dengesizlik ile Şah Hüseyin hariç yüze yakın Safevî Hanedanı üyesini, çoluk çocuk olmalarına bakmadan katlettirdi. 405 Mir Mahmud’un hastalığının cinnet halini alması üzerine406, Afgan ricali Mir Mahmud’un yerine başka birini geçirmeyi düşünmeye başladı. En uygun aday, Mir Mahmud’un amcasının oğlu Eşref idi.407 Eşref; Mir Mahmud tarafından, kendi yerine geçmesinden korktuğu için hapse atılmıştı. Bir çok Afgan komutanı, Eşref’in Mir Mahmud’tan daha iyi bir yönetici olduğuna inanıyordu.408 Planı öğrenen Eşref, hemen kulis faaliyetlerine başlamış ve 23 Nisan’a gelindiğinde belli başlı Afgan ricalini tahta çıkması hususunda ikna etmişti.409
Eşref aynı gün tahta çıktı ve hapsedilen Mir
410
Mahmud da 25 Nisan’da öldürüldü.
Eşref, ilk iş olarak Mir Mahmud’un yakın adamlarının bir kısmını haps ettirdi, bir kısmını da katlettirip mallarına el koydu.411 Böylece en az Mir Mahmud kadar acımasız
403
BOA.; VOC belgelerindeki Mir Mahmud’un Osmanlı heyetini, cevap vermeden geri gönderdiğine dair iddia doğru değildir, Willem Floor, 404 Chronicle 405 Mervî; Cihanguşa,; Keşmirî,; Maraşî,; Hazin; Muhammed Haşim Asafi,; Lutfali Mir Mahmud’un katlettirdiği şehzadelerin listesi için bkz., Müstevfî, 406 Kazvini,; Şem’dânîzâde; Mir Mahmud, son günlerine doğru artık kendi vücudundan kopardığı etleri yemeye başlamıştı, Müstevfî, 407 Mervî 408 D. Balland, 409 Âsım, 410 Dürre,; Beydili,; Şem’dânîzâde,; Chronicle,; The Afghan.; Mecid Sami’i, , Tufan Buzpınar, Mir Mahmad’un 1723 yılında öldürüldüğünü söylerken yanılıyor, 411 Âsım,; Ali Ekber Diyanet, Eşref Şah’ın tahta çıktığını haber alan Ahmed Paşa’nın hemen bir elçi gönderdiğini ve Eşref Şah’tan Şah Hüseyin’i serbest bırakmasını istediğini söylüyor. Bu olay bu tarihte değil, 1726 yılının Ağustos ayında cereyan etmişti,
151
biri olduğunu kısa sürede kanıtladı.412 Tahta çıktıktan sonra Eşref’in yaptığı işlerden biri de Rusya’ya vezirlerinden birini elçi olarak göndermesiydi.413 Eşref tahta çıktığında Afganlıların iktidar alanı Isfahan, Şiraz, Yezd , Kirman, Kum, Kazvin ve Pulkörpü arasındaki bölgeden, yani orta ve güney İran’dan ibaretti.414 Eşref , bu sıralarda sürmekte olan Kum kuşatmasına destek olmak üzere Mayıs ayı başlarında bir miktar kuvvetini Kum’a gönderdi. Fakat Kum kuşatmasını bırakan Afgan askerinin, kendilerine yardımcı olmak üzere gönderdiği askerlere katıldığı anda, Şehzade Tahmasb’ın gönderdiği birliklerin saldırısı sonucu dağıldığını ve Kaşan taraflarına çekildiğini haber alan Eşref
çok sinirlendi.415 Mayıs ayı başlarında,
bulunduğu yerden Ferahabad’a gelen Eşref burada, daha evvel affettiği çok sayıda devlet adamını ve komutanını Safevî ya da Afgan kökenli olup olmadığına bakmaksızın öldürttü. Ferahabad’tan Isfahan’a gelen Eşref, burada da üçyüz kadar Safevî memurunu katlettirdi. Katliama, ancak İtimadüddevlesi Zela Han’ın ricası üzerine son verdi.416 Eşref, bir Afgan birliğini Kaşan civarındaki Safevî ordusu üzerine gönderirken; kendisi de, Isfahan’ı ele geçirmek için şehre dokuz merhale uzaklıkta fırsat kollayan Şehzade Tahmasb’ın ordusu üzerine 3 Haziran’da hareket etti.417 Eşref, Temmuz ayının sonlarında
Selmanabad’ta Safevî ordusunu dağıttı. Savaş esnasında
Enderman’da bulunan Şehzade Tahmasb, Mazenderan ve Esterabad taraflarına çekildi.418 Tahran ve Kazvin’in alınmasını emreden Eşref, Ağustos ayında Isfahan’a döndü.419 Mazenderan’a varan Şehzade Tahmasb orada Fethali Han Kacar’ı Simnan hakimi olarak atadı ve Afgan kuşatması altındaki Tahran’ın yardımına gönderdi.420 Fakat
412
Mervî Cihanguşa, 414 Cihanguşa,; Roger M. Savory, 415 Âsım, 416 Âsım, 417 Âsım, 418 Cihanguşa,; İsmail Aka,; Esterabad, İran’da Sünnîlerin kalesi olarak bilinir, M. Streck,; “Esterabad”,; Mazenderan ise Hazar Denizi kıyısındaki kesimi hariç tamamen dağlık ve ormanlık bir bölgedir, Vladimir Minorsky,; “Mazenderan”,; Şehzade Tahmasb’ın bu yöreyi, biraz da olası bir Afgan takibinden kurtulabilmek için seçtiği tahmin edilebilir. 419 Cihanguşa, 420 Simnan, Tahran ile Damgan arasında bulunur ve Horasan ile Hemedan arasındaki yol üzerindedir, J. H. Kramers,; Nimet Yıldırım, 413
152
Fethali Han Kacar, Tahran’a yardım edemeyince Tahranlılar teslim oldular. Tahran düşünce Save ve Kum da 1725’in sonbahar aylarında teslim olmak zorunda kaldı.421 Şehzade Tahmasb’ın birliklerini mağlub edip Şehzade’nin de Mazenderan’a kaçmasını sağlayan ve Isfahan’daki konumunu sağlamlaştıran Eşref, Ekim ayı içinde Abdülaziz Sultan isimli elçisini Hemedan’a gönderdi. Hemedan Seraskeri Vezir Ahmed Paşa, Bâbıâliye nasıl hareket etmesi gerektiğini sormuş; Bâbıâli de elçinin İstanbul’a gönderilmesini, Kasım ayının sonlarında kendisine bildirmişti.422 Elçi’yi Hemedan’dan İstanbul’a Ahmed Paşa’nın ağalarından Musa Ağa’nın getirmesine karar verilmiş ve heyetin ihtiyaçlarının görülmesi için ilgili memurlara emirler gönderilmişti.423Afgan heyeti, 25 Ocak 1726’da İstanbul’a geldi.424 9 Şubat günü Sadrazam İbrahim Paşa tarafından kabul edilen elçi, önce Eşref’in İtimadüddevlesi Zela Han’ın mektubunu teslim etti.425 Mektupta, İtimadüddevle’nin bazı sınır meseleleri hakkında talepleri olduğu görüldü. Eşref’in mektupları talep edildiğinde elçi, bunları bizzat padişaha vermek istediğini bildirmiş; ancak sadrazamın görmediği mektupların padişaha verilmesinin uygun olmadığı söylenince mektupları teslim etmişti.426 Mektuplarda önce Mir Mahmud’un İran’ı istilası anlatılmış427, daha sonra kendisinin tahta geçmesi ve Şehzade Tahmasb’ı yenmesi hikaye edilmîşti. Eşref’e göre, “Hemedan’a gönderilen Ahmed Paşa’nın gönderilme amacı Sünnî olan Afganlılara yardımcı olmaksa, buna artık gerek kalmamıştı. O nedenle, Ahmed Paşa’nın Bağdat’a geri çağrılması uygun olacaktı. Kendisi artık İran tahtında olduğuna göre,Osmanlı askeri İran topraklarından çıkmalıydı. Sınır eskisi gibi kabul edilmeli ve Hemedan, Kirmanşahan, Erdelan, Tebriz, Tiflis, Gence ve Revan Afgan kuvvetlerine iade edilmeli idi”. Afgan uleması tarafından imzalanan mektupta ise bir coğrafyada birden fazla 421
Cihanguşa,; Hasan Anoşe,; Tahranlılar şehri canla başla savundular ve bu savunma esnasında çok büyük sivil zayiat verildi, Laurence Lockhart,; Kum, ayın ismi taşıyan ırmağın kıyısında kurulmuştur. Necef ve Kerbela gibi Şiîlerce kutsal sayılan şehirlerin 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin eline geçmesinden sonra, Necef ve Kerbela’ya yapılagelmekte olan Şiî ziyaretleri Meşhed ve Kum’a yönelmiş ve bu tarihten itibaren Kum gelişme göstermiştir, Marcel Bazin, 422 BOA. 423 BOA. 424 Âsım, 425 Âsım,; Mektubun aslı ve tercümesi için bkz., Hüseyin 426 Âsım, 427 Âsım,
153
halifenin bulunabileceği ve İran’ın Eşref’in hakimiyetinde olması gerektiği beyan edilmişti.428 İbrahim Paşa, Eşref Şah’ın III. Ahmed’e gönderdiği mektubu, içeriğinin III. Ahmed’i sinirlendirceği düşüncesi ile Padişah’a vermemişti.429 Bâbıâli, gönderilen mektuplardaki cüretkar taleplere ve özellikle aynı coğrafyada iki tane halifenin bulunabileceğine dair iddiaya çok sinirlendi.430 Elçinin kabulünü müteakip ilk iş olarak, Şeyhülislâm’dan bu konu ile ilgili fetva istendi ve Eşref’in bu iddiasında ısrar etmesi durumunda katlinin vacip olduğuna dair fetva alındı. Fetvanın sureti şu şekildedir: Sual: Ehl-i İslâm asr-ı vahidde iki kimseye akd-i biat edib imam nasb etmek caiz olur mu ? El-Cevab: İki imamın asr-ı vahidde ictimaının adem-i sıhhati icma-yı ashab ile sabitdir. Meğer her birinin eyaleti ve memleketleri beyninde Bahr-i Hind gibi bir hacz-i azim olaki her biri ahirinin memleketinde tedbir-i himayeye kadir olmaya. Sual: Bu suretde eba-yı kiram ve ecdad-ı azam-ı mülük ve imam olan Sultanü’l-Berreyn ve’l-Bahreyn Hadimü’l-Harameynü’l-Şerifeyn Sultan Ahmed Han edamallahü iclaluhu makirü’l-cedidane hazretlerine cumhur-ı müslimin akd-i biat ve imam nasb idüb bu kadar seneden beri imameti mütekarrir olduktan sonra Hıta eyaletinden olup seyf ile feth eylediği memleketine muttasıl belde-i Isfahan ve kurbunda olan bazı bilada atale-i dest-i tasallut iden Zeyd dava-yı imamet ve saltanat idüb müsliminden bazı kimesneler dahi biat idüb imam nasb etmeleriyle Sultan-ı müma-ileyh hazretlerine adem ve mektup gönderib belde-i Isfahan kürsü-i memalik-i Revafîz olup ve hâlâ benim zaptımda olmağla Halife-yi müşarün-ileyh ikamallahu da’aimi devletuhu hazretlerinin Revafîz-ı Acemden feth ve teshir eylediği bilad ve eyaleti bana teslim edin deyu el-hal sadedinde olursa Zeyd’in hükm-i şer’isi ne vecihledir ? El-Cevab: Zeyd bagi olub hal’i vacib olur. Eğer tasaddi ettiği davalarından rücu’ edib rebke-i biat-ı zılullahi müşarün-ileyh hazretlerini kılade-i gerdun-ı itaat iderse febiha ve eğer davasında ısrar edib itaatden iba ederse …nass-ı kerimenin hükmünce ve Sahih-i
428
Âsım; Hüseyin Münir Aktepe, 430 Osmanlı hilafeti üzerine yazan Ş. Tufan Buzpınar, Osmanlı hilafetine 1723-1746 yılları arasında İran coğrafyasından gelen meydan okumalar konusunda hiçbir şey söylemiyor, 429
154
Müslim’de Ebu Saidü’l-Hudri radıyallahu teala anh hazretlerinden …. Hadis-i şerifi mucibince katli amme-i müslimine vacib olur”.431 Eşref’in Sünnî olması nedeniyle onunla savaşa girişecek Osmanlı askerinin durumunun şer’an ne olacağına dair verilen fetvalar ise şöyledir: “Sual: İmamet ve saltanat iddiasında bulunup Osmanlı Padişahı’na itaat etmediği için katline fetva verilen Eşref Şah ile savaşmaktan kaçıp firar eden İslâm askeri hakkındaki hüküm nedir ? El-Cevap: Hak ettiği cezaya çarptırılır. Sual: Katline fetva verilen Eşref Şah üzerine memur olan İslâm askerinin Afgan askerini öldürmesi caiz midir? El-Cevap: Caizdir. Sual: Eşref Şah ile yapılacak savaşta bulunan İslâm askeri gazi, Afganlılar tarafından öldürülen İslâm askeri şehid olur mu? El-Cevap: Olur”.432 Eşref’in taleplerini değerlendirmek için, 12 Şubat’ta Sadrazam’ın huzurunda bir toplantı yapıldı.433
Eşref’e ve ulemasına uygun cevaplar verilmesine karar verildi.
Fakat gönderilecek mektuplar sert olmayacaktı. Bâbıâli, Eşref ile köprüleri hemen atmak istemiyordu. Geri kalan hususların Ahmed Paşa tarafından müzakere edilmesi uygun görüldü.434 Fakat her ne kadar Eşref’e uygun cevap verilmesi kararlaştırılmış olsa da, İstanbul’da, Bâbıâlinin Sünnî Afganlılara saldırmaya hazırlandığına dair dedikodular çıktı. Sadrazam Damad İbrahim Paşa, bu türden dedikoduların sınırdaki askerin savaşma azmini etkileyebileceğini tahmin ederek hemen önlem almaya girişti. Sadrazam, Osmanlı Padişahı’na biat etmeyen ve isyancı durumuna düşen Afganlılara karşı savaşılmasında hiçbir dinî mahzur olmadığını kanıtlamak ve anlatmak için ulema ile 24 Şubat’ta konağında bir toplantı düzenledi.435 Toplantıda önce Eşref’ten gelen mektuplar okundu (mektupları okuyanlar arasında selef halef vakanüvisler Mehmed
431
Âsım,; Hüseyin BOA. 433 Âsım, s. 434 Âsım, 435 Âsım, 432
155
Raşid Efendi ve Küçükçelebizade Âsım Efendi de vardır). Toplantıda bulunan ulema, Eşref ve Afganlılar aleyhine verilen fetvanın uygunluğunu tasdik ettiler.436 Gönderilecek mektupları Şeyhülislâm’dan başka, 9 emekli kadıasker, 71 müvella, 10 meşayih-i selatin, 65 müderris, 4Anadolu ve Rumeli kadısı da imzaladı.437 Eşref’in elçisi, Eşref’in bütün taleplerinin reddedildiği belirtilen nameler kendisine teslim edildikten sonra, 12 Mart 1726’da Ahmed Paşa’nın yanına gönderildi.438 İlgili memurlara elçinin heyetinin korunması için emirler verildi.439 Eşref, Osmanlı Devleti’ne karşı sert ve soğuk davranmıştı. Bu nedenle herhangi bir Afgan’ın, hac için bile olsa Osmanlı topraklarında dolaşması ya da Osmanlı topraklarına girmesi kesinlikle yasaklanmıştı.440 Mart ayının sonlarında verilen yeni bir emirle, Afgan elçilik heyetindeki kişilerden herhangi birinin heyetten ayrılmaması ya da kaçmaması için gerekli tedbirlerin alınması emredildi.441 Bâbıâli, Eşref’e sert cevaplar vermemiş olsa da bunların etkili olacağını ve savaşı engelleyeceğini beklemiyordu. O nedenle Nisan ayı içinde Ahmed Paşa’ya, Eşref’in elçisi ile İstanbul’da yapılan görüşmeler hakkında bilgi verildi ve hazırlıklı olması emredildi. Bâbıâliye göre “Eşref’in iddiaları ciddiye alınacak türden değildi. Eşref, Osmanlı Devleti’ne itaat etmemekte ısrar ederse kendisine savaş açılacağı kesindi. Bunun için gerekli
fetva da alınmıştı. Eşref’in Osmanlı Devleti’ne itaat etmemesi
durumunda, üzerine yürüyüp Isfahan’ın alınması gerekecekti”.442 Her ne kadar Eşref Şah’a sert cevaplar verilmemiş olsa da, Eşref’in bu mektuplara cevabı sert oldu. Afgan kuvvetleri 1726 Eylül ayında Osmanlı yönetiminde olan Tarum, Ebher, Zencan ve Sultaniye’yi ele geçirdi.443 Bu olaydan hemen sonra Ahmed 436
Âsım, Âsım; Osmanlı uleması tarafından Afgan ulemasına gönderilen mektubun Arapça ve Türkçe tercümesi için bkz, Hüseyin 438 Âsım,; Abdürrezzak,; Fetvalar,; Babıali, Afgan heyetinin getirdiği haberlerin ve tekliflerin, başta Rusya’nın İstanbul kapı kethüdası olmak üzere diğer batılı ülkelerin elçileri tarafından öğrenilmemesi için heyeti son derece sıkı şekilde korunmasını sağlamıştı, Mary Lucille Shay, 439 BOA. 440 BOA. 441 BOA. 442 BOA. 443 Âsım,; Şehrizade Mehmed Said,; Ebher; Kazvin, Zencan ve Hemedan arasında bir şehirdir ve halkı tamamen Şiîdir, “Ebher”,; İsmet Parmaksızoğlu,; “Ebher”, , “Ebher”,; Sultaniye, Tahran-Tebriz yolu üzerinde, Zencan’a 30 km uzaklıkta bir şehirdir. Bölge, yazın serindir ve yaylaları mera olarak kullanılır, Vladimir Minorsky,; “Sultaniye”,; Tarum; Kızılözen havzasının ortasında bir şehirdir, Vladimir Minorsky, C. E. Bosworth, 437
156
Paşa’nın gönderdiği elçi Isfahan’a vardı ve padişahların varislerinin ancak padişahlar olduğunu, o nedenle Şah Hüseyin’i teslim edip saltanat davasından vazgeçmesini Eşref’e iletti.444 Bunun üzerine Şah Hüseyin’i 9 Eylül 1726’da445 öldürten Eşref, Şah Hüseyin’in kesik başını da Osmanlı elçisine gösterip aradaki ihtilafın kılıç ve mızrak ile halledileceğini bildirdi.446 Artık bütün ipler kopmuştu. Şah Hüseyin’in katli ve Eşref’in verdiği cevab savaşı kaçınılmaz kılınca Ahmed Paşa Ekim ayında Kirmanşahan’dan Hemedan’a geldi.447 Burada, Eşref’in Isfahan’dan hareket ettiğini haber aldı ve onu karşılamak üzere Isfahan tarafına hareket etti
448
ve
Ferahan’a geldi.449 İki ordu Anducan Sahrası’nda 8 Kasım 1726’da karşılaştı. İlk etapta Osmanlı ordusu Afgan saflarını bozduysa da, Eşref’ tarafından bazı vaatler ile satın alınmış olan Kürt beyleri ve askerleri savaş meydanını terk edince, bu durum ordunun diğer kesimlerine de sirayet etmiş ve ordu dağınık bir şekilde Hemedan’a çekilmişti.450 Ahmed Paşa, Hemedan’a Diyarbakır Valisi
Mehmed Paşa’yı bırakıp kendisi
Kirmanşahan’a geldi.451 Isfahan’a dönme hazırlıkları yapan Afgan ordusu, Osmanlı ordusunun çekildiğini duyunca savaş meydanına geri dönüp buldukları eşyaları yağmaladı.452 Anducan mağlubiyeti haberi İstanbul’a 1 Aralık günü ulaştı.453 Aralık ayının sonunda gönderilen fermanda Bâbıâli, Ahmed Paşa’nın ve yanındakilerin hatalarının affedildiğini ve Ahmed Paşa’nın
yine seraskerlikte bırakıldığını
444
Cihanguşa, Rudi Matthee,; Laurence Lockhart, 446 Cihanguşa,; Dürre,; Mervî; Kazvini,; Müstevfî,; Lutfali; Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib’in, Şah Hüseyin’in katlini Anducan Savaşı’ndan sonra göstermesi hatalıdır, Hazin,; Rıza-Kulu Han Hidayet, Eşref Şah’ın, Şah Hüseyin’in başını Ahmed Paşa’ya gönderdiğini söylerken yanılıyor, aynı iddiayı Fesai de tekrarlamıştır,; Muhammed Haşim Asafi’nin, Şah Hüseyin’in katlini Murçehort savaşından hemen sonra, yani 1729 yılında göstermesi yanlıştır,; Laurence Lockhart; Eşref Şah’ın, Şah Hüseyin’in kesik başını Ahmed Paşa’ya gönderdiğini söylerken yanılıyor,; Ahmed Cevdet Paşa da; Eşref Şah’ın, Şah Hüseyin’nin kesik başını Bağdat’a gönderdiğini söylerken yanılıyor, 447 Cihanguşa, s; Âsım, 448 Âsım, 449 Abdi,; Münir Aktepe, Osmanlı ordusunun Eşref Şah’a disiplinsizliği yüzünden yenildiğini iddia ediyor. Asıl sebebin bu olmadığı açıktır, 450 Âsım,; Hac Mirza Hasan Hüseyni Fesai,; Willem Floor,; “III. Ahmed”,; Laurence Lockhart, savaş sonrası Afganlıların Osmanlı kuvvetlerini Kirmanşahan’dan çıkardığını söylerken yanılıyor. Hemedan’ı bile ellerinde tutmaya devam eden Osmanlı kuvvetlerinin Kirmanşahan’dan çıkarılmış olmaları teknik olarak imkansızdır, ; Aliyev Salih Muhammedoğlu, Osmanlı ordusu Isfahan’a hücum ederken karşısında Afganlıları buldu ve mağlub oldu derken yanılıyor, 451 BOA. 452 Âsım,; Cihanguşa,; Kronoloji, 453 Âsım, 445
157
bildiriyordu.454 Ayrıca Sadrazam Damad İbrahim Paşa, bizzat kaleme aldığı mektup ile, bundan sonra bu türden mağlubiyetler yaşamamak için nelere dikkat etmesi gerektiğini Ahmed Paşa’ya bildirmişti.455 Bu savaş, Osmanlı Devleti ile Afganlılar arasındaki ilk ve son savaş oldu. Her ne kadar Osmanlı Devleti intikam almak için yeniden asker ve mühimmat sevkine başlayıp Ahmed Paşa’dan bu sefer Isfahan üzerine yürümesini beklediğini bildirmişse de456 Eşref, Osmanlı Devleti ile savaşmaya devam etmenin Şehzade Tahmasb’a toparlanması için vakit kazandırmaktan başka bir işe yaramadığını görünce barışa yanaşmıştı.
III) Mukasemename’den Anducan Savaşı’na Şehzade Tahmasb Şehzade Tahmasb, 1724 Mukasemenamesi’ne Fransa’nın İstanbul elçisi vasıtasıyla itiraz etmiş ve özellikle Osmanlı Devleti’ne
bırakılan yerleri teslim etmeyeceğini
bildirmişti.457 Fakat bunu gerçekleştirecek ne siyasî ne de askerî gücü vardı. Ayrıca Safevî topraklarını paylaşan Afganlılar, Rusya ve Osmanlı Devleti tarafından ancak gerektiği zaman kulak verilen ikinci dereceden siyasî bir aktördü. Osmanlı Devleti, İran Mukasemenamesi’nden sonra 1724 yaz ayları içinde Hemedan ve Revan üzerine harekete geçince Osmanlı kuvvetlerinin karşısına bizzat çıkamayan Şehzade Tahmasb, bu bölgelere hücum eden Osmanlı ordularına karşı birlikler göndererek bu kalelerin düşmesini engellemeye çalıştı fakat bu çabaları bir işe yaramadı ve 1724 yaz ayları boyunca Hemedan ve Revan’ın Osmanlı kuvvetlerine teslim olmalarını seyretmek zorunda kaldı. Şehzade, 26 Nisan 1725’de Afgan tahtına enerjik bir kişiliğe sahip
Eşref’in
çıkmasıyla daha zor günler yaşamaya başladı ve Osmanlı Devleti ile Afganlılara karşı bir anlaşma zemini bulabilmek için bir elçisini 1725 yılının Nisan ayının sonlarında Erzurum’a gönderdi. Bâbıâli, durumu İstanbul’a bildiren Gence ve Şirvan Seraskeri Vezir Mustafa Paşa’ya, elçinin kayda değer bir sözü olup olmadığını anlamasını, varsa
454
BOA.; Âsım, Şehrizade 456 III. Ahmed 457 Kemani Mustafa,; Hüsamettin M. Karamanlı, Mukasemename’ye itiraz eden kişinin Şah Hüseyin olduğunu söylerken yanılıyor, 455
158
İstanbul’a bildirmesini, yoksa memleketine geri göndermesini emretti.458 Elçinin teklifleri beğenilmemiş olacak ki bu tarihlerde Şehzade’nin bir elçisinin İstanbul’a geldiğine dair elimizde herhangi bir kayıt bulunmuyor. Şehzade , Osmanlı Devleti’nden yardım talep ederken; Eşref, Haziran 1725’de harekete geçti ve Isfahan’ı ele geçirmek üzere Isfahan yakınlarında bulunan Şehzade Tahmasb’ın ordusunu Temmuz ayının sonlarında yendi. Şehzade Tahmasb da üs tuttuğu Azerbaycan’ı terk ederek Ağustos 1725’de Mazenderan taraflarına çekilmek zorunda kaldı. Ardından Eşref’in gönderdiği birlikler Tahran, Kazvin, Save ve Kum’u ele geçirdiler. Eşref karşısında siyasî prestijini ciddi olarak kaybeden Şehzade Tahmasb, 1726’nın Nisan ayında Şehzade,
bu sefer Tebriz Seraskeri Vezir Abdullah Paşa’ya bir elçi gönderdi.
Osmanlı
Devleti’nin
elinde
bulunan
Safevî
toprakları
Bâbıâlinin
hakimiyetinde kalmak kaydıyla, üç senelik bir ateşkes imzalamak istiyordu. Ayrıca mektubu getiren elçisi şifahen Şehzade’nin, babası Şah Hüseyin zamanındaki gibi Osmanlı Devleti ile barış yapmak istediğini de bildirmişti. Bâbıâli bu durumda, bugüne kadar Osmanlı kuvvetlerince ele geçirilmîş Safevî toprakları
Osmanlı Devleti’nde
kalmak ve bunun karşılığında Şehzade Tahmasb’ın şahlığının tasdik edilmesi şartıyla antlaşma yapılmasına izin vermiş ve bu iş için daha evvel kaleminde görev yapmış olan
Mustafa Efendi’yi
Ruznamçeci-yi Evvel
Mayıs ayı sonlarında Tebriz’e
göndermişti.459 Bâbıâlinin, Şehzade Tahmasb’ı birden bire ciddiye almaya başlaması boşuna değildi. Eşref’in Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine meydan okuması, ilişkileri savaşa sürüklüyordu. Bu durumda Bâbıâli, Şehzade Tahmasb’ı ciddiye alabileceğini ve onunla gerekirse ittifak yapıp birlikte hareket edebileceğini göstererek,
Eşref’e gözdağı
vermeyi uygun bulmuştu. Ayrıca her ne kadar Şehzade Tahmasb, Eşref karşısında yenilip Mazenderan tarafına çekilmiş olsa da, ilerleyen günlerin neler getireceğini kimse bilemezdi. Bu nedenle, Şehzade Tahmasb ile köprülerin tamamen atılması diplomatik açıdan uygun görülmemişti. Bâbıâli için, İran’da kimin Şah olduğu önemli değildi.
458 459
BOA. BOA. MD; BOA.; Âsım,
159
Bâbıâli, Osmanlı Devleti’nin İran’daki kazanımlarını kabul edecek herhangi bir kişiyi İran Şahı olarak kabul etmeye hazırdı. Mustafa Efendi, Haziran ayında Tebriz’e gönderildi.460 Temmuz ayı içinde, Şehzade Tahmasb’ın elçisi ile yapılacak görüşmelerde bulunması için, geleceğin sadrazamı Ragıb Efendi de Tebriz’e gönderildi.461 Fakat bu görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. Osmanlı Devleti, Eşref ile gelişen olaylara odaklanırken; Şehzade Tahmasb da şansını Esterabad taraflarında aramak için Mazenderan’dan ayrılmıştı.
IV) Rusya’nın Kafkaslardaki Faaliyetleri ve I. Petro’nun Ölümünden Sonra Takip Edilen Politika İran Mukasemenamesi’nin imzalanmasından sonra I. Petro, hem yaşlı ve hasta hem de belli başlı hedeflerine varmış olması nedeniyle, bu dönemde Kafkaslarda ciddi askerî hareketlere girişmemiş, bazı idari düzenlemeler yaparken
Şehzade Tahmasb,
Afganlılar ve Osmanlı Devleti arasındaki mücadeleyi izlemekle yetinmişti. Rusya’nın bu dönemde en çok önem verdiği grup Ermeniler oldu. I. Petro ile görüşmek için yola çıkan ve 1724 yılının Ocak ayından beri Astarhan’da bekletilen bir Ermeni heyeti Temmuz ayında St. Petersburg’a geldi. Burada, Rusya’nın Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaşmayı öğrendiler. I. Petro Ermeni heyetine, 1724 İran Mukasemenamesi ile Rusya’ya bırakılan Hazar Denizi kıyısındaki Safevî topraklarına göç etmelerini tavsiye etti.462 I. Petro, Hazar Denizi kıyılarındaki komutanlarına 17 Kasım 1724’de yeni emirlerini gönderdi. I. Petro’ya göre, “Ermeni halkına yardım edilmeli ve istedikleri topraklara yerleşmelerine engel olunmamalıydı. Başta Ermeniler olmak üzere, bütün Hristiyan milletlere iyi davranılacaktı. Ermenileri istedikleri yerlere yerleştirmek için gerekirse Müslümanlar evlerinden ve yurtlarından çıkarılabilirdi”.463
460
Âsım, BOA.; BOA. 462 Esat Uras, 463 Gabil Camalov, 461
160
1724 antlaşmasına itiraz eden ve Osmanlı Devleti’ne katılmak isteyen Bakülüleri Rus kuvvetleri Ağustos 1724’de kılıçtan geçirdi. Bu olaydan sonra Bakü’ye Deşt-i Kıpçak ve İdil boyundan gelen Türkler yerleştirildi.464 I. Petro, 8 Şubat 1725’de öldü.465 Rus tahtına I. Katerina çıktı.466 I. Petro’nun ölümünden sonra, hem Rusya’da başlayan hakimiyet mücadelesi hem de Rus halkının Kafkaslar’daki Rus ordularının masraflarını karşılamak istememesi yüzünden Rusya, Kafkaslar’dan yavaş yavaş ordu çekmeye başlarken Avrupa politikası da Kafkas politikasının önüne geçecekti.467 I. Petro’nun ölümünden sonra, Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki olaylar daha çok sınır meseleleri hakkında cereyan etmişti. Kafkaslar’daki Osmanlı-Rus sınırının belirlenmesinde görev alacak Rus generali, Şirvan’a gitmek için 1726 Mart tarihinde Trabzon’a geldi.468 Haziran 1726’da da aynı görev ile Mir-Alem Derviş Mehmed Ağa Şirvan’a gönderildi.469 13 Eylül 1726’da Kafkaslar’daki Osmanlı-Rus sınırının belirlenmesi için heyetler çalışmaya başladı.470 Çalışmalar 1727 yılı içinde tamamlanacaktır. E) Nadir’in Siyaset Sahnesine Çıkması Nadir H. 1099 (1687-1688) senesinde, Horasan’a bağlı Ebiverd’de doğdu.471 Babasının adı İmam-Kulu Bey idi ve Kırklı Afşarlarına mensuptu.472
464
M. Mehmetzade, Akdes Nimet Kurat 466 Kurat, 467 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, ; Gabil Camalov, ; Mustafa Budak, 468 Osman Köse 469 Âsım, 470 BOA.; Âsım, 471 Mervî; Michael Axworthy’nin önerdiği tarih 1698’dir,; Hacimli bir İran tarihi yazan Sir John Malcolm’u, eserinde olayları anlatırken hiç tarih vermediği ve kaynakları özenli şekilde değerlendirmediği için tezimizde kullanmadık,; Percy Molesworth Sykes’ın eserini ise, orijinal hiçbir yön ve yorum taşımaması nedeniyle kullanmadık ,; Farsça’da Nadir Şah üzerine yazılan en hacimli eserlerden biri Muhammed Hüseyin Kuddusi’nin eseridir. Ancak eser bir derlemeden ibarettir ve hiçbir orijinal yorum ihtiva etmemektedir. Kuddusi’nin eserini yazarken kullandığı kaynakların önemli bir kısmı tarafımızdan bizzat görüldüğü için eseri kullanma ihtiyacı hissetmedik, Ebiverd, bugün Türkistan Cumhuriyeti sınırları içindedir, Vladimir Minorsky, 472 Mervî; Keşmirî,; Bazin’e göre, Nadir’in babası kervan ticareti ile uğraşmaktaydı, Frere Bazin,; 18. Yüzyılın başlarında İran Afşarlarının İran coğrafyasında yayılımı için bkz., M. Fuat Köprülü, 465
161
Atılganlığı ve cesareti ile kendinî gösteren Nadir’i473, dönemin Ebiverd hakimi Baba Ali , 1708’de önce Tüfekçiler Ağası olarak hizmetine aldı. Nadir’in babası İmamKulu Bey de idari işlerde Baba Ali’ye yardımcı oluyordu. Nadir’in bir kaç günlük hizmetini gördükten sonra onu çok beğenen Baba Ali, Nadir'i kendine Eşik Ağası yaptı.474 Nadir, babasını 1711’de kaybetti.475
Baba Ali de, İmam-Kulu Bey’in eşi ile
evlendi.476 Böylece Baba Ali, Nadir’in üvey babası oldu. Nadir’in ilk ciddi askerî tecrübesi 1716 yılında Herat’tadır. Herat Beylerbeyi Cafer Han’a Afganlıların geldiği haberi ulaşınca gerekli tedbirler alınmaya çalışılmış; Herat Hakimi, Mansur Han Şahseven’den asker talep etmişti. Baba Ali de bir grup Ebiverdli askerle birlikte, Nadir’i de vekili yaparak Mansur Han’a katılmıştı. Mansur Han’ı yenen Afganlılar, Herat’ı kuşatma altına aldılar. Cafer Han Isfahan’a defalarca haber göndermesine rağmen, Isfahan’daki rical bu habercilere kulak asmadı. Kuşatma altındaki Herat halkı ise, açlık nedeniyle zor durumda olduğundan ve durumun gittikçe ağırlaşması nedeniyle
Cafer Han, Afganlıların lideri Esedullah Han’a adamlarını
gönderip aman istemek zorunda kaldı.477 Nadir, 1718 yılının yaz mevsiminde Baba Ali’nin kızı ile evlendi.478 Hiç şüphe yokki Baba Ali’nin kızı ile yaptığı bu evlilik, Nadir’in siyasî gücünü artırmıştı.479 15 Nisan 1719’da, Nadir’in ilk oğlu olan Rıza Kulu Mirza480 bu evlilikten dünyaya gelmişti.481 Nadir, 1720 yılında bu sefer Herat üzerine gönderilen Türkistan Oğlu Safi-Kulu Han’ın ordusunda yer almış; Safi-Kulu Han’ın Afganlılara yenilmesi üzerine Safevî kuvvetleri
dağılınca, Nadir de Ebiverd’e geri dönmüştü.482 Herat’daki çatışmalar
473
Nadir’in, gençliğinden haydutluk yaptığına dair iddialarla ilgili bir tartışma için bkz, Peter Avery, Mervî; Kazvini,; Laurence Lockhart, Nadir’in babasının herhangi bir önemli mevki işgal etmeyen biri olduğu kanaatindedir, 475 Mervî; Mehdi Bamdad, 476 Keşmirî, s; Raymond Furon; Nadir’in 1710 yılında annesi ile birlikte Özbeklere esir düştüğünü ve 8 sene esir olarak kaldığını iddia ediyor. Jonas Hanway’in ortaya attığı bu iddia, hiçbir Fars kaynağı tarafından doğrulanmamıştır, 477 Mervî 478 Cihanguşa,; Kazvini,; Azmi Özcan, 479 Peter Avery, 480 Cihanguşa, 481 Keşmirî, 482 Mervî I, 474
162
esnasında Baba Ali’nin öldürüldüğü anlaşılınca Nadir483, Ebiverd hakimi olarak tayin edilmesi talebini Isfahan’a bildirmiş; bu talep üzerine Ebiverd hakimi olarak atandığına dair menşur aynı yıl içinde
kendisine
gönderilmişti.
484
Böylece Nadir
32
yaşındayken Ebiverd hakimi oldu. Mir Mahmud’un Isfahan’ı işgal etmesini fırsat bilen Horasan bölgesinin etkili isimlerinden Melik Mahmud Sistanî, 1723 yılının bahar aylarında kendisini Horasan hakimi ilan etti. Meşhed’i kendine merkez yapan Melik Mahmud, Nadir’i de hizmetine çağırdı.485 Bunu kabul eden Nadir, Meşhed’e geldi ve Melik Mahmud’un itimatını kazandıktan sonra, onu ortadan kaldırmayı planlamaya başladı. Ancak bu planının öğrenilmesi üzerine kaçarak Ebiverd’e geri döndü.486 Bundan sonra, etrafına toplananlarla birlikte Meşhed civarında terör estirmeye başlayan487 Nadir, 1723 yılının yaz mevsiminde Kelat kalesini ele geçirdi ve burasını Melik Mahmud, Özbekler ve Çemişgezek Kürtlerine karşı başlattığı mücadelesinin üssü haline getirdi. 488 1723 yılının Ekim ayında eşini kaybeden Nadir 489, 1724’de Baba Ali’nin diğer bir kızı ile evlendi. Bu evliliğinden de Nasrullah Mirza ile İmam-Kulu Mirza isimli oğulları dünyaya gelmişti.490 1725 yılında Nadir, artık Horasan’ın tanınmış emirlerinden biriydi.491 i
Isfahan’ın güneyinde Afganlılar, Azerbaycan’da ise Osmanlı askerî
ilerlemesi nedeniyle tutunamayan Şehzade Tahmasb, hizmetine giren Fethali Han Kaçar ile birlikte492 önce Mazenderan’a, oradan da Esterabad’a gelmişti. Kendinî Meşhed’te şah ilan eden ve kendi adına sikke bastıran Melik Mahmud Sistanî üzerine yürümeye karar veren Şehzade Tahmasb, 10 Eylül 1726’da Meşhed’e doğru harekete geçti.493
483
James J. Reid, Baba Ali’nin 1723 yılında öldüğünü söylerken yanılıyor,; J. R. Perry de aynı tarihi verirken yanılmaktadır, 484 Mervî; Kazvini, 485 Keşmirî,; Rıza-Kulu Han Hidayet, 486 Keşmirî, 487 Keşmirî, 488 Djafar-Pour,; Nadir, Kelat kalesini başta Hindistan seferinden getirdikleri olmak üzere siyasî kariyeri boyunca elde ettiği hazineleri muhafaza etmek üzere kullandığı bir tür hazine dairesi olarak kullanmıştır, W. Barthold,; Clement Huart,; Kelat ve civarı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Mehdi Bamdad, 489 Cihanguşa, s; Keşmirî, 490 Cihanguşa,; Keşmirî, 491 Faruk Sümer, " 492 Müstevfî, 493 Djafar-Pour,; Mansoor Sefatgol,
163
Şehzade harekete geçtiğinde Horasan bölgesi üç iktidar alanına bölünmüştü. Kandahar’da Gılzaylar, Herat’ta Abdalîler ve Meşhed’te Melik Mahmud hüküm sürüyordu.494 Şehzade’nin Melik Mahmud üzerine yürüme sebebi onu dişine uygun bir rakip olarak görmesi idi. Şehzade Tahmasb, Habuşan’dan geçerken495 Ebiverd naibi Nadir-Kulu Bey Afşar Ebiverdi, 19 Eylül’de Şehzade Tahmasb’ın hizmetine girdi496 ve kendisine Şehzade tarafından Tahmasb-Kulu Han ünvanı verildi.497 Böylece 1732 yılına kadar sürecek Tahmasb-Nadir birlikteliği de başlamış oldu.498 Şehzade Tahmasb, 29 Eylül günü Meşhed önlerine geldi ve kuşatmayı başlattı.499 Meşhed’in kuşatması sürerken, Şehzade Tahmasb ile Fethali Han Kacar arasındaki zaten varolan fikir ayrılıkları ve güvensizlik had safhaya ulaştı. Fethali Han Kacar’ın Melik Mahmud ile mektuplaştığını öğrenen Şehzade Tahmasb, onu öldürtme planını Nadir’e
açmış,
Nadir
bunun
kuşatma
sürerken
uygun
olmayacağını;
ama
hapsedilebileceğini söylemişti. Bunun üzerin Fethali Han Kacar hapsedildi. Fakat Nadir kuşatma ile meşgulken, Şehzade Tahmasb, Fethali Han Kacar’ı 11 Ekim’de öldürttü.500 Bu olaydan sonra Nadir de Korucubaşı yapıldı. 501 Meşhed 11 Aralık 1726’da alındı.502 Kılık değiştiren Melik Mahmud, kardeşleri ve yakın adamları ile kaçtı.503 Ailesini Ebiverd’ten Meşhed’e getirten Nadir , Meşhed’i kendine merkez haline getirdi504 ve bu durum ölümüne kadar devam etti. Fakat NadirŞehzade Tahmasb işbirliği, Aralık 1726’dan itibaren yerini çabucak gerginliğe bıraktı. Çünkü Nadir, Meşhed’i aldıktan sonra önce Herat Afganlılarının üzerine gidip, onların
494
Hazin, s Kronoloji, 496 Cihanguşa, s; Dürre,; Kazvini s; Müstevfî,; Muhammed Haşim Asafi,; Lutfali; İran; Abraham; Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib, Nadir’in, Şehzade Tahmasb’ın hizmetine Meşhed kuşatması başladıktan sonra girdiğini söylerken yanılıyor, Hazin, 497 Mervî; Maraşî, 498 Rouhollah K. Ramazani, hem Nadir’in Şehzade Tahmasb’ın hizmetine girdiği tarihi 1727 olarak veriyor hem de bu tarihin Nadir’in iktidara geldiği tarih olduğunu iddia ediyorki her ikiside söz konusu dahi değildir, 499 Cihanguşa, , Müstevfî, 500 Cihanguşa, s; Kazvini, , Müstevfî,; Laurence Lockhart,; Faruk Sümer,; Fahameddin Başar, 501 Mervî; Keşmirî, 502 Dürre,; Cihanguşa, , Müstevfî,; Tahranî,; Fahameddin Başar, Nadir’in Fethali Han’ı yenerek Meşhed’i aldığını söylerken yanılıyor, mağlub edilen Melik Mahmud idi, 503 Mervî; Cihanguşa,; Mustafa Öz, Meşhed’in Abdalîlerden alındığını söylerken yanılıyor, 504 Cihanguşa,; Emir Kalkan; 495
164
itaat altına aldıktan sonra Isfahan seferine çıkmak isterken; Şehzade Tahmasb, hemen Isfahan üzerine hareket edilmesini istiyordu. Fakat Nadir’in dediği oldu ve Herat üzerine yürümek için Sultanabad’a gelindi. Nadir, burada sefer hazırlıklarını bitirip Herat üzerine hareket ederken, Şehzade Tahmasb da Mazenderan’a yöneldi.505 Herat’a doğru hareket eden Nadir yolda, Şehzade Tahmasb’ın Horasan’ı kollamaları için tayin ettiği emirlerin halka zulmettikleri haberini alınca, Herat seferini bırakarak geri döndü. Bu sırada Şehzade Tahmasb kendi kendine aldığı bir kararla , Köhne Mişkan, Sebzvar ile Nişabur arasında bulunan Begayirilere hasredilmiş bir kaleye yönelmişti. Nadir, Şehzade Tahmasb’a mektup yazıp, adamlarını yanına alıp gelmesini ve Afgan gailesinin halledilmesinin gerektiğini bildirdiyse de, Şehzade Tahmasb’ın buna cevabı olumsuz oldu. Nadir, bunun üzerine Şehzade Tahmasb’ı sığındığı kalede kuşatıp teslim aldı ve Meşhed’e geri götürdü.506 Böylece Şehzade Tahmasb’ın 1732 yılına kadar sürecek vesayetli hayatı başlamış oldu. Fakat Şehzade Tahmasb kazanacağı bütün zaferleri de bu vesayetli durumu esnasında elde edecektir. Şehzade Tahmasb, durumunu korumak için Nadir’in askerî yeteneklerine, Nadir de yükselebilmek için başarılarının Şehzade Tahmasb tarafından tasdik edilmesine muhtaçtı. F) Osmanlı-Afgan İlişkileri I) Anducan Sonrasındaki Gelişmeler ve Hemedan Antlaşması Bâbıâli, Anducan mağlubiyeti haberi İstanbul’a ulaşır ulaşmaz, gelecek baharda Eşref’ten rövanşı almak için hazırlıklara başladı. Anducan’ın rövanşı alınmazsa bu durum, Osmanlı kuvvetlerinin sadece Hemedan ve Kirmanşahan’da değil, Osmanlı hakimiyetinde bulunan diğer Safevî şehirlerindeki durumunu da sarsabilirdi. Özellikle kendilerine Osmanlı yönetiminde görev verilen Safevî kökenli sancak beylerinin üzerinde olumsuz etki yapabilirdi. Nitekim Anducan mağlubiyetinin duyulmasından sonra bunun ilk örnekleri görülmeye başlamıştı. Meraga, Sulduz, Mukri ve Lahican
505 506
Cihanguşa, Cihanguşa,
165
sancakları beyi olan Abdülaziz Paşa, Meraga’daki yeniçerileri katledip
Tebriz ile
507
Hemedan arasındaki yolu kesince 19 Ocak 1727’de görevinden alınmıştı.
Bâbıâli, 1727 yılının Kış ve Bahar aylarını Hemedan cephesini güçlendirmek için harcadı. Hemedan’da durum parlak değildi. Çok ciddi zahire sıkıntısı vardı ve bu yüzden asker firar halindeydi.508 Eşref’in bu hazırlıklara cevabı bu sefer askerî değil diplomatik oldu.
Eşref,
yaptığı hatayı görmüş, aynı anda hem Osmanlı Devleti hem de Şehzade Tahmasb ile savaşmanın kendi gücünü yıpratmaktan ve Şehzade Tahmasb'ı güçlendirmekten başka bir işe yaramadığını anlamıştı.509 Mayıs 1727’de Hacı İsmail Bey isimli bir elçisini Hemedan Seraskerî Vezir Ahmed Paşa’ya gönderdi ve barış teklifinde bulundu. Ahmed Paşa bunu kabul edip durumu da İstanbul’a bildirdi. Ahmed Paşa, İstanbul’dan haber beklerken; Eşref, bu sefer Molla Nusret adındaki elçisini Ahmed Paşa’ya gönderdi ve barış yapmak konusunda kararlı olduğunu iletti.510 Oysa Bâbıâli barış istemiyordu.511 Eşref’ten intikam alıp Anducan’da zedelenen Osmanlı prestijini bir zafer ile yeniden onarmak niyetindeydi. O nedenle Ahmed Paşa’ya Mayıs ve Haziran aylarında, daha Eşref’in elçileri ile ilgili haber İstanbul’a ulaşmadan evvel, kesin emirler gönderilmîşti. “Afganlıların katline dair fetva verilmişti ve bu sefer Isfahan mutlaka alınmalıydı”.512 Eşref’in barış teklifinde bulunduğuna dair
haber, Haziran ayının sonlarında
İstanbul’a vardı. Yapılan toplantıdan sonra, Anducan’ın intikamını almak için bütün kış ve bahar ayları boyunca hazırlık yapan Bâbıâli birden fikir değiştirdi ve Ahmed Paşa’ya barış görüşmeleri için izin verdi.513 Ayrıca Hemedan Kadısı Abdurrahman Efendi’nin de barış görüşmelerine katılmasına karar verilmişti. Ahmed Paşa’ya yapılacak barışın şartları çok kısa ve net bir şekilde Temmuz 1727’de bildirilmişti. “Afganlılar, Osmanlı kuvvetlerinin şu anda ellerinde tuttukları yerlerin Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinde 507
Fahameddin Başar, BOA.; BOA. 509 Eşref, ayrıca ciddi lojistik problemler yaşıyordu. Mir Mahmud’un kardeşi Hüseyin Han, Kandahar’da idareyi ele almış, Eşref Şah’ın yardım çağrılarına cevap vermiyordu. Eşref Şah’ın, asker temin edebileceği en güvenilir kaynak ile bağlantısı kesilmîşti, M. R. Arunova, 510 Asım,; BOA.; Şehrizade 511 Asım, 512 BOA.; BOA. MD; BOA.; BOA. 513 Ahmed Paşa’nın yetkili kılındığına dair ruhsatname için bkz. Fetvalar 508
166
kalmasını kabul ederlerse, Bâbıâli de Afganlıların şu anda ellerinde tuttukları toprakların onlara ait olduğunu kabul edecekti”.514 “Ayrıca halen tam olarak Osmanlı hakimiyetine geçmemiş olan Huveyze bölgesinin de Osmanlı hakimiyetinde olduğu kabul edilmeliydi. Çünkü Huveyze, Luristan ile Osmanlı sınırı arasındaydı ve Afganlılarda kalmasının, ileride bazı sıkıntılara yol açacağına hiç şüphe yoktu”.515 Bâbıâli, Eşref ile yapılacak görüşmelerin sonuçlarını beklerken, Eşref’i barışa kesin şekilde ikna etmek ya da görüşmelerin sonucunun olumsuz olması durumunda Eşref’e daha güçlü bir şekilde karşı koyabilmek amacıyla; Rusya ile, Afganlılara karşı bir ittifak yapmak için Ağustos ayı içinde bazı girişimlerde bulundu. Bâbıâli bu iş için Tebriz Seraskeri Vezir Hekimoğlu Ali Paşa’yı görevlendirdi. Bâbıâli açısından Rusya bugüne kadar Mukasemename’de vaatte bulunduğu hiçbir işi gerçekleştirmemişti. Şimdi Eşref’e karşı Osmanlı Devleti ile birlikte hareket ederek
bu hatasını telafi
edebilirdi. Rusya’dan, Derbend’deki birliklerinden bir kısmını Osmanlı ordusuna göndermesi talep edildiğinde; Rusya, Reşt’teki generallerinden Dulgoruk’u bu meseleyi görüşmek üzere görevlendirmişti. Antlaşma sağlanabilirse Rusya’nın en az 40 bin askerini Isfahan Seraskeri Vezir Ahmed Paşa’nın emrine göndermesi bekleniyordu.516 Fakat bu görüşmeler sona ermeden Afganlılarla antlaşma imzalandı. Ahmed Paşa görüşmeler için ordu ile birlikte 517
Hemedan sahrasına geldi.
Eylül ayının hemen başında
Fakat Eşref’in elçisinden bir haber yoktu. Ahmed Paşa,
Isfahan’da bazı karışıklıklar olduğunu haber almış ve durumu İstanbul’a bildirmişti. Bâbıâliye göre iki seçenek vardı. “Eşref ya da Isfahan’da yönetime kim hakim olduysa onun göndereceği elçi ile bir şekilde antlaşma yapılmalıydı. Ama eğer Isfahan’dan elçi gelmeyecek olursa, bir an evvel Isfahan üzerine yürünmeliydi. Bu kadar asker ve para Ahmed Paşa’nın emrine boşuna gönderilmemişti”.518 Ayrıca, “Ahmed Paşa, yanındaki 514
Asım,; BOA.; Şehrizade, BOA.; Robert Olson, Ahmed Paşa’nın Eylül ayı içinde Kirmanşahan’a yöneldiğini, bu durumdan ürken Eşref’in barış teklifinde bulunduğu söylerken yanılıyor. Eşref’in barış teklifi Mayıs ayı içinde gerçekleşmişti, 516 BOA.; İsmail Ziyai Bey,; Tahsin Yazıcı, Afganlıların Osmanlı kuvvetlerini 1727 yılı içinde Hemedan’dan çıkardığını yazıyor. Şu ana kadar hiçbir kaynakta böyle bir bilgiye rastlamadık. Zaten elçileri Osmanlı elçileri ile barış görüşmelerini sürdürürken Eşref’in böyle bir işe kalkışmış olması da pek makul gözükmüyor, bu nedenle bu bilgiyi ihtiyatla karşılıyoruz, 517 BOA.; Şehrizade.; Küçükçelebizade Asım Efendi, Osmanlı ordusunun Hemedan sahrasına 23 Eylül’de geldiğini söylerken yanılıyor, Asım, s; aynı hataya Ali Djafar-Pour da düşmüştür,. 518 BOA. 515
167
askerleri antlaşma sağlanıncaya kadar terhis etmeyecekti. Ama antlaşma sağlanır sağlanmaz ihtiyacı olanların dışındaki bütün askerleri terhis etmeliydi. Çünkü bu orduyu bir arada tutmak için maliye olağan üstü güç sarfediyordu”.519 Sanırız savaşa bu kadar istekli şekilde hazırlanın Bâbıâlinin, Eşref’in teklifi üzerine antlaşma yapmaya bu kadar çabuk dümen kırmasının nedenlerinden biri bu idi. Osmanlı maliyesi Safevî sınırındaki savaşları finanse etmekte, savaşların başladığı dördüncü yılın sonunda artık zorlanmaya başlamıştı.520 Buradaki yaklaşık üç haftalık bir bekleyişten sonra, Eşref’in görüşmeler için tayin ettiği Molla Nusret de Hemedan sahrasına geldi.521 3 Ekim Cuma günü başlayan görüşmeler, aynı gün522 içinde sonuçlandı ve oniki maddelik bir antlaşma taslağı523 ortaya konuldu. Antlaşma metni Ahmed Paşa tarafından da onaylanınca antlaşmanın birer nüshası 4 Ekim günü teati edildi. 524 Antlaşmanın sadeleştirilmiş hali şu şekildedir: “1- Antlaşma tasdik edildikten sonra her iki taraftan güvenilir kişiler tayin edilip sınırlar belirlenecek. 2- Bu güne kadar Osmanlı Devleti’nin, Şah İsmail’den Şah Hüseyin’e gelinceye kadar Safevî şahlarına yazılan mektuplarda kullandığı ünvanlar Eşref Şah ve İtimadüddevlesi için de kullanılacak. 3- İran’dan hac yapmak amacıyla kutsal topraklara giden hacılar himaye edilecek. 4- Her iki ülkenin tüccarları korunacak ve kendilerinden kanun dışı herhangi bir talepde bulunulmayacak. 5- Her iki taraftan diğerine firar edenler himaye edilmeyecek ve yakalanıp iade edilecek.
519
BOA. 1723-1727 yılları arasında, İran cephesindeki Seraskerlere gönderilen para miktarlarını gösteren bir liste için bkz, TSMA. 521 Asım,; Şehrizade 522 Şehrizade, a; şu müellifler bu tarihi 4 Ekim olarak ve yanlış şekilde vermişlerdir, Münir Aktepe; Bekir Kütükoğlu; Vladimir Minorsky; M. Münir Aktepe; M. Alaaddin Yalçınkaya ; Münir Aktepe; Münir Aktepe ; Mustafa Cezar, Mithat Sertoğlu ; Tahsin Yazıcı’nın verdiği 22 Eylül 1728 tarihi ile Robert Olson’un verdiği 4 Kasım tarihi de doğru değildir 523 Şem’dânîzâde 524 Şehrizade, a; BOA.; Asım,; Cihanguşa,; Risale, Molla Nusret’in verdiği temessük sureti için bkz., Fetvalar; Küçükçelebizade Asım Efendi, antlaşma metinlerinin 4 Ekim günü teati edildiğini söylerken yanılıyor, Asım, 520
168
6- Tüccarların işlerini görmek için her iki ülkenin başkentinde birer şehbender bulundurulacak. 7- Huveyze bölgesi Osmanlı Devleti’ne tabi olacak.525 8- Her iki ülkenin topraklarına başka bir yerden tecavüz edilirse, her iki ülkenin sınırlarındaki zabitler haberleşip birbirlerine yardımcı olacaklar. 9- Tasdiknameler karşılıklı alınıp verildikten sonra antlaşmanın istikrar bulması için karşılıklı büyük elçiler teati edilecek. 10- Hemedan, Kirmanşahan, Erdelan, Luristan, Burucerd, Sultaniye, Zencan, Ebher, Tarum ve bunların arasındaki arazi ve Burucerd ile Tarum-ı Ula arasındaki bütün arazi ile Tebriz, Gence ve Revan taraflarında Osmanlı kuvvetlerince ele geçirilen bütün yerler Osmanlı Devleti’ne ait olacak. Eşref Şah’ın şu anda elinde olan topraklar da kendi tasarrufunda kalacaktır. Hududnameler karşılıklı teslim edildikten sonra her iki taraf da belirlenen sınırlara tecavüz etmeyecektir. 11- Geçen sene meydana gelen savaş esnasında Osmanlı Devleti’nin savaş meydanında bıraktığı toplar geri verilecektir. 12- Bu antlaşmaya her iki devlet de uyacak ve hükümlerine aykırı şekilde hareket etmeyecektir”.526 Antlaşmaya varıldığı haberi Ekim ayının sonlarında İstanbul’a vardı. 527 Antlaşma Kasım ayının başlarında III. Ahmed tarafından tasdik edildi ve Ahmed Paşa’ya gönderildi.528 Durumdan bütün sınır valileri de haberdar edildi.529 Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, 1723 yılında başlayan Safevi toprakları için giriştiği savaşlara bir süreliğine ara verme fırsatı buldu. Fakat hem kamuoyunun
525
Huveyze, Bağdat ile Basra arasında kalıyordu ve buradaki urban eşkıyası Osmanlı topraklarına saldırmakta idi. Eşref Şah, bunun önüne geçilebilmesi için bu toprakların Osmanlı Devleti’ne bırakılmasını uygun görmüştü, Derviş Paşa, 526 BOA.; Robert Olson, antlaşmada, Ahmed Paşa’nın Anducan Savaşı’nda savaş meydanında kalan eşyalarının geri verilmesine dair bir maddenin bulunduğunu, bu maddenin Ahmed Paşa’yı yine eski güçlü konumuna getirdiğini söylüyor. Antlaşmada böyle bir madde yoktur,; Ali Djafar-Pour ise antlaşmada, İran’dan gelecek hacıların, şahın tayin edeceği bir emirü’l-hac’ın emri altında hacc yapabileceğine dair bir maddenin olduğunu …ve … dipnot vererek iddia ediyor. Biz böyle bir madde bulabildik, DjafarPour 527 BOA. 528 Asım, 529 Mecmua
169
antlaşmadan memnun olmaması hem de antlaşma sonrası hemen yeni vergiler konması, aslında III. Ahmed ve Sadrazam’ı için sonun başlangıcı olmuştu.530 II) Eşref Şah ile Osmanlı Devleti Arasında Elçi Teatisi Eşref Şah’a gönderilecek elçi olarak Raşid Mehmed Efendi seçilmiş ve elçilik hil’atı kendisine Padişah’ın huzurunda 3 Ağustos günü giydirilmişti.531 İran’a gidecek elçilik heyeti532, Padişah’ın isteği üzerine 12 Ağustos günü Beşiktaş’ta bir geçit töreni yaptı ve 18 Ağustos günü de Üsküdar’dan hareket etti.533 Raşid Mehmed Efendi, 4 Mart 1729’da Isfahan’a vardı. Görüşmelerini kısa sürede tamamlayan heyet, 31 Mart tarihinde Isfahan’dan ayrıldı.534 Raşid Mehmed Efendi Haziran sonlarında, Eşref Şah tarafından gönderilen nameler ile birlikte İstanbul’a vardı.535 Eşref Şah’ın elçisi536 537
Üsküdar’a geldi.
Namdar Muhammed Han ise 22 Temmuz 1729’da
Ertesi gün İstanbul’a geçirildi538 ve Eyüp’te bir çiftliğe
yerleştirildi.539 29 Temmuz günü Sadrazam Damad İbrahim Paşa tarafından kabul edilen elçi, Eşref Şah’ın İtimadüddevlesinden getirdiği nameyi teslim etti .540 Ağustos ayı içinde Padişah’ın huzuruna çıkan ve Eşref Şah’ın namelerini ve ahidnamesini veren Namdar Muhammed Han,541 yine Ağustos ayı içinde Padişah tarafından tekrar kabul edildi ve kendisine nameler ve hediyeler takdim edildi.542 Afgan elçilik heyetinin yolda gerektiği gibi korunması için verilen emirlerden sonra heyet, 30 530
Necdet Sakaoğlu,; Robert W. Olson Asım,; Şem’dânîzâde 532 Heyetin listesi için bkz., Münir Aktepe, 533 Asım,; Eşref Şah’a gönderilen hediyelerin listesi için, TSMA,; Risale,; şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: M. Kemal Özergin, 2 Eylül, Mehmed Süreyya, 1729 ; Eşref Şah’a Raşid Efendi ile gönderilen namelerin suretleri için bkz., Fetvalar; Raşid Efendi ile Eşref Şah’a gönderilen hediyelerin listesi için bkz, TSMA, 534 Cavid Baysun,; Münir Aktepe, bu tarihi 14 Nisan olarak veriyor, 535 Baysun,; Fetvalar, 536 Kaynağımız, bu elçiyi Mir Mahmud’un gönderdiğini iddia ediyor ki sözkonusu dahi değildir, Kronoloji, 537 Asım,; Lutfali; Mary Lucille Shay,; şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Haziran 1728 , Midhat Sertoğlu, 3 Temmuz , Münir Aktepe, 29 Temmuz 538 Asım,; Mary Lucille Shay, 539 BOA. 540 Asım,; BOA. 541 BOA.; BOA.; Fetvalar, 542 BOA. 531
170
Ağustos günü İstanbul’dan ayrıldı.543 Fakat Namdar Muhammed Han, Isfahan’a gitmek için Osmanlı-Safevî sınırını geçtikten hemen sonra, Eşref Şah’ın Isfahan’ı terk ederek Şiraz’a kaçtığını öğrenince Bağdat’a geri döndü. Durum, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa tarafından İstanbul’a bildirildi. Bâbıâli, elçinin Basra’dan Fars sahiline geçirilmesini emretti. Fakat Bâbıâlinin bu emri Bağdat’a varmadan; Namdar Muhammed Han, Bağdat’ı gizlice terk edip Nadir’in yanına gitmiştir.544 G) Afganlıların Safevî Topraklarından Çıkarılması ve Şehzade Tahmasb’ın Isfahan’da Tahta Çıkması Nadir ile Şehzade Tahmasb arasındaki çekişmenin temel sebebi Isfahan idi. Nadir’in önceliği siyasî, askerî ve lojistik açıdan kendi gücünün merkezi olan Horasan’ın, Afgan kabilelerinin taarruzundan tamamen kurtarılmasıydı. Bu nedenle Nadir, bunu sağlamadan Eşref Şah’ın üzerine yürümeyi doğru bulmuyordu. Nadir, Şehzade Tahmasb ile birlikteliğinin başladığı Ekim 1726 tarihinden Eşref ile kozunu paylaştığı 1729 yılının sonbaharına kadar bütün mesaisini bunu gerçekleştirmek için harcadı. Nadir, Herat’ı ellerinde tutan Afgan kökenli Abdalîler üzerine 3 Mayıs 1729’da hareket etti.545 Herat kuşatmasını sürdüren Nadir, aynı zamanda Eşref Şah’a da Haziran ayı
içinde
haber göndermiş ve Herat’tan sonra Isfahan üzerine yürüyeceğini
bildirmişti.546 Bu haberi alır almaz Eşref Şah hazırlıklarına başladı. Isfahan’ı savunmak yerine, Abdalîlerle meşgul olan Nadir’in doğrudan üzerine gitmeye karar verdi.547 Eşref Şah’ın Horasan’a doğru hareket ettiğini öğrenen Nadir, Herat Abdalîleri ile bir antlaşma yaparak kuşatmayı kaldırdı ve 1 Temmuz’da Meşhed’e geldi.548 Eşref Şah da 8 Ağustos’da Isfahan’dan ayrıldı.549 Nadir de 12 Eylül’de Meşhed’ten Eşref Şah’ın üzerine hareket etti.550
543
Mehmed Arif,; BOA. BOA.; TMSA, Mehmed Arif,; Kronoloji, 545 Mervî; Cihanguşa, 546 Mervî 547 Mervî; Dürre 548 Cihanguşa,; Mervî; Dürre, 549 Cihanguşa,; Dürre, 550 Cihanguşa,; Keşmirî,; Hazin, 544
171
İki ordu arasındaki ilk savaş 29 Eylül 1729’da551 Mihmandust nehrinin kenarında meydana geldi.552 Daha kalabalık bir orduya sahip olmasına rağmen, Nadir’in özellikle toplarının ateş gücüne dayanamayan Eşref Şah burada ağır bir yenilgi aldı ve ordusunun bütün ağırlıkları Nadir’in eline geçti.553 Tahran’a doğru çekilen Eşref Şah
554
, bir yandan ordusunu tekrar toparlamaya
çalışırken diğer yandan da Tahran’ın önde gelenlerini katlettirmişti.555 Eşref Şah’ı takip eden Nadir, 2 Ekim’de Ser-i Derre-i Har’da Afgan ordusunu tekrar karşıladı ve yine galib geldi.556 Bu yenilgiden sonra Isfahan’a gelen Eşref Şah pes etmemişti. Nadir’i tekrar karşılamak için hazırlıklarını yaparken, bir yandan da Hemedan’daki Osmanlı valisi Abdurrahman Paşa’dan557 yardım talep etti. Abdurrahman Paşa, yüklü bir para karşılığında; ancak küçük bir süvari birliği göndermişti. Birliğin başında Yahya Ağa vardı.558 Eşref Şah, Nadir’in topları çok etkili kullandığına tanık olduğu için, hazırlıklarını özellikle güçlü bir topçu birliği kurma noktasında yoğunlaştırmıştı.559 Hazırlıklarını sürdüren Eşref Şah, aldığı yenilgilerin
acısını Isfahanlılardan
çıkarmış ve Isfahan’ın önde gelen memur ve ulemasından yaklaşık üç bin kadarını
551
Şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: Vladimir Minorsky, 20 Eylül 1728; Ali DjafarPour, 22 Eylül , Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, 30 Eylül , Vladimir Minorsky, 27 Kasım 1730 552 Cihanguşa,; İsmail Aka, Elton L. Daniel, Nadir’in Eşref Şah’ı Horasan’da yendiğini söylerken yanılıyor, 553 Mervî; Dürre,; Keşmirî,; Hazin, , Müstevfî, s; Muhammed Haşim Asafi,; Jonas Hanway, 554 Muhammed Kazım Mervî’nin, Ser-i Derre-i Har’dan hiç söz etmeyip Eşref Şah’ın Mihmandust’tan sonra Isfahan’a çekildiğini söylemesi doğru değildir; Mervî; aynı hataya Abdülkerim Keşmirî de düşmüştür, Keşmirî, s 555 Cihanguşa, 556 Dürre, , Müstevfî,; Hanway,; Serr-i Derre-i Har; Tahran yakınlarında, iki dağın arasında dar bir dere yatağıdır. Eşref burayı tutmuş ve topçularını yerleştirerek İran ordusunu burada beklemişti, Rıza-Kulu Han Hidayet, Muhammed Ali Furugi, Serr-i Derre-i Har’da Eşref’in Afgan ordusunun başında bulunmadığını söylüyor, bu iddiayı ihtiyatla karşılıyoruz, 557 Abdülkerim Keşmirî, bu paşayı hatalı şekilde Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa olarak gösteriyor, Keşmirî, 558 Abdi,; Cihanguşa; Kazvini,; Keşmirî,; Mirza Muhammed Halil Maraşî-i Safevi, Eşref Şah’ın özellikle top talebinde bulunduğunu söylüyor, Maraşî,; Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib de, Eşref Şah’ın Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’dan yardım talebinde bulunduğunu söylerken yanılıyor. Yardım, Hemedan valisi Abdurrahman Paşa’dan istenmişti,; Fesai, Eşref Şah’ın yalnızca Hemedan paşasından değil Kirmanşahan ve Sultaniye’de bulunan Osmanlı paşasından da yardım istediğini iddia ediyor, 559 Dürre,
172
katlettirmişti.560 Bu gelişmeler olurken Şehzade Tahmasb’ın Eşref Şah’a, kendisine itaat etmesi için gönderdiği elçinin de doğal olarak hiçbir etkisi olmamıştı.561 Hazırlıklarını tamamlayan Eşref Şah Isfahan’dan çıkıp, şehrin 60 km kuzeyindeki Murçehort’a geldi. Bunu haber alan Nadir, ordusunun ağırlıklarını Natanz’da bırakarak 12 Kasım’da Murçehort’ta Afgan ordusunu karşıladı.562 Eşref Şah yine yenildi ve Isfahan’a geldi.563 Isfahan’a akşam vakitlerinde varan Eşref Şah, şehirde katliam ve yağma yaptırdıktan sonra hazinesini toplayarak Isfahan’ı terk etti564 ve Şiraz tarafına doğru kaçtı.565 Savaşta esir düşen Osmanlı süvarilerini serbest bırakan Nadir566, Eşref Şah’ın Fars taraflarına kaçtığından habersiz şekilde Isfahan önlerine geldi. Hiçbir direniş ile karşılaşmayınca, 15 Kasım 1729’da567 Isfahan’a girdi.568 Nadir, Isfahan’a girdikten sonra Şehzade Tahmasb’ı çağırdı ve gerekli hazırlıkları yaptırdı. 29 Kasım 1729569 günü Isfahan’a gelen Şehzade Tahmasb, Safevî tahtına “II. Tahmasb” ünvanı ile çıktı.570
H) Osmanlı Devleti ile Şehzade Tahmasb’ın İlişkileri Nadir-Şehzade Tahmasb ikilisi, Safevî Devleti’nin doğu sınırındaki Afgan kabileleri ile uğraşırken Bâbıâli ile olan ilişkileri tamamen unutmuş değillerdi. Ancak 1726-1728 arasında bütün mesailerini Afgan kabilelerine ayırdıkları için, bu yıllar 560
Cihanguşa, Mervî 562 Cihanguşa,; Mervî; Tahranî,; Jonas Hanway; şu müellifler bu tarihi yanlış vermişlerdir: M. Sadık Bilge, 26 Ekim, , Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, 13 Kasım , R. M. Savory, 16 Kasım ; D. Balland, 13 Kasım 563 Mervî; Dürre, s, Müstevfî,; Muhammed Haşim Asafi,; Lutfali; Hanway, 564 Dürre, Maraşî,; İran; Jonas Hanway,; Chronicle 565 Cihanguşa,; Dürre,; Mervî; Keşmirî,; Muhammed Haşim Asafi, 566 Cihanguşa, 567 Abdi, Eşref Şah’ın Isfahan’ı 19 Kasım günü terk ettiğini söylerken yanılıyor, Abdi. 568 Cihanguşa,; Mervî; Kronoloji,; Hanway,; Adnan Er’in verdiği 1727 tarihi yanlıştır; ayrıca yazar aynı yerde, Nadir’in 1727 yılı içinde kendi adına sikke bastırttığını söylüyor ki hiçbir kaynakta böyle bir bilgiye rastlamadık, Afganlıların İran’daki hakimiyetlerini bu kadar kısa sürmesinin en önemli sebepleri, hem nüfuslarının az olması hem de İran halkı ile aralarındaki büyük nefretti, Arnold Fletcher,; M. R. Arunova, bu sebeplere, Afganlıların konar-göçer aşiretleri ve İranlı tüccarları memnun edemeyişlerini de ekliyor, 569 Willem Floor,; şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: Ali Djafar-Pour, 9 Aralık , Stanford Shaw, 1930, İsmail Safa Üstün, 1930 ; R. M. Savory, 1730 570 Mervî; Cihanguşa,; Tahranî,; Hanway,; Şehzade Tahmasb, tahta çıktığında 28 yaşındaymış, Floor, 561
173
içinde Şehzade Tahmasb ile Bâbıâli arasında herhangi bir diplomatik ilişki veya haberleşme gerçekleşmemişti. Nadir’in Horasan’daki durumunu güçlendirmesinden ve dikkatini üzerine
Eşref Şah
çevirmesinden sonra, gözler ister istemez Osmanlı Devleti’nin elindeki
topraklara da çevrilmişti. O andan itibaren Şehzade Tahmasb, Osmanlı Devleti’ne de elçiler göndermeye başladı. I) Şehzade Tahmasb’ın Elçisi Nadir sayesinde Horasan’da durumunu güçlendiren Şehzade Tahmasb’ın ilk elçisi Veli Muhammed Han571, 1728 yılının Temmuz ayında Tebriz’e geldi. Durumun İstanbul’a bildirilmesi üzerine Bâbıâli, elçinin Van’a getirilmesini ve teklifinin ne olduğunun öğrenilmesini emretti. Ayrıca maliye eski tezkirecilerinden Süleyman Efendi de elçi ile görüşmek üzere Tebriz’e gönderildi.572 Ancak Bâbıâli çabuk fikir değiştirmiş ve Şehzade Tahmasb’ın elçisinin Van’a değil, Gence’de bulunan Vezir Mustafa Paşa’nın yanına , oradanda İstanbul’a gönderilmesini Eylül 1728’de yetkililere emretmişti.573 Bunun üzerine Gence Muhafızı Vezir Mustafa Paşa, elçiyi İstanbul’a göndermek yerine önce elçiden hangi teklifleri getirdiğine dair bir takrir alıp İstanbul’a gönderdi. Takriri değerlendiren Bâbıâli, elçinin İstanbul’a gelmesine gerek kalmadığına karar verdi ve Erzurum’a gönderilmesini 1729 yılının Ocak ayında emretti.574 Bâbıâli, Osmanlı Devleti’nin kazanımlarını Eşref Şah’a kabul ettirmiş olmanın verdiği rahatlıkla Şehzade Tahmasb’ın elçisini fazla önemsememiş gibi gözükmektedir. Elçinin İstanbul’a dahi gelmesine izin verilmemesi bunun göstergesidir. Ayrıca Şehzade Tahmasb, henüz askerî bir tehdid olarak görülmemekteydi. Eşref Şah’ın hakimiyeti, Bâbıâliye göre Şehzade Tahmasb ile Osmanlı Devleti arasında güçlü bir tampon olarak duruyordu. Fakat Nadir-Şehzade Tahmasb ikilisinin Eşref Şah üzerine yürümeye hazırlandıklarını haber alan Bâbıâli, fikrini değiştirdi. Eşref Şah’ı yenmesi durumunda Şehzade Tahmasb’ı muhatab almak zorunda kalacağını gördü. Bu nedenle elçinin 571
Elçinin tam adı Veli Muhammed Han Beydili Şamlu’dur, BOA. BOA.; BOA, BOA.; BOA. 573 BOA.; BOA.; BOA. 574 BOA.; BOA.; Kurt, a 572
174
hemen İstanbul’a gönderilmesini Eylül 1729’da emretti.575 Veli Muhammed Han, Kasım ayının başlarında İstanbul’a vardı. Şehzade Tahmasb namesinde, “Safevî tahtına oturduğunu ve kısa sürede Afgan meselesini halledeceğini söylüyordu. Arzusu, eskiden olduğu gibi Osmanlı Devleti ile dost geçinmekti”.576 Nadir ise gönderdiği namede, Bâbıâliyi suçlamaktaydı. “Eğer Osmanlı Devleti Afganlıları destekleyip onlara yüz vermeseydi bu kadar şımarmaları mümkün olmazdı”.577 Nadir, Eşref Şah’ı 29 Eylül 1729’da Mihmandust’da yendikten sonra Damgan’a gelmiş ve burada iken Osmanlı Devleti’ne Ekim ayının başında bir elçi daha göndermişti. Elçi, Azerbaycan topraklarının iadesini talep edecekti.578 Fakat bu elçi Tebriz’de öldüğü için mesajını İstanbul’a ulaştıramamıştı.579 Bâbıâli, Eşref Şah ile Hemedan Antlaşması’nı yapıp kendi kazanımlarını garanti altına almış ve bu antlaşmadan sonra Şehzade Tahmasb ve faaliyetleri ile hemen hemen hiç ilgilenmemişti. Eşref Şah ile Nadir-Şehzade Tahmasb ikilisine karşı ittifak yapmayı bile düşünmemişti. Eşref Şah’ın tasfiyesinden sonra sıranın kendisine geleceğini hesaba katmadan, 1727’de imzaladığı Hemedan Antlaşması’ndan sonra 1729 yılına kadarki gelişmelere ilgisiz kalmasının sonucu artık kendinî göstermeye başlamıştı. Şehzade Tahmasb’ın gönderdiği elçi ve nameler Bâbıâliyi daldığı uykudan uyandırmıştı. II) Safi Mirza Meselesi Safevî Devleti ile Osmanlı Devleti arasında uzun süre çekişmeye sebep olacak diğer mesele, kendisinin Safevî Şehzadesi Safi Mirza olduğunu iddia eden bir kişinin ortaya çıkmasıdır.580 Fars kaynaklarında asıl adının Muhammed Ali Rafsancani581 olduğu söylenen bu şahıs, ilk kez Ağustos 1729’da582 Şuşter’de ortaya çıktı. Derviş kıyafeti ile 575
BOA. BOA. BOA. 577 BOA.; Ernest Tucker, gönderilen bu mektuplarda Nadir’in; Osmanlı Devleti’nden, Safevî Devleti’nin yeninden tesisi için yardım istediğini söylüyor. Biz mektuplarda böyle bir talebde bulunulduğuna dair değil bir cümleye imaya bile rastlayamadık, 578 Cihanguşa, 579 Cihanguşa, 580 John r. Perry; gerçek Safi Mirza’nın, 7 Şubat 1725’te Mir Mahmud’un emri ile gerçekleştirilen ve çok sayıda Safevi hanedanı üyesinin öldürüldüğü katliamda öldüğü kanaatindedir, 581 İbrahim Güler, bu şehzadenin ismini, gerçek ismi ile takma ismini tek bir isim sanıp Safi Mirza Muhammed Ali Rafsancani şeklinde vermiştir 582 Şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermiştir: Muhammed Kazım Mervî, Temmuz 1731 , Eyal Ginio, 1730 576
175
dolaşan ve Şehzade Tahmasb’ın ağabeyi olduğunu söyleyen Muhammed Ali Rafsancani’nin etrafında bir taraftar topluluğu oluşmaya başlayınca Şuşter hakimi, Safi Mirza olduğunu iddia eden bu kişiyi uyarmaya karar verdi. Fakat buna fırsat bulamadan Safi Mirza, Huveyze’ye geçti. Daha sonra Basra yolu ile Bağdat’a geldi.583 Durum, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa tarafından İstanbul’a bildirildi. Vezir Ahmed Paşa, Safi Mirza’nın hareketlerini incelediğini ve kendisinde bu kişinin gerçekten şehzade olabileceği kanaati uyandığını da eklemişti. Bunun üzerine Bâbıâli Kasım 1729’da Safi Mirza’nın İstanbul’a gönderilmesini emretti.584 Bâbıâlinin Safi Mirza’yı, iyice güçlenen ve Eşref Şah’ı Isfahan civarında dahi sıkıştırmaya başlayan Şehzade Tahmasb’a karşı bir koz olarak kullanabileceğini düşündüğü açıktır.
583
Cihanguşa., s; Mervî BOA.; BOA.; Mary Lucille Shay,; Robert Olson, Safi Mirza’nın İstanbul’a, Eşref Şah ile yürütülecek görüşmelerde koz olarak kullanılabileceği düşüncesi ile getirildiğini söylüyor. Bir kere bu tarihlerde Bâbıâlinin artık Eşref Şah ile görüşecek bir problemi olmadığı için ona karşı kullanmak için koza da ihtiyacı yoktu. Zaten Eşref Şah’ın görüşme yapacak gücü de kalmamıştı, can derdine düşmüştü,; İbrahim Güler ise İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın, Osmanlı Tarihi isimli eserinde, önce s. 183’de, Şehzade Safi’nin II. Tahmasb ile birlikte Isfahan’ı 1725’de kuşattığını yazdığını, fakat daha sonra bu sefer s. 302’de aynı şahsın sahte bir şehzade olduğunu söyleyerek tezata düştüğünü söylüyor. 1725’de Isfahan’ı kuşatan kişi gerçek Safi Mirza’dır. Osmanlı Devleti’ne sığınan kişi ise sahte bir şehzadedir. Tezata düşen Uzunçarşılı değil, sanırız Safi Mirza isminde bir şehzade’nin hiç var olmadığını zanneden yazarın kendisidir,; Fakat Uzunçarşılı, Tanburi Arutin’in Tahmas Kulu Han’ın Tevarihi isimli esere yazdığı önsözde, Osmanlı Devleti’ne sığınan Safi Mirza’nın gerçek bir Safevi Şehzadesi olduğu kanaatindedir, 584
176
III.BÖLÜM: OSMANLI DEVLETİ’NİN İRAN TOPRAKLARINDAN ÇIKARILMASI VE MEZHEB MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI A) SAFEVÎ-OSMANLI MÜCADELESİ I) Nadir ile II. Tahmasb İkilisinin Faaliyetleri ve Osmanlı Devleti’nin İran'dan Tasfiye Sürecinin Başlaması Nadir, Osmanlı topraklarına hemen saldırmak yerine önce Eşref Şah meselesini tamamen halletmek istiyordu. Ancak Şah Tahmasb’ın ısrarları yüzünden hemen hareket edemedi. Şah Tahmasb, büyük kız kardeşini Nadir ile, küçük kızkardeşini de Nadir’in oğlu Rıza-Kulu Mirza ile evlendirdi.1 Fakat Nadir, Eşref Şah’ın Şiraz’da ordu toplamaya çalıştığını haber alınca 24 Aralık 1729’da Isfahan’dan Şiraz’a hareket etti. 2 Nadir, Eşref
Şah’ı
Zarkan yakınlarında Ahuçer sahrasında 15 Ocak 1730’da
mağlub edince, Eşref Şah Fesa’ya doğru kaçtı. Savaştan sonra Nadir’in yanına gelen Eşref Şah’ın komutanlarından Seydal Han aman dileyince, Eşref Şah’ın kaçtığından haberi olmayan Nadir, Eşref Şah’ın yanındaki Safevî hanedanı üyelerinin ve diğer esirlerin serbest bırakılması şartıyla bunu kabul etti.3 Fakat bu aman talebinin zaman kazanmaya yönelik bir taktik olduğunu ve Eşref Şah’ın Fesa’ya doğru kaçtığını haber alan Nadir tekrar Eşref Şah’ın peşine düştü ve ona Fesa köprüsünde yetişti. Fakat Nadir, Eşref Şah’ın artçıları ile savaşırken Eşref Şah kaçmayı başardı4 ve Sistan’a doğru çekildi.5 Nadir de Şiraz’a girdi.6
1
Mervî I, Cihanguşa, ; Dürre,; Tahranî,; Bekir Kütükoğlu, Nadir’in Isfahan’ı aldıktan sonra, Horasan’da ortaya çıkan karışıklar nedeniyle Isfahan’dan Horasan’a dönmek istediğini; fakat II. Tahmasb’ın ısrarları nedeniyle Isfahan’da 40 gün kaldığını yazıyor. Bu tarihlerde Horasan’da, Nadir’i rahatsız edecek büyüklükte siyasî bir karışıklık çıktığına dair hiçbir Farsça kaynakta herhangi bir bilgiye rastlamadık. Nadir’in Isfahan’da hareket etmeden 40 gün durmasının sebebi, II. Tahmasb’ın kızkardeşlerinden biriyle kendisinin, diğeriyle de oğlu Rıza-Kulu Mirza’nın evlenmesidir, Willem Floor,; Rıza Şabani, Nadir Şah devrine ait iki ciltlik eserinde, dönemin siyasî ve içtimai gelişmelerini değerlendirmeye çalışmıştır. Ancak yazar aşırı İran milliyetçiliğinden muzdarip olduğu için, eserinde sık sık milliyetçilik fikrinin bilinmediği dönemleri bu fikirle açıklamaya çalışırken anokranik duruma düşmektedir. Hem bu nedenle hem de tarihi masal gibi algılayıp anlatması sebebiyle yazarın eserini tezimizde kullanmadık, yazarın 12 yıl sonra basılan eseri ise, ilk eserin bir özetinden ibarettir ve yine aynı sorunlardan muzdariptir, 3 Cihanguşa,; Dürre,; Maraşî,; Keşmirî,; Hazin, , Müstevfî,; Tahranî,; Muhammed Haşim Asafi,; Hac Mirza Hasan Hüseyni Fesai,; Lutfali; Jonas Hanway, 4 Dürre, , Clement Huart,; Fesa 5 Dürre, 2
185
Eşref Şah’ın niyeti Kandahar’a gitmekti. Kandahar hakimi, amcası Mir Üveys’in oğlu Hüseyin Sultan’dı ve bu niyetini ona da bildirmişti. Hüseyin Sultan, Eşref Şah’ın Kandahar’a gelmesinin kendi siyasî durumunu zora sokacağını gördüğü için, Beluçlara haber göndermiş ve Eşref Şah’ı gördükleri yerde öldürmelerini istemişti. Belucistan’a gelen Eşref Şah, burada Ocak ayının sonlarına doğru öldürüldü ve başı, Isfahan’daki Şah Tahmasb’a gönderildi.7 Eşref Şah’ın öldürülmesi ile Safevî topraklarındaki Afgan hakimiyeti de Kandahar ve Herat hariç sona ermiş oldu. Nadir, Aralık sonlarında Eşref Şah meselesini halletmek için Şiraz’a hareket etmeden evvel, daha önce gönderdiği elçisi Tebriz’de öldüğü için, bu sefer Rıza-Kulu Han Şamlu’yu İstanbul’a göndermişti.8 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’nın gönderdiği heyet ise Şubat 1730’da Isfahan’a vardı. Fakat Şah Tahmasb bu elçiler ile görüşmeyi kabul etmedi.9 Bu elçiler Nadir’in Şiraz’dan dönmesini beklediler. Nadir, Mart başlarında Şiraz’dan Isfahan’a hareket etti.10 11 Mart’ta Ramhürmüz’e geldi11 ve Mart ortasında Dizful’a vardı. Burada kendisine, Eşref Şah’ın İstanbul’dan dönmekte olan elçisi Namdar Muhammed Han katıldı. Elçi, III. Ahmed’in namelerini Nadir’e vermiş, bu hizmeti karşılığında kendisi Kuhguliye eyaleti valiliğine tayin edilmişti.12 Nadir, Mayıs ayında Hemedan yakınlarındaki Burucird’e geldi.13 Burada iken, Ocak ayından beri Isfahan’da bulunan Abdurrahman Paşa ile Ahmed Paşa’nın elçilerinin yanına gönderilmesini istedi. Yola çıkarılan elçiler yolda firar edip Hemedan’a döndüler. Nadir, elçilerle kaçmayıp yanına gelen bir Tatar askeri ile Hemedan Muhafızı Abdurrahman Paşa’ya
bir mektup gönderdi. Mektup, Paşa
6
Muhammed Haşim Asafi,; Jonas Hanway,; Cevad Hey’et, Dürre,; Mervî; Maraşî,; Kazvini,; Keşmirî,; Hazin,; Mecid Sami’i,; Mirza Mehdi Han Esterabadi, Eşref Şah’ı öldürenlerin Hüseyin Şah’ın adamlarını olduğunu iddia ediyor, Cihanguşa,; M. Longworth Dames, Eşref Şah’ın öldürüldüğü tarihi, yanlış şekilde 1729 olarak veriyor,; Abdülhüseyin Zerinkub, Eşref Şah’ı Nadir’in öldürdüğünü söylerken yanılıyor, 8 Cihanguşa,; İsmet Parmaksızoğlu, bu elçiyi Nadir’in oğlu Rıza-Kulu Han ile karıştırdığı için, İstanbul’a gelen elçiyi Nadir’in oğlu sanmıştır, 9 Abdi,; Willem Floor, 10 Cihanguşa,; Abraham of Erevan, Nadir’in önce Yezd’e gidip oradaki Afganlıları şehirden çıkardığını söylerken yanılıyor, 11 Cihanguşa, 12 Cihanguşa,; Abdi,; Kronoloji, 13 Abdi, 7
186
tarafından Bağdat’a iletildi.14 Nadir, Hemedan’ın neden boşaltılmadığını ve Hemedan’a neden bu kadar asker yığıldığını soruyordu. İddiasına göre “Sadrazam Damad İbrahim Paşa, Afganlıların Isfahan’dan çıkartılması durumunda, Osmanlı Devleti’nin bütün Safevî topraklarını boşaltacağına dair söz vermişti. Oysa şimdi sınıra asker yığıyordu.” Nadir, iki devletin savaşması için herhangi bir sebep göremiyordu. “Şanlı Osmanlı Devleti’nin, Safevîlere ait harab olmuş bu fakir topraklara ihtiyacı yoktu. Söz verildiği gibi Safevî toprakları bir an evvel boşaltılmalıydı”.15 Nadir’in bu mektubunda sözünü ettiği antlaşmaya dair biz, hiçbir belgede veya kaynakta herhangi bir bilgiye, hatta imaya bile rastlamadık. Eğer Nadir’in bu iddiası doğru ise, Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın, daha Isfahan düşmeden Şehzade Tahmasb ile ilişki kurduğu ve olası bir Osmanlı-Safevî savaşını engellemek için boyunu aşan ödünler verdiğini kabul etmememiz gerekir. İddianın doğru olmadığını kabul edersek Nadir’in bu antlaşma meselesini siyasî bir taktik gereği, Abdurrahman Paşa ve Hemedan’ın yardımına gelecek diğer paşaların aklını karıştırmak için ortaya attığını düşünebiliriz. Nadir, Burucird’te bir yandan hazırlıklarını sürdürürken bir yandan da elçisinden gelecek haberi bekliyordu. Nadir son 8 ay içinde Isfahan’ı geri almış, Şehzade Tahmasb’ı tekrar Safevî tahtına çıkarmış, Afgan hakimiyetine tamamen son vermişti. Bâbıâli ise bu süreyi, yaklaşmakta olduğuna kesin gözüyle baktığı savaş için gerekli önlemleri almakla geçirdi. Bâbıâli, yaklaşmasının
daha
Isfahan
etkilerini
düşmeden
görmeye
evvel,
başladı.
Şehzade
Tahmasb’ın
Mihmandust’tan
hakimiyetindeki Safevî topraklarında oturanların bir kısmı,
sonra,
Isfahan’a Osmanlı
Şehzade Tahmasb’ın
ordusuna katılmak için yerlerini terk etmeye başlamıştı. Bâbıâli bunun önlenmesi için sınır valilerine Kasım ve Aralık ayları boyunca emirler gönderdi.16 Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’ya, Şehzade Tahmasb ile Eşref Şah arasındaki son durum Aralık ayının ortalarında aktarılmıştı. “Eşref Şah yenilmîşti, ama tekrar toparlanma ihtimali vardı. Toparlanamaz da Şehzade Tahmasb Osmanlı topraklarına
14
Abdi, Abdi, 16 BOA.; BOA.; BOA. 15
187
saldırırsa, hazırlıklı olması gerekiyordu”.17 Kirmanşahan muhafızı Hasan Paşa’ya vezaret verilmiş ve Kirmanşahan’a gözkulak olurken ihtiyaç olduğunda Hemedan’ın yardımına da koşması emredilmîşti.18 Şehzade Tahmasb’ın Isfahan’da tahta çıkması sadece Irak-ı Acem topraklarında değil, Tebriz ve Gence civarında da etkisini göstermişti. II. Tahmasb’ın gönderdiği fermanlar şehirlerde dağıtılmış ve Şiî halk arasında hareketlenmeye yol açmıştı. Bâbıâli valilerini bu konuda uyanık olmaları için uyardı.19 Bâbıâli, Nadir’in Ferahan’da topladığı ordudan Nisan ayı içinde haberdar oldu ve sınır valilerine bu ordu ile ilgili tedbir almalarını emretti. Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa, Nisan ayının sonlarında Hemedan Seraskeri tayin edildi. Tebriz Seraskeri olarak da Vezir Mustafa Paşa atanmıştı. Tebriz Seraskerinin yanına tayin edilen Erzurum Valisi Vezir İbrahim Paşa ise, Hemedan’da bir savaş vuku bulduğunda hiç beklemeden Vezir Ahmed Paşa’nın yanına gidecekti.20 Hemedan’a yakın bütün sancak beyleri de Vezir Mustafa Paşa ile Vezir Ahmed Paşa’nın maiyetine tayin edildi.21 Bu esnada, Rıza-Kulu Han Şamlu’nun takriri, kendisinden önce ulaşmıştı.
Bu
takriri
değerlendiren
Bâbıâlinin,
Nadir’in
Hemedan
İstanbul’a civarına
saldıracağından hiç kuşkusu kalmamıştı. O nedenle önce, Tebriz Seraskeri olarak tayin edilen ve Tebriz’i korumakla görevlendirilen Vezir Mustafa Paşa’ya, Vezir Ahmed Paşa çağırır çağırmaz hemen Hemedan’nın yardımına gitmesi, Nisan ayının sonlarında bir kez daha hatırlatıldı.22 Vezir Ahmed Paşa’ya da bir an evvel Hemedan’a varması emredildi.23 Hemedan muhafızı Abdurrahman Paşa’ya da, gerekli yardımın gönderildiği haberi verildi.24 Bâbıâli, gerekirse sefere bizzat Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın çıkacağını ilk kez Nisan ayının sonlarında dile getirmeye başladı. “II. Tahmasb, bu kadar para ve
17
BOA. BOA.; BOA. 19 BOA.; Kurt,; BOA.; BOA. 20 BOA. 21 BOA.; BOA. ; BOA. BOA. BOA.; BOA. 22 BOA. 23 BOA. 24 BOA. 18
188
asker harcanarak ele geçirilen toprakları, sırf Isfahan’da tahta çıktı diye Osmanlı Devleti’nden boşaltmasını isteyemezdi”.25 Nadir’in elçisi Rıza-Kulu Han Şamlu, Haziran ayının başlarında İstanbul’a geldi ve debdebeli bir tören ile karşılandı.26 Elçi, 18 Haziran’da III. Ahmed tarafından kabul edildi.27 Gerçi elçi gelmezden evvel takriri gelmiş ve Bâbıâli, elçinin taleplerinden haberdar olmuştu. Fakat Sadrazam Damad İbrahim Paşa, yine de şansını denemek istedi ve elçi ile görüşmeler hemen başlatıldı. Sadrazam, verebildiği kadar taviz verip II. Tahmasb ile savaşmadan bu anlaşmazlığa bir son vermek istiyordu. Ayrıca maliyenin içinde bulunduğu sıkışık durum, Sadrazam’ı Safevî meselesini barışcı yoldan çözmeye iten diğer bir sebep idi.28 Görüşmeler, Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın tavizkar yaklaşımı ve siyasî cömertliği ile kısa sürede sona erdi. Haziran ayının sonlarında varılan antlaşmaya göre: - Kirmanşahan, Hemedan, Erdelan, Luristan, Huveyze, Tebriz Safevî Devleti’ne terk edilecek, - Tiflis, Revan, ve Kahet Osmanlı Devleti’nde kalacak, - Tiflis ve Şirvan Hanlığı, Kırım Hanlığı gibi iç işlerinde bağımsız olacaktı.29 Antlaşma, İstanbul kamuoyunu son derece rahatsız etmişti.30 Fakat Bâbıâli bu antlaşmanın onaylanmasını o kadar istiyordu ki, Safevî topraklarına yağma amaçlı saldırı düzenleyen Zencan ve Sultaniye Sancakları Mutasarrıfı Timur Paşa’ya, Safevî Devleti ile Osmanlı Devleti arasında barış bulunduğunu, bir daha iki ülke arasındaki barışı bozabilecek bu türden hareketlere kesinlikle girişmemesini emretti.31 Bâbıâlinin, II. Tahmasb’ın antlaşmayı imzalamamasına yol açacak hiçbir gelişmeye tahammülü yoktu. Sadrazam Damad İbrahim Paşa açısından problem kalmamıştı. Verilebilecek bütün ödünler verilmîş, antlaşma yapma pahasına çok geniş toprak parçalarının terk edilmesine razı olunmuştu. Osmanlı Devleti’ne kalması kararlaştırılan yerler ise, Kırım
25
BOA. Münir Aktepe,; Vladimir Minorsky, 27 Mary Lucille Shay, 28 Aktepe, 29 Abdi,; Mustafa Cezar, Mithat Sertoğlu, 30 Abdi, 31 BOA. 26
189
gibi birer hanlık olarak idare edilecek, bu bölgelerde Osmanlı hakimiyeti sınırlı olacaktı. Geriye II. Tahmasb’ın antlaşmayı tasdik etmesi kalıyordu. Bâbıâli, Nadir’in elçisi ile antlaşma yapmış olmanın verdiği huzuru yaşarken, Nadir’in tehdidi altındaki Hemedan’da huzurdan eser yoktu. Hemedan Muhafızı Abdurrahman Paşa, durum değerlendirmesi için 19 Haziran günü bir toplantı yaptı. Toplantı sonucunda
Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa ile
Zencan ve Sultaniye
Sancakları Mutasarrıfı Timur Paşa’dan hemen yardım istenmesine karar verildi.32 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa ise serasker olarak tayin edildiğini öğrendiğinde tarihler 21 Haziran’ı gösteriyordu. Gerekli hazırlıkları yapıp Bağdat’tan Hemedan’a yardım ulaştırmak için yeterli süre yoktu. Fakat Ahmed Paşa yine de hazırlıklara başladı33 ve 22 Haziran günü Bağdat’tan Hemedan’a hareket etti.34 26 Haziran’da Kasr-ı Şirin’e geldi ve Kurban Bayramı’nı burada kutladıktan sonra tekrar hareket etti.35 Bâbıâli, Ahmed Paşa’ya, urban eşkıyasının Bağdat’a saldırabileceği endişesi ile yavaş hareket etmeyip bir an evvel Hemedan’a yetişmesini; gerekli asker ve mühimmatın yola çıkarıldığını, Haziran ayının sonunda yeniden bildirdi. Bağdat’ı koruması için Anadolu valisi Vezir Kara Mustafa Paşa görevlendirilmîşti.36 Ahmed Paşa’nın, 28 Haziran’da Bacilan’a geldiğini biliyoruz37; fakat Paşa’nın bundan sonra daha ne kadar ilerlediğine dair bilgi sahibi değiliz. Ahmed Paşa’nın, Safevî birliklerinin Hemedan ile Kirmanşahan arasındaki yol üzerinde bulunan Kenkavar kasabasını 27 Haziran’da yağmaladıklarını38 öğrendikten sonra, artık Hemedan için bir şey yapılamayacağı düşüncesi ile geri döndüğünü tahmin edebiliriz. Timur Paşa ise 1 Temmuz günü Hemedan’a gelmişti.39 Nadir’e Burucerd’te iken, İstanbul’daki elçisi Rıza-Kulu Han Şamlu’dan Haziran ayının sonlarında haber geldi. “Osmanlı devlet adamları kesin bir cevap vermiyor ve işi ağırdan alıyorlardı”.40 Nadir’in beklemesi için herhangi bir sebep kalmamıştı.41 32
Abdi, Abdi, 34 Abdi, 35 Abdi, 36 BOA.; BOA. 37 Abdi, 38 Abdi, 39 Abdi, 40 Cihanguşa, 33
190
Nadir, askerî harekatına Haziran ayının sonlarında başladı. Doğrudan Hemedan’a saldırmak yerine, Hemedan’ın teslim olmasını sağlamak için Hemedan ile Kirmanşahan arasındaki Nihavend’i almanın daha doğru olacağına karar verdi ve bu öngörüsünde de haklı çıktı.
Nihavend, 2 Temmuz 1730’da42 Safevî ordusunun eline geçti. Kaleyi
savunmakla görevli Osman Ağa esir düşerken, esir edilen Osmanlı askerleri de katledildi. 43 Nihavend’in düştüğü haberi Hemedan’a vardığında Timur Paşa, ertesi gün Nadir’i karşılayacağını söyledi.44 Paşa, 4 Temmuz günü Hemedan’dan ayrıldı.45 Timur Paşa’nın üzerine geldiğini haber alan Nadir de harekete geçti ve 6 Temmuz 1730’da Melayir sahrasında Timur Paşa’yı yendi.46 Nadir’in
topçuları etkili kullanması,
Osmanlı ordusunun dağılmasına yol açmıştı.47 Timur Paşa’nın mağlubiyet haberi Hemedan’da tam bir bomba etkisi yaptı. Hemen bir toplantı düzenleyen Abdurrahman Paşa, Hemedan kalesini savunmanın imkansız olduğunu söyleyerek kalenin tahliye edilmesini teklif etti. Yeniçeri ağaları bunu kabul etmeyince, kendisinin yarın kaleyi terk edeceğini söyledi48 ve dediğini yaparak 7 Temmuz49 günü Hemedan’dan ayrıldı.50 Abdurrahman Paşa Hemedan’ı terk ettiğinde, Hemedan kalesinde külliyatlı mühimmat ve önemli sayıda asker vardı.51 Abdurrahman 41
Osmanlı belgelerinde ve kroniklerinde, Rıza-Kulu Şamlu ile İstanbul’da Haziran ayında yapılan görüşmeler konusunda bir malumat bulunmuyor. Fakat Rıza-Kulu Şamlu’nun gönderdiği bu haber sayesinde, İstanbul’da yapılan görüşmelerin ilk günlerinde Osmanlı Devlet adamlarının pek tavizkar davranmadığı anlaşılıyor. 42 Şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir;: Vladimir Minorsky, Bahar 1730 , Mesut Aydıner, 5-11 Haziran arası ; Vladimir Minorsky, Bahar 1730 43 Abdi,; Mirza Mehdi Han Esterabadi, Nihavend kalesinin, kaleyi korumakla görevli Osman Ağa’nın Hemedan’a kaçması sonucu düştüğünü iddia eder, Cihanguşa,; Esterabadi, diğer eserinde ise Nihavend’in, Osmanlı askerleri tarafından tamamen tahliye edilmesi nedeniyle Nadir tarafından savaşılmadan ele geçirildiğini yazar, Dürre,.; daha sonraki gelişmeler birinci iddianın doğru olduğunu göstermektedir. 44 Abdi, 45 Abdi, 46 Cihanguşa,; Abdi,; Münir Aktepe, Timur Paşa’nın Nihavend’in yardımına giderken, Nihavend önlerinde Nadir’e yenildiğini söylüyor. Oysa Timur Paşa Nadir’i karşılamaya giderken Nihavend’in düştüğünü biliyordu, 47 Abdi, 48 Abdi, 49 Şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: Robert Olson, Haziran , Anonim Kronoloji, 18 Haziran , Mesut Aydıner, 5-11 Haziran , Tahsin Yazıcı, 2 Temmuz . 50 Kronoloji,; Abdi,; Tahsin Yazıcı, Abdurrahman Paşa’nın, Nadir’in Nihavend’i aldığını duyunca Hemedan’ı tert ettiğini söylüyor, oysa Abdurrahman Paşa’nın Hemedan’ı terk etmesinin nedeni Timur Paşa’nın yenilmîş olmasıdır, 51 Abdi,
191
Paşa’nın Hemedan’ı terk ettiğini öğrenen Nadir hemen harekete geçti ve aynı gün Hemedan’a savaşmadan girdi. Nadir, Hemedan’da ele geçirdiği bütün Osmanlıları öldürttü.52 Hemedan’ın düştüğü haberi İstanbul’a Temmuz ayının sonlarında vardı.53 Kirmanşahan muhafızı Vezir Hasan Paşa ise, Hemedan’a gönderdiği adamlarının Safevî birliklerinin eline düştüğünü haber aldığında, tarihler 6 Temmuz’u gösteriyordu. Safevî ordusunun çok kısa zaman içinde Kirmanşahan’a varacakları açıktı.54 Nitekim Nadir’in gönderdiği birlikler 7 Temmuz günü Kirmanşahan önlerine vardı.55 Fakat Hasan Paşa aynı gün, bu birlikleri yenip geri püskürtmeyi başardı.56 Bu sırada hâlâ Hemedan’da olan Nadir, Kirmanşahan’a gönderdiği birliklerin mağlup olduğunu öğrenince, 12 Temmuz günü Hemedan’dan Kirmanşahan üzerine hareket etti.57 Fakat Hasan Paşa, Hemedan’ın düştüğünü 14 Temmuz günü öğrenince58, 15 Temmuz günü Kirmanşahan’ı tahliye ederek Bağdat’a doğru çekildi. Safevî birlikleri de aynı gün savaşmadan Kirmanşahan’a girdiler.59 Kirmanşahan’ın ele geçirildiğini Esedabad’ta haber alan Nadir Hemedan’a geri döndü.60 Nadir, daha evvel Nihavend’te esir aldığı Osman Ağa’yı bir mektup ile birlikte 12 Temmuz’da Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’ya gönderdi. Ahmed Paşa mektubu okuduktan sonra Osman Ağa’nın başını kestirdi.61 Ahmed Paşa’yı bu kadar sinirlendirenin ne olduğu belli değildir. Deyim yerindeyse, Nadir bir hamlede ve 2 hafta gibi kısa bir sürede, bir tek meydan savaşı vererek Osmanlı kuvvetlerini neredeyse bütün Irak-ı Acem’den çıkarmıştı. Nadir’in bu başarısında askerî taktiklerinden ziyade, Osmanlı kuvvetlerinin ellerinde tuttukları kaleleri savunmadaki isteksizliği de büyük rol oynamıştı. Bu durumun ortaya çıkmasında, Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın bazı şehirlerin muhafızlarına, 52
Cihanguşa,; Dürre,; Kronoloji,; Jonas Hanway,; Abraham; Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib, Nadir’in Hemedan’ı, Hemedan Paşa’sı ile savaşarak aldığını söylerken yanılıyor, Nadir Hemedan’ı aldığında Abdurrahman Paşa Hemedan’ı terk etmişti ve Nadir ile herhangi bir şekilde de savaşa girişmedi, Hazin, 53 BOA. 54 Abdi, 55 Abdi, 56 Abdi,; Dürre, 57 Cihanguşa, 58 Abdi, 59 Abdi,; Cihanguşa,; Jonas Hanway,; Mirza Mehdi Han Esterabadi, Nadir Şah’ın dönemiyle ilgili yazdığı ilk eserinde, Safevi ordusunun Hasan Paşa’yı yenerek Kirmanşahan’a girdiğini yazar, Dürre,; Münir Aktepe, Hasan Paşa’nın Safevi ordusuna teslim olduğunu yazarken yanılıyor, 60 Cihanguşa,; Esedabad, Hemedan’ın batısında, Hemedan’a 36 km uzaklıkta bir şehirdir, M. Streck, 61 Abdi,
192
bulundukları yerleri terk etmeleri hususunda gönderdiği iddia edilen mektupların ne kadar etkili olduğu tartışmaya açık bir konudur. Bu mektuplar ile ilgili iddialar bugüne kadar dedikodu seviyesinde kalmıştır. Bu konu ile ilgili yeni bir belge bulununcaya kadar da öyle kalacak gibidir.62 Nadir henüz Hemedan’da iken, İstanbul’daki elçisi Rıza-Kulu Han Şamlu’dan Temmur ortalarında tekrar haber geldi. Hemedan, Kirmanşahan ve Tebriz Safevî Devleti’nde; Revan, Tiflis ve Gence’nin ise Osmanlı Devleti’nde kalması şartıyla bir antlaşmaya varılmıştı.63 Nadir’in böyle bir antlaşmayı kabul etmesi için artık herhangi bir sebep yoktu. Zaten Hemedan ve Kirmanşahan’ı almıştı . Kolayca alacağına inandığı Revan, Tiflis ve Gence’yi bir antlaşma ile Osmanlı Devleti’ne bırakmayacaktı. Nadir, Tebriz’i Osmanlı kuvvetlerinden geri almak için Hemedan’dan hareket etti ve 17 Temmuz günü Senendic’e geldi.64 Burada iken, Timur Paşa’nın birliklerinin Miyanduab civarını yağmaladıklarını haber alınca, harekete geçti ve bu birlikleri dağıttı. Bu olaydan sonra Domdom, Savucbulak, Mukri, Meraga ve Dehharrakan Safevî birliklerinin eline geçti.65 Nadir’in Urumiye’ye alması için gönderdiği Bisütun Han da, Urumiye muhafızı Yusuf Paşa’yı giriştiği savaşta yenip katletti ve ardından Urumiye’ye girdi.66 Nadir, Tebriz üzerine yürürken, Osmanlı kuvvetlerinin iki kısma ayrıldığını haber aldı. Bir kısım Sofiyan yolu ile firar etmeye çalışıyordu. Bu grubun içinde Tebriz Muhafızı Vezir Mustafa Paşa, Timur Paşa ve Yeniçeri ağaları vardı. İkinci grub ise Tebriz’de başsız kalan Osmanlı askerleri idi. Nadir hemen Tebriz üzerine birliklerini gönderdi. Bu birlikler, dağınık halde Tebriz’i terk etmeye çalışan Osmanlı askerlerini dağıttılar ve 12 Ağustos günü,67 Tebriz’e girdiler.68
62
Benzer iddialar, dönemin kaynaklarından olan Abraham Vladimir Minorsky, 64 Cihanguşa, 65 Cihanguşa; Dürre, 66 İrec Afşar,; “Urumiye”,; Vladimir Minorsky, C. E. Bosworth, 67 Şu müellifler bu olayın tarihi yanlış vermişlerdir: Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, Eylül , Vladimir Minorsky, 3 Ağustos ; Vladimir Minorsky, C. E. Bosworth, 3 Ağustos 68 Cihanguşa,; Mervî; Jonas Hanway,; Çağdaş bir kaynağa göre Timur Paşa, Nadir’i Tebriz dışında karşılamış ve yenilmiştir. Yenildikten sonra Tebriz’e sığınan Timur Paşa, bir huruç hareketi ile Tebriz’den çıkıp Revan’a istikametine kaçmıştır. Nadir ancak bundan sonra Tebriz’e girmiştir. Olayların böyle cereyan etmediği son derece açıktır, Kronoloji; Mervî; Lutfali; Abraham; Ernest Tucker, Nadir’in Tebriz’i 1731’de aldığını söylerken yanılıyor, 63
193
Nadir, Safevî birlikleri ile birlikte Tebriz’e girmedi. Kaçmakta olan Tebriz eski valisi Vezir Mustafa Paşa ile yanındaki Timur Paşa’nın peşine düştü. Mustafa Paşa’yı yakalayan Nadir, onu mağlub etti.69 Tebriz’in düştüğünden haberdar olmayan ve Tebriz’in yardımına gelen Heştrud Sancağı beyi Rüstem Paşa da Nadir’e Tebriz önlerinde esir düştü.70 Osmanlı kaynaklarına göre Mustafa Paşa’nın Tebriz’i savaşmadan terk etmesinin sebebi, yine aynı iddiaya dayandırılmaktadır: Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın, Tebriz’in Safevî birliklerine terk edilmesine dair mektubu bu sonuca yol açmıştı. Mektubu alan Mustafa Paşa, hazinesini yavaş yavaş Van’a göndermiş ve Nadir’in yaklaştığını öğrenince de bir gece Tebriz’i gizlice terk etmişti.71 Ragıb Paşa ise, bu mektup olayından hiç söz etmez. Ona göre Tebriz’in boşaltılma sebebi, “Nadir’in yaklaştığının duyulması ile birlikte Tebriz halkı arasında çıkan “fitne” idi. Tebriz, halkı artık zaptedilemez olduğu için terk edilmişti”.72 Tebriz’de bulduğu bütün Osmanlıları öldürten Nadir; ayrıca Tebriz’deki bütün Osmanlı istihkamlarını da yıktırdı.73 Bâbıâli, Rıza-Kulu Han Şamlu ile antlaşma yaptıktan hemen sonra Nadir’in Hemedan’ı sıkıştırdığını Haziran ayının sonlarında haber aldı ve durumu elçiye sordu. Elçi’ye göre, böyle bir durum sözkonusu dahi olamazdı. Eğer Nadir böyle bir işe kalkıştıysa, bunu II. Tahmasb’tan habersiz yapmış olmalıydı. Durumu öğrenmek için hemen haberci göndereceğini söyledi.74 Hemedan’ın düştüğünden henüz haberdar olmayan Bâbıâli ise, Kara Mustafa Paşa’ya hâlâ bir an evvel Hemedan’ın yardımına yetişmesini emrediyordu.75 III. Ahmed’in de bizzat sefere çıkacağına ve ona göre hazırlık yapılmasına dair hükümler, Temmuz ayından itibaren ilgili yerlere gönderilmeye başlandı.76 14 Temmuz
69
Mervî; Cihanguşa, Cihanguşa, 71 Abdi,; Şem’dânîzâde, 72 Ragıb, 73 Kronoloji,. 74 Münir Aktepe, 75 BOA., BOA 76 Kurt,; BOA.; BOA. 70
194
günü, III. Ahmed’in tuğlarının Üsküdar’a geçirilmesine karar verildi.77 Ordu ile sefere katılacak esnaf da hemen hazırlıklara başlayacaktı.78 Hemedan’ın düştüğü haberi Temmuz ayının sonlarında İstanbul’a vardığında, ilk iş olarak Nadir’in İstanbul’da bulunan elçisi Rıza-Kulu Han Şamlu gözetim altına alındı.79 III. Ahmed’in tuğları 24 Temmuz günü nihayet kapı arasına
dikildi. Oysa bu
hareketlerin gösterişten ibaret olduğu belliydi. Sefer mevsimi zaten geçmişti.80 Padişahın tuğları 27 Temmuz günü Üsküdar’a geçirildi.81 Ancak III. Ahmed birden fikir değiştirdi ve 3 Ağustos günü sefere çıkmayacağını bildirdi. Fakat Sadrazam Damad İbrahim Paşa ve Yeniçeri Ağası’nın ricaları üzerine Sancak-ı Şerif’i alıp aynı gün debdebeli bir kalabalık ile Üsküdar’a geçti.82 Görünürde sefere çıkılacağına dair bir hava yaratılmıştı; ama ne III. Ahmed’in ne de Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın aslında sefere çıkmaya niyeti vardı. Sefer hakkındaki planlar vakit kazanmak için ortaya atılıyordu. Bu planlara göre Padişah bizzat sefere çıkabilirdi. Bizzat gitmeyip Bursa ya da Üsküdar’da bekleyebilirdi. Sadrazam sefere çıkabilir, fakat kış yaklaştığı için önce Tokat’ta kışlayıp ertesi bahar harekete geçebilirdi veya hem Sadrazam hem de III. Ahmed Üsküdar’da oturur, sefer için bir serasker görevlendirilebilirdi.83 Üsküdar’a bu kadar tantanalı şekilde geçilmesinin asıl sebebi ise, II. Tahmasb’a Padişah’ın bizzat sefere çıktığını duyurmak ve gözünü korkutup onu bir barışa razı etmekti.84 Ordunun Üsküdar’daki geçit törenine, Nadir’in İstanbul’daki elçisi Rıza-Kulu Han Şamlu’nun da davet edilmesi85 ve aynı tarihlerde elçinin, II. Tahmasb’ın yanına gönderdiği ve göndereceği habercilerinin hiç bekletilmeden ve yanlarına muhafızlar konarak istediklere yere varmaları için gereken bütün kolaylıkların gösterilmesi hususunda verilen emirler86, bu kadar gösterişe rağmen Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın amacının sefere çıkmak değil, II. Tahmasb’ı diplomatik bir çözüme ikna etmek 77
Kurt,; BOA.; Destari; M. Münir Aktepe, Aktepe, 79 Münir Aktepe, 80 Subhî, 81 BOA. 82 Şem’dânîzâde,; Subhî, 83 Şem’dânîzâde, 84 Şem’dânîzâde,; Ahmed Cevdet Paşa, 85 Aktepe, 86 BOA. 78
195
olduğunu göstermektedir. Çünkü hem III. Ahmed hem de Sadrazam, İstanbul’dan ayrılmaları durumunda İstanbul’da çıkacak olası olayları önleyemeyecekleri korkusu ile aslında sefere gitmek istemiyorlardı. İstanbul’daki havanın epeydir aleyhlerine döndüğünün her ikisi de farkında idi.87 Tebriz’in Nadir’in eline düştüğü haberi Eylül ayının hemen başlarında İstanbul’a ulaştı.88 Tebriz’den sonra sıranın Revan ve Gence’ye geleceği açıktı. Henüz Nadir’in Horasan’a döndüğünden haberdar olmayan Bâbıâli, Revan ve Gence muhafızı olan vezirlere ilgili emirleri gönderdi. “Padişah bizzat sefere çıkmak üzereydi. Hemedan ve Kirmanşahan’da yapılan hataya düşülmemeli ve Nadir ile bir meydan savaşına girişilmemeliydi. Yardım gelinceye kadar kalelerden çıkılmayacak ve Nadir’e karşı top ateşi ile karşı konacaktı”.89 Şirvan hanı Sorhay Han’a da, Revan ve Gence taraflarındaki Osmanlı birliklerine yardımcı olması emredildi.90 Tebriz’i aldıktan sonra Nadir’in amacı, Nahçivan ve Revan üzerine yürüyerek harekatını devam ettirmekti.91 Fakat Horasan’dan gelen haberler Nadir’in planlarını bozarken Osmanlı kuvvetlerine de nefes aldırdı. Temmuz ayının ortalarında Zülfikar Han Abdalî, Horasan’ı ele geçirmek üzere Nadir’in kardeşi ve Horasan hakimi İbrahim Han’a karşı harekete geçmişti.92 zorlayınca,
İbrahim Han’ı yenen Zülfikar Han onu kaçmaya
İbrahim Han hemen iki haberciyi yardım istemek üzere Nadir’in yanına
93
gönderdi. Haberi alan Nadir 16 Ağustos günü Tebriz’den Horasan’a hareket etti. 94 Üsküdar’da çaresizlik ve kararsızlık içinde bunalmış durumdaki Sadrazam Damad İbrahim Paşa, Nadir’in Horasan’a döndüğünü Eylül ayının başlarında haber aldığında rahat bir nefes aldı. Nadir’in, ordusunun ağırlıklarını Horasan’a gönderdiğini haber veren Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa, Hemedan, Kirmanşahan hatta Isfahan’ın geri alınabileceğini bildiriyordu. Bâbıâli gereğini yapması konusunda kendisine izin verdi.95 Nadir ortadan çekilince Bâbıâlinin yine kendine güveni gelmişti. Fakat sefer meselesi 87
Necdet Sakaoğlu, BOA. 89 BOA.; Kurt, 90 Kurt, 91 Mervî; Cihanguşa, 92 Mervî 93 Mervî 94 Cihanguşa,; Dürre,; Kronoloji,; Jonas Hanway,; Abraham; Çağdaş bir kaynağın, Nadir’in Tebriz’de 2 ay kadar kaldığını söylemesi doğru değildir, Nadir Tebriz’de 5 gün kalmıştır, Kronoloji, 95 BOA.; BOA. 88
196
hâlâ bir problem olarak ortada duruyordu. Ordu, yaklaşık 40 gündür Üsküdar sahrasındaydı. Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’nın yeni bir habercisi 6 Eylül günü Üsküdar’a vardı.96 7 Eylül günü III. Ahmed’in huzurunda, Ahmed Paşa’nın gönderdiği takriri değerlendirmek için bir toplantı yapıldı. Padişah, Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın sefere çıkmasına karar vermişti. Kendisi de, Avrupa tarafından bir tecavüz ihtimali nedeniyle İstanbul’da kalacaktı.97 Bu kararlara rağmen ordu yerinden bir türlü hareket edemiyordu. Ordunun hareket edeceği tarih olarak önce 14 Eylül belirlenmiş; fakat hareket edilmemişti.98 Tebriz’in düştüğü haberinin 14 Eylül’de İstanbul’da duyulması ve özellikle Nadir’in, Tebriz’de yakaladığı Osmanlılara yaptığı işkenceler konusundaki söylentiler, kamuoyunda öfke yarattı. Dedikodulara göre Sadrazam Damad İbrahim Paşa, II. Tahmasb ile barış yapmak için Tebriz’i feda etmiş ve Tebriz Muhafızı Vezir Kara Mustafa Paşa’ya, Tebriz’i Nadir’in kuvvetlerine teslim etmesi için gizlice mektup yazmıştı.99 Damad İbrahim Paşa’nın döneminin yarattığı sosyal ve ekonomik problemlerin bir ihtilale dönüşmesi için gerekli olan kıvılcım bulunmuştu.100
B) Osmanlı Devleti’nin Rövans İçin Harekete Geçmesi I) Osmanlı Kuvvetlerinin Irak-ı Acem ve Tebriz’e Hücumu Nadir Horasan'da iken İstanbul'da Patrona İsyanı patlak vermiş101, Sadrazam Damad İbrahim Paşa öldürülmüş102, III. Ahmed de tahttan indirilip yerine I. Mahmud Osmanlı tahtına çıkarılmıştı.103
96
Destari Destari, 98 Şem’dânîzâde, 99 Subhî,; Abdi, 100 III. Ahmed ve İbrahim Paşa’ya karşı oluşan muhalefetin en önemli sebeplerinden sayılan Lale Devri eğlencelerinin yararlı bir özeti için bkz., Necdet Sakaoğlu,; Keza, Irene Melikoff, 101 Münir Aktepe, 102 M. Münir Aktepe,; Ahmed Cevdet Paşa; II. Tahmasb ile imzalanan 1732 tarihli antlaşmanın II. Tahmasb’ın tahttan indirilmesine yol açarken, Damad İbrahim Paşa’yı da makamından ve hayatından ettiğini yazıyor. Oysa, Damad İbrahim Paşa’yı alaşağa eden Patrona İhtilali, II. Tahmasb ile yapılan antlaşmadan 2 sene evvel vuku bulmuştu ve Damad İbrahim Paşa’yı makamından ve hayatından eden ihtilalin fitilini ateşleyen gelişme, İran seferine bir türlü çıkılamaması ve Tebriz’in kaybedilmesi idi, 103 Uzunçarşılı,; Mücteba İlgürel, 97
197
I. Mahmud, konumunu sağlama alıncaya kadar doğal olarak Safevî meselesi ile tam olarak ilgilenemedi. Ayrıca, Damad İbrahim Paşa’nın Haziran ayında yaptığı ve II. Tahmasb’a gönderdiği antlaşma taslağının cevabı Safevî tarafından henüz gelmemişti. Kesin bir cevap gelmeden ve kendi konumunu sağlamlaştırmadan savaşa devam etmek istemeyen I. Mahmud, sınır valilerine Safevî topraklarına saldırılmamasını emretti.104 Fakat her ihtimale karşı Revan, Gence ve Tiflis kalelerine gerekli olan askerin yerleştirilmesi de emredildi.105 I. Mahmud, kendilerini güvende hissetmedikleri İstanbul’dan bir an evvel ayrılmak için İran ya da Rusya’ya sefer açılmasını talep eden Patrona ve arkadaşlarının106 25 Kasım 1730’da bertaraf edilmesinden sonra dikkatini doğu sınırına çevirebildi.107 Fakat II. Tahmasb, Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasındaki duruma I. Mahmud kadar barışçı yaklaşmıyordu. Nadir, Horasan’a hareket ederken II. Tahmasb’a, kendisi geri dönmeden Osmanlı kuvvetleriyle herhangi bir şekilde savaşa girmemesini tavsiye etmişti. II. Tahmasb bu tavsiyeyi çabuk unuttu ve Nadir’den sonra cengaverliğe soyundu. Tahtaki yerine sağlamlaştırmak için bir zafere ihtiyaç duyan II. Tahmasb, Revan’ı Osmanlı kuvvetlerinden geri almaya karar verdi ve kararını Nadir’e de bildirdi. Nadir’in, kendisini beklemesi yönündeki teklifini dinlemedi ve 1730 yılının Aralık ayının sonlarında, 20 bin kadar asker ile Isfahan’dan Tebriz’e hareket etti.108 Ocak ayında Hemedan’a gelen II. Tahmasb buradan, I. Mahmud’un cülusunu kutlamak için Veli-Kulu Kengerlu’yu elçi olarak gönderdi.109 Şubat ayında Tebriz’e gelen II. Tahmasb, burada son hazırlıklarını tamamlayıp Revan üzerine hareket etti.110
104
BOA.; Subhî,; I. Mahmud’un, karar alırken hangi dengeleri gözetmek zorunda kaldığına dair bir değerlendirme için bkz, Robert W. Olson, 105 Kurt, Subhî, 106 Vakı’a 107 Şem’dânîzâde,; Anadolu alay beylerinin Revan canibine memur edilmeleri hususunda bkz., BOA, 108 Cihanguşa, s; Dürre,; Jonas Hanway,; Michael Axworthy,; Alessandro Bausani,; Faruk Sümer,; Robert Olson, Osmanlı-Safevî Savaşı’nın Mart 1731’de yeniden başlamasının nedeni, II. Tahmasb’ın elçileri ile İstanbul’da yapılan antlaşmaya II. Tahmasb’ın uymamasıdır diyor. Biz böyle bir antlaşmaya hiçbir kaynakta rastlayamadık. Zaten savaşın yeniden başlaması diye bir durum da yoktu, çünkü savaş sona ermiş değildi, , Muhammed Muhsin Müstevfî ise, II. Tahmasb’ın, Osmanlı Devleti Revan’ı geri aldığı için harekete geçtiğini söylerken yanılıyor, Müstevfî,; Laurence Lockhart’ın, II. Tahmasb’ın Isfahan’dan ayrılma tarihi olarak verdiği Ocak 1731 tarihi doğru değlidir, 109 Cihanguşa, 110 Cihanguşa,
198
Mart ayının ortalarında II. Tahmasb Revan’a yaklaşmıştı. Diyarbakır’dan hareket eden Hekimoğlu Ali Paşa 14 Mart günü Erzurum’a geldi. Buraya geldiğinde II. Tahmasb’ın Nahçivan kalesini sıkıştırdığını öğrendi. Ayrıca
Revan Muhafızı Deli
Hüseyinzade Mustafa Paşa da, bir en evvel yetişilmezse Revan Kalesi’nin elden çıkmasının an meselesi olduğuna dair haber göndermişti.111 Hekimoğlu Ali Paşa Revan’a gelmeden 1 gün evvel, serasker vekili tayin edilen Arifî Ahmed Paşa Revan’ı terk ederek Tiflis taraflarına kaçmıştı.112 Hekimoğlu Ali Paşa 23 Mart 1731’de Revan varoşundaki Köhneşehr’e geldi.113 Paşa, önce II. Tahmasb’ın Kür nehrini geçmesini engellemeye çalıştı.114 Fakat hem bunu engelleyemedi hem de Kür’ün karşısına geçen Safevî ordusu karşısında tutunamayıp Revan kalesine sığınmak zorunda kaldı.115 Bu galibiyetten sonra II. Tahmasb, karargahını Revan’dan üç fersah uzaklıkta, Kür nehrinin kenarında kurdu.116 Hekimoğlu Ali Paşa’nın planı, II. Tahmasb’ın ordusunun kendi kendini tüketmesi üzerine kurulmuştu. Çünkü Safevî ordusunun kale kuşatması için gerekli araçları yanında değildi. Bu kadar büyük bir ordu, çevredeki erzak kaynaklarını tüketince ister istemez geri dönmek zorunda kalacaktı.117 Safevî ordusunun kale kuşatmasına, bu iş için gerekli olan araçları getirmemesinin sebebi ise, Hekimoğlu Ali Paşa Revan’a gelmeden önce, Tiflis civarına kaçan Arifî Ahmed Paşa’dır. Paşa, II. Tahmasb’a gönderdiği mektuplarda, Revan kalesini teslim etmeye hazır olduğunu bildirince II.Tahmasb da kuşatma araçlarını almadan sefere çıkmıştı.118 Safevî ordusu ile bir meydan savaşına girişilmesine karşı olan Hekimoğlu Ali Paşa, çevresindekilerin ısrarı üzerine, hiç istemediği halde 9 Nisan günü kaleden çıkıp Safevî ordusuna saldırdı. Fakat yenilerek kaleye sığınmak zorunda kaldı.119 Paşa, kaleye
111
Nevres, Nevres, 113 Nevres, 114 Cihanguşa, ; Dürre, 115 Cihanguşa,; Dürre, , Hazin, 116 Cihanguşa,; Dürre, 117 Nevres, 118 Nevres, 119 Nevres, 112
199
döndükten sonra, erzağın hızlı tükenmesini engellemek için kaleyi savunacak kadar askeri ayırdıktan sonra geri kalanını Kars’a gönderdi.120 II. Tahmasb bu başarısından sonra, 10 Nisan günü Revan kalesi önüne geldi ve kuşatmayı başlattı.121 Fakat, Hekimoğlu Ali Paşa’yı ilk çarpışmada yenmiş olmanın verdiği güven ile ordugahının etrafında gerekli tedbirleri almayan II. Tahmasb, kaleden yapılan saldırılarda ve top ateşi nedeniyle çok zayiat veriyordu.122 II. Tahmasb’ın Revan kalesine, derhal teslim olmaları, aksi takdirde kale ele geçirildiğinde hiç kimseye acınmayacağı tehdidini havi mektubuna Hekimoğlu Ali Paşa, benzer tehdidler ile cevap verdi.123 18 Nisan günü Timur Paşa’nın komutasında kaleden çıkan bir süvari birliği, II. Tahmasb’ın ordusunun umulmadık şekilde dağılmasına yol açtı.124 Bunun üzerine, zaten zahire sıkıntısı yaşayan II. Tahmasb, kuşatmayı kaldırıp Üçkilise tarafına çekildi.125 Safevî ordusunun peşine düşen Osmanlı kuvvetleri, Üçkilise civarında Safevî kuvvetlerine 22 Nisan günü yeniden saldırdı. Mağlub olan Safevî ordusu Aras nehrini geçerek Tebriz istikametine çekildi.126 II. Tahmasb’ın mağlubiyetinde, Hekimoğlu Ali Paşa’nın bir taktiği de etkili olmuştu. Muhammed Han Beluç komutasındaki Afgan askeri iyi savaşmakta idi. Hekimoğlu Ali Paşa, Muhammed Han Beluç’un Osmanlı tarafından olduğunu beyan eden ve ona hitaben yazılmış sahte mektupların II. Tahmasb’ın eline geçmesini sağlayınca, II. Tahmasb ile Muhammed Han Beluç’un arası açılmıştı. İhanetle suçlanan Muhammed Han Beluç’un orduyu terk etmesi, Safevî ordusunun çözülmesinin önemli
120
Nevres, Nevres,; Chronicle; Kitabı hazırlayan komisyon, II. Tahmasb’ın Revan’ı iki kez kuşattığını söylüyor. İkinci kuşatmaya dair herhangi bir bilgiye rastlayamadık, Osmanlı; Mustafa Aydın ise, II. Tahmasb’ın Revan’ı önce Aralık 1730’da kuşattığını, Mart 1731’deki kuşatmasının ikinci kuşatma olduğunu söylüyor. II. Tahmasb’ın Aralık 1730’da değil Revan’ı kuşattığına, Revan yakınlarında olduğuna dair bile Farsça kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlayamadık, 122 Cihanguşa,; Dürre, 123 Nevres, 124 Nevres,; BOA. 125 Nevres,; Cihanguşa,; BOA.; Ali Djafar-Pour, kuşatmanın 24 Mart’tan itibaren 18 gün sürdüğünü söylerken yanılıyor, kuşatma 10-18 Nisan arasında 8 gün sürmüştür, Djafar-Pour,,; Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib ise, II. Tahmasb’ın Revan kuşatmasını kaldırmasının sebebinin, Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’nın Irak-ı Acem’e saldırdığını haber alması olduğunu söylerken yanılıyor. O tarihlerde Ahmed Paşa henüz harekete bile geçmemişti, Hazin, 126 Nevres,; Jonas Hanway,; BOA.; BOA., Muhammed Muhsin Müstevfî, II. Tahmasb’ın Üçkilise mevkiinde Osmanlı ordusunu yendikten sonra Isfahan’a döndüğünü söylerken fena halde yanılıyor, Müstevfî, 121
200
sebeplerinden biri idi.127 II. Tahmasb’ın Revan önlerinden çekildiği haberi İstanbul’a 5 Mayıs’ta, Arpaçay’da mağlub edildiği haberi ise 10 Mayıs’ta ulaştı.128 Çatışmalar esnasında esir düşen Hüseyin-Kulu Han ise, İstanbul’da 25 Mayıs’ta idam edildi.129 II. Tahmasb, Revan’ı kuşatmaya hazırlanırken, I. Mahmud’un cülusunu tebrik etmek için gönderdiği elçisi Veli-Kulu Kengerlu da130
Şubat ayının sonlarında
İstanbul’a gelmişti.131 Elçi, II. Tahmasb’ın yeni taleplerini, bu sırada İstanbul’da bulunan diğer Safevî elçilerine iletti. Daha sonra, İstanbul’da bulunan Rıza-Kulu Han Şamlu ile Veli Muhammed Han Osmanlı yetkilileriyle görüşmelere başladılar. Fakat bir antlaşmaya varılamadı. Bunun üzerine elçilerin, Safevî meselesine vakıf olan Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’ya gönderilmesine ve görüşmelere orada devam edilmesine karar verildi.132 Elçilere mihmandar olarak Sipahiler eski ağası Mustafa Ağa tayin edildi133 ve elçiler Mart ayının ortalarında İstanbul’dan ayrıldılar.134 Fakat Bâbıâli, II. Tahmasb’ın Revan’a saldırdığını Nisan ayının sonlarında haber alınca, Safevî elçilerinin gönderilme amacının Osmanlı Devleti’ni oyalamaya yönelik diplomatik bir taktik olduğuna hükmetti135 ve II. Tahmasb’ın yanına dönmekte olan Rıza-Kulu Han Şamlu’nun İstanbul’a geri getirtilmesine ve sonra da Bozacada’ya sürgün edilmesine karar verdi. Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’nın yanına giden Veli Muhammed Han’nın da yakalanıp Mardin kalesine hapsedilmesi emredildi.136
127
Nevres, BOA.; Şükran Çınar, 129 Çınar, 130 Veli Muhammed Han Beydili Şamlu, İstanbul’a Kasım 1729’da gelmiş ve Mart 1731 tarihine kadar İstanbul’da kalmıştır. Veli-Kulu Kengerlu ise İstanbul’a Şubat 1731’de gelmiş ve İstanbul’da bulunan Rıza-Kulu Han Şamlu ve Veli Muhammed Han Beydili Şamlu ile birlikte 1731 yılının Mart ayının ortalarında İstanbul’dan ayrılmıştır. Bu iki elçinin de adının Veli olması, bazı müelliflerin bu iki elçiyi birbiriyle karıştırmasına yol açmıştır. Ali Djafar-Pour ve Mustafa Cezar, Mithat Sertoğlu , I. Mahmud’un cülusunu tebrik için Şubat 1731’de gelen Veli-Kulu Kengerlu’yu, Veli Muhammed Han Beydili Şamlu sanmışlardır. Faik Reşit Unat ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise, hem Veli-Kulu Kengerlu’yu Veli Muhammed Han Beydili Şamlu sanmışlar hem de elçinin adını Veli Mehmed Han şeklinde yazmışlardır. Farsçada, Mehmed şeklinde bir isim olmadığı aşikardır. 131 Şem’dânîzâde Fındıklılı Süleyman Efendi, II. Tahmasb’ın Revan’ı kuşattığı haberinin alınması üzerine, bu elçinin, İstanbul’a gelmesine izin dahi verilmeden doğruca Bozcaada’ya sürgün edildiğini söylerken yanılıyor, Şem’dânîzâde, 132 Subhî, 133 BOA. 134 BOA. 135 Subhî,; Şem’dânîzâde, 136 Subhî,; BOA. BOA. Mardin kalesinde bulunan elçi ve adamlarının tayinatlarının verilmesi hususunda verilen emir için bkz., TSMA,; aynı şekilde Kilidbahir kalesindeki elçi hakkında bkz, TSMA, 128
201
Bâbıâli, II. Tahmasb’ın elçileri ile İstanbul’da barış görüşmeleri yaparken; II. Tahmasb’ın cevabı Revan’a saldırmak olmuştu. Osmanlı yetkililerinin İstanbul’daki görüşmelerde, II. Tahmasb’ın elçileri ile hangi şartlar üzerinden bir barış antlaşması yapmaya çalıştığını bilmîyoruz. Fakat II. Tahmasb’ın Revan hamlesi, Osmanlı Devleti’ne
başka bir seçenek bırakmamış; Safevî ordusunun Revan’a saldırdığı
haberini alır almaz Bâbıâli de savaş çarklarını çalıştırmıştı. Bâb-ı Âli, her ihtimali göz önüne alarak, zaten I. Mahmud’un tahta çıktığı andan itibaren sınır kalelerine gerekli mühimmat ve askerîn gönderilmesi için Ekim 1730’dan beri çalışmaktaydı. II. Tahmasb’ın Revan’a saldırdığı haberi 1731 Nisan ayında İstanbul’a vardığında, Bâbıâli de hedefini büyüttü. Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya bir an evvel Isfahan üzerine yürümesi Mayıs ayının başlarında emredildi.137 Çünkü II. Tahmasb Revan üzerine yürürken yanına kuvvetli bir ordu almıştı. Bu durumda Hemedan, Kirmanşahan ve hatta Isfahan taraflarının savunması şu anda oldukça zayıf durumda idi.138 Anadolu’dan Revan ve Bağdat taraflarına asker gönderilmesi için emirler gönderilmeye başlandı.139 II. Tahmasb ise Revan’daki başarısızlığından sonra Tebriz’e gelmiş, fakat Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’nın Irak-ı Acem’de savaş için hazırlık yaptığını haber alınca Sultaniye ve Zencan taraflarına gitmek üzere Mayıs ayının sonlarında Tebriz’den ayrılmıştı. Ebher’e geldiğinde, burada kendisine Fars Beylerbeyi Muhammed Ali Han katıldı. Morali yerine gelen II. Tahmasb, Ahmed Paşa’nın üzerine yürümeye karar verdi ve Haziran ayının ortasında Ebher’den Hemedan’a hareket etti.140 Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa ise II. Tahmasb’dan daha hızlı davrandı. Önce 30 Temmuz günü savaşmadan Kirmanşahan’ı geri aldı.141 II. Tahmasb’ın durumu hakkında Tebriz canibi seraskeri Hekimoğlu Ali Paşa’dan sürekli istihbarat alan Ahmed Paşa, 10 Eylül’de Kirmanşahan’dan Hemedan’a doğru hareket etti.142 Paşa, 12 Eylül günü de
137
BOA. BOA. 139 TSMA. 140 Cihanguşa,; Dürre, 141 BOA.; Subhî,; Mirza Mehdi Han Esterabadi’nin, Ahmed Paşa’nın Kirmanşahan’ı II. Tahmasb’ı yendikten sonra ele geçirdiğini söylemesi doğru değildir, Cihanguşa,; Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, bu olayın tarihini yanlış şekilde 10 Ağustos olarak veriyor, 142 Mecmua 138
202
Hemedan’a 4 saat mesafedeki Salihabad’a geldi.143 II. Tahmasb da Eylül ayının başlarında Hemedan ovasına gelmişti.144 Fars kaynaklarında yer verilen; fakat Osmanlı kaynaklarında rastlamadığımız bir iddiaya göre, Ahmed Paşa Salihabad’a geldikten sonra II. Tahmasb’a barış yapmak için bir elçi göndermiş, II. Tahmasb’da kendi elçisini göndererek bu teklife olumlu yaklaşmıştı.145 Bu iddia pek doğru olmasa gerek. Bâbıâli, II. Tahmasb’ın Revan’a saldırmasından sonra bu hareketinin intikamını ondan almakta kararlı idi. Ahmed Paşa’ya, II. Tahmasb ile barış yapması için değil, Kirmanşahan, Hemedan ve hatta Isfahan’ı alması için emir verilmîşti. Ahmed Paşa’nın bir ordu ile Hemedan yakınlarına kadar gidip sonra da barış için elçi göndermiş olması çok zayıf bir ihtimal gibi durmaktadır. Bizzat Ahmed Paşa tarafından kaleme alınan mektuptaki ifadeler bizim tezimizi destekler mahiyettedir. II. Tahmasb’ın ordusu hakkında gerekli malumatı toplayan Ahmed Paşa, yanındaki diğer paşalar ile yaptığı istişare sonunda İran ordusuna saldırmaya karar verdi. Fakat tam bu esnada, Ahmed Paşa’ya ve kethüdasına II. Tahmasb tarafından mektuplar geldi. Barış görüşmeleri için memur tayin edilmesini talep ediyordu. Ancak, görüşme için gönderilen kendi elçisinin hiçbir konuda yetkili olmadığı anlaşılınca Ahmed Paşa, görüşmeye yetkili birinin gönderilmesi için bir mektup yazdı. Ahmed Paşa, mektubunun cevabını beklerken Hemedan kalesindeki İran askerinin II. Tahmasb’ın ordusuna katıldığı haber alınınca II. Tahmasb’ın niyetinin vakit kazanmak olduğu anlaşıldı ve Osmanlı ordusu savaş vaziyeti aldı.146 II. Tahmasb, Ahmed Paşa’ya ve kethüdasına 13 Eylül günü birer mektup göndermiş, mektuplara
aynı gün içinde cevap verilmişti.147 Mektupların içerikleri
konusunda herhangi bir malumata sahip değiliz. Ama iki ordunun savaşmasına engel olabilecek kadar önemli teklifler taşımadığı anlaşılıyor.
143
Subhî,; Mecmua,; Bekir Kütükoğlu, bu olayın tarihini yanlış şekilde 12 Ağustos olarak veriyor, Jonas Hanway, 145 Cihanguşa,; Müstevfî,; Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib’e göre, Ahmed Paşa’nın elçi göndermekten maksadı II. Tahmasb’ın ordusunda barış yapılacağı ümidinî doğurup onları gafil avlamaktı, Hazin, 146 Mecmua 147 Subhî, 144
203
İki ordu 15 Eylül 1731’de 148
yakınlarında savaşa tutuştu.
Hemedan’a 6 saat uzaklıktaki Kurıcan Köyü
Safevî kaynakları savaşın, Ahmed Paşa ile görüşmekten
gelen elçilerin, top ateşi ile karşılanmasının yanlış anlaşılması sonucu başladığı kanaatindedir.149 Hangi sebeple başlamış olursa olsun savaş, Safevî ordusunun ağır mağlubiyeti ile sonuçlandı.150 Özellikle Muhammed Han Beluç
komutasındaki
birliklerin yenilip geri çekilmesi, Safevî ordusunun diğer kısımlarında da çözülmeye yol açmış, II. Tahmasb da savaş meydanını terk etmek zorunda kalıp Isfahan’a doğru çekilmîşti.151 Safevî ordusu savaşta ciddi zayiat verdi.152 İran ordusunun 20 bin kişilik piyadesinin tamamı, süvarilerinin de büyük kısmı savaş meydanında kaldı.153 II. Tahmasb’ın yenildiği haberi Isfahan’a 22 Eylül’de vardığında şehirde tam bir panik havası oluştu. Halk, bu yenilgiden sonra Osmanlı ordusunun Isfahan’a geleceği korkusu ile eşyalarını yok pahasına satıp Isfahan’ı terk etmeye başladı.154 Durumu haber alan Hemedan halkı, aman talebi ile Ahmed Paşa’ya elçiler gönderdi. Bu galibiyetten sonra Osmanlı ordusu 20 Eylül’de savaşmadan Hemedan’a girdi.155 Kurıcan galibiyeti haberi İstanbul’a Ekim ayının sonunda vardı. Ahmed Paşa’ya, kendisini ve yanındaki komutanlarını tebrik eden nameler gönderildi.156 II. Tahmasb’ın Revan’a saldırdığı öğrenildiğinde, Bâbıâlinin saldırıya geçtiği diğer istikamet Tebriz oldu. II. Tahmasb, Hekimoğlu Ali Paşa’nın Tebriz üzerine gelmek üzere hazırlık yaptığını haber alınca, Haziran ayında Tebriz’den Ebher tarafına çekilme ihtiyacı duymuştu.157 148
BOA. Mecmua,; Şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: Bekir Kütükoğlu, 15 Ağustos,), Ali Djafar-Pour, 15 Ağustos 149 Cihanguşa, 150 Şem’dânîzâde, , Tahranî,; Lutfali; Jonas Hanway,; Chronicle; Abraham. 151 Dürre,; Ali Djafar-Pour, Safevi ordusunun, Muhammed Han Beluç’un savaş meydanından savaşmadan firar ettiği için yenildiğini söylüyor. Hiçbir Farsça ve Osmanlıca kaynakta bu iddiayı destekleyecek bir bilgiye rastlayamadık, Djafar-Pour, 152 Cihanguşa, 153 Mecmua 154 Willem Floor,; Robert Mantran; II. Tahmasb’ı Kurıcan’da mağlub eden paşanın; Hekimoğlu Ali Paşa olduğunu söylerken fena halde yanılıyor, 155 Subhî,; Cihanguşa,; Şem’dânîzâde,; Mecmua,; Şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: Bekir Kütükoğlu, 16 Ağustos, İsmail Hami Danişmend, 17 Eylül , Vladimir Minorsky, 18 Eylül , 18 Eylül , Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib de, Kurıcan’dan sonra Osmanlı ordusunun Bağdat’a geri döndüğünü söylerken yanılıyor, Hazin, s 156 BOA.; Subhî,; M. Münir Aktepe; Kurıcan zaferinin, I. Mahmud’un iktiradının ilk zaferi olduğunu söylerken yanılıyor. İlk zafer, Revan’ı kuşatan II. Tahmasb’ın mağlub edilmesidir, 157 Cihanguşa, s.
204
Hekimoğlu Ali Paşa hazırlıklarını yaptıktan sonra harekete geçti. Osmanlı birliklerine saldıran Safevî kuvvetleri 5 Eylül günü Urumiye yakınlarında mağlub edildi.158 Paşa, 12 Eylül günü Urumiye sahrasına geldi159 ve 65 günlük bir kuşatmadan sonra 15 Kasım günü Osmanlı kuvvetleri Urumiye’ye girdi. Osmanlı kuvvetleri, 1736 yılına kadar Urumiye’de kaldılar.160 Urumiye’nin fetih haberi İstanbul’a 20 Aralık günü ulaştı.161 4 Aralık günü de Tebriz savaşmadan ele geçirildi
162
Hekimoğlu Ali Paşa’nın
Tebriz’i aldığı haberi de İstanbul’a 1732 yılının Ocak ayının ilk günleri vardı.163 Böylece II. Tahmasb, Nadir'in hem Azerbaycan hem de Irak-ı Acem'deki bütün kazanımlarını bir kaç ay içinde elden çıkarmış oldu. Bu noktada Osmanlı Devleti açısından, tüm saldırganlığına rağmen, II. Tahmasb'ın varlığının son derece olumlu olduğu açıktır. Olağanüstü askerî yeteneksizliği ile Nadir'in aldığı belli başlı yerleri tekrar Osmanlı Devleti’ne kaptıran II. Tahmasb, ayrıca Safevî tahtındaki resmi şah olarak Osmanlı Devleti’nin kazanımlarını teyit edebilecek antlaşmalar yapmaya yetkili olması nedeniyle, Osmanlı Devleti açısından bulunmaz fırsatlar sunmaktaydı. Kurıcan’da Ahmed Paşa’ya yenilen II. Tahmasb, Hekimoğlu Ali Paşa’nın da Tebriz üzerine yürüdüğünü haber almıştı. Bir an evvel antlaşma yaparak daha fazla Safevî toprağının işgal edilmesini engellemek istiyordu. Ayrıca Nadir, antlaşma yapılmadan evvel Horasan’dan dönüp kaybedilen toprakları Osmanlı kuvvetlerinden yine geri alacak olursa, II. Tahmasb’ın zaten zedelenmiş olan prestiji tamamen tükenecekti. Üstelik II. Tahmasb, Osmanlı kuvvetlerinin Isfahan üzerine yürümek üzere olduğunu haber almıştı.164 Barış talebinde bulunmaktan başka seçenek kalmamıştı.
158
Subhî, BOA. 160 BOA. Subh,; Şem’dânîzâde,; Şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: İsmail Hami Danişmend, 11 Ekim , Yılmaz Öztuna, 11 Ekim ; Vladimir Minorsky, C. E. Bosworth, kuşatmanın 1 ay sürdüğünü söylerlerken yanılıyorlar, 161 Subhî, 162 Cihanguşa,; Şem’dânîzâde; İsmail Ziyai Bey, M. Münir Aktepe, bu olayın tarihini yanlış şekilde 15 KÂsım olarak veriyor, ; Tebriz’in fethi esnasında Hekimoğlu Ali Paşa’nın yanında bulunan şair Hami Fetihname 163 Subhî, 164 Jonas Hanway, 159
205
II. Tahmasb, barış teklifinde bulunmak üzere elçisini Eylül ayının sonlarında Ahmed Paşa’ya gönderdi. Ahmed Paşa durumu İstanbul’a bildirdi. II. Tahmasb’ın teklifi ve mektupları 19 Kasım günü İstanbul’a ulaştı.165 20 Kasım günü yapılan toplantıda II. Tahmasb’ın talepleri değerlendirilmîş ve barış yapılmasına karar verilmîşti. Ahmed Paşa, görüşmeler için yetkili kılındı.166 Safevî heyeti 1731 yılının Aralık ayı sonlarında Hemedan yakınlarındaki Osmanlı ordugahına geldi.167 Görüşmeler sonunda 8 Ocak 1732’de Kirmanşahan’da, Ahmed Paşa ile Safevî elçisi arasında bir antlaşma metni üzerinde mutabakat sağlandı. Bu metne göre,
Revan, Tiflis, Gence, Şirvan, Şemahı, Dağıstan dolayları
Osmanlı
Devleti’ne; Tebriz, Erdebil, Erdelan, Huveyze, Luristan, Hemedan ve Kirmanşahan Safevi Devleti’ne bırakılıyordu.168 Ahmed Paşa antlaşmayı yapmak için acele etmişti. Çünkü Nadir’in Horasan’dan dönüp görüşmelere müdahale etme ihtimali vardı. Ayrıca Ahmed Paşa,
Nadir’in
tepkisini çekmemek ve antlaşmaya itiraz etmesini engellemek için, Nadir’in Horasan’a döndüğü tarihten itibaren Osmanlı kuvvetlerince alının yerlerin tamamını Safevî Devleti’ne bırakırken, sadece Aras’ın kuzeyindeki yerlerin Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinde kalmasını onaylamıştı. Aras nehri, iki ülke arasında sınır kabul edilmişti.169 Ahmed Paşa’nın çok geniş toprakları Safevî Devleti’ne bırakmasının sebeplerinden birinin, Nadir’i bu antlaşmaya razı etmek olduğu yukarıda ifade edilmişti. Ahmed Paşa’nın bizzat savaşarak aldığı bu topraklarda bir Osmanlı idaresi kurulmasının zorluğunu görmüş olması, antlaşmadaki cömertliğinin diğer bir sebebi olarak kabul edilebilir. Ahmed Paşa’nın Safevî Devleti’ne bıraktığı topraklar, Osmanlı Devleti’nin o toprakları elinde tutması için gerekli olan her türlü siyasî, dinî, sosyal, demografik ve ekonomik altyapıdan neredeyse tamamen yoksun konumdaydı. Bu noktada bazı araştırmacılarn, Ahmed Paşa’nın diplomatik yeteneksizliği nedeniyle böyle kötü bir
165
Subhî, BOA. Subhî,; Şem’dânîzâde, 167 Hanway, 168 Hanway, 169 Dürre,; Cihanguşa,; Rıza Şabani, II. Tahmasb’ın bu antlaşma ile, Nadir’in ele geçirdiği bütün toprakları kaybederek İstafahan’a döndüğünü söylerken yanılıyor, olay tam tersi şekilde cereyan etmiştir, 166
206
antlaşma
imzaladığını
iddia
ederlerken
Ahmed
Paşa’ya
haksızlık
ektikleri
170
kanaatindeyiz.
Ahmed Paşa, II. Tahmasb’ın elçisi ile yaptığı görüşmelerin tutanaklarını ve üzerinde anlaşılan antlaşma metnini İstanbul’a gönderdi. 6 Şubat 1732’de, SafevîOsmanlı antlaşmasına dair, Sadrazam Topal Osman Paşa’nın sarayında bir toplantı yapıldı.171
Alınan kararlar 7 Şubat günü I. Mahmud’a sunuldu. Padişah kararları
onayladı. Fakat I. Mahmud’un bir şartı vardı. “Ahmed Paşa görüşmelere başladığında Tebriz henüz alınmadığı için, Osmanlı Devleti’ne kalan yerler arasında Tebriz yoktu. Fakat
görüşmeler sürerken Tebriz alınmıştı. Bu durumda antlaşmada, Tebriz’in
Osmanlı Devleti’nde kalması yönünde bir düzeltme yapılmalıydı. Eğer Safevî elçisi bunu kabul etmez ve bu talep yüzünden antlaşmanın yapılamama ihtimali ortaya çıkarsa, bu sefer Erdebil ve Erdebil’in Kazvin tarafında kalan kısmı Safevî Devleti’ne, bunun karşılığında Erdebil’in Tebriz tarafında kalan kısmı ve Tebriz’in merkezinin Osmanlı Devleti’nde kalması için çaba harcamalı, bu da kabul edilmezse savaşa hazırlıklı olmalıydı”.172 Padişahın direktifleri 9 Şubat günü Ahmed Paşa’ya gönderildi.173 Fakat Ahmed Paşa, bu emir kendisine ulaşmadan, Bâbıâlinin başka talebi olmaz düşüncesi ile antlaşma metinlerinin birini İstanbul’a, diğerini de Nadir’e göndermişti. Bâbıâli tarafından antlaşma ile ilgili tek pürüz, Tebriz meselesi idi. Bu mesele halledikten sonra çok geniş toprak parçalarının terk edilmesini gerektiren bir antlaşma yapılmasında herhangi bir sakınca görülmemişti. Fakat Ahmed Paşa’nın, I. Mahmud’un gönderdiği ferman eline ulaşmadan, sanki Bâbıâli onaylamış gibi antlaşmanın birer nüshasını İstanbul ve Nadir’e göndermesi her iki tarafta da fırtınanın kopmasına yol açtı. Padişah’ın huzurunda 25 Şubat günü bir toplantı yapıldı174 ve Ahmed Paşa’nın gönderdiği kağıtlar huzurda okutuldu. I. Mahmud, görüşünü tekrarladı. “Görüşmeler başladığında Tebriz henüz Osmanlı kuvvetlerinin elinde değildi; ama görüşmeler
170
M. Alaaddin Yalçınkaya, BOA. Subhî,; Şem’dânîzâde, 172 BOA. BOA.; Subhî,; Şem’dânîzâde, 173 BOA. Subhî, 174 Subhî,; Şem’dânîzâde, 171
207
esnasında alındığına göre antlaşmaya dahil edilmeliydi. Aksi taktirde antlaşmayı bu şekilde kabul etmeyecekti”.175 Nadir de antlaşmanın metni kendisine Şubat ayının sonlarında vardığında, bu antlaşmayı kesinlikle onaylamayacağını söyledi.176 II) Antlaşma Sonrası Gelişmeler I. Mahmud her ne kadar ilk etapta itiraz etse de, daha sonra Ahmed Paşa’nın yaptığı antlaşmayı kabul etmişti.177
Fakat henüz antlaşmanın tasdiknamesi Safevî
tarafından gelmediği ve Nadir’in de ne yapacağı belli olmadığından, önce sudan bir sebeple Topal Osman Paşa’yı 12 Mart 1732’de azledip yerine, Hekimoğlu Ali Paşa’yı tayin etti. Paşa, Safevî Devleti ile savaş ihtimali tekrar doğarsa Padişah’a daha çok yardımcı olabilecek biri idi; çünkü Safevî Devleti ile 1725 yılından beri devam eden savaşların başından beri içinde bulunuyordu.178
Bu sırada Tebriz Seraskeri olan
Hekimoğlu Ali Paşa’ya da, bir an evvel İstanbul’a gelmesi bildirildi.179 Ardından Osmanlı hakimiyetinde kalacak yerlerin korunması için gerekli emirler gönderildi.180 Bâbıâlinin öngörüsü doğru çıktı. Nadir, Mart ayının sonlarında, daha evvel III. Ahmed devrinde gelen ve III. Ahmed’in hal’ edildiği öğrenilince Meşhed’te hapsedilen bir Osmanlı elçisini I. Mahmud’a gönderdi ve bütün Safevî toprakları boşaltılmadığı taktirde savaşa hazır olunmasını bildirdi. Aynı tehdidi havi bir mektubu da Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya göndermişti.181 Nadir’in bu tehditleri nedeniyle Bağdat kalesi ve çevresinin hemen güçlendirilmesine başlandı.182 Nadir’in bütün çabasına rağmen, antlaşma II. Tahmasb tarafından tasdik edildi.183 II. Tahmasb, Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaşmayı korumak istediğini Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya bildirmişti. Bâbıâli, antlaşmayı korumak için II. Tahmasb’ın, Nadir’e karşı koyması konusunda desteklenmesi ve bunun için elden ne geliyorsa 175
Subhî,; Şem’dânîzâde,; Bu görüşmeler esnasında I. Mahmud’un fikrine muhalefet eden ve Padişah’a sert çıkışlar yapan Şeyhülislâm Pammakçızade Abdullah Efendi ertesi gün azledildi, Ahmed Rifat Efendi, 176 Cihanguşa,; Dürre,; Jonas Hanway, 177 BOA. 178 Şem’dânîzâde,; Topal Osman Paşa’nın azlinde Darü’s-Saade Ağası Beşir Ağa’nın etkisi de vardı, 179 BOA. 180 BOA.; BOA.; BOA. 181 Cihanguşa,; Dürre,; Abdülkadir Özcan’ın, Nadir’in bu antlaşmaya karşı çıkmasını 1733 yılından sonra göstermesi doğru değildir, 182 BOA.; BOA. 183 BOA.; Jonas Hanway,
208
yapılmasını istiyordu.184 II. Tahmasb ile Bâbıâli, antlaşmayı hayata geçirebilmek için Nadir’e karşı güç birliği yapmaya çalışıyordu. Ayrıca Bâbıâli, Nadir’in nereye saldıracağını anlamaya çalışıyordu. Haziran ayında, Bağdat’ın Nadir’in olası saldırısına hedef olacağına kesin gözüyle bakılırken; Temmuz ayının sonunda bu saldırının, Tebriz üzerinden Şirvan üzerine olabileceğini düşünmeye başlayan Bâbıâli tedbirlerini o yöne kaydırdı.185 Oysa Nadir’in ilk hedefi artık Osmanlı hakimiyetindeki Safevî toprakları değildi. II. Tahmasb, davranışları ve tercihleri ile çevresi için artık çekilmez bir figür haline gelmişti. Nadir'in de II. Tahmasb'a siyasî açıdan bir ihtiyacı kalmamıştı. II. Tahmasb her ne kadar Nadir'in kontrolü altındaysa da, Şah olması nedeniyle yine de zaman zaman kendi kendine aldığı kararları uygulamaya çalışıyor ve çoğu zaman da Nadir'in kan ve para dökerek elde ettiği kazanımları ve mevzileri bir çırpıda harcıyordu. Nadir'in ne zamandan itibaren II. Tahmasb'ı tahttan indirmeyi planladığı meselesi belli değildir.186 Elimizde bu konu hakkında kesin bir bilgi yok. Fakat muhtemelen, Nadir'in zihninde bir his olarak dolaşan bu düşüncenin bir plan şeklinde uygulamaya konulduğu kırılma noktası, II. Tahmasb'ın, Nadir'in bütün ısrarlarına rağmen 1732'de Osmanlı Devleti ile antlaşma imzalamakta ısrar ettiği dönemdir. Nadir, Safevî-Osmanlı Antlaşması’nı kabul etmeyeceğini ilan ettiği Şubat 1732’den itibaren iki stratejiyi birlikte yürüttü. İlk politikası Osmanlı Devleti ile ilgiliydi ve İstanbul ve Bağdat’a gönderdiği elçiler vasıtasıyla aslında asıl ikna etmeleri gereken kişinin II. Tahmasb değil, kendisi olduğunu ilan etti. Ve kesinlikle ikna olmamıştı. İkna olması için gerekli olan şartları da Bâbıâlinin kabul etmesi mümkün değildi. Nadir, Osmanlı Devleti’ne gerekli uyarıları gönderirken, ikinci stratejisini II. Tahmasb’a karşı uygulamaya koydu. Herat’tan Isfahan’a gelirken geçen 5 aylık süre zarfında II. Tahmasb’ın hem Safevî ricali hem de İran halkının gözünden düşmesini sağlamak için gerekli bütün hamleleri yaptı. Ve kesinlikle de başarılı oldu.
184
BOA. BOA.; BOA. 186 Laurence Lockhart, Nadir’in II. Tahmasb’ı indirmeye, 1730’da Şiraz’da bulunduğu sırada karar verdiği kanaatinde. Lockhart’a göre Nadir, büyük bir ordunun başında zaferler kazanmanın tadını almıştı ve ihtirası da sonsuzdu. Bu pozisyonunu kaybetmemek için o andan itibaren II. Tahmasb’ı hal’ etmeyi planlamaya başladı, 185
209
Nadir, Safevî-Osmanlı Antlaşmasını reddettiğini Şubat ayında ilan ettikten sonra, rahat hareket edebilmek için önce Abdalî meselesine ağırlık verdi ve Herat’ı 16 Mart’ta ele geçirdi.187 Mart ayının sonlarında II. Tahmasb’a bir elçi gönderen Nadir, antlaşmanın imzalanmamasını istemiş, ayrıca bu antlaşmaya karşı gelmeyen diğer devlet adamlarını da kınadığını eklemişti.188 Yine aynı tarihlerde bütün İran coğrafyasına yolladığı fermanda, Nevruz’u müteakip Bağdat’a yürüyeceğini ilan etmişti.189 Nadir, de facto Safevî şahı gibi davranıyor ve gerçek iktidarın kimde olduğunu ilan ediyordu. Nadir, 28 Mart günü, Ramazan Bayramı’nda Herat’tan hareket etti190
ve 11
Nisan’da Meşhed’e ulaştı.191 Nadir, 10 Mayıs’da II. Tahmasb’ı tekrar uyardı. “Antlaşma kesinlikle onaylanmamalıydı. Ayrıca Kum’da buluşup bu durumu tekrar değerlendirmek gerekiyordu. Daha sonra Osmanlı Devleti’ni bütün Safevi topraklarını boşaltmaya ikna etmek için Bağdat üzerine yürünecekti”.192 Fakat II. Tahmasb bunları kabul etmemiş ve antlaşmayı onaylamıştı.193 Bunun üzerine Nadir, 30 Haziran’da Meşhed’ten Isfahan’a hareket etti.194 25 Ağustos’ta, yaklaşık 50 bin kişilik bir ordu ile Isfahan önlerine geldi.195
II. Tahmasb,
Nadir’in gelişinden ürktüğü için bir ara Reşt, Fars, Lahican taraflarına kaçmayı ya da Osmanlı topraklarına sığınmayı düşündüyse de, daha sonra bundan vazgeçti. Nadir geldiğinde; onu, Safevî hanedanını ortadan kaldırmaya niyetli olmakla suçlamış, ancak Nadir bunu yemin ederek reddetmişti. “Isfahan’a gelme nedeni,
Frenkleri ve
Osmanlıları Safevî topraklarından çıkarmaktı”. II. Tahmasb, çevresindekilerin Nadir’in niyetinin bozuk olduğu konusundaki uyarılarını dikkate almadı ve Nadir ile ordusunun Isfahan’a girmesine razı oldu.196 Isfahan’a girdikten sonra Nadir, II. Tahmasb’ın çevresindeki ricalı kazanmaya
çalıştı ve bunu başardı. Hemen hemen herkes II.
Tahmasb’ın tahttan indirilmesine razı olduktan sonra Nadir, Ağustos ayının sonunda II. 187
Mervî, Müstevfî, Cihanguşa,; Dürre, 189 Cihanguşa, 190 Cihanguşa,; Dürre, 191 Cihanguşa, 192 Cihanguşa, 193 İran 194 Cihanguşa, 195 Cihanguşa,; Maraşî,; Kronoloji,; Chronicle; Willem Floor, 196 Mervî; Kazvini, 188
210
Tahmasb şerefine bir ziyafet verdi.197 İyice sarhoş edilen II. Tahmasb bağlanarak Meşhed’e gönderildi. Halkın olası tepkisini azaltmak için de II. Tahmasb’ın yerine, henüz bir kaç aylık bir bebek olan II. Tahmasb’ın oğlu Abbas198, “III. Abbas” namıyle tahta çıkarıldı ve Kazvin’e gönderildi. Nadir de kendini saltanat vekili ilan etti.199 Bu olaydan sonra Nadir, bir daha Tahmasb-Kulu ünvanını kullanmadı. Unvan olarak Vekilü’d-devle ya da Naibü’s-saltana’yı tercih etti.200 Nadir, Safevî hanedanını bu tarihte tahttan tamamen indirmenin yol açabileceği tepkileri göz önüne alarak bu işi daha sonraya bırakmıştı. III. Abbas’ın şahlığı göstermelik bir saltanattan ibaretti. Nadir, devletin bütün işlerinin yegane karar vericisi olmuştu.201 III) Nadir'in Rusya İle İlişkileri Nadir, Kasım 1727’de Mazenderan’dan Rusya’ya gönderdiği elçi vasıtasıyla Rusya’dan, Gilan ve Lahican’ı boşaltmasını istemişti.202 Nadir’in Rusya ile diplomatik ilişki kurmak için yaptığı ilk teşebbüs budur. Fakat Rusya, Nadir’in elçisini tutukladı. Rusya için Nadir, henüz ciddiye alınacak siyasî bir aktör değildi. Nadir, elçisinden bir haber çıkmayınca, Rusya tarafından ciddiye alınması için önce adını önemli askerî başarılar ile duyurması gerektiğini anlamıştı. 1730 yılına kadar Nadir bir daha Rusya’ya elçi göndermedi. Nadir, Osmanlı Devleti’nden Hemedan ve Kirmanşahan’ı aldıktan sonra, bir elçisini 17 Temmuz’da, Gilan’daki Rus Generali Levanşov’a gönderdi ve Rusya’nın Hazar Denizi kıyısındaki Safevî topraklarını hemen boşaltmasını istedi. Ayrıca Rusya, bu güne kadar bu topraklardan topladığı vergileri de Safevî Devleti’ne iade etmeliydi. General Levanşov’un cevabı gayet pişkin ve gerçekçi oldu: 197
İran; Rıza-Kulu Han Hidayet, II. Tahmasb’ın tahttan indirilmesinin, Isfahan dışında ve Nadir’in konakladığı menzilde meydana geldiğini iddia eder, 198 Abbas, 5 Temmuz 1732 doğumlu imiş, Floor, 199 Mervî; Cihanguşa,; Dürre,; Keşmirî,; Kazvini; Maraşî,; Frere Bazin,; Müstevfî,; Tahranî,; Muhammed Haşim Asafi,; Jonas Hanway,; Chronicle,; Şeyh Muhammed Ali bin Ebu Talib, Nadir’in II. Tahmasb’a tahttan çekilmesini söylediğini, II. Tahmasb’ın da bunu kabul ederek tahttan feragat ettiğini söylerken yanılıyor, Hazin, 200 Laurence Lockhart, 201 Nadir, II. Tahmasb’ı tahttan indirirken yalnızca askerî gücüne güvenmemişti. II. Tahmasb’ın çevresinde bulunan ve II. Tahmasb’ın yeteneksizliklerinden bıkmış olan ricalin bu bıkkınlığı da Nadir’e cesaret veren unsurlardan biri olmuştur, Muhammed Ali Furugi, 202 Cihanguşa,; Lahican, Gilan eyaletinde, Sefid-rud’un doğusundadır, Vladimir Minorsky,
211
1- Rusya, Safevî Devleti’ne yardımda bulunmuştur. Afganlıların mağlub edilmesinde Rusya’nın verdiği silahların ciddi katkısı olmuştur. 2- Rusya’nın, Hazar Denizi’ndeki
varlığı Osmanlı Devleti’nin bir miktar askerini
Kafkaslarda tutmasına yol açmakta, bu da Safevî Devleti’ne daha rahat askerî harekette bulunma fırsatı vermektedir. 3- Hazar Denizi kıyısındaki toprakların sınır bölgeleri hâlâ Osmanlı Devleti’nin elindedir ve bu yüzden bu toprakların iadesini konuşmak için henüz erkendir.203 Levanşov durumu hemen Rusya’ya bildirdi. Rusya artık Nadir’i ciddiye alıyordu. Rus İmparatoriçesi, II. Tahmasb ile Hazar Denizi kıyısındaki topraklar konusunda yapılacak görüşmeler için General Levanşov ile birlikte özel danışmanı P. İ. Şapirov’u 15 Ağustos’da görevlendirdi.204 Görüşmeleri yapacak danışmana verilen direktifler, Rusya’nın politikasını açık şekilde ortaya koymaktadır: 1- Safevî Devleti’nin Osmanlı Devleti ile barış yapmasını engellemek, 2- II. Tahmasb’ı Rusya tarafına çekmek.
Şah’a, Rusya’ya yanaşırsa Rusya’nın,
Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’da ilerlemesine izin vermeyeceği garantisini vermek, 3- II. Tahmasb’ı ikna etmek için Osmanlı Devleti’nin, İstanbul’daki
sahte Safevî
şehzadesini ona karşı kullanmak üzere olduğunu kendisine haber vermek, 4- Eğer II. Tahmasb Rusya ile anlaşmak istemezse; Rusya’nın, Osmanlı Devleti ile sahte Safevî Şehzadesi’ni Safevi tahtına oturtmak için birlikte hareket edebileceğini bildirmek.205 Rusya ayrıca, Nadir’in 1727’den beri tutuklu bulunan elçisini de 1730 yılının sonbaharında serbest bıraktı.206 General Levanşov, Hazar Denizi kıyılarındaki toprakların durumu hakkında 1730 yılının sonlarında, II. Tahmasb’ın görevlendirdiği heyet ile ilk görüşmelerini yaptı. P. İ. Şafirov görüşmelere Nisan 1731’de katıldı.207 Yapılan görüşmeler sonunda Rusya, Gilan’ın tahliyesini kabul etti ve bu kararı bildirmek üzere Rus elçileri Haziran 1731’de Herat’ta bulunan Nadir’in yanına geldiler. Nadir de bu elçileri II. Tahmasb’ın yanına
203
Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu 205 Teyyüboğlu, 206 Bekir Kütükoğlu, 207 Teyyüboğlu, 204
212
gönderdi.208 Rusya, Safevî Devletini kimin yönettiğini fark ettiği için elçileri önce II. Tahmasb yerine Nadir’in yanına göndermişti. Fakat II. Tahmasb’ın, 1731’de Revan’a saldırmasından beri Osmanlı Devleti ile savaşıyor olması, bu elçiler ile II. Tahmasb’ın memurlarının görüşmelerini aksatmıştı.209 Ayrıca Rusya görüşmeleri sürdürürken, II. Tahmasb’ın Osmanlı kuvvetleri karşısında 1731 yılından beri sürekli geriliyor olması nedeniyle, Gilan’dan çekilme kararını da Temmuz 1731 tarihinde geçici olarak askıya aldı.210 ve II. Tahmasb ile Osmanlı kuvvetleri arasındaki mücadelenin sonucunu beklemeye başladı. Osmanlı Devleti ile II. Tahmasb arasındaki savaş sona erince Rusya-II. Tahmasb görüşmeleri de 21 Ocak 1732’de Reşt’de başladı.211 1 Şubat günü Reşt Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre Rusya, Kür Nehri’nin güneyindeki toprakları boşaltmayı kabul etmiş, Bakü ile Derbend’in iadesi ise Safevî kuvvetlerinin Revan’ı Osmanlı kuvvetlerinden alması şartına bağlanmıştı.212 Rusya’nın, Hazar Denizi kıyısındaki bu kadar geniş bir sahayı terk etmeyi kabul etmesi, yalnızca Nadir’in enerjik askerî ve diplomatik çabalarından kaynaklanmıyordu. Rusya’nın uluslararası arenadaki durumu kötüleşiyordu. Avrupa’da kendisine karşı Osmanlı Devleti, İsveç, İngiltere, Fransa ve Prusya’dan oluşan bir ittifak oluşuyordu. Ayrıca Rusya için Hazar Denizi kıyısındaki toprakları elinde tutmak, mali ve askerî açıdan gittikçe zorlaşıyordu. Terk ettiği toprakların Osmanlı Devleti’ne bırakılmaması şartıyla, elinde tuttuğu Hazar Denizi kıyısındaki topraklardan vazgeçmeyi politikasına daha uygun bulmuştu.213 Rusya, siyasî önceliğinin Hazar Denizi kıyısındaki toprakları elinde tutmak olmadığını, asıl amacının bu toprakların Osmanlı Devleti’nin eline geçmemesi olduğunu açıkça ortaya koymuştu. Rusya, Kafkaslarda Safevî Devleti’ni değil Osmanlı Devleti’ni kendine rakip olarak kabul ediyordu. Hazar Denizi kıyılarının tekrar Safevî Devleti’ne iadesi Rusya açısından siyasî bir problem olarak görülmemişti. Fakat Rusya,
208
Cihanguşa, Cihanguşa, 210 Teyyüboğlu, 211 Vladimir Minorsky, 212 Cihanguşa,; Minorsky,; Antlaşmanın metni için bkz., J. C. Hurewitz, 213 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, ; B. Spuler’ın; Rusya’nın Gilan’ı, Gilan’ın aşırı sıcak iklimi yüzünden terk ettiğini söylemesine katılmamız söz konusu dahi değildir, 209
213
Nadir’in Herat seferi sonuçlanıncaya kadar tahliye işlemini başlatmadı.214 Rusya, Nadir’in Osmanlı Devleti’nin Kafkaslar’da ilerlemesini engelleyecek bir lider olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Buna kani olduktan sonra Nadir’e bir müttefik gibi davranacak ve Nadir’in durumunu Osmanlı Devleti’ne karşı zayıflatabilecek her türlü hareketten kaçınacaktır. Nadir, 11 Nisan’da Meşhed’e geldikten sonra Rusya’nın Gilan ve Astara’yı boşaltmayı kabul ettiğini; Bakü ve Derbend’in ise, Revan Osmanlı kuvvetlerinden geri alınınca boşaltılacağını haber aldı.215 Nadir, 12 Mayıs’ta Ebiverd’e vardığında, Rusya’nın Gilan’ı tahliye etmeye başladığını haber vermeye gelen Rus elçilerini kabul etti.216 Rusya, Gilan’ın tahliyesini Temmuz 1732’de tamamladı.217
C) Nadir ile Osmanlı Devleti Başbaşa I) Nadir Osmanlı Topraklarında Nadir, ayağına bağ olan II. Tahmasb’dan kurtulmuştu. Rusya ile yapılan görüşmeler sonucunda Rusya’nın Safevî topraklarının bir kısmından çıkması da sağlanmıştı. Rusya’nın diğer yerleri boşaltması da Osmanlı kuvvetlerinin Kafkaslardan çıkarılması şartına bağlanmıştı. Nadir’in önünde iki şık vardı. Birinci şık doğrudan Gence, Revan ve Tiflis’e saldırıp Osmanlı kuvvetlerini bu bölgelerden çıkarmaktı. Bu şık, çok geniş bir sahada uzun askerî mücadeleyi gerektirecekti. Diğer şık, Nadir’e daha makul gelmişti. Savaşı Osmanlı topraklarına taşıyıp Bağdat’a saldırmak ve Osmanlı kuvvetlerinin Kafkaslardan kendiliğinden çekilmesini sağlamak. Bâbıâli böylece, Kafkaslarda kalmakta ısrar ettiği sürece Bağdat’ı her an kaybetme tehlikesi ile birlikte yaşamak zorunda kalacağı
mesajını almış olacaktı. Ayrıca eğer Bağdat ele
geçirilebilirse, Hindistan-Basra-Bağdat-Akdeniz ticaret yolunun kontrolü de, yani çok önemli bir vergi kaynağı da Nadir’in eline geçmiş olacaktı.218 II. Tahmasb’ın tahttan indirilmiş olmasının yarattığı kızgınlık ve bunun ortaya çıkaracağı olası muhalefetin
214
Cihanguşa Dürre, 216 Cihanguşa, 217 Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, 218 Peter Avery, ; Robert Mantran, 215
214
önüne geçmek için Nadir’in aynı zamanda önemli bir zafere de ihtiyacı vardı. Bağdat ve el-Cezire’deki Şiîlerce kutsal kabul edilen Necef ve Kerbela gibi yerlerin ele geçirilmesi ise Nadir’e hiç şüphesiz kutsal bir prestij sağlayacaktı.219 Nadir, planını uygulamaya koydu ve Isfahan’dan ayrılıp Kasım ortalarında Kirmanşahan’a geldi.220 Bâbıâli de Nadir’in II. Tahmasb’ı tahtan indirdiğinden, Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’nın gönderdiği mektuplar sayesinde, Kasım ayı başlarında haberdar oldu. Yapılan toplantılar sonunda, sınırdaki kalelere mühimmat ve asker göndermeye başlandı.221 Nadir’in Kirmanşahan’a geldiğini Aralık ayının başında haber alan Bâbıâli, onun orada kışlayacağını düşünmüştü. Kerkük Kalesi’nin korunması için Ahmed Paşa’ya emir verildi. Nadir’in kışın bir askerî harekete girişeceğine ihtimal verilmemişti.222 Nadir ise Bağdat üzerine yürümek için 10 Aralık’ta Kirmanşahan’dan ayrıldı.223 13 Aralık 1732’de Zohab’tan Osmanlı topraklarına giren Nadir, 1735 yılına kadar aralıksız sürecek savaşların da kapısını açmış oldu.224 Nadir önce Zohab kalesini ele geçirdi ve Derne Beyi Ahmed Paşa’yı da esir etti, ardından da Zohab kalesinin güçlendirilmesini ve erzak depolanmasını emretti.225 Zohab’da 5-6 gün bekleyen Nadir, 18 Aralık günü Zohab’dan hareket etti ve Derne’yi bastı. Durum, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa tarafından hemen İstanbul’a bildirildi.226 Nadir burada, askerînin bir kısmını Kerkük, bir kısmını da Erbil üzerine
219
Nadir, mali sıkıntısına çare bulmak için ise mansıblara 1732 yılından itibaren satış yoluyla atama yapmaya başladı. Örneğin Isfahan valiliğinin fiyatı 80 bin tumandı. Paraya ihtiyaç duydukça bir mansıbın önce yöneticisini azlediyor, daha sonra istediği parayı vereni o mansıba atıyordu, Willem Floor 220 Dürre,; Müstevfî 221 BOA. 222 BOA. 223 Cihanguşa, 224 Subhî,; Robert Olson, Nadir’in 1732’de Osmanlı Devleti ile tekrar savaşa başlamasının nedenini, II. Tahmasb ile Osmanlı Devleti arasında yapılan antlaşmada, Osmanlı Devleti’ne geniş İran toprakları bırakılmış olmasına değil, antlaşmada Safevî esirleri hakkıda bir hüküm bulunmamasına bağlıyor. Bu yoruma katılmamın mümkün olmadığı kanaatindeyiz, Olson, 225 Cihanguşa,; Dürre,; Subhî,; Kronoloji, 226 Cihanguşa,; Şem’dânîzâde,; Jonas Hanway,; Kronoloji,; Şem’dânîzâde Fındıklılı Süleyman Efendi’nin, Nadir’in bu Derne baskınını, II. Tahmasb’ın tahtan indirilmesinden önce göstermesi hatalıdır, Şem’dânîzâde,
215
gönderdi.227 Sonra kendisi de Kerkük’e geldi ve kuşatma ile ilgili tâlimatları verdikten sonra Bağdat üzerine harekete etti.228 Kerkük kuşatması 26 Aralık’ta başladı.229 Nadir’in Bağdat civarına saldırdığı haberi İstanbul’a 1733 yılı Ocak ayının başında ulaştı.230 Sadrazam’ın huzurunda yapılan toplantıda son durum değerlendirildi. Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’nın serasker tayin edilmesine ve Bağdat’a bir an evvel asker gönderilmesine karar verildi.231 Nadir ise 9 Ocak’ta, Bağdat’a 18 saat mesafedeki Adene Köprüsü’ne geldi.232 Fettah Bey komutasındaki bir Osmanlı keşif birliğini 11 Ocak’ta dağıttı.233 12 Ocak’ta ise Samarra’da Dicle’yi geçip Bağdat’a hareket etti.234 Fettah Bey’in mağlub olduğunu haber alan Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa, Nadir’in ordusu hakkında bilgi almak için bu defa, Köy sancağı beyi Mehmed Paşa’yı gönderdi. Nadir 16 Ocak’ta, Mehmed Paşa’nın birliğini de dağıtıp paşayı da esir aldı.235 17 Ocak’ta Bağdat önlerine gelen Nadir236,
Bağdat’a iki fersah uzaklıktaki Seren
237
Tepe’de konakladı.
Safevî ordusunun hareketini haber alan Bağdat civarındaki köylerin ahalisi de Bağdat’a sığınmıştı.238 Zaten zahire problemi olan Bağdat için, bu yeni gelenler Bağdat kalesinin direncini azaltmaktan başka bir işe yaramamıştı. Etrafında yaptığı bir keşif sonucu Bağdat Kalesi’nin hücumla alınamayacağını gören Nadir, Bağdat’ı açlık ile düşürmeye karar verdi.239 Bunun için Bağdat’ın tam bir 227
Subhî,; Kerkük hakkında bkz., J. H. Kramers,; Kerkük Cihanguşa,; Vak’anüvis Subhî Mehmed Efendi, Nadir’in Kerkük kuşatmasını bizzat yürüttüğünü ve Kerkük’ü alamayıp geri çekildiğini söylerken yanılıyor. Nadir, Kerkük kuşatmasını bizzat yürütmüş değildir, Subhî, 229 Subhî, Kerkük’ü alamayan Safevî birliklerinin geri çekildiğini söylerken yanılıyor. Bu birlikler, Topal Osman Paşa’nın gelmesi üzerine, yani Temmuz 1733’de geri çekilmişlerdir,; Münir Aktepe, Nadir’in bu kuşatma sonunda Kerkük’ü ele geçirdiğini söylerken yanılıyor, 230 BOA. 231 Subhî, s; Şem’dânîzâde, 232 Subhî, 233 Cihanguşa 234 Subhî, 235 Cihanguşa, 236 Cihanguşa,; şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: M.Münir Aktepe, Aralık 1732, Vladimir Minorsky, Aralık 1732, Yusuf Hâlâçoğlu, Haziran 1733 ; Başından sonuna bir Osmanlı tarihi yazdığı iddiasındaki Stanford Shaw ise, eserinde bu olayın adını bile anmamaktadır, 237 Cihanguşa,; Mirza Mehdi Han Esterabadi, Nadir Şah hakkında yazdığı ilk eserinde, bu mevkinin adını Seyrantepe olarak yazmış ; daha sonra Nadir Şah hakkında yazdığı ikinci eserinde, bu kez Serentepe olarak vermiştir . Biz, ikinci eserinde geçen ismi doğru olarak kabul ettik; A. A. Duri ise, Nadir’in Bağdat’ı 1737 yılında da kuşattığını söylüyor ve 1733 kuşatmasından ise hiç söz etmiyor. Biz henüz, bu 1737 kuşatması hakkında bir bilgiye ulaşamadık, 238 BOA.; BOA. C 228
216
kuşatma altına alınması lazımdı ve bunun başarılması için de Dicle’nin batı kıyısı da ele geçirilmeliydi. Önce Dicle’nin karşısına 10 bin kişilik bir süvari birliği geçirildi.240 Durumu öğrenen Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa, bu birlikleri dağıtmak üzere Memiş Paşa’nın komutasında bir Osmanlı birliği gönderdi; ancak yenilen Osmanlı kuvvetleri kaleye sığınmak zorunda kaldı.241 Osmanlı kuvvetlerinin bu yenilgisinden sonra Safevî kuvvetleri, Dicle’nin batı kıyısındaki Köhne Bağdat isimli semti ele geçirdiler.242 Böylece Bağdat her iki yakadan da kuşatma altına alınmış oldu. Bu olaydan sonra Samarra, Kufe ve Kerbela’dan gelen heyetler Nadir’e itaatlerini bildirdiler.243 Bu esnada, Nadir’in Dicle üzerine kurdurduğu köprü 20 Ocak’ta tamamlandı. Nadir, bu köprü sayesinde karşı tarafa bir miktar asker geçirdi.244 Fakat köprü kısa süre sonra yıkılmıştır.245 Nadir, Bağdat’ı her iki taraftan kuşatma altına almışken Bâbıâli, Bağdat’a asker toplamak için gerekli emirleri göndermekle meşguldü.246 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa, Ocak ayının sonlarında İstanbul’a varan mektubunda, hemen bir serasker tayin edilip en az 60 bin kişilik bir ordunun Bağdat’ın yardımına gönderilmesini talep ediyordu.247
Bağdat’a
yakın
sancak
beylerinin
yardımlarının
Bağdat’ı
kurtaramayacağını anlayan Bâbıâli, Şubat ayının başlarında Erzurum Valisi ve eski sadrazam Topal Osman Paşa’yı Musul Seraskeri olarak tayin edip Bağdat’ın yardımına gitmekle görevlendirdi.248
239
Mervî; Laurence Lockhart ise, Nadir’in Bağdat’ı açlıkla düşürmeye daha başından karar verdiği kanaatindedir. Çünkü Nadir, Bağdat gibi çok güçlü surları olan bir şehri kuşatmaya gelirken kuşatma toplarını getirmemiştir. Bu da Nadir’in, daha en başından niyetinin Bağdat’ı açlık ile düşürmek olduğunu göstermektedir, 240 Mervî 241 Mervî 242 Mervî 243 Mervî 244 Cihanguşa,; Dürre,; Mervî 245 Dürre, 246 BOA.; BOA.; BOA. 247 BOA. 248 BOA.; Eserin tarihçe kısmını yazanlar, Şah II. Tahmasb’ın emri ile Nergis Han’ın Musul’a saldırması üzerine, bunu savaş sebebi sayan Osmanlı Devleti’nin Topal Osman Paşa’yı Bağdat’a gönderdiğini yazıyor ki, bu tarihte artık ne Şah II. Tahmasb şahtır ne de Topal Osman Paşa’nın harekete geçmesinin sebebi Nergis Han’ın Musul saldırısıdır, Musul
217
Topal Osman Paşa, serasker olarak görevlendirildiğine dair fermanı 24 Şubat’ta aldı.249 Kısa sürede hazırlıklarını tamamlayan Paşa, kış mevsiminin şiddetine rağmen 5 Mart günü Erzurum’dan hareket etti. 250 Bâbıâli Bağdat’a ordu göndermek için elinden geleni yaparken; Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa ise, Şubat ayının ortalarında bir huruç hareketi ile Bağdat Kalesi çevresindeki Safevî ordusunu dağıtmayı denedi, ancak mağlub olan Osmanlı kuvvetleri yine kaleye sığınmak zorunda kaldılar.251 Ahmed Paşa’nın bu hareketinden sonra Nadir, Bağdat kalesinin çevresine havaleler ve küçük bir kale yaptırıp Bağdat’ı Mart ayının başlarında dört taraftan top ateşi altına almaya çalıştı.252 Aynı tarihlerde Beni Lam kabilesi reisi Şeyh Abdülbaki, Nadir’i ziyarete geldi ve Huveyze valisi ile birlikte Basra’yı kuşatmak için izin istedi. Nadir bu teklifi uygun görüp Basra’yı kuşatmaları için izin verdi.253 Nadir, Bağdat üzerindeki baskısını arttırırken; Topal Osman Paşa seri şekilde hareket edip o kış şartlarında ve üstelik oldukça yaşlı ve hasta olmasına rağmen, oniki gün gibi kısa bir süre sonunda, 17 Mart günü Diyarbekir’e geldi.254 Kendisine, talep ettiği her şey gönderilmîşti. Bâbıâlinin mazeret dinlemeye tahammülü yoktu.255 Bâbıâli de, Nadir’in savaşı Osmanlı topraklarına taşımasına mukabil, Nadir’i Bağdat kuşatmasından vazgeçirmek için aynı taktiği izlemiş ve Azerbaycan taraflarından Safevî topraklarına saldırma planı yapmıştı. Bunun için, Kırım hanına gönderilen namede son siyasî durum özetlendikten sonra, Safevî topraklarına yapılacak yağma amaçlı hücumlar için 10 bin Tatar askerinin iki Sultan komutasında bir an evvel Dağıstan üzerinden gönderilmesi talep edilmîşti.256 Nisan ayında bu Tatar askerinin nasıl hareket edeceği belirlendi. Tatar askeri, Şirvan Hanı Sorhay Han, Revan Seraskeri Vezir İbrahim Paşa ve Gence Muhafızı Genç Ali Paşa’nın emri altında, uygun görülen 249
BOA.; BOA.; Subhî, BOA.; BOA.; BOA. Subhî, 251 Cihanguşa, 252 Cihanguşa, 253 Cihanguşa, ; Muhammed Muhsin Müstevfî, Nadir’in Basra’yı aldığını söylerken yanılıyor, Nadir hiçbir zaman Basra’yı alamamıştır, Müstevfî,; İnayetullah Fatihi Nejat,; Osmanlı yönetiminin genellikle düşük seviyede tutulduğu ve bölgedeki etkili Şeyhlerin yönetime dahil edildiği Basra, el-Cezire’nin nehir yollarını ve Basra Körfezi’ni kontrol etmek için mükemmel bir konuma sahipti, R. Hartmann,; Dina Rızk Khorur,; Halil Sahillioğlu,; Abdülhalık Bakır,; Basra 254 BOA.; BOA.. 255 BOA 256 BOA.; BOA. 250
218
yerlere saldırılacak ve Safevî topraklarına azami zarar verilecekti. Bu saldırılar, Safevî Devleti bir barış antlaşması yapmayı kabul edinceye kadar devam edecekti.257 Topal Osman Paşa’ya da, daha evvelki seraskerlerin Nadir’e karşı yaptıkları hatalar özetlenerek, savaşırken nelere dikkat etmesi gerektiği Nisan ayının sonlarında bildirildi.258Ayrıca eğer Safevî ordusu Osmanlı kuvvetleri karşısında tutunamaz da geri çekilirse, Safevî ordusu takip edilip
Safevî toprakları yağmalanacaktı.259 Bâbıâli,
Ahmed Paşa’ya da moralini bozmamasını iletmişti. “Topal Osman Paşa yoldaydı ve Bağdat’ın kurtarılmasına az kalmıştı”.260 Topal Osman Paşa, 27 Nisan günü Diyarbakır’dan ayrıldı.261 Nadir ise Topal Osman Paşa’nın yaklaşmakta olduğundan habersiz, Bağdat’ın açlık yüzünden teslim olmasını beklerden Mayıs ayı içinde Necef’e gitti262 ve Haziran ayında geri döndü.263 Nadir’in mali durumu kötü idi. Uzayan ve kısa sürede bitecek gibi görünmeyen kuşatma, hiçbir mali getirisi olmayan büyük bir gider kuyusuna dönüşmüştü. Nadir, ordunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için İran halkından ekstra vergiler toplanması hususunda Isfahan’a sürekli emirler gönderiyordu.264 Nadir, Bağdat ulemasına yazdığı mektuplarla da ise daha fazla kan dökülmeden Bağdat’taki paşaları barışa ikna etmelerini önerirken265 Topal Osman Paşa’nın Bağdat üzerine geldiğini haber aldı. Nadir ilk olarak, Osmanlı ordusunun yön değiştirmesini ya da ikiye bölünmesini sağlamak için, Şam taraflarına yağma amaçlı akınlar düzenlemeyi düşündü.266 Fakat bu planı uyguladığına dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. Nadir, bu planın uygulanmasının, kendi ordusunu da zayıflatacağını düşünmüş ve vazgeçmiş olmalıdır.
257
BOA.; BOA. BOA. 259 BOA. 260 BOA. 261 BOA.; BOA. 262 Mervî; Necef, Hz. Ali’nin mezarının bulunması nedeniyle Meşhed-i ali olarak da anılır, İsmet Parmaksızoğlu,; E. Honigman, 263 Mervî 264 Willem Floor,; Nadir, II. Tahmasb’ı tahttan indirdiğinde İran coğrafyasının kırsal kesiminde ekonomik durum tam bir felaketti. Alessandro Bausani, ne Osmanlı ne de Afgan istilasının İran’a, Nadir’in vergi politikaları kadar zarar vermediğini söylüyor,; Ann Katherine Swyford Lambton,. 265 Münşeat, 266 Mervî I 258
219
Topal Osman Paşa yaklaşırken, Bağdat’ta da durum son derece kritikti. Açlıktan bunalan yüzlerce insan hergün Safevî ordusuna sığınmaktaydı.267 Topal Osman Paşa’yı karşılamaya hazırlanan Nadir, Tebriz hakiminden asker isterken268, Topal Osman Paşa da 18 Haziran’da Musul’dan hareket etti.269 Hareket esnasında Padişah’ın yeni bir fermanı Paşa’ya ulaştı.270 26 Haziran’da Zap Suyu kenarına gelen Paşa271, 1 Temmuz günü Kerkük’ü kuşatmadan kurtardı. 3 Temmuz günü de Bağdat’a hareket etti.
272
Paşa, bu hareket esnasında hem askerin su ihtiyacını
daha rahat karşılayabilmek hem de nehir yoluyla gelen erzak ve mühimmatın orduya rahatça ulaşmasını sağlamak için Dicle’ye yakın bir yol takip etmişti.273 Bağdat’ın da tahammülü tükeniyordu. Açlık hem halkın hem de askerin sabrını zorluyordu. Açlığa dayanamayan sivil ve askerler, surlardan inip Safevî ordusuna sığınıyordu. Ahmed Paşa askeri zaptedemez olmuştu. Bu durum karşısında Nadir’i oyalamak ve Topal Osman Paşa gelinceye kadar Nadir’in Bağdat üzerindeki baskısını azaltmak için Nadir’e, Safer ayının sonlarında (3-11 Ağustos) Bağdat’ı boşaltacağını bildirdi.274 Nadir için artık bu vaatlerin bir önemi yoktu. Bağdat’ın teslimini belirleyecek unsur Ahmed Paşa’nın verdiği söz değil, Topal Osman Paşa ile girişeceği savaşın sonucu olacaktı. Nadir, Bağdat’ın kuşatmasında bir miktar asker bırakarak, Topal Osman Paşa’yı karşılamak üzere 19 Temmuz’da Bağdat önlerinden ayrıldı.
275
İki ordu 19 Temmuz
1733 Pazar günü Ducum’da karşılaştılar.276
267
Mervî; Bağdat halkı köpek yemeye başlamıştı, Stephen Hemsley Longrigg, BOA. 269 Subhî,; Tarih; 270 Tarih, 271 Subhî, s 272 Subhî,; Jonas Hanway, 273 Tarih, 274 Dürre,; Cihanguşa, 275 Cihanguşa, s; Musaffa Muhammed Efendi’nin, Nadir’in 8 aydır süren Bağdat kuşatmasını kaldırıp Kerkük ve Şehrizor taraflarına çekildiğini söylemesi doğru değildir, Nadir ne kuşatmayı kaldırmıştır ne de Kerkük tarafına çekilmîştir, Musaffa, s. 123; aynı hataya Robert Olson da düşmüş, Nadir’in Topal Osman Paşa üzerine giderken Bağdat kuşatmasını kaldırdığını yazmıştır, Olson, 276 BOA. BOA.; BOA.; Cihanguşa,; Hollandalı tüccarlar, Ducum savaşının tarihi için 17 Temmuz tarihini verirken yanılıyorlar, Willem Floor, 268
220
Topal Osman Paşa, ordugahını Dicle’nin kıyısına kurmuştu. Böylece Nadir’in ordusu ile nehir arasına girip Nadir’in askerlerinin nehirden su içmesini engellemiş oldu. Paşa’nın yanında ayrıca 105 tane de top vardı. Nadir ise yanında hiç top getirmemişti.277 İlk saldırıyı Nadir’in tüfekli askerleri yaptı. Osmanlı askeri bu saldırı karşısında geri çekildi ve ardına sığındığı siperlerden Safevî ordusuna zayiat verdirmeye başladı. Topal Osman Paşa, Osmanlı ordusunun çevresini tüfekli Yeniçerilerle çevirmişti. Safevî ordusu, yoğun tüfek ateşi ve güneşin altında susuzluktan yavaş yavaş çözülmeye başladı. Nadir bile atından bir iki kez düşmüştü. Su içmek için bir su kaynağına hücum eden Safevî askerlerine, Osmanlı birliklerinin baskın vermesi sonucu Safevî ordusunda dağınık bir ricat başladı. Nadir ve dağılan Safevî ordusu Mendelic’e çekildi.278 Nadir’in yenildiği haberi Bağdat’a ulaşınca Ahmed Paşa, Bağdat dışındaki Safevî askerlerine saldırdı ve onları dağıtarak Bağdat’ı kuşatmadan kurtardı.279 Kuşatma esnasında Badat’da 110 bin kadar kişi ölmüş ve koskoca kalede sadece 30 tane at kalmıştı.280 Nadir'in, 9 aylık bir kuşatma sonrası Bağdat’ı alamaması, aslında hem Nadir'in hem de ordusunun kapasitesini ve yeteneklerinin sınırlarını göstermesi bakımından önemlidir. Geniş alanlarda geniş manevralar yaparak, sahte ricatların ardından şiddetli süvari hücumlarıyla düşman saflarında korku ve panik yaratmak üzerine kurulu bir savaş taktiği izleyen Nadir'in, uzun soluklu, profesyonel topçu ve lağımcı birlikleri gerektiren kuşatma savaşlarında başarılı olma ihtimali çok zayıftı. Nitekim Osmanlı kuvvetlerince savunulan Basra, Bağdat, Musul, Kars ve Gence’nin Nadir tarafından alınamaması bunun açık bir göstergesidir. İran coğrafyasındaki kuşatmalarda da Nadir bazen bir kale önünde 1 sene boyunca beklemek zorunda kalmıştı. Nadir’in Ducum’daki yenilgisine gelince, Nadir’in Ducum’daki en büyük dezavantajı, 9 aydır Bağdat’ı kuşatan yorgun ve bezgin bir ordu ile, Topal Osman 277
Abraham Kronoloji,; Cihanguşa,; Dürre,; Keşmirî,; Mervî; Hazin, , Müstevfî,; Muhammed Haşim Asafi,; Jonas Hanway,; Fesai, Topal Osman Paşa’nın sadrazam olduğunu söylerken yanılıyor, sabık sadrazam idi,; Savaşın seyri hakkındaki bir anlatım için bkz, Tarih, yapan Ermeni komutanların listesi için bkz., Abraham,; Abdülhüseyin Şehidi, Nadir’in burada Topal Osman Paşa karşısında aldığı yenilgiden hiç söz etmez, 279 Cihanguşa,; Hazin,; Necdet Sakaoğlu, Bağdat’ın kaybedildiğini söylerken fena halde yanılıyor, 280 Tarih; İnayetullah Fatihi Nejat, Nadir’in Bağdat kuşatmasını kaldırmasının sebebini, Muhammed Han Beluç isyanı olduğunu söylüyor ve Nadir’in Topal Osman Paşa’ya yenilmesinden hiç söz etmiyor, 278
221
Paşa’nın dingin ve savaşa istekli askerinin karşısına çıkmış olmasıdır. Temmuz ayının sıcağında, kuşluk vaktinden ikindi vaktine kadar su içmeden savaşmak, Nadir’in askerlerinde güç ve istek bırakmamıştı. Nadir’in yenilgisindeki diğer bir faktör, bu savaşta,
daha
evvelki
savaşlarda
uyguladığı
taktiği
uygulamaması
ya
da
uygulayamamasıdır. Nadir’in klasik savaş taktiği, süvarilerinin önce sahte bir hücum sonrası bozulmuş gibi kaçmalarıdır. Bu kaçış bazen 1 saat boyunca sürmektedir. Düşmanın, Nadir’in ordusunun bozulduğuna inanıp süvarilerin peşine düşmesi, taktiğin ikinci aşamasıdır. Süvariler, peşlerindeki düşman askerini topların önüne kadar getirdikten sonra düşman askeri ilk şoku, burada karşılaştığı topçu ateşi karşısında yaşar. Fakat bozulan savaş nizamına dönmelerine imkan kalmamıştır; çünkü bu esnada kaçmış olan süvariler geri dönmüş ve savaş nizamı bozulmuş olan düşman ordusuna saldırmışlardır. Sonuç genelde Nadir’in zaferi ile sonuçlanmaktadır. Oysa Ducum’da Nadir, Topal Osman Paşa’yı piyadeleri ile yenmeye çalışmış ve tüfeklerden geçilmez bir set kuran yeniçerilerin karşısında bu piyadelerinin yok olmasını seyretmiştir. Yerinden kıpırdamayan bu tüfekli yeniçeri birlikleri karşısında Nadir çaresiz kalmıştır. Topal Osman Paşa’nın Ducum’daki en büyük başarılarından biri ise, savaş bitmeden askerînin harp düzenini bozmasına izin vermemesidir.281 Topal Osman Paşa, 24 Temmuz’da Bağdat’a girdi. Ducum zaferini haber alan Timur Paşa da, Bağdat’ın kuşatılmasına misilleme olarak Tebriz üzerine yürümüştü. Önce Selmas, Hoy, Tesuc ve Urumiye tarafları yağma edilmîş, Tebriz hakimi Lutfali Han, Timur Paşa’ya karşı koyamayacağını anlayınca kenti boşaltarak Meraga taraflarına çekilmîşti. 7 Ağustos’ta Tebriz Osmanlı kuvvetlerinin eline geçti. Topal Osman Paşa’nın tavsiyesi üzerine, Tebriz Kalesi’nin yıktırılmasına karar verildi. 282 Topal Osman Paşa, Bağdat’taki zahire kıtlığı nedeniyle 10 Ağustos’ta Bağdat’tan Kerkük’e hareket etti283 ve Ağustos ayının ortalarında İstanbul’a gönderdiği mektub ile, hastalığı nedeniyle seraskerlik görevinden affedilmesini istedi. Fakat Bâbıâli, böyle
281
Michael Axworthy’ye göre, Nadir’in Ducum’da yenilmesinin en önemli sebeplerinden biri kuvvetlerinin bir kısmını Bağdat kuşatmasında bırakarak ordusunu ikiye bölmesidir. Nadir’in Ducum yenilgisinin bu kadar basit şekilde açıklanabileceği kanaatinde değiliz, 282 BOA.; Cihanguşa,; Subhî,; I. Mahmud 283 BOA. BOA.; Cihanguşa,
222
kritik bir anda serasker değiştirmeyi uygun görmediği için, Topal Osman Paşa’nın talebini kabul etmemişti.284 Nadir’in mağlubiyet haberi İstanbul’a Ağustos ortasında ulaştı.285 İstanbul’da tam bir bayram havası oluşmuştu. Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa, kuşatma esnasında gösterdiği kahramanlık nedeniyle taltif edildi.286 Fakat Bâbıâli, zaferi yeterli görmüyordu. Ağustos ayının sonlarında Nadir’in ordusunun takip edilip tamamen yok edilmesini istedi. “Osmanlı ordusundan kimsenin, maksat hasıl oldu denip terhisine izin verilmeyecek, gerekirse orduda geçici olarak bulunan gönüllü başıboş askere bile ulufe bağlanacaktı”.287 Ordunun Kirmanşahan, Hemedan, Erdelan, Sinne ve
Savucbulak
taraflarına kadar ilerlemesi bekleniyordu. 288 Aynı tarihte Ahmed Paşa’ya da, Bağdat’taki askerîn şehri terk etmesine izin vermemesi bildirildi. İhtiyaç duyduğu bir miktar asker, Topal Osman Paşa tarafından kendisine bırakılacaktı.289 Eylül başlarında Tebriz’in ele geçirildiği haberi İstanbul’a vardı. Timur Paşa’ya, Safevî topraklarını yağmaya devam etmesi emredildi.290 Eylül ayının ortalarında Şirvan’a varan Tatar askeri de Tebriz civarındaki yağma amaçlı saldırılara katılmaya başladı. “Topal Osman Paşa ile haberleşilerek Kazvin, Hemedan ve Isfahan taraflarına, hatta gidilebilirse Isfahan’ın ötesine gidilip Safevî topraklarına azami zarar verilecekti”.291 I. Mahmud’a, Ducum zaferi nedeniyle Eylül başlarında Gazi ünvanı verildi ve bundan sonra Padişah’ın adının hutbelerde bu ünvan ile birlikte anılması emredildi.292 Safevî cephesinde ise sessizlik vardı; ama bu durum kesinlikle geçici idi. Ducum’dan sonra yaralı olarak Mendelic’e gelen Nadir, burada komutanlarıyla durumu değerlendirdi.293 Genelde savaş meydanında yapılan hataları kesinlikle affetmeyen ve en acımasız şekilde cezalandıran Nadir, bu sefer komutanlarına çok iyi davranmıştı.294 284
BOA. BOA, Subhî, 286 BOA. 287 BOA.; BOA. 288 BOA. 289 BOA; BOA. 290 BOA. 291 BOA. 292 BOA.; Abdülkadir Özcan, 293 Cihanguşa,; BOA. 294 Dürre, 285
223
Üzgün olan askeri daha fazla kırmaya gerek yoktu. Artık bundan sonraki adıma odaklanmak gerekiyordu. Mendelic’te iken gerekli emirleri veren Nadir, buradan Hemedan’a hareket etti.295 Nadir ayrıca Tebriz Hanı’nı da 28 Temmuz’da uyarmıştı. “Ducum’da yenilmişti ve Osmanlı Devleti bu durumdan kesinlikle faydalanacaktı. Tebriz halkı bir an evvel Kazvin ve Mazenderan taraflarına göçürülmeliydi”.296 Nadir yaralı bir şekilde 4 Ağustos günü Hemedan’a vardı.297 Ordunun yeniden toparlanıp donatılması için bütün Safevî eyaletlerine fermanlar gönderildi.298 Isfahan’dan top, Horasan’dan asker sevkedilmesi emredildi. Ayrıca her haneden savaş masraflarının karşılanması için para toplanmasına başlanıldı.299 Ordunun yeniden techizi için gerekli olan paranın toplanması esnasında İran’da tam bir terör estirildi. Köylüler artık, vergi tahsildarlarını gördüklerinde ateş etmeye başlamışlardı.300 Nadir’in hazırlık yaptığı ve kısa süre içinde Diyale üzerine geleceği Topal Osman Paşa’ya bildirilmîş olmasına rağmen, Paşa buna ihtimal vermemiş ve gerekli hazırlıklar yapılmamıştı.301 Hazırlıklarını 40 gün gibi kısa bir sürede tamamlayan Nadir ise, 2 Eylül’de Hemedan’dan ayrıldı ve Kirmanşahan’a geldi.302
Nadir burada, Edirne valisi
Pulad Paşa, Memiş Paşa ve Mehmed Paşa’nın Zohab’a sekiz fersah uzaklıkta Diyale’nin kenarında bulunduklarını haber aldı. Topal Osman Paşa, bu paşaları ve yanındaki askerleri, Nadir’in Tebriz’e yönelmesi durumunda, Kirmanşahan tarafına saldırmaları için göndermişti.303
295
Cihanguşa,; Mecmua; Abraham BOA. 297 Dürre,; Mervî 298 Mervî; Dürre,; Rutin dışı toplanan vergileri ödemeyenler, işkence altında can veriyordu. Vergi tahsildarlarının geldiğini haber alan Isfahan halkından bir çok kişi şehri terk etmişti, Willem Floor, 299 Mecmua 300 Willem Floor,; Nadir’in para toplamak için uyguladığı yöntemler sadece zorla vergi tahsil etmekten ve bunu karşılayamayanlara işkence ettirmekten ibaret değildi. Ordunun ihtiyacı olan mallar, Nadir’in belirlediği fiyattan satın alınıyordu. Diğer bir taktik ise şöyle idi: tüccarlar, ordunun elindeki hayvanları, eşyayı ve hububatı Nadir’in belirlediği yüksek fiyattan almaya zorlanıyordu. Tüccarlar daha sonra aynı mallar bu kez yine Nadir’in belirlediği düşük fiyattan geri satmaya zorlanıyordu. Aradaki fark devlet hazinesine kalıyordu. Nadir, İran ekonomisinin canına okumuştu, 301 BOA. 302 Cihanguşa,; Mervî 303 BOA. C 296
224
Nadir, 2 Ekim günü harekete geçti.304 İki günde Osmanlı kuvvetlerinin bulunduğu yere gelip Pulad Paşa’nın birliklerini yendi.305 Pulad Paşa durumu hemen Kerkük’e bildirmiş, fakat bu istihbarata da inanılmamış ve Nadir’in Kerkük üzerine gelecek kadar asker toplamadığı iddia edilmişti.306 Nadir, burada iki gün konakladı; fakat bu esnada Muhammed Han Beluç’un isyan haberi kendisine ulaştı.307 Bu isyan haberi önemli idi; ama Nadir’in Ducum’da darbe alan prestijini onarması daha öncelikliydi. Gelişmelerden henüz haberdar olmayan ve Nadir’in kısa sürede yeniden toparlanıp saldırıya geçeceğini ummayan Bâbıâli, Eylül ayındaki fikrini değiştirmiş ve Topal Osman Paşa’yı Ekim ayının ortasında seraskerlik görevinden alıp yerine yine Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’yı tayin etmişti. Zaten hasta olan Topal Osman Paşa da asıl görev yeri olan Erzurum’a dönecek, dönerken de Kerkük, Musul ve Mardin’deki zahireyi de Bağdat’a gönderecekti.308 Fakat Topal Osman Paşa’nın ömrü, bu emri alacak kadar uzun değildi. Nadir, Pulad Paşa’yı yendikten sonra Musul üzerine hareket etti. Ancak Musul Paşası Mehmed Paşa’nın mukavemeti karşısında bir iş göremeyip Musul kalesi önünden çekildi309 ve 24 Ekim günü Kerkük yakınlarındaki Leylan’a geldi.310 Ertesi gün 25 Ekim’de de, Kerkük önlerinde savaş vaziyeti aldı.311 Topal Osman Paşa, kaleden çıkmayıp bir miktar askeri metrislere çıkardı. Osmanlı öncüleri ile Nadir’in birlikleri arasındaki çatışmalarda kimse galip gelemedi.312 Topal Osman Paşa’nın kaleyi terk etmediğini gören Nadir, gönderdiği bir elçi ile Paşa’yı savaşa davet etti. Yine cevap alamayınca çevrenin yağmalanmasını emretti.313 Topal Osman Paşa’yı bir meydan savaşına zorlamak için Nadir bu sefer Kasım ayının başlarında , Bebe ve Selmas Kürtlerinin elinde bulunan ve Kerkük’e iki menzil 304
Dürre, Mervî; Cihanguşa,; BOA.; Jonas Hanway,; Mecmua; Muhammed Muhsin Müstevfî’nin, çatışma sonunda Pulad Paşa’nın esir düştüğünü söylemesi doğru değildir, Müstevfî, 306 BOA. 307 Cihanguşa, 308 BOA.; BOA. M 309 BOA. 310 Cihanguşa, s; Mecmua 311 Cihanguşa,; Mecmua,; Hanway, 312 BOA.; BOA.; Mecmua,; Mirza Mehdi Han Esterabadi, Kerkük önlerindeki çatışmalarda, Osmanlı kuvvetlerinin yenilip kaleye sığındıklarını iddia eder, Dürre, 313 Cihanguşa,; Dürre, 305
225
uzaklıktaki Surdaş kalesinin üstüne gitti ve kaleyi ele geçirdi. Kalenin özelliği, zahire depolamak için kullanıyor olması idi. Nadir kaleyi aldıktan sonra, Kirmanşahan’da bulunan Emir Han Bey’e haber gönderip Diyale kıyısında bir hisar inşa edip burada zahire depolamasını emretti. Nadir, Topal Osman Paşa ile hesaplaştıktan sonra Bağdat kuşatmasına devam etmek niyetindeydi.314 Bu arada Kürt beyleri, Nadir’in Diyale kenarında erzak depoladığını, İran’a geri dönme ihtimali olduğunu Topal Osman Paşa’ya haber vermişlerdi. Paşa, önce kendisi Nadir’in peşinden gitmeye karar verdi, fakat diğer paşaların buna itiraz etmesi üzerine Memiş Paşa’yı 20 bin kişilik bir kuvvet ile Nadir’i takip etmeye gönderdi.315 Memiş Paşa, Surdaş kalesine yakın Akderbend yakınlarına kadar gitti. Durumu öğrenen Nadir hemen harekete geçti. Nadir’in Memiş Paşa’nın üzerine hareket ettiğini öğrenen Topal Osman Paşa, çevresindeki paşaların bütün itirazlarına rağmen, Kerkük kalesinden ayrılıp Memiş Paşa’nın yardımına gitti.316 9 Kasım günü Nadir, Memiş Paşa’nın birliklerine Akderbend’te saldırdı. Topal Osman Paşa da yetişip bu savaşa katıldı. Nadir, Topal Osman Paşa’nın geldiğini görünce hücümlarını doğrudan Topal Osman Paşa’nın birlikleri üzerine kaydırdı. Zaten yorgun olan Osmanlı kuvvetleri Nadir’in kuvvetleri karşısında tutunamayıp mağlub olmuş, Topal Osman Paşa da bir kurşun yarası sonucu ölmüştü.317 Yenilen Osmanlı kuvvetlerinin bir kısmı Musul’a gelmiş, Memiş Paşa da Kerkük Kalesi’ne sığınmıştı. Vezir Pulad Paşa geçici olarak serasker tayin edilmîşti.318
314
Cihanguşa, Dürre,; BOA. BOA.; BOA.; Cihanguşa,; Mecmua 316 BOA. C; Cihanguşa,; Mervî; Dürre, 317 BOA.; BOA.; Abraham; Cihanguşa,; Müstevfî,; Lutfali Jonas Hanway,; Muhammed Kazım Mervî, Timur ve Memiş Paşaların geri çekildiğini, bunun üzerine Topal Osman Paşa’nın da geri çekilmek zorunda kaldığını ve geri çekilirken yakalanıp, Allahyar Bey Gereyli isminde bir asker tarafından başının kesilip Nadir’e getirildiğini anlatır, Mervî; Mirza Mehdi Han Esterabadi, Nadir hakkında yazdığı ilk eserinde, Topal Osman Paşa’nın Nadir ile Memiş Paşa arasındaki savaşa katılmadığını söyler. Topal Osman Paşa Akderbend’e giderken, Nadir’e yenilmîş Memiş Paşa’nın ordusuna mensup süvarilerin kaçtığını görünce saklanmaya çalışmış, fakat Allahyar Bey Gereyli isminde bir asker tarafından yakalanıp başı kesilmîştir, Dürre,; şu müellifler bu olayın tarihini yanlış vermişlerdir: Ahmet Gündüz, 26 Ekim, Rıza Şabani, 30 Kasım , Mustafa Cezar, Mithat Sertoğlu, 30 Kasım, ; Muhamed Muhsin Müstevfî ise, Topal Osman Paşa’nın öldürüldüğü çatışmanın Kerkük kalesi önünde vuku bulduğunu söylerken yanılıyor, Müstevfî,; Robert Mantran, Topal Osman Paşa’nın ölümünden sözederken Nadir‘in adını bile anmamaktadır, 318 BOA. 315
226
Topal Osman Paşa’nın mağlubiyetinin temel sebebi olarak, Paşa’nın Bağdat’da Nadir’e karşı kazandığı zaferden sonra Nadir’i yine yenebileceği düşüncesine kapılmış olmasını kabul edebiliriz. Oysa Paşa’nın yanıldığı bir nokta vardı. Ducum Savaşı, Nadir’in ordusunun hem 9 aydır süren kuşatma nedeniyle yorgun olması hem de Nadir’in uzman olduğu geniş sahadaki manevralara dayalı meydan savaşlarına benzemediği için
Nadir’in yenilgisi ile sonuçlanmıştı. Ancak Kerkük önlerindeki
savaşta bütün şartlar Nadir’in lehine idi.319 Nadir, Leylan’daki galibiyetinden sonra 12 Kasım’da Kerkük önlerine geldi ve Kerkük civarını yağma ettirdi.320 Kasım ayının ortalarında, Osmanlı kuvvetlerince ele geçirilen Tebriz’e hareket etti.321 Nadir, Bane’ye geldiğinde; Timur Paşa’nın Tebriz’i boşaltıp Van’a döndüğünü, Tebriz’i terk eden Lutfali Han’ında yine Tebriz’e geldiğini haber alınca, geri döndü ve Karatepe’ye geldi. Burada kendisine, Muhammed Han Beluç isyanının genişlediği haberi ulaştırıldı.322 Leylan olayı, Aralık ayının başında İstanbul’a ulaştı. Bâbıâli, gelecek baharda sefere çıkmak için gerekli hazırlıkların yapılması için emirler gönderirken, Anadolu Valisi Vezir Köprülüzade Abdullah Paşa’yı da 6 Aralık’ta Serasker tayin etti.323 Bâbıâli yeni emirlerini gönderirken; Nadir de 24 Kasım günü, Bağdat’ı tekrar kuşatmak için harekete geçti.324 Nadir’in ordusu 4 Aralık günü Bağdat önlerine gelip kuşatmayı başlattı.325 Ahmed Paşa, 7 Aralık’ta Nadir’e bir elçi gönderdi ve Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndaki sınırlar üzerinden yeniden bir antlaşma yapılması için İstanbul’a teklifte bulunduğunu bildirdi.326
319
Ahmet Gündüz, Leylan olayından sonra Nadir’in Kerkük’ü ele geçirdiğini söylerken yanılıyor. Nadir, 1733 yılı içinde Kerkük’ü hiç ele geçirmedi,; İsmail Hakkı Uzunçarşılı da aynı hataya düşmüştür, Uzunçarşılı, 320 Dürre, 321 Cihanguşa, 322 Cihanguşa, s; Nadir’in en temel hedefi, devletin merkezi otoritesini yeniden tesis etmekti. Bu da onu, İran coğrafyasının yarı bağımsız şekilde hareket etmeye alışmış yöneticileri ve feodalleri ile karşı karşıya getirmişti. Bu mücadele, Nadir Şah’ın katline kadar sürecektir, M. R. Arunova, 323 BOA.; BOA. BOA.; TMSA,; Paşa’ya gönderilen paranın miktarları için bkz., TMSA, , TMSA, 324 Mervî 325 Cihanguşa,; Dürre,; Rıza Şabani’nin bu olay için verdiği Ocak 1734 tarihi hatalıdır, 326 Cihanguşa,; Mervî; Mirza Mehdi Han Esterabadi, Nadir hakkında yazdığı ilk eserinde, Ahmed Paşa’nın bu elçisi vasıtasıyla Bağdat’ı teslim etmeye hazır olduğunu bildirdiğini yazar. Biz, müellifin Nadir hakkında yazdığı ikinci eserinde öne sürdüğü iddiayı kabul ettik. Zaten Ahmed Paşa, gerçekten Bağdat’ı teslim edeceğini söylemiş olsa bile, bunun Nadir’i oyalamaya yönelik bir teklif olduğu açıktır, Dürre,
227
Nadir’e hediyeler gönderen Ahmed Paşa, elindeki bütün Safevî esirlerini bıraktı. Nadir de aynı şekilde Osmanlı esirlerini serbest bıraktı.327 Bağdat’ı kuşatma altına alan Nadir’in barışa bu kadar çabuk yanaşmasının nedeni Muhammed Han Beluç isyanından ziyade, bu isyanın içeriği idi. Muhammed Han Beluç, II. Tahmasb’ı tekrar tahta çıkarıp Safevî hanedanını yeniden gerçek iktidar sahibi yapmak için harekete geçtiğini ilan etmiş
328
ve bu çağrısına, Nadir’in yönetiminden memnun olmayan kesimler ciddi
destek vermişti. Muhammed Han Beluç isyanı, yerel bir isyan olmaktan çıkmış; Nadir’e ve Nadir’in temsil ettiği siyaset anlayışına karşı bir meydan okumaya dönüşmüştü.329 Nadir’in gönderdiği elçi ile Ahmed Paşa, 9 Aralık’ta Bağdat’ta bir protokol imzaladılar.330 Bu protokole göre: 1- Osmanlı Devleti son 10 yıl içinde tasarruf altına aldığı bütün Safevî topraklarını geri verecek ve iki ülke arasındaki sınır 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması’na göre düzenlenecek, 2- İki tarafça alınan esirler bırakılacak ve yine her iki taraf karşı taraftan aldığı topları iade edecek, 3- Osmanlı topraklarındaki kutsal mekanları ziyaret etmek isteyen İranlılara gerekli kolaylıklar gösterilecek. Nadir, protokolün imzalanmasından sonra 22 Aralık’ta331 Bağdat önlerinden ayrıldı ve Kerbela’ya gitti. Kerbela dönüşü tekrar Bağdat tarafına yöneldiyse de, Şiraz’daki Muhammed Han Beluç isyanı hakkında yeni haberlerin ulaşması üzerine yönünü 29 Aralık günü Şiraz’a çevirdi. 332
327
Cihanguşa, Hazin, , Tahranî,; Jonas Hanway, 329 İlk kıvılcımları, Şeyh Ahmed Medeni tarafından 1730’da çakılan ve Nadir’in vergi politikalarından rahatsız olan Şiîlerin ve Sünnîlerin birlikte hareket ettikleri bu isyan hareketi, Muhammed Han Beluç’un da katılması ile iyice alevlenmişti. İsyanın seyri hakkında doyurucu bir inceleme için bkz, Willem Floor, 330 Kronoloji,; Muhammed Kazım Mervî, bir protokol imzalandığından söz eder, ama protokolün şartlarını vermez, Mervî I 331 Cihanguşa, 332 Mervî; Cihanguşa,; Nadir’in İran’a, Ahmed Paşa ile yapılan protokolün cevabının İstanbul’dan beklenmesi gerektiğinin söylenmesi üzerine döndüğünün söylenmesi hatalıdır. Nadir İran’a, Şiraz’daki Muhammed Han Beluç isyanı büyüdüğü için dönmüştür,; Muhammed Muhsin Müstevfî’ye göre; Nadir, Topal Osman Paşa’yı yendikten sonra Bağdat önlerine geldi. Ahmed Paşa, Bağdat’ı teslim etmeye hazır olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Nadir, Ahmed Paşa’yı tekrar Bağdat valisi olarak tayin ettikten sonra İran’a geri döndü. Müstevfî’nin siyaset bilgisinin hayal gücü kadar kuvvetli olmadığı anlaşılıyor, Müstevfî, 328
228
II) Bağdat Protokolü’nden Sonraki Gelişmeler Ahmed Paşa’nın Nadir ile görüşmeler yaptığından haberi olmayan Bâbıâli, görüşmeler ile ilgili
haber gelinceye kadar, Bağdat’ın savunulması için emirler
göndermeye devam etti.333 Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’nın sefere çıkacağı ilan edildi.334 Bâbıâli, Nadir ile görüşmeler yapıldığı haberini Şubat ayının başında öğrendi. Serasker Köprülüzade Vezir Abdullah Paşa’ya, gerekli hazırlıkları yapıp bir an evvel sınıra varması ve görüşmelerin sonucunu beklemesi emredildi.335
Bâbıâli, Ahmed
Paşa’ya Şubat ayının başlarında, Nadir ile yapılan görüşmelerde Şirvan, Gence, Tiflis ve Kahet taraflarının Osmanlı Devleti’nde kalması için çaba harcamasını bildirdi.336 Oysa Ahmed Paşa boyunu aşan işlere girişmişti. Bâbıâlinin direktiflerini beklemeden, Osmanlı kuvvetlerinin elindeki bütün Safevî topraklarının boşaltılması şartı üzerinden bir protokol imzalamış ve Gence, Tiflis ve Revan muhafızlarına, ellerinde tuttukları yerleri tahliye etmeleri için emirler dahi göndermişti. Bu cesaretinin bedelini Bağdat valiliğini kaybederek ödeyecektir.337 Nadir ise Osmanlı topraklarını terk ettikten sonra, 1734 Ocak ayında Huveyze bölgesine geldi. Bölge halkının, Muhammed Han Beluç için erzak topladığını haber alınca bölgeyi yağmalattı ve halkını ağır şekilde cezalandırdı.338 Nadir, 12 Ocak’ta Şuşter’e geldi ve Şuşter ahalisini de itaat altına aldıktan sonra339 Muhammed Han Beluç’u Şiraz yakınlarında yendi ve 1 Şubat günü Şiraz’a girdi.340 Nadir burada iken, Mart ayı sonlarında Ahmed Paşa’dan bir mektup aldı. Bâbıâli antlaşma yapmaya yanaşmıyordu.341 Nadir, 18 Nisan günü Şiraz’dan Isfahan’a hareket etti.342
333
BOA.; BOA. ; BOA.; BOA.; BOA.; BOA. BOA. 335 BOA. 336 BOA. 337 Ahmed Paşa, Haziran 1734’de Bağdat valiliğinden alınıp Halep valiliğine verildi. Yerine Diyarbakır valisi Vezir İsmail Paşa getirildi, Külbilge; Ahmed Paşa’nın tekrar Bağdat valiliğine dönmesi 23 Haziran 1736’dadır, Orhan Kılıç, 338 Mervî 339 Mervî; Hazin, 340 Cihanguşa,; Lutfali 341 Cihanguşa, 342 Cihanguşa, 334
229
Nadir 29 Nisan’da Isfahan’a geldi ve Osmanlı elçilerini kendisini beklerken buldu.343 Elçiler Kadı Abdülkadir Efendi ile Sadrazam’ın gönderdiği bir adamdı. Sadrazam, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın Diyarbekir’de bulunduğunu ve barış ya da savaşa yetkili olduğunu bildiriyordu. Nadir, bir adamı ile birlikte Kadı Abdülkadir Efendi’yi, Osmanlı Devleti’nin Safevî topraklarından çıkmasını talep ettiği bir mektubu ile birlikte Mayıs ayının başında geri gönderdi.344 Hesaplaşma kaldığı yerden devam edebilirdi.345
III) Osmanlı Devleti’nin Safevî Topraklarından Tamamen Çıkarılması Azerbaycan’da Osmanlı Devleti ile Sorhay Han’ın ittifakı devam ettiği sürece bölgede Safevî yönetimini tekrar kurmak imkansızdı. Osmanlı Devleti Sorhay Han’a her türlü lojistik desteği verirken; Sorhay Han da, bölgenin Sünnî halklarını Safevî kuvvetlerine karşı organize ediyordu. Sorhay Han mağlub edilip Safevî Devleti’ne tekrar itaat etmesi sağlanabilirse, Osmanlı Devleti Şirvan’da en önemli müttefikini kaydecekti. Üstelik Sorhay Han’ı yenmek, Osmanlı kuvvetlerinin elinde bulunan kaleleri aylarca kuşatma altında tutmaktan daha kolay görünüyordu. Nadir, Osmanlı ve Rus elçileri ile görüştükten sonra, Azerbaycan meselesini halletmet için 14 Haziran’da Isfahan’dan ayrıldı ve Hemedan’a hareket etti.346 Nadir Hemedan’a gelince, Köprülüzade Abdullah Paşa’ya haber gönderip Osmanlı elçileri ile Sinne’de görüşmek istediğini bildirmiş, Abdullah Paşa da bunu kabul etmiş, Bâbıâli de bu görüşme talebini onaylamıştı .347 343
Cihanguşa,; Willem Floor, Cihanguşa 345 Nadir, 1733 Bağdat kuşatması esnasında Basra’yı kuşattırmış ama alamamıştı. Çünkü Basra denizden yardım alıyordu ve Nadir’in buna engel olacak deniz gücü yoktu. Ayrıca Muhammed Han Beluç’un üzerine gittiğinde onu yakalamış, ancak Muhammed Han’ın müttefiki Şeyh Ahmed Medeni deniz yoluyla kaçmıştı (daha sonra İngilizlerin yardımı ile yakalanacaktır). Nadir, bu gelişmelerden sonra 1734 yılından itibaren Basra körfezinde bir donanma oluşturmak için çalışmalara başladı. Bu donanma ile Basra kıyılarındaki Arapları denetim altına alacak, Basra’ya denizden de saldıracak, hatta Babürlüleri Hind denizinde sıkıştıracaktı. Nadir’in asla istediği noktaya varamayan bu hayali, İran halkı için yeni bir angarya ve gider kaynağı haline gelmişti. Bu konu ile ilgili ufuk açıcı bir çalışma için bkz., Floor,; Nadir, kurmayı planladığı Basra donanması için merkez olarak Buşir’i seçmişti. Buşir, İran’ın güneybatısında, Basra Körfezi’nin doğu kıyısında, bir yarımada üzerindedir, Buşir; M. Streck, 346 Cihanguşa,; Mervî; Willem Floor,; Muhammed Kazım Mervî, Nadir’in Şiraz’dan Hemedan’a hareket ettiğini yazar. Biz, Isfahan yerine sehven Şiraz yazdığını kabul ettik, Mervî 347 Abdullah Paşa, s 344
230
Oysa Nadir, 15 Temmuz’da Hemedan’dan hareket etti348 ve Temmuz sonlarına doğru Meraga’ya geldi. Nadir gelmeden evvel Meraga hanı Abdürrezzak Han Bağdat’a sığınmıştı.349 Bâbıâli, Nadir’in oyununu fark etti. Nadir’in amacı, görüşme yapmak değil; Osmanlı ordusunun Azerbaycan tarafına geç hareket etmesini sağlamaktı.350 Nadir, 19 Ağustos’ta Erdebil’e geldi351 ve 24 Ağustos’ta, Kür ile Aras nehirlerinin birleştiği yerden Şirvan topraklarına girdi.352 Nadir’in ordusu gelmeden önce, Şemahı halkı, Kasım Bey önderliğinde, Lezgileri Şemahı’dan çıkarmıştı. Nadir, halkın çoşkulu karşılaması eşliğinde 29 Ağustos’ta Şemahı’ya girdi.353
Sorhay Han dağlara doğru
çekilmîşti.354 Nadir’in Şemahı’yı alması ve Tiflis ile Kars taraflarına dahi saldıracağını beyan ettiğinin etrafa yayılması, halk arasında paniğe yol açmış, Erzurum’un köylerindeki halk batıya göç etmeye başlamıştı.355 Erzurum, Van, Gence ve Revan muhafızları, Bâbıâli tarafından bu konuda uyarıldı.356 Kable’ye gelen Sorhay Han, burada Car u Tala Lezgileri’ni yanına alıp Gence Valisi Genç Ali Paşa ve Tiflis Valisi İshak Paşa’dan yardım istedi. İshak Paşa, Gürcistan’ın valizadelerinin muhalefeti yüzünden yardım edemezken; Genç Ali Paşa , oğlu ile birlikte Mustafa Paşa, Topuz Paşa ve Feth Giray’ı 8 bin askerle yardıma gönderdi. Böylece Sorhay Han’ın yanında 20 bin kadar asker toplanmış oldu. Sorhay Han, bu askerler ile 4 Eylül’de Şemahı’ya 5-6 saat uzaklıkta konakladı.357 Bâbıâli, elinden geldiği kadar, Sorhay Han’a destek veriyordu. Sorhay Han’dan da, askerî harekatı esnasında Tiflis, Revan ve Gence muhafızları ile birlikte hareket etmesini istiyordu.358
348
Cihanguşa, Mervî 350 Abdullah Paşa, 351 Cihanguşa,; Dürre, 352 BOA.; BOA.; BOA.; Mustafa Budak, bu olayın tarihini Haziran şeklinde hatalı olarak veriyor, 353 Cihanguşa,; BOA.; BOA.; Dürre,; BOA. 354 Cihanguşa, 355 BOA. 356 BOA.; Abdullah Paşa 357 BOA.; Cihanguşa,; BOA.. 358 BOA. 349
231
Nadir ise, Sorhay Han’ın merkezi olan Gazi Kumuk’u almak için 18 Eylül’de Şemahı’dan hareket etti.359 Nadir, Sorhay Han’ın Kable civarında olduğunu haber almıştı. Tahmasb Kulu Han Celayir’i Kable’ye gönderdi. Tahmasb-Kulu Han Celayir, Sorhay Han’ı Divebaş’da mağlub etti. Sorhay Han Gazi Kumuk’a, orduda bulunan Osmanlı birlikleri de Gence’ye çekildi.360 Nadir, Şemahı’yı aldıktan birkaç gün sonra Gazi Kumuk üzerine yürüdü. Lezgiler itaat eder ve Sorhay Han’ı teslim ederlerse onları affetmek niyetinde idi. Ancak Sorhay Han dağlara kaçmıştı. Nadir, Ekim ayının ortalarında Gazi Kumuk’a girdi ve Gazi Kumuk’u yağmalatıp yaktırdı.361 Fakat kış yaklaşıyordu ve Sorhay Han’ın da durumu belirsizdi. Bunun üzerine Gazi Kumuk’tan ayrıldı362 ve 13 Ekim’de Kabala’ya geldi. Burada iken, Herat civarındaki Teyminelerin isyan ettiği haberi kendisine ulaştırıldı. Nadir, Tahmasb-Kulu Han Celayir’i bu iş için görevlendirdi363 ve 14 Ekim’de Kabale yakınlarındaki Kulkaşen’e geldi.364 Burada yedi gün konakladıktan sonra 22 Ekim’de Gence üzerine hareket emri verdi.365 Nadir, Sorhay Han’ı kış aylarında Kafkasya dağlarında kovalamanın bir sonuç getirmeyeceğini biliyordu. Şirvan’ı itaat altına almanın düşündüğünden çok daha zor olacağı kesindi. Üstelik Gence, Revan ve Tiflis’teki Osmanlı garnizonları destek verdiği sürece Sorhay Han’ın tam manasıyla mağlub edilemeyeceği belli olmuştu. Bu durumda Şirvan’ın itaat altına alınması için, Lezgilerin Osmanlı yardımından ümit kesmelerini gerektirecek bir şeyler yapılması gerekiyordu. Bu da, Gence, Revan ve Tiflis Osmanlı kuvvetlerinden alınmadan söz konusu dahi değildi. Nadir, Kabala’dan ayrıldıktan sonra Gence muhafızı Genç Ali Paşa’ya bir mektup gönderdi. “Safevî Devleti, Afgan İstilası esnasında zor duruma düştüğünde; Osmanlı Devleti, tamahkarlık yapmış ve 300 yıldır Safevî Devleti’ne ait olan Azerbaycan topraklarına, antlaşmalara aykırı şekilde el koymuştu. Osmanlı kuvvetleri bu toprakları
359
Cihanguşa, Cihanguşa, 361 Cihanguşa,; Dürre, 362 Cihanguşa, 363 Mervî; Dürre, 364 Cihanguşa, 365 Cihanguşa, 360
232
boşaltmadığı takdirde, kendisi bu toprakları zorla geri alacaktı”.366 Genç Ali Paşa’nın cevabı olumsuz oldu. Nadir bunun üzerine, Gence yaylasında bir süre askerini dinlendirdi.367 Kasım başlarında harekete geçen Nadir, Kür Nehri’ni geçtikten sonra 3 Kasım günü Gence önüne vardı368 ve Kilisekendi’de karargahını kurdu.369 Genç Ali Paşa ve Feth Giray Sultan gerekli hazırlıkları yapmış, Gence kalesini aşılmaz bir set haline getirmişlerdi. Paşa, kale halkını da kaleden çıkarmış, binalara askerleri yerleştirmişti.370 Nadir de, kalenin bir yanına metrisler kazdırıp diğer yanına topları ve mancınıkları yerleştirdi.371 Başta Melik Yeğen olmak üzere, diğer Ermeni melikleri de kuşatma esnasında Nadir’in yanında yer aldılar.372 Nadir’in Gence için harekete geçtiğini daha evvel haber alan Genç Ali Paşa durumu önceden İstanbul’a bildirmişti. Kasım ayının başında Bâbıâli, Nadir’in Gence üzerine geldiğini öğrendi. Köprülüzade Abdullah Paşa’ya bir an evvel Gence’ye varması emredildi. Genç Ali Paşa’ya da gerekli malzeme ve askerîn yola çıkarıldığı iletildi.373 Nadir’in kendisi Gence kuşatması ile ilgilenirken, Osmanlı kuvvetlerince rahatsız edilmemek için, birkaç yöne ordu sevk etti. Kasım ayında yanına gelen bazı Gürcü tavadlarına hil’atlar giydiren Nadir, yanlarına verdiği bir birlik ile bu tavadları Tiflis kalesi üzerine gönderdi.374 375
birlikler sevk etti.
Ayrıca Ordubad, Nahçivan ve Yezdabad taraflarına da
Car u Tala Lezgilerinin, kuşatma esnasında kendisini rahatsız
etmesini engelemek için bir birliği de 25 Aralık’ta onların üzerine gönderdi.376 Bu sırada Köprülüzade Abdullah Paşa da 16 Aralık’da Bayezıd’a vardı.377 Kış şartlarında Musul’dan Bayezıd’a çabuk şekilde vardığı için taltif edildi.378 Fakat
366
Mervî I, Mervî I, 368 Cihanguşa, 369 Dürre,. 370 Mervî; Cihanguşa,; Hâlim Giray Sultan, 371 Dürre, 372 Mervî; Mustafazade Tevfik Teyyüboğlu, kuşatma esnasında Rus topçularının da Nadir’e yardımcı olduklarını söyler, 373 BOA.; BOA. 374 Esnad; Abdullah Paşa,; BOA. 375 Abdullah Paşa,; BOA. 376 Esnad, 377 Abdullah Paşa, 378 BOA. 367
233
Köprülüzade Abdullah Paşa, Nadir’e saldırmaya cesaret edemedi. Ordunun zahire sıkıntısı içinde olması Paşa’nın Nadir’e saldıramamasının diğer nedenidir. Paşa; Gence, Revan ve Nahçivan’a asker göndermekle yetinirken erzak sıkıntısı nedeniyle Revan kalesine gitmektense Kars kalesinde kalmayı daha uygun buldu.379 Fakat Bâbıâli, Ocak ayından itibaren Köprülüzade Abdullah Paşa’yı, Nadir’i Osmanlı topraklarından çıkarmak için harekete geçmesi konusunda sıkıştırmaya başladı.380 Ancak Paşa’nın yerinden hareket etmeye pek niyeti yoktu. Bâbıâli, en azından talep ettiği asker ve mühimmat yanına ulaşıncaya kadar Gence’ye destek olmasını emretti.381 Mart ayında sabrı tükenen Bâbıâli, Köprülüzade Abdullah Paşa’ya hem bir an evvel bunca zamandır kuşatmaya dayanan Gence’ye varmasını, hem de İstanbul’dan gönderilen Kapıcılar Kethüdası Ali’yi Gence kalesine sokup müdafilerin durumu hakkında bilgi edinmesini emretti.382 Nadir ise, kuşatma 5. ayını doldururken Gence’yi düşürmekten ümidini kesmişti. Kaleye 4 taraftan hücum edilmesi, havan ateşi ile müdafilerin kaldığı kale içindeki evlerin yakılması, lağım kazdırılması, Zengiçayı’nın mecrasının kaleye yönlendirilip kaledekileri suyla boğma taktiği, surları yoğun top ateşi ile yıkmaya çalışmak, suni toprak tepelerin üzerinden kalenin içine top ateşi açılması, kaleyi düşürmeye yetmemişti. Osmanlı topçusunun maharetli atışları ise Safevî ordusunun kabusu olmuştu.383 Mart ayının sonlarına doğru Nadir’e, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın Kars’da bulunduğu haberi geldi.384 Gence, Abdullah Paşa’dan düzenli yardım alıyordu. Abdullah Paşa unsuru ortadan kaldırılmadan Gence’nin teslim olmayacağı belli olmuştu. Ayrıca Genç Ali Paşa, Nadir’e gönderdiği mektupta, Abdullah Paşa’nın Gence’ye yardıma geldiğini bildiriyordu. Abdullah Paşa galip gelirse, Osmanlı Devleti’nin bütün Safevî mülküne sahip olmaması için hiçbir engel kalmayacaktı. Eğer Abdullah Paşa yenilirse, kendisinin Gence’de kalması için herhangi bir neden
379
Cihanguşa,; Abdullah Paşa, BOA. 381 BOA. 382 BOA.; BOA.; BOA. 383 Mervî 384 Mervî 380
234
kalmayacaktı ve İstanbul’a dönecekti. Nadir, bu mektubu bir misak kabul etti385 ve 25 Mart günü Gence kuşatmasını gevşetti. Prens Sergey Dimitrieviç Golitsin, 20 Mayıs 1734’de Isfahan’da Nadir ile görüştü. Heyeti 500 kişilikti.386
Nadir, Golitsin ile görüştükten sonra onu yanına aldı ve
Azerbaycan seferine çıktı.
Golitsin,
Şemahı’nın alınmasından sonra durumu ve
Nadir’in taleplerini Rusya’ya yazmak ve cevap beklemek için Nadir’den üç ay süre istemişti.387 Golitsin, Moskova’dan haber beklerken Nadir ile birlikte Gence kuşatmasına da katıldı ve kuşatması esnasında Nadir’e teknik destek de verdi. Safevî topçularının yetersizliğini gören Golitsin, Kızılyar kalesinden Rus topçular getirtip Nadir’in hizmetine vermişti. Moskova’dan, Nadir ile bir antlaşma yapılması doğrultusunda
onay gelince
Golitsin, 21 Mart 1735’de Nadir ile Gence Antlaşması’nı imzaladı.388 Bu antlaşmaya göre: 1- Rusya’nın Hazar Denizi sahilinde ele geçirdiği yerler Safevî Devleti’ne
geri
verilecek, 2- Bundan sonra İran ipeği Rus tüccarına satılacaktır. İpeğin başka tüccarlara satılmamasını Safevî Şahı garanti edecektir, 3- İpek ticaretinin kontrolü için Rus Çarı tarafından Hazar Denizi kıyısında yapılan kale, Safevî Şahı tarafından Rusya’ya verilecek. Ayrıca Kür Nehri’nin döküldüğü yerde bir kale yapılması için Rusya’ya yer tahsis edilecektir. Rus Çarı bu kalelere asker koyabilecek ve Hazar Denizi’nde hem ipek nakli için ticari gemi hem de ipek ticaretini korumak için savaş gemisi bulundurabilcektir, 4- Ortodoks
mezhebinden olup ticaret yapanlar için ticarethaneler yapılacak ve
buralarda kiliseler inşa edilebilecek. Bunun için Safevî Şahı Isfahan’da kendi hazinesinden bir ticarethane yapacaktır, 5- Isfahan’daki Rus komiserin izni olmadan Safevî topraklarından başka ülkelerin tüccarlarının ipek çıkarmasına izin verilmeyecektir,
385
Mervî Kronoloji,; Cihanguşa,; Golitsin’in hayatı hakkında bkz., Abby Finnogh Smith, 387 Cihanguşa, 388 Cihanguşa, 386
235
6- Osmanlı Devleti; Gürcistan, Safevî ve Rusya sınırından uzaklaştırılmakdıkça her iki devlet de savaşa son vermeyecektir. Bu hususa dair bir de gizli madde eklenmiştir.389 Antlaşmadan sonra Nadir’in tayin ettiği memurlar Derbend, Bakü ve Salyan’ı devr aldılar. Rusya’nın elindeki Safevî esirleri serbest bırakıldı.390 Bu antlaşma ile Nadir, Rusya’nın elindeki bütün Safevî topraklarını geri almış ve Safevî sınırı Kafkaslarda, Afgan istilasından önceki sınırlarına ulaşmıştı. Ayrıca Kafkaslarda, Rusya-Safevî ittifakı tescil edilmîş oldu. Bu ittifak hem ticari hem de siyasî bir ittifaktı ve Osmanlı Devleti’ne karşı kurulmuştu. Nadir, Rusya ile yaptığı antlaşma sonunda Safevî sınırlarının yine Dağıstan’a kadar uzanmasını sağlamıştı. Bu başarının verdiği moral ile Köprülüzade Abdullah Paşa ile karşılaşmak için 6 Mayıs’da, bir miktar asker bıraktığı Gence önlerinden Revan’a doğru hareket etti.391 Bâbıâli, Nadir’in Gence’yi alamayınca Köprülüzade Abdullah Paşa’nın karşısına çıkacağını biliyordu. Paşa’ya destek olmak için Kırım Hanı’ndan yardım istendi. I. Kaplan Giray hasta olduğu halde bu emre uymuştu.392 Dağıstan beylerine de bazı mansıblar dağıtıldı ve Kırım birliklerine katılmaları istendi. 393 Nadir ise, Lori ve Kazak yoluyla 24 Mayıs günü Kars kalesi önlerine geldi.394 Nadir’in harekatından haberdar olan Köprülüzade Abdullah Paşa, Kars kalesinde gerekli tedbirleri almıştı.395 Bâbıâli de hem, Paşa’yı Nadir’in askerî taktikleri konusunda
389
Erdoğan Bilgin,; Subhî, , Madde yazarının, Bakü’nün Nadir tarafından 1734’de kurtarıldığını söylemesi doğru değildir, Bakü bu antlaşmadan sonra Rusya tarafından tahliye edilmîştir, 390 Cihanguşa,; Mehmet Saray, bu antlaşma ile Bakü ve Derbend’in Rusya’dan geri alınmasının hem Nadir’i İran halkının gözünde kahraman yaptığını hem de onun ne kadar büyük bir devlet adamı olduğunu kanıtladığını söylüyor. İran tarihi hakkındaki malumatının son derece zayıf olduğu anlaşılan yazar, ana kaynaklar yerine Ali Djafar-pour’un hatalarla dolu tezini takip ettiği için son derece sufli yorumlarda bulunuyor. Nadir, kendi döneminde nefret edilen bir şahsiyetti ve devlet yönetimi konusundaki yeteneksizliği ile ünlüdür,; Ahmet Dörtbudak, Derbend ve Bakü’nün, 1732 Reşt antlaşması ile İran’a terk edildiğini söylerken yanılıyor. Derbend ve Bakü, Gence Antlaşması ile İran’a devredilmîştir, 391 Dürre, ; Cihanguşa, 392 Derya Derin,; Hâlim Giray Sultan,; TSMA. 393 BOA.; BOA.; BOA. ; BOA.; BOA.; BOA.; BOA. 394 Cihanguşa,; Dürre,; Abraham; Tufan Gündüz, Nadir’in 1734 yılında Kars’ı iki kez kuşattığını söylüyor. Nadir, 1734 yılı içinde Kars’a hiç gelmemiştir. Nadir’in 24 Mayıs 1735 tarihinde Kars önlerine gelmesi bir kuşatma için değil, Serasker Köprülü Abdullah Paşa’yı bir meydan savaşına zorlamak içindi. Nadir’in gerçek manadaki ilk Kars kuşatması 30 Ağustos 1735’te başlayan kuşatmadır, 395 Cihanguşa,
236
uyarmış396 hem de Kırım hanına bir an evvel Abdullah Paşa’nın yanına varmasını bir kez daha iletmişti.397 Nadir, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın kaleden çıkmasını sağlamak için Erzurum’a kadar uzanan bir yağma hareketi başlattı.398 25 Mayıs günü Paşa, Nadir’in üzerine Timur Paşa’yı gönderdi. Akşama kadar süren çatışmalar sonunda Nadir, askerini geri çekmek zorunda kaldı.399 Nadir’e karşı ilk aşamada bir başarı gibi gözüken bu durum, Abdullah Paşa tarafından İstanbul’a bildirildi. Haber İstanbul’a 11 Haziran’da vardığında büyük sevinç yarattı.400 Paşa’yı bu şekilde bir meydan savaşına zorlayamayacağını gören Nadir, aynı tarihte gece yarısı, ordusunu Kars’a yedi saat mesafedeki Kars Suyu’na doğru çekti, oradan da Arpaçay’ı geçip Revan istikametine doğru hareket etti ve Üçkilise’de konakladı.401 Nadir burada, Revan muhafızı Hasan Paşa’nın gönderdiği süvari birliğini dağıttı ve Gökçek yaylasına geçti.402 Nadir, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın Arpaçay’ı geçtiğini 5 Haziran’da haber alınca403, ordusunun ağırlıklarını Gökçe yaylasında bıraktı ve kendisi de Revan yakınlarındaki Bagaverd Boğazı’na geldi.404 12 Haziran günü Nadir, Abdullah Paşa’nın Revan’a yaklaştığını öğrenince, ordusunu Kızılala Çayı’nın kenarına çekti.405 18 Haziran günü iki ordu Kızılala Çayı’nın kenarında karşı karşıya geldi. Nadir, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın ordusunun daha kalabalık olduğunu görünce, kendi ordusunu Karatepe denen yüksekçe bir tepenin üstüne çekti. İki ordunun arasında geniş bir düzlük vardı.406 Sabahleyin Osmanlı ordusu Zengiçayı’nın kenarını tuttu. Nadir de Zengiçayı ile Revan Kalesi arasına konuşlandı.407 Bir tepenin üzerine ordugahını kuran
396
BOA. Sadreddinzade 398 Dürre,. 399 BOA.; Mervî; Cihanguşa,; Muhammed Kazım Mervî, bu çatışmalarda Osmanlı birliklerinin galip geldiğini söylerken , Mirza Mehdi Han Esterabadi, tam tersini söyler 400 Salahi; Sadreddinzade 401 BOA.; Dürre,; Mervî 402 Mervî 403 Abraham 404 Cihanguşa, 405 Mervî 406 Mervî; Dürre,; Cihanguşa, 407 Cihanguşa, 397
237
Köprülüzade Abdullah Paşa, toplarını da ikiye ayırmıştı. Bir kısmı ordunun sağ tarafında, diğer kısmı meydandaki bir sertel üzerinde idi.408 Saldırıyı 19 Haziran seher vakti Osmanlı ordusu başlattı409 Nadir, bu saldırıya üç koldan hücuma geçerek cevap verdi. Bir grup doğrudan Paşa’nın olduğu tepeye, diğer grup Osmanlı ordusunun sol koluna saldırırken, Nadir de bizzat Osmanlı ordusunun merkezine yüklendi. Tepede konuşlanmış olan Osmanlı topçuları ile ordunun merkezi dağıldı. Nadir’in süvarileri, Osmanlı süvarilerini Arpaçayı kenarına kadar kovaladılar. Köprülüzade Abdullah Paşa’yı yakalayan Rüstem isminde bir asker, Paşa’nın başını kesip Nadir’e götürdü.410 Osmanlı kaynakları yenilginin sebebini, Köprülüzade Abdullah Paşa ile Timur Paşa arasındaki ihtilafa bağlıyor. Köprülüzade Abdullah Paşa’ya bir sebepten ötürü kırgın olan Timur Paşa, savaş esnasında emrindeki birlikleri savaş alanından çekince, bunu gören diğer birlikler de çekilmeye başlamış ve bu durum bir bozgun halini alınca Safevî ordusu rahatlıkla galip gelmişti.411 Köprülüzade Abdullah Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Bagavard’ta mağlup olması, aslında Gence, Revan ve Tiflis’teki Osmanlı varlığının geleceğini de belirlemişti. Nadir savaştan sonra, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın naaşını Kars’a, Kars’da bulunan İsmail Paşa da naaşı, durumu özetleyen bir mektup ile birlikte İstanbul’a gönderdi.412 Damad Kara Mustafa Paşa’nın naaşı ise, Revan kalesine gönderilmişti.413 Nadir, ayrıca bazı Osmanlı esirlerini serbest bıraktı, bir kısmını da Revan, Gence ve Tiflis kalelerine gönderdi.414 Amacı hiç kuşku yok ki, Köprülüzade Abdullah Paşa’nın yardımını bekleyen bu kalelerin muhafızlarına gözdağı vermekti. Nadir bir yandan Revan kalesini kuşatmak için birlikler gönderirken415, diğer yandan da Genç Ali Paşa’dan Gence’nin tahliyesini istedi. Paşa cevabında, durumu 408
Cihanguşa, Dürre,; Willem Floor,; Savaşın tarihi hakkındaki faydalı bir tartışma için bkz., Abraham, 410 Cihanguşa,; Mervî; Kronoloji,; Frere Bazin,; Jonas Hanway,; Savaşın farklı bir anlatımı için bkz, Abraham 411 Musaffa; Şem’dânîzâde, 412 Mervî; Cihanguşa, 413 Cihanguşa, 414 Cihanguşa, 415 Cihanguşa, 409
238
İstanbul’a bildirdiğini, gelen cevaba göre hareket edeceğini iletti.416 Oysa Nadir açısından İstanbul’a sorulacak herhangi bir şey kalmamıştı. Genç Ali Paşa’nın Gence’yi tahliye etmemek için ayak sürüdüğünü düşünen Nadir, Paşa’yı Gence’yi teslim etmeye zorlamak için yeniden Kars üzerine yürümeye karar verdi.417 Serasker Abdullah Paşa’ya son direktiflerini 20 Haziran’da gönderen ve kendisinden en son haberi ise 28 Haziran’da almış olan Bâbıâli 418, doğu cephesinden zafer haberleri beklerken, 4 Temmuz’da Bagavard mağlubiyetini öğrendi.419 Ertesi gün de Serasker Köprülüzade Abdullah Paşa’nın şehid olduğu haberi İstanbul’a ulaştı.420 5 Temmuz günü Padişah’ın huzurunda doğu cephesindeki son durum değerlendirildi421 ve düşmandan intikam almak için, yeniden asker ve mühimmat toplanması için emirler gönderilmeye başlandı.422 Kırım Hanı I. Kaplan Giray’a da bir an evvel Gence’ye varması emredildi.423 Sivas valisi 7 Temmuz’da Şark Seraskeri vekili olarak tayin edildi.424 Hemen ardından da Bağdat eski valisi Vezir Ahmed Paşa, 12 Temmuz’da seraskerliğe getirildi.425 Fakat Nadir’in Kars üzerine yürümesi426, istediği etkiyi göstermişti. Bâbıâli de artık Gence’nin savunulamayacağını biliyordu. Genç Ali Paşa, İstanbul’dan gerekli tâlimatları aldıktan sonra, Nadir’e, Gence’yi tahliye etmeye hazır olduğunu bildirdi. Nadir’in gönderdiği Abdülkadir Han Zengene, Gence’yi 9 Temmuz günü teslim aldı.427 Genç Ali Paşa ve Feth Giray Sultan, Nadir tarafından kabul edildiler Nadir’in verdiği adamların eşliğinde Arpaçay’a kadar yolcu edildiler.428
416
Mervî Mervî 418 Salahi 419 Salahi; Sadreddinzade 420 Sadreddinzade 421 Salahi, a 422 BOA. 423 BOA.; Subhî,; Salahi, 424 BOA.; BOA 425 BOA. Subhî,; Salahi, 426 Abraham of Crete, Nadir’in Kars kuşatmasının 1 aydan fazla sürdüğünü ve bu esnada Kars kalesinin suyunun da kesildiğini söylüyor, 427 Cihanguşa, 428 Cihanguşa, 417
239
I. Mahmud, doğu cephesinden gelen kötü haberlerin yol açtığı öfkeyi azaltmak için önce Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’yı 12 Temmuz’da azledip yerine Gürcü İsmail Paşa’yı tayin etti.429 Bâb-ı Âli, Temmuz ve Ağustos ayları boyunca yeniden asker yazılması ve var olan askerîn zaptedilmesi için emirler göndermeye devam etti.430 Bir yandan da serasker tayin edilen Ahmed Paşa’ya bir an evvel Kars’a varması hatırlatılıyordu. Bâbıâlinin aldığı istihbarata göre, “Nadir’in Tiflis üzerine gönderdiği birlikler yenilmişti. Sorhay Han da Şemahı’yı geri almıştı. Nadir’in ordusunda da ayrılıklar baş göstermişti.”431 Bâbıâli doğu cephesinde tutunabilmek için çabalarken; Revan kalesi muhafızı Hasan Paşa, kaleyi Safevî kuvvetlerine teslim etmeyi reddetmiş ve kendisine süre tanınmasını istemişti. Nadir, Hasan Paşa’yı kaleyi teslim etmeye mecbur etmek amacıyla, tekrar Kars kalesi üzerine yürümek için 22 Ağustos’ta harekete geçti432 ve 30 Ağustos günü Kars önlerine geldi.433 Timur Paşa, Kars kalesinde gerekli hazırlıkları yapmıştı.434 Nadir’in Kars önlerine geldikten sonra ilk işi ise, Kars civarındaki mahsulü yaktırmak ve çevrenin yağmalanmasını emretmek oldu.435 Fakat Eylül ayının başlarından itibaren barış rüzgarları esmeye başladı. Nadir, Revan meselesinin halledilmesi durumunda, savaşa son vermeyi ve barış yapmayı kabul etmişti.436 Zaten İshak Paşa da Tiflis’i 11 Eylül günü tahliye edip Ahıska kalesine çekilmîşti.437 Ekim başında Bâbıâli, görüşmeleri yürütecek Serasker Ahmed Paşa’ya, beklentilerini iletti: Sınırların Kasr-ı Şirin’deki gibi kabul edilmesi ve Rusya ile Safevî Devleti arasındaki
429
Derviş Abdullah’a göre Hekimoğlu Ali Paşa’nın azledilme sebebi, Padişah’a İran’da cereyan eden olaylar hakkında yalan söylemesi idi, Pınar Saka, 430 BOA.; Külbilge,; BOA.; BOA.; BOA. 431 Külbilge, 432 Cihanguşa, 433 Cihanguşa,; W. Barthold, C. J. Heywood, Kars’ın 1735 yılında Nadir tarafından iki kez kuşatıldığını söylerken yanılıyorlar. Nadir, bir kez Kars’ı kuşatmaya teşebbüs etmiş, bu teşebbüsü etkisini göstermiş ve Gence kalesi kendisine teslim edilmîşti. Revan kalesinin teslim olmamakta direnmesi üzerine bu sefer gerçekten Kars üzerine gelmiştir. Ama bu gelişi bile tam bir kuşatmadan ziyade bir göz korkutmadır. Sonuçta bir kez bile top atışı yapılmayan bir kuşatmanın kuşatma olarak tanımlanmaması daha uygun olsa gerek, 434 Mervî; Cihanguşa, 435 Mervî; Cihanguşa, 436 Cihanguşa,; Mehmet Saray, barış talebinin Osmanlı Devleti’nden geldiğini söylerken yanılıyor. Taleb Nadir’den gelmişti, 437 Cihanguşa,
240
antlaşmanın feshedilmesi.438 Bâbıâlinin talep ettiği ikinci şart, Kırım Hanının isteği üzerine Serasker’e iletilmişti.439 Genç Ali Paşa’ya, Nadir ile yapılacak barış görüşmelerinde Serasker Ahmed Paşa’nın yanında yer alması emredildi.440 İlişkilerin barış yoluna girmesi üzerine, Revan kalesi Muhafızı Hasan Paşa, kaleyi 3 Ekim günü Luristan Beylerbeyi Baba Han’ın emrindeki Safevî kuvvetlerine teslim etti.441 Revan’ın teslim edildiğini haber alan Nadir, 6 Ekim günü Kars önlerinden ayrıldı.442 Safevî Devleti ile yapılacak barış görüşmeleri için Nadir’in yanına gidecek Osmanlı heyetinin başına, Ekim ayının ortalarında Genç Ali Paşa seçilmişti. Nadir, OsmanlıSafevî barışının, Kasr-ı Şirin’e göre yapılmasını talep etmiş ve bu isteğini Sadrazam’a gönderdiği mektupta ifade etmişti. Bunların dışında Rusya-Safevî antlaşmasının fesh edilmesi ve Rusya’nın Dağıstan’dan tamamen el çektirilmesinin sağlanması da Bâbıâlinin istekleri arasında idi. Genç Ali Paşa’nın bu şartlar üzerinden antlaşma yapılabilmesi için Serasker Ahmed Paşa ile sürekli yazışması hatırlatılıyordu.443 Ahmed Paşa’ya da Kasım ayı içinde, antlaşmayı yapmak için elini çabuk tutması bildirildi.444 Bâbıâli, Rusya ile bozulan ilişkilerin bir savaşa gittiğini görmekte ve savaş başladığında Safevîler tarafından emin olmak istemektedir. Görüşmeler başlamadan evvel, Kırım Hanının bildirmiş olduğu şartların, barış görüşmelerinde öne sürülmesinin uygun olmayacağına karar verilmişti.445 Çünkü Ahmed Paşa, Kırım Hanı tarafından talep edilen ve Rusya-Safevî Antlaşmasının feshedilmesi ile Rusya’nın Dağıstan’dan tamamen el çektirilmesi şartlarının barış görüşmelerinde öne sürülmesine gerek olmadığını bildirmişti. Çünkü Rusya, Safevî topraklarından tamamen çıkarılmıştı ve bir daha Dağıstan’a müdahale etme ihtimali yoktu. Bu görüşe katılan Bâbıâli, durumu Kırım Hanına bildirdi.446
438
Külbilge, BOA.; BOA. 440 BOA. 441 Cihanguşa,; Mervî 442 Cihanguşa, 443 Külbilge, 444 BOA.; BOA. 445 Numune 446 BOA. 439
241
Kırım Hanı’nın talebi üzerine öne sürülmesine karar verilen şartlardan, Ahmed Paşa’nın itirazı üzerine vazgeçilmişti. Gerek Bâbıâli gerekse Ahmed Paşa, Nadir ile barışı zorlaştıracak her türlü şarttan vazgeçmeye hazırdılar. Gerçekten de Rusya artık hiçbir Safevî toprağını işgal etmiyordu. Ayrıca Bâbıâlinin elinde Nadir’i, Rusya-Safevî antlaşmasını feshetmeye zorlayacak hiçbir kozu yoktu. Nadir’in karşısına onu kızdıracak şartlarla çıkmak manasızdı. Ahmed Paşa, Nadir’e aynı tarihlerde yazdığı mektupta, iki ülke arasında barış yapılmasının arzulandığını bildirdi.447 Osmanlı heyeti 30 Kasım’da Gence’ye, 15 Aralık’ta Berda’a kasabasına geldi. Heyete, 20 Ocak 1736’de Nadir’in yanına gitme izni verildi. Osmanlı heyeti 1 Şubat 1736’da Mugan’a vardı.448 Nadir, heyeti o gün kabul etti.449
10 Şubat günü ilk
görüşmeler yapıldı. Nadir’in beş talebi vardı: 1- İranlı hacılar için emirü’l-hac tayin edilmesine izin verilmesi, 2- Caferiliğin 5. hak mezheb olarak kabul edilmesi, 3- Kabe’de Caferi mezhebi mensubları için bir rükn ayrılması, 4- Karşılıklı şehbender tayin edilmesi, 5- İki ülkenin esirlerin alınıp satılmasına izin verilmemesi.450 Genç Ali Paşa, bu şartları kabul etmeye yetkili olmadığını, sadece sınır meselelerinde yetkili kılındığını bildirdi.451 Nadir’in elçileri ve Osmanlı heyeti, Nadir’in taleplerini İstanbul’a bildirmek için 7 Mart günü Mugan’dan hareket ettiler.452 Nadir’in heyeti Abdülbaki Han Zengene, Mirza Ebu’l-Kasım Kaşi, Mollabaşı Ali Ekber’den oluşuyordu.453 Nadir ayrıca, Mugan’daki hanlar tarafından imzalanan şahlık senedini de heyet ile birlikte İstanbul’a göndermişti.454
447
Numune Ragıb, 449 Dürre, 450 Ragıb,; Dürre,; İran 451 Peter Avery, Nadir’in din politikası ve Caferilik meselesini ortaya atmasında, 1709’daki Mir Üveys isyanının etkili olduğunu söylüyor. Yazarın iddiasına göre, Mir Üveys’in Safevi karşıtı “Sünnî Kalkışması” Nadir’de Safevi Devleti’nin ve onun temsil ettiği dinî yapının ortadan kaldırılması fikrini uyandırmış. Nadir’in, kendisi henüz 20’li yaşlarında iken vuku bulan Mir Üveys isyanından böyle bir sonucu o kadar erken bir dönemde çıkardığını söylemenin oldukça zorlama bir yorum olduğu kanaatindeyiz, 452 Ragıb,; Heyetin Mugan’dan ayrılmasına tanık olan Abraham of Crete, heyetin ayrılış tarihi olarak 24 Şubat’ı verir, 453 Cihanguşa,; Şem’dânîzâde, 454 Ragıb, 448
242
D) Kadim Topraklara Yeni Hanedan Nadir, 6 Ekim’de Kars önlerinden ayrıldıktan sonra 17 Ekim’de Tiflis’e geldi.455 I. Kaplan Giray Han’ın Derbend’te olduğunu haber alan Nadir, Ekim ayı içinde Derbend’e hareket etmeye karar verdi. Bunun hazırlıklarını yaparken, Mugan kurultayının toplanması ile ilgili fermanını 2 Kasım’da bütün Safevî eyaletlerine gönderdi.456 Kurultaya, bütün Ermeni ileri gelenleri ve Ruhban sınıfı da davetli idi.457 Nadir, Tiflis’de yirmi gün kaldıktan sonra 6 Kasım günü Derbend’e hareket etti458 ve 21 Kasım’da Derbend’e geldi.459 23 Aralık’ta, Gazi Kumuk’a üç fersah uzaklıktaki Zurak’taydı.460 Nadir, 23 Ocak’ta Mugan’a geldi.461 Nadir, çevresindeki hanların büyük çoğunluğu tarafından sevilmediğini biliyordu. Hanların çoğunun gönlü Safevî hanedanından yana idi.462 Nadir kararsızlık içinde düşünürken, Muayyerbaşı Hasan Han, Mugan’da bir kişiyi Şah seçip, bunu Mugan’a gelen bütün hanlara bir senet şeklinde imzalatmayı teklif etti. Böylece bundan sonra hiç kimse şah seçilen o kişiye muhalefet etme hakkını ve cesaretini kendinde bulamayacaktı. Bu teklif Nadir’in hoşuna gitti ve uygulamaya karar verdi.463 Nadir’in şah olarak seçilmesi iki aşamalı olmuştur. Önce, eğer deyim yerindeyse, kamuoyu yoklaması mahiyetinde bir toplantı yapıldı. Mehdi Han, belli başlı hanları Nadir’in huzuruna çıkarmış ve fikirleri sorulmuştu.464 Nadir; bu toplantıda artık yorulduğunu, Kelat’a çekilip dinleneceğini, kimi isterlerse onu Şah yapacağını söyledi. Hanlar, II. Tahmasb ya da Safevî hanedanından başka birini istemediklerini, kendisini şah olarak istediklerini ilettiler. Nadir, bu konuyu iyice düşünmeleri için hanlara 3-4 gün izin verdi.465
455
Cihanguşa,; Abraham Cihanguşa, 457 Abraham, 458 Cihanguşa, 459 Cihanguşa, 460 Cihanguşa, 461 Mervî; Dürre,; Mugan’da Nadir ile bizzat görüşen Abraham of Crete, Nadir’in 3 Ocak’ta Mugan’da olduğunu söylüyor, 462 Mervî; İsmail Mehmetov, III. Abbas 1734’de öldüğü için Nadir’in şah olmak için harekete geçtiğini söylerken yanılıyor, III. Abbas, babası ile birlikte 1740 öldürülmüştür, ; zaten yazar; ilerleyen sayfalarda, bu kez III. Abbas’ı 1736’da hâlâ hayatta gösteriyor,; aynı yanlış bilgiyi Clement Huart da tekrarlamıştır, 463 Mervî 464 Mervî; Ragıb,; Kurultaya gelen belli başlı İranlı komutan ve ayanların listesi için bkz., Abraham, 465 Mervî 456
243
Nadir bu 3-4 gün zarfında, hanların fikirlerini öğrenmeye çalıştı. Kendi şahlığına muhalif olanları hemen katlettiriyordu.466 Mollabaşı Ebu’l-Hasan’nın Nadir’in şahlığına muhalefet ettiği öğrenilince, onun bile hemen boynu vurulmuştu. Bu olaydan sonra hiç kimsenin Nadir’in şahlığına itiraz ettiği duyulmadı.467 İkinci toplantıda Nadir, Şahlığını ilan etti ve huzurda bulunan herkesin imzalayacağı bir senet hazırlanmasını emretti. Ama Şahlığı kabul ederken bazı şartlar öne sürmüş, huzurdakiler bu şartları kabul edince, o da şahlığı üstlenmişti. Bundan sonra sebb adeti kaldırılacak, ehl-i sünnet akaidine dönülecek468, Hulefa-i Raşidin arasında bir ayrım yapılmayacak, Safevî hanedanından erkek ya da kadın hiç kimseye itibar gösterilmeyecekti.469 Nadir’in en ufak bir muhalefete bile o kadar tahammülü yoktuki, şahlığı için alaycı şekilde tarih düşüren Mugan’daki bütün Iraklı şairleri katlettirdi.470 471
1736’da Mugan’da taç giyerek İran Şahı old.
Nadir, 8 Mart
Yeni Şah, başkentini de Isfahan’dan
Meşhed’e taşıdı.472 Nadir Şah, din politikasına ve Şiîlikte yapmaya çalıştığı restorasyona karşı çıkacağını bildiği Şiî ulemanın gücünü zayıflatmak için, Mugan’dan hemen sonra Şiî ulemanın gücünü kırmak için ilk icraat olarak ulemanın en önemli gelir kaynağı olan vakıf mallarına el koymaya başladı473 ve bu mücadelesini ölünceye kadar da sürdürdü.474 466
Mervî; İsmail Mehmetov ise, dönemin kaynaklarında geçen anlatımlarıi görmezden gelip, Nadir’in bu kurultayda herkese fikirini rahatça söyleme hakkını verdiğini ve kimeseyi bir şeye zorlamadığını, oldukça demokratik bir kurultay yapıldığını iddia ediyor, 467 Mervî; İsmail Aka, 468 Nadir’in Ehl-i Sünnet akaidine dönülmesinden kastı, ilk üç halifenin Hz Ali gibi hak halife olarak kabul edilmesidir. Yoksa Ehl-i Sünnet akaidinin bir bütün olarak kabul edilmesini talep etmiş değildir. 469 Mervî; Ragıb,; Dürre,; Nasrullah Felsefi’nin bu konuya ayırdığı makalesi, Mugan kulrultayında bulunan Abraham of Crete’nin kronolojisi başta olmak üzere eserlerinde bu konuyu işlemiş olan diğer çağdaş yazarların anlatımları üzerine kurulmuştur. Makalenin sonunda verilen ve Mugan kurultayında bulunan hanlar tarafından imzalandığı iddia edilen metin ise, bazı satırları eksik olduğu için olsa gerek Caferilik ile ilgili bir bilgi ihtiva etmemektedir, 470 Mervî 471 Dürre,; Cihanguşa, , Müstevfî,; Tahranî,; Lutfali; Hadi Seyyid Hüseyinzade, 472 A. K. S. Lambton, 473 Hamid Algar,; Said Amir Arjomand, İsmail Aka, 474 Böyle büyük bir vakıf malı kamulaştırma dalgası 1740’da gerçekleştirilmîşti, Willem Floor,; Mehmet Saray, Nadir’in şah olduktan sonra Şiî ulema ile iyi geçindiğini, hatta onların müfrit Şiî faaliyetlerine bile izin verdiğini söylerken fena halde yanılıyor,; George A. Bournoutian, …. isimli makalesini, Abraham … başlıklı eserinin, konu ile ilgili kısımlarından oluşturmuştur ve bu nedenle orijinal bir tarafı yoktur.
244
Bu noktada, iki meseleye değinmek istiyoruz. Bunlar; SafevÎ Devleti’nin yıkılma nedenleri ile Nadir’in genelde din, özelde ise Caferilik ile ilgili politikasının amaçlarının neler olduğu meselesidir. Bir siyasal sistemin yıkılış nedenleri çok sayıda girdinİn meydana getirdiği bir sonuçtur. Çoğu zaman geniş bir zaman diliminde ve geniş bir coğrafyada cereyan eden bu girdilerin tamamını tesbit etmek, hiç şüphe yokki bir insanın gücünü aşar. Ancak yine de bazı temel sebeplerin tespit edilebileceği ortadır. Bu durumda, SafevÎ Devleti’nin tarih sahnesinden tasfiye sürecini tetikleyen en önemli sebebin, I. Abbas döneminde başlatılan siyasî ve mali uygumalar olduğu konusunda genel bir kabul oluşmuş gibidir. Safevî
Devleti’nin
temel
mekanizması,
“Kızılbaş
Aristokrasisi-Memalik
Toprakları” dengesi üzerine kurulmuştu. Bulundukları bölgenin maliyesi üzerinde belli hakları olan Kızılbaş aşiret reisleri, kendilerine sağlanan bu hak karşılığında devleti korumak için savaş zamanlarında orduya katılıyorlardı. Çok genel olarak ifade ettiğimiz bu denge, I. Abbas döneminde bozuldu. Kızılbaş reislerin askerî gücü yerine, yeni ve devşirme gulam ordusu kurulurken, Kızılbaş reislerin elinde bulunan ve Memalik olarak tanımlanan topraklar da yavaş yavaş, gelirleri merkezi maliyeyi aktarılan Hassa topraklarına çevrilmeye başlandı. I. Abbas dönemine kadar, devletin ayakta durması için çalışan Kızılbaş reisler hem merkezdeki bürokrasi ve ordudan hem de taşradaki yönetimlerden yavaş yavaş tasfiye edildiler. Devlet, artık savaşmak için gulam birliklerine, maliyenin gelir kalemlerinin toplanması ve korunması için de merkezden gönderilen vevrgi memurlarına güveniyordu. Sonuç, 17. yüzyılın sonunda hiç beklenmeyen bir noktaya ulaştı. Gulam birlikleri zayıflamış ve Safevî Devleti’nin elinde, topraklarını savunacak ciddi bir merkezi ordu kalmamıştı. Toprakları elinden alınan ve mali açıdan zor durumda kalan Kızılbaş reislerinin ve Türkmen aşiretlerinin devlete olan bağlılıkları ve güvenleri de bu süre zarfında ya zayıflamış ya da tamamen tükenmişti. 18. yüzyılın başlarında Safevî
245
Devleti, yönetimi altındaki insanlara, talep ettikleri en temel ihtiyaçları olan güvenlik ve iaşe ortamını sağlayamaz olmuştu.475 Şiî kimliğinin Safevî Devleti’nin ilk yüzyılında, farklı etnik gruplara mensup toplulukları (Türmen, Fars, Kürt, Arap) ortak bir ideal ve his çatısı altında tutarak çok önemli bir toplumsal ve siyasî çimento vazifesi gördüğü kesindir. Fakat bu hissin, yani Şiî olmanın yarattığı aidiyet hissinin toplumsal kısmı olmasa bile siyasî kısmının 18. yüzyılın başlarına gelindiğinde oldukça zayıfladığına dair bazı kuvvetli deliller mevcuttur. Toplumun en temel ihtiyaçları karşılanamaz olunca, 200 yıl boyunca devleti destekleyen
bir kitle yaratma gücü gösteren Şiîlik, bu kez bir muhalefet aracına
dönüşmüştü. Farklı etnik grupları devleti desteklemek için odrganize eden Şiîlik, bu kez farklı etnik grupları ortak bir muhalefet şemsiyesi altında toplamak gibi ironik bir işlev gördü.476 Şiî olmayan diğer etnik gruplara gelince, zaten istemeden itaat ettikleri Şiî Safevî Devleti’nin 17. yüzyılın sonu, 18. yüzyılın başlarından itibaren Sünnîleri ve Müslüman olmayanları Şiîleştirme politikasının uygulamaya koyması üzerine, siyasî konjektürün de yardımıyla, devlet ile olan eğreti bağlarını kopardılar. Safevî Devleti, son dönemlerinde hem Şiîliğe radikal derecede sahip çıktığı için Şiî olmayanların gözünden hem de temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için Şiîlerin gözünden düşmüştü. Şiî bir devletin Sünnî güçlerce 8 ay boyunca kuşatma altında tutulmasına Şiî bir toplumun ve askerî kuvvetlerinin, bir iki zayıf teşebbüs hariç seyirci kalmasının en temel sebeplerinden birinin bu olduğunu düşünüyoruz.477 Nadir’in Sünnî olup olmadığı ya da Sünnîliğe ne kadar meyli olduğu meselesi tartışıla gelen diğer bir konudur. Nadir’in en azından 1725 yılına kadar kesinlikle Şiî olduğuna dair en iyi kanıt, doğan çocuklarına Rıza-Kulu, İmam-Kulu ya da MurtazaKulu gibi isimler vermiş olmasıdır. Bu şekilde (-Kulu son ekli) isim vermek bir Şiî 475
“Kızılbaş Aristokrasisi-Memalik Toprakları” dengesinin bozulması konusunda bir değerlendirme için bkz., Rohan D’souza, 476 Bu noktada, Mansur Sefatgol’un, Safevî Devleti’nin yıkılış sebepleri arasında, devletin Şiî kimliğini koruyamamasını göstermesi pek doğru bir tespit gibi durmuyor. Devlet, Şiîliği koruyamadığı için değil, Şiîliğin üstünde oturduğu temelleri, yani bir devletin varoluşunu, yönettiği halkın gözünde meşru kılan temelleri koruyamadığı için yıkılmıştı,; Safevî hanedanının neden sona erdiği konusunda bugüne kadar öne sürülen tezleri bir araya getiren faydalı bir özet için bkz., John Foran,; benzer bir değerlendirme denemesi için keza, Alessandro Bausani 477 O nedenle , Safevî şahları aynı zamanda İran’ın dinî önderleri de sayıldıkları halde, Nadir’in kendinî şah seçtirmesine İran coğrafyasından ciddi bir tepki gelmemesine şaşmamak lazım, Faruk Sümer,
246
geleneğidir. Nadir de samimi bir Şiî olarak, hiçbir politik amaç gütmeksizin çocuklarına bu isimleri vermişti.478 Bu son derece ikna edici delilden sonra, Nadir’in Sünnî olduğunu, ya da gizli Sünnî olduğunu iddia etmenin çok makul olmadığı açıktır.479 Nadir’in 1736 yılından sonra, ömrünün sonuna kadar peşinden koşacağı büyük projesi ise Caferilik olmuştu. Meselenin dinî bir mesele oluşu, bazı araştırmacıları yanıltmış gözükmektedir. Burada iki noktanın akılda tutulmasının, Caferilik meselesinin anlaşılmasına yardımcı olacağı kanaatindeyiz. Bunlar, Caferilik politikasını ortaya atan Nadir’in konumu ve politikanın ilk ne zaman dile getirildiğidir. Nadir, samimi bir Şiî olsa bile bir din adamı değildir ve bu konularda teknik bir bilgisi yoktur. Hayatını, siyasî ve askerî mücadele içinde geçirmiş biri olarak amacının Vahdet-i İslâm’dan ziyade yine siyasî bir hedefe yönelik olma ihtimali son derece yüksektir. O nedenle, Nadir’in Caferilik politikasının temellerini, onun, çok sayıda Sünnî Özbek nüfusu barındıran Özbek-Safevî sınırında büyümüş olmasına bağlamak bize pek makul gözükmemektedir.480 Nadir’in Caferilik politikasının temelleri Mugan kurultayındadır. Nadir’in kendini şah ilan ettirmeden evvelki bir numaralı problemi, kendini şah ilan ettirdikten sonra iktidarını İran coğrafyasına nasıl kabul ettireceği idi. Safevî Devleti ve hanedanı ile siyasî bağları zayıflamış olsa bile tarihi bağları ve hatırası hâlâ çok güçlü olan bir coğrafyanın yeni bir hanedana bağlanması ve o hanedana destek vermesi nasıl sağlanabilirdi ? Nadir’in bu soruya bulduğu çözüm, bu coğrafyanın alışık olduğu çözümdü. Safevî Devleti, İran coğrafyasını Şiî kimliği altında toplamaya çalışmış ve bunda büyük oranda da başarılı olmuştu. İran halkı devletle hem siyasî hem de dinî ve duygusal ilişki kurmaya yatkındı. Bu noktada, başarısını kanıtlamış bir prosedürü kullanmaya karar veren Nadir, Caferilik meselesini ortaya attı. Caferilik, İran coğrafyası için yeni bir kavram değildi ama Nadir Caferiliğe bu kez bir de politik bir anlam 478
Laurence Lockhart, M. Streck,; Faruk Sümer de Nadir’in Sünnî olmadığı kanaatindedir, 480 Hamid Algar,; Hamid Algar, Nadir’in Sünnîliğe meyilli olduğunu hiçbir delil ve kaynak göstermeden iddia ediyor. Öyle bile olsa, bu Nadir’in din politikasını ya da Şiîlikte yapmaya çalıştığı restorasyonu tek başına açıklamaya yetmemektedir,; Peter Avery ise, Nadir’in din politikası ve Caferilik meselesini ortaya atmasında, 1709’daki Mir Üveys isyanının etkili olduğunu söylüyor. Yazarın iddiasına göre, Mir Üveys’in Safevi karşıtı “Sünnî Kalkışması”, Nadir’de Safevi Devleti’nin ve onun temsil ettiği dinî yapının ortadan kaldırılması fikrini uyandırmıştır. Nadir’in, henüz 20’li yaşlarında iken vuku bulan Mir Üveys isyanından böyle bir sonucu o kadar erken bir dönemde çıkardığını söylemenin oldukça zorlama bir yorum olduğu kanaatindeyiz, 479
247
yükleyerek onu siyasî bir dava haline getirmeye çalıştı. Kendini, Caferilik için savaşan bir Şah olarak sunarken, İran halkından da bunun karşılığında kendisine itaat etmesini talep etti. Bu formülasyon kabul edildiği takdirde, Nadir’in kendi iktidarına meşruiyet arama çabasının sonucu olarak doğan Caferilik meselesinin, diğer alanlardaki etkilerinin daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyoruz.481 Bu tespitlerin ışığında; öncelikle, Nadir’in Sünnîliği önce kendisinin kabul ettiğini, daha sonra da bunu İran halkına Mugan’da zorla kabul ettirmeye çalıştığını öne sürmenin makul bir tarafı olduğunu sanmıyoruz.482 İkinci olarak, Nadir’in Mugan’da, sebb adetinin terk edilmesi ve ilk 3 halifenin de Hz. Ali gibi hak olduğunun tasdik edilmesini talep ettiğine bakarak, Nadir’in İran’daki Şiî kimliğe savaş açtığını söylemek de pek makul durmamaktadır. Çünkü sebb adeti, Şiî kültürüne Şah İsmail tarafından sonradan eklenmiştir. Şiîliğin itikadi değil kültürel bir unsurudur. Reddedilmesi ya da yerine getirilmemesi bir Şiînin dinden çıkmasına yol açmaz.483 Nadir, sebb adetinin kaldırılmasını ve ilk üç halifenin de hak kabul edilmesini istemiş ancak, Şiîliği Sünnîlikten ayıran asıl temel farklılıklar konusunda hiçbir şey söylememiş484, ya da onların değiştirilmesini talep etmemişti.485 Nadir’in yaptığı İran Şiîliğinde kültürel bir restorasyondu, ama kesinlike yeni bir din inşasına girişmek veya Şiîlik ile Sünnîlik arasındaki farkları ortadan kaldırmaya çalışmak değildi.486. Bu durumda Nadir’in amaçlarını kabaca 3 madde altında toplayabiliriz: 1- Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, kendi iktidarının meşruiyetini sağlamak için kendine dinî-siyasî bir zemin/dava oluşturmak, 2- İran içindeki Sünnîler ile Şiîler arasında, sebb adetinden ve ilk 3 halifenin gasıb sayılmasından doğan gerilimi azaltmak487, 3- Yukarıdaki iki maddenin gerçekleşmesi durumunda, Anadolu ve Orta Asya Sünnîliği arasında tecrit edilmiş bir halde bulunan İran coğrafyasını bu yalnızlığından kurtarmak.488 481
Said Amir Arjomand, Emine Gürsoy, 483 Ernest Tucker, Şiîliğn temel postülalarını bilmediğinden olsa gerek, Nadir’in sırf sebb adetinin kaldırılmasını istemesine bakarak, onun Şiîliğe savaş açtığı kanaatine varmıştır, 484 Caferi Mezhebi 485 Ethem Ruhi Fığlalı,; Ethem Ruhi Fığlalı, 486 Hamid Algar, ; Ann Katherine Swyford Lambton, 487 İran, John R. Perry, 482
248
Nadir’in Caferilik politikasının gerçekleşmesi durumunda, bu politikanın başka alanlarda da bazı etkileri olabileceğini düşünerek asıl amacının bu etkileri sağlamak olduğunu iddia etmek, hele Nadir’in Caferilik politikasının amacının, iktidarını Orta Asya’ya hatta bütün İslâm dünyasına yaymak olduğunu öne sürmek, kanımızca hem İslâm dünyasının parametrelerini bilmemekten489 hem de askerî başarılarına bakarak Nadir’i
aynı
zamanda
büyük
bir
sosyal
devrimci
sanma
yanılgısından
kaynaklanmaktadır.
E) Mugan’dan Dağıstan’a Nadir Şah I) Rus Elçisi Kaluşkin’in İran Elçiliği Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki gerginlik, Nisan 1736’da savaşa dönüşmüş ve her iki devlet de Mayıs ayı içinde birbirlerine savaş ilan etmişlerdi. Rusya, savaş çıkar çıkmaz elçisi Kaluşkin’i Nadir Şah’a gönderdi. Haziran ayı içinde Nadir’in huzuruna çıkan Kaluşkin, 1735 tarihli Gence Antlaşması’na binaen Nadir’den Osmanlı Devleti’ne karşı yardım talebinde bulundu ve Osmanlı Devleti’ne saldırmasını teklif etti. Ancak Nadir bunu kabul etmedi. Rus elçisine göre Nadir’in bu tavrının sebebi, yanındaki hanların Osmanlı Devleti’ne saldırılmasına karşı olmalarıdır. Üstelik Nadir, Rusya’ya da güvenmemektedir. Uzun yıllardan beri süren savaşlar nedeniyle İran halkının içinde bulunduğu perişan durum ise Nadir’i düşündüren
diğer bir sebepti. Halk, isyanın
eşiğine gelmişti. Muhammed Han Beluç isyanı, Nadir’in para toplamak için uyguladığı sonu gelmeyen baskıların yol açtığı memnuniyetsizlikten beslenmişti. Nadir’in planları daha pratikti. Tükenen devlet hazinesini, Babürlü İmparatorluğu’na yapacağı bir sefer ile doldurmak niyetindeydi.490 Bu noktada Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşa katılıp zaman ve enerjisini belirsiz bir macera içinde tüketmek istemiyordu. Nadir Şah’ın, böyle elverişli bir durumda Osmanlı Devleti’ne saldırmamasının daha derin sebepleri de vardı. Rusya’nın İran topraklarında gözü olduğunu bilen Nadir Şah, Rusya’nın hasmı olan Osmanlı Devleti’ne, Rusya ile aynı anda saldırması
488
Faruk Sümer, Perry, ; Lambton, 490 Olson, 489
249
durumunda bu, Osmanlı Devleti’nin tamamen zayıflamasına yol açabilir ve Nadir Şah’ı Kafkaslar’da Rusya ile baş başa bırakabilirdi. Nadir Şah, Hristiyan bir devletle birlik olup Müslüman bir ülkeye saldırmanın hem kendi prestijini hem İslâm birliği iddiasındaki projesini anlamsız kılacağını görüyordu. Üstelik böyle bir hamlenin, ordusundaki Sünnî birliklerle kendi arasındaki ilişkiye darbe vuracağını da hesaplamıştı.491 Ayrıca Osmanlı topraklarına yapılacak saldırılar hem kale kuşatması gibi masraflı ve uzun zaman gerektiren bir yöne kaydığı, hem de
dişe dokunur bir ganimet
sağlamadığı için, Nadir Şah ve ordusu için bıkkınlık verici olacaktı. Nadir Şah bu kararı ile, aslında Rusya’nın müttefikliğine ihtiyaç duymadığını ve 1735 Gence Antlaşması’nın kendisi için artık bir önem arzetmediğini de göstermiş oldu. Bu noktada, Nadir Şah’ın tekrar Osmanlı Devleti topraklarına yönelmeden evvelki yani 1736-1743 yılları arasındaki siyasi faaliyetlerini özetlemenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. II) Nadir Şah’ın Kandahar, Hindistan, Sind ve Türkistan Seferleri Nadir, Şahlığını ilan ettikten sonra 14 Nisan’da Mugan’dan ayrıldı492 ve Isfahan’a geldi. Rusya ile Osmanlı Devleti’nin savaşta olması nedeniyle batı sınırlarından endişe duymadan hareket edebilirdi.493 Hazırlıklarını tamamladıktan sonra Ocak 1737’de harekete geçti. Nadir Şah’ın hedefi Babürlü İmparatorluğu ve onun efsanevi hazineleri idi494; ancak önce Kandahar Afganlılarını itaat altına almak için harekete geçtiğini ilan etmişti. Şubat 1737’de Babürlü İmparatorluğu’na gönderdiği elçisi Ali Merdan Han Şamlu ile bu durumu bildirmiş ve Babürlü topraklarına sığınmaya çalışacak Afganlılara yardımcı olunmamasını rica etmişti. Her ne kadar Babürlü İmparatoru Nasreddin Şah bu talebe olumlu cevap vermiş olsa da, Babürlü İmparatorluğu uzun zamandır ne İran-Babürlü sınırına, ne de sınırdaki Afgan kabilelerine hakimdi.495 Nadir Şah, bu teklifinin tam
491
Nadir’in ordusundaki süvarilerin, yani ordunu en vurucu kesiminin, büyük kısmı Sünnî idi , İran Cihanguşa, 493 Olson, 494 Enver Konukçu, 495 H.H. Dodwell,; Y. Hikmet Bayur, 492
250
olarak yerine getirilemeyeceğini, Babürlü İmparatorunun İran-Babürlü sınırını bütünüyle kontrol edemeyeceğini biliyordu. Nadir Şah, böyle bir talepte bulunmakla Babürlü İmparatorluğu’na saldırmak için gerekli bahaneyi elde edeceğini hesap etmişti. Nadir Şah, 1737’in Mart ayının sonlarında Kandahar kuşatmasını başlattı.496 Kandahar kuşatması boyunca Nadir Şah, Babürlü İmparatorluğu üzerine saldırmak için ihtiyacı olan bahaneyi olgunlaştırmaya çalıştı. Ali Merdan Han Şamlu’dan sonra Nisan ayında bu sefer Muhammed Han Türkman’ı elçi olarak Babürlü sultanına gönderdi ve Afgan kabilelerinin Babürlü sınırını geçmelerine neden izin verildiğini sordu. Nasreddin Şah bu talebe cevap vermediği gibi elçiyi de alıkoydu.497 Zaten Nadir Şah’ın istediği de buydu. Artık yeterli bahaneye sahip olmuştu. Nadir Şah, 23 Mart 1738’de Kandahar’ı aldı498 ve 10 Mayıs 1738’de Gazne üzerine hareket ederek499, Hindistan seferini başlatmış oldu. Nadir Şah 11 Haziran’da Gazne’yi500, 19 Haziran’da Kabil’i aldı.501 Babürlü İmparatorluğu’na tekrar elçi gönderen Nadir Şah, ilk elçisi Ali Merdan Han Şamlu’ya verilen
sözlerin
tutulmadığını,
sonraki
elçisi
Muhammed
Han
Türkman’ın
alıkonulduğunu, dostluğuna dostluk gösterilmediğini bildirmişti. Fakat Nadir Şah’ın bu elçisi Celalabad’da öldürüldüğü için502, Nadir Şah’ın mesajı Delhi’ye ulaşmamıştı. Nadir Şah, elçisinin öldürüldüğünü haber alınca Eylül başlarında Celalabad’ı aldı503 ve ardından da 14 Kasım’da Peşaver üzerine yürüyüp504 18 Kasım’da orayı da ele geçirdi.505 Nadir Şah’ın hareketinden haberdar olan Babürlü İmparatoru da hazırlıklarını tamamlayarak 2 Aralık’ta başkent Delhi’den ayrılmıştı.506 Nadir Şah, 27 Aralık’ta Peşaver’den yola çıktı.507 12 Ocak 1739’da Lahor’u alan Nadir Şah, buradan Nasreddin Şah’a bir mektup daha gönderdi. Nadir Şah’ın amacı, “Nasreddin Şah değil, Türkmen 496
Mervî Bayur 498 Vladimir Minorsky, 499 Bayur 500 Minorsky 501 Bayur 502 Bayur 503 Bayur 504 Mervî 505 Minorsky, 506 Bayur 507 Minorsky, 497
251
kökenli iki devlet arasındaki ilişkileri bozan Nasreddin Şah’ın yanındaki devlet adamlarını cezalandırmaktı”.508 13 Şubat’da Karnal’da karşılaşan Babürlü ve İran orduların arasındaki savaşı Nadir Şah kazandı.509 Nasreddin Şah 26 Şubat’ta teslim olurken510, Nadir Şah da 9 Mart günü Delhi’ye girdi.511 Nadir Şah, Babürlü İmparatorluğunun başkentinde bulunduğu süre zarfında imparatorluğun hazinesine ve neredeyse bütün birikimine el koyarak Hindistan’a gelme nedenini ortaya koymuş oldu. Nadir Şah’ın derdi hiçbir zaman Hindistan’a hakim olmak değildi. Zaten böyle bir işe kalkıştığında bunu başaramayacağını da biliyordu. Yağmalanacak bir şey kalmayınca, Nadir Şah Hindistan’dan ayrılmaya karar verdi ve ayrılmadan önce, Babürlü İmparatoru ile Mayıs 1739’da bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmaya göre: 1- Sind Nehri’nin kuzey ve batısında kalan topraklar Nadir Şah’a bırakılacak, 2- Pencap Eyaleti her yıl İran bütçesine 2 milyon rupilik bir katkıda bulunacak, 3- Babürlü İmparatorluğu Osmanlı Devleti ile name teatisinde bulunmayacaktı.512 Nadir Şah, 5 Mayıs 1739’da Delhi’den ayrıldı513 ve 12 Aralık’ta Kabil’e geldi.514 Fakat Nadir Şah Ocak 1740’da aniden geri döndü ve Sind ülkesi üzerine yürüdü515 ve 4 Mayıs’da tekrar Kandahar’a döndü. 5 Haziran’da Herat’a gelen Nadir Şah, burada 15 gün kadar konakladıktan sonra, 20 Haziran’da ayrıldı ve 10 Ağustos’da Belh’e geldi. 22 Eylül’de Buhara’yı516, 14 Ekim’de Hive’yi işgal etti.517 Nadir Şah, Horasan’ın doğu
508
Bayur Bayur 510 Mervî 511 Bayur; Hermann Kulke ve Dietmar Rothermund, Vezir Nizamülmülk’ün, Nadir Şah’ın Hindisan’a girmesini ve Babürlü Devleti’nin hazinelerini yağmalamasını engellediğini söylüyor ! Ayrıca, Babürlü Devleti tarihinde bu kadar önemli bir yer tutan Nadir Şah ve seferinden yalnızca bir cümle ile söz ediyor, 512 Bayur; Uzunçarşılı, 513 Bayur 514 Vladimir Minorsky, ; Nadir Şah Delhi’den ayrılırken, İran halkından 3 yıl boyunca vergi alınmamasını emretti, Alessandro Bausani, 515 Minorsky, 516 Minorsky, 517 Mehmet Alpargu, ; Nadir Şah’ın Hive Seferi sonrası Hive ekonomisi çökmüştü, Salih Yılmaz, 509
252
sınırlarını Özbek saldırılarından koruyacağını düşündüğü antlaşmalar yaptıktan sonra, 3 Şubat 1741’de Meşhed’e vardı.518 III) Dağıstan’da İsyan ve Nadir Şah’ın Kardeşi İbrahim Han’ın Katli Nadir Şah’ın mali ve idari baskısından bunalan Gazi-Kumuk halkı, Nadir Şah’ın Hindistan seferinde olmasını fırsat bilip 1738 yılının yaz mevsiminde isyan etti.519 Bu sırada Azerbaycan Valisi, Nadir Şah’ın kardeşi İbrahim Han idi. İbrahim Han, Lezgilerle giriştiği mücadele sırasında Kasım 1738’de öldürüldü.520 İbrahim Han’ı öldüren kişi, Divan Bey de denen Divane İbrahim’dir.521 Nadir Şah, Lezgilerin isyan ettiğini ve kardeşi İbrahim Han’ın Lezgilerle giriştiği mücadelede öldürüldüğünü 1738’in Aralık ayı sonlarında haber alınca, bazı hanlarını Azerbaycan’a göndermişti.522 Sind Seferinden döndükten sonra, bu kez Afgan Azad Han’ı da Mayıs 1740’da Azerbaycan üzerine gönderdi.523 Fakat bunlar geçici önlemler idi.
İbrahim Han’ın öldürülmesi, Nadir Şah’ın Hindistan seferinden sonra yönünü
nereye çevireceğini belirlemişti. IV) II. Tahmasb ve Ailesinin Katli Nadir Şah, her ne kadar İran’da şahlığını ilan etmiş ve Devlet-i Nadiriyye isminde yeni bir devlet ve Nadiriyye Hanedanı isminde yeni bir hanedan kurmuşsa da, durumundan çok emin değildi. Muhammed Han Beluç, II. Tahmasb’ı yeniden tahta çıkarmak ve İran tahtını, tahtın gerçek sahipleri olan Safevî hanedanına teslim etmek için isyan ettiğinde, çevresinde büyük bir kalabalık toplamıştı. Ordu Hindistan seferinde iken, II. Tahmasb’ı tahta çıkarmak için yeni bir isyan meydana gelebilirdi. İran halkının Safevî hanedanından ümidi kesip Nadiriyye hanedanına bağlanmasını hızlandırmak için, Safevî Hanedanı ortadan kaldırılmalıydı.
518
Hindistan zaferi Nadir Şah’a, yönetimini tahkim etmek için büyük bir prestij temin etmişti. Ancak yönetim konusundaki yeteneksizliği ve zâlimliği Nadir Şah’ın bu fırsatı değerlendirmesine engel olacaktır, Ernest Tucker, 519 Sevda Alikızı Süleymanova, 520 Mervî; Abbas-Kulu Aka Bakihanof, İbrahim Han’ın Zencan’da öldüğünü söylüyor, 521 Süleymanova, 522 Dürre, 523 Mervî
253
Nadir Kabil’i aldıktan sonra, Meşhed’te bulunan oğlu Rıza-Kulu Mirza’yı Haziran 1738’de yanına çağırdı ve kendisi Hindistan Seferinde iken, II. Tahmasb ve ailesinin bütün fertlerini öldürtmesini emretti.524 Bu emirden sonra Nadir Şah Hindistan seferine devam ederken, oğlu da Meşhed’e geri döndü. Bu tarihten sonra Nadir Şah’tan uzun süre haber alınamaması ve Nadir Şah hakkında olumsuz bir haber gelmesi durumunda, Sebzvar halkının II. Tahmasb’ı şah ilan edebileceğine dair Muhammed Hüseyin Han Kacar’ın telkinleri üzerine Rıza-Kulu Mirza, II. Tahmasb ve yakınlarının öldürülmesini emretti. Sebzvar’a gelen Muhammed Hüseyin Han Kacar, II. Tahmasb ve ailesinin bütün üyelerini, son Safevî şahı III. Abbas da dahil olmak üzere, öldürdü.525 F) İki Devlet Arasında Elçilik Heyetleri I) Nadir Şah’ın İstanbul’a Elçi Göndermesi ve İstanbul Görüşmeleri İki devlet arasında savaşa son verilmese bile, bir ara verilmesi konusunda dile getirilmeyen bir mutabakat oluşmuştu. Osmanlı Devleti, Rusya ile savaşa girmek üzereydi. Aynı anda hem Rusya hem de Nadir Şah ile savaşmak zordu. Nadir Şah ise, Osmanlı sınır kalelerini aylarca kuşatmak da dahil olmak üzere, hemen hemen hiçbir siyasî ya da ekonomik getirisi kalmayan Osmanlı savaşlarına son verip, çok daha fazla kazanç getireceğine inandığı Babürlü İmparatorluğu üzerine yürümek istiyordu. Nadir Şah, Mugan’da tahta çıktığı 8 Mart’tan bir gün evvel, Genç Ali Paşa ile birlikte kendi elçisi Abdülbaki Han’ı barış yapmak amacıyla İstanbul’a doğru yola çıkardı. Babıali, İran heyetine mihmandar olarak Mustafa Ağa’yı tayin etti ve heyetin ihtiyaçlarının karşılanması hususunda gerekli emirleri gönderdi.526 Heyet, 24 Nisan’da Erzurum’a geldi.527 Ahmed Paşa, heyetin geldiğini İstanbul’a bildirdi. İstanbul’dan cevap gelinceye kadar heyet, 38 gün Erzurum’da bekletildi.528 Babıali, Mayıs ayı ortalarında heyetin İstanbul’a gönderilmesini bildirdi.529 Fakat bu
524
Kazvini,; Maraşî, Mervî II, Kazvini,; Maraşî,; Roger M. Savory,; C. E. Bosworth, Tahmasb ve ailesinin 1739’da öldürüldüğünü söylerken yanılıyor, 526 BOA.; BOA. 527 Ragıb, 528 BOA. Ragıb, 529 BOA.; BOA.; Subhî, 525
254
esnada İran elçilik heyeti, içeriği bilinmeyen bir konuda Nadir Şah’a bir haber iletmiş ve bu haberin cevabı ulaşıncaya kadar Erzurum’dan ayrılmak istememişti. Durum, Ahmed Paşa tarafından İstanbul’a bildirilince Bâbıâli, bu gelişmeden hiç memnun olmadı. “Ordu artık Rus cephesine hareket etmişti ve Nadir Şah’tan gelecek olumsuz bir cevap doğu cephesinde savaşı yeniden başlatacak olursa asker göndermek mümkün olmazdı. O nedenle elçiler bir an evvel İstanbul’a gönderilmeli ve bir antlaşma imzalanarak doğu cephesinde savaşa son verilmeliydi”.530 Heyetin hızlı hareket etmesi için, deve dahil her türlü ihtiyacı acilen karşılanmıştı.531 Fakat heyetin hemen hareket edememesinin sebeplerinden biri de kış şartlarıydı.532 Heyet, 31 Mayıs günü Erzurum’dan hareket etti.533 Gence’yi başarı ile savunmuş ve Nadir Şah ile de yüz yüze görüşmüş olan ve İran tarafının meselelerine vukufu olan Karaman Valisi Genç Ali Paşa’ya da bir an evvel İran heyetine yetişip onlarla birlikte İstanbul’a gelmesi bildirildi.534 Temmuz ayının sonlarına doğru İznikmid’e gelen ve burada bir süre konaklayan heyet,535 5 Ağustos günü Kartal’da resmi olarak karşılandı536 ve 6 Ağustos günü Üsküdar’a geldi.537 Burada üç gün konakladıktan sonra, İstanbul tarafına geçirilen heyet, Kadırga Limanı’nda Osman Paşa Sarayı’na yerleştirildi.538 Heyetin önde gelen simaları büyük elçi Kirmanşahan Han’ı Abdülbaki Han Zengene, Sadr-ı memalik Mirza Ebu’l-Kasım, Horasan müderrislerinden Reisü’l-Ulema Molla Ali Ekber’den oluşuyordu.539 Heyet, 28 Ağustos günü I. Mahmud’un huzuruna çıktı ve Nadir Şah’ın namelerini sundu.540
530
BOA. BOA.; BOA. 532 BOA. 533 Ragıb, 534 BOA.; BOA. 535 BOA.; BOA. Heyetin masraflarının güzergah üzerindeki kazalarda yol açtığı problemler için bkz, BOA. 536 TSMA. 537 TSMA. 538 Erdoğan Bilgin,; Ragıb,; Subhî,; Risale, TSMA. 539 Ragıb, 540 Ragıb,; TSMA. 531
255
Ayrıca Abdülbaki Han, Nadir’den şifahen getirdiği mesajı da I. Mahmud’a iletti. Bu mesajda Nadir; İran’dan Rafızîliği kaldırdığını, Osmanlı Devleti ile barış içinde geçinmek istediğini, bu nedenle talep ettiği maddelerin kabulünü rica ediyordu.541 Nadir Şah, I. Mahmud’a, Sadrazam’a ve Şeyhülislâm’a nameler göndermişti. Bu namelere göre Nadir Şah, Şah İsmail zamanında peyda olan fitnenin, kendisi Mugan’da şah olduktan sonra İran’dan kaldırılmasına karar verilmîşti ve zaten kendisi de İran’ın hanlarına bunu kabul etmeleri şartıyla şahlığı kabul ettiğini açıklamıştı. İran halkı Rafızîliği bırakıp Ehl-i Sünnet yoluna girmeyi kabul etmişti. İslâm dünyasına yaptığı bu hizmeti karşılığında, aşağıdaki şartların kabul edilmesini talep etmekteydi: 1- Caferiliğin, diğer dört mezheb gibi muamele görmesi, 2- Caferilere Kabe’de bir rükn verilmesi, 3- İranlı hacılar için bir mirü’l-hac tayin edilmesine izin verilmesi, 4- Her iki ülkenin başkentlerinde karşılıklı şehbenderler oturması, 5- Her iki ülkenin tebasının esir olarak alınıp satılmasına izin verilmemesi.542 İşin rengi değişmişti. Nadir Şah’ın talepleri kolayca hüküm verilecek türden değildi. Hem vakit kazanmak hem de yapılacak görüşmelerde görev alacak kişilerin ordudan çağrılması için görüşmeler hemen başlatılmadı. Bâbıâli, görüşmelerde yer almaları için halen Rus cephesindeki orduda bulunan Reisülküttap İsmail Efendi, Beylikçi Tavukçubaşı Mustafa Efendi ve Cizye Muhasebecisi Ragıb Efendi’yi İstanbul’a çağırdı. Heyet, 16 Ağustos’da ordugahtan İstanbul’a hareket etti.543 Abdülbaki Han Zengene de Babıalinin tutumunu bildirmek ve muhtemelen bu tutum hakkındaki yeni tâlimatlarını sormak için Nadir Şah’a haberci göndermişti.544 Görüşmeleri yürütecek Osmanlı heyeti , 23 Ağustos’ta İstanbul’a geldi ve 24 Ağustos günü Padişah’ın huzuruna çıktı.545 Osmanlı heyeti, görüşmelerde izlenecek stratejiyi belirlemek için 29 ve 30 Ağustos günleri toplandı. Nadir Şah’ın gönderdiği mektuplar okunup tahlil edilmîş ve taleplerine nasıl cevap verileceği kararlaştırılmıştı. Osmanlı heyeti, Nadir Şah’ın taleplerini bir bütün olarak değil, iki parçaya bölerek 541
TSMA. Ragıb; TSMA.; TSMA.; TSMA. 543 Ragıb,; Erdoğan Bilgin,; Subhî,; Ahmed Resmi Efendi,. 544 BOA.; BOA. 545 Ragıb,; Ragıb Efendi’nin hem İran işlerine hem de Farsçaya olan olağanüstü vukufiyeti, görüşmeler esnasında çok işe yarayacaktır, Virginia Aksan, 542
256
müzakere etmeyi uygun görmüştü. Caferiliğin kabul edilmesi, Kabe’de Caferilere bir rükn verilmesi ve esirlerin serbest bırakılması talepleri şer’i mesele; İranlı hacılar için mirü’l-hac tayin edilmesi ve karşılıklı olarak şehbender tayini talepleri ise mülki mesele olarak kabul edilmişti. Görüşmelere, kabul edilmesi en kolay mesele olan mirü’l- hac tayininden başlanmasına ve daha sonra sırasıyla şehbender tayini, esirlerin serbest bırakılması ve Caferiliğin kabul edilmesi meselelerinin müzakere edilmesine karar verildi.546 Osmanlı heyeti, Caferiliğin kabul edilmesinin mümkün olmadığını biliyordu. Nadir Şah, barış yapılması için şart koştuğu taleplerin hepsinin kabul edilmesini isterken; Osmanlı heyeti, şartları dinî ve mülkî başlıklar altında müzakere ederek, bir antlaşmaya varılamaması durumunda, barış yapılamamasının suçunu Nadir Şah’ın üzerine atmak niyetindeydi.547 Görüşmelerin I. turu 1 Eylül’de yapıldı548 Osmanlı heyeti, Nadir Şah’ın İran’da Rafızîliği kaldırdığının duyulduğunu ve bunun aslını sorunca Abdülbaki Han bunu tasdik etti. “Nadir Şah, İran halkını Rafızîlikten Ehl-i Sünnet yoluna çevirmişti ve hizmeti karşılığında da Osmanlı Padişah’ından bazı taleplerde bulunuyordu. Osmanlı Padişahı bu şartları kabul ederse, bu hayırlı işin sağlamlaşmasına katkıda bulunmuş olacaktı. Ayrıca Nadir’in şahlığının meşruiyeti, Osmanlı Devleti’nin Caferiliği kabul etmesine bağlı idi. Nadir, Mugan’da İran hanları ile Rafızîliği bırakmaları şartıyla şah olmuştu. Hanlar, bunu kabul etmişler; ancak mezhebde Caferiliğe uymak istediklerini bildirmişlerdi. Caferililik, Ehl-i Sünnet yoluna bazı ufak tefek meseleler dışında uygun bir mezheb olarak kabul ediliyordu. Nadir, bu durumu ulemasına danışmış; onların onay vermesi üzerine, hanların bu taleplerini kabul etmişti. Bu durumda, Osmanlı Devleti eğer Caferiliği kabul etmezse, Nadir Şah ile İran hanları arasındaki antlaşmanın bir hükmü kalmayacak, Nadir’in şahlığının meşruiyeti de yara alacaktı”. Ardından Mugan’da hazırlanan ve imzalanan belgenin bir nüshası okundu. Osmanlı heyeti, Caferilik meselesinin daha sonra konuşulmasını teklif etmiş ve önce mirü’l-hac meselesinin halledilmesini talep etmişti. Abdülbaki Han bunu kabul etti. Osmanlı 546
Ragıb, Olson, 548 Ragıb,; E. Tucker; bu görüşmeler hakkında, neredeyse tamamen Ragıb Efendi’nin eserinin özeti olan ve hiçbir orijinal değerlendirme ihtiva etmeyen bir makale kaleme almıştır, bkz, 547
257
heyeti, İranlı hacıların hac esnasında takip edeceği yol olarak Lahsa güzergahında ısrar ederken, İran heyeti Şam yolunun kabul edilmesini istedi. Hangi yolun kullanılacağına, her sene şartlara bakılarak karar verilmesine ve bu meselenin kesin kararının ilerleyen görüşmelerde belirlenmesinde mutabakat sağlandı.549 2 Eylül günü Reisülküttap İsmail Efendi, İran heyetini ziyaret etti. İsmail Efendi’nin talebi üzerine yine siyasî meseleler
konusunda görüş alışverişinde
bulunuldu. İran heyeti, Kabe’de rükn meselesinin Osmanlı heyetinin canını sıktığı görüşünde idi. İsmail Efendi’ye göre ise, “böyle bir talep son derece yersizdi. Fatımiler zamanında bile Kabe’de Şiîlere bir rükn tahsis edilmemişken, şimdi böyle bir rükn tahsisi kesinlikle mümkün değildi. Osmanlı Padişahı bunu kabul etse bile, Mekke halkı bunu kabul etmezdi. Osmanlı Padişahı Hanefî olduğu halde, Kabe’de hâlâ Şafî fıkhı üzerine namaz kılınırken; Caferiliğe rükn tahsisi nasıl mümkün olabilirdi ? Bir Caferi kendi başına Kabe’de Caferi fıkhı üzerine namaz kılabilirdi; ama rükn tahsisi cemaat tesisi manasına gelirdi ki bu sözkonusu dahi olamazdı”.550 II. tur görüşmeler 3 Eylül’de yapıldı. Osmanlı heyeti, görüşmelerin yapılacağı konağa geldiğinde, İran heyetinin gelmediği görüldü. İran heyeti, konuşulacak meseleleri kendi aralarında müzakere edeceklerini, bu nedenle görüşmelere o gün katılmayacaklarını iletmişlerdi. Israr edilince bu sefer, kendilerine resmi protokolün uygulanmadığını, bunu hakaret olarak kabul ettiklerini iletince tekrar davet edildiler ve istedikleri şekilde görüşmelerin yapılacağı konağın kapısında karşılandılar. Şehbender tayini, İranlı hacıların hac için kullanacakları yol ve esirlerin karşılıklı olarak alınıp satılmaları meseleleri halledildi ve görüşmelere ara verildi.551 III. tur görüşmeler 5 Eylül’de yapıldı ve ağırlıklı olarak yine esirler meselesi konuşuldu. İran heyetinin, Osmanlı topraklarında bulunan ve ülkelerine geri dönmek istemeyenler dışındaki bütün İranlı esirlerin bırakılması gerektiğini söylemesi ile görüşmeler başladı. Osmanlı heyeti açısından bu talebin yerine getirilmesi mümkün değildi. “Kişilerin ellerindeki esirler o kişilerin malı olmuştu ve ellerinden alınması sözkonusu dahi olamazdı”. İran heyetinin argümanı hukuki açıdan olmasa da, siyasî açıdan daha sağlamdı. “Osmanlı Padişahı, Hristiyan krallarla yaptığı antlaşmalarda 549
Ragıb, , TSMA. Ragıb, , TSMA. 551 Ragıb, 550
258
Osmanlı topraklarındaki Frenk esirlerinin bırakılmasını kabul ediyordu. Şimdi Nadir Şah’ın ricasını kabul edip Osmanlı topraklarındaki İranlı esirlerin de bırakılmasını sağlayabilirdi, aksi takdirde bunun sonuçlarına katlanırdı. Zaten esirlerin bırakılması barış yapılmasının şartlarından biri idi. Osmanlı Devleti ya İranlı esirleri serbest bırakırdı ya da savaşa devam edilirdi”.552 Bu noktada İran heyetinin, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaş halindeyken bir de doğu sınırında savaşa girmek zorunda kalmaktan korkmasını iyi kullandığını
söyleyebiliriz. İran heyeti, Bâbıâlinin bu
korkusunu görüşmeler bitinceye kadar kendi lehine kullanmaya devam etti. 8 Eylül’de IV. tur görüşmeler başladı. Abdülbaki Han, görüşmelerin daha dar çerçevede ve daha az kişi ile yapılmasını talep edince, bu isteği kabul edildi. Abdülbaki Han, görüşmelerin esir meselesi yüzünden bir sonuca varılmadan sona ermesini istemiyordu. Teklifi şöyle oldu: “Osmanlı ülkesindeki 150 bin kadar esirin 4-5 bini toplanıp İran’a gönderilmeli ve geri kalanların da toplandıkça yollanacakları söylenmeliydi. Bu durumda Nadir Şah ikna edilebilirdi. Caferilik ve rükn meselesi konularında ise şer’an ne cevap verilecekse verilmeli ve İran heyetinin, kendisi de dahil olmak üzere, itirazları ciddiye alınmamalı idi”.553 Osmanlı heyeti, 12 Eylül günü Şeyhülislâm’ın konağında, İran heyetinin İranlı esirler ile ilgili taleplerini müzakere etti554 ve 13 Eylül’de görüşmelerin V. turu yapıldı. Bu görüşmede yalnız Caferilik meselesi konuşuldu ve bir sonuca varılamadan toplantı sona erdi.555 Osmanlı heyeti 14 Eylül’de İran heyetini ziyaret etti ve Bâbıâlinin hangi maddeleri kabul edeceğini beyan etti. Abdülbaki Han, Nadir Şah’ın talep ettiği maddelerin tamamını içermeyen bir antlaşma için temessük alıp vermeye ruhsatı olmadığını söyleyerek bu duruma itiraz etti.556 17 Eylül’deki VI. tur görüşmeler, teati edilecek temessüklerdeki maddelerin neler olacağına dair tartışmalar ile geçmiş ve bir sonuca varılmadan sona ermişti.557 Bâbıâli
552
Ragıb, , TSMA.; TSMA. Ragıb, , TSMA.; TSMA. 554 Ragıb, , TSMA. 555 Ragıb, 556 Ragıb, 557 Ragıb, 553
259
ise, esir meselesi yüzünden Nadir Şah ile barış yapma şansını yitirmemek için 21 Eylül tarihinde, Osmanlı ülkesindeki İranlı esirlerin alınıp satılmasını yasakladı.558 VII. tur görüşmeler 23 Eylül’de başladı. İran heyetine göre “konuşulacak her şey konuşulmuştu. Konuşulan meseleleri içeren bir hatt-ı hümayun verilirse, İran’a dönebilirlerdi. Ayrıca bir Osmanlı elçisi de İran’a gönderilmeli ve burada konuşulan meseleleri bir de oradaki rical ve ulema ile görüşmeliydi”.559 Görüşmelerin VIII. ve son turu 24 Eylül’de yapıldı. Her iki heyet de, iki ülke arasında bir barış yapılacağına kanaat getirdiklerini açıkladılar. Hatta Abdülbaki Han, Osmanlı Padişahı’nın İran’ı, kendi ülkesinin bir şubesi, Nadir Şah’ı da Kırım Hanı gibi bir han sayabileceğini söyledi.560 26 Eylül günü Reisülküttap İsmail Efendi ve Ragıb Efendi, İran heyetini ziyarete gittiler ve temessüklerin alınıp verilmesini konuştular. Abdülbaki Han, cevaplarını yarın vereceklerini bildirdi. Fakat ertesi gün fikir değiştiren Abdülbaki Han temessük vermeyeceklerini iletti.561
Bunun üzerine 30 Eylül günü Osmanlı heyeti tekrar bir
araya gelip son durumu değerlendirdi.562 İran heyetinin esirler konusundaki hassasiyetine cevap vermek için Bâbıâli 12 Ekim’de, tersanelerdeki İranlı esirlerin serbest bırakılmasına karar verdi.563
Ertesi gün İran heyeti ziyaret edildi. Abdülbaki
Han’ın, esirler meselesinin dahi halledilemediğinden şikayet etmesine Osmanlı heyeti, bir gün önce tersanedeki İranlı esirlerin serbest bırakılması ile ilgili emri hatırlatarak cevap verdi. İran heyeti, Nadir Şah’a umulan özenin gösterilmediğinden şikayet etti. “Nadir, Şah olmuş; ancak bunu tebrik etmek için Osmanlı Devleti tarafından bir elçi bile gönderilmemişti. Şimdi kendileri ile birlikte, vezir rütbesinde bir elçi ve diğer hususları konuşmak için ulemadan iki kişi İran’a gönderilmeliydi. Aksi takdirde bu istekleri kabul edilinceye kadar İstanbul’dan ayrılmayacaklardı”. Osmanlı heyeti, bu taleplerinin Padişah’a iletileceğini belirtti.564
558
Külbilge, Ragıb,; TSMA. 560 Ragıb, 561 Ragıb,; TSMA. 562 Ragıb, 563 BOA. 564 Ragıb,; TSMA.; TSMA. 559
260
Şeyhülislâm, 14 Ekim günü İran heyetine bir ziyafet verdi. Abdülbaki Han, bir elçi ve ulemadan iki kişi gönderilmesi hususunda kendisine yazılı bir teminat verilmezse, Padişah’ın huzuruna çıkmayacaklarını tekrar iletti.565 İran heyetine, taleplerinin kabul edildiği 15 Ekim’de bildirildi.566 Elçiler, 16 Ekim günü Padişah’ın huzuruna çıktılar ve nameleri teslim aldılar. Bâbıâli, verilen namelerde Nadir’in şahlığına ve taleplerine bakış açısını gönül okşayıcı bir şekilde ifade etmişti. “Gönderilen İran heyeti görevini en iyi şekilde yerine getirmişti. Türkmenler Hanefî iken, Safevî Devleti’ni kuran şahıs Rafızîliği icat ederek Müslümanlar arasına fitne sokmuştu. Nadir Şah ise,
Rafızî Safevî Devleti’ni ortadan
kaldırıp Mugan’da şah seçilmiş ve İran halkını bu yanlış itikattan vazgeçmeye ikna edip bunu ilan eden fermanları da İran’ın her yanına göndermişti. Böylelikle Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında uzun yıllardar bir problem olarak var olan Rafızîliği kaldırmakla İslâm dünyasına büyük bir hizmette bulunmuştu.
Yaptığı bu hizmeti
karşılığında, Bâbıâliye bazı taleplerini iletmişti. Bâbıâli de bu konudaki cevaplarını bir elçi ile kendisine iletecekti. İki ülkenin heyetleri arasında yapılan görüşmeler sonunda, ortaya bir antlaşma metni çıkmıştı. Taleplerin üçü kabul edilmîş, Caferilik ve Kabe’de rükn meselesi şer’i mahzurlar nedeniyle kabul edilememiş ve bu son iki konu hakkında Şeyhülİslâm Seyyid Mustafa Efendi’nin mektubu da diğer namelerle birlikte gönderilmişti”.567 Bâbıâli bu noktada, Nadir Şah’ın öfkesini yatıştırır düşüncesi ile Caferiliğe bir rükn verilmesi meselesinde de topu Mekke ahalisine atmıştı. “Mekke ahalisi, Kabe’de 4 mezheb dışında bir mezhebe rükn tahsis edilmesi konusunda o kadar hassastı ki böyle bir işe girişmek neredeyse imkansızdı”.568 İran heyetine mihmandar olarak Urfalı Mehmed Ağa tayin edilirken, heyetin yollarda ihtiyaçlarının görülmesi için gerekli emirler verildi569 ve İran heyeti, 14 Kasım 1736 tarihinde İstanbul’dan ayrıldı.570
565
Ragıb, Ragıb,; TSMA. 567 BOA.; BOA.; BOA.; Elçi’nin Sadrazam tarafından kabul edilmesi hakkında bkz., TSMA 568 BOA:; Ragıb, 569 BOA.; BOA.; BOA. 570 Ragıb, s; İran heyetine yapılan masraflar hakkında bkz., BOA. 566
261
Bâbıâli, İran’a gidecek Osmanlı heyetini ise, 17 Ekim’de belirlemişti. Heyet, Mustafa Efendi, Fetva Emini Abdullah Efendi, sabık Fetva Emini Halil Efendi’den oluşuyordu.571
I. Mahmud, 18 Ekim’de hem İran heyeti ile görüşmeleri yürüten
Osmanlı heyetini hem de Nadir Şah’a elçi olarak gidecek Mustafa Efendi’yi kabul etmiş ve hediyeler vermişti. Mustafa Efendi’ye Musul valiliği ile birlikte Vezaret verildiği kendisine burada iletildi.572 Elçiye, Nadir Şah’a götüreceği nameler de teslim edildi. Bâbıâli, bu namelerde de, Abdülbaki Han’a verilen namelerdeki ifadeleri tekrarlamıştı.
573
Fakat bu namelerde, İran elçisine verilenlerden farklı olarak iki konu
vardı. Bir tanesi, üzerinde mutabakata varılan antlaşma metnidir. Bu antlaşma metninin sadeleştirilmiş hali şöyledir: “Badel el-kab; 1. Madde: İran hacıları Lahsa ve İmam Ali yolundan gittiklerinde başlarında İranlı muteber bir kişi emirü’l-hacc olarak bulunacak. Fakat Şam yoluyla gitmeleri gerektiğinde başlarında yine bir İranlı muteber bir kişi bulanacak; ancak emirü’l-hacc ünvanı taşımayacak. 2. Madde: Üç senede bir değişmek üzere, Bâbıâli tarafından dergah-ı ali kapıcılarından ve mir-i alem rütbesinde biri Isfahan’da bulunacak. Bu kişinin kethüdası, İranlı hacılar Şam yolunu kullandığında onlarla gidecektir. Hacılar Lahsa ve İmam Ali
yolunu
kullandıklarında ise bu kişinin tayin edeceği kişi, emirü’l-hacc ile birlikte gidecektir. Ayrıca Devlet-i Nadiriyye’nin belirleyeceği mutemed bir kişi İstanbul’da oturacaktır. Her iki ülke de şehbenderlerin masraflarını karşılayacaktır. 3. Madde: İranlı esirlerin alınıp satılması ve ülkelerine dönmek isteyenlere mani olunmaması her yere emredilmiştir.574 İzafe ve Tezyil: İki ülke arasındaki sınır Kasr-ı Şirin’deki gibi kabul edilecektir. İranlılar Safevî döneminde ihdas edilen Rafızîliği terk etmeleri sebebiyle, İranlı hacılara ve tüccarlara iyi davranılması ve gereksiz yere harac talep edilmemesi gerekli yerlere emredilmiştir. Aynı şekilde İran’a giden Osmanlı tebaasına da iyi 571
Ragıb, Ragıb,; Elçiye, ihtiyaçlarını karşılaması için verilen para miktarı hakkında bkz., TMSA 573 Ragıb,; BOA.; BOA.; BOA; BOA. 574 Bu maddenin müsveddesi için bkz, TSMA. 572
262
davranılacaktır. İran’dan Osmanlı tarafına, Osmanlı tarafından İran’a firar edenler korunmayıp geldikleri yere iade edilecektir.575 Diğer mesele, elçiye bizzat I. Mahmud tarafından verilen ve elçi tarafından Nadir Şah’a sözlü olarak iletilecek mesajdı. Bu mesaja göre, “Nadir Şah, Rafızîliği İran’dan kaldırmakla İslâm dünyasına büyük bir hizmet yapmıştı. İki ülke arasındaki işbirliğinin ve dostluğun artması temenni edilmekteydi ve bunun gerçekleşmesi durumunda bütün İslâm ve Hristiyan dünyası kıskançlığa boğulacaktı. İki ülke arasındaki anlaşmazlıklar kalkmalı ve iki ülkenin hacıları ve tüccarları rahatça birbirlerinin ülkelerine gidip gelebilmeliydi. Bu iki devleti tek devlet, bu iki ülkeyi tek ülke kabul etmek gerekirdi. Nadir Şah da bunu böyle kabul ederse, Bâbıâli de onu biraderi olarak kabul ederek, başarısı için dua edecekti. Caferilik meselesine gelince, Osmanlı Padişahı Mekke ve Medine’nin hakimi değil, hizmetçisi idi. O nedenle, o bölgenin düzenini değiştirmeye bugüne kadar teşebbüs etmemişti ve bundan sonra da etmeyecekti”.576 Osmanlı heyeti de 5 Aralık 1736’da İstanbul’dan ayrıldı577 ve zaten kalabalık olan İran heyetine yetişip yolculuğa onlarla beraber devam etti. Fakat heyetler yolda çok sıkıntı çekti.578 Ayrıca eşkıya saldırısına uğradı.579 Osmanlı elçisi Vezir Mustafa Paşa, bu türden olayların tekrarlanmaması için gereğini yapması konusunda uyarıldı.580 II) Osmanlı Elçilik Heyeti Nadir Şah’ın Huzurunda Bâbıâlinin, Nadir Şah ile antlaşma yapmaya o kadar ihtiyacı vardı ki, daha elçiler yoldayken sanki antlaşma yapılmış gibi antlaşma metnine uygun hükümler muhtelif 575
BOA.; Ragıb, Ragıb,; Ernest Tucker, Nadir Şah’ın Caferilik ile ilgili taleplerine olumlu cevap verilmemesinin sebeplerinden birinin, Patrona ihtilalinin yarattığı havanın İstanbul’da hâlâ etkisinin sürmesi olduğunu söylüyor ancak bu yorumuna bir açıklama getirmiyor. Tucker’ın yarım bıraktığı yerden devam edersek; I. Mahmud’un, din konusunda bir taviz vermesinin ulemanın muhalefetine sebep olacağını ve böyle bir durumun da ikinci bir Patrona ihtilaline yol açabileceğini düşündüğünü kabul edebiliriz, 577 Ragıb,; Nadir Şah’a gönderilen hediyelerin listesi için bkz., TSMA,; Mustafa Paşa’nın ihtiyacı olan para temin edilememiş, iç hazineden temin edilmişti, TSMA. 578 BOA.; BOA. 579 BOA.; BOA. 580 BOA.; BOA.; Virginia Aksan ise, bu tarihte Osmanlı Devleti ile Nadir Şah arasında barış yapıldığını söylerken yanılıyor. Barış yapılmamış, barış için görüşmeler yapılmıştır. Ortada bir barış antlaşması olmadığı için savaş hali de devam etmektedir,; aynı hataya Elton L. Daniel de düşmüştür,; Keza Necdet Sakaoğlu da; Abdülkadir Özcan ise, Nadir’in şahlığının tasdiki ve Sünnîliğin İran’da resmen ilan edilmesi şartıyla barış yapıldığını söylerken yanılıyor, 576
263
yerlere gönderilmeye başlanmıştı bile. Acem tüccarlarına iyi davranılması581, Acem esirlerinin daha hızlı gönderilebilmesi için gerekili olan atların bir an evvel temin edilmesi582 bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, Nadir Şah’ın gönderdiği hediyeler, birkaç tane de fil ihtiva etmesi nedeniyle asıl elçilik heyeti ile değil, onlardan sonra gelebilmişti ve bu hediyeleri getirmekle görevli kişi Abdülkerim Bey idi.583 İran’a Mart 1738’de dönen Abdülkerim Bey’e584 name-i hümayun verilmiş ve namede, her iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesinin temenni edildiği bir kez daha yenilenmişti.585 İran ve Osmanlı heyetleri ise, 5 Haziran 1737’de Bağdat’tan İran sınırına hareket etti.586 Heyet Isfahan’a geldiğinde, Nadir Şah’ın Kandahar’da olduğunu öğrendi. Abdülbaki Han, ne yapması gerektiğini Nadir Şah’a sorduğunda, elçilerin Kandahar’a getirilmesi emrini aldı.587 Heyet, Nadirabad’ta bulunan Nadir Şah’ın yanına 9 Mayıs 1738’de
ulaştı.588 Nadir Şah, heyeti 11 Mayıs günü kabul etti. Nadir Şah, İranlı
hacıların takip edeceği güzergahı kabul etmiş, Caferilik meselesinin tekrar müzakere edilmesi için Luristan Beylerbeyi Ali Merdan Han’ı, Osmanlı elçisi Vezir Mustafa Paşa ile birlikte geri göndermişti.589 Vezir Mustafa Paşa ve yanındakiler, İstanbul’a 28 temmuz 1739’da varabilmîşlerdir.590 III) Nadir Şah’ın Osmanlı-Rus Savaşı ile İlgili Politik Hamlesi Osmanlı Devleti ile Rusya’nın savaşa tutuştuğunu haber alan Nadir Şah, iki devletin arasını bulmak, ama muhtemelen olan biten hakkında bilgi sahibi olmak için, Rusya’ya iki hanını gönderirken, Sa’dlu Muhammed Rahim Han ve Nezr Ali Han isminde iki elçisini de 1738’in İlkbahar’ında İstanbul’a gönderdi. Elçiler, Ağustos ayının başlarında İstanbul’a vardılar.591 581
BOA. BOA. 583 BOA.; BOA.; BOA.; TSMA. 584 BOA. 585 BOA. 586 BOA. 587 Mervî 588 Dürre,; Cihanguşa,; Tanburi , Frere Bazin, 589 Cihanguşa, 590 Subhî, 591 BOA.; BOA. 582
264
Kasım ayının başında, Mektubi Ragıb Efendi ile Nadir Şah’ın elçileri arasında bir görüşme yapıldı. Elçilerin Sadrazam ile görüşme talebi, Sadrazam’ın Rus cephesinde bulunması nedeniyle gerçekleşememişti. Muhammed Rahim Han bunun üzerine, Nadir Şah tarafından gönderilme sebeblerini açıkladı. “Nadir Şah, Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşı duymuş ve bu durumun düzeltilebilmesi için Rusya’ya iki hanını, Osmanlı Devleti’ne de kendilerini göndermişti. Muhammed Rahim Han amaçlarının, Osmanlı-Rus sınırına gitmek ve Rusya’ya gönderilen iki han ile orada buluşup Rus yetkililerle görüşmek olduğunu iletti. Nezr Ali Han da, amaçlarının Osmanlı Devleti’ne yardımcı olmak ve dost olduklarını göstermek olduğunu belirtti. Ama uygun görülmezse sınıra gitmeyecek ve İran’a geri döneceklerdi”.592 Fakat Bâbıâli, Nadir Şah’ın bu aracılık talebini kabul etmedi. “Rusya, Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaşmayı çiğnemiş ve İslâm topraklarına saldırmıştı. Rusya, barış için gösterilen hiçbir çabaya önem vermiyordu. Bu durumda Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya hak ettiği dersi verip Rus birliklerini İslâm topraklarından çıkarması gerekiyordu ve bu noktada arabuluculuğun bir işe yaramayacağı aşikardı. Sa’dlu Muhammed Rahim Han’ın, Rus komutanlarla görüşmeler yapmak için Osmanlı-Rus sınırına gönderilmesinin herhangi bir anlamı yoktu”.593 Kasım ayının sonlarında, Nadir Şah’ın arabuluculuk talebi ile ilgili Bâbıâlinin cevabını içeren name-i hümayun kendilerine verilen İran elçileri ülkelerine geri döndüler. Bâbıâli namede, Nadir Şah’a bu teşebbüsü için teşekkür ediyordu. “Bu konuda olduğu gibi diğer konularda da bundan sonra Osmanlı Devleti’ne dostluk ile yaklaşması umuluyordu. Uluslar arası ilişkilere aşina olan herkesin bildiği gibi, eğer bir ülke antlaşma yaptığı bir ülkeye, yaptığı antlaşmaya aykırı şekilde zarar verirse, zarara uğrayan ülkenin kendini savunma ve kendine saldıran ülkeyi cezalandırma hakkı vardı. Rusya, hiçbir sebep yokken Osmanlı Devleti’ne saldırmıştı. Rusya’nın yanında savaşa giren Avusturya’dan önemli kaleler alınmış, Rusya da Osmanlı sınırından uzaklaşmaya zorlanmıştı. Aradaki sınır meseleleri halledilmeden, gönderilen İranlı elçilerin sınırdaki Rus generalleri ile görüşmeleri bir fayda sağlamayacaktı. O nedenle
592 593
BOA. BOA.
265
elçiler sınıra gönderilmemiş ve İstanbul’da ikamet ettirilmîşti. Zaten Rusya da, İran elçileri ile görüşmeyi istememiş, Fransa elçisinin arabulucu olmasını talep etmişti”.594 Elçiler, Kasım sonlarında İstanbul’dan ayrıldılar ve yollarda ihtiyaçlarının görülmesi için gerekli olan emirler ilgili yerlere gönderildi.595 IV) Nadir Şah’in İkinci Kez Elçi Göndermesi Nadir Şah’ın, Nadirabad’ta görüştüğü Osmanlı elçisi Vezir Mustafa Paşa ile İstanbul’a gitmekle görevlendirdiği elçi Ali Merdan Han, 21 Mayıs 1738’de Nadirabad’tan birlikte hareket etti.596 Heyette, Herat Müftüsü Mirza Muhammed Muhsin ile Uğur Ali Han da vardı. Heyet, Ekim ayında Bağdat’a vardı ve Bağdat valisi vezir Ahmed Paşa tarafından tayin edilen bir mihmandar ile İstanbul’a gönderildi. Durum, Bağdat’da bulunan ve İran heyeti ile Nadir Şah’ın yanından dönen Osmanlı elçisi Vezir Mustafa Paşa tarafından da teyit edildi.597 Ancak heyetin başındaki büyük elçi Ali Merdan Han, İstanbul’a gelirken 1739’un Ocak ayı başlarında Sivas’daki bir menzilhanede öldü.598 Farsça kaynaklar elçinin, I. Mahmud’un emri ile zehirletilerek öldürüldüğünü iddia eder.599 594
BOA.; BOA. BOA.; BOA.; BOA.; BOA.; İran elçilerine yapılan masraflar hakkında bkz., BOA. 596 Cihanguşa, 597 BOA.; BOA 598 BOA.; BOA.; Musaffa,; İzzek Sak, Ali Merdan Han’ın Sivas’da öldüğünü bilmediği için hatalı şekilde, bu elçinin 1741’de İstanbul’a gelen Hacı Han ile birlikte yola çıktığını ve yolculuk esnasnıda Diyarbakır’da öldüğünü yazıyor. Ali Merdan Han, Hacı Han’dan 2 seneğ evvel İstanbul’a gönderilmişti. Ali Merdan Han, Sivas’da ölmüş, eşyaları Diyarbakır’a gönderilmiş ve burada muhafaza altına alınmıştı. Yazar, Ali Merdan Han’ın Diyarbakır’da satışa sunulan ve satış bedeli İranlı iki çapara verilen eşyaları arasında çok sayıda çadır olmasına bakarak, asıl elçinin maiyetinde gelen birinin yanında bu kadar çadır olmasını, bu kişinin maiyetinde de çok sayıda kişi olmasına bağlıyor. Ali Merdan Han’ın muhallefatında çok sayıda çadır bulunması doğaldı çünkü Ali Merdan Han, tamamlanamayan bir elçilik misyonunun büyük elçisiydi, 599 Mervî; Ali Merdan Han’ın Sivas’da ölmesi biraz garip durmaktadır. Bağdat’a gelen bir heyetin İstanbul’a ulaşması için kullanacağı en uygun yol, hele mevsim de kışsa, Anadolu’nun sağ koludur. Oysa Ali Merdan Han, İstanbul’a varmak için kış mevsiminde kullanılabilecek en zorlu yolu, yani Anadolu’nun sol kolunu seçmiştir. Bu durumun sebebi olarak iki ihtimalden söz edilebileceğini düşünüyoruz. Birinci ihtimal Bâbıâli’nin, Rus ve Avusturya savaşı ile uğraşırken bir de Nadir Şah’ın elçisi ile görüşmeler yapmak istememesi olabilir. O nedenle elçinin İstanbul’a geç gelmesini sağlamak için İran heyetinin sol koldan İstanbul’a getirtilmesini istemiştir. İkinci ihtimal ise, aynı tarihlerde Anadolu’nun sağ kolunu kullanarak Bağdat’a dönmekte olan Muhammed Rahim Han ve Nezr Ali Han’dan oluşan İran heyeti ile ilgili durumdur. Heyetlerin masrafları, güzergahları üzerindeki kaza halkı ve yöneticiler için ciddi maddi sıkıntı yaratıyordu. Bu yüzden Bâbıâli, bir heyet sağ kol üzerinden geri dönerken başka bir heyeti, hem de aynı tarihlerde, aynı yol üzerinden İstanbul’a getirmenin yol açacağı masraflara, yol üzerindeki kaza 595
266
Durum, heyet tarafından hem İstanbul’a hem de Nadir Şah’a bildirildi. Heyet Bâbıâliden, Nadir Şah’tan haber gelinceye kadar, konaklamak için kendilerine uygun bir yer gösterilmesini istedi. İran’dan dönmüş olan elçi Vezir Mustafa Paşa’ya, İran heyeti ile birlikte konaklaması ve Nadir Şah’tan haber gelinceye kadar heyetin ihtiyaçlarının karşılanması için kendilerine yardımcı olması emredildi.600 Heyetin önce Bolu’da601, daha sonra
İznikmid’de oturmasına karar verildi.602
Osmanlı elçisi Vezir Mustafa Paşa, heyeti İznikmid’te bırakıp 28 Temmuz’da İstanbul’a geldi.603 “Nadir Şah’ın ölmüş olan elçisine, sağ olanlarına gösterildiği gibi özen gösterilmesi gerektiği kanaatinde olan” Bâbıâli, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya, Ali Merdan Han’ın naaşını Sivas’dan Bağdat’a getirtip oradan da Nadir Şah’a göndermesini Ocak 1740’da emretti.604 İznikmid’te bulunan elçiler de daha sonra Üsküdar’da ikamet ettirilmeye başlandı.605 Bu heyet, diğer İran elçisi Hacı Han gelinceye kadar Üsküdar’da oturtulmuştu.606 Ali Merdan Han’ın Diyarbakır’da muhafaza edilen eşyaları da, daha sonra gelen İran elçisi Hacı Han’ın görevlendirdiği adamlara teslim edilmişti.607
V) Nadir Şah’ın Üçüncü Kez Elçi Göndermesi Ali Merdan Han’ın İstanbul’a varmadan yolda öldüğünü haber alan Nadir Şah, Hind seferinden döndükten sonra, Mayıs 1740’da bu kez Çarhacıbaşı Hacı Han Horasani’yi elçi olarak İstanbul’a gönderdi. Heyet çok sayıda hizmetliden oluşuyordu. 608
ahalilerinin katlanamayacağını hesaplayıp Ali Merdan Han’ın heyetinin İstanbul’a sol kol üzerinden getirilmesinin uygun olacağına karar vermiş olabilir; Anadolu’nun Menzil teşkilatı ile sağ, orta ve sol kolları hakkında bkz., M. Fatih Müderrisoğlu, 600 BOA.; BOA. 601 BOA. 602 BOA. BOA. 603 Subhî,; BOA.; BOA. 604 BOA. 605 BOA.; BOA. 606 BOA. 607 BOA.; BOA. 608 Dürre,; Necdet Sakaoğlu; Hacı Han’ın, iki ülke arasındaki barışın süresini uzatmak için geldiğini söylerken yanılıyor. Arada barış olmadığı için uzatılacak bir şey de yoktu,
267
Heyet, Haziran ayında Bağdat’a vardı ve kendilerine mihmandar olarak tayin edilen Kapıcıbaşılardan Derviş Mehmed Ağa gelinceye kadar Bağdat’da bekletildi.609 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya gönderilen emirde, İran heyetinin Diyarbakır-Rakka-Halep yoluyla ve Anadolu’nun sağ kolunu takiben İstanbul’a gönderilmesi istendi. Çünkü bu yol üzerinde daha fazla Vezir ünvanlı Paşa vardı ve bu da İran heyetinin ihtiyaçlarının tedarikini ve güvenliğinin sağlanmasını kolaylaştıracaktı.610 Bu kadar kalabalık bir heyetin güvenliğini sağlamak gerçekten zordu.611 Güzergah üzerindeki vezirler, heyete gereken önemi göstermeleri hususunda özellikle uyarıldı.612 Heyet, uzun bir yolculuktan ve Bağdat’tan çıktıktan yaklaşık 9 ay sonra, 6 Mart 1741’de Üsküdar’a ulaştı.613 Heyet, 3 bin kişiden oluşuyordu. Beraberinde çok sayıda fil ve değerli hediye getirmişti. 614 Heyet, 11 Mart’ta İstanbul’a geçirildi.615 Elçi Hacı Han , 30 Mart’ta Sadrazam’ın huzuruna çıktı ve nameleri teslim etti.616 Nadir Şah Sadrazam’a gönderdiği namesine, gözdağı verir gibi, önce Hindistan Padişahı’nı nasıl yendiğini; fakat onun da kendisi gibi Türkmen kökenli olduğu için, kendisini yine tahtında bıraktığını anlatarak başlamıştı. “Ali Merdan Han Sivas’da öldüğü için, onun yerine Hacı Han’ı göndermişti ve elçinin görevi, aradaki meseleleri müzakere edip bir sonuca ulaşmaktı”.617 Nadir Şah’ın oğlu ve aynı zamanda İtimadüddevlesi olan Nasrullah Mirza’nın Sadrazam’a gönderdiği name de aynı ifadeleri taşıyordu.618 Hacı Han, 4 Nisan’da Padişah’ın huzuruna çıktı.619 Nadir Şah ile İtimadüddevlesi Nasrullah Mirza’nın Padişah’a sunulan nameleri, Sadrazam’a sunulanlarla hemen hemen aynı ifadeleri taşımaktaydı. Fakat bu namelerde Hindistan seferi daha ayrıntılı ve
609
BOA. BOA. BOA. 611 BOA. 612 BOA.; BOA.; BOA. 613 BOA.; Subhî, 614 BOA.; Şem’dânîzâde,; İran heyetine verilen tayinatları hesaplayan İzzet Sak, heyetin 800 kişiye yakın olduğunu tahmin ediyor,; Antep Şer’iye sicillerini inceleyen Hüseyin Çınar ise 3 bin rakamını veriyor, 615 Subhî,; Kadı Ömer 616 Subhî,; Kadı Ömer 617 BOA.; TSMA.; Nadir Şah mektuplarında sürekli Türklüğe vurgu yaparak kavmi akrabalıktan söz ederken, Osmanlı Devleti’nin Nadir’e verdiği cevaplar, Bâbıâli’nin Nadir’in Türklüğe dair vurgusu ile ilgilenmediğini gösteriyor, 618 BOA.; BOA. 619 Subhî,; Kadı Ömer 610
268
abartılı bir şekilde anlatılmış olup yine gözdağı vermek istenmiş gibi idi.620 Ayrıca Hacı Han’ın, konuşulacak konularda temessük alıp vermeye yetkili olmadığı anlaşılmıştı.621 Nadir Şah’ın, bu kadar debdebeli; fakat yetkisiz bir heyet göndermekten maksadı, muhtemelen, Hindistan’ı fethettiğini bildirirken bunun kanıtı olarak inanılmaz miktarda ve değerde hediyeler göndermek ve babıali’yi diplomasi yoluyla ikna edemediği Caferilik meselesini kabule, korkutarak ikna etmekti. Bâbıâli, yetkisiz olduğunu öğrendiği Hacı Han ile görüşmek istemediği halde, Hacı Han’ın ısrarlı talepleri üzerine 29 Nisan’da kendisi için Kaptan-ı Derya tarafından bir ziyafet verildi ve ziyafete ulema da davet edildi. Hacı Han burada, Nadir Şah’ın Caferilik ile ilgili taleplerini içeren bir kağıdı Kaptan Paşa’ya verdi. Fakat bu talebe olumlu cevap vermenin mümkün olmadığı kendisine tekrar iletildi.622 Hacı Han, 20 Haziran’da Padişah’ın huzuruna çıktı ve kendisine nameler teslim edildi.623 Bâbıâli, Hacı Han’a verilen namelerde, Nadir Şah’ın Hacı Han ile gönderdiği namelerde izlediği taktiği izledi. Önce, Osmanlı Devleti’nin, Rusya ve Avusturya ile giriştiği savaşlar ve kazandığı galibiyetler anlatılmıştı. Kendisi orada Hindistan’ı fethetmiş olabilirdi; ama Osmanlı Devleti de bu esnada boş durmamış, iki tane Hristiyan devleti dize getirmişti ve bunlardan biri de Nadir Şah’ın müttefiki Rusya idi. Ardından beş talebin üçünün kabul edildiği bildirilmişti. Caferilik ve Kabe’de rükn meselesinin neden kabul edilemediğinin sebepleri ise gönderilen diğer mektuplarda,
şer’i
delilleriyle birlikte açıklanmıştı.624 Hacı Han’a teslim edilen diğer namede Nadir Şah’a bu kez, kendisinin İran’dan Rafızîliği kaldırarak İslâm dünyasına yaptığı hizmetin takdir edildiği ifade edilmişti. “Bu hizmeti karşılığında Osmanlı Devleti’nden talep ettiği iki meselesinin neden kabul edilemediği ise açıktı. Bu konudaki şer’i sebepler ortaya konmuş ve bunların makul karşılanacağı umulmuştu. Şimdi yine aynı taleplerde bulunmak üzere yeni bir elçi gönderilmîşti. Bâbıâlinin, bu güne kadar Nadir Şah’ın taleplerini reddetmesinin sebebi onun dostluğuna önem vermemesinden değil, Osmanlı Devleti’nin ahkam-ı şer’iyye’ye
620
BOA.; BOA. Subhî, 622 Subhî, 623 Subhî,; Kadı Ömer 624 BOA.; BOA. 621
269
bağlılığından kaynaklanmıştı. Osmanlı Devleti, Şeriat-ı Muhammediye’ye göre hareket etmekteydi ve talep edilenler buna aykırı idi. Bu konudaki ayrıntılı cevab, Şeyhülİslâm Seyyid Mustafa Efendi’nin, Nasrullah Mirza’ya yazdığı namede verilmişti. Bu meseleyi konuşmak üzere, ayrıca iki elçi de İran’a gönderilmîşti. Bâbıâli, Devlet-i Nadiriyye’ye karşı muhabbetten başka bir his taşımamakta idi”.625 Sadrazam tarafından Nasrullah Mirza’ya gönderilen namede ise, her iki ülke arasındaki barışın korunması talepleri yinelenmişti.626 Sadrazamın, Nadir Şah’a gönderdiği namede ise, taleplerinin neden reddedildiğinin, tarafına gönderilen Osmanlı elçilerine teslim edilen namelerde açıklandığı ifade edilmişti.627 Şeyhülislâm tarafından Nasrullah Mirza’ya yazılan namede, konu ile ilgili ilmî delillerin, Osmanlı elçilerine verilen namede ortaya konduğu belirtilmişti.628 Bu namenin, name-i hümayun defterlerinde görülmeyen ve daha fazla ayrıntı içeren başka bir suretinde ise Şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi, Caferiliğin kabul edilmemesinin fıkhî sebeplerini açıklamaktadır ki bundan sonra Bâbıâli ile Nadir Şah arasındaki yazışmalarda bu fıkhî delil sürekli konuşulup tartışılmıştır. Buna göre, “dört mezhebin usulü daha evvel yazıya dökülmüştü. Bu mezhepler arasındaki farklılıklar fürühattandı. Oysa tasdik edilmesi istenen Caferî mezhebinin usulü yazıya dökülmediğinden, mezheb olarak kabul edilemezdi. Kabe’de Caferî mezhebine bir rükn tahsisi ise, Caferî mezhebinin usulü diğer dört mezhebin uleması arasında sahih kabul edilmediği için, mümkün değildi. Kabe’de, sahih olan fıkıh mezheblerine göre namaz kılınması zorunlu idi. Onun dışındaki sahih ve yazılı olmayan fıkıh mezheplerine göre namaz kılınamazdı”.629 İran heyetine, Bahariye’de Sadrazam tarafından 30 Haziran’da bir ziyafet verildi. Hacı Han yine Caferilik meselesini açınca Sadrazam, o meselenin İran’a gönderilen iki Osmanlı elçisine havale edildiğini, konuşmaya gerek kalmadığını söyleyerek
625
BOA.; BOA.; BOA. BOA.; BOA. 627 BOA. 628 BOA.; BOA.; BOA. 629 BOA. 626
270
tartışmanın daha fazla uzamasına izin vermedi.630 Heyet, 3 Temmuz 1741’de İstanbul’dan ayrıldı.631 VI) Osmanlı Devleti’nin Nadir Şah’a Elçi Göndermesi Bâbıâli, bir yandan Hacı Han ile görüşürken diğer yandan da Nadir Şah’ın taleplerine verilecek cevabı götürmesi için bir elçilik heyeti hazırlıyordu. Bunun için, Maliye Tezkirecisi Münif Mustafa Efendi ile
İstanbul Mukataacısı Nazif Mustafa
632
Efendi seçildi. Elçilere
verilen
ve
Sadrazam ile
Şeyhülislâm
tarafından Nadir
Şah’ın
İtimadüddevlesi olan oğlu Nasrullah Mirza’ya hitaben yazılan namelerde, taleplerinin bazılarının neden kabul edilmediğinin daha evvel açıklandığı ifade ediliyordu. “Tekrar aynı talepte bulunulması üzerine durum, Şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi’ye sorulmuş ve yine redd cevabı alınmıştı”. Şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi de, Hacı Han’a verilen namelerde ifade edilen şer’i delillerini yinelemişti. “Hanefi mezhebi diğer mezheplerle akaid konusunda hemfikir olup, füruatta ayrılmakta idi. Hanefi fıkıh kitaplarında o nedenle hâlâ hilafü’l-malikiyye, hilafü’l-şafiiyye ya da hilafü’lhanbeliyye başlığı taşıyan kısımlar vardı ve bu durum her iki ülkenin âlimlerince de bilinmekteydi. Ancak tasdiki istenen Caferî mezhebinin usul ve füruu Hanefi fıkıh kitaplarında yazılı değildi. Fakat İmam Cafer-i Sadık bütün müslümanların saygı duyduğu ve sevdiği bir şahsiyetti, o ayrı bir konu idi. Caferi mezhebi üyelerine Kabe’de rükn ayrılma meselesine gelince, Kabe’de ancak sahih olan rivayetler üzerine namaz kılınabilirdi. Caferî mezhebine tabi cemaatlerin uydukları Caferî mezhebinin yazılı bir kaynağa dayanmaması, uygulamalarını şüpheli hale getiriyordu ve bu durumda onlara kendi usullerince ibadet etme izni verilemezdi. O nedenle İranlı hacılar bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Kabe’de, Şafî mezhebinin imamlarına uyarak namazlarını kılacaklardı”.633
630
Subhî, Subhî; Kadı Ömer; Hacı Han ve heyeti için yapılan masraflar hakkında bkz., BOA. 632 BOA. 633 BOA.; BOA.; BOA.; BOA. 631
271
Heyet, Haziran ayının sonunda yola çıktı.634 Erzurum Valisi Veli Paşa’ya ve yol üzerindeki kazaların görevlilerine, elçileri muhafaza etmesi hususunda, elçiler yola çıkmadan ve çıktıktan sonra gerekli uyarılar yapıldı.635 G) Savaşın Tekrar Başlamasını Hazırlayan Gelişmeler I) Nadir Şah’ın II. Dağıstan Seferi Nadir, Mayıs 1740’da Osmanlı Devleti’ne Hacı Han’ı elçi olarak gönderdikten sonra Türkistan seferine çıkmış ve İran’ın doğu sınırlarını tehdid eden Özbekleri etkisiz hale getirdikten sonra 3 Şubat 1741’de Meşhed’e gelerek 20 Mart’a kadar burada kalmıştı.636 Torunu Şahruh Mirza’yı asker toplaması için önceden Şemahı’ya gönderen Nadir Şah, Isfahan’a bile uğramadan, 20 Mart 1741’de Dağıstan seferi için Kazvin’den Şahdağı yoluyla Şemahı’ya hareket etti.637 Hareket etmeden evvel, oğlu Nasrullah Mirza’yı Horasan’a göndermiş; diğer oğulları Rıza-Kulu Mirza ve İmam-Kulu Mirza’yı yanına almıştı.638 Nadir Şah, hem kardeşi İbrahim Han’ın intikamını almayı hem de Dağıstanlıların tam manasıyla itaatlerini sağlamayı hedefliyordu. Bu arada Nadir Şah, 1739’da Delhi’den ayrılırken, İran halkından 3 yıl boyunca vergi alınmamasına dair emrini iptal etti. İran halkından tekrar vergi toplanmaya başlanacaktı, hem de vergisi toplanmayan son 2 senenin vergileri ile birlikte.639 8 Haziran’da Şirvan topraklarına giren Nadir Şah, 2 Temmuz 1741’de GaziKumuk’a bir engel ile karşılaşmadan girdi. Şemhal ve Usmi, Nadir Şah’a itaatlerini arz ettiler. Nadir Şah buradan Avar topraklarına hareket etti640 ve 16 Ekim 1741’de Derbend’e girdi. Burada kendisini Sorhay Han karşıladı ve itaatini arz etti.641 Nadir Şah, kışın yaklaşması nedeniyle Derbend dışında kışlamak için gerekli hazırlıkların yapılmasını emretti.642 Nadir Şah, bu tarihten itibaren Dağıstan beylerinin itaatini sağlamak için uğraştıysa da başarılı olamadı. Özellikle Sorhay Han’ın oğlu Muhammed 634
BOA.; Risale, BOA.; BOA.; BOA. 636 Mervî; Keşmirî,; Mervî 637 Mervî; Dürre, 638 Mervî 639 Alessandro Bausani, 640 Dürre, 641 Mervî 642 Dürre, 635
272
Han’ın direnişi Nadir Şah’a ciddi zayiat verdirdi. Erzak problemi ve kış şartlarının ağırlığı Nadir Şah’ın Dağıstan hareketini kabusa çevirmişti.643 Nadir Şah da 11 Şubat 1743’de Dağıstan seferine son verip Dağıstan’dan Mugan’a yöneldi.644 Olası bir Osmanlı saldırısına karşı Revan kalesine yeni bir komutan atadı.645 Nadir Şah Mugan’a geldiğinde, hem kendisi hem de askerî perişan bir halde idi.646 Nadir Şah, Hindistan dönüşü başlattığı Dağıstan seferinden hezimetle olmasa bile, başarısız bir şekilde dönmüştü. Caferiliği de Osmanlı Devleti’ne hâlâ kabul ettirememişti ve son elçilik misyonları ve gidip gelen namelere bakılacak olursa, Bâbıâliyi diplomasi ile ikna etmek mümkün gözükmüyordu. Nadir Şah, hem Dağıstan seferinin olumsuz izlerini silmek hem de savaşı yine Osmanlı topraklarına taşıyarak Bâbıâliyi, Caferilik meselesini kabule zorlayabilmek ümidi ile Osmanlı Devleti’ne tekrar hücum etmeye karar verdi. II) Nadir Şah’a Suikast Girişimi Nadir Şah, büyük oğlu Rıza-Kulu Mirza’nın hareketlerinden hoşnut değildi. RızaKulu Mirza’nın, kendi aleyhine konuştuğunu haber almış ve bu durumu onun isyan etmeye hazırlandığına yormuştu. Nadir Şah’a, Dağıstan seferinin başlarında, Zirab ile Behcan arasındaki Sevadkuh’ta 15 Mayıs 1741’de suikast düzenlendi; ancak Nadir Şah bu suikastı hafif bir yara ile atlattı.647 Dağıstan seferi devam ederken, suikastı düzenleyen Nikkadem isimli bir adam Herat’ta yakalandı ve Ekim ayında Nadir Şah’ın yanına gönderildi. Nadir Şah’ın, canına dokunulmayacağı sözü üzerine suikastçı, kendisini bu işe Rıza-Kulu Mirza, Muhammed Hüseyin Han Kacar ve Rahim Sultan Mervî’nin azmettirdiğini itiraf etti. Suikastçının gözlerini oyduran Nadir Şah, Tahran’da bulunan oğlu Rıza-Kulu Mirza’nın da gözetim altına alınmasını emretti.648 Akabinde Rıza-Kulu Mirza’yı Tahran’dan getirten Nadir Şah, onun suçlu olduğuna hükmetti ve gözlerini oydurdu. Rıza-Kulu Mirza, babasına
643
Frere Bazin Mervî; Mervî 645 Mervî 646 Dürre, 647 Mervî; Dürre,; Abbas 648 Mervî 644
273
düzenlenen suikast ile ilgisi olduğunu kabul etmemişti.649 Bu hadise, Nadir Şah’ı psikolojisini ciddi olarak bozmuş ve bu olaydan sonra hareketleri ve tavırları dengesizleşmişti.650 III) Nadir Şah’ın Dağıstan Seferi Karşısında Osmanlı Devleti Bâbıâli, bir yandan Hacı Han ile görüşmeleri sürdürürken, bir yandan da Nadir Şah’ın Dağıstan hareketini izliyordu. Bu dönemde, yani Hacı Han’ın İstanbul’a geldiği 6 Mart 1741 tarihi ile Osmanlı elçileri Münif Mustafa Efendi ve Nazif Mustafa Efendi’nin Nadir Şah’ın yanına gittikleri Ocak 1742 tarihi arasındaki devrede Bâbıâli, Nadir Şah hakkında iyimser; ama ihtiyatlı davranmıştı. Bu dönem iyimserlik ile başlamış, fakat Hacı Han’ın antlaşmaya yetkili kılınmadığının ortaya çıkmasına bir de Nadir Şah’ın Dağıstan seferine başladığı haberi eklenince, iyimserlik ile birlikte ihtiyat duygusu daha ağır basmaya başlamıştı. Bâbıâli, antlaşmaya yetkili olmayan bir elçinin gönderilmesini Nadir Şah’ın, Osmanlı Devleti’ni oyalamaya yönelik bir taktiği olabileceğinden şüphelenmeye başlamıştı. Mayıs ayı başında Nadir Şah’ın Dağıstan seferi ile ilgili haberler İstanbul’a ulaşmaya başlayınca Bâbıâli, sınır valilerine ve özellikle Erzurum Valisi Veli Paşa’ya, Nadir Şah’ın Dağıstan hareketi nedeniyle dikkatli olmalarını bildirmişti. Anadolu, Sivas, Karaman ve Adana eyaletlerinden Erzurum’a asker gönderilmesi emredilmişti. “Fakat Nadir Şah, Osmanlı sınırlarına tecavüz etmediği sürece kendisine hiçbir şekilde müdahale edilmeyecekti. Ayrıca sınır valileri, kendilerine ulaşan bütün haberleri hiç bekletmeden İstanbul’a bildirecekti”. Van ve Erzurum’a takviye verilmesi için de emirler gönderildi.651 Bâbıâli, Devlet-i Nadiriyye ile Osmanlı Devleti arasında bir antlaşma olmadığı ve savaş hali devam ettiği halde, Nadir Şah’ı saldırganlaştıracak her türlü hareketten şimdilik uzak durmayı uygun görmüştü.
649
Mervî; Frere Bazin, Ebu’l-Hasan bin Muhammed Emin Gülistane ; Nadir Şah, Safevi hanedanını tahttan indiren ve halkın dinî hayatını onların onaylamamasına rağmen düzenlemeye çalışan biri olarak artık nefret edilen bir şahtı. Bu durumun farkında olan Nadir Şah, gitgide paranoyak ve saldırgan biri olmuş, hareketlerinde muvazene kalmamıştı, John R. Perry 651 BOA.; BOA.; BOA.; BOA.; BOA. 650
274
Hacı Han henüz İstanbul’da iken Bâbıâli, bir yandan Erzurum cephesini güçlendirmeye çalışırken652, bir yandan da Nadir Şah’a gönderdiği Münif Mustafa ve Nazif Mustafa Efendilerin ileteceği namelerdeki Caferiliğin reddi ile ilgili şer’i delillerin Nadir Şah’ı yatıştıracağını umuyordu. Lezgilerin, ele geçirdikleri İranlı esirleri 1741’in Temmuz ve Ağustos aylarında Trabzon üzerinden İstanbul’a göndermeleri653, Babıalinin fikrinin yavaş yavaş değişmesine yol açtı. Lezgiler bile Nadir Şah’ın ordusunu hırpalayabiliyorsa, Osmanlı Devleti’nin Nadir Şah’tan korkup onun bir takım siyasî ve dinî taleplerini değerlendirmesine gerek olmayabilirdi. İstanbul’a gönderilen bu esirlerin yol açtığı politika değişikliği, kendinî önce İranlı tüccar ve hacılara karşı sınırlarda daha sert davranılması ile göstermeye başladı.654 15 Temmuz 1741’de Sadrazam’ın sarayında bir durum değerlendirmesi yapıldı. “Nadir Şah her ne kadar Lezgiler üzerine yürümüş olsa da, sonuçta dönüp yine Osmanlı topraklarına saldıracağı kesin gibiydi”.655 Durum, 16 Temmuz’da bir de Padişah’ın huzurunda değerlendirildi ve önce Numan Paşa’nın,
Anadolu Valisi ve Erzurum
Seraskerî olarak tayin edilmesine karar verildi.656 Babıali, Kars ve Van kalelerinin takviye edilmesi, ayrıca Anadolu valisi ve Erzurum Seraskerî Numan
Paşa’nın
maiyetine asker yazılması için emirler göndermeye başladı.657 Fakat Nadir Şah’ın Dağıstan’dan sonra nereye saldıracağı kesin olmadığı için, Bağdat’ın da takviyesine önem verildi.658 1742’nin Ocak ayının ortalarında Osmanlı elçileri Münif Mustafa Efendi ve Nazif Mustafa Efendi, Nadir Şah ile Derbend yakınlarında görüştüler.659 Bâbıâlinin cevabına kızan Nadir Şah, bir mektup yazıp Osmanlı elçilerine verdi.660 Elçiler Kars’a geldiler ve Nadir Şah’ın, Bâbıâlinin cevabına kızdığını ilettiler. “Bâbıâli ya Caferiliği kabul edecek ya da bu iş kılıç ile halledilecekti”. Nadir Şah’ın cevabı kısa ve netti. 652
BOA.; BOA.; BOA. Mervî 654 Mervî 655 Subhî, 656 Subhî, 657 BOA.; BOA.; BOA.; BOA. 658 BOA.; BOA.; BOA. BOA. 659 Mervî III 660 Dürre, 653
275
Haber, 1742’in Mart ayı başında İstanbul’a ulaştı. Bâbıâli, elçilere bir an evvel İstanbul’a ulaşmalarını bildirdi. 661 1742’in Mart ayı başından itibaren Osmanlı Devleti yine savaş durumuna geçti. Hacı Han’ın elçiliği ile başlayan iyimserlik politikası, yerini savaşa bırakmıştı. Nadir Şah’ın cevabı, iki ülke arasındaki meselelerin halledilmesi için yine savaşa başvurulacağını göstermişti. Babıali, Mart ayının başından itibaren sınır valilerine daha seri emirler göndermeye başladı. Erzurum Seraskerî Vezir Numan Paşa’ya, Nadir Şah’ın cevapları iletilmiş ve savaşa hazır olması emredilmişti.662 Erzurum’a, sınırdaki Çıldır, Kars, Van gibi kalelerin asker, mühimmat ve erzak açısından deposu olarak görev yaptığı için özel bir önem veriliyordu. Fakat maliye, savaşı finanse etmekte zorlanıyordu. Doğu sınırına gönderilen ordunun ihtiyaçlarının karşılanması için Rumeli’deki bazı kazalardan, yıllık verginin iki katının tahsil edilmesi istenirken663, bazı muhassıllardan da, orduya yazdığı askerlerin masraflarını kendi cebinden karşılaması isteniyordu.664 Osmanlı elçileri 17 Nisan 1742’de İstanbul’a döndüler.665 Bâbıâli, Nadir Şah’ın mektuplarını değerlendirdikten sonra Rumeli, Bağdat, Musul, Rakka ve Anadolu valilerine hazırlıklarını hızlandırmaları için emirler gönderdi.666 23 Nisan 1742’de, Sadrazam’ın huzurunda İran meselesini değerlendirmek üzere bir toplantı yapıldı. Ragıb Mehmed Efendi, Nadir Şah’ın mektuplarını huzurdakilere okudu. Ulema, Nadir Şah’ın taleplerinin kabul edilemez olduğunu beyan etti. “Eğer İran ordusu Osmanlı topraklarına saldıracak olursa savaş açılması kaçınılmazdı”. Fakat toplantıda ilk kez farklı sesler duyulmuştu. Bazı devlet adamları, Nadir Şah ile inatlaşmanın maliyeyi çok zor duruma soktuğunu dile getirdiler. “Timur özentisi içindeki Nadir Şah’ın talebi kabul edilmeliydi. Zaten kendisi öldükten sonra ne kendisinin ne de ona verilen sözün bir manası kalacaktı”. Ancak bu görüş kabul
661
Subhî, BOA.; BOA. 663 BOA. 664 BOA. 665 Subhî, 666 BOA..; BOA.; BOA. 662
276
görmedi ve Anadolu Valisi Ali Paşa’nın 30 Nisan’da serasker olarak tayin edilmesine karar verildi667 ve savaş için gerekli olan fetvalar da 30 Nisan’da alındı: “Sual: Caferiliği 5. Mezhep olarak kabul ettirmek için Osmanlı toprağına saldıran Nadir Şah’a karşı Osmanlı Halifesi ve tebası savaşa girse meşru mudur ? El- Cevab: Meşrudur. Sual: Nadir ile girişilecek savaşta yaralananlar gazi, ölenler şehid olur mu? El- Cevab: Olur”.668 Babıali’yi cesaretlendiren diğer bir durum ise, Nadir Şah’ın Dağıstan’daki harekatı hakkında aldığı istihbarattı. “Nadir Şah, bu kez çok asker kaybetmişti ve ordusunun geri kalan kısmı ise perişan durumda idi. Ordusunu güçlendirmek için İran’dan sürekli asker istemekte idi. Nadir Şah’ın bu zayıf halinden faydalanmak ve işini bitirmek ihtimal dışı değildi”.669 Nadir Şah, bir yandan casusları vasıtasıyla Erzurum’daki ordu içinde yandaş kazanıp Osmanlı ordusu içindeki Şiî unsurları kendi yanına çekmeye çalışırken670, diğer yandan da Nazar Ali Han ve Mirza Zeki ismindeki iki elçisini 1742’in Ağustos ayının başında Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya gönderdi. Nadir Şah’ın mesajı gayet açıktı. “Altmışbin kişilik bir orduyu Erzurum tarafına göndermişti. Kendisi de Kerkük üzerinden Diyarbakır üzerine gidecekti. Osmanlı ordusunu yenerse, Bağdat’ı teslim edeceğine dair Ahmed Paşa’dan bir senet istiyordu. Aksi takdirde doğrudan Bağdat üzerine gelecekti”.671 Ahmed Paşa, Nadir Şah’ın hem kendisine ilettiği mesajdan hem de gönderdiği mektuplardan İstanbul’u haberdar etti. Nadir Şah, gönderdiği namelerde Caferilik meselesinin halledilmesi için İran’a ulemadan iki kişinin gönderilmesini talep ediyordu.672 Nadir Şah’ın bu namelerinden sonra İran meselesi için bir toplantı yapıldı ve savaş kararı alındı.673
667
Subhî,; Şem’dânîzâde,; Kadı Ömer BOA., TSMA. 669 BOA. 670 BOA. 671 Subhî,; Mustafa Cezar, Mithat Sertoğlu, 672 BOA.; BOA. 673 Cezar ve Sertoğlu, 668
277
Nadir Şah’ın namesine cevaben yazılan 25 Eylül tarihli namede Bâbıâli, Nadir Şah’ın Rafızîliği kaldırmak için gösterdiği çabayı takdir ettiğini yineliyordu. “Fakat kabul edilmesi istenen taleplerin neden kabul edilmediği daha evvel birkaç kez ifade edilmîşti ve bu durumda bu meselenin tekrar müzakere edilmesi için ulemadan iki kişinin gönderilmesine gerek görülmemişti. Çünkü, tekliflerin kabul edilmemesi sonucunu doğuran şer’i mahzurlar hâlâ geçerli idi”.674 Bâbıâlinin bu mektubuna karşılık gönderilen ve Nadir Şah’ın oğlu ve İtimadüddevlesi İmam-Kulu Mirza tarafından Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’ya hitaben yazılmış namede, dört mezheb ile Caferiliğin aynı usule sahip oldukları iddia ediliyordu. “Füruğdaki farklılıklar Caferiliğin reddedilmesini gerektirmezdi. Dört mezhebin imamları, mezheplerindeki farklılıklar nedeniyle birbirlerinin mezheplerini batıl ilan etmemişlerdi. Ümmetin birliğini bozan sebb adeti, Nadir Şah tarafından kaldırılmıştı. Artık İran’daki camilerde de Hind ve Rum’daki gibi ilk 3 halifenin adı anılmakta idi ve İran halkı ilk 3 halifenin hilafetlerini kabul etmişlerdi. Ayrıca Resulullahın’ın soyundan gelmesi nedeniyle ahlakta ve içtihadta üstün olduğu herkesçe kabul edilen İmam Cafer-i Sadık’ın yolunu takip etmeyi uygun görmüşlerdi. Sırf bu yüzden Devlet-i Nadiriyye ile savaşa girişmek insafsızlık olurdu. Sırf bu inat yüzünden Müslümanlar, Frenk esirleri gibi alınıp satılmakta idi. Beş mezheb üzerinde karar kılınmasında hiçbir mahzur yoktu; çünkü kimse diğerinin mezhebini kabul etmek zorunda değildi. İran halkı, Caferiliği kabul etmişti; çünkü bu mezhebin içtihadları bu coğrafyanın yaşamına uygun düşmüştü”.675 Bâbıâli için artık fıkhî tartışmalar pek bir şey ifade etmiyordu. Çünkü ikna olması gereken Osmanlı uleması değil, Nadir Şah’tı ve ikna olmuş gibi de hareket etmiyordu. Nadir Şah’ı yakından takip eden Bâbıâli, İran ordusunun Bağdat’a saldırmak amacıyla Mugan’dan Hemedan’a hareket ettiğini öğrenmişti. “Fakat İran ordusunun durumu iyi değildi. Lezgiler bile Nadir Şah’ın ordusunu bu kadar hırpalayabiliyorsa, şanlı Osmanlı ordusundan daha fazla kahramanlık beklenmesinde bir gariplik yoktu”.676
674
BOA.; BOA.; BOA. BOA. 676 BOA. ; BOA.; BOA. 675
278
279
IV. BÖLÜM: SAVAŞIN TEKRAR BAŞLAMASI VE KERDEN ANTLAŞMASI A) Nadir Şah’ın Bağdat Cephesinden Hücumu I) Savaşın Yeniden Başlamasının Nedenleri Savaşın tekrar başlamasının bütün sorumluluğunun bu kez tamamen Nadir Şah’a ait olduğunu söyleyebiliriz. Caferilik meselesinin, Nadir Şah’ın asıl niyetlerini perdeleyen bir paravan olduğunda şüphe yok gibidir. Hindistan’dan dönen Nadir Şah, kardeşi İbrahim Han’ın 1738’de Lezgiler tarafından öldürülmesinin intikamını almak ve Dağıstan’ın itaatini sağlamak için 1741 yılının Haziran ayında giriştiği ve 1,5 sene süren mücadelesine, umduğu başarıyı elde edemeden 1742 yılının Aralık ayında son vermek zorunda kalmıştı. Bir buçuk yıllık çabanın sonunda elinde zedelenmiş bir siyasî prestij ile perişan halde bir ordu kalmıştı.1 Ayrıca en büyük oğlu Rıza-Kulu Mirza’nın gözlerini, kendisine suikast düzenlettiği iddiası ile
oydurmuştu. Muhtemelen bu hadise, Nadir Şah’ın psikolojisinde onu
ölünceye kadar etkileyecek bir yara açtı. Maliye’nin içinde bulunduğu durum ise vahimdi. Nadir Şah, Hindistan seferinden dönüşte, bütün İran’dan üç yıl boyunca vergi alınmayacağını ilan etmiş, fakat Dağıstan seferi başlar başlamaz bu sözünden dönüp tekrar vergi alınmasını emretmişti. 2 İran, Nadir Şah’in bitmek tükenmek bilmeyen seferlerinin masrafları altında ezilmiş durumda idi. Nadir Şah’ın koyduğu yeni vergiler ve bunların yüksek oranları, bir çok İran köylüsünün vergi memurlarından kaçmak için dağ başlarına ya da Babürlü İmparatorluğu’nun topraklarına sığınmasına yol açmıştı.3 Bu durumda Nadir Şah, daha evvel yaptığı gibi, hem kendisine daha kolay zafer kazandıracağını hem de ordusunun ganimet edinmesine imkan vereceğini düşündüğü Osmanlı topraklarına yönelmeyi uygun görmüş olmalı. Kazanılacak bir zafer hem siyasî pozisyonunu hem de yaralanmış onurunu onaracak, ganimete doymuş ordu da yine kendisini muzaffer ve tatmin olmuş hissedecekti.
1
BOA. Olson, 3 Olson, 2
288
II) Nadir Şah’ın Osmanlı Devleti’ne Tekrar Saldırması Nadir Şah, Haziran 1743’de
Zohab’daki Leylan mevkiinden Osmanlı sınırını
geçerek savaşı başlattı.4 Nadir Şah önce 23 Haziran’da Hille’yi işgal etti5, ardından Temmuz ayı içinde Şehr-i Zor’u aldı. İran ordusunun geldiğini haber alan Şehr-i Zor Valisi Halid Paşa kaçmış, şehri Nadir Şah’a, Halid Paşa’nın oğlu Selim teslim etmişti.6 Nadir Şah ise 5 Ağustos’ta Kerkük önlerine geldi.7 Nadir Şah’ın gönderdiği birlikler Ağustos ayının ortalarına doğru Erbil’i aldılar.8 Kerkük ise, Nadir Şah’ın topçu birliklerine fazla dayanamadı ve 12 Ağustos’ta teslim oldu. 9 Nadir Şah ise 4 Eylül’de Kerkük’ten Musul üzerine hareket etti. 10 ve hareketi esnasında Musul Valisi Hüseyin Paşa’ya bir mektup gönderip Musul’u teslim etmesini teklif etti. 11 Hüseyin Paşa, bu mektubu, Cami-i Ahmer’de Musul halkına okudu ve fikirlerini sordu. Halk, sonuna kadar savaşmaya karar verdi. 12 Hüseyin Paşa, Nadir Şah’a gönderdiği cevapta sonuna kadar savaşacaklarını, ne kendisinden ne de ordusundan korkmadıklarını bildirdi.13 Eylül ayının başında ilk çatışmalar meydana geldi. Musul Valisi Hüseyin Paşa, Nadir Şah’ın öncüleri üzerine birlikler gönderdi; ancak bu birlikler yenilerek Musul’a geri döndüler.14 Nadir Şah, 12 Eylül’de Musul’a 4 fersah uzaklığa geldiğinde bu kez kendisini Köy Sancağı Beyi Koç Ali Bey karşıladı; ancak o da yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı.15 4
Mervî; Subhî, Subhî,; Hille, Bağdat ile Kufe arasındaki yolun Fırat’ı geçtiği yerde olması nedeniyle stratejik önemi olan bir şehirdi, 6 Dürre, 7 Mervî; Cihanguşa, 8 Dürre,; Cihanguşa,; D. Sourdel,; Sami Sakkar,; Erbil, Musul’un 80 km güneydoğusunda, kervan yollarının önemli kavşak noktalarından biriydi, M. Streck,; Erbil 9 Dürre,; Mervî 10 Cihanguşa,; Mervî; Madde yazarının, Nadir Şah’un bu tarihte Bağdat’ı kuşattığını söylemesi doğru değildir, 11 Olson,; Hacı Hüseyin Paşa, Musullu Celili ailesinin kurucusu sayılan Abdülcelil’in oğlu İsmail Paşa’nın iki oğlundan biridir. Kardeşinin adı Abdülfettah’dır. Hacı Hüseyin, Celili ailesinin gücünün doruk noktasını temsil eder, Atilla Çetin, 12 Cengiz Eroğlu, Murat Babuçoğlu, Orhan Özdil, 13 Olson, 14 Mervî; Dürre, 15 Dürre,; Cihanguşa, 5
289
İran ordusu 13 Eylül günü Musul önlerine geldi 16 ve Nadir Şah, Yunus Köyü yakınlarında karargahını kurdu.17 Kuşatmaya başlamadan evvel Nadir Şah hem Musul Valisi Hüseyin Paşa’ya hem de Musul’a yardıma gelen Halep Valisi diğer Hüseyin Paşa’ya mektuplar gönderdiyse de, cevap alamadı.18 Musullu iki ulemanın gönderilmesi teklifine de red cevabı verildi. 19 Bunun üzerine Nadir Şah, 21 Eylül’de kuşatmayı başlattı.20 On iki yere metrisler kazdıran Nadir Şah, ayrıca toprak yığdırarak oluşturduğu suni tepelerin üzerine tabyalar kurdurdu ve Musul kalesinin doğrudan içine top ateşi açtırdı. 21 Musul’u önce yoğun top ateşi altına alan Nadir Şah, Ekim ayının başında kuşatmayı yoğunlaştırdı ve Musul’un bütün giriş çıkışlarını tutturdu. 22 Fakat tam bu sırada, Nadir Şah’ın Musul kuşatmasına yoğunlaşmasına engel olan sebeplerden biri kendini göstermeye başladı. Fars hakimi Taki Han isyan etmişti. Bir diğer isyan haberi de Esterabad’tan geldi. Fethali Han Kacar’ın oğlu Hasan Han da isyan etmişti. Nadir Şah, bazı birliklerini ve komutanlarını bu isyanlar üzerine göndermek zorunda kaldı.23 Musul kalesine 4 Ekim günü yapılan umumi taarruz başarısızlıkla sonuçlandı ve İran ordusu ciddi zayiat verdi.24 Musul kalesi beklenmeyen bir direnç göstermişti. İran’ın bir çok yerinden isyan haberleri geliyordu. Ne Nadir Şah’da ne de ordusunda istek kalmıştı. Nadir Şah, 20 Ekim günü Musul kuşatmasını kaldırdı.25 Kasım ayının sonlarına doğru Kerkük, Erbil
16
BOA.; BOA.; Subhî,; Mehmet İpşirli, Musul’a Kacar hanedanının saldırdığını söylerken yanılıyor, Subhî,; Cihanguşa,; Dürre, 18 Dürre, 19 Cihanguşa, 20 BOA.; BOA.; Risale, 21 BOA. 22 Mervî 23 Mervî; Yılmaz Karadeniz, 24 BOA.; Dürre,; Subhî,; BOA. 25 Mervî; Frere Bazin, Nadir Şah’ın Musul’da galip geldiğini söylerken yanılıyor,; Robert Olson; Musul başarısızlığının, Nadir’in İndus’tan Boğaziçi’ne kadar uzanan bir imparatorluk kurma hayalinin de sonu olduğunu söylüyor. İhtirasları sonsuz gibi gözüken Nadir’in bile böyle ham bir hayal kurduğunu sanmıyoruz. Dağıstan’da bile tam bir otorite kuramamış olan Nadir’in, bütün Anadolu sahasını nasıl ele geçireceği ve hiçbir siyasî, dinî ve demografik bağlantısı olmayan bu coğrafyada yönetimini nasıl kabul ettireceği bizim açımızdan şimdilik bir muamma olarak durmaktadır,; Musul savunması yalnızca Müslümanların değil, Musul’daki 10 bin yakın Hristiyanın da katılımıyla gerçekleştirilmîştir, Adre Raymond,; Ahmet Gündüz, 17
290
ve Kurna’nın boşaltılmasını emretti. 26 Basra’yı kuşatması için gönderilen ordu da Basra’yı alamamış, kaleden yapılan huruç karşısında mağlup olup geri çekilmek zorunda kalmıştı.27 Bâbıâli, Nadir Şah’ın durumunu seraskerlerinin mektuplarından öğreniyordu. Nadir Şah’ın sınırı geçtiğini henüz bilmeyen Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa, İstanbul’a gönderdiği 3 Haziran tarihli mektupta Nadir Şah’ın Kerkük ve Bağdat’a hücuma hazırlandığını haber aldığını yazıyordu. “Nadir Şah hakkında daha net istihbarat alınmalı ve Bağdat’a hemen Anadolu ve Rumeli’den daha çok asker sevk edilmeliydi”.28 Bâbıâli, bu mektubu aldıktan sonra Bağdat’a yakın eyaletlerin valilerine bir an evvel Bağdat’ın yardımına gitmelerini emretti. 29 Ayrıca, Bağdat için hayati öneme sahip Musul’a da erzak depolanmasına devam edilmesi istendi.30 Nadir Şah’ın Bağdat’a saldıracağına inanan Bâbıâli, Bağdat’ın antreposu olarak görev yapan Musul’a takviye yapmakla farkında olmadan Musul’un kurtarılmasına katkıda bulunmuştu. Nadir’in Bağdat’a saldıracağına iyice ikna olan Bâbıâli, Erzurum’a yığınak yapmaya da son verdi.31 Babıali, Nadir Şah’a karşı girişilecek askerî harekatı meşrulaştırmak için, Haziran ayının sonlarında tekrar fetva alma ihtiyacı hissetti: “Sual: Nadir Şah, Şah İsmail evladından olan Tahmasb’ı tahtan indirip yerine şah olmuştur. Daha sonra Acem içinde sebb ve Rafızîliği kaldırmış ve İslâm’ı kabul ettirmiştir. Ve aralarında raci olan Caferiliği hak mezhep kabul edip bu mezhebin diğer dört mezhebe eklenmesini talep etmiştir. Ayrıca Kabe’de bu mezheb için bir rükn istemiştir. Ve “Ben onlarla Mugan’da bu mesele üzerine ahidleşmiştim” demiştir. Ve bunun için Osmanlı Padişahı’na birkaç kez elçiler göndermiştir. Caferiliğin neden kabul edilemeyeceğine dair şer’i deliller kendisine bildirildiği halde, bunda ısrar etmiş ve bunu kabul ettirmek için Osmanlı ülkesine saldırmış ve saldırmaya kararlıdır. Kendisine karşı koymak meşru mudur ? 26
Cihanguşa,; J. H. Kramers, Th. Bois’in; Kerkük’ün, bu tarihten 1746 yılına kadar Nadir Şah’ın elinde kaldığını ve 1746 yılında imzalanan Kerden Antlaşması ile tekrar Osmanlı Devleti’ne bırakıldığını söylemeleri doğru değildir. Kerkük, 1743 yılının sonunda Osmanlı kuvvetlerine teslim edilmiştir, 27 Kadı Ömer; Stephen Hemsley Longrigg, 28 BOA. 29 BOA. 30 BOA. 31 BOA.
291
El- Cevab: Meşrudur. Sual: Acem ile savaşan Müslümanlar gazi, ölenler şehid olurlar mı? El-Cevab: Olurlar. Sual: Nadir Şah’tan gelen mektuplar, Nadir Şah’ın Osmanlı topraklarına saldırmaya niyetli olduğunu göstermektedir. Eğer Nadir Şah ve ordusu Osmanlı topraklarına saldırır ve Müslümanları öldürmeye başlarsa onlarla savaşmak meşru mudur ? El-Cevab: Meşrudur Ketebetü’l-fukara Seyyid Mustafa afa anhu”. 32 Bu fetvaların Musul ve Diyarbekir civarında yaşayan Kürtlere ulaştırılması ve anlatılması için de müderrislerden Abdullah Efendi görevlendirildi.33 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’nın gönderdiği mektuplara binaen, 24 Haziran’da bir toplantı yapıldı. Reisülküttap Ragıb Mehmed Efendi, Ahmed Paşa’dan gelen mektupları okuyup yorumladı. Savaş kararı alındı ve Ali Paşa da Diyarbakır seraskeri olarak tayin edildi.34 Bâbıâli, Nadir Şah’ın Osmanlı sınırını geçtiğini ve Zap Suyu yakınlarında bulunduğunu Ağustos ayının başında haber aldı. 35 Nadir’in hedefinin Bağdat değil, Kerkük ya da muhtemelen Musul olduğu anlaşılmıştı. Bâbıâli, bütün takviyenin Musul’a verilmesi için emirler gönderdi. 36 Bağdat Valisi Vezir
Ahmed Paşa’nın
kethüdası Mehmed Ağa ise, Ağustos sonlarında İstanbul’a gelmiş; Bağdat civarında olan bitenler hakkında bir takrir vermiş ve acilen yardım istemişti.37 Bâbıâli, bir yandan Bağdat’a yardım göndermeye çalışırken bir yandan da Nadir Şah’ı Şirvan’da huzursuz etmek için hazırlıklarına hız verdi. Henüz Musul’un kuşatıldığı haberinin İstanbul’a ulaşmadığı tarihlerde, Dağıstan beylerine muhtelif ünvanlar ve mansıblar dağıtılmıştı. Usmi Ahmed Han’ın oğluna ve muhtelif akrabalarına Mir-i miranlık verildi ve hediyeler gönderildi.38
32
BOA. BOA. MD 34 Subhî, 35 BOA.; BOA: 36 BOA.; BOA.; BOA.; BOA.; BOA.. 37 Subhî, 38 BOA.; Ali Rıza Atasoy, 33
292
23 Eylül’de yapılan toplantıdan sonra, Sadrazam Hasan Paşa’nın da doğu seferine
çıkacağı ilan edilmişti.39 Erzurum Seraskeri Vezir Ahmed Paşa da, Osmanlı sınırındaki İran birliklerini dağıtmış ve İran topraklarına saldırılar düzenlemişti. Kendisine bu saldırıları devam ettirmesi emredildi.40 Ekim ayının başında Bâbıâli, Bağdat valisi Vezir Ahmed Paşa’nın İstanbul’a ulaşan mektupları sayesinde Nadir Şah’ın Musul’u kuşattığını haber aldı. Bâbıâli, seraskerlerine emirlerinde bu kadar asker ve mühimmat olduğu halde neden Musul’a yardıma gitmediklerini soruyordu. 41 Oysa sebep açıktı. Hiçbir Osmanlı seraskeri, mecbur kalmadıkça Nadir Şah’ın karşısına çıkmak istemiyordu. Bâbıâli ve seraskerler, emirlerindeki askerlere değil, şehirlerin surlarına güvenmek zorundaydı. Kırım Han’ı Selamet Giray Han’dan bile acilen asker talebinde bulunuldu.42 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya da, Sadrazamın ordu ile gelinceye kadar Nadir Şah’ı oyalayacak vaatlerde bulunabileceği bildirildi. 43 “Zaten ordu da Üsküdar sahrasına çıkmıştı ve yakında doğu cephesine hareket edecekti. Ordu gelinceye kadar herkes elinden geleni yapmalıydı”.44 Bâbıâli, Nadir Şah’ın Musul önlerinden çekildiğini Kasım ayının sonlarına doğru öğrendi.45 Gösterdiği başarı nedeniyle Musul eyaleti yine Musul Valisi Hüseyin Paşa’ya verildi.46 Musul, kuşatma esnasında hiç yardım almadı. Ama özellikle Musul halkının şehri cansiparane savunması, Nadir Şah’ın ordusunun durdurulmasında en önemli faktör olarak öne çıkmıştır.
39
BOA.; BOA. BOA. 41 BOA.; BOA. Kadı Ömer 42 BOA.; BOA. 43 Subhî,; Ahmed Resmi Efendi, 44 BOA. 45 BOA.; Nadir Şah’ın Musul’dan çekildiği haberi Babıali’yi çok rahatlattı. Nadir Şah’ın Musul’u aldığı ve İstanbul’a yürüyeceğine dair dedikodular İstanbul’da büyük huzursuzluğa yol açmış, yer yer kaynaşmalar meydana gelmeye başlamıştı. Patrona benzeri bir durumdan korkan Babıali, Nadir’in Musul’dan çekilmesi ile rahat bir nefes almıştır, Münir Aktepe, 46 BOA.; Musul valisi Abdülcelilzade Hüseyin Paşa’nın dedesinin Hristiyan olduğu ve bir kilisenin bahçesinde gömülü olduğunu iddia eden Robert Olson’a, Abdülcelilzade ailesinden gelen Abdurrahman Emin Bey’in verdiği cevap hakkında bkz, Mikail Bayram, 40
293
III) Necef Toplantısı 20 Ekim günü Musul önünden ayrılan Nadir Şah, Kerkük’e hareket etmişti. Yolda kendisini, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’nın Kethüdası Süleyman Ağa karşıladı ve Ahmed Paşa’nın hediyelerini sundu.47 Nadir Şah buradan Kerbela’ya hareket etti ve 18 Kasım günü Kerbela’ya vardı.48 Kendisine burada, Hoy civarında oturan Dünbüllü Aşireti’nin, Erzurum ve Kars Paşalarına müracaat ederek yardım istedikleri ve yardım geldikten sonra da isyan ettikleri haberi verildi. 49 Tebriz hakimi Muhammed Rıza Han Afşar’a bir ulak gönderildi ve Tebriz’den asker toplayıp isyanı bastırması emredildi.50 Nadir Şah daha sonra Necef’e geçti ve
burada ünlü toplantısını düzenlendi.
Toplantıya İran, Afganistan, Belh, Buhara, Turan, Hindistan, Hille, Necef ve Kerbelalı âlimler katılmıştı.51 Fakat Necef’teki toplantıya katılan ulema arasında Sünnî ulema yok denecek kadar azdı. 52 Nadir Şah, bu toplantıya katılması için Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’dan da bir âlim göndermesini istedi. Paşa bunun üzerine Abdullah EsSüveydi’yi Necef’e gönderdi.53 9 Aralık’ta Bağdat’tan ayrılan Süveydi, 11 Aralık’ta Necef’e vardı. Varır varmaz Nadir Şah tarafından kabul edildi ve iltifat gördü.54 Süveydi, ertesi gün başlayan ve iki gün süren toplantılara katıldı ve Caferilik konusundaki Sünnî görüşleri aktardı. Yapılan tartışmalardan sonra bir vesika hazırlandı ve 70’e yakın âlim tarafından imzalandı. 55
47
Cihanguşa, Cihanguşa,; Mustafa Öz, Bağdat’ın 1743’te İran hakimiyetine girmesinden sonra Nadir Şah’ın Kerbela’yı ziyaret ettiğini söylerken yanılıyor. Bağdat, 1638’den bugüne kadar hiç İran hakimiyetine girmemiştir, 49 Mervî; Dünbüllü aşiretinin beyi Murtaza-Kulu Han, Nadir Şah’ın talep ettiği vergiyi denkleştiremediği için, can korkusu ile Kars ve Erzurum paşalarına mektup yazarak yardım talep etmiş ve Osmanlı topraklarına sığınmıştır, Mehdi Akasi, 50 Mervî 51 Mervî; Cihanguşa, 52 Vekayi-Name; Hamid Algar, Necef toplantısını bir Sünnî-Şiî ulema toplantısı olarak değerlendirirken yanılıyor. Olayın şahidi olan Süveydi, toplantı da Sünnî ulemanın yok denecek kadar az olduğunu söylüyor. Zaten Buhara ve Afganistan’dan gelen çok az sayıdaki Sünnî ulemanın bu toplantıya katılmasının sebebi de büyük ihtimalle Nadir Şah’ın korkusundan kaynaklanıyordu, 53 Vekayi-Name,; Necef toplantısının, Süveydi’nin risalesinin British Museum Library’de bulunan 18518 numaralı nüshasına dayanılarak yapılan ve hiçbir orijinal yorum barındırmayan bir tasviri için, S. A. Khulusi, 54 Vekayi-Name, 55 Vekayi-Name, 48
294
Vesikanın aslını hazinesine koyan Nadir Şah, daha sonra bu belgeyi çoğalttırıp bütün İran’a gönderdi. 56 Hüccet, Nadir Şah’ın uzun süre münşiliğini yapmış olan Muhammed Mehdi Han Esterabadi tarafından kaleme alınmıştı.57 Belgenin Türkçesi şu şekildedir: “Resulullah’ın peygamberliği ile birlikte Hulefa-yi
Raşidin, dinîn yayılması için nefslerini ve mallarını sebil ettiler. Ve onların bu çabaları Kur’an’da da belirtildi. Resulullah’ın ölümünden sonra halifelik, sahabenin icması ile önce mağara arkadaşı Ebubekir’e, ondan Ömer’e, ondan Osman’a ve ondan da Ali’ye geçmişti. Hulefa-yi Raşidin, kendi dönemlerinde ne ihtilafa düştüler ne de şüpheli yollara saptılar. Hakikatin yasasında ve Ümmet-i Muhammed’in hayatında kin ve şirkin dolaşmasına izin vermemişlerdir. Hilafet, Emevi ve Abbas oğullarına geçtikten sonra bile bu iki aile, Hulefa-yi Raşidin’in yolunu takip etmişlerdir. Bu durum, Şah İsmail’in saltanata geldiği 905 yılına kadar sürdü. Şah İsmail Azerbaycan, Gilan ve Erdebil ulemasının teşviki ile Hulefa-yi Raşidin’in hakikatini zayıflatmaya ve avamın kalbini Hulefa-yi Raşidin’in yolundan soğutmaya başladı. Sebb ve Rafızîliği de ilave etti. Minberlerde ve mescidlerde dile getirilen çirkin sözler nedeniyle bugüne kadar çeşitli rezillikler ve çirkin haller vuku bulmuştur. Bu durum şayi olunca Ehl-i Sünnet, sebb adetini benimseyenler ile ilişkiyi kesip onları katl, mallarını yağma ve esir edilmelerini mübah görmeye başladı. Neticede iki taraf arasındaki katil, garet, fitne ve isyan Müslümanlar arasında yayıldı ve o dereceye vardı ki her iki tarafın esirleri Frenk esirleri gibi alınıp satılır oldu. Ve bu çirkin haller Sultan Şah Hüseyin devrine kadar devam etti. Afgan, Rus ve Rumiler İran’a saldırıp İran’ı ram etmeye çalıştılarsa da Allahın tevfik ve imdadı ile ortaya çıkan Nadir Şah, saldırganları İran’dan çıkardı ve Mugan’daki herkes onun şahlığını taleb ve kabul edince, o da İran halkından sebb ve Rafızîliği terk edip, Hulefa-yi Raşidin’in yoluna süluk etmelerini istemişti. Bunu kabul eden huzzar, bir belge imzalamış ve bu belge hazineye konmuştur. Bundan sonra Nadir Şah, Osmanlı Sultanı’na gönderdiği elçi ile beş talepde bulundu: 1- İran halkı eski mezhebinden vazgeçmiş ve hak mezheblerden olan Caferiliği seçmiştir. Bu durumda Osmanlı ulemasının da bu mezhebi 5. mezheb olarak tanıması uygundur, 56 57
Cihanguşa, ; Mervî. Mervî
295
2- Bundan böyle Caferiliğe tabi olanlar Kabe’deki Şafii mezhebi ile ortak kabul edilmeli ve namazlarını Caferilik rüknü üzerine kılmalıdırlar, 3- İranlı hacılar için İranlı bir emirü’l-hac tayin edilmelidir, 4- Her iki ülkedeki İranlı ve Rumi esirler serbest bırakılacak ve âlim satımlarına izin verilmeyecektir, 5- Her iki ülkenin başkentinde bulunacak vekiller sayesinde hem iki ülke arasındaki meselelerin çözülmesi kolaylaşacak hem de her iki ülke halkının arasındaki ülfet ve tanışıklık artacaktır. Devlet-i Aliyye, bu şartlardan emirü’l- hac tayini, esirlerin bırakılması, vekil tayin edilmesini kabul etmiş, Caferiliğin hak mezheb olduğunu tasdik etmiş, bunlar dışındaki talepleri ise şeriata ve devlet ilkelerine aykırı olduğu için kabul etmemiştir. Bunun üzerine her iki taraf da muhtelif delillerle birbirini ikna etmeye çalışmıştır. Nadir Şah, Hindistan Seferi’nden sonra Necef’e teşrifini müteakib Necef’teki ulemaya İslâm’da hiçbir kusur bulunmadığını, tek fesadın Safevî Devleti’nce sokulduğunu, bunu temizledikleri takdirde İslâm’ın yine eski saf haline geleceğini bildirdi. Ulema, İran’ın her yerinde Hulefa-yi Raşidin’in faziletlerini ve izledikleri doğru yolu anlatmaya başladı. Necef’teki ulema da, Hulefa-yi Raşidin’in yolunun hak olduğunu kabul ve Rafızîlik ve sebb adetini terk ettiğini beyan eyledi. “Cafer-i Sadık Resullah’ın soyundandır ve yolu haktır. İmam Cafer-i Sadık’ın yolunu benimseyen İran halkına karşı düşmanlık besleyenler İslâm’dan beridir ve bu davranışları nedeniyle Allahın azabına müstahaktırlar”.58
58
Mervî; belgenin çok daha kısa bir versiyonu için bkz., Vekayi-Name,; Necef Vesikası ile ilgili düşülen ve bugüne kadar sürüp geldiğini gördüğümüz bir yanılgıya da burada değinmek istiyoruz. Vesika, yukarıda metnini verdiğimiz gibidir. Ali Djafar-Pour, ana kaynaklara baktığını belirttiği halde, vesikanın yalnızca Nadir’in 1736 Mart tarihinde Osmanlı Devleti’ne gönderdiği elçisi Abdülbaki Han ile bildirdiği barış şartlarının belirtildiği kısmını almış ve bu kısmı vesikanın tamamı gibi yansıtmıştır. Oysa en azından, ulemanın, ne Osmanlı Devleti’ne ne de Nadir Şah’a, her iki ülkenin başkentlerinde karşılıklı birer şehbender bulundurulması gibi siyasî bir konuda tavsiyede bulunamayacağını ya da dinî bir toplantıda ne şehbender bulundurulması ne esirlerin alınıp satılmamaları ne de bir emirü’l-hacc tayin edilmesi gibi siyasî konuların konuşulamayacağını tahmin etmesi gerekirdi, Djafar-Pour,; Kitabında bu meseleyi yazarken Ali Djafar-Pour’un tezini takip eden Mehmet Saray da aynı yanılgıya düşmüş, vesikanın o kısmını oluşturan bölümün, vesikanın tamamı olduğunu söylemiştir,; Mehmet Saray, aynı hatayı 1999’da kaleme aldığı eserinde de sürdürmüştür,; bu hata, Mehmet Saray’dan alıntı yapan Saffet Sarıkaya’yı da yanıltmış, o da söz konusu maddelere bakarak, Necef Toplantısı’ndan, Osmanlı Devleti’ne sunulmak üzere bir antlaşma taslağı çıktığına hükmetmiştir,
296
Süveydi’nin de belirttiği üzere, bu toplantıda Sünnî âlim yok denecek kadar azdı. O nedenle Sünnî-Şiî ulema arasında bir görüş alışverişi olmadığı gibi, alınan kararın Sünnî ulemayı, hele Osmanlı ulemasını bağlaması söz konusu dahi değildi.59 Zaten Nadir Şah da, bu toplantının ve alınan kararın Osmanlı Devleti’ni bağlamadığını bildiği için kararın bir suretini İstanbul’a göndermemişti.60 Nadir Şah’ın böyle gösterişli bir toplantı yapmaktan maksadı, Osmanlı Devleti’nden ziyade İran’ın iç durumu ile ilgili idi. Nadir Şah, İran’daki Şiî nüfusun kendisine verdiği desteğin azaldığını görüyordu. Halkın, sefer masraflarını karşılamaktan kaçmasını engellemek ve kendisini yine desteklemesini sağlamak için Necef toplantısını düzenlemişti. Verdiği mesaj ise açıktı; savaşın sorumlusu Osmanlı Devleti idi ve kendisi Caferilik uğruna savaşıyordu.61 Nadir Şah’ın Caferilik ile ilgili çabası Necef toplantısı ile sınırlı kalmamıştı. Bu toplantıdan sonra Nadir Şah, çabasını Hicaz topraklarına taşımaya karar vermişti. Nadir Şah, Seyyid Nasrullah Kerbelai isminde bir din adamı vasıtasıyla Mekke Emiri’ne, Mekke Kadısı’na, Medine’de bulunan Şeyhü’l-Harem’e ve Mekke’deki ulemaya mektuplar göndermiş ve Seyyid Nasrullah Kerbelai’yi Şia’nın vekil ve imamı tayin ettiğini ve Kabe’de Şia’ya imamlık yapacağını bildirmişti. Fakat Nasrullah Kerbelai, mektupları teslim etmemiş, önce
Mekke’ye gelip propaganda yapmaya başlamıştı.
59
Ernest Tucker, Nadir Şah’ın Caferilik ile ilgili çabalarının Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmemesinin sebeplerinden birinin, bu çabaların Osmanlı ricali ve uleması tarafından “takiyye” olarak değerlendirilmesine bağlıyor. Bu kadar girift bir mücadelenin gelip “takiyye” meselesine düğümlendiğini sanmıyoruz,; İsmail Mehmetov, Necef toplantısının sonunda, Sünnî ulemanın Şiîliği 5. Mezheb olarak kabul ettiğini söylüyor ki sözkonusu dahi değildir, 60 Ernest Tucker, Necef vesikasının I. Mahmud tarafından onaylanmadığını söylüyor. Ne I. Mahmud’un belgeyi gördüğü halde onaylamadığına, ne de belgenin Nadir Şah tarafından İstanbul’a gönderildiğine dair bir bilgiye rastladık,; Mehmet Saray, hayal gücünün de yardımıyla daha da ileri gidiyor ve Nadir Şah’ın bu belgeyi bir elçilik heyeti ile İstanbul’a gönderdiğini söylüyor ki kesinlikle doğru değildir, 61 Michael Axworthy, Nadir’in Necef toplantısından beklentilerinden birinin de, ordusu içindeki Sünnî ve Şiî unsurlar arasındaki gerilimi azaltmak olduğunu iddia ediyor. Bu gerilimin, bir toplantıda alınacak kararlar ile ortadan kalkmayacak kadar derin ve şiddetli oldu açıktır,; Elton L. Daniel, bu toplantının ne Osmanlı Devleti’ni ne de İran halkını hiç etkilemediğini söylerken durumu gayet net şekilde ifade etmiştir,; Dört ciltlik bir İran Edebiyatı Tarihi kaleme alan ve eserine, bir çok tarihçide göremediğimiz bir vukufiyet ile İran tarihinin son derece yararlı bir özetini de ekleyen Edward G. Browne, Nadir Şah’ın Kur’an’ın Farsçasını düzenli şekilde okuduğunu ve kendisine İslâm, Hristiyanlık ve Museviliğin karışımı olan bir din oluşturmaya çalıştığını iddia ediyor. Nadir Şah’ın, Kur’an’nın Farsçasını okumasına ve İncili Farsçaya çevirtmesine bakılarak böyle bir hükme varılabileceği kanaatinde değiliz,; Said Amir Arjomand; Necef vesikasını, modern zamanların ilk Pan-İslâmist belgesi olarak kabul ediyor. Vesikaya imza koyan ulemanın; vesikaya, İslâm dünyasının siyasî birliğini sağlaması ihtimali ile baktığını sanmıyoruz,; İsmail Mehmetov; Nadir’in dinî politikasının amacını, Şiîliğin etkisini kırarak İran Türklüğü ile Anadolu ve Orta Asya Türklüğünü birbirine yaklaştırmak olarak formüle ediyor. Fakat bunu söylerken, İran coğrafyasının yalnızca Türklerden oluşmadığı gerçeğini unutuyor, .
297
Haberi alan Mekke Emiri, Nasrullah Kerbelai’yi tutuklattı. Nasrullah, Nadir Şah’ın mektuplarını tutuklandıktan sonra
göstermişti. Emir, Rafızîliğin Mekke’de revaç
bulmasına izin vermeyeceğini, bunu Osmanlı padişahları bile istese itaat etmeyeceğini söyledi.62 Emir, durumu İstanbul’a bildirince Bâbıâli de Nasrullah Kerbelai’nin, Mirülhac olan Azimzade Es’ad Paşa ile Şam’a gönderilmesini emretti. Bundan önceki sene de Molla Hamza Efgani ve Mirza Ebulfazl namında iki kişi hacc için Mekke’ye gelmişler ancak bir propaganda faaliyetinde bulunmamışlardı. Fakat Molla Hamza memleketine dönerken, Mirza Ebulfazl hasta olduğunu öne sürerek Necd’in köylerinden birinde kalmıştı. Sonra bunun hastalığının yalan olduğunu öğrenen Mekke Emiri, adamı tutuklattı. Bu iki kişinin de, Nasrullah Kerbelai’den önce, ortam hakkında bilgi toplamak için gönderildikleri anlaşılıyor. 63 Fakat Nadir Şah’ın Hicaz’da propaganda yapma çabası sonuçsuz kalmıştır. Necef Toplantısından sonra Nadir Şah, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa ile bir protokol imzalayarak Aralık ayı sonlarında Kasr-ı Şirin üzerinden Hemedan’a hareket etti. 1744’ün Ocak ayı sonlarına doğru Musul ve Bağdat civarındaki bütün İran birlikleri çekilmişti.64 IV) Sam Mirza İsyanı Nadir Şah’ı, Musul kuşatması öncesi ve sonrasında rahatsız eden ve oldukça uzun süren sorunlardan biri de Sam Mirza isyanı idi. İlk kez Mayıs 1743’de 65 Erdebil’de
meydana çıkan ve Şah Hüseyin’ın oğlu
olduğunu iddia eden bu kişi ile ilgili olarak Nadir Şah ilk önlemlerini, Musul üzerine hareket etmeden evvel, henüz Tebriz’de bulunurken almıştı. Karabağ, Çuhursa’d ve Mugan’dan bazı birlikler Sam Mirza’nın üzerine gönderilmişti. 66
Sam Mirza’nın
üzerine bizzat kendisinin gitmemesi, Nadir Şah’ın olayı pek önemsemediğini gösteriyor
62
Vekayi-Name Vekayi-Name, 64 Mervî; Cihanguşa,; Bu protokolün içeriği belli değildir. 65 John r. Perry, bu olayın 1740 yılında vuku bulduğu kanaatinde. Bizce 1740 tarihi fazla erken bir tarihtir, 66 Mervî; Cihanguşa,; Frere Bazin, Safi Mirza ile Sam Mirza’yı birbirine karıştırmıştır, 63
298
Azerbaycan hakimi İbrahim Han67, Erdebil’e adamlar gönderip Sam Mirza olduğu iddiasındaki şahsı yakalattı ve Tebriz’e getirtti. Deli olduğuna kanaat getirilen şahsın burnu kestirildi. Tebriz’den kaçan Sam Mirza, Dağıstan’a gitti ve gittiği her yerde, daha evvel yakalanıp öldürülen Sam Mirza’nın gerçek Sam Mirza olmadığını, kendisinin hizmetçisi olduğunu, gerçek Sam Mirza’nın kendisi olduğu propagandasına başladı.68 Sorhay Han’ın oğlu Muhammed Han, Sam Mirza’yı kullanarak Dağıstan’da Nadir Şah’a karşı yeniden bir askerî güç toplayabileceğini düşünerek Sam Mirza’ya destek vermeye karar verdi. Muhammed Han’ın destek verdiği Sam Mirza’nın etkisi önce Tabeseran ve Derbend’te görülmeye başlandı ve Ağustos 1743’ten itibaren Şirvan topraklarına yayıldı.69 Nadir Şah’ın iktidarından; ama özellikle vergi uygulamalarından duyulan nefret, Sam Mirza’nın ciddi bir destek bulmasına yol açmıştı. Durumun tehlikeli bir hal alması üzerine, Derbend Serdarı Muhammed Ali Han, Nadir Şah’ı gelişmelerden haberdar etti.70 Nadir Şah’ın, Sam Mirza isyanı yüzünden harekatını durdurması mümkün değildi. Haydar Han, Muhammed Ali Han’a yardım etmekle görevlendirildi. Fakat Haydar Han Derbend’e gidemeden Ağustos 1743’te Şemahı’da isyancılara esir düştü ve katledildi. Beraber hareket eden Sam Mirza ve Sorhay Han oğlu Muhammed Han, Şirvan’a girdiler ve Aksu kalesini aldılar. Bu başarıdan sonra Şirvan halkı Sam Mirza’ya itaat etmek zorunda kaldı.71 Kaytak usmisi Ahmed Han tarafından gönderilen ve Eylül ayının başlarında İstanbul’a ulaşan elçiler, Nadir Şah’a karşı verilen savaşlar hakkında Bâbıâliye bir takrir sunmuşlardı. 72 Elçilerin, bu takrirlerinde Sam Mirza hakkında Bâbıâliye bilgi verip vermedikleri belli değildir. Ancak Bâbıâlinin bu elçiler vasıtasıyla Sam Mirza olayından ilk kez haberdar olduğunu tahmin edebiliriz.
67
Bu şahıs, Nadir Şah’ın 1738’de Azerbaycan’da öldürülen kardeşi İbrahim Han’ın oğlu Muhammed Ali Han’dır. Ancak bu isimle anılmaktadır, 68 Mervî; Cihanguşa 69 Cihanguşa, 70 Cihanguşa, 71 Cihanguşa, 72 Subhî,
299
Nadir Şah, Musul kuşatmasını sürdürürken, kendisine ulaştırılan isyan haberleri arasında Sam Mirza’nınki de vardı.73 Nadir Şah, Musul kuşatmasını kaldırdıktan sonra, Hemedan’da bulunan oğlu Nasrullah Mirza’yı yanına çağırdı ve onunla Leylan’da 5 Kasım’da buluştu. Oğlunun yanına birlikler veren Nadir Şah, onu Sam Mirza meselesini halletmek üzere Şirvan’a gönderdi.74 Nasrullan Mirza ile Sam Mirza’nın orduları, 18 Aralık 1743’te Şemahı yakınlarında karşılaştı. Sam Mirza’nın ordusu dağılırken, Sorhay Han oğlu Muhammed Han da yaralı olarak savaş meydanını terk etti. Sam Mirza, Gürcistan taraflarına; Muhammed Han da Derbend’e kaçtı.75 Sam Mirza, 9 Ocak 1744’de Gürcistan Hakimi Tahmuras tarafından yakalandı. Durum, Nadir Şah’a bildirildi. Nadir Şah, zaten bir gözü kör olan Sam Mirza’nın diğer gözünün de çıkarılmasını ve Kars’da bulunan Seraskere gönderilmesini emretti.76 B) Nadir Şah’ın Kars Cephesinden Hücumu I) Musul Sonrası Osmanlı Devleti’nin Siyasî ve Askerî Hamleleri Bâbıâli, Kasım ayının başında Nadir Şah’ın Musul önlerinden çekildiğini öğrendikten sonra da hazırlıklarını sürdürdü. Nadir Şah’ın durmayacağı kesin gibiydi. Geri çekilme nedeni, İran’daki isyanlardı. İsyanlar bastırılır bastırılmaz, Musul’daki başarısızlığını unutturacak bir zafer için yine Osmanlı topraklarına saldıracaktı. Bâbıâli, Nadir Şah’a karşı hem siyasî hem de askerî hazırlıklarını 1744 yılının kış ve bahar ayları boyunca sürdürdü. Bâbıâli, daha Musul kuşatması başlamadan evvel Nadir Şah’ı rahatsız edecek önemli kozlarından birini hazırlamaya başlamıştı. Bu koz, Şehzade Safi Mirza idi. 1729 yılının sonlarında Osmanlı Devleti’ne sığınmış olan Safi Mirza, o tarihten beri muhtelif yerlerde ikamet ettirilmişti. Bâbıâli, Safi Mirza’yı, İran’da halk desteğini kaybetmekte olan Nadir Şah’a karşı çıkarmaya
73
Cihanguşa, Cihanguşa, 75 Mervî; ; Osmanlı belgeleri, Nasrullah Mirza’nın Şirvan’a geldiğini söyler fakat sebebinden söz etmez, BOA. 76 Mervî; Cihanguşa, 74
300
karar verdi.77 İran’da, Safevî hanedanına karşı duyulan bağlılık, belki bir şehzadenin önderliğinde Nadir Şah’ın iktidarını sarsabilirdi. Çağdaş bir kaynağa bakacak olursak, bu fikri ilk kez ortaya atan ve uygulanması için çalışan kişi Hamalızade Ahmed Paşa’dır.78 1743 yılının Haziran ayı başlarında, Safi Mirza’nın Rodos’tan Gelibolu’ya getirtilmesine karar verildi.79 24 Haziran’da yapılan ve İran meselesinin görüşüldüğü toplantıdan sonra80 Gelibolu’dan alınan Şehzade, 16 Temmuz’da Üsküdar’a getirildi.81 Ağustos ayında önce Sadrazam’ın, daha sonra da Padişah’ın huzuruna çıkarılan Safi Mirza’ya82, ecdadının tahtına çıkarılacağı açıklandı. Safi Mirza, Ağustos sonlarında İstanbul’dan ayrıldı 83 ve İznikmid’e gelerek burada ikamet etmeye başladı. 84 Bâbıâli ayrıca Safi Mirza’nın emrindeki memurlara, Şehzade’nin kimlerle ve hangi konularda konuşmasına izin verildiğini, hangi meselelerde söz vermemesi gerektiğini bildirmişti.85 Bâbıâli, Safi Mirza’nın Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakacak bir söz vermesini istemiyordu. Safi Mirza, 23 Eylül’de İznikmid’ten Erzurum’a hareket etti. 86 Safi Mirza Erzurum’a varıncaya kadar kendisine, İran tahtına çıkması için yardımcı olacak görevlilere gerekli emirler gönderildi ve bütün ihtiyaçları en iyi şekilde karşılandı. 87 Osmanlı Devleti’ne sığınmış olan Erdelan sabık Han’ı Sultanverdi Hanzade Ahmed Han’dan, kendisine yakın aşiret reislerine mektuplar yazıp onları Safi Mirza’nın tarafına çekmesi istendi. “Böylece hem Safeví hanedanına olan bağlılığını kanıtlamış, hem de İran’ın Nadir Şah belasından kurtulmasına katkıda bulunmuş olacaktı”. Aynı mealde
77
Nadir Şah’ın vergi politikaları yüzünden Gence, Revan, Nahçivan ve Tiflis’de bir çok insan evlerini terk edip dağlara çekilmîşti, Saide Hacieva, 78 Mehmed Günay, 79 BOA.; BOA.; BOA. ; BOA.; BOA.; BOA.; Subhî,; Münir Aktepe’nin, Babıali’nin Safi Mirza’yı Nadir’e karşı koz olarak, Hekimoğlu Ali Paşa’nın azlinden sonra hazırlamaya başladığını göstermesi doğru değildir. Safi Mirza planı Haziran 1743’den itibaren uygulamaya konurken, Hekimoğlu Ali Paşa’nın azli Eylül 1743’tedir, 80 Subhî, 81 Subhî, 82 Subhî,; Kadı Ömer; Şehzadeye Padişah’ın huzurunda verilen hediyeler için bkz., TMSA, 83 BOA 84 BOA. 85 BOA.; BOA. 86 BOA.; BOA. C; Yola çıkmadan evvel Şehzade’ye verilen eşya ve hediyelerin listesi için bkz., TMSA, 87 BOA.; Şehzade Safi’ye verilen eşyaların listesi için bkz., TMSA,; benzer bir liste için bkz., TMSA,
301
bir emir , yine Osmanlı Devleti’ne sığınmış ve Sivas’da ikamet ettirilmekte olan Musa Han’a da yazılmıştı.88 Bâbıâli ayrıca, Safi Mirza adına, Osmanlı-İran sınırındaki Hoy, Çors, Selmas, Tebriz, Meraga, Revan,
Gence, Karabağ, Yezdabad, Ordubad, Berda’a, Kubanat,
Urumi, Karadağ beylerine ve hanlarına, Safi Mirza’nın yola çıktığını ve yakında İran’a gelip Safevî tahtına oturacağını ilan eden mektuplar da göndermişti. Bâbıâlinin aldığı istihbarata göre, “İran halkı Nadir Şah’tan nefret ediyordu. Tam böyle bir anda ortaya çıkacak Safevî Hanedanı üyesi Safi Mirza, Nadir Şah’ın İran’daki durumunu sarsabilirdi”. Ayrıca bu mektuplara olumlu cevap verip Osmanlı topraklarına iltica eden ya da Safi Mirza’yı görmeye gelen İran hanlarına iltifat ve ikramda bulunulması da emredilmişti.
89
Bâbıâli, Nadir Şah’a karşı kendisine yardımcı olacak bütün İranlı
muhaliflere, Sünnî ya da Şiî olduklarına bakmadan kucak açmıştı. Gönderilen mektuplara gelince; mektuplar, Reisülküttap Ragıp Mehmed Efendi tarafından bizzat kaleme alınmıştı. Mektupların içeriği özetle şöyle idi: “Her ne kadar Afgan gailesi nedeniyle Safevî Devleti’nin temelleri sarsılmış ve bazı kökleri zarar görmüşse de Safevî Devleti hâlâ ayakta ve sağlamdır. O zor günlerden beri ben ve kız kardeşim yollardayız ve ben, bu güne kadar ancak onun sohbeti ile teselli bulabildim. Merhum kardeşim Tahmasb henüz toy iken Afganlılar ile savaşa girdi; ancak onun bu çabası yeterli olmadı. Afgan fitnesi önce kardeşimi daha sonra da ülkemizi mahvetti ve başımıza Nadir fitnesini doğurdu. Nadir, Afgan fitnesinden daha kötü çıktı ve hem aileme hem de ülkemize etmediği kötülüğü bırakmadı. Bu nedenle Rum memleketine gelmek zorunda kaldım. 16 yıldır Osmanlı Devleti’nin gölgesi altında huzur içinde yaşadım ve bir çok nimete kavuştum. Bu süre zarfında uygun fırsatın gelmesini bekledim. Nadir denen bu adam büyük küçük herkese kötülük yapmış, halkımızı aldatmış, kendini zorla şah ilan ettirmiş ve ülkemizi koyu bir istibdad altına almıştır. Kendisini nimetlere kavuşturan Tahmasb ve evladını hiçbir kafirin yapmayacağı şekilde katlettirmiştir. Bu işi yaparken Hz. Hüseyin’i katlettiren Yezid’i kendine örnek almış ve yeri geldiğinde yaptığı bu iş ile övünmüştür. İran’ı baştan başa tarumar etmiştir. Nerede şimdi o eski ikbal günleri ? Safevî hanedanından 88 89
BOA. BOA.; BOA.; BOA.
302
bir tek ben kaldığım için şimdi Allah’ın yardımı ve Osmanlı Devleti’nin desteği ile bu zâlime haddini bildirmek için vatanıma dönüyorum. Nadir’in yaptığı kötülükleri görüp gözleri açılan ve halkı da bu konuda
uyandıran herkesi yanıma çağırıyorum. Bu
harekete katılmak hepiniz için ileride ve ahirette övülmüş bir fiil olacaktır. Korkmayın ve çekinmeyin. Allah’ın yardımı ile bir şekilde bu zâlimden kurtulacağız ve yine eski refahlı günlerimize döneceğiz”.90 Safi Mirza, Osmanlı-İran sınırına yaklaştıkça ziyaretçileri de artmaya başlamıştı.91 Şehzade, 19 Kasım’da Erzurum’a vardı.
92
Safi Mirza’yı yanına alan Serasker
Hamalızade Ahmed Paşa, 8 Aralık 1743’te Erzurum’dan Kars’a hareket etti. 93 Safi Mirza’nın sınıra yaklaştıkça ziyaretçilerinin arttığını, Osmanlı kaynakları yanında İran kaynakları da doğrulamaktadır.94 Safi Mirza’nın, Nadir Şah’ın yönetiminden memnun olmayan Azerbaycan ahalisi arasında bir heyecan yarattığı anlaşılıyor. Ahmed Paşa ve Safi Mirza 19 Aralık’ta Kars’a vardılar. Serasker, ilk iş olarak Safi Mirza ile Kars’a geldiğini Nadir Şah’a bildirdi.95 Safi Mirza, Kars’a vardıktan sonra, Dağıstan beylerine Safi Mirza’ya, Nadir Şah’a karşı yardımcı olmaları için emirler gönderildi.96 Bâbıâli, Nadir Şah’a karşı Kars cephesinde verilecek savaşın siyasî silahını hazırlamıştı. Bâbıâli, Safi Mirza’yı hazırlarken, bir yandan askerî hazırlıklarına devam ediyor, diğer yandan da Nadir Şah’ın hareketi hakkında istihbarat toplayıp değerlendiriyordu. Nadir Şah’ın, Musul önlerinden çekildiği haberi İstanbul’a Kasım ayının sonlarında varmıştı. Nadir Şah’ın Musul ve Bağdat’tan tamamen çekilip çekilmediği henüz belli değildi; ancak Nadir Şah’ın yeni hedefinin Van ya da Kars olma ihtimali yüksekti. Bâbıâli, Musul ve Bağdat cephesini de ihmal etmeden bu tarihten itibaren Kars cephesini tekrar güçlendirmek için harekete geçti.
90
Subhî, BOA. 92 BOA.; Şehzade’ye Erzurum’da verilen hediye ve eşyaların listesi için bkz., TMSA, 93 Mehmed Günay,; Kadı Ömer 94 BOA.; BOA.; Mervî 95 Günay,; Şehzade’ye Kars’a vardığında verilen hediye ve eşyaların listesi için bkz., TMSA, 96 BOA. 91
303
Rumeliden asker yazılması emredilirken97 Van Muhafızı Süleyman Paşa’ya, Nadir Şah’ın Musul önlerinden çekildiği haberi verildi ve bir saldırı ihtimaline karşı Van kalesini gerektiği gibi muhafaza etmesi emredildi.98 Van Kalesi bir saldırıya uğramasa bile, Kars kalesinin lojistik destek üssü olması nedeniyle en az Kars kalesi kadar önemli idi. Kırım Hanı’na, on bin süvari göndermesi emredildi. 99 Bâbıâlinin, başından beri Dağıstan’daki en sadık müttefiki olan Sorhay Han artık yaşlanmıştı. Nadir Şah ile mücadelede daha enerjik birine ihtiyaç duyan Babıali, Sorhay Han yerine onun oğlu Muhammed Han’ı Kasım 1743’te Şamhal olarak tayin etti.100 Babıali bir yandan da, Nadir Şah’ın ordusundaki Gani Han Afgan ve Rahim Han Özbek gibi Sünnî
komutanlar üzerinde propaganda çalışması yürütüyordu. Bu
komutanlara mektuplar gönderilmişti. “Nadir Şah ile birlik olup Müslüman kanı dökmenin cezasını ahirette çekeceklerdi. Bu yüzden, Nadir Şah’a hizmet etmekten bir an evvel vazgeçmeliydiler”.101 Nadir Şah’ın ordusundan kaçanlara, asker ya da han olup olmadığına bakılmaksızın maaş bağlanıyor ve kendilerine gerekli iltifat ediliyordu. 102 Nadir Şah’ın, Musul ve Bağdat taraflarından çekilip İran’a döndüğü Şubat ayının başlarında kesinleşince 25 Şubat’ta Paşa kapısında bir toplantı yapıldı ve durum değerlendirildi. Bağdat ve Musul’a gitmesi için askerlere verilen emirler iptal edildi.103 ve Kars tarafına yönelmeleri söylendi. Nadir Şah’ın, Azerbaycan tarafına geçmeye hazırlandığı haber alınınca Musul Valisi Hüseyin Paşa’ya bile, bir an evvel Kars’a gitmesi emredildi.104 Nadir Şah’ın Azerbaycan taraflarına hazırlık yaptığının öğrenilmesi, savaş tehlikesini iyice belirginleştirmişti. Zaten hasta olan Hamalızade Ahmed Paşa yerine, daha tecrübeli olan sabık sadrazam Şehla el-Hac Ahmed Paşa Serasker olarak tayin
97
TMSA, , TMSA., BOA. 99 TSMA,; Babıalinin mali durumu kritikti. Kırım’dan talep edilen Tatar askerînin masrafları için Rumeli’deki vakıflardan para alınması emredilmîşti, TMSA, , TSMA. TSMA.; TSMA. 100 BOA. 101 BOA. 102 BOA.; BOA.; BOA 103 BOA.; BOA.; Kadı Ömer 104 BOA.; BOA.; BOA. BOA. 98
304
edildi. Azledilen Hamalızade Ahmed Paşa’ya da Erzurum’a gelip ordunun iaşe işleriyle ilgilenmesi emredildi.105 Şehla el-Hac Ahmed Paşa’ya, kendisine Seraskerlik ile birlikte Anadolu Valiliğinin de verildiği bildirildi. Ayrıca Safi Mirza ile ilgili görevi hakkında da bilgi verildi.106 Daha evvel gönderilen; fakat kış şartları nedeniyle ulaştırılamayan Dağıstan beylerine verilecek para ve hediyelerin bir an evvel yerine ulaştırılması için hem Çıldır Valisi Vezir Yusuf Paşa’ya hem de Serasker Şehla el-Hac Ahmed Paşa’ya Nisan ayında emirler gönderildi.107 1744 yılının Bahar ayları boyunca, Kars kalesi ve doğu sınırında görevlendirilmek üzere asker yazılması için emirler gönderilmeye başlandı.108 Çıldır Valisi Yusuf Paşa, daha güvenli olur hesabıyla hediye ve fermanları sapa bir yoldan göndermiş, kendisi de başka bir yoldan hareket etmişse de hediye ve fermanları götüren birlik, II. Tahmuras Han ve Ali Han tarafından Mayıs ayı içinde pusuya düşürüldü. Fermanlar ve hediyeler İran kuvvetlerinin eline geçti. Bunu haber alan Yusuf Paşa, Ahıska’ya dönmeye çalışırken yolda öldü.109 Babıali, Nadir Şah’ın Tebriz’e geldiğini Haziran ayı sonlarında öğrendi. Serasker Ahmed Paşa’ya, dikkatli olması tekrar hatırlatıldı. “Çünkü Nadir Şah, Van gibi güçlü bir kaleye saldırarak vakit kaybetmektense Kars’a saldırmayı tercih edecekti”. 110 Nitekim Nadir Şah’ın Revan yakınlarına geldiğini Temmuz ayı sonlarında haber alan Bâbıâli, Serasker Ahmed Paşa’yı uyardı ve hazırlıklı olmasını emretti.111 Bâbıâli, Nadir Şah’a karşı bir yandan Safi Mirza’yı hazırlayıp İran’da Nadir Şah’ın yönetiminden kaçanlara kucak açarken bir yandan da Kars cephesini güçlendirmeye çalışıyordu. Bâbıâli bu işlerle meşgulken Nadir Şah’ın neler yaptığına gelince; 1743’ün Aralık ayı sonlarında Musul ve Bağdat topraklarını terk eden Nadir Şah’ın önceliği, kendisi Musul kuşatmasındayken patlak veren isyanlardı. Nadir Şah, Şubat başlarında Kirmanşahan yakınlarındaki Mahideşt’e
geldiğinde, Esterabad Kacarlarından
105
BOA.; İzzî,; Osman Saf,; BOA. İzzî,; Şehzade’ye verilen hediye ve eşyaların listesi için bkz., TMSA, 107 BOA.; BOA.; BOA.; BOA. 108 BOA., TMSA.; TSMA.; TSMA. TSMA. 109 Cihanguşa,, 110 BOA. ; BOA. 111 BOA. 106
305
Muhammed Hüseyin Han’ın isyan ettiğini haber aldı.112 Aynı tarihlerde, Mazenderan’da da, Hacı Sefer Sulu ile Hacı Kevser’in Kacarlarla birlik olup isyan ettiği haberi geldi.113 Nadir Şah, Mart ayında Kengaver’e geldiğinde, Bâbıâlinin Safi Mirza ile ilgili planları hakkında detaylı haberleri aldı.114 İsyan bölgelerine birlikler sevk eden Nadir Şah, Nisan ayında Ebher’e geldi.115 Erdebil’de bir süre konakladıktan sonra Revan üzerine hareket edeceğine dair haberler Mayıs ayı içinde Osmanlı valilerine ulaşmıştı.116 Daha sonra Tebriz’den Göri’ye geçen Nadir Şah, Yusuf Paşa’nın birliklerini yenen II. Tahmuras’a Haziran ayında yine Kartli tahtını tevcih ederken, oğlu II. Erekli Mirza’yı da Kahet tahtına oturttu.117 Nadir Şah, Temmuz başında Revan yakınlarına geldi. Hedefinin Kars olduğu kesinleşmişti. Buradan, Kars Seraskeri Vezir Ahmed Paşa’ya gönderdiği mektupta, iki Müslüman ordunun savaşmasının hesabını ahirette kimin vereceğini soruyordu. Ayrıca mektubu Kars’a getiren Osmanlı esiri ile şifahen şu mesajı da iletmişti: Kale kendisine teslim edilmeli idi. Aksi takdirde Kars’ın suyunu keserek bir tek top bile atmadan kaleyi alacaktı. 118 Bu mektup kendine ulaşır ulaşmaz Serasker Ahmed Paşa, Nadir’in sözünü ettiği durumun gerçekleştirilme ihtimalini sormuş, mümkün olmadı söylenmiş olmasına rağmen yine de Kars kalesi içinde su depolanması için gerekli çalışmayı başlatmıştı.119 Seraskerin bu tedbiri, Kars kalesini kurtaracaktır. II) Nadir Şah’ın II. Kars Kuşatması Nadir Şah, 23 Temmuz 1744’de Arpaçay’a 5 fersah uzaklıktaki Hanki üzerinden Kars’a yöneldi120 ve 28 Temmuz’da, Kars’a iki saat mesafedeki Üçler Dağı yakınında karargahını kurdu. 121 Nadir Şah’ın birlikleri, aynı gün üzerlerine kaleden gönderilen Osmanlı birlikleriyle üç saat kadar çarpıştılar. Çarpışma sonunda Osmanlı birliklerinin bir kısmı yenilerek kaleye geri çekilirken bir kısmı da Erzurum istikametine firar 112
Mervî; Cihanguşa, Mervî III 114 Cihanguşa, 115 Cihanguşa, 116 TBSA. 117 Mervî 118 Sırrı Efendi, 119 Sırrı, 120 Mervî; Cihanguşa,; İbrahim Naimeddin,; Mehmet Saray, Nadir Şah’ın Necef Vesikası’nın Babıali tarafından reddedilmesine kızdığı için Kars’a saldırdığını söylüyor ki alakası yoktur, 121 BOA.; İzzî, ; Osman Saf,; Risale,; Sırrı, 113
306
etmişti. 122 Serasker Ahmed Paşa, bu çatışmada biraz daha askeri bulunmuş olsaydı Nadir Şah’ın işinin bitirilmiş olacağını bildirdiği için, Bâbıâli, Kars kalesine bir an evvel asker takviyesi yapılması için emirler göndermişti. 123 Özellikle, Diyarbakır Seraskeri Abdülcelilzade Hüseyin Paşa’ya, bir an evvel Kars’ın yardımına yetişmesi emredilmîşti. 124 Bu çatışmadan sonra Nadir Şah, Serasker Vezir Ahmed Paşa’ya gönderdiği mektupta, sulh için gelmelerine rağmen kendilerine saldırılmış olmasından şikayet ediyordu. Ayrıca iki de talepte bulunmuştu: barış görüşmeleri için Kesriyeli Ahmed Efendi’nin gönderilmesi ve kalede bulunan sözde Safevî şehzadesi Safi Mirza’nın kendilerine teslim edilmesi. Serasker ise cevaben, Padişah tarafından Şehzade Safi’yi ecdadının tahtına oturtmakla görevlendirildiğini, barıştan da haberi olmadığını bildirdi.125 Nadir Şah , karargahını 30 Temmuz günü, Kars-Erzurum yolu üzerindeki Kesik Künbed Köyü’ne taşıdı ve ordugahının çevresini bir surla ördürdü.126 Ayrıca, nehrin mecrasının değiştirilmesini emretti. Amacı, Kars’ı susuz bırakıp teslim olmaya zorlamaktı.127 Nadir Şah’ın İtimadüddevlesi Mustafa Han ise, 28 Temmuz günü meydana gelen çarpışmalar ile ilgili olarak Serasker Ahmed Paşa’ya gönderdiği mektupta, ilk gün meydana gelen çatışmalarda dökülen Müslüman kanının hesabını Şeyhülislâm’ın Allah indinde nasıl vereceğini soruyordu. “Eğer daha fazla kan dökülmesi istenmiyorsa Osmanlı ricali, Nadir Şah’ın Caferilik ile ilgili teklifini yeniden düşünmeliydi”.128 İtimadüddevlesi’nin mektubuna cevap verilmemesi üzerine Nadir Şah, Kars’a ilk umumi hücumu 5 Ağustos’ta düzenledi ve başarısız oldu. Kars kalesi dayansa da, acilen asker takviyesine ihtiyacı vardı.129 5 Ağustos’taki umumi hücumdan sonra Nadir Şah’ın İtimadüddevlesi
Mustafa Han, 7 Ağustos’ta tekrar bir mektup gönderdi, ve
gönderdikleri mektuplara cevap verilmemesinden şikayet etti. “Nadir Şah’ın amacı, ümmet
arasındaki
ihtilafı
kaldırmaktı.
Hristiyanlar
rahat
içinde
yaşarken;
122
BOA.; Mervî; İzzî,; Osman Saf, ; Sırrı, BOA.; BOA.; BOA. BOA.; BOA.; BOA. 124 İbrahim, 125 Sırrı Efendi 126 BOA.; İzzî,; Osman Saf, 127 İzzî, 128 BOA.; Osman Saf, 129 BOA. 123
307
Müslümanların birbirlerinin mallarına, canlarına ve namuslarına göz dikmesine bir son vermek lazımdı. Acaba Müslümanların böyle birbirlerine düşmesinin sebebi Osmanlı Devleti mi idi yoksa Devlet-i Nadiriyye mi ?”.130 Serasker Ahmed Paşa bu mektuba, Kur’an ve hadislerden deliller sunan ve suçu Nadir Şah’a atan bir mektup yazarak cevap verdi. Bu mektuba cevaben, yine Mustafa Han tarafından gelen mektupta ise, Osmanlı tarafı söylenen lafı dinlememekle suçlanmıştı. “Fakat arada savaş olması, elçilerin gidip gelmesine engel değildi. Serasker, elçisini istediği zaman Nadir Şah’a gönderebilirdi. Ayrıca, Osmanlı Padişahı’nın Padişah-ı ruy-i zemin, Hakanü’lBahreyn, Padişah-ı İslâm-penah, İskender-i dest-gah gibi ünvanlara sahip olmasının pek bir şey ifade etmediği, çünkü kendisinin henüz savaş meydanında görülmediği de hatırlatılmıştı”..131 Nadir Şah, Arpaçay civarında bıraktığı ordusunun ağırlıklarını 21 Ağustos’ta Kars’a getirtti. 132 Ağırlıklarını getirten Nadir Şah, 23 ve 24 Ağustos günleri kaleye umumi hücum yaptırttıysa da yine başarılı olamadı. 133 Bu iki hücumunun başarısız olması üzerine Nadir Şah, Serasker Ahmed Paşa’ya bir haberci göndererek barış yapılması için bazı teklifleri olduğunu, bunun için ordu defterdarı Kesriyeli Ahmed Efendi’nin tarafına gönderilmesini istedi. Savaş esnasında düşmanın böyle tekliflerine kulak asmaması konusunda Padişah’ın emri bulunması nedeniyle; Serasker; elçileri cevap vermeden gönderdi.134 Kars kalesinde ise durum iyi değildi. Kuşatma uzadıkça erzak problemi kendini göstermiş, asker firar etmeye başlamıştı. Kaledeki askerlerin, bu fırsatın kaçırılmaması yönündeki dedikodularının artması ve emrindeki komutanların baskısı yüzünden Serasker, Kesriyeli Ahmed Efendi’yi, Mir-i Miran Murtaza Paşa, Yeniçeri Ocağından Camus Hasan Ağa, Serasker-i Sabık Kethüdası Ali Efendi ile birlikte Nadir Şah’ın yanına göndermeyi kabul etti.135 Nadir Şah, cevap beklemeden 31 Ağustos günü Kars kalesine tekrar bir umumi hücum düzenledi. Yine başarısız olup geri çekilmek zorunda kaldı. Bu başarısızlıktan sonra ordusunun ağırlıklarının bir kısmını Revan taraflarına 130
BOA.; BOA. BOA. 132 Cihanguşa, 133 İzzî, 134 İzzî,; Osman Saf, 135 İzzî, ; Mervî; Cihanguşa 131
308
gönderdiği haber alındı.136 Nadir Şah’ın ordusunda da durum iyi değildi. 137 Ayrıca Kars kalesinin az da olsa takviye alması, Nadir Şah’ın ordusunda moral bozukluğuna sebep oluyordu.138 Nadir Şah’ın, görüşmeler için elçi talep etmişken 31 Ağustos’ta aniden saldırmasına
misilleme olmak üzere, bu sefer Kars kalesinden çıkan Osmanlı birlikleri 3 Eylül günü Nadir Şah’ın karargahını hedef aldıkları bir saldırı düzenlediler. Çatışmalar bütün gün sürdü ve aniden çıkan bir fırtına nedeniyle Osmanlı birlikleri akşam üstü Kars kalesine geri çekildiler. 139 Ertesi gün Serasker Ahmed Paşa bir toplantı yaptı. Nadir Şah’ın İtimadüddevlesi Mustafa Han’ın gönderdiği mektuplar değerlendirildi. Erzak stoğu ve askerin durumu iyi değildi. Erzak satın alınması için para basılmasına karar verildi. Serasker ve komutanlar, altın eşyalarını darbhaneye verdiler. Ayrıca Kesriyeli Ahmed Efendi’nin Nadir Şah’ın yanına gönderilmesine karar verildi. Fakat Kesriyeli Ahmed Efendi’nin gönderileceğini haber alan askerin bir kısmı, antlaşma yapılacağı ümidiyle kaleyi terk edip Ardahan’a gitmişti.140 Zaten Nadir Şah’ın, görüşmelerden beklentisi de bu idi. Kesriyeli Ahmed Efendi, 5 Eylül günü Nadir Şah’ın karargahına geldi. Bu esnada Nadir Şah, kendi beylerini toplayıp, kendisini mi yoksa Kars kalesindeki Şehzade Safi Mirza’yı mı
şah olarak istediklerini sormuş, hepsi de kendisini şah olarak kabul
ettiklerini, başkasını istemediklerini söylemişlerdi. Bunun üzerine Kesriyeli ile görüşen Nadir Şah, Osmanlı komutanlarının sözlerinin birbirini tutmadığını, Kars kalesindeki her ocaktan bir vekil ve mir-i mirandan bazı kimselerin bizzat gelmesi durumunda barış yapacağını bildirdi.141 Erzak konusunda Nadir Şah’ın ordusu da sıkışık vaziyette idi. Nadir Şah, 5 Eylül tarihli fermanında Kars civarındaki köylülere, köylerini ve topraklarını terk etmemelerini söylüyordu. “Askerlerine emir vermişti. Kimse köylülerin can ya da
136
BOA.; BOA.; Kadı Ömer BOA. 138 Kadı Ömer 139 Osman Saf, 140 Osman Saf 141 Osman Saf, 137
309
mallarına dokunmayacaktı. Bunun karşılığında köylüler de ürünü kaldırıp yarısını İran ordusuna getireceklerdi. Kendilerinden başka bir şey istenmeyecekti”.142 Osmanlı heyeti 6 Eylül günü döndü ve aynı gün Serasker bir toplantı yaptı. Erzak durumu iyice kötüleşmişti. Halk, Nadir Şah Kars Suyu’nun mecrasını değiştirdiğinden beri, kuyu suyu içmekten hasta olmuştu. Gelen yardım, kalenin savunulması için yeterli değildi. Nadir Şah ile konuşmak için yeni bir heyetin gönderilmesine karar verildi. Heyette bu kez Kesriyeli Ahmed Efendi, Murtaza Paşa, Abdurrahman Paşa, ocaklıdan Camus Hasan Ağa, Humbaracı Ahmed Ağa, Levendat taifesinden Kara Mehmed Ağa vardı.143 Osmanlı heyeti 7 Eylül’de Nadir Şah’ın yanına geldi. Nadir Şah’ın sözleri şöyle olmuştu: “Ben, İran ve Turan’ı kılıcımla fethettim. Kimseye minnetim yoktur. Fakat Padişahınız Sultan Mahmud bizim büyüğümüzdür. Mekke ve Medine ona emanet olunmuştur. İran’ı istila ettiğimde bana bir ferman gönderdi ve beni şah olarak kabul etti. Ayrıca Nihavend, Tebriz, Gence , Revan ve Tiflis gibi kaleleri bize geri verdi. Aramızda dostluk oldu. Gerçi biz geçen senelerde Musul, Kerkük, Şehrizor ve Kürdistan’ı ve Bebe’yi yağma ettik, ama daha sonra pişman olup geri çekildik. Bu sene ise Padişah hazretleri, bir şahsı, şehzade diye bize karşı fitne olarak çıkardı. Oysa biz kendisinden birkaç şey istedik. Şimdi ben kanun-i Osmaniye üzere ocaklarınızdan birer mahzar alıp ve Erzurum’dan da mazhar alıp bunları İstanbul’a göndereceğim. Kesriyeli Ahmed Efendi İstanbul’a gidip gelinceye kadar bekleyeceğim. Hatta askerîmi alıp Revan sınırına çekileceğim.” Bu sözlerden sonra Nadir Şah, elçilik heyetindeki birkaç paşaya hil’atlar giydirip geri gönderdi.144 Heyet döndükten sonra; 8 Eylül’de tekrar toplantı yapan Serasker Ahmed Paşa, Nadir Şah’ın talep ettiği belgeleri hazırlayıp Kesriyeli’yi İstanbul’a göndermeyi kabul etti. 145 Sersaker’in hazırladığı belgelerle tekrar Nadir Şah’ın yanına giden Kesriyeli Ahmed Efendi’ye, hangi şartlar üzerinden barış yapacağını ifade eden mektubunu veren Nadir Şah, İstanbul’dan haber gelmesini 50 gün boyunca bekleyeceğini bildirdikten 142
BOA. Osman Saf, 144 Osman Saf, 145 Osman Saf,; Sırrı Efendi, 143
310
sonra Kesriyeli Ahmed Efendi’nin tekrar Kars kalesine dönmesine izin vermedi ve onu 8 Eylül’de doğruca Erzurum’a gönderdi. 146 Erzurum’da bulunan Erzurum muhafazı Hamavizade Ahmed Paşa ile Abdülcelilzade Hüseyin Paşa ise, Kesriyeli’nin İstanbul’a gönderilmesi üzerine, İstanbul’dan bir haber gelmeden harekete geçmeyi uygun görmedikleri için Kars’a yardıma gitmeyi ertelemişlerdi.147 Bâbıâli ise bu esnada, Dağıstan emirlerine bir an evvel Kars kalesinin yardımına gitmeleri
ve
emretmişti.
148
Nadir
Şah’ın
Şirvan
civarındaki
ağırlıklarını
yağmalamalarını
Kars yakınlarındaki valilere de, bir an evvel Kars üzerine gidip Nadir
Şah’ın ordusuna saldırmaları konusunda emirler gönderilmişti. 149 Oysa Nadir Şah’ın planı işe yaramış, herkes Kesriyeli’nin elçiliğinin sonuçlarını beklemeye başlamıştı. I. Mahmud, Kars’dan gelecek haberleri sabırsızlıkla bekliyordu. Üsküdar’ın 4-5 fersah uzağına her gün adamlar çıkarılıyordu. Bu adamların görevi, haber getiren Tatarları görür görmez elindeki mektubu alıp Padişah’a ulaştırmaktı. 150 I. Mahmud, Kars’dan zafer haberleri beklerken, bir Osmanlı heyetinin Nadir Şah ile görüştüğü haberi Eylül ayının sonlarında İstanbul’a ulaştığında kıyamet koptu. Nadir Şah’ın, böyle bir girişimden amacının, Kars kalesinin takviye almasını engellemek olduğu son derece açıktı. Nadir Şah’ın ordusu Osmanlı topraklarından çıkarılmadan görüşme yapılmayacaktı. Bu nedenle Kesriyeli Ahmed Efendi Erzurum’a geldiğinde, elindeki kağıtlar İstanbul’a gönderilecek ve kendisi de Erzurum’da ikamet ettirilerek, İstanbul’a gelmesine izin verilmeyecekti.151 Kesriyeli Ahmed Efendi, Kars kuşatmasından sonra önce Samsun kalesine hapsedildi, daha sonra Edirne’ye sürgün edildi. Kesriyeli’nin suçu, Nadir Şah ile görüşmelere katılıp, barış yapılacak dedikodusu yüzünden orduda ayrılık yaratması ve Nadir Şah’a karşı kalenin savunmasının zayıflamasına yol açmaktı.152 Nadir Şah, kurduğu mizansenin işe yaradığını anladı. Barış görüşmesi yapıldığı haberi Kars kalesindeki askerin çözülmesine ve bir kısmının kaleyi terk etmesine yol 146
İzzî,; Sırrı,; İbrahim Naimeddin, İbrahim Naimeddin, 148 BOA. 149 BOA.; BOA. 150 Kadı Ömer 151 BOA.; BOA.; BOA.; BOA.; İbrahim Naimeddin, 152 BOA.; İzzî,; Şem’dânîzâde,; Ebu Sehl 147
311
açmıştı. 153
Barış görüşmeleri haberi yayıldığından beri Kars kalesine yardım da
gelmemişti. Kalenin yeterince zayıfladığına kani olan Nadir Şah, Kars’a yarım saat mesafedeki bir tepede yaptığı hazırlıkları tamamladıktan sonra, 24 Eylül’de Kars kalesine tekrar umumi hücuma kalktı. İkindiye kadar süren çatışmalardan sonra İran ordusu yine geri çekilmek zorunda kaldı.154 Nadir Şah, 25 Eylül gecesi Kars kalesine tekrar saldırdı, fakat sonuç değişmedi.155 26 Eylül’deki saldırı dokuz saat sürdü; fakat Nadir Şah’ın ordusu yine başarısız oldu. Asker başına verilen 600 kuruş bahşiş işe yaramamıştı.156 Bu son saldırıdan sonra ümidini oldukça yitiren Nadir Şah, Kars kalesine bir adam göndererek, barış görüşmeleri için elçi talebinde bulundu.157 Nadir Şah’ın talebi üzerine Serasker bir toplantı yaptı ve katılanların görüşlerini aldı. Toplantıya katılanlar, şahın yalan söylediğini, sözüne artık güvenilemeyeceğini, ne yaparsa yapsın kaleyi savunmaya devam edeceklerini bildirdiler. Bu karar üzerine yazılan mektup Nadir Şah’a gönderildi.158 Nadir Şah ise, 20 Eylül’de, yaklaşık 20 bin kadar askerini Revan taraflarına göndermişti. Bunların yaralı askerler olma ihtimali yüksekti.159 Kars kuşatması, Nadir Şah için hızla bir hezimete dönüşüyordu. Bâbıâli ise, Nadir Şah’ın Kesriyeli Ahmed Efendi ile gönderdiği mektupları incelemiş ve kayda değer bir teklif sunmadığına karar vermişti. “Nadir Şah’ın bu girişimi, Osmanlı Devleti’ni oyalamaya yönelik bir taktikten başka bir şey değildi. O nedenle Kars kalesine destek vermek için hızlı şekilde hareket edilmeliydi”. 160 Nadir Şah, bu kez 30 Eylül’de ordusunun ağırlıklarının bir kısmını
Revan’a
göndermişti. Ordusundaki erzak durumu ise son derece kritik durumda idi.161 Babıali, valilerini Nadir Şah üzerine yürümeye cesaretlendirirken162; Nadir Şah, 9 Ekim günü Kars kalesine ard arda iki saldırı düzenledi, ama yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. 153
İzzî,; Sırrı Efendi, Osman Saf,; İzzî, 155 İzzî,; Osman Saf, 156 İzzî,; Osman Saf, 157 Osman Saf, 158 Osman Saf, 159 BOA. 160 BOA.; BOA. İzzî, 161 BOA. 162 BOA.; BOA. 154
312
Abdülcelizade Hüseyin Paşa’nın Erzurum’dan Kars’a hareket ettiğini haber alan Nadir Şah, Osmanlı birliklerinin baskınına maruz kalmamak için Kars kuşatmasına
10
Eylül’de son verdi163 ve Revan taraflarına çekildi.164 Nadir Şah’ın Kars kuşatmasını kaldırdığı haberi İstanbul’a Ekim ayının sonunda ulaştı. Bâbıâli, savunmada emeği geçen herkesi iltifatlara boğdu. 165 Ayrıca Serasker Ahmed Paşa’ya, İran topraklarına intikam amaçlı garet hücumlarında bulunması emredildi. “Şehzade Safi Mirza tarafına geçmiş aşiretler ve hanların bulundukları yerler hariç, her yer yağmalanacaktı”.166 Kars kuşatması, Musul kuşatmasından sonra Nadir Şah’ın ikinci büyük başarısızlığı oldu. İç isyanlarla boğuşan ve iktidarının meşruiyetini sağlamlaştırmak için bir zafere ihtiyaç duyan Nadir Şah, bunu bulmak için geldiği Kars kalesi önünde kendisinin beklemediği; ama bizim açımızdan sürpriz olmayan bir sonuç ile karşılaşmıştı. Sonuçta kale kuşatmaları, Nadir Şah’ın en zayıf olduğu alandı. Kars kuşatması, Nadir Şah’ın kale kuşatmaları konusundaki başarısızlıklarına altın bir halka olarak eklendi. III) Kars’dan Revan’a Osmanlı Devleti ve Nadir Şah Meydanlarda Nadir Şah, kalelerde ise Osmanlı Devleti rakipsiz gibiydi. Kaleler şimdilik
Nadir Şah’ı durdurabiliyordu. İki devlet arasındaki çekişmeyi kimin
kazanacağına ise bir meydan savaşının karar vereceğini her iki taraf da biliyordu. Bâbıâli, hem Musul’dan sonra Kars önlerinde de Nadir Şah’ı durdurmuş olmanın verdiği güvenle, hem de Nadir Şah’ın ordusunun eskisi kadar güçlü olmadığına dair topladığı istihbarata dayanarak, Nadir Şah’ın bir meydan savaşında alt edilebileceğini düşünmeye başladı ve Kars kuşatmasından sonraki hazırlıklarını bu amaçla sürdürdü.167 Bâbıâli, ilk olarak yine Kırım Han’ından asker talebinde bulundu. 168 Ardından, hasta olan Kars Seraskeri Ahmed Paşa görevinden istifa edince yerine, Sabık sadrazam 163
Osman Saf,; BOA.; Mervî; Cihanguşa,; İbrahim Naimeddin, Kadı Ömer 165 BOA. 166 BOA.; BOA. 167 25 Eylül’de İstanbul’a gelmiş olan Babürlü elçisi Seyyid Ataullah, Nadir ile Osmanlı Devleti’nin barış yapmaması ve Nadir’e karşı iki ülkenin birlikte hareket etmesi konusunda kulis yapmıştı. Ama Babıali’yi cesaretlendiren Babürlü elçisinin teklifi değil, Nadir’in Musul’dan sonra Kars önlerinde de durdurulmuş olması idi, Yusuf Hikmet Bayur,; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, 168 BOA.; BOA., TSMA., TSMA.; Ali Rıza Atasoy, 164
313
Yeğen Mehmed Paşa Aralık ayının sonlarında Kars Seraskeri olarak tayin edildi. 169 Kendisine verilen ilk emir, Nadir Şah’ın barış yapmak amacıyla göndereceği hiçbir elçiye ve mektuba kulak asmaması idi.170 Ayrıca Nadir Şah’ı sıkıştırmak amacıyla Diyarbekir Valisi Vezir Çeteci Abdullah Paşa’ya, İran toprağına yağma amaçlı akınlar düzenlemesi emredildi. Yanına, Erdelan sabık hanı Ahmed Han ile Musul Valisi Hüseyin Paşa da verilmişti. 171 Aynı emir Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya da gönderildi. 172 1745 yılında İran’a, Diyarbekir, Bağdat ve Kars taraflarından ve üç koldan saldırılmasına karar verilmişti.
173
Nadir Şah ile yine Kars civarında
hesaplaşacağını tahmin eden Bâbıâli, Kars kalesinin lojistik açısından ayakta durması için şart olan Erzurum ve Van kalelerinin tamiratına Ocak 1745’de başladı. Ayrıca yine Kars kalesi için Erzurum civarından zahire satın alınması emredildi.174 Rumeli’den de bir an evvel asker yazılıp gönderilmesi emredilirken, Anadolu’da askerin de gelecek seneki sefer için hazırlanması emredildi.175 Bâbıâlinin Kars taraflarındaki askerî harekatlarında vazgeçilmez müttefiki olan Dağıstan Beyleri’ne önce yine mansıblar dağıtılmış, ardından da savaşa hazır olmaları iletilmişti.176 Bâbıâli bir yandan da, Nadir Şah’ın yönetiminden kaçanlar ile ilgileniyor, hem masraflarının karşılanması hem de Osmanlı toprağında uygun bir yere yerleştirilmesi için emirler veriyordu. Gelenlerin sayısına bakılırsa, Nadir Şah’ın Azerbaycan’daki yönetiminde ciddi bir çözülme başlamıştı. 177 Osmanlı toprağına sığınanlar arasında , amansız Osmanlı ve Sünnî düşmanlığı ile tanınan Şahseven Aşireti’nin hanları bile vardı.178 Yeğen Mehmed Paşa, 25 Mart günü Kütahya’dan hareket ederken 179 , Kırım birlikleri, Nisan ayının başından itibaren İstanbul’a gelmeye başladılar ve 15 Nisan’da 169
BOA.; İzzî,; Yeğen Mehmed Paşa’ya, Serasker olarak tayin edilmesi nedeniyle verilen hediyelerin listesi için bkz., TMSA, 170 BOA. 171 BOA.; İzzî,; BOA.; BOA.; TSMA.; Çeteci Abdullah Paşa’ya masrafları için gönderilen para hakkında bkz., TMSA, 172 BOA.; İzzî, ; BOA. 173 BOA.; TSMA: 174 TMSA,; TSMA. 175 TSMA. , TSMA.; TSMA.; TSMA.; TSMA., TSMA.; Ali Rıza Atasoy, 176 Kadı Ömer; BOA.; Dağıstan hanlarına gönderilen hediye ve paralar için bkz., BOA. 177 Kadı Ömer; BOA.; BOA.; İzzî,; Şem’dânîzâde, 178 BOA. 179 TSMA.
314
İstanbul’dan Kars’a hareket ettiler. 180 Sefer mevsiminin açılması ile birlikte Bâbıâli, Mayıs ayında önce Gazi-Kumuk Beyi Muhammed Han’a bir name gönderdi. Hem İran topraklarına yağma amaçlı akınlar düzenlemeleri hem de Nadir Şah’ın ordusunun ağırlıklarını ya da ikmal yollarını vurmaları emredildi.181 Ayrıca Rumeli’den de asker sevkine başlandı. 182
Erzurum’dan Kars kalesine zahire ulaştırılması emredildi. 183
Yeğen Mehmed Paşa’ya yazılan emirde, talep ettiğin bütün zahire, asker ve mühimmatın karşılandığı, kendisinden zafer beklendiği iletilmişti.184 Haziran ayının başında iyi haberler gelmeye başlamıştı. Kırım birlikleri, İran topraklarına akın etmişler ve hiç mukavemet görmemişlerdi. Kırım birlikleri ayrıca Maku kalesini bile ele geçirmişlerdi185 ve yakınlarda bulunan Nadir Şah bu duruma müdahale etmemişti. Yeğen Mehmed Paşa ise 7 Haziran’da Erzurum’a geldi. 186 Paşa’ya, ne yapması gerektiği ısrarla bir kez daha hatırlatıldı; “Nadir Şah’ın üzerine gidip işini bitirmek ve Nadir Şah tarafından gelecek hiçbir barış teklifini dinlememek”.
187
Yeğen Mehmed
Paşa’ya takviye vermekle görevli olanlara ne yapmaları gerektiği son kez bildirildi.188 Yeğen Mehmed Paşa, 2 Temmuz’da Erzurum’dan Kars’a hareket ederken, Çeteci Abdullah Paşa da 8 Temmuz’da Musul sahrasından İran sınırına yönelmişti.189 Yeğen Mehmed Paşa da 22 Temmuz’da Kars’a vardı.190 Bâbıâli, 1745 yılının ilk aylarını Kars cephesini güçlendirmek için harcarken Nadir Şah ise Kars kuşatmasını kaldırdıktan sonra Aralık başlarında Berda’a’ya geldi ve burada birkaç gün dinlendi.191 Daha sonra Dağıstan Lezgilerini itaat altına almak için 27 Aralık’ta Berda’a’dan hareket etti192 ve 10 Ocak 1745’de Derbend’e geldi.193 Burada yine istediği başarıyı 180
İzzî,; BOA.; TSMA.,; TSMA.. BOA. 182 TMSA, 183 TMSA,; TSMA. 184 TSMA. 185 İzzî, 186 BOA.; Yeğen Mehmed Paşa’nın hiçbir talebi geri çevrilmemiş, erzak ya da para ile ilgili bütün talepleri hemen yerine getirilmişti, TSMA. 187 BOA. BOA. 188 BOA.; BOA. BOA.; BOA.; Ali Rıza Atasoy 189 BOA.; İzzî, 190 İzzî, 191 Mervî; Cihanguşa, 181
315
yakalamayan ve Lezgilere boyun eğdiremeyen Nadir Şah, sefere son verdikten sonra 7 Şubat’ta Berda’a’ya geri döndü ve burada 20 gün kadar dinlendi.194 Bâbıâlinin hazırlıklarından haberdar olan Nadir Şah, 27 Şubat’ta Ereş yakınlarına geldi ve Şeki yaylası yakınlarında üç ay kadar konakladı. Burada askerini ve atları dinlendirdi. Burada iken, oğlu Nasrullah Mirza’yı Irak-ı Acem tarafına gönderdi. 195 Babıali’nin, İran ordusu Kars taraflarında iken Irak-ı Acem’e saldıracağını biliyordu. Nadir Şah, Şeki’den ayrıldıktan sonra Kür nehrini geçerek Haçin üzerinden 12 Temmuz’da Revan yakınlarındaki Gökçe Yaylası’na geldi. Nadir Şah hasta idi ve yolun bir kısmını tahtırevan ile kat etmek zorunda kalmıştı. 196 Yeğen Mehmed Paşa’nın, büyük bir ordu ile Kars’a geldiğini haber alan Nadir Şah, seraskeri karşılamak için 3 Ağustos’da Şeki’den hareket etti.197 IV) Revan Savaşı ve Osmanlı Ordusunun Mağlubiyeti Nadir Şah’ın gönderdiği öncü birlikler, Osmanlı öncülerini Kars ile Revan arasında karşıladı. Bu çatışmalarda yenilen Osmanlı birlikleri geri çekildiler.198 Nadir Şah da 7 Ağustos’ta Revan’a 2 fersah uzaklıktaki Murad Tepe mevkiine gelip ordugahını kurdu.199 Yeğen Mehmed Paşa da ertesi gün aynı yere gelip, Nadir Şah’ın ordusuna 2 fersah uzaklıkta ordugahını kurdu. 200 İki ordu arasındaki çatışmalar 10 Ağustos’ta başladı.201 Yeğen Mehmed Paşa’nın savaş düzeni şöyle idi: kendisi kalabalık bir süvari birliğinin ortasında dururken safların önüne top arabalarını ve tüfekçileri koymuştu. Çevresini sağlam tabyalar ve tahta ile çevirmiş ve bunları zincirlerle birbirine bağlamıştı.202 İlk günkü çatışmalarda her iki
192
Cihanguşa, Mervî; Cihanguşa, 194 Cihanguşa,; Mervî. 195 Mervî; Cihanguşa, 196 Mervî; Cihanguşa, 197 Mervî; Cihanguşa 198 Mervî 199 Mervî; Dürre,; Cihanguşa, . 200 Cihanguşa,; Mervî III,; Dürre, 201 Cihanguşa,; İzzî, 202 Mervî 193
316
ordu da birbirine üstünlük sağlayamadı. Yeğen Mehmed Paşa, ertesi gün Frenk usulü savaşacağını söyledi.203 Ertesi gün Yeğen Mehmed Paşa, dediği gibi savaşmaya başladı. O günden itibaren ordugahını her gün çeyrek fersah kadar Frenk usulü hareket ettirip, yani siper ve metrisler kazdırarak Nadir Şah’ın ordugahına doğru yaklaştırırken, Nadir Şah da bu şekilde ilerleyen Yeğen Mehmed Paşa’ya
top atışları ile
karşılık vermeye
çalışıyordu.204 Bu şekilde savaşmaya ne kendisi ne de askeri alışık olmayan Nadir Şah, bir gece baskını düzenledi ve bu baskın esnasında Osmanlı ordusu ciddi zayiat verdi. Bunun üzerine Yeğen Mehmed Paşa, bir karşı baskın ile Nadir Şah’ın ordusuna saldırmaya karar verdi.205 Savaş 10. gününü doldurmak üzereydi. Fakat tam bu esnada, zaten hasta olan Yeğen Mehmed Paşa’nın hastalığı ağırlaştı ve asker içine çıkmaz oldu. Yeğen Mehmed Paşa’nın ortalıkta gözükmemesi nedeniyle ordudaki Rafızî asıllı levendat askeri arasında dedikodular dolaşmaya başladığı sırada Yeğen Mehmed Paşa öldü. Haberin bütün orduya yayılmasından sonra askerlerin bir kısmı firar etmeye başlamıştı.206 Nadir Şah, aynı tarihte Irak-ı Acem cephesindeki oğlu Nasrullah Mirza’dan, Çeteci Abdullah Paşa’nın püskürtüldüğü haberini aldı. Nasrullah Mirza ayrıca ele geçirdiği bazı Osmanlı esirlerini de babasına göndermişti. Nadir Şah, bu esirleri Yeğen Mehmed Paşa’ya göndermeye hazırlanırken, Serasker’in öldüğünü öğrendi. Fırsatı kaçırmayan Nadir Şah 20 Ağustos günü Osmanlı ordusuna hücum etti ve Osmanlı birliklerini Arpaçay’a kadar kovaladı.207 Dağılan Osmanlı ordusu Kars’a geldi. Şans eseri de olsa, Nadir Şah bir meydan savaşından daha galip çıkmıştı.
203
Mervî Mervî 205 Mervî 206 BOA.; İzzî, ; BOA.; BOA. BOA.; Risale,; Yeğen Mehmed Paşa, Kars kalesi civarına gömülmüştür, Hafız Hüseyin Ayvansarayi,; Encyclopaedia of Islam’ın Yeğen Mehmed Paşa maddesini yazan A. H. De Groot, Paşa’nın ölümünden söz ederken, Nadir Şah’ın ismini bile anmıyor, 207 Cihanguşa, s 204
317
C) Barışa Giden Yol I) Barışın Tesisi İçin Yapılan Girişimler Nadir Şah, bu seferki zaferini şans eseri kazandığını biliyordu. Yeğen Mehmed Paşa ölmemiş olsa, Serasker’in takip ettiği usulün Osmanlı ordusuna zafer getirme ihtimali yüksekti. Bu mücadelenin sonu olmadığı belli olmuştu. Nadir Şah, Osmanlı orduları ile başa çıkabileceğini, ama her sene doğu sınırına yeniden ordu gönderebilecek kadar güçlü Osmanlı maliyesi ile başa çıkamayacağını görmüştü. Artık Osmanlı ordularını yenmek Nadir Şah’a pek bir şey kazandırmazken, İran maliyesi uçurumun kıyısına gelmişti. İçerideki isyanlar da artık çok daha sık olarak ve aynı anda birden fazla yerde boy vermeye başlamıştı. İran’ın biraz nefes alabilmesi için Osmanlı savaşlarına artık bir son verilmesi gerekiyordu.208 Nadir Şah, Revan savaşından sonra, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya Fethali Han Türkmen eliyle mektuplar gönderdi. “Caferilik ve Kabe’de rükn meselelerinden vazgeçmişti ve artık iki devlet arasında barış yapılmasını arzuluyordu. Fakat Caferilik meselesinden
vazgeçmesi
karşılığında
Van,
Bağdat
ve
Basra’nın
kendisine
bırakılmasını da talep etmişti”.209 Mektuplar, Ahmed Paşa tarafından İstanbul’a gönderildi.210 Nadir Şah, Nevruz’a kadar cevap verilmesini istemişti. 211 Nadir Şah, mektupları gönderdikten sonra 26 Ağustos’ta Murad Tepe’den hareket etti ve Çors, Mahmudi üzerinden Selmas’a gitti.212 Daha sonra Hemedan ve Ferahan üzerinden 28 Aralık 1745’de Isfahan’a vardı. 213 Bâbıâli ise, Osmanlı ordusunun yenildiğini 5 Eylül’de haber aldı ve ilk iş olarak sabık sadrazam Ahmed Paşa’yı Serasker olarak tayin etti.214 Henüz Nadir Şah’ın barış teklifi İstanbul’a ulaşmamıştı. O nedenle Bâbıâli, yeniden ordu hazırlanıp Nadir Şah’ın üzerine yürünmesi için emirler vermeye başlamıştı.215 208
1723-1746 yılları arasındaki Osmanlı-İran savaşlarının ,Anadolu’nun sosyal ve ekonomik yapısında ne gibi etkilere yol açtığına dair bugüne kadar hiç araştırma yapılmamıştır. Anadolu’nun bu uzun savaştan nasıl etkilendiğine dair dağınık bilgiler ihtiva eden bir çalışma için bkz., Yücel Özkaya, 209 Mervî; Cihanguşa,; İzzî, 210 İzzî, 211 BOA. A 212 Mervî; Cihanguşa, 213 Mervî; Cihanguşa, 214 BOA.; BOA.; Kadı Ömer 215 BOA.; BOA.; İzzî,; BOA. BOA. BOA.; BOA.; Ahmed Paşa’nın maiyetine tayin edilen paşaların listesi için bkz., TMSA,
318
Nadir Şah, bir mektup da Eylül ayının başlarında yeni Serasker’e gönderdi. “Caferiliğin kabulü, ümmet arasındaki ihtilafı ortadan kaldırmak için teklif edilmişti. Bunun için bütün İran halkına Hulefa-yi Raşidin’in hakkını teslim etmeleri ve sebb adetini bırakmaları teklif edilmiş, İran halkı da bunu kabul etmişti. Fakat daha sonra Yeğen Mehmed Paşa vakası gerçekleşti. Ancak bu vakanın aradaki dostluğu bozmayacağı ümit edildiği için, Fethali Han Bağdat üzerinden İstanbul’a gönderilmiş, mezhep meselesinde ısrar edilmemesine karar verilmişti. Böylece iki devlet arasında savaşmayı gerektirecek bir durum kalmamış olacaktı”.216 Seraskere, Nadir Şah’ın İtimadüddevlesi Mustafa Han’dan gelen mektupta ise, Nadir Şah’ın başından beri Ehl-i Sünneti rahatlatmak ve Rafızîliği ortadan kaldırmak için çalıştığı iddia ediliyordu. “Dostluk kurmak için defalarca elçiler gönderilmişti. Oysa Osmanlı Devleti inanılmaz bir işe girişmiş ve Muhammed Rafsancani’yi, Safi Mirza adı altında Isfahan’da tahta oturtmaya kalkışmıştı. Bir kere padişahlık takdir-i ilahi ile olurdu. Acaba Osmanlı Devleti Muhammed Rafsancani’yi gerçekten tahta oturtsaydı ve İran’da yeniden Rafızî Safevî Devleti’nin kurulmasını sağlasaydı bunun hesabını Allah’a verebilir miydi? Yine de Fethali Han Türkmen, Bâbıâliye elçilik ile gönderilmişti. Caferilik teklifinden vazgeçilmişti. Nadir Şah’ın barışı arzuladığından şüphe edilmemeliydi. Nadir Şah’ın kendisi Isfahan’a hareket etmiş, ordusunu Azerbaycan’daki kışlaklarına göndermişti. Bundan sonra İstanbul’dan gelecek haberlere göre hareket edecekti”.217 Bâbıâli ise, İstanbul’a gönderilen Fethali Han Türkmen’in hemen İstanbul’a gönderilmesini istemedi. “Önce elçinin elindeki mektupların içerikleri ve elçinin hangi meseleleri konuşmaya yetkili olduğu öğrenilecek ve ona göre hareket edilecekti.”218 Nadir Şah’ın mektupları Kasım ayının başlarında İstanbul’a ulaştı. Mektuplardaki teklifleri değerlendirmek için bir toplantı düzenlendi. Nadir Şah’ın teklifleri uygun görüldü. Ama Nadir Şah’a güvenilemeyeceği için, antlaşma yapılıncaya kadar askerî hazırlıklara devam kararı alınmıştı.219
216
BOA. BOA. 218 BOA.; BOA. 219 BOA.; İzzî, 217
319
Bâbıâli, Nadir Şah’a o kadar güvenmiyordu ki Nadir Şah’ın elçisinin İstanbul’a gelmesi beklenirken; gönderilen emirlerde, gelecek sene İran üzerine iki koldan sefer yapılmasının muhakkak olduğu, ona göre hazırlık yapılması emrediliyordu.220 Ayrıca Kırım Han’ından yine asker talebinde bulunulmuş221, 4 Ocak 1746’da ise Ahmed Paşa azledilip onun yerine
Kars Sersakerliğine, İran işlerindeki tecrübesi nedeniyle
Hekimoğlu Ali Paşa tayin edilmîşti.222
II) Nadir Şah’ın Elçisi Fethali Han Türkmen İstanbul’da Nadir Şah’ın elçisi Fethali Han Türkmen, 8 Ocak 1746’da Kadıköy’e geldi. 223 Heyet, 12 Ocak’ta İstanbul’a geçirildi.224 Elçinin, Sadrazam ve Padişah’ın huzuruna çıkmadan önce, hangi konuları konuşmaya yetkili olduğu öğrenildi. Elçinin takririne göre Nadir Şah’ı barış yapmaya Molla Ali Ekber ve Mustafa Han ikna etmişlerdi. Kendisine de, her iki ülkenin şanlarına uygun bir antlaşma yapması için ruhsat verilmişti. 225 Bu takririnden sonra elçi, 17 Ocak’ta Sadrazam tarafından kabul edildi.226 Sadrazam’a gönderilen mektuplarda, her iki devlet arasında anlaşmazlığa yol açan Caferiliğin tasdiki talebinden vazgeçildiği ve artık barışın tesisi için çalışılacağı iletilmişti.227 Elçi, 1 Şubat 1746’da Padişah’ın huzuruna çıktı. 228 Nadir Şah, gönderdiği mektuplarda daha evvelki fikirlerini savunuyordu. “Caferiliğin kabul edilmesi talep edilmiş, fakat Devlet-i Aliyye uleması bunu kabul etmemişti. Yeğen Mehmed Paşa vakasından sonra bu işin daha fazla kan dökülmesine yol açacağı anlaşıldığından bunu engellemek için Caferiliğin tasdiki teklifinden vazgeçilmişti. İranlı hacılar da bundan sonra Kabe’de dört mezhebten istediklerine tabi olabilirlerdi”. 229 220
BOA. BOA. 222 BOA.; İzzî,; Paşa’ya masrafları için gönderilen para hakkında bkz, TMSA, 223 BOA.; İzzî, 224 BOA. 225 BOA..; BOA. 226 Kadı Ömer 227 BOA.; BOA.; BOA. 228 İzzî, 229 BOA.; BOA:; BOA.; BOA.; İzzî, 221
320
Bu mektupla gönderilen diğer bir mektupta ise Nadir Şah, görüşlerini daha açık ve samimi bir şekilde ortaya koymuştu. “İran’da sebb adeti ve Rafızîliğin kaldırılması için çalışılmış ve Caferiliğin kabul edilmesi için Osmanlı Devleti’ne başvurulmuştu. Amaç, ümmet arasındaki ihtilafı kaldırmaktı. Başka amaç güdülmemişti ve bu yüzden teklifin kabul edileceği ümit edilmişti. Yeğen Mehmed Paşa olayından sonra Caferilik meselesi bir kez daha düşünüldü. Bu kadar kan dökülmesine rağmen, Osmanlı Devleti bu teklifi kabul etmemişti. Oysa bu teklif Hulefa-i Raşidin hazretlerinin hakikatine aykırı değildi. Fakat Osmanlı Devleti niyetimizin halis olduğuna inanmadı. Bunun üzerine tekliften vazgeçildi. Fakat Azerbaycan ülkeleri, Şah İsmail zamanından beri Safevî Devleti’nin elinde idi. Daha sonra bazı parçaları Osmanlı Devleti’nin eline geçmişti. Aslında bunlar tek bir memleketti ve iki parça halinde durması uygun değildi. Bunların bir kısmının Devlet-i Nadiriyye’ye iadesi İran tarafını fazlasıyla memnun edecekti. Fakat bu talebin kabul edilmemesi barış yapılmasına engel değildi”. 230 Mektupların tercüme edilmesinden sonra, Sadrazam huzurunda 3 Şubat’ta bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Nadir Şah’ın toprak talebinin reddine, gerçek niyetinin anlaşılması için bir elçi gönderilmesine karar verildi. Padişah da alınan kararları tasdik etti. 231 Mektuplarında her ne kadar hâlâ bazı toprak talepleri bulunsa da; Bâbıâli, Nadir Şah’ın barış konusunda samimi olduğuna inanmıştı. Kırım Han’ına, sefer mevsimi için daha evvel hazır etmesi emredilen askerleri göndermesine gerek olmadığı bildirildi.232 Elçi, 13 Şubat’ta Şeyhülislâm ile görüştü ve Şahruh Mirza’nın mektubunu verdi. Burada Şeyhülislâm’a, Nadir Şah’ın barış yapmak istediğini, İran’da Rafızîliği kaldırıp İran halkına, 4 mezhepten birini seçmelerini söylediğini iletti. Şeyhülislâm da, Osmanlı Devleti’nin savaştan korkmadığını, savaşmak için gerekli olan insan ve malzemenin Osmanlı Devleti’nde fazlasıyla mevcut olduğunu, fakat ümmet arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırmak için barışa yanaştığını iletti.233
230
BOA.; BOA.; İzzî,; Şem’dânîzâde, Kadı Ömer; İzzî,; Şem’dânîzâde, 232 BOA. 233 İzzî, 231
321
Elçi, 8 Mart’ta Padişah’ın huzuruna çıktı ve Nadir Şah’a gönderilecek nameleri teslim aldı. 234 Elçiye verilen namede Bâbıâli, Caferiliğin kabul edilmesi talebinden vazgeçilmesinden duyulan memnuniyeti belirtiyordu. “Nadir Şah’ın Ehl-i Sünnet akaidinî İran’da yerleştirmek için gösterdiği çaba herkesin malumu idi. Caferilik meselesi halledildiğine göre, iki devlet arasındaki IV. Murad zamanındaki sınırlar üzerinden bir antlaşma yapılmaması için herhangi bir engel kalmamıştı”.235 13 Mart’ta Sadrazam ile görüşen elçiye, Nadir Şah’ın İtimadüddevlesi ve aynı zamanda torunu olan Şahruh Mirza’ya hitaben yazılan name verildi.236 Namede, her iki devlet arasında barışın sağlanması ve dostluğun tekrar tesisi temennileri ifade edilmişti. IV. Murad dönemindeki sınırlar üzerinden barış yapılması ümit ediliyordu. 237 İran elçisine, İstanbul’dan ayrılması için izin verildi ve mihmandar olarak Seyyid Mehmed tayin edildi.238 Bâbıâli, bir yandan Fethali Han Türkmen ile ilgilenirken diğer yandan da Nadir Şah’a gönderilecek elçinin hazırlıklarını sürdürüyordu. Bâbıâli, Şubat ayının sonlarına doğru, Nadir Şah’a gönderilecek elçi olarak Maliye Tezkirecilerinden Mustafa Nazif Efendi’yi seçti. Kendisine verilen ruhsatnamede, “IV. Murad dönemindeki sınırlar üzerinden antlaşma yapmaya yetkili kılındığı yazılmıştı. Başka bir konuda vaatte bulunmayacaktı.” 239 Mustafa Nazif Efendi’nin yollarda ihtiyaçlarının görülmesi için gereken emirler verilirken 240 elçi de, Mart ayının başlarında Darüssaade Ağası’nın huzurunda hil’at giydikten sonra Padişah’ın huzuruna çıktı. 241 Mustafa Nazif Efendi’ye, Nadir Şah’a götürmesi için verilen namede Bâbıâli, Nadir Şah’ı Rafızîliği İran’dan kaldırdığı için takdir ettiğini belirtiyordu. “Bu hizmeti karşılığında Osmanlı Devleti’nden beş mesele talep etmiş,
talep ettiği beş meselenin üçü kabul edilmiş, diğer ikisi ise reddedilmiş ve
bunun şer’i sebepleri bildirilmişti. Bu şer’i delillerin kabul edileceği
beklenirken,
Osmanlı Devleti’ne Devlet-i Nadiriyye tarafından savaş ilan edilmişti. Şimdi ise artık 234
Kadı Ömer BOA.; BOA.; İzzî, 236 Kadı Ömer 237 BOA.; BOA:; İzzî, 238 BOA.; BOA., Elçi için yapılan masraflar hakkında bkz., BOA. 239 BOA.; Şem’dânîzâde, 240 BOA.; BOA.; BOA. 241 Kadı Ömer 235
322
kan dökülmemesine karar verildiği beyanı ile Fethali Han Türkmen, Osmanlı Devleti’ne elçi olarak gönderilmişti. Toprak talebi hariç diğer şartlar uygun görülmüştü. Antlaşma maddelerini görüşmek üzere Maliye Tezkirecisi Mustafa Nazif Efendi, İran’a gönderilecekti”.242 Mustaf Nazif Efendi, İran elçisi Fethali Han Türkmen ile birlikte 14 Mart 1746’da İstanbul’dan ayrıldı.243 III) Barış Görüşmeleri ve Kerden Antlaşması’nın İmzalanması Elçiler İran’a doğru giderken, Bâbıâlinin temkinli davranması ve sınırda askerî hazırlıklarına yoğun olmasa da devam etmesi sınırdaki İranlı hanların hoşuna gitmemiş ve bu durumdan rahatsız olduklarını Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya iletmişlerdi. Babıali, bu durumun normal olduğunu bildirdi. “Osmanlı Devleti de Nadir Şah gibi barışa meyletmişti, ama Bâbıâlinin geleneği, barış kesin olarak sağlanmadan ihtiyatı elden bırakmamaktı. Bu, düşmanlık olarak görülmemeliydi”.244 Elçiler, Haziran ayının başlarında Bağdat’a vardılar. Mustafa Nazif Efendi’ye bu sırada gönderilen yeni bir emirde, İranlı hacıların takip edeceği güzergah ve şehbenderlerin hukuki ve siyasî durumları ile ilgili olarak Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa ile görüşmeden hareket etmemesi söylendi. 245 Bâbıâli, Nadir Şah’ın diplomatik temayüllere vakıf olmadığını bildiği için, görüşmeler esnasında çıkarabileceği anlaşmazlıklara karşı elçiyi tekrar uyardı. “Görüşmelerin ana ekseni, IV. Murad döneminde çizilmîş olan sınırlar üzerinden yeniden bir barış antlaşması yapılması idi. İranlı hacıların güzergahları, şehbenderler meselesi
tali
konulardı
ve
antlaşma
metninde
yer
almamaları
bir
daha
görüşülmeyeceklerini göstermezdi. Nadir Şah, bu konuların da muhakkak antlaşma metninde yer almasında ısrar eder ve bu konuların antlaşmada yer almaması durumunda antlaşmanın kesinlikle yapılmayacağını söylerse elçi Mustafa Nazif Efendi,
242
BOA.; İzzî, Kadı Ömer 244 BOA. 245 BOA.; BOA.; BOA. 243
323
kendi insiyatifi ile bu meselelerin de antlaşma metnine uygun şekilde konulmasına rıza gösterebilirdi”.246 Görüşmelerde son sözü Bağdat valisi Ahmed Paşa söyleyeceği için heyet Bağdat’tan
ayrılmadan önce elçi Mustafa Nazif Efendi’nin yanına, Ahmed Paşa’nın divan katiplerinden Veli Efendi de katıldı. 247 Heyet, 24 Ağustos’ta Kazvin ile Tahran arasında bulunan Kerden köyü yakınlarında bulunan
Nadir Şah’ın yanına ulaştı. 248 Mustafa Nazif Efendi, 25
Ağustos’ta Muayyerbaşı ile, 26 Ağustos’ta Nadir Şah ile görüştü.249 Görüşmeler 27 Ağustos’ta başladı ve kısa sürede sonuçlandı. Hazırlanan temessük, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya gönderildi ve onun cevabı beklendi. Ahmed Paşa’nın da onay verdiği haberi gelince, Mustafa Nazif Efendi 2 Eylül’de Nadir Şah’ın huzuruna çıktı ve Nadir Şah tarafından imzalanmış temessükü aldı. Karşılığında da Ahmed Paşa tarafından imzalanmış olan temessükü verdi.250 Mustafa Nazif Efendi’nin İran tarafına verdiği metnin sadeleştirilmîş sureti şöyledir: (Badel el-Kab)“Mugan’da ittifak ile İran Şahı seçilen Nadir Şah, Hanefi Mezhebine tabi olması nedeniyle Şiî olan İranlıların şahı olmayı aslında kabul etmek istememişti. Bunun üzerine İranlılar, Nadir’in kendilerine Şah olmasını sağlamak için inançlarından rücu etmişlerdi. Nadir Şah, kısa sürede Rafızîliği İran’dan silmek için çabaladı ve Osmanlı Devleti’nden beş maddelik bir talepte bulundu. Bu maddelerin üçü tanesi umur-ı mülkiyeden olması sebebiyle kabul edilmîş, diğer ikisi şer’en mahzurlu görüldüğü için reddedilmîş ve durum Nadir Şah’a bildirilmîşti. Fakat bu sebepten ötürü yine iki ülke arasında sulh nasip olmamış ve çatışmalar devam etmişti. Nadir Şah’ın amacı toprak ya da mal edinmek olmadığı herkesçe malumdur. İran halkı arasında Ehl-i Sünnet’e ittiba gerçekleşince, bu durumun Osmanlı Devleti tarafından tasdikine gerek kalmadığına kani olmuş ve iki devlet arasında barış yapılmasını arzu etmişdir. Aynı arzu Osmanlı Devleti tarafında da mevcut olduğundan, her iki devletin şanına uygun bir barış yapılmasına karar verilmiştir. Murad-ı Rabi hazretlerinin 246
BOA. İzzî, 248 İzzî,; BOA. 249 BOA. 250 BOA.; BOA. 247
324
zamanında yapılan antlaşma üzerinden barış yapılmasına karar verilmiştir. Ve bunun için benimle birlikte Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya da ruhsatname verilmiştir. Bu amaçla Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa tarafından tayin olunan divan katiplerinden Veli Efendi ile savb-ı memuriyetimize hareket ettik. Kazvin ile Tahran arasında Nadir Şah’ın ordugahına vasıl olduk. Namelerimizi Nadir Şah’a sunduk. Tayin ettiği murahhas ile antlaşmayı şekillendirdik. Antlaşma Nadir Şah’a sunulmuş ve temessüklerin yazılmasını emretmiştir. - Esas-ı Mevad: Murad-ı Rabi hazretleri zamanında yapılan antlaşma her iki devlet tarafından da mer’i tutulacak ve sınırlarda hiçbir değişiklik yapılmayacaktır. - Şart-ı Evvel: Her iki devletin şanının korunmasında her iki taraf da ittifak edecektir. - Madde-i Evvel: İran hacıları Bağdat ve Şam taraflarından Kabe’ye azim olduklarında yollardaki vülat ve hükkam bu hacıları Rum hacıları gibi kollayıp koruyacaklardır. - Madde-i Sani: Bu iki devletin ittifak ve ittihadını cümleye işaat için üç senede bir tebdil olunmak üzere Dergah-ı Mualla bendelerinden bir kişi tayin olunup Isfahan’da, yine İran mutemedlerinden bir kimse dahi İstanbul’da ikamet eyleyecektir. Ve taraflar bu kişilerin masraflarını karşılayacaklardır. - Madde-i Salis: İki tarafın esirleri bırakılacak ve alınıp satılmayacak. Vatanlarına dönmek isteyenlere mani olunmayacaktır. - Tezyil: Her iki ülke arasındaki sınır Murad-ı Rabi hazretlerinin zamanında yapılan antlaşmadaki gibi olacak. Her iki ülkenin sınır muhafızları sınırı ihlal edecek her türlü hareketten kaçınacaklardır. İran ahalisi artık Rafızîliği bırakıp Ehl-i Sünnet mezhebine duhul ettikleri için bundan sonra Osmanlı topraklarına gelen İranlı hacılar korunacak, ve hiçbir isim altında para talebinde bulunulmayacaktır. Yine Acem tüccarından da kanun dışı herhangi bir nesne talep olunmayacak. Bağdat ve civarındaki yerleri ziyarete gelen İranlılar, eğer ellerinde ticaret malı yoksa hiçbir şekilde rahatsız edilmeyeceklerdir. Osmanlı tarafından İran’a, İran’dan Osmanlı tarafına firar edenler himaye edilmeyecektir. Ve talep olunduklarında da teslim edileceklerdir. - Hatime: 1160 senesi evailindeki Nevruz-ı Sultaniye’ye kadar her iki ülkenin, uygun unvan ve makamlara
sahip elçileri bu temessüklerin padişahlar tarafından tasdik
edilmiş nüshâlârını birbirlerinin ülkelerine getireceklerdir. Muayyirülmemalik olan Hasan Alican’ın verdiği temessük yapılan görüşmelere uygun olduğu için alınıp kabul
325
edilmiş, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’nın da uygun görüp mühürlemesi ile bu hakir tarafından da mühürlenmiştir.”.251 Mustafa Nazif Efendi, yola çıkar çıkmaz, görüşmeler hakkında takririni kaleme aldı ve Bağdat’a gönderdi. Takrir, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa tarafından da hemen İstanbul’a gönderilmiştir. Takrire göre “İran tarafı antlaşmaya varılmasından son derece memnun olmuştu. Nadir Şah’ın yanında 40 bin asker vardı ve kışı nerede geçireceği de belli değildi”.252 Nadir Şah ile bir antlaşmaya varıldığı haberi İstanbul’a 4 Ekim’de ulaştı.253 Nadir Şah ile bir antlaşmaya varıldığı haberinden sonra Bâbıâlinin ilk işi, Erzurum’da bulunan Şehzade Safi Mirza’yı geri çağırmak oldu.254 Bağdat’a 11 Ekim’de gelen Mustafa Nazif Efendi ise, 20 Ekim’de Bağdat’tan İstanbul’a hareket etti.255 Antlaşmanın temessükü İstanbul’a 3 Kasım’da vardı ve aynı gün Padişah’ın huzurunda okundu. Padişah, Sadrazam ve Şeyhülislâm’a hil’at giydirdi.256 Mustafa Nazif Efendi, 14 Aralık’ta İstanbul’a vardı ve varır varmaz Padişah’ın huzuruna çıkarıldı. Padişah, antlaşma yapılmış olmasına o kadar sevinmişti ki o güne kadar hiçbir elçiye göstermediği iltifatı Mustafa Nazif Efendi’ye göstermişti.257 Nadir Şah’ın gönderdiği nameler hemen tercüme edildi. Nadir Şah, Caferilik meselesinden vazgeçildiğini ve artık barış yapılmaması için herhangi bir sebep kalmadığını bildiriyordu. “Bazı toprak talepleri ise Bâbıâlinin reyine bırakılmıştı. IV. Murad dönemindeki sınırlar üzerinden bir antlaşma yapılması Osmanlı Devleti’nce de kabul edilirse, iki ülke arasında herhangi bir sorun kalmayacaktı”.258 Şahruh Mirza’nın namesinde de, İran tarafının barış için istekli olduğu ve o nedenle Caferilik meselesinden vazgeçildiği iletilmişti.
259
Mollabaşı Ali Ekber’in Şeyhülislâm’a
gönderdiği mektupta ise, Nadir Şah’ın bugüne kadar ki bütün çabasının Acem taifesini 251
BOA.; BOA.; Nadir Şah’ın gönderdiği farsça temessük, BOA.; farsça temessükün tercümesi , BOA.; BOA.; Antlaşmanın J. C. Hurewitz tarafından yayınlanan İngilizcesi için bkz, 252 BOA. 253 BOA.; Kadı Ömer 254 BOA.; BOA. 255 İzzî, 256 Kadı Ömer 257 İzzî,; Şem’dânîzâde,; Kadı Ömer II, 258 BOA.; BOA.; BOA.; İzzî, 259 BOA.; BOA.; BOA.; İzzî,
326
Ehl-i Sünnet yoluna sevk etmeye yönelik olduğu beyan edilmişti. “Kabe’de bir rükn talebi de aynı amaca yönelik bir istekti. Osmanlı Padişahı, bu taleplerden vazgeçilmesini isteyince Nadir Şah da barış yapılabilmesi için bu taleplerinden vazgeçmişti”.260 16 Aralık’ta, Sadrazam’ın sarayında Nadir Şah tarafından gelen namelerin okunup değerlendirildiği bir toplantı yapıldı. Toplantıya, İran’dan gelen Mustafa Nazif Efendi ile İran’a gidecek Kesriyeli Ahmed Efendi de katıldı. Nadir Şah’ın taleplerini kabul etmenin, Osmanlı Devleti’nin şanına bir zarar vermeyeceğine karar verildi. Ayrıca Nadir Şah’ın, bu kadar savaştan sonra Caferilik meselesinden vazgeçmiş olması da hayret uyandırmıştı.261 IV) Osmanlı Elçisi Kesriyeli Ahmed Paşa Temessükün Padişah tarafından beğenilmesinden sonra, Nadir Şah’a gidecek elçi 6 Kasım’da belirlendi. Kesriyeli Ahmed Efendi, daha evvel Kars kuşatmasında ordu defterdarlığı yaptığı ve Nadir Şah ile görüştüğü için İran tarafının meselelerine vakıf olduğu düşünülerek elçi olarak seçilmişti. Kendisine aynı tarihte Sivas valiliği vezaret ile verildi.262 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya, İran’dan gelecek Nadir Şah’ın elçileri ile İran’a gidecek Osmanlı elçilerinin mübadele törenini uygun şekilde yaptırması ve elçilere özen göstermesi emredildi. 263 Herhangi bir protokol krizinin antlaşmanın gecikmesine ya da yapılmamasına sebep olmasına izin verilmemeliydi. Kesriyeli Ahmed Efendi’nin bütün ihtiyaçları karşılandıktan sonra 264 elçinin takip edeceği güzergah olarak, Adana, Halep, Rakka, Mardin yolu seçildi.265 Nadir Şah’a gönderilecek hediyeler 2 Ocak’ta Sadrazamın huzurunda sergilendi. 266
Kesriyeli
Ahmed Paşa’ya, yolculuğu esnasında kullandıktan sonra geri iade edeceği ve Osmanlı 260
BOA.; BOA.; BOA.; BOA. İzzî, Şem’dânîzâde,; Bazı bilgi hataları ihtiva etmesine rağmen, 1723-1746 arasında cereyan eden Osmanlı-İran siyasî ilişkilerinin yararlı bir özeti için bkz, Stanford Shaw, 262 İzzî,; Kadı Ömer; BOA. 263 İzzî, 264 Kadı Ömer; BOA.; BOA.; BOA.; BOA.; BOA. 265 BOA. 266 Kadı Ömer, TSMA,; TSMA,; TSMA, , TMSA, 261
327
Devleti’nin şanını ve ihtişamını gösterecek muhtelif silah ve takılar 6 Ocak’ta teslim edildi. 267 Kesriyeli, 19 Ocak’ta Padişah’ın huzuruna çıktı. Heyette ayrıca Ordu Defterdarı payesiyle Mustafa Efendi, İkinci elçi olarak Recep Paşa, ordu kadısı Ebu Sehl Numan Efendi ve vakanüvis Rahmi Efendi de bulunuyordu. Heyet’e hil’atlar giydirildi ve Nadir Şah’a götürülecek nameler ve Ahidname-i Hümayun teslim edildi. 268 Gönderilen Ahidname-i Hümayun’nun sadeleştirilmiş hali şöyledir: “Badel el-Kab: Mugan’da İran Şahı olmanızdan sonra İran’da Rafızîliği kaldırıp Ehl-i Sünnet akaidini yerleştirmek için çalışmaya başladınız. Ve bizden beş maddelik bir talepte bulundunuz. Bunlardan üç tanesi umur-ı mülkiye ile ilgili olduğu için kabul edilmiş, diğer ikisi umur-ı şer’iyyeden olduğu ve bazı mahzurlar taşıdığı için kabul edilmemiş ve durum tarafınıza bildirilmişti. Yine anlaşmazlık devam ederken tarafınızdan, amacınızın mal ya da toprak ya da savaşmak olmadığı, tek amacınızın ümmetin birliği olduğu, zaten İran halkının da Ehl-i Sünnet yoluna ittiba etmesi nedeniyle artık bu maddelerin tasdiki talebinizden vazgeçtiğinizi bildiren mektubunuz tarafımıza ulaştı. Ayrıca bazı sınır düzeltmeleri konusundaki talebinizin de antlaşma yapılmasına şart koşulmadığını, kararı bize bıraktığınızı bildirmişsiniz. Bizde Murad-ı Rabi hazretlerinin zamanında yapılan antlaşma üzerinden tekrar antlaşma yapılmasına izin verdik. Ve bu iş için Mustafa Nazif Efendi ve Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa murahhas kılındı. Elçimiz Mustafa Nazif Efendi yanınıza ulaşıp namemizi size teslim etti. Ve Muayyirü’l- memalik-i İran olan Hasan Ali Can ile görüşmelere başladı. Yapılan görüşmeler sonucunda bir antlaşmaya varıldı ve 17 Şaban 1159’da 269 temessükler alınıp verilmiştir. Ayrıca bu temessüklerin tasdiknamelerinin her iki ülkenin birbirine müsavi büyük elçileri ile her iki ülkenin başkentlerine getirilmesine karar verilmiştir. Tarafınızdan verilen temessük Mustafa Nazif Efendi ve mihmandarı kılınan Muhammed Hüseyin Bey ile birlikte Bağdat’a getirilmiş, oradan da Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiş ve Sadrazamım Mehmed Paşa tarafından katımıza sunulmuştur. Ve tarafımızdan kabul edilmiştir. İki ülke arasında 267
BOA.; BOA. Kadı Ömer; Şem’dânîzâde, 269 4 Eylül 1746. 268
328
Murad-ı Rabi hazretlerinin zamanında yapılan antlaşmanın üzerinden aynen antlaşma yapılmasına ve sınırlarının hiçbir şekilde tahdid edilmemesini uygun gördüm. Madde-i Evvel: İranlı hacılar Bağdat veya Şam yolu ile hac yapacaklardır. Yol üzerindeki valiler ve mirü’l-haclar İranlı hacıların güvenliğini sağlayacaklardır. Madde-i Sani: İki devletin dostluğunu teyid için her üç senede bir karşılıklı olarak elçiler teati edilecektir. Madde-i Salis: Her iki tarafın esirleri serbest bırakılacak ve alınıp satılmalarına izin verilmeyecektir. Tezyil: Sınır, Murad-ı Rabi hazretlerinin zamanındaki gibi olacak, her iki tarafın sınır muhafızları antlaşmayı ihlal eden hareketlerden kaçınacaklardır. İranlı hacılar artık Rafızîliği terk ettikleri için kendileri gerektiği gibi korunacak ve kendilerinden kanun dışı bir nesne talep edilmeyecektir. Bağdat civarına ziyaret amacıyla gelen İranlı ziyaretçilerden eğer yanlarında ticaret malı yoksa kanun dışı bir nesne talep edilmeyecektir. Aynı şekilde İran’da da Osmanlı tebaasına bu şekilde muamele edilecektir. Osmanlı Devleti’nden İran’a, İran’dan Osmanlı Devleti’ne firar edenler himaye edilmeyecek ve talep edilenler iade edilecektir. Sizin tarafınızdan bu antlaşmaya uyulduğu sürece bizim tarafımızdan da bir tek fert bile antlaşmaya mugayir hareket etmeyecektir.”. 270 Heyet, 21 Ocak’ta Padişah’ın önünde bir geçit resmi yaptı271 ve aynı gün Üsküdar’a geçip orada 1 hafta kadar konakladıktan sonra 272 28 Ocak’ta İran’a hareket etti.273 Heyet, 30 Mayıs’ta Bağdat’a vardı. 274 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa, heyeti kabul etti ve Nadir Şah’ın yine mezheb meselesini açması durumunda heyette onun sorularına cevap verebilecek biri olup olmadığını sordu. Ebu Sehl Numan Efendi’nin bu işi yapabileceği söylenince, Numan Efendi’ye birkaç soru soran Ahmed Paşa,
270
BOA.; BOA.; BOA. ; BOA.; BOA. Kırımlı Sefaretname,; Kadı Ömer; Kırımlı Rahmi Efendi’nin Sefareti, Süleyman Toğaç’tan iki yıl sonra tekrar bir yüksek lisans tezine konu olmuştur, bkz. Fatma Önder, fakat Süleyman Toğaç’ın çalışması çok daha özenli ve ciddi durmaktadır. 272 Kırımlı Sefaretname; BOA. 273 Kırımlı Sefaretname,; Kadı Ömer 274 Kırımlı Sefaretname, 271
329
Numan Efendi’nin verdiği cevapları beğendi. Ahmed Paşa’ya göre, “Nadir Şah’ın İslâm ya da Şiîlik ile bir ilgisi yoktu. Dehri kafirin teki idi”. 275 Heyet, İran’a hareket etmeye hazırlanırken Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa, Büyük Elçi Kesriyeli Ahmed Paşa’ya, İran’da durumun karışık olduğuna dair haberler aldığını, ortalık duruluncaya kadar Bağdat’ta kalmasını tavsiye etmiş, fakat elçi kabul etmemişti.276 Heyet 10 Haziran’da Bağdat’tan ayrıldı.277 26 Haziran’da, İran ve Osmanlı elçilik heyetleri sınırda mübadele oldular ve her iki heyet de memur oldukları istikamete hareket etti.
278
Heyet, 29 Haziran’da
Kirmanşahan’a ulaştı ve İran’daki karışıklıkların ciddi olduğunu ilk kez burada anladı. Kirmanşahan Han’ı Abdülcelil Han, yollardaki erzak sıkıntısı yüzünden hemen hareket etmeyip Kirmanşahan’da biraz kalmalarını rica ettiyse de, Büyük Elçi Kesriyeli Ahmed Paşa bunu kabul etmedi ve heyet Hemedan’a hareket etti.279 Heyet, 9 Temmuz’da Hemedan’a vardı 280 ve 10 Temmuz günü Nadir Şah’ın katledildiğini haber aldı.281 Heyet, durumu ve Nadir Şah’ın katlini Bağdat Valisi’ne bildirmiş, Hemedan’dan Sinne ve Baban üzerinden Bağdat’a dönmeye çalışacaklarını iletmişti. Gelecekleri yol üzerinde zahire hazırlanmasını ve Baban Kürt beylerine heyete zarar vermemelerinin yazılmasını istemişlerdi. 282 Çünkü yanında bu kadar değerli hediye taşıya bir heyetin herkesin iştahını kabartacağına şüphe yoktu. Büyük Elçi Kesriyeli Ahmed Paşa, aldığı karardan caydı ve Nadir Şah’ın katline inanmadığını söyleyip 19 Temmuz’da Isfahan’a doğru yola çıktı. Ancak daha Hemedan dışında iken, Nadir Şah’ın Azerbaycan’a gönderdiği Afgan birliklerinin oraya buraya dağıldığı görülünce daha ileri gidilmeyip Hemedan dışında kamp kuruldu ve durum bir kez daha Bağdat Valisi’ne yazıldı. 283
275
Ebu Sehl, Ebu Sehl, 277 Kırımlı Sefaretname, 278 Kırımlı Sefaretname, 279 Kırımlı Sefaretname,; Ebu Sehl, 280 Kırımlı Sefaretname,; Ebu Sehl, 281 Ebu Sehl, 282 Ebu Sehl , 283 Kırımlı Sefaretname,; Ebu Sehl, 276
330
Heyet, 22 Temmuz’da Hemedan’dan Sinne’ye hareket etti. Geldikleri yoldan geri dönememelerinin sebebi, yol güvenliği olmaması idi. 284 25 Temmuz’da Sinne’ye ulaşıldığında Nadir Şah’ın katledildiği haberleri burada da alındı ve Büyük Elçi Kesriyeli Ahmed Paşa, bu sefer Nadir Şah’ın gerçekten katledildiğine kani oldu. 285 Sinne’de 1 hafta kalan heyet, 3 Ağustos’ta buradan ayrıldı286 ve 18 Ağustos’ta Bağdat’a varabildi.287 V) Nadir Şah’ın Elçileri Mustafa Han Şamlu ve Mirza Muhammed Mehdi Han Bâbıâli, bir yandan Mustafa Nazif Efendi’nin bir an evvel İstanbul’a gelmesini beklerken diğer yandan da Nadir Şah’ın İstanbul’a göndereceği elçi ile ilgili hazırlıklarını yapıyordu. Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa, Nadir Şah’ın İstanbul’a göndereceği elçilerin Mustafa Han Şamlu ve Mirza Muhammed Mehdi Han olduğunu bildirince, Sipahiler Ağası Ruhavi Mehmed Ağa elçilere mihmandar olarak tayin edildi. 288 Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya da, İran heyetini Halep üzerinden göndermesi emredildi. Diyarbakır yolu hemn taşlık hem de birkaç senedir süren savaşlar nedeniyle kaza ahalileri maddi açıdan zayıf düşmüş durumda idi. Ayrıca, İran heyetinin geçeceği eyaletlerin valilerinin heyete ziyafet vermesi de emredilmişti.289 Nadir Şah da heyetini, 22 Ocak’da yola çıkardı.290 Heyet, değerli hediyeler ve çok sayıda fil getiriyordu.291 Nadir Şah’ın gönderdiği fermanı ve antlaşma metnini, heyette bulunan Mirza Muhammed Mehdi Han bizzat kaleme almıştı.292 Bâbıâli de, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya tekrar uyarıda bulunup, İran heyetinin ve yanındaki fillerin ihtiyaçlarının daha rahat karşılanabilmesi için RakkaHalep yolunu kullanarak Anadolu’ya geçirilmesini tekrar emretti. 293 Ayrıca heyetin
284
Kırımlı Sefaretname,; BOA. Kırımlı Sefaretname, 286 Ebu Sehl,; Kırımlı Sefaretname,. 287 Ebu Sehl, 288 BOA. 289 BOA. 290 Cihanguşa, 291 Mervî 292 Cihanguşa,; Nadir Şah’ın gönderdiği ahidname sureti için bkz. Mirza Muhammed Mehdi Han Esterabadi, 293 BOA. 285
331
Mihmandarı da değiştirildi ve Sipahiler Ağası Ruhavi Mehmed Ağa yerine, Sirozi Mehmed Ağa görevlendirildi.294 26 Haziran’da Osmanlı Heyeti ile sınırda mübadele olan İran heyeti Bağdat’a hareket etti295 ve 6 Temmuz’da Bağdat’ta törenle karşılandı. Bâbıâli, heyetin Bağdat’a vardığını Ağustos ayının başlarında öğrendi. Nadir Şah’ın sırdaşı olduğu haber alınan Mirza Muhammed Mehdi Han’a özellikle iltifat edilmesi, Bağdat Valisi Vezir Ahmed Paşa’ya emredildi.296 İran heyeti, İran’dan dönen Osmanlı elçilik heyetinin Bağdat’a 18 Ağustos’ta gelmesiyle Nadir Şah’ın katlini haber aldı. Elçilik heyetinin misyonu sona ermişti297 D) Nadir Şah’ın Katli Nadir Şah, İstanbul’a gidecek elçilerini 22 Ocak 1747’de yola çıkardıktan sonra kendisi Kirman’a hareket etti 298 ve Mart sonlarında Meşhed’e geri döndü.299 Fakat kısa süre sonra Horasan’da, vergi toplanması ile ilgili bir anlaşmazlık yüzünden isyan çıktı. Nadir Şah’ın yeğeni Ali-Kulu Han isyancıların başına geçti. Bu sırada Habuşan Kürtleri de, Nadir Şah’ın Radkan’daki haralarını yağmaladı. Nadir Şah, önce Habuşan Kürtlerini cezalandırmak için harekete geçti 300 ve 19 Haziran’da Habuşan’a 2 fersah uzaklıktaki Ferahabad’ta konakladı.301 Nadir Şah; Muhammed Bey Kacar Erivani, Musa Bey Afşar Tarumi, Koca Bey Kunduzlu Afşar Urumi, Hüseyin Bey Şahvar tarafından 20 Haziran Pazar gecesi 1747’de öldürüldü. 302 Alıklı Han, Salih Han Kırklu Ebiverdi, Muhammed-Kulu Han Afşar Urumi Keşikcibaşı, Nadir Şah’ın katline önayak olan kişilerdi.303 Nadir Şah, 294
BOA.; BOA.; BOA. Kırımlı Sefaretname, 296 BOA. 297 Donald Quataert, 18. yüzyıl Osmanlı tarihinin genel bir panoramasını verdiği eserinde, maalesef Osmanlı-İran ilişkilerini bir iki cümleyle geçiştiriyor ve 18. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti ile İran arasında cereyan eden olayların, başta ekonomi ve maliye olmak üzere Osmanlı Devleti’nin yapısı ve tarihi üzerine yol açtığı etkiler hakkında bir tek cümle bile etmiyor, 298 Mervî; Ebu’l-Hasan bin Muhammed Emin Gülistane, 299 Vladimir Minorsky, 300 Minorsky, 301 Mervî 302 Mervî; Dürre,; Kırımlı Sefaretname; Cihanguşa,; Gülistane,; Mirza Muhammed Sadık Musevi,; Saide Hacieva, Nadir Şah’ın, sarayında öldürüldüğünü söylerken yanılıyor, 303 Cihanguşa,; Gülistane, 295
332
öldürüldüğünde 60 yaşında idi. çözülmesi
305
304
Kendisinden sonra siyasal sistemin hızla
, Nadir Şah’ın kurduğu düzenin İran coğrafyasına ne kadar uygun
olmadığını gösteren en önemli kanıt olarak kabul edilebilir. Merkezi idareyi yeniden kurması dışında Nadir Şah dönemi İran için ticari, zirai, ekonomik ve demografik açıdan tam bir felaket olmuştur.306
304
Kazvini,; Nadir Şah’ın yönetim anlayışı yanında, din politikasının da çevresi tarafından paylaşılmadığını gösteren önemli delillerden biri, Nadir Şah’ın din politikasının önde gelen savunucularından Mollabaşı Ali Ekber’in de Nadir Şah’ın katledildiği gün öldürülmüş olmasıdır, Hamid Algar,; Mehmet Saray’a bakılacak olursa Nadir Şah’ın Şiîlik konusunda İran’da yaptığı değişiklikler sadece İslâm dünyasında değil Türk-İran ilişkilerinde de olumlu bir hava bırakmıştır. Ayrıca Nadir Şah, daha evvelki Safevî şahlarının aksine, verdiği sözleri tutması ve yaptığı antlaşmalara sadık kalması nedeniyle dostları ve düşmanları tarafından saygı duyulan bir devlet adamı olmuştur. Osmanlı Devleti ile 1730-1746 yılları arasında savaş halinde bulunan; Basra, Bağdat, Musul, Kerkük, Kars gibi Osmanlı kalelerine saldıran, savaştığı bölgelerdeki halkı katlettiren ve verdiği sözlerden istediği zaman dönmesi ile ün salmış birinin nasıl olupta Türk-İran ilişkilerinde olumlu bir hava bıraktığı ve herkes tarafından takdir edilen bir devlet adamı olarak sayıldığı, bizim açımızdan şimdilik bir muammadır,; Nadir Şah’tan sonra Afşar hanedanının diğer üyelerinin 1795 yılına kadarki siyasî faaliyetleri için bkz., Hadi Seyyid Hüseyinzade,; Afşariye; John R. Perry,; Nadir Şah’ın kişiliği üzerine, hiç Farsça kaynak kullanmadan! yapılan bir kişilik değerlendirmesi için bkz., Abdurrahman Ateş, 305 Richard W. Bulliet, 306 John R. Perry, ; T. M. Ricks,; Nadir Şah’ın türbesi Meşhed’tedir, İsmet Parmaksızoğlu,
333
SONUÇ Safevî Devleti 1501’de kurulduğunda; Şah İsmail, İran coğrafyasına uygun bir devlet modeli öngörmüştü. Bu modelde kendisi ve Safevî tarikatı ile kaynaşmış olan hanedan merkezde duruyordu. Daha önce İran’da mahalli beylikler tarafından temsil edilen Şiilik ise, İran coğrafyasının resmi mezhebi haline getirildi ve yayılması için çaba harcandı. Şah İsmail, İslâm geleneği ile kadim İran geleneğini birleştirmişti. Kendisi hem siyasî otoriteyi hem de dinî otoriteyi temsil ediyordu. Kendisi ve hanedanı, Safevî tarikatı sayesinde mistik bir karizmaya bürünmüştü. Kendisini ve hanedanı iktidar sahibi kabul etmeleri karşılığında devleti oluşturan unsurlar belli mali ve siyasî haklara sahip olmuşlardı. Safevî sisteminde şahın vekili, Kızılbaş reislerin arasından seçiliyor ve şehzadeler bir Kızılbaş reisin lalalığında eyaletlerde devlet tecrübesi kazanıyordu. Bu adet, Şah Abbas tarafından daha sonra kaldırılmıştı. Orta ve alt kademe bürokrasi, Tacik denen Fars kökenlilerin elinde iken, askerî sınıfı meydana getiren Kızılbaş reisleri, hem merkezdeki hem de eyaletlerdeki üst düzey görevleri ellerinde tutuyorlardı. Eyaletlerdeki gelirleri tasarruf eden Kızılbaş reisleri, savaş çıktığında orduya katılıyorlardı. Şah İsmail’in devleti, Osmanlı Devleti’nin merkeziyetçi iktidar yapısı ile karşılaştırılmayacak kadar esnekti. Zaten göçer bir iktisadi hayata yakın büyük bir kitleyi içinde barındıran İran toplumunun, sıkı bir merkeziyetçi iktidara ve sıkı mali denetime tabi olmasını sağlamak 16. yüzyılın başlarında çok zordu. Siyasî sözleşme bu esneklik üzerine kuruldu ve 16. yüzyılın son çeyreğine kadar da korundu. Sistem başarısını, çevresindeki Osmanlı Devleti, Babür Devleti ve Orta Asya Türk hanlıklarına karşı verdiği mücadelede ayakta kalarak kanıtlamıştı. Fakat 1578’de başlayan ve 1590’daki antlaşma ile sona eren Osmanlı-Safevî savaşları, Osmanlı sisteminin üstünlüğü ile sonuçlandı. Siyasî, askerî ve iktisadi açıdan merkeziyetçi bir savaş makinesine dönüşmüş olan Osmanlı sistemi karşısında hâlâ göçer geleneklerden beslenen siyasî ve askerî bir yapıya sahip Safevî sistemi çok ağır
338
bir darbe almıştı. Bu sistem ile Osmanlı sistemine karşı durmak mümkün gözükmüyordu. Bunu tespit eden ve harekete geçen I. Abbas oldu. I. Abbas, Safevî sistemini yeniden inşa etmeye başladı ve bu kez bunu yaparken, Şah İsmail gibi, çevresindeki unsurlar ile bir mutabakat aramadı. Safevî şahlığı, onun döneminde Osmanlı padişahlığı gibi, yani otoritesi sorgulanmayan ve iktidarını teorik bile olsa hiç kimse ile paylaşmayan bir yapı şeklinde inşa edildi. Ermenilerden, Çerkezlerden, Gürcülerden ve kendisine bağlı olan Türkmenlerden oluşan yeni bir gulam ordusu meydana getiren I. Abbas, ayrıca tüfekçi ve topçu birlikleri de kurdu. Bu birliklerin askerlerine , Osmanlı’da olduğu gibi kul, reislerine de kullar ağası deniyordu. I. Abbas, bu yeni birlikler sayesinde savaş çıktığında, savaşa katılmaları için Türkmen beylerine ve askerlerine bağımlı olmaktan kurtulduğu gibi savaşın sonunda elde ettiği siyasî ve ekonomik kazanımları da kimse ile paylaşmak zorunda kalmıyordu. Devletin gelirlerini arttırmak için, belli mali özerkliği olan ve genellikle Türkmen beylerinin yönetimindeki mülk topraklarını, geliri tamamen merkezi hazineye aktarılan hassa topraklarına çevirmeye başladı. Bu sayede hem düzenli maaş alan gulam birliklerinin mali ihtiyacı karşılanmış hem de Türkmen beylerinin siyasî ve malî nüfuzlarının kırılmasının önü açılmıştı. Böylece I. Abbas, Şah İsmail’in kurduğu düzeni restore etti, hatta tersyüz etmiş oldu. I. Abbas, siyasî ve mali güçlerini yitiren Türkmen beylerinin etkisinden kurtulurken, Lar, Lahican, Mazenderan, Gilan gibi bölgelerdeki yerel hanedanların hakimiyetlerine de son vererek Safevi şahlığının hakimiyet alanını genişletti. 1590 yılında başlayan süreç kısa sürede meyvelerini verdi ve Şah Abbas, 1590 yılında Ferhad Paşa Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne bıraktığı toprakları 17. Yüzyılın ilk çeyreği içinde geri aldığı gibi Bağdat’ı da uzun süre elinde tutmayı başardı. Ayrıca Babürlüleri ve Özbek hanlarını da aynı sistem sayesinde yendi. Fakat görünürde Safevî Şahlığını ve devletini güçlendirmiş gibi gözüken bu sistem, merkezi yönetimin ve Safevî hanedanının İran coğrafyası ile olan siyasî, mali ve askerî, ama hepsinden önemlisi duygusal bağını zayıflatmıştı. Safevî Devleti’nin 17. yüzyıldaki hikayesi, I. Abbas’ın
başlattığı bu büyük
“yeniden inşa” politikasının hikayesidir. Şah Abbas’tan sonra gelen Safevî şahları, bu
339
politikayı devam ettirdiler. 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan sonra Safevî Devleti, 1709’daki Afgan isyanına kadar, büyük bir askerî hareket gerektirecek herhangi bir ciddi siyasî problem yaşamadı. Bu durumu göz önüne alan Şah Abbas sonrası Safevî şahları, I. Abbas’ın kurduğu ve büyük malî külfeti olan gulam birliklerinin
sayısını
azaltırken,
hassa
topraklarını
mülk
toprakları
aleyhine
genişletmeye ve merkezi hazinenin gelirlerini arttırmaya devam ettiler. Bu süreç devam ederken, şahlık kurumunun kayıtsız şartsız otoritesini de korumaya çalıştılar. Safevî şahları artık, Şah İsmail dönemindeki gibi eşitler arasında birinci değil, tek birinci idi. Şah, iktidarını kimse ile paylaşmıyordu. Osmanlı’daki sultan-tebaa ilişkisine benzer bir model kurulmuştu. Şahlar bundan memnundu ancak aynı durum halk, özellikle kendilerini bir kenara itilmiş gibi hisseden Türkmen beyleri ve aşiretleri için geçerli değildi. 17. yüzyıl aynı zamanda, Safevî yüksek bürokrasisinin Farslaşma, merkezdeki askerî güçlerin de Gürcüleşme devri olarak kabul edilebilir. İtimadüddevle gibi devletin en yüksek bürokratik pozisyonuna artık Türkmen değil Acem kökenliler ile devşirmelikten yetişenler getirilir olmuştu. 17. yüzyılın sonlarından itibaren de Şahın muhafız alayında çok sayıda Gürcü asker bulunmaya başlamış, hatta bu muhafız alayının başına, mühtedi Gürcü beyleri bile tayin edilir olmuştu. Sarayın ve şahın dili her ne kadar Türkçe olsa da, sarayda ve yüksek bürokraside artık Türkmenlere daha az rastlanır olmuştu. Safevî Devleti’nin 17. yüzyılın sonlarındaki azameti yanıltıcıydı. Safevî sistemini destekleyen siyasî ve sosyal grupların sayısı azalmıştı. Deyim yerindeyse, Şah Abbas döneminde başlayan merkez ile çevre arasındaki yabancılaşma had safhaya varmıştı. Hanedanın, bir çekim merkezi olma gücü kaybolmuştu. Eyaletlerde bulunan ve ellerindeki malî imkanları her an kaybetme korkusuyla yaşayan beylerbeyleri, hanlar ve valiler için Safevî hanedanı, var olması için canlarını ortaya koymalarını gerektirecek bir hanedan değildi artık. Siyasî mutabakat bozulmuş; halk ve taşradaki ümera, merkez ile yaptıkları sözleşmeyi sessizce fesh etmişlerdi. Merkezin bu durumdan haberdar olması için 1722 yılını beklemek gerekecekti.
340
Şah Hüseyin 1694’de tahta çıktı;
fakat yönetim kısa süre sonra
sarayın,
bürokrasinin ve liderliğini Muhammed Bakır Meclisi’nin yaptığı ulemanın eline geçti. Şah Hüseyin, bu üç grubun arasında bir kukla olarak saltanatını sürdürdü. Merkezin, taşrada hakimiyeti zayıflamıştı. Hele sınır bölgelerinde bu hakimiyetin yalnızca adı kalmış gibiydi. Yol güvenliğinin zayıflaması ticari faaliyetleri aksatmış, bu da halkın refah seviyesinin düşmesine ve maliyenin gelirlerinin azalmasına yol açmıştı. Ulemanın, Sünnîleri sindirmeye ve Şiiliği kabul ettirmeye yönelik çabalarına Şah Hüseyin tarafından yeşil ışık yakılması, Safevî Devleti’ne bağlılıkları zaten eğreti olan Sünnî tebaanın bu bağlılıklarını iyice zayıflattı. Siyasî basiretini yitiren merkezi yönetim, Sünnî tebaanın devlete bağlılığını kuvvetlendirmek yerine sanki koparmak ister gibi davranıyordu. Aynı durum, ellerindeki mülk topraklar alınıp hassa toprağına eklenen yerel yöneticiler için de geçerliydi. Bu uygulama, yerel yöneticileri fakirliğe sürüklüyordu. Ne Sünnî Müslümanların ne de Şii halkın ve taşra yöneticilerinin, Safevî Devleti’nin varlığını devam ettirmesini desteklemek için bir nedenleri kalmıştı. Doğu sınırındaki Sünnî Afgan kabilelerinin Safevî Devleti’ne bağlılığı zayıftı ve isyan etmeleri veya Sünnî Babür Devleti’ne yanaşmaları bahaneye bakıyordu. Gurgin Han olayı bu bahaneyi Gılzaylara verdi ve Gılzaylar, liderleri Mir Üveys öncülüğünde Safevî Devleti’ni yıkılışa götürecek olaylar zincirini 1709 yılında başlattılar. Gılzaylar, üzerlerine gönderilen bütün Safevî ordularını yendiler ve Kandahar’da, adı konmamış bir bağımsızlığın sahibi oldular. Bu olayın duyulması, hiç şüphe yok ki Herat’taki Sünnî Abdalîlerle birlikte Dağıstan Sünnîlerini ve Bahreyn Araplarını da harekete geçmek için cesaretlendirdi. Dağıstan Sünnîleri, daha 1707’den itibaren seslerini yükseltmeye başlamıştı. Safevî Devleti’ne isteksiz ve zayıf şekilde arz ettikleri itaatleri kısa sürede isyana dönüştü ve 1712’de Şemahı’yı ele geçirdiler. Şah Hüseyin, bir yandan Kandahar ve Herat ile ilgilenirken diğer yandan Dağıstan Sünnîleri ile uğraşamayacağını gördüğü için Dağıstanlılarla 1714’de bir barış yaptı. Osmanlı Devleti de Avrupa politikasına yoğunlaştığı için Dağıstanlıların yardım talebine güçlü bir cevap verememişti. Dağıstanlılar yine Safevî Devleti’ne bağlanmıştı ama bu tamamen göstermelik bir durumdu. Aslında bu barış Dağıstanlıların cesaretini artırmaktan başka bir işe
341
yaramamıştı. Şah, kendisine tabi olması gereken bir toplulukla barış yapmak zorunda kalıyordu. Bunun manası son derece açıktı. Asıl sürpriz olan ise, 18 bin kişilik bir Gılzay ordusunun 1722’de Isfahan’ın kapılarına dayanması oldu. Neredeyse hiç mukavemet görmeden Isfahan önlerine gelen Gılzay reisi Mir Mahmud, Safevî ordusunu yendi ve Isfahan’ı kuşatma altına aldı. Kuşatmanın sürdüğü 8 ay boyunca Afgan ordusunun, Safevî hanları veya birlikleri tarafından, çok zayıf bir iki teşebbüs hariç, neredeyse hiç taciz edilmemesi aslında Safevî Devleti’ni meydana getiren unsurların, artık Safevî Devleti’nin varlığı ile ne kadar ilgilenmediklerini gösteren önemli bir delildir. İran coğrafyası, 8 ay boyunca Şah Hüseyin ve Safevî saltanatının can çekişmesini izlemiş, Şah Hüseyin de 1722 yılının Ekim ayında tacını Mir Mahmud’a teslim etmek zorunda kalmıştı. Karaya hapsolmuş Rusya’yı, denizlere ulaştırmaya kararlı olan I. Petro ise, daha 18. yüzyılın başlarından itibaren İran ile ilgilenmeye başlamıştı. Rusya’nın büyük devlet olmasını engelleyen
beş siyasî yapı vardı; Orta Asya Hanlıkları, Safevî Devleti,
Osmanlı Devleti, Polonya ve İsveç. I. Petro tarafından çizilen ve halefleri tarafından I. Dünya savaşına kadar takip edilen politika, bu blokların parçalanması ya da bir şekilde ele geçirilmesiydi. I. Petro, kendi döneminde İsveç’i dize getirip Rusya’yı Baltık Denizi’ne çıkarmıştı. Daha sonra 1696’da Karadeniz’e yaptığı hamle, Osmanlı Devleti tarafından 1711’de Prut Seferi sonucunda geri püskürtüldü. Prut’tan sonra I. Petro, ağırlığını Orta Asya ve Safevî Devleti’ne verdi. Safevîlerin içinde bulunduğu durum, 1722’de I. Petro’ya aradığı fırsatı verdi. I. Petro, Isfahan Afgan kuşatması altındayken Hazar Denizi’nin batı kıyılarındaki Safevî topraklarını ele geçirdi ve Rusya tarihinde ilk kez Kafkaslara ayak bastı. Osmanlı Devleti, İran coğrafyasında olan biteni yakından takip ediyordu. Rusya faktörü olmasa büyük olasılıkla Osmanlı Devleti, İran coğrafyasına ilişkin kadim tecrübesine dayanarak Safevî meselesine askerî olarak müdahil olmayacaktı. Sünnî Dağıstanlıların yardım talepleri ya da sınır valilerinin askerî bir hareket için ısrarlı talepleri sonucu değiştirmeyecekti. Fakat Rusya’nın Hazar Denizi kıyılarında ilerlemesi ve Kafkaslara sarkması Osmanlı Devleti’nin kabul edemeyeceği büyüklükte
bir
jeopolitik tehditti.
342
Mir Mahmud, Ekim 1722’de Isfahan’da İran tahtına çıktı. Kuşatma esnasında Isfahan’dan çıkarılmış olan Şehzade Tahmasb da Kazvin’de tahta çıkmıştı. Rusya Kafkaslara inmişti ve Hazar Denizi kıyılarında ilerlemeye çalışıyordu. Dağıstan Sünnîleri ise Eylül 1722’de Osmanlı Devleti’ne tabi olmak için İstanbul’a elçilerini göndermişlerdi. Tablo karışık gibi duruyordu ama Bâbıâlinin planı ve amacı çok netti. Rusya’yı dizginlemek ve bir tehdit oluştuğunda Osmanlı-Safevî sınırının güvenliğini sağlamak. Bâbıâli, bir yandan
1722 yılının Ekim ayında gönderdiği elçi ile Rusya’yı
diplomatik yollarla durdurmaya çalışırken bir yandan da 1723 yılının Haziran ayında kuvvetlerini Gürcistan’a sokarak Rusya’nın daha fazla ilerlemesini engelledi. Ardından, Prut’ta aldığı ağır yenilgiyi unutamadığı için hâlâ Osmanlı ordularının karşısına çıkmaktan çekinen I. Petro’nun bu korkusunu kullanan Bâbıâli, 1724 yılında Rusya ile bir antlaşma imzaladı ve her iki ülkenin Safevî topraklarındaki nüfuz bölgeleri belirlendi. İlk etapta Osmanlı diplomasisinin başarısı gibi duran bu antlaşma, aslında Kafkas coğrafyasının kaderini derinden etkileyen ve sonuçları bugüne kadar devam edegelen bir siyasî basiretsizlik örneği idi. Osmanlı Devleti bu antlaşma ile, Rusya’nın Kafkaslarda hak sahibi olduğunu tasdik etmiş ve Rusya’nın, Osmanlı Devleti ile Hazar Denizi arasına bir hançer gibi girmesini kabul etmişti. Osmanlı Devleti, Hazar’a veda etmişti. Bâbıâli, Rusya ile yaptığı bu antlaşmadan sonra, Afgan hakimiyeti altındaki topraklarla Osmanlı sınırı arasındaki sahipsiz Safevî topraklarına saldırdı ve kısa sürede bütün amaçlarına ulaştı. Gence, Revan, Nahçivan, Urumiye, Tebriz, Erdebil, Kirmanşahan, Hemedan gibi Safevî kentleri ele geçirildi. İran cephesini açarken Bâbıâlinin temel hedefi Rusya’nın durdurulmasıydı ve bu kısa sürede başarılmıştı. Cepheyi genişletmenin stratejik olarak bir anlamı yoktu. Fakat yeni vergi kaynakları vaat eden sahipsiz Safevî topraklarının Osmanlı sınır valilerinin iştahını kabartması; Dağıstan Sünnîlerine yardım edilmesini Rafızîlerin cezalandırılması adı altında bir tür cadı avına dönüştüren ulemanın telkin ve tahrikleri; Pasarofça ile kaybedilen toprak ve prestij kaybını kolay bir zaferler zinciri ile telafi edebileceğine inanan III. Ahmed’in beklentileri, makul olan İran harekatının yönünü bir toprak kazanma çılgınlığına dönüştürmüştü.
343
Nitekim ilk etapta, Afganlılarla bazı sürtüşmelere rağmen Bâbıâli, Safevî topraklarındaki kazanımlarını Mir Mahmud’un halefi Eşref Şah’a da kabul ettirdi. 1727 yılına gelindiğinde manzara kesinlikle Osmanlı Devleti’nin lehine gözüküyordu. Kanuni Sultan Süleyman ya da IV. Murad döneminde bile ulaşılamayan sınırlara ulaşılmıştı. Şairler, yapılan fetihleri öven şiirler yazarak III. Ahmed ile yetenekli sadrazamı ve damadı İbrahim Paşa’yı yere göğe sığdıramıyorlardı. Oysa Bâbıâlinin zafer kutlaması yapması için vakit biraz erkendi. Çünkü bu başarılar elde edilirken, Osmanlı orduları hiçbir Safevî ordusu ile ciddi bir mücadeleye girmemişti. Safevî Devleti’nin batı sınırı boyunca elde edilen fütühat, herhangi bir Safevî askerî potansiyeli yok edilerek elde edilmemişti. Osmanlı Devleti, Afganlılarla 1727 yılında yapılan antlaşmadan sonra, Nadir ve Şehzade Tahmasb’ın Eşref
Şah ile mücadelesini yakından takip etmedi. iki sene
boyunca, Safevî topraklarının tahriri, aşiretlerin eşkıyalıkları ve Osmanlı mali sistemine adapte edilmeleri ile ilgilendi. Bâbıâlinin bu esnada, Eşref Şah ile işbirliği yapıp NadirŞehzade Tahmasb ikilisine karşı mücadele eden Afganlılarla birlikte hareket etmemesi, en hafif deyimle siyasî körlükle açıklanabilir. Nadir-Şehzade Tahmasb, Horasan’da kısa sürede büyük bir ordu toplayarak Eşref Şah üzerine yürüdüler ve üç savaşın sonunda Isfahan’daki Afgan yönetimi yıkıldı. Şehzade Tahmasb, 1729 yılının sonlarında Isfahan’da atalarının tahtına çıktı. Safevî Devleti yeniden kuruldu. Ve kurulur kurulmaz Osmanlı Devleti’nin elindeki Safevî topraklarını geri almak için harekete geçti. Nadir, iki ay gibi kısa bir sürede, Osmanlı kuvvetlerinin elindeki bütün Irak-ı Acem topraklarını, hem de ciddi bir direniş ile karşılaşmadan Temmuz-Ağustos 1730’da geri aldı. Panik halindeki Osmanlı kuvvetleri ve yöneticileri, pozisyonlarını korumak için ciddi bir direniş göstermeden Bağdat’a doğru çekilmişlerdi. Aynı durum Tebriz’de de yaşandı. Ne Bâbıâli bu kadar ağır bir hezimet bekliyordu, ne de Nadir Osmanlı kuvvetlerini bu kadar kısa sürede Safevî topraklarından çıkarmayı umuyordu. Tam bu sırada, her iki devlet de dahili problemlerle karşı karşıya kaldı. III. Ahmed ile sadrazamı İbrahim Paşa’nın yönetimine karşı duyulan hoşnutsuzluk, İran cephesinde yaşanan büyük bozgun ile birlikte iyice su yüzüne çıkmıştı. Padişahın sefere çıkmak için Üsküdar’a geçmesi bile bu hoşnutsuzluğu azaltmamıştı. Patrona İhtilali ile III.
344
Ahmed tahtını, İbrahim Paşa da hayatını kaybetti. Nadir ise, Herat Abdalîlerinin isyanı nedeniyle, Tebriz’den sonra Revan ve Gence üzerine yürüme planını ertelemek zorunda kalmış, Horasan’a hareket etmişti. Osmanlı tahtının yeni sahibi I. Mahmud ilk aşamada İran cephesi ile ilgilenemedi. Ancak Patrona ve arkadaşlarını bertaraf ettikten sonra dikkatini doğu cephesine çevirebildi. Aslında I. Mahmud, Safevî Devleti ile devam etmekte olan savaşa taraftar değildi,
fakat tahta çıktığında bu savaşı kucağında bulmuştu. Bu savaşın devam
ettirilmesinde göstereceği isteksizlik ve başarısızlığın kendisini , amcası III. Ahmed’in uğradığı sona sürükleyeceğini tahmin ettiği için istemediği halde savaşa bütün gücü ile sarıldı. Ya başarılı olacaktı ya da vuruşarak yenilecekti. Ama muhaliflerine, savaşı kazanmak için yeterince çalışmadığı izlenimini vermeyecekti. Nadir’in başarılarının gölgesinde kalan ve bu durumun ileride tasfiyesine yol açabileceğini hesaplayan II. Tahmasb, tahtı hak ettiğini göstermek için, hâlâ Osmanlı kuvvetlerinin elinde olan Revan’ı almak maksadıyla 1730 yılının sonlarında harekete geçti. II. Tahmasb’ın bu saldırısına bütün gücü ile karşılık veren Osmanlı kuvvetleri, II. Tahmasb’ı yendikleri gibi Tebriz, Kirmanşahan ve Hemedan’ı 1731 yılı içinde geri aldılar ve II. Tahmasb da daha fazla toprak kaybetmemek için bu durumu tasdik eden bir antlaşma yapmayı kabul etti. 1732 yılı Safevî Devleti için dönüm noktası oldu. Osmanlı Devleti ile antlaşma yapılmasını kabul etmeyen Nadir, antlaşmayı tasdik etmekte ısrar eden II. Tahmasb’ı tahttan indirdi ve yerine, Tahmasb’ın henüz bebek olan oğlu Abbas’ı , III. Abbas ünvanı ile Safevî tahtına çıkardı. Kendisi saltanat vekili olmuştu. Ama artık herkes, gerçek şahın kim olduğunu biliyordu. II. Tahmasb’ın tasfiyesi Osmanlı Devleti için de bir dönüm noktası oldu. Artık karşılarında yeteneksiz ve kararsız bir şah değil, savaşmaktan başka bir şey bilmeyen kararlı bir komutan vardı ve istediğini almadan da durmaya niyeti yoktu. Nadir, kısa sürede Osmanlı kuvvetlerini Hemedan ve Kirmanşahan’dan çıkardı ve savaşı Osmanlı topraklarına taşıyarak 1733 yılında Bağdat’ı kuşattı. Her ne kadar burada, 1733 yılının Temmuz ayında Topal Osman Paşa’ya karşı ağır bir mağlubiyet aldıysa da bunu 4 ay sonra telafi etti. Şiraz’da patlak veren isyan nedeniyle İran’a geri dönmek zorunda kalan Nadir, 1734’de önce Dağıstan seferine çıktı. Ardından Gence’yi kuşattı ve Köprülüzade
345
Abdullah Paşa’yı Haziran 1735’de mağlup etti. Bu mağlubiyetten sonra Revan, Gence ve Tiflis Osmanlı kuvvetlerince tahliye edildi. Rusya ile yapılan 1735 Gence Antlaşması ile de Rusya’nın elindeki bütün Safevî toprakları geri alındı. Nadir çok kısa sürede iki büyük askerî ve
siyasî güce kendini kabul ettirmiş ve Safevî toprak
bütünlüğünü tekrar sağlamıştı. Ne isterse yapabilecek konumdaydı. 1736’da Mugan’da Safevî Devleti’ne son verdi ve İran tahtına çıktı. Kadim topraklara artık yeni bir hanedan hükmedecekti. Aslında Osmanlı Devleti’nin 1723 yılında başlayan İran macerası, 1735 yılının sonbahar aylarında sona ermişti. Osmanlı Devleti’nin Safevî toprakları ile ilgili herhangi bir iddiası kalmamıştı. Yeniden, Kasr-ı Şirin antlaşmasındaki sınırlar üzerinden bir barış yapmaya hazırdı. Fakat büyük bir pürüz çıktı. Nadir Şah’ın Caferilik politikası, yeni devletin ve hanedanın meşruiyeti ile ilgili probleme çare bulmaya yönelik bir teşebbüstü. Nadir Şah, askerî başarılarının İran coğrafyasının kendisini desteklemesi için yeterli sebebi oluşturmayacağını biliyordu. İran coğrafyası ile arasında, Safevî şahlarının bu coğrafya ile aralarında kurdukları mistik liderlik gibi güçlü bir bağa ihtiyacı vardı. Nadir Şah, kendini askerî başarılarla var eden biri idi ve başka bir yeteneği yoktu. Zafer kazandığı sürece iktidarını koruyabilirdi. Bunun için de İran halkının kendisini, asker temin ederek ve vergi ödeyerek sürekli desteklemesine ihtiyacı vardı. İran halkının bu çarka gönüllü olarak katılması için de bir sebep lazımdı. Nadir Şah kendini, İran halkının hayat tarzını temsil eden Caferiliği var etmeye ve Sünnî Osmanlı Devleti’ne bunu kabul ettirmeye çalışan biri olarak lanse etmeye çalıştı ve Caferiliği bunun için siyasî bir araç olarak kullandı. Aslında İran halkının, Caferiliğin Osmanlı Devleti tarafından tasdik edilmesine ihtiyacı yoktu. Nadir Şah’ın da buna ihtiyacı yoktu ama bunun bir problem olarak var olmasına ihtiyacı vardı.
Çark basitti. Nadir Şah, şanlı başarılarına yeni halkalar ekleyecek,
ordusundaki askerler savaş ganimetlerinden faydalanmaya devam edebilmek için Nadir Şah’ın peşinden gidecek, İran halkı da Caferilik için mücadele eden Nadir Şah ve ordusunu finanse etmeyi sürdürecekti. Nadir Şah, bu düşüncesi ile Hindistan seferinden dönüşte önce, bir türlü itaat altına alamadığı Dağıstan üzerine yürüdü ama bu kez hezimet olarak tanımlanabilecek bir sonuç ile karşılaştı ve geri dönmek zorunda kaldı. Başarısız Dağıstan seferi, hem asker
346
hem de para kaybına yol açmıştı. Ayrıca Nadir’in prestiji de zedelenmişti. Hep kolay ve ganimeti bol bir sefere ihtiyaç duyduğunda yaptığı gibi yine Osmanlı topraklarına yöneldi ve 1743 yılının Eylül ayında Musul’u kuşattı. Fakat Musul kalesi, hiç beklemediği bir direniş gösterdi. Kuşatmayı kaldırdıktan sonra Necef’te Aralık 1743’de ünlü toplantısını düzenledi ve Necef’e toplanan büyük bir Şiî ulema grubu, Caferiliğin hak bir mezhep olarak kabul edilmesi gerektiğini ilan etti. Caferilik haktı ve Caferiliğin hak olduğunu Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmeye çalışan Nadir Şah da haklı idi. Nadir Şah’ın bu toplantıyı düzenlemekten amacının da, kendisine desteği azalan askerin ve İran halkının gönlünü kazanmaya yönelik olduğu açıktı. Çünkü toplantının sonuç bildirisini Osmanlı Devleti’ne gönderme ihtiyacı bile hissetmemişti. Musul kuşatmasının başarısızlığını silmek üzere bu kez 1744 yılında Kars kalesini kuşattı ama yine başarısız oldu. Üzerine gelen Osmanlı ordusunu, ordunun komutanı Yeğen Mehmed Paşa’nın ani ölümü üzerine şans eseri yendiyse de artık ne Nadir Şah’ın, ne askerinin ne de İran halkının bu savaşı sürdürecek ve finanse edecek mali ya da moral gücü kalmadığı için barışa yanaşmak zorunda kaldı. Yapılan görüşmeler sonunda 1746 yılında Kerden Barışı yapıldı ve 1723’ten beri aralıklarla devam eden savaş haline son verildi. Osmanlı Devleti, 1723-1746 yılları arasındaki mücadelenin ardından, 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması’nın, İran coğrafyası ile Osmanlı toprakları arasındaki sınırı yalnızca siyasî değil; dinî, ekonomik ve demografik açıdan da belirlediğini bir kez daha görmüş oldu. Fakat bunu öğrenmenin maliyeti, Osmanlı Devleti için yüksek olmuştu. Özellikle Osmanlı maliyesi, savaşı her ne kadar bir şekilde finanse etmeyi başardıysa da, sıkıntılı zamanlar geçirirken; vergi mükellefleri ve özellikle Anadolu şehirleri ve ahalisi bu finansmanı sağlamak uğruna ciddi fedakarlıkta bulunmak zorunda kaldı. Irakı Arab’ın ve el-Cezire’nin İran orduları tarafından bu kadar kolay ve sık sık işgal edilmesi ise, bölgedeki Arap toplumunun ve önderlerinin Osmanlı Devleti’nin gücü konusunda belki de ilk kez şüphe duymasına yol açtı. Nadir Şah, her ne kadar İran’ın toprak bütünlüğünü Safevî Devleti dönemindeki gibi yeniden sağlamış olsa da, İran halkının desteğini ancak şiddet ve tehdit sayesinde elde edebilmişti ve katlinden hemen sonra İran coğrafyası 1796 yılına kadar siyasî çalkantılarla sarsıldı. Nadir Şah, İran’ın aradığı askerî liderdi ama İran’ın alışık olduğu
347
siyasî sistemi kuramamıştı. Safevî döneminin gevşek idari ve mali modeli yerine son derece merkeziyetçi bir düzen kuran Nadir Şah, kısa sürede nefret edilen ve bertaraf edilmesi dört gözle beklenen bir lider konumuna gelmişti. Ölümünden sonra ailesinin neredeyse bütün fertlerinin öldürülmesi, ve akrabası olan Adil Şah ile İbrahim Şah’ın kısa sürede ortadan kaldırılmaları; Nadir Şah’tan, ailesinden ve getirdiği sistemden ne kadar nefret edildiğini göstermektedir. İran’ın toprak bütünlüğünü yeniden kuran Nadir Şah, bunun bedelini halka çok ağır ödetmiş, özellikle malî ve ekonomik açıdan İran iflasın eşiğine gelmişti. Osmanlı Devleti’nin 1723-1746 yılları arasında verdiği mücadelenin ve Nadir’in siyasî faaliyetlerinin dünya tarihi açısından etkileri ise şöyle sıralanabilir: 1- Nadir Şah’ın 1738-1740 yılları arasında gerçekleştirdiği Hindistan seferi, Babürlü Devleti’nin Hindistan’daki siyasî ve ekonomik gücüne çok ağır bir darbe vurmuş, bu darbeden sonra Babürlü Devleti bir daha eski gücüne kavuşamamıştı. Nadir Şah, Babürlü Devleti’ne indirdiği bu darbe ile İngilizlerin Hindistan’a yerleşmesinin önünü açmıştı. 2-Nadir Şah, Osmanlı Devleti ile 1736’dan sonra da savaşmaya devam ederek, Rusya’nın Kafkaslarda ve Balkanlarda ilerlemesinin önündeki en büyük engeli teşkil eden Osmanlı Devleti’nin askerî ve malî gücünü zayıflatarak Rusya’nın politikalarına farkında olmadan katkıda bulunmuştu. 3-Nadir Şah, her ne kadar ne Musul’u ne de Bağdat’ı ele geçirememiş olsa da, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu ve Basra körfezindeki nüfuzunun zayıflamasına yol açmıştı. Yine bu da, İngilizlerin ileride Basra körfezinde, özellikle ticari hegomonya kurmasının önünü açan bir gelişme olmuştu.
348
BİBLİYOGRAFYA I. Arşiv Kaynakları a) Başbakanlık Osmanlı Arşivi Âli Emirî, IV. Murad Nr. 767. Büyük Ruznamçe Kalemi Nr. 20690. İbnülemin Hariciye Nr. 18, 205, 407. Kamil Kepeci Nr. 1936; 2580; 2582; 2583. Maliyeden Müdevver Defterler Nr. 235; 1332; 3443; 4326; 4347; 4715; 14357. Mühimme Defterleri Nr. 80; 81, 82, 87; 88. Mühimme Zeyli Defterleri Nr. 9. Nâme-i Hümayun Defterleri Nr. 7. Rusya Federasyonu Arşivlerindeki Osmanlı Evrakı Nr. 1/2. Tahrir Defterleri Nr. 1028 b) Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Nr. D. 2008; D. 2010; E. 1815; E. 2908; E. 3420; E. 3640; E. 5222/32; E. 6523; E. 6952; E. 7039/34; E. 7039/37; E. 7039/41; E. 9038.
II. Yayınlanmış Arşiv Belgeleri 85 Numaralı Mühimme Defteri, (1040/1630-1631), Tıpkıbasım, Ankara 2001. A Chronicle of the Carmelites in Persia and the Papal Mission of the XVIIth and XVIIIth centuries, I-II, London 1939. Bayır, Önder; IV. Murad'ın Hatt-ı Hümayunları, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1994. Bacque-Grammont, Jean-Louis; “Études Turco-Safavides, I. Notes sur le Blocus du Commerce Iranien par Selim Ier”, Turcica, VI, (1975), s. 68-88. ; “Études Turco-Safavides, III. Notes et Documents sur la Révolte de Sâh Velî b. Seyh Celâl”, AO, VII, (1982), s. 5-69. Calendar of State Papers, East Indies, China and Japan, 1513–1616, Volume II, (edt. W. Noel Sainsbury), London 1862. Calendar of State Papers, East Indies, China and Japan, 1617–1621, Volume III, (edt. W. Noel Sainsbury), London 1870. Calendar of State Papers, East Indies, China and Japan, 1625–1629, Volume VI, (edt. W. Noel Sainsbury), Vaduz 1964. Calendar of State Papers, East Indies, East India and Persia, 1630–1634, Volume VIII, (edt. W. Noel Sainsbury), Vaduz 1964. Calendar of State Papers, Relating to English Affairs in the Archives of Venice, 1607–1610, Volume XI, (edt. Horatio F. Brown), London 1904. Calendar of State Papers, Relating to English Affairs in the Archives of Venice, 1615–1617, Volume XIV, (edt. Allen B. Hinds), London 1908. Calendar of State Papers, Relating to English Affairs in the Archives of Venice, 1617–1619, Volume VX, (edt. Allen B. Hinds), London 1909. Calendar of State Papers, Relating to English Affairs in the Archives of Venice, 1625–1626, Volume XIX, (edt. Allen B. Hinds), London 1913. Calendar of State Papers, Relating to English Affairs in the Archives of Venice, 1628–1629, Volume XXI, (edt. Allen B. Hinds), London 1916.
Calendar of State Papers, Relating to English Affairs in the Archives of Venice, 1632–1636, Volume XXIII, (edt. Allen B. Hinds), London 1921. East India Company's Records: Letters Received by the East India Company from its Servants in the East, II, (edt. William Foster), London 1897. East India Company's Records: Letters Received by the East India Company from its Servants in the East, VI, (edt. William Foster), London 1902. Osmanlılar'da Divan, Bürokrasi, Ahkâm: II. Bâyezid Dönemine Aid 906/1501 Tarihli Ahkâm Defteri, (Haz. İlhan Şahın-Feridun Emecen), İstanbul 1994. Özkan, Nevin; Modena Devlet Arşivi'ndeki Osmanlı Devleti'ne İlişkin Belgeler (1485–1791), (Tıpkıbasım-Çeviri-Değerlendirme), Ankara 2004. Römer, Claudia; “Die Osmanische Belagerung Bagdads 1034–35/1625–26”, Der Islam, 66, (1989), s. 119-136. Sahillioğlu, Halil; “Dördüncü Murad'ın Bağdat Seferi Menzilnamesi (Bağdat Seferi Harp Jurnalı)”, Belgeler, II/3-4, (1965), s. 1-35. Şahin, İlhan; “1638 Bağdad Seferinde Zahire Nakline Memûr Edilen Yeni-il ve Halep Türkmenleri”, TD, nr. 33, (Mart 1980 / 1981), s. 227-236. Tadhkırat al-Mulūk, A Manual of Safavid Administration, (Translated and expained by V. Minorsky), London-Cambridge 1980. The Negotiations Sir Thomas Roe in his Embassy to the Ottoman Porte, from the Year 1621 to 1628, London 1740. III. Kaynak Eserler a) Belge Koleksiyonları Edirneli Ali Çelebi, Münâcât, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Kitaplığı, nr. 5317. Feridun Ahmed Bey; Münşe‘atü's-selâtîn, I-II, İstanbul 1294. İbrahim Çelebi Cevrî; Düstûrü'l-inşâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Kitaplığı, nr. 4304.
Muâhedât Mecmuası, II, İstanbul 1294. Münşe‘ât, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Kitaplığı, nr. 3384. Nevai, Abdü'l-hüseyn; Şah ‘Abbas: Mecmû‘a-i Esnâd ve Mükâtabât-ı Târihî Hemrâh bâ-Yâddâşthâ-i Tafsîli, III, Tahran ty. Sarı Abdullah Efendi; Cevheretü'l-bidâye ve Dürretü'n-nihâye, İstanbul Üniversitesi Türkçe Yazmalar Kısmı, nr. 1252. ; Düstûrü'l-inşâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Kitaplığı, nr. 3332. Sefer Hazırlıkları Hakkında IV. Murad'a Arzlar, Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Kitaplığı, nr. 1608/7, 43a-46a. b) Menzilnameler Dördüncü Murad'ın 1044 Revan Seferi Menzilnamesi, Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Kitaplığı, nr. 1608/5, 30b-35a (Nezihi Aykut, “IV. Murad'ın Revan Seferi Menzilnâmesi”, TD, XXXIV, (1984), s. 183-246). Dördüncü Murad'ın 1047 Bağdad Seferi Menzilnamesi, Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli Kitaplığı, nr. 1608/6, 35a-42b. c) Osmanlı Tarihleri Abdurrahman Hibrî Efendi; Defter-i Ahbâr, Bâyezid Devlet Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi Kitaplığı, nr. 2418 (Muhittin Aykun, Abdurrahman Hibrî Efendi, Defter-i Ahbâr (Transkripsiyon ve Değerlendirme), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2004). Ahmed b. Hemdem Süheyli; Târih-i Şâhî, Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih Kitaplığı, nr. 4356. Âşıkpaşaoğlu Ahmed Âşıkî; Tevârîh-i Âl-i Osman, Osmanlı Tarihleri içinde, (Haz. Çiftçioğlu Nihal Atsız), İstanbul 1947. Avnî, Târîh-i Feth-i Kal‘a-i Bagdâd an Yed-i Sultân Murâd, Bursa İnebey Yazma Eserler Kütüphanesi, Orhan Camii Koleksiyonu, nr. 550/7, 24b-25a.
Bostanzade
Yahya
Efendi;
Tarihçe-i
Vaka-i
Genç
Osman,
Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Kitaplığı, nr. 611. Derviş Dede Ahmed Efendi Müneccimbaşı; Sahâifü'l-ahbâr fi vekâyi‘i'l-a‘sâr, III, İstanbul 1285. Gânizâde Nadirî; Gâzânâme-i Halil Paşa, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Kitaplığı, nr. 2139. Hacı Halife Mustafa b. Abdullah «Kâtip Çelebi»; Fezleke-i Kâtip Çelebi, I-II, İstanbul 1286. Hammer-Purgstall, Joseph von; Devlet-i Osmaniye Tarihi, VIII-IX, (terc. Mehmed Ata), İstanbul 1333. Hasan Bey-zâde Ahmed Paşa; Hasan Bey-zâde Târîhi, Metin ve İndeks (1003– 1045/1595–1635), III, (Haz. Şevki Nezihi Aykut), Ankara 2004. ; Telhis-i Tâcü’t-tevârih, Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Kitaplığı, nr. 3134. İbrahim Peçevî; Târih-i Peçevî, I-II, İstanbul 1283. Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Zafernâme, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Kitaplığı, nr. 2086 (Nermin Yıldırım, Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Efendi'nin Zafernâme Adlı Eseri (Tarihçe-i Feth-i Revan ve Bağdad) Tahlil ve Metin, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2005; Ömer Kucak, Zafernâme (Tarihçe-i Feth-i Revan ve Bağdad), Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyonkarahisar 2007). ; Ravzatü'l-ebrâr, Kahire 1248. Kırımî el-Hac Abdülgaffar, ‘Umdetü't-tevârih, İstanbul 1343 Mehmed b. Mehmed er-Rûmî (Edirneli)'nin Nuhbetü't-tevârih ve'l-ahbâr'ı ve Târîh-i âl-i Osman'ı (Metinleri, Tahlilleri), (Haz. Abdurrahman Sağırlı), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000.
Mehmed Halife; Târih-i Gılmânî, İstanbul 1340. Mustafa b. Molla Rıdvan el-Bağdadî; Târih-i Fetihnâme-i Bağdad, Süleymaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye Kitaplığı, nr. 3140/2. Mustafa Sâfî'nin Zübdetü't-tevârîh'i, II, (Haz. İbrahim Hakkı Çuhadar), Ankara 2003. Mülhimî İbrahim Efendi, Şehinşahnâme, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Kitaplığı, nr. 1418. Naîmâ Mustafa Efendi; Târih-i Na‘îmâ (Ravzatü'l-Hüseyn fî Hulâsati Ahbâri'lHâfikayn), II, (Haz. Mehmet İpşirli), Ankara 2007. Nazmî-zâde Murteza'nın Gülşen-i Hulefâ'sının Tenkitli Transkripsiyonu, (Haz. Mehmet Karataş), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2001. Nuri Ziyaeddin İbrahim, Fetihnâme-i Bağdad, Österreichische Nationalbibliothek, nr. 1054. Oruç Beğ Tarihi (Osmanlı Tarihi - 1288–1502), (Haz. Necdet Öztürk), İstanbul 2007. Revan Seferi Ruznâmesi, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Bağdat Kitaplığı, nr. 405 (Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd'ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, Ankara 1999; A. Süheyl Ünver, “Dördüncü Sultan Murad'ın Revan Seferi Kronolojisi”, Belleten, XVI/64, (Ekim 1952), s. 547-576). Sıdkî Paşa, Gazavât-ı Sultân Murâd-ı Râbi‘, Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye Kitaplığı, nr. 1103 (Gazavât-ı Sultân Murâd-ı Râbi‘ (IV. Murâd'ın Revan Seferi, (Haz. Mehmet Arslan), İstanbul 2006). Solak Hüseyin Tugî; Vaka-i Sultan Osman, Bâyezid Devlet Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi Kitaplığı, nr. 1963. Solakzâde Mehmed Hemdemî; Târih-i Solakzâde, İstanbul 1297. Topçular Kâtibi ‘Abdülkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi (Metin ve Tahlil), I-II, (Yay. Haz. Ziya Yılmazer), Ankara 2003.
Vecihî Hasan Efendi, Târih-i Vecihî, Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye Kitaplığı, nr. 917. c) Safevi Tarihleri İskender Beğ Türkmen, Târih-i Âlem-ârâ-yı Abbâsî, I-II, (neşr. İrec Afşar), Tahran 1382 hş. İskender Beğ Türkmen ve Muhammed Yusuf Müverrih, Zeyl-i Târih-i Âlem-ârâ-yı ‘Abbâsî, (neşr. Süheyli Hansari), Tahran 1317 hş. Kadı Ahmed-i Kumî, Hülâsatü't-tevârîh, (Translated and edited by Hans Müller as Die Chronik Hulāsat at-tawārīh des Qāzī Ahmad Qumī: Der Abschnitt über Schah ‘Abbās I, Wiesbaden 1964. Kemal b. Celal Müneccim, Târîhçe, Süleymaniye Kütüphanesi, Atıf Efendi Kitaplığı, nr. 1861. Mirza Bey Cünâbadî, Ravzatü's-safeviyye, (neşr. Gulam Rıza Tabatabaî Mecid), Tahran 1378 hş. Muhammed Masum bin Hacegi-i Isfahanî, Hülâsatü's-siyer, Târih-i Rüzgâr-ı Şah Safi-i Safevî, Tahran 1358 hş. Şah Tahmasb-ı Safevî, Tezkire, (çev. Hicabi Kırlangıç), İstanbul 2001. d) Ermeni Kaynakları The Chronicle of Deacon Zak‘aria of K‘anak‘er (Zak‘areay Sarkawagi Patmagrut‘iwn), (translation and commentary by George A. Bournoutian), Costa Mesa, California 2004. IV. Hatıra ve Seyahatnameler Don Juan of Persia, A Shi‘ah Catholic, 1560–1604, (edt. G. La Strange), LondonNew York 1926. Early Voyages and Travels to Russia and Persia by Anthony Jenkinson and Other Englishmen, with Some Account of the First İntercourse of the English with Russia and Central Asia by Way of the Caspian Sea, I-II, (edt. E. Delmar Morgan and C.H. Coote), New York ty.
Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, I. Kitap, (Haz. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1996. , II. Kitap, (Haz. Zekeriya Kurşun vd.), İstanbul 2006. , Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi; IV. Kitap, (Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman), İstanbul 2001. Jean Baptiste Tavernier, Tavernier Seyahatnamesi, (edt. Stefanos Yerasimos; çev. Teoman Tunçdoğan), İstanbul 2006. , The Six Voyages of Jean Baptiste Tavernier, Baron of Aubonne through Turky into Persia and the East-Indies for the space of Forty Years, London 1678. Letters from George Lord Carew to Sir Thomas Roe, Ambassador to the Court of the Great Mogul, 1615–1617, (edt. John Maclean, F.S.A.), London 1860. Monsieur de Thevenot, The Travels of Monsieur de Thevenot into the Levant, I, (Edt. Fuat Sezgin), Frankfurt 1995. Pietro della Valle, Viaggi di Pietro della Valle il Pellegrino, I, (edt. Mario Schipano is by G. Gancia), Brighton 1843 (Farsçası için bkz. Sefernâme-i Piyetro della Valle, I-II, (çev. Mahmud Bihfiruzi), Tahran 1380). Sir Antony Sherley his Relation of his Travels into Persia, London 1613. The Embassy of Sir Thomas Roe to the Court of the Great Mogul, 1615–1619, I-II, (edt. William Foster), London 1926. The Three Brothers; The Travels and Adventures of Sir Antony, Sir Robert & Sir Thomas Sherley, in Persia, Russia, Turkey, Spain erc. with Portraits, London 1825. V. Araştırma ve İnceleme Eserleri Afyoncu, Erhan; Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, İstanbul 2007. Ahmedov, Shahı; Azerbaycan'da Şiîliğin Yayılma Süreci, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2005.
Aka, İsmail; “X. Yüzyıldan XX. Yüzyıla Kadar Şiîlik”, Milletlerarası Tarihte ve Günümüzde Şiîlik Sempozyumu, 13–15 Şubat 1993, İstanbul 1993, s. 69120. ; “Güzide-i Esnâd-i Siyasî-i İran ve Osmanî: Devre-i Kacariye cild-i evvel (İran ve Osmanlı Siyasî Belgelerinden Seçmeler: Kacarlar Devri), I. Cild, (1211–1270 / 1796–1854); cild-i dovvom, II. Cild, (1271–1313 / 1854– 1895)”, Belleten, LXV/243, (Ağustos 2001), s. 713-737. Akdağ, Mustafa; Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celalî İsyanları, İstanbul 1995. Akyol, Taha; Osmanlı'da ve İran'da Mezhep ve Devlet, İstanbul 1999. Allen, W.E.D.; Problems of Turkish Power in the Sixteenth Century, London 1963. Allouche, Adel; Osmanlı-Safevi İlişkileri, Kökenleri ve Gelişimi, (çev. Ahmet Emin Dağ), İstanbul 2001. Andresyan, Hrand; “Abaza Mehmed Paşa”, TD, XVII, (1967), s. 131-141. Arjomand, Said Amir; The Shadow of God and the Hidden Imam: Religion, Political Order, and Societal Change in Shi’ite Iran from the beginning to 1890, Chicago 1984. Armağan, Mustafa; “Kasr-ı Şirin Efsanesi”, Zaman Pazar, (28 Ocak 2008). Aslanian, Sebouh D.; From the Indian Ocean to the Mediterranean: Circulation and the Global Trade Networks of Armenian Merchants from New Julfa/Isfahan, 1605–1747, Columbia University, Unpublished Ph.D. dissertation, New York 2007. Babayan, Kathryn; “The Safavid Synthesis: from Qizilbash Islam to Imamite Shi'ism”, Iranian Studies, XXVII/1, s. 135-161. Bacque-Grammont, Jean-Louis; “Osmanlı İmparatorluğunun Doruğu: Olaylar (1512–1606)”, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, I: Osmanlı Devleti'nin Doğuşundan XVIII. Yüzyılın Sonuna, (edt. Robert Mantran-çev. Server Tanilli), İstanbul 1995, s. 171-194.
; “XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlılar ve Safeviler”, Prof.Dr. Bekir Kütükoğlu'na Armağan, İstanbul 1991, s. 205-219. ; Les Ottomans, Les Safavides Et Leurs Voisins: Contribution a L'histoire Des Relations Internationales Dans L'Orient Islamique De 1514 a 1524, İstanbul 1987. Bala, Mirza; “Erivan”, İA, IV, 2001, s. 311-315. Baysun, M. Cavit; “IV. Murad”, İA, VIII, 2001, s. 625-647. Bellan, Lucien-Louis; Chah ‘Abbas I: Sa Vie, Son Histoire, Paris 1932. Blake, Stephen P.; “Shah ‘Abbas and the Transfer of the Safavid Capital from Qazvin to Isfahan”, Society and Culture in the Early Modern Middle East, Studies on Iran in the Safavid Period, (edt. Andrew J.Newman), LeidenBoston 2003, s. 145-164. ; Half the World: The Social Architecture of Safavid Isfahan, 1590–1722, Costa Mesa, California 1999. Boyle, John Andrew; “İran'ın Millî Bir Devlet Olarak Gelişmesi”, (çev. Berin U. Yurdadoğ), Belleten, XXXIX/156, (Ekim 1975), s. 643-657. Braudel, Fernand; II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, II, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Ankara 1994. Burton, J.Audrey, “Relations between the Khanate of Bukhara and Ottoman Turkey, 1558–1702”, IJTS, V/1–2, (1990–91), s. 83-103. Casale, Giancarlo L.; The Ottoman Age of Exploration: Spices, Maps and Conquest in the Sixteenth-Century Indian Ocean, Harvard University, Unpublished Ph.D. dissertation, Cambridge-Massachusetts 2004. Clifford, W.W.; “Some Observations on the Course of Mamluk-Safavi Relations (1502–1516 / 908–922) I-II”, Der Islam, LXX, (1993), s. 245-278. Çelenk, Mehmet; 16. ve 17. Yüzyıllarda Safevî Şiîliği, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Bursa 2005. Çetinkaya, Nihat; Kızılbaş Türkler (Tarihi, Oluşumu ve Gelişimi), İstanbul 2005.
Çizakça, Murat; “Price History and the Bursa Silk Industry: A Study Ottoman Industrial Decline, 1550-1650”, The Journal of Economic History, XL/3, (September 1980), s. 533-550. Dalsar, Fahri; Türk Sanayi ve Ticaret Tarihinde Bursa'da İpekçilik, İstanbul 1960. Danişmend, İsmâil Hâmi; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, III, İstanbul 1971-1972. Diyanet, Ali Ekber; İlk Osmanlı-İran Anlaşması (1555 Amasya Müsalahası), İstanbul 1971. Emecen, Feridun; “Irakeyn Seferi”, DİA, XIX, 1999, s. 116-117. ; “Osmanlı Devleti'nin «Şark Meselesi»nin Ortaya Çıkışı İlk Münasebetler ve İç Yansımaları”, Tarihten Günümüze Türk-İran İlişkileri Sempozyumu, 16–17 Aralık 2002, Konya, Ankara 2003, s. 33-48. Erdoğru, Mehmet Akif; “1635 Tarihli Revan Kalesi Fetihnamesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XIV, (1999), s. 25-43. Farooqi, Naimur Rahman; Mughal-Ottoman Relations: A Study of Political and Diplomatic Relations between Mughal India and the Ottoman Empire, 1556–1748,
University
of
Wisconsin-Madison,
Ph.D.
dissertation,
Wisconsin 1986. Faroqhi, Suraiya; “Anayol Kavşağında Bursa: İran İpeği, Avrupa Rekabeti ve Yerel Ekonomi (1470–1700)”, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak, (çev. Gül Çağalı Güven-Özgür Türesav), İstanbul 2003, s. 97-132. ; “Krizler ve Değişim, 1590–1699”, Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, 1600–1914, II, (edt. Halil İnalcık-Donald Quataert; çev. Ayşe Berktay vd.), İstanbul 2000, s. 543-757. ; “Rewan”, El, VIII, 1999, s. 487-489. ; Hacılar ve Sultanlar, Osmanlı Döneminde Hac (1517–1638), (çev. Gül Çağalı Güven), İstanbul 1995. Felsefi, Nasrullah; Zindegânî-i Şah Abbas-ı Evvel, V, Tahran 1358.
Ferrier, R.W.; “The Armenians and the East India Company in Persia in the Seventeenth and Early Eighteenth Centuries”, The Economic Review, New Series, XXVI/1, (1973), s. 38-62. ; “The Terms and Conditions under which English Trade Was Transacted with Safavid Persia”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, XLIX/1, In Honour of Ann K.S. Lambton, (1986), s. 48-66. Finkel, Caroline; Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı, Osmanlı İmparatorluğu'nun Öyküsü, 1300–1923, (çev. Zülal Kılıç), İstanbul 2007. Fisher, Sydney Nettleton; “The Foreign Relations of Turkey, 1481–1512”, EJOS, III, (2000), s. 1-111. Floor, Willem; “Dutch-Persian Relations”, EIr, VII, 1996, s. 603-613. ; “The Dutch and the Persian Silk Trade”, Safavid Persia, The History and Polities on Islamic Studies, (edt. Charles Melville), London-New York 1996, s. 323-368. Floor, Willem-Patrick Clawson; “Safavid Iran's Search for Silver and Gold”, International Journal of Middle East Studies, XXXII, (2000), s. 345-368. Gabashvili, Valerian N.; “The Undiladze Feudal House in the Sixteenth to Seventeenth-Century Iran According to the Georgian Sources”, Iranian Studies, XL/1, (February 2007), s. 37-58. Goffman, Daniel; İzmir ve Levanten Dünya (1550-1650), (çev. Ayşen Anadol-Neyyir Kalaycıoğlu), İstanbul 1995. Gökbilgin, M. Tayyip; “Arz ve Raporlarına Göre İbrahim Paşa'nın Irakeyn Seferindeki İlk Tedbirleri ve Fütuhatı”, Belleten, XXI/83, (Temmuz 1957), s. 449-482. ; “Çaldıran Muharebesi”, İA, III, 2001, s. 329-331. Gölpınarlı, Abdülbaki; “Kızılbaş”, İA, VI, 2001, s. 789-795. Gregorian, Vartan; “Minorities of Isfahan: the Armenian Community of Isfahan, 1587–1722”, Iranian Studies, VII/3, (1974), s. 652-680.
Griswold, William J.; Anadolu'da Büyük İsyan, 1591–1611, (çev. Ülkün Tansel), İstanbul 2000. Groot, A.H. de; “IV. Murad”, El, VII, 1999, s. 597-599. Gurney, J.D.; “Pietro della Valle: The Limits ve Perceptions”, Bulletin of the Oriental and African Studies, University of London, XLIX/1, in Honour of Ann K.S. Lambton, (1986), s. 103-116. Güçer, Lütfi; XVI-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu'nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul 1964. Gülcü, Erdinç; Osmanlı İdaresinde Bağdat (1534–1623), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Elazığ 1999. Gündoğdu, Abdullah; “Türkistan'da Osmanlı-İran Rekabeti”, Osmanlı, I, (edt. Güler Eren), Ankara 1999, s. 581-587. Gündüz, Tufan; “Safeviler”, DİA, XXXV, 2008, s. 451-459. Halaçoğlu, Yusuf; “Bağdat, II. Osmanlı Dönemi”, DİA, IV, 1991, s. 434. Herzig, Edmund; “The Volume of Iranian Raw Silk Exports in the Safavid Persia”, Iranian Studies, XXV/1, (1992), s. 61-79. Hinz, Walter; Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, XV. Yüzyılda İran'ın Millî Bir Devlet Haline Yükselişi, (çev. Tevfik Bıyıklıoğlu), Ankara 1992. Hirotake, Maeda; “The Forced Migrations and Reorganisation of the Regional Order in the Caucasus by Safavid Iran: Preconditions and Developments Described by Fazli Khuzani”, Reconstruction and Interaction of Slavic Eurasia and Its Neighboring Worlds, (edited by Osamu Ieda and Tomohiko Uyama), Sapporo 2006, s. 237-271. Imber, Colin; “The persecution of the Ottoman Shi‘ites According to the Mühimme Defterleri, 1565–1585”, Der Islam, LVI, (1979), s. 245-273. Islam, Rizaul; Indo-Persian Relations, A Study of the Political and Diplomatic Relations between the Mughal Empire and Iran, Tehran 1970.
İlgürel, Mücteba; “IV. Murad”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, X, (edt. Hakkı Dursun Yıldız), Konya 1994. ; “Celali İsyanları”, DİA, VII, 1993, s. 252-257. İnalcık, Halil; “Bursa I: XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Osmanlı İmparatorluğu, Toplum ve Ekonomi, İstanbul 1996, s. 203-258. ; “Harir, The Ottoman Empire”, El, III, 1986, s. 211-218. ; “Husrev Paşa”, İA, V/1, 2001, s. 606-609. ; “İpek, Osmanlı Devleti”, DİA, XXII, 2000, s. 362-365. ; “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600–1700”, AO, VI, (1980), s. 283-337. ; “Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye'nin İktisadî
Vaziyeti
Üzerinde
Bir
Tetkik
Münasebetiyle”,
Osmanlı
İmparatorluğu, Toplum ve Ekonomi, İstanbul 1996, s. 139-186. ; “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü”, Belleten, XII/46, (Nisan 1948), s. 349-402. ; Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, 1300–1600, I, (edt. Halil İnalcık-Donald Quataert; çev. Halil Berktay), İstanbul 2000. ; Türkiye Tekstil Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul 2008. Jabbari, Hooshang; Trade and Commerce Between Iran and India during the Safavid Period (1555-1707), Delhi 2003. Jorga, Nicolae; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, II-III, (çev. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005. Kevserânî, Vecih; Osmanlı ve Safevilerde Din-Devlet İlişkisi, (çev. Muhlis Canyürek), İstanbul 1992. Keyvani, Mehdî; “İsmail-i evvel”, Dâiratü'l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî, VIII, 1998, s. 637-639. Khadduri, Majid; “Harb, Legal Aspect”, EI, III, 1999, s. 180-181.
Kılıç, Remzi; XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı-İran Siyasî Antlaşmaları, İstanbul 2001. Kırzıoğlu, Fahrettin; Osmanlılar'ın Kafkas-Ellerini Fethi (1451–1590), Ankara 1993. Kramers, J.H.; “Halil Paşa, Kayserili”, İA, V/1, 2001, s. 160-161. Kunt, Metin; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, Kanunî ve Çağı, Yeniçağda Osmanlı Dünyası, (edt. Metin Kunt-Christine Woodhead; çev. Sermet Yalçın), İstanbul 2002, s. 329. Kurat, Akdes Nimet; “The Turkish Expedition to Astarkhan' in 1569 and the Problem of the Don-Volga Canal”, Slavonic and East European Review, XL/94, (December 1961), s. 7-23. ; Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917'ye Kadar, Ankara 1993. ; Türkiye ve İdil Boyu (1569 Astarhan Seferi, Ten-İdil Kanalı ve XVI-XVII. Yüzyıl Osmanlı-Rus Münasebetleri), Ankara 1966. Küçükdağ, Yusuf; “Osmanlı Devleti'nin Şah İsmail'in Anadolu'yu Şiîleştirme Çalışmalarını Engellemeye Yönelik Önlemleri”, Osmanlı, I, Ankara 1999, s. 269-281. Kütükoğlu, Bekir; Osmanlı-İran Siyâsî Münasebetleri (1578–1612), İstanbul 1993. Labib, Subhi; “The Era of Suleyman the Magnificent: Crisis of Orientation”, International Journal of Middle East Studies, X/4, (November 1979), s. 435-455. Levent, Agâh Sırrı; Gazavât-nameler ve Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavât-nâmesi, İstanbul 1956. Lockhart, Laurance; “European Contact with Persia, 1350–1736”, The Cambridge History of Iran, Volume 6, The Timurid and Safavid Periods, (edt. Peter Jackson and Laurance Lockhart), Cambridge 2001, s. 373-409. ; “The Persian Army in the Safavid Period”, Der Islam, XXXIV, (1959), s. 89-98.
Malcolm, Sir John; The History of Persia: From the Most Early Period to the Present Time, I-II, London 1829. Masters, Bruce; The Origins of Western Economic Dominance in the Middle East, Mercantilism and the Islamic Economy in Aleppo, 1600–1750, New York and London 1988 Matthee, Rudi; “Anti-Ottoman Concerns and Caucasian Interest, Diplomatic Relations between Iran and Russia, 1587–1639”, Safavid Iran and her Neighbors, (edt. Michel Mazzaoui), St. Lake City 2003, s. 101-128. ; “Anti-Ottoman Politics and Transit Rights: The Seventeenth-Century Trade in Silk between Safavid Iran and Muscovy”, Cahiers du Monde Russe, XXXV/4, (1994), s. 748-750. ; “Between Venice and Surat: The Trade in Gold in Late Safavid Period”, Modern Asian Studies, XXXIV/1, (2000), s. 223-255. ; “Mint Consolidation and the Worsening of the Late Safavid Coinage: The Mint Of Huwayza”, JESHO, XLIV/4, (2001), s. 505-539. ; “The Safavid-Ottoman Frontier: Iraq-ı Arab as Seen by the Safavids”, IJTS, IX/1-2, (Summer 2003), s. 155-173. ; The Politics of Trade in Safavid Iran: Silk for Silver, 1600–1730, New York 1999. Mazzaoui, Michel M.; The Origins of the Safawids: Ši‘ism, Sûfism, and the Ġulat, Wiesbaden 1972. McCaffrey, Michael J.; “Čālderān”, EIr, V, 1990, s. 656-658. McChesney, R.D.; “The Central Asian Hajj-Pilgrimage in the Time of the Early Modern Empires”, Safavid Iran and Her Neighbors, (edt. Michel Mazzaoui), St. Lake City 2003, s. 129-156. ; “The Conquest of Herat 995–6/1587–8: Sources for the Study of Safavid/Qizilbash-Shibanid/Uzbek Relations”, Etudes Safavides, (edt. Jean Calmard), Paris-Teheran 1993, s. 69-107.
Melikoff, Irene; Uyur İdik Uyardılar, Alevîlik-Bektaşîlik Araştırmaları, (çev. Turan Alptekin), İstanbul 2006. Melville, Charles; “A Lost Source for the Reign of Shah ‘Abbas: the Afżal alTavārīkh of Fazli Khuzani Isfahani”, Iranian Studies, XXXI/2, (Spring 1998), s. 263-265. ; “New Light on the Reign of Shah ‘Abbas: Volume III of the Afżal alTavārīkh”, Society and Culture in the Early Modern Middle East, Studies on Iran in the Safavid Period, (edt. Andrew J. Newman), Leiden-Boston 2003, s. 63-96. ; “Shah ‘Abbas and the Pilgrimage to Mashad”, Safavid Persia, The History and Politics of an Islamic Society, (edt. Charles Melville), London 1996, s. 191-229. Moreen, Vera B.; “The Status of Religious Minorities in Safavid Iran, 1617–61”, Journal of Near Eastern Studies, XL/2, (April 1981), s. 119-134. Morgan, David; Medieval Persia: 1040–1797, New York 1988. Mufassal Osmanlı Tarihi, II, (haz. Mustafa Cezar vd.), İstanbul 1958. Mughul, M. Yakub; “Portekizlilerle Kızıldeniz'de Mücadele ve Hicaz'da Osmanlı Hakimiyetinin Yerleşmesi Hakkında Bir Vesika”, Belgeler, II/3–4, (1965), s. 37-48. ; Kanunî Devri Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri, 1517–1538, İstanbul 1974. Muhammedoğlu, Salih Aliyev; “Elkas Mirza”, DİA, XI,1995, s. 55. Mun, Thomas; England's Treasure by Forraign Trade: The Ballance of our Forraign Trade is the Rule of our Treasure, London 1664. Murphey, Rhoads; “An Ottoman View from the Top and Rumblings from Below: The Sultanic Writs (Hatt-i Hümayun) of Murad IV (r. 1623-1640)”, Turcica, XXVIII, (1996), s. 319-338. ; Osmanlı'da Ordu ve Savaş, 1500–1700, (çev. M. Tanju Akad), İstanbul 2007.
; “Suleyman's Eastern Policy”, Suleyman the Second and His Time, (edt. Halil Inalcık-Cemal Kafadar), İstanbul 1993, s. 229-248. ; “The Construction of a Fortress at Mosul in 1631: A Case Study of An Important Facet of Ottoman Military Expenditure”, Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071–1920), (edt. Osman Okyar-Halil İnalcık), Ankara 1980, s. 163-178. , The Functioning of the Ottoman Army under Murad IV (1623–1639/1032– 1049), I-II, University of Chicago, Unpublished Ph.D. dissertation, Chicago, Illionis 1979. Ocak, Ahmet Yaşar; “Alevilik Tarihinin Temel Bir Problemi: Alevilik ve Nizari İsmaililiği”, Uluslararası Bektaşilik ve Alevilik Sempozyumu I: Bildiriler ve Müzakereler, Isparta 2005, s. 26-33. ; “Babaîler İsyanından Kızılbaşlığa: Anadolu'da İslâm Heterodoksisinin Doğuş ve Gelişim Tarihine Kısa Bir Bakış”, Belleten, LXIV/229, (Nisan 2000), s. 129-159. ; “Din ve Düşünce”, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, I, (edt. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1999, s. 107-220. ; “Osmanlı Kaynaklarında ve Modern Türk Tarihçiliğinde Osmanlı-Safevî Münasebetleri (XVI.-XVII. yüzyıllar), Belleten, LXVI/246, (Ağustos 2002), s. 503-516. ; Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15.-17. Yüzyıllar), İstanbul 1999. Ostapchuk, Victor; “An Ottoman Ġazānāme on Halīl Paša's Naval Campaign against the Cossacks (1621)”, Harvard Ukranian Studies, XIV/3-4, (December 1990), s. 482-521. Özbaran, Salih; “Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu, Onaltıncı Yüzyılda Ticâret Yolları Üzerinde Türk-Portekiz Rekâbet ve İlişkileri”, TD, XXXI, (Mart 1977), s. 65-146.
;
“XVI.
Yüzyılda
Basra
Körfezi
Sahillerinde
Osmanlılar,
Basra
Beylerbeyliğinin Kuruluşu”, TED, XXV, (Mart 1971), s. 51-72. Öztuna, Yılmaz; “Türkiye-İran Sınırı”, Türkiye, (24 Ocak 2006). Pamuk, Şevket; Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi, İstanbul 1999. Peirce, Leslie P.; The Imperial Harem, Women and Sovereignty in the Ottoman Empire, New York 1993. Posch, Walter; Der Fall Alkas Mirza und der Persienfeldzug von 1548–1549: ein Gescheitertes Osmanisches Projekt zur Niederwerfung des Safavidischen Persiens, Marburg 2000. Richard, Francis; “Carmelites in Persia”, EIr, IV, 1990, s. 832-834. Riedlmayer, Andras; “Ottoman-Safavid Relations and the Anatolian Trade Routes: 1603–1618”, The Turkish Studies Association Bulletin, V/1, (March 1981), s. 7-10. Röemer, H.R.; “The Safavid Period”, The Cambridge History of Iran, Volume 6, The Timurid and Safavid Periods, (edt. Peter Jackson and Laurance Lockhart), Cambridge 2001, s. 189-350. Rota, Giorgio; “Safevî İranı ile Venedik Cumhuriyeti Arasındaki Diplomatik İlişkilere Genel Bir Bakış”, (çev. Nasuh Uslu), Türkler, VI, Ankara 2002, s. 899-906. Salibi, Kamal; “Fakhr al-din”, EI, II, 1999, s. 749-751. Saray, Mehmet; Türk-İran İlişkileri, Ankara 1999. ; Türk-İran Münâsebetlerinde Şiîliğin Rolü, Ankara 1999. Sarwar, Ghulam; History of Shah Ismail Safawi, Aligarh 1939. Şahin, İlhan-Feridun Emecen; “Amasya Antlaşması”, DİA, III, 1991, s. 4-5. Savaş, Saim; “XVI. Asırda Safeviler'in Anadolu'daki Faaliyetleri ve Osmanlı Devleti'nin Buna Karşı Aldığı Tedbirler”, Uluslararası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, 07–09 Nisan
1999, Bildiriler, (Yay. Haz. Alaaddin Aköz-Bayram Ürekli-Ruhi Özcan), Konya 2000, s. 183-197. ; “Osmanlı-Safevî Mücadelesinin Toplumsal Sonuçları”, Türkler, VI, Ankara 2002, s. 907-919. ; XVI. Asırda Anadolu'da Alevilik, Ankara 2002. Savory, Roger M.; “Relations between the Safavid State and its Non-Muslim Minorities”, Islam and Christian-Muslim Relations, XIV/4, (October 2003), s. 435-458. ; “Abbas I”, EI, I, 1999, s. 7. ; “Abbas I”, EIr, I, 1985, s. 71-75. ; “Alkas Mirza”, EI, I, 1999, s. 406. ; “Safawids”, EI, VIII, 1999, s. 765-793. ; “Some Reflections on Totalitarian Tendencies in the Safavid Iran”, Der Islam, LIII, (1976), s. 232 ; “The Consolidation of Safawid Power in Persia”, Der Islam, XLI, (1965), s. 71-94. ; “The Sherley Myth”, Studies on the History of Safavid Iran, London 1987, s. 73-81. ; “The Emergence of the Modern Persian State under the Safavids”, Studies on the History of Safavid Iran, London 1987, s. 1-44. ; “The Office of Khalifat Al-Khulafa under the Safawids”, Journal of the American Oriental Society, LXXXV/4, (October-December 1965), s. 497502. ; Iran under the Safavids, Cambridge 1980. Slaves of the Shah: New Elites of Safavid Iran, (edt. Susan Babaie-Katryn BabayanIna Baghdiantz McCabe and Massumeh Farhad), London 2004.
Sohrweide, Hanna; “Der Sieg der Safaviden in Persien und seine Rückwirkungen auf die Schiiten Anatoliens im 16. Jahrhundert”, Der Islam, XLI, (1965), s. 95223. Stanfield-Johnson, Rosemary; “Sunni Survival in Safavid Iran: Anti-Sunni Activities during the reign of Tahmasp I”, Iranian Studies, XXVII/1, s. 123-133. ; “The Tabarra’iyan and the Early Safavids”, Iranian Studies, XXXVII/1, (March 2004), s. 47-71. Steensgaard, Niels; “Harir, Survey of the Trade and Industry”, EI, III, 1999, s. 209211. ; The Asian Trade Revolution of the Seventeenth Century, The East India Companies and the Decline of the Caravan Trade, Chicago 1974. Steinmann, Linda K.; “Shah ‘Abbas and the Royal Silk Trade 1599–1629”, Bulletin (British Society for Middle Eastern Studies), XIV/1, (1987), s. 68-74. Subrahmanyam, Sanjay; “Persians, Pilgrims and Portuguese: The Trevails of Masulipatnam Shipping in the Western Indian Ocean, 1590–1665”, Modern Asian Studies, XXII/3, (1988), s. 503-530. Sümer, Faruk; Oğuzlar (Türkmenler), Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, İstanbul 1999. ; Safevî Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara 1992. Sykes, P.M.; A History of Persia, II, London 1915. Tansel, Selâhattin; Sultan II. Bâyezit'in Siyasî Hayatı, İstanbul 1966. ; Yavuz Sultan Selim, İstanbul 1969. Tapper, Richard; İran'ın Sınır Boylarında Göçebeler, Şahsevenlerin Toplumsal ve Politik Tarihi, (çev. F. Dilek Özdemir), Ankara 2004. ; “Shahsevan”; El, IX, 1999, s. 221 Tekindağ, Şehabettin; “Şah Kulu Baba Tekeli İsyanı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, I/3, (1967), s. 34-39; I/4, (1968), s. 54-59.
; “Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi”, TD, XVII/22, (1967–8), s. 49-78. Tezcan, Baki; “II. Osman Örneğinde «İlerlemeci» Tarih ve Osmanlı Tarih Yazıcılığı”, Osmanlı, VII, Ankara 1999, s. 658-668. ; Searching for Ottoman: A Reassessment of the Deposition of the Ottoman Sultan Osman II (1618–1622), Volume I-II, Princeton University, Unpublished Ph.D. dissertation, New Jersey 2001. ; “The 1622 Military Rebellion in Istanbul: A Historiographical Journey”, IJTS, VIII/1-2, (Spring 2002), s. 25-43. Turan, Şerafettin; Kanunî Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, Ankara 1997. Uğur, Ahmet; Yavuz Sultan Selim'in Siyasî ve Askerî Hayatı, İstanbul 2001. Uluçay, Çağatay; “Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu?”, TD, VI/9, (1954), s. 53-90; VII/10, (1954), s. 117-142; VIII/11, (1955), s. 185-200. ; 17. Asırda Saruhan'da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul 1944. ; Padişahların Kadınları ve Kızları, Ankara 1992. Uyar, Mazlum; Şiî Ulemânın Otoritesinin Temelleri, İmâmiye Şî‘ası'nda Usûlîlik ve Hiyerarşik Yapılanması, İstanbul 2004. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı; Osmanlı Tarihi, II, Ankara 1994; III/1, Ankara 1995. Ünal, Tahsin; IV. Murad ve Bağdat Seferi, (Yay. Haz. Ali Güler-Suat Akgül), Ankara 2001. ; “Savaşa Çıkan Osmanlı Ordusunda Lojistik İşleri”, Türk Kültürü, V/58, (Ağustos 1967), s. 728-740. Üzüm, İlyas; “Kızılbaş”, DİA, XXV, 2002, s. 546-557. Walsh, J.R.; “The Historiography of Ottoman-Safavid Relations in the Sixteenth and Seventeenth Centuries”, Historians of the Middle East, (edt. Bernard LewisP.M.Holt), London 1964, s. 197-211. Varlık, Mustafa Çetin; “Çaldıran Savaşı”, DİA, VIII, 1993, s. 193-195.
Yans, Kerim; IV. Murad Devrinde Osmanlı-Safevî Münâsebetleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Kürsüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1977. Yazıcı, Tahsin; “Şah İsmail”, İA, XI, 2001, s. 275-279.
ÖZGEÇMİŞ İLKER KÜLBİLGE
22 Nisan 1970’de İzmir’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini İzmir’de yaptı. 1990’da girdiği Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü 1996 yılında bitirdi. Aynı sene Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalında yüksek lisan eğitimine başladı. 2002 yılında “141 Numaralı Mühimme Defteri (H.1148)” isimli tezi ile yüksek lisansını tamamladı. 2004 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalında doktora programına girdi. 1998 yılından beri Celal Bayar Üniversitesi’nde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi okutmanı olarak görev yapmaktadır. 40 yaşında ve bekardır.
ÖZET Afgan ve Lezgi isyanları ile dağılmanın eşiğine gelen Safevi Devleti’nin topraklarına, 1722 yılında Rusya’nın müdahale etmesi; Osmanlı Devleti’nin de 1723 yılında Safevi topraklarını işgale başlamasına yol açmıştı. Osmanlı kuvvetleri kısa sürede Safevi Devleti’nin batısındaki Tiflis, Gence, Revan, Tebriz, Hemedan ve Kirmanşahan gibi bölgeleri işgal etti. Osmanlı Devleti, bu devrede her ne kadar İsfahan’ı ele geçirmiş olan Afganlılarla ile çatışmaya girdiyse de, bu çatışma 1727’de yapılan barış antlaşması ile sona erdi ve Osmanlı Devlet’i işgal ettiği Safevi topraklarını elinde tutmaya devam etti. . Nadir’in ortaya çıkması ve II. Tahmasb ile işbirliği yapması Osmanlı Devleti’nin İran macerasının ikinci aşamasını teşkil eder. Nadir, Afganlıları 1729’da Safevi topraklarından çıkardı ve II. Tahmasb’ın İsfahan’da tahta çıkmasını sağladı. Ardından Osmanlı Devleti ile giriştiği mücadelede hem Osmanlı kuvvetlerini Safevi topraklarından çıkardı, hem de Safevi hanedanını yıkıp 1736’da kendini şah ilan ettirdi. Böylece İran’da yeni bir devlet ve yeni bir hanedan kurulmuş oldu. 1736’dan sonra Nadir Şah iki hedefin peşinden koştu. Timur gibi Hindistan’ı fethetmek ve Caferiliği beşinci mezhep olarak Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmek. 1738-1741 arasında Hindistan ve Türkistan seferlerinden sonra tekrar batıya dönen Nadir Şah, 1746 yılına kadar Caferiliği Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmek için savaştı. Musul ve Kars’ı kuşattı, ancak başarılı olamadı. Sonunda, 1746’da Osmanlı Devleti ile Kerden barış antlaşmasını imzalayarak savaşa son verdi. Osmanlı Devleti’nin 1723’de başlayan İran macerası Osmanlı Devleti’ne hiçbir yarar sağlamadı. İran’da ise 221 yıllık Safevi Devleti’ni yıkılmış, yerine yeni bir devlet ve hanedan kurulmuştu.
ABSTRACT
In 1722, the Russian intervention to the Safavid territory, which was on the verge of disintegration due to the Afghan and Lezgi uprisings, led the Ottomans to start invading Safavis land in 1723. In a short while, the Ottoman forces occupied some regions in the west of Safavid Empire such as Tbilisi, Gence, Revan, Tabriz, Hamadan and Kermanshah. The Ottoman Empire, in that period, clashed also with the Afghanis who captured Esfahan. Nevertheless, it ended in 1724 with a peace treaty and the Ottoman Empire kept holding the Safavid Land captured previously. The emergence of Nader and his cooperation with Tahmasb II formed the second phase of the Ottoman Empire’s adventure in Iran. Nader expelled the Afghanis from Safavid land in 1729 and enabled Tahmasb II to succeed to the throne in Esfahan. After that, he both expelled the Ottoman forces from Safavid territory and removed Safavid dynasty, having himself announced as the shah in 1736. Thus, a new state and a new dynasty were established in Iran. After 1736, Nader pursued two goals: to conquer India as Timurid did and to have the Ottoman Empire accept Jafaria as the fifth sect. Following the expeditions to India and Turkistan between 1738 and 1741, Nader Shah headed towards the west again and fought the Ottoman until 1746 for the purpose making them accept Jafaria. Although he laid siege to Mosul and Kars, he did not succeed. Eventually, he ended the war with the Ottoman Empire by signing the Treaty of Kerden in 1746. The Iranian venture of the Ottoman Empire, which started in 1723, provided no benefit to the empire. In Iran, on the other hand, the 221-year-old Safavid crown came to an end, giving way to a new state and a new dynasty.
View more...
Comments