Pierre Vidal-Naquet - Kayıp Kıta Atlantis

January 28, 2018 | Author: costock9 | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Pierre Vidal-Naquet - Kayıp Kıta Atlantis...

Description

Pierre Vidai-Naquet

Kırmızı Kedi Yayınevi: 65 İnceleme: 13 Ktıyrp Kıta Atlantis

Pierre Vidal-Naquet ©Kırmızı Kedi Yayınevi, 2011 ©Bu kitabın Türkçe yayım hakları Kırmızı Kedi Yayınevi'ne aittir. Editör: Haluk Hepkon Kapak Tasarımı: Yüksel Doğru Grafik: Sarnet Zorer Baskı: Pasifik Ofset 02 1 2 4 1 2 1177 Birinci Basım : Mart 2 011 ISBN : 978- 9944-756-68-(1 Kırmızı Kedi Yayınevi www.kirmizikedikitap.ı ııııı Ömer Avni M. Emekt aı s. No : 1 8 Gümüşsuyu 3442 7 İSTANBUL T: 0212 244 89 82 F: 0212.1·1·1 m 48

KJ\YIP KlTA

ATL�NTİS Pierre Vid'-ıl-Naquet

ÇPviren: Aliorival, Jean-Christophe Saladin, Luc Brisson, Yvon Garlan, ı�in·.ı rdo Di Donato, Charalampos Orfa­ nos, İngrid Galster, Charll's M a lamoud, Yves Touchefeu, De­ nise Fourgous, François ı.issarri.lgue, Adrien Le Bihan, Claude Lefort, Carles Mirallt•s Vl' Ü l t •l l ik le bana sayısız belge sağlayan Alain Schnapp, istekle r im i lwr zaman karşılayan Nicole Sels. Bu isimlere Louis Gern l't mt·rkt·zinde arşivci Agnes Tapin ve Belles Lettres üretim bülümü ndt• çalışan ve tatminkar bir sonu­ ca ulaşmak için elinden gt •lt •n lwr çabayı gösteren Jean-François Bassinet'yi eklemek zorund ayı m. Düşüncelerim bir de bundan çok yıllar önce ineelemem i dayandırdığım kitaplardan birini gönderen sevgili dostu m Simon Pembroke'a yöneliyor. .

SUNU Ş

Bu küçük kitabı uzun zamandır içimde hazırlıyorum. 1953 yılında Henri l renee-Marrou karşısında "Platon' cu tarih anla­ yışı" konusunda bir "yüksek eği tim" {bugün lisansüstü deni­ liyor) tezi savunuyordum . Yazdı ğım tez sözcüğün geleneksel anlamında bir tarih çalışmasından çok, bir felsefe tarihi ar�ştır­ masıydı. Bu çalışma benim içi n i l k kez Pl aton'un eserinin bü­ tününü okuma fırsatı oldu, külliyat ka psamında Atlantis'e de küçük bir yer ayrılmıştı. Ray mond Weil altı yıl sonra, 1959'da Pinton'u n Mimarisi adlı ki tabı n ı yay ı m i ayacak ve �laton'un "ta­ rihsel" anlatılarında, özel l i kil' Ya:->alar kitabının l l l . cildinde kul­ landığı kaynakları konusunu ortaya atarken, bunun Herodot ve Tukidides gibi büyük Yu nan tarihçilerinin kullandığı türden bir çeşit derleme old u ğunu anlayacaktı. 1955-56 dönem i nde Orleans' da, Pothier Lisesi' nde genç bir öğretmenken, Sorbonne' da Yunanca profesörü Fernand Robert'in bir kon feransını izledim . O konferansta, biraz tered­ dütle de olsa, "Girit" tezini savunmuştu . Boğa kurban etme tö­ renlerinin önemiyle, inanılmaz lüksüyle ve anıtsal mimari bü­ tünüyle Atlantis uygarlığı Minos görkemine bir şeyler borçlu değil miydi? Bu aşam ada hemen bir itiraz gerekiyordu: Pla­ ton bin yıl önce yitip gitmiş bir Girit kültüründen nasıl haber­ dar olabilirdi? Tamam, Tukidides Minos'u deniz egemenliğinin (thalassokrasi-denizokrnsi) ilk mucitleri olarak gösteriyordu ama Knossos hükümdarlarının zenginliğinden ve altınlarından hak­ lı olarak bahsetmiyor, dahası, o bilinmeyen metale, orikalkuma yine haklı olarak değinm iyordu. Kişisel kanım, Tukidides'in savının tersine, Minos deniz egemenliğinin Yunan-Pers savaş­ ları sırası ve sonrasında gelişmiş biçimiyle Atina denizokrasisill

ne çok şey borçlu olduğu yönündeydi. Atlantis de bir denizokrasidir ve kökünü Poseidon ile peri kızı Klieto'nun aşkından alır. Klieto, ilaha Atlantis' in ilk on kra­ lı olacak beşer ikiz doğurur. Toprak ve denizierin tanrılar ara­ sındaki paylaşımı kavgasız (olı Kaı:'EqLu) tamamlanır ve Pla­ ton, "Tanrıların aralarından her birine neyin uygun olacağını bilmediklerini ileri sürmek, ya da, başkalarına neyin en uygun olacağını bilip, kavga çıkarmak için ona el koyduklarını belirt­ mek doğruluğa aykırı olurdu," diye ekler." Oysa Platon bu olumlamasıyla Fidias Partenonu'nun batı alınlığına kazılı olduğu için çok iyi tanıdığı ve Meneksen'in ağı­ tında alaya aldığı Atina geleneği hakkındaki eleştirisini dile ge­ tirir: " Ülkemi z, biri ncisi ve en öneml isi tanrılarca sevilmesi olan birçok nedenden ötü rü, sadece bizimki lerin de değil, bütün in­ sanların övgüsüne layık. Bu savı m ız onun içi n çekişen ilahların kavgası (eris) ve yargısı (krisis) i le doğrulanıyor." Platon Critias'ın bu paylaşımında sadeec bi r tarafta bilgelik ve zanaatkarlık tanrıları Athena ve Hephaistos'un egemenliğin­ deki Atina, diğer yandan da Homeros dünyasında "toprak sar­ sıcı", kusursuz denizler tanrısı Poseidon ile ilgilenir. Paylaşım "kavgasız" yapılmış olsa da Timaeus'un girişi ve Critias Nico­ le Loraux'nun deyimiyle Athena 'mn Çocukları ve Poseidon'un, varsa eğer, denizokrat çocukları arasındaki savaşa değinmek­ ten kaçınmaz. Bu oluşum içimde kurgulanırken, yeni entelektüel ilişkile­ rim de oldu: hepsinden önce, Yunan tarihi ve arkeolojisi uzma­ nı, kısa süre önce yitirdiğimiz Pierre Leveque; Lille' de bazen İstanbul' daki Uykusuzlar Manastırı'yla kıyasladığım Yunan düşüncesi inceleme merkezinin ku rucuları Jean Bollack ve He­ inz Wismann. Bu insanlar "uyumayanlar" olarak bilinir: Gü­ nün ve gecenin her saatinde manastırdan göğe bir dua yüksel­ mesi gerekir. 12

Leveque ile işbirliğinden Clisthene l 'Athenien isminde bir ki­ tap doğdu. Bu kitapta Platon'un fazla sevmediği demokratik ve emperyalist Atina ile Cumhuriyet'te taslağı çizilip Yasalar'da geliştirilen m odele olabildiğince uyan Atina arasında yaşanan, Timaeus ve Critias yoru mu ma temel olan düelloya ilk kez deği­ nildi. Ne var ki bu kitabın I. bölümünde Atina demokrasisiy­ le Pers İmparatorluğu'nun, Platon'un gözünde aynı yozlaşma tehdidi altında olduğu görü lecektir. İyi ya da kötü, yorum um Yunan Araştırmalarını Destekleme Cemiyeti'nin bir haberine kon u oldu; önce 1964 tarihli �evue des etudes grecques, sonra da Clıasscur uoir (Kara Avcı) adlı kita­ bımda basıldı. Bu yorumda At lantis' in bir ada ve adının anım­ sattığı gibi Büyük Okya n u s' ta (Atlas Okyanusu-Atlantik) bir güç olarak var olduğu ihtim a l in i n kökten reddedildiğini belirt­ meye gerek bile yok. Georgl'S 1 >u ml'z il daha sonra, "Size Hele­ nisHer arasında bol şa ns d i k•ri m," d iye yazacaktı. Kimi gözlemleri m i hl'saba katan, kimi tümüyle bağımsız, benzer ineelem der y a pı ld ı . Bunlar arasında açıkça incelemele­ rime göndermedl' bu l u nan Calli Christopher Gill'i, ya da i rian­ dalı J. V. Luce' u sayabil iri m . L'Ecole des Hautes Etudes'deki dinleyicilerim ka tk ılarda bu lundukları gibi, varsayımlardan bazılarını gelişti rd i ler. En önemli örnekler Olof Rudbeck'in Got­ laşan ideolojisin i tan ıtan Jesper Svenbro ya da Marie-Laurence Desclos' dur. Bu dinleyiciler arasında yeralan Quebec ormanlarının güçlü oduncusu Luc Brisson ile giriştiğim tutkulu tartışmalarda tes­ lim bayrağı çekmek zorunda kaldığım anlar da oldu. Onunla çoğu kez Marie-Laurl' Deselos ya da Cerisy Kolokyum'una kat­ kısıyla Platon yorumları arasındaki karşılaştırmacılığında çok önemli bir denemeye imza atan Anissa Castel-Bouchouchi gi ­ bilerinin tez jürilerinde buluştuk. Hiç tanışmamama rağmen, doğru yola girmelerinde az ya 13

da çok katkı yaptıklarım arasında, Jean-François Pradeau'nun önemli kitabı Le Monde de la Politique. Sur le recit atlante de Platon (Platon'un Atlantis Anlatısı Üzerine) adlı eseri sayabilirim. Ki­ tap kendi çalışmalarımla çok önemsiz bazı farklılıklar içeriyor. Beni asıl kararsızlığa iten, kitabın adı. Ben olsam anti-politik bir dünyadan söz ederdim . Pl aton Atina vatandaşının savaş dışında yaptığı her şeyi mahkum eder. Timaeus ve Critias'ın önsözünde­ ki ilkel Atina savaş faaliyeti içindedir ve kendi ya da siyasetçiler tarafından değil, tanrı larca yönetilir. Alıntıianmış ol manın mutl uluğunun ötesinde, Richard Ellis'in kusursuz kitabı l111agi11i11g Atlantis'i (Atlantis'i Hayal Et­ mek) okurken nasıl kl'yi flen mem: " Platon'un Atlantis tarihini Perikles Atina'sının öl ümüne gündermede bulunmak için yaz­ dığı düşünülemez mi?" Ya da, "ciddi" bir dergiye göndermede bulunan, "ciddi" bir eserde Pl aton'un Solon tarafından yazılan­ ları yanlış okuduğu iddia edildiğini görü nce gülü msemernek­ ya da ağlamamak - mümkün mü? Solon Atla ntis adasının Lib­ ya ve Asya'nın yarı yolunda (J.JEaou) bulunduğu nu, ancak ikisi­ nin toplamından daha büyük olmadığını üıd.l;wu) yazar. Yaza­ rımız ise bunları düzeltir ve Salon'un Mısır kaynaklarını yanlış okuduğunu büyük bir ciddiyetle belirtir! Ey gerçekçilik, insanı eline geçirmeye gör . . . Kanımca, Atlantis mitosu araştırmalarının tü müne tepeden bakan iki eser vardır. Bunlardan birincisi Chantal Foucrier'nin 1996'da savunduğu ve varlığından ancak 2002 baharında haber­ dar olduğum, Mythe litteraire de l'Atlantide (Edebi Atlantis Miti ) adlı dev tezdir. İnceleme benim çalışmalarıma büyük oranda de­ ğinmekle birlikte, doğal olarak farklı bir yaklaşım izler: Ben mi­ tosun tarih içindeki yerini düşünürken, yazar eserlerdeki mitosu araştırır. Bunun ötesinde, ikimiz de aynı gemideyiz. Öteki eser, İngiliz tarihçi ve arkeologu Paul Jordan'ın bu ki­ tabın IV. bölümünde, Jules Verne ile ilgili olarak sözünü edece-

ğim kitabı The Atlantis Syndrome' dur (Atlantis Sendromu). Tıp dağarcığından alınma "sendrom" sözcüğünün kullanımı doğ­ ru, çünkü söz konusu olan, yinelenen bir rahatsızlık O kita­ bı ben yazmak isterdim. Doğru, bazı eksikleri var. Örneğin bu kitabın II. bölümünde sözünü ettiğim Bizanslı yazar Kozmas İndikopleutes' e hiç değinmiyor; ancak benim kitabımda da ek­ siklikler var ve bana sanki birbirimizi tamamlamak için yaratıl­ mışız gibi geliyor. Platon'un metnini inceledikten sonra, kendi hesabıma zama' nımı eski, modern ve çağdaş tarihte birbirini izleyen yorumlara ayırdım. Şimdi sunacağım da, bu araştırmanın sonucu. Baş­ langıçta söz konusu olan Atlantis'i - bu anti-tarihi- Avrupa ve Amerika tarihleri nde birbirlerini izleyen çeşitli milliyetçilik­ lerle yüzleştirmekti . Ardından iki mitosun, Plat on'unkiyle Ti­ tus Flavius Josephus'un öyküsüne göre, gerçek tarihe dayanan Masada mitosunu n, yüzleştirilmesi geldi. Nihayet Temmuz 2 002' de Cerisy Kolokyu mu için toplanmış yazarlar çalışmala­ rının girişini yazmaını isteme i nceliğini gösterdiler. Benim ve benim gibi d ü �ü nen ku şkucu meslektaşlarıının ça­ baları ne olursa olsun, h i çbi r �l'Y süregelen "gerçekçi" yorum sağanağını durduramadı . Bunlard a n birkaçını sayarken, açık biçimde dolandırıcılığa ve en ad i s i nden ticarete yaslananları ayıklayacağım. Aix-en-Provence'lı b i r jeolog, Jacques Collina-Girard, Platon'un Cebelitarık Boğazı'n ı n batısında, son buzul çağında çevresindeki küçük adacıklada birlikte batan, 14'e 5 kilomet­ re boyutundaki bir adadan esi n lenmiş olabileceğini kuvvetle iddia ediyor. Adanın büyüklüğü ve akıl almaz zenginliği ko­ nusunda yazdıklarını silince, bütün bunlar Platon'un sözlerine tam olarak uymaktadır. Bu koşu llarda, Atlantis'i Lüksemburg Parkı'na yerleştirmeyi önermek de mümkündür. Savlada desteklenmiş başka çözümler de önerildi. BunlarlS

dan birkaçını kitabın izleyen bölümlerinde ele alıyorum. Aşağı­ daysa, belli ölçülerde ses getiren bazılarını sunacağım. Zürih'te oturan ve Cambridge'de Dünya Bilimleri Bölümü'nde doçent olarak görev yapan jeolog-arkeolog Eberhard Zangger yayımladığı The Floodfrom Heaven (Gökten Gelen Sel) adlı kitabı­ nın önsözünü yakın dostum ve meslektaşı m, ünlü arkeolog Ant­ hony Snodgrass' e yazdırmış. İyi yazılmış bu kitaptaki her şey yanlış değil. Örneğin, uzun­ ca bir zamandır kabul edildiği gibi, Odysseia' da sözü edilen Phaiakia'lıların adası Platon'un Atlantis' ini bir ölçüde etki­ ler. Ne var ki, Platon'un Homeros'tan birkaç yüzyıl sonra gel­ miş olması konusunda yapacak b i r şey yok. Söz konusu olan Platon'un İlyada 'da okuduğu gibi bir 1 Jomeros Troya'sı ise, o zaman Atlantis'i Troya ile bağdaştıran Zilngger'in ana düşün­ cesinde doğruluk payı V ilr; ilncilk, iş Atl ilntis'i Schliemann, Dörpfeld ve Elegen'in H istlrl ı k'ta toprak altından çıkardıkla­ rı, tarih ve arkeolojideki Troya ile karşılaştırmaya gelince, bu düşünce tüm m antığını yitirir. Arkeolog olmayiln Platon, bu Troya'yı ancak Homeros sayesinde öğrenecektir. Zangger 'in Christopher Gill' den sonra belirttiği gibi, Platon'un üslubunun "very his torical" bulmak başka şeydir, Herodot' u n bir naziresini Herodot veya Tukidides ile karış­ tırmaksa, bambaşka. Platon Meneksen ve Phaedrus'ta kanıtla­ dığı gibi, kusursuz bir nazireci olmakla birlikte gerçeğin ta­ rihçisi değildir. Troya Atlantis'i stldece Zangger'in eseridir ve Troya 'nın Akhalılarca kuşatılıp alınması gibi de bir güçlüğe sa­ hiptir. Peter James'in dediği gibi, "Dalgaların altında batmayan bir Atlantis, asla Atlantis olamaz." Geriye, tarihi Platon tarafından yaratılan adanın yeriyle ilgi­ li "ciddi" araştırmaları büyük çapta etkilemiş iki varsayımı in­ celemek kalıyor. Bunlardan biri 1 9 00 yılında Arthur Evans ta­ rafından ortaya çıkarıldıktan sonra Britanya, Fransız, İtalyan, Hı

Alman ve Yunan arkeoloji ekallerince kazılan Minos dönemi Girit'idir. Bir zamanlar Caen' de asistanlığını yaptığım Hen­ ri Van Effenterre'in davetiyle 1 963 yazında Malia' daki kazıla­ ra katılmıştım. O günlerde Atlantis konusuna değinildiğini ha­ tırlamıyorum. Şükürler olsun. Bir talih eseri, Minos varsayımının ilk ortaya çıktığı tarihi büyük bir kesinlikle belirlemek mümkündür: 19 Şubat 1 9 09 ta­ rihinde Londra' da yayımlanan Times gazetesinin 1 0. sayfasın­ da (bkz. s. XXX, ek) "Kayıp Kıta" başlıklı anonim rnektu r ya­ yınlanır. Mektubun yazarı K. T. Frost kendini 4 yıl sonra, bilge bir makaleyle tanıtır. Frost o dönemde Belfast Üniversitesi'nde ders vermektedir ve Atianti s' i Yunanistan' da arayan - ve bulan - birçok kişiden sadece biridir. "Bulunım Atlantis" adlı bir ma­ kale yazan ve söz konusu adayı Viotia'da Kupai s Gölü'ne yer­ leştiren kişinin savı da insanın clini kolunu bağlar: "En büyük güçlük Platon'un Atlantis'ini n uzakta Vl' batıya doğru olması, Kupais Gölü'nün de Yunanistan ' ın ortasında yer almasıdır." Bu varsayım, ilk kıvılcı m ı oluşturur. M i lliyetçilerinki de da­ hil olmak üzere, çok m ü rekkep akıtan öh.•ki Yunan varsayımı da Atlantis'i Santarini (Thera) adasına yerleştirir. Yunan arke­ ologu Spiridon M a ri n atas (1 9 01-1 974) ta rafından ileri sürülen bu varsayım Fransız a raştırmacısı Jacques-Yves Cousteau'nun da çok hoşuna gider. Minos uygarlığının, arkeologların gö­ rüşüne bağlı olarak M. Ö. yaklaşık iki bin yılı civarında kay­ boluşunu, Thera yanardağının patlamasına bağlayan birçok biliminsanına göre, iki varsayımdan söz edilemez, sadece tek bir kurarn vardır. Marinatas Minos uygarlığının Thera yanardağının dev bir patlaması sonucunda yitip gittiği savını daha 1939 yılında, An­ tiquity dergisinde ileri sürer. 1 950 yılında, Kritika Chronika adlı Yunan dergisinde yayımladığı makale daha sonra İngilizceye çevrilir. Bu makalede, Atlantis efsanesinin Platon'un Mısır 'ı zi17

yaretinden sonra, Thera yanardağının patlamasından esinlene­ bi leceğinı ileri sürer. Bu tarihierin A tlantis'in kay boluşunu Sal on'dan 9000 yıl ön­ cesine gönderen Platon'la uyuşmadığı kesin olmakla birlik­ te, bu alanda her türlü özgürlük olasıdır. Marinatas 1967 yı­ lında Thera'da, Akrotiri Burnu'nu kazmaya koyulur, bu giri­ şim ini 1974'e, kazı alanında ölümüne kadar sürdürür. Kazı­ sı sırasında M inos üsl ubu nda nefis bir kent bulur ve buraya Tunç Çağı Pompci'si ad ını verir. Büyük bir milliyetçi olması­ na rağmen, başta Fil i stin olmak üzere, Thera yanardağı tarafın­ dan çok u zaklara kadar fı rl a tı l m ış ponza taşı kütlelerine kar­ şın, Platon'un bir mucize eseri olara k ta Atiantik Okyanusu'na fırlattığı bir kenti Thera ilc i l işki lcndi rmcnin mümkün olmadı­ ğı kanısındayım. Atlantis'i bulamadığımıza göre, ş i m d i Platon'un yarattığı mitosu geriye, Atina'ya götü relim ve ta rihini izlemeye çalışa­ l ım. Çağdaş başkentin dış mahalleleri nden birinde bir Atlan­ tis Müzesi" olduğu doğrudur; ne var ki 2002 yılında ziyaret et­ mek istediğimde, hep kapalı olduğunu öğrenecektim . ll

Faycnc e, Temmuz 2003-Eylül 2004

lK

Bölüm I BAŞLANGlÇTA PLATON VARDI

Bu giriş böl ümüne böyle bir başlık neden? Çünkü Platon'a neler yapıldığını anlamadan önce, onun neler dediğini kavra­ mak gerek. Üstelik burada gelecek itirazı da duyar gi biyim . Eğer Platon'un Timaeus'u n girişinde ( 1 7a -1 7b) ve Zeus'un top­ 1 l anmış ilahiara adanın yıkı l ması n ı önermek üzere olduğu sıra­ da kesilen Critias'ta söylemek istt•di,�iııi bugün anlamak müm ­ künse, öykünün geri kalanı tüm üyle mantıksız demektir. Tabii, hiç de böyl e olmadığına inan ıyoru m : ·ı�ıri h sadece i nsan ruhu­ nun fetihlerinden oluşma z, a maçsı zca yerinde saymalarından, girdiği ve girmeyi sürdürd üğü çıkmazlardan da meyd ana gelir. 1 841'de, Victor Cousi n' i n m üri tlerinden ve Academie Fran­ çaise kurucul arından Tho m as-Henri Martin ünlü E tudes sur le Timee de Platon' da ( Pi a ton'un Timaeus'u Hakkında Araştır­ m a lar) bu en zor d iyalog içi n bil imsel bir yorumun temell eri­ ni atan, alim ve yan-a l i m i erin kayıp adanın yerini bel i rlemek i çi n biriktird ikleri tü m varsayımların özetini çıkaran uzun bir A tlantis Hnkkmda 1\raşttrma yayımlar.1 Yazarın görüşü baş l an­ gıçtan son say fa ya kadar bütünüyle açıktır: "Bana kalırsa, At­ l antis ne gelişmeler tarihine ai ttir, ne de pozitif coğrafyaya; ama eğer yanılıyorsam, o zaman Atl antis tarihe en azından i nsan yargıl arı kadar ilginç ve eği tici bir bölüm ekleyecektir," der ve şöyl e bağl ar: "Atlantis'i Yeni Dünya'd a bul d uklarını sandılar. Hayır, o uzay alanına değil, düşünce kapsamına a i t, başka bir dünyada." Bundan d aha gerçeği olamazdı, uzunca bir zam an bu abuk sa bukluklar tarihini M arti n' in bel i rl ediği son noktada tutmak gerektiğine inanmıştım: O dönemin fil o1 Bkz. ss. 257-333. 19

zofu, Aristo'nu n kusursuz müridi, Stageira'lının2 Anaksago­ ras hakkında söylediklerinden serbestçe alıntılar yapan Jac­ ques Bru nschwig' in dediği gibi, "Bunca sarhoştan sonra, ilk (son değil) ayık görüneni" . (Metafizik, A 984b 15-18) Kısacası, iki diyalog ya da iki parça. Timaeus, hakkında Platon'un söylediklerinden daha fazlasını bilmediğimiz Lokri'li Timeos'un ağzından Platon'un fizik anlayışı hakkında yalın bir açıklamadır. "İtalya'da, varsıl lık ve doğum nedeniyle kimseden aşağıda görülmediği iyi yöneti len Lokri kentinden gelen bu Ti­ meos, doğduğu kenttl' L'n büyük görevleri üstlendi ve en yük­ sek onurları kazand ı. Da hası, hl•n i m güzü mde, felsefenin en ulu zirveleri ne yükseldi ." 1 On u l 'i sa gor' cu olarak tanıtmaya çalı­ şan kay nakların tümü Platon'dan sonra geldikleri gibi, hepsi de bu diyalogdan esinlenir. Tarihsel varlığı kan ıtlanmamış olmakla birlikte, pek de ina nılmaz değildir. Oysa çok uzun zaman önce, Neith ( Eski Mısırlıların Athena'ya verdiği isim) rahiplerinin Solon' a a nlattıklarını bu Atinalı yö­ neticinin ağzından aktardığı duyan Timeos değildir, bu öykü­ yü doksan yaşında olan adaşı ve atası Yaşlı Critias'ta n dinle­ yen, torun Critias'tır. Kısacası bu diyalogun gerçek tarihini ara­ mak saçma olur: Bir üçüncü diyalogun (Critias, 108a) ilan edil­ miş taraflarından Hermokratos M. Ö. 413'te Atinalıları yenilgi­ ye uğratmış, Sicilya' daki kenti demokrasiyi seçi nce Siraküza'yı terk etmiş bir generaldir. Platon'un kuzeni Critias ise yenilgiden sonra Atina' da iktidara gelen Otuz Tiran içinde en ünlü olanı­ dır ve M. Ö. 403 yılında şiddet sonucunda ölür. Bu bakımdan söz konusu sözde diyalogun taraflarının birbirleriyle hiç karşı­ laşmadıkları, bunun bir ölüler sohbeti olduğu şüphe götürmez. 2 Babası Stageira şehrinden oldugu için Aristoteles'e "Stageira'lı" da denmekte­ dir. (yay. n.) 3 Bkz. Timaeus 2 0a; bu diyalog ve Critias konusunda Luc Brisson'un Garnier­ Flammarion tarafından 2 001'de basılan 5. baskısını temel almakla birlikte, bir ya da iki kelimelik değişiklikler yapıyorum. :o

Öte yandan, Platon da olabilecek bir tarih aramak zahmetine katlanmadan, vatanının ve Yunanistan'ın tarihiyle istediği gibi oynar. Yorumcuların çoğunluğu Timaeus ve Critias'ın yazılış ta­ rihini M. Ö. 355 civarına, başka bir deyişle ikinci Atina Kon­ federasyonu başarısızlığının sonrasına yerleştirir. Atina artık en kusursuz örneği Eubulos olan ılımlılarca yönetilecek, Pers Savaşları'ndan sonra gücünü pekiştiren bir deniz emperyaliz­ minden vazgeçecektir. Timaeus ve Critias'taki hareketli temala­ rın bu tarihleri belirlemede sağladıkları katkı izleyen sayfala­ rın konusudur. Bu metinleri bütünüyle bi liyor muyuz? Critias için böyle bir soruya gerek yok. Sadece Pierre Benoit Kuzey Afrika' da, Hog­ gar Dağları'nda Critias'ın eksiksiz metnini içeren bir el yazma­ sından bahseder. Öte yandan, Platon diyalogunun tamamlan­ mamış kalmasını istememiş mi dir? Akıllı bir araştırmacı daha T imaeus'un başında Platon'un okuyucuyu eksiklik konusun­ da uyardığını bilir. Gerçekten de, Sokrates ne der? "Bir, iki, üç, ama dördüncümüze gel ince, sevgili Timeos, dün verdiğim şö­ lene davet ettiklerim arasında bulunan ve bugün beni bu şöle­ ne çağıranlardan olana gelince, nerede o?" Tim eo s cevap ve­ rir: "Hastalandı, Sokrates; yoksa kendine kalsa, bu toplantıyı kaçırmazdı." 4 Peki ama bir gün önce, Sokrates'in sonuçlarını özetledi­ ği o felsefi şölende neler olur? Genellikle Sokrates'in Cumhu­ riyet kuramını özetiediği ileri sürülür. Bu önerme hem doğru­ dur, hem de yanlış. Gerçekten de, her şey mevcuttur: askerlik mesleğinde "koruyucuların" uzmanlaşması, altın ve gümüşün yasaklanması, kadın-erkek eşitliği, kadın ve çocuk komünleri, 4 K.g. Alessandra Lukinovich, "Un fragment platonicien: le Critias", Melanges M. Nasta, Cluj, 2001, ss. 72-79. Vardığı sonuç şöyledir: "Durmadan yeniden başlayan ve durmadan devam ede n felsefi söylem, böylelikle durmadan tamamlanmamış­ hğı ile çatışır ve bu nedenle de sözleri parçalı olur." 21

salt filozoflara bırakılan kent yönetiminin dışında, her şey. Söy­ lenen şudur: "Koruyucuların ruhu değişik bir özelliğe sahip ol­ malı: en yüksek noktada olmalı, diyoruz buna, aynı zamanda da şevk dolu bilgi karşısında yumuşak" (philosophon); oysa bu mevcudiyet maskelenir. Başka bir anlatımla, filozof savaşçıdan ayırt edilemez. Cumhuriyet diyaloğu Pire' de, yabancı bir ilahın kutlaması olan Bendidies sırasında başlar, ama Atina yolunda gelişir. Tersine, Timaeus diyalogl arı en kusursuz Atina kutlama­ ları, Athena'nın doğum günü şen likleri sırasında yaşanır; zaten metin de şen l i k k·re bel li belirsiz gönd (._• rm cde bulunur ( Timae­ us 26e). Platon tuhaf bir el çabukluğu y l a Cumhuriyet'in norma­ tİf analizini tarihe aktarır, zaten mitos dünyasına gönderilen de bu eserdir: "Dün bize bir mitos gibi anlattığın kentin insanları, onları gerçeğe döndüreceğiz (EJtt -raASE�) (Timaeus 26d). Platon Roland Barthes'in "gerçeğin etkisi" olarak adlan­ dırdığını eşine kolay rastlanmayacak bir ahlaksızlığa başvu­ rur. Cumhu riyet'in en sonunda, Sokrates öteki dünyayı anlat­ maya hazırlanırken, "Şimdi sana anlatacaklarım Alkinoos'un anlatısı değil, yiğit bir erkeğin, soyu Pamfilya' dan gelen Armenios'un oğlu Er'in öyküsü."5 Oysa Timaeus dışında hiç­ bir yerde, böylesi uyarıya bu kadar çok gerek görmez: Bu an­ latılanlar masal değil. 6 Kuşkusuz başlarken Atlantis'in söz konusu olduğu anlatı­ nın "çok eski bir sözlü rivayetten" doğduğunu belirtir (Tima­ eus 20d), ancak "son derecede tuhaf da olsa, bu aniatı kesin­ likle doğrudur" (Timaeus 20d), Mısır' da yazılı kaynaklara sa­ hip olsa da (24a; 27b}, ağızdan ağza da aktarılır: Sol on' dan Yaş­ lı Critias' a, ondan adaşı torun una, tarunu tarafından bir kez Ti5 Cumhuriyet, X, 614b. 6 Ayrıntılı bir analiz için bkz. L. Brisson, Platmı, les mots et les mytlıes, 2. baskı, (La Decouverte, 1995); birinci baskıdan sonra (Maspero, 1 982), Mareel Detienne bu kitaba ilginç, ama Herodot'un adının geçrnediği bir eleştiri ayırır: "Mitolojinin çifte yazısı. Timaeus ve Critias arasında", yay. Haz. Claude Calarne, Meta morplıoses du mythe en Grece mıtique, (Cenevre: Labor et Fides), 1988, ss. 1 7-33.

meos ve Hermokratos' a, bir ikincisinden Sokrates'in de bulun­ duğu bir meclise, üçüncü defa da, daha ayrıntılı olarak, adı­ nı taşıyan diyalogda . Hatıriama çabasının ürünü olarak (26a). Oysa Platon gerçeği anlattığını iddia ettiği sırada bile bize sanal bir Solon sunar: "Solon şiiri bir oyalanma aracı olarak görme­ yip, ötekilere verdiği itinayı göstermiş, Mısır'dan Yunanistan'a getirdiği öyküye biçim vermiş, dönüşünde burada karşılaştığı ayaklanmalar ve öteki karışıklıklar onu şiiri ihmal etmeye zor­ lamamış olsaydı, bence ne Hesiodos, ne Homeros, hiç kimse on­ dan daha fazla üne kavuşamazdı" (21 cd). Platon'un sözüm1 et­ tiği Solon'un sanal olduğu, bu öykünün anlattığı ve sular adayı yutup Atina'nın topraklarını götürmeden önce Atlantis'e üstün gelen Atina'nın şi i rsel b i r sanallık olduğu daha güzel nasıl an­ latılabilir? Solon'un yazmadığı şiir Platon tarafından biçimlen­ dirilir, Critias'ın anlattığı öykü Solon'un Yunanca tuttuğu (Criti­ as 113b) ve Critias'ın ailesi nce muhafaza edilen notlara dayanır. Kısacası, aniatı oyununu oynayanlar üç kişidir. Mısır vardır, daha doğrusu Platon ve l lerodotos'un gözünde insanlık tari­ hinin eskiliğine tanık olan M ı sırh rahipler. Zaten Herodot da (II, 142) Mısır'ın şöyle tuhaf b i r ol aydan kurtulduğu kanısında­ dır: "Güneş dört kez konut deği ştirmiş, şimdi battığı yerden iki defa doğmuş, şimdi doğduğu yere de iki sefer batmıştı" . Bu de­ ğişikliklere ancak Nil ülkesi tan ı k l ı k eddıi l i r. Platon'un Mısır'ı7 dünyanın eskiliğinin korunduğu YL'rdi r ama Atina'nın ondan da eski olduğuna tanıklık etmesi h i ç dt• çel işki sayılmaz. Sa el­ Hagar kurulduğunda, Atina bin yaşındad ır (23e). Sol on' dan dokuz bin yıl önce i ki gücün, Atina'yla Atlantis'in karşı karşıya geldiklerine ancak Mısırlılar tanıklık edebilir. Atlantis'in asker sayısı, deniz gücü ve imparatorluk irade­ si daha üstündür. Atina ise anayasasının kusursuzluğuna ve 7 Platon'un Mısır'ı için bkz. L. Brison, Lectures de Platmı, (Vrin, 2000), ss. 151-1 67 ve özellikle Atlantis için bazen fazla gerçekçi olan J. Gwyn Griffiths, "Atlantis and Egypt", Historia, 34 (1985), s. 3. 23

yirmi bin hoplitese güvenir. "Tanrısal bir rastlantıyla", Mısır­ lı rahiplerin Salon' a anlattıkları tuhaf bir biçimde Sokrates ve Platon'un Cumhuriyet'ine benzer (Timaeus 25e, Critias 110c ve devamı). "Başlangıçtan beri tanrısal insanlarca tecrit edilmiş savaşçı topluluğuna gelince, bir kenarda konuşlanmış, hayat­ ta kalmak ve eğitim için gereken her şeyi edinmişlerdi." O dö­ nemde A tina, Critias'ta anlatıldığı gibi8 Korent Körfezi'nden Oropos bölgesine uzanan dev bir akropoldür. Atina bir uzay­ dır ve bu haliyle Cumhuriyet' te inşa edilen kusursuz kentle hiç ilişkisi yoktur. Tam tersi ne, i nsan kendi ni Platon'un son kitabı Yasalar' da kuracağı M agnesi a kt•nti4 yolunda bulur. Bu kent olabildiğince birli kti r, i nsanın düşünebileceği denli toprağa dönüktür, ne limanı vardır, ne de deniz gücü; Platon'un bildiği ve "hastalığın iskelete çt•vi rdiği bi r bedene benzeyen" (Critias lllb) Atina'nın zıddıdır. A kropol ü n merkezinde kuru­ cu i lahların, techne aşkı ve bi lgel iği, başka bir deyimle felsefe­ yi simgeleyen Athena ve Hephaistos tapınaklarının çevresin­ de toplu konutlar, muhafız kışlaları. Sanatkar ve köylüler çev­ rede yaşıyor. "Müstaki l bi r evin nöbetçisi" misali, tek bir sur. Birliğin dışında tek bir rakam, erkek ve kadın savaşçıların "yir­ mi bin civarında" tutulması gereken sayıları. Suyu tükenme­ yen tek bir pınar (112d) . Mekanlarını ve kurumlarını "onlara benzeyen başkalarının eşi, çocuklarının çocuklarına" aktara­ rak, orada yaşianıyorlar (11 2c). Oradan "sadece kentlerini de8 Burada Atina ve Atlantis'i karşılaştırmak için, Luc Brisson, J.-F. Pradeau ve Ch. Gill'in önsözde saydığım çalışmalarının dışında üç yeni makaleden yararlandım: Bkz. G. Naddaf, "The Atlantis Myth. An introduction to Plato's later philosophy of history", Phoenix, XLVIII no. 3, güz 1994, ss. 189-209; M.-L. Desclos, "L'Atlantide: une ile comme un corps. Histoire d'une transgression", yay. haz. F. Letoublon, lmp­ ressions d'fles, (Toulouse: Presses Universitaires du Mirail), 1996, ss. 141-155; D. Clay, "Plato's Atlantis: the Anatomy of a Fiction", Proceedings of the Boston Area Collegium in ancient Philosophy, XV (1 999), ss. 1-21; H. G. Nesselrath, Platon und die Erfindımg von Atlantis, (Münih ve Leipzig: K. G. Saur), 2002 adlı küçük kitap ardına kadar açık kapıları zorlamakla yetindiğinden, maalesef akılda kalan bir içeriği yok. 9 Bkz. Anissa Castel-Bouchouchi, Atiantides imaginaires, Cerisy Kolokyumu bel­ geleri, Temmuz 2002. 24

ğil, bütün Yunanistan'ı yönetiyorlar" (112de) . Meneksenus'un alay eder gibi övdüğü Atina' dan olabildiğince uzak bu ilkel Atina'nın "Aynı"nın siyasal ifadesi olduğunu, bunun Critias'ın Timaeus kozmolojisinin hemen kenarında bulunmasını 10 kolay­ ca açıkladığını iddia etmek abartılı olur mu? İlkel Atina bir kent için düşünülebileceği kadar tarihin dışındadır. Atlantis ise, tersine, görünürde Platon'un anladığı biçim­ de, tarihin dünyasıdır yani saf başkasılık'tır. Tanımı Timaeus'ta çiziktirilir, biraz ayrıntı kaygısıyla Critias'ta anlatılır. "Tarihin 1 dünyası" diyorum ve derken de bu tanımın bir aşırılık barındırdığını fark ediyorum. Platon için tüm tarih yalanlardan olu­ şur. Atlantis'in tarihi başkası olmanın kendini özgürce geliştir­ diğini görür. Timaeus'ta Atlantis'ten "Libya ve Asya'nın topla­ mından daha geniş" (24e), imparatorluğunun zirvesi ndeyken Phaedo'nun sözünü ettiği ve bizim Akdeniz adını verdiğimiz "kurbağa havuzunda" değil, Herakles Sütunları'nın (Cebeli­ tarık Boğazı) ötesindeki "gerçek" denizde bulunan ada olarak söz eder. Libya' nın ve Kuzey i ta lya'nın sahibi olarak Mısır 'ın, Yunanistan'ın ve Akdeni z çanağının öteki topraklarının fethine girişir. Maraton'daki gibi yalnız kalmış Ati na, Atlantis istilasını püskürtür ve köleliğe mahkum halkları kurtarır. Bu sözde tari­ hi aniatı sırasında ancak kasıtlı olabilecek kronolojik bir güçlük vardır. Atina Athena'nı n Mısır 'daki karşılığı tanrıça Neit tara­ fından kurulan Sa el-Hagar' dan 1 . 000 yıl daha eskidir (Timaeus 23de) . O halde Mısır hiyeroglifleri nasıl olur da ilkel Ati n a'nın kuruluşunun tarifini ve öyküsünü içerir? Bir mitosla karşı kar­ şıya olduğumuz kesin. Başlangıç noktasında, Athena ve Hephaistos'un Atina üze­ rinde hüküm sürdükleri gibi, üzerinde denizler tanrısı ve top­ rağın sarsıcısı Poseidon'un hüküm sürdüğü bu dev ada vardır. 10 K.g. Luc Brisson, Le Meme et l'Autre dans la structure o ntologique de la Timee de Platon, 1974 bu sınıflandırmaları Timaeus ve Critias'ta anlatılan öykülere uygula­ mada oldukça çekingen görülür. 25

Athena ve Poseidon arasında, Atina rnitolojisinin klasik topos'u olmuş kavga Partenan'un batı alınlığına resrnedilrniştir. Oysa Critias bu konuya hiç değinrnez . Paylaşma "çekişrnesiz" ger­ çekleşir (109b ) . Platon' a göre ancak iyi olabilecek ilahlar arasın­ da böylesi bir sürtüşrne düşünrnek uygunsuz olur. Üstelik, maceranın başlangıcında Poseidon'un adı zaferi anımsatan genç bir kıza, Klito'ya (xl..f'oç) duyduğu arzu (En:t8uf.lla) vardır. Kl i to Ati nalılann kendi leri için iddia ettikleri gibi "topraktan doğmuş" yerli bir çifti n çocuğudur ve annesiy­ le babasının adları Evenar ve Leukippe' d i r. Evenar etimalajik olarak yiğit bir erkekse, Leukippe'nin adı Phedra'nın mitolojik koşurnunda soylu tutkuyu (8uJ..toç) temsil eden beyaz atı anırn­ satır, Em8u f.lla ise siyah bir atla ifade edilir. Kısacası, daha baş­ langıç noktasıyla birlikte tanrıyla insanın karışımıyla karşılaşı­ rız. Ne var ki Atlantis ve Atiantların yozlaşrnasına, "haksız bir tarnahkarlık ve aşırılıkla şişinrnelerine", sonunda da Zeus' un adayı yok etme kararına yol açacak olan, insanın giderek tanrı­ sala üstün gelrnesidir. Atlantis'in başıyla sonu arasında tümüyle Platon tarafından üretilmiş, ilkel Atina tarihinin tersine sayılara boğulmuş uzun bir öykü yer alır.11 Eski A tina' da kişiler, sanki tesadüfrnüş gibi Poseidon'la ilgi­ li mitasiara karışmış efsanevi krallardır. Örneğin, denizler tan­ rısının üç oğlunu öldüren Erechteus . 12 Platon böyle bir şey an­ latrnaz, ancak okuyucunun bunu zaten bildiğini tahmin edebi­ lir. Onun için, Poseidon ve Klito'nun aşkından bahsedelirn. Ev­ lenrne çağındaki yetirn kız büyük adanın ortasındaki bir tepe­ de oturur. Poseidon adayı kaleye çevirir, "birbirlerinin çevre­ sine giderek daha geniş surlar dikerek, sanki çömlekçinin çar­ kından çıkmış gibi toprak ve denizden halkalar, ikisi toprak, 11 Kg. R. Brambauch, Plato's Mathematica[ lmagination, (Bloomington, Indiana), ss. 47-53. Şu ya da bu sayının yorumu tartışılabilir, ama rakamlar değil . 12 K.g. bkz. A. Rivaud, CUF tarafından yayımlanan Timaeus ve Critias baskısındaki not. 2tı

üçü deniz [ . . ], böylelikle orta adayı insanlar için erişilmez kı­ larak; gerçekten de henüz ne tekne vardır, ne de denizcilik" (Critias 113de) . Ama ikilik kendini hemen gösterir. Atina'da bir, Atlantis'te iki pınar "biri sıcak, öteki soğuk su" . Karşıtlık­ lar aleminde yaşıyoruz . Poseidon Klito'nun doğurduğu beş çift erkek ikizi yetiştirir. Her ikiz çiftinde biri büyüktür, diğe­ ri küçük ve bütün büyüklerio adı Atlas'tır; zaten ada ve ok­ yanus da adlarını onlardan alır. En geleneksel mitolojide dün­ yayı taşıyan Atlas Titan İapetos'un oğludur. Oysa Platon onu 1 bambaşka biri yapar. Izlerini Parmenides ve Philebus'ta sürdüğümüz, Aristo'nun " küçükle büyüğün belirtilmemiş çifteliği" adını verdiği kavramla karşı karşıya olduğumuzu anlamak için Platon'un sözlü öğretisinde uzman olmak gerekmez.1 3 Albert Rivaux'ya göre, "Kraliyet soyağacında kadınların mutlak ek­ sikliği kuşkusuz şaşırtıcı gelecektir. Daha sonraki hiçbir açıkla­ ma bu acayip eksiklik hakkında bilgi vermez."14 Adanın zenginliği masallardaki gibidir: sonsuz olanaklarla yayılan bir physis (doğa): tarımsal zenginlik, maden zenginliği, altın ve ünlü orikalkum, evcil hayvanlar, "en büyük ve en obur" olan fil de dahil, yabanıl canlılar, meyveler, hatta belki de limon. "Ada bunları sağlam, nefis ve yeterli miktarlarda üretiyordu" ( Critias 115ab ). Burası apeiron alemidir, sınırsızın dünyası. Bu bolluk aslında olumsuz bir ütopya olan Atlantis'in yüz­ yıllar geçtikçe olumlu ütopya, bir çeşit yeryüzü cenneti olma­ sını açıklar ve kimse bu değişikliği Jean-François Mattei' den d aha iyi yorumlayamaz: "Devirler boyunca A tlantis mitosu­ na karşı duyulan hayranlık belki de imajlarının bolluğuyla mi­ tosun aşılamaz sınırını ve sözün mutlak sessizliğinden doğan .



13 K.g. Marie-Dominique Richard, L'Enseignement oral de Platon, önsöz P. Ha­ dot, Cerf, 1986, öz. ss. 225-233'teki rahat sentez. Burada Fransa'da Leon Robin, Tübingen'de de Konrad Geiser ve H. I. Kramer'ın vardığı sonuçlara ulaşılır. 14 a.g.e., s. 237. Atlantis krallarının adları için bkz. Luc B risson'un çevirisinin 386. sayfasındaki not. Kadınlara gelince, Critias 11 6e' de Atlantis akropolünde su ilahı yüz Nereid'in ve on kral karısının altından yapılmış heykellerinden söz eder. 27

genel kurgusal yapısından kaynaklanıyordur. Bu anlamda, At­ lantis aynası daha başlangıçta sonraki ütopyaların tüm düşleri­ nin gelip yansıyacağı bir ölüm aynasına dönüşür."15 Başkasılığın işbaşında olduğu gerçekten kuşku götürmez. Poseidon ve Klito' dan doğan beş çift ikizin başlattığı kraliyet hanedanlarının uğraşları orta adayla dış denizi birbirine bağ­ lar. Kralların hem açtıkları kanallar, hem de yaptırdıkları köp­ rüler Klito'nun adasın ı n başl angıçtaki tecridini kırar. "Krallar bir sefer beş, bir sefer altı yılda bir düzenli olarak buluşur, böy­ lelikle tek ve çift olana eşit pay tan ır" (119d), oysa Platon'un bu­ rada dayandığı Pisagor geleneği ne göre tL•k iyi tarafta, çift de kötü taraftadır. Gelişim, ya da en azından hareket kendini sa­ natta gösterir: "Selefinin konutuna geçen her hükümdar selefi­ nin güzelleştirdiği sarayı güzelleştirir, elinden geldiğince sele­ fini aşmaya çalışır, eserine salt görüntüsüyle insanı şaşırtacak bir güzellik ve boyut kazandırmak ister" (115cd). Beş ikiz çifti­ ni beş sur temsil eder (11 3e-114d). Kanallar her şeyin birbiriyle bağlantılı olmasını sağlar. Üçlü liman birbirlerine dayanmış sa­ yısız binayla kaplıdır; kanala ve en büyük limana gelince, her taraftan sökün eden, sayıları yüzünden konuşmaları ve çeşitli gürültüleriyle gece gündüz kulakları sağır edecek bir patırtı çı­ karan tüccarların tekneleriyle dolup taşar" 16 (117e). Sözde "eski Atina' nın" sade ve askeri akropolünün tam zıddı. Şimdi sorulması gereken soru, Platon anlatısının nasıl tanım­ lanacağıdır. Tarih denebilir mi? Platon'un öyküsünde tarih gör­ mek, Ay'a seyahat hikayesi öyle adiandınidığı için Lucien'in Histoires vraies (Gerçek Öyküler) kitabının ciddi olduğunu id­ dia etmek kadar mantıklı olacaktır. Kaldı ki, Lucien itirafında samimidir: "Öykünün her ayrıntısı aniatılarına birçok mucize 1 5 Bkz. Platon et le miroir du myfhe: De l'age d'or a l'Atlantide, 2, PUF, 2002, ss. 252-253. 16 Pire' den ve başka birkaç askeri limandan esinlendiği açık olan limanların tanımı için bkz. E. Salviat, "Les ports de l' Atiantide dans le Critias de Platon", Melanges Bemard Liou, yay. haz. Monique Mergoil, Montagnac, 2002.

ve masal katan bazı eski zaman şairlerine, tarihçilerine ve fi­ lozoflarına - içinde bir komiklik amacı taşımıyor denmeyecek - bir imadır. Onları okurken belirleyemeyeceksen, adlarını söy­ lemekte bir sakınca görmem."17 Lucien' de Platon' da bulunmayan bir açık sözlülük görsek de, bu onun amacını ve imalarını çözmeye çalışmamak için bir neden olamaz. Burada sözün gerçek anlamıyla "tarihin felsefesinden"18 söz edildiğini sanmam. Değinilen, Christop­ her Gill'in çok iyi gördüğü gibi, bir tarih öykünmesidir.19 Aynı biçimde, Platon Meneksenus'ta Aspasia'ya Tukikides'in savaşın birinci yılından sonra Perik i es' e atfedeceği, Ni co le Loraux'nun da The Invention of AtJıens (Ati na'nın icadı) adlı kitabında çok parlakça incelediği bir cenaze konuşması yaptırır. Bütün bun­ lar Platon'un taklit edi p ele�ti rml'den önce Herodot'u dikkat­ le incelediği gibi, Tukidi des' i dl' büyük b i r özenle okuduğu­ nu gösterir. Bu saptamayı daha l 9t14 y ı l ı nd a yapmış, Timaeus'ta (20e) sözü edilen Atina'nın "gürkem l i ve kusu rsuz hareketleri­ ni" Herodot Tarihi'nin ilk cü m l esi nde değini len " Helenlerin ve yabancıların görkemli ve ku su rsuz hareketleri" ile kıyaslamış­ tım. O günden bu yana bu benzetme özellikle "Critias'ın Hero­ dot sözlüğü" adlı incelerneyi yapan Jean-François Pradeau ta­ rafından daha da derinleşti ri ldi, Platon'un başka hiçbir eserin­ de rastlanmayan terimierin Herodot'tan alındığı kanıtlandı. 20 Böylesi çalışmalar altm ışlı yıllarda önerdiğim temel varsa­ yımları, özellikle Atina'nın Atlantis ile savaşının, Platon'un isteyeceği gibi bi r Atina'nın savaşı olduğunu, başka bir ifa­ deyle, ilkel ve kadim olduğu iddia edilen bir Atina'yla Pers Savaşları'ndan sonra, deniz gücüne güvenen emperyalist Ati­ na arasındaki savaşı anlattığını kanıtlar. Akropol'e, Poseidon 17 Lucien, CEuvres, II, çev. J. Bompaire, CUF, 1998, s. 37. 18 Burada, yukarıda 7. dipnotta alıntıladığım ve beni Platon anlatısının oyunsu özelliğinin altını çizmekle suçlayan G. Naddaf'ı hedef alıyorum. 19 The Atlantis Story, ss. XX-XXI 20 Bkz. Le Monde de la Politique, ss. 154-79. 29

tapınağına ve Pire'ye çok benzeyen limana yapılan gönderme­ ler gibi, böylesi bir yorumu destekleyecek yeterince ima vardır. Bu önermenin bütün ayrıntılarını tekrarlamaksızın, ülkenin on bölgeye ayrıldığı (Critias 116e) ve orikalkumun altın dışında bi­ linen tüm madenierden daha değerli (Critias 114e) olduğunu anımsatmak yeterl idir. Böylel i kle Atlantis Klistenes'in yarattığı on kabileye ve Lavrioıı g ü m ü ş madenierine sahip olur. Ancak daha önem li soru, Platon'un neden bir Herodot kis­ vesine büründüğüdür. A ti na' nı n Atlantis'le savaşını neden Pers Savaşları'ndan bahsediyorm u� gibi anlatır? Böyle anlat­ tığı yadsınamaz. Atlantis ord u Vt' d onanmasının dev boyutla­ rı (Critias 118e-11 9b) Serhas'ın aynı büyüklükteki güçlerini çağ­ rıştırır. Tek başına Atlantis'in ba�kenti bi le, bi rçok başka malze­ menin yanı sıra on bin savaş arabasıyla i k i yüz tekne sağlar. Ne var ki, Pers Savaşları'nın öyküsü t t•r s çt•vrilir. Burada Plataia, gerçekte olduğu gibi, Maraton'dan ün ct' gt'l i r. "İlk başta Helenierin yıldızı olan A t i na, ötekilerin düşmesin­ den sonra zorunlu olarak tek başına ka l ınca büyük tehlikeler­ le karşılaştı; ancak galip geldi, yakla�a n l a rın tepesine zafer işa­ retleri dikti, onların henüz boyundu ruk altına almadıklarını köle etmelerini engelledi. Ancak Herakles'in sütunlarının için­ de oturan bizlere, (ki burada konuşan bir Mısırlıdır) hepimize lütfedip özgürlüğümüzü bağışladı." (Timaeus, 21 c-d) Plato'nun değinmediği, aslında anlatmakta zorlanacağı, Ati­ na hop/itlerinin (hoplites) Atlantis donanmasını alt ettikleridir. Ne var ki iki ordunun ölümden sonraki yazgıları - gerçekte old uğu gibi - Plato'nun bütün anlatısından sızan, kara ve deniz arasın­ daki temel çelişki konusunda en ufak bir kuşkuya yer bırakmaz. Atina ve Atlantis arasındaki savaşı, "meşum deprem ve su bas­ kınları izler ve yine acılı bir günde toprak bütün savaşçılarımı­ zı yutar; aynı şekilde Atlantis adası denize gömülür ve yitip gi30

der" (Timaeus 25c-d). Joseph Bidez21 Atlantis'teki birçok "egzo­ tik" özelliğin Herodot'un Babil, Susa ve Ekbatana gibi görkem­ li Doğu kentleri tanımlarından alındığını bundan yıllar önce be­ lirler; dahası, Atlantis adı bile Herodot' tan gelir. Herodot bu­ gün Mağrip olarak adlandırdığımız bölgenin batısında ne bu­ lunduğunu anlatmadan önce "hiçbir üyesinin adının olmadığı bir halk," olarak bahsettiği Atarantes'lilerin "Yükseldiği zaman kaçtıkları güneşe sıcağıyla insanlarını ve topraklarını kuruttuğu için hakaret ettiklerini" söyler (IV. Kitap, 184). 22 On günlük yeni bir yolculuktan sonra, yakınında bira.i su olan tuzlu bir tepeye varı l ır. Bu tepe de meskfındur. Yanı ba­ şında Atlas adlı bir dağ uzaıı ır. Dardır, kusursuzca yuvarlak­ tır ve öylesine yüksektir ki yaz olsun, kış olsun, zirvesinin hep bulutlar arasında kaldığı, gürünmediği anlatı lır. Bu toprakların halkı, dağın göğü tutan sütu n olduğunu anlatır. Bu insanlara Atiantlar denir. "Canlı bi r yaratık yemedikleri ve uykularında düş görmedikleri söylen i r" (IV, 1 84) . Anlatıda denizin öte kıyı­ sında değil, Afrika kıtasında bulunan Herakles Sütunları' dan bahseden böylesi bir metni okumanın birçok yolu olduğu kesin olsa da, bana kalırsa bu yusyu varlak dağla Poseidon'un sanki çömlekçi çarkından çıkmı� gibi yarattığı yöreler arasında kesin bir bağlantı vardır. 21 Bkz. Joseph Bidez, fos oıı 1'/aloll 1"1 /'< >ril'lll, (Brüksel: M. Hayez), 1945. 22 Bu sayfaların Lefrac dl' Pııınpigıı.Hl'ın ünlü XVIII. yüzyıl dizelerini etkilemiş olması çok muhtemeldir: Nil, kıyılarında Çöllerin siyah sakinlerinin Vahşi çıglıklarıyla Evrenin parlak gezegenine Hakaret ettiklerini gördü. Güçsüz çıglıklar, tuhaf öfkeler Bu barbar canavarlar Cüretkar sesler çıkarırken, Yoluna devam eden Tanrı Karanlık kafiderinin üzerine Işık selleri salıyordu. '1

Öyleyse, yakın zamana kadar bu bağlantı ya bunca az deği­ nilmesine ne demeli? Özellikle Fransa' da neden, tarih ve fel­ sefe araştırmaları arasında çok geniş bir uçurum olmasıdır. Fi­ lozofun tarihle ilgilenmesi, tarihçinin de felsefeyle haşır ne­ şir olması kavramı bazı çevrelerde kabul edilmeye başlasa da, bu görüş kaynakl arı seçme ve önceliklerine göre sıralama ça­ balarından vazgeçme olarak algılanmamalıdır. Kıtanın sa­ dece Platon'un düş ü rü n ü olduğu yüzyıllardan beri bi lini r­ ken, bugün bile "Hl'rodot ve Tukidides'in Atlantis konusun­ daki sessizliklerini" D k ınanıa l ı mıyız? Öte yandan, Platon'un Herodot'u ve Tu kidides'i oku madığı nı iddia etmek bütünüy­ le saçma olur. Her i kisi n i oku d uğ u konusu nda en ufak bir kuş­ ku duyulamaz; ancak son ra ok u d u k l arı nı kl•ndine göre değiş­ tirir ki, bu da Herodot ve Tukid idcs'in - gerçeği söylemek ge­ rekirse - kendi usullerince yarattı k l a rı pozi tivist tarih için pek de olumlu olmaz.24 Platon Salamis Çarpışması' n ı Pcrs Savaşları'ndan silmekte bütünüyle özgürdür, 25 oysa Herodot ve Tukidides için aynı öz­ gürlüğün düşünülmesi bile imkansı zdır. Yazdıkları tarih ideo­ lojik öğelerden soyutlanmış olduğu için değil, aşılmaması ge­ reken sınırlar bulunduğundan. Tukidides Arkeoloji'de (I, 2-19) deniz emperyalizmi kavramını tanıtırsa da henüz yaratılmadı­ ğı ya da düşlenınediği için Atlantis' ten söz edemez. Platon'un eseri başlıca kaynağımızdır; öyle de kalması gere­ kir. Platon'un yazdıklarında Kök-Atina / Atlantis çi ftini oluştu­ ran zıtlık ikililerine koşut zıtlık çiftlerine rastlanır mı? Bu soru­ nun herkesin kendi belirleyeceği değerdeki nüanslarla olumlu olarak yanıtlanması gerekir. Sokrates Cumhuriyet'in VII. kitabının sonunda, iktidardaki fi-

23 Alıntı J. Rufus Fears' dendir. Bkz. a.y., Atlantis: Fact or Fiction? yay. haz. E. S. Rama­ ge, ss. 106-8. Salt kitap adı bile gerçek bir rezalettir. 24 Bu sorunun ilk kez sorulduğu ünlü bir makale için bkz. Nicole Loraux, "lhucydi­ de n'est pas un collegue", Qıtaderni di storia, (Temmuz-Aralık 1980), ss. 53-80. 25 Yasalar III, 699ac.

lozoflar kuramını açıklamasının ardından, okuyucularını böy­ lesi bir kentin kurulması için gerekli pratik koşullar konusunda uyarır. Her şeyden önce kentte 10 yaşının üzerinde olan herke­ si "taşraya göndermek gerekecek" (VII, 540e-541 a), geride bü­ yük bir bölümü anne ve babalarından ayrılacak küçükler bıra­ kılacaktır. Sonra, VIII. ve IX. kitaplarda, Platon ideal kentin reji­ minden daha geride olan dört siyasal rejim konusundaki kura­ mını açıklar: 1 ) Sparta tipi rejim, 2) altın ve gümüşe sahip olma­ ya dayanan oligarşik rejim; 3) demokratik rejim; 4) Platon'un Siraküza tiranları I. ve Il. Dionisos örneklerinde gösterdiği gibi, bir tiranı b ir fi 1 ozof yapacak yeterli şartları olan "asil tiranlık" . Platon bir önceki rej imin değiştirilmesiyle yeni bi r rejimin na­ sıl doğduğunu, bir önceki rejimin çocuklarının nasıl farklı insan­ lara dönüştüklerini si stematik bir biçimde araşhrır.. Bunlar, hay­ ran olmaya layık, ü n l ü sayfalardır. Bir tanesini alıntılamama izin verin. Bu cümle oliga r�iden gel işen demokrasiyi tanımlıyor: Yöneten ve yöneti k,n ler yürüyüşte, yolculukta, dini bir tören ya da etkinlik gibi orta k bir faa l i yette veya aynı gemini n yolcu­ ları ya da askerlik yol da �l a rı, hatta savaşta bir araya gelip bir­ birlerini gözlemledikleri zaman, yoksu l l a r varlıkl ı l arca asla kü­ çümsenmez; tam tersine, sa va� sıra sınd a sıska a m a zi nde, gü­ neşten yanmış bir fakir gölgedl' yl'li�m i� ve etleri n i n ağırlığını yüklenmiş bir varsılla yan yana d u ru p on u n sol u k soluğa kal­ dığını, umarsız olduğunu görü nCl', bi)y ll•si hL'ri fleri n varlıkları­ nı yoksullardan korkmaları n a borçl u oldu kla rını düşündüğü­ nü, kendi gibileriyle bir araya gl'ld iği za man içlerinden birinin böylesi heriflerden söz ed i p, bi r �eyl' yaramadıklarını söyleye­ ceği ni düşünmüyor musu n? Platon işi neredeyse bu gib i lere, "Biz ki hiçbir şeyiz, artık her şey olalım!"2o dedirlmeye kada r götürecektir. Yanlış anlaşılmasın: Bu n l a r ta rih sayfaları değildir. Platon' a arkaik tiranlığın demokrasiyi izlemediği, daha önce geldiğini 2 6 VIII, 556c- e. 33

hatırlatmak gülünç olur. Bunun farkında olmaması düşünüle­ mez: buna bir örnek, aynı dönemde tam tersi yönde hareket eden akımlar bulunmasına karşın, Peisistratos'un devrilmesin­ den sonra, Kleistenes' in demokrasiye götürecek isonomia (yasa önünde eşitlik) kavramını yarattığı Atina'dır. Böylesi bir terim kullanmama izin verilirse, Platon'un tarih değil, siyasal bilim yazdığı söylenmelid i r. Timaeus'un ve Critias'ın Kök-Atina'sının dışında başka hiçbir ideal kentin bulunmadığı, Platon'un Cumhuriyet'i yazdığı sırada henüz düşlenınemiş olan ideal bir kentin Platon'un z i hninde Sparta tipi bir şehre dönüşlüğü na­ sıl kabul edilebilir? Gerçekte, kendi kenti içi nde statis' in, ayrılık ya da geçimsiz­ liğin girişini yazarken, bizzat Platon Homeros'un bir taklidini oluşturur: Öyleyse, Glaucon, . . . kenti mizde kargaşa nasıl doğacak ve yardımcılarımız ve yönetenlerimiz birbirleri ve kendileriyle nasıl zıtlaşacak? Yoksa biz de Homeros gibi, "Önce başlarına hiziplerin nasıl geldiğini" anlatan perilere mi başvuracak ve bu tanrıçaların bizlerle oynad ıklarını, çocukmuşuz gibi bizle alay ettiklerini, küçümsey i p, sahte bir ciddiyelle hitap ettiklerini mi anlatacağız? (V III 545d-e) Dies'in bilimsel bir özenle şi fresini çözdüğü 27 ünlü nuptial sayısının zarif ve bilge bir matematik bilmecesi olduğunu be­ lirtmek için daha iyi bir yöntem olabi lir mi? Birer çift oluşturan yozlaşmış-ve-kusursuz kentler Atiantis­ Atina iki lisine çok yakın olmakla birlikte, aynı zamanda da ara­ larında uzun mesafe bulunur: yakındır, çünkü Platon bizlere bir meşru kentle, felaketin eşiğinde diğerlerini sunar; araların­ da uzun mesafe vardır, çünkü yazar Critias'ta Cumhuriyet'te ol­ duğundan çok daha yaratıcıdır. En azından, Atlantis'in siyasal rejimini tanımlamanın güçlüğünden söz etmek doğru olacak27 Bkz. A. Dies, Le Nombre de P/aton, Essai d'exe�ese et d'lıistoire, (Paris: Imprimerie Nationale), 1936.

tır: Ada sanki gizemli bir yeminin denetlediği, bir çeşit onlu monarşiye benzer. İkinci örneğim güç olduğu ölçüde ünlü bir metinden geli­ yor: Devlet Adamı'ndaki mitos (268d-274c). Bu metni 1975'te, Luc Brisson i le tartışırken inceledim. 28 Sonunda, metni benden daha iyi anladığı ortaya çıkacaktı. Burada sözü edilen ned i r? Karşımızda iki zıtlık çifti var. Bir tarafta insanlarla genel olarak hayvanların Zeus'un babasının doğrudan yönetimi altında bulundukları bir döngü olup yine altın çağ olarak adlandırıl an, Kronos çağı. Bu altın çağda in�an­ lar topraktan yaşlı doğar, gi derek gençleşir ve sonunda kay­ bolurlar. Bu Kronos çağında, Paul Valery'nin sözleriyle insan­ lar kentlerden ve felsefeden habersiz, "beyaz ve kutsal hayvan­ lardır" . Tersine, bizim çağı m ız olan Zeus döneminde insanlar Prometeus'un, Hephaistos Vl' Athena'nın tanrısal armağanla­ rının yardımıyla kentlerde yaşayıp felsefe yapmayı becerirler. Diğer bazı yarumcular gibi kavramakta zorlandığım, Kro­ nos ve Zeus çağlarının zıtlığının bir tarafta kendi başına bıra­ kılmış ve "sınırsız çeşitlilik denizi ne" (273e) doğru i lerleyen bir dünyayla, öte yanda tanrıları n yüncttiği dünya arasındaki zıt­ lık olarak belirtilemeyeceğid i r. ' l t.·rsine, Platon burada iki döngü anlatır: bu döngülerde evren kilh bu yönde, kah diğerinde dö­ ner, yön değişti ri rkcn dl' Timacus' ta bl'l irti lt·n lt•re benzer koz­ mik felaketk•r o luşu r. Da hası, üç bölgl'dt•n söz etmek gerekir: 1 ) Kronos dönemi (27 l c-272d); 2 ) kend i başına bırakılan ve Atlan­ tis gibi Başkalık, ya da saf çeşitliliğe kayan dünya; 3) Zeus'un denetimine aldığı dünya (273e-274d) . 28 Bkz. "Le mythe platonicien du Politique, !es ambiguilt?s de !'age d'or et de I'histoire", Chasseur Noir, (Maspero, 1981), ss. 361-380. Seminerim sırasında ve sav­ larını savundugu esnada bu metin Luc Brisson ile şiddetli bir tartışmaya girmemi­ ze neden olmuştu. Oysa Brisson'un daha önce yayımlanmamış bir çevıriyi içeren son incelemesi, Lectures platoniciennes, ss. 1 64-205, yanıldıgımı gösterdi. Kendimi temize çıkarmak için ileri sürebilecegim tek iddia, Platon'un sandıgımdan da daha sapık oldugudur. Geleneksel yorumdan ayrılmayan bir inceleme için bkz. Come­ luis Castoriadis, Sur Le Politique de Platon, (Paris: Seuil), 1 991. 35

Bu metinde, Platon'un her zamanki kadar sapkın olduğunu kabul etmek gerekir. İki mitos arasındaki fark ve benzerlikler göze batar. Döngü değişikliklerine koşut gelişen ve insan ırkı­ nın büyük bölümlerini yok eden dönemsel felaketler olur. Oysa Atlantis öyküsünde, Aynı'nın kenti Atina'yla Başkalık'ın geliş­ tiği imparatorluk Atl antis noktasında kesişir, sonunda ikisi de aynı felaketin i çinde yitip gider. Belirtmekte yarar görmesek de, Platon'un Timaeus ve Crifias'ta olduğu gibi, Devlet Adamı nda da masal anlattığının farkında olduğu kesindir. Mitosun üç seviye­ si vardır ve Timaues gelişmen i n dünyası bilimin konusu olama­ yacağına göre gerçek bir mi tos (29d) ise, Jean Beaufret'nin iddia ettiği gibi Timaeus'un bütünüyle aldatmaca olduğu sonucu çık­ maz. Tersine, Timaeus ve Crifias'ın önsözlerinde mizah, hatta al­ datmaca, Devlet Adamı nda da mitos olduğu kanısındayım. Ne var ki, Atlantis mitosunun dikkat çekici bir özelliği i çin bakmamız gereken yer Yasalar olacaktır. Platon'un bu dev adayla siyasal kurumlarının tanımında hem Pers İmparator­ luğu geleneklerine dayanan özellikleri, hem de Herodot' tan ve hatta Atina'dan aldığı vasıfları kullanmasının, böylelikle Atlantis' le Atina arasındaki savaşı bir çırpıda "Pers" savaşı ve iç savaşa dönüştürmesinin nedeni nedir? Platon Yasalar'ın III. ve IV. kitaplarında kendi usulünce gerçek tarihle yüzleşmeye çalışır. Farklı siyasal rejimler iki anayasa barındırır. Bunlar, uy­ gun bir ad gerekiyorsa, bütü n diğerlerinin geliştiği iki anaya­ sa ana-biçimidir. Bunlardan birine doğru olarak monarşi denir, diğeri de demokrasidir ve monarşinin en aşırı biçemi (akron) Pers yönetimiyken, diğerinin kaynağı Atina idaresidir; geri ka­ lanların tümü . . . dediğim gibi, bu ikisinin değiştiritmiş biçim­ leridir. ( Yasalar 693e)29 Platon daha sonra Atina ve Perslerin geçmişte "doğru den­ geye" az veya çok ulaştıklarını, ancak giderek bu dengeden '

'

29 Çev. Des Places, CUF.

Athena, Akrepolis M ü zesi, Lenormant kabartmasından Trirere.

uzaklaştıklarını açıklar. Persler bu dengeye Kuros'un döne­ minde erişir ve bu aşamada Platon Ksenofon'un Cy rop edia da kurucu krala layık gördüğü övgüleri neredeyse tekrarlar gibi­ dir. Oysa Kuros ne denli iyi kral olursa olsun, "çocuklarının ye­ tiştirilmesini kadınlara bırakır" ( Yasalar 694d), bunun da tah­ min edilebilir sonuçları olur: 1 1 alefleri "aşırı şımarık ve di­ siplinsizdir" (Yasalar 695b). Darius monarşiyi yeniden kurar, oysa Serhas "Kambises' in reza letleri ni sürdürür" (69Se). Hal­ buki Atina, tam tersine, "mutlak iktidar karşısında mutlak öz­ gürlüğün" tehlikelerini ifade etmektedir. Pers Savaşları döne­ minde bu tehlike "karadan ve denizden gelecek dev bir istila karşısında" (698bc) birliği ve yöneticilere itaati pekiştirir. Sala­ mis zaman içinde nirengi noktası seçilir. Maraton Salamis'ten on yıl öncedir (698c). Serhas'ın hazırlıklarını haber alan Atina­ lılar tek bir çıkış yolu görür: Maraton başarısını tekrarlam ak Temistokles'ten ve donanmadan hiç bahis yoktur. Atinalılar gemilere değil, "umutlarına" binerler (699b). Ve sanki yeterin­ ce açık belirtmemiş gibi, Platon IV. kitapta (707bc) Maraton ve '

37

Plataia nasıl Heleniere özgürlüğü getirmişse, Artemisian ve Salamis'in aynı Helenieri korkaklaştırdığını anlatır. B u önerme V. yüzyıldan beri süre gelen ve daha uzun süre gidecek bir polemiğin sonucudur. 30 Deniz savaşı hopliteslere korkaklığı öğretir (707ae). Bu koşullarda, yirmi bin hop/itesi bu­ lunan Atina'nın dev bir donanınaya sahip Atlantis karşısında neden tek bir gemisi olmadığı anlaşı l ı r olur. Platon ve halefierine geçmeden önce, birkaç kelime daha: Biz çağdaş insanların gözünde Platon, Atlantis ve Atlantis'in Atina'yla savaşı anlatısında bi l i mku rgu ol madığı için h a l a canlı bir edebiyat türü yaratmıştır. Yarattığı bütün m i tasiarın içinde, tuttu denilebi­ lecek tek eseri, budu r. Armenios'un oğl u Er' in izi nden yürümeyi kimse düşünmez ve eğer bizim Champs-Elysees gibi bir cadde­ miz varsa, burada ölülerin oturmadığını bilen yoktu r. Öte yandan Platon'un varlığını belirttiği ancak o dönemde teknolojisinin yeterince gelişmemiş olduğu bir sanat da mevcut­ tur: Sinema. Cumhuriyet 'in VII. kitabındaki mağaranın, izleyici­ lerinin iplerle sımsıkı bağlandıkları bir sinema salonu gibi inşa edildiği iyi bilinir.31 Üstelik, Timaeus'un ilkelerini de sinemadan alır. Gerçekten de, Cumhu riyet'in sonuçlarının özetinden sonra Sokrates şöyle der: "Bu kentin desteklediği çekişmelere değinen, başkalarıyla nasıl rekabet ettiğini . . . kendini haklı tarafta göre­ rek savaşa nasıl girdiğini anlatan birini dinlemek isterdim . . . " Ve bu isteğinden hemen önce, düş kırıklığını belirtir: "Bana kalırsa bu duygu resirole ifade edilen, ya da gerçekten canlı olsalar bile dinlenen güzel hayvanları seyrederken, onları hareket ederken, kavgada, vücutlanna bakınca tahmin edileceği gibi rakip olmuş­ ken görmek isternek hissine çok yakın" (Timaeus 19bc). 30 Bkz. Chasseur nair, "Une enigrne a Delphes" başlıklı araştırmam. 31 Bu konuda aydınlatıcı bir m akale için bkz. Jacques Brunschweig, "Revisiting Plato's Cave": J. J. Cleary ve G. M. Gurtler, Proceedings of the Bostan Area Colloqui­ u m in Ancient Philosophy, XIX, (2003), (Leyde ve Bostan), 2004, ss. 145-1 77. 38

Pire resmi binalar bölgesi 1 . Tıcaret l imanı 2. Agora ve t apınak 3. Askeri liman

LJ

Atlantis kenti a. Kentin genel görü nümü Plaine: Ova Canal princi pal: Ana kanal Cana l : Kanal

M E I� : l >l'niz

b.

iç Kent

1. Tapınak

b

2. Dikilitaş 3. Saray

4. Hipodrom

(Kaynak: Roland Martin, L'Urbanisme dans la Grece Antique, (Paris: Picard), 1974Bkz. s. (Kaynak: P. Friedlander, Plato2, I, Berlin, 1 954, Levha IX, 1 ve 2 )

16

Bölüm II ANTİK ÇAGDA ATLANTİS

Genel kanının aksine, Pinton'un halefieri Atlantis ile çok il­ gili değildir.32 Bunlardan bi rçoğu konuyu gülerek karşılamıştır. Platon'un çağdaşı olan genç tnrihçi Sakızlı Theopom pus'un sı­ radan bir tarih yazıcısı old uğu iddia edilemez. 378 / 377'de do' ğar, "birçok gelişmeye göz leriyle tanık (au topes) olur ve tarihini yazmak içi n dönem i nin en önemli kişileriyle, askeri ön­ derler, siyasal yöneticiler ve filozoftarla temasa geçer. " Bu bil­ giyi Halikarnasosl u Dionisos'a (Pompeus 'a Mektup, 6) borçlu­ yuz. Theopompus tarihynzı m ına felsefe katan ilk tarihçid ir. Bu nu Athenn ios' dan ve Rodos' taki bir yazıttan dolayı biliyo­ ruz. Theopompus Pl aton' u n bir yorumcusudur. Lobhudelei onu her tü rlü ho�gürüden uzak bir biçimde yalancılık ve inti­ halle suçlar.31 i ntiha l konusuna gelince, bizzat Timaeus ve Cri­ tias metinleri nden açıkça alıntı lar yapmıştır. Eşek kulaklar fab­ lını yazdığı Frigyn Kralı M idas, satirik dramlarda Satirierin ve Dionisos'un m a iyl'ti nin başı Silenus'u sorgulayan kişiyle ay­ nıdır. Silenus gen i � bir ü l keden, yani Merop denilen fanilerin yaşadığı Meropia' dan bahseder. Odisseia 'nı n Kimmeryası gibi, Meropia'da da ne gece vardı r, ne de gündüz; sadece bir çeşit kızıl şafak. Bu büyük kara parçası, üzerinde bulunan simetrik ve birbirlerine dü�man iki kent tarafından kolonileştirilmiştir. 32 Oldukça eksiksiz, �iştirilmiş alıntısına iki buçuk yüzyıl son­ ra rastlandıgını belirtir: Bkz. Eusdıius, Chronique

I,

süt.

3-4; a. y.,

EuayydıKfiç

JI.1Coödçt:wç Jlpo1Capamn işletmek i çi n ya Adem'in var olmadığını, ya da onda n ünn• de i nsan l a rı n yaşa­ dığını kanıtlaya rak İ nc i l kronolojisini öldürmek gereki r. Bu konu Antik Çağ' ı n son ları nda acı acı tartışılır ve örneğin Aziz Augustinus bu tartışmalardan örnekler verir.s6 Özgür düşü ncen i n merkezi Amsterdam'da İsaac La Peyrere'in Preadnmift•s adlı kitabının 1655' te yayımlanmasıy­ la tartışma yen i d l'n a levleni r.87 Bu yazarın mezar taşına atfen, ünlü bi r taşlama vardır: La Peyrere, lıu iyi Yalıudi burada yatıyor, HuRuenot, Kntolik, sonu nda Pre-Adamit. Aynı anda dört dini birden sevdi, Oysa aldı rmnzlı(�ı öylesine derindi ki, Seksen yılın son u nda, seçim yapacakken, Zavallı hiçbirini seçemeden gitti. 86 Bkz. Cite de Dieu, XII, s. 10 ve XVIII, s. 40. 87 Praeadamilae, sive exercilalis quibus lraducuntur Primi Homines mı te Adamum cmı­ dili. Kitap daha 1656 yılında İngilizceye çevrilir. La Peyrere konusunda ıkı kusur­ suz çalışma için bkz. }ean-Pierre Oddos, Recherclıes sur la vie el l 'reuvre d'Isaac La Peyrere, 3. dönem tezi, Grenoble, 1977; Richard H. Popkin, lsaac La Peyrere (15961 6 76), His Life, Work and lnfluence, (Leyde: Brill), 1987.

Doğuştan Protestan La Peyrere'in hayatta kalmak için din değiştirmek zorunda kaldığı, İsrail'in kurtarılınasının ateşli bir savunucusu olarak Napoleon dönemine kadar sayısız oku­ yucuya sahip olduğu ne kadar gerçekse, bir Protestan olarak Adem'in ilk insan deği l, i l k Yahudi olduğunu kanıtlama çaba­ lanyla Pascal'in keskin bir eleşti risiyle karşılaştığı da o kadar doğrudur: "Kıyametçi ler i n, Pre-Adamitlerin, bin yılcıların vb. saçmal an." Birkaç sayfa önce Atlantis kon usund a bir İspanyol milliyetçi­ liğinin varlığına değinmişti m. Oysa La Peyrere Fransa kralının bir Mesih görevi üstlendiğine inanan b i r Fransız milliyetçisidir. Platon'un, Salon' un ağzından a n l attığı öyküde, Atlantis'i bu Atina yöneticisinin Mısır 'ı ziyaretindl'n Y.OOO y ı l öneeye yer­ leştirdiğini biliyoruz. Gerçekten i nsa n ı n Adem'den çok önce de var olduğunu ileri sürerken, La 1\•yri.'re'in dayanağı bu tarihlemedir.88 Öte yandan, kend i Fransız m i l l i yetçiliği ve At­ lantis arasında en ufak bir ilişki k u rmaz. Platon Atlantis'in bir zamanlar var olduğunu söylemişse, bu konuda tartışmaya ge­ rek yok demektir. İspanya'da doğuşunu gözlemled iğimiz ve XIX. yüzyıla ka­ dar uzanacak olan bu ulusal-Atlantis' çilik, Avrupa'yla gotik kö­ kenleri dışında hiçbir ortak yan ı ol mayan bir ülkede, İsveç'te, olağanüstü bir güçle gelişir. Şimdi artık Ol of Rudbeck' ten söz etmek zorundayım. Thomas-Henri Martin bana bu kitabın birinci bölümünün esi­ nini veren "incelemesinde" bu olağanüstü kişiyi nasıl tanıtı­ yor? "XVII. yüzyılın sonuna doğru Olaus Rudbeck adında son­ suz bilgi sahibi bir İsveçli, Platon'un büyük adasını aramaya koyulur: Ne var ki rehberi Kitab-ı Mukaddes değil, kuzey mi­ tolojisi Edda'lar olur. Yolu hiç Filistin'e düşmeyecek, gözleri­ ni vatanına, İsveç'e çevirmekle yetinecektir: Atlantis' i buraH8 Prar-Adamitae, orijinal baskıda ss. 1 76-180. HO

da görür; bu kadarla kalmaz A tıant'ların Critias'ta sözü edilen başkentlerini Uppsala yakınında bulduğunu ileri sürer ve tü­ müyle milliyetçi bu görüşünü destekleyebilmek için, dört cilt­ lik dev tarih, mitoloji ve coğrafya kitabında tüm Avrupa ve Asya haklarıyla bunların bütün ilkel geleneklerinin köklerinin İskandinavya' da aranması gerektiğini kanıtlamaya çalışır. Baş­ ta son iki cildi olmak üzere, eserinin son derecede ender bulun­ masına rağmen, Rudbeck'in önerdiği sistem çok yankı getirir ve İsveç'in en ciddi tarihçilerinden bazıları bile bu görüşün ta­ raftarları arasına girer."B9 Kısacası, Rudbeck'ten ve magnu m opus'u ndan (büyük ese­ rinden) bahsetmenin zamanıdır: Atlantica, sive Manheim, vero Japheti pasterorum sedes ac patria, 1679 ve 1 702 yılları arasında Upssala' da yayımlanır.90 Yukarıdaki Latince adından da anlaşılacağı gibi, burada söz konusu Rudbeck'in Atlantis'in, diğer adıyla Mann-Heim'ın, Nuh'un oğlu Yafes'in oturduğu ve soyunun yaşadığı yer ol­ duğunu kanıtlamaktır. Bu arada, kitabın adında yer alma­ yan gerçekse, bahsedi len bu yerin İsveç' le bir tutulduğudur. Rudbeck'in eserine on beş yıldı r vakıfım ve her okuduğum­ da aynı ürküntüyü duyarım: Paranayak bir savı olduğu için değil, böylesi idd i a l ara a l ı şkı nım ve insanın bilimi barak ola­ rak tanımlamakla ne kazanacağını anlamıyorum: Barak sanatı vardır ve bu sanat kendi ni, tıpkı Platon'un mağarası gibi, sine89 Bkz. Martin, a.g.e., ss. 272-273. 90 Axel Leson'un yayma hazırladıgı ve 1 937-1950 arasında yayımlanan çağdaş lsveç­ çe baskının IV. cildi, ss. 205-265 eserin yankılarıyla ilgili çok değerli bir testimonia (ta­ nıklık) dizini içerir. Bu satırların yazarı orijinal baskının Latince metnini okumuştur. Bibliyografya gerçekten inanılmaz boyuttadır: Örneğin, bkz. J. Svenning, Zur Gesc­ hichte des Goticismus, (Uppsala ve Stockholm : Almqvist och Wieksell), 1967; J. Svenb­ ro, (bu konudaki ustam) "L'Ideologie gothicissante et l 'Atlantica d'Olof Rudbeck", Quaderni di Storia 11 (Ocak-Haziran 1980), ss. 121-156: G. Eriksson, The Atlantic Visi­ on. Olaus Rudbeck and Baroque Science, 1994; a.y., Rudbeck, 1 630-1 702, Lis, Liirdöm, Drö­ ni Baroqckens Sverige, (Stockholm: Atlantis), 2002. Almanya ve İskandinavya'da go­ tisizm tartışmalan için bkz. Dieter Lochmaier, "Das gotische Evangelium und die Cimbrischen Heiden", Lychnos, 1977-1 978, ss. 54-70. HI

manın henüz icat edilmediği gerçeğiyle açıklarken, barok bilim kavramı hiçbir şeyi aydınlatmaz. Hayır, asıl sorun Rudbeck'in (1 630-1 702) gerçek b i r bilgin olmasındadır; kendisi hekim, pro­ fesör, ardından da Uppsala Üni versi tesi rektörüdür. Orada bu­ gün bile görülebilen b i r bota n i k bahçesiyle bir de anatomi am­ fitiyatrosu kurar. Lenf dolaşı m ın ı keşfeder, Copernicus yandaşı olur, İsveç'e Descartes' ı ta n ı tı r (Bkz. Ll•vha V I I I). Bütün bunlara rağmen, f l ı r i s t i ya n ol mayı sürdürmekle bir­ likte, Yafes' in oğlu Atlas'ı n i svl·,·' tl' kök sa l d ığı n a ve bütü n ulusların bu soyağacından ko p.m m l' Y Vl' l l• r olduğuna i nanır. Andreas Vesalius'un uza k t ,m üğrl'ıwisi bi r a natonı i ci olarak İsveç'in derisini kaldırı nca, ,ı l t ı n d .ı A t l ,uı t i s' i g ö r ü v e r i r. 4 1 Runik yazının Fenike ya da Yu n,m h.ı rf ll· r i n d l·n (1nce ku l lanı ldığı ka­ nısındadır. Hyperborea' d ll n, hc.ı l k ın ın uygarlaştıncı etkisinden söz etmediği i çin Herod o t ' u d ü nya kaşifleri listesi nden çıka­ rır. Oysa talihin ası l ci lvl'si, Yu na n l ı la r yalan söylemekten vaz­ geçmezken, Atlantis öyküsü n Cı bi zl' anlatanın Platon olmasıdır. Nedeni ne olursa olsun, son uçta Rudbeck seçilmiş kavim rol ü­ nü İsrail oğullarında n ,ı l ı r Vl' Atlantis'e bahşeder. Asıl tuhaflık, Ru d lwck' i n birçok bilge insan tarafından cid­ diye alınmış olmasıd ı r. Newton 1720' de Atlan tika' dan bir ta­ kım ister.92 Rudbeck lwm Descartes'ın çağdaşıdır, hem de altın­ cı yüzyılda ortaya çı ka n ve 1434 Basel Konsili sırasında, Pisko­ pos N icolas Rag v a l d i ' n in İsveç Krallığı'nı diğer hepsi ne oran­ la daha eski, daha güçlü ve daha soylu ilan etmesiyle asıl pat­ lamasını gerçekleşti ren "gotik" milliyetçiliğin ateşli bir taraf­ tarıdır. Roma hükümdarları tarafından fethedilmek bir tarafa, Romalıları kendi i ttifakiarına girmeye zorlarlar. Ne var ki go­ tik önceliğin İsveç'in ulusal mitosu haline gelmesi için ülkenin "üstün güç" olması, başka bir deyimle Kral Gustav-Adolf'un 91 Bkz. A. Ellenius, "Olaus Rudbeks Atlantiska Anatomi, İngilizce özet ss. 53-54. 92 Bkz. G. Erik.sson, a.g.e., s. 160. 82

Lyclmos,

1 959, ss. 40-42,

(hd. 1611 -1 632) tahta geçmesi beklenecektir. Kendine gelecek eleştirileri mizahçı bir anlayışla sahneye ko­ yan, ünlü hekimleri Hindistan konusunu küçük bir bahçıvanla (Jıortulanus)93 tartışırken düşleyen de bizzat Rudbeck olur. Otu­ rurnun başkanıysa Apollo'dan başkası değildir. Apollo ve ulu hekimler bu konuda çok şeyler söylemiş olsa da, küçük bahçı­ van aynı kanıda değildir ve clıimerae atque deliramenta, yani se­ raplar ve hezeyanlar konusunda duyduklarını anlatır. Kuşku­ suz, çevresindekilere, Et nos Jıomines, diyecektir, bizler de in­ sanız, ama ulu hekimleri n de i nsanlık konusunda bir eksiUliği yoktur: Et vos lıomines. Rudbeck Atlantika'nın IV. ve son cildinin başındaki resimli sayfasında (bkz. s. xx) ilkeyi yineler: Et nos Jıomines. Burada küçük bahçıvanı oynuyor görünmek istese de, Rudbeck aslında erişilebilir bü tün dilleri bilen, bütün kitapları okumuş, aynı zamanda da hl'rlıangi bir küçük bahçıvanın insa­ fına kaldığının farkında olan u l u hekimin kusursuz bir örneği­ dir. Bu sefer de küçük bahçıvzın rolünü üstlenen, Ocak 1 685'te basılan Nouvelles de la Republiquc des Lettres ile Ratterdam sür­ günü Pierre Bay le' dir.94 Bay le A. Audigier adlı bir Fransız'ın aynı yoldan giderek Galya' n ın, yani Fransa'nın önceliğini ka­ nıtladığına değinmekle yeti n ir." · Gerçekten de Fransa, kr.ı l l ığını seçi lmiş kavime çevirecek ideolog sıkıntısı çekmez. Örıwk iL•rden biri XVI. yüzyılda Guil­ laume Postel' dir; Audigier i st' N u h'un gerçek adının Gallus ol­ duğunu iddia eder.% Gianbattista Vico, Lomba rd la rla ve Gotlarla benzer bir ilişki 93 Atlmıtika I, s. H90. 94 Pierre Bayle konusunda tem...>l araştırma için bkz. Elisabeth Labrousse, Pierre Bay/e, (Paris: Albin Michl'l), 1996. Yazar sözlüktl' Platmı adlı bir bölüm olmadıgı­ na d ikkat çeker: bkz. s. 1 94, d ipnot 32. 95 A. Audigier, L 'Origine des Français c t de lc11r Empirc, Paris, 1676. 96 A.g.e., ss. 214-217: Kısa bir inceleme için bkz. J. R. Stager, "France: the Holy Lan d, the Chosen People and the Most Christian King", Melanges C. H. Harbison, yay. haz. F. K. Rabb ve J. E. Seigel, (Princeton: Princeton University Press), 1 969.

yaşamasına karşın, Başlangıç prensleri unvanı için ciddi aday olan Etrüsklere güvenebilen bir ülkenin, ki buradaki ülke lafı aslında iyi niyetli bir "coğrafya terimi" kavramından öteye gi­ dememektedir, vatandaşıdır ve ilk kitabı De Antiquissima rtalo­ rum Sap ie n ta 'yı (171 0) yazarken bir an için de olsa Rudbeck'e benzer bir mantık yü rütmeyi dener, ardından da tepkisini ko­ yar: Tanrı'nın ve tarihi döngünün karşısında ("seçilmiş kavim" ritüeli dışında) bütün ul uslar eşittir.97 Rudbeck'in çağdaşları arasında düşsel bir vatan aramak­ sızın Atlantis üzerine soru soranlar vardır ve bunlar içinde kuşkusuz en dikka l çek ici ol anı Alman Cizvit'i Athanasius Kircher'di r (1602- I 6HO). Kend i nden önce ve sonraki birçokla­ rı gibi, Kirche r de A l la n l is' i n kalıntı l a rını Kanarya Adaları'nda görür. Mundus Subtcrmllcus''ll adı n ı Vl'rdiği yeraltı dünyasının haritasını (bkz. s. �x) çizl'rken Atlanlis'e de önemli bir yer ayı­ rır. Kanarya Adaları'nda Guanche ad ı nı ve rdiği esrarengiz bir halk yaşamaktadır ve bu insanların Allantis efsanesinden arta kaldıkları kuşku götürmez. Aynı varsayım X I X . yüzyılın başın­ da yeniden ısıtılacaktır. 99 Bir ölçü kararlılıkla yineleyelim : Bizim ve Pierre Bayle gibi çağdaşlarının gözlerine ne denli tuhaf görünürse görünsün, Rudbeck kendinden önce Bacon ve kendinden sonra Buffon gi­ bilerin insanı doğaya yerleştirme çabaları dönemi nden soyut­ lanmış değildir. Daha önceki dönemlerde, ilk stratigrafi (kat97 Bkz. G. Costa, Le Antichita germaniche nella cultura italiana de Machiavelli a Vico, (Napoli: Bibliopolis), 1977, ss. 372-373. 98 Mundus S ubterraneus'un Amsterdam'da basılması bu Cizvit'in sanıldığı kadar kusursuz bir Katolik olmadığı şeklinde yorumlanabilir; bkz. J. Godwin, Athana­ sius Kircher, a Renaissance Man and the Quest for Lost Knowledge, Londra, 1979. Bu bilgiyi Mareel Gauchet'ye borçluyum. Keza bkz. Paula Findlen, Athanasius Kirc­ her, The Last Man Who Knew Everything, New York ve Londra, 2004, A tlantis ha­ ritasından söz etmez. 99 Bkz. J. B. M. Bory de Saint-Vincent, Essais sur les lles fortunees et l'antique At­ lantique, Paris, yıl X l (1 803). Bory de Saint-Vincent'ın Rudbeck konusundaki yar­ gısı acımasızdır: "Ülkesini pariatmak için Rudbeck'in hiç var olmamış bir ülke araması gerekir miydi ve İsveç için Linne'ye sahip olmak yetmez miydi?" s. 445.

manbilim) kurarncısı olarak tanınan Danimarkah Niels Ste­ ensen şunları yazar: "Eskilerin m asaisı aniatılarına kolaylık­ la kanmak istemememe rağmen, bu öyküler içinde inandı­ ğım çok şey var. Örnek olarak bana gerçekliğinin değil, yan­ lışlığının tartışılabilir geldiği bazı önermeleri alıyorum. Me­ sela: Akdeniz'in Batı Okyanusu'ndan [Atlantik] ayrılma­ sı, Akdeniz' den Kızıldeniz' e açılan bir geçidin varlığı, Atlan­ tis Adası'nın sular altında kalması." 1 00 Tufanın, daha doğrusu tufanların nasıl bir esi n kaynağı olduğunu ilerideki sayfalar1 da göreceğiz. Ancak, Atıantl a r geri döndüğüne göre, Aydınlanma Çağın' daki işlevler i ne bakm anın zamanı geldi demektir.

100 Bkz. N. Steensen, Opera philosophica, yay. haz. U. Marr, Kopenhag, 1910, 2, s. 224; P. Rossi, The Dark Abyss of Time, Chicago, 1984, s. 19. Bu bilgileri Alain Schnapp'a borçluyum: bkz. a.y., La Conquete du passe, 2. baskı, Le Livre de Poche, 1998. 85

'"1 ı:ı.ı

'"1

\()

::

:-ı

0....0::: o

=?

...; ·

'< :ı � ­ -� ::: � :ı

�: 5 :ı -

-· � O O"'



ro< "" :ı

ı:ı.ı �

'"1 !:::1 0.. ::l

2: � � 27 D:i �

�"' ti0: � v; ·

ö: g- :: � :::.:. 0

::! . ı:ı.ı

oqı

(S"' Dr • � ::::.::- 0 �

� 0....0::: ;:;­ .....,

� � .2}

. O•

� rD O"' _ . (JI

..... :ı � D:i � 2" :ı - IJl� ,.... :ı üi" 3 § - · ı:ı.ı

o :r 0.. '"1 > rtl .....

üi" 3

�- g­

rtl

,(j

Q�

N

IJl

"

"'ı

1



= 1

•�

-�



8



..

•.

....



-

.

lt

.



E ıııı..

• · 11 �

�� • rı � • � ..lto •.. .. . . i. : ! t. .

..



1- r V

11 l � t l t ; �-� ıı!t . ; .. rı, " ır t ; � tr� " � :: .. ,._. ır-10 � �- .. . • ı.ı ı 1 . - 'l l = • · a l' • ırJ " l • rı f !: r ; l .. .. l

-

t�

,, ! P J.. ll-

. .



ı

. .

t ın \L t,-r..

· ,ı .-rl rtt .. �

!�ı· f!�! ! l �Vtf 1 !l�·� iil 1�nlrtıtufı. ıl �tittr1tl!h '"" ·. 1

..

..,



ı

ro



' . • .

'

.

�.



ll"



ı

�� �

�i

.,

! :-t" •i •

�i

.,. ,.,

li

i'

lftff�rtfırifıf,ll illfl!f1r!1rrrl!flf f;

·

� i'

=

���1�-·r!'lı f!li il" · t. �. i l f'· it���t-!.j1i-1 �, ı:.� 11 t-if· r� �;��! . �. · t"f� Jfıi l'Lır ri · ıflB .ı . -ra.1 i t� M1 l l !i � ., 1 ·r 1r ı§] ��= !�tJfl ·B f Aıt fj·· �"r ;..:: rfl ( ;ı"��i� fr- � ı'" a� a."Mı- t �i -t.. ! �•Jl t ıı...f!. i• rzı "' = · t • - .� t" -!{,. ı· � · �fE:.f·; J ;l ı ir 1 ıt!t�tHıfiınif.' 1{ttit� � .! r �- �ı ' �J : : ; J r i1!,. ! r §: 1 J 11 � r! � ! � f s:!· l rılit�1 fJ,_l r; 1 er rtı ! ı�� rJ li. ; ,,rı ; iifi� 1� !. Jf1Ji �r� �; � ;.i�ll � (rir �" ;1 • t1 .. =� !J. 1 1-. i-J r : _ J I F( r; � � 1 �f f'li � tr �! ft1r •'FI J�· ı; u�m � H. i-ı0l1 t ırtir· i-fl i! f."s-i1: i4 � i

r i'':'"J :.ı 1 •



' >t



!:

o z o

> <

- r"I'Y

� <

·ı

,... tı1

A1ıatomici O/of Rudbeck ve Atlmılis- i.; ı •ı'(l lı ılı11ıı Atlmı tica, Cil t I V, ba�langıçt.\ki n·.., i ı ı ı l ı · ··'" '·'

Bölüm IV ATLANTİS'İN IŞIKLARI 1680 - 1786

Şimdi değin mek istediğim konu kendini "felsefe" girişimi­ nin merkezine konuşlandırıyor. Bir zamanlar iddia edildiği gibi, paganlığı Yahudi-Hıristiyan mi toslarının kalıntı l arı ü �e­ rinde canlandırmak yön ü nde bil inçl i bir çaba101 var mıdır? Olof Rudbeck'in tuhaf çalışmasının bu k o n u y a b i raz yöneldiğini gör­ dük; ne var ki Rudbeck Hı rist i y a n kalaca ktır. J I z. isa'nın çarmıh­ ta ölmesi, Atlas'ın torunların ı n yü rüy(iş(i ıw Lwnzl'tilir ve evren­ sel tarihin kilit taşı o l duğ u n d a n , b i r kl•na ra a t ı l maz Başka bir ifadeyl e, filozoflar E usl• b i u s U :r. l a ş m a s ı " ta ra fta rı sanatkarl arın kotarmaya çalıştıkları, Bossul'l' n i n i l g i nç b i r Şl'k i kh• ü stlendiği girişimi, yani evrensl'l ta r i h i başa t i nci ! gl'll•ıwğ iyll' bütünleştir­ me çabal arı n ı d ü zl• n l i o l a r a k y ı k mış m ıdır? Cl'vabı n "evet" ol­ duğu nu varsayarsa k, o zaman kü ltür sah ibi insanları n ellerinin altında daha X V. yüzyı l d an itibaren en renkl i uygulamaları ya­ pabilecekll•ri A n t i k \'ağ mitolojilerini bulundurduklarını hatır­ latmak gerekir. jean Sta robinski'nin kusursuzca ifade ettiği gibi, "Masal dünyası, i l a h i gücün kararıyla gerçek bir kutsal içerik­ ten mahrum, kafir bir alem olduğuna göre, tahrif edildiğinde ne küfü rden, ne de ihanetten bahsedilebilir [ . . . ] kutsal (Hıristiyan) ve (mitolojik bir dekorla çevri l miş) kafir arasındaki ikilem öyle bi r biçimde yerleşti rilir ki, insan bazen aralarındaki ayrılığı, ba­ zen de koşutluğu, ya da eşbiçimliliği öne çıkarabilir."102 Önce bizzat Hıristiyanların, daha sonra da rakiplerinin dile getirdik.

"

101 Bu konuda bkz. Frank E. Manuel, Tlıe Eiglıteentlı Century Confronts the Gods, Cambridge, (Mass.), 1959, öz. ss. 7, 245-280; keza bkz. Peter Gay, The EnligJıten­ men t. An bı terpretation. The Rise of Modern Pagmıism, Londra, 1966. 1 02 Bkz. Jean Starobinski, "Le My;the au XVIIle Siecle", Critique, 366 (Kasım 1977), ss. 975-997, öz. s. 985. 89

leri soru, büyük keşifler sonrasında ölçüsüzce genişlemiş boş­ lukta insanlığın dini tarihinin birliğidir. Avranches Piskoposu Pierre-Daniel Huet'nin 1680 yılın­ da yayımladığı kitap, deyim yerindeyse, baruta kibriti çakar: Demonstratio Evangelica. Kitabın amacı İncil kelamının sade­ ce İbrahim' den Musa'ya, Musa' dan da İsa'ya giden soya bil­ dirilmediğini, Antik Çağ ilahlarının da Vahiy'in biçimi bozul­ muş varisieri olduğunu kanıtlamaktır. un Kolaylıkla fark edilece­ ği gibi, bu kolaylıkla ters çevrilebilecek bir yöntem ve iddiadır. Demonstratio, Atlantis konusunda birkaç söz ederken (s. 149), bir yüzyıl önce Lopez Gomarra'nın yazdıkl arımı dayanır. Kısa­ cası, Meksikalılar Atiantların torun larıdır. Buna karşılık, Huet Platon' da belagatli bir Musa görmüş olsa da, m i tosun Filistin yorumunu yeğlemez. Söz konusu Huet olsun, iddiası n ı sürdürenler, ya da karşı çı­ kanlar olsun, kendimizi tarihin veya eleştirinin sahasında de­ ğil, bilginin alanında bu luruz. Bir metinden, örneğin Critias'tan hareketle, derine göm ü l müş bir sır aydınlatılmaya çalışılır. Çok eskiden, Jean'ın Apocalypse'i de böylesi metinlerden bi­ ridir. Rudbeck'in bir önceki bölümde incelediğim çalışması Herodot'u tarihyazımından silmek, Platon'u İskandinavya ta­ rihi konusunda kaynak olarak göstermek ve Atlantis'i Uzak Batı' dan alıp, Kuzey' e yerleştirmek çabasıdır. Huet sonrasında ve filozoflada yeni putperestler arasında­ ki savaş karşısında, Atlantis'i maskeli bir Filistin olarak tanı­ tan eski düşünce yeniden canlandırılır. Böylelikle, Marsilyalı bir avukat olan Claude Olivier 1 726 yılında, "Solon'un Mısır­ lı rahiplerle Meksika tarihinden çok, İbrani tarihini konuşma­ sının daha akla yakın olacağını," başarıyla açıklar ve bu açık­ lamaya olağanüstü bir sav ekler: Şeria ırmağı' nın ötesinde­ ki İsrail kavimlerinin toplam sayısı on olduğuna göre, Atlan103 Bkz. A. Dupront, Pierre-Daniel Huet et l 'exegese comparative au XV!Je siecle, Paris, 1930. 90

tis Adası'nda on bölüm vardır. Günümüz Urdün'ünde bulu­ nan Ruben ve Gad'ın 11Mısırlılarca pek o kadar tanınmıyor ol­ m ası gerekir.11 104 Yazarı pek farkında olmasa da, Kosmas İndikopleustos' tan (Hindistan gezgini-ç.n.) esinlenen bu varsayım, benimsendiği Kuzey Avrupa'da Ru dbeck'in yarattığı büyük m illiyetçi mi­ tas ile çatışır. 1 733 yılında baloyu (ya da ateşi) açan Lübeck'li H. Scharbau 105 olur; onu biri Fransızca yazan ve tartışmayı fi­ lozoflara gönderen iki İsveçli papaz izler. 1 06 F. Baer'in izinde, ancak günümüzde 11köktenci" olarak adlandırılabilecek b i r Katalik çevrede bir dizi araştırmacı Herodot' a ve Voltaire' den başkası olamayacak /lXVIII . yüzyıl Herodot'una" yüklen i r. Bu konuda kusursuz bir örnek 1 786'da Lahey' de basılan J-lerodotc historien du peuple hebreu sans le sa­ voir adlı kitabın yazarı, papaz Jacques-Julien Bonnaud' dur. Kitabında F. Baer ' i n, hani şu Protestan'ın, haklı olduğunu be­ lirtir; Baer, "Platon'un bu parçasının bir Musa tahrifatından başka bir şey olmadığını, A tlantis denilen bu adanın hiçbir za­ m an var olmadığını, asl ı nda sadece çarpık bir Filistin tanımı anlamında kullanıldığı nı" kanı tlamıştır. Bütün bunlar 11tan­ rısal Platon'un" keyifle okunm asını engellemez. Yukarıdaki­ ler Guerin du Rocher, L. Cha �wl le ve Pera du Phanjas gibi bir grup papazın107 filozoflara karşı yazdıklarının özellikle tahrik 104 C.-M. Olivier'nin tezi için bkz. M. dl• S.ılengrt•, Continuation des Mernoires de litterature et d'Histoire, Paris, 1726, ss. 19-4!i, üz. ss. 29-30. 105 Olivier'ye atıf için bkz. H Scharbau, Obsazıa/ioırı•s sacrae quibus varia Sacri Co­ dicis utriusquefoederis lom illustrantur, ss. JH I -4 1 �. 1 06 Bkz. J. Euvrernius, Atlantica Orientulis sizıı• Atlmıtis, Bl•rlin, Stralsung ve Le­ ipzig, 1 764, 1754'te İsveççe yayırnlanrnı� bir k i tabın Latince çevirisi; keza bkz. F. Baer (İsveç'in Paris Büyükelçiliğinde papaz), 1-:ssai Jıistorique et critique sur [es

Atlantiques dans lequel on se propose de faire z10ir la coııformite qu'il y a entre I'his­ toire de ce peuple et celle des Hebreux, Paris, 1 762, Euvremius polerniği için s. 1 0. Diderot'nun Baer'e yönelttiği yıkıcı eleştiri için bkz. Diderot, Correspondance ine­ dile de Grimm et Diderot, XV, 1829, ss. 1 60-172. 107 Bu grup konusunda bkz. Les Grecs, les historiens, la democratie, La Decou­ verte, 2000, ss. 59-60. Kaygılandırrnarnak amacıyla, Eylül 1792'de katledilen pa­ paz Bonnaud'nun tarih sahasının yapısı konusunda sayısız eser veren dosturn 91

edici örnekleridir. Bu çeşit spekülasyonlar bugün de yapılmak­ ta, özellikle Birleşik Devletler ve İsrail'in Protestan ya da Yahu­ di, çeşitli köktenci ortamlarında dile getirilmektedir. Bütün bunlar Voltaire'i güldürür: "Her şeyden önce, Mısır firavunu Sesostris'in Yahudilerin Aziz Yusuf'undan başkası ol­ madığı açıktır. Oysa Yusuf'un Sesostris olduğunu kanıtlayan M. Guerin daha sonra Sesostris'in Yakup olabileceğini de kanıt­ layınca, Yahudilerin bütün dünyayı eğitmiş olmaları çok müm­ kün görünüyor."108 Üçüncü ve dördüncü yüzy ı l iskenderiye ilahiyatçılarını te­ mel alan bu kurarn saden' Hı ristiyanlar için anlamlıdır. Oysa Rudbeck'i izleyenler (]rasında, m i l l iyetçi gnostikler de bulu­ nur. Bunlardan birisi, s iyasa l bi rlq;nıeden çok önce İtalya'yı yücelten, Gioberti'n i n Primoto'su nu ( 1 843) bt'klemeden, ülkesi­ ni hem A tlantis'in va risi, l wnı de Esk i Çağ bi lge l i ğini n kaynağı ilan eden Kont Gian R i na ldo Ca rl i 'd i r (1 720- 1 795). 18. yüzyılda it(l l ya eski bir altın çağın peşine düşmüş tüm spekülatörk'rt' açık bir ören alanıdır. Kanıtların, Roma İ mparatorluğu'nun üzeri ne aşılanmı ş Papalık kurumunun öte­ sinde, her birinin uygarlık tohumları ekmiş, ya da İncil dışı bir Cennet'i tanımış olması muhtemel Etrüskler, Yunanlılar, İta­ likler, günümüz Lombardiya'sında Alplerin ötesindeki eski Galya'nın Keltleri vardır. İtalya' da veya herhangi başka bir yerde böyle bir araştırma­ nın yapılmasında şaşılacak hiçbir şey yoktur. Eski bir geçmişe dönüş yolculuğunun İtalyan usulü bir Atlantis mitosu biçemi­ ni alması, özellikle İspanya ve İsveç örneklerinden sonra, doğal Robert Bonnaud ile hiçbir akrabalık ilişkisi olmadığını belirtınem gerekir. Papaz Bonnaud'nun burada ss. 1 72-173 alıntıladığım, bütünüyle çılgın kitabına dikka­ timi çeken François Hartog oldu. Bonnaud'nun kitabı Restorasyon döneminde, 1 824'te Paris'te Gauthier, Besançon tarafından yeniden basıldı. İlk yenilenmesi 1 790' da gerçekleşmişti. 108 Bkz. Voltaire, CEuvres completes, Garnier, 1878-1885, XXX, s. 390; keza bkz. a.y., "Lettre a M. Panckouke," 30 Nisan 1 777, yay. haz. Bestermann, 1 28, Ban­ bury, 1 976, s. 251 . ll :2

görülür: Yerli ya da rakip bir mitosun yokluğunda, bir i thal ya da tepki efsanesine yönelmek tahmin edilebilir bir davranıştır. Oysa gelişmeleri daha karmaşık ve daha kestirilemez kılan, bu konu hakkındaki m illiyetçi mitasiarın Amerika hakkındaki açıklamalarıdır. Gerçekten de XVIII. yüzyılın ikinci yarısında, Avrupa'nın yeni bir Amerika tartışması başlattığı gözlemlenir: Burası, ilk günahın etkisindl' kaldığının az çok bilincinde olan uygar toplumların lanetindl'n kurtulmayı başarmış, i nsanlığı bakir bir toprak mıdır; yoksa a n cak sıradan i nsani bir bölge mi? ( Bir altın çağa mı, yoksa bir l a nete mi tanıklık eder? Bazı çevreler için XVI. yüzyıldan bl' ri A nll'rikalılaşmış Atlantis'in bu tar­ tışmaya alınması kadar "doğa l" bi r şey olamaz.109 Daha şaşırtıcı Vl' daha bl' k ll'n nll'z olan, Carli'nin iki tema­ yı belirli bir bl'Cl' ri / bl'n• ri ksi z l i k i le birbirine karıştırdığını görmektir. Ca r l i ' n i n A t l a n l i s ' i aynı zamanda hem İtalyan'dır, hem de Ameri ka n; 1 1 0 üsll' l i k bir de İbrani boyuta sahiptir: Amerika'da bir Pl'rtı u yga rlı�� ın ı ta nımlayan "Amazan" sözcü­ ğü İbranicedir. ı ı 1 Kahraman kont bu son u ra n dsı l v a rı r? Asker ya da polis di­ lini kullanacak olursa k, b u y d p ı l .m çonı k işi değildir. Her şey­ den önce, Platon'un yok o l u �u n u .m l a l l ığ ı anakaranın Akdeniz ile Amerika'yı birleşti rdiğini dü�li n nll'k gl'rl'kir. Kısacası, İtal109 Bu tartışmada temel görüı;; içi n lı !.. / . A. ( ;l· rlıi, Lo / list'ııta del Nuovo Mondo. Sto­ ria di u na polemica 1 75U-19UU. M i l.ıno vt· N . ı po l i, ı •ıss. ( Yl•n i basımı 1 983). Kitap­ ta Carli'den de söz edilir. 1 1 0 Carli konusunda en eksiksii'. Vl' t • ı ı doı�. r ı ı i nn·ll'llll' içi n bkz. F. Venturi, Rifor­ matari Lombardi, Piemontesi c 1iısullti, M i l.ıııo Vl' N a p o l i , lllumitıisti Italiani dizini­ nin III. cildi, ss. 419-438. Carl i ' n i n lwıı i l'n �,-ok ilgill•ndiren eseri Lettere Arnerica­ lle (Amerikan Mektupları) (1770- 1 7H J ) d i /.isid i r w bunlardan ilk iki dizi 1 788'dl' Boston'da Fransızcaya çe v r i lm i şt i r v•· l '.ı ris' ll' b u l unmaktadır: Amerika' mn eski sıı­

kinleriniıı kökenin i, toplum, siyııscl ııc dili t(illrlcki kon umunu, sanat/arım, samıyisiııi. bilimlerini, yaşam biçimlerini, ıılışkıı11ftklıımu, rlo.�mım önemli evrelerilli iki ynrıkiimıiıı eski iletişimilli ve Atlantis'ill kaylıolmıısıylıı smıurlallall smı devrimi incclcym Alliai­ ka mektupları . . . " İtalyanca baskısı için lıkz. Conte Carli, Opere, Milano, I 774, 1'11., üçüncü ve dördüncü dizinler X I I I . w X I V. ci ltlerdedir. lll A.g.e., I, 26. mektup; II, 45. mektup, s. 38 7.

ya aynı zamanda hem Yunanistan'la, hem de Amerika'yla te­ mastadır. Bütün bunlar Etrüsklerden ve tabii Keltlerden öncedir. Yerli kral Jan us' un yerine geçen Satürn, Atlantis halklarının ba­ şında İtalya'ya gelir. 112 Böyle bir kurguyu ne Evhemeros uydu­ rabilir, ne de Diodorus. Kısacası, uygarlık Akdeniz'e oradan, Amerika' dan gelir. Carli milliyetçi hedeflerinde de olabildiğince açıktır: "Biz İtalya' da her şeyi yabancı lara, özellikle de atalarımız oldu­ ğunu iddia ettiğim i z ba rbari ara borçlu olmak istiyoruz." 113 Doğrusunu söyk•mek gereki rse, ilginç bir mantık; sanki uzak Atlantis' tcn uyga rlaştı ncı kahraman l ar getirmek yerliliği seç­ mekmiş gibi. Cari i Yahudi geleneğine kendine özgü bir üslup­ la rcddedcr: Atlantis' i götüren tufan Yaratılış'ta sözü edilen tu­ fan deği ldir. Bununla da yctinmez, Yunan geleneğini ve görü­ şüne göre Avrupa'yı tanımadığı kesin olan Herodot'u özellik­ le batırır.U4 Bu arada, daha i leride değinceeğim Bai l ly gibi daha evrenselcileri de dahil olmak üzere, Rudbeck'in kuzeyci yoru­ munu da eleştirir. Işık nası l olur da kuzeyden gelir? Doğudan gelmediği de kesindir. Uygar insanlığın gerçek beşiği Amerika­ Atlantis'tedir ve bu kaynaktan bi zzat İbraniler de yararlanmış, mirasını almışhr.115 Gerçekten de kanıtlanması gereken, budur: Işık insanlığa İtalyanların sayesinde ulaşmıştır. 116 Carli, Rudbeck'in ardından gelen tek Atlantis milliyetçisi de­ ğildir. Kusursuz uluslar çağı olan XIX. yüzyılı incelerken, bah­ sedeceğimiz başkaları da olacaktır. Bu dalgadan bir süreliğine 112 A.g.e., II, 45. mektup, s. 428. 113 A.g.e., kısaltarak, Il, s. 485. 114 A.g.e., I, s. 1 87; II, s. 405 vd. 115 Bkz. Opere, XIV, 82 vd. 1 1 6 Carli'nin kuramlarının İtalya ve mektupların çevrildigi Fransa dışında fazla etki yarattıgı söylenemez. Yine de, bu mektuplara kısa süre sonra Quito krallıgı­ nın tarihini inceleyen Cizvit Juan de Velasco'da rastladım. Bkz. Juan de Velasco, Historia Natural del Reino de Quito, Quito (Ekvator), I, 1970, s. 269. Velasco dogal olarak Carli kuramının salt Amerikan özelligiyle ilgilenir. Bu bilgiyi Genevieve Teitgen'e borçluyum. 94

kaçanlar da olur; örneğin Bacon'ın New Atlantis kitabının beşi­ ği İngiltere. J. Harrington'ın Cromwell'e ithaf ettiği ve yazarı­ nın zindana atılmasına neden olan Geeana (1656), eserin XV:III. yüzyılda basılabil mesi sırasında John Toland'ın belirttiği gibi, "Platon' un Atıantik tarihini taklit eder," ama cumhuriyetçi ve tüccar bir İngiltere'nin bu övgüsünün edebi üslup dışında, Pla­ ton anlatısı i le hiçbir ortak özelliği yoktur. Oysa Aydınlanma Çağı'nda ne İncil'e, ne de milliyetçiliğe dayanan Atlantisler de vardır. Uygarlığın aynı zamanda hem Çin' den, hem Hindistan' dan, hem de Ortadoğu' dan yayıldıgını açıklay abilecek b i r i lkL'l Dünya117 yok mudur? Jordanes'in Roma İmparatorluğu'nun y ı k ı l ı ş dönt•m i nde, İskandinavya'dan söz ederken değindiği "insa n ı rk ı n ı n döl yatağı" (vagina gentium) Eski Dünya' da mıdır? Oradan Orta ya da Uzakdoğu'nun üç bölgesine yayılmamış mıd ır? Vol ta i n-' i n Le Mondain de bahset­ tiği ve "kendi iyiliği içi n eleştirmen lerin bunca batırdıkları bu çağda doğmasını sağlayan" bi l ge doğaya teşekkür ettiği "Sa­ türn ve Rhea'nın uğurlu çağla rı" şimdi midir, yoksa çok eski zamanlar mı? En iyisi, 1 789 yılında Paris' in ilk belediye başkanı olan, daha sonra birçokları gibi kellesini giyotine ven•n gökbilimci ve gök­ bilim tarihçisi Jean-Sylvain B a i l ly'nin izlerini takip edelim. Is­ rarını her eserinde sürdürerek, 118 uygarlığın izlerini Çin' de, Hindistan' da ve Ortadoğu' da, M ezopotamya'da arar. Bu çeşit­ li biçimlere ortak bir kök gerekir. Ciddi olmaktan çok, şaka yol­ lu Hindistan'ın önceliğini ileri sürer, "Bize gelen her şeyin Ganj '

1 1 7 Court de Gebelin'in bu başlık altında yayımladığı dokuz cil t Atlantis' ten söz etmez. Gebelin'in tanıdığı tek Atlantis Diodorus'un Atlantis'idir. Bkz. Mon­ de primilif I, 2. dal, 1. kalem, ss. 26, 32, 34. Konuyu benim adıma doğrulayan F. Recanati'ye teşekkür borçlu yum. 1 1 8 Konu ilk kez Histoire de l 'Astronomie ancienne depuis son origine jusqu'a /'eta­ blissement de /'Ecole d'A/exandrie, Paris, 1 775 baskısında ortaya çıkar; daha sonra

Lett res sur /'Origine des Sciences et eel/e des peup/es de l'Asie adressees a M. de Voltaire, Londra ve Paris, 1 777 ve özellikle Lettres sur l'Atlantide de Platon et sur l 'ancienne histoire de l'Asie, Londra ve Paris, 1 779 baskısında yinelenir.

kıyısından kaynaklandığı kanısındayım," 119 ve Voltaire'e karşı "en eski halklardan önce gelen ve onları aydınlatan yıkılmış ve unutulmuş bir toplum" un peşinde koşar. Voltaire'i hoşnut et­ mek için Yunanlıların fe l sefesi nin "Brahm" felsefesi olmadığını kabullenir, "ancak bütün bu ışıklar Hindistan' da mı doğmuş­ tur? Aynı şekilde Çin' den Vl' Mezopotamya' dan kaynaklanmış olamazlar mı?" 120 i lkel d i l i n Sanskritçe olduğunu da varsaya­ lım, bu, ölü bir dildir - b u ra d a ya nı l ı r - ve ölü bir dil, yıkılmış bir ulus gerektirir.121 Ba i l l y h u u l u su R u dbl'ck' in İsveç'inden daha kuzeye ve daha bat ı ya yerlt•\'ili ri r. Bu konuşlandırma­ nın nedeni, topografyad ır: 1\. u /.t 'y'dl'n (ı kan uygarlık dalgala­ rının daha kolay yayılaca l-. l ,ı rı n ı .m l a m•ı "- güç deği Idi r. Dağı­ lırncılık varsayımı nı rt•snwn n·ddedt•r: " Bt•nzt•rl ikler i letişimin ürünü değildir."122 Kısacası, hu i l l-.t•l topl um Atiantiar olarak ta­ nımlanı r ve bu insanla r ı w isvt ·çi idi r, ne de Ya hudi. 1 23 Platon'un bize anlattıkları, a l tı n çağ ı n tınısıdır sadece: "Bu çekici m asal sadece terk edilm iş a m a hil l il değerli bir vatandan geriye ka­ lan anılardır." 124 Oysa a l t ın çağ yarın da gelebilir. "Eğer bir gün A tl antların ülke si n i h u l u rsa k, o zaman atalarımızın böylesi ne mutlu oldukları top rağı hımrız." "Atalarımız," daha doğrusu, insanlığın büyük bir bölümü­ nün ataları. Bailly'n i n mi lliyetçi olduğu iddia edilemez. "Bi­ zim kahraman Ga lyalı larımız diğer bütün uluslar gibi ortak 119 Bkz. Voltaire,

120

Lettres s u r [ '( )r(ı.:illl' des Scienees et eelle des peuples de 1 'Asi e adressees a M. de

mektup biçi m i önsöz, s. 4.

Lettres sur l'Origiıll' des Seie11ees et celle des peuples de l'Asie ndressees il M. de

s. 16. 121 Lettres sur l 'Atlm ı tide d e Platon et s u r l'ancienne Jıistoire d e l 'Asie, s. 1 9. 1 22 Lettres sur l 'Origine des Sciences et eel/e des peuples de / 'Asie adressees a M. de Voltaire, s. 156. 123 Bailly alıntıladığı Baer'i reddeder, bkz. Baer, Lettres sur l'Atlantide de Pinton et sur l'ancienne lıistoire de l'Asie, ss. 1 08-112. Aynı zamanda Amerikan varsayımını da reddeder: bkz. a.g.e., s s 86-92. 124 Lettres sur l 'Origine des Scienees et eel/e des peuples de I'Asie adressees a M. de Voltaire, s . 103.

Vo/taire,

.

vatandan geldiler."125 Böylesi önermelerin metinlerle tuhaf bi­ çimde oynamak gerektireceği doğaldır. Örneğin, Herodot' un Kızıldeniz'i Atıantik sanmasının Rudbeck'in masallarından aşağı kalır yanı yoktur. 120 Bu ri vayetin kaynağı olan Platon' a gelince, o, ele avuca gel­ mez birisi olarak ka lır. Bazen onu bir Hindistan sakini olarak kabullenmek gerekir, 127 k i mi zaman da anlatısının şi fresini çöz­ mek lazım gelir. "Gc..• lt•cc..• ği h.andırmak için, kendini daha iyi i fa­ de edemezdi." 12s Atl aııt i s' i batıya yerleştirmek, bilinçli bir kan­ dırmacılıktır. KısaG.ısı, l hı i l ly'nin Atlantis'i çifte bir role sa1ı ip olur: hem Fi listin' i n yeri n i ıı aynı ka1 25 Lettres sur l 'Atlmı titlı• tir 1 '/tıtoıı 1'1 �ı ır l 'ollc ·iı·ll ıır ln·.toirı· tlı• / ' /1.-;iı·. ss_ Sl), :n2. 1 26 A.g.e., s. 108. 127 Lettres sur /'Originı· de� Sriı•ıın·� 1'1 n•//ı· dı·.·· J 'ı'rtf'lı·s ılı· / ';bit' adrı·ssı·ı·s ı) M. tle Vo/taire, s. 54. 1 28 Lettres sur / 'Atiantide dı· 1'/ııloll ı·/ -;ur / 'aııı ·iı'llllı· lıistoirı· tlı· / ';biı·. s . 81. 129 Oldukça olumlu bir öze t t n son ra { fı ı unuı/ dı·s Sımuıts, Orak 1 77Y, ss. 15-23) d e rgi Bailly'yi y rd en yere vuru r. Bi bliyogra t y a a yrı n tı l a rı i1;in b b. . Lı·� Gıws, /es lıistoriens, la democratie, s. 63, d i p n o t 1 19. 130 Bkz. A. Momigliano, "Gibbon's Contribution to H i s torical Method", (1954) Studi­ es in Historiograplıy, (Wor es te r ve Londra: WL'İdl'nfeld and Nicolson), 1 966, ss. 40-56.

e

e

c

97

nıda olunsa da, tarihin ulu yüzyılı yüz yıl sonra başlayacaktır. Tarih üslubu bütün Aydınlanma Çağı boyunca standart ol­ masa da, ne Voltaire'i, ne de Academie des Inscriptions et des Belles Lettres'in (Yazıt ve Edebiyat Akademisi) ebedi yaz­ manı olarak ölen Nicolas Freret (1688-1 749) gibi dünün çok ünlü, bugünün daha karanlık bilgesini, çalışmamızın dışında tutamayız. 1 31 Bu iki yazar hakkında bir iki cümle söyleyelim. Nicolas Freret önceki yüzyılın Hallandalı bilgeleri gibi, si­ vil bir biliminsanıdır. Aydınlanma Çağı' nın i nsanları tarafın­ dan okunmuş, tadına varılmış olsa da, bir zamanlar Bastille zindanlarına atılmasına karşın, kelimenin tam anlamıyla "fi­ lozof" değildir. Birbirlerini izleyen tufa n lar çerçevesinde A t­ lantis ile ilgilendiğinde, 132 sarsılmaz bi r kuşku belirtir: " Atlan­ tis masalına, A tina'nın eski bir ken t i n i n büyüklüğü ve gücü­ ne ve A ttika'nın verimliliğine bi raz ge rçeklik katabilmek i çi n, Platon'un bu tufanlar ve etki leri konusunda söylediklerine i h­ tiyaç vardı: O dönemlerde b u n l ardan hiçbiri olmadığı ve At­ lantis Adası'nın kalıntı l a rı bi le bulunamadığı için, bu konuda gelecek i tirazlara hazırl ı k l ı o l m ak gerekiyordu [ ] bu cevabı da Avrupa'nın çehresi n i değiştiren tufanların geride bıraktığı sonuçta buldu. Platon' u n Atlantis'ini Amerika' da bulmak iste­ yen modernler Timneus ve Critias'ın amacı konusunda biraz dü­ şünmüş olsalard ı, bütün bunları sadece felsefi bir kurgu ola­ rak yorumlamak gerektiğini görürlerdi." Bu düşünce daha i yi . . .

131 Freret için bkz. Ch. GrL•Il ve Catherine Volpilhac-Auger (yay. haz.), Nicolas Freret, Legende et verite, 18 ve 19 Ekim 1 991 Clermont-Ferrand Kolokyumu Tu tanak­ ları, Oxford: Voltaire Foundation, 1994, ayrıntılı bir bibliyografya içerir. Freret ve Fransa tarihi i çin bkz. Cl. Nicolet, La fabrique d'u ne nation. La France entre Rame et les Germains, (Paris: Perrin), 2003. XVIII. yüzyılda Antik Çağ tarihyazımı için bkz. Chantal Grell, L'Histoire entre erudition et philosophie. Etudes sur la connaissance lıis­ torique a l 'age des Lumieres, Presses Universitaires de France, 1993; Le XVIIIe siecle et l'antiquite en France, 1 680-1 789, Oxford, Voltaire Foundation, 1 995. 132 Histoires et Memoires de l 'Academie des lnscriptions et des Belles Lettres, Cilt 23, «

1 749-1 751, Observations sur les deux deluges ou inondations d'Oxyges et de Deucalion », ss. 129-148, öz. s. 132.

ifade edilemezdi ve daha sonraki yüzyıllarda, hatta günümüz­ de yaşayan sayıklamacılar kalemlerini mürekkebe batırmadan Freret okusalardı iyi etmiş olurlardı. Voltaire daha hafiftir. Essai sur les mreurs et !'esp rit des nations kitabının (1769) hemen başında konuyu basite indirger: "Bütün bu değişikliklerin en büyüğü, eğer dünyada böyle bir yer var olmuşsa, Atlantis'in kaybo lmasıdır. Bu ada muhtemelen Antik Çağ'ın en gözü kara den izci leri olan Fenikeliler tarafından keşfe­ dilen Madeira'dan başka bir yer değildir, daha sonra unutulmuş ve ortak tarihimizin XV. yüzyılında yeniden keşfedilmiştir."(33 Acemi coğrafya bu koı ı tıda Voltaire gibi, daha doğrusu Freret gibi düşünü r. N i te k i m D' A nville: "Platon'un bu olaylar hakkındaki anlatısında neden toprağını yaldızlamak isteyen bir A tinalı, A tlantis i ç i n si)y lediklerinde de gerçekten çok ma­ salımsı bir şeyle meşg u l bi r filozof görmeyelim?" 1 34 Rönesans'ın PortL•kiz ve İspanyol keşiflerinden sonra Made­ ira, Kanarya ve Azor Ad,l l i.lrt Timaeus ve Critias'ın yorumlan­ masında olası varsay ı ın l a rd ı r. Bu nedenle, Voltaire'in konu­ ya yeni bir bakış get i rd i �i si)ylenemez. Atlantis'in ilk haritasını henüz XVII. yüzyılda �·i :;.t•n A l man Cizvit'i A thanasius Kircher (1602-1 680) Mundus Su/ıii'I IWit'liS135 adlı çalışmasında Kanarya Adaları'na İ spanyo l l a rd a n iince yerleşen Guanch'ların A tlantis efsanesinden hayko-Romen Mısır'a uygulanmasının gerçek babası }t>an-Antoiıw Lctronne'un (1 787-1 848) 1831 'de bu konuda yazd ı kları na güz atalım. Atlan­ tis aniatısını bir masal olarak değt•rlt•nd i rd iği kesindir, ne var ki bu masalın bütünüyle Mısır'dan kaynakl andığına inanır. Champollion'un bu çağdaşı i çi n M ısı r tu tkusu, istisnai olarak eleştirel duruluğun önü ıw gt•çt•r. 1 ''H '

1 97 Bkz. Atlantis in lreland, ss. 1 21 , 327, 417, 505, vd. 198 Bkz. Jean-Antoine Letronne, Antiquites du departement du Vaucluse, Paris ve Avignon, 1 808, ss. 408-479. 1 22

Bölüm VI BİR ULUSUN AÇIK YA DA KAPALI OLMASI GEREKİR

Bu kitabın III, IV ve V. böl ümlerinde "ulusal" Atlantis tanım­ larını yaparken İspanya, isvt•ç ve İtalya'ya özel bir yer ayırdım . J. Svenbro'na göre Rudbeck' in İsveç üzerindeki etkisi yüz.ün­ den aşırı sağcı bi r "J{ u d bt•ck'çi Gençlik" ortaya çıkmıştır. Ne İtalya' da, ne de kuşkusuz ispanya' da benzeri gelişmeler görü­ lür. Kont Carli vt•ya A ngl'lo Mazzoldi'nin İtalya'yı pek sarstığı söylenemez. . Ya Fransa? Fransa'nın da d aha erken dönt•nı lt•rdt•n bt•ri ide­ ologları ve La Franciade i le Troya'yı efsaıwleşl i rnwyt• çalışan Ronsard gibi, mitos yaratıcı ları old u . Nt• va r k.i J{onsard m i tos yaratıcısı ve ideologdan çok y azar, Lo l'mnl'imlc da ta nı b i r ba­ şarısızlık örneğidir. Ronsa rd övücü old u ğu kt•si n ama mitos ya­ ratmaya yaramaktan çok t•debi olan bu di rl'tkilr gi rişimini IV. ki taptan öteye taşımaz. Fransa'mn bu belirgin hasta l ı ktan ku rttı l m ayı başardığı söy­ lenebilir mi? Genel anlamda, evl't. Açıkl a nıası kol ay. Büyük kral­ dan, yani XIV. Louis'den sonra, büyük u l us, onun ardından da büyük imparator gelir. Fransa kendi kend i ne yeter ve ideolog­ ların kökler üzerinde söylemlerde bulunmaları için Galyalılar, Romalılar, Troyalılar ve Franklar aranan özellikleri sunar. Ku­ ralı kanıtlayan istisna, Fortia d 'Urban ad lı bir Avignon'lunun eseridir. D'Urban 1808 yılında, Kel t ve İberyalılardan oluşan il­ kel bir halkın Fransa'ya Atiant uygarlığını taşıdığını iddia eden bir tez yayımlar.199 Tezde en fazlasından söz konusu olan, ola199 Bkz. Fortia d'Urban, Antiquites du Departement du Vaucluse, Paris ve Avignon, 1808, ss. 408-479. 121

bildiğince önemsiz bir Atlanto-Oksitanyacılıktır. Çok daha önemli olmasına rağmen, bugün iyice unutulmuş bir çalışma da Nepomucene Lemercier'nin (1 771-1840) eseridir. Yazar Fransız Akademisi üyesidir ve halefi de, Corneille'e ait koltuğa yerleşirken, ona ölçülü bir övgü düzen Victor Hu go' dan başkası ol maz. LL'mercier Ayd ı nlanma ile Romantizm arasında­ ki geçişi sağlayan o hl'Yl'Can verici kuşaktandır. Babası, kraliçe Marie-Anto i nl'ltl-' i n dostu ve sı rdaşı olan Lamballe Düşesi'nin sekreteridir Vl' bl'bl'k Nl'pomucenl''i n vaftiz anneliğini de bu soylu kişi üstll'nl'Cl' k l i r. Boııa parll' i ll' tanışır ve Napoleon'a bağlılık yemini l'lml'Yl' ya n,ı�ınaz, Bou rbon' l arın dönüşünde de bir kenara çek i l i r.2m Bu konu için dikka t i m i �'l'ken k i t.ı p / ,'1\ 1 /nufinde ou In Tlzeo­ go n ie newfonienne (A llaııl is, ya da Nl'W lon'a göw Tanrıdo­ ğum) adını taşır. 1 8 1 2 y ı l ın d a l 'i.l ris' le yay ı m la nan al tı şarkı­ lık bir şiir Newton' ın gürkl'm i lll' adanır. Yayı nı lanma tarihine göre L'A flantide son fas i k ü l d i.i r a m a yapı açı sından, "bilimle­ rin, yasamanın, şiirin Vl' s;.w a�ı n yüksek sözlerini içeren dört bölüme ayrılmış" bi.i yi.ik b i r l'seri n ilk fasikülünü temsil eder. Nepomucene Lemercil'r l'Sl'rin yayımianmasına 1 800' de başlar ve çağdaş bir Hesiodos' Lan çok Lukretius, ya da Francis Bacon olmayı yeğler. Atlantis Adası'nın eski çağlardaki adı Eugee, yani "İyi Toprak" tır. Napoleon i k' birçok ortak yanı varmış gibi görünen Atlas tarafından istila edilir. Symphyfes'ler, yani d oğa kanun­ Iarına göre yaşayan insanlar tarafından fethedilmeden önce de meskundur. Eugee'n i n Napoleon savaşlarıyla yanıp yıkıl­ mış Avrupa'ya benzed iği kuşku götürmez. Gelişmelerin "dö­ nencenin altında" geçtiği bu epik şiirin amacı, "bilimlerimi­ zin, yani yeni tanınan ve şiirde varlığı ya da adı olmayan, ke­ şifler yeni isimler gerektirdikçe soyut tanımları değişen, dize200 Bu bilgilerin büyük bir bölümü XIX. Yüzyıl Larousse sözlügünden alınmadır. 124

lerde hiçbir eşdeğerle ifade edilemeyecek şeylerin genel siste­ mini çizmektir." 201 Amansız bir savaştan sonra, Atlas yenilir. Ancak Okyanus Atlas'ın sarayının temelleri ni basa r ve ad ayı boğar. Bione' un sevgilisi, Zoophile adlı hekim "urtarabildiklerini kurtarır. He­ kimin önderliğinde küçük bir gru p, hem barışçı Kızılderilile­ rin, hem de bilim ve mantığa dayalı bir toplum ku racak olan Franklin ve Vashington (nyuen!) gibi ulu kişilerin düşsel bir ha­ yat yaşadıkları Amerika kı y ı l arı ııa ayak basar. "Sulphydre' in" (vücudu yanıcı gazlardan o l u �a ıı bir peri) Pyrotonne (Gök gü­ rültüsü) tarafından terk l'd i 1 nws i nden, berikinin Electrone için deyim yerindeyse yan ı p t u t u �t u ğ u n dan dem vuran bu olduk­ ça ilginç metnin irdl'IL•ıınws i ıı i d aha uzatmayacak, sadece IV. şarkıda, Okyanus'un d uygu l a rı n ı açı k lad ığı d ört dizeyi tl•krar­ layacağım:

Allnnlis 'in ve ka m fnlih/erinill ynzs,1s1 Siz Avrupn/1/ann yüre�ini ÜYJ'I'rlccck: Yüzeyimi genişleten baliŞI Gelecek rolnin rm m cesa re li ni tiirpiilcyecek .

.

. ıoı

Yakında göreceğiz ya, L'AIInlllinde Platon'd a n esin lenen ilk destan değildir. Nepomucene Lemercier'nin ölümünden bir yıl sonra, Thomas-Henri Martin Atlantis'in bilimle, tarih, coğrafya ve kozmolojiyle karmaşık ilişkilerine bir son verml•y i kararlaştırır. Pozitivist dönem Atlantoman hezeyanlara nokta koymasa da, mitostan romana geçişi büyük ölçüde kolaylaştı rır. Bu aşamada, yeni bir tanığa başvurmam gerekir: Bilimsel maceranın kusursuz romancısı Jules Verne (1 828-1905) sadece Fransa' da değil, bütün dünyada roman Atlantis'ini çok iyi tem­ sil eder. İngiliz araştırmacı Paul Jordan bu yüzden 2001 yılında 201 Bkz. Nepomucene Lemercier, 202 A.g.e., s. 247.

L'Atlantinde ou la Tlıeogonie ııeuıtoniemıe,

s.

XIX. 125

"Atlantis Sendromu"nu203 anlatan kitabını tanıtmak için Denizler Altında Yirmi Bin Fersah ( 1 869) kitabının kahramanlarından daha iyi bir örnek bulamaz: Kaptan Nemo ve zorunlu konuğu, Profe­ sör Arronax'ı, Fas'ı n Atlantik kıyısının 450 deniz mili açığında, Atlantis'in başkentin i n yıkıntıları arasında dolaşırken gösterir. Metin ünlüdür ve Ju les Verne'in Atlantis konusundaki Ii teratü­ rü bildiğini, hem efsa neni n tiryakilerini, hem de anlatının masal olduğuna inanan l a rı ta n ıd ığını gösterir. Ben sadece İngilizlerle savaş hal inde olan ( i n�i l te re h izmetindeki Hint askerleri Sipahi­ lerin ayaklanma ta ri h i I H!17' d i r) H i n t prensi Kaptan Nemo'nun Germen dü nyasına en u hı k b i r d ü�nıanlık beslemediğini, Arzın Merkezitıc Seyahat romanın daki li ç ka h ramandan ikisinin Alman­ lara sempati besled i kleri n i hatırla t ınakla ydi ncceğim. Bü tü n bunları kökten deği�lirt•n V l' k u� a k lar boyunca algıla­ nacak düşman Alman görü n ti.i sü n ü ya ratacak Lcs 500 Millions de la Begum (Begüm'ün 500 M i lyonu) romanına temel oluştu­ ran, 1 870-1871 savaşıdır. Birkaç satırla romanın ku rgusu nu hatırlayalım. Bir Fransız maceracısıyla evlenen H i nt Prensesi Begü m'ün akıl almaz ser­ veti iki kişiye, Fransız doktor Sarrasin ile Jena Üniversitesi'nden Profesör Schultze'ye kalır. İki varisin mirası kullanma yöntem­ leri çok farklı olacaktı r. Uzmanlığı hijyen olan Fransız hekim, o dönemde neredeyse tü müyle bakir olan Oregon'da hijyen ku­ rallarının ve erkek demokrasisinin egemen olduğu ideal bir kent kurar. Bu kusursuz kente France-Vi lle adını verir. Kentin inşaatı maaşları hareket günlerine kadar dondurulmuş binler­ ce Çinli coolic tarafından gerçekleştirilir. İnsanlar ırkçı değildir, ama . . . Savaşacak yaşta her vatandaş kenti savunmakla görev­ li milise katılır. B i rkaç kilometre uzaktaysa, Herr Schultze bin­ lerce top üretip ihraç etmek üzere Krupp fabrikalarının deva203 Bkz. Paul Jordan, The Atlantic Syndrome, Sutton Publishing Pub, Sparkford 2001. Jules Verne'e göre Atlantis için bkz. Chantal Foucrier, "Jules Verne et I'At­ lantide", Nouvelles recherclıes s ur Jules Verne et le Voyage, Paris, Minard, ss. 97-111 . 12tı

sa örneği bir fabrika kenti kurar: Stahlstadt, ya da Çelikkent Genç bir Alsace'lı olan Mareel Bruckmann Stahlstadt' a girme­ yi başarır, Herr Schultze'nin en yakın yardımcısı olur ve onun gizli projesini öğrenir: heriki France-Ville'i yerle bir ederek Al­ man üstünlüğünü kanıtiayacak dev bir obüs yapmanın peşin­ dedir. Proje başarısız olur ve obüs dünyamızın uydusu haline gelir. Herr Schultze ise obüslerinden birinin patlamasıyla ha­ yatını yitirir, Stahlstadt France-Ville'in mülkü olurken, üretimi çok farklı amaçlara hizmet eder. Biri barışçı, diğeri savaşçı iki site modeli tarih kadar eskidir ve barışçı sitenin kendi n i koruyabilmesi de doğal görülür. Bu modele "Ur sancağında" (Bri tish Museum), Mezopotamya'da, İlyada'nın XVIII. şarkısında Akhilleus'un kalkanında, savaşçı İngiltere'yle barışçı Fransa'yı betimleyen XV. yüzyıl minyatür­ lerinde rastlanır. Aynı tema i l kel Atina'yla Atlantis arasındaki Platon'cu muhalefette, bu kez Ati na'nın meslekten cıskerler tara­ fından yönetildiği ayrıntısıyla birlikte, karşımıza çıkar. Karşı konulmaz bir şekilde Atlantis'i anımsatan, sarsıcı bir ayrıntının altını çizmem gerektiği kanısındayım. Jules Verne Herr Schultze'nin diktatörce yönettiği kentin yü reğinden söz ederken şunları yazar: "Stahlstadt'ın oluşturduğu örümcek ağı­ nın merkezinde, çevredeki bütün yapılara tepeden bakan, de­ vasa bir Boğa Kulesi vardı. "204 Öte yanda, Critias'ta Atlantis'in on kralı arasındaki antlaşmayı perçinleyen, bir boğanın kurban edilmesi, daha sonra kurbanın bir topak kanının katıldığı şa­ rabın bir kraterde içilmesidir. Daha önce de gördüğü müz gibi, Jules Verne Platon aniatısını bilmektedir. Çelikkent'i yazarken bu metinden esinlenmiş olması, bana en azından çok muhte­ mel görünüyor. Genç bir papaz olan Jacint Verdaguer i Santal6 (1 845-1902) 1 877 yılında Barselona' daki bir edebi yarışma sırasında Kata204 Alınb: Hachette baskısı, 1 966, s. 1 02. 1 27

lan dilinde yazılmış, L'Atlimtida adlı destanını tanıtır.205 Verda­ guer i Santal6 ile aynı dönemde yaşayan Frederic Mistral Kata­ lan destanını heyecanla karşılar.206 Oksitanyalıların bütün gay­ retlerine karşın, Mistral ve arkadaşları, Katalanların dillerini koruyup geliştirmeleri konusunda başarısızlığa uğrayacaktır. Verdaguer'in L'Atlim tida'sının, Nyada'dan çok Aineias'a ya­ kın, bilge bir destan olduğu, M i l man Parry ve Albert Lord'un XX. yüzyılda, eski Yugoslavya'da derlediği popüler des­ tanlara çok uzak durd uğu ku�kuya yer bırakmaz. Verda­ guer coğrafyacıları, özel l i k k• dt• Atlantis' i n varlığına ina­ nan ünlü anarşist ent
View more...

Comments

Copyright ©2017 KUPDF Inc.
SUPPORT KUPDF